ii. kur'an haftasi kur'an seınpozyuınu -...

19
II. KUR'AN HAFTASI Kur'an 02-04 1996 ANKARA 1996

Upload: others

Post on 20-Sep-2019

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu

02-04 Şubat 1996

ANKARA 1996

Page 2: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

Fecr Yayınevi: 45

Dizgi, Mizanpaj : Fecr Yayınevi

Baskı, Kapak Baskı, Cilt :Önder Matbaası

1. Baskı :Aralık 1996

ISBN 975-7138-18-5

FECR YA YINEVİ

İzmir Caddesi 33/ 12 Kızılay/ Ankara

Tel: 418 19 23

Page 3: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

KUR'AN'DA İNSANIN DÜNYASI : Bm GİRİŞ DENEMESİ

VehbiBAŞER

I. Giriş Tebliğimizin yer aldığı bu oturum Kur'an'da insan tiplerine ayrılmıştır. İnsan­

ların neredeyse sayısız çeşitliliği kaı:şısında onların sınırlı tipiere indirgenmeleri, düşünsel bir girişimdir. Bu girişimin izleyebileceği çeşitli yollar vardır. Kur'an, betimleyici değil, inşa edici ve değerlendirici bir yol izlemektedir. Yani, Kur'an,

kendisinin dışında inşa edilmiş, verili insan tiplerini değerlendiren bir kitap değil, Vahy'e her muhatap oluşlarında insanların takındıkları tutumları, bu tutumlada

birlikte giden çeşitli beşeri/insani özellik ve nitelikleri aynştırıp tipleştiren bir ki­taptır. Kur'an, kendisi ile muhatap olan insanlara, ilişki kuracakları diğer insanla­rın özelliklerini, inşa ettiği bu tipleştirmeler aracılığı ile anlatır. Bu anlatırnın ama­cı, onların, vahye muhatap olduklannda gösterdikleri tepkilerin tanımlanmasını, değerlendirilmesini önleyen muğlaklığı ortadan kaldırmaktır. Kur'an, bu tipler hakkında konuştuğu kadar, insanların, içinde bu tipiere büründükleri dünya hak­

kında da konuşmaktadır. Bizim tebliğimiz, belirli insan tiplerinin nasıl inşa edildi­ği sorusunu değil, bu tipierin içinde farklılaştıkları dünyanın nasıl inşa edildiği sorusunu konu ediniyor.

Kur'an'ın insanlan nasıl bir dünya tasarımı geliştirmeye çağırdığı konusuna

geçmeden önce, başka bir soruna kısaca değinmeyi gerekli görüyoruz. Bu, günü­müzde giderek karmaşık bir hal alan Kur'an'ın anlaşılması sorunudur. Kendisinde

yer alan dünya tasarımını anlamaya çalışacağımız Kur'an'ın bizatihi kendisinin an­laşılması, günümüzde giderek ivme kazanan bir biçimde, bir sorun olarak algılan­maktadır. Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır.

ll. Kur'an Okuma, Anlaına ve Yorum Kur'an'ın ,anlaşılması sorunu, insanların, Kur'an'la nasıl karşılaştıkları, onu na­

sıl gördükleriyle ilgilidir. Kuşkusuz, bunun yüzlerce özel biçimi bulunabilir ve

Page 4: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

. . . Kur'an'ı anlama sorunu kadar bunlar da bu tebliğin sınırları çerçevesinde ayrıntı-

larıyla ele alınamaz. Kutsal metinlerin çeşitli tanımlanma biçimlerini başka bir teb­liğimizde ayrıntılı olarak ele almış bulunuyoruz.(*)

Farklı tanımlama biçimleri ise farklı okuma biçimleri ile yakından !lişkilidir. · Kur'an'ın nasıl görülmesi gerektiği konusunda kurallar koymak, sosyal

bilimlerin değil normatif dinsel disiplinlerin alanına girer. Kur'an'ın "metin"leştiri­lerek okunınası ve anlaşılmasının dinsel doğruluğu, sosyal bilimler çerçevesinde tartışılabilecek bir sorun değildir. Ancak, Kur'an'ın nasıl görülmesi gerektiği

konusundaki yaklaşımların neler olduğu sosyal bilimler açısından ele alınması

meşru bir husustur. Kur'an'ın bir metin olarak kabul edilip edilmemesi hususu, farklı okuma bi­

çimleri arasında genel bir sınıflama kriteri olarak alınıp okuma biçimleri de bu kriter çerçevesinde metinleştirici olan ve metinleştirici olmayan okuma olmak üzere ikiye ayrılabilir. Kur'an genellikle bir metin olarak kabul edilmekte ve bu,

metinleştirici bir okuma pratiğini de beraberinde getirmektedir.

2.1. Meti.nleştirid Okuma

İlk muhataplarının istisnai ~urumU bir yana bırakılacak olursa, Kur'an, insan­ların ellerinde, derlenip iki kapak arasına toplanmış bir mushaf halinde bulun­maktadır. Öbür kutsal metinlerden farklı olarak Kur' an, vahyedildiği dönemde ya­zıya geçirilmiş, ve kısa bir sürede tek bir kitap olarak bir araya getirilmiştir. Bu nedenle de, denilebilir ki, onun bir metin olarak görülmesi kadar normal bir şey

· ~ olamaz. Bu, "Kur'an'ı anlama sorunu"nun çoğunlukla dikkatlerden kaçan en

temel kabullerinden biridir. Kur'an'ı bir metin gibi okuma yönelimi fiili olarak meşruiyet!ni, onun bugün elimizde bir kitap olarak bulunmasından almaktadır. Bu çerçevede bakacakolursak Kur'.an bir metin gibi okunmakta, bir1metin olarak

anlaşılınaya çalışılmaktadır.

Metinlerin, konuşma vb. başka mesaj iletim bağlamları ile paylaştıklan kimi hususiyeder yanında salt kendilerine özgü hususiyederi vardır. Bunların başında,

yazı aracılığı ile mesaj iletiminin, "yazı dili" adı verilen, dilin özel bir kullanımına bağlı kalması gelmektedir.

Kur'an'ı bir metin yerine koyarak "anlama'' yaklaşımı, Kur'an'ın yorumlanma­

sında da "metin"leştirici bir yaklaşımı davet eder. Anlama ve yorum sorunları kar­i

(*)Bkz. BAŞER, Vehbi, "Sosyal Bilimler Açısından Kutsal M etinierin Anlaşılması," II. Kur'an Sempoz­yumu, düzenleyen: Bilgi Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, Ankara: 4-5 Kasım l995.

