femİnİst perspektİften tÜrkİye'de kadin … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal...

149
T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN KÜTÜPHANECİLERİN İMAJI AYGÜL ÇİÇEK 2501120055 TEZ DANIŞMANI PROF.DR. MURAT YILMAZ İSTANBUL 2016

Upload: others

Post on 20-Apr-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

T.C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN

KÜTÜPHANECİLERİN İMAJI

AYGÜL ÇİÇEK

2501120055

TEZ DANIŞMANI

PROF.DR. MURAT YILMAZ

İSTANBUL 2016

Page 2: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ
Page 3: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

III

ÖZ

FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN

KÜTÜPHANECİLERİN İMAJI

AYGÜL ÇİÇEK

Bu tezin amacı, kadın kütüphanecilerin popüler kültürde hem kütüphane

kullanıcıları tarafından nasıl algılandıklarını hem de kadın kütüphanecilere

yüklenmiş olan imajı irdelemektir.

Popüler kültürde profesyonel bir meslek olmasına rağmen cinsiyetçi yaklaşımlar

nedeniyle modern toplumlarda hak ettiği önemi görmeyip yarı profesyonel bir

meslek olarak değerlendirilebilen kütüphanecilik mesleği ile bu mesleği icra eden

kadın kütüphanecilerin popüler kültürlerdeki imajı dikkate alındığında

Türkiye’deki durum nasıl bir seyir izlemektedir? Bu soruyu dikkate alarak tezin

hipotezi şu şekilde belirlenmiştir; Türkiye’de kütüphanelerde çalışan kadın

kütüphanecilerin imajlarının kütüphane kullanıcıları tarafından algılanışı

pozitiftir.

Hipotezimizi test etmek amacıyla tez çalışmamızda İstanbul Üniversitesi Merkez

Kütüphane kullanıcıları ve çalışanlarına "kadın kütüphanecilere ilişkin imaj

algısına" yönelik soruların yöneltildiği bir anket çalışması yapılmış ve kadın

kütüphanecilere yönelik olumsuz algıların sebepleri irdelenmeye çalışılmıştır.

Gerçekleştirilen anket çalışmasıyla kadın kütüphanecilere yüklendiği düşünülen

olumsuz imajların nedenleri anket verileri çerçevesinde ele alınmaya çalışılmıştır.

Anket sonuçlarıyla elde edilen bilgiler göstermiştir ki; popüler kültüre yönelik

olumsuz söylemlerin aksine kadın kütüphaneciler, kütüphanecilik mesleğini daha

fazla tercih ettiği için meslek olarak kütüphaneciliği olumlu bir biçimde

etkilemektedirler. Ayrıca tezimizde Türkiye’deki kadın kütüphanecilerin imajının,

popüler kültürün tersine olumsuz değil tam tersine olumlu yönde olduğu

saptanmıştır.

Page 4: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

IV

Anahtar Kelimeler: Feminizm, Feminist Kuramlar, Çalışan Kadınlar, İmaj,

Kadın Kütüphaneciler, Kadın Kütüphanecilerin İmajı, Popüler Kültür

Page 5: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

V

ABSTRACT

IMAGE OF FEMALE LIBRARIANS IN THE FEMINIST

PERSPECTIVE IN TURKEY

AYGÜL ÇİÇEK

The aim of this thesis is to examine how female librarians are perceived by library

users and image which was laid a burden on female librarians in popular culture.

How is the situation in Turkey considering the profession of librarianship,

evaluated as a semi-professional occupation and neglected in modern society by

reason of sexist approach although it is a profession in popular culture, and image

of female librarian who practise this profession in popular culture? By considering

this question, the hypothesis of the thesis is determined in this way; Perception of

image of female librarians working in libraries in Turkey by library users is

positive.

In our thesis study, in order to test our hypothesis, it has been conducted a survey

study included questions oriented image perception for female librarians, asked

Istanbul University Central Library users and employees and has been tried to

scrutinize the causes of negative perception towards female librarians. With the

survey work, it has been tried to analyse the causes of negative image which is laid

a burden on female librarians within the framework of the survey data.

Informations obtained by the survey results showed that, in contrast to the

negative rhetoric oriented popular culture, because women prefer librarianship

more, they influence librarianship in a positive way as a profession. In addition, in

our thesis, image of female librarians in Turkey was found to be positively contrast

to popular culture.

Key Words: Feminism, Feminist Theories, Working Women, Image, Female

Librarians, Image of Female Librarians, Popular Culture

Page 6: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

VI

ÖNSÖZ

Bu tezin temel amacı, popüler kültürde kadın kütüphanecilerin, kütüphane

kullanıcıları başta olmak üzere toplum tarafından kendilerine yüklenmiş ve

kendilerinden beklenen imaj algısını incelemektir.

Kadın kütüphanecilerin imajının tespit edilmesinde tez çalışmamızda

kullandığımız bakış açısı, feminist perspektiftir.

Ülkemizde çeşitli kütüphanelerde görev yapan kadın kütüphanecilerin ve

kütüphanecilik mesleğine dair oluşan imaj algısının tespit edilebilmesinde feminist

perspektif dikkate alındığında bazı kavramların anlamlarının iyi anlaşılması

gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda feminizmin tam olarak ne olduğunu

anlamak aslında popüler kültürde kadın kütüphanecilerin imaj sorunlarını da

anlamak anlamına gelmektedir.

Feminizm, ilk kez 1872 yılında küçük bir risalede "kadın hakları hareketi"ni

tanımlamak için kullanılmıştır. Feminizm, kaynağını kadınlardan almış bir

kavramdır ve en yalın haliyle herhangi bir konuda kadına has özellikleri anlatmak

için kullanıldığı gibi; kadının kurtuluş veya özgürlük hareketi anlamına da

gelmektedir.

Bu araştırmanın konusunun "kadın kütüphanecilerin imaj algısı" olarak

belirlenmesindeki temel neden, ülkemizdeki kadın kütüphanecilerin toplum

tarafından kendilerine yüklenmiş olumsuz imaj algısının nedenlerine dair daha

önce bilimsel çalışmaların yapılmamış olmasıdır. Bu konudaki eksiklikleri daha

çok neden ve sonuçlarıyla tespit edebilmek amacıyla kadın kütüphanecilerin

toplumda var olan imaj ölçütlerine yönelik hazırlanmış sorulardan yola çıkılarak

bir anket uygulamasına gidilmiş ve anket İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphane

kullanıcıları ve çalışanlarına uygulanmıştır. Anket sonuçları göstermiştir ki

olumsuz bir algının olmadığı, aksine yeni nesil kütüphane kullanıcılarının kadın

kütüphanecilere yaklaşımlarının son derece anlamlı düzeyde olumlu olduğu tespit

edilmiştir. Ayrıca modern dünya ve popüler kültür koşulları değerlendirildiğinde

Page 7: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

VII

görülmüştür ki kadın kütüphaneciler kendilerini bu koşullar doğrultusunda daha da

geliştirmektedirler.

Bu bağlamda bana inanarak tez danışmanlığımı kabul edip benim bu konu

hakkında yazmama öncülük eden, tez yazım sürecinin her anını büyük bir sabırla

takip eden, yaptığı yorumlarla bana yol gösteren çok değerli Hocam Prof. Dr.

Murat Yılmaz'a teşekkürü borç bilirim. Her zaman samimi, özverili ve kıymetli

kritikleriyle bana katma değer, bu tezin biçimlemesine ise değerli katkılar

sunmuştur.

Yüksek lisansa başladığım ilk günden itibaren her zaman yanımda olan değerli

arkadaşlarım Mehmet İnan'a ve Ceren Gündoğdu'ya ne kadar teşekkür etsem azdır.

Lisans hayatında kesişen arkadaşlığımızın ilk anından itibaren hayatımın en

heyecanlı ve telaşlı her anında yanımda olup; en içinden çıkılmaz problemler

karşısında beni dinginleştiren sesiyle "sadece beni dinler misin?" diyerek her

defasında yanımda olan, yol gösteren Cüneyt Demir'e sonsuz teşekkürler.

Son olarak anneme, babama ve tüm kardeşlerime, en çok da beni bir yıla yakın

Almanya'da misafir edip orada dil eğitimi almam için ellerinden geleni yapan

Aynur Çiçek'e ve Erol Çiçek' e ne kadar teşekkür etsem azdır. Her zaman yanımda

olup bana inandıkları için tüm bu güzellikleri aileme borçluyum.

Aygül Çiçek

Page 8: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

VIII

İÇİNDEKİLER

ÖZ........................................................................................................................ III

ABSTRACT........................................................................................................ V

ÖNSÖZ................................................................................................................VI

İÇİNDEKİLER..................................................................................................VIII

TABLOLAR LİSTESİ...................................................................................... X

ŞEKİLLER LİSTESİ........................................................................................ XI

KISALTMALAR............................................................................................... XII

GİRİŞ.................................................................................................................. 1

BİRİNCİ BÖLÜM

FEMİNİZM VE FEMİNİST TEORİLER

1.1. Feminizm Nedir? ......................................................................................... 5

1.1.1. Feminizmin Ortaya Çıkış Nedenleri................................................ 10

1.1.2. Feminizmin Tarihi ve Gelişimi........................................................12

1.1.2.1. Feminizminin Dünyadaki Tarihi ve Gelişimi...................... 14

1.1.2.2. Feminizminin Türkiye'deki Tarihi ve Gelişimi.................... 20

1.2. Feminist Kuramlar........................................................................................ 27

1.2.1. Liberal Feminist Kuram.................................................................. 30

1.2.2. Radikal Feminist Kuram................................................................. 37

1.2.3. Marksist Feminist Kuram............................................................... 44

1.2.4. Sosyalist Feminist Kuram............................................................... 50

1.2.5. Postmodern Feminist Kuram.......................................................... 53

1.3. Feminist Perspektiften Popüler Kültürde Kadınların İmajı.......................... 57

1.3.1. Kültür ve Popüler Kültürün Tanımı................................................ 57

1.3.2. Popüler Kültürde Kadın.................................................................. 60

1.3.3. Toplumsal Cinsiyet Açısından Kadın ve İmajı................................ 63

Page 9: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

IX

İKİNCİ BÖLÜM

KADIN KÜTÜPHANECİLER VE SORUNLARI

2.1. Meslek Olarak Kütüphanecilik.................................................................... 70

2.2. İş Hayatında Kadın ve Kadın Kütüphaneciler.............................................. 72

2.3. Feminist Perspektiften Kadın Kütüphanecilerin

Mesleki Sorunları................................................................................................. 88

2.3.1. İş Hayatında Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık......................................... 89

2.3.2. Ücret Konusunda Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık.................................. 96

2.3.3. Keyfi Olarak Hizmet İlişkisinin Sonlandırılması............................... 101

2.3.4. Cinsel Taciz........................................................................................ 103

2.3.5. İmaj ve Profesyonellik Sorunu........................................................... 105

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE'DE KADIN KÜTÜPHANECİLERİN İMAJ ALGISI:

ANKET UYGULAMASI

3.1.Çalışmanın Yöntemi...................................................................................... 110

3.1.1. Veri Toplama Aracı............................................................................110

3.1.2. Anket Soruları.................................................................................... 111

3.2. Örneklem Grubu........................................................................................... 113

3.3. Ölçeğin Güvenirlik ve Geçerliği................................................................... 114

3.3.1. Yapı Geçerliği.................................................................................... 114

3.3.2. Güvenirlik Analizi.............................................................................. 118

3.4. Verilerin Analizi........................................................................................... 120

3.5. Bulgular.........................................................................................................121

SONUÇ................................................................................................................128

KAYNAKÇA...................................................................................................... 130

EKLER................................................................................................................135

Page 10: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

X

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1 : Cinsiyet ile Toplumsal Cinsiyet Arasındaki Farklar........................... ...89

Tablo 2 : Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeği Faktör Analizi Sonuçları.115

Tablo 3: Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeği Madde Analizi Sonuçları.117

Tablo 4 : Katılımcıların Demografik Özelliklerine Göre Dağılımı......................119

Tablo 5 : Ölçek ve Alt Boyut Puanlarına Ait Betimsel İstatistikler................... .120

Tablo 6 : Ölçek ve Alt Boyut Puanlarının Cinsiyete Göre Bağımsız İki Örneklem

t Testi Sonuçları................................................................................. .121

Tablo 7 : Ölçek ve Örneklem Puanlarının Medeni Duruma Göre Bağımsız

Örneklem t Testi Sonuçları.................................................................... 121

Tablo 8 : Ölçek ve Alt Boyut Puanlarının Yaş Gruplarına Göre Tek

Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları........................................ 122

Tablo 9 : Ölçek ve Alt Boyut Puanlarının Öğrenim Durumuna Göre Bağımsız

İki Örneklem t Testi Sonuçları............................................................... 122

Tablo 10 : Ölçek ve Alt Boyut Puanlarının Kullanıcı Gruplarına Göre

Bağımsız İki Örneklem t Testi Sonuçları............................................... 123

Page 11: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

XI

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeği Yamaç Birikinti Grafiği........114

Page 12: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

XII

KISALTMALAR LİSTESİ

A.B.D. : Amerika Birleşik Devleti

ALA: Amerikan Kütüphane Derneği

AFA: Açımlayıcı Faktör Analizi

BM: Birleşmiş Milletler

CEDAW: Convention on The Elimination of All Forms of

Discrimination Against Women- Kadına Karşı Her

Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi

C. : Cilt

Çev: Çeviren

F: Varyans değeri

ILO: Uluslararası Çalışma Örgüt

ISO: International Organization for Standardization

LISTA: Library and Information Science and Technology

Abstracts

KMO: Kaiser Meyer Olkin

n: Örneklem/Gruptaki Örneklem Sayısı

OECD: Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü

p: Anlamlılık Düzeyi

R.G. : Resmi Gazete

S. : Sayı

ss. : Sayfa Sayısı

Page 13: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

XIII

SS: Standart Sapma

t: t Değeri

TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi

TUİK: Türkiye İstatistik Kurumu

X : Ortalama

v.b. : Ve Benzeri

v.d. : Ve Diğerleri

Page 14: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

1

GİRİŞ

Kadın çalışanların yoğun olduğu meslekler, özellikle de popüler kültürde yarı

profesyonel meslek olarak değerlendirilmektedir. Başta hemşirelik, okul öncesi

öğretmenliği, sekreterlik gibi meslekler, popüler kültürde sırf kadınlarca yoğun

olarak tercih edilmesinden dolayı yarı profesyonel meslek olarak

değerlendirilmektedir. Ne var ki kütüphanecilikte de buna benzer profesyonellik

sorunu yaşanmakta ve tam da bu noktada payına düşeni almaktadır. Oysa bir

mesleğin profesyonelliğini belirleyen şey o mesleği icra eden kişilerin cinsiyeti ya

da niceliksel çoğunluğu olmamalı aksine üretilen emeğin yararlılığı, kalitesi

olmalıdır. Ne var ki mühendislik, doktorluk gibi mesleklerin popüler kültürde daha

çok erkeklerce tercih edildiğine inanılmasından dolayı profesyonel meslekler

olarak değerlendirilmektedir.

Ülkemizde kadın kütüphanecilere, kadın kütüphanecilerin imaj ve profesyonellik

algılarıyla ilgili daha önce kapsamlı herhangi bir araştırmanın yapılmamış olması

kütüphanecilik mesleği açısından oldukça talihsiz bir durum olarak

değerlendirilebilir. Profesyonellik problemi yaşayan diğer mesleklerde

(hemşirelik, öğretmenlik gibi) daha önce pek çok araştırmanın yapılmış olması en

azından bu türdeki mesleklerin kendilerine tehdit olarak gördükleri problemlere

yönelip gerekli tedbirleri almalarını sağlamıştır. Bu tezin çıkış noktasının kadın

kütüphanecilerin imaj ve profesyonellik algısının ne düzeyde olduğunu saptamanın

en temel nedeni de var olan eksikliklerin tamamlanıp, yanlışların düzeltilmesi

çabasıdır.

Bu bağlamda tezimizin amacı kadın kütüphanecilerin popüler kültürde hem

kütüphane kullanıcıları tarafından nasıl algılandıklarını hem de kadın

kütüphanecilere yüklenmiş olan imajı irdelemektir.

Tezimizin hipotezi ise "Türkiye’de kütüphanelerde çalışan kadın kütüphanecilerin

imajlarının kütüphane kullanıcıları tarafından algılanışı pozitiftir" şeklindedir.

Araştırmamızda, bu hipotezin doğrulanması amacıyla betimsel analiz yöntemi ve

tarihsel yöntemden yararlanılmış bir de tezimizde anket uygulanmıştır.

Page 15: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

2

Bilhassa "feminizm, çalışan kadınlar, kütüphanecilik, kadın kütüphaneciler" gibi

konular hakkında temel kavramlar ayrıntılı olarak irdelenmiştir. Araştırmamızda

teknik olarak yararlandığımız anket ise, kütüphanecilerin imaj algılarını analiz

etmek amacıyla önceden hazırlanmış ve gerekli onaylar alınarak -gönüllü olarak-

farklı yaş ve cinsiyetteki 146 kütüphane kullanıcısı ve çalışanına uygulanmıştır.

Anket sonuçlarının verdiği bulgular tezimizin şekillenmesine büyük katkı

sağlamıştır.

Tez çalışması kapsamında gerek yurt içi gerekse yurt dışı literatürde bilimsel

kaynaklarda araştırma konusunu destekleyici çalışmaların olduğu bilinse de bu

kaynakların daha çok feminizm ve çalışan kadınlar üzerine ciddi çalışmalar olduğu

görülmüştür. Tezimizde ağırlıklı olarak yararlandığımız çalışmaları şu şekilde

sıralayabiliriz: Türkçeye çevirisini Bora Aksu, Meltem Ağduk Gevrek ve Feyziye

Sayılan'ın yaptığı Josephine Donovan'ın "Feminist Teori" adlı kitabı; Bell

Hooks'un "Feminizm Herkes İçindir" adlı kitabı; Necla Arat'a ait olan "Feminizmin

ABC'si" adlı kitabı; Serpil Çakır'ın "Osmanlı Kadın Hareketi" adlı kitabı, Zekiye

Demir'in "Modern ve Postmodern Feminizm" adlı kitabı ve Elmas Şahin'in

"Batı'da ve Türkiye'de Kadın Hareketleri ve Feminizm" adlı kitabı. Söz konusu bu

kitaplardan, tezimizin, feminizm ve feminist teoriler gibi temel konular için

yararlanmayı uygun bulduk.

Ne varki kadın kütüphanecilerin imaj ve profesyonelliklerine yönelik yapılmış

çalışmaların bilgi ve belge yönetimine ilişkin bilimsel kaynaklarda oldukça

yetersiz olduğu görülmüştür. Tezimizde ağırlıklı olarak yararlandığımız

mesleğimizle ilgili konuyu doğrudan ele alan çalışmaları ise şu şekilde

sıralayabiliriz:

Tezimiz için en temel kaynaklardan biri, Baum'un "Feminist Thought in American

Librarianship" adlı kitabıdır. Bu kitap, önemli liberal konuları içeren kaynakların

analizini içermektedir. Baum, ücret ayrımcılığı, cinsellik ayrımcılığı, cinsiyet

ayrımı, fırsat eşitliği, pozitif ayrımcılık, kütüphanecilikte kadının statüsü, kadının

yasal statüsü gibi pek çok konuda kaynak tespiti yapmıştır. Türkiye'de ise kadın

kütüphanecilere yönelik olarak imaj, profesyonellik gibi konularda ise Murat

Page 16: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

3

Yılmaz'ın "Kadın Kütüphaneciler: Toplumsal Cinsiyet Sorunları" ve "Popüler

Kültürde Kadın Kütüphanecilerin İmajı: Feminist Bir Yaklaşım" adlı

makaleleridir. Bu iki makale Türkiye'deki kütüphanelerde çalışan kadın

kütüphanecilerin cinsiyet sorunlarına ve imaj algılarını feminist perspektiften

incelemiş ve imaj sorununa karşı da çözüm önerileri sunmuş olması açısından

oldukça önemlidir. Yılmaz'ın, özellikle kadın kütüphanecilerin çalışma yaşamında

karşılaştıkları problemlere ve maruz kaldıkları çeşitli sorunlara değinmesi önem

arz etmektedir.

Kaynaklara erişimde, alan ile ilgili dizin indekslerinden Library and Information

Science and Technology Abstracts (LISTA) dergilerden Türk Kütüphaneciliği ve

Bilgi Dünyası’ndan yararlanılmıştır. Bununla birlikte İstanbul Üniversitesi katalog

ve veri tabanlarından, International Organization for Standardization (ISO)

standartlarından faydalanılmıştır. Yapılan taramalarda anahtar kelime olarak

feminizm, feminist kuramlar, kütüphanecilik, çalışan kadınlar, kadın

kütüphaneciler, imaj gibi kavramlar kullanılmıştır.

Bu çalışma İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünün hazırladığı tez

yazım kuralları dikkate alınarak hazırlanmıştır. Tez çalışması, üç ana bölümden

oluşmaktadır. Giriş bölümünün ardından ele alınan birinci bölümde feminizmin

tanım ve tarihçesi, Türkiye'de ve Dünyada geçirdiği evreler, feminist teoriler ve

imaj bu bölümde ayrıntılı biçimde ele alınıp incelenmiştir. Birinci bölümde daha

çok kavramlar üzerine yoğunlaşılmıştır.

İkinci bölümde, kadınların ve kadın kütüphanecilerin geniş hatlarıyla ele alındığı

ve çalışmanın ana noktalarının detaylandırıldığı kısımdır. Bu kısımda çalışan

kadınlar referans alınarak genelde çalışan tüm kadınların, özelde ise kadın

kütüphanecilerin iş yaşamında karşılaştıkları problemlere değinilmiştir.

Üçüncü ve son bölümde ise popüler kültürde kadın kütüphanecilerin imaj algısı

tespit edilmiştir. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphane kullanıcılarına yönelik

hazırlanan soruları içeren anket uygulamasının sonuçları değerlendirilmiştir.

Page 17: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

4

Anketimizin İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'nde uygulanma nedeni, söz

konusu kütüphanede makul oranda kadın kütüphanecilerin bulunmasından

kaynaklanmaktadır.

Sonuç kısmında ise kadın kütüphanecilerin imajları genel olarak

değerlendirilmiştir. Kadın kütüphanecilerin imaj algısının düşünülenin aksine

olumsuz olmadığı ve kadın kütüphanecilerin kütüphanecilik mesleği için önemli

oldukları görülmüştür.

Page 18: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

5

BİRİNCİ BÖLÜM

FEMİNİZM VE FEMİNİST TEORİLER

Tezin ilk bölümünde; 1880'lerden günümüze kullanımda olan feminizm

(fêminisme/fêministe) terimi ilk önce kavramsal ve tarihsel yapısıyla ele alınacak

ve bu kavram detaylıca açıklanacaktır. Ayrıca feminist teoriler ve bu teorilerin

kadın sorununa bakış açıları ve getirdikleri çözüm önerileri, feminizmin

Osmanlı'da başlayan ve Türkiye'de ise devam eden tarihi gelişimi ve popüler

kültürde kadın başlıkları altındaki konular, bilimsel veriler ışığında ele alınmaya

çalışılacaktır. Yapı ve içerik bakımından birbirinden oldukça farklı olan beş

feminist kuram; liberal feminist kuram, radikal feminist kuram, Marksist feminist

kuram, sosyalist feminist kuram ve postmodern feminist kuram ve bunların ortak

ya da zıt noktaları detaylıca ele alınacaktır.

1.1. Feminizm Nedir?

Feminizm ve feminist kavramların Batıda ve toplumumuzda geçirdiği evrelere ve

geçmişten günümüze gelinen noktadaki yapısına baktığımızda görülen odur ki;

feminizm için çok şeyler söylenmiş ve yazılmıştır. Feminizm hareketinin

başlatılmasından bu yana, tüm dünyada, toplumların talep ve beklentilerine paralel

olarak aşağı yukarı iki buçuk yüzyılı aşkın bir sürede çeşitli evreler geçirmiştir ve

hemen her dönemde toplumları ve tabii ki kadınları ilgilendiren çok güncel bir

konu olarak bu günkü halini almıştır ve hala da toplumların en güncel

konularından biri olmuştur.

Feminizmi incelediğimizde aslında toplumumuzda ve diğer tüm toplumlarda

hemen herkesin bu kelime hakkında bir fikrinin olduğunu ancak genel geçer bir

tanımlamanın yapılabilmesinin pek de mümkün olmadığını araştırma sırasında

görmüş olacağız. Doğru, yanlış, eksik ya da tam olarak ne ifade ettiğini, kimlere

feminist denilip kimlere denilmeyeceğini gene bu araştırmada bilimsel veriler

ışığında tezin birinci kısmında detaylı olarak değerlendirilecektir. Bell Hooks' un

Page 19: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

6

dediği gibi acaba "feminizm herkes için" midir ya da feminist denildiğinde

aklımıza ilk gelmesi gereken şeyin kadınlar mı olması gerektiği gibi soruların

cevapları gene tezin bu bölümünde detaylıca açıklanacaktır.

Öyle görünüyor ki; kadınlar var oldukça feminizm de bir şekilde var olacaktır

ancak bu feminizmin sorunsal bir terim olmaktan kurtarmaya yetmeyebilecektir.

Beatrice Hale, "Kadın Ne İster " adlı eserinde aslında konuyu özetlemiştir ve

demiştir ki: "Dünya bugünün feminizmini henüz anlamadı ve yarınkinin de çoktan

kafasını bulandırıyor." (Şahin, 2013: 126).

Yüzyıllar boyunca erkek-kadın kavramlarının güçlü- zayıf kavramlarıyla açıklanıp

değerlendirilmesinin nedeni özellikle Batı'da Havva ve Adem'e göndermeler

yapılarak bu terimlerin açıklandığı bilinmektedir. Bilindiği üzere Havva'nın yasak

meyveyi yeme konusunda Adem'i kandırdığı ve kadının yüzünden insanoğlunun

Cennetten kovulduğu inancının yaygınlığından doğal olarak kadın da nasibini

almıştır. Öncelikle "kadın" kelimesinin Türkçede ne anlama geldiğini bilmek

gerekir. Kadın kelimesi yani Türkçe "hatun" kelimesinden, hatun da "katun"dan

gelmiştir. Katun; yani saf olmayan içine bir şey katılmış olandır. Yine İngilizce'de

insanın karşılığı "human"dır. Hatta çok kere man kelimesi doğrudan insanı

anlatmak için bile kullanılabilmektedir. Tarih "history"dir. Yani tarih erkeğin

hikayesidir. Dil de bu iktidar ilişkisi doğrultusunda gelişip şekillenmiştir (Şahin,

2013: 160).

" 'Nimet Cemil Hanım, Kadınlar Dünyası'nda (19 Şubat 1921, sayı.194-8) yazdığı

bir yazıda feminizmi hoş karşılayıcı şu sözleri sarf eder: "Bir çok mühim şeyler

vardır ki her millette mevcud olduğu halde, birçok milletlerde ismi hatta tercümesi

bile yoktur (telgraf, otomobil, vapur vb.) Binaenaleyh, nisailik, nisaiyyum tabirlerine

hiç bir ihtiyaç hissetmiyoruz. Feminizm kelimesini aynen kullanmayı tercih ederiz.

Varsın lisanımıza bir ecnebi kelime daha girmiş olsun ne zarar var. Yalnız

feminizmin varlığı ve gerekliliği kabil-i inkâr değildir.'. " (Şahin, 2013: 12)

"Feminizmin dünya çapında yaygın bir anlamı ve içeriği yoktur ve birçok yönden

o kadar çok çeşitlidir ki, tanımlamak kolay değildir" (Ramazanoğlu: 1998, 22).

Feminizmin tanımını yapmadan önce bir ayrımı yapmak gerekli ve yerinde

Page 20: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

7

olacaktır. Fransızca bir kelime olan Masculine erkek, feminine ise kadın anlamına

gelmektedir (Şahin, 2013: 159). Dolayısıyla feminizm de "feminite (feminity)"

kelimesiyle bağdaştırılabilmektedir. Öztürk, feminitenin kadınsallık anlamına

geldiğini söylemiştir. Genellikle herhangi bir konuda kadına has özellikleri

anlatmak için kullanılmaktadır. Kadına has olduğu düşünülen bu özelliklerden

bazıları şöyledir: Kadın, duygulu bir yapıya sahiptir, yani çaresiz bir kuş için

üzüntü duyar; kolaylıkla tiksinti duyabilir; dikkat merkezi olmayı toplumun ilgisini

üzerine toplamayı sever (Öztürk, 2011: 18).

Feminizm en yalın tanımıyla; kadının kurtuluş veya özgürlük hareketidir

(Ramazanoğlu, 1998: 23). Hooks (2012: 12) feminizmi; cinsiyetçiliği, cinsiyetçi

sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeyi amaçlayan bir hareket olarak

tanımlamaktadır. Hooks, çoğu kişinin cinsiyetçiliği anlamadığını veya anlıyorsa

bile, bunu bir sorun olarak görmediğini; birçok insanın da feminizmin daima ve

yalnızca erkeklerle eşit olmayı amaçlayan kadınlardan ibaret olan bir faaliyet

olarak gördüklerini ifade etmiştir. Dahası bu insanların büyük çoğunluğu

feminizmi erkek karşıtlığı sandığı için ister istemez bu durum, feminist politikaya

dair yanlış yorumların oluşmasına sebebiyet vermektedir. Bu durum aslında çoğu

insanın feminizmi ataerkil kitle medyasından öğrendiğini de göstermektedir.

Kadınların ise hakkında en fazla şey duydukları feminizm, kendisini öncelikle

toplumsal cinsiyet eşitliğine atamış kadınların resmettiği bir feminizm olmuştur.

Yani eşit işe eşit ücret ve bazen de kadın ile erkeğin gerek ev işlerinde gerekse

ebeveynlikte eşit derecede sorumluluk almasını talep eden bir yapılanmadır

(Hooks, 2012: 12-13).

Feminizmin tanımı Almanya ve diğer Batı Avrupa ülkelerinde 1970'lerdeki yeni

kadın hareketleri ile popülerlik kazanmış ve yol almıştır. Bu kavram, bir bakıma

kadınlar arasında kendilerini etkin cinsel bir varlık olarak tanımlamanın ve

ayrımcılığa karşı durmanın "etiket" fonksiyonunu üstlenmektedir. Britannica

Ansiklopedisi'ne göre feminizm; cinsiyetler arasındaki sosyal, ekonomik ve politik

eşitliğe inanmak anlamına gelmektedir. Bu tanıma göre her insan feminist

olabilmektedir. Yalnız kadının özgürleşmesi, ekonomik, politik ve sosyal alanın

yanı sıra, "özel" alanı da kapsamalıdır. Bu şu demek oluyordu: Özgürlüğe giden

Page 21: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

8

yol; partileri, örgütlerin ve erkeklerin vasiliğinden bağımsız olarak otonom olması

demektir (Notz, 2011: 12).

Necla Arat, feminizmi, cinslerin (kadın ve erkeğin) eşitliği kuramına dayanan

kadınlara eşit haklar isteyen temelde kadın ile erkek arasındaki iktidar ilişkisini

değiştirmeyi amaçlayan bir siyasal akım olarak tanımlamıştır. Bu akım, insanlığın

yarısını oluşturan bir demografik grubun ve uygarlık tarihi boyunca hep ikincil

konumda yaklaşmak zorunda kalan kadınların bu olumsuz durumdan kurtuluş

hareketinin adı olmuştur. Andree Michel' e göre, feminizm sözcüğü, "kadınların

toplum içindeki rol ve haklarını genişletmeyi öngören bir öğretiyi" dışa vurma

biçimidir. Şüphesiz feminizmin ilgi odağı da, kadınla erkek arasındaki toplumsal

farklılık olgusunun anlamı, nedenleri ve sonuçlarıdır. Bu toplumsal farklılık hiç

kuşku yok ki geleneksel siyasal ideoloji tarafından yapılmakta, pekiştirilmekte ve

yeniden üretilmektedir ve bu siyasal ideolojinin felsefi temellerini anımsamak,

uygarlık tarihi boyunca kadına bakış açısını belirleyen düşünceleri kuşbakışı da

olsa görmek, feminizmin karşı çıktığı cinsiyetçi-ayrımcılık olgusunun anlamını,

neden ve sonuçlarını kavramamızı kolaylaştırmaktadır (Arat, 2010: 29). Çoşkun ve

Öztürk ise (2009: 13) feminizm için şu ifadeleri kullanmışlardır:

"Feminizm, Marksizm ve Sosyalizm gibi Türkçe' ye Avrupa dillerinden geçmiş bir

kavramdır. Feminizm de Aydınlanma sonrası Avrupa'sının ürünü olan bir

ideolojidir. Aydınlanma Çağı Avrupa'sından ve o dönem Avrupa toplumunun

toplumsal, iktisadi ve siyasi şartlarından dolayı ortaya çıkmış olduğundan

tamamıyla Aydınlanma Avrupa'sının damgasını ve izlerini taşıyan bir kavramdır.

Benzeri sosyal ve siyasi şartlar söz konusu dönemde dünyanın başka herhangi bir

coğrafyasında bulunmadığından bu kavramlar Avrupa' da üretilmiş ve dünyaya da

Avrupa'dan yayılmıştır. Bundan dolayı Avrupa dillerinde telif edilmiş sözcüklerde

bir anlam sütununa sahip olmuştur. Bu nedenle gene tıpkı diğer ideoloji

isimlendirmeleri gibi Türkçe'ye çevrilmeden kendi kullanıldığı dilde anlamı neyse

Türkçe' ye de aynen öyle aktarılmıştır. Felix Grendon' a göre feminizm terimi ilk kez

Fransız oyun yazarı Alexandre Dumas tarafından, 1872 senesinde "L'Homme-

femme" adlı küçük bir risalede kadın hakları hareketini tanımlamak için

kullanılmıştır."

Yani feminizm, yapısı itibariyle Türkçe' ye çevrilmemiştir. Kelime üretilmiş olan

dildeki anlam bütünlüğüyle dilimizde de kullanılmaktadır. Feminizm, dünyanın

her yerinde kadın- erkek eşitliğinin sağlanması ve hemen her alanda kadınların

Page 22: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

9

yaşamış oldukları ayrımcılığın önüne geçmek için oluşturulmuş bir hareketin yani

kadın hareketinin adı olmuştur.

Feminizm kavramının kullanıldığı zaman; kadınların kurtuluş, özgürlük, eşitlik

çabası ve de kadınların hakları için yürüttükleri mücadele akla gelmektedir (Notz,

2012: 13). Feminizm, aslında durumsal açıdan birçok kavramı da içinde

barındırdığı gibi tarihsel ve güncel pek çok pozisyon ve akım için de üst bir

kavramdır. Bu kavramın ortaya çıkışına ilişkin birçok farklı anlatımı mevcuttur ve

bu sebepten tarihsel olarak da feminizmi tek bir çıkış noktasından türetmek pek

mümkün değildir. Bu kavramın, Latince "femina" yani dişi, kadın kelimesinden

türediğini savunanlar olduğu gibi, bazıları da feminizmi sadece diğer 19. yüzyıl

ideolojik "izm"ler gibi değerlendirmişlerdir (Notz, 2012: 9).

Feminist akımların pek çoğu, kadını bir kurban, bir nesne olarak görmez, tam

tersine onları eyleme geçen aktif birer birey olarak görürler. Feminizmi, kadın

hareketinin teorik ve bilimsel çabası, ayrıca kadın cinsiyeti üzerindeki

ayrımcılığına karşı bilimsel ve pratik bir bilgi bariyeri, ayrımcılığın üstesinden

gelme hareketi olarak değerlendirmek mümkündür. Bu yüzden

feminizmi,toplumsal bir hareketi temsil etmek için kullanabiliriz, yani, kadınların

hayat şanslarında bir düzelme olması için politik ve pratik önlemler organize eden,

kampanyalar ve eylemler düzenleyen, ayrımcılık ve kötü koşulların ortadan

kalkması için çalışan bir toplumsal hareket olarak tanımlayabiliriz (Notz, 2012:

10).

Geçmişten günümüze feminizm üzerine çeşitli tanımlamalar yapılmıştır ve bu

tanımlamalar o kadar çeşitlidir ki; kimi feminizmin felsefi yönüyle ilgilenmiş kimi

ise sosyolojik boyutuyla konuyu ele almıştır. Feminizm, aslında yalnızca kadınları

ilgilendiren bir kavram olarak görülse de özü itibariyle çok yönlü ve geniş

kitlelerce merak edilmiş, ilgi görmüş güncel bir kavram olmuştur, çünkü kadınlar

konusu hassas bir konu olmasından dolayı ve kadınların her zaman ezilmişliği,

ayrımcılığa uğrayıp yok sayılmışlığın ilk maruz kaldığı kesimi temsil etmesi

nedeniyle güncelliğini sürdürmeye de devam edecektir. Tüm kadınların en büyük

beklentisi ve inancı ise bu yok sayılmışlığın bir an önce bitmesidir.

