gİrİŞacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30682/218253.pdf · 7 michael hardt ve antonio negri,...
TRANSCRIPT
i
İÇİNDEKİLER i
GİRİŞ 1
Amerikan İmparatorluğu Tezleri 2
Amerikan Hegemonyası Tezleri 9
Amerikan Hegemonyası, Orta Doğu ve Kuzey Irak 22
Orta Doğu’nun ABD İçin Önemi 22
ABD’nin Orta Doğu Politikasında Kuzey Irak’ın Yeri 29
BİRİNCİ BÖLÜM: ÖRTÜLÜ OPERASYON DÖNEMİ:
1945–1989 YILLARI ARASINDA ABD’NİN KUZEY IRAK POLİTİKASI 33
A. Kürt Hareketinin Doğuşu ve Dış Güçlerle İlişkileri 33
B. 1945-1958 Yılları Arasında ABD ve Kuzey Irak 39
1. 1945-58 Arasında ABD’nin Orta Doğu Politikası ve Irak’ın Yeri 39
2. 1945–58 Döneminde ABD ve Kuzey Irak 42
C. Örtülü Operasyonlar Dönemi:
1958–1975 Yılları Arasında ABD ve Kuzey Irak 45
1. 1958-75 Arası Dönemde ABD’nin Orta Doğu Politikası ve Irak 45
2. 1958 –75 Arası Dönemde Irak’ta Kürt Sorunu 48
3. 1958–1975 Döneminde ABD’nin Kuzey Irak Politikası 51
D. “Kendi Kaderine Terk” Dönemi:
1975-1989 Yılları Arasında ABD ve Kuzey Irak 66
ii
İKİNCİ BÖLÜM: “IRAK’IN KUZEYİNDEN KUZEY IRAK’A DÖNÜŞÜM”
1991-2001 ARASI ABD’NİN KUZEY IRAK POLİTİKASI 72
A. 1991-1998 Yılları Arası ABD’nin Orta Doğu Politikası ve Irak 73
1. 1991-1998 Arası Dönemde ABD’nin Orta Doğu Politikası 76
a. Körfez Savaşı 76
b. Körfez Savaşı Sonrası ABD’nin Orta Doğu Politikası’nın
Ana Hatları 80
c. Clinton Dönemi ve Çifte Çevreleme Politikası 82
d. Çevrelemenin Araçları ve ABD’nin Irak Politikası 88
1. Iraklı Muhalif Gruplar 88
2. Irak’a Uygulanan Uluslararası Ambargo 92
3.Uçuşa Yasak Bölgeler 94
4. Silah Denetimi 97
2. İnsani Yardımdan Çevreleme Aracına Dönüşüm:
1991-1998 Arasında ABD’nin Kuzey Irak Politikası 100
a. 1991-1998 Arasında Kuzey Irak’taki Gelişmeler 100
1. De Facto Devletin İnşası 101
2. Türkiye’nin Rolü 105
3. Kürtler Arasındaki Çatışmalar 109
b. 1991-1998 Yılları Arasında ABD’nin Kuzey Irak Politikası 112
B. 1998-2001 Arasında ABD ve Kuzey Irak 118
1. Çifte Çevrelemenin Sonu ve ABD’nin Irak Politikası 118
a. Ambargo 121
b. Silah Denetimi 123
iii
c. Saddam’ı Devirme ve Irak’ı Çevreleme Arasında
Muhalif Gruplar 126
2. 1998’den 2001’e Kadar ABD’nin Kuzey Irak Politikası 130
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ORTA DOĞU’DA STATÜKOCULUKTAN
REVİZYONİZME KAYIŞ: 2001’DEN GÜNÜMÜZE ABD’NİN
KUZEY IRAK POLİTİKASI 136
A. 11 Eylül Sonrası ABD’nin Orta Doğu Politikası:
Statükoculuktan Revizyonizme 136
1. 1990’ların Mirası 137
a. Bölgesel Dinamikler 137
1. İdeolojik Sorunlar 137
i. Küreselleşmenin Yarattığı Baskı 137
ii. Pan Arabizm’in İçine Düştüğü Bunalım 139
2. Siyasal Sorunlar 142
b. ABD’nin Orta Doğu Politikasındaki Hataları 145
2. Bush Yönetimi, 11 Eylül ve Orta Doğu’da Değişim 149
a. 11 Eylül’e Kadar Bush Yönetiminin Irak Politikası 149
b. 11 Eylül’den Sonra Bush Yönetimi’nin Irak Politikası 152
c. Orta Doğu’da Değişim ve Büyük Orta Doğu Projesi 155
B. 2001’den İtibaren ABD’nin Kuzey Irak Politikası 158
1. Irak’ın İşgaline Hazırlık Aşamasında ABD ve Iraklı Kürtler 158
2. Irak’ın İşgali’nden Sonra ABD ile Iraklı Kürtler Arasındaki İlişkiler 167
a. ABD Perspektifinden Iraklı Kürtler ile İlişkiler 167
iv
b. Iraklı Kürtlerin Perspektifinden ABD ile İlişkiler 179
SONUÇ 189
KAYNAKLAR 203
ÖZET 238
SUMMARY 240
1
GİRİŞ
1970’lerin ortalarında Amerikan üstünlüğünün sorgulandığı bir ortamda
başgösteren hegemonya tartışmaları, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte yeni bir
boyut kazanmıştır.1 İki kutupluluğun sona erdiği ve ABD’nin tek süper güç olarak
kaldığı bu dönemde, uluslararası sistemin yapısı ve bu sistem içinde ABD’nin
konumunun geleceği hakkında bir tartışma başlamıştır. Bazı yazarlar uluslararası
sistemin artık tek kutuplu olduğunu, ABD’nin tek süper güç olarak kaldığını,
kendisinden önce hiçbir devletin bu güce erişemediğini ve bundan sonra onu yıkacak
bir gücün ortaya çıkamayacağını savunmuşlardır.2 Bu görüşün karşısındakiler ise tek
kutupluluğun uzun sürmeyeceğini, Amerikan üstünlüğünü dengelemek için ittifaklar
kurulacağını ve yeni dönemin istikrarlı olmayacağını ileri sürmüşlerdir.3 Bu tartışma
1990’ların başından 11 Eylül 2001’e kadar tek kutupluluk, istikrar, dengeleme,
Amerikan üstünlüğü ve hegemonya kavramları çerçevesinde sürmüştür.4
1 Atila Eralp, “Hegemonya” içinde Devlet Ötesi: Uluslararası İlişkilerde Temel Kavramlar (der) Atila Eralp, Ankara, İletişim Yayınları, 2006, s. 158. 2 Charles Krauthammer, “The Unipolar Moment,” Foreign Affairs, Cilt. 70, Sayı. 1, Kış 1990-91, ss. 23-33; Francis Fukuyama, The End of History and the Last Man, New York, Free Press, 1992. 3 Christopher Layne, “The Unipolar Illusion: Why New Great Powers Will Rise,” International Security, Cilt. 17, Sayı. 4, Bahar 1993, ss.5-51; Kenneth Waltz, “The Emerging Structure of International Relations,” International Security, Cilt.18, Sayı. 2, Sonbahar 1994, ss. 44-79; Ayrıca bkz. Joseph Nye Jr., “American Strategy after Bipolarity,” International Affairs, Cilt 66, Sayı 3, Temmuz 1990, ss. 513-521. 4 Tartışmalar için bkz. William Wohlforth, “The Stability of a Unipolar World,” International Security, Cilt 24, Sayı 1, Yaz 1999, ss. 5-41; Charles Kupchan, “After Pax Americana: Benign Power, Regional Integration, and the Sources of a Stable Multipolarity,” International Security, Cilt 23, Sayı 2, Sonbahar 1998, ss. 40- 79; Barry Posen ve Andrew L. Ross, “Competing Visions for U.S Grand Strategy,” International Security, Cilt 21, Sayı 2, Kış 1996/97, ss.5-54; John Ikenbery, “Institutions, Strategic Restraints, and the Persistence of Postwar Order,” International Security, Cilt 23, Sayı 3, Kış 1998/99, ss. 43-78; Robert Gilpin, “ The Rise of American Hegemony,” Two Hegemonies: Britain 1846-1914 and the United States 1941-2001, (der) Patrick Karl O’Brien ve Armand Clesse, Aldershot, Ashgate Publishing, 2002, s. 165-182.; Robert Kagan, “Benevolent Empire,” Foreign Policy, Sayı 111, Yaz 1998 24-35; Samuel Huntington, “The Lonely Superpower,” Foreign Affairs, Cilt 78, Sayı 2, Mart/Nisan 1999, ss.35-49.
2
11 Eylül’den sonra ise ABD’nin küresel sistemdeki konumu ve uluslararası
sistemin doğası hakkındaki tartışma, yeni muhafazakârların Amerikan siyasetindeki
etkinliği, Bush Yönetimi’nin ulusal güvenlik stratejisi ve dış politikadaki
uygulamalarıyla (Şer Ekseni’nin ilanı, Afganistan ile Irak’ın işgali ve Kyoto
Protokolü karşısındaki tutumu gibi) yeni bir döneme girmiştir. Bu dönemde yapılan
yayınların çoğunun ana tartışması ABD’nin bir imparatorluk mu yoksa hegemon bir
güç mü olduğudur. Bazı örneklerde hegemonya ve imparatorluk aynı anlama gelen
kavramlar olarak birbirinin yerine kullanılmasına rağmen literatürdeki tartışmanın
genel olarak ABD’yi bir imparatorluk olarak görenler ile ABD’yi bir hegemon güç
olarak görenler arasında gerçekleştiği söylenebilir.
Amerikan İmparatorluğu Tezleri
Küresel sistemde yeni bir emperyal düzen oluştuğu ve ABD’nin bir
imparatorluğa dönüştüğü düşüncesi temelde iki farklı akım tarafından temsil
edilmektedir. Ancak, bu akımların emperyal düzen ve imparatorluk kavramlarından
anladıkları şeyler birbirinden büyük ölçüde farklıdır.
Yeni emperyal düzen ve imparatorluğun ne olduğuna ilişkin yaklaşımlardan
birisi, ulus devlet çağının sona erdiği ve küresel sermayenin dünyanın tamamını
kapsamaya yönelik bir şebeke kurmaya çalıştığı şeklindeki Marksist görüşe
dayanmaktadır. Buna göre, küreselleşme çağında ulus devletlerin emperyal
politikaları kapitalizmin geldiği aşamayla uyuşmamaktadır. Sermaye artık ulusların
sınırlarıyla sınırlı değildir. Ulusötesi sermaye çağında kapitalist sınıfın çıkarları
dünyanın her köşesine dağılmıştır. Bu nedenle, sermaye sahipleri her hangi bir ulus
3
devletin çıkarlarıyla aynı çıkarlara sahip değildir.5 Bu olgu, küresel kapitalizmin
savunucusu olan ABD için de geçerlidir. Sermaye birikiminin küresel dinamikleri
ulusal dinamiklerden ağır bastığından, devletler ulusötesi sermaye tarafından kontrol
edilmekte ve onun adına hareket etmektedirler.6
Bu görüşün en önemli temsilcileri olarak kabul edilebilecek Hardt ve Negri,
“İmparatorluk” adlı kitaplarında yaklaşımlarını açıklamışlardır.7 Hardt ve Negri'ye
göre küreselleşen sermaye hiçbir engel tanımamaktadır ve ulus-devletlerin çağı
kapanmaktadır. Bu nedenle, geçmişin kavramlarıyla üretilen emperyalizm ve ona
bağlı olarak üretilen emperyalist teoriler küresel sistemi açıklamakta yetersiz
kalmaktadır. Yazarlar bu görüşleriyle, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında
uluslararası sistemi ve ABD’nin gücünü emperyalizm teorisiyle açıklamaya
çalışanlara karşı çıkmaktadır.8 Hardt ve Negri’ye göre imparatorluk kavramı temelde
sınırların yokluğu ile tanımlanmalıdır.9 İmparatorluk merkezi olmayan, belli bir
5 William Robinson, A Theory of Global Capitalism: Production, Class and State in a Transnational World, Baltimore, John Hopkins University Pres, 2004, s. 10’dan alıntılayan Doug Stokes, “The Heart of Empire? Theorising US Empire in an era of Transnational Capitalism,” Third World Quarterly, Cilt 26, Sayı 2, 2005, s. 227. 6 Stokes, 2005, s. 228. 7 Michael Hardt ve Antonio Negri, Empire, London, Harvard Unıversity Press, 2000 8 Negri ve Hadrt’ın eleştirdiği emperyalizm kavramının savunucuları olan yazarlardan ön plana çıkanlar olarak James Petras, David Harvey ve Giovanni Arrighi sayılabilir. Petras, birçok çalışmasında ABD’nin emperyalist bir devlet olduğunu ve bir imparatorluk arayışında olduğunu ileri sürmektedir. Bunlardan birisi için bkz. James Petras, İmparatorluk mu? Cumhuriyet mi? Amerikanın Küresel Gücü ve İç Çürümesi, çev. Neşenur Domaniç, İstanbul, Sarmal Yayınları, 1996. Nitekim, sol literatürde Hardt ve Negri’ye en ciddi eleştirilerden birisi yine Petras’tan gelmiştir. James Petras, Empire with imperialism: Review Essay on Michael Hardt and Antonio Negri, 29 Ekim 2001, http://www.rebelion.org/petras/english/negri010102.htm Diğer yandan, ABD’nin Avrupalı emperyalist devletlerden farklı bir yapıya sahip olmasına rağmen Amerikan emperyalizminde topraksallığın dışlanamayacağını ve coğrafi faktörün önemli olduğunu ileri süren ve bu nedenle Hardt ve Negri’den farklı olan en önemli yazarlardan birisi de David Harvey’dir. Harvey’in devletin gücü ve coğrafyanın önemini en önemli çalışması için bkz. David Harvey, New Imperialism, London, Oxford University Pres, 2005, ss. 26-27. Yazarların Arrighi’nin emperyalizm tanımlaması ve ABD’nin konumuna ilişkin eleştirilerine Arrighi de yanıtlar vermiştir. Bu yanıtlardan bazıları için bkz. Giovanni Arrighi, “Lineages of Empire,” Historical Materialism, Cilt 10, Sayı 3, 2002, ss. 3-16; Giovanni Arrighi, “Hegemony Unraveling I,” New Left Review, Cilt 32, Mart Nisan 2005, ss.23-80; Giovanni Arrighi, “Hegemony Unraveling II,” New Left Review, Cilt 33, Mayıs Haziran 2005, ss. 83-116. 9 Hardt ve Negri, 2000, ss. XII-XIII
4
toprak parçasına sınırlı kalmayan, ulusüstü, ulusal ve yerel organlarından oluşan
egemenlik aygıtına denilir.
Hardt ve Negri, ABD ile geçmişteki diğer imparatorlukları karşılaştırmanın
yanlış olduğunu ne ABD’nin ne de başka bir ulus devletin bir günümüzde
emperyalist projenin merkezi olamayacağını; çünkü emperyalizm çağının sona
erdiğini ileri sürmektedir.10 Bu yazarlar, ABD’nin yeni imparatorluk düzeni içinde
ayrıcalıklı bir konumu olduğunu kabul etmekle birlikte, bu durumun kaynağının
ABD’nin özgün konumundan ve emperyal temellerinden kaynaklandığını ileri
sürmekte; ancak bu temellerin geçmişteki emperyalizmden farklı olduğunu
belirtmektedir.11
ABD’nin bir imparatorluk olduğu düşüncesini savunan ikinci görüş ise
Marksist yaklaşımdan farklı bir çıkış noktasına ve analiz biçimine sahiptir. Özellikle
11 Eylül 2001’den sonra yayınlanan pekçok çalışmada ABD’yi bir imparatorluk
olarak tanımlama veya onu geçmişteki imparatorluklarla karşılaştırma eğilimi
artmıştır.12 ABD’nin bir imparatorluk olarak tanımlanması geçmişte daha çok
Marksist yazarlar arasında yaygın olmasına rağmen 11 Eylül’den sonra Bush
Yönetimi’ne karşı olan liberal çevrelerde de bu eğilimin arttığı görülmektedir.
Yukarıda da belirtildiği gibi bunun üç nedeni olduğu söylenebilir. Birinci neden, yeni
muhafazakâr çevrenin Amerikan karar vericileri üzerindeki etkinliğidir.13 Bush
Yönetimi üzerinde etkili olduğu bilinen yeni muhafazakâr çevrenin ABD’nin
10 s. XIII 11 s. XIV 12 Bu çalışmalar arasında en bilinen ve en çok yankı uyandıranı Niall Ferguson’un kitabıdır. Bkz. Niall Ferguson, Colossus: The Price of America’s Empire, New York, Penguin Press, 2004. 13 Michael Cox, “The Empire’s Back In Town: Or America’s Imperial Temptation–Again,” www.lse.ac.uk/collections/LSEPublicLecturesAndEvents/pdf/20030602t1717z001.pdf
5
izlemesi gereken yol konusunda geçmişteki büyük imparatorluklarla ABD arasında
yaptıkları karşılaştırmalar ve benzetmeler yapması literatürü etkilemiştir.14
11 Eylül’den kısa bir süre sonra ABD’de yeni muhafazakâr çevrelerin bazı
yayınları (en önemlileri Commentary, The Public Interest, The National Interest,
Weekly Standart) ABD’nin yeni küresel misyonunun ne olması gerektiği hakkında
fikirler içeriyordu. Bu yayınların en bilinenlerinden birisi Max Boot’un Weekly
Standart’da yayınladığı The Case for American Empire yazısıydı. Boot’a göre 11
Eylül olayı Amerikan emperyalizminin bir sonucu olduğu iddia edilmesine rağmen
bu doğru değildi. ABD’nin asıl sorunu emperyalist olmak değil, yeterince
olamamaktı. Bu nedenle ABD’nin daha aktif bir politika izlemesi gerektiğini
savunuyordu.15 İngiliz İmparatorluğu ile ABD’nin sorun yaşadığı bölgeler arasında
(Afrika Boynuzu, Pakistan, Irak gibi) paralellikler olduğunu iddia eden Boot bu
durumun, küresel güç olma çabasının doğal bir sonucu olduğunu ileri sürüyordu.16
Bu yaklaşımı benimseyen ve yazdıklarıyla Bush Yönetimini etkileyen bir
diğer önemli isim ise Robert Kaplan’dır. Kaplan, ABD ile diğer güçler arasındaki
ilişkileri tanımlarken ABD dışında kalan devletlerin güçsüzlüğünden ve uluslararası
politikada bir güç unsuru oluşturamadığını ileri sürmektedir. Kaplan ABD’nin dış
politikasını ve küresel stratejisini belirlerken Roma, Yunan ve İngiliz
14 Ivan Eland, “The Empire Strikes Out The “New Imperialism” and Its Fatal Flaws,” Policy Analysis, Sayı 459, 26 Kasım 2002, ss.1-27; William Pfaff, “The Question of Hegemony,” Foreign Affairs, Cilt 80, Sayı 1, Ocak/Şubat 2001, ss. 221-233; Steven Hurst, ‘Myths of Neoconservatism: George W. Bush’s “Neo-conservative” Foreign Policy Revisited’, International Politics, Cilt. 42, Sayı 1, Mart 2005, ss. 75-96; Claes G. Ryn, “The Ideology of American Empire” Orbis, Yaz 2003, ss. 383-397; Rainer Rilling “American Empire” as Will and Idea http://www.globalpolicy.org/empire/analysis/2003/03americanempireaswillandidea.pdf;Gary Dorrien, “‘Benevolent Global Hegemony’:William Kristol and the Politics of American Empire, Logos, Cilt 3, Sayı.2, Bahar 2004, http://www.logosjournal.com/issue_3.2/dorrien.htm 15 Max Boot “The Case for American Empire,” Weekly Standard, 15 Ekim 2001 http://www.weeklystandard.com/Utilities/printer_preview.asp?idArticle=318 16 Boot, a.g.e.
6
imparatorluklarından ders alması gerektiğini belirtmiştir.17 ABD’nin tek süper güç
olarak dünyanın sorunlu bölgelerine barış götürmesi gerektiğini ileri süren Kaplan’ın
bu yaklaşımı özellikle 11 Eylül’den sonra ABD’de birçok çevre arasında tartışma
yaratmış ve üzerine değerlendirmeler yapılmıştır.18
Boot ve Kaplan’a ek olarak bu gruba yakın bir tarihçi olarak bilinen Niall
Ferguson’un imparatorluk hakkında çalışmaları da literatürü etkilemiştir. Ferguson’a
göre, imparatorluk sadece bir devletin başka devletlerin topraklarını doğrudan
yönetimi anlamına gelmez. İmparatorluk, daha çok dünyanın tümünü etkileyen bir
kurallar bütünüdür.19 Ferguson, ticaret serbestîsi, denizlerin açıklığı, değerlerin
yayılması gibi kurallar yoluyla bugün imparatorlukların yaşadığını ve dolaylı
yönetimin de imparatorluğun bir biçimi olduğunu ileri sürmektedir. İngiltere ile ABD
arasında karşılaştırma yapan Ferguson İngiliz imparatorluğunun ABD için bir örnek
teşkil ettiğini ve ABD’nin bir imparatorluk olarak kabul edilmesi gerektiğini
savunmaktadır.20
Aslında, ABD dış politikasının belirlenmesinde yeni muhafazakâr çevrenin
etkisi 11 Eylül’den çok daha gerilere dayanmaktadır. ABD’nin küresel bir misyonu
olduğu ve dünyayı bu misyon çerçevesinde şekillendirme gerektiği düşüncesi bazı
yazarlarca Woodrow Wilson’a kadar götürülmektedir.21 Yeni muhafazakâr çevrenin
en önemli isimleri olan Allan Bloom, James David Barber, Irving Kristol
1930’lardan beri ABD’nin bir dünya misyonu olduğunu ve bu misyonun evrensel
17 Robert Kaplan, Warrior Politics: Why Leadership Demands a Pagan Ethos, Random House 2001, ss. 152-153 18 Andrew J. Bacevich, “Robert Kaplan: Empire Without Apologies,” The Nation, 8 Eylül 2005, http://www.thenation.com/doc/20050926/bacevich 19 Niall Feguson, Empire: How Britain Made World, Londra, Allen Lane, 2003, s. 18 20 Niall Ferguson, “Hegemony or Empire,” Foreign Affairs, Cilt 82, Sayı 5, Eylül Ekim 2003, ss.154-155. 21 Ryn, 2003, s. 384; Cox, 2002, s. 11.
7
değerleri tüm dünyaya yaymak olduğunu söylemektedirler.22 Bunların günümüzdeki
temsilcileri ise William Kristol ve Robert Kagan gibi isimlerdir. Bu çevrenin
1990’ların sonunda kurduğu Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (The Project for the
New American Century)23 doğrultusunda geliştirdikleri fikirleri 2001’de iktidara
gelen Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelenleri tarafından paylaşılmasıyla bu
düşüncenin ABD’nin dış politikasını belirlediği söylenebilir.
ABD’nin imparatorluk olarak adlandırılmasına neden olan ikinci faktör yeni
muhafazakâr çevrenin görüşlerinin somutlaştığı bir belge olan Bush Yönetimi’nin
Ulusal Güvenlik Stratejisi (UGS)’dir.24 ABD’nin bir imparatorluk olma arayışında
olduğunu ileri süren yazarlar, bu görüşlerini UGS’deki fikirler ve ifadelerle
desteklemeye çalışmışlardır. Bu çabaya en iyi dayanaklardan birisi UGS’de ABD’nin
sorunlu bölgelere düzen götürmesi misyonu olduğunun ileri sürülmesidir.25 UGS’de
geçen “...ulusal başarı için tek bir model vardır: özgürlük, demokrasi ve serbest
girişim...” ifadesi, 19. yüzyılda imparatorlukların kendilerine biçtiği uygarlaştırma
misyonunun bir benzerinin bugün ABD tarafından da kabul edildiğini göstermek için
kullanılmıştır.26 Buna ek olarak, UGS’de tehditlere karşı ön alıcı saldırı yapılmasına
ilişkin vurgular ABD’nin devletlerarası sistemin en önemli kurallarından birisi olan
içişlerine karışmama ilkesini tanımadığı düşüncesini yaygınlaştırmıştır.
22 Ryn, 2003, ss. 385-386. 23 Yeni muhafazakarların çeşitli konulardaki fikirlerini yayınladıkları yazıları çoğunlukla Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin web sayfasında yer almaktadır. Web sitesi için bkz. http://www.newamericancentury.org/ 24 Eland, 2002, s. 2. 25 The National Security Strategy of the United States of America, Eylül 2002, http://www.whitehouse.gov/nsc/nss/2002/nss.pdf , ss. 3-4. 26 Michael Ignatieff, “The American Empire,” New York Times Magazine, 5 Ocak 2003, s. 2.; Eland, 2002, s. 3.
8
Son olarak Bush Doktrini olarak adlandırılan27 UGS’de ileri sürülen
düşüncelerin Afganistan’ın ve Irak’ın işgaliyle hayata geçmesi ABD’nin bir
imparatorluk olduğu düşüncesinin yaygınlaşmasına büyük bir katkıda bulunmuştur.
Bu nedenle, 2001’den sonra pek çok çalışma ABD’nin stratejilerini veya konumunu
değerlendirirken imparatorluk ya da yeni emperyalist olarak adlandırmıştır.
ABD’yi bir imparatorluk olarak tanımlayan yazarlar, ABD’nin kendisini bir
imparatorluk olarak görmediğini, ancak dünyada birçok kişinin onu imparatorluk ya
da imparatorluk arayışında olan bir devlet olarak gördüğünü ileri sürmektedir.28 Bu
yazarların çoğu ABD ile tarihteki büyük imparatorluklar arasında benzetmeler yapsa
da onun tarihteki gibi koloniler kuran ve fetihler yapan imparatorluk olmadığını
kabul etmektedir.29 ABD ideolojisi, askeri gücü, dünyayı değiştirme isteği, tek taraflı
yaklaşımı ve küresel ekonomideki rolü nedeniyle bir imparatorluktur. ABD’nin
dünyayı beş askeri komutanlık bölgesine bölerek küresel askeri üstünlük arayışına
girmesi, dört kıtada bir milyondan fazla asker bulundurması, her okyanusta bir uçak
gemisi filosuna sahip olması,30 küresel ticareti kontrol etme çabası ve kendi
değerleriyle tüm dünyayı yönlendirmeye çalışması onun ABD’nin bir imparatorluk
olduğunu göstermektedir.31 Ancak, bugün ABD’yi imparatorluk yapan şey asıl
27 Bush Yönetimi’nin UGS’de, Bush’un Birliğin Durumu konuşmalarında, yeni ABD güvenlik stratejisine ilişkin yaptığı diğer konuşmalarda (Ör. 2002’deki West Point konuşması) ve tektaraflı uygulamalarıyla çizdiği tablo hem Amerikan Yönetimini eleştirenler ve hem de onu destekleyenler tarafından Bush Doktrini olarak adlandırılmaktadır. Bkz. Robert Kagan ve William Kristol “Remember the Bush Doctrine” The Weekly Standard, 15 Nisan 2002, ss.11-12; Noam Chomsky, “Understanding the Bush Doctrine,” Information Clearing House, 2 Ekim 2004 http://www.chomsky.info/articles/20041002.htm 28 Dimitri Simes, “America’s Imperial Dilemma,” Foreign Affairs, Cilt 82, Sayı 6, Kasım Aralık 2003, s. 91; William Anthony Hay, “Challenges of Empire Watch on the West” A Newsletter of FPRI’s Center for the Study of America and the West, Cilt 3, Sayı 5, Mayıs 2002, http://www.fpri.org/ww/0305.200205.hay.challengesofempire.html 29 Ignatieff, 2003, s. 2. 30 Chalmers Johnson, “Sorrows of Empire,” Foreign Policy In Focus, Interhemispheric Resource Center, Kasım 2003, http://www.pcusa.org/trade/downloads/empire_sorrows.pdf 31 Ignatief, 2003, s. 1.
9
ilkelerini ve gücünü diğerlerinin kabul edebileceği bir değer olarak sunmaktan ziyade
onlara zorla kabul ettirmeye çalışmasıdır.32
Bazı yazarlara göre, ABD’nin ideolojik yaklaşımı ve dünyayı değiştirme
algılaması geçmişteki büyük imparatorluklarla benzerlikler taşımaktadır. ABD’nin
savunduğu temel değerler ile Fransız Devrimi’nin ilkeleri arasında benzerlik vardır.
Ayrıca, Bush Yönetimi’nin kullandığı “şer ekseni” ve “ya bizden ya onlardansın”
söylemleri geçmişte kullanılan “iyi”ye karşı “kötü” söylemine benzemektedir.33
ABD’nin bir imparatorluk olduğunu savunanların ileri sürdüğü bir diğer
argüman imparatorlukların tek bir yönetim biçimine sahip olmadığı ve tiranlıkla
yönetilen imparatorluk olabileceği gibi cumhuriyetle yönetilen bir imparatorluk da
olabileceğidir. Bu görüşe göre imparatorluğun en ayırıcı yanı farklı etnik grupların
yaşadığı büyük bir toprak parçası üzerinde büyük bir otoriteye sahip olmasıdır. 11
Eylül’den sonra Bush Yönetimi’nin uluslararası kurallara uymama ve bazılarını tek
başına değiştirme çabalarını emperyalizm olarak tanımlayanlar; bu nedenle ABD’nin
bir imparatorluk olduğunu ileri sürmektedirler.34
Amerikan Hegemonyası Tezleri
ABD’nin uluslararası sistemdeki rolünü ve konumunu açıklamak için ortaya
atılan kavramlardan bir diğeri hegemonyadır. Ortaya çıkışı ilk kez devletlerarası
ilişkiler çerçevesinde gerçekleşse de, hegemonya kavramının modern sosyal bilimler
literatürüne dahil olması daha çok siyaset bilimi çerçevesinde olmuştur. Kavram
uluslararası ilişkiler literatürüne ise 1970’lerde girmiştir. Kavram üzerine araştırma
32 Andrew J. Bacevich, American Empire: The Realities and Consequences of U.S Diplomacy, London, Harvard University Press, 2002, s. 244. 33 Ryn, 2003, ss. 384-385. 34 Richard Falk, Amerikan Emperyal Jeopolitikası, çev. Neşenur Domaniç, Nusret Arhan, İstanbul, Metis Yayınları, 2005, s. 61.
10
yapanların belirttiğine göre, hegemonyanın uluslararası ilişkiler bağlamındaki ilk
kullanımı 1975’te Encyclopedia Britannica’da görülmektedir ve o zamandan beri
yoğun bir biçimde ve farklı anlamlara gelecek şekilde kullanılmaktadır.35
Hegemonya kavramındaki içerik kayması onun başka kavramlarla eş anlamlı
olarak kullanılmasına neden olmuştur. Bu kavramların en önemlileri liderlik
(leadership), başatlık (dominance), üstünlük (supremacy) ve hâkimiyettir
(preponderance). Bu terimlerden hangisinin hegemonya yerine kullanılacağı bir
tartışma yaratmaktadır. Bazı yazarlar hegemonyayı liderliğin yerine kullandığını
belirtmektedirler.36 Ancak, bu tanımlama, hegemonya kavramının bir üstünlüğü
meşrulaştırma aracı olarak hizmet ettiği ileri sürülerek eleştirilmektedir.37 Bu görüşte
olan yazarlara göre hegemonya kavramının bu biçimde kullanılması bir devletin
diğerlerinin egemenliğine müdahale eden yüzünü gizlemek amacını taşımaktadır.38
Ancak genelde uluslararası sistemi hegemonik ve bu sistemin temel
belirleyicisinin hegemon güç olduğunu savunan beş temel (kendi içlerinde belli
ayrışmaları olsa da) ekolden sözedilebilir: Neorealizm, liberal kurumsalcı yaklaşım,
Gramsciyen yaklaşım, dünya sistemi okulu ve uzun döngüler teorisi.
Hegemonya kavramı ve Amerikan hegemonyası neorealist perspektiften
tanımlandığında ön plana çıkan olgu küresel sistem içinde devletin rolüdür. Bu
çerçevede, neorealistler açısından hegemonya, güçlü bir devletin kendi çıkarları
doğrultusunda bir dünya düzeni kurması ve diğer devletleri zorla ya da ortak çıkarlar
oluşturarak bu düzen içinde yer almaya yöneltmesi gücü olarak görülmektedir. Bu
35 Christopher Chase-Dunn, Peter Taylor, Giovanni Arrighi, et al, “Hegemony and Social Change,” Mershon International Studies Review, Cilt 38, Sayı 2, Ekim 1994, s. 373. 36 Gilpin, 2002, s. 165. 37 Chase-Dunn et al., 1994, s. 365. 38 Robert Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations: An Essay in Method,” Approaches to World Order, (der) Robert Cox ve Timothy Sinclair, Cambrigde, Cambridge University Press, 1996, s. 135.
11
bağlamda neorealistler, hegemonik düzenin nasıl kurulduğu, nitelikleri, aktörleri ve
geleceği üzerinde durmuşlardır.
Neorealistler, hegemonik gücün bileşenleri ve hegemonyanın kalıcılığı
konularında farklı düşüncelere sahiplerdir. Bazı yazarlar hegemonyanın ana
unsurunun askeri güç39, bazıları ise ekonomik güç olduğunu ileri sürmektedir.40
Hegemonik düzenin nasıl işleyeceği ya da sona ereceği konusunda da fikir ayrılıkları
görülmektedir. Hegemonik istikrar teorisi olarak adlandırılan yaklaşıma göre
hegemonya istikrar yarattığından uzun süre kalıcı olmaktadır.41 Bir başka grup ise
hegemon güce diğer devletlerin karşı çıkacağını ve kaçınılmaz olarak bu gücün
değişeceğini savunmaktadır.42
Neorealistlerin ABD’nin nasıl bir güç olduğuna ilişkin düşünceleri yukarıdaki
ayırım çerçevesinde ele alınabilir. Hegemonik istikrar teorisini savunanlar ABD’nin
uluslararası sistemde istikrar sağlayıcı temel güç olduğunu ileri sürmektedir.43
Bunlara göre kolektif yarar oluşturan malları üreten ve küresel ekonomik sorunların
çıkmasını engelleyen bir gücün başat olduğu hegemonik düzen istikrarlı bir sistem
39 Charles F. Doran, The Politics of Assimilation: Hegemony and Its Aftermath, Baltimore, Johns Hopkins University Press, 1971, s. 70’den alıntılayan Joseph S. Nye, “The Changing Nature of World Power,” Political Science Quarterly, Cilt 105, Sayı 2, Yaz 1990, ss.186; Bary Posen, “Command of Commons: The Military Foundation of U.S Hegemony,” International Security, Cilt 28, Sayı 1, Yaz 2003, s.7 40 Robert Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, Princeton, Princeton University Pres, 1984, s. 28. 41 Charles Kindleberger, “Dominance and Leadership in the International Economy: Exploitation, Public Goods, and Free Rides,”International Studies Quarterly, Cilt 25, Sayı 2, 1981, ss.. 242-254 42 Christopher Layne, “From Preponderance to Offshore Balancing: America’s Future Grand Strategy,” International Security, Cilt 22, Sayı 1, Yaz 1997, ss. 86–124; Josef Joffe, “ ‘Bismarck’ or ‘Britain’? Toward an American Grand Strategy after Bipolarity,” International Security, Cilt 19, Sayı 4, Bahar 1995, ss. 94–117, 43 Mark Beeson ve Richard Higgott, Hegemony, Institutionalism and US Foreign Policy: Theory and Practice in Comparative Historical Perspective, Konferans Bildirisi 15-17 Aralık 2003, ss.3-4 http://eprint.uq.edu.au/archive/00001192/01/mb_rh_birm_03.pdf
12
yaratır.44 Bu sistem devam ettiği ve diğer devletlerin rızasını aldığı sürece
hegemonik güce bir karşı çıkış gerçekleşmez.45 ABD, bu tür bir hegemonik güç
olduğu için uzun süre bu konumunu koruyacaktır.46
Hegemonik istikrar teorisi ortaya atıldığı ilk yıllarda taraftar bulmasına
rağmen ilerleyen yıllarda pek çok açıdan eleştirilmiştir.47 Hegemonik gücün istikrar
yaratacağı varsayımı Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte uluslararası ilişkiler
literatüründe yeniden ele alınmıştır. Daha önce belirtilen ve dünyanın tek kutuplu
hale dönüştüğünü ve bunun istikrar getireceğini ileri süren yazarlara karşı olarak48
başka bir grup neorealist bir devletin aşırı güçlenmesi durumunda diğer devletlerin
onu dengelemek için karşı bloklar oluşturacağını ve devletler arasında yeni bir güç
mücadelesi oluşacağını savunmuştur.49
Bu yazarlara göre diğer büyük güçler, gerek Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra
gerekse 11 Eylül’le birlikte ABD’nin gücünü dengeleme arayışına girmişlerdir.
Bunlara göre, tek kutuplu sistem ileri sürüldüğü gibi istikrarlı değildir.50 ABD ile
diğer devletler arasındaki güç farkı, dünyanın değişik yerlerinde çatışmalar
çıkmasına ve ABD’nin üstünlüğünü kabul ettirmek için diğer ülkeler üzerinde
baskılar uygulamasına neden olmaktadır. Bu nedenle, Rusya, Çin ve bazı AB ülkeleri
(özellikle Almanya ve Fransa) tek kutuplu dönemden sıyrılmak ve yeniden çok
44 Patrick K. O’Brien, The Pax Britannica, American Hegemony and the International Economic Order, 1846-1914 and 1941-2001, Konferans Bildirisi, 23 Temmuz 2002 ss. 3-4 http://eh.net/XIIICongress/cd/papers/7O'Brien11.pdf ; Gilpin, 2002, s. 167. 45 Benson ve Higgott, 2003, s. 5. 46 Gilpin, 2002, s. 167. 47 En önemli eleştiriler için bkz. Susan Strange, “The Persistent Myth of Lost Hegemony,” International Organization, Cilt 41, Sayı 4, Sonbahar 1987, ss. 551-574; Duncan Snidal, “The Limits of Hegemonic Stability Theory,” International Organization, Cilt 39, Sayı 4, Sonbahar 1985, ss. 579-614; Isabelle Grunberg, “Exploring the "Myth" of Hegemonic Stability,” International Organization, Cilt 44, Sayı 4, Sonbahar 1990, ss. 431-477. 48 Krauthammer, 1991; Wolfworth 1999; Posen, 2003. 49 Waltz 1994, Layne 1994. 50 Christopher Layne, “Rethinking American Grand Strategy Hegemony or Balance of Power in the Twenty-First Century?,” World Policy Journal, Cilt 15, Sayı 2, 1998, s. 13.
13
kutuplu bir yapı inşa etmek için çaba sarfetmektedir.51 ABD Soğuk Savaş’tan ve 11
Eylül olaylarından sonra dünyanın tek süper gücü olsa da dünya yeniden çok
kutupluluğa doğru gitmeye başlamıştır. Ancak, yazarlar arasında ABD’ye hangi
devletin meydan okuyabileceği veya yeni bir kutup oluşturabileceği konusunda bir
fikir birliği yoktur. Bazı yazarlar AB ülkeleri yeni bir kutup yaratabilecek güçler
kategorisine koyarken52 bazıları ise Rusya ve Çin’i bu kategoriye koymaktadır.53
Hegemonya kavramını ele alan bir diğer grup liberal kurumsalcılardır.
Liberaller, hegemonun fiziki gücüne rıza boyutunu ekleyerek, askeri ve ekonomik
güç gibi kavramlardan ziyade güç ilişkisine vurgu yapmaktadırlar.54 Bu yazarlar
arasında Robert Keohane hegemonya kavramında ekonomik güce ağırlık verirken,
Joseph Nye ise yumuşak güç (bilgi çağı ve değerler) üzerinde durmaktadır.55 Bu
gruptaki yazarlar için uluslararası düzenin belli kurumlar tarafından korunması ve
sürdürülmesi önemlidir.56 Liberal kurumsalcıların en önemli isimlerinden olan John
Ikenberry, büyük devletlerin hegemonyanın zorlayıcı gücünü kullanmasını kısıtlayan
bir düzen inşa etmek istediklerini, hegemon gücün bunu kabul etmesi halinde diğer
devletlerin kendilerini daha az tehdit altında hissedeceklerini belirtir.57
51 Layne, a.g.e, s. 26. 52 Reinhard Wolf, Hegemon Without Challengers? U.S. Leadership in the 21st Century, http://www2.politik.uni-halle.de/rode//texte/Hegemo3.PDF , ss. 8-10; Christopher Layne, “America as European Hegemon,”National Interest, Yaz 2003, ss. 17-29. 53 John Owen, “Transnational Liberalism and U.S. Primacy" International Security, Cilt 26, Sayı 3, Kış 2001/02, ss. 117-152. 54 Eralp, 2006, s. 161; Ayrıca bkz. John Ikenberry ve Charles Kupchan, “Socialization and Hegemonic Power,” International Organization, Cilt 44, Sayı 3, Yaz 1990, ss. 283-315. 55 Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, Çev. Gürol Karaca, İstanbul, Literatür Yayıncılık, 2003, ss.75-80. 56 Alison Bailin, From Traditional to Institutionalized Hegemony, Şubat 2001, http://www.g8.utoronto.ca/scholar/bailin/bailin2000.pdf 57 John Ikenberry, After Victory: Institutions, Strategic Restraint, and the Rebuilding of Order after Major Wars, Princeton, Princeton University Press, 2001, s. 9 ; John Ikenberry, “Institutions, Strategic Restraints, and the Persistence of American Post War Order,” International Security, Cilt 23, Sayı 3, 1998-1999, s. 45.
14
Ikenberry’e göre ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrasında hegemonyasını inşa
ederken daha önceki hegemon güçlerden farklı olarak uluslararası işbirliği ve
örgütlenmeye önem vermiştir.58 ABD’nin uluslararası örgütleri sadece askeri ve
güvenlik alanında değil, aynı zamanda ekonomik alanda da yerleştirmeye çalıştığını
ileri süren Ikenbery ABD’nin liberal bir düzen kurma amacında olduğunu
savunmaktadır.59
Bu gruptaki yazarlar, ABD’nin tek taraflı politikalarına eleştirel
yaklaşmaktadır. Buna göre, uluslararası kurumlar ve kurallar yoluyla hegemonik
düzenini kuran ve pekiştiren ABD’nin son yıllardaki tek taraflı politikaları,
uluslararası düzeni oluşturan kurumsal kısıtlamaları ortadan kaldıracaktır.60 Bu ekol
genel olarak, normal şartlarda ABD’nin sahip olduğu gücün büyüklüğünün diğer
devletlerin Amerikan gücünü dengeleme çabasından alıkoyacağını, fakat Amerikan
yönetimlerinin tek taraflı politikalarının ve yumuşak gücünü yitirmesinin yeni bir
çatışma ortamı doğurduğunu savunmaktadır.61 Bu yazarlar, özellikle Bush
Yönetimi’nin iktidara geldikten sonraki tektaraflı uygulamalarının Amerikan
hegemonyasına zarar verdiğini söylemektedir.62
Özellikle ABD’nin, Afganistan ve Irak savaşlarında kuvvet kullanımı,
kurduğu yeni ittifaklar, kitle imha silahları karşısındaki tavırları ve diğer devletlerin
egemenliğine karşı geliştirdiği müdahaleci söylem, diğer devletlerin ABD’ye
duyduğu tepkiyi artırmaktadır. Bu yanıyla hegemonik istikrar teorisinden ayrılan 58 John Ikenberry, “America’s Imperial Ambition,” Foreign Affairs, Cilt 81, Sayı 5, Eylül-Ekim 2005, s. 45 59 John Ikenberry, “Rethinking the Origins of American Hegemony,” Political Science Quarterly, Cilt 104, Sayı 3, Sonbahar, 1989, s. 376. 60 Ikenberry, 2005, s. 58. 61 Charles Kupchan, The End of The American Era, New York, Vintage Boks, 2003, s. 29. 62 Joseph S. Nye, “The Decline of America's Soft Power: Why Washington Should Worry,” Foreign Affairs, Cilt 83, Sayı 3, Mayıs Haziran 2004, ss. 17; John Ikenberry, “Strategic Reactions to American Preeminence: Great Power Politics in the Age of Unipolarity,” National Intelligence Council, 23 Temmuz 2003, s.1. http://www.cia.gov/nic/confreports_stratreact.html
15
liberal kurumsalcılar, bu devletlerin ABD’nin tek taraflı politikalarına tepki
duymalarına rağmen ABD’ye karşı bir kutup oluşturma güçleri bulunmadığını
savunmaktadır.63 ABD’nin ekonomik ve askeri alandaki üstünlüğü ve diğer büyük
devletlerin kendi bölgelerinde yaşadıkları bölgesel güç mücadeleleri onların ABD’ye
karşı bir kutup oluşturmasının önünde engel oluşturmaktadır. Bu nedenle, ABD
üstünlüğünden rahatsız olan devletler sadece ABD’ye karşı çıkmak yolunu değil
bazen onun peşine takılma (bandwagon) bazen de yanında durarak onu frenleme
(cooptation) çabalarını tercih etmektedirler.64
Hegemonya kavramının bir başka değerlendirmesi ise Gramsciyen ekolde
görülmektedir. Bu görüş, uluslararası ilişkileri anlamak için İtalyan düşünür Antonio
Gramsci’nin hegemonya tanımından yola çıkan bir hegemonik uluslararası sistem
düşüncesi geliştirmiştir. Bu görüşün en önde gelen temsilcisi Robert Cox’tur.
Neorealistlerin aksine uluslararası ilişkilerin devletlerarası ilişkilere
indirgenemeyeceğini belirten Cox, uluslararası ilişkilerin dünya ölçeğindeki üretim
ilişkileri, siyasal ilişkiler ve sosyal ilişkiler bağlamında anlaşılabileceğini ileri
sürmektedir.65 Cox’a göre hegemonya, üretimin sosyal ilişkileri, devlet biçimleri ve
dünya düzenleri olmak üzere üç yapı içinde ortaya çıkar.66 Cox hegemonyayı
“...uluslararası ilişkilerde başat bir devletin daha az güçlü devletlerle ilişkisi ya da bir
başatlık ilişkisi içinde başat olma durumu olarak değil, devlete ve devlet dışı
63 Ikenbery, 2003, s. 7. 64 Ikenbery, 2003, s. 8. 65 Robert Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations: an Essay in Method,” içinde Approaches to World Order (der. Robert Cox, Timothy Sinclair) Cambridge, Cambridge University Press, 1996, s. 137. 66 Robert Cox, “Social Forces, States, and World Orders: Beyond International Relations Theory,” içinde Approaches to World Order (der. Robert Cox, Timothy Sinclair) Cambridge, Cambridge University Press, 1996, s. 100.
16
varlıklara nüfuz eden bir düzenin doğası hakkındaki değerler yapısı ve anlayış
biçimi” olarak tanımlar.67
Ona göre, hegemonya başat devletlerin başat sosyal tabakalarından
türemektedir. Bir hegemonik düzenin doğuşu önemli bir sosyal veya ekonomik
devrimden sonra, çoğunlukla savaşlar yoluyla gerçekleşir. Bu açıdan bakıldığında,
hegemonik düzen başlangıçta başat sosyal sınıf tarafından kurulan bir iç
hegemonyanın dışa yayılmasıdır.68 Bunun sonucunda hegemonya evrensel normlar,
kurumlar ve mekanizmalar yoluyla kendisini gösterir. Bu normlar, kurumlar ve
mekanizmalar devletler ve devlet dışı aktörler için belirli kurallar ortaya koyarlar. Bir
hegemonik düzende bu değerler ve anlayışlar göreli olarak istikrarlıdır ve
sorgulanmazdır. Bunlar çoğu aktöre doğal bir düzen olarak görülür.69 Bu düzenin
kurulması ve yayılmasının ardındaki güç çoğunlukla devlet olmasına rağmen
devletin başatlığı bir hegemonya yaratmak için yetmez. Hegemonya, dünya
ekonomisinin bütün ülkeleri etkisi altına alan hakim üretim tarzının yarattığı bir
düzendir.70
ABD’nin sistem içindeki konumu hakkında Cox’un analizinin çıkış noktası
İngiltere’nin örneğidir. İngiltere ve ABD arasında karşılaştırmalar yapan Cox
hegemon güçlerin karşıtlarını üreteceklerini ve bunun yeni bir çatışma yaratacağını
ileri sürmektedir.71 Gramsciyen yaklaşımın hegemonya kavramına katkısı asıl olarak
ekonomik alana ve devlet dışı aktörlerin önemine vurgusu olmasına rağmen ne Cox
ne de Gramsci’de devlet önemsiz bir aktör değildir. Tersine devletler hakim olmaya
67 Robert Cox, “ Towards a Post Hegemonic Conceptualization of World Order: Reflections on the Relevancy of Ibn Haldun,” içinde Approaches to World Order (der. Robert Cox, Timothy Sinclair) Cambridge, Cambridge University Press, 1996, s. 151. 68 Cox, 1996, s. 136-137. 69 Cox, Towards a Post Hegemonic Conceptualization, s. 151. 70 Ibid. 71 Cox, 1996, s. 136.
17
çalışan sınıfların mücadelelerinin asıl yürütücüsü olarak görülürler. Bu nedenle
sistem içindeki hala en önemli aktör devlettir. Ancak, bu yaklaşımın, küresel üretim
ilişkilerinin etkisine, rızaya ve norm yaratma gibi kavramlara diğerlerinden çok daha
fazla ağırlık verir.72
Hegemonya kavramını kullanan dördüncü grup dünya sistemi okuludur.
Dünya sistemi okulunun hegemonya anlayışı neorealistler ve Gramsciyenlerle bazı
ortak noktaları paylaşmakla birlikte, önemli farklılıklara sahiptir. Dünya sistemi
okulu, hegemonya kavramını merkez-çevre ilişkisi bağlamında ele alır. Ancak,
bunlara göre hegemonik mücadele asıl olarak merkez içinde devam eder.73 Dünya
sistemi okulunun en önde gelen yazarlarından Immanuel Wallersttein’e göre
merkezde asıl olarak iki tip ilişki görülmektedir: Rekabetçi ve hegemonik. Merkez
ülkeleri arasındaki ilişkilerde rekabet esas olmasına rağmen belli dönemlerde
hegemonya ortaya çıkabilmektedir.
Hegemonya kavramını hem uluslararası ekonomi hem de devletlerin rolü
çerçevesinde ele alan Wallerstein, bir ülkenin hegemon güç olabilmesi için üretim,
dünya ticareti ve mali ilişkilerde başat olması gerektiğini ileri sürmektedir. Ancak,
Wallerstein, hegemonik bir gücün bir süre sonra kendi anti tezini üreteceğini ve bir
hegemonik rekabet durumu ortaya çıkacağını savunur.74
ABD’yi bir hegemon güç olarak niteleyen Wallerstein, ABD’nin bu gücüne
20. yüzyılın ortalarında eriştiğini, ancak bu dönemin kısa sürdüğünü savunur.
72 Cox, 1996, s. 151. 73 Dünya Sistemi okulu içinde de farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu okulun önde gelen yazarlarından birisi olarak bilinmesine rağmen Andre Gunder Frank son yıllarda çalışmalarında yeni kavramlar üzerinde durmakta ve bir dünya sisteminden değil dünya sistemlerinden bahsedilmesi gerektiğini belirmektedir. Gunder Frank’ın dünya sistemi kavramlaştırması, Wallerstein’in yaklaşımından farklılıkları ve hegemonyaya yaklaşımı için bkz. Andre Gunder Frank, Barry Gills (der) Dünya Sistemi: Beş Yüzyıllık Mı, Beş Binyıllık mı?, çev. Esin Soğancılar, Ankara, İmge, 2003 74 Marco Clementi, The Missing Structure in Structural Theories of Hegemony, and the Contemporary International System, http://www.caei.com.ar/es/programas/teoria/34.pdf
18
Wallerstein’e göre Soğuk Savaş sonrası ABD hegemonyası üç aşamadan geçmiştir.
Birinci aşama 1945–1970 yılları arasındaki kayıtsız şartsız üstünlük dönemidir. Bu
dönem 1970–2001 yılları arasında yerini ABD hegemonyasının düşüşüne
bırakmıştır. 2001’den bu yana ise ABD tek taraflı politikalar ile bu düşüşü tersine
çevirmeye çalışmaktadır.75 Ancak, yine Wallerstien’e göre bu çabası tersine onun
düşüşünü hızını artırmaktadır.76 Aynı okulun bir diğer önemli temsilcisi olan
Giovanni Arrighi de benzer görüşler taşımaktadır. Özellikle, Bush Yönetimi’nin Orta
Doğu politikalarının ve Irak’ı işgalinin ABD’nin küresel ekonomideki başat
konumunu sarstığını77 ve Çin’in ABD’ye karşı büyük bir güç oluşunu hızlandırdığını
ileri süren Arrighi, yeni muhafazakârların tek taraflı politikalarının ABD’nin
üstünlüğünü sağlamlaştırmak yerine onun gücünü azalttığını ileri sürmektedir.78
Hegemonya kavramını ele alan beşinci yaklaşım ise uzun döngüler teorisidir.
Bu teoriye göre, küresel sistem davranışsal modellemeler yoluyla açıklanabilir.79 Bir
hegemonik güç yükselir ve aşırı genişleme nedeniyle zayıflar. Bunun sonucunda,
ekonomik ve teknolojik olarak yükselen yeni bir güç eski güce meydan okur ve
sonuçta yaşanan bir savaşla hegemon güç değişir. Dünya tarihinin bu döngü içinde
açıklanabileceğini savunan bu yaklaşıma göre değişimi sağlayan ve sistemi etkileyen
75 Immanuel Wallerstein, “The Curve of American Power,” New Left Review, Cilt 40, Temmuz-Ağustos 2006, s. 77. 76 Wallerstein, a.g.e, s. 77. 77ABD’nin hegemon gücünün ekonomik temellerini kaybettiği Dünya Sistemi Okulu’ndaki diğer yazarlar ve birçok neomarksist yazar arasında yaygın bir görüştür. ABD’nin küresel ekonomik gücünün azaldığı ve bu nedenle hegemonyasının zayıfladığı ve çökmekte olduğu görüşü için bkz. Richard B. Du Boff, “US Hegemony Continuity Decline Enduring Danger” Monthly Review, Cilt 55, Sayı 7, Aralık 2003, http://www.monthlyreview.org/1203duboff.htm Peter Gowan, “US Hegemony Today,” Monthly Review, Cilt 55, Sayı 3, Temmuz Ağustos 2003, ss. 30-50. 78 Arrighi, 2005, s. 85. 79 George Modelski, “World System Evolution” World System History: The Social Science Of Long-Term Change adlı konferansa sunulan bildiri, University of Lund, Sweden, 25-29, Mart 1995. https://faculty.washington.edu/modelski/WSE1.html Organski modelski thompson
19
savaşlar dört ana nedenle doğabilir. Ekonomik nedenler (Kondratief eğrileri),
hegemonik düşüş, nüfus artışı, eşitsizlik.80
Uzun döngüler teorisinin, en önemli ön kabullerden birisi dünya
ekonomisinde bir döngü olduğu anlayışıdır. Bu teori dünya ekonomisinin birikim
aşamalarını çeşitli evrelere ayıran Kondratief eğrilerinden yola çıkarak hegemonik
savaşları açıklamaya çalışır.81 Uzun döngüler teorisinin içinde kullanılan en önemli
kavramlardan birisi hegemonik güçlerin ise aşırı genişleme nedeniyle zayıfladığı ve
yerlerini bir başkasının aldığıdır. Bu yaklaşımın iki ayrı versiyonu vardır: Bunlardan
birincisi, hegemon gücün düşüşünü, uluslararası düzeni devam ettirebilmek için
kendi kaynaklarını tüketmesi ve ekonomik çöküntüye uğramasıyla açıklamaktadır.82
Bu görüşün diğer versiyonu ise, aşırı genişleme (overstrecth) kavramı temelinde
şekillenmektedir. Bu yaklaşımın en önemli ismi Paul Kennedy’dir. Bu grup,
hegemonyanın değişmesinin temel nedeni olarak büyük güçler arasındaki rekabeti
görürler. Bunlara göre büyük güçler, birbirleriyle rekabet ederek doğar, büyür ve
yükselirler. Bir noktaya geldiklerinde ise büyümelerini kaldırmazlar. Ekonomik ve
siyasi olarak hegemon olmanın yükünün altından kalkamayan güçler çökerler. Buna
bir meydan okuma olur ve düzen yeniden sağlanır.83
Yukarıda imparatorluk ve hegemonya kavramları üzerine yapılan kısa bir
literatür taramasından sonra niçin bu çalışmada ABD’yi bir imparatorluk değil,
hegemonik güç olarak kabul edildiğinin üzerinde durulabilir. Hegemon güç ile
80 Kondratieff Waves, http://faculty.washington.edu/modelski/IPEKWAVE.html 81 Christopher Chase-Dunn, Conflict Among Core States:World-System Cycles and Trends, 23 Ocak 1996, http://wsarch.ucr.edu/archive/papers/c-d&hall/warprop.htm 82 Isabelle Grunberg, “Exploring the ‘Myth’ of Hegemonic Stability” International Organization, Cilt. 44, Sayı. 4, Sonbahar 1990, ss. 431-477 83 Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri: 16. Yüzyıldan Günümüze Ekonomik Değişim ve Askeri Çatışmalar, Çev. Birtane Karanakçı, İstanbul, T. İş Bankası Kültür Yayınları, 2001.
20
imparatorluk arasındaki farklar üç kategoride toplanabilir: Yönetme biçimi,
egemenlik ve topraksallık.
İmparatorluk, bir emperyal merkezden farklı toplulukların yönetimidir.
Hegemonya ise bir hegemonik gücün diğer devletlerin iç işlerine doğrudan müdahale
etmeyip, küresel sistemin kurallarının belirlenmesinde diğerleri üzerinde güç
uygulamasıdır.84 İmparatorluklar, emperyal merkez tarafından ikincilleştirilmiş
toplumlara hükmederler ve bu süreçte bu toplumları kendilerine bağımlı olarak
görürler. Oysa, hegemonik bir düzende bu türden bir doğrudan ikincileştirme veya
dışlama yoktur. Toplumsal kastlar bulunmaz. Bireyler arasında gündelik yaşamda
büyük farklılıklar olmasına rağmen bu farklılıkları kurumsallaştıran kanunlar yoktur.
İmparatorluk ile hegemonya arasındaki ikinci önemli fark ise egemenliktir.
İmparatorluklar diğer aktörler üzerinde doğrudan ya da dolaylı bir egemenlik kurmak
isterler.85 İmparatorluklar kendilerinin dışında kalan devletlerin imparatorluğun
kurallarını ve egemenliğini kabul etmesini isterler. Kendi toprakları dışında kalan her
alan imparatorluklar için doğal fetih alanlarıdır.86 Hegemonyayı farklı kılan ise onun
kendi dışında kalan alanları fethetme arayışında olmamasıdır. Hegemon güç diğer
devletlerden siyasi, ekonomik ve askeri olarak güçlü olmasına rağmen genellikle
hegemon güçler geride kalan tüm devletleri fethetmeye çalışmazlar. Bunun temel
nedeni, hegemonyanın belirli bir sistem içinde varlığını bulması ve
84 Mark Beeson ve Richard Higgott, Hegemony, Institutionalism and US Foreign Policy: Theory and Practices in Comparative Historical Perspective, Conference Paper at the British International Studies Association Conference, 15-17 Aralık 2003, s. 3. http://eprint.uq.edu.au/archive/00001192/01/mb_rh_birm_03.pdf 85 Daniel Nexon ve Thomas Wright, “Taking American Empire Seriously,” Paper Prepared for the 5th Annual Pan-European Conference, the Hague, Netherlands, Eylül 2004, http://www.sgir.org/conference2004/papers/Nexon%20-%20Taking%20Empire%20Seriously.pdf s. 21. 86 Ibid.
21
koruyabilmesidir.87 Diğer bir deyişle, hegemonya ancak kendi doğduğu sistem
sürdüğü sürece gücünü sürdürebileceğinden diğer aktörleri fethetmeye çalışmaktansa
hegemonik gücünü koruyabileceği bir sistemi sürdürmeye çalışır.88 Özetle,
hegemonya başka devletlerin de yaşayabildiği bir devletler sistematiği içinde
geçerliyken, imparatorluk kendisinden başka devlet tanımaz ve onun egemenliğini
kabul etmez.89
Yukarıdaki ayrımlara ve tanımlara dayanılarak bu çalışmanın çıkış noktası
olarak ABD’nin hegemonik bir güç olduğu kabul edilmektedir. Ancak, yine
hegemonya kavramının farklı ele alışlarında da görüldüğü gibi hegemonya ve
hegemonik güç sabit olgular değildir. Hatta, inşa edilmiş bir olgu olduğundan
yeniden inşa edilebilir.90 Bu nedenle, ABD’nin küresel ekonomideki gelişmeler,
teknolojik değişimler ve uluslararası sistemi etkileyen büyük olaylar karşısında
(SSCB’nin yıkılması ya da 11 Eylül olayı gibi) kendisine yeni bir yön çizme
arayışında olduğu; yani hegemonyasını yeniden inşa etme arayışına girdiği
söylenebilir.91
Pek çok yazarın kabul ettiği gibi Amerikan hegemonyası kuruluş ve gelişme
sürecinde Avrupa’nın dünya ekonomisi ve uluslararası politikadaki yeri ve önemi
nedeniyle Avrupa ağılıklı olmuştur.92 Ancak, Soğuk Savaş’tan sonra küresel sistemi
etkileyen ekonomik büyüme, nüfus hareketleri, ideolojik karşı koyuşlar, sistem
karşıtı hareketler ve askerî çatışmaların önemli bir kısmı Güney ve Doğu Asya ile 87 Chase-Dunn, et al, 1994, s. 362. 88 Chase-Dunn, et al, a.g.e, s. 363. 89 Chase-Dunn, et al, a.g.e, s. 373. 90 Giovanni Arrighi, “Globalization and Historical Macrosociology,” içinde Janet Abu-Lughod, (der), Sociology for the Twenty-First Century: Continuities and Cutting Edges, Chicago, Chicago University Press 2000, s. 120. 91 Robert Jervis, “The Remaking of a Unipolar World,” The Washington Quarterly, Cilt 29, Sayı3, Yaz 2006, ss. 11. 92 Christopher Layne, “ America as A European Hegemon,” National Interest, 2003, Cilt 72, s. 19 ; Ikenberry, 1989, s. 388.
22
Orta Doğu’da yaşanmıştır. Bu nedenle, bu üç bölgedeki gelişmeler Amerikan
hegemonyası açısından Avrupa kadar önemli hale gelmiştir.93 Bu bölgelerin
Amerikan hegemonyası için öneminin artması bölgelerin özgün koşullarının ve
dinamiklerinin hegemonyanın yeniden inşasındaki belirleyiciliğini artırmıştır.
Bu noktada, çalışmanın temel savı şöyle tanımlanabilir. Amerikan
hegemonyasının yeniden inşasında dünyanın önemli bölgelerinin özgün koşulları ve
iç dinamikleri 20. yüzyılın ikinci yarısına göre çok daha belirleyici hale gelmiştir. Bu
nedenle hegemonik bir güç olan ABD, hegemonyasını yeniden inşa ederken bölgesel
dinamiklerden Soğuk Savaş dönemine göre daha fazla etkilenmektedir. Bu olgu,
ABD’nin 2001’den sonra Orta Doğu ve Kuzey Irak politikasında
gözlemlenebilmektedir.
Amerikan Hegemonyası, Orta Doğu ve Kuzey Irak
Orta Doğu’nun ABD İçin Önemi
ABD’nin hegemon güç olarak tarih sahnesine çıktığı İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra dayandığı temel strateji Amerikan hegemonyasının kurulması,
yerleştirilmesi ve devamlılığının sağlanmasıdır.94 Bu anlayışın temelinde ABD’nin
sahip olduğu ekonomik, askerî ve siyasî üstünlüğünü tüm dünyada koruyabilmesi ve
sürdürebilmesi için bu üstünlüğe meydan okuyabilecek başka bir gücün veya
güçlerin ortaya çıkmasının engellenmesi yatmaktadır. 1946’da George Kennan’ın
yayınladığı makaleden NSC-68 olarak bilinen 1950 tarihli Ulusal Güvenlik Strateji
Belgesi’ne kadar Soğuk Savaş sürecinde ABD’nin genel stratejisini belirleyen temel 93 Gowan, 2003, s. 40. 94 Christopher Layne, “Rethinking American Grand Strategy: Hegemony or Balance of Power in the Twenty-First Century?” World Policy Journal, Yaz 1998, s. 8.
23
anlayış Amerikan hegemonyasının sürdürülmesidir.95 Bu temel hedef, Soğuk
Savaş’tan sonra yayınlanan Savunma Planlama Rehberi, Dört Yıllık Savunma
Planları, Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi ve Bush Doktrini’nin de temelini
oluşturmuştur. Elbette bu temel hedefe ulaşma konusunda ABD farklı dönemlerde
farklı araçlara yönelmiştir. Araçlar arasında “çevreleme”den “ön alıcı saldırı”ya
kadar değişik yöntemler göze çapmaktadır. Fakat, temel hedefleri açısından
bakıldığında 1946’dan Bush Doktrini’ne kadar uzanan bir süreklilikten
sözedilebilir.96 Orta Doğu bölgesi yukarıda bahsedilen plan, doktrin ve araçların
hepsinde dünyanın en önemli üç bölgesinden birisi (Doğu Asya, Avrupa ve Orta
Doğu) olarak kabul edilmiştir.
Orta Doğu, ABD büyük stratejisi (grand strategy) açısından şu bakımlardan
önem taşımaktadır:
a. Bölgenin coğrafi konumu ve bu konumun ABD askerî planlaması içindeki
yeri.
b. Bölgede bulunan enerji kaynakları ve bunun dünya ekonomisinin
sürdürülmesi ve büyük güç siyaseti içindeki yeri.
c. Stratejik bölgeler içinde en çok çatışma çıkan ve çatışmaların bölgeselleşme
eğilimi taşıdığı alan olması.
d. Amerikan üstünlüğüne meydan okuyan ve bunu tüm dünyada uygulamaya
çevirebilen örgütlere ve hareketlere kaynaklık etmesi.
95 Melyvn Leffler, “9/11and the Past and Future of American Foreign Policy,” International Affairs, Cilt 79, Sayı 5, 2003, s. 1052; Layne, a.g.e, s. 9. 96 Leffler, a.g.e, s. 1051.
24
Orta Doğu bölgesi, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının kesişme noktasında
bulunması nedeniyle önemli kara geçişleri, su ve hava yollarına sahiptir.97 Özellikle,
İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD, Orta Doğu’da sürekli ve kritik askerî tesislere
sahip olmanın kendisi açısından önemini kavramış; bu yıllardan itibaren bölgede
büyük askerî üsler elde etmeye çalışmıştır. Orta Doğu, ABD’nin küresel askerî
yapılanmasında sadece Soğuk Savaş sırasında değil, sonrasında da önemli bir yer
tutmuştur. Basra Körfezi, 1990 sonrası ABD’nin askerî yapılanma planları ve savaş
değerlendirmelerinde çatışma çıkma ihtimali en yüksek iki bölgeden birisi olarak
göze çarpmaktadır.98 Özetle, 1950’li yıllarda Sovyetler Birliği’nin çevrelenmesi ve
jeopolitik temelli dış politika stratejilerinin ihtiyaç duyduğu askerî konuşlanmadan,
2000li yıllarda askerî alanda devrimin (Revolution in Military Affairs) getirdiği
teknolojik yenilikler ile değişen tehdit değerlendirmesi çerçevesinde şekillenen yeni
küresel askerî konuşlanmaya kadar tüm ABD askerî planlamalarında Orta Doğu
bölgesi çok önemli bir yere sahip olmuştur.99
Orta Doğu bilinen dünya petrol rezervlerinin üçte ikisine, doğal gaz
rezervlerinin ise üçte birine sahiptir.100 Dünyanın en önemli petrol üreticisi
ülkelerinden birçoğu bu bölgede bulunmaktadır. Fakat daha da önemlisi, yaptıkları
yüksek üretim nedeniyle petrol rezervlerini tüketen ülkelerin piyasadan çekilmesi
veya etkinliğinin azalmasıyla 20-25 yıl içinde dünya petrolünün çok önemli bir kısmı
97 Orta Doğu’nun stratejik coğrafyası ve ABD için önemi için bkz. Geoffrey Kemp ve Robert E. Harkavy, Strategic Geography and the Changing Middle East, Washington, Brookings Institution, 1997. 98 Report of Quadrennial Defense Review, Mayıs 1997, http://stinet.dtic.mil/cgi-bin/GetTRDoc?AD=ADA326554&Location=U2&doc=GetTRDoc.pdf ; Quadrennial Defense Review Report, 30 Eylül 2001, http://www.comw.org/qdr/01qdr.html . 99 Richard Kugler, “U.S Defense Strategy and Force Planning” The United States and the Persian Gulf: Reshaping Security Strategy for the Post Containment Era, (Richard Sokolsky), Washington, National Defense University Press, 2003, s. 97. 100 “World Proved Reserves of Oil and Natural Gas, Most Recent Estimates,” Energy Information Administration Table, 9 Ocak 2007, http://www.eia.doe.gov/emeu/international/reserves.html
25
bu bölgede üretilecektir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya ekonomisinde en önemli
stratejik mallardan birisi olan petrol, görülebilir bir gelecekte bu özelliğini
yitirmeyecektir. Bu nedenle küresel ekonomide istikrarın korunabilmesi için petrolün
dünya ekonomisine sürekli ve makul fiyatlardan akması özel bir önem taşımaktadır.
Ayrıca, ABD, bugün petrol ithalatının ancak yüzde 30’nu Orta Doğu’dan yapmasına
rağmen, ABD’ye rakip bir güç çıkaracağı düşünülen Doğu Asya bölgesi petrol
ihtiyacının yüzde 70’ni Orta Doğu’dan karşılamaktadır.101
Orta Doğu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’nin stratejik olarak kabul
ettiği bölgeler arasında en sık ve uzun süreli istikrarsızlıkların yaşandığı yer
olmuştur. Arap-İsrail Savaşları, İran-Irak Savaşı, Irak’ın Kuveyt’i işgali, İntifada,
Irak’ın işgali ve İsrail-Hizbullah Savaşı bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bu savaş
ve çatışmalar sürekli bir istikrarsızlık üretmekte ve bölgedeki Amerikan üstünlüğünü
tehdit etmektedir. Öte yandan sıklıkla çatışma çıkan Orta Doğu’nun aynı zamanda
bir nükleer silahlanmanın eşiğinde olması ABD için endişe yaratmaktadır. İran’ın
geliştirdiği nükleer proje ABD ile bu ülke arasında bir kriz yaratırken, Suudi
Arabistan da nükleer güç elde etmek için hazırlıklar yapmaktadır.102 Bu durum,
bölgede yeni bir nükleer silahlanma yarışı başlaması ihtimaline neden olmaktadır.
Nükleer silahların bu kadar sık çatışma yaşanan bir bölgede yayılması ABD’nin
küresel askerî konuşlanmasına ilişkin planları açısından son derece önemlidir.103
Orta Doğu özellikle son yıllarda Amerikan üstünlüğüne meydan okuyuşun
simgesi haline gelmiştir. Bu meydan okuyuş hem devletler hem de devlet dışı
101 Gal Luft, America’s Oil Dependence and Its Implications for U.S Middle East Policy, Testimony Before Senate Foreign Relations Subcommittee on Near Eastern and South Asian Affairs, 20 Ekim 2005. 102 Akaki Dvali, “Will Saudi Arabia Acquire Nuclear Weapons?” Center for Nonproliferation Studies (CNS) Monterey Institute of International Studies, Mart 2004, http://www.nti.org/e_research/e3_40a.html ; 103 Quadrennial Defense Review Report, 2001, s. 4.
