haccın hikmetleri ve yapılışımevlana-castrop-rauxel.de/genel_belgeler/h_anlamak.pdfputlarla...

118
HACCI ANLAMAK ___________________________ Haccın Hikmetleri ve Yapılışı

Upload: others

Post on 28-Jan-2021

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • HACCI ANLAMAK___________________________Hacc ı n H i kme t l e r i v e Yap ı l ı ş ı

  • Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları / 626

    Cep Kitapları / 70

    © Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları________________________________________

    Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı

    Derleme ve Yayın Şubesi Müdürlüğü

    Tel: (0.312) 295 73 06 – 295 72 75

    Tashihİsmail DERİNYusuf Apaydın

    M. Ali Soy

    Grafik & TasarımRecep Kaya - Hasan Ekinci

    Mehmet Karadaş - Hüseyin Dil

    BaskıTürkiye Diyanet Vakfı Yay.Mat.Tic.Ltd.Şti.

    Tel: (0312) 354 91 31

    2004-06-Y-0003-626ISBN: 975-19-3602-0

  • III

    DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARID

    HACCI ANLAMAK___________________________Hacc ı n H i kme t l e r i v e Yap ı l ı ş ı

    Hazırlayanlar / Doç. Dr. Bünyamin ERUL

    Dr. Ekrem KELEŞ

    ANKARA – 2004

  • Bu eser, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 24/06/2004 tarih ve 99 sayılı kararıyla basılmıştır.

  • ‹Ç‹NDEK‹LER

    ÖN SÖZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .IXG‹R‹fi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .I

    B‹R‹NC‹ BÖLÜMHHAACCCCII AANNLLAAMMAAKK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .61. Hacdaki Sembolleri Anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .72. Ça¤r›y› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .83. Yolculu¤u anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .94. Mikat’› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .115. ‹hram› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .126. Yasaklar› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .177. Telbiyeyi anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .188. Kâbe’yi anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .209. Tavaf’› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .2110. Hacer-i Esved’i anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .2511. Mültezem’i anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .28

    V

  • 12. Makam-› ‹brahim’i anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .2813. Zemzem’i anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .2914. Sa’yi anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3015. Arafat’› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3316. Vakfe’yi anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3417. Müzdelife’yi ve Mefl’ar-i Haram’› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3718. Mina’y› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3919. fieytan› tafllamay› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4120. Kurban› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4321. T›rafl olmay› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4522. Ziyaret ve Veda tavaf›n› anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4623. Hira’da inzivay› ve vahyi anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4824. Sevr’de stratejiyi ve hicreti anlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .49

    ‹K‹NC‹ BÖLÜMHHAACCCCIINN YYAAPPIILLIIfifiII . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .52A. Temettu Hacc›’n›n yap›l›fl› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .54

    1. ‹hram . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .542. Kutsal ‹klime Girifl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .553. Tavaf . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .564. Sa’y . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .585. T›rafl Olup ‹hramdan Ç›kma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .58

    VI

  • VII

    6. Hac ‹çin ‹hrama Girifl ve Arafat’a Ç›k›fl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .597. Arafat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .608. Müzdelife . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .629. Cemerât’a Tafl Atma (fieytan Tafllama) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6310. Hac Kurban› (fiükür Hedyi) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6511. T›rafl Olup ‹hramdan Ç›kma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6511. Ziyaret Tavaf› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6612. Veda Tavaf› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .67

    B. ‹frad Hacc›’n›n yap›l›fl› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .68C. K›ran Hacc›’n›n Yap›l›fl› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .68D. Hacda Kad›nlarla ‹lgili Baz› Özel Durumlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .69

    ÜÇÜNCÜ BÖLÜMMMEEDD‹‹NNEE’’YY‹‹ YYAAfifiAAMMAAKK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .70

    DÖRDÜNCÜ BÖLÜMHHAACC DDÖÖNNÜÜfifiÜÜ VVEE SSOONNRRAASSII . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .86EK 1: Hz. Peygamber’in Veda Hacc› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .95EK 2: Hac Takvimi [Temettu Hacc›na Göre] . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .97EK 3: Hacda Dikkat Edilmesi Gereken Baz› Hususlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .98EK 4: Krokiler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .101

  • VIII

  • ÖN SÖZ

    Allah’a ve gönderdi¤i dine inanan insan›n, Yarat›c›s›na karfl› sorumlulu¤u “ibadet” kavram›yla ifa-de edilir. ‹badet, en genifl anlam›yla, mü’minin bütün hayat›n›, Allah’›n arzu etti¤i flekilde tanzimetmesi iken, dar anlam›yla da namaz, oruç, zekat, hac ve kurban gibi çeflitli flekillerde Yüce Allah’ayönelifltir. Her bir ibadetin kendine has baz› özellikleri ve hikmetleri olup, bunlar›n bilinerek yap›l-mas› o ibadetleri daha da anlaml› k›lar. Özellikle, neredeyse tamam› sembolik eylemlerden oluflanhacc›n, tarihî, ahlâkî ve kültürel boyutlar›n›n bilinmesi, hikmetlerinin ortaya konulmas›, hacc›n ru-hunun yakalanabilmesi aç›s›ndan çok önem arz etmektedir.

    Toplumu Din konusunda ayd›nlatmakla görevli bulunan Baflkanl›¤›m›z öteden beri hac ibadetiniyerine getirmek isteyen vatandafllar›m›za da sorumluluk alan› çerçevesinde ve imkanlar› ölçüsün-de hizmet sunmaya çal›flmakta ve bu hizmetlerin gelifltirilmesi için çaba harcamaktad›r.

    Hac vazifelerini yapacak Müslümanlar›n, bu görevlerini usul ve erkan›na göre yerine getirmelerihususunda Baflkanl›¤›m›z hizmetlerinin önemli bir baflar› düzeyine ulaflt›¤›na inan›yoruz. Bu hiz-met düzeyini daha da yükseltebilmek amac›yla, Baflkanl›¤›m›z elinizdeki kitap盤› haz›rlam›flt›r. Bukitapç›ktaki amaç, hacc›n farzlar›n›, vaciplerini, sünnetlerini, mekruhlar›n› vb. f›khî boyutunu an-latmak de¤il, hac›lar›m›z›n hacc›n anlam›n› ve özünü daha iyi yaflayarak görevlerini yapmalar›nave bu önemli olay›n hayatlar›nda olumlu anlamda bir dönüm noktas› teflkil edebilmesine katk› sa¤-lamakt›r. Dolay›s›yla bu çal›flmada öncelik ve a¤›rl›k, hacc›n anlam›na ve anlafl›lmas›na verilmeyeçal›fl›lm›flt›r.

    IX

  • Girifl bölümünde ibadet ve hacla ilgili olarak dikkat çekilen birkaç önemli husustan sonra, “Hacc›Anlamak” bafll›¤›n› tafl›yan birinci bölümde, hac fiil ve davran›fllar›ndan her birinin hikmetleri veanlamlar› üzerinde durulmaya çal›fl›lm›flt›r.

    “Hacc›n Yap›l›fl›” adl› ikinci bölümde ise, f›khî ihtilaflara ve ayr›nt›lara girmeksizin yal›n bir anla-t›mla hac görevlerinin nas›l yap›laca¤› geçmifl tecrübelerin ›fl›¤› alt›nda uygulama s›ras› dikkate al›-narak özetlenmifltir. Konunun f›khî boyutu ve ayr›nt›lar› ise, yine Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’nca ha-z›rlanm›fl olan Hac ‹lmihali’nde bulunabilecektir.

    “Medine’yi Yaflamak” bafll›¤› alt›ndaki üçüncü bölümün ise, mana ve muhteva bak›m›ndan fayda-l› olaca¤›na inan›yoruz. Burada okuyucuyu zihnen ve ruhen Hz. Peygamber’in yaflad›¤› günlere,Asr-› Saadet’e götürmek ve O’na komflu olman›n, civar›nda bulunman›n anlam› üzerinde düflün-dürmeye çal›flmak hedeflenmifltir.

    Hac dönüflü ve sonras› ile ilgili son bölümde de, hac vazifesini tamamlayan kardefllerimize hac son-ras›ndaki hayat yolculu¤una ne flekilde devam edeceklerine dair baz› tavsiyelere yer verilmifltir.

    Hac›lar›m›z›n, bu kutsal bölgede ve özel zaman dilimlerinde yapaca¤› çeflitli görevlerin maneviiklimini zenginlefltirmek, fleklin mana ile buluflmas›n› sa¤lamak en büyük arzumuzdur. Eserin hacc›anlamak, yaflamak ve orada kazand›klar›n› hayat›nda yeni bir dönemin ›fl›¤› yapmak isteyenherkese yararl› olmas› temennisiyle.

    Diyanet İşleri Başkanlığı

    X

  • 1

    GG‹‹RR‹‹fifi

    ““BBeenn iinnssaannllaarr›› vvee cciinnlleerrii,, aannccaakk bbaannaa kkuulllluukk eettssiinnlleerr ddiiyyee yyaarraatttt››mm..”” (Zâriyât, 56)

    ‹‹nsan›n hem Allah, hem de di¤er insanlar ve varl›klarla iliflkilerini düzenleyen ve haya-t›na yön veren, onlarla ilgili davran›fllar›na esas olacak kurallar bütününe “din” denil-mektedir. Din duygusu insanlar›n f›trat›nda, yani yarat›l›fl›nda vard›r. Ruh ve bedendenoluflan insan, yap›s› itibariyle dine muhtaçt›r. Bu durum, hem bedensel ihtiyaçlar›, hemde ruh sa¤l›¤› bak›m›ndan bir zarurettir. ‹nsan bu ihtiyac›n›, ayn› zamanda bir inanç,ibadet ve ahlak sistemi olan din vas›tas›yla giderebilir.

    ‹nanc›n prati¤e yans›malar› olan ibadetler, hem bireyi, hem de toplumu psikolojik vesosyolojik olarak huzura kavuflturmay› hedeflemektedir. Bu, ibadet boyutuyla Allah-kuliliflkisini güçlendirirken, hikmet boyutuyla da ruh sa¤l›¤› ve sosyal dayan›flmay› besle-mektedir. Bedenle yap›lan namaz ve oruç ibadetinde nefis terbiyesi a¤›r basarken; malvarl›¤›yla yap›lan zekat, sadaka ve kurban ibadetlerinde dayan›flma ruhu öne geçmek-tedir. Hem bedenle, hem de mal ile yap›lan hac ibadetine gelince, o bu özelliklerin hep-sini bünyesinde toplar.

    Gerçekten de hac, çok yönlü bir ibadettir. Malî ve bedenî bir ibadet oldu¤u gibi,maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî, ferdî ve ictimaî boyutlar› da vard›r. Bu haliyle o,küllî bir teslimiyetin ifadesidir. Hac ibadetinde zaman kadar, mekan unsuru da çok

  • önem arz etmektedir. O bir taraftan maziye yap›lm›fl ibretli bir yol-culuk iken, di¤er taraftan da gelece¤e yap›lacak yolculuk için çizi-lecek hikmetli bir yol haritas›d›r.

    Hac, bir taraftan Allah’a iman, tevhid inanc›, peygamberlereiman, ahiret inanc› gibi inanç esaslar›n› pekifltirdi¤i gibi, di¤er taraf-

    tan da müslümanlara takva, sab›r, sevgi-sayg›, kardefllik, fedakârl›k,cömertlik vb. ahlâkî güzellikleri kazanma ve yaflama imkan› sunar. Bu

    yönleriyle hac, hem akaid, hem ibadet, hem de ahlâk dersleri yo¤unlaflt›-r›lm›fl olan bir e¤itim merkezi gibidir.

    Hacc›n tarihçesine bak›ld›¤›nda, Hz. ‹brahim’e ve Hz. Peygamber’e kadar uza-nan tarihî bir boyutu oldu¤u görülür. Nemrud’la olan mücadelesinin sonunda Hz.‹brahim önce Filistin’e gelmiflti. Sonra, ilerleyen yafl›nda efli Hz. Hacer’le o¤lu ‹sma-il’i, su bulunmayan ve ekili olmayan bir vadiye, Mekke’deki Beyt-i Haram’›n yan›nayerlefltirmiflti. O beldenin bereketli olmas› için dua etmiflti. (‹brahim, 14/35-37)

    Yüce Allah, Hz. ‹brahim’e ve o¤lu ‹smail’e Beyt’ini, tavaf edenler, namaz k›lan,rükû ve secde edenler için putlardan temizlemelerini emretmiflti. Bunun üzerineonlar Kâbe’nin temellerini birlikte yükseltmifller ve bunu kendilerinden kabul etme-si, oray› güvenli ve bereketli k›lmas› ve zürriyetlerinden Allah’a teslim olacak birümmet vermesi için dua etmifllerdi. (Hac, 26; Bakara, 125-128)

    Sonra Allah, Hz. ‹brahim’e, yaya olarak veya bineklerle gelip Kâbe’yi tavaf etme-leri, kurbanlar›n› keserek tevhidi yeniden tesis etmeleri, günahlar›ndan ar›n›p tak-vaya ulaflmalar› için insanlar› hacca davet etmesini emretmiflti. (Hac, 27-37) Bu ila-hi emirler do¤rultusunda Hz. ‹brahim hacda yap›lacak fiil ve davran›fllar› ortaya ko-yarak Kâbe’nin her y›l ziyaret edilmesini sa¤lam›fl ve o¤lu ‹smail’i orada b›rak›p Fi-listin’e dönmüfltü. O tarihten itibaren gelen peygamberler ve ümmetleri de hac uy-gulamas›n› sürdürmüfllerdi.

