hamiyet-i ‹slamiyenin · web viewbir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü...

40
İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER 1 TAKDİM 2 İBADET VE VİCDAN HÜRRİYETLERİNE YAPILAN TECAVÜZLER 2 AZGIN DİN DÜŞMANLARINA MÜ’MİNİN TAVRI 4 ZALİM İNSANLARA KARŞI HAREKET TARZI 6 DİN DÜŞMANLARININ DÜNYEVİ AKİBETİ 9 BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN ÖRNEK ALINMASI GEREKEN HAMİYYET VE ŞECAATİ 11 AHİRZAMANIN DEHŞETLİ TAHRİBATI VE FİTNELERİ DECCAL VE DECCALİYETİN İFSADATINDAN DOĞUYOR 12 DİNİ KORUMAYI MEHDİYE BIRAKIP LAKAYDLIK GÖSTERMEK DOĞRU DEĞİLDİR 13 AMERİKA’NIN AZGINLARA MÜDAHALESİ 16 KAHRAMANLAR KAFİLESİ 16 HAKİKÎ DİN ALİMİ HAKİKATI HİÇ KİMSEDEN ÇEKİNMEYEREK TEBLİĞ EDER 17 RİSALE-İ NUR SİYASÎ MÜCADELELERE GİRMEZ FAKAT HAKİKATI MERDÂNE TEBLİĞ EDER 17 MANİDAR BİR HATIRA 21 RİSALE-İ NUR’UN CİHADI 22 ÜMMETİN BEKLEDİĞİ DEVRE İLE ALAKALI İKİ MES’ELE 26 TAKDİM Son asrın gizli ifsad cereyanına karşı, Bediüzzaman Hazretlerinin ehemmiyetli ve her zaman için ölçü olan ikazlarından bazılarını, iman ve İslâmın izzet ve haysiyetini muhafaza eden kahraman ecdadımızın torunları olan milletimize arz ederiz. Ehl-i bid’anın çok çirkin bir taarruzları sebebiyle çok şiddetli beyanatta bulunan Bediüzzaman Hazretleri istikbalde gelecek kahraman neslin zamanımızdaki hamiyet-i diniyede gayretsiz müslümanlarına edecekleri nefreti hatırlatarak, gayretsizliği terketmeleri için diyor ki: «[İstikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için, şu mahrem zeyil yazılmıştır. Yani "Tuh o asrın 1

Upload: others

Post on 12-Aug-2021

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

İÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLER 1

TAKDİM 2

İBADET VE VİCDAN HÜRRİYETLERİNE YAPILAN TECAVÜZLER 2

AZGIN DİN DÜŞMANLARINA MÜ’MİNİN TAVRI 4

ZALİM İNSANLARA KARŞI HAREKET TARZI 6

DİN DÜŞMANLARININ DÜNYEVİ AKİBETİ 9

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN ÖRNEK ALINMASI GEREKEN HAMİYYET VE ŞECAATİ 11

AHİRZAMANIN DEHŞETLİ TAHRİBATI VE FİTNELERİ DECCAL VE DECCALİYETİN İFSADATINDAN DOĞUYOR 12

DİNİ KORUMAYI MEHDİYE BIRAKIP LAKAYDLIK GÖSTERMEK DOĞRU DEĞİLDİR 13

AMERİKA’NIN AZGINLARA MÜDAHALESİ 16

KAHRAMANLAR KAFİLESİ 16

HAKİKÎ DİN ALİMİ HAKİKATI HİÇ KİMSEDEN ÇEKİNMEYEREK TEBLİĞ EDER 17

RİSALE-İ NUR SİYASÎ MÜCADELELERE GİRMEZ FAKAT HAKİKATI MERDÂNE TEBLİĞ EDER 17

MANİDAR BİR HATIRA 21

RİSALE-İ NUR’UN CİHADI 22

ÜMMETİN BEKLEDİĞİ DEVRE İLE ALAKALI İKİ MES’ELE 26

TAKDİMSon asrın gizli ifsad cereyanına karşı, Bediüzzaman Hazretlerinin

ehemmiyetli ve her zaman için ölçü olan ikazlarından bazılarını, iman ve İslâmın izzet ve haysiyetini muhafaza eden kahraman ecdadımızın torunları olan milletimize arz ederiz.

Ehl-i bid’anın çok çirkin bir taarruzları sebebiyle çok şiddetli beyanatta bulunan Bediüzzaman Hazretleri istikbalde gelecek kahraman neslin zamanımızdaki hamiyet-i diniyede gayretsiz müslümanlarına edecekleri nefreti hatırlatarak, gayretsizliği terketmeleri için diyor ki:

«[İstikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için, şu mahrem zeyil yazılmıştır. Yani "Tuh o asrın gayretsiz adamlarına!" denildiği zaman, yüzümüze tükürükleri gelmemek için veyahud silmek için yazılmıştır.

Avrupa'nın insaniyetperver1 maskesi altında vahşi reislerinin2 sağır kulakları çınlasın!.. Ve bu vicdansız gaddarları bize musallat eden3 o insafsız zalimlerin görmeyen gözlerine sokulsun! Ve bu asırda, yüzbin cihette

1 İnsanları sever gibi görünen2 acımasız yöneticiler3 ülkemizdeki din düşmanlarını

1

Page 2: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

"Yaşasın Cehennem" dedirten mimsiz medeniyetperestlerin4 başlarına vurulmak için yazılmış bir arzuhaldir.]

İBADET VE VİCDAN HÜRRİYETLERİNE YAPILAN TECAVÜZLER5

Bu yakınlarda ehl-i ilhadın6 perde altında tecavüzleri gayet çirkin bir suret aldığından; çok bîçare ehl-i imana ettikleri zalimane ve dinsizcesine tecavüz nev'inden;7 bana, hususî ve gayr-ı resmî, kendim tamir ettiğim bir mabedimde,8 hususî bir-iki kardeşimle hususî ibadetimde, gizli ezan ve kametimize müdahale edildi. "Ne için Arabca kamet ediyorsunuz ve gizli ezan okuyorsunuz?" denildi. Sükûtta sabrım tükendi. Kabil-i hitab olmayan öyle vicdansız alçaklara değil; belki milletin mukadderatıyla, keyfî istibdad ile oynayan firavun-meşreb9 komitenin başlarına derim ki: Ey ehl-i bid'a ve ilhad!..10 Altı sualime cevab isterim.

Birincisi: Dünyada hükûmet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, hattâ vahşi canavar bir çete reisinin bir usûlü var, bir düstur11 ile hükmeder. Siz hangi usûlle bu acib tecavüzü yapıyorsunuz? Kanununuzu ibraz12 ediniz! Yoksa bazı alçak memurların keyiflerini, kanun mu kabul ediyorsunuz? Çünki böyle hususî ibadatta kanun yapılmaz ve kanun olamaz!

İkincisi: Nev'-i beşerde, hususan bu asr-ı hürriyette ve bilhassa medeniyet dairesinde hemen umumiyetle hüküm-ferma13 "hürriyet-i vicdan" düsturunu kırmak ve istihfaf14 etmek ve dolayısıyla nev'-i beşeri istihkar15 etmek ve itirazını hiçe saymak kadar cür'etinizle, hangi kuvvete dayanıyorsunuz? Hangi kuvvetiniz var ki, siz kendinize "lâdinî"16 ismi vermekle, ne dine ne dinsizliğe ilişmemeyi ilân ettiğiniz halde; dinsizliği mutaassıbane17 kendine bir din ittihaz18 etmek tarzında, dine ve ehl-i dine böyle tecavüz, elbette saklı kalmayacak! Sizden sorulacak!.. Ne cevab vereceksiniz? Yirmi hükûmetin en küçüğünün itirazına karşı dayanamadığınız halde, nasıl yirmi 4 medeniyet adına hakiki medeniyete zıt hareket edenler5 “O bize yollarımızı dos doğru gösterdiği halde, bize ne oluyor ki Allah’a tevekkül etmeyelim? Bize yaptığınız ezâlara sabredeceğiz. Tevekkül etmek isteyenler Al-lah’a güvensinler.” İbrahim Sûresi, 14:12.6 dinsizlerin7 dinini yaşamak isteyen müslümanlar çeşitli tertiplerle katledidi veya asıldı8 ibadet yapılan yer 9 zulüm abidesi Firavuna özenen,onun gibi yapan merkezdeki yöneticiler10 dine aykırı hayat tarzını getiren dinsizler11 bir iş yapılırken takip edilen yol ve esaslar12 gösteriniz13 geçerli olan14 hafife almak15 tüm insanlık dünyasını küçümsemek16 dinle alâkasız17 dinsizliğe körükörüne bağlanmayı18 din haline getirmek

2

Page 3: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

hükûmetin birden itirazını hiçe sayar gibi, hürriyet-i vicdaniyeyi cebrî bir surette bozmağa çalışıyorsunuz......» diyerek devam eden hitabesinin son bölümündede şöyle der:

«Altıncısı: Madem sizlerle, itikadınızca ve bana edilen muameleye nazaran, küllî bir muhalefetimiz19 var. Siz dininizi ve âhiretinizi, dünyanız uğrunda feda ediyorsunuz. Elbette mabeynimizde20 -tahmininizce- bulunan muhalefet sırrıyla, biz dahi hilafınıza olarak; dünyamızı, dinimiz uğrunda ve âhiretimize her vakit feda etmeye hazırız. Sizin zalimane ve vahşiyane hükmünüz altında bir-iki sene zelilane geçecek hayatımızı, kudsî bir şehadeti kazanmak için feda etmek; bize âb-ı kevser21 hükmüne geçer. Fakat Kur'an-ı Hakîm'in feyzine ve işaratına istinaden, sizi titretmek için, size kat'î haber veriyorum ki:

Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız! Kahhar22 bir el ile, cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardedilip ebedî zulümata çabuk atılacaksınız! Arkamdan, pek çabuk sizin Nemrudlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma gönderilecek. Ben de huzur-u İlahîde yakalarını tutacağım. Adalet-i İlahiye, onları esfel-i safilîne atmakla intikamımı alacağım! Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz, bana ilişmeyiniz! İlişseniz, intikamım muzaaf23 bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz! Ben rahmet-i İlahîden ümid ederim ki: Mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak! Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa, göreceğiniz de var! Ben bütün tehdidatınıza karşı, bütün kuvvetimle bu âyeti okuyorum: 24

(Mektubat sh: 429)

AZGIN DİN DÜŞMANLARINA MÜ’MİNİN TAVRIAzgın din düşmanlarının en dehşetli azgınlıklarına karşı, yukarıda

zikredilen (Âl-i İmran Suresi: 3: 173 ve 174) ayetlerindeki derslere ittibaen onların korkutmaları karşısında Allah’a tevekkül edip hakikatları ilân ve neşretmenin lüzumu ve Hz. Bediüzzamanın mezkür sert beyanatı hakkında Albay Hulûsi Ağabeyin Hazreti Üstad’a yazdığı mektubu, azgınlara karşı hakikatları ketm etmemenin açık delilidir. Mektub aynen şöyledir:

«Yirmidokuzuncu Mektub'un Yedinci Kısmı'ndan bir suret Abdülmecid Efendi kardeşimize göndermiştim. Cevabında ezcümle diyor ki: "Seyda'nın bint-ül fikri o güzel kıza, Hulusi ile Abdülmecid'den maada her kim bakarsa caiz

19 bütününe muhalefet ediyouz20 bizim aramızda21 ecel şerbetini kevser suyu gibi içmek22 Cenab-ı Hakkın dinsizleri kahr etmesi23 kat kat24 “Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlara ‘Düşman size karşı büyük bir kuvvet topladı; onlardan korkun’ dedikleri zaman onların imanı ziyadeleşti ve ‘Allah bize yeter; O ne güzel vekildir’ dediler.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.