26
aktörler düzeyinde olmuştur. Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra ABD’nin sorunlu
olduğu ve “serseri devletler” adını vererek açıktan veya üstü kapalı bir çatışmaya
girdiği ülkelerin büyük bir kısmı Orta Doğu ülkesidir. (İran, Irak, Suriye ve Libya)104
Diğer taraftan, Soğuk Savaş’tan sonra ABD’ye hem ideolojik hem de eylemsel
olarak en ciddi tepkiler Orta Doğu kaynaklı devlet dışı aktörlerden gelmiştir. (El
Kaide’nin New York, Londra ve Madrid’deki saldırıları veya Hizbullah ile İsrail
arasındaki çatışma buna örnek gösterilebilir.) Küreselleşmenin getirdiği siyasi
değerlerin en az yayılma olanağı bulabildiği yer Orta Doğu’dur.105 Amerikan
karşıtlığı tüm dünyada yükselişte olmasına rağmen hiçbir yerde Orta Doğu’da
ulaştığı boyutlara ulaşmamıştır. Ayrıca, ABD karşıtlığının şiddet eylemlerine en çok
dönüştüğü yer Orta Doğu’dur. Bölgedeki ABD temsilciliklerine ya da üslerine
yönelik saldırıların sayısı hiç de az değildir. Ayrıca, Orta Doğu kaynaklı örgütler
(başta El Kaide olmak üzere) kendi bölgesi dışında ABD ve onunla birlikte hareket
eden devletlere karşı eylemler gerçekleştirebilmektedir.106 Tüm bunlara ek olarak,
ABD’nin yanında olmak bölge ülkelerinin rejimleri açısından diğer yerlere göre daha
fazla tehdit yaratmaktadır. Birçoğu zayıf olan Amerikan yanlısı rejimler muhalif
örgütlerin tehdidi altındadır.107 Bu tehdit ABD’nin bölgede kurmuş olduğu ittifak
zincirini zora sokmaktadır.
Özetle, Orta Doğu hem ABD hegemonyasının yürütülmesinde askerî ve
ekonomik olarak çok önemli bir yer tutmakta hem de bir süper güç üretemese bile 104 John R. Bolton, Nuclear Weapons and Rogue States: Challenge and Response, Remarks to the Conference of the Institute for Foreign Policy Analysis and the Fletcher School�s International Security Studies Program, Washington DC, 2 Aralık 2003. http://www.state.gov/t/us/rm/26786.htm ; Barry Rubin, U.S. Foreign Policy And Rogue States, Middle East Review of International Affairs, Cilt 3, Sayı 3, Eylül 1999, ss. 72-77. 105 “Globalization Dilemmas Vex Arab States,” Oxford Analytica, 29 Ağustos 2001, s. 1. 106 Thomas P. M. Barnett, Pentagon’un Yeni Haritası: 21. Yüzyılda Savaş ve Barış, Çev. Cem Küçük, İstanbul, 1001 Kitap, 2005, s. 59. 107 Nora Bensahel ve Daniel Byman, The Future Security Environment in the Middle East: Conflict, Stability and Political Change, Rand Corp, 2004, s. 303.
27
Amerikan karşıtı hareketlere kaynaklık etmesi ve bölgesel sorunlarını bölge dışına
ihraç edebilmesi kapasitesi nedeniyle ABD’nin küresel egemenliğine yönelik
tehditler yaratma potansiyelini taşımaktadır. Bu nedenle, ABD, İkinci Dünya
Savaşı’nın sona ermesinden itibaren Orta Doğu’da başat aktör olmaya çalışmış ve
bölgeye yakın bir ilgi göstermiştir.
Orta Doğu bölgesi ileride ele alınacak faktörler nedeniyle, ABD’nin
hegemonik düzeni yeniden inşa çabasının çıkış noktası olmuştur. ABD, önce
Afganistan’ı daha sonra da Irak’ı işgal ederek başlattığı Orta Doğu’daki değişim
projesini, Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ile yeni bir aşamaya taşımaya çalışmıştır.
Fakat ABD’nin demokratikleşme baskısı ve Irak’ı işgali sonucunda, petrol
fiyatlarının yükselmesi, siyasal İslamcı muhalif grupların iktidara gelmesi (ör. Hamas
ve Iraklı Şiiler), El Kaide’nin yeni bir savaş sahası bulması, radikal İslamcı
hareketlerin etkisinin daha geniş bir coğrafyaya yayılması, etnik milliyetçiliğin
tırmanması, mezhepsel farklılıkların tüm Orta Doğu’da siyasal bir kutuplaşma
yaratmaya başlaması ve İran’ın güçlenmesi, ABD’nin Orta Doğu’da kurmak istediği
yeni düzenin başarısız olmasına neden olmuştur. Bölgesel dinamiklerin etkisiyle
ABD’nin Orta Doğu politikasında yaşadığı başarısızlığın yarattığı sonuçlar bu
bölgeyle sınırlı kalmamıştır. Orta Doğu kaynaklı krizler, ABD’nin maddi ve
yumuşak güç unsurlarını sadece bu bölgede değil dünya genelinde olumsuz
etkilemiştir.108
Irak’taki savaş ve işgal sırasında milyarlarca dolar harcayan ABD ekonomisi
büyük güçlüklerle karşı karşıya kalmıştır.109 Bunun yanı sıra dünyanın pekçok
108 Joseph S. Nye, “U.S. Power and Strategy After Iraq” Foreign Affairs, July 2003, Cilt 82, Sayı 4, ss. 69. 109 Lee Hudson Teslik, Iraq, Afghanistan, and the U.S. Economy, Council on Foreign Relations, http://www.cfr.org/publication/15404/#4
28
yerinde yükselen ABD karşıtlığının en önemli gerekçelerinden birisi Irak’ın haksız
bir savaş sonucunda işgal edilmesi olmuştur.110 ABD’nin uluslararası hukuk
kurallarını çiğneyerek Irak’ı işgal etmesi ve bölge ülkelerinin rejimlerini baskı altına
alması Westfalyen sistemin sonu olarak algılanmaya başlamıştır.111 ABD’nin Orta
Doğu’da yaptığı gibi dünyanın geri kalanında da bazı devletlerin rejimlerini sebep
göstererek o ülkelere askeri müdahalede bulunacağı kaygısı güçlenmiştir. Bu kaygı,
sadece Orta Doğu ülkelerinde değil dünyanın geri kalanında da yaygınlaşmıştır.
Irak’ın işgalinde önce AB ülkeleri ile ABD arasında uluslararası düzenin doğası ve
kuralları üzerine ortaya çıkan tartışma Transatlantik ilişkilere zarar vermiştir.112
Savaştan sonra Irak’ın yeniden yapılanması sürecinde ABD’nin BM’yi dışarıda
tutmaya çalışması ve Irak’ın yönetimine bir Amerikalıyı ataması ABD’nin 19.
yüzyıldaki sömürgeci devletler gibi davranmakla suçlanmasına neden olmuştur.113
Ancak, yukarıda sayılan ve ABD’nin Orta Doğu’daki beklentilerine aykırı bir
durum yaratan gelişmeler nedeniyle ABD, Orta Doğu’da kökten bir değişimi
öngören stratejisini önce törpülemek daha sonra da bu stratejiden (2007 yılı
başlarından itibaren) vazgeçmek zorunda kalmıştır. Bu olaylara bağlı olarak, düzen
değişimi fikrinin mimarı olan yeni muhafazakarlar büyük bir güç ve prestij kaybına
uğramışlardır. Orta Doğu’da ve dünyanın geri kalanında ABD’nin yeni bir dış
politika anlayışı geliştirmesini savunan Richard Perle, Paul Wolfowitz ve Donald
Rumsfeld gibi isimler görevlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır. 110 James Shanahan ve Erik Nisbet, The Communication Of Anti-Americanism: Media Influence And Anti-American Sentiment, United States Institute for Peace Report, Mayıs 2007, s. 5. http://www.eriknisbet.com/pdfs/USIP_SG158045_Exec_Summ.pdf 111 Falk, 2005, s. 63. 112 Robert Kagan, “America's Crisis of Legitimacy,” Foreign Affairs, Cilt 83, Sayı 2, Mart/Nisan 2004, s. 65. 113 Charles Tripp, “Iraq: The Imperial Precedent” Le Monde Diplomatique, Ocak 2003; Daniel Vernet, “Postmodern Imperialism,” Le Monde, 24 Nisan 2003 ; Joseph Cirincione, “The New American Colonialism,” San Francisco Chronicle, 23 Şubat 2003.
29
Yukarıda belirtilen çerçevede tezin örnek olayı seçilen ABD’nin Kuzey Irak
Politikası şu açıdan değerlendirildiğinde önem kazanmaktadır: Hegemonik düzenin
yeniden inşa edilmesi için başlatılan bir projede bölgesel dinamiklerin, yeniden inşa
çabasını etkileme gücü nedir? Yani, Amerikan üstünlüğünün benzersiz olduğunun
iddia edildiği bir ortamda Orta Doğu’da başlattığı ve uzun vadeli sonuçları açısından
tüm dünyayı etkiyebilecek olan bir değişim projesi Orta Doğu’nun bölgesel
dinamikleri nedeniyle nasıl başarısızlığa uğramıştır.
ABD’nin Orta Doğu Politikasında Kuzey Irak’ın Yeri
ABD’nin Orta Doğu politikasındaki yukarıda aktarılan değişim onun Iraklı
Kürtler ile ilişkilerine ve Kuzey Irak politikasına da yansımıştır. Soğuk Savaş yılları,
ABD’nin Iraklı Kürtlere ilgi göstermediği, ilişki kurmakta sınırlı bir yarar gördüğü
ve bu nedenle ilişkisini örtülü operasyonlar şeklinde yürüttüğü bir dönemdir. Soğuk
Savaş’ta SSCB’nin ve Nasrcı Arap Milliyetçiliği’nin karşısında Orta Doğu’daki
ABD yanlısı krallıkların ve diğer ülkelerin rejimlerini ve sınırlarını savunan ABD ile
özerklik ve bağımsızlık arayan Iraklı Kürtler karşı cephelerde yer almışladır. Molla
Mustafa Barzani’nin “ABD’nin 51. eyaleti olmaya hazırız”114 sözlerinden
anlaşılabileceği gibi, Iraklı Kürt hareketi ABD ile yakın bir ilişkiye sahip olmak
istemesine rağmen, Kürtlerin temel amacı olan bağımsız bir devlete ulaşması
durumunda bölgede yaşanacak olan değişim ve bu değişimin ABD’nin müttefikleri
üzerindeki olası etkileri, ABD’nin Iraklı Kürtlerin özerklik ve/veya bağımsızlık
taleplerini desteklememesine neden olmuştur. Bu nedenle, ABD, Iraklı Kürt
114 Abdullah Kıran, “Kürt-Amerikan İlişkileri I,” Serbesti, Sayı 24, Bahar 2006, s. 44.
30
hareketiyle kapsamlı bir ilişkiye geçmemiştir. ABD’nin Iraklı Kürtlerle bu
dönemdeki ilişkisi, İran ve İsrail’in Irak ile mücadelelerinde Kürtlere verdiği desteğe
geçici ve sınırlı bir katkı biçimde olmuştur.
Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra ABD en önemli rakibinin ortadan
kalkmasıyla Orta Doğu’daki üstünlüğü ele geçirmiştir. Fakat, ABD, Orta Doğu’daki
mevcut bölgesel düzeni değiştirmekten ziyade onu savunma görevini üstlenmiştir.
Dolayısıyla, ancak bölgede köklü bir değişimin yaşanması halinde hedeflerine
ulaşabilecek Iraklı Kürt hareketi ile ABD arasında yakın bir ilişki kurulmamıştır.
Ancak, bu dönemin bir önceki dönemden önemli farkları bulunmaktadır. ABD’nin
Irak’ı çevreleme politikası çerçevesinde Irak’ın kuzeyinde kurduğu “güvenli bölge”,
Iraklı Kürtleri ABD’nin Orta Doğu politikasında geçmişe göre daha önemli
maddelerinden birisi haline getirmiştir. ABD, Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’ın
kuzeyinde oluşan fiili Kürt yönetimini Saddam’ın Irak’ına karşı bir taktik araç olarak
görmüş ve bu nedenle bu bölgenin bölgesel güçler tarafından kontrol edilmesinin ya
da yok edilmesinin önüne geçmek istemiştir. Ancak, bu dönemde, ABD’nin Orta
Doğu’da mevcut yapıyı korumak beklentisi ile Kürtlerin bağımsızlık talepleri
uyuşmadığından ABD’nin Kürtlere desteği “güvenli bölge”de hayatta kalmalarını
sağlamak ve gelecekte iyi ilişkiler kurulabilecek bir yerel müttefiki korumakla sınırlı
kalmıştır.
11 Eylül’den sonra ise ABD’nin Orta Doğu’da giriştiği bölgeyi yeniden
yapılandırma çabası, ilk kez Iraklı Kürtler ve ABD’nin Orta Doğu algılamalarını
paralel hale getirmiştir.115 ABD’nin 11 Eylül’den sonra Orta Doğu’da değişimin
temeli olarak ileri sürdüğü demokratikleşme, reform ve insan hakları gibi kavramlara
115 Gareth Stansfield, Robert Low ve Hashem Ahmadzadeh, The Kurdish Policy Imperative, Chatham House Papers, Aralık 2007, s. 2.
31
bölge ülkelerinin hemen hemen tümü şüpheyle yaklaşırken, Iraklı Kürtler bu
sloganların en ateşli savunucusu olmuştur. Bu söylemsel yakınlık Irak’ın işgalinden
sonra özel bir boyut daha kazanmıştır. 2003’ten sonra ABD’nin Orta Doğu
politikasının en önemli sorunu haline gelen Irak meselesinde Kürtler ABD için en
yararlı aktörlerden birisi haline gelmiştir. Irak’taki direnişle mücadelede, ülkenin İran
yanlısı radikal Şii grupların denetimine geçmesinin engellenmesinde ve gevşek bir
federal yapı oluşturulmasında ABD’nin en önemli yerel müttefiki Kürt gruplar
olmuştur. Ancak bundan da önemlisi, Balkanlar’da Arnavutlarla kurmuş olduğu
ilişkinin bir benzerini Orta Doğu’da Kürtler ile kuran ABD için sadece Iraklı Kürtler
değil bölgenin geri kalanında yaşayan Kürtler de stratejik bir önem arz etmeye
başlamıştır. İran ve Suriye ile olan mücadelesinde Kürt kartını harekete geçiren
ABD,116 Kuzey Irak’taki fiili otoriteyi bu ülkelerdeki Kürtlerle ilişki kurabilmek için
stratejik bir araç olarak kullanmaya başlamıştır.
Bununla birlikte, yukarıda sayılan ve ABD’nin Orta Doğu’daki değişim
projesinden geri adım atmasına neden olan faktörler ABD’nin Kuzey Iraklı Kürtlerle
paylaştığı ortak algılamaları değiştirmiştir. ABD, Kuzey Irak’a ve Iraklı Kürtlere
Orta Doğu politikasındaki değişim çerçevesinden bakmakta ve çıkarları uyuştuğu
ölçüde Kürtleri desteklemektedir. ABD için bölgede sınırların değişimi bir tabu
olmaktan çıkmıştır.117 Fakat mevcut bölgesel denklem içinde ABD, Iraklı Kürtlerin
116 ABD’nin Irak’ın işgalinden sonra İran ve Suriye Kürtleriyle ilişkileri için bkz. Arif Keskin, “PJAK: PKK’nın Bölgedeki Yeni Misyon Arayışı,” Stratejik Analiz, Cilt 8, Sayı 92, Aralık 2007, ss. 45-51; Oytun Orhan, “Suriye Kendi PKK Sorunuyla Karşı Karşıya (mı)?” Stratejik Analiz, Cilt 8, Sayı 92, Aralık 2007, ss. 53-61. 117 Bu duruma en açık örnek ABD’de önde gelen düşünce kuruluşlarında Irak’ın yumuşak bir geçişle parçalanması veya ani bir çöküşe uğraması senaryolarının tartışılmaya başlanmasıdır. Bu tartışmalar ABD yönetiminin resmi politikasını yansıtma da, bu çevrelerde yapılan tartışmaların Amerikan yönetimlerinin etkilediği görülmektedir. Yumuşak ve sert parçalanma tartışmaları için bkz. Edward P. Joseph ve Michael E. O'Hanlon, The Case for Soft Partition in Iraq, Saban Center for Middle East Policy at the Brookings Institution, Analysispaper, Sayı 12, Haziran 2007 http://www.brookings.edu/~/media/Files/rc/papers/2007/06iraq_joseph/06iraq_joseph.pdf ; Anthony
32
kısa vadede bağımsız bir devlet kurmasını çıkarları açısından doğru bulmamaktadır.
Bu nedenle, ABD, 2006 yılının sonlarından itibaren Kürtlerin ayrılıkçı çabalarını
frenlemeye ve Kürtleri yeniden Irak devletine entegre etmeye çalışmaya başlamıştır.
ABD’nin Kuzey Irak politikasındaki değişiklikler, Kerkük, petrol yasası ve PKK
bağlamında gözlenebilmektedir.
Bu noktada, tezin temel savı dikkate alınarak örnek olay incelenmeye
başlanacaktır. İlk olarak Soğuk Savaş süresince ABD’nin Kuzey Irak’a bakışı ele
alınacaktır. Çalışmanın birinci bölümünde Soğuk Savaş döneminin genel koşullarının
ve Orta Doğu’daki gelişmelerin ABD’nin Iraklı Kürtlerle stratejik bir ilişki kurmayı
sakıncalı görmesine neden olduğu savı üzerinde durulacaktır. İkinci bölümde de
birinci bölümdekine benzer bir biçimde, ABD’nin Kuzey Irak politikasını bölgede
statükoyu korumak üzere inşa ettiği açıklanmaya çalışılacaktır. Her iki bölümde
üzerinde durulacak ortak nokta, ABD’nin Kuzey Irak’ı Orta Doğu’daki mevcut
düzen içinde ele aldığıdır. Üçüncü bölümde ise Amerikan hegemonyasının yeniden
inşasına paralel olarak ABD’nin Kuzey Irak politikasının değiştiği ileri sürülecektir.
ABD’nin hegemonyasını yeniden inşa sürecinin bir parçası olarak yeni bir Orta Doğu
sistemi yaratma politikası çerçevesinde ortaya çıkan bu değişimin 2003-2006 yılları
arasında ABD’nin Kuzey Iraklı Kürt gruplarla stratejik bir ilişki geliştirmesine neden
olduğu savı işlenecektir. 2007’den itibaren ise Orta Doğu’daki bölgesel dinamiklerin
ABD hegemonyasının yeniden inşasına verdiği zararın sonucu olarak, ABD’nin Orta
Doğu’da radikal bir değişim öngören politikasından vazgeçtiği; bu nedenle Kuzey
Irak politikasının yeniden değiştiği ve bölge dengelerinin gözetilmesi mantığına
oturtulduğu savunulacaktır.
Cordesman, Pandora’s Box: Iraqi Federalism, Seperatism, “Hard” Partitioning, and US Policy, CSIS, 26 Ekim 2007, http://www.csis.org/media/csis/pubs/071009_pandorasbox.pdf
33
BİRİNCİ BÖLÜM: ÖRTÜLÜ OPERASYON DÖNEMİ:
1945–1989 YILLARI ARASINDA ABD’NİN KUZEY
IRAK POLİTİKASI
Soğuk Savaş boyunca ABD, özel bir Kuzey Irak politikası geliştirmemiştir.
ABD, Kuzey Irak’taki Kürt Sorunu’nu Irak ile ilişkileri ve Orta Doğu’daki genel
sorunlar çerçevesinde ele almıştır. 1945–89 arası dönemde ABD’nin Kuzey Irak’a
yaklaşımını belirleyen ana unsurlar, ABD’nin Orta Doğu’daki çıkarları; Orta
Doğu’daki müttefikleriyle ilişkileri ve müttefiklerinin Kuzey Irak’a yaklaşımları ve
Kuzey Irak’taki hareketin SSCB ile ilişkileri olmuştur. Bu üç faktör, ABD’nin Kuzey
Irak’a yaklaşımında üç ayrı dönem ortaya çıkarmaktadır: 1945–1958 dönemi, 1958–
1975 dönemi ve 1975–1989 dönemi. Ancak bu dönemleri ayrıntılı olarak
incelemeden önce, Kuzey Irak’taki Kürt hareketinin uluslararası arenaya ilk kez
açıldığı yıllarda ABD ile ilişkilerine bir göz atmak ilişkinin arka planına ilişkin bazı
ipuçları sunabilir. Bu nedenle, ABD’nin Soğuk Savaş sırasındaki Kuzey Irak
yaklaşımlarını incelemeden önce Kürt hareketinin hangi koşullarda ortaya çıktığını
ve bu durumun Orta Doğu denklemi üzerindeki etkisini ele almak yararlı olabilir.
A. Kürt Hareketinin Doğuşu ve Dış Güçlerle İlişkileri
Irak Devleti’nin kuruluş sürecinde (1918-1932) ABD’nin bölgede etkinliği
yok denecek kadar azdı. Mısır ve İran bir yana bırakılacak olursa Orta Doğu’nun
büyük bir kısmı 20. yüzyılın başında en azından teorik olarak Osmanlı
34
egemenliğindeydi. Orta Doğu bölgesi, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı
İmparatorluğu’ndan tamamen ayrılıp, uluslararası sisteme ekonomik ve siyasi
bağlamda daha sıkı bir şekilde eklemlendi. Bu dönemde, Orta Doğu’da yeni
devletlerin kurulması, bu devletlerin vesayet yönetimleri altında idare edilmesi ve
bölgenin uluslararası ekonomik sisteme entegre edilmesi gibi olgularda en önemli
aktör İngiltere’ydi. ABD, Birinci Dünya Savaşı sırasında bölgeye ilgi göstermiş
olmasına rağmen savaştan sonra izolasyonist politikaya dönmesi nedeniyle, Orta
Doğu’nun yeniden yapılanmasında önemli bir rol oynamadı. Bu nedenle, Kuzey
Irak’taki Kürt hareketinin uluslararası arenaya açıldığı ilk dönem olan I. Dünya
Savaşı sonrasında Kürt-Amerikan ilişkileri son derece sınırlıydı.
Kökleri 19. yüzyılın sonlarına dayanan Irak’taki Kürt hareketi118,
İngiltere’nin bugün Irak olarak anılan Osmanlı topraklarını (Basra Vilayeti’nden
Musul vilayetine kadar uzanan topraklar) işgal etmesiyle birlikte yeni bir dinamizm
kazandı. İngiltere, Basra Körfezi ve Hindistan arasındaki yolu güvenlik altına almak
için önce Irak’ın güneyini 1914’te işgal etti.119 Sykes Pycot Anlaşması ile Irak’ın
kendisine kalacağını planlayan İngiltere, hem Arap coğrafyasında etkinlik kurmak
hem de Hindistan yolunu güvenlik altına almak için Irak’a özel bir önem veriyordu.
1917’de Bağdat’ı ele geçiren İngiltere, 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması
imzalandıktan sonra Musul’u işgal edip kendi yönetimindeki Irak’a eklemek
istedi.120 Musul Vilayeti petrol zengini olması ve İran-Osmanlı ile güneydeki Arap
nüfus arasında tampon bölge yaratması nedeniyle İngiltere için son derece
118 Osmanlı İmparatorluğu döneminde bugün Kuzey Irak olarak adlandırdığımız bölgedeki Kürt hareketinin kökenleri ve özellikleri için bkz. Wadie Jwaideh, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi, Kökenleri ve Gelişimi, çev. İsmail Çekem, Alper Duman, Ankara, İletişim Yayınları, 1999 ss. 281-304. 119 Samira Haj, The Making of Iraq, 1900-63: Capital, Power and Ideology, New York, State University of New York Press, 1997, s. 27. 120 Ahmet Mesut, İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, İstanbul Doz Yayınları, 1992, s. 93.
35
önemliydi.121 I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin Basra ve Bağdat’a girerken asıl
amacı bu toprakları ilhak etmekti. Fakat, Basra ve diğer Şii bölgelerdeki isyanlar,
İngiltere’nin uzun süreli bir işgali kaldıracak ekonomik ve askerî gücünü yitirmiş
olması ve Birinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası sistemde ilhaka karşı esen
rüzgarlar, İngiltere’yi Irak’ta yeni bir politika geliştirmeye itti.122
İngiltere, I. Dünya Savaşı’ndan büyük bir güç yitirerek çıkmasına rağmen,
ABD’nin izolasyonist politikayla içe kapanması ve SSCB’nin devrim sonrası
yaşadığı büyük çalkantılar nedeniyle, Orta Doğu’daki gelişmelerde en önemli aktör
haline gelmişti. İngiltere’nin o dönemdeki Orta Doğu politikasının iki temel ayağı
vardı: Birincisi, Mısır’ı kontrol altında tutmak, ikincisi ise Şerif Hüseyin ve ailesinin
desteklenmesiyle bir dizi İngiliz yanlısı Arap devleti kurmaktı. 1916-24 arasında
İngilizlerin desteği ile Hicaz bölgesini yöneten Şerif Hüseyin’in oğlu olan Faysal’ın
1921’de Irak’ta tahta oturmasıyla, İngiltere için Ürdün-Hicaz ve Irak arasındaki bağ
daha da güçlendi.
Irak devleti, İngiltere’nin üç Osmanlı Vilayeti olan Basra, Bağdat ve Musul’u
bir araya getirmesiyle doğdu. Bu üç vilayette de etnik ve mezhepsel dağılım
birbirinden farklıydı. Basra’da Şii Araplar, Bağdat’ta Sünni Araplar ve Musul’da
Kürtler çoğunluğu oluşturuyordu. Ancak, İngiltere’nin Irak’ta kurmaya çalıştığı
yönetim bölgede çoğunluğu oluşturan Şii Araplar tarafından kabul edilmemişti.
Birçok Şii Arap aşireti İngiltere’yi işgalci güç olarak gördüklerinden ve bağımsızlık
istediklerinden büyük bir direniş örgütlediler.123 Irak’ta nüfusun çoğunluğunu Şiiler
121 Ghareeb, 1981, s. 28. 122 Toby Dodge, Inventing Iraq: The Failure of Nation Building and a History Denied, London, Hurst and Company, 2003, ss. 9-14. 123 İngiliz işgaline karşı yürütülen direniş ve 1920’lerdeki isyanlar için bkz. Amal Vinogradov, “The 1920 Revolt in Iraq Reconsidered: The Role of Tribes in National Politics,” International Journal of Middle East Studies, Cilt. 3, Sayı. 2, Nisan 1972, ss. 123-139.
36
oluşturmasına rağmen İngiltere, Irak’ı Sünni bir ailenin (Şerif Hüseyin’in soyundan
gelenlerin) yönetmesini istiyordu.124 Fakat, İngiltere, Sünni Arapların yanında yer
almasına rağmen, nüfus ve silahlı güç açısından üstünlük Şiilerin elindeydi. Bu
nedenle, İngiltere, kalıcı bir Sünni iktidarı yaratabilmek için Şii ve Sünni Araplar
arasında bir denge kurmaya çalıştı. Irak’ta İngiliz işgaline karşı direnen Şii Arap
çoğunluğuna karşı Faysal’ı desteklemenin en önemli aracı Iraklı Kürtlerdi.125 Fakat,
İngiltere’nin Kürtlere yaklaşımı salt Irak merkezli değildi.
İngiltere, bölgesel çapta bir Kürt politikası izliyordu. Birinci Dünya
Savaşı’ndan hemen sonra İngiltere’nin tüm bölgedeki Kürt politikasının temeli
Türkiye ile Orta Asya, Kafkasya ve İran’daki Türkler arasında bir tampon görevi
yapabilecek bir Kürt devleti kurulmasıydı.126 Böylece, bu bölgede Türk kökenli
halkların bir arada yaşayabilmesi engellenmiş olacak, hem de Irak, İran ve Türkiye
gibi ülkeler Kürt sorunlarıyla uğraşacaklarından gerçek anlamda bir bölgesel güç
haline gelemeyeceklerdi. Ancak, Türkiye’deki ulusal kurtuluş mücadelesinin başarılı
olması ve Kral Faysal’ı ayakta tutabilmek için Kürtleri Irak’ta bir denge unsuru
olarak kullanmak istemesi nedeniyle İngiltere bu politikasından vazgeçti.127
Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler Kürtleri yanlarına çekebilmek için
bağımsızlık da dahil olmak üzere birçok söz vermişti. Bu nedenle, Iraklı Kürtler
İngiltere’nin Irak politikasını başlangıçta memnuniyetle karşılamışlardı. 1918
baharında Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye kentinde yapılan bir toplantıda bölgenin
önde gelen Kürt aşiretleri, İngilizlere kendi bölgelerini yönetmelerini önerme kararı
124 Magnus Persson, Great Britain, the United States and the Security of the Middle East: The Formation of Bahgdad Pact, Lund University Pres, Malmö, 1998, s. 38. 125 Robert Olson, The Kurdish Question and Turkish Iranian Relations From World War I to 1998, California, Mazda Publishers, 1998, s. 5. 126 Olson, a.g.e, s. 4. 127 Olson, a.g.e, s. 7.
37
almışlardı.128 Ancak işgalin ilk yıllarında İngiliz karar vericileri arasında Kuzey
Irak’ın geleceği konusunda bir fikir birliği yoktu. Kürtlerin bağımsız bir devlet
kurmasına destek mi verileceği yoksa Irak devletine entegre mi edileceği sorusu
ciddi bir tartışma yaratmıştı.129 Ancak, 1921’ın sonlarından itibaren İngilizler ise
Irak’ın kuzeyinde bir veya birden fazla yarı özerk Kürt bölgesi kurup bunu aşağıdaki
Arap devletine eklemleme politikasını benimsediler. Bunun için de bölgede birlikte
çalışabilecekleri bir lider aramaya girişmişlerdi.130 Bu lider arayışının sonucu olarak,
İngiltere, bölgenin önde gelen aşiretlerinden birisinin lideri olan Mahmut
Berzenci’yle ortaklık kurdu. Fakat, Berzenci İngiltere’nin kendisine biçtiği rolden
daha büyük düşünüyor, kendisini Kürt topraklarının Kral Faysal’ı olarak
görüyordu.131 Berzenci’nin bağımsızlık arayışı başka bazı Kürt aşiretleri tarafından
da destekleniyordu. Böylece, 1923 yılında Berzenci, Süleymaniye’de bir isyan
başlattı. Diğer yandan Kuzey Irak’ın bir başka bölgesinde Barzani aşireti bazı diğer
aşiretlerle sağladığı birlikle İngilizler ve Araplara karşı bir isyan çıkarmıştı. Irak’ta
kurulan rejim bununla tek başına başa çıkamadığı için isyanı İngiltere bastırdı.132
1922’den sonra Kürtlerin bağımsızlık arayışları Irak’ta İngiltere’nin istediği
gibi bir yönetim kurulmasının önündeki en önemli engellerden birisi haline geldi.
Bağdat’ta kuracağı Sünni bir Arap yönetimi altında Irak’ı dolaylı olarak yönetmeyi
planlayan İngiltere için Kürtlerin dengeleyici rolü çok önemliydi. Bu nedenle, Irak’ın
kuruluşu aşamasında Sünni ve Şii Araplar arasında bir denge kurabilmek için
128 Mesut, 1992, s. 20-21. 129 Bu tartışma için bkz. Saad Eskander, “Southern Kurdistan under Britain’s Mesopotamian Mandate: From Separation to Incorporation, 1920-23,” Middle Eastern Studies, Cilt 37, Sayı 2, Nisan 2001, ss. 153-180. 130 Cecil J. Edmonds, Kurds, Turks and Arabs: Politics, Travel and Research in North-Eastern Iraq, 1919-1925, London, 1957, s. 38. 131 Jwaideh, 1999, s. 55. 132 David McDowall, A Modern History of the Kurds, London, I.B. Taurus, 2004, ss. 151-183.
38
Kürtleri Sünni Arapların tarafında dengeye sokmak istiyorlardı.133 Bu nedenle,
İngiltere bu bölgeyi Irak’a gevşek bir şekilde ekleme kararı vermişti.134
1920’ler boyunca Kürtler çeşitli zamanlarda isyan çıkarmaya devam ettiler.
Bunlar da İngiltere tarafından bastırıldı. Fakat, vesayet yönetiminin sonuna
yaklaşırken İngilizler Kürtler ile Sünni Arapların başa çıkmakta yaşayacağı sorunları
gözönüne alarak bazı haklar tanımasını sağladı. Bu durum, 1932’de Irak Devleti’nin
kuruluşu sırasında Milletler Cemiyetine sunduğu belgeye de yansıdı. Bu belgeyle
Kürtlere (aynı zamanda Türkmenlere de) bazı kültürel haklar verildi.135
20. yüzyılın ilk yarısında Kürtlerin dış güçlerle ilişkisini sağlayan son önemli
gelişme İkinci Dünya Savaşı oldu. Birinci Dünya Savaşı’nın tersine İkinci Dünya
Savaşı sırasında hiçbir devlet Kürtlere bağımsızlık umudu vermedi. Aslında konuya
Irak’taki Kürt hareketi açısından bakıldığında bir hayal kırıklığı sezilmektedir.
Çünkü, 1941 yılına kadar Bağdat İngiltere’nin safında yer aldığından Londra’nın
Kürtler üzerindeki baskıları nedeniyle Kürtler isyan çıkarmamıştı.136 1941’de
Bağdat’ta gerçekleşen Nazi yanlısı darbeyle Raşit Ali rejimi işbaşına geldi. Bu
dönemde İngilizlerin de desteğiyle Kürtler rejime karşı isyan çıkarma planları
yapmışlarsa da, Raşit Ali rejiminin kısa sürmesi bunu gereksiz kıldı. Savaşın geri
kalan yıllarında İngiltere’nin yanında yer alan Irak hükümetine karşı isyan
çıkartmayan Kürtler, bu durumun kendilerine İngilizlerin gözünde bir prestij
kazandıracağını ve bu nedenle ödüllendirileceklerini düşündüler. Fakat, Batı
ülkelerinin savaştan sonra İran ve Irak’ı SSCB’ye kaptırmak istememesi nedeniyle
133 Olson, 1998, s. 7. 134 Ghareeb, 1981, s. 29. 135 Declaration of The Kingdom of Iraq, Made At Baghdad On May 30th, 1932, On The Occasıon Of The Termination Of The Mandatory Regime in Iraq, and Containing The Guarantees Given To The Council by The Iraqi Government http://www.ringnebula.com/Oil/Iraq_1932_LeagueofNations.htm 136 Jwaideh, 1999, s. 518.
39
Kürtlere uzak durması, Irak ve İran’daki Kürt hareketlerin beklentilerinin boşa
çıkmasına neden oldu. Dahası, SSCB’nin bölgedeki yükselişi ve Kürtlere yardımı bu
hareketleri SSCB’ye yakınlaştırmıştır.137
Yukarıda bahsedilen dönem Kuzey Irak’taki Kürt hareketinin 20. yüzyıldaki
ilk önemli dönemecini oluşturmuştur. Görüldüğü gibi bu dönemde Kürtleri önce
örgütleyip silahlandıran daha sonra da onları Irak devletine entegre eden
İngiltere’dir. ABD’nin bu dönemde ne genel anlamda Orta Doğu’da ne de Irak’ta
belirleyici bir aktör olduğu söylenemez. Bununla birlikte, 1914’te Wilson İlkeleri’yle
Kürtler de dahil olmak üzere kendi kaderini tayin hakkını savunmuş olması,
Kürtlerin gözünde ABD’nin kendilerine destek olabileceği algısını yaratmıştır. Fakat,
ne Irak’ta ne de bölgede Kürt nüfus barındıran diğer ülkelerde 1930 ve 40’lardaki
Kürt ayaklanmalarında ya da siyasi hareketlerinin örgütlenmesinde ABD rol
oynamamıştır.138
B. 1945–1958 YILLARI ARASINDA ABD VE KUZEY IRAK
1. 1945-58 Arasında ABD’nin Orta Doğu Politikası ve Irak’ın Yeri
İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Orta Doğu’ya sınırlı bir ilgi duyan ABD’nin
bu yaklaşımı savaş sırasındaki gelişmeler nedeniyle değişmeye başladı. İki savaş
arası dönemde Orta Doğu’da gelişmekte olan petrol sanayiini daha çok ABD’nin
çokuluslu petrol şirketleri yönlendirmesine rağmen, yukarıda da belirtildiği gibi,
137 Jwaideh, a.g.e, ss. 518-519. 138 Alfred Prados, Kurdish Separatism in Iraq: Developments and Implications for The US, CRS Report for Congress, 6 Mayıs 1991, s. 3
40
Arap Yarımadası’ndaki siyasi gelişmelerde temel rolü İngiltere oynuyordu.139
Ancak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden yapılanan dünya ekonomisinde
petrolün çok önemli bir rol oynaması ve Orta Doğu’nun dünya petrollerinin yaklaşık
üçte ikisini140 barındırdığının ortaya çıkması ABD’nin bölgeye yönelik ilgisini
artırdı.141 Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı’ndaki Pasifik Savaşları’nda Arap
Yarımadası’nın askerî açıdan oynadığı rol, bu bölgeyi ABD için hayati hale
getirdi.142 Bu nedenle daha 1943 yılında ABD Suudi Arabistan’ın ABD’nin
savunmasında hayati bir rolünün olduğunu açıkladı. 1944 yılında Suudi Arabistan’a
yapılacak ABD ekonomik yardımı karşılığında, Riyad’da ABD’ye bir hava üssü
verilmesi ABD’nin Orta Doğu’ya girişindeki en önemli basamak oldu.143
Bölgenin coğrafi konumu ve yeraltı kaynakları, Orta Doğu’ya özel bir önem
katmasına rağmen, ABD’nin Orta Doğu’ya yönelmesinin en önemli nedeni ABD dış
politikasındaki strateji değişimi ve SSCB etkisidir. İkinci Dünya Savaşı’nın
bitmesinden sonra ABD’nin hegemon güç olarak ortaya çıkmasıyla birlikte dünyanın
hemen hemen tüm bölgelerine daha yakından ilgi duyduğu görülmektedir. 1946’da
Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında ABD dış politikasına temel olan George Kennan’ın
SSCB’yi çevreleme stratejisi ve Paul Nitze’nin NSC 68’deki yaklaşımı, Orta
Doğu’yu ABD’nin güvenlik sistematiğinin ayrılmaz bir parçası haline getirdi. NSC
68’e göre, SSCB’yi çevrelemenin en önemli araçları olarak ortaya çıkan güvenlik
139 William J. Bowers, Saudi Arabia and the United States’ Plan for Middle East Defense, Yayınlanmış Doktora tezi, 2006, s. 2. https://beardocs.baylor.edu/bitstream/2104/4839/1/william_bowers_masters.pdf 140 Pentagon’un 1946 yılı sonlarında yayınlanan bir raporunda Orta Doğu’daki petrol rezervlerinin ABD’nin iki katından fazla olabileceği (20.5-50.5 milyar varil arasında) belirtilmişti. Michael Cohen, Fighting World War Three from the Middle East: Allied Contingency Plans 1945-54, London, Frank Cass,1997, s.35. Bu rakam daha sonraki yıllarda yapılan yeni keşiflerle kabaca dünya petrol rezervinin üçte ikisine çıktı. 141 Paul D'Amato, “U.S. Intervention in the Middle East: Blood for Oil” International Socialist Review, Sayı 15, Aralık 2000-Ocak 2001 http://www.isreview.org/issues/15/blood_for_oil.shtml 142 Magnus, 1998, s. 71. 143 Bowers, 2006, s. 4.
41
teşkilatları Avrupa’dan Uzak Doğu’ya kadar bir bütünlük arz ediyordu.144 Bu
bağlamda, Orta Doğu, petrole sahip olması, çevreleme politikasında kritik bir yer
tutan ABD askerî üslerinin konuşlandırılmasındaki önemi, coğrafi konumu ve
SSCB’nin yayılma alanı olması nedeniyle ABD için özel bir önem kazanmıştı.145
Soğuk Savaş’ın ilk on yılı boyunca ABD’nin Orta Doğu’daki temel amaçları,
bölgede Sovyetler Birliği’nin komünist rejimler kurulması yoluyla etkinlik
kazanmasını ve Sovyetlerin petrol sahalarının kontrolünü eline geçirmesini
engellemekti. ABD’nin İngiltere öncülüğünde örgütlemeye çalıştığı Orta Doğu
Savunma Örgütü bu girişimin ilk örneğiydi.146 Ama bu girişim, o dönemde ABD ve
İngiltere ile işbirliği yapmanın halk gözünde yaratacağı etkilerden çekinen Arap
dünyası liderleri tarafından olumsuz karşılandı. İngiltere, sömürgeci güç olarak
olumsuz bir imaja sahipti. Ayrıca, ABD ve İngiltere’nin 1948 Arap-İsrail
Savaşı’ndaki tutumları Arapları rahatsız etmişti. Tüm bunlara ek olarak, bu savunma
örgütü girişiminin en kilit ülkesi olarak görülen Mısır’da 1952 yılında meydana gelen
darbeyle, milliyetçi bir rejimin iktidara gelmesi bu projeyi imkansız hale getirdi.147
Milliyetçi ve anti emperyalist bir rejimin işbaşına geldiği Mısır’ın, ABD’nin
planladığı yeni güvenlik teşkilatında yer almayacağı ortaya çıktıktan sonra ABD,
Kuzey Kuşağı kavramına yöneldi. Güney Batı Asya’da Sovyet etkisini kırmaya
dayanan Kuzey Kuşağı fikri, bölgenin iki önemli ülkesine dayanıyordu: Pakistan ve
Türkiye. ABD, bu iki ülkeye İran ve Arap ülkelerinin eklenmesiyle “Sovyet
144 NSC 68: United States Objectives and Programs for National Security (April 14, 1950) A Report to the President Pursuant to the President's Directive of January 31, 1950 http://www.mtholyoke.edu/acad/intrel/nsc-68/nsc68-3.htm 145 Magnus, 1998, s. 72. 146 Magnus, 1998, s. 80. 147 Magnus, 1998, s. 81.
42
tehdidi”nin engelleneceğini düşünüyordu.148 Ancak, daha önce de belirtildiği gibi,
Arap dünyasında milliyetçiliğin, özellikle Nasrcılığın etkisinin artması, bu
devletlerin ABD ve İngiltere ile ittifak kurma fikrine uzak durmasına neden
oluyordu. Irak bu ülkeler arasında istisnaydı. Çünkü, Irak’ta monarşi, Nasrcı
milliyetçilerin, SSCB’nin desteklediği komünist partilerin ve Kürt isyancıların
tehdidi altındaydı. Bağdat Paktı’yla hem monarşiyi hem de toprak bütünlüğünü
koruyabileceğini düşünen Irak ABD ile yakın işbirliği fikrine son derece sıcak
bakıyordu. Böylece, 1955’te Bağdat Paktı’nın kurulmasıyla Irak, Orta Doğu’da ABD
için en önemli devletlerden birisi haline geldi.
Özetleyecek olursak; 1945-58 arası dönemde, petrol zengini Irak devleti,
SSCB’yi çevrelemek ve SSCB’nin Orta Doğu’ya inmesini engellemek için kurulan
ittifakın bir kilit üyesi olmuş; bölgedeki diğer Amerikancı (İran ve Suudi Arabistan
gibi) rejimlerle iyi ilişkiler kurmuş; ABD karşıtı Arap rejimleriyle (Mısır ve Suriye)
mücadeleye girişmiş; bu nedenlerle de, ABD için Orta Doğu’nun en önemli
devletlerinden birisi haline gelmişti. Bu nedenle 1945-58 arası dönemde ABD’nin
Kuzey Irak’taki Kürt hareketine hiç de sıcak yaklaşmadığı ve ilişkilerin yok denecek
kadar sınırlı olduğu görülmektedir. Yukarıda aktarılan atmosfer çerçevesinde
ABD’nin Kuzey Irak’a yaklaşımı şu şekilde ele alınabilir.
2. 1945–58 Döneminde ABD ve Kuzey Irak
İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Batı’dan beklediği desteği göremeyen
birçok Kürt örgütü biraraya gelerek Kürt Sorunu’nun uluslararası platformda
148 Magnus, 1998, s. 120.
43
çözülebilmesi için yirmiden fazla girişimde bulundu. Ancak bu girişimler başta ABD
olmak üzere Batı dünyasında önemli bir etki yaratmadı ve destek bulmadı.149
Soğuk Savaş’ın başladığı yıllarda ise ABD hem Irak’taki hem de diğer
ülkelerdeki Kürt hareketine mesafeyle yaklaşıyordu. Bunun en önemli nedenleri,
Kürt hareketinin ABD’nin müttefiki olarak gördüğü İran, Türkiye ve Irak gibi
ülkelerde etkin olması ve başta Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni kuran liderlik ve
Mustafa Barzani’yi SSCB etkisinde görmesiydi.150 İkinci Dünya Savaşı’nın hemen
sonrasında SSCB’deki ABD Büyükelçisi Harriman İran ve Irak’taki Kürtlerin,
SSCB’nin kullanmaya karar vermesi halinde ayrılıkçı karaktere bürünebileceğini ve
bu nedenle sorun yaratabileceğini yazmıştı.151 Foreign Affairs’te 1946 yılında
yayımlanan bir makalede ABD’nin Kürt hareketlerine yönelik şüphesi açıkça ortaya
konuluyordu.152
ABD, 1946’da İran’da kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni tamamen
Sovyet yanlısı bir oluşum olarak görmekte ve SSCB’nin genişleme çabasının bir
parçası olarak algılamaktaydı. Hatta, SSCB’nin örgütlediği ve silahlandırdığı Kürt
grupların Musul’u ele geçirme planları yaptığı bile düşünülüyordu.153 İran ve
Irak’taki Kürt hareketleri arasındaki yakın ilişki ABD’nin bu konudaki algılamasının
Iraklı Kürtleri de içerecek bir şekilde genişlemesine neden oldu.154 Mahabad Kürt
Cumhuriyeti girişiminin başarısız olmasından sonra başta Mustafa Barzani olmak
üzere Kürt hareketinden önde gelen birçok kişinin SSCB’ye kaçması, bu algıyı daha
149 Jwaideh, 1999, ss. 528-534 150 Chris Kutschera, Kürt Ulusal Hareketi, çev. Fikret Başkaya, İstanbul, Avesta, 2001, s.232. 151 The Ambassador in the Soviet Union (Harriman) to the Secretary of State, Sayı 2215, 23 Ekim 1945 içinde Meho, 2004, s. 414. 152 William Linn Westermann, “Kurdish Independence and Russian Expansion,” Foreign Affairs, Cilt 24, Sayı. 4, Temmuz 1946, ss. 675-686. 153 The Charge in the Soviet Union (Kennan) to the Secretary of State, 17 Mart 1946, içinde Meho, 2004, s. 418. 154 Westermann, a.g.e. s. 676-677.
44
da güçlendirdi.155 1951 yılında ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı tarafından
hazırlanan bir raporda, o dönemde Irak’taki Kürt hareketinin lideri olan Mesut
Barzani’den SSCB’nin ajanı olarak söz ediliyordu.156 Bu nedenle, ABD’nin
1950’lerde Kuzey Irak’taki sınırlı girişimleri Iraklı Kürtler ile SSCB’nin arasını
bozmaya odaklanmıştı. Kissinger’ın aktardığı kadarıyla ABD Dışişleri Bakanlığı
belgelerine göre 4 Nisan 1954’te Bağdat’taki ABD elçiliğinden bazı diplomatlar
Kuzey Irak’ı ziyaret etmiş ve bölge halkını etkilemek ve propaganda yapmak için
broşürler dağıtmıştı.157 Ayrıca, ABD tarafından yapılan radyo yayınları ve benzeri
iletişim faaliyetleri komünizm karşıtlığına ve Kürt milliyetçiliğine karşı
odaklanmıştı.158
Buna karşılık, Kürt hareketi asıl desteği SSCB’den almasına rağmen, Batı’ya
da yanaşmaya çalıştı. Kürtler açısından bunun iki nedeni vardı: Birincisi SSCB’ye
güvenmiyorlardı. Mahabad Cumhuriyeti’nin yıkılmasından sonra SSCB’ye kaçan
Kürt liderliği beklediği ilgiyi bulamamıştı. Burada birçok zorlukla karşılaşmışlar, bir
anlamda SSCB’den soğumuşlardı.159 İkincisi, Kürt hareketi kökeni itibarıyla Batı
karşıtı ve komünist değildi. Tersine, kendilerine yardım edilmesi durumunda Batı ve
ABD için iyi bir müttefik olacaklarını düşünüyorlardı.
Fakat, yukarıda da açıklandığı gibi, ABD’nin bu dönemde SSCB’ye karşı
oluşturmaya çalıştığı Orta Doğu’daki ittifakta ve Nasr’cı milliyetçiliğin yayılmasının
155 Abdullah Kıran, “Kürt-Amerikan İlişkileri I,” Serbesti, Sayı 24, Bahar 2006, s. 44. 156 Kıran, a.g.e s. 44. 157 Henry Kissinger, Years of Renewal, NewYork, Simon and Shuster, 1999, s. 578. 158 United States Embassy, Iraq Cable from Edward S. Crocker II to the Department of State. "Recent Developments in Connection with the Kurdish-Language News Bulletin," 10 Nisan 1950. ve University of Michigan. Department of Near Eastern Studies Letter from George Cameron to Edward W. Barrett. [Propaganda Activities in Iraq; Attached to Cover Memorandum], 24 Ekim 1951. Bu dökümanlar şu web sitesinden alınmıştır. Joyce Battle, U.S. Propaganda in the Middle East - The Early Cold War Version, National Security Archive Electronic Briefing Book, Sayı. 78 13 Aralık 2002, http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB78/docs.htm 159 Kıran, a.g.e., s. 44.
45
engellenmesinde Irak çok önemli bir yer tutuyordu. Bu nedenle, Kürt hareketinin
taleplerine uzak durdu. Dahası, Kürt sorununun İran ve Türkiye’yi de kapsaması
ABD’yi Orta Doğu’daki Kürt hareketine karşı olmaya itiyordu. Ancak, bu denklem
1958’de Irak’ta meydana gelen darbeden sonra kısmen değişmeye başladı.
C. ÖRTÜLÜ OPERASYONLAR DÖNEMİ: 1958–1975 YILLARI
ARASINDA ABD VE KUZEY IRAK
1. 1958-75 Arası Dönemde ABD’nin Orta Doğu Politikası ve Irak
1958 Darbesi’yle Irak’ta monarşinin yıkılması ve yerine cumhuriyetin
kurulması, sadece Irak iç politikasında değişiklik yaratmadı. Yeni rejimin, Bağdat
Paktı’ndan çıkması, SSCB ile yakın ilişkiler kurmaya çalışması, İran ve İsrail ile
ilişkilerinin gerilmesi, Basra Körfezi’ndeki Arap devletleriyle arasının açılması ve
petrol politikası nedeniyle, ABD-Irak ilişkileri kötüleşti. Dönemin ABD Başkanı
Eisenhower Irak’taki devrimi Kore Savaşı’ndan beri en tehlikeli kriz olarak
nitelerken, ABD ve İngiltere, devrimin yayılmasını engellemek için Lübnan ve
Ürdün’e asker gönderdi. Dahası bazı iddialara göre, dönemin ABD Dışişleri Bakanı
olan John Dulles, Irak’ı işgal edip yeni bir rejimi işbaşına getirmeyi bile
düşünmüştü.160 Hatta, CIA o dönemde ABD karşıtı diğer ülkelerde de denediği gibi
(örneğin Küba’da) Irak’ta da bir doğrudan bir de dolaylı suikast girişiminde bulundu.
Darbeden sonra Irak Devlet Başkanı olan Abdülkerim Kasım’ı zehirli bir mendille 160 Richard Becker, “1958-1963, Iraq Revolution and the U.S. Response,” Press for Conversion, Sayı 51, Mayıs 2003, s. 20.
46
öldürtmeye çalışan CIA, bu girişiminde başarısız oldu.161 1959 yılında ise Kasım’a
CIA destekli bir başka suikast girişiminde daha bulunuldu. Başarısız olan bu girişim,
Irak siyaset sahnesine Saddam Hüseyin’in çıktığı ilk olaydır.162
1958-1963 yılları arasında görev yapan Abdülkerim Kasım döneminde Irak,
Sovyetler Birliği ve milliyetçi Arap devletleriyle iyi ilişkiler kurma yoluna gitti.
1960’da OPEC’in kurulmasında önemli bir oynayan, 1961’de Kuveyt’i işgal etme
tehdidinde bulunan Kasım rejimi, petrol sanayiini millileştirmeyi de hedeflemişti. Bu
çerçevede, 1962 yılında Irak Milli Petrol Şirketi’ni kurdu. Kasım yönetimi, 1963
yılında ABD destekli bir darbeyle devrildi. Bu darbenin ABD’ye daha yakın bir Irak
yönetimi ortaya çıkarması bekleniyordu. Fakat, altı ay sonra gerçekleşen bir darbe
içinde darbeyle Baas’ın içindeki radikal kanat işbaşına geldi.163
Kasım’ın yerine işbaşına gelen Abdülselam Arif ve Abdülrahman Arif
kardeşler dönemlerinde de Irak milliyetçi çizgisini korudu. Hatta, daha çok Nasrcı
çizgiye kaydı. 1968’de Hasan El Bakr tarafından yapılan darbeyle sona eren Arif
kardeşler dönemi, ABD-Irak ilişkisini iyileştirmedi.
1967 Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail ile Irak arasındaki çatışmanın devam
etmesi, İran-Irak ilişkilerinde gerginliğin tırmanması ve Irak’ın SSCB ile ilişkilerini
geliştirmesi ABD ile Irak arasındaki sorunların sürmesine neden oldu.
161 Michael Gunter, “Foreign Influences on the Kurdish Insurgency in Iraq,” Orient, Cilt 34, Sayı 1, Yıl 1993, s. 106. 162 Bu suikast girişiminde CIA ve Saddam Hüseyin’in rolü için bkz. Andrew Cockburn ve Patrick Cockburn, Out of the Ashes: The Resurrection of Saddam Hussein, New York, Harper&Collins Publihers, 2000, ss. 72-74. 163 ABD, Irak Baası içinde bazı gruplarla iyi ilişkiler kurabileceğini düşünüyordu. Bu nedenle, Irak Baas’ına hiçbir dönem tam olarak cephe almadı. 1963 darbesini destekledi. 1975’ten sonra da Bakr ve Saddam Hüseyin ile iyi ilişkiler kurdu. Bu yaklaşımı CIA’in eski Yakın Doğu Bölümü Şefi James Chritchfield verdiği bir mülakatta açıkça dile getirmiştir. Bkz. Interview with James Chritchfield, The Survival of Saddam, http://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/shows/saddam/interviews/critchfield.html
47
1970’lerin başından itibaren Orta Doğu’da önemli değişimler yaşanmaya
başladı. 1970 yılında Nasr’ın ölümünden sonra Mısır’ın Arap dünyasındaki etkinliği
zayıfladı. Irak, Nasr’dan sonra Arap Milliyetçiliği’nin bayraktarlığını üstlenmeye
çalıştı. Bu durum İran ve İsrail için önemli bir tehdit anlamına geliyordu. Irak, bir
yandan Filistin Meselesi’nde radikal bir tutum izliyordu. Diğer yandan, Basra
Körfezi’ndeki emirlikleri ve Suudi Arabistan’ı tehdit ediyordu. Bu durum, Basra
Körfezi’ni kontrol altına almaya çalışan İran ile Irak arasındaki çatışmayı büyük
ölçüde tırmandırmıştı. 1971’den itibaren İngiltere’nin Basra Körfezi’ni
boşaltmasıyla, bölgede hakim güç haline gelmeyi planlayan ve bunun için ABD’nin
desteğini arkasına alan İran, ilk olarak en önemli rakibi Irak’ı zayıflatmak için askerî,
ekonomik ve siyasi girişimlerini artırdı. Bunun için Kürt kartını devreye soktu.
İran’ın ABD desteğini arkasına alması ve Irak’taki Kürt hareketini
desteklemesi, Irak’ı SSCB ile daha da yakınlaştırdı. Bu nedenle, Irak hükümeti iç
politikada Sovyet destekli komünist partilerin güçlenmesinden endişe duymasına
rağmen, SSCB ile işbirliği arayışına gitti. Bunun sonucunda SSCB ile Irak arasında
1972’de Dostluk ve İşbirliği Anlaşması imzalandı. Irak-SSCB ilişkilerindeki
iyileşme, Irak’ın hızla silahlanması ve petrol üretimini artırması İran’ı, İsrail’i ve
dolayısıyla ABD’yi endişelendirmeye başlamıştı. Irak’ın gittikçe Sovyetler Birliği
etkisi altına girdiğini gören ABD, Irak rejimini zayıflatmak için İran aracılığıyla Kürt
hareketini desteklemeye başladı. Ancak ileride de açıklanacağı gibi, ABD, bu desteği
kapalı, temkinli ve koşullu olarak verdi.
48
2. 1958 –75 Arası Dönemde Irak’ta Kürt Sorunu
1958 Devrimi başlangıçta Irak’taki Kürt hareketine bazı avantajlar getirdi.
1940’lardaki isyanlar ve Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ndeki rolünden sonra Irak’tan
kaçıp SSCB’ye sürgüne giden Mustafa Barzani, devrimden sonra Irak’a davet edildi.
Abdülkerim Kasım’ın özerklik veya benzeri haklar yoluyla Kürt sorununa çözüm
getirmek gibi bir niyeti yoktu. Ancak Kürt meselesine yaklaşımları, Krallık
zamanındaki hükümetlerden farklıydı. Irak’ta, Devrim’den bir hafta sonra Kürt
hareketinin önde gelenleri de dahil olmak üzere çok sayıda siyasi tutuklu serbest
bırakıldı. Ayrıca, 27 Temmuz 1958 tarihli geçici anayasanın 3. maddesi Arap ve
Kürtlerin işbirliğinden sözediyor ve haklarını güvence altına alıyordu. Bu durum
Kürtlerde bir bayram havası yarattı ve Kasım rejimine başlangıçta destek
vermelerine yol açtı.164 Fakat, 1958 Devrimi’ni yapan grup içinde ciddi ideolojik
farklılıklar vardı. Özellikle devrimin ikinci adamı ve içişleri bakanı olan Abdülselam
Arif ile Kasım arasında bu farklılıklar belirgindi. Kasım, Iraklılığa dayanan bir
milliyetçiliği savunurken Arif koyu bir Pan Arapçı’ydı. Irak’ın bir Arap devleti
olduğunu ve Birleşik Arap Cumhuriyeti165 ile birleşmesi gerektiğini savunuyordu.
Devrimden kısa bir süre sonra General Kasım ile Nasrcılar ve komünistler
arasında açık bir güç mücadelesi patlak verdi. Kasım, komünistler ve Nasrcılar ile
mücadele ederken Barzani’ye bağlı Kürtler Kasım’a destek verdi.166 Fakat, Kasım’ın
zayıfladığını düşünen Kürtler özerklik taleplerini artırdıkça aralarındaki 1959
yılından itibaren ilişkiler bozulmaya başladı. Bunun üzerine Kasım, Kuzey Irak’ta
164 Kutschera, 2001, s. 240. 165 Mısır ile Suriye’nin 1958 yılında bir araya gelmesiyle kurulan ve Nasr’cı fikirlerin temel alındığı bir Arap devleti. 166 Ghareeb, 1981, s. 38.
49
daha önceki Irak hükümetlerinin de yaptığı gibi isyancı Kürtlere karşı hükümetin
yanında olan Kürt aşiretlerini silahlandırdı.
Kasım’ın gerçekleştirmeye çalıştığı toprak reformu167 nedeniyle hükümete
büyük tepki duyan Kürt aşiretlerinin desteğiyle Kasım’ın silahlandırdığı aşiretleri
yenen Barzani, bu tarihten sonra daha da güçlendi.168 Bunun sonucu olarak 1961’de
ise kuzeyde büyük bir Kürt isyanı başladı.169 1963’te Abdülselam Arif’in işbaşına
geldiği darbeden sonra savaş iyice kızıştı. İsyan 1966’a kadar sürdü ve bu süreç
içinde Irak ordusu büyük güç kaybetti. 1966’da yapılan ateşkesten sonra Bağdat’ta
savaşın sürdürülmesinin ülkeye zarar verdiği ve özerklik taleplerinin kabul edilmesi
havası oluştu. Aynı yıl dönemin Irak Başbakanı Abdullah Rahman El Bezzaz
Kürtlere bazı bölgelerde özerklik veren bir anlaşma planı sundu. 170 Ancak, bu plan
yürürlüğe giremeden 1968 darbesiyle ortadan kaldırıldı.
1958’deki Devrim’den sonra Irak, 1963 ve 1968 yıllarında iki darbeye sahne
oldu. 1968’de hükümeti ordu içinden bazı subayların desteğiyle darbeyle deviren
Baasçılar, aynı Kasım gibi içeriden tehditlerle karşı karşıyaydı. Bir yandan Irak
Komünist Partisi faaliyetlerini hızlandırmıştı. Diğer yandan, Baasçılar hem kendi
içlerinde çatışıyordu; hem de ordu ile iktidar mücadelesine girmişti. Bunun
sonucunda Irak, 1969 yılında bir darbe içinde darbe daha yaşadı. Devlet Başkanı
Hasan El Bakr bir grup Baasçıyı ülkeyi Kürt meselesine odaklayarak, orduyu İran ve
167 Devrim’den sonra Kasım’ın ilk hedeflerinden birisi Irak’ta geniş çaplı bir toprak reformu yapmaktı. Topraksız köylülere toprak dağıtmayı amaçlayan bu reform sadece Kuzey Irak’ta değil ülkenin geri kalanında da aşiret reislerinin tepkisiyle karşılanmıştı. Kasım, toprak reformuna büyük bir heyecanla girişmesine rağmen, bir süre güç kaybetmesi ve ülkedeki iç karışıklıklar nedeniyle bu reform hiçbir zaman tamamlanamadı. 168 Saad N. Jawad, “The Kurdish Problem in Iraq,” The Integration of Modern Iraq (Abbas Kelidar) London, Croom Helm, 1979, s. 176. 169 Martin van Bruinessen, “The Kurds between Iran and Iraq: Hidden Wars” Middle East Report, Sayı.141, Temmuz Ağustos 1986, ss. 14-27 170 Kutschera, 2004, s. 307.
50
İsrail ile mücadele etmekten alıkoymak suçlarıyla tutukladı.171 Ayrıca, aralarında
Yahudilerin çoğunlukta olduğu 19 Iraklı darbe hazırlığı içinde olduğu ve Irak’ı
CENTO’ya sokma çabasında olduğu suçlamasıyla idam edildi.172 Irak hükümeti bir
yandan Bağdat’ı kontrol altına almaya çalışırken diğer yandan SSCB’den aldığı yeni
silahlarla kuzeye 60.000 kişilik bir orduyla operasyon başlatmıştı. Bu operasyonda
Irak ordusu Kürtlerin elinde bulunan bazı yerleri ele geçirdi ve Barzani’yi önemli bir
yenilgiye uğrattı. Baasçılar Kürtleri yenmelerine rağmen geçmişteki olaylardan bir
ders çıkartarak Kürtlerle zayıfken barış yapmayı düşünüyorlardı. Bu nedenle, Bakr
da 1970’de anlaşma yoluna gitmeyi seçti.
Bunun en önemli nedenlerinden birisi de Irak’ın içeride ve dışarıda köşeye
sıkışmış olmasıydı. Irak, İsrail ile 1967 savaşından sonra bir barış anlaşması
yapmamıştı ve savaş teknik olarak sürüyordu. Suriye ile ciddi bir mücadele
içindeydi. İran ile örtülü bir savaş hali içindeydi. Bu nedenle Irak hükümeti iki
boyutlu bir politika izlemeye karar verdi: Bir yandan Kürtlerle geçici bir anlaşma
yaparak onları yatıştırmayı umuyorlardı. Öte yandan da ordu içinde darbe hazırlığı
içinde olan grupları temizlemeyi planlıyorlardı.
Bu gelişmeler sonucunda 11 Mart 1970’te Baas ile Kürtler arasında bir
anlaşma imzalandı. 12 maddelik bu anlaşmaya göre Iraklı Kürtler 4 yıl içinde kendi
hükümetleri tarafından yönetilebilecekleri bir özerkliğe sahip olacaklardı. Gerçekte
bu anlaşma 4 yıllık bir ateşkes işlevi gördü. 4 yıl sonra petrol gelirleri, özerklik ve
Kerkük’ün durumu gibi konularda görüşmelerin yapılmasıyla son halini alacak olan
Anlaşmayla yeni bir anayasa yazılacaktı.173 Fakat, dört yıllık süre, her iki taraf
171 Stephen C. Pelletiere, The Kurds: Unstable Element in the Gulf, Westview Press, Boulder and London, 1984, s. 162. 172 Pelletiere, a.g.e s. 163. 173 “Iraq and Kurdish Autonomy,” Merip Reports, Sayı 27, Nisan 1974, s. 26.
51
açısından da bir toparlanma dönemi olarak görülüyordu. Dönemin Irak Devlet
Başkan Yardımcısı ve anlaşmayı imzalayan kişi olan Saddam Hüseyin, Irak
ordusunun toparlanması için zamana ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Kürtler
açısından da çatışmaya ara verilmesi gerekiyordu. Uzun süre gerilla savaşı yürüten
Kürtler bu anlaşmayı toparlanmak için bir fırsat olarak görüyordu.174
1970 Anlaşmasıyla kısa bir süre için de olsa Kuzey Irak’ta çatışma dönemi
sona erdi. 1972 yılında Irak ile SSCB arasında imzalanan Dostluk Anlaşması’ndan
sonra İran ve İsrail’in de katkısıyla ABD’den silah ve para yardımı alan Kürtler, yeni
bir savaş için hazırlık yaparken, Irak ordusu da benzer bir hazırlık içindeydi. 1973’te
Irak hükümeti Kürtlerden Arap-İsrail Savaşı’na göndermek üzere peşmerge talep etti.
Kürtlerin bunu reddetmesiyle taraflar arasında gerginlik doğdu. 1970 Anlaşması’nın
hayata geçirilmesinde beklendiği gibi 1974’te sorunlar çıktı ve Irak hükümeti ile
Kürtler arasında yeniden çatışmalar başladı. İran ve ABD’den aldıkları destekle Irak
hükümetine direnen Kürtler 1975’te ağır bir yenilgiye uğradı. Bu yenilginin nedeni, 7
Mart 1975’te İran ile Irak arasında imzalanan ve Irak’ın Şattül Arap üzerindeki
iddialarından vazgeçtiği anlaşmadan sonra İran’ın Kürt hareketinden desteğini
çekmesiydi.175 1975’teki bu gelişmelerden sonra Irak’taki Kürt hareketi 1980’lerin
ortalarına kadar toparlanamadı.
3. 1958–1975 Döneminde ABD’nin Kuzey Irak Politikası
Yukarıda belirtilen gelişmelere rağmen, ABD’nin 1958–1975 döneminde
Kuzey Irak’a yaklaşımında bir önceki döneme göre ancak kısmî bir değişim 174 Lokman I. Meho, Michael. G. Nehme, “The Legacy of U.S. Support to the Kurds,” The Kurdish Question in U.S. Forein Policy (Lokman I. Meho) Westport, Praeger, 2004, s. 20. 175 Pelletiere, a.g.e s. 170.
52
yaşanmıştır. ABD ile Irak arasındaki ilişkiler bozuk olmasına rağmen, ABD, Kürt
hareketine doğrudan bir destek vermemiştir. Bunun en önemli istisnası 1972-74
arasındaki yardımlardır. Ancak bu yardımlar ABD Senatosu’ndan izin alınarak
yürütülen resmi bir yardım şeklinde değil CIA tarafından gerçekleştirilen örtülü
operasyonlar şeklinde gerçekleşmiştir.176 Bu örtülü operasyonda dahi, ABD, Kürtlere
İran ve İsrail aracılığıyla ve sınırlı olarak yardım etmiştir.
1958 Devrimi’nden sonra ABD, Irak’ta gelişmelerden endişe duymasına ve
Kasım’a karşı bir tavır takınmasına rağmen, bu dönemde hazırlanan ABD
raporlarında Irak’taki Kürt hareketinin devam etmesinin bölgede istikrarsızlık
yaratacağı; bu istikrarsızlığın Kürt nüfusunun yaşadığı diğer ülkelere de
sıçrayabileceği ve Kürt hareketini bastırmak isteyen Irak hükümetinin SSCB’ye daha
çok yakınlaşacağı değerlendirmesi yapılmaktaydı.177 Sorunun Irak hükümeti ile Kürt
gruplar arasında bir anlaşma yapılması yoluyla çözülmesi; bunun gerçekleşmemesi
halinde, Kürt isyanının başarılı olmasındansa Irak hükümetinin isyanı bastırmasının
ABD’nin çıkarına olduğu savunuluyordu.178 Bu nedenle, ABD Dışişleri Bakanlığı
yetkililerinin, Kuzey Irak’taki sorunun Irak’ın iç sorunu olarak görülmesi gerektiği
ve Kürtlere yardım edilmemesi gerektiğini önerdiği görülmekteydi.179
Aynı tavır 1960’ların başında da devam etmekte fakat, soruna barışçıl bir
çözüm getirilmesinin önemli olduğu düşüncesi vurgulanmaktaydı. 1960’ların
ortalarında da hem ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bölgedeki ABD elçiliklerine
176 Kissinger bu dönemdeki girişimlerini ve ABD’nin uyguladığı politikayı anılarında anlatmaktadır. Henry Kissinger, Years of Renewal, New York, Simon and Shuster, 1999, ss. 576-96. 177 Interim Policy Guidelines for Dealing With Iraq and With the Implications for the Middle East of the Recent Iraqi Coup, Circular Airgram From the Department of State to Certain Posts, Washington 2 Mart 1963, içinde Meho, 2004, s. 444. 178 Memorandum From Harold Saunders of the National Security Council Staff to the President’s Special Asistant for National Security Affairs, Washington, 2 Nisan 1963, içinde Meho, 2004, s. 449. 179 A.g.e.
53
gönderilen gizli mesajlarda, hem de bölgedeki elçiliklerden Washington’a gelen
değerlendirme notlarında bu tavrın sürdüğü söylenebilir.180 ABD’nin Irak’taki Kürt
sorununa yaklaşımı şu şekilde özetlenebilir: Irak’taki Kürt sorunu, kesinlikle Irak’ın
iç sorunudur ve bu çerçevede kalmalıdır. ABD’nin bu sorunda doğrudan ya da
dolaylı bir rolü olmamalıdır.
ABD’nin Kürt hareketine temkinli yaklaşımının tersine Iraklı Kürtler,
SSCB’den yardım almalarına rağmen ABD’yle açık ve yakın ilişkiler kurmaya
çalıştılar. 1950’lerin sonundan itibaren, dolaylı yoldan bile olsa ABD ile ilişkiye
geçmek Kürtler için çok önemliydi. Çünkü, dolaylı bağların bir süre sonra doğrudan
bağlara dönüşeceğini düşünüyorlardı.181 Bu nedenle, Mustafa Barzani, 1962 yılında
Irak’taki ABD Büyükelçiliğine bir temsilci göndererek yardım istedi. Barzani,
ABD’nin kendilerine yardım etmesi karşılığında, Kürt hareketi içinde komünistlerle
ilişkisi olanları temizleme, Irak’taki muhafazakar gruplarla işbirliği yaparak Irak’ı
Bağdat Paktı’na geri döndürme ve Irak’taki gelişmeler hakkında istihbarat sağlama
teklifinde bulundu. Fakat, ABD bu teklife o güne kadarki yaklaşımlarının
değişmediğini söyleyerek yanıt verdi.182
Aynı yıl, Mustafa Barzani, New York Times’ta yayımlanan bir röportajında
bir Kürt özerk bölgesinin kurulması halinde ABD’nin bu bölgedeki petrol
zenginliğinden yararlanabileceğini ve ABD’nin 51. eyaleti olmaya hazır olduklarını
söylemişti.183 1960’ların ortasında Barzani’nin ABD ile yakın ilişki geliştirme
çabasının en önemli örneklerinden birisi 1965 yılında KDP’nin Tahran temsilcisi
Şemseddin Müfti ve Barzani’nin ABD’nin Tahran Elçiliğini ziyaretiydi. Bu ziyarette
180 Interim Policy Guidelines, 1963. 181 Kıran, 2006, s. 47. 182 Telegram From the Embassy in Iraq to the Department of State 20 Eylül 1962, içinde Meho, 2004, s. 442-443. 183 Kıran, a.g.e, s. 44.
