halil inalcik · 2019. 3. 18. · halil inakık türk tarlhçililtinin seçkin isimlerinden olan...

265

Upload: others

Post on 01-Mar-2021

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • • • HALIL INALCIK

    KURULUŞ DÖNEMİ OSMANLI SUL T ANLAR!

    1302--1481

  • Halil Inakık Türk tarlhçililtinin seçkin Isimlerinden olan Inakık 1916'da Istanbul'da doıtdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarlh-coıtrafya Fakültesi'nden mezun oldu {1940). Aynı fakilitenin Yakını;alt Tarihi Bölümü'ne asistan olarak gir-di ve Iki yıl Içinde "Tanzimat ve Bulgar Meselesi" başlıklı teziyle doktorasını tamamladı. Bu fakilitenin yanı sıra Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde {1942-1 972) ve Chicago Üniversitesi'nde {ı 972-1986) tarih dersleri verdi. Amerikan Akademisi { 1986) ve Britanya Akademisi'ne { 1993) ilye seçildi. Aralarında TC Dışişleri Bakantıltı Yilksek Hizmet Madalyası ve Kültür Bakantıltı Sanat ve KUltür Bilyük ödülü de bulunmak üzere pek çok ödill aldı. 1993 yılından ıtıbaren Bilkent Üniversitesi'nde görev yapmaktadır.

    Başlıca eserleri: Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar {Ankara 1954). Hicri 835 Tarihli Sılret-i Defter-i Sancak-i Arvanid {Ankara 1954). The Ottoman Empire: The Classical Age 1300-1600 {Londra 1 973). The Ottoman Empire: Conquest, Organization, and Economy {Londra 1978). Studies in Ottoman Social and Economic History {Londra 1985). The Middle East and the Balkansunder the Ottoman Empire {Bloomington 1993).

    ~~~4i+JLii TORKiYE DiYANET VAI.fl

    islAm Araştırmalan Merkezi (iSAM) Altunizade, icadiye Bağlarbaşı cad. 40 Bağlarbaşı 34662 Osküdar-istanbul Tel. (0216) 474 08 50 Faks (0216) 474 08 74 www.isarn.org.tr

    Bu kitap; Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti'nin 28.12.2004 gün ve 1163 sayılı kararryla basılmıştır.

    Kapak: Fatih'in Gentile Beliini tarafından yapılan portresi (1481).

    Baskı: TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret işletmesi, Ankara

    © Her hakkı mahfuzdur.

    istanbul, Mart 2010

    inalcık, Halil Kuruluş dönemi Osmanlı sultanlan 1302-1481/Halil inalcık.- istanbul:

    Türkiye Diyanet Vakfı islam Araştırmaları Merkezi (iSAM), 2010. 262 s.; 20 cm.- (iSAM Yayınlan; 70. Temel Kültür Dizisi; 17)

    Kaynakça ve dizin var. ISBN 978-605-5586-06-5

  • içindekiler

    önsöz • 9

    OSMAN I • 13

    ORHAN • 43

    MURADI • 79

    BAYEZİD I • I 09

    MEHMED I • II 9

    MURAD II • 131

    MEHMED II • 157

    Kronoloji • I 97

    Dipnotlar • 207

    Kaynaklar Hakkında • 2 I 3

    Bibliyografya • 215

    Dizin • 235

  • Kı saltmalar

    a.e. Aynı eser

    a.g.e. Adı geçen eser

    / BA Başbakanlık Osmanlı Arşlvi

    BZ Byzantinische Zeitschrift

    ed. Editör

    E/2 (İng.) Encyclopaedia of Islam (new edition)

    GDAAD İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi

    haz. Hazırlayan

    İA İslam Ansiklopedisi

    MS Manuscrlpt

    nşr. Neşreden (Tahkik eden)

    s. Sayfa

    TDV Türkiye Diyanet Vakfı

    tre. Tercüme, tercüme eden

    TTK Türk Tarih Kurumu

    7

  • Ön söz

    Tarkiye Diyanet Vakfı Islam Ansiklopedisindeki (DlA}, ilk dönem (ı 302~ ı 48 ı) Osmanlı· sultaniarına ait mad~ delerimi bir araya getirip bir kitapçık halinde yayımla~ ma fikrini, islam Araştırmaları Merkezi (İSAM) Başka~ nı M. Akif Aydın uygun buldu, böylece bu kitap ortaya çıktı. Bu araştırmalar, Doğu ve Batı kaynakları karşılaş~ tınlmak ve alan araştırmaları yapmak suretiyle yeni bir sentez olmak iddiasındadır.

    Osman, Orhan ve I. Murad'a ait makaleler, Türkiye Diyanet Vak{l Islam Ansiklopedisi için yazılmıştır; öteki~ ler evvelce Encyclopaedia of Islam'da ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın Islam Ansiklopedisfnde (lA) çıkmıştır. Türkçe'ye çevirileri kontrole gerek görmedim. Her sul~ tana ait bibliyografya ve dipnotlar bu kitabın sonuna konmuştur.

    TDV Islam Ansiklopedisine basılmak üzere gönder~ diğim ilk metinlere, tabii, ansiklopedinin redaksiyon heyetince, genel yayın kurallarına göre son şekli veril~ miş bulunmaktadır. Bu kitap için bana gönderilen me~ tinleri dikkatle okudum, düzeltmeler yaptım. fasıl baş~ lıkları koydum.

    Osman, Orhan ve I. Murad maddeleri, son yıllar~ da yapmış olduğum araştırmaların bir sonucudur. Bu yazılarda Osmanlı arşiv belgeleri kullanılmış, kronik~ !erin eleştirel değerlendirilmesi yapılmış, Türkiye'de

    9

  • ve Batı'da yayımianmış incelemeler gözden geçirilmiştir. Bu incelemeler arasında I. Dünya Savaşı akabin-de Alman ve Avusturya filoloji mektebinin ciddi kay-nak araştırmalarını göz önünde tutanlar olduğu gibi, kaynakları eleştirel biçimde ele almayan ve hepsini "karanlık kuyu" (black ho le) sayıp bir tarafa bırakanlar vardır (E/'de I. cildin "Osman" maddesine bakınız). Bazıları da, yıllar öncesi yapılan eleştiri ve düzeltme-leri göz ardı edip "Gibbons tezine" bağlı kalmıştır.

    Osmanlı kroniklerini kullanmaya kalkanların, her şeyden önce ciddi filolojik hazırlığı olmalıdır. Burada yayımladığımız makalelerde, erken Osmanlı tarihi üze-rinde kaynakların, özellikle topanimik-topografik alan araştırmalarıyla kontrolü ve değerlendirilmesi izlen-miştir. Keza, Osman'ın ilk beylik merkezi Karacahisar'ı ziyarette arkeolajik incelemeleri başlattık. ilk Osmanlı dönemine ait arşiv kaynakları, özellikle zaviye vakıfları ve vakfiyelerdir. Bu kaynaklarda ilk Osmanlı beyleri-ne ait birçok belge bulmaktayız.

    öte yandan, ilk Osmanlı dönemi üzerinde önem-li kaynaklar, kuşkusuz Bizans kronikleridir. Bu alan-da E. Zachariadou'nun çığır açan yayımlarını anma-lıyız. Bizans kroniklerinin son zamanlarda Fransa ve Almanya'da filologlar tarafından yapılan güvenilir çe-virilerini kullanmak Osmanıstler için mümkün ol-maktadır. Osman ve beyliği üzerinde, kuşkusuz en önemli kaynak çağdaşı G. Pachymeres'in kroniğidir, Laurent-Failler çeviri ve notları sayesinde bu kaynak-tan yararlanmak imkanını bulduk. Orhan dönemi için Kontakuzenos ve Gregoras ile İtalyan belge yayınları Osmanlı kronik kayıtlarını kontrol etmek ve zenginleştirrnek için esas oldu.

    I. Murad. I. Bayezid ve ı. Mehmed dönemleri üze-rinde, şimdiye kadar bilinmeyen çağdaş bir kronik, Ahmedt'nin iki orijinal metninin, Neşrt tarafından ay-nen aktarılmış olduğunu tesbit ettik. Böylece, XV. yüz-yıl ikinci yarısına ait Aşıkpaşazade kroniğinden önce

    10

  • yüzyılın başlarına ait ayrıntılı bir anlatım elimizdedir. Bu iki metin, Ahmedl'nin lskendernameye ekiediği Dastan'dan çok daha etraflı bir kaynak olarak önüm üz~ dedir (bu iki metni yayıma hazırlamaktayız).

    Türkiye Diyanet Vakfı, Islam Ansiklopedisfndeki araş~ tırmalanmı toplu biçimde bu kitapta sunmuş olmakla okuyucuya kolaylık sağlamış ve yazarına mutluluk ba~ ğışlamıştır. Başkan M. Akif Aydın'a ve islam Ansiklo~ pedisi Redaksiyon Heyeti'ne yürekten teşekkürler.

    Halil İnalcık

    11

  • Osman Gazi Döneminde Fetihler ve Göç Yolları

  • OSMAN I

    (1257 [?]-1324)

    beylik dönemi:

    (1302-1324)

  • Osman'ın Menşei

    Osmanlı Devleti'nin ve hanedanın kurucusu Os-man Bey, ilk Osmanlı kaynaklarına göre Anadolu'ya ge-len bir Türkmen boyuna mensup olup Söğüt uc bölge-sine yerleşen Ertuğrul Gazi'nin oğludur. İbn Battfita adını Osmancuk şeklinde verir. Ailenin menşei ve şeceresi kaynaklarda farklı şekillerde kayıtlıdır. Osman'ın babası Ertuğrul'a bağlı aşiretin, Sultanöyüğü (Sultanönü)- Es-kişehir bölgesinde sınır (uc) hattının en ileri kesiminde olan Söğüt'e nasıl ve ne zaman geldiği hakkındaki riva-yet belirsizdir ve yanlış hatıralar içerir. XV. yüzyıl Osmanlı kaynaklarından Neşr1'deki bir kayıtta Ertuğrul'un. aşiretiyle Sürmeli-Çukur'a (Aras vadisi) kadar Anadolu ve Azerbaycan'da dolaştıktan sonra gelip Engüri'ye (Anka-ra) yakın Karacadağ'a indiği anlatılır (bugün Ankara'nın güneyindeki Karacadağ eteğinde tipik bir Türkmen köyü olan Yaraşlı vardır; buranın eski adı Gülşehri'dir; bu dağ üzerinde Karacadağ yaylasında Antikçağ' a ait önemli şehir arkeolojik araştırmalara konu olmuştur). Ertuğrul'un ı Selçuklu Sultanı Alaeddin'e bir savaşında yardımcı oldu-ğu rivayeti2 aslında tarih1 bir gerçeğin belirsiz bir hatırasını yansıtır. Nitekim, İznik Laskaris hükümdarlarından III. Ioannes Vatatzes döneminde (1222-1254) uc Türkler'iyle,

    15

  • bilhassa 1225-1231 yılları arasında savaş alevlenmiş, I. Alaeddin Keykubad (1227-1231) Bitinya (Bithynia) uc bölgesine gelerek mücadeleye katılmıştır. Bizans kay-nakları ve Suriyeli İbn Nazif kroniği Alaeddin'in seferle-ri hakkında kesin deliller sağlamaktadır. İbn Nazif, Sultan Alaeddin'in Vatatzes'e karşı savaşta bazı kaleleri fethet-tiğini zikreder. Osmanlı rivayetinde3 Sultan Alaeddin'in Karacahisar'ı fethi hakkındaki bilgi, bu çerçevede tarihi bir gerçeklik kazanır. İbn Nazif'e göre Bizans-Selçuklu mücadelesi Alaeddin'in "büyük kaleleri" fethi dolayısıyla 1227'de başlamış, fakat Vatatzes Selçuk ordusunu boz-muş, savaş kesin bir sonuca ulaşmadan 1229'da devam etmiş, Celaleddin Harizmşah'ın Selçuklu doğu toprak-larını tehdit etmesi (Yassıçimen savaşı, 1230) ve erte-si yıl bir Moğol ordusunun Sivas'a kadar akını üzerine Alaeddin Keykubad barış yapmıştır (1231). Alaeddin'in l225'e doğru Ankara uc bölgesine geldiği hakkında kanıtlar mevcuttur. Ona ait Ankara Akköprü ki tabesi ı 222 tari-hini taşır ve Ankara Kalesi'nde Alaeddin'e nisbet edilen bir cami vardır. Alaeddin ayrıca Konya'dan Ankara'ya ge-lişinde Şereflikoçhisar'da ve Beypazarı'nda camiler yap-tırmıştır ( 1225). Ertuğrul'un Sultan Alaeddin ile bu bölge-ye geldiği rivayeti Yazıcızade'nin eserinde yer alır.

    Ertuğrul'un Alaeddin Keykubad'a bir savaşta yardımcı olduğu, sultan tarafından kendisine ilkin Karacadağ'da, ardından Söğüt'te yurt verildiği rivayeti, Laskarisler'e karşı savaşların Türkmen toplumu arasında yaşayan bir hatırası olmalıdır. Karacahisar ilk defa o zaman alınmış, sonra terkedilmiştir.4 Ankara-Eskişehir uc bölgesin-den hareket eden Ertuğrul'a en ileri hatta Söğüt'te yurt-luk, Domanic'de (Domalic) yaylak verildiği anlaşılmaktadır. Ertuğrul'un halkı Söğüt'te yerleşmiş olmakla beraber sürüleri Domanic'e yayiaya götürülüyordu. XIII. yüzyıl or-talarında Sultanöyüğü bölgesinde Türkmenler'in köyler-de yerleşip yarı göçebe hayata geçtikleri açıktır (Cacaoğlu vakfiyesi). Diğer Batı Anadolu beyliklerinin kuruluşunda olduğu gibi bu bölgede de halk arasında alp-gaziler

    16

  • gaza akınlarını örgütlemekteydi. Kendisi de bir alp olan Osman' ın gaza faaliyetine başladığı tarihten ( 1284 Kulaca fethi) önce Eskişehir ucunda durum şöyleydi: Bizans ile sınır, Bilecik'te başlıyordu. Sultanöyüğü ile Bilecik ara-sındaki uc bölgesinde yerli tekfurlar, Selçuklu sultanını tanıyor ve bölgede yaylak ve kışiakları olan Türkmenler ile barış içinde yaşıyordu.5 Ertuğrul'un merkezi, Sultanö-yüğü ucunda en ileri hatta Söğüt kasabasıydı.