3

Page 4: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

değildir. Mahrem olanlar da, bu hususta nâmahremdir. Bu gibi kızların dışarıya çıkmaları, hiç bir menfaat temin etmediğini ve bilakis büyük bir mazarratı intac edeceği ihtimali kavlini Seyda'ya yazsan iyi olur. Eski Said'in hiddeti, yenisinde de vardır. Halbuki Yeni Said, insan oğullarıyla izaa-i vakt25 etmemeli. Meslek ve meşrebi öyle iktiza26 ediyor. Her ne ise... Cenab-ı Hak hâfız-ı hakikîdir."

Bendeniz de kısaca şu mealde cevab vermiştim:

Bu mütalaa bizler için doğrudur. Fakat dünyaya arkasını çeviren ve manevî vazife-i memuresini îfa27 ederken insanlarla -Nurlarla alâkadar olanları vasıtasıyla- meşgul olan Üstad Hazretleri için bu fikri muvafık bulmuyorum. Çünki o zâtı bu emr-i azîmde istihdam eden, elbette muhafaza buyurur. Bana öyle kat'î kanaat gelmiş ki, eğer bizler Nurlarla alâkamızı kesersek, Üstad Hazretleri bize arkasını çevirir.

Aziz kardeşimizin endişesi, zahire bakılırsa haklı ve çok samimîdir. Fakat zâten cemaatı çok mahdud olan Nurlarla alâkadar zevatın, bu hakaikten mahrum edilmelerini ve bu kudsî eserin tamamen hapsedilmelerini lâyık görmüyor ve esasa mugayir28 buluyorum. Nâsırımız, hâmimiz, muînimiz, hâfızımız Allah'tır. Bütün desaisi29 bertaraf ederek, muhterem üstadın vazife-i kudsiyesine safi niyet, samimî his ve ciddî şevk ile yardım etmekte olan kardeşlerime selâm ve muvaffakıyetlerine dua eder, dualarını rica ederim.» (Barla Lâhikası sh:120)

Yine aynı o azgın gizli cereyanın mahiyetini açıklayarak milleti ikaz eden Bediüzzaman Hz. Kur’andan aldığı ilmî ve manevî kuvvetini ifade ederken de diyor ki:

«Eğer korkunuz mesleğimden ve Kur'ana ait dellâllığımdan30 ve kuvve-i maneviye-i imaniyeden ise; ellibin nefer değil, yanlışsınız! Meslek itibariyle elli milyon kuvvetindeyim, haberiniz olsun! Çünki Kur'an-ı Hakîm'in kuvvetiyle sizin dinsizleriniz dâhil olduğu halde, bütün Avrupa'ya meydan okuyorum. Bütün neşrettiğim envâr-ı imaniye ile onların fünun-u müsbete ve tabiat dedikleri31 muhkem kal'alarını zîr ü zeber32 etmişim. Onların en büyük dinsiz feylesoflarını, hayvandan aşağı düşürmüşüm. Dinsizleriniz dahi içinde bulunan bütün Avrupa toplansa, Allah'ın tevfikiyle beni o mesleğimin bir mes'elesinden geri çeviremezler; inşâallah mağlub edemezler!..

Madem böyledir, ben sizin dünyanıza karışmıyorum, siz de benim âhiretime karışmayınız! Karışsanız da beyhudedir.

Takdir-i Hudâ, kuvvet-i bâzu33 ile dönmez25 ?26 gerektiriyor27 yerine getiriyorken28 aykırı29 hileleri30 ilan etmek31 tabiat ve fenlerin Allahın sanatı olduğunu inkar32 yerlebir33 bilek gücü

4

Page 5: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

Bir şem'a34 ki, Mevlâ yaka, üflemekle sönmez.

Benim hakkımda, müstesna bir surette, pek ziyade ehl-i dünya tevehhüm edip, âdeta korkuyorlar. Bende bulunmayan ve bulunsa dahi siyasî bir kusur teşkil etmeyen ve ittihama medar olmayan şeyhlik, büyüklük, hanedan, aşiret sahibi, nüfuzlu, etbaı çok, hemşehrileriyle görüşmek, dünya ahvaliyle alâkadar olmak, hattâ siyasete girmek, hattâ muhalif olmak gibi bende bulunmayan emirleri tahayyül35 ederek evhama düşmüşler. Hattâ hapiste ve hariçteki, yani kendilerince kabil-i afv36 olmayanların dahi aflarını müzakere ettikleri sırada, beni âdeta herşeyden men'ettiler. Fena ve fâni bir adamın, güzel ve bâki şöyle bir sözü var:

Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa;

Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.

Ben de deriMektubat sh:

Ehl-i dünyanın hükmü var, şevketi var, kuvveti varsa;

Kur'anın feyziyle, hâdiminde de:

Şaşırmaz ilmi, susmaz sözü vardır;

Yanılmaz kalbi, sönmez nuru vardır.» (Mektubat sh: 72)

ZALİM İNSANLARA KARŞI HAREKET TARZI «Madem hakikat budur. Hem madem bir zalim ve vicdansız bir adam,

birisini yere atıp ayağıyla onun başını kat'î ezecek bir surette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşi zalimin ayağını öpse; o zillet vasıtasıyla kalbi başından evvel ezilir, ruhu cesedinden evvel ölür. Hem başı gider, hem izzet ve haysiyeti mahvolur. Hem o canavar vicdansız zalime karşı za'f göstermekle, kendisini ezdirmeye teşci'37 eder. Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zalimin yüzüne tükürse; kalbini ve ruhunu kurtarır, cesedi bir şehid-i mazlum olur. Evet tükürün zalimlerin hayâsız yüzlerine!..

Bir zaman İngiliz Devleti, İstanbul Boğazı'nın toplarını tahrib ve İstanbul'u istilâ ettiği hengâmda; o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesi'nin başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı sual soruldu. Ben de o zaman Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye'nin âzası idim. Bana dediler: "Bir cevab ver." Onlar altı suallerine, altı yüz kelime ile cevab istiyorlar. Ben dediMektubat sh: "Altıyüz kelime ile değil, altı kelime ile de değil, hattâ bir kelime ile dahi değil; belki bir tükürük ile cevab veriyorum! Çünki o devlet, işte görüyorsunuz; ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek

34 ışık, nur35 işleri hayal 36 affı mümkün olmayanları37 cesaretlendirir

5

Page 6: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!.." demiştim. Şimdi diyoruMektubat sh:

Ey kardeşlerim! İngiliz gibi cebbar bir hükûmetin istilâ ettiği bir zamanda, bu tarzda matbaa lisanıyla onlara mukabele etmek, tehlike yüzde yüz iken, hıfz-ı Kur'anî bana kâfi geldiği halde; size de, yüzde bir ihtimal ile, ehemmiyetsiz zalimlerin elinden gelen zararlara karşı, elbette yüz derece daha kâfidir.

Hem ey kardeşlerim! Çoğunuz askerlik etmişsiniz. Etmeyenler de elbette işitmişlerdir. İşitmeyenler de benden işitsinler ki: "En ziyade yaralananlar, siperini bırakıp kaçanlardır. En az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir!."

†‚Ô‰Ú†«¾ÊÒ†«‰ÚÂÓËÚ Ó†«‰ÒÓ–¾Í† Ó·¾—ÒÔËÊӆ¾ÊÚÁÔ†·Ó«¾ÊÒÓÁÔ†ÂÔ‰«Ó‚¾Í„ÔÂÚmana-yı işarîsiyle gösteriyor ki: "Firar edenler, kaçmalarıyla ölümü daha ziyade karşılıyorlar!» (Mektubat sh: 416)

Hem yine Bediüzzaman Hazretleri Hak ve hakikat karşısında mağlub düşen ehl-i garazın bahaneler uydurarak aldatıcı maskeler arkasından tecavüz ederek maksadlarına varmak istediklerini anlatırken de şu hususlara dikkat çeker:

«Ey efendiler! Bilirim ki, hak noktasında mağlub olduğunuz zaman, kuvvete müracaat edersiniz. Kuvvet hakta olduğu, hak kuvvette olmadığı sırrıyla; dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-ı Kur'aniyeye feda olan bu baş size eğilmeyecektir. Hem size bunu da haber veriyorum ki: Değil sizler gibi mahdud,38 manen millet nazarında menfur39 bir kısım adamlar, belki binler sizler gibi bana maddî düşmanlık etseler, ehemmiyet vermeyeceğim ve bir kısım muzır hayvanattan fazla kıymet vermeyeceğim. Çünki bana karşı ne yapacaksınız? Yapacağınız iş, ya hayatıma hâtime40 çekmekle veya hizmetimi bozmak suretiyle olur. Bu iki şeyden başka dünyada alâkam yok. Hayatın başına gelen ecel ise, şuhud derecesinde kat'î iman etmişim ki; tegayyür41 etmiyor, mukadderdir. Madem böyledir; Hak yolunda şehadet ile ölsem, çekinmek değil, iştiyak42 ile bekliyorum. Bahusus ben ihtiyar oldum, bir seneden fazla yaşamayı zor düşünüyorum. Zahirî bir sene ömrü, şehadet vasıtasıyla kazanılan hadsiz bir ömr-ü bâkiye tebdil etmek; benim gibilerin en âlî bir maksadı,43 bir gayesi olur. Amma hizmet ise, felillahilhamd hizmet-i Kur'aniye ve imaniyede Cenab-ı Hak rahmetiyle öyle kardeşleri bana vermiş ki; vefatım ile, o hizmet bir merkezde yapıldığına bedel, çok merkezlerde yapılacak. Benim dilim ölüm ile susturulsa; pek çok kuvvetli diller benim dilime bedel konuşacaklar, o hizmeti idame ederler. Hattâ diyebiliriMektubat sh: Nasılki bir tane tohum toprak altına girip ölmesiyle bir sünbül hayatını netice verir; bir taneye bedel, yüz tane vazife başına geçer. Öyle de; mevtim, 38 az sayıda39 milletin nefret ettiği40 son vermekle41 değişmiyor42 arzu ile43 yüksek bir hedef

6

Page 7: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

hayatımdan fazla o hizmete vasıta olur ümidini besliyorum!..» (Mektubat sh: 424)

«Madem hakikat budur, biz de bütün kuvvetimizle deriz: Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka44 düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek! Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun! Her ceza ve i'damınıza hazırız! Hapsin harici bu vaziyette, yüz derece dâhilinden daha fenadır. Bize karşı gelen böyle bir istibdad-ı mutlak altında hiçbir hürriyet -ne hürriyet-i ilmiye,45 ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye- olmamasından, ehl-i namus46 ve diyanet ve tarafdar-ı hürriyet47 olanlara ya ölmek veya hapse girmekten başka bir çare kalmaz.

Biz de 48 «¾ÊÒÓ«†¾§¾†ËÓ†«¾ÊÒÓ«†«¾‰ÓÍÚÁ¾†—ӫþŸÔËÊÓ diyerek Rabbimize dayanıyoruz.