54
de ABD, Kürt hareketinin Irak’ın bir iç sorunu olduğunu ileri sürerek destek vermeye
yanaşmadı.184
Iraklı Kürtler ile ABD arasındaki ilişkilerin somutlaşmasında en önemli rolü
oynayan ülkeler İran ve İsrail’di. İsrail, 1950’li yıllardan itibaren Arap olmayan Orta
Doğu ülkeleriyle yakın ilişkiler kurmayı dış politikasının en önemli araçlarından
birisi olarak kabul ediyordu.185 Arap-İsrail Savaşları’na katılan, Filistin Meselesi
konusunda uzlaşmaz bir tutum sergileyen ve Arap dünyasında yükselen bir güç olan
Irak’ı kendi ulusal güvenliği açısından en önemli tehditlerden birisi olarak gören
İsrail, 1950’lerin sonundan itibaren (özellikle Abdulkerim Kasım’ın devrilmesinden
sonra) Kuzey Irak’taki Kürt hareketine destek verdi.186 Hatta, İsrail peşmergelerin
silahlanması ve eğitimi ile Kürtlerin istihbarat teşkilatı kurması konularında önemli
bir rol oynadı.187 KDP, İsrail’den yardım almasına rağmen bunun gizli kalmasını
istiyordu. Çünkü, İsrail ile Kürtler arasındaki ilişkinin ortaya çıkması durumunda,
Kürtlerin Arap dünyasında destek bulması son derece güçleşecekti.188 İsrail ile
Kürtler arasındaki ilişki, Mustafa Barzani’nin oğullarından birisinin Bağdat’a
sığınmasından sonra verdiği bilgiyle açığa çıktı. Bu kişi, KDP’nin 1964’ten beri İran
ve İsrail sayesinde Batı’dan destek aldığını açıklamıştı.189 Daha sonra yapılan
açıklamalarda da bu ilişki doğrulandı. İsrail parlamentosunun eski üyelerinden Aryeh
Eliav da Barzani’nin 1966’da bağımsız bir devlet kurma arayışında olduğunu ve
184 Kıran, a.g.e. s. 45. 185 Amatzia Baram, “İsrail ve Irak’ta Kürt Sorunu,” Avrasya Dosyası Kuzey Irak Özel, Cilt 3, Sayı1, İlkbahar 1996, s. 151. 186 Baram, 1996, s. 150 187 Ian Black, Benny Morris, Israel’s Secret War: A History of Israel’s Intelligence Services, New York, Grove Weidenfeld, 1991, ss. 184-185. 188 Telegram From Embassy in Iraq to the Department of State, 20 Eylül 1962. 189 Prados, 1991, s. 7.
55
İsrail’in bunu olumlu yanıtladığını söyledi.190 Bu tarihten sonra İsrail ile KDP
arasında uzun süreli bir ilişki kuruldu. Ancak, en azından 1960-70’ler açısından
değerlendirildiğinde İsrail’in Kürt hareketi üzerindeki etkisi İran’ın etkisine göre son
derece zayıftı.
1958-75 döneminde ABD’nin Kuzey Irak konusunda net bir tavır alması için
en çok ısrar eden devlet İran’dı. Soğuk Savaş’ın ilk evrelerinde Irak ve İran arasında
önemli bir sorun yoktu. İkisi de kendi içlerinde Kürt İsyanları’yla uğraşan İran ve
Irak geçmişte birçok kez işbirliği yapmıştı. 1937 Sadabat Paktı ve 1955 Bağdat
Paktları’nda İran ve Irak’ın aynı tarafta yer almasında Kürt Sorunu’nun da rolü
vardı.191 Fakat, 1958 Devrimi’nden sonra Irak’ta Arap milliyetçiliğinin güçlenmesi,
İran-Irak ilişkilerinde değişim başlattı. Devrim’den sonra Irak’ın 1937 Anlaşmasıyla
İran’a Şattül Arap üzerinde tanıdığı haklardan vazgeçeceğine dair işaretler vermesi
ve Basra Körfezi üzerinde İran ile Irak arasında yaşanan güç mücadelesi, iki ülke
arasında gerginlik yarattı. Bunun üzerinde İran, Irak’ı meşgul etmek için iç
karışıklıklar yaratma yoluna gitti.192 Bu politikasında en önemli aracı da (İran
Devrimi’nden sonra buna Irak’taki İslamcı Şii hareketler de eklenmiştir) Iraklı Kürt
gruplardı.
Aslında, İran için Kürt hareketine destek vermek her zaman son derece riskli
bir politikaydı. Çünkü, İran’da Irak’ta olduğundan daha fazla Kürt yaşamaktadır.
Ayrıca, İran’daki Kürt siyasal hareketinin tarihi en az Irak’taki kadar eskidir. İran bu
sorunu, Irak’taki Kürt hareketiyle yaptığı bir pazarlık yoluyla çözmeye çalışmıştır.
İran, Irak’taki Kürt hareketine destek vermesi karşılığında, Irak’taki Kürtlerin kendi
190 Michael Gunter, “Foreign Influences on the Kurdish Insurgency in Iraq,” Orient, Cilt.34, Sayı 1, 1993, s. 110. 191 Olson, 1998, s. 9. 192 Gunter, 1993, s. 105.
56
ülkesindeki Kürtleri kışkırtmamasını sağlamayı amaçlıyordu.193 İran’ın Kürt
hareketine desteği, Bağdat’ı Kürtlerle meşgul etmekle sınırlıydı. Kürtlerin güçlü bir
özerkliğe ya da bağımsız bir devlete sahip olmasını istemiyordu. İran, Baasçıların
Kuzey Irak’a odaklanacağını ve böylece ikili ilişkilerde Irak’a üstünlük sağlayacağını
düşünüyordu.194 Bu nedenle, 1960’lardan itibaren Kürtlerin Irak hükümetine karşı
yürüttüğü çatışmalarda silah, eğitim ve para yardımında bulundu. Bu durum ABD
tarafından biliniyor, ama desteklenmiyordu. Hatta, bazı Amerikan analizlerinde
İran’ın Kürt gruplara desteğini devam ettirmesinin Irak hükümetini SSCB’ye daha
çok yakınlaştırdığı değerlendirmesi yer alıyordu.195
1967 Arap-İsrail Savaşı’nda Irak’ın savaşa katılması ve bu tarihten sonra
SSCB ile daha iyi ilişkiler kurması ABD-Irak ilişkilerini kötüleştirdi. Hatta,
1967’den sonra ABD, Bağdat’taki büyükelçiliğini kapattı. Ancak, yine de ABD
Irak’la bağları kopartmak istemiyordu. Bunun en önemli nedenlerinden birisi,
ABD’nin Baasçıların komünist olmadığını ve Iran ve İsrail ile sorunlar yaşamasına
rağmen tam olarak Sovyet güdümüne girmemesi nedeniyle anlaşılabilir bir grup
olduğunu düşünmesiydi. Fakat, yukarıda da belirtildiği gibi 1960’ların sonu ve
70’lerin başı Basra Körfezi’nde önemli gelişmelerin olduğu yıllardı. ABD açısından
da Basra Körfezi’nin en önemli aktörü İran’dı. İşte bu tarihlerde, İran’ın yoğun
ısrarıyla ABD ile Kürtler arasında gizli görüşmeler yapıldı. Bunun sonucunda ABD
Kürt hareketine ilk doğrudan yardımını (gizli bir biçimde) 1969 Ağustos’unda yaptı.
Ancak, bu yardım ABD’nin Kürtlere danışman göndermesi şeklinde oldu.196
193 Olson, 1998, s. 12. 194 Jonathan Randal, After Such Knowledge, What Forgiveness?, Westview Pres, 1999, s. 167. 195 US Assistance for Iraq, Memorandum From the Joint Chiefs of Staff to Secretary of Defense Mcnamara, 15 Ağustos 1963, içinde Meho, 2004, s. 452-453. 196 Turan Yavuz, ABD'nin Kürt Kartı, 1.b., İstanbul: Milliyet Yayınları, Nisan 1993, s. 95.
57
İran’ın Irak’a karşı Kürt grupları destekleme politikası 11 Mart 1970
anlaşmasıyla kısa bir süreliğine de olsa darbe yedi. Çünkü, Kürtlerin Irak
hükümetiyle anlaşması İran’ı Irak karşısında önemli bir kozdan yoksun bırakıyordu.
Ancak, kısa sürede anlaşmanın hayata geçirilemeyeceğinin ortaya çıkmasıyla İran,
Kürtleri daha sıkı bir şekilde desteklemeye başladı. 1970’den sonra kısa bir süre
sessizleşen Kürt Sorunu, SSCB ile Irak arasında 1972 Nisan’ında Dostluk ve İşbirliği
Anlaşması imzalanmasından sonra yeni bir boyut kazandı.
1972 yılından sonra ABD’nin Iraklı Kürtlere yaklaşımında kısa süreli bir
değişiklik ortaya çıktı. ABD, Iraklı Kürtlere, silah ve para yardımında bulunma
kararı aldı. Bu değişikliğin en önemli nedenleri şunlardı: 1. ABD, Irak ile SSCB’nin
ilişkilerinin fazlasıyla iyileştiğini düşünmeye başlamıştı. 1972 Anlaşması sonucunda
SSCB’nin Basra Limanı’na üs kurması ve Bağdat’ın tam olarak SSCB kontrolüne
girmesi şüphesi artmıştı. Irak’ın bir Sovyet uydusu olmaya doğru gittiğini
düşünüyordu.197 2. Irak, 1972’de petrolünün büyük çoğunluğunu millileştirdi ve
çokuluslu şirketleri kovdu. Uluslararası petrol piyasasında (çoğu ABD kökenli olan)
büyük petrol şirketlerinin koyduğu kuralları reddetti. Kontratları iptal etti ve petrol
konusunda SSCB’ye yakın bir tavır izlemeye başladı.198 3. İran, ABD için hiç
olmadığı kadar önem kazanmıştı. İran’ın Kürt kartını kullanma ısrarı ABD üzerinde
baskı yaratıyordu.199 4. ABD’deki karar vericiler arasında eskiden SSCB yanlısı olan
Barzani’nin değiştiği ve bölgede özellikle İran ve Araplar arasındaki çatışmada ve
197 Pelletiere, 1984, s. 167. 198 Pelletiere, a.g.e s. 166. 199 Prados, 1991,
58
Sovyet etkisinin engellenmesinde rol oynayabileceği şeklindeki görüşler güçlenmeye
başlamıştı.200
Yukarıdaki nedenler çerçevesinde dönemin ABD Başkanı Nixon ve Ulusal
Güvenlik Danışmanı Kissinger, Iraklı Kürtlere yardım etmeye karar verdi. Ancak,
yapılacak yardımın gizli olması kararlaştırılmıştı. Bunun dört temel nedeni vardı: 1.
Yardım yapılması kararı, Nixon’un Moskova ve Pekin ziyaretlerinin hemen ardından
alınmıştı. Soğuk Savaş’ta yumuşama dönemine girildiğinden ABD bu faaliyeti
açıktan yürütmek istemiyordu.201 2. ABD, Irak’ı tam olarak gözden çıkartmamıştı.
Irak ile açık bir çatışmaya girmektense dolaylı ve örtülü bir operasyon daha yararlı
olabilirdi. 3. Dışişleri Bakanlığı ve CIA başta olmak üzere ABD’de birçok devlet
kuruluşu Kürtlere yapılacak bu yardımın Orta Doğu’da gerilimi artıracağını ve bu
nedenle ABD’nin çıkarlarına olmadığını düşünüyordu.202 4. ABD’nin bir Arap
devletindeki farklı etnik kökenden gelen isyancıları desteklemesi diğer Arap
devletleri tarafından hoş karşılanmayacaktı. Bu durum, Araplarla arası açık olan
ABD’yi Orta Doğu’da daha zor durumda bırakabilirdi.
Bu çerçevede, ABD ile Iraklı Kürtler arasında kısa bir süre için somut ilişkiler
başladı. 22 Haziran 1972’de ABD tarafından gönderilen bir mektubun, Mustafa
Barzani’ye ulaştırılmasıyla başlayan süreç çerçevesinde bir Kürt heyeti
Washington’a gitti. Heyet, 30 Haziran 1972’de CIA Başkanı Helms, Albay Richard
Kennedy ve (belgelerde adı belirtilmeyen) bir CIA yetkilisiyle görüştü. Bu
toplantının tutanağı 21 Haziran 2006’da ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından bazı
200 The Kurds of Iraq: Renewed Insurgency?, ABD Dışişleri Bakanlığı Gizli Dokumanı, 31 May 1972. 201 Meho, 2004, s. 21. 202 Pelletiere, a.g.e s. 166
59
isimler ve ifadeler üstü karalanmış bir şekilde yayınlanmış olduğu için görüşme
hakkında ayrıntılı bilgi bulunabilmiştir.203
Toplantıda Kürt Heyeti, Barzani’nin uzun uğraşlardan sonra ABD ile
doğrudan ilişki kurmaktan memnuniyet duyduklarını dile getirdi. Heyet, Kuzey
Irak’ın neden önemli olduğunu anlattıktan sonra Sovyetler Birliği’nin bölgedeki
faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Heyetin temel argümanı, Kürt hareketinin SCCB
karşısında kalan son kale olduğu ve bunun kaybedilmesi halinde Türkiye, Suudi
Arabistan, Ürdün ve İran gibi ülkeler üzerinde Sovyet etkisinin artacağıydı.204 Kürt
temsilciler Sovyetlerin kendilerine baskı yaptığını ve bu baskıların sürmesi
durumunda dış güçlerin yardımı olmaksızın ancak 6 ay daha dayanabileceklerini dile
getirdi. Bu girişten sonra heyet, ABD’ye açık bir pazarlık önermişti. Buna göre,
Kürtler bölgede ABD lehinde bir aktör olacak; gittikçe Sovyet etkisine giren Irak’ta
sürecin tersine çevrilebilmesi için rol oynayacak; Irak petrolleri (özellikle Kerkük)
üzerinde söz sahibi olması halinde Kürtler bunu ABD’nin lehinde kullanacaktı.205
Kürt heyeti, bu öneriler karşılığında ABD’den siyasî, malî, askerî ve istihbaratî
yardım istedi. Kürt heyetinin istediği somut yardımlar şunlardı:
1. Kürtlerin özerklik amacının tanınması ve Kürt hareketi ile Amerikan
hükümeti arasındaki doğrudan gizli görüşmelerin devamı
2. Baasçı hükümeti devirmek veya Sovyet kontrolünde bir rejim olarak ABD’yi
tehdit etmesini engellemek için Irak’ın askerî gücünü meşgul etmek amacıyla
Kürtlerin askerî gücünü artıracak kadar mali destek sağlamak
3. Askerî yardım sağlanması
203 Memorandum of Conversation, Washington Meetings with Kurdish Representatives, 5 Temmuz 1972, NSC Files Kissinger Office Files. 204 Memorandum of Conversation, 1972 205 Memorandum of Conversation, 1972
60
4. Kürtler ve ABD arasında istihbarat irtibat ofislerinin kurulması206
CIA Başkanı Helms ise öncelikle toplantının gerçekleşmesinde İran’ın rolünü
vurguladı. Bu vurgu, ABD’nin Kürtlerle doğrudan ilişkiye geçmek istemediğini
göstermek için yapılmıştı. Nitekim, daha sonra Mustafa Barzani, Washington’a gidip
Kissinger ile görüşmek istediyse de bunu başaramadı. Helms, Kürtlerin yardıma
ihtiyaç duyduklarını kabul etmiş, istenilen silah vb şeyleri bir an önce detaylı olarak
belirtilmesini istemiş, fakat bu yardımın gizli kalması için İsrail veya İran yoluyla
yapılması gerektiğini belirtmişti.207
Aslında, bu görüşmelerde asıl rolü oynayan daha önce de belirtildiği gibi
İran’dı. İran, Kürtler ve Bağdat arasında yapılan 1970 Anlaşması’ndan yeni bir
ayaklanma çıkarmayı istiyordu. Ancak, Barzani, İran’ın kendisini yarı yolda
bırakabileceğini düşünüyor, bu nedenle ABD’yi garantör olarak görüyordu.208
ABD’nin bu yardımdaki rolü küçüktü. Bu operasyon için ABD 16 milyon dolar
ayırmıştı ve bunların çoğu da İsrail’in 1967 Savaşı’nda ele geçirdiği Rus ve Çin
yapımı hafif silahlar ve mühimmat olarak verilecekti.209 Barzani’nin ihtiyaçlarının
çoğunu İran karşılayacaktı.
1972 yılından itibaren başlayan ABD, İran ve İsrail yardımıyla birlikte,
Barzani 100.000 kadar peşmerge topladı.210 1973 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra
Bağdat, Kürtlere 1970’te yapılan anlaşmayı bazı değişikliklerle kabul etmesi için
baskı yapmaya başlayınca, Barzani aldığı desteğe güvenerek bu öneriyi kabul
206 Memorandum of Conversation, 1972. 207 Memorandum of Conversation, 1972. 208 Prados, 1991, s. 5. 209 Prados, 1991, s. 7. 210 Meho, 2004, s. 22.
61
etmedi.211 Bunun üzerine, SSCB’den aldığı yeni silahlarla donanan ve hazırlıklarını
tamamlayan Irak ordusu, kuzeye yönelik büyük bir operasyon başlattı. Uzun süre iki
taraf arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalar sırasında Irak ordusu, İran,
ABD ve İsrail’in Kürtlere silah yardımı yaptığını tespit etti ve hatta ABDli yetkililere
de bunları gösterdi.212
Başlangıçta, ABD, Kuzey Irak’taki isyanın Irak ordusunun yüzde seksenini
ülkenin kuzeyinde ve İran sınırında tuttuğu, bu nedenle Irak’ın özellikle Basra
Körfezi ülkelerine ve İsrail’e yönelik saldırgan bir tavır takınmasını engellediği için
yararlı olduğunu düşünüyordu. Ayrıca, İran ve ABD’nin ortak yardımının, bölgesel
çapta bir savaşa dönüşmeyeceğini hesaplıyordu. Bu nedenle, ABD açısından
yardımın sürdürülmesinde bir sakınca yoktu.213
Fakat çatışmaların uzayıp sonuç vermediğini gören ABD, İran ile Irak
arasındaki sorunların çözülmesinden yana bir tavır koymaya başladı. ABD,
belgelerinde İran ile Irak arasındaki dolaylı çatışmanın sona ermesinin Irak’ın
SSCB’ye olan bağımlılığını azaltabileceği dile getiriliyordu. Ayrıca, Irak’ın Şattül
Arap Sorunu’nda taviz vermeye hazır olduğu, fakat, Irak gibi Sovyet yanlısı ve
agresif bir komşusunun olmasının İran Şahı’nın ABD gözündeki değerini artırdığını
ve silahlanmasını meşrulaştırdığını düşündüğünden İran’ın yumuşamaya
yanaşmadığı savunuluyordu. Irak-İran gerginliğinde yaşanılacak bir yumuşama
ABD’nin çıkarınaydı. ABD, Irak’ın petrol gelirlerinden elde ettiği parayla kalkınma
hamlesi başlatmak istediğini, yumuşamanın bu eğilimi teşvik edeceğini düşünmeye
211 Prados, 1991, s. 28. 212 Iranian Assistance To Kurds, Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review, Kasım 1974, http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB188/AAD-5.pdf 213 Foreign Involvement in Kurdistan, Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review, Mart 1974, http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB181/AAD-5.pdf
62
başlamıştı.214 Irak ile İran arasındaki sorunların rafa kaldırılması, Bağdat’ın
milliyetçi tavırlarını ve bunu Basra Körfezi ülkelerine baskı yapmasını
engellemeyecekti. Fakat, içeride komünistlerle uğraşan Baasçı hükümetin Kürt
Sorunu’ndan kurtulması halinde SSCB ile Irak’ın ilişkilerinin zayıflayabileceğini ve
Irak’ın SSCB’ye siyasi bağımlılığın azalabileceği düşünülüyordu. Bu nedenle İran’ın
gizli görüşmeler yoluyla kazanımlar elde ederek yeni bir anlaşma yapmaya ikna
edilmesi gerekliliği hakim olmaya başlamıştı.215 Bunun Iraklı Kürtlere yansımasının
sonucu ise baştan belliydi: Kürtlere verilen desteğin çekilmesi. Ancak, ABD bunu
başından beri biliyordu. Nitekim 1972 yılında ABD’nin Tahran’daki
büyükelçiliğinden çekilen bir telgrafta İran’ın Irakla olan sınır sorunları konusunda
anlaşmaya vardığı anda Kürtleri desteklemeyi bırakacağı değerlendirmesi
bulunuyordu.216
ABD, İran ve İsrail desteğiyle başlayan Kürt isyanı devam ederken dönemin
Irak Devlet Başkan Yardımcısı (birçok kişiye göre Irak’ı fiilen yöneten kişi) Saddam
Hüseyin İran ile anlaşma masasına oturacaklarını açıkladı. 7 Mart 1975 tarihinde
Cezayir’de İran ve Irak arasında Şattül Arap ve sınır sorunlarını İran’ın istediği
biçimde çözen bir anlaşma imzalandı. Cezayir Anlaşması’nın sonucunda ortaya
çıkan durum, Kürtlerin aleyhineydi.
ABD, Cezayir Anlaşması sonrası Irak Kürtlerine ilişkin politikasını gözden
geçirme ihtiyacı duydu. ABD’ye göre Cezayir Anlaşması’ndan hem Irak hem de İran
avantajlı çıkmış, Kürtler büyük bir kayba uğramıştı. Anlaşmanın gizli maddelerine
214 Iraq's Relations With The West and Its Neighbors, 21 Temmuz 1973, Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47258&dt=1573&dl=823 215 Iran-Iraq Relations, Mayıs 1973, Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review, http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47258&dt=1567&dl=814 216 Pellitere, 1984, s. 170.
63
göre İran, Kürtlere yaptığı yardımı sona erdireceğine söz vermiş, karşılığında Irak
sınırların belirlenmesinde Tahran’ın savunduğu formülü kabul etmişti. CIA’e göre
İran’ın desteğini çekmesiyle Kürtlerin Irak ordusu karşısında hiçbir şansı
kalmayacaktı.217 ABD’ye göre İran, Kürtleri uzun süreden beri Irak hükümetine karşı
kullanmasına rağmen Irak’ta ortaya çıkabilecek bir Kürt özerk bölgesinin kendi
ülkesi için de emsal teşkil edebileceğinden çekiniyordu. Ayrıca İran, Kürtlerle
hükümet arasındaki çatışmanın sürmesi durumunda ya güçlenen Irak ordusunun
Kürtleri yeneceğini veya Irakla topyekün bir çatışmayla karşı karşıya kalacağını
hesaplıyordu. Her iki olasılık da İran için bir kazanç yaratmıyordu.218 1975
Anlaşması’nı bu çerçevede gören, ABD, İran’ın Kürtlere destek vermeyi kesmesiyle
birlikte, aynı politikayı izledi. Bu durum üzerine Kürtler, ABD’den yardım
istemelerine rağmen bir yanıt alamadılar. Sonuçta, Mustafa Barzani, Kissinger’e
sitem dolu bir mektup yazarak ABD’yi eleştirdi. Bu ikili arasındaki mektuplaşma
Orta Doğu tarihindeki en ilginç diyaloglardan birisini ortaya çıkardı. Barzani yazdığı
mektupta “...Hareketimiz ve halkımız yokediliyor... ABD’nin halkımıza karşı ahlaki
ve siyasi bir sorumluluğu olduğunu hissettiğinizi düşünüyoruz” derken, Kissinger
onu şöyle yanıtladı: “Gizli servis operasyonları misyonerlik faaliyetleri değildir.”219
Özetle, ABD’nin 1972-1975 yılları arasında Iraklı Kürtlerle özel bir ilişki
kurduğu ancak, bu ilişkiyi kısa bir süre içinde bitirdiği görülmektedir. Bu noktada
akla gelen ilk soru İran’ın Kürtlere destek vermeyi kesmesinden sonra ABD’nin
Kürtlere destek vermeyi neden sürdürmediğidir. Bunun için 4 neden sayılabilir:
ABD ve SSCB, Güney Kafkasya ve Körfez bölgelerindeki devlet yapısını ve
sınırlarını değiştirmeyi istemiyorlardı. İki güçten birisinin ya da ikisinin de Kürtlere 217 The Implications of the Iran-Iraq Agreement, CIA Report, 1 Mayıs 1975, s. 2. 218 A.g.e, s. 3. 219 Pelletiere, 1984, s. 171.
64
tam destek vermesiyle Kürtlerin bağımsızlığa kavuşması Suriye, İran, Irak ve
Türkiye’nin hatta SSCB’nin sınırlarının değişmesi anlamına gelebilirdi. Bu
devletlerden birisinde kurulacak bir Kürt devleti diğerlerine sıçrama olasılığını da
taşıyordu. Bu nedenle, anılan bölgede Kürtler üzerinden girişilecek bir çatışma
ABD’nin ya da SSCB’nin müttefiklerine zarar verecekti. Bu nedenle iki devlet de
Kürtleri kullanarak uzun süreli bir çatışmaya girmeyi göze almak istemediler.
Pike Komitesi olarak da bilinen ve ABD’nin 1975-76 istihbarat faaliyetlerini
inceleyen Senato İstihbarat Komitesi’nin yaptığı soruşturmaya dayalı olarak
yayınladığı rapor, ABD’nin Kürtlere neden yardım ettiğini açıkça yazıyordu. Rapora
göre, Tahran ve Washington için Kürtler Irak’ın potansiyel maceracılığını önlemek
için yararlı olabilecek bir karttı.220 Benzer bir şekilde, ABD-Kürt ilişkisinin
Washington’daki mimarı olan Kissinger da uyguladığı politikanın amacını şöyle
özetlemişti: “...Amacımız Iraklıların rejimlerini diğerleri üzerindeki dayatmasını
zorlaştırmak, Kürtlerin pazarlık gücünü artırmak ve böylece Bağdat’ı komşularının
güvenliğine daha saygılı hale getirmekti...”221 Yine Pike Raporu’nda belirtildiği gibi
ABD’nin para ve silah yardımı yaptığı grupların başarılı olması değil, sorun
çıkardıkları ülkelerin kaynaklarını tüketmesi ve onu zora sokması bekleniyordu.222
Bu açılardan bakıldığında, ABD’nin Kürtlere destek vermesinin arkasında, Kürt
hareketinin başarılı olması amacı yoktu. ABD’nin amacı, Irak’ı baskı altına almak,
SSCB’den uzaklaştırmak ve İran-Irak arasındaki sorunları yatıştırmaktı. Bu
amaçlarına ulaştığı için politikanın daha fazla sürdürülmesine gerek yoktu. Çünkü
sürdürülebilmesi için Sovyet sınırına yakın bir bölgede yeni bir cephe açılmasını
220 Randal, 1999, s. 155. 221 Kissinger, 1998, s. 583. 222 Sardar Aziz, The American-Kurdish (Kissinger-Barzani) Relationship: an Orientalist Reading Tuesday, March 27, 2007, http://namoy.blogspot.com/2007/03/american-kurdish-kissinger-barzani.html
65
gerekiyordu. Lojistik açıdan sürdürülmesi güç ve Amerikan kamuoyuna uzak bir
savaşı desteklemek fazlasıyla emek ve para gerektiriyordu.223
1973 yılından sonra ABD, Irak’ın SSCB çizgisinden uzaklaşmaya başladığını
ve Bağdat’la anlaşabileceğini düşünmeye başlamıştı. Saddam Hüseyin 1973
Temmuz’unda verdiği bir mülakatta ABD, İngiltere, İran ve Kuveyt ile ilişkilerin
geliştirilmesi ve dış ilişkilerde Sovyetlere aşırı bağımlılığın azaltılması ve
kaynakların çeşitlendirilmesi gerekliliğini söylemişti.224 1973 yılının sonlarında
ABD’nin Orta Doğu’daki temsilciliklerinden çekilen mesajlarda SSCB ile Irak
arasındaki balayının sona erdiği yazılıyordu. Bunun nedenleri olarak, Arap-İsrail
savaşında Sovyet desteğinin başarısız olması, SSCB ile İran ilişkilerinin gelişmesi,
Sovyetlerin Kürtlerle olan ilişkisinden duyulan güvensizlik, Irak’ın COMECON’a
girmek için yaptığı girişimlere yanıt verilmemesi ve petrol satışını para ile yapmak
istemesine olumlu yanıt verilmemesinin 1972’de doruğa çıkan ilişkileri bozduğu
belirtiliyordu.225 Petrol satışı ve sanayisi konusunda umduğunu bulamayan Irak
hükümetinin petrol sanayiindeki millileştirme girişimlerine rağmen ABD’ye yeşil
ışık yaktığı da öne sürülmüştü.226 Ayrıca, Irak Komünist Partisi’nin etkinliğinin
artmasıyla, Baasçıların daha çok tehdit hissettiği ve darbe girişimi nedeniyle 21
komünistin öldürüldüğü bunun da Irak-SSCB ilişkilerine zarar verdiği belirtiliyordu.
Yani, ABD Irak’taki Baasçı rejimle işbirliği yapabileceğini bunun için de
Kürtleri desteklememesi gerektiğini düşünüyordu. Nitekim, Kürt meselesi
çözüldükten sonra Irak ile ABD arasında teknoloji ve ekonomik ilişkiler düzelmişti. 223 Gunter, 1999, s. 434 224 Iraq’s Relations With the West and Its Neighbours, Temmuz 1973, Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review, http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47258&dt=1567&dl=814 225 Soviet-Iraq Relations, Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review, 7 Haziran 1973, http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=48658&dt=1567&dl=817 226 Kurdish Proposal For Autonomy, Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review, 4 Kasım 1973, http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47978&dt=1567&dl=848
66
Irak son derece pragmatik hareket ediyordu ve petrol yatırımlarında ABD ile sıkı bir
işbirliği yapmaya başlamıştı.227
1. Kürt hareketi İran’dan ve ABD’den yardım alma umudunu sürdürdükçe
Bağdat’la uzlaşmaya yanaşmayacaktı. Bunun sonucunda da çatışmalar sürecek ve
Irak’taki Sovyet etkinliğini artıracaktı. ABD, bu sürecin devam etmesini istemiyordu.
ABD, Kürt hareketinin gerçek bir özerkliğe ulaşamayacağını bunun için gerekli dış
desteğin hiçbir bölge ülkesinden gelmeyeceğini düşünüyordu. Kürt sorununun bu
haliyle sürmesi halinde istikrarsızlıktan başka bir şey getirmeyeceğini, bu nedenle de
Irak sınırları içinde kalması gerektiğini düşünüyordu..228
D. “KENDİ KADERİNE TERK DÖNEMİ” 1975-1989 YILLARI
ARASINDA ABD VE KUZEY IRAK
1975 Cezayir Anlaşması’ndan sonra, Irak’ın iç politikada ve dış politikada
yaşadığı gelişmeler, ABD ile Irak arasındaki ilişkilerde önemli bir iyileşmeye neden
oldu. Irak’ta Baas Partisi ile Komünist Parti arasındaki sorunların tırmanması, SSCB
ile Irak arasındaki sorunları artırdı. Diğer yandan, ABD’nin Kürtlere yardımının sona
ermesinden sonra, Irak ile ABD arasında petrol alanında yeniden işbirliği yapılmaya
başladı. 1975 yılının sonunda Kissinger ile Irak Dışişleri Bakanı Sadun Hammadi
arasında yapılan gizli toplantıda Kürt sorununun tartışmalarda yer almadığı
görülmektedir. Yalnızca, Hammadi’nin Kürt sorununun kendileri için çok önemli
olduğu vurgusuna, Kissinger’ın “...geçmiş hakkında bir şey yapamayız ama bundan
227 Pelletiere, 1984, s. 172. 228 Kurdish Bid for USG Support, Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review 25 Haziran 1973. http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47118&dt=1567&dl=796
67
sonra benzeri bir gelişme yaşanmayacağına garanti verebilirim...” demesi dikkat
çekmektedir.229
1975 yılındaki yenilgiden sonra 1979’a kadar sessiz kalan Irak’taki Kürt
hareketi, bu tarihten itibaren bölgedeki dengelerin değişmesiyle yeniden harekete
geçme fırsatı buldu. 1979’dan sonra üç olay, Orta Doğu’daki dengeleri ve Kürt
hareketinin kaderini etkiledi: 1979 İran Devrimi, 1979 SSCB’nin Afganistan’ı işgali,
1980’de Irak-İran Savaşı’nın başlaması. Devrim’den sonra İran’da yeniden canlanan
Kürt milliyetçiliği kendi adına önemli başarılar kazandı. İran Kürdistan Demokratik
Partisi (İKDP) neredeyse, 1946’da Kürt devletinin kurulduğu Mahabad’ı ele
geçiriyordu. Bu durum, Irak’taki Kürt hareketini psikolojik olarak olumlu etkiledi.230
SSCB’nin Afganistan’ı işgali ise bölgedeki dengeleri değiştirerek İran’daki Kürt
hareketini rahatlattı. ABD’nin Afganistan’daki direnişçilere destek vermesine yanıt
olarak, SSCB de Iraklı Kürtlere yardım etti. 231 Irak-İran Savaşı’nın başlaması ise
Bağdat’ı uzun süreli ve yıpratıcı bir savaşın içine çekti. Bağdat’ın zayıflamasına ek
olarak, Irak’taki Kürt hareketi savaşla birlikte yeniden İran’dan destek almaya
başladı.232
1979 sonrası gelişen olaylar Kürt hareketinin yeniden canlanmasını
sağlamasına rağmen, ABD bu dönemde Kürt hareketine destek vermedi. Özellikle,
İran İslam Devrimi’nden sonra ABD ile İran ilişkilerinin kopması ve İran’ın
ABD’nin en önemli düşmanlarından birisi haline gelmesi, ABD-Irak ilişkilerini
tarihte hiç olmadığı kadar iyileştirdi. 1980’de Irak’ın İran’a saldırmasıyla başlayan
İran-Irak Savaşı ABD’nin bölge politikalarında önemli bir rol oynadı. Devrim’e
229 Memorandum of Conversation, Sadun Hammadi ve Henry Kissinger, 17 Aralık 1975, http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB193/HAK-12-17-75.pdf 230 Pelletiere, 1984, s. 178. 231 Pelletiere, a.g.e, s. 182. 232 Pelletiere, a.g.e, s. 185.
68
kadar, Irak’a karşı İran’ı destekleyen ABD, 1980’den sonra İran’a karşı Irak’ı
destekledi.
1980 Eylül’ünde Irak saldırıyı başlattığında savaşı çabuk bir şekilde
kazanacağını düşünüyordu. Ancak, 1982’den itibaren İran savaşta üstün duruma
geçti. Bu tarihten itibaren İran’dan endişelenen ABD, Irak’a iyice yakınlaştı. 1982
şubatında Irak, uluslararası terörizme destek veren ülkeler listesinden çıkarıldı. Uzun
süren savaş Irak’ı ciddi bir ekonomik sıkıntıya soktuğundan, Bağdat, Körfez ülkeleri
ve ABD’den kredi ve borç alamaya başladı. 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra
kapanan ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği, Kasım 1984’te yeniden açıldı. 1980’lerin
ortalarına gelmeden, ABD, Irak’ın en önemli kreditörlerinden birisi haline gelmişti.
Ayrıca, Irak’a pirinç ve buğday gibi besinlerden silaha kadar birçok mal satıyordu.
Ancak gerçekte 1982’den itibaren ABD, Irak’a istihbarat ve askerî destek
sağlamaya başlamıştı233 1983 Temmuz’unda ABD Başkanı Ronald Reagan’dan
gelen Orta Doğu direktifinde ABD’nin Orta Doğu’daki bölgesel çıkarları
tanımlanmıştı. Bu metinde, İran-Irak Savaşı’nda ABD’nin Irak’ın yanında tavır
koyması gerektiği belirtiliyordu.234 Aynı yıl, İran, Irak’ın kimyasal silahlar
kullandığını ileri sürerek Birleşmiş Milletlere başvurdu. ABD’nin elinde bu iddiayı
destekleyen açık istihbarat raporları vardı. CIA raporlarında, İran ile işbirliği yapan
Kürtlere karşı Saddam Hüseyin’in kimyasal silah kullandığı belirtilmesine rağmen,
233 United States Interests Section in Iraq Cable from William L. Eagleton, Jr. to the Department of State. "Prospects for DAS [Deputy Assistant Secretary] Draper's Visit To Baghdad, 4 Nisan 1981, http://www.gwu.edu/%7Ensarchiv/NSAEBB/NSAEBB82/iraq04.pdf 234 National Security Decision Directive (NSDD 99) from Ronald W. Reagan. "United States Security Strategy for the Near East and South Asia" [Attached to Cover Memorandum 12 Temmuz 1983. http://www.gwu.edu/%7Ensarchiv/NSAEBB/NSAEBB82/iraq21.pdf
69
Reagan Yönetimi İran-Irak Savaşı’nda takındığı tarafsızlık ilkesi nedeniyle bir şey
yapamayacağını söyledi.235
Bu karardan kısa bir süre sonra Reagan Yönetimi, İran-Irak Savaşı’na ilişkin
yeni bir politika geliştirdi. Buna göre, ABD’nin öncelikleri petrol tesislerini korumak
için bölgesel askerî işbirliğini artırmak, ABD’nin Basra Körfezi’ndeki askerî gücünü
artırmak ve bölgedeki gerginliği azaltmaktı. Bu politikada ABD’nin İran-Irak
Savaşı’na yönelik politikası, Basra Körfezi’nin dünya ekonomisi açısından önemine
ve petrol temeline oturtulmuştu; kimyasal silahlara ilişkin herhangi bir vurgu
yoktu.236 Reagan Yönetimi’nin bu politikası, İran-Irak Savaşı bitinceye kadar devam
etti.
Yukarıda da belirtildiği gibi, İran-Irak Savaşı Irak’taki Kürtler için tekrar
savaşma olanağı yaratmıştı. Irak, İran ile yoğun ve yıpratıcı bir savaşa girdiğinden
kaynaklarının önemli bir kısmını bu savaşa tahsis etmişti. Bunu fırsat bilen Irak’taki
Kürt gruplar, 1970’lerde elde etmeye yaklaştıkları özerkliğe ulaşmak için yeniden
ayaklandılar. Bu noktada, önemli bir hatırlatma yapılabilir. Irak’taki Kürt hareketinin
liderliğini 1940’lardan itibaren Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) yürütmüştü.
Ancak, parti içinde yaşanan sorunlardan dolayı, KDP’den ayrılan gruplar 1974’te
Celal Talabani liderliğinde Kürdistan Yurtseverler Birliği’(KYB)ni kurdu. Bu
tarihten sonra Kürtler arasında birbirine rakip iki partiden söz etmek mümkündür.
İran-Irak Savaşı’nda da Kürtler arasında bir birlik yoktu. Ancak, savaşın
başlamasından kısa bir süre sonra silaha sarılan KDP, İran’la işbirliği yaptı. 1983’te
235 “US-IRAQI RELATIONS Shaking Hands with Saddam Hussein: The U.S. Tilts toward Iraq, 1980-1984” (Joyce Battle) National Security Archive Electronic Briefing Book, No. 82 25 Şubat 2003. http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB82/ 236 National Security Decision Directive (NSDD 114) from Ronald W. Reagan. "U.S. Policy toward the Iran-Iraq War," 26 Kasım 1983, http://www.gwu.edu/%7Ensarchiv/NSAEBB/NSAEBB82/iraq26.pdf
70
İran’ın Kuzey Irak’ta İran sınırına yakın ve stratejik açıdan önemli bir bölgesi olan
Hacı Ümran’a yaptığı saldırıda çok önemli rol oynadı. Bu dönemde KDP savaş
ortamından yararlanarak, Bağdat’taki rejimi devirmek ve diğer muhalif gruplarla
birlikte hareket etmeyi savunurken, KYB Bağdat’ın zayıflaması nedeniyle Kürtlerin
iyi bir anlaşma yapabileceğini savunuyordu.237 KYB ile Bağdat arasındaki
yakınlaşmanın sonucunda, KDP ve İran, KYB’ye saldırdı ve önemli bir zarar verdi.
Bunun üzerine, Bağdat ile KYB arasında ateşkes anlaşması imzalandı. Ancak,
özellikle İran’ın Irak karşısında zafer kazanmaya başlaması, KYB’ yi de İran’a
yaklaştırdı. Sonuçta, 1984 yılında KDP ve KYB biraraya gelerek Kürdistan
Cephesi’ni kurdu ve Bağdat’a karşı İran’ın yanında savaştı.
Iraklı Kürtlerin bu tavrı, ABD’nin Kuzey Irak’a ilişkin yaklaşımını doğrudan
etkiledi. Çünkü, bir yandan ABD ile Bağdat arasındaki ilişkiler iyileşirken, diğer
yandan Iraklı Kürtler o dönemde ABD’nin en önemli düşmanlarından birisi haline
gelen İran’ın, Irak’taki 5. kolu haline gelmişti. Bu nedenle, Reagan Yönetimi’ne
savaşın son iki yılında Irak’ta görev yapmış ABDli diplomatlar tarafından Kuzey
Irak’ta Kürtlere karşı kimyasal silah kullanıldığına dair raporlar yazılmasına rağmen,
ABD bunları görmezden geldi.238
Özetle, 1975-1989 arasında ABD’nin Kuzey Irak politikası, Irak’ın Orta
Doğu’da artan önemi ve ABD ile sorunlarını çözmesi nedeniyle Kürtlerin aleyhine
gelişmiştir. Irak ile ittifak kuran ABD, İran ile birlikte hareket eden Kürtlere sempati
göstermemiş, Kürt liderlerle görüşmeyi bile kabul etmemiştir. Dahası, ABD
Yönetimi elinde Saddam Hüseyin’in Kürtlere karşı kimyasal silah kullandığına dair
açık belgeler olmasına rağmen olan biteni görmezden gelmiştir. Sonuç olarak, 1945- 237 Gunter, 1993, s. 112. 238 Peter Galbraith, Irak’ın Sonu: Ulus Devletlerin Çöküşü Mü?, çev. Mehmet Murat İnceayan, İstanbul, Doğan Kitapçılık, 2007, s. 38.
71
1958 döneminde olduğu gibi, ABD, Iraklı Kürtlerin durumuna ilgi göstermemiş ve
hiçbir şekilde Irak’taki Kürt hareketini desteklememiştir.
72
İKİNCİ BÖLÜM: “IRAK’IN KUZEYİNDEN KUZEY
IRAK’A DÖNÜŞÜM” 1991-2001 ARASI ABD’NİN
KUZEY IRAK POLİTİKASI
Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi tüm Orta Doğu’yu derinden etkiledi. 2
Ağustos 1990’da başlayan Körfez Krizi, ABD’nin Basra Körfezi politikasını, Irak
ile ilişkilerini ve dolayısıyla Iraklı Kürtlere yönelik yaklaşımını değiştirmesine
neden oldu. 1945-89 yılları arasında Iraklı Kürtlere yönelik yaklaşımını dönemin
bölgesel şartlarına ve Soğuk Savaş politikalarına göre şekillendiren ABD, Körfez
Savaşı’ndan sonra Orta Doğu’da yaşanan dönüşüme paralel bir Kürt politikası
uygulamaya koydu. Bu politikanın temel belirleyicileri, ABD’nin Irak politikası,
Basra Körfezi’ndeki stratejik çıkarları ve Türkiye ve Irak’a komşu diğer
devletlerin beklentileriydi.
Körfez Savaşı’nın sona ermesinden 11 Eylül olaylarına kadar geçen süre
içinde ABD’nin Orta Doğu politikası, ABD’nin bölgede yeni bir güvenlik
mekanizması kurmak yoluyla müttefiklerinin rejimlerini ve sınırlarını korumak,
bölgedeki etkinliğini artırmak ve Arap-İsrail sorununu çözmek fikirleri üzerine
inşa edildi. Bu nedenle, ABD, Irak sorununu, Orta Doğu’nun genelinde çok büyük
bir değişim yaratmayacak şekilde çözmek istedi. Iraklı Kürtlerin geniş bir özerklik
veya bağımsız bir devlet kurma talepleriyse, Irak’ın parçalanması olasılığı ve
dolayısıyla bölgede büyük bir değişimi tetikleme ihtimali nedeniyle ABD’nin
genel Orta Doğu politikasıyla örtüşmüyordu. Bu nedenle, ABD, 1991-2001
arasında bütüncül ve Kürt merkezli bir Kuzey Irak politikası oluşturmadı. Kuzey
73
Irak’a yönelik yaklaşımı Irak ve Basra Körfezi’ndeki gelişmeler çerçevesinde
şekillendi. Bu dönemde ABD, Kuzey Irak’ta ortaya çıkan güvenli bölgedeki
gelişmelerde başlangıçta çok önemli bir rol oynasa da 1993’te Çifte Çevreleme
politikasının kabul edilmesinden itibaren Kuzey Irak’taki gelişmelere ilgisi azaldı
1993-1998 yılları arasında ABD’nin Kuzey Irak’a yönelik yaklaşımı Çevreleme
politikasının araçları doğrultusunda şekillendi. Ancak, ABD’nin Kuzey Irak’a olan
ilgisi 1998 yılından itibaren yeniden arttı. Çevrelemenin başarısız olması ve ortaya
çıkan iç ve dış baskı nedeniyle Irak politikasında değişiklikler yapan ABD
Yönetimi için Kuzey Irak yeniden önem kazandı. Ancak, bu önem dahi ABD’nin
Orta Doğu politikasında Kuzey Irak faktörünü belirleyici bir olgu haline getirmeye
yetmedi.
Çalışmanın bu bölümü yukarıda sunulan çerçeve içinde iki ana kısımda
incelenmiştir. Birinci kısımda, Körfez Savaşı’ndan sonra Orta Doğu’da ortaya
çıkan gelişmeler ve ABD’nin bu gelişmelere yönelik politikası ele alınacaktır. Bu
çerçevede 1993’te ilan edilen Çifte Çevreleme politikasının Irak’a ve Kuzey Irak’a
yansımaları incelenecektir. Bu bölümün ikinci kısmında ise Çifte Çevreleme’nin
başarısız olmasından 11 Eylül 2001’e kadar ABD’nin Irak ve Kuzey Irak politikası
ele alınacaktır.
A. 1991-1998 Yılları Arası ABD’nin Orta Doğu Politikası ve Irak
Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan ve ABD önderliğindeki bir
çokuluslu güç tarafından Kuveyt’ten çıkarılmasıyla biten Körfez Krizi, Soğuk
Savaş’ın sona erdiği dönemde meydana geldi. Bu dönemde ABD Orta Doğu
74
politikasının ana hatlarını dört madde halinde tanımlıyordu: a. ABD’nin en önemli
müttefiklerinin (İsrail’in ve Suudi Arabistan’ın) güvenliğinin sağlanması. b. Orta
Doğu petrolünün uluslararası pazarlara makul bir fiyattan ve sürekli olarak
ulaşımının sağlanması c. Bölgede ABD’nin nüfuzuna karşı çıkacak devletlerin
veya ittifakların ortaya çıkmasının engellenmesi239 d. Orta Doğu’daki iç
istikrarsızlıkların bölgesel sistemi etkileyecek radikal hareketlere dönüşmesinin
engellenmesi.240
Orta Doğu’daki çıkarlarını yukarıdaki gibi tanımlayan ABD için Irak’ın
Kuveyt’i işgal etmesi, birçok açıdan sorun yaratıyordu. Irak, Kuveyt’i topraklarına
katarak dünya petrol rezervlerinin yaklaşık %20’sini ele geçirmiş oluyor; Filistin
Kurtuluş Örgütü’nden aldığı destekle İsrail’in karşısına Filistin davasının
savunucusu olarak dikiliyor ve Kuveyt’i işgal ederek ispatladığı askerî gücüyle
diğer Körfez devletlerini tehdit ediyordu. Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle birlikte
bölgede sergilemeye çalıştığı lider ülke rolü, ABD’nin yukarıda sayılan
çıkarlarından ilk üçüne tamamen ters düşüyordu. Ayrıca, ABD’nin Soğuk Savaş’ı
kazandığının düşünüldüğü bir uluslararası ortamda bir bölgesel gücün ABD’ye
karşı çıkması onun “muzaffer” bir ülke olduğu düşüncesine de zarar verecekti. Bu
nedenle, ABD, Irak’ı sadece Kuveyt’i işgalinin yarattığı maddi sorunlardan değil
aynı zamanda başka bölgelerde de benzer durumların ortaya çıkmasını engellemek
için “cezalandırmak” istedi ve Körfez Krizi’nin savaş gerek kalmaksızın ara
formüllerle çözülmesine yönelik girişimleri reddetti.241
239 A National Security Strategy of Engagement and Enlargement, Şubat 1996, http://www.fas.org/spp/military/docops/national/1996stra.htm 240 Naseer Aruri, “ American’s War Aganist Iraq : 1990-1999”, Iraq Under Siege : The Deadly Impact of Sanctions and War, (Anthony Arnove), London, Pluto Press, 2000, s. 23. 241 Bu konuda daha geniş bir analiz için bkz. Shibley Telhami, “Between Theory and Fact: Explaining U.S. Behavior in the Gulf Crisis”, The Gulf War and the New World War: International
75
Krizin savaşa gerek kalmadan çözülmesini sağlamaya yönelik en önemli
girişimlerden birisi, Sovyetler Birliği Genel Sekreteri Michael Gorbaçov’un barış
çabalarıydı. Gorbaçov, Irak’ın Kuveyt’i terketmesi bunun karşılığında, Irak’ı
kınayan BM Güvenlik Konseyi kararları çıkarılması, fakat Saddam Hüseyin’in
cezalandırılmaması yönünde bir diplomatik girişim başlatmıştı. Fakat ABD bu
girişimi kabul etmedi.242 ABD, Irak’ın Kuveyt’ten kuvvet kullanarak
çıkarılabileceğini düşünüyordu. Bu nedenle, BM Güvenlik Konseyi’nden Irak’ın
Kuveyt’ten çıkmaması halinde kuvvet kullanılmasına izin veren bir karar çıkarttı.
Ayrıca, ABD, askerî harekâtın ekonomik maliyetini ve meşruiyetini göz önünde
bulundurarak BM çerçevesinde geniş bir ittifak oluşturma yoluna gitti. Böylece,
savaşa Batının ve Orta Doğu ülkelerinin katkı yapmasını da sağladı.243
Sonuçta, 17 Ocak 1991’deki hava saldırısıyla başlayan Irak’ın Kuveyt’ten
çıkarılması harekâtı (Çöl Fırtınası) Irak’ın, Kuveyt’ten çekilmeyi ve BM
kararlarına uymayı taahhüt ettiği Mart ayına kadar devam etti. Ancak, Irak sorunu
asıl bu noktada yani; Irak’ın Kuveyt’ten çıkarılmasından sonra ABD’nin Orta
Doğu’yu nasıl şekillendireceği noktasında başladı.
Relations of the Middle East, (Tareq Ismael ve Jacqueline Ismael), Floria, University Press of Florida, 1994, ss. 153-183. 242 Interview with James Baker, http://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/gulf/oral/baker/1.html 243 ABD’nin Körfez Savaşı’nda BM’yi kullanmasına ve bu durumun BM’nin geleceği üzerindeki etkilerine ilişkin eleştirel bir yaklaşım için bkz. Phyllis Bennis, “False Consensus: George Bush’s United Nations” Beyond the Storm: A Gulf Crisis Reader, (Phyllis Bennis ve Michel Moushabeck), New York, Olive Branch Press, 1991, ss. 112-129.
76
1. 1991-1998 Arası Dönemde ABD’nin Orta Doğu Politikası
a. Körfez Savaşı
180.000 Iraklının hayatına mal olan Körfez Savaşı sona erdiğinde dünyanın
beşinci büyük ordusu olarak gösterilen Irak’ın askerî gücü çok ağır kayıplara
uğramıştı. Ayrıca, savaşın sonlarında ABD Başkanı Bush’un Irak ordusu ve
halkına yaptığı bir çağrıyla Iraklıları hükümete karşı ayaklanmaya teşvik etmesi
üzerine, ülkenin kuzeyinde ve güneyinde yönetime karşı büyük ayaklanmalar
başladı.244 Irak bu kadar zayıflamışken kara harekâtı devam ettirilseydi, Saddam
Hüseyin devrilebilir ve Baas rejimi yıkılabilirdi. Ancak, ABD ve müttefikleri (hem
Avrupalı devletler hem de Arap devletleri) Saddam Hüseyin’i Körfez Krizi’nin
sorumlusu olarak görmelerine rağmen Irak’ın Kuveyt’ten çekilmesi sağlandıktan
sonra harekâtı sona erdirdiler. Dahası, ateşkes anlaşmasındaki bazı boşluklardan
yararlanan Saddam’ın ayaklanmaları şiddetle bastırmasına izin verdiler. Bunun
sonucunda Saddam Hüseyin, 18 vilayetin 14’ünü kontrol eden Kürt ve Şii isyancı
hareketleri bastırabildi.
ABD’nin Irak’ı Kuveyt’ten çıkardıktan sonra savaşa devam etmemesinin
nedenleri şöyle sıralanabilir: 1. ABD, Irak’ta bir bataklığa saplanmaktan çekindi.
Amerikan ordusu hava ve kara harekatında çok az kayıp vermişti. Ancak, Irak
ordusunun özel birlikleri batı ve güney cephelerinden çekilerek Bağdat çevresinde
toplanmış, Amerikan ordusuna karşı şehirlerde gerilla savaşı vermeye
244 Bu ayaklanma çağrısı daha sonra pek çok tartışmaya konu olmuştur. Bush’un yaptığı açıklama tam olarak şöyleydi: “...But there’s another way for the bloodshed to stop, and that is for the Iraqi military and the Iraqi people to take matters into their own hand to force Saddam Hussein the dictator to step aside and to comply with the UN and then rejoin the family of peace-loving nations”. Görüldüğü gibi, bu çağrıda hem Irak ordusuna hem de Irak halkına bir mesaj vardır. Fakat, pekçok yazar, Amerikanın bu çağrıyı yaparken Irak ordusunu hedef aldığını ve Kürtlerin ve Şiilerin ayaklanacağını beklemediklerini savundu. Prados, 1991, s. 29.
77
hazırlanmıştı. Vietnam’daki kötü tecrübesinin etkisi altında olan ABD aynı
durumla karşılaşmak ve büyük kayıplar vermek istemedi. 2. Irak’a karşı askerî
operasyonu yürüten koalisyon gücü, Irak’ın Kuveyt’ten çıkarılması için biraraya
gelmişti. ABD’nin Saddam Hüseyin’i devirmek için Irak’ın içlerine doğru bir
operasyon gerçekleştirmesi halinde BM’den veya diğer ülkelerden destek
bulamaması olasılığı yüksekti.245 3. İsyanların başarılı olması veya ABD’nin
Saddam Hüseyin’i devirmesi halinde Bağdat’ta meydana gelebilecek rejim
değişikliği, Irak’ta ve bölgede büyük değişiklikler yaratabilecekti. Ortaya
çıkabilecek bu değişiklikler, ABD’nin Orta Doğu’daki çıkarlarına ters düşecekti.
ABD’nin Körfez Krizi’nin sonundaki tavrını belirleyen asıl faktör yukarıda
sayılanların sonuncusudur. Bu nedenle, üzerinde daha ayrıntılı durulması yararlı
olabilir.
O dönemde yapılan ABD’de yapılan analizlere göre, Irak’ta bir rejim
değişikliği veya ülkenin dağılması ABD açısından büyük bir tehdit potansiyeli
taşıyordu. ABD’nin Saddam rejimini devirmesi ve Irak’ta demokratik bir düzen
arayışına girmesi, başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Körfez devletlerinde de
aynı beklentileri gündeme getirebilirdi. Orta Doğu’da demokratikleşme sürecinin
başlaması Basra Körfezi’ndeki monarşiler için ciddi bir tehdit oluşturabilirdi.
Körfez’deki monarşilerin karşılaşacağı rejim sorunları ise bölgedeki istikrarsızlığı
artırabilir, dolayısıyla petrol fiyatları yükselebilirdi. Bu nedenle, ABD’nin
Bağdat’a girerek ve Saddam rejimini devirmesi kendi çıkarları açısından
tehlikeliydi.246
245 Daniel Byman ve Matthew Waxman, Confronting Iraq: U.S. Policy and the Use of Force Since the Gulf War, Rand Corporation Publication, 2000, online document, http://www.rand.org/publications/MR/MR1146/. , s. 24. 246 Graham Fuller, “Respecting Regional Realities,” Foreign Policy, Yaz 1991, Sayı 83, s. 41.
78
ABD’nin Irak’taki isyanlara karşı tutumu da benzer bir anlayışın ürünüydü.
Irak’ın toplumsal yapısı hakkında yeterli bilgiye ve istihbarata sahip olmayan
ABD, Kürtlerin ve Şii Arapların, Bush’un çağrısına cevap vererek isyan
çıkartacaklarını beklemiyordu. Amerikan Kongresi’nin 1988’de Kuzey Irak’a
gönderdiği heyetin topladığı bilgiler, Kürtlerin yeni bir isyan çıkarmaya gücünün
yeteceği fikrini desteklemiyordu.247 Diğer yandan, Iraklı Şiilerin İran’ın etkisiyle
ayaklandığı ve başarılı olmaları halinde ülkenin parçalanacağı ve İran benzeri bir
devlet kurulacağı beklentisi ABD’de hâkim olmaya başlamıştı.248 Bu nedenle,
ABD yönetimi ülkenin kuzeyindeki ve güneyindeki isyanların başarılı olması
halinde şu gelişmelerin meydana gelmesinden dolayı korkuya kapıldı:
• Irak devletinin parçalanması ve Şii Arap, Sünni Arap ve Kürt devleti olmak
üzere üç yeni devletin doğması.
• İran çizgisinde bir Şii devletinin kurulması veya Irak’ta bir iç savaş çıkması
durumunda İran’ın Şiilere yardım gerekçesiyle Irak’a müdahale etmesi.
• Irak’ın dağılmasının, uzun vadede komşularının da (özellikle Türkiye,
Ürdün ve Suudi Arabistan) parçalanmasına neden olması olasılığı.249
• Irak’ın parçalanmasının zaten zayıf olan diğer Arap rejimlerinin de
yıkılmasına neden olması olasılığı.250
247 Ofra Bengio, Baghdad Between Shi’a And Kurds, Policy Focus, The Washington Institute For Near East Policy, Sayı 18, 1992, , s. 12. 248 O dönemde yapılan değerlendirmelerde ABD’nin Şii bir Irak devleti kuracağı korkusunun yersiz olduğuna yer verenler de bulunuyordu. Şii muhalif grupların güçsüz olduğunu ve İran askerî güçleri tarafından doldurulmadığı sürece Şiilerin Irak’ta iktidarı ele geçiremeyeceğini de buna ilave ediliyordu. Kürtlerin ise komşu devletler tarafından kolaylıkla savuşturulabilecek bir tehdit olduğu bu beklentinin devamıydı. Bengio, a.g.e, s. 15. 249 Evelyn Farkas, Fractured States and US Foreign Policy: Iraq, Ethiopia, and Bosnia in the 1990’s, USA, Palgrave Macmillan, 2003, s. 32; Bengio, a.g.e, s. 14. 250 David Wurmser, Tranyy’s Ally: America’s Failure to Defeat Saddam Hussein, Washington DC, The AEI Press, 1999, s. 10;
79
Bu beklentiler ve korkular nedeniyle ABD, Irak’a ilişkin savaş sonrası
planlarını, Bağdat’ta yeni bir askerî diktatörlük kurulması üzerine yaptı. ABD’nin
bu beklentilerini, dönemin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Brent Scowcroft
“...ayaklanmanın hiç olmamasını isterdim. Savaştan sonra bir askerî hükümet
olmasını öngörüyorduk.” diyerek dile getirmişti.251
Savaş sırasında meydana gelen bir olay, ABD’nin Irak’ta bir darbe yoluyla
yönetici değişikliği beklentisini güçlendirdi. Çöl Fırtınası Harekâtı sürerken Irak’ın
Moskova’daki diplomatlardan birisi olan Minaf Hasan El Tıkriti Suudi Arabistan’a
kaçtı ve ABDli yetkililere, kardeşi El Hekim Hasan El Tıkriti’nin bir darbe
girişiminde bulunacağını söyledi. El Hekim Hasan, Saddam’ın özel kuvvetleri olan
Cumhuriyet Muhafızları’ndaki helikopter birliklerinin komutanıydı. Ayrıca,
Saddam ile aynı etnik ve siyasal tabandan (Tıkritiler) geliyordu. Tıkritiler, Irak
siyasal elitinin en önemli üyeleriydi. Darbe girişimi de bu gruptan gelecekti. Minaf
Hasan El Tıkriti, darbenin uzun süredir planlandığını ancak, ülkedeki isyanlar
nedeniyle subaylar arasında ülkenin parçalanması korkusunun oluştuğunu; bu
nedenle ertelendiği söyledi.252 ABD, Mart 1991’de ABD ile Irak arasında
Safvan’da yapılan ateşkes anlaşmasında Iraklı generallere darbeye destek
olacaklarına dair bir destek mesajı verdi. Zaten ayaklanmaların başarılı olmasını
istemeyen ABD Yönetimi ateşkes anlaşmasıyla Irak Hava Kuvvetleri’ne uçuş
yasağı getirirken, silahlı helikopterlerin uçuşu konusunda bir sınırlama
getirmedi.253 Böylece, Irak, helikopterleri ve Cumhuriyet Muhafızlarını kullanarak
isyanları kısa sürede bastırabildi. ABD, isyanların bastırılmasından sonra
Bağdat’ta bir darbe beklese de Saddam Hüseyin iktidarda kalmayı başarabildi. 251 Wurmser, a.g.e, s. 11. 252 Wurmser, a.g.e, s. 11. 253 Wurmser, a.g.e, ss. 10-11.
80
Özetle, Irak’ta meydana gelebilecek bir rejim değişikliği veya ülkenin
parçalanmasının Orta Doğu’daki çıkarlarını olumsuz etkileyeceğini düşünen ABD,
Saddam Hüseyin’i bir askerî müdahale ya da ayaklanmaların desteklenmesi
yoluyla devirmeye çalışmadı. Bunun yerine, Irak’ı çevrelemeyi ve çevreleme
sırasında kullanacağı araçlarla ile içeriden gelecek bir darbe yaratmayı hedefledi.
b. Körfez Savaşı Sonrası ABD’nin Orta Doğu Politikası’nın Ana Hatları
Körfez Savaşı’ndan sonra ABD’nin Orta Doğu politikası, birbiriyle yakından
ilişkili iki ayrı düzlemde ilerledi: Basra Körfezi’nin güvenliğinin sağlanması ve
Arap-İsrail Meselesi’nde kalıcı bir barışa ulaşılması. Bu iki konu arasındaki ilişki,
hem Bush Yönetimi’ni hem de Clinton Yönetimi’ni her iki sorunu birarada
düşünmeye itti.
George Bush, Körfez Savaşı’ndan hemen sonra, 6 Mart 1991’de yaptığı bir
konuşmada ABD’nin Basra Körfezi politikasının çerçevesini çizdi. Buna göre, ABD,
Basra Körfezi’nde güvenliği sağlamak için Arap Yarımadasına asker
konuşlandıracak, ABD ve Arap orduları ortak hava ve kara tatbikatları yapacak ve
ABD önemli bir deniz gücü bulunduracaktı.254 Soğuk Savaş’ın sona ermesinden
sonra dünyanın birçok yerindeki politikalarının temeline demokratikleştirmeyi
oturtan ABD, Körfez Savaşı’ndan sonra Orta Doğu’da benzer bir yaklaşım
geliştirmedi. Ne Bush’un konuşmalarında, ne o dönemde yayınlanan bildirilerde ne
de ABD’nin Orta Doğu’daki uygulamalarında, bölgenin demokratikleşmesi
gerektiğine dair bir vurgu yoktu. Önemli olan Orta Doğu’da “bölgesel güvenliğin”
sağlanmasıydı. ABD açısıdan bölgesel güvenlik terimi üç öğeden ibaretti: “makul”
254 Hassan Hamdan Al Alkim, “The Gulf Subregion in the Twenty-First Century: US Involvement & Sources of Instability” American Studies International, Cilt. 38, Sayı. 1, Şubat 2000, s. 73.
81
(aşırı silahlanmaya gitmeden ve mevcut düzeni bozmanda) bir askerî “denge”
sağlanmasıyla bölge ülkeleri arasında barışın devam etmesi; bölge devletlerinin
rejimlerinin iç ve dış tehditlere karşı korunması ve bölgenin dünyanın geri kalanıyla
ilişkilerini stratejik (diğer büyük güçlerin bölgeden uzak tutulması) ve ekonomik
(petrolün akışı) bağlamda aynen sürdürmesi.255 Orta Doğu’da bölgesel güvenliği
yukarıdaki gibi tanımlayan ABD için bu denklemde bir değişimin meydana gelmesi
yeni bir kriz yaşanması anlamına geliyordu. Bu nedenle, Körfez devletlerinin tamamı
monarşiler tarafından yönetilmesine rağmen ABD demokratikleşme çabasının
getirebileceği istikrarsızlık nedeniyle statükoyu korumaya çalıştı. Çünkü, birçok Orta
Doğu ülkesinde demokratik seçimlerin yapılması durumunda radikal İslamcı
hareketlerin seçimleri kazanacağı ve bunun da ABD’nin Orta Doğu’daki çıkarlarına
aykırı olacağı düşünülüyordu. Özetle, Körfez Savaşı’nın sonunda Bush Yönetimi,
Orta Doğu’da kökten bir değişim getirecek bir hamleden yana değildi. Bu yüzden,
ABD, Orta Doğu’da Birinci Dünya Savaşı’ndan beri oluşan güç dengesinin
korunması ve Irak sorununun “aile içinde” çözülmesi gerektiğini düşünüyordu.256
Öte yandan, Körfez Savaşı’nın Arap-İsrail Sorunu’un çözümünde ilerleme
yaratacak bir ortama yol açtığı için Filistinliler açısından bazı olumlu etkileri yarattı.
Körfez Savaşı’ndan sonra Madrid görüşmeleriyle başlayan Orta Doğu Barış Süreci,
birçok Arap devletine İsrail ile daha ılımlı ilişkiler kurması için fırsat verdi. İsrail ile
Filistin arasında görüşmelerin başlaması bu devletlerin yöneticilerini rahatlatmasına
rağmen, İsrail ile ilişki kurmalarına uygun bir ortam yaratmadı. Çünkü, bu ülkelerde 255 Fred Halliday, “The Gulf War and its Aftermath: First Reflections” International Affairs, Cilt 67, Sayı. 2., 1991, s. 230. 256 Körfez Savaşı’ndan sonra CIA’in hazırladığı rapor, ABD’nin Irak konusundaki beklentisini açıkça yansıtıyordu. Irak’ın geleceği büyük ölçüde Saddam Hüseyin’in geleceğine bağlıydı. Saddam Hüseyin’in iktidarda kalacağı fikrini savunan raporda, Saddamlı ya da Saddamsız Irak’ın ABD’ye tehdit yaratma kapasitesini büyük ölçüde yitirdiği üzerinde durulmaktaydı. Iraq: Saddam Husayn’s Prospects for Survival Over the Next Year, Special National Intelligence Estimate, Eylül 1991, http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB167/09.pdf
82
halkın büyük çoğunluğu İsrail ile ilişki kurulmasına karşıydı.257 Körfez Savaşı’ndan
sonra ABD, bir yandan Basra Körfezi’ni kontrol etmeye diğer yandan da Araplar ve
İsrail arasında arabuluculuk yapmaya çalışıyordu. Ancak, ABD’de yapılan
seçimlerde Körfez Savaşı’ndan galip çıkan Bush yönetimi, seçimlerde mağlup
olunca ABD’nin Orta Doğu politikasında önemli değişiklikler yaşandı.
c. Clinton Dönemi ve Çifte Çevreleme Politikası
1992 seçimleri sonucunda ABD’de iktidar değişikliği meydana geldi. Bu
iktidar değişikliğinin, ABD’nin Orta Doğu politikasına en önemli yansıması İran ve
Irak politikasında oldu. Geleneksel olarak, güç dengesine önem veren ve Saddam
Hüseyin’in iktidarda kalmasına bu nedenle göz yuman Cumhuriyetçi Bush
Yönetimi’nin yerine gelen Demokrat Clinton Yönetimi, ABD’nin Basra Körfezi
politikasında farklı bir yol izlemeye karar verdi.258
Clinton Yönetimi, ilk olarak, Nixon’dan beri her ABD Yönetimi’nin yaptığı
gibi, ABD’nin Körfez’de “hayati” çıkarları olduğunu açıkça belirtti. ABD’nin daha
önceki yıllarda da stratejik bir bölge olarak kabul ettiği Basra Körfezi, Clinton
döneminde özel ve yeni bir önem daha kazandı. Bu önemin kaynağı yeni ABD
savunma stratejisiydi. ABD, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeni bir
savunma stratejisi arayışına girmişti. Bunun ilk örneği, 1992 yılında Bush Yönetimi
işbaşındayken hazırlanan ve resmi olarak açıklanmasa bile basına sızdırılan Savunma
257 Alkim, a.g.e, s. 83. 258 Laurie Mylorie, “U.S Policy Toward Iraq” Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3, Sayı 1, Ocak 2001, http://www.meib.org/articles/0101_ir1.htm
83
Planlama Rehberi’ydi.259 Bu rehberde, yeni dönemde bölgesel sorunların ve bölgesel
çatışmaların en önemli askerî sorunlar haline geleceği ve ABD’nin bazı bölgelerde
askerî operasyonlara hazır olması gerektiği belirtiliyordu.260 Ancak, Cumhuriyetçiler
bu planı uygulamaya koyamadan görevden ayrılmak zorunda kaldı.
Clinton Yönetimi de benzer bir şekilde yeni bir savunma stratejisi hazırlama
yoluna gitti. Sonuç olarak, Clinton’un başkanlık yaptığı ilk dönemde (1993-1997)
Savunma Bakanı olan Les Aspin The Bottom-Up Review: Forces For A New Era adlı
bir rapor hazırladı.261 Bu rapordaki fikirler, 1993 ve 1997 yılında yayınlanan
Pentagon’un 4 Yıllık Savunma Raporları’nda (Quadrennial Defense Review) da
aynen korundu.262 Aspin’in raporuna göre, ABD, Sovyetler Birliği’nin çökmesinden
sonra yeni bir askerî stratejiye ihtiyaç duyuyordu. Soğuk Savaş’ta görülen küresel
bazdaki askerî mücadelenin yerini bölgesel çatışmalar alacaktı. 1991 Körfez Savaşı,
ABD’nin askerî stratejisinin bazı stratejik bölgelere odaklanması gerekliliğini ortaya
koymuştu. Aspin ve sonrasında Pentagon’un geliştirdiği askerî strateji raporlarına
göre, ABD yüksek teknolojiye dayalı, daha küçük bir askerî güce sahip olmalı; ama
bu güçler aynı anda dünyanın iki ayrı bölgesinde savaşabilecek kapasitede ve
büyüklükte olmalıydı. İki Cepheli Savaş Stratejisi (Two Wars Strategy) olarak
adlandırılan bu plana göre, ABD’nin aynı anda güç kullanmak zorunda kalacağı
bölgeler Basra Körfezi ve Uzak Doğu’ydu.263
259 Bu metnin orijinali yayınlanmamasına rağmen basına sızdırılan bölümlerinin bazı kısımlar The New York Times’ta yayımlandı. Daha sonra buna Washington Post’taki bazı değerlendirmeler eklendi. Sızdırılan kısımlar ve üzerine yapılan değerlendirmeler için bkz. http://www.yale.edu/stratech/92dpg.html 260 Key Sections of Pentagon Document on Post Cold War Strategy (Latest Draft) 16 Nisan 1992, http://www.yale.edu/stratech/92dpg.html 261 Les Aspin, Report on the BOTTOM-UP REVIEW, Ekim 1993, http://www.fas.org/man/docs/bur/part03.htm 262 Report of Quadrennial Defense Review, Mayıs 1997, http://stinet.dtic.mil/cgi-bin/GetTRDoc?AD=ADA326554&Location=U2&doc=GetTRDoc.pdf 263 Aspin, a.g.e, http://www.fas.org/man/docs/bur/part03.htm
84
Doğal olarak, ABD’nin henüz olgunlaşmamış ve resmen açıklanmamış
olmasına rağmen ABD’nin yeni savunma stratejisi Orta Doğu politikasını etkiledi.264
Zaten, Aspin, Savunma Bakanı olmadan önce Senato Silahlı Hizmetler Komitesi
Başkanı’ydı. Bu görevi sırasında bir dizi çalışma yayınlayarak “tehdit temelli güç
planlaması” kavramını ortaya atmıştı. Burada da temel fikir, ABD’nin askerî gücünü
iki bölgesel çatışmayı aynı anda yürütecek şekilde yapılandırmasının gerekli
olduğuydu. Bu raporda da en riskli bölgelerden birisinin Basra Körfezi olduğu
belirtiliyordu.265 Bu nedenle, Basra Körfezi’nin ABD için artan önemi Clinton
döneminin Irak politikasında çok önemli bir rol oynadı.
