karbapenemlere dİrenÇlİ gram- negatİf basİl
TRANSCRIPT
T.C.Sağlık Bakanlığı
Kartal Dr.Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi
İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Şef.Uzm.Dr. Serdar ÖZER
KARBAPENEMLERE DİRENÇLİ GRAM-NEGATİF BASİL İZOLATLARINDA
İMİPENEM-EDTA / MEROPENEM-EDTA DİSK YÖNTEMİ VE MODİFİYE HODGE TESTİ İLE
METALLO-BETA-LAKTAMAZ (MBL) VARLIĞININ ARAŞTIRILMASI
Uzmanlık Tezi
Dr. Hatice SARI
Tez Danışmanı: Uzm.Dr. Serap GENÇER
İstanbul-2005
Uzmanlık eğitim süreci içerisinde bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım,
her konuda desteğini gördüğüm, hoşgörü ortamı içerisinde geniş tecrübesiyle
bizlere yön veren, vizyonumuza önderlik eden, ufkumuzu genişleten, kendine
güvenen bireyler olarak yetişmemizde büyük rol oynayan çok saygıdeğer hocam
sayın Dr. Serdar Özer'e en içten saygı ve teşekkürlerimi sunarım.
Rotasyonlarım sırasında bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım 2. Dahiliye
şefi Uzm Dr. Rahmi Irmak ve 1.Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği Şefi Sayın
Doç Dr. Ayça Vitrinel'e çok teşekkür ederim.
Bu tezin başlangıcından en son cümlesine kadar ki her aşamasında çok
büyük emeği, bilgisi, tecrübesi, fedakarlığı, özverisi olan; her işinde olduğu gibi
gerek bu tez gerekse asistanlığım döneminde birlikte çalıştığım zamanlardaki her
türlü işde en ince ayrıntılarla defalarca ilgilenen; uykusundan, çok değerli
zamanından, yemek saatlerinden ödün veren; gerek laboratuvar gerekse yazım
aşamasında her bir detayla tek tek ilgilenen; sevgisini, zerafetini, hoşgörüsünü,
idealistliğini, ufkunun genişliğini, çalışkanlığını, saygınlığını çok takdir ettiğim; bu
süreç zarfında kendisinden çok şey öğrendiğim tez danışmanım çok değerli Dr.
Serap Gençer'e canı gönülden teşekkür ederim.
Eğitimim süresince hoşgörü, tecrübesi ve sevgisiyle Klinik şef muavinimiz
sayın Dr. İsmihan Kuzu'ya, gerek asistanlık gerekse tez aşamasındaki
yardımlarından dolayı idealist, çalışkan ve azimli olan sevgili arkadaşım Dr.Ayşe
Batırel'e, birlikte çalışmaktan mutlu olduğum ve gurur duyduğum Dr. Öznur Ak'a,
bilgisini, enerjisini ve yardımseverliğini hiç esirgemeyen ağabeyim Dr. Fatih
Bektaşoğlu'na, yardımlarından, dostluğundan, samimiyetinden, en zor anlarımda
dahi yanımda olmasından dolayı değerli arkadaşım Dr. Gül Karagöz'e, içten
dostluğu, yardımları için Dr. İlker İnanç Balkan'a, desteklerinden dolayı Dr. Nur
Arditi Benzonana, Dr. Nermin Etiz, Dr. Neşe Yıldırım’a, kalbinin güzelliği yüzüne
yansıyan can dostum Dr.Suzan Şahin’e, açık sözlü Dr. Mustafa Doğan’a, Dr.
Serap Kaya ve diğer asistan arkadaşlarıma, servisimizdeki hemşirelere,
laboratuvardaki teknisyen arkadaşlardan özellikle yardımını, emeğini ve
2
desteğini esirgemeyen Necla Genç'e ve yardımlarından dolayı Orhan Yüksel ve
diğer teknisyen arkadaşlara tüm kalbimle teşekkür ederim.
Hayatımın her döneminde desteklerini, sevgilerini, dualarını esirgemeyen;
benimle ağlayıp benimle gülen; başarı ya da başarısızlığımda hep yanımda olan;
daima karşılıksız sevip ve de çok sevilen, kendileriyle gurur ve onur duyduğum
çok değerli anne ve babam Fatma-Salih Sarı'ya ve hayatıma renk katan
kardeşlerime, özelikle de biricik Yusuf'uma en içten duygularımla teşekkür
ederim .
3
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR……………………………………………………….. 3GİRİŞ……………………………………………………………………. 4GENEL BİLGİLER…………………………………………………….. 6MATERYAL VE METOD……………………………………………... 31BULGULAR…………………………………………………………….. 34TARTIŞMA……………………………………………………………... 37SONUÇ…………………………………………………………………... 43ÖZET…………………………………………………………………….. 44KAYNAKLAR………………………………………………………….. 45
4
KISALTMALAR
CLSI : Clinical Laboratory Standards Institute
EDTA: Etilendiamintetraasetik asit
ESBL: Extented-spectrum beta-lactamase (genişlemiş spektrumlu beta laktamaz)
GN: Gram-negatif
MBL: Metallo-beta-laktamaz
MİK: Minimum İnhibitör Konsantrasyon
MPA: 2-merkaptopropionik asit
NCCLS: National Committee for Clinical Laboratory Standards
NFGN: Non fermentatif gram negatif
OMP: Outer membrane protein (dış membran proteini)
SMA: Sodyum merkaptoasetik asit
5
GİRİŞ
Beta-laktam antibiyotiklere karşı direnç gelişmesinden sorumlu mekanizmalar
içinde en önemlisi bakterilerin ürettiği beta-laktamaz enzimleridir. Son 25 yılda
genişlemiş spektrumlu beta-laktamazlar (ESBL) ve plazmidlerle taşınan AmpC beta-
laktamazlar ortaya çıkmış ve sayıları artmıştır. Karbapenemler, bu beta-laktamazların
hidrolizine karşı stabil olmaları sebebiyle dirençli gram-negatif (GN) bakterilerin yol
açtığı infeksiyonların tedavisinde iyi bir seçenek olmuşdur. Ancak son yıllarda
karbapenemlere karşı da, özellikle nonfermentetif gram-negatif (NFGN) basiller
arasında, artan bir direnç sorunu ortaya çıkmaya başlamıştır. Pseudomonas
aeruginosa’da meropenem duyarlılığını azaltan, imipenem direncine yol açan OprD
porin kaybı karbapenem direncinden sorumlu olabilmektedir. Diğer yandan MexAB-
OprM pompa eflüks sistemi, imipenem hariç meropenem dahil bir çok antibiyotiğin
etkinliğini azaltmaktadır (1). Eflüks sistemini düzenleyen genlerdeki mutasyonlar,
kromozomal AmpC beta-laktamazların üretimi ile birlikte permeabiliteyi de azaltarak
aditif etki gösterir ve böylece birden fazla mekanizmayla dirence sebep olur (2).
GN basillerin karbapenem direncinden esas olarak azalmış dış membran
geçirgenliği veya effluks pompa sistemi sorumlu tutulmakla beraber beta-laktamazlar
da dirençde rol alabilmektedir. Karbapenemazlar; sınıf A penisilinazlar, sınıf D
oksasilinazlar ve sınıf B metallo-beta-laktamazlardan oluşurlar (3).
İlk olarak 1991’de Japonya’da MBL (IMP-1) üreten P.aeruginosa’nın
bildirilmesinden sonra Japonya başta olmak üzere çeşitli Asya ve Avrupa
ülkelerinden GN basillerde, özellikle Pseudomonas aeruginosa ve Acinetobacter
baumannii suşlarında, yeni metallo-beta-laktamaz (MBL)’lar (IMP, VIM, GIM,
SPM) bildirilmiştir ve son 3 yılda bunların sayıları artarak dünya çapında yayılma
göstermektedir (3,4). MBL’lardaki bu hızlı artış hem endişe vermekte hem de bu
enzimlerin varlığını ortaya koyacak testlerin geliştirilmesi konusunda ilgi
uyandırmaktadır. MBL aktivitesinin etilendiamintetraasetik asit (EDTA) ve 2-
merkaptopropionik asit (MPA) gibi metal şelatörler ile inhibe olma özelliklerinden
yararlanılarak bu enzimleri erken tanıyabilecek tarama amaçlı basit fenotipik
6
yöntemler geliştirilmiştir. Bunlar imipenemli veya seftazidimli EDTA veya MPA
disklerini kullanan çift-disk sinerji testi, Hodge testi, saftazidim veya imipenemli
EDTA kombine disk testi, MBL Etest ve imipenemli EDTA kullanan mikrodilüsyon
testidir.
Son zamanlarda giderek arttığını gözlemlediğimiz imipenem ve meropenem
dirençli klinik izolatlarımızda MBL üretiminin prevalansını araştırmak ve bu
enzimlerin varlığını ortaya koyabilecek iki fenotipik tarama yöntemini test etmek ve
karşılaştırmak amacıyla bu çalışma planlanmıştır.
7
GENEL BİLGİLER
BETA-LAKTAM ANTİBİYOTİKLER
Beta-laktam antibiyotikler günümüzde; gerek hastane içinde, gerekse hastane
dışında en sık kullanılan antibiyotik türevlerinin başında gelmektedir. Beta-laktam
antibiyotikler başlıca 5 grupta toplanırlar:
1)Penisilinler,
2)Sefalosporinler,
3)Monobaktamlar,
4)Karbapenemler,
5)Beta-laktamaz inhibitörleri (klavulanat, sulbaktam, tazobaktam).
Beta-laktam antibiyotikler, etkilerini peptidoglikan sentezinde görevli olan
transpeptidaz ve karboksipeptidazları inhibe edip, hücre duvar sentezini durdurarak
gösterirler (5). Her grup beta-laktam antibiyotiğin özelliği bu halkaya bağlanan başka
halkalar ve yan zincirlerle belirlenir. Tüm beta-laktam antibiyotikler bakterilerin
sitoplazmik membranları üzerinde bulunan ve bakteri hücre duvarında peptidoglikan
sentezinden sorumlu olan penisilin bağlayan protein (PBP) adı verilen hedef
proteinlere bağlanarak etkilerini göstermektedirler. Beta-laktam antibiyotik
tarafından PBP’leri inhibe edilen bakteride peptidoglikan sentezlenemeyeceğinden
hücre duvar yapısı bozulmaktadır. Bu durum bakterinin ozmotik direnç kaybına ve
ölümüne neden olmaktadır. Beta-laktam antibiyotiklerin hedeflerine bağlanmaları ve
etkinlik göstermeleri için gram-negatif (GN) bakterilerde porin (Outer Memran
Protein, OMP) adı verilen içi su dolu protein kanalcıklarından geçmeleri, sitoplazmik
membranla dış membran arasındaki periplazmik boşlukta yer alan beta-
laktamazlardan etkilenmemeleri gerekmektedir (6). Gram-pozitif bakterilerde dış
membran bulunmayıp, sitoplazmik membranın üzerinde kalın bir peptidoglikan
tabakası uzanmaktadır. Beta-laktamazlar bu tabakaya yapışık veya bakteri hücresi
etrafında serbest olarak yer almaktadır (7).
8
1-) PENİSİLİNLER: Penisilinlerin temel yapısı, bir tiazolidin halkası, bir beta-
laktam halkası ve bir yan zincirden oluşan çekirdekten ibarettir. İn vitro etki
spektrumlarına göre sınıflandırılırlar, bu sınıfların etkinlikleri kısmen de olsa
çakışma gösterir.
Doğal penisilinler: penisilin G, prokain penisilin G, kristalize penisilin G, benzatin
penisilin G, penisilin V (Fenoksi metil penisilin)
Penisilinaza dayanıklı penisilinler: metisilin, nafsilin, izaksazolil penisilin,
kloksasilin, dikloksasilin, flukloksasilin, oksasilin
Aminopenisilinler: ampisilin, amoksisilin, bakampisilin, siklasilin, episilin,
hetasilin, pivampisilin
Pseudomonaslara etkili penisilinler: karbenisilin, indanil karbenisilin
(korindasilin), tikarsilin
Geniş spektrumlu pseudomonaslara etkili penisilinlere: azlosilin, mezlosilin,
piperasilin
Amdinopenisilinler: amdinosilin, pivamdinosilin
Beta-laktam inhibitörlü kombine penisilinler: ampisilin/sulbaktam,
amoksisilin/klavulonat, tikarsilin/klavulonat, piperasilin/klavulonat
Doğal penisilinler ve penisilinaza dayanıklı penisilinler gram-pozitif bakterilere
etkilidirler. Aminopenisilinlerin etki spektrumu Penisilin G’ye benzer ve kendi
üyeleri arasında da etkinlik açısından farklılık yoktur. Her ne kadar insan florasında
yer alan çoğu E.coli, aminopenisilinlere duyarlı ise de hastane kökenlerinde
plazmidlerle yayılan direnç yaygındır. Shigella sonnei, Salmonella typhi dahil çoğu
Salmonellalar beta-laktamaza bağlı direnç gösterirler. Ayrıca Klebsiella, Serratia,
Acinetobacter, Proteus, Pseudomonas türleri ve Bacteriodes fragilis’lerin çoğu
penisilinlerin bu sınıfına dirençlidir. Çünkü tüm aminopenisilinler GN ve gram-
pozitif bakterilerin beta-laktamaz enzimlerine duyarlıdırlar. Bugün için GN basil
infeksiyonlarında aminopenisilinler ampirik olarak seçilmemelidir.
Pseudomonaslara etkili penisilinler, P.aeruginosa’yı da içine alan pek çok
aerob GN çomağa etkili olan ilaçlardır. Piperasilin ve azlosilin şu anda
Pseudomonaslara en etkili penisilinlerdir. Hepsinin gram-pozitif bakterilere
etkinlikleri, penisilin G ve aminopenisilinlerden daha azdır. Bu grup penisilin
türevleri beta-laktamazlara dirençli değillerdir.
9
Beta-laktamaz inhibitörlü kombine penisilinler, son yıllarda klavulanik asit,
sulbaktam ve tazobaktam gibi beta-laktamaz inhibitörleri ile ampisilin, amoksisilin,
tikarsilin, piperasilin gibi penisilin türevlerinin aynı preparat içinde birleştirilmesi ile
beta-laktamaz salgılayan bakterileri de etki spektrumu içine alan ilaçlar olarak
geliştirilmiştir. Ancak bu kombine preparatlardaki beta-laktamaz inhibitörleri, tüm
beta-laktamazları inhibe edemezler. Bu ilaçlar genellikle Staphylococcus,
Haemophilus, Bacteriodes, Klebsiella türleri ve E.coli’nin basit beta-laktamazlarını
inhibe ederler (8) .
2 -) SEFALOSPORİNLER: Hem yapı hem etkinlik yönünden penisilinlere
büyük yakınlığı olan antibiyotiklerdir. Beta-laktam halkası yanında penisilindeki 5
üyeli tiazolidin halkası yerine sefalosporinlerde 6 üyeli bir dihidrotiazin halkası
bulunur. Dihidrotiazin halkasında fazladan bulunan karbon atomu 3. pozisyonda da
yeni yan dalların ilavesi ile daha değişik ve çok sayıda sefalosporinler elde
edilmesine olanak sağlamıştır. İkinci kuşak sefalosporinler arasında sayılan
sefoksitin, üçüncü kuşak sefalosporinlerden moksolaktam bir sefamisindir ve okso-
beta-laktam antibiyotik olarak da adlandırılır. Farmokolojik özellikleri, bakterilere
karşı etkileri, kimyasal yapıları aynı olduğu için sefalosporinler arasında ele alınırlar
(9). Kronolojik esasa dayanan ve bakterilere karşı etki spektrumundaki gelişmeyi de
yansıtması yönünden pratik değeri olan bir sınıflandırma şu şekildedir:
1. kuşak sefalosporinler: sefalotin, sefazolin, sefaloridin, sefaleksin, sefapirin,
sefradin, sefadroksil, sefasetril, seftezol.
2. kuşak sefalosporinler: sefuroksim, sefoksitin, sefamandol, sefonisid, sefonarid,
sefaklor, sefotiam, sefmetazol, sefotetan.
3. kuşak sefalosporinler: sefotaksim, seftizoksim, sefoperazon, seftriakson,
moksolaktam, seftazidim, sefsulodin, sefmenoksim, sefpiramid
4. kuşak sefalosporinler: sefepim, sefpirom
Parenteral uygulanan 1. kuşak sefalosporinlerin etkinlikleri birbirine benzerdir.