Mevkuf Said Nursî (Şualar sh:280)»

«Ey beni bu belaya sevkedip, bu hadiseyi icad eden mülhid zâlimler!. Madem ve her halde mânen ve maddeten beni idam etmeye niyet etmiştiniz, neden umum mazlumların ve biçarelerin hukuklarını muhafaza eden adliyenin çok ehemmiyetli haysiyetini rahnedar edecek entrikalarla, dolablarla, adliyenin eliyle yürüdünüz? Doğrudan doğruya karşımda merdane çıkıp, "Senin vücudunu bu dünyada istemiyoruz" demeli idiniz.» (Tarihçe-i Hayat sh:256)

«Aziz kardeşlerimiz, yüzlerce ulemânın susturulduğu ve dînî neşriyatın yaptırılmadığı ve Kur'anın hakikatlarını beyan ve tebliğ etmeye dinen muvazzaf49 oldukları halde cebren50 yaptırılmadığı ve din adamlarının imha edilmesi gibi dehşetli ve tarihin görmediği bir hengâmda, Kur'an ve îman ve İslâmiyeti yıkmak plânlarının tatbik edildiği en müthiş bir devirde ve küfr-ü mutlakın ve dinsizliğin en azgın bir zamanında Bediüzzaman Said Nursî, Kur'an ve îman ve İslâmiyetin fedakâr ve pervasız bir müdafii ve muhafızı olarak cihad-ı diniye meydanında yegâne şahıs olarak görülmüştür. Evet, Bediüzzaman; devletlere, milletlere mukabil, değil yalnız bir yerdeki Firavunlara, bütün Avrupa dinsizliğine karşı tek başiyle meydan okumuş ve okuyor. Ve Kur'an hakikatlarını eşedd-i zulüm51 ve istibdad-ı mutlak52 içerisinde neşrediyor.. "Vazifemiz çalışmaktır. Bizi galip etmek, mağlûp etmek, muvaffak etmek ve Nurları kabul ettirmek Cenab-ı Hakka aittir. Biz, vazife-i İlâhiyeye karışmayız." demiş ve tarihte misline rastlanmıyan zulüm ve 44 tam dinsizliğe45 düşünce hürriyeti46 değerlerini koruma gayretinde olanlar47 dindar ve hürriyet taraftarı48 “Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz.” Bakara Sûresi, 2:156.49 vazifeli50 zorla51 şiddetli zülum52 tam bir baskı altında

7

Page 8: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

işkenceler içerisinde çok zâlimâne muameleler görmüş ve kapısında jandarma ve polis bekletilmek suretiyle Cuma Namazına dahi gitmekden men edilmiş; ve bütün bu tarihi faciaları kapatmak ve kimseye işittirmemek için de sıkı bir takyidat53 altına alınmıştır.» (Tarihçe-i Hayat sh :693)

«İdam için sevkedildiği Divan-ı Harb-i Örfî'de: "Sen de mürtecisin" ittihamına karşı: "Eğer Meşrutiyet54 bir fırkanın istibdadından ibaret ise, bütün ins ve cin şâhid olsun ki ben mürteciyim. Bin ruhum da olsa, Kur'ânın bir tek meselesine hepsini feda etmeye hazırım." diyen ve beraetinden sonra da, teşekkür etmeyerek, Bayezit meydanındaki kalabalıkta: "Yaşasın zalimler için Cehennem... Yaşasın zalimler için Cehennem" diye bağırarak ilerleyen ve imha plâniyle verildiği mahkemelerde yirmidört sene evvel: "Ey mülhidler! Ey zındıklar! Said, ellibin nefer kuvvetinde demişsiniz... Yanlışsınız... Kur'ana ve imana hizmetim cihetiyle ellibin değil, elli milyon kuvvetindeyim!... Titreyiniz! Haddiniz varsa ilişiniz!..." , "Benim ölümüm sizin başınızda bomba gibi patlayıp, başınızı dağıtacaktır. Toprağa atılan bir tohumun yüzer sünbüller vermesi gibi, bir Said yerine yüzler Said size o yüksek hakikatı haykıracaktır." Ve onbeş sene evvel: "Saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse, bu hizmet-i imaniyeden çekilmem." Ve: "Dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-ı Kur'âniyeye feda olan bu başı zındıkaya eğmem" diyen ve elli sene evvel Âlem-i İslâmı sömüren, sömürgeci cebbar ve zalim bir İmparatorluğa karşı: "Tükürün o zalimlerin hayâsız yüzüne" diye matbuat lisaniyle cevap veren ve Büyük Millet Meclisinde, Reise: "Kâinatta en yüksek hakikat imandır. İmandan sonra namazdır. Namaz kılmayan haindir. Hainin hükmü merduttur.55 Cenab-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîminde, yüz yerde edasını emrettiği namazdan daha büyük bir hakikat olsa idi, imandan sonra onu emrederdi" diyen ve yazdığı bir beyannameden sonra Mecliste cemaatle namaz kılınmasına başlanan ve Birinci Cihan Harbinde Gönüllü Alay Kumandanı olarak esir düştüğü Rusya'da Moskof Çarlığına karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza edip, kurşuna dizileceği hengâmda: "Âhirete gitmek için bana bir pasaport lâzımdı" diye ölümü istihkar56 eden böyle bir kahraman-ı İslâm Üstadımız Bediüzzaman'ın eserlerini okumak nimet-i uzmasına mukabil canımızı da feda etsek, ömrümüzü de Ona vakfetsek, zulümden zulüme de sürüklensek, ömrümüzün nihayetine kadar şükran secdesinden de kalkmasak bize yine ucuzdur...» (Tarihçe-i Hayat sh: 701)

DİN DÜŞMANLARININ DÜNYEVİ AKİBETİAzgınların tecavüzatına maruz kalan mazlumların galeyana gelen

hissiyatları, harikulade şecaata inkılab ederek zalimleri helâk etmelerinin fıtrî bir kanun olduğunu beyan eden Bediüzzaman Hz. şu veciz ifadeleri kullanır:53 kayıtlar54 Halifenin var olduğu parlementer sistem55 reddolunmuştur56 hafife alan

8

Page 9: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

«Korkaklıkta darb-ı mesel hükmünde olan tavuk, çocukları yanında iken şefkat-i cinsiyesiyle camuşa saldırır. İşte dehşetli bir cesaret.

Hem darb-ı mesel olmuş, keçi, kurttan havfı,57 (ızdırar58) vaktinde mukavemete59 inkılab eder, boynuzuyla kurdun karnını deldiği vaki'dir. İşte hârika bir şecaat.60

Fıtrî meyelan,61 mukavemetsûzdur.62 Bir avuç su, kalın bir demir gülle içinde atılsa, kışta soğuğa bırakılsa, meyl-i inbisat63 demiri parçalar.

Evet şefkatli tavuk cesareti, hamiyetli keçi ızdırarî şecaatı gibi fıtrî bir heyecan, demir güllede su gibi zulmün bürudetli husumet-i kâfiranesine64

maruz kaldıkça herşeyi parçalar. (Rus mojikleri buna şahiddir.)

Bununla beraber imanın mahiyetindeki hârikulâde şehamet,65 izzet-i İslâmiyenin tabiatındaki âlempesend şecaat,66 uhuvvet-i İslâmiyenin intibahıyla67 her vakit mu'cizeleri gösterebilir.

Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat

Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem.» (Sünühat Tuluat İşarat sh:54)

Mevzu ile ilgili birkaç vecize:

«Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada bagy68 ismi takılmış, esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad,69

suretlerini mübadele70 etmişler.

Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardır.

Aç canavara karşı tahabbüb;71 merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.

Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.» (Mektubat sh:471)

57 korkusu58 çareleri tükendiği59 karşı koymaya60 fıtri kahramanlık61 yaratılıştan gelen özelliklere62 karşı konulamaz63 genişleme meyli64 dinsizliğin zulümlü tecavüzatına65 yiğitlik66 kahramanlık67 uyanmasıyla68 isyancı69 zıtlar70 değiştirmişler71 sevgi duymak

9

Page 10: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

«Tarîk-ı gayr-ı meşru72 ile bir maksadı takib eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür, Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşru muhabbetin akibetinin mükâfatı, mahbubun gaddarane73 adavetidir.74

Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde ceza'a75 iltica etmemek gerektir.

Hayatın yarası iltiyam76 bulur. İzzet-i İslâmiyenin ve namusun ve izzet-i milliyenin yaraları pek derindir.

İnsanları canlandıran emeldir; öldüren ye'stir.

Eskiden beri i'la-yı kelimetullah77 ve beka-yı istiklaliyet-i İslâm78 için farz-ı kifaye-i cihadı deruhde ile kendini, yek-vücud olan âlem-i İslâm'a fedaya vazifedar ve hilafete bayrakdar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi; âlem-i İslâmın saadet ve hürriyet-i müstakbelesiyle79

telafi edilecektir. Zira şu musibet, maye-i hayatımız80 olan uhuvvet-i İslâmiyenin81 inkişafını hârikulâde ta'cil etti.» (Mektubat sh: 472)

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN ÖRNEK ALINMASI GEREKEN HAMİYYET VE ŞECAATİ

«"Harb-i Umumî" de mağlûbiyetimizden dolayı fazla müteessir olduğunuzu görüyoruz diyenlere cevaben:

– Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat, ehl-i İslâmın eleminden gelen teellümat82 beni ezdi. Âlem-i İslâma indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar ezildim. Fakat bir ışık görüyorum ki, o elemlerimi unutturacak inşâallah diyerek tebessüm eylerdi.

İstanbul'da, en büyük ve en ehemmiyetli ve te'sirli hizmet-i vataniye ve milliyesinden birisi de "Hutuvât-ı Sitte" adlı eseriyle gaddar zalimlerin yüzlerine tükürüp, izzet-i diniyeyi ve şeref-i İslâmiyeyi muhafaza etmesidir. İstanbul'un yabancılar tarafından işgali sıralarında, İngiliz Anglikan Kilisesinin, Meşihat-i İslâmiyeden sorduğu altı sualine, altı tükrük mânasında verdiği mâkul ve sert cevabları, onun derece-i cesaret ve kemalât ve şecaatını fiilen göstermektedir. "Hutuvat-ı Sitte" yi neşrettiği zaman, Çanakkale'de muharebe oluyordu. İstanbul'un işgalini müteakib İngiliz Baş Kumandanına bu eser gösterilir ve Bediüzzamanın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine

72 doğru olmayan yoldan gidenler73 acımaszca74 düşmanlık75 hüzne düşmemek76 yaranın iyi olması77 Allahın dinini yüceltmek78 İslâmın hürriyeti79 istikbaldeki saadet ve hürriyeti80 hayatımızın esası81 İslâm kardeşliğl 82 üzüntüler

10

Page 11: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

ihbar edilir. O cebbar kumandan, idam karariyle vücudunu ortadan kaldırmak istedi ise de; fakat kendisine, Bediüzzaman idam edilirse, bütün Şarkî Anadolu, İngilize ebediyen adavet edeceği ve aşiretler her ne pahasına olursa olsun isyan edecekleri söylenmesi üzerine bir şey yapamaz.

İstanbul'da, İngilizler desiseleriyle Şeyh-ül-İslâmı ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeğe çalışmalarına mukabil, Bediüzzaman, "Hutuvat-ı Sitte" adlı eseri ve İstanbul'daki faaliyeti ile; İngiliz'in Âlem-i İslâm ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik83 siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadoludaki Millî Kurtuluş Hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük âmillerden birisi olmuştu.» (Tarihçe-i Hayat sh :137)

AHİRZAMANIN DEHŞETLİ TAHRİBATI VE FİTNELERİ DECCAL VE DECCALİYETİN İFSADATINDAN DOĞUYOR

«Evvelâ: Bid'akâr84 bazı hocaların telkinatıyla iddianamede, İslâm Deccalı ve müteaddid birkaç deccalın gelmesini kabul etmiyor gibi Beşinci Şua'ın bir mes'elesine itiraz etmişler. Buna cevaben gayet parlak kat'î bir mu'cize-i Nebeviyeyi (A.S.M.) gösteren bu hadîs-i sahihte:

|¬±W«2ö¬f_7¬:ö]¬4ö_^«4«Ÿ¬F_7!ö«Ä!«i«#ö_w«7

¬Ä@Å%ÅG7!ö]«7¬!ö_«Z_W¬±V«K_<ö|ÅB«&ö¬‰@ÅA«Q_7!ö|¬"«!ö¬x_X¬.ö

Yani: "Benim amcam, pederimin kardeşi Abbas'ın veledinde Hilafet-i İslâmiye devam edecek. Tâ Deccal'a, o hilafeti yani saltanat-ı hilafet Deccal'ın muhrib eline geçecek." Yani, uzun zaman beşyüz sene kadar hilafet-i Abbasiye vücuda gelecek, devam edecek. Sonra Cengiz, Hülâgu denilen üç deccaldan birisi o saltanat-ı hilafeti mahvedecek; deccalane, İslâm içinde hükûmet sürecek. Demek İslâm içinde müteaddid hadîslerde üç deccal geleceğine zahir bir delildir. Bu hadîsteki ihbar-ı gaybî, kat'î iki mu'cizedir:

Biri; hilafet-i Abbasiye vücuda gelecek, beşyüz sene devam edecek.