Clinton Yönetimi, 18 Mayıs 1993’te Ulusal Güvenlik Konseyi Yakın Doğu
Bölgesi Sorumlusu Martin Indyk’ın yaptığı bir konuşmayla yeni Basra Körfezi
politikasını ilan etti. Bu politikanın adı Çifte Çevreleme’ydi. (Dual Containment)
1970’lerden beri Körfez politikasını kendisine güçlü bir müttefik bulmaya (1979’a
kadar İran, 1979’dan sonra Irak) ve bunu destekleyen bir güvenlik işbirliği
sistematiği geliştirmeye (1979’a kadar İran ve Suudi Arabistan ilişkisi, 1979’dan
sonra Irak KİK ilişkisi) ve bu sayede güç dengesi oluşturmaya dayandıran ABD, bu
sefer Basra Körfezi’nin en güçlü iki devletini (Irak ve İran) birlikte sistemin dışına
itmeyi planlıyordu. Clinton Yönetimi, Orta Doğu’daki iki temel sorunu birbirini
destekleyen iki politikayla aşmayı hedeflemişti: Arap-İsrail Barış Süreci’ni
desteklemek ve İran ile Irak’ı birlikte çevrelemek.266 ABD, İran ve Irak’ı bölgedeki
gelişmeleri etkilemekten uzak tutabilirse, Suudi Arabistan ve küçük Körfez
264 Gulf Stability and Security and Its Implications for U.S Foreign Policy, Council on Foreign Relations Independent Study Group Report, 1997, http://wwwc.cc.columbia.edu/sec/dlc/ciao/conf/cfr04/cfr04.html 265 David Isenberg, “Desert Storm Redux,” Middle East Journal, Cilt 47, Sayı 3, Yaz 1993, s. 434. 266 Zbigniew Brezinski, “Differentiated Containment: Policy Toward Iran and Iraq” Foreign Affairs, Mayıs-Haziran 1997, Cilt.76, Sayı. 3, s. 24.
85
devletlerini koruyacak ve bunları İsrail ile barış yapmaya itebilecekti. Diğer yandan,
Arap-İsrail Barışı’nda yaşanan ilerlemeler, İsrail ile barış yapmayı reddeden Irak ve
İran’ı marjinalleştirecekti.
Bu politikayı formüle edenlerden birisi, o dönemde Clinton’ın Ulusal
Güvenlik Danışmanı olan Anthony Lake’di. Lake’e göre; backlash states (tepki
devletleri) olarak adlandırdığı Küba, Kuzey Kore, İran, Irak ve Libya sadece anti
demokratik olarak kalmakta diretmiyor, aynı zamanda “uluslar ailesinin temel
değerlerine” de saldırıyordu.267 Bu devletlerin ortak özellikleri diktatörlükle
yönetilmesi, komşularına karşı saldırgan bir tavır içermesi ve kitle imha silahı
geliştirmeye çalışmasıydı. Lake’e göre, nasıl Doğu Avrupa’da demokratikleşmeye
çalışan devletleri desteklemek ABD’nin göreviyse, bu “tepki devletleri”ni
çevrelemek ve etkisiz hale getirmesi de sorumluluğuydu. Bu görev için ise ABD’nin
ittifaklara ve caydırıcı bir askerî güce ihtiyacı vardı.268
Lake’e göre, ABD’nin çevrelemesi gereken devletler içinde en önemli ve
tehlikeli olanları Irak ve İran’dı. Bu devletler, dünya petrol rezervlerinin yüzde 65’ni
barındıran Orta Doğu’da olduğu için ABD’nin küresel politikalarında özel bir yere
sahipti. Bu nedenle, İran ve Irak için diğerlerinden farklı bir strateji gerekiyordu.
Lake’e göre, ABD’nin Basra Körfezi’ndeki temel çıkarları; ABD’nin müttefiklerinin
güvenliğini ve petrolün uygun bir fiyattan uluslararası pazarlara sabit bir şekilde
ulaşmasını sağlayacak bir güç dengesi kurmaktı.269 Önceki ABD yönetimleri güç
dengesi sağlamak için bölge güçlerinden birisine dayanmış ve bölge ülkelerini
birbirlerine karşı denge yaratmak için kullanmıştı. Fakat, önce İran’da rejimin
267 Anthony Lake,“Confronting Backlash States,” Foreign Affairs, Mart-Nisan 1994, Cilt. 73, Sayı. 2, s. 45. 268 Lake, a.g.e, s. 46. 269 Lake, a.g.e, s. 47.
86
devrilmesi sonra da Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e saldırmasıyla bu politika
çökmüştü.270
Clinton Yönetimi’nin stratejisi Irak ve İran’ın birlikte kuşatılmasını
öngörmekteydi. Lake’e göre, Clinton Yönetimi’nin önceki ABD yönetimlerine göre
bazı avantajları vardı: Birincisi, Irak ve İran’ı destekleyecek ülke kalmamıştı.
Geçmişte, bu devletlerden birisinin ABD ile ilişkisi bozulduğunda SSCB’den yardım
alabiliyordu. Ancak, SSCB dağıldığı için ABD’nin karşısında bu devletlere destek
verebilecek başka bir güç kalmamıştı. İkincisi, çevrelemenin askerî bedeli geçmişe
göre daha düşüktü. Çünkü, İran-Irak Savaşı ve Körfez Savaşı her iki devletin
konvansiyonel askerî gücünü büyük ölçüde zayıflatmıştı. Bu nedenle, ABD daha az
harcama yaparak, daha küçük bir askerî güçle bu devletleri çevreleyebilirdi.
Üçüncüsü, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi KİK ülkelerini ABD’yle güvenlik anlaşması
yapmaya yönlendirmişti. Bu sayede, ABD Basra Körfezi’ne asker
konuşlandırabiliyordu. Son olarak, Arap-İsrail Barışı’ndaki olumlu gelişmeler,
ABD’nin bölge ülkeleriyle daha kolay ilişki kurmasını sağlıyordu. Özellikle,
ABD’nin Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi Arap devletleriyle iyi ilişki
kurabilmesi bu iki ülkeyi çevrelemeyi kolaylaştırıyordu.271
Lake’in yukarıda aktarılan görüşleri doğrultusunda hazırlanan Çifte
Çevreleme politikasının temel öğeleri şunlardı:
İran ve Irak’ın askerî açıdan çevrelenmesi
Ekonomik yaptırımlarla bu rejimleri baskı altında alarak davranışlarını
değiştirmek
Müttefiklerle işbirliğini artırmak
270 Lake, a.g.e, s. 47. 271 Lake, a.g.e, ss. 48-49.
87
Her iki ülkenin de rejimlerini zayıflatmak.272
ABD, İran ve Irak’tan gelen tehdidin farklı özelliklere sahip olduğunu
varsaydığından her iki ülkeyle farklı araçlarla mücadele etme yolunu seçti. ABD’ye
göre Irak’ın tehdit oluşturmasının nedeni kitle imha silahları üretmesi, kendi
halkına ve bölgedeki diğer ülkelere karşı şiddet kullanmasıydı. İran’ın tehdit
oluşturmasının nedeni ise ABD karşıtı politikaları ve kitle imha silahı elde etme
girişimleriydi. Ancak, İran, Irak’a göre daha geride kalmış bir kitle imha silahı
programına sahipti. Bu nedenle, henüz yakın bir tehdit oluşturmuyordu.273
Çifte Çevreleme politikasının Irak ayağı Saddam Hüseyin’in BM
ambargosu altında, içeride denetimi kaybedeceğine ve kısa süre içinde
devrileceğine varsayımına dayanıyordu.274 Ambargo sonucunda oluşan baskı
ortamında generaller veya Saddam’ın yakın çevresinden bazı kişiler bir darbe
yapabilir ve Saddam’ı iktidardan uzaklaştırabilirlerdi. Bunun olmaması durumunda
ABD, Iraklı muhalif hareketlerin ülke içinde yaratacağı karışıklığın Saddam’ı
devrilebileceğini hesaplıyordu. Bu nedenle, ABD, Saddam Hüseyin’i ekonomik,
askerî, diplomatik ve siyasi açıdan zor durumda bırakacak bir politika uygulamaya
başladı. Bu politikanın temel araçları şunlardı:
Irak’ı uluslararası bir ekonomik ambargo altına alarak Saddam rejiminin
gelir kaynaklarını kurutmak. Böylece rejime yönelik halk desteğini
kesmek.
Iraklı muhalif grupları desteklemek ve bunların Saddam yönetimini
değiştirmesine yardımcı olmak.
272 David Walsh, “Dual Containment: Successes, Failures and Prospects for Change in Policy,” http://www.lib.utah.edu/epubs/hinckley/v1/walsh.html 273 Lake, a.g.e, s. 51. 274 Interview with Frank Anderson, http://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/shows/saddam/interviews/anderson.html
88
Irak’ın kitle imha silahlarının denetlemek ve yeniden silahlanmasını
engellenmek.
Irak’ın kuzeyinde ve güneyinde uçuşa yasak bölgeler oluşturarak Irak
yönetiminin bu bölgedeki askerî varlığını sınırlandırmak.
Basra Körfezi’nde asker bulundurarak Irak’ın olası karşı çıkışlarını
engellemek.275
Bu politikanın temel araçlarının incelenmesi ABD’nin Iraklı Kürt gruplara
yaklaşımını da ortaya koyacaktır. Bu nedenle, bu araçlara kısaca değinilmesi
yararlı olabilir.
d. Çevrelemenin Araçları ve ABD’nin Irak Politikası
1. Iraklı Muhalif Gruplar
ABD, Körfez Savaşı sonrasında Saddam Hüseyin’i devirmek ve bunu
yaparken Irak’ın parçalanmasını engellemek için çeşitli muhalif grupları
destekledi. Saddam Hüseyin rejimine muhalif olan gruplar üçe ayrılabilir. Kürtler,
Şii Araplar ve Irak dışında yaşayan Arapların oluşturduğu diğer muhalif örgütler.
(Örneğin, Irak Ulusal Kongresi, Irak Ulusal Uzlaşması vb.) ABD’nin Kürtlerle
olan ilişkisi ileride ayrıca ele alınacağı için bu bölümde diğer muhalif gruplarla
ilişkisi incelenecektir.
Daha önce belirtildiği gibi, Körfez Savaşı sırasında Kürtler ve Şii Araplar
hemen hemen aynı günlerde ülkenin kuzeyinde ve güneyinde ayaklandılar. Ancak,
iki grubun ayaklanması arasında örgütsel bir bağ yoktu. Dahası, Kürtlerin ve
275 Byman ve Waxman, 2000, s. 26.
89
Şiilerin Irak’ın geleceği konusundaki beklentileri ve politikaları her zaman farklı
olmuştu. Kürtler, Bağdat’a karşı bağımsızlıkçı ve ayrılıkçı bir mücadele
vermelerine rağmen Şii Arapların isteği ülkeyi bölmek değil rejimi
değiştirmekti.276
Şii Araplar, Irak devletinin kurulmasından bu yana devleti yöneten Sünni
Araplara karşı iktidar mücadelesi vermişti. Birinci bölümde anlatıldığı gibi, Irak
devletinin kurulması sürecinde İngiltere ve Sünni Arapların dışladığı Şiiler, her
dönemde Irak’taki muhalif partilerin tabanını oluşturdular. Krallığın Şii Arapları
dışlamasına karşı milliyetçi Baas hareketini destekleyen Şiiler, Baas Partisi’nin ve
ordunun Sünni Arapların kontrolüne geçmesiyle Irak Komünist Partisi’nde yer
aldılar.277 Şii Araplar, 1960’lardan itibaren ise İslamcı partilere kaymaya
başladılar. Kurulduğunda Orta Doğu’daki benzerlerinin aksine Sünni ve Şii din
adamlarının ortak çabasıyla ortaya çıkan İslami Dava (Davet) Partisi’nde yavaş
yavaş Şii ağırlığı görülmeye başlandı.278 Bundan sonra da Şii Araplar daha çok
Necef ve Kerbala’daki dini okulların (havza) da etkisiyle İslamcı hareketler
çerçevesinde muhalefet yaptı.
Irak’taki Şii muhalefetin İslamcı karakteri, Batı’da Şii hareketinin İran
uzantısı olduğu şeklinde bir algılama yaratmıştır. Bu algı, Irak nüfusunun yaklaşık
yüzde 60’nı oluşturan Şiilerin büyük bir kısmı, Körfez Savaşı’nda herhangi bir
örgütün planlamasından ziyade kendiliğinden ayaklanmasına279 rağmen ABD’nin
276 Bengio, 1992, s. 3. 277 Ayrıntılı bilgi için bkz. Hanna Batatu, The Old Social Classes and New Revolutionary Movements of Iraq, London, al-Saqi Books, 2000. 278 Soran Şükür, “Irak’ta Şiî Faktörü,” Stratejik Analiz, Cilt 4 Sayı 39 Temmuz 2003 279 Körfez Savaşı’ndaki Şii isyanlarının bir kısmını Irak’ta İslami Devrim Yüksek Konseyi adlı İran’ın kontrolündeki bir Şii örgütü çıkarmıştır. Ancak, ayaklanmalar genellikle kendiliğinden ortaya çıkmış, daha sonra belli kesimlerde bu parti tarafından kontrol edilmiştir. Graham Fuller ve Rend Rahim Francke, The Arab Shi’a: The Forgetten Muslims, New York, St. Martin’s Press, 1999, s. 103.
90
Şii ayaklanmacıları İran’ın uzantısı olarak görmesine neden oldu. Bu nedenle,
ABD, Saddam Hüseyin’in güneydeki isyanı bastırmasına izin verdi.
ABD’nin Iraklı muhaliflerle ilişkisinin diğer bir ayağı, Irak dışında yaşayan
Iraklılardan oluşan muhalif grupların desteklenmesiydi. Bu grupların en
önemlileri, Irak Ulusal Kongresi (IUK), Irak Ulusal Uzlaşması (IUU)’ydı. 1991’de
birkaç küçük Iraklı muhalif örgütün bir araya gelmesiyle Suudi Arabistan’da
kurulan ve lideri eski bir Baasçı (Eyad Allavi) olan Irak Ulusal Uzlaşması (IUU)
(Iraqi National Accord- diğer adıyla El Vifak) kısa süre içinde bir şemsiye örgüt
olma niteliğini yitirdi. ABD, her biri kendi başına son derece küçük ve zayıf olan
Iraklı muhaliflerin birarada hareket etmesini istediğinden yeni bir şemsiye örgütü
desteklemeyi tercih etti.
ABD’nin Iraklı muhalifleri biraraya getirmek için yaptığı çeşitli
girişimlerin sonucunda “Vifak” grubu, Ahmet Çelebi’yle ittifak kurarak Viyana’da
bir toplantı yaptı. Bu toplantıya İslamcı Şii örgütler (Irak’ta İslami Devrim Yüksek
Konseyi ve İslami Dava Partisi) ile Irak Komünist Partisi katılmazken Kürtler,
bazı Türkmen örgütleri ve diğer küçük partiler katıldılar. Daha sonra, Eylül ve
Ekim 1992’de Kuzey Irak’ta yapılan toplantılarla geniş katılımlı bir muhalefet
cephesi kuruldu. Ancak, bu muhalif grupların büyük bir kısmı Irak’ta hiçbir
etkinliği olmayan küçük partilerdi.
Muhalif gruplar arasında ABD’den görünürde en büyük desteği alan
IUK280, Iraklı muhalif grupların 16-19 Haziran 1992’de Viyana’da yaptıkları
kongrede kuruldu. IUK’nin Başkanı olan Çelebi, uzun yıllar ABD’de yaşamış ve
280 Genellikle İngilizce adının kısaltmasıyla bilinen (Iraqi National Congress, INC) örgütün isminin bile CIA tarafından verildiği ileri sürülmektedir. Bu örgütün başkanı Ahmet Çelebi, örgütün adını kendisinin koyduğunu söylemesine rağmen CIA yetkilileri örgütün adını kendilerinin seçtiğini söylemektedirler. Cockburn ve Cockburn, 2000, s. 56.
91
Eski ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Başkan Yardımcısı Dick Cheney
ve Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz ile yakın ilişkileri olan bir kişiydi.
Irak’ın içinde hiçbir desteği olmamasına rağmen Pentagon’daki bağlantıları
sayesinde yurtdışında yaşayan Iraklıları biraraya getirmek için Irak muhalefetinde
yer bulabilmişti.
ABD, IUK çerçevesinde görünürde muhalefeti oluşturmaya ve darbeye
hazırlık yapar görüntüsü verirken asıl darbe çalışmalarını IUU üzerinden
yürütüyordu. CIA, gizli bir operasyon çerçevesinde IUU’da yer alan ve eski bir
general olan Adnan Nuri aracılığıyla darbe gerçekleştirmeyi planlıyordu. Bu
nedenle, ilk IUK toplantısının yapıldığı 1992 tarihinden itibaren Adnan Nuri’yi
IUK’ye soktu.281 Bu tarihten itibaren CIA Irak’ta görünürdeki darbe çalışmalarını
IUK üzerinden yürütse de asıl operasyonlar IUU aracılığıyla gerçekleştirildi.
IUK, ABD’nin desteğiyle, Kuzey Irak’ta güvenli bölge kurulduktan sonra
bölgeye yerleşti. Burada Irak hükümetinden kaçan subay ve yetkilileri kendi
yanına çekmek ve bunların desteğiyle Saddam’ı devirmek için uğraş vermek
amacını güdüyordu. 1994-96 yılları arasında, CIA muhalif grupları aracı olarak
kullanarak çok sayıda darbe girişiminde bulundu. Bu muhaliflerin önemli bir kısmı
Kuzey Irak’ta barınsa da, Ürdün ve Suudi Arabistan’da faaliyet gösteren Iraklı
muhalifler de vardı. Ancak bazı darbe girişimleri Irak’ın içinde destek bulmasına
rağmen Saddam Hüseyin tarafından tespit edildi ve engellendi.282
IUK’nin başarısızlığının en büyük nedeni Irak’ın içinde herhangi bir
destekçisi bulunmamasıydı. IUK’nin Saddam’ı devirmek için gerçekleştirdiği en
önemli girişim, Mart 1995’te yapılan bir darbe girişimiydi. Darbe girişimi, Kuzey 281 Cockburn ve Cockburn, a.g.e, s. 174 282 Ralph McGehee, A Summary Review of Information on CIA and the Kurds from CIABASE Files, 9 Eylül 1996, http://www.acorn.net/jfkplace/03/Test-CIA/KURDS
92
Irak’ta eğitilen Iraklı muhaliflerin Saddam’ın kontrolündeki bölgeye girmesiyle
başlayacaktı. Çelebi’ye göre buradaki Irak askerlerinin savaşmayarak (rüşvet
yoluyla) muhalefetin yanına geçecekti. Bu plan, ABD’nin son anda Saddam
Hüseyin’in bu girişimi haber aldığını ve planın yürürlüğe konması halinde yeni bir
Domuzlar Körfezi vakası yaratacağını ileri sürerek desteğini çekmesiyle yarıda
kaldı.283 IUK’nin faaliyetleri, bu olaydan sonra azalmaya başladı. 1996’da Saddam
Hüseyin’in Kuzey Irak’a girip ABD’nin desteklediği tüm muhalif hareketleri yok
etmesiyle IUK’nin Kuzey Irak’taki varlığı sona erdi.284
2. Irak’a Uygulanan Uluslararası Ambargo
Ambargo, ABD’nin dış politikasında sıklıkla başvurulan bir araçtır. ABD,
tarihi boyunca 100’den fazla ülkeye ambargo uygulamış, ancak bu ambargoların
hiçbiri Irak’a uygulanan kadar kapsamlı ve uzun süreli olmamıştır. Irak’ın
Kuveyt’i işgal etmesiyle BMGK’nin 660 sayılı kararıyla başlayan uluslararası
ambargo, 2003’te Irak işgal edilinceye kadar devam etmiştir. Ambargonun asıl
amacı, Irak’ta yaşamı zorlaştırarak, halkı yönetime karşı kışkırtmak; böylece
içeriden bir darbe gelmesini sağlayarak Saddam Hüseyin’i devirmektir.
12 yıl uluslararası ambargoya maruz kalan Irak, bunun sıkıntılarını bugün
bile çekmektedir. Ambargo nedeniyle Irak ekonomisi çöktü. Devlet birçok işlevini
yerine getiremez hale geldi. Ancak, ambargonun Irak’ın her yanını aynı ölçüde
etkilemedi. Örneğin, Saddam Hüseyin ve yakın çevresi kaçakçılık yoluyla para
283 Darbe girişiminin ayrıntıları için o dönemde CIA’in Kuzey Irak’ta görevlendirdiği Bob Baer’in anılarında aktarılmaktadır. Baer, 2004, ss. 171-213 284 Amin Tarzi, “Contradictions In U.S. Policy On Iraq And Its Consequences, ” Middle East Review of International Affairs, Cilt. 4, Sayı. 1, Mart 2000, s. 31.
93
kazanmaya devam etti. Fakat, orta sınıf ve tüccarlar ülkeye mal giriş çıkışı
olmadığı için iflas etti. Saddam Hüseyin, istihbarat ve özel güvenlik birimleri
sayesinde kaçakçılık ve karaborsayı kontrol etti. Dahası, bunu kendisine siyasi ve
askerî destek veren gruplara ödül olarak dağıttı. Bu nedenle, Saddam Hüseyin’i
destekleyen aşiretler ve siyasi elit bu ambargodan çok etkilenmedi. Buna karşılık,
ambargo, güneydeki Şiileri ve kırsal alanda yaşayan kişileri etkiledi.285 Ambargo
sonucunda temel gıda maddelerinin eksikliği ve ilaç yetersizliği nedeniyle Irak’ta
çocuk ölüm oranları yükseldi, eğitim sistemi büyük ölçüde tahrip oldu.286 Irak’ta
ambargo nedeniyle sivil kayıpların artması ABD’yi baskı altına soktu. Bu nedenle
de ambargo koşullu olarak gevşetildi.
Birçok ülke, 1990 yılında başlayan ambargonun Iraklı siviller üzerinde
yarattığı etkiler nedeniyle ABD’ye baskı yapmaya başladı. Bunun sonucunda
1996’da BM’de çıkarılan 986 sayılı kararla Petrol Karşılığı Gıda Programı kabul
edildi. Buna göre, Irak temel maddeleri alabilmek için her altı ayda 2 milyar
dolarlık petrol satışı yapabilecekti. Bu satıştan elde edilecek gelirin yüzde 30’u
Körfez Savaşı kurbanlarına tazminat olarak ayrılmıştı. Irak’ın Petrol Karşılığı Gıda
Programı’yla sağlayabileceği gelir 1998 yılında 1153 sayılı BMGK kararıyla 5.256
milyar Dolara çıktı. Bu limit 1999 yılında da devam etti. Ancak petrol
fiyatlarındaki düşüşe bağlı meydana gelen gelir kayıplarının karşılanması için
Irak’ın 3 milyar dolarlık daha satış yapmasına izin verildi. 1999 yılında 1284 nolu
kararla satış sınırlaması kaldırıldı.287
285 Amatzia Baram, “Irak Yaptırımlarının Etkisi: İstatistikî Tuzaklar ve Sorumluluk,” Avrasya Dosyası, Irak Özel, Cilt. 6, Sayı. 3, Sonbahar 2000, s. 270. 286 Winad, Anand, “ Iraq Under Siege: Human Costs of Economics Warfare,” Strategic Analysis, Cilt. XXIV, Sayı: 2, Mayıs 2000, ss. 303–304. 287 UN Security Council Resolution 1284, 17 Aralık 1999, http://daccessdds.un.org/doc/UNDOC/GEN/N99/396/09/PDF/N9939609.pdf?OpenElement
94
Ambargoların uygulanmasında asıl amaç, Irak’ta iktidarın devrilmesine
yardımcı olmak olmasına rağmen, ironik bir biçimde ambargo Saddam Hüseyin’in
iktidarda kalmasına yardımcı oldu.288 Özellikle Petrol Karşılığı Gıda Programı’nın
başlamasıyla birlikte, devletin tüm malları karneye bağlaması, Saddam’ın halk
üzerindeki otoritesini artırdı.289 Bu durum, hükümetin yıkılmasına değil merkezî
yönetimin güçlenmesine neden oldu.
3.Uçuşa Yasak Bölgeler
Daha önce belirtildiği gibi, Körfez Savaşı sırasında çatışmalar yalnızca Irak
ordusu ile Müttefik Kuvvetler arasında meydana gelmedi. Ülkenin kuzey ve
güneyinde çıkan ayaklanmalar sonucunda Irak’ta kısa süreli bir iç savaş da
yaşandı. Kürtler ve Şiiler ile Irak ordusu arasındaki çatışmalar başlangıçta
ayaklanmacıların lehine gitse de, Irak ordusu savaşın bitmesinden kısa süre sonra
ayaklanmaları bastırdı.
Bu ayaklanmaların bastırılmasını takiben, Saddam Hüseyin’in tekrar
kimyasal silah kullanmasından korkan milyonlarca Iraklı Kürt, Türkiye ve İran’a
göç etmeye başladı. Körfez Savaşı’nın hemen sonrasındaki bu olay, hem
Türkiye’yi hem de İran’ı zor durumda bırakıyordu. Irak ordusundan kaçan bu
insanların özellikle, Türkiye’ye kitleler halinde göç etmesi nedeniyle Türkiye,
BMGK harekete geçene kadar sınırın kapalı tutulmasını kararlaştırdı. İran ve
Türkiye’nin mültecileri kabul etmeyince geriye kalan tek seçenek, sorunun Irak
288 Ofra Bengio, “How Does Saddam Hold On” Foreign Affairs, Cilt 79, Sayı 4, Temmuz-Ağustos 2000, s. 93. 289 Abbas Al Nasrawi, “Iraq: Economic Sanctions and Consequences, 1990-2000,” Third World Quarterly, Cilt.22, Sayı.2, s. 213.
95
toprakları içinde çözülmesiydi. Bu çerçevede yapılan toplantılar sonucunda
BMGK’da 688 sayılı karar alındı ve bu çerçevede insanî nedenlere dayanılarak
Irak’ın kuzeyinde ve güneyinde uçuşa yasak bölgeler oluşturuldu. Bu uçuşa yasak
bölgelerin asıl amacı, ortaya çıkan insanî sorunlara Irak toprakları içinde bir
çözüm sağlamaktı.290
688 sayılı karar, Huzur Operasyonu (HO) olarak bilinen koruma, kurtarma
ve yardım operasyonuna esas oluşturdu.291 BM Genel Sekreteri’nin inisiyatifiyle
başlayan yardım operasyonu için Irak hükümeti ile BM arasında bir memorandum
imzalandı. Bu memorandum yalnızca bir özel gruba değil, durumdan zarar gören
tüm Irak halkına yardım götürmeyi içermekteydi. Bu yardımın fonksiyonu, sadece
güvenliğin temini, insanî yardım ve kurtarmaydı. Bu insanlara yönelik olarak
kolektif bir güvenlik ya da başka bir yardım şekli öngörülmediği net bir şekilde
belirtilmişti.292
HO, ABD’nin Irak ordusunun 36. paralelin kuzeyinde kalan bölgeye
girmesini yasaklamasıyla yeni bir içerik kazandı. HO, askerî koordinasyon
merkezi çerçevesinde örgütlendi. Bu askerî koordinasyon bölgesinin bulunduğu
alana güvenli bölge adı verildi ve insanî yardımların sağlanabilmesi için operasyon
üssü haline getirildi.293
HO’nun insanî yardım kısmı, Irak ordusunun Kürtlere yönelik saldırılarının
sona ermesi ve başka ülkelere göç eden Iraklı Kürtlerin evlerine döndürülmesiyle
sona erdi. Bu nedenle, HO’yu yürüten ABD birliklerinin malzemelerinin ve
290 Bill Frelick, “ The False Promise of Operation Provide Comfort: Protecting Refugess or Protecting State Power?,” Middle East Report, s. 176, Mayıs-Haziran 1992, s. 26. 291 Sertaç H. Başeren, “Huzur Operasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuzey Irak’ta Gerçekleştirdiği Harekatın Hukuki Temelleri,” Avrasya Dosyası, İran Özel, İlkbahar 1995, Cilt 2, Sayı 1, s. 226. 292 Başeren, a.g.e, 227 293 Süreç için bkz. Baskın Oran, Kalkık Horoz: Çekiç Güç ve Kürt Devleti, Ankara, Bilgi, 1996, ss. 68-98.
96
personelinin büyük bir kısmı operasyonun birinci aşaması sona erdikten sonra
ABD’ye döndü. Fakat, ABD askerlerinin bir kısmı Kuzey Irak’ta kalmaya devam
etti. HO’nun birinci aşamasının tamamlanmasından sonra ABD, bunun yalnızca
insanî değil askerî boyutları da olduğunu savunmaya başladı. Buna göre, ABD’nin
bu operasyondaki en önemli askerî amacı, Kuzey Irak’a yapılacak bir saldırının
engellenmesiydi. Huzur Operasyonu II adıyla bilinen operasyon, daha çok askerî
hedeflere odaklanmıştı ve bunda Erbil’in Irak ve KDP tarafından kuşatılmasına
kadar başarılı oldu.294
Savaştan sonra, aynı Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi, güneyinde de bir uçuşa
yasak bölge oluşturuldu. Şii Arapları Bağdat’ın saldırılarından koruma gerekçesine
dayanarak çıkartılan 32. paralelin güneyinin Irak uçaklarına kapatılması kararı,
kuzeydeki uçuşa yasak bölgeden önemli bir farklılık içeriyordu. Bu fark,
güneydeki bölgenin karadan geçişe açık olmasıydı. Yani, kuzeydeki bölge Irak’ın
uçuşa ve kara (no fly ve no drive zone) birliklerine yasakken, güneydeki bölge
sadece uçuşa yasaktı (no fly zone).
Çünkü, ABD, Irak’ın güneyinde, kuzeyindekine benzer bir yapının
oluşturulması halinde bu bölgenin İran’ın kontrolüne geçeceğini düşünüyordu.
Dolayısıyla bu uygulama, Şiilere koruma sağlamaktan ziyade Irak’ta İran lehine
bir gelişmenin ortaya çıkmasını veya bölgeye İran’ın doğrudan veya dolaylı
müdahalesinin gündeme gelmesini engellemek amacıyla yapıldı. Bu nedenle,
ABD, Kuzey Irak’takinin tersine, Irak hükümetinin bu bölgede otoritesini tekrar
294 Michael A. Schiesl, The Objectives of United States Military Intervention In Northern Iraq Between Operatıon Desert Storm And Operation Iraqi Freedom, Fort Leavenworth, Kansas, 2003
97
kurmasına göz yumdu. Bölgeyi İran yanlısı olduğunu düşündüğü Şiilere
bırakmadı.295
Yukarıdaki gibi gelişen uçuşa yasak bölge uygulaması ABD açısından üç
amaca hizmet ediyordu: Birincisi, Kuzey Irak’taki uçuşa yasak bölge, ABD’nin
Iraklı muhalif grupları Irak toprakları içerisinde eğitmesine ve muhaliflerin Kuzey
Irak’ı üslenmek için kullanmasına olanak sağlıyordu. İkincisi, Irak’ın hava
savunma sistemleri düzenli olarak ABD uçakları tarafından vuruluyor; böylece
Irak’ın yeni bir askerî güç inşa etme çabasının önüne geçiliyordu. Üçüncüsü ise
Baas rejimi üzerinde psikolojik bir baskı kuruyordu. Ancak, tüm bunlar içinde
uçuşa yasak bölgenin güvenli bölgeye dönüşmesi ve Iraklı muhaliflerin bu bölgede
barınması nedeniyle uçuşa yasak bölgeler oluşturma politikasının en önemli yanı
Saddam’ı devirecek gruplara yardım etmekti.
4. Silah Denetimi
Çifte Çevreleme politikasının en önemli boyutlarından birisi, Irak ve
İran’ın kitle imha silahlarının denetim altına alınmasıydı. Körfez Savaşı sırasında
konvansiyonel gücü büyük ölçüde zarar gören Irak’ın elinde hâlâ çok miktarda
kitle imha silahı vardı. Bu nedenle, BM Güvenlik Konseyi'nden çıkarılan 687
sayılı karar, ateşkes koşullarının yanı sıra balistik füzeler de dahil olmak üzere
kitle imha silahlarının denetimini ve imhasını öngörmekteydi.296 Bu silahların
imhasını ve denetim işlerini ise BM Özel Komisyonu (UNSCOM) ve Uluslararası
295 Tayyar Arı “Irak’a BM Yaptırımları: Kitlesel İmha Silahlarının Denetimi ve Ambargo”, Avrasya Dosyası, Cilt 6, Sayı 3, Sonbahar 2000,. s. 250. ss. 234-55 296 UN Security Council Resolution 687, 8 Nisan 1991, http://www.fas.org/news/un/iraq/sres/sres0687.htm
98
Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) yürütecekti. 6 Nisan 1991’de Irak 687 sayılı kararı
kabul ettiğini BM'ye bildirdi.
Saddam Hüseyin, Irak’taki nükleer tesislerin BM yetkililerinin denetimine
açılacağına ilişkin güvence vermiş olmasına rağmen, UNSCOM ve IAEA'nın
göreve başlamasından kısa bir süre sonra, nükleer tesisleri BM denetçilerine
açmayı reddederek ve gerekli yardımları sağlamayarak, daha sonra defalarca
tekrarlanacak krizlerden ilkini çıkardı.297
Irak ile UNSCOM arasında ilk büyük kriz 1996’nın Haziran ayında
meydana geldi. Irak’ın BM heyetine Bağdat yakınındaki bazı tesislere girmesinde
sorun çıkarması üzerine heyet Bağdat’ı terk etti. Bunun üzerine ABD uçakları
Bağdat’ın 80 km. güneyinde bulunan Hakam tesisini bombaladı. Bu harekâtın
ardından Irak hükümeti denetlemelerin tekrar başlamasına izin verdi.
Irak hükümeti ile silah denetçileri arasındaki sorunlar 1997 yılında da
devam etti. 1997 Haziran’ında Irak’ın BM heyetini bazı tesislere sokmamasıyla
Irak ve UNSCOM arasında kısa süreli bir anlaşmazlık yaşandı.298 1997 Ekim’inde
ise Irak parlamentosunun Irak'a uygulanan yaptırımların kaldırılmaması halinde
BM gözlemci heyetiyle işbirliği yapılmamasını tavsiye eden bir karar almasıyla
yeni bir kriz patlak verdi. Bu gelişme üzerine 13 Kasım 1997’de Irak, UNSCOM
heyetinin ülkeyi derhal terk etmesini istediği bir açıklama yaptı.299 Bunun üzerine
ABD, Washington uçak gemisini Basra Körfez’ine yolladı. ABD, Irak’ı yeniden
bombalamaya hazırlanırken, Rusya’nın Irak’ı denetimlere yeniden başlamaya ikna
etmesiyle kriz daha fazla büyümeden engellendi.
297 Arı, a.g.e, s. 235. 298 Richard Butler’ın Irak’taki anılarını ve silah denetimi ile ilgili konular için bkz. Richard Butler, Saddam Defiant, London, Wiedenfield&Nicholson, 2000. 299 Arı, 2000, s. 242
99
Ancak, 1998 Ocak ayı başında o yılın silah denetimi açısından son derece
“hareketli” bir yıl olacağını gösteren gelişmelerin ilki meydana geldi. Heyetteki
Amerikalıların sayılarının azaltılmasını isteyen Bağdat yönetimi aynı zamanda
denetimci Scott Ritter'ı ve ekibini de casuslukla suçladı.300 Bunun üzerine
Bağdat’tan ayrılan Ritter, Irak tüm BM kararlarını ve UNSCOM'un çalışmalarını
koşulsuz olarak kabul edince geri döndü. Fakat yeni bir krizin patlak vermesi uzun
sürmedi ve Irak hükümeti 5 Ağustos 1998'de BM Genel Sekreteri Kofi Annan'a ve
Güvenlik Konseyi'ne gönderdiği mektupta UNSCOM'un görevi yeniden
tanımlanıncaya kadar heyetle işbirliği yapmaktan vazgeçtiğini bildirdi.301 Bu
olaydan kısa bir süre sonra Irak kendisinden istenilen bütün koşulları yerine
getirmesi durumunda dahi ambargonun kaldırılmayacağını ileri sürerek artık
UNSCOM'la işbirliği yapmayacağını açıkladı.302 Bunun üzerine Amerikan ve
İngiliz uçakları 16 Aralık 1998’de "Çöl Tilkisi Operasyonu"nu başlattı. Bunun
üzerine 19 Aralık'ta Bağdat'tan yapılan açıklamada, Irak hükümetinin
UNSCOM'un Irak'a dönmesine izin vermeyeceği belirtildi. Bu tarihten sonra silah
denetimi süreci sona erdi.
300 Scott Ritter, Endgame: Solving The Iraq Problem- Once and For All, NewYork, Simon & Schuster, 1999, s. 195. 301 Tayyar Arı, 2000, s. 245. 302 Washington Post, 31 Kasım 1998, s. 11.
100
2. İnsani Yardımdan Çevreleme Aracına Dönüşüm: 1991-1998
Arasında ABD’nin Kuzey Irak Politikası
a. 1991-1998 Arasında Kuzey Irak’taki Gelişmeler
Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’ın kuzeyinde kurulan güvenli bölgenin hem
Kürtler açısından hem de bölge jeopolitiği açısından önemli sonuçları oldu: Güvenli
bölgenin Kürtler açısından en önemli sonuçları; merkezî hükümetin Kuzey Irak’taki
kontrolünü kaybetmesi, bunun sonucunda göreli bir özekliğe sahip oldukları özerk
bir bölgenin doğması ve Irak’taki Kürt sorununun uluslararasılaşmasıydı.303 Güvenli
bölgenin kurulmasının bölge jeopolitiği açısından yarattığı sonuçlar ise Irak’ın devre
dışı kalması, yeni durumun bölge devletlerindeki Kürt sorunlarını körüklemesi ve
bölge devletleri arasında Kuzey Irak merkezli bir güç mücadelesinin doğmasıydı.304
Bu tarihten sonra Irak’taki Kürt hareketini ve Kuzey Irak’taki gelişmeleri etkileyen
faktörler şunlardı: De facto bir devletin inşası, Kürtler arasındaki iç savaşlar, Türkiye
ve İran’ın Kuzey Irak’ta oynadığı aktif rol ve ABD’nin Irak politikasındaki değişim
ve Kürtlerin bu politika içindeki yeri.
303 Ofra Bengio, “The Challenge of to the Territorial Integrity of Iraq,” Survival, Cilt. 37, Sayı. 2, Yaz 1995 , s. 79. 304 Robert Olson, “The Kurdish Question and Geopolitic and Geostrategic Changes in the Middle East after the Gulf War,” Journal of South Asian and Middle Eastern Studies, Cilt. XVII, Sayı. 4, Yaz 1994, ss. 59-60.
101
1. De Facto Devletin İnşası
1991’e kadar merkezi hükümete karşı isyan çıkartarak, bir özerk bölgeye
sahip olmak isteyen Iraklı Kürtler, HO’yla bir anda bu hedeflerine ulaşmıştılar. Daha
önce, HO ile Türkiye ve İran’a kaçan Kürtlerin Irak topraklarına dönmesinin
sağlandığı belirtilmişti.305 ABD Yönetimi, bu operasyon dışında Iraklı Kürtlere
Kongre’den yardım yapılması için girişimlerde bulunsa da Irak’taki “güvenli
bölge”ye para aktarımı için uygun bir prosedür bulunamadı. Bu operasyonun
sonlarına yaklaşıldığında, ABD’den gelen yardımın sınırlı olacağını anlayan Iraklı
Kürtler Bağdat ile yeniden diyalog arayışına girdiler.306
Bu nedenle, Nisan 1991’de KDP ve KYB ile Irak hükümeti arasında özerklik
görüşmeleri başladı. 24 Nisan 1991’de Celal Talabani, Saddam Hüseyin’in ilke
olarak 1970 Anlaşması çerçevesinde Kuzey Irak’ta özerk bir Kürt bölgesini kabul
ettiğini bildiren bir açıklama yaparak, “ayrılmak değil, Irak Kürdistanı’nda yaşamak
istiyoruz” dedi.307 7 Mayıs’ta ikinci tur görüşmeler başladı. 8 Mayıs’ta Saddam
Hüseyin bizzat KDP ve KYB liderleriyle bir araya geldi. Fakat, ABD ve İngiltere’nin
karşı çıkması nedeniyle görüşmeler yarıda kaldı ve anlaşma sağlanamadı.308
ABD’nin Bağdat ile Kürtler arasındaki anlaşmayı desteklememesinin nedeni,
Saddam Hüseyin’in kısa bir süre sonra devrileceğine inanmasıydı. ABD’nin Bağdat
305 Huzur Operasyonu’nun yürütülmesi sırasında ABD’nin uygulamalarında açık bir çifte standart vardı. Türkiye’ye kaçan Iraklı Kürtler İran’a kaçanların neredeyse üçte biri kadar olmasına rağmen, ABD’nin Türkiye’deki Kürtler için aktardığı para İran’a ayrılanın iki katı kadardı. Bill Frelick, “The False Promise of Opeation Provide Comfort: Protecting Refugees or Protecting State Power,” Middle East Report, Sayı 176, Mayıs-Haziran 1992, s. 26. 306 Gunter, 1999, s. 429. 307 Kıvanç Galip Över, Vaat Edilmiş Topraklarda Ölüm Kokusu, Papirüs Yayınevi, İstanbul, s. 126-127. 308 Stephen Pelletiere, Managing Strains in the Coalition: What to do about Saddam?, U.S. Army War College, Kasım 1996, s. 6.
102
üzerinde baskı uygulayabilmek için kullanacağı CIA üslerinin ve rejim
muhaliflerinin barınabileceği en iyi yer Kuzey Irak’tı.
Saddam Hüseyin, “güvenli bölge” olarak adlandırılan ve Duhok,
Süleymaniye ve Erbil vilayetlerini kapsayan Kuzey Irak’ta askerî güç kullanmadan
otorite kurmasının neredeyse imkânsız olduğunu biliyordu. Bu üç vilayetin
bulunduğu bölgede petrol yoktu. Petrol olmadığı için bu bölge merkeze bağlı
kalmaya devam etmek zorundaydı. Bu nedenle, Saddam Hüseyin, bölgeye ekonomik
ambargo uygulayarak ve devlet dairelerini kapatarak bölgede bir kaos yaratmayı
hedefledi.309 Böylece, Kürt grupların kendisiyle pazarlık etmek zorunda kalacağını
düşünüyordu. Gerçekten de Irak’ın, Kuzey Irak’tan askerleriyle birlikte tüm idarî
memurlarını da çekmesi bölgede bir anlamda idarî kaos doğdu.
Bu kaos sonucunda, ABD’nin desteğiyle Kuzey Irak’ta 17 Mayıs 1992’de bir
seçim yapıldı. Seçim yoluyla Kuzey Irak’ta bir siyasî otorite oluşması, böylece
bölgedeki siyasî ve idarî sorunların çözümlenmesi hedefleniyordu.310 Bu seçimlere
KDP, KYB, Kürdistan Sosyalist Partisi, Kürdistan Halk Partisi, Kürdistan Emekçi
Partisi, Irak Komünist Partisi’nin Kürdistan Kolu, Asuri Demokratik Hareketi ve
bazı İslamcı partiler katıldılar. (Türkmenler seçime katılmadılar.) 19 Mayıs 1992’de
yapılan seçimin sonucunda oyların % 45’ni KDP, % 44’nü KYB, % 5’ni Kürdistan
İslâmî Hareketi, % 3’nü Kürdistan Sosyalist Partisi, % 2’sini Irak Komünist Partisi
ve geri kalanını da Kürdistan Cephesi’ne bağlı diğer Kürt örgütleri aldılar. Ancak,
seçim sistemindeki % 7’lik baraj nedeniyle parlamentoda milletvekili dağlımı 50
309 Michael Gunter, “A de facto Kurdish State in Northern Iraq,” Third World Quarterly, Cilt. 14, Sayı. 2, 1993, s. 295. 310 Ümit Özdağ, Türkiye, Kuzey Irak ve PKK: Bir Gayri Nizami Savaşın Anatomisi, Ankara, ASAM Yayınları, 2000 , s. 80.
103
KDP, 50 KYB ve 5 diğer partiler şeklinde gerçekleşti.311 Mecliste oluşan bu tablo
KDP ve KYB’nin ortak çalışmasını zorunlu kıldı. İki taraf arasında yapılan anlaşma
gereği, Meclis Başkanı KDP’den, yardımcısı KYB’den; Yürütme Konseyi Başkanı
KYB’den bunun yardımcısı da KDP’den seçildi. Seçim sonuçları KDP’nin Duhok’ta,
KYB’nin Süleymaniye’de üstün olduğunu gösterdi. Erbil’deki sandıklarda ise
KDP’nin az farkla üstün olduğu görüldü.312
Kuzey Irak’taki yapının yavaş yavaş oturmaya başlamasıyla birçok sivil
toplum örgütü bölgede faaliyet göstermeye başladı. Bölgeye gelen maddi
yardımlarda da artış oldu. Bu yardımların çoğu ABD, BM ve bazı sivil toplum
örgütlerinden geliyordu. Ancak, gelen yardımlar geniş bir bürokratik mekanizma
kurmak, böylece devletin altyapısını hazırlamak isteyen KDP ve KYB’nin istediği
miktarlara ulaşmıyordu. Bir süre sonra bölgede ekonomik sıkıntılar başgöstermeye
başladı. Kırsal bölgelerde yaşayan kişiler kaçakçılık ve tarımla geçimlerini
sağlıyorlardı. Fakat şehirde yaşayanlar için ekonomik imkânlar çok daraldı. Bu
nedenle istihdam olmadığı için insanların büyük bir kısmı peşmerge oldular.313
Iraklı Kürtler Kuzey Irak’ta kurulan bölgede otoritelerini sürdürebilmek için
yeterli geliri elde edebilmek için iki yola başvurdular. Bunlardan birisi, bir petrol
şirketi kurmak ve merkezi yönetimle anlaşıp kaçak petrol satmaktı. Özellikle,
Türkiye sınırından yapılan bu ticaret KDP için iyi bir gelir kaynağı oldu.314 İkinci
olarak, KDP sınır ticareti yapan Türk kamyonlarından haraç almaya başladı. Bunun
değeri günde 250.000 doları buluyordu.315 Bir süre sonra Kürtler, Kuzey Irak’taki
311 Gunter, 1993, s. 299. 312 Gunter, a.g.e, s. 299. 313 Pelletiere, 1996. 314 Kurdoil’e ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.btinternet.com/~kurd.oil/ehome.htm 315 Pelletiere, 1996.
104
hizmetlerin bazılarını karşılayacak ve maaşları ödeyebilecek kadar gelir elde etmeye
başladılar.
KDP ve KYB’nin de facto devleti idare edebilmek için başvurduğu bu
yolların üç sonucu oldu. Birincisi, sınır ticaretinden elde edilen gelirin
paylaşılmasında sorun çıktı. Bu sorun, bir anlamda bölgede hangi grubun iktidar
olacağı kavgasının da bir uzantısıydı ve sonuçta Kürtler arasında bir iç savaşa
dönüştü.
İkinci sonuç, ABD’den beklediği yardımı alamayan Kürtlerin bağımsızlık
elde edecekleri yolundaki ilk andaki beklentilerinin zayıflaması oldu. Bu nedenle,
Bağdat ile Iraklı Kürtler ilişkilerini hiçbir zaman tam anlamıyla koparmadılar. Ayrıca
Iraklı Kürtlerin oluşturduğu hükümetin kendi malî, adlî, idarî organları olmasına
rağmen eğitim ve pasaport gibi konularda Bağdat’a bağlılık hem resmen hem de fiili
olarak devam etti. 1995’ten itibaren ABD’nin Saddam Hüseyin’i devirme çabalarının
başarıya ulaşmayacağını ve Bağdat’ın ilk fırsatta Kuzey Irak’a gireceğini düşünen
Kürtler Saddam’la ilişkilerini düzeltmeye çalıştılar. 1996’da KDP ile Saddam
Hüseyin arasında yapılan bir anlaşmayla Irak ordusu Kuzey Irak’a girdi. Bu
harekâtla Saddam Hüseyin Kuzey Irak’ta örgütlenen Irak muhalefetini dağıttı.
Ayrıca, Erbil, KDP’nin kontrolüne geçti. Bu olaydan sonra, Bağdat’ın Kuzey
Irak’taki etkinliği iyice arttı. Hatta o dönemlerde kullanılan bir deyim, Iraklı
Kürtlerin Bağdat’a bakışını özetliyordu: “Saddam Hüseyin, başı Bağdat’ta kuyruğu
Kürdistan’da olan bir devdir. Başı hareket edince kuyruğu da burayı vurur.”
Üçüncü olarak, Iraklı Kürtler ekonomik yetersizlikleri nedeniyle Türkiye ve
İran’a bağımlı hale geldiler. ABD’nin Kürtlere doğrudan yardım etmemesi ve
105
Türkiye’nin Kuzey Irak’ta oynadığı aktif rol Kürtlerin Türkiye’ye bağımlı hale
gelmesine yol açtı.
2. Türkiye’nin Rolü
Körfez Savaşı, o döneme kadar Türk dış politikasında çok önemli bir yer
tutmayan Kuzey Irak sorununu, Türkiye’nin gündemine soktu. Irak’ın Kuveyt’i
işgalinden sonra Türkiye’nin Irak’a karşı yapılacak operasyona nasıl bir katkıda
bulunacağı Türkiye’nin izlemesi gereken politikanın ne olacağı hakkında
Türkiye’deki karar vericiler arasında fikir ayrılıkları vardı. Dönemin
Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) arasındaki fikir
ayrılığı belirgin bir şekilde hissediliyordu.316 Özal, bölgeye müdahale yoluyla
etkinlik kurulabileceğine inanırken, TSK, Kuzey Irak’taki Kürt gruplarının elde
ettiği kazanımların Türkiye’deki Kürtler için de örnek yaratacağına inanıyordu.317
Özal’ın ağırlığıyla sonunda Kürt liderlerle ilişki kurmanın doğru bir tercih olduğu
kabul edildi.318
Türkiye’yi Kürt gruplarla doğrudan ilişki kurmaya iten faktörler Kuzey
Irak’taki gelişmeler hakkında birinci elden bilgi sahibi olmak, Kürtlerin bağımsız
bir devlet kurmasını engellemek için gelişmelere katkıda bulunmak, PKK’yı diğer
Kürt gruplarından izole etmekti.319
316 Necip Torumtay, Org. Torumtay’ın Anıları, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1994, ss.115-117. 317 Mahmut Bali Aykan, “Turkey’s Northern Iraq Policy,” Middle Eastern Studies, Cilt.32, Sayı. 4, 1996, s. 347. 318 Ertan Efegil, Körfez Krizi ve Türk Dış Politikası Karar Verme Modeli, Ankara, Gündoğan Yayınları, 2002, s. 248. 319 Aykan, a.g.e. s. 347.
106
Türkiye’nin Kuzey Iraklı Kürt gruplarla ilişki kurması dönemin
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın inisiyatifiyle başladı. Özal, Kuzey Iraklı Kürt
gruplarla görüşme konusundaki ilk adımı Mart 1991’de arttı. Türkiye, KDP ve
KYB’nin Ankara’da temsilcilik açmasına izin verdi.320 Başlarda, KDP ve
KYB’nin Türkiye’ye ilişkin açıklamaları son derece olumluydu. KDP’nin önde
gelen isimlerinden Hoşyar Zibari, “Türkiye, Saddam’a karşı savaşımızda Batıya ve
dünyayla tek yaşamsal bağımız” derken, Talabani de “Türkiye Kürtlere dost bir
ülke olarak değerlendirilmelidir” demişti.321
Türkiye’nin Kuzey Iraklı Kürtleri desteklemesinin ve korumasının çeşitli
nedenleri vardı: İlk dönemde Kürtler Türkiye’ye olan bağımlılıklarını açıkça ifade
ediyorlardı. Türkiye için en önemli sorun PKK ile mücadeleydi. PKK’nın Kuzey
Irak’ta üslenmesi Türkiye’nin terörle mücadele faaliyetlerini bu bölgeye
kaydırmasını gerekli kılıyordu. Bu mücadelede ise en önemli ortakları Iraklı Kürt
gruplar olabilirdi. Başlangıçta Türkiye’den alabilecekleri ekonomik yardım
nedeniyle bu ilişkiye olumlu yaklaşan Kürt gruplar bir süre sonra kendi egemenlik
alanı olarak gördükleri bir alanda Türkiye’nin kuvvet kullanmasını tepkiyle
karşılamaya başladılar.
1991-98 yılları arasında Türkiye’nin Kuzey Irak politikasını belirleyen
temel etken PKK’dan kaynaklanan güvenlik endişeleri olduğundan, Türkiye’nin
Iraklı Kürtlerle ilişkilerindeki temel belirleyici bu grupların PKK ile ilişkileri oldu.
Bu çerçevede, Türkiye ile KDP arasında 1992 yılının Kasım ayında bir dönemin
Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis Barzani ve Talabani ile görüşerek güvenlik
320 Michael Gunter, “The Foreign Policy of Kurds,” Journal of South Asian and Middle Eastern Studies, Cilt. 20, Sayı 3, Bahar 1997, s. 7. 321 Gunter, a.g.e, ss. 10-11.
107
mutabakatı yaptı.322 Başlangıçta PKK ile mücadelede yararlı olan bu anlaşma
1994’teki KDP-KYB çatışmasıyla işlerliğini yitirmeye başladı.
1993 ve 94’te Türkiye ile askerî ve ekonomik işbirliği Kürt gruplar için çok
önemli olmaya devam etti. Kürt grupları (özellikle KDP) neredeyse Türkiye’ye
bağımlı hale geldiler. Çünkü, uluslararası yardım yalnızca Türkiye üzerinden
geliyordu. Buna ek olarak, Türkiye, birincisi 1993 sonbaharında (13 milyon dolar
tutarında) ikincisi de (12 milyon dolarlık) bu yardım programı bitince başlatılmak
üzere iki tane yardım paketi açıkladı.323 Ayrıca, yılda 200 milyon dolar tutarındaki
sınır ticareti, Petrol Karşılığı Gıda Programı başlatılıncaya kadar Kürt gruplar için
(özellikle KDP) candamarıydı. KDP’nin Türkiye’ye ekonomik bağımlılığı Mesut
Barzani’nin yaptığı açıklamada çok güzel özetlenmişti. ‘...Türkiye dünyaya açılan
yolumuzdur...’324
Bu ekonomik ilişki Türkiye için de önemliydi. Her ne kadar Kuzey Irakla
yapılan ticaretin Türkiye’nin dış ticareti içindeki payı çok küçük olsa bile, petrol
kaçakçılığı veya diğer malların satışı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin
ekonomisine katkıda bulunuyordu. Körfez Savaşı’ndan önce Irak ile yapılan ticaret
Güneydoğu Anadolu için çok önemliydi. Savaştan sonra sınırların kapatılmasıyla
bölge ekonomisi sıkıntıya girdi. Fakat, HO’nun başlamasından sonra bölgeye
uluslararası yardım yapan kuruluşların yardım malzemelerini Güneydoğu
Anadolu’dan temin etmeleri bölge ekonomisi açısından önemli bir gelir kaynağı
haline geldi. Ancak, esas gelir kamyonlarla yürütülen kaçak petrol ticaretinden
sağlanıyordu.
322 Özdağ, 1999, s. 95. 323 Kemal Kirişçi, “Türkiye ve Kuzey Irak’taki Güvenlik Bölgesi,” Avrasya Dosyası Kuzey Irak Özel, Cilt 3, Sayı 1, İlkbahar 1996, s. 15. 324 Kirişçi, a.g.e, s. 15.
108
Turgut Özal, Saddam Hüseyin’in devrileceğine inanıyor ve bu nedenle
Bağdat ile işbirliği yapmaya yanaşmıyordu. 1993’te Turgut Özal’ın ölmesinden
sonra Türkiye’nin Saddam Hüseyin’i dışlayan politikayı terketmesi ve aynı
tarihlerde Çifte Çevreleme’nin ilan edilmesiyle ABD’nin Saddam Hüseyin’i
devirmekten çok çevrelemeye yöneleceğinin ortaya çıkmasıyla, Türkiye’nin
Kuzey Irak politikası Saddam’ın iktidarını korumaya devam edeceği gerçeği
üstüne inşa edilmeye başladı. Ayrıca, KDP ile Türkiye arasındaki sıcak ilişkiler,
Talabani ile Türkiye arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden oldu. Hatta,
Talabani, Türkiye’nin 1995’te KDP ve KYB arasındaki çatışmalarda arabuluculuk
yapma girişimini Türkiye’nin tarafsız olmadığını ileri sürerek reddetti.325
Talabani’nin PKK politikasında da değişmeler olunca ilişkiler iyice gerildi. Çünkü,
başlangıçta PKK’yı bölgede barındırmayacağını açıklayan Talabani önce PKK’nın
faaliyetlerinin engellenmesi konusunda artık silahlı kuvvet değil diplomasi
kullanacağını açıkladı. Ardından da PKK’yı terörist bir örgüt olarak değil siyasî
bir örgüt olarak gördüğünü belirtti.326 Bu dönem Türkiye’nin KDP ile ilişkilerinin
daha iyi olduğu dönemdi. KDP, Talabani’nin Türkiye’den uzaklaşan bir görüntü
çizdiği bu dönemde ‘...PKK yalnızca Türkiye’ye değil bize de tehdittir.’ şeklinde
bir açıklama yapmıştı.327
İki Kürt grup arasındaki çatışmalarda başlangıçta arabulucu rolü oynamaya
çalışan Türkiye bir süre sonra iki grubun anlaşması konusunda pek de hevesli
davranmamaya başladı. Bunun temel nedeni, Türkiye’nin iki tarafın uzlaşmasının
325 Yeni Yüzyıl, 3 Nisan 1995. 326 Turkish Daily News, 5 Mayıs 1995 327 Turkish Daily News, 19 Eylül 1994.
109
Kürt devletinin kurulmasını kolaylaştıracağını düşünmesiydi.328 Bu çerçevede,
1990’ların sonuna gelindiğinde Türkiye’nin Kuzey Irak politikasını PKK’yla
mücadeleden çok, bağımsız bir Kürt devleti kurulmasının engellenmesi fikri
şekillendirmeye başladı. Bunun sonucu olarak Türkiye, Kürtleri Bağdat ile
görüşme konusunda teşvik etmeye başladı.329
3. Kürtler Arasındaki Çatışmalar
Her ne kadar 1991 yılı ve onu takip eden dönemdeki gelişmeler, KDP-KYB
ilişkilerinde bir iyileşme dönemi gibi görülse de, iki Kürt grup arasındaki
anlaşmazlık bir seçimle engellenecek kadar basit değildi. Bu nedenle taraflar
arasında çok geçmeden çatışma patlak verdi. 1992’de seçim yapılarak hükümet
belirlenmişti. 1993 yılına gelindiğinde ise Kürdistan Bölgesel Hükümeti ikiye
bölünmüştü.
1 Mayıs 1994’te KDPliler ile KYBliler arasında başlayan küçük çaplı bir
çatışma, iki taraf arasında büyük bir çarpışmaya dönüştü. Haziran başında iki tarafın
verdiği ölü sayısı 600’ü aştı ve KYB Erbil’deki Kürt Parlamentosu binasını ele
geçirdi.330 Çatışmaları sona erdirmek için birçok ateşkes girişimi yapılmasına
rağmen bu girişimlerden bir sonuç çıkmadı. Temmuz 1994’te Paris’te yapılan
anlaşmayla çatışmalar kısa bir süre için durdu. Fakat yıl sonunda çatışmalar yeniden
başladı.
328 Kemal Kirişçi, “Turkey and the Kurdish Safe-Haven in Northern Iraq,” Journal of South Asian and Middle Eastern Studies, Cilt 19, Sayı. 3, Bahar 1996, s. 33. 329 Tuncay Özkan, CIA Kürtleri: Kürt Devletinin Gizli Tarihi, İstanbul, Alfa, 2004, s. 158. 330 Michael Gunter “The KDP-PUK Conflict in Northern Iraq,” Middle East Journal, Cilt. 50, Sayı 2, Bahar 1996, s. 233.
110
1995 yılının büyük bir kısmı çatışmaların durdurulması için ateşkes yapma
çabalarıyla geçti. 1996 yılı Kuzey Irak Kürtleri için çok önemli bir yıl oldu. 1996
yılının bahar aylarında İran’dan destek alan KYB, KDP’yi birçok cephede yenilgiye
uğratmıştı331. Bunun sonucunda, eş zamanlı olarak PKK ve KYB ile savaşan KDP
her iki örgütle de ateşkes yapmak zorunda kaldı. Böylece, bir yandan KYB, PKK ve
İran’ın baskısı altında kalan, diğer yandan da PKK ile ateşkes yaptığı için Türkiye
tarafından dışlanan KDP Bağdat ile işbirliğine gitti.
31 Ağustos 1996’da KDP ile anlaşarak Erbil’e (KYB-KDP savaşları sırasında
Erbil KYB’nin eline geçmişti) giren Irak ordusu KYB’yi şehirden çıkarttı ve KDP
şehri ele geçirdi.332 ABD, bu gelişmeye Irak’a bir uyarı notası yazarak ve Bağdat’a
kısa süreli bir füze saldırısı düzenleyerek yanıt verince Saddam Hüseyin ABD’den
ciddi bir yanıt gelmeyeceğini anladı ve operasyonunu sürdürdü.333 Böylece Irak
ordusu ve KDP Süleymaniye’ye girdi. Irak ordusu birkaç gün süren operasyonda
bölgeyi ABD destekli muhalif gruplardan temizledi. Bu operasyon sırasında Saddam
Hüseyin’in özel kuvvetleri olan Cumhuriyet Muhazıfları Kuzey Irak’ta üslenen ABD
destekli muhaliflerin üyelerinin bir kısmını tutukladı, bir kısmını ise öldürdü.
Bölgede bulunan CIA ajanları ise ABD’nin isteğiyle Saddam Hüseyin’in
operasyonundan 4 gün önce Türkiye üzerinden tahliye edildi.334 Ancak, ABD’nin
Kuzey Irak’ta oluşturduğu istihbrarat alt yapısı sadece Amerikalı CIA ajanları ve
askerleriyle sınırlı değildi. 1991’den itibaren doğrudan ABD için çalışan 1000 kadar
Kürt personele sahipti. Irak ordusunun müdahaelesiyle ABD bunların da tehlike
altında olduğunu düşündüğünden bu insanları aileleriyle birlikte kaçırmak istedi.
331 Pelletiere, 1996, s.11. 332 Randal, 1999, s. 298. 333 Pelletiere, 1996, s. 11. 334 Özkan, 2004, s. 210-11.
111
Toplamda (aileler dahil) 2500 kişiyi bulan ilk grubun tahliyesi, aynı bir önceki grup
gibi Türkiye üzerinden yapıldı.335 Daha sonra başka tahliye operasyonlarıyla birlikte
ABD’nin Kuzey Irak’tan Guam adasına kaçırdığı Kürtlerin sayısı 7000’i buldu.
336ABD kendi ajanlarını bölgeden kaçırabilmesine rağmen Iraklı muhalifler o kada
şanslı değildi. Saddam Hüseyin’in darbesi sonucunda dağılan Irak muhalefeti uzun
süre toparlanamadı ve Irak’a geri dönemedi.337 Ayrıca, Bağdat Kuzey Irak’taki
gelişmeleri her an alt üst edebilecek kadar güçlü olduğunu gösterdi.
Bağdat’ın Kuzey Irak’a müdahalesiyle iç savaş sırasında kaybettiği yerleri
geri alan KDP, Saddam’ın desteğini kesmesiyle KYB’den ele geçirdiği bölgelerde
tutunamadı.338 Kısa süreli bir ateşkesten sonra 28 Ekim 1996’da başlattığı bir
saldırıyla KYB, İran desteğiyle yaptığı bir karşı saldırıyla kaybettiği bölgelerin
çoğunu ele geçirdi. Hatta, bazı kaynaklara göre İran ve KYB’nin, KDP’yi yok
etmesini Türkiye araya girerek engelledi. KDP’nin 8 Kasım günü başlattığı karşı
saldırıya Türk hava kuvvetleri destek verdi.339 Sonuçta, ABD’nin araya girmesiyle
taraflar arasında ateşkes sağlandı. 1997’de bölgedeki iç savaş, düşük profilli de olsa
sürdü. KDP-KYB-PKK çatışmalarıyla geçen 1997 yılı bölgedeki Kürt gruplar
arasındaki bölünmüşlüğün devam ettiği bir dönem oldu.
1998 yılı taraflar arasında çatışmaların azaldığı ve göreli olarak istikrarlı bir
yıl oldu. Bu dönemde PKK’nın KDP ve KYB’yle ilişkilerinde önemli değişiklikler
335 Bu kişilerin tahliyesine ilişkin ayrıntılı bilgi ve mutabakat metni için bkz. Özkan, 2004, 236-245. 336 Özkan, 2004, 285. 337 Över, 1999, s. 178 338 Över, 1999, s. 188 339 Özkan, 2004, s. 307.
112
yaşanmadı. Ancak, bu yılın sonuna doğru, iki grup arasında Washington’da yapılan
anlaşma bir sonraki döneme damgasını vurdu.340
b. 1991-1998 Yılları Arasında ABD’nin Kuzey Irak Politikası
Körfez Savaşı’ndan sonra ABD’nin Kuzey Irak politikasını belirleyen en
önemli faktör, ABD’nin savaş sonrası Orta Doğu politikası ve olası bir Kürt
devleti arasındaki ilişki oldu. Bu dönemde, ABD, bir Kürt devleti kurulmasına
karşı çıkıyordu. Bu karşı çıkış, onun 1990’lar boyunca Kürtlere yönelik
politikasında görüldü. ABD’nin bir Kürt devleti kurulmasına karşı çıkmasının üç
temel nedeni vardı:
ABD Kongresi’ne hazırlanan rapora göre Kürt devletinin kurulması, Irak’ın
geri kalanın da parçalanmasına yol açacaktı. Irak’ın parçalanması halinde ise a.
Irak’ın güneyinde ortaya çıkacak muhtemel bir Şii Arap devleti İran’ın etki alanına
girecek b. Irak’ın geri kalanının (yani Sünni Arapların yaşadığı Orta Fırat ve
civarındaki bölgede kurulabilecek yeni bir devletin) İran karşısında zayıf
kalmasıyla Körfez’deki Arap devletleri daha büyük bir İran baskısıyla karşılaşacak
c. Irak’ın parçalanmasıyla birlikte Basra Körfezi civarında ortaya çıkan gerginlik
sonucunda petrol piyasaları olumsuz etkilenecek d. Parçalanma diğer bölge
ülkelerindeki (burada en önemli ülke Türkiye’ydi.) azınlıkların ayrılık talebinde
bulunmasına neden olabilecekti.341 Bütün bu olasılıkların gerçeklenmesi
durumunda, 1921’den beri Orta Doğu’da kurulmuş olan “düzen” büyük bir darbe
340 Hanna Yousıf Freıj “Alliance Patterns of a Secessionist Movement: The Kurdish Nationalist Movement in Iraq,” Journal of Muslim Minority Affairs, Cilt. 18, Sayı 1, Nisan 1998, s. 27. 341 Prados, 1991, s. 35., Clifton W. Flowers, The Kurds in Northern Iraq: U.S. Policy Towards Their Search for Autonomy and Independence, National Defense University, 1993, s. 24.
113
alacaktı. Yani, bazı Arap devletlerinin sınırları ve rejimleri değişmek zorunda
kalacaktı.342 Bu olasılık, yukarıda da belirtildiği gibi ABD’nin Orta Doğu
politikasıyla çatışıyordu. Bu nedenle, ABD, Irak’ta kurulacak bir Kürt devletine
karşı çıkıyordu.
ABD’nin Kürt devletine karşı çıkmasının ikinci nedeni Iraklı Kürtlerin kısa
sürede bir devlet kurabileceğini düşünmemesiydi. ABD’li analizcilere göre, ABD
Iraklı Kürtleri destekleyerek bir Kürt devleti yaratmaya çalışsa bile, bu ABD
açısından yararlı bir girişim olmayacaktı. Çünkü, hem Kürt hareketinin kendi
zaafları hem de bölgesel faktörler bir Kürt devletinin oluşmasına izin
vermeyecekti.343 1990’ların başında ABD’nin bir Kürt devletinin kurulabilmesine
ve yaşayabilmesine ilişkin değerlendirmeleri şöyleydi:
Kuzey Irak’ta uluslararası koruma altında bir bölgenin yaratılması Iraklı
Kürtlerin Bağdat’tan daha bağımsız hareket etmesini sağladı. Fakat, Kuzey Irak’ta
bir devlet kurulabilmesi için gerekli altyapı yoktu. Kürt partilerinin örgütlenmeleri,
birbirleriyle ilişkileri, Kuzey Irak’taki siyasal ve ekonomik durum ve Kürtlerin
askerî kapasitesi bir devlete temel oluşturamayacak kadar zayıftı.344 Hatta, ABD,
HO’nun sona ermesi durumunda Bağdat’ın kısa sürede tekrar Kuzey Irak’ı kontrol
edebileceğini düşünüyordu. 345
Büyük ölçüde dağlık ve denize kapalı bir coğrafya olan Kuzey Irak’ta
kurulacak bir Kürt devleti, ticaret yapabilmek ve güvenli sınırlara sahip olmak için
komşularına bağımlı olacaktı.346 Kürtlerin, su ve petrol kaynaklarına sahip olması
342 Prados, 1991, s. 35. 343 National Intelligence Estimate, The Kurds: Rising Expectations Old Frustrations, Eylül 1992, Yayınlanma Tarihi 27 Kasım 2000, s. 10. 344 Bengio, 1992, s. 19. 345 National Intelligence Estimate, 1992, s. 10. 346 Flowers, 1993, s. 16.
114
(Bu, Kerkük’ün Kürt devleti sınırları içinde olmasıyla mümkündü) halinde
kendine yeten bir ekonomik yapı inşa edebilme olasılığı bulunmasına rağmen347
Kürt devleti dış dünya ile bağlantısını komşuları üzerinden gerçekleştirmek
zorunda kalacağı için bağımlı bir ekonomiye sahip olacaktı. Ayrıca, gelişmiş bir
silah teknolojisi ve iyi eğitimli bir silahlı gücü olmadan sınırlarını savunması çok
zordu.
Irak’taki Kürtlerin bağımsızlık elde etmesi İran, Türkiye ve Suriye’de
yaşayan Kürtlerin de benzer taleplerde bulunmasına neden olacaktı. Bu nedenle,
İran, Türkiye ve Suriye, Kürt devletini yaşatmak istemeyecekti. ABD’ye göre bu
devletler, Kürt hareketini bastırabilme gücüne sahipti. Ayrıca, İran, Irak, Türkiye
ve Suriye’nin Kürt devletini engellemek için ortak çıkarlara sahip olmaları, bu
ülkeler arasında iyi diplomatik ilişkiler kurulmasına neden olabilecekti. 1990’ların
başında Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlar ve Irak’ta Türkiye’nin yardımına
ihtiyaç duyan ABD, Türkiye ile ilişkilerinin bozulmasını istemiyordu.
ABD, Irak’taki Kürt sorununun çözülmesinin bölge açısından yararlı
olacağını düşünmesine rağmen, bu çözümün ancak Irak sınırları içinde mümkün
olduğunu varsayıyordu.348 Yukarıda da belirtildiği gibi, bir Kürt devletinin
doğması sadece Irak’ı değil tüm bölgeyi etkileyecek bir gelişmeydi. Bu nedenle,
ABD, bölgedeki jeopolitik denklemi değiştirecek bir gelişmeden ziyade sorunun
Irak içinde Kürtlere bazı haklar verilmesiyle çözülmesi gerektiğini savunuyordu.