Page 23: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

10

Coşkun ve Öztürk (2009: 3), feminizm konusunu felsefi ve sosyolojik anlamda

incelemişlerdir ve bu incelemelerini kısaca şöyle ifade etmişlerdir: Felsefi anlamda

feminizmi, kadının hemen tüm Avrupa tarihi boyunca ezilmesinden, cadı addedilip

yakılmasından, İncil' e dahi el sürmesinin yasaklanmasından, miras, boşanma,

mülkiyet gibi pek çok hakkının elinden alınmasından sonra; Aydınlanma Çağı'nın,

Fransız Devrimi'nin ve İnsan Hakları Bildirgesi'nin de kadına beklediğini ve

istediğini vermemesi üzerine kadınların kendi haklarını kendileri aramak adına

doğal haklar bildirgesinden hareketle 19. yüzyılda ortaya attıkları, fakat 21.

yüzyıla kadar pek çok farklı kollara ayrılmış bulunan bir felsefi ekol ya da kuram

olarak açıklamıştır. Sosyolojik açıdan feminizmi ise var oluş biçimini doğal haklar

bildirgesinden alan; aile ve toplum içinde kadından yana bir değişimi, kadınların,

erkeğin kamusal alanda sahip olduğu tüm haklara sahip olması gerektiğini, erkek

ve kadının ev içinde işbölümü yapması gerektiğini, aile planlamasını ve işyerinde

de kadının çalışmasına uygun ortamlar oluşturulmasının gerektiğini

savunmaktadır.

1.1.1. Feminizmin Ortaya Çıkış Nedenleri

Nasıl bakılırsa bakılsın kadın hareketi, çıkış noktası itibariyle bir özgürlük ve

eşitlik talebinin tabii bir sonucunda şekillenmiştir. Bu hareket, toplumun

özgürleşmesi ve bireyselleşmesiyle, geleneksel yaşam biçiminden koptuğu, siyasal

ve ekonomik dönüşümlerin yaşandığı (18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başları)

feminizm kavramıyla kendini ifade ettiği dönemlerde ortaya çıkmıştır (bilhassa

Batı'da yani İngiltere, Amerika ve Fransa'da). Kadın hareketi dediğimiz şey kısaca

kadınların kendilerine yüklenen rol kalıplarına ve yaşam tarzına bir başkaldırı

biçimidir. Bu başkaldırıda toplumun yapısal ve kurumsal değişimler geçirmesiyle,

eşitlik ve özgürlük fikirlerinin genel toplum değerleriyle yakından ilgili olmuştur

(Çakır, 2013: 55).

Dünyanın neresine gidersek gidelim, kadınlarla ilgili sıkıntılarla karşılaşmak

mümkündür. En gelişmiş ülkeler de dahi kadınlar konusu özel bir yerde

tutulmaktadır. Böyle ülkelerdeki kadınlar, sadece kendi ülkelerindeki kadınların

Page 24: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

11

sesi değil az gelişmiş yada gelişmemiş ülkelerde de adeta insan yerine dahi

konulmayan, hiç bir toplumsal statüsü olmayan, hatta bir eşya kadar değeri

olmayan, hor görülen, sömürülen, ezilen tüm kadınların da sesleri olmak için çaba

harcayan diğer kadınlardır. Feminizm, kadın mücadelesi demektir, kadın

mücadelesi ise ezilmiş iki insan türünden her zaman daha çok ezilmiş olan kadının

mücadelesi anlamına gelmektedir. Emek piyasasında cinsiyet ayrımına uğrayan, iş

yerlerinde tacize uğrayan, aynı emeği sarf edip daha az kazanan, kazancı yan gelir

olarak görülen ve ağzıyla kuş tutsa da yok sayılan bir sınıfın var olma mücadelesi

feminizmin ve kadın mücadelesinin var olmasını gerekli kılmıştır.

Bununla birlikte feminizmin ortaya çıkmasına neden olan faktörleri Öztürk (2009:

3-4) şöyle sıralamıştır:

1. "Feminizmin ortaya çıkışında etkin olan ilk faktör Avrupa tarihi boyunca kadına

yapılan inanılmaz zulümler ve haksızlıklardır. Bu zulümler Avrupa kadınını "Biz de

insanız" diye haykırmaya başlamasına zemin hazırlamıştır. Kadına karşı yapılan bu

haksızlıklar arasında; kadının miras, mülkiyet, boşanma gibi pek çok hakkından

yoksun bırakılmasının yanı sıra, kadınların cadı ilan edilerek yakılması ve

şövalyelerle zengin derebeyler arasında sanki bu çok normal bir durummuş gibi

yalnızca fakir kadınlara saldırılabileceğine dair antlaşmalar yapılaması gibi fiiller

vardır.

2. Feminizmin ortaya çıkış sebeplerinden biri de, Aydınlanma Çağı felsefesi ve bu

felsefede de kadının yerini alamaması, yani Aydınlanma Çağı düşünürlerini gerek

eserlerinde gerekse bu dönemde uygulamaya konulan doğal haklar doktrininde

kadınlara yer vermemeleri, ama tüm bu Hümanist Aydınlanmacı felsefenin etkisiyle

kadınların kendi hayatlarını, kendi hayatlarındaki sorunları sorgulamaları ve

sorgulama neticesinde artık kadınlarında hak talebinde bulunmaya başlamaları ve

bunun için örgütlenmeleridir.

3. Feminizmin oluşumunda etkin olan 3. faktör ise Sanayi Devrimi'dir. (...) Sanayi

Devrimi'nden itibaren ucuz iş gücü konumuna düşen kadınlar da erkeklerle birlikte

diğer işçi hareketlerinin içinde yer aldılar. Ancak bu işçi hareketlerinde istediklerini

bulamayan kadınlar daha sonra kendileri feminist örgütler kurarak bu örgütlerde

bir araya geldiler. Kuşkusuz bu örgütler başlangıçta ya kadın işçi hareketi örgütü

olduklarını ya da kadınlara oy verilmesi amacıyla kurulmuş bir örgüt yani bir sufraj

örgütü olduklarını söylüyorlardı. Yoksa feminizm bu adla örgütlü bir yapıya

bürünmüş değildi."

Ayrıca siyasal, ekonomik, toplumsal dönüşümlerle birlikte kadının toplumdaki

konumu tartışılmaya başlanmıştır. Kadınlarca başlatılan bu tartışma gidererek bir

Page 25: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

12

kadın hareketine dönüşmüştür. Bu dönüşümde etkili olan üç faktörü ise Çakır

(2013: 58) şöyle sıralamıştır:

1. "Toplumun siyasal, ekonomik, sosyal ve düşünsel alanlarda köklü değişimler

geçirerek belirli bir gelişme ve karmaşıklık düzeyine ulaşması, giderek özgürleşmeye

başlaması.

2. Düşünsel planda oluşturulan eşitlik ve özgürlük ideolojisinin kadına ilişkin yönünün

toplumsal geçerlilikte uygulanamaması; bu durumun yarattığı ikiliğin kadınlar

tarafından fark edilmesi.

3. Kısmen bu koşulların sonucu olarak kadınların, hiç değilse bir bölümünün, kadın

sorununun çözümsüz olmadığı konusunda bilinçlenmesi, bireysel düzeyde başlayan

talepleri, giderek örgütlü birliklere dönüştürerek bir hareket başlatmaları."

Bu süreçler kadın hareketinin toplumsal bir hareket olmasını gerekli kılmıştır ve

kadının hem içinde bulunduğu toplumsal yapıyı hem de kendini erkeğe kıyasla

içerisinde bulunduğu konumu sorgulamasına neden olmuştur. Toplumun herkese

vaat ettiği eşitlik ve özgürlükten bilhassa kadının yaşam alanlarında

gerçekleştirmek için, onu sınırlayan değerlerden, geleneklerden, yaşam biçiminden

kurtulmanın mücadelesi olmuştur (Çakır, 2013: 58). Şüphesiz, kadın hareketi her

ülkenin kendi koşullarına göre şekillenip, önlerine çıkan tüm engellere karşı

hemen her kesimden kadın, yaşadıkları ülke koşullarına paralel olarak

ezilmişliklerine birlikte başkaldıracaklardır. Dünyanın her yerinde kadın erkek

eşitliğinin sağlanması, kadın mücadelesinin bu bağlamdaki olumsuz durumlarının

ve mevcut olan eşitsizliğinin sonlandırması gerekmektedir. Çünkü feminizmle

ilgili yanlış bilinen birçok durum ancak doğru taleplerle açıklık kazanabilecektir,

feminizm bir erkek düşmanlığı değil kadının bir birey olarak haklarını kazanma

talebidir.

1.1.2. Feminizm Tarihi ve Gelişimi

Toplumlarca kadının yalnızlaştırılması ve ikinci planda tutulması kadınların kendi

yollarını yeniden yapılandırmalarına ve mevcut sistemde kendilerine ait olanı

almak için çaba vermelerine neden olmuştur.

Page 26: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

13

Feminist tarih yazıcıları, kadın tarihinde kadınların Tanrıça rolünde olduklarını ve

bu rollerinden ötürü tüm hayatlarını feminen tercih ettiğini söyledikleri anaerkil

dönemle başlatırlar ve bu dönemde insanların doğayla iç içe, barış dolu bir yaşam

sürdürdüklerini fakat daha sonra tanrılar panteonunda Ana-Tanrıça'nın baştan

indirilmesiyle onun yerine erkek bir Baş-Tanrının getirildiğini söylenmektedir. Bu

nedenden dolayı sonraki dönemlerin feminist tarih yazıcılarınca ataerkil dönem

olarak adlandırmasının temelinde yukarıdaki olay gösterilmektedir (Öztürk, 2011:

132-133).

Feminizmin tarihsel gelişim ve evrelerine kısa bir giriş yaptıktan sonra kadınların

geçmişten günümüze toplumlar tarafından nasıl görünüp algılandıklarına

değinmekte yarar olacaktır. Öztürk'ün (2011: 130) bu konu hakkındaki düşüncesi

şöyledir:

"Geride bıraktığımız zaman dilimi içinde milyonlarca kadın yaşamış olmasına

karşın, bunların çok azı tarihte yer alabilmiştir. Tarih yazıcıları, geçmişin büyük bir

parçasını oluşturan kadınlarla birlikte birçok grubu, sınıfı, halkı sistematik olarak

tarihten dışlamışlar,saklamışlar. Tarih kitaplarında hep savaşlardan, ateşkeslerden,

anlaşmalardan ve yine savaşlardan bahsedilir. Ve tüm bu savaş, ateşkes, anlaşma ve

tekrar savaş döngüsü içinde hep büyük adamlardan birileri anılır. Tarihte kadınlar

dövüşmez, ancak yardımcı kuvvet olarak erkeğin yanında bulunur, mermi taşıyan

kadınlar, hemşireler vs... Kaleleri fetheden hep erkeklerdi, fetihte elde edilen

ganimet hep kadınlardır. Kahramanlar hep erkektir... Parlamentolarda konuşan hep

erkeklerdir. Kısacası senaryo yazarı, tarih yazıcıları, yeniden inşa ettikleri geçmişin

başrolünü hep erkeklere vermişlerdir. Çünkü geleneksel tarihin öznesi erkektir."

(Öztürk, 2011: 130)

Kurtuluş mücadelesini yaşamış olan ülkemizde de bilhassa ders kitaplarında

mücadelenin detayları anlatılırken kadınlarında bu mücadelede yer aldıklarını

sıkça duymuşuzdur. Cephede savaşan erkeğe karşı mermi taşıyan kadınlar, silah

tutan erkek eline karşın silahı fabrikada üreten kadın... Oysa mücadelenin

kazanılmasında kadınların rolü çok büyük olmuştur. Kadınlar yeri gelmiş cephede

askerlerle birlikte düşmana ateş açmıştır. Kurtuluş Savaşı'nda verilmiş olan büyük

mücadelede kadınlar, erkeklerle omuz omuza cephedeki yerlerini almışlardır.

Kadınlar, düşmana karşı silahı ile savaşmış, cepheye mermi taşımış, yaralı

askerleri tedavi etmiş, silah ve giyecek imal etmiş, vatanın kurtuluşunda ve bu

günlere gelmesinde büyük emek ve çaba sarf etmişlerdir.

Page 27: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

14

Öztürk (2011: 130-131), kadınların geleneksel tarih anlayışında yer edinememeleri

konusundaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir:

"Geçmişin tüm dönemlerinde erkek nüfusun yanında bir o kadar da kadın nüfus

yaşamasına karşın geleneksel tarih anlayışı bu yarıyı görünmez kılmıştır. Peki,

kadınlar tarihte nasıl görünmez kılınmışlardır? Geleneksel tarih anlayışında

olayların geliştiği zemin, bunların ortaya çıkmasını hazırlayan gerçek nedenler ve

kişilerle ilgilenilmez. Sadece sonuç ile ilgilenilir. Sonuç ise, genelde kadının

yaşamını sürdürdüğü ve öznesi olduğu evin dışında somutlaşır ve burada da özne

erkektir. Doğal olarak böyle bir kurgu, tarihi yazanlar, yani erkekler tarafından

yaratılıyor. Tarih yapmak ve yazmak, farklı şeylerdir. Ancak okuyuculara ulaşanlar

tarihi yazanın tercihleridir. (...) Feminist tarih ile ilgili araştırmalar çoğaldıkça,

kadınların tarihi oluşturan olaylarda yer alamamalarının ya da aktif konumlarda

bulunamamalarının nedeninin aslında onların aktif olmamaları ya da olayların

içinde yer alamamaları değil, resmi kayıtlarda bulunamamaları olduğu ortaya

çıkmıştır. Geleneksel tarih anlayışının belge fetişizmi, kadın tarihi sahnesinden

indirilmiştir. Kadınlar çok uzun bir süre istatistiklerde yer alamamışlardır. Nüfus

sayımlarında sayılmamışlardır. Devletin kayıtlarında görünmemişlerdir. Dolayısıyla

geleneksel tarih anlayışının nesnellik kaygısı, hakikate ulaşmak için kullanılan

birincil kaynakların çoğunda yer almamıştır. Örneğin Osmanlı' da kadınlar, nüfus

sayımlarında sayılmak için 1882 yılını beklemek zorunda kalmışlardır. Türkiye' de

kadınlar seçme ve seçilme hakkını beklemek için 1934 yılına kadar beklemişlerdir."

Denilebilir ki; dünya nüfusunun hemen her döneminde toplam nüfusun yarısı olan

(hatta bazen yarıdan fazlası bile olan) kadınlar, pek çok hakka çok sonradan

kavuşabilmiştir. Sadece cinsiyetlerinden dolayı tabii haklarının verilmemesi

gerçekten üzücü bir durumdur. Oysa insan doğası gereği üremenin kadınlarca

gerçekleştirilmesinin karşılığı yok sayılmak olmamalıdır. Zamanla bazı şeylerin

farkına varan kadınların ilk yaptığı şey geleneksel tarih yaklaşımına çeşitli

eleştiriler getirmek ve bazı şeyleri sorgulamak olmuştur. Bilinen şudur ki bu

sorgulamanın, 1960'ların sonu ile 1970'lerin başına tekabül etmesidir.

1.1.2.1. Feminizmin Dünyadaki Tarihi ve Gelişimi

Feminizm teriminin ne zaman kullanılmaya başladığıyla ilgili farklı kaynaklar

farklı bilgiler sunmaktadır. Feminizm kavramının Fransız Devrimi zamanında

ortaya çıktığı bilinmektedir. Ancak hiçbir zaman, feminizm denilince ne

anlaşılması gerektiğini söyleyen, kimin feminist olup kimin olmadığını belirten

"Feminist Merkez Komitesi" olmamıştır. Bazı yazarlar feminizm kavramının isim

Page 28: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

15

babasının Charles Fourier (1772-1834) olduğunu söylerler. Feminizmin, Fransız

Devrimi sırasında1793 yılında Olypes de Gouges'un (1748-1793) yargılanmasında

da kullanılan bir kavram olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda kadınlar ve cinsiyet

araştırmacıları feminizm kavramını 1880'li yıllarda çalışmalarında kullanmışlardır.

Kadınların seçme hakkını savunan bir aktivist olarak Hubertine Auclert (1848-

1914) ve fikir arkadaşları feminizmi ilk defa 1881-1891 yılları arasında

çıkardıkları Şehirli (La Citoyenne) adlı yayında kullandıkları da ifade edilmektedir

(Notz, 2011: 10-11).

Felix Grendon ise, feminizm teriminin ilk kez Fransız oyun yazarı Alexandre

Dumas tarafından, 1872 senesinde "L'Homme-femme" adlı küçük bir risalede

kadın hakları hareketini tanımlamak için kullandığını söylemiştir. G. Marshall'ın,

feminizm kavramının tanımı ve bu kavramın oluşumu hakkındaki ifadeleri

önemlidir, çünkü o; feminizmin, on sekizinci yüzyılda İngiltere'de doğduğunu ve

cinsler arası eşitliği kadın haklarının genişletilmesiyle sağlamaya çalışan toplumsal

bir hareket olduğunu ve feminizm teriminin ilk olarak 1890'larda, özellikle,

kadınlara oy hakkı verilmesi ve kadınların eğitim ve çalışma olanağına sahip

olmaları için kampanya yürüten kadınlar ve erkekler tarafından kullanıldığını ifade

etmiştir. Kadınların ABD'de 1920'de, Britanya'da 1928'de oy hakkını

kazanmasından sonra, feminizm içindeki, kamusal alanda erkeklerle eşit haklara

sahip olma hedefi ile ailenin özel alandaki konumlarını iyileştirmeyi amaçlayan

kadınların, erkeklerden farklılıklarının tanınması istemleri arasında görülen kalıcı

gerilimi de iyice su yüzüne çıkarmıştır (Öztürk, 2009: 19-20).

"Feminizm, önceleri yalnızca Thomas Hobbes, John Locke gibi Aydınlanmacı

düşünürlerin insan haklarından sadece erkeklerin yararlanabilecekleri yönündeki

söylemlerine, hemen tüm Avrupa tarihi boyunca kadınların sosyal hayattan

dışlanmalarına ve çeşitli işkencelere maruz kalmalarına tepki olarak ortaya

çıkmışken, sonraları kadının toplum dışına itilmesi yalnızca Avrupa'ya has bir

durum olmadığı için tüm dünya da taraftar bulmuş ve Avrupa'dan, önce Amerika'ya

sonra da tüm dünyaya yayılmış ve yükselişi önlenmeyen bir teori, bir paradigma

haline gelmiştir. 20.yy.da ortaya çıkan hemen tüm fikir akımları feminizme etkide

bulunmuş ve feminizm de bu fikir akımlarını etkilemiştir. Böylece marksizmin

etkisiyle marksist feminizm, liberalizmin etkisiyle liberalist feminizm,

postmodernizminetkisiyle de postfeminizm açığa çıkmıştır. Feminizmin pek çok

sosyal değişimin de başlatıcısı olduğu bilinmektedir. Bilhassa çevreci hareketin

ilham kaynağı ve başlangıç noktası feminizmdir." (Öztürk, 2009: 10)

Page 29: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

16

Tarihin çok önceki dönemlerinde genelde insan olarak değerlendirilmeyen

kadınlar ilk defa 17. yüzyıl İngiltere'sinde seslerini yükseltmeye başlamışlardır.

Feminizm üzerine yazılmış en önemli ilk eser olarak Marry Wollstonecraft'ın

18.yüzyılda yazdığı ve kadınların eğitim, hukuk ve siyaset alanlarında erkeklerle

aynı haklara sahip olduğunu iddia ettiği Kadın Haklarının Savunusu (Vindication

of theRights of Women) adlı kitabıdır. Kadınların kitlesel, organize ve kurumsal

anlamda devrim niteliğinde siyasi dönüşümleri ise 19. yüzyılda belirmiş ve bu

yüzyılda artık haklarını da savunmaya başlamışlardır. Bu dönemde bilhassa

Avrupalı kadınların toplumsal ve siyasi hareketlere katılarak seslerini duyurmaya

çalışması, dikkat çekici olmuştur. Kadınların kendilerini ifade edebilmek için eşit

hak taleplerinde bulunmaları da bilhassa sanayi devrimi ve devletlerin siyasi

düzenlerinin temsili demokrasiye geçmesiyle, Avrupalı kadınların durumu ve

konumun derinden sarsılmasına paralel olarak ailenin deekonomik ve siyasi önemi

azalmıştır. Bu durum da doğal olarak feministlerin seslerini daha da

yükseltmelerini gerektiren bir ortamın oluşmasına vesile olmuştur. Böylece,

kadınların ekonomik ve siyasi bir sorun haline gelmesiyle feminizm bu sorunu

çözmeye yönelik cevaplar arayan bir hareket ve akademik disiplin olmuştur

(Ataman, 2009: 2-3).

Sömürüleşme sürecinin yoğunlaşmasıyla birlikte feminizm hareketi de uluslararası

bir boyut kazanmak için mücadeleye girmiştir. Dünyanın hemen her bölgesinden

kadınların, uluslararası bir platformda işbirliği, dayanışma ve ortak mücadelelerine

birlik içinde devam etmelerini sağlamak için 1880'lerde Uluslararası Kadınlar

Konseyi (International Concil of Women) kurulmuştur. Washington'da 1888

senesinde kuruluş toplantısında, Amerikalı ve Avrupalı kadınlar bu uluslararası

örgütün amaç ve ilkelerini belirlemişlerdir. 1899 yılında yapılan ikinci toplantıya

ise farklı ülkelerden 5 bin delegenin katılmasıyla oluşturulan büyük bir konseyle

aynı yıl Barış ve Uluslararası İlişkiler (Peaceand International Relations) adlı bir

komite kurmuşlardır. Komitenin temel hedefi ise; uluslararası politikada etkili bir

rol oynayıcı haline gelerek kadın mücadelesinidaha rahat gerçekleştirebilmektir

(Ataman, 2009: 3).

Page 30: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

17

Birinci Dünya Savaşıyla, bilhassa Amerikalı kadınların girişimi ve daha sonra pek

çok ülkeden kadının da katılımıyla 1915 yılında Kadınların Barış Partisi'nin

kurulmasıyla; Avrupa'dan gelen ve bu örgüte mensup Alman, İngiliz ve İtalyan

kadınların katılımıyla Lahey' de bir Uluslararası Kadın Konferansı düzenlemiş ve

bu konferansta erkeklerin yürüttüğü savaş lanetlenmiştir. Bu durum kadınların

birbirlerini "kız kardeş" gibi görmelerine, birbirleriyle yardımlaşmalarına, sevgi ve

barışgibi vaatlerle bir arada bulunmalarına fırsat vermiştir. Katılımcılar, savaşların

bitmesine yönelik olarak çağrıda da bulunmuşlardır. Kadınlar aynı yıllarda

Milletler Cemiyeti'nin kuruluş çalışmalarında da yer almışlardır. Feminist

kadınların çabaları sonucu Milletler Cemiyeti Sözleşmesi'ne "eşit işe eşit ücret"

ilkesini ekledikleri gibi Fransız feministlerden Avril de Saint-Croix, dünyanın

bütün kadın hükümet dışı uluslararası örgütleri adına Milletler Cemiyeti'nde

temsilcilik yapmıştır (Ataman, 2009: 4).

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise pek çok Batı ülkesinde kadınlar seçme ve

seçilme hakkı elde etmişlerdir. Gene bu kadınlar, 20. yüzyıl boyunca kültürel ve

felsefi görüşler oluşturarak uluslararası politikanın önemli bir baskı grubu ve

aktörü olmuşlardır. Özellikle anneliğin mistik boyutu ve kadınlığın safiyeti gibi,

kadınların üstün özelliklerine vurgu yapmış ve bu da cinsel rasyonalizm akımının

oluşmasında etkili olmuştur. Modern feminizm, kadın erkek ilişkilerinde yalnızca

erkeğin yaptıklarının kadınlar tarafından değil, aynı zamanda kadınların

yaptıklarının da erkekler tarafından yapılabilmesi anlamına gelen "karşılıklılık

ilkesi"nin geçerli olmasını talep etmektedir. Bu dönüşümden sonra ise akademik

feminizm güçlenmeye başlamış ve bir hayli yol da almıştır (Ataman, 2009: 4).

İlerleyen zamanla birlikte özellikle 1960'lı yıllarla birlikte, dünyadaki siyasi

gelişmelere paralel olarak feminizmdeki kavramsal ve teorik genişlemelerin

yaşaması, feminist hareketlerin daha öncekilerden farklı bir boyut kazanmasına

neden olmuştur. Yani bütün kadınlar arasında dayanışma ve destek ilişkisi üzerine

kurulan kız kardeşlik bilinci birleştirici bir ideoloji olarak görülmüştür (Ataman,

2009: 4).

Page 31: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

18

"Feministler, ideoloji ve bilim alanında mevcut siyasi ve ekonomik disiplinlerini ve

ideolojilerin temel varsayımlarını sorgulamaya başlamıştır ve pek çok alanda

önemli katkılarda bulunmuşlardır. Tarih, iktisat, sanat, sosyoloji, antropoloji,

siyaset, uluslararası politika, edebiyat ve dilbilim dallarında feminist araştırmalar

hızla yaygınlaşmıştır... Kendi yayınevlerini kuran Batılı akademisyen feministler,

Signs, Feminist Studies ve Women' s Studies gibi etkin dergiler yayınlanmaya

başlamıştır. Bunun sonucu olarak de 20. yüzyılın ikinci yarısında ABD'nin hemen

her üniversitesinde "Kadın Çalışmaları" bölümü açılmıştır. ABD' de okullarda

okutulan ders kitapları bile feministlerin talepleri doğrultusunda yeniden

yazılmıştır" (Ataman, 2009: 5)

17. ve 18. yüzyıllar, kadının hem eş hem de anne olarak evine ait olduğu

varsayımıyla neredeyse evrensel bir ifade olmuştur. 18. yüzyılın ortasından

itibaren bilhassa 19. yüzyılın başında yaşanan tarihsel dönüşümler, başta sanayi

devrimi, kadını özel alanda tecrit ederek, işyeri ile ev mekanını birbirinden

ayırmıştır. Fabrikanın makineleşmesi ve küçük ev sanayinin çöküşü ile birlikte işin

kamusal dünyasıyla evin özel dünyası daha önce hiç olmadığı kadar birbirinden

ayrılmıştır. Ayrıca bu gelişmelerle birlikte, akılcılığı kamusal alanla, akıl-dışılığı

ve ahlakı özel alanla ve kadınla özdeşleştiren aydınlanma düşüncesi de

desteklenmiştir. Blackstone'nun 1765-1769 yıllarında yayımlanan Commentaries

on the Laws of England (İngiltere Kanunları Üzerine Yorumlar) adlı eseri, kadının

hiçbir yasal ve kamusal varoluşunun bulunmadığı görüşünü kural haline getirmiştir

(Donovan, 2013: 25-26).

18. ve 19. yüzyıllara geldiğimizde ise kadın hareketinin birçok alanı etkilediğini ve

kadının hem özel hem de kamusal alandaki konumunu sorgulamıştır. 18. yüzyılda

Mary Woll- Stonecraft kadın olmanın ilk günden itibaren öğrenilen ve yapay

olarak yaratılmış olmasına rağmen doğal sayılan ve değişmez kabul edilen bir olgu

olduğunu, 19 yüzyılda Sarah Girimke "erkeklerin görevleri ve kadınların görevleri,

erkeklerin alanı kadınların alanı hakkındaki fikirler sadece keyfi fikirlerdir"

tarzındaki ifadesi aslında toplumsal cinsiyet ilişkilerine, tüm alanların bu ilişkiler

çerçevesinde yapılandığını göstermektedir.Kadınların oy hakkı ve yönetime

katılma hakkı, tüm mesleklere girme hakkı, eğitim hakkı için mücadele edilen ilk

dönem feminist hareket, devlet yönetimi, iş yaşamı, eğitim gibi pek çok alanın

toplumsal cinsiyet kavramı ile şekillendiğini göstermektedir. Buna karşılık ikinci

dalga feminist hareket olarak bilinen 1960'ların sonlarından itibaren feminist

Page 32: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

19

söylemlerin yeni boyutlar kazanması bilhassa bu dönemdeki feminist hareketler

ışığında; Simone de Beauvoir’in de ifade ettiği "kadın doğulmaz, kadın olunur"

görüşüne paralel olarak kadınların erkeklerden farklı oldukları, farklı bir kültüre ve

farklı tarzlara sahip oldukları düşüncesi üzerinde durmuşlardır. Yanı sıra ikinci

dalga feministler artık cinsler arasında toplumsallaşma yoluyla yaratılan

eşitsizlikleri kadının ezilmesinin ana nedeni olarak görmemekle kalmayıp tam

tersine kadınların erkeklerden farklı yanlarının kadın özgürlüğünün olmazsa

olmazı olarak değerlendirmişlerdir (Aktaş, 2013: 60-61).

20. yüzyılın başları İngiliz kadınları için önemli gelişmelerin yaşandığı yıllar

olmuştur. 20. yüzyılda "birinci dalga" feministleri daha çok kamusal ve kişisel

eşitlik taleplerinde bulunmuşlardır. İngiliz kadınları, bu yüzyılda uygulamada her

zaman olmasa da kuramsal, yasal ve kamusal açıdan eşitlik elde etmişlerdir. 30

yaşın üzerindeki kadınlar için 1918'den itibaren oy hakkı verilmiştir. Birinci

Dünya Savaşı'nın etkilerinin karmaşıklığı, bu savaştan sonra bazı İngiliz kadınlara

evleri dışında çalışma olanağı tanımıştır. O zamanlar evleri dışında istihdam eden

kadın sayısında bir milyondan fazla artış olmuştur. Bazıları cephane fabrikalarında

ve mühendislik işlerinde bazıları da hastanelerde çalıştırılmışlardır. 1918'de

parlamento üyeleri, kadınların da parlamentoda yer alabilecekleri fikrini

paylaşmışlardır ve böylece 1919-1920' de iki kadın Muhafazakar Lady Astor ve

Liberal Margaret Wintringham kocalarının yerlerine İngiliz parlamentosuna

girmişlerdir. Gene 1920'li yıllarda kadınlara yönelik çeşitli dergiler ortaya

çıkarılmıştır. 1936'daNew York'ta bir grup kadın Kürtaj Yasası Reform Derneği'ni

kurmuşlardır. Ancak bu konu öyle tartışmalı bir konu olmuştur ki bu konu,

1970'lere gelindiğinde yani feminizmin canlanışından çok sonraları bile sorunsal

bir konu olmayı sürdürmüştür. 1947'de Birleşmiş Milletler tarafından bir

"Kadınların Konumu İnceleme Komisyonu" oluşturulmuştur ve iki yıl sonra da

"İnsan Hakları Beyannamesi" yayımlanmıştır. 1970'lerde, "ikinci dalga" feminizm

kadınlar için cinsiyet ve aileye yönelik haklara daha büyük öncelik vermişlerdir.

"Kişisel olan politiktir" sloganı 1970'lerin popüler bir sloganı olmuştur. 1975 ve

1985'te BM kadın sorunları hakkında Mexico City, Kopenhang ve Nairobi'de

uluslararası üç konferans düzenlenmiştir (Walters, 2009: 121-136). 1960'lar

Page 33: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

20

1970'lerde "kız kardeşlik güçlüdür" en popüler feminist sloganlardan biri olmuştur.

Ancak bu ifade kullanıldığı dönemden beri sorgulanmış ve bazen de reddedilmiştir

(Walters, 2009: 161). 1975'te BM Mexico City'de Uluslararası Kadınlar Yılı

Konferansı düzenlemiş, bu konferansa dünyanın her tarafından feministleri bir

araya getirmiştir (Walters, 2009: 167). 1990'lar "üçüncü dalga" feminist hareket,

ırk ve çok kültürel bağlılıklar sonucu kendine uzlaştırıcı bir rol benimsemiştir.

Bunların dışında her geçen yıl kadın çalışmaları üzerine kitaplar, dergiler ve

makaleler yayınlanmıştır ve yayınlanmaktadır.

1.1.2.2. Feminizmin Türkiye'deki Tarihi ve Gelişimi

Eski Türklerde kadın ve erkeğin aynı değer ve koşullarda olmasında, Şamanizm

inanışının etkin olduğunu düşünen Ziya Gökalp; eski Türklerin Şamanizm'in

etkisiyle hem demokrat hem de feminist olduklarını iddia etmektedir. Türklerin

feminist olmalarının başka bir nedeni olarak da eski Türklerce Şamancılığın

kadındaki kutsal güce dayanmasını göstermektedir. Aynı zaman da Gökalp, eski

Türklerde kadınların da erkekler gibi savaşçı oldukları, yönetim işlerinde hakan ile

birlikte yer almalarının yanında hükümdar, vali, elçi, gibi üst düzeyde görevler

alabildiğini ve kadının aile içinde eşit haklara sahip olduğunu söylemektedir

(Şahin, 2013: 161-162). Genel olarak eski Türklerde kadın önemli bir yere sahip

olmuştur. Kadın öyle etkin roller ve görevler üstlenmiştir ki bırakın eşit olmayı,

devlet yönetiminde etkin olmayı dahi başarmıştır. Örneğin, ülkenin hükümdarı

savaşa ya da çeşitli gezilere çıktığında "hatun" hakandan sonra en yetkili kişi

olarak misafir ağırlamak, ülkeyi yönetmek gibi üst yönetim ile ilgili işleri

yürütmüştür. Hem anne olmaları hem de kadın olmaları onları daha değerli ve

önemli kılmıştır.

Osmanlı Devletinde kadını incelediğimizde, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti için

siyasal, ekonomik, eğitim, hukuk ve düşünsel alanlarda ortaya çıkmış olan

değişimlerin yapısal bir dönüşüm geçirmesiyle, ne yazık ki bu dönüşümden de en

fazla etkilenen kadınlar olmuştur. Geleneksel temeller üzerine kurulu olan

Osmanlı Devleti'nin modernleşmesinde öncülük edecek yapısal değişimler,

bilhassa 2. Meşrutiyet döneminde gündeme getirilmiştir. Bu dönemde Osmanlı

Page 34: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

21

siyasal yapısı, farklılaşma, merkezileşme, laikleşme, özgürleşme süreçlerine de

girmiştir. Yaşanan modernleşme yalnızca siyasal yapıda olmamış; toplumun

yeniden yapılanmasında da belirleyici olmuştur. Bu süreçte eğitim, hukuk,

ekonomi, kısaca toplumsal yaşam her yönüyle değişimler yaşamıştır. Tüm bu

değişimler, o zamana dek yalnızca ev içinde anne ve eş rolleriyle sınırlanmış olan

kadına yansımış ve kadın, toplumsal yaşamda farklı statü kazanmayı amaç

edinerek çeşitli taleplerde bulunmaya başlamıştır. Şüphesiz bu konudaki en etkin

rol de basın olmuştur. Kadınlar, o dönemki gazetelerde, bilhassa kadın dergilerinde

sorunlarını ve beklentilerini yazmışlardır; böylece kadınları bilinçlendirmeyi ve

istekleri doğrultusunda kadınları değişime hazırlamayı planlamışlardır. Bu yolda

amaçlarına ulaşabilmek için de konferanslar düzenleyip çeşitli dernekler

kurmuşlardır ve bu derneklerde etkin olmuşlardır (Çakır, 2013: 59).

"Batı dünyasında, kadınların seçme seçilme hakkı mücadelesi bütün hızıyla devem

ederken, feminist bir dernek olan Osmanlı Müdafa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti,

kadınların siyasal haklarını elde edeceğine ve ülke yönetiminde söz sahibi

olacağına inanıyordu." (Davaz, 2014: 137). Bu dernek kadınların yaşam

koşullarının yeteneklerini ortaya çıkaramadığını düşünmüşler ve kadınların

öncelikli hedefinin eğitim olması gerektiğine inanmışlardır (Davaz, 2014: 137).

Ülkemizde feminizmle ilgili yoğun tartışmalar ise, Birleşmiş Milletlerce 1975-

1985 yılları arasında Kadın On Yılı'nın ilan edildiği tarihe denk gelmektedir.

Türkiye'deki feminizm hareketi daha çok orta sınıftan ve kentli, iyi eğitim görmüş

kadınların öncülüğünde başlamış ve 1980 sonrasında ise kadın hareketleri

değişimler yaşamıştır. Elbette kadınların eğitimi ve bilinçlenmeleri, kadın-erkek

eşitliği ve en önemlisi de tek eşliliğin üstünlüğü gibi konularda çalışmaları olan;

Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Fatma Ali'ye Hanım, Ziya Gökalp, Halide

Edip gibi ekoller kadın mücadelesi için yaptıkları çalışmalar yadsınamaz (Arat,

2010: 85). Aşağıda Türkiye Cumhuriyeti'nce kadınlar için yapılmış- verilmiş bazı

haklar ve kadın çalışmaları verilmiştir. Bunlar kısaca şöyledir:

Toplumdaki cinsiyetçi ayrımcılığa ve eşitsizliğe en köktenci karşı çıkış,

Mustafa Kemal'in önderliğinde Cumhuriyet Dönemi'nde yeni bir Yurttaşlar

Page 35: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

22

Yasası'nın kabul edildiği ve kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği

1920'li ve1930'lu yıllarda gerçekleşmiştir (Arat, 2010: 85).

Aralık 1975'te 27 kadın derneğinin ortak çalışması olan Ankara Kadın

Kongresi'nde bilhassa yeni oluşumların ışığında Türkiye' de kadın lehine

yasal değişiklikler ve yeni yasal düzenleme önerileri dile getirilmiştir.

Mayıs 1978'de Uluslararası Nüfus Kongresi ile Türk Sosyal Bilimler

Derneği, İstanbul'da "Türk Toplumunda Kadın" semineri yapmıştır. Bu

seminerde Üçüncü Dünya ülkelerindeki kadın sorunları tartışılmıştır. Daha

sonra Türk Sosyal Bilimler Derneği, Ocak 1980'de "Türkiye' de Kadın

Sorunlarına Yaklaşım ve Öneriler" semineri yapmıştır.

