genÇ yerbİlİmcİler kongresİ (gyk 2015) bİldİrİ Özetlerİ...
TRANSCRIPT
i
GENÇ YERBİLİMCİLER KONGRESİ (GYK 2015)
BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI
5-7 HAZİRAN 2015
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ, DESEM, İZMİR, TÜRKİYE
v
KONGRE KURULLARI
ONUR KURULU
Prof. Dr. Mehmet Füzün (DEÜ Rektörü)
Prof. Dr. Ercüment Yalçın (DEÜ Mühendislik Fakültesi Dekanı)
Şevket Demirbaş (TMMOB JFMO Başkanı)
DÜZENLEME KURULU
Prof. Dr. Rahmi Pınar
Prof. Dr. Zafer Akçığ
Prof. Dr. Coşkun Sarı
Prof. Dr. Günay Çifçi
Prof. Dr. Mustafa Akgün
Doç. Dr. Gökhan Göktürkler
Doç.Dr. Orhan Polat
Yard. Doç. Dr. Petek Sındırgı
Yard. Doç. Dr. Emre Timur
YÜRÜTME KURULU
Araş. Gör. Eren Pamuk
Araş. Gör. Fikret Doğru
Araş. Gör. Çağlar Özer
Araş. Gör. Seçil Turan
Sinancan Öziçer
Denizhan Bolbol
vi
BİLİM KURULU
Abdullah Ateş (AÜ)
Hakan Karslı (KTÜ)
Ahmet Tuğrul Başokur (AÜ)
Mete Kun (DEU)
Ahmet Turan Arslan (DEÜ)
Mustafa Ergün (DEÜ)
Ali İsmet Kanlı (İÜ)
Müjgan Şalk (DEÜ)
Aysan Gürer (İÜ)
Nihal Akyol (DEÜ)
Bülent Oruç (KOÜ)
Nilgün Sayıl (KTÜ)
Cemal Kaya (Kayen Enerji)
Nuri Dolmaz (SDÜ)
Çağlayan Balkaya (SDÜ)
Oğuz Özel (İÜ)
Çağrı Çaylak (Aydın Belediyesi)
Osman Uyanık (SDÜ)
Derman Dondurur(DEÜ)
Özcan Bektaş (CÜ)
Emin Candansayar (AÜ)
Özge Gök (DEÜ)
Emin Demirbağ (İTÜ)
Şenol Özyalın (DEÜ)
Eşref Yalçınkaya (İÜ)
Savaş Karabulut (İÜ)
Ferhat Özçep (İÜ)
Tuncay Taymaz (İTÜ)
Gülçin Özürlan Ağaçgözgü (İTÜ)
Ünal Dikmen (AÜ)
vii
BİLİMSEL OTURUMLAR
DAVETLİ KONUŞMACILAR .................................................................. 1
SALON - 1 (75. Yıl Amfisi) ..................................................................... 3
OTURUM - 1 - Çevre Jeofiziği ............................................................... 3
OTURUM - 2 - Deniz Jeolojisi ve Jeofiziği - I ..................................... 14
OTURUM - 3 - Yer Fiziği ...................................................................... 25
OTURUM - 4 - Yapı İncelemeleri ......................................................... 36
OTURUM - 5 - Deniz Jeolojisi ve Jeofiziği – II ................................... 47
OTURUM – 6 - Ters Çözüm ve Modelleme II ...................................... 58
SALON - 2 (Bordo Salon) .................................................................... 65
OTURUM - 1 - Sismoloji ...................................................................... 65
OTURUM - 2 - Ters Çözüm ve Modelleme - I ..................................... 76
OTURUM - 3 - Güncel Yerbilimi Çalışmaları - I .................................. 85
OTURUM - 4 - Güncel Yerbilimi Çalışmaları – II ................................ 96
OTURUM - 5 - Zemin Araştırmaları – I .............................................. 105
OTURUM - 6 - Zemin Araştırmaları - II.............................................. 114
POSTER OTURUMLARI .................................................................... 121
1
DAVETLİ KONUŞMACILAR
2
GEOPHYSICAL PROSPECTION: FROM THE DETECTION AND
IMAGING OF BURIED ANTIQUITIES TO THE CONTRIBUTION
IN PROTECTING AND PRESERVING MONUMENTS
1Grigorios N. Tsokas
1-Laboratory of Exploration Geophysics, School of Geology, Aristotle University of
Thessaloniki, 54124 Thessaloniki, Greece
The geophysical prospecting methods are applied in archaeological research till the decade of 40ies
aiming to detect and map buried antiquities. These subsurface features create anomalies in the
geophysical natural or manmade fields which are recorded by dense spatial sampling using very
accurate instruments. Next, these signals are processed and interpreted by advanced methods to yield
maps of distribution of the recorded field. The map should be in image form resembling the ground
view of the buried remains similar to what would have been drawn (or photographed) if an excavation
had taken place. These images provide great help to the excavator, since he can choose the places to
excavate. Further, he can extrapolate easily the conclusions from his trench to the whole site. The use
of geophysical prospection is an inexpensive and time saving procedure. Usually large areas are
covered in a few days. Nowadays, the geophysical methods are not restricted in assisting and
accelerating the excavation research as explained above.
3
SALON - 1 (75. Yıl Amfisi)
OTURUM - 1 - Çevre Jeofiziği
4
Bir Toprak Dolgu Barajındaki Sızıntı Probleminin Yerelektrik Yöntemlerle
İncelenmesi
Sedat YILMAZ1, Meriç KÖKSOY
1
1-Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Jeofizik Müh. Böl., Isparta
Zonlu toprak dolgu barajlarındaki yaygın sorun, baraj inşasından sonraki olağandışı sızıntı veya aşırı
kaçaklardır. Dolgu barajlarındaki su sızıntıları, rezervuarın inşa edildiği temelden, kenarlardan, baraj
gövdesinden ve jeolojik formasyonlardan dolayı oluşmaktadır. Barajın güvenliği ve verimliliği
açısından barajlardaki sızıntılar iyice kontrol edilmelidir. Doğrudan yöntemler (sondajlar, boya izleme
deneyleri, su seviyesinin izlenmesi vb.) ve dolaylı yöntemler (jeofizik teknikleri: elektrik özdirenç ve
doğal potansiyel), barajlardaki sızıntı şartlarını tarama, haritalama ve izlemede önemli bir role sahiptir.
İki-boyutlu (2-B) elektrik özdirenç görüntüleme (ERI) ve doğal potansiyel (SP) araştırma teknikleri,
baraj sızıntı sorunlarının çözümünde yaygın olarak kullanılmaktadır. Zonlu toprak dolgu barajı olarak
tasarımlanan bir barajda rezervuarın su ile dolmaya başlamasıyla sağ sahil mansabında ve dolu savak
temelinde sızıntı gelişmiştir. 2009 yılında sızıntıların kaynağını belirlemek ve iyileştirme çalışmaları
yapmak için bir takım araştırmalar yapılmıştır. Enjeksiyon yapılmasına karşın kaynaklardaki sızıntıda
azalma gözlemlenmemiştir. 2013 yılında boya izleme deneyleri, kuyu gözlemleri ve jeofizik
araştırmalar yapılmıştır. Bu çalışmada, bu barajdaki sızıntı bölgelerinin belirlenmesi ve haritalanması
için 2-B ERI ve SP yöntemlerin uygulamaları yapılmış ve sahada gözlenen gerçek sızıntıya karşı
sonuçların doğruluğu tartışılmıştır. ERI yönteminde dipol-dipol elektrot dizilimi ve SP yönteminde
baza indirgeme ölçü tekniği kullanılmıştır. ERI verileri Res2Dinv yazılımı ile nicel olarak, SP verileri
ise nitel olarak değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre baraj sağ sahil boyunca yeraltı jeolojik
katmanların dağılımı ve sızıntı yerleri tespit edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Elektrik özdirenç görüntüleme, doğal potansiyel yöntemi, dolgu barajı, sızıntı.
5
Investigation of Leakage Problems of an Earth Dam Using Geoelectrical
Methods
Sedat YILMAZ1, Meriç KÖKSOY
1
1-Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Jeofizik Müh. Böl., Isparta
The most common problem in zoned earth dams is abnormal seepage or excessive leakage after the
foundation of the dam. With some earth dams the water seepage is through the base, the sides, the dam
itself and the strata in which the reservoir was constructed. Therefore, seepage in an earth dam should
be well controlled to maintain the dam’s stability. Direct methods (such as borehole data, dye tracer
test, monitoring of drawdown and etc.) and indirect methods (geophysical methods: electrical
resistivity and self-potential) play an important role in an extensive methodology for assessment of
anomalous leakage conditions by detecting, mapping and monitoring zones. Two-dimensional (2-D)
electrical resistivity imaging (ERI) and self-potential measurements have been frequently used for dam
leakage surveys. When water started to fill the reservoir in a dam, designed as a zoned earth dam, the
seepage developed at the base of the spillway and the downstream of the right bank. In 2009, a series
of investigations were performed to find the locations of the seepages and to done rehabilitation
studies. Although the curtain grouting was done, in spring locations the degree of the seepage had not
changed. During 2013, dye tracer tests, observation drillings and geophysical investigations were
done. In this paper, the applications of 2-D ERI and SP methods for detecting and mapping the
leakage paths at this dam are done and the accuracy of these predictions against the actual leakage
observed in the field is discussed. The dipole-dipole electrode array and the fixed reference method
were used for ERI and SP surveys, respectively. The ERI data were evaluated quantitatively using the
software Res2Dinv, and the SP data were interpreted qualitatively. According to the results of ERI and
SP surveys were determined the distribution of strata and the leakage paths along the downstream of
the right bank.
Keywords: Electrical resistivity imaging, self-potential method, earth dam, leakage.
6
İçme Suyu Problemine Yönelik Yapılan Jeofizik Çalışmalar: Hatay Örneği
Orkun TEKE1, 2
1-İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Fen Bilimleri Enstitüsü Enerji Müh. Bölümü, İzmir
2-Hatay Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, Hatay
Küresel Isınma ve İklim Değişikliğine bağlı olarak dengelerin değiştiği dünyamızda, su sıkıntısı
geleceğin en büyük problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna bağlı olarak ülkemizde yaşanmaya
başlayan kurak yaz ayları ile birçok vilayet mevsimsel olarak su sıkıntısı yaşamaya başlamış ve
mevcut barajlar tehlikeli seviyelere düşmüştür. Hatay’ da bu sıkıntıyı önemli ölçüde yaşayan
vilayetlerden birisidir. Bu problemin çözümüne yönelik olarak yeni kaynakların aranması çalışmaları
Hatay Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon Genel Müdürlüğü (HATSU) tarafından yapılmıştır.
Bu çalışmalar içerisinde önemli bir yer tutan jeofizik çalışmalar, kaynak bulunmasına yönelik önemli
ve tutarlı çözümler vermiştir. Çalışma kapsamında, Defne İlçesi’ ne bağlı Harbiye Mahallesi, Merkeze
bağlı Dikmece Mahallesi ve Yayladağı İlçesi’ ne bağlı Yayıkdamlar Mevkii Karamağara’ da yapılan
çalışmalar sunulmuştur. Bölgelerde yapılan Multi- Elektrot ölçümlerinin kesitleri irdelenmeye
çalışılmıştır. Hatay İli’nin ana çatısını oluşturan Keldağ ve Amanos Dağları arasında periotit,
serpantin ve gabro gibi yeşil kütlelerden oluşan Hatay çöküntü alanı uzanır. Hatay çöküntü
alanının il merkezi ile Akdeniz arasında kalan bölümü denizsel marn, kil, kum, kum taşı ve
küçük taneli meralarla kaplıdır. Hatay ili jeolojik yapısı nedeniyle deprem bölgesinde yer alan
illerdendir. Genel olarak sonuçlar incelendiğinde bölge jeolojisine bağlı olarak suyun bulunduğu
tahmin edilen derinlikler değişmekte ve genel olarak 100- 150 m aralığında değişmektedir. Birim
özdirençleri ise Harbiye çalışmasında 1000- 5000 ohm m aralığında iken Dikmece civarında 20- 60
ohm m ölçülmüştür. Sonuç olarak, Jeofizik yöntemlerin, yer altı suyunu bol ihtiva ettiği bilinen
bölgelerde, su probleminin çözümüne ilişkin açılacak sondaj lokasyonlarının belirlenmesine sağladığı
katkı ortaya açıkça konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Küresel ısınma, su, Hatay, jeofizik
7
Geophysical Applications for Solving Potable Water Problem: Hatay
Sample
Orkun TEKE1, 2
1-Izmir Institute of Technology Science Institute Energy Engineering Department, Izmir
2-Hatay Metropolitan Municipality Water and Sewerage Department, Hatay
Depend on the Global Warming and Climate Changing, our world balance has changed, water
shortage has emerged the biggest problem of the future. Accordingly, Starting with rainless summer
months, several cities in our country has began to experience seasonal water shortages also, some
dams water level decreased to dangerous level. Hatay is the one of this cities which has faced this
problem excessively. In order to solve this problem some geophysical applications have been
performed by Hatay Metropolitan Municipality Water and Sewerage Department. With this
applications, consistent results was demonstrated about solving problem. In this article, Defne-
Harbiye, Antakya- Dikmece and Yayladağı- Yayıkdamlar Karamağara regions applications
represented. Geophysical Multi Electrode surveys sections examined. Hatay depressed area which is
consisted green mass like gabro and serpentine is between Keldağ and Amanos Mountain. Hatay
Depressed Area is covered by marine marl, clay, sand, sand stone and small grain pastures. Hatay is
the high risky earthquake region. Generally, depend on the geology, estimated depths of water level is
changed between 100- 150 m. Resistivity values in Harbiye, between 1000- 5000 ohm m. In Dikmece
20- 60 ohm m intervals. To conclusion, Contribution of Geophysical Methods in solving water
problem at well known regions which contains a large amount ground water, has been clearly
identified.
Keywords: Global warming, water, Hatay, geophysics.
8
Yer Radarı ve Elektrik Özdirenç Yöntemleriyle Trabzon İli Kutlular Atık
Depolama Alanında Sıvı Sızıntı Araştırması
Sevda GÖREN1, Abdülkadir ARSLAN
1, Murat OCAK
1, Kenan GELİŞLİ
1
1- Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Trabzon
Çevresel araştırmalarda dolgu alanlarından kaynaklanan problemler önemli bir paya sahiptir.
Günümüzde kentleşme ve sanayileşme arttıkça çevre jeofiziğinin önemi de artmaktadır. Jeofizik
aramalar, çevre araştırmalarında daha çok deponil alanlar için yer seçimi, yeraltı sularındaki kirlilik ve
tuzluluğun saptanması, formasyonlardaki kirlilik alanlarının belirlenmesi amacıyla yürütülmektedir.
Atık depolama alanlarındaki sızıntı araştırmalarında çöp sahası ve çevresinin jeolojik özellikleri
oldukça önemlidir. Bu çalışmada; Trabzon ili Çamburnu mevkiindeki Kutlular katı atık depolama
sahasında varlığından şüphelenilen çöp sızıntı suyunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma alanı,
Trabzon İli, Sürmene İlçesi'nin yaklaşık 14 km doğusunda, Karadeniz sahilinden 4 km güneyde olup,
1/25.000 ölçekli topoğrafik haritanın Trabzon G44-a2 paftası içerisinde yaklaşık 20 km2'lik bir alanı
kapsamaktadır. Sahaya 74 belediyenin katı atık ve tıbbi atıklar depolanmaktadır. Bu çalışmada;
elektrik özdirenç ve yer radarı yöntemi kullanılmıştır. Elektrik özdirenç verisi, birleşik özdirenç
yöntemi ile Abem Terrameter Is cihaz kullanılarak iki ayrı hat üzerinden profil boyları 40’ar metre
olarak Schlumberger ve Wenner dizilimleri ile elde edilmiş ve RES2DINV iki boyutlu özdirenç ters
çözüm yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir. Yer radarı ölçüleri ise 100 MHz korumasız anten ve
250 MHz korumalı anten kullanılarak, 7 adet farklı uzunluklardaki profiller boyunca Mala Geosciense
CU II (Control Unit II) aleti ile ölçüler alınmış ve profiller boyunca veriler ReflexW paket programı
kullanılarak analiz edilmiştir. Hesaplanan özdirenç değerleri sahada 2 - 65 Ohm.m arasında değişiklik
göstermektedir. Profillerde formasyon özdirençlerine göre belirlenen düşük özdirenç değerlerine
rastlanılmış, bu değerlerin Kutlular katı atık depolama sahasının planlandığı gibi sızdırmaz bir yapıda
olmadığını göstermektedir. Çevrede bulunan süreksizliklerin de dikkate alınmadığı için depolanan katı
atıklardan kaynaklanan bir sızdırma sorunu olduğu anlaşılmaktır. Aynı bölgede alınan yer radarı
ölçümleriyle elektrik ölçümleri sonucu tespit ettiğimiz düşük özdirençli bölgelerde yüksek genlikli
yansımalar görülmüştür. Ayrıca, inceleme alanındaki bir fayın varlığı da radagramlarda belirlenmiştir.
Katı atık depolama sahasının eğimi %10’dan fazla olduğu için doğal olarak sızıntı suyu riski vardır.
Kutlular katı atık depolama sahası bölgeye saçtığı kötü koku ve yer altı sularına karışan çöp suyu ile
ekolojik sistemi de tehdit etmektedir. Bu sızıntılar Önlem alınmadığı takdirde yeraltı ve yer üstü
kaynaklarını ciddi ölçüde tahrip edecektir. Çamburnu mevkiinde yer altı ve doğa zenginlikleri hiçe
sayılarak tüm uyarılara rağmen 10 yıldır katı atık depolanmaya devam edilmekte ve kirletilecek yeni
bir alan bulunulana kadar bu alana depolama yapılacağı anlaşılmaktadır.
Anahtar kelimeler: Atık depolama alanı, elektrik özdirenç, yer radarı, kirlilik araştırması
9
Investigation of Waste Deposit Site With Geo-radar and Resistivity Method
For Infiltration Problems (An Example of TRABZON)
Sevda GÖREN1, Abdülkadir ARSLAN
1, Murat OCAK
1, Kenan GELİŞLİ
1
1- Karadeniz Technical University, Faculty of Engineering, Department of Geophysics,
Trabzon
The problems originating from the landfill sites are an important factor in enviromental research
projects. Nowadays, importance of enviromental and engineering geophysics has rised with increasing
urbanization and industrialisation. The geological properties of the waste site and its environs are also
of great importance. Geopyhsical surveys are commonly implemented in order to clarify a variety of
problems in waste sites. This work presents the results of a geophysical studies which aimed to
characterize infiltration water of Camburnu Kutlular waste deposit site in Trabzon area. Survey site
where is far from Sürmene about 14 km and far away 4 km from south of Blacksea coast. It covers 20
km2 area. Solid wastes and medical wastes have been stored by 17 city halls. According to
environmental problem, geophysical parameters (electrical resistivity, radagrams ) were monitored.
Resistivity data were obtained from two lines, and then interpreted using the 2-D resistivity inversion
method. Survey area were also investigated using ground-penetrating radar (GPR) with 250 MHz
shielded and 100 unshielded antenna as 7 profiles. Length of profiles were unstable. Ground
penetration radar measurements was done by Mala Geosciense CU II (Control Unit II). ReflexW
software was used for prosessing procedures. The qualitative interpretation of the profile involves
mere inspection of the profile for presence of low apparent resistivity as such points are indicative of
wet zones. The calculated resistivity values vary between 2 and 65 ohm-m. These results did not
indicate impermiable area on Kutlu waste deposit area. Low apparent resistivity values have high
amplitude anomalies on GPR radagrams at the same depths. Furthermore ,the place of fault was
determined on GPR sections. Infiltration problems which cause from solid waste deposits is shown up
by lots of discontinuity. Survey area’s slope is more than %10. This issue effects potential of
infiltration. Landfills can not be done the residental area which is near 1000 m. Kutlular solid waste
deposits area has bad smells. Moreover, harmful leaking water has still mixed with ground water.
These results threat ecologic balance on environment. When experts have not taken precautions,
surface and underground sources would be damaged. Despite all these warnings, nature massacre will
continue.
Keywords: Waste deposit site, electrical resistivity, geo-radar, exploration of pollution.
10
Koyulhisar (Sivas) İlçesi Heyelan Alanı Zemininin Jeofizik Yöntemlerle
İncelenmesi
Demet Över1, Sevda Özel
1
1-Cumhuriyet Üniversitesi,Mühendislik Fakültesi,Jeofizik Müh. Böl., Sivas
Bu çalışmada amaç, Koyulhisar (Sivas) ilçesinde bulunan heyelan alanının Sismik Kırılma Tomografi
(SRT) ve Yer Radarı (GPR) yöntemleri ile incelenerek heyelan geometrisinin ve özelliklerinin ortaya
konulmasıdır. Böylece, jeofizik çalışmalarla tabakalanma durumu, tabakaların sismik hız (VP)
değerleri, tabakaların eğimi ve eğim yönü, kayma yüzeylerinin derinliği ve heyelan riskiyle ilgili
sonuçlara ulaşmak amaçlanmıştır. Profil hatları yaklaşık olarak KD-GB yönlü (1 adet SRT profili ve 1
adet GPR) ve KB-GD (1 adet SRT ve 1 adet GPR profili) yönlü seçilmiştir. Profil boyları ise yönteme
göre 50-60 m’ler arasında değişmektedir. Çalışma alanında topoğrafik ölçüler de alınmış olup,
modellemede topoğrafik düzeltme yapılmıştır. Bu çalışmada jeofizik verilerin uygun yazılımlarda
modellenmesi ile 2B modeller ile VP hızı hesaplanmıştır. Buna göre yaklaşık 20 m derinlikten bilgi
alınmıştır. Ayrıca VP değerleri üstten alta doğru ortalama 300, 1000 ve 2000 m/sn olarak
hesaplanmıştır. Tabaka kalınlıklarının ise 4 ve 10 m civarında değiştiği görülmüştür. Tüm jeofizik
modellere birlikte bakıldığında kayma yüzeyi derinliğinin ise 3-10 m derinliklerde değiştiği
görülmüştür. GPR modellerinde yaklaşık 5 m derinlikte tabaka arayüzeyi belirlenmiş ve elde edilen
sonuçların SRT sonuçlarıyla uyumlu olduğu belirlenmiştir. SRT modellerinde belirlenen 3 tabakadan
ancak 2’si GPR modellerinde görülmektedir. Bunun nedeni, GPR yöntemiyle yaklaşık 10 m
derinlikten bilgi alınabilmiş olmasıdır. Sonuç olarak çalışma alanında heyelan oluşma riskinin
bulunduğu anlaşılmıştır. Jeofizik modellerde tabaka eğimlerinin genel olarak topoğrafya ile aynı yönlü
ve KD yönlü olduğu ve 5’den fazla olduğu anlaşılmıştır. Özellikle yağışlı dönem sonunda ve bu alana
yeni yüklerin bindirilmesi sonucunda, gevşek birimin kayma yüzeyi boyunca D’ya doğru yer
değişmesi yüksek ölçüde olasılıklıdır.
Anahtar kelimeler: Sivas-Koyulhisar, SRT, GPR, heyelan.
11
Investigation of Landslide Area Ground in Koyulhisar (Sivas) District with
Geophysical Methods
Demet Över1, Sevda Özel
1
1-Cumhuriyet University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, Sivas
The aim of this study is to demonstrate the geometry and property of landslides by the examination of
the landslide area in Koyulhisar (Sivas) district via Seismic Refraction Tomography (SRT) and
Ground Penetrating Radar (GPR) methods. lt is, thus, aimed to achieve results regarding the layering
conjuncture, seismic velocity (Vp) values of the layers, slope and slope direction of the layers, the
depth of the slide surface and the risk of landslides through geophysics studies. Profile lines are
generally selected in NE-SW and in NW-SE directions. Profile lengths range from 50 to 60 m
depending on the method used. Topographic measurements were also taken in the study area and
topographic correction was made in modeling. In this study, geophysical data are modelled through
appropriate softwares and seismic velocities (VP) and 2D seismic models are obtained. Accordingly,
the depth of research is approximately 20 m. furthermore, VP values are calculated as in average 300,
1000 and 2000 m/sec respectively. lt is determined that layer thickness varies around 4 and 10 m. lt is
also determined that the depth of slide surface range from 3 to 10 m according to all geophysical
models. ln GPR models, the layer interface is determined in around 5 m and that the obtained results
are in accordance with SRT results. 2 of 3 layers detected in SRT models are also obtained in GPR
models. this results from the fact that depth of research was approximately 10 m in GPR method.
Consequently, it is determined that there is a risk of landslides in the study area. It is determined that
in geophysical models, the layer slope was in the same direction (NE) with the topography and more
than 5. The migration of the loose unit throughout the slide surface through east is highly probable
especially at the end of the rainly period and as a result of the new load on this surface area.
Keywords: Sivas-Koyulhisar, SRT, GPR, Landslides.
12
Jeoteknik Amaçlı Araştırmalarda Elektrik Özdirenç Tomografi Yöntemi
İle Yüzeye Yakın Fayların Tespiti
Hasan YALAP1, Selim CAN
1, Ayterin Yaprak BÖREKÇİ
1, Hazal BOSTANER
1, Ecevit
Gökçe YURTKAL1, Erhan İÇÖZ
1
1-Sumet Yerbilimleri Mühendislik, 550 Sokak, No:74 D:1 Çınar Apt. Ergene Mah.
Bornova/İZMİR
Türkiye’nin önemli bir bölümü 1. Derece deprem bölgesi olması nedeni ile jeoteknik projelendirmeye
altlık oluşturan zemin etüt amaçlı araştırmalar önemlidir. Bunun yanı sıra, yapıların
projelendirilmesinde, zemindeki yanal geçişler, faylar ve zayıf zonların belirlenmesi, can ve mal
kayıplarının önüne geçilmesi açısından ve mühendislik yönünden önem taşımaktadır. Bu çalışmada,
Adana-Yumurtalık ilçesi yakınlarında yapılan zemin etüdü çalışmalarının bir bölümünü oluşturan ve
yanal değişimlerin ortaya çıkarılmasını amaçlayan, çok elektrotlu özdirenç etüdü anlatılacaktır.
Çalışma alanı, Yumurtalık fayı yakınlarındadır. Sonuçlar doğrultusunda, yapı ve yapıların inşa
edileceği bölgenin fay haritası da çıkarılmıştır. Elektrik özdirenç tomografi ölçümleri, İtalyan yapımı 2
kanal, 48 elektrotlu Mangusta Tmg255 model ekipman ile Wenner elektrod dizilimiyle
gerçekleştirilmiştir. 5 metre elektrot aralıklarıyla, 30 adet profil üzerinde 11 seviye ve her profilde
yaklaşık 529 adet veri toplanmıştır. Böylece, yaklaşık 45 m derinliğe kadar çözümleme yapılmıştır. Bu
çalışmada, söz konusu 30 profilden, sahanın kuzeyinde bulunan ERT ölçüleri ele alınmıştır. Son
derece düşük özdirenç değerleriyle temsil edilen çalışma alanında elde edilen bulgular, gözlemlenen
fayları doğrulamıştır. Kesitlerin iki ucunda görülen yüksek özdirence geçiş zonları, buradan geçen
birer fay ile ilgilidir. Kesitlerden elde edilen fay belirtilerinin gözlemlenen faylarla uyuşması,
çalışmanın güvenilirliğini arttırmaktadır.
Anahtar kelimeler: Elektrik özdirenç tomografi, fay, geoteknik, Yumurtalık fayı.
13
Detection of Near Surface Fault by Electric Resistivity Tomography (Ert)
Method in Geotechnical Purposed Researches
Hasan YALAP1, Selim CAN
1, Ayterin Yaprak BÖREKÇİ
1, Hazal BOSTANER
1, Ecevit
Gökçe YURTKAL1, Erhan İÇÖZ
1
1-Sumet Earth Sciences Engineering, 550 Street, No:74/1, Apt Cınar, Ergene District,
Bornova/İZMİR
Because of an important part of Turkey is the 1st Degree earthquake zone, researches aimed soil
explorations that pad to geotechnical project are important. In addition to this, in the designing of
structures, lateral transition in the soil and the identification of weak zones and fault are important in
terms of lives and property to prevent losses and engineering direction. In this study, multi electrode
resistivity survey that forms part of the soil surveys made near Adana-Yumurtalık district and aims to
reveal the lateral variations will be explained. The study area is located near the Yumurtalık fault. As a
result of the direction, the fault map of the area that structures will be built in is revealed. In this
survey, the Wenner electrode array is used. In electrical tomography measurements, 2 channels, 48
electrodes Mangusta Tmg255 model equipment is used. In the study area with multi-electrode
resistivity tool, 30 profiles created with electrodes on the range 5 meters, by using wenner electrode
arrays approximately 529 tomography data for each measurement was taken. Thus, the analysis was
carried out to approximately 45 m depth. In this study, ERT measurements were analyzed in the north
of the field of 30 profiles. The findings obtained from represented area with extremely low
resistivities, have confirmed the observed faults. Transition zones of high resistivity observed at both
ends of the cross section is related to a passing fault here. Matching of the observed faults with fault
symptoms derived from cross-sections increases the reliability of the study.
Keywords: Electric resistivity tomography (ERT), fault, geotechnical, Yumurtalık fault.
14
OTURUM - 2 - Deniz Jeolojisi ve Jeofiziği - I
15
Sığacık Körfezi ve Çevresinin Deniz Altı Stratigrafik ve Yapısal
Özelliklerinin Yüksek Çözünürlüklü Çok Kanallı Sismik Yansıma Yöntemi
Uygulanarak Araştırılması
Savaş GÜRÇAY1, Günay ÇİFÇİ
2, Derman DONDURUR
2, Seda OKAY
2, Hasan SÖZBİLİR
3
ve SeisLab Ekibi2
1-Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,Mühendislik Fakültesi,Jeofizik Müh. Böl.,
Çanakkale
2-Dokuz Eylül Üniversitesi,Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü., İzmir
3-Dokuz Eylül Üniversitesi,Mühendislik Fakültesi,Jeoloji Müh. Böl., İzmir
Bu çalışma kapsamında, Batı Anadolu’nun Ege Denizi kıyısında bulunan Sığacık Körfezi, Kuşadası
Körfezi ve çevresinin denizaltı stratigrafik ve yapısal özellikleri yüksek çözünürlüklü çok kanallı
sismik yansıma yöntemi kullanılarak araştırılmıştır. Birbirlerinin devamı ve birbirlerini kesen şekilde
uzanan sismik hatlardan, ortamda düzenli çökelen ve ilerleyen on üç eski delta lobunu (Lob1-Lob13)
birbirinden ayıran on üç uyumsuzluk yüzeyi takip edilebilmektedir. Bu delta loblarının Oksijen
izotopunun (δ18
) zamana bağlı değişim grafiğine göre yaşlandırılması neticesinde bu delta lobları
(Lob1-Lob13), Pleistosen buzul dönemlerinde deniz seviyesinin düşmesi süreci boyunca çökeldiği
şeklinde yorumlanmışlardır. Çalışma alanındaki sismik kesitlerde gözlenen uyumsuzluk yüzeylerinin
en altta olanı temel kaya birimleridir ve ‘Akustik Temel’ olarak adlandırılmıştır. Hemen hemen bütün
sismik kesitlerde takip edilen akustik temel, genel olarak oldukça girintili-çıkıntılı bir yüzeye sahiptir
ve üst sismik birimlerin altında uzanmaktadır. Çok kanallı sismik yansıma kesitlerinde, bu üst sismik
birimi oluşturan Pleistosen (Lob1-Lob13) ve Holosen döneminde oluşumunu tamamlamış bu
birimlerin, akustik temel tarafından bir sokulum şeklinde kesildiği ve yükseltildiği gözlenmiştir. Bu
deformasyonlar, magmanın Geç Kuvaterner döneminde bu birimlere yapmış olduğu volkanik sokulum
neticesinde oluştuğu şeklinde yorumlanmıştır.
Anahtar kelimeler: Çok kanallı sismik yansıma, Sığacık Körfezi, Kuşadası Körfezi, aktif faylar.
16
Investigation of Submarine Stratigraphic and Structural Features of The
Gulf Of Sığacık and Surroundings By High Resolution Multi Channel
Seismic Reflection Method
Savaş GÜRÇAY1, Günay ÇİFÇİ
2, Derman DONDURUR
2, Seda OKAY
2, Hasan SÖZBİLİR
3
and SeisLab Team2
1-Canakkale Onsekiz Mart University, Engineering Faculty, Department of Geophysics,
Canakkale
2-Dokuz Eylul University, Institute of Marine Sciences and Technology, Izmir
3-Dokuz Eylul University, Engineering Faculty, Department of Geology, Izmir
Submarine stratigraphic and structural features of Sığacık Gulf, Kuşadası Gulf and surroundings,
located Aegean coast of the West Anatolia, were investigated under this survey by high resolution
multi-channel seismic reflection method. Fourteen distinct unconformities can be traced below the
study area that separate thirteen progradational stacked paleo-delta sequences (Lob1-Lob13) and
acoustic basement on seismic profiles following and cutting each other. As a result of comparison with
the oxygen isotopic stages (δ18
), these deltas (Lob1-L13) were interpreted that they have been
deposited during the sea-level lowstands within Pleistocene glacial stages. In the study area the
basement surface which observed as the lowest unconformity surface of the seismic sections was
called ‘Acoustic Basement’. This basement which traced approximately all of the seismic sections has
generally quite wavy surface and underlain the upper seismic units. It was observed that these seismic
units which terminated their formation in Late Quaternary period (Lob1-Lob13) were cut and uplifted
by acoustic basement in some places. These type deformations were interpreted as a result of
magmatic intrusion into these upper seismic units.
Keywords: Multi channel seismic reflection, Sığacık Gulf, Kuşadası Gulf, active faults.
17
Doğu Marmara Şelfi Armutlu Yarımadası Açıklarının Sismo-
stratigrafik Yapısı
Tuğçe MENGÜVERDİ 1, Derman DONDURUR
1, Orhan ATGIN
1, Hilmi Mert KÜÇÜK
1,
Özkan ÖZEL1, Günay ÇİFÇİ
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, İzmir
Marmara Denizi, içerisinden geçen aktif Kuzey Anadolu Fayı nedeniyle yerbilimleri açısından son
dönemde oldukça ilgi çekmektedir. 2008 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve
Teknolojisi Enstitüsü ve Colombiya Üniversitesi, Lamont-Doherty Earth Observatory Enstitüsü
işbirliği ile, R/V Koca Piri Reis araştırma gemisi kullanılarak, TAMAM (Turkish American Marmara
Multichannel) projesi kapsamında 2B yüksek ayrımlı çok kanallı sismik yansıma yöntemi ile tüm
Marmara denizi boyunca sismik yansıma verileri toplanmıştır. Bu çalışmanın amacı, Marmara
Denizi’nin doğusunda bulunan Armutlu Yarımadası açıklarında toplanan yüksek ayrımlı çok kanallı
sismik yansıma verilerinin değerlendirilmesi ve bölgenin sismo-akustik yapısının ortaya konulmasıdır.
Proje kapsamında toplanan sismik hatlardan, çalışma alanına yakın olan 22 tanesi kullanılmış ve bu
sismik veriler, veri işlem aşamalarından geçirilerek yorumlanabilir hale getirilmiştir. Bölgenin
batimetri haritasıyla birleştirilerek yorumlanan sismik veriler için ilk etapta bölgede birçoğu birbirine
paralel, bazıları derinlere kadar takip edilebilen faylanmaların ve net olarak gözlenebilen delta
yapılarının olduğunu söylemek mümkündür. Çalışılan bölge delta alanı olduğundan sismik kesitlerde
farklı derinliklerde birçok klinoform yapısı istiflenmiş şekilde görülmüştür. İlerleyen delta
tabakalarının görüldüğü kesitlerde delta içleri incelendiğinde hem sigmoid hem de oblik türü
fasiyeslerin olduğu söylenebilir. Çalışma alanının güneyinde görülen deltaların, oksijen izotop
grafiğine bakarak ve deniz seviyesi değişimleriyle ilişkilendirerek yaş tayinleri yapılmıştır. Buna göre
500-650 ms derinliklerinde uzanan deltanın yaşı 252 binyıl, 750-900 ms derindekinin 341 binyıl ve
1000-1100 ms derindekinin ise 536 binyıl olarak tespit edilmiştir. Belirlenen bu sözkonusu seviyeler
interaktif yorum sistemleri üzerinde işaretlenmiştir. Elde edilen seviyelerden sismik izopak haritaları
hazırlanmış, her bir seviyenin çalışma alanındaki derinlik değişimi ortaya konulmuştur. Kuzey
Anadolu Fay’ının (KAF) güney kolu çalışma alanının güneyinden geçmekte olup, çalışma alanındaki
sismik verilerde, KAF’a ait olduğu düşünülen doğrultu atımlı fay bileşeni görülmemektedir. Çalışma
alanında, delta loblarını kesen ve birçoğu deniz tabanına kadar ulaşan, KB-GD yönelimli normal faylar
gözlenmiştir. Çalışma alanının kuzeybatısında gelişme fayları gözlenmiş olup, bunların bir kısmının
deniz tabanı çökellerini etkilediği görülmektedir. Bu durum, bölgedeki tektonizmanın halen aktif
olduğu anlamına gelmektedir.
Anahtar kelimeler: Armutlu Yarımadası, delta lobu, fay, klinoform, sismik yansıma, stratigrafi
18
Seismo-stratigraphic Structure of Armutlu Peninsula Offshore,
Eastern Marmara Shelf
Tuğçe MENGÜVERDİ 1, Derman DONDURUR
1, Orhan ATGIN
1, Hilmi Mert KÜÇÜK
1,
Özkan ÖZEL1, Günay ÇİFÇİ
1
1-Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology, Izmir
The Marmara Sea has gathered a lot of interest from a geological perspective recently due to the North
Anatolian Fault Line that passes through it. In 2008, seismic reflection dataset collected using 2D high
resolution multichannel seismic reflection method along the Marmara Sea within TAMAM (Turkish
American Marmara Multichannel) project in cooperation with Dokuz Eylul University the Institute of
Marine Sciences and Technology and Columbia University the Institute of Lamont-Doherty Earth
Observatory. The aim of this study is to evaluate seismic reflection datasets which is collected as high
resolution multichannel seismic reflection dataset from Armutlu peninsula offshore and to determine
the seismo-acoustic structure of area. From seismic lines that collect within project, 22 lines were
selected from nearby area and this seismic datasets were processed and were makes interpretable. At
first step it is possible to say that there are faults which most of them are parallel and some of them
can be followed up to deep, and there is some delta structures which can be observable clearly. At
seismic datasets, many stacked clinoform structures were observed in seismic sections of varying
depthbecause of delta area. If examine inside of deltas, we can say there is both of oblique and
sigmoid facies. If examine inside of deep deltas, they can be seen parallel because of increasing
slope.The age estimation of the deltas in the south of the area was taken by consulting the oxygen
isotope graphs and correlating the changes in the sea level. According to this situation, the age of the
deltas lying at a depth of 500-650 ms was determined as 252 ka, the age of those at 750-900 ms as 341
ka and the age of those at 1000-1100 ms as 536 ka.These determined levels are marked on interactive
interpretation system. Seismic isopach maps prepared from obtained levels and depth changes of each
levels put forth.The southern branch of the North Anatolian Fault Line (NAF) passes through the south
of the work area and a strike slip fault component believed to belong to NAF is visible through seismic
data on the work area. At study area observed some normal faults which are cross the delta lobes,
reach to seabed and oriented NW-SE. There are growth faults at North West of study area and some of
which affect the seabed sediments. This means that the tectonism in the area is still active.
Keywords: Armutlu Peninsula, delta, fault, clinoform, seismic reflection, stratigraphy.
19
Marmara Denizi’nde Sığ Gaz Birikimleri
Seval AYDEMİR1, Seda OKAY
1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Chirstopher
SORLIEN2, Marie-Helene CORMIER
3
1-Dokuz EylulUniveristy, Instituteof Marine Sciences and Technology, Izmir,Turkey 2-
University of Santa Barbara California, CA, United States
3-Rhode Island University, United States
Marmara Denizi’nde toplanan yüksek ayrımlı Sismik Yansıma, Chirp ve Sparker verileri Marmara
Denizi’nde; Kuzey Anadolu Fayı (KAF) ve kolları boyunca sığ gaz birikimlerinin varlığını işaret eden
gaz bacaları, çamur diyapileri, pockmarklar, akustik perdelenme ve parlak noktaların (Bright Spots)
varlığını göstermiştir. Bu çalışma, TÜBİTAK desteğiyle Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve
Teknoloji Enstitüsü (DBTE) tarafından Ağustos 2013 ve Temmuz 2014 yıllarında Marmara
Denizi’nin Güney Şelfi’nde SoMAR2013 projesi kapsamında R/V Koca Piri Reis araştırma gemisi
tarafından toplanan çok kanallı sismik yansıma verilerinin sığ gaz içeriklerinin nitelik analizleri ile
araştırılmasına yöneliktir. Araştırma kapsamında yaklaşık 1000 km çok kanallı simik yansıma ve chirp
verileri ile 697 km sparker verileri toplanmıştır. Aynı zamanda bu hatlardan bazılarını kesen batimetri
verileri de mevcuttur. Marmara Denizi sığ gaz birikimlerinin araştırılmasına yönelik olan bu çalışmada
sismik migrasyon kesitlerine karmaşık iz nitelikleri uygulanmıştır. Nitelik analizleri sonucunda elde
edilen zarf kesitlerde gaz birikimine işaret eden yüksek genlikli yansımalara (bright spot)
rastlanmıştır. Anlık frekans kesitlerinde zarf kesitte parlak nokta olarak isimlendirilen noktaların
altında düşük frekans zonu ile birlikte gazın varlığından dolayı saçınmış alanlar gözlenmiştir. Polarite
kesitleri gaz birikimlerinin olduğu tortullarda düşük akustik empedansa bağlı olarak negatif polariteli
anomalileri içermektedir. Elde edilen görünür polarite kesitindeki gaz cephesi ve devamındaki
yansımaların ters polariteli olması gazın varlığına bir diğer gösterge olarak düşünülebilir. Chirp ve
Sparker kesitlerine bakıldığında elde edilen sonuçlar sismik yansıma verilerini destekler nitelikte olup
gaz bacaları ve pockmarklar gibi gaz birikimi varlığını işaret eden diğer yapılar açıkça gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sığ gaz birikimleri, Marmara denizi, parlak nokta, sismik nitelikler.
20
Shallow Gas Accumulations in The Marmara Sea
Seval AYDEMİR1, Seda OKAY
1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Chirstopher
SORLIEN2, Marie-Helene CORMIER
3
1-Dokuz EylulUniveristy, Instituteof Marine SciencesandTechnology, Izmir,Turkey
2-University of Santa Barbara California, CA, United States
3-Rhode Island University, United States
Multi-channel seismic reflection, sparker and chirp data from Marmara Sea observed various shallow
gas indicators including seismic chimneys, bright spots, mud diapirs, pockmarks, and acoustic
blanking related to gas accumulations along North Anatolian Fault (NAF) system and branches in
Marmara Sea.The dataset were collected in August 2013 and July 2014 by DokuzEylul University
Institute of Marine Science and Technology with R/V KocaPiri Reis research vessel in the South
Marmara self within the scope of SoMAR2013 project frame by TUBİTAK. The aim of this study is
to research the shallow gas accumulation with seismic attributes. 1000 km multi-channel seismic data
and chirp data and 697 km sparker data and some multibeam data were collected within the study.In
this study, seismic attributes are applied to migration sections. As a result of seismic attributes on
reflection strength section observed bright spots that possibly indicate shallow gas accumulations.
Also instantaneous frequency section has low-frequency zone depending on absorption and acoustic
impedance difference where gas accumulations are expected on reflection strength section. In addition
to this, except the bright spots there is scattered areas due to gas accumulations. Apparent polarity
section has negative polarity anomaly due to low acoustic impedance where gas accumulations are
expected in sediments. We can say that negative polarity gives evidence for gas existence. Chirp data,
multibeam and sparker data are supported instantaneous frequency section, apparent polarity section
and reflection strength section. Gas chimneys, pockmarks and other structures that pointing to the
existence of gas accumulations were clearly observed on gas accumulations.
Keywords: Shallow gas accumulations, The Sea of Marmara, bright dpots, seimic attributes.
21
Trabzon Fayının Çok Kanallı Sismik Yansıma Verileri ile İncelenmesi
Sermet GÜNDÜZ1, Seda OKAY
1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Dae Choul KIM
2,
Sung-Ho BAE2
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, Haydar Aliyev Bulvarı,
No:100, İnciraltı, 35340 İzmir
2-Pukyong National University, Pusan/G.Kore
Dünyanın en büyük iç denizlerinden biri olan Karadeniz, oldukça karmaşık bir jeolojiye sahiptir. Bu
sebeple Karadeniz birçok araştırmacı tarafından odak noktası haline getirilmiştir. Bilindiği gibi
Karadeniz Havzası Doğu Karadeniz Havzası ve Batı Karadeniz Havzası olmak üzere iki alt havzaya
ayrılmaktadır. Bu iki havza da Andrussov sırtı ile birbirinden ayrılmaktadır. Bölge her ne kadar
sıkışma kuşaklarının etkisinde kalsa da açılma tektoniği özelliği göstermektedir. Genel görüş;
Karadeniz havzasının bir yay ardı havza olarak pontid volkanik yayının arkasında gelişmiş olmasıdır.
Doğu Karadeniz bölgesinde bulunan jeolojik oluşumların ve fay sistemlerinin incelenmesi, özellikle
de bölgede var olduğu düşünülen Trabzon fayının araştırılması bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır.
Bu nedenle 2010 yılında R/V K. Piri Reis ile Doğu Karadeniz bölgesinde, Trabzon ve Rize açıklarında
Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü (DBTE) ile Pukyong National
University (PKNU) işbirliği kapsamında, TÜBİTAK ve Kore Araştırma Fonu (KRF) desteğinde
yaklaşık olarak toplam 1700 km yüksek ayrımlı çok kanallı sismik yansıma verisi toplanmıştır. Uygun
veri işlem adımları ile yorumlanabilir hale getirilen elde edilen sismik hatlar incelendiğinde, çalışma
alanının doğusunda kuzey-güney yönlü bindirme kuşaklarının sebep olduğu doğu-batı uzanımlı kıvrım
kuşağı gözlemlenmiştir. Gözlenen kıvrım kuşağı incelendiğinde çalışma alanında doğudan batıya
doğru gittikçe kıvrım kuşağının karakterinin değiştiği ve deniz tabanına yaklaştığı görülmüştür. Sismik
hatların yorumundan yola çıkarak çalışma alanının batısında gözlenen doğu-batı uzanımlı kıvrım
kuşağı ise bölgede var olduğu düşünülen sol yönlü doğrultu atımlı Trabzon fayı ile ilişkilendirilmiştir.
Trabzon fayının karada devam etmediği bilinmekte ve yamaç bölgesinde içsel deformasyona
uğrayarak kıvrım kuşağına sebep olduğu gözlenmiştir. Bölgede var olan fay sistemleri haritalanarak
bölgenin fay haritası oluşturulmuştur. Sismik hatların çoğunda seviyeler belirlenmiş ve tahmini yaşlar
saptanmıştır. Aynı zamanda Karadeniz bölgesinde sık rastlanan kayma yapıları, türbidite akıntıları ve
tortul dalgaları gibi oluşumlarda dikkat çekmiştir.
Anahtar kelimeler: Doğu Karadeniz, çok kanallı sismik, Trabzon fayı.