İkincisi de, sonunda en zalim ve tahribci Cengiz ve Hülâgu namındaki bir deccal eliyle inkıraz85 bulacak. Acaba kütüb-ü hadîsiyede86 Kur'ana, şeair-i İslâm'a ait hattâ cüz'î şeyleri de haber veren Sahib-i Şeriat, hiç mümkün müdür ki bu zamanımızdaki pek acib hâdisattan haber vermesin? Hem hiç mümkün müdür ki, bu acib hâdisatta Kur'ana sebatkârane -geniş bir sahada, en acib bir zamanda, en ağır şerait altında- hizmet eden ve o hizmetin semerelerini dost ve düşmanları tasdik eden Risale-i Nur şakirdlerine işaretleri bulunmasın. Said Nursî» (Şualar sh:506)83 sömürgecilik84 gizli İslâm düşmanlarına yakınlık gösteren85 son bulmak86 hadis kitablarında

11

Page 12: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

«Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselâm'a "Mesih" namı verildiği gibi her iki Deccal'a dahi "Mesih" namı verilmiş ve bütün rivayetlerde

87 ¾ÊÚ†·¾ ÚÊÓ…¾†«‰ÚÂÓ”¾ÍÕ¾†«‰œÒÓÃÒÓ«‰¾ÆƆ¾ÊÚ†·¾ ÚÊÓ…¾†«‰ÚÂÓ”¾ÍÕ¾†«‰œÒÓÃÒÓ«‰¾Æ denilmiş. Bunun hikmeti ve tevili nedir?

Elcevab: Allahu a'lem bunun hikmeti şudur ki: Nasılki emr-i İlahî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Museviyede88 bir kısım ağır tekâlifi89 kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı90 helâl etmiş. Aynen öyle de; Büyük Deccal, şeytanın iğvası91 ve hükmü ile şeriat-ı İseviyenin92 ahkâmını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleri93 ile kaldırmağa çalışarak hayat-ı beşeriyenin maddî ve manevî rabıtalarını94 bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine95

bataklığında, birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet96 ve ayn-ı istibdad97 bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki , o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan98 başka zabt altına alınamaz.» (Şualar sh:593)

DİNİ KORUMAYI MEHDİYE BIRAKIP LAKAYDLIK GÖSTERMEK DOĞRU DEĞİLDİR

S- Dine zarar olmasın, ne olursa olsun?

C- İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar. Hem de mağlub bîçare bir reise yahut müdahin99 memurlara veyahut mantıksız bir kısım zabitlere itimad edilirse ve dinin himayesi onlara bırakılırsa mı daha iyidir, yoksa efkâr-ı âmme-i milletin arkasındaki hissiyat-ı İslâmiyenin madeni olan -herkesin kalbindeki şefkat-i imaniye olan- envâr-ı İlahînin lemaatının içtima'larından100 ve hamiyet-i İslâmiyenin şerarat-ı neyyiranesinin

87 “Mesih Deccalın şerrinden ... Mesih Deccalın şerrinden.88 Musa (a.s.) şeriatı89 dinen yapılması gerekenler90 nefsin hoşuna giden şeyler91 azdırması92 İsa (a.s.) ın şeriatı93 aldatmacaları94 bağlarını95 kokuşmuş hevesler96 97 98 baskı99 dalkavuk100 ilahi nurların parıltılarının biraraya gelmesinden

12

Page 13: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

imtizacından101 hasıl olan amud-u nuranînin102 ve o seyf-i elmasın103 hamiyetine bırakılırsa mı daha iyidir, siz muhakeme ediniz.

Evet şu amud-u nuranî (*), dinin himayetini, şehametinin başına, murakabenin gözüne, hamiyetinin omuzuna alacaktır. Görüyorsunuz ki, lemaat-ı müteferrika tele'lüe104 başlamış. Yavaş yavaş incizab ile imtizac edecektir. Fenn-i hikmette takarrur etmiştir ki: Hiss-i dinî, lâsiyyema (bâhusus) din-i hakk-ı fıtrînin sözü daha nafiz, hükmü daha âlî, tesiri daha şediddir.

Elhasıl: Başkasına itimad etmeyen, nefsiyle teşebbüs eder. Size bir misal söyleyeceğiMektubat sh: Siz göçersiniz. Göçerin malı koyundur; o işi bilirsiniz. Şimdi her biriniz, bazı koyunları bir çobanın uhdesine105 vermişsiniz. Halbuki çoban tenbel ve muavini kayıtsız, köpekleri değersizdir. Tamamıyla ona itimad etseniz, rahatla evlerinizde yatsanız, bîçare koyunları müstebid kurtlar ve hırsızlar ve belalar içinde bıraksanız daha mı iyidir; yoksa onun adem-i kifayetini106 bilmekle nevm-i gafleti terkedip hanesinden her biri bir kahraman gibi koşsun, koyunların etrafında halka tutup bir çobana bedel bin muhafız olmakla hiçbir kurt ve hırsız cesaret etmesin daha mı iyidir? Acaba Mamhuran107 hırsızlarını tövbekâr ve sofi eden şu sır değil midir? Evet ruhları ağlamak istedi, biri bahane oldu ağladılar.

Evet, evet.. neam, neam.. sivrisinek tantanasını kesse, bal arısı demdemesini bozsa; sizin şevkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zira kâinatı nağamatıyla108 raksa getiren hakaikın esrarını ihtizaza veren musika-i İlahiye hiç durmuyor. Mütemadiyen güm güm eder.

Padişahların padişahı olan Sultan-ı Ezelî, Kur'an denilen musika-i İlahiyesi ile umum âlemi doldurarak kubbe-i âsumanda109 şiddetli ses getirmekle, sadef-i kehf-misal olan ülema ve meşayih ve hutebanın dimağ, kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadâsı onların lisanlarından çıkıp seyr ü seyelan ederek, çeşit çeşit sadâlarla dünyayı güm güm ile ihtizaza getiren o sadânın tecessüm ve intibaıyla; umum kütüb-ü İslâmiyeyi bir tanbur ve kanunun bir teli ve bir şeridi hükmüne getiren ve her bir tel, bir nev'iyle onu ilân eden o sadâ-yı semavî ve ruhanîyi kalbin kulağıyla işitmeyen veya dinlemeyen; acaba o sadâya nisbeten sivrisinek gibi bir emîrin demdemelerini ve karasinekler gibi bir hükûmetin adamlarının vızvızlarını işitecek midir?

101 parlak pırıltıların birleşmesinden102 nurani sütun103 elmas kılınç(*) Risale-i Nur'u hissetmiş ki, üç sahife ile cevab veriyor. Fakat siyaset perdesi başka renk vermiş. 104 parıldamaya105 himayesine106 yetersizliğini107 aşiret ismi108 güzel sesler109 gökyüzü kubbesi

13

Page 14: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

Elhasıl: İnkılab-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi; beyt-ül ankebut110 gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur.. takliddir, onu telaşa düşürttürür. Zira itimad-ı nefsin fıkdanı111 ve aczin vücudu cihetiyle, saadetini yalnız hükûmetin cebinden zannettiğinden; kalbini, aklını da hükûmetin kesesinden tahayyül eder, korkar.

S- Bazı adam, dediğiniz gibi demiyor. Belki "Mehdi gelmek lâzımdır." der. Zira dünya şeyhuhet112 itibariyle müşevveştir; İslâmiyet ağrazın113 teneffüsü ile müzelziledir.

C- Eğer Mehdi acele edip gelse; baş-göz üstüne, hemen gelmeli. Zira güzel bir zemin müheyya114 ve mümehhed115 oldu. Zannettiğiniz gibi çirkin değildir. Güzel çiçekler, baharda vücudpezir116 olur. Rahmet-i İlahî şanındandır ki; şu milletin sefaleti, nihayetpezir117 olsun. Bununla beraber kim dese "Zaman bütün berbad oldu", eskisine temayül gösterse; bilmediği halde İslâmiyetin muhalefetinden neş'et eden eski seyyiatı, bazı ecnebilerin zannı gibi İslâmiyete isnad etmektir.

S- Efkârı teşviş118 eden, hürriyet ve meşrutiyeti takdir etmeyen kimlerdir?

C- (*)Cehalet ağanın, inad efendinin, garaz beyin, intikam paşanın, taklid hazretlerinin, mösyö gevezeliğin taht-ı riyasetlerinde,119 insan milletinden menba'-ı saadetimiz olan meşvereti inciten bir cem'iyettir.

Benî-beşerde ona intisab eden; bir dirhem zararını bin lira milletin menfaatına feda etmeyen.. hem de menfaatını ızrar-ı nâsta120 gören.. hem de müvazenesiz, muhakemesiz mana veren.. hem de meyl-i intikam ve garaz-ı şahsîsini feda etmediği halde, mağrurane millete ruhunu feda etmek davasında bulunan.. hem de beylik veya tavaif-i mülûk121 mukaddemesi olan muhtariyet veya istibdad-ı mutlak manasıyla bir cumhuriyet gibi gayr-ı makul fikirlerde bulunan.. hem de zulüm görmüş, kin bağlamış, hürriyet ve meşrutiyetin birinci ihsanı olan afv ve istiharat-ı umumiyeyi fikr-i intikamına yediremediğinden herkesin asabına dokundurmakla tâ heyecana gelip terbiye görmekle teşeffi122 isteyenlerdir.» (Münazarat sh:9)

110 örümcek evi111 yokluğu112 ihtiyarlık113 garazlı kimselerin114 hazırlandı115 tamamlandı116 varolur117 sona ersin118 fikirleri karıştıran(*) Burada mason ve dönmelerin ve bolşevizmi isteyenlerin cem'iyetinden haber vermek içinde, bir çeyrek asır istibdad-ı mutlakla hükmeden bir hâkimiyeti gaybî ihbar eder.119 Reisliğinin altında120 başka insanların zararında gören121 vatanın parçalanması122 öc almak isteyenler

14

Page 15: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

AMERİKA’NIN AZGINLARA MÜDAHALESİ«Yalnız ehemmiyetli bir endişe ve bir teselli kalbime geliyor ki; bu

geniş boğuşmaların neticesinde eski harb-i umumîden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa'da deccalane bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi teselliye medar; Âlem-i İslâm'ın tam intibahıyla123 ve Yeni Dünya'nın, Hristiyanlığın hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve Âlem-i İslâmla ittifak etmesi ve İncil, Kur'ana ittihad edip tâbi' olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavî bir muavenetle dayanıp inşâallah galebe eder.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 58)

KAHRAMANLAR KAFİLESİ

BU ASRIN AZGINLARINA KARŞI «KAHRAMANLAR KAFİLESİ» ŞEKLİNDE GÖRÜNÜP EHL-İ DÜNYANIN NAZARLARINA KARŞI AŞAĞILIK DUYGUSUNA KAPILMAMAK DERSİNİ