140

Page 5: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

maşık bir biçimde içiçe geçmiş bulunuyor. Bir yandan, Kur'an, okunınası b~ğla­mında dahi bir yorum ile temeliendirilmesi gereken bir "metin" olarak kabul edilmekte ve "her okuma bir yorumdur"; dolayısıyla, Kur'an'ı anlamak için girişil­

miş bir eylem olarak "okuma", kendini öneeleyen bir "yorum çerçevesi"ni gerekli

kılar, denilmektedir; diğer yandan da, her hangi bir anlama gerçekleştiğinde, buradan nasıl bir sonuç ya da hüküm çıktığı, ikinci bir yorum sorunu olarak gö­rülmekte; bu yorumun içinde gerçekleşeceği başka bir "yorum çerçevesi" gerekli kılınmaktadır. Bu ikinci yorum çerçevesi, metinlere ve metin okumaya özgü "hü­küm çıkarma" ilke, teknik ve statejilerinin bir tür sentezinden oluşmaktadır.

Kur'an'ı "metin"leştirici yaklaşıma bu suretle kısaca değinmiş bulunuyoruz.

Diğer bir yaklaşıma da burada kısaca değinmemizde yarar vardır. Bu yaklaşım, her ne kadar, bugün, elimizde bir mushaf, bir araya getirilmiş bir kitap bulunuyarsa da, Kur'an'a bir metin olarak yaklaşıiamayacağı iddiasına dayanmak­tadır.

2.2. Metinleştirki-Olmayan Okuma

Bu yaklaşıma göre, Kur'an bir bütün olarak değerlendirildiğinde bir "metin" değildir. Kur'an, kendisiyle muhatap olanlara sözlü bir bildirim olarak ulaşmış, "konuşma" tarzında mesaj ileten bir "okuyuş"dur. Terim olarak Kur'an, "ezberden yüksek sesle okumak" anlamına gelen "Qa-Ra-E" kökünden türemiştir. Diğer

taraftan Kur'an, okuyucu dikkate alınarak kaleme alınmış yazılı bir metne ait dil kullanımı, kelime ve ibare seçimi, cümle yapısı, anlatım üslubu ve metin kurgusuna sahip değildir. Kur'an, bir insan topluluğuna sesleniştir. Hayati önem taşıyan konulara dikkat çeker, zihinlerden ziyade kalplere hitap eder. Etkileyici bir çağrı, yüksek sesle duyurulacak bir mesajdır. Akla yatkın bir öneri sunmanın mantıksal ikna· stratejisini, bu önerinin gerektirdiği adım adım akıl yürütmeleri e izlenebilen argümantasyon kurgusunu Kur'an'da göremezsiniz. Bu nedenlerle, Kur'an'ı bir "metin" olarak okuyamazsınız.

Bütünü itibariyle bir "metin" ile karşı karşıya olmasak da, Kur'an'da, yer yer

bir metnin bazı özelliklerini taşıyan pasajlar bulunmadığı iddiası, bu yaklaşım çe­çevesinde zorunlu değildir. Kur'an'da bu tür pasajlar vardır. Ancak bu pasajlar, Kur'an'ın bir "sesleniş", bir "konuşma" olan genel bütünlüğünden kopuk bir bi­çimde, başlı başına bir metin özelliği taşımazlar. Burada aniatılmak istenen şeyi daha anlaşılır kılmak üzere "kapalı" ve "açık" meti!l aynınma gidebiliriz.

Kapalı metin, herşeyden önce "yazılı olarak mesaj iletmek" amacıyla üretil-

141

Page 6: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

miştir. Yazı dilinin kendine özgü kurallarına uyar, imkanlarını kullanır ve sınırlı­

lıklanyla kayıtlıdır. Genel olarak başından sonuna kadar belirli bir düşünce veya olayı ya da bir düşünceler veya olaylar dizisini açıklar. Yasa kitapları, felsefe yazı­ları, bilimsel eserler, romanlar ve okuyucu dikkate alınarak kaleme alınmış her ·

türlü metin bu türden kapalı metinlerdir. Bu tür metinler esasen zihne, muhakeme ve muhayyileye hitab ederler. Kapa­

lı metin, kendi içinde tamamlanmış bir metindir. Neler anlattığı veya ne demek is­

tediği konusunda kendisine ait bir parçanın ya da içinde anlamlı olacağı bir bütü­nün eksikliği hissedilmez. Kapalı metinler, olayların ya da düşüncelerin tamamını

yeterince aktarırlar, ya da en azından bu iddiayı zımnen banndınrlar. Bu tür metinlerde anlatım, metnin başladığı yerde başlamış, metnin son bulduğu yerde

de bitmiştir. Anlatılanlar daha önce başka bir yerde anlatılınaya başlamış da, bu metnin başladığı yerden devam ediyormuş; ya da, bu metnin bittiği yerde yarım kalmış veya başka bir yerde devam edecekmiş gibi bir izlenime yol açmazlar. -

Açık metin ise anlattığı şeyi bütünüyle aktarmaz; ya bir kısmını, ya da bir yö­nüyle aktarır. Ya başka bir yerde başlayan bir anlatımı sürdürür ve tamamlar ya da tamamlanmamıştır. Bazı şeyler başka bir yerde ya da başka bir yolla anlatılmış olmalıdır. Bir kitabın bölümleri ayrı bir metin gibi ele alındıklarında açık metin haline gelirler. Oysa bir dergideki ayrı ayrı makaleler kapalı metindirler. Çoklu

cilder halinde yayımlanan eserlerin cilderinden biri kendi başına ele alındığında bir açık metin oluşturur. Periyodiklerde yayımlanan yazı dizilerinin her bir bölü­mü de açık metindirler.

Kimi zaman açık metin bir resim veya "şekil" de tamamlayıcı bir öge olarak yer alır; kimi zaman da bir konuşma sırasında, yazılı bir malzemeden yararlanılarak okunan metin parçalan da o konuşma bağlamında açık metin olarak bulunmakta­dır. Dikkat edilecek olursa burada, biraz önce sözünü ettiğimiz türdeıi, herşeye rağmen bir başlangıcı ve sonu olan sadece bir metin değil, başka mesaj iletim araçlarını da -söz, resim, şekil vb.~ kullanan bir anlatırnin ögelerinden biri olarak

metinlerin bazı karakteristiklerini haiz bir pasaj, bir metin parçası söz konusudur. Bu türden pasajlara, daha iyi bir adiandırma bulununcaya kadar şimdilik, "açık metin parçası" denilebileceğini düşünüyoruz.

Açık metinler ya da açık metin parçaları, metinlerin dil kullanımı, kelime ve

ibare seçirri, cümle yapısı, anlatım üslubu ve metin kurgusu karakteristiklerinden bir kısmına uyarlar. Bu karakteristikterin tümünü haiz oldukları kimİ durum1arda, kapalı metinlerde olduğu gibi aniatılmak istenenin bu metinle tamamen sunulma-

142

Page 7: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

dığı, bunun ancak bir kısmı için metinsel bir anlatıma başvurulduğu görülür. Kur'an'da şer'i hüküm bildiren pasajlar; kimi kıssa ve meseller açık metin par­

çalarıdır. Bunlar, her ne kadar, örneğin mektup, tarih yazımında yer verilen haber

ve rivayetler gibi yazı aracılığıyla mesaj iletmek üzere kullanılmasalar da; yazıya aktarıldıklarında, metin olarak düşünülmeleri mümkündür; ama sadece, ana karakteri bir sesieniş ve konuşma olan bir anlatırnın baş vurduğu açık metin par­

çaları olarak. Zira Kur'an, açık metin parçalarını kendi genel konuşma ve sesieniş bütünlüğü içine yerleştirmektedir. Bu tür pasajlarda, anlatılanlar, ya daha önce

başka bir surede veya aynı surenin önceki kısımlarında başlamış bir anlatırnın de­vamı veya tamamlayıcısıdırlar; ya da, daha sonra başka bir surede tamamlanmak­tadırlar. Kimi zaman da bu pasajlar, farklı sure ve bölümlerde aynı hususu çeşitli yönleriyle dile getirir. Bu tür pasajların çoğunlukla, Kur'an'daki asıl seslenişe dö­nüş yapan ifadelerle kesintiye uğradığı görülür.