Aralık 1981'de Kadın Dernekleri Federasyonu, Ankara' da "Dünyada ve

Türkiye'de Kadının Durumu" konulu bir seminer, Mayıs 1981'de bir

edebiyat dergisi olan YAZKO İstanbul' da "Edebiyatımız ve Kadın Sorunu"

başlığı altında bir panel düzenlemiştir. YAZKO'nun ilk paneline yoğun ilgi

gösterilince Haziran 1981'de de hemen "Kadın Sorununun Öteki Yüzü"

adlı bir başka panel daha yapılmıştır.

1980'de Kopenhag'ta "İkinci Dünya Kadın Konferansı" düzenlenmiştir

(Birinci Dünya Konferansı ise 1975'te Mexico City'de yapılmış ve bu

konferansta kadınlar için "Dünya Eylem Planı" kabul edilmiştir). Bu

konferansta "Eylem Programı ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın

Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi" kabul edilip imzalanmış ve bu

sözleşmeyi Türkiye ise beş yıl sonra Ekim 1985'te kabul edip

yasalaştırmıştır. Kısaca kadın sorunlarına duyulan yoğun ilgi kendisini

1975-1985 yılları arasındaki dönemde "Kadın On Yılı" olarak ilan

edilmesinde yakın ağlantıları olmuştur.

1980 sonrası, Ayrımcılık Sözleşmesi, Türkiye' de ilk kitlesel kadın

hareketinin çıkış noktası olmuştur.

Mart 1986'da değişik konum ve siyasal görüşteki binlerce kadının bir araya

geldiği dönem olmuştur. Bu kadınların bir araya gelmesi, Ayrımcılık

Sözleşme'nin "Tüm insanların vazgeçilmez hakları" olarak tanımladığı

haklardan tam ve eşit bir biçimde yararlanmalarını sağlayacak önlemlerin

Page 36: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

23

alınmasıdır. Bu bağlamda söz verilen konuların yerine getirilmesi için bir

imza kampanyası başlatmışlar ve kadınlar dilekçesini Türkiye Büyük Millet

Meclisi' ne yollamışlardır.

Ayrıca 1987 yılında bir ağır ceza yargıcının bir dava sırasında sarf

ettiği:"Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksi etmeyeceksin"

tarzındaki çağdışı ifadesi, basında ve kamuoyunda büyük tartışmalara yol

açmasına neden olduğu gibi çeşitli çevrelerden kadınların "Dayağa Karşı

Yürüyüş" kampanyaları düzenlemelerine de neden olmuştur. Bu

kampanyanın hemen ardından 1987'de Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği,

Sosyalist Feminist Kaktüs, İnsanca Yaşam İçin Kadın Derneği gibi

dernekler kurulmuştur (Arat, 2010: 87-88).

1989'da ise sosyalist kadınlarla feminist kadınların öncülüğünde, kadınların

tartışıp birbirlerini alabildiğince sorguladıkları ve 800'e yakın kadının da

izlediği Kadın Kurultayı yapılmıştır. Bu sebepten 1989 yılı, yürüyüş,

kampanya, kurultay, seminer ve panellerin yoğun bir şekilde düzenlendiği

ve kadın sorunlarının hep odakta olduğu bir yıl olmuştur.

Ayrıca 1989 yılı İstanbul Üniversitesibünyesinde ilk kez "Kadın Sorunları

Araştırma ve Uygulama Merkezi"nin kurulduğu yıl olmuştur. Bu merkezde

Kadın Araştırmaları yüksek lisans dersleri ve Kadın Araştırmaları

konferansları da düzenlenmiştir.

1990 yılına geldiğimizde iseİstanbul'da Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi

Merkezi Vakfı bir ilk olarak açılmıştır (Arat, 2010: 88-89).

Kadınların yanı sıra Türkiye'de devlet eliyle yapılmak istenmiş ve yapılabilen

çalışmalar da olmuştur. Bu bağlamda,

1992'de Anayasa Mahkemesi, Medeni Kanun'da yer alan "Kadının

çalışması kocanın iznine bağlayan" maddeyi eşitlik ilkesine aykırı bulup

iptal etmiştir.

1997'de sekiz yıllık "Zorunlu Temel Eğitim Yasası" çıkarılmıştır. Bu

yasanın temel amacı ise kırsal kesimlerdeki kız çocuklarının daha uzun

süre okula devam etmelerini sağlamaktır.

Page 37: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

24

Ayrıca 1997'de Medeni Kanun' da yapılan değişiklikle "Evli kadına

kocasının soyadı ile birlikte, kendi soyadını da taşıma" hakkı tanınmıştır

(Medeni Kanunun 153. maddesinde yapılan değişiklikle).

1998'de kabul edilen 4320 sayılı "Ailenin Korunmasına Dair Kanun" ile

aile içi şiddete uğrayanların korunması hedeflenmiştir. Bununla birlikte bu

kanunla şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılması da kanunla güvence

altına alınmıştır. Buradaki amaç kadına yönelik şiddete karşı çok önemli

bir güvence sistemi oluşturmaktır. Bu kanunu önemli kılan şey; aile içi

şiddet kavramının ilk kez hukuksal bir metinde yer almasıdır.

Yanı sıra Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde kadın-erkek eşitliğinin

sağlanması adına bazı yasal değişiklikler de yapılmıştır. Örneğin; 2001

yılında Anayasa'nın 41. maddesindeki "Aile, Türk toplumunun temelidir

"fırkasına"...ve eşler arasında eşitliğe dayanır" eklenerek "Ailede eşitlik

ilkesi" Anayasa'ya eklenmiştir. Ancak bu, yaşamın her alanındaki kadın-

erkek eşitliği için yeterli olmamıştır ve bu nedenle de 1 Ocak 2002'de yeni

Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmiştir.

Kadın ve erkek için evlenme yaşı; 17 yaşın bitirilmesi koşuluna

bağlanmıştır.

Yoksulluk nafakasında eşit sorumluluk getirilmiştir.

1 Ocak 2003'te Aile Mahkemeleri kurulmuştur. Bu mahkemelerde aile

hukukunu ilgilendiren dava ve işlerin yanı sıra "Ailenin Korunmasına Dair

Kanun"un uygulanmasından doğan davaları üstlenme yetkisi verilmiştir.

Bunların yanında aile içinde eşlere eşit haklar ve sorumluluklar tanınmıştır.

Boşanma veya eşlerden birinin ölümü ile evlilik sona erdiğinde, evlilik

süresince edinilen malların eşit paylaştırılması (2002'den itibaren yapılan

evlilikler için geçerli) kabul edilmiştir. Bu yeni kurallar gereği eşler

oturacakları konutu birlikte seçip evlilik birliğini beraberce

yöneteceklerdir.

2004'te Anayasanın 10. maddesine "Kadın-erkek eşit haklara sahiptir.

Devlet kadın-erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesinde yükümüdür" kuralı

eklenmiştir.

Page 38: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

25

1 Nisan 2005'te yürürlüğe giren Türk Ceza Kanununda "Töre saikiyle"

kasten öldürmeye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının verilmesi

öngörülmüştür.

Temmuz 2006'da ise Kadına Yönelik Şiddete İlişkin Başbakanlık

Genelgesi yayımlanmıştır. 23 Nisan 2009' da TBMM'de Kadın-Erkek

Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun kurulması onaylanmıştır.

Mayıs 2007'de Ailenin Korunmasına Dair Kanunun uygulanmasındaki

aksaklıkların giderilmesi için bazı değişiklikler öngörülmüş ve hazırlanan

değişiklik tasarısı yasallaşarak yürürlüğe girmiştir.

Mart 2008' de Ailenin Korunmasına Dair Kanun'un uygulanması hakkında

yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikle 4320 sayılı kanundaki

önlemler, ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Böylece aile içi şiddet, ihbar

ve şikayet gibi kavramlarda netlik kazanmıştır.

23 Nisan 2009'da TBMM tarafından "Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği

Komisyonu"nun kurulmasını onaylamıştır (Arat, 2010: 91-93).

12 Eylül 2010' da yapılan referandumda anayasada yapılan değişikliğe

evet çıkması ile çocuklar ve kadınlarla ilgili şu değişiklikler yapılmıştır:

2010' da aynı referandum doğrultusunda kadınların, çocukların, yaşlı, dul

ve yetimlerin gazi ve malüller olmak üzere korunma ihtiyacı olanlara,

toplumun dezavantajlı kesimlerine pozitif ayrımcılık ilkesi benimsenmiştir.

Böylece hiçbir güvencesi olmayan kesimlerin gerek sosyal gerekse de

bireysel hak ve özgürlükleri anayasal teminat altına alınmıştır. "Bu

maksatla alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel süratle korunması gerekenler için

alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı sayılamaz" maddesi ilave

edilmiştir.

18 Ekim 2012 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü işbirliğiyle hazırlanan "Panik Butonu" projesi

hayata geçmiştir. Elektronik Destek Sistemi Pilot Uygulaması, 18 Ekim

2012 tarihinde iki ilde pilot olarak başlatılmıştır. Söz konusu uygulama ile

şiddet mağduru kadına, alınan koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının

Page 39: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

26

izlenmesi amacıyla mahkeme kararı ile "panik butonu" verilmektedir

(http://kadininstatusu.aile.gov.tr).

31 Ekim 2013 Başörtülü dört milletvekili; Gülay Samancı, Sevde Bayazıt

Kaçar, Nurcan Dalbudak ve Gönül Bekin Şahkulubey TBMM’ye

başörtüsüyle girmiştir (http://sites.ibb.gov.tr/ibbkkm.org/kadina-

dair/turkiyede-kadin-haklari-kronolojisi/).

Kısaca feminist hareketin Türkiye' deki oluşumuna ve yapılanmasına değinecek

olursak; en verimli yılları 90'lı yıllarda geçirmiştir. "90'lı yıllarda gerçekte

feminizm farklılaşıp ayrışmaya başladığı yıllar olması" (Arat, 2010: 90) açısından

önemlidir. Örneğin Tük Medeni Kanunu'nda, Türk Ceza Kanunu'nda kadınlara

yönelik yapılması gereken değişiklikler bu dönemde planlandığı gibi ailenin

korunması yasası da bu dönemde çıkmıştır. Kadın Eserleri Kütüphanesi,

Üniversitelerde Kadın Sorunları Araştırma Merkezleri, Kadın Çalışmaları Bilim

Dalları ve Kadın Sığınma Evleri, çeşitli feminist yayın ve dergiler, 80'lerin sonu ile

90'lı yıllarda kadın dayanışmasının olumlu sonuç veren ürünleri olmuştur. Bununla

birlikte kadınların güçlü lobiler oluşturması ve kadın dayanışmasının

yaygınlaşmasıyla zaman zaman ülke gündemini dahi belirleyebilmişlerdir (Arat,

2010: 12).

Özetlersek, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadın sorunu; kadınların

cinsiyetlerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmaları gibi sorunlar nedenliyle ne

yazık ki güncelliğini sürdürmektedir. Kadınlarımızın büyük bir çoğunluğunun

feminizm kavramını duymaması; duyanların pek çoğunun ise kavramın tam olarak

ne ifade ettiğini anlamaması bu konunun ciddiyetini arttırmaktadır. Çünkü konu

kadınları ilgilendirmekte ancak kadınların kendilerini ilgilendiren bu kavrama

yabancı olmaları ve kavramın tam olarak ne ifade ettiğini bilmemeleri meseleyi

daha da ciddileştirmektedir. Ne var ki son yıllarda feminizm ve kadınlar için

yapılan araştırmalar, yazılan makaleler ve kitaplar sayesinde daha bilinçli yani

haklarını bilen kadınlar yetişmekte; bu bilinçlenme de beraberinde daha başarılı ve

güçlü kadınların türemesini sağlamaktadır. Oluşan bu bilinçlenme öyle görünüyor

ki bazı kesimlerce farklı algılanabilmektedir, çünkü son dönemlerde kadına karşı

Page 40: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

27

artan şiddet olayları ve kadın cinayetlerinin de üzücü bir şekilde artış göstermesi

düşündürücüdür. Bu artışın temelinde yatan nedenlerin tespiti için gerekli

incelenmelerin yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte kadının özgürlüğüne

kavuşması, aile ilişkileri, çalışma hayatları, ekonomik özgürlükleri gibi temel

konularda baskılardan kurtulmaları öyle görünüyor ki uzun bir çalışmayı

gerektirmektedir.

1.2. Feminist Kuramlar

Feminizme giden yol hiç bir zaman tek başına olmamıştır. Farklı kültürlerden

gelen kişilerin, yaşamlarına doğrudan temas edecek bir feminist teoriye her zaman

ihtiyaçları vardır (Hooks, 2012: 140). Feminizm akımının gelişmesine paralel

olarak ortaya çıkan bu ihtiyaçların, farklı düşüncelerin, farklı fikirlerin doğmasının

kaçınılmaz olması; ortaya tek bir feminizm değil çeşitli feminist teorilerin

çıkmasını sağlamıştır. Doğal olarak feministler arasında farklı seslerin çıkması,

görüşlerin ve beklentilerin farklı olması feminizmlerin de farklılaşmasına ve

çeşitlenmesine neden olmuştur. Bunun sonucu olarak da feminist teoriler

azımsanmayacak ölçüde artmaya başlamıştır (Şahin, 2013:261).

Feminist hareketin, akademik ivme kazanmasıyla çeşitli ülkelerde özellikle sınıfsal

anlamda genç bireylerce feminist düşünceyi öğrenme, feminist teoriyi okuma ve

bunları akademik araştırmalarda kullanma fırsatına sahip olmuşlardır. Feminist

hareket bu anlamda kadınların akademik çalışmalarına saygı duyulması, eserlerin

geçmişteki ve günümüzdeki değerlerinin temsil edilmesini, müfredatta ve

pedagojide toplumsal cinsiyetin getirdiği önyargıların yok edilmesini talep

etmesiyle adeta bir devrim yaratmıştır. Kadın araştırmalarının kurumsal bir kimlik

kazanmasıyla, feminizmin varlığının ve mesajının daha geniş kitlelere ulaşmasını

sağlamıştır. Kadın araştırma dersine katılan öğrenciler gerçekten öğrenmek için ve

feminizm hakkında daha da çok şey bilmek ve bu konuda bilgilenmek istemişlerdir

(Hooks, 2012: 34-35).

Page 41: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

28

Feminizm tanım ve türleri için yapılan tanımlar ve açıklamalar aslına bakılırsa çok

çeşitli ve renklidir. Ramazanoğlu (1998: 26-27), feminizmin birçok türünün belirli

ortak özelliklerinin olduğunu söylemiş ve bu ortak özellikleri şöyle sıralamıştır:

1. Feminizmin tüm türleri, kadınları erkeklere bağımlı kılan mevcut cinsler arası

ilişkileri tatmin edici olmadığı ve değiştirilmesi gerektiğini kabul etmektedir; 2. Feminizm, çeşitli toplumlarda doğal, normal ve arzu edilir sayılan birçok durumu

sorgulamaktadır; 3. Feminizm, temel tanımlama sorunları yaratan düşüncelerden oluşmuştur. İnsanlığın

tüm tarihi ve geleceği sorgulanmaktadır; 4. Feminizm yalnızca düşüncelerden ibaret değildir. Herkesin insan olarak tüm

olanaklarını geliştirebilme fırsatına daha çok sahip olabilmesi için dünyanın

değiştirilmesini, erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkilerin dönüştürülmesini

amaçlamaktadır; bu nedenle feminizm, mantıklar gereği, aynı zamanda politik

pratiği olan bir düşünceler dizisidir; 5. Feminizm çok çeşitli politik kriterleri kapsar, ancak bunların tümü de, kadınları

kendi yaşamları üzerinde denetim sahibi kılarak cinsler arası ilişkileri değiştirmeyi

amaçlar; bu pratikler bilinç yükseltme gruplarından ve bulaşığı kimin yıkacağı

tartışmasından, erkeklerden ayrı yaşama savaşımına; yurttaşlık hakları, ekonomik

ve politik güç uğruna örgütlü mücadeleye kadar uzanır. Dolayısıyla feminizm, tanım

gereği kışkırtıcıdır. 6. Feministlerin değişim yönündeki çağrıları her zaman direnişle karşılanır; ancak, bu

direnişin gücü ve niteliği değişebilir; 7. Feminizm, kadın-erkek ilişkilerinin niteliği hakkında tarafsız ve nesnel bir bilgi

konumundan yola çıkmaz. Kadın haklarının en ılımlı taraftarları bile, erkeklerin,

kadınların haksız biçimde yoksun bırakıldıkları haklardan yararlandıklarını kabul

etmek durumundadırlar. Bu taraflılık, feminist bilginin geçersiz olduğu anlamına

gelmez yalnızca bilgi derken neyi kastettiğimizi ve niçin bazı bilgi biçimlerinin

diğerlerinden daha fazla gelir. Feminizm, bildiğimizi sandığımız şeyleri nasıl

bildiğimiz konusunda ciddi sorular ortaya atarak aklın, bilginin ve toplumsal

teorinin radikal bir biçimde sorgulanmasını içerir."

Feminizmin değişik gruplarının politik stratejileri birbirinden çok farklıdır. Bu

durumda feminizmin ortak amaçlarının tanımlanmasını otomatik olarak

zorlaştırmaktadır. Örneğin; kamu yaşamında daha çok kadının önemli mevkilere

gelmesini sağlamak için açılan kampanyalar ile kamusal alanları kadınlar için daha

güvenli kılmak için yapılan yürüyüşleri; daha liberal kürtaj yasaları için,

kısırlaştırmaya ve yeni doğan bebeklerin öldürülmesine karşı yapılan gösterileri ve

düşük ücretli kadın işçileri sendikalara çekmek için yürütülen hareketler arasında

toplumsal teori ve politik strateji açısından önemli farklılıkları mevcuttur. Bu

durumda hem feminizm için genel geçer bir tanım yapabilmeyi hem de tek bir

Page 42: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

29

feminist teorinin olabilmesine imkan vermemektedir. Bu imkansızlığın ve

zorluğun nedeni ise her şeyi tatmin edici, doğru sözcükleri bulmak değil,

feminizmin kendisidir (Ramazanoğlu, 1998: 27).

Kadın hakları ve feminizm hareketlerinin yaygınlaşması bir yerde farklı seslerin ve

yorumların ortaya çıkmasını gerekli kılmıştır. Bu durum da farklı feminist

teorilerinin oluşmasının en temel nedeni olmuştur. Çoğu feminist ve feminist

kuramcıları feminizmi; liberal, Marksist, sosyalist, radikal, postmodern olmak

üzere beş grupta toplarlar. Bunun dışında bu beş türün alt dalları olarak görülen ve

kabul edilen feminist teoriler de mevcuttur. Eşitlikçi, bireyselci, İslamcı, siyah/

renkli derili, post- feminist, kültürel, varoluşçu, Batılı gibi. Jane Freedman ise

feministleri üç gruba ayırmıştır, bunlar; liberal feminizm, Marksist ya da sosyalist

feminizm ve radikal feminizmdir. Bu durum basit bir tipolojiyle ifade edilecek

olursa liberal feministler liberal devlet çatısı altındaki kadınlar için eşit haklar talep

ederken, Marksist ve sosyalist feministler cinsiyet eşitsizliği ve kapitalist üretim

sistemindeki kadınların ezilmişliğiyle ve bu sistem içinde işçi istikrarındaki

bölünmeleri konu edinip ilgilenirler. Radikal feministler ise diğer toplumsal

yapılardan bağımsız olan ataerkil sistemin sonucu olarak türeyen ve erkeklerin

kadın üzerindeki hakimiyetiyle ilgilenirler (Şahin, 2013: 258-259). Yani

feministler kendi ideolojilerini feminist teoriler için bir temel olarak

görmektedirler. Örneğin sosyalist gelenekten gelen bir feministin dahil olmak,

mücadele etmek için savunacağı teori "sosyalist feminizm" olacaktır. Yani

feministler için öz önemlidir, tabi ki bu özün özünde de kadın menfaatleri vardır.

Sonuç olarak, her feministi belirli bir akıma dahil etmek yanlıştır. Feministler

birbirlerinden bir şeyler öğrenerek çağın ve toplumların yapı ve ihtiyaçlarına göre

gruplara ayrılmışlardır. Kadınlar eksiklik olarak gördükleri yerlerde yeni akımlar

yaratmışlardır ve bu yaratma işi öyle görünüyor ki devam edecektir, çünkü hemen

tüm toplumlarda ortak sorunların başında kadınlar gelmektedir. Dünya'nın hemen

her kıtasında geniş bir teoriler yelpazesi mevcuttur ve bir yerdeki eksiklik bir

başka yerde geçerli olmayabilir. Örneğin 1970'lerde bilhassa yapısız örgütlenmesi

ve önderlikten yoksun oluşuyla bir Amerika ürünü olan radikal feminizm etkinken,

Page 43: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

30

Marksist feminizm ise Amerika'dan ziyade Avrupa'da değişik biçimleriyle popüler

olmuştur.

1.2.1. Liberal Feminist Kuram

Liberalizm kısaca "özgürlük taraftarlığı" anlamına gelir. Feminist akımlarla ilgili

kaynakların büyük bir kısmının liberal feminizmle başlıyor olması elbette tesadüf

değildir çünkü hem tarihi boyutuyla diğer akımlardan önce gelmesi hem de

feminizmle ilgili diğer tüm kuramların öncelikle liberal feminist tezlerle bir

hesaplaşma ihtiyacı duyması liberal feminizme öncelik vermiştir. Bu sebeple

liberal feminizm diğer yazarlarca ana akım feminizmi olarak tanımlandırılmaktadır

(Demir, 2014: 45) ve zaten klasik feminizmde vurgulanmak istenen şey de tam

olarak klasik liberal feminizmdir. Liberal düşünceyi benimsemiş feministler

bilhassa 19. yüzyılda, kadınların eşitliğini engelleyen unsurlar üzerine

durmuşlardır. Kadınların kendilerini geliştirmesini engelleyen şeylerin temelinde

daha çok kadınları cahilliğe iten toplumsal şartlandırmanın ve ayrımcılığın

olmasına bağlamışlardır. 20. yüzyılın, öncü liberal feministlerden Bette Friedan ve

diğer liberal feministlerin üzerinde durduğu şey; kadın ile erkek arasında herhangi

bir farkın olmadığını ve kadınları ikinci sınıf insan olmadıklarını hatta tarih

boyunca seçkin erkeklerin sahip olduğu tüm ayrıcalıklara ve diğer tüm güçlere

sahip olmaları gerektiğini de özellikle vurgulamışlardır. Kadınların, siyasi

birimlerin, kurumların karar verme pozisyonlarında bulunmadığını iddia ederek,

onlara fırsatlar verilmesini ve kadınların da yüksek karar mekanizmalarında yer

almaları ve temsil edilmeleri gerektiğini belirtmişlerdir (Ataman: 2009, 15).

Liberal feministlerin en temel talepleri; kadınlara eşit haklar tanınması ve mevcut

ayrımcılığın sonlandırılmasıdır. Bu bağlamda eşitlik, liberal feministler için

önemli bir kavramdır.

Liberalizm'in üzerin durduğu en önemli nokta hak ve özgürlüklerdir.Bunun

nedeni, liberalizmin Avrupa'daki uzun süreli özgürleşme sürecinin ürünü olan

Page 44: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

31

felsefi bir kuram olmasıdır. Bu kuramca devlete bir takım görevler düşmektedir;

yani devlet, bireylerin daha fazla özgürleşmesi için faaliyete geçmeli ve bireyin

özgür teşebbüs ruhunun destekleyicisi olmalıdır. Avrupa çeşitli özgürleşme

süreçlerinden geçmiştir, bu süreçler devam ederken kadınlar da doğal olarak

özgürleşme talebinde bulunmuşlardır. Ancak onların istediği ve talep ettiği

özgürleşme tam olarak kendini bulamamış aksine hayal kırıklıkları da

yaşamışlardır. Kadınlar, bu kendi meselemizdir deyip kendi meselelerine kendileri

el atmışlardır. Kadın konusuna ilk ilgi gösterip ve aynı zamanda bu konuda da ilk

tepki gösterenlerden biri Olympe de Gouges' dur. Gouges, ilk iş Kraliçe

Antoinette'e bir mektup göndermiştir. Mektubunda kadınlar için belli haklar talep

etmiş bununla yetinmekle kalmayıp aynı zamanda kadınların kendi haklarını

kendilerinin talep etmemesi ve sahip çıkmaması, kendi haklarının peşinden

koşmamaları durumunda asla istedikleri özgür hayata kavuşamayacaklarını

anlatmıştır ve duygularını şöyle ifade etmiştir: "Bu devrim ancak bütün kadınlar

kötü kaderlerinin farkında olurlarsa ve toplumdaki haklarını alamadıklarının

bilincine varırlarsa tamamlanacaktır" (Öztürk, 2011: 50).

Özgürlük taraftarlığı olarak nitelenen liberalizm, 4 temel öğeden oluşmaktadır.

Bunlar:

Bireycilik

Özgürlük

Sınırlı Devlet

Piyasa Ekonomisi'dir.

Liberal feminizmin ilk özelliği, rasyonel bireyi esas alıyor olmasıdır. Bu yaklaşım

insanın, birbirine indirgenemeyecek iki varlık olan "beden ve zihinden" meydana

geldiğini savunmaktadır. Bu yaklaşımlardan beden, biyolojik varlığı yani insanın

diğer canlılarla da paylaştığı yönünü, zihin ise onu diğer canlılardan ayırmakla

kalmayıp onları üstün kılan, ona değer kazandıran yönünü oluşturmasıdır. Alison

M. Jagger, insanı, beden ve zihin olarak birbirine indirgenemez öze ayırıp, zihni

bedenden üstün görmeyi; insanı insan yapan, onu diğer varlıklardan üstün kılan

Page 45: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

32

şeyin aslında bedensel olarak diğer canlılardan olan farklılığı değil, sahip olduğu

zihinsel kapasite olduğu görüşüne "normatif düalizm" demiştir. Genel olarak bu

ayrımın kadın ve erkek eşitliği ile ilgili tartışmalarda belirleyici noktası vardır,

çünkü insanı insan yapan şeyin, onun zihinsel kapasitesi olduğu varsayımı kabul

edildiğinde kadın ve erkeğin aynı zihinsel kapasiteye sahip olmadığı tartışması

gündeme gelmektedir. Bu varsayıma göre erkek kadından daha üstün bir zihinsel

kapasiteye sahipse o zaman kadın-erkek eşitliğinden bahsetmek mümkün

olmayacaktır. Bu sebepten zihinsel kapasite açısından erkek-kadın eşitliğinin olup

olmadığı sorusu aslında feminist tartışmaların da başlangıç noktası olarak kabul

edilmektedir (Demir, 2014: 45-46).

Özgürlük, liberalizmi liberalizm yapan en temel şarttır, çünkü liberalizm, birey

özgürlüğüne ya da özerkliğine büyük önem verir. Liberalizmin özgürlük anlayışı

genellikle "negatif özgürlük" olarak adlandırılır. Burada kastedilen özgürlük,

bireyin dışarıdan gelen bir zorlama altında kalmaksızın davranabilmesidir. Bunun

nedeni ise bireyin özerk ve bağımsız olmasıdır. Liberal yaklaşıma bireyleri, bir

duvarı meydana getiren birbirinden bağımsız tuğlalar gibi düşünür ve toplumun

temel birimleri olarak da kabul eder çünkü toplum dediğimiz şey; bireylerin bir

araya gelmesiyle oluşmaktadır. Buradaki birey deneysel olmasa da mantıksal

olarak istekleri, ihtiyaçları ve duygularıyla toplumsal bağlamından yalıtılmış soyut

bir birim olmasıdır (Demir, 2014: 46).

Liberal düşüncenin bir diğer özelliği ise devletin konumuyla ilgilidir. Devlet

kendine görev olarak; topluma dışarıdan gelecek ya da gelebilecek tehdit ve

tehlikelere karşı güvenliği sağlamak, içeride ise düzeni korumaktır. Toplum

içersindeki devleti kısa bir örnekle ve kelimeyle anlatacak olursak; devlet "gece

bekçisi" olmalıdır ya da kime nereye gideceğini ya da gitmesi gerektiğini

göstermekle yükümlü olmayan ancak arabaların birbirine çarpmasını önlemek

amacıyla tedbirler alan ve kuralları uygulayan trafik polisi gibi olmalıdır;

kurallarını koyduktan sonra kenara çekilip kurallara uyulup uyulmadığını

denetlemelidir. Bunun için devlet öncelikle dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı

toplumunu koruyacak bir savunma sistemine, toplum içerisinde ise adaleti

Page 46: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

33

sağlayacak bir idare ve hukuk sistemine sahip olmak durumundadır. Devlet,

bireylerin kendi aralarındaki mücadelelerinde bir taraf değil hakem konumunda

olmalıdır. Kısacası bireyler arasında her alanda fırsat eşitliği sağlamalıdır (Demir,

2014: 46).

Liberalizmin son özelliği ise piyasa ekonomisidir. Serbest piyasa, karmaşık

endüstriyel toplumlarda iktisadi faaliyetleri koordine edecek tek baskısız araçtır.

Bu yaklaşıma göre kendi çıkarlarını en iyi bilen rasyonel bireylerin yarışı, toplum

için de en iyi olanı ortaya çıkaracaktır. Topluma yapılacak en iyi hizmet; bireylerin

kendi çıkarlarını koruması olacaktır (Demir, 2014: 47).

Liberal feministler, kadınların sırf cinsiyetlerinden dolayı haksızlığa uğradıklarını

savunurlar. En temel talepleri ise eşitlik, eşit insan hakları, eğitim ve sağlıkta fırsat

eşitliği ve politik süreçlere eşit katılımı savunmaktadırlar. Liberal feministlerin

mücadele amaçları; kadınların, sağlık, iş, eğitim, yasal haklar ve en önemlisi de

kadınlar için daha iyi ve güzel yaşam koşullarını sağlayabilmektir (Ramazanoğlu,

1998: 29).

Genel anlamda liberal feministlerin bir diğer önemli özelliği ise eğitimde fırsat

eşitliğini yakalamaktır. M. Wollstonecraft ve J. S. Mill gibi feminizmin ilk

düşünürleri olarak kabul edilen bu yazarlar, insanları diğer canlılardan ayıran

temel özelliğin zihinsel kapasiteleri olduğu ve sahip oldukları potansiyel, zihinsel

kapasite açısından insanlar arasında herhangi bir farkın olmadığını söylemişlerdir.

Bu görüşün doğal bir sonucu olarak, öncelikle zihinsel kapasite açısından

kadınlarla erkekler arasında hiçbir farkın olmadığı, dolayısıyla birbirlerinden farklı

kadın ve erkek doğasından ziyade insan doğasından bahsetmenin daha doğru

olacağını savunmakla işe başlamışlardır. Tarihsel olarak kadının zihinsel

kapasitesini erkekten daha az kullanmasının, birçoklarının ileri sürdüğü gibi,

kadının doğal olarak erkekten daha düşük bir zihinsel kapasiteye sahip olmasından

değil, tamamen eğitimdeki fırsat eşitsizliğinden kaynaklandığını ileri

sürmektedirler. Bu nedenle, liberal feministlere göre kadın ve erkeğin aralarındaki

mevcut dengesizliği gidermek için yapılması gereken, kız veya erkek, çocukların

Page 47: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

34

ayrım gözetmeksizin aynı eğitim imkanlarından eşit olarak yararlanmalarını

sağlayacak düzenlemeler yapmaktır. Doğal nitelikleri itibariyle erkekler ile

aralarında fazla bir fark olmadığı düşünülen kadınların, aynı eğitimden geçmeleri

durumunda erkeklerle aynı işleri yapabilecekleri savunmaktadırlar (Demir, 2014:

49-50). Bu nedenle liberal feministler, kadınla erkek cinsiyet ayrımı yapmadan

eğitimde fırsat eşitliği verilmesinin en iyi çözüm olarak görmektedirler (Öztürk,

2011: 61).

Liberal feminizmin diğer bir özelliği ise ekonomik eşitliğe dair talepleridir.

Kadının tam ve gerçek bir özgürlüğe kavuşmasının ekonomik açıdan erkekten

bağımsızlaşmasına ve onunla eşit haklara sahip olmasına bağlı olduğu görüşünü

benimsemektedirler. Bunun da ancak bedenen ve zihnen güçlü, kendi

ihtiraslarının, eşinin ve çocuklarının kölesi olmayan; duygusal ve erkeğe bağımlı

kadın yerine, mantıklı davranan ve bağımsız yaşayabilen kadının ortaya

çıkmasıyla sağlanabileceğini düşünmektedirler. Kadın özgürlüğünün teminatı,

ekonomik özgürlükleridir ve ekonomik özgürlüğünü eline alabilmiş bir kadın,

kocasının ayakları üzerine değil kendi ayakları üzerinde durabilen kadınlardır

(Demir, 2014: 51).

Liberal feministler siyasal ve hukuksal eşitlik taraftarıdırlar. Bunlara göre

kadınların kurtuluşu sadece eğitim imkanları elde edip kamusal alanda çalışma

hayatına atılmakla değil; bunun yanında sağlıktan siyasete bütün diğer temel

hakların da elde edilmesiyle mümkün olacağıdır. Liberal feministlerin temel

amacı, kadınlarla erkeklere eşit siyasal, sosyal ve hukuksal hakların verilmesidir.

Bu sebepten ötürü adalet ve eşitlik kavramları liberal feministler için çok

önemlidir.Talepleri; bütün kamusal kurumlarda kadınlara eşitlik getirilmesidir.

Eşit medeni haklar, eğitim, sağlık, işe girişte ve ücrette eşitlik hedeflerine yani

refahın eşit olarak bölüştürülmesine yönelik mücadeleleri vardır. Toplumda

kadınların kötü durumlarını düzeltmek ve çağdaş toplumlarda onları etkin hayata

dahil etmek için toplumsal reform yapılması gerektiğini savunmaktadırlar. Bunu

da ancak 3 problemin çözülmesiyle gerçekleşebileceğine inanmaktadırlar (Demir,

2014: 51-52). Bunlar:

Page 48: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

35

1. Yasal ayrımcılık: Yasal olarak kadınlar aleyhine oluşturulan ayrımcılığı

ortadan kaldırmak.

2. Kurumsal ayrımcılık: İşe alımlarda liyakati esas almayıp cinsiyeti kriter

olarak almanın kaldırılması.

3. Sosyal ayrımcılık: Kişiler arasındaki ayrımcı davranışları tamamen

ortadan kaldırmak, bilhassa çocukları cinsiyetlerine göre kız ya da erkek

olarak yetiştirilmesinin kaldırılıp, onları bir insan bir birey olarak

yetiştirmektir (Demir, 2014: 51-52).

Liberal feminizmin diğer bir özelliği ise özel alanın yeniden düzenlemesini talep

etmesidir. Liberal feministler arasında tartışılan konuların başında, kadının ev

dışında tam gün çalışması halinde ev işlerinin ne olacağı sorusu gelmektedir. Nasıl

gerçekleştirileceği çok açık olmamakla beraber bu soruna getirilen çözüm, erkeğin

eve çekilmesidir, diğer bir ifadeyle; erkeğin kamusal alana çıkarak kadının üzerine

yıktığı ev işlerinin paylaşmasıyla mevcut sorun çözülecektir. Bu çözüme kavuşma

da ancak uzun vadeli bir eğitim ve kültürel değişimle gerçekleşecektir. Kadın ve

erkek kimliklerinin bilhassa toplumsal ve kültürel olarak birbirine

yaklaştırılmasıyla toplumda kadınlarla erkekler aynı eğitim ve iş imkanlarına sahip

olacaklardır. Böylece kadınların üzerindeki erkeğin egemenliği büyük oranda

ortadan kalkacaktır (Demir, 2014: 52-53).

Liberal feminizmi diğer feminist teorilerden ayıran iki temel noktadan bahsedilir.

Erkeklerle aynı medeni, ekonomik ve siyasal haklar verilmiş olmasına rağmen,

kadınların maruz bırakıldıkları ayrımcılığı ortadan kaldırmak için, piyasanın

kısıtlanmasının gerekli veya arzu edilir bir şey olup olmadığı ve yaygın bir şekilde

sürmekte olan geleneksel cinsiyet rollerinin varlığının ve bunun onaylanmasının,

kadınların ev dışı hayata katılmalarındaki fırsat eşitliğinin reddedilmeye devam

edilmesine katkıda bulunup bulunmadığıdır. Aslında liberal feministler, herkes

için talep ettiklerini kadınlar içinde istemektedirler. Liberalizmin hakim olduğu her

yerde kadınlar dahi kimsenin olumlu veya olumsuz ayrımcılığa maruz

bırakılmaması gerektiğini savunmaktadırlar, hatta ABD'nin muhafazakar

feministlerinden Clare Bootth Luce de bu görüşe benzer bir paylaşımda

Page 49: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

36

bulunmuştur ve demiştir ki, sadece erkeklere verilen fırsatların aynılarının

kadınlara da verilmesi gerektiğini ve kadınlar, doğalarında yapacakları ne varsa

onu yapacaklarını ve erkeklerin onları engelleyemeyeceğini söylemiştir. Kadınlar

doğasında olmayan şeyleri kendilerine verilse dahi yapamayacaklarını ancak

erkeklerin onlara yapmaları gereken şeyleri yapmaları konusunda zorlamalarını

ifade etmiştir (Ataman, 2009: 15).