    Neşri'deki rivayete göre,6 Osman gençliğinde babası Ertuğrul ile Söğüt'te oturuyordu. Bu dönemde Osman'ın İtburnu köyünden bir kadınla macerası dolayısıyla anlatılan hikaye tarihi ilginç noktalar içerir (İtburnu köyü Sul-tanönü tahrir defterlerinde kayıtlıdır; haritalarda Beştaş'a yakın itburnu köyü Yukarı Söğüt ile Aşağı Söğüt arasında yer alır). Bu macerada Osman'ın İnönü beyi ile dost-luğu, Eskihisar beyi ve Eskişehir beyi ile savaştığı anlatılır. Bu bilgiler, 1260- ı 280 yılları arasında bölgedeki siyasi durumu yansıtır: Eskİhisar, Eskişehir' e yakın tepedeki hö-yük (Şarhöyük) üzerindeydi; höyük Eskiçağ'lardan beri çe-şitli kQltürlere sahne olmuştur. Buradaki hisarda bir be-yin oturduğu ve Eskişehir beyine bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Eskişehir kaplıcalannın bulunduğu Ilıca karşı

    sında Odunpazarı hayırında müslümanların kurduğu Eski (Yeni) şehir l260'a doğru Selçuklu-Moğol naibi Cacaoğlu NOreddin'in oturduğu yerdi. Cacaoğlu'nun valiliği sırasında Sultanöyüğü bölgesinde Eskişehir oldukça gelişmiş bir yerdi. Vakfedilen köyler arasında Eğriözü, Göçözü, Alıncak, Sevindik, Sarıkavak, Direkli köyleri bölgede Türk-men yerleşmesinin açık bir kanıtıdır. Sonuç olarak Osman Gazi'nin gençliğinde Eskişehir ve etrafında yerleşik haya-tın oldukça gelişmiş olduğu söylenebilir. Eskişehir, Eski-hisar, İnönü ve Söğüt'te oturan ve birbiriyle rekabet halin-de bulunan beyler hakkında Neşri'deki rivayet1 Cacaoğlu vakfiyesiyle tarihi gerçeklik kazanmaktadır. Ertuğrul'un oğlu Osman bu mücadelede bir taraf olarak görünmekte-dir. Söğüt'te "Ertuğrul canı için" bir çiftlik vakıf dikkati çe-ker.8 Bu resmi kayıt Ertuğrul hakkında en eski belgedir.

    17

  • Osman'ın ve babası Ertuğrul'un mensup bulunduğu boyun hangi boy olduğu konusu tartışmalıdır. Kayı (Ka~ yıg) boyu, XI. yüzyılda diğer Oğuz boyları gibi büyük kit~ !eler halinde Anadolu'ya gelmiş ve küçük gruplar halin~ de ülkenin çeşitli bölgelerine yerleşmiştir.9 Bunu Anada~ lu'da yer adları haritası kanıtlamaktadır. Osman ailesinin ortaya çıktığı Sultanönü bölgesinde Kayı veya Kayı~ili adıyla köylere rastlanır. Hanedan kuran diğer Türk boyla~ rı gibi Osmanlılar, Kayı damgasını bir egemenlik sembo~ lü olarak sikkelerinde ve önemli eşyada kullanmışlardır. M. Fuad Köprülü'ye göre Kayılar, Osmanlı Devleti'nin ilk etnik çekirdeğini oluşturmuştur. Osman'ın aşireti hak~ kın da kroniklere aktarılan bilgiler ve uydurma soy kütük~ leri hiçbir tarih! esasa dayanmaz. Kroniklerde genel gi~ riş kısmında yer alan efsaneleşmiş birtakım belirsiz id~ dia ve gelenekler. içerdikleri tarih! bilgiler ayırt edile~ rek kullanılmalıdır. Paul Wittek, Osmanlı hanedanının Kayı aşiretiyle ilgisi olmadığı tezini savunur; Osman'ı Oğuz Han'a bağlayan soy kütüğünün, hanedan siyase~ ti etkisiyle II. Murad döneminde ortaya çıktığını vurgu~ lar. ı 380'lerde küçümseme amacıyla Kadı Burhaneddin, Osman'ın bir kayıkçı oğlu (Kayıg boyu kelimesinden) ol~ duğunu söylemiştir. Timur, Yıldırım Bayezid'e bir mektu~ bunda Osmanlı sultanına bir kayıkçı Türkmen soyundan geldiği gerekçesiyle hakaret etmek istemiştir. Osmanlı hanedanın soyu meselesi, Timur'dan sonra oğlu Şahruh zamanında bir diplomatik tartışma konusu olmuştur. TI~ mur, Anadolu'dan ayrılmadan önce Osmanlı çelebi sul~ tanlar dahil, bütün beylere birer yarlık vererek egemen~ liklerini tasdik etmişti. Oğlu Şahruh karşıtlarını bertaraf edip tahta yerleşince I. Mehmed ve ll. Murad'a ferman ve hil'atlar göndererek kendisine bağımlılıklarını göster~ melerini istemiş, Osmanlı sarayı bu baskı ve tehdit kar~ şısında ciddi bir kaygıya düşmüştü. Saraya yakın Yazıcı~ oğlu ailesinden Ali, o zaman Tarih-i Al-i Selçuk'unda (ya-zı !ışı 1436-37) Osman'ı Kayı Han'abağlayan soy kütüğünü koymuş ve Osman'ın Oğuz Han'ın büyük oğlu Gün Han'ın oğlu Kayı'nın soyundan geldiğini ileri sürerek

    18

  • Timur ve Şahruh'un üstünlük iddiasını çürütmek iste-miştir. Oğuzname'ye göre Oğuz Han, yirmi dört boy ara-sında egemenlik kavgası olmaması için töre koymuş, her birinin mansıbını, nişan ve damgasını tayin etmiştir. Oğuz'un öncelik verdiği oğlu Gün Han' dır. Ona bağlı boy-lar başta Kayı olmak üzere Bayat, Alkaevli, Karaevli'dir. Kayı'nın damgası, iki ok ve ortalarına kurulu bir yaydan oluşur (IYI). Oğuz Han'ın kendisinden sonra töre gere-ği Kayı hanlar, ham olmuştur. Aşıkpaşazade, Tarih'inde Osman'ın soy kütüğünü Oğuz Han'a kadar götürür. 10 Bu soy kütüğü, Yazıcıoğlu tarafından Reşldüddin'in Camiu't-tevarfh'indeki Oğuz faslından alınmıştır. ı ı Oğuz Han ri-vayeti, çeşitli Türk devletleri (bu arada özellikle Akko-yunlular ve Timur) tarihlerine az çok farklada geçmiş, Osmanlı tarihlerine ilk defa Yazıcızade Ali'nin Tarih-i Al-i Selçuk'unda ayrıntılarıyla nakledilmiştir. Osmanlı sul-tanları bundan sonra bu teoriyi hararetle benimsemiş ve bir Oğuzculuk geleneği yerleşmiştir.

    Öte yandan Osman Gazi'yi bir çoban olarak tasvir edenl~r de yanılmaktadır. Osman, Söğüt'te bir Türkmen boyundan gelmiş olabilir. Osman aslında, ucda Türkmen-ler'i ve gelen "garip"leri (yerini yurdunu terketmiş) gaza savaşları için örgütleyen su başılardan bir alp gazi idi. Bu alp subaşılarından XIII. yüzyıl sonlarına doğru Efiakl ve 1330'da Aşık Paşa (Garibname) söz etmektedir. Osman'ın çağdaşı Bizanslı Pachymeres de onu, Kastamonu uc beyi emlrü'l-ümera Çobanoğulları'na bağlı bir sınır savaşçısı olarak tanıtır. Eserini 1436'da kaleme alan Yazıcıoğlu Ali, Osman'ın dedesinin adını Gökalp olarak verir ve Sul-tan ı. Alaeddin Keykubad'ın ucun idaresini Kayı boyun-dan Çoban'a (Kastamonu'da Emir Hüsameddin Çoban) ve Kayı beylerinden Ertuğrul, Gündüz Alp ve Gökalp'e ha-vale ettiğini yazar. Osman'ın han olarak seçilişini ise şu ifadelerle nakleder: "Ucdaki Türk beyleri ki Oğuz'un her boyundan cem' olmuşlardı, Tatar şerrioden korkup ol et-rafta yaylarlar ve kışlarlardı, rüzgarla Tatar'dan ineinenler u ca gelip çoğaldı lar; pes Osman katına geldiler, meşveret

    19

  • kıldılar, eyittiler ki: Kayı Han hod mecmfi' Oğuz boy-larının Oğuz'dan sonra ağası ve hanı idi ve Oğuz töre-si mOcebince hanlık ve padişahlık Kayı soyu varken özge boya değmez, şimdiden sonra hod Selçuk sultanlarından bize çare ve medet yoktur. Merhum Sultan Alaeddin'den dahi size sata-nazar olmuştur. siz han olun ve biz kullar. bu tarafta hizmetinizde gazaya meşgul olalım dediler; Osman Bey dahi kabul etti. Pes mecmO' örü durup Oğuz resmince üç kere yükünüp baş kodular. dolu abalardan karoran getürdüp Osman Bey' e sundular ... "

    1465'te kaleme alınan DüstD.rname-i Enveride Oğuzname kullanılarak Osman'ın şeceresi şöyle verilir: Gazan, Mlr Süleyman Alp, Şahıneli k, Gündüz Alp ve Gökalp, Gün-düz Alp oğlu Ertuğrul ve onun oğlu Osman. Şükrullah'ın Behcetü't-tevarfh'ine göre Osman'ın soy kütüğü: Oğuz ... Gökalp, Kızıl Boğa, Kayaalp ... Süleymanşah, Ertuğrul şeklindedir. Karamani Mehmed Paşa ise Oğuz Han ... Kayık Alp, Sarkuk Alp, Gökalp, Gündüz Alp, Ertuğrul rivayeti-ni benimser. Aşıkpaşazade'de Oğuz ... Gökalp, Basuk. Ka-yaalp, Süleymanşah, Ertuğrul silsilesi bulunur. Neşrl'de soy kütüğü, Süleymanşah ve onun oğulları Sungur Tekin, Ertuğrul. Gündoğdu, Dündar olarak verilir. Ertuğrul'un üç oğlu Saru Yatı, Osman ve Gündüz'dür. Bunların için-de bağımsız bir kaynağı kullanan Dastürname farklı soy kütüğüyle dikkati çeker. Ertuğrul'un babası Gündüz Alp, onun babası Şah m elik. onun babası Mlr Süleyman Alp'tir. Mlr Süleyman Alp diğerlerinde Süleymanşah olmuştur. Bu soy kütüğü ötekilere göre daha güvenilir görünmekte-dir. Düstürname'de Karadeniz ötesinde Altın Orda'dan bir Tatar akını tarihi bir gerçeği yansıtmış olabilir. Tatarlar'ın "katıyay"ına yapılan atıf ilginçtir. Ok menzili normalden uzak olan katıyay Türk ve Moğollar' a savaşta silah üstünlü-ğü sağlıyordu. Osman'ın Karadeniz kuzeyinde Kıpçak'tan gelen Ataman (Pachymeres) adında biri olduğu faraziye- · si ise (Heywood) uzak bir ihtimaldir. DüstD.rname soy kü-tüğünde asıl ilginç olan. Osman'ın atalarının taşıdığı alp unvanıdır. Osman Gazi'nin başlangıçtan beri yoldaşları

    20

  • Turgut, Aykut, Saltuk, Hasan gibi alplerdir; alp unva-nı gazi unvanı ile eş anlamda kullanılır. Alpler, Selçuk-lu uc, uca.t toplumunda Türkmen savaşçılarını sefere gö-türen deneyimli, iyi silahlanmış kumandanlar durumun-dadır. Alp gaziler göçebe Türkmenler'i gaza için örgüde-mekte ve bu kuwetlerle fetihler yaparak beylik kurmakta-dırlar. 1300'lere kadar inen rivayetlerde bu süreçle ilgili açık kanıtlar bulunmaktadır. Yerel göçebe Türkmenler ile beraber Osman· Gazi'nin kuwetleri, çoğunlukla uzaklar-dan, Pachymeres'te Paflagonya'dan (Kastamonu yöresi) gaza-doyum için gelen "garip" Türkmenler' di. Bunlar kızıl börk giyip savaşçı olarak ayrıcalık kazanıyor, böylece gö-çebe topluluğunda farklılaşma, çoban ve akıncı ayırımcılığı ortaya çıkıyordu.

    Osman Alp-Osman Gazi

    Başlangıçtan beri uc beylerinin fetih politikasına iki prensip yön vermiştir: Gaza ve istimalet. Dini ideo-loji olarak islami gaza, hıristiyan ülkelerine karşı ör-gütlenmiş askeri uc bölgelerinde ilk aşamada aralıksız akınlar, daha sonra fetih ve yerleşme ve sonunda uc gazi beyliklerinin kuruluşu şeklinde bir gelişme göster-miştir. Gaza, sanıldığı gibi kontrol altına alınan bölge-lerde halkı islamiaştırma amacına yönelik değildi. Gaza, darülislamın (Türkçe: illik) egemenlik alanını genişletmeyi amaçlar (zor altında islamiaşmış olanları Osmanlı idaresi gerçek müslüman saymamış, onlara "ahriyan" adı altında müslümanlardanfaillrtrir statü vermiştir). Kontrol altına alınmış bölgede yaşayan gayri-müslimler (Ehl-i Kitap) islam hukukunun tesbit ettiği kurallar al-tında bir statüye (ehl-i zimme) sahip olur ve bu kural-lara saygı bey ve her müslüman için dini bir ödev kabul edilirdi. Osmanlı uc gazi beyleri bu kurallar hakkında din alimlerine danışır ve uygulamada onlara uyum sağlamaya çalışırlardı. Fıkıh okumuş Ede-Balı ve Dursun Fakih Osman'ın danışmanlarıydı.

