iktisadi. kalklnma ve islam·isamveri.org/pdfdrg/d013936/1987/1987_tabakoglua.pdf · 242 1...

12
iLMi TOPLANTlLAR iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM· Prof. Dr. Prof. Dr. Sacid Doç. Dr. Mehmet Bayrakdar · Doç. Dr: ·Atalay Doç. Dr. Erol Kozak Dr. Erdal · Doç. Dr. Arif Ersoy Mehmet Genç · Özel Doç. Dr. Ahmet VAKFI YAYlNLARI Sokak 7/1, V.D. 4819700022 Tel : 523 54 57 - 523 74 36 tstanbui-1987.

Upload: others

Post on 18-Feb-2020

20 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

TARTlŞMALI iLMi TOPLANTlLAR DİZİSİ

iKTISADi. KALKlNMA ve

iSLAM·

Prof. Dr. Beşir Harnitoğulları Prof. Dr. Sacid Adalı Doç. Dr. Mehmet Bayrakdar · Doç. Dr: Beşir ·Atalay

Doç. Dr. İbrahim Erol Kozak Dr. Erdal Tekarslaıı ·

Doç. Dr. Arif Ersoy Mehmet Genç İsnıet · Özel

Doç. Dr. Ahmet Tabakoğlu

İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA VAKFI YAYlNLARI

Kamilpaşa Sokak 7/1, Fatih-İstanbul/34260 Kocamustafapaşa V.D. 4819700022

Tel : 523 54 57 - 523 74 36 tstanbui-1987.

Page 2: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

.. İSLAM İKTİSADİ AÇlSINDAN "KALKlNMA"

Doç. Dr. Ahmet TABAKOGLU Marmara. Üniv. tkt. ve İd. Bil .. Fak. .

Kalkınma, gelişme ve büyüme kavramları iktisat literat ürün-· de özellikle İkinci Dünya savaşından sonra önem kazanmıştır. Bu­gün kalkınma ekonomisi iktisadm en önemli konularmdan birini oluşturmaktadır. Büyüme; üretim ve fert başına gelirin artm881 demek iken kalkınma ve gelişme; iktisadi yapı ile birlikte sosyal ve kültürel yapının da Batı standartlarına uygun olma sürecini ifade etmektedir.

Kalkınma iktisadi bakırridan güçlü olmayı ifade ettiği gibi Ba­tı'nm kendi dünya hakimiyetini sürdürmede ideolojik ·bir unsur olma özelliğine. de sahiptir. Özellikle XIX. yüzyılda medeniyet te­rimi bugün kalkınma. teriminin fonksiyonunu· görmekteydi. Ba­tılılar medeni, olmayanlar gayr-i medeni idiler. Bugün de Batı kalkııimış ve gelişmiş, Batı'ya dahil olmayanlar da az geljşll1İ4 ve­ya daha nazik bir ifade ile gelişmekte· olan ülkelerdir. Daha da es­kilere gidecek olursak Yunanlılar, Romalılar kendilerinden olmaya­na barbar diyorlardı. XIX. yüzyılda Engels medeni olmak için Ba­tılı olmayı şart koşuyordu. Batılılar sömürgeleştirme faaliyetlerini · medenileştirme olarak yorumlamışlardır. Batı'nın iktisadi bakım­dan dünya hakimiyetini ele geçirme yani sanayi kapitalizmi veti­resi içinde bu sömürgeleştirme faaliyetlerinin ·büyük bir yeri var-

. dır. Kapitalizmin en güzel tarihini, yazan W. Sombart <<Zengin ol- . duk; çünkü, ırklar ve milletler bizim için öldüler, kıtalar bizim için ıssızlaştııı demişti.

Medeniyet ve gelişme gibi kavramların ~eırielinde doğrusal

Page 3: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM

gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve sonrası sosyal . felsefesinin temellerindendir. Mesela Ferguson insanlık tarihini ilkellik, barbarlık ve medeniyet çağıarına ayırmıştı. · Saint Simon birbirini takip eden feodal, liberal ve sosyalist dönemlerden söz etmişti. A. Comte bazı aydınlanma çağı yazarlarını takiben insanlığın teolojik, metafizik devirlerden geçip pozitif merhaleye ulaşacağını düşünüyordu. Marks ise insanlık tarihini ilkel komü­nizmden başlayıp kapitalizmle olgunlaşan ye komünizmin nihai· safhasında biten bir macera olarak görüyordu. Darwin'de sembol­leşen tekamül nazariyesi aynı yaklaşımın hatta aynı ideolojinin . biyoloji sahasına yansımasını ifade ediyor.