VEREN BEDİÜZZAMAN HZ. DİYOR Kİ

«Ben bu gece Eski Said'in izzetli damarıyla, ellerimiz kelepçeli beraber mahkemeye süngülü neferat ile sevkimizi düşündüm. Şiddetli bir hiddet geldi. Birden kalbe ihtar edildi ki: Hiddet değil, belki kemal-i iftiharla, şükür ve sevinçle bu vaziyeti karşılamak lâzımdır. Çünki zîşuur ve hadd ü hesaba gelmeyen melek ve ruhanîlerin ve insanlardan ehl-i hakikatın ve ashab-ı vicdanın ve iman-ı tahkikî sahiblerinin nazarlarında, hak ve hakikat ve Kur'an ve iman yolunda bu asra meydan okuyan bir kahramanlar kafilesi suretinde görünüyorlar. Bunların teveccühü ise rahmet-i İlahiyeyi ve kabul-ü Rabbaniyeyi gösteren bu yüksek takdir ve tahsinlerine karşı, mahdud124 bir kısım serseri ve haylaz ve sefihlerin tahkirkârane nazarlarının hiçbir ehemmiyeti olamaz. Hattâ bir gün hastalık için araba ile gittiğim zaman, çok ağırlık hissettim. Ve sonra sizin gibi elim bağlı beraber gittiğim vakit, büyük bir inşirah125 ve manevî bir ferah hissettim. Demek o hal, bu sırdan ileri gelmiş.» (Şualar sh: 321)

Yine Bediüzzaman Hz. diyor:

«İkinci Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Fıtratımdaki hadsiz aczimle beraber, ihtiyarlık ve gurbet ve kimsesizlik ve tecridim içinde; ehl-i dünya desiseleriyle, casuslarıyla bana hücum ettikleri hengâmda kalbime dediMektubat sh: "Elleri bağlı, zaîf ve hasta bir tek adama ordular taarruz ediyor. Benim için bir nokta-i istinad yok mu?" diye

_u[¬6«x_7!ö«v_Q¬9«:ö_yÁV7!ö@«X_A_,«& âyetine müracaat ettim. Bana o âyet bildirdi ki; intisab-ı imanî vesikasıyla Kadîr-i Mutlak öyle bir Sultan'a intisab edersin ki; zemin yüzünde her baharda dörtyüzbin milletten mürekkeb nebatat ve 123 uyanmasıyla124 sayılı125 kalb rahatlığı

15

Page 16: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

hayvanat ordularının bütün cihazatlarını kemal-i intizam ile vermekle beraber, başta insan olarak, hayvanatın muazzam ordusunun bütün erzaklarını, değil medenî insanların son zamanlarda keşfettikleri et ve şeker ve sair taamların hülâsaları gibi, belki yüz derece o medenî hülâsalardan daha mükemmel ve bütün taamların her nev'inden tohum ve çekirdek denilen Rahmanî hülâsalara koyup; ve o hülâsaları dahi, onların pişirmelerine ve inbisatlarına dair kaderî tarifeler içinde sarıp, muhafaza için küçük sandukçalara koyup, tevdi' eder. O sandukçaların icadı, "Kün" emrinde bulunan "kâf-nun" fabrikasından o kadar çabuk ve kolay ve çoklukla olur ki; Kur'an der: "Hâlık emreder, meydana gelir." Madem sen, intisab-ı imanî tezkeresiyle böyle bir nokta-i istinad bulabildiğinden, hadsiz bir kuvvete ve kudrete dayanabilirsin. Ben de âyetten bu dersimi aldıkça öyle bir kuvve-i maneviyeyi buldum ki; değil şimdiki düşmanlarıma, belki dünyaya meydan okuyabilir bir iktidar-ı imanî

hissederek, bütün ruhumla beraber _u[¬6«x_7!ö«v_Q¬9«:ö_yÁV7!ö@«X_A_,«&ö dedim.» (Lem’alar sh: 254)

HAKİKÎ DİN ALİMİ HAKİKATI HİÇ KİMSEDEN ÇEKİNMEYEREK TEBLİĞ EDER

«Müfessirin, Kur'anî ve Şer'î mes'eleleri beyan ederken, şu veya bu tazyik ve işkenceyi nazara almayan, herhangi bir tesir altında kalarak fetva vermeyen ve ölümü istihkar edip, dünyaya meydan okuyacak bir iman kuvvetiyle hakikatı pervasızca söyleyen İslâmî şecaat ve cesarete mâlik olan bir müfessir olması gerektir.» (Sözler sh: 751)

RİSALE-İ NUR SİYASÎ MÜCADELELERE GİRMEZ FAKAT HAKİKATI MERDÂNE TEBLİĞ EDER

«Risale-i Nur'daki şefkat, vicdan, hakikat, hak, bizi siyasetten men'etmiş. Çünki masumlar belaya düşerler, onlara zulmetmiş oluruz. Bazı zâtlar bunun izahını istediler. Ben de dediMektubat sh:

Şimdiki fırtınalı asırda gaddar medeniyetten neş'et eden hodgâmlık126

ve asabiyet-i unsuriye127 ve umumî harbden gelen istibdadat-ı askeriye128 ve dalaletten çıkan merhametsizlik129 cihetinde öyle bir eşedd-i zulüm130 ve eşedd-i istibdadat131 meydan almış ki, ehl-i hak hakkını kuvvet-i maddiye ile müdafaa etse, ya eşedd-i zulüm ile, tarafgirlik bahanesiyle çok bîçareleri

126 sadece kendini düşünmek127 menfi milliyetçilik128 askerin siyasete baskısı129 inançsızlıktan kaynaklanan acımasızlık130 şiddetli zülum131 şiddetli keyfi idare

16

Page 17: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

yakacak, o halette o da ezlem132 olacak ve mağlub kalacak. Çünki mezkûr hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar, bir-iki adamın hatasıyla yirmi-otuz adamı, âdi bahanelerle vurur, perişan eder. Eğer ehl-i hak, hak ve adalet yolunda yalnız vuranı vursa, otuz zayiata mukabil yalnız biri kazanır, mağlub vaziyetinde kalır. Eğer mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesiyle,133 o ehl-i hak dahi bir-ikinin hatasıyla yirmi-otuz bîçareleri ezseler, o vakit hak namına dehşetli bir haksızlık ederler.

İşte Kur'anın emriyle, gayet şiddetle ve nefretle siyasetten ve idareye karışmaktan kaçındığımızın hakikî hikmeti ve sebebi budur. Yoksa bizde öyle bir hak kuvveti var ki, hakkımızı tam ve mükemmel müdafaa edebilirdik. Hem madem herşey geçici ve fânidir ve ölüm ölmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor ve zahmet ise rahmete kalboluyor; elbette biz, sabır ve şükürle tevekkül edip sükût ederiz. Zarar ile icbar ile sükûtumuzu134

bozdurmak ise; insafa adalete, gayret-i vataniyeye ve hamiyet-i milliyeye bütün bütün zıddır, muhaliftir.

Hülâsa-i kelâMektubat sh: Ehl-i hükûmetin ve ehl-i siyasetin ve ehl-i idarenin ve inzibatın ve adliye ve zabıtanın bizimle uğraşacak hiçbir işleri yoktur. Olsa olsa, dünyada hiçbir hükûmetin müdafaa edemediği ve aklı başında hiçbir insanın hoşlanmadığı küfr-ü mutlak ve dehşetli bir taun-u beşerî ve maddiyyunluktan gelen zındıkanın taassubuyla, bir kısım gizli zındıklar şeytanetiyle bazı resmî memurları aldatarak evhamlandırıp, aleyhimize sevketmek var. Biz de deriz: Değil böyle birkaç vehhamı, belki dünyayı aleyhimize sevketseler, Kur'anın kuvvetiyle, Allah'ın inayetiyle kaçmayız. O irtidadkâr küfr-ü mutlaka ve o zındıkaya135 teslim-i silâh etmeyiz!..

Said Nursî» (Şualar sh: 292)

«"Bu onsekiz senedir sizlere müracaat etmedim ve hiçbir gazete okumadım; bu sekiz aydır, bir defa cihanda ne oluyor, diye sormadım; üç senedir buradan işitilen radyoyu dinlemedim; tâ ki kudsî hizmetimize manevî zarar gelmesin. Bunun sebebi şudur ki: İman hizmeti, iman hakaikı, bu kâinatta herşeyin fevkindedir; hiç bir şeye tâbi' ve âlet olamaz. Fakat bu zamanda ehl-i gaflet ve dalalet ve dinini dünyaya satan ve bâki elmasları şişeye tebdil eden gafil insanlar nazarında o hizmet-i imaniyeyi hariçteki kuvvetli cereyanlara tâbi' veya âlet telakki etmek ve yüksek kıymetlerini umumun nazarında tenzil etmek endişesiyle, Kur'an-ı Hakîm'in hizmeti bize kat'î bir surette siyaseti yasak etmiş.» (Kastamonu Lâhikası sh:137)

«Eğer dinsizliği bir nevi siyaset zannedip, bu hâdisede bazıların dedikleri gibi derseniz: "Bu risalelerin ile medeniyetimizi, keyfimizi bozuyorsun."

Ben de deriMektubat sh: "Dinsiz bir millet yaşayamaz" dünyaca bir umumî düsturdur ve bilhassa küfr-ü mutlak olsa Cehennem'den daha ziyade

132 çok zalim133 zulüme zulümle karşılık vermeyle134 zarar vererek tahrik etmek 135 dinini terk ederek dinsiz olanlar

17

Page 18: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

elîm bir azabı dünyada dahi verdiğini, Risale-i Nur'dan Gençlik Rehberi gayet kat'î bir surette isbat etmiş. O risale ise, şimdi resmen tab'edildi. Bir müslüman el'iyazü billah, eğer irtidad136 etse, küfr-ü mutlaka137 düşer; bir derece yaşatan küfr-ü meşkukta138 kalmaz. Ecnebi dinsizleri gibi de olmaz. Ve lezzet-i hayat noktasında, mazi ve müstakbeli olmayan hayvandan yüz derece aşağı düşer. Çünki geçmiş ve gelecek mevcudatın ölümleri ve ebedî müfarakatları, onun dalaleti cihetiyle, onun kalbine mütemadiyen hadsiz firakları ve elemleri yağdırıyor. Eğer iman gelse kalbe girse, birden o hadsiz dostlar diriliyorlar. "Biz ölmemişiz, mahvolmamışız" lisan-ı halleriyle diyerek, o cehennemî halet, cennet lezzetine çevrilir. Madem hakikat budur, size ihtar ediyoruMektubat sh: Kur'ana dayanan Risale-i Nur ile mübareze139 etmeyiniz. O mağlub olmaz, bu memlekete yazık olur. O başka yere gider, yine tenvir eder. Hem eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa hergün biri kesilse, hakikat-ı Kur'aniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.» (Şualar sh:351)

«Madem cumhuriyet prensipleri hürriyet-i vicdan kanunu ile dinsizlere ilişmiyor, elbette mümkün olduğu kadar dünyaya karışmayan ve ehl-i dünya ile mübareze etmeyen ve âhiretine ve imanına ve vatanına dahi nâfi' bir tarzda çalışan dindarlara da ilişmemek gerektir ve elzemdir. Bin seneden beri bu milletin gıda ve ilâç gibi bir hacet-i zaruriyesi olan takvayı ve salahatı bu mazhar-ı enbiya140 olan Asya'da hükmeden ehl-i siyaset yasak etmez ve edemez biliyoruz. Yirmi seneden beri münzevi yaşayan ve yirmi sene evvelki Said'in kafasıyla sorduğu bu suallerde bu zamanın tarz-ı telakkisine uygun gelmeyen kusurlarına bakmamak insaniyetin muktezasıdır.