    21

  • Başlangıçta, alpler Osman Gazi ile birer yoldaş olarak seferler yapmaktaydı. 12 Öyle anlaşılıyor ki, Osman Gazi önemli başarılar kazanıp sivrilince uelarda alpler onun kumandası altına girdi. Osman'ın seferlerinde alpler "ya-rar yoldaş" ve "nöker"leri oldu. Osman, Eskişehir'den Bi-lecik ve Yenişehir'e kadar geniş bir ülke sahibi olduğunda (1299) İnönü'yü oğlu Orhan Bey'e, Yarhisar'ı Hasan Alp'e,I3 İnegöl'ü Turgut Alp'e verdi. Osman ile sefere gi-den Saltuk, Hasan ve Konur önde gelen alplerdir. Bu alp ve nökerlerin çocuk ve torunları sonraları devlet idaresin-de önemli makamlara gelecekler ve bir çeşit Osmanlı aris-tokrasisi oluşturacaklardır. Mesela İnegöl'ü fetheden Tur-gut Alp'e bu bölge bir yurt (apanaJ) olarak verilmiş gö-rünmektedir. Bölgenin o zaman Turgut-ili diye anılması bu bakımdan kayda değer. Selçuklular'da ve Osmanlı klasik döneminde yurt veya yurtluk. "bir göçer-ev grubu-nun reisine özerklikle verilen bir arazi birimi" olarak ta-nımlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle yurt, soylu bir bahadıra ait apanaj'dır. Osman alınan vilayetleri gazilere taksim etmekteydi. 14 ı 320'lerde uelarda Konuralp'e Karaçepüş Hisarı, Akçakoca'ya Absu (Pachymeres'te Hypsu) Hisarı uc verilmişti. Bu feodal yurt-apanaj sistemi daha sonra Rumili'de gaza yapan uc beyleri Evrenosoğulları, Mihalo-ğullan, Paşayiğitoğulları için uygulanacaktır. Osman dö-neminde beyliğin bu feodal yapısı karşısında Orhan döne-minde, ulema sınıfından vezirler idaresinde merkeziyetçi bürokratik rejim özyurtta egemenlik kazanacaktır ..

    Rum abdalları, baciyan ve ahllerle yanyana bir tai-fe, yani belli bir statü altında bir grup olarak zikredilen gaziyan, Osman dönemindeki alpler ve maiyetindeki ga-zilerden başkası değildir ve bu alpler belli nitelikler taşır. Öte yandan nöker denilen askeri grup da Osman'ın etra-fındaki gücü belirler. Orta Asya Türk-Moğol toplumunda nökerlik, Batı feodalizminde "commendatio" veya "hom-mage" ile kıyaslanabilir. 15 Osman ile Kö~e Mihal ara-sındaki bağımlılık hakkındaki Osmanlı rivayeti ilginçtir:

    "Köse Mihal daim anun ile bile olurdu, ekseri bu gazilerio

    22

  • hizmetkarları Harmankaya kafirleriydi".ı6 XIII. yüzyıl Mo-ğol toplumunda nöker, "soylu kişilerin, bahadırların evin-de ve seferde yanından ayrılmayan hizmetkarı ve silah ar-kadaşı" olarak tanımlanır. Esirlikten gelen nöker kendine tabi olanlarla birlikte şefin hizmetine girer. Çoğu esir edi-lip ant içmekle, başbuğa hayat boyu bağlı silah arkadaşıdır. Osman zamanında Köse Mi hal bu tip bir nökerdir. ı 7

    Böylece, Avrasya steplerinde olduğu gibi alpler etrafında gaza-akın birlikleri oluşmakta, her biri ucun bir böl-gesinde gaza faaliyetinde bulunmaktadır. Osman Gazi de şüphesiz başlangıçta hıı alı;>l€rden biriydi Onu ötekiler arasında seçkin duruma getiren özellik, rivayete göre bir Vefal-Sabal tarikat halifesi olarak uca gelen Ede-Balı'nın yakınlık ve manevi desteği olmuştur. Osman ile şeyh ara-sında bir kutsama hikayesinin ilavesi, 18 bütün Türkmen beylerinin bu çeşit kutsamaları, beyliğin tanrısal teyidi ve meşrulaştırma gayreti olarak yorumlanmalı dır. Çağdaş Bizans tarihçisi Pachymeres, Osman'ı bölgede Bizans topraklarına karşı akın yapanlar arasında en atılgan bir önder olarak tanıtmaktadır. Ucda gaziler-alpler. gaza ve ganimet seferlerinde en başarılı önderin bayrağı altına girerlerdi. Osman Gazi'nin başarısı, seferlerde alpleri ve nökerleri bayrağı altında toplayabilmesidir. Osman Gazi denem-ifıeie-nbi

  • yönlendirici bilgiler sağlar, daha aşağı düzeyde şehir ve köylerde imarnet hizmeti görürlerdi. ilk Osmanlı beyle-ri Osman ve Orhan tarafından ahiler ve fakihlere veril-miş birçok vakıf köy ve çiftlik tahrir defterleri kayıtlarıyla bugüne ulaşmıştır. Osman döneminde bu fakihlerin en meşhuru Dursun Fakih'tir. Eskiden, Osman Gazi'nin uc toplumunda daha çok ahilerin önde geldiği sanılıyordu. Fakat tahrir defterlerindeki vakıf kayıtları fakihlerin daha ağır basmakta olduğuna işaret eder. 20 Vakıfların kanıtladığı gibi, daha Osman Gazi zamanında İslam hukukunu bilen kişilerle devlet kuran bey arasında sıkı ilişkiler vardı. Ayrıca biti ve vaktiyeleri yazan bir çeşit bürokratın varlığı da ileri sürülebilir. ~i teşktlatlandırma,.sos.y.al hayatı düzenleme_hakımJ.ndan.bu..fakihler--V~~

    11 önern!iJ:>juQL..o.ynaıruştır .. l2in..hilgirıt~k.dönemler

    /t\ de devletin örgütlenmesinde yardımcılık ve beylere da-nışmanlık yapmış olmaları, ilk vezirlerin de onlar arasından seçilmiş olması hususunu açıklar. Osman'ın son za-manlarında Alaeddin Paşa vezir durumundaydı.

    Etrafında çeşitli askeri, sosyal ve dini gruplar top-layan ve beyliğin nüvesini oluşturan Osman'ın Sulta-nöyüğü ucunda harekatı, İç Anadolu'daki olayların ışığında izlenebilir. ı285-ı29ı dönemindeAnadolu'da Sel-çuklu sultanına ve Moğollar'a karşı Türkmen isyanları, Osman'ın Selçuklu sultanının haraçgüzarı Karacahisar tekforuna karşı hareketi ve 1288'de kaleyi ele geçirme-sine fırsat vermiş görünmektedir. Osman'ın oğullarından Çoban'ın adı, ilhanlı büyOk emir Çoban ile ilişkili olabilir. Emir Çoban ilk defa Mayıs ı299'da SOlemiş'e karşı Anadolu'ya geldi ve Sülemiş'i yendikten sonra Memlükler'e karşı Suriye sınırına yöneldi. İkinci defa ayaklanma halindeki Türkmenler' e karşı ı 3 ı 4'te bü-yük bir ordu ile Anadolu'ya geldi. Osman'ın yurdun-dan uzak olmayan Karanbük'ü (Kara'bük) kışlak seç-ti. Türkmen beyleri gelip or;;ıda itaatlerini arzettiler. Bu yıllarda Osmanlı kroniklerinde Osman'ın veya oğlu Orhan'ın herhangi bir gaza hareketi kaydedilmemiştir.

    24

  • Selçuklu tarihçisi Aksara.yl itaat eden "Etrak" beyleri~ ni Hamldoğlu, Eşrefoğlu, Karahisar beyi, Germiyanoğ~ lu, Kastamonu'dan Süleyman Paşa diye anar; Osman'ın adı zikredilmez. Bu sırada Osman en ileri uc bölgesinde yerel tekfurlarla uyum içinde yaşamaktaydı ve belli ki il~ hanlılar için bir sorun oluşturmamaktaydı.

    Selçuklular, ilhanlı Devleti ve Uclar (Ucat)

    öteki uc beyleri gibi Osman'ın yerel tekfurlara ve Bi~ zans'a karşı gaza hareketine başlaması, Moğollar'a kar~ şı Anadolu'da uc Türkmenler'i arasında direnç ve isyan~ ların artmasıyla yakından ilişkili olmalıdır. Uelarda Mo~ ğol idaresine karşı hareketler II. izzeddin Keykavus'un is~ yanı ve uc Türkmenler'ine sığınmasıyla kendini göster~ mişti (1261). Mısır sultanları Türkmenler'le işbirliği yapa~ rak müslüman Anadolu'yu Moğol egemenliğinden kur~ tarmaya çalıştılar. Memlükler'in bu siyaseti, Anadolu'da Moğol valilerinin ilhanlılar'a karşı isyan hareketlerini desteklemeleri biçiminde sürdü. Bunlar Togaçar (1295), Bal tu "(1297) ve Sülemiş ( 1299~ 1300) isyanları dır. Bu dö~ nem, Osman'ın Sultanöyüğü ucunda yerli tekfurlara karşı önemli gaza hareketlerine giriştiği ve bir Moğol müdaha~ lesinden çekinınediği yıllara rastlar. Özellikle, Sülemiş'in isyanı uc Türkmenler'inden destek görmüştür. Bütün Türkmen beyleri gibi Osman da Memlük sultanının des~ tekiediği Sülemiş yanlısıdır. Osman Gazi'nin oğulların~ dan birineMelik Nasır adını vermiş olması da (Memlük Sultanı el~Melikü'n~Nasır Muhammed b. Kalavun'un sal~ tanat yılları: 1293~1294, 1299~1309, 1310~1341) bir raslan~ tı değildir. Muhammed b. Kalavun'un ikinci defa Memlük tahtına oturduğu yıl, Anadolu'da Sülemiş'in isyanı almış yürümüştü. Eski Osmanlı rivayetinde bu olay belirsiz şe~ kilde yankı bulmuştur. Bu rivayete göre sözde Sultan III. Alaeddin Keykubad (1298~1302) Osman ile beraber Ka~ racahisar kuşatmasında iken Bayıncar Tatar Anadolu'ya gelmiş, Ereğli'yi (Karaman) tahrip etmiş, bunun üzerine Alaeddin Keykubad ona karşı yürümüş, Bigaöyüğü'nde

    25

  • büyük savaşta Bayıncar'ın ordusu yenilmiştir.2 ı Bu riva~ yette Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad, Bayıncar'a karşı savaşmış gösterilirse de, gerçekte Gazan Han. Bayıncar'ı ve Boçukur'u büyük bir ordu ile Sülemiş'i or~ tadan kaldırmaya göndermişti. Sülemiş onları yenmiş ve Bayıncar'ı katletmişti. Dikkat çeken husus. tam bu olaylar sırasında ı 299 yılının Osmanlı rivayetinde Osman'ın Bi~ lecik fethi ve bağımsızlık ytlı olarak kaydedilmesidir.

    Osman ve Tekturlar

    Selçuklu sultanının haraçgüzarı Bilecik tekturu bölge~ deki diğer yerli tekturlar üzerinde en güçlü olanıydı. Bi~ lecik tekturu. Selçuklu~ilhanlı egemenliğini tanıyordu. Aşıkpaşazade'nin kaynağına göre ilk zamanlarda Osman da ona "mudara" gösteriyordu.22 Mudaranın (aşağıdan alma. yaranma). sebebini anlamak için ı 285'te Osman'ın aşiretiyle Söğüt~Domanic arasında göç devrine dönmek gerekir. Osman'ın aşireti sürüleriyle Söğüt~Domanic ara~ sında göç ederken Bilecik tekturunun himayesine muh~ taçtı. inegöl ovasında sürüler tarım topraklarını çiğnedi~ ği için inegöl tekturuyla başından beri düşmanlık vardı.23

    Osman'dan armağan alan Bilecik tekturu Osman'ı koru~ yordu. Osman bu bölgede göç yolunu engelleyen inegöl tekturu ile çatışma halindeydi. Ermenibeli çatışması. ye~ re! önemsiz bir karşılaşma idi ( Ermenibeli Söğüt~Domanic yolu üzerindedir; Söğüt~Domanic yolu bugün de Ermeni~ pazan/Pazaryeri üzerinden inegöl ovasına iner). Osman~ lı rivayetine göre, Ermenibeli çatışmasının ardından Os~ man. Ede~Balı eliyle gaza kılıcı kuşanmış ve bölge tektur~ !arına karşı aktif gazaya başlamıştır. inegöl Rumları'na kar~ · şı bir gece baskını yapmış, inegöl yakınında küçük Kula~ ca Hisarı'nı yağmalayıp ateşe vermiştir (684/ı285); bugün inegöl'ün Kulaca köyü yakınında bazı kale kalıntıları göz~ lemlenmiştir; sonradan Orhan burada cami yaptırmıştır.24

    Osman'ın Kulaca'yı yakması üzerine inegöl bölgesi Rumlar'ı telaşlandılar; toplanıp Karacahisar tekturundan

    26

  • yardım istediler. Öyle anlaşılıyor ki, bu tarihlerde Osman Gazi'nin halkı Söğüt'te yerleşmiş olup yazları Domanic yaylasına çıkan bir yörük topluluğuydu. Karacahisar tek-furu Flanoz adlı bir adamıyla asker gönderdi (Flanoz, tipik bir Rum adı); inegöl Rumları ile birleştiler. Osman da ga-zileri topladı. İkizce'ye yakın Domanic (Domalic) belini aştıkları yerde büyük savaş oldu (1286). Bu savaş, Osman'ın gerçek anlamda ilk savaşı sayılmalıdır. Osman'ın karde-şi Saru Yatı burada hayatını kaybetti. Böylece, Osman ile Karacahisar tekfuru arasında savaş başlamış oldu. Kula-ca akınından iki yıl sonra Osman bölgenin ikinci büyük tekfuru Karacahisar tekturundan hisarı alıp, beylik merke-zi yaptı. Rivayete göre, bu önemli fetih sonucu ucda san-cak beyliğine erişti. 25 Karacahisar'ın konumu, yapılan ça-lışmalarla aydınlatılmıştır. Nehirlerin kesiştiği verimli ovada bu tarihlerde zamanla kurulmuş şu merkezler var-dı: Antik şehir Dorylaion kalıntılarının bulunduğu Şarhöyük (Sultan-öyüğü), Porsuk çayı ötesinde Odunpazarı ba-yırında kurulmuş müslüman şehri Eskişehir, Eskişehir'e 7 km, uzaklıktaki hakim tepede konuşlanmış Bizans ka-lesi ı