22
Investigation of Trabzon Fault by Multichannel Seismic Data
Sermet GÜNDÜZ1, Seda OKAY
1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Dae Choul KIM
2,
Sung-Ho BAE2
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, Haydar Aliyev Bulvarı,
No:100, İnciraltı, 35340 İzmir
2-Pukyong National University, Pusan/G.Kore
The Black Sea is one of the world's largest inland sea, has a very complex geology. For this reason
Black Sea is a focus area for many researches. As it is known, Black sea is divided two sub basins
called Eastern and Western Black Sea basins. These two basins are separated by Andrussov Ridge.
Although the region under the influence of compressional zone, it shows the extensional tectonic
properties. General view suggests that Black Sea is a back-arc basin model formed behind the Pontid
volcanic arc. The aim of this study is to investigate the geological formations and fault systems in the
Eastern Black Sea, especially Trabzon fault which is thought to exist in the area of interest. For this
purpose, approximately 1700 km high resolution multi-channel seismic reflection data were collected
in the Eastern Black Sea (around Rize and Trabzon) in 2010. This study was carried out within the
scope of cooperation between Dokuz Eylul University Marine Science and Technology and Pukyong
National University (PKNU). When the seismic line investigated which was processed by data
processing program, east-west trending fold belt is observed because of north-south trending thrust
belts in the region. When observed fold belt is investigated, it is seen that the characteristic of fold belt
is chancing from east to west and it reaches to the seabed. East-west trending fold belt was associated
with left-lateral strike-slip Trabzon fault in the region. The fault map of the region is constructed by
mapping the fault systems existing in the region. Horizons are determined and possible ages are
identified in most of the seismic lines. In addition to these, geological structures like slip structures,
turbidity and sediment waves have attracted attention commonly seen in the Black Sea region.
Keywords: Eastern Black Sea, multichannel seismic, Trabzon fault.
23
Erdek Körfezinde Kuzey Anadolu Fayı’nın Orta Kolunun Yüksek
Çözünürlüklü Jeofiziksel Yöntemlerle Araştırılması
Elif Büşra TATLI1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Seda OKAY
1, Christopher
SORLIEN2, Burcu BARIN
2 ve SeisLab
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü,
Deniz Jeolojisi ve Jeofiziği, İzmir
2-University of California, Earth Research Institute, Santa Barbara, USA
Kuzey Anadolu Fayı karada çizgiselliğini koruyan doğrultu atımlı bir fay olmasına rağmen
Marmara Denizi içerisine girdiğinde oldukça karmaşık bir yapı alır ve üç farklı kola ayrılarak
devam eder. Buna bağlı olarak da birçok basen oluşturmuştur. Marmara Denizinin kuzeyinde dar
güneyinde ise geniş şelf alanları bulunmaktadır. Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun karmaşık bir
tektonik yapıya sahip olan Marmara Denizi içerisinde nasıl ilerlediği bir çok araştırmacı tarafından
tartışılan bir konudur ve bu nedenle birden fazla tektonik model altında incelenmektedir. Şu ana
kadar yapılan çalışmalarda Kuzey Anadolu Fayı’ının ana kolunun kuzeyden geçmesi nedeniyle bu
alana daha çok yoğunlaşılmıştır. Marmara Deniz’inin güneyinden geçtiği düşünülen derin ölçekte
bir fay olan orta kolun varlığına ilişkin çalışmalar bu fayın konumu ve karakteristiği hakkında ana
kol kadar kapsamlı bilgiler içermemektedir. Bu çalışmada, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz
Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen, TÜBİTAK destekli, ‘‘ Marmara
Denizi'ndeki Kuzey Anadolu Transform Fay Sistemi-Çok Kollu Transform Fayının Kuvaterner
Sonrası Evriminin İncelenmesi ’’ projesi kapsamında, Kuzey Anadolu Fayı’ın kuzey ve güney
kolları arasındaki atım değişimi ve orta kolun varlığıyla beraber bu fayın özelliklerini ortaya
koymak amacı ile 2013 ve 2014 yıllarında R/V K. Piri Reis ile toplanan çok kanallı sismik, çok
ışınlı batimetri, sparker ve sığ mühendislik sismiği (chirp) verileri toplanmıştır. Bu çalışmada ise
projenin çalışma alanının bir parçası olan Erdek Körfezi incelenmiştir. Alanda Kuzey Anadolu
Fayı’ın orta kolu ile ilişkilendirebileceğimiz aktif ve gömülü fayların varlığına rastlanmıştır.
Deformasyonlara bağlı olarak aktif ve gömülü faylar karakterize edilerek haritalanması
yapılmıştır. Ayrıca aktif fayların bulunduğu bölgelerde bu faylarla ilişkili olduğu düşünülen gaz
bacaları da gözlemlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Erdek Körfezi, sismik yansıma, Kuzey Anadolu Fayı, çok ışınlı batimetri.
24
Investigation of Central Branch of North Anatolian Fault in Erdek Bay
with High Resolution Geophysical Methods
Elif Büşra TATLI1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Seda OKAY
1, Christopher
SORLIEN2, Burcu BARIN
2 and SeisLab
1
1-Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology,
Department of Marine Geology and Geophysics, İzmir
2-University of California, Earth Research Institute, Santa Barbara, USA
Strike slip North Anatolian Fault (NAF) keeps its linearity onshore, as NAF enters into the
Marmara Sea it splits into three different branches forming a complex structural trend forming
several sub-basins. The south of Marmara Sea has a wide shelf area while the northern one is
much narrower. NAF has complex tectonical structure which gives rise to debates among
researchers about its evolution in the Marmara Sea, which leads several tectonic models in the
literature. Today, the studies are focused on the main branch of NAF. Studies on the existence of
central branch do not provide comprehensive information about its location and characteristics.
Here, we analyze a comprehensive dataset of high-resolution multi-channel seismic, multibeam
bathymetry, sparker, and CHIRP seismic profiles, collected using the facilities of Seismic
Laboratory (SeisLab) in the Institute of Marine Sciences and Technology onboard of R/V K. Piri
Reis of Dokuz Eylül University. The studies were concentrated along the central branch in 2013-
2014 (SoMAR expedition), within the framework of a bilateral TÜBİTAK - NSF project named
‘‘The North Anatolian Fault system in the Marmara Sea, Turkey - Insights from the Quaternary
evolution of a multi-stranded transform ’’. In this study, Erdek Bay is investigated using collected
data. After interpretation of the data, active and burried faults, which are related to central branch
of NAF, are observed and mapped. In addition, both seismic and Chirp data indicates the existence
of gas chimneys in the shallow sediments, which are interpreted to be related to the NAF.
Keywords: Erdek Bay, seismic reflection, North Anatolian Fault, multibeam bathymetry.
25
OTURUM - 3 - Yer Fiziği
26
Erzurum ve Çevresindeki Süreksizliklerin Sınır Analizi Yöntemleri
Kullanılarak Belirlenmesi
Fikret DOĞRU1, Petek SINDIRGI1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., İzmir
Jeolojik yapıların yorumlanmasında, Jeofizik yöntemlerden olan sınır analizi, süreksizliklerin tespiti
ve rejyonel-rezidüel ayrımı gibi konularda belirleyici olmaktadır. Yönlü türevler, analitik uzanım ve
sınır analizi (tilt açısı, tilt türevi ve tetamap) jeofizik verilerinin analizinde uzun zamandır kullanılan
yöntemlerdir. Yapılan bu çalışmada sınır analizi algoritmalarını içeren bir veri işlem yapılmıştır. Veri
olarak Erzurum ve çevresine ait Bouguer gravite anomalisi kullanılmıştır. Erzurum ve çevresindeki
gravite çalışmaları MTA ve TPAO elemanlarınca yapılmış olup toplam 2138 noktada ölçüm
alınmıştır. Örnekleme aralığı 500 metredir ve ölçümler 0.01 mgal duyarlılıkta alınmıştır. Gerekli
düzeltmeler sonrası 1km grid aralıklı Bouguer gravite anomalisi elde edilmiştir. Daha sonra kontur
aralığı 5 mgal alınarak MapInfo programı yardımıyla tarafımızca yeniden sayısallaştırılmıştır.
Sonrasında bu verilere sınır analizi yöntemleri uygulanmıştır. Sınır analizi yöntemleri için MATLAB
tabanlı Potensoft programı kullanılmıştır. Sonuçta, uygulanan yöntemlerle belirlenen süreksizliklerle o
bölgedeki bilinen fay ve süreksizlikler karşılaştırılmıştır. Bilinen fay ve süreksizlikler, uygulanan
yöntemlerin sonucunda elde edilen belirtilerle çoğunlukla uyuşmaktayken, bazı bölgelerde öncesinde
bilinmeyen süreksizlikler de yöntem belirtilerinde göze çarpmaktadır. Kesinleşmemiş ancak analiz
sonuçlarında göze çarpan süreksizliklerin gerçekte var olup olmadığı ise ileride yapılacak çalışmalar
ile açığa çıkarılması gerekmektedir.
Anahtar kelimeler: Erzurum, sınır snalizi, tilt açısı, tilt türevi, teta map, süreksizlik.
27
Determination of Discontinuities around Erzurum and Its Surrounding
with the Utilization of Boundary Analysis Method
Fikret DOĞRU1, Petek SINDIRGI
1
1-Dokuz Eylul University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, Izmir
During geologic structural interpretation, the edge detection which is the one of the geophysical
methods is decisive in the matters like determination of discontinuities and regional–residual
separation. Directional derivatives, analytical extension and boundary analysis (tilt angle, tilt
derivative and thetamap) are the methods used in the analysis of geophysical data for a long time.
In these studies; boundary detection algorithms were carried out for data analysis. Bouguer gravity
anomaly data of Erzurum and its surroundings are used. Gravity studies of Erzurum and its
surroundings were carried out by TPAO and MTA, in all 2138 points were measured. Sampling
interval was 500 meter and the measurements sensitivity was 0.01 mgal. After the corrections
Bouguer gravity anomaly were obtained with1 km grid intervals. It was then re-digitized via
MapInfo program with 5 mgal contour interval. After, boundary analysis methods had been
applied to this data. MATLAB-based Potensoft program was used to the boundary analysis
methods. In the results, the discontinuities detected from applied methods were compared to the
known faults and discontinuities in the region. While known faults and discontinuities were
usually matching the anomalies which were obtained the results from the applied methods,
unknown discontinuities in advance were noticeable in the anomalies in some areas.
Discontinuities which were uncertain but noticeable in the analysis results must be revealed by the
future studies whether existing or not.
Keywords: Erzurum, edge analysis, tilt angle, theta map, tilt derivative, discontinuities.
28
Doğu Marmara Litosfer Dinamiklerinin EGM08 Bouguer Anomalileri ile
Modellenmesi
Bülent ORUÇ1, Berna TUNÇ
1, Deniz ÇAKA
1, Tuba SÖNMEZ
1
1-Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü 41380
İzmit/Kocaeli
EGM08 Bouguer anomalileri, CGMW (Commission for the Geological Map of the World) ve
UNESCO işbirliğiyle oluşturulan WGM (World Gravity Map) projesinin bir sonucudur. Doğu
Marmara bölgesinin EGM08 Bouguer verileri, 40°00'00''−41°00'00'' Kuzey enlemleri ve 29°30'00''-
31°30'00'' Doğu boylamları için derlenmiştir. Bu yeni verilerin radyal ortalamalı logaritmik güç
spektrumundan kritik dalga sayıları belirlenmiştir. Spektrumun eğimli parçalarından ise Litosfer-
Astenosfer sınırı (LAS), Moho ve temel kaya sınırına ait ortalama derinlikler, sırasıyla 50 km, 35 km
ve 5 km olarak bulunmuştur. Kritik dalga sayılarına göre Moho ve LAS ondülasyonuna karşılık gelen
band geçişli süzgeç haritaları elde edilmiştir. Parker-Oldenburg ters çözüm algoritmasıyla Moho ve
LAS geometrilerinin üç boyutlu yapısı kestirilmiştir. LAS derinliğinin sığ olması litosferin termo-
mekanik erozyonu ile açıklanmıştır. Moho ve LAS derinliklerinden, Doğu Marmara bölgesinin kabuk
ve litosferik manto katmanlarının elastik olarak deforme olan kısımlarının kalınlıklarını temsil eden
litosfer efektif elastik kalınlık (EEK) haritası elde edilmiştir. Byerlee yasasından litosfer ve astenosfer
mukavemetinin reolojisi belirlendikten sonra, EEK değişimleri ve bölgenin deprem dağılımı
arasındaki ilişkiler analiz edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Bouguer anomalileri, litosfer, modelleme, efektif elastik kalınlık, reoloji.
29
Modelling of Lithosphere Dynamics of Eastern Marmara Region using
EGM08 Bouguer Anomalies
Bülent ORUÇ1, Berna TUNÇ
1, Deniz ÇAKA
1, Tuba SÖNMEZ
1
1-Kocaeli University Engineering Faculty Department of Geophysics 41380 İzmit/Kocaeli
EGM08 Bouguer anomalies are the result of the project of WGM (World Gravity Map) with CGMW
(Commission for the Geological Map of the World) and in collaboration with UNESCO. EGM08
Bouguer data in the eastern Marmara region (40°00'00''-41°00'00'N and 29°30'00''-31°30'00'' E) have
been compiled. The critical cut-off wave numbers of EGM08 data are determined from the radially
averaged logarithmic power spectrum. The average depths of the lithosphere-asthenosphere boundary
(LAB), Moho and basement have been calculated as 50 km, 35 km and 5 km for the linear segments
of the spectrum, respectively. After applying bandpass filter with cut-off wavenumbers, gravity signals
coming from Moho and LAB have been extracted. Parker-Oldenburg inversion algorithm has been
used to estimate three-dimensional geometry of Moho and LAB. The reason for the LAB to be in
shallower has been explained by thermo-mechanical erosion of the lithosphere. The spatial variations
of effective elastic thickness (EET) of lithosphere representing the thickness of crust and lithospheric
mantle rocks that behave elastically have been obtained from the depths of Moho and LAB. After
determining the rheological strength of lithosphere and asthenosphere from Byerlee's law, the relations
between rheology, EET variations, and earthquake distribution have been analyzed.
Keywords: Bouguer anomalies, lithosphere, effctive elastic thickness, rheology.
30
Trabzon Yalıncak Mahallesinde Yerinde Gamma-Işını Ölçümleri
Hakan ÇINAR1, Suna ALTUNDAŞ
1, İnci GÖKÇELİK
1, Handan KARA
1
1-Karadeniz Teknik Üniversitesi , Mühendislik Fakültesi , Jeofizik Müh. Böl., Trabzon
Radyometrik yöntemler belirli bir alanda var olan doğal radyonüklid (Uranyum (U), Toryum (Th) ve
Potasyum (K)) konsantrasyonları ve bu radyonüklidlerin alandaki dağılımları hakkında bilgi elde
etmede kullanılan en güçlü ve hızlı yöntemlerden biridir. 40
K, 238
U, 232
Th elementlerinin yanı sıra
kayaç mineralleri ile diğer iz elementlerinin analiz edildiği çoğu çalışmada litolojik ayırım ve
petrolojik araştırmalar yapılmaktadır. Kayaç içerisindeki bu elementlerin artması ve azalması bölgenin
tektonik ve jeodinamik değişimi hakkında ek bir bilgi sağlayabilmektedir. Trabzon Yalıncak
mahallesindeki jeolojik birimlerin doğal radyoaktivite seviyelerini tanımlamak için yerinde Gamma-
ışını ölçümleri yapılarak eşdeğer Uranyum (eU), eşdeğer Toryum (eTh) ve Potasyum
konsantrasyonları belirlenmiştir. Gamma-ışını verileri 512 kanallı ve Talyum ile aktive edilmiş
sodyum iyodürlü (NaI(TI)) portatif bir Gamma-ışını spektrometresi kullanılarak toplanmıştır. Yerinde
Gamma-ışını ölçümleri toplamda 55 noktada yapılmış ve her bir veri için ölçüm süresi 5 dakika olarak
alınmıştır. Ölçüm noktalarının konumları, enlem ve boylam belirlemede hata miktarı yaklaşık olarak
±3 metre olan bir el GPS'i kullanılarak belirlenmiştir. Çalışma alanına ait K (Bq/kg), eU (Bq/kg) ve
eTh (Bq/kg) aktivite konsantrasyonları ile doz oranı kontur haritaları SURFER programı kullanılarak
çizilmiş ve sonra da yorumlanmıştır. İnceleme alanından elde edilen ortalama aktivite
konsantrasyonları 238
U için 39.14 Bq/kg, 232
Th için 79.30 Bq/kg ve 40
K için 182.68 Bq/kg iken
ortalama doz oranı 77.20 nGy/h olarak belirlenmiştir. Çalışılan alanda farklı radyoaktif anomaliler
olmasına rağmen, genel radyometrik değerlerde normal seviyeden yavaş bir şekilde yüksek değerlere
geçen küçük değişimlerin olduğu da gözlenmiştir. çalışma alanındaki analiz sonucunda birde havada
absorblanmış ortalama gamma doz oranı, ortalama yıllık efektif doz oranı ve dış tehlike indisleri de
hesaplanarak, Yalıncak mahallesindeki radyasyon tehlikesinin önemsiz bir derecede olduğu ortaya
çıkarılmıştır. Sonuç olarak, bölgedeki radyonüklid konsantrasyonları ve doz oranının inceleme
alanının jeolojisiyle iyi bir uyum içinde olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Gamma-Işını Spektrometresi, Uranyum, Toryum, Potasyum, Yerinde Ölçüm.
31
In-Situ Gamma-Ray Measurements in Yalıncak District of Trabzon
Hakan ÇINAR1, Suna ALTUNDAŞ
1, İnci GÖKÇELİK
1, Handan KARA
1
1-Karadeniz Technical University, Engineering Faculty, Department of Geophysics,
Trabzon
Radiometric methods are one of the most powerful and rapid methods to obtain information about the
distributions and concentrations of radionuclides named as Uranium (U), Thorium (Th) and
Potassium (K) in a specific area. Most of the studies dedicated to lithological discrimination and
petrogenetic investigations including analysis of the naturally radioactive elements such as 40
K, 238
U
and 232
Th besides the accessory minerals and other trace elements. Abundance or lack of these
elements in the composition of the rocks may provide additional knowledge on geodynamics and
tectonic evolution of a region. The concentrations of equivalent eU, eTh and K% were determined
using in-situ gamma-ray survey in order to define the natural radioactivity levels of geological units of
the Yalıncak district of Trabzon. Gamma-ray spectrometric data were collected with a 512-channel
portable gamma-ray spectrometer with a sodium iodide, thallium-activated probe. In-situ gamma-ray
data were collected at 55 points. Duration for a single point measurement is 5 minutes. Locations of
the measurement points were determined by using the hand-held GPS device that has an approximate
error in determining the longitude and latitude of less than about ±3 m. The contour maps of
K(Bq/kg), eU(Bq/kg), eTh(Bq/kg) concentrations and dose rate of this region were plotted using
SURFER program and, then interpreted. The average activity concentrations of 238
U, 232
Th, 40
K and
dose rate obtained in this study are 39.14 Bq/kg, 79.30 Bq/kg, 182.68 Bq/kg and 77.20 nGy/h,
respectively. Although distinct radioactive anomalies were found in the studied area, the radiometric
values showed some minor variations with slightly higher values than the normal level. From the
gamma analysis of the study area, the average value of the absorbed gamma dose rates in air, the
average value of the annual effective dose rates and the external hazard index has also been calculated
and it has been found that the radiation hazard in Yalıncak district is insignificant. Consequently, the
radioactivity concentrations and dose rates of the studied area are good agreement with the regional
geology of the studied area.
Keywords: Gamma-Ray Spectrometer, Uranium, Thorium, Potassium, In-situ Measurement.
32
Gamma-Işını Spektrometresi Kullanılarak Çilekli Mahallesinin (Trabzon)
Yerinde Doğal Radyoaktif Element Konsantrasyonlarının Araştırılması
Suna ALTUNDAŞ
1, Hakan ÇINAR
1
1-Karadeniz Teknik Üniversitesi , Mühendislik Fakültesi , Jeofizik Müh. Böl., Trabzon
Gamma-ışını spektrometre yöntemi jeolojik haritalamada oldukça güçlü bir araçtır. Bu yöntem ile yer
içinde ve yerin yüzeyinde doğal olarak oluşan radyo elementlerin (Uranyum, Toryum ve Potasyum)
konsantrasyonları ayrı ayrı belirlenebilmektedir. Yerinde ölçümlerle belirlenen radyonüklid
dağılımları kayaç ve toprakların farklı oranlarda radyoelement içermelerine bağlı olarak farklı jeolojik
özelliklerin güvenilir bir şekilde ayırt edilmesinde ve haritalandırılmasında kullanılabilmektedir.
Yapılan çalışmadaki amaç, incelenilen bölgedeki çeşitli jeolojik birimlerin içerdikleri radyoelement
konsantrasyonlarını belirleyerek alandaki dağılımları ve değişimlerini değerlendirip, çalışma
alanındaki doğal radyoaktivite seviyesini karakterize etmektedir. Portatif bir gamma ışını
spektrometresi kullanılarak alandaki radyoaktif madde konsantrasyonları (eşdeğer Uranyum (eU),
eşdeğer Toryum (eTh) ve Potasyum (K)) ve doz oranı belirlenmiştir. Spektrometre verileri her biri
birbirine paralel 7 profil üzerinde toplamda 84 noktadan toplanmıştır. Her bir ölçüm noktası ve
profiller arasındaki uzaklık 15 metre ve her bir nokta için ölçüm süresi 300 sn olarak ayarlanmıştır.
Ölçüm noktalarının coğrafik konumları bir el GPS'i kullanarak belirlenmiştir. Çalışma alanındaki
ortalama aktivite konsantrasyonları 238
U, 232
Th ve 40
K ile doz oranı değeri sırasıyla 47.36 Bq/kg, 71.30
Bq/kg, 205.65 Bq/kg ve 76.31 nGy/h olarak elde edilmiştir. Radyoelementlerin birbirlerine olan
oranları (eU/eTh, eU/K ve eTh/K ) toprak ve kayaçların radyoaktif karakterini çok iyi bir şekilde
yansıttığı için konsantrasyon haritalarının yanı sıra radyoelement oran haritaları da hazırlanarak
yorumlanmıştır. Elde edilen bütün haritalar bölgenin jeolojisiyle karşılaştırıldığında radyonüklid
konsantrasyonlarının çalışma alanının jeolojik özellikleri ile iyi bir uyum içerisinde olduğu
görülmüştür. İnceleme alanındaki radyolojik tehlike seviyesinin belirlenebilmesi için, ölçülen
radyonüklid konsantrasyonları kullanılarak radyasyon tehlike parametreleri de hesaplanmıştır.
Hesaplanan parametrelerin yorumlanması sonucunda çalışılan alanın insan ve çevre sağlığı açısından
önemli bir radyolojik tehlike içermediği ortaya çıkarılmıştır.
Anahtar kelimeler: Gamma-ışını spektrometresi, doğal radyonüklidler, yerinde ölçüm, tehlike
indisleri, radyoelement oranları.
33
Investigation of in-situ Natural Radioactive Element Concentrations in
Çilekli (Trabzon) District Using Gamma-Ray Spectrometry
Suna ALTUNDAŞ1, Hakan ÇINAR
1
1-Karadeniz Technical University, Engineering Faculty, Department of Geophysics,
Trabzon
The gamma-ray spectrometric method is a powerful tool in geological mapping. When this method is
used, it is possible to determine the individual concentrations of the three naturally-occurring
radioelements (Uranium(U), Thorium(Th) and Potassium(K)) on the ground. In-situ determined
radioelement distribution can reliably be used to map and distinguish the dissimilar geological features
depend mainly on varying radioelement concentrations between different soil and rocks. The purpose
of this work is to characterize the natural radiation levels in the study area (Trabzon-Çilekli district)
through identifying the concentration rate of major radioelements and evaluate their trends and
distribution in various geological units of the concerned region. In this study, a portable Gamma-Ray
Spectrometer was used to determine concentration of radioactive substances (eU, eTh and K) and dose
rate of the studied area. Spectrometry data were collected on the ground surface at 84 points along 7
profiles, parallel to each other, where the interval for both measurement points and each profile are 15
m. The measuring time was set to be 300 s at each point. Geographical locations of the measurement
points were determined using a handheld GPS. The average activity concentrations of 238
U, 232
Th, 40
K
and dose rate in the study are 47.36 Bq/kg, 71.30 Bq/kg, 205.65 Bq/kg and 76.31 nGy/h, respectively.
Radioelement ratio maps are created for study area, because the parameters of radioelements ratios
eU/eTh, eU/K and eTh/K reflect the radioactive characters of the rock and soil. By comparing these
maps with the geology, it was found that the radioelement concentrations are in good agreement with
the geological properties of the region. In addition to this, the radiation hazard parameters are
calculated and then jointly interpreted in order to delineate the radiological hazard of the region. As a
result of the gamma-ray data, it has been found that there is no significant radiologic hazards for
humans and environment in and around studied area.
Keywords: Gamma-ray spectrometer, natural radionuclides, in-situ measurement, hazard index,
radioelement ratios.
34
Manyetik Duyarlılık Yöntemi Kullanılarak Yol Kenarlarında Meydana
Gelen Kirliliğin Araştırılması
Cemre ERKMEN1, Emre TİMUR
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi,Jeofizik Müh. Böl. İzmir
Günümüzde artan nüfus ve buna bağlı olarak hızla çoğalan motorlu trafik araçları nedeniyle çevre
kirliliği oluşmaktadır. Özellikle motorlu araçların yaydığı birçok zararlı parçacık, yol kenarlarında çok
ciddi toprak kirliliğine yol açmaktadır. Aynı zamanda yapılan araştırmalar göstermektedirki, bu
parçacıklar insan sağlığına da ciddi zararlar vermektedir. Kayaçların manyetik özellikleri, yanmış
bölgelerin araştırılması, endüstriyel, jeotermal ve toprak kirliliği araştırmalarında sıklıkla kullanılan
manyetik duyarlılık ölçümleri trafik kökenli kirlilik araştırmalarında da en çok kullanılan jeofizik
yöntemlerden birisidir. Bu çalışmanın amacı, İzmir ili içindeki çeşitli yol kenarlarında meydana gelen
kirliliğin araştırılmasıdır. Çalışma kapsamında İzmir ilinin Konak, Aliağa, Gülbahçe ve Buca
ilçelerinde bulunan çeşitli yollarda manyetik duyarlılık ölçümleri yapılmıştır. Ölçümlerde, Bartington
firması tarafından üretilmiş olan MS2E yüksek çözünürlüklü yüzey tarama cihazı kullanılmıştır. En
yüksek trafik yoğunluğuna sahip çalışma alanı olan Çanakkale-İzmir otoyolundaki değerler, bölgeye
ait normal değerlerden 15 kat daha yüksek değerdedir. Diğer çalışma alanları olan Tınaztepe Kampüs
yolu, Gülbahçe Köyü ve Bornova-Konak çevre yolunda ise sırasıyla; 6, 7 ve 14 kat daha yüksek
değerler gözlenmiştir. Sonuç olarak İzmir’de ilk defa yapılan bu çalışmayla trafik yoğunluğuna bağlı
olarak oluşan yol kenarı kirliliğinin manyetik duyarlılık ölçümleriyle yüksek ayrımlılıkla
belirlenebildiği saptanmıştır.
Anahtar kelimeler: Çevre jeofiziği, manyetik duyarlılık, MS2E sensörü, kirlilik, trafik.
35
Investigation of Roadside Pollution by Using Magnetic Susceptibility
Method
Cemre ERKMEN1, Emre TİMUR
1
1-Dokuz Eylul University,Engineering Faculty, Department of Geophysics, Izmir
There is a rapid increase in traffic caused environmental pollution due to increasing population and
number of motor vehicles. Especially many harmful particles and trace elements emitted by the
vehicles cause serious soil pollution in roadsides. Besides, many scientific studies propose that these
particles are harmful for human health. The purpose of this study is to research the pollution which
takes place along roadsides. Magnetic susceptibility measurements are often applied for investigating
rock magntic properties, fire sites, landslide deposits, industrial, geothermal and soil pollution studies.
Also one of the most frequent geophysical applications is traffic-related heavy metal pollution. Main
aim of this study is investigation of heavy metal pollution along several roadsides in city of İzmir. In
this study, magnetic susceptibility studies were carried out along the roads at Konak, Aliağa, Gülbahçe
and Buca districts of İzmir. The measurements were performed by using MS2E high-resolution
surface scanning device produced by Bartington Company. The highest magnetic susceptibility value
was observed, as 15 times higher than the normal value, along Çanakkale-İzmir highway which has
the highest traffic density. Other study areas were Tınaztepe Campus road, Gülbahçe Village road and
Konak-Bornova Highway and magnetic susceptiblity values were observed 6,7 and 14 times higher
than normal values respectively. As a result it was determined that roadside pollution degree can be
determined precisely by using magnetic susceptibility measurements.
Keywords: Environmental Geophysics, magnetic susceptibility, MS2E sensor, pollution, traffic.
36
OTURUM - 4 - Yapı İncelemeleri
37
Donatının Beton Dayanımına Etkisinin Sismik Hızlarla İncelenmesi
Nevbahar SABBAĞ1, Osman UYANIK
1
1-Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Isparta
Yapılan çalışmada, donatının beton dayanımına etkisinin Sismik Ultrasonik P ve S dalga hızları ile
ortaya konulması hedeflenmiştir. Düşük ve yüksek dayanım özellikleri gösteren 2 farklı beton tasarımı
hazırlanarak çalışmalar yürütülmüştür. Bu amaçla donatısız ve içerisinde birer adet 10, 14 ve 20 mm
çaplarında donatı olan küp numuneler hazırlanmıştır. Hazırlanan tasarımlara ait numuneler iki gruba
ayrılmıştır. 1. gruptakilere su kürü uygulanmış, 2. gruptakilere ise HCl asit kürü uygulanmıştır. Asit
kürü ile korozyona uğratılmış donatının dayanıma etkisi araştırılmıştır. 90 gün boyunca belirli
aralıklarla P ve S dalga ölçümleri tekrarlanarak sismik hızların donatı çapına, numunelerin donatılı
olup olmamasına ve zamanla korozyona uğramalarına bağlı olarak değişimi ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Bu çalışma SDÜ tarafından ÖYP05277-DR-14 no’lu proje ile desteklenmiştir.
Anahtar kelimeler: Donatı, beton dayanımı, sismik hızlar, korozyon.
38
Investigating Effect of Reinforcement on Concrete Strength by Seismic
Velocities
Nevbahar SABBAĞ1, Osman UYANIK
1
1- Suleyman Demirel University, Faculty of Eng., Department of Geophysical Eng. Isparta
This study was aimed to put forward the effect of reinforcement on concrete strength by Seismic
Ultrasonic P and S wave velocities. Studies were carried out with preparing 2 different concrete design
of showing low and high strength characteristics. For this purpose, unreinforced and including one
piece of 10, 14 and 20 mm diameter reinforcement cubic samples were prepared. The prepared
samples of designs were divided into two groups. While water cure was applied in first group, HCl
cure was applied in second group. The effect of corroding the reinforcement by acid cure on strength
was investigated. Throughout 90 days repeated P and S wave measurement with specific intervals,
changing of seismic velocities with depending on reinforcement on reinforcement diameter, whether
the samples are reinforced and corrode in time were tried to put forward. This study was supported
with ÖYP05277-DR-14 Project number by SDU.
Keywords: Reinforcement, concrete strength, seismic velocities, corrosion.
39
P ve S Dalga Hızları Kullanılarak Beton Dayanımının Belirlenmesi
Osman UYANIK 1
, Buket EKİNCİ 2, Nevbahar SABBAĞ
1, Ziya ÖNCÜ
1
1- Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Müh. Bl. Isparta
2- Devlet Su İşleri 13. Bölge Müdürlüğü Kalite Kontrol ve Laboratuar Şube Müd. Antalya
Bu çalışmada beton dayanımının belirlenmesinde Sismik Ultrasonik P ve S dalga hızlarının birlikte
kullanımının önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla 9 farklı beton tasarımına ait küp
numuneler hazırlanmıştır. Küp numuneler 150x150x150 mm boyutlarında her tasarım için 3 adet
hazırlanmıştır. Hazırlanan numuneler gruplandırılarak su kürü uygulanmıştır. Numuneler üzerinde 90
gün boyunca belirli zaman dilimlerinde karşılıklı iki yüzeylerinden Sismik Ultrasonik P ve S dalga
hızı ölçümleri alınmıştır. Ayrıca 7., 28. ve 90. günlerde tek eksenli basınç dayanım deneyi ile
numunelerin dayanımları belirlenmiştir. Elde edilen dayanım ve sismik hızlar arasında çok parametreli
ilişki kurulmuştur. Ek olarak P ve S dalgalarının belirli zaman aralıkları ile ölçülmesi sonucunda elde
edilen sismik hızların ve beton dayanımının farklı tasarımlarda zamana bağlı olarak değişimi ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Bu çalışma SDÜ/ÖYP05277-DR-14 ve DSİ 13.Bölge/2012-01 no’lu
projelerle desteklenmiştir.
Anahtar kelimeler: Sismik P ve S dalga hızları, beton dayanımı.
40
Determination of Concrete Strength by Using P and S Waves
Osman UYANIK 1
, Buket EKİNCİ 2, Nevbahar SABBAĞ
1, Ziya ÖNCÜ
1
1- Suleyman Demirel University, Faculty of Eng., Department of Geophysical Eng. Isparta
2- State Hydraulic Works 13th
Regional Directorate, Quality Cont. and Lab. Branch Direct.,
Antalya
This study was tried to put forward importance of the combination Seismic Ultrasonic P and S wave
velocities in determination of the concrete strength. For this purpose, cubic samples of 9 different
concrete designs were prepared. 150x150x150 mm sizes 3 cubic samples were prepared for each
design. Water cure was applied by grouping prepared samples. Seismic ultrasonic P and S wave
velocities measurements were taken from two opposed surfaces of samples in specific time periods for
90 days. Also, strength of the samples was determined by uniaxial compression test in 7th 28
th and 90
th
days. Multi-parameter relationship was established between obtained strength results and seismic
velocities. In addition, as a result of P and S waves measured at specific time intervals, concrete
strength changes in different design depending on the time were tried to put forward. This study was
supported with ÖYP05277-DR-14 Project No. by SDU and State Hydraulic Works 13th
Regional/2012-01 Project No.
Keywords: Seismic P and S wave velocities, concrete strength.
41
Kolonun Farklı Noktalarındaki P Dalga Hız Değişiminin İncelenmesi
Sinancan ÖZİÇER1, Osman UYANIK
2
1-Bornova Belediyesi Deprem Etüt Merkezi, İzmir,
2- Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Müh. Böl., Isparta
Yapı için beton dayanımı önemli bir parametredir. Beton dayanımı binaya hasar vererek karot alma
çalışması ile belirlenebilir. Ancak beton heterojen bir yapıya sahiptir. Bu yüzden kolondan alınan bir
karot nereden alınmalıdır sorusuna cevap hasarsız tespit yöntemlerinin kullanılması ile verilebilir.
Hasarsız tespit yöntemlerinden en çok kullanılanı sismik ultrason yöntemidir. Bu çalışmada sismik
ultrason yöntemi ile 3 farklı kolonda çalışma yapılmıştır. Herbir kolondan 20 cm.de bir karşılıklı hız
değerleri alınmıştır. Sismik hızlardan basınç dayanımı Uyanık vd., (2011)’in deneysel eşitliği
kullanılarak elde edilmiştir. Her kolondan alınan 7 farklı hız değerleri incelendiğinde aynı kolondaki
hızlardan elde edilen basınç dayanımları arasında %25, %35 ve %48lik farklar olduğu tespit edilmiştir.
Karot makinesi ile bir kolondan 1 veya 2 numune alarak noktasal yorum yapılabilir. Ancak kolona
verilen hasar numune sayısı ile birlikte artar. Buna karşın sismik ultrason yöntemi ile bir kolondan
istenildiği kadar karşılıklı hız değerleri alınarak kolon taranabilir. Bu şekilde kolona zarar vermeden
zayıf zonlar belirlenir ve kolon hakkında ayrıntılı bilgi elde edilerek numune alınması gerekli uygun
nokta belirlenebilir.
Anahtar kelimeler: Beton, basınç dayanımı, sismik ultrason, tahribatsız yöntemler.
42
Investigation of P Wave Velocity Change at Different Points of The Column
Sinancan ÖZİÇER1, Osman UYANIK
2
1-Bornova Municipality, Earthquake Studies Center and Structures Laboratory and Member
of The Board, Chamber of Geophysical Engineers, Izmir Branch, Bornova, Izmir
2-Suleyman Demirel University, Faculty of Engineering, Department of Geophysical
Engineering, West Campus, Çünür/Isparta
Strength of concrete is an important parameter for construction. Concrete strength can be identified by
damaging buildings with coring methods. Concrete; however, has a heterogeneous structure so it
becomes an issue to decide where the core should be taken. Non-destructive methods should be used
to address this issue; Seismic ultrasonic method is one of the most commonly used non-destructive
method. In this study, seismic ultrasonic method is used in three different columns. 20cm intervals by
mutual velocity values have been taken from each column. Pressure strength obtained from seismic
velocities is achieved by using the equation of Uyanik et al., 2011. When analyzed every value taken
from 7 different columns, the velocities determined from columns have shown to have 25%, %35 and
%48 differences between them. By taking several samples with the help of the drilling machine, we
can specifically determine and comment on certain points of the columns; however, this process
gradually increases the level of damage on the columns as the count of the collected samples increase.
In contrast, Seismic ultrasonic method enables us to obtain mutual values and scan the column. Usage
of this method can determine the weak zones without damaging the column. In addition, detailed
information is also collected from the columns to identify the point where the sample is used to be
collected.
Keywords: Concrete, pressure strength, seismic ultrasonic, non-destructive methods.
43
Yerinde Beton Dayanımının Sismik P Dalga Hızından Belirlenmesi
Sinancan ÖZİÇER1, Osman UYANIK
2
1-Bornova Belediyesi Deprem Etüt Merkezi ve Yapı Laboratuvarı ve JFMO İzmir Şube
Yönetim Kurulu Üyesi, Bornova İzmir
2-Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Müh. Bölümü, Isparta
1999 Gölcük ve 2011 Van depremleri bizlere Türkiye’nin en aktif ve en riskli deprem kuşağında
yaşadığımızı göstermiştir. Yaşanan bu doğal afetlerden sonra incelenen hasarlı binalarda görüldü ki
bina tasarımı sırasında zemin faktörünün haricinde yapı malzemesinin ve binanın dayanıklı olmasının
çok büyük önemi vardır. Bir binanın dayanıklı olup olmaması, binaya ait betonun basınç dayanımının
uygun standartlarda olmasına bağlıdır. Bunu betondan karot makinesi ile silindir numune alınıp tek
eksenli basınç dayanım deneyine uygulanarak basınç dayanımını direkt olarak bulabiliriz. Ancak bu
hasarlı bir yöntemdir ve sayısı arttıkça yapıya düzensizlik getirir ve yapıya hasar verir. Bunun
haricinde yapıya hasar vermeden, pratik, ucuz ve kolay bir yöntem olan sismik ultrason yöntemi de
kullanılmaktadır. Sismik ultrason yöntemi elastik dalga yayılma teorisine dayanmaktadır. Bu cihaz da
bir verici (Tx) ve bir alıcı (Rx) başlıklar vardır. Numunenin her iki yüzeyine başlıklar sıkıca temas
ettirildikten sonra verici başlığından sinyal gönderilirken alıcı başlığından algılanan sinyalin varış
zamanı cihaz tarafından kaydedilir. Tx ile Rx arasındaki uzaklığın (L) zamana (t) oranından hız (V)
belirlenir. Yapılan çalışmada 10 farklı binanın taşıyıcı sisteminden alınan sismik hız değerleri ile aynı
kolonlardan alınan silindir karot numunelerinden elde edilen basınç dayanımları kıyaslanmıştır.
Sismik hızlardan basınç dayanımı deneysel eşitlik kullanılarak elde edilmiştir. Aynı yerden alınan
karotların basınç dayanımı da tek eksenli basınç dayanım deneyi sonucunda bulunmuştur. Yerinde
elde edilen sismik P dalga hızından ve yerinde alınan karotların laboratuarda uygulanan tek eksenli
basınç dayanım deneyinden elde edilen basınç dayanım değerleri arasında % 5 hata elde edilmiştir.
Ayrıca yerinde yapılabilecek sismik S dalga ölçümü ile elde edilen S dalga hızı kullanılarak yerindeki
betonun elastik parametreleri, yoğunluğu ve Poisson oran değerleri gibi parametrelerde elde edilebilir.
Tüm bu sonuçlar kullanılarak yerindeki betonun dayanımı yorumlanabilir.
Anahtar kelimeler: Beton, basınç dayanımı, sismik ultrason, tahribatsız yöntemler.
44
Determination of In-Situ Concrete Strength from Seismic P Wave Velocity
Sinancan ÖZİÇER1, Osman UYANIK
2
2-Bornova Municipality, Earthquake Studies Center and Structures Laboratory and Member
of The Board, Chamber of Geophysical Engineers, Izmir Branch, Bornova, Izmir
1-Suleyman Demirel University, Faculty of Engineering, Department of Geophysical
Engineering, West Campus, Çünür/Isparta
1999 Gölcük and 2001 Van earthquakes were shown to us that we live in Turkey’s most active and
most dangerous earthquake zone. After experienced of these natural disasters were seen, while
damaged buildings were investiging structure materials and building strength have great importance
during the building desing. Whether or not building is durable depend on appropriated standart of the
compression strength of the building concrete. We can find directly concrete strength with taken of
cylindric sample by concrete coring machine and appliying of Uniaxial Compression Strength Test.
However, this method is destructive and bring irregularities to the building with increase of samples
number and damaged to building. Apart from this, Seismic Ultrasonic Method which practical, chip
and easy method is also used without damaging to the building. Seismic Ultrasonic method is based on
the elastic wave propogation theory. This equipment have a transmitter (Tx) and a receiver (Rx) probs.
After contacting the probs to both of the sample surface, arrival time of signal is recorded by the
equipment, when signal sent from transmitter prob and took by receiver prob. The velocity is
determined from ratio of the distance between (Tx) and (Rx) to time (t). In this study, seismic velocity
values that obtained from different 10 building’s structural system were compared with compressive
strength of the cylinder core samples taken from same column. Concrete strength from seismic
velocities were obtained by using experimental equation. Concrete strength of cores taken from the
same place were found as a result of the uniaxial compressive strength tests. Error was obtained %5
between concrete strength which obtained seismic P wave velocity and obtaining uniaxial compressive
strength on core taken from in-situ. Also, by using S wave velocity obtained from seismic S wave
measurement in-situ parameters such as elastic parameters, density and Poisson ratio values of in-situ
concrete can be obtained. In-situ concrete strength can be interpreted by using all of these results.
Keywords: Concrete, pressure strength, seismic ultrasonic, non-destructive methods.
45
Jeoteknik Amaçlı Araştırmalarda Yer Radarı (GPR) Yöntemi İle Yapıların
Demir Donatı ve Temelinin İncelenmesi
Selim CAN1, Hasan YALAP
1, Ayterin Yaprak BÖREKÇİ
1, Hazal BOSTANER
1, Ecevit
Gökçe YURTKAL1, Erhan İÇÖZ
1
1-Sumet Yerbilimleri Mühendislik, 550 Sokak. No:74 D:1 Çınar Apt. Ergene Mah.
Bornova/İZMİR
Bu çalışma, demir donatıların ve temel tasarımının projesine uygunluğunun belirlenmesi amacı ile
gerçekleştirilmiştir. Yapıların temelleri, tahribatsız, yüksek çözünürlükte ve arazi uygulaması hızlı bir
jeofizik yöntem olan yer radarı (GPR) yöntemi ile incelenmiştir. Yöntem, genel olarak vericiden
üretilen elektromanyetik sinyallerin yeraltındaki gidiş-geliş seyahati sırasında uğradığı değişimlerin
orijinal sinyallerden farkı ile ilgilenir. Çalışmalarda kullanılan anten, alandaki yüksek elektromanyetik
dalga yoğunluğu düşünülerek, (shielded) korumalı sistem ile alınmıştır. 500 MHz anten ile uygun
şartlarda 4-5 m derine kadar bilgi edinilebilmektedir. Çalışmamızda, yaklaşık 3.5 metre derinlikte
çözümleme yapılmıştır. Bu derinlik, temel sistemini çözmek için yeterlidir. Çalışmalar sonucu temel
tasarımlarının çoğunluğunun projeye uygun olduğu, ancak bazılarında ise projeye uyulmadığı
belirlenmiştir. Bu tür istasyonların yıkılarak projeye uygun yapımı sağlanmıştır. Baz istasyonlarıNIN
incelendiği bu uygulamadan edinilen bilgiler, bina temellerinin incelenmesine de genel anlamda örnek
oluşturacaktır.
Anahtar kelimeler: Geoteknik projelendirme, temel araştırma, yapı jeofiziği, yer radarı (GPR).
46
Investigation of Basic and Reinforcement of Structures Method by Ground
Penetrating Radar (GPR) in Geotechnical Purposed Researches
Selim CAN1, Hasan YALAP
1, Ayterin Yaprak BÖREKÇİ
1, Hazal BOSTANER
1, Ecevit
Gökçe YURTKAL1, Erhan İÇÖZ
1
1-Sumet Earth Sciences Engineering, 550 Street No:74/1 Apt Cınar Ergene District
Bornova/İZMİR
This study was carried out for the purpose of determining the compliance of the project with iron
reinforcement and the foundation design. Foundations of structures were performed by the ground
penetrating ra dar (GPR) method which is non-destructive, high resolution and its land application is
quickly. Method is generally concerned with the difference of the modification of electromagnetic
signals generated from the the transmitter during the underground round-trip journey from original
signal. Antennas used in this study, considering the high density of the electromagnetic waves at the
area are (shielded) protected system. The information of 4-5 m deep can be obtained with 500 MHz
antenna under suitable conditions. In our study, analysis was carried out at a depth of about 3.5 meters.
This depth is sufficient to solve the foundation system. Studies have found that the majority of the
basic design is appropriate to the project, but was determined that some of them don’t comply with the
projects. Such stations are demolished and structures according to the project is provided. The
information obtained from this application by reviewing the basic design of the base station and iron
reinforcement, will also be a model in order to examine the building foundation in general.
Keywords: Geotechnical investigation, ground investigation, geophysical structure, ground
penetration radar.