Günümüz iktisadında kalkınma kavramı, aynı yaklaşımın bir devamı gibi görünüyor. İktisadi gelişme merhalelerinin yazarı Ros­tow'a göre insanlık geleneksel toplum yapısından kitle tüketimi çağına yani tüketim toplumuna doğru ilerlemektedir.

XX. yüzyıl sosyal felsefesi doğrusal gelişme yerine devri ge­lişme fikrini ön plana çıkarmıştır. Buna göre her kültür kendine göre bir medeniyet, bir iktisadi ve sosyal sistem, bir teknoloji vs .

. oluşturur ve bunlar da doğar, büyür ve ölürler. İbn Haldun buna ümran demişti. Kimi ümranlar doğarken kimileri zirveye. ulaşır

· kimileri de ölmekte olur. Bu düşünce çerçevesinde bu asrın baş­larında Spengler Batının Çöküşü'nü yazdı. Batı medeniyetinin üs­tünlüğü tartışılır oldu. Mesela C. Levi-Strauss Batı medeniyetinin sadece fert başına kullanılan enerji miktarı ve insan ömrünün uza­tılınası yönlerinden üstün olduğunu savunur. Bu sebeplerle artık günümüzde medeni-gayr-i medeni ayrımı pek kullamlmıyor. Sade­ce iktisatçılar geli§miş-gelişmekte olan ayrımını sürdürtneye ka­rarlı görünüyorlar. Bunlar yamnda daha geniş kapsamlı olarak

-çağdaşlaşma gibi süreçlerden bahsediliyor. · İktisatçılara ·göre az gelişmiş ülkeler fert başına düşen geli­

rin düşük olduğu ülkelerdir. Bu ülkelerin ö~ellikleri arasında tarı­mın ağırlığı, tasarrufların düşüklüğü, dünya ticaretinden alınan payın. düşük oluşu, teknolojik gerilik, yüksek nüfus artışı, düşük eğitim seviyesi vs. sayılır. Maamafih yüksek bir teknolojiye sahip olan Sovyet Rusya, yine ileri bir teknolojik yapıda olan· ve yüksek gelirli Japonya, kişi başına en yüksek gelir seviyesine sahip olan :airleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt gibi ülkeler de bazı Batı'lı ik­tisatçılar tarafından az geli§miş olarak kabul ediliyorlar. Dolayı­sıyla bu ayrımda iktisat dışı faktÖrlerin etkili olduğunu anlayabi­liyoruz. Batılılar kendi kültürlerinden ayrı olanları kendi arala-

Page 4: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

ı j .ı 0i!lı;

İSLAM İKTİSADI AÇlSINDAN KALKINMA 1 243

rına almakta istekli değillerdir. Eğer, istihdam, gelir dağılımındaki adalet, sosyal refah gibi kıstasları dikkate alacak olursak birçok batılı ülke az gelişmiş ülke kategorisine girer. Günümüzde maddi üstünlüğun, nükleer dehşef dengesi tarafından tayin edildiğini ka-bul edebiliriz. ·

Kalkınma, sanayi kapitalizmi merhalesine ulaşma, kısaca sana­yileşme olarak da ifade edilmektedir. Bunun için gelişmekte olan ülkelere yapılan teklifierin başında nüfus artış hızının düşürül­mesi, tabii kaynakların bu amaca yönelik olarak sömürülmesi, ta­sarrufların dolayısıyla yatırımların arttırılması ve teknolojik ge­lişmenin sağlanması gelmektedir. Maamafih bu, vetire içinde Batı­ya bağımlılık sürmekte hatta daha da· güçlenmektedir. Zira Batı demode teknolojiyi az gelişmişZere bırakmakta, en azından bir üst teknolojiyi kendisine ayırmaktadır. Yine kalkınma büyük ölçüde yatırım mallari ithalatına bağlıdır. Bu ülkelerin ihraç mallarına göre giderek pahalılaşan bu mallar bağımlılık ilişkisini güçlendir­mektedir.

Ülkeler her şeye rağmen kendilerini bu vetireden geçmeye mahkum görmektedirler. ccAz gelişrp.iş» ülkelerin kimi aydınları Batı sanayileşerek dünya hakimiyetini sağladığı için k'endi ülke­lerinin de sanayileşmekten başka tercihleri olmadığına inanıyor lar.