  • Türk~müslüman şehri olarak kurulmuştur. Buna kar~ şı yüksek tepedeki eski Bizans kalesi Karacahisar halkı, Fatih Sultan Mehmed döneminde tepenin hemen ete~ ğindeki Karacaşehir'e nakledilmiştir. 27 Rivayete göre Os~ man, Karacahisar'da kendi adına hutbe okutmuş, bağım~ sız beylik iddiasında bulunmuştur. Aşıkpaşazade'de28

    Osman'ın bağımsızlık, yani kendi adına hutbe okutma id~ diasında bulunması için şu olgular üzerinde durduğu ile~ ri sürülür ki, bu iddialar aslında çok sonraları hanedanın Osman ile başladığı inancında olanlar tarafından eklen~ miştir: Karacahisar, müslüman halk ile iskan edilip bir beylik merkezine dönüşmüş; müslüman halk mescid ve pazar yeri kurmuş; dolayısıyla imam, kadı ve hatip iste~ miş; Osman bu şehri kılıcı ile aldığını, kendisine Allah tarafından gaza ile hanlık verildiğini, Selçuklu sultanının Osman'a sancak gönderip gazada onu temsil etme yetki~ si vermesine karşın kendisinin kafirlerle uğraşarak bölge~ yi fethettiğini ve büyük atasının Anadolu'ya ilk varan Sü~ leymanşah olduğunu ve Gökalp neslinden geldiğini söy~ lemiştir. Aşıkpaşazade'nin rivayetine göre, Osman han sı~ fatıyla kanun koymuş, belli başlı alp yoldaşlarına beyliğin belli kısımlarını timar, daha doğrusu il~yurtluk tayin et~ miştir. Bütün bunlar, Osman'ın beyliği han sıfatıyla Türk devlet geleneğine göre teşkilatlandırdığını anlatmak için kullanılmış iddialardır. Bu teşkilat, Osman'ın beylik yapı~ sının esasları olmuştur. Genelde Osmanlılar bir yeri fet~ hedince üç şeyi hemen yerine getirirlerdi: Bir kadı, bir su~ başı tayin edilir, pazar yeri belirlenirdi. Kaynaklar bu aşa~ mada Osman'ı, diğer Türkmen beyleri gibi gaza ile ba~ ğımsızlığa hak kazanmış, kendi adına hutbe okutabile~ cek bir bey, bir han gibi göstermeye çalışmaktadır. Neşrl, Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad'ın ölümüyle Selçuk~ lu hanedanının ortadan kalkması üzerine, "Hutbe Os~ man Gazi adına okundu" diye farklı bir yorum yapar.29

    O tarihte Osman, Neşrl'ye göre hutbe ve sikke sahibi bir islam hükümdan olmuştur. Aslında Selçuklu Sultanı III. Alaeddin 1302' de Moğollar tarafından Tebriz' e götürü!~ müş, son Selçuklu hükümdan II. Mesud'un idaresi ı 308'e

    28

  • kadar sürmüştür. Bütün Anadolu bey~emlr~hanları, an~ cak 1335'te İran'da EbO Said Sahadır Han'ın ölümü üze~ rine Cengiz soyundan ilhanlar kalmayınca sultanlıklarını ilan edip hutbe ve sikke sahibi olmuşlardır. Şimdiye ka~ dar tarihçi! er, eski rivayeti izleyerek 1299 tarihini Osmanlı hanedan ve devletinin gerçekten ve hukuken kuruluş ta~ rihi kabul etmişlerdir. Türk geleneğinde devletin kurulu~ şu, her şeyden önce egemenliğini Tanrı'dan aldığına ina~ nılan karizmatik bir hanın ortaya çıkışına bağlıdır. Fakat bu, islami geleneğe göre hutbe ve sikke sahibi olmaya yetmez.

    Sultanöyüğü bölgesinde uzun zamandır bir Rum tek~ furu elinde bırakılmış bir kalenin, Karacahisar'ın fethedil~ miş olması iki yönden önemliydi. ilkin, bölgede sultanın haraçgüzarı olarak yaşamakta olan tekturlarla barışın ter~ kedilmesi, bölgenin bir gaza alanı haline gelmesi; ikinci olarak Osman'ın doğrudan doğruya kendi hükmü altında Karacahisar gibi hakim bir kaleye sahip olmasıdır. Kale~ ye bölgeden ve Germiyan gibi uzak yerlerden halkın gelip yerleşrrıesi sonucu Karacahisar müslüman nüfuslu bir şe~ hir oldu. Aşağıda Ilıca yanındaki pazar da Osman'ın kont~ rolü altına geçmiş görünmektedir. 1288'de uzak Söğüt uc kasabası yerine Osman, şimdi Karacahisar fethiyle sulta~ nın naibine ait Eskişehir'in yanında hakim durumdaki bir merkeze yerleşmiş bulunuyordu. Fetih, Osman' ı bölgede fiilen bir gazi bey durumuna yükseltiyordu. Böylece Os~ man, Kastamonu emlri Çobanoğulları gibi, Selçuklu sul~ tanının sancak sahibi bir emlri (bey) mertebesine ulaş~ mış görünmektedir.

    Osman Bey'in bundan sonraki ana hedefi, Sakar~ ya nehrinin doğusundaki bölge oldu. Osmanlı kaynak~ !arına göre Osman Gazi sancak beyi olunca nökeri Köse Mihal'e Taraklı Yenicesi'ne akma gitmek gerektiğini söyle~ di.30 Harmankaya~Göl bölgesi tekturu Köse Mihal'in Orta Sakarya kıvrımı içindeki tekturlar ve bölge yolları hakkın~ da bilgisi vardı; seferin planını özetledi: Beştaş'tan geçile~ cek, Sarıkaya' da Sakarya ırmağı aşılacak, böylece Sakarya

    29

  • kıvrımı içindeki geniş bölge, özellikle İznik'e ipek geti-ren kervanların yolu, Göynük suyu üzerindeki Mudurnu-Göynük ve Taraklı Yenicesi kasabaları kontrol altına alınabilecekti. Bölgede kendi aşiretiyle yerleşmiş olan Sarnsa Çavuş'a iş birliği için haber gönderildi. Setere çıkan Os-man, yolda ilkin Beştaş Zaviyesi'ne kondu (sonraki tah-rir defterlerinde Beştaş Zaviyesi kaydı vardır). Tekke şeyhinden Sakarya'nın geçit yerini sordu (gerçekten geçit yeri Sarıcakaya'dır, bugün burada yeni ve eski iki köprü vardır; az ileride nehir atların geçmesi için elverişli haldedir). Sa-karya üzerinde Sarnsa Çavuş, Osman'ı ve adamlarını kar-şıladı ve Sorkun (haritada Sakarya'dan kuzeyde) üzerine götürdü. Sorkun Rumları, Sarnsa Çavuş aracılığı ile itaa-te razı oldular, ahd ile itaat edip yağmadan ve esaretten kurtuldular. Oradan Sarnsa Çavuş kılavuz olup Mudurnu vilayetine çıktılar (Sorkun'dan sonra yol kuzeye yönelir). Sarnsa Çavuş bölge Rumlar'ı ile mudara edip cemaatiy-le yaşıyordu. Osman bu vilayeti ona bıraktı. Mudurnu'dan nehri izleyip sıra ile Göynük'e, Taraklı Yenicesi'ne ge-lip yağma etti; ardından güneye yönelip dağlık bölge-den Göl-Flanoz (bugün Gölpazarı) ovasına indi. Burada Mihal'e ait Harmankaya üzerinden onun kılavuzluğu ile Sakarya'yı geçip Karacahisar'a döndü. Bu rivayet, izlenen yollar ve topografya dikkate alındığında sıhhatli bir anla-tıma dayanır. Bu seferle güdülen amaç ganimet almak, fa-kat aynı zamanda bölge tekturları üzerinde Karacahisar'ın yeni hakimi sıfatıyla otorite kurmak olmalıdır.

    Bizans'tan Batı Anadolu topraklarını fetheden diğer beyler gibi Osman Gazi de ı288-ı299 döneminde, Sel-çuklu sınırları içinde haracgüzar tekturlar elinde bırakılmış bölgeyi, Karacahisar'dan Bilecik-Yenişehir'e kadar egemenliği ve kontrolü altına alarak birçok şehir ve ka-leye hükmeden bir bey durumuna geldi. ı 288- ı 299 dö-neminde Osman, Selçuklu sultanına harac ödeyen yerel tekturları (Göynük, Gölpazarı, Bilecik, Yenişehir, inegöL Yarhisar tekturlanı ortadan kaldırdı, daha sonra doğrudan doğruya Bitinya'da Bizans imparatorluk topraklarına

    30

  • karşı gaza faaliyetine başladı. Neşrl'deki bir rivayete göre Ertuğrul'un ölümü üzerine Söğüt'te beylik sorunu orta-ya çıkmıştı. Göçer evierden bir bölüğü Osman'ı, bir bö-lüğü amcası Dündar'ı (Tündar) bey yapmak istiyordu. 3 ı Osman'ın kabilesi onu tuttu. Bir araya gelindiğinde ço-ğunluk Osman'ı destekledi; bunun üzerine Dündar da ona uydu. 1299'a doğru Dündar Osman'ın kethUdası idi (vekili, bir çeşit vezir). Bu yılda Osman'ın fetih politika-sında kökten bir değişiklik oldu. Başlangıçta Osman'ın güçlü Bilecik tekfuruyla ilişkileri dostluk, hatta bir çe-şit bağımlılık biçimindeydi. Eskişehir-Bilecik arasındaki haraçgüzar Rumlar'la iyi geçinme politikası bölgede tutunmak için gerekli sayılıyordu. Germiyan saldırıları Osman'ı bölge tekfurlarıyla uzlaşmak zorunda bırakıyordu. Karacahisar'dan sonra Osman akınlarını bölge dışı Mudurnu-Göynük tekfurlarına karşı yöneltti. Bilecik tekfu-runa baş kaldıran Köprühisar tekfurunu Dündar'la birlik-te itaat altına aldılar. ı 299' da Osman ile amcası arasında beyliğin bundan sonraki politikası üzerinde görüş ayrılığı belirdi. Dün dar, Bilecik tekfuruna ve Rum halkına karşı iyi geçinme politikasının sürdürülmesi gerektiğini ileri sür-dü.32 Osman bu sözü kendisinin savaş ve egemenlik hak-kını engelleme olarak anladı ve okla Dündar'ı vurup öl-dürdü (Neşrl'nin kaydına göre Bilecik fethi Dündar'ın kat-linden öncedir). 1299 yılına doğru Osman, savaş alanını Karacahisar-Söğüt bölgesinden batıda Bilecik-Yenişehir bölgesine taşıdı. Osman Gazi'nin merkezini 1299'da Karacahisar'dan Bilecik'e ve uc merkezini İznik'e yakın Yenişehir'e nakletmesi bundan sonraki hedefini göster-mekteydi. Doğrudan Bizans sınırları ötesinde Bitinya toprakl

    Osman ve Bizans: iznik Kuşatması, Bapheus Savaşı (27 Temmuz 1302)

    Osman Gazi'den ve fetih girişimlerinden söz eden çağdaşı Bizans tarihçisi G. Pachymeres şüphesiz onun

    31

  • hakkında en güvenilir kaynaktır. 130 1' de Osman' ın iz~ nik kuşatması ve Bapheus savaşı dolayısıyla Bizanslı kronikçi Osman'la ilgili etraflıca bilgi verir. Osman'ın menşei hakkında on yıl öncesine gider; Osman'ın nasıl ve ne zaman ortaya çıktığını anlatır. E. A. Zachariadou, Pachymeres'teki Osman ile Çobanoğulları arasındaki iliş~ ki den söz eden parçayı, ı 290~ ı 293 dönemine ait tahmin eder. C. Imber bu bilgileri ı 300'lere koyarak olayları ka~ rıştırmıştır. 33 Pachymeres, o yıllarda Bizans'a karşı aktif gaza hareketlerinde Kastamonu uc emirliğinde Çobanoğ~ lu Yavlak Arslan'dan ve sonra Ali'den söz eder. ı290'lar~ da Kastamonu'da Hüsameddin Çoban soyundan Muzaf~ ferüddin Yavlak Arslan "sipahbed~i diyar~ı uc" unvanıyla hüküm sürüyordu. Pachymeres, Osman Gazi'nin ortaya çıkışını Kastamonu emlri "Amourioi"na (Emir oğullarına) bağlar. Onun "Melek Masur ve Amourioi" hakkında ver~ diği karışık bilgileri çağdaş Selçuklu kaynağı Kerlmüddin Aksarayi aydınlatmaktadır. Bu kaynağa göre Sultan II. Keykavus'un oğulları Kırım'dan Anadolu'ya döndükten sonra onlardan Sultan !I. Mesud, Argun Han'dan Selçuk~ lu tahtını elde etmiş, kardeşi Rükneddin Kılıcarslan'ı uc bölgesinde (muhtemelen Akşehir civarında) yerleştirmiş~ ti. Argun Han'ın ölümü ve Geyhatu'nun han seçilmesin~ den (22 Temmuz ı29ı) sonra İran Moğolları arasında baş~ !ayan taht kavgaları sırasında Anadolu karışıklık içinde kaldı. Uelarda Türkmenler baş kaldırdı. Kılıcarslan da kar~ deşi Mesud'a karşı ayaklandı. Geyhatu Han'ın ordusuy~ la gelmesi üzerine (Kasım ı29ı) Kılıcarslan Kastamonu ucuna gitti ve oradaki Türkmenler'i etrafına topladı. Es~ kiden beri Mesud'a taraftar olan uc emlri Yavlak Arslan' ı öldürdü. Geyhatu tarafından ona karşı gönderilen Sul~ tan Mesud önce yeniidi (Pachymeres, Melik Kılıcarslan yerine Masur'u yani Sultan Mesud'u koymakla yanılmış~ tır). Mesud ardından yanındaki Moğol kuvvetleri sayesin~ de galip geldi (Aralık ı29ı ). Kılıcarslan kaçtıysa da Yavlak Arslan'ın oğlu Ali nihayet bir baskında onu katletti. ı29ı olaylarından sonra Selçuklu~Moğol bağımlılığından çık~ mış olan Çobanoğlu Ali uzak batıda Bizans topraklarına