    2

  • 3

    Daha sonralar› Kâbe yönetimini ele geçiren Huzaa’ya mensup baz›Yemenli bedevîlerin, befl as›rl›k hakimiyetleri döneminde putperestlik or-taya ç›kmaya bafllad›. Böylece ‹brahimî gelene¤e ba¤l› olarak yap›lmak-ta olan hac ibadetine flirk kar›flmaya bafllad›. Nitekim ‹slam’›n do¤uflu s›-ras›nda Kâbe’yi tavaf, umre, Arafat ve Müzdelife’de vakfe, kurban kesmegibi âdetler devam ettirilmekte, hac putperest gelenekleriyle birlikte sür-mekteydi.

    Mekke’nin fethinden sonra Kâbe’nin içinde ve etraf›nda bulunanputlarla birlikte Hz. ‹brahim’in tebli¤ etti¤i hac ibadetinde bulunmayanflirk unsurlar› da tamamen temizlenmiflti. Gerek hac ile ilgili inen ayetler,gerekse Veda Hacc›’nda Hz. Peygamber’in uygulamalar› hacca son fleklini vermifltir.

    Hac, sözlükte “kastetmek ve yönelmek” anlam›na gelmektedir. F›k›h terimi ola-rak ise, “Mekke flehrindeki Kâbe’yi ve civar›ndaki kutsal say›lan özel yerleri, özel va-kit içinde usulüne uygun olarak ziyaret etmek ve yap›lmas› gereken di¤er menasikiyerine getirmek” demektir. ‹slam’›n befl temel ibadetinden biri olan hac, hicretin IX.y›l›nda farz k›l›nm›flt›r.

    Hacc›n nas›l yap›laca¤›, bu kitap盤›n ‘Hacc›n Yap›l›fl›’ bafll›¤›n› tafl›yan ikincibölümünde k›saca anlat›lm›flt›r. Birkaç cümleyle iflaret etmek gerekirse; niyet edipihrama girerek hacca bafllan›r. Kâbe tavaf edilir. Yap›lan hac çeflidine göre, gerekiyor-sa sa’y yap›l›r. Bundan sonra ifrad ve k›ran hacc› yapanlar, ihramda kalmaya devamederler. Temettu hacc› yapanlar, umreden sonra ihramdan ç›karlar.

    Daha sonra Mina’ya, oradan Arafat’a ç›k›l›r ve Arafat vakfesi yap›l›r. OradanMüzdelife’ye intikal edilir ve Müzdelife vakfesi yap›l›r. Sonra Mina’ya gelinir vecemerata tafl at›l›r. Sonra temettu ve k›ran hacc› yapanlar hac kurban› keserler veihramdan ç›k›l›r. Kâbe’ye gelinerek ziyaret tavaf› yap›l›r. Mina’da üç dört gün kal›n›r.Sonra Mekke’ye dönülür. Mekke’den ayr›lmadan önce de ‘Veda tavaf›’ yap›l›r.

  • Hac ibadeti, ihram, namaz, telbiye, zikir, vakfe, isti¤far, tavaf, sab›r, ilgili yasaklar, kurban,sadaka vb. yo¤unlaflt›r›lm›fl bir dizi ibadet ve taatten oluflmakta ve en az birkaç gün almak-tad›r. Bu ise, özellikle ibadet için peflpefle birkaç günün ayr›lmas› neredeyse imkans›z hale ge-len asr›m›zda, her türlü ifl telafl›ndan uzak, s›rf ibadetlerle yo¤unlaflt›r›lan birkaç gün geçirmeimkan› sunmaktad›r.

    Hac, asl›nda manevî ve derûnî bir tecrübedir. Çünkü di¤er ibadetlerde oldu¤u gibi hac iba-detinde de aslolan, aklîlefltirme de¤il, içsellefltirmedir. Bu ibadetlerin, baz› dînî ve dünyevî fayda-

    lar› varsa da, aslolan onlar›n s›rf Allah istedi¤i için yap›lm›fl olmas›d›r. Hac, belli bir zaman ve belirli mekanlarda gerçekleflen bir ibadet oldu¤u için müslümanlara zaman ve

    mekan mefhumunu, dünyada her fleyin belli bir düzen içinde gerçekleflti¤i fluurunu kazand›r›r. Buna göre hac,bir ay içerisinde bafllay›p biten bir ibadet de¤ildir. Bireyin iç dünyas›n›n evrensel olana aç›l›m› ve toplum haya-t›n›n kaynaflt›r›c› bir mayas›d›r.

    Hac, müslümanlar›n kuvve-i maneviyelerini güçlendirecek, morallerini takviye edecek, onlar›n izzet ve flere-fini art›racak, sorumluluk bilincini gelifltirecek, onlara birlikte hareket edebilme yetisi kazand›racak en önemli iba-detlerden biridir. Bu mübarek iklimde müslümanlar, karfl›l›kl› olarak sevgi, bilgi, görgü, tecrübe ve kültürel al›fl-verifl yapma, birbirlerinden yararlanma cihetine giderler.

    Hac, dünyan›n her taraf›ndan gelen müslümanlar›n ayn› amaç için bir araya gelmelerine ve böylece kolektifbilincin oluflmas›na imkan veren evrensel bir olayd›r. Dilleri, renkleri, ›rklar›, ülkeleri, kültürleri, sosyal ve ekono-mik durumlar› farkl› olan milyonlarca müslüman, ayn› inanç ve ayn› duygular içerisinde yek vücut olduklar›n›,kardefl olduklar›n›, bir bütün olduklar›n› yaflayarak idrak ederler. Bu haliyle hac, müslümanlar aras› etkileflim veiletiflim için bulunmaz bir f›rsatt›r. K›sa bir sürede ortak duygu, düflünce ve amac›n gizemli motivasyonuyla, ay-n› toplumun bireyleri olduklar›n›n bilincine vararak, tüm hayatlar› boyunca unutamayacaklar› dostluklar kurar-lar. Böylece hac, uluslar aras› bar›fl›n, birlikteli¤in ve dayan›flman›n da f›rsat›n› bahfleder. Müslümanlar, kardefl-lik duygular›yla birbirleriyle tan›fl›p, karfl›l›kl› görüfl al›fl-veriflinde bulunurlar, problemlerine birlikte çözüm arar-lar. Bu yönleriyle hac, toplumsal bütünleflme ve kaynaflman›n bir anlamda uluslar aras› boyutta gerçeklefltirilme-sidir. Dünyan›n dört bir taraf›ndan gelen müslümanlar, hem dayan›flma ruhunu daha derinden ve daha coflku-

    4

  • lu hissederler, hem de birbirlerinin yan›nda ve arkas›nda olduklar›n›gösterirler, birbirlerini desteklediklerini ortaya koyarak bir anlamdagüç gösterisinde bulunurlar.

    Hemen bütün ›rklara mensup olan, fizyonomileri, ruhi özellikleri,sosyal konumlar› ve co¤rafi bölgeleri farkl› bulunan birçok insan›n ka-t›ld›¤› hac ibadeti günlerinde Mekke ve Medine’yi dolduran kalaba-l›klar› seyretmek, bu sayede birlik içinde çoklu¤un ve çokluk içindebirli¤in tecellilerine muttali olmak, gerçekten ‹slam’›n azamet ve mü-kemmeliyetini müflahede etme sonucunu do¤urmaktad›r.

    Hac, as›rlard›r farkl› bölgelerden gelen âlimlerin bulufltuklar›, ta-n›flt›klar›, tart›flt›klar› ilmî al›fl-verifl yapt›klar› bir ilim merkezi olmufl-tur. Hac vesilesiyle çeflitli yeni fikirlerden, yeni eserlerden haberdarolan kimi âlimlerin ilmî hayat›nda ciddi de¤iflim ve geliflim meydanagelebilmifltir.

    Hac esnas›nda dünyan›n her taraf›ndan Kâbe’ye gelen müslü-manlar, aralar›nda önceden yap›lm›fl herhangi bir anlaflma olmaks›-z›n ayn› fiilleri ayn› flekilde gerçeklefltirirler. Böylece müslümanlar, bir-birlerinden habersiz olarak ayn› ideallere yönelik bir gayret içinde bu-lunduklar›n› fark ederler. Bu arada kendileri d›fl›nda milyonlarca insa-n›n ayn› amac› paylaflt›¤›n›n bilincine ulafl›rlar. Hac, dünyan›n nere-sinde yaflarlarsa yaflas›nlar, bütün müslümanlar›n ayn› de¤erlere sa-hip olduklar› ve bu de¤erlerin kendileri için ortak bir zemin olufltur-du¤u gerçe¤ini ortaya koyar.

    5

  • B‹R‹NC‹ BÖLÜM

    HACCI AANLAMAK

    6

  • 11.. HHaaccddaakkii SSeemmbboolllleerrii AAnnllaammaakk‹badetler, Allah nas›l emretti ve elçisi nas›l gös-

    terdi ise öyle yap›l›r. Çünkü ibadeti yapacak olanMü’mindir. ‹nanan ve Allah’a ba¤lanan bir Müslü-man için ibadet bir yük de¤il, zevkle yerine getir-mek istedi¤i bir ihtiyaçt›r. Mü’min bu ihtiyac›n› Al-lah ve Rasulü’nün sundu¤u program dahilinde ye-rine getirir. Dolay›s›yla ibadetlerin flekli ve yap›l›fl›konusunda aklen yap›lacak aç›klamalar, nihayet biryorumdan öteye geçmez. Bu alanda akla gelebile-cek pek çok sorunun cevab› fludur: “Hz. Peygam-ber ‘Ben nas›l namaz k›l›yorsam, siz de öyle k›-l›n!’(Buhari, Edep, 27); ‘Hacc›n yap›l›fl›na iliflkinuygulama, fiil ve davran›fllar›n› benden al›n!’ (Ne-sâî, Menâsik 220) buyurmufltur ve onun için buibadetler böyle yap›lmaktad›r.”

    fiu kadar var ki, ibadetlerin görünen yönlerininyan› s›ra, çeflitli hikmetlerinin de varl›¤› inkar edile-mez. Dolay›s›yla, onlar›n flekillerinin ve yerine geti-rilifl biçimlerinin ö¤renilmesi kadar, hikmetlerininde anlafl›lmaya çal›fl›lmas› bir ihtiyaçt›r. Özellikle dehac gibi bünyesinde pek çok sembolik anlaml› fiilibulunan ibadetlerin özünün ve ruhunun yakalana-bilmesi aç›s›ndan bu ayr› bir önem tafl›maktad›r.Zira hac, bafltan sona sembollerle dolu bir ibadet-tir. Bir semboller haritas›d›r âdeta. Tavaf, sa’y, fley-tan tafllama, Arafat’ta vakfe vb. hac ile ilgili fiil vedavran›fllar›n hepsi de sembolik anlamlar tafl›mak-tad›r.

    Hac, ruhun Allah’a yükseliflini temsil etti¤inden,Kâbe hedef de¤il, belki sonsuzlu¤a ve bu manevîatmosfere geçiflin bafllang›c›d›r. D›fltan bak›ld›¤›n-

    7

    “Kim Allah’›n sembollerine sayg› gösterirse, flüphesiz ki bu, kalplerin takvas›ndand›r.” (Hac, 32)

  • da sembolik davran›fllar fleklinde gözüken hacdaki her fiil vedavran›fl›n bir anlam› ve mü’mini e¤itici ve bilinçlendirici biryönü vard›r. Afla¤›daki sat›rlarda, Hacca iliflkin fiil ve davra-n›fllardan her birinin, bizim zihinlerimizde ça¤r›flt›rd›¤› sem-

    bolik anlamlar üzerinde durulmaya ve bu manalardan bellihikmetler, belli s›rlar dile getirilmeye çal›fl›lm›flt›r.

    22.. ÇÇaa¤¤rr››yy›› aannllaammaakk Yüce Allah’t›r bu ça¤r› emrini veren. Ça¤›rmakla emrolunan ilk önce Hz.

    ‹brahim’dir. Ça¤r›lacak davetliler bütün insanlar, davete icabet edenler iseteslim olanlard›r. Hz. ‹brahim’e Kâbe’yi infla ettirip namaz k›lacaklar için hertürlü flirk unsurundan temizlettikten sonra Allah Teâlâ ona, insanlar› haccadavet etmesini emretmifltir. Son Peygamber Hz. Muhammed ise bu ‹brahi-mî ça¤r›y› yenilemifl ve ebedîlefltirmifltir.

    ‹lgili ayetlere bak›ld›¤›nda, insanlar, birtak›m faydalara tan›k olmalar› veAllah’›n kendilerine verdi¤i hayvanlar› Allah’›n ad›yla kurban etmeleri, etlerin-den muhtaçlara yedirmeleri, günah kirlerinden ar›nmalar›, adaklar›n› yerinegetirmeleri, Beyt-i Atik’i (Kâbe’yi) tavaf etmeleri vb. baz› hikmetler için ça¤›-r›lmaktad›r. (Hac, 27-37) K›saca bu ça¤r›, Allah’› mübarek yer ve zamanlardaanmaya, tevhide ve takvaya bir ça¤r›d›r. Halk›m›z aras›nda çok yayg›n olan“Hacca ça¤r›lma” deyimi, buradan gelmektedir. Ça¤r›, Allah’›n emriyle taHz. ‹brahim taraf›ndan yap›lm›fl, Veda Hacc›’nda ise bizzat Hz. Peygambertaraf›ndan yinelenmifltir. fiayet bir Müslüman hacca gidebilecek güç ve im-kan› bulabiliyorsa, o bu ça¤r›n›n do¤rudan muhatab›d›r ve fazla gecikmedenbu daveti kabul etmelidir. Nitekim Yüce Allah, “Yoluna gücü yetenlerin Beyt’i

    8

    “İnsanları hacca çağır ki,yürüyerek veya uzak yollardangelen yorgun develer üstündesana gelsinler...” (Hac, 27)

  • haccetmeleri, insanlar üzerinde Allah’›n bir hakk›d›r” (Âl-i ‹mran, 97) buyur-mufltur. Bu ‹brahimî ça¤r›y› duymak istemeyenler, davetin kimden geldi¤ini,davetçinin kim oldu¤unu ve davette neler kazanaca¤›n› dikkate almal›d›r. Ak-si takdirde bu ça¤r›ya icabet etmeyip, son ça¤r›ya (ölüm) kat›lmak durumun-da kalmalar› halinde, neler kaybedeceklerini de düflünmeleri gerekmektedir.

    Her y›l tekrarlanan bu ça¤r›y› “lebbeyk!” diyerek kabul etme bahtiyarl›¤›-na eren Müslüman da, bunun herhangi bir ülkeye s›radan yap›lm›fl bir seya-hat davetiyesi olmad›¤›n› bilmelidir. Bunun çok çok özel bir ça¤r› oldu¤unu,kendisinin de Allah’›n seçkin davetlileri aras›na girdi¤ini ve O’nun huzurunahangi ruh hali ile gidece¤ini idrak etmelidir. K›saca, bu ça¤r›y›, niçin ve nere-ye ça¤r›ld›¤›n› anlamal›d›r.

    33.. YYoollccuulluu¤¤uu aannllaammaakk

    ““((YYooll iiççiinn)) kkeennddiinniizzee aazz››kk aall››nn.. GGeerrççeekktteenn eenn hhaayy››rrll›› aazz››kk ttaakkvvaadd››rr..”” (Baka-ra, 197) Mekke d›fl›ndan gelenler için hac, -yak›n olsun, uzak olsun- netice-de bir yolculuktur. Hangi vas›tayla yap›l›rsa yap›ls›n, her yolculu¤un belli birheyecan›, stresi ve çilesi vard›r. Belki de hac esnas›nda gerekli olan sabr›n ilktüketilece¤i, ilk s›nav›n verilece¤i k›s›md›r yolculuk. Daha yak›n zamanlarakadar k›zg›n çöllerde günlerce, haftalarca süren, bin bir türlü güçlüklerle afl›-lan, veba, soygun, açl›k ve susuzlu¤un yafland›¤› hac yolculuklar›n›n yan›n-da, bugün yap›lan birkaç saatlik yolculuk için Yüce Rabbimize ne kadar flük-redilse azd›r.

    9

  • Her yolculuk için belli bir haz›rl›k yap›ld›¤›gibi, bu kutsal yol için de çok yönlü haz›rl›klaryap›lmal›d›r. Bu çerçevede hacca gidenler, kulhaklar›n› öder, çevresindeki kardeflleriyle he-lalleflir, bütün günahlar›na samimi bir flekildetövbe eder, gözü arkada kalmayacak flekildedua ve niyazlarla Allah’a tevekkül ederek evin-den ayr›l›r. Yol arkadafllar›n›n, kendisini orayaulaflt›racak vas›tan›n, kendisine rehberlik ede-cek kimseler ile organizasyonun seçimindedikkat ve hassasiyet gösterir. Yolculu¤un hu-zurlu, verimli ve bereketli geçmesi için elindengelen gayreti gösterir, herkese iyi davran›r,himmet ve hizmet eder.

    Allah’a yap›lan bir yolculuk oldu¤unun bi-linciyle, sanki bunun, Ahirete giden son yolcu-lu¤u oldu¤unu düflünür. Asl›nda ölümün ne-rede ve ne zaman gelece¤i bilinmedi¤indenbu ihtimal her yolculuk için söz konusudur.Zira hacca varabilece¤i ihtimal dahilinde iken,hayat yolculu¤unu hiç bilmedi¤i bir anda ta-mamlayaca¤› muhakkakt›r. Dolay›s›yla çok k›-sa bir süre için ç›k›lan hac yolculu¤una yap›lanhaz›rl›klar›n, daha fazlas›yla hayat yolculu¤u

    için yap›lmas› gerekir. Örne¤in, yetmifl y›l sü-ren bir ömür yolculu¤unda hac, sadece 3-4haftal›k k›sm› oluflturur. Bu yolun 3-4 haftal›kk›sm›nda sembolik olarak Kâbe’ye gidilirken,onun öncesinde ve sonras›nda kulun Allah’aolan yolculu¤u devam etmektedir. Bu neden-ledir ki, inançl› ve bilinçli bir yolcu, as›l haz›rl›-l›¤›n› bu ebedî yolculu¤u için yapmal›d›r.

    Yüce Rabbimizin Kur’an’da ‹slam’› daimabir yol (sebîl, s›rât) olarak zikretti¤ini, Pey-gamber Efendimizin de bir hadisinde, “Dün-yada gurbetteymifl gibi ya da bir yolcuymuflgibi” (Buhârî, Rikâk, 3) olmam›z› tavsiye etti-¤ini bilen gerçek yolcu, gidece¤i yere hangiaz›kla ve haz›rl›kla ulaflabilece¤ini, oraya nelergötürece¤ini iyi bilmelidir. Yukar›da zikretti¤i-miz ayette bu az›k flüphesiz “takva” yani, so-rumluluk bilincidir. K›saca hac yolcusu, ayn›zamanda Hak yolcusu oldu¤unu anlamak du-rumundad›r. Hac yolculu¤u için bir haz›rlan›-yorsa, Hak yolculu¤u için bin haz›rlanmal›d›r.

    Hac yolculu¤unun heyecan veren baflkabir taraf› da, onun bir taraftan âdeta Hz. ‹bra-him’in asr›na veya Hz. Peygamber ve Sahabe

    10

  • dönemine yani geçmifle; di¤er taraf-tan da hac sonras›nda kazand›klar›ylagelece¤e yap›lan bir yolculuk olmas›-d›r. Dolay›s›yla bu yolcu, âdeta bir za-man tüneliyle Hz. ‹brahim ve ailesine,Asr-› Saadet’e gitmektedir. Sanki Hz.‹brahim’in ça¤r›s›n› bizzat kulaklar›yladuymufl, âdeta orada onlarla görüfle-cekmifl gibi bir ruh hali ile ç›kar yola.

    Nihayet bu yolculukta, ömür boyuher namazda yöneldi¤i k›blesi olanKâbe’yle aras›ndaki binlerce kilomet-relik mesafe kalkacak, y›llarca hasretiniçekti¤i Allah’›n evini birkaç metredendünya gözüyle doya doya seyredereknamaz k›lacakt›r. Yüce Allah’›n huzu-runa ç›kaca¤›, zaman ve mekan›n dü-rülece¤i, tarifi mümkün olmayan, an-cak yaflayarak tadaca¤› bir yolculukyapacakt›r.

    44.. MMiikkaatt’’›› aannllaammaakkArapça “vakit” kelimesinden türe-

    yen “Mîkât” kelimesi, Kur’an’da yedi-sekiz defa geçmektedir. Tayin edilenvakit, buluflma vakti, bugünkü tabirle“randevu” anlam›na gelmektedir. Buayetlerde Allah ile konuflmak üzereHz. Musa için belirledi¤i toplam k›rkgecelik mîkattan, Hz. Musa’n›n Rabbi-ni görme arzusundan söz edilir. (A’raf,142-143, 155) Haklar›nda hüküm ve-rilecek olan büyük gün de, insanlar›nAllah’a kavuflma vakti (mîkât) olarakan›lmaktad›r. (Nebe’, 17; Duhân 44)

    Her randevunun belli bir zaman›oldu¤u gibi, belli bir yeri de vard›r. ‹fl-te mîkat, hacc›n bafllad›¤› yer ve za-man› ifade eder. Dolay›s›yla mîkat ma-halline gelindi¤inde, büyük randevu,Allah ile buluflma ve kavuflmay› simge-leyen hac bafllar. Mîkat mahallinde veorada niyet edildi¤inde art›k start ve-

    11

    “Musa, mmîkat›m›za ggelip dde RRabbi oona kkonuflunca: ‘Rabbim! BBana ((kendini) ggöster dde ssana bbakay›m!’ ddedi.” ((A’raf, 1143)

  • rilmifl, milyonlarca hac› aras›nda yap›lacak olan takvâ mara-tonu bafllam›fl, art›k yar›fl alan›na girilmifltir.

    Hz. Peygamber taraf›ndan belirlenmifl olan mîkat s›n›rlar›,art›k randevu bölgesine gelindi¤inin habercisidir. Hac›, y›llar-

    ca bekledi¤i zamana ve mekana kavuflmufltur. Mîkat’a girenmü’min, kendisini Tur Da¤›’na Allah ile konuflmaya giden Hz.

    Musa gibi hissetmelidir. Acaba Allah ile nas›l buluflulacakt›r? O’nu,rahmetini, azametini nerede, nas›l ve ne kadar görebilecektir? Acaba

    Allah kendisini kabul edecek midir? Hac, onun için gerçekten ilahî bir ran-devuya dönüflecek midir?

    Peki ya bu mîkat, geri dönüflü olmayan, iyi ile kötünün, hak ile bat›l›n bir-birinden ay›rt edilece¤i “yevmu’l-fasl” denilen hüküm günü olarak düflünülür-se, acaba o gün durumu nice olacakt›r? ‹yilerden yana m›, kötülerden yana m›düflecektir? As›l o mîkat gelip çatmadan önce, bu geçici mîkat provas› ile ge-rekli dersleri ç›karmal›, mîkata bu düflüncelerle bafllamal›d›r.

    Randevularda belirlenmifl olan zaman ve mekanda olmak önemlidir. Ancakbu sadece buluflmay› sa¤layan bir araçt›r. Amaç ise, randevunun sonucudur.Dolay›s›yla mîkat mahalline girmek, sadece belirlenen yerde, belirlenen za-manda hacca bafllamakt›r. Randevunun sonucunu ise, niyet, sab›r, gayret, sa-mimiyet ve bu kutsal iklimi en verimli bir flekilde de¤erlendirme belirleye-cektir.

    55.. ‹‹hhrraamm›› aannllaammaakk“‹hram”, asl›nda yap›lmas› caiz olan baz› söz, fiil ve davran›fllar›n, hac ve

    umre yapacak kifliler için belli bir süre Allah ve Rasûlü’nün getirdi¤i yasaklar12

  • çerçevesinde “haram k›l›nmas›” demektir. Söz konu-su yasaklar, hac veya umre için niyet edip ihrama gir-mekle bafllar. ‹hrama giren erkekler, bafllar›n› açarakve normal giysilerini ç›kararak “izâr ve ridâ” denilendikiflsiz iki parça havluya/beze bürünürler. Han›mla-r›n ihram› için ise günlük giysileri d›fl›nda ayr› bir k›-yafet yoktur. Onlar›n ihram› yüzlerini aç›k bulundur-ma zorunlulu¤u ile simgelenir. Nitekim bir rivayette“Han›m›n ihraml› oluflu yüzünde, erke¤in ihraml› olu-flu ise bafl›ndad›r” (Dârekutnî, Sünen, II. 294) buyu-rulmufltur.

    ‹hrama bürünme flu anlamlara gelmektedir:Hacca gelenler, sosyal ve ekonomik statülerini

    gösteren dünyevî elbiselerini, makam ve mevkileriniortaya koyan üniformalar›n›, zevklerini, kültürlerini,ve karakterlerini yans›tan her türlü (süs, zinet, makyajvb.) göstergeleri b›rak›p, Allah önünde herkesin eflitoldu¤unu sembolize eden iki basit giysiye bürünmüflolurlar. Yani ihram ilk önce, Allah nezdinde mal,mülk, madde ve meta’›n bir hiç say›ld›¤›, bütün Müs-lümanlar›n bu kutsal iklimde eflit ve kardefl oldu¤unuifade eder. Birini di¤erinden ayr›cal›kl›, üstün göste-ren hiçbir emmare yoktur. Art›k dünyevî elbiseler ç›-kart›lm›fl, sadece kimlikler, kiflilikler ortaya konulmufl-tur. Di¤er bir ifade ile kiflilikleri ço¤u zaman örten,flahsiyetleri gizleyen süslü elbiseler at›lm›fl, “takva el-

    bisesi” esas al›nm›flt›r. Burada örtülen ikiparça da sadece eflitli¤i sa¤lamak ve av-ret yerlerini örtmeye yöneliktir. Mîkat ilebafllayan bu kutsal yolculukta as›l giyil-mesi gereken elbise ise takva elbisesi, ya-ni sorumluluk bilincidir. Zira Yüce Al-lah’›n buyurdu¤u gibi, “Takva elbisesidaha hay›rl›d›r.” (A’raf, 26)

    Bafl› aç›k, yal›n ayak, aç ve muhtaç,yokluk ve yoksulluk görüntüsü içinde, sonsuz güç vekudret sahibinin karfl›s›nda kendi güç, kudret, ma-kam, mevki ve varl›¤›n›n bir anlam ifade etmeyece¤i-ni ortaya koymufl bir vaziyette girer. Harem bölgesi-ne. Bu, ayn› zamanda insan›n millet, s›n›f, sosyal sta-tü gibi insanlar› birbirinden farkl›laflt›rmaya yol açançeflitli sosyal unsurlar›n henüz teflekkül etmedi¤i ilkyarat›l›fltaki insan›, Hz. Âdem’i sembolize eder.

    ‹hram, Allah’la buluflmaya niyet edilmesi, tövbeedilerek gelinmesi, kulun kendisi için yeni bir sayfaaçmas›, ihram ile birlikte yasaklar›n bafllamas›, kiflininelinden geldi¤i kadar bütün günahlardan uzaklaflma-s› gibi de¤iflim nedeniyle, geçici bir süre için âdetabeyaz kanatl› meleklere dahil olmas› fleklinde de an-lafl›lmaktad›r. Öyle ki art›k hac›, beflerî özellikler de¤il,melekî melekeler peflinde olacakt›r. T›pk› melekler gi-bi, Allah’a asla isyan etmeyecek, ne emrolunmuflsa

    13

  • onu yapacakt›r. En az›ndan hac sü-resince nefis ve flehvet gibi, beflerîzafiyetlerinden uzak kalacak, eldeetti¤i yeni melekeleriyle âdeta me-

    lekleflecektir.Giydikleri beyaz örtüler içindeki

    hac›lar, âdeta bar›fl bayraklar›n› açm›fl,bar›fl›n sembolü olan beyaz güvercinlere

    dönmüfllerdir. Harem bölgeye, dokunulmazl›kalan›na, savafls›z bölgeye, bar›fl alan›na girmifller-dir. Önce Rabbi’yle bar›fl›k oldu¤unu, sonra kendi-siyle bar›flt›¤›n› ve nihayet bütün kardeflleriyle ba-r›flmaya geldi¤ini ilan etmektedir.

    Bir yandan bar›fl›n sembolü olan ihram, di¤eryandan bu bar›fl› sa¤lamaya yönelik olarak hac›n›nfleytana, flehvetine ve nefsine karfl› giriflti¤i görün-mez savaflta âdeta bir z›rh niteli¤i tafl›r. Normal birz›rh, kifliyi karfl›dan gelen darbelere karfl› korurken,iflbu ihram z›rh›, sahibini öncelikle nefsine, flehveti-ne ve fleytana karfl› koruyacakt›r. T›pk› Hz. Peygam-ber’in “Oruç, sahibi için bir kalkand›r” (Müslim, S›-yam, 162) benzetmesinde oldu¤u gibi, ihram dakifliyi dahilî ve haricî bütün darbelere karfl› koruya-cak kadar güçlü bir z›rh, güçlü bir kalkand›r.

    Hacc›n baflka bir boyutu da, ölümü, dirilifli vemahfleri hat›rlatmas›d›r. Beyaz kefenlere bürünen

    Müslümanlar, âdeta ölüm ve ötesi hayat›n bir pro-vas›n› gerçeklefltirirler hacda. Statüleri ne olursa ol-sun, bütün Müslümanlar ayn› k›yafetler içinde, kar-deflliklerini ve Allah’›n huzurunda eflit olduklar›n›gösterirler bedenleriyle. ‹hramla ölümü tadarlar,Arafat’ta dirilifl ve mahfleri yaflarlar ve bu ruh ile Al-lah’›n huzuruna ç›karlar. K›saca hem “Ölmedenönce ölme” bilincini, hem de manevî dirilifli kazan-maya çal›fl›rlar. Böylece onlar, önemli bir irade eg-zersizi yapmak suretiyle ilahî iradeye boyun e¤me-ye haz›r olduklar›n› kendilerine telkin ederler.

    ‹hram, ölen her Müslüman›n giyece¤i kefenisembolize eder. Hacca giden Müslüman, ihramagirerken büründü¤ü giysi ile, kabre girerken bürü-nece¤i kefenin benzerli¤inin fluurunda olarak art›kbir bak›ma dünya d›fl› bir düzene ayak uydurdu¤u-nu hisseder ve bunun etkilerini duyar. Hac›, dünya-da iken ölüm elbisesine, ihrama bürünür, âhirete,mahfler gününe gider gibi kefen giyer. fiimdiye ka-dar k›ymet ölçüsü olarak bildi¤i her fley; servet,makam, milliyet, cinsiyet, beflerî üstünlükler olarakne varsa hepsi ihram›n rengi içinde erir ve sadeceRabbine kul oldu¤unu gösterir. Renksiz, dikiflsiz,rozetsiz, bayraks›z bu elbise, Müslümanlar› dünye-vî bütün güç ve imkânlardan soyutlar. Hac mevsi-minde bembeyaz ihramlar›yla hac›lar, sanki beyaz

    14

  • kefenleriyle kabirlerinden dirilifli ve mahflerde top-lan›fl› hat›rlat›r bize. ‹flte bilinçli bir hac› bu diriliflsenaryosunu yaflamak suretiyle bundan sonrakihayat›nda gerçek dirilifle daha iyi haz›rlanma sözü-nü verir kendi kendisine ve ruhunda kalbî bir diri-lifli gerçeklefltirir.

    ‹hramla, kefenler giyilmifl, âdeta cesetler mîkat-ta kalm›fl ve harem bölgeye ruhlar devam etmifltir.Bütün “ben” ve “benlik” duygular›, elbiselerle bir-likte mikatta ç›kart›lm›fl, “biz” olarak ilahi cazibemerkezi olan Kâbe’de birleflmifl ve yekvücut ol-mufltur.fiu halde ihram, sadece zahirî bir k›yafet de¤i-

    flikli¤i de¤il, insan›n yaflama ve davran›fl biçimininköklü bir de¤iflikli¤e u¤ramas› demektir. Nitekimihraml› kifli, bu k›yafeti tafl›d›¤› süre içinde baflkazamanlarda kendisine meflru olan bir dizi davra-n›fltan uzak durmak zorundad›r. Bu program d›fl›hayat, kiflinin kendini geçici kayg›, al›flkanl›k ve ba-¤›ml›l›klar›ndan kurtulmas›na ve kendisiyle hesap-laflmas›na imkan tan›yan önemli bir f›rsatt›r.

    Hac esnas›nda günlük giysilerinden soyunup,bembeyaz, lekesiz ihram örtülerine bürünen Müs-lümanlar, her türlü gösterifl ve alayiflten uzaklafl-may›, zinet ve servetle böbürlenmemeyi, insanlararas›ndaki eflitli¤i, ölümü ve ötesini hat›rlamay› fi-

    ““KKiimm AAllllaahh’’››nn yyaassaakkllaarr››nnaa ssaayygg›› ggöösstteerriirrssee,, oo,, RRaabbbbiinniinnyyaann››nnddaa kkeennddiissii iiççiinn ddaahhaa hhaayy››rrll››dd››rr..””

    (Hac, 30)

  • ilen yaflay›p ö¤renmeleri yan›nda, kö-tü arzu ve al›flkanl›klar›ndan da s›yr›-l›p, tertemiz yeni bir hayata bafllamairadesini de sergilerler. ‹hraml› için ko-

    nulan yasaklar, hiçbir canl›ya zarar ver-meme, bütün yarat›klara flefkat ve mer-

    hamet, zorluklara sab›r, k›saca kifliye dü-zenli ve disiplinli yaflama melekesi kazand›r›r.

    Böylece bu e¤itimden geçen Müslümanlar, önce

    zarars›z olmay›, ard›ndan da çevresine yararl› ol-ma al›flkanl›¤›n› kazan›rlar.

    ‹hrama giren kiflinin elbiselerini bile ç›kar›p ikiparça beyaz örtüye bürünmesi, âdeta dünya ad›-na tafl›d›¤› her fleyi at›p, Cenab-› Hakk’a yürüme-sini simgelemektedir. Yal›n ve yaln›z bir flekildetek bafl›na sadece Rabbine kul oldu¤unu art›k da-ha rahat görebilir. Böyle bir durumda onu de¤er-li k›lacak tek fleyin, Rabbine kulluk oldu¤unun bi-lincine varabilir.

    Hacda arzu edilen ruhî yenilenmeyi sa¤layabil-mek için, ihrama girerken yaln›zca elbiseleri de¤il,kifli, içindeki her türlü manevî kir ve pas›, ruhunayük teflkil eden bütün a¤›rl›klar› da söküp atmal›-d›r. Tüm dünyal›k kayg›lar› bir tarafa b›rak›p ruhu-nu ar›nd›rmaya tam anlam›yla yo¤unlaflmal›d›r.Elbiselerini ç›kar›p beyaz iki parça beze bürünür-

    ken o güne kadar ruhuna s›k›nt› veren, gönlü-nü rahats›z eden kalbine a¤›rl›k veren ne

    varsa hepsinden soyunmal› ve hacc›nkutsal iklimine öyle girmelidir.

  • 66.. YYaassaakkllaarr›› aannllaammaakk

    ““HHaaccddaa kkööttüü ssöözz,, ççiirrkkiinn ddaavvrraann››flfl,, ggüünnaahhaa ssaappmmaa vveekkaavvggaa yyookkttuurr..”” (Bakara, 197) Hac›, s›rf ibadet kast›yla,helal ve mübah olan baz› fleyleri ihram ile kendisine ya-sak etmektedir. Namaza bafllarken al›nan iftitah tekbirinas›l kifliye namaz içinde baz› davran›fllar› yapmas›n›yasakl›yorsa, oruca bafllayan kifli nas›l imsak ile yemeyiiçmeyi kendisine yasakl›yorsa, ihram ile birlikte hac› daönceden mübah olan baz› fleyleri kendisine yasakla-maktad›r. Kur’an, bu konuda üç türlü yasaktan söz et-mektedir:

    1- “Rafes” kapsam› içine girecek cinsel arzularla il-gili konuflma dahil, her türlü flehevî yasaklar,

    2- “F›sk ve fusûk” kapsam› içine girecek her türlügünah, kötülük ve masiyetler,

    3- “Cidâl” kapsam›na girecek baflkalar›yla kavga,kap›flma, tart›flma, sövüflme, dövüflme vb. bütünolumsuz davran›fllar.

    Dikkat edilirse bu üç çeflit yasaktan ilki, kifliyi flehve-tine, ikincisi nefsine, üçüncüsü de baflkalar›na karfl› ko-rumay› amaçlamaktad›r. Bunun anlam› kifli, hac esna-s›nda ne flehvetiyle, ne nefsiyle, ne de kardeflleriyle enküçük bir problem yaflamamal›, bar›fl içinde olmal›d›r.‹nsanlar›n genellikle birçok günaha girmelerine sebep

    olan bu üç cephedir. Bunlardan darbe almamal›d›r.Hac süresince kazand›¤› bu deneyimle hac sonras›ndada, kendini bunlara karfl› korumal›d›r. ‹flte Hz. Peygam-ber, bu yasaklara riayet ederek hac yapabilen kimseninannesinden do¤du¤u günkü haline dönece¤ini müjde-lemektedir. (Buhari, Hac, 4),

    Kur’ân-› Kerim’de belirlenen bu temel yasaklardanbaflka hadislerde de baz› ihram yasaklar› yer alm›flt›r.‹hram süresince erkeklerin, -ayaklar›na geçirdikleri ter-lik ve büründükleri iki parça havlu hariç- baflka hiçbirgiysi giyememeleri; ihrama girildikten sonra güzel ko-ku kullan›lmamas›, av hayvanlar›n›n avlanmamas›, Ha-rem bölgesinin do¤al bitki örtüsüne zarar verilmemesibunlardand›r. Harem bölgede her ne sebeple olursaolsun kan dökmek, kay›p bürosuna verme d›fl›nda bu-luntu bir eflyay› al›p sahiplenmek de bu yasaklardand›r.

    ‹hram yasaklar›, sadece Müslümanlar› veya insanla-r› de¤il, canl› ve cans›z hemen her fleyi kapsamaktad›r.Bütün hayvanlar, bütün bitkiler ve hatta Allah’›nmü’minlere bahfletti¤i bütün tabiat ve çevre dokunul-maz bir sit alan›d›r art›k. Hiçbir kimseye, hiçbir fleye za-rar vermeyeceksiniz, bu bölgenin otunu, çiçe¤ini bilekopartamayacaks›n›z, kuflunu dahi korkutmayacaks›-n›z. B›rak›n o mübarek yerlere tükürmeyi, insanlar› ra-hats›z edecek herhangi bir çöpü dahi sa¤a-sola atama-yacaks›n›z. Zira, böyle bir çöpü baflka yerlerde bile yol-

    17

  • dan kald›r›p atmak “sadaka” yani Allah’a sadakat olarak ka-bul edilmifltir. Bunun aksini hem de Harem bölgede yap-mak, oray› temizlemek yerine kirletmek ise, sadakatsizliktir.

    Hac esnas›nda hiçbir fleye zarar vermemek esas oldu¤un-dan insan›n çevresiyle iliflkisinde son derece dikkatli davran-mas› gerekti¤i ortaya ç›kar. Özellikle bitki ve hayvan türün-den canl›lara karfl› gösterilmesi gereken hassasiyet, kifliyebaflka zamanlarda kazanamayaca¤› ölçüde bir duyarl›l›k sa¤-lar. Art›k hac›, yeflil bir yapra¤a, herhangi bir canl›ya bile za-rar veremez.

    Bunun yan›nda öfkelenmemek, kimseyi incitmemek vegüler yüzlü olmak gibi ahlâkî davran›fllar da, hacc› gere¤i gi-bi yerine getirenlerin elde edecekleri manevî kazançlar ara-s›nda yer al›r.

    K›saca, ihram süresince toplumsal bar›fl› ve bütünlü¤übozucu, bencilli¤i uyand›r›c›, geride b›rak›lan geçici haz vemenfaatleri hat›rlat›c› mahiyetteki her türlü eflya ve fiiller ya-saklanm›flt›r.

    77.. TTeellbbiiyyeeyyii aannllaammaakkTelbiye, seferberlik emrine uyarak cephe için gerekli

    haz›rl›klar›n› yapm›fl, üniformas›n› giymifl, silah›n› kuflan-m›fl bir askerin komutan›n›n huzuruna ç›karak “Emretkomutan›m!” tekmili vermesine benzer. ‹hram z›rh›n›giyen hac› “Buyur Allah›m buyur! Emrindeyim buyur!”derken Kâbe’sine ça¤›ran Rabbinin tam önündeymifl,

    18

    Lebbeyk Allâhümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk!

    İnne’l-Hamde ve’n-Ni’mete leke ve’l-Mülk, lâ şerîke lek!”

    “Telbiye” denilen bu sözlerin anlam› fludur:

    “Buyur Allahım buyur!

    Emrindeyim buyur!

    Buyur Allahım!

    Senin hiçbir ortağın yoktur.

    Buyur Allahım!

    Şüphesiz hamd sana mahsustur.

    Nimet de senindir, mülk de senin.

    Senin hiçbir ortağın yoktur.”

  • huzurundaym›fl gibi hisseder kendisini. “Davetiniduydum, emrine uydum, huzuruna geldim, bütünbenli¤imle ve içtenli¤imle emrindeyim!” der ve gün-lerce bunu birçok davran›fl›yla ispatlamaya çal›fl›r.

    Bu sözler, dünyan›n dört bir taraf›ndan gelen,renkleri, dilleri, ülkeleri ve kültürleri farkl›, fakat hedefve gayeleri ayn› milyonlarca Müslüman›n hep birlik-te seslendirdikleri ortak bir and, ortak bir parola ola-rak kutsal iklimde sürekli yank›lan›r. Tevhid inanc›naba¤l›l›¤› ve Allah’tan baflkas›na asla kul köle oluna-mayaca¤›n› anlatan bu sözler, ‹slam dininin mü’min-lere kazand›rd›¤› en önemli ortak noktalardan birinidile getirir.

    Hac›, hacc›n en önemli slogan› ve fliar› olan telbi-ye ile, Hz. ‹brahim vas›tas›yla kendisine yap›lan veHz. Muhammed taraf›ndan yenilenen ça¤r›ya kofl-mufl ve kay›ts›z-flarts›z, kayg›s›z ve endiflesiz bir flekil-de teslim oldu¤unu “Buyur Rabbim! Emrine âmâde-yim!” diyerek hem sözüyle, hem de fiiliyle ortayakoymufltur. Her ne emrolunduysa yapm›flt›r. Haram-lar› terk etmekle kalmam›fl, ihramla birlikte baz› helal-leri de terk etmifltir. O’nun r›zas›n› elde edebilmekiçin tavaf ve sa’y edecek, Arafat’ta, Müzdelife’de vak-feye duracak, Mina’da fleytan› ve taraftarlar›n› pro-testo edecek, kurban kesecektir. Bütün bunlar›, s›rfAllah emretti¤i için, mahza ibadet kast›yla yapacak-t›r.

    Telbiye ile hac›lar, dünyan›n dört birtaraf›ndan Kâbe’ye gelerek iman ve tes-limiyetlerini fiili olarak göstermifl olurlar.Allah ça¤›rd›, onlar nice zorluklarla hu-zuruna geldi. Kendilerine emredilen hacibadetlerini Hz. Peygamber’in ö¤retti¤igibi yapt›lar ve her fleyiyle O’nun emrin-de olduklar›n› kan›tlad›lar. O’nun buy-ruklar›na boyun e¤menin, gerçek kullukoldu¤unu, nefislerinin esaretinden ancak bu flekildekurtulabileceklerini “Lebbeyk: Emrindeyim Allah›m!”diyerek hem söylemleriyle, hem de eylemleriyle is-patlad›lar. T›pk› flehid olaca¤›n› çok iyi bildi¤i halde,dini ve vatan› u¤runa can›n› seve seve vermek iste-yen bir askerin, düflman kalesine sanca¤› dikme em-ri karfl›s›nda hiç tereddüt etmeden çok sevdi¤i-sayd›-¤› komutan›na “Emret komutan›m!” demesi gibi birteslimiyet ifadesidir telbiye.

    Müslüman, telbiyeyi orada belli yerlerde ve za-manlarda söyler. Ancak bunu, hacdan sonra hâl diliy-le sürekli söylemeli, kendisine hayat verecek her tür-lü ilahî buyruk karfl›s›nda sürekli “Emret Allah›m, em-rin olur Allah›m!” bilinciyle hareket etmelidir. Na-maz, oruç, zekat, dürüstlük, emanet, adalet, samimi-yet… hepsi için “Emrine âmâdeyim Allah›m!” diye-bilmelidir.

    19

  • 88.. KKââbbee’’yyii aannllaammaakk Kâbe-i Muazzama’y› gördü¤ü o ân, âdeta durur zaman ve

    sanki dürülür mekan ve bir uzay bofllu¤una düfler insan.Özellikle de bu, ilk karfl›laflma veya kavuflma ise...

    Hac ibadetinin yap›ld›¤› mekanlar›n merkezidir Kâbe. Al-lah için herhangi bir mekan söz konusu olmad›¤› halde, Kâbeiçin “Evim” buyurmak suretiyle oray› flereflendirmifl, çevresi-ni de çeflitli yasaklar›n geçerli oldu¤u bir “Harem” bölge ilanetmifltir.

    Kâbe ve çevresi için kullan›lan “Harem” tabiri, bölgedekibütün iliflkilerin Allah’›n emir ve yasaklar›na sayg› esas›na gö-re düzenlendi¤ini, baflta insan olmak üzere a¤aç ve bitki ör-tüsünden hayvanlara kadar bölgedeki bütün varl›klar›n ilahikoruma alt›na al›nd›¤›n› ifade eder.

    Kâbe, yeryüzündeki ilk ibadet yeri olmas›n›n yan› s›ra,özellikle namaz ve hac ile ilgili belirli flartlar›n yerine getiril-mesi bak›m›ndan da ayr› bir öneme sahiptir. Kâbe’nin bulun-du¤u yöne, k›bleye do¤ru yönelmek namaz›n flartlar›ndan ol-du¤u gibi, hac ve umre ibadetinin rükünlerinden biri olan ta-vaf da Kâbe’nin etraf›nda yap›l›r. Ayr›ca Kâbe’nin, bütünMüslümanlar› bir noktada toplayan, her birinin ortak istika-meti olma gibi birlefltirici, bütünlefltirici sembolik bir anlam›

    da bulunmaktad›r. Hac›, Kâbe’yi gördü¤ünde, âdeta Kâbe’nin Rabbini gö-

    rüyormuflcas›na tazim etmelidir. Hz. Peygamber’in “ih-

    20

    “Allah, saygın ev Kâbe’yi in-sanlar için bir dayanak yaptı.”

    (Mâide, 97)

    “Orada apaçık belgeler, İbrahim’in makamı vardır. Kimoraya girerse güvende olur.”

    (Âl-i İmran, 97)

  • san” derecesinden söz ederken dedi¤i gibi “SenO’nu göremesen de O seni görür.” (Buhari, ‹man,38) ‹flte bu bilinç içerisinde, kendisine dünya gö-züyle Beyt’i gösteren Allah’a flükredip, ahirette decemalini göstermesi için dua etmelidir.

    Y›llard›r binlerce kilometre uzaklardan yöneldi-¤i Kâbe, art›k tam karfl›s›ndad›r. Aradan mesafekalkm›fl, vuslat gerçekleflmifltir. Kulun Kâbe’ye ka-vuflmas›, Rabbine kavuflmas›n› hat›rlat›r. Kim bilirne zaman, nerede ve ne hâlde? Önce son nefeslevar›fl, sonra dirilifl ve huzura ç›k›fl... Acaba hangiyüzle, hangi yönden ve hangi sermaye ile?

    Kâbe’ye her gidiflte abdestli bulunmak, sükû-net ve huflû içerisinde Kur’an tilaveti, dua, isti¤far,tesbih, tehlil ve tekbirle meflgul olmak, mümkünmertebe konuflmamak, baflkalar›n› rahats›z etme-mek, geçifl yerlerinde oturarak veya namaz k›larakizdihama sebep olmamak, -namaz içerisindeykendahi- Kâbe’yi doya doya gözyafllar› içerisinde te-mafla etmek tavsiye edilen âdâb aras›ndad›r.

    Hac›lar, “Duyûfu’r-Rahmân” yani “Rahman’›nmisafirleri” dir. Evet gerçekten de hac›lar O’nunbirkaç günlük veya haftal›k en k›ymetli misafirleri-dir. Dolay›s›yla, önce hac› kendisinin bir misafir ol-du¤u, hem de Rabbine misafir oldu¤u bilinci içe-risinde geçirmeli bu k›ymetli zaman›n›. Ayr›ca ge-

    rek hâne sahibine karfl›, gerekse O’nun di¤er mi-safirlerine karfl› sayg› ve hürmette kusur etmeme-lidir.

    Kâbe bir semboldür. Bu sembole yaklafl›rkenRabbimize yak›nl›¤›m›z› ölçmeliyiz. Mesele yaln›z-ca fizikî planda Kâbe’nin yan›nda olmak de¤ildir.Önemli olan kiflinin bu fizikî yak›nl›¤› Rabbine olanmanevî yak›nl›¤›n› art›rmaya vesile k›labilmesidir.Nerede olursa olsun yüzünü Kâbe’ye çevirirkengönlünü de Allah’tan baflka her fleyden çevirmebilincine ulaflabilmesidir.

    Yeryüzünün ilk mabedinin etraf›nda, ibadetle-rin özü olan ihlâs›n en güzel örneklerine tan›k olu-nur. Burada içtendir yakar›fllar. Müslüman, af içinRabbine nihaî baflvurusunu burada yapar. Buras›,affedilmeden ayr›lmama noktas›d›r. Onun için da-ha ötesi düflünülemeyecek bir rahmet ortam›ndaeller aç›l›r Rahmetin sahibine…

    99.. TTaavvaaff’’›› aannllaammaakkTavaf, sözlükte bir fleyin etraf›nda dönmek ve

    dolanmak demektir. Evrende maddenin en küçükparças› olan atomdan, en büyük galaksilere var›n-caya kadar her fley tavaf halindedir. Atomda elekt-ronlar bir kalp mesabesindeki çekirdek etraf›nda

    21

  • bafl döndürücü bir h›zla dönerken, galaksiler demilyarlarca y›ld›z sistemleriyle galaksinin mer-kezi etraf›nda ak›l almaz bir h›zla dönmektedir-ler. Sanki hepsi kendilerini var eden ve yaratanYarat›c›’ya ibadet etmektedirler. Kur’an’da ifadeedildi¤i gibi, her biri bir yörüngede seyretmek-tedir. (Yâsin, 40)

    Kâbe’nin etraf›nda tavaf eden on binlerceMüslüman›n oluflturdu¤u tablo, bir galaksinin,milyarlarca y›ld›z›yla dönüflünü and›ran birmanzara gibidir. Bu bak›mdan tavaftakimanevi hazz› tam anlam›yla elde edebil-mek için kendini yörüngeye b›rakmakgerekmektedir. Zaten Kâbe’nin çekimalan›nda yörüngeye girebilen bu manevîak›fla kendini b›rak›r ve mü’minler deni-zinden bir damla olabilmenin zevkine erer.Kâbe etraf›nda dönerek gerçeklefltirilen tavaf,kâinat›n ve yarat›l›fl›n özeti, teslimiyetin ve ilahîtakdire boyun e¤iflin sembolü say›l›r.

    Erkeklerin tavaf›n ilk üç flavt›nda daha hey-betli yürümelerine RReemmeell, tavafta ihraml›ykensa¤ omuzlar›n› aç›k bulundurmalar›na IIzztt››bbaa ad›verilir.

    Burada yap›lan üç davran›fl›n da tarihi anla-m›, has›mlara karfl› güç ve gövde gösterisiydi.Mekke’li müslümanlar Medine’ye hicret edince,oran›n havas› kendilerini olumsuz etkilemifl vebiraz zay›f düflmüfllerdi. Aradan yedi y›l geçtik-ten sonra üç günlü¤üne geldikleri umre ziyare-tinde Mekkeliler taraf›ndan bu durumlar› dilegetirilince Hz. Peygamber, ashab›na, o müflrik-

    lere karfl› güçlü görünmelerini, onlar›noturdu¤u tarafa doland›klar›nda da-

    ha çal›ml› ve güçlü görünmeleriniemretmifl ve onlar da bunu yap-m›flt›. fiüphesiz o gün için onlar›n bu

    hareketi güçlü olduklar›n› ifade et-meye yetmekteydi. Ya bugün hac›-

    lar kendilerinin, Müslümanlar›n güçlüoldu¤unu nas›l gösterebilecekler? Maddi

    güç, manevi güç, moral güç... Neleri, nerede,nas›l kaybettik ve nas›l kazanaca¤›z? Hiç flüphe-siz hac yaparken bunu da düflünmeliyiz.

    ‹bn Abbas’a göre bafllang›çta tavaf esnas›n-da s›rf Kureyfllilere karfl› gösteri amac›yla yap›lanremel (heybetli yürüyüfl), Hz. Peygamber’in ve-

    “Sonra manevi kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atîk’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler!” (Hac, 29)

  • da hacc›nda, tavaf›n ilk üç flavt›nda yapmas›yla sünnetolmufltur. Yine Hz. Ömer, Hacer-i Esved’le ilgili sözünündevam›nda: “Biz neden hâlâ bu remele devam ediyoruzki? Çünkü vaktiyle biz, bu remel ile (bizim zay›f düfltü¤ü-müzü söyleyen) müflriklere karfl› (güçlü) görünmek ister-dik. Hâlbuki Yüce Allah onlar› helâk etmifltir” dediktensonra, “Ama biz, Hz. Peygamber’in yapm›fl oldu¤u birfleyi terketmek istemeyiz” demifltir. (Buhari, Hac, 57) O,müflriklerin helâkiyle bu gerekçenin kayboldu¤unu dü-flünmesine ra¤men, Hz. Peygamber’in yapm›fl oldu¤u biruygulamay› terk etmek istememifl ve aynen ittiba etmifl-ti. Belki de düflmanlar› karfl›s›nda her dönemde nas›l güç-lü olmalar› gerekti¤ini Müslümanlar›n hiçbir zamanunutmamalar› için...

    Tavafa Kâbe sola al›narak bafllan›r. Bunun da simgeselbir anlam› vard›r. Nazargâh-› ilâhî olan insan›n kalbi,‘Beytullah’ yani Allah’›n eviyle karfl› karfl›ya gelir tavafta.Allah, insan›n flekline, kal›b›na, mal›na mülküne de¤il,kalbine bakar. Bu yönüyle Kâbe ile insan kalbi aras›ndadikkat çekici bir ilgi vard›r. Bu sebeple tavafta kiflinin kal-bi Kâbe taraf›nda yer al›r. Bunda ayn› zamanda tavaf›nne kadar kalpten ve gönülden yap›lmas› gerekti¤ine debir iflaret vard›r.

    Kâbe’nin etraf›nda mü’min olman›n zevki yaflan›r. Al-lah’a yak›n olman›n tatt›rd›¤› bu zevki bir baflka yerde bu

    kadar canl› ve bu kadar coflkulu bir flekilde ya-flamak çok zordur. Bu kutsal mekanda tan›kolunan yak›nlaflma duygusu, hac›ya kendievinde oldu¤u hissini verir. Burada hac› kendi-ni s›laya kavuflmufl gibi hisseder. ÇünküKâbe’nin yüzü kendisine öylesine tan›d›k, ko-kusu öylesine bildik, s›cakl›¤› öylesine kuflat›c›gelir ki mü’min için, baflka hiçbir sevgi bu den-li çekici olamaz.

    T›pk› namaz k›larken oldu¤u gibi, Kâbe’nin etraf›ndatavaf eden insanlar aras›nda hiçbir ay›r›m yoktur. Bura-da müminler eflitlenir. Kifliyi di¤erlerinden ay›ran hiçbiriflaret veya alâmet yoktur art›k. Orada tevhidin simgesiolan birlik vard›r. Burada mü’minler denizinde kaybol-mak ve toplulukta erimek gerekmektedir.

    Birisinin etraf›nda dönmek, âdeta onun etraf›nda per-vane kesilmek, sembolik olarak yürekten ba¤l›l›¤› veonun için her fleyini feda edebilece¤ini gösteren bir ha-rekettir. Bu bak›mdan Beyt-i Atîk’› tavaf, yaln›zca YüceYarat›c›’ya yönelmenin ve yaln›zca onun huzurunda e¤il-menin ve ondan baflkas›na ibadet etmemenin fiilî birgöstergesidir.

    Tavafta hac›, Allah’›n huzurunda oldu¤unun bilinciy-le, O’na yaraflan bir ta’zim ve hürmet, korku ile ümitaras› bir muhabbet içerisinde olmal›d›r. Tavaf eder-

    23

  • ken, Hz. ‹brahim o¤lu ‹smail ile, Al-lah’›n evini nas›l döne döne infla etti-lerse, hac› da ayn› flekilde döne döne

    iman evini, gönül evini yani kalbini ye-niden infla etmelidir. Kâbe Allah’›n evi,

    kalpler de O’nun nazargâh›d›r. Hac› ora-da sürekli Kâbe’ye bakar, onu seyreder,

    onun yüceli¤ini temafla eder, Allah da daima ku-lun kalbini gözetir, onu dikkate al›r. Hz. Peygamber’inveciz bir flekilde ifade ettikleri gibi “Allah sizin fleklini-ze flemalinize ve mallar›n›za bakmaz, aksine kalpleri-nize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 33) Budünyada da böyledir, ahirette de. Hani flairin fiuarâ,88. ayeti esas alarak söyledi¤i gibi, hiçbir fleyin faydavermeyece¤i k›yamet gününde Yüce Allah, alt›n vegümüfl de¤il, teslim olmufl bir kalp istemektedir:

    Sanma ey hâce, senden zer u sîm isterler,“Yevme lâ yenfeu”da kalb-i selîm isterler.Nitekim, kültürümüzde sufîler, Kâbe’yle ilgili

    Kur’an’da ve hadislerde geçen bütün s›fatlar› insan›nkalbi için kullanm›fllar ve ona Beytullah demifllerdir.Yahut Beytulharam demifller ve bunu da insan›n gön-lü için kullanm›fllard›r. Çünkü gönül, Allah’›n evidir vesevgiliden baflkas›n›n oraya girmesi haramd›r, demifl-lerdir.

    Nitekim Allah Rasûlü’nün Kâbe’yi tavaf ederkensöyledi¤i flu hadis bunu teyit etmektedir:

    “(Ey Kâbe!) Ne kadar hoflsun, kokun ne kadar dagüzel! fiân›n, hürmetin ne kadar da yüce! Ama, ca-n›m elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah nez-dinde mal›yla, can›yla mü’minin hürmeti (dokunul-mazl›¤›), senin hürmetinden daha büyüktür!” (‹bnMâce, Fiten, 2)

    Bu hadisten, mü’min kalbinin, Kâbe kadar hürme-te lay›k oldu¤u, sayg›nl›¤›n›n, dokunulmazl›¤›n›n bu-lundu¤u anlafl›lmaktad›r. Kâbe’ye kalplerini kuvvet-lendirmek için gidenler, bunun ilk ve temel flart›n›nmü’min kardeflinin kalbini k›rmamaktan, bu dokunul-mazl›¤› çi¤nememeden geçti¤ini iyi bilmelidirler. T›p-k› Yunus Emre’nin dedi¤i gibi:

    AAkk ssaakkaallll›› bbiirr kkooccaa YYuunnuuss EEmmrree ddeerr hhooccaaBBiilliinnmmeezz hhââllii nniiccee GGeerreekkssee vvaarr bbiinn hhaaccccaaEEmmeekk vveerrmmeessiinn hhaaccccaa HHeeppiissiinnddeenn iiyyiicceeBBiirr ggöönnüüll yy››kkaarr iissee BBiirr ggöönnüüllee ggiirrmmeekkttiirr

    24

  • 1100.. HHaacceerr--ii EEssvveedd’’ii aannllaammaakkTavaf›n bafllama noktas›n› göstermek gibi

    pratik bir faydas› da bulunan bu tafl›n men-flei, tarihçesi, mahiyeti ve manevi de¤eri hak-k›nda, birço¤u zay›f, bir k›sm› sembolik an-lam tafl›yan çok say›da rivayet vard›r. Bu riva-yetlerde umumiyetle Hacer-i Esved’in asl›ndabeyaz iken insanlar›n günahlar› yüzünden ka-rard›¤›, cennetten indirildi¤i, Nuh tufan› s›ra-s›nda Ebû Kubeys Da¤›’nda korundu¤u veHz. ‹brahim’in Kâbe’yi inflas› esnas›nda ora-dan yerine getirilerek konuldu¤u, onun Al-lah’a verdi¤i sözü yerine getirenlere flahitlikedece¤i gibi hususlar dile getirilmektedir.

    Risalet öncesi Kâbe’nin onar›m› esnas›ndaHacer-i Esved’i yerine kimin koyaca¤› konu-sunda kabileler birbirlerine düfltüklerinde Hz.Peygamber hakem seçilmifl ve onu bir örtüüzerine koyup, her kabileden bir kifliye örtü-den tutturduktan sonra, onu kendi elleriyleyerine yerlefltirmiflti.

    Hz. Peygamber, müsaitse Hacer-i Esved’iöper, de¤ilse eliyle veya elindeki baston vb.ile selamlayarak tavafa bafllard›. O, güçlükuvvetli birisi olan Hz. Ömer’i, zay›f bünyelikimselere eziyet verebilece¤i gerekçesiyle,Hacer-i Esved’i öpmek için izdihama dalma-mas› konusunda uyarm›fl, e¤er bofl ise istilam

    “Biliyorum ki sen bir taşsın. Ne zarar, ne de fayda verirsin.

    Eğer, Rasûlullah’ın sana dokunduğunu görmeseydim sana el sürmezdim.”

    (Hz. Ömer)

  • etmesini, aksi takdirde tehlil vetekbir ile geçmesini söylemiflti.Hz. Peygamber’in bu tavsiyesin-den sonra o, izdiham›n oldu¤uhallerde istilam› terk edip geriden

    selamlamakla yetinmifltir. Nitekim‹bn Abbas da “Hacer-i Esved kalaba-

    l›k oldu¤u zaman kimseye eziyet ver-me! Eziyet de çekme, geç!” tavsiyesinde

    bulunmufltur.O zamanlar flimdiki kadar fazla kalabal›k ol-

    mamas›na ra¤men, izdiham olmas› durumundaHacer-i Esved’in öpülmemesi, bu hususta baflka-lar›n›n rahats›z edilmemesi tavsiye edilmifltir. Gü-nümüzde milyonlara varan mahfleri kalabal›kta,hac›n›n sünnete uyma ad›na kardefllerine eza ce-fa etmesi asla tasvip edilemez. Kald› ki, buradasünnet olan, mutlaka Hacer-i Esved’i öpmek de-¤il, onu bir flekilde selamlamakt›r. Hacer-i Esved’iöpmek için kardeflleriyle itiflip-kak›flmak, ne sün-nettir, ne de ibadet! Bu konuda hem Hz. Pey-gamber’in örnek davran›fl›na, hem de onun uya-r› ve tavsiyesine uyulmal›, izdihaml› durumlardauzaktan selamlama ile yetinmelidir.

    Sahabe, Hacer-i Esved’i selamlarken “Allah›msana inanarak, Kitab›n› ve Peygamberinin sünne-

    tini tasdik ederek/Peygamberinin sünnetine uya-rak” derlerdi. Burada as›l olan tafl›n kendisi de¤il,Hz. Peygamber’in sünneti, örnek davran›fl›d›r. Zi-ra Hacer-i Esved, önce Hz. ‹brahim’in sonra daHz. Peygamber ve ashab›n›n hat›ras›n› yâd etme-ye vesile olan bir semboldür.

    Nitekim bir defas›nda Hz. Ömer Hacer-i Es-ved’e seslenerek “Biliyorum ki sen bir tafls›n. Nezarar, ne de fayda verirsin. E¤er ben, Rasûlul-lah’›n sana dokundu¤unu görmeseydim, sana elsürmez/öpmezdim” (Buhari, Hac, 57) dedi veona eliyle dokunarak selamlad›/öptü. O, Hacer-iEsved’e bu flekilde seslenirken, bir tafla karfl› yap-t›¤› bu davran›fl›n, cahiliyye dönemindeki putlaratap›nma gibi olmad›¤›n›, bunun sadece Hz. Pey-gamber’in sünnetine uyarak Allah’a ta’zim veyaklaflma için yap›lan sembolik bir davran›fl oldu-¤unu vurguluyordu.

    Hacer-i Esved’i selamlama, Allah’a vermifl ol-du¤u ahdi yenileme anlam›na gelmektedir. Kul,ruhlar âleminde verdi¤i kulluk sözünü, amelleriy-le ortaya koydu¤u iman akdini bu defa Beyit’te,Beyt’in sahibinin önünde bu hareketiyle temsilîolarak yineler ve pekifltirir. ‹flte Hacer-i Esved’i se-lamlama, ahdi, bey’at› tazelemeyi, sözünde dur-may› sembolize eder.

    26

  • Hacer-i Esved’i selamlama, Allah’a vermiş olduğu ahdi yenileme anlamına gelmektedir. Kul, ruhlar âlemindeverdiği kulluk sözünü, amelleriyle ortaya koyduğu iman akdini bu defa Beyit’te, Beyt’in sahibinin önünde bu

    hareketiyle temsilî olarak yineler ve pekiştirir.

  • 1111.. MMüülltteezzeemm’’ii aannllaammaakkMültezem, Hacer-i Esved ile Kâbe kap›s› aras›nda ka-

    lan k›s›md›r. Baz› hac›lar›n gözyafllar› içerisinde yap›fl›pinleyerek dua ettikleri yerdir. ‹ster Kâbe’nin kap›s›na ve-ya efli¤ine, isterse Kâbe’nin duvarlar›na veya örtüsünesar›larak a¤las›n, hac›n›n a¤lamas›, en içten duygularlaMevla’ya yakarmas›, t›pk› yaramazl›k yap›pda annesine kendisini affettirmek için gözyafllar› döken çocu¤un durumuna benzer.Anne onu önce kabul etmese de, ete¤inib›rakmayan yavrusuna sonunda yüre¤idayanamaz ve affeder, kucaklar, ba¤r›nabasar. Acaba merhametlilerin en merha-metlisi olan Allah, Kâbe’sinin etekleri etra-f›nda defalarca tavaf eden, evinin perdele-rine sar›lm›fl ve bütün benli¤iyle “Hatalar›-ma ra¤men baflka bir yere de¤il senin ka-p›na geldim; benim günah›m çok, ama se-nin merhametin daha çok! Beni affetme-den buradan ayr›lmam ya Rabbi!” diye ni-yaz eder de Rahman ve Rahim olan O ev sahibi affetmezmi? ‹flte bu duygu ve düflüncelerle hac› –izdihama ne-den olmamak kayd›yla- Kâbe’de kendisini affettirmekiçin içtenlikle yalvar›r, yakar›r, göz yafllar› döker. fiüphe-siz böylesi içten bir yönelifl Yüce Allah taraf›ndan karfl›l›kgörecektir.

    28

    “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik.Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka hüsrana uğrayacağız!” (A’raf, 23)

    “Kâbe’yi insanlar için toplanma vegüven yeri kılmıştık ve ‘İbrahim’in

    makamını namazgâh edinin’ demiştik.” (Bakara, 125)

    1122.. MMaakkaamm--›› ‹‹bbrraahhiimm’’ii aannllaammaakkKâbe kap›s›n›n birkaç metre karfl›s›nda, sar›

    bir mahfaza içinde yer alan Makam-› ‹brahimdenilen tafl›, Hz. ‹brahim’in, o¤lu ‹smail ile birlik-te Kâbe’yi yeniden infla ederken üzerine bas›p is-kele olarak kulland›¤›na inan›lmaktad›r. Bir bafl-ka inan›fla göre o, Hz. ‹brahim’in insanlar› haccadavet için üzerine ç›kt›¤› taflt›r.

    Bunlardan her ikisi de mümkün olabilirse de,bizim aç›m›zdan önemli olan, ilk defa Hz. Ömer

  • “Zemzem suyu, ne için içilirse, oyararı sağlar.”

    (Ahmed b. Hanbel, III. 357)

    taraf›ndan “Keflke Makam-› ‹bra-him’de namaz k›lsak?” diye dile geti-rilen talebin hemen ard›ndan oradanamaz k›l›nmas›n› emreden yukar›da-ki ayetin inmesidir. Gerek bu emir,gerekse Hz. Peygamber’in Makam-›‹brahim’i Kâbe ile aras›na alarak na-maz k›lmas› sebebiyle, tavaf sonras›k›l›nan iki rekat namaz izdiham›n ol-mad›¤› durumlarda orada veya orayayak›n bir yerde k›l›nmaktad›r. Hz. Pey-gamber, Makam-› ‹brahim’de k›ld›¤›iki rekat namaz›nda Allah’›n birli¤ini,tevhidi içeren Kâfirûn ve ‹hlâs surele-rini okumufltur. Ancak, hac zaman›çok kalabal›k oldu¤u için, bu namaz›ntam orada de¤il de, tavaf edenleri en-gellemeyecek flekilde baflka bir yerdek›l›nmas› daha uygun düflmektedir.

    Hac›, k›laca¤› bu namaz öncesin-de veya sonras›nda, Hz. ‹brahim mi-sali, Allah’›n nazargâh› olan kendi gö-nül/kalp evini yeniden infla ederkenhangi iskeleleri kullanaca¤›n›, aya¤›-n›n hangi sa¤lam temellere basmas›

    gerekti¤ini düflünmelidir. Hz. ‹brahimiçin insanlar› hacca davet ederkenböyle bir tafl›n üzerine ç›kmas› yeterliolmufltu. Acaba hac›, insanlar› Allah’adavet ederken hangi seviyeye ç›kma-l›, nas›l bir dayanak veya basamakkullanmal›d›r? Bu iskele veya basa-mak, ilim mi, ahlâk m›, mal m›, sami-miyet mi, gayret mi, emanet mi, ehli-yet mi olmal›? Yoksa hepsi mi? Allahnezdindeki mevkiin yükselmesinde,iman evinin yeniden infla edilmesindekullanmak zorunda oldu¤u iskelelerve insanlar› hayra ve Hakk’a ça¤›raca-¤› minberleri neler olmal›? Bunu dü-flünmelidir.

    1133.. ZZeemmzzeemm’’ii aannllaammaakkZemzem, Allah’›n Hz. Hacer ve

    o¤lu Hz. ‹smail’e ihsan etti¤i mübareksuyun ad›d›r. Hz. ‹brahim, Allah’tanald›¤› vahiy ile efli Hacer ve henüz sütemmekte olan o¤lu ‹smail’i Zem-zem’in bugünkü yerine b›rak›p gider.Henüz Kâbe yap›lmad›¤› ve Mekke

  • 30

    flehri kurulmad›¤› için orada yafla-yan birileri de yoktur. (‹brahim, 37)Çok geçmeden yan›ndaki suyu bi-ten Hz. Hacer, yavrusuna su bula-

    bilmek için, annelik sevgisi ve flefka-tiyle sa¤a sola kofluflturmaya bafllar.

    Su temin edebilecek birilerini görebilirmiyim diye Safa ve Merve diye bilinen bu

    iki tepe aras›nda gidip gelir. ‹ki tepe aras›ndakivadiye indi¤i zaman çocu¤unu göremedi¤i için ora-y› koflarak geçer. Bu su aray›fl›, ilahî iradenin hemenKâbe’nin yan› bafl›ndan Zemzem suyunu ikram et-mesine kadar devam eder.

    Zemzem, halen Kâbe’nin 20 m. kadar do¤usun-da, Makam-› ‹brahim’e yak›n bir yerde bulunan tavafalan›n›n alt›ndaki kuyudan ç›kmaktad›r. 2003 y›l›nda,tavaf alan›n› geniflletmek amac›yla Zemzem kuyusu-na inifl yeri kapat›lm›fl, bunun yerine tavaf alan› etra-f›ndaki Zemzem içme yerleri ço¤alt›lm›flt›r.

    Hz. Peygamber’in Zemzem hakk›nda: “Zemzemne niyetle içilirse o yarar› sa¤lar” (‹bn Mace, Mena-sik, 78) buyurdu¤u rivayet edilmektedir. Çeflitli riva-yetlerde onun doyurucu ve flifa verici özelliklerindensöz edilmektedir. Medine’ye hicret ettikten sonra Hz.Peygamber’in Mekke’den Zemzem suyu getirtti¤i denakledilmektedir. Zemzem içerken, “Allah›m! Sen-

    den yararl› ilim, bol r›z›k ve her dert için flifa istiyo-rum” diye dua edilir.

    Hac›, t›pk› Hz. ‹brahim ile o¤lu ‹smail’in Kâbe’yiibadet için temizledikleri gibi, tavaf ederken gönülevi olan kalbini takva ile tertemiz yapar. Kalbindekikirleri y›kar, yakar, yok eder ve Zemzem suyuna ge-lir. Orada ise bu defa o mübarek su ile midesini te-mizler. Bir daha haram lokma, flüpheli r›z›k girmeye-cek hale gelinceye kadar ar›nd›r›r. Nefsini, açgözlülü-¤ünü doyuracak kadar içer. Haramdan beslenmehastal›¤›na flifa verecek kadar doyas›ya içer. Tamah-kâr nefsi susuncaya, vicdan› takva karar›n› duyunca-ya, ruhu onunla doyuncaya kadar içer. Böylece, hac-dan sonra bir lokma da olsa, Zemzem’le pâk eyledi-¤i midesini ifsad etmemeye, kazanc›n› haramlarla kir-letmemeye, çocuklar›n› haks›z kazançla besletmeme-ye söz vererek içer bu ar›nma suyunu.

    1144.. SSaa’’yyii aannllaammaakkÖnce yalç›n kayalarla dolu, sert ve yüksek birçok

    da¤a nisbetle hayli mütevazi iki küçük kaya tepeci¤iolan Safa ve Merve’nin “Allah’›n sembolleri” oldu¤ugerçe¤ini hat›rlatmam›z gerekiyor. “Ne özelli¤i var?Niçin bu iki küçük kayal›k seçilmifl?” denilmemeli. ‹la-hî irade o ikisini sembol olarak belirlemifl o kadar!

  • Kur’an, Safa ile Merve’yi, “fieâirullah”, yani“Allah’›n sembolleri” olarak kabul etmifltir.

    Koflmak, h›zl› yürümek anlam›na gelen“Sa’y”, bir canl›l›k, bir aray›flt›r. Terim ola-rak, hac ve umrede Kâbe’nin do¤u taraf›n-daki Safa Tepesi’nden bafllayarak Merve’yedört gidifl, Merve’den Safa’ya üç dönüfl ol-mak üzere bu iki tepe aras›ndaki gidifl-geli-fle denir. Sa’y esnas›nda Safa ile Merve ara-s›nda vadinin en derin k›sm›nda (iki yeflil di-rek aras›nda) daha canl› ve h›zl› yürümeyeise HHeerrvveellee denilmektedir.

    Hacda yap›lmakta olan sa’yin asl›, Hz. Hacer’in henüz kendisiniemmekte olan o¤lu Hz. ‹smail için su ararken bu iki tepe aras›ndakoflmas› hadisesine dayan›r. Sa’y, Hz. Hacer’in bu hat›ras›n›n canlan-d›r›lmas›d›r. Safa ile Merve aras›nda yap›lan sa’y, Allah’›n rahmetininen büyük tecellilerinden biri olan anne sevgisi ve flefkatinin Hz. Ha-cer validemizde kendini gösteren fleklinin yâd edilmesidir. Annelikflefkat ve sevgisine, bu yüce duyguya ‹slam’›n verdi¤i de¤eri simge-leyen temsilî bir harekettir.

    Safâ ile Merve aras›ndaki gelip gitmelerde iflte böyle bir düflün-ceden kaynaklanan bir duygu seli yaflan›r. ‹nsan sa’y alan›ndaki ko-fluflturmas›yla, Hz. Hacer’e somut bir flekilde uzanan ilahî rahmettenbir fleyler elde edebilme arzusundad›r.

    Sa’y, Müslümanlar›n s›rf hac fiil ve davran›fllar›ndan oldu¤u için,ibadet kast›yla kat›ld›klar› bir yürüyüfltür. Müslüman bu sayedekendisi gibi ayn› yola girmifl, ayn› niyet ve duygular› tafl›yanlarlaberaber koflman›n ne demek oldu¤unu fark eder.

    “Şüphesiz Safâ ve Merve, Allah’ın sembollerindendir.” (Bakara, 158)

    31

  • Safa ile Merve aras›nda sa’y ederken hac›, ma-nen kurtuluflu aramak için t›pk› Hz. Hacer validemizgibi koflar. Beflerî olandan ilâhî rahmete koflar. Nefesnefese bütün uzakl›klar› yak›nlaflt›rarak, Yüce Yarat›-c›’n›n kendisine ne derece yak›n oldu¤unu hissede-rek koflar. Hz. Hacer validemizin telâfl›yla umuda,Zemzem’e koflar ve sonunda ona kavuflur ve ondankana kana içer. Birlik içinde yok olarak susuzlu¤unugidermeye çal›fl›r.

    Sa’y, t›pk› Hacer validemizin k›zg›n güneflin alt›n-da susuzluktan k›vranan biricik ‹smail’ine hayat vere-cek suyu aray›fl› gibi bir aray›flt›r. Ve orada hac›, Ha-cer rolünü canland›racakt›r. Yedi defa canla-baflla,telaflla, heyecanla arayacakt›r kendi ‹smail’lerini kur-taracak olan o mana suyunu, eskilerin tabiriyle âb-›hayat›. Memleketinde b›rakt›¤› ci¤erparelerinin açl›-¤›n›, susuzlu¤unu giderecek olan o hayat suyunuarayacakt›r. Aylard›r bir damla su görmedi¤indençatlay›p paramparça olmufl toprak misali, kafalarda,kalplerde aç›lan çatlaklar› kapatacak, orada ahlâk›,maneviyat›, ilmi, hayr›, hakikati ve hizmeti yeflerte-cek, k›saca nesillerimize hayat verecek manevi Zem-zem’i arayacak. fiayet ‹smail’lerine acilen bu suyu te-darik edemez ve o âb-› hayat› bulamazsa, onlar›nbedenleri yaflamaya devam etse dahi, ço¤unun ru-hu ölecektir.

    Hz. Hacer’in ‹smail’i, Cebrail’in yerden ç›kard›-¤› su ile kurtulmufltu. Ayn› flekilde bizim ‹smail’leri-miz de Cebrail’in getirdi¤i su ile, ama bu defa yer-den de¤il, semadan getirdi¤i âb-› hayat ile yaniKur’an ile kurtulacakt›r. O hakikat p›nar›ndan nekadar içebilirse, Kur’an ahlâk›ndan ne kadar nasip-lenebilirse, Kur’anî ö¤retiyi ne kadar yaflayabilirse,susuzlu¤unu Allah’›n ayetleriyle ne kadar giderebi-lirse o oranda hayat bulacak, hem bedenleri, hemde ruhlar› yaflayacakt›r. ‹flte bu duygu ve düflünce-lerle yap›lan bir sa’y,sembolize etti¤i aray›fl›namac›n› gerçeklefltirecek-tir. Orada bu aray›fl›n nekadar çok yap›lmas› ge-rekti¤inin ifadesi olarakyedi defa koflarsa da, as-l›nda nesillerinin muhtaçoldu¤u o kurtulufl suyuiçin yedi defa de¤il, yet-mifl defa hatta yedi yüzdefa koflar, arar, sorar.Buluncaya kadar, tatminoluncaya kadar, ci¤erpa-releri kurtuluncaya kadararay›fl›n› sürdürür.

    32

  • 1155.. AArraaffaatt’’›› aannllaammaakkKelime olarak Arafat, “bilme,

    anlama, tan›ma” ve “güzel ko-ku” gibi manalara gelen bir kök-ten gelmifltir. Dünyan›n her tara-f›ndan gelen insanlar›n bu yerdebirbirleriyle görüflüp tan›flmalar›veya günahlar›n› itiraf ederek Allah’tan af dileme-leri, affedilmelerinden sonra günah kirlerindentemizlenip Allah kat›nda güzel bir kokuya sahipolmalar› sebebiyle bu ad verildi¤i ileri sürülmüfl-tür.

    “Hac nas›l (olmal›)d›r?” diye sorduklar›nda AllahRasûlü’nün verdi¤i cevap k›sa ve gayet net idi:“Hac, Arafat’(ta olmak)t›r” (‹bn Mace, Menasik, 57)Hac, hakikati bilmek, tan›mak, anlamak, kavramak-t›r. “Hac, Arafat’t›r” yani ârif olmakt›r; marufa, ma-rifete, Marifetullah’a ermektir. Dirilifli, mahfleri,mahkeme-i kübra öncesi bekleyifli, ölmeden önceölmeyi, hesaba çekilmeden önce muhasebe yap-may› bilmektir. Arif olan anlar, Arafat’› idrak eden,hac› olur, Arafat’› kavrayan marifeti bulur. Arafat,ârif olma yeridir. Arafat marifeti yakalama yeridir.Arafat önce kendini bilme, kendini bulma deneyi-

    33

    ((‹‹bbnn

    MMaacc

    ee,, MM

    eennaass

    iikk 55

    77))

  • midir. Ve “Kendini bilen, Rabbi’ni de bilir” fehvâs›n-ca, önce kendini tan›ma, ard›ndan da Rabbini tan›-mad›r. Yunus’un dedi¤i gibi:

    “‹lim, ilim bilmektir, ‹lim kendin bilmektir...” T›pk› Allah’› unutanlar›n, kendilerini unuttuklar›

    ve neticede Ahirette Allah taraf›ndan unutulduklar›gibi (Haflr, 19), Arafat’ta kendini ve Rabbini tan›yan-lar da, mükafat olarak Allah taraf›ndan tan›nacaklar-d›r.

    Arafat, zamanlar›n en bereketlisi olan Arefe gü-nü, mekanlar›n en mübare¤i olan Arafat’ta, Hz. Mu-hammed gibi yüzünü Kâbe’ye çevirip, s›rt›n› Cebel-i Rahme’nin (Rahmet Da¤›’n›n) eteklerine vererek,Rahman’›n rahmetine nail olabilmek, bütün Müslü-manlar›n derdine derman bulabilmek, günahlardans›yr›l›p gözyafllar›yla dolabilmek, cehaletten kurtu-lup marifetullah ile olabilmek için bir irfan ve mari-fet mektebidir.

    Arefe günü hac ihram›yla Arafat’ta bulunmak, birMüslüman için en büyük nasiplerden biridir. Çünkü,bu kutsal yerde ve bu mübarek zaman diliminde ya-

    p›lan dua ve ibadetler geri çevirilmez. Bu itibarlaMüslüman Arafat’ta gönlünü her türlü dünyevî dü-flüncelerden ar›nd›rarak, bütün samimiyetiyle Al-lah’a yönelmeli, el aç›p yalvarmal›, içine düfltü¤ügünahlar› hat›rlay›p göz yafllar› içinde tövbe etmeli,af ve ma¤firet dilemeli, kendisi, anne-babas›, kar-deflleri, çocuklar›, yak›nlar›, milletinin fertleri ve tümMüslümanlar için içtenlikle dua etmelidir.

    Arafat’ta di¤er mü’minlerle bir arada bulunan,k›yafetiyle art›k bu dünyay› terk etti¤ini gösterenmü’min, haflir ve hesaba çekilifl sahnesini temsilî birflekilde yaflayarak sorumlulu¤un ve hesaba çekilme-nin idrakine var›r. Allah’›n huzurunda durman›n ma-nas›n›, makam, servet ve ilim gibi üstünlüklerin ger-çek de¤erinin hesaba çekilece¤i zaman ortaya ç›ka-ca¤›n› anlar ve üstünlü¤ün sadece takvada oldu¤u-nu kavrar.

    1166.. VVaakkffee’’yyii aannllaammaakkVakfe, durufl, bekleyifl demektir. Arafat vakfesi,

    bir yandan insan›n dünyaya ayak bas›fl›n›, di¤er yan-dan ise k›yamette Allah’›n huzurunda bekleyiflini ha-

    34“Allahım, Bana Arafat gündüzünü, Kadir gecesini nasip et!” (Bir hacının duasından)

  • t›rla-t›r. Vak-fe, uzunsoluklu birdurufltur, du-ruflmad›r, duru-laflmad›r, sabahtanakflama kadar heyecan-la, korku ve ümit aras› bir bek-leyifltir. Arafat, birkaç saat hoflça va-kit geçirilen bir dinlenme yeri, piknik yeride¤ildir. O, mü’minin, Rabbi’nin huzurunda imanla, sebatla, umutla gerçeklefltirdi¤i bilinçli bir durufltur. Vakfe,inananlar›n, nefislerine karfl›, birbirlerine karfl›, baflkalar›na karfl› ortaya koydu¤u vakarl› ve kararl› bir durufltur. Bü-tün Müslümanlar›n kardefl olduklar›n›, Hz. ‹brahim’in milleti olan tek bir din ve millet olduklar›n›, yek vücut olduk-lar›n› ispatlayan flanl›, asaletli bir durufltur.

    Allah Rasûlü, Arafat’a var›nca meflhur Veda Hutbesi’ni burada okumufltur. Müslümanlar için bir çeflit ‘insan hak-lar› beyannâmesi’ niteli¤inde olan Veda Hutbesi asl›nda Hz. Peygamber’in duruflunun en aç›k göstergelerinden-

    35

  • dir. O gün, yüz bin kifliye hitap eden Allah Rasûlü, hutbesinde hem kendiduruflunu, hem de Müslümanlar›n durufllar›n›n nas›l olmas› gerekti¤ini dek-lare etmifltir:

    1. Müslümanlar›n canlar› ve mallar›, içinde bulunduklar› kutsal zaman vemekan kadar sayg›n ve dokunulmazd›r.

    2. Kad›nlar, Allah’›n emanetidir ve onlar›n haklar›, iffetleri ve ihtiyaçlar›konusunda bu sorumluluk bilinci ile hareket edilmelidir.

    3. Kan davas› ve faiz gibi cahiliyye gelenekleri kald›r›lm›flt›r.4. Sap›kl›¤a düflülmemeleri ve s›ms›k› sar›lmalar› için Müslümanlara Al-

    lah’›n Kitab›’n› b›rakm›flt›r. Allah Rasûlü, Arafat’ta ö¤le ile ikindi namazlar›n› Mescid-i Nemire’de ö¤-

    le vaktinde birlefltirerek k›ld›ktan sonra, do¤ru Rahmet Tepesi’ne gitmifl, k›b-leye yönelerek tam güneflin bat›fl›na kadar dua, niyaz ederek yapm›flt›r vak-fesini. Âlemlere rahmet olarak gönderilmifl olan o rahmet elçisi, orada ö¤-leden akflama kadar saatlerce kim bilir ne yakar›fllarda bulunmufltur… ‹fltebilinçli bir vakfe, bilinçli bir durufl, vakarl›, kararl›, umutlu bir bekleyifl bu bi-linçle durufltur.

    Arafat’ta vakfe bütün dünya Müslümanlar›n› temsilen gelen heyetlerinoluflturdu¤u dünyada efli benzeri görülmeyen bir zirvedir. Sadece halk›Müslüman olan ülkelerden gelenlerin de¤il, di¤er ülkelerde yaflayan Müslü-manlar›n da kat›ld›¤› “Dünya Müslümanlar› Kongresi”dir. Geçmiflte oldu¤ugibi, dinî, ilmî, ictimaî ve de siyasî meselelerini konuflup çözüme kavufltura-bilecekleri modern anlamda organizeli, düzenli, disiplinli bir kongre olama-sa da, gönüllerin, ruhlar›n konsensüsü vard›r orada. Dilleri, ›rklar›, tenleri,renkleri, kültürleri ve co¤rafyalar› farkl› olmas›na ra¤men, inançlar›, duygu-

  • lar›, dertleri, dilekleri ve du-alar› ayn› olan milyonlar›nyürekleri ve yan›k yakar›fllar›vard›r vakfede. Bu milyonla-r›n içinde nice Allah dostu,gönül eri, takva ehli, haramlokma nedir bilmez, dular›reddolunmaz “hacc-› meb-rur” sahibi kimseler vard›rkim bilir!

    Allah’tan niyaz›m›z odurki, sözünü etti¤imiz kongre,yak›n bir gelecekte organize-li ve programl› olarak bütünMüslümanlar› temsil edenilim, fikir ve siyaset adamlar›-n›n aktif kat›l›mlar›yla ger-çekleflir ve Müslümanlar›nortak problemlerine o müba-rek zaman ve mekanda acilçözümler aran›r, gerekli ka-rarlar al›n›r, y›ll›k raporlar ya-y›nlan›r. Böylece hem Müslü-manlara, hem de bütün in-sanl›¤a bar›fl, esenlik mesajla-r› verilir.

    37

    1177.. MMüüzzddeelliiffee’’yyii vvee MMeeflfl’’aarr--ii HHaarraamm’’›› aannllaammaakkMüzdelife, Harem s›n›rlar› içinde Arafat ile Mina aras›nda kalan bir

    bölgenin ad›d›r. fieytana ve taraftarlar›na karfl› ertesi gün yap›lacak sem-bolik protestoda at›lacak küçük tafllar, genellikle Müzdelife’de toplan›r.Burada ikinci kez durulan vakfe, Allah’›n huzurunda biliflmeyi ve bilinç-leflmeyi pekifltirir.

    Mealini verdi¤imiz ayette “ak›n edince” diye çevirilen “ifâda” tabiri,

    “Arafat’tan akın edince Meş’ar-i Haram’da Allah’ı anın.” (Bakara, 198)

  • 38

    bir nehrin taflmas›n›, sel sular›n›n coflkulu bir flekil-de akmas›n› ifade eder. Arafat vakfesini yerine ge-tirmenin sevinci ile hac›lar›n coflkulu bir tarzdaâdeta bir insan seli gibi akmas›, ayette böyle ifadeedilmifltir.

    Yukar›daki ayette geçen Mefl’ar-› Haram da bu-radad›r. Bu ayette “O’nu size gösterdi¤i biçimdean›n” fleklinde ikinci kez zikrin emredilmesinden,bu bölgenin Allah’›n zikredilece¤i bir mekan oldu-¤u anlafl›lmaktad›r. Arafat’tan Müzdelife’ye gelin-di¤i andan itibaren bafllayan bu zikir süreci sabahnamaz› sonras›na kadar devam eder. Buradaki za-man›n, zikir için en uygun bir zaman dilimi oldu¤uflüphesizdir. Arafat’ta gündüz yap›lan vakfe, bura-da gece veya sabah›n alaca karanl›¤›nda yap›lmak-tad›r. Arafat’taki marifet ve bilme vakfesi, gündü-zün ayd›nl›¤›na; Mefl’ar’daki Allah’› anarak bilinç-leflme ise gecenin karanl›¤›na ayr›lm›flt›r.

    Hz. Peygamber Arafat’tan ayr›l›nca, akflam na-maz›n› yats› vakti girdikten sonra birlefltirerek bura-da k›lm›flt›r. Geceyi istirahatla geçirdikten sonra,sabah namaz›n›n peflinden buradaki vakfesini yap-m›flt›r.

    Mefl’ar, fliâr ve fluur yeri-zaman› demektir. Hac›

    orada beklenen bilinç düzeyine, gerçek fliâr›na eri-flecektir. Kâbe’de kalbini vesveselerden temizler,Zemzem’le midesini y›kar, Arafat’ta ârif olur, mari-fet bulur, Mefl’ar’da fluura erer, Mina’da ise temen-ni ya da temennaya, yani aflka var›r. Di¤er bir de-yiflle, Kâbe’de imana, Zemzem’de takvaya, Ara-fat’ta bilgiye, Mefl’ar’da bilince ve Mina’da sevgiyeulafl›r.

  • 39

    1188.. MMiinnaa’’yy›› aannllaammaakkMüzdelife’den ayr›ld›ktan sonra, Muhassir Vadisi sa-

    ¤a al›narak Mina’ya geçilir. Muhassir bölgesi, filleriyleKâbe’yi y›kmak üzere gelen Ebrehe ordusunun, sürü sü-rü kufllar taraf›ndan at›lan tafllarla hüsrana u¤rat›ld›¤›

    yerdir. Fil Suresi’nde anlat›ld›¤› gibi, küçücük tafllar,güçlü Ebrehe ordusunun plan›n› nas›l bofla ç›karm›fl-sa, Cemerât’ta at›lacak tafllar da, fleytan›n ve taraftar-lar›n›n bize karfl› kurdu¤u tuzaklar› bofla ç›karmas› dü-flüncesi ve duas›yla at›l›r.

    Mina, afl›r› istek, arzu demektir. Mina, Hz. ‹brahimile o¤lu ‹smail’in, A