47
OTURUM - 5 - Deniz Jeolojisi ve Jeofiziği – II
48
Çınarcık Havzasının ve Kuzey Anadolu Fayı’nın Marmara Denizi
İçerisindeki Devamının Çok Kanallı Sismik Yansıma Verileri İle
İncelenmesi
Orhan ATGIN1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Christopher SORLIEN
2, Leonardo
SEEBER3, Donna SHILLINGTON
3, Michael STECKLER
3, Hülya KURT
4, Seda OKAY
1,
Burcu BARIN1, Aslıhan NASIF
1, Özkan ÖZEL
1, H. Mert KÜÇÜK
1 ve SeisLab
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi,Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, İzmir
2-Santa Barbara Üniversitesi, Kalifornia, Amerika
3-Lamont-Doherty Earth Observatory, Columbia Üniversitesi, Palisades, NewYork, Amerika
4-İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeofizik Bölümü, İstanbul
Marmara Denizi, aktif tektonik yapısı ve Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun (KAFZ) yaratmış olduğu aktif
depremsellik nedeniyle birçok araştırmacı tarafından odak konusu haline gelmiştir. Karada
çizgiselliğini koruyarak devam eden yanal atımlı bir fay olarak varlığını sürdüren Kuzey Anadolu
Fayı, Marmara Denizi içerisinde kollara ayrılıp devam etmesi nedeni ile tartışma konularına açık hale
gelen karmaşık bir tektonik yapıya sahiptir. Çalışma kapsamında İstanbul’a yakınlığı ile de bilinen
aktif bakımdan oldukça önemli olan Çınarcık Havzası incelenmiştir. Havza için yapılan bu çalışmada
2008 yılında gerçekleştirilen TAMAM (Turkish American Multi-channel Project) ve 2010 yılında
gerçekleştirilen TAMAM-2 (PirMarmara) seferlerinde R/V K. Piri Reis gemisi tarafından toplanan
çok kanallı sismik yansıma verileri ve Fransız deniz araştırma enstitüsü olan Ifremer kurumunun
hazırladığı yüksek ayrımlı batimetri haritası kullanılmıştır. TAMAM projesi ile birlikte yaklaşık 3000
km yüksek çözünürlüklü çok kanallı sismik yansıma verisi toplanmıştır. Çalışma kapsamında havzanın
fay haritası ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuştur, birçok çalışmada bahsedilen havzanın güney
yamacında konumlanan büyük ölçekli bir fayın varlığı araştırılmış ve böyle bir fayın varlığına
rastlanmamıştır. Tektonizmaya bağlı olarak doğrultu atımlı bir fay karakteristiğinden beklenen etkiler
havza içerisinde açık bir şekilde gözlemlenerek tektonik yorumlama yapılmıştır. Çok kanallı sismik
yansıma verileri sayesinde havza çökellerinin sismik stratigrafik yorumlamaları yapılmıştır ve farklı
zamanlara ait tabakalar sismik hatlar yardımı ile tüm alana yayılıp çökellerin bulunduğu alanın
kalınlıkları hesaplanmıştır. Havza içerisinde oluşan faylanmanın en aktif olduğu yerde yapılan
hesaplama işlemi ile havzanın kuzey-güney yönlü yıllık kümülatif açılması hesaplanmıştır. Ayrıca
havza içerisinde paralel şekilde çökelen tabakaların eğimlerinden yararlanılarak ve bu hesaplanan
eğimlerin küresel deniz seviyesi değişimleri ile eşleştirilmesinden tabaka yaşları hesaplanmaya
çalışılmıştır.
Anahtar kelimeler: Kuzey Anadolu Fayı, çok kanallı sismik yansıma, Çınarcık Havzası.
49
Investigation of Çınarcık Basin and The Continuation of North Anatolian
Fault in Marmara Sea With Multi-Channel Seismic Data
Orhan ATGINa, Gunay ÇİFÇİ
a, Derman DONDURUR
a, Christopher SORLIEN
b, Leonardo
SEEBERc, Donna SHILLINGTON
c, Michael STECKLER
c, Hülya KURT
d, Seda OKAY
a,
Burcu BARINa, Aslıhan NASIF
a, Özkan ÖZEL
a, H. Mert KÜÇÜK
a and SeisLab
a
1-Dokuz Eylul University, Institue of Marine Science and Technology, Izmir
2-University of Santa Barbara, California, USA
3-Lamont-Doherty Earth Observatory, University of Columbia, Palisades, NewYork,
USA
4-Istanbul Technical University, Mining Faculty, Department of Geophysics, İstanbul
Marmara Sea is an important area for investigations due to its tectonic structure and remarkable
seismic activity of North Anatolian Fault Zone (NAFZ). As NAFZ splits into 3 branches in the
Marmara Sea, it has a complicated tectonic structure which gives rise to debates among researchers.
Çınarcık Basin, which is close to İstanbul and very important for its tectonic activity, is studied in this
thesis. Two different multichannel seismic reflection data were used in this thesis. First data were
acquired in 2008 in the frame of TAMAM (Turkish American Multichannel Project) and second data
were in 2010 in the frame of TAMAM-2 (PirMarmara) onboard R/V K.Piri Reis. Also high resolution
multibeam data were used which was provided by French Marine Institute IFREMER. In the scope of
TAMAM project, total of 3000 km high resolution multi channel data were collected. In this study, a
detailed fault map of the basin is created and the fault on the southern slope of the basin which is
interpreted by various researchers in many publications was investigated. And there is no evidence
that such a fault exists on the southern part of the basin. With the multichannel seismic reflection data
seismic stratigrafic interpretations of the basin deposits were done. The yearly cumulative north-south
extension of the basin was calculated by making some calculations on the most active part of the
faulting in the basin. In addition, the tilt angles of parallel tilted sediments were calculated and
correlated with global sea level changes to calculate ages of the deposits in the basin.
Keywords: North Anatolian Fault, multichannel seismic reflection, Çınarcık Basin.
50
Tuna Deltası’nın Romanya ve Bulgaristan Açıklarındaki BSR ve Çoklu
BSR Dağılımı
Orhan ATGIN1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Jorg BIALAS
2, Ingo KLAUCKE
2,
ve SeisLab1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, İzmir
2-GEOMAR, Helmholtz Okyanus Araştırma Merkezi, Kiel Almanya
Tuna Nehri Karadeniz’e akan Dünya’nın en fazla sediman taşıyan nehirlerinden biridir. Uzun jeolojik
devirler boyunca birçok kanal yapısı oluşturmuştur ve şu an süregelen jeolojik dönemde de kanallar
oluşturmaya devam etmektedir. Oldukça büyük alanlara yayılan deltalarda birçok potansiyel gaz hidrat
alanlarının oluşmasına da sebep olmuştur. Çalışma, SUGAR (Submarine Gas Hydrate Reservoirs)
projesinin bir parçası olan ve Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi bünyesine ait
olan sismik ekipmanlar ile R/V Maria S. Merian gemisiyle 2013 yılında yaklaşık 2300 km çok kanallı
sismik yansıma verisi ile gerçekleştirilmiştir. Tuna nehrinin Karadeniz’e döküldüğü alanda kıtasal
yamaçta toplanan çok kanallı sismik yansıma verileri ile BSR (bottom simulating reflector) alanları ve
gaz potansiyelinin olduğu bölgeler araştırılmıştır. Ayrıca yoğun sediman girdisine bağlı olarak
deltaların BSR yansımaları üzerindeki etkilerin incelenmesi de amaçlanmıştır. Sürekli sediman
taşınımının olduğu bölgelerde hidrostatik ve litostatik denge değişeceği için multiple BSR yapılarının
gözlemlenmesi beklenmiştir. Oldukça büyük bir alana yayılmış şekilde BSR ve çoklu BSR yapılarını
görmek mümkündür. Bunların bazıları deniz tabanını taklit eder bazıları ise deniz tabanından farklı
eğimlere sahiptir. Yamaç aşağı boyunca ana kanalın her iki tarafında da levee yapılarının içerisinde bu
yansımaları görmek mümkündür. Hemen hemen tüm BSR yansımalarının altında çoklu BSR
yansımaları da görülmektedir. Nehir kanallarının ve farklı jeolojik devirlerde oluşmuş paleokanalların
çevresinde çoklu BSR yapıları gözlemlenmiştir. Bazı paleokanal bölgelerinde yoğun sediman
taşınımına bağlı olarak çözünen gaz hidrat yapılarının etkisi ile sismik dalgaların soğurulmasını
sağlayan bölgelerde çözünmüş gazın varlığına işaret eden yapılara rastlanmıştır. Bazı bölgelerde 5 kat
multiple BSR yapıları gözlemlenmiştir. Ayrıca parasound verileri ile de bölgede yoğun gaz
çıkışlarının olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Tuna Deltası, çoklu BSR, çok kanallı sismik yansıma, gas hydrate.
51
The Distribution BSR and Multiple BSR Across The Danube Delta on the
Offshore Romania and Bulgaria
Orhan ATGIN1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Jorg BIALAS
2, Ingo KLAUCKE
2,
and SeisLab1
1-Dokuz Eylul University, Institue of Marine Science and Technology, Izmir
2-GEOMAR, Helmholtz Centre for Ocean Research Kiel
Danube river which flows into the Black Sea is one of the world’s biggest amount sediment
transporter to the sea. Throughout long geological periods, Danube has formed a lot of channel
structures and the channel developments are still continuing. Danube River has caused a lot of
potential gas hydrate formations which spread over quite big areas. In the frame of SUGAR
(Submarine Gas Hydrate Reservoirs) Project, seismic data have been collected with the seismic
equipment which belongs to Dokuz Eylül University on board R/V Maria S. Merian in 2013. The
study includes 2300 km high resolution multichannel seismic lines. Multichannel seismic reflection
data acquired to investigate BSR and potential gas hyrdate areas on the continental shelf where
Danube river reaches to the Black Sea, BSR areas and potential gas hyrdates. Also, in relation with
high sediment input, the effects of deltas on BSR’s are aimed to investigate. As the hydrostatic-
litosthatic balances of the areas are changable at continuous sediment input areas, multiple BSR’s are
expected to occur. It is possible to see BSR and multiple BSR reflections in a large area along the
continental slope. Some of these reflections simulate seabed and some of these have different slope.
We determined wide BSR reflection area especially two side of main channel in levee structures along
downslope. Multiple BSR’s are observed around river channels and paleochannels which have formed
during different geological periods. At some paleochannel areas, high amount of sediment
transportation causes dissolution of gashyrdate structures. At such areas seismic waves are being
absorbed and structures which indicate dissolved gas are observed. At some regions 5 BSR layers are
exist. In addition, parasound data show dense amount of gas flares.
Keywords: Danube Delta, multiple BSR, multichannel seismic reflection, gas hydrate.
52
Batı Karadeniz Kıtasal Yamacı Üzerinde Sığ Gaz Birikimlerinin Karmaşık
İz Nitelikleri ile Analizi
Özkan ÖZEL1, Derman DONDURUR
1, Günay ÇİFÇİ
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, Haydar Aliyev Bulvarı,
No: 100, İnciraltı, İzmir
Batı Karadeniz özellikle güneyli kesimlerinde geniş şelf ve düşük eğimli bir kıtasal yamaca sahiptir.
Doğu Karadeniz’in aksine batı Karadeniz kıtasal yamacındaki çökeller oldukça kalındır. Bu durum,
bölgedeki hidrokarbon potansiyelini abisal düzlükten kıtasal yamaca kadar taşımaktadır. Batı
Karadeniz kıtasal yamacı üzerinde sığ gaz birikimlerinin varlığını araştırmak amacıyla, 2008 yılında
şelf ve kıtasal yamaçta yaklaşık 355 km çok kanallı yüksek ayrımlı sismik yansıma verisi toplanmıştır.
Toplanan veri sığ gaz ve gaz hidrat birikimleri açısından yorumlanmak üzere standart veri işlem
adımları kullanılarak işlenmiştir. Migrasyon sonrası sonuç kesitlere uygulanan sismik nitelik analizleri
(anlık frekans, anlık faz, anlık polarite, yansıma gücü) ile bölgede gaz içeren yapılara ait anomaliler
belirlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda, gaz birikimlerinin genellikle kıtasal yamaç üzerinde,
antiklinal benzeri yapılar oluşturan sırt yapıların altında oluştuğu gözlenmiştir. Bunların derinlikleri
deniz tabanından itibaren genellikle 100-200 m olup, gaz birikimlerinin üst sınırları oldukça belirgin
ters polariteli parlak noktalar (bright-spots) şeklinde ayırt edilmektedir. Hemen tüm parlak noktaların
altında, yansımasız saydam zonlar şeklinde gaz birikim alanları görülmektedir. Bu saydam zonların
anlık frekans kesitleri, oldukça düşük frekansların varlığını işaret etmekte ve bu zonlarda sismik
sinyalin yüksek derecede soğurulduğunu göstermektedir.. Toplanan veriler bölgede gaz ve gaz ile
ilişkili yapıların varlığını ortaya koyduğu gibi, bölgede bir resif yapısının varlığına da rastlanmıştır.
Resif yapıları hidrokarbon aramacılığında önemli bir yere sahip olup, yapının sismik analizi gözlenen
resifin içsel yapısının 10 m’ ye ulaşan karbonat tabakalarından oluştuğunu göstermektedir. Yapının hız
analizinden elde edilen ara hız değerleri 2250 m/s değerine kadar ulaşmakta olup hesaplatılan
karmaşık sismik nitelikleri de yapının resif olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca olası resif yapısının
hemen üzerinde bir mikro antiklinal de mevcut olup bu antiklinal içerisinde küçük çaplı gaz
birikimleri de mevcuttur. Olası resif yapısının hemen altında da, daha seyrek gaz birikimlerinden
bahsetmek mümkündür. Sismik verilerin analizi yardımıyla, tortul birikimi, resif yapısının oluşumu ve
taban altındaki tortullarda gerçekleşen sıvı göçünü ortaya koyan bir model de çalışma kapsamında
ortaya konulmuştur. Önerilen model olası resif yapısının bugünkü konumunun güneydoğusunda
oluşmaya başladığını ve kademeli olarak kuzeybatıya kaydığını ortaya koymaktadır. Kuzeybatıya
doğru olan bu kayma ve gelişimin, resif tabanının altındaki tortullarda var olan gaz oluşumu ve
yükselim ile ilişkili olduğu da model kapsamında ortaya konulmuştur.
Anahtar kelimeler: Karadeniz, parlak nokta, resif, sığ gaz birikimleri, sismik nitelikler.
53
Analysis of Shallow Gas Accumulations on the Western Black Sea
Continental Slope Using Complex Trace Attributes
Özkan ÖZEL1, Derman DONDURUR
1, Günay ÇİFÇİ
1
1-Dokuz Eylül University, Institute of Marine Scienceand Technolohy Haydar Aliyev
Boulevard No:100, İnciraltı, İZMİR
Western Black Sea has a wide shelf and gentle continental slope especially on the western side.
Western Black Sea has also significant sediment thickness on the continental slope unlike eastern
Black Sea. This situation moves the hydrocarbon potential from abyssal plain to the continental slope.
In order to investigate gas accumulations in the Western Black Sea continental slope, approximately
355 km of high resolution multichannel seismic data was collected in 2008. The data was processed
using conventional processing steps. Anomalous zones of gas accumulations were determined on the
final migrated sections using seismic attribute analysis (instantaneous polarity, phase and frequency as
well as reflection strength. Shallow gas accumulations have generally been observed below the ridge
structures forming anticline-type formations. The accumulations are located generally 100-200 m
below the seabed, and the reflections from top of the gas reservoirs are distinguished by their
distinctive negative polarity. Below these bright reflections is gassy sediments as semi-transparent dim
zones. The instantaneous frequency sections show low frequency local anomalous zones, indicating a
higher attenuation of seismic signal due to the gas accumulation. A reef structure was observed in the
data set with gas related structures. Reef structures have a significant importance in the hydrocarbon
exploration and seismic analysis of observed reef structure shows that it has carbonate laminations
with 10 m thickness. Interval velocity values calculated from velocity analysis reach to 2250 m/s and
complex seismic attributes also point out to reef structure. Moreover, there is a micro-anticline just
above the possible reef structure including small-scale gas accumulations. A disseminated gas
accumulation just below the possible reef structure were also observed. A new model for the sediment
deposition, formation of the possible reef structure and fluid migration in the sediments below the
bottom was introduced. Suggested model shows that formation of the possible reef structure has
started at southeastern side of structure and formation moved to northwest progressively. It is
proposed that the formation and this movement to the northwest are related to gas accumulations and
uplift below the reef structure. Moreover, a conceptional model for sedimentary structure around the
reef is also discussed.
Keywords: Black Sea, bright spots, reef, shallow gas accumulations, seismic attributes.
54
Batı Karadeniz-Akçakoca Açıklarının Sismo-Akustik Yapısı: İlksel
Bulgular
Özkan ÖZEL1, H. Mert KÜÇÜK
1, Orhan ATGIN
1, Derman DONDURUR
1, Günay
ÇİFÇİ1
ve Seislab Ekibi1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, Haydar Aliyev Bulvarı,
No: 100, İnciraltı, İzmir.
Karadeniz yüksek miktarda gaz ve gaz hidrat birikimine sahip en zengin denizlerden biridir. Yüksek
tortulaşma oranına sahip şelf ve yamaç bölgeleri metan kaynakları olarak dikkate alınmakta olup,
basen etrafında metan çıkışları çok yaygındır. Çalışma alanı, Eosen yaşlı birimlerin içerisindeki ters
fay ile oluşmuş antiklinal kapan rezervuarından günlük 570.000 m3’lük gaz üretiminin yapıldığı
Akçakoca kuyusunun da içinde bulunduğu bölgededir. Ayrıca çalışma alanı içerisinde gaz
birikimlerinin, gaz bacalarının ve olası çamur volkanlarının yer aldığı Kozlu açıklarında bulunan
Kozlu Yapısı olarak tanımlanmış alanı da kapsamaktadır. 2012 yılında Akçakoca ve Zonguldak
açıklarında kıtasal yamaç bölgesinde toplam 1150 km yüksek ayrımlı çok kanallı sismik yansıma
verisi (MSC), çok yüksek ayrımlı Chirp deniz mühendislik sismiği profilleri ve çok ışınlı batimetri
verileri toplanmıştır. Bu veri setleri 2004 yılında Alman araştırma gemisi Poseidon tarafından Kozlu
açıklarında toplanan akustik veri setleri, çok ışınlı batimetri, derinden çekilen yanal tarama sonarı ve
gravite karot verileri ile birleştirilmiştir. Batimetri verileri, şelf kırılma çizgisinin yaklaşık 120 m’ de,
kıtasal yamacın maksimum 30 derecelik eğime sahip olduğu ve 120-1800 m arasında yer aldığını
göstermektedir. Kıtasal yamaç üzerinde birkaç derin kanyon sisteminin varlığı gözlenmiştir. Sismik
verilerin ilksel analizleri sonucunda kıtasal yükselim bölgelerinde sığ gaz birikimi anomalileri
gözlenmiş ve Akçakoca açıklarında 1490 m su derinliğinde genişliği 250 m olan bir çamur volkanı
keşfedilmiştir. Çamur volkanının güneyinde deniz tabanına kadar ulaşan birçok gaz bacası
bulunmaktadır ve bu gaz bacalarından su kolonuna doğru gaz çıkışları muhtemeldir. Akçakoca açıkları
yakınlarında akustik türbidite zonlarının üzerinde, deniz tabanına gaz çıkışları yanal taramalı sonar
verilerinde açıkça gözlenmiştir. Ayrıca bu gaz sızıntı bölgesinin yaklaşık 230 ms altında uzanan
tabana benzer yansıtıcı (BSR) da gözlenmiştir. Sismik veri, özellikle dik kıtasal yamaç bölgesinde
farklı türden kütle kaymalarının varlığını da işaret etmektedir.
Anahtar kelimeler: Batı Karadeniz, BSR yansıması, Çamur volkanı, Sismik.
55
Seismo-Acoustic Structure of Offshore Akcakoca, Western Black Sea:
Preliminary Results
Özkan ÖZEL1, H. Mert KÜÇÜK
1, Orhan ATGIN
1, Derman DONDURUR
1, Günay
ÇİFÇİ1
and Seislab Ekibi1
1-Dokuz Eylül University, Institute of Marine Science and Technolohy Haydar Aliyev
Boulevard No:100, İnciraltı, İZMİR
The Black Sea is one of the richest waters having immense gas and gas hydrate accumulations. Shelf
and slopes with high sedimentation rates is considered as methane sources and gas seeps are observed
around the basin. The study area is located offshore Akçakoca gas well which produces dry gas of
570.000 m3/day from reverse-fault anticline reservoir of Eocene age. The area also has the Kozlu
structure far offshore, which has gas accumulations, gas chimneys and possible mud volcanoes. In
2012, a total of 1150 km high resolution multichannel seismic reflection (MCS), very high resolution
Chirp subbottom profiler and multibeam bathymetry datasets were collected offshore of Akçakoca and
Zonguldak in the Western Black Sea continental slope. The dataset were combined with the acoustic
data from R/V Poseidon cruise in 2004 which included multibeam bathymetry, deep-towed side scan
sonar and gravity coring on the Kozlu High. Bathymetric data shows that the shelf break is located at
approx. 120 m water depths and continental slope extends between 120 to 1800 m water depths
including 30 degree of maximum dip. In addition, continental slope is dissected by several canyons
and canyon systems with smaller scale gullies. Preliminary analysis of the seismic data shows the
shallow gas anomalies of the continental rise area and a mud volcano offshore of Akçakoca has been
discovered at approx. 1490 m water depth. Its width is approx. 250 m. The southern part of the mud
volcano has several gas chimneys reaching to the seabed, which are possibly actively degassing. Gas
plumes into the water column were clearly observed in the side scan sonar data and they are mostly
located above acoustic turbidity zones closely to offshore Akçakoca. We also observe a distinct
Bottom Simulating Reflector (BSR) reflection below this seepage area lying at about 230 ms below
the seabed. The seismic data also show several different mass wasting structures especially on the
steep continental slope.
Keywords: Western Black Sea, BSR reflection, Mud volcano, Seismic.
56
Kuzey Marmara Şelfinden Toplanan Yüksek Ayrımlı Deniz Sismiği
Verilerinin Tekrar İşlenmesi ve Yorumlanması
Aslıhan NASIF1, Derman DONDURUR
1, Semih ERGİNTAV
2, Günay ÇİFÇİ
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Haydar Aliyev Bulvarı
No:100 35340 İnciraltı/İzmir/TÜRKİYE
2-Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Jeodezi Anabilim
Dalı 34680 Çengelköy/İstanbul/TÜRKİYE
Marmara Denizi Türkiye’nin kuzeybatısında yer alan 3 ana basene sahip olan en büyük derinliği 1270
m olan bir iç denizdir. Marmara denizinin tektonik biçimini ve genel morfolojisini şekillendiren sağ
yanal atımlı Kuzey Anadolu Fayı bu basenlerden geçmektedir. Güncel araştırmalar Marmara
Denizi’nin kuzey batı kısmında yer alan kalabalık nüfuslu ve önemli bir ekonomik değere sahip olan
İstanbul şehrinin Kuzey Anadolu Fayına çok yakın olmasıyla önem kazanmıştır. Kuzey Marmara
kıtasal şelfinin morfolojisini ve yapısal durumunu tanımlayabilmek için,2007 yılında 224 km yüksek
ayrımlı çok kanallı sismik ve 338 km chirp sığ mühendislik sismiği verisi toplanmıştır. Sismik veriler
600 metre uzunluğunda 96 kanallı sayısal sismik alıcı ve 45 inç3 sismik kaynak kullanılarak, chirp
verisi 2.75-6.75 kHz arasında yana monteli alıcı sistemle toplanmıştır. Toplanan sismik veri, veri
yükleme, geometri tanımlama, bant geçişli süzgeç, kazanç uygulama, f-k süzgeci, SRME, ortak
derinlik noktası sıralama, hız analizi, normal kayma zaman düzeltmesi/yığma ve migrasyondan oluşan
klasik bir veri işlem akışı ile işlenmiştir. Çalışma Kuzey Marmara Şelfi’nin Silivri ve Sarayburnu
arasında kalan kısmının 100 metre derinliğe kadar olan bölümünün tekrar işlenmesi ve
yorumlanmasını kapsamaktadır. Sismik verilerden, çalışma alanının kara jeolojisiyle olan bağlantısı
kurulmaya çalışılmıştır. Ayrıca, Büyük Çekmece’den kuzey şelf içerisine uzanan Çatalca Fay
Zonu’nun şelf üzerindeki devamı incelenmiş, fay zonunun şelf boyunca GGD yönünde ilerlediği
gözlenmiştir. Sismik veriler kuzey şelfin merkezinde yer alan kuzey Marmara-1 kuyusu ile
ilişkilendirilmiştir ve kuyu bilgilerinin uzak-ilişkilendirilmesine dayanarak Eosen sonrası sedimentin
kalınlığının ve dağılımının haritalanmasına çalışılmıştır. Şelfin güney kısmında, şelf kırığı boyunca
uzanan veriler aktif sediment kaymalarının varlığına işaret etmektedir. Şelf kırığının ötesinde yamaç
eğimi çok yüksektir ve aktif sediment taşınımı ile ilgili ipuçları gözlenmektedir. Kanyon duvarlarının
eğimi şelften güneye doğru artmakta ve kanyon başları ile dik kanyon duvarları boyunca geniş çapta
sediment aşınımı gözlenmektedir.
Anahtar kelimeler: Sismik, Kuzey Marmara, şelf morfolojisi, Çatalca Fay Zonu
57
Reprocessing and Interpretation of the High Resolution Seismic Data from
Northern Marmara Continental Shelf
Aslıhan NASIF1, Derman DONDURUR
1, Semih ERGİNTAV
2, Günay ÇİFÇİ
1
1-Dokuz Eylül University, Marine Sciences and Technologies Institute, Department of
Marine Geology And Geophsyics Haydar Aliyev Boulevard 35340 İnciraltı/İzmir/TURKEY
2-Boğaziçi University Kandilli Observatory, Earthquake Research Institute, Department of
Geodesy 34680 Çengelköy/İstanbul/TURKEY
The Marmara Sea is an inland sea located in the NW of Turkey with a maximum depth of 1270 m, and
consists of a 3 major sub-basins. The active dextral North Anatolian Fault (NAF) passes through the
basins, which shapes the general morphology and forms the tectonic settlement of the Marmara Sea.
The investigations for the Marmara Sea are now important since İstanbul city, which is the most
populous and economically important city of Turkey, is located just north of the Marmara Sea, quite
close to the NAF. In order to define the morphology and structural state of the northern continental
shelf of the Marmara Sea, we collected 224 km of multichannel high resolution seismic and 338 km of
Chirp subbottom profiler data along the shallow shelf in 2007. A 600 m long, 96 channel digital
seismic streamer, and a Generator-Injector (GI) gun was used to obtain high resolution seismic data.
The Chirp data was collected within a 2.75-6.75 kHz by means of over-the-side-mount transducer
system. The data have been processed using a conventional data processing flow. The seismic data
have been processed by a conventional flow which includes geometry loading, band-pass filter, f-k
filter, automatic gain control, SRME, velocity analysis, NMO/stack and migration respectively. The
scope of the present study is to re-process and to interpret the seismic and Chirp data between Silivri
and Sarayburnu on the northern Marmara shelf up to 100 m water depth. The active tectonic
characteristics of the area, especially its geological connection with the terrestrial area, are investigated
using acoustic data. In addition, offshore continuity of the Çatalca Fault zone is investigated. The
seismic data is tied to North Marmara-1 well located on the central part of the shelf area, and
distributions and thicknesses of the post-Eocene sediments are mapped using a jump-correlation to the
well information. The seismic data located at the southernmost part of the shelf along the shelf break
also indicate the presence of active sediment erosion. Behind the shelf break, the slope inclination is
very high and clues of active sediment transportation along the slope can be observed. The slope
canyons extend the shelf break and sediment truncation is very prominent along the canyon heads and
steep canyon walls.
Keywords: Seismic, Northern Marmara, shelf morphology, Çatalca Fault Zone
58
OTURUM – 6 - Ters Çözüm ve Modelleme II
59
Yapay Sinir Ağı Yöntemleri ve Levenberg-Marquardt Yöntemi
Kullanılarak Rezidüel Anomaliden Derinlik ve Yarıçap Parametrelerinin
Bulunması
Fikret DOĞRU1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., İzmir
Gravite yönteminde yeraltındaki yapılardan kaynaklanan anomalilerin parametrelerinin kestiriminde
günümüze kadar birçok yöntem kullanılmaktadır. Son zamanlarda özellikle yapay sinir ağları ve
stokastik algoritmalar jeofizikte olduğu gibi diğer alanlarda da çok kullanılmaya başlanmıştır.
Parametrelerin doğru bir şekilde kestirimi modelleme ve diğer çalışmaları doğrudan etkilediğinden
çok önem arz etmektedir. Levenberg-Marquardt dışındaki yöntemler MATLAB’in toolbox’ından
kullanılmıştır. Bu çalışmada öncelikle sentetik verilerde Feed-Forward Backpropagation (FFBP),
Cascade-Forward Backpropagation (CFBP)ve The Nonlinear Autoregressive Network (Narx) yapay
sinir ağları yöntemleri kullanılmıştır. Bunlara ek olarak geleneksel yöntemlerden birisi olan
Levenberg-Marquardt yöntemi denenerek sonuçlar karşılaştırılmıştır. Sonrasında %5 rastgele
gürültüsü eklenerek gürültülü veriden elde edilen sonuçlarda karşılaştırılmış ve elde edilen başarılı
sonuçların ardından aynı yöntemler bir makaleden sayısallaştırılan rezidüel gravite anomalisine
uygulanmıştır. Makalede belirtilen model yatay silindir olarak çözülmüş ve sondaj bilgisinden yapının
derinliğinin 3.57 m olduğu bilinmektedir. Bu yüzden yapay sinir ağlarında modeller yatay silindir
modeline uygun olarak üretilmiştir. FFBP ve CFBP’de eğitim için Levenberg-Marquardt
Backpropagation kullanılmıştır ve tek katman seçilmiştir. Nöron sayısı 10 alınmıştır ve transfer
fonksiyonu olarak hiperbolik tanjant sigmoid seçilmiştir. Sonuçların hataları aralarında karşılaştırılmış
ve sondajdan elde edilen derinlik değerine en yakın derinlik değeri sonucuna bu çalışmada FFBP’de
ulaşılmıştır.
Anahtar kelimeler: Gravite, Feed-Forward Backpropagation, Cascade-Forward Backpropagation,
Narx, Rezidüel anomali.
60
Determination of Depth and Radius Parameters From Residuel Anomaly
Using ANN Methods and Levenberg-Marquardt Method
Fikret DOGRU1
1-Dokuz Eylul University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, Izmir
In gravity method, many methods have been used for estimating parameters of anomalies arising from
buried structures underground. Lately, especially neural networks and stochastic algorithms have also
become popular in geophysics as well as in other scientific areas. Accurate estimation of parameters
that modeling and other geophysical studies directly affect is of great importance. In this study,
inversion methods were used from MATLAB toolbox except Levenberg-Marquardt method. Firstly,
Feed-Forward Backpropagation (FFBP), Cascade-Forward Backpropagation (CFBP), The Nonlinear
Autoregressive Network Neural Network (NARX) methods were applied on the theoretical data. In
addition, the inversion results of Levenberg-Marquardt method which is one of the conventional
methods for interpreting data were compared. Afterwards, results of %5 random noise added data
compared with the successful results obtained from same methods. Then the methods have been
applied to the digitized residual gravity anomaly from Medford Cavity Site, USA. Solved horizontal
cylinder models mentioned in the article and the depth of the structure is 3.57m which is known from
drilling data. Therefore, models of artificial neural network model were produced accordance with the
horizontal cylinder. Levenberg-Marquardt backpropagation was carried out for training FFBP and
CFBP and single layer was selected. The number of neurons were 10 and hyperbolic tangent sigmoid
transfer function was selected. In this study, errors of the results were compared and obtained depth
values from FFBP reached the nearest depth value previously known from drilling.
Keywords: Gravity, Feed-Forward Backpropagation, Cascade-Forward Backpropagation, Narx,
Residual anomaly.
61
Rezidüel Gravite Anomalisinin Geleneksel Yöntemler Kullanılarak Ters
Çözümü
Yakup Gökhan TORÇUK1,Barış Can MALALİÇİ
1, Cenk AVINCA
1, Fulay YILDIZ
1, İlkin
ÖZSÖZ1, Sezer KAYA
1, Fikret DOĞRU
1, Eren PAMUK
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü 35160,
Buca,İzmir
Günümüzde potansiyel yöntemlerde anomaliye sebep olan yapının parametrelerini tespit etmek
amacıyla çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Anomaliye neden olan kaynağın yerini belirmek ve
yapının lokasyonunu doğru ve güvenilir tahmin etmek gravite yönteminde oldukça önemlidir. Bu
çalışma kapsamında geleneksek yöntemler parametre kestirimi için kullanılmıştır. İlk aşamada sentetik
küre anomalileri üretilmiş ve bunların ters çözümü gerçekleştirilmiştir. Kullanılan yöntemler sırasıyla
en küçük kareler (E.K.K), sönümlü en küçük kareler (S.E.K.K), Tekil Değer Ayrışımı (TDA) ile en
küçük kareler ve TDA ile sönümlü en küçük karelerdir. Ters çözüm sonucunda yapı derinliği,
anomaliye sebep olan yapının merkezi ile yapının yarıçapı belirlenmeye çalışılmıştır. Ters çözüm
sonuçlarında hesaplanan karakök ortalama hata değerlerine (RMSE-Root Mean Squared Error)
bakıldığında en düşük hata değeri sönümlü SVD yöntemiyle elde edilmiştir. Diğer ters çözüm
algoritmaları ile elde edilen RMSE değerleri de kabul edilebilirdir. Çalışmanın ikinci aşamasında ise
sentetik küre anomalisine %5 rastgele gürültü eklenmiş ve belirtilen ters çözüm işlemleri
uygulanmıştır. Ters çözüm sonuçları gürültüsüz anomalinin sonuçlarına benzer çıkmıştır. Çalışmanın
son aşaması olan arazi çalışmasında ise Küba’daki kromit çökellerine ait rezidüel gravite anomalisi 1
m örnekleme aralığıyla sayısallaştırılmıştır. Bu çalışmada ters çözüm ile derinlik, yarıçap ve
anomaliye sebep olan yapının merkezi saptanmıştır. Sentetik ve arazi çalışmalarında ters çözüm
sonuçlarından elde yapılan Jakobian matrisleri kullanılarak, veri ve parametre ayrımlılık dizeyleri
SVD yöntemi ile hesaplanmıştır. Elde edilen dizeyler incelendiğinde ters çözüm sonuçlarının doğru
modeli yansıttığı söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Gravite, tes çözüm, sönümlü en küçük kareler, Küba, kromit çökelleri.
62
Inversion of Residual Gravity Anomaly Using Conventional Methods
Yakup Gökhan TORÇUK1,Barış Can MALALİÇİ
1, Cenk AVINCA
1, Fulay YILDIZ
1, İlkin
ÖZSÖZ1, Sezer KAYA
1, Fikret DOĞRU
1, Eren PAMUK
1
1-Dokuz Eylul University Engineering Faculty, Department of Geophysics, 35160, Buca
Izmir
Nowadays, various technuqies are used to estimate the parameters of the structure causing anomalies
in the potential methods. To specify the location of the source which is causing the anomaly and the
structure's location is considerable to estimate accurate and reliable in gravity method. Conventional
methods are used for estimation of parameters within this study. In the first stage syntetic sphere
anomalies are produced and their inversion was carried out. The least squares, damped least squares,
singular value decomposition and damped singular value decomposition methods are used
respectively. As a result of inversion, depth, the center of the structure and radius of the structure were
obtained. The root mean square error values were calculated in the inversion results (RMSE- Root
Mean Squared Error) when examined the lowest error value was obtained by damped SVD method.
RMSE values that obtained by the other inversion algorithms were acceptable. In the second stage of
the study, %5 random noise added to syntetic sphere anomaly and mentioned inversion process was
applied. The inversion results are similar to noiseless anomaly results. The final stage of the work,
residual gravity anomaly of the chromite deposits in Cuba was digitized with sampling interval of 1 m.
In this study, depth, the centre of the structure that causing the anomaly and radius were estimated by
inversion. In field and syntetic data studies, examining the Jacobian matrix which obtained from
inversion results the data and parameters resolution matrix are calculated using the SVD. The obtained
matrix, reflect the accurate model of the inversion results.
Keywords: Gravity, inversion, damped least square method, Cuba, chromite deposits.
63
Geleneksel Ters Çözüm Yöntemleri Kullanılarak Manyetik Dayk
Anomalisinin Parametrelerinin Tespit Edilmesi
Fulay YILDIZ1, Cenk AVINCA
1, İlkin ÖZSÖZ
*, Barış Can MALALİÇİ
1, Yakup Gökhan
TORÇUK1, Sezer KAYA
1, Fikret DOĞRU
1, Eren PAMUK
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü 35160,
Buca,İzmir
Günümüzde potansiyel yöntemlerde anomaliye sebep olan yapının araştırılması sırasında birçok
yöntem kullanılmaktadır. Anomaliye neden olan kaynağın parametrelerini doğru belirlemek; yapının
açısını ve lokasyonunu doğru ve güvenilir bir biçimde tespit edebilmek manyetik yöntemlerde oldukça
önemlidir. Jeofizikte geleneksel yöntemlere ek olarak optimizasyon yöntemleri ve yapay sinir ağları
sıkça kullanılmaktadır. Bu çalışma kapsamında geleneksel ters çözüm yöntemleri parametre kestirimi
için kullanılmıştır. İlk aşamada sentetik manyetik dayk anomalileri üretilmiş ve bunların ters çözümü
gerçekleştirilmiştir. Kullanılan yöntemler sırasıyla en küçük kareler (E.K.K), sönümlü en küçük
kareler (S.E.K.K), Tekil Değer Ayrışımı (TDA) ile en küçük kareler ve TDA ile sönümlü en küçük
karelerdir. Ters çözüm sonucunda yapı derinliği, anomaliye sebep olan yapının merkezi, yapının
yarıçapı ve açısı kestirilmiştir. Ters çözüm sonuçlarında hesaplanan karekök ortalama hata değerlerine
(RMSE-Root Mean Squared Error) bakıldığında en düşük hata değeri sönümlü SVD yöntemiyle elde
edilmiştir. Diğer yöntemlerle de elde edilen RMSE değerleri kabul edilebilirdir. Çalışmanın ikinci
aşamasında ise sentetik manyetik dayk anomalisine %5 rastgele gürültü eklenmiş ve belirtilen ters
çözüm işlemleri uygulanmıştır. Ters çözüm sonuçları gürültüsüz manyetik dayk anomalisinin
sonuçlarına benzer çıkmıştır. Çalışmanın son aşaması olan arazi çalışmasında ise Hindistan’daki
manyetit kuvarslara ait manyetik dayk anomalisi 1 m örnekleme aralığıyla sayısallaştırılmıştır. Bu
çalışmada ters çözüm ile derinlik, yarıçap, açı ve anomaliye sebep olan yapının merkezi kestirilmiştir.
Sentetik ve arazi çalışmalarında ters çözüm sonuçlarından elde edilen Jakobiyen matrisleri
kullanılarak, veri ve parametre ayrımlılık dizeyleri SVD yöntemi ile hesaplanmıştır. Elde edilen
dizeyler incelendiğinde ters çözüm sonuçlarının doğru modeli yansıttığı söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Manyetik, ters çözüm, sönümlü en küçük kareler, Hindistan, manyetit kuvars.
64
Using Conventional Inversion Methods to Estimation Parameters of
Magnetic Dyke Anomaly
Fulay YILDIZ1, Cenk AVINCA
1, İlkin ÖZSÖZ
*, Barış Can MALALİÇİ
1, Yakup Gökhan
TORÇUK1, Sezer KAYA
1, Fikret DOĞRU
1, Eren PAMUK
1
1-Dokuz Eylul University Engineering Faculty, Department of Geophysics, 35160, Buca
Izmir
Nowadays, different technuqies are used to estimate the parameters of the structure causing anomalies
in the potential methods. Estimate accurately and reliable parameters of the source causing anomaly
which are location and angle of the structure considerable in magnetic methods. Optimization
techniques and neural networks are frequently used in addition to conventional methods in geophysics.
Conventional methods are used for estimation of parameters within this study. In the first stage of the
study syntetic magnetic dike anomalies are produced and their inversion was carried out. The least
squares, damped least squares, singular value decomposition and damped singular value
decomposition methods were used respectively. As a result of inversion, depth, the center of the
structure, radius of the structure and angle has been estimated. The root mean square error values
calculated in the inversion results (RMSE- Root Mean Squared Error) when examined the lowest error
value was obtained by damped SVD method. RMSE values that has been obtained by the other
methods were acceptable. In the second stage of the study, %5 random noise added to syntetic
magnetic dike anomaly and mentioned inversion process have been implemented. The inversion
results were similar to noiseless magnetic dike anomaly results. The final stage of the work, magnetic
anomaly of the quartz-magnetite deposits in India were digitized with sampling interval of 1 m. In this
study, depth, the centre of the structure that causing the anomaly, radius and angle were estimated by
inversion. In field and syntetic data studies, examining the Jacobian matrix which obtained from
inversion results the data and parameters resolution matrix were calculated using the SVD. The
obtained matrix, reflect the accurate model of the inversion results.
Keywords: Magnetic, inversion, Damped Least Squares, India, Quartz-magnetite.
65
SALON - 2 (Bordo Salon)
OTURUM - 1 - Sismoloji
66
Türkiye Depremleri İçin Deprem Büyüklüğü Dönüşüm Bağıntıları
Begüm ÇIVGIN1
1-Ankara Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Ankara
Depremsellik ve tehlike analizi gibi sismolojik çalışmalarda homojen deprem kataloglarının
kullanılması gerekmektedir. Söz konusu çalışmaların çoğunda moment büyüklük (Mw) tercih
edilmektedir. Mw tercih edilmesinin nedeni, diğerleri kadar saturasyon riski olmaması ve depremin
fiziksel süreçleri ile doğrudan ilişkili olasıdır. Türkiye karmaşık tektonik yapısı itibariyle yüksek
sismik aktivitesi olan bir bölgede yer almaktadır, bu nedenle tek bir büyüklük ölçeği içeren homojen
bir deprem kataloğu ile gerçekleştirilecek sismoloji çalışmaları büyük önem arz etmektedir. Birçok
ulusal ve uluslararası kuruluş çeşitli büyüklük türlerini hesaplamakta ve kataloglarda yayınlamaktadır.
Moment büyüklük, birçok araştırmacı tarafından en güvenilir tür olarak kabul edilse de, kataloglarda
genellikle en az sayıda olandır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye ve civarında olan depremler için
moment büyüklüğü değeri hesaplanmasında kullanılabilecek büyüklük dönüşüm bağıntıları
üretmektir. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü – Ulusal
Deprem İzleme Merkezi (KRDAE-UDIM) tarafından derlenen ulusal deprem kataloğu ve uluslararası
deprem araştırma merkezlerinden International Seismological Centre (ISC) deprem kataloğundan,
1900-2014 yılları arasında, büyüklüğü 4 ve üzerinde olan Türkiye ve civarı depremleri seçilmiştir.
KRDAE-UDIM ve ISC kataloglarında yer alan büyüklük ölçekleri ile uluslararası alanda yaygın
olarak kullanılan Global Centroid Moment Tensor (GCMT) kataloğunun moment büyüklükleri
arasındaki regresyon ilişkileri belirlenmiştir. Regresyon bağıntılarının elde edilmesi için, deprem
büyüklüklerinin ilişkilendirilmesinde sıklıkla kullanılan yöntemler olan, en küçük kareler regresyonu
(SR), terslenmiş en küçük kareler regresyonu (ISR) ve genelleştirilmiş ortogonal regresyon (GOR)
uygulanmıştır. Kataloglar, hem bütün olarak hem de karasal ve denizel depremler için ayrı ayrı
değerlendirilmiştir. GCMT kataloğunun moment büyüklüğü ile ISC kataloğunun yüzey ve cisim
dalgası büyüklükleri arasındaki ve KRDAE-UDIM kataloğunun yüzey dalgası, cisim dalgası, yerel,
süreye bağlı ve moment büyüklükleri arasındaki dönüşüm bağıntıları elde edilmiştir. Çalışma
sonucunda Türkiye depremlerinin homojen bir kataloğunu oluşturabilecek deprem büyüklüğü
dönüşüm bağıntıları çeşitli regresyon yöntemleri kullanılarak elde edilmiştir. Karasal ve denizel
depremler için belirlenmiş olan dönüşüm bağıntılarının, Türkiye’nin karmaşık litosfer yapısından
kaynaklanabilecek hesap hatalarını en aza indirmesi beklenmektedir.
Anahtar kelimeler: Deprem büyüklüğü, regresyon analizi, deprem büyüklüğü dönüşüm bağıntıları,
Türkiye depremleri.
67
Magnitude Conversion Equations for Earthquakes in Turkey
Begüm ÇIVGIN1
1-Ankara University, Faculty of Engineering, Department of Geophysical Engineering,
Ankara
Homogeneous earthquake catalogs are needed for various seismological studies such as hazard
analysis and seismicity. In most of the research in question it is preferred to use moment magnitude;
Mw. Moment magnitude scale is preferred in seismological studies for not having the risk of
saturation as much as others, and for being proportional directly to earthquakes physical processes.
Turkey is a seismically active region due to the complex tectonic structure. This high seismicity
requires studies on earthquakes that in turn must rely on a uniform catalog, i.e. based on a single
magnitude type. . Several national and international organizations record and evaluate the earthquake
data in order to calculate and catalog the magnitude values in various types. . Even though the moment
magnitude is the most reliable scale amongst others it is the most rare one. This study was carried out
to introduce the regression relations between the magnitude scales in order to calculate moment
magnitudes for Turkey. Data of earthquakes in and in the vicinity of Turkey with M≥4 within the
period from1900 to 2014 was retrieved from the regional earthquake catalog of Turkey compiled by
Boğaziçi University Kandilli Observatory and Earthquake Research Institute - National Earthquake
Monitoring Centre (B.U.KOERI-NEMC) and the catalog of the International Seismological Centre
(ISC). Regression relations between the magnitude scales included in the catalogs of B.U.KOERI-
NEMC and ISC, and the moment magnitudes of the international Global Centroid Moment Tensor
(GCMT) catalog. The most widely used techniques in regression of magnitudes were used, they are:
linear standard least-squares regression (SR), inverted standard least-squares regression (ISR) and
general orthogonal regression (GOR). Catalogs were investigated both completely and onshore-
offshore events separately. Conversion equations between the moment magnitude of GCMT and
surface and body wave magnitudes of ISC, and surface wave, body wave, local, duration and moment
magnitudes of B.U.KOERI-NEMC were derived. As a result of the study, magnitude conversion
equations needed to compose a uniform earthquake catalog for Turkey was derived by using various
regression methods. It is expected that the conversion equations derived for onshore and offshore
events would minimize the errors on magnitudes arising from the complex tectonic structure of
Turkey.
Keywords: Earthquake magnitude, regression analysis, earthquake magnitude conversion equations,
Turkey earthquakes.
68
Odak Mekanizması Çözümleri Işığında Hatay İli ve Çevresinin
Depremselliği
Gamze Hamide BELEN1, Nihan HOŞKAN
2, Gökçe ÖTER
1
1-İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü
2-İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Uygulamalı Jeofizik Anabilim Dalı
Hatay ili, Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ), Ölü Deniz Fay Zonu ve Kıbrıs Yayından etkilenen
tektonik olarak aktif bir bölgede yer almaktadır. Bölgenin sismik aktivitesinin nedeni, Arap ve Afrika
levhalarının kuzeye doğru olan bağıl hareketleridir. Bu çalışmanın amacı, üç büyük fay zonunun
kesişme bölgesi olarak düşünülen ve uzun zamandır tektonik olarak suskun olarak değerlendirilen
Hatay ili ve çevresinin tektonik yapısını araştırmaktır. Bu sebeple 36.25-39.50 o
K enlemin 36.00-
39.50 o D boylamında kalan bölgede 1900-2015 yılları arasında meydana gelmiş 4.0 ≤ Mw ≤ 6.0 olan
toplam 174 adet depremin P dalgası ilk hareket yönleri kullanılarak odak çözüm mekanizmaları
çözümü vasıtası ile bölgenin tektoniğine ışık tutulmaya çalışılmıştır. Yapılan çözümler sonucunda
35.5-36.5o K enlemi ve 36.0-37.5
o D boylamları arasında çoğunlukla normal faylanma 39.5-37.5
o K
enlem 37.5-39.0o D boylamları arasında ise doğrultu atımlı faylanma görülmektedir. Bölgeye genel
olarak bakıldığında deprem oluşumlarında çizgisellik hâkimdir. Yapılmış olan odak mekanizması
çözümleri, genel olarak bölgenin tektoniği ile uyum içerisindedir. Sonuç olarak üç fay zonunun
kesişme noktasında olduğu düşünülen Hatay ilinde depremsellik bağlamında yapılacak olan çalışmalar
genişletilmeli ve burada Mw ≥ 6.0 büyüklüğünde bir depremin olma olasılığı göz ardı edilmemelidir.