Yalnızca sefazolinin stafilokoklara etkinliği biraz daha az, GN etkinliği diğer 1.
kuşak üyelerine göre biraz daha fazladır. Birinci kuşak sefalosporinlerden herhangi
birisi in vitro antibiyotik duyarlılık testinde diğerlerinin yerine kullanılabilir. Birinci
kuşak sefalosporinlerin esas olarak etkili olduğu bakteriler; metisiline duyarlı
stafilokoklar ve pnömokoklardır. M.catarrhalis, E.coli, P.mirabilis ve
10
K.pneumonia’ya etkinlikleri değişiktir. Bu kuşak sefalosporinlerin H.influenzae,
metisiline dirençli S.aureus ve enterokoklara etkinlikleri zayıftır. Enterobacteriaceae
üyelerine etkinlikleri ise çok azdır.
İkinci kuşak sefalosporinler, 1. kuşağa göre stafilokok ve streptokoklara daha
az, GN çomaklara ve anaeroblara daha fazla etkilidir. GN basillere karşı etkideki
genişleme bazı Enterobacter türlerini, indol (+) Proteus türlerini ve H.influenzae’yı
da kapsamaktadır, anaeroblara etkisi diğer kuşaklara göre daha fazladır. Özellikle
sefuroksim, H.influenzae, M.catarrhalis ve gonokoklara iyi etkilidir.
Sefoksitin, GN basillerin ürettiği bazı beta-laktamazlara dirençlidir ve bazı
Enterobacteriaceae’lar tarafından üretilen beta-laktamazların oldukça etkili
indükleyicisidir. E.coli, Klebsiella ve indol negatif Proteus spp.’ye karşı 1. kuşak
sefalosporinlerden daha etkilidir. Ancak H.influenzae’ya karşı 2. kuşak
sefalosporinlerden daha az etkindir. Sefoksitin anaeroblara özellikle B.fragilis’e
diğerlerinden daha fazla etkilidir. Ayrıca N.gonorrhoeae’ya beta-laktamaz üreten
kökenler de dahil iyi bir etkiye sahiptir. Parenteral verildikten sonra hızlıca idrarla
dışarı atılır.
Üçüncü kuşak sefalosporinler GN basillere karşı yaygın olarak kullanılan
sefalosporinlerdir. E.coli, Klebsiella spp., Proteus mirabilis, indol (+) Proteus,
Providencia ve Serratia’ya karşı etkilidirler. İkinci kuşaktakilerden klinik yönden en
önemli farkları, P.aeruginosa kökenlerine de etkili olmaları ve diğer GN basillere ve
Neisseria türlerine karşı daha güçlü etkinlik göstermeleridir. Gram-pozitif koklara
özellikle S.aureus’a karşı etkileri 1. kuşağa oranla çok zayıftır. Anaeroblara karşı
etkileri değişik derecededir. Beyin omurilik sıvısına geçişleri 1. kuşağa göre iyidir
(10).
3-) MONOBAKTAMLAR: Aztreonam ilk sentetik monobaktam antibiyotiktir.
Beta-laktam halkasına birleşik bir başka halka içermemelerinden dolayı penisilin ve
sefalosporinlerden ayrılırlar. Aztreonam, GN bakterilerde PBP3’e bağlanarak duvar
sentezini bozar. Gram-pozitif bakterilerin PBP’sine bağlanamaz. Anaerob
bakterilerin PBP’sine de düşük affinite gösterir. Bu yüzden etki alanı GN aerob
bakteriler ile sınırlıdır. Aztreonam, parenteral uygulamadan sonra dokulara ve vücut
sıvılarına çok iyi dağılır. K.pneumoniae, H.influenzae, M.catarrhalis gibi sık
rastlanan GN patojenlere etkilidir.
11
4-) KARBAPENEMLER: Sefalosporinlerdeki bir çift bağ içeren 5 üyeli
halka yapısında bir metilenin yerine bir sülfürün geçmesiyle diğer beta-laktam
ajanlardan ayrılır. Karbapenemler Streptomyces cattleya tarafından üretilen bir
bileşik olan tienamisin türevleridir. Beta-laktamların en geniş spektrumlusudur.
Mikobakteriler, hücre duvarından yoksun organizmalar ve nadir nonfermentatifler ve
Aeromonas dışında hemen her bakteriyel patojene etkilidir. Genişlemiş-spektrumlu-
beta-laktamaz (ESBL) ve AmpC enzimini fazla miktarda üreten GN bakterilere karşı
etkinliklerini korurlar (11). Karbapenemler çok geniş spektrumlu antibakteriyel
aktiviteye ve klinikte gözlenen bir çok beta-laktamaza karşı stabiliteye sahiptir.
Ancak sınıf B metallo-beta-laktamazlar dahil, karbapenemazlar bu antibiyotikleri
hidroliz edebilmektedir. Çok geniş etki spektrumu, iyi klinik etkinliği, uygun
güvenlik profili ile karbapenemler, ağır infeksiyonların başlangıç tedavisinde ilk
tercih edilecek olan antibiyotikler içinde oldukça değerlidir (12).
A-) İMİPENEM: Bilinen en geniş spektrumlu antibiyotik olan imipenemin
gram-pozitif, GN, aerob ve anaerob mikroorganizmaları içine alan çok geniş bir
etkinlik kapsamı vardır. Bu mikroorganizmaların çoğu için MİK 4mg/L’nin
altındadır. Enterobacteriaceae ve NFGN bakteriler için sınır MİK değerleri tablo 1’de
görülmektedir. Farklı antibiyotik kombinasyonlarıyla kıyaslandığında, çeşitli ciddi
infeksiyonların tedavisinde son derece etkin bir monoterapötik ajandır ve in vitro
olarak imipenem, klinik olarak önem taşıyan bakterilerin çoğuna etkilidir. Bu nedenle
kritik hastalığı olan kişilerde özellikle dirençli GN etkenler veya polimikrobiyal
infeksiyon düşünüldüğünde, kültür ve antibiyogram sonuçlarını beklemeden ampirik
olarak başlanabilir. Ciddi infeksiyonu olan immunkompromize hastalarda da güvenle
seçilebilmesi avantaj oluşturmaktadır (13).
Tablo 1. İmipenem ve meropenemin Enterobacteriaceae ve
nonfermentetif GN bakteriler için MİK değerleri.
MIK(µg/ml) Sonuç≤4 Duyarlı8 Orta duyarlı
≥16 Dirençli
12
Yapı: Bir beta-laktam halkası içermekle birlikte diğer beta-laktam
antibiyotiklerden farlı olarak sis konfigürasyonundaki acil amino yan zincirinin
yerine trans konfigürasyonunda hidroksietil yan zinciri içerir. Trans konformasyonu
imipenemin beta-laktamaz dayanıklığını sağlar. Penisilin ve sefalosporinlerden farklı
olarak α-halkasında sülfür atomunda metilen (-CH2-) yapısı içerir. Bu yapı
karbapenemlerin bakteri hücresindeki hedef proteinlere bağlanmasını arttırır. Bu da
antibiyotiğin etki spektrumunu genişletir ve antibakteriyel gücünü arttırır. Molekül
ağırlığının düşük olması bakterinin hücre membranından girişini kolaylaştırır. Penem
halkasında bulunan alkil tiyo yan zinciri ise Pseudomonas aeriginosa’ya etkinliği
sağlamaktadır (14).
İmipenem bu olağan üstü geniş etki spektrumuna ve beta-laktamaz direncine
karşın, böbrekte ileri derecede enzimatik yıkıma uğrar. Metaboliti nefrotoksik bir
ajandır. Bu nedenle tek başına kullanılamaz. Bir dehidropeptidaz-1 (DHP-1)
inhibitörü olan silastatin ile 1/1 oranında birleştirilerek pazarlanmaktadır. Silastatin
sodyum, DHP-1’in kompetitif, reversibl ve özgül inhibitörüdür. Silastatinin
antibakteriyel etkinliği ya da beta-laktamazlar üzerine etkisi yoktur. İmipenemin
etkisini antagonize etmez (15,16).
Etki mekanizması: Diğer beta-laktam antibiyotikler gibi bakteri hücre duvar
sentezini inhibe ederek etki eder, bakterisidaldir. İmipenem gram-pozitif ve GN
bakterilerin yüksek molekül ağırlıklı PBP’lerine yüksek bir afinite ile bağlanır.
Bağlanma ilk önce PBP2’ye ve arkasından da PBP1a’ya olur. PBP2’ye bağlanması
GN basillerin sferoblastlara dönüşmesine neden olur. İlave olarak PBP1’e
bağlanması gram-pozitif ve GN bakterilerde hücrelerin daha hızlı lizisine yol açar.
E.Coli’de PBP1a, 1b, 2, 4, 5 ve 6’ya; P.aeruginosa’da PBP1a, 1b, 2, 4, 5’e
bağlanarak hücre duvar sentezini inhibe eder (17,18). GN bakterilerde dış membrana
penetrasyonu da daha fazladır (19). Düşük molekül ağırlığı ve zwitteryonik (nötral
yük) nedeniyle bakterinin hücre duvarına, penisilin ve sefalosporinlerden daha hızlı
penetre olur (20).
Farmakokinetik ve farmakodinamik: İmipenemin plazma yarılanma ömrü
yaklaşık bir saattir. Serum proteinlerine bağlanma oranı %10-20 arasında olup,
imipenem %20, silastatin ise %40 oranında bağlanır. Yaklaşık 10 saat içinde verilen
13
dozun %70’i idrarda saptanır. Total dozun % 48,6’sı idrarla değişmeden atılmaktadır
(21).
Yan etkiler: En sık enjeksiyon yerinde ağrı, flebit ve tromboflebite (%1,7)
rastlanır. Gastrointestinal sistemle ilişkili olarak da bulantı (%1,4), kusma (%0,9),
oral mukozada değişiklikler (%0,3), ishal (%0,9) ve psödomembranöz enterokolit
(%0,1) görülmektedir. Ciddi yan etkiler nadirdir. Diğer beta-laktamlara alerjisi olan
hastalar imipeneme de alerjik olabilir. İmipenem kullanımında çeşitli alerjik
reaksiyonlar (ateş, kaşıntı, deri döküntüsü, solunum sıkıntısı) görülebilmektedir.
Santral sisnir sistemi toksisitesi (konfüzyon, huzursuzluk, konvülziyon, tremor)
görülebilir. İnfüzyon hızına bağlı olarak bulantı, kusma, terleme ve halsizlik olabilir.
Konvülziyon için esas risk faktörleri yüksek dozda kullanım ve hastanın renal
yetmezliğinin olmasıdır. Renal hastalığı olan veya santral sinir sistemi patolojisi
olanlarda konvülziyona neden olması, bulantı ve kusma yan etkileri imipenem
kullanımını kısıtlamaktadır. Yavaş infüzyonla kullanılması gerekmektedir (20).
B-) MEROPENEM: İmipenemin aksine insan böbrek dehidropeptidaz I
(DHP-1) enzimine karşı çok yüksek stabilite gösteren bir karbapenemdir. Klinik
olarak önemli olan hemen tüm aerobik ve anaerobik bakterilere karşı son derece
etkilidir. PBP2, hem imipenemin hem de meropenemin başlıca hedefidir. Ancak
meropenem, P.aeruginosa ve E.coli’nin PBP2 ve 3’üne daha büyük bir afinite
gösterir. Meropenem, stafilokoklara ait enzimler ve GN bakterilerdeki
karbapenemazlar hariç diğer tüm beta-laktamazların hidrolizine karşı dayanıklıdır.
Karbapenemlerden imipenem, gram-pozitif organizmalara karşı daha etkili
gözükürken meropenem, GN’lere özellikle de P.aeruginosa’ya daha etkilidir (22,23).
Meropenem genel olarak 3.kuşak sefalosporinlerden daha güçlü bir indükleyici
olmasına karşın, Enterobacter ve P.aeruginosa izolatlarındaki grup 1 beta-
laktamazlar üzerindeki indükleyici etkisi imipeneme göre daha zayıftır (24,25).
Meropenemin P.aeruginosa’daki PBP2 ve PBP3’e karşı yüksek afinitesi olmasına
rağmen, imipenemin afinitesi sadece PBP2’ye karşıdır. Bu durumun, özellikle
meropenemin P.aeruginosa üzerinde daha güçlü bir etki gösterebilmesinde katkısının
olabileceği ifade edilmektedir (23,26). Meropenem için asıl hedef P.aeruginosa’daki
PBP3’dür (22,23,27).
14
BETA-LAKTAM ANTİBİYOTİKLERE DİRENÇ MEKANİZMALARI
Bakterilerde antibiyotiklere karşı direnç gelişiminde genel olarak 3 genetik
mekanizma vardır.
1-) Kromozomal genlerde mutasyon oluşması: DNA replikasyonu sırasında
her gende 10-9 ile 10-10 sıklıkta mutasyon oluşabilmektedir. Çoğunlukla
antibiyotiklerin bakteri hücresindeki hedefleri, hücrenin üremesi ve devamı için
yaşamsal önemi olan proteinlerdir. Direnç mutasyonları, antibiyotiğin hedefinden
başka, bakterideki düzenleyici genlerde de oluşabilmektedir. Enterobacter spp.’de
kromozomal Amp C beta-laktamaz üretiminin artışı (depresyon), P.aeruginosa’da
OmpD porininin ifadesinin azalması ile imipeneme direnç oluşması ve atım
pompalarının etkisi bu tip dirence örneklerdir. Mutasyon ile oluşan direncin kalıcı
olması, bakterinin buna ne kadar dayanabildiğine bağlıdır. Örneğin, OmpD porininin
ifadesinin azalması çabuk gelişebilmesine karşı yaygın bir direnç mekanizması
değildir. Büyük olasılıkla bu porin, bakteri için yaşamsal olduğundan imipenem
olmadığında bakteri bu porinleri tekrar yapmaktadır. Direnç kazanmanın bakteriye
zararlı olan etkileri “fitness cost”(dayanıklılığın bedeli) olarak tanımlanmaktadır.
Buna karşın, mutasyonların bakterideki zararlı etkileri bazen bakteri tarafından başka
yollar ile telafi edilebilmektedir. Eğer mutasyon ile gelişen direnç bakteriye zarar
vermeden yüksek sıklıkta ortaya çıkıyorsa, o antibiyotik kullanıldığında kısa bir süre
içinde direnç gözlenecektir.
2-) Direnç genlerinin dışarıdan alınması: Direnç genlerinin duyarlı
bakterilere geçişinde en sık gözlenen mekanizma konjugatif plazmidlerin geçişidir.
Bu kromozom dışı replikatif DNA şekilleri, birçok geni kodlamaktadır. Bazı
plazmidlerin konak açısından çok özgül olmasına karşın bazıları birçok farklı tür
bakteriye girip replike olabilmektedir. Plazmidler arasında direnç genleri çoğunlukla
transpozonlar tarafından taşınmaktadır. Bunlar direnç genlerini, bir plazmidden
plazmide veya kromozoma ya da kromozomdan plazmide taşıyabilmektedir. Bazı
transpozonlar bakteriden bakteriye de geçebilmektedir. Ancak bunlar çoğunlukla
gram-pozitif bakterilerde gözlenmektedir. İntegronlar direnç determinantlarının
alınmasını ve ifadesini kolaylaştıran doğal rekombinasyon sistemleridir. GN
15
bakterilerde, çoğunlukla plazmid ve transpozonlarda çok yaygın olarak bulunmakta
ve özellikle sülfonamid ve streptomisine direncin yayılmasında önemli rol
oynamaktadırlar. Çeşitli beta-laktamazlar ve aminoglikozid değiştirici enzimlere ait
genler integronlarda bulunmaktadır. İntegronların direnç genlerinin yayılımı ve
ifadesi için önemli bir kapasiteleri olmasına karşın GN bakterilerde daha yaygın olan
genlerin integronlardan çok transpozonlarda taşındığı gözlenmektedir.
3-) Dışarıdan alınan genlerde mutasyon oluşması: Bu mekanizmaya en iyi
örnek, GN bakterilerde son yıllarda sayıları artmış olan genişlemiş spektrumlu beta-
laktamaz (ESBL) enzimleridir. ESBL’lerin plazmid kontrolünde sentezlenen TEM-1
beta-laktamazından 1-2 nokta mutasyonu sonucu türediği saptanmıştır (28).
Beta-laktam antibiyotiklerin etki gösterebilmeleri için dış zardan ve
periplazmik aralıktan geçerek PBP’lere etkin konsantrasyonda ulaşması ve
bağlanması gereklidir. Bakteriler, bu basamakların her birinde bir engel oluşturarak
direnç geliştirebilirler. Bakterilerde beta-laktam antibiyotiklere karşı oluşan direnç 3
yolla gelişebilmektedir.