Liberal feministlerin de diğer feminist teorileri benimseyen gruplar gibi bir takım

talep ve beklentileri olmuştur. Liberal feministler, kadınların, devlet bürokrasisi ve

uluslararası örgütlerde eşit bir şekilde temsil edilmeleri durumunda savaşların sona

erdirilebileceği gibi özgün bir görüşleri vardır. Ayrıca siyasi ve askeri yapıların

oluşumunu sorgulamadan kadınların bu yapılanmada temsil edilmeleri gerektiğini

savunmaktadırlar. Liberal feministlere göre, rasyonel bireyler için boy ve kilo gibi

fiziksel görünümün önemli olmamasıyla birlikte cinsiyet farkının da bir önemi

yoktur. Dolayısıyla, liberal ilkelerin cinsiyet farkı gözetilmeden uygulanması

kadın eşitsizliğini ortadan kaldırmak için yeterli olacağını ifade etmişlerdir

(Ataman, 2009: 16).

Liberal feminizmi kısaca özetleyecek olursak; özü itibariyle erkekleri karşılarına

almak değildir, hak ettikleri ya da hakları olan eşitlik ve özgürlük yolunda

amaçlarına ulaşmaktır. Liberal feministler, cinsiyetlerinden kaynaklı haksızlığa

uğradıklarını düşünmekte ve her fırsatta kadın erkek eşitsizliğinden

yakınmaktadırlar. Zira liberal feminizmde eğer anahtar bir kelime kullanmak

gerekirse bu kelime şüphesiz "eşitlik" olacaktır. Onlar kadının erkekten ya da

erkeğin kadından üstün olmaması gerektiğini her iki cinsinde öz itibariyle eşit

olmaları gerektiğini savunmaktadırlar. Cinsiyet ayrımcılığına şiddetle karşı

çıkmaktadırlar, çünkü liberal feministlerin temel politika ve ilkeleri daha çok eşit

ücret, eşit insan hakları, eşit eğitim, sağlıkta fırsat eşitliği, politik süreçlerde eşit

katılım gibi talepler üzerinedir. Bu bağlamda da eşitlik kavramına vurgu

yapmaktadırlar. Liberal feministler toplumların yapıları üzerinde durmayıp daha

çok, kadınlara ileri haklar ve olanaklar sağlayabilmek için örgütlenmenin önemine

vurgu yapmaktadırlar ve aslına bakılırsa bu durum hem feministlerce hem de

feminist olmayanlarca en iyi anlaşılan teori olmasına da imkan vermiştir. Bu da

Page 50: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

37

liberal feminizmin dünyada en yaygın olan feminist kuram olmasını sağlamıştır.

Liberal feministlerin daha çok yaptıkları şeyler ise, grup toplantıları düzenleyip,

sempozyum- konferans vermek olmuştur.

1.2.2. Radikal Feminist Kuram

Radikal kelimesi, sosyal bilimlerde katı ve kesin farklılığı ima etmektedir.

Radikalizm ise, sosyal, siyasal ve düşünsel alanlarda uzlaşma ve reforma karşı,

köklü ve temel değişiklikler öngören yaklaşımları ifade etmektedir. Bu bağlamda

radikal feminizm de feminist yaklaşımlar içerisinde uç yaklaşımları ifade

etmektedir. 1960'lı yıllarda kadın-erkek ilişkilerini ve kadınların toplumsal

konumlarını tümüyle farklı bir perspektiften değerlendiren radikal feminizm, bir

yerde dönemin feminist yaklaşımlarına bir tepki olarak ortaya çıktığı söylenebilir

(Demir, 2014: 63).

Ramazanoğlu (1998: 32), radikal feminizmi, 1960'lı ve 1970'li yıllarda daha çok

Amerikalı ve Avrupalı orta sınıf genç kadınları etkileyen sorunlardan kaynaklanan

ve her yerdeki kadınların mücadelesine uygulanabilecek bir teori ve bir dizi politik

pratik olarak ifade etmiştir. Radikal feminizm, kadınların ve erkeklerin sahip

olduğu, denetlendiği ve fiziksel olarak egemenlik kurduğu bir dünyada evrensel

olarak ezilen bir kız kardeşlik kavramı çevresinde şekillenmiştir.

Radikal feminist teori, bir grup eski sosyalist eylemci kadın tarafından, New York

ve Boston' da geliştirilmiştir. Bu hareketi savunan kadınlar, 1960'larda medeni

haklar ve savaş karşıtı kampanyalar için politik etkinliklere katılıp

örgütlenmişlerdir. En dikkat çekeni ise, 19. yüzyılın feministlerinin kendi

üzerlerindeki baskının farkına erkek yoldaşlarından gördükleri davranışları

yüzünden varmışlardır ve böylece feminist bilince de ulaşmışlardır. 20. yüzyılın

radikal feministlerini ise kendi bilinçlerine ulaştıran şey; yeni soldaki erkek

radikallerin aşağılayıcı davranışlarına gösterdikleri tepkidir (Donovan, 2013: 265).

Radikal feminizmin kurulmasında etkili olan temel etken yeni soldaki erkeklerin

Page 51: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

38

kadınlara özellikle kendi yoldaşları olan solcu kadınlara davranışlarıdır. Bu

davranışlar da nihayetinde radikal feminizmin doğmasına neden olmuştur.

Radikal feminizm, 1960-1970 yıllarında başlayan kadın özgürlük hareketi ile,

liberal ve Marksist feminist geleneklerinden etkilenmiştir. Buna karşın liberal ve

Marksist gelenekten oldukça farklı talepleri olmuştur. Patriarkal yapının, biyolojik

ailenin, toplumdaki cinsiyet temelli iş bölümünün ve cinsiyet rollerinin devrimci

yoldan yıkılması gerektiğini savunmuşlardır. Bunu savunanlar, hem liberallerin

hem de sol ideolojilerinin çabalarının yetersiz olduğunu söylemiş ve farklı

platformlarda mücadelenin sürdürülüp devam ettirilmesini gerekli görmüşlerdir.

Radikal feministlere, mücadelenin oy hakkının elde edilmesiyle

kazanılmayacağını; mücadelenin bir kazanıma dönüşebilmesinin ancak cinsiyet

rollerinin değişmesiyle mümkün olacağını savunmuşlardır. Bu noktadaki mücadele

çizgisinin burjuva ile proletarya arasında değil, kadın ile erkek arasında olduğunu

ifade etmişlerdir (Ataman, 2009: 19).

Liberal feminizm yaklaşık üç yüz, Marksist feminizm ise yaklaşık yüz yıllık uzun

bir tarihe sahiptir ancak radikal feminizm söz konusu diğer feminist kuramlara

göre oldukça yenidir. Radikal feminizmin bir akım olarak 1960 sonlarına doğru

kadın özgürlüğü taraflarınca geliştirilmiştir. 1970'lerin radikal feminizmi, hiyerarşi

ve liderliğin olmadığı (veya az olduğu) kurumsallaşmamış örgütler olarak bilinen

ve daha çok İskandinav ülkelerinde görülen bir teoriyken, Marksist ve sosyalist

feminizm daha çok Avrupa' da, liberal feminizm ise Amerika' da yaygın bir

biçimde görülmektedir. Ancak 1970'lerden sonra kadın komünleri kurulması

suretiyle radikal feminizmin merkezi de Amerika olmuştur. Radikal feminizmin

1960'larda ortaya çıkması elbette bir tesadüf değildir. En önce belirtmek gerekir ki

1960'lı yıllar Batı dünyasında genel olarak radikal ve tepkisel hareketlerin gelişip

budaklandığı bir dönemdir. Bu yıllar, bir döneme damgasını vuran 68 öğrenci

olaylarının, çevreci protesto hareketlerinin, Vietnam savaşının sonucu oluşan savaş

karşıtı tepkilerin yaşandığı ve kişilerin artık gerçekten bir şeyleri sorgulamaya

başladıkları yıllar olması bakımından önemlidir. Bilime karşı kuşkunun ortaya

çıktığı anti-bilim hareketleri de yine bu dönemde görülmüştür. Şüphesiz bu radikal

tepkiler kadın konusunda da kendini göstermeyi başarmıştır. Radikal feminizm,

Page 52: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

39

kadınların kurtuluşuna yönelik çözüm önerilerinin çözümsüz kalmasına, kadınların

özgürleşme sorununa liberal ve Marksist siyasal teorilerin tatmin edici bir çözüm

bulamamalarına bir tepki olarak doğmuştur. Radikal feminizmin ilk temel eseri

olarak kabul edilen Shulamith Firestone'un 1971 yılında yayınlanan "Cinsiyet

Diyalektiği" (Dialecticor Sex) adlı kitabıdır. Friestone, bu çalışmasında kadın ile

erkek arasındaki biyolojik farklılıklar üzerinde durmuş ve sınıfsal çatışma dahil

insanlar arasındaki en temel çatışma biçiminin cinsiyet çatışması olduğunu iddia

etmiştir. Ona göre feminist devrim gerçekleştiğinde kadınlar hem üretimin

(production) hem de üreyim (reproduction) mekanizmasının kontrolünü ellerine

geçirerek kurtuluşa ulaşacaklardır (Demir, 2014: 63-64).

Radikal feminist kuramı en iyi ifade eden bir diğer eserse Karte Millett'in 1970

yılında yazdığı "Cinselliğin Diyalektiği: Feminist Devrimin Meselesi" (The

Dialectic of Sex: The Case for Feminist Revolutin) dir. Daha sonraki iki önemli,

eser ise Ti-Grace Atkinon'un "Amazon Odyssey'i" (1974) ve Mary Daly'nin 1978'

de yazdığı "Jin-Ekoloji Radikal Feminizmin Meta-Etiği" (Gny-Ecology:The

Metaethics of Radical Feminism) dir (Donovan, 2013: 272). Karte Millett, 1968

"Devrim için Manifesto"yu sunmuştur ve demiştir ki: "Eğer bir grup diğerini

yönetiyorsa, ikisinin arasındaki ilişki politiktir. Böylesi bir düzenleme uzun bir

dönem boyunca sürdürülürse, bir ideoloji geliştirir (feodalizm, ırkçılık v.s.). Tüm

tarihsel uygarlıklar ataerkildir; ideolojileri erkek egemenliğidir." (Donovan, 2013:

273)

Bundan dolayı, radikal feminist kuramın büyük bölümü, yeni erkek solun

kuramlarına, örgütlenme yapılarına ve kişisel üsluplarına karşı direniş içinde

şekillenmiştir. Kendilerinin erkek radikal örgütler içinde sürekli olarak ikinci sınıf

muamelesine maruz kalmış olmaları ve maço radikal üslup nedeniyle, kadınlar,

kendi içsel demokrasiyi kendinde barındırmasını ve özgün bir kadın üslubun

ortaya çıkmasına imkan verilmesini istemişlerdir. Radikal feministler, kuramsal

açıdan, kendi kişisel "öznelik" sorunlarının yeni solun uğraştığı büyük sorunlarla

eşit meşruiyete sahip olduğu fikrini yerleştirmeyi azmetmişlerdir. Sonunda radikal

feministler, bütün bu sorunların birbiriyle ilintili olduklarına, erkek egemenliğinin

ve kadınlara hükmetmenin toplumdaki baskının kökü ve modeli olduğuna

Page 53: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

40

inanmışlardır. Ve gerçekten devrimci olan bir değişimin temelinin sadece

feminizmde olduğuna inanmışlardır (Donovan, 2013: 266).

"Radikal feminizmin aynı zamanda ve aynı süreç içinde gelişen diğer tezleri,

kişisel olanın politik olduğu, ataerkillik ya da erkek egemenliğini-kapitalizmin

değil" kadınların baskı altına alınmasının kökeninde yer aldığı, kadınların

kendilerini bastırılmış bir sınıf ya da kast olarak görmeleri ve enerjilerini, diğer

kadınlarla birlikte kendilerine baskı uygulayanlara -erkeklere- karşı mücadele eden

bir harekete yöneltmeleri gerektiğini, erkeklerin ve kadınların temelde farklı

oldukları, farklı üsluplara ve kültürlere sahip oldukları ve kadınların tarzının

gelecekteki herhangi bir toplumun temelini oluşturması gerektiği düşüncesini

içerir." (Donovan, 2013: 266)

Roxanne Dunbar tarafından1968 de yazılan "Femele Liberation as a Basis for

Social Revolution (Toplumsal Devrimin Temeli Olarak Dişil Devrim) adlı makalesi

aslında radikal feminizmle ilgili fikirleri sunması açısından önemlidir. Dunbar

kadınları, demokratik bir toplumu savunan öğrenciler türünden karma gruplar

içinde çalışmamaya, bunun yerine bağımsız bir kadın hareketi oluşturmaya

yönlendirmiştir. Dumbar'ın kısaca; radikal feminizmin; kadınların şikayetlerinin

"küçük ve siyasal olmayıp yaygın ve kökü derinlerde olan bir toplumsal

rahatsızlığa işaret ettiğini" söylemiştir. Gerçekte ise tüm insanların "tepesinde

Batılı beyaz erkek yönetici sınıfın, en altta ise sömürgeleştirilmiş dünyanın beyaz

olmayan kadınının yer aldığı bir kast sistemi altında" yaşamasıdır. Ne var ki Batı

emperyalizminin kökünde cinsiyet ayrımcılığının yatması beraberinde

sömürgeciliği yetiştiren Batılı ulus devletlerin, kadınlar ve toprak üzerinde erkek

egemenliğinin bir uzantısı şeklinde gelişmiş olmasıdır. Sonuç olarak Dunbar,

kadınların erkeklerden farklı olduklarını, kadınların; başkalarının bakımını

üstlenmek, esneklik,rekabetçi olmamak ve işbirliğine açık olmak gibi bazı

anneliğe özgü tutumlara koşullandıklarını ve böylesi tutumların ise özü itibariyle

insancıl olup ve yeni bir toplumun temelini oluşturmaları gerektiğini ifade etmiştir

(Donovan, 2013: 267-268).

Page 54: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

41

New York radikal feminist grupları 1967-1968'de oluşturulan, radikal feminist

kuramın ana gövdesini geliştirmişlerdir. Radikal feminist yayınların en büyüğü

olarak kabul edilen ve Haziran 1968 de çıkmış olan, "Notes from the First Year "

(Birinci Yılın Notları) dır. Onu 1970'te Notes from the Second Year (İkinci Yılın

Notları) ve 1971' de ise Notes from the Third Year (Üçüncü Yılın Notları) takip

etmiştir. Bunları önemli kılan şey ise radikal feminist kuramın en önemli ilk

ifadelerini içermesidir. Ekim 1968'de bir grup feministle birlikte Ti-Grace

Atkinson, 1969 yılında bir dizi tavır yazısı yayınlamıştır ve böylece radikal

feminist kuramın önemli yönleri bu eserlerden formüle edilmiştir. Ortaya çıkan

başlıca tez, politik olarak baskıcı olan erkek-dişil roller sisteminin, bütün

baskıların ilk ve özgün modeli olduğu biçimindir. Radikal feministler evliliği

tamamen reddetmişlerdir, çünkü evliliğin kadınlara eziyet etmenin temel bir

formülleştirilmesi olduğunu düşünmüşlerdir. Evliliği reddeden radikal feministler,

genelde ömür boyu evlenmemeyi ön görmekle birlikte; bu ret edişin hem kuramda

hem de pratikte temel bir görev olduğunu ifade etmişlerdir (Donovan, 2013: 269).

Radikal feministler, evliliğin kadını baskı altında tutan temel ilişki şeklini ifade

ettiğini gerekçesiyle bu kuruma şiddetle karşıdırlar. Hatta radikal feminist diye

tanımlanacak bir kadının teoride ve pratikte evlilik kurumunu reddettiği kabul

edilir, çünkü kadının evlilikle hem anneliğe hem de cinsel köleliğe zorlandığına

inanmaktadırlar. Bu nedenle" patriarkal" kurumlardan olan evlilikten kurtulmanın,

kadının kurtuluşu için temel şartı olduğunu ifade etmektedirler (Demir, 2014: 67).

Radikal feministler, savunmasızlığı, bağımlılığı, sahipliği, acıya duyarlığı

geliştiren ve kadının insan potansiyelinin tam olarak gelişmesini engellediğini

düşündükleri aşkı sert bir biçimde eleştirmişlerdir. Bu eleştiri, Shulamith Firestone

tarafından The Dialectik of Sex (Cinselliğin Diyalektiği) adlı eserinde yapılmıştır.

Radikal feministler, evlilik ve aile kurumunun ortadan kaldırılması gerektiğini de

savunmuşlardır. Radikal feministler kendilerince hiyerarşi ifadesi taşımayan ve

kimin hangi vazifeyi ya da hizmeti alacağına kura çekilerek karar verilen bir

sistem geliştirmişlerdir, çünkü feministler hiyerarşik olmayan, temelde demokratik

bir örgüt olmayı hedeflemişlerdir (Donovan, 2013: 270). Radikal feministlere

kendi kültürlerinin özgürleşebilmesi için kadınların örgütlenmeleri gerektiğini ve

Page 55: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

42

kadınların dişil ilkenin bayrağını açmaları gerektiğini söylemişlerdir. Bununla

birlikte dişil kültürü; "Duygunun, duyarlılığın, aşkın, kişisel ilişkilerin vs. dişil

kültüründen gurur duyuyoruz. Gerçek bir insan toplumunu oluşması, ancak uzun

zamandır baskı altında olan ve aşağılanan dişil prensibin öne sürülmesiyle

mümkündür. Tüm ırkların, sınıfların ve tüm dünyadaki ülkelerin tüm kadınlarıyla

özdeşleşiyoruz" şeklinde ifade etmişlerdir (Donovan, 2013: 272).

Kadının kurtuluşu; ne liberal feministlerin iddia ettikleri gibi kanunları düzeltmek

ne de Marksist feministlerin iddia ettikleri gibi kanunları toptan kaldırmak

yeterlidir. Radikal feministlere göre kadının kurtuluşu için hem kapitalizm hem de

"patriarkal"in tamamen ortadan kaldırılması gerekmektedir. Patriarkal,

feministlerce "babanın yasası", "kadınların erkekler tarafından " ya da "erkeklerin

kadınlara, yaşlı erkeklerin genç erkeklere baskın olması" şeklinde

tanımlanmaktadır. Patriarkal sisteme özdeş olarak kabul edilen terimlerden

bazıları: güç, iktidar, baskınlık, hiyerarşi, rekabettir. Radikal feministlere göre bu

sistemin reformlarla düzeltilemeyecek kadar köklü ve uzun bir geçmişe sahip

olduğudur ve kadınların bu durumdan ancak ve ancak onu tamamen ortadan

kaldırmaları durumunda kurtulabileceğidir, çünkü o, sadece hukuksal ve siyasal

yapılara değil; aile, bilim, sanat ve akademi camiası gibi toplumsal ve kültürel

yapıların içine de gömülü biçimdedir. Radikal feministlerin bir diğer iddiaları ise;

"patriarkal" in kaynağı ve kadının baskı altında oluşunun kökeninin, cinsel sınıf

sitemine dayanmasıdır ve radikal feministler bu sistemin kaldırılmasına vurgu

yapmaktadırlar. Ancak bu vurgu cinsel sınıf sisteminin nasıl kaldırılacağı sorusunu

da beraberinde getirmektedir. Yapılabilecek şeylerin başında kadın ve erkek

arasındaki biyolojik farklılığı minimize edecek üremeyle ilgili teknolojilerinin

geliştirilmesi gelmektedir. Böylece geliştirilen yeni teknolojilerle annelik, eski

anlam ve işlevini kaybedecektir. Yeni yöntemlere uygun yasal düzenlemeler

yapıldığında ise çocuk dünyaya getiren anne ona bakmak zorunda kalmayacaktır.

Radikal feministler kısacası teknolojik yardımların kadının kurtuluşu olacağını

düşünmüşledir (Demir, 2014: 65-66).

Radikal feministler, kadınların kendi bedenlerinin kontrolünü ele geçirmeleri

gerektiğini savunmaktadırlar. Pek çok devlette kadınların az ya da çok doğurması

Page 56: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

43

devlet politikasıdır ve bu politikayı yapanlar da erkeklerdir. Bu durumun bir

benzeri ise kendini kürtaj meselesinde göstermektedir. Radikal feministler, kişisel

kimliklerin yeniden düzenlenmesi gerektiğini, dilin ve kültürün erkeksi şeklinden

arındırılması gerektiğini savunmaktadırlar. Bunun yanında edebiyatta, kitle

iletişim araçlarında, reklamlarda vs. kadının sunuluş biçiminin değiştirilmesini

talep etmektedirler. Bu şekilde insan doğası da yeniden biçimlenmiş ve

geleneklere meydan okumuş olacaktır (Demir, 2014: 68).

Radikal feministler her toplumda iki kültürün var olduğunu düşünmektedirler.

bunları: 1) Görünen ulusal erkek kültürü; 2) Görünmeyen evrensel kadın kültürü

olarak kabul etmektedirler. Her toplumda muhakkak kadın kültürü vardır. Radikal

feministlere göre, liberal feministler ile Marksist feministler erkek kültürünü ve

değerlerini içselleştirmişlerdir bundan dolayı kadınların da erkek standartlarına

göre yaşamalarını istemektedirler. Oysa radikal feministlere göre kadının

kurtuluşu, kadının erkekten farklılaşmasından geçmektedir bu da kadının erkeğe

meydan okumasıyla ve kadının erkeğe benzemediğini kabul etmesiyle mümkün

olacaktır. Radikal feminizmin uzun dönemdeki amacı ise, kadın kültürlü yeni bir

toplum inşa etmek ve kadının yüce olduğunu kabul etmek ve yüceltilmesini

sağlamaktır (Demir, 2014: 69).

Güzel bir dünyanın yalnızca patriarki ve kapitalizmin yok olmasıyla

sağlanmayacağını savunan radikal feministler, özde erkek egemenliğinin bir

uzantısı olan savaşların, ırkçılığın ve çevre kirliliği gibi unsurların da yok edilmesi

gerektiğini düşünmektedirler. Radikal feministler aslında sistematik bir teori

ortaya koyamamaktadırlar, fakat cinsellikten anneliğe, aileden evliliğe, edebiyattan

müziğe, sağlıktan iş ve teknolojiye kadar uzanan çok geniş bir alanda yerleşik

anlayışlara başkaldırarak alternatifler sunmaya çalışmaktadırlar (Demir, 2014: 70-

71).

Radikal feminizmi kısaca özetleyecek olursak; radikal feminizm çok çeşitli bir

yapıya sahiptir bu durumda özellikle son yıllarda tanımlanması konusunda onu en

güç feminist ekol yapmıştır. Liberal feministler radikal feministlere göre daha

yumuşak bir yapıya sahip olmuşlardır örneğin, liberal feministler kadınlar için

Page 57: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

44

belirli haklar elde etmek için mücadele edip kampanyalar düzenlerken radikal

feministler erkek egemen toplum yapısına adeta meydan okumuşlardır. Radikal

feminizmi bu kadar güç kılan şey de tam olarak az önce verilen örnekteki yapısı

olmuştur. Radikal feministler, gerçek ve mutlak bir özgürlüğe ancak erkek

merkezli toplumsal yapıyı yıkarak kavuşabileceklerine inanmaktadırlar. Radikal

feminizmin doğmasının temel nedeni aslında liberal ve sosyalist feministleri

başarısız bulmuş olmalarıdır. Radikal feministler köktenci bir yöntem

benimseyerek, kadının kurtuluşunu, tüm kadınların tüm erkeklere karşı

ayaklanmasında görmektedirler. Radikal feministler kısaca bedenlerinin

kontrolünün erkeklerin elinden alınıp asıl sahibi olan kadınlara verilmesi

gerektiğini düşünmektedirler. Bu teori, ataerkil düzenin yıkılıp kadının hür olması

gerektiğini düşünmektedirler. Annelik anlayışına, evlilik kurumuna, şiddetle karşı

çıkmaları; belki de bu teoriyi daha da katı yapmaktadır. Kadın kurtuluşunun ancak

kadınlarca gerçekleştirilmesiyle sağlanacağını savundukları gibi erkeklerle aynı

paydada olmak fikrine de tamamen karşıdırlar. Onlar, kadından kadına faydanın

olduğuna vurgu yapmaktadırlar.

1.2.3. Marksist Feminist Kuram

Marksizm, özü itibariyle Karl Marx ve Friedrich Engel'in ideolojileri çerçevesinde

geliştirilen modern dönemin önemli bakış açılarından biridir. Marx'ın

çalışmalarının odak noktası, yaşadığı dönem itibariyle kapitalizme köklü bir

eleştiri yapıp reddetmesidir. Zaten geniş kitlelerce benimsenmiş olması ve 1990'lı

yıllara kadar iki kutuplu dünyanın bir kutbunu oluşturan bir ideoloji haline

gelmesindeki en temel faktör kapitalizme yönelttiği yoğun eleştirilerdir. Marksist

düşüncenin temeli tarihsel materyalizm ve diyalektik materyalizm üzerinedir.

Tarihsel materyalizm dediğimiz şey aslında maddeci varlık anlayışının tarihe

uyarlanmasıdır. Bu uyarlama varlığın esasını oluşturan ve var olmak için

kendinden başka herhangi bir var ediciye ihtiyaç duymayan maddenin, diğer tüm

var oluş biçimlerini belirlemesidir. Bu düşünceye göre, madde her şeyden önce

gelmektedir, kendiliğinden vardır ve belirleyicidir. Böylece insanlık tarihi de

Page 58: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

45

maddi güçlerin gelişiminin öncülüğünde meydana gelen diyalektik sürecinden

başka bir şey olamıyordur. Bir düşünce olarak Marksizm, iki temel öğeden

oluşmaktadır. Bunlar; diyalektik materyalizm ve sınıf çözümlemesidir. Marksizm,

insanları tek tek bireyler olarak değil sınıflar olarak ele almaktadır. Toplumsal

sınıf, içinde yaşadıkları maddi koşullar gereği aynı istek ve ihtiyaçları paylaşan

insanların oluşturduğu birlik ve bütünlüktür (Demir, 2014: 54-55)

Çağdaş sosyalist feminist teorinin ve Marx ve Engels'in "kadın sorunu" üzerine

sınırlı spekülasyonlarını anlayabilmek için, Marksist teorinin özellikle üç yönü

üzerine tartışılmaktadır. Bunlar: 1. Maddeci determinizm teorisi yani sınıf

bilincinin oluşması, 2. Yabancılaşmış emek ve ekonomik değerlerin belirlenmesi

ile ilgili emek ve kapitalizm hakkındaki teoriler, 3. Marx ve Engels'in yapıtı olan

"Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni" (1884) ninde Engels tarafından

üretilen ve hala sürdürülen feminist teorik yönelimdir. Marx'ın temel görüşlerinden

biri, genellikle tarihsel materyalizm olarak bilinen ve kültür ile toplumun

köklerinin ekonomik koşullarda yattığını savunan determinizm düşüncesidir. Bu

düşünce de Engels'in "Komünist Manifesto"sunun önsözünde açıkça şöyle ifade

edilmiştir: "Her tarihsel dönemde var olan üretim ve değişim biçimi ve buna bağlı

olarak ortaya çıkan toplumsal örgütlenme, o dönemin politik ve düşünsel tarihi

üzerinde yapılandığı ve açıklanabildiği temeli oluşturur". Marx, bir toplumdaki

egemen ideolojinin belirleyicisi olarak yöneten sınıf ve onun ekonomik çıkarlarını

göstermektedir (Donovan, 2013 :134-135).

Marx'ın teorisinin diğer bir önemli yanı ise onun modern endüstriyel kapitalizm

çözümlemesidir. İşçiler bu teoriye göre kendilerini emekleriyle tamamlanmamış ve

bütünlüklü bir süreçte yer aldıkları duygusundan alıkonulmuş hissederler.

Kendilerini işyerinde yuvasız, dinlenme saatlerinde ise yuvada hissederler. Çünkü

emekleri onlara ait değildir, emeklerinin kapitalizme ait olduğunu

düşünmektedirler. Bu özgün yabancılaşmanın sonunda kadın ya da erkek bir

nesneye dönüşmektedir (Donovan, 2013: 137-139). Bu dönüşümü; ev kadını,

kocası dışarıda çalıştığı halde kendisinin de akşama kadar evde didinip durması,

sürekli bir kısır döngünün içinde aynı işleri tekrarlayıp bununla birlikte karın

tokluğuna ücretsiz çalışmasıyla farklı bir biçimde yaşar. Kısaca ev kadını da işinin

Page 59: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

46

bir karşılığı ve ödülü olmadığı için zamanla işine yabancılaşıp bu sisteme dahil

olur (Öztürk, 2011: 89).

En yalın haliyle, Marksizm ve feminizm bileşenlerinden oluşan Marksist feminist

kuram, kadınların toplumdaki konumlarını sorgulayan, ev işlerinin

sosyalleştirilmesi ve ev işlerinin ücretlendirilmesi gerektiğini savunan bir kuramdır

(Şahin, 2013: 291). 19. yüzyıl ortalarından sonra feminizm üzerine tartışmaların

yaşanmaya başladığı dönemdir. Bu dönemlerde savunulan teori eğer kadın erkek

eşitliğinin sağlanması için yeterli değilse bu noktada feministler farklı arayışlar

içerisine girmişlerdir. Örneğin; liberal feminizmin kadın ve erkeğe fırsat eşitliğinin

uygulanıp uygulanamayacağı tartışması Marksist feminizmin çıkmasına neden

olmuştur. Marksist feministler, kadın sorununun çözümüne dair liberal feminizmin

getirdiği çözümlerin sonuçsuz ve geçersiz olacağını savunmaktadırlar. Bunu da

sınıflı toplumlarda fırsat eşitliğinin olmamasına dayandırmaktadırlar, çünkü

kadının baskı altında olmasının nedeninin kapitalizm olduğunu düşünmektedirler.

Diğer tüm ezilen kadınların bu sistemden kurtulup sosyalist sisteme geçmeleriyle

bilhassa erkeklere olan ekonomik bağımlılıklarından kurtulup bağımsız ve bununla

birlikte onlara eşit olacaklarını savunmaktadırlar. Bu nedenle Marksist

feministlerin sıklıkla vurguladıkları ve sözünü ettikleri kavramlar; kapitalizm,

sınıflı toplum ve ekonomidir. Marksistler kadının ezilme nedeni olarak sınıf

farklılığını göstermektedirler. Onlara göre kadının ezilmesinde cinsiyet

farklılığının pek de etkisi yoktur (Demir, 2014: 56-57). Marksist feministler,

kadının kamusal üretimden dışlanmasına bağlı olarak ezilmesi üzerinde de

durmaktadırlar. Sınıfsız bir toplumun en iyi toplum olduğu düşüncesi Marksistler

için temel felsefedir bunundan dolayı cinsiyeti ayrı bir kategori olarak ele

almamaktadırlar. Çünkü Marksizm'in üzerinde durduğu şey sınıflar ve bu sınıflar

arasındaki çatışmalardır. Özgürlük kavramını da liberalizmden tamamen farklı bir

boyutta değerlendirmişlerdir ve özgürlüğün bilinçli üretim faaliyetleri terimleriyle

ve hem zihinsel hem de fiziksel anlamda tanımlanması gerektiğini söylemişlerdir.

Marksizm için, liberal anlayışın sağladığı medeni haklar yetersizdir (Ataman,

2009: 16-17).

Page 60: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

47

Marksist feministlerin üzerinde tartıştıkları bir diğer konu ise, kadınların yalnız

başlarına bir sınıf oluşturup oluşturmadıklarıdır. Sınıf tanımının öğeleri itibariyle

bakıldığında kadınların toplumsal üretimdeki konumları, mülkiyet ilişkilerindeki

yerleri ve sahip oldukları bilinç bakımından tek bir sınıf oluşturmaları mümkün

görünmemektedir. Çünkü kadınlar hem işçi hem de burjuva sınıfının erkekleriyle

arkadaş, kardeş, eş veya anne ilişkisi içinde süreçlerine devam etmektedirler. Bu

bağlamda kadınların bu iki sosyal sınıfın dışında bir sınıf oluşturmaları mümkün

görülmemektedir. Öte yandan kadınların ev, eş ve çocuk bakımı ile ilgili sahip

oldukları bilgi ve birikimler, bu işlerin ücretlendirilmesi tarzındaki mücadelelere

motive edilmesi için yeterli benzerlikler taşımaktadır. Marksist feministler, ev

işlerinin ücretlendirilmesi gerektiğini savunmakta böylece bunun için mücadele

veren kadınların, işçi sınıfı bilincine benzer bir bilinç kazanacaklarına

inanmaktadırlar (Demir, 2014: 57).

Sömürü sistemi içerisinde kadınların erkeklerden daha fazla ezilmelerinin önemli

nedenlerinden biri kapitalizmin bir sonucu olan yabancılaşmadır. Buradaki

yabancılaşma kavramsal olarak; kişinin hayatını anlamsız bulması ve yaptığı işleri

bütünlük içerisinde kavrayamamaktan dolayı hissettiği bölünmüşlük duygusudur.

Bu mantalite çerçevesinde ifade edilmek istenen şey; kapitalizmin doğal bir

sonucu olarak artan uzmanlaşma ve işbölümü kişileri önce kendi emeklerine, diğer

insanlara ve en sonunda da içinde yer aldıkları sisteme yabancılaştırmaktadır

(Demir, 2014: 57). Zaten Marx, yabancılaşmanın temel nedenini endüstriyel

kapitalizmini göstermiştir.

Marksist yabancılaşma teorisine göre emeğini satarak hayatını sürdüren insanlar

(kadın-erkek) yaptıkları işten hiçbir tatmin alamazlar. Bununla birlikte neyi, nasıl

ve ne kadar yapacaklarına da hep başkaları karar verdiği için kişiler kendi

emeklerine yabancılaşmaktadırlar. Bu anlamda iş konusunda diğer insanlarla

rekabet etmek zorunda olan insanlar bir zaman sonra da birbirlerine yabancılaşır

duruma gelmektedirler. Marksist feministler bu yabancılaşma olgusunun

kadınların daha da yoğun olarak yaşandığını savunmaktadırlar. Bunun nedeni

olarak kadınların ev dışında, iş ve arkadaş çevreleri gibi değişik ortamlarda

toplumla bütünleşip, kendilerini ifade edecek ve toplumla bütünleştirecek

Page 61: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

48

imkanlarda yoksun kalmalarıdır. Bu da kadının yabancılaşma olgusunu daha da

fazla yaşamasına neden olmaktadır. Bunun dışında kadını eve mahkum eden; ev

işleri, annelik ve çocuk bakımı gibi işleri ve rolleri de vardır. Engels'in bu duruma

çözüm olarak sunduğu şey; çocuk bakımının ve eğitiminin toplumsal bir iş olduğu

ve bu işin çözümünün topluma transfer edilerek çözüme kavuşacağıdır. Ancak bu

sorunun kişisel çabalarla aşılması mümkün görünmemektedir. Çünkü bu durum

üretim tarzının bir sonucudur ve bu da ancak üretim tarzının değişmesiyle

mümkün olacaktır. Bu nedenle Marksist feministler, liberal feministlerin iddia

ettiği gibi kadın sorununun yasal reformlarla çözülebileceğine inanmamaktadırlar.

Onlara göre reformlar sadece kadınların kötü durumlarını hafifletir, ama tamamen

değiştirmeye yetmez (Demir, 2014: 57-58).

Geleneksel Marksist düşüncede Marx'tan ziyade Engels de kadınların durumunu

anlatan yazılar yazmıştır. Engels, baskı ve zulmün sömürü anlamına geldiğini ve

kadın üzerindeki baskının genel sömürü sisteminden daha da karışık olduğunu

düşünmüştür. Aile kurumunun kadının evdeki köleliğini gizlediğini kabul etmesine

rağmen, temelde kadın ve erkeğin köleliğinin kapitalist sistemden kaynaklandığını

iddia etmektedir. Bu yüzden ezilen sınıfın baskıdan kurtulması, kadının da

ayrımcılıktan ve sömürüden kurtulması anlamına geldiğini söylemiştir. Kadınların

kurtuluşu için farklı bir yöntem de öngörmemiştir (Ataman, 2009: 17).

"...Baskılar, duygu ve bağlılıkların inkarı, kadınların ve kadınsı şeylerin reddi, erkek

dünyasının benimsenmesi, idealize edilen [ama] namevcut baba ile özdeşleşme -

tümü kadınların anneliğinin bir ürünü- cinsiyet- toplumsal cinsiyet sistemindeki

erkek egemenliğini, erkekliği ve aynı zamanda kapitalist çalışma dünyasında yer

alan erkekleri yaratır" (Donovan, 2013: 166).

Bilindiği üzere sanayi kapitalizmine kadar üretim, aile merkezliydi. Buradaki

aileyi çekirdek aile olarak algılamamak gerekir zira bu aile yakın akrabaları da

içine alan geniş bir ailedir ve bu aile içerisinde iş bölümüne göre kadının yerine

getirdiği yemek yapımı, çocuk bakımı, çocuk eğitimi, temizlik gibi işlerin erkeğin

yaptığı işler kadar merkezi önemi vardı. Ancak sanayileşmeye paralel olarak meta

Page 62: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

49

üretimin ev merkezli olmaktan çıkarılıp kamusal alana aktarılmasıyla beraber,

kadının yaptığı işler para getirmediği için üretken olmayan işler sınıfına atılmıştır.