Batı'nın kalkınması veya sanayileşmesi yeryüzü kaynaklarım israf edici bir sistem oluşturmuştur. Öyle ki bizzat Batılılar kay­nağı kurumakta olan hammadde rezervlerine ömür biçrnek zorun­da kalmışlardır. Roma kulübünün on sene kadar önce yaptığı bil­gisayar hesaplarına dayalı bir araştırmada 2100 yıllarında bü­yümenin sınırlar!na ulaşılacağı ve XIX yüzyılın yaşama seviyesi­nin dahi· sürdürülmesine imkan kalmayacağı sonucuna varılmıştı. Yapılan araştırmalar büyüme kavramına ciddi tenkitler getirmiş, büyümeyi durdurma, organik büyüme veya farklılaşmaya daya­nan büyüme gibi kavramlar geliştirilmiştir.

İktisadi kalkınma denen şey aslında kaynakların temel ihti­yaçları gideren mal ve hizmetlerden tali derecedeki ihtiyaçları gi-

. derenZerin üretimine kaydırılmasıdır. Böylece sanayi mamülleri ma­liyet ve fiyatları yükselirken zirai kesim ve hammadde üretimi nis­beten düşük fiyatlarla çalışır. ccTüketim toplumu» hergün daha fazla üretilen sınai mamüllerini tam kullanmadan tüketen ce~i­yettir.

Kapitalist ülkeler arasındaki açık büyürken ve umumi olarak büyüme nis~etleri düşerken az gelişmişler. kalkınma yolunda iler-

Page 5: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

244 1 1KT1SAD1 KALKINMA VE İSLAM

lemek istiyorlar. Bu üleklerde ihtiyaçlar suni olarak arttırılırken üretim kapasitesi bunu karşılayamıyor. Arttırılan bu tali ihtiyaç­lar beslenme, barınma · gibi gerçek ihtiyaçların menfi-fayda böl­ges~e girmesine ve enflasyonun müzminleşmesine yol açıyor. Bu ülkeler «kalkındıkça» kalkınmış ülkelerle aralarındaki açık ka­panacağına daha da ar1;ıyÖr. Dünya nimetlerinin dörtte üçü dfuiya nüfusunun ileri kapitalist üçte birinin tekeli altındadır. Dünyamız aşın beslenmeden ölenlerle açlıktan ölenlerin birarada yaşadığı bir dünyadır.

Kalkınınayı eğer iktisadi bakımdan güçlü olma olarak basit anlamda yorumlarsak İslam'da buna bir yer bulabiliriz. Bilindiği gibi Hz. Peygamberin «Fakirlik neredeyse küfre yol açar» (*) bu­yl.ırduğu rivayet edilir. Buna göre, _toplumun geniş kesimlerini et-

. kileyen fakirlik, arzu edilmeyen bir şeydir. İslam, insanı üretim ve tüketim olayları arasına sıkışan ve

sadece maddi tatminini azamiye ulaştırmaya çalışan bir yaratık olarak ele almaz. İnsanın yaratılış gayesi ibadettir (Zariyat, 51156). ibadet kavramı, bütün hay~tı etkileyen namaz, zekat, oruç, hac gibi fiillerle birlikte salih amel diye ifade edilen her türlü iyi dav­ranış, düşünce, çalışma ve faaliyetleri de içine alir. İktisadi faali­yetler gaye değü, ibadetleri kolaylaştıran araçlardır. İktisadın ga­yesi maddi tatmini azamiye ulaştırmadan çok, insanın maddi eği­limZere esir olmamasını temindir.

Bu yüzden kapitalizmin herşeyi kendi maddi menfaatleri açı­sından ele alan insan modeli «homo economicus» görüşü İslam'a yabancıdır. İslam'la kapitalizmin temel farklarından biri buradan kaynaklanmaktadır.· Bir müslümanın hareketlerine Allah'a kul­luk şuuru yön vermelidir. O'nun iktisadi davranışlan bazi kayıt­lara tabidir: Yalan söylememek, kul hakkına riayet, sözleşmelere uymak; tekelcilik, ihtikar, karaborsacılık ve spekülatif işlemlerden uzaklaşmak gibi. Müslüman,. toplum menfaatlerini kendi çıkarmin üzerinde tutmalıdır. ·

İslam'ın rasyonalite anlayışı Batı'lı anlamda rasyonaliteden · farklı olmalıdır. Bize göre rasyonalite «sebeplere başvurma» yani, her türlü. tedbiri aldıktan sonra Allah'a tevekkül etme O'na gü­venme olabilir. Bizzat Hz. Peygamber'in yaşayışı bu konuda bir çok örnekle doludur. Kendisi çalışıp çaba sarfeden ve insanlara da bu­nu emreden Peygamber Efendimiz'den asırlar sonra O'nun ·ge-

{*J Keşfu'I-ha.fa, 19ı9, Beyrut, 1351.