1)İlacın hedef bölgesi olan Penisilin bağlayan proteinler (PBP)’de meydana
gelen değişiklikler
2)Dış membran geçirgenliğinin bozulması
3)Beta-laktamaz enzimleri ile ilacın inaktive edilmesi
1) İlacın hedef bölgesinde gelişen değişiklikler: Beta-laktam antibiyotiklerin
hedef bölgesi olan PBP, membrana bağlı proteinlerdir. PBP’lerdeki değişiklikler;
kromozomal mutasyonlar sonucu PBP’nin beta-laktam antibiyotiğe afinitesinin
azalması, PBP sayısında azalma olması veya beta-laktam antibiyotiklere düşük
afinite gösteren yeni PBP’lerin sentezlenmesi sonucu oluşabilmektedir (29,30).
N.gonorrhoeae, N.meningitidis, H.influenzae ve S.pneumoniae’da gözlenen penisilin
direnci ve metisiline dirençli S.aureus’da gözlenen direnç PBP’lerdeki değişiklikler
ile oluşmaktadır (31). Bu tür direnç, GN bakterilerde nadirdir.
2) Dış membran geçirgenliğinin bozulması: Hücre zarının geçirgenliğinin
azalması GN bakteriler için özellikle önem taşır. Bu bakterilerin membranları gram-
pozitif bakterilerin membranlarına nazaran daha komplike bir yapıya sahiptir. GN
bakterilerde beta-laktam antibiyotikler, dış membrandaki ‘outer mebrane
protein’(OMP) adı verilen porlar yolu ile hücreye girmektedir. Beta-laktam
16
antibiyotikler dış membrandan porin F ve porin C adı verilen başlıca 2 kanal aracılığı
ile geçerler. İmipenem dış membrandan ayrıca D2 proteini adı verilen özel bir porini
kullanarak da geçer. Dolayısıyla bir GN bakteri porin F ve porin C proteinlerini
mutasyona uğratarak tüm beta-laktamlara direnç geliştirebilirken, imipeneme duyarlı
kalır. Öte yandan, özellikle P.aeruginosa ve Enterobacter suşlarında dış
membrandan D2 proteinin kaybolması bakteriyi imipeneme dirençli hale getirebilir.
Ancak bu tipte direnç geliştiren bakteri, diğer beta-laktam antibiyotiklere karşı çapraz
direnç geliştiremez (32). Porinlerin özellikleri ve sayıları ile antibiyotiğin özellikleri
(yük, çözünürlük, büyüklük) hücre içine giriş hızını belirlemektedir (31). Çoğu
sefalosporin ve geniş spektrumlu penisilinler moleküler yapılarındaki uzun yan
zincirler nedeniyle porinlerden nispeten yavaş geçerler. İmipenem, diğer beta-laktam
antibiyotiklere kıyasla daha düşük moleküler ağırlıkta olduğundan porinlerden daha
hızlı bir geçiş göstermektedir. Antibiyotiğin bakteriyel etkinliği açısından
periplazmik boşlukta kısa sürede yüksek konsantrasyonlara ulaşabilme özellikleri
önem taşımaktadır (33). Geçirgenliğin azalmasına bağlı olan direnç özellikle
enzimatik direnç ile birlikte ise yüksek düzeyde dirence yol açmaktadır. Bu direnç
P.aeruginosa ve zor üreyen GN basillerde daha fazla klinik probleme yol açar.
3) Beta-laktamaz enzimleri ile ilacın inaktive edilmesi: Beta-laktam
antibiyotiklere karşı en çok gözlenen direnç, bakterilerin bu antibiyotikleri inaktive
eden beta-laktamaz enzimlerini sentezlemesi ile oluşmaktadır. Beta-laktamaz genleri
bakteri kromozomunda veya plazmid, transpozon, integron gibi hareketli genetik
elemanlarda bulunabilir (34). Gram-pozitif türlerde doğrudan dış ortama salınırken
GN bakterilerde beta-laktamazlar, dış membran ile sitoplazmik memran arasındaki
periplazmik boşlukta bulunmaktadır. Bu nedenle GN bakteri türlerinde beta-
laktamazlara bağlı dirençte sıklıkla ilaç geçirgenliği ile ilgili mekanizmalar da rol
oynamaktadır (35). Beta-laktamazlar, beta-laktam halkasındaki siklik amid bağlarını
parçalayarak beta-laktam ajanların etkinliğini ortadan kaldıran enzimlerdir. Beta-
laktamazlar yapısal olarak PBP’lerden evrimleştiklerini düşündürecek kadar,
PBP’lere benzerler. Beta-laktamazlar; gram-pozitif, GN ve anaerob bakteriler
tarafından sentezlenir. Gram-pozitif bakteriler arasında beta laktamaz üreten en
önemli patojen stafilokoklardır. Anaeroblardan Clostridium ve Fusobacterium’ların
beta-laktamazları esas olarak penisilini parçalarken Bacteriodes’ler tarafından
17
üretilen beta-laktamazlar ise sıklıkla sefalosporinaz etkinliği göstermektedir. GN
bakteriler, daha çok sayıda beta-laktamaz üretirler. Başta Enterobacteriaceae üyeleri
olmak üzere GN bakterilerin beta-laktam direncindeki en önemli mekanizma beta-
laktamaz üretimidir (36).
BETA-LAKTAMAZLAR
1940 yılında Abraham ve Chain’nin penisilinazı ortaya koymalarından bugüne
kadar 400’e yakın beta-laktamaz enzimi tanımlanmıştır. 1980’de Ambler tarafından
moleküler yapılarına göre 4 sınıfa ayrılmışlardır (37).
Sınıf A: Aktif bölgelerinde serin aminoasit taşıyan, öncelikle penisilinleri hidroliz
eden beta-laktamazlardır. GN bakterilerde en sık bulunan TEM-1 enzimi bu gruba iyi
bir örnektir.
Sınıf B: Aktive gösterebilmeleri için çinkoya bağlı tiyol grupları gerektiren
metalloenzimlerdir.
Sınıf C: Aktif bölgelerinde serin aminoasit taşıyan, öncelikle sefalosporinazlardan
oluşan, kromozomal AmpC geni tarafından kodlanması nedeniyle AmpC enzimler
olarak da adlandırılan enzimlerdir.
Sınıf D: Oksasilini hidroliz eden serin beta-laktamazlardır.
Beta-laktamazların en yeni sınıflandırma şeması, 1995 yılında Bush, Jacoby ve
Mederios tarafından biyokimyasal özellikleri ve substrat profillerine göre beta-
laktamazları 4 gruba ayırdıkları sınıflandırmadır. Bu grupların genel özellikleri tablo
2’de görülmektedir. Grup 1’de klavulanik asit ile inhibe olmayan sefalosporinazlar,
Grup 2’de beta-laktamaz inhibitörlerine duyarlı olan moleküler sınıf A ve D içinde
yer alan enzimler, Grup 3’te EDTA dışındaki beta-laktamaz inhibitörlerine duyarlı
olmayan metallo-beta-laktamazlar, Grup 4’te ise klavulanik asit ile inhibe olmayan
penisilinazlar bulunmaktadır (38).
Grup 1: Bunların birçoğu kromozomal enzimlerdir ve indüklenebilme
özelliğine sahiptirler. Moleküler sınıflamada sınıf C’de yeralırlar. Kromozomal
AmpC enzimleri, ayrıca plazmid kontrolündeki FOX-1, LAT-1, MIR-1, BIL-1 beta-
laktamazları da bu grupta yer almaktadır. Sefaloridin ve sefalotini penisilinden daha
hızlı hidroliz ederler. Klavulanik asit ve sulbaktamdan etkilenmezler, buna karşın
18
aztreonam ve kloksasilin tarafından inhibe edilirler. Karbapeneme karşı da
duyarlıdırlar. Grup 1 enzimlerini kodlayan genler plazmidlerde de görülebilmekte ve
Enterobactericeaea arasında transmisyon yoluyla aktarılabilmektedir.
Tablo 2. Beta-laktamaz grupları ve genel özellikleri.
Beta-laktamaz grubu Alt grup
Molekül sınıfı Özellik
1 C Çoğunlukla gram-negatif bakterilerdeki kromozomal enzimler (ancak plazmidde de kodlanabilir)
Klavulanik asitle inhibe olmaz.
2 A, D Birçoğu klavulanik asitle inhibe olur.
2a A Stafilokok ve enterokoklardaki penisilinazlar
2b A Çoğunlukla gram-negatif bakterilerdeki geniş spektrumlu beta-laktamazlar (TEM-1, TEM-2, SHV-1)
2be A Oksiiminosefalosporin ve monobaktamlara direnç oluşturan genişlemiş spektrumlu beta-laktamazlar (ESBL)
2br A İnhibitörlere dirençli TEM (IRT) beta-laktamazlar
bir tane SHV türevi
2c A Karbenisilini hidroliz eden enzimler
2d D Oksasilini hidroliz eden enzimler
Klavulanik asit ile az inhibe olurlar.
2e A Klavulanik asit ile inhibe olan sefalosporinazlar
2f A Karbapenemleri hidroliz eden, aktif bölgede serin içeren ve klavulanik asit ile inhibe olan enzimler
3 3a, 3b, 3c B Metallo-beta-laktamazlar.
Klavulanik asit ile inhibe olmazlar.
4 ? Diğer gruplara girmeyen dizileri belirlenmemiş
19
enzimler
Salmonella dışında hemen tüm GN bakterilerde kromozomal grup 1 beta-
laktamazlar bulunur. Ancak sentez miktarı açısından farklılıklar göstererek yüksek
veya düşük düzeyde üretilebilir. E.coli, P.mirabilis ve Shigella spp.’de ampisilin ve
dar spektrumlu sefalosporinlere karşı direnç oluşturmayacak kadar düşük düzeyde
sentezlenen yapısal enzimler vardır. Buna karşın E.coli izolatlarının %2’sinde AmpC
enzimlerinin aşırı sentezi sonucu yüksek düzeyde direnç oluşabilmektedir (39).
Enterobacter spp., P.aeruginosa. C.freundii, Serratia spp., Morgenella morganii,
Providencia stuartii ve Providencia rettgeri’deki sentezlenen kromozomal beta-
laktamazlar indüklenebilen türdedir (39,40).
Normalde bakteri tarafından bu enzimler bir baskılayıcı mekanizma ile düşük
düzeyde sentezlenirken ortama bir penisilin ya da sefalosporin eklendiğinde enzim
sentezinde birkaç yüz kat artış olabilmektedir (39). Farklı beta-laktam antibiyotikler
değişik oranlarda olmak üzere Grup 1 beta-laktamazları indükleyebilirler. Ancak,
indükleyici beta-laktamın ortadan kalkmasıyla bakteri tekrar eski bazal beta-laktamaz
sentezine geri döner. Bu yüzden bu mekanizma ile klinikte kalıcı bir direnç söz
konusu olmaz. Esas sorun bu enzimleri doğal olarak fazla miktarda sentezleyen
mutant suşlar nedeniyle oluşur. İndüklenebilir kromozomal beta-laktamaz taşıyan bu
GN bakterilerde normalde 10-5-10-7 arasında bir sıklıkla baskılanmış mutantlar
bulunur. Bu baskılanmış mutantlarda beta-laktamaz enzimlerinin sentezi devamlı ve
yüksek düzeyde olmaktadır. Böyle bakterilerle oluşan infeksiyonların bir indükleyici
antibiyotik ile tedavisi sırasında duyarlı bakterilerin ortadan kalkması, antibiyotik
etkisine dirençli doğal mutantların ortamda çoğalması ile tedavi başarısızlıkları
olabilmektedir. Bunun yanı sıra dirençli bakterilerin hastane mikroflorasına
yerleşmesine bağlı olarak da hastane infeksiyonu epidemileri ortaya çıkabilmektedir
(39,40).
Grup 2: En geniş kategoriyi oluşturan bu grup substrat profilindeki farklılık
nedeniyle birkaç alt gruba ayrılmaktadır. Tümü moleküller sınıf olarak A ve D’de yer
almaktadır. Bu beta-laktamazlar penisilinleri, sefalosporinleri, kloksasilini,
karbenisilini, karbapenemleri ve monobaktamları hidroliz etmelerine göre 6 alt gruba
ayrılırlar (41). 2b, 2be ve 2br alt grubunda bulunan TEM ve SHV grubu enzimler, sık
20
soyutlanan türlerde yaygın olmaları ve plazmidlerce taşınmaları nedeniyle klinik
açıdan önem taşımaktadırlar (39,40,42).
2a: Bu alt grupta penisilini hidrolize eden, klavulanik asite duyarlı enzimler
bulunmaktadır. S. aureus’un enzimleri bu gruptadır. Ayrıca B.cereus’un kromozomal
beta-laktamazları, Citrobacter amalonaticus, Eikenella corrodens ve Fusobacterium
nucleatum’da tanımlanan enzimler de bu gruptadır (38).
2b: Hem penisilin hem sefalosporinleri hidrolize eden, klavulanik asit,
sulbaktam ve tazobaktam gibi beta-laktamaz inhibitörlerine duyarlı beta-laktamazları
içerirler (40). Plazmid kontrolündeki “geniş spektrumlu” TEM-1, TEM-2 ve SHV-1
enzimleri bu gruptadır. Bu enzimlere ampisilin, karbenisilin, tikarsilin, sefalotin gibi
beta-laktam antibiyotiklere direnç oluşturmaları nedeniyle geniş spektrumlu
denilmiştir. TEM-1, TEM-2 ve SHV-1 beta-laktamazları Enterobacteriaceae
ailesinde yaygın olarak bulunur. Ayrıca OHİO-1 ve H.influenzae’da saptanan ROB-1
enzimini de içermektedir. TEM-1 beta-laktamazı özellikle E.coli suşlarında ampisilin
ve amoksisilin direncine neden olan mekanizmalar arasında en sık görülenidir.
Ayrıca TEM-1 enzimi, diğer Enterobacteriaceae üyelerinde olduğu gibi
Haemophilus. Vibrio ve Neisseria gibi diğer cinslerde de bulunur. SHV-1 özellikle
K.pneumoniae suşlarında bulunur (42,43).
2be: Oksiimino beta-laktamlar ve monobaktamlar gibi antibiyotiklerin yaygın
kullanımı sonucunda TEM-1, TEM-2 ve SHV-1 gibi ana enzimlerden 1-4 aminoasit
değişikliği ile genişlemiş spektrumlu beta-laktamlara (seftazidim, seftriakson,
sefotaksim veya aztreonam) da etki eden yeni TEM- ve SHV- enzimleri gelişmiştir
(42). Bunlar grup 2be’de yer almakta ve ESBL (extended-spectrum beta-lactamase =
genişlemiş spektrumlu beta-laktamazlar) olarak adlandırılmaktadır. Sefoksitin,
sefotetan ve klavulanik asit gibi beta-laktamaz inhibitörlerine duyarlıdırlar. Özellikle
Klebsiella ve E.coli suşlarında yaygındır. Bu grupta yer alan enzimlerden biri de
PER-1 enzimidir. Bu enzim ilk kez Türk izolatlarında saptanmıştır (44,45).
2br: Klavulanik asitten etkilenmeyen, geniş spektrumlu beta-laktamazlar bu
gruba alınmıştır. TEM-30 dan TEM-36’ya kadar olan TEM enzimleri ve TRC-1
enzimi bu gruptadır.
2c: Bu grup içinde karbenisilini hidroliz eden, klavulanik asite duyarlı enzimler
yer almaktadır. PSE-1, PSE-3, PSE-4 beta-laktamazları, Aeromonas hydrophilia’nın
21
AER-1 enzimi, M.catarrhalis’in BRO-1 ve BRO-2 enzimleri, V.cholerae’nin SAR-1
enzimi de bu gruptadır.
2d: Bu grup, kloksasilini penisilinden daha hızlı hidroliz eden beta-laktamazları
içermektedir. OXA enzimleri bu gruptadır. Bunlardan OXA-11 enzimi, Türkiye’de
izole edilen bir suşda saptanmıştır (46). Klavulanik asit ve sulbaktama dirençlidirler.
Grup 2’nin diğer alt gruplarında bulunan tüm enzimler, moleküler sınıf A’da yer
alırken, sadece bu alt grup moleküler sınıf D’de yer alır.
2e: Bu grupta yer alan beta-laktamazlar sefalosporinaz olmalarına karşın, grup
1’dekilerden farklı olarak klavulanik asitle inhibe olmaktadırlar. B.fragilis’in CepA
enzimi, B.uniformis ve B.vulgatus’un kromozomal CblA ve CfxA, E.coli’den izole
edilen FEC-1 ile S.maltophilia’nın L2 ve Y.enterocolitica’dan izole edilen Blal
enzimleri bu grubta yeralmaktadır (38).