Anahtar Kelimeler: Hatay ili, deprem, odak mekanizması çözümleri.
69
The Light of the Focal Mechanism Solution and Seismicity for Hatay
Region and Its Surrounding
Gamze Hamide BELEN1, Nihan HOŞKAN
2, Gökçe ÖTER
1
1-Istanbul University the Engineering Faculty Geophysics Engineering Section
2-Istanbul University the Section of the Geophysics Engineering Practical the Branch of
Geophysics Major
Hatay region are impressed from East Anatolian Fault Zone (EAFZ), Ölüdeniz Fault Zone and Cyprus
Arc are located in the active area as a tectonic. The reason of seismic activity area is towards to the
north of the relative motion of Arabian and African plate. The goal of this work is researching the
tectonic position of Hatay region and its around are as an inactive positon for a long time which is
thinking of intersection area three fault zones. This working in Hatay and provincens are located
between 36.25-39.50 o
N latitude 36.00-39.50 o
E longitude between 1900-2015 the local mechanism
of 174 earthquakes with magnitudes 4.0 ≤ Mw ≤ 6.0 were obtained using the P wave first motion
directions. The normal faulting is observed the result of the making solution between 35.5-36.5o N
latitude and 36.0-37.5o E longitude, the strike-slip faulting is observed between 39.5-37.5
o N latitude
and 37.5-39.0o E longitude. In general lineament effects being earthquakes. This solutions were used
to establish the relation between the seismicity and the tectonics of the region. At the end it is the
thinking about Hatay has the point of the three intersection fault zones are improving as a seismicity.
We must'nt ignore to be come Mw ≥ 6.0 earthquakes here.
Key Words: Hatay region, earthquake, focal mechanism solution.
70
İzmir İli ve Çevresinin Depremselliğinin ve Maksimum Magnitüd (MMAX)
Değerinin Belirlenmesi
Nazlı Ceyla ANADOLU KILIÇ1
1Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Bölümü, Isparta
Bu çalışmada İzmir ili ve çevresinin (26.00º-29.00
º D, 37.00
º-39.00
ºK) depremselliğinin uzaysal
dağılımı ve maksimum magnitüd (MMAX) değeri belirlenmeye çalışılmıştır. Bunun için uluslararası
veri merkezlerinden (International Seismological Centre-ISC ve National Earthquake Information
Centre-NEIC) ve bir ulusal veri merkezinden (Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü-
KRDAE) elde edilen veriler kullanılmıştır. İlk olarak 1964-2013 yılları arasında meydana gelmiş olan
Cisim dalgası magnitüdü Mb≥3.5 ve Yüzey dalgası magnitüdü MS≥3.0 olan depremler ISC
kataloglarından ve 1973-2013 yılları arasında meydana gelmiş Cisim dalgası magnitüdü Mb≥3.5 ve
Yüzey dalgası magnitüdü MS≥3.0 olan depremler ise NEIC kataloglarından seçilmiştir. ISC ve NEIC
kataloglarının birleştirilmesiyle de tek bir katalog elde edilmiştir. Daha sonraki aşamada ise 1900-
2013 yılları arasında meydana gelmiş olan magnitüdü M≥3.1 olan depremler KRDAE kataloglarından
seçilmiştir. Sonuç olarak, elde edilen farklı ölçekteki magnitüd değerleri ortak magnitüd ölçeği
moment magnitüde (Mw) dönüştürülerek sırası ile iki katalogda düzenlenmiştir. Depremselliğin ve
maksimum magnitüd değerinin belirlenebilmesi ve haritalanması için çalışılan alan 0.25ºK x 0.25ºD
aralıklarla gridlenmiştir. Her bir alt bölge için Gutenberg-Richter bağıntısındaki b-değeri En Küçük
Kareler (EKK) ve Maksimum Olabilirlik (MO) yöntemleri kullanılarak hesaplanmıştır. MMAX değeri
ise her bir alt bölgede Tate-Pisarenko, Kijko-Sellevoll (Cramer), Kijko-Sellevoll (Exact), Tate-
Pisarenko-Bayes, Kijko-Sellevoll-Bayes, Robson-Whitlock ve Robson-Whitlock-Cooke yöntemleri
kullanılarak elde edilmiştir. EKK ve MO yöntemlerine göre ortalama b-değeri sırasıyla; ISC ve NEIC
katalogları için 0.49 ve 0.74; KRDAE kataloğu için 0.69 ve 0.74 olarak hesaplanmıştır. MMAX
değerinin belirlenmesi için kullanılan yöntemlerden, MMAX değeri ISC ve NEIC katalogları için 7.8 ve
KRDAE kataloğu için ise 7.2 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak, düşük b-değerleri ve yüksek MMAX
değerleri çalışma alanında geçmişte olduğu gibi gelecekte de yıkıcı depremler olabileceğini
göstermektedir.
Anahtar kelimeler: b-değeri, Depremsellik, MMAX
71
Determination of Seismicity and Maksimum Magnitude (MMAX) in İzmir
City and Its Vicinity
Nazlı Ceyla ANADOLU KILIÇ1
1Süleyman Demirel University, Engineering Faculty, Department of Geophysical
Engineering, Isparta
This study aims to determine the spatial distribution of seismicity and maximum magnitude value
(MMAX) of İzmir city and its vicinity (26.00º-29.00º E, 37.00º-39.00ºN). For this purpose, the data
obtained from international databases (i.e., International Seismological Centre, ISC and National
Earthquake Information Centre, NEIC) and a national database (i.e., Kandilli Observatory and
Earthquake Research Institute, KOERI) were used. Firstly, earthquakes occurred from 1964 to 2013
with body wave magnitudes Mb ≥3.5 and surface wave magnitudes MS≥3.0 were selected from the
ISC catalogue while the NEIC one was used for the same magnitudes mentioned above considering
the earthquakes occurred between 1973-2013 years. A single catalogue was also obtained by
combining both ISC and NEIC catalogues. Secondly, the earthquakes that occurred 1900-2013 time
period and include magnitudes equal to or larger than 3.1 were selected from the KOERI. Finally, the
magnitude values at different scales were converted to a common scale moment magnitude (Mw),
thus, the both earthquake catalogues were organized, respectively. The study area was gridded at
0.25ºN x 0.25ºE for the determination and mapping of seismicity and MMAX value. The b-value in
the Gutenberg-Richter relationship was calculated at each sub-region using conventional methods of
Least Squares (LS) and Maximum Likelihood (ML). Similarly, for each region, the values of MMAX
were obtained by Tate-Pisarenko, Kijko-Sellevoll (Cramer), Kijko-Sellevoll (Exact), Tate-Pisarenko-
Bayes, Kijko-Sellevoll-Bayes, Robson-Whitlock and Robson-Whitlock-Cooke methods. Considering
the ISC and NEIC catalogues, the average values of b are 0.49 and 0.74 whereas these are 0.69 and
0.74 for the KOERI catalogue for the LS and ML methods, respectively. According to the results
obtained by the methods used for determining the value of MMAX, the MMAX values are 7.8 and 7.2
for the ISC-NEIC and KOERI catalogues, respectively. As a result, low b-values and high MMAX
values clearly show that destructive earthquakes occurred in the past may likely occur in the future in
the study area.
Keywords: b-value, seismicity, MMAX.
72
Deprem Erken Uyarı Sistemleri: Marmara Bölgesi için Durum Analizi
Seçil TURAN1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İzmir
Son yıllarda gelişen bilgisayar teknolojileri, depremlerin kısa sürede tahmin edilmesi ve gerçek
zamanlı değerlendirilmesini mümkün kılmaktadır. Bu durum deprem erken uyarı sistemlerinin
geliştirilmesine de imkan sağlamaktadır. Günümüzde Türkiye dahil birçok ülke deprem erken uyarı
sistemine sahiptir. 1999 yılında meydana gelen Kocaeli (Mw 7.5) ve Düzce (Mw 7.2) depremleri,
Marmara Bölgesi’nde meydana gelebilecek olası bir depremin özellikle İstanbul’da yaratacağı hasara
karşı hazırlıklı olunması gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Marmara Bölgesi’nde oluşabilecek hasar yapıcı
bir deprem sonrasında olası kayıpların azaltılabilmesi ve acil müdahale edilebilmesi için erken uyarı
algoritmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Deprem Erken Uyarı’nın temel unsuru, depremin
büyüklüğünün hızlı ve güvenilir bir şekilde tahmin edilmesidir. Depremin büyüklüğünün
hesaplanabilmesi için de deprem kırığının devam edip etmeyeceğinin belirlenmesi gereklidir. Bu da
genellikle başlangıçtaki hareketin (P-dalgalarının) karakteristiklerinden anlaşılmaktadır. Başlangıçtaki
hareketin özelliğinin belirlenmesini takiben tahminleme işlemi yapıldıktan hemen sonra acil
müdahalenin yapılabilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla çalışmada Marmara Bölgesi için P-
dalgalarının özellikleri belirlenmeye çalışılmıştır. τc-Pd ve B-Delta yöntemleri ile Acil Müdahale ve
Erken Uyarı Sistemi’ne ait deprem istasyonlarından alınan düşey bileşen ivme kayıtları kullanılarak
Marmara Bölgesi’ne ait parametrelerin elde edilmesine çalışılmış ve bu parametreler yardımıyla acil
müdahalenin yapılabilmesi için kullanılabilecek bağıntılar elde edilmiştir. Çalışma alanı için, Pd>0.5
cm ve τc>1.0 sn değerleri elde dilmiştir. Sonuçlar literatür ile karşılaştırıldığında, istasyonun
bulunduğu alanda ve daha geniş bir bölgede etkili olabilecek depremin meydana gelebileceği ortaya
konulmuştur. Sonuç olarak bu değerlerin aşıldığı durumlarda, Marmara Bölgesi için hasar yapıcı bir
deprem oluşabileceği düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Deprem erken uyarı, Marmara Bölgesi, P-dalgası.
73
Earthquake Early Warning Systems: Case Study for the Marmara Region
Seçil TURAN1
1- Dokuz Eylul University,Engineering Faculty, Department of Geophysics, Izmir
Development in computer technologies in recent years, makes it possible that estimating the
earthquakes in a short time and making a real time analysis. It also provides advancement in
earthquake early warning systems. Today, many countries, including Turkey, have earthquake early
warning system. When Kocaeli (Mw 7.5) and Duzce (Mw 7.2) earthquakes occurred in the Marmara
Region in 1999, it was realized that the necessity being prepared for the hazard created especially in
the Istanbul region. For this reason, the Marmara Region will have to be prepared with the all of
reality with the early warning systems in order to reduce possible losses and to make fast emergency
interventions after devastating earthquake occurrence. The foundation of earthquake early warning
system is based on estimated magnitude of earthquake, fastly and reliably. Determining of rupture’s
continuity is necessary in order to calculate the magnitude of the earthquake. This is usually
understood from the characteristics of initial movement (P-waves). Responding to emergency is
aimed after making prediction following the determination characteristics of initial movements. This
purpose in this study, it was tried to determine the characteristics of the P-wave for the Marmara
Region. The parameters of the Marmara Region have been tried to obtain by using the vertical
component acceleration records obtained from emergency Response and Early Warning System’s
seismic stations with methods of τc-Pd and B-Delta and correlations which can be used to respond to
emergencies are acquired. Pd> 0.5 cm and τc> 1.0 sec are obtained for the study area. Comparing with
published literature, these results corresponding to a earthquake that could be effective at the station
location and larger area around the station. As a result, in the case of exceeding these values (Pd> 0.5
cm, tc> 1.0 sec), a damaging earthquake is thought to be occurred in the Marmara region.
Keywords: Earthquake early warning, The Marmara Region, P-wave.
74
İzmir ve Çevresinin 3 Boyutlu Hız Yapısının Yerel Deprem Tomografisi
Yöntemiyle Belirlenmesi: İlksel Sonuçlar
Çağlar ÖZER1, Bülent KAYPAK
2, Elçin GÖK
1, Ulubey ÇEKEN
3, Orhan POLAT
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Sismoloji ABD,
İzmir
2- Ankara Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Sismoloji ABD,
Ankara
3- T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Deprem Dairesi
Başkanlığı, İzmir
Bu çalışma kapsamında İzmirNET deprem varış zamanları kullanılarak yerel deprem tomografisi
yöntemiyle İzmir ve yakın çevresinin 3 boyutlu sismik hız yapısı belirlenmiştir. Yerel deprem
tomografisi yöntemi ile 3-B sismik hız yapısının belirlenmesinden önce referans model olarak
kullanılmak üzere bölgenin 1-B Vp ve Vs yapılarının hesaplanması gerekmektedir. Batı Anadolu’ da
daha önce yapılan kabuk yapısı çalışmalarından ve jeolojik modellerden birçok hız yapısı
oluşturulmuş ve VELEST (Kissling, 1988) algoritmasından faydalanarak 1 boyutlu Vp ve Vs yapıları
belirlenmiştir. Daha sonra bu bilgiler kullanılarak 3 boyutlu başlangıç hız yapısı oluşturulmuştur. Bu
amaçla 2008-2012 yılları için 26.1°-27.7° boylamları ve 37.8°-39.0° enlemleri arasında İzmirNET
istasyonları (19 istasyon) tarafından kaydedilen 705 deprem (5065P ve 4049 S) kullanılmıştır.
LOTOS-12 (Local Tomography Software) programı ile 5-10-20-30 km derinlikleri için yatay kesitler
oluşturulmuştur. 30 km derinlikten sonra hız yapısı deprem sayısının azlığı ve düşük çözünürlülük
sebebiyle belirlenememiştir. Orhanlı fay zonu ve Seferihisar fayı boyunca düşük hızlı zonlar
belirlenmiştir. İzmir Körfezi kıyı kesiminde de düşük hızlı eğilim devam etmektedir. Bu düşük hızlar
P, S ve P/S kesitlerinde görülmektedir. Fakat S dalgalarındaki okuma hataları sebebiyle Vp yatay
kesitlerinin çözüm gücü daha yüksektir. Elde edilen sonuçların bölge için ilksel olması ve İzmir ve
yakın çevresinin hız yapısının belirlenmesi açısından çok önemlidir.
Anahtar kelimeler: 3-B sismik hız yapısı, İzmirNET, yerel deprem tomografisi
75
Determination of 3D Velocity Structure Beneath Izmir and Surroundings
by Local Earthquake Tomography (LET) Method: Preliminary Results
Caglar OZER1, Bulent KAYPAK
2, Elcin GOK
1, Ulubey CEKEN
3, Orhan POLAT
1
1-Dokuz Eylul University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, Division of
Seismology, İzmir
2-Ankara University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, Division of
Seismology, Ankara
3-Earthquake Research Department, General Directorate of Disaster Affairs, Ankara
In this study; determinated 3-D velocity structure by local earthquake tomography method for Izmir
and surrounding area using IzmirNET earthquake arrival times. Prior to the determination of 3-D
seismic velocity structure with local earthquake tomography method; it should be calculated 1-D Vp
and Vs structure. Many velocity structures were created which performed previously studies of crustal
structure and geological model and 1-dimensional Vp and Vs structure were determined with
VELEST algorithm (Kissling, 1988). Then, using this information 3-D velocity structure was created.
For this purpose; 705 earthquakes (5065P and 4049 S) were used by recorded (between 2008-2012
years) IzmirNET stations (19 stations) which were saved between 26.1°-27.7° E longitude and 37.8° -
39.0° N latitude. Cross sections were created to a depth of 5-10-20-30 km by LOTOS-12 (Local
Tomography Software). Deeper from 30 km; velocity structure could not be determined because of
low resolution and lack of earthquakes. Low velocity zones have been identified along the Orhanlı and
Seferihisar faults. This low velocity trend continues to coastal Izmir Bay. This low speed is seen in P,
S and P / S cross-section. However; due to phase errors in the S-phase wave, Vp resolution power of
the horizontal section is higher than S wave. Because of the initial results for the region, it is very
important for determining the velocity structure beneath Izmir and surroundings
Keywords: 3-D seismic velocity structure, IzmirNET, local earthquake tomography
76
OTURUM - 2 - Ters Çözüm ve Modelleme - I
77
Diferansiyel Evrim Algoritması ile Gravite Verilerinin Ters Çözümü ve
Belirsizlik Analizi
Çağlayan BALKAYA1, Yunus Levent EKİNCİ
2, Gökhan GÖKTÜRKLER
3
1-Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü,
Isparta
2-Bitlis Eren Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Bitlis
3-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İzmir
Çoklu stratejili diferansiyel evrim (DE) algoritması birçok eniyileme problemini çözmek için
kullanılan güçlü bir popülasyon tabanlı meta-sezgisel algoritmadır. Algoritma önceden belirlenen bir
sonlandırma kriteri gerçekleşene kadar rasgele üretilen bir başlangıç popülasyonunun sırasıyla
mutasyon, çaprazlama ve seçim operatörleriyle bir nesilden diğerine evrilmesi temeline
dayanmaktadır. Bu çalışmada, gravite verilerinin ters çözümü için algoritmanın mutasyonu
gerçekleştirmek için popülasyonun en iyi bireyini seçen ve binomial çaprazlamayı uygulayan bir
stratejisi (DE/best/1/bin) kullanılmıştır. Algoritma gürültü içeren ve içermeyen kuramsal veri kümeleri
üzerinde denendikten sonra sırasıyla Hindistan’da bir manganez yatağı ve Küba’da bir kromit cevher
kütlesi üzerinde ölçülen iki alan belirtisinin model parametrelerinin belirlenmesinde kullanılmıştır. DE
algoritması kuramsal olarak üretilen belirti için; cevher kütlesinin derinliğini, biçim faktörlerini, genlik
katsayısını ve yüzeydeki izdüşümünü içeren model parametrelerini doğru olarak kestirmiştir. Alan
uygulamaları dikkate alındığında ise algoritma tarafından kestirilen parametrelerin önceki çalışmaların
sonuçlarıyla iyi bir uyum gösterdiği görülmektedir. Ayrıca, kestirilen parametrelerin doğruluğu bir
belirsizlik analiziyle araştırılmıştır. Bu analiz için soğutma işleminin uygulanmadığı bir yapay ısıl
işlem yaklaşımını kullanan Metropolis–Hastings örnekleme algoritması kullanılmıştır. Belirsizlik
analizinden elde edilen sonuçlar DE algoritmasının güven aralıkları içinde kalan parametre kestirimleri
sağladığını açıkça göstermiştir.
Anahtar kelimeler: Diferansiyel evrim, gravite yöntemi, global eniyileme, parametre kestirimi,
belirsizlik analizi.
78
Inversion of Gravity Data Using Differential Evolution Algorithm and
Uncertainty Analysis
Çağlayan BALKAYA1, Yunus Levent EKİNCİ
2, Gökhan GÖKTÜRKLER
3
1-Süleyman Demirel University, Engineering Faculty, Department of Geophysical
Engineering, Isparta
2-Bitlis Eren University, Faculty of Arts and Sciences, Department of Archaeology, Bitlis
3-Dokuz Eylül University, Engineering Faculty, Department of Geophysical Engineering,
İzmir
Multi-strategy differential evolution (DE) algorithm is a powerful population-based metaheuristic
algorithm that can be used for solving various optimization problems. The algorithm is based on the
idea of the evolution of a randomly generated initial population from one generation to the next one
via mutation, crossover and selection operations, respectively until a predefined termination criterion
is satisfied. In this study, a strategy of the algorithm (i.e., DE/best/1/bin) choosing the best individual
of the population for mutation and applying a binomial-type crossover was used for inversion of
gravity data. After the algorithm has been tested on synthetic data with and without noise, its
applicability has also been demonstrated using two field anomalies measured over a manganese
deposit in India and a chromite ore body in Cuba, respectively. DE algorithm has correctly estimated
the model parameters including depth, shape factors, amplitude coefficient and the horizontal distance
of the ore body for synthetically generated anomaly. Considering the field cases, the estimated
parameters are in good agreement with the ones reported by previous studies. In addition, accuracy in
the parameter estimations was investigated by an uncertainty appraisal analysis via Metropolis–
Hastings sampling algorithm based on a simulated annealing scheme without cooling. The results
obtained by the uncertainty analysis clearly shows that DE algorithm provides reliable parameter
estimations within the confidence intervals.
Keywords: Differential evolution, gravity method, global optimization, parameter estimation,
uncertainty analysis.
79
Yatay Halka Elektromanyetik (YHEM) Verilerinden Yeni Bir Sürü
Zekâsına Dayalı Diferansiyel Arama Algoritması Kullanarak Parametre
Kestirimi
Hilal ALKAN1, Çağlayan BALKAYA
2
1-Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Isparta
2-Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü,
Isparta
Doğadan esinlenilen ve sürü zekâsı yaklaşımını temel alan algoritmalar jeofizikte doğrusal olmayan
en-iyileme problemlerini çözmek için en yaygın kullanılan meta-sezgiseller arasındadır. Brown
benzeri bir rassal yürüyüş hareketini kullanarak süper organizmaların göçünden esinlenen diferansiyel
arama (DA) algoritması gerçek değerli sayısal en-iyileme problemlerini çözmek için yakın zamanda
önerilen meta-sezgisel yöntemlerden biridir. Bu çalışmada, ince eğimli iletkenler üzerinde elde edilen
yatay halka elektromanyetik (YHEM) verisinden parametre kestirimi için DA algoritmasının bir
uygulaması sunulmuştur. İletkenin derinliği, eğim açısı ve yüzeydeki izdüşümü genel olarak Slingram
ismiyle bilinen bir YHEM belirtisinden kestirilen model parametreleridir. Algoritmanın
uygulanabilirliği ve doğruluğu gürültüsüz ve gürültü içeren bir kuramsal veri üzerinde test edilmiştir.
Ayrıca Kuzey Avustralya’da eğimli bir grafitik şist üzerinde ölçülen bir alan verisi de
değerlendirilmiştir. Kestirilen parametreler diferansiyel evrim ve parçacık sürü optimizasyonundan
elde edilen parametrelerle karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçlar algoritmanın performansının ve
başarısının oldukça etkili olduğunu açıkça göstermektedir. Ayrıca, DA’nın algoritmik yapısının
basitliği onu jeofiziğin diğer bir-boyutlu ters çözüm problemlerine kolayca uygulanabilir hale
getirmektedir.
Anahtar kelimeler: Diferansiyel arama, elektromanyetik yöntem, global en-iyileme, HLEM,
parametre kestirimi.
80
Parameter Estimation from Horizontal Loop Electromagnetic (HLEM)
Data Using a New Swarm-Intelligence-Based Differential Search Algorithm
Hilal ALKAN1, Çağlayan BALKAYA
2
1-Süleyman Demirel University, Graduate School of Natural and Applied Sciences,
Isparta
2-Süleyman Demirel University, Engineering Faculty, Department of Geophysical
Engineering, Isparta
Nature-inspired and swarm-intelligence-based algorithms are among the most widely used
metaheuristics for solving non-linear optimization problems in geophysics. Differential search (DS)
algorithm inspired by migration of super-organisms by using the concept of Brownian-like random-
walk motion is one of the recently proposed metaheuristic optimization algorithms to solve real-valued
numerical optimization problems. In this study, an implementation of DS algorithm is presented for
parameter estimation from horizontal loop electromagnetic (HLEM) data obtained over thin dipping
conductors. The depth, dip angle and the horizontal distance of the conductors are the estimated model
parameters of a HLEM anomaly, which is commonly known as Slingram. Accuracy and applicability
of the algorithm were tested on a synthetic data with and without noise, and a field anomaly measured
over a dipping graphitic shale in Northern Australia was also considered. The estimated parameters
were compared with those obtained from particle swarm optimization and differential evolution
algorithms. The obtained results clearly show that the success and performance of the algorithm are
quite effective. Furthermore, simplicity of the algorithmic structure of DS makes it easily applicable to
other one-dimensional geophysical inverse problems.
Keywords: Differential search, electromagnetic method, global optimization, HLEM, parameter
estimation.
81
Aktif ve Pasif Kaynaklı Yüzey Dalgası Yöntemlerinden Elde edilen
Rayleigh Dalgası Dispersion Eğrilerinin Birleştirilmesi ve Ters Çözümü
Eren PAMUK1, Mustafa AKGÜN
1, Özkan Cevdet ÖZDAĞ
2, Şenol ÖZYALIN
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İzmir
2-Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Jeofizik Mühendisliği Anabilim Dalı,
İzmir
Deprem-zemin-yapı ortak davranışını tanımlamada kullanılan zemin transfer fonksiyonlarının
hesaplanmaları için S dalga hızı (Vs) derinlik profillerinin ana kayaya kadar yüksek çözünürlükle
tanımlanması gerekir. Bu amaçla yapılacak jeofizik çalışmalarda hem araştırma derinliğini hem de S
dalga hızı çözünürlüğünü arttırmak için aktif ve pasif kaynaklı yüzey dalgası yöntemlerinin birlikte
kullanılması gerekir. Bu yöntemlerin birlikte kullanılması ile elde edilen Rayleigh dalgası dispersiyon
eğrileri, geniş bir frekans bandında birleştirilebilir. Birleştirilmiş dispersiyon eğrisinin kullanılması
kayma dalgası hızının (Vs) hem sığ hem de daha derinlerde yüksek kalitede elde edilmesini
sağlamaktadır. Eğer kalın bir tortul tabakası varsa S dalga hızını (Vs) yüksek çözünürlükte
belirlenmesi daha da önemli hale gelmektedir ve bu durumlarda dizilim mikrotremor yöntemi olan
Uzaysal Özilişki yönteminin (SPAC-Spatial Autocorelation) kullanılması çeşitli araştırmacılar
tarafından önerilmektedir. Bu çalışmada İzmir ilinde farklı iki bölgede (Bornova ve Buca) Çok Kanallı
Yüzey Dalga Analizi (MASW- Multichannel Analysis of Surface Wave), Kırılma Mikrotremor
(ReMi-Refraction Microtremor) ve SPAC yöntemleri ile yüzey dalgası verileri toplanmıştır. Bu
yöntemlerden elde edilen Rayleigh dalgası dispersiyon eğrileri, geniş bir frekans bandında (0.5’den 20
Hz’e) birleştirilmiştir. Birleştirilmiş Rayleigh dalgası dispersiyon eğrilerinin ters çözümünde stokastik
bir yöntem olan ve son yıllarda yaygın olarak kullanılan komşuluk algoritması (KA) ve geleneksel bir
yöntem olan Levenberg-Marquardt (LM) yöntemi kullanılmıştır. LM algoritmasından elde edilen
sonuçların güvenilirliği ve algoritmanın doğru çözüme yakınsaması kullanılan başlangıç modeline
bağlıdır. KA ise LM algoritmasının aksine iyi bir başlangıç modeline ihtiyaç duymadan daha iyi
sonuçlar üretebilmiş ancak KA ise ters çözüm için daha fazla zamana ve yineleme sayısına gereksinim
duymuştur. Karekök ortalama hata değeri (RMSE- Root mean square error) iki algoritma sonuçları
için hesaplanmış KA sonucunda hesaplanan RMSE değerlerinin nispeten daha düşük olduğu
görülmüştür. KA ve LM algoritmasıyla elde edilen Vs hızları ve tabaka kalınlıkları kullanılarak
kuramsal zemin transfer fonksiyonları hesaplanmıştır. SPAC yöntemi ile de toplanan mikrotremor
verilerine Nakamura tekniği uygulanarak H/V spektral oranlar elde edilmiştir. Vs–derinlik
profillerinin güveninirliği ve doğruluğu ise H/V spektral oran grafikleri ile kuramsal zemin transfer
fonksiyonlarının karşılaştırılması ile sağlanmıştır.
Anahtar kelimeler: Dispersiyon eğrilerinin birleştirilmesi, yüzey dalgası yöntemleri, ters çözüm.
82
Combining Dispersion curves and Their Inversion obtained from Active
and Passive Source Surface Wave Methods
Eren PAMUK1, Mustafa AKGÜN
1, Özkan Cevdet ÖZDAĞ
2, Şenol ÖZYALIN
1
1-Department of Geophysical Engineering, Dokuz Eylul University, Izmir
2-Graduate school of Natural and Applied Sciences, Izmir
S wave velocity-depth profiles need to be identified with high resolution up to bedrock for soil
transfer functions which are used to describe earthquake-soil-structure common behaviors. For this
purpose, active and passive surface wave methods should be used together for increase both research
depth and resolution of Vs in geophysical studies. Rayleigh wave dispersion curves obtained from
using these methods together can be combined in a wide frequency band. Using of combined
dispersion curves provides shear wave velocity (Vs) with high quality in both shallow and deeper. If
there is thick layer of sediments, identifying of Vs with high resolution becomes more important and
in these case SPAC method (Spatial Autocorelation) which is array microtremor is suggested by
various researchers. In this study, surface waves data were collected using MASW (Multichannel
Analysis of Surface Waves), ReMi (Refraction Microtremor) and SPAC methods in İzmir in two
different region (Bornova and Buca).Rayleigh wave dispersion curves can be combined in a wide
frequency band (0.5-20 Hz). Neighborhood Algorthm (NA) which is stochastic methods and widely
used in recent years and traditional method Levenberg-Marquardt (LM) method were used for
inversion of combined rayleigh wave dispersion curves. Reliability of the results obtained from LM
algorithm and the algorithm closer to the right solution depends on the initial model. NA unlike the
LM algorithm produced better results without a good initial model, but NA was required more time
and iteration number for the inversion. RMSE (root mean square error) values were calculated for the
two algorithms results and calculated RMSE values of NA results are relatively low. Theoretical
transfer functions were calculated using Vs and layer thickness obtained from NA and LM. H/V
spectral ratios were obtained appliying Nakamura method to collected data from SPAC. Reliability
and accuracy of Vs-depth profiles were provided with comparing fit between theoretical soil transfer
functions and H/V spectral ratios.
Keywords: Combining dispersion curves, surface wave methods, inversion.
83
Çoklu Doğal Potansiyel Anomalilerinin Global Optimizasyon Yöntemiyle
Ters Çözümü
Ahmet ACAR1, Seçil TURAN
1, Gökhan GÖKTÜRKLER
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İzmir
Global optimizasyon algoritmaları geleneksel ters çözüm yöntemlerine göre global minimuma
ulaşmada daha etkilidirler. Yerel minimumlardan çıkabilme ve iyi bir başlangıç modeline
ihtiyaç duymadan çözüm üretebilme özellikleri bu algoritmaları klasik ters çözüm
yöntemlerine göre daha avantajlı yapmaktadır. Jeofizikte model parametre kestiriminde
kullanılan global optimizasyon yöntemlerinden biri olan Parçacık Sürü Optimizasyonu (PSO),
çok boyutlu arama uzayındaki en iyi konumu araştıran, sürülerin sosyal davranış, hareket ve
zekasını temel alan evrimsel bir algoritmadır. Bu çalışmada PSO yöntemi, küre, düşey veya
sonsuz uzun yatay silindir gibi basit geometriye sahip yapılardan kaynaklanan çoklu doğal
potansiyel (SP) anomalilerinin ters çözümüne uygulanmıştır. Ters çözüm çalışmalarında
kullanılan model parametreleri elektrik dipol moment, polarizasyon açısı, yapının derinliği,
anomalinin başlangıç noktası ve yapı biçim faktörüdür. Algoritma, çoklu SP anomalilerinden
oluşan, küre-küre, küre-düşey silindir ve küre-düşey silindir-sonsuz uzun yatay silindir
modellerini içeren gürültülü kuramsal veriler üzerinde test edilmiştir. Çalışmada model
parametreleri, parçacık sayısı 100 alınarak 100 yineleme ile elde edilmiştir. Ağırlıklandırma
katsayısı (w) ve bireysel ve sosyal ölçeklendirme faktörleri (c1 ve c2) değerleri sırasıyla,
0.729, 2.041 ve 0.948 olarak seçilmiştir. PSO, iyi bir başlangıç modeline gereksinimi olmadan
çok küçük hata değerleriyle, doğru parametrelere yakın sonuçlar sağlamıştır.
Anahtar kelimeler: Doğal Potansiyel, Global Optimizasyon, Parçacık Sürü Optimizasyonu
84
Inversion of Multiple Self-Potential Anomalies by Global Optimization
Method
Ahmet ACAR1, Seçil TURAN
1, Gökhan GÖKTÜRKLER
1
1-Dokuz Eylül University, Engineering Faculty, Department of Geophysical Engineering,
İzmir
Global optimization algorithms are more effective in reaching global minimum compared to
conventional inversion methods. Features of the global optimization algorithms, such as avoiding local
minima and yielding solutions not depending on a good starting model, make them more favorable
compared to the classical inversion methods. The particle swarm optimization (PSO) used in
estimation of the model parameters in geophysics as one of the global optimization methods, is an
evolutionary algorithm based on the social behavior, movement and intelligent of swarms searching
for an optimal location in a multidimensional search area. In this study, PSO method was implemented
for the inversion of multiple self-potential (SP) anomalies generated by polarized bodies with simple
geometry as sphere, vertical or infinitely-long horizontal cylinder. The model parameters included the
electric dipole moment, polarization angle, depth of the body, exact origin of the anomaly and shape
factor. This algorithm was tested on some multiple SP anomalies including sphere-sphere, sphere-
vertical cylinder, sphere-infinitely long horizontal cylinder and sphere-vertical cylinder-infinitely long
horizontal cylinder. Both noisy and noise-free data sets were inverted. In this study, 100 iterations
were carried out by 100 particles to obtain the model parameters. The values of 0.729, 2.041 and 0.948
were designated for the inertia weight (w) and the individual and social scaling factor (c1 and c2),
respectively. PSO provided very close results to the correct parameters with small residual values
without requiring a good initial model.
Keywords: Self Potential, Global Optimization, Particle Swarm Optimization
85
OTURUM - 3 - Güncel Yerbilimi Çalışmaları - I
86
Eskişehir Seyitgazi Ovası Yeraltı Su Seviyelerinin Açık Kaynak Kodlu
Coğrafi Bilgi Sistemi ile Değerlendirilmesi
Doğukan HALICIOĞLU1, Ahmet Can SUCUOĞLU
2, Merve EDİZKAN
2, Aysun GÖÇMEZ
3
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Müh. Böl., İzmir
2-Makropor Jeoloji Jeoteknik Mühendislik San. ve Tic. Ltd. Şti. Eskişehir
3-Coğrafi Veri Modelleme San. ve Tic. Ltd. Şti. Eskişehir
Bu çalışmanın amacı Eskişehir Seyitgazi Ovası üzerinde yer alan derin su sondaj verilerinin
değerlendirilmesidir. Çalışma Eskişehir ili, Seyitgazi ilçesi Seydisuyu Deresinin içinde bulunduğu
yaklaşık 250 km²’ lik Seyitgazi Ovasını içeren bölgede yapılmıştır. Bu çalışmada kullanılan veriler
DSİ 3.Bölge Müdürlüğü tarafından sağlanmıştır. Çalışma sahası içinde sulama kooperatiflerine tahsis
edilmiş tarım sulama amaçlı olarak kullanılan derin su sondaj kuyuları ve belli zaman aralılarıyla
veriler toplanan limnigraflı kuyular mevcuttur. Tüm bu kuyulardan elde edilen veriler Açık Kaynak
Kodlu Coğrafi Bilgi Sistemleri yazılımı olan Quantum GIS ve GRASS ile değerlendirilmiştir. Bölgeye
ait 1/25.000 ölçekli topografik harita sayısallaştırılmıştır. Çalışma sahasına ait sondaj noktaları sayısal
harita üzerine yerleştirilmiştir. Sondaj noktalarına ait öznitelik değerleri belirlenmiş ve bölgenin su
seviye veri tabanı oluşturulmuştur. Son 30 yıllık dönemin yeraltı su seviyeleri farklı yıllara göre CBS
veritabanına girilmiştir. Farklı yıllara göre girilen değerler CBS yazılımları ile analiz edilmiştir.
Çalışılan yerin yeraltı su seviye haritaları oluşturulmuştur. Oluşturulan haritalar yıllara göre izlenmiş
ve değişiklikler belirlenmiştir. Bu seviye değişiklikleri eski yıllara ait meteorolojik veriler ile
deneştirilmiştir. Değişikliklerin yağışlarla ilişkili olup olmadığı üzerinde yorumlamalar yapışmıştır.
Anahtar Kelimeler: Seyitgazi, yeraltı suyu, yağış, coğrafi bilgi sistemleri, açık kaynak kod.
87
The Evaluation of Ground Water Level in Eskisehir Seyitgazi Plain with
Open Source Software Geographic Information System
Doğukan HALICIOĞLU1, Ahmet Can SUCUOĞLU
2, Merve EDİZKAN
2, Aysun
GÖÇMEZ3
1-Dokuz Eylul University,Engineering Faculty, Department of Geological Engineering, Izmir
2-Macropor Geology Geotechnical Engineering Industry and Trade Ltd. Co. Eskişehir
3-Geographic Data Modelling Industry and Trade Ltd. Co. Eskişehir
The purpose of this study is evaluating deepwater drilling datas on the Eskisehir Seyitgazi Plain. This
study has been made in the area which includes about 250 km² Seyitgazi Plain in the Seydisuyu
Stream, Seyitgazi, Eskisehir. The Datas which is used for this study have been provided by DSI
3.District Office. There are deepwater boreholes for agricultural watering that assigned to the watering
cooperatives and water level recorders that collect data periodically in the study area. All the datas are
collected from these boreholes have been evaluated by the Quantum GIS and GRASS which are Open
Source Software Geographic Information System. 1/25000 Topographic Scaled Maps that belong to
the area are digitized. Drilling Points which belong to the study area have been placed on the digital
map. Attribute Values of the Drilling Points are determined and water level database of the area is
created. The period of the Last 30 years ground water levels are entered to the GIS database. These
Values are analyzed by GIS softwares. Ground water level maps in the study area are formed. The
Formed maps have been watched by years and the differences have been determined. This Level
changes are correlated with the Meteorological datas of the previous years. The Comments have been
made whether the changes is related with the rainings or not.
Keywords: Seyitgazi, ground water, rains, geographic information system, open source software.
88
Jeofizik Mühendisliği Eğitim Sistemi ve Geleceğinin Öğrenci Perspektifi ile
Değerlendirilmesi
Ozan Barış AYGÖRDÜ
1, Aral BENLİ
1, Savaş KARABULUT
1
1-Istanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü 34320,
Avcılar, Istanbul
Bu çalışma, Jeofizik Mühendisliği Lisans eğitimi gören öğrencilerin kendi bakış açılarıyla Jeofizik
Mühendisliği eğitimini değerlendirmeleri amacı ile yapılmıştır. Bölüm öğrencilerinin kendi
perspektifiyle, üniversitelerinde verilen Eğitim-Öğretim sisteminin durumu değerlendirmek, Jeofizik
Mühendisliği Mesleğinin gelişimine katkı sunmak ve gördükleri eksikleri ise ortaya koyup sağlıklı
çözümler elde etmek amacıyla bir anket çalışması ile değerlendirilerek yapılmıştır. Hazırlanan anket
kapsamda Türkiye’de Jeofizik Mühendisliği Eğitimi veren dokuz üniversitenin (İstanbul Üniversitesi,
İ.T.Ü., Kocaeli, Ç.O.M.U., Sivas Cumhuriyet, Isparta Süleyman Demirel, Ankara ve KTU) Jeofizik
Mühendisliği Bölümlerinde okuyan 2. 3. ve 4. sınıf öğrencilerine iki ana başlık altında hazırlanmış
(öğrencilerin kendi gözünden bölümlerini değerlendirmeleri, sosyo-ekonomik ve mesleki bağlantıları
da göz önüne alarak) 28 soru yöneltilmiş ve 614 öğrenciye uygulanmıştır. Ankette öğrencilerin Mezun
oldukları lise türleri (Anadolu Lisesi, Meslek Lisesi, Kolej), üniversite sınavlarında Jeofizik
Mühendisliği Bölümü tercih sıraları, bildikleri yabancı diller (Ulusal dil dışındaki eğitim) ve
seviyeleri, üniversitelerindeki Jeofizik Mühendisliği eğitimini nasıl buldukları, bölümlerinde hangi
alanlarda çalışmalara yer verildiği (Sismoloji, Yer Fiziği, Uygulamalı Jeofizik), Jeofizik
ekipmanlarının yeterlilik durumu, öğretilen bilgisayar programlama dillerini (Veri İşlem Laboratuvarı
gibi), Öğretim Elamanları tarafından toplantı ve seminerlere katılmak için yardımcı olma durumları,
teorik eğitimin yanında uygulamalı eğitiminde yeterli olup olmadığı, mezun olduktan sonra iş
kaygılarının olup olmadığını, mezun olduktan sonra nasıl bir çalışma hayatı hedefledikleri, Jeofizik
eğitimi ile ilgili yeterli Türkçe kaynak durumu ve herhangi bir işte yarı zamanlı ya da tam zamanlı
çalışıp çalışmama durumları ele alınmıştır. Ankete katılan öğrencilerin cevaplarına göre en çarpıcı
anket sonuçlar ise şöyledir: Öğrencilerin sadece %34,72’ si üniversitelerinde ki eğitimi iyi buldukları,
% 62,8 ise bölümde öğretilen bilgisayar programları ve programlama dillerinin yeterli düzeyde
öğretilmediği, % 91,8 ise uygulamalı eğitimin yetersiz olduğunu, % 78,6’sının Türkçe kaynakların
yetersiz olduğunu, % 80,5’inin iş bulma kaygısı içinde olduğu, % 96,4 ise Türkiye‘de Jeofizik
Mühendisliğine önem verilmediğini düşünmektedir.
Anahtar kelimeler: Anket, jeofizik eğitimi, öğrenci bakış açışı, iş, kalite.
89
The Evaluation of Geophysical Engineering Education System and Future
with The Perspectives of The Students
Ozan Barış AYGÖRDÜ1, Aral BENLİ
1, Savaş KARABULUT
1
1-Istanbul Üniversity Faculty of Engineering Department of Geophysical Engineering, 34320
Avcilar Istanbul
This study was conducted by the Geophysical Engineering students in Turkey with the aim to evaluate
their departments from their own perspectives. A questionare has been conducted to assess the recent
situation of education system in universities, to give some help to improvement of Geophysics and to
healty propose for any deficiencies in that matter. In this respect, aproximately 614 undergraduates at
2nd, 3rd and 4th grade from nine different state universities(Istanbul University, Istanbul Technical
University, Kocaeli University, Çanakkale 18 Mart University, Sivas Cumhuriyet University, Isparta
Süleyman Demirel University, Ankara University and Karadeniz Technical University) were asked 28
questions regarding both their socio-economic status and ideas on their future professions. The
questions include the students’ high-school graduation states ( Anatolian High-school, Vocational
high-school, college), geophysical engineering preference order, foreign language knowledge status
and their opinions on geophysical education at their universities. Besides these students were asked
their department study areas, such as Seismology, Earth Physics or Applied Geophysics, geophysical
equipments qualification and also the programming languages(such as data processing
laboratory),qualification of Turkish literature and field application lessons. They also asked the
questions about their future plans, job expectations and recent job status. According to answers the
most dramatic questionnary results are below: Only 34.72% of the students' education degree in the
universities have had as good. ; 62,8% of them stated that computer programming and programming
languages were not taught throughly; 91,8% of them thought that practical training is adequate; 78,6
% of them stated that there were few sources in Turkish; 80,5% of them were hopeless to get a proper
job in the future and 96,4% of them thought that geophysical engineering in Turkey is disregard.
Keywords: Questionnary, geophysical education, student perspective, job, quality.
90
İzmir Körfezi Kıyı Yapıları Özelinde Ege Bölgesindeki Kent Yapısının
19. Yüzyıldaki Dönüşümü
Tarık İLHAN1
1-D.E.Ü Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, İnciraltı/İZMİR
Bu çalışma, İzmir'in etkisindeki Ege Bölgesi yerleşme sisteminin 19. yüzyılda nasıl bir dönüşüm
geçirdiğini betimlemektir. Genel olarak İzmir'in, Kadifekale eteklerinde kurulduktan sonraki yapısal
gelişimi 18.yüzyıl sonlarından 20.yüzyıl başlarına kadar fazla ayrıntıya inilmeden kısaca anlatılmaya
çalışılmıştır. Araştırmada kaynak olarak kullanılan belge, bilgi ve anlatımların çoğunlukla yabancı
gözlemlerine dayalı olması ve bu gözlemlerin doğal olarak daha çok kentin Hristiyan unsurlarının
yaşadığı alan ve yapıları tanımlaması kaçınılmaz olmuştur. Çalışma kapsamında; 19.yüzyıl ve
öncesinde, İzmir'de yaşamı büyük ölçüde etkileyen ve kentin nüfus yapısını ve dağılımını değiştiren
belli başlı depremler büyük kayıplara yol açmıştır. Kent halkını oluşturan çeşitli topluluklar arasında
depremler sırasındaki davranış farklılaşmasının nedenlerinden belkide en önemlisi yaşadıkları
yapıların niteliğinden dolayı olduğu irdelenmiştir. Bununla birlikte, kentin kurulduğu İzmir Körfezinin
o dönemki yapısı ve körfeze girdisi olan çay, dere vb. kaynakların olumlu-olumsuz etkileri gravül
haritalar (kent yapılaşma planı, arkeoloji, kıyı çizgisi, batimetri vb.) ile gösterilerek hem o dönemdeki
duruma bakılmış hemde günümüz için çıkarımlar yapılmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak, çok daha
geniş kapsamlı olabilecek bir araştırmanın önemli parçası olan bu çalışmada İzmir ve İzmir
Körfezi'nin tarihini incelemeyi amaçlamış olmamıza rağmen, mimar yada kent planlayıcısı
olmadığımızdan ve tarihi olayların derinliklerine girmemiz beklenemeyeceğinden, daha çok kentin ve
körfezin yapısal unsurlarına ve fiziksel durumuna değinilmiştir. Bununla beraber, çoğu durumda
olguları olaylardan soyutlama olanaksızlığı karşısında, az da olsa, özellikle Körfezin yapısını etkileyen
gelişmelerden söz edilmesi de kaçınılmaz olmuştur.
Anahtar kelimeler: 19.Yüzyıl, İzmir ve Körfezi, kentsel dönüşüm, deprem, gravül harita.
91
City Structure’s Transformation Particularly in Izmir Bay Area in Aegean
Region
Tarık İLHAN1
1-D.E.Ü Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, İnciraltı/İZMİR
This study defines what kind of a transformation happened in the settlement system of Aegan Region
which is the efffect zone of İzmir in the 19th century. The structural development of İzmir city after it
had settled on the Kadifekale outskirts, from the end of the 18th century to the beginning of the 20th
century is tried to be expressed without having much detail. In the study, documents, information and
expressions used as source mostly depended on the foreigners observations and therefore naturally
these observations covered the places where mostly Christian people lived. However, Turkish and
Jewish people continued to have an existence despite of some changes and this compensated the data
deficiency of this period. In this study, in the 19th century and before the 19th century earthquakes
which affected the life in İzmir greatly and changed the structure and density of population, naturally
happened often and caused huge lost and destruction. Behavioral differenciation among the different
social groups during an earthquake may be the result of having different construction structures and
this case was analysed. In addition to this, the structure of the İzmir Bay where the city was
established in that period, and positive or negative effects of the streams,rivers, fountains which have a
cove in the bay were shown by gravure maps (city construction plan, archaeology, coast
line,bathymetry, etc..) and the situaiton at that time was analysed and predictions for present day was
produced. As a matter of fact, in this study which can be a part of a much more comprehensive study
than this one, although we aim to analyse İzmir and İzmir’s Bay history, because we are not architects
or city planners, because it is unexpected for us to go deep inside the historical events, structural
characteristics and physical condition of the bay was examined it. Besides, in most of the events, it is
unacceptable to leave facts without their events, although it is not many, the developments which
affected the structure of the bay was mentioned.
Keywords: 19th Century, İzmir and İzmir Bay, structure’s transformation, earthquake, ancient map.