Vatan ve millet ve asayişin menfaatı hesabına bunu da hatırlatmak bir vazife-i vataniyem olması cihetiyle deriMektubat sh: Böyle bize ve Risale-i Nur'a az bir münasebetle taht-ı tevkife141 alınmak, gücendirmek yüzünden vatana ve asayişe dindarane menfaatı bulunan pekçok zâtları idare aleyhine çevirebilir, anarşiliğe meydan verir. Evet Risale-i Nur ile imanlarını kurtaran ve millete zararsız ve tam menfaatdar vaziyete girenler yüzbinden çok ziyadedir. Hükûmet-i cumhuriyenin belki her büyük dairesinde ve milletin her tabakasında faideli ve müstakimane bir surette bulunuyorlar. Bunları gücendirmek değil, belki himaye etmek elzemdir.

Şekvamızı dinlemeyen ve bizi söyletmeyen ve bahanelerle sıkıştıran bir kısım resmî adamlar, vatan aleyhinde anarşiliğe meydan açıyorlar diye kuvvetli bir vehim hatırımıza geliyor.» (Şualar sh:355)

«Birincisi: Madem hükûmet-i cumhuriye, cumhuriyetteki hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmiyor. Elbette dindarlara 136 dinden çıksa137 tam inançsızlık138 inançsızlıkta şüpheli olmak139 çatışmaya 140 birçok peygamberin geldiği yer141 hapsedilmek

18

Page 19: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

ve takvacılara da ilişmemek gerektir. Ve madem dinsiz bir millet yaşamaz ve Asya din noktasında Avrupa'ya benzemez ve İslâmiyet hayat-ı şahsiye ve uhreviye cihetinde hristiyanlığa uymaz ve dinsiz bir müslüman başka dinsizler gibi olmaz. Ve bu bin seneden beri dünyayı diyanetiyle ışıklandıran ve bütün dünyanın tehacümatına142 karşı, salabet-i diniyesini143 kahramanane müdafaa eden bu vatandaki milletin bir ihtiyac-ı fıtrîsi hükmüne geçen diyanet, salahat ve bilhassa iman hakikatlarının öğrenmesi yerlerine hiçbir terakkiyat, hiçbir medeniyet tutamaz ve o ihtiyacı onlara unutturamaz. Elbette bu vatandaki millete hükmeden bir hükûmet, Risale-i Nur'a adalet ve kanun ve asayiş cihetinde ilişemez ve iliştirmemeli.» (Şualar sh:357)

«Altıncı EsaSözler sh: Bu mes'elede benim şahsımın veya bazı kardeşlerimin kusuruyla Risale-i Nur'a hücum edilmez. O doğrudan doğruya Kur'ana bağlanmış ve Kur'an dahi arş-ı a'zamla bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın ve o kuvvetli ipleri çözsün. Hem bu memlekete maddî ve manevî bereketi ve fevkalâde hizmeti, otuzüç âyât-ı Kur'aniyenin işaratıyla ve İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın üç keramet-i gaybiyesi ile ve Gavs-ı A'zam'ın (K.S.) kat'î ihbarıyla tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur; bizim âdi ve şahsî kusurlarımızla mes'ul olmaz ve olamaz ve olmamalı. Yoksa bu memlekete hem maddî, hem manevî telafi edilmeyecek derecede zarar olacak.

Risale-i Nur'a karşı gizli düşmanlarımızdan bazı zındıkların şeytanetiyle çevrilen plânlar ve hücumlar inşâallah bozulacaklar, onun şakirdleri başkalara kıyas edilmez, dağıttırılmaz, vazgeçirilmez, Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle mağlub edilmezler. Eğer maddî müdafaadan Kur'an men'etmeseydi, bu milletin can damarı hükmünde umumun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o şakirdler, Şeyh Said ve Menemen hâdiseleri gibi cüz'î ve neticesiz hâdiselerle bulaşmazlar. Allah etmesin, eğer mecburiyet-i kat'iyye derecesinde onlara zulmedilse ve Risale-i Nur'a hücum edilse, elbette hükûmeti iğfal eden zındıklar ve münafıklar bin derece pişman olacaklar.

Elhasıl; madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz, onlar da bizim âhiretimize ve imanî hizmetimize ilişmesinler.» (Şualar sh:362)

MANİDAR BİR HATIRA«Eskişehir Mahkemesinde gizli kalmış, resmen zapta geçmemiş ve

müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hâtırayı ve lâtif bir vâkıa-i müdafaayı beyan ediyorum.

Orada benden sordular ki: "Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?" Ben de dediMektubat sh: Eskişehir mahkeme reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben, dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder. Hulâsası şudur ki; o zaman, şimdiki gibi, hâlî bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karıncalara 142 hücumlarına143 dini korumadaki sağlamlık

19

Page 20: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

verirdim; ekmeğimi onun suyu ile yerdim. İşitenler benden soruyordular, ben de derdiMektubat sh: "Bu karınca ve arı milletleri, cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet-perverliklerine144 hürmeten taneleri karıncalara verirdim." Sonra dediler: "Sen, selef-i sâlihîne145 muhalefet ediyorsun?" Cevaben diyorduMektubat sh: "Hulefa-i Râşidin; herbiri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-i Ekber (R.A.), Aşere-i Mübeşşereye ve sahabe-i kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânasız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer'iyeyi taşıyan, mâna-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler."

İşte ey müdde-i umumî ve mahkeme âzaları ! Elli seneden beri bende bulunan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunuz. Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız; ben biliyorum ki, lâik mânası, bîtaraf kalmak, yâni hürriyet-i vicdan düsturiyle dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telâkki ederim. On senedir -şimdi yirmi sene oluyor- ki, hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim. Hükûmet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum. El'iyâzü billâh, eğer dinsizlik hesabına, îmanına ve âhiretine çalışanları mes'ul edecek kanunları yapan ve kabul eden bir dehşetli şekle girmiş ise, bunu size bilâ-perva ilân ve ihtar ederim ki: Bin canım olsa, îmâna ve âhiretime feda etmeğe hazırım. Ne

yaparsanız yapınız! Benim son sözüm _u[¬6«x_7!ö«v_Q¬9«:ö_yÁV7!ö@«X_A_,«& olarak, siz beni idam ve ağır ceza ile zulmen mahkûm etmenize mukabil deriMektubat sh: Ben, Risale-i Nur'un keşf-i kat'îsiyle îdam olmuyorum, belki terhis edilip Nur âlemine ve saadet âlemine gidiyorum. Ve sizi, ey dalâlet hesabına bizi ezen bedbahtlar! İdam-ı ebedî ile ve dâimî haps-i münferid ile mahkûm bildiğimden ve gördüğümden, tamamiyle intikamımı sizden alarak, kemâl-i rahat-ı kalble teslim-i ruh etmeye hazırım!

Mevkuf

Said Nursî»

(Tarihçe-i Hayat sh: 408)

RİSALE-İ NUR’UN CİHADI "Evet biz bir cemaatız. Hedefimiz ve programımız; evvelâ kendimizi

sonra milletimizi îdam-ı ebedîden ve dâimî berzahî haps-i münferidden kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhaya vesile olan zındıkaya karşı, Risale-i Nur'un çelik gibi hakikatlariyle kendimizi muhafazadır.”

144 bağlılıklarına145 geçmiş İslâm büyükleri

20

Page 21: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

Ben, sizin bana vereceğiniz en ağır cezanıza da beş para vermem ve hiç ehemmiyeti yok. Çünki ben kabir kapısında, yetmişbeş yaşındayım. Böyle mazlum ve mâsum bir iki sene hayatı şehadet mertebesiyle değiştirmek, benim için büyük saadettir. Risale-i Nur'un binler hüccetleriyle kat'î îmanım var ki; ölüm, bizim için bir terhis tezkeresidir. Eğer zâhirî idam da olsa, bizim için bir saat zahmet, ebedî bir saadetin ve rahmetin anahtarı olur. Fakat siz, ey gizli düşmanlar ve zındıka hesabına adliyeyi şaşırtan, hükümeti bizimle sebepsiz meşgul eden insafsızlar! Kat'î biliniz ve titreyiniz ki; siz îdam-ı ebedî ile ebedî mahkûm oluyorsunuz, intikamımızı, sizden pekçok muzaaf bir surette alınıyor görüyoruz.. hattâ size acıyoruz. Evet, bu şehri yüz def'a mezaristana boşaltan ölüm hakikatının, elbette hayattan ziyade bir istediği var. Ve onun îdamından kurtulmak çaresi, insanların her mes'elesinin fevkınde, en büyük ve en ehemmiyetli ve en lüzumlu bir ihtiyac-ı zarurîsi ve kat'îsidir. Acaba bu çâreyi kendine bulan Risale-i Nur Şâkirdlerini ve o çâreyi binler hüccetleriyle bulduran Risale-i Nur'u adi bahanelerle ittiham edenler, ne kadar kendileri hakikat ve adalet nazarında müttehem oluyor; divaneler de anlar…(Tarihçe-i Hayat sh: 560)

«Hem, müdafaatımda yirmi yerde, kat'î bir surette hüccetler ile isbat etmişiz ki: Bütün dünyaya karşı da olsa din Kur'ân ve Risale-i Nur'u âlet edemeyiz ve edilmez! Ve biz, onların bir hakikatını dünya saltanatına değiştirmeyiz ve bilfiil öyleyiz! Bu dâvanın emareleri yirmi senede binlerdir.» (Tarihçe-i Hayat sh: 405)

«Bu sene Mekke-i Mükerreme'de gayet büyük bir âlim hem Hind lisanına, hem Arab lisanına Nur'un büyük mecmualarını tercüme edip Hindistan'a ve Arabistan'a göndererek en kuvvetli nokta-i istinadımız olan vahdet ve uhuvvet-i İslâmiyeyi146 temine çalıştığı gibi, Türk milletinin daima dinde ve imanda ileri olduğunu Nur Risaleleri ile gösteriyor, demişler.» (Şualar sh: 377)

«Risale-i Nur'la mübareze edilmez, o mağlub olmaz. Yirmi senedir en muannid feylesofları susturuyor. İman hakikatlarını güneş gibi gösteriyor. Bu memlekette hükmeden, onun kuvvetinden istifade etmek gerektir.