Kapalı ve açık metin ayırımını bu suretle açıkladıkdan sonra, Kur'an'ın, bütü­

nü itibariyle bir "metin" olarak okunamayacağı, iddiasına tekrar dönelim. Bu iddiaya göre, Kur'an'da açık metin parçası olarak yer alan pasajların da bir metin

olarak okunınası mümkün değildir. Kur'an'ı yalnız başına okurken bile, bir insanla konuşma, bir topluluğa sesieniş provası yapar gibi bir tutum takınınanız gerekir.

Müslüman toplumlarda, bir yandan Kur'an'ı bir metin olarak okuma-aniama­yorumlama geleneği canlılığını koruyup etkinliğini arttırırken, diğer yanda da onu bir "sesleniş", bir "konuşma" olarak okuma eğiliminingiderek ivme kazandığı gö­rülmektedir. Kimi batılıların, kendi tarihlerindeki kimi akımlara benzeterek "Kutsal Kitapçılık", ya da "Kutsal Kitab'a bağlı bir arınıcılık" hareketi olarak

isimlendirdikleri, yeni bazı İslami akımlarda Kur'an, birincisinden çok ikinci türde bir pratik çerçevesinde okunmaktadır. Bu okumanın en canalıcı yönlerinden biri,

"Kur'an'ı kendisine vahyolunuyormuş gibi okumak" ifadesinde dile gelmektedir. Kur'an'ın bu türden bir okunuşu, yorum sorunu açısından da önemli bir so­

nuç doğurmaktadır. Metinleştirici okuma, yorumu insanla Kur'an arasına yerleşti­

rirken, burada yorum Kur'an'la dünya arasına yerleştiriliyor. Başka bir ifadeyle, Kur'an kendisi yorumlanacak bir metin olarak değil, insanın sisler ardında yolunu kaybederek artık kavrayamaz ve anlam veremez hale geldiği bir dünyayı aydınla­

tan, yaşadığı olayların "hakiki yorumu"nu öğreten ilahi bir sesleniş, yani bize dünyayı yorumlayan, çıkış yolunu gösteren bir rehber olarak düşünülmektedir. Kur'an bizatihi bir yorumdur.

143

Page 8: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

Bu okuma çerçevesinde Kur'an, insana, veya onun aracılığıyla topluluğa bir

sesleniştir, ancak, üslup olarak bir insan topluluğu karşısındaki çeşitli sesieniş ve konuşmalardan oldukça farklıdır; bu sesleniş, ne protokol gereği bir "topluluğa hitab", ne dokunaklı bir konuşma, ne etkileyici bir şiir okuma ve ne de eaşturucu bir söylev ile tümüyle örtüşür. Kur'an'daki sesleniş, müslümanların benzersiz bir hitab olarak nitelemelerini oldukça haklı kılacak özellikler taşımaktadır.

Kur'an'da Tanrı'nın seslenişi aracılığıyla insanın nasıl bir dünya tasarımını be­

nimsemeye davet edildiğine geçmeden önce, dünyanın tasadanması ile ne anlatmaya çalıştığımızı kısaca açıklamamız yerinde olacaktır.

III. Tasarlanmış Bir Dünyada Yaşamak İnsan'ın dünyası ile, Güneş sistemindeki gezegenlerden biri olan "yerküre"yi

kastetmediğimizi öncelikle belirtelim. Tebliğimizin başlığında "insanın dünyası"

denmesinin nedeni, yalnız bir tane yerküre olduğu halde, insanların tarih boyunca birbirinden oldukça farklı dünyalarda yaşamalandır. İnsan, sanıldığı gibi gözüyle gördüğü bir gezegende değil, kültürel olarak inşa edilmiş, aklıyla,

zihniyle ve kalbiyle tanıdığı ve kavradığı bir alem de yaşar ve eylemde bulunduğu alem de böyle bir alemdir.

İnsanın dünyası, çıplak bir gerçek değil, anlam ve değer yüklenmiş bir tasa­rımdır. Bu tasarım, her insanın kendi istek ve beğenilerine göre, kendi başına ge­liştirdiği, bu yüzden de "kişiden kişiye değişen" bir tasarım değildir. İnsanlar, dünyayı tasarlamayı, uzun bir toplumsaHaşma sürecinde, başkalarıyla girdikleri etkilişim aracılığıyla öğrenirler ve bu tasarımı fiilen onlarla paylaşırlar.

İnsanın tasarlanmış bir dünyada yaşıyor olması, -ayrıntılarını bu tebliğ çerçe­

vesinde ele alamayacağımız- üç temel önerme ile ifade edilebilir: I. İnsan, kendisinden önce kurulmuş bir dünya tarafından inşa edilen bir var­

lıktır.

Il. İnsan, dünyasında varolurken onu sürekli yeniden inşa eder. III. İnsan, yeniden kurulmasına etkin katkılarda buhınduğu dünya tarafından

yeniden inşa edilir. fnsan, hayatın olağan seyri boyunca, bu, dünyasını yeniden kurma, dünyası

tarafından yeniden inşa edilme karşılıklı süreçlerini açıkça farkına varmadan ya­

şar. Dünyayı nasıl tasarlamayı öğrenmiş isek, "işler yolunda gittigi sürece", o haliyle, bu dünya tasarımının "gerçek dünya" olduğunu düşünürü'z. Başka bir ifadeyle, tasarladığımız dünya bize, bizim tasarladığımız bir şey gibi değil de,

144

Page 9: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

"orada", bizim dışımızda, salıiden var olan "gerçek dünya" olarak görünür. Aynı

toplumda yaşayan insanlar, karşılaştıkları "çıplak durum"ları, bu tasanma uygun düşen bir biçime sokarak yani, onları "giydirerek" kavrarlar.