92
Akustik Yöntemlerin Deniz Habitatlarının Haritalanmasında Uygulanması:
KKTC Örneği
Sinem OĞUZ KABOĞLU
1, Barış AKÇALI
1, Tarık İLHAN
1 Remzi KAVCIOĞLU
1,
Muhammet DUMAN1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, İzmir
Jeofizik yöntemler dünyanın fiziksel özellikleri ve geçirdiği fiziksel evreleri inceleyen bir bilim dalı
olarak günümüzde pek çok araştırmada ana yada yardımcı yöntem olarak kullanılmaktadır.
Teknolojinin ve yazılımların gelişimiyle, karada ve denizde uygulama alanları olan bu yöntemlerin her
geçen gün kapasitesi artmaktadır. Bu bildiri kapsamında, gelişmiş dünya ülkelerinde son yıllarda
yaygın olarak kullanılmasına karşın, ülkemizde henüz yeterince önem kazanmamış bir kullanım alanı
olan deniz taban yapılarının (habitat vb.) sınıflandırılması anlatılmıştır. . Bildirinin amacı, günümüzde
halen bilinmezliğini büyük oranda koruyan denizel eko sistemlerin ve deniz tabanının
açıklanabilirliğinde jeofizik yöntemlerin sunduğu kolaylıkların ve bu yöntemlere duyulan ihtiyacın
ortaya konmasıdır. Denizel habitatların haritalanması ile ilgili standartların belirlendiği MESH (2008)
dokümanlarında da belirtilen bir dizi akustik ölçüm yöntemi ve örnekleme bir arada kullanılmıştır.
Akustik ölçümlerin başında, deniz tabanı derinlik değişimleri hakkında bilgi veren batimetrik ölçümler
yer almaktadır. Buna ek olarak, deniz tabanının iki boyutlu görüntülenmesini sağlayan yanal taramalı
sonar ölçümleri kullanılmıştır, Veriler KKTC Girne’nin batsısı Karaoğlanoğlu sahil şeridinden
toplanmıştır. Veriler, çalışma alanını tanımlayacak konumda seçilmiş altı adet deniz tabanı sediment
ve bentik örneklemeleri ile değişim alanlarını görsel olarak tanımlamak için birlikte
değerlendirilmiştir. Yaklaşık 0.54 km2’lik bir alanı kapsayan çalışma alanında, yapılan akustik
ölçümler ve örneklemeler sonucunda, alanda kıyıdan yaklaşık 500m uzakta derinliğin 20m civarında
olduğu ve bölgede 11 farklı bentik grubun varlığı tespit edilmiştir. Yapılan tüm çalışmalar ışığında
deniz tabanı, derinlik değişimleri, sediman yapıları ve bulundurdukları bentik grup yoğunluğuna göre
4 sınıfa ayrılmıştır. Denizel habitatlar, ekosistem koşullarını etkileyen su kalitesi, alt ve üst besin
zinciri türleri, oşinografik koşullar ve insan etkisinden kaynaklı birçok baskı gibi koşulların açıkça
gözlenebildiği bir ortamdır. Bu yüzden, küresel ölçekte denizel değerlendirmenin gelişiminde habitat
kalitesi ve dağılımının güçlü ve öncelikli bir etkisi yadsınamaz bir gerçektir (UNEP ve IOC-UNESCO,
2009). Yapılan bu çalışma ve benzerleri sayesinde geniş bir yönetim ve endüstri grubu için temel bilgi
sağlanabilecektir. Denizel çevre yönetimi, balıkçılık yönetimi, denizel yapıları tasarımı, deniz aşırı gaz
ve petrol üretim alt yapılarının destek yönetimi, turizm gibi birçok alanda yetkili kişilerin karar
vermelerini kolaylaştıran bu tür çalışmalar, aynı zamanda denizel kaynakları sürdürülebilir kullanma
ve koruma alanları oluşturup izleyerek denizel değerlerin geleceğe aktarılmasında katkı sağlayacaktır.
Anahtar kelimeler: Sığ akustik ölçümler, deniz taban yapılarının sınıflandırılması, yanal taramalı
sonar, habitat haritalama.
93
Application of the Acoustic Methods for the Marine Habitat Mapping: A
Case Study for the Northern Cyprus
Sinem OĞUZ KABOĞLU
1, Barış AKÇALI
1, Tarık İLHAN
1, Remzi KAVCIOĞLU
1,
Muhammet DUMAN1
1-Dokuz Eylul University, Institute of Marine Sciences and Technology, Izmir
Geophysics, being the main or the auxiliary method in many researches nowadays, is a natural science
concerned with the physical properties and evolution of the Earth. These methods, which have marine
and land applications, increase their capacity parallel to developments in technology and software.
This paper presents the use of geophysics for marine seabed classification (habitat mapping, e.g.), that
is used widely in developed countries, in contrast to our country. The aim of this study is to
demonstrate the need and the convenience of geophysical methods for the clarification of marine
ecosystem and seabed, which is still largely unknown. In the study, a series of acoustic measurement
and sampling techniques, which are also mentioned in the MESH (2008) documents, were used.
Bathymetric measurements formed the basis of the acoustic studies to obtain seabed morphology.
Additionally, side scan sonar measurements to acquire 2D acoustic image, six stations for sediment
and benthic sampling, and photographs for visual determination of changes in the seabed were all
analyzed together in the study area, which was the Karaoglanoglu shoreline to the western of Girne in
the Northern Cyprus. As a result of acoustic measurements and samplings performed in the study area
with coverage of 0.54 km2, 20m water depth was reached at a distance approximately 500m away from
shoreline, and 11 different benthic groups were determined. Seabed was classified into four groups
according to depth, sediment and benthic group density parameters. Marine habitats are the formations
that inherently integrate many ecosystem features, including higher and lower trophic level species,
water quality, oceanographic conditions and many types of anthropogenic pressures. Thus,
strengthening assessments of status and trends in habitat quality and extent will be an important
priority in the development of a global marine assessment (UNEP and IOC-UNESCO, 2009). The data
sets collected for producing seabed classification and habitat mapping provide fundamental
information that can be used for a range of management and industry applications, including fisheries
management, spatial marine environmental management, design of marine reserves, supporting
offshore oil and gas infrastructure development, port and shipping channel construction, maintenance
dredging, tourism, and seabed aggregate mining. Besides supporting decision-making for the
mentioned activities, such studies may contribute to the sustainable management of the marine
resources and to the determination and monitoring of protected areas to conserve marine values for
future generations.
Keywords: Shallow acoustic measurements, seabed classification, sidescan sonar, habitat mapping.
94
Türkiye’de Jeotermal Enerji Eğitimi
Özde BAKAK1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Jeotermal Enerji Anabilim Dalı, İzmir
Ülkemizde zamanla artan enerji talebini karşılayacak mevcut enerji kaynaklarımızın zamanla
tükeneceği bir gerçektir. Bu durumla karşı karşıya kalan ülkemizde yeni enerji kaynaklarına yönelik
araştırmaların artması da kaçınılmaz hale gelecektir. Özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının
araştırılması ve geliştirilmesi önemli olacaktır. Bununla birlikte kaynak araştırması içerisine girecek
olan ülkemiz özellikle “enerji” konusunda kendisini geliştirmiş ve bu alanda uzmanlaşmış kişilere
ihtiyaç duyacaktır. Türkiye’de 2009 yılından bu yana mevcut lisans eğitim düzeyindeki
programlardan; Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği, Enerji Sistemleri Mühendisliği, Hidrojeoloji
Mühendisliği, Nükleer Enerji Mühendisliği bölümleri cazip hale gelmiştir. Lisansüstü eğitim
düzeyinde ise, Nükleer Enerji Enstitüsü, Güneş Enerjisi Enstitüsü, Yenilenebilir Enerji Enstitüsü,
Jeotermal Enerji Enstitüsü ve daha farklı birçok üniversitede yenilenebilir enerji ile ilgili eğitim
verilmektedir. Jeotermal enerji alanında Türkiye’de 2008 yılından bu yana yapılan yatırımlar
sayesinde enerji kapasitesinde önemli bir artış olmuştur. Şüphesiz ki bu gelişmeler jeotermal enerji
eğitimini de olumlu yönde etkilemiştir. Türkiye’nin jeotermal enerji eğitimi ve dünya’da ki durum
enerji sektöründe büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de ki jeotermal enerji ile ilgili
eğitim veren bölümler, akademik çalışmalar, düzenlenen kongre ve/veya seminerler,
makale/bildiri/projeler, üniversiteler, enstitüler araştırılmış ve diğer ülkelerle karşılaştırılarak
değerlendirilmiştir. Değerlendirmeler sonucunda yayınlanan çalışmaların sayısı 2013 yılına kadar
artarak devam etmiş ancak 2014 yılında 2013 yılına göre azalım gözlenmiştir. 1980-2011 yıllarına ait
verilere bakıldığında Dünyadaki üniversiteler sıralamasında 17. sırada Ege Üniversitesi, 39. sırada
Dokuz Eylül Üniversitesi yer almaktadır. Aynı veriler ışığında yayın sayısına göre ülkeler
sıralamasında Türkiye 100 ülke arasında 10. sıradadır. Bölüm bazında incelendiğinde ise,
araştırmaların büyük bir kısmını yerbilim (jeoloji, jeofizik, hidrojeoloji v.b) çalışmalarından oluştuğu
görülmüştür.
Anahtar kelimeler: Enerji eğitimi, Türkiye’de ki enerji eğitimi, jeotermal enerji eğitimi.
95
Geothermal Energy Education in Turkey
Özde BAKAK1
1-Dokuz Eylül University, Graduate School of Natural and Applied Sciences, İzmir
It is a fact that our energy sources which meet to the growing energy demand, will exhausted in the
future. Research on new energy reserves will become inevitable in our country which faced to this
exhaustion. In addition, Turkey, which will go in search of new energy sources, will need especially to
specialized people about "energy" issue. The present bachelor education have becoming attractive,
such as Departments of Petroleum and Natural Gas Engineering, Energy Systems Engineering,
Hydrogeology Engineering, Nuclear Power Engineering, since 2009. At the same time, graduate
education is given in the Nuclear Energy Institute, the Institute of Solar Energy, Renewable Energy
Institute Geothermal Energy Institute and more many different universities. Thanks to the investment
in the field of geothermal energy in Turkey since 2008, the energy capacity has been a significant
increase. This paper gives to information about some institutions which are operated the geothermal
energy training and the scienctific research (paper/bulletin/congress/semposium etc.) in Turkey and
the world. Status of Turkey's geothermal energy training evaluated in accordance with the obtained
results. According to the evaluated results, it is determined that most of researches constituted from
geoscience (geology, geophysics, hidrogeology etc.) and machine engineering surveys. In the result of
assessment, it is show that the number of published academic papers continued to increased until
2013, but this decreased in 2014 compared to 2013. According to 1980-2011 recording data Ege
University is ranked 17th ranked and Dokuz Eylül University 39th ranked in the ranking of world
universities. In the light of the same data, Turkey ranks 10th among 100 countries with regard to
academic paper. At the same time, author is revealed that the most of the researches constituted from
geoscience (geology, geophysics, hidrogeology etc.).
Keywords: Energy education, Turkey’s energy education, geothermal energy education.
96
OTURUM - 4 - Güncel Yerbilimi Çalışmaları – II
97
2023 Vizyonunda Türkiye’de Jeotermal Enerji ve Jeofizik Çalışmalar
Orkun TEKE1, 2
1-İzmir İleri teknoloji Enstitüsü Fen Bilimleri Enstitüsü Enerji Müh. Bölümü, İzmir
2-Hatay Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, Hatay
Büyük ölçekte dünyamızın, küçük ölçekte ise ülkemizin karşı karşıya olduğu küresel ısınma
problemine karşı yeşil enerji kaynakları olarak adlandırılan çevreci yani yenilenebilir enerji
kaynaklarının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda “Jeotermal Enerji” ülkemiz için çok
önemli bir kaynak olmakla birlikte gelecek senaryolarında baş aktör olmaktadır. Jeotermal çalışmaları
için ise jeofizik çalışmalara ihtiyaç duyulmakta ve jeofiziğe verilmesi gereken önem ulusal ve uluslar
arası çapta ortaya konmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmanın amacı Türkiye’ nin 2023 Vizyonu’ nda
Jeotermal enerji ve bu vizyonda jeofizik çalışmaların öneminin anlatılması olup, çalışmanın giriş
bölümünün ardından Jeotermal sistem ve aramacılık hakkında bilgi verilirken, ardından gelen bölümde
Dünya ve Türkiye’ deki önemli uygulamalar aktarılmıştır. Daha sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı’ nın Jeotermal için 2023 hedefi aktarılmış ve bu hedeflerin mevcut şartlarla ulaşılmasının
mümkünlüğü tartışılmıştır. Son bölümde ise bu hedeflerde jeofizik çalışmaların yeri ve kullanımının
önemi aktarılmıştır. Sonuçlar bölümünde çalışma sonucu elde edilen çıktılar irdelenmiş ve bazı
öneriler sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Küresel Isınma, yenilenebilir enerji, jeotermal, jeofizik.
98
In 2023 Vision: Geothermal Energy and Geophysics Activities in Turkey
Orkun TEKE1, 2
Izmir Institute of Technology Science Institute Energy Engineering Department, Izmir
Hatay Metropolitan Municipality Water and Sewerage Department, Hatay
Against the global warming that is problem for world in high scale and for Turkey in little scale.
Importance of the renewable energy sources that is called green energy has been displayed. In this
regard, Geothermal energy is really important for Turkey and one of the main part of future scenarios
about energy. Geothermal Explorations are needed to geophysics studies and the importance should be
given is tried to be determined nationally and internationally. The main purpose of this study is to
explain 2023 Geothermal Vision of Turkey and importance of using geophysical explorations.
Following enterance part, geothermal system and exploration process is explained. Next part includes
some significant applications which performed nationally and internationally. After this section,
Ministry of Energy and Natural Source' s 2023 Energy Vision is explained and discussed to possibility
of reaching this target in current conditions. Finally, Integration an using geophysics in this vision and
target of Ministry. To conclusion part includes outputs of this study and some suggestions are
presented.
Keywords: Global warming, renewable energy, geothermal, geophysics.
99
2B Çok Kanallı Sismik Yansıma Verilerinin Kalite Kontrolü
Burcu BARIN1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Seda OKAY
1 ve SeisLab
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, Deniz Jeolojisi ve
Jeofiziği, İzmir
Kalite kontrol (QC), sismik verinin toplanmasından yorumlama aşamasına gelinceye kadar olan
dönemde veri kalitesini değerlendirmeye yönelik yapılan işlemlerin genel adıdır. Hedef; en iyi veri
setini elde ederek, yorumlama aşamasında en ideal sonuca ulaşmaktır. MATLAB ile geliştirilen
yazılım grupları (QC Programı) yardımıyla; sismik veri erişimi için sistem bileşenleri ile iletişimi
sağlayan veri depolama birimlerinin kontrolü yapılmaktadır. Buna ek olarak, sismik veri ile eş zamanlı
olarak toplanan navigasyon verilerinin kontrolü de yapılmaktadır. Veri toplama süresince, sismik ve
navigasyon bilgilerinin görsel denetimi de yapılır. Çalışma süresince Marmara Denizi’ nin güney
şelfinden alınan yüksek ayrımlı çok kanallı sismik yansıma verileri örnek veri seti olarak seçilmiştir.
Bu veriler Dokuz Eylül Üniversitesi’ne ait R/V K.Piri Reis ile 2010 yılında Marmara Deniz’i güney
şelfinde toplanmıştır. Bu alanda toplanan verilere, kalite kontrol işlem adımları uygulanarak, veri
işlem yazılımı ile karşılaştırılması yapılmıştır. Veri kalite kontrolleri ve ön veri işlem adımlarının
hemen ardından ana veri işlem sürecinin başlatılması ve son olarak veri işlemi tamamlanmış verilerin
yorumlanması gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aşamasında gemi üzerinde de kalite değerlendirilmesi
yapılarak, olası bir problem söz konusu ise o an veriye ve sismik hatta müdahale edilebilirliği
yazılımın en önemli avantajlarından birisidir. Ayrıca QC sırasında geometri bilgisinin veriye aktarımı
ve iyi bir görüntüleme için süzgeç işlemleri uygulandığından, ana veri işlem basamaklarında bu
işlemler ikinci kez tekrarlanmayarak veri işlemede de zaman bakımından avantaj sağlanmıştır. Hem
GPS hem de pusulalı derinlik düzenleyicilerden gelen konum bilgisi kullanılarak, alıcı noktaların her
bir atış anındaki gerçek koordinatları yazılım tarafından hesaplatılmıştır. Böylece yakın ve uzak ofset
arasında kalan diğer alıcıların gerçek konumları belirlenmiş ve verilere geometri bilgisi başarılı şekilde
yüklenmiştir.
Anahtar kelimeler: Sismik kalite kontrol, sismik veri işlem, çok kanallı sismik yansıma.
100
Quality Control of 2D Multichannel Seismic Reflection Data
Burcu BARIN1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Seda OKAY
1 and SeisLab
1
1-Dokuz Eylul University, Institute of Marine Sciences and Technology, Marine Geology and
Geophysics, İzmir
Quality control (QC) is the general term for the processes that are applied to raw seismic data from
acquisition to interpretation step, for the evaluation of data quality. The aim is to get the best data set
for the ideal results during interpretation. With the help of the software developed with MATLAB, the
control of data storage units which provide communication with system components for seismic data
access. Also the OC of acquired navigation data are performed simultaneously with seismic data.
During data acquisition, visual supervision and control of both seismic and navigation information are
also performed during the data acquisition. In this work, high resolution seismic reflection data are
used as sample data set. These data were acquired in 2010 from southern shelf of Marmara Sea aboard
of R/V K. Piri Reis of Dokuz Eylul University. Quality control process steps are applied with QC
program. Then QC is applied and prescriptively processed data are compared. After QC and pre-
processing steps, main processing steps were applied to data. Finally seismic profiles were interpreted.
In addition, during QC geometry data is transferred and added to SEGY header. Also band-pass filter
is applied for monitoring data. For these reasons, geometry loading and band-pass filter application
steps will not be repeated for the main process. This application provides an advantage in terms of
time. The analysis of raw data demonstrates that the acquisition quality is strongly affected by the
changes of source, receiver, and near-surface conditions. Accompanied with the processing flow,
a systematic quality control and monitor method guarantees high-precision processing results.
Based on the relative spatial-resolution concept, an integrated strategy in terms of acquisition,
processing, and interpretation will be an important solution for the exploration of offshore.
Keywords: Seismic quality control, seismic data processing, multi-channel seismic reflection.
101
Kuzey Anadolu Fayı’nın (KAF) Orta Kolunun Devamlılığının Karadaki ve
Marmara Denizindeki Yüksek Ayrımlı Sismik Verileri ile Bağlantısının
İncelenmesi
Burcu BARIN1, Seda OKAY
1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Marie Helene
CORMIER2, Christopher SORLIEN
3, Elif Meriç İLKIMEN
1 ve SeisLab
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, Deniz Jeolojisi ve
Jeofiziği, İzmir
2-University of Rhode Island, USA,
3-University of California, Earth Research Institute, Santa Barbara, USA
Kuzey Anadolu Fayı (KAF) Türkiye’ nin kuzeyinde bulunan büyük bir sağ yönlü doğrultu atımlı
faydır ve kuzeybatıda Marmara Denizi içerisinde batıya doğru kollara ayrılmaktadır. Bu fayın orta
kolu belirgin sayıdaki sismik aktivitenin bulunduğu yerdir, fakat bu fayın yaşı, toplam atım miktarı
veya kuzey ve güney kolları arasında bağıl gerilme miktarı konusunda az bir bilgi bulunmaktadır.
Kuzey Anadolu Fayı’ nın orta kolunun yaşı ile atım durumu ve bu kolun kuzey koluyla olan
etkileşimi, nüfusun yoğun olduğu bu bölgede, sismik riskin anlaşılmasına yönelik önemli belirteçlere
sahiptir. Çalışmada, yukarıda belirtilen soruların cevabını anlamak amacıyla yönelik, KAF’ ın orta
koluna odaklanan ve Güney Marmara Denizi’ nin az araştırılmış bir bölgesinde, uygun bir yüksek
çözünürlüklü deniz jeofiziği veri seti toplanmıştır. DEU - Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü,
SeisLab tarafından, R/V K. Piri Reis gemisi ile TAMAM (2008-2010) ve SoMAR (2013-2014)
projeleri kapsamında Marmara Denizi’nde yüksek ayrımlı çok kanallı sismik yansıma, CHIRP ve
sparker verileri toplanmıştır. Marmara Denizi’ nin güney şelfindeki stratigrafik ve tektonik oluşumun
ortaya koyarak, birçok fay kolunun bölgeyi nasıl deforme ettiği ve artan kayma ile zaman içinde fayın
özelliklerinin ve kayma şeklinin nasıl evrimleştiği araştırılmıştır. Bu fayların birçoğunun Holosen de
hala aktif olduğu ve kuzey kola nazaran yavaş havza çökmesi ve yerel yükselimlerle ilişkili olarak
kayma hızının daha yavaş olduğu görülmektedir. Sismik görüntüleme sonucu orta kolun etkisinde
güney şelfe doğru bir yarım-graben sistemi görülmektedir. Bu yarım graben sistemi içerisindeki
katmanlar güneye doğru eğimlenmektedir.
Anahtar kelimeler: KAF’nın orta kolu, tektonik, stratigrafi, deniz jeofiziği.
102
Investigation of Continuation of The Central Branch of North Anatolian
Fault in Marmara Sea with High Resolution Seismic Data
Burcu BARIN1, Seda OKAY
1, Günay ÇİFÇİ
1, Derman DONDURUR
1, Marie Helene
CORMIER2, Christopher SORLIEN
3, Elif Meriç İLKIMEN
1 ve SeisLab
1
1-Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology, Marine Geology and
Geophysics, İzmir
2-University of Rhode Island, USA,
3-University of California, Earth Research Institute, Santa Barbara, USA
The North Anatolian Fault (NAF) is a major right-lateral transform fault in northern Turkey that
branches westward into several strands in the vicinity of the Sea of Marmara. The Central Strand is a
locus for a significant amount of seismicity, (but little is known about the age of this fault, its
cumulative slip, or the spatial and temporal relationship between strain on the Central and Northern
strands. In contrast, the central branch, which snakes across the shallow southern shelf of the Marmara
Sea, has been much less investigated. Yet, the age and slip history of the Central strand of the NAF
and its interaction with the northern strand have important implications for seismic hazard in this
densely populated region. To address these questions, we propose to acquire a suite of high-resolution
marine geophysical datasets in the little investigated southern Marmara Sea, focusing on the Central
Strand of the NAF. Here, we analyze a comprehensive dataset of high-resolution multi-channel,
sparker, and CHIRP seismic profiles, which were collected with the facilities of Seismic Laboratory
(SeisLab) in the Institute of Marine Sciences and Technology and R/V K. Piri Reis belonging to
Dokuz Eylul University, along the central branch in 2008 (TAMAM expedition) and in 2013-2014
(SoMAR expedition), within the framework of a bilateral TUBITAK - NSF project. In combination
with other existing seismic profiles, these new data reveal that the Central Branch consists of multiple
faults strands that are distributed across the broad southern shelf. They also reveal that many of these
strands are Holocene-active, although they slip at slower rates than the northern branch and are
associated with slower basin subsidence or local uplift. Lastly, seismic data image a system of half-
grabens across the southern shelf that is associated with the strands of the central branch. Strata within
these half-grabens are progressively tilted and consistently dip to the south. Further analysis will be
conducted to determine whether the formation of these grabens are controlled by oblique slip on the
strands of the central branch, or by slip on detachment faults beneath the southern shelf.
Keywords: Central branch of NAF, tectonic, stratigraphy, marine geophysics.
103
Sismik Yansıma Kesitlerinde Tekrarlı Yansımaların Bastırılması için
Yüzey Bağımlı Tekrarlı Bastırma Yöntemi (SRME) ve Karşılaştırmalı
Uygulamalar
Efe BAYOL1, Derman DONDURUR
1, Tuğçe MENGÜVERDİ
1, Burcu BARIN
1, Aslıhan
NASIF1, Özkan ÖZEL
1, Hilmi Mert KÜÇÜK
1, Elif Büşra TATLI
1, Günay ÇİFÇİ
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü., İzmir
Deniz sismiği verilerinde, deniz tabanından ve taban altındaki ara yüzeylerden bir kez yansıyan sinyal
veri olarak değerlendirilir. Su yüzeyinden tekrar yansıyarak deniz tabanına dönen sinyal ise, aynı yolu
birden fazla kez kat ederek tekrarlı yansımalar olarak kaydedilirler ve deniz sismiğinde önemli bir
gürültü türünü meydana getirirler. Bunlar tekrar ettiği türe bağlı olarak deniz tabanı tekrarlı yansıması,
peg-leg, kısa yollu tekrarlılar veya tabakalar arası (intrabed) tekrarlılar gibi üç farklı şekilde
görülebilirler. Bu yansımalar sismik kesitlerde taban altı yapılara ait birincil yansımaları perdeledikleri
için, bu seviyelerin yorumlanması bakımından büyük engel teşkil etmektedir. Tekrarlı yansımaların
veriden atılması için birçok yöntem geliştirilmiş olmakla birlikte, her birinin kendine özgü
kısıtlamaları ve avantajları vardır. Tekrarlı bastırma işlemindeki amaç, sismik yansıma kesitlerinde
karşılaşılan bu tekrarlı yansımaların atılması veya bastırılması ve kesitlerin yorumlanabilir hale
getirilmesidir. Bu çalışmada, öncelikli olarak ‘Yüzey Bağımlı Tekrarlıların Atılması (SRME)’ yöntemi
olmak üzere, Radon filtresi, F-K süzgeci ve kestirim dekonvolüsyonu yöntemleri dikkate alınmıştır.
Bu yöntemler, öncelikle farklı derinliklerdeki yansıtıcılara sahip sentetik atış grubu verilerine
uygulanarak sonuçlar ve yöntemlerin performansı test edilmiştir. SRME yönteminde etkili olan beş
ana parametrenin derinliğe bağlı olup olmadığı farklı değerlerle denenerek incelenmiştir. Daha sonra
bu farklı yöntemlerin her biri, çevre denizlerimizden toplanmış olan çeşitli 2B çok kanallı sismik
yansıma verileri üzerinde test edilerek, sonuçlar SRME yöntemi sonuçları ile karşılaştırılmıştır. SRME
yöntemi yüzey bağımlı tekrarlı yansıma türlerinde etkili olmaktadır. Yöntemin gerçek ve sentetik
verilerdeki etkinliği üzerindeki farklılıklar da uygulamalar sonucu gözlenmiştir. Sonuç olarak, temel
araştırma yöntemi olan SRME yönteminin parametrelerinin, kesit türlerine ve derinliğe bağlı değişerek
etkinlik gösterdiği belirlenmiş, bu yöntemin diğer tekrarlı yansıma yöntemlerine göre daha etkili
sonuçlar verdiği saptanmıştır.
Anahtar kelimeler: F-K tekrarlı bastırma yöntemi, kestirim dekonvolüsyonu, Radon filtresi, sismik
yansıma, SRME, tekrarlı yansıma.
104
Surface Consistent Multiple Elimination Method (SRME) to Suppress the
Multiples in Seismic Data and Comparative Applications
Efe BAYOL1, Derman DONDURUR
1, Tuğçe MENGÜVERDİ
1, Burcu BARIN
1, Aslıhan
NASIF1, Özkan ÖZEL
1, Hilmi Mert KÜÇÜK
1, Elif Büşra TATLI
1, Günay ÇİFÇİ
1
1-Dokuz Eylül University, Institute of Marine Sciences and Technology, Izmir
In marine seismic data, the reflections reflected only one time from seafloor and from sub-bottom
sediments are normally considered as primary signal. The signal reflected back from the sea surface to
the seafloor travels through the same path more than one time are recorded as multiple reflections and
constitute one of the most important noise components in marine seismics. These can be classified as
seabed multiples, peg-legs, short period or intrabed multiples depending on their recurrence type.
Since multiple reflections mask the genuine reflections from the interfaces, they incorporates
important issues during the interpretation stage. Although several different methods have been
developed to suppress the multiples, each has its own advantages and disadvantages. The main
purpose in multiple elimination methods is to remove or suppress the multiple reflection amplitudes to
enhance the primaries in order to provide a better interpretation of the seismic section. In this study,
surface consistent multiple elimination (SRME), which is the major method to be investigated, Radon
filter, f-k filter and predictive deconvolution method are considered. The performance of the methods
and their responses were tested on the synthetic shot gathers consisted of different reflections at
different depths. The main parameters affecting the performance and results of the SRME method
were tested to examine if these parameters are depth-dependent. Then, each of these different methods
were applied to real 2D multichannel seismic datasets collected from surrounding seas and the results
were compared to those from SRME method. The SRME method is effective on the surface consistent
multiple types. The difference in the effectiveness of the method on the synthetic and real datasets
were also observed. In conclusion, the major parameters of the SRME method change with the
characteristics of the input seismic datasets and water depth, and the SRME method is much more
effective than other multiple suppression techniques.
Keywords: F-K filter multiple elimination, predictive deconvolution, Radon filter, seismic reflection,
SRME, multiple reflections.
105
OTURUM - 5 - Zemin Araştırmaları – I
106
Mikrotremor Yöntemiyle Zemin-Bina İlişkisinin İncelenmesi: Sivas Örneği
Serdar FEYZİ1, Özcan BEKTAŞ
1
1-Cumhuriyet Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, 58140
Sivas
Çalışma alanı olan Cumhuriyet Üniversitesi Kampüs yerleşimi, sismik kaynaklardan uzakta yerleşik
bir bölgededir. Ancak, meydana gelen uzak depremler, özellikle alüvyon yapılı alanlarda yer
büyütmesi etkisi göstermektedir. Bu durum da potansiyel bir risk oluşturmaktadır. Yerleşim yerlerinin
jeofizik araştırmaları zeminlerin depremlerden etkilenme duyarlığının belirlenmesi adına bir risk
analizi yapılmasına temel oluşturmaktadır. Bu çalışma kapsamında Cumhuriyet Üniversitesi Kampüs
yerleşimi içerisinde seçilen Fakülte binalarının bina-zemin ilişkisi araştırılmıştır. Öncelikle binaların
üzerine yerleştirildiği zeminler üzerinde Mikrotremor yöntemi kullanılmıştır. Mikrotremor ölçümleri
ile baskın titreşim periyotları belirlenmiş, ayrıca, binaların her katında mikrotremor ölçümleri
yapılarak binaların hakim periyot değerleri bulunmuştur. Binalarda hesaplanan baskın titreşim
periyotları 0,26 – 0,42 saniye arasında, binaların oturduğu zeminlerde ise 0,44 – 0,56 saniye arasında
değiştiği belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar bir araya getirilerek bina-zemin ilişkileri ortaya
çıkarılmıştır. Son olarak binaların üzerine yerleştiği zeminler ile binaların her katından elde edilen
baskın periyot değerleri karşılaştırılarak çalışma alanı içerisinde risk içeren alanlar tespit edilerek
binaların güvenli bölgede kaldığı ancak zemini oluşturan birimlerin alüvyon birimler olması sebebiyle
risk oluşturabileceği tespit edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Bina – zemin ilişkisi, mikrotremor.
107
Investigation of Soil-Structure Relationship by Microtremor Method: Case
of Sivas
Serdar FEYZİ1, Özcan BEKTAŞ
1
1- Cumhuriyet Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, 58140
Sivas.
Cumhuriyet University Campus which is study area is a region located at a remote distance from
seismic sources. However, remote distance earthquakes show amplification effect of ground in the
alluvial soils. This situation occur a potential risk. Geophysical investigations of cities provide a basis
for site-specific hazard analysis in urban settlements. The selected of faculty buildings were
investigated soil-structure relationship in Cumhuriyet University Campus in the frame of this study.
Primarily geophysical surveys were conducted by Microtremor methods for determining properties of
placed on the floor of the buildings. The dominant periods were determined faculty buildings by
performing microtremor measurement on the each floor. Dominant periods were determined data
between 0,26–0,42 seconds and between 0,44-0,56 seconds in faculty buildings and soil, respectively.
Soil-structure relationship was combined to obtained results. Finally, the risky areas were determined
that by comparing derived dominant period values from the soils and on the each floor and ground that
consist of alluvium units and this situation may occur risk although the buildings located in the safe
zone.
Key words: Soil-structure relationship, microtremor.
108
Mikrotremor Yöntemi Kullanılarak Bornova’nın Zemin Özelliklerinin
Araştırılması
Denizhan BOLBOL1, Emre TİMUR
1, Coşkun SARI
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İzmir
Topoğrafik ve jeolojik koşullar, deprem sırasındaki yer hareketinin belirgin olarak büyümesine ve
yerel olarak değişim göstermesine neden olabilmektedir. Yerel zemin katmanlarının dinamik davranış
özelliklerinin belirlenmesine yönelik olarak mikrotremor yönteminin kullanılması günümüzde oldukça
yaygındır. Mikrotremor yöntemi günümüzde tüm dünyada düşük maliyeti ve hızlı olması nedeniyle
sıklıkla tercih edilmektedir. Yapıların depreme dayanıklı tasarlanması, deprem hasarlarının
azaltılmasında en önemli görevlerin başında yer almaktadır. Deprem kuvvetlerini sönümleyecek,
depremin yıkıcı gücüne karşı koyabilecek bir yapı tasarımı, depremin yıkıcı etkisinin önlenmesi için
büyük avantaj sağlar. Binanın yapılacağı zemin özelliklerinin bilinmesi, deprem sırasında zeminin ve
üzerindeki yapının nasıl davranacağının ortaya konulması, yapının zemin özelliklerine uygun olarak
inşa edilmesi depreme karşı önlem almada önemli adımları oluşturmaktadır. Mikrotremor
ölçümlerinin analizi sonucunda deprem sırasındaki zemin davranışını tanımlamaya yönelik dinamik
parametrelerin belirlenmesi gerekir. Bu parametreler; zemin egemen salınım periyodu, H/V
(Yatay/Düşey) oranı, bölgedeki ana kaya derinliği, yerel zemin profilini oluşturan tabakaların ve
jeolojik birimlerin kayma dalgası hızları olarak sayılabilmektedir. Çalışma kapsamında birinci
dereceden deprem bölgesi olan İzmir’in, Bornova ilçesinde SESAME kriterleri göz önüne alınarak,
100 noktada mikrotremor ölçümü alınmıştır. Bornova grabeninin yoğun yapılaşma altında olması ve
zeminin deprem anında vereceği tepkiyi çözümlemek için İzmir İli Bornova İlçesinde yerleşimin en
yoğun olduğu dört mahalle olan Kazım Dirik, Erzene, Ergene ve kentsel dönüşümde önceliği olan
Çamdibi seçilmiştir. Ölçümlerin örnekleme aralığı 200 metre olup, her noktada 40 dakika ölçüm
alınmıştır. Araştırılan bölgelerden hesaplanan zemin egemen salınım periyodu, H/V oranı, bölgedeki
ana kaya derinliği, yerel katmanların kayma dalgası hızları gibi dinamik zemin parametreleri, hem ayrı
ayrı hem de bütünleşik olarak haritalandırılmış ve çalışma alanında bu parametrelerin değişimleri
incelenerek ve yorumlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Mikrotremor yöntemi, zemin egemen salınım periyodu, zemin büyütmesi,
dinamik parametreler.
109
Investigation of Ground Characteristics of Bornova by Using Microtremor
Method
Denizhan BOLBOL1, Emre TİMUR
1, Coşkun SARI
1
1-Dokuz Eylül University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, İzmir
Topographical and geological conditions effect the amount of significant ground motion during an
earthquake and they quickly change locally. Microtremor studies are quite common in determining the
dynamic behavior characteristics of the local ground layers. Today microtremor applications are
preferred all over the world because of low cost and rapidity advantages. Earthquake resistant building
design has one of the most important roles in reducing the damage of the earthquake. A good designed
building against earthquake risk has a great advantage during seismic hazards. Soil properties of the
ground plays an important role in designs of constructions. By using microtremor measurements, we
are able to determine the dynamic ground behavior during earthquakes for the identification of the
dynamic ground parameters. Some of these parameters are dominant ground period, H/V (Horizontal /
Vertical) ratio and shear wave velocities of the layers forming the local soil profile. In this study,
microtremor measurements were carried out at 100 points with considering SESAME Project criteria
in Bornova district of city of Izmir which is in the first degree earthquake hazard risk area. Bornova
graben is being constructed heavily and to analyze the distribution of the dynamic parameters in
Bornova, its biggest four towns of Kazim Dirik, Erzene, Ergene and Çamdibi were selected. Sampling
interval of stations was selected as 200 m. Measurements were made at least for 40 min. duration time.
The ground dominant periods, H / V ratio, dynamic soil parameters such as shear wave velocity of the
local layers were calculated for each station in the investigation area. These parameters were mapped
for each town individually and also combined maps for Bornova region were prepared. All of the
changes in these parameters were examined and interpreted.
Keywords: Microtremor method, ground characteristic period, soil amplification, dynamic
parameters.
110
Mikrotremor Yöntemi ile Alan Çalışmasının Önemi, Adana Örneği
Hazal BOSTANER1, Selim CAN
1, Hasan YALAP
1, Ayterin Yaprak BÖREKÇİ
1, Ecevit
Gökçe YURTKAL1, Erhan İÇÖZ
1
1-Sumet Yerbilimleri Mühendislik, 550 sokak, No:74, D:1, Ergene Mahallesi, Bornova
Çalışmanın amacı, Adana-Yumurtalık yakınlarındaki bir alanın zemin jeofizik özelliklerinin
belirlenmesidir. Bu çalışmanın bir bölümü de zemin titreşim özelliklerinin saptanmasıdır. Yapılan
mikrotremör ölçümleri, 48 noktada, 30 dk'lık kayıt olacak şekilde, tek istasyon ile gerçekleştirilmiştir.
Alınan kayıtların değerlendirilmesi Geopsy programı ile yapılmıştır. 1 Hz-10 Hz aralığında band
geçişli süzgeç uygulanan veri ideal hale getirilmiş, 30, 60 ve 80 sn’lik pencereler seçilerek frekans
ortamında H/V eğrileri çizdirilmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda tüm araştırma alanı için To
değerlerinin 0.11 – 0.33 sn arasında değiştiği belirlenmiştir. Baskın titreşim periyodu değerleri,
ayrışmış kayaçlar için beklenen değerlerdir. Göreceli olarak daha yüksek değerlerin elde edildiği
yerler, ayrışmanın daha fazla ve daha kalın olduğu bölgelerdir. Hesaplanan düşük değerler ise daha az
ayrışmaya işaret etmektedir. To haritası incelendiğinde, çalışma alanının orta bölümünde daha düşük
periyot değerlerinin bulunduğu dikkati çekmektedir. Sonuç olarak, zemin baskın titreşim periyotları
çalışılan ortamda zemin yapısının önemli değişiklik göstermediğini ortaya koymuştur. Zemin baskın
periyotları dikkate alındığında, burada yapılacak binaların periyotlarının (rezonans durumu olmaması
için) hesaplamalarda dikkate alınması gerekmektedir. Hazırlanan F (frekans), To (zemin hakim
periyodu) ve H/V haritalarında, bazı fayların belirgin bir şekilde etkisi görülmüştür. Buradan, alan
bazında yapılan mikrotremor ölçülerinin, olası faylara işaret edebileceği sonucu çıkarılabilir.
Anahtar kelimeler: Adana, fay, mikrotremor, frekans, baskın periyot.
111
Importance of Field Study with Microtremor Method, Adana Example
Hazal BOSTANER1, Selim CAN
1, Hasan YALAP
1, Ayterin Yaprak BÖREKÇİ
1, Ecevit
Gökçe YURTKAL1, Erhan İÇÖZ
1
1-Sumet Earth Sciences Engineering, 550 street., NO:74/1 Apt Cınar, Ergene District,
Bornova
The purpose of the study is to determine the soil geophysical properties of an area near Adana-
Yumurtalık. A part of this work is the identification of soil vibration characteristics. In total 48
microtremor measurements were recorded for 30 minutes duration each in every observation point by
using single station method. Evaluation of the received records is made with Geopsy program. The
data have made ideal with the application of band-pass filter between 1 Hz to 10 Hz, by selecting 30,
60 and 80 second windows the H/V curves were drawn in frequency domain. As a result of
evaluations, it is determined that T0 values for all research area vary between 0.11-0.33 second.
Predominant period of vibration values are expected values for weathered rocks. More decomposed
and thicker areas are where relatively higher values are obtained. Calculated lower values indicate less
decomposition. When the To map is examined, the presence of low period values in the middle of
study area is remarkable. As a result, predominant ground vibration period revealed that no significant
changes in the structure of the ground in the working area. When the pre-dominant ground periods are
considered, the period of the building (for lack of resonance condition) must be taken into account in
the calculations. On the maps prepared for F, To and H/V, the impact of some faults were clearly
observed. Here, it can be concluded that microtremor measurements made on the basis of the field
may indicate possible faults.
Keywords: Adana, fault, mikrotremor, frequency, pre-dominant periyod.
112
Balçova ve Yakın Çevresinin Zemin Dinamik Analizi/Jeofizik Yöntemler
İlişkisi Kapsamında İrdelenmesi
Mustafa AKGÜN1, Evren KIRNIÇ
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği
Deprem anında yapısal hasara neden olan üç temel faktör bulunmaktadır. Bu faktörler yerel zemin
koşulları,deprem özellikleri ve yapı özellikleridir.Deprem kaynak özellikleri ve yapı kalitesinin benzer
olduğu yerlerde, yerel zemin koşulları, oluşabilecek hasarın belirlenmesinde etkin bir rol oynayacaktır.
Bu bilgilerin ışığında Balçova ve yakın çevresinin yerel zemin koşulları, jeofizik yöntemlerle
irdelenerek, hasar dağılımının belirlenmesi amaçlanmıştır. Yapılan çalışmada, hasar dağılımının
kestirilmesi amacıyla mikrotremor yönteminden yararlanılmıştır. Ayrıca mikrotremor yöntemiyle elde
edilen sonuçların teyit edilmesi ve kayma deformasyonu hakkında bilgi edinmek amacıyla MASW
yöntemi kullanılmıştır. Mikrotremor verileri Nakamura tekniğine göre değerlendirilmiş ve elde edilen
zemin transfer fonksiyonunun, yer hareketinin düşük bileşenlerine karşı daha duyarlı olduğu
görülmüştür. Yine hasar dağılımının kestirilmesi için Nakamura’nın geliştirdiği matematiksel
yaklaşımdan yararlanılarak, Quasi Transfer Fonksiyonlarından Kg hasar indeksi değerleri elde
edilmiştir. Yine MASW yönteminden yararlanılarak, Vs, Vp değerleri elde edilmiş ve Vs hız dağılım
haritası oluşturulmuştur. Nakamura tekniğine göre yapılan değerlendirmeler sonucunda , pik
frekanslara göre hasar oranının genellikle 20 den büyük olduğu görülmüştür. Yine hasar dağılımının
yüksek olduğu bölgelerde Vs hızının nispeten beklenildiği gibi düşük olduğu gözlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Quasi transfer fonksiyonu, mikrotremor yöntemi, MASW yöntemi, hasar indeks.
113
Investigation of Around Soil Dynamic Analysis/Geophysical Methods
Relationship at Balçova It’s Vicinity
Mustafa AKGÜN1, Evren KIRNIÇ
1
1-Dokuz Eylul University, Engineering Faculty, Geophysical Engineering
During the earthquake, three main reasons give rise to structural damage. These are local ground
conditions and proporties of eartquake and building. Local ground conditions can help us for
predicting damage index in some places especially have same quality as regards of earthquake sources
and buildings.In the light of these information, Balçova ground conditions was analyzed via
geophysical methods. In this study, in order to obtain the damage index value, microtremor method
was used. As well as index value, for approving of microtremor interpretation, we utilized MASW
method. When we calculate the ground transfer function via Nakamura technique, we observed that
generally Balçova region has been more susceptible to lower frequencies. On the other hand in order
to predict damage index value, utilizing Nakamura mathematical approaching, we calculated Kg from
Quasi Transfer Function. Apart from these studyings, Vs and Vp velocity values were obtained via
MASW method and velocity results were mapped out with Surfer Software. In the end of this study,
according to pick frequencies, generally the Kg values are bigger than verge of 20 and the damage
index values have become higher and the velocity S values have become relatively lower as we expect.
Keywords: Quasi transfer function, microtremor,MASW method, damage index.
114
OTURUM - 6 - Zemin Araştırmaları - II
115
Deprem-Zemin-Yapı İlişkisine Yönelik Jeofizik çalışmalar: K.K.T.C.
Örneği (DEÜ-EBAMER, YDÜ, AFAD Ortak Çalışması)
Özkan Cevdet ÖZDAĞ2, Eren PAMUK
1, Yaprak İPEK
1, Mustafa AKGÜN
1,3, Aykut
TUNÇEL1, Hilmi DİNDAR
2, Atilla ULUĞ
3, Cavit ATALAR
4, Mehmet UTKU
1, Ulubey
ÇEKEN5
1-DEÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Tınaztepe Kampüsü, 35160 Buca, İzmir
2-DEÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Jeofizik Mühendisliği Anabilim Dalı, 35160 Buca, İzmir
3- DEÜ Ege Bölgesi Araştırma ve Uygulama Merkezi, İzmir
4- Yakın Doğu Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, K.K.T.C.-Lefkoşa
5- T.C. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Deprem Dairesi Başkanlığı, Ankara
Kıbrıs, ülkemizin de içinde bulunduğun Alp-Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır. Aynı
zamanda Kıbrıs yayının ada üzerindeki deprem tehlikesini arttırmakta olduğu ve Kıbrıs’ta meydana
gelen depremlerin bu tektonik sınırdan kaynaklandığı yadsınamaz bir gerçektir. Kıbrıs’ın turizm
potansiyelinden dolayı yeni ve yüksek katlı otel, vb. yapıların inşa edilmeye başlanması deprem-
zemin-yapı ilişkisine yönelik çalışmaların önemini arttırmaktadır. Deprem-Zemin-Yapı ilişkisinin
kurulması için zemin-mühendislik ana kayası modellerinin yapı inşa edilecek noktaya özgün olarak
tanımlanması gerekir. Bu tanımlamalar sonucunda yapılacak dinamik analizler ile deprem güvenli
yapıların mümkün kılınması hedeflenir. Bu çalışma kapsamında Lefkoşa ve yakın çevresinde 121 tek
nokta mikrotremor ölçümleriyle, zemin tabakalarında akustik empedans farklılığından dolayı deprem
dalgasının genlik ve frekans içeriği üzerindeki etkisini tanımlayan Quasi Transfer Spektrumları
(HVSR(f)) elde edilmiştir. Ayrıca, Quasi Transfer Spektrumlarından elde edilen ve zemin-yapı ortak
davranışını tanımlayan periyot duyarlılık bölgeleri (ivme, hız, yerdeğiştirme) tanımlanmıştır. Ayrıca
KKTC genelinde AFAD tarafından işletilmekte olan Kuvvetli Yer Hareketi istasyonlarından elde
edilen gürültü verileri kullanılarak da periyot duyarlılık bölgeleri için ön kestirimler yapılmıştır.
Çalışma alanının genelinde ana kaya derinliği 30 m’den fazla olması zemin-mühendislik ana kayası
modellerinin klasik yöntemlerle hazırlanmasını olanaksız kılmaktadır. Bu sebeple çalışma alanında
yapılan ilksel mikrotremor çalışmalarından elde edilen quasi transfer spektrumları incelenerek derin
modeller oluşturulması gereken lokasyonlar tespit edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Quasi transfer spektrumu, deprem-zemin-yapı ilişkisi, K.K.T.C.