Page 6: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

İSLAM İKTiSADI AÇlSINDAN KALKlNMA 1 245

tirdiğinin dışında bir zihniyet oluşmuş ve bu zihniyet İslam'ın dün­ya hakimiyetini kaybetmesinde en önemli rolü oynamıştır. Sebep­lere başvurmadan tevekkül, rızık peşinde koşmadan kanaat anla­yışı yerleşmiştir. Diğer yandan ictihat kapısının kapanması, gide­rek zihni bir adalete yol açmıştır. Böylece kapitalizm gelişirken İslam dünyası kendisine mahsus öir teknolf!jik gelişmeyi besleye­cek bir bilgi ve zihniyet altyapısından mahrum kalmıştır.

Bu arada kalkınma ve refah olayının insanın asli gayesini ikin­ci plana itmesi . tehlikesini de beraberinde getirdiğini belirtelim. Mesela: Atlas Okyanusu'ndan Çin sınırlarına kadar uzanan geniş bir İslam ortak pazarı çerçevesinde maddi refahın zirveye ulaştı-. ğı I/VIII. yüzyılda zihıiiyet ve yaşayışı Hz. Peygamber devrindeki anlayışa döndürmeyi gaye edinen tasavvuf hareketinin doğması sebepsiz değildir (i). · .

Müslüman ebedi hayata inanır. Bu dünyaya gerektiği kadar önem verir. Bilir ki yarın kendisine milli geliri arttırmak için ne yaptın? sorusu sorulmayacaktır. Ondan istenecek olan şey, ne ev­lad u iyalin çokluğu ne de mal-mülktür. Ondan sadece «kalb-i se­lim» (temiz bir kalp) istenecektir (2). İşte iktisadi faa~yetler bu temiz kalbe ·sahip olma sürecini kolaylaştırıcı tedbirler olarak yo-

. runilanabilir; başlıbaşına bir hedef olarak değil. · İslam'a göre kainat ve her türlü dünya nimeti insanlar için yaratılmış ve onların emrine verilmiştir. Bunlar meşru yollardan faydalanılmak şartıyla insana helaldir (3) .

Yalnız insan ihtiraslarına boyun eğip maddi eğilimlerine tes­·lim olmamalı ve gayesini unutmamalıdır. İktisadi faaliyetler insan­Iari «Allah'ı anmaktan, namazlarını kılm:aktan, zekatıarını v~r­mektenıı alıkoymamalıdır (4). Zira bütün madde alemi sadece in­sanın imtihan edilmesi için yaratılmıştır (5). Maddi eğilimiere tes­lim olmamak için daima ebedi hayatı patırlamak gerekir (6). Fa­kat maddi hayattan kaçriıak da tıpkı ona teslim olmak gibi, «haddi aşmak» tan başka bir şey değildir (7). Yani, müslüman maddeye esir olmayacak; fakat, çalışarak hizmet şuuruyla maddeyi kullanacak,

(ll İbn Haldun, Mukaddime, s. 278 <Mısır, ıaııı. (2) Şuara, 26/88 (3) Mesela, Bakara, 2/22; Maide, 5/20. C4J Nur, 24/38. (5J Sad, 38/27; Enfal, 8/28. (6) Enam, 6/32; Ali İniran, 3/148. (7) A'raf, 7/32.

Page 7: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

246 1 İKTİSADİ KALKlNMA VE İSLAM

insanlara faydalı olacak ve Allah'ın rızasını kaza~maya çalışacak­tk. Müslümanın görevi, iman ettikten sonra maddenin geçici olan görüntüsüne kendisini kaptırmadan çalışmasını sürdürmesidir.

İslam'ın ribayı kaldırıp yerine kar saikini koyması toplumun hizmetine yönelen teşebbüs zihniyetini ·getirmekte ve rasyonali­teyi uygulama alanında. tamamlayarak iktisat süjesinin temel özelliklerini vermektedir: Faaliyetlerini Allah'ın kullarına· hizmet şuuruyla, bir ibadet heyecanı içersinde yapan müteşebbis bir müs­lüman. Onu iktisadi hayata iten· teşebbüs zihniyetinde ilitirasa yer yoktur. İhtirasın tam tersi olan kanaat, teşebbüsün verimlili­ğini ve kişinin iç huzurunu sağlar. Üstelik ferdin 'toplumla. barı§ içiıide olmasını temin eder. Hz. Peygamber, gerçek zenginliğin gönül zenginliği olduğunu bildirmiştir (B).