2f: Bu grupta, E.cloacae’nın indüklenebilen IMI-1 enzimi, E.cloacae’nın
kromozomal NMC-A enzimi ve S.marcescens’in Sme-1 enzimi yer almaktadır.
Karbapenemleri hidroliz etmekte, klavulanik asit ile inhibe olmaktadırlar (38).
Grup 3: Bu grup, moleküler sınıf B’de yer alan metallo-beta-laktamaz (MBL)
enzimlerinden oluşur. Monobaktamlar dışında karbapenemler dahil tüm beta-
laktamları hidroliz edebilirler. Klavulanik asit veya tazobaktam gibi beta-laktamaz
inhibitörleri ile inhibe olmaz, EDTA ile inhibe olurlar. Aktiviteleri için Zn (çinko)
iyonlarına gereksinmeleri vardır. Bu beta-laktamazlar a,b,c olmak üzere 3 alt gruba
ayrılırlar.
3a: B.cereus II, B.fragilis (CcrA) ve S.maltophilia (L1 enzimi) kromozomal
beta-laktamazlarından oluşur. Bu enzimler penisilinleri, karbapenem ve
sefalosporinlerden daha etkili olarak hidrolize edebilirler.
3b: Büyük ölçüde Aeromonas cinsindan türeyip A.hydrophilia’da bulunur ve
bazen gerçek karbapenemaz olarak adlandırılır, çünkü grup 3a enzimlerinin aksine
penisilin ve sefalosporin üzerinde hiç hidrolitik etkileri yoktur. Bu da onların zor
belirlenmesine neden olur.
3c: Sadece bir enzim vardır ki o da Legionella gormannii’deki beta-
laktamazdır. Bu, genişletilmiş spektrumlu MBL enzimi olup 3a ve 3b’deki
gruplardan daha geniş etki spektrumuna sahiptir ve çoğu sefalosporinleri hidroliz
edebilir (47).
22
Grup 4: Bu grup, klavulanik asit ile pek de iyi inhibe olmayan küçük bir
penisilinazlar grubundan oluşur. Biri dışında hepsi kromozomaldir. Yapıları henüz
tam olarak saptanamamıştır ve molekül sınıfı henüz belirlenmemiştir. A.faecalis,
B.fragilis, C.jejuni’den izole edilen enzimler, Clostridium butyricum’un
indüklenebilen enzimi, E.coli’nin plazmid kontrolündeki SAR-2 beta-laktamazı bu
gruba sokulmuştur. Pseudomonas cepacia’daki beta-laktamazlar da bu gruba
dahildir.
Tüm bu 4 grup beta-laktamaz, fonksiyonlarındaki çeşitliliği sergiler. Tek bir
bakteride birden çok beta-laktamaz tipi aynı anda görülebilir ve bu çok sık olan bir
durumdur. Böylece kromozomal ve plazmid kökenli beta-laktamazlar bazen iç içe
geçerler. Hastane infeksiyonlarında en sık sorun olarak karşılaşılan enzimler, Grup
1’deki kromozomal beta-laktamazlar, Grup 2’deki ESBL enzimler ve Grup 3’deki
beta-laktamazlardır.
KARBAPENEMLERE DİRENÇ MEKANİZMALARI
Karbapenemler; antibakteriyel spektrumlarının genişliği, amfilik özellikleri
nedeniyle bakteriyel membranlardan hızla geçebilmeleri, AmpC ve ESBL
enzimlerine dayanıklı olmaları gibi özellikleri nedeniyle özellikle çoklu dirençli GN
bakteri infeksiyonlarında ilk sırada kullanılan antibiyotik grubudur. Ancak,
karbapenemlerin özellikle empirik tedavide yaygın olarak kullanılması, bunlara karşı
direnç oranlarının artmasıyla sonlanmıştır.
Karbapenemlere karşı bilinen 3 etki mekanizması ile direnç gelişebilmektedir:
1. İlacın hücre içinde etkin konsantrasyona ulaşamaması:
a.Porin değişimleri: Bu, özellikle P.aeruginosa suşlarındaki temel direnç
mekanizmasıdır. P.aeuriginosa suşlarında karbapenemler için özel bir porin olan
OprD’nin kaybı bu grup antibiyotiklere direnç gelişmesine neden olmaktadır. OprD
kaybı özellikle imipenem tedavisi sırasında gelişmektedir. Bir haftalık imipenem
tedavisi sonunda P.aeuriginosa suşlarının %50’sinde oprD geninde mutasyonlar
oluştuğu saptanmıştır (48). OprD’nin kaybı tipik olarak imipenem direncine ve
azalmış meropenem duyarlılığına sebep olur. Fakat OprD kanallarını kullanamayan
diğer beta-laktamlar üzerine etkisi yoktur. P.aeruginosa’daki duyarsızlık, ayrıca
23
çoklu ilaç efluks pompası (MexA-MexB-OprM)’nın mutasyonel sayı artışına bağlı
olarak ortaya çıkarılabilir. Bu mekanizma meropenem, penisilin, sefalosporin,
kinolon, tetrasiklin ve kloramfenikol için geçerli fakat imipenem için geçersizdir (1).
P.aeruginosa’da Opr kaybı ile oluşan imipenem direnci sadece kromozomal AmpC
beta-laktamazı korunduğunda ve tanımlandığında fonksiyon görür. Porin kaybıyla ve
kromozomal AmpC beta-laktamazlarının aşırı üretimi ile oluşan imipenem direnci
Enterobacter spp.’de tanımlanmıştır (49). K.pneumonia’da ise porin kaybına bağlı ve
plazmid aracılıklı AmpC beta-laktamazın (ACT-1) varlığıyla direnç oluşur (50).
Klebsiella spp.’de porin kaybıyla birlikte SHV ESBL’leri ile ilişkili karbapenem
direncine ait birkaç rapor da bildirilmiştir (51).
b.Aktif pompa sistemlerinin indüklenmesi
2. Karbapenemleri hidroliz eden enzimlerin varlığı:
a.İntrinsik (kromozomal) karbapenemazlar: Bu grupta, B.cereus II,
B.fragilis’in CcrA, B.cepacia’nın PCM-1, S.maltophilia’nın L1, C.indologenes’in
IND-1-4, C.meningosepticum’un BlaB enzimleri sayılabilir. Bunların tümü Bush
sınıflandırmasında grup 3’te yer alan MBL’lardır. Karbapenem hidrolize eden beta-
laktamaz genlerinin çoğu kromozomal olarak kodlanır. Bu durum bu enzimlerin
yavaş yayılımını ve böylece karbapenemlere karşı beta-laktamaz aracılıklı direncin
artmasının yavaş olmasını sağlamıştır. Yine de direnç paternleri değişebilir. Birçok
yıldır nadir olarak bilinen enzimler beta-laktam kemoterapinin kullanımına gerçek ve
artan oranda tehdit oluşturabilir. Düşük düzey direncin ne kadar beta-laktamaz
aracılıklı olduğu bilinmemektedir. Fakat yüksek düzey direnç beta-laktamaz ile
ilgilidir.
b.Ekstrinsik (kazanılmış) karbapenemazlar:
Sınıf A (Bush grup 2f)’da yer alan karbapenem hidroliz eden enzimler:
E.cloacae’nin IMI-1, ve NMC-A enzimleri, S.marcescens’in Sme-1 ve 2 enzimleri ve
Kpneumonia’nın KPC-1 enzimi bu grupta yer almaktadır. Bunlar, imipenem,
meropenem, penisilinler, geniş spektrumlu sefalosporinler ve aztreonama direnç
gelişmesine neden olan ve tazobaktam başta olmak üzere beta-laktamaz
inhibitörlerine duyarlı olan enzimlerdir.
Sınıf B metalloenzimler: IMP-1-18, VIM-1-13, SPM-1, GIM-1. MBL geni
transpoze edilebilir (aktarılabilir) bir eleman olan plazmid üzerinde yer alır.
24
K.pneumonia, çoğu geniş spektrumlu serin beta-laktamazın orijinal suşu olmasına
rağmen MBL’ların Enterobacteriaceae ailesinin diğer üyeleri arasında yayılımına
katkısı olduğu görülmektedir (51).
Sınıf C beta-laktamazlar: Kromozomal AmpC enzimlerinin aşırı üretiminin
özellikle dış membran porin değişimleri ile birleştiğinde karbapenem direncine yol
açması büyük olasılıkla en yaygın karbapenem direnç mekanizmasıdır. Bu durum
E.cloacae, E.aerogenes, K.pneumonia, P.rettgeri, C.freundii, E.coli, P.aeruginosa
gibi birçok türde gösterilmiştir. İmipeneme yüksek düzey direnç gösteren dereprese
bir E.aerogenes mutantında hücre genomuna ampD geni sokulduğunda imipenem
MIK değerlerinin normale dönmesi AmpC tipi enzimlerinin karbapenemlere
dirençteki önemini vurgulamaktadır.
Sınıf D oksasilinazlar: OXA-23-27
3. Hedef PBP değişimleri:
Tek başına nadir görülür ancak diğer mekanizmalar ile birliktedir.
KARBAPENEMAZLAR
Karbapenemazlar, en geniş spektrumlu antibakteriyel etkinliğe sahip beta-
laktam sınıfı olan karbapenemlerden birini, en azından imipenem veya
meropenemden birini, belirgin olarak hidrolize eden beta-laktamazlar olarak
tanımlanabilir. Bu enzimlerin çoğu yalnız karbapenemlere değil diğer beta-laktam
ajanlara da etkilidirler. Bu nedenle sadece karbapenem grubu beta-laktam ajanlara
afinitesi diğer beta-laktamlara kıyasla daha fazla olan metalloenzimler
“karbapenemaz” olarak adlandırılmaktadır. Diğer beta-laktamazların sayısı ile
karşılaştırıldığında sayıları düşük kalmaktadır (51).
1990 öncesinde tanımlanan karbapenem hidroliz eden enzimlerin tümü
kromozomal olarak bilinmesine rağmen yakın geçmişte Japonya’dan plazmid
aracılıklı MBL’lar bildirilmiştir (3,47). Bu enzimler B.fragilis, P.aeruginosa ve en az
bir kromozomal enzim üreten S.marcescens ve K.pneumoniae gibi enterobactericeaea
ailesi üyelerinde gözlenmektedir (51). Bugüne kadar bu karbapenem dirençli
organizmalar ve bunlarla alakalı plazmidlerin yayılımı bir şekilde sınırlı kalmıştır.
25
Yüksek düzey direnç, dış membran proteini D2’nin eş zamanlı kaybıyla alakalıdır
(52).
A-) KROMOZOMAL KARBAPENEMAZLAR
Birçok nadir nonfermantatif GN (NFGN) basiller ve Aeromonas spp.,
kromozomal kodlanan ve moleküler sınıf B’ye ait olan karbapenemazlara sahiptir ve
bu enzimler aktif bölgelerinde çinko iyonları bulundurduklarından beta-laktamazlar
içinde kendine ait özgün özelliğe sahiptir. Katalitik aktivite çinko iyonuna bağlıdır ve
EDTA ile birleştiğinde kaybolur. Diğer moleküler sınıflara (A,C ve D) ait beta-
laktamazlar çinko içermezler, serin bazlı mekanizmaları vardır ve birkaç istisna
dışında önemli kromozomal karbapenemaz etkinlikleri yoktur (38).
Sınıf B beta-laktamazlar S.maltophila, Myroides (Flavobacterium) odoratum,
Chryseobacterium (Flavobacterium) meningosepticum, C.indologenes,
A.hydrophilia, A.sobria, A.salmonicida, Legionella gormanii ve B.cereus’da
yaygındır.
B-) KAZANILMIŞ KARBAPENEMAZLAR
Kazanılmış direnç kapsamına giren karbapenemazlar, Ambler moleküler
sınıflamasına göre A, B veya D moleküler sınıflarına ait olabilir (3). Bu bakteriyel
suşlar oldukça nadirdir. Fakat son 2-3 yılda daha sık bildirilmeye başlanmıştır ve
enzim tiplerinin listesi hızla artmaktadır. Kazanılmış karbapenemazlar,
Acinetobacter spp., P.aeruginosa ve Enterobacteriaceae’da bulunur. Sınıf D tipleri
sadece Acinetobacter spp.’de, sınıf A tipleri ise birkaç Enterobacteriaceae izolatında
bulunur.
Sınıf B kazanılmış karbapenemazlar: Ambler sınıf B veya Bush grup 3’de yer alan
karbapenemazlar MBL olarak bilinirler, klinik açıdan en önemli karbapenemazlardır.
Aztreonam dışındaki tüm beta-laktamları hidrolize eden IMP ve VIM serisi
metalloenzimleri içerirler. Dünya çapında yaygın olarak bildirilmiş olsalar da en sık
Güneydoğu Asya ve Avrupa’dan bildirilmişlerdir (3). Metalloenzimlerin genleri
plazmid ve integronda yerleşiktir. Rasmussen ve Bush, grup 3 MBL’ları 3 alt grupta
toplamıştır: 3a, 3b, 3c. Bu alt gruplardan 3a’da imipenem ve penisilinleri büyük bir
hızla ve yüksek oranda hidrolizleyen, sefalosporin hidrolizi pozitif fakat daha düşük
oranlarda olan; meropenem hidrolizi de pozitif fakat tamamen değişik oranlarda olan
enzimler yer alır. Grup 3b enzimleri “gerçek karbapenemazlar” olarak tanımlanır.
26
Bunlar spesifik olarak karbapenemleri hidroliz ederler ve nitrosefin testiyle tespit
edilemezler. Grup 3c’de yalnızca Legionella gormanii’nin MBL’ı bulunur. 3a, 3b ve
3c’deki enzimler klavulanik asitle inhibe olmazlar (51).
İlk plazmidik MBL, 1991 yılında Japonya’dan bildirilen bir P.aeruginosa’dan
izole edilmiştir (53). IMP serisi enzimler ile VIM serisi enzimler daha çok İtalya,
Fransa gibi Avrupa ülkelerinde saptanmıştır. MBL’ların etkilediği beta-laktam
antibiyotik spektrumu geniş olmakla birlikte hidroliz düzeyleri düşüktür fakat MBL
üreten bakteriler genellikle farklı grup beta-laktamazları da üretirler ve grup 1 beta-
laktamaz üreten bakterilerde olduğu gibi burada da total fenotip olarak hem geniş
hem de etkili bir direnç profili ortaya çıkar. Bu nedenle de MBL üreten bakteriler
genellikle sefalosporinlere, penisilinlere, karbapenemlere, beta-laktamaz
inhibitörlerine dirençli olarak saptanırlar (54). Tek başına kodladıkları direnç önemli
düzeyde olmamakla birlikte, bugün gram-negatif bakterilerde kombine direnç
mekanizmalarının ve birden çok beta-laktamazın varlığı nedeniyle karbapenem
direnç düzeylerinin klinik olarak önemli düzeylere çıkabileceği ve karbapenem
kullanımının MBL üretimini doğrudan etkilediği gerçeği dikkate alınmalıdır (55).
IMP tipi beta-laktamazlar: 1991’de Watanabe ve arkadaşları, Japonya’da 1988’de
saklanan bir P.aeruginosa suşunda transfer edilebilir sınıf B enzimi bildirmişlerdir
(53). Bu, büyük olasılıkla Japonya’da 1991’de bir S.marcescens izolatında
sekanslanan ve isimlendirilen IMP-1’dir (56). Daha sonra farklı coğrafik bölgelerden
bugün IMP-18’lere kadar varan yeni IMP tipi enzimler tanımlanmıştır. Bu IMP tipi
enzimlerin tümü monobaktamlar dışındaki beta-laktamlara karşı geniş etkinliğe
sahiptir. IMP-1, ampisiline göre karbenisiline daha etkilidir. IMP-2 ve IMP-3 ise her
iki ilaca da benzer etkinliğe sahiptir (51,57). Bu enzimler meropenem ve imipeneme
eşit düzeyde yüksek direnç oluşturmaktadırlar. EDTA ile inhibe olup klavulonatla
olmamaktadırlar. Monobaktamları hidroliz edememektedirler (3,58).
VIM tipi beta-laktamazlar: Kazanılmış sınıf B beta-laktamazların ikinci ailesi olan
VIM tipleri ilk kez 1997’de İtalya’dan bir P.aeruginosa izolatında VIM-1 olarak
tanımlanmış ve 1999’da bildirilmiştir (59). Bugün sayıları artarak bildirilen enzimler
VIM-13’e kadar gelmiştir.