116
Geophysical Studies intended for Earthquake-Soil-Structure
Interaction: An Example of K.K.T.C. (Collaboration Of DEU-
EBAMER, YDU and AFAD)
Özkan Cevdet ÖZDAĞ2, Eren PAMUK
1, Yaprak İPEK
1, Mustafa AKGÜN
1,3, Aykut
TUNÇEL1, Hilmi DİNDAR
2, Atilla ULUĞ
3, Cavit ATALAR
4, Mehmet UTKU
1, Ulubey
ÇEKEN5
1-Graduate school of Natural and Applied Sciences, Izmir
2- Department of Geophysical Engineering, Dokuz Eylul University, Izmir
3-DEU Aegean Region Research and Implementation Center, Izmir
4- Departmeny of Civil Engineering, Near East University, Lefkoşa,KKTC
5-Research Department, General Directorate of Disaster Affairs, Ankara
Cyprus is located in the Alpine-Himalaya seismic zone like our country. Also an undeniable truth that
Cyprus arc increases the seismic hazard in Cyprus and earthquakes on the Cyprus arise from the
tectonic boundary. Studies on earthquake-soil-structure interaction enhance the importance starting to
building high rise and new hotel etc. due to tourism potential of Cyprus. Soil-engineering bedrock
models need to be defined as unique for site where the structure will be build for the establishment of
earthquake-soil-structure interaction. It is aimed that safe building with dynamic analysis from results
of these definitions. In the scope of this study, Quasi soil transfer spectrums (HVSR(f)) which
affected acoustic impedance and give that provide information about how to change the amplitude and
frequency of earthquake waves were obtained from 121 single point microtremor measurements in
Lefkoşa and its surroundings. Also period susceptibility regions (acceleration, velocity, displacement)
which are obtained from observed quasi transfer spectrums and define soil-structure common
behaviors were determined. In addition, preliminary estimates was carried using noise data from
strong motion stations operated by AFAD for the period susceptibility areas. It impossible to prepare
the bedrock modeling using classic method because bedrock depth is more than 30 m in a large part
of the study area. Therefore, locations of deep model studies were determined using quasi transfer
spectrums obtained from primary microtremor studies conducted in the study area.
Keywords: Quasi transfer spectrum, earthquake-soil-structure interaction, K.K.T.C.
117
İzmir Hava Teknik Okulları Komutanlığı (Gaziemir) Bölgesinde Deprem-
Zemin-Yapı Etkileşiminin Yüzey Dalgası Yöntemleri ile Araştırılması
Eren PAMUK1, Mustafa AKGÜN
1, Özkan Cevdet ÖZDAĞ
1, Aykut TUNÇEL
1, Bekir
DURMAZ3, Osman TİMUR
3
1-DEÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Tınaztepe Kampüsü, Buca, İzmir
2-DEÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 35160 Buca, İzmir
3-İzmir Hava Teknik Okulları Komutanlığı, Gaziemir, İzmir
Bu çalışmada günümüzün teknolojik olanakları kullanılarak yüzey dalgası yöntemleri ile İzmir Hava
Teknik Okulları Komutanlığı arazisinde bulunan mevcut yapıların depreme dayanıklılığının
araştırılması ve yeni yapılacak yapıların depreme dayanıklı olarak tasarlanması için gereken
parametrelerin elde edilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın ilk aşamasında 20 noktada tek nokta
mikrotremor ölçümleri ile zemin içerisindeki akustik empedans farkından etkilenen ve deprem
dalgalarının genlik ve frekansın nasıl değişeceği hakkında bilgi veren gözlemsel zemin transfer
fonksiyonları elde edilmiştir. Gözlemsel zemin transfer fonksiyonlarından elde edilen ve zemin-yapı
ortak davranışını tanımlayan periyot duyarlılık bölgeleri (İvme (periyot aralığı 0.02-0.2sn), Hız
(periyot aralığı 0. 2-2sn), Yer değiştirme (periyot aralığı 2-50 sn)) tanımlanmıştır. İvme duyarlı
bölgede periyot 0.03-0.18 sn arasında, H/V spektral oranı ise 1-8.5 arasında değişmektedir. Hız duyarlı
bölgede periyot 0.34-0.94 sn arasında, H/V spektral oranı ise 1-3.3 arasında değişmektedir. Yer
değiştirme duyarlı bölgede periyot 2.5-9.5 sn arasında, H/V spektral oranı ise 1-12.5 arasında
değişmektedir. Elde edilen sonuçlara göre, çalışma alanı ivmeye ve yer değiştirmeye daha duyarlıdır.
Yani bir deprem esnasında çalışma alanında bulunan düşük katlı ve yüksek katlı binalar orta katlı
binalara göre depremden daha fazla etkilenecektir. Ayrıca elde edilen gözlemsel zemin transfer
fonksiyonları kullanılarak elde edilen hasar endeksi (Kg=Genlik2/Frekans) değerlerinin haritalanması
ile herhangi bir bölgede deprem sırasında oluşacak hasar riskleri hakkında ön bilgi sağlanmış olur.
Hasar endeksi değerleri çalışma alanının güneydoğusunda diğer bölgelere göre nispeten daha büyük
değerdedir. Çalışmanın bir sonraki aşamasında tek istasyon mikrotremor verilerinin değerlendirilmesi
sonucunda çalışma alanında belirlenen noktalarda Çok Kanallı Yüzey Dalga Analizi (MASW-
Multichannel Analysis of Surface Waves) ve Dizilim mikrotremor (SPAC-Spatial Autocorrelation)
yöntemleri ile yüzey dalgası verileri toplanmış yakın yüzeyde ve mühendislik anakayasına kadar
zeminin S dalga hız yapısını elde edilmiştir. Elde edilen Vs30 değerleri 200-250 m/s civarındadır.
Teorik zemin transfer fonksiyonu elde edilen hız kesitinde hesaplanmış ve gözlemsel zemin transfer
fonksiyonu ile karşılaştırıldığında birbirleri ile uyumlu oldukları dolayısıyla elde edilen hız kesitlerinin
güvenilir olduğu anlaşılmıştır.
118
Anahtar Kelimeler: Deprem-zemin-yapı etkileşimi, yüzey dalgası yöntemleri, Gaziemir.
Investigation of Earthquake-Soil-Structure Interaction Using Surface Wave
Methods in Izmir Air Technical Schools Command (Gaziemir) Region
Eren PAMUK1, Mustafa AKGÜN
1, Özkan Cevdet ÖZDAĞ
1, Aykut TUNÇEL
1, Bekir
DURMAZ3, Osman TİMUR
3
1- Department of Geophysical Engineering, Dokuz Eylul University, Buca, Izmir,
2-Graduate school of Natural and Applied Sciences, Buca, Izmir,
3- Izmir Air Technical Schools Command Gaziemir, Izmir
In this study, It is intended that inventigation of earthquake resistance of existing structures using
surface wave methods in Izmir Air Technical Schools Command and obtain the required parameters
for the design of new structures to earthquake resistant. The first stage of this study, observed soil
transfer functions which affected acoustic impedance and give that provide information about how to
change the amplitude and frequency of earthquake waves are obtained from 20 single point
microtremor measurements. Period susceptibility regions which are obtained from observed soil
transfer function and define soil-structure common behaviors were determined (Acceleration (period
range 0.02-0.2sec), Velocity (period range 0. 2-2sec), displacement (period range 2-50 sec)). In
acceleration susceptibility region, predominant periods change from 0.03-0.18 sec, H/V spectral ratio
change from1-8.5. In velocity susceptibility region, predominant periods change from 0.34-0.94 sec,
H/V spectral ratio change from 1-3.3. In displacement susceptibility region, predominant periods
change from2.5-9.5 sec, H/V spectral ratio change from 1-12.5. According to the obtained results,
study area more sensitive to acceleration and displacement. low-rise and high-rise buildings will be
more affected by the earthquake, compared to mid-rise buildings. In addition, mapping vulnerability
index values ((Kg=Amplitude2/Frequency)) obtained from observed soil transfer functions provides
preliminary information about risk of damage during an earthquake. These values are usually
relatively large value in southeast of study area compared to other region. The next stage of the study,
Surface wave data were collected using MASW (Multi Channel Analysis of Surface Waves) and
SPAC (Spatial Autocorrelation methods) in sites which is determined by single-station microtremor
results and in near surface and up to engineering bedrock S wave velocity profiles were obtained. The
obtained Vs30 values change from 200 to 250 m/sec. Theoretical soil transfer functions were
calculated using the velocity profiles and obtained velocity profiles proved to be reliable with fit
between theoretical soil transfer functions and observed soil transfer functions.
Keywords: Earthquake-soil-structure interaction, surface wave methods, Gaziemir.
119
Zeminlerin Deprem Yükü Altında Oluşacak Yanal Deformasyon
Özelliklerinin Araştırılması: İzmir-Balçova Örneği
Özkan Cevdet ÖZDAĞ1, Yaprak İPEK
2, Eren PAMUK
2, Mustafa AKGÜN
2,3, Atilla
ULUĞ3, Mehmet UTKU
2, Eren ŞAHİN
4
1-DEÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Jeofizik Mühendisliği Anabilim Dalı, Buca, İzmir
2-DEÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Tınaztepe Kampüsü, Buca, İzmir
3- DEÜ Ege Bölgesi Araştırma ve Uygulama Merkezi, İzmir
4- DEÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Deprem Yönetimi Anabilim Dalı, Buca, İzmir
Yapı inşa edilecek noktaya özgün yanal ve düşey yönlü deprem davranışını ön kestirmek, depreme
dayanıklı yapı tasarımının temelini oluşturmaktadır. Deprem sırasında yapıya zarar verecek
kuvvetlerin ağırlıklı olarak yanal yönde olduğu kabul edilir. Deprem yükü altında zemin
yüzeyinde oluşacak yanal deformasyonun değeri, yapı sağlığı açısından oldukça önemlidir.
Günümüzde bu önemli parametrenin hesaplanması zemin-mühendislik ana kayası modelleri
kullanılarak yapılan zemin içi dinamik analizleri ile yapılmaktadır. Yanal deformasyonların
büyüklüğünün bir bölge için ön kestiriminin yapılması, afet sonrası acil eylem planları
hazırlanması sürecinde ön bilgi olarak kullanılabilir. Yanal deformasyonların hızlı ve ekonomik
bir şekilde ön kestirimi için Nakamura’nın geliştirdiği hasar endeksi (Kg=A2/f0) yöntemi
kullanılabilir. Bu kapsamda İzmir ili Balçova ilçesi için tanımlanan 20 noktada geniş-bant hızölçer
sismometreler kullanılarak nakamura tek istasyon yöntemi uygulanmıştır. Veri değerlendirme
aşamaları sonucunda çalışma alanı için elde edilen pik periyot değerleri ve hesaplanan Nakamura
Hasar endeksi değerleri ayrı ayrı topoğrafyaya bağlı olarak haritalanmış ve yorumlanmıştır.
Çalışma alanında 0,22-7 sn aralığında değişen zemin hakim titreşim periyotları ve 8-160
aralığında değişen Nakamura hasar endeksi (Kg) değerleri tespit edilmiştir. Çalışma alanının
batısında doğusuna göreceli olarak zemin hakim titreşim periyot değerlerinin daha düşük olduğu
gözlenmiştir. Bu değişim yaklaşık olarak bir çizgisellik göstermektedir. Nakamura hasar endeksi
değerleri zemin hakim titreşim periyodunun büyüdüğü alanlarda yüksek değerlerdedir. Bu
olgunun çalışma alanında yapılması muhtemel planlama ve kentsel dönüşüm konularında mutlaka
dikkate alınmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Yanal deformasyon, hasar indeksi, miktotremor.
120
Investigation of Forming Lateral Deformation Features of Soils under
Seismic Loads: An Examlple of Izmir-Balcova
Özkan Cevdet ÖZDAĞ1, Yaprak İPEK
2, Eren PAMUK
2, Mustafa AKGÜN
2,3, Atilla ULUĞ
3,
Mehmet UTKU2, Eren ŞAHİN
4
1-Geophysics, Graduate school of Natural and Applied Sciences, Izmir
2- Department of Geophysical Engineering, Dokuz Eylul University, Izmir
3-DEU Aegean Region Research and Implementation Center, Izmir
4-Earthquake Manegenent, Graduate school of Natural and Applied Sciences, Izmir
The earthquake behaviour’s prediction of horizontal and vertical directional in the structure which
was made building underlie for the resistant structural design to the earthquake. During the
earthquake forces which are damage to the building are mainly assumed lateral direction. The value
of the lateral deformation of the ground surface under seismic loads is very important for building
health. Today, calculating these parameters is done by using ground-engineering bedrock models
for dynamic analysis. For the lateral deformation, preliminary estimates can be used as background
information in the preparation of contingency plans after the disaster. For prediction of lateral
deformations Nakamura’s damage index (Kg = A2 / f0) method can be used. In this context, 20
points weredefined for the Balcova in İzmir and velocity broadband seismometers was used and
Nakamura single station method was applied. As a result of data evaluation’s phase, peak periods
values and Nakamura damage index values were calculated and they were mapped depending on
topography and seperataly interpreted. In the study area predominant ground vibration periods are
changing in the range of 0.22 to 7 seconds and Nakamura damage index values (Kg) 8-160 were
determined. West to the east of the study area, the relatively lower values were observed for
predominant periods. This change shows approximately a lineaments.Nakamura damage index
values were increased on the study area where predominant peroids were increased too. This case
is made in the work area must be taken into account in possible planning and urban regeneration
projects.
Keywords: Lateral deformation, damage index, microtremor.
121
POSTER OTURUMLARI
122
Kilikya Havzası Messiniyen Evaporitlerinin Dağılımı
Canan ÇİFTÇİ1, Mahmut OKYAR
1
1-Süleyman Demirel Üniversitesi,Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Isparta
Kilikya Havzası, Kuzeydoğu Akdeniz’de, Kıbrıs ve Türkiye arasında bulunan Neojen yaşlı bir
sediman birikim havzasıdır ve doğal yapısından dolayı geçmişten günümüze birçok araştırmaya konu
olmuştur. Bu çalışmada, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığından temin edilen sismik yansıma
profilleri kullanılarak Messiniyen tuzluluk krizinde havzada depolanan evaporitik çökellerin dağılımı
ve tuz yapıları incelenmiştir. Evaporitik istiflerin kalınlık haritasının hazırlanmasında ortalama hızı
değeri önceki çalışmalara dayanılarak 4000 m/s alınmıştır. Yorumlamalar sonucunda evaporitik
çökellerin kalınlığının 100m-1600m arasında değiştiği görülmüştür. Çalışma alanındaki KD-GB
doğrultulu hatlarda tuz diapirleri saptanmıştır.
Anahtar kelimeler: Kilikya Havzası, Messiniyen tuzluluk krizi, tuz diapirleri, sismik yansıma
profilleri.
123
The Distrubutıons of Messinien Evaporites in The Cilicia Basin
Canan ÇİFTÇİ1, Mahmut OKYAR
1
1-Suleyman Demirel University,Engineering Faculty, Department of Geophysics, Isparta
The Cilicia basin is a Neogen depocentre located between the Turkey and Cyprus in the eastern
Mediterranean. Due to its natural structure, Cilicia Basin has been subject of several investigations
from past to present. In this study, the distribution of evaporites accumulated during the Messinian
salinity crisis in the basin and the salt structures were examined from seismic profiles that were
obtained from the Turkish Petroleum Corporation. Evaporite sediment thickness map was prepared
with the average velocity of 4000 m/s based on previous studies. According to the interpretation
results, the thicknesses of evaporites ranges from 100 m to 1600 m. Salt diapires were also determined
in the NE-SW trending seismic profiles.
Keywords: Cilicia Basin, Messinian salinity crisis, salt diapirs, seismic reflection profiles.
124
Sismik Yansıma Verilerinde Ön İşleme Süreci Üzerine: Otomatik Kazanç
Kontrolü (AGC) ve T-kare (t2) Yönteminin Karşılaştırması
Onur UYANIK1, Nihan HOŞKAN
1
1-İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, 34320 –
İstanbul
Ham sismik yansıma verilerindeki izler yer altı ile ilgili pek çok bilgi ihtiva etmektedirler. Veri işlem
başlamadan önce bu izlerin düzenlenmesi gerekir. Öyleki, bu düzenlemeler ham veriyi daha anlaşılır
kılmaktadır. Sismik yansıma verilerinde daha temiz sonuçlar elde etmek için veri işlem sürecinin en
başından itibaren doğru seçimler yapılması gerekir. Bu çalışmada, derindeki izlerin genlik değerlerini
güçlendirmek amaçlanmıştır. Bilindiği üzere AGC, düşük genlik değerlerini yükseltmek ve yüksek
genlik değerlerini düşürmek suretiyle genlik değerlerini dengelemektedir. Oysaki t-kare yönteminin
çalışma prensibi her bir iz genliğini zamanın karesi ile çarpma esasına dayanır. Bu yüzden ilk 1 birim
zamandaki izlerin genlikleri çok küçülür ve sadece çok güçlü değişimlerin gözlenmesi beklenir.
Devamında zaman değeri arttıkça izlerin genlik değerleri büyür. Bu bağlamda, derindeki sismik
dalgaların genliklerinin t-kare yöntemi ile düzenlenmesi önerilir. Bu öneri sismik dalgaların
sönümlenmelerini temel alır. T-kare yöntemi, çeşitli veriler üzerinde denenmiştir. Ham veriye t-kare
yöntemi uygulandıktan sonra, çeşitli süzgeçler (bant-geçişli, alçak-geçişli, yüksek-geçişli, çentik)
uygulanmış fakat sonuçlarda önemli olumlu değişiklikler gözlenmemiştir. Bu yöntemlerin frekans
değerlerindeki etkisini görmek için, ayrı ayrı AGC ve t-kare yöntemi uygulanan verilere Fourier
dönüşümü uygulanmıştır. AGC ve t-kare yönteminden sonra frekanslar arasında tutarlı bir ilişki
gözlenmemiştir. T-kare yöntemi uygulandıktan sonra ilk 1 birim saniyede sadece büyük genlik
değişimleri gözlenmiştir, 1 birim saniyeden sonra ise küçük genlik değişimleri de gözlenmiştir. Bu
sayede derindeki izler daha iyi görüntülenmiştir. AGC ve t-kare yöntemi ham veriye ayrı ayrı
uygulanmalıdır. Daha sonra iki sonuç karşılaştırılmalı ve çalışmanın amacına uygun olan yöntem
tercih edilmelidir. Tüm bu bilgi ve gözlemlerin ışığında, özellikle derin araştırmalarda güvenilir
sonuçlar elde etmek için ham veriye AGC dışında t-kare yönteminin de uygulanması önerilmektedir.
Anahtar kelimeler: otomatik kazanç kontrolü, veri işlem, sismik yansıma, t-kare yöntemi.
125
On The Preprocessing of Seismic Reflection Data: Comparison of
Automatic Gain Control (AGC) and T-Square (t2) Method
Onur UYANIK1, Nihan HOŞKAN
1
1-Istanbul University, Engineering Faculty, Department of Geophysical Engineering,
34320 – Istanbul
The raw traces of the seismic reflection data contain so many information about subsurface. These
traces must be preconditioned before beginning of the data processing. So, this preconditioning makes
the raw data more comprehensible. It is considered that it should be done the right choices at
beginning of the data processing to obtain clear results. In this study, we aim to amplify amplitude
values of the traces in the deep. As it is known, AGC balances the amplitude values thereby increasing
the low amplitude value and decreasing the high amplitude value. But the working principle of t-
square method is based on multiply amplitude of every single trace by time squared. Therefore,
amplitudes of the traces in first 1-unit time decreases too much and there is expected to observes that
only very powerful changes. Later on, during the increasing time value, amplitude values of the traces
were increased. In this context, it is suggested that amplitudes of seismic waves in the deep arrange
with t-square method. This suggestion is based on damping of seismic waves . T-square method was
applied different data sets. After applied t-square method to raw data, various filters (band-pass, low-
pass, high-pass, notch) are applied to the data but that is not observed important useful changes.
Fourier transform were applied separately to data which were applied AGC and t-square method for
investigating effects of these methods on frequency values. It is not observed that a consistent
relationship between frequencies after AGC and t-square method. After applied t-square method, only
big changes are observed in amplitude in first 1-unit time. But after first 1-unit time, additionally,
small changes are observed in amplitude. Thus, traces in the deep were imaged well. AGC and t-
square method must be applied separately to raw data. Thereafter, two results should be compared and
chosen from one of those which is suitable for the purpose of study. In the light of these observations
and information, it is suggested that also t-square method should be applied to raw data except AGC
for obtain reliable results especially in deep explorations.
Keywords: automatic gain control, data processing, seismic reflection, t-square method.
126
İzmir Körfezi’nin Sığ Sismik Yansıma Verileri ile Araştırılması
Zehra ALTAN1, Neslihan OCAKOĞLU
1
1-İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Ayazağa Kampüsü, 34469 Maslak, İstanbul
Bu çalışmada Batı Anadolu, Ege kıyılarında yer alan İzmir Körfezi’nin sığ iç kesimlerinin stratigrafik
ve yapısal özellikleri 1997 yılında İTÜ-TÜBİTAK-MTA ortaklığında ‘MTA-Sismik-1’ araştırma
gemisi ile toplanan yaklaşık 70 km uzunluğundaki tek kanallı sismik yansıma verileri ile incelenmiştir.
İzmir Körfezi aktif tektoniği bugüne değin yapılan derin sismik yansıma çalışmaları ile yaygın olarak
K-G’den KD-GB’ya değişen aktif doğrultu atımlı fayların ve yer yer D-B uzanımlı aktif normal
fayların kontrolündedir. Bölgede 2008 ve 2010 yıllarında Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve
Teknolojisi Enstitüsü ‘Piri Reis’ araştırma gemisi ile gerçekleştirilen yüksek ayrımlı sismik yansıma,
yandan taramalı sonar, gravite örnekleme ve ısı akısı ölçümleri, İzmir Körfezi ve Gülbahçe
Körfezi’nde gaz ve sıcak su çıkışlarının varlığını ortaya koymuştur. Bu çalışmada İzmir Körfezi’nin
sığ iç kısımları ve Gülbahçe Körfezi yaklaşık 1 km derinliklere kadar rutin veri-işlem adımlarından
geçirilerek elde edilen zaman ortamı sismik göç kesitleri ile incelenmiştir. Söz konusu kesitlerin
karmaşık iz nitelik analizlerine de bakılarak sonuçlar sismik stratigrafik ve yapısal anlamda birlikte
yorumlanmıştır. Stratigrafik anlamda bölgede gerek İzmir Körfezi’nin KB-GD uzanımlı sığ
kesiminde; gerekse körfezin dış kısmını oluşturan Gülbahçe Körfezi’nde kaotik yansıma
şekillenmesine sahip akustik bir temel ve onun üzerinde yatay tabakalı sediman birikiminin olduğu
genç çökeller görülmüştür. Temel birim ve çökeller genellikle doğrultu atım karakterli faylarla deniz
tabanına kadar deforme edilmiştir. Gülbahçe Körfezi’ndeki sedimanlar bu fayların kontrolünde
kıvrımlanarak körfezin bu kısmında D-B yönlü bir daralmaya işaret etmektedir. Körfezde haritalanan
derinlerden yüzeye doğru fay kontrollü yükselim yapıları önceki çalışmalar ile paralel olarak olarak
olası çamur diapirleri olarak yorumlanmıştır. Anlık genlik ve anlık frekans kesitlerinde bu yapılar
zayıf yansımalı zonlar olarak işaretlenmiştir. Anlık frekans kesitlerinde diapirik yapılar kendilerine
yaslanan yatay tabakalı sedimanlardan ayrılır. İzmir Körfezi’nin iç kısımlarında ise sismik kesitlerde
göreceli daha kalın bir sediman istif yoğun olarak aktif doğrultu atımlı fay zonları ile deforme
edilmiştir. Körfezin bu kısmında kesitlerde görülen tek normal fay ise; karadaki İzmir fayının deniz
içerisindeki devamı olarak yorumlanmıştır. Bu bölgede, Gülbahçe Körfezi’ndeki diapirik yapılar
gözlenmemekle birlikte; nitelik analizlerinde fay zonlarının olduğu alanlarda ve yer yer genç
sedimanların kalın olduğu havza içerisinde zayıf yansımalı zonlar gözlenmiştir. Sözkonusu faylar
karada jeotermal aktiviteyi kontrol eden fayların deniz içerisindeki devamı olarak yorumlanmıştır.
Bölgede olası gaz/su çıkışları çoğunlukla doğrultu atım karakterine sahip bu fay zonları tarafından
kontrol edilmektedir.
Anahtar kelimeler: İzmir Körfezi, Sismik yansıma, Karmaşık İz Nitelik Analizi, Doğrultu atımlı
faylar, diapir yapıları.
127
Investigation of Gulf of Izmir by Shallow Seismic Reflection Data
Zehra ALTAN1, Neslihan OCAKOĞLU
1
1-İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Ayazağa Kampüsü, 34469 Maslak, İstanbul
The purpose of this study is to investigate the stratigraphic and structural features of the İzmir
Gulf in the Western Anatolia-Aegean coast down to 1 km depth by 70 km long shallow
marine seismic reflection data collected by ‘MTA-Sismik-1’ research vessel in collabration of
İTÜ-TÜBİTAK-MTA. The tectonic of Gulf of İzmir controlled by N-S to NE-SW trending
active transpressional strike-slip faults, reverse fault and some E-W normal faults. The high
resolution seismic reflection, side scan sonar, gravity sampling and temperature measurement
studies that have been done by ‘Piri Reis’ search vessel in 2008 and 2010, The Institute of
Marine Sciences and Technology of Dokuz Eylul University, revealed that there are gas and
fluid flow on the seabottom. A conventional data processing stream was applied to the single
channel seismic reflection data to exhibit the special structures in the seismic sections, also
complex trace attribute analyses were applied to the data and they interpreted together.
Stratigraphically, one main erosional surface was interpreted which separates the lower
seismic basement unit with chaotic reflection pattern from the upper basin sediments with
parallel reflection configuration. The upper seismic unit was interpreted as basin deposits that
onlap the basement surface. Tectonically, seismic basement and basin deposits deformed by
strike-slip faults (primary faults) until the sea-bottom. The basin deposits in the Gülbahçe Bay
are folding in the grip of strike-slip faults indicating E-W compression. Complex trace
attribute analysis were applied to the seismic sections in which were observed some elevated
structures on the reflection levels. These structures were interpreted as possible mud diapirs
which represent the early stage of a mud volcano. Inside these elevated structures, it is seen
that the reflection strength, instantaneous frequency and continuity are very weak. However,
secondary faults which have normal characters were rarely mapped at the inner part of the
Gulf of İzmir. These faults have very little slip on the sea floor, also they have right-angled.
The major of them was follow as the offshore extension of İzmir Fault at the inner part of
Gulf of İzmir. It lies in E-W direction. Complex trace attribute analysis were applied to the
seismic sections in Gulf of İzmir too. Particularly, It was seen very low amplitude values in
reflection strength section and very low frequency values in instantaneous frequency section
at the shallower part of section which corresponds to offshore continuation of Gediz Delta
inside the gulf. Considering the high geothermal potential of the study area onland, the faults
that have been mapped offshore show the continuity of the faults onland and It is seen that not
only normal faults are responsible from the geothermal activity in the study area but also
strike-slip faults are.
Key Words: Gulf of İzmir, Seismic Reflection, Complex Trace Analysis, Strike-slip Fault, diapirs.
128
İzmir ve Çevresinin Depremselliğinin İncelenmesi
Filiz Gizem BAYINDIR1, Özgenç AKIN
1, Hakan ÇOBAN
1, Nilgün SAYIL
1
1-Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl.,Trabzon
Bir bölgenin depremselliğinin ve sismik tehlikesinin araştırılmasında, geçmişte meydana gelen
depremlerin zaman ve uzay dağılımından yararlanılarak gelecekte oluşabilecek deprem aktivitesinin
ve tekrarlama periyodunun belirlenmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışmada 38.0°-39.5°K enlemleri ve
26.0°-29.5°D boylamları ile sınırlandırılmış İzmir ve çevresini kapsayan bölgenin depremselliği
incelenmiştir. Deprem verileri Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma
dairesi veri merkezlerinden sağlanmıştır. 1900-2015 yılları arasında oluşmuş Ms≥4.0 olan depremler
kullanılarak çalışma bölgesi için magnitüd-frekans bağıntısı en küçük kareler yöntemi ile
belirlenmiştir. Poisson modeli esas alınarak sismik risk ve tekrarlanma periyotları 4.0≤Ms≤7.0
aralığında gelecek yüzyılda onar yıllık zaman periyotları için hesaplanmıştır. Çalışma bölgesi için
hesaplanan magnitüd-frekans ilişkisinde a=5.62, b=0.75 olarak bulunmuştur. Ayrıca hesaplanan
deneysel ilişkinin standart sapma değeri =0.005, ilişki katsayısı R=0.99 olarak hesaplanmıştır. 115
yıllık gözlem aralığı için yapılan sismik risk tahminine göre 100 yıl içerisinde magnitüdü Ms≥7.0 olan
bir depremin oluşma olasılığı %86.5 olarak bulunmuştur. Aynı zamanda magnitüdü Ms≥7.0 olan bir
depremin 50 yılda bir tekrarlanacağı görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Depremsellik, tekrarlanma periyodu, poisson model, İzmir
129
An Investigation of Seismicity for Izmir and Its Surrounding
Filiz Gizem BAYINDIR1, Özgenç AKIN
1, Hakan ÇOBAN
1, Nilgün SAYIL
1
1-Karadeniz Technical University, EngineeringFaculty, Department of Geophysics, Trabzon
In order to investigate the seismicity and seismic hazard of a region, seismic activity that may occur in
the future and its recurrence period can be determine from utilizing time and spatial distribution of the
past earthquakes. In this study, the seismicity of Izmir and its surrounding limited with the coordinates
of 38.0°-39.5°N, 26.0°-29.5°E have been studied. Earthquake data were obtained from Boğaziçi
University Kandilli Observatory and Earthquake Research department. Magnitude-frequency relation
for the study area was determined by the least squares method from earthquakes Ms≥4.0, which
occurred between 1900 and 2015 years. The seismic risk and recurrence period according to Poisson
model were calculated for the time periods of decades in the next 100 years and magnitude interval of
4.0≤Ms≤7.0. “a” and “b” values in the computed magnitude-frequency relation for Izmir and its
surrounding were found as 5.62 and 0.75, respectively. In addition, the standard deviation and the
correlation coefficient values of this empirical relation were found as =0.005 and R=0.99,
respectively. According to the seismic risk estimations for observation interval of 115 years, the
earthquake occurrence probability of Ms≥7.0 in 100 years was found as 86.5%.Also, the recurrence
period for an earthquake of Ms≥7.0 was found as 50 years.
KeyWords: Seismicity, recurrence period, poisson model, Izmir.
130
Sivas Yerleşim Alanında Jipslerin Yeraltı Dağılımı ve Yapısal
Özelliklerinin Yer Radarı Yöntemi ile Araştırılması
Mahmut SARI1, Özcan BEKTAS
2
1-Gümüşhane Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği
Bölümü, TR-29100, Bağlarbaşı/GÜMÜŞHANE
2-Cumhuriyet Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, TR-58140,
Merkez/SİVAS
Sivas yerleşim alanı Türkiye’nin ana aktif faylarından biri olan Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun
yaklaşık 80 km güneyinde bulunan Sivas Tersiyer Havzası’nın kuzey kenarında yer almaktadır. Alanın
büyük bir bölümünü kapsayan jips karstları bölgenin karakteristik karstik şekilleridir. Jips karstı
alanlarındaki yüzey ve yeraltı suları sülfatça zengin olduklarından jipsli alanlar ulusal ve bölgesel
planlamada oldukça önemlidir. Bu çalışmada, Sivas il merkezinde yapılaşmanın yoğun olduğu
alanlarda jipsler yaygın olarak yüzeylenen ve jeolojik araştırmalarda genelde homojen bir yeraltı
dağılımıyla gösterilen jipslerin derinliğini, yanal ve düşey yöndeki uzanımlarını ve kırık-çatlak
sistemlerini içeren yapısal özelliklerini belirlemek için yer radarı yöntemi (ground-penetrating radar,
GPR) uygulanmıştır. Yer radarı ölçümleri, profil uzunlukları 50 m ve her bir profil arası 2 m olan DB
doğrultulu 11 profilde 250 MHz’lik korumalı bir anten kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Elde edilen
radargramların ilk 5 m seviyesinde kuvvetli yansımalara neden olan jips kütlelerinin genel olarak
yanal yönde bir süreklilik göstermedikleri görülmüştür. Yer altında homojen bir dağılım gösteren
çalışma alanındaki jipslerin ayrıca, değişik boyut ve konumlarda dolgu malzemeleri de içerdikleri
belirlenmiştir. Sonuç olarak bu çalışmada, jipslerin kırık-çatlak, dolgu ve çözünme boşluklarının
başarıyla belirlenmesi nedeniyle yer radarı yönteminin bu tür alanlarda sığ yeraltı özelliklerinin
yüksek çözünürlükte belirlenmesinde oldukça etkin ve başarılı olduğu görülmüştür.
Anahtar kelimeler: Yer radarı, jips, Sivas.
131
Investigation of Subsurface Distribution and Structural Features of
Gypsum by Ground-penetrating Radar in the Residential Area of Sivas
City
Mahmut SARI1, Özcan BEKTAS
2
1-Gümüşhane University, Faculty of Engineering and Natural Sciences, Department of
Geophysics, TR-29100, Bağlarbaşı/GÜMÜŞHANE
2-Cumhuriyet University, Faculty of Engineering, Department of Geophysics, TR-58140,
Merkez/SİVAS
Sivas residential area is located on the northern side of Sivas Tertiary Basin which is approximately 80
km south of North Anatolian Fault Zone being one of the main active faults of Turkey. Gypsum carst
involving a large part of the area is one of the best examples to the carstic shapes in the region. As
surface and ground water in gypsum carst areas is rich in sulphate, gypsum areas are very significant
for national and regional planning. In this study, in central Sivas where there is dense urbanization, the
structural characteristics including depth, lateral and vertical extensions, and fracture-crack systems of
the gypsum which is surfaced commonly and generally shown by a homogenous ground distribution
have been investigated by applying geophysical methods of GPR (Ground Penetrating Radar). GPR
measurements have been taken by using a 250 MHz shield-antenna. The measurements have been
taken on 11 EW-direction profiles and the distance between each profile has been taken as 2m and the
length of each profile has been taken as 50m. It has been found out that the gypsum mass causing
strong reflections in the first 5m level of the radargrams obtained shows no continuity in the lateral
direction generally. It has also been determined that the gypsum in the study area having a
homogenous distribution in the ground contains fill material in different size and positions. As a result,
it has been seen that GPR method has been very active and successful in determining shallow ground
characteristics with high resolution in such areas revealing fractures-cracks, fillings and dissolution
spaces successfully.
Keywords: Ground-penetrating radar, gypsum, Sivas.
132
Uygulamalı Jeofizik Verileri için Sunum ve Modelleme Programı
Mustafa Berkay DOĞAN1, Gülçin Özürlan AĞAÇGÖZGÜ
1
1-İstanbul Teknik Üniversitesi, Maden Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği, 34469 Maslak,
İstanbul
Jeofizik araştırmalarda kullanılan yazılımlar veri işlem ve değerlendirme aşmalarında hız ve kolaylık
sağlamaktadır. Ayrıntılı bir araştırmada birden fazla yöntem için ayrı programlar kullanılabildiği gibi
birçok yöntem için aynı programla modelleme yapmak mümkün olabilmektedir. Bu çalışmada,
uygulamalı jeofizik yöntemlerinden gravite, manyetik, doğal gerilim, elektrik özdirenç ve sismik
kırılma yöntemleri için sunum ve modelleme programı geliştirilmiştir. Microsoft tarafından tasarlanan
C# programlama dilinin görsel programlama özelliği kullanılarak derlenen yazılım öncelikle ölçülen
verilerin karşılaştırmalı bir ve iki boyutlu sunumunu yapabilmektedir. Bunun yanısıra, her bir yöntem
için bir boyutlu düz çözüm modelleme yapan program düz çözümde kullanılan parametrelerin
interaktif değişimi ve gürültü ayarlarıyla öğretici bir yan içermektedir. Farklı yeraltı modelleri için
kuramsal anomalileri hesaplayan program ölçülen verileri birlikte görüntüleyerek parametre
değişimleri ile kontrollü modelleme olanağı sağlamaktadır. Bu yazılım, pratik, hızlı, kolay ve kullanıcı
tanımlı olarak özellikle arazide veri ölçümünden sonra bir ön değerlendirme olanağı sağlamaktadır.
İnteraktif kullanımıyla aynı zamanda eğitsel amaçlı kullanılabilecek program tüm Microsoft Windows
işletim sistemlerinde kolaylıkla yüklenebilen ve çalışan bir jeofizik yazılımdır. Ayrıca, mono ve wine
gibi ek paketler ile linux ve benzeri işletim sistemlerinde sorunsuz çalışabilmektedir. Farklı
yöntemlerle ölçülmüş uygulamalı jeofizik verilerinin tek bir program ile değerlendirilebilmesi, aynı
zamanda, arazide toplanan verilerin pratik bir şekilde çalışma sırasında öndeğerlendirme yapılması ve
farklı yöntemler ile elde edilmiş verilerin birbiri ile kıyaslamalı değerlendirmesine olanak
sağladığından kullanışlı bir program özelliği göstermektedir. Bu bildiride, uygulamalı jeofizik
verilerini görüntüleme ve kontrollü modelleme programının kullanımı ve gerçek arazi verileri ile
sonuçları sunulmuş ve tartışılmıştır.
Anahtar kelimeler: Jeofizik modelleme, Uygulamalı Jeofizik, sunumSunum, Yazılım jeofizik
modelleme.
133
Visualization and Modeling Program for Applied Geophysical Methods
Mustafa Berkay DOĞAN1, Gülçin Özürlan AĞAÇGÖZGÜ
1
1-İstanbul Teknik Üniversitesi, Maden Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği, 34469 Maslak,
İstanbul
With increasing number of programs using for geophysical observation and data-processing,
geophysical studies are faster and more practical. In a detailed survey, it is possible to use multiple
programs for one geophysical method as well as multiple choice l with a single program. In this study,
an interactive visualization and modeling program is developed using Microsoft C#. This program is
developed to visualize data of applied geophysics methods such as gravity, magnetic, self potential,
electrical resistivity and seismic refraction. Moreover, it is possible to do interactive forward modeling
with adjusting the parameters manually. There is also noise parameter is included in the program for
the geophysical data. In addition to this educational interactive display, displaying models calculated
with calculated data and observed data together helps users to perform controlled modeling. This
program’spracticality, fast computeability and user defined attributes are well suited for prior
evaluation of the data at field. This interactive and educational program is operational at every
Microsoft Windows operating systems. Moreover, if needed, this program can also be used at Linux
with additional softwares such as mono and wine. Visualization of some applied geophysical methods
with a single program with compared evaluation proves that this program is easy to use, user friendly
and educative. Applied geophysical data visualization and controlled modeling program will be
presented and discussed with field data.
Keywords: Applied geophysics, geophysical modeling, software visualization of data, geophysical
modeling.
134
Türkiye ve Civarında Yermanyetik Alanın Günlük Değişimi
Cengiz ÇELİK1, Elif TOLAK-ÇİFTÇİ
1, Metin ZOBU
1
1- Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, İstanbul
Günümüzde, yeryüzünde INTERMAGNET üyesi mevcut yermanyetik alan gözlemevlerinin
dağılımına bakıldığında dağılımın homojen olmadığı dikkat çekmektedir. Gözlemevlerinin büyük bir
çoğunluğu kuzey yarım küresinde yer aldığı ve Avrupa kıtasında yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak
Türkiye’nin hem doğusunda hem de güneyinde büyük bir gözlemevi boşluğu olduğu dikkat
çekmektedir. Bu çalışma kapsamında, Türkiye ve civarında mevcut veri araştırılarak yermanyetik
alanın günlük değişiminin incelenmesi hedeflenmiştir. Yermanyetik alan bileşenleri gözlemevlerinde
zaman serisi olarak kaydedilmektedir. Kayıtlar incelendiğinde hem periyodik hem de periyodik
olmayan fırtına tarzında değişimlerin olduğu dikkat çekmektedir. Periyodik günlük değişimler,
Güneş’in ayrıştırıcı ve iyonize edici radyasyon etkisi altında, Yer’in aydınlık tarafında iyonosfer
tabakasında bulunan gazların, kimyasal ve elektriksel yapılarının değişmesi ile Güneş’in ısı ve Ay’ın
çekim etkisi altında meydana gelen küresel rüzgarların, yermanyetik alanı içinde indiksiyon elektrik
akımları üreten doğal bir dinamo gibi çalışmasıyla oluşan değişken manyetik alanların, yer yüzünde
gözlemlenen alan üzerine eklenmesiyle bir birini takip eden manyetogramlarda görülen tipik benzer
değişimlerdir. Günlük periyodik değişimler bir günün alt katlarından oluşan harmoniklerin
toplamından oluşmaktadır. Bu çalışmada periyodik günlük değişimlerin belirlenmesi amacıyla, alan
bileşenlerinin saatlik ortalama değerleri “En Küçük Kareler Yöntemi” ile analiz edilerek günlük
periyodik değişimin harmonikleri bulunmuştur. Güneş-Yer manyetik alanlarının karşılıklı etkileşimi
sonucu yer manyetik alanın uzayda etkin olduğu alan olarak nitelendirilen “manyetosfer” tabakasının
farklı katmanlarında gelişen ve alanın günlük periyodik değişimlerini maskeleyen diğer akım
sistemlerinin etkisini azaltmak amacıyla, her ayın en fırtınalı ya da arızalı olarak işaretlenen beş
gününe ait manyetik veri çalışmaya dahil edilmemiştir. Mevcut manyetik veri mevsimlere göre
gruplanarak analiz edilmiştir. Analiz sonucunda yermanyetik alanın güneşe ve aya bağlı periyodik
değişimlerin harmonikleri, her bir gözlemevi ve bileşen için mevsimsel olarak hesaplanmıştır.
Hesaplama sonucunda bulunan dört temel harmonik genlik ve faz değerleri kullanılarak sentezleme
yapılıp alanın günlük değişimleri ortaya konulmuştur. Bu çalışma kapsamında, Boğaziçi Üniversitesi
Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye’nin en eski
manyetik gözlemevi olan İstanbul (ISK, 1947- halen), INTERMAGNET üyeliği bulunan İznik (IZN,
2005-halen) ve ayrıca 1986-1993 yılları arasında Harita Genel Komutanlığı bünyesinde Ankara’da
faaliyet göstermiş olan Ankara (ANK) manyetik gözlemevi verileri analiz edilmiştir. Yermanyetik
alanın günlük değişiminin mevsimlere göre olan durumu Türkiye koordinatlarında belirlenmiştir. Kış
aylarından yaz aylarına doğru günlük değişimin genlik değerindeki artışlar her bir gözlemevi ve
bileşen için komşu manyetik gözlemevleri sonuçları ile kıyaslanarak ortaya konulmuştur.
Anahtar kelimeler: Yermanyetik alanı, manyetik gözlemevleri, manyetik değişimler.
135
Geomagnetic Daily Variation Around Turkey
Cengiz ÇELİK1, Elif TOLAK-ÇİFTÇİ
1, Metin ZOBU
1
1-Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, İstanbul
Distribution of the present INTERMAGNET geomagnetic observatories is not homogenous over the
entire Earth. The most of the observatories are located in the northern hemisphere, and while there is a
great density in Europa, two important gap regions are noticeable in the eastern and southern part of
Turkey. It is possible to find some geomagnetic data taken from past and present geomagnetic
observatories near these gap regions. In this study, our aim is to reach the geomagnetic data sets and
investigate geomagnetic daily variations to provide some contribution to the geomagnetic state of
these gap regions. Geomagnetic field elements are continuously recorded by geomagnetic
observatories as time-series. Geomagnetic field elements show regular daily pattern, with periods of
submultiples of a solar day on quiet days, and irregular variations on disturbed days such as
geomagnetic storms. Principal periodic variations and are due to electric currents in the ionosphere
generated by lunar gravitational and solar thermal movements of the atmospheric winds across the
main geomagnetic field. For this purpose, data of geomagnetic observatories (ISK, IZN and ANK) in
Turkey were analyzed to determine the principal harmonics of the geomagnetic daily variation by
applying the method of least square to hourly mean values of the each geomagnetic element. In order
to minimize the effect of magnetospheric current systems, we omit the five International Disturbed
Days (IDDs) of each month from our data. In addition, geomagnetic data grouped in terms of Lloyd
seasons and analyzed for seasonal variations of solar and lunar harmonics of each observatory and
element. Geomagnetic field elements were synthesized using the amplitudes and phases of each
observatory and element for the geomagnetic daily variation. It is found that geomagnetic field shows
strong seasonal dependence from winter to summer months in Turkey.
Keywords: Geomagnetic field, magnetic observations, magnetic variations.
136
Ege Denizi Volkanik Yayının Jeofizik İzleri
Ezgi ERBEK1, M. Nuri DOLMAZ
1
1-Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Isparta
Türkiye’ nin güneybatısında ve Ege Denizi’nde odak derinliği 200 km’ ye ulaşan ve en büyük 7
magnitüdene kadar olan depremler görülmektedir. Ege Denizi’nde yaklaşık olarak KB-GD uzanımlı
ve 300 km uzunluğunda iki adet jeofizik profili oluşturulmuştur. Bu profillerin yorumlanmasıyla,
deprem verileri ve ısı akısı arasındaki ilişki ve ayrıca Ege Denizi’ nde dip altındaki manyetik ve
gravite verilerine ait bozucu kütle ilişkileri açıklanmaya çalışılmıştır. Profiller 50 km genişliğinde
deprem verilerini, batımetri (km), ısı akısı (mW/m2), manyetik (nT), serbest hava ve Bouguer anomali
(mGal) eğrilerini içermektedir. Bu çalışmada, 1964-2014 yılları arasında meydana gelen depremler
International Seismological Centre (ISC) deprem kataloğundan moment magnitüdleri (Mw) olarak elde
edilmiştir. Profiller üzerinde 80-250 km arasındaki mesafeye karşılık gelen alanda derin odaklı
depremlerin yoğunlaştığı gözlemlenmektedir. Bu, dalan afrika levhasının dalımının bir işaretidir.
Derin odaklı depremlerin bulunduğu bu alan Ege volkanik yayı ve onun kuzey kesimlerini temsil
etmektedir. Alan negatif manyetik anomali (̴ -60 nT) eğrisi, pozitif serbest hava (̴ 120 mGal) ve gravite
anomalisi (̴ 250 mGal) eğrileri ile karakterizedir. Profillerde 100 km civarında gözlenen yüksek ısı
akısı anomali (̴ 110mW/m2) eğrisi dalan Afrika plakasının uç kesimlerinde yer alan Ege volkanik
yayının varlığının bir işaretidir. Deprem verilerine dayanılarak dalan levhanın eğimi ortalama 350
olarak elde edilmiştir. Profillerin 230-300 km aralığında bulunana düşük ısı akısı (20-40 mW/m2),
anomali içermeyen manyetik ( 0 nT), negatif serbest hava (̴ -80 mGal) ve negatif Bouguer (̴ 130mGal)
anomali eğrileri çukur bölgesini temsil etmektedir.