Ayrıca, ABD, Batı ülkelerinin de Kürt devletine karşı olduğunu düşünüyordu.
Kongre’ye sunulan analize göre, Batı ülkeleri Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana
Kürtlerin bağımsız bir devlet kurma fikrine karşı çıkmış, Kürtlerin bağımsızlık
347 Flowers, a.g.e., s. 17. 348 Prados, 1991, s. 34.
115
isteklerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardı. Fakat Soğuk Savaş sonrası
gelişmeler, milliyetçi hareketlere devletlerin mevcut sınırları içinde hakları
verilmesi yoluyla çözülmesinin daha iyi olduğunu göstermişti. Bu nedenle
Irak’taki Kürt sorunu, Kürtlere özerklik verilmesiyle çözülebilirdi.349 HO
sayesinde Kürtler yeni kurumlarını ve de facto özerkliklerini koruyabilirlerdi.
Saddam Hüseyin’in devrilmesi ve bunun sonucu olarak HO’nun sona ermesi
durumunda Irak’ta kısa süreli bir istikrarsızlık meydana gelme olasılığı bulunsa da,
ABD Kürtlerin kendi kurumlarını geliştirmesiyle bu zorluğu aşabileceğini
düşünüyordu. Bu süreçte, Kürtlerin özerklik taleplerine Batı ülkelerinin de destek
vermesi mümkündü.350
Yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü ABD’nin 1990’ların başında Kuzey
Irak politikası, Iraklı Kürtleri ABD’nin Irak’ı çevreleme politikasına entegre etmek
oldu. Bu durum, ABD’nin Kürt isyanına olan tepkisinde, HO’ya yaklaşımında ve
Irak Muhalefeti ile Kürtleri birbirine eklemleme çabasında görüldü. Daha önce de
belirtildiği gibi, ABD, 1991’de Irak’ta çıkan Kürt isyanının Bağdat tarafından
bastırılmasına göz yumdu ve Kuzey Irak’a isyanların bastırılmasından sonra
müdahale etti. ABD, bu müdahaleyi stratejik çıkarlarının korunmasına değil insanî
sorunların çözülmesi gerekçesine dayandırdı.351 Diğer yandan, ABD, Kuzey Irak’ı
ve Kürtleri ayrı bir politik araç olarak kullanmaktan ziyade diğer Iraklı muhalif
gruplara eklemlemeye çalıştı. Böylece, hem Iraklı muhaliflere güvenli bir alan
yaratmayı hem de en azından teorik olarak Kürtlerin Irak devletinin çatısı altında
kalmak istediklerini göstermeyi amaçlıyordu.
349 Prados, 1991, s. 34. 350 Prados, 1991, s. 35. 351 Prados, a.g.e, s. 30.
116
Sonuçta, ABD’nin 1991’den itibaren Kürtlere yaklaşımı Körfez Savaşı
öncesine göre daha olumlu olmasına rağmen belli bir mesafede olmaya devam etti.
ABD, Irak politikasında Kürtleri iki amaca uygun biçimde kullandı. Bir yandan,
Kürtleri Irak’ı çevreleme politikasının bir unsuru olarak ele alırken diğer yandan
gerektiğinde Iraklı muhalif gruplara destek verecek milis desteğini Kürtlerden
sağlamayı amaçlıyordu.
1993’te Çifte Çevreleme Politikası’nın ilan edilmesi ve ABD’nin Irak’taki
iktidar değişikliği için Bağdat’ta meydana gelecek bir darbeye bel bağlaması
Kuzey Irak’ta örgütlenen muhalif grupların önemini azaltmaya başladı. Bu durum,
Kürtleri diğer muhalif gruplar için bir sigorta olarak gören ABD için Kürtlerin
öneminin de azalması anlamına geliyordu. 1994’te Kürt gruplar arasında başlayan
iç savaş, ABD’nin Kürtlerden beklentilerini iyice azalttı.
Bu durum, 1995 yılında da devam etti. Bu süreç içinde ABD’den
beklediğini bulamayan KDP ve KYB de aralarında yürüttükleri savaşta bölge
ülkelerinin desteğini aramaya başladılar. ABD’nin Kuzey Irak’taki etkinliği
azaldıkça onun yerini Türkiye, İran ve Irak doldurmaya başladı. Özellikle 1995-96
yıllarındaki KDP-KYB savaşlarında bu üç ülkenin desteği belirleyici oldu.352 İran
ile KYB arasındaki ilişkinin güçlenmesi, KDP’yi Türkiye’ye yakınlaştırdı. İran
destekli KYB karşısında büyük yenilgilere uğrayan KDP, ABD’den yardım istedi.
Fakat, ABD bunu KDP’nin daha fazla destek koparmak için bir oyun olarak
gördüğünden KDP’ye destek vermedi.353 ABD’den beklediği desteği alamayan
KDP, IUK’de örgütlenen muhalifleri teslim etme karşılığında Bağdat’la anlaştı.
Bunun sonucunda 31 Ağustos 1996’da Irak ordusu Erbil’e kadar girdi. Erbil’i çok
352 Cockburn ve Cockburn, 2000, s .235. 353 Cockburn ve Cockburn, a.g.e, s. 236.
117
kısa sürede ele geçiren Irak ordusu, IUK üyelerinin büyük bir kısmını yakaladı.
Daha sonra şehri, KDP’ye teslim ederek Kuzey Irak’tan çekildi. Saddam’ın
müdahalesi sırasında bir süre Amerikan uçakları Kuzey Irak’ta uçmalarına rağmen
olaylara müdahale etmediler.354 Hatta, ABD, Saddam Hüseyin’in Kuzey Irak’a
girmesine Irak’ın güneyini bombalayarak yanıt verdi.
1996 yılından itibaren ABD, Kuzey Irak’taki gelişmeleri uzaktan izlemeye
başladı.355 Kuzey Irak’taki gelişmeleri Irak politikasında geri plana iten ABD, bu
yaklaşımını açıkça dile getirmeye başlamıştı. Örneğin, Ağustos 1996 olayından
sonra dönemin ABD Savunma Bakanı William Perry ABD’nin Irak’taki stratejik
çıkarlarının ülkenin güneyinde olduğunu, Irak’ın kuzeyindeki gelişmelerle insanî
nedenlerle ilgilendiklerini söyledi. Perry’e göre, Irak’ın hâlâ Kuveyt’i işgal etmesi
mümkündü. Bu nedenle, ABD’nin ulusal güvenliği açısından Irak’ın güneyindeki
gelişmeler daha önemliydi. Perry bir başka açıklamasında ise ABD’nin Kuzey
Irak’taki iç savaşa karışmasında herhangi bir çıkar göremediğini, Kürtler
arasındaki çatışmadan uzak kalmak istediklerini söylemişti.356
1996 yılının ortalarında CIA, Irak’ta üst üste darbe girişimlerinde bulundu.
Ancak, bu darbe girişimlerinin başarısız olması nedeniyle ABD’nin Saddam
Hüseyin’i devirebileceğine olan inancı da gittikçe azaldı. 1996’nın sonlarına doğru
dönemin CIA Başkanı John Deutsch, Saddam Hüseyin’in uzun bir süre daha
iktidarda kalabileceğini düşündüklerini açıklamıştı.357 Ayrıca, Irak’taki muhalefet
örgütünü kaybeden ABD’nin Kürtlere duyduğu ihtiyaç azaldı.
354 Cockburn ve Cockburn, a.g.e, s. 241. 355 Alan Makovsky, Amatzia Baram, Michael Eisenstadt, “Crisis In Iraq: Saddam Hussein, The Kurds And U.S.,” Policywatch, Sayı 217, 6 Eylül 1996. 356 “Evolution of U.S. Policy On Iraq, The Iraqi Opposition, and Northern Iraq: Between Humanıtarıan And Strategic Interests,” Policywatch, Sayı 219, 19 Eylül 1996. 357 Cockburn ve Cockburn, 2000, s. 244
118
Özetle, ABD’nin 1991-1996 yılları Kuzey Irak politikasının ana çerçevesi
değişmemesine rağmen, 31 Ağustos 1996’dan sonra ABD’nin Kuzey Irak’taki
gelişmeleri daha uzaktan takip ettiği görülmektedir. Başta Türkiye olmak üzere
ABD’nin Kürtlerle ilişki kurmasının ABD ile bölge devletleri arasında sorun
çıkartması ve Kürtlerin iç savaşa tutuşarak güvenli bölgede ABD’nin Iraklı
muhalifler için ihtiyaç duyduğu istikrarlı ortamı bozması ABD’yi Kuzey Irak’taki
ağırlığını azaltmaya itti.358 1996-97 yılları arasında KDP ve KYB arasındaki
ateşkes görüşmelerine ABD arabuluculuk etmeye çalışmasına rağmen bunda
başarılı olamadı. Bu tablo, 1998 yılına kadar sürdü. 1998 yılında ise, ABD’nin iç
politikasındaki gelişmeler, Çifte Çevreleme politikasının işe yaramaması ve
ABD’nin Kuzey Irak’ı tekrar üs olarak kullanmaya karar vermesi bu süreci
değiştirmişti. 1998 yılından sonra ABD’nin Kuzey Irak’ta önceki döneme göre
daha aktif bir yaklaşım izlediği söylenebilir.
B. 1998-2001 ARASINDA ABD VE KUZEY IRAK
1. Çifte Çevrelemenin Sonu ve ABD’nin Irak Politikası
1998 yılı pekçok açıdan ABD’nin Irak politikası ve Iraklı Kürtler ile olan
ilişkileri bağlamında önemli bir yıldır. 1998 yılının başlarında yaşanan silah denetimi
krizinin ardından Clinton’un Irak politikasına ilişkin eleştirilerin artması ABD’deki
Irak tartışmalarını hızlandırırken, aynı dönemde ABD’nin BMGK’da ambargo
358 Alan Makovsky, “Toward a More Realistic Northern Iraq Policy,” PolicyWatch, Sayı 224, 24 Ekim 1996.
119
konusunda da taviz vermek zorunda kalması dışarıdan gelen baskıların da
ağırlaştığını göstermektedir. Buna ek olarak yine aynı dönemde Iraklı muhaliflerin
yeniden örgütlenmesine yönelik Cumhuriyetçi baskının artması Clinton Yönetimi’ni
yeni bir inisiyatife zorlamıştır. Bu inisiyatifi yaratan gelişmeler şöyle açıklanabilir:
1998 yılına gelindiğinde, Çifte Çevreleme politikası, uygulamada karşılaştığı
sorunlar nedeniyle birçok eleştiri almaya başlamıştı. Aslında, ABD’de bazı çevreler
bu politikayı ilan edildikten kısa bir süre sorgulamaya girişmişti.359 Fakat, asıl
eleştiriler çevreleme politikasının açıkça başarısız olmaya başladığı 1997 yılından
itibaren yoğunlaştı. Çifte Çevreleme politikasına yöneltilen temel eleştiriler şunlardı:
• Çifte Çevreleme politikası stratejik bir vizyondan yoksun, yanlış varsayımlara
oturtulmuş ve ekonomik ve diplomatik maliyetleri yüksek bir politika olarak
görülüyordu.360
• Çifte Çevrelemeye yönelik ikinci eleştiri, bu politikanın yola çıktığı noktadan
saptığı ve sadece Irak’a odaklandığıydı. Daha önce de belirtildiği gibi, Çifte
Çevreleme’nin temel mantığı İran ve Irak’ı sistemin dışına birlikte itmekti.
Fakat, bu politika uygulamaya konduğu zamandan itibaren İran üzerinde
baskı oluşturamadı. Bu nedenle, Çifte Çevreleme, 1994 yılından itibaren
sadece İran’a göre daha zayıf bir tehdit olan Irak’ın kuşatılmasına dönüştü.
İran’a yönelik baskı oluşturma çabaları dünyada destek bulmuyordu.361
Dahası, İran ve Irak, ABD’nin baskısı nedeniyle birbirlerine yakınlaşmaya
359 Bkz. Barbara Conry, “America’s Misguided Policy of Dual Containment in the Persian Gulf,” Foreign Policy Briefing, Sayı. 33 10 Kasım 1994. http://www.cato.org/pubs/fpbriefs/fpb-033.html 360 Zbigniew Brezezinski ve Brent Scowcroft, “Diffirented Containment: U.S Policy Toward Iran and Iraq,” Foreign Affairs, Mayıs-Haziran 1997, s. 23. 361 Anthony Cordesman, Living With Saddam: Reshaping US Strategy in the Middle East, Testimony to the Senate Armed Services Committee, 25 Mart 1998, http://www.csis.org/hill/ts032598.html; David Wurmser et.al, “The Peace beyond the Peace: What Role for Iran and Iraq?,” Middle East Policy Council, Cilt VII, Sayı 3, Haziran 2000.
120
başlamıştı. Bu durumun Basra Körfezi’ndeki geleneksel güç dengesini alt üst
ettiği söyleniyordu.
• Çifte Çevreleme’ye yönelik üçüncü eleştiri, bu politikanın ihtiyaç duyduğu
iki temel gereksinimden yoksun olduğuydu. Bu eleştiriyi ileri sürenler,
çevreleme stratejisinin caydırıcılığa ve müttefiklerin de desteklediği bir
ambargoya dayanması gerektiğini, oysa Çifte Çevreleme politikasında bu iki
unsurun da bulunmadığını savunuyorlardı.362
• Çifte Çevreleme politikasının İran ayağı başarısız olduğundan, ABD’nin
Basra Körfezi’ndeki politikası Irak’a odaklamıştı. Fakat, bu politikanın Irak
ayağının en önemli unsuru olan Saddam Hüseyin’in devrilmesi
başarılamadı.363 Ayrıca, çevrelemenin en önemli araçları başarısız oldu.
Özellikle uygulanabilmesi için uluslararası destek gereken ambargo ve silah
denetimine verilen uluslararası destek azalmıştı.364 Tersine, ABD’nin hem
Körfez ülkelerini korumak hem de Irak üzerinde baskı uygulamak için
bölgede asker bulundurması yeni tepkiler yaratıyordu.365
Özetle, ABD’nin Orta Doğu politikasının temel belirleyicileri olarak
görülen sorunlara Çifte Çevreleme’nin bir çözüm olarak sunulmasının büyük bir
hata olduğu, bu politikanın sorunları çözmekten ziyade artırdığı fikri her geçen
gün daha fazla ağırlık kazandı.366 Yukarıdaki eleştirilere karşı Clinton
362 Alkim, 2000, s. 85. 363 Fouad Ajami, “Dual Containment, Dual Failure,” U.S News & World Report, Cilt 124, Sayı 3, 26 Ocak 1998, s. 9. 364 Harvey Sicherman, “The Strange Death of Dual Containment,” Orbis, Cilt 41, Sayı 2, Bahar 1997, ss. 230-232. 365 Anthony Cordesman, After Desert Fox: Our Policy for the Gulf and Iraq, CSIS, 2 Mart 1999. 366 Graham Fuller Ian lesser, “Persian Gulf Myths,” Forein Affairs, Cilt 76, Sayı 3, Mayıs-Haziran 1997, ss. 45.
121
Yönetimi’nin başarılı olduğunu savunanlar da vardı. Çifte Çevreleme’nin başarılı
olduğunu savunanlar Irak’ın bölge için daha büyük bir tehlike haline gelmesinin
önlendiğini ve dünyadaki birçok ülkenin İran ile ilişkilerini azalttığını ileri
sürüyordu.367 Ancak, hem amaçları ve araçları açısından Çifte Çevreleme başarısız
oldu. İran konusunda baştan beri yetersiz kalan çevreleme stratejisinin Irak boyutu
da 1998 yılında yaşanan gelişmelerle tam anlamıyla çöktü. Bu çöküşün
incelenmesi 11 Eylül 2001 tarihinden önceki durumun anlaşılabilmesi ve bu
tarihten sonraki gelişmelere ışık tutabilmesi açısından önemli olabilir.
a. Ambargo
Irak’a uygulanan BM ambargosu 1990’ların sonuna geldiğinde gevşemeye
başlamıştı. Daha önce de belirtildiği gibi, ABD Irak’a karşı bir uluslararası
ambargo uygulanmasını iki nedenle istiyordu: Birincisi, Saddam Hüseyin’in
devrilmesi için ortam hazırlamak, ikincisi ise Saddam Hüseyin iktidarda kalsa bile
Irak’ın yeniden güçlenmesini engellemek. Ancak, uygulanan katı ambargonun
sonucunda Irak’ta açlık başgöstermesi ve sivil ölümlerinin artması birçok ülkenin
kamuoyunda ambargo karşıtı bir ortam yarattı. Ayrıca, Irak’ın petrol satışı
üzerindeki limit kaldırıldıktan sonra birçok ülke Irak ile daha yakın ticari ilişki
kurma arayışına girmişti.
2000 yılında Fransa ve Rusya, Irak’a uygulanan uluslararası ambargonun
kaldırılması için bir kampanya başlattı ve bu kampanya Arap dünyasında da büyük
destek buldu. Rusya ve Fransa, Irak’taki petrol sanayiine yaptıkları yatırımlar
367 Bruce Riedel, “U.S Policy in the Gulf: Five Years of Dual Containment,” Global Beat: U.S Defense Policy, 6 Mayıs 1998, www.nyu.edu/globalbeat/usdefense/riedel050698.html
122
nedeniyle ambargonun kaldırılması için çaba sarfediyordu.368 Bu iki ülkeye destek
veren Arap devletlerinin kaygısıysa daha farklıydı. 1997-2000 yılları arasında İran
ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkiler iyileşmeye başlamıştı. İran’da Hatemi’nin
iktidara gelmesi ve İran’ın daha ılımlı bir dış politika izlemeye başlaması Körfez
devletlerindeki İran korkusunu biraz olsun azalmıştı.369 Arap devletlerinin Irak ile
ilişkilerini iyileştirmeye çalışmasının en önemli nedeni Irak sorununun da Filistin
sorunu gibi Arap dünyasının içinde iç politik sorunlar yaratmaya başlamasıydı.
Irak halkının ABD ve batının baskısıyla acı çektiğini düşünen insanların sayısı son
derece artmıştı. Hatta, birçok kişiye göre Irak sorunu Arapların mazlumluğunu
yansıtması açısından Filistin sorunuyla karşılaştırılır bir hale gelmeye
başlamıştı.370 Ayrıca, Irak’ı çevrelemek için Kuveyt ve Suudi Arabistan’a
konuşlandırılan ABD askerlerinin bu ülkelerde (özellikle Suudi Arabistan’da) bir
iç politika sorunu haline dönüşmesi mevcut rejimleri yıpratıyordu. Bu nedenle,
Arap devletlerinin büyük bir kısmı artık Irak’ı değil, ABD’nin Irak politikasının
kendi ülkelerinde yarattığı tepkiler nedeniyle kaygılanır duruma gelmeye
başlamıştı.371 Böylece, bölge ülkelerinin çoğu ambargo karşıtı hareketleri
desteklediler.
Bunun en açık örneklerinden birisi, Eylül 2000’de Kahire’de gerçekleşen
Arap Birliği zirvesiydi. Bu zirveye devlet başkan yardımcısı seviyesinde katılan
Irak’a yönelik diğer Arap ülkelerinin tavrı Irak’ı tekrar kabul ettiklerini
368 “Russian Company Interested in Iraqi Oil”, BBC, 22 Ağustos 2000; “Russian Oil Experts in Iraq” The Associated Press, 17 Eylül 2000. 369 Byman ve Green, 2002, s. 66 370 Nabil Fahmy, “The Changing Paradigm of the Middle East: Its Elements and Challenges” Mediterranean Quarterly, Cilt 15, Sayı 2, Bahar 2004, s. 7. Leon Hadar, “Pax Americana’s Four Pillars of Folly,” Journal of Palestine Studies, Cilt 27, Sayı 3, Bahar 1998, s. 56; Doran, 2003, s. 21 371 Ed Blanche, “GCC Security: New Alliances in the Making?” The Middle East, Mayıs 2001, s. 7. Byman ve Wise, 2002, s. 8; Daniel Byman ve Jerold Green, Political Violence and Stability in the States of the Northern Gulf, RAND, 1999, ss. 1-9.
123
göstermekteydi. Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Mısır ve Suriye Irak ile
daha yakın ilişkiler kurmak ve ilişkilerin normalleştirilmesi gerektiğini
kaydetmeye başlamışlardı. Hatta, 2001 Mart’ında Amman’da yapılan Arap Birliği
Zirvesi’ne Saddam Hüseyin bizzat davet edilmişti.372
Özetle, 2001 yılının sonlarına gelindiğinde, Irak’a uygulanan ambargo
başlangıcındaki amacından uzaklaşmış ve uluslararası desteğini yitirmişti. Bu
nedenle, ABD’de bazı kuruluşlar daha işe yarar bir mekanizmanın devreye
sokulması konusunda girişimler başlattı. İlk kez Nisan 2001’de ortaya atılan “akıllı
yaptırımlar” bunun en somut örneği oldu. Ticari malların ülkeye giriş çıkışına izin
verilmesine karşılık silah ve askerî malzemeler üzerindeki denetimin daha
sıkılaştırılmasına dayanan bu plan, mali ve askerî denetimin sürmesini ama gerek
Irak halkı gerekse Irak devleti üzerideki baskının hafiflemesini öngörüyordu.373 Bu
öneri 2001 başlarından itibaren tartışılmaya başlansa da Rusya’nın itirazları
nedeniyle Haziran 2001’de BMGK’ya getirilmedi.374 Ancak, 11 Eylül olaylarının
da etkisiyle 2001 yılının Kasım ayında Haziran 2002’den itibaren yürürlüğe
gireceği kabul edildi. Ancak 2002 yılının ortalarında ABD ile Irak arasında
başlayan gerginlik ve ABD’nin Irak’a yönelik operasyon hazırlıkları ambargo
meselesini bir süre sonra tamamen anlamsız kıldı.
b. Silah Denetimi
372 AP, 15 Mart 2001. 373 David Cartright, Alistair Millar, George Lopez, Smart Sanctions: Restructring UN Policy in Iraq, Joan Kroc Institute for International Peace Studies, 2001. 374 “Russia Opposes Smart Sanctions Against Iraq,” Peoples Daily, 1 Temmuz 2001.
124
Silah denetimi mekanizmasında yaşanan kriz 1998 yılında ortaya
çıkmasına rağmen, krizin emareleri 1997 yılından itibaren açıkça görülebiliyordu.
1997 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA)nın 8 Ekim 1997’de
BMGK’ya sunduğu raporda Irak’ta silahsızlanma konusunda daha fazla bir çaba
gösterilmesine gerek olmadığı belirtilmişti.375 IAEA’ya göre Irak’ta kitle imha
silahları konusunda hala birkaç açığa çıkarılması gereken nokta vardı. Fakat,
bunlar büyük çaplı bir araştırma gerektirmiyordu. Kısacası, IAEA, Irak’ta kitle
imha silahı olmadığını ileri sürüyordu. Buna karşılık silah denetiminden sorumlu
diğer kurum UNSCOM Irak’ta temizlenmesi gereken birçok yer olduğunu
savunuyordu. Ancak silahların bulunduğu yerler konusunda hiçbir somut kanıt
ileri sürememişti.376
Bu tartışmanın bir uzantısı ve Saddam Hüseyin’in gün geçtikçe kendisini
daha güçlü hissetmesinin sonucu olarak 1997–1998 yıllarından denetim
mekanizması ve denetimlerin uygulanması konularında çeşitli sorunlar çıktı.
UNSCOM’un Irak hakkındaki raporlarının olumsuz olması ve bazı UNSCOM
görevlilerinin ABD adına ajanlık yaptığı iddiaları sonucunda Irak UNSCOM’u
ülkeden kovdu. Bu gelişmelerin sonucunda Çöl Tilkisi Operasyonu meydana geldi
ve denetimler askıya alındı.377 Bu olaydan sonra BMGK’nın 1284 sayılı kararla
UNSCOM’un yerine yeni bir kurum kurması (UNMOVIC) ve denetim sistemini
değiştirmesi ABD için büyük bir yenilgi oldu. Çünkü, 1991’deki denetim
mekanizmasını başlatan BMGK kararı tüm silah programlarının yokedilmesi
karşılığında ambargonun sona ermesini öngörürken, 1284 sayılı karar Irak’ın tüm
375 Letter Dated 7 October 1998 From The Secretary-General Addressed To The President of The Securıty Council, http://www.iaea.org/OurWork/SV/Invo/reports/s_1998_927.pdf 376 Hans Blix, Disarming Iraq: The Search for Weapons of Mass Destruction, London, Bloomsbury, 2005, s. 29. 377 Blix, a.g.e, s. 35.
125
boyutlardaki işbirliğine karşılık ambargonun askıya alınmasını içeriyordu. Bu
nedenle, ambargonun kısa bir süre sonra tamamen ortadan kalkması bile mümkün
hale gelmişti. Yani, Çifte Çevreleme politikasının uygulamadaki en çok ön plana
çıkan iki aracı olan ambargo ve silah denetimi çökme noktasına gelmişti.378
Dahası, Çöl Tilkisi Operasyonu yeni bir durum yaratmıştı. 1991’den sonra
Irak ile ABD arasındaki sorunlarda, ABD kısıtlı bir güç kullanımıyla Irak’a geri
adım attırmayı başarabilmişti. 1991-1998 yılları arasındaki dört olay iki ülke
arasındaki çatışma ilişkisinin gidişatını etkiledi. İlk olay, 1992 yılının sonlarında
Irak’ın ülkenin güneyine yerleştirdiği SAM bataryalarını, ABD’nin çekmesini
istemesiyle başladı. Bu kriz, Irak’ın bu isteği kabul etmemesi üzerine 1993’ün
başında sıcak çatışmaya dönüştü. 19 Ocak 1993’te Irak’ın tek taraflı ateşkes
ilanıyla sona eren sorunun sonucunda Saddam Hüseyin’in öğrendiği ilk şey,
ABD’nin kriz durumunda kendisine karşı hava gücü kullandığı ve siyasi ve askerî
amaçlarına ulaşmak için sınırlı bir harekat yaptığıdır. İkinci olay Irak’ın Kuveyt’i
yeniden işgal etme girişiminde bulunduğu 1994 Ekim’inde yaşandı. Ancak, ABD
çok daha hızlı bir biçimde askerî yığınak yapınca Irak hareketinden vazgeçti.
Üçüncü olay, daha önce aktarılan KDP-Irak ortak operasyonuydu. Saddam
Hüseyin’in, Kuzey Irak’taki ABD ajanlarını büyük ölçüde yok ettiği bu operasyon
karşısında ABD kısa süreli bir füze saldırısıyla yanıt vermişti. Bu durum, ABD’nin
güçlü bir askerî yanıt vereceği düşüncesini büyük ölçüde törpüledi. Dördüncü ve
son olay ise 1998’deki Çöl Tilkisi operasyonuydu. ABD, Irak’ın silah
denetimcilerini ülkeden çıkarmasına karşılık büyük bir askerî operasyon
düzenlemesine rağmen, silah denetimcilerinin geri dönmesi konusunda başarısız
378 Paul White, “Airpower and a Decade of Containment,” JFQ, Winter 2000-2001, s. 36.
126
olmuş ve ABD’nin Irak konusundaki politikaları iyice inandırıcılığını yitirdi. Bu
son operasyonun yarattığı psikolojik etki, Çifte Çevreleme’nin sonu anlamına
gelmekteydi.379
c. Saddam’ı Devirme ve Irak’ı Çevreleme Arasında Muhalif Gruplar
1996’da Irak ordusunun Kuzey Irak’a girerek burada üslenen Iraklı
muhalifleri dağıtması, hem ABD’nin Iraklı muhaliflerin başarılı olacağına inancını
hem de Iraklı muhaliflerin ABD’ye duyduğu güveni azalttı. Hatta 1998 yılı başında
dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madaeline Albright Senato’da verdiği bir brifingde
Iraklı muhalifleri parçalanmış ve beklenti inşa etmek için yanlış bir oluşum olarak
nitelendirdi.380 Çifte Çevreleme’nin başarısız olduğuna dair genel kanı sonucunda
yeni bir politika arayışına girişen Amerikalı uzmanların ilk olarak ele aldıkları
konulardan birisi Saddam Hüseyin’in devrilmesine ilişkin çabaların gözden
geçirilmesi ve Irak muhalefetinin yeni bir anlayışla yeniden örgütlenmesi oldu.
1998 yılında ABD’de Irak tartışmaları kızışmaya başladığında Saddam’ın
devrilmesi ve muhaliflerin rolü konusunda Washington’da iki ayrı ekol oluşmuştu.
Bunlardan birisi, ABD’nin Irak konusunda sertleşmesi gerektiğini ve muhalifleri
destekleyerek Saddam Hüseyin’e karşı bir operasyon yapılması gerektiğini
savunuyordu.381 Bu fikrin öncülüğünü 2001’den itibaren George Bush Yönetimi’nin
dış politikasının belirlenmesinde son derece etkili bir isim olan William Kristol
379 Cordesman, 1999, s. 12. 380 Kenneth Katzman, Iraq’s Opposition Movements, Congressional Research Service Report, 26 Mart 1998, s. 1. 381 Richard Perle, “Iraq: Saddam Unbound,” Present Dangers: Crisis and Opportunity in American Foreign and Defense Policy (Robert Kagan ve William Kristol) San Francisco, Encounter Books, 2000, ss. 103-104.
127
üstlenmişti. ABD’nin Irak’ı çevreleme politikasını eleştiren Kristol, Iraklı muhalif
gruplara daha büyük bir bütçe ayrılarak Irak yönetimini devirme çabasına girişmesini
savunuyordu.382 Bunun karşısındaki ekol ise Iraklı muhaliflerin son derece zayıf ve
Irak’ta destek bulamayan bir örgüte sahip olduklarını, ABD’nin bunları
destekleyerek Saddam Hüseyin’e karşı operasyon yapmaya yönlendirmesi halinde
bunun Domuzlar Körfezi gibi bir faciayla sona ereceğini ileri sürüyordu. Zayıf ve
yetersiz muhalefeti desteklemektense ambargoların daha etkin bir biçimde
uygulanmasının Irak rejimi üzerinde daha etkin bir politika olacağını savunan bu
yaklaşım muhalefetin desteklenerek rejimin devrilmesini bir fantezi olarak
nitelendiriyordu.383
Fakat ABD’nin UNSCOM çerçevesinde Irakla yaşadığı sorunlar ve
Kongre’de 1998 yılının başında başlayan Saddam’ı devirme yönündeki baskının
ağırlaştırılması sonucunda Kasım 1998’den itibaren Clinton yönetimi politikasını
rejim değişikliğini de içerecek şekilde değiştirdi.384 Bu çerçevede çıkarılan Irak’ı
Kurtarma Yasası en kritik gelişmelerden birisiydi.385 Ekim 1998’de çıkarılan yasa
Ahmet Çelebi’nin uzun süreden beri desteklediği fikir olan ABD’nin hava desteğinde
bir muhalefet ayaklanması fikrine destek olmak üzere çıkartılmıştı. Buna Amerikan
yönetimindeki uzmanların birçoğu karşı çıkmasına ve başarılı olma şansı
382 William Kristol ve Richard Haass, “Special Policy Forum U.S. Objectives in Iraq: Rollback V. Containment,” Policywatch, Sayı 306, 6 Mart 1998; Kim Holmes ve James Phillips, “The Anatomy of Clinton’s Failure in Iraq,” The Heritage Foundation Backgrounder, 27 Şubat 1998, s. 6; Stephen J. Solarz ve Paul Wolfowitz, “Letters to the Editor” Foreign Affairs, Cilt 78, Sayı 2, Mart Nisan 1999. 383 Gregory Gause, “Getting It Backward on Iraq” Foreign Affairs, Cilt 78, Sayı 3, Mayıs-Haziran 1999, s. 64. Daniel Byman, Kenneth Pollack ve Gideon Rose, “The Rollback Fantasy,” Foreign Affairs, Cilt 78, Sayı 1, Mayıs Haziran 1999, ss.24-41; David Isenberg, “Imperial Overreach: Washington’s Dubious Strategy to Owertrow Saddam Hussein,” Policy Analysis, Sayı 360, 17 Kasım 1999. 384 Kenneth Katzman, Iraq’s Opposition Movements, Congressional Research Service Report, 27 Haziran 2000, s. 4. 385 Yasasnın metni için bkz. Iraq Liberation Act of 1998, http://fl1.findlaw.com/news.findlaw.com/hdocs/docs/iraq/libact103198.pdf
128
bulunmadığına ilişkin fikir belirtmelerine ve zorluklarını sıralamalarına rağmen386
Clinton baskılara dayanamayarak yasayı kabul etti. Bu yasa çerçevesinde çıkan
yasadan maddi yardım alabilecek kuruluşlar şunlardı: INC, INA, Irak Kürdistanı
İslami Hareketi, KDP, KYB, Anayasal Monarşi Hareketi, SCIRI. Bu çerçevede 1999
Mayıs’ın itibaren ILA çerçevesinde aktarılan paralarla siyasi ve idari eğitim
verilmeye başlandı. Fakat, INC başta olmak üzere bu muhalif örgütlerin başarılı
olabileceğine yönelik tartışmalar sürüyordu. Bazı Amerikalı yetkililer daha fazla para
ve yardım verilmesini savunurken birçok yetkili ise bu muhalif örgütlerin amaca
ulaşmak için işe yaramayacağını düşünüyorlardı.387
Bu yeni yaklaşımın içindeki en kritik nokta bir saray darbesi ya da içerideki
iktidar değişikliği senaryosunun gerçekçi olmadığı anlayışının güçlenmesiydi.388
Bunun yansımalarından bir tanesi ABD’nin Saddam Hüseyin rejimini devirmek
istiyorsa her ne kadar zayıf ve güvenilmez olsa da Iraklı muhalifleri tekrar
desteklemesi gerektiğiydi. Bu durumun iki sonucu oldu. Bunlardan bir tanesi Irak
içinde etkisiz olduğu bilinen ve hatta liderliğine de güven duyulmayan Irak Ulusal
Kongresi’nin tekrar devreye sokulmasıydı. Bu çerçevede ABD, IUK’ye yeni bir
yardım paketi hazırlandı ve muhaliflerin yeniden harekete geçirilmesi için 97 milyon
dolar ayrıldı. Ancak bunun 8 milyon doları IUK’ye hemen verildi. IUK’nin iç
yapısındaki çatlak ve zaaflar bilindiği için paranın hemen ve tamamen teslim
edilmesi düşünülmüyordu. Aslında bu para tamamen teslim edilse bile mevcut
386 Iraq Strategy Review, (Patrick Clawson), Washington, The Washington Institute for Near East Policy, 1998 387 Katzman, 2000, s. 5. 388 1990’ların sonunda Irak ile ilgili makalelerin çoğunda bu unsur vurgulanıyordu. Saddam Hüseyin’in nasıl bir iktidar yapısı inşa ettiği ve bu yapının içeriden bir darbeyle yıkılmasının ne kadar güç olduğunu vurgulayacak makale ve yayınların bazıları için bkz. Bengio, 2000; Amatzia Baram, Building Toward Crises: Saddam Hussein’s Strategy for Survival, Washington DC, Washington Institute for Near East Policy 1998; Regis Matlak, “Inside Saddam’s Grip,” National Security Studies Quartely, Bahar 1999, www.georgetown.edu/sfs/programs/nssp/nssq.Matlak.pdf
129
rakamın gerçekçi bir darbe için yetersiz olduğu zaten biliniyordu.389 Bu noktada
muhalefeti yeniden inşa çabasının en önemli unsuru muhalifleri yeni ve işleyen bir
çatı altında yeniden bir araya getirmekti. Bunun için Irak’ta Geçiş Süreci için Özel
Koordinatör sıfatıyla Francis Ricciardone görevlendirildi.
Ricciardone’nin girişimleriyle yeni bir konferans düzenlenmesi muhalefetin
toparlanması hatta İran eksenindeki Şii muhalif partilerinin de bu çizgiye davet
edilmesi gündeme gelmişti. Muhalefetin örgütlenmesindeki en önemli sorunlardan
birisi de Kuzey Irak’taki Kürt gruplardı. Uzun süreden beri devam eden ve zaman
zaman ara verilmesine rağmen devam eden Kürt gruplar arası iç savaş, muhaliflerin
örgütlenmesi ve onlara bir güvenli alan sağlanması açısından sorun yaratıyordu. Bu
nedenle Kürt gruplar arasında anlaşmasının sağlanması önemliydi. Nitekim 1998
Eylül’ünde yapılan Washington görüşmeleri sonrasında Kürtler arasında ateşkes
sağlanmıştı. Clinton Yönetimi’nin çevreleme artı devirme (containment plus
replacement) politikasını kabul etmesinden sonra Saddam Hüseyin’in devrilmesi için
harekete geçirilmesi gerektiği öne sürülüyordu. Ancak, ABD muhalefetin buna hazır
olmadığını önce birleşme çabalarının tamamlanması gerektiğinin üzerinde
duruyordu.390
Irak Ulusal Kongresi 7-8 Nisan 1999’da İngiltere’de toplandı. Bu tarihten
itibaren taraflar arasındaki görüş ayrılıklarını gidermek amacıyla girişimler başlatıldı.
Ancak sonuç itibarıyla bu girişimlerin başarısız olduğu gözlendi. Toplantıda yeni bir
IUK yönetimi oluşturuldu. Bu yönetim (Kürtler istisna tutulursa) Irak içinde tabanı
olmayan gruplardan geliyordu. Ayrıca, 1996’dan sonra Kuzey Irak’taki varlığını bile
yitiren bu grupların gerçek bir iktidar değişikliği sağlayabilecek gücü yoktu. Bu 389 Katzman, 2000, s. 5. 390 Elizabeth Jones, U.S Policy Toward Iraq, Statement before the Senate Foreign Relations Committee, Subcommittee on Near East and South Asia Affairs, 23 Haziran 1999.
130
grupların tekrar Irak’a dönebilmesi için Kürtlerin yardım ve desteği gerekiyordu. Irak
içinde örgütlenemeyen muhalefet, ABD tarafından siyasî ve askerî eğitime tabi
tutulsa da391 etkin bir askerî ve siyasi muhalefet yürütmekten her açıdan uzaktı. Ekim
ayında düzenlenen muhalefet toplantısında da Iraklı muhalifler Irak’taki rejimin
çökmek üzere olduğunu ve kendilerine verilen destekle bu çöküşü hızlandıracaklarını
ileri sürmelerine rağmen392 bu hedeflerini gerçekleştirmekten uzak oldukları
biliniyordu.
2. 1998’den 2001’e Kadar ABD’nin Kuzey Irak Politikası
ABD’nin Kuzey Irak politikası aynı 1991-1996 yılları arasında olduğu gibi
1998’den sonra da genel Irak politikasındaki gelişmeler çerçevesinde şekillendi.
Ambargonun, silah denetiminin, uçuşa yasak bölgenin ve muhalif grupların işe
yaramaması ABD’nin Kuzey Irak’a yaklaşımını yeniden tanımlamasını zorunlu kıldı.
Özellikle, çevrelemeye ek olarak Saddam’ı devirme faaliyetlerinin hızlandırılmasını
içeren yeni politika gereği muhalifleri yeniden örgütlemeye çalışan ABD Dışişleri ve
Pentagon için Kürtler yeniden önem kazanmıştı. Kürtlerin önemi, bölgede kendi
siyasi tabanı, silahlı gücü, insan potansiyeli, istihbarat aygıtı olmasından
kaynaklanıyordu. Özellikle Kürtler arasındaki iç savaşın önce azalması sonra da sona
erdirilmesi ABD açısından bir fırsat yaratıyordu.
Bu noktada ABD’nin Kuzey Irak politikası iki konu üzerine odaklanılarak
inşa edildi. Birinci konu, Iraklı muhaliflerin harekete geçirilmesinde ve Saddam
Hüseyin’i devirme sürecinde Kürtlerin oynayabileceği roldü. İkinci konu ise Irak’ın 391 Amin Tarzi, 2000, s. 32. 392 Sharif Ali bin Al Hussein, Salah Al Shaikhly ve Shaykh Mohammed Mohammed Ali, “Removing Saddam: The Iraqi Opposition’s Program,” Policywatch, 29 Ekim 1998.
131
geleceğinde Kürtlerin oynayacağı rolün yeniden tanımlanmasıydı. Bu iki konu
açısından da önem taşıyan temel gelişme ise ABD’nin Kuzey Irak’ta çatışan KDP ve
KYB’yi biraraya getirerek aralarında ateşkes sağladığı 17 Eylül 1998 tarihli
Washington Mutabakatı’ydı.
Mutabakat metninde ilk göze çarpan hususlar KDP ve KYB’nin Irak’ın
toprak bütünlüğünü kabul ettiklerini vurgulamaları ve Kürtlerin kontrol ettiği iller
olan Duhok, Süleymaniye ve Erbil’in Irak devletinin parçası olduğunu
belirtmeleriydi.393 Metnin diğer bir önemli maddesi birleşik, çoğulcu ve demokratik
bir Irak içinde federatif bir temele dayanan bir reformun yapılmasıydı. (Bu maddenin
savaş sonrası Irak anayasasının en önemli özelliklerinden birisi olduğu
unutulmamalıdır.) Diğer yandan mutabakatın Kuzey Irak’taki yapı açısından en
önemli yanı, 1992 seçimlerinin sonuçlarına göre örgütlenmiş bir birleşik yönetimin
yeniden kurulmasını, tüm gelirlerin bölgesel idarenin kontrolüne bırakılmasını ve
yeni bölgesel seçimlerin düzenlenmesini içermesiydi. Bölgelerarası işbirliği ve
eşgüdümün sağlanması, bu konuda kurumların oluşturulması ve gelirlerin taraflar
arasındaki paylaşımı, siyasi ve ekonomik gelişmeleri izlemek ve koordine etmek için
kurulmuş olan YKK (Yüksek Koordinasyon Komitesi/Higher Coordination
Committee) tarafından gerçekleştirilecekti. Metinde göze çarpan hususlardan birisi de
tarafların PKK’ya yardım etmeyeceklerini ve Kuzey Irak’ın PKK’ tarafından
Türkiye’ye saldırmak için kullanılmasına karşı koyacaklarını taahhüt etmeleriydi.394
1990’lar boyunca uzun ve kanlı çatışmalar yaşayan Kürt grupların kısa bir
süre içinde anlaşmaya varması pek de beklenmiyordu. Çünkü, daha önce Paris,
393 Secretary of State Madeleine K. Albright, Jalal Talabani of the Patriotic Union of Kurdistan (PUK), and Massoud Barzani of the Kurdistan Democratic Party (KDP) Press Remarks, U.S. Department of State, 17 Eylül 1998. 394 Final Statement of the Leaders’ Meeting Washington DC. Peace Agreement, 17 Eylül 1998, http://www.kurdistanica.com/english/legal/papers/doc-0001.html
132
Ankara ve Drogheda’da da benzer görüşmeler yapılmış, ancak bu görüşmeler
başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Oysa, Washington Mutabakatı geçmişte Kürtlerin kendi
aralarında yapılan anlaşmalardan daha ileri bir noktayı temsil ediyordu. Hem Kürt
gruplar arasındaki sorunları hem de Kürtlerin Irak’ın geleceğine ilişkin siyasi
hedeflerinin sınırlarını içeren bu belgenin imzalanması için ABD özel bir çaba
harcamıştı. Kürtleri bu mutabakatı imzalamaya iten nedenlerin en önemlilerinden
birisi, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın ABD’nin Saddam’ın
Kürtlere saldırması durumunda Kuzey Irak’ı Kuveyt’i korudukları gibi
koruyacaklarına söz vermesiydi. Bu durum 1996 yılında dönemin Dışişleri Bakan
Yardımcısı Robert Pelletreau'nun Kongre’deki tanıklığında söylediği Irak’taki Kürt
bölgesinin Clinton Yönetimi’nin politikası olmadığı düşüncesinden bir farklılaşma
olduğu anlamına geliyordu.395
1999 başlarında ABD’nin yeniden örgütlemeye giriştiği Iraklı muhalifler için
bir örgütlenme girişimi bağlamında önem kazanan Kürtler bunun faydasını yeni
muhalefet toplantılarında gördüler. Daha önce belirtilen muhalefet toplantısında
Saddam tehdidi altında olduklarını belirten Kürt gruplar, IUK’ye bölgede
sağlayacakları kolaylık karşılığında ABD’den, Hava Keşif Gücü’nün yanı sıra, kara
koruması da istediler. KDP ve KYB ABD’den istedikleri güvenceleri almasına
rağmen, ABD verdiği sözleri tutma konusunda pek de acele etmedi. Bunun en
önemli nedeni ise Irak’ın geleceği konusundaki ABD’nin taşıdığı endişelerdi.
395 Alan Makovsky, “Kurdish Agreement Signals New U.S. Commitment” PolicyWatch, Sayı 341, 29 Eylül 1998.
133
Öncelikle, ABD yönetimi Saddam karşıtı bir girişim başlatmasına rağmen
yakın gelecekte Irak’ın Saddam tarafından yönetilmeye devam edeceğini
düşünüyordu.396
İkincisi, Washington Mutabakatı ile Kuzey Irak’taki gelişmelerden başlayan
ve Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla PKK’den ziyade Kuzey Irak’ta kurulabilecek
bir Kürt devletinden tehdit algılamaya başlayan Türkiye ABD’ye baskı yapıyordu.
Çünkü, Washington Mutabakatı’nda dolaylı da olsa PKK’ya vurgu yapılarak, bu
örgütün bölgeden çıkarılması belirtilmesine rağmen Türkiye Kuzey Irak’taki etkisini
yitirmeye başladığını hissediyordu. Bu algının en önemli nedeni, 1990’ların başından
bu yana ilk kez Türkiye’nin bulunmadığı bir ortamda Kuzey Irak’ın kaderini
etkileyen bir anlaşmanın yapılmış olmasıydı. Türkiye’nin baskıları sonucunda Kürt
grupların Türkiye’nin içinde bulunduğu başka bir platformda biraraya getirilmesi
kararlaştırıldı. Türkiye’nin baskısıyla Ankara’da yapılan toplantılardan sonra
Türkiye’nin dahil olduğu bir barış süreci başladı. Washington, Londra ve Ankara’da
aynı anda yapılan ortak deklarasyonda, Washington Bildirisi’ndeki federatif sistem
konusundaki ibareler değiştirildi.397
Aynı dönemde Kuzey Irak’a ilişkin olarak ABD’de yapılan politika
önerilerinde Türkiye’nin hassas olduğu noktalara önem verilmesi tavsiye ediliyordu.
Ayrıca, Irak’ın geleceğine ilişkin yapılan değerlendirmelerde Kuzey Irak’ta geniş nir
özerklik veya benzeri bir duruma ilişkin analizler gerçekçi bulunmuyordu. Saddam
Hüseyin’in olmadığı güçlü bir merkezi hükümet hala en çok istenilen Irak’tı.
396 Anthony Zinni, Statement of General Anthony Zinni Before the US Senate Committeee on the Armed Services, 28 Ocak 1999. 397 Sami Kohen, ‘Sözler Şimdi Açık,’ Milliyet, 11 Kasım 1998.
134
Gerçekçi bir Irak politikası içinde Kürtlerin tuttuğu yer çok sınırlıydı.398 Bu
doğrultuda öngörülen temel yaklaşım Kürtlerin Saddam’dan sonra kurulacak bir Irak
rejiminde kültürel kimliklerine ve Irak ulusunun bir parçası olarak haklarına saygı
duyulacağının sağlanması fakat, bağımsızlığa ve Irak hükümetinin geçmişte vermeyi
kabul ettiği seviyenin ötesinde siyasi bir özekliğin desteklenmeyeceği açıkça
belirtilmelisiydi.399
ABD’nin bu yaklaşımı 1999 yılından sonra da devam etti. Bunun en açık
örneklerinden birisi, Iraklı muhalif grupları koordine etmekten sorumlu olan
Ricciardone’nin bir Kürt Konferansı’nda yaptığı konuşmaydı. ABD’de düzenlenen
Kuzey Irak sorununu masaya yatıran Konferans’ta birçok katılımcı Kürtlerin
Irak’taki yeri ve hakları üzerine konuşmalar yapmasına rağmen toplantıya katılan
Ricciardone’nin açıklamaları ABD’nin resmi duruşu hakkında önemli ipuçları
içeriyordu.
Ricciardone’ye göre ABD’nin Kürtlere yönelik özel bir politikası yoktu.
ABD, Kürtlerle vatandaşı oldukları devletler çerçevesinde ilişki kuruyordu. Türkiye
ve İran örneğinde bunun açıkça görüldüğünü söyleyen Ricciardone, Irak’taki
Kürtlerle ilişkiye geçilmesinin nedeninin ABD ile Irak hükümeti arasındaki sorunlar
olduğunu ileri sürüyordu.400 Bu yaklaşım bir anlamda, hem Kürtlere hem de bölge
ülkelerine yönelik gizli bir Kürt gündemimiz yok mesajını vermek için sergilenmişti.
Ayrıca, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve Irak’ta Kürtler de dahil tüm etnik veya
mezhepsel grupların devlet ya da devletçikler kurmasına karşı olduğunu da
belirtmişti. Aynı toplantıya katılan eski bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi olan
398 Daniel Byman, “After the Storm: U.S Policy Toward Iraq Since 1991,” Political Science Quarterly, Cilt 115, Sayı 4, Kış 2000, ss. 493-516. 399 Cordesman, 1999, s. 10. 400 Francis Ricciardone, An American Diplomat’s Perspectives on Kurds in the Global Arena, American University-Center for Global Peace, 17 Aralık 2000, ss. 1-3.
135
David Mack de benzer bir tavır sergileyerek ABD’nin bir “Kürdistan” politikasına
ihtiyaç duymadığını, pan Kürdist milliyetçiliği ve ayrı bir Kürt devletini öngören
fikirleri desteklemenin yanlış olduğunu vurgulamış; bu tür fikirleri desteklemenin
Kürtler açısından da trajik sonuçları olabileceğini belirtmişti.401
ABD’nin bu yaklaşımı, Kürtlere ilişkin iki soru konusunda nasıl bir politika
izlediğini ortaya koymaktaydı. Iraklı Kürtler ABD açısından geçmiştekine göre önem
kazanmıştı. Fakat, Clinton yönetiminin bölgedeki güç dengesini gözeten gerekse Irak
konusunda radikal bir adım atmaktan uzak duran politikası nedeniyle Kuzey Irak
politikası 1990’ların başına göre büyük bir kırılma sergilemedi. Ayrıca, Washington
Mutabakatı sonrasında Kuzey Irak’ta yaşanan gelişmelere bakıldığında Kürtlerin
ABD’nin istediği gibi tam bir uzlaşma içine girmediği de görülmekteydi.
Özellikle, Habur gelirlerinin dağıtımı konusundaki anlaşmazlık bu iki grup
arasında sorun yaratmaya devam etti.402 ABD’nin Irak politikasında büyük bir
değişim oluncaya kadar da bu iç uzlaşmazlıklarda önemli bir değişim yaşanmadı.
Hatta, 2000 yılında KDP ve KYB, Bağdat tarafından köşeye sıkıştırıldı. Cumhuriyet
Muhafızları’nın Kerkük yakınlarında askerî yığınak yapması bölgede gerilimin
artmasına neden oldu.403 2000’de Irak’ın gerçekleştirdiği küçük çaplı bir askerî
harekâttan sonra Kürtlerin kontrolünde olan bazı köyler merkezi hükümetin
kontrolüne geçti. Hatta, ABD’nin Kürtlere herhangi bir koruma sağlamaması
nedeniyle Bağdat’ın Kuzey Irak’taki etkisi artmaya başladı.
401 Remarks by David Mack, AU Conference on Kurds, 17 Nisan 2000. 402 ‘Mesut Barzani Zorda,’ Zaman, 29 Nisan 1999. 403 “Kurds Accuse Saddam's Troops of Incursion in Northern Iraq” AFP, 12 Aralık 2000.
136
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ORTA DOĞU’DA
STATÜKOCULUKTAN REVİZYONİZME KAYIŞ:
2001’DEN GÜNÜMÜZE ABD’NİN KUZEY IRAK
POLİTİKASI
A. 11 EYLÜL SONRASI ABD’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASI:
STATÜKOCULUKTAN REVİZYONİZME
İkinci bölümde ele alınan dönemde, ABD Orta Doğu’da statükocu bir politika
izlemesine rağmen, 11 Eylül 2001’de gerçekleşen olaylardan sonra ABD’nin Orta
Doğu politikasında büyük bir değişim meydana geldi. Bu değişimin iki önemli
nedeni bulunuyordu: Bu nedenlerden birincisi, ABD’nin Çifte Çevreleme
politikasının bölgesel dinamikler ve ABD’nin dış politika uygulamalarından
kaynaklanan nedenlerle başarısız olmasıydı. İkincisi ise 11 Eylül olaylarının ABD’de
iktidara gelen Bush Yönetimi’ndeki yeni muhafazakârların dış politika anlayışlarını
uygulamaya geçirebilmeleri için uygun bir ortam yaratmasıydı.
Ayrıntıları aşağıda ele alınacak olan bu süreç sonucunda Irak’ta yaşanan
savaş ve ABD’nin Orta Doğu’daki bölgesel düzeni yeniden inşa etme çabası
ABD’nin Kuzey Irak politikasını doğrudan etkiledi. Bu nedenle, ABD’nin Orta Doğu
politikasındaki genel değişimin ele alınması yararlı görülmektedir.
137
1. 1990’LARIN MİRASI
a. Bölgesel Dinamikler
1990lı yıllarda Orta Doğu’da gelişen iç dinamikler ABD’nin Orta Doğu’da
üstünlüğünü yitirmesine ve 1990’ların başında ABD’nin geliştirdiği Orta Doğu
politikasının başarısız olmasına büyük bir katkıda bulundu. Bu bölgesel dinamikler,
bölgede yaşanan ideolojik sorunlar ile sosyoekonomik ve sosyo psikolojik sorunların
siyasal alana yansımalarıydı.
1. İdeolojik Sorunlar
SSCB’nin dağılmasıyla birlikte tüm dünyada olduğu gibi Orta Doğu’da da
“sol” hareketler gerileme eğilimine girdi. Bu gerilemeye yönelik ilk tepki, ortaya
çıkan ideolojik boşluğun, liberal fikirlerin yayılmasını kolaylaştıracağı beklentisinin
artmasıydı. Fakat bu beklenti gerçekleşmedi. Hatta tersine “sol”un çöküşüyle ortaya
çıkan ideolojik boşluk, radikal İslamcı akımlar tarafından dolduruldu. Orta Doğu’da
geçmişte sol hareketlerin kullandığı emperyalizme karşı durmak, çokuluslu (petrol)
şirketlerle mücadele ve ABD ile işbirliği yapan monarşilerin yıkılması gibi
söylemlerin bayraktarlığını radikal İslamcı örgütler yürüttü. Ayrıca, küreselleşmeyle,
Amerikan kültürünün etkisinde kalması beklenen Orta Doğu kültürü, tersine daha da
Amerikan karşıtı hale geldi. Bu gelişmelerin nedenleri iki temel başlık altında
toplanabilir:
i. Küreselleşmenin Yarattığı Baskı
Dünyada küreselleşmenin getirdiği ideolojik değişimin belki de en çok
tepkiyle karşılandığı yer Orta Doğu’dur. Arapların çoğu küreselleşmeyi
138
emperyalizmin aracı olarak görmekte ve buna ciddi bir karşı çıkış sergilemektedir.404
Batılı değerlerin yarattığı değişim baskısı karşısındaki bu tepkisel duruş, çoğunlukla
halkın dine daha fazla yaklaşmasına neden olmuştur. Rejimleri tarafından baskı
altında tutulan halklar, küreselleşmenin getirdiği ileri sürülen “özgürlük” ve
“liberalizm”e değil, kendi kültürünün temelini oluşturan İslam’a ve muhafazakârlığı
koruyan değerlere sarılmıştır. Orta Doğu’da küreselleşmenin en çok etkilediği
eğitimli sınıflar ve burjuvazinin önemli bir kısmı, dünyadaki diğer örneklerin aksine
çoğunlukla radikal akımlara yönelmiştir. Liberal değerler Arap dünyasında
bürokratik tabaka ve burjuvazinin bir kısmı içinde yayılabilmesine rağmen, asıl
yönelim daha radikal olanadır.405 Özellikle, Basra Körfezi ülkelerinde (Suudi
Arabistan ve diğer küçük Körfez emirlikleri) devletin refah harcamalarını
sürdürememesinden, mevcut rejimleri ve devletin ideolojisini değil, onun
temsilcilerini (yönetici sınıfı) sorumlu tutan bir anlayış gelişmiştir.406 Çözümün,
İslam’ın saf kurallarına daha sıkı bir biçimde bağlanarak ortaya çıkacağına inanan bu
görüş, bu nedenle İslam Şeriatıyla yönetilen monarşilerin mantığından ve doğasından
ziyade uygulayıcıların hatalarını eleştirmekte ve tepkilerini Batıyla işbirliği yapan
“yolsuz” yöneticilere yöneltmektedir.407 Kısacası, gerek sıradan halk, gerekse
404 Sonja Hegasy, “A Moment of Inclusion: Reactions in the Arab World”, MiddleEast Policy, Cilt. 9, Sayı 4 , Aralık 2002 , s. 83. 405 Bu noktada verilebilecek belki de en belirgin örnek İslami Cemaat (El-Cemaat El-İslamiye) örgütünün lideri ve El Kaide”nin ikinci adamı olan Ayman el Zavahiri”dir. Mısır”da tanınmış bir aileden gelen ve avukat olan Zavahiri”nin dedesi de Arap Birliği”nin ilk Genel Sekreteri”dir. Usame bin Ladin de burjuva kökenli olduğunu hatırlatmak gereklidir. Bölge genelinde El Kaide’ye veya onun savunduğu radikal söylemlere desteğin orta sınıflar arasında yaygın olduğu gözlemlenmektedir. Ancak bu durum sadece El Kaide ile sınırlı değildir. Bölgede çıkış yakalayan Hamas, Hizbullah ve Müslüman Kardeşler gibi örgütlerin tabanında orta sınıfın ağırlığının her geçen gün arttığı gözlemlenmektedir. 406 Judith S. Yaphe, Islamic Radicalism in the Arabian Peninsula: Growing Risks, Natinal Defense University Strategic Forum, Sayı 67, Mart 1996, http://www.911investigations.net/IMG/pdf/doc-1051.pdf 407 Joseph Kostiner, “State, Islam and Opposition in Saudi Arabia: The Post Desert-Storm Phase,” Middle East Review of International Affairs, Cilt 1, Sayı 2, Temmuz 1997, http://meria.idc.ac.il/journal/1997/issue2/jv1n2a8.html
139
eğitimli Arap kesimi veya burjuvazisi ideolojik anlamda küreselleşmeye karşı
çıkmaktadır. Bu ise küreselleşmenin ve Batılı değerlerin karşıtı olarak görülen
İslam’a ve bazı yerel değerlere yönelimi artırmıştır.
ii. Pan Arabizm’in İçine Düştüğü Bunalım
Bölgede yaşanan ideolojik sorunun diğer bir parçası ise pan Arapçılığın
uğradığı başarısızlığın yarattığı ideolojik boşluktur. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyıl
başlarında gelişen, 1950’lerden itibaren Orta Doğu’da birçok rejime damgasını vuran
Arap milliyetçiliği, 1990’ların ortalarından itibaren büyük bir gerileme dönemine
girmiştir. Bu gerilemenin nedeni, Arap milliyetçiliğinin üzerine inşa edildiği üç mitin
büyük zarar görmesi ve Arap milliyetçisi rejimlerin (Mısır, Suriye, Irak ve Libya) iç
ve dış politikadaki başarısızlıklarıdır.408 Bu üç mit şöyle özetlenebilir: “Arap
Piyemontesi ve/veya Prusyası’nın” Arapları birleştireceği miti, “Yapay Sınırlar” miti
ve “Ortak Çıkarlar” miti.
Satı El Husri’nin 19. yüzyılda Avrupa’daki milliyetçi akımlardan etkilenerek
teorize ettiği, Araplara önderlik edecek büyük ve birleştirici bir Arap devletinin
ortaya çıkması ve diğerlerini tek bir devlet ve bayrak altında toplaması miti409 Körfez
Savaşı’ndan sonra büyük ölçüde etkisini yitirmiştir. Suriye ile birleşerek kurduğu
Birleşik Arap Cumhuriyeti ile Arapların Prusyası rolünü üstlenen Mısır’ın
kaybedilen Arap topraklarını geri almaya hazırlandığı bir sırada 1967 Savaşı’nda
İsrail tarafından yenilmesi Arap dünyasının yeni bir lider aramaya sürüklemiştir.
408 Michael Barnett, “What Happened to the Bigbang?” Middle East Policy, Cilt. 9, Sayı. 4 , Aralık 2002 , s. 80. 409 Mohammed Harbi, “Arap Ulusal Mitini Sorgularken,” Uluslar ve Milliyetçilik (Jean Leca) İstanbul, Metis, 1998, s. 86.
140
Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasr’ın ölümünden sonra, bu misyonu Libya ve
Irak üstlenmeye çalışmıştır. İran’a karşı Arapların savunuculuğunu yaptığı iddiasını
her fırsatta belirten Irak, Arap dünyasındaki birleştirici ülke rolünü en iyi kendisinin
oynayacağını ileri sürüyordu. Körfez Savaşı sırasında bu sloganı kullanarak Arap
ülkelerinde yandaş toplamaya çalışan Saddam Hüseyin’in bu çabası başarısız
olmuştur.410 Dahası, Körfez Savaşı’nda Irak’ın uğradığı ağır yenilgi 1967
yenilgisinin Mısır’ın önderliği üzerinde yarattığı etkiye benzer bir etki yaratmış; en
azından uzun bir süre için yeni bir Arap Prusyası doğacağı fikrine büyük bir darbe
vurmuştur.
Arap dünyasında en çok ileri sürülen savlardan birisi, Orta Doğu’daki
devletlerin sınırlarının yapay olması ve emperyalist güçler tarafından belirlenmesi
nedeniyle meşru sınırlar olmadığıdır. Bu sav, aynı zamanda Irak’ın Kuveyt’i işgal
ederken dayandığı temel sloganlardan birisidir. Fakat liderleri ve yöneticileri ülke
dışına kaçmasına rağmen Kuveytlilerin gösterdiği direniş, aslında pan Arap
ulusçuluğun karşısında yerel kimliklerin güçlendiğine yönelik bir kanıt
oluşturmuştur. Arap devletleri arasında 20. yüzyıl boyunca görülen sorunların
çoğunda sınır anlaşmazlıklarının bulunması da aslında bu savın yalnızca bir mitten
ibaret olduğunu göstermektedir.411 Bunun sonucunda, tüm Arapların birliğini
savunan siyasal akım, sınırlar yapay olarak çizilmiş olsa dahi toprağa bağlı
kimliklerin zaman içinde güçlenmesi ve toprağa bağlı milliyetçiliğin ön plana
çıkması gerçeği karşısında gerilemiştir.
410 John Esposito, “Political Islam and Gulf Security,” Political Islam: Revolution, Radicalism or Reform (John Esposito), Cairo, American University in Cairo Press, 1997, ss. 57-58. 411 Cezayir-Fas, Suudi Arabistan-Katar, Bahreyn-Katar ve Irak-Kuveyt arasında yaşanan sınır anlaşmazlıkları ve aidiyeti tartışmalı topraklar ilişkin sorunlar da bu savı desteklemektedir.
141
Arabizm’in geliştirilmesindeki en önemli mitlerden birisi de, Arapların ortak
çıkarlara sahip olduklarıdır. Bu mitte kırılma noktasını yaratan en önemli olaylardan
birisi 1973 Petrol Krizi olmuştur. Diğer yandan, Araplar arasındaki birliği yansıtan
en ilginç sloganlardan birisi olan “Suudi sermayesi, Mısırlı beyni ve Yemenlinin
gücü arasındaki ittifak” çökmüştür. Suudi sermayesi sloganı, zengin Arapların fakir
komşularının stratejik bölgelerinden toprak satın almasına dönüşmüş, diğer Arap
ülkelerine çalışmaya giden Arapların aşağılanması ve ikinci sınıf insan muamelesi
görmesi, Arap Birliği fikrini olumsuz etkilemiş; Arapları ortak biçimde koruyacak
bir Arap ordusu fikri ise hiçbir zaman hayata geçirilememiştir.
Son olarak, Irak’taki savaşın da gösterdiği gibi, haklı ya da haksız nedenlerle
Arap devletlerinden birine yönelik saldırıda Arap devletleri olaya ortak bir tepki
vermemiştir. Savaşı önlemeye yönelik bölgesel girişimler sonuçsuz kalmıştır. Irak’ın
toprak bütünlüğünün korunması dışında ortak karara varılamayan girişimlerde bölge
ülkeleri, ABD’ye açık destek vermemelerine rağmen herhangi ciddi karşı çıkış da
sergilememişlerdir. Dahası, Kuveyt ABD’yi açıkça desteklemiştir. Her ne kadar
resmî olarak açıklanmasa da, savaşta Ürdün ve Suudi Arabistan’daki ABD üslerinin
de kullanıldığı bilinmektedir.
Özetle, Arap solunun yaşadığı bunalım, liberalizmin bölgede yayılma olanağı
bulamaması, Arap milliyetçiliğinin çekiciliğini yitirmesi Orta Doğu’da radikal
İslamcı ideolojinin güçlenmesinin önünü açmıştır. Radikal İslamcı hareketlerin
güçlenmesi sadece bunların ABD’ye doğrudan meydan okumaları nedeniyle değil
aynı zamanda ABD’nin müttefiki olan bölge ülkelerinde (Mısır, Suudi Arabistan,
Körfez ülkeleri vb.) siyasal karışıklık yaratması açısından da ABD’yi etkilemiştir.412
412 Byman ve Green, 1999, s. 21.
142
2. Siyasal Sorunlar
İdeolojik sorunların ortaya koyduğu tablo, Orta Doğu’daki monarşilerin ve
Arap milliyetçisi rejimlerin meşruiyet kaybına uğradığını göstermektedir.413 Bu
meşruiyet kaybı karşısında yükselen ideoloji siyasal İslamcılığın radikal versiyonları
olmuştur.414 Özellikle, Nasrcı Arap milliyetçiliğinin ve Arap “sol”unun içine düştüğü
durum antiemperyalist, anti-Batı ve anti-Siyonist duyguların temsilciğini radikal
İslamcıların yapmasına olanak sağlamaktadır.415 1950’lerden 1990’lara kadar, Arap
ülkelerindeki rejimlere yönelik muhalefet, milliyetçi ya da komünist partiler
çerçevesinde örgütlenmişlerdir. Fakat, 1990’lardan sonra Arap ülkelerindeki en
büyük muhalif hareketler siyasal İslamcılar olmuşlardır.416 Bölgede siyasal katılım
yollarının tıkalı olması nedeniyle, yeraltında veya camilerde örgütlenen muhalefet,
bölge ülkelerinin rejimleri açısından ciddi bir tehdit arz etmektedir.
Bu siyasal bunalıma eklenen sosyo-ekonomik sorunlar, Arap devletleri için
yukarıda bahsedilen ideolojik sorunun doğurduğu krizi ağırlaştırmaktadır. Nüfusun
hızla artması, çarpık şehirleşme, okur yazar oranın düşüklüğü, ekonomik sorunların
büyümesi gibi nedenler bölgedeki sosyo-ekonomik yapıyı bozmaktadır.417 Küçük
ama eğitimli olan bürokrasi henüz mevcut yönetimlere bir tehdit
oluşturmamaktadır.418 Bununla birlikte, dünya ekonomisine entegrasyon çabası
devlet eliyle yaratılan yarı saraylı, asil ya da yeni bir zengin sınıfın ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Bu gruplar ülkelerindeki sosyo-ekonomik sıkıntıları iki nedene 413 Lisa Anderson, “Political Decay in Arab World,” http://www.dayan.org/mel/anderson.pdf s. 4. 414 Jacqueline Ismael, Tareq Ismael, “Globalization and the Arab World in Middle East Politics: Regional Dynamics in Historical Perspective,” Arab Studies Quarterly, Yaz 1999 415 Emmanuel Sivan, “Why Radical Muslims Aren’t Taking Over Governments” Middle East Review of International Affairs, Cilt 2, Sayı 2, 1998, s. 9. 416 Kenan Makiya, “The Arab World After Sept. 11”, Dissent, Bahar 2002, s. 7. 417 Global Trends 2015: A Dialogue About the Future With Non-Government Experts, National Intelligence Council December 2000, http://infowar.net/cia/publications/globaltrends2015/ s. 71. 418 Arab Human Development Report, United Nations Program Arab Fund for Economic and Social Development, 2002, ss. 1-3.
143
bağlamaktadır: Rejimlerin yolsuzlukları ve bozuk düzen ile ABD ve diğer Batılı
devletlerin etkisi. Özellikle Körfez Savaşı sonrası bozulan ekonomik yapının
sorumlularının başında ABD ve ABD’li şirketler olduğu düşünülmektedir.419 Yani,
Amerikan karşıtlığının güçlü bir ekonomik altyapısı vardır.
Nüfus artışına bağlı olarak meydana gelen sosyal sorunlar da Arap
devletlerini olumsuz etkilemektedir. Özellikle nüfusu hızla artarken gelirlerinde buna
paralel bir artış kaydedemeyen devletlerde sıradan halkın beklentilerinin
karşılanmaması huzursuzluğu artırmaktadır.420 Küreselleşmenin Orta Doğu
ülkelerinde yarattığı ekonomik, siyasal, sosyal ve ideolojik sorunlar, bu ülkelerdeki
siyasal elitin siyasal ve ekonomik liberalizmi savunmasına yol açmamıştır. Orta
Doğu ülkelerindeki siyasal elitin büyük bir kısmı mevcut koşullar içinde
ayrıcalıklarını korumaya çalışmaktadır.421
Orta Doğu’daki siyasal sorunun son önemli parçası ise sosyopsikolojik
faktörlerle açıklanabilir. Birçok ülkede Arap kimliği ezilen/mağdur olma durumuyla
tanımlanmaktadır. Ümmetçilik, Arabizm ve teritoryal kimlikler arasındaki çatışma
büyümektedir.422 Bu nedenle, Arap milliyetçiliğinin içine zaten ithal edilmiş bir
kavram olan423 ve bir anlamda, Baasçılığın da Araplık içindeki en önemli ayrım
419 Democracy and Human Development in the Broader Middle East: A Transatlantic Strategy for Partnership, İstanbul Paper, 25-27 Haziran 2004, s. 3. 420 Daniel Byman, Jerold Green, Political Violence and Stability in the States of the Northern Gulf, RAND, 1999, p. 21. 421 Aini Linjakumpu, “Globalization and the State in Middle East,” Globalization and the State in Middle East (der). Tampere Peace Research Institute, TAPRI Net Series, Sayı 1. 2003, s. 5. http://tampub.uta.fi/Rauhantutkimus/TAPRINetSeries1.pdf 422 P R Kumaraswamy, “Who Am I?: The Identity Crisis in The Middle East,” Middle East Review of International Affairs, Cilt. 10, Sayı. 1 Mart 2006, s. 63. 423 Bazı yazarlara göre İslam filozoflarının en önemlilerinden birisi olan İmam Mutezile’nin bazı fikirleri laikliğin ilk versiyonlarından birisidir. Bu nedenle laiklik Arap ve İslam düşüncesine çok yeni değildir. Paul Salem, ‘The Rise and Fall of Secularism in the Arab World’, Middle East Policy Cilt 4, Sayı 3, Mart 1996, s. 147. Ancak, bu konuda ağır basan görüş laikliğin Arap ve İslam dünyasına asıl olarak Fransız devriminin etkisiyle gelmiş olduğudur. Azzam Tamimi, ‘The Origins of Arab Secularism’, in John L. Esposito and Azzam Tamimi (der.) Islam and Secularism in the Middle East, New York, New York University Press, 2000.
144
noktasını oluşturan sekülerizm büyük oranda meşruiyetini yitirmiştir. Mısır teknik
olarak “şeriatı” benimsemiş, Suriye ise tamamen bürokrasi devletine dönüşmüştür.