Sınıf D kazanılmış karbapenemazlar: Moleküler sınıf D beta-laktamazlar,
oksasilinaz aktiviteleri dikkate alındığından OXA tipleri olarak sınıflandırılır. En sık
27
karşılaşılan temsilcileri OXA-1, -2, -10 (PSE-2)’dur. Tümünün karbapenemaz
etkinliği yoktur. OXA-23, OXA-24, OXA-25, OXA-26, OXA-27 enzimleri
karbapenemaz etkinliğine sahiptir. Bunlar karbapenemleri çok güçlü olmayan bir
şekilde hidrolize ederler, 3. kuşak sefalosporinlere ve aztreonama etkileri yoktur.
OXA-23 dışında klavulanik asitle inhibe olurlar. Karbapenemaz niteliği içeren bu
enzimlerin tümü A.boumannii’de bulunmuş, İskoçya, Singapur, İspanya ve
Belçika’dan bildirilmiştir (3).
Sınıf A kazanılmış karbapenemazlar: Bunlar Sme-1, Sme-2, NMC-A ve IMI-
1’dir. Sme tipleri İngiltere ve ABD’deki S.marcescens izolatlarının bazı kümelerinde
bulunmuştur ve sadece bir aminoasit farklılığı vardır. IMI-1 ve NMC-A %96
homolojiye sahiptir, Kaliforniya ve Fransa’dan toplanan E.cloacae suşlarından izole
edilmiştir. Sme ve IMI/NMC kümeleri arasındaki homoloji %70’dir. Orijinal IMI-1
üreticileri 1985’de saptanmıştır ve orijinal Sme-1 üretenler 1982’de bulunmuştur.
Her ikisi de imipenemin kullanıma girmesinden öncedir. Nadir görüldüklerinden bu
enzimlerin tehdidi hafif görülmektedir. Bu gruptaki enzimlerin tümü meropeneme
göre imipeneme etkinliği daha fazla olan penisilinazlardır ve penisilin, aztreonam ve
karbapenem direncine neden olurlar. Oksiminosefalosporinler zayıf substratlardır ve
sınıf A enzimleri dirence neden olmaz. A sınıfındaki karbapenemazlar serin-beta-
laktamazlardır, klavulanik asit ile inhibe olurlar ve enderdirler. E.cloacae ve
S.marcescens’teki enzimler (NMC-A, Sme-1, Sme-3, IMI-1) kromozomal,
K.pneumoniae’daki KPC-1 ve P.aeuriginosa’daki GES-2 plazmidiktir. KPC-1,
karbapenemlere, 3. kuşak sefalosporinlere ve aztreonama direnç oluşturan,
klavulanik asit ve tazobaktam ile inhibe olan bir enzimdir. Plazmidik oluşu ve
Enterobacteriaceae içinde bulunmuş olması bu enzime ayrı bir önem kazandırmıştır.
GES-2 (P.aeuriginosa’daki) klavulanik asit ile inhibe olan, genişlemiş spektrumlu
beta-laktamaz olan GES-1’in nokta mutantıdır (3).
Karbapenemlere karşı karbapenemaz aracılıklı direnç oldukça nadirdir.
Özellikle P.aeruginosa ve A.boumannii’de görülmeye başlanmıştır. Avrasya
ülkelerinin birbirinden uzak 5’inde, P.aeruginosa’da VIM enzimlerinin bulunmasi
üzücüdür. IMP üreten suşlar artık Japonya ile sınırlı değildir. A.baumannii’de çoklu
oksikarbapenemazlar saptanmıştır. Bu enzimlerin kaynakları meçhuldür. IMP ve
VIM tipleri kendi başlarına aynı genetik kaçışları gösterdiğinden birbirinden
28
farklıdır. Kaçışdan sonra genlerde farklılaşma olmamaktadır. Karbapenemazların
gelecekte artması bir riskdir. Özellikle diğer beta-laktamlara artan direnç,
karbapenemlerin artan oranda kullanımına neden olmaktadır. Oral analoglarının
piyasaya çıkması ve yarı ömrü uzun olan karbapenemler bu seleksiyonu
hızlandırabilir. Dirençle başa çıkmak özellikle sınıf B enzimleriyle oluştuğunda
kolay değildir. Bu sınıf B enzimlerinin aktif bölgesi oldukça geniştir, stabilitesi,
monobaktamlar haricinde oldukça zordur. İnhibitörler için umut daha fazladır.
Antibiyogram okuyarak ve fenotip değerlendirerek karbapenemazların varlığı
konusunda tahmin yürütmek mümkün değildir denebilir. B sınıfı MBL’ların EDTA
ile inhibisyon esasına dayalı Etest MBL stripleriyle pozitif bulunan suşlarda MBL
PCR’ları paralel sonuç vermemektedir Bu durumda bu grup enzimlerin moleküler
yöntem dışındaki tespit yöntemleri ile tanımlanması güç olabilmektedir (3).
İleriki çalışmaların en enteresan yönlerinden biri de klinikte izole edilen gram-
negatif suşlarda karbapenemazların gerçek prevalansını saptamak ve beta-laktam ve
beta-laktam dışı antibiyotiklerin seçici baskısını analiz etmektir. Çünkü
karbapenemaz genleri sıklıkla en azından aminoglikozid direnç genlerine integron
yapıları içinde fiziksel olarak bağlı bulunmaktadır. Bu karbapenemaz genlerinin
orijini bilinmemektedir. Kuvvetle muhtemel, Enterobactericeaea, bu enzimlerin
doğal rezervuarı değildir, muhtemelen çevresel olan rezervuarları saptandıkça
karbapenemaz genlerinin disseminasyonu önlenecek ve belki de integron ve gen
kaset oluşumunun moleküler mekanizmasına dair fikirlere ulaşılacaktır (3).
METALLO-BETA-LAKTAMAZLAR
Metallo-beta-laktamazlar, Bush sınıflamasında fonksiyonel grup 3 veya
Ambler sınıflamasında sınıf B’de yer alan ve diğer beta-laktamazlardan farklı olarak
aktif bölgelerinde Zn+2 iyonu bulunan enzimlerdir. Dolayısıyla bu enzimler
klavulanat, tazobaktam, sulbaktam gibi klasik beta-laktamaz inhibitörlerinden
etkilenmezken EDTA gibi bir metal şelatörü ile inaktive olurlar. Bu enzimlerin en
önemli özelliği monobaktamlar hariç tüm beta-laktamları ve bu arada karbapenemleri
de hidroliz edebilmeleridir (3).
29
1960’ların ortalarında ciddiye alınmayan klinik patojenlerden biri olan
B.cereus’ta çinko bağımlı ilk MBL tanımlanmış, ikinci çinko bağımlı penisilinaz ise
1980’lerin başında S.maltophilia’da gösterilmiştir. Kısa süre sonra imipenem
hidrolizi yapan MBL’lar A.hydrophilia ve B.fragilis’ten identifiye edilmiştir.
Önceleri bu grupta sadece kromozomal enzimlerin varlığı bilinirken, 1991’de
Japonya’da S.marcescens ve P.aeuriginosa suşlarında plazmid kökenli bir MBL’ın
(IMP-1) saptanması, karbapenemlerin geleceği konusunda endişe doğurmuştur.
Nitekim geçen süre içinde integron kökenli IMP (IMP-1-18) ve VIM (VIM-1-13)
ailesi üyeleri Avrupa ülkelerinde de giderek artan oranlarda bildirilmeye
başlanmıştır.
Aralarında küçük yapısal benzerlikler bulunan 2 majör enzim grubu
tanımlanmıştır: Birinci grupta; geniş substrat özgüllüğü gösteren, monobaktamlar
dışındaki tüm beta-laktamları hidroliz eden enzimler bulunur. İkinci grup; “gerçek
karbapenemaz”lardan oluşur. Primer olarak Aeromonas türlerinde bulunan bu grup
enzimler penisilin ve sefalosporinlere zayıf hidrolitik etki gösterir. Şimdiye dek,
karbapenem dirençli suşların yalnızca küçük bir kısmında MBL varlığı saptanmıştır.
Muhtemelen bu durumun sebebi, karbapenem direncinin, permeabilite değişiklikleri
ve kromozomal sefalosporinazların üretiminde artış gibi daha kolay yollarla
kazanılabilmesidir. Ancak Japonya’da MBL’ların plazmidler üzerinde gösterilmesi
önemli bir sorunu ortaya çıkarmıştır. Plazmid aracılı karbapenem direncinin artışını
sürdüreceği ve belki de bu ajanların kullanımını sınırlayabileceği tahmin
edilmektedir (60).
MBL’lar sıklıkla etki spektrumlarını genişletecek bir diğer enzimle birlikte
üretilirler. Örneğin, alt grup 3b genellikle grup 2b’deki penisilinazlarla birliktedir.
S.maltophilia’da ise L1 ile birlikte ESBL niteliği taşıyan L2 üretilmektedir.
Böylelikle S.maltophilia suşları normalde MBL’ların etki etmediği aztreonama da
direnç göstermektedir.
MBL’lar aktif bölgelerinde bir Zn+2 iyonu taşıdıklarından tanımlanmalarında
bu çinko iyonuna bağlanarak enzimi inaktive eden EDTA, 2-merkaptopropionik asit
gibi bileşikler kullanılmaktadır (61). Hastane salgınları açısından önemli bakteri
türlerinde bulundukları için tanımlanmaları infeksiyon kontrolü açısından önemlidir.
30
MBL’ların en önemli özelliği karbapenemleri hidroliz edebilme yetenekleri
olmasına karşın bazıları aynı zamanda çoğu beta-laktam grubunu da hidroliz
edebilecek kapasitededir. Dolayısıyla, MBL üreten organizmalar söz konusu
olduğunda beta-laktam antibiyotiklerin kullanılabilirliği ciddi olarak sınırlanmış
durumdadır (60).
MBL’ların sınıflandırılması: 1995’te MBL’lar hep birlikte Bush ve arkadaşları
tarafından “fonksiyonel grup 3”içinde sınıflandırılmıştır. Bu enzimlerin majör ayırt
edici özellikleri metal iyon şelatörleri tarafından inhibe edilmesi ve klavulanik asit,
sulbaktam, tazobaktam gibi ticari olarak elde edilebilen inhibitörlerden
etkilenmemeleridir. İlk sınıflandırmanın yapıldığı sıralarda (1995’te) substrat
profillerine göre bu enzimlerin subgruplara ayrılması söz konusu olmamıştır. Ancak
ilerleyen yıllarda literatürde tanımlanan MBL sayısı arttıkça enzimlerin substrat
özelliklerine göre alt gruplara ayrılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Rasmussen ve
Bush tarafından 3 fonksiyonel grup MBL tanımlanmıştır (60).
Grup 3a: Bu enzimler, genellikle penisilinleri imipenemden daha hızlı (en az
%60) olarak hidrolize edebilirler. Sefalosporinler de, imipenem kadar olmasa da bu
enzimler tarafından güçlü bir şekilde hidrolize edilir. Bu enzimler maksimum aktivite
için çinko eklenmesini gerektirirler veya bu +2 değerlikli katyon tarafından aktive
olurlar. Bu da çinko için düşük bağlanma affinitesi anlamına gelir (51). Bu grup
içerisinde B.cereus II, B.fragilis’in CcrA, B.cepacia’nın PCM-1, S. maltophilia’nın
L1, Chryseobacterium indologenes’in IND-1-4, C. meningosepticum’un BlaB
enzimleri yanı sıra S.marcescens, P.aeruginosa, A.baumannii, S.flexneri,
K.pneumoniae gibi değişik türlerde saptanan IMP-1-18 ve VIM-1-13 enzimleri yer
almaktadır (60).
Subgrup 3a enzimleri çok geniş aralıkda çok çeşitli substratları tanıyabilir. Bu
da onların çok çeşitli beta-laktam içeren ajanlara karşı tehdit oluşturmasına neden
olur. Bu enzimlerim tümü penisilinleri hidroliz eder. Sefalosporinler genellikle
imipenemden daha yavaş hidrolize olurlar (51). Katalitik çinko ilavesine ek olarak
grup 3a enzimleri, maximum katalitik aktivite için suplemental iki değerlikli çinkoya
ihtiyaç duyar.
Grup 3b: Aeromonas türlerinin metallo enzimlerini kapsar ve bunlara “gerçek
karbapenemazlar” da denir. Bu enzimlerin karbapenemlere yüksek özgüllüğü
31
bulunmaktadır. Karbapenemler dışındaki beta-laktamlara etkileri çok az olduğundan
varlıkları nitrosefin hidrolizine dayanan testlerle gösterilemez. Bu enzimleri grup 3a
MBL’larından ayıran bir diğer özellik, çinko ilavesinin aktif enzim üzerindeki
etkisidir. Tüm MBL’ların aktif bölgelerinde çinko bulunduğu ve enzimin katalitik
aktivitesi için bu katyonun mutlaka ortamda bulunması gerektiği kabul edilmektedir.
Bununla birlikte, grup 3b enzimlerinden en az 3 tanesi düşük çinko konsantrasyonları
ile inhibe olur (60). Aeromonas spp. enzimlerinin nitrosefini çok zayıf hidrolize
etmesi nedeniyle bu karbapenemazlar yakın geçmişe kadar tanınamamıştır, varlıkları
izoelektrik odaklama jellerinde tespit edilememiştir. Bu subgrubu tespit edebilmek
için jel içinde karbapenem substrat olarak kullanılmalıdır. Grup 3b’deki bütün
enzimler EDTA ile inhibe olur. Bu da aktif bölge metal iyonunun şelasyonunu
gösterir. EDTA eklenmesinden sonra çinko eklemenin enzimlerin çoğunun
aktivitesini geri kazandırdığı gösterilmiştir. Grup 3b enzimleri için imipenem
açısından yüksek katalitik etkinlik bildirilmiş, fakat benzil penisilin veya sefaloridin
için düşük veya zayıf hidroliz gözlenmiştir (51).
Grup 3c: Bu grupta sadece Legionella gormanii’nin MBL’ı yer almaktadır. Bu
enzim literatürde bir kez tanımlanmıştır. Yüksek sefalosporinaz aktivitesi ile diğer alt
gruplardan ayrılmaktadır. Diğer grup 3 enzimlerinden farklı biyokimyasal özellikler
taşımaktadır (60). Bu enzim, geniş spektrumlu sefalosporinler ve sefamisinler de
dahil sefalosporinleri çok yüksek oranda hidroliz etmesiyle ayrılır. İleri
değerlendirmeler sonucunda bu enzimin grup 3a enzimiyle yakın ilişkili olabileceği
gösterilebilir (51).
Subgrup 3a enzim üreten organizmaların çoğu beta-laktam antibiyotiklerle olan
saldırıya karşı koyabilmesine rağmen grup 3b enzimleri sadece karbapenemler değil
daha geniş substrat profiline sahip beta-laktamazlarla birlikte üretilmeye gerek
duyarlar (51).
MBL’ların epidemiyolojisi: İmipenem dirençli suşların epidemiyolojisi son yıllarda
başta Japonya olmak üzere daha yakından izlenmektedir. Çünkü Japonya plazmid
aracılı MBL bildiriminin yapıldığı esas ülke konumundadır. 4 yıllık bir izlem
periyodu içerisinde Bacteriodes spp’de imipenem direçli suşların oranında küçük
değişimler görülmüştür. Transfer edilebilir MBL, B.fragilis’te, bu izlem periyodunun
ortasında saptanmış ve bildirilmiştir. S.marcescens suşlarına yönelik yapılan bir
32
çalışmada suşların %4’ünden azında MBL üretimine bağlı karbapenem direnci
saptanmıştır. İki Japon çalışmasında P.aeruginosa’da imipenem dirençli suşların çok
az bir kısmında plazmid aracılı MBL spesifik probu ile reaksiyon veren bir genin
üretildiği saptanmıştır. Asıl not edilmesi gereken şudur ki; P.aeruginosa suşlarının
%18’inde MBL üretimi dışında imipenem direnci saptanmıştır (60).
33
MATERYAL ve METOD
Bakteriyel suşlar: 2004 Ağustos - 2005 Ağustos tarihleri arasındaki bir yıllık
süre içerisinde Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik
Mikrobiyoloji labaratuvarına gönderilen çeşitli klinik örneklerden izole edilen GN
basillerden Bauer-Kirby disk difüzyon yöntemi ile CLSI (NCCLS) kriterlerine (62)
göre imipenem ve/veya meropeneme dirençli veya azalmış duyarlılığı olan suşların
ilk izolatları bu çalışmaya alındı. Bu süre içersinde çalışmaya aldığımız 82 izolatın
36’sı trakeal aspirat, 20’si idrar, 11’i yara, 10’u kan ve 5’i diğer (BOS, katater ucu,
kulak,...) materyallerden izole edildi. Bu materyallerin çoğunluğu Yoğun Bakım
Ünitesinden olmak üzere çeşitli servislerden gönderilmişdi. Suşlar klasik yöntemlerle
identifiye edildi. Çalışma gününe kadar izolatlar sütlü besiyerinde –200C’de saklandı.