Altıncısı: Benim ehemmiyetsiz şahsımın kusurlarıyla beni çürütmek ve ihanetlerle nazar-ı âmmeden düşürmek; Risale-i Nur'a zarar vermez, belki bir cihette kuvvet verir. Çünki benim bir fâni dilime bedel Risale-i Nur'un yüzbin nüshalarının bâki dilleri susmaz, konuşur. Ve hâlis talebeleri, binler kuvvetli lisanlar ile o kudsî ve küllî vazife-i Nuriyeyi şimdiye kadar olduğu gibi, inşâallah kıyamete kadar devam ettirecekler.» (Şualar sh: 377)

«Benim gizli düşmanlarımız ve hükümeti iğfal ve bir kısım erkânını evhamlandıran ve adliyeleri aleyhimize sevk eden resmî ve gayr-i resmî muarızlarımız; ya gayet fena bir surette aldanmış veya aldatılmış, veya anarşilik hesabına gayet gaddar bir ihtilâlcidir; veya İslâmiyet ve hakikat-ı Kur'ân'a karşı mürtedane mücadele eden bir dessas zındıktır ki; bize hücum

146 İslâm kardeşliği ve birliğini

21

Page 22: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

etmek için, istibdad-ı mutlaka147 cumhuriyet namını vermekle; irtidad-ı mutlakı148 rejim altına almakla; sefahet-i mutlakaya149 medeniyet namını takmakla; cebr-i keyfî-i küfrîye150 kanun namını vermekle; hem bizi perişan, hem hükümeti iğfal, hem adliyeyi bizimle mânasız meşgul eylediler. Onları, Kahhar-ı Zülcelâl'in kahrına havale edip, kendimizi onların şerrinden muhafaza

için _u[¬6«x_7!ö«v_Q¬9«:ö_yÁV7!ö@«X_A_,«& kal'asına iltica ederiz.» (Tarihçe-i Hayat sh: 564)

«Bir dehşetli kumandan deha ve zekâvetiyle, ordunun müsbet hasenelerini kendine alıp ve kendinin menfî seyyielerini o orduya vererek, o efrad adedince haseneleri, gazilikleri bire indirdiği; ve seyyiesini o ordu efradına isnad ederek, onların adedince seyyieler hükmüne getirdiğinden; dehşetli bir zulüm ve hilâf-ı hakikat olmasından, ben, kırk sene evvel beyan ettiğim bir Hadîsin o şahsa vurduğu tokada binaen, sâbık mahkemelerimizde bana hücum eden bir müdde-i umumîye151 dediMektubat sh: "Gerçi onu, hadîslerin ihbariyle kırıyorum; fakat ordunun şerefini muhafaza ve büyük hatâlardan vikaye ederim. Sen ise, birtek dostun için, Kur'ân'ın bayrakdarı ve âlem-i İslâm'ın kahraman bir kumandanı olan ordunun şerefini kırıyorsun ve hasenelerini hiçe indiriyorsun!" dedim. İnşâallah o müddeî insafa geldi, hatâdan kurtuldu.» (Tarihçe-i Hayat sh :565)

«Evet biz bir cem'iyetiz ve öyle bir cem'iyetimiz var ki; her asırda üçyüz elli milyon dâhil mensubları var. Ve her gün beş defa namazla o mukaddes cem'iyetin prensiplerine kemal-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini

gösteriyorlar. 152 «¾ÊÒÓÂÓ«†«‰ÚÂÔƒÚ¾ÊÔËÊÓ†«¾ŒÚËÓ…Ï kudsî proğramıyla birbirinin yardımına -dualarıyla ve manevî kazançlarıyla- koşuyorlar. İşte biz bu mukaddes ve muazzam cem'iyetin efradındanız. Ve hususî vazifemiz de, Kur'anın imanî hakikatlarını tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip, onları ve kendimizi i'dam-ı ebedîden ve daimî ve berzahî haps-i münferidden kurtarmaktır. Sair dünyevî ve siyasî ve entrikalı cem'iyet ve komitelerle ve bizim medar-ı ittihamımız olan cem'iyetçilik gibi asılsız ve manasız gizli cem'iyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmiyoruz. Ve dört mahkeme inceden inceye tedkikten sonra o cihette bize beraet vermişler.» (Şualar sh: 380)

«O Beşinci Şua'ın bir-iki mes'elesini, ölmüş gitmiş bir kumandana tatbik edip, bize suç gösteriyor. Biz dahi deriz: Ölmüş gitmiş, hükûmetten alâkası kesilmiş bir şahıs aleyhinde tatbik edilebilen küllî bir haklı tenkidi hiç bir kanun suç saymaz.

147 tam baskıcı sisteme148 dini terketmeyi149 ahlâksız hayata150 dinsizcesine keyfi uygulamalar151 başsavcı152 “Mü’minler kardeştirler.”Hucurât Sûresi, 49:10.

22

Page 23: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

Hem küllî bir tevil manasından makam-ı iddia cerbezesiyle o kumandana bir hisse çıkarıp ona tatbik etmiş. Böyle yüzde bir adam ancak fehmeden bir mana, mahrem ve gizli bir risalede bulunmasını hiçbir kanun suç sayamaz. Hem o risale hârika bir tarzda müteşabih hadîslerin tevillerini beyan etmiş. O beyan otuz-kırk sene evvel olduğu ve üç mahkemeye ve mahkemenize ve Ankara'nın altı makamatına üç sene zarfında iki defa takdim edilip tenkid görmeyen müdafaa ve itiraznamemde kat'î cevab verildiği halde, o hadîsin hakikatını beyan sadedinde bir kusurlu şahsa mutabık çıkmasını hiç bir kanun suç sayamaz.» (Şualar sh: 384)

«Eğer Risale-i Nur'u tenkid fikriyle tedkik eden adliye memurları, imanlarını onunla kuvvetlendirip veya kurtarsalar, sonra beni i'dam ile mahkûm etseler; şahid olunuz, ben hakkımı onlara helâl ediyorum. Çünki biz hizmetkârız. Risale-i Nur'un vazifesi, imanı kuvvetlendirip kurtarmaktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeyerek, hizmet-i imaniyeyi hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmağa mükellefiz.

İşte ey heyet-i hâkime; bu hakikata binaen Risale-i Nur'un cerhedilmez kuvvetli hüccetleri elbette mahkemede kalbleri kendine çevirmiş, aleyhimde ne yapsanız ben hakkımı helâl ederim, gücenmem. Bunun içindir ki; eşedd-i zulüm ile bir eşedd-i istibdad tarzında şahsımı hiç ömrümde görmediğim ihanetlerle çürütmekle damarıma dokundurulduğu halde tahammül ettim. Hattâ beddua da etmedim. Bize karşı bütün ittihamlara ve bütün isnad edilen suçlara karşı elinizdeki Risale-i Nur'un mecmuaları, benim mukabele edilmez müdafaanamem ve cerhedilmez itiraznamemdirler.» (Şualar sh: 393)

«İşte bu hakikata binaendir ki; Ayasofya'yı puthane ve Meşihat'ı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen tarafdar değiliz ve şahsımız itibariyle amel etmiyoruz. Ve bu yirmi sene işkenceli esaretimde eşedd-i zulüm şahsıma edildiği halde siyasete karışmadık, idareye ilişmedik, asayişi bozmadık. Yüzbinler Nur arkadaşım varken, asayişe dokunacak hiç bir vukuatımız kaydedilmedi. Ben şahsım itibariyle hiç hayatımda görmediğim bu âhir ömrümde ve gurbetimde şiddetli ihanetler ve damarıma dokunduracak haksız muameleler sebebiyle, yaşamaktan usandım. Tahakküm altındaki serbestiyetten dahi nefret ettim. Size bir istida yazdım ki; herkese muhalif olarak ben beraetimi değil, belki tecziyemi taleb ediyorum. Ve hafif cezayı değil, sizden en ağır cezayı istiyorum. Çünki bu emsalsiz, acib zulmî muameleden kurtulmak için, ya kabre veya hapse girmekten başka çarem yok. Kabir ise, intihar caiz olmadığından ve ecel gizli olmasından şimdilik elime geçmediğinden, beş-altı ay tecrid-i mutlakta bulunduğum hapse razı oldum.» (Şualar sh: 394)

«Kat'iyyen size beyan ediyorum ki; hiç bir cem'iyetçilik ve cem'iyetlerle ve siyasî cereyanlarla hiçbir alâkası olmayan Nur talebelerini, cem'iyetçilik ve siyasetçilik ile itham etmek; doğrudan doğruya kırk seneden beri İslâmiyet ve iman aleyhinde çalışan gizli bir zındıka komitesi ve bu vatanda anarşiliği yetiştiren bir nevi bolşevizm namına bilerek veya bilmeyerek bizimle bir mücadeledir ki, üç mahkeme cem'iyetçilik

23

Page 24: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

cihetinde bütün Nurcuların ve Nur risalelerinin beraetlerine karar vermişler. Yalnız Eskişehir Mahkemesi tesettür-ü nisa hakkında bir küçük risalenin birtek mes'elesini belki bu gelen cümleyi "Mesmuatıma göre: Merkez-i hükûmette, bir kundura boyacısı çarşı içinde bir büyük adamın yarım çıplak karısına sarkıntılık edip o acib edebsizliği yapması, tesettür aleyhinde olanın hayâsız yüzüne şamar vuruyor." diye eskiden yazılmış cümle sebebiyle, bir sene bana ve yüzyirmi adamdan onbeş arkadaşıma altışar ay ceza verdiler. Demek şimdi Risale-i Nur'u ve şakirdlerini ittiham etmek, o üç mahkemeyi mahkûm etmek ve itham ve ihanet etmek demektir.» (Şualar sh: 395)

«Risale-i Nur ile mübareze153 edilmez. Onu gören bütün ülema-i İslâm, Kur'anın gayet hakikatlı bir tefsiri, yani hakikatlarının kuvvetli hüccetleri ve bu asırda bir mu'cize-i maneviyesi ve şimalden gelen tehlikelere karşı bu millet ve bu vatanın bir kuvvetli seddi olduğunu tasdik ettiklerinden, mahkemeniz bunun talebelerini bundan ürkütmek değil, belki hukuk-u âmme noktasında tergib154 etmek bir vazifeniz biliyoruz ve onu sizden bekliyoruz. Millete, vatana, asayişe muzır dinsizlerin ve bazı siyasî zındıkların kitablarına ve mecmualarına hürriyet-i ilmiye serbestiyetiyle ilişilmediği halde; masum ve muhtaç bir gencin imanını kurtarmak ve sû'-i ahlâktan kurtulmak için Nur'a talebe olması elbette değil bir suç, belki hükûmet ve maarif dairesi teşvik ve takdir edecek bir halettir.» (Şualar sh: 396)

«Risale-i Nur'la mübareze edemezsiniz ve etmeyiniz. Onu mağlub edemezsiniz. Mübarezede millet ve vatana büyük zarar edersiniz. Fakat şakirdlerini dağıtamazsınız. Çünki hakikat-ı Kur'aniyenin muhafazası yolunda kırk-elli milyon şehid veren bu vatandaki geçmiş ecdadlarımızın ahfadlarına bu zamanda hakikat-ı Kur'aniyenin muhafazası ve âlem-i İslâmın nazarında eskisi gibi dindarane kahramanlıkları terk ettirilmeyecek. Zahiren çekilseler de, o hâlis şakirdler ruh u canıyla o hakikata bağlıdırlar. Ve o hakikatın bir âyinesi olan Risale-i Nur'u terkedip, o terk ile vatan ve millet ve asayişe zarar vermeyeceklerdir.» (Şualar sh:398)

«Risale-i Nur, sönmez ve söndürülmez. O üflendikçe parlayan bir Nurdur.» (Tarihçe-i Hayat sh: 696)

«Aziz, sıddık kardeşlerim!