Aslında, bir toplumun kültürel mirasının içerdiği ve aktüel ilişkilerinin dayan­

dığı dünya tasarımı, bir insanın zihninde ve eylemlerinde ancak kısmen ve boş­luklu bir biçimde yer alır. Dünyayı belirli bir biçimde tasarlamayı öğrenirken her­

şeyin bund;ın ibaret olmadığını da öğreniriz. "Dünya böyledir", ama "bu kadar" değildir; güzel bir halk tabirinde denildiği gibi, "daha bilmediğin pek çok yaprak, ayak basınadığın pek çok toprak" vardır. Dolayısıyla, bireyler olarak insanların

dünyası, tasanma uygun yeni unsurlan farkına varmadan kabul etmeye yatkındır. Olağan dönemlerde, işlerin yolunda gitmediği kimi durumlarda, dünya tasarı­

mımız ile uyumlu olmayan şeylerle karşılaştığımızda, benimsediğimiz bu tasarım­dan hemen vaz geçmeyiz. Onu terketmek ya da değiştirmek yerine, "gerçek"i de­ğiştirmek, onu tasarımımızia uyumlu bir şekle büründürmek, hem ta başından pe­

şin olarak hazırlıklı olduğumuz, hem de öyle yapmaya zorlandığımız, başka türlü­sünü kolayca başaramadığımız bir şeydir.

Bununla birlikte, yaşaİn sadece olağan dönemlerden ibaret değildir. Olağan dönemlerde yaşanan olağan-dışı ya da olağan-üstü olaylar bulunduğu gibi, ola­ğan-dışı ya da olağan-üstü dönemler de vardır. Böyle dönemlerde de dünya tasa­nmımızı korumaya, "gerçek"leri giydirip makbul bir şekle sokmaya çalışırız. Ancak, bu dönemler, işlerin yolunda gitmediğini düşünmemize yol açacak kadar uzadığında, önce "işler yoluna girineeye kadar", tasarladığımız dünya ile çelişen veya zıt durumları paranteze alarak değerlendirme dışı bırakınayı deneriz.

Şayet bu dönem daha da uzayacak ve giderek ağırlaşan şartlar altında hemen her şeyin "ters gittiği"ne ve "artık düzelmeyeceği"ne dair güçlü bir inanç yaygınla­şacak olursa, artık "gerçek dünya" ile başa çıkmanın yolunu kaybederiz. Bu,

toplu bir b ilişsel çöküntü durumudur. Bu çökün~ü, kimi zaman, insanları dünyayı

yeni baştan ve hatta bambaşka bir biçimde tasadamak zorunda bırakır. Ancak bu, oldukça ağır ve sancılı bir süreçtir.

Sözünü ettiğimiz "dunya tasarımı" felsefecinin, bilim adamının ya da sanatçı­nın bireysel tasarım eyleminden oldukça farklıdır. Felsefecinin tasarımı rasyonel,

bilim adamınınki ampirik (gözlemsel), saiıatçınınki ise estetik tutarlılık kaygısı ta­rafından yönlendirilmektedir. Oysa insanların içinde yaşadıkları dünya tasarımı, uyumlu, ilgisiz, çelişik ve karşıt durumlara "doğru" mukabelede bulunmayı müm­kün kılan paradoksal bir nitelik taşır. Önemli olan, su geçirmez tutarlılıkta bir

145

Page 10: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

"düşünce başyapıtı"na ulaşmak değil, her şeyi anlamlı kılan nilüi hakikati tanı~ . mak, insan yaşamının asli gerçeklerini bu hakikatle ilişkHendiren temel paradoks­ları ka;ramak ve yaşamın karşımıza çıkardığı durumlarda "güvenle izleyeceğimiz

yol"u bulmaktır. Dünya tasanmımız bu yolu bulmamızı sağlayan bir haritadır. Ağır ve sancılı olan, bir kez yolu kaybedip de dünyamız çöktüğünde, yolu

tekrar bulabileceğimiz şekilde dünyayı yeniden tasarlamaktır. İnsanlar bireysel ve

kollektif varoluşlarınf anlamlı kılabiiecek şekilde dünyayı nasıl tasarlayacaklann­

dan, nasıl bir dünyada niçin yaşayacaklarından emin olmak isterler. Böyle olama"

dıklan takdirde, bulanıklaşan ve giderek alacakaranlıktan zifiri karanlığa doğru

yol alan yaşamın, herşeyin "ayan-beyan" görüneceği bir aydınlığa kavuşması,

olacak olanlar olmadan kurtarıcı, güçlü bir elin uzanması, sahici bir dünyanın gür

bir sesle yeniden duyurulması gerekecektir.

Bu tablo, bir dinin doğuşu öncesindeki atmosfere oldukça yakındır. Bu tablo

aracılığıyla biz, Peygamber'in Kur'an Vahyine muhatap olduğu atmosfere de yak­

laşmış oluyoruz. Vahiy, Allah'ın mesajının ulaşması, insana sorumluluğunun

bildirilmesi, Yol'un gösterilmesidiL Vahiy, artık geçerliliğini yitiren bir tasarımı

terketmeye ve dünyayıbaşka bir biçimde tasadamaya bir çağndır. İlk muhatapla­

rının bu çağrı sonucunda dünyayı bütün ayrıntılarıyla nasıl tasadamaya başladık­

ları soıusu, kuşkusuz ilgi çekicidir. Bu soıu, esasen 14 yüzyıldan biraz daha fazla

bir zaman önce gerçekleşmiş biricik bir döneme yönelik tarihsel bir merakı dile

getirir. Tarihçi ulaşılabilir deliller ve belgeler aracılığıyla, bir yandan bu biricik oluşu-

.,, mu aydınlatmakla, bir yandan da bu oluşumun tarihte uyardığı ardıl oluşumlan

izleyerek başlangıçta ortaya çıkan dünya tasarımının zamanla geçirdiği dönüşüm­

leri, çeşitlenme ve zenginleşmeleri, daHanma ve farklılaşmaları, nihayet kırılma ve

kopmalan ortaya çıkarınakla uğraşacaktır. Sosyolog ise, bu çerçeY;ede anlamlı

olabilecek fakat tarihçi tarafından aydmlatılamayacak başka bazı sorularla

ilgilenebilir. Bunlardan biri, bu tebliğde ortaya konulmaya, ve bazı ilk cevapları

bulunmaya çalışılan sorudur. Bu soru, arada geçen 14 yüzyıldan sonra bugün

dinsel ilgilerin yeniden kendisine çevirildiği Kur'an'ın, günümüz insanını nasıl bir

dünya tasarımı geliştirmeye yöneltebileceğidir. Kuşkusuz bu, aradan geçen 14

yüzyıl boyunca, Kur'an'ı kurtarıcı bir rehber olarak okumaya yönelenlerin de

onda nasıl bir dünya tasarımı ile karşılaştıkları konusunda, hiç olmazsa kısmen

fikir verici olacaktır.

146

Page 11: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

IV. Kur'an'ın İnsana Anlattığı Dünya Başından sonuna insandan bahseden bir kitabın insana nasıl bir dünya tasarı-.

mı sunduğunu ortaya koymak, kolayca girişilebilecek bir iş değildir. Burada böy­

le bir girişim için ancak mütevazi bir katkı He yetineceğiz. Bir tebliğin sınırlan <;er­

çevesinde bu tür bir yükün tümüyle omuzlanıp kaldınlamayacağını baştan itiraf

etmeliyiz.