Bu noktada Marksist feministler sürece dahil olup, bunu bir sorun olarak görmüş

ve kadının yaptığı işlerin ikincileştirilmişlikten kurtarabilmek için çözüm önerileri

üretmişlerdir. İlk çözüm olarak da kadına ait iş olarak kabul edilen ve kadının

toplumsal üretimde ikincileştirmesine sebep olan ev işlerinin toplumsallaştırılması

gerektiğini önermişlerdir. Çünkü kadınların ağırlıklı olarak yaptığı işlerin piyasa

değerinin olması sebebiyle kadın ikincileştirmektedir. Böyle bir sistemde de kadın

üretici değil, tüketici durumundadır. Bu sorunu çözmek için de kadının yalnızca

dışarıda para getiren işlerde çalışması yeterli olmayacaktır. Çünkü bu durumda

kadınlar, hem işlerini yapmak hem de dışarıda çalışmakla yani iki işi sürdürerek

daha fazla yorulacaklardır. Bu sebeple bu sorunun kökten çözülebilmesi için ev

işlerinin tamamen toplumsallaştırılması gerekmektedir. İkinci çözüm ise daha çok

Ortodoks olmayan Marksist feministlerce savunulmaktadır. Bu feministlere göre,

kadınların ev dışında çalışması yerine ev işlerinin ücretlendirilmesini en uygun

yöntem olarak görülmektedir. Bu noktada da ev işlerinin ücretlendirilmesi

yükümlülüğü tek tek bireylere değil devlete düşmektedir. Ev işlerinin

ücretlendirilmesi de ya devlet evli erkeklere özgü bir vergi geliştirerek bir fon

oluşturur ve bu fondan kadınlara ücret öder ya da devlet kadın-erkek veya evli-

bekar ayrımı yapmadan tüm çalışanlardan topladığı vergilerden oluşturacağı

fondan ev kadınlarına ücret ödeyerek bu ücretlendirme işlemini gerçekleştirebilir

(Demir, 2014: 59-61).

Marksist feminizm üç ana teması vardır. Bunlardan ilki; kapitalizmin işçileri

sömürdüğü gibi, erkek şovenizminin de kadını sömürdüğü iddiasıdır. İkincisi;

kadın emeğinin erkek tarafından sömürülmesiyle kadının kendi emeğine

yabancılaştırıldığı teoridir ki, Marksist feministler bunun çözümünün ancak aile

kurumunun ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağını savunmaktadırlar. Bu

çözümü savunan Marksistler arasında Lise Vogel, Margeret Benston, Angela

Davis ve Eli Zaretsky gibi kuramcılar vardır. Üçüncü olarak da erkek dışarıda

çalışırken kadının da evde çalışıyor olması kadına da erkeğinki gibi ücretin

verilmesi gerektiğini kısaca ev işlerinin ücretlendirilmesi gerektiğini savunan

Page 63: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

50

teoridir. Ancak zamanla kadınlar en büyük zararı Marksist hareketin kendinden

görecekler ve bunun çözümü olarak da içinde bulundukları hareketten ayrılıp

Radikal feminizme yöneleceklerdir (Öztürk, 2011: 89-90).

Kısaca Marksist feminizm, Karl Marx'ın fikirlerinin feminizme uyarlanmış halidir.

Marksist feminizm de en az radikal feminizm kadar içsel çelişkilere sahiptir.

Sosyalizmle benzer özelliklere sahip olan Marksizm, bir yandan kendi sınıfsal ve

ekonomik çıkarlarına bakmaksızın sırf kadın oldukları için tüm kadınların

çıkarlarını savunurken, bir yandan da sömürülen işçi sınıfının çıkarları için

mücadele etmişler ve sırf bu yönüyle de çelişkiye düşmüştür. Çünkü feminizm

dediğimiz şey ezilen, emeği yok sayılan kadınları içine almaktadır. Ve bu ezilme

ve yok sayılma da ne yazık ki erkeklerce kadınlara uygulandığı için burada asıl

mağdur olan kadınlar için çözüm önerileri üretilmişse de bir yandan da sınıf bilinci

denilerek ezilen hangi sınıftan olursa olsun hakları savunulmaya çalışılmıştır.

Marksist feministler en temel mücadelelerini ise evde ücretsiz çalıştırılan, dışarıda

ise sömürülen kadın işçilerin haklarını korumak için vermişlerdir. Marksist

feminizm,kadını tüketici konumdan üretici konuma sokmak, ev işlerini

ücretlendirmek, kadınları ezilmişliğin altından çıkarmak ve kadın ile erkek

arasındaki eşit işe eşit ücret politikalarını yaşanılır kılmak gibi temel politikalar

üzerine kurulmuştur. En yalın haliyle Marksist feminizm, Marx ve Engels'in

öğretileri üzerine temellenmiş ve kapitalist sistemde sömürülmüş-ezilmiş kadın

işçilerin hakları için mücadele etmiş feministlerin oluşturduğu bir feminist türdür.

1.2.4. Sosyalist Feminist Kuram

Sosyalizm kavramı çok geniş bir alanı kapsadığından dolayı siyasal düşünce

tarihinde pek çok düşünce akımı bu kavram çerçevesinde ele alınır. Bu sebeple

sosyalizm kelimesi bazen başka bir kelimeyi niteleyen bir sıfatken (örneğin

sosyalist feminizm) bazen de başka bir sıfatla nitelenen bir kavram (örneğin ütopik

sosyalizm veya bilimsel sosyalizm) olabilmektedir. En geniş biçimiyle sosyalizm,

özel menfaatlerin yerine genel menfaatlerin önceliğini ve özel mülkiyetin yerine

kamu mülkiyetinin yerleştirilmesi olarak tanımlanır. 19. yüzyıl da Avrupa'da

Page 64: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

51

sosyalizmin gelişmesine sebep olarak dönemin ekonomik ve sosyal problemleri

gösterilir. Sanayileşmeye paralel olarak da toplumların ekonomik ve sosyal

yapılarında büyük değişimler olmuştur ve bu süreçle birlikte yeni sorunlar ortaya

çıkmıştır. Kırsal bölgelerden akın akın gelen insanlar, kentlerde çok zor şartlar

altında çalışmak zorunda kalmışlardır. Emeklerinin karşılığı olarak da çok az bir

gelir elde edebilmişlerdir. Üretim hızla artmış ancak gelir dağılımı aynı hızla

artmamıştır. Gelir dağılımındaki bu adaletsizlikler çeşitli sorunların türemesine de

neden olmuştur. Doğal olarak dönemin düşünürlerince bu duruma dikkat çekilmiş

ve çözüm için de çeşitli önerilerde bulunmuşlardır. Ancak düşünürlerin toplumsal

sorunların çözümü için önerdikleri modellerin gerçekleştirilme şansının çok zayıf

olması bu çözüm ve önerilerin ütopik sosyalizm olarak nitelendirilmesine neden

olmuştur. Daha sonraları Marksistlerden etkilenen sosyalist düşünürler, toplumcu

görüşleriyle sosyal bilimlerde ve siyaset bilimlerinde liberal yaklaşımların

karşısında sürekli eleştirilen ve alternatifler sunan bir süreçle yol almışlardır.

Sosyalist feminizm de bir yerde sosyalist bakış açısı içinde kalan düşünürlerce

oluşturulmuştur (Demir, 2014: 72).

Sosyalist feminizm, radikal ve Marksist feministler gibi tüm dünyadaki siyasi,

toplumsal ve ekonomik hareketliklere paralel olarak feminizmin 1960'ların

sonlarında 1970'lerde doğan komünist kollarından biridir. Amacını radikal

feminizm ve Marksist feminizm anlayışlarını birleştirmek olarak ifade edebiliriz

(Şahin, 2013: 310-311). Sosyalist feministler, temelde Marksist ve radikal

feministlerin sorunlarından sakınıp, bu iki teori arasında bir sentez yapmaya

çalışmışlardır. Sosyalist feministler, Marksist feministlerin yaptığı gibi Marx ve

Engels'in temelini oluşturdukları temel kavramların dışında farklı kavramsal

sisteme ihtiyaç duymamışlardır. Sosyalist feministler, kadın-erkek ilişkilerinin

açıklanabileceği ve kadınların ezilmişliklerinin ancak sınıfsız topluma ulaşınca

ortadan kalkacağı iddiasını yetersiz bulmuşlardır. Bununla birlikte kadın

sorununun Marksist feministlerin yaptığı gibi sistematik olarak ekonomik ve sınıf

kategorileri altında toplanamayacağını savunmuşlardır. Marksist feminizm,

kadınları toplumsal üretim sürecine dahil edip onlara sınıf bilinci oluşturmaya

çalışmışlardır (Demir, 2014: 73).

Page 65: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

52

Sosyalist feministler, Marksistler gibi kapitalizme karşı hep bir mücadele

içindedirler ancak kapitalizme karşı çıkış metotlarında farklılıklar mevcuttur.

Sosyalist feminizm, ilk başlarda Marksist feminizmin kapitalizmle mücadelesine

benzer bir tarzda ekonomik eşitsizlikler üzerine yoğunlaşmış olsa da zamanla

ataerkil baskı ve erkek egemenliğine karşı tavır almıştır. Bu tavrın nedenini ise

kadınların şiddete maruz kalmaları ve bunun sebebi olarak da erkek dünyasının

ezici hakimiyetini göstermişlerdir. Fakat sosyalist feministlerin aldığı tavır;

radikallerin "kökten söküp atma" girişimlerinden farklıdır. Sosyalist feministlerin

amacı kadının ekonomik ezilmişliklerini ataerkillikten kurtarıp kadını erkeğin

seviyesine çıkartıp mevcut eşitliği sağlamaktır. Sosyalist feministler, erkek ve

kadın arasındaki farkları fark etmiş olsalar bile sadece kadınların haklarını

düzeltmeye çalışmamışlar aksine güttükleri politika gereği aynı zamanda bütün

işçilerin durumlarının iyileştirilmesi içinde uğraşmış ve mücadele etmişlerdir.

Sosyalist feministler, böylelikle iş yaşamında eşitlik talebinde bulunurken sadece

kadınları yanlarına almamışlardır. Karşıt cinsi de yani erkekleri de kadın davasında

kendi saflarına katmaya çalışmışlardır. Bilhassa ekonomik anlamada oluşan

eşitsizlikleri çözebilmek adına benzer işlerde çalışan erkeklerle örgütlü mücadele

oluşturup maddi durumlarının iyileştirilmesi amaç edinmişlerdir (Şahin, 2013:

311-312).

Sosyalist feministler, ezilmişliklerinin altında yatan şeyin, işçi sınıfının kapitalist

sistemde sömürülmesi ve erkek egemenliğinin yıkıcı üstünlüğünü görmüşlerdir.

Bu iki zararlı faktörün ortadan kaldırılmasıyla hem kadınlar hem de erkekler

baskıcı tutumundan kurtulmuş olacaklardır. Sosyalist feministler, sınıf ve cinsiyet

meseleleriyle ilgilenip eleştirmişlerdir ve bu eleştirilerinin temel noktası ise

yeniden üretimdir. Kamu-özel ikiciliği ile doğa-kültür ikiciliğine karşı

çıkmışlardır. Sosyalist feminizm, insanlığın temel gereksinimleri olan "aş ve iş"

üzerine odaklanmış ve toplumun dikkatini de bu yöne çekmişlerdir. Bu durum da

feminist düşüncenin başlangıçtan bu yana sosyalizmin köşe taşı olmasını

sağlamıştır. Modern endüstrileşmenin her evresinde kadınlar ve sık sık çocuklar

ücretli iş gücünün bir parçası olmuşlar ve bu nedenle de sosyalist incelemelerde de

sömürülen-ezilen işçi sınıfının birer parçası olmuşlardır. (Şahin, 2013: 312-313).

Page 66: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

53

Kısacası; sosyalist feminizm, Marksist kategorilerin temelinde ve radikal

feminizmin eleştirileri ışığında şekillenmiştir. Karl Marx ve Friedrich Engels'in

teorilerinin sosyalist feminizme aktarılmasıyla sosyalist feminizm oluşmuştur.

Marksist feministler kadınların en temel mücadelesi olarak sınıf mücadelesini

görürken; radikal feministler ise bu mücadeleyi kadının özgürlük mücadelesi

olarak görmektedir. Sosyalist feminizm ise daha çok kadınların baskı altında

olmalarını, cinsiyetçilik, ırkçılık ve sınıf ayrımcılığı gibi daha çok eylemlerde ve

sokak gösterilerinde kendini göstermiş bir feminist kuramdır. Sosyalist

feministlerin kadınlar için istediği en temel şeylerin başında; kadınların kendi

ayakları üzerinde durabilmeleridir, yani kadınlar ekonomik açıdan özgürlüklerine

kavuşmalı ve erkeğe bağımlı olmaktan kurtulmalıdırlar. Ancak bu şekilde kendi

yaşamlarına kendileri müdahale edebilecek ve kendi yaşamlarını

düzenleyebileceklerdir. Ayrıca kadının ezilmişliğinin bir başka sebebi olarak özel

mülkiyeti gören sosyalist feministler, kadınların kurtuluşunu, özgürlüklerine

kavuşmalarının özel mülkiyetin kaldırılmasına da bağlamaktadırlar.

Mücadelelerinde erkekleri de saflarına çekmeleri bu teoriyi diğer feminist

teorilerden farklı kılmaktadır. Zaten sosyalist kelimesi kavramsal olarak eşitliğe

vurgu yaptığı için bu tarzdan bir mücadelenin başarılı olması ancak kadın ve

erkeğin kenetlenmesiyle mümkün olacaktır.

1.2.5. Postmodern Feminist Kuram

Postmodern feminizme geçmeden önce postmodern, modern ve modernlik

kelimelerini kısaca açıklamak yerinde olacaktır. İngilizce de post bir ön ektir ve

"sonra" anlamına gelmektedir. Modern ise bir önceki döneme göre içinde

bulunulan döneme özgü olan anlamına gelmektedir. Modern terimi, Türkçede

"çağdaş" sözcüğü ile karşılanmaktadır. Çağın sürekli değişmesine paralel olarak

modern olanın da zamanla değiştiği görülmektedir. Etimolojik olarak Latince

modo (şimdi, hemen)'dan türetilen modernus kelimesine dayanan modern kavramı,

ilk kez 5.yüzyılın sonlarında Avrupa'nın Atlantik kıyılarında yaşayan insanlar

tarafından kullanılmıştır (Demir, 2014: 18). "Öncekinden farklılığı ifade etmek

Page 67: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

54

üzere kullanılan modern terimi, yakından bakıldığında sürekli gelişmeyi ima eden

evrimsel bir tarih modeli varsayımına bağlı olarak anlam kazanmaktadır" (Demir,

2014: 19). Bu da bugünü düne göre tercih edilebilir kılan şeyin aslında bu günün

düne olan üstünlüğüdür. Modern, radikal bir değişimden sonra ortaya çıkanı

niteleyen, insanı olduğu kadar çevresini de nitelemek için kullanılmaktadır. Yani

modern olmak; düne ait olmayan ve başka yöntemlerle ele alınması gereken bir

dünyada yaşamaktır. Bu tanımlamaya göre modern insan, kendisini sürekli

yenileyebilen ve yeni şartlara uyum sağlayabilendir. Modernlik ise; eskiye oranla

dilde, anlamada, sanatta daha rafine edilmiş, daha ileri ve daha gerçekçi olan

demektir. Modern kelimesi daha çok bir sıfat olarak, modernlik ise daha çok belirli

bir zaman diliminde modern kabul edilen somut değer,ilişki ve kurumları

adlandıran bir isimdir.Modernlik 16. yüzyılda ortaya çıkmış kültürel ve toplumsal

değişikliklerdir. Kısacası modernliğin Batı'da ortaya çıkmasından bu güne,

toplumsal, ekonomik ve siyasal öğelere gönderme yapan bir özet kavram olarak

bilinmektedir (Demir, 2014: 19-21).

Postmodernizm terimi çok sık kullanılmamasına karşın ne anlama geldiğine dair

tartışmalar yaşanabilmektedir. Modernizm sonrası mı, ötesi mi yoksa karşıtı mı?

Bazıları postmodernizmi, modernizmin değişik bir versiyonu olarak görmekte ve

postmodernizmi tüm inkarcılığına karşın modernizmin bir devamı olarak

düşünmektedirler (Demir, 2014: 31).Postmodenizmin içerisinde sanattan kültüre,

kültürden politikaya kadar pek çok hareketin görülebileceği bir dalga olarak

düşünebilir. Aslında postmodenizm için yapılmış tanımlamalar oldukça

renklidirler. Örneğin; bir sosyal bilimler sözlüğünde postmodenizm şöyle

tanımlanmıştır: Aynı paradigmal çerçeveyi ya da uygarlık düzenini paylaşmakla

birlikte, modernliğe ve onun düşünce tarzı olan modernizme yapılan içsel eleştiri

ve alternatif geliştirmeye yönelik çabaların tümüdür (Demir, 2014: 34-35).

"Feminizm özellikle İkinci Dünya savaşından hemen sonra ortaya çıkan entelektüel

çevre içerisinde oluşan fikir akımlarından kaynaklanan çeşitlerini ifade için daha

çok postfeminizm sözcüğü kullanılmaktadır. Çünkü İkinci Dünya savaşından

Modernizm'in daha etkin eleştirileri yapılmaya başlamıştır. İşte bu eleştirilerin

yapıldığı dönemde pek çok yeni felsefi kuram, ortaya çıkmıştır. Aydınlanma

Page 68: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

55

döneminde modern akımların etkisiyle ortaya konan feminist kuram, bu seferde

modernizme yönelen bu eleştirilerden etkilenerek yeni bir biçim almaya başlamıştır.

Modernizme yönelen bu eleştiriler, zamanla post-modernizmi, post-modernizm de

post feminizmi doğuracaktır" (Öztürk, 2011: 99).

Demir (2014: 54-55), postmodern düşünce ekolleri olduğunu söylemiş ve bu

ekollerin postmodern feminizme olan katkılarını şöyle ifade etmiştir:

"Postmodern düşüncede farklı ekoller vardır. Birincisi en radikal gelenek olan ve

başını J. Derrida, M. Foucault ve Lyotard'ın çektiği Fransız geleneğidir. Bunların

iddialarına göre herkes (kadın ve erkek) kendi gerçeğini yaratır, farklı gerçekler

arasında hüküm vermenin imkanı da yoktur. Çünkü bunları yargılayacak bağımsız

bir kriter yoktur. Fransız postmodernistler aşırı rölativistler olarak tanımlanır.

İkinci gelenek, bilim felsefesinden gelmektedir ve en iyi tanımlanan düşünürleri ise

Thomas Kuhn, Imre Lakatos ve Paul Feyerabend'tir. Bunları bilgi üretme işinin

oldukça karmaşık bir iş olduğunu ve bilimin başarılı bir bilim olabilmesi için kendi

özel standartlarını oluşturan araştırma geleneği bağlamında yapılması gerektiğini

ileri sürmektedirler. Üçüncü gelenek, hermenötik/yorumsamacı gelenektir.

Yorumsamacılık, metinlerin ve gizli olanın yorumuyla ilişkili bir metodolojik

yaklaşımdır. Bu geleneği oluşturan düşünürlerin başında Heidegger, Gadamer,

Habermasi Ricoeur ve Taylor gelmektedir."

Modern dönemin yücelttiği tüm değer ve kurumlara karşı ilk başkaldırıyı

postmodernizm 1970'li yıllardan itibaren Batı entelektüellerinin ilgi odağı olmayı

bilmiştir. Kısa bir zamanda postmodernizm kendisini; sanatta, edebiyatta,

düşüncede, felsefede, mimaride, bilimde, müzikte v.b. kendini göstermiş veinsan

hayatıyla iç içe olmuştur.1980 sonrasında postmodernizmin yanı sıra feminizm de

önemsenmeye ve benimsenmeye başlamıştır. Bu önemsemenin nedeni ise

feminizmin tıpkı postmodernizm gibi Batı kültür düşünce ve pratiğinin

sorgulamasının yapılmasını öngörebilmesidir. Nitekim feminizm ve

postmodernizm son zamanların en önemli siyasal ve kültürel akımları arasında yer

almayı başarmıştır (Demir, 2014: 82).

Aslına bakılırsa feminizm ve postfeminizmi sentezleyen postmodern feminizm,

17. yüzyıldan günümüze süre gelen modern bilim anlayışının, erkeğin bilim ve

aklı, kadının ise duygu ve mantıksızlığı çağrıştırdığı iddiasını referans alan "erkek"

merkezli bilim anlayışı olduğunu iddia etmektedir. Bu iddiaya göre, kadın modern

Page 69: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

56

bilginin oluşturulmasında devre dışı bırakıldığı için yeni bir bilimsel anlayışa

ihtiyacı vardır. Postmodern feminizm anlayışı olarak bilinen, erkeklerin kadınlara

karşı önceliklere sahip olduğunu kabul etmekte ancak bu kategorileşmenin önemli

olmadığını ifade etmektedir. Postmodern almayışa göre, kadın ile erkek arasında

sadece toplumsal olarak yapılandırılmış farklılıklar vardır. Öğrenilmiş davranışlar

ve toplumsal normlar, erkek ve kadını birbirinden ayrıştırmıştır. Diğer feminist

anlayışlarda olduğu gibi postmodern yaklaşımları vurgulayan feministlerde de,

erkekselliğin kadınsallığa tercih edildiğini öngören ikili yapıyı eleştirmektedir.

Bununla birlikte diğer feminist yaklaşımların savunduğu erkek, kadın, erkeklik ve

kadınlık gibi cinsiyet kategorilerinin zamansız ve homojen oldukları fikrini kabul

etmemektedirler (Ataman, 2009: 20). Postmodern feministler, tüm kadınların

yararı için bir eşitlik kuramı oluşturmuşlardır, yani kadın kategorisini yadsıyıp

farklı kadınlık durumlarının bulunduğunu öne süren çoğulcu bir yaklaşımı

benimsemişlerdir (Arat, 2010: 11).

Postmodern feministler, Batı ülkelerinin beyaz erkeklerinin, kadınlar ve diğer

renkteki marjinalleri ile teorik bir diyaloga geçmeleri gerektiğini

düşünmektedirler. Bilhassa Batının dışında yer alan feminist yazarlar, genelde

Batılı, özelde ABD'li feministlerin geri kalmış olan dünyanın gerçekliliklerini göz

önüne almadan kuramlar geliştirdiklerini ve kavramsallaştırmalar yaptığını ileri

sürerek eleştirilerde bulunmuşlar ve bu tekdüze feminist anlayışa bir tepki olarak

çoğulcu bir bakış açısını yansıtan postmodern yaklaşımları benimsemişlerdir.

"Hegemonik feminizm" olarak da bilinen Batıcı anlayışa karşı çoğulcu alternatifler

geliştirilmiştir ve bunlardan biri olan postmodern feminizm, çok sayıda gerçekliğin

örneğin; rasyonalite ve güç, sevgi ve karşılıklı bağımlılık gibi aynı anda var

olabileceğini kabul etmektedir. Postmodern feministlere göre farklı kültürleri

temsil eden kadınlar, farklı feminist versiyonları da geliştirebilirler (Ataman, 2009:

21).

Postmodern feministlerde "öteki olmak" kavramı önemlidir. Postmodern

feministler, radikal feministler gibi kadının ve erkeğin farklı oldukları yolunda

mücadeleler vermiş; kadın ve erkeğin eşit olmasından ziyade farklılıklarını gözler

önüne sermişlerse de onlar için öteki olmak ayrıcalıktır. Onlar, öteki olmaktan

Page 70: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

57

kurtulmak yerine öteki olmayı avantaj haline getirmeyi denemişlerdir. En yalın

ifadeyle, postmodern feminizm, dişil veya eril bir doğanın varlığı fikrine karşı

gelmişlerdir ve gerek tarihsel gerekse de kültürel açıdan özgül bilgi bağlamında

erkekler ile kadınlar arasındaki bölünmeleri incelerler (Şahin, 2013: 348).

Sonuç olarak postmodern feminizm, kadın sorunları üzerine önemli roller

üstlenmiştir. Postmodern feminizm, kadın sorunu konusunda düşünen ve böyle bir

sorunda kendisini taraf hisseden herkese yeni roller ve ufuklar açmıştır.

1.3. Feminist Perspektiften Popüler Kültürde Kadınların İmajı

Popüler kültürde kadın imajını anlayabilmek için bazı kavramların anlamlarını

açıklamak gerekmektedir. İmajı bir mesleğin bir toplumdaki mesleki geçerliliği ve

statüsüzünün o mesleği oluşturan toplumla şekillenen bir kavram olarak

görebiliriz. Ne var ki bir mesleği popüler kılan şey o mesleği icra edenlerin

cinsiyetsel niceliklerinin durumu olmamalıdır. Örneğin profesyonellik problemi

yaşayan hemşirelik mesleğini ele aldığımız zaman: hemşirelerin görevinin sadece

kan almak, tansiyon ölçmek, iğne yapmak gibi basit seviyede işler olduğunu

düşünen ve günümüzün yüksek eğitimi ile yetişmiş hemşirelerini ise eski kurs

hemşireleri ile karşılaştıran bir toplumda daha çok kadınlarca tercih edilen

mesleklerin popüler kültürde imaj problemi yaşaması da kaçınılmaz olmaktadır

(Çelik v.d., 2013: 148).Meslekleri kadın mesleği, erkek mesleği şeklinde

sınıflamanın popüler kültürde imaj problemine neden olması da kaçınılmaz

olacaktır. Bu konu başlığını daha iyi açıklayabilmek için bundan sonraki alt

başlıklarda konu detaylandırarak açıklanacaktır.

1.3.1. Kültür ve Popüler Kültürün Tanımı

Gündelik yaşamımızda hemen herkesin kullandığı bir kelime grubu olan popüler

kültürün ne olduğu konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlerin bir

kısmı popüler kültür kavramına karşıyken bir kısmı da popüler kültürün tarafında

Page 71: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

58

yer almaktadır. Popüler kültürü tanımlamadan önce "kültür"ün tanımlarına bakmak

yararlı olacaktır. Latince kökenli olan kültür kelimesinin anlamsal içeriği toprağa

bir şeyler ekip biçmektir. Aynı zamanda insan zekâsının oluşumu, gelişimi,

geliştirilmesi ve yüceltilmesi anlamıyla kullanması bu kelimenin değişik ve

bugünkü anlamına yakın bir biçimde kullanılmasına yol açmıştır. Kültürün bir

diğer anlamı ise toplum tarafından tarihin gidişi içinde yaratılan ve toplumun kendi

gelişmesi içinde ulaşılan aşamayı gösteren tüm maddi ve manevi değer olarak da

tanımlanabilmektedir (Sakallı, 2014: 308).

Kültür kavramsal açıdan pek çok bilimsel araştırma disiplini ya da uygulama

alanında kullanılmaktadır. Bu çok alanlılık şüphesiz ki kültüre farklı yaklaşım ve

farklı kültür tanımlarının yapılmasına yol açmaktadır. Bundan dolayı biyoloji,

sosyoloji, tarih, antropoloji, güzel sanatlar, felsefe v.b. konularda ele alınan kültür

kavramını tek bir tanımda açıklamak zordur. Bu bağlamda Özdemirci (2014: 116-

117), farklı ekollerden gelen farklı kültür tanımlarından birkaç tanesini şöyle

tanımlamıştır:

Kültür, toplumların birikimli uygarlığıdır.

Kültür, insanların bir toplumun üyesi olarak edindikleri her türlü alışkanlık

ve yeteneği içeren karmaşık bir bütündür.

Kültür, bir topluluğa ait paylaşılan ve bir nesilden diğer bir nesle aktarılan

tutum, davranış, değerlendirme, inanç ve yaşam biçimlerini yorumlamayı

sağlayan bir olgudur.

Erol Sakallı (2014: 309) da kültürün karşılığı olarak çeşitli tanımlamalar yapmıştır.

Bunlardan bazıları şöyle sıralamıştır:

Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içindeki tüm maddi ve manevi değerler

ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal

ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü,

Bir topluma özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü,

Muhakeme, zevk ve eleştirme yeteneklerinin öğrenim ve yaşantılar yoluyla

geliştirilmiş olan biçimi,

Page 72: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

59

Bir milletin yaşayış tarzı, maddî ve manevî her şeyini içine alan değerler

topluluğu,

Subjektif bir nitelik taşıyan inançlar, ahlâka ait görevler, güzellikle ilgili

şekiller ve bütün mefkûreler, bir kültür (hars) topluluğunun inançları.

Şüphesiz kültür kavramını oluşturan temel öğeler vardır. Bunlar; insan, toplum,

ortak düşünce ve dildir. Yukarıda ki tanımlamalara baktığımızda zaten kültürün

adeta bu öğelerin etrafında şekillendiğini görmüş olacağız. Bu öğelerden kültürün

bel kemiği olarak düşünülen ise dildir, nasıl ki bir insanı insan yapan en temel şey

dilse ulusu ulus, kültürü kültür yapan şey de hiç şüphe yoktur ki dildir.

"Bizim bu çalışmada kullanacağımız anlamıyla kültür, genel olarak dünyanın nasıl

olduğu ve nasıl olması gerektiği hakkında bir grup insan tarafından benimsenip

paylaşılan ve onların algılarını, fikirlerini, duygularını ve davranışlarını

şekillendiren temel varsayımlar olarak tanımlanabilir." (Özdemirci, 2014: 118).

Popüler kelimesini günümüzde kullanıldığı biçimiyle düşündüğümüzde iki anlamı

karşılamaktadır. Bunlar, yaygın olarak beğenilen ve tüketilen diğeri ise bir halka

ait olan anlamlarıdır. Aslında popüler kültür dediğimiz şey; gündelik hayatın

kültürüdür. Bu açıdan bakıldığı zaman popüler kültür belli dönemlere damgasını

vuran, o dönemleri şekillendiren ve insanlara da o döneme özgü imajlar yüklemesi

şeklinde düşünülebilir.Ayrıca popüler kültür dendiği vakit pek çoğumuzun aklına

gelen "en çok tercih edilenin" gelmesi de doğrudur. Çünkü bir şey ne kadar çok

tüketilirse o kadar popülerdir iddiası hemen herkesçe kabul edilmiştir.

Özdemirci (2014: 121), popüler kültürün günümüze değin sayısız tanımlamanın

yapıldığını söylemiş ve bu tanımlardan birkaç tanesini şöyle açıklamıştır:

Popüler kültür, yaşam öğeleridir, yani konuşulan ve basılan sözler, sesler,

resimler, nesneler ve eserlerdir.

Çoğunluğa seslenen ve bu çoğunluk tarafından tanınan kültürel

eserlerdir/kalıntılardır.

Halkın davranış, değer ve eğlence biçimidir.

Orta sınıfa ait kültürdür.

Page 73: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

60

Popüler kültür;belli bir dönemde özgünlüğü olan, hızlı üretilen ve hızlı tüketilen

kültürel özelliklerden ibarettir. Kimi çevrelerce geniş halk kitlelerinin benimsediği

kültür olarak da bilinmektedir.Bu iki tanımlamanın genel olarak ortak noktası belli

bir kesime değil sınıf farkı gözetmeksizin herkese hitap etmesi, sıradan olması ve

özel bir eğitim ya da görgü gerektirmemesidir. Zaten genel itibarıyla eleştirilen

noktalarından biri de budur. Popüler kültür, kitlelere dayatılan, bu kitlelere anlık

zevkler veren ve onları tüketime yönelten bir kavramdır (Sakallı, 2014: 309).

Kısaca ve en geniş anlamıyla popüler kültür, gündelik hayatın kültürüdür.

1.3.2. Popüler Kültürde Kadın

Popüler kültür, kadın ve erkek ilişkilerinin, toplumun en yalın şekliyle gündelik

yaşamın tüm alanlarının sürekli olarak tanımlandığı ve yeniden üretildiği bir

alandır. Ancak toplumsal ve kültürel iktidarın kurulduğu, ataerkil sistemin sürekli

yeniden kurulduğu bu alan uzunca bir süre önemsiz görülmüştür. Çok sık olmasa

da yapılan değerlendirmelerde, popüler kültür, kitle kültürü ile bir tutularak

küçümsendiği saptanmıştır. İnsanı ideolojik açıdan yakalayan ve onu yöneten

popüler kültür ürünlerinin kadın bakış açısından nasıl görüldüğü bilhassa çoğu

erkek olan kültür eleştirmenleri tarafından pek merak edilmemiştir. Oysaki,

popüler kültürün en az erkekler kadar önemli tüketicileri de kadınlardır (İrvan,

1995: 7).

Charlotte Perkins Gilman'ın 1911 yılında yazdığı The Man-Made World or Our

Androcentric Culture (Erkek Yapımı Dünya ya da Erkek Merkezci Kültürümüz)

isimli kitabında Gilman, popüler kültür tartışmalarının genel bakış açısının dışında

kalan feminist bir kültür çözümlemesini yansıtmıştır. Gilman, erkeklerin kadınları

yaratıcılık alanlarından, eğlence ve boş zaman etkinlik biçimlerinden dışlayarak

insan etkinliklerini kendi tekelleri altına aldıklarını, yönettiklerini ve

erkekleştirdiklerini savunmuştur. Bu kurmaca, kadın yaşamının doğru görüntüsünü

hiç bir zaman vermemektedir aksine insan yaşamının çok azını ve erkek yaşamının

orantısız bir biçimde çoğunu vermektedir. Örneğin oyunların ve sporların genel

Page 74: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

61

itibariyle erkeksi olmaları bu tarzdan şeylerin kadına yabancı gelmesine neden

olmaktadır. Gilman'ın eleştirdiği şey; kitle, sınıf ya da çoğulcu toplumu değil,

ataerkil toplumu, erkekler tarafından dayatılan biri erkekler için diğeri kadınlar

için var olan iki kültürel etkinlikler dizgesinden oluşan erkek merkezci toplumun

var oluşudur (İrvan ve Binark, 1995: 18).

Beatrice Forbes- Robertson Hale'nin 1914 yılında yazdığı "What Women Want:

An Interpretation of the Feminist Movement" (Kadınlar Ne İstiyor: Feminist

Hareketin Bir Yorumu) kitabında erkeklerin kültür üzerindeki denetimlerine

benzer bir eleştiriyi İrvan kitabında, aşağıdaki şekliyle almıştır:

"Kadınlarla akılcı ve yaratıcı yetilerden yoksunlar diye sık sık dalga geçilmiştir.

Ancak günümüze kadar, bu yetilerini geliştirme fırsatını bulan kadın sayısı erkeklere

oranla çok küçük olduğu için karşılaştırma yapmak yanıltıcı olur. Kadınların bu

yetilerini ancak şimdilerde açığa çıkıyor. Bir sınıf olarak kadınlar, her zaman

sessizdi; şimdilerde bir kısmı dillendi. (...) Kendini ifade etmede özgür olan kadın

sayısı erkeklerinki kadar olduğunda, dünyada bir tek büyük mücadele sürmeye

devam edecektir, kadın erkek farkı gözetmeksizin tüm mülksüzlerin kendi mirasları

için mücadelesi." (İrvan ve Binark, 1995: 19)

Birsen Banu Okutan ise "Türkiye'de Popüler Kültür Din ve Kadın" adlı eserinde

"Neden Popüler Kültür ve Kadın?" başlığı altında başörtülü kadınlar açısından

popüler kültüre bakışını ve neden popüler kültürde kadın konusunda inceleme

yapma gereği duyduğunu kısaca şu sözlerle ifade etmiştir:

"Cumhuriyet'in kadın temsili üzerinden yapılan toplumsal cinsiyet araştırmaları

rölatif gelişmiş bir hacme sahip olmakla birlikte, kadının medyaya, özelde popüler

kültüre, eklemlenme süreci etraflıca inceleme konusu olmamıştır. Öte taraftan

başörtüsü ile temsili rol oynayan kadının ne toplumsal hayatta konumlanışı, ne

sosyal, siyasal, ekonomik düzlemlerde verdiği mücadeleler ne de popüler kültür

araçlarıyla etkileşimi hak ettiği ilgiyi görmüştür. Kadın-popüler kültür ilişkisinin

yeterli ilgiyi görmediği alanda başörtülülerin ihmal düzeyinin daha yüksek olması

bu konuda çalışmayı ihtiyaç haline getirmiştir." (Okutan, 2013: 14)

Page 75: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

62

Ersoy, (2009: 218) günümüzde meydana gelen küreselleşmenin etkileri ile birlikte

kadınların hayatlarında ve sosyal ilişkilerinde önemli değişimlerin yaşandığına

değinmiştir ve bu değişimlerle ilgili olarak da şu sözlerle devam etmiştir:

"Küreselleşmenin kışkırtıcılığı ile şekillenen popüler kültür özellikle kadınların

toplumsal rollerine büyük darbeler vurmakta; kâr amaçlı tüm stratejilerde onu

metalaşmış bir figüre dönüştürmektedir. Burada cinsiyet rollerinden ve

değerlerinden ziyade kadının cinsel tarafı ve boyutu öne çıkarılmaktadır. Kadın,

tüketimizm ve popüler kültür içerisinde, cinsel arzular ve istekler temelinde köle gibi

kullanılmak istenmektedir. Popüler kültürün bu hoyratlığı, aile hayatı üzerinde baskı

uygulamakta, aile içi ilişkilerde, cinsiyet rollerinde ve otoritede önemli değişmelere

sebep olmaktadır. Bir zamanlar bez bebeklerle oynayarak annelik rolünü ve

duygularını daha küçücük yaşlarda öğrenen kız çocuklarına, bu gün

popülerleştirilen Barbie bebeklerin pırıltılı dünyasında yeni değerler

kazandırılmaya çalışılmaktadır."