Anahtar kelimeler: Ege Denizi, ısı akısı, volkanik yay, sismik aktivite
137
Geophysical Traces of Aegean Sea Volcanic Arc
Ezgi ERBEK1, Mustafa Nuri DOLMAZ
1
1-Suleyman Demirel University, Engineering Faculty, Department of Geophysical
Engineering, Isparta
Earthquakes of which focal depth reaches up 200 km and the biggest 7 magnitude reaches up are seen
in southwest of Turkey and Aegean Sea. In Aegean sea, two geophysical profiles with approximately
NW-SE trending and in the length of 300 km constitute. With the interpretation of these profiles the
relation between earthquake data and heat flow and also the disruptive mass of magnetic and gravity
data in subsurface of Aegean Sea are aimed to explain. Profiles that have 50 km wide contain
earthquake data, curves of bathymetry (km), heat flow (mW/m2), magnetic (nT), free air and Bouguer
anomaly (mGal). In this study, earthquakes occurred between the years 1964 and 2014 are obtained
from International Seismological Centre (ISC) earthquake catalog as moment magnitude (Mw). In the
area corresponding to the distance between 80 and 250 km on profiles the intensity of deep-focus
earthquakes are observed. It is signal of subducting Africa plate’s plunge. This area where deep-focus
earthquakes are situated represents Aegean Volcanic Arc and its northern part. The Area is
characterized with curves of negatiive magnetic anomaly (̴ -60 nT), positive free-air (̴ 120 mGal) and
gravity anomaly (̴ 250 mGal). Curve of High heat flow anomaly (̴ 110 mW/m2) on the profiles about
100 km indicates Aegean Volcanic Arc is located edge section of Africa plate. Based on earthquake
data, slope of subducting plate is found average 350. Trench is represented with curves of low heat
flow (20-40 mW/m2), not including magnetic (0 nT), negative free-air (̴ -80 mGal) and negative
Bouguer (̴ 130 mGal) anomaly.
Keywords: Aegean Sea,heat flow, volcanic arc, seismic activity.
138
Trabzon Kaşüstü Bölgesinde Bir İnşaat Alanının Dinamik Zemin
Özelliklerinin Mikrotremor Yöntemi ile Belirlenmesi
Hakan ÇINAR
1, Suna ALTUNDAŞ
1, Ayşegül SAĞIR
1, Semiha ONUK
1
1- Karadeniz Teknik Üniversitesi , Mühendislik Fakültesi , Jeofizik Müh. Böl., Trabzon
aysegul6122 @gmail.com
Bu çalışmada, zemin dinamik parametreleri ve bu parametrelerin yapı inşa alanı üzerindeki etkileri
Nakamura yöntemi ile belirlenmiştir. Bu yöntem yerin depremsiz halde sahip olduğu titreşimlerin
(doğal gürültüsü) yatay ve düşey bileşenlerinin Fourier spektrumu uygulanmış oranından oluşur, H/V
oranı olarak isimlendirilir ve kayıtlar tek istasyonda alınır. H/V yöntemi çalışma alanın büyütmesinin
ve hakim frekansının belirlenmesinde kullanılan pasif bir sismik yöntemdir. Çalışma alanındaki yerin
doğal gürültüsü üç bileşenli bir sismometre ile kaydedilmektedir. Kaydedilen yatay ve düşey
bileşenlerin spektral oranı hesaplanır. Bu oran ana kaya ve yüzey arasında bir benzeri transfer
spektrum (quasi-transfer spectrum) olarak kabul edilir. Frekansların tepe noktaları ve H/V oranı
frekanslarının tepe noktaları gibi karakteristik özellikler incelenmiştir. Kaşüstü'nde bulunan inşaa
alanında 5 profil boyunca 25 noktada CMG-6TD sismometre kullanılarak zemin hakim periyodu (T)
ve frekansı (f) , zeminin büyütme değeri (A0) ve hasar görebilirlik indisi (Kg) olarak adlandırılan
parametreler belirlenmiştir. Ölçümler 100 sps (örnek/saniye) örnekleme aralığı ile alınmış olup, alınan
kayıtların süresi 18-22 dk arasında değişmektedir. Bu ölçümler Scream 4.4 programı ile elde edilmiş
ve veriler Geopsy programı ile işlenmiştir. Her bir profil ve ölçüm noktaları arasındaki uzaklık 15m
dir. Bu çalışma sonucunda, büyütme ve zemin hakim frekans değerleri sırasıyla 1.47 ve 6.83, 0.64 Hz
ve 8.44 Hz arasında bulunmuştur. Kanai ve Tanaka'nın zemin sınıflandırma sistemine göre, çalışma
alanında iki tür zemin sınıfı belirlenmiştir (Z3 ve Z4). Ayrıca, zemin hasar görebilirlik indisi (Kg) 0.34
ve 26.63 arasında değişmektedir. Burada tanımlanan tüm parametreler haritalanmış ve inceleme alanı
ile uyum içinde oldukları yorumlanmıştır. Sonuç olarak, bu alanın yapı inşasına uygun bir alan olduğu
söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Mikrotremor, yer büyütmesi, hakim periyot, hakim frekans, Nakamura (H/V)
yöntemi, hasar görebilirlik indisi.
139
Determination of Dynamic Soil Characteristics in a Building Site using the
Microtremor Method at Kaşüstü District of Trabzon
Hakan ÇINAR1, Suna ALTUNDAŞ
1, Ayşegül SAĞIR
1, Semiha ONUK
1
1- Karadeniz Technical University,Engineering Faculty, Department of Geophysics,
Trabzon
aysegul6122 @gmail.com
In this study, Nakamura’s method is used for determining the dynamic ground parameters and their
variations in a building construction site. This method consists of estimating the ratio between the
Fourier amplitude spectra of the horizontal (H) to vertical (V) components of the ambient noise
vibrations, called as H/V ratio, recorded at a single-station. The H/V technique is a passive seismic
method used for the determination of site-specific amplification and predominant frequencies in a
construction site. Ambient noise is recorded by using a triaxial velocity seismometer in a site. The
spectral ratio of the horizontal to vertical component of this record is calculated. This ratio can be
considered as a quasi-transfer spectrum between bedrock and the surface. Characteristic features as the
peak frequencies and the H-to-V ratio at these frequency peaks are analysed. A CMG-6TD
seismometer is used 25 points along 5 profiles in a building site of the Kasüstü area for determining
the parameters called as ground predominant period (T) and frequency (f) , soil amplification values
(A0) and the estimation of damage index (Kg). Scream 4.4 program is used for the recording of in-situ
microtremor data, and Geopsy program was also used for the data processing of these recordings.
Sampling interval of the data is 100 sps (sample/second) and total record length of the microtremor
signals range from 18-22 minutes. The distance for both measurement points and each profile are
15m. As a result of this study, the amplification and ground predominant frequency values were found
between 1.47 and 6.83, 0.64 Hz and 8.44 Hz, respectively. According to Kanai and Tanaka’s ground
classification system, site is distinguished with two types of soil (Z3 and Z4). Furthermore, estimated
damage index (Kg) of the ground varies between 0.34 and 26.63. All parameters defined here are
mapped and then interpreted in unison to characterize the studied site. Consequently, it can be said that
this area is a probably suitable site for construction purpose.
Keywords: Microtremor, ground magnification, predominant period, predominant frequency,
Nakamura (H/V) method, the estimation of damage index (Kg).
140
Jeoloji Verilerinin Mobil Telefonlarla Aktarılması ve Saklanması Projesi
Dürdane TÜRKMEN2, Şeyma ŞEN
2, Sena AKÇER ÖN
1, Zeki BORA ÖN
1, Tuğba ÖNAL-
SÜZEK1
1-Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Muğla
2-Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, Muğla
Jeoloji Karot Veri Sistemi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Jeoloji ve Bilgisayar Mühendisliği ortak
projesi olarak geliştirilmektedir. Bu proje kapsamında Türkiye’de deniz, göl vb. sahalarda yapılan
jeolojik çalışmalardan elde edilen verilerin, mobil telefon uygulaması olarak bir otomasyon sistemi
altında toplanması amaçlanmaktadır. Günümüzde, özellikle, paleoklimatoloji/oşinografi/limnoloji
araştırmalarında elde edilen ilksel veriler saha koşullarının zorluklarından dolayı defterlere not
edilmekte ve saha çalışmaları sonrasında ise elektronik tablolarda (çoğunlukla Excel) tutulmaktadır.
Elle veri girişinde oluşabilecek hataların sonradan takibi ve düzeltilmesi jeologlar için zaman ve
işgücü kaybına yol açmakta; veri kaynaklarının paylaşımını zorlaştırmakta ve bilimsel hatalara neden
olabilmektedir. Geliştirdiğimiz bu mobil tabanlı veri tabanı uygulaması sayesinde her üniversitenin
kendi karot çalışmalarını, mobil telefon ara yüzü ile bir veri tabanına aktararak başka araştırmacılarla
veri paylaşımını kolaylaştıracak bir karot veri tabanı sistemi oluşturmayı amaçlıyoruz. Kullanıcı bu
uygulama ile arazide ve laboratuvarda çalışma yaparken topladığı tüm verileri, multimedya (fotoğraf,
ses kaydı vb.) verileri dâhil olmak üzere, sisteme güvenli bir şekilde ekleyebileceği bir proje kurduk.
Önerdiğimiz sistem kullanılarak, araştırmacıların verilerini düzenli bir şekilde veri tabanına
aktarılmasıyla hem hata oranını en aza indirgemeyi hem de zaman ve işgücünden kazanmayı
öngörüyoruz.
Anahtar kelimeler: Jeolojik veri tabanları, mobil uygulamalar.
141
Mobile Application Based Geological Core Database System
Dürdane TÜRKMEN2, Şeyma ŞEN
2, Sena AKÇER ÖN
1, Zeki BORA ÖN
1, Tuğba ÖNAL-
SÜZEK1
1-Muğla Sıtkı Koçman University, Geological Engineering Department, Muğla
2-Muğla Sıtkı Koçman University, Computer Engineering Department, Muğla
Geological Core Database System being developed as a joint project by Geology and Computer
Engineering Departments of Muğla University. This mobile phone application based automation
system aims to transfer data in real-time from various geological studies in Turkey, such as
paleoclimatology, oceanography or limnology, to a stable database system. The core data are routinely
first stored manually in notebooks which are transferred to electronic spreadsheets (usually Excel
spreadsheets) long after the fieldwork is over. This manual bookkeeping procedure sometimes
becomes difficult due to the hardships of the experiment conditions of the fieldwork. Subsequent
follow-up and correction of scientific errors after the fieldwork might be inefficient in terms of
researcher’s time and labor costs. With the help of this mobile-based database application we
developed, we aim to create a core database system that will make it easier for earth scientists to
store and share their data by transferring and storing at a stable database using a simple mobile phone
interface. All user data collected during and after the fieldwork including the multimedia data (i.e.
images, audio recordings etc.) will be able to be transferred via mobile telephone networks to a central
database server. We propose that by using this mobile based database system, earth scientists can
increase the efficiency of their data collection and storage while minimizing the scientific error rates
that might occur during manual data entry.
Keywords: Geological database, mobile applications.
142
KTÜ Fen-Edebiyat Fakülte Binasının Hakim Frekans ve Büyütme
Değerlerinin Mikrotremor Ölçümüyle Belirlenmesi
Zehra DİKMEN1, Merve YÖRÜK
1, Doğukan KELEŞOĞLU
1, Özgenç AKIN
1, Nilgün
SAYIL1
1-Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Trabzon
Mühendislik sismolojisi çalışmalarında mikrotremor ölçümleri, dinamik zemin parametrelerinin ve
değişimlerinin belirlenebilmesinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Tek istasyon yöntemi olarak
tanımlanan Nakamura Yatay/Düşey spektral oran yönteminin en büyük avantajı referans noktası
gerektirmeyen, sismik yoğunluğun az olduğu veya temel kayanın bulunmadığı alanlarda kolayca
uygulanabilmesidir. Yatay ve düşey bileşen mikrotremor kayıtlarının frekans içeriğinin belirlenmesine
dayanan yöntem, dinamik zemin parametrelerinin kestiriminde oldukça hızlı ve ekonomik sonuçlara
ulaşmasını sağlar. Bu çalışma Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik
Bölümü binasının zemin hakim frekansı, zemin hakim periyodu ve yaklaşık büyütme değerlerinin
belirlenmesi amacıyla zemin dahil dört katlı bina içinde gürültülü ve gürültüsüz olmak üzere iki ayrı
bölümde 11, ayrıca bina- doğal zemin karşılaştırılması yapmak amacıyla bina dışında bir noktada kayıt
(referans noktası) kayıt alınmıştır. CMG-6TD geniş bant hız ölçen üç bileşen sismometre ile alınan
mikrotremor kayıtlarına Nakamura tarafından geliştirilen H/V spektral oran yöntemi uygulanmıştır.
İnceleme alanındaki her bir ölçüm noktası için hakim frekans, hakim periyod ve büyütme değerleri
elde edilmiştir. Bulunan değerlere göre hakim frekans değerleri 0.6 -4.3 Hz aralığında iken, büyütme
değerleri ise 1.4 -13.4 aralığında değişmektedir. Ortalama periyod değeri 0.53sn olarak hesaplanmıştır.
Bu değerlere göre hakim frekanslar gürültüsüz bölümde, büyütme değerleri ise gürültülü bölümlerde
üst katlara doğru artmaktadır. Elde edilen hâkim frekans ve büyütme değerlerinin gürültülü alanda
daha büyük olduğu gözlenmiştir. Bina betonarme bir yapı olduğu için referans noktasına göre,
büyütme ve periyod değerlerinin daha küçük çıkması beklenen bir sonuçtur.
Anahtar Kelimeler: Mikrotremor, Nakamura yatay/düşey spektral oran yöntemi, büyütme değeri,
hakim periyod, hakim frekans.
143
Determination of the Predominant Frequency and Amplification Value of
the Science Faculty Building at KTU with Microtremor Measurements
Zehra DİKMEN1, Merve YÖRÜK
1, Doğukan KELEŞOĞLU
1, Özgenç AKIN
1, Nilgün
SAYIL1
1- Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Trabzon
Microtremor mesaurements for engineering seismology is very important for determining of dynamic
ground parameters and its variations. Most important advantage of Nakamura Horizontal/Vertical
spectral ratio method defined as single station method isn’t required reference point and it can be
applied easily in the area with low seismicity and without base-rock. Method based on determining of
frequency content of horizontal and vertical component microtremor records provides to quick and
economical estimation of dynamic ground parameters. In this study, in order to determine the ground
predominant frequency, ground dominant period and approximately amplification value of the Science
Faculty Building at KTU, microtremor measurements were taken at 11 points in noisy and noiseless
parts in the four-storey building including the ground and at 1 point at the outside the building for
comparison of the natural soil. Nakamura H/V spectral ratio method has been applied to microtremor
records taken by CMG-6TD broad-band three component (velocity measuring) seismometer. The
dominant frequency values are obtained in the range of 0.6-4.3 Hz and the amplification values are
obtained in the range of 1.4-13.4. The average period value is calculated as 0.53 sec. According to
these values the dominant frequencies in noise parts and amplification values in noiseless parts are
increasing toward the upper floors. The dominant frequency and the amplification values is bigger in
noise parts. The greater value out of the period and amplification in the building is expected results.
Key Words: Microtremor, Nakamura (h/v) method, ground magnification, predominant period,
predominant frequency.
144
Kuzey Ege Denizi Depremlerinin İstatistiksel Analizi
Buse YILDIRIM1, Nihal AKYOL
2
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, İzmir
2-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İzmir
İnsanlığın varoluşundan bu yana, depremler en önemli doğal afetlerden biri olmuştur. Yurdumuz
dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya deprem kuşağı üzerinde yer
almaktadır. Bu çalışmada, Kuzey Anadolu Fay Zonunun Ege Denizi’ne uzanmakta olan güney
kanadında oluşan Ocak 2013 tarihli deprem kümelenmesini incelemek amacıyla, 39.00º – 41.00º K
enlemleri ile 25.00º – 27.00º D boylamları arasında kalan bölge için deprem istatistiği çalışması
gerçekleştirilmiştir. Bu bölge için, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE),
Bütünleştirilmiş Homojen Türkiye Deprem Katalogu (BHTDK) verilerinden yararlanılmıştır. Katalog,
inceleme alanımız için, 1912-2005 yılları arasında, büyülükleri Ms, Md ,Mb, ML ve Mw skalalarında
rapor edilmekte olan 250 adet deprem içermektedir. İlk olarak, bu verilerinden hareketle, farklı
magnitüd skalaları arasındaki geçiş bağıntıları türetilmiştir. Daha sonra, farklı magnitüd skalaları için,
Gutenberg-Richter Yöntemi uygulanmış ve bölge için deprem tehlikesi incelenmiştir. Depremlerin
yineleme periyotları ve belli süreçlerdeki olma olasılıkları hesaplanmıştır. Elde edilen deprem sayısı-
magnitüd ilişkileri, depremlerin yineleme periyotları ve belli bir süreçte olma olasılıkları; sonuçların
seçilen magnitüd skalasına oldukça duyarlı olduğunu göstermektedir. Son olarak bölgede 08 Ocak
2013’de oluşan, Mw=5.7 büyüklüğündeki Ege Denizi depremine ilişkin, farklı kurum ve kuruluşlar
tarafından rapor edilen bilgiler derlenmiş olup, bu deprem sonrası gelişen kümelenme incelenmiştir.
83 günlük bir gözlem süreci içerisinde; büyüklükleri 3.0 ve 5.7 arasında değişen, 121 adet deprem
meydana gelmiştir. Bu kümelenmeye ait günlük deprem sayılarının üstel bir azalım sunduğunu ve
aktivitenin durağan sürece yaklaştığını görmekteyiz. Günlük ortalama ML değerleri ve bunların
kümülatif değişimleri de bu sonucu desteklemektedir.
Anahtar kelimeler: Sismik tehlike, depremsellik, Gutenberg-Richter yöntemi, Kuzey Ege Denizi.
145
Statistical Analysis of The Earthquakes In North Aegean Sea
Buse YILDIRIM1, Nihal AKYOL
2
1-Dokuz Eylul University, Institute of Marine Sciences, İzmir
2-Dokuz Eylul University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, İzmir
Earthquakes have been one of the most important natural disasters, since the existence of humanity.
Our country is located on the Alpine-Himalayan seismic belt, one of the world's most active
earthquake zones. Aim of this study is statistical analysis of January 2013 earthquake cluster, located
on the southern branch of North Anatolian Fault Zone in Aegean Sea, for a area between 39.00 º -
41.00 º N latitude and 25.00 º - 27.00 º E longitude. For this purpose, Integrated Homogenize Turkish
Earthquake Catalog (IHTEC) data reported by Kandilli Observatory and Earthquake Research Institute
(KOERI) of Bosphorus University were examined. The catalog contains 250 events, reported as Ms,
Md ,Mb, ML and Mw magnitude scales, in between 1912 and 2005 for the area interested. Firstly,
utilizing this information, empirical relationships between different magnitude scales were generated.
Then, seismic hazard were evaluated by applying Gutenberg-Richter Relationship to different
magnitude scales for the area. Recurrence periods and probabilities of the events were calculated. Not
only magnitude-frequency relationships and also probabilities and recurrence periods have shown that
the results are very sensitive to chosen magnitude scale. Finally, reported information by different
institutes for January 8, 2013 event with Mw = 5.7 in the area were tried to be combined and
earthquake cluster occurred after this event was examined. The cluster contains 121 events with
magnitude range of 3.0 - 5.7 in an observation time period of 83 days. Numbers of events per day
represent exponential decay and events activity is getting closer to stable time course. Average ML
values per day and distribution of their cumulative supports this result, too.
Keywords: Seismic hazard, seismicity, Gutenberg-Richter method, North Aegean Sea.
146
Doğu Anadolu ve Civarı için Sismik Tehlike Analizi
Erdem BAYRAK1, Şeyda YILMAZ
1, Yusuf BAYRAK
2
1-Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Trabzon
2-Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi
Bu çalışmada, Doğu Anadolu bölgesinin deprem tehlikesini değerlendirmek amacıyla, aletsel dönemi
içeren homojen bir katalog kullanılmıştır. Bu çalışmada Bayrak vd. (2008) tarafından hazırlanan
deprem kataloğu kullanılmıştır. 2008 yılından 2012 yılına kadar olan kısım ise BÜKRDAE
kataloğundan eklenmiştir. Sismik tehlike çalışmalarında kullanılan deprem kataloğu homojen
olmalıdır, yani aynı magnitüd türünde olmalıdır. Bu çalışmada kullanılan katalog MS magnitüdüne
göre homojendir. Çalışma alanı tektonik ve sismotektonik durumları göz önüne alınarak 12 sismik
bölgeye ayrılmıştır. Her kaynak bölgesi için b değeri, geri dönüşüm periyotları, deprem oluşma
olasılıkları ve beklenen en büyük magnitüd değeri hesaplanmıştır. Bu parametreleri hesaplamak için
ZMAP programı kullanılmıştır. Geri dönüşüm periyotlarının en küçük hesaplandığı yerler Kuzey
Anadolu Fayı ile ilişkili olan bölgelerdir. 50 yıllık bir süreç için magnitüdü 5.5 değerine eşit veya daha
büyük olan bir depremin oluşma olasılığının %80’den fazla olduğu yerler Kuzey Anadolu Fayı, Ağrı
Fayı, Tutak Fayı, Karayazı Fay Zonu, Çobandede Fay Zonu bölgeleridir. Mekansal sismik tehlike
analizi için b-değeri Mmax dağılım haritaları oluşturulmuştur. Bu haritalara bakıldığında, en küçük b-
değerlerinin Kuzey Anadolu Fayı ve Iğdır Fayı ile ilişkili olduğu görülmektedir. Yine Mmax
değerlerinin en büyük olduğu yerler, Kuzey Anadolu Fayı ve Iğdır Fayı ile ilişkilidir. Mmax
değerlerinde ise en küçük değerler Van gölü ve civarında elde edilmiştir. Bunun nedeni olarak ise,
2011 yılında meydana gelen Van depreminin bu bölgedeki gerilimi azalttığı düşünülmektedir.
Hesaplanan sismik tehlike parametrelerine göre en tehlikeli bölgeler: Kuzey Anadolu Fayı, Ağrı Fayı,
Tutak Fayı, Karayazı Fay Zonu, Çobandede Fay Zonu ile ilişkili olan 2., 7. ve 12. bölgelerdir.
Anahtar kelimeler: Doğu Anadolu, sismik tehlike, Gutenberg-Richter İlişkisi.
147
Seismic Hazard Analysis in and around Eastern Anatolian Region
Erdem BAYRAK1, Şeyda YILMAZ
1, Yusuf BAYRAK
2
1-Karadeniz Technical University, Engineering Faculty, Department of Geophysics,
Trabzon
2-Agri Ibrahim Cecen University
In this study, an homogeneous earthquake catalogue containing instrumental period was used to
evaluate the seismic hazard parameters for Eastern Anatolia region. In this study, the earthquake
catalog prepared by Bayrak et. Al. (2008) was used. The earthquakes from 2008 to 2012 were obtained
from KOERI. An earthquake data set used in seismic hazard studies must certainly be homogenous, in
other words, it is necessary to use the same magnitude scale. The earthquake catalog used in this study
was homogenous for MS magnitude scale. The whole examined area is divided into 12 seismic regions
based on their seismotectonic regime. b-value, the mean return periods, the most probable maximum
magnitude in the time period of t-years and the probability for an earthquake occurrence for an
earthquake magnitude ≥ M during a time span of t-years were calculated. In order to evaluate these
parameters, we used to ZMAP software package. The minimum value of the mean return periods was
calculated around North Anatolian Fault Zone. The maximum values of the probability for an
earthquake occurrence for an earthquake magnitude ≥ 5.0 during a time span of 50 years were
obtained around North Anatolian Fault, Agri Fault, Tutak Fault, Karayazi Fault Zone and Cobandede
Fault Zone. Map of b-value and Mmax value (the largest earthquake in the next 100 years) were
calculated for spatial seismic hazard analysis. The minimum b-values related with North Anatolian
Fault and Igdir Fault. The maximum value of Mmax was obtained around NAF and Igdir Fault. The
minimum value of Mmax values were obtained in and around Lake Van. The reason is that the Van
earthquake that occurred in 2011 is thought to reduce stress in the region. According to these
parameters, the most dangerous area are Region 2, 7 and 12 covered NAF, Agri Fault, Tutak Fault,
Karayazi Fault Zone and Cobandede Fault zone respectively.
Keywords: Eastern Anatolian, seismic hazard, Gutenberg-Richter Relation.
148
2011 Van Depremi’nin Ana ve Artçı Şoklarının Kullanılmasıyla Doğu
Anadolu’nun Kabuk Yapısının Belirlenmesi
Hamdi ALKAN1, Hakan ÇINAR
2, İsmail AKKAYA
1
1-Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Van
2-Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Trabzon
Bu çalışmada, Tek-İstasyon Yöntemi kullanılarak Doğu Anadolu’nun kabuk yapısı yaklaşık 4-40 sn
periyotları arasında Temel mod Rayleigh dalgası grup hızı dispersiyon eğrilerinin ters çözümü ile
belirlenmiştir. Bu amaç için, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’ nün geniş-band
istasyonlarında (DARE, ERZN, PTK, SVRC, URFA) kaydedilen 2011 Van Depremi’nin ana ve artçı
şokları kullanılmıştır. Tüm kayıtlar için temel modlar ve yüksek modlar ayrılmıştır. Grup hızı
dispersiyon eğrileri ve grup hızlarının ters çözümünden bölgenin 1-B kesme dalgası hız yapısı
belirlenmiştir. Ters çözüm sonucu elde edilen çözünürlük-genişlik bilgisi kullanılarak normalize
edilmiş istatistiksel çözünürlük matrisleri hesaplanmıştır. Normalize edilmiş istatistiksel çözünürlük
matrisi, verinin çözünürlük güvenilirliğini hesaplamada ve uygun mekânsal-zamansal çözümü
sağlamada kullanılmıştır. Tüm deprem-istasyon çiftleri için Rayleigh dalgası grup hızı dispersiyon
eğrilerinin istatistiksel ortalamaları elde edilmiştir. Ortalama dispersiyon eğrileri çalışma bölgesini
temsil eden kesme dalgası hız yapılarına dönüştürülmüştür. Elde edilen ters çözüm sonuçlarına göre,
kabuk kalınlığı yaklaşık 40 km, Vs hızlarının ise 4.15-4.20 km/s arasında değiştiği belirlenmiştir.
Kesme dalga hızları üst kabuk (yaklaşık kalınlık 10-12 km) için ∼2.7–2.9 km/s, alt kabuk (yaklaşık
kalınlık 22-24 km) için ise ∼3.5–3.7 km/s olarak hesaplanmıştır. Elde edilen bu bulgular bölgede
yapılan önceki çalışmalarla uyumludur.
Anahtar Kelimeler: Doğu Anadolu, 2011 Van depremi, kabuk yapısı, Rayleigh Dalgası, ters çözüm.
149
Determination of the Crustal Structure in the Eastern Anatolian using
Main and After Shocks of the 2011 Van Earthquake
Hamdi ALKAN1, Hakan ÇINAR
2, İsmail AKKAYA
1
1-Yüzüncü Yıl University, Faculty of Engineering and Architecture, Department of
Geophysical Engineering,Van
2-Karadeniz Technical University, Faculty of Engineering, Department of Geophysics,
Trabzon
In this study, crustal structure of the Eastern Anatolia has been investigated by inverting group-
velocity dispersion data of fundamental mode Rayleigh waves, using single-station method in the
period range of 4-40 seconds approximately. For this purpose, we have used recordings of Main and
After Shocks of the 2011 Van Earthquake recorded on KOERI (Kandilli Observatory and Earthquake
Research Institute) broad band (BB) stations (DARE, ERZN, PTK, SVRC, URFA). The fundamental
modes of vertical component broad-band seismograms are isolated to higher modes. 1-D shear
velocity structure of the region is obtained from observed fundamental mode group velocity dispersion
curves and their inversion results. We have also calculated the normalized statistical resolution matrix
to obtain resolution-length information for total inverse system. The Normalized statistical resolution
matrix could not only measure the resolution obtainable from the data, but also provided reasonable
spatial/temporal resolution or resolution-length information. We have averaged the group velocity
dispersion curves of Rayleigh waves for all pairs of the station-event. The mean dispersion curves of
Rayleigh waves have been inverted to determine shear wave structure represents the study region.
According to inversion results, the crustal thickness is approximately 40 km in the study area and Vs
velocity ranges between 4.15-4.20 km/s. It is clearly seen that shear velocities vary from ∼2.7–2.9
km/s in the upper crust (10-12 km) to ∼3.5–3.7 km/s in the lower crust (22-24 km). These values are
compatible with other studies’ values.
Key words: Eastern Anatolia, 2011 Van earthquake, crustal structure, Rayleigh Wave, inversion.
150
Doğu Anadolu Fay Zonunda (DAFZ), Türkiye, Güncel Sismik
Durgunluğun Bölgesel ve Zamana Bağlı Analizleri
Mahmut SARI1, Serkan ÖZTÜRK
1, Habibe ŞAHİN
1
1-Gümüşhane Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği
Bölümü,
TR-29100, Bağlarbaşı/GÜMÜŞHANE
Öncü sismik durgunluk hipotezi, bazı ana şokların öncesinde bir sismik durgunluğun gözlendiği yani
önceki sismik aktiviteye oranla ortalama depremsellik oranında bir düşüşün görüldüğü temeline
dayanır. Dünyanın farklı bölgeleri için yapılan birçok çalışmada, büyük depremlerden önceki
durgunluğun süresi yaklaşık 4.5±3 yıl olarak hesaplanmıştır. Bu çalışma kapsamında standart sapma
Z-değeri kullanılarak, Doğu Anadolu Fay zonundaki güncel sismik durgunluğun bir değerlendirmesi
yapılmıştır. Sonuç olarak, 2013 yılı başında depremsellik oranın bölgesel ve zamana bağlı değişimleri
için istatistiksel bir değerlendirme yapılmıştır. Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem
Araştırma Enstitüsü’nden temin edilen deprem kataloğu süre magnitüdü MD’ye göre homojendir ve
1970-2013 yılları arasında 11029 olayı içermektedir. Depremsellik oran değişimlerinin nicel bir
analizini yapabilmek için bağımlı olayların katalogdan çıkarılması gerekir. Bağımlı olayları bağımsız
depremlerden ayırabilmek için, Reasenberg algoritması kullanılmıştır. Yeniden kümelendirme
işleminden sonra olayların yaklaşık %51’i çıkarılmıştır ve sonuçta Z-değeri istatistiği için kullanılan
deprem sayısı 5380’e düşmüştür. Sonuçlar, 2013 yılı başlarında görülen sismik durgunluğun Doğu
Anadolu Fay zonunda önemli olabileceği dört bölgeyi göstermektedir. İlk anomali 39.48ºK-39.712ºD
merkezli (Ovacık ve Pülümür arası, Tunceli), ikinci anomali 39.06ºK-40.297ºD merkezli (Karakoçan,
Sancak-Uzunpınar and Göynük fay zonlarını içeren bölge), üçüncü anomali 38.55ºK-38.763ºD
merkezli 763ºE (Malatya fayı ile EAFZ arasında, Pötürge’nin kuzeyi, Malatya) ve son anomali
39.95ºK-35.647ºD merkezli (Ceyhan-Yumurtalık-Karataş arasında, Adana) olarak bulunmuştur. Bu
sismik durgunluk anomalilerinin başlangıç tarihleri son yıllarda gözlenmiştir ve sismik durgunluklar
yaklaşık olarak 2007 yılı başlarında başlamıştır. Bu nedenle, sismik durgunluğun gözlenmiş olduğu bu
bölgeler özel bir dikkat verilmesi gerekir.
Anahtar kelimeler: Doğu Anadolu Fay zonu, öncü sismik durgunluk, yeniden kümelendirme, Z-
değeri.
151
Regional and Temporal Analysis of Recent Seismic Quiescence in the East
Anatolian Fault Zone (EAFZ), Turkey
Mahmut SARI1, Serkan ÖZTÜRK
1, Habibe ŞAHİN
1
1-Gümüşhane University, Faculty of Engineering and Natural Sciences, Department of
Geophysics,
TR-29100, Bağlarbaşı/GÜMÜŞHANE
Precursory seismic quiescence hypothesis is on the basis that some main shocks are preceded by a
seismic quiescence, which is a decrease of mean seismicity rate, as compared to the preceding. In
many studies for different parts of the world, the duration of quiescence before large earthquakes is
calculated to be about 4.5±3 years. In the scope of this study, an evaluation of current seismic
quiescence in the East Anatolian Fault Zone is made by using standard deviate Z-value. Thus, a
statistical assessment of the regional and temporal variations of the seismicity rate in the beginning of
2013 is performed. The earthquake catalogue, taken from Boğaziçi University, Kandilli Observatory
and Earthquake Research Institute, is homogeneous for duration magnitude, MD, and includes 11029
events from 1970 to 2013. To make a quantitative analysis of seismicity rate changes it is necessary to
eliminate the dependent events from the catalogue. To separate the dependent earthquakes from
independent events, Reasenberg’s algorithm is used. After completing the declustering processes,
nearly 51% of the events are removed and thus, the number of events for Z-value statistics is reduced
to 5380. Results show that four areas with an apparently seismic quiescence may be important in the
East Anatolian Fault Zone in the beginning of 2013. The first anomaly is observed centered at
39.48ºN-39.712ºE (between Ovacık and Pülümür, Tunceli), the second anomaly is found centered at
39.06ºN-40.297ºE (including Karakoçan, Sancak-Uzunpınar and Göynük fault zones), the third
anomaly is found centered at 38.55ºN-38.763ºE (between Malatya fault and EAFZ, north of Pötürge,
Malatya) and the last anomaly is found centered as 39.95ºN-35.647ºE (between Ceyhan-Yumurtalık-
Karataş, Adana). The beginnings of these seismic quiescence anomalies are recently observed and
nearly started in the beginning of 2007. For this reason, special attention should be given to these
regions where the seismic quiescence is observed.
Keywords: East Anatolian Fault zone, decluster, precursory seismic quiescence, Z-value.
152
Bayes Yöntemi Kullanılarak Doğu Anadolu Fayı’nın Farklı Sismik Kaynak
Bölgeleri İçin Deprem Tehlike Parametrelerin Belirlenmesi
Tuğba TÜRKER1, Yusuf BAYRAK
1
1-Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Trabzon
Bu çalışmanın amacı; Doğu Anadolu Fayı’nın (DAF) farklı sismik kaynak bölgeleri için deprem
tehlike parametrelerinin (maksimum rejyonal magnitüd (Mmax), β değeri ve aktivite oranı veya
yoğunluk (λ) değeri) ve tanımlanan süreçlerde (5, 10, 20, 50 ve 100 yıl içerisinde) deprem olma
olasılığının Bayes yöntemi ile hesaplanmasıdır. Bu çalışmada ilk olarak, mevcut tektonik yapı, odak
mekanizması çözümleri ve DAF’da meydana gelen depremlerin episantr dağılımları dikkate alınarak,
DAF 5 farklı sismik kaynak bölgeye bölünmüştür. 1. Bölge (Bingöl-Karlıova) Karlıova üçlü
birleşmesi, 2. Bölge (Pütürge-Palu arası) Elazığ-Malatya, 3. Bölge (Tut ve Sürgü Fayları) Adıyaman-
Kahramanmaraş, 4. Bölge (Karataş-Osmaniye Fayları) Adana ve 5. Bölge (Kırıkhan-Islahiye)
Gaziantep-Antakya yörelerini içermektedir. Çalışmada; MS magnitüdü (Ms≥ 3.5) için ve aletsel
dönemi içeren (1900-2012) homojen bir deprem kataloğu hazırlanmıştır. Katalog; Boğaziçi
Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü (BÜRKDAE), Ulusal Deprem İzleme
Merkezi (UDİM), TÜBİTAK, TURKNET, Uluslararası Sismoloji Merkezi (ISC), Sismoloji Araştırma
Enstitüsü (IRIS) gibi farklı kataloglar kullanılarak oluşturulmuştur. Magnitüd değerleri 3.5≤MS<4.5,
4.5≤MS<5.5, 5.5≤MS<6, MS≥6 aralıklarında belirlenmiştir. Bayes yöntemi kullanılarak 5 farklı
sismik kaynak bölge için deprem tehlike parametreleri olan Mmax, β ve λ değerleri hesaplanmıştır.
Yapılan hesaplamalar sonucunda, deprem tehlikesi en yüksek olan Bingöl-Karlıova bölgesinin, Mmax
değeri 7.12 olarak hesaplanmıştır. Sonuç olarak, DAF içerisindeki farklı sismik kaynak bölgeleri
içerisinde, deprem etkinliğinin diğer bölgelere oranla daha yüksek olduğu ve en yüksek magnitüd
değerine sahip Bingöl-Karlıova bölgesinde, 7.12 büyüklüğündeki bir depremin gelecek 100 yıl
içerisinde olma olasılığının %90 olduğu hesap edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bayes yöntemi, deprem tehlike parametreleri.
153
Assessment with Bayesian Method of Earthquake Hazard Parameters For
East Anatolian Fault
Tuğba TÜRKER1, Yusuf BAYRAK
1
1-BlackseaTechnical University, EngineeringFaculty, Department of Geophysics, Trabzon
The aim of this study computed with Bayes method of earthquake hazard parameters ( maksimum
regional magnitude (Mmax), β value and seismic activity rate or intensity (λ)) of the East Anatolian
Fault (DAF) and of earthquake occurence probability in the defined process (in the future 5, 10, 20, 50
and 100 years). Initially for this purpose, the DAF is divided into five seismic source zones with
tectonic structure and focal mechanism solutions and epicentral distribution of occurence erathquakes
in the DAF. The Region 1 (Bingöl-Karlıova) the Karlıova Triple Junction, Region 2 (between Pütürge-
Palu) the Elazığ-Malatya, Region 3 (Tut and Sürgü Faults) the Adıyaman-Kahramanmaraş, Region 4
(Karataş-Osmaniye Faults) the Adana and Region 5 (Kırıkhan-Islahiye) the Gaziantep-Antakya
includes the regions. In the study; is prepared a homogenous earthquake data catalog for Ms magnitude
(Ms≥ 3.5) and instrumental catalogue is completed during period 1900 to 2012. The catalog are
created using different catalogs (Bogazici University Kandilli Observatory Earthquake Research
Institute (BÜRKDAE), National Earthquake Monitoring Center (NEMC), TUBITAK, TURKNET the
International Seismological Centre (ISC), Incorporated Research Instutions for Seismology (IRIS)).
The magnitude values are determined among 3.5 ≤ Ms < 4.5, 4.5 ≤ Ms < 5.5, 5.5 ≤ Ms < 6, Ms ≥
6. The earthquake hazard parameters, Mmax, β and λ values are calculated using Bayesian method for
each seismic source zones. According to the computed earthquake hazard parameters, the most
dangerous zone is the Bingöl-Karlıova where Mmax value is calculated as 7.12. Finally, the Bingöl-
Karlıova region has the highest magnitude value into different seismic source zones in the DAF and
earthquake activity is higher than other regions and this region is estimated to be 90 % occurrence
probability of an earthquake magnitude (7.12) in next 100-years.
Keywords: Bayesian method, earthquake hazard parameters.
154
Kütahya, Hisarcık Jeotermal Alanının İki Boyutlu Yeraltı Yapısının
Araştırılması
Serkan ÜNER1, Gülçin Özürlan AĞAÇGÖZGÜ
1
1-İstanbul Teknik Üniversitesi, Maden Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği, 34469 Maslak,
İstanbul
Bu çalışma, Kütahya Hisarcık jeotermal alanının iki boyutlu yeraltı yapısının araştırılması amacıyla
yapılmıştır. Kütahya Hisarcık verileri Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından
toplanmıştır. Bölgede, 69 adet düşey elektrik sondaj (DES) ölçüsü alınmış olup AB/2 değerleri 1000 m
– 2000 m arasında değişmektedir. Ayrıca bölgede 4 profil doğal potansiyel (SP) verisi toplanmış ve
değerlendirilmiştir. DES verileri için 1B, yanal kısıtlı 1B (Yaklaşık 2B) ve 2B ters çözüm
algoritmaları kullanılmıştır. 1B ters çözümde kullanılan Occam algoritması, yer içi özdirenç yapısının
sürekli ve yumuşatılmış biçimde elde edilmesine dayanmaktadır. İyileştirmede kullanılan
yinelemelerde, bir önceki RMS hatasından daha küçük hata veren modeller içerisinde en yumuşak
özdirenç değişimini gösteren model araştırılmaktadır. Yaklaşık 2B ters çözümde, yanal kısıtlı 1B
algoritması kullanılmaktadır. Bu algoritma, bir doğrultu boyunca ölçülen tüm verilerin iki boyutlu
düzgünleyici kısıtlamalar ile yeniden düzenlenen bir boyutlu ters çözüm ile terslenmesi prensibine
dayanmaktadır. Dolayısıyla bu algoritma kullanılarak 1B ve 2B ters çözümlerin karşılaştırılması ile iki
boyutlu bozucu etkilerin belirlenmesi amaçlanmıştır. 2B Schlumberger ters çözüm algoritması, sabit
tutulan blokların her yinelemede sadece özdirenç değerlerinin değiştirilmesi yöntemiyle çalışmaktadır.
Yapılan değerlendirmeler sonucunda elde edilen kesitlerde jeotermal akışkanı taşıyan kırıklar net bir
biçimde görülmektedir. Genel olarak 400 – 500 ohm-m ile sembolize olan kireçtaşlarındaki kırıkların
oluşturduğu graben yapısı içindeki jeotermal akışkan taşıyan birimlerde, özdirenç değerleri 5-20
ohm.m ye düşmektedir. Alandaki jeotermal rezervuar yaklaşık olarak 400 – 700 m arasında bir
derinlikte bulunmaktadır.
Anahtar kelimeler: Kütahya Hisarcık jeotermal alan, düşey elektrik sondaj, 1B ve 2B ters çözüm.
155
2 Dimensional Geoelectrical Structure of Kütahya Hisarcık Geothermal
Area
Serkan ÜNER1, Gülçin Özürlan AĞAÇGÖZGÜ
1
1-İstanbul Technical University, Faculty of Mines, Geophysical Engineering Department,
34469 Maslak, İstanbul
In this study vertical electrical sounding (VES) and self potential (SP) measurements were
interpretated to obtain two dimensional geoelectrical structure of Kütahya Hisarcık geothermal area.
69 VES surveys with various AB/2 between 1000 m and 2000 m and SP measurements on 4 profile,
were carried out by General Directorate of Mineral Research and Exploration. VES data are inverted
by 1D, quasi 2D and 2D inversion algorithms. Occam algorithm is used for 1D inversion which gave a
smooth and continuous resistivity variations of the area. In order to convert the VES data by quasi 2D,
laterally constrained 1D (LCI) algorithm is used. This algorithm is based on applying modified one
dimensional inversion with two dimensional smoothness constraints on a vertical electrical sounding
data along a line. Therefore this quasi 2D algorithm is compared with 2D inversion to determine 2D
structural effects. Lastly, 2D Schlumberger inversion algorithm is used which based on 2D model with
fixed block boundaries during inversion and only the resistivity values of each block changes through
the iteration. After the proccesing and interpretation of VES and SP data, faults bearing geothermal
fluids are clearly shown at section maps. Geothermal area which generaly characterized with
limestones show 400 – 500 ohm.m resistivity values. These limestones are seperated with horst –
graben structures with 5 - 20 ohm.m resistivity between. In conclusion low resistivity zones that
indicate the geothermal activity are observed and limestones locate between 400-700 m depth and act
as a reservoir for geothermal activity.
Keywords: Kütahya Hisarcık geothermal field, vertical electrical sounding, 1D & 2D inversion.
156
19 Mayıs 2011 Kütahya - Simav (Mw=6.0) Depremi Odak Mekanizması
Hesaplaması ve Coulomb Gerilme Dağılımı
Mikail Mehmet ALTINER1
1-İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği. İstanbul
Kütahya’nın Simav ilçesi, Mw = 6.0 büyüklüğünde orta ölçekli bir depremle 19 Mayıs 2011 tarihinde
sarsılmıştır. Ana şokun odak mekanizması çözümü Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma
Enstitüsü geniş-band sismik deprem şebekesi tarafından sağlanan verilerle P dalgası ilk hareket
yönlerinden hesaplanmıştır. Anaşok 10 km derinliğinde sığ bir normal fay depremidir. Depremin ana
şoklarının derinliği 5 ile 20 km arasında değişmektedir. Ana şokun odak mekanizması çözümü Doğu
Kuzeybatı – Güneydoğu T-ekseni yönelimli normal faylanmadır. 40 artçı şokun odak
mekanizmalarının çözümü Kuzeydoğu – Güneybatı doğrultulu normal faylanmalara işaret etmektedir.
Bunların içinde küçük miktarda doğrultu atım bileşeni de görülmüştür. Bu 40 artçı şoka gerilim tensör
analiz yöntemi uygulanmıştır. Bu yöntem sonucunda maksimum sıkışma gerilimi (σ1) Kuzeybatı –
Güneydoğu doğrultulu normal gerilme rejimi olarak bulunmuştur. Buna ek olarak, Coulomb gerilim
analizi ana şok verisine uygulanmıştır. Coulomb gerilim analizi sonucunda Kuzeydoğu – Güneybatı
yönlü gerilim artışı dikkat çekmektedir. Buradaki Coulomb gerilim değerleri 2 bardan yüksek
bulunmuştur. Çalışma bölgesindeki fay doğrultusunun üstünde düşük gerilim, fay doğrultusun
uçlarında ise yüksek gerilim artışı gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kütahya Simav depremi, odak mekanizma çözümü, gerilim tensör analizi,
Coulomb gerilim analizi.
157
Focal Mechanısm And Coulomb Stress Change Of The 19 May 2011 Mw =
6.0 Sımav – Kutahya Earthquake
Mikail Mehmet ALTINER1
1-Istanbul University,Faculty of Engineering,Geophysical Engineering,Istanbul.
Simav disctrict of Kütahya province in northwest (NW) Anatolia was striken by a moderate size
Mw=6.0 earthquake on 19 May 2011. Focal mechanism of the mainshock is computed by applying
first P- wave polarity picking technique on data from Kandilli Observatory and Earthquake Research
Institute broadband seismic network. The mainshock is located as a shallow focus normal faulting
event at a depth of 10 km. Aftershocks focal depths range from 5 to 20 km. Focal mechanisms of the
aftershocks are generally normal faulting with minor strike-slip component. The geometry of the
mainshock focal mechanism shows a normal faulting regime with Norhwest – Southeast trending
direction of T-axis in the study area. A stress tensor inversion is applied to focal mechanism data to
get a more accurate picture of the Simav earthquake stress field. Maximum principal compressive
stress (σ1) from 40 aftershocks indicates Northwest – Southeast normal stress regime. Additionally,
Coulomb stress analysis is performed to estimate the stress transfer and correlate it with activated
region. Positive lobs with stres change more than 2 bars are observed, indicating that these values are
large enough to increase the Coulomb stress failure towards Northeast – Southwest direction.
Key Words : Kutahya Simav earthquake, focal mechanism, stress tensor analysis, Coulomb stress
analysis.