O halde bir iktisat <<süjeıısi olarak müslüman Allah'a inanan, rasyonel davranıp Allah'a güvenen (sebeplere başvurup Allah'a te­vekkül eden), Allalı'ın kullarına hizmet şuuru içinde müteşebbis, kul hakkına saygı gösteren, muhteris değil kanaatkar bir insandır.

İslam ferdiyetçi değil, şahsiyetçi bir yaklaşıma sahiptir. Yani ferdi toplumun üzerinde görmez. Buna karşı, fertleri eğiterek yani onları şahsiyet sahibi haline getirerek toplumun hizmetine ver­meyi amaçlar: Şahsiyetçiliğin iki temel unsuru vardır: Sorumlu­luk ve iyi niyet. Sorumluluk ferdi ve içtimai olarak ikiye ayrılır. Ferdi ~orumluluk esastır (9). İçtimai sorumluluk ise, bir imtihan dünyası nüktesi içinde bunu tamamlar (1°).

Hareketıerin değerini öncelikle niyet belirler ( ıı) . İyi niyet ve samirniyet dindarlığın ve topluma bağlılığın ölçüsüdür ( 12) • Böy­lece fert, hem kendisinden hem de derece derece bütün toplumdan sorumlu oluyor. Bu ferdi teşebbüs zihniyetini güçlendirmekle bir­likte cemaatçi bir anlayışa yol açar. Bu şekilde İslam iktisadi, ka­pitalizmin ferdiyetçi özelliğinden tamamen uzakta konumZanmış bulunuyor. .

·İslam, insanların doğuştan ılhür ve eşit» olduklarını savu-.,_ nur (13). Biyolojik ve maddi farklılıklar, iktisadi ve siyasi güçler

asla üstünlük sebebi değildir. İnsanlar arasında üstünlüğün ölçü-

(8) Buhari, Rikak, ı5.

(g) Lokman, 31/33. cıoı Buhari, Ahkam, 1. (ll) Buhari, Babu'l-vahy, ı.

021 Ebıl Davıid, Edeb, 4944. U3l Ebıl Davıld, Salat, 1508.

Page 8: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

İSLAM İKT!SADI AÇISINDAN KALKINMA 1 247

sü takva (14) ve ilim (15) hususlarındadır. Bu yüzden de İslam, sı­mfsız bir toplum öngörür. İslam'ın «i§e en yakından ba§lamaıı il­kesi bu «e§itlikıı kavramını tamamlar. İçtimai birlik ve bütünlü­ğün komşularından ve akrabalarından başlayarak. sağlanması

. amaçlanır.

İmtiyazlara kesin bir §ekilde kar§ı çıkan İslam, kaabiliyet ve · gelir farklıla§masım tabii kabul edip bunu· i§bölümünün, içtimai hareketliliğin ve iktiı:;adi faaliyetlerin canlılığının temeli sayar (16).

Gelir, kaabiliyet ve güç farklıla§ması bir üstünlük sebebi olmamak­la birlikte imtihan dünyasıinn aletleridir (17).

Cemaatçilik (toplumculuk) İslam'ın iÇtimai ve iktisadi ilke­lerinin en önemiilerinden biridir. Ferdi haklarla toplum hakları çatı§tığında toplum:un hakları tercih edilir. İslam toplumculuğunu ki§ilere sorumluluk verip ve §ahsiyetlerini güçlendirip onları top­lumun hizmetine vererek sağlamak istemi§tir. ıcMüslümanlar ken­dileri fakirlik ve ihtiyaÇ içersinde olsalar bile diğer kardeşlerini kendilerine tercih ederler.ıı (1B) ayeti toplumcu yakla§ıma bir ör­nektir. Denebilir ki, umumi hayatın denge ve ahengini maddeyi ruhun emrine vermekte sağlayan İsliim, şahısları da cemiyetin em­rine vermekle içtimai hayatın denge ve nizarnını sağlamıştır.

İslam tarihinde esnaf müte§ebbis ve tüccar zümresi Batı'da iktisadi kalkınmanın motoru oian burjuva sınıfına dönü§mediği gibi «Zincirlerinden ba§ka kaybedecek bir §eyleri olmayanıı prole­terya İslam toplumlarında ortaya çıkmamı§tır. Çünkü, İsıtim'da sınıflaşma değil, nizam ülküsüne · dayalı içtimai birlik ve bütün­lük esastır. Emek~ esas üretim faktörü olarak kabul edilmiştir (19).