Antimikrobiyal duyarlılık testleri: NCCLS (CLSI) önerilerine göre disk
difüzyon yöntemi ile imipenem (IPM) (10 µg) veya meropenem (MEM) (10 µg)
diskleri (Oxoid) etrafındaki inhibisyon zon çapları <16 mm olan GN suşlar (≤13
mm. dirençli, 14-15 mm.orta derecede duyarlı) çalışmaya alındı. Bu suşlardaki
direnç, Etest yöntemi (AB Biodisk, Sweden) ile imipenem ve meropenem için MİK
tespit edilerek (MİK değeri ≤ 4 µg/ml duyarlı, 8 µg/ml orta derecede duyarlı, ≥ 16 µ
g/ml dirençli) doğrulandı. Tüm suşların karbapenem duyarlılıkları her iki yöntemle
de uyumlu sonuçlar verdi (tüm suşların MİK değerleri >4 µg/ml).
Kontrol suşu olarak Escherichia coli ATCC 25922 ve Pseudomonas
aeruginosa ATCC 27853 kullanıldı.
Metallo-beta-laktamaz (MBL) aktivitesinin belirlenmesi: Karbapenemlere
dirençli veya azalmış duyarlılığı olan suşların karbapenemaz ve MBL üretimi
modifiye Hodge testi ve IPM-EDTA / MEM-EDTA disk yöntemi ile tarandı (61,63).
IPM-EDTA / MEM-EDTA disk yöntemi: Öncelikle EDTA stok solüsyonu
hazırlandı. Bunun için, 1000 mL distile suda 186,1 g disodyum EDTA.2H2O (Sigma
34
chemicals, Germany) çözdürülerek 0,5 M EDTA solüsyonu elde edildi ve NaOH ile
pH 8,0’e ayarlandı. Otoklavlanarak sterilize edildi.
Test suşları CLSI’ın önerdiği disk difüzyon yönteminde olduğu gibi Mueller-
Hinton agar plağının yüzeyine ekildi. Plağa 2’şer adet IPM (10 µg) ve MEM (10 µg)
diskleri yerleştirildi. Disklerin birer tanesine 5 µL (930 µg) 0,5 M EDTA solüsyonu
eklenerek kombine diskler (10 µg / 930 µg) oluşturulmuş oldu. 350C’de 16-18 saatlik
inkübasyondan sonra zon çapları ölçüldü (Şekil 1). Her iki karbapenem diskleri için
ayrı ayrı etraflarındaki zon çapları ile bu disklerin EDTA ile kombine edildiği
disklerin etrafındaki zon çapları arasındaki fark her bir suş için kaydedildi.
Modifiye hodge testi: E.coli ATCC 25922 suşunun McFarland 0,5'in 1/10
bulanıklığındaki süspansiyonu hazırlanarak Mueller-Hinton agar plağının yüzeyine
disk difüzyon yönteminde olduğu gibi ekildi. Plağın merkezine IPM diski (10 µg)
yerleştirildi. Test suşları, bu diskin dört bir kenarından perifere doğru çizgi ekimi
şeklinde öze ile ekildi. 350C’de 16-18 saatlik inkübasyondan sonra diskin etrafındaki
inhibisyon zonunda çarpıklık veya yonca görünümü pozitif olarak kabul edildi (Şekil
2 ve 3).
35
Şekil 1. İmipenem-EDTA ve meropenem-EDTA disk yöntemi.
Şekil 2. Modifiye Hodge testi pozitif olan iki izolat.
Şekil 3. Modifiye Hodge testi ile pozitiflik.
36
BULGULAR
Çalışmaya alınan 82 izolatın 25’i Pseudomonas spp., 45’i Pseudomonas dışı
diğer nonfermentetif gram-negatif (NFGN) basiller, 4’ü Citrobacter spp., 4’ü
Enterobacter spp., 3’ü Klebsiella spp., biri Serratia spp. idi.
İzolatların 52 (% 63)’si modifiye Hodge testi ile pozitifdi. Modifiye Hodge
testi pozitif ve negatif olan izolatların imipenem diski ile imipenem-EDTA diski
arasındaki inhibisyon zon farkları şekil 4’de, meropenem diski ile meropenem-EDTA
diski arasındaki inhibisyon zon farkları şekil 5’de görülmektedir. Bunlar
incelendiğinde, modifiye Hodge testi pozitif olan izolatların tamamının her iki
karbapenem için de EDTA diskleri ile 6 mm ve üzerinde inhibisyon farkı
oluşturduğu görüldü. Ne var ki, modifiye Hodge testi negatif olduğu halde 21 izolat
imipenem-EDTA disk testi ile, 18 izolat ise meropenem-EDTA ile 6 mm ve üzerinde
inhibisyon farkı oluşturdu (Tablo 3).
Tablo 3. Modifiye Hodge testi pozitif ve negatif olan izolatlar arasında IPM-
EDTA ve MEM-EDTA diskleri ile ≥6 mm. ve <6 mm. inhibisyon farkı
oluşturanların dağılımı.
IPM-EDTA disk testi MEM-EDTA disk testiModifiye Hodge t. ≥ 6 mm. < 6 mm. ≥ 6 mm. < 6 mm.
Pozitif
(n=52)52 0 52 0
Negatif
(n=30)21 9 18 12
37
İmipenem için inhibisyon zon farkı
1614131211109876540
Cou
nt
16
14
12
10
8
6
4
2
0
Mod.Hodge
Negatif
Pozitif
Şekil 4. Modifiye Hodge testi pozitif ve negatif olan izolatların imipenem diski ile
imipenem-EDTA diskleri arasındaki inhibisyon zon farklarının dağılımı.
Meropenem için inhibisyon zon farkı
1816141312111098765430
Cou
nt
20
10
0
Mod.Hodge
Negatif
Pozitif
Şekil 5. Modifiye Hodge testi pozitif ve negatif olan izolatların meropenem diski ile
meropenem-EDTA diskleri arasındaki inhibisyon zon farklarının dağılımı.
38
Daha önce Yong ve arkadaşları ile Pitout ve arkadaşlarının yapmış oldukları
çalışmalarda PCR ile MBL ürettiği tespit edilen Pseudomonas aeruginosa ve
Acinetobacter baumannii suşları, EDTA ilavesi ile ≥7 mm. inhisyon zon farkı
yaratmışlar ve imipenem-EDTA disk testi için “≥7 mm inhibisyon zonunda
genişleme” pozitiflik kabul edilmiştir (64, 65). Bu sonuçlar referans alınarak,
Pseudomonas spp. ve NFGN basillerde çalışmamızda kullanılan her 2 testin
pozitifliği karşılaştırıldı (Tablo 4). Pseudomonas suşlarının 4 (% 12)’ü modifiye
Hodge testi ile, 14 (% 52)’ü imipenem-EDTA disk testi ile, 15 (% 60)’i meropenem-
EDTA disk testi ile pozitiflik verdi. NFGN basillerin 40 (% 89)’ı modifiye Hodge
testi ile, 43 (% 96)’ü imipenem-EDTA ve meropenem-EDTA disk testleri ile
pozitiflik verdi.
NFGN basil izolatlarında Pseudomonas suşlarına göre, EDTA kombine disk
testi ile modifiye Hodge testine göre, meropenem-EDTA diski ile imipenem-EDTA
diskine göre daha fazla sayıda fenotipik olarak MBL-pozitifliği saptandı.
Tablo 4. Pseudomonas spp. ve NFGN basil izolatlarında modifiye Hodge testi ile
IPM-EDTA ve MEM-EDTA disk testlerinin sonuçlarının karşılaştırılması.
Modifiye
Hodge t.
IPM-EDTA
disk testi
pozitifliği*
MEM-EDTA
disk testi
pozitifliği*Pseudomonas spp.
(n=25)
Pozitif
(n=4)4 2
Negatif
(n=21)10 13
NFGN
(n=45)
Pozitif
(n=40)38 39
Negatif
(n=5)5 4
*inhibisyon zon farkı ≥7 mm.
Çalışmaya aldığımız bu karbapenem dirençli 82 izolatımızın 67 (% 82)’si aynı
zamanda siprofloksasine, 75 (% 91)’i gentamisine, 67 (% 82)’si amikasine dirençli
veya orta duyarlı saptandı.
39
TARTIŞMA
Yaşamı tehdit eden ciddi infeksiyonlarda ve çoklu ilaç direnci gösteren gram
negatif bakterilerin yol açtığı infeksiyonlarda karbapenem grubu antibiyotikler son
seçenek durumunda olduğu için karbapenem direncinin ayrı bir önemi vardır. Direnç
oranları ve dirençten sorumlu olabilecek olası enzimler her ülke ve merkeze göre
değişiklikler göstermekle birlikte her merkez için değişmeyen bir gerçek, oranların
yıllar içinde artmakta olduğudur. Japonya’da karbapenem dienci 1998’de % 19.3’den
2002’de % 38’e çıkmıştır (4).
Çeşitli çalışmalarda P.aeruginosa kökenlerinde imipeneme ve meropeneme %
0’dan % 37’ye kadar değişen oranlarda direnç gözlenmiştir. Enterobacteriaceae’ların
klinik kökenleri arasında ise imipenem direnci nadirdir ve bu son yapılan
çalışmalarda tüm enterik çomakların % 95’inin imipeneme duyarlı olduğu
bulunmuştur (66-70). Karbapenem antibiyotiklere karşı farklı mekanizmalarla direnç
gelişebilmektedir: bakteri dış membran proteinlerinde değişiklik sonucu
geçirgenliğin azalması, karbapenemin dışarı pompalanması, AmpC tipi beta-
laktamazların aşırı üretimi, karbapenemaz üretimi. P.aeruginosa tedavi sırasında
imipeneme direnç geliştirebilir. Bu direnç seleksiyonu, diğer beta-laktam
antibiyotiklerin seleksiyonundan farklı olarak, P.aeruginosa’nın imipeneme seçici
membran geçirgenliğinde değişiklik meydana gelmesiyle oluşur. Enterobacteriaceae
kökenlerinde imipenem direnci kromozomal beta-laktamazların yüksek düzeyde
üretilmesi ve geçirgenliğinde azalmaya bağlı olarak ortaya çıkar (71). Ancak Serratia
spp.’lerde tek başına MBL enzimi imipenem direncine yol açabilir (72).
Genel olarak imipenem ve meropenem duyarlılığının birbirine parallel olduğu
kabul edilmekte ve CLSI tarafından da her iki karbapenemin antibiyogram
değerlendirilmesinde birbirini temsil edebileceği önerilmektedir. Bal ve arkadaşları,
yaptıkları çalışmada GN bakterilerde meropenem ve imipenem duyarlılıklarını eşit
oranlarda bulmuşlardır (73). Ancak, farklı porin veya pompa-efluks sistemleri
nedeniyle imipenem ve meropenem birbirinden bağımsız duyarlılıklara sahip
olabilirler.
40
Plazmidik MBL’lar son birkaç yılda dünya genelinde hızlanan yayılmaları ile
gündemde yer tutmaktadır (3). Özellikle, NFGN basillerde IMP veya VIM tipi
MBL’ların yayılması 2 nedenle epidemiyolojik risk oluşturur. Birincisi, MBL’lar
sadece karbapenemlere değil tüm beta-laktamlara direnç oluşturabilir ve beraberinde
taşınabilen diğer direnç genleriyle aminoglikozidlere ve florokinolonlara karşı da
çoklu direnç gösterebilirler. İkincisi, IMP veya VIM tipi enzimleri kodlayan genler
sıklıkla haraketli elemanlar üzerinde taşındıklarından farklı suşlar arasında horizontal
olarak yayılabilirler (74).
Tedavilerinde karbapenem antibiyotiklerin tercih edildiği infeksiyonlarda
etkeni izole etmek kadar etkenin karbapenemaz ve MBL üretimini basit ve güvenilir
bir labaratuvar metoduyla tespit etmek de önem kazanmaktadır. Ne var ki,
ESBL’lerde olduğu gibi CLSI kriterlerine göre izolatlarda MBL üretimini tespit
etmede geçerli bir metod henüz oluşturulmamıştır. Ancak, çift disk sinerji testi,
imipenem-EDTA kombine disk testi, MBL Etest, modifiye Hodge testi gibi çeşitli
yöntemleri kullanan çalışmalar yapılmakta ve sonuçlar PCR sonuçları ile
karşılaştırılmaktadır. Bu çalışmaların bazıları olumlu sonuçlar verirken bazılarında
yalancı pozitifliğin yüksek olduğu görülmektedir. Tabii ki, farklı ülkelerde farklı
MBL prevalanslarının bu sonuçlar üzerindeki etkisi büyüktür.
Arakawa ve arkadaşları, 1999 yılında Japonya’da yaptıkları bir çalışmada IMP-
1 tipi MBL üreten GN bakterilere biri seftazidim (CAZ) diğeri ise bir MBL
inhibitörü içeren iki disk kullanarak çift disk sinerji testi uygulamışlardır. 2-
merkaptopropionik asit (MPA) ve EDTA gibi thiol bileşikleri içeren diskler
kullanılmış ve CAZ diski ile aralarında merkezden merkeze 1 - 2,5 cm mesafe
bırakılarak antibiyogram plağına yerleştirilmiştir. IMP-1 üreten suşlarda CAZ diski
ile thiol bileşiği içeren diskin arasındaki inhibisyon zonu daha genişlemişken serin
beta-laktamaz üreten suşlarda ise inhibisyon zonlarının şeklinde belirgin bir değişme
görülmemiştir. Bu testin özgüllük ve duyarlılığı PCR analizleri ile kıyaslanabilir
nitelikte bulunmuştur (75). Lee ve arkadaşlarının Kore’de yaptıkları bir çalışmada,
IMP-1 ve VIM-2 ürettiği bilinen Pseudomonas ve Acinetobacter suşlarında çift-disk
sinerji testleri için imipenem-EDTA, CAZ-MPA, CAZ-sodyum merkaptoasetik asit
(SMA) kullanılmıştır. MBL saptanmasında Pseudomonas suşları için EDTA diskleri
daha iyi, Acinetobacter suşları için MPA ve SMA diskleri daha iyi bulunmuştur.
41
EDTA+SMA diskleri, hem Pseudomonas hem de Acinetobacter suşları için EDTA,
MPA ve SMA disklerine göre daha iyi etkinlik göstermiştir (63). Oh ve arkadaşları,
iki çeşit substrat-inhibitör kombinasyonlarını (CAZ-MPA ve imipenem-EDTA)
karşılaştırmış ve imipenem-EDTA kullanan disk difüzyon testinin, VIM-2
üreticilerini saptamada yüksek düzeyde duyarlı ve özgül olduğunu bulmuştur (76).
Jesudason ve arkadaşları, karbapenemaz ve MBL üretimini tespit etmede
EDTA çift disk sinerji testini, modifiye Hodge testine göre daha duyarlı bulmuştur
(77). Lee ve arkadaşları da, MBL üreten Pseudomonas ve Acinetobacter suşlarında
modifiye Hodge testinin duyarlılığını % 100, özgüllüğünü % 88, EDTA-disk sinerji
testinin duyarlılığı ve özgüllüğünü % 100 olarak saptamışlardır (61). Modifiye Hodge
testi basit bir yöntem olmasına rağmen nadir yalancı pozitiflikleri rapor edilmiştir.
İmipenem diskine veya Mueller-Hinton agara çinko sülfat ilavesi ile bu durum
engellenebilmektedir (77).
Kore’de MBL üreten P.aeruginosa izolatlarının mikrodilüsyon testi ile
imipenem MİK’leri, EDTA ve 1,10-phenanthroline karışımının varlığında 4 kat veya
daha fazla azalırken MBL üretmeyen suşlarda hiç bir etki gözlenmemiştir (78). 2002
yılında İngiltere’de yapılan bir çalışmada, EDTA veya MPA varlığında imipenem
veya seftazidim MİK’inin azaltılması temeline dayanan Etest yöntemi farklı substrat
ve inhibitörlerle çalışılmış; EDTA’nın daha iyi bir MBL inhibitörü olduğu,
imipenem-EDTA’nın CAZ-EDTA stripinden daha iyi sonuç verdiği ve duyarlılığının
% 94 ve özgüllüğünün % 95 olduğu saptanmıştır (79).