Aslında feministlerin yıllardır yaptığı ve yapmakta olduğu şey yalnızca kadın

hakları için mücadele etmek olmamış bununla birlikte pek çok şeyi de

sorgulamışlardır. "Üretici ve tüketici olarak kadınların, popüler kültürle

ilişkililerinin yitik tarihini yeniden inşa etmeye çabalayan" (İrvan ve Binark, 1995:

27) tutumları kadın çalışmalarının bir diğer uzantısı olarak incelenmektedir.

Feministler, kadınların yaratıcılık için sahip oldukları fırsatları ve bu fırsatların

tarihsel süreçle birlikte nasıl değiştiğini, kadınların yaratıcılığının nasıl

değerlendirildiğini, kadınların nasıl ve neden sessizleştirildiklerini, erkekler

tarafından kendilerine uygun görülen söylemleri ve etkinlikleri kendi yaşamlarında

nasıl anlamlandırdıklarını sorgularlar. Popüler kültüre ilişkin çağdaş feminist

yaklaşımları anlamak için aslında feminist hareketin canlılık kazandığı son yirmi

yıl içinde yapılmış çalışmalara bakmak yeterli olacaktır. Bu süreçte çağdaş

feministler, popüler kültüre ilişkin olarak farklı yaklaşımları benimsemiş olsalar

da, iki temel varsayımdan bahsederler. Bunlardan ilki; kadınların popüler kültür ile

erkeklerden farklı, özel bir ilişkilerinin olduğu varsayımıdır. Feministler

kadınların, belli popüler kültür ürünlerinin tüketicileri olarak merkezi roller

üstlenmelerinin yanı sıra, hem erkeklere hem de kadınlara özgü popüler kültürün

merkezi bir öznesi, bazı durum ve dönemlerde popüler kültürün önemli yaratıcıları

ve üreticileri oldukları; ikinci varsayım ise kadınların kendi kimlikleri üzerindeki

Page 76: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

63

kontrolü ele geçirerek toplumsal söylemlerle birlikte toplumsal ilişkileri

değiştirmektir. Böylece kadınlar, popüler kültürde hem kadınlar hem de ataerkil

kültürün işlevsel yönünün anlaşılmasını önemli bir hale getirmektir (İrvan ve

Binark, 1995: 19-20).

Konuyu kısaca özetlemek gerekirse, kadınlık kültürü, erkek popüler kültürü ile

ilgili çalışmalarda kullanılan kategorilerin içine konulmamalıdır. Popüler

kültürdeki feministler daha çok şu sorular üzerinde durmalıdırlar; erkek egemen

kültürde, kadınlar kendilerini açıklamayı nasıl başardılar?, kadınların yaratıcılığı

neden küçümsenmiş, değersizleştirilmiş ve de ihmal edilmiştir?, kadınların ve

erkeklerin yaratıcılığı nasıl farklılaşır? gibi. Popüler kültür içeriğindeki kadın

betimlemelerini değiştirmenin mevcut sorunları çözeceği fikrinin yerine belki de

erkeklerin kültüründen farklı olan kadın kültürüne teşvik edilmesi ve yeniden ele

alınması gereken bir şey olarak olumlu bir değer yüklemek anlamlı olacaktır. Bu

şekilde, erkelerin kadınlara ilişkin imgeleri yerine, kadınların kendileriyle ilgili

imgeleri ve kendi deneyimlerine ilgi göstermesi de yerinde olacaktır (İrvan ve

Binark, 1995: 26).

1.3.3.Toplumsal Cinsiyet Açısından Kadın ve İmajı

Konu başlığını açıklamadan önce "imaj" kavramını irdelemek yerinde olacaktır.

İmaj kavramı son zamanlarda tıpkı "popüler" kelimesi gibi sıklıkla

duyulabilmektedir. Örneğin; kurum imajı, personel imajı gibi. Bu bağlamada imaj

kavramı, bir çok yazar ve kuramcı tarafından birbirinden farklı bakış açılarıyla

yorumlanıp değerlendirilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir: İmaj, bir kişinin bir

obje hakkındaki tecrübelerinin tümü; bir objenin görsel veya düşünsel olarak

görüntülenmesi, fotoğraf, sinema ve televizyon aracılığıyla tekrar oluşturulup,

sözlü veya yazılı bir dille yapılan çalışmalar olarak ifade edilebilmektedir. Ancak

bizim çalışmamızda tercih edeceğimiz tanımıyla imaj: Bir olgunun kişiye

çağrıştırdığı duygu ve düşünceler bütünüdür (Özdemirci, 2014: 77).

Page 77: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

64

İmaj, biçimi, içeriği ve anlamı bir arada barındırabilen bir kavramdır.

İnsanoğlunun kendini işaretlerle, sembollerle ifade etmeye başladığı günden bu

güne değin bir imaj yaratma çabası da bu bağlamda hep var olmuştur. İmaj

olgusunun çeşitli olması, bu alanda çalışanların pek çok disipline birden

başvurmalarını gerektirmektedir. Örneğin; resim, heykel, optik yanılsamalar,

haritalar, diyagramlar, düşler, halusinasyonlar, filmler, tiyatro ve hatta düşünceler,

bunların hepsi birer imajdır (Özdemirci, 2014: 78).

Toplumlardaki bireyler, sosyalleşme sürecinde toplumun değer ve yargılarını

kültürel yollardan öğrenip bu olguyu içselleştirmektedirler. "Bu şekilde ortaya

çıkan toplumsal cinsiyet kavramı, biyolojik cinsiyetle açıklanamayan sosyal sınıf,

ataerkil, siyaset ve toplumdaki üretim biçimiyle bağlantılı bir anlama sahiptir ve

kadınlar ile erkekler arasındaki farklılıkların toplumsal düzlemde kurulmuş

yönlerini ortaya çıkarır." (Parlaktuna, 2010: 1226). Tam da bu tür sosyal-kültürel

dayatmalar, kadının yaşamındaki yerinin evi, en birincil rolünün ise kocası ve

çocuklarının bakımı olduğunu göstermesi genç neslin de bu şekilde

yönlendirilmesine neden olmaktadır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı

diyebileceğimiz bu kavram ne yazık ki kadını konumu itibariyle ikinci plana attığı

gibi kadının sosyal olarak dışlanmasına, sömürülmesine ve ezilmesi gibi daha

başka pek çok olumsuz duruma düşmesine neden olmaktadır. Günümüzde

toplumsal cinsiyet olarak işlediğimiz şey aslında "toplumsal cinsiyet eşitliği"

adıyla ülkelerin kalkınma ve demokratikleşme hedefleri arasında yer verilen bir

kavramdır (Parlaktuna, 2010: 1226).

Toplumlara ait gelenek ve görenekler incelendiğinde görülen şeybu gelenek ve

göreneklerin hem cinsiyet farklılığını hem de kadınların toplum bazındaki

konumlarını etkilemesidir. Yaygın olarak kabul edilen ev işleri incelendiğinde ise

görülen şey ev işlerinin kadının temel görevi ve sorumluluğunda olduğu fikridir.

Bu da gösteriyor ki cinsiyet farklılığının gelenek ve göreneklere paralel olarak

şekillendiğidir. Konuyu bir örnekle açıklamak gerekirse; hem anne hem de

kütüphaneci olan bir kadının kütüphanede çalıştıktan sonra evine gelip ev işleriyle

birlikte çocuklarının bakımını üstlenmesi, kocasının da tam tersi ev işlerinde eşine

Page 78: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

65

yardımda bulunmaması kadının rolünün toplum ve kültürle şekillendiğini açıkça

göstermektedir (Yılmaz, 2012: 551).

Ersoy (2009: 214-215), cinsiyet kültürünü ve bir toplumda kadına ve erkeğe

yönelik tanımlamaları, bunlara ilişkin imajları, davranış kalıplarını, cinsiyetlerine

dair kimlikleri, cinslerin bir birlerine karşı olan ilişki biçimlerini, tutumlarını,

evlenme adetlerini, aile tiplerini, güzellik anlayışlarını, giyim kuşamlarını da içine

alan çok geniş bir alanı ifade ettiğini söylemiş ve bu söylemini cinsiyet kültürüyle

ilgili şu sözlerle devam etmiştir:

" 'Her toplumda mevcut kültürel yapı içerisinde "Kadın ve erkek nasıl davranır?

Nasıl giyinir? Kadınlara ve erkelere özgü alışkanlıklar ve uğraşılar nelerdir?" gibi

soruların farklı cevapları bulunur. Kültürel yapının vermiş olduğu bu cevap

farklılıkları aynı zamanda cinsiyetlerin toplum içerisindeki konumlanışına ve

şekillenmesine de etki ederek bir farklılık doğurur. Kültürün cinsiyetlere yönelik

bölümü, bir toplumda "cinsiyet kültürü"nü oluşturur. Cinsiyet kültürü bir manada

kültürün cinsiyetlerle alakalı hususlarda kendini ifade etme biçimidir. Genel olarak

paylaşılan ortak kültürün, cinsiyetlere yönelik uygun gördüğü tavırlar, tutumlar ve

değerler, bu çerçevede gelişen cinsiyet ve toplumsal cinsiyet gibi nitelemeler,

cinsiyet kültürünün içerisinde yer alır.' "

Feminist düşünürler, masalların, filmlerin, ders kitaplarının hatta dinlerin dahi

toplumun gözünde kadınlara karşı ayrımcılık fikrine gizli yada açık bir şekilde

destek verdiklerini savunmaktadırlar. Daha çocuk yaşlarda okunan; Külkedisi,

Pamuk Prenses ve Rapunzel gibi masallardaki kız çocuklarına verilen en önemli

sosyal statü, onların evlenip mutlu bir yaşam sürmeleri üzerinedir. Oysa kendi

hayatlarının kontrolünü eline alabilmiş, yalnız yaşayarak bir erkeğe bağımlı ya da

bağlı olmayan cadı karakteri ise her zaman kız çocuklarını korkutmuştur. Filmlere

baktığımızda ise kadınların yine olumsuz ya da edilgen karakterler olarak lanse

edildiklerini görüyor olmamızdır. Örneğin, korku filmlerindeki kadınları

incelediğimizde buradaki kadın karakterlerin kötülük saçan bir yaratık veya bu tür

bir yaratığın dünyaya gelmesini sağlayan kişiler olarak tanınmasıdır. Türk

Sinemasının adeta bel kemiğini oluşturan Yeşilçam filmlerinde ise kadın,

çoğunlukla her hangi bir işte çalışmayan, kendini evine adamış bir anne ve sağdık

bir eş olarak nitelendirilmektedir. Reklamlar incelendiğinde ise kadınlar adeta

Page 79: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

66

bedenleriyle değerlendirilip, kadının bedeni ile zihni arasındaki bağlantıyı koparan

zihniyet desteklenerek şu mesaj verilmeye çalışılmaktadır: "Bacaklar güzelse,

kişiliğin önemi yok!" (Yılmaz, 2012: 552). Yılmaz'ın imaj konusu hakkındaki

incelemeleri gerçekten de Türk toplumunun kadına yüklediği rolleri

yansıtmaktadır. Kadınlar hep anne rolündedir ve bu role uygun olarak; evine bağlı,

çalışmayan, ellerinde lastik eldivenlerle bulaşık yıkayan, toz alan görüntüleriyle

oluşturulmuş ev kadını imajıyla lanse edilmektedir.

Reklam yazarları, "en iyi tüketici" kategorisinde kadınları birinci sırada

görmektedirler. Bunun başlıca nedeni olarak da güzellik ürünlerinin satış

kampanyalarında kadın bedeninin çok iyi sergilenmesidir. Bu durumda ne yazık ki

kadının kendi bedeni önce kendisine sonra da erkeğe beğendirmekle yükümlü

tutulması olarak görülmesidir.

Türkiye'de daha çok ilköğretim ders kitaplarında cinsiyet üzerine kurulan ifadeleri

araştırmak amacıyla yapılan çalışmaların amacı toplumsal cinsiyetin okullarda

çocuklara nasıl yansıtıldığıdır. Bu çalışmalarda dikkat çeken şey özellikle

ilköğretimdeki Hayat Bilgisi ve Vatandaşlık Bilgisi gibi kitaplarda kadına

yüklenen imajdır, çünkü bu kitaplarda anneye verilen ve yüklenen rol; eve

bakmak, babanın rolünün ise evinin geçimini sağlamaktır. Diğer bir nokta ise

annenin çalışması durumunda aile bütçesine katkıda bulunabileceği gibi ifadeler

kullanılarak aslında toplumsal roller ve Türk kültürünün çalışan kadının kazancına

bakış açısını açık bir şekilde ortaya koymaktadır (Çakınberk, 2011: 88). Kadının

yalnızca aile bütçesine katkı sağlayacağı ifadesi bile kadın için olumsuz bir imajın

var olduğuna en güçlü kanıttır. Bilhassa Türk toplumunda erkeğin çalışması daha

önemli olarak görülmektedir. Kadının en temel görevi evinde oturup çocuklarına

bakmaktır. Zaten bu mantalite kapsamında kadınların olumsuz imaj sorunu

yaşadığı ortada bir durumdur. Elbette aile kavramın merkezinde anne önemlidir

ancak güçlü olan anne kendi ayakları üzerinde de durabilen annedir.

Kısaca özetlemek gerekirse feminizm, geçmişten günümüze hemen her toplumda

başta kadınlar olmak üzere toplumun tamamını ilgilendiren önemli bir konu

olmuştur. Ancak feminizm kavramsal açıdan tam olarak anlaşılamamaktadır.

Page 80: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

67

Çünkü kadınlar başta olmak üzere "feminizm nedir?", "kimlere feminist denir?"

tarzındaki sorulara verilen cevaplar incelendiğinde bu kavramın gerçekten tam

olarak anlaşılmadığı görülecektir. Nitekim Türk toplumunda Batı'ya kıyasla

feminizmin adlandırılıp anlaşılması daha geç olmuştur. Yanı sıra feminizm

bünyesinde pek çok kuramı barındırmaktadır. Bunlardan ilki liberal feminizmdir

ve liberal feminizmin vurgu yaptığı şey "kadın-erkek" eşitliğinin tam anlamıyla

sağlanmasıdır. Erkeklerle aralarındaki uç ayrımcılığın yani gerek ekonomik

alandaki, gerek siyasal alandaki, gerekse toplumsal alanlardaki engellerin ortadan

kaldırılmasını talep etmektedirler. Radikal feminizmde ise tamamen farklı talep ve

amaçlarla mücadelelerini sürdürmektedirler. Zaten "radikal" kelimesini sırf yalın

anlamı olan köklü, köktenci anlamlarıyla bile düşünüldüğünde radikal feminizmin

nasıl bir yapıda olduğu az çok kestirilebilir. Onların talepleri ise cinsiyetsiz bir

toplum yaratmaktır. Aslında radikal feministlerin pek çok şeye karşı çıkmaları tüm

teoriler içinde en sert mizaçlı olan teori olmasına neden olmuştur. Çünkü radikal

feminizm, evlilik kurumuna, annelik anlayışına kaşıdır. Marksist teori ise adından

da anlaşılacağı üzere, Karl Marx ve Friedrich Engels'in görüşlerinden etkilenip

şekillenmiştir. Genel itibariyle Marksist ideolojiyi benimseyen kitlelerin temel

amacı işçi-emekçi sınıfının haklarını gözetmektir, Marksist feministlerin de temel

amacı kadın işçi ve emekçilerin hakları, çıkarları üzerinedir. Yani Marksizm işçi

sınıfı çıkarlarını sağlamaya yönelik düşünceler Marksist feministler tarafından

kadın işçilere uyarlanmıştır. Sosyalist feminizm bir bakıma Marksist feminizmle

benzerlikler (iki teorinin de kapitalizme düşman olması) gösterse de bazı

noktalarda farklılıklar mevcuttur. Sosyalist feminizmin kadından beklediği;

kadınların ekonomik açıdan özgürlüklerini sağlayarak kendi ayakları üzerinde

durabilmeleridir. Böylece erkeğe olan bağımlılıkları yok olacak ve kendi

yaşamlarını düzenleme şansı elde edeceklerdir. Postfeminizm ise belki de

inceleme fırsatı bulduğumuz teoriler içerisinde en farklı olanıdır, çünkü post

feminizm bilhassa kadınlar açısından ataerkil yapılanmaya sahip toplumlarda var

olan yanlışların düzeltilmesi için oluşmuştur.

Kadınlar, bir yandan hakları için mücadele ederken bir yandan da toplum

tarafından kendilerine yüklenen imaj ve kadınsallık rolleriyle de ilgilenmek ve

Page 81: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

68

mücadele etmek durumunda bırakılmışlardır. Çünkü pek çok toplumda kadın,

zaten cinsiyeti gereği olumsuz ve kötü imajla değerlendirilmiştir. Kadının en temel

rolü olarak ev kadınlığı görülmüş daha ilk ve ortaokullarda kadın olmanın evde

oturup çocuk bakmak olduğu öğretilmiştir. Bu tarzdaki temel okullarda okutulan

dersler için yazılmış kitaplarda baba işe giden para kazanan kişiyken anne evinde

oturan çilekeş kadın rolündedir. Popüler kültürde kadının imajının aslında bu

olmadığı ve olmaması gerektiği ile ilgili çalışmalar ve incelemeler yapıldığı gibi

kadının mevcuttaki olumsuz imajın da yok edilmesi için daha çok feministlerin

öncülük edip kadın mücadelesini desteklemesi gerekmektedir. Feminizm sırf kadın

meselesi olarak görmemek gerekir. Eşit hak ve olanaklara sahip bireyler yaratmak

için kadın olmaya gerek yoktur. Unutulmamalıdır ki özgür birey özgür toplumu

oluşturur. Bu da ancak kadın erkek eşitliğinin tüm alanlarda sağlanmasıyla

gerçekleşebilecek bir durumdur.

Page 82: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

69

İKİNCİ BÖLÜM

KADIN KÜTÜPHANECİLER VE SORUNLARI

Kadın kütüphanecilerin mesleki sorunlarına değinmeden önce bu bölüm için bazı

kavramları açıklamak gerekmektedir. Kadın kavramı ilk bölümde bilimsel veriler

ışığında detaylıca açıklanmıştı. Yanı sıra "mesleğin" tanımı, kökeni ve tarihine

kısaca değindikten sonra profesyonel bir meslek olarak "kütüphanecilik ve

kütüphaneciliğin nitelikleri" açıklanacaktır.

Emek piyasasında yer edinmeye çalışan kadınlar; erkeklere kıyasla çok daha fazla

sorunla karşı karşıya kalmış ve kalmaktadırlar. Sorunlar daha ilk hamlede kendini

göstermektedir, çünkü kadının emek piyasasında ayakta durması erkeğe göre çok

daha zordur. Kadının görünmeyen emeği ve elde ettiği gelirin yan gelir olarak

değerlendirilmesi gibi kadının, sırf cinsiyetinden dolayı ayrımcılığa uğraması,

cinsel tacize maruz kalması, keyfi olarak işine son verilmesi, ücret konusunda

ayrımcılığa uğraması gibi nedenlerle zor durumda bırakılmakta ve bu zorluklarla

mücadele etmek durumunda kalmaktadır. İş olanaklarının yetersiz ya da kısıtlı

olduğu ülkelerde işe alımlarda en son kadın düşünülmekte ancak işten

çıkarımlarda ise ilk akla gelenin kadın olması gerçekten tezat bir durumu gözler

önüne sermektedir. İş yaşamının zorlu ve stresli olması bir de ev işleriyle

birleşince kadının nasıl bir mücadele göstermesi gerektiğini bir düşünelim; üstelik

onca emeğinin karşılık bulamaması, "kadının yeri evidir" tarzındaki mantalitelerle

kadınların hayatları gerçekten daha da zorlaşmaktadır. Oysa kadın özgürleştiği

kadar güçlü ve güzeldir. Onu tıpkı çaresiz bir kuş gibi kafese mahkum etmek, onun

kendi ayakları üstünde durmasını engellemek kadını körelttiği gibi,

değersizleştirmektedir de. Kadınların mesleklerini icra etmelerine her zaman

destek verilmelidir, bu destek hem devlet eliyle hem de özel sektörce

desteklenmelidir. Destek bulamayan kadın zamanla eve mahkum hale gelir ve bir

zaman sonra da körelir.

Page 83: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

70

Hangi meslek grubunda olursa olsun kadının cinsiyetinden dolayı maruz kaldığı

sıkıntılar aslında tüm kadınları ilgilendirdiği için tezin bu kısmında kadın

kütüphanecilerin yanı sıra genel anlamda kadınların sıkıntılarına değinilecektir.

Emek piyasasının kadınlara sunduğu ya da sunamadıkları da gene bu kısım için

irdelenecektir.

2.1. Meslek Olarak Kütüphanecilik

Kütüphanecilik mesleğini ve bu mesleğin tarihsel evrelerini açıklamadan evvel

meslek kavramına genel bir çerçeveden bakmak yerinde olacaktır. Tüm

toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de çeşitli meslek grupları vardır ve insanlar

mesleklerini yerine getirebilmek adına toplumun verdiği çeşitli sorumluluklar ve

haklar doğrultusunda mesleklerini icra ederler. İnsanlar, doğar, yaşar ve ölürler ve

bu üçlü döngü içerisinde belki bilerek, belki farkında olmadan ya da istemeyerek

bir meslek seçerler. En üst katmandan tutunda en alt katmana kadar her meslek

grubu kendi içerisinde değerli bir yere sahiptir. İnsanlarda bu bağlamda

mesleklerini icra ederken aslında çalışma işlevini de yerine getirmiş olurlar.

Meslek (profession), köken itibariyle aslında manastır hayatı yaşamak için yemin

eden rahiplerin, mesleklerini icra ettikleri süre boyunca, uygun şekillerde hizmet

yapmaya söz vermeleri temellidir. Meslek fikri yeni bir kavram değildir ancak

mesleklerin türlerinin insanlık tarihiyle birlikte değişimler yaşadığı

bilinmektedir.Batı'da meslekler, orta çağlarda sanatkarlar locası ile hanlarda

başlamıştır. Buradaki localar, çıraklık standartları, mesleki yeterlilik ve üyelerin

performansları gibi konulardan sorumlu olmuşlardır. Batı'daki lonca teşkilat

yapısının eski çağlara kadar uzanan bir geçmişi olduğu ve bu teşkilatın şehirlerin

kurulmasıyla birlikte doğduğu düşünülmektedir. Lonca teşkilatı Roma

İmparatorluğu'na kadar tarihte benzeri görülmemiş bir gelişme yaşamıştır ancak

imparatorluğun ortadan kaldırılmasıyla hem sanayi hem de ticarete zarar

verilmesiyle locaların kendileri için yeterli kazanç sağlayamamaları sebebiyle

yaşadıkları şehirleri (Galya, Roma vs.) terk etmek zorunda kalmışlardır. Fakat 11.

Page 84: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

71

ve 12. yüzyıllarda yeniden türemeyi başarmışlar ve Avrupa'da ticari hayatı yeniden

canlandırmışlardır. 13. yüzyıldan itibaren ise lonca teşkilatı gelişmeye başlamıştır.

Bu durum 18. yüzyıla gelindiğinde bilhassa teşkilatın, mesleklerin itibarını ve

teşkilat mensuplarının haysiyetini korumak yerine işverenin imtiyazını korumaya

çalışması loncaları ani bir çöküşle karşı karşıya gelmiştir (Yılmaz, 2007: 43-44).

Daha çok Batı'daki lonca teşkilatına benzeyen bir yapı da Anadolu'da "Ahilik

teşkilat" adıyla oluşturulmuştur. Ahilik teşkilatının Azerbaycanlı iktisatçı Ahi

Evran tarafından oluşturulduğu bilinmektedir. Kısaca Ahi teşkilatının amaçlarını

sıralayacak olursak:

Türkler, Rum ve Ermeni tüccar ve sanatkar karşısında rekabet edebilmek

için ahilik teşkilatını kurmuşlardır. Bu şekilde Türk halkının ekonomik

yönden bağımsızlığı için önemli bir adım atılmıştır.

Çeşitli bölgelerden Anadolu'ya gelen çok sayıdaki işsiz esnaf ve

sanatkarlar iş bulma olanağı elde etmiştir.

Esnaf ve sanatkarların ürettiklerin malların kalitesini korumak ve

standartlara uygun biçimde mal üretip satmak için böyle bir teşkilatın

olması gerekmiştir.

Bu teşkilatla, sanatkarlara mesleki ahlak yapısı edindirilmiştir (Yılmaz,

2007: 45).

Kütüphaneciliği profesyonel bir meslek olarak ele aldığımızda ise özellikle bu

mesleğin "Kütüphane ve Enformasyon Bilimi"ne dayalı olduğu görülür. Bu

bağlamda kütüphaneciliği Yılmaz (2007: 46-47) şöyle nitelendirmiştir:

kütüphanecilik;

"geniş kültürel bilgi;

(örneğin hukuk gibi) geniş alanlarla desteklenen bilgi;

felsefe ve bilim sosyolojisine dair bilgi;

ekonomi ve yönetim bilgisi;

veritabanları, internet kaynakları gibi belli enformasyon kaynaklarına dair

bilgi;

Page 85: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

72

bilgi teknolojilerine dair bilgi;

dil ve iletişim becerileri;"

gibi bilgi hizmetleri ve bilgiyi içinde barındıran profesyonel bir alandır.

Kütüphaneciliğin profesyonel bir meslek olarak görülüp mesleki eğitimin

üniversite düzeyinde verilmesi fikri ise ilk kez 1829 yılında Martin Schrettinger

tarafından düşünülmüştür. Ancak bu fikrin fiiliyata geçmesi 1887' de olmuştur.

Melvin Dewey tarafından ABD'deki Columbia Üniversitesi bünyesinde bir tür

Kütüphanecilik Bölümü'nde (School of Library Economy) kurulabilmiştir.

Kütüphanecilik mesleği için üniversitelerde verilecek eğitimin 19.yüzyılın

sonlarını bulmasını Yılmaz (2007: 47) şu gerekçelerle açıklamıştır:

19. yüzyıldan önceki dönemlerde mevcut kütüphanelerin sayı ve

koleksiyonlarının az olması,

19. yüzyıldan önceki dönemlerde kütüphaneciliği meslek olarak icra

edecek araştırmacı ve rahiplerin bu konuda zorlanmaması,

19. yüzyılın sonlarıyla birlikte artık üniversite kütüphanelerinde bilhassa

resmi yani teknik anlamda konu uzmanlığı gerektiren koleksiyonların

oluşmaya başlaması,

19. yüzyılın sonlarında devasa koleksiyonlara sahip kütüphaneleri

yönetebilecek kütüphane yöneticilerine ihtiyaç duyulması.

1889 yılında ise profesyonellik açısından kütüphanecilik mesleğinde olumsuz bir

gelişme yaşanmıştır. Dewey tarafından kurulan Columbia Üniversitesi

Kütüphanecilik Bölümü, Albany'deki New York Eyalet Kütüphanesi'ne

taşınmıştır. 1893 yılında ise New York ve Illinois'deki kütüphanecilik eğitim

programlarının üniversitelerden ayrılması gündeme gelmiştir. Ancak tüm bu

olumsuz gelişmeler karşısında Lalewood-on-Chautauqua'daki Kütüphaneciler

Konferansı'nda Kütüphanecilik Bölümleri'nin (Schools) üniversitelere bağlanması

gerektiğini vurgulamıştır ancak bunun gerçekleşmesi 1921 ve 1923 yılarındaki

Charles Williamson'ın raporlarıyla olmuştur. Ayrıca Williamson'ın raporlarının

Page 86: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

73

sağladığı bir diğer önemli gelişme ise, 1925 yılında ALA'nın Kütüphanecilik

Eğitimi Kurulu tarafından asgari akreditasyon yani kütüphanecilik mesleğine

ilişkin eğitime yönelik kalite standartlarının oluşması olmuştur. Yanı sıra Chicaco

Üniversitesi'nde doktora düzeyinde lisansüstü kütüphanecilik eğitimi verilmeye

başlanmıştır (Yılmaz, 2007: 47-48).

"Türkiye'de üniversite düzeyinde eğitim görmüş kütüphanecilerin yetişmesi için bir

kütüphanecilik dalının kurulmasında ülkemize gelen yabancı uzmanlar önemli bir

rol oynamışlardır. Bunlardan Emily Dean Amerika çizgisinde oluşturulacak bir

eğitim kurumunun Türkler tarafından en iyi şekilde geliştirileceğine olan inançla

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Kütüphanecilikle ilgili

derslerin başlamasında büyük çaba göstermiştir."(Karakaş, 1999: 376)

Elbette kütüphaneciliğin bir meslek olarak ülkemizde modern bir kimlik

kazanması hemen olmamıştır. Mesleğe ilişkin yaşanan ilk gelişme daha çok durum

tespitine yönelik hazırlanmış raporlardan ibarettir. Bu raporlardan ilki 1924 yılında

ülkemize gelen ünlü eğitimci John Dewey tarafından sunulandır. Dewey'e ait bu

ilk raporun içeriğinde gençlerin kütüphaneci olarak yurt dışına gönderilmesi ve

bununla birlikte öğretmen okullarının ders programına "kütüphanecilik tatbikatını

gösterecek" derslerin de eklenmesini şeklinde hazırlanmıştır. 1925 yılında Hamit

Zübeyr Koşay tarafından hazırlanan ikinci raporda ise kütüphane ve

kütüphanecilik konularında yapılması gereken işlere değinilmiştir. Ayrıca Koşay,

kütüphanecilik tekniklerini bilen elemanların yetiştirilmesi için Darülfünun'da (bu

günkü İstanbul Üniversitesi'nde) bir kütüphanecilik bölümünün açılması

gerektiğini önermiştir. Daha sonra ise Dewey'in raporundaki öneri dikkate alınarak

kütüphanecilik alanında yetiştirilmek üzere yurt dışına öğrenciler gönderilmiştir.

Bu öğrencilerden ilki, Fehmi Ethem Karatay'dır. Adnan Ötüken ise 1930'lu yılların

sonunda üç kişilik bir grupla yurt dışında eğitimler almıştır. Yurt dışında

kütüphanecilik eğitimi alan Fethi Ethem Karatay ve Adnan Ötüken yurda

döndükten kısa bir süre sonra edindikleri mesleki bilgi ve birikimlerini aktarmak

amacıyla bilhassa kütüphane çalışanları ya da ileride bu mesleği icra etmek

isteyenler için kısa süreli meslek kursları düzenlemişlerdir. Karatay, Eylül 1925-

Mayıs 1926 yılları arasında; Ötüken ise Mart 1942- Mayıs 1952 yılları arasında

Page 87: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

74

kütüphanecilik kurslarını vermişlerdir. Ayrıca Ankara Ziraat Enstitüsü'nün

kütüphanesini kurması için görevlendirilen Dr. Josef Stummvoll'ün 1936 yılında

açtığı kursu da ekleyebiliriz (Çakır, 2005: 9).

Burada dikkat çeken şey ise yurt dışına gönderilen kişilerin erkek olmasıdır.

Ülkemizdeki kütüphanecilik faaliyetlerinin ilk evrelerinde kadınlar dikkat

çekmemektedir. Ancak sonraki süreçlerde etkin bir biçimde kütüphanecilik

faaliyetlerini gerek akademisyen kimlikleriyle gerekse de üst düzey yönetim

kademelerinde olmalarıyla göstermişlerdir.

"19 Eylül 1951 tarihli New York Times gazetesinde "Turkish Library School"

başlıklı bir haber bulunmaktadır. Haberde şöyle denilmektedir:

Orta Doğu'da ilk kütüphanecilik okulu Ford Vakfı'nın yardımı ile Ankara

Üniversitesi'nde kurulmaktadır. Kütüphanecilik Bölümü Türklere her türdeki

kütüphanelerin düzenlenmesi, İstanbul'da ve Türkiye'nin her yerinde bulunan el

yazmalarının hizmete sunulması konularında eğitim verecektir. Bu eğitimin

Türkiye'deki mevcut kütüphane sayısının artmasını ve ülkenin en uzak köşelerinde

bile halk ve okul kütüphanelerinin açılmasını sağlayacağı düşünülmektedir.

A.L.A.'in Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Douglas W. Bryant'ın verdiği

bilgiye göre Ford Vakfı yaklaşık 115.000 dolarlık bir fonla projeye ilk harcı

koymuştur." (Karakaş, 1999: 382)

Emily Dean 27 Eylül 1954'te gazeteci Mr. Brown'a bir yazı göndermiştir. Şu alıntı

Dean'ın Türkiye'deki kütüphanecilikten beklediklerini ve kütüphaneciliğin çok

cazip bir meslek olduğunu kendi ağzından en güzel şekilde göstermektedir:

"Kütüphanecilik kadın ya da erkek araştırmacı niteliğindeki kişiler için çok cazip bir

meslektir. Ankara Üniversitesi'nde kütüphanecilik okulunun açılışı Türk

Kütüphanelerinde bir kilometre taşı olacaktır. Bu okul Türkiye'de kurulan ilk

kütüphanecilik okulu olmasının yanında bütün Doğu Akdeniz bölgesindeki ilk eğitim

kurumudur. Roma ve Yeni Delhi arasında bu tür başka okul olmadığından komşu

ülkelerden de öğrencilerin geleceği düşünülmektedir. Ford Vakfı'nın desteği ile

okulda Amerikan yöntemleri izlenecek ve kütüphaneciliğin bütün dallarında tam bir

eğitim verilecektir.

35.000'in üzerinde üyesi bulunan A.L.A. dersleri, hocayı ve araç gereci seçecek ve

ayrıca Amerika'ya gidecek Türk öğrencileri saptayacaktır." (Karakaş, 1999: 393)

Page 88: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

75

"Türkiye'de kütüphanelerin ve kütüphaneciliğin gelişmesinde önemli bir rol

oynayan yabancıların sayısı göreceli olarak pek fazla olmamakla birlikte, bir

bölümü bu alanda bu gün gelinen çizgiyi belirleyecek ölçüde katkıda

bulunmuştur." (Karakaş, 1999: 377). 1941'de kurs şeklinde verilen

Kütüphanecilik; 1954-1955 Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya

Fakültesinde Ford Vakfı yardımlarıyla Kütüphanecilik Kürsüsünün resmen

kurulmasıyla üniversite düzeyinde eğitime başlamıştır (Karakaş, 1999: 377). Bu

aşamalı süreci 1964 yılında İstanbul Üniversitesi; 1972 yılında Hacettepe

Üniversitesi; 1988 yılında Marmara Üniversitesi; aynı yıl gene arşivcilik adıyla

İstanbul Üniversitesi; 1995 yılında Atatürk Üniversitesi; 2002 yılında Başkent

Üniversitesi izlemiştir. 29 Ocak 2002 tarihli YÖK kararı ile kütüphanecilik ve

arşivcilik eğitimi, "Bilgi ve Belge Yönetimi" adıyla aynı çatı altında

birleştirilmiştir (Yılmaz, 2007: 49). Günümüzde ise Kastamonu Üniversitesi,

Çankırı Karatekin Üniversitesi ve Yakın Doğu Üniversitesi de Bilgi ve Belge

Yönetimi Bölümü'ne öğrenci alımına başlamıştır. Bunun yanında pek çok

üniversitede de bölümler kurulmuş ancak öğrenci alımlarının gelecek yıllarda

yapılacağı düşünülmektedir.

Türkiye'de daha önce Kütüphanecilik Kürsüsünün Ankara Üniversitesi'nde

kurulduğuna değinmiştik. Ancak şu soruların da sorulması yerinde olacaktır:

Neden Ankara Üniversitesi? Ankara Üniversitesi'nin İstanbul Üniversitesi'ne tercih

edilmesinin nedenleri neydi? Karakaş, (1999, 383) bu nedenleri şöyle sıralamıştır:

Ankara'nın başkent olması ve Türklerin Ankara'yı kültürel açıdan

İstanbul'a eşdeğer hale getirmeye çalışmaları,

Ankara'da yeni sayılabilecek çok sayıda kütüphanenin olması ve bu

kütüphanelerin çoğunun küçük olması ve hızla büyümesi. Eski İstanbul

kütüphanelerine göre bunların tekrar düzenlenmesi daha kolaydır. Yeni

kurulacak kütüphanelerde doğru bir başlangıç yapabilmek için Ankara'nın

iyi bir fırsat olması.

Milli Kütüphane'nin olanakları Adnan Ötüken'in desteği ile böyle bir okul

daha kolay açılabilir.

Page 89: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

76

Hükümet yetkilileri bütün kütüphanelerin iyi düzenlenmesini istedikleri

için okulun Ankara'da kurulma fikrinden hoşlanacaklardır.

Ankara Üniversitesi yeni bir üniversitedir ve burada yeni bir bölüm açmak

daha kolay olacaktır.

Kütüphaneciliğin nitelik ve Türkiye'deki kimlik kazanışına değindikten sonra

Cumhuriyet öncesi dönemlere bakmakta yarar vardır. Anadolu Selçukluları ve

Beylikler döneminde çeşitli kütüphanelerin kurulduğu ve dolayısıyla bu

kütüphanelerde çeşitli hizmetlerin verildiği söylenebileceği gibi Anadolu

Selçukluları döneminden önce Uygur Türklerinden kalan değerli yazma eserlerin

olduğu da bilinmektedir. Ancak buradaki kütüphane ve kütüphanecilik hizmetleri

konusunda henüz yeterli düzeyde somut bilgiye ulaşılmamıştır (Yılmaz, 2007: 49).