Bu noktada, İslamcılık ile Araplığı yeniden bir potada eritmeye ve bu anlamda bir
reformasyona uğratmaya yönelik anlayış gelişmiştir. Ancak bu dönüşümün,
rejimlerin duyduğu korku nedeniyle yeraltına itilmiş olması, radikal yorumların güç
kazanmasına, sonuçta radikal İslamcı akımların daha güçlü bir temel bulmasına
neden olmuştur. Özellikle Arap Orta Doğusunda “öteki”yi temele koyan bu anlayış,
Filistin mazlumluğuyla her geçen gün güçlenmiş ve gerek İsrail ile olan bağlantısı ve
yukarıda belirtilen sosyo-ekonomik nedenler, gerekse 11 Eylül ile birlikte, Amerikan
karşıtlığının güçlenmesine neden olmuştur.424
Buna ek olarak Arap milliyetçiliğinin güç kaybetmesiyle, Mısır, Suriye,
Cezayir gibi devletlerin dayandığı devletçi ve milliyetçi ideolojilerin zayıflaması, bu
rejimlerin milliyetçi söyleme dini dayanaklar bulmaya çalışmasına yol açmıştır. Bu
yöndeki çabalar ve ilkokuldan başlayarak eğitimde dinin ön plana çıkarılması,
milliyetçi Arap rejimlerinin kendi ideolojilerini güçlendirmek yerine radikal
İslamcıları güçlenmesine neden olmuştur.425 Böylece bir yandan geçmişte radikal
Arap milliyetçileri tarafından kullanılan ve sahiplenilen emperyalizm karşıtlığı bu
yeni tanımlamanın içine alınırken, diğer yandan Batı’nın Hıristiyan kimliğiyle
tanımlanması bir tür Batı karşıtı İslamcı politikanın güçlenmesine neden olmuştur.426
Bu yolla, Arap modernleşmesinin ilk ürünlerine alternatif ve bölgenin sosyokültürel
özelliklerine daha uygun bir İslamcı söylem güçlenmiştir. Bu İslamcı söylem kapsam
olarak tüm ümmete seslenirken, Araplığa yaptığı vurgu, söylemi Arap milliyetçileri
424 P.W. Singer, “America and the Islamic World”, Current History, Cilt. 101, Sayı. 608, Kasım 2002, s. 360. 425 Sivan, 1998, s. 12. 426 Angela Rabasa, “The Overview,” The Muslim World after 9/11 (der. Angel Rabasa et.al) Rand Corp. 2004, s. 38.
145
karşısında güçlü kılabilmiştir.427 Örgütlenmede sosyal kurumların yoğun bir şekilde
kullanılması ve ideolojinin buna uygunluğu Orta Doğu’da ciddi bir sosyal ve siyasal
örgütlenmeyi beraberinde getirmiştir.
Bu radikal İslamcı yükselişi ortaya çıkaran koşulları çoğunlukla ABD’nin
müttefiki olan Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan gibi devletler yaratmıştır. Bu devletler,
radikal İslamcı örgütlerden tehdit algılamalarına rağmen bu ülkelerde yaşayan
insanlar arasında radikal İslami söylemler destek bulmaktadır. Bu bağlamda,
ABD’nin özellikle bölgedeki Arap müttefikleriyle ilişkisi onu ciddi bir ikilemle karşı
karşıya bırakmaktadır. ABD’nin Orta Doğu’daki en büyük ikilemi, bölgede
“değişim” ile istikrar arasında tercih yapmasıdır. ABD 2003 yılına kadar tercihini
istikrardan yana kullanmıştır. Bu nedenle başta Suudi Arabistan olmak üzere ABD
karşıtlığını destekleyen bir alt yapıya olanak sağlayan ve onu yeniden üreten
rejimleri desteklemiştir. Ancak, bu politikayı sürdürmesi ABD’nin Orta Doğu’daki
üstünlüğünü her geçen gün zayıflatmaktaydı. Bu nedenle, ABD’li düşünürlerin çoğu
2000li yılların başından itibaren Orta Doğu’daki bölgesel dinamiklerin değiştirilmesi
için bir girişim başlatması gerekliliğini kabul etmişlerdir.428
b. ABD’nin Orta Doğu Politikasındaki Hataları
Bush ve Clinton yönetimleri tarafından desteklenen yeni güvenlik
stratejisiyle, ABD, Soğuk Savaş dönemindeki denge politikasının mantıksal anlamda
devamı olan ve bölgedeki kökten bir değişikliğin bölge istikrarını bozacağı
yaklaşımını temel alan bir çevreleme politikasını geliştirdi. Oysa, Körfez Savaşı’nın
427 Michael Slackman, “And Now, Islamism Trumps Arabism” The New York Times, 20 Ağustos 2006; 428 Judith S. Yaphe, “ The Middle East 2015: An Overview”, (Judith Yaphe) The Middle East in 2015, Washington, The National Defense University Press, 2002, ss. 3-15; Marina Ottoway, et. al., Democratic Mirage in the Middle East, Policy Brief, Carnegie Endowment, 20 Ekim 2002.
146
hemen ertesinde bazı analizlerde Orta Doğu’da gerçek bir değişimin gerekli olduğu
vurgulanmaktaydı.429 Ancak, kalıcı ve gerçek bir değişim süreci başlatmanın riskleri
yüzünden ABD, bölgede köklü bir değişiklik sürecini desteklemedi. Bunun yerine
1993 yılından ilan edilen Çifte Çevreleme Politikası ile mevcut yapıyı koruma
niyetinde olduğunu açıkça gösterdi.430
1990’ların ikinci yarısı Çifte Çevreleme’nin başarısızlığına sahne oldu. Petrol
karşılığı gıda programı, Saddam Hüseyin’in içeride iktidarını pekiştirmesini sağladı.
ABD’nin Saddam Hüseyin üzerindeki caydırıcılığı ortadan kalktı.431 Irak’a
uygulanan ambargo 2000 yılındaki gelişmelerle ciddiyetini yitirdi.432 Diğer önemli
bir araç olan uçuşa yasak bölgelerin başarısız olduğu, bölgedeki en üst rütbeli ABD
komutanları tarafından dahi kabul ediliyordu.433 Irak’ın kitle imha silahlarının
ortadan kaldırılması konusunda, başlangıçta gösterilen başarı ise 1997 yılından
itibaren başarısızlığa dönüşmüş, 1998 yılında ise tamamen çökmüştü.434 ABD’nin
Irak konusundaki hedeflerinden birisi olan Saddam Hüseyin’in, baskı altındaki Irak
halkı tarafından bir darbe sonucunda devrilmesine yönelik politikalar da başarılı
olmamıştı. Kısacası, ABD’nin Irak politikasının en önemli araçları birer birer iflas
noktasına gelmişti.
429 Richard Herrman, “The Middle East and the New World Order: Rethinking US Political Strategy After the Gulf War”, America’s Strategy in a Changing World, (Sean Lynn Jones ve Steven Miller) Cambridge, MIT Press, 1993, s. 295-327. 430 Kenneth Katzman, Searching for Stable Peace in the Persian Gulf, Strategic Studies Institute Report, 2 Şubat 1998, s. 7. 431 Daniel Byman ve Matthew Waxman, U.S. Policy and the Use of Force Since the Gulf War http://www.rand.org/publications/MR/MR1146/, ss. 37-76. 432 Kenneth Katzman, Iraq: Compliance, Sanctions, and U.S. Policy, CRS Issue Brief for Congress, 2 Nisan 2002; “China to Cooperate With Iraq on “Oil-for-food” Program,” Peoples Daily, 11 Temmuz 2001; Edith M.. Lederer, “Iraq”s Oil Money Undermines Sanctions”, Associated Press, 5 Ağustos 2001. 433 Jamie McIntyre, “Pentagon Considers Curtailing Iraq No-fly Zone Enforcement,” CNN, 9 Mayıs 2001, http://archives.cnn.com/2001/US/05/09/iraq.usa.02/index.html 434 Tim Youngs ve Mark Oakes, Iraq: “Desert Fox” and Policy Developments, House of Commons Research Paper 99/13, 10 Şubat 1999; Kim R. Holmes and James Phillips, “The Anatomy of Clinton”s Failure in Iraq,” The Heritage Foundation Backgrounder, Sayı. 1161, 27 Şubat 1998.
147
Diğer yandan, Çifte Çevreleme’nin İran ayağı da başarısız olmuştu.435
Politika ilan edildikten kısa bir süre sonra Çifte Çevreleme sadece Irak’ın
çevrelenmesine dönüştü. Bunun sonucu olarak Basra Körfezi’ndeki denge İran lehine
bozulmaya başlayınca, Arap devletleri bir anlamda Körfez Savaşı öncesi politikasına
geri dönerek bu iki devletle ilişkilerini iyileştirme ve bunlardan gelecek tehditleri, iyi
ilişkiler kurma yoluyla bertaraf etme yoluna gitmeye başlamışlardı.
ABD’nin İran ve Irak’a yönelik stratejisi başarısız oldukça diğer kazanımları
da çıkmaza sürüklendi. Körfez Savaşı sonrası ABD’nin Orta Doğu’daki güvenlik
stratejisi çerçevesinde inşa etmeye çalıştığı güvenlik yapılanması ABD’nin
müttefiklerinin ittifakın askerî boyutundan duydukları rahatsızlık ve bölgedeki
tehdidin değişmesi nedeniyle iyi işlemiyordu.436
KİK devletlerine göre, Irak ve İran artık kendi ülkelerine doğrudan büyük bir
askerî tehdit olamayacak durumdaydılar.437 Bu devletlere göre, iç tehdit dışarıdan
gelenin önüne geçmişti. ABD’nin Körfez ülkelerindeki askerî varlığı bu tehdidin ana
nedenlerinden birisiydi.438 Hatta Araplar, ABD’nin kendilerini onların istediğinden
daha fazla koruduğu ve bunun gereksiz olduğu düşüncesini savunmaya
başlamışlardı. İran Devrimi’nin yayılma potansiyelini yitirmesi, Arapların kendi
ülkelerinde İran destekli gruplardan algıladığı tehdidin azalmasına neden olmuştu.439
Bütün bunlara ek olarak Orta Doğu güvenlik denkleminin Batı yakasındaki
eğilim de Amerikan karşıtı duyguları güçlendirmekteydi. 1997 yılına kadar güçlükle
435 Holmes ve Philips, 1998. 436 Richard D. Sokolsky, Beyond Containment: Defending U.S. Interests in the Persian Gulf, Institute for National Strategic Studies, September 2002 s. 2. 437 Sokolsky, a.g.e, s. 3.; Daniel Byman ve John Wise, The Persian Gulf in the Coming Decade, Trends, Threats, and Opportunities, RAND Corporation, 2002, s. 66; Ted Gallen Carpenter, “Postwar Strategy: An Alternative View”, JFQ, Kış 2000-2001, s. 44. 438 Ed Blanche, “GCC Security: New Alliances in the Making?” The Middle East, Mayıs 2001, s. 7. Byman ve Wise, 2002, s. 8; Byman, Green, 1999, ss. 1-9. 439 Byman ve Green,a.g.e, s. 66.
148
de olsa ilerleyen İsrail-Filistin Barış Süreci Anlaşması bu tarihten sonra durakladı ve
2000’de II. Camp David görüşmelerindeki başarısızlık ve El Aksa İntifadası’nın
başlamasıyla durdu. 1990’ların sonu ve 2000li yılların başında Arap ülkeleri
açısından en önemli dış politika ve hatta rejim güvenliği sorunu Filistin haline
gelmişti.440 Çünkü, Filistin’deki gelişmeler, Arapların dış politika başarısızlığı olarak
algılanmakta ve her ölen Filistinli Amerikan karşıtı duyguları güçlendirmekte ve
İsrail’in hamisi ABD’yle yakın ilişkiler içinde olan rejimleri de zor duruma
sokmaktaydı.441
Özetle, Nasrcı geleneği takip eden milliyetçi rejimlerin ve ümmetçi yarı
teokratik monarşilerin karşılaştıkları ekonomik, sosyal, ideolojik ve siyasi sorunlar
karşısında meşruiyetlerini kaybetmeleri442 ve ABD’nin 1990 sonrası Orta Doğu’da
inşa etmeye çalıştığı güvenlik stratejisinin başarısız olması ABD’nin bölgedeki
üstünlüğüne meydan okuyan siyasi hareketleri güçlendiriyordu. Özellikle, Arap
ülkelerinde 1990’larda baş gösteren sorunlardan ABD’yi ve onunla işbirliği yapan
rejimleri sorumlu tutan muhalifler güç kazanıyordu. Rejimlerini tehdit altında
hisseden Arap ülkeleri ise ABD’yle en azından görünüşte çok sıkı ilişkiler kurmak
istemiyordu. Bu nedenle, ABD’nin bölgedeki askerî ve siyasi varlığının görünür
kısımlarını ülkelerinden çıkarmak isteyen devletlerin sayısında önemli bir artış
yaşanmıştı.443 Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak ABD kendisi açısından dünyanın
en stratejik bölgelerinden birisi olan Orta Doğu’daki üstünlüğünü kaybetmeye
440 Nabil Fahmy, “The Changing Paradigm of the Middle East: Its Elements and Challenges” Mediterranean Quarterly, Cilt 15, Sayı 2, Bahar 2004, s. 7. Hadar, 1998, s. 56. 441 Michael Scott Doran, “Palestine, Iraq and American Strategy”, Foreign Affairs, Cilt. 82, No. 1, Ocak-Şubat 2003, ss. 19-20. 442 Anderson, “Political Decay in Arab World,” http://www.dayan.org/mel/anderson.pdf s. 4 443 Byman ve Green, 1999, s. 102.
149
başladığını ve sürecin devam etmesi halinde bölgedeki üstünlüğünü tamamen
yitireceğini düşünmeye başlamıştır.
2. Bush Yönetimi, 11 Eylül ve Orta Doğu’da Değişim
a. 11 Eylül’e Kadar Bush Yönetiminin Irak Politikası
2000 yılında ABD’de yapılan başkanlık seçimlerini Cumhuriyetçi Parti’nin
kazanması ABD dış politikasında bazı değişiklikler olabileceğini gösteriyordu.
Değişim yaşanması beklenen dış politikada konularından birisi de Irak’tı.
Cumhuriyetçi Parti içindeki şahin kanadın (birçoğu Körfez Savaşı döneminde aktif
görevler üstlenmişti) seçimlerden sonra ABD dış politikasını etkilemesi sürpriz
olmadı.444 Bu grup başkanlık seçimi sırasında da Demokratları Irak konusundaki
başarısızlığından ötürü şiddetle eleştirmekteydi. Cumhuriyetçiler, Clinton
Yönetimi’ni seçim sırasında Irak konusunda gerekli hassasiyeti göstermemekle
suçluyordu.445 Cumhuriyetçilerin eleştirileri şu noktalarda yoğunlaşıyordu: Clinton
yönetimi Irak muhalefetinin desteklenmesi konusunda kararsız ve yetersiz
davranmaktadır.446 Clinton Yönetimi’nin politikaları sonuçta ABD’nin bölgedeki
gücünün azalmasına yol açacak bunun sonucunda ise 1990’ların sonlarında düşmüş
olan petrol fiyatları yükselecektir. Petrol fiyatlarının yükselmesiyle birlikte ABD
ekonomisinin bir enerji kriziyle karşı karşıya kalabilecektir. Bu durumdan ise
444 “The Bush Foreign Policy Team,” The NewYork Times, 16 Aralık 2000. 445 Who Lost the Gulf?,” The Washington Times, 15 Kasım 2000 446 James Phillips, “Clinton's Middle East Policy Meltdown” Heritage Foundation, http://www.heritage.org/views/2000/ed101700.html#
150
Irak’ta Saddam rejiminin sürmesine izin vermesi nedeniyle Clinton-Gore ikilisi
sorumludur.447
Clinton Yönetimi’ne yöneltilen eleştiriler bununla kalmıyordu.
Cumhuriyetçiler, Irak’a uygulanan ambargonun çökmesinden Clinton Yönetimi’ni
suçluyordu. Bunlar, 2000 yılının ortalarında Fransa ve Rusya’nın başını çektiği
ambargo karşıtı grubun yürüttüğü faaliyetlerin ABD’yi giderek yalnızlığa ittiğini
ileri sürüyordu.448
Seçim sırasında Clinton Yönetimi’nin Irak politikasını sık sık eleştiren
Cumhuriyetçilerin seçimi kazandıktan sonra dış politikadaki en önemli
başlıklarından birisini Irak oluşturdu. Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın resmi olarak
göreve başladığı ilk gün yaptığı konuşmasında ağırlık noktası Irak’tı. Fakat,
2001’in başlarında Bush Yönetimi’nin Irak politikasındaki değişimden kastı Irak’ı
işgal etmek değildi. Powell’a göre ABD’nin yeni Irak politikasının en önemli
ayaklarını, ambargonun yeniden canlandırılması, müttefiklerin tekrar bir araya
getirilmesi, (muhalefete verilen maddi yardımlar yoluyla) Saddam yönetiminin
devrilme sürecinin hızlandırılması, silah denetimcilerinin geri dönmesi
oluşturuyordu.449
Irak konusunda sert bir çizgi izleyeceğini gösteren Bush Yönetimi, en ciddi
sinyali Şubat 2001’de Irak’ı bombalayarak verdi. Bu tarihten 11 Eylül’e kadar
geçen süre içinde Bush Yönetimi’nin Irak politikası daha çok üç konuda
yoğunlaşıyordu. Bu konular, ambargonun yeniden yapılanması, silah denetiminin
yeniden başlaması ve Saddam Hüseyin’in devrilmesi için muhaliflere destek
verilmesi. 447 Gerald Seib, “Iraq, Oil in US Electıons,” Wall Street Journal, 20Eylül 2000. 448 Charles Duelfer, “US going it alone on Iraq” DAWN – International, 14 Aralık 2000 449 Brian Blomquist, “POWELL: We'll Be Tough on Saddam,” NewYork Post, 17 Aralık 2000.
151
Bush Yönetimi, Irak konusundaki söylemini sertleştirmesine rağmen bir
kısır döngü içine girmişti. Yönetim içinde Irak’a uygulanacak yeni politika
konusunda görüş birliği yoktu.450 Dışişleri Bakanı Powell, güçlendirilmiş bir
çevrelemeden yanayken yeni muhafazakârlar rejimin devrilmesi için bir an önce
harekete geçilmesini savunuyordu. 2001’in yaz aylarının sonuna gelindiğinde Bush
Yönetimi söylem olarak sertleşmesine rağmen pratikte bir değişiklik ortaya
koymamıştı. Hatta, Bush Yönetimi, bazı senatörlerin Irak muhalefetini
silahlandırma ve askerî eğitim verme konusundaki teklifini geri çevirmiş; Irak’la
olası bir savaş halinde savaş sonrası yapıya ilişkin hazırlık yapmaktan sorumlu
olarak Dışişleri Bakanlığı’nda oluşturulmuş olan “Irak’taki Geçiş için
Koordinatör”lük kurumunu feshetmişti.451
Bush Yönetimi’ndeki etkin isimlerin çoğu Saddam Hüseyin rejiminin
devrilmesinden yana olmasına rağmen Irak rejimini devirebilecek bir güç
olmadığından, Bush Yönetimi askeri caydırıcılığını sürdürerek Bağdat’ı baskı
altına almayı hedefliyordu.452 Şubat 2001’deki hava saldırısını da bu yüzden
gerçekleştirdi. Ancak, 11 Eylül saldırısından sonra ABD’nin hem küresel
politikalarında hem de Irak politikasında büyük değişiklikler oldu.
450 Ivo H. Daalder and James M. Lindsay The Bush Revolution: The Remaking of America’s Foreign Policy, The Brookings Institution, May 2003, s. 40 http://yaleglobal.yale.edu/about/pdfs/bush_revolution.pdf. ; Seymour Hersh, “The Debate Within” The New Yorker, 11 Mart 2002. 451 Kenneth Katzman, Iraq: U.S. Regime Change Efforts and Post-War Governance, CRS Report for Congress, 10 Ekim 2003. 452 Morton H. Halperin ve Geoffrey Kemp, A Report on U.S. Policy Options Towards Iraq, Haziran 2001
152
b. 11 Eylül’den Sonra Bush Yönetimi’nin Irak Politikası
Bush Yönetimi’nin Irak politikası 11 Eylül’den kısa bir süre sonra büyük
bir değişiklik göstermeye başladı. Bu değişimin ilk önemli göstergesi George
Bush’un 29 Ocak 2002’deki Birliğin Durumu adlı konuşmasıydı. Irak’ı, Kuzey
Kore ve İran ile birlikte “şer ekseni” olarak tanımlayan Bush, bu ülkeleri ABD’nin
düşmanı ilan etti. Afganistan Operasyonu’ndaki göreli “başarı”dan sonra,
Washington’da Irak’ı çevreleme politikasının yetersiz kaldığı ve daha aktif bir
politika izlenmesi gerekliliğini savunanlar güçlendi.
ABD’nin 11 Eylül’den sonra Irak’ı hedef tahtasına oturtma çabası iki
söyleme dayanıyordu. Bunlardan birincisi, Irak’ın kitle imha silahı elde etme
çabasına son vermeyi reddetmesi; ikincisi ise Irak rejimi ile terörist gruplar
arasında olduğu iddia edilen bağlardı. Bu çerçevede, ABD, Irak’ın zenginleştirilmiş
uranyum elde etmeye çalıştığını,453 kitle imha silahı projesini devam ettirdiğini454
ve El Kaide’yle işbirliği455 yaptığını iddia ediyordu. Savaştan sonra gerçek
olmadığı anlaşılan bu iddialar ABD’nin Irak’ı işgali öncesinde son derece
popülerdi.
Ancak, ABD’nin Irak’ı işgal etmek istemesinin arkasındaki asıl neden daha
önce de belirtildiği gibi tüm Orta Doğu’yu kapsayan bir değişim projesini hayata
geçirmekti. Yeni muhafazakârlar ve onlara destek veren akademisyenler, ABD’nin
Irak’ı işgal etmesiyle başlayacak bir demokratikleşme sürecinin tüm Arap
453 President Delivers "State of the Union, 28 Ocak 2003, http://www.whitehouse.gov/news/releases/2003/01/20030128-19.html 454 Michael Rubin, “How to Free Iraq” Middle East Quarterly Cilt 10, Sayı 1, Kış 2002, http://www.meforum.org/article/109 455 Colin L. Powell, U.S. Policy Toward Iraq: Administration Views, Hearing Before The Committee On International Relations House of Representatives 107th Congress, 19 Eylül 2002.
153
devletlerini etkileyeceğini ve bunun Orta Doğu’da siyaset yapma biçimini
değiştireceği ileri sürüyordu.456 Bu düşünceye göre, Orta Doğu’daki istikrarsızlığın
ve ABD karşıtlığının artmasının nedeni bölgesel düzenin kendisiydi. Çevreleme
politikası bu düzeninin devamını sağlıyordu. Bu nedenle, çevrelemenin yerini,
sorunlara kökten bir çözüm getirecek olan rejim değişikliği almalıydı. Bu
değişikliğin başlayabileceği yer Irak’tı ve ancak ABD’nin tek taraflı bir
müdahaleyle bu düzeni değiştirebilecek büyüklükte bir süreci başlatabilirdi.457
11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin Afganistan’a girmesi Orta Doğu ve
Güney Asya’daki temel dinamikleri etkilemişti. Ancak, ABD dış politikasında büyük
bir değişim olacağının en önemli kanıtı 1 Haziran 2002’de ilan edilen Bush Doktrini
ve ondan kısa bir süre sonra yayınlanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi oldu. Bu iki
belgenin de özünde Amerikan çıkarlarını korumak, üstünlüğünü sürdürmek ve
Amerikan ideallerini yaymak için ABD’nin sahip olduğu gücün kullanılması vardı.
Bush Doktrini’nde üç önemli unsur bulunuyordu: 1. Soğuk Savaş’ta yürütülen
caydırıcılık ve çevreleme stratejisi artık ABD’nin işine yaramamaktadır. ABD,
tehditleri ortaya çıkmadan önce yok etmelidir. 2. ABD küresel üstünlüğünü korumak
için ne gerekiyorsa yapmalıdır. Bunun için büyük bir askerî üstünlüğe sahip olması
gerekmektedir. 3. ABD, kendi ilkelerini tüm dünyaya yaymalıdır. Amerikan
değerlerinin temelini oluşturan insan hakları, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü
kadın erkek eşitliği gibi değerleri tüm dünyaya yaymak ABD’nin görevidir.458
456 Fouad Ajami, “Iraq and the Arabs’ Future,” Foreign Affairs, Cilt 82, Sayı 1, Ocak-Şubat 2003, s. 2. 457 Ajami, a.g.e, s. 10. 458 Bush Doktrini’nin ve Ulusal Güvenlik belgesinin eleştirel bir analizi için bkz. Ivo Daalder, James Lindsay ve James Steinberg, The Bush National Security Strategy: An Evalutation, Brookings Policy Brief 109, 4 Ekim 2002, http://www.brookings.edu/~/media/Files/rc/papers/2002/10defense_daalder/pb109.pdf
154
Bush Yönetimi’nin 11 Eylül sonrası tek kutupluluğun sürdüğü ve Amerikan
üstünlüğünün ilerletilmesine dayanan dünya görüşü 11 Eylül’den kısa bir süre
sonra Orta Doğu politikasında da hissedilmeye başlamıştır. Yukarıda Bush
Doktrini’nin ilkeleri olarak sayılan tüm hususlar 2002’den itibaren ABD’nin Irak
ve Orta Doğu politikasına yansımıştır. Bu hususlar ABD’nin kitle imha silahları
elde etmeye çalışması, teröre destek vermesi, kendi insanlarına zulmetmesi ve
caydırıcılığın Saddam Hüseyin üzerinde bir işe etkili olmaması bahanelerine
dayanarak Irak’ı işgal etmesinde açıkça kendini göstermektedir.459
11 Eylül sonrası dönem ABD’nin sadece demokratikleşme söylemi
üzerinden bölgeyi yeniden yapılandırdığı bir dönem değildir. Bu dönemde,
ABD’nin bölgeye bakışında değişiklikler olmuştur. ABD’nin bölgedeki çıkarlarına
ve güvenlik algılamalarına yeni unsurlar eklenmiştir. ABD’nin 11 Eylül sonrasında
Orta Doğu’da temel endişeleri ve tehdit algılamaları yedi kategoride toplanabilir:
Devletler arasındaki sorunlar ve bunların savaşa dönüşmesi olasılığı; Arap-İsrail
Barış Süreci’nin başarısız olması ve bunun sonucunda yükselen şiddet dalgası; kitle
imha silahlarının yayılması; terörizm; devletlerde ve devlet dışı örgütlerde işbaşına
gelen (veya yakın vadede gelecek olan) yeni nesil liderliğin kapasitesi; toplumsal
değişimdeki eşitsizlik; iletişim teknolojisinin yayılmasının bölgede radikal akımları
güçlendirmesi.460
Tehdit algıları değişen ABD, 11 Eylül’den sonra Orta Doğu’daki çıkarlarını
da yeniden tanımlama ihtiyacı duymuştur: ABD’nin “yeni” bölgesel çıkarları ise
şöyle sıralanabilir: Terörizmle ve kitle imha silahlarının yayılmasıyla mücadele;
459 Bradley Thayer, The Pax Americana and the Middle East, U.S Grand Strategic Interests in the Region After September 11, Tel Aviv, Begin-Sadat Center for Strategic Studies, 2003, ss. 17-19. 460 Nora Bensahel ve Daniel Byman, “Introduction,” The Future Security Environment in the Middle East, (Nora Bensahel ve Daniel Byman), Rand Corp., 2004, ss. 7-9.
155
petrol arzının ve fiyat istikrarının sürdürülmesi; ABD’ye dost rejimlerde
istikrarının sürdürülmesi; İsrail’in güvenliği; demokrasi ve insan haklarını teşvik
etmek.461
Yukarıdaki faktörlerde de görüldüğü gibi, 11 Eylül olayı ABD’nin Orta
Doğu politikasında değişiklikler yarattı. Bu değişikliklerin başında ABD’nin
bölgedeki önceliklerini yeniden tanımlamaya başlaması gelmektedir. Örneğin,
ABD’nin Orta Doğu’da geçmişte algıladığı askeri tehdit konvansiyonel güce
dayanıyorken, 11 Eylül’den sonra terörizm ve kitle imha silahlarına odaklanmaya
başladı. ABD’nin önceliklerinin tanımlanmasında bir başka değişim ise bölge
ülkelerindeki iç istikrarsızlığa odaklanılmasıydı. ABD, geçmişte de bölge
ülkelerinin karşı karşıya olduğu iç tehditlerin farkında olmasına rağmen bu soruna
eğilmek istemiyordu. Ancak, 11 Eylül saldırılarından sonra, ABD’nin El Kaide’nin
hedefi olmasının nedeninin Orta Doğu’daki baskıcı rejimlere destek vermesi
olduğu kanısı yaygınlaştı. Bu nedenle, bölge ülkelerinin iç politikadaki tavırları
ABD’nin ulusal güvenlik sorunu haline gelmeye başladı. Bu algılama
değişikliğinin sonucu olarak Irak Savaşı ile birlikte ABD, Orta Doğu’da büyük bir
değişim hareketi için düğmeye basmış oldu.
c. Orta Doğu’da Değişim ve Büyük Orta Doğu Projesi
Bush Yönetimi, 11 Eylül sonrası dış politika önceliklerini açıklarken en
önemli konulardan birisi Orta Doğu’ya yönelik dış politikadaki değişim olmuştur.
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell tarafından 13 Aralık 2002’de ilan edilen ABD-
461 Bensahel ve Byman, a.g.e, ss. 2-6.
156
Orta Doğu Ortaklık Girişimi bunun en önemli açık ve somut örneklerinden birisidir.
Bu girişimin ele aldığı ana sorunlar, Arap ülkelerinde girişimciliğin ve serbest
ticaretin teşvik edilmesi, kadınların eğitim düzeylerinin artırılması, siyasal
özgürlüklerin genişletilmesiydi.462 Ayrıca, daha önce başka projelerde de yer alan
bölgedeki rejimlerin iyileştirilmesi, sivil toplumun güçlendirmesi gibi konular tekrar
ele alınmıştı. İlk bakışta, bu girişim, ayrılan bütçenin niteliği ve eski sloganları
tekrarlaması nedeniyle büyük bir atılım olarak kabul edilmedi. Fakat, Bush
Yönetimi’nin girişim ile ABD’nin güvenlik çıkarları arasında doğrudan bağlantı
kurması, daha büyük bir coğrafyanın hedeflenmesi, evrimden ziyade kısa bir zaman
diliminde radikal tedbirleri önermesi, bir süre sonra girişimin önemini artırdı. Tüm
bunlara Irak’ın işgalinin eklenmesi, Büyük Orta Doğu Projesi (Greater Middle East
Project) olarak bilinen girişimi yeni bir safhaya soktu.
Tartışılmaya başlanmasıyla birlikte büyük tepki çeken girişim, ABD
tarafından ortaya atıldığı halinden farklı bir biçimde somutlaştı. 2004 Haziran’ındaki
G-8 Zirvesi’nden çıkan kararla somutlaşan projenin adı Geniş Orta Doğu ve Kuzey
Afrika Girişimi (Broader Middle East and North African Initiative) (GODKAG)
oldu.463 G-8 Zirvesi’nde güvenlik boyutu büyük ölçüde törpülenen GODKAG daha
çok bir yardım programı halini aldı.
GODKAG adı altında bir çeşit yardım programına dönüşmesine rağmen,
ABD’nin Orta Doğu’da hedeflediği değişimi iki düzlemde yürütmeye çalıştığı
söylenebilir: Bir çeşit Helsinki Süreci yaratılarak, Soğuk Savaş’ta komünizmin
hedeflenmesi gibi radikal İslamcılığı ideolojik düşman ilan etmek ve eski SSCB ve
462 Colin L. Powell, “The US-Middle East Partnership Initiative: Building Hope for the Years Ahead,” 12 Aralık 2002, http://www.state.gov/secretary/rm/2002/15920.htm 463 Partnership for Progress and a Common Future with the Region of the Broader Middle East and North Africa, Sea Island, Georgia, 9 Haziran 2004. http://www.g8usa.gov/d_060904c.htm
157
Varşova Paktı ülkeleri için uygulanan Barış İçin Ortaklık Projesi’nin Orta Doğu
versiyonunu üreterek, Batı’nın güvenlik sorunlarını Orta Doğu merkezli açıklamak
ve bu bağlamda çözümler üretmek. Birinci düzlemin, yani radikal İslamcılığın hedef
alınması, Büyük Orta Doğu coğrafyasının tanımlanmasından, sosyal ve siyasal
önerilere kadar her alanda kendini hissettirmektedir. İkinci düzlem ise ABD’nin Orta
Doğu politikasındaki yeni güvenlik algılamasını yansıtmaktadır. ABD’nin güvenlik
algılamaları ve bölgede hedeflediği değişim arasındaki ilişki George Bush’un 6
Kasım 2003’te National Endowment’ta yaptığı konuşmada görülebilir “... 60 yıl
boyunca Batı uluslarının Orta Doğu’da özgürlüğün olmayışını görmezden gelmesi
veya desteklemesi bize güvenlik getirmedi, çünkü uzun vadede istikrar özgürlüğe
değişilecek bir şey değildir. Orta Doğu özgürlüğün yeşerdiği bir yer olmadıkça
istikrarsızlık ve şiddet ihraç eden bir yer olacaktır”.464 Benzer bir örneğe, eski ABD
Dışişleri Bakan Yardımcısı Romanowski’nin sözlerinde rastlanmaktadır.
Romanowski’ye göre Orta Doğu’daki değişim meselesinin, ABD’nin ulusal
güvenliği açısından ele alınması gerekmektedir. Romanowski, geçmişte ABD’nin
statükonun desteklenmesinin istikrarı getirdiğini düşündüğünü, bugünse bu durumun
insanları aşırılıkçılığa ve terörizme ittiğini gördüğünü söylemektedir.465
Özetle, ABD, Bush Yönetimi’nin iktidara gelmesinden sonra yeni
muhafazakâr anlayış çerçevesinde şekillenen dış politikası doğrultusunda Orta
Doğu’da büyük bir deprem yaratan bir fitili ateşlemiştir. Bu değişimle birlikte Irak’ın
işgal edilmesi ve ardından bölgedeki geleneksel dengelerde yaşanan değişmeler
ABD’nin Iraklı Kürtlerle ilişkisini yeni bir aşamaya sürüklemiştir.
464 “President Bush Discusses Freedom in Iraq and Middle East” http://www.whitehouse.gov/news/releases/2003/11/20031106-2.html 465 “Broader Middle East and North Africa Initiative”, 4 Haziran 2004, http://www.israelpolicyforum.org/display.cfm?rid=1209
158
B. 2001’DEN İTİBAREN ABD’NİN KUZEY IRAK POLİTİKASI
1. Irak’ın İşgaline Hazırlık Aşamasında ABD ve Iraklı Kürtler
ABD’nin Irak konusundaki söylemini değiştirmesi ve Irak’ı Orta Doğu
politikasının ana gündemi haline getirmesi, Iraklı Kürtler ile ABD arasındaki ilişkide
yeni bir dönem açtı. ABD ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişki asıl olarak Irak’ın
işgalinden sonra güçlendi. Fakat, 2002’nin başlarından Irak’ın işgaline kadar geçen
süre içinde yaşanan gelişmeler, yeni ilişki biçiminin temellerinin atılması açısından
büyük bir önem taşıyordu. Bu gelişmenin nedenleri şöyle sıralanabilir:
Bush Yönetimi’nin ilk aylarında Irak politikasının ana teması “sertlik”
olmasına rağmen, “sertlik”ten kasıt yaptırımların ve silah denetimlerinin
ağırlaştırılmasıydı. 11 Eylül’den sonra ise “sertlik” Irak rejiminin devrilmesi
anlamına gelmeye başlamıştı. Irak rejiminin devrilmesi 1990’larda da bir seçenek
olarak gündeme gelmesine rağmen daha önce ele alınan nedenlerden dolayı Clinton
Yönetimi böyle bir politikayı uygulamaya geçirmedi. Oysa, ABD’de bazı kişi ve
kuruluşlar rejim değişikliğinin zorluğu ve yaratacağı sorunlara dikkat çekmesine
rağmen466 2001’in sonlarından itibaren Washington’da Irak’ta bir rejim
değişikliğinin kaçınılmaz olduğu ve ABD’nin terörle mücadele stratejisinin en
önemli parçalarından birisi olduğu görüşü ağır basmaya başladı.467
466 Michael W. Isherwood, “U.S. Strategic Options for Iraq: Easier Said than Done,” The Washington Quarterly, Cilt 25, Sayı 2, ss.145–159. 467 Trent Lott, Joseph Lieberman, John McCain, et al., Congressional Letter on Iraq, 5 Aralık 2001, http://www.gulfinvestigations.net/document499.html
159
Aslında bu çevrenin birçok üyesi rejim değişikliğinin ABD’nin Irak
politikasının temel hedefi olmasını uzun süreden beri destekliyordu.468 Bush
Yönetimi’nde önemli pozisyonlara sahip olan Paul Wolfowitz, Zalmay Khalilzad,
Richard Perle, Douglas Feith gibi isimler 1998 yılının sonunda Kongre’de kabul
edilen Irak’ı Kurtarma Yasası’na (Iraq Liberation Act) aktif destek vermişlerdi.
Çoğunluğu yeni muhafazakâr olan bu kişilere göre, Irak rejiminin devrilmesinin en
gerçekçi yolu muhalefete destek verilmesi ve ABD’nin bir operasyon
düzenlemesiydi. ABD’nin Afganistan’da kısa sürede başarıya ulaşmasıyla bu görüş
daha da ağırlık kazandı.469 Ancak, bir süre sonra muhaliflerin gücüyle Saddam
Hüseyin’in devrilmesinin neredeyse imkânsız olduğu görüşü ağır basmaya başladı.
Bunun sonucu olarak Irak’ta rejim değişikliği için mutlaka ABD’nin savaşa girmesi
ve Irak’ı işgal etmesi gerektiği, muhaliflerin ise bu süreçte yardımcı rolü oynaması
gerektiği fikri ağırlık kazandı.470 Afganistan Savaşı’ndan sonra ABD’nin Orta ve
Güney Asya’da elde ettiği stratejik kazanımların onun tek süper güç olduğunu
gösterdiği savunan bu anlayış, Irak’taki rejimin devrilmesinde de büyük bir sorunun
çıkmayacağını düşünüyordu.471
ABD’nin Irak politikasında savaş seçeneğinin ağır basmaya başlaması Iraklı
Kürtlerin ABD için önemini artırdı. Öncelikle, Kürtler, ABD’nin Saddam Hüseyin’e
karşı kullanmayı planladığı muhalif gruplardan birisiydi. Öte yandan, ABD, Kuzey
Irak’ı, Saddam karşıtlarının yerleşebilmesi ve rejime karşı mücadele edebilmesi için 468 Perle, 2000, s. 104; Solarz ve Wolfowitz, 1999. 469 Lawrence Kaplan ve William Kristol, The War over Iraq: Saddam’s Tranny and America’s Mission, San Francisco, Encounter Books, 2003, s. 97; Lott, Lieberman, McCain et. al, 2001. 470 ABD’de savaş öncesi tartışmaları etkileyen en önemli kişilerden birisi Kenneth Pollack’tır. Körfez Savaşı sırasında CIA’da Irak analizcisi olarak çalışan Pollack, 2000’lerde çok sayıda yayın yapmıştır. Bunlar arasında savaştan kısa bir süre önce yayınladığı kitabı, o dönemin tartışmalarında yönlendirici olmuş ve pek çok referans almıştır. Kenneth Pollack, The Threatening Storm: The Case for Invading Iraq, New York, Random House, 2002, ss. 335-386. 471 Seymour Hersh, “The Debate Within,” The New Yorker, 11 Mart 2002, Rowan Scarborough, “Size of Force on Ground Key in Plan for Iraq War,” The Washington Times, 26 Nisan 2002.
160
bir üs olarak görüyordu. Son olarak, KDP ve KYB’nin peşmergeleri ABD’ye yakın
muhalif gruplar içindeki en etkin silahlı güçtü. ABD’nin Iraklı muhaliflere silahlı
eğitim verme politikasının başarısızlığa uğramasıyla peşmergelerin önemi iyice
arttı.472
Kürtlerin ABD için öneminin artmasının nedenlerinden birisi de Afganistan
Operasyonu sırasında ve sonrasında yaşanan gelişmelerdi. Afganistan Savaşı
sırasında ABD, Kuzey İttifakı adı verilen yerel güçlerle işbirliği yapmıştı. Bu yerel
ittifaka sağladığı para, silah ve istihbarat desteğiyle Taliban’ı devirmekte fazla
zorlanmayan Bush Yönetimi benzer bir yöntemin Irak’ta da kullanılabileceğini
düşünüyordu.473 Taliban ile Saddam Hüseyin’in askeri yetenekleri arasında büyük
farklar bulunduğundan Irak’ta durum farklıydı. Bu nedenle, sadece Irak’ın önemli
tesislerinin bombalanması ve bazı muhalif gruplara destek verilmesiyle, Irak
rejiminin devrilebileceği beklenmiyordu. Ancak, ABD’nin Irak’ı işgali halinde yerel
gruplarla yapılacak işbirliğinin büyük bir yarar getireceği inancı yerleşmişti. Ayrıca,
ABD Savunma Bakanlığı ileri teknoloji ve yerel gruplarla işbirliği sayesinde
ABD’nin savaş sırasında çok daha az askere ihtiyaç duyacağına ve daha kolay bir
zafer kazanacağına inanıyordu.
Bu noktada ABD için önemli bir sorun vardı. Bush Yönetimi’ndeki karar
alıcılar dâhil olmak Washington’daki birçok kişi Iraklı muhalif grupların büyük bir
kısmına güvenmiyordu. Özellikle, IUK gibi örgütlere yönelik olumsuz bir hava
vardı.474 ABDli yetkililer arasında yurt dışında örgütlenen bu grupların Irak içinde
tabanı olmadığı düşüncesi güçlüydü. Bu nedenle 2002’nin sonuna kadar IUK’ye
472 Kenneth Katzman, Iraq: U.S. Regime Change Efforts and Post-War Governance, CRS Report for Congress, 10 Ekim 2003. 473 Pamela Hess, “Rumsfeld: Afghan Model for Post War Iraq”, UPI, 14 Şubat 2003. 474 Bu grubun başında olan Ahmet Çelebi, Rumsfeld ve Wolfovitz gibi isimlerle kurduğu yakın ilişki sayesinde işgalin başlarında üst düzey görevler alsa da kısa süre sonra tasfiye edildi.
161
büyük bir destek bütçesi ayrılmadı. ABD’nin kendisine yakın muhaliflerin işlevsel
yararına inanmaması, Irak’ta gerçekten işine yarayabilecek iki gruba (Kürtler ve Şii
Araplar) yakınlaşmasına neden oldu. Bush Yönetimi, Irak sınırları içinde silahlı
faaliyet ve istihbarat toplama işlevini ancak bunların yerine getirebileceğini
düşünüyordu. Bu nedenle, ABD ve İngiltere, 2000’li yıllara kadar muhalefet
toplantılarında ihmal edilen Iraklı Şiileri, muhalefet katılmaya ikna etmek için büyük
bir çaba harcadı.
Öte yandan, Mesut Barzani, 1996’da ABD yanlısı muhalifleri Saddam
Hüseyin’e teslim etmesi nedeniyle muhalif gruplar arasında kötü bir üne sahipti.
Ayrıca Barzani, ABD’nin Saddam Hüseyin’i devirmek istediğinden kuşku
duyuyordu. Bu nedenle, Londra’da tüm muhalif grupların liderlerinin bir araya
geldiği toplantıya katılmadı. Yerine bugün Irak’ın Dışişleri Bakanı olan Hoşyar
Zebari’yi gönderdi.475 Ancak, kısa bir süre sonra KDP de muhalifler içindeki yerini
aldı.
2002’nin ortalarına kadar Kürtler, ABD’nin söylemlerine zaman zaman
destek verdiler. KDP ve KYB liderleri bazen Irak’taki savaşı desteklemediklerini
açıklarken,476 bazen de savaşın kaçınılmaz olduğunu ve ABD ile işbirliği
yapacaklarını söylüyorlardı.477 Bu çelişkili tavrın en önemli nedeni, Iraklı Kürtlerin
sahip olduğu temel bir ikilemdir. Bir yandan, Molla Mustafa Barzani’den beri büyük
güçlerin desteğini alamamaları halinde başarıya ulaşamayacaklarını düşünen Iraklı
475 Chris Kutschera, “The Kurds Secret Scenarios,” Middle East Report, Sayı 225, Kış 2002, s. 15. 476 Michael Howard, “Kurdish Leader Shuns US Move to Oust Saddam” The Guardian, 19 Haziran 2002; Kutschera, 2002, s. 15. 477 Robin Wright, “Kurdish Eyes on Iraq's Future (Barzani)” 24 Kasım 2002 http://home.cogeco.ca/~konews/25-11-02-barzani-interview.html
162
Kürtler, 1960’lardan itibaren ABD’yle iyi bir ilişki kurmak istemektedir.478 Öte
yandan Kürtler, değişen şartlara göre ABD’nin kendilerini her an yalnız
bırakabileceğinden korkmaktadırlar.479 Bu nedenle, ABD’nin Irak’a saldıracağından
tam olarak emin olmadan ABD’ye tam ve açık destek vermek istemediler. Hatta,
2002’nin ilk aylarında ABD’yle görüşmelerine ve muhalefet toplantılarına
katılmalarına rağmen, Bağdat ile görüşme kapısını hep açık tuttular.480 Fakat,
Kürtler, ABD’nin bazı üsler istediği ve Irak rejiminin saldırılarına karşı güvenlik
garantisi verdiği 2002 yaz aylarından sonra ABD’ye açık destek vermeye başladılar.
Kürtlerin ABD açısından önemini artıran asıl gelişme ise TBMM’nin
ABD’nin Türkiye topraklarında asker konuşlandırma konusundaki isteğine hayır
demesi oldu.481 ABD’nin Irak’ı işgal planlarında kuzey cephesinin Türkiye üzerinde
açılması bulunmaktaydı.482 Peşmergeler ise işgalde ABD birliklerine destek işlevine
sahip olacaklardı. Türkiye’nin savaş öncesinde taşıdığı askeri önem nedeniyle ABD
yetkilileri Türkiye’nin temel korkusu olan Irak’ın parçalanmasına ve bir Kürt devleti
kurulmasına karşı olduğunu söylüyordu.483 Ancak, 1 Mart Tezkeresi’nin TBMM’de
kabul edilmemesi Türk Amerikan ilişkilerinde uzun vadeli bir krize ve Kürtlerin
savaş içindeki öneminin artmasına neden oldu.
478 Azadeh Moaveni, “Iraq Invasion Poses Kurdish Dilemma,” Time, 04 Ekim 2002, http://www.time.com/time/world/article/0,8599,361500,00.html 479 “Iraqi Kurds Worry About U.S. Action” The Associated Press, ; Kurdish Leaders' Letter to President Bush: The Kurdish Position and Future of Iraq, 1 Haziran 2004, http://home.cogeco.ca/~kurdistan3/5-6-04-letter-bush-from-b-and-t.htm 480 Kutschera, 2002, s. 15. 481 Türkiye’nin 1 Mart tezkeresi sırasındaki görüşmeleri ve olayların perde arkası için bkz. Deniz Bölükbaşı, 1 Mart Vakası Irak Tezkeresi ve Sonrası, Doğan Kitapçlık, Şubat 2008 482 David Rohde ve. J. Chivers, “A Nation At War: Northern Front; U.S. Opens Command in Northern Iraq,” New York Times, 25 Mart 2003, http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=9901E1DB1230F936A15750C0A9659C8B63&sec=&spon=&pagewanted=print 483 “No State for Iraqi Kurds, U.S. Aide Assures Turks” Associated Press, 17 Temmuz 2002.
163
ABD, Irak’ın kuzeyinden merkeze doğru asker gönderemediği için burada
Kürtlere dayanmak zorunda kaldı.484 Bu nedenle, Kürtler savaş sırasında ABD
açısından büyük bir rol oynadılar.
Savaş öncesinde ABD ile ilişkilerini geliştirme konusunda büyük bir fırsat
yakalayan Iraklı Kürtler, bu fırsatı kaçırmamak için dört ayaklı bir strateji izlediler:
Bu strateji şu öğelere dayanıyordu: ABD’ye istediklerini vermek; Kürtlerin kendi
içindeki sorunları bir kenara koyup ortak hareket etmek; savaş sonrası düzen için
Bağdat merkezli politikalar geliştirmek; ve bölge ülkelerini kışkırtmamak.
Yukarıdaki strateji gereği Iraklı Kürtlerin stratejisinin ilk ayağını ABD ile sıkı
bir işbirliği oluşturuyordu. Bu işbirliğinin en önemli boyutlarından birisi, Kürtlerin
ABD ile söylem birliği yapmasıydı. Kürtler, Bush Yönetimi’nin Saddam Hüseyin’in
halkına zulmeden bir tiran olduğu ve tiranlığın yerini demokrasinin alması
konusundaki söylemine destek verdi.485 Ayrıca, Kürtler, Irak halkının demokrasi
istediği ve Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra Irak’ta demokrasinin inşasının
çok uzun sürmeyeceği fikrini savundu.486
Kürtlerin ABD’ye verdiği söylem desteğinin bir diğer boyutunu Irak’ın
toprak bütünlüğünün korunması ve federal bir devlet kurulması oluşturuyordu.487
Kürtler, ABD’nin Irak’ın geleceği hakkında belirlediği üç temel ilke olan demokrasi,
federalizm ve toprak bütünlüğünün korunmasını kendilerinin de desteklediklerini
söylüyorlardı.488 Kürtler, federalizmi savunurken, Irak’ta iktidarın tek elde
toplanmasının otoriter bir yapıya neden olduğunu ileri sürüyorlardı. Ancak, bu 484 Barham Salih, “Iraqi Regime Change and the Kurdistan Regional Government,” PolicyWatch Sayı 656, 17 Eylül 2002 485 Barham Salih, “We are on the Brink of Change: A Kurdish Perspective,” National Interest, 14 Mart 2003, http://www.inthenationalinterest.com/Articles/vol2issue10/vol2issue10salih.html 486 Barham Salih, “A Kurdish Model for Iraq” Washington Post, 9 Aralık 2002. 487 Carole A. O’Leary, “The Kurds of Iraq: Recent History, Future Prospects,” Middle East Review of International Affairs, Cilt 6, Sayı 4, Aralık 2002, s. 21. 488 Salih, a.g.e
164
söylemin bölge ülkelerini tedirgin etmesinden çekindikleri için özerklik arayışında
olmadıklarını, asıl amaçlarının federal bir yapı kurulması olduğunu
vurguluyorlardı.489
Savaşa hazırlık aşamasında Iraklı Kürtlerin ABD’ye sunduğu asıl destek
askeri ve istihbaratî alanda olmuştur. Kürtler, Kuzey İttifakı’nın rolünü
üstlenebilecek en iyi grubun kendileri olduğunu vurgulayıp, ABD’den gelecek
savunma garantisi karşılığında peşmergelerin Saddam Hüseyin’e karşı ABD’yle
birlikte savaşacağını söylediler.490 Ayrıca, diğer muhaliflerin Kuzey Irak’a
üstlenmesine ve CIA’in Kuzey Irak’ta yeni bir operasyon üssü kurmasına yardımcı
oldular. CIA, Erbil’in doğusundaki Harir, Süleymaniye yakınlarındaki Bakrajo ve
Duhok yakınlarındaki Sirsenk’te üsler kurdu. CIA’in üsleri, ABD’nin Saddam’a
yakın aşiretleri kendi tarafına çekmek için yaptığı istihbarat operasyonlarının
merkeziydi.491 Ayrıca, ABD, Irak’ta bombalanacak yerlerin büyük bir kısmına ilişkin
bilgileri buradaki üslerden yürütülen faaliyetlerle edindi. Savaştan önceki son bir iki
ayda Kuzey Irak’ın her yerinde Amerikalılar bulunuyordu. Hatta CNN savaşı
izlemek için Erbil’e bir basın üssü kurdu.492
Kürtlerin savaş öncesi hazırlıklarının en önemli kısımlarından birisi, kendi
içlerindeki sorunları bir kenara koymaları oldu. 1996 yılında Kürtler arasındaki
çatışmayı sona erdiren Washington Mutabakatı’na rağmen KDP ve KYB arasındaki
“soğuk savaş” 2002 yılının ortalarına kadar devam etti. Ancak, ABD’nin Irak
ordusuna yönelik istihbarat faaliyetlerini yürütmek ve bu faaliyeti yürüten özel
489 “The Kurdish View,” PBS, 12 Mart 2003, http://www.pbs.org/newshour/bb/middle_east/jan-june03/kurdish_3-12.html 490 Salih, a.g.e. 491 Robin Wright, “U.S. Back On Ground In Northern Iraq,” Los Angeles Times, 12 Kasım 2002; Eli J. Lake, “CIA Sets up Stations in Northern Iraq,” UPI, 23 Ekim 2002 492 “CNN in Preparation to Report US Attack from Arbil” KurdishMedia, 4 Kasım 2002.
165
operason birliklerine lojistik sağlamak için Kuzey Irak’taki havaalanlarını
kullanmaya başlamasıyla Kürtler gerçekten bir savaş çıkacağına inandılar. Bu
nedenle savaş sonrası dönemde ayrı ayrı hareket etmenin onları zayıflatacağını
düşündüklerinden aralarındaki sorunları çözme yolunda acil ve somut adımlar
atmaya başladılar.493 Bunun en açık örneği KDP ve KYB arasında 2002 Ekim’inde
başlayan birleşme sürecidir. KDP ve KYB arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi için
Mesut Barzani 1994 yılından sonra ilk kez 2002 Ekim’inde Kuzey Irak’ta KYB’nin
siyasi merkez olarak kullandığı Dokan şehrine gidip Talabani ile görüştü. Bu
görüşmenin sonucunda iki parti diğerinin kontrolündeki alanlarda ofislerin yeniden
açılması, çatışmalar sırasında müsadere edielen malların asıl sahiplerine teslim
edilmesi, esirlerin serbest bırakılması ve iki bölgedeki Kürtlerin diğer bölgeye
geçişlerinin kolaylaştırılması konusunda anlaşmaya varıldı.494
Kürtler arasındaki birleşme çabalarının iki nedeni vardı. Kendi aralarındaki
sorunlarını çözmüş olmaları, Kürtlerin ABD gözündeki değerini artırıyordu. Çünkü,
ABD, 1990’ların başından beri Kürtler arasındaki parçalanmışlığı bir dezavantaj
olarak görüyordu. Kürt gruplar arasındaki bölünmüşlük İran’ın bölgedeki etkinliğini
artırıyordu.495 Bu bölünmüşlüğün devam etmesi, ABD’nin Kürtleri etkin
kullanamayacağını düşünmesine neden olabilirdi. Kürtlerin birleşme çabalarıyla
hedefledikleri ikici husus ise savaş sonrası dönemde bölge ülkeleri ve diğer Iraklı
muhalif gruplara karşı daha güçlü bir görüntü çizmekti.496
493 “Iraqi Kurds Close Ranks,” BBC, 8 Eylül 2002 http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/2244999.stm ; “PUK: Discussions among Kurds on proposed future Iraqi constitution are in progress” Turkish Daily News, 27 Eylül, 2002 http://home.cogeco.ca/~konews/27-9-02-puk-discussion-among-kurds-constitution.html 494 “Iraqi Kurds Cement New Partnership,” BBC, 2 Ekim 2002, http://news.bbc.co.uk/1/hi/world/middle_east/2294307.stm 495 Örneğin 1996 yılında KYB’nin KDP’ye karşı İranla işbirliği yapması. 496 “Iraqi Kurds Cement New Partnership,” BBC, 2 Ekim 2002, http://news.bbc.co.uk/1/hi/world/middle_east/2294307.stm
166
Kürtlerin stratejisinin bir diğer önemli boyutu Bağdat’ta etkin rol oynamaya
çalışmaktı. Kürtler, savaştan sonra kurulacak yeni siyasi otoritede aktif politika
izlemezlerse, hükümetin Şii Araplar ve/veya ordu tarafından ele geçirileceğini
düşünüyorlardı.497 Bu nedenle, işgal sürecinde ve sonrasında, ABD’nin kurduğu tüm
yönetimlerde çok önemli pozisyonları elde etmeye çalıştılar. Hatta, bu pazarlıklara
savaştan önce başladılar. Kendileri için cumhurbaşkanlığını hedef seçen Iraklı
Kürtler,498 2004 yılında bu konumu elde edemeyince siyasi kriz çıkarma tehdidinde
bulundular.
Ayrıca, Kürtler, Bağdat’ta yaşanacak rejim değişikliğinin askeri bir darbeyle
olmasını engellemeye çalıştılar.499 KDP ve KYB, Savaş gerçekleşmeksizin Bağdat’ta
bir darbe gerçekleşmesi ya da savaş gerçekleştikten sonra bir askeri darbe yaşanması
halinde ABD’nin bu yeni durumu kabul edeceğini düşünüyordu. Bu durumda, Kuzey
Irak’taki fiili otoritenin önemini kaybedeceğinden ve bölgenin tekrar merkezi
yönetimin kontrolü altına gireceğinden korkuyorlardı. Bu nedenle, bazı muhalif
gruplar tarafından ve Sünni Arap ülkeleri tarafından desteklenen bu fikre karşı
çıkıyorlardı. Bunun için de Irak’ın demokratikleşmesi ve tiranlığın sona ermesi
sloganını temel almışlardı.
Kürtlerin savaş öncesi stratejisinin en kritik ayaklarından birisi ise Kerkük’ü
ele geçirip, diğer sorunlara bundan sonra odaklanmaya dayanmaktaydı. KDP ve
KYB Kerkük’ü ele geçirerek, bir yandan bir fiili durum yaratmak ve Kuzey Irak’taki
fiili yönetimin sınırlarını genişletmek istiyordu. Diğer yandan da Kerkük gibi
stratejik bir vilayetin kontrolünü sağlamaları halinde, kriz çıkarma şansları olacağını
497 Kutschera, 2002, s. 16. 498 “Kurdish Leader Looks Like Washington’s Iraqi PM Candidate” DEBKA, Sayı 92, 10 Ocak 2003 499 Kutschera, 2002, s. 16.
167
hesaplıyorlardı.500 Özellikle, savaştan sonra anayasa yazımı sürecinde Iraklı Kürtler,
istediklerini alamamaları durumunda Kerkük’te kriz çıkacağı tehdidini birçok kez
kullandılar.
Son olarak, Kürtler, ABD’yle yakın ilişki kurmaya başlamalarına rağmen,
İran ve Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerini kışkırtmaktan kaçındılar. Barzani
ve Talabani verdikleri demeçlerde çoğunlukla Türkiye’ye ılımlı mesajlar
gönderiyorlardı.501
2. Irak’ın İşgali’nden Sonra ABD ile Iraklı Kürtler Arasındaki İlişkiler
a. ABD Perspektifinden Iraklı Kürtler ile İlişkiler
Irak’ın işgali öncesinde ABD’yle Iraklı Kürtler arasındaki ilişkiler iyileşmeye
başlamıştı. Ancak, iki aktör arasındaki ilişkilerin aldığı yeni hâl, Irak Savaşı’nın Orta
Doğu’da yarattığı etki ve ABD’nin Irak politikasında yaşadığı sorunlar tarafından
belirlendi. Bu nedenle, Irak’ın işgalinden sonra Kuzey Irak’ın dolayısıyla Iraklı
Kürtlerin ABD açısından iki temel düzlemde önem kazandığı söylenebilir:
Kürtler, Irak Savaşı’nın Orta Doğu’da yarattığı yeni güç mücadelesi
nedeniyle ABD için önemli bir bölgesel aktör haline gelmiştir. Kürtlerin bölgesel bir
aktör ve ABD dış politikasında önemli bir araç haline gelmesi şu olgularla
açıklanabilir:
Irak Savaşı’ndan sonra Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler Kürtlerin ve
ABD’nin, Orta Doğu’daki değişim sürecine ilişkin bakışlarının paralel hale
500 Kutschera, 2002 , s. 16. 501 “Barzani ve Talabani: Bağımsızlık Peşinde Değiliz,” Radikal, 4 Ekim 2002; “Iraqi Kurdish leader assures Turkey that Kurdish Groups do not Seek Independent State,” Associated Press, 2 Eylül 2002; “Zebari: KDP does not want Tension with Turkey” Turkish Daily News, 31 Ağustos 2002.
168
gelmesine neden olmuştur.502 ABD, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasını
savunmasına rağmen, bölgede bir ya da birden çok ülkenin parçalanması olasılığını
gözönünde tutarak Kürtlerle iyi ilişkiler kurmak istemektedir.
Kürtler, ABD ile İran arasındaki güç mücadelesinde kritik bir öneme sahip
olmaya başlamışlardır. ABD, İran’da yaşayan Kürtler aracılığıyla bu ülkede
istikrarsızlık yaratmanın yolunu aramaktadır. Bir anlamda, İran’ın Hamas ve
Hizbullah ile ABD’ye karşı oynadığı kozu, ABD Kürtler aracılığıyla İran’da
oynamaktadır.503 Bunun için en uygun araç olan PEJAK Kuzey Irak’ta
üstlenmektedir. 2005 yılında 120 İran askerini öldüren PEJAK504, 2006 ve 2007
yıllarında saldırılarını artırmış, İran Kürtleri arasındaki örgütlenmesini
güçlendirmiştir. Ayrıca, ABD, İran ve Irak’taki Kürtler aracılığıyla İran içinde
istihbarat toplamaya çalışmaktadır.505 ABD’nin İran ile mücadelesinde Kürtlere
verdiği önemin diğer boyutu da Kuzey Irak’ın İran’ın etki alanına girmesini
engellemektir.
Tarihsel olarak, Kuzey Irak’ta etkin bir güç olan İran bu gücünü 1960’lardan
itibaren değişik biçimlerde kullanmıştır. 1958-1991 arasında Iraklı Kürtleri merkezi
hükümete karşı destekleyen İran, 1991’de güvenli bölgenin kurulmasından sonra da
bölgede faaliyetlerini sürdürmüştür. 1990’lar boyunca KDP’ye karşı KYB’yi
destekleyen İran, aynı zamanda Kuzey Irak’ta Kürdistan İslami Hareketi adından bir
502 Stansfield, Lowe, Ahmadzadeh, 2007, s. 1. 503 PEJAK liderleri ABD ile bağlarını reddetmelerine rağmen son dönemlerde PEJAK ile ABD arasında görüşmeler yapıldığına dair çok sayıda rapor ve bilgi yayınlanmaktadır. Bu konuda en ilgi çekici hususlardan birisi de PKK ile PEJAK aynı örgütün parçaları olmasına rağmen, ABD’nin PKK’yı terörist örgüt ilan etmesine karşılık, PEJAK’ı bu kategoriye koymamasıdır. Bkz. Stansfield, Lowe, Ahmadzadeh, 2007, s. 7. 504 James Brandon, “Iran's Kurdish Threat: PJAK,” Terrosim Monitor, Cilt 4, Sayı 12, 15 Temmuz 2006 505 Seymour Hersh, “Plan B” New Yorker, 28 Haziran 2004
169
örgütün kurulmasını sağlamıştır. Bu örgüt, Kuzey Irak’ta KDP ve KYB’den sonra
üçüncü büyük güç durumundadır.
İran, Irak’ın işgalinden sonra da Kuzey Irak’ta etkinlik arayışını
sürdürmüştür. KDP ve KYB, ABD’yle iyi ilişkiler kurmalarına rağmen, İran ile
köprüleri atmamışlardır. İran’ın ile Kuzey Irak arasında güçlü bir ekonomik bir bağ
vardır. Kuzey Irak’a giren malların yaklaşık yüzde 30-40’ı İran’den gelmektedir.
Kuzey Irak’ta kullanılan benzin ve gazın yarısından fazlası İran’dan alınmaktadır.506
İran, Orta Doğu ülkeleri arasında Kuzey Irak’ta bir konsolosluk açmış tek
devlettir.507 İran’ın Kuzey Irak’ta ekonomik ve siyasi açıdan etkinlik sağlama
arayışları, bu bölgede ABD ile İran arasında gerginlik doğmasına neden olmuştur. Bu
gerginlik zaman zaman pratiğe dönüşmüştür. ABD, KDP ve KYB’ye rağmen 11
Ocak 2007’de İranlı diplomatları bir gece baskınıyla tutuklamış ve uzun süre
alıkoymuştur.508 İran ise buna karşılık kendisine yakın grupların bölgede eylemler
yapmasına olanak tanımış ve Kuzey Irak’ta PEJAK’a karşı operasyonlar yürüterek
güç gösterisi yapmıştır.509
Kürtlerin yaşadığı coğrafya ABD için daha ilgi çekici hale gelmektedir.
Kürtler, Orta Doğu’nun en stratejik hatlarından birisi üzerinde yaşamaktadır. Hazar
Denizi’nin güney batısından başlayarak Basra Körfezi’nin kuzeyine kadar uzanan bir
bölgeye dağılmış olan Kürt nüfusu dünyanın en önemli petrol koridorlarından
birisinin yanıbaşında bulunmaktadır. ABD, hem sahip olduğu rezervler hem de enerji
506 Roxana Saberi, “Iraqi Kurds split between Iran and US,” BBC, 10 Mayıs 2007. 507 “Iran to open consulate in northern Iraq” AFP, 5 Kasım 2007. 508 “U.S. Forces Reportedly Raid Iranian Consulate In Iraq,” RFE/RL http://www.rferl.org/featuresarticle/2007/1/98D94516-BCCA-4C33-9289-C7550EF83A34.html ; “U.S. raid on Iranian consulate angers Kurds,” CNN, 11 Ocak 2007, http://edition.cnn.com/2007/WORLD/meast/01/11/iraq.main/index.html 509 Aram Rafaat, “U.S.-Kurdish relations in Post-Invasion Iraq,” MERIA, Cilt 11, Sayı 4, Aralık 2007, ss. 83-84.
170
nakil yolları açısından kritik olan bu bölgede önem kazanan Kürtler üzerinde etki
sahibi olarak, stratejik bir avantaj kazanmak istemektedir.
ABD’ açısından Iraklı Kürtleri, ABD’nin Orta Doğu politikasında önemli
kılan hususlardan birisi de, KDP ve KYB’nin ABD’nin Orta Doğu söylemine
yaklaşımıdır. Iraklı Kürtler, yeni muhafazakarların bölgede görmek ve dünyaya
göstermek istediği Orta Doğu’lu halk rolüne soyunmuştur. Iraklı Kürt hareketi,
Kuzey Irak’ı ABD’ye dost, kültürel değerleri açısından Batı’ya yakın, laik,
uluslararası sisteme entegre olmaya istekli, ABD’ye askeri açıdan yardımcı olan,
“demokratik” ve istikrarlı bir bölge olarak göstermek istemektedir.510 ABD’nin
Irak’taki işgal sürecinde yaşadığı başarısızlık Kürtlerin propaganda değerini önemini
artırmıştır. Irak’taki iç savaş tüm dünyada konuşulurken, Bush Yönetimi, Kuzey
Irak’ı ülkenin istikrar adası olarak resmetmiştir.511 Özetle, Kuzey Irak, Bush
Yönetimi’nin hayalindeki bölge halkı örneğine en yakın örnek olarak, ABD’nin tek
somut başarısı gibi görülmektedir.
Son olarak, Kürtlerin bölgede birden çok ülkeye yayılmaları, onların bölgesel
güç mücadelesi içinde etkin bir rol oynamasına olanak tanımaktadır. ABD, Irak’ın
işgalinden sonra ilk kez açıkça İran, Irak, Türkiye ve Suriye’de yaşayan Kürtlerle
doğrudan ve birebir ilişki kurma aşamasına gelmiştir. Geçmişte, bölge ülkeleriyle
ilişkileri nedeniyle Kürtlerle doğrudan temas kurmaktan kaçınan512 ABD’nin
tavrındaki bu değişim, Kürtlerin ABD için yeni bir öneme sahip olduğunu
göstermektedir. ABD’nin Kürtlerle kurduğu ilişkide aslan payını Iraklı Kürtler
almıştır. Bunun en önemli nedeni Orta Doğu’daki Kürt hareketinin merkezinin
510 Kuzey Irak’a ilişkin resmedilmeye çalışılan tablo için bkz. The Other Iraq http://www.theotheriraq.com/ 511 “Kurdistan: The Other Iraq”, CBS, 5 Ağustos 2007, http://www.cbsnews.com/stories/2007/02/16/60minutes/printable2486679.shtml 512 Mack, 2000.
171
Kuzey Irak’a kaymasıdır. Geçmişte Türkiye ve İran’daki Kürt hareketleri siyasi,
ideoloji, örgütlenme ve askerî bakımlardan en az Kuzey Irak’taki hareketler kadar
güçlü olmuştur. Fakat, Türkiye’deki Kürt milliyetçisi hareketlerin AKP karşısında
zayıflaması, geçmişte diğer merkez sağ veya İslamcı partilere oy veren Kürtlerin
bugün AKP çatısı altında toplanması ve İran’daki Kürt hareketi içinde
parçalanmaların olması, üç ülkedeki Kürt grupları arasındaki dengeyi bozmuştur.
Bunlara ek olarak, Kuzey Irak’taki grupların örgütlü ve düzenli askerî birliklere,
daha çok paraya, kontrol ettikleri bölgede pazarlamaya başladıkları stratejik yer altı
kaynaklarına, devlet yönetme tecrübesine sahip olmaları, Orta Doğu’daki Kürt
hareketinin merkezini Kuzey Irak’a kaydırmıştır.
Irak’taki gelişmeler nedeniyle ABD’nin Iraklı Kürtlere duyduğu ihtiyaç
artmıştır. ABD, Irak’ı işgal ettikten sonra büyük bir sorunla karşı karşıya kaldı. ABD
açısından Irak’taki sorun en genel haliyle, savaştan sonra Irak’ta istediği düzeni
yerleştirememesi ve Amerikan yanlısı bir rejim kuramamak olarak tanımlanabilir.
Irak’ın işgalinden önce yapılan bazı çalışmalarda ABD’nin karşılaşabileceği
sorunlara ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler olmasına rağmen513 ABD’nin işgal
politikası beklenilenin ötesinde büyük bir kaos yarattı. ABD’nin Irak’ta karşılaştığı
idari, siyasi ve askeri sorunlar, bu ülkedeki yerel gruplara duyduğu ihtiyacın her
geçen gün artmasına neden oldu. Bu olgu, Iraklı Kürtleri şu nedenlerle ABD’nin
Irak’taki en iyi müttefiki haline getirdi:
513 Savaştan önce ABD’nin Irak’ı işgal ettikten sonra ne gibi zorluklarla karşılaşabileceği ve alması gereken tedbirler alınması konusunda önemli çalışmalar yapılmıştı. Bunlar arasında belki de en önemlisi 1997-2002 yılları arasında Ulusal İstihbarat Konseyi Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Ellen Laipson ve Irak asıllı bir uzman olan Rend Rahim Francke tarafından yazılmıştı. Ellen Laipson ve Rend Rahim Francke, “How To Build A New Iraq After Saddam” Policywatch, Sayı 659, 19 Eylül 2002
172
Daha önce de belirtildiği gibi Irak Savaşı sırasında Türkiye’nin ABD’yle
birlikte hareket etmemesi, ABD’nin savaş planlarını değiştirdi. Bu değişiklik
sonucunda Iraklı Kürtler, savaş sırasında ABD’yle tam bir işbirliği yaparak Irak
ordusuna karşı savaştı. Bu durum, savaş öncesi değerlendirmelerde “Kuzey İttifakı”
rolünü oynayabilen en iyi aktörün Iraklı Kürtler olduğunu gösterdi ve Kürtlerin ABD
nezdindeki değerinin artmasını sağladı.514
Savaştan sonra, Kürtler ABD’nin ihtiyaç duyduğu alanlarda ona tam destek
verdi. Bu alanların başında güvenlik konuları gelmekteydi. ABD özellikle direnişçi
gruplarla mücadelede zor durumda kaldığı dönemlerde peşmergeleri Irak’ın değişik
bölgelerinde yaptığı operasyonlarda kullandı. Bu çalışmanın yazıldığı dönemde
Bağdat güvenlik planı ve Musul’daki direniş karşıtı operasyonlarda peşmergeler
yoğun biçimde görev almaktaydılar.515 Ayrıca, Kürtler Irak ordusunun yaklaşık ve
yerel muhafızlara çok sayıda adam göndermişlerdir.