Kur'an'da insanın dünyası hakkında söyienenleri, analitik amaçlarla, üç ayrı

alana aynştırarak sunmak istiyoruz.

!nsan bir yand::ın çevresinde tanık olduğu çeşitli varlıklardan meydana gelen

bir ortamda yaşamaktadır. Bu alana biz, ·•yaşama ortamı olarak insanm dünyası''

diyeceğiz. Ancak, insanın bizatihi kendisini ve hemcinslerini, bu alan içerisinde değil, ayrı bir alanda incelerneyi uygun görüyoruz. Zira insan, bu yaşama orta­

mında, bir varlık türü olarak kendine özgü bir durumda var olmaktadır. Bu

nedenle, insanla ilgili alanı "beşeri dunırn olarak insanın dünyası" şeklinde isim­

lendireceğiz. Diğer yandan insan, bu dünyada kendisine özgü bir tecrübeden

geçmektedir. !Çinde yaşadığı onam ve durumda o bizzat bir yaşam sürmekte ve

hayat tecrübesi de ayrı bir dünya olarak ele alınabilecek bir alan oluşturmaktadıL

Biz bu alana da, "tec'tibe olarak insanın dünyası" denebileceği düşüncesindeyiz.

4.1. Yaşama Ortanu Olarak İnsanın Dünyası Günümüzde, insanın içinde yaşadığı ortamın kabaca ım;.ddi bir dünya olarak

algılandığı söylenebilir. Kur'an'da bu ortamdaki varlıklar için tanık olunan, ya da

görülen anlamına gelen eş-şehade terimi kullanılmaktadır. Bu maddi varlıkiar

alemi, en genel anlamda ikiye ayrılır; insanın üzerinde yaşadığı yer (el-ard) ve

gökler(es-semavat). Gökler ve yer, kendiliğinden var olmamış, onları Allah yarat­

mıştır. Gök, yedi tabaka halinde yaratılıp düzenlenmiştir. Yeryüzü ise kara ve

denizi (el-berr ve'l-bahr) ifade eder. Allah gölderi ve yeri boşu boşuna (batılen),

eğlence için (laibin) değil; hakk olarak (bi'l--hakk) yaratmıştır.

Günümüzde insanların düşünmeye pek alışık olmadıklan şekilde Kur'an,

göklerde ve yerde bulunan kimselerden bahseder. Allah, her şeyi yaratandır.

Göklerde ve yerde bulunan· kimseler de Allah tarafından yaratılmıştır. Bunlar,

akıllı varlıklardır ve Allah'ı hamd ile tesbih etmektedirler. Ancak Allah'ı tesbih

etmek ve ona boyun eğmek, sadece bunlara mal·ısus maddi dün­

yayı oluşturduğu düşünülen Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ırmaklar. bütün

147

Page 12: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

mahlukat Allah'aboyun eğmiştir ve onu tesbih etmektedirler. Kur'an, bütün bu varlıkların, insanın hizmetine sokulduğunu ifade eder. Her_

şey, insanın faydalanması için yaratılmış, fakat yaratılıp kendi haline bırakılma-.

mış, insana boyun eğdirilmiştir. Hayvanlar, bitkiler, kuşlar.

Bütün bu varlıklar alemi, kendiliğinden böyle olamaz, değildir de zaten. Gök­

ler, kendi kendine böyle direksiz nasıl ayakta durabilir! Ya da gökler, gökteki yıl­

dızlar, Güneş ve Ay, kendi kendine olsa yeryiizüne düşüvenneleri gerekmez mi!

Yeryüzü, insanın ayaklan altında hiç kıpırdamadan kendi kendine mi uzanmakta­

dır! Bu alemin, neredeyse bütünüyle insana güre düzenlenmiş olması mucizevi

bir nitelik taşır. Gündüz ve gecenin birbirini izleyişi, gemilerin denizde akıp

gitmesi, Güneş ve Ay'ın birbirlerine çarpmadan, kendi mÜstekar ve

menzillerinden ayrılmamalan, denizlerde tatlı su ile tuzlu suyun karışmadan ak­

ması. "olağan", "sıradan", "kendiliğinden" şeyler midir? Hayır, asla! Kur'an "doğal"

ve "profan" bir alem anlayışına, baştan sona yabancıdır.

Bu alemde olup biten şeyler olağanüstü şeylerdir. Rüzgarların esip yağmur

yiiklü bulutları getirmesi, yeryüzü adeta ölü bir halde iken gökteı: inen su ile to­

humların yarılması, bitkilerin boy atıp çeşit çeşit meyve ve sebzelerin yetişmesi, hayvanların kannlarında sütün birikmesi. ve bütün bunların birbiriyle böylesine

ahenkli cereyan etmesi!. Kur'an bu görünen alemi büyüleyici, hayranlıkuyandm­

cı bir dünya olarak sunar insana. İnsan, dünyaya aklederek baktığında, onu bu

gözle okuduğunda, hiç bir şeyin "göründüğü gibi", ya da "göründüğü kadar" ol­

madığını anlar. Bütün bunlar, hep aynı yaratışın, aynı terbiye edişin, aynı yola ile­

tişin belirişleridir. Kur'an, insana alemde Allah'ın ayetlerini görmeyi, bunları anla­

mayı öğretir. Bir yaşama ortamı olarak insanın dünyası, ayet ayet dokunmuştur.

Görünen alemin zamanı düz bir çizgi üzerinde iledemez yine de. Her şey,

çevrimsel bir zaman içinde akıp gitmekte ve tekrar başa dönmektedjr. Gündüz ve

gece birbirini izler, yeryüzü her şey büyüyüp oigunlaştıktan sonra, sanki o hiç

solmayacakmış gibi görünen halinden, sanki hiç yeşermemiş hale döner. Yeryüzü.

her yıl dirilir ve ölür. Onu dirilten de öldüren de, ölümünden sonra tekrar dirilten

de Allahtır. Hayat ve ölüm Allah'ın tedbirinin ve egemenliğinin ayetleridir.

Herşey Allah'ın emri gereğince, bu genel çevrimsel zamana uyar. Ama, bu

alem sadece ritmik ve periyodik birbiçimde işleyen bir makina değildir. Fırtınalar,

tufanlar, zelzeleler, Güneş ve Ay tutulmaları, kıtlıklar sanıldığı gibi nadir ve ola­

ğandışı şeyler değildir. Yine de bunlar bitimli şeylerdir. Aniden, hid beklenmedik

bir anda patlak verseler de, sonuna dek ner şeyi altüst edemezler. Belki her an,

148

Page 13: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

bu alemin kapısında beklerler; Allah'ın izni olmadan gelemezler, ve onun izni ol­duğu kadar hüküm icra ederler. Bu alemin işleyişindeki düzenin görünümleri kadar, onun altüst oluşlan da Allah'ın ayetleri, ona işaret eden ve onu tesbih eden

oluşlardır.