Kütüphaneciliğin Osmanlı İmparatorluğu'nda nasıl bir konuma sahip olduğu;

yapılan araştırmalar göstermiştir ki burada kütüphanelerin devlet bütçesiyle değil,

özel vakıflar aracılığıyla hizmet vermiş olmalarıdır. Bu hizmetlere ilişkin bilgiler

de vakfiyelerde yer almıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda kütüphane yönetiminin

devlete geçmesi 1826 yılında "Evkaf Nezareti"nin kurulmasıyla gerçekleşmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki vakıf kütüphanelerinde kütüphanecilik mesleğini

icra edenlere; hâfız-ı kütüp (kütüphaneci), kataloglama ve(ya) ödünç verme

hizmetini sunanlara; kâtib-i kütüp, kütüphaneci yardımcılarına ise hâfız-ı kütüp

yamağı denmiştir (Yılmaz, 2007: 49-50).

Türkiye'de kütüphaneciliğin en önemli tarihi olarak ise 1 Eylül 1869 tarihi

verebilir, çünkü söz konusu tarihte, "Maarifi Umumiye Nizamnamesi" çıkarılmış

ve buna göre kütüphane hizmeti devlet görevi sayılmıştır. Bu vesileyle

kütüphaneler de tıpkı okullar gibi devletin eğitim politikası içindeki yerini almıştır.

Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte ise Türkiye'de kütüphanecilik bir meslek

olarak üniversite düzeyinde eğitim vererek olması gerektiği gibi popüler bir

konuma kavuşmuştur (Yılmaz, 2007:49-50).

Öyle görünüyor ki popülerliği daha da artacak ve bilgi toplumlarındaki saygınlığı

hak ettiği yere gelecektir. Türkiye'de üniversite düzeyinde ilk başlarda bir elin

parmaklarını geçmeyen bir bölümken şimdilerde sadece devlet üniversitelerinde

Page 90: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

77

değil aynı zamanda vakıf üniversitelerinde de derslerin verildiği, her yıl üniversite

sınav sonuçlarına göre binlerce öğrenci tarafından tercih edilen popüler bir meslek

konuma kavuşmuş ve kavuşmaya devam edecektir. Bu başlık altında

yazdıklarımızı toparlamak adına Adnan Ötüken'in 1946 yılında

"Kütüphaneciliğimiz İçin" adlı kitabında ülkemizde kütüphaneciliği tanımlayan şu

sözleri Karakaş (1999: 394) şöyle yansıtmıştır:

"Türkiye'de mevcut kütüphaneleri idare edenler umumiyetle şuradan buradan

yetişmiş, tesadüfen kütüphanelerde vazife almış, çoğu yaşlı, eski medreselerde şöyle

böyle okumuş, modern kütüphanecilik hakkında hiçbir fikri olmayan insanlardır.

Hatta bir kısım kütüphane memurları, başka hiçbir meslekte ve işte muvaffak

olamadıkları için kütüphanelere verilmişlerdir. Gençlerin ve bahusus üniversite ve

yüksek okullar mezunlarının bu kütüphanelerde vazife almaları mümkün değildir.

Çünkü böyle bir meslek tanınmamakta, kütüphaneci: silik, şahsiyetsiz, basit bir

memur telakki edilmektedir."

"Ancak bu günün bilgi profesyoneli, bilgi ve belge yöneticisi, bilgi uzmanı olarak

da bilinen kütüphanecileri, bilhassa zengin geçmişin mirası olan kaynakları en iyi

şekilde değerlendirdikleri gibi gelişen teknolojiyle de hem mevcut kaynakların

sayısallaştırılmasını hem de bu sayısal kaynaklara dayalı bilgiyi organize

edebilmek" (Karakaş, 1999: 394) gibi zengin misyon ve vizyonları vardır.

Kütüphane biliminde ve bilgi teknolojisindeki tüm gelişmeleri izleyerek

kullanıcıya istediğinden fazlasını vermeye çalışan kütüphanecilerin topumuzca hak

ettiği/edeceği saygınlığı ve değeri bulmaları gerektiğini düşünmekteyim. Bu gün

gelişmiş ülkelere baktığımızda onların gelişmişliklerini yalnızca kütüphane,kitap

ve okuyucu sayılarına bakarak anlamak hiçte zor değildir. Dünyanın en güçlü

ülkelerinin hangileri olduğunu da onların ekonomik güçleriyle anlamak belki

ekonomiden anlamayan biri için zor olabilir ancak bir ülkenin zenginliği onun

kültüre ve kültürel zenginliklere verdiği değer ve önemle de anlaşılabilir.

2.2. İş Hayatında Kadın ve Kadın Kütüphaneciler

Page 91: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

78

Kadın kütüphanecilerin geçirdiği tarihsel evrelere değinmek bir yerde de "kadının

çalışma yaşamına" girişini iyi anlamak ve anlatmaktan geçmektedir. Çünkü

çalışma dediğimiz şey aslında toplumu oluşturan her bir bireyin hak ve

sorumluluğunun diğer bir ifade biçimidir. Türkiye Cumhuriyeti anayasal süreçlere

baktığımızda da 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları hiç bir ayrım yapmaksızın bu hak

ve sorumluluğu herkese vermiştir (Yörü, 2009: 351). Bu sebeple bu kısımda

Dünya'da ve Türkiye'de kadının çalışma yaşamına giriş süreçleri ve kadın

kütüphaneciler detaylıca anlatılacaktır.

Kadınlar, toplumsal ve siyasal yaşamda sahip oldukları hakları en iyi biçimde

kullanarak aslında ülkelerinin kalkınmasına, gelişmesine ve çağdaşlaşmasına

büyük katkılar sağlayabilecek potansiyele fazlasıyla sahiptirler. Kadınların

sorunlarının ülke genel ekonomisi ve sosyal sorunlardan bağımsız olmaması

gerekir, aksine kadınların yaşadıkları sorunların giderilmesinde kaydedilecek

ilerlemeler ülkelerin gelişiminde önemli bir yere ve role sahiptir. Kadınların

sorunlarının ihmal edildiği, görülmediği hatta kadınların yok sayıldığı bir

toplumun varlığını sağlıklı bir biçimde sürdürmesi mümkün değildir. Bu

bağlamada kadınların mesleki bilgi ve becerilerinin geliştirilmesine her zaman

imkan tanınmalı ve kadına fırsat verilmelidir. Zaten iş olanaklarının kısıtlı olduğu

toplumlarda işe alımlarda genellikle tercih edilen erkektir. Bu durum da kadının

çalışma yaşamından soyutlanmasına ve kadının eve mahkum edilmesine sebep

olmaktadır. Oysa kadınlara yeteri kadar imkan verilirse kadınların üstesinden

gelemeyeceği iş yoktur ve bunun için kadın istihdamının ilk etapta desteklenmesi

sonrasında ise arttırılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde kadınlar, Anayasanın

kendilerine verdiği bu sosyal ve ekonomik haklarını tam anlamıyla yerine

getirebilirler.

Kadınlar, tarihin hemen her döneminde, dönemin koşullarına göre değişen biçim

ve farklı statülerdeki çeşitli ekonomik faaliyetlere katılmış olmalarına karşın, bu

sürece dahil olmaları ilk kez sanayi devrimi ile birlikte başlamıştır. Bu süreç

"ücretli" olarak ve "işçi" statüsü altındaki niteliklerle çalışma yaşamı içinde

şekillenmiştir.

Page 92: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

79

Günümüzde ise kadının insan hakları gereğince çalışma işlevini tam olarak

gerçekleştirmesini sağlayacak uygun ortamın yaratılması amacıyla hem ulusal hem

de uluslararası düzeyde yeni politikalar üretilmektedir. Bu uygulama ve izleme

mekanizmalarının kurulması ve güçlendirilmesi yönündeki çabaların ve

çalışmaların tam olarak yeterli olmaması nedeniyle bilhassa eksik kalınan

noktaların iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Yani kadınların çalışma yaşamında en

çok boğuşmak zorunda kaldıkları noktaların iyi gözlemlenmesi gerekmektedir.

Kadınların çalışması için uygun zeminin kurulması ve bu aşamada da uygun

şartların oluşturulması için bir takım politikalara da ihtiyaç vardır. Çünkü kadın

için oluşturulan ulusal ve uluslararası düzenlemelere uymayan kurumlar ne yazık

ki fazlalıkta. Ancak kurumsal kimliğini kazanmış firmalar ve kamuda durum biraz

daha iyi ve düzenli olduğu için bu kuralları (daha çok) kendi kadın çalışanlarına

uygulamayan firmalara da aşılanması gerekir. Böylece kadınların aktif bir biçimde

bu çalışma döngüsüne tutunmaları ve başarıları olmaları sağlanacaktır.

Kadınlar, tarihsel süreç içerisinde çeşitli ekonomik faaliyetlere işgücü olarak

katılmışlar ve üretimin önemli bir parçası olmuşlardır. Üretim biçiminin esnekliği,

geleneksel işgücü piyasasının bu esneklikle etkileşimde bulunan, genel anlamda

emeği aile bütçesine katkı anlayışıyla marjinalleştirilen kadın işgücünü ön plana

çıkarmıştır. Kadınlar, erkeğe kıyasla daha ucuz olan, daha kolay kontrol edilebilen,

ucuz çalışma saatlerine, sıkıcı ve monoton işlere, daha çok güvencesiz olabilen

kötü iş koşullarına daha kolay rıza göstermiş, yarı zamanlı ve esnek saatleri olan

işleri ise daha kolay kabul etmeleriyle bir bakıma işgücü istihdamını da

arttırmışlardır. Ne var ki kadına atfedilen bu özellikler aslında kadınların işgücü

piyasasında yedek işgücü olarak görülüp algılanmasının da temel nedenidir. Bu

nedenlerden dolayı esnek çalışma biçimleri denilen şeyin "kadına uygun iş" olarak

tanımlanmasına ve bu tanımlamanın/durumun yaygınlaştırılmak istenmesinden

ibarettir (Belet, 2013: 205).

Kadın işgücüne olan ihtiyaç, tarihin hemen her dönemimde önemini korumuştur ve

bu günümüzün zorlu iş yaşamında bu ihtiyaç her geçen gün biraz daha artmaktadır.

Tarım toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinde hem tarlalarda hem de

fabrikalarda kadın işgücüne her zaman gereksinim duyulmuştur. Günümüzde ise

Page 93: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

80

kadınlar daha çok ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre bazen bilgi toplumlarının

ihtiyaç duydukları nitelikli işlerde faaliyet gösterirken bazen de tıpkı geçmişte

olduğu gibi halen daha tarım ve sanayi toplumlarının özelliklerini taşıyan az

gelişmiş ya da hiç gelişmemiş ülkelerde tarımsal üretimde ve fabrikalarda

niteliksiz işlerde faaliyet göstermektedirler (Yılmaz v.d., 2008: 91).

Bir yandan toplumsal hayatta bir yandan da aile içinde var olma ve ayakta

kalabilme mücadelesi veren kadınlar, iş hayatına girerek aslında bağımsızlık ve

kabul edilme isteklerini de bir anlamda elde etmektedirler. Kadınlar yeteneklerini

kullanabilecekleri daha çok ilgi ve becerileri doğrultusundaki işlere odaklanarak

ilk önce gelir elde etme sonra da yükselme, saygınlık kazanma ve özgürleşmeyi

amaçlamaktadırlar. Bir şekilde işe başlayan kadınlar iş ortamında geliştirecekleri

arkadaşlık ve sosyal ilişkilerle kendilerini daha mutlu hissedeceklerdir. Bu

mutluluk kadınların, iş ortamında elde edecekleri başarıları tetikleyecek ve bu

başarılarla kazanacakları öz güvense onların hayatlarının diğer alanlarına da

yansıyacaktır. Kadın en başta kendisi, iş arkadaşları ve yöneticileriyle birlikte

çalışma, üretme, başkalarına yardım etme, en önemlisi de faydalı olma gibi

duygular edinerek, bu edinme ışığında kendilerine öz güven ve yaşam tatmini

kazandırmaktadır. Elde ettiği gelir ile başkalarına bağımlı olmadan, özgürce kendi

kararlarını verebilmesi kadınların saygınlığını arttıracak, kısaca toplumda "ben de

varım" demelerine büyük katkı sağlayacaktır (Çakınberk, 2011: 1).

Bu düşüncelerle çalışmak isteyen kadının önüne ilk aşamada bazı engeller

çıkabilmektedir. Bu engeller bazen aileleri bazen de toplum tarafından

konulmaktadır. Toplumda baskın olan ataerkil kültürel değerler ve onların

biçimlendirdiği toplumsal cinsiyet rolleri ve cinsiyet kalıp yargıları kadınların iş

gücü piyasasına katılma biçimlerini etkilediği gibi hangi işleri yapabilecekleri yani

basit bir ifadeyle; hangi meslekleri seçebilecekleri konularında belirleyici

olabilmektedir. Ancak mevcut baskılar ve zorlamalar karşısında yılmayan, çalışma

arzusunu iş için gerekli olan eğitim ve bilgi ile birleştiren kadın çalışma hayatına

atılabilecektir. Kadının emek piyasasında yer alması özelde aile, genel de ise ülke

refahı için kıymetli bir öğedir. Ne var ki hayatın her alanında var olan iki cinsin

eşitsizliği iş hayatında da ne yazık ki mevcuttur. Kadın ve erkek için eşit muamele

Page 94: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

81

etme noktasında tıpkı gelişmiş pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yasal

düzenlemeler yapılmıştır ancak bu düzenlemelere rağmen hala daha eşitsizlikler

sürmektedir, bu durumda beraberinde pek çok sorunu getirmektedir. Bu

olumsuzluklara rağmen artan oranda kadın işgücü çalışma hayatına katılmaktadır.

Fakat toplum meslekleri erkek işi ve kadın işi olarak sınıflandırdığından bu durum

kadının istediği her iş alanında çalışmasını da zorlaştırmaktadır. Toplumun

kadınsal normlar olarak nitelendirdiği ve kadına yüklediği rol olan anneliğin bir

devamı olarak gördüğü öğretmenlik, hemşirelik, sosyal hizmet uzmanı, sekreterlik,

terzi, aşçı vs. gibi kadın işi meslekleri tercih etmelerini isteyebilmektedir. Kısaca

ifade etmek gerekirse; kadın, meslek ayrımcılığına maruz kalabilmektedir

(Çakınberk, 2011: 1-2).

İnsanlığın başlangıcından günümüzü var olan çalışma olgusu kapsamında kadınlar

köle, çırak, yamak gibi roller üstlenirken; günümüzdekine yakın anlamda

kadınların çalışma hayatına girmeleri 18. yüzyılın sonlarına tekabül etmektedir.

Sanayi devrimi ile ortaya çıkan üretimin örgütlenmesine duyulan ihtiyaç ve daha

çok düşük ücretle çalıştırılabilecek işgücü gereksiniminin oluşmasıyla kadınların

çalışma hayatına girmesinde en önemli etken olmuştur. Değişen tarımsal üretim

koşullarında kadınların, ekme-biçme dışındaki işlerde de istihdam edilmesiyle

birlikte bilhassa üretilen ürünlerin satılması gibi işlerin de yürütülmesi için hizmet

sektöründe de bulunmuşlardır. Bu dönemlerde özellikle büyük ölçekli tekstil

fabrikalarında nitelikli işgücünü gerektirmeyen ve üretimin hızla yaygınlaşmasına

paralel olarak kadının evden, ücretsiz aile işçiliğinden ve tarımsal alanların dışına

çıkmasında payı olmuştur. Ne yazık ki bu dönemdeki niteliksiz kadın işgücü, uzun

çalışma saatleri ve düşük ücretlerle erkek işgücünün yerini doldurmak olarak

görülmekle yetinmiştir (Yılmaz v.d., 2008: 91).

Dünya tarihi açısından kadının çalışma yaşamına girmesi ise sanayi devrimi ile

olmuş ve bu dönemden önce kadınlar toplumda geleneksel roller olarak

adlandırabileceğimiz; annelik, ev kadını, eş rolleri ile yer almışlardır. Ancak

sanayi devrimiyle birlikte bu rollerine ücret karşılığı çalışmayla iş rollerini de

eklemişlerdir. Sanayi devriminden İkinci Dünya Savaşı sonuna kadarki dönemde

kadının çalışmasına ilişkin gözlemlenen eğilimler daha çok kadın emeğinin

Page 95: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

82

"yedek" olarak nitelendirilmiş olmasıdır. Hatta bu dönemlerde erkek işgücünün

yetersiz kaldığı durumlarda kadınlar işgücüne katılmaya çağrılmışlar ancak bu

gereksinme ortadan kalktığında ise kadınlar evlerine gönderilmişlerdir (Yörü,

2009: 352).

1940'lı yıllarda birçok OECD ülkesinde kadının işgücüne katılımında büyük bir

artışın yaşanması işgücü pazarında büyük bir gelişme olarak kabul edilmektedir.

Toplum bilimciler,bu gelişmenin nedeni olarak toplumdaki iş normlarında yaşanan

değişimin bir etken olduğu düşüncesindedirler (Yılmaz v.d., 2008: 92).

1950'li yıllarından günümüze değin çalışma hayatında aktif yer alan kadın işgücü

sayısal olarak artmıştır. Bilhassa 1950'de gelişmekte olan ülkelerde yaş aralığı 15-

64 olan kadın nüfusun %50'si, endüstrileşmiş ülkeler de ise %47'si ekonomik

açıdan aktif durumda olmuşlardır. Gelişmekte olan ülkelerde aktif olarak görünen

kadınların %87'si tarım sektöründe istihdam ederken, endüstrileşmiş ülkeler de bu

oran %47 olmuştur (Yörü, 2009: 352).

1980'li yıllarda ise ülkelerin büyük bir çoğunluğunda toplam istihdam içinde

kadınların payında artış yaşanmıştır. Ancak bu artışın her alanda kadın işgücünün

genişlemesi anlamına gelmemiş tam tersine geleneksel anlamda erkeklerin hâkim

olduğu bazı işlerin ortadan kalktığı ya da geleneksel açıdan kadınların istihdam

edildiği işlerde artışın olduğu görüşü hakim olmuştur. Bu bağlamda dünya

genelinde kadın işgücünde artışların olmasına karşın gelişmiş ülkelerde dahi bu

artış cinsiyete dayalı işbölümünü ortadan kaldırmaya yetmemiştir (Yılmaz v.d.,

2008: 92). 1980'den günümüze çeyrek asırdan fazla bir zaman geçmiş olsa da ne

yazık ki cinsiyete dayalı ayrımcılık hala kadınlar için temel problemlerin başında

gelmektedir. Yani geçmişin sorunu günümüzün de sorunları içerisindedir.

1985 yılında ise çalışma yaşamındaki aktif kadın nüfus oranı %49'a çıkmıştır ve bu

oran endüstrileşmiş ülkeler de %58 olmuştur. Aktif çalışma yaşamında yer alan

kadınların %87'si ise tarım dışı sektörlerde yer almışlardır. Avrupa Birliği'ne üye

ülkelerde kadınların %73 gibi büyük bir çoğunluğu hizmet sektöründe istihdam

etmiş ve bu oran aynı kesimde çalışan erkek oranına da yakın olmuştur. Hizmet

sektöründe çalışmakta olan kadınların daha çok "kadınlara uygun" olduğu

Page 96: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

83

düşünülen bazı sektör ve işte yoğunlaşması da dikkat çekicidir. Kadına uygun

olarak görülen bu meslekler; sekreterlik, öğretmenlik, hemşirelik, ebelik ve

güzellik uzmanlığı gibi işlerdir. Yanı sıra çalışan kadınların %20'si erkeklerin de

%42'si sanayi sektöründe istihdam etmişlerdir (Yörü, 2009: 352).

Bu gün bu tabloya baktığımızda ise istihdamdaki artış hızının azalmasına karşın

kadın istihdamında artış yaşanmıştır. Gelişmiş ülkeler ve Avrupa Birliği'nde 2006

yılında kadınların işgücüne katılımının oransal karşılığı %52,7; toplam istihdam

içindeki kadınların oran ise %44,7 olmuştur. Ne yazık ki Avrupa Birliği'ne üye

devletlere kıyasla dünya genelindeki durum farklıdır. Dünyanın farklı bölgelerinde

kadınların işgücüne katılım oranları ve toplam istihdam içindeki kadın oranı

benzer bir tablo sergileyememektedir (Yılmaz v.d., 2008: 92). Çünkü dünyada

üreten ülkeler tüketen ülkelere göre daha çok istihdam sağlarken yaşamlarını

yalnızca tüketime odaklamış ülkelerin böyle bir kaygıları söz konusu değildir.

Durum böyle olunca bu tarzdaki ülkeler için sadece kadının iş gücü piyasasına

girememesi bir sorun değil genel anlamda tüm nüfusun ve toplumun en temel

sorunu olan işsizlik oluşmaktadır.

TUİK'in 5 Mart 2015'de "İstatistiklerle Kadın, 2014" adıyla yayınladığı haber

bülteninde Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin istihdam oranının, 2013 yılındaki kadın

istihdam oranının en yüksek olduğu ülkenin %72,5 ile İsveç; en düşük olduğu

ülkenin ise %39,9 ile Yunanistan'ın olduğunu açıklamıştır. Avrupa Birliği üye

ülkelerinin (28 ülke) ortalama kadın istihdam oranın ise %58,8 olduğu

belirtilmiştir (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18619 ).

Türkiye'de kadının iş yaşamında geçirdiği evreleri incelediğimizde ise

göreceğimiz tablo hiç şüphe yoktur ki dünyadaki gelişmelere paralellik

göstermesidir. Kadınların ülkemizde iş yaşamına girişi 19. yüzyıl başlarına tekabül

etmektedir. Bu dönemdeki kadın emeği daha çok dokumacılık alanında olmuştur.

Tanzimat dönemine kadar Osmanlı İmparatorluğu'nda bilhassa kentlerde yaşayan

kadınlar yok sayılarak hiçbir alanda işgücü olarak kullanılmamış olmaları dikkat

çekicidir (Yörü, 2009: 353). Osmanlı toplumundaki kadınların, ekonomik açıdan

rahat oldukları kabul edilebilmektedir. Bu durumu Osmanlı aile yapısını

Page 97: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

84

incelediğimiz zaman görmüş olacağız ki, Osmanlıda ailenin ekonomik

sorumluluğu kadından ziyade erkeğin üstlendiği bir görev olmasıdır. Kadınların

ailenin geçimi konusunda bir zorunluluk hali mevcut değilse bu konudan muaf

tutulmuşlardır. Dikkat çekici diğer bir konu ise Osmanlı'da kadınlar tahrir

kayıtlarına ancak eşlerini kaybettikleri zaman yansımış olmalarıdır. Bu durumda

göstermektedir ki; Osmanlı aile yapısı içinde kadının kocasına bağımlı olması

gerekliliğini düşünülmüş ve kadın ancak erkeğin olmadığı zamanlarda hukuki

sorumlulukları yerine getirebilmiştir (Çakınberk, 2011: 5).

Osmanlı toplumunda kadınlar, kırsal kesimlerde ve şehir yaşamında önemli bir

yere sahip olup ekonomik hayatın içinde her zaman yer almayı başarmışlardır.

Osmanlı'nın erken dönemlerinden itibaren kadınlar, arz talep çerçevesinde

ekonomik girişimlerde de bulunmuşlardır. Eşlerinden ya da babalarından miras

yolu ile çiftçiliğe sahip olabilen kadınlar, bu çiftliklerin işletilmesini

sağlamışlardır. Bu durumda onların tarımla uğraşmalarını ve doğal olarak da

üretime katkıda bulunmalarını sağlamıştır. Osmanlıda üretimin eril bir görev

olduğu kabul görmüşse de yalnızca bir tüketici olarak kabul edilen kadınlara ev

işleri ve çocuk yetiştirmek gibi görevler yüklenmeye çalışılmıştır. Yanı sıra

Anadolu kadınları ne Ahilik (1240) ne de Gedik (1727) adları altında oluşturulmuş

esnaf ve sanatkâr kuruluşlarına üye olamamışlardır. Ancak kadınların iş sahibi

olmaları için Kayseri, Konya, Kırşehir gibi şehirlerde kurulan "Bacıyanı-ı Rum"

(Anadolu bacıları) adlı örgüt altında toplanıp el sanatlarını yapıp kentlerde de iş

yaşamında eşlerine destek olmayı sağlamışlardır. Osmanlı kadını üretime

doğrudan katılmış ve ticari mekânlarda boy göstermiştir. Kendi çaplarında üretim

yapan kadınlar, ürettikleri ürünleri "Avrat pazarı" olarak isim yapmış alışveriş

yerlerinde satmışlardır. Kadınlar, bu pazarlarda hem alıcı hem de satıcı

konumunda olmuşlardır (Çakınberk, 2011: 5-6).

TUİK'in 5 Mart 2015'de "İstatistiklerle Kadın, 2014" adıyla yayınladığı haber

bülteninde; Türkiye nüfusunun (77 695 904 kişi) %50,2'sini erkek nüfusun (38 984

302 kişi) ve %49,8'ini kadın nüfusun (38 711 602 kişi) oluşturduğu açıklanmıştır.

Hane Halkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 2013 yılında, Türkiye'de 15 ve

daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde istihdam oranı %45,9 olup, bu oran erkeklerde

Page 98: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

85

%65,2, kadınlarda ise %27,1 olduğu saptanmıştır

(http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18619).

TUİK verileri incelendiğinde Türkiye'de kadın istihdamı erkek istihdamının %38,1

gerisindedir. Oysa Avrupa Birliği ülkelerindeki kadın istihdamı Türkiye'deki

istihdamdan %31,7 daha fazladır. Bu durum da gösteriyor ki ülkemizde kadınların

çok az kısmı emek piyasasına dahil olabilmektedir.

2.3. Feminist Perspektiften Kadın Kütüphanecilerin Mesleki

Sorunları

Bilginin kaydedilmesine ihtiyaç duyulmaya başlandığı günden beri insanoğlu

yazılmış ve basılmış sözlerin her zaman koruyucusu olmuştur. Ancak modern bir

meslek olan kütüphanecilik henüz yenidir ve kütüphanelerin hayret verecek

şekilde çoğalmasına ayak uydurabilmek için süratle gelişmektedir (Ötüken, 1957:

93).

"Bir kütüphaneci ne yapar?" sorusuna Ötüken (1957: 94-95) kısaca şu cevabı

vermiştir:

"Bir kütüphanecinin vazifesi insan oğlunun kaydedilmiş bilgilerini araştırmak,

çalışmak, kendi kendini yetiştirmek, iş veya eğlence bakımlarından kitap seçmek,

aksesyonu, idaresi ve bu sahalara sevkidir. Bunun ne demek olduğunu ve ehliyetli

bir erkek veya bir genç kıza ne geniş bir seçme hakkının tanındığını düşünün. (...)

Kütüphanecinin en mühim ve zevkli işlerinden biri de kitaplar aracılığı ile elde

edilecek hazinelere giden yolu ve onu nasıl bulacaklarını bilmeyenlere göstermektir.

(...) Hem kadınlar, hem erkekler mesleğimizin zirvesine yükselebilirler. En büyük

sistemlerimizden biri olan Şikago Umumi Kütüphanesi'nin başında bir kadın vardır"

Aslına bakılırsa kütüphaneciliğin bir meslek olarak varoluşundan bu güne kadarki

süreçte her zaman kıymetli ve kutsal kabul edilen bir meslek olarak görülmüştür.

Bilginin hemen her dönemde önemli bir yere sahip olması ve insanların kayıtlı bu

bilgilere ulaşmasında kütüphanecilerin çok mühim ve değerli katkıları olmuş ve

olacaktır. Bilgiye erişim noktasında kütüphaneciyi bir yol gösterici, bir rehber

Page 99: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

86

olarak düşünmek çok yerinde olacaktır. Ne var ki kütüphanecilik (daha doğrusu

Bilgi ve Belge Yönetimi bölümlerinde) bölümünde okuyan pek çok kişinin ilk

başlarda gönlünde başka başka meslekleri geçirdiği doğrudur. Bu durum 1984'te

de böyleydi 2014'lerde de böyle devam etmiştir. Öyle ki 1989 yılında Atilla

Çakıroğlu (1989: 103), Hocası Osman Ersoy'un okulun ilk günlerinde derste

öğrencilerine kütüphanecilik mesleğinin önemini anlatan şu konuşmayı yapmasını

zorunlu kılmıştır. Osman Ersoy konuşmasını şu sözlerle yapmıştır:

"- Kiminizin gönlünde belki bir başka fakülte ya da bir başka meslek yatabilir

çocuklar. Ancak sizler artık öyle bir bölüme kaydınızı yaptırdınız ki,bu bölüm ve

meslekte gönlünüzde yatan her tür mesleği bulmanız hiç de güç olmayacak. Çünkü

kat kat apartmanlar örneği, sayfa ve formlardan oluşan kitaplara verilen uğraş bir

tür mühendislik, onların tedavisiyle ilgili olarak yapacağınız patolojik çalışmalar da

doktorluk, demektir."

Kadın ve erkeğin bilinen biyolojik nedenlerden dolayı farklı olmaları insanlık

tarihi boyunca erkeğin kadına karşı üstün olduğu mantalitesini insanlara

düşündürtmüştür. Hatta bu konuda ünlü düşünürlerin sözleri de gerçekten

düşündürücüdür. Aristo'nun "hayvan dünyasında erkek tür, dişi türden daha

büyük, güçlü ve çevik olup ileri bir durumu gösterir" tarzındaki sözleri ve

Platon'un "kadınlar erkeklerden daha zayıftır. Sadece erkeklerden güçsüz oldukları

için onlara, erkeklere verdiğimiz görevlerden daha hafif görevler vermeliyiz"

tarzındaki sözleri erkeğin kadına karşı üstün olduğu düşüncesini destekler

niteliktedir. Ancak bu biyolojik duruma tersten bakarsak eğer; her iki cinsin farklı

alanlarda akıllarını daha iyi kullanıp daha fazla başarı elde edebilmektedirler.

Durumu bir örnekle açıklamak gerekirse; kadın beyninin işitme ve dil merkezinde

erkeklere oranla %11 daha fazla nöron bulunmaktadır, bu durumda kadınların

erkeklere göre daha fazla "konuşarak" ilişki kurduğu anlamına gelmektedir.

"Nöron oranı" üzerinden yoğunlaşırsak bilhassa kütüphanelerde danışma

hizmetlerinin kadın kütüphaneciler tarafından daha iyi bir biçimde verilebileceği

sonucuna varılabilir. Kadın kütüphanecilerin mesleklerini hem konuşarak

kullanıcıların sorunlarını anlamaya hem de kullanıcıların yüzlerini okuyarak

kullanıcılara verdikleri cevapların yeterliliği üzerine icra etmelerinden dolayı bu

Page 100: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

87

farklılık kütüphanecilik mesleği için önemlidir. Diğer bir taraftan ise kadınların

teknolojik konularda erkekler kadar başarılı olamadıkları yönündeki düşünceler de

yok değildir. Hatta bu iddiaları destekleyen çeşitli yazılara kütüphane ve bilgi

bilim literatüründe rastlamak da mümkündür. "How Long Do Women Have to

Wait?" adlı eserinde (2003) Bayan Haavisto, kadınların erkeklere göre teknik

yeniliklere karşı daha yavaş adapte olduklarını ifade etmiştir. Hatta konunun daha

da üzerine giden Haavisto, Finlandiya'da erkek kütüphanecilerin kadın

kütüphanecilerden daha fazla olması durumunda elektronik bilişim ağlarının

şimdikinden daha ileri bir teknolojiye sahip olacağını ifade etmiştir (Yılmaz, 2012:

550-551). Aslında kütüphaneci dendiği vakit zihinde hemen bir kadının

canlanması şaşılacak bir durum değildir. Çünkü bu konuda yapılmış bazı

çalışmalarda kütüphaneciliği bir meslek olarak kadınların daha fazla tercih ettiği

bilinmektedir.

"Kütüphanecilik mesleği, kadın çalışanların erkek çalışanlardan sayısal olarak

daha fazla olduğu profesyonel bir meslektir." (Yılmaz, 2012: 548). Atılım

Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Müdürlüğünce Mart 2014'te

yayımlanan e-bültendeki (2014: 4) bir söyleşide de kadın kütüphanecilerin nicel

açıdan daha fazla olduğunu Prof. Dr. Serap Kurbanoğlu ise şu sözlerle ifade

etmiştir:

"(...)Mesleğim açısından olaya baktığım zaman bazı mesleklerde farklı cinsiyetlerin

ağırlıklı olarak öne çıktığını görüyoruz, örneğin ben öğrenciyken Maden

Mühendisliğine kız öğrenci alınmazdı. Şimdi gerçi alınıyor ve yine de kız

öğrencilerin sayısı düşüktür. Bizim bölüme erkek öğrenci almamak gibi bir şey

hiçbir zaman olmadı, ama erkek öğrenciler hep daha az tercih ederler, bazı

meslekler daha herhalde kadınlara uygun görülen meslekler; hem öğrenci sayısı

açısından hem akademisyen sayısı açısından bizim alanda kadınlar hep daha

ağırlıklı."

Kütüphanecilik mesleği aslında profesyonel bir meslektir. Öyle ki ülkemizde ilk

başlarda kurslar şeklinde verilen kütüphanecilik eğitimi zamanla üniversitelerde

kürsüleri kurulan, günümüz de ise yüksek lisans ve doktora programlarıyla öğrenci

kabul eden bir bilim dalıdır ve kadınlar için hemen her zaman cazip görülen bir

Page 101: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

88

meslek de olmuştur. Hatta 2007 senesinde Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü'nde

lisans eğitimime başladığım zaman sınıfımızda kadın arkadaşlarımızın sayısal

olarak biraz daha fazla olması benimde dikkatimi çekmişti. Bir gün ders arasında

amfide zaman geçirirken şu konuşmaya şahit olmuştum. Elinde sınıf listesi olan

bir arkadaşımız diğer arkadaşlardan bir kaçı ile şu konuşmayı yapmıştı: "Fark

ettiniz mi, bizim bölümde bayan sayısı erkeklerden fazla.". O sohbet gerçekleşene

kadar algısal olarak kadın- erkek sayısı hiç dikkatimi çekmemişti.

Ancak kütüphanecilik mesleğinin profesyonel bir meslek olması ne yazık ki hem

kütüphanecilik mesleğini ve bu mesleği icra eden kadın kütüphanecileri popüler

kültürde olumsuz etkilemiş diğer tarafta ise mesleğin imajını zedelemiştir. Yanı

sıra meslek olarak kütüphanecilik, bir hekimlik bir avukatlık ve mühendislik gibi

profesyonel bir meslek olarak da algılanmamaktadır. Başka bir ifadeyle, kadın

çalışanların niceliksel bakımdan fazla olması kütüphanecilik, hemşirelik, ana sınıfı

öğretmenliği gibi meslekleri yarı profesyonel meslekler olarak algılanmasına yol

açmaktadır. Bu durumda hem kütüphanecilik mesleğine ve hem de kadın

kütüphanecilere dair olumsuz bir algının oluşmasına ve popüler kültürde de

olumsuz bir algının oluşmasına sebebiyet vermektedir (Yılmaz, 2012: 548).

Bilhassa kütüphanecilik ve hemşirelik gibi daha çok kadınlarca tercih edilen

mesleklerin yarı profesyonel bir kadın mesleği ya da feminist bir meslek olarak

algılandığı doğrudur. Yanı sıra kütüphaneciliğin bir meslek olarak dünyanın çeşitli

ülkelerinde ve ülkemiz kadınlara çekici gelmesi ve kadınlar için uygun bir meslek

olarak tanımlanmasının yanında, çalışan kadın kütüphanecilerin diğer bazı meslek

gruplarındaki gibi sırf cinsiyetlerinden dolayı çeşitli sorunlarla yüzleştiklerine dair

mesleki literatürde yer alan yazılarla karşılaşmak bir çelişki olarak yorumlanabilir.

Ancak kütüphane ve bilgi bilimi literatürü incelendiğinde; meslek imajı, eşit

istihdam fırsatı, ücret ayrımcılığı, çalışma ortamları, çocuk bakımı ve kariyer

ilişkisi, kütüphanecilik mesleğinde kadın statüsü gibi konularda çeşitli

araştırmalara rastlamak da olağandır (Yılmaz, 2012: 549-550).