Kazancın en hayırlısı, el emeğinin ürünü olandır {~0). Hz. Peygam­ber, çalışmayı ve elde edilen k·azançla ailesini geçindirmeyi cihad ve ibadet olarak görmüştür (21). Çalışabilecek. durumda olan bir kimsenin dilen"cilik yapması kesinlikle yasaklanmış, en kötü şart­lar altında dahi çalışma baŞkalarına yük olmaktan üstün tutul-

(14) Hucurat, 49/13. ı ı5l Zümer, 39/9. !16l Zuhqıf, 43/32. !171 · Enam, 6/156.

ı ısı Haşr, 59/9. !19l Necm, 53/39. !201 Buhaıi, Büyü, 15. !211 Buhari. Nefekat, ı.

Page 9: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

248 1 İKTİSADİ KALKlNMA VE İSLAM

muştur (22) . Emek sadece ferdi ihtiyaçları değil, aynı zamanda sos­·yal ihtiyaçları da gidermeye.yöneliktir. Topluma fayda sağlayan bir emek sarfeden kimse, yerine getirilmesi gerekli bir farzı i§lemek­tedir. Bu tür görevler ihmal edilirse bütüri cemiyet sorumlu olur (23).

İşçi-i§veren ili§kil~ri İslam'da mutlak değil, nisbi ili§kilerdir. Yani bir kimse, aynı zamanda hem i§çi hem işveren olabilir. Bu te­mel vakıa İslam toplumunda sJ~,dece emeğiyle geçinen bir «İ§çi sı­nıfı»run doğmasını önlemiştir. Emeğiyle i§e başlayan kimsenin bir müddet sonra sermaye sahibi olmasının önünde _hiçbir engel mev­cut değildir. Bu olgu bir yandan mülkiyetin yaygınlaştırılmasını .

_ sağlar ve sermayenin belli ellerde toplanmasını önler. Bir yandan · da yükselme umudu çalışanlara büyük bir çalışma ve teşebbüs şev­. ki verir. Böylece mülk sahibi olanlarla olmayanlar, emek ile ser.:.

maye çelişkisi ve bu çe1işkinin tayin ettiği sınıflaşma ortaya - çıkmaz. . ·

Nitekim geçmi§te sınai üretimi esnaf birliklerinde teşkilatla­yan İslam devletlerinde «i§çi ile i§veren» aynı birim içersinde yer . almışlardır. Batı esnaf teşkilatında görülen tabakala.şmayı İsl~m toplumu yaşatmamıştır. - ·.

Sermayenin üretim cihazının dışında atıl kalmaması istenmiş­tir (24) • Sermayenin sürekli olarak harcama (in fak) ve yatırım (ticaret) vetiresinde bulunması toplumun gelir ve refahını yük­seltir. Görülen işten sonra ücretin hemen ödenmesinin emredilmesi de harcamayı teşvik eder ve gelirin yeni gelirler yaratmasına yol açar. Sermayenin zekat tarafından aşındırtlmaması için, sürekli olarale yatmm ve üretim vetiresinde tutulması istenmiştir (25) •

Toprakta mülkiyet rakabe ve intifa kısımlarına ayrılarak bir yandan devlet dem~tlnii sağlanmış, bir yandan da ferdi teşebbüsün toprakta da verimli bir üretim sistemi gerçekleştirmesi amaçlan­mıştır.

Yukarda belirttiğimiz temel iktisadi yaklaşırnlara sabip olan İSlam devleti iktisadi bakımdan ~çlü bir sistem oluştu:ı:abilmek için ne gibi politikalar izlemelidir? Bu politikaların başında israfın bertaraf edilmesi gelir (1!6) • Hem üretim hem de. tüketimd_e israf,

f22l Buhari, Büyil, 15. (23) Ebü Zehra, s. 98. (24) Tevbe, 9/34. (251 Malik, Zekat, 12. (26) Enam, 6/141; Araf, 7/31 ..

Page 10: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

İSLAM İKTiSADI AÇlSINDAN KALKINMA 1 249

İslam'ın yabancı olduğu hususlardır. Tüketimi ekonominin motoru haline getirmek ve tüketim topl:umuna yönelik bir kalkınma modeli bunun için İslam'a yabancıdır. İsraf, kapitalist kalkınmanın esas-. . . larındandır. Kapitalizmin temeli olan kütlevi üretim ve kütlevi tü-ketim israfın kaynağıdır. Kütlevi üretim ve tüketim aynı zamanda kütlevi işsizlik ve tabiatın topyekun tahribi demektir. Batı ülkeleri geri bıİ'akılmış ülkelerle sömürü iliŞkileri içersinde olduklarından, onlardan hammadde sağlamak ve onlara mamul madde satma yo­luyla kalkınmalaruiı gerçekleştirmişlerdir. Bugün İslam ülkele:. rinde israf yasağının umumi bir kültür yozlaşmasının da etkisiyle tahrip edilmesi önemli bir İslami ilkenin devre dışı kalmasına yol açmıştır.