Yan ve arkadaşları, Tayvan’da 3 fenotipik yöntemi karşılaştırdıklarında MPA
çift disk sinerji metodunun kombine disk ve Eteste göre en duyarlı yöntem olduğunu
saptamışlardır. Kombine disk yöntemi ise EDTA içeren ve içermeyen beta-laktam
disklerinin verdiği zonların karşılaştırılmasına dayanmaktadır. En iyi sonuçlar,
Pseudomonas spp. ve Acinetobacter baumanni için imipenem ile elde edilmiştir.
Kombine disk metodu % 86,7 duyarlı bulunmuştur. Etest metodu imipenem-EDTA
stripleri kullanılarak uygulanmış ve bu test yalnızca imipenem dirençli MBL-pozitif
suşları % 36,7 duyarlılık ile saptamıştır (80).
Tüm bu çalışma verilerinden görüldüğü gibi yöntemler arasındaki ufak detaylar
sonuçları oldukça etkileyebilmektedir. Genel olarak; seftazidime göre imipenemin
daha iyi bir substrat olduğu, MBL inhibitörleri içinde EDTA’nın daha başarılı
42
sonuçlar verdiği söylenebilir. MPA’in uçucu ve toksik olması da kullanımından
kaçınmayı gerektirebilir. Bu fenotipik yöntemler arasında da çift-disk sinerji testi
daha iyi görünmekle birlikte diskler arasındaki mesafenin doğru ayarlanması
gerekmektedir. Bu yüzden çalışmamızda, çift-disk sinerji testi yerine kombine disk
yöntemi ve basit olduğu için modifiye Hodge testi kullanılmıştır. İnhibitör olarak da
hazırlanması kolay olan EDTA tercih edilmiştir. Diskteki EDTA miktarının
belirlenmesi için Yong ve Pitout’un çalışmaları referans alınarak 930 µg EDTA
kullanılmıştır (64,65).
Yong ve arkadaşları, çoğunluğu VIM-2 üreten MBL-pozitif Pseudomonas ve
Acinetobacter izolatlarında imipenem-EDTA disk metodunu test etmişler, 750 ve
1000 µg EDTA içeren farklı iki kombine disk hazırlamışlardır. 750 µg EDTA içeren
diskin kullanıldığı yöntem tüm MBL üreten Pseudomonasları ayırt edebilmiş ve
Acinetobacter spp. için duyarlılığı ve özgüllüğü, sırasıyla, % 95.7 ve % 91 olarak
bulunmuştur. Pseudomonas spp.’de tüm MBL-pozitif izolatlar, EDTA eklendiğinde
≥7 mm. inhibisyon zonunda artış göstererek MBL-negatif izolatlardan iyi bir şekilde
ayrılmıştır. Tek başına kombine diskin inhibisyon zonlarının büyüklüğünün de yararlı
olduğu gösterilmiş, MBL-pozitif izolatlarda imipenem-EDTA disklerinin inhibisyon
zonları ≥17 mm iken MBL-negatif izolatlarda ≤14 mm tespit edilmiştir. Bu
çalışmada imipenem-EDTA disk metodunun basit ve oldukça duyarlı olduğu,
özgüllüğünün Pseudomonas spp. için mükemmel, Acinetobacter spp. için iyi olduğu
görülmektedir (65).
Pitout ve arkadaşları, MBL üreten P.aeruginosa izolatlarını tespit etmek için
bir EDTA disk tarama testi geliştirmişlerdir. İmipenem ve meropenem disklerinin tek
başına ve 930 µg EDTA ile kombinasyonunda, inhibisyon zon çapları belirlenmiş ve
bu testin MBL Etest ile kıyaslanabilir olduğu görülmüştür. PCR ile blaVIM ve blaIMP
genlerine sahip izolatlarda meropenem-EDTA disk tarama testi % 100 duyarlılık, %
97 özgüllük gösterirken imipenem-EDTA disk testi % 96 duyarlılık, % 91 özgüllük
göstermiştir. 930 µg EDTA varlığında ≥7 mm zon çapında artış MBL varlığı için
pozitif test olarak kabul edilmiştir. Bu çalışma, meropenemi substrat olarak kullanan
yayınlanmış ilk fenotipik tanı yöntemini kullanmıştır. Meropenemin EDTA ile
kombine edilmesinde imipenemden daha iyi bir substrat olduğunu göstermektedir
(64).
43
Bizim çalışmamız da meropenem-EDTA kombine diskini kullanan ikinci
çalışma gibi görünmektedir. Pseudomonas spp.’de meropenem-EDTA daha duyarlı
gibi görünmekle birlikte birbirlerine alternatif olabilecekleri söylenebilir.
Bu fenotipik yöntemlerin sonuçlarını değerlendirirken, o merkezlerdeki MBL
tiplerini ve prevalanslarını da dikkate almak gerekir. IMP tipi MBL’lar 1997’ye kadar
Japonya ile sınırlı kaldıktan sonra Avrupa ülkelerinde de saptanmaya başlamıştır.
VIM tipi MBL’lar Avrupa orijinli olmakla birlikte bugüne kadar 20 ülkeden
bildirilmiştir. SPM enzimi Brezilya’da, GIM ise Almanya’da sınırlı kalmıştır.
Japonya’da 1998-2002 yılları arasında bütün bölgelerde artan karbapenem direnci ve
her merkezde en az 1 MBL olgusu gözlenmiştir (81). Oh ve arkadaşları, Kore’de
imipenem ve/veya seftazidime azalmış duyarlılık gösteren 130 P.aeruginosa ve
A.baumannii suşunun 33 (% 25.4)’ünde VIM-2, ikisinde IMP-1 yapımı tespit
etmişlerdir. VIM-2’nin Kore hastanelerinde yüksek prevalansa sahip bir MBL olduğu
saptanmıştır (76). Lee ve arkadaşları, P.aeruginosa izolatlarının % 11’inin imipenem
dirençli olduğunu ve dirençli izolatlar arasında % 8.7’sinin MBL ürettiğini
göstermişlerdir (82) Kore’de 28 hastaneyi kapsayan çok merkezli bir çalışmasında ise
imipeneme duyarlı olmayan 387 Pseudomonas spp.’nin % 11.4’ünde ve 267
Acinetobacter spp.’nin % 14.2’sinde MBL üretimi ortaya konmuştur. Bu suşların
esas olarak YBÜ izolatı olmaları ve blaIMP-1 ve blaVIM-2 genlerine sahip olmaları
dikkati çekmektedir. Çalışmaya katılan hastanelerin % 61’inde MBL-üreten suşlar
tanımlanmıştır (83) Singapur’da izole edilen 4 karbapenem dirençli Pseudomonas
spp.’nin biri Japonya’da tanımlanan ile idantik blaIMP-1, ikisi yeni bir VIM geni
varyantı olarak saptanan blaVIM-6 içermiştir (84).
Polonya’da 151 imipenem direçli P.aeruginosa suşunun 11’inde VIM-4 tipi
MBL saptanmış, 4 farklı patern ve 3 subtipinin bulunduğu gösterilerek sık
görülmeyen VIM-4 MBL'ın P.aeruginosa suşlarında endemik hale geldiği ortaya
konmuştur (85). Luzzaro F ve arkadaşları İtalya’da karbapenem ve/veya seftazidim
dirençli 82 P.aeruginosa izolatında Etest MBL stripleri ile % 9.8, buyyon dilüsyon
testi ile % 13.4 olarak MBL üretimini rapor etmişlerdir (74).
Türkiye’de yapılan çalışmalar ise sınırlı sayıdadır. Genotipik çalışma ile bir
K.pneumoniae ve bir P.aeruginosa suşunda VIM-5 bulunmuştur (86,87). Türkiye’de
MBL prevalansını yansıtan uluslararası yayınlanmış iki çalışma bulunmaktadır. Ne
44
yazık ki, bunlar sadece fenotipik yöntemleri kullanmışlardır. Altoparlak ve
arkadaşları, Erzurum’da karbapenemlere dirençli 40 P.aeruginosa ve A.baumannii
suşunun imipenem-EDTA kombine disk yöntemi ile 22 (%55)’sinde pozitiflik
bulmuşlardır. İmipenem-EDTA disk testini değerlendirirken Yong ve arkadaşlarının
çalışmasını referans alarak kombine diskin etrafındaki zon çapının ≥17 mm. olmasını
pozitif, ≤14 mm. olmasını negatif kabul etmişlerdir (88). Toraman ve arkadaşları,
Elazığ’da karbapenemlere dirençli 52 P.aeruginosa izolatının 15 (%29)’inde, 24
A.baumannii suşunun 5 (%21)’inde MBL Etest ile MBL üretimini tespit etmişlerdir
(89).
Bizim çalışmamızda, karbapenem dirençli 82 izolatın 52 (% 63)’si modifiye
Hodge testi ile pozitiflik vermiştir. Pseudomonas suşlarına gore Pseudomonas dışı
NFGN basillerde pozitiflik daha fazla saptanmıştır. Yirmibeş Pseudomonas suşunun
% 12’si modifiye Hodge testi ile, % 52’si imipenem-EDTA disk testi ile, % 60’ı
meropenem-EDTA disk testi ile; 45 NFGN basil izolatının % 89’u modifiye Hodge
testi ile, % 96’sı imipenem-EDTA ve meropenem-EDTA disk testleri ile pozitiflik
vermiştir.
45
SONUÇ
İmipenem-EDTA ve meropenem-EDTA kombine diskleri ile tespit edilen
pozitiflik oranının, modifiye Hodge testi pozitifliğinden daha yüksek bulunması
EDTA kombine disk yönteminin MBL’ların taranmasında daha duyarlı olabileceğini
göstermektedir. Ancak, EDTA disk yönteminin daha iyi standardize edilmeye ve
değerlendirme kriterlerinin belirlenmesine gereksinim vardır.
GN izolatlarımızın önemli bir bölümünde, yalancı pozitiflikler olsa da,
azımsanmayacak oranda karbapenem direncinden MBL üretiminin sorumlu
olabileceği düşünülmektedir. Bu vardığımız sonuçların doğrulanması için genotipik
yöntemlerle MBL varlığının ortaya konması gerekmekte ve bu çalışma
planlanmaktadır. Böylece, genotipik çalışma verilerine göre EDTA disk yönteminin
de daha iyi yorumlanması mümkün olacaktır.
Bu basit ve ucuz fenotipik yöntemlerin tarama amaçlı kullanılması ile MBL
üreten GN basillerin yayılımın önlenmesi ve daha hızlı infeksiyon kontrolü
sağlanabilecektir.
46
ÖZET
Gram-negatif (GN) basillerin son yıllarda giderek artan karbapenem
direncinden sorumlu olabilecek yeni metallo-beta-laktamaz (MBL) enzimleri
tanımlanmakta ve sayıları artarak dünya genelinde yayılma göstermektedir. Bu
çalışmada, imipenem ve meropenem dirençli klinik izolatlarda MBL üretiminin
yerini araştırmak ve bu enzimlerin varlığını ortaya koyabilecek iki fenotipik yöntemi
test etmek ve karşılaştırmak amaçlandı. 2004-2005 yıllarında Klinik Mikrobiyoloji
laboratuarına gönderilen çeşitli klinik örneklerden izole edilen imipenem ve/veya
meropenem dirençli 82 GN basilin ilk izolatları çalışmaya alındı. Her iki
karbapeneme karşı dirençleri Etest yöntemi ile MİK bakılarak doğrulandı. Bu
suşlarda imipenem-EDTA / meropenem-EDTA disk yöntemi ve modifiye Hodge
testi ile fenotipik olarak MBL varlığı araştırıldı. EDTA disk yöntemi için Mueller-
Hinton agar besiyerinde imipenem (10 µg) ve meropenem (10 µg) diskleri ile
bunların 930 µg EDTA eklenen disklerinin inhibisyon zon çapları karşılaştırıldı.
Pseudomonas spp. ve NFGN basiller için EDTA disk testinde ≥7 mm. inhisyon zon
farkı pozitiflik kabul edildi. Otuzaltısı trakeal aspirat, 20’si idrar, 11’i yara, 9’u kan
ve diğerleri değişik materyallerden izole edilen 82 suşun 25’i Pseudomonas spp., 45’i
diğer nonfermentetif GN basiller ve 12’si enterik GN basillerdi. Suşların 52 (% 63)’si
modifiye Hodge testi ile pozitiflik verdi. Pseudomonas suşlarının 4 (% 12)’ü
modifiye Hodge testi ile, 14 (% 52)’ü imipenem-EDTA disk testi ile, 15 (% 60)’i
meropenem-EDTA disk testi ile pozitiflik verdi. NFGN basillerin 40 (% 89)’ı
modifiye Hodge testi ile, 43 (% 96)’ü imipenem-EDTA ve meropenem-EDTA disk
testleri ile pozitiflik verdi. NFGN basil izolatlarında Pseudomonas suşlarına göre,
EDTA kombine disk testi ile modifiye Hodge testine göre daha fazla sayıda fenotipik
olarak MBL-pozitifliği saptandı. GN izolatlarımızın önemli bir bölümünde
karbapenem direncinden MBL üretiminin sorumlu olabileceği düşünülerek bu
47
suşlarda genotipik yöntemlerle MBL varlığının doğrulanması planlandı. Böylece,
EDTA disk yönteminin de daha iyi yorumlanması mümkün olacak ve bu fenotipik
yöntemlerin tarama amaçlı kullanılmasıyla MBL üreten GN basillerin yayılımı
önlenerek daha hızlı infeksiyon kontrolü sağlanabilecektir.
48
KAYNAKLAR
1. Kohler T, Michea-Hamzehpour M, Epp SF, Pechere JC. Carbapenem activities
against Pseudomonas aeruginosa: respective contributions of OprD and efflux
systems. Antimicrob Agents Chemother 1999;43:424-7.
2. Pai H, Kim JW, Kim J, et al. Carbapenem resistance mechanisms in Pseudomonas
aeruginosa clinical isolates. Antimicrob Agents Chemother 2001;45:480-4.
3. Nordmann P, Poirel L. Emerging carbapenemases in Gram-negative aerobes. Clin
Microbiol Infect 2002;8:321-33.
4. Fritshe TR, Sader HS, Toleman MA, Walsh TR, Jones RN. Emerging metallo-beta-
lactamase-mediated resistances: A summary report from the worldwide SENTRY
antimicrobial surveillance program. Clin Infect Dis 2005;41:S276-8.
5. Essack SY. The development of beta-lactam antibiotics in response to the evolution
of beta-lactamases. Pharmaceutical Research 2001;18:1391-9.
6. Gür D. Hastane infeksiyonlarında önem kazanan gram-negatif bakterilerde
antibiyotiklere direnç mekanizmaları. Hastane İnfeksiyonları Dergisi 1997;1:38-45.
7. Opal SM, Medeiros AA. Molecular mechanisms of antibiotic resistance in bacteria.
In: Mandell GL, Bennett JE, Dolin R (eds). Principles and Practice of Infectious
Diseases. Sixth edition, Pennsylvania: Elsevier Churchill Livingstone Inc,
2005:253-70.
8. Chambers HF. Penicillins. In: Mandell GL, Bennett JE, Dolin R (eds). Principles
and Practice of Infectious Diseases. Sixth edition, Pennsylvania: Elsevier Churchill
Livingstone Inc, 2005:281-93.
9. Andes DR, Craig WA. Cephalosporins. In: Mandell GL, Bennett JE, Dolin R (eds).
Principles and Practice of Infectious Diseases. Sixth edition, Pennsylvania: Elsevier
Churchill Livingstone Inc, 2005:294-311.
10. Harold C, Neu M D. Relation of structural properties of beta-lactam antibiotics to
antibacterial activity. Am J Med 1985;(Suppl 2A):2-13.
11. Livermore DM, Woodford N. Carbapenemases: a problem in waiting?. Curr Opin
Microbiol 2000;3:489-95.
49
12. Bonfiglio G, Russo G, Nicoletti G. Recent developments in carbapenems. Expert
Opin Investig Drugs. 2002;11(4):529-44.
13. Basoli A, Az M, Mazzocchi P, Speranza V, and study group. Iimipenem/silastatin
(1,5 g daily) versus Meropenem (3,0 g daily) in patients with intraabdominal
infections: Results of prospective, randomized, multicentre trial. Scand J Infect Dis
1997;29:503-8.
14. Bimbaum J, Kahan FM, Kroop H. Carpapenems, a new class of beta-lactam
antibiotics: Discovery and development of imipenem-cilastatin. Am J Med
1985:78(Suppl 6A):3-21.