158
Menderes Masifi için Yapı Sınırı Analizi Uygulamaları
Yasemin AYGÜN1, Hümeyra KURTOĞLU
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Buca, İzmir
Türkiye’nin batısında yer alan Alaşehir grabeni olarak da bilinen Gediz grabeni 150 km uzunlukta ve
3-40 km genişliğindedir. Menderes masifine günümüzdeki şeklini kazandıran Gediz, Büyük menderes
ve Küçük menderes grabenleri yeni tektonik dönemde açılma faylarına bağlı olarak oluşmuştur. Gediz
grabeni D-B yönlü olan graben ve horstları sınırlayan normal faylarla gelişmiştir. Bu grabenler
Miyosen sonu, Pliyosen’de oluşmaya başlamıştır. Bu çalışmada Bouguer gravite değerleri kullanılarak
sınır analizi yöntemi ile çalışma alanının horst ve graben yapısı incelenmiştir.Sınır analizi yöntemi bir
yassı yapının neden olduğu gravite anomalisinin gz(x, y)(veya yapma gravite anomalisinin) en dik
yatay gradyenti yapının kenarları üzerinde uzama eğilimindedir. Yöntemin amacı yatay türev
haritasından en yüksek genlik noktalarını belirleyebilmektir. Doğal kaynaklı bir yöntem olan gravite
yöntemi yerçekimi ivmesi değişiminden yararlanarak yeraltındaki farklı yoğunluklu yapıları araştırır
ve yanal yoğunluk değişimlerine duyarlıdır. Yöntemde yerçekimi ivmesinin düşey bileşeni (gz)
ölçülür.Çalışma alanının koordinatları 38o-40
oK ve 26
o-30
oD olup, Bouguer gravite değerleri bu
sınırlar içersinde kullanılmıştır. Sınır analizi yöntemi kullanarak bölgenin tektonik sınır çizgileri
belirlenmiştir. Bu yöntemle yatay gradyent değerleri x,y yönünde hesaplanarak maksimum yatay
gradyent değerleri belirlenmiştir. Belirlenen maksimum değerleri Bouguer gravite haritası üzerine
çizilmiştir. Haritalanan gradiyent değerleri incelendiğinde değerlerin çalışma alanındaki tektonik
sınırlarla uyumlu oldukları görülmektedir.
Anahtar kelimeler: Gravite, sınır analizi, Menderes masifi.
159
Applications of Boundry Analysis for Menderes Massif
Yasemin AYGÜN1, Hümeyra KURTOĞLU
1
1-Department of Geophysical Engineering, Dokuz Eylul University, Izmir, Turkey
The Gediz Graben which is also known as the Alaşehir graben is located in the western part of Turkey
in the central part of Aegeon region and it is 150 km length and 3-40 km wide. Gediz, Büyük
Menderes and Küçük Menderes grabens which are gived shape of Gediz at the present time were
formed depending on separating faults at neotectonics period. The collision caused compression in the
eastern Anatolia associated with N and S extension in the western part and forming some E-W
extending, horst-graben systems such as Gediz,Küçük Menderes,Büyük Menderes Grabens. These
grabens started their formation after late Miocene possibly in the Pleistocene. In this study, horsts and
graben structure of study area were investigated using Bouguer gravity values and boundary analysis
method was applied to determine the tectonic borderlines in the region. The aim of the method is to
determine the maximum amplitude values from the horizontal derivative map. Gravity method is a
method of natural source is sensitive to lateral density variations. Measurements of gravity provides
information about densities of rocks underground. There is a wide range in density among rock types
and therefore can make inferences about distribution of strata. In this study, utilized boundry analysis
method to values from a region which covers the Gediz, Küçük Menderes,Büyük Menderes grabens
and located between the coordinates of 38o-40
oN ve 26
o-30
oE , Bouguer gravity values were used
within these coordinate limits. Tectonic boundary lines of the region were determined using boundary
analysis method. Maximum value were obtained from calculating horizontal gradient values in x,y
directions. The obtained maxima are plotted on the bouguer gravity map. Obtained the maximum
gradient values shows that great fitting with the structural boundaries in the study area.
Keywords: Gravity, boundary analysis, Menderes massif.
160
Mikrotremor Verilerinin Güvenilirliğinin Saptanması: Ege Üniversitesi
Kampüsü Örneği (Bornova-İzmir)
Denizhan BOLBOL1, Emre TİMUR
1, Coşkun SARI
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İzmir
Mikrotremor yöntemi, ana kaya üzerinde bulunan tortulların temel titreşim frekanslarının
belirlenmesinde, sondaj ve diğer bazı jeofizik yöntemlere göre uygulaması kolay, daha düşük maliyetli
ve toplanan veriler açısından da güvenilir olduğundan kısa zamanda yaygınlaşan bir yöntemdir.
Yöntem, uygulama açısından göreceli olarak kolay bir yöntem olarak görünse de dikkat edilmesi
gereken bazı koşullar (kültürel gürültüler, kayıt süresi, arazi şartları vb.) bulunmaktadır. Verilerin
kaydedilmesi aşamasındaki titizlik, veri işlem aşamalarında da dikkate alınırsa, yöntemin
güvenilirliğine yakışan sonuçlar ortaya çıkmaktadır. SESAME Projesi kapsamında yapılan çalışmalar
temel alınarak, H/V eğrilerinin hesaplanması aşamasındaki güvenilirlik koşulları ve H/V eğrilerinde
görülen dorukların bir zemin çınlanım frekansına işaret edecek derecede belirgin olup olmadığı
maddeler halinde incelenmektedir. Mikrotremor verileri değerlendirilirken zemin egemen salınım
periyodunun (T0) doğru bir şekilde belirlenmesi ve H/V eğrilerinin güvenilirliğinin irdelenmesi
amacıyla SESAME projesi kapsamında ayrıntılı çalışmalar yapılmış ve 3 temel koşulun sağlanması
önerilmiştir. Bu koşullar sırasıyla; tahmin edilen T0’a göre pencere sayısının belirlenmesi, tüm kayıt
içerisindeki belirgin devirlerin sayısının 200’den büyük olması ve son olarak da f0
değerinin 0.5 Hz
den büyük veya küçük olmasına durumuna göre, H/V eğrisinin standart sapma değerlerinin (σ) belli
değerlerden (f0<0.5 Hz ise σ<3 ve f
0>0.5 Hz ise σ<2) küçük olmasıdır. Tüm bunların dışında H/V
eğrilerinde oluşan doruk noktasının gösterdiği periyot değerinin doğru olabilmesi için SESAME
kriterlerindeki 6 farklı koşuldan en az 5 tanesinin sağlanması gerekmektedir. Böylece H/V eğrisindeki
doruk noktası, belirgin bir doruk olarak değerlendirilir ve sağlıklı parametreler elde edilir. Bu
çalışmada, Geopsy programı ile değerlendirilen mikrotremor verilerinden elde edilen H/V eğrileri ile
çıktı dosyası, SESAME projesi kapsamında belirlenen kriterlerin kolaylıkla incelenebilmesi için
hazırlanmış olan Excel tabanlı bir program ile değerlendirilmiştir ve izlencesi bir akış şeması ile
anlatılmıştır. Bunun için Ege Üniversitesi Kampüsünde alınan mikrotremor verileri kullanılmış ve
sonuçlar irdelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mikrotremor yöntemi, SESAME kriterleri, zemin egemen salınım periyodu, H/V
eğrileri.
161
Analysis of Reliability of The Microtremor Method: A Case Study From
Ege University Campus Area, Bornova-Izmir
Denizhan BOLBOL1, Emre TİMUR
1, Coşkun SARI
1
1-Dokuz Eylul University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, İzmir
Microtremor method has often been used for determination of the fundamental frequency of the
sediments covering the bedrock. Relatively, it is easier to apply than drilling, cost-effective and
reliable method and has become widespread recently. There are some important issues that need to be
considered during the measurements such as cultural noise level, recording time and terrain
conditions. It is possible to obtain reliable results from this method, if both data collection and
processing stages were carried out adequately. With respect to the suggestions of SESAME Project,
the reliability of H/V curves and the apex on the H/V curve representing a possible ground resonance
frequency were investigated. There are 3 main suggestions of SESAME Project in order to determine
the predominant period (T0) and investigate the reliability of H/V curves. These conditions are
determining suitable number of windows, number of periods should be more than 200 and according
to f0 value, standard deviation (σ) of H/V curve should be less than 3 if f0<0.5 Hz and σ<2 if f0>0.5
Hz. Besides, at least 5 over 6 criteria of SESAME Project should be proved in order to obtain a
reliable result from the calculated apex of a H/V curve. Thus, the apex of H/V curve can be accepted
as a reliable peak and this proves the observer to determine reliable ground parameters as well. In this
study, output file of the H/V curve obtained from the evaluation of the microtremor data using Geopsy
software was evaluated by an Excel-based program to examine the criteria determined in the context
of the SESAME Project. Also the flowchart of the algorithm is presented. Data were collected from
the Campus area of Ege University. The measurements were analysed and the results were interpreted.
Keywords: Microtremor method, SESAME criteria, ground characteristic period, H / V curves.
162
FDsoftpro: Kompleks Sismogramlarda S Fazının İlk Varış Zamanının
Otomatik Belirlenmesi
Fikret DOĞRU1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., İzmir
Jeofizikte verilerin farklı ortamlarda değerlendirilmesi yorumlama açısından fayda sağlamaktadır.
Zaman ortamında fark edilemeyen belirtiler frekans ortamında veya frekans ortamında gözden kaçan
belirtiler zaman ortamında daha kolay gözlenebilmektedir. Bu dezavantajından dolayı Fourier
dönüşümü geliştirilmiş ve hem zaman hem frekans ortamında analize imkân veren dalgacık dönüşümü
önerilmiştir. Günümüzde sismoloji gibi jeofizik yöntemlerde dalgacık dönüşümü birçok amaçla
kullanılmaktadır. Bu çalışmada dalgacık dönüşümü karmaşık sismogramlardaki gürültüyü giderme
amacıyla kullanılmıştır. Dalgacık dönüşümü sayesinde deprem kaydındaki gürültü analiz
edilebilmekte ve deprem kaydı bileşenlerine ayrılabilmektedir (Yaklaşım, düşey, yatay ve diyagonal
bileşenler). Programda symlet, daubechies ve orthogonal dalgacıklardan herhangi birini seçme yetkisi
tanınmıştır. Programda bileşenlerden diyagonal bileşen Akaike ve Bayes Bilgi Kriterleri ile analiz
edilerek S dalgasının varış zamanı otomatik tespit edilebilmektedir. Deprem kaydının sürekli dalgacık,
ayrık dalgacık dönüşümü, dalgacık ayrıştırma ve Fourier dönüşümü sonuçları elde edilebilmektedir.
Bu çalışmada kullanıcının programı daha kolay kullanabilmesi amacıyla FDsoftpro Matlab grafik
arayüz program (GUI- Graphical User Interface) tarafımca yazılmıştır. Bir sonraki aşamada bu
programa P fazı varış zamanın otomatik hesaplanması ilave edilecektir. Aynı depreme ait çoklu
kayıtlar okunabilmesi ve bu deprem kayıtlarından P ve S okumalarına göre wadati diyagramı eklemesi
olacaktır. Ayrıca gerilme tensör hesaplamaları ve fay türü belirleme çalışmaları da ileride hedeflenerek
kapsamlı bir sismoloji programı yapılması düşünülmektedir. Programın denemelerinde deprem
kayıtları olarak Bursa’da 1997-2000 arasında gerçekleşmiş ve BRS istasyonunda kaydedilen AFAD
tarafından sağlanan analiz edilmemiş ham deprem verileri kullanılmıştır.
Anahtar kelimeler: Dalgacık dönüşümü, Akaike bilgi kriteri, Bayes bilgi kriteri, Matlab, sismoloji,
GUI.
163
FDsoftpro: Automatic Determination First Arrival Time of S Phase in the
Complex Seismograms
Fikret DOĞRU1
1-Dokuz Eylul University,Engineering Faculty, Department of Geophysics, Izmir
Evaluation in different domains provide benefits in terms of interpretation of geophysical data. The
overlooked signs that can not be realized in time domain can be observed in the frequency domain or
vice versa. Due to the disadvantage of the Fourier transform, wavelet transform was suggested and
that allows both time and frequency domain analysis. Nowadays, wavelet transform have been used
for many purposes in geophysics methods such as seismology. In this study, the wavelet transform
was used to remove the noise in complex seismograms. Thanks to the wavelet transform, the noise
could be analyzed in the earthquake recording and that record could be divided into components
(Approximation, vertical, horizontal and diagonal components). In the program, authorization has
been granted select any of the symlet, daubechies and orthogonal wavelets. In the program, S wave
arrival time can be determined automatically from diagonal components via analyzed by Akaike and
Bayesian Information Criteria. Continuous wavelet, discrete wavelet transform, wavelet
decomposition and Fourier transformation results can be obtained from earthquake record. In this
study, Fdsoftpro Matlab graphical user interface (GUI- Graphical User Interface) program has been
programmed in order to use easier the program by users. In the next step, automatic calculation of the
time of arrival P phase will be added to this program. Multiple records can be read from the same
earthquake and the Wadati diagram will be adding from earthquake records according to P and S
readings. Also aiming stress tensor calculation and determination of fault types are also thought to be
made a comprehensive seismology program in the future. In the trial of the program, non analyzed raw
earthquakes records that occurred between 1997-2000 in Bursa in BRS station which provided by
AFAD were used.
Keywords: Wavelet transform, Akaike information criteria, Bayesian information criteria, Matlab,
seismology, GUI.
164
Tek İstasyon Mikrotremor Yönteminde Baskın Frekans ve H/V Oranının
Kayıt Uzunluğu ve Zemin Özelliklerine Göre Değişimi (KTÜ Kampüs
Örneği)
Zehra Betül AKAR1, Meltem MURTEZAOĞLU, Özgenç AKIN
1, Kaan Hakan ÇOBAN
1,
Nilgün SAYIL1
1- Karadeniz Teknik Üniversitesi 61080 Trabzon Türkiye
Oluşabilecek kuvvetli yer hareketleri sırasında zemin davranış özelliklerinin ve yer-yapı etkileşiminin
belirlenmesinin, deprem öncesinde gerekli önlemlerinin alınabilmesini ve meydana gelebilecek
zararların en aza indirgenmesinin planlanmasındaki önemi yadsınamaz. Mühendislik sismolojisi
çalışmalarında kullanılan mikrotremor yöntemi, dinamik zemin parametrelerinin ve değişimlerinin
belirlenebilmesinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Baskın salınım periyodu ve zemin büyütmesi
gibi parametrelerinin, zemin esneklik özellikleri ile yer-yapı salınım periyodunun belirlenmesinde
mikrotremor yönteminin kullanımı, hem arazi çalışmalarında kolaylık sağlaması hem de güvenilir
sonuç vermesi yönünden son yıllarda oldukça yaygınlaşmıştır. Yapılan çalışmada, doğal ve yapay
zeminler üzerinde alınan kayıtların ve kayıt uzunluğunun tek istasyon mikrotremor yönteminin
değerlendirilmesi sırasındaki etkisi araştırılmıştır. Karadeniz Üniversitesi Kampusü içersinde seçilen 3
farklı bölgede, bir tanesi yapay ve diğeri de doğal zemin üzerinde olmak üzere 6 noktada alınan
kayıtlar Nakamura Yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir. Değerlendirme sırasında farklı kayıt
sürelerinin ölçümler üzerindeki etkisinin araştırılması için 45 sn, 2, 5, 10, 20, 30, 45, 60, 90 ve 120 dk
uzunluğundaki kayıtlar ayrı ayrı değerlendirilerek, elde edilen H/V eğrileri tek bir grafik üzerinde
çizdirilmiştir. Ayrıca her bölge için yapay ve doğal zemin üzerinde alınan 120 dk’lık ölçümler tek bir
grafikte çizdirilerek, yapay zeminin mikrotremor kayıtları üzerindeki etkisi ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Sonuçlar incelendiğinde; 45 sn, 2, 5, 10 dk uzunluğundaki kayıtların sonuçları saptırdığı
ve güvenilir sonuçların en az 20 dk’lık kayıtların değerlendirilmesiyle alınabileceği ortaya
konulmuştur. Aynı bölgede alınan doğal ve yapay zemin ölçümleri incelendiğinde, baskın frekans
değerlerinin yapay zeminlerde bir miktar düştüğü görülmektedir. Ayrıca 120 dk’lık doğal ve yapay
veriler incelendiğinde, yapay zeminlerin H/V oranını düşürdüğü görülmektedir. Tek istasyon
mikrotremor ölçümlerinin güvenilir sonuçlar vermesi için, ölçümlerin doğal zemin üzerinde alınması
ve en az 20 dk’lık kayıtların kullanılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Anahtar kelimeler: Mikrotremor, kayıt uzunluğu, baskın frekans, H/V spektral oranı.
165
Variation of Predominant Frequency and H/V Spectral Ratio Depending on
Recording Lenght and Ground Type by Using Single Station Microtremor
Method Recordings
Zehra Betül AKAR1, Meltem MURTEZAOĞLU, Özgenç AKIN
1, Kaan Hakan ÇOBAN
1,
Nilgün SAYIL1
1- Karadeniz Technical Universtiy 61080 Trabzon Turkey
Defining ground features and ground-building interactions during potential strong ground motion is
very important to take precaution and harm reduction before earthquakes. Microtremor method which
is used in engineering seismology studies is vital for determining ground dynamic parameters and their
changes. By using of single station microtremor method both parameters such as predominant period
and ground amplification can be obtained and it easily provides reliable results in study areas. That’s
why single station microtremor method has been more popular in recent decades. In this study;
recordings which have been taken on natural and man-made and length of the recordings effects on the
process have been investigated to reveal the changes of the results. The measurement points are 6
pieces that have been selected in three different zones as a pair of points for each zone in Karadeniz
Technical University Campus. The recordings have been evaluated by using Nakamura Method and
the recording lengths have been selected as 45 sec, 2, 5, 10, 20, 30, 45, 60, 90 and 120 min to
determine the variations on the H/V ratios. Furthermore, results of the 120 min records which have
been measured on the natural and man-made grounds have been plotted on the same graphic to
compare the differences. In conclusion, short recording lengths which are 45 sec, 2, 5, and 10 min are
deflected the results. For this reason, at least 20 min recording have to be used to get reliable results.
Also, it can be seen that predominant frequency and H/V ratios are getting decrease on the man-made
grounds when the results compared on the natural and man-made grounds. In order to get reliable
predominant frequency and H/V ratios by using single station microtremor method, recording length
should be selected at least 20 min and measurements should be taken on natural grounds.
Key words: Microtremor, recording lenght, predominant frequency, H/V spectral ratio.
166
Mavişehir Ve Çiğli Bölgesinde Yapılan Sıvılaşma Analizi
Ayşegül ŞAY1, Fatih ÇIRAK
1, Şenol ÖZYALIN
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü
Sıvılaşma, deprem sırasında zemin hasarlarına neden olan en önemli faktörlerden biridir. Zeminin
adeta sıvı gibi davrandığı olaydır. Zeminde farklı türlerde deformasyonlara neden olan sıvılaşma,
yerleşim alanlarında meydana gelmesi halinde, yapıları olumsuz yönde etkileyerek önemli derecede
hasara yol açabilmektedir. Sıvılaşma, zemin mukavemeti ve sertliğinin deprem titreşimleri ya da diğer
hızlı yüklenme ile azaldığı durumlarda oluşan bir olgudur. Bu çalışma kapsamında, Gediz Nehri’nin
eski deltası olduğu bilinen çalışma alanı andezitik volkanitler üzerinde yer alan Büyük Çiğli’nin güney
batısında ve deniz kıyısına paralel uzanmaktadır. Çalışma alanı Gediz Irmağı Deltası’nın kıyı
kesiminde yer almaktadır. Gediz Deltası ırmağın denize boşaldığı yatağın sık sık yer değiştirmesi
sonucunda çok geniş alanda biriken kuvarterner yaşlı alüvyonlardan oluşmuştur. Alüvyonun bazı
kesimleri ırmak yatağı çevresi ya da kıyısındaki setlerde biriken kumlar ve bu setlerin ardında oluşan
lagüner göller bataklıklarda gelişmiş killi siltle tabakalardan oluşmaktadır. Çalışma alanının kuzeyinde
volkaniklerin andezitik ve dasitik bileşimli lav, tüf ve aglomeralardan oluştuğu (Yamanlar
Volkanitleri) ve alüvyon altında güney batıya hızla derinleştiği bilinmektedir. Bölgede aktif kaynaklı
yüzey dalgası yöntemi olan çok kanallı yüzey dalgası analizi yöntemi (MASW) kullanılmıştır. MASW
yönteminin esası bir nokta kaynaktan geçici olarak yaratılan dalgaların belirli sayıda jeofon tarafından
kayıt edilmesi ve kayıt içerisinden yüzey dalgalarının seçilerek dispersiyon özelliklerinin
belirlenmesine dayanır. Yöntemin uygulanmasında genel olarak düşük frekanslı düşey bileşen
algılayıcılar (örn. 1-10 Hz) kullanılır. MASW yöntemi kullanılarak Rayleigh dalgası dispersiyon eğrisi
elde edilmiştir, dispersiyon eğrilerinin ters çözümünden kayma dalgası hızları (Vs) kestirilmiştir.
Kayma dalgası hızları (Vs) kullanılarak Andrus ve Stokoe yöntemi ile sıvılaşma analizi yapılmıştır.
Çalışma alanında yeraltı su seviyesi yüzeye yakın olması,1.derece deprem bölgesinde yer alması
alüvyon kalınlığının oldukça yüksek olması ve kayma dalga hızlarının düşük olması bölgede sıvılaşma
potansiyelini arttırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Andrus and Stokoe sıvılaşma analizi, Çiğli, Mavişehir, kayma dalgası, sıvılaşma.
167
The Region of The Cigli and Mavisehir In The Liquefaction Analysis
Ayşegül ŞAY1, Fatih ÇIRAK
1, Şenol ÖZYALIN
1
1-Dokuz Eylul University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, Izmir
Liquefaction is one of the most important factor that causes ground damage during an earthquake.
Liquefaction which causes different types of deformation on ground, if occurs in an urban
environment, affects the structures negatively by causing significant damages. Soil liquefaction is a
fact that occurs when ground strength and hardness are reduced by the earthquake vibrations or other
fast- loading. This study was performed in the area formerly known as the delta of the Gediz River.
This old delta is on andesitic volcanics which is situated south-west of Great Çiğli and is parallel to the
coast. The study area is located in the coastal region of the Gediz River Delta. The Gediz Delta is
composed of quaternary old alluvium that is accumulated in very large area often as a result of
displacement of river bed where it is discharge into sea. Some sections of alluvium is composed of
sand layer accumulated in the sets on the banks of the river bed and is composed of silty clay layer
formed in the lagoon swamp developed behind this set. The Yamanlar volcanics in the north of the
study area, which consists of Andesitic and dacitic lavas, tuffs and agglomerates is known to rapidly
deepen under alluvium through the south west. In this study, the active surface wave method known as
multichannel surface wave analysis method (MASW) were used in this region. The essence of the
MASW method is based on temporarily generated waves from a point source are recorded by a certain
number of the geophone and the identification of surface wave dispersion characteristics by choosing
surface waves from records. Generally low frequency vertical component sensors to apply the method
(eg. 1-10 Hz) are used. Rayleigh wave dispersion curves were obtained from MASW method and the
shear wave velocity (Vs) is estimated from the inversion of dispersion curves. Andrus and Stokoe
liquefaction analysis method is performed by using Shear wave velocity. In the study area, the
liquefaction potential of the region increases due to close to surface the underground water level, being
in the 1st degree earthquake area, high alluvium thickness and low shear wave velocity.
Keywords: Andrus and Stokoe liquefaction analysis, Cigli, MASW, Mavisehir, Liquefaction, shear
wave velocity.
168
Tekirdağ ve Civarında Hakim Frekans Dağılımının
Değerlendirilmesi
Bengi Behiye AKŞAHİN1, Mehmet Safa ARSLAN
1
1-İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü,
İstanbul/Avcılar
Bu çalışma Tekirdağ ve civarında kısa periyod mikrotremor cihazları ile zemin hakim frekansları tek
istasyon ölçümleriyle belirlenmiştir. Tek istasyon ölçümleri farklı jeolojik birimler üzerinde min. 30dk
– max. 60 dakika olacak şekilde belirlenen noktalarda kısa periyod aletlerle ile alınmıştır. Tek istasyon
mikrotremor ölçümlerinde amaç, incelenen bölgede hakim frekans dağılımını çıkarmak ve farklı
jeolojik birimlerle karşılaştırarak olası bir hasar yapıcı deprem durumunda oluşabilecek yerel zemin
etkilerini ortaya koymaktır. Yapılan analizler sonucunda aynı jeolojik birimler üzerinde farklı hakim
frekansların olduğu belirlenmiştir. Çalışma alanında alınan ölçümler Nakamura yöntemi kullanılarak
Geopsy programı ile değerlendirilmiş ve H/V grafikleri elde edilerek çalışma alanı hakkında birtakım
sonuçlara ulaşılmıştır. Literatürde “Nakamura Yöntemi” olarak da adlandırılan H/V spektral oran
yöntemi, zemin hakim frekansı ve spektral oranı tahmin etmek için yatay ve düşey bileşenlerin
spektrumlarının birbirine oranlarını almaktır. H/V oran yönteminde yatay ve düşen bileşenler uygun
zaman aralıklarında seçilerek, fourier genlik spektrumları hesaplanır ve gerekli düzeltmeler (Baseline
correction, filtreleme vb) yapıldıktan sonra yatay bileşen ile düşey bileşen genlik spektrumlarının
gerekli yuvarlatmalar yapıldıktan sonra birbirine oranı alınarak H/V elde edilmiş olur. Bu yöntem
doğrultusunda çalışma bölgesinde alınan ölçüm için kullanılan cihazların (CMG-6TD, 30 sn) hangi
periyod düzeninde ( short periyod, broadband) kayıt alınacağı, örnekleme aralığı, pencere uzunluğu ve
filtreleme gibi bazı parametrelerin özenle seçilmesi gerekir. Çalışma alanında alınan veriler için
çevresel gürültü içerikleri (1-10 Hz aralığı ) ve aletsel kaynaklı gürültü içerikleri çözümleme
aşamasında göz önüne alınmıştır. Alınan veriler programda gerekli frekans aralıkları ve pencere sayısı
gibi uygun parametreler kullanarak sonuç grafiklerine ulaşılmıştır. Alınan 39 nokta üzerinde bölgedeki
farklı birimlere ait olduğunu ve aynı birim üzerinde alınmış ölçümlerin farklı pik değerleri gösterdiği
ve hakim frekansların farklı çıktığı gözlenmiştir. Bu çalışmaların ve beraberinde yapılan jeofizik
ölçmelerin nihai amacı Tekirdağ ve çevresinde deprem zararlarının azaltılmasıdır.
Anahtar Kelimeler: Tekirdağ, hakim frekans, Nakamura metodu, Geopsy, H/V.
169
Assesment of Predominant Frequency Distribution in The Tekirdag
and Surrounding Area
Bengi Behiye AKŞAHİN
1, Mehmet Safa ARSLAN
1
1-Istanbul University, Engineering Faculty, Department of Geophysics,
Istanbul/Avcılar
The main aim of the single station measurements put forward predominant frequency distribution of
the investigated area and comparing different geological units possible damage that may occur in case
of earthquake effects of local ground. As a result of the analysis the same geological units are
identified with different predominant frequencies. The data obtained through these observations are
analyzed by using the Nakamura method. The analysis performed by GEOPSY software. H/V spectral
ratio method is called in literature ‘Nakamura Method’. Predominant frequency and spectral ratio
estimate to spectrums horizontal and vertical component rates to each other. In H/V spectral ratio
method are used horizontal and vertical components to choose appropriate time intervals. After
calculating fourier amplitude spectrums and required corrections (baseline correction, filters, ie).
Horizontal component with vertical component amplitude spectrums - after smoothing required
structures and by taking the H/V ratio - is obtained. Field work conducted in accordance with the
method used for the measurement devices (CMG-6TD, 30 sec) at which the period (short period,
broadband) registration will be based on sampling interval, the window length and filtering. Some
parameters have to be selected carefully. We take into account for following: environmental noise (1-
10 Hz), instrumental source content analysis phase noise. The data required in the program frequency
ranges and the window using parameters such as the number of correct results graphs has been
reached. The measurements were taken at 39 points in the study area. We have found that different
predominant frequencies are observed even on the same geological units. Based on these preliminary
results, we will make more extensive measurements where it is necessary, and also extent the study
area towards to highly populated residential areas for mitigating the earthquake disaster. In this study
the purpose of geophysical measurements is to reduce the damage of caused by earthquakes in and
around Tekirdağ.
Key Words: Tekirdağ, Predominant Frequency, The Nakamura Method, Geopsy, H/V.
170
İzmirnet Verileri İle İvme-Hız-Yerdeğiştirme Spektrumlarının
İncelenmesi: 24 Mayıs 2014 Ege Denizi Depremi (M=6.5) Örneği
Çağlar ÖZER1, Elçin GÖK
1, Orhan POLAT
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Sismoloji ABD,
İzmir
Bu çalışmada 24 Mayıs 2014 Ege Denizi depreminin Anaşoku (M=6.5) incelenmiş ve SAC (Seismic
Analysis Code) programı ile ivme-hız-yerdeğiştirme spektrumları nümerik integrasyonla
incelenmiştir. Bu çalışmanın temel amacı İzmirNET verileri kullanılarak sismolojideki basit veri işlem
adımlarının tanıtılmasıdır. Ayrıca zaman ortamındaki ivme kayıtlarının Fourier Spektrumları alınarak
frekans ortamında incelenmiş; bu deprem dalgalarının hangi frekanslarda baskın oldukları ve en büyük
genlik değerleri belirlenmiştir. Zaman ortamında ivme verilerinin bir kere integre edilmesiyle hız, hız
verilerinin bir kere daha integre edilmesiyle yerdeğiştirme verileri elde edilir. İzmirNET istasyonları
tarafından kaydedilen BYN-KSK-DKL-BLC istasyonu DB bileşenleri için ivme-hız-yerdeğiştirme
spektrumları çizilmiştir. İntegrasyon işlemi ile yüksek frekanslı etkiler süzülmüştür. Bu işlemler
yapılmadan önce Gibs olayını önlemek için yüzde 10 işleçli kosinüs penceresi ile çarpılmış veri
kenarlardan yumuşatılmıştır. Daha sonra integrasyon ile sırasıyla hız ve yerdeğiştirme kesitleri elde
edilmiştir. İvme kayıtlarının spektrumları alınmış, spektral düzey, fo (köşe frekansı) ve fmax gibi kaynak
çalışmalarında kullanılan parametreler de belirlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Spektrum, İzmirNET, Ege Denizi, fourier spektrumu.
171
Investigation of Acceleration–Velocity-Displacement Spectrum With
Izmirnet Data: Example of 24 May 2014 Aegean Sea Earthquake (M = 6.5)
Caglar OZER1, Elcin GOK
1, Orhan POLAT
1
1-Dokuz Eylul University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, Division of
Seismology, Izmir
In this study, main shock of 24 May 2014, Aegean Sea earthquake (M = 6.5) were examined and with
the help of the SAC (Seismic Analysis Code) program, acceleration-velocity-displacement spectrum
were analyzed by numerical integration. The main objective of this study is to introduce basic data
processing steps in seismology using IzmirNET data. It has also been examined acceleration records in
the time to frequency media by using the fourier spectrum, and determined dominant frequency of
earthquake waves and largest amplitude. Velocity is obtained by integrating the acceleration data,
similarly displacement is obtained by integrating the velocity data. Acceleration-velocity-displacement
spectrum for EW components were plotted which recorded by IzmirNET stations (BYN-KSK-DKL-
BLC). High frequency effect was filtered by integration process. Before this process; to avoid Gibs
event, %10 cosine window operator was used and the data was smoothed edges. Then velocity and
displacement sections were obtained by integrating process. Acceleration records of the spectrum were
calculated, determined source parameters such as fo (corner frequency), spectral level and fmax.
Keywords: Spectrum, IzmirNET, Aegean Sea, fourier spectrum.
172
Cloumb Stres Değişimleri: 24 Mayıs 2014 Ege Denizi (M=6.5) Depremi
Çağlar ÖZER1, Orhan POLAT
1, Elçin GÖK
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Sismoloji ABD,
İzmir
24 Mayıs 2014 saat 12.25’ de meydana gelen Ege denizi depremi (M=6.5) Çanakkale, İstanbul’ un bir
kesimi, Edirne ve Ege bölgesinde geniş çaplı olarak hissedilmiş ve paniğe yol açmıştır. AFAD (Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) tarafından verilen bilgiye göre Gökçeada İstasyonunda en
yüksek ivme değeri 176.59 gal olarak bildirilmiştir. AFAD Türkiye Deprem Veri Merkezi’nden
(TDVM) alınan verilere göre bu ana şoktan sonra 400’e yakın artçı şok meydana gelmiştir. Bu
verilerin yanında bu depremin bir başka önemi, anaşok ve artçıların dağılımları incelendiğinde Kuzey
Anadolu Fay Zonu’ nun bir devamı olarak öngörülen konumda yayılması bu fay zonundaki enerji
aktarımlarının incelenmesi konusu önem kazanmıştır. Moment tensör sonucuna göre anaşok için tam
bir doğrultu atımlı mekanizma ortaya çıkmıştır. Deprem konumlarının dağılımları ve moment tensör
sonuçları göz önüne alındığında bu zonun Kuzey Anadolu fayının devamı olduğu düşünülebilinir.
Böylesi önemli bir zonda Cloumb programı ile stres değişimlerinin incelenmesi deprem sonucu stresin
arttığı/azalttığı bölgeleri anlamak için çok önemlidir. Oluşturulan modelde poisson oranını (σ) 0.25
elastisite modülünü (E) ise 330000 bar olarak belirlenmiştir. Sigma 1,2,3 değerleri ZMAP6 programı
ile hesaplanmıştır. Elde edilen Coulomb kesitleri incelendiğinde 8 farklı bölge tespit edilmiştir.
Özellikle KD-GB doğrultusunda bir enerji boşalımı meydana gelmiş ve diğer bölgelerin gerilimini
artırmıştır.
Anahtar kelimeler: Coulomb stres analizi, Ege denizi, ZMAP6.
173
Cloumb Stress Change Case Study: 24 May 2014 Aegean Sea Earthquake
(M = 6.5)
Caglar OZER1, Orhan POLAT
1, Elcin GOK
1
1-Dokuz Eylul University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, Division of
Seismology, Izmir
Occurred 24 May 2004, 12:25 in the Aegean Sea earthquake (M = 6.5), Çanakkale, Istanbul, Edirne
and Aegean regions affected and led to panic. According to the information given by AFAD (Prime
Ministry Disaster & Emergency Management Presidency) the highest acceleration values have been
reported 176.59 gal in the Gökçeada Station. Based on Turkish National Earthquake Data Center
(TDVM); after the main shock, more than 400 aftershocks were occured. Another significance of this
earthquake, addition to these data, earthquake's epicenter spread as a continuation of the North
Anatolian Fault Zone's and investigation of the energy transfer in this fault zone has become important
issue. According to the moment tensor results, the mainshock was symbolized pure strike-slip
mechanism. Considered distribution of earthquake location and moment tensor results, this zone may
be thought as a continuation of the North Anatolian fault zone. Investigation of stress change with
Cloumb program, it is so important to understand areas of increase/ decrease stress. Poisson's ratio (σ)
and Young's modulus (E) was determined as 0.25 and 330000 bar respectively. Sigma 1,2,3 values
were calculated with ZMAP6 program. Coulomb cross sections have been identified 8 different
regions. Especially in the NE-SW direction, energy discharge was occurred and increased the tension
of the other regions.
Keywords: Cloumb stress analysis, Aegean Sea, ZMAP6.
174
SSR ve HVSR Yöntemleri ile İzmir ve Çevresinin Zemin Transfer
Fonksiyonlarının Belirlenmesi
Çağlar ÖZER1, Elçin GÖK
1, Orhan POLAT
1, Ulubey ÇEKEN
2
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Sismoloji ABD,
İzmir
2-T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Deprem Dairesi Başkanlığı,
İzmir
Bu çalışmada yerel zemin etkisinin hesaplanması amacıyla SSR ve HVSR yöntemleri kullanılarak
İzmirNET istasyonları altındaki birimlerin zemin büyütmeleri hesaplanmıştır. Standart spektral oran
yöntemi (SSR) için referans istasyon olarak BYR (temel kaya üzerinde) seçilmiştir. Seçilen 5 deprem
için S dalgalarından 20 saniyelik pencereler seçilmiş ve spektrumları incelenmiştir. Elde edilen
değerler BYR istasyonuna (referans istasyon) oranlanmış ve büyütme değerleri belirlenmiştir. Benzer
şekilde HVSR yöntemi ile de 0.5-10 Hz aralığı için büyütme değerleri hesaplanmıştır. Daha sonra elde
edile SSR ve HVSR sonuçları karşılaştırılmış ve büyütme değerlerinin uyumlu olduğu görülmüştür.
MVS (Mavişehir), KSK (Karşıyaka), BLC (Balçova) istasyonlarında yüksek büyütmeler gözlenirken
BYR (Bayraklı), MNV (Manavkuyu), CMD (Çamdibi) istasyonlarında düşük büyütmeler
gözlenmiştir. Elde edilen sonuçlar irdelendiğinde jeolojik birimlerin sismik dalgaların yayılımındaki
önemi açıkça görülmektedir. Özellikle alüvyon birimlerde düşük frekanslarda yüksek büyütmeler
gözlenirken, volkanik/kompakt birimler üzerindeki istasyonlarda ise daha düşük büyütmeler
gözlenmiştir. Genel gözlem; deprem verileri kullanılarak yapılan HVSR ve SSR çalışmaları
mühendislik sismoloji çalışmalarında başarılı olduğu ortaya konmuştur.
Anahtar kelimeler: HVSR, SSR, İzmirNET, spektrum.
175
Determination of Soil Transfer Function from SSR and HVSR Method in
Izmir and Surroundings
Caglar OZER1, Elcin GOK
1, Orhan POLAT
1, Ulubey CEKEN
2
1-Dokuz Eylul University,Engineering Faculty, Department of Geophysics, Division of
Seismology, Izmir
2-Earthquake Research Department, General Directorate of Disaster Affairs, Ankara
In this study; in order to calculate the local site effects, soil amplification was calculated for IzmirNET
stations using SSR and HVSR method. The reference station was selected as BYR (on bedrock) for
Standard Spectral Ratio (SSR). Selected five earthquakes were investigated with twenty-second
window from the S-wave spectrum. The resulting values divided by BYR station value (reference
stations) and amplification values were determined. Similarly, the amplification values were calculated
by HVSR method for 0.5-10 Hz. Then; SSR and HVSR results were compared and found that each of
the amplification value compatible. While MVS (Mavişehir), KSK (Karşıyaka), BLC (Balçova)
stations were observed high amplification, BYR (Bayraklı), MNV (Manavkuyu), CMD (Çamdibi)
stations were observed low amplification. When obtained results analyzed; the importance of the
geological units in the propagation of seismic waves is clearly visible. While; especially alluvium
units were observed in high amplification in the lower frequencies, volcanic / compact unit were
observed on the lower amplification. General observation; HVSR and SSR methods with using
earthquake data have demonstrated to be successful in engineering seismology studies.
Keywords: HVSR, SSR, IzmirNET, spectrum.
176
Fay Düzlemi Çözümleri ve Gerilme Tensörü Çalışmaları: İzmir Örneği
Çağlar ÖZER1, Elçin GÖK
1, Orhan POLAT
1, Ulubey ÇEKEN
2
1-Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Müh. Böl., Sismoloji ABD,
İzmir
2- T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Deprem Dairesi
Başkanlığı, İzmir
Bu çalışmada 2008-2012 yılları arasındaki 30 deprem için İzmirNET verileri kullanılarak fay düzlemi
çözümleri ve gerilme tensörü çalışmaları yapılmıştır. Fay düzlemi sonuçları incelendiğinde genel trend
normal faylardır. Fakat bazı sonuçlar normal fayların azda olsa doğrultu atım bileşenlerinin olduğunu
göstermektedir. Bölgedeki gözlem süresine, inceleme alanının büyüklüğüne ve sismik aktiviteye bağlı
a değeri ile tektonizmaya bağlı olarak bulunan b değerlerinin hesaplanması bölgenin depremselliğini
anlamada önemli parametrelerdir. Bu amaçla a ve b değerleri hesaplanmış ve bölgenin genel
sismolojik trendi incelenmiştir. Daha sonra ZMAP6 programı ile Gephart ve Michael’ a göre gerilme
tensörü çalışmaları yapılmıştır. Gerilme tensörü, a ve b sonuçları ayrıntılı incelendiğinde bölgenin
deprem riskinin yüksek olduğu görülmüş ve elde edilen gerilme tensörü sonuçlarının bölgedeki açılma
rejimine bağlı normal faylar ile uyumlu olduğu görülmüştür (Ege Bölgesi K-G açılmalara bağlı olarak
Doğu –Batı uzanımlı faylar mevcuttur). Gephart ve Michael’ a göre elde edilen sonuçlar 0.5’ in
altındadır. Bu da bölgenin açılma rejimi içinde olduğunu doğrulamaktadır.
Anahtar kelimeler: Gerilme tensörü, Gephart, Michael, ZMAP6, İzmirNET.
177
The Fault Plane Solutions And Stress Tensor Studıes: Case Study Of Izmır
Caglar OZER1, Elcin GOK
1, Orhan POLAT
1, Ulubey CEKEN
2
1-Dokuz Eylul University,Engineering Faculty, Department of Geophysics, Division of
Seismology, Izmir
2-Earthquake Research Department, General Directorate of Disaster Affairs, Ankara
In this study, fault plane solutions and stress tensor studies were performed using IzmirNET data (30
earthquakes) which recorded between 2008 and 2012. When the fault plane results are analyzed,
general trend will find normal faults. However, some results suggest that normal faults together with
few strike slip mechanisms. a value which depend on observation period in the region, the size of the
study area and seismic activity and b value which depend on the tectonics of region are important
parameters to understand the seismicity of the region. For this purpose, a and b values were calculated
and the general seismological trend were examined. Then; according Gephart and Michael methods,
stress tensor were determined with ZMAP6 program. When a, b and stress tensor results were
analyzed; It is understood that the region under high earthquake risk and depending on the stress
tensor results in the region was found to be consistent with normal faults (Related to N-S divergent
regime; E-W trending normal faults are existing in Aegean Region). Gephart and Michael 's results
were obtained less than 0.5. This information confirms Aegean Region divergent regime.
Keywords: Stress tensor, Gephart, Michael, ZMAP6, IzmirNET.
178
Büyük Menderes Grabeni Temel Topografyası ve Çizgisel Yapılarının
Gravite Verisi Kullanılarak Analizi
Fatma Figen ALTINOĞLU1, Ali AYDIN
1
1-Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendsiliği Bölümü, Denizli
Ege Açılma rejimi içinde yer alan Büyük Menderes grabeni, Batı Anadolu’nun en önemli tektonik
yapılarından biridir. Bu çalışmanın amacı, Büyük Menderes havzası taban topografyasını elde etmek
ve havzanın çizgisel yapılarını belirlemektir. Taban topografyası Parker–Oldenburg algoritması
kullanılarak 3 boyutlu modelle yöntemiyle belirlenmiştir. Havzayı sınırlayan ve havza içi çizgisel
yapıları belirlemek amacıyla yatay gradient, analitik sinyal ve tilt açısı sınır analizi yöntemleri birlikte
kullanılmıştır. Her üç yöntemin Bouguer gravite anomali verisine uygulanmasıyla, yatay gradient ve
analitik sinyal haritalarının maximumları ve tilt açısı sıfır değerlerinden ortak çizgisellikler
belirlenmişir. Elde edilen çizgisellikler, bölgenin aktif fay haritası ile karşılaştırılmış ve yeni çizgisel
yapılar belirlenmiştir. Bu yapılar aynı zamanda sismik aktivitesi yönüyle de incelenmiştir. Taban
topografyası modeli, bölgede yapılmış diğer çalışmalara uygun olarak, Batı Anadolu için D-B yönlü
kabuk incelmesi görüşünü desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler: Taban topografyası, çizgisellik, gravite, 3B modelleme.
179
Analysis of The Basement Topography and Lineaments of The Buyuk
Menderes Graben by Using Gravity Data
Fatma Figen ALTINOĞLU
1, Ali AYDIN
1
1-Pamukkale University, Engineering Faculty, Department of Geophysics, Denizli
The Büyük Menderes graben is a part of the Aegean extentional province and is one of the most
important tectonical features of wstern Anatolia. The object of this study is to obtain 3D gravity
model of the basement and to investigate the geostructural features of the Büyük Menderes basin. The
basin geometry was produced by using the Parker–Oldenburg algorithm. Geostructural features were
determined by using the edge detection methods such as horizontal gradient, analytic signal and tilt
angle methods, together. With the application of each method to the Bouguer gravity data, the
common lineaments were determined using maximum values of the horizontal gradient and analytic
signal maps, zero contours of the tilt angle maps and new lineaments were detected. The produced
lineaments were compared with the active fault map of the region. These lineaments were also
evaluated with seismicity aspect. The results suggested that the obtained basement topography map is
confirmed the remarks on the crust thinning in E-W direction on western Anatolian and although a
good agreement between the current work and earlier work exists.
Keywords: Basement topography, lineament, gravity, 3D modeling.
180
DOĞAL GERİLİM VERİLERİNİN PARÇAÇIK SÜRÜ
OPTİMİZASYONU YÖNTEMİYLE DEĞERLENDİRİLMESİ
Çağla ALP1, Emre TİMUR
1
1-Dokuz Eylül Üniversitesi,Mühendislik Fakültesi,Jeofizik Müh. Böl.. İzmir
Parçacık Sürü Optimizasyonu (PSO) yöntemi jeofizik verilerin değerlendirilmesinde son yıllarda
sıklıkla kullanılan değerlendirme yöntemlerinden biridir. PSO yöntemi; küre, silindir ve eğimli levha
gibi basit geometriye sahip gömülü yapıların neden olduğu tek ve birden fazla SP anomalisinin ters
çözümünde kullanılmaktadır. Hesaplanan geometrik ve fiziksel ters çözüm parametreleri, yapının
derinliği, yapının yeri, elektrik akım dipol momenti, kutuplaşma açısı veya levha tipi yapı durumunda
eğim (inklinasyon) açısı ve yapının yarı-genişliğidir. Bu çalışmada öncelikle farklı modeller için
kuramsal düz çözüm yapılarak yapı parametrelerinin değişiminin, anomali şekli üzerindeki etkileri
incelenmiştir. Elde edilen verilere PSO yöntemi uygulanarak yöntemin verdiği sonuçlar sınanmıştır.
Daha sonra, Seferihisar (İzmir) jeotermal alanında bulunan Tuzla Fayı’nda dört profil üzerinde Doğal
Gerilim (SP) Yöntemi ile veriler toplanmıştır. Toplanan veriler, PSO Yöntemi ile küre ve yatay
katman modelleri kullanılarak değerlendirilmiş ve yapıya ait fiziksel ve geometrik parametreler elde
edilmiştir. Elde edilen değerlerin, bölgenin jeolojik özellikleri ve daha önce yapılmış çalışmalardan
elde edilen sonuçlarla uyumlu olduğu gözlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Doğal Gerilim (SP) Yöntemi, Parçacık Sürü Optimizasyonu Yöntemi
(PSO), Tuzla Fayı
181
EVALUATION OF SELF POTENTIAL DATA USING PARTICLE
SWARM OPTIMIZATION METHOD
Çağla ALP1, Emre TİMUR
1
1-Dokuz Eylul University,Engineering Faculty, Department of Geophysics, Izmir
Particle Swarm Optimization (PSO) approach is one of the inverse solution methods that used to
evaluate geophysical data in recent years. PSO method is used in inversion of single and multiple SP
anomalies caused by simple geometry of buried structures such as cylinders, sphere and inclined sheet.
Calculated geometrical and physical inverse solution parameters are depth and location of the
structure, electric current dipole moment, polarization angle or inclination angle for plate-type
structure and half width of the structure.In this study, firstly, theoretical forward modeling studies
were carried out for different models in order to examine the variation effect of structural parameters
on the shape of the anomaly. Besides, PSO method was applied to calculated data and the results were
comapred with the initial values. Afterwards, Self Potential (SP) data were collected along four
profiles on Tuzla Fault located in Seferihisar (Izmir) geothermal area. The data is analyzed with PSO
approach for sphere and thin sheet models and physical and geometrical parameters of the structures
were obtained. It is determined that the calculated parameter values, previous geophysical studies and
geological features of the field support each other.
Keywords: Particle swarm optimization (PSO) method, Self Potential (SP) Method, Tuzla Fault