    32

  • saldırılara başlamış, Sakarya nehrine kadar fetihler yap~ mış, hatta akınlarını nehrin öbür tarafına kadar ilerlet~ mişti. Fakat sonraları Bizanslılar'la barışçı ilişkiye gir~ di. O zaman Osman Gazi en ileri ucda Sakarya vadisinin beri yakasında Söğüt bölgesinde bulunuyordu. Pachyme~ res. akını durduran Ali'nin yanındakilerin Osman tarafı~ na geçtiğini ve onun önderliğinde akınları sürdürdüğünü belirtir ve Osman'ın o zaman Çobanoğulları'nın emri al~ tında ileri hatta bir uc savaşçısı olduğunu vurgular. Böy~ lece, bu serhad bölgesinde önderlik Osman Gazi'ye geç~ miştir. Bu sıralarda Osman, Eskişehir~Karacahisar'dan Bilecik~Yenişehir'de yerleşerek İznik'i tehdit etmeye baş~ lamıştı. Pachymeres onun önceki Karacahisar dönemini (1288~1299) bilmiyordu. Ancak onun kaydı, Osman'ın (At~ manes) ilk defa çağdaş bir kaynakta adı geçtiği ve tarihi kimliğinin ortaya konduğu için önem arzeder. Pachyme~ res onu uc bölgesinde Türkmenler arasında en atılgan, en enerjik akıncı önderi olarak tanıtır; bÖlgede kendi başına hareket eden başka önderler olduğuna da (Osmanlı riva~ yetinde adı geçen Konuralp, Akça Koca, Turgut Alp gibi) işaret eder. Bizanslı kronikçi Osmanlı rivayetlerinde ol~ mayan bir başka önemli noktayı belirtir: Osman. başlan~ gıçta Kastamonu uc emirleri Çobanoğulları emrinde bir uc savaşçısıdır.

    Osman, Bizans topraklarına karşı akın merkezi olarak Yenişehir'de yerleşip ailesini Bilecik'te bıraktıktan sonra bütün faaliyetini İznik' e yöneltti. ilk akınlardan sonra ge~ !ip iznik'i kuşattı. Bunun üzerine bir Bizans birliği İznik'i kurtarmak için harekete geçti. Bunu haber alan Osman Gazi onlarla Pachymeres'e göre 27 Temmuz 1302'de (Os~ manlı kaynaklarına göre 130H302'de) Bapheus'ta (Ko~ yunhisar) savaştı. Bapheus savaşının vuku bulduğu yer Osmanlı rivayetinde Yalakova olarak gösterilir. Yalakova. Yalakdere'nin Hersek dilinde denize ulaştığı düzlüktür. Burada vuku bulan savaştan önce Bizans kuwetleriyle Osman'ın öncü keşif kuwetleri İznik'ten gelen yolu kapa~ tan Koyunhisar'da (Bapheus) çarpışmışlardı. Yalakdere

    33

  • vadisini izleyerek İznik'ten gelen ana yol üzerindeki Ko~ yunhisar. V alakova'ya çıkmadan önce tepedeki hisardır ve bugün yıkıntıları mevcuttur,

    Bu önemli savaşın ayrıntıları Pachymeres tarafın~ dan aktarılır. Ona göre Osman, İznik bölgesinden ayrı~ hp dağlık araziyi geçitlerden geçerek Halizônlar'ın ülke~ sine girmiştir, Bundan önce I 00 kadar bir öncü Türk kuv~ veti aniden Telemaia'da gece baskını yapmış, ganimet~ le kaçarken Bizans askerleri onların peşine düşmüştür, Bir tepeye çıkan Türkler kendilerini oklarıyla savunmuş~ !ardır. Bu ilk karşılaşmadan cesaret alan Osman'ın ya~ nındaki askerler Meandre (B. Menderes) (gerçekte Kara~ hisari Afyon) bölgesinden gelen başka Türk kuvvetleriy~ le büyük bir sayıya ulaşmışlardır. Emir Ali (Yavlak Arslan oğlu) uzaktan akma gelenlerin Osman'ın yanına gittiği~ ni görerek imparatorla yapmış olduğu anlaşmaları çiğne~ miş ve o da akma başlamıştır, Osman, dağ geçidini (Ya~ lakdere vadisi) geçip birden Yalakova'da görünmüştür, Kendi kuvvetleriyle birlikte daha önce Kastamonu do~ laylarından savaş için kendisine gelip katılan birçok sa~ vaşçının başında yer almıştır. Leon Mouzalôn kumanda~ sı altındaki Bizans ordusu, Bizanslı ve Alanlar'dan baş~ ka yerli ve yabancı askerden oluşuyordu ve hepsi yakla~ şık 2000 kişiydi. Kısa süre önce Alanlar' a verilmek üze~ re istenen yardım dolayısıyla atlarından ve paralarından mahrum edilmiş olan yerli asker gevşek ve gayretsiz bir hava içindeydi ve bu sebeple cesaretle savaşa girmemiş~ ti. Bu durum Türkler' e büyük bir güvenle saidırma fırsatı verdi; sayıca üstün olduklarından (5000 kişi) yürekliydiler. Böylece savaş hem sayı hem moral bakımından eşit ol~ mayan şartlarda başladı. Rumlar'ın bir kısmı savaş mey~ danında kalırken önemli bir kısmı yakında bulunan İzmit Kalesi'ne doğru hep beraber utanç verici şekilde firar yo~ !unu tuttu. Bu sırada Rumlar için hayatlarını feda eden Alanlar çok yararlı oldular. Alanlar, Rum piyadenin safla~ rını sıkılaştırıp ilerlemelerine ve kendilerini kurtarmaları~ na imkan verdiler, Türkler için o zaman savaşı bitirmek ve

    34

  • etrafa dağılıp hiç direnç görmeden kolayca ganimet top-lamaktan başka iş kalmamıştı. Mahsul toplama zama-nıydı. Köylülerin bir kısmı tutsak ediliyor. bir kısmı bo-ğazlanıyor. başına geleceği önceden aniayarak kurtuluşu· bir kaleye sığınmakta bulan bazıları ise firar yolunu tutu-yordu. Kır halkı aileleriyle gelip İstanbul'a sığınmaktaydı. Edremit'e kadar bütün bölgeler Türkler'ce yağma edildi. Ancak daha ötede Achyraous (Balıkesir yakınında Akira). Kyzikos (Kapıdağı). Pegai (Karabiga) ve Lopadion (Ulu-bat) gibi denize yakın bölgeler tahribattan kurtulmuştu. Yağmalar Bursa ve İznik kapılarına kadar uzanıyordu. Her yer birkaç gün içinde harabeye dönmüştü.34

    Bu bilgiler Anonim Tevarfh-i Al-i Osman'da anlatılanlarla önemli ölçüde örtüşür. Burada İznik kuşatması üze-rine İstanbul'dan yardım talebinde bulunulduğu ve tek-furun güvendiği bir adamının idaresinde ordu hazırladığı, bunların gemilere binip Yalakova'ya çıkarak İznik'i kurtar-mak üzere harekete geçtikleri, Osman'ın bir casusundan durumu haber aldığı, nereye çıkacaklarını bildirdiği, pusu-ya yatan Osmanlı kuvvetlerinin düşman çıkarma yaparken bunların üzerine saldırdığı ve denize döktüğü bildirilir.35

    Anonim tarihte İznik kuşatması için ilk önce Köprühisar'ın alındığı zikredilir. Köprühisar, güneyde Bilecik'ten ve batıda Yenişehir'den İznik' e gelen başlıca yolların kavşak nok-tasıdır. Bu hisar. İznik'e giden Kızılhisar-Derbend (bu köy-ler bugün mevcuttur) vadisinin başlangıç noktasıdır. Os-man İznik'e bu vadiden gidecektir. Her iki kaynak. impara-torun. ordusunu kuşatma altındaki iznik'i kurtarmak için gönderdiği noktasında birleşir. İznik önünde kaleden çıkış hareketleri ve çarpışmalar. anonim tarihten öğrenilmektedir. İznik'in bataklıkla çevrili durumda bulunduğu da bu-rada belirtilir. O zaman Osman. bütün Türkmen beyleri-nin uyguladığı taktiğe başvurup şehri abluka altına almış ve açlıkla teslim olmaya zorlamıştır. Uzun abluka için Os-man "Yenişehir'den yana olan dağ" yamacında bir hava-le kulesi yaptırmış ve içine Taz (Diraz) Ali kumandasında ufak bir kuvvet yerleştirmiştir (bugün İznik'ten Yenişehir'e

    35

  • giden yolun solunda Diraz Ali köyü ve Diraz Ali Pınarı var-dır). Anonim tarihte. iznikliler'in o zaman umutsuz kalıp şehri teslim ettiklerine dair bilgi doğru değildir. İznik Or-han tarafından ı 33 ı· de teslim alınacaktır. Neşrl. kuşatmanın ardından uzun abluka sırasında birçoklarırün şehri bırakıp kaçtığını belirtir ve fethi n bu tarihte olmadığına işaret eder.36 Bizans imparatorluk ordusuna karşı kazanılan bu zafer, Osman'ı bölgede karizmatik bir bey durumu-na yükseltmiştir. Pachymeres, bu zaferle Osman'ın şöhretinin Paflagonya bölgesine kadar yayıldığını ve gazile-rio onun bayrağı altına koşuştuklarını kaydeder. Saphe-us savaşı Osman'a hanedan kurucusu bir bey ünü kazan-dırmış. kendisinden sonra oğlu Orhan rakipsiz beylik tah-tına geçmiştir. Böylece 27 Temmuz ı 302, tarihi Osmanlı hanedanının, dolayısıyla Osmanlı Devleti'nin kuruluş ta-rihi olarak kabul edilebilir.

    Osman Bizans Topraklarında: Dimbos Savaşı (1303), iznik ve Bursa Abluka Altında

    Bapheus zaferiyle Osman, bütün Bitinya'da Bizans egemenliğini tehdit eden önemli bir siyasi-askeri' güç olarak ortaya çıkmıştır. Bizans imparatoru Osman'ı dur-durmak için iran'da Gazan Han·a. onun ölümünün ar-dından Olcaytu Han'a bir Bizanslı prensesi zevce ola-rak önermiş ve bir Moğol ordusunu tahrik etme girişiminde bulunmuştur. Pachymeres'in açıkladığı gibi o za-man, direnç görmeyen. gaza ve ganimet için uc bölgesi-ne koşup gelmiş gaziler istanbul Bağazı'na kadar yayılmışlardı. Bapheus bozgunundan sonra ı 302- ı 307 yılları arasında Bizans'ın düştüğü çaresizliği Pachymeres dra-matik ifadelerle anlatır. Ona göre bütün Mesothynia (Ko-caeli) bu akıncıların saldırılarına hedef olmaktaydı. Pach-ymeres, Bapheus savaşından ve Osman'ın ı 303- ı 305 se-ferlerinin ardından yerli halkın sadece hayatlarını kurtar-mak için Batı'ya kaçtıklarını, çok kalabalıklaşan Türkler'in birçok başbuğ kumandası altında toplandığını, onlar-dan biriyle anlaşma yapmanın faydasız olduğunu. çünkü

    36

  • onların kendilerini yağmaya götürecek şefi arayıp bul-duklarını belirtiyordu. Alp gaziler emrinde küçük gruplar halinde hareket eden bu akıncılar, ı 304 yılı başları İstanbul Bağazı'na kadar her yerde görünmekteydiler. Türkler bir gemi bulunca Boğaz' ı geçiyor, istanbul önlerine kadar geliyorlardı. Chele (Şile) ve Anadolukavağı tepesinde-ki Hieron (Yoros) kaleleri onların saldırılarına hedef olu-yordu. Panik halinde kaçan Rum halkı istanbul'a sığınıyor, sokaklar açlık ve hastalık çeken insanlarla doluyordu.

    Osman, İznik kuşatmasına gitmeden önce Yenişehir'i ve gerisini güvence altına almak için Marmaracık (eski-den burada bir göl vardı) ve Koyunhisar tekfurları üzeri-ne bir akın yaparak onları itaat altına almıştı. Fakat Bap-heus savaşından sonra Bursa ovasındaki tekfurlar, Adra-nos, Bidnos, Kestel ve Kite tekfurları birleşip Osman'a saldırmak üzere ittifak ettiler. Bu savaş için Aşıkpaşazade 702 tarihini verir. Tekfurların ordusu bu yılın ilk baha-rında (yani 1303 yılında) harekete geçmiş olmalıdır. it-tifak ve saldırı kuşkusuz İstanbul'dan gelen emir üzeri-ne yapılmıştır. Tekfurların Yenişehir'e doğru saldırı ha-reketi başlangıçta başarılı oldu. Osman, yanındaki kuv-vetlerle tekfurlar ordusunu Yenişehir ovasındaki diğer Koyunhisar'da karşıladı. Düşman savaşa savaşa dar Dim-bos (Dimboz/Dinboz) Bağazı'na kadar çekildi, Osman'a karşı orada son bir savaşa giriştiler. Şehidler arasında Osman'ın kardeşi Gündüz Alp'in oğlu Aydoğdu da var-dı (türbesi Dimbos'tan Koyunhisar'a giden yol üzerinde-dir). Zafer Osman tarafında kaldı. Dimbos savaşında (ya-kın zamana kadar boğazdaki köy Dimbos adını taşıyordu, şimdi Erdoğan) Kestel tekfuru savaş meydanında öldü. Bursa ve Adranos (bugün Orhaneli) tekfurları kaçıp hisar-Iarına sığındılar. Osman, karşısında savaşan ve bozgun-da firar yolunu tutan Kite tekfurunun (Bursa~ya yakın Ki te Kalesi surlarından bir kısmı bugün ayaktadır) peşini bırakmadı, Ulubat (Lopadion) Köprüsü başına kadar kova-ladı. Tekfur Ulubat Kalesi'ne sığındı. Köprüyü koruyan ka-leden ileriye geçme imkanı yoktu. Osman kaçak tekfurun

    37

  • teslim edilmesini istedi, aksi takdirde gölü dolaşıp yur-dunu yağma tehdidinde bulundu. Sonunda Ulubat tektu-ru ile yapılan anlaşmada Osman, kendisinden sonra ge-lecek beyler adına köprüyü geçmeye yeltenrneyeceklerine dair söz verdi. Tekturu teslim alan Osman, Kite (Ürünlü) Kalesi önünde onu idam edince kale teslim oldu (ı 303). Dirnbos savaşının ardından Ulubat'a kadar Bursa ovası ve Uludağ, Türkmen yerleşmesine açıldı. Bursa ise yirmi üç yıl kuşatma altında kalacaktır. Osman, şehri kuşatıp etraftan tecrit etmek için Aktirnur ile Balahancık kurnan-dasında iki havale kulesi yaptı ve çekildi. Uludağ'da Türk-men köyleri ve Uludağ eteğinde Kızık köyleri ı 303- ı 326 döneminde kurulmuş olmalıdır.