İnsan, bu yaşama ortamını, bir yandan Allah'ın ayetleri olarak okumalıdır; ama insan, bu ayetlerin ortasında kendi başının çaresine bakmaya bırakılmış, ter­kedilmiş değildir. Bu alem insan için nimetlerle donatılnuştır. Allah, her şeyi Gö­zetip Kollayandır; insanı da gözeten O'dur. İnsan elde ettiği şeyleri kendi çabasıy­

la kazandığını sanır; oysa, nice çaba sarfedenlerin emeği boşa gider. Çabasına karşılık olarak insan, bu çabasının zorunlu sonucu olarak değil, Allah'ın

kendisine balışetmesi sayesinde nimetleri elde eder. Bu yaşama ortamında her şey, göklerin ve yerin hazineleri Allaha aittir. Ve insanın sahip olduğu her şeyin varisi Allah'tır. İnsanın çaba sarfettiği zaman.bir şeyler elde etmesi Allah'ın lütfu

ve merhameti sayesindedir. Her canlı kendi rızkını arar, ama onları nzıklandıran

Allah'tır. Rızkın darlığı da genişliği de O'ndandır. Allah, bu ortamda insana balışettiği nimet ve nzkı, insanın başına kakmaz;

bunları minnet altında bırakmak için anlatmaz insana. Doğru olan, insanın bu alemi, bir yandan Allah'ın ayetleri olarak, bir yanclan da Allah'ın nimetleri, nzık, lütuf ve merhamet olarak okumasıdır. Allah, insana alemi bu suretle doğru oku­ınayı öğretir. İnsan, yaşama ort?mı olarak dünyasını Allah'ın ayetleri olarak oku­duğunda azametle, ihtişamla ve tevazuyla dolar; nimet, nzık ve bereket olarak okuduğunda ise müşfik ve raqib bir tedbir edicinin güvencesi altında şükran duy­gularıyla. !şte bu, insanın kendi dünyasını, bir yaşama ortamı olarak gerçekten kavramasını sağlayan doğru bir bilgidir. Bu bilgiye de akl-ı selim sahipleri ulaştın­

lır.

İnsanın bir ortam olarak nasıl bir dünyada yaşadığı konusunda, Kur'an'da çi­

zilen çerçeveyi anahatlarıyla ele almış bulunuyoruz. Şimdi, insanın bizzat kendisi olarak nasıl bir varlık olduğu, kendi durumunun nasıl bir dünya oluşturduğunu inceleyebiliriz.

4.2~ Beşeri Durum Olarak :i:nsanm Dünyası Tıpkı yaşadığı ortam, bu ortamdaki diğer varlıklar gibi insan da Allah tarafın­

dan yaratılmıştır. Kur'an'da Insanla ilgili ayetlerin insanı farklı açılardan söz konusu ettiği görülür. Şüphesiz bunların hepsi insanın yaratılmışlığı ana temasına

sıkı sıkıya bağlıdırlar. Bu nedenle bizde önce insanın yaratılmasına değinmemi-

149

Page 14: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

zin uygun olduğu kanaatindeyiz.

İnsanın yaratılışı ile ilgili ayetlerden bir bölümü insanın maddi varlığının,

bedeninin nasıl, ne tür malzemeden ve hangi aşamalardan geçerek yaratıldığına

değinmektedir. Allah insam yaratmaya çamurdan (tıyn)den başlamışt!r. İnsan ça­

murdan süzülmüş bir özden (sülaletin min tıyn) yaratılmıştır. İnsanın yaratıldığı

malzeme farklı nitelemelerle anlatılır. Değişmiş cıvık balçık (hamein mesm1n),

hakir görülen (mehin) veya bel ile kaburga kemikleri arasından çıkıp atılan

(dafiq) bir sudan, kanşık bir nutfeden, atılan (yumna) bir meniden yaratılmıştır.

Bu ıslak ya da sulu malzemeler yanında, kum malzemelerden de söz edilir;

(serarnik veya kiremite benzer) pişirilmiş çamur (fahhar) gibi kum balçık (salsal)

da insanın yaratıldığı malzemeyi anlatır.

Şüphesiz burada biz insanın yaratıiı.şının tam bir öyküsünü elde etmeye çalış­

mıyoruz. Zaten Kur'an'da da böyle bir öykünün anlatılması amaçlanmış görün­

müyor. O halde bu malzerneye niçin değinilmektedir? Dikkat edilecek olursa

bunlar adi, hatta kimileri insanın midesini kal dırabilecek nitelikte nesnelerdir. İşte

esas vurgulanmak istenen de her halde budur. "İnsan hangi şeyden yaratıldığına

bir baksın'" ayeti, bu tür bir anlamı vurgular. Bu nedenlerle biz, günümüzde kimi

müslümanların nutfe için sperm, ve yukanda yer vermediğimiz bir başka nesne

olan alaq için embriyo terimlerini tercih etmelerini, kendilerince hakh mazeretiere

dayansa da, uygun bulmuyomz. Zira bu batılı terimler tıbbi bir nötrlük taşımakta,

Arapça asıllarındaki bu adi, iç kaldıncı nitelikleri aktarmarnaktadır; velev ki, örne­

ğin alaq gerçekten ernbriyo olsun, Kur'an onun pelte ile et arası yapışan, asılan

bir nesne oluşunu vurguluyor. Evet, insan işte böyle değersiz ve adi malzemelerden yaratılmıştır. Yaratılma­

smdan önce o hiç bir şey değildir, ve yaratılışı sırasında anılmaya değer bir şey ol­

madığı bir halde iken bir süre geçmiştir. Yaratıldığı şey de, böyle hiç bir şey

urnulmayacak bir malzeınedir. Ancak kullanılan malzemenin adiliği ile yaratılan

varlık arasında, korkunç bir uçumm vardır. Allah bu malzerneyi düzdtmiş, ölçülü,

orantılı bir hale sokmuş (sevva, qaddera, adele) ve onu birbiri'ne eklemiştir

(rakkebe). M.addenin böyle düzene sokulması, ona balışedilen yeti ve

yetenelderle kıyaslandığmda işin çok basit ve küçük bir kısrnıdır. Allah bu maddi

kütlede dil, dudak yapmış, insana iki göz, iki kulak vermiş ve işiten ve gören bir

varlık olmayı bahşetmiştir. İnsan, en uygun kıvamda (ahseni taqvi:m) yaratılmıştır.

Allah, insana, yaratıldıgı o değersiz malzemeyi anmakla, aslımbkhane ederek

onu küçümsemek değil; o malzeme ile şimdiki durumu arasında, kendiliğinden

150

Page 15: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

aşılması imkansız uçurumun neye işaret ettiğini iyice düşünmesini sağlamak ama­

cındadır. ·Allah işitme ve görme balışettiği bu varlığa akıl (fuad) vermiş ve ona

Ruhu'ndan üflemiştir. İnsana daha önce bilmediği şeyi de öğreten O'dur.

Bir ucunda cıvık bir balçık, hor ve hakir bir su, diğer ucunda işitme, görme ve

akıl sahibi, en uygun kıvamda bir insan, yaratmada Allah'ın azametinin,

merhametinin, nimet ve lütfunun açık alametleridir.