Bir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan başka saika ile o beyannameyi yazmış. Gerçi ben, o daireye göndermeyi düşünmüyordum; fakat kardeşlerimizin tensibiyle onlara da göndermek hem münasib, hem lâzım olduğunu bu hal gösterdi. Çünki herhalde bu derece ilhadda taassub155 taşıyan bir vekil, Ankara'ya gönderilen evrak ve mahrem risalelere karşı lâkayd kalmazdı. Birden, doğrudan doğruya cerhedilmez müdafaatlar başına vuruldu, çok iyi oldu. İnşâallah o dairede dahi Risale-i Nur lehinde kuvvetli bir cereyan uyandıracak.153 karşı çıkılmaz154 umumun alakasını çekmek155 körükörüne dinsizlik

24

Page 25: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

Kardeşlerim! Madem bir kısmın mahiyetleri bu tarzdır; onlara, o kısma teslim olmak, bir nevi intihardır; İslâmiyetten pişman olmaktır, belki dinden insilah156 etmektir. Çünki o derece ilhadda taassub etmiş ki; bizim gibilerden yalnız teslimiyetle ve tasannu' ile razı olmuyorlar. "Kalbini ve vicdanını bırak, yalnız dünyaya çalış" derler. İşte bu vaziyete karşı inayet-i Rabbaniyeye dayanıp metanet ve sabır ve tevekkül ederek dört sandık Risale-i Nur eczaları o merkeze yetişip, kuvvetli hakikatlar ile galebe çalmasına dua etmekten başka çare yoktur. Biz birbirimizden çekinmekle ve gücenmekle ve Risale-i Nur'dan çekilmekle ve onlara teslim ve hattâ iltihak etmekle faide vermediği şimdiye kadar tecrübe edildi. Hem hiç merak etmeyiniz. O vekilin o farfaralı telaşı, za'fına ve tam korkusuna delalet eder. Tecavüze değil, belki tedafüe157 mecburiyeti bildiriyor.» (Şualar sh:334)

«Kardeşlerim! Merak musibeti ikileştirir, maddî musibeti kalbde de yerleştirmek için bir kök olur; hem kadere karşı bir nevi itiraz ve tenkidi ve rahmete karşı bir nevi ittihamı işmam eder. Madem her şeyde bir güzellik ciheti var ve rahmetin bir cilvesi var ve kader adalet ve hikmetle iş görür; elbette bu zamanda umum âlem-i İslâmı alâkadar edecek bir kudsî vazife yüzünden hafif bir zahmete ehemmiyet vermemekle mükellefiz.» (Şualar sh:323)

ÜMMETİN BEKLEDİĞİ DEVRE İLE ALAKALI İKİ MES’ELESual: Âhirzamanda Hazret-i Mehdi geleceğine ve fesada girmiş âlemi

ıslah edeceğine dair müteaddid rivayat-ı sahiha158 var. Halbuki şu zaman, cemaat zamanıdır; şahıs zamanı değil! Şahıs ne kadar dâhî ve hattâ yüz dâhî derecesinde olsa, bir cemaatın mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı manevîsini temsil etmezse; muhalif bir cemaatın şahs-ı manevîsine karşı mağlubdur. Şu zamanda -kuvvet-i velayeti159 ne kadar yüksek olursa olsun- böyle bir cemaat-ı beşeriyenin ifsadat-ı azîmesi160 içinde nasıl ıslah eder? Eğer Mehdi'nin bütün işleri hârika olsa, şu dünyadaki hikmet-i İlahiyeye ve kavanin-i âdetullaha161 muhalif düşer. Bu Mehdi mes'elesinin sırrını anlamak istiyoruz?

ElcevaBarla Lâhikası sh: Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslâmiyenin162 ebediyetine bir eser-i himayet163 olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih164 veya bir müceddid165 veya bir halife-i zîşan166 veya bir

156 sıyrılıp çıkma157 müdafaya158 peygamberimizden ve sahabelerden gelen sağlam haberler159 büyük velilik kuvveti160 toplumun, büyük şekilde manen bozulması161 Allahın kainattaki kanunları162 İslâm kanunlarının163 koruyucu bir eser164 islah edici165 dini o asra anlatmakla, manevi cihadla görevli zat166 dini icra etmekle görevli kimse

25

Page 26: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

kutb-u a'zam167 veya bir mürşid-i ekmel168 veyahud bir nevi Mehdi169 hükmünde mübarek zâtları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş; Din-i Ahmedîyi (A.S.M.) muhafaza etmiş. Madem âdeti öyle cereyan ediyor, âhirzamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid,170 hem en büyük bir müceddid,171 hem hâkim,172 hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u a'zam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır. Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz âlemini173 bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadîr-i Zülcelal; Mehdi ile de âlem-i İslâmın zulümatını dağıtabilir. Ve va'detmiştir, va'dini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab174 ve hikmet-i Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua lâyıktır ki; eğer Muhbir-i Sadık'tan175 rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lâzım gelir ve olacaktır diye ehl-i tefekkür hükmeder. Şöyle ki: Felillahilhamd

176

«Ó‰‰ÒÓÁÔÂÒÓ†’Ó‰Ò¾†ŸÓ‰È¢†”ÓÍÒ¾œ¾ÊÓ«†ÂÔÕÓÂÒӜ̆ËӟӉȢ†¬‰¾†”ÓÍÒ¾œ¾ÊÓ«†ÂÔÕÓÂÒӜ̆„ÓÂÓ« ’Ó‰ÒÓÍÚ Ó†ŸÓ‰È¢†«¾»Ú—Ó«Á¾ÍÂÓ†ËӟӉȢ†¬‰¾†«¾»Ú—Ó«Á¾ÍÂÓ†·¾È†«‰ÚŸÓ«‰Ó¾ÍÊÓ†«¾ÊÒÓ„Ó†ÕÓ¾͜Ï

ÂÓþ͜Ïduası -umum ümmet, umum namazında, günde beş defa tekrar ettikleri

bu dua- bilmüşahede kabul olmuştur ki; Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm,177 Âl-i İbrahim Aleyhisselâm gibi öyle bir vaziyet almış ki; umum mübarek silsilelerin başında, umum aktar ve a'sarın mecma'larında o nuranî zâtlar kumandanlık ediyorlar.(Haşiye) Ve öyle bir kesrettedirler178 ki; o

167 manevi sahada büyük veli168 mükemmel irşad edici169 mehdi vazifesi yapan zatlar170 dinden hüküm çıkarabilir olan171 dini yeni metotlarla anlatan172 hükmetmekle görevli173 yer ve gök arasını174 sebebler dairesi175 Peygamberimiz (a.s.m.)176 Allahım! Tıpkı âlemlerde İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin herşeyden nihayetsiz derecede yüksektir.177 Peygamberimizin (a.s.m.) neslinden gelenler(Haşiye) Hattâ onlardan bir tanesi olan Seyyid Ahmed-üs Sünusî, milyonlar müride kumandanlık ediyor. Seyyid İdris gibi diğer bir zât, yüzbinden fazla müslümanlara kumandanlık ediyor. Seyyid Yahya gibi bir başka seyyid, yüzbinler adamlara emirlik ediyor ve hâkeza… Bu seyyidler kabilesinin efradlarında böyle zahirî kahramanlar çok olduğu gibi; Seyyid Abdülkadir-i Geylanî, Seyyid Ebulhasen-i Şazelî, Seyyid Ahmed-i Bedevi gibi manevî kahramanların kahramanları dahi varlarmış.178 Çoğunlukta

26

Page 27: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

kumandanların179 mecmu'u,180 muazzam bir ordu teşkil ediyorlar. Eğer maddî şekle girse ve bir tesanüd ile bir fırka181 vaziyetini alsalar, İslâmiyet dinini milliyet-i mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah182 yapsalar, hiçbir milletin ordusu onlara karşı dayanamaz! İşte o pek kesretli o muktedir ordu,183

Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır ve Hazret-i Mehdi'nin184 en has ordusudur.

Evet bugün tarih-i âlemde185 hiçbir nesil, şecere186 ile ve senedlerle ve an'ane187 ile birbirine muttasıl188 ve en yüksek şeref ve âlî haseb189 ve asil neseb190 ile mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beyt'ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatın fırkaları191 başında onlar ve ehl-i kemalin namdar reisleri yine onlardır. Şimdi de, kemmiyeten192 milyonları geçen bir nesl-i mübarektir. Mütenebbih193

ve kalbleri imanlı ve muhabbet-i Nebevî ile dolu ve cihandeğer şeref-i intisabıyla serfirazdırlar.194 Böyle bir cemaat-ı azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyic195 edecek ve uyandıracak hâdisat-ı azîme vücuda196 geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki197 bir hamiyet-i âliye feveran198 edecek ve Hazret-i Mehdi başına geçip, tarîk-ı hak ve hakikata sevkedecek. Böyle olmak ve böyle olmasını; bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, âdetullahtan ve rahmet-i İlahiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız.

İkinci İşaret, yani Altıncı İşareTarihçe-i Hayat sh: Hazret-i Mehdi'nin cem'iyet-i nuraniyesi,199 Süfyan komitesinin200 tahribatçı rejim-i bid'akâranesini201 tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek;202 yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle şeriat-ı

179 maddi olarak da meseleye el koyacak olan seyyidler180 toplamı181 organize bir gurup182 birleşmeye ve uyanmaya vesile183 maddi güç ve iktidar sahibi184 ümmeti selamete çıkaracak o zat185 dünya tarihinde186 soy ağacıyla187 kayıtlı ve geleneksel188 birbirine bağlı189 meşhur sülale190 soylu, köklü sülale191 kısımları192 sayıca193 maaneviyatca uyanık194 bağlandıkları yer şerefli ve başları yüksektir195 dine olan bağlılığın verdiği kuvvetin heyecana gelmesi196 bütün ümmeti alakadar eden dine yapılan hücumlar197 müslümanların umumundan gelen tepki198 dini koruma gayretinin taşması199 bidatlara bulaşmamış hakiki bir kısım şakirtler200 İslâm Deccalinin kurduğu sistem201 dini sembolleri, gelenekleri kaldıran yıkıcı rejimi202 dini cemiyet hayatında yaşanır yapmak

27

Page 28: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalışan Süfyan komitesi,203 Hazret-i Mehdi cem'iyetinin mu'cizekâr manevî kılıncıyla204 öldürülecek ve dağıtılacak.205

Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini,206 Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın din-i hakikîsini207 İslâmiyetin hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cem'iyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı uluhiyetten208 kurtaracak.

Şu mühim sır pek uzundur. Başka yerlerde bir nebze bahsettiğimizden burada bu kısa işaretle iktifa ediyoruz.» (Mektubat sh: 439)

İTTİHAD İLMÎ ARAŞTIRMA HEYETİ TARAFINDAN HAZIRLANAN KİTAPLARIN LİSTESİ:

•Esasat-ı Nuriye (Ciltli)•İslâm Prensipleri Ansiklopedisi (4. Cilt)

•Peygamberimizin Cevşen Duası•Risale-i Nur Tarikat Hakkında Ne Diyor?

•Âhirzaman Fitneleri, Gizli İfsad Komiteleri Anarşi-Terör Bölücülük Sebeb ve Çareleri•Siyaset ve İman Hizmeti

•İman Hayat Şeriat (Risale-i Nurda Üç vazife)•İttihad-ı İslâm

•Anarşi Terör Bölücülük Sebeb ve Çareleri •Asrın Müceddidi•Alevîlik ve İmamet

•Aile ve Çocuk Terbiyesi •Risale-i Nurun Mahiyeti ve Sadeleştirme Meselesi

•Müsamahada Ölçü (Hoşgörü Meselesi)•Bediüzzamandan 7 Mektub

•Mehdi ve Mehdiyet (Ümmetin Ümid Kaynağı)•İslâm-İsevî İttifakı (Muslim-Christian Alliance)

•Vahdet-ül İslâmiye (Arapça)•Dinde Reformculara Cevaplar•Günümüz Rejimleri ve İslâm

•Tesettürde Şer’î Ölçüler

203 hakikatta İslâm Deccalinin en büyük düşmanı Peygamber (a.s.m.) ve onun getirdiği dindir. 204 ortaya konulan kuvvetli delillerin geniş kitle üzerinde tesir yapmasıyle205 gizli dinsiz komitenin içyüzünün açığa çıkmasiyle dağılıp kuvvetini kaybetmesi ve aldatıp kandırılan kimselerin daha ona hizmet etmemesi neticesinde de tesirsiz kalması ve bir kısmının terk ederek başka memleketlere yerleşmesi.206 bütün dünya üzerinde etkili olan dinsizlik207 Hırıstiyanlığın ilk orjinal şekli208 Allahı (c.c.) inkar düşüncesi

28

Page 29: Hamiyet-i ‹slamiyenin · Web viewBir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan

•Risale-i Nur’dan Derlemeler NeşriyatıMusibetlerin Sebeb ve Hikmetleri

Risale-i Nur Külliyatında ORDU VE ASKER•Bediüzzaman ve Din Tılsımları (Abdülkadir Badıllı)

•Mesnevî-i Nuriye (Ciltli) Mütercim: Abdülkadir Badıllı

•Bediüzzaman Said-i Nursi Mufassal Tarihçe-i Hayatı (3. Cilt) Abdülkadir Badıllı

29