    Osman'ın Sakarya Seferlı;ri (1304-1305)

    Bapheus ve Dirnbos zaferlerinden sonra Osman, Bi-zans karşısında kendini güçlü hissediyor. Paflagonya ve Anadolu'nun diğer taraflarından gaza-doyum için akın akın bayrağı altına gelen yoldaşlarla ordusu sefer zama-nı 5000 kişiye varmış bulunuyordu. İznik'i düşürmek ve İstanbul'dan gelecek yardırnlara karşı ablukayı tamarn-lamak için Sakarya üzerindeki geçit yerlerine karşı yeni seferler düzenlerneye başladı. ı 304 seferi hakkında ilk ve en ayrıntılı bilgi İshak Fakih-Yahşi Fakih'ten gelen riva-yettir. Aşıkpaşazade metninde yer alan bu rivayete göre Osman Bey, Leblebücihisarı'na (Kabakluca/Koubouk-lia) geldiğinde tektur itaat etti. Onu yerinde bırakan Os-man oğlunu yanına aldı. Oradan Lefke'ye (Leukai) vardı. Çadırlu ve Lefke tekturları bağlılık bildirince memleket-leri kendilerine bırakıldı ve Osman Gazi'nin yanında nö-ker oldular. Osman oradan Mekece'ye ulaştı, oranın tek-furu da itaat etti ve Akhisar'a (Metabole) Osman ile bera-ber geldi. Akhisar tekturu adam toplayıp savaşa girdi, an-cak yeniJip kaçtı; hisarına girerneyince Karaçepüş (Kato-ikia) Hisarı'na çekildi. Osman, Geyve'ye (Kabakia) gidip boş bulduğu hisarı aldı. Ardından Tekturpınarı'nı da ele geçirip bir aydan fazla bir zaman bu bölgede kaldıY

    38

  • Burada verilen toponomi ve güzergah dikkate alınırsa kaynaktaki bu rivayetin tamamıyla tarih! gerçeğe da-yandığı anlaşılır. Osman. Karacahisar'dan hareket etme-den önce Mihal'i çağırmış, islam'a davet etmişti. Lefke'ye kestirme yol Mihal'a ait bölgeden, Harmankaya (bugün Harmanköy) ve Gölpazarı üzerinden Sakarya vadisine inmektedir. Osman bu yolu izlemiş olmalıdır. Köse Mi-hal bu sebeple seferden önce Karacahisar'a çağrılmıştı. Osman'ın yolu üzerinde ilk fethi Leblebücihisarı'dır. On-dan sonra Lefke, Sakarya vadisinde, İznik' e gelen ana yol üzerindedir. Lefke'den Mekece'ye kadar sarp Sakarya va-dlsi boyunca kuzeye dönülür ve Akhisar ovasına (bugün Pamukova. Eskihisar tepede) ulaşılır. Osman bu seferde Karaçepüş Kalesi'ni alamadı. Ertesi yıl oğlu Orhan'ı de-neyimli kumandantarla bu kale ve Karatigin (bugün Kara-din) üzerine gönderdi.

    Bapheus'tan sonra Osman Gazi'nin ı 304 Sakarya se-ferinin istanbul'da panik havası doğurduğu anlaşılmaktadır. Pachymeres hiçbir umudun kalmadığını saraya ya-kın ~ir adam olarak yana yakıla anlatır. 38 İzmit açlık ve susuzluk içinde son derece kötü durumdaydı. İznik şehri de etraftan çevrilmiş, dışarıyla ilişkisi kesilmiş, kıtlık için-de bulunuyordu. Belokômis. (Bilecik}, Angelokômis (ine-göl). Anagourdy (?). Palatanea (Bursa-İznik yolu üzerin-de), Melangeia (Yenişehir) ve delaylarının halkı kaçmış, memleket ıssızlaşmıştı. Kroulla ve Katoikia'nın durumu daha kötüydü (Kroulla yol kavşağı Gürle'dir; Katoikia, Karaçepüş'tür). Bu kalelerin Türkler'in eline geçmesiyle Bizans'tan iznik'e gelen yol kapanmıştır. ı304 seferinde Osman, Sakarya vadisinde Geyve, Mekece, Absu (Hypsu) ve Lefke'yi ele geçirmiş bulunuyordu. İznik' e erişmek için yalnız göl tarafından Kios/Cius (Gemlik) yolu açık kal-mıştı.

    Osman, l304'te seferde iken Çavdar (Çavdarlı) Tata-rı. Karacahisar pazarını gelip yağmalamıştı. 705 yılında (24 Temmuz ı 305'te başlar) Osman Gazi, Mihal ve öteki tecrübeli kumandantarla Orhan'ı Karaçepüş ve Karatigin

    39

  • hisariarını fethetmeye gönderdi. 39 Bu seferinamacı İznik'in bu yönden tecrit işini tamamlamaktı. Orhan, Karatigin'i aldığı zaman, ''Benim garazım İzniktir" demiştir.40 Osman ise Çavdar Tatarı'nın yeni bir saldırı ihtimali yüzünden. ya-hut yaşı ve hastalığı dolayısıyla Karacahisar'da kaldı. Or-han. Karaçepüş ve Absu hisariarını fethetti. Arkasını emni-yete almak amacıyla Karaçepüş'te Konuralp'ı ve Absu'da Akça Koca'yı bıraktı. Karatigin'i de alıp tekturunu idam

    · etti. Diraz Ali ve Karatigin havale hisarlarından İznik ku-şatması çeyrek yüzyıl sürdü. O zamana kadar Absafi-Bıçkı dağ kitlesini aşmak imkansızdı; tek yol Sakarya vadisiydi. Bu vadide Akhisar. Geyve, Absu ve Karaçepüş kaleleri bu yolu Osmanlılar'a kapatıyordu. l305'te Orhan, Akhlsar'ı harekat merkezi yaptı. Kaleterin düşmesi üzerine Osmanlılar. Sakarya'dan Beşköprü-Adapazarı düzlüğüne inmiş gö-rünmektedir. Bu düzlüğün doğusunda Bizans'a ait Akyazı, batısında Sapanca'nın (Sophon) güney kıyılarından İzmit ve kuzeyde Adapazarı bölgeleri şimdi Osmanlı akıniarına açılmış bulunuyordu. Böylece Osman'ın ı 304, Orhan'ın ı 305 seferi İzmit ve İstanbul yolu üzerinde Osmanlı ege-menliğini sağlamış ve İznik'e bu yönden bir yardım gel-mesini önlemiştir. Bölgede yeni uelarda Konuralp Akya-zı tarafına, Akça Koca İzmit üzerine sürekli akıniara başladılar. Konuralp Akyazı'da Tuzpazarı'nı aldı ve Bizans kuv-vetleriyle Uzuncabel'de iki gün iki gece süren çetin bir sa-vaştan sonra bütün bölgeyi ele geçirdi. Tuzpazarı'nı yeni uc merkezi yaptı. Akça Koca, Osman'ın yeğeni Aktimur'la batıda Kocaeli'ne akın düzenliyor, Konuralp doğuda Akya-zı, Konurpa, Mudurnu ve Bolu'yu ele geçiriyordu. Sakarya üzerindeki Karaçepüş ve Absu'da Gazi Abdurrahman yer-leşti ve Akova'ya akma başladı. Aşıkpaşazade ve Neşrl'de kısaca kaydedilen bu gelişmelerin çoğu, kuşkusuz ı 305 se-ferinden sonraki yıllarda gerçekleşmiştir. Böylece ı 305'te İznik'e gelen bütün yollar Osman Gazi'nin kontrolü altına geçmiştir.

    Pachymeres' e göre ı 305'te imparator. "stratopedark" unvanı verilen Sguros adlı birini "arbaletli askeri başında"

    40

  • osman'a karşı gönderdi ve bir miktar para verdi; Sguros bu para ile mahallinde yerli bir kuvvet meydana getire-cekti. Sguros. Katoikia bölgesine geldi. Fakat 5000 kadar osmanlı kuvveti belli etmeksizin gece kaleye gelen yolla-rı ele geçirmişti. Pachymeres'te ve eski Osmanlı rivaye-tinde Orhan'ın taktiği üzerinde birbiriyle örtüşen ayrıntılar Osmanlı rivayetinin tamamıyla güvenilir niteliğini bir defa daha ortaya koyar. Orhan'ın taktiği hakkında ayrıntılar. Karaçepüş Kalesi'nin Katoikia olduğunu kesinlikle ka-nıtlamaktadır. Pachymeres, para ile tutulan askerden bir yarar gelmediğini, kaleye sığınmak için kaçan kadın ve ço-cukların kaleyi zaptetmiş olan Türkler'in eline düştüğünü, şehrin yakıldığını ekler. Bu noktada Bizanslı tarihçi, çoğu zaman yaptığı gibi daha önceki olaylara geçer, Osman'ın Belokômis'i (Bilecik) aldığını, sadece Bursa'nın direndi-ğini hatırlatır. Osmanlı menakıbnamesine göre Bilecik I299'da ele geçirilmiş ve Bursa, Dimbos savaşından son-ra l303'te abluka altına alınmıştır.

    Os.manlı Beyliği

    Osman, beyliği ailenin diğer üyeleriyle birlikte ida-re eder görünmektedir: Karacahisar subaşılığını kardeşi Gündüz'e vermişti. Önemli siyasİ kararları amcası Dün-dar'a danışırdı. l303'te Bursa hisarını abluka için yaptırdığı havale kulelerinden birini, kardeşinin oğlu Aktimur'a verdi. Osman. oğlu Orhan'ı kendi sağlığında deneyimli kumandanlar Akça Koca, Konuralp, Köse Mihal ile seter-Iere gönderip onu beylik için hazırlıyordu. Hasta olan Os-man son yıllarında beyliği fiilen oğlu Orhan'a bırakmıştı.

    Osmanlı rivayeti, l305'ten sonra Osman'ın herhan-gi bir faaliyetinden söz etmez. Bu rivayetlerde, Osman Bey'in ayağında "nikris zahmeti" bulunduğu için işleri Orhan'a bıraktığından, kendisinin yaşlanıp "müteka-id" olduğundan söz edilir.4 ı Osman'ın ölüm tarihi Aspor-ça Hatun ile Mekece vaktiyelerine göre belirlenebilir. Bi-rincisinde Osman hayatta, ikincisinde vefat etmiş görün-mektedir. Dolayısıyla Osman l324'te ölmüştür. Osmanlı

    41

  • rivayetine göre Osman'ın vefatında hicrl yıl hesabıyla alt-mış dokuz yaşındaydı ve yirmi yedi yıl beylik yapmıştı. Bu kayda göre doğumu 1257 olmalıdır. Osmanlı rivayetine göre vefatında Orhan Bey Bursa'yı kuşatmakla meşguldü. Osman'ı vasiyeti gereği hisarda Tophane'de "Manas-tırda kubbenin altında" defnettiler. Gümüşlükubbe deni-len manastır-42 1855 depreminde yıkılınca 1863'te şimdiki sade türbe Sultan Abdtilaziz tarafından yaptırılmıştır. Osman'ın Orhan'a vasiyeti olarak daima şeriat hüküm-lerine riayet, emrindekileri gözetme ve ihsanda bulun-ma maddeleri zikredilir. 1324 tarihli Mekece vaktiyesinde şahitler kısmında Osman'ın Orhan dışında Çoban, Me-lik, Hamid, Pazarlı adlı oğulları ve Fatma Melek adlı kızı yer alır. Şahitler arasında Ömer Bey kızı Mal Hatun'un adı geçer. Kroniklerde Mal Hatun Osman'ın hanımı ve Şeyh Ede-Balı'nın kızı olarak kayıtlıdır. Ayrıca bir başka oğlu olarak Alaeddin Ali'nin adı zikredilir. Orhan, 1305'ten beri seferlerde kumandan olarak ordunun başında oldu-ğundan babasının ölümünde olaysız beylik tahtına otur-muştur.

    Osman dönemine ait en önemli belge Asporça vakti-yesidir ve 1323 Eylül başlarında düzenlenmiştir. Belgede, Osman Gazi b. Ertuğrul oğlu Orhan'ın eşi Asporça Ha-tun, kendi huzurunda Alaeddin Paşa'yı vakıfları için vekil tayin etmiştir. Asporça Hatun'a, Osman tarafından hibe edilen beylik köyler, Narlı ve Kıyaklı (Kapaklı?) vaktedil-miştir. Kendisinden sonra iki oğlu Şerefullah ile İbrahim Bey ve onların neslinden gelecekler, hasılattan haklarını vakıf şartlarına göre alacaklardır. Asporça Hatun, tevliye-ti büyük oğlu İbrahim Bey' e vermiştir. Bunun dışında Sul-tanönü livası tahrir defterlerinde, Osman dönemine inen atıflar mevcuttur.