Page 102: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

89

2.3.1. İş Hayatında Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık

İş hayatında cinsiyete dayalı ayrımcılık kendisini henüz iş sahasında göstermezken

"ev içinde" kendini hissettirmiştir. Ev içindeki "cinsiyete dayalı iş bölümü"; dışarı

dediğimiz iş hayatında ise "cinsiyete dayalı ayrımcılığın" oluşmasında aslında ilk

katmanı oluşturmaktadır. Kadın hem evinde ayrımcılığa uğramış hem de

ayrıcalıklı katmanı de erkeğe kaptırmıştır. Yani denilebilir ki; ayrımcılık evde

başlamış; iş hayatında ise kendini ciddi anlamda hissettirmiştir. Bu konuda Savran

ve Demiryontan'ın, (2012: 147) değerlendirmeleri şöyledir:

"Kadınlar, ücretli kesimde çalışsalar bile, evdeki sorumluluk onların sırtına

yüklenir; ücretli kesimde çalıştıklarında çoğu en düşük ücretli ve durağan işlere

dağılmış durumdadır. Ev içi görevlerine bir de ücretli işlerin doyurucu olmayışı

eklendiğinde bu, kadınların ev dışında çalışmaları önünde önemli bir engel haline

gelir ve kadınları bu konuda cesaretsizleştirebilir. Böylece emek piyasasının kendisi,

kadınların ev içi alanındaki konumları ile ev dışındaki var oluşları arasında

dolaysız bir bağlantı kurarak onların yeniden üretimdeki rollerini tamamlar ve

pekiştirir. Bu yüzden de, kadınların toplumlardaki durumlarının yalnızca ev içi

alanındaki konumları tarafından belirlendiğini düşünmek yanlıştır; kadınların emek

piyasasındaki güçsüz konumlarının ev içindeki tabiiyetlerini pekiştirici bir etkisi

vardır."

Kavramsal olarak "ayrımcılık" en yalın ifade biçimiyle "ayırt etmek" anlamında

kullanılmaktadır. Türk Dil Kurumu (1980) ise ayrımcılığı: "Belli insan öbeklerinin

ayrımlaşmasını bilinçli bir biçimde gerçekleştirmeyi amaçlayan bir yöneltinin

benimsenmesi" olarak tanımlamaktadır. Çalışma hayatında ayrımcılıkla ilgili

olarak yapılmış ilk tanımlardan biri ise; Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO,1958)

tarafından hazırlanan ve Haziran 1958'de "Ayrımcılık (İş ve Meslek)

Sözleşmesi"nde geçmektedir. Bu sözleşmenin birinci maddesine göre ayırım

deyimi; "ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal inanç, ulusal veya sosyal menşe

bakımından yapılan iş veya meslek edinmede veya edinilen iş veya meslekte tabi

olunacak muamelede eşitliği yok edici veya bozucu etkisi olan her türlü ayrılık

gözetme, ayrı tutma veya üstün tutma ve ilgili üye, memleketin, varsa temsilci, işçi

ve işveren teşekkülleri ve diğer ilgili makamlarla istişare etmek suretiyle tespit

edeceği, meslek veya iş edinmede veya edilen iş veya meslekte tabi olunacak

Page 103: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

90

muamelede eşitliği yok edici veya bozucu etkisi olan bütün diğer ayrılık gözetme,

ayrı tutma veya üstün tutmayı" ifade etmektedir.

Ayrımcılık, bir sosyal gruba ya da grup üyelerine, grubun bir parçası olmaları

nedeniyle uygulanan olumsuz tavır, davranış ve eylem olarak da tanımlanabilir. Bu

konu ve kavram için sosyologların, ilk zamanlar ayrımcılığı ırk ve etnik köken

çerçevesinde ele almışlarken, günümüzde ise kadınlara, yaşlılara, engellilere ve

farklı cinsel eğilime sahip kimselere yönelik ayrımcılık yelpazelerini hem

genişletip hem de değiştirmişlerdir. Ne yazık ki ayrımcılık dediğimiz şey;

toplumun bazı bireylerini bazı farklılıklarından dolayı hor gören, dışlayan ve

aşağılayan ya da üstün gören bir süreç olgusudur. Bu süreç, insanların cinsiyet, dil,

din, renk, ırk ya da etnik köken gibi nedenlerle farklı muameleye tabi tutulması

şeklinde kendini şekillendirmektedir ve bu farklı muameleye tabi tutma işlevi ise,

işe almadan tutun da, ücret ödemede, okula kabul etmede hatta çeşitli kamu

olanaklarından yararlandırmada kişilere karşı sözü edilen farklılıklar temelinde

şekil almaktadır (Çakınberk, 2011: 73).

Cinsiyet, en yalın ifadesiyle; bireyin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik,

fizyolojik ve biyolojik özelliklerdir (Ecevit, 2010: 4). "İnsanları kategorilere

ayırmanın en yaygın ve bilinen yolu dünyayı "bizden olanlar" ve "bizden

olmayanlar" şeklinde algılamaktır ve cinsiyet de insan zihninin ilk olarak ve en

kolay algıladığı, sosyal yaşamın kategorize edilmesine ilişkin temel sosyal

kategorilerden biridir." (Çakınberk, 2011: 74)

Toplumsal cinsiyet ise; "kadın ve erkek için toplumca uygun görülen rol ve

görevler, sorumluluklar ve toplumun bu iki cinsten beklentileridir." (Ecevit, 2010:

4) "Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkeğin her türlü rollerini, sorumluluklarını,

sınırlamalarını, fırsatlarını ve ihtiyaçlarını analiz etmeye yarayan sosyo- ekonomik

bir değişken olarak ortaya çıkmaktadır." (Çakınberk, 2011: 75)

Page 104: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

91

Tablo.1: Cinsiyet ile Toplumsal Cinsiyet Arasındaki Farklar

Cinsiyet Toplumsal Cinsiyet

Doğaldır. İnsan icadıdır.

Biyolojiktir; cinsel organlardaki Sosyo- kültüreldir; eril-dişil

ve buna bağlı olarak üretme niteliklere, davranış modellerine,

işlevindeki farlılıklara işaret eder. rollere ve sorumluluklara işaret eder.

Değişmez; her yerde aynıdır. Değişkendir; zamana ve kültüre göre

değişir.

Kaynak: (Çakınberk, 2011: 75)

Aslında Tablo.1 deki bilgiler incelendiği zaman bile cinsiyet ve toplumsal

cinsiyetin farklı şeyler olduğunu anlamak hiç de zor değildir. İnsan icadı dediğimiz

şey zaten bu iki farklı kavramın yerine oturması için yeterlidir.

Çakınberk, (2011: 77) kadınların neden üst kademelerde yer bulamadıklarının ve iş

hayatına pek çok ön yargıyı kırmak zorunda olmaları gerektiğinin nedenleri olarak

öne sürülen bazı ön yargıları şöyle sıralamıştır:

Kadınların çocuk büyütmek için kariyer sürecini yavaşlatmaları hatta

durdurmaları,

Kadınların genellikle aile ve iş yaşamındaki dengeleri sağlayabilmek için

uğraşmak zorunda kalmaları.

Kadınların bazı meslek dalları (işletme, mühendislik- teknik ve hesap işleri

gibi) için becerikli olmamaları ve bu nedenden dolayı da bu meslekler için

üst yönetimde erkeklerin daha uygun görülmeleri.

Kadınların geleneksel olarak insan kaynakları kadrolarında bulunmayı

tercih etmeleri.

Kadınların tepe yönetim için gerekli iş becerisine sahip olamamaları.

En erken insan toplulukları (avcılık, toplayıcı toplumlar) incelendiği zaman aslında

cinsiyet ayrımı diye bir şeyin söz konusu olmadığı görülecektir. Kadının bazı

dönemlerde bazı iş faaliyetlerine katılamaması erkeğin kadından daha güçlü ya da

daha saldırgan olduğu anlamına gelmemiştir. Aşağıdaki metinde "cinsiyete dayalı

Page 105: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

92

iş bölümünün gelişmesini" özetleyen Savran ve Demirtontan'ın (2012: 34) şu

alıntısı bu tutumu kendi ağızlarından en güzel şekilde yansıtmaktadır:

"En erken insan toplulukları, kuşkusuz, yaşamlarını sürdürebilmeleri esnek yaşam

ve iş düzenlemelerinin yanı sıra, genelleştirilmiş paylaşım ve iş birliğine dayanan,

küçük ve gevşek bir biçimde örgütlenmiş gruplardı. (...) Gevşek bir cinsiyete dayalı

bir iş bölümü muhtemelen, fırlatma silahları ya da büyük hayvan avcılığı ile

toplayıcılık arasında uzmanlaşmaya izin veren bir başka teknolojiyi benimseyen

topluluklarda gelişti. Avın peşinde uzun mesafeler boyunca giden avcı sayısı

azaldığında ve bir hayvanın izi görülür görülmez ('kuşatma' yoluyla avlamanın

gerektirdiği zaman tüketen kolektif hazırlık süreci olmaksızın) anında avlanma

imkanı doğduğunda, genellikle, avcıların erkekler olması daha uygundu. Bunun

nedeni, boy, güçlülük ya da saldırganlık kapasitesindeki farklılıklar değil, hamileleri

bu gibi maceraların riskine atmanın ya da dört yaşına kadar emzirmeleri gereken

çocuğu olan annelerden, önceden bir düzenlemeye gidilmeksizin, hızlı bir av takibi

adına çocuğunu bırakmasını istemenin tavsiye edilir olmamasındandır. Cinsiyete

dayalı iş bölümündeki ve erkek ve kadın görevlerine atfedilen değerdeki büyük

çeşitliliğe karşın, ilkel toplumlarda açık bir kültürler-aşırı örüntü vardır. Burada

kadınlar eve daha yakın olan, geçimlik üretim, imalat ya da işlemden geçirme türü

görevlerle uğraşırken, erkeler beklenmedik, sürekliliği olan ve önceden

planlanmamış etkinlik süreleri gerektiren ve bu nedenle hamilelik ya da emzirme

dönemlerinde yapılması zor olan, uzun mesafeli ve riskli işleri üzerlerine alırdı."

Düşünce tarihine göz attığımızda ise durum en erken insan topluluklarından

farklıdır, bilhassa Atina sitesinin ünlü filozofu olan Platon'un kadınlar üzerine

düşünceleri birbiriyle oldukça çelişkili ve düşündürücüdür. Platon, hocası

Sokrates'in bilge kadın Diotima'yı bütün erkeklerden daha bilge ve yüce

saymasından etkilenerek, "Mayalarında altın bulunan kadınların ve erkeklerin

filozof-kral olmak üzere eşit eğitim görmeleri gerektiğini" söylemesine karşın "Ne

var ki kadın, hiçbir işte erkek kadar olamaz" görüşünü de eklemeden edememiştir.

Platon'un aynı konu için iki ayrı düşünceyi savunması göstermektedir ki Platon,

kadınları erkeklerden daha aşağıda görmüştür. Kadının yaradılış itibariyle devlet

bekçiliği için elverişli olduğunu söyleyen Platon, "Yalnız bu yaradılış kadında

zayıf erkekte kuvvetlidir" deyip sonrasında ise "Cinslerin zayıflığı göz önünde

tutularak, kadınlara erkeklerden daha kolay işler verilecektir" ifadesini

kullanmıştır. Platon'un kadınlar için kullandığı çelişkili ifadelere karşın onu

günümüz terminolojisiyle ilk feministlerden biri olarak gören yorumcular da

vardır. Çünkü Platon, Atinalı kadınların "mayalarında altın bulunanlarını" ev

dışında yani kamusal yaşamda yer almaları için olanak vermiştir (Arat,2010: 30).

Page 106: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

93

Aristoteles ise "Politika" adlı yapıtında Hocası Platon'a katılmadığını açıkça dille

ifade etmiştir. Aristoteles'e göre dünya, "yöneten ve yönetilen" öğelerden

oluştuğundan kadınlar otomatikman ikinci kategoride yer almaktadırlar.

Aristoteles, kadınların zeka ve ahlak açısından erkeklerden aşağı düzeyde

olduğunu düşünmüştür ve onun için "Erkekle dişi söz konusu olduğunda, ilki

doğadan üstün, ikincisi aşağı ve uyruktur. Bu yüzden, düşsel bir eşitlik ilkesi

uğruna doğaya karşı çıkmak bireyin de toplumun da çıkarlarına terstir." (Arat,

2010: 30-31) demiştir.

Hengel: "Kadınların çocuk doğurmak, onlara bakmak, evi çekip çevirmekten

başka bir şey için yazgılanmadıkları apaçıktır. Kadınlar, hiç bir zaman

seçeneklerle karşılaşmadıkları gibi, karar da veremezler." (Arat, 2010: 34) diye

ifade eder.

Adam Smith: "Kadınlar, cesaretleri ve kendini yönetme yetenekleri

bulunmadığından, kamusal yaşamın gerektirdiği erdemlere sahip değildirler."

(Arat, 2010: 34).

Nietzsche: "Kadınlar, yalnızca aşk ve nefretle ilgilenirler "şeklinde ifade edilen

tüm bu söylemler aslında kadınların, düşünce ve tutumlarında tekelci olduklarını

ve çeşitli evrensel yanıtlar gerektiren kamusal yaşam için uyumsuz olduklarını ve

bu yaşam için uygun olmadıkları ifade edilmeye çalışılmıştır (Arat, 2010: 35).

Görüldüğü gibi kadınlara yönelik cinsiyete dayalı ayrımcılık erkeklerce pek çok

dönemde kabul görmüştür. Kadınlar hangi dönemde olursa olsun eleştirilmekten

kurtulamamışlardır. Cinsiyete dayalı ayrımcılık kendini pek çok alanda

hissettirmiştir ancak bu hissettiriş en çok işgücü piyasasına yansımıştır. Ekonomik

verimsizliğin ve işgücü piyasasının oluşturduğu katılığın temel kaynağı olarak

cinsiyete dayalı mesleki ayrımcılık gösterilmektedir. Yapılan çalışmalar ve

istatistik veriler incelediği zaman ne yazık ki cinsiyete dayalı mesleki ayrımcılık

konusunda kadınlar daha fazla dezavantajlı durumdadırlar. Bu olumsuz durum,

kadının işgücü piyasasındaki konumunu ve eğitim, gelir ve hatta sağlık gibi sosyal

değişkenlerini olumsuz olarak etkilemektedir. Ayrıca bu olumsuz etkilerin gelecek

Page 107: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

94

nesillere aktarılarak cinsiyet eşitsizliğinin ortaya çıkmasına da zemin

oluşturmaktadır (Parlaktuna, 2010: 1218).

Cinsiyete dayalı ayrımcılık bağlamında annelik, kadınlık gibi toplumsal cinsiyet

rollerinin bir uzantısı olarak toplumlarda ister istemez kadına uygun olarak görülen

ve uygun görülmeyen işler türemektedir. Bu durum beraberinde kadınların

çoğunlukla oluşturduğu/tercih ettiği ya da tamamen bazı meslek sınıflarından

dışlanmalarına neden olmaktadır. Örneğin; toplumda hemşire, sekreter, anaokulu

öğretmeni denildiği zaman hemen akla bir kadın gelirken; patron, pilot, çiftçi

denildiği zaman da bir erkek beynimizde şekillenmektedir. Bu durum da kadınların

ve erkelerin toplumsal cinsiyet rollerine uygun mesleklere yönelmelerine ve

böylece mesleklerin de kadınsı ve erkeksi olarak ayrışmasına neden olmaktadır.

Gene bir örnekle toplumun erkek hemşirelere bakış açısını görmek amacıyla

yapılmış bir araştırmada hekimlerin % 8.3'ünün hemşireliğin bayanlara özgü bir

meslek olduğunu düşünmelerinden ve eğer seçme şansları olsa yalnızca %0.4'ünün

erkek hemşirelerle çalışabileceğini ifade etmeleri mesleklerin cinsiyetle

düşünüldüğü görülecektir (Çakınberk, 2011: 89).

Şimşek-Rathke, işyerindeki cinsiyetçiliğin aslında toplumdaki cinsiyetçiliğin

sadece bir boyutunu oluşturduğunu ifade etmiştir. Yanı sıra hemşirelik mesleğini

icra edenlerin %90'lı oranlarda halen kadınlardan oluşması, haliyle onları

cinsiyetçilikten en çok mağdur olan meslek gruplarından biri yaptığını da ayrıca

ifade etmiştir (2011, 43).

Kütüphanecilik ve bilgi bilim literatürü incelendiğinde ise, Baum (1992,32) iş

ayrımcılığının aslında kütüphanecilik alanında da var olduğunu ifade etmiştir.

Yılmaz (2013: 164) ise kütüphanelerde cinsiyete dayalı ayrımcılık konusunda şu

ifadeleri kullanmıştır:

"İş hayatında cinsiyete dayalı ayrımcılık, işverenin aradığı elemanda mesleki

nitelikler gözetmek yerine cinsiyet farkını gözetmesi şeklinde görülür. Nitekim bu

sorun, genelde çalışan kadın kütüphanecinin çalıştığı kütüphanede birim şefliğine

yükselmesi veya kütüphane yöneticiliği gibi durumlarda geçerli olabilir. Ancak

kütüphane personeliyle etkili iletişim kurabilen, çatışmaları çözen, kütüphane için

vizyon oluşturan, kütüphaneyi misyonuna uygun yönetebilen, saygılı, dürüst, enerjik,

iyimser, hatalardan ders alabilen, halkla ilişkiler konusunda bilgili, iyi bir dinleyici

olabilen, iş birliği yeteneğine sahip, teknoloji eğilimlerini de yakından takip

Page 108: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

95

edebilen ve insan ilişkilerinde düzeyli kadın kütüphanecilerin, yöneticilik ve şeflik

pozisyonlarına yükselmelerinde sıkıntı yaşamayacakları kesindir. (...) Türkiye'deki

25 özel üniversite kütüphanesinde çalışan yöneticilerin %56'sının kadın olması,

ülkemizde bu durumun bir sorun olarak görülmediği anlamına geldiğini

söyleyebiliriz. Ayrıca ülkemizdeki İş Kanunu'nun 5. maddesinin 1. fırkasında "iş

ilişkilerinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri

sebeplere dayalı ayrım yapılamaz" şeklinde açık bir ifadeye yer verilerek, cinsiyet

ayrımcılığına karşı yasal koruma da sağlanmıştır. Kadın kütüphanecilerin, iş

hayatlarında cinsiyete dayalı ayrımcılığa uğradıklarına ilişkin çeşitli haberlere

günümüzde halen rastlandığını da ifade etmek gerekir. Nitekim Harvard

Üniversitesi'nde görevli kütüphane çalışanı Bayan Desiree Goodwin'in cinsiyet

ayrımcılığına ilişkin yaşadıkları, bu duruma örnek gösterilebilir. İddiaya göre

Bayan Goodwin, iki yüksek lisans diplomasına sahip olmasına rağmen giyim

tarzından dolayı işinde yükselmesi engellenmiştir."

Türkiye'nin en büyük yapı marketlerinden biri 2013 senesinde "arşiv uzman

yardımcısı" pozisyonunu için bir ilan yayınlamıştı. Aranan kriterlerde bay- bayan

personel için nitelikler sıralanmıştı. Bu ilan için ben de başvuru yapmıştım ve

başvuruyu yaptığım gün şirketin insan kaynakları olumlu geri dönüş yapmış ve

beni bir sonraki gün için mülakata çağırmıştı. Mülakata gittiğim gün bana: "siz

arşiv uzman yardımcılığı" pozisyonuna başvurmuştunuz ancak biz sizi farklı bir

pozisyon için değerlendirmek isteriz, demişlerdi. Ben daha neden başka bir

pozisyon diyemeden görüşmeyi yapan yetkili gerekçeleri saymaya başlamıştı: "Bir

bayan için arşivde çalışmak zordur, koca koca klasörler bir bayan için fazla

ağırdır, arşiv tozludur, arşiv..." Oysa bu gün kütüphanecilik, arşivcilik daha

doğrusu Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü'ne öğrenci kabulü hem kadın hem de

erkek öğrenciler için yapılmaktadır ve eğer bu durum öğrenci kabulü sırasında bir

engel teşkil etmiyorsa bu olayda cinsiyete dayalı ayrımcılığın yapıldığını

göstermektedir.

İşyerinde cinsiyete dayalı ayrımcılık ve kadın işçilerin korunmasına yönelik

kuralları içeren başlıca belgeler: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, ikiz

sözleşmeler olarak bilinen Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ve

Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile Kadına Karşı Her Türlü

Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'dir. Bu belgeler Birleşmiş Milletler Örgütü

çerçevesinde kabul edilmiş ve esasen çalışmayla ilgili olmayıp insan haklarıyla

ilgili belgelerde bu konularda düzenlemelere yer verilmiştir (Kökkılınç, 2013: 7).

Page 109: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

96

2.3.2. Ücret Konusunda Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık

En dar anlamıyla ücret; belirli bir hizmet için insan emeğine ödenen bedeldir.

Ücretinin kavramsal açıdan tanımlanması zordur, çünkü ücret; zaman, yönetim,

sosyal politika, ekonomi, hukuk gibi alanlara göre değişmektedir. "Yönetim

açısından çalışanın temel ihtiyaçlarının tatmini için bir araç ve onu verimli kılan

önemli bir motivasyon unsuru, sosyal politika açısından çalışanın geçim aracı,

ekonomik açısından emeğin karşılığı, hukuki açıdan ise çalışma karşılığında

kazanılan menfaatlerdir." (Çakınberk, 2011: 98).

Satın almak istediğimiz en basit bir şeyin dahi bir ücreti vardır. Emek piyasasında

ise çalışmanın karşılığı ücrettir. Kadının emek piyasasında yer alması iki unsur

için önem arz etmektedir. Bunlardan ilki aile diğeri ise ülke refahıdır. Kadının en

başta bir birey olarak eşitlikçi bir muamele görmesi ve bu bağlamda da çalışma

koşullarının iyileştirilmesi için çalışmalar yapılmalı, önlemler alınmalıdır. Çalışma

koşullarının iyileştirilmesi ve kadın-erkek ayrımcılığının önüne geçebilmek adına

yasal düzenlemeler pek çok ülkede yapılsa da eşitsizlikler günümüzde hâlâ devam

etmektedir. Beceri ve tecrübe açısından erkeklerinkine benzer niteliklere sahip

olmalarına rağmen kadınlar, erkeklere göre hem gelir elde etmede hem de mülk

sahibi olmada erkeklerin ne yazık ki gerisinde yer almaktadırlar. Birleşmiş

Milletlerin yaptığı araştırmalar incelendiğinde dünya genelinde yapılan işlerin

%66'sının kadınlar tarafından görüldüğü buna karşın kadınların toplam gelirin

yalnızca %10'una sahip olduğu görülmüştür. Bu durumun başka bir ifadesi

erkeklerin kadınların yaptığı işten çok daha az iş yaparak kadınların sahip olduğu

gelirin 9 katını kazanıyor olmalarıdır. Kadınlar, dünyadaki toplam iş gücünün

yarıdan fazlası (2/3) gördükleri gibi günlük çalışma süreleri de saat olarak

erkeklerinkinden %25 daha uzundur. Kadınlar bütün dünyadaki toplam gıda

üretiminin %50'sini üretmelerine karşın kadınların elde ettiği gelir dünya gelirinin

yalnızca %10'u kadar olması gerçekten düşündürücüdür ve bu durum cinsiyete

dayalı bir ayrımın var olduğunu da açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Kadınlar ne yazık ki dünyanın tüm varlığının ancak %1'ne sahiptirler ve dünyadaki

yoksulların %70'ini kadınlar oluşturmaktadırlar. ILO'nun yapmış olduğu

Page 110: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

97

araştırmalara göre kadınlar; erkeklerle aynı işi yaptıkları halde %25 daha az ücret

almakta ve emekleri neredeyse yarı yarıya sömürülmektedir (Çakınberk, 2011:

99).

"Kadınların biyolojik özellikleri, toplum içinde kadının ve erkeğin rollerinin farklı

olması, kadın işi- erkek işi ayrımı, kadınların eğitim düzeyinin düşüklüğü, kadın

emeğinin ekonomik olarak daha değersiz sayılması, kadınların çalışma

yaşamlarına kısa veya fasılalı olması ve kadınlar arasında sınıf dayanışması

fikrinin az olması gibi faktörler kadınlara erkeklere göre az ücret ödenmesine

neden olmaktadır." (Kökkılınç, 2013: 86). Yaşanan ayrımcılığın, ne yazık ki

verimlilikle ilişkisi olmayan ön yargılardan kaynaklı, aynı bilgi ve beceri

düzeyindeki bireylere farklı davranılması sonucunda ortaya çıkan bir durumun

sonucu olması kadınlar açısından kabul edilecek tarzda değildir. Çalışanın

cinsiyetinin kadın ya da erkek olması ücretin tespitinde ve farklılaşmasında bir rol

oynamamalıdır. Çünkü emeğin verimliğiyle hiç bir ortak noktası olmayan

nitelikler sonucunda aynı verimliliğe sahip kişiler arasında farklı muamele

görmemeleri gerekir. Yani denilebilir ki; eşitlere eşitsizlik yapılmamalıdır

(Çakınberk, 2011: 101). Hemen her iş kolunda kadınların maruz kaldığı cinsiyete

dayalı ayrımcılık ve bu ayrımcılığa bağlı olarak ücret eşitsizliği kendini

kütüphanecilik alanında da hissettirmiştir.

Baum'un (1992: 30-31) Kütüphane Araştırma Birliği'nce 1967'de yıllık maaş

araştırmasının başlatıldığını ve 1972'de Arşivsel Uğraş Araştırması'nda; kadın

arşivcilerin erkek meslektaşlarından yaklaşık %38 daha az maaş aldıklarını ifade

etmiştir. 1979'da yapılmış araştırma da ise, yaşa, eğitime ya da yıl deneyimine

bakılmaksızın kadının erkekten daha az kazandığını ortaya çıkarmıştır. Aynı

şekilde 1982'de yapılmış araştırmada da sonuç aynısı çıkmıştır.

2010 yılında ise Özgür'ün "Kütüphaneci Kadın Petrolcü Erkeğe Karşı" adlı gazete

yazısı dikkate alındığında Özgür, Türkiye'deki durum için yaptığı şu tespit

gerçekten düşündürücüdür:

Page 111: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

98

"Türkiye ’de çalışma yaşamında kadınlarla erkekler arasında uzun yıllardır

çözülemeyen 'eşit işe farklı ücret' uygulaması, krizle birlikte biraz daha yaygınlaştı.

89 iş kolunun 59'unda kadın çalışan, erkeklere kıyasla daha düşük ücret alıyor. Bu

sayı geçen yıl 56'ydı. Ücret uçurumunun en derin olduğu sektörlerin başında petrol

ile kamu yönetimi ve savunma sanayii geliyor. Erkek çalışanlar bu sektörlerde kadın

mesai arkadaşlarından yüzde 40 daha fazla ücret alıyor. Kadınların erkeklere dikkat

çekici fark attığı tek sektör ise kütüphanecilik. Bu iş kolunda ücret farkı yüzde 26’yı

buluyor."

Özgür'ün 2010 yılındaki tespitine göre kadın kütüphaneciler erkek

kütüphanecilerden günlük 13.7 lira fazla ücret almaktadırlar.

Türkiye'de Özgür'ün durum tespiti kapsamında kütüphanecilik mesleği

değerlendirildiğinde bu olumlu bir durum gibi gözükse de, kadın kütüphanecilerin

bu 13.7 liralık farkı belki de fazla mesai harcayarak kazanmış olma ihtimali

üzerinde hiç durulmamıştır. Ne varki kadınların 89 iş kulundan 59'unda erkeklere

kıyasla daha az ücret almaları ne yazık ki olumsuz bir durumdur. Mevcut eşitliğin

sağlanması için bu olumsuz düşüncelerin törpülenmesi gerekmektedir. Aynı işi

yapan iki bireyin maaşlarını belirleyen şeyin cinsiyet olmaması gerekir.

Türkiye'de her ne kadar kütüphanecilik mesleği bir nebze de olsa ücret konusunda

eşitliği sağlama yolunda umut verici olsa da; az gelişmiş ülkelerde çalışan kadın

kütüphanecilerin, aynı işi yapan erkek kütüphanecilere göre sırf cinsiyetlerinden

dolayı daha düşük ücret aldığı bilinmektedir. Şimşek-Rathke, kadınların ağırlıklı

olarak çalıştığı mesleklerde yer alan erkeklerin meslekte daha hızlı terfi

edildiklerini ve daha iyi ücret aldıklarını (2011, 46) ifade etmiştir. Yılmaz (2013:

166) ise kütüphane ve bilgi bilimi literatüründe konuyla ilgili akademik yazılara

rastlandığını ve Kenya'da erkek kütüphanecilerle aynı işi yapan kadın

kütüphanecilerin maaşlarının düşük olması ücret konusunda cinsiyete dayalı

ayrımcılık yapılığına dair somut bir örnek olduğunu da ifade etmiştir.

Şimşek-Rathke, merkezi ve yerel hükümet çalışmaları içerisinde kadınların

gittikçe daha çok temsil edilmesine karşın, onlara daima daha düşük statülü ve

daha güvencesiz pozisyonarın ayrıldığını ifade etmiştir. Erkek ve kadın arasındaki

biçimsel eşitlik başka şeyler eşit olsa bile kadınların daima daha az tercih edilen ve

emek piyasasında kadınlara verilen statü belirsizliklerinin en berrak işareti olarak

Page 112: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

99

kadınlara daima erkeklerden daha düşük ücret verildiğini ve başka şeyler eşit dahi

olsa aynı niteliklere sahip olarak kadınların daha düşük pozisyonlardaki görevlere

yerleştirildiğini ifade etmiştir (2011, 46).

Ücret konusunda cinsiyete dayalı ayrımcılığın önlenmesine dair ülkemiz

tarafından imzalanan ulusal ve uluslararası sözleşmeler mevcuttur. "Ayrımcılık iş

yerlerinde sıklıkla görülen ve kökleri sosyal ve kültürel değerlere dayanan

sistematik bir olgudur." (Kökkılınç, 2013: 29). Kadınlara yönelik ayrımcılık tüm

dünyada kadınların tamamını ilgilendiren önemli bir konu olmuştur, bu sebepten

kadınlara yönelik evrensel sözleşmeler, ihtiyaçlar doğrultusunda hem ayrımcılığın

önüne bir set oluşturmak hem de kadınları korumak için bazı normlar

oluşturmuştur. İş hayatında kadına yönelik ayrımcılık ortadan kaldırılana değin de

devam edeceğe benzemektedir. Ülkemizde de kadınlar konusu hassas bir konu

olduğu için uluslararası platformlarda düzenlenmiş bazı sözleşmelere katılma

gereği duyulmuştur. Bunlardan ücret eşitliğini sağlamaya yönelik olanlar şöyledir;

1) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Uluslararası

Sözleşme'nin 11. maddesinin 1. fıkra d bendine göre: Taraf Devletler, istihdam

alanında kadınlara karşı ayrımı önlemek ve kadın-erkek eşitliği esasına dayanarak

eşit haklar sağlamak için özellikle aşağıda belirtilen uygun önlemi alacaklardır:

1.d- Kadınlar, "sosyal yardımlar dahil eşit ücret hakkı, eşdeğerdeki işte eşit

muamele ve işin cinsinin değerlendirilmesinde eşit muamele görme hakkı"na

sahiptirler (Kadınlara Karşı Her Türkü Ayrımcılığın..., 2000).

2) Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi: Sözleşmenin

7. maddesinin a fıkrasında "Adil ve Uygun İşte Çalışma Şartları" başlığı altındaki

düzenlemeye göre;

"Adil ücretler ve eşit işlere, hiç bir ayrım yapılmaksızın eşit ödeme, özellikle

kadınlara, kendilerine sunulan çalışma koşullarının erkeklerin koşullarından

daha aşağı olmayacağı ve aynı iş için aynı ücreti alacakları konusunda güvence

verilmesi"ni güvence altına almayı öngörmüştür. Türkiye'de 2003 yılında

Page 113: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

100

2003/5923 nolu Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilmiştir

(www.ombudsman.gov.tr/.../3507--Ekonomik,-Sosyal-ve-Kulturel-Hakla).

3) Eşit Değerde İş için Erkek ve Kadın İşçiler Arasında Ücret Eşitliği

Hakkında 100 Sayılı Sözleşme: Uluslararası Çalışma Örgütü Genel

Konferansının 6 Haziran 1951 tarihinde Cenevre'de gerçekleştirilen 34. oturumda

kabul edilmiş bir sözleşmedir. Türkiye'de onaylanması ise 13.12.1966 tarihinde

810 sayılı Kanunla uygun görülmüştür. Sözleşmenin 2. maddesince:

"Her üye, ücret hadlerinin tespitiyle ilgili olarak yürürlükte bulunan usullere

uygun yollardan, eşit değerde iş için erkek ve kadın işçiler arasında ücret eşitliği

prensibini teşvik ve bu prensibin bütün işçilere uygulanmasını, sözü edilen

usullerle telifi kabil olduğu nispette temin edecektir."

(www.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowDoc/WLP.../diyih/.../ilosozlesmetr/100).

1966 yılında ülkemiz açısından kadın erkek eşitliği ilkesi hukukumuzda yer

bulmuştur. Bu ilkesinin amacı kadın ve erkek işçiler arasındaki ücret eşitliğini

sağlamak; aynı iş yerinde aynı nitelikteki işlerde eşit verimle çalışma koşullarının

oluşturulup, çalışmanın sağlanmasıdır. Her ne kadar kanunlarda eşitlikçi yapıya

vurgu yapılsa da, kadın-erkek ücret eşitsizliği bir takım nedenlere (mesleki

farklılık, kadınların daha çok kadınsı iş olarak belirtilen işlerde çalışması, iş

tecrübesi, vasıf farklılığı, çalışma süresi, değer yargıları gibi) bağlı olarak ortaya

çıkmaktadır. İş hayatında eşit davranma ilkesi olarak değerlendirilen ve erkeklere

tanınan; ilerleme, terfi, karar verme gibi her türlü imkanın kadına da verilmesi

gerekmektedir. Bu ilkenin amacı, kadını ve erkeği eşit yapmak değildir; aksine

kadın ve erkeğin fiziki yaratılışı ve psikolojik nitelikleri arasındaki objektif

farklılıklar çerçevesinde yapılan işin özellikleri dikkate alınarak ödenecek ücretin

tutarının dengelenerek, kadın ve erkeğe eşit üret ödenmesidir (Çakınberk, 2011:

105-106).

Page 114: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

101

2.3.3. Keyfi Olarak Hizmet İlişkisinin Sonlandırılması

Genelde kadınların özelde ise kadın kütüphanecilerin emek piyasasında

karşılaşacakları sorunlardan bir diğeri ise keyfi olarak hizmet ilişkisinin

sonlandırılmasıdır. Mevcuttaki yasal düzenlemelere uyarak iş yapan büyük

işletmeler, eşit değerdeki işe eşit ücret, annelik izni, gece çalışma yasağı gibi

kadınlara yönelik koruyucu önlemleri uygulamadan kaçınmak için kadınlar yerine

erkek işçileri tercih edebilmektedirler. Hele ki iş olanaklarının kadın ve erkek için

sınırlı olduğu toplumlarda ise, erkeğin ailenin geçimini sağlamakla yükümlü

olduğu kişi olarak görülmesiyle kadın istihdamı zaten çok zorlaşmaktadır. Kadının

kazancı aile geçiminde ikinci ya da yan gelir anlayışıyla değerlendirildiğinden; işe

girişlerde en son kadın düşünülürken, işten çıkarmalarda da tam tersi ilk kadın

düşünülmektedir (Çakınberk, 2011: 109).

Kadınlar iş hayatına girerken sırf kadın olmaları bile iş veren tarafından önyargıyla

karşılanabilecek bir durumken; bunun yanında kadın olmanın getirdiği doğal bazı

durumlar olan hamilelik, annelik gibi nedenler gösterilerek ayrımcılığa

uğrayabilmektedirler. Toplumsal yönlendirmeler bağlamında evlenen kadına

yüklenen rol daha çok ailesinin bakımını üstlenmesi yönündedir. Evlenen kadın

eğer bir de çalışıyorsa çift mesai yapmak durumunda kalmaktadır. Günlük en az

sekiz saat işte emek verip eve geldiğinde ise yemek, temizlik, ütü, çamaşır gibi

işleri de kadın yapmaktadır. Çalışma hayatının stresi ve yorgunluğuna bir de ev

işlerinin stresi ve yorgunlu eklendiğinde kendini baskı altında hissedip bunalan

kadın işten ayrılmayı kendisi de tercih edebilmektedir. Sonradan yeniden iş

hayatına geri dönmek istediğinde ise yeteri kadar tecrübe sahibi olmadığı için

erkek çalışanların gerisinde kalmaktadır. Zaten normal şartlarda erkeklerden daha

az maaş aldıkları için bu duruma tahammül gösterip vasat işlerde çalışmak zorunda

kalmaktadırlar (Çakınberk, 2011: 112). Kadınlar topumun kendilerini yüklediği

rolleri yaparken iş tercihlerinde de genelde kendilerine çok fazla seçenek

oluşturamamaktadırlar. Çünkü kadının her durumda sorumlu olduğu bir ailesi

vardır ve örneğin iş gereği şehir dışına gitmesi gerektiği zamanlarda kocası

Page 115: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

102

tarafından bu gitmek fikri genelde olumsuz karşılanmaktadır. Yani kadının çoğu

zaman hareketleri kısıtlanabilmektedir.

Kadınlar iş hayatında iş ilişkisine son verme bakımından ayrımcılığa

uğrayabilmektedirler. "Elbette, taraflar arasındaki iş sözleşmesi tarafların

anlaşması ile veya sözleşmenin türüne göre, belirli süreli sözleşme ile sürenin

dolması ile belirsiz iş sözleşmesi ile fesih ihbarı veya haklı fesih ile sona erebilir."

(Çakınberk, 2011: 109) Bu bağlamda işverenin fesih yetkisi, eşit davranma

ilkesine uygun olmalıdır.

İş hayatında keyfi olarak hizmet ilişkisi sonlandırılan kadınlar arasında

kütüphanelerde çalışan kadın kütüphaneciler de vardır. Zaten iş hayatında

kadınların yaşadığı sıkıntılar ister