İslam'da tiretim ihtiyaca göre ayarlı olcluğundan tabii kaynak­lariii israf edilme.si söz konusu değildir. Bu temel üzerine oluşan üretim tarzı, İslam devleti tebeasının beslenme, barınma, giyinme ve ulaşım ihtiyaçlarını yeterli olarak karşılama hedefine yönelik• tir. Böylece İslam iktisadında israf kültürü aşılayan reklamcılık, sürüm ve iktisadi kalkınma faktörü olarak savaş ve talebin daral-masıyla yığınları etkileyen işsizlik görülmez. ·

Kapitalizm tüketim hırsı sınırsız bir insan tipi oluşturmuştur. İslami üretim tarz:mın hedefi insanın tüketim ihtiyaçlarını gider-· mekle birlikte sonsuz maddi tatmin eğilimi yerine sonsuz manevi tatmin imkanlarını kolaylaştırmaktır. Tüketimi, iktisadiyyatın · motoru· haline getirmek, İslam iktisat düşüncesinde mevcut değil­dir. Bununla birlikte harcamalarda ve tüketirnde itidal savunul­muştur. Harcama ve tüketim eğiliminin yaygın bir şekilde canlı kalması istenmiştir. İçki, kumar ve talih oyunlarının yasaklan­ması ve lüks. ve israf yasağı az~çok bir tüketim dengesi sağlar.

İslam'da ikinci iktiSat siyaseti hedefi sosyal adalet, refah ve gü­venliğin sağlanmasıdır. Bunun da esası adil gelir bölüşümü ile ser~ vet ve mülkiyetın yaygınlaştırılmasıdır: «(Servet) içiniZden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasınn (27). Bu ilke aynı zamanda İslam'da iktisadi faaliyetlerin belli bir zümrenin ve sını­fın değil bütün toplumun görevi olduğunu gösterir .

.Adil gelir bölüşümünü sağlamak için devletiİı elinde önemli bir vergi siyaseti vardır. Özellikle içtimai siyaset araçlarından da .bi­

. ri olan zekat, asıl olarak servetleri belirli bir seviyenin .üzerinde olanlardan bu seviyenin altında olanlara bir gelir aktarmasını ön-

(27) Haşr, 59/7.

Page 11: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

250 1 İKTiSADi KALKINMA VE İSLAM

görür. ·Bir yönüyle zekat, müteşebbis fakat imkanları kısıtlı şa­hıslara sermaye ve yatırım fırsatı temin eder.

Servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılmasını sağlayan bir başka faktör, mirasın mümkün olduğu kadar geniş bir yakınlar zümresi arasında bölüştürülmesidir. İslam miras hükümleri, ilke olarak mülkiyeti çok düşük parçalara ayırmaya eğilimlidir.

İktisat siyasetinin üçüncü önemli unsuru bağımsızlığın sağlan­masıdır. Kur'an'da «Onlara gücünüzün yettiğiiıce kuvvet hazırla­yın (28) buyurulmuştu. Bunun için İslam devleti, güçlü bir savunma sanayiine sahip olmalıdır. Bu da yüksek bir teknoloji gerektirir. Bunun yanında İslam devleti, kaynakları israf etmeyen, çevreyi ve insanı olumsuz yönde etkilemeyen bir sanayi siyas~ti izlemeli­dir. İslam, toplumu bir tüketim. çılgınlığı içine atrnak istemediği gibi, yeryüzü kaynaklarını israf ·eden, sürekli enflasyon ortamı. ve

. adaletsiz gelir dağılımı yaratan sanayileşmeye de yabancıdır. Kapi­talist iktisat siyaseti, alt ve üst gelir kümeleri arasındaki farkı ala­bildiğine yükseltir. Fertleri tüketim sanayilerinin esiri haline ge­tirir. Oluşan gelir fazlaları israf sanayilerinin daha da büyümesini sağlar. Bu vetirede ortaya çıkan· bir. tıkanma, ekonomiyi şiddetle sarsar. Bunun için, yine kapitalizmde, tüketim sürekli olarak art­tırılmalıdır.

İslam'da üretim faaliyetleri ihtiyaçlara göre ayarlı olduğu için · ve tabiatın korunmasına büyük bir önem verildiğinden İslam ikti­sat nizarnı tabiata karşı bir tehdit oluşturmaz.