Bununla birlikte, insan ile ilgili her şey bundan ibaret değildir. insanın genel

görünümündeki bu .göz kamaştırıcı mükemmelliği, psişik mizacında bulamayız.

!nsan zayıf yaratılmıştır, çok aceleci, çok hırslı dır. Fazlasıyla mal düşkünüdür, ha­

yır isternekten usanmaz. Hemen ümitsizliğe ve üzüntüye kapılır. Her şeyi cedel

konusu yapar. Cimridir. Bu psişik zaafların yanında, ahlaki kusurları da azımsan­

mayacak ölçüdedir. İnsan çok nankördür. Kendisine Allah'tan bir hayır ulaşsa,

onun Allah'tan geldiğini unutur ve "bu benim hakkımdı" ya da "bendeki bir bilgi

sayesinde bana ulaştı" der. Allah'ın kendisini yaratışında ve kendisine nimetler

bahşedişindeki cömertliğine sırt çevirip onun çağrısına kulaktıkar ve hatta bir ha­

sım kesilir. Ve bütün bunların farkında (aHi nefsihi basıyrah)dır. Kendi boyunu

aşan işlere soyunur, ağır yüklerin altına girer, dağların cesaret edemediği "emane'ti" üstlenir; insan çok zalim ve çok cahildir. Bu haliyle insan hüsrandadır,

aşağıların da aşağısına gönderilmiş bir durumdadır. Allah insanı zorluk (kebed)

içinde bir varlık olarak yaratmıştır. Ancak bu Allah'ın adaleti gereğidir. Zira insa­

nın bu dünyada bir müddet yaşaması gerekli olmuştur.

Allah Adem'i yaratıp ona düzgün bir şekil verdikten ve ondan da eşini yarat­

tıktan sonra onu ve eşini Cerınet'e yerleştirmiş ve onlara "burada dilediğinizden

yiyin için, yalnız şu ağaca yaklaşmaym, sonra zalimlerden olursunuz"(7:19) diye

öğüt vermiştir. Bu çok bilinen kıssa Kur'an'da değişik yerlerde çeşitli şekillerde

geçmektedir. Bunlardan birinde Allah Adem'e Cennet'teki durumunu şöyle bildir­

miştir: "Şimdi burada acıkmayacaksın, çıplak kalmayacaksın. Ve sen burada susa­

mayacaksın, kuşluk vakti güneşinden etkilenmeyeceksin"(20:118-119).

Adem'in Cennet'te yerleştirilmesi, öyle anlaşılıyor ki, ilk yaratılışından sonra

Allah ile İblis arasında geçen bir tartışmadan sonra olmuştur. Allah Adem'i balçık­tan yaratıp düzenledikten ve ona Ruhu'ndan üfledikten sonra Melekler'e secde

etmelerini emretmiş, Melekler hepsi secde etmişler, fakat !blis secde edenlerle

birlikte secde etmemiştiL Buna da, kendisinin ateşten yaratılmış olması nedeniyle

balçıktan yaratılmış olanAdem'den üstün olduğunu, ona secde etmesinin uygun

düşmeyeceğini gerekçe göstermiş; bunun üzerine de Allah tarafından kovulmuş-

151

Page 16: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

tur. !blis, kovulduktan sonra Allah'tankendisine süre vermesini istemiş, Allah da

onu ertelemiştir. İblis, Adem'in değersizliği yolundaki iddiasını şöyle destekler: Şu

benden üstün tuttuğunu görüyor musun, beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun zürriyetini pek azı hariç kökünden koparıp sürükleyeceğim. Yemin ederim ki, onlar için senin doğru yolun üzerine oturacağım, sonra önlerinden arkaların­

dan, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım. Çoklarını şükredenlerden bul­mayacaksın. Onlara yeryüzündeki şeyleri süslü göstereceğim ve hepsini azdıraca­

ğım. Onları m~tlaka saptıracağım, onları mutlaka boş kuruntulara sokacağım,

onlara emredeceğim, hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim, Allah'ın yaratışını değiştirecekler. Ve senin kullarından, belirli bir pay alacağım,

dini sana has kılanlar hariç. Buna karşılık Allah şöyle buyurur: İşte bana varan doğru yol budur(dini yal­

nız bana halis kılmak), onlar benim kullanın, serıin, dini yalnız bana halis kılan

kullarımı zorlayacak bit gücün yok. Onlardan gücünün yettiğini sesinle yerinden oynat, atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas, mallarda ve evlatlarda onlara vaadlerde bulun. Sen yalnız sana uyan azgınları saptırabilirsin. Onlardan kim sana uyarsa, Cehennemi sen ve sana uyanlarla dolduracağım. Bunun karşılığı Cehennemdir, mükemmel bir ceza!

Allah bu şekilde İblis'e süre verip onu ertdedikten sonra, Ademi Cennete yer­

leştirmiş, ve sözünü ettiğimiz öğüdüne şunu da eklemiştir: Ey Adem, bu İblis, senin ve eşinin düşmanıdır, sakın sizi Cennet'ten çıkarmasın.

Allah, Adem oğullarından, bellerinden zürriyetlerini alarak "ben sizin Rabb'iniz değil miyim!" diye onları kendilerine şahit tutmuş ve onlar da "evet şa­hidiz" diye tanıklıklık etmişlerdi Bunun gibi, Allah, kullanndan belirli bir pay ala­cağını iddia eden İblis'e karşılık da Adem oğullarına "ey Adem oğull<in; Şeytan'a tapmayın, o sizin apaçık düşmanı~ıızdır, bana tapın, doğru yol budur" diye ahit vermişti.

Adem ve eşi, bütün bu olanlara karşılık yine de Şeytan'ın ayartmasına kandı­lar. Şeytan onlara kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini göstermek istiyordu .. Şeytan'ın onları nasıl kandırdığı oldukça önemlidir. Zira insanın en ağır dört zaafı­

na seslenmiştir Şeytan. Fı?ıldayarak şöyle dedi onlara: Ey Adem, sana ebedilik

ağacını ve yok olmayacak bir egemenliği göstereyim mi? Rabbiniı;, başka bir nedenle değil, sırf ikiniz de.birer melek ya da ebedi kalıcılardan olu~sunuz diye,

sizi şu ağaçtan men etti. Ve. Şeytan bir de yemin etti; elbette ben size öğüt

152

Page 17: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

verenlerdenim diye. İşte insan bu dört zaafına yenik düştü: Ebediyet, kusursuzluk, bitimsiz egemenlik ve Rabbi'ne tam bir güvenle bağ­

lı olmamak. Ve Allah'ın yasak ettiği ağaçtan yediler. Ve çirkin yerleri kendilerine göründü. Cennet yapraklarıyla örtünıneye çalışıyorlardı.