    42

  • ORHAN

    (1281 [?]-1362)

    beylik dönemi:

    (1324-1362)

  • Bizans'la Savaş: Pelekanon (1329), Orhan Bithynia ve Kocaeli'nde Hakim

    Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin oğlu ve halefi olup doğum tarihi tartışmalıdır. 1299'da Nilüfer'le evlendiğinde "yiğit" (genç) diye anılmış olmasından hare-ketle bu tarihte on sekiz yaş civarında olduğu düşünülebilir. Osmanlı rivayetine göre, tutsak edilen Yarhisar tek-turunun kızı Nilüfer'le (Lülüfer, Rumca Luludia/ çiçek) ev-lendirilmiş, Süleyman ve Murad bu evlilikten doğmuştur.

    1299'da Osman Gazi merkezini Bilecik-Yenişehir'e naklettiğinde Orhan'ı deneyimli atabey Gündüz Alp ile Karacahisar'a gönderdi. Osman Gazi'nin İznik kuşatması (1301) ve Dimboz (Dinboz) savaşına (1303) katıldığı anla-şılan Orhan, Lefke seferinde ( 1304) Germiyanlılar'ın teh-didine karşı Eskişehir-Karacahisar'da kaldı. Yanında ba-basının güvendiği adamları Saltuk Alp ile Köse Mihal de bulunuyordu. Osman Gazi, Lefke seferinde Sakarya üzerinden İznik' e yol veren kalelerio fethiyle uğraşırken Germiyan'dan Çavdar Tatar "Karacahisar'ın pazarına" (Ilıca yanında) yağma akını yapıp çekildi. Orhan yağmacıların peşine düştü, onlara Oynaşhisarı'nda (bugün Çav-darhisar) yetişti, yağma mallarını ellerinden aldı ve Çav-dar Tatar'ın oğlunu ele geçirdi. Osman Gazi bu esirle bir

    45

  • antlaşma yaptı ve onu babasına geri gönderdi. Daha son-ra Osman, Germiyan-Çavdar saldırılarını karşılamak üzere kendisi Karacahisar'da kalmaya karar verdiğinde Orhan'ı, yanına kattığı gazi alpler Akça Koca. Konuralp, Gazi Ab-durrahman ve Köse Mi hal ile birlikte Sakarya'ya gönderdi (ı 305). Aşıkpaşazade, Orhan'ın kumanda ettiği ilk seterin bu olduğunu belirtir. 1 Orhan, stratejik önemi olan Kara-çepüş (Katoikia). İznik önündeki Karatigin, Absu (Hypsu: Geyve Boğazı'nda) kalelerini fethetti. Yenişehir'de babası yanına geldi. Bu harekatın hedefi İznik' e gelecek yardımı keserek burayı teslim olmaya zorlamaktı; Orhan bu sefer-lerde askeri tecrübe kazanmış oldu. Babasının zamanındaki son seferi, Adranos Kalesi (Orhaneli) üzerinedir. Bu seterde yanında yine Köse Mihal ile Turgut Alp vardı. Ey-lül ı 323'te düzenlenmiş Asporça Hatun vaktiyesine göre o tarihte Osman hayattaydı. Orhan'ın beyliğe geliş tari-hi Mart ı 324'tür. Osman'ın ölümü de bu iki tarih arasında olmalıdır.

    Orhan beyliğin başına geçince, Bizans Bitinyası'nın iki büyük merkezi Bursa ve İznik üzerindeki kuşatmayı sıkılaştırdı. ı 326 baharında bütün kuwetleriyle Bursa önü-ne gelip teslim olmasını istedi. Bursa tekfuruyla uzlaşılan teslim ahidnamesinin maddeleri şunlardır: ı. Şehre gi-ren Osmanlı askerleri halka zarar vermeyecek (yağma ol-mayacak, esir alınmayacak). 2. Gitmek isteyenler malla-rıyla Osmanlı askerlerinin himayesinde şehri terkedecek. 3. Teslimde Orhan Bey'e 30.000 altın ödenecek. Bur-sa tekturu şehri terkedince Aşıkpaşazade'ye göre. "Pınarbaşı'nda Ahi Hasan çıktı, burc üzerinde muhkem durdu, ondan sonra müslümanlar koyuldular" (6 Nisan ı326).

    Bursa'nın düşmesi ve İznik'in kuşatma altında sıkıntıda olması, İstanbul'da Bitinya bölgesinin tamamının kaybedilmek üzere olduğu kaygısını uyandırdı. Bizans imparatoru lll. Andronikos Palaiologos, Gebze önünde Pelekanan'dan (bugün Eskihisar geçidinde) denizi ge-çip abluka altındaki iznik'i ve mümkün olursa Bursa'yı

    46

  • kurtarmaya karar verdi. Ordu başkumandam (Grando-mestikos) Ioannes · Kantakuzenos'un hatıratında2 Pele-kanon savaşı bütün ayrıntılarıyla verilmiştir. Bu kayna-~a göre. imparator daha önce ı 328'de Anadolu sahilin-de Bizans'a ait Kyzikos (Kapıdağı) ve tahkimli yarımada Pegae'ya (bugün sahilde Karabiga) gitmiş ve Kare-

    - si Beyi Temirhan (Demirhan) ile bir antlaşma yapmıştır. Kantakuzenos'a göre imparator, Karesi beyini saldırıdan vazgeçirmeyi ve bağımlı duruma getirmeyi amaçlamıştı.3 Aslında bu bir ittifak antlaşmasıydı. Osman Gazi za-manında ı303'te Apolyont'a kadar Bursa ovası istila edil-mişti; ı324'te Adranos Kalesi'nin fethedilmesi, Karesi Beyliği'yle anlaşmazliğın kaynağı olmalıdır.

    imparator ilkin Mesothynia (Türkler'in Kocaeli'si) Va-lisi Kontofre'yi yanına ça~ırdı, sefer hakkında kendisiyle görüştü. Kontofre valiliği sırasında Kocaeli'nde Türkler'le karşılaşmalarında tecrübe kazanmış, yetenekli bir asker-di; Türkler'in savaş taktiğini yakından öğrenmişti. Kontof-re imparatoru bu sefere teşvik etti. Osmanlı vekayi'name-lerindeJayıkıyla yer almayan ve çok kısa olarak Abdurrah-man Gazi'nin Orhan Gazi ile beraber bir Bizans kuvvetini püskürttüğü şeklinde belirtilen Pelekanon savaşı, iki aşamada gerçekleşti. Birinci aşamada, Bizans imparatorunun savaş meclisinde tepelerdeki Osmanlı kuvvetlerinin düz-lüğe çekilmesi ve savaşın bu düzlükte yapılması kara-rı alındı. Bizans komutanı, eğer Orhan bunu yapamaz-sa o zaman savaş meydanını bırakıp dönmeyi düşünüyor, böylece daha başlangıçta tepelere yerleşen Osmanlılar stratejik üstünlük sağlamış oluyordu. Orhan Bey tepe-den harp sahasını gözetliyor, Bizans ordusunu arızalı ara-ziye çekip orada çevirmeyi düşünüyordu. Bunun için de önemli bir kuvveti bir vadide pusuya sokmuştu. Bu kla-sik Osmanlı savaş taktiğiydi. Savaşın ilk günü (ı Haziran ı 329) Orhan Gazi, Bizans ordusunu kendine çekmek için 300 kişilik bir kuvveti üzerlerine gönderdi (Bizans ordu-su düzenli 2000 askerden ibaretti). Osmanlı akıncı kuvve-ti Bizans ordusuna yaklaştı, oklarını attı. ardından geriye

    47

  • doğru kaçtı. Bu yalancı kaçıştan maksat Bizans ordusu~ nu yerinden çıkarıp tepelere doğru çekmekti. Saldırı bir~ kaç defa tekrar edildi. Başlangıçta Bizans ordusu mevzi~ lerini bırakmadı. Orhan Bey'in kuvvetleri de tepeleri ter~ ketmedi. Fakat savaşın ikinci günü tekrarlanan akıncı sal~ dırılan sırasında imparator bu ufak kuvveti yok etmek için harekete geçti. Bunun üzerine Orhan Bey bir kısım kuv~ vetlerini kardeşi Pazarlı kumandasında düzlüğe gönder~ di. Bizans ordusu karşı çıktı; bu suretle akın şeklinde baş~ !ayan çarpışmalar iki tarafın büyük kuvvetlerinin katıldı~ ğı bir savaş halini aldı. İmparator okla baldırından yara~ !andı ve öldüğü haberi yayıldı. Bizans ordusunda panik kendini gösterdi. Dağılan Bizans kuvvetleri sahildeki ka~ Jelere ve özellikle Filokren'e sığınınaya çalıştı. Orhan'ın kuvvetleri kaçanları kovalıyordu. Bizans imparatoru pa~ niği önleyemeyince kendisini bir halı üzerinde gemi~ ye taşıttı ve istanbul'a kaçtı. Orhan bütün Kocaeli'ni ele geçirdi; Zaferden sonra iznikliler'in hiçbir ümidi kalmadı. Osmanlılar ablukayı şiddetlendirerek şehri teslim aldı (2 Mart 1331 ).4 İznik fethiyle islam dünyasında şöhret kaza~ nan Orhan Bey, Irak Celayirli Sultanı Hasan~ı Büzürg ile de dostça ilişkiler kurdu.5

    Bitinya'nın tamamında sağlarnca yerleşen Orhan Bey' i o sırada gören Arap seyyahı İbn Battfita onu "Sultan Osmancık oğlu ihtiyarüddin Orhan Bey" diye anar ve zen~ ginlik, arazi, askeri kuvvet bakımından Türkmen sultan~ larının en büyüğü olup 100 kadar kalesinin bulunduğu~ nu, zamanının çoğunu bu kaleleri dolaşmakla geçirdiğini, her birinde birkaç gün kalıp durumu teftiş ettiğini, bir şe~ hirdeki ikametinin asla bir ayı bulmadığını, kafirlerle sü~ rekli savaşta olup onları kalelerinde kuşatma altında tut~ tuğunu kaydeder. Ayrıca Bursa'yı Rumlar'dan babasının aldığını ve mezarının eskiden hıristiyanlara ait bir kilise olan cami içinde bulunduğunu, rivayete göre Osman'ın İznik şehrini yaklaşık yirmi yıl kuşatma altında tuttuktan sonra oğlunun on iki yıl daha kuşatıp ele geçirdiğini yazar. İbn Battuta, Bursa'da tanıştığı Orhan Bey'in kendisine

    48

  • para gönderdiğini de belirtir. Bu ifadelerden, Osman'ın faal beyliğinin ı 322'de son bulduğu sonucu çıkarılabilir. Yine Orhan Bey zamanında yaşayan Memlük tarihçi-si ibn Fazlullah el-Ömer! de merkezi Bursa'da oturan "To-man" oğlu Orhan'ın elli şehir ve elliden çok kalesi oldu-ğunu, 40.000 atiısı olup yayaları da toplanınca sayılamayacak kadar kalabalık ordusu bulunduğunu, zengin ve korkulduğu kadar güçlü olmayıp müslüman komşularıyla barış içinde yaşadığını, düşmaniarına karşı bazan gale-be çaldığını, bazan da yenildiğini belirtir. ömer!, bu bilgi-leri Osmanlı karşıtı Germiyanlılar'ın yanında bulunan bir şahıstan derlemiştir.

    1329'dan beri Bizans ile savaş durumunda olan Or-han Bey'in yine Bizanslılar'la savaş halindeki Aydınoğlu Um ur Bey ile irtibat kurduğu Enver!' nin Düstarname adlı eserinden anlaşılır.6 Orhan, 1330'da Umur'la Samhan'da buluşmuş ve Bizans'a karşı ortak harekata karar vermişlerdir. P Lemerle, adı geçen Orhan'ı Menteşe beyi olarak yorumlarken7 ı329'dan beri Orhan ve Umur'un Bizans'a karşı savaş halinde bulunduklar.ını dikkate almaz. Anado-lu'dan/gazilerin akın yolunu kesen Gelibolu Kalesi'ne sal-dırı, Aydınoğlu, Samhanoğlu ve Orhan arasında bir gö-rüşme sonunda kararlaştırılmış görünmektedir.

    Bu sırada emektar uc ( serhad) beylerinden Konuralp Akyazı, Konurpa-ili ve Mudurnu'ya yönelik akın faaliyetle-rini sürdürürken, Bolu tarafına bir akınında Uzuncabel'de iki gün, iki gece çetin bir savaş vermek zorunda kalmış, oradan Akyazı'da Tuz (Düz)-Pazarı'na gelmişti.8 Geyve bo-ğazında Karaçepüş ve Absu'ya da Gazi Abdurrahman yer-leştirilmişti. Batıda Bizans'a karşı savaşan bir diğer uc beyi Akça Koca ise Kocaeli' nde, Kandua'yı ve ErminHli'ni (Kocaeli'nde) fethedip yerleşti ve Samandıra'daki Bizans askerine karşı sürekli mücadeleye girdi.9 Samandıra fet-hinden sonra Aydos'ta (Aetos) üslenen Bizans askeriyle çe-tin savaşlar yapıldı. 10 Burada Osmanlılar'a karşı Bizans'ın Mesothynia valisi Kontofre ( Katalan 1?1) savaşıyordu. ı 329 Pelekanon zaferinin ardından Kocaeli'nde Hereke ve sahil

    49

  • kasabaları Üsküdar'a kadar Orhan Bey'in hükmü altına girdi. ı 333 yazında III. Andronikos, Chalkidike'den hareket ettiği sırada Orhan'ın Nikomedia'yı (Eis-Nikomedia'dan eski Osmanlı ca İznikmid, modern İzmit) büyük bir ordu ve mancınıklarla kuşattığı haberini aldı. Kantakuzenos bu ko-nuda önemli ayrıntılar verir. 1 ı Bu bilgilere göre, İmparator aldığı haber üzerine süratle şehrin yardımına koştu. Filo henüz yolda olup Nikomedia'ya erişmek üzere iken Orhan bir elçi heyeti gönderdi, anlaşmaya razı olduğu takdirde savaştan çekileceğini, fakat savaşmak isterse buna hazır olduğunu bildirdi. İmparator barışa razı oldu. Antlaşmaya göre Orhan imparatorun dostu olacak ve Bizans'a tabi şehirlere karşı düşmanca hareketlere girişmeyecekti. Karşılıklı armağanlar gönderildi. Orhan imparatora atlar, av kö-pekleri, halı ve panter kürkü yolladı; o da Türk beyine gü-müş kaplar, yünlü ve ipekli kumaşlar, bir at ve bir eyer ör-tüsü gönderdi. İzmit önünde Orhan'la yapılan antlaşmaya göre imparator. İzmit kuşatmasından vazgeçmesi karşılığında (Ağustos 1333) Orhan'a yılda 12.000 altın (hyper-per) ödemeye söz vermiş, böylece Osmanlı emlri gözünde Bizans haracgüzar bir ülke durumuna düşmüştür.