15. Nikaido H. Role of permeability barriers in resistance to beta-lactam antibiotics.
Pharmacol Ther 1985;27:197-231.
16. Endtz HP, Dijk WC, Verbrugh HA and Mustin Study Group. Comparative in vitro
activitiy of meropenem against selected pathogens from hospitalized patients in the
Netherlans. J Antimicrob Chemother 1997;39:149-56.
17. Yang Y, Bhached N, Bush K. Biochemical comparison of imipenem, meropenem
and biapenem: Permeability, binding to penicillin-binding proteins, and stability to
hydrolysis by beta-lactamases. J Antimicrob Chemother 1995;35:75-84.
18. Jackson JJ, Kroop H. Beta-lactam antibiotics induced release of free endotoxin: In-
vitro comparison of penicillin-binding protein (PBP)2-specific imipenem and PBP3-
specific ceftazidim. J Infect Dis 1992;165:1033-41.
19. Gudmundsson S, Erlendsdttir H, Gattfrendsson M, Gudmundsson A: The
postantibiotics effect induced by antimicrobial combinations. Scand J Infect Dis
1990;74:80-93.
20. Yoshimura F, Nikaido H. Diffusion of beta-lactam antibiotics. Pharmacol Ther
1985;27:197-231.
21. Dreetz M, Hamacher J, Eller J, et al. Serum bactericidal activities and comperative
pharmakokinetics of meropenem and imipenem-cilastatin. Antimicrob Agents
Chemother 1996;40:105-9.
22. Edwards JR. Meropenem: a microbiological overview. J Antimicrob Chemother
1995;36(Suppl A):1-17.
50
23. White Friedrich L, Burgess D, Warkentın D, Bosso J. Comperative in vitro
pharmacodynamics of imipenem and meropenem against Pseudomonas aeruginosa.
Antimicrob Agents Chemother 1996;40(4).904-8.
24. Gür D. Beta-laktamazlar. Flora 1997;283:3-16.
25. Yang, Livermore DM. Interactions of meropenem with class C chromozomal beta-
lactamases. J Antimicrob Chemother 1989;24(Suppl A):187-96.
26. Kitzis MD, Acar JF, Gutmann L. Antibacterial activity of meropenem against gram-
negative bacteria with a permeability defect and against staphylococci. J Antimicrob
Chemother 1989;24 (suppl A):125-32.
27. Sumita Y, Fukasawa M, Okuda T. Comparison of two carpapenems, SM-7338 and
imipenem: affinities for penicillin-binding proteins and its release from these
proteins in Staphylococcus aureus. Antimicrob Agents and Chemother
1990;34(3):484-6.
28. Gür D. Gram-Negatif Bakterilerde Antibakteriyel Direnç Mekanizmaları. In: Ulusoy
S, Leblebicioğlu H, Arman D (editörler). Önemli ve sorunlu gram-negatif bakteri
infeksiyonları. Ankara, 2004:69-83.
29. Malouin F, Bryan LE. Modification of penicillin-binding proteins as mechanisms of
beta-lactam resistance. Antimicrob Agents Chemother 1986;30:1-5.
30. Spratt BG. Resistance to beta-lactam antibiotics mediated by alterations of
penicillin-binding proteins. In: Bryan LE (Ed.). Handbook of Experimental
Pharmacology. Berlin: Springer-Verlag, 1989:77-100.
31. Livermore DM. Mechanisms of resistance to beta-lactam antibiotics. Scand J Infect
Dis 1991;(Suppl 78):7-16.
32. Sanders CC. Beta-lactamases of gram-negative bacteria: New challenges for new
drugs. Clin İnfect Dis 1992;14:1089-99.
33. Sanders CC, Sanders WE. Beta-lactam resistance in gram-negative bacteria: Global
trends and clinical impact. Clin Infect Dis 1992;15:824-39.
34. Bradford PA. Extended-spectrum beta-lactamases in the 21 st century:
Charactarization, epidemiology and detection of this important resistance threat.
Clin Microbial Rev 2001;14:933-51.
51
35. Cornaglia G, Mazzariol A, Fontana R. The astonishing complexity of antibiotics
resistance. Clin Microbial Infect 2000;6(Suppl 3):93-4.
36. Pool K. Resistance to beta-lactam antibiotics. Cell Mol Life Sci 2004;61:2200-23.
37. Gür D. Beta-laktamazların sınıflandırılması. Flora Dergisi 1996,1:80-6.
38. Bush K, Jacoby GA, Medeiros AA. A functional classification scheme for beta-
lactamases and its correlation with molecular structure. Antimicrob Agents
Chemother 1995;39:1211-33.
39. Livermore DM. Beta-lactamases in laboratory and clinical resistance. Clin
Microbial Rev 1995;8:557-84.
40. Gür D. Hastane infeksiyonlarında önem kazanan gram-negatif bakterilerde
antibiyotiklere direnç mekanizmaları. Hastane İnfeksiyonları Dergisi 1997;1:38-45.
41. Medeiros AA. Evolution and dissemination of beta-lactamases accelerated by
generations of beta-lactam antibiotics. Clin Infect Dis 1997;24,19-45.
42. Yuluğ N. Beta-laktamazlar ve klinik açıdan önemi. ANKEM Derg 1997;11:205-7.
43. Livermore DM. Beta-lactamase mediated resistance and opportunities for its
control. J Antimicrob Chemother 1998;41(Suppl D):24-41.
44. Danel F, Hall LMC, Gür D, Akalın HE, Livermore DM. Transferable production of
PER-1 beta-lactamase in Pseudomonas aeruginosa. J Antimicrob Chemother
1995;35:281-94.
45. Vahapoğlu H, Hall LM, Mülazımoğlu L, et al. Resistance to extended spectrum
cephalosporins, caused by PER-1 beta-lactamase in Salmonella typhimurium from
Istanbul, Turkey. J Med Microbiol 1995;43:294-9.
46. Hall LMC, Livermore DM, Gür D, Akova M, Akalın HE. OXA-11, an extended
spectrum variant of OXA-10(PSE-)beta-lactamase from Pseudomonas aeruginosa.
Antimicrob Agents Chemother 1993;37:1637-44.
47. Amyes SGB. Carbapenemases. ANKEM Dergisi 1997;11(2):221-5.
48. Hancock REW. Resistance mechanisms in Pseudomonas aeruginosa and other
nonfermentative gram-negative bacteria. Clin Infect Disease 1989;27(Suppl 1):93-9.
49. Lee EH, Nicolas MH, Kitzis MD, et al. Association of two resistance mechanisms
in a clinical isolate of Enterobacter cloacae with high-level resistance to imipenem.
Antimicrob Agents Chemother 1991;35:1093-8.
52
50. Bradford PA, Urban C, Mariano N, et al. İmipenem resistance in Klebsiella
pneumonia is associated with the combination of ACT-1, a plasmid-mediated AmpC
beta-lactamase, and loss of an outer membrane protein. Antimicrob Agents
Chemother 1997;41:563-9.
51. Rasmussen BA, Bush K. Carbapenem-hydrolizing beta-lactamases. Antimicrob
Agents Chemother 1997;41:223-32.
52. Minami S, Akama M, Araki H, et al. Imipenem and cephem resistant Pseudomonas
aeruginosa carrying plasmids coding for class B beta-lactamase. J Antimicrob
Chemother. 1996;37:433-4.
53. Watanabe M, Iyobe S, Inone M, Mitsuhashi S. Trasferable imipenem resistance in
Pseudomonas aeruginosa Antimicrob Agents Chemother 1991;35:147-51.
54. Bush K. New beta-lactamases in gram-negative bacteria: Diversity and impact on
the selection of antimicrobial therapy. Clin Infect Dis 2001;32:1085-9.
55. Bal Ç. Beta-laktamazlar: güncel durum. Flora 2003;8(2):111-23.
56. Osano E, Arakawa Y, Wacharotayankun R, et al. Molecular characterization of an
enterobacterial metallo-beta-lactamase found in a clinical isolate of Serratia
marcescens that shows imipenem resistance. Antimicrob Agents Chemother
1994;38:71-8.
57. Riccio ML, Franceschini N, Boschi L, et al. Characterization of the metallo-beta-
lactamase determinant of Acinetobacter baumannii AC-54/97 reveals the existence
of blaIMP allelic variants carried by gene cassettes of different phylogeny.
Antimicrob Agents Chemother 2000;44:1229-35.
58. Özsoy MF, Öncül O, Yıldırım A, Pahsa A. Genişletilmiş-spektrumlu beta-
laktamazlar: klinik önemi ve getirdiği sorunlar. Flora 2001;6(Ek1):3-23.
59. Lauretti L, Riccio ML, Mazzariol A, et al. Cloning and characterization of blaVIM,
a new integron-borne metallo-beta-lactamase gene from a Pseudomonas aeruginosa
clinical isolate. Antimicrob Agents Chemother 1999;43:1584-90.
60. Bush K. Metallo-beta-lactamases: A Class Apart. Clin Infect Dis 1998;(Suppl
1):S48-53.
53
61. Lee K, Chong Y, Shin HB, et al. Modified Hodge test and EDTA-disk synergy tests
to screen metallo-B-lactamase-producing strains of Pseudomonas and Acinetobacter
species. Clin Microbiol Infect 2001;7:88-91.
62. Clinical and Laboratory Standards Institute. Performance Standards for
Antimicrobial Susceptibility Testing; Fifteenth Informational Supplement. CLSI
document M100-S15. Clinical and Laboratory Standard Institute, Pennsylvania
USA, 2005.
63. Lee K, Lim YS, Yong D, Yum JH, Chong Y. Evaluation of the Hodge test and the
imipenem-EDTA double-disk-synergy test for differentiating metallo-beta-
lactamase-producing isolates of Pseudomonas spp. and Acinetobacter spp. J Clin
Microbiol 2003;41:4623-9.
64. Pitout JD, Gregson DB, Poirel L, et al. Detecting of Pseudomonas aeruginosa
producing metallo-beta-lactamases in a large centralized laboratory. J Clin
Microbiol 2005; 43(7):3129-35.
65. Yong D, Lee K, Yum JH, et al. Imipenem-EDTA disk method for differentiation of
metallo-beta-lactamase-producing clinical isolates of Pseudomonas spp. And
Acinetobacter spp. J Clin Microbiol 2002;40(10):3798-801.
66. Şanlıdağ T, Çakır N, Özçelik S, Çeliksöz A, Saygı G. Hastane kaynaklı
infeksiyonlardan soyutlanan Pseudomonas aeruginosa suşlarına antipseudomonal
antibiyotiklerin in vitro etkinliği. 11. Antibiyotik ve Kemoterapi (ANKEM)
Kongresi, Ankem Derg 1996;10(2):101.
67. Koşan E, Kocabeyoğlu Ö, Özcan Ş, ve ark. Meropenem ile imipenemin in vitro
olarak gram-negatif bakteriler üzerine etkinliğinin karşılaştırma olarak araştırılması.
11. Antibiotik ve Kemoterapi (ANKEM) Kongresi, ANKEM Derg 1996,10(2):102.
68. Öztürk R, Köksal F, Eroğlu C, et al. The resistance pattern of Acinetobacter species.
10th Mediterranean Congress of Chemotherapy, Antalya,1996
69. Nas Y, Sünbül M, Saniç A, Günaydın M, Leblebicioğlu H. Enterobacteriaceae ve
Pseudomonas aeruginosa suşlarında antibiyotik direncinin E test ile belirlenmesi.
11. Antibiyotik ve Kemoterapi (ANKEM) Kongresi, ANKEM Derg 1996;10(2):100
70. Gençer S, Ak Ö, Benzonana N, Batırel A, Özer S. Susceptibility patterns and cross
resistances of antibiotics against Pseudomonas aeruginosa in a teaching hospital of
Turkey. Ann Clin Microbiol Antimicrob 2002;I:2.
54
71. Champs C, Henguell C, Guelon D, et al. Clinical and bacterilogical study of
nosocomial infections due to Enterobacter aerogenes resistant to imipenem. J Clin
Microbiol 1993;31(1):123-7.
72. Erdeniz H, Derbentli Ş. Klinik örneklerden izole edilen gram-negatif çomak
şeklindeki bakterilerde antibiyotik direnci. ANKEM Derg 1995;90-94.
73. Bal Ç, Bauernfeind A, Aydın AE, Anğ Ö. Çoğul dirençli Klebsiella pneumonia
suşlarında plazmidik sefamisinaz CMY 2. İnfeks Derg 1995;9(1-2):67-9.
74. Luzzaro F, Endimiani A, Docquier JD, et al. Prevalance and characterization of
metallo-beta-lactamases in clinical isolates of pseudomonas aeruginosa. Diag
Microbiol Infect Dis 2004;48(2):131-5.
75. Arakawa Y, Shibata N, Shibayama K, et al. Convenient test for screening metallo-
beta-lactamase-producing gram-negative bacteria by using thiol compounds. J Clin
Microbiol 2000;38(1):40-3.
76. Oh EJ, Lee S, Park YJ, et al. Prevalence of metallo-beta-lactamase among
Pseudomonas aeruginosa and Acinetobacter baumannii in a Korean university
hospital and comparison of screening methods for detecting metallo-beta-lactamase.
J Microbiol Methods. 2003;54(3):411-8.
77. Jesudason MV, Kandathil AJ, Balaji V. Comparison of two methods to detect
carbapenemase and metallo-beta-lactamase-production in clinical isolates. Indian J
Med Res 2005;121:780-3.
78. Migliavacca R, Docquier JD, Mugnaioli C, et al. Simple microdilution test for
detection of metallo-beta-lactamase production in Pseudomonas aeruginosa. J Clin
Microbiol 2002;40:4388-90.
79. Patzer J, Toleman MA, Deshpande LM, et al. Pseudomonas aeruginosa strains
harbouring an unusual blaVIM-4 gene cassette isolated from hospitalized children
in Poland (1998-2001). J Antimicrob Chemother 2004;53(3):451-6.
80. Yan JJ, Wu JJ, Tsai SH, Chuang CL. Comparison of the double-disk, combined
disk, and Etest methods for detecting metallo-beta-lactamases in gram-negative
bacilli. Diagn Microbiol Infect Dis 2004;49(1):5-11.
81. Jones RN, Deshpande LM, Bell JM, et al. Evaluation of the contemporary
occurrencerates of metallo-b-lactamase in multidrug-resistant Gram-negative bacilli
55
in Japan: report from the SENTRY Antimicrobial Surveillance Program (1998-
2002). Diag Microbiol Infect 2004;49:289-94.
82. Lee K, Lim JB, Yum JH, et al. blaVIM-2 cassette-containing novel integrons in
metallo-beta-lactamase-producing Pseudomonas aeruginosa and Pseudomonas
putida isolates disseminated in a Korean Hospital. Antimicrob Agents Chemother
2002;46:1053-8.
83. Lee K, Lee WG, Uh Y, et al. VIM- ve IMP- tipi matallo-beta-lactamase producing
Pseudomonas spp. and Acinetobacter spp. in Korean Hospitals. Emerg Infect Dis
2003;9:868-71.
84. Koh TH, Wang GC, Sng LH. IMP-1 and novel metallo-beta-lactamase, VIM-6, in
fluorescent pseudomonas isolated in Singapore. Antimicrob Agents Chemother.
2004;48(6):2334-6.
85. Walsh TR, Balmström A, Owarnström A, Gales A. Evaluation of a new Etest for
detecting metallo-beta-lactamases in routine clinical testing. J Clin Microbiol
2002;40:2755-9.
86. Midilli K, Aygün G, Kuşkucu M, ve ark. Bir K.pneumoniae kökeninde saptanan
yeni bir metallo-beta-laktamaz varyantı: VIM-5. XI.KLİMİK Kongresi,
İstanbul,2003. Bildiri no:S-21.
87. Bahar G, Mazzariol A, Koncan R, et al. Detection of VIM-5 metallo-beta-lactamase
in a Pseudomonas aeruginosa clinical isolate from Turkey. J Antimicrob Chemother
2004;54:282-3.
88. Altoparlak U, Aktas F, Celebi D, Ozkurt Z, Akcay MN. Prevalence of metallo-beta-
lactamase among Pseudomonas aeruginosa and Acinetobacter baumannii isolated
from burn wounds and in vitro activities of antibiotic combinations against these
isolates. Burns 2005;31:707-10.
89. Toraman ZA, Yakupogulları Y, Kizirgil A. Detection of metallo-beta-lactamase
production and antibiotic resistance with Etest method in Pseudomonas,
Acinetobacter and Klebsiella strains in Turkey. J Infect Chemother 2004;10:257-61.
56