Tüm bu olgulara rağmen, Kürtleri ABD’nin Irak politikasında kritik bir
noktaya getiren asıl şey, ABD’nin Kürtleri Şii Araplara karşı bir denge unsuru olarak
kullanmak istemesidir. Şii Araplar ve Kürtler, Irak devletinin kuruluşundan bu yana
Irak rejimlerine (krallık ya da cumhuriyet dönemlerinde) muhalefet etmelerine
rağmen iki grubun arasında derin bir siyasi vizyon farkı bulunmaktadır. Şii Araplar
hiçbir zaman Irak’tan ayrılmayı amaçlamamışlar; rejimi kontrol altına almak ya da
dini ve siyasi dışlanmışlıklarını sona erdirecek bir rejimi işbaşına getirmek
istemişlerdir.516 Buna karşılık, Kürtler ise ayrılıkçı bir siyasi vizyona sahip
olmuşlardır. Şiiler, Irak’taki siyasi sorunları mevcut rejimlerin politikalarına
514 Soner Cagaptay, “U.S. and Kurdish Forces Keep Iraqi Northern Front Stable” Voice of America, 7 Nisan 2003. 515 Kenneth Katzman ve Alfred Prados, The Kurds in Post Saddam Iraq, Congressional Research Service, 7 Kasım 2007, s. 4. 516 Bengio, 1991.
173
bağladıklarından sorunlarını ülke içinde çözmeye çalışmışlar ve dışarıdan gelen
tehditlere karşı devleti savunmuşlardır. Buna karşılık, Kürtler Irak’taki siyasi
sorunların kaynağını sadece rejimlerin kötü uygulamalarına değil devletin varlığına
bağladıklarından Irak devletine karşı diğer devletlerle işbirliği yapmışlardır.517
Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesiyle bu iki grup arasında bir ittifak
doğmuştur. Bu ittifakın kurulmasında ABD önemli bir rol oynamıştır. İşgal sürecinde
Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 60’nı oluşturan Şiilerin desteğini arkasına almak
isteyen ABD, değişik Şii gruplara yönetim içinde öncelik tanımasına rağmen, Şii
grupların çoğunun İran ile yakınlığı nedeniyle bunların aşırı derecede güçlenmesini
istememiştir. Bu noktada, ABD, Kürtleri Irak siyasetinde Şii Arap ağırlığına karşı bir
denge unsuru olarak kullanmak istemiştir. Bu nedenle, ABD, Irak iç politikasında
Kürtlerin nüfuslarının ötesinde bir temsil hakkına ve siyasi güce sahip olmalarını
desteklemiştir. Örneğin, işgalin hemen başında kurulan Yönetici Konsey, daha sonra
oluşturulan Geçici İdare Konseyi, Irak meclisi, anayasa komisyonları ve üstü düzey
devlet görevlerinde518 Kürtler ülkedeki nüfuslarının ötesinde temsil hakkı
kazanmışlardır.
2005-2006 yıllarında en parlak dönemini yaşayan ABD-Kürt ilişkisi, işgalden
hemen sonraki (2003 Nisan’ ve Haziran ayları arası) dönemde çok parlak değildi.
ABD’nin Irak’a gönderdiği sivil yönetici olan Jay Garner ile Kürtler arasında bir
sorun bulunmuyordu. Fakat, çok kısa bir süre içinde Jay Garner ve ekibinin ABD’nin
Irak’ta karşılaşacağı sorunları çözmek için yeterli olmayacağı anlaşılınca ABD
Irak’taki en üst düzey görevlisi olarak Paul Bremer’i görevlendirdi. Garner
döneminde iktidarın hemen Iraklılara devri planlanmış olmasına rağmen Bremer 517 Bengio, 1992, s. 3. 518 Bugün Irak’ın cumhurbaşkanı, dışişleri bakanı, genelkurmay başkanı ve başbakan yardımcılarından birisi KDP ve KYB’dendir.
174
iktidarın devrini erteledi.519 Bunun iki temel nedeni bulunmaktaydı. Birincisi, direniş
her geçen gün yayılıyor ve güçleniyordu. Bremer ise direnişçilerle başetmenin en iyi
yolunun Sünni Araplarla iyi ilişkiler kurmaktan geçeceğini varsayıyordu. Irak’taki
siyasi gücün, bağımsızlığı hedefleyen Kürtler ile Sünnilerden geçmişin intikamını
almayı isteyen Şiiler arasında bölünmesi Sünni Arapları sisteme daha da
yabancılaştıracaktı. İkincisi ise Iraklı grupların üzerinde anlaştığı bir siyasi vizyon
yoktu. İslamcı Şii Arap Partileri ile Kürtler ülkenin federasyon olmasını isterken
diğer gruplar (Sünni Araplar, Türkmenler ve Milliyetçiler ve bazı Şii Araplar)
federalizme karşı çıkıyordu. Bu ortamda Bremer Irak’taki 18 vilayete dayanan bir
federasyon modelinin kabul edilmesi için baskı yaptı. Hatta Irak Yönetici Konseyi 15
Kasım 2003’te federasyonun vilayetler temelinde örgütlenmesine ilişkin bir anlaşma
yapılmasını gündeme getirdi. Bu plana göre tüm vilayetler birer federasyon olacaktı.
Buna göre, Kuzey Irak’ta bulunan üç vilayet ayrı birer federasyona dönüşecekti.
Fakat, Kürtler bunu kabul etmediler.520
ABD’nin işgalin ilk döneminde Kürtleri frenleme çabaları bununla sınırlı
kalmadı. Eylül 2003 ile Kasım 2004 arasında ABD ile Kürtler arasında, ABD’nin
Kerkük’ü tamamen Kürtlerin kontrolüne bırakmaması,521 Kürtlerin
cumhurbaşkanlığı talebini reddetmesi, peşmergelerin silahsızlandırılmasını istemesi,
Geçici İdare Yasası’nda merkezi yönetime geniş yetkiler verilmesi gibi nedenlerle
önemli sorunlar çıktı.522 Bu sorunların üst üste gelmesi ABD ile Iraklı Kürtler
arasında kısa süreli bir krize bile neden oldu. Bu krizin sonucunda Barzani ve
519 Galbraight, 2007. 520 Brendan O’Leary, “Kürdistan’ın İnkarı, Dirilişi ve Kabulü,” Serbesti, Sayı 20, Mart Nisan 2005 s. 60. 521 Savaş sırasında Kerkük’e ABD askerlerinden önce peşmergeler girip bu şehri kontrol etmesine rağmen ABD savaş biter bitmez şehrin kontrolünü Kürtlerden aldı ve şehre ABD askerlerini yerleştirdi. 522 Rafaat, 2007, s. 80.
175
Talabani, Bush’a yönelik açık bir mektup yazdılar. Son derece sert eleştiriler içeren
bu mektupta Kürtlerin ABD’yle sıkı ilişkiler kurmalarına rağmen istediklerini
alamadıklarından şikayet ediliyordu.523 ABD’yle Kürtler arasında bazen gerilimler
yaşanmasına rağmen 2005’teki referandum ve seçim sonrasında, iki taraf arasında bir
balayı dönemi başladı.
2005’te Sünni Arapların siyasi sürece katılmamaları nedeniyle devre dışı
kalmaları, Şii Araplara büyük bir güç verdi. ABD ise Şii Arapların aşırı güçlenmesini
Kürtleri destekleyerek dengelemeye çalıştı. Bunun sonucunda ABD, Irak Devlet
Başkanlığına Talabani’nin getirilmesini destekledi; yeni Anayasaya yerel
hükümetlerin merkezi hükümet karşısında güçlenmesini sağlayan maddeler
konulmasını sağladı; ve peşmergelerin özel bir statüyle Kuzey Irak’ta varlıklarını
korumalarına izin verdi.524 Ayrıca Bush Mesut Barzani’yi Washington’da
ağırlayarak KDP açısından büyük bir jest yaptı.525 Ancak ileride görüleceği gibi, bu
ibre 2007’nin ilk aylarından sonra tersine dönmeye başladı.
Yukarıdaki olgular doğrultusunda ABD’nin 2003’ten sonra Iraklı Kürtlere
yönelik öncelikleri hakkında şunlar söylenebilir:
ABD’nin Iraklı Kürtlere yaklaşımındaki önceliklerin birincisi Kürt hareketini
kontrol etmektir. Kürtlerin ABD’ye Irak’ta ve bölge genelinde sunduğu
(sunabileceği) olanaklar nedeniyle Iraklı Kürt hareketinin varlığını devam ettirmesi
ABD açısından çok önemlidir. Iraklı Kürt hareketinin varlığının devamı ise Kuzey
Irak’ta kurulan bölgesel yönetimin 1991’den beri elde ettiği kazanımlarını
523 Kurdish Leaders' Letter to President Bush: The Kurdish Position and Future of Iraq, 1 Haziran 2004. 524 Lionel Beehner, “The Role of Kurds in Iraqi Politics,” Council on Foreign Relations Backgrounder, 19 Ocak 2006, http://www.cfr.org/publication/9615/role_of_kurds_in_iraqi_politics.html 525 Rafaat, a.g.e, s. 83.
176
korumasına bağlıdır. Bu nedenle, ABD, Iraklı Kürtlerin siyasi kazanımlarını Irak
Anayasası’na koyma çabasına destek vermiştir. Bu desteğin somut sonuçları arasında
Kürtçe’nin Irak’ın iki resmi dilinden birisi olması ve Kuzey Irak’taki yapının
Anayasa tarafından yasal ilan edilmesi ve Anayasa’da merkezi hükümetin yerel
hükümetler üzerindeki yetkilerinin zayıf olması sayılabilir.526 Kuzey Irak’ta kurulan
bölgesel idarenin kendi ayakları üzerinde durması için siyasi ve ekonomik
kurumlarını reform etmesi gerekmektedir. Çünkü, mevcut haliyle Kuzey Irak’taki
yapının yaşaması dış desteğe bağlıdır. Bu nedenle, ABD, Iraklı Kürtlerin ekonomik
ve siyasi reformlar aracılığıyla kendilerini güçlendirmesine öncelik vermektedir.
Bununla birlikte, ABD açısından Kürt hareketinin kontrolü sadece Kürtlerin
güçlenmesini sağlamak anlamına gelmemektedir. Kontrolün içerdiği diğer unsur,
Kürtlerin Irak’taki dengeleri bozacak sert hamlelerden kaçınmasını sağlamaktır.
ABD, merkezi hükümet ile Kuzey Irak’taki bölgesel hükümet arasındaki uçurumun
büyümesinden endişe duymaktadır. Bu nedenle, 2007’nin başından itibaren
federalizm, Kerkük ve petrol yasaları konularında527 ABD, Kürtlerin maksimalist
taleplerinin karşısında yer almıştır. Çünkü, bu konularda Kürtler ve Araplar arasında
yaşanabilecek siyasi krizlerin çatışmaya dönüşmesi ülkenin kısa bir süre içinde
parçalanmasına neden olabilir. Irak’ın parçalanması ise ABD için bir tabu olmaktan
çıkmasına rağmen şu aşamada istenilen bir durum değildir. ABD’nin kısa vadede
Irak’ın toprak bütünlüğünü desteklemesinin üç nedeni olduğu söylenebilir: ABD-İran
mücadelesi sürerken Irak’ın parçalanması ABD’nin Basra Körfezi devletleriyle 526 Joshua R. Itzkowitz Shifrinson, “The Kurds and Regional Security: An Evaluation of Developments since the Iraq War,” Middle East Brief, Brandeis University, Crown Center for Middle Eastern Studies, Sayı 14, Aralık 2006, s. 3 527 Steven Mufson, “Cheney and Kurds Meet About Oil: U.S. Had Insisted on Iraqi Unity,” Washington Post, 1 Aralık 2007; Page D03 “Top Iraqi in U.S.: Oil law progress a must,” UPI, 5 Şubat 2008, http://www.upi.com/International_Security/Energy/Briefing/2008/02/05/top_iraqi_in_us_oil_law_progress_a_must/1661/
177
ilişkilerine büyük bir darbe vurabilir. Çünkü, Basra Körfezi ülkelerinin çoğu Irak’ın
parçalanmasıyla ortaya çıkabilecek bir Şii Arap devletinden tehdit algılamaktadır.
İkincisi bugün Irak hâlâ ABD’nin dış politika gündeminin ilk sırasını işgal
etmektedir. Irak’ın parçalanması ABD’nin Orta Doğu politikasının en büyük
başarısızlığı olarak görülecek, ABD’nin bundan sonra bölgede yeni atımlımlar
yapmasını engelleyecektir. Üçüncü neden ise ABD’nin Kuzey Irak’ta bir erken
doğum istememesidir. İç dönüşümünü tamamlamamış, kendi içinde parçalanma ve
çatışma riski bulunan ve bölge ülkelerinin müdahalelerine açık bir “erken doğmuş”
Kürt devleti ABD açısından bir yarar getirmeyecektir.
ABD’nin Iraklı Kürtlere yönelik ikinci önceliği, Kuzey Irak’ı Irak devletine
entegre etmeye çalışmasıdır. Kürtler, Irak siyasi sistemi içine girdikçe ve devlet
mekanizmasında etkin rol aldıkça, ayrılık talepleri ertelenebilir. Ayrıca, yeni Irak
rejiminde Şiilerin tek başına güç sahibi olması, Irak devletindeki İslamcı eğilimi
artıracaktır.
ABD’nin Iraklı Kürtlere yönelik üçüncü önceliği ise Kuzey Irak’ta kalıcı
askeri üsler edinmektedir. ABD, Irak’ı işgal ettikten sonra bu ülkede irili ufaklı 110
adet askeri üs kurmuştur. Bu üslerin sayısı 2006’da 75’e inmiştir. Pentagon
tarafından yapılan çalışmalardan sonra da ABD Irak’ta uzun vadeli olarak 14 adet
sürekli üs sahibi olmayı hedeflemektedir.528 Halihazırda, ABD’nin Kuzey Irak’taki
bölgesel yönetimin sınırları içinde üç önemli askeri üssü (Duhok yakınlarında ismi
bilinmeyen küçük bir havaalanı, Erbil yakınlarındaki Başur hava üssü ve
528 Christine Spolar, “14 enduring bases' set in Iraq,” Chicago Tribune, 23 Mart 2004 http://www.globalsecurity.org/org/news/2004/040323-enduring-bases.htm ; Joseph Gerson, “Enduring" U.S. Bases in Iraq: Monopolizing the Middle East Prize,” Fellowship, Kış 2007, http://www.forusa.org/fellowship/winter07/josephgerson.html
178
Süleymaniye yakınlarında küçük bir havaalanı) bulunmaktadır.529 Bu askeri üsler
lojistik amaçlarla kullanılan irili ufaklı hava üsleridir. Irak’ın işgalinden önce Kuzey
Irak’ın değişik bölgelerinde küçük çaplı üsler kuran ABD işgalden sonra bu üsleri
genişletmiş ve yenilerini yapmıştır. Ancak ABD’nin Süleymaniye’nin güneyindeki
Karadağ’da, Zaho’da ve Erbil’de üç büyük askeri üs kurmayı planladığı ileri
sürülmektedir.530 ABD, Kuzey Irak’ta iki nedenle askeri üs bulundurmak
istemektedir. Kuzey Irak coğrafi açıdan stratejik bir bölgededir ve ABD’nin ani ve
isteksiz bir biçimde Irak’tan çekilmek zorunda kalması halinde (ör. Şiilerle düşeceği
büyük bir anlaşmazlığın sonucunda ortaya çıkabilecek bir çatışma nedeniyle) Irak
coğrafyasında kalıcı üs bulundurabileceği tek yer Kuzey Irak’tır. ABD’nin Kuzey
Irak’ta askeri üs sahibi olmak istemesinin ikinci nedeni ise yeni küresel askeri
konuşlanma planıdır.531 Pentagon’un 2000’li yılların ortasından itibaren geliştirmiş
olduğu yeni askeri konuşlanma planı, dünyanın stratejik bölgelerine dağılmış küçük
ve çok amaçlı üslere sahip olmaya dayanmaktadır. Bu plana göre, ABD’nin dünyanın
değişik yerlerine dağılmış büyük üslere ihtiyacı yoktur. Bunun bir nedeni Askeri
Alanda Devrim geçmişte sıkı ilişkiler kurduğu devletler bazı durumlarda ABD’ye
destek vermemekte, bu durum ABD’nin operasyonel kabiliyetini sınırlamaktadır. Bu
duruma en önemli örnekler olarak ise Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Irak Savaşı’nda
topraklarını ve üslerini kullandırmamak istemesidir. Bu nedenle ABD, kendisine
bağımlı ve itiraz etme olasılığı düşük yerlerde ileri konuşlanma imkanlarını artırmak
529 Üsler için ayrıntılı bilgi için bkz. Iraq Facilities, http://www.globalsecurity.org/military/facility/iraq.htm 530 “U.S. to Open Three Huge US Military Bases in Iraqi Kurdistan Region” Peyamner News Agency, 1 Haziran 2007, http://peyamner.com/default.aspx?l=4&id=18257 531 Jon D. Klaus, “U.S. Military Overseas Basing: Background and Oversight Issues for Congress” CRS Report for Congress, 17 Kasım 2004. http://www.fas.org/man/crs/RS21975.pdf
179
istemektedir.532 Kuzey Irak bu düşünceye göre ideal bölgelerden birisidir. Iraklı
Kürtler ABD’nin kendi bölgelerindeki varlığını bir yaşam sigortası olarak
gördüklerinden, kendi bölgelerinde ABD üsleri bulunmasını istemektedirler. Ayrıca,
ABD’nin desteğine ihtiyaç duyduklarından Washington’un bu üsleri kullanma
taleplerine karşı çıkma olasılıkları yok denecek kadar azdır.
b. Iraklı Kürtlerin Perspektifinden ABD ile İlişkiler
Irak’ın işgaliyle birlikte tarihi bir fırsat yakaladığını düşünen Iraklı Kürtlerin
bu fırsatı kullanmak için altı ayaklı bir strateji izledikleri söylenebilir.
• Iraklı Kürtlerin izlediği stratejinin birinci ayağını işgal sayesinde elde ettikleri
ABD desteğini yitirmemek oluşturdu. Bunun için Kürtler Irak’ta ABD’nin yardıma
ihtiyaç duyduğu her konuda ABD’ye destek oldular. Iraklı askerlerin eğitiminde
Kürtler önemli bir rol oynadılar.533 Kürtlerin ABD’ye en önemli desteği daha önce
de belirtildiği gibi peşmergeleri ABD’nin istekleri çerçevesinde Irak’ın farklı
bölgelerine göndermek oldu.534
Kürtlerin, ABD’den destek almaya çalışırken kullandığı en önemli araçlardan
birisi Washington’da başlattıkları lobi faaliyetleridir. Geçmişte birçok kez
Washington’daki üst düzey yetkililerle görüşemeyen Kürtler, işgalle birlikte
532 David McKeeby, “State Dept.: U.S. Reducing Number of Overseas Military Bases,” 22 Haziran 2006, http://www.allbusiness.com/government/3723398-1.html 533 Kenneth Katzman ve Alfred Prados, The Kurds in Post Saddam Iraq, Congressional Research Service, 7 Kasım 2007, s. 4. 534 İsminin açıklanmasını istemeyen bir Iraklı ile yaptığım mülakatta ABD’nin 2004’te El Anbar vilayetindeki Felluce’de yürüttüğü ve tüm dünyada tepki toplayan büyük ABD operasyonuna peşmergelerin yoğun bir biçimde katıldığını öğrendim. Mülakat yapılan kişiye göre o dönemde Kuzey Irak’ın çeşitli kentlerinde çok sayıda cenaze töreni yapılmış. Bu kişiler ise “Felluce Şehitleri” olarak anılıyormuş. Ayrıca, Irak’ın çeşitli yerlerinden Felluce’ye insani yardımlar gönderilmiş. Bu yardımlardan Şii Arapların, Türkmenlerin, Yezidilerin gönderdikleri kabul edilirken, Kürtlerin gönderdiği yardımları taşıyan konvoylar şehre bile sokulmamıştır.
180
Amerikan Yönetimini ve karar alma mekanizmalarını etkileyebilmek için lobicilik
faaliyetlerine başvurmaya başlamışlardır. Sadece 2007 yılında Washington’da lobi
faaliyetleri yürütmek için 3 milyon dolar harcayan Iraklı Kürtler, Bush’a yakın
çevreler ve Cumhuriyetçi Parti üzerinde büyük etkisi bulunan Evanjelikler arasında
taraftar toplamaya çalışmışlardır. Kendilerine İsrail ve Tayvan’ı örnek aldıklarını
belirten Kürt yetkililer Washington’da kurumsal ilişkilere sahip olmaya
çalışmaktadırlar.535 2003’ten sonra Washington’daki lobi faaliyetleri Celal
Talabani’nin oğlu olan Kubad Talabani aracılığıyla536 yürüten KDP ve KYB bu
sayede 2008 seçimlerinde aday olacak Amerikalı politikacılarla kişisel ilişkiler
geliştirebilmiştir.537 Lobi faaliyetlerinde başarı sağlayan Kürtler, ABD’nin Irak için
ayırdığı yeniden inşa fonlarından kendileri için önemli paylar elde etmişlerdir.538
• Kürtlerin izlediği stratejinin ikinci ayağı 1991’den beri Kuzey Irak’ta elde
ettikleri kazanımları korumak, yasalarla sağlamlaştırmak ve artırmak olmuştur. Iraklı
Kürtlerin yukarıdaki stratejiyi uygulamak için kullandığı araçların başında siyasal
sürecin içinde aktif rol oynamak gelmektedir. Kürtler, siyasal sürecin aktif rol
oynayarak hem geçmişte elde ettikleri kazanımları sürdürme hem de kazanımlarını
geri alacak yasaların çıkmasını engellemeye çalışmışlardır. Örneğin, 2004 yılının
Ocak ayında Geçici Yönetici Konsey ile Kerkük’ün statüsü konusunda sorun
yaşayan Kürtler, taleplerinin 1 Mart 2004’e kadar kabul edilmemesi geçici anayasayı
imzalamama tehdidinde bulunmuşlardır.539 Bu tehditleri büyük ölçüde başarılı oldu.
Kürtler Kerkük’te istediklerini tam olarak alamasalar da, vilayet meclisinde kontrol
535 Rajiv Chandrasekaran, “Kurds Cultivating Their Own Bonds With U.S.” Washington Post, 23 Nisan 2007. 536 Kubat Talabani Aralık 2007’de KYB içindeki güç mücadeleleri nedeniyle Kuzey Irak’a dönmüş ve bölgesel hükümette bakanlık görevi üstlenmiştir. 537 Örneğin Kubad Talabani’nin eşi ABD Dışişleri Bakanlığı Irak Bürosu’nda çalışmaktadır. 538 Chandrasekaran, 2007. 539 www.ntvmsnbc.com 19 Ocak 2004.
181
sağlayacak ve şehirdeki demografik yapıyı değiştirecek bir düzenleme yapmayı
başardılar.540
Kürtlerin 1991’den beri elde ettikleri ve korumak istedikleri kazanımları
Kuzey Irak’ta ayrı bir otorite ve peşmergelerin varlığıdır. Kürtler, 1991’den önce
inşa etmeye başladıkları ancak olgunlaşmamış kurumlarını savaş sonrası düzene de
aktarmayı başarmıştır. Bugün Kuzey Irak’ta ayrı bir parlamento, merkez bankası,
postane hizmeti, eğitim bakanlığı, bayrak ve ulusal marş bulunmaktadır. Iraklı
Kürtler, Bağdat’ta kurulan ordu ve polis gücüne katkıda bulunmalarına rağmen541
(ör. Irak’ın genelkurmay başkanı bir Kürt’tür.) peşmergelerin büyük bir kısmını yerel
muhafızlar olarak Kuzey Irak’ta tutmuş ve ulusal ordunun dışında bırakmışlardır.
Iraklı Kürtlerin yasalarla sağlamlaştırmak istedikleri kazanımlarının başında
geçmişte “güvenli bölge” denilen Irak’ın kuzeyindeki üç vilayetten oluşan de facto
yapı gelmektedir. Bu yapı, 2005’te kabul edilen Irak Anayasası ile resmileşmiştir.542
Irak’ın federal bir yapıya sahip olduğunun anayasayla kabul edilmesi Iraklı Kürt
hareketi açısından büyük bir zaferdir. Çünkü, geçmişte silahlı mücadele sayesinde
elde etmiş oldukları hakları yasal olarak onaylatamayan Kürtler ilk Irak devletinde
kendi bölgesini ayrı bir resmi bölge olarak kabul ettirebilmiştir.
Kürtlerin kazanımlarını artırma çabasının en önemli boyutları ise coğrafi
genişleme ve petrol hakları oluşturmaktadır. Kürtler, Irak’ta etnik ve/veya mezhepsel
bir federatif düzen kurulmasını istemekte, Irak’ın mevcut idari yapılanmasının
Saddam Hüseyin döneminde zorla değiştirildiğini ileri sürmektedir. Iraklı Kürtlere
540 Bill Park, Turkey's Policy Toward Northern Iraq: Problems and Perspectives, Adelphi Paper, Sayı 374, 2005, s. 31. 541 Henri Barkey ve Ellen Laipson, “Iraqi Kurds and Iraq’s Future,” Middle East Policy, Cilt 12, Sayı 4, Kış 2005, s. 67. 542 Full Text of Iraqi Constitution, http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2005/10/12/AR2005101201450.html
182
göre, Kuzey Irak’taki federal bölgenin sınırları Kerkük vilayetinin tamamını, Diyala
vilayetinin doğusunda bulunan Hanekin’e uzanan bölgeyi, Musul vilayetinin kuzey
batısındaki Sincar bölgesini ve Selahaddin vilayetinin kuzeyindeki bazı yerleşim
birimlerini kapsayacak şekilde değiştirilmelidir.543 Bu bölgeler arasında en önemlisi
kuşkusuz Kerkük’tür. Savaştan sonra Kerkük’ü en önemli hedef haline getiren
Kürtler zorunlu göçlerle şehrin demografik yapısını değiştirmiş ve şehrin idari
kontrolünü eline geçirmiştir. Ancak, Kürtlerin Kerkük üzerinde tam bir kontrolü
olduğu söylenemez. Şehirde yaşayan Türkmenler ve Araplar Kürtlerin şehri kontrol
etmesine karşı çıkmaktadır. Son iki yılda yaşanan gelişmelerle gerilen Kerkük adeta
Irak’ın turnusol kağıdı haline gelmiştir. Etnik ve mezhepsel açıdan heterojen bir
yapıya sahip olan Kerkük sahip olduğu petrol rezervleri açısından Irak’ın en önemli
birkaç kentinden birisidir. Bu nedenle Iraklı Kürtlerin bağımsızlık amaçlarına
ulaşabilmeleri için hayati bir önem taşımaktadır.544
Iraklı Kürt hareketinin nihai hedefi bağımsızlık olduğu için merkezi hükümet
tarafından kontrol edilmeyen gelirlere sahip olmak çok önemlidir. Büyük tartışmalar
sonucunda yazılan Irak Anayasası’nda merkezi hükümet ile yerel otoriteler
arasındaki yetki paylaşımını düzenleyen maddelerde bu konuyla ilgili bir belirsizlik
bulunmaktadır. Bir yandan Irak Anayasası petrol üretimini ve gelirlerin kontrolünü
merkezi hükümete bağlı petrol bakanlığına ve Irak Milli Petrol Şirketi’ne verirken
diğer yandan Anayasa’nın 109. maddesi merkezi hükümetin mevcut sahalar üzerinde
yetkili olduğunu söyleyerek bu konuda bir açık kapı bırakmaktadır. Iraklı Kürtler,
devlet bütçesinden %17 pay alırken, Anayasa gereği yeni petrol sahalarının
543 “Iraq and the Kurds: The Brewing Battle over Kirkuk,” International Crisis Group Report, Sayı 56, 18 Temmuz 2006, s. 4, http://www.crisisgroup.org/library/documents/middle_east___north_africa/iraq_iran_gulf/56_iraq_and_the_kurds___the_brewing_battle_over_kirkuk.pdf 544 A.g.e, s. 5.
183
gelirlerini münhasıran elde edeceğini iddia etmektedir.545 Araplar ise Irak’ın tüm
petrolünün Irak halkının tamamına ait olduğunu ileri sürmektedir. Kürtler ve Araplar
arasındaki bu gerginlik (Şii İslamcı El Dava Hareketi’nden) Irak Petrol Bakanı
Hüseyin El Şehristani’nin Kuzey Irak’ta petrol anlaşması yapan ülkelere petrol
satışını durdurmasına kadar varmıştır.
• Iraklı Kürtlerin stratejisinin üçüncü ayağı bölge ülkelerini Irak’ın iç işlerinin
dışında tutmaktır. Kürtler, bunu İran bağlamında başaramamalarına rağmen Türkiye
boyutunda başarılı olmuşlardır. Savaşın bitmesinden kısa bir süre sonra verdiği bir
demeçte Mesut Barzani, Kürtlerin en büyük başarılarından birisinin Türkiye’yi Irakla
ilgili gelişmelerin dışında tutmak olduğunu söylemiştir.546
ABD’nin Irak’ta karşılaştığı direniş hareketleri karşısında ek askerî güce
ihtiyaç duyması, ABD’nin müttefiklerinden yardım talep etmesine neden oldu.
ABD’nin asker istediği ülkelerin başında Türkiye geliyordu. Bu nedenle, ABD
Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Paul Wolfowitz’in girişimleriyle ABD,
Türkiye’nin Irak’a asker göndermesini istedi.547 ABD’de bazı çevreler Türkiye’nin
asker göndermesini ABD’nin direnişle mücadelesinde en önemli araçlardan birisi
olarak görüyordu.548 Fakat, Arap ülkeleri ve Irak'taki ABD yetkililerinin yanısıra
Türkiye’nin Irak’a asker göndermesine en büyük karşı çıkışı Iraklı Kürtler
sergiledi.549 Irak Savaşı sırasında ABD’ye destek vermek istemeyen Türkiye içeriden
bazı karşı çıkışlara rağmen Irak’a asker göndemreye sıcak bakıyordu. Böylece,
545 Lydia Khalil, “Strategic Implications for Northern Iraq’s Kurdish Oil Industry,” Jamestown Terrorism Monitor, Cilt 5, Sayı 22, 26 Kasım 2007, ss. 1-3 546 “Barzani: Turkey’s not Entering Southern Kurdistan is our Victory” Kurdistan Observer, 17 Nisan 2003. 547 “ABD'ye göre Irak'a Asker Gönderme İlişkiler için Fırsat,” Milliyet, 25 Temmuz 2003. 548 William Safire, “Turkey is Joining up” New York Times, 8 Ekim 2003. 549 Serpil Çevikcan, “ABD'den 'gelmeyin' Mesajı,” Milliyet, 28 Ekim 2003.
184
Irak’ın yeniden yapılanmasında söz sahibi olacağını düşünüyordu.550 Ancak özellikle
Kürtlerin Türk askerine yoğun bir biçimde karşı çıkışları sonucunda ABD
Türkiye’den asker istemekten vazgeçti. Bu durum, Kürtler açısından Irak’taki en
önemli başarılarından birisi olarak görülmektedir.551
• Iraklı Kürtlerin izlediği stratejinin dördüncü boyutu birleşik bir liderlik
yaratmak ve kendi bölgelerinde tam kontrolü sağlamaktır. Iraklı Kürtler, tarihleri
boyunca parçalanmış siyasi hareketlere sahip olmuşlardır.552 Bu bölünmenin hemen
sona erdiğini düşünmek doğru değildir. Özellikle 1994-96 yılları arasında KDP ve
KYB arasında yaşanan savaşlar her iki tarafta derin izler bırakmıştır. Bununla
birlikte, 1998 Washington Anlaşması’ndan itibaren Kürt gruplar arasındaki
sorunların bir kenara bırakılması anlayışı yerleşmeye başlamıştır. Halen iki grup
arasında bir bütünleşme olma ihtimali çok düşüktür. Fakat, 2002 yılından itibaren
tarihsel düşmanlıklar “şimdilik” kaydıyla bir yana bırakılmıştır.
Iraklı Kürtler, işgalden kısa bir süre önce kendi bölgelerinde birleşik, ne
yapmak istediğini bilen ve amaca uygun adımlar atan birleşik bir liderlik
oluşturmuşlardır. Bu, Irak’ta diğer grupların sahip olmadığı bir özelliktir. Savaştan
sonra Iraklı Kürtlerin elde ettikleri en önemli avantajlardan birisi kontrol ettikleri
bölgelere hakim olmalarıdır. 1991 yılından bu yana Duhok, Süleymaniye ve Erbil
Bağdat’ın kontrolünde değildir. Buna ek olarak, Kürt gruplar, savaş henüz bitmeden
Kerkük’e girmiş ve bu şehri kontrol altına almışlardır. Kerkük’te il meclisini kontrol
eden Kürtler, peşmergeler sayesinde fiziki gücü de ele geçirmişlerdir. Irak’ın diğer
bölgeleri dikkate alındığında bu önemli bir avantajdır. Ülkede Sünni ve Şii Arapların
550 Fikret Bila, “Asker Gönderme Niyeti,” Milliyet, 7 Ağustos 2003. 551 Peter W. Galbraith, “Kurdistan and a Federal Iraq: How the Kurds Created Facts on the Ground” Carnegie Endowment for International Peace Arab Reform Bulletin, Cilt 1, Sayı 5, Kasım 2003. 552 Iraklı Kürtler arasındaki bölünmüşlüğün tarihsel nedenleri için bkz. Michael M. Gunter, “The Bane of Kurdish Disunity,” ORIENT, Cilt 42, Sayı 4, Aralık 2001, ss. 605-616.
185
çoğunlukta olduğu bölgelerde tek bir grubun hakimiyetinden sözetmek güçtür. Sünni
Arapların çoğunlukta olduğu yerlerde (Musul, Selahaddin ve El Anbar) direniş
devam ettiği için Irak hükümeti ve ABD askerleri varlıklarını sürdürmektedir.
Ayrıca, Anbar’da aşiretler ve El Kaideciler arasında çatışma yaşanmakta, Diyala ve
Bağdat gibi yerlerde ise Şii-Sünni çatışması devam etmektedir. Irak nüfusunun
büyük çoğunluğu Şii Araplar ibaret olmasına rağmen, Şii Arapların hakim olduğu
bölgelerde de güç mücadelesi vardır. Necef, Kerbala, Hilla ve Basra gibi şehirler
IİDYK, Sadrcılar ve Fazilet arasında çekişmeye zaman zaman da kanlı çatışmalara
sahne olmaktadır.
Ayrıca, savaş sonrası Irak siyasetinde Kürtler ile Araplar arasında çok önemli
bir fark bulunmaktadır. Bu fark şöyle tanımlanabilir. Kürtler, merkezi otorite ile
ilişkilerini ve Bağdat’taki siyasi güçlerini, kendi bölgelerinde ek avantajlar sağlamak
için kullanmaya çalışmaktadırlar.553 Kürtler, merkezi hükümetteki rolleri sayesinde
elde ettikleri getirileri Kuzey Irak’a yönlendirirken, diğer gruplar Bağdat’ı güç
mücadelesinin kalbi ve beyni olarak görmektedirler. Sünni ve Şii Araplar için
Bağdat’ı kontrol etmek Irak’ı kontrol etmek anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, bu
grupların Irak’ın geneline hakim olma anlayışı, onların zaten sınırlı olan güçlerini
iyice dağıtmalarına neden olmaktadır. Oysa Iraklı Kürtler, kendilerine hedef olarak,
Kerkük ile birlikte, Musul, Diyala ve Selahaddin’deki bazı küçük yerleşim yerlerini
seçmiş, coğrafi hedefi daraltmış ve bu alanlarda tam kontrolü hedeflemişlerdir.
Bunun sonucunda, merkezde elde ettikleri gücü daha dar bir alana daha yoğun bir
biçimde uygulama olanağı bulmuşlardır.
553 Kenneth Katzman ve Alfred Prados, The Kurds in Post Saddam Iraq, Congressional research Service, 7 Kasım 2007, s. 4; Galbraith, 2003.
186
• Iraklı Kürtlerin izlediği stratejinin beşinci boyutu ise diğer grupların
zaaflarından yararlanarak Irak içinde çeşitli ad hoc ittifaklar kurmaktır.554 Şii Araplar
diğer gruplara karşı sayısal bir üstünlüğe sahip olmalarına rağmen kendi içlerinde
bölünmüşlerdir. Seçimden önce Ayetullah Ali Sistani’nin baskısıyla İslamcı Şiiler
seçim ittifakı yaptığı için bugün Irak’ta en geniş siyasi blok olmalarına rağmen
ülkenin nüfusunun yüzde 60’nı oluşturan Şiiler içinde birçok farklı grup
bulunmaktadır. Şiiler, Irak siyasetinde Irakta İslami Devrim Yüksek Konseyi
(IİDYK), Sadrcılar, El Dava Partisi, Fazilet Partisi, Arap milliyetçileri ve Komünist
Parti çerçevesinde rol almaktadırlar. Bu oluşumlar arasında en güçlüleri İslamcı Şii
partilerdir. (IİDYK, Sadr, Dava, Fazilet). Bunların gün geçtikçe birbirlerinden
koptukları ve kendi etki alanları içinde ciddi çatışmalara sürüklendikleri
görülmektedir.555 Benzeri bir durum, Sünni Araplar arasında da görülmektedir. Sünni
Araplar, Baasçılar, aşiretler, İslamcılar (Iraklı partiler ve El Kaideye yakın olanlar)
olarak ayrılmakta ve birlikte hareket etmemektedirler. Hatta, son zamanlarda El
Kaide’yi destekleyenler ile diğer aşiretler arasında önemli çatışmalar da
yaşanmaktadır. Benzer bir durum, Türkmenler için de geçerlidir. Türkmenlerin bir
kısmı Irak Türkmen Cephesi (ITC) çerçevesinde faaliyet göstermesine rağmen,
savaştan sonra birçok yeni grup oluşmuştur. Dahası, Şii Türkmenlerin büyük bir
kısmı Şii Arap partilerle birlikte hareket etmektedir.556
Tüm bunlara karşılık, Iraklı Kürt gruplar geçmişte yaşadıkları sorunları
şimdilik bir kenara bırakmışlardır. Bu durum, Kürt grupların aralarındaki sorunların
554 Joshua Partlow, “Iraqi Shiites, Kurds Announce New Political Alliance,” Washington Post 17Ağustos 2007; “New political alliance in response to Sunni-Kurdish agreement,” 14 Ocak 2008, Iraqiupdates, http://www.iraqupdates.com/p_articles.php/article/26105 555 Babak Rahimi, “A Shiite Storm Looms on the Horizon: Sadr and SIIC Relations,” Jamestown Terrorism Monitor, Cilt 5, Sayı 10, 24 Mayıs 2007, ss.1-4. 556 Sedat Ergin, “Iraklı Türkmenler buharlaştılar mı?” Hürriyet, 18 Şubat 2005,
187
bittiği anlamına gelmemektedir. Ancak, geçici bir dönem için bile olsa büyük ölçüde
işbirliği içinde hareket etmeleri onlara Irak iç politikasında sayısal ve siyasal
üstünlük kazandırmaktadır. Iraklı Kürtler, diğer grupların bölünmüşlüğünü Irak
içinde politik kazanıma dönüştürmeyi başarmaktadırlar. Diğer gruplar arasındaki
ihtilaf noktalarını kullanarak duruma göre ittifaklar kuran Kürtler bu sayede pekçok
kazanım elde etmişlerdir. Örneğin, gevşek bir federal yapının oluşturulması
konusunda IİDYK ile anlaşmışlar, bu ittifakla Sünni Arapları ve Sadrcıları devre dışı
bırakmışlardır. Diğer yandan, Kürt gruplar, laiklik meselesinde Irak’ın Şii şeriatına
göre yönetilmesinden tedirgin olan Sünni Arapları yanlarına çekebilmişlerdir.
Kerkük konusunda ise Sünni-Şii çatışmasından yararlanarak hükümete baskı
yapabilmişlerdir.
• Iraklı Kürtlerin izlediği stratejinin altıncı ayağı bölgedeki diğer akrabalarıyla
yakın ilişkiler geliştirmeye çalışmak ve onlar üzerinde etkili olmaktır. Iraklı Kürtler
diğer bölge devletlerinde yaşayan Kürtler üzerinde ekonomik ve siyasi araçları
kullanarak söz sahibi olmaya çalışmaktadır.557 Özellikle, Türkiye ve İran’daki Kürt
hareketlerinin zayıflaması, aynı dönemde Irak’taki Kürt hareketinin güç kazanması
bu yakınlaşmayı kolaylaştırmaktadır. Bir anlamda hem söylemsel hem de ideolojik
olarak bölgedeki Kürt hareketinin merkezinin Irak’a kaymakta olduğu söylenebilir.
Bu henüz tamamlanmış bir süreç olmamasına rağmen askeri, ekonomik ve siyasi
açıdan daha güçlü hale gelen Iraklı Kürtler, Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürtler
üzerinde etki sahibi olma çabasını artırmıştır.558
Özetle, ABD ve Iraklı Kürtler, Irak’ın işgaliyle birlikte Orta Doğu’da
başlayan değişim süreci ve Irak’ın içinde yaşanan gelişmeler nedeniyle bazı önemli 557 “The Pragmatism of Iraqi Kurds” Stratfor, 4 Mayıs 2006. 558 Martin Zehr, “A Successful Nation-Building Strategy Under Construction in Kurdistan,” www.kurdishaspect.com
188
durumlarda birlikte hareket etmişlerdir. ABD’nin Orta Doğu politikasında ilk kez
Kuzey Iraklı Kürtler bu kadar büyük bir önem kazanmıştır. ABD’nin Orta Doğu’da
kökten bir değişimi öngördüğü ve kuvvetli bir biçimde vurguladığı 2003-2006 yılları
arasında ABD ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişki doruk noktasına ulaşmıştır. Bu süre
zarfında ABD, Kürtlerin Irak’ta önemli kazanımlar elde etmesine yardımcı olmuş;
Kürtler de ABD’nin hem Irak’ın içinde hem bölgenin geri kalanındaki
uygulamalarına katkı sağlamıştır. Bu dönemde gelişen Kürt-Amerikan ilişkileri bölge
ülkelerinin çoğu tarafından istikrarsızlık yaratan bir faktör olarak görülmüştür.
Ancak revizyonist ve statküocu kamplar arasında ön plana çıkan Irak’taki Sünni-Şii
çatışması veya İsrail-Hizbullah savaşı gibi olaylar, Kürt Amerikan ilişkilerini
gölgelemiştir. Bugün gelinen noktada ABD’nin Orta Doğu’da kısa sürede büyük bir
değişim istemekten vazgeçtiği dikkate alınırsa, ABD ile Iraklı Kürtler arasındaki
ilişkilerde bazı gerginlikler ve sorunlar yaşanması mümkündür. Orta Doğu’daki
değişim sürecini tetikleyen ülke olan ABD eğer revizyonist politikasını sürdürdüğü
ve bölgede sınırların değişimini de içeren uzun vadeli bir yeniden yapılanma projesi
geliştirdiği sürece Iraklı Kürtler ile ABD arasında zamana yayılan ve stratejik hale
gelen bir ilişki kurulabilecektir. Ancak, ABD’nin değişime ilişkin vizyonunun
zayıflaması, geleneksel dengeleri yeniden gözetmeye yönelmesi ve Irak’ı dış
poliikasının önemli gündem maddelerinden birisi olmaktan çıkarması halinde ABD
ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişkilerin önemini kaybedeceği söylenebilir. Kısacası,
Iraklı Kürtlerin hedeflerine ulaşması bölgede statükocu ve revizyonist güçler
arasındaki güç mücadelesi içinde yaşanacak çatışmalara ve bu çatışmaların
sonuçlarına bağlıdır.
189
SONUÇ
Tezin giriş bölümünde ileri sürülen sav çerçevesinde örnek olay üç ayrı
bölümde ele alınmıştır. Birinci bölümde işlenen konu ABD’nin İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra Kuzey Irak sorununa yaklaşımıdır. Bu bölümde konu, tezin temel
savı olan hegemonyanın yeniden inşa sürecinde ABD’nin bölgesel bir sorunu ele
alışını bir başka dönemle karşılaştırmak amacıyla incelenmiştir. Burada ortaya çıkan
tablo şöyle özetlenebilir:
ABD’nin İkinci Dünya Savaşı öncesi hem Orta Doğu’ya hem de Kürt
sorununa ilgisi (Birinci Dünya Savaşı ertesindeki kısa dönem istisna tutulursa) çok
azdır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise ABD, Irak’taki Kürt Hareketiyle
ilişkilerini, Irak devletiyle ilişkileri bağlamında değerlendirmiştir. 1945-58 arası
dönemde Irak devleti, SSCB’ye karşı ABD’nin yanında yer aldığı ve ABD’nin Orta
Doğu’daki ittifaklar zincirinde önemli halkalardan birisi olduğu için ABD’nin Kuzey
Irak’taki Kürt hareketine sıcak bakmadığı ve hatta karşı çıktığı saptanmıştır. ABD,
bu yıllarda sadece Iraklı Kürtlere değil aynı zamanda İran ve Türkiye’deki Kürtlere
de aynı perspektiften yaklaşmıştır.
1958 yılında Irak’ta meydana gelen Baasçı darbe, ABD-Irak ilişkilerinde
büyük bir değişikliğe neden olmuştur. Baasçı rejimin, Bağdat Paktı’ndan çıkması,
SSCB ile yakın ilişkiler kurmaya çalışması, İran ve İsrail ile ilişkilerinin gerilmesi,
Basra Körfezi’ndeki Arap devletleriyle arasının açılması ve petrol politikası
nedeniyle ABD-Irak ilişkileri kötüleşmiştir. 1967 Arap-İsrail Savaşı ve 1972 SSCB-
Irak Dostluk Anlaşması’nın sonucunda ABD’nin Irak rejimini zayıflatmak için İran
aracılığıyla Kürt hareketini desteklemeye başlamıştır. Ancak, ABD’nin Iraklı
Kürtlere desteği örtülü operasyonlar şeklinde gerçekleşmiş ve Irak ile SSCB’nin
190
arasının açılmasıyla birlikte sona ermiştir. 1979 İran İslam Devrimi’nden sonra ise
ABD’nin Irak ile kurduğu yakın ilişkiler nedeniyle Kürtlere herhangi bir destek
vermediği gözlemlenmiştir.
Çalışmanın ikinci bölümünde işlenen ana fikir ele alınan dönemde ABD’nin
hegemon bir güç olarak Kuzey Irak sorununu Orta Doğu’daki statükoyu bozmayacak
şekilde ele aldığıdır. 1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra ABD ile
Irak arasında başlayan kriz Orta Doğu’da yeni bir dönemi başlatmıştır. 1945-89
yılları arasında Iraklı Kürtlere yönelik yaklaşımını dönemin bölgesel şartlarına ve
Soğuk Savaş politikalarına göre şekillendiren ABD, Körfez Savaşı’ndan sonra Orta
Doğu’da yaşanan dönüşüme paralel bir Kürt politikası uygulamaya koymuştur. Bu
politikanın temel belirleyicileri, ABD’nin Irak politikası, Basra Körfezi’ndeki
stratejik çıkarları ve Türkiye ve Irak’a komşu diğer devletlerin beklentileri olmuştur.
1990-91 Körfez Krizi, Iraklı Kürtleri ilk kez ciddi olarak ABD’nin dış
politika gündemine sokmuştur. Bununla birlikte, ABD altı nedenle Iraklı Kürtlerin
hedefi olan bir Kürt devleti kurulması ile kendi çıkar ve beklentileri arasında
farklılıklar olduğunu düşünmüştür. Bu nedenler şöyle sıralanabilir:
• Kürt devletinin kurulması ancak Irak’ın parçalanması sonucunda mümkün
olabilirdi. Irak’ın ise parçalanması İran’ın Irak’ın güneyinde etkinlik
kazanmasına yol açabilirdi.
• Bölgedeki güç dengesinin İran lehine bozulması Basra Körfezi’ndeki
devletlerde istikrarsızlığı artırabilir; hatta bazı devletlerde (Bahreyn ve Şii
Irak devleti gibi) İran yanlısı iktidar değişiklileri yaşanabilirdi.
• Kürt devletinin kurulması ABD’nin en önemli müttefiklerinden birisi olan
Türkiye’de istikrarsızlık yaratabilirdi.
191
• Irak’ın parçalanması ve Kürt devletinin kurulması bölge devletlerinin
müdahalesiyle bir bölgesel çatışmaya neden olabilirdi.
• Bir Kürt devleti kurulsa bile, kendi kendini yönetebilecek ekonomik, siyasi
ve idari bir alt yapıya sahip olmadığından bu devletin yaşaması neredeyse
imkânsızdı.
• ABD, Irak’ta ortaya çıkacak istikrarsızlıkta istemediği bir bekçilik rolü
üstlenmek zorunda kalabilirdi.
Bu nedenlere dayanarak ABD, Iraklı Kürtlerin devlet kurma isteğine destek
vermemiştir. Bununla birlikte, Irak’ın kuzeyinde bir “güvenli bölge” kurarak, bölgeyi
Irak rejimine karşı kullanmayı amaçlamış ve Kürtlerin gelecekte kurulabilecek
federal bir Irak devletinde kendi kendilerini yönetmek için ihtiyaç duyacağı tecrübeyi
edinmelerini sağlamıştır. Sonuçta, ABD 1991-1996 arasında Iraklı Kürtler ile Körfez
Savaşı öncesine göre daha yakın bir ilişki kurmasına rağmen bu bölgedeki
gelişmelere belli bir mesafede olmaya devam etmiştir.
Saddam Hüseyin’in Mesut Barzani’nin desteğiyle Kuzey Irak’ta üslenen
Iraklı muhalifleri yok ettiği Ağustos 1996’dan sonra ise ABD’nin Kuzey Irak’taki
gelişmeleri daha uzaktan takip ettiği görülmektedir. Kuzey Irak’taki “güvenli
bölge”nin ABD ile bölge devletleri arasında sorun çıkartması ve Kürtlerin iç savaşa
tutuşarak güvenli bölgede ABD’nin Iraklı muhalifler için ihtiyaç duyduğu istikrarlı
ortamı bozması ABD’yi Kuzey Irak’taki ağırlığını azaltmaya itmiştir. 1996-1998
yılları ABD’nin Kuzey Irak’a ilgisini yitirdiği yıllar olmuştur. ABD’nin Kuzey
Irak’taki gelişmelere doğrudan müdahale etmekten uzak durduğu bu dönemde
Türkiye’yi daha aktif olmaya ittiği söylenebilir.
192
Bu tablo, 1998 yılına kadar sürmüştür. 1998 yılında Çifte Çevreleme’nin
başarısızlığa uğraması ve ABD’nin Saddam Hüseyin’i devirmek için Kuzey Irak’ı
tekrar üs olarak kullanmaya karar vermesi sonucunda bölgede tekrar aktif bir
yaklaşım izlediği görülmektedir. Ancak, bu durum dahi ABD’nin bağımsız bir Kürt
devleti kurulmasına sıcak bakmasına neden olmamıştır.
Tezin üçüncü ve son bölümünde ise ileri sürülen temel sav ele alınmaya
çalışılmıştır. Bu bölümde ABD’nin 11 Eylül’den sonra hangi nedenlerle Orta
Doğu’da yeni bir politika izlediği, bu politikasının Iraklı Kürtlerle ilişkilerine nasıl
yansıdığı ve yeni politikasından nasıl vazgeçmek zorunda kaldığı ele alınmıştır.
ABD 1991-2001 tarihleri arasında Orta Doğu’da statükocu bir politika
izlemesine rağmen, 11 Eylül 2001’de gerçekleşen olaylardan sonra bu tavrını
değiştirmiştir. ABD’nin Orta Doğu politikasını değiştirmesinin iki temel nedeni
olduğu söylenebilir. Birinci ve temel neden, tezin temel savı olan hegemonik bir güç
olarak ABD’nin küresel sistemde onun hegemonik gücünü azaltan unsurları ortadan
kaldırmak ve sistemi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden inşa etmek istemesidir.
İkinci neden ise Orta Doğu bölgesinin bu yeniden inşa süreci içindeki yeridir.
Tezin üçüncü bölümünde ele alındığı gibi ABD’nin Soğuk Savaş’tan sonra
uyguladığı Orta Doğu politikası bölgesel dinamikler ve ABD’nin dış politika
uygulamalarından kaynaklanan nedenlerle başarısız olmuştur. 11 Eylül olayları ise
ABD’de iktidara gelen Bush Yönetimi’ndeki yeni muhafazakârların Amerikan
hegemonyasını yeniden inşa edebilmek için planladıkları stratejilerini uygulamaya
koyabilmek için uygun bir ortam yaratmıştır. Bu çerçevede, ABD’nin yeni Orta
Doğu politikasının sonucu olarak Irak’ta yaşanan savaş ve ABD’nin Orta Doğu’daki
193
bölgesel düzeni yeniden inşa etme çabası ABD’nin Kuzey Irak politikasını doğrudan
etkilemiştir.
2003’te Irak’ın işgali ve sonrasında Büyük Orta Doğu Projesi ile devam eden
Orta Doğu’da yeni bir düzen inşa etme arayışı ABD’nin sadece bu bölgede değil
küresel sistemde statükocu tavrını terk ettiğini göstermiştir. ABD’nin Irak’ı
işgalinden önce küresel sistemdeki diğer önemli devletlerin (Almanya, Fransa, Rusya
ve Çin’in yanı sıra çok sayıda bölgesel gücün) karşı çıkışlarını dikkate almaması, bir
devletin içişlerini neden göstererek onun rejiminin silahlı müdahale yoluyla
yıkılmasıyla uluslararası hukukun çiğnemesi gibi olgular Irak’ın işgalini sadece
bölgesel bir sorun olmaktan çıkarmıştır. Yeni muhafazakârların bu tavırlarını gerekli
gördüklerinde dünyanın geri kalanında da (başta Suriye ve İran’da) devam
ettireceklerine dair bir beklenti yaratmaları tüm dünyada Amerikan karşıtlığını
artırmıştır.
Irak’ın işgali Orta Doğu’da ise geleneksel güç dengesini değiştirmiştir.
ABD’nin işgal sonrası Irak’ta kurmaya çalıştığı yeni düzen İngiltere’nin Osmanlı
İmparatorluğu’ndan sonra bölgede yeni bir düzen yaratmaya çalışması kadar büyük
ve kalıcı bir etki yaratmıştır. ABD, Irak’ı işgal ettikten sonra sadece ülkedeki lider
kadroyu değil559 aynı zamanda siyaset yapma biçimini (etnik-mezhepsel siyaset) ve
iktidarı elinde tutan grupları değiştirmiştir. Dahası, benzer bir politikayı Filistin ve
Lübnan’da da uygulamıştır. 2002’den itibaren Filistin’de Arafat’ı devre dışı bırakma
politikası izleyen ABD Arafat’ın ölümünden sonra ise Mahmut Abbas’a destek
çıkmasına rağmen Hamas’ın siyasal sürece dahil olması için Filistin yönetimine
559 ABD, 1991’den sonra Irak’ta darbeler planlamış ve yönetici kadroyu değiştirecek gizli ve açık örgütlere destek vermişti. Ancak 11 Eylül’e kadar Irak’taki değişim beklentisi en fazla lider kadronun değişmesiyle sınırlıydı. Bu nedenle işgal sonrası ABD’nin Irak politikası geçmişteki yaklaşımlarından önemli bir fark içeriyordu.
194
baskı yapmıştır. Lübnan’da ise devletin kuruluşundan beri yerleştirilmeye çalışılan
etnik-mezhepsel yapının ötesinde bir Amerikan cephesi yaratmaya çalışarak
geleneksel dengelerle oynamıştır.
ABD’nin yeni bir Orta Doğu düzeni yaratma projesinin ikinci ayağı ise
bölgede bir demokratikleşme süreci başlatarak cumhuriyet ya da krallıkları baskı
altına almak olmuştur. Bu demokratikleşme söylemi sadece “düşman” olarak
gördüğü ülkelere (ör. İran ve Suriye) değil, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ABD’nin
yakın müttefikleri üzerinde de baskı yaratmıştır.
ABD’nin Irak’ı İşgali ve bölgede bir demokratikleşme süreci başlatma
projesi; bölgede Arap devletleri ile İran arasındaki güç dengesini değiştiren, Arap
rejimlerini demokratikleşme baskısı altına alan, devlet dışı aktörlere yeni bir rol
biçen ve devletlerin sınırlarının değişimine yol açabilecek “tektonik bir değişim”
yaratmıştır. Bu “tektonik değişim”, Irak’ın işgalinin bölgede üç önemli faktörü
harekete geçirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu faktörler şöyle sıralanabilir:
Birinci faktör ABD’nin Irak’ı işgal ettikten sonra izlediği işgal politikasıyla
Orta Doğu’da siyasal olarak dışlanmış grupları Irak’ta iktidara taşımasıdır. Bu
dışlanmış gruplar Iraklı Şiiler ve Kürtlerdir. Geçmişte ABD’nin Şiilere yönelik
politikasını belirleyen temel algılama, İran Devrimi’nin Körfez’deki Şii Araplar (Irak
dahil) arasında yayılabileceği ve bunun sonucunda İran benzeri küçük İslam
devletleri kurulabileceği endişesiydi. Bu endişe bir anlamda Soğuk Savaş’ta
komünizm yayılmasına yönelik ortaya atılan “domino etkisi”nin İslami devrim
biçiminde Basra Körfezi’ne uyarlanmasıydı.560 Bu nedenle, ABD, Körfez Savaşı
sırasında Irak’ın kuzeyindeki ve güneyindeki isyanlara destek vermedi.
560 Graham Fuller and Rend Rahim Francke, The Arab Shi’a: The Forgotten Muslims, New York, St. Martin’s Press, 1999, s. 11
195
Fakat, ABD’nin Arap Şiilerine yönelik politikası Irak’ın işgalinden önce
değişmeye başladı. Irak’ı işgal etme kararı alan ABD yönetimi, ülkenin çoğunluğunu
oluşturan Şiilerle işbirliği yapmaksızın bu ülkeyi kontrol edemeyeceğinin
farkındaydı. Bu nedenle, işgalden önceki Iraklı muhaliflerin toplantılarına tüm Şii
grupları çağırdı. İşgalden sonra da Iraklı kurumların çoğunda ağırlığı Şiiler
oluşturdu. ABD’nin Irak’ta kurduğu ilk yerel hükümet olan Koalisyon Geçici
Yönetimi’nin üyelerinin önemli bir kesiminin Şii Arap olması ve Konseyin
faaliyetlerinde Iraklı Şiilerin en üst düzey ruhani lideri olan Ayetullah Ali Sistani’nin
onayını araması ABD’nin Şiilere bakışının değiştiğini gösteriyordu. Bu değişim
Irak’ta kurulan hükümetlerin başına İbrahim El Caferi ve Nuri El Maliki gibi İslami
Dava Partisi’nin önde gelen isimlerinin seçilmesine ABD’nin destek vermesiyle iyice
pekişti. ABD’nin Orta Doğu’daki değişim projesinde en önemli ayağı oluşturan
Irak’ta Şiilerle bu kadar yakın bir işbirliğine girmesi 1980-2000 arasında Şiilerin
herhangi bir ülkede iktidara gelmesi halinde İran ile ittifak kuracağı endişesi taşıyan
ABD’nin bu düşüncesinden vazgeçtiğini göstermekteydi.
ABD’nin Irak’ta iktidara taşıdığı dışlanmış ikinci grup Iraklı Kürtlerdir.
Modern Orta Doğu tarihinde (Mahabad Kürt Cumhuriyeti hariç) hiçbir Kürt hareketi
iktidara gelemedi. Türkiye ve Irak’ta faaliyet gösteren Kürt hareketleri ise büyük
ölçüde hedeflerine ulaşamadılar. Ayrıca 1930’lardan günümüze kadar bölge ülkeleri
Kürtler konusunda ortak bir stratejik tehdit algıladıklarında birbirlerine karşı yardım
ettiler.
ABD’nin Iraklı Kürtlerle ittifak kurarak, savaş sonrası Irak’ta büyük bir siyasi
güç elde etmelerine yardımcı olması Şii grupların yükselişinin Arap devletlerinde
ortaya çıkardığı tepkinin bir benzerini İran, Suriye ve Türkiye’de yarattı. Özellikle,
196
Kürtlerin 1991’den itibaren Irak’ta elde ettiği en önemli kazanım olan Irak’ın
kuzeyindeki fiili yönetimi yasalar yoluyla kalıcı hale getirmesi, Kürtlerin Körfez
Savaşı öncesinde olduğu gibi tekrar Bağdat’ın kontrolü altına geri döndürülebileceği
düşüncesini ortadan kaldırdı. Kürtlerin de Şii Araplara gibi ABD’nin Orta Doğu’daki
değişim vizyonunu desteklemesi ve Irak’ın işgalinde ABD’yle çok yakın bir işbirliği
sergilemeleri, ABD’nin Irak’taki en önemli müttefiklerin birisi haline gelmesine
neden oldu. ABD ile Iraklı Kürtler arasında kurulan özel ilişki, Kürt nüfusu
barındıran bölge ülkelerinde (İran, Türkiye ve Suriye) yeni bir ortak tehdit algılaması
yarattı. Bu tehdit algılaması ABD’nin Iraklı Kürtleri, kendi içlerindeki Kürt
hareketleri etkilemek için kullanmaya çalışacağı fikrine dayanmaktadır.
ABD’nin Irak’ı işgalinin harekete geçirdiği ikinci faktör ABD’nin iktidara
taşıdığı grupların ideolojik eğiliminin mevcut düzende hakim konumda olanlarla
çelişmesidir. Irak’ta iktidara gelen Şiilerin İslamcı, Kürtlerin ise milliyetçi olması
bölgede yükselen iki yeni faktör yaratmıştır. Orta Doğu’daki mevcut rejimlere
meydan okuyan hareketlerin büyük çoğunluğu radikal İslamcı bir karakter
taşımaktadır. Gerek Iraklı Şiiler gerekse diğer ülkelerdeki Şii hareketler, El Kaide ve
Müslüman Kardeşler geleneğinden çok farklı olmalarına rağmen, ABD’nin rejim
muhalifi İslamcı grupların önünü açması ve onlara iktidar gelme şansı yaratması,
İslamcı örgütlere bugüne kadar sahip olmadıkları bir fırsat yaratmaktadır.
Irak Şiilerinin iktidar olmasıyla başlayan süreç, ironik bir biçimde asıl olarak
Sünni İslamcı hareketlerin önünü açmıştır. Müslüman Kardeşler’in fikirsel
önderliğini yaptığı birçok Sünni İslamcı hareket Orta Doğu’da uzun süreden beri
yeraltında güçlü ve dinamik bir tabana sahiptir. ABD’nin bölge ülkelerine yaptığı
197
baskılar sonucunda yapılan göreli “demokratik” seçimlere katılan muhalif İslamcı
partiler (ör. Ürdün, Mısır, Kuveyt ve Filistin’de) önemli başarılar kazanmışlardır.
Diğer yandan, Irak’ta kurulan yeni hükümet bölgede Arap, Türk ve Fars
milliyetçiliklerinden sonra yeni bir milliyetçiliğin bölgesel gelişmeleri etkileyeceğini
göstermektedir. Bu, Kürt milliyetçiliğidir. Kürt milliyetçiliği yeni bir olgu
olmamasına rağmen 2000li yıllara kadar ideolojik olarak “pan” karakterinin zayıflığı
ve Kürt örgütlerinin güçsüzlüğü Kürt milliyetçiliğini bölgedeki temel gelişmeleri
etkileyebilecek bir faktör haline getirmemiştir. Oysa, Irak’ta Saddam sonrası
hükümetlerin kurulmasıyla birlikte Iraklı kimliğine Kürtlüğün eklenmesi ve Kuzey
Irak’taki bölgesel grupların açıkça diğer ülkelerdeki Kürt hareketleri de etkilemek
üzere bir siyasi vizyon geliştirmesi bölgede Kürt milliyetçiliğini önemli bir faktör
haline getirmiştir.
ABD’nin Irak’ı işgalinin harekete geçirdiği üçüncü faktör bölgede sınırların
değişmesi olasılığının güçlenmesidir. ABD, Irak devletini yıkarak sadece dışlanan
mezheplere ve muhaliflere umut vermemiştir. Aynı zamanda, Irak devletini
“başarısız devlet”e (failed state) çevirerek Irak’tan başlayarak ve bölgeye
yayılabilecek bir parçalanma riskini tetiklemiştir. Bu parçalanma tehdidi bölge
ülkelerinin çoğunda ciddi bir güvenlik endişesi olarak görülmektedir. Irak’ın
parçalanmasının ortaya çıkaracağı sonuçlar ve parçalanmanın nerede biteceğinin
bilinmemesi neredeyse tüm bölge devletlerini endişelendirmektedir. Irak’ta
yaşanacak bir parçalanma ve sonuçta kuzeyde kurulabilecek bir Kürt devleti Türkiye,
İran ve Suriye tarafından tehdit olarak kabul edilmektedir. Güneyde oluşabilecek bir
Şii devleti ise Basra Körfezi kıyısında yaşayan Şii Arapları etkilemesi ve bölgedeki
198
güç dengesinin İran lehine bozulması olasılıkları nedeniyle Arap devletleri tarafından
büyük bir tehdit olarak algılanmaktadır.
ABD’nin Irak’ı işgaliyle harekete geçirdiği bu üç faktör Orta Doğu’da kalıcı
bir değişim yaratmasına yetmemiştir. Dahası, 2003’ten sonra yaşanan ortaya çıkan
altı temel olgu ABD’nin Orta Doğu’daki düzen değiştirme çabasının beklediği
başarıya ulaşamadığını göstermektedir. Bu olgular şöyle sıralanabilir: Irak’taki
direniş nedeniyle ABD’nin Irak’ta istediği istikrarı sağlayamaması; Irak’taki
başarısızlığın Bush Yönetimi’ni siyasal başarısızlığa sürüklemesi ve Amerikan
sistemi içindeki gücünü yitirmesi; ABD’nin İran üzerindeki baskılarının sonuç
vermemesi ve İran’a karşı bir “zafer” kazanamamış olması; İran’ın etkisinin artması
nedeniyle bölgedeki müttefiklerine yönelik demokratikleşme baskısını
sürdürememesi; Filistin ve Lübnan’da ABD’nin desteklediği “demokratikleşme”
sürecinin Amerikan karşıtı grupları güçlendirmesi; değişim projesine bölge
ülkelerinin gösterdiği direnç.
Özetle, ABD’nin 2003’ten sonra Orta Doğu’da bölgesel düzeni yeniden inşa
etme girişimi kendisi açısından istenilen sonuçları üretmemiştir. 2003 sonrası
yaşanan ve yukarıda sayılan olgular doğrultusunda Orta Doğu’da iki yeni taraf
oluşmuştur: Bu kamplar statükocu ve revizyonist olarak adlandırılabilir.
Revizyonist kamp (İran, Suriye561, Hamas, Hizbullah, Iraklı Kürtler ve Iraklı
Şii Araplar) 2003’ten sonra bölgede yaşanan gelişmeleri ve ABD’nin yeni düzen
kurma arayışında ortaya çıkan sorunları kendi yararına kullanmayı hedeflemektedir. 561 Türkiye ve Suriye’nin bu kamplaşmadaki yeri tartışmalı bulunabilir. Suriye, Kürt sorunu ve demokratikleşmenin Esad rejimi üzerinde yaratacağı baskılar nedeniyle zaman zaman statükocu kamptan yana hareket etmektedir. Ancak, Lübnan, Filistin ve ABD-İran gerginliğindeki tavrı onun revizyonist kampa yerleştirilmesini daha mantıklı hale getirmektedir. Türkiye ise Kürt sorunu, Irak’taki durum ve Basra Körfezi’ndeki güç dengesi dikkate alındığında statükocu kampta olmasına rağmen İran ile ilişkilerini geliştirmesi ve Hamas –Hizbullah karşısındaki tutumu nedeniyle zaman zaman revizyonist kamptaki devletlerle ortak hareket etmektedir. Bu durum her iki ülkenin aslında tam olarak bir kampta hareket etmediğini daha pragmatik davrandığını göstermektedir.
199
Statükocu kamp (Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, İsrail, Körfez ülkeleri) ise Irak
Savaşı öncesindeki bölgesel düzene dönmeyi veya en azından bölgedeki değişimin
etkilerini sınırlandırmayı hedefleyen gruptur. Değişim eğilimini başlatan ABD
olmasına rağmen revizyonist kampın başını ironik bir biçimde İran çekmektedir.
Çünkü, ABD’nin 11 Eylül’den sonra İran’ın doğusunda ve batısındaki iki önemli
rakibini ortadan kaldırmasıyla (doğuda Pakistan destekli Taliban Afganistan’ı, batıda
ise Saddam Hüseyin’in Irak’ı) İran’ı dengeleyebilecek ya da doğuya yönelik etkisine
karşı koyabilecek bölgesel bir güç kalmamıştır. Bundan da önemlisi, ABD’nin kendi
rejimini devirmek istediğine inanan İran, rejimini korumak için ABD ile yürüttüğü
mücadeleyi bölgeye yaymaya çalışmaktadır.
İran, 2003’ten sonra Irak, Filistin ve Lübnan’da işbirliği yapacak güçler
bulmakta sıkıntı çekmemektedir. HAMAS, Hizbullah, Iraklı Kürtler ve Iraklı Şii
Araplar, ABD’nin yeni Orta Doğu politikasının sonucu olarak yükselişe geçmiştir.
İran ile bu devlet dışı aktörler arasında önemli bir çıkar ortaklığı bulunmaktadır.
Hamas, Hizbullah, Kürtler ve Iraklı Şiiler kurulu düzene meydan okuyan aktörler
oldukları için bölgedeki geleneksel dengeyi savunan devletler tarafından
dışlanmaktadırlar. Orta Doğu’da 2003’ten önce hüküm süren ortamda, Iraklı
Kürtlerin devlet kurma, Iraklı Şiiler, Hizbullah ve HAMAS’ın iktidara gelme, diğer
ülkelerdeki radikal İslamcıların kendi ülkelerinin siyasal sahnelerinde bu kadar güçlü
olarak yer bulma şansları yoktu. Bu nedenle bu aktörler için kazanımlarının
korunması için değişimin sürmesi çok önemlidir. Status quo ante bellum (savaş
öncesi statüko)’a dönülmesi durumunda bugünkü elde ettikleri kazanımları kaybetme
korkusu yaşamaktadırlar. İran ise bu gruplar ile geleneksel düzenin savunucuları
arasındaki çatışmayı kullanarak kendi rejimini ABD tehdidinden korumayı
200
hedeflemektedir. Çünkü, İranlı politika yapıcılara göre, ABD’ye karşı taviz
vermektense çatışmayı sürdürerek onu zayıflatmak daha iyidir.562
Statükocu grup ise bölgede ciddi bir değişimin gerçekleşmesi halinde
rejimlerine ya da sınırlarına yönelik bir tehdit oluşabileceğini düşünen devletlerden
oluşmaktadır. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri Şii hareketlerin güçlenmesi
nedeniyle rejimlerine yönelik tehdit algılarken; Mısır ve Ürdün’ü bu gruba sokan itici
güç, İran’ın güçlenmesi ve diğer İslamcı hareketlerin yükselişinin kendi içlerindeki
muhalif hareketleri etkilemesidir. İsrail ise Ürdün’ün geleceğinin belirsizliği ve
İran’ın bölgede artan etkinliği nedeniyle bu gruba yakın hareket etmektedir.
Orta Doğu’daki bu gruplaşma bazı kaynaklarda bir Sünni-Şii çatışması ya da
Şii kuşağı olarak tanımlanmaktadır.563 Oysa, saflaşmaya bakıldığında Sünni-Şii
çatışması terimi anlamsızlaşmaktadır. Her bir grupta yer alan aktörlerin çoğunun
tamamen dini ya da mezhepsel motiflerle hareket etmediği görülmektedir: İran,
Hizbullah ve Iraklı Şiiler Araplar aynı mezhepten gelmektedir. Fakat, Suriye Şiilik
temelinde örgütlenmiş ya da İslamcı karakterde bir devlet değildir. HAMAS,
Müslüman Kardeşler’in uzantısıdır ve Şiilikle ilgisi bulunmamaktadır. Iraklı Kürtler
milliyetçi ve laik bir harekete sahiptir. Ayrıca, Kürtlerin ezici bir çoğunluğu
Sünni’dir.