    izmit Fethi

    1337'de Bizans imparatoru Arnavutluk'ta asilere karşı seferdeydi. Orhan bunu fırsat bilerek İzmit'i kuşattı. Os-manlı rivayetinde İzmit fethi üzerinde ilginç ayrıntılar veri-lir. 12 Konuralp ölünce Orhan o bölgeyi Süleyman Paşa'ya vermişti. Gazi Abdurrahman'dan bilgi edinen Orhan Bey asker toplayıp Bursa'dan Yenişehir üzerinden Geyve'ye geldi. Geyve boğazında Absu'da Süleyman kendisiyle bu-luştu, Ayan gölü (Sapanca/Syphon) ve Aydos'tan gaziler gelip kendisine katıldılar. İzmit'i kuşatabilmek için Yalo-va yönünde Yalakova'da Koyunhisarı'nı (Hersekdili'ne inen İznik yolu üzerinde bir tepede Kaloyan elindeki Ko-yunhisarı) almak gerekiyordu. Orhan bundan sonra bütün kuvvetleriyle gelip İzmit'i kuşattı. Aşıkpaşazade'ye göre. "İzmit' in sahibesi bir hatun idi, İstanbul tekvuruna taalluku

    50

  • vardı" (bu bilgi Bizans kaynaklarıyla uyuşur). Hatun. Or-han ile anlaşıp kaleyi ahidname ile teslim etmek zorunda kaldı; zira İstanbul kayseri isyancılara karşı savaşmak üze-re Arnavutluk'a gitmişti. ı 3 İzmit fethi için idrls-i Bitlisi'nin kaynağındaki ı 337 tarihi doğrudur. Orhan. Aydos'taki gazi-leri şehrin muhafazasına tayin etti. Kiliseler mescide çev-rildi. Bir kilise medrese için ayrıldı. Süleyman Paşa İzmit' e vali tayin edildi. İzmit-Yalakova Marmara sahilini koruma görevi Kara Mürsel'e verildi. Bizans'tan gelebilecek saldırıları önlemek için Akça Koca'nın merkezi Kandıra bölge-sindeki uc gazileri buraya getirildi. Bizans'ın Mesothynia bölgesi Akça Koca ile buraya gelmiş olan gaziler arasında bölüşüldü: Orhan Bey, Ermini-ili (bugün Akmeşe) bölge-sini Yahşilü'ye (Vahşi Bey !?]). Kandıra bölgesini Ak Baş'a verdi.

    İzmit'in fethinden sonra Orhan Bey ülkesini yeni baştan teşkilatlandırdı; büyük oğlu Süleyman'a İzmit'i ver-di. Bursa sancağına ikinci oğlu Murad'ı gönderdi. bölge-ye "Bey san cağı" adı verildi. Eskişehir yakınındaki ilk mer-kez Ka~acahisar'a amcasının oğlu Gündüz Alp'i tayin etti. Orhan Gazi kendi vilayetlerinin "ulubey"i oldu. Anadolu beyliklerinde Selçuklular'daki gibi. ülkenin oğullar ara-sında bölüştürülmesi adetti; hükümdar ulubey unva-nı ile bütün beyliğin yüksek sahibi sayılırdı. Süleyman Paşa, İzmit ucundan doğuda Taraklı-Yenicesi, Göynük ve Mudurnu'yu doğrudan Osmanlı idaresi altına aldı.ı 4 Teb-riz ipek yolu üzerindeki bu kasabalar önemliydi. Kaynak-lara göre Süleyman Paşa adaletli davrandı. Birçok köy halkı "Bu Türk kavmini görerek müslüman oldu." Rumca bilen bu mühtedileri, Yıldırım Bayezid İstanbul'da kuru-lan müslüman mahallelerine yerleştirecektir.

    Bizans kaynakları (Kantakuzenos, Gregoras) ı 337 yazı sonunda istanbul'a karşı Orhan'ın bir saldırısından söz ederler. O sırada imparator Edirne'de idi. Orhan'ın otuz altı gemilik bir donanma ile istanbul civarına çıkarma yaptığı haberi geldi. Gregoras, Türkler'in istanbul civa-rına yönelik bu saldırısından ayrıntılı biçimde söz eder.

    51

  • Olay İstanbul'da korku uyandırmış, kayserin emri üzeri~ ne Başkumandan Kantakuzenos, İstanbul'da mevcut az miktarda askerle Ennakosia (İstanbul civarında bir kale) mevkiinde Türkler'i beklemişti. İstanbul önünde Osman~ lılar'ın ilk defa görünmesi İzmit'e yönelik bir girişimi ön~ !emek için olmalıdır.

    Karesi, Rumili'ye Geçiş ve Yerleşme

    Osmanlı Beyliği'nin Batı Anadolu beylikleriyle ilişki~ leri, genelde gaza iş birliği çerçevesindeydi. Ancak, Kare~ si ve Germiyanoğulları ile rekabet kaçınılmazdı. Orhan'ın Bizans'a karşı Aydınoğlu Umur Bey'le ittifak ettiği bilin~ m ektedir (ı 330). Rumili'nde Osmanlı gazilerinin Um ur' un Trakya seferlerini bildikleri ve kendilerine "Umurca oğ~ lanları" dendiği belirtilir. Orhan'ın Karesi Beyi Demirhan (Temirhan) ile (Osmanlı kaynaklarında bir istinsah hata~ sı olarak Aclan) arasındaki gerginlik zikredilir (Demirhan ile III. Andronik Antlaşması, ı 328). Özellikle, başlangıç~ tan beri Germiyan Beyliği düşmanca davranıyordu. Ger~ miyan beyleri bütün Batı Anadolu beyleri üzerinde ege~ menlik iddiasındaydı. Osman ve Orhan devrinde Germi~ yan Beyliği, ı. Yakub idaresinde (1300!?1~ ı 340) en güçlü dönemini yaşıyordu. Osman'ın beyliği Yakub'un Bizans topraklarında akınına engel olmaktaydı. el-Mesalik'e göre Bizans, Germiyan akınlarından korunmak için Yakub'a önemli miktarda harac ödüyordu ( ıoo.ooo dinar). Bu rolü, şimdi Osmanlı Beyliği üzerine almıştı.

    öte yandan Karesi gazileri, gazaya devam etmek için Bizans'a karşı güçlü Osmanlı beyi ile birleşrnek istiyordu. Orhan'ın yanına sığınmış olan Demirhan'ın küçük oğlu Tursun'u (Dursun). Karesi gazileri desteklemeye karar ver~ dil er. Hacı il bey ile Karesi ayanları Demirhan'ın ölümünde ( 1334~ ı 335) Tursun'u davet ettiler. Orhan, Karesi Beyliği'ni ülkesine katmak için bu fırsattan yararlandı. Tursun ile ya~ pılan anlaşmada Karesi Beyliği bütünüyle Osmanlı ül~ kesine katılıyor, Tursun'a Behramkale (Machramion) ile zengin tuz geliri olan Kızılca~Tuzla bölgesi bırakılıyordu.

    52

  • Osmanlı Beyliği'nin batıda sınırı. ı 303'te Osman Gazi'nin Bursa ovasını işgal ettiğinden beri Ulubat Köprüsü ve Ko-casu (Ulubat suyu) idi. Gölün güneyi yol vermeyen dağlık bölgeydi. Batıya yolu kapatan Lopadion (Ulubat) Kalesi, Bursa gibi Bitynya'nın en önemli kalelerinden sayılıyordu. Osmanlı rivayetine göre Karesi seferinde Orhan, Ulubat'ı emanla almış ve tekfuru yerinde bırakmıştı. Göl üzerin-de Gölyazı (Galyas) ve Gilyos (Kilyos. eski Karaağaç) kale-leri ele geçirildi. Gölün batısında Kirmasti Kalesi sahibe-si "Kalamastorya" ve kardeşi Mihalic gelip itaat ettiler. Or-han onları yerlerinde bıraktı.

    Orhan ilkaşamada Balıkesirüzerine yürüdü. Tursun'un kardeşi sarp Bergama (Pergamon) tepesindeki antik bü-yük kaleye sığındı. Tursun yanında olduğu halde Orhan gelip Bergama Kalesi'ni kuşattı. Kale altına kardeşiyle ko-nuşmak üzere giden Tursun kaleden atılan bir akla ha-yatını kaybetti. Buna içerleyen Orhan. Osmanlı rivayeti-ne göre. "fi'l-hal çağırttı kim il vilayet ahd ü emanla şimden gerü Orhan Gazi'nindir. her kim itaat etmeye kılıçtan geçirirüz." Bu fetih 1334- ı 335'te vuku buldu. Tirnar sahi-bi kimselere Orhan timariarını verdi. Karesi ile Osmanlı Beyliği arasında gidiş gelişi kontrolu altında tutan Ulu-bat Kalesi tekfur elinde bırakılamazdı; "hıyaneti" dolayısıyla burası da ele geçirildi. Karesioğulları'ndan Beyler-beyi Çelebi, Bergama' da ı 34 ı· e kadar beylik yapmıştır.

    Orhan. Karesi sancağına Süleyman Paşa'yı tayin etti. o, sahilden içeride tepede yer alan Biga'yı uc mer-kezi yaptı. Orhan. Karesi'yi ilhak ettiği sırada stratejik Bursa-Lapseki yolu üzerinde Kyzikos (Kapıdağı). Aydıncık (bugün Edincik). Biga, Kemer (Virancahisar antik lima-nı). Lapseki (Lampsakos) ve bütün sahil ovası Bizans'a aitti. Sahilde yüksek antik surlarla korunan yarımadada Bizans'ın Pegae Kalesi bu sahil şeridini muhafaza etmek-teydi. Zamanla Süleyman Paşa bölgeyi fethetti. Bursa-Lapseki sahil yolu. Anadolu'dan savaşçı gazi. göçmen ve tüccarın Rumili'ye geçiş yolu olarak büyük önem kazana-caktır. Yıldırım Bayezid'in bu yol üstünde inşa ettirdiği

    53

  • muhteşem kervansaray günümüze kadar ayakta kalmış~ tır. Sahil ovası Bizans'ın sahildeki Pegae Kalesi alınınca~ ya kadar tam emniyette değildi. Pegae Kalesi, I. Murad tarafından karadan ve denizden kuşatma sonunda 1371 yazında ele geçirildi.

    Orhan ve Kantakuzenos iş Birli~i

    Yarım yüzyıl boyunca Türkler'le yalnız savaşlar değil, birlikte yaşam deneyimi Kantakuzenos'u Türkler' e ısındır~ mış (kendisi Türkçe biliyordu). bu durum, onu hiç olmaz~ sa Doğu~ Roma topraklarını Avrupa yakasında elde tutmak için Türk askeri gücünden yararlanma düşüncesine gö~ türmüştü. Kantakuzenos, askeri üstünlüğü deneyimlerle ortaya çıkmış olan Türkler'i hatıratında ücretli asker gibi görmeye alışmıştı. Esasen birçok Türk, bu dönemde üc~ retli asker olarak Bizans ve Latin devletlerinin hizmetine girmiş, hıristiyanlaşmış, "Turkopouloi" adı altında onla~ rın başlıca savaş gücünü oluşturmuştu. Kantakuzenos'un Osmanlı ittifakı o dönemin şartları dikkate alınırsa tama~ mıyla olağan bir politikaydı. Kantakuzenos 1346'da kızı Theodora'yı zevce olarak Orhan'a verdi. Evlilik Bizans im~ paratarluk geleneğine göre yapıldı. Kantakuzenos tarafın~ dan ayrıntılarıyla anlatılan nikah töreni Silivri Kalesi dı~ şında bir tahta set üzerinde gerçekleşti. Kayser ailesi ve ruhhan hazır değildi. Kantakuzenos hatıratında kızının islamiyen kabul etmediğini, birçok hıristiyan esiri fidye~ lerini ödeyip kurtardığını iddia eder. Kendisi kızını gelin gönderirken, şüphesiz Orhan'dan istiyeceği askeri yardı~ mı düşünüyordu. 15 Orhan ile ittifaktan bir yıl sonra Kan-takuzenos maiyetindeki 1000 kişilik kuwetle istanbul'a gi~ rip sarayı kuşattı ve genç imparatorun ortağı olarak tahta oturdu (8 Şubat 1347). 1347'de Theodora, Orhan'ı baba~ sıyla görüştürrnek üzere Üsküdar'a (1329 Pelekanon zafe-rinden beri Osmanlı ülkesinde) getirecektir.

    Kantakuzenos'un İstanbul'a ortak kayser olarak yer~ leştiği sırada Sırp Kıralı Duşan, Selanik'i tehdit ediyor~ du. 1348'de Selanik'te isyancı Zealotlar şehri Sırp kıralına

    54

  • vereceklerini ilan ettiler; Duşan gelip şehri kuşatma al-tına aldı. Kantakuzenos, Orhan ve Umur'un gönderece-ği kuwetlerle Duşan'a darbe vurmak üzere bir plan hazırladı ve Orhan' dan yardım istedi. 1348 baharında Orhan, Süleyman Paşa kumandasında Sırplar' a karşı büyükçe bir kuwet (20.000 süvari [?ll gönderdi. Kantakuzenos'un oğlu Mattheos, Sırplar'a karşı yürürken Süleyman onun-la birleşecekti. Yirmi iki gemiden oluşan Türk deniz kuv-veti Strumca (Strymon) nehri ağzına geldi (bu gemiler Kantakuzenos'un talebi üzerine Umur tarafından gön-derilmiş olabilir). Umur o sırada aşağı İzmir'deki kale-yi kuşatmakla meşguldü. Umur savaşırken hayatını kay-betti (Mayıs 1348). Umur'dan yardım gelmemesi üzerine Kantakuzenos'un Sırplar'a karşı planı