Böylece Şeytan ayaklarını kaydırıp onları aşağıya sarkıttı, içinde bulundukları nimetten onları çıkardı. Rabbieri onlara şöyle seslendi: Ben sizi o ağaçtan men

etmedim mi ve Şeytan size apaçık düşmandır demedim mi! Allah onlara birbirlerine düşmanlar olarak oradan inmelerini emretti. Size yeryüzünde bir müs­

tekarr ve 'bir sürelik' bir geçim vardır!

Hristiyanlar Cennet'ten bu ilk çıkarılışadayanarak ilk günah (original sin; asli, kökensel, irsi günah) doktrinini geliştirdiler. Oysa Kur' an, Adem'in Rabbi'nden al­

dığı kelimelerle ona tevbe ettiğini ve Allah'ın da onun tevbesini kabul ettiğini bildirmektedir. Bundan sonra Cennet'ten gerçek çıkış emri iletilir: Topluca oradan inin, size benden bir huda geldiği zaman kimler benim hudama uyarsa onlara bir

korku yok ve onlar üzülmeyecekler de! Beşeri durum olarak insanın dünyası konusunda Kur'an'da anlatılanları ana

hatlarıyla aktarmış olduk. Bu suretle insanın dünyası açısından sonuncu alana gelmiş bulunuyoruz.

4.3. Tecrübe Olarak İnsanın Dünyası İnsanın bu tür bir ortam ve durumda nasıl bir hayat sürdüğü konusunda

Kur'an bize neler söylemekte, insanı yaşamı hakkında nasıl bir tasarımı benimse­meye çağırrnaktadır? Bu soru bizi insanın nasıl bir yaşam tecrübesiyle muhatap olduğu, yaşamın bir süreç olarak Kur'an'da nasıl tanıtıldığını araştırmaya götürü­

yor. Kur'an'da insanın hayatı konusunda en merkezi kavramların başında dünya

kavramı gelmektedir. Günümüzde dünya kavramı daha önce de belirttiğimiz gibi insanın yaşama ortamını oluşturan yerküre anlamında kullanılmakta, yaşam ile dünya arasında, özellikle eğitim görmüş insanların zihin dünyalarında Kur'an'daki

kadar yoğun bir ilişki bulunmamaktadır. Kur'an bu iki kavramı sıkı sıkıya birbirine bağlar.

Kur'an, insan için hayatın belki de en yalın, en açık ve en iç burkucu bir ger­

çeğinden yola çıkarak dünya hayatını inşa etmeye başlamaktadır. Bu gerçek ölümdür.

Kur'an boyunca, Allah'ın Cahiliyye Arapları ile yürüttüğü tartışmalardan biri,

l53

Page 18: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

ölümle ilgilidir. Cahiliyye arapları demektedirler ki; "yalnız dünya hayatımız var- ·

dır, ölürüz ve yaşarız, bizi yok eden zamandır", "biz diriltilecek değiliz". Onlara

göre, ne varsa bu dünyadır, insanın görüp göreceği, ölünceye kadar yaşayacağı

şeylerle sınırlıdır. İnsan ölüp geride dağılmış kemikler kaldığı, kemikler de un

ufak olup toprağa karıştığı zaman artık onların yeniden bir araya getirilip eski

haline kavuşturulması mümkün değildir. Ölüm her şeyin sonudur.

Bu suretle yaşam görünen. kaybolan ışıklarıyla alaca karanlık, sonuçsuz bir

yan tatminler dünyasına dönüşür. Ölüm, yaşamı temel ve asli bir hakikatten

mahrum bırakan, yaşamın kabullerıilemez fakat kaçınılmaz gerçeğidir.

Cahiliyyenin önde gelen şairleri, hiçliği, değersizliği ve anlamsızlığı terennüm

ederler. Onu göz ardı ederek yaşama yakıştınlan her anlam, biçilen her değer ve

konulan her hedef esastan ve temelden yoksundur. Onu böyle bir son nokta

olarak, yaşamın, kendisine toslayıp un ufak olduğu aşılmaz bir duvar olarak

dikkate aldığınızda da, zaman ve mekan tümlüğünü, sahiciliğini ve süreklili:ğini

yitirir. Dünyada yaşanabilecek şeyler kökü ve varılabilir kalıcı bir hedefi olmayan

şeylerdir; dünyada insanı kapıp götüren, avunulabi!ir, geçici hedefler yine de

bulunabilir, oysa yaşamın bir bütün olarak hedefi yoktur.

Cahiliyye için bu haliyle ölüm bir gün gelip çatacak korkunç bir sondur.

Ölüm, böyle soğuk bir gerçek olmaktan çıkartılıp yaşamı bütünleyen, süreklileşti­

ren bir hakikate dönüştürülmedikçe yaşam, alaca karanlıktan zifiri karanlığa doğ­

nı karanlıklada örtülür. Kur'an'ın kafideri tasvir ettiği şu mesel bu durumu veciz

bir biçimde dile getirmektedir:

"Onların durumu tıpkı şu kimseninkine benzer; bir ateş yakmak istedi, çevre­

sini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların nurunu giderdi ve onları karanlıklar için­

de bıraktı, artık görmezler. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Dönmezler. Ya da,

Gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve buluntın bir yağmur

gibi. Yıldırım seslerinden ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklanna tıkarlar; oysa

.Allah, inkarcıları tamamen kuşatmıştıc Neredeyse gözlerini kapıvercek olan şim­

şek önlerini aydınlattı mı onda yürürler, üzerlerine karanlık çökünce dikilip kalır­lar"(2: 17-20).

O halde ölüm, yaşamın, kendisini aştığı bir anlama kavuşturtılmadan yaşamı

aydınlatmak mümkün değildir. Olümü nihai bir son olarak görmek insanın yaşam dalını kesmesi, kendini karanlığa mahkum etmesidir. . .

!

Kur'an, ölümün mahiyeti hakkında ayrıntılı bir açıklama getirmez. Onu,

sadece, nihai bir son olmaktan çıkarır, sadece buradaki yaşamı sona erdiren,

154

Page 19: II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D054185-01/1996/1996_BASERV.pdf · Anlama sorunu ise okuma ve yorum sorunlarıyla bağlantılıdır. ll

kendisinden sonra insanların tekrar diriltilecekleri bir gerçeğe dönüştürür. İnsa­

nın bu yaşamı ile sonraki yaşamı arasındabir geçiş haline gelir ölüm. Yaşamın an­

lamı, iç karartıcı ölümden değil sonraki. yaşamdan aktarılır. Böylece insanın

buradaki yaşamı, kendi içinde esaslı bir yaşama dönüşmez. Bu dünya hayatı az

bir geçinmedir, aldatıcıdır:

"Dünya hayatı, tıpkı gökten inen bir suya benzer: İnsanların ve hayvanların

yediği arz bitkisi o su ile birbirine karıştı: nihayet yer ziynetini takınıp süslendiği

ve halkı da ona kadir olduklarını sandıkları sırada ansızın emrimiz ona gece veya

gündüz geldi; sanki o dün hiç şenlenme,miş gibi, onu biçilmiş bir hale soktuk. İşte

biz düşünen bir toplum için ayetleri böyle geniş geniş açıklıyoruz"(lO: 24).

155