İktisat siyasetinin dördüncü hedefi, iktisadi istikrarın sağlan­masıdır. Bunun da en önemli unsuru fiyat istikrarıdır. Bu yüzden fiyatların tekelci eğilimlerin önlendiği serbest bir piyasa ortamın­da oluşması istenmiştir (211). Bu, devlete malların üreticiden tüke­ticiye en kısa ye1ldan intikalini sağlama görevini yükler. Yine faiz­siz ödünç-ve· anti-enflasyonist para sistemi İslam devletinin para ve kredi siyasetinin temelidir. Hz. Peygamber ödünç vermeyi sadaka­·dari üstün tutmuştur (30).-

Aslında kalkınına ·veya sanayileşme Batı'da oluşan tarihi bir ·vetiredir. ~u vetirenin en önenıli unsurları spekülatif işlemler, sö­mürgecilik, ferdi çıkar saiki, tabii ve beşeri kaynakların israfıdır. İslam ise bütün bunlara yabancıdır.

128) Enfal, 8/60. (29) İbn· Mace, Ticanit, 6.

C30l İbn Mace, Sadakat. 19.

Page 12: iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM·isamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_TABAKOGLUA.pdf · 242 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM gelişme düşüncesi vardır. Bu, Aydınlanma çağı ve

İSLAM 1KTİSADI AÇISINDAN KALK,INMA 1 251

İslam toplumunun iktisadi güçlenmesi öncelikli nüfus artışı­nın belirlediği ihtiyaç artışına cevap verecek yeni üretim seviy~sine ulaşma gayesine yönelikolmalıdır. Bunun için yeterli bir zirai yapı ve savunma ihtiyaçlarına da yönelik olan sağlıklı bir sanayi gere­kir. Yeryüzü kaynaklarını israf eden, sürekli enflasyon ortamı ve adaJetsiz gelir dağılımına yol açan; yabancılaŞma, sınıflaşma ve eşyalaşma yaratan bir sanayileşme İslam'a yabancıdır. Hayatı pe~ şine takıp götüren insanı ve tabiatı tahrip eden bir sanayileşme İs~ lam iktisat nazariyesinde mevcut olamaz.,

Teknoloji bugünkü haliyle kaynağı Batı'da olan ve bir yönüy­le kütürel bir olgudur. Biz onu olduğu gibi benimseyemeyiz, daha doğrusu tekı'ıoloj~ye teslim olamayız. İslam iktisadiyyatı yüksek bir teknolojik potansiyele sahip olmalı; fakat, toplumu teknolojinin esiri yapmamalıdır. Teknolojik yapı ülkenin bağımsızlığının ve sa­vunma gücünün vasıtası olarak değerlendirilmelidir. Ziraata daya­lı sanayi geliştirilmeli; küçük sanayi, sanayi siyasetinin temeli ol­malıdır.

Küçü,k sanayiin büyük sanayiden daha az verimli olduğu ve zamanla yok olacağı hem kapitalist hem de marksist iktisactın

inancı olmuştu. Halbuki birçok küçük sanayi kolunlin daha verim- · li olduğu bugün bizzat Batı'iı iktisatçılar tarafından ileri sürül-' mektedir. Üstelik küçük sanayi daha fazla istihdam sağlamakta ve daha kaliteli üretimde bulunmaktadır. Burada dikkate .alıİıması gereken husus, icabında pazar bulmak için emperyalizm yolunu açan kütlevi üretim için olmamakla birlikte, ihtiyacı karşılaya­

bilecek ve gereğinde dış pazarların da ihtiyaçların~ cevap verebi­lecek teknolojik seviyenin tutturulmasıdır. Tarihimizdeki esnaf bir­likleri tecrübesi sanayiin, ikta ve tırnar sistemi de ziraatin yeniden teşkilatıanınasında bize epey malzeme sağlayabilir.

Ben İslam devletinin «Sosyal bir refah devleti» olduğuna ina­nıyorum. Hz. Peygamber, devletin halkın her türlü ihtiyacıpı gider­mek zorunda. olduğunu belirtir (3t) . Devlet halkın can, mal ve sos­yal güvenliğinden sorumludur (32) . Osmanlı belgelerinde sık sık rastladığımız «ibadullah'ın terfihi ahvalleri» (yani sosyal refah) böylesine bir iktisadi «kalkınmaıının en önemli gerekçelerinden biridir.

(3ıl · Ebü Davüd, Harac, 2948. (32) . Tirmizi, Nikah, 14; Müslim, Kasame, 29, 30.