Diğer taraftan, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri için “Sünni” tanımlaması
doğru olsa bile, bu grupta bulunan diğer ülkeler için aynı şeyi söylemek doğru
değildir. Mısır, Ürdün ve İsrail’i bu gruba sokan olgu dini ya da mezhepsel değil
jeopolitik nedenlerdir.
562 Arif Keskin, “İran Nereye,” Stratejik Analiz, Cilt 8, Sayı 87, Temmuz 2007, s. 22. 563 Vali Nasr, Şii Yükselişi, Avrasya Dosyası, Cilt 13, Sayı 3, 2007, ss. 101-108; Ted Galen Carpenter, “Don't Let Iraq's Sunni-Shia Conflict Spread Through the Mideast” Cato Institute, 2006, http://www.cato.org/pub_display.php?pub_id=6355 ; Vali Nasr, “Regional Implications of Shi‘a Revival in Iraq” The Washington Quarterly, Cilt 27, Sayı 3, ss. 7–24.
201
Sonuç itibarıyla ABD’nin başlatmış olduğu Orta Doğu’da değişim projesi
tam anlamıyla hedefine ulaşamamış ve bölgede revizyonist grup ile statükocu grup
arasında yeni bir çatışma ortamı oluşmasına neden olmuştur. Bu yeni durum
karşısında ABD bölge politikasını yeniden gözden geçirme ihtiyacı hissetmiştir. Bu
çalışmanın tamamlandığı tarihte ABD’nin 2003-2004 yıllarında Orta Doğu’da geniş
çaplı bir değişimi olmazsa olmaz gören bir anlayıştan, göreli olarak “realist” bir
yaklaşıma kaymıştır. Bu değişimi 2006 yılı sonlarında ABD’nin Irak’taki politikasını
değerlendirmek için hazırlanan ancak sonuçları itibarıyla ABD’nin tüm Orta Doğu
politikasını etkileyen bir belgeye dönüşen Baker-Hamilton Raporu’nda gözlemlemek
mümkündür. Rapor, Orta Doğu sorunlarını bir bütün olarak ele almakta ve ABD’nin
2003’ten sonra uyguladığı Orta Doğu politikasında ciddi değişiklikler yapılması
gerekliliğini vurgulamaktadır. Raporda yer alan; Arap İsrail barışının yeniden
gündeme getirilmesi, Irak’taki Şii ağırlığının törpülenmesi, Irak Kürtlerinin
bağımsızlık taleplerinin veya bağımsızlığın önünü açabilecek eylemlerinin
engellenmesi (Kerkük referandumun engellenmesi ve petrol yasası), ABD’nin İran’la
Irak çerçevesinde görüşmeler yapması ve Irak’taki Sünni Arapların desteklenerek
güçlü bir devletin yeniden inşa edilmesi gibi öneriler564 büyük ölçüde statükocu
kampın beklentilerini yansıtmaktadır.
Bush Yönetimi başlangıçta raporda belirtilen hususları gözardı eden bir tavır
takınmasına rağmen565 2007’de yaşanan İsrail-Filistin Barış Süreci’nin canlanması
için yapılan Annapolis Zirvesi, Irak’ta Sünni Araplar ile ABD işbirliğinin artması,
Kerkük referandumunun ertelenmesi, ABD’nin Irak’ta merkezi yönetimi
564 James Baker, Lee Hamilton et al., The Iraq Study Group Report: The Way Forward- A New Approach, Authorized Edition, New York, Vintage Books, 2006. 565 Michael Abramowitz and Charles Babington, “Bush Calls Iraq Report One Among Many Ideas,” Washington Post, 6 Aralık 2006; Sheryl Gay Stolberg ve Kate Zernike, “Bush Backs Away From 2 Key Ideas of Panel on Iraq,” The New York Times, 7 Aralık 2006.
202
güçlendirecek bir petrol yasası çıkarılmasını desteklemesi ve bu yasayı kabul etmesi
konusunda Iraklı Kürtlere baskı yapması ve Türkiye’nin Kuzey Irak’ta hava ve kara
harekatını desteklemesi ve ABD’nin İran’a yönelik operasyon konusundaki tavrını
yumuşatması gibi gelişmeler Bush Yönetimi’nin Orta Doğu’da hızlı bir değişim
öngören politikasından vazgeçmeye başladığını göstermektedir.
Sonuç olarak, çalışma boyunca ayrıntılarıyla ele alınmaya çalışıldığı gibi,
ABD’nin Kuzey Irak politikası onun Orta Doğu politikasının ana hatları
çerçevesinde belirlenmektedir. Bu nedenle gelinen noktada Orta Doğu’daki dengeler
ve genel gelişmeler ele alındığında ABD’nin Kuzey Irak politikasının son durumu
hakkında şu çıkarımlar yapılabilir:
ABD için Irak’ın parçalanması tabu olmaktan çıkmaya başlamıştır. Bu
nedenle ABD’nin Iraklı Kürtlerin bağımsızlığına ilelebet karşı çıkması için bir neden
kalmamıştır. Ancak, şu aşamada ABD Irak’ın parçalanması yerine gevşek bir
federasyona dönüşmesini desteklemektedir. Bunun nedenleri, Irak’ın bir anda
parçalanmasının bölgesel çapta yaratabileceği istikrarsızlık, Kuzey Irak’taki Kürt
grupların hâlâ yeterli yönetim tecrübesine kavuşmaması ve bölge devletlerinden en
az birisinin koruması olmaksızın Kürt devletinin yaşayamayacağını düşünmesidir.
Ayrıca, ABD Irak’ta kalmayı planladığı sürece Irak devletinin parçalanmasını
istememektedir. Çünkü, ABD, işgalin başından bu yana Irak politikasının temel
hedeflerinden birisi olarak ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasını göstermektedir.
Irak’ın parçalanmasıyla ABD’nin Irak politikası başarısız hale gelecektir. Bunun
yanısıra parçalanmanın yarattığı istikrarsızlık, en büyük zararı ABD’nin Orta
Doğu’daki müttefiklerine verecektir. Bu nedenlerle, bağımsız bir Kürt devletinin kısa
vadede (erken doğum) ortaya çıkmasını istememekte, buna neden olabilecek
203
gelişmeleri (ör.Kerkük’te referandumun yapılması, Kürtlerin merkezi yönetimden
ayrı petrol gelirlerine sahip olması gibi) engellemeye çalışmaktadır. Bununla birlikte,
Irak’ın parçalanmasının kaçınılmaz hale gelmesi ve kurulacak bir Kürt devletine
bölgesel bir koruma sağlayabilmesi durumunda Kürt devletinin kurulmasını
destekleyecektir.
204
KAYNAKLAR
KİTAPLAR
1. Bacevich Andrew J., American Empire: The Realities and Consequences
of U.S Diplomacy, London, Harvard University Press, 2002
2. Baker, James, Hamilton, Lee et al., The Iraq Study Group Report: The
Way Forward- A New Approach, Authorized Edition, New York, Vintage
Books, 2006.
3. Baram Amatzia, Building Toward Crises: Saddam Hussein’s Strategy for
Survival, Washington DC, Washington Institute for Near East Policy 1998.
4. Barnett, Thomas P. M., Pentagon’un Yeni Haritası: 21. Yüzyılda Savaş ve
Barış, Çev. Cem Küçük, İstanbul, 1001 Kitap, 2005.
5. Batatu, Hanna, The Old Social Classes and New Revolutionary
Movements of Iraq, London, al-Saqi Books, 2000.
6. Black, Ian ve Morris, Benny, Israel’s Secret War: A History of Israel’s
Intelligence Services, New York, Grove Weidenfeld, 1991.
7. Blix, Hans, Disarming Iraq: The Search for Weapons of Mass
Destruction, London, Bloomsbury, 2005.
8. Butler, Richard, Saddam Defiant, London, Wiedenfield&Nicholson, 2000.
9. Byman Daniel, Green Jerold, Political Violence and Stability in the States
of the Northern Gulf, RAND Corporation, 1999.
10. Byman Daniel, Waxman Matthew, Confronting Iraq: U.S. Policy and the
Use of Force Since the Gulf War, Rand Corporation Publication, 2000,
online document, http://www.rand.org/publications/MR/MR1146/
205
11. Byman, Daniel, Wise, John, The Persian Gulf in the Coming Decade,
Trends, Threats, and Opportunities, RAND Corporation, 2002.
12. Cockburn, Andrew ve Cockburn, Patrick, Out of the Ashes: The
Resurrection of Saddam Hussein, New York, Harper&Collins Publihers,
2000.
13. Cohen, Michael, Fighting World War Three from the Middle East: Allied
Contingency Plans 1945-54, London, Frank Cass,1997
14. Dodge, Toby, Inventing Iraq: The Failure of Nation Building and a
History Denied, London, Hurst and Company, 2003.
15. Edmonds, Cecil J., Kurds, Turks and Arabs: Politics, Travel and
Research in North-Eastern Iraq, 1919-1925, London, 1957.
16. Efegil, Ertan, Körfez Krizi ve Türk Dış Politikası Karar Verme Modeli,
Ankara, Gündoğan Yayınları, 2002
17. Eralp Atila (der), Devlet Ötesi: Uluslararası İlişkilerde Temel Kavramlar,
Ankara, İletişim Yayınları, 2006
18. Falk Richard, Amerikan Emperyal Jeopolitikası, çev. Neşenur Domaniç,
Nusret Arhan, İstanbul, Metis Yayınları, 2005
19. Farkas, Evelyn, Fractured States and US Foreign Policy: Iraq, Ethiopia,
and Bosnia in the 1990’s, USA, Palgrave Macmillan, 2003
20. Ferguson Niall, Colossus: The Price of America’s Empire, New York,
Penguin Press, 2004
21. Fukuyama Francis, The End of History and the Last Man, New York, Free
Pres, 1992
206
22. Fuller, Graham ve Francke, Rend Rahim, The Arab Shi’a: The Forgetten
Muslims, New York, St. Martin’s Press, 1999.
23. Galbraith, Peter, Irak’ın Sonu: Ulus Devletlerin Çöküşü Mü?, çev.
Mehmet Murat İnceayan, İstanbul, Doğan Kitapçılık, 2007.
24. Ghareeb, Edmund, The Kurdish Question in Iraq, Syracuse, Syracuse
University Press, 1981.
25. Haj, Samira, The Making of Iraq, 1900-63: Capital, Power and Ideology,
New York, State University of New York Press, 1997.
26. Hardt Michael ve Negri Antonio, Empire, London, Harvard Unıversity Press,
2000
27. Harvey David, New Imperialism, London, Oxford University Pres, 2005
28. Ikenberry John, After Victory: Institutions, Strategic Restraint, and the
Rebuilding of Order after Major Wars, Princeton, Princeton University
Press, 2001
29. Iraq Strategy Review, (Patrick Clawson), Washington, The Washington
Institute for Near East Policy, 1998
30. Jwaideh, Wadie, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi, Kökenleri ve Gelişimi, çev.
İsmail Çekem, Alper Duman, Ankara, İletişim Yayınları, 1999.
31. Kaplan Lawrence ve Kristol William, The War over Iraq: Saddam’s
Tranny and America’s Mission, San Francisco, Encounter Books, 2003.
32. Kaplan Robert, Warrior Politics: Why Leadership Demands a Pagan
Ethos, Random House 2001
33. Kemp Geoffrey ve Harkavy Robert E., Strategic Geography and the
Changing Middle East, Washington, Brookings Institution, 1997.
207
34. Kennedy Paul, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri:16. Yüzyıldan
Günümüze Ekonomik Değişim ve Askeri Çatışmalar, Çev. Birtane
Karanakçı, İstanbul, T. İş Bankası Kültür Yayınları, 2001.
35. Kissinger, Henry, Years of Renewal, NewYork, Simon and Shuster, 1999.
36. Kupchan Charles, The End of The American Era, New York, Vintage
Boks, 2003.
37. Kutschera, Chris, Kürt Ulusal Hareketi, çev. Fikret Başkaya, İstanbul,
Avesta, 2001
38. Little, Douglas, American Orientalism: The United States and the Middle
East since 1945, Chapel Hill, University of California Press, 2004.
39. McDowall, David, A Modern History of the Kurds, London, I.B. Taurus,
2004.
40. Meho, Lokman I. The Kurdish Question in U.S. Forein Policy, Westport,
Praeger, 2004.
41. Mesut Ahmet, İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, İstanbul Doz
Yayınları, 1992
42. Nora Bensahel ve Daniel Byman, The Future Security Environment in the
Middle East, Rand Corp., 2004
43. Nye Joseph, Amerikan Gücünün Paradoksu, Çev. Gürol Karaca, İstanbul,
Literatür Yayıncılık, 2003
44. Olson, Robert, The Kurdish Question and Turkish Iranian Relations
From World War I to 1998, California, Mazda Publishers, 1998.
45. Oran Baskın, Kalkık Horoz: Çekiç Güç ve Kürt Devleti, Ankara, Bilgi,
1996.
208
46. Oran, Baskın, Kalkık Horoz: Çekiç Güç ve Kürt Devleti, Ankara, Bilgi,
1996
47. Över, Kıvanç Galip, Vaat Edilmiş Topraklarda Ölüm Kokusu, Papirüs
Yayınevi, İstanbul, 1997.
48. Özdağ, Ümit, Türkiye, Kuzey Irak ve PKK: Bir Gayri Nizami Savaşın
Anatomisi, Ankara, ASAM Yayınları, 2000.
49. Özkan Tuncay, CIA Kürtleri: Kürt Devletinin Gizli Tarihi, İstanbul, Alfa,
2004
50. Palmer, Michael, The Guardians of the Gulf: A History of America’s
Expanding Role ine the Persian Gulf 1833-1992, New York, Free Press,
1993.
51. Park, Bill, Turkey's Policy Toward Northern Iraq: Problems and
Perspectives, Adelphi Paper, Sayı 374, 2005
52. Pelletiere, Stephen C., The Kurds: Unstable Element in the Gulf,
Westview Press, Boulder and London, 1984.
53. Persson, Magnus, Great Britain, the United States and the Security of the
Middle East: The Formation of Bahgdad Pact, Lund University Pres,
Malmö, 1998
54. Petras James, İmparatorluk mu? Cumhuriyet mi? Amerikanın Küresel
Gücü ve İç Çürümesi, çev. Neşenur Domaniç, İstanbul, Sarmal Yayınları,
1996
55. Pollack Kenneth, The Threatening Storm: The Case for Invading Iraq,
New York, Random House, 2002.
56. Rabasa, Angela (der), The Muslim World after 9/11, Rand Corp. 2004
209
57. Randal, Jonathan, After Such Knowledge, What Forgiveness?, Westview
Pres, 1999
58. Ritter, Scott Endgame: Solving The Iraq Problem- Once and For All,
NewYork, Simon&Schuster, 1999.
59. Sokolsky, Richard D., Beyond Containment: Defending U.S. Interests in
the Persian Gulf, Institute for National Strategic Studies, Eylül 2002.
60. Thayer Bradley, The Pax Americana and the Middle East, U.S Grand
Strategic Interests in the Region After September 11, Tel Aviv, Begin-
Sadat Center for Strategic Studies, 2003.
61. Torumtay, Necip, Org. Torumtay’ın Anıları, İstanbul, Milliyet Yayınları,
1994
62. Wurmser David, Tranyy’s Ally: America’s Failure to Defeat Saddam
Hussein, Washington DC, The AEI Press, 1999.
63. Yaphe, Judith, The Middle East in 2015, Washington, The National
Defense University Press, 2002.
MAKALELER
1. “Iraq and Kurdish Autonomy,” Merip Reports, Sayı 27, Nisan 1974
2. Ajami, Fouad, “Dual Containment, Dual Failure,” U.S News & World
Report, Cilt 124, Sayı 3, 26 Ocak 1998,
3. Ajami, Fouad, “Iraq and the Arabs’ Future,” Foreign Affairs, Cilt 82, Sayı 1,
Ocak-Şubat 2003, ss.2-18.
210
4. Al Alkim, Hassan Hamdan, “The Gulf Subregion in the Twenty-First
Century: US Involvement & Sources of Instability” American Studies
International, Cilt. 38, Sayı. 1, Şubat 2000, ss. 72-95.
5. Al Nasrawi, Abbas, “Iraq: Economic Sanctions and Consequences, 1990-
2000,” Third World Quarterly, Cilt.22, Sayı.2, ss. 205-219.
6. Anand, Winod, “ Iraq Under Siege: Human Costs of Economics Warfare,”
Strategic Analysis, Cilt. XXIV, Sayı: 2 , Mayıs 2000, ss. 301-313.
7. Arı, Tayyar “Irak’a BM Yaptırımları: Kitlesel İmha Silahlarının Denetimi ve
Ambargo,” Avrasya Dosyası, Irak Özel, Cilt 6, Sayı:3, Sonbahar 2000,
ss.234-55.
8. Arrighi, Giovanni, “Globalization and Historical Macrosociology,” içinde
Janet Abu-Lughod, (der), Sociology for the Twenty-First Century:
Continuities and Cutting Edges, Chicago, Chicago University Press 2000,
ss. 117-133.
9. Arrighi, Giovanni, “Hegemony Unraveling I,” New Left Review, Cilt 32,
Mart Nisan 2005, ss.23-80
10. Arrighi, Giovanni, “Hegemony Unraveling II,” New Left Review, Cilt 33,
Mayıs Haziran 2005, ss. 83-116
11. Arrighi, Giovanni, “Lineages of Empire,” Historical Materialism, Cilt 10,
Sayı 3, 2002, ss. 3-16
12. Aruri, Naseer “ American’s War Aganist Iraq : 1990-1999”, Iraq Under
Siege : The Deadly Impact of Santions and War, (Anthony Arnove),
London, Pluto Press,2000, ss. 23-34.
211
13. Aykan, Mahmut Bali, “Turkey’s Northern Iraq Policy,” Middle Eastern
Studies, ilt.32, Sayı. 4, 1996, ss. 342-366.
14. Azzam, Tamimi, ‘The Origins of Arab Secularism’, in John L. Esposito and
Azzam Tamimi (der.) Islam and Secularism in the Middle East, New York,
New York University Press, 2000.
15. Bacevich, Andrew J., “Robert Kaplan: Empire Without Apologies,” The
Nation, 8 Eylül 2005, http://www.thenation.com/doc/20050926/bacevich
16. Baram, Amatzia, “Irak Yaptırımlarının Etkisi: İstatistiki Tuzaklar ve
Sorumluluk,” Avrasya Dosyası, Irak Özel, Cilt. 6 , Sayı. 3, Sonbahar 2000,
ss. 256-288.
17. Baram, Amatzia, “İsrail ve Irak’ta Kürt Sorunu,” Avrasya Dosyası Kuzey
Irak Özel, Cilt 3, Sayı1, İlkbahar 1996, ss.149-154.
18. Barham Salih, “We are on the Brink of Change: A Kurdish Perspective,”
National Interest, 14 Mart 2003,
http://www.inthenationalinterest.com/Articles/vol2issue10/vol2issue10salih.h
tml
19. Barkey Henri ve Laipson Ellen, “Iraqi Kurds and Iraq’s Future,” Middle East
Policy, Cilt 12, Sayı 4, Kış 2005, ss.66-76.
20. Barnett, Michael, “What Happened to the Bigbang?” Middle East Policy,
Cilt. 9, Sayı.4, Aralık 2002, ss.81-82
21. Başeren, Sertaç H., “Huzur Operasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuzey
Irak’ta Gerçekleştirdiği Harekatın Hukuki Temelleri,” Avrasya Dosyası, İran
Özel, İlkbahar 1995, Cilt 2, Sayı 1, ss.224-235.
212
22. Becker, Richard, “1958-1963, Iraq Revolution and the U.S. Response,” Press
for Conversion, Sayı 51, Mayıs 2003, ss. 20-21
23. Beeson, Mark ve Higgott, Richard, Hegemony, Institutionalism and US
Foreign Policy: Theory and Practice in Comparative Historical
Perspective, Konferans Bildirisi 15-17 Aralık 2003,
http://eprint.uq.edu.au/archive/00001192/01/mb_rh_birm_03.pdf
24. Bengio, Ofra “The Challenge of to the Territorial Integrity of Iraq,” Survival,
Cilt. 37, Sayı. 2, Yaz 1995, ss. 74-94.
25. Bengio, Ofra, “How Does Saddam Hold On” Foreign Affairs, Cilt 79, Sayı
4, Temmuz-Ağustos 2000, s. 90-103.
26. Bennis, Phyllis, “False Consensus: George Bush’s United Nations” Beyond
the Storm: A Gulf Crisis Reader, (Phyllis Bennis ve Michel Moushabeck),
New York, Olive Branch Press, 1991, ss. 112-129.
27. Blanche, Ed, “GCC Security: New Alliances in the Making?” The Middle
East, Mayıs 2001.
28. Boot, Max, “The Case for American Empire,” Weekly Standard, 15 Ekim
2001http://www.weeklystandard.com/Utilities/printer_preview.asp?idArticle
=318
29. Brezinski, Zbigniew ve Scowcroft, Brent, “Differentiated Containment:
Policy Toward Iran and Iraq” Foreign Affairs, Mayıs-Haziran 1997, Cilt.76,
Sayı. 3, ss. 20-31.
30. Bruinessen, Martin van, “The Kurds between Iran and Iraq: Hidden Wars”
Middle East Report, Sayı.141, Temmuz Ağustos 1986, ss. 14-27
213
31. Byman, Daniel L. ve Gren, Jerrold D., “The Enigma of Political Stability in
the Persian Gulf Monarchies,” Middle East Review of International
Affairs, Cilt 3, Sayı 3, Eylül 1999, ss.20-37.
32. Byman, Daniel, “After the Storm: U.S Policy Toward Iraq Since 1991,”
Political Science Quarterly, Cilt 115, Sayı 4, Kış 2000, ss. 493-516.
33. Byman, Daniel, Pollack Kenneth ve Rose Gideon, “The Rollback Fantasy,”
Foreign Affairs, Cilt 78, Sayı 1, Mayıs Haziran 1999, ss.24-41
34. Carpenter, Ted Gallen, “Postwar Strategy: An Alternative View”, JFQ, Kış
2000-2001, ss. 40-44.
35. Chase-Dunn, Christopher, Conflict Among Core States: World-System
Cycles and Trends, 23 Ocak 1996, http://wsarch.ucr.edu/archive/papers/c-
d&hall/warprop.htm
36. Chase-Dunn, Christopher, Taylor, Peter ve Arrighi Giovanni, et al,
“Hegemony and Social Change,” Mershon International Studies Review,
Cilt 38, Sayı 2, Ekim 1994, ss. 361-376.
37. Chomsky, Noam, “Understanding the Bush Doctrine,” Information
Clearing House, 2 Ekim 2004
http://www.chomsky.info/articles/20041002.htm
38. Conry, Barbara “America’s Misguided Policy of Dual Containment in the
Persian Gulf,” Foreign Policy Briefing, Sayı. 33 10 Kasım 1994,
http://www.cato.org/pubs/fpbriefs/fpb-033.html
39. Cox, Michael, “The Empire’s Back In Town: Or America’s Imperial
TemptationAgain,”www.lse.ac.uk/collections/LSEPublicLecturesAndEvents/
pdf/20030602t1717z001.pdf
214
40. Cox, Robert, “ Towards a Post Hegemonic Conceptualization of World
Order: Reflections on the Relevancy of Ibn Haldun,” içinde Approaches to
World Order (der. Robert Cox, Timothy Sinclair) Cambridge, Cambridge
University Press, 1996, ss. 144-173.
41. Cox, Robert, “Gramsci, Hegemony and International Relations: an Essay in
Method,” içinde Approaches to World Order (der. Robert Cox, Timothy
Sinclair) Cambridge, Cambridge University Press, 1996, ss. 124-143.
42. Cox, Robert, “Social Forces, States, and World Orders: Beyond International
Relations Theory,” içinde Approaches to World Order (der. Robert Cox,
Timothy Sinclair) Cambridge, Cambridge University Press, 1996, ss. 85-123.
43. Doran, Michael Scott, “Palestine, Iraq and American Strategy”, Foreign
Affairs, Cilt. 82, No. 1, Ocak-Şubat 2003, ss. 19-33.
44. Dorrien, Gary, “‘Benevolent Global Hegemony’:William Kristol and the
Politics of American Empire, Logos, Cilt 3, Sayı.2, Bahar 2004,
http://www.logosjournal.com/issue_3.2/dorrien.htm
45. Du Boff, Richard B., “US Hegemony Continuity Decline Enduring Danger”
Monthly Review, Cilt 55, Sayı 7, Aralık
2003,http://www.monthlyreview.org/1203duboff.htm
46. Eland, Ivan, “The Empire Strikes Out The “New Imperialism” and Its Fatal
Flaws,” Policy Analysis, Sayı 459, 26 Kasım 2002, ss.1-27
47. Eskander, Saad, “Southern Kurdistan under Britain’s Mesopotamian
Mandate: From Separation to Incorporation, 1920-23,” Middle Eastern
Studies, Cilt 37, Sayı 2, Nisan 2001, ss. 153-180.
215
48. Esposito, John, “Political Islam and Gulf Security,” Political Islam:
Revolution, Radicalism or Reform (John Esposito), Cairo, American
University in Cairo Press, 1997, ss. 53-76.
49. Fahmy, Nabil, “The Changing Paradigm of the Middle East: Its Elements and
Challenges” Mediterranean Quarterly, Cilt 15, Sayı 2, Bahar 2004, ss. 6-
16.
50. Freıj, Hanna Yousıf, “Alliance Patterns of a Secessionist Movement: The
Kurdish Nationalist Movement in Iraq,” Journal of Muslim Minority
Affairs, Cilt. 18, Sayı 1, Nisan 1998, ss. 19-37.
51. Frelick, Bill, “The False Promise of Opeation Provide Comfort: Protecting
Refugees or Protecting State Power,” Middle East Report, Sayı 176, Mayıs-
Haziran 1992, ss.22-27.
52. Fuller, Graham ve Lesser, Ian, “Persian Gulf Myths,” Forein Affairs, Cilt 76,
Sayı 3, Mayıs-Haziran 1997, ss. 42-52.
53. Fuller, Graham, “Respecting Regional Realities,” Foreign Policy, Yaz 1991,
Sayı 83, ss. 39-46.
54. Gause, Gregory, “Getting It Backward on Iraq” Foreign Affairs, Cilt 78,
Sayı 3, Mayıs-Haziran 1999, ss. 54-65.
55. Gilpin, Robert, “ The Rise of American Hegemony,” Two Hegemonies:
Britain 1846-1914 and the United States 1941-2001, (der) Patrick Karl
O’Brien and Armand Clesse, Aldershot, Ashgate Publishing, 2002, s. 165-
182.
56. Gowan, Peter, “US Hegemony Today,” Monthly Review, Cilt 55, Sayı 3,
Temmuz Ağustos 2003, ss. 30-50
216
57. Grunberg, Isabelle, “Exploring the "Myth" of Hegemonic Stability,”
International Organization, Cilt 44, Sayı 4, Sonbahar 1990, ss. 431-477.
58. Gunter, Michael M., “The Bane of Kurdish Disunity,” ORIENT, Cilt 42,
Sayı 4, Aralık 2001, ss. 605-616.
59. Gunter, Michael, “A de facto Kurdish State in Northern Iraq,” Third World
Quarterly, Cilt. 14, Sayı. 2, 1993, ss. 295-320.
60. Gunter, Michael, “Foreign Influences on the Kurdish Insurgency in Iraq,”
Orient, Cilt 34, Sayı 1, Yıl 1993, ss. 105-119.
61. Gunter, Michael, “The Foreign Policy of the Iraqi Kurds,” Journal of South
Asian and Middle Eastern Studies, Cilt. 20, Sayı 3, Bahar 1997, ss. 1-19.
62. Gunter, Michael, “The KDP-PUK Conflict in Northern Iraq,” Middle East
Journal, Cilt. 50, Sayı 2, Bahar 1996, ss. 225-241.
63. Gunter, Michael, “United States Foreign Policy Towards the Kurds,” Orient
Cilt 40, Sayı. 3, 1999, ss. 427-437.
64. Hadar, Leon, “Pax Americana’s Four Pillars of Folly,” Journal of Palestine
Studies, Cilt 27, Sayı 3, Bahar 1998, ss. 49-59.
65. Hale, William, “Turkey, the Middle East and the Gulf Crisis,” International
Affairs, Cilt. 58, Sayı.4, Ekim 1992, ss. 679-692.
66. Halliday, Fred, “The Gulf War and its Aftermath: First Reflections”
International Affairs, Cilt 67, Sayı. 2., 1991, ss. 223-235.
67. Harbi, Mohammed, “Arap Ulusal Mitini Sorgularken,” Uluslar ve
Milliyetçilik (Jean Leca) İstanbul, Metis, 1998, ss. 84-88.
68. Hay, William Anthony, “Challenges of Empire Watch on the West” A
Newsletter of FPRI’s Center for the Study of America and the West, Cilt
217
3, Sayı 5, Mayıs 2002,
http://www.fpri.org/ww/0305.200205.hay.challengesofempire.html
69. Hegasy, Sonja, “A Moment of Inclusion: Reactions in the Arab World”,
Middle East Policy, Cilt. 9, Sayı.4 , Aralık 2002, ss. 83-84.
70. Herrman, Richard, “The Middle East and the New World Order: Rethinking
US Political Strategy After the Gulf War”, America’s Strategy in a
Changing World, (Sean Lynn Jones ve Steven Miller) Cambridge, MIT
Press, 1993, s. 295-327.
71. Hines, Joy, “From Desert One to Southern Watch: The Evolution of Central
Command,” JFQ, No. 27, Bahar 2000, ss. 42-48
72. Huntington, Samuel, “The Lonely Superpower,” Foreign Affairs, Cilt 78,
Sayı 2, Mart/Nisan 1999, ss.35-49
73. Hurst, Steven, ‘Myths of Neoconservatism: George W. Bush’s “Neo-
conservative” Foreign Policy Revisited’, International Politics, Cilt. 42,
Sayı 1, Mart 2005, ss. 75-96
74. Ignatieff, Michael, “The American Empire,” New York Times Magazine, 5
Ocak 2003
75. Ikenberry, John, “America’s Imperial Ambition,” Foreign Affairs, Cilt 81,
Sayı 5, Eylül-Ekim 2005, ss.44-60.
76. Ikenberry, John, “Institutions, Strategic Restraints, and the Persistence of
American Post War Order,” International Security, Cilt 23, Sayı 3, 1998-
1999, s. 45.(43-78)
77. Ikenberry, John, “Rethinking the Origins of American Hegemony,” Political
Science Quarterly, Cilt 104, Sayı 3, Sonbahar, 1989, ss. 375-400.
218
78. Ikenberry, John, “Strategic Reactions to American Preeminence: Great Power
Politics in the Age of Unipolarity,” National Intelligence Council, 23
Temmuz 2003, s.1. http://www.cia.gov/nic/confreports_stratreact.html
79. Ikenbery, John, “Institutions, Strategic Restraints, and the Persistance of
Postwar Order,” International Security, Cilt 23, Sayı 3, Kış 1998/99, ss. 43-
78;
80. Isenberg David, “Desert Storm Redux,” Middle East Journal, Cilt 47, Sayı
3, 1993, ss. 429-443.
81. Isherwood, Michael W., “U.S. Strategic Options for Iraq: Easier Said than
Done,” The Washington Quarterly, Cilt 25, Sayı 2, ss.145–159.
82. Jawad, Saad N., “The Kurdish Problem in Iraq,” The Integration of Modern
Iraq (Abbas Kelidar) London, Croom Helm, 1979, ss. 171-182.
83. Jervis, Robert, “The Remaking of a Unipolar World,” The Washington
Quarterly, Cilt 29, Sayı3, Yaz 2006, ss. 7–19
84. Johnson, Chalmers, “Sorrows of Empire,” Foreign Policy In Focus,
Interhemispheric Resource Center, Kasım 2003,
http://www.pcusa.org/trade/downloads/empire_sorrows.pdf
85. Kagan, Robert ve Kristol William “Remember the Bush Doctrine” The
Weekly Standard, 15 Nisan 2002.
86. Kagan, Robert, “America's Crisis of Legitimacy,” Foreign Affairs, Cilt 83,
Sayı 2, Mart/Nisan 2004, s. 65-87.
87. Kagan, Robert, “Benevolent Empire,” Foreign Policy, Sayı 111, Yaz 1998
24-35;
219
88. Keohane, Robert, After Hegemony: Cooperation and Discord in the
World Political Economy, Princeton, Princeton University Pres, 1984
89. Keskin Arif, “PJAK: PKK’nın Bölgedeki Yeni Misyon Arayışı,” Stratejik
Analiz, Cilt 8, Sayı 92, Aralık 2007, ss. 45-51
90. Keskin, Arif, “İran Nereye,” Stratejik Analiz, Cilt 8, Sayı 87, Temmuz
2007, ss.20-35.
91. Kıran, Abdullah, “Kürt-Amerikan İlişkileri I,” Serbesti, Sayı 24, Bahar
200ss. 42-54.
92. Kirişçi, Kemal, “Turkey and the Kurdish Safe-Haven in Northern Iraq,”
Journal of South Asian and Middle Eastern Studies, Cilt. 19, Sayı.3,
Bahar 1996, ss. 21-39.
93. Kirişçi, Kemal, “Türkiye ve Kuzey Irak’taki Güvenlik Bölgesi,” Avrasya
Dosyası Kuzey Irak Özel, Cilt 3, Sayı 1, İlkbahar 1996 ss.7-22
94. Kostiner, Joseph, “State, Islam and Opposition in Saudi Arabia: The Post
Desert-Storm Phase,” Middle East Review of International Affairs, Cilt 1,
Sayı 2, Temmuz 1997, http://meria.idc.ac.il/journal/1997/issue2/jv1n2a8.html
95. Kostiner, Joseph, “The United States and The Gulf States: Alliance in Need,”
MERIA, Cilt. 2, Sayı. 4, Aralık 1998, ss. 54-60.
96. Krauthammer, Charles, “The Unipolar Moment,” Foreign Affairs, Cilt. 70,
Sayı. 1, Kış 1990-91, ss. 23-33
97. Kugler, Richard, “U.S Defense Strategy and Force Planning” The United
States and the Persian Gulf: Reshaping Security Strategy for the Post
Containment Era, (Richard Sokolsky), Washington, National Defense
University Press, 2003, ss. 89-116.
220
98. Kumaraswamy, P R, “Who Am I ?: The Identity Crisis in The Middle
East,” Middle East Review of International Affairs, Cilt. 10, Sayı. 1 Mart
2006, ss. 63-73.
99. Kupchan, Charles, “After Pax Americana: Benign Power, Regional
Integration, and the Sources of a Stable Multipolarity,” International
Security, Cilt 23, Sayı 2, Sonbahar 1998, ss. 40- 79;
100. Kutschera, Chris, “The Kurds Secret Scenarios,” Middle East
Report, Sayı 225, Kış 2002, ss.14-21.
101. Lake, Anthony, “Confronting Backlash States,” Foreign Affairs,
Mart-Nisan 1994, Cilt. 73, Sayı. 2, ss. 45-56
102. Layne, Christopher, “America as European Hegemon,”National
Interest, Yaz 2003, ss. 17-29.
103. Layne, Christopher, “Rethinking American Grand Strategy:
Hegemony or Balance of Power in the Twenty-First Century?” World Policy
Journal, Yaz 1998, ss. 8-22.
104. Layne, Christopher, “The Unipolar Illusion: Why New Great Powers
Will Rise,” International Security, Cilt. 17, Sayı. 4, Bahar 1993, ss.5-51
105. Leffler, Melyvn, “9/11 and the Past and Future of American Foreign
Policy,” International Affairs, Cilt 79, Sayı 5, 2003, ss. 1045-63
106. Lydia, Khalil, “Strategic Implications for Northern Iraq’s Kurdish Oil
Industry,” Jamestown Terrorism Monitor, Cilt 5, Sayı 22, 26 Kasım 2007,
ss. 1-3.
107. Makiya, Kenan, “The Arab World After Sept. 11”, Dissent, Bahar 2002, ss.
5-12.
221
108. Matlak, Regis, “Inside Saddam’s Grip,” National Security Studies
Quartely, Bahar 1999,
www.georgetown.edu/sfs/programs/nssp/nssq.Matlak.pdf
109. Meho, Lokman I., Nehme, Michael. G., “The Legacy of U.S. Support to the
Kurds,” The Kurdish Question in U.S. Forein Policy (Lokman I. Meho)
Westport, Praeger, 2004, ss. 13-26.
110. Modelski, George, “World System Evolution” World System History:
The Social Science Of Long-Term Change adlı konferansa sunulan bildiri,
University of Lund, Sweden, 25-29, Mart 1995.
https://faculty.washington.edu/modelski/WSE1.html
111. Mylroie, Laurie, “U.S. Policy Toward Iraq,” Middle East Intelligence
Bulletin, Cilt 3, Say1, Ocak 2001 http://www.meib.org/articles/0101_ir1.htm
112. Nasr Vali, Şii Yükselişi, Avrasya Dosyası, Cilt 13, Sayı 3, 2007, ss. 101-
108.
113. Nexon, Daniel ve Wright, Thomas, “Taking American Empire Seriously,”
5th Annual Pan-European Conference için sunulan bildiri, the Hague,
Netherlands, Eylül 2004,
http://www.sgir.org/conference2004/papers/Nexon%20-
%20Taking%20Empire%20Seriously.pdf
114. Nye, Joseph Jr., “American Strategy after Bipolarity,” International
Affairs, Cilt 66, Sayı 3, Temmuz 1990, ss. 513-521.
115. Nye, Joseph S., “The Changing Nature of World Power,” Political Science
Quarterly, Cilt 105, Sayı 2, Yaz 1990, ss. 177-192
222
116. Nye, Joseph S., “U.S. Power and Strategy After Iraq” Foreign Affairs, July
2003, Cilt 82, Sayı 4, ss. 60-73.
117. Nye, Joseph, “The Decline of America's Soft Power: Why Washington
Should Worry,” Foreign Affairs, Cilt 83, Sayı 3, Mayıs Haziran 2004, ss.
16-20.
118. O’Leary, Brendan, “Kürdistan’ın İnkarı, Dirilişi ve Kabulü,” Serbesti, Sayı
20, Mart Nisan 2005, ss. 54-62.
119. O’Leary, Carole A., “The Kurds of Iraq: Recent History, Future Prospects,”
Middle East Review of International Affairs, Cilt 6, Sayı 4, Aralık 2002,
ss17-29.
120. Olson, Robert, "The Kurdish Question in the Aftermath of the Gulf War:
Geopolitical and Geo strategic Changes in Middle East", Third World
Quarterly, Cilt 13, Sayı 3, 1992, 475-499.
121. Orhan, Oytun, “Suriye Kendi PKK Sorunuyla Karşı Karşıya (mı)?”
Stratejik Analiz, Cilt 8, Sayı 92, Aralık 2007, ss. 53-61.
122. Owen, John, “Transnational Liberalism and U.S. Primacy" International
Security, Cilt 26, Sayı 3, Kış 2001/02, ss. 117-152.
123. Patrick K. O’Brien, The Pax Britannica, American Hegemony and the
International Economic Order, 1846-1914 and 1941-2001, Konferans
Bildirisi, 23 Temmuz 2002
http://eh.net/XIIICongress/cd/papers/7O'Brien11.pdf
124. Perle, Richard, “Iraq: Saddam Unbound,” Present Dangers: Crisis and
Opportunity in American Foreign and Defense Policy (Robert Kagan ve
William Kristol) San Francisco, Encounter Books, 2000, ss. 99-110.
223
125. Petras James, Empire with imperialism: Review Essay on Michael
Hardt and Antonio Negri, 29 Ekim 2001,
http://www.rebelion.org/petras/english/negri010102.htm
126. Pfaff William, “The Question of Hegemony,” Foreign Affairs, Cilt 80,
Sayı 1, Ocak/Şubat 2001, ss. 221-233
127. Posen Barry ve Ross Andrew L, “Competing Visions for U.S Grand
Strategy,” International Security, Cilt 21, Sayı 2, Kış 1996/97, ss.5-54;
128. Posen Bary, “Command of Commons: The Military Foundation of U.S
Hegemony,” International Security, Cilt 28, Sayı 1, Yaz 2003, ss. 5-46.
129. Rafaat Aram, “U.S.-Kurdish relations in Post-Invasion Iraq,” MERIA, Cilt
11, Sayı 4, Aralık 2007, ss. 79-89
130. Rafaat, Aram, “U.S.-Kurdish relations in Post-Invasion Iraq,” MERIA, Cilt
11, Sayı 4, Aralık 2007, ss. 79-89.
131. Rahimi, Babak, “A Shiite Storm Looms on the Horizon: Sadr and SIIC
Relations,” Jamestown Terrorism Monitor, Cilt 5, Sayı 10, 24 Mayıs 2007,
ss.1-4.
132. Riedel Bruce, “U.S Policy in the Gulf: Five Years of Dual Containment,”
Global Beat: U.S. Defense Policy, 6 Mayıs 1998,
www.nyu.edu/globalbeat/usdefense/riedel050698.html
133. Rilling Rainer, “American Empire” as Will and Idea
http://www.globalpolicy.org/empire/analysis/2003/03americanempireaswilla
ndidea.pdf
134. Rubin Michael, “How to Free Iraq” Middle East Quarterly Cilt 10, Sayı 1,
Kış 2002, http://www.meforum.org/article/109
224
135. Rubin, Barry, “U.S. Foreign Policy And Rogue States,” Middle East
Review of International Affairs, Cilt 3, Sayı 3, Eylül 1999, ss. 72-77.
136. Ryn Claes G., “The Ideology of American Empire” Orbis, Yaz 2003, ss.
383-397
137. Sicherman, Harvey, “The Strange Death of Dual Containment,” Orbis, Cilt
41, Sayı 2, Bahar 1997, ss. 223-241.
138. Simes Dimitri, “America’s Imperial Dilemma,” Foreign Affairs, Cilt 82,
Sayı 6, Kasım Aralık 2003, ss.91-102.
139. Singer, P.W., “America and the Islamic World”, Current History, Cilt.
101, Sayı. 608, Kasım 2002, ss.355-365.
140. Sivan Emmanuel, “Why Radical Muslims Aren’t Taking Over
Governments” Middle East Review of International Affairs, Cilt 2, Sayı 2,
1998, ss. 9-16.
141. Snidal Duncan, “The Limits of Hegemonic Stability Theory,”
International Organization, Cilt 39, Sayı 4, Sonbahar 1985, ss. 579-614.
142. Solarz, Stephen J. ve Wolfowitz, Paul, “Letters to the Editor” Foreign
Affairs, Cilt 78, Sayı 2, Mart Nisan 1999
143. Stokes Doug, “The Heart of Empire? Theorising US Empire in an era of
Transnational Capitalism,” Third World Quarterly, Cilt 26, Sayı 2, 2005,
ss. 217-236.
144. Strange Susan, “The Persistent Myth of Lost Hegemony,” International
Organization, Cilt 41, Sayı 4, Sonbahar 1987, ss. 551-574
225
145. Tarzi, Amin, “Contradictions In U.S. Policy On Iraq And Its
Consequences,” Middle East Review of International Affairs, Cilt. 4, Sayı.
1, Mart 2000, ss.27-38.
146. Telhami, Shibley, “Between Theory and Fact: Explaining U.S. Behavior in
the Gulf Crisis”, The Gulf War and the New World War: International
Relations of the Middle East, (Tareq Ismael ve Jacqueline Ismael), Floria,
University Press of Florida, 1994, ss. 153-183.
147. Teslik, Lee Hudson, Iraq, Afghanistan, and the U.S. Economy, Council on
Foreign Relations, http://www.cfr.org/publication/15404/#4
148. Vinogradov, Amal, “The 1920 Revolt in Iraq Reconsidered: The Role of
Tribes in National Politics,” International Journal of Middle East Studies,
Cilt. 3, Sayı. 2, Nisan 1972, ss. 123-139.
149. Wallerstein, Immanuel, “The Curve of American Power,” New Left
Review, Cilt 40, Temmuz-Ağustos 2006, ss.77-94.
150. Walsh, David, “Dual Containment: Successes, Failures and Prospects for
Change in Policy,” http://www.lib.utah.edu/epubs/hinckley/v1/walsh.html
151. Waltz, Kenneth, “The Emerging Structure of International Relations,”
International Security, Cilt.18, Sayı. 2, Sonbahar 1994, ss. 44-79
152. Westermann, William Linn, “Kurdish Independence and Russian
Expansion,” Foreign Affairs, Cilt 24, Sayı. 4, Temmuz 1946, ss. 675-686.
153. White, Paul, “Airpower and a Decade of Containment,” JFQ, Winter 2000-
2001, ss. 35-39.
154. Wohlforth William, “The Stability of a Unipolar World,” International
Security, Cilt 24, Sayı 1, Yaz 1999, ss. 5-41.
226
155. Wolf, Reinhard, Hegemon Without Challengers? U.S. Leadership in the
21st Century, http://www2.politik.uni-halle.de/rode//texte/Hegemo3.PDF
156. Wurmser, David et.al, “The Peace beyond the Peace: What Role for Iran
and Iraq?,” Middle East Policy Council, Cilt VII, Sayı 3, Haziran 2000
RAPORLAR
1. Al Hussein, Sharif Ali bin, Al Shaikhly, Salah ve Shaykh Mohammed
Mohammed Ali, “Removing Saddam: The Iraqi Opposition’s Program,”
Policywatch, 29 Ekim 1998
2. Arab Human Development Report, United Nations Program Arab Fund for
Economic and Social Development, 2002
3. Aspin, Les, Report on the Bottom-Up Revıew, Ekim 1993,
http://www.fas.org/man/docs/bur/part03.htm
4. Bengio, Ofra, Baghdad Between Shi’a And Kurds, Policy Focus, The
Washington Institute For Near East Policy, Sayı 18, 1992
5. Cartright, David, Millar Alistair, Lopez George, Smart Sanctions:
Restructring UN Policy in Iraq, Joan Kroc Institute for International Peace
Studies, 2001
6. Cordesman Anthony, After Desert Fox: Our Policy for the Gulf and Iraq,
CSIS, 2 Mart 1999.
7. Cordesman, Anthony, Living With Saddam: Reshaping US Strategy in the
Middle East, Testimony to the Senate Armed Services Committee, 25 Mart
1998, http://www.csis.org/hill/ts032598.html;
227
8. Cordesman, Anthony, Pandora’s Box: Iraqi Federalism, Seperatism,
“Hard” Partitioning, and US Policy, CSIS, 26 Ekim 2007,
http://www.csis.org/media/csis/pubs/071009_pandorasbox.pdf
9. Daalder Ivo, Lindsay James ve Steinberg James, The Bush National
Security Strategy: An Evalutation, Brookings Policy Brief, 4 Ekim 2002,
http://www.brookings.edu/~/media/Files/rc/papers/2002/10defense_daalder/p
b109.pdf
10. Daalder, Ivo H. ve Lindsay, James M. The Bush Revolution: The
Remaking of America’s Foreign Policy, The Brookings Institution, May
2003
11. Democracy and Human Development in the Broader Middle East: A
Transatlantic Strategy for Partnership, İstanbul Paper, 25-27 Haziran
2004 http://www.tesev.org.tr/etkinlik/ist_paper1.pdf
12. Flowers, Clifton W., The Kurds in Northern Iraq: U.S. Policy Towards
Their Search for Autonomy and Independence, National Defense
University, 1993
13. Global Trends 2015: A Dialogue About the Future With Non-
Government Experts, National Intelligence Council December 2000,
http://infowar.net/cia/publications/globaltrends2015/
14. Gulf Stability and Security and Its Implications for U.S Foreign Policy,
Council on Foreign Relations Independent Study Group Report, 1997,
http://wwwc.cc.columbia.edu/sec/dlc/ciao/conf/cfr04/cfr04.html
15. Halperin, Morton H. ve Kemp Geoffrey, A Report on U.S. Policy Options
Towards Iraq, Haziran 2001
228
16. Holmes Kim ve Phillips James, The Anatomy of Clinton’s Failure in Iraq,
The Heritage Foundation Backgrounder, 27 Şubat 1998
17. Iraq and the Kurds: The Brewing Battle over Kirkuk,” International Crisis
Group Report, Sayı 56, 18 Temmuz 2006, s. 4,
http://www.crisisgroup.org/library/documents/middle_east___north_africa/ira
q_iran_gulf/56_iraq_and_the_kurds___the_brewing_battle_over_kirkuk.pdf
18. Iraq: Saddam Husayn’s Prospects for Survival Over the Next Year, U.S.
Special National Intelligence Estimate, Eylül 1991
19. Isenberg, David, “Imperial Overreach: Washington’s Dubious Strategy to
Owertrow Saddam Hussein,” Policy Analysis, Sayı 360, 17 Kasım 1999.
20. Jon D. Klaus, “U.S. Military Overseas Basing: Background and Oversight
Issues for Congress” CRS Report for Congress, 17 Kasım 2004.
http://www.fas.org/man/crs/RS21975.pdf
21. Joseph, Edward P. ve O'Hanlon, Michael E., The Case for Soft Partition in
Iraq, Saban Center for Middle East Policy at the Brookings Institution,
Analysispaper, Sayı 12, Haziran 2007
http://www.brookings.edu/~/media/Files/rc/papers/2007/06iraq_joseph/06ira
q_joseph.pdf
22. Katzman Kenneth ve Prados Alfred, The Kurds in Post Saddam Iraq,
Congressional Research Service, 7 Kasım 2007.
23. Katzman Kenneth, Iraq: U.S. Regime Change Efforts and Post-War
Governance, CRS Report for Congress, 10 Ekim 2003.
24. Katzman Kenneth, Iraq’s Opposition Movements, Congressional Research
Service Report, 26 Mart 1998
229
25. Katzman, Kenneth, Iraq: Compliance, Sanctions, and U.S. Policy, CRS
Issue Brief for Congress, 2 Nisan 2002.
26. Katzman, Kenneth, Searching for Stable Peace in the Persian Gulf,
Strategic Studies Institute Report, 2 Şubat 1998.
27. Laipson, Ellen ve Francke, Rend Rahim, “How To Build A New Iraq After
Saddam” Policywatch, Sayı 659, 19 Eylül 2002.
28. Makovsky, Alan, “Kurdish Agreement Signals New U.S. Commitment”
PolicyWatch, Sayı 34129 Eylül 1998
29. Makovsky, Alan, “Toward a More Realistic Northern Iraq Policy,”
PolicyWatch, Sayı 224, 24 Ekim 1996
30. Makovsky, Alan, Baram Amatzia, Eisenstadt Michael, “Crisis In Iraq:
Saddam Hussein, The Kurds And U.S.,” Policywatch, Sayı 217, 6 Eylül
1996
31. Marina, Ottoway, et. al., Democratic Mirage in the Middle East, Policy
Brief, Carnegie Endowment, 20 Ekim 2002
32. Pelletiere, Stephen Managing Strains in the Coalition: What to do about
Saddam?, U.S. Army War College, Kasım 1996
33. Phillips, James, “Clinton's Middle East Policy Meltdown” Heritage
Foundation, http://www.heritage.org/views/2000/ed101700.html#
34. Prados, Alfred, Kurdish Separatism in Iraq: Developments and
Implications for The US, CRS Report for Congress, 6 Mayıs 1991
35. Quadrennial Defense Review Report, 30 Eylül 2001,
http://www.comw.org/qdr/01qdr.html .
230
36. Report of Quadrennial Defense Review, Mayıs 1997,
http://stinet.dtic.mil/cgi-
bin/GetTRDoc?AD=ADA326554&Location=U2&doc=GetTRDoc.pdf
37. Salih, Barham, “Iraqi Regime Change and the Kurdistan Regional
Government,” PolicyWatch Sayı 656, 17 Eylül 2002,
http://www.washingtoninstitute.org/templateC05.php?CID=1534
38. Schiesl, Michael A. The Objectives Of United States Military Intervention
In Northern Iraq Between Operation Desert Storm And Operation Iraqi
Freedom, Fort Leavenworth, Kansas, 2003
39. Shifrinson, Joshua R. Itzkowitz, “The Kurds and Regional Security: An
Evaluation of Developments since the Iraq War,” Middle East Brief,
Brandeis University, Crown Center for Middle Eastern Studies, Sayı 14,
Aralık 2006, www.brandeis.edu/crown/publications1/meb/MEB14.pdf
40. Stansfield, Gareth, Lowe, Robert ve Ahmadzadeh Hashem, The Kurdish
Policy Imperative, Chatam House Papers, Aralık 2007,
www.chathamhouse.org.uk/publications/papers/view/-/id/584/
41. The Commission on America’s National Interests, America’s National
Interests, Temmuz 2000,
http://www.nixoncenter.org/publications/monographs/nationalinterests.pdf
42. The Implications of the Iran-Iraq Agreement, CIA Report, 1 Mayıs 1975
DCI/NIO 1039-75,
43. Youngs, Tim ve Oakes, Mark, Iraq: “Desert Fox” and Policy
Developments, House of Commons Research Paper 99/13, 10 Şubat 1999.
231
44. Zinni, Anthony, Statement of General Anthony Zinni Before the US
Senate Committeee on the Armed Services, 28 Ocak 1999 http://armed-
services.senate.gov/statemnt/1999/990128az.pdf
İNTERNET KAYNAKLARI
1. Aziz, Sardar, The American-Kurdish (Kissinger-Barzani) Relationship:
an Orientalist Reading Tuesday, March 27, 2007
2. Battle, Joyce, U.S. Propaganda in the Middle East - The Early Cold War
Version, National Security Archive Electronic Briefing Book, Sayı. 78 13
Aralık 2002, http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB78/docs.htm
3. Bowers, William J., Saudi Arabia and the United States’ Plan for Middle
East Defense, Yayınlanmış Doktora tezi, 2006,
https://beardocs.baylor.edu/bitstream/2104/4839/1/william_bowers_masters.p
df
4. Interview with Frank Anderson,
http://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/shows/saddam/interviews/anderson.
html
5. Interview with James Baker,
http://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/gulf/oral/baker/1.html
6. Ricciardone, Francis, An American Diplomat’s Perspectives on Kurds in
the Global Arena, American University-Center for Global Peace, 17 Aralık
2000,
http://www.american.edu/academic.depts/acainst/cgp/pdf/ricciardone.pdf
232
7. Interview with James Chritchfield, The Survival of Saddam,
http://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/shows/saddam/interviews/critchfiel
d.html
8. Peschek, Joseph, The Bush Doctrine and U.S Hegemony: Continuity and
Change, Midwest Political Science Association’a sunulan bildiri, 15-18
Nisan 2004, ss.10-17, http://www.attac.de/bush/mainz/texte/bush-
doctrine.pdf
9. Key Sections of Pentagon Document on Post Cold War Strategy (Latest
Draft) 16 Nisan 1992, http://www.yale.edu/stratech/92dpg.html
10. Kurdoil,. http://www.btinternet.com/~kurd.oil/ehome.htm
11. McGehee Ralph, A Summary Review of Information on CIA and the
Kurds from CIABASE Files, 9 Eylül 1996,
http://www.acorn.net/jfkplace/03/Test-CIA/KURDS
BELGELER
1. United States Interests Section in Iraq Cable from William L. Eagleton,
Jr. to the Department of State. "Prospects for DAS [Deputy Assistant
Secretary] Draper's Visit To Baghdad, 4 Nisan 1981,
http://www.gwu.edu/%7Ensarchiv/NSAEBB/NSAEBB82/iraq04.pdf
2. NSC 68: United States Objectives and Programs for National Security
(April 14, 1950) A Report to the President Pursuant to the President's
233
Directive of January 31, 1950 http://www.mtholyoke.edu/acad/intrel/nsc-
68/nsc68-3.htm
3. Iran-Iraq Relations, Mayıs 1973, Declassified/Released US Department of
State EO Systematic Review,
http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47258&dt=1567&dl=814
4. Iraq's Relations With The West and Its Neighbors, 21 Temmuz 1973,
Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review
http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47258&dt=1573&dl=823
5. Foreign Involvement in Kurdistan, Declassified/Released US Department
of State EO Systematic Review, Mart 1974,
http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB181/AAD-5.pdf
6. Iranian Assistance To Kurds, Declassified/Released US Department of
State EO Systematic Review, Kasım 1974,
http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB188/AAD-5.pdf
7. Kurdish Bid for USG Support, Declassified/Released US Department of
State EO Systematic Review 25 Haziran 1973.
http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47118&dt=1567&dl=796
8. Iraq’s Relations With the West and Its Neighbours, Temmuz 1973,
Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review,
http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47258&dt=1567&dl=814
9. Soviet-Iraq Relations, Declassified/Released US Department of State EO
Systematic Review, 7 Haziran 1973,
http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=48658&dt=1567&dl=817
234
10. Kurdish Proposal For Autonomy, Declassified/Released US Department of
State EO Systematic Review, 4 Kasım 1973,
http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47978&dt=1567&dl=848
11. A National Security Strategy of Engagement and Enlargement, Şubat
1996, http://www.fas.org/spp/military/docops/national/1996stra.htm
12. Iraq: Saddam Husayn’s Prospects for Survival Over the Next Year,
Special National Intelligence Estimate, Eylül 1991,
http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB167/09.pdf
13. Final Statement of the Leaders’ Meeting Washington DC. Peace
Agreement, 17 Eylül 1998,
http://www.kurdistanica.com/english/legal/papers/doc-0001.html
14. State of the Union, 28 Ocak 2003,
http://www.whitehouse.gov/news/releases/2003/01/20030128-19.html
15. Declaration of The Kingdom of Iraq, Made At Baghdad On May 30th,
1932, On The Occasıon Of The Termination Of The Mandatory Regıme
in Iraq, and Containing The Guarantees Given To The Council by The
Iraqi Government
http://www.ringnebula.com/Oil/Iraq_1932_LeagueofNations.htm
16. “United States Security Strategy for the Near East and South Asia,” National
Security Decision Directive (NSDD 99) from Ronald W. Reagan." 12
Temmuz1983.
http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB82/iraq21.pdf
17. The National Security Strategy of the United States of America, Eylül
2002, http://www.whitehouse.gov/nsc/nss/2002/nss.pdf
235
18. Hammadi Sadun, Kissinger Henry et.al Memorandum of Conversation, 17
Aralık 1975, http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB193/HAK-
12-17-75.pdf
19. Interim Policy Guidelines for Dealing With Iraq and With the
Implications for the Middle East of the Recent Iraqi Coup, Circular
Airgram From the Department of State to Certain Posts, Washington, 2 Mart
1963, içinde (Meho, Lokman) I. The Kurdish Question in U.S. Forein
Policy, Westport, Praeger, 2004.
20. Iraq Liberation Act of 1998
http://fl1.findlaw.com/news.findlaw.com/hdocs/docs/iraq/libact103198.pdf
21. Iraq's Relations With The West And Its Neighbors, 21 Temmuz 1973,
Declassified/Released US Department of State EO Systematic Review
http://aad.archives.gov/aad/createpdf?rid=47258&dt=1573&dl=823
22. Lott Trent, Lieberman Joseph, McCain John, et al., Congressional Letter on
Iraq, 5 Aralık 2001, http://www.gulfinvestigations.net/document499.html
23. Luft Gal, America’s Oil Dependence and Its Implications for U.S Middle
East Policy, Testimony Before Senate Foreign Relations Subcommittee on
Near Eastern and South Asian Affairs, 20 Ekim 2005,
http://www.senate.gov/~foreign/testimony/2005/LuftTestimony051020.pdf
24. Memorandum From Harold Saunders of the National Security Council
Staff to the President’s Special Asistant for National Security Affairs,
Washington, 2 Nisan 1963, içinde (Meho, Lokman) I. The Kurdish
Question in U.S. Forein Policy, Westport, Praeger, 2004
236
25. Memorandum of Conversation, Subject: Washington Meetings with
Kurdish Representatives, 5 Temmuz 1972, NSC Files Kissinger Office
Files, http://www.state.gov/documents/organization/70906.pdf
26. National Security Decision Directive (NSDD 114) from Ronald W.
Reagan. "U.S. Policy toward the Iran-Iraq War," November 26, 1983.
http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB82/iraq26.pdf
27. Partnership for Progress and a Common Future with the Region of the
Broader Middle East and North Africa, Sea Island, Georgia, 9 Haziran
2004. http://www.g8usa.gov/d_060904c.htm
28. Secretary of State Madeleine K. Albright, Jalal Talabani of the Patriotic
Union of Kurdistan (PUK), and Massoud Barzani of the Kurdistan
Democratic Party (KDP) Press Remarks, U.S. Department of State, 17
Eylül 1998, http://www.fas.org/irp/news/1998/09/98091707_nlt.html
29. Battle, Joyce “US-IRAQI RELATIONS Shaking Hands with Saddam
Hussein: The U.S. Tilts toward Iraq,” 1980-1984 National Security Archive
Electronic Briefing Book, 25 Şubat 2003,
http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB82/
30. The Kurds of Iraq: Renewed Insurgency?, ABD Dışişleri Bakanlığı Gizli
Dokümanı 31 May 1972,
http://www.state.gov/documents/organization/70896.pdf
31. The Kurds: Rising Expectations Old Frustrations, National Intelligence
Estimate, Eylül 1992, Yayınlanma Tarihi 27 Kasım 2000,
http://www.foia.cia.gov/browse_docs.asp
237
32. US Assistance for Iraq, Memorandum From the Joint Chiefs of Staff to
Secretary of Defense Mcnamara, 15 Ağustos 1963, içinde (Meho, Lokman) I.
The Kurdish Question in U.S. Forein Policy, Westport, Praeger, 2004.
238
ÖZET
Bu çalışma, ABD’nin Kuzey Irak politikasını incelemek ve konuyu Amerikan hegemonyasının yeniden inşası içine oturtarak anlamak üzere hazırlanmıştır. Çünkü, araştırma süreci boyunca elde edilen verilerden ABD’nin 2003’e kadar Kuzey Irak’a yönelik özel bir politika geliştirmediği, 2003’ten sonra ise ABD’nin Kuzey Irak politikasını bölgedeki değişim çerçevesinde ele aldığı gözlemlenmiştir. Bu nedenle, ABD’nin Kuzey Irak politikası, küresel sistemde ve ABD’nin Orta Doğu politikasında görülen temel değişimlere bağlı olarak üç ana bölümde incelenmiştir.
Birinci bölüm, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Irak’taki Kürt hareketinin doğuşunu ele aldıktan sonra, 1945-1989 döneminde ABD’nin Iraklı Kürtlere yaklaşımı üzerine odaklanmaktadır. 1945-1989 yılları, ABD’nin Iraklı Kürtlere ilgi göstermediği, ilişki kurmakta sınırlı bir yarar gördüğü ve bu nedenle ilişkisini örtülü operasyonlar şeklinde yürüttüğü bir dönemdir. Soğuk Savaş’ta Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin ve Nasrcı Arap Milliyetçiliği’nin karşısında Orta Doğu’da mevcut düzenin devamını savunan ABD ile özerklik ve bağımsızlık arayan (dolayısıyla statükonun karşısında yer alan) Iraklı Kürtler karşı cephelerde yer almışladır. Iraklı Kürt hareketi ABD ile yakın bir ilişkiye sahip olmak istemesine rağmen, Kürtlerin temel amacı olan bağımsız bir devlete ulaşması durumunda bölgede yaşanacak olan değişim ve bu değişimin ABD’nin müttefikleri üzerindeki olası etkileri, ABD’nin Iraklı Kürtlerin özerklik ve/veya bağımsızlık taleplerini desteklememesine neden olmuştur. Bu nedenle, ABD, Iraklı Kürt hareketiyle kapsamlı bir ilişkiye geçmemiştir. ABD’nin Iraklı Kürtlerle bu dönemdeki ilişkisi, İran ve İsrail’in Irak ile mücadelelerinde Kürtlere verdiği desteğe geçici ve sınırlı bir katkı biçimde olmuştur.
İkinci bölüm, Körfez Savaşı’ndan sonra Orta Doğu’da meydana gelen gelişmeleri, ABD’nin bu gelişmeler içindeki rolünü ve bu bağlamda ABD’nin Iraklı Kürtlere yönelik politikasını ele almaktadır. Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra dünyada tek süper güç olarak kalan ABD için en önemli bölgelerden birisi Orta Doğu olmuştur. Bu dönemde ABD en önemli rakibinin ortadan kalkmasıyla Orta Doğu’daki üstünlüğü ele geçirmiştir. Fakat, ABD, Orta Doğu’daki mevcut bölgesel düzeni değiştirmekten ziyade onu savunma görevini üstlenmiştir. Dolayısıyla, ancak bölgede köklü bir değişimin yaşanması halinde hedeflerine ulaşabilecek Iraklı Kürt hareketi ile ABD arasında yakın bir ilişki kurulmamıştır. Ancak, bu dönemin bir önceki dönemden önemli farkları bulunmaktadır. ABD’nin Irak’ı çevreleme politikası çerçevesinde Irak’ın kuzeyinde kurduğu “güvenli bölge”, Iraklı Kürtleri ABD’nin Orta Doğu politikasında geçmişe göre daha önemli maddelerinden birisi haline getirmiştir. ABD, Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’ın kuzeyinde oluşan fiili Kürt yönetimini Saddam’ın Irak’ına karşı bir taktik araç olarak görmüş ve bu nedenle bu bölgenin bölgesel güçler tarafından kontrol edilmesinin ya da yok edilmesinin önüne geçmek istemiştir. Ancak, bu dönemde, ABD’nin Orta Doğu’da mevcut yapıyı korumak beklentisi ile Kürtlerin bağımsızlık talepleri uyuşmadığından ABD’nin Kürtlere desteği “güvenli bölge”de hayatta kalmalarını sağlamak ve gelecekte iyi ilişkiler kurulabilecek bir yerel müttefiki korumakla sınırlı kalmıştır.
Üçüncü ve son bölümde ise Irak’ın işgali ve sonrasında ABD’nin Kuzey Irak politikası incelenmektedir. 11 Eylül’den sonra ABD’nin Robert Jervis’in deyimiyle uluslararası sistemi kendisi yenilemek isteyen bir hegemon güç haline gelmesinin en açık örneği Orta Doğu’da görülmektedir. ABD’nin Orta Doğu’da giriştiği bölgeyi
239
yeniden yapılandırma çabası, ilk kez Iraklı Kürtler ve ABD’nin Orta Doğu algılamalarını paralel hale getirmiştir. ABD’nin 11 Eylül’den sonra Orta Doğu’da değişimin temeli olarak ileri sürdüğü demokratikleşme, reform ve insan hakları gibi kavramlara bölge ülkelerinin hemen hemen tümü şüpheyle yaklaşırken, Iraklı Kürtler bu sloganların en ateşli savunucusu olmuştur. Bu söylemsel yakınlık Irak’ın işgalinden sonra özel bir boyut daha kazanmıştır. 2003’ten sonra ABD’nin Orta Doğu politikasının en önemli sorunu haline gelen Irak meselesinde Kürtler ABD için en yararlı aktörlerden birisi haline gelmiştir. Irak’taki direnişle mücadelede, ülkenin İran yanlısı radikal Şii grupların denetimine geçmesinin engellenmesinde ve gevşek bir federal yapı oluşturulmasında ABD’nin en önemli yerel müttefiki Kürt gruplar olmuştur. Ancak bundan da önemlisi, Balkanlar’da Arnavutlarla kurmuş olduğu ilişkinin bir benzerini Orta Doğu’da Kürtler ile kuran ABD için sadece Iraklı Kürtler değil bölgenin geri kalanında yaşayan Kürtler de stratejik bir önem arz etmeye başlamıştır. İran ve Suriye ile olan mücadelesinde Kürt kartını harekete geçiren ABD, Kuzey Irak’taki fiili otoriteyi bu ülkelerdeki Kürtlerle ilişki kurabilmek için stratejik bir araç olarak kullanmaya başlamıştır.
240
SUMMARY This study has been prepared to analyze and understand the US’s Northern
Iraq policy by placing the issue within the context of restructring of US hegemony. Thus, US’s Northern Iraq policy has been examined in three sections in connection with the observable changes in the global system and alterations in US Middle East policy.
The first section, after examining the emergence of the Kurdish movement in Iraq following World War I, focuses on the US approach to Iraqi Kurds during the period between 1945 to 1989. The period between 1945-1989 is one where the US sees little benefit in constructing relations with the Iraqi Kurds and thus does not pay much attention to them and pursues relations through clandestine operations. During the Cold War period, the Iraqi Kurds which were seeking autonomy and independence (therefore placed on the side opposing the status quo) were on opposing fronts with the US who was in support of maintaining the status-quo in the Middle East in opposition to the USSR and Nasserite Arab Nationalists. Although the Iraqi Kurdish movement desired to have close relations with the US, the transformation that would occur in the region if the Kurds were to accomplish their aims and the possible impact of this transformation on the allies of the US led the US to refrain from supporting the Iraqi Kurds. For this reason, the US has not moved on to develop a comprehensive relationship with the Iraqi Kurdish movement. The US assistance to Iraqi Kurds during this period has been in the form of temporary and limited assistance to the Kurds during Iran and Israel’s their struggle with Iraq.
The second section examines the developments which have taken place in the Middle East following the Gulf War, the role of the US in connection with these developments and US policy towards the Iraqi Kurds within this context. Following the end of the Cold War, as the only superpower in the world, one of the most important regions for the US has been the Middle East. As its main rival was displaced from the world scene during this period, the US gained superiority in the Middle East. Yet, the US took the role of supporting the maintenance of the current regional order in the Middle East rather than changing it. Therefore it was not on the same front with the Iraqi Kurdish movement who could only achieve its aims through a rooted transformation in the region. Yet, this period has significant differences from the one before. The “safe-haven” which the US constructed in the northern part of Iraq in accordance with its policy of encircling Iraq led the Iraqi Kurds to gain more importance in US Middle East policy in comparison to the past. Following the Gulf War, the US considered the de-facto Kurdish government which had emerged in the northern part of Iraq as a strategic tool against Saddam’s Iraq and for this reason it tried to prevent regional powers from destroying or controlling this region. Yet during this period, as the US desire to maintain the current structure in the Middle East was clashing with Kurdish independence aspirations, the US support to Kurds was limited with ensuring the survival of the Kurds within the safe haven while maintaining good relations with a local ally that may be emerged in the future.
In the third and final part, the invasion of Iraq and consequent US Northern Iraqi policy is examined. As correctly put by Robert Jervis, the clearest example of the emergence of the US as a hegemonic power desiring the re-construction the international system on its own can be seen in the Middle East. For the first time, the US efforts to re-structure the Middle East has brought about parallels in Iraqi
241
Kurdish and Us perceptions of the Middle East. While almost all regional countries were doubtful about the concepts of democratization, free market and human rights which the US portrayed as the main tenets of transformation of the Middle East after September 11, the Kurds emerged as the most fervent supporters of these slogans. This similarity in discourse has gained a special dimension following the invasion of Iraq. Following 2003, the Kurds have become one of the most useful tools in the Iraqi issue which has evolved to be the most important problem in US Middle East policy. In the dealing with the resistance in Iraq, the most important local ally of the US has been Kurdish groups in preventing Iranian affiliated radical Shia groups from overtaking the control of the country and also in preventing the construction of a loose federal structure. Yet more importantly, for the US which has similar relations with the Kurds of the Middle East as it does with the Albanians in the Balkans, not only the Iraqi Kurds but the rest of the Kurds which reside in the region have started to gain strategic significance. The US which has began to use its Kurdish card in its struggle with Iran and Syria, has began to make use of the de facto authority in Northern Iraq as a strategic tool to construct relations with Kurds residing in these countries.
At this point, the US look at Northern Iraq and Iraqi Kurds from the perspective of transformation in its Middle East policy and to the degree that mutual interests correspond, it supports the Kurds. For this reason, under the emergence of certain conditions (which will be later explained), the possibility that the US will openly support a Kurdish state to be constructed in the northern part of Iraq is extremely high. Upon evaluating US’s approach to Northern Iraq in the above-mentioned three sections, the study will examine the type of the relationship summarized above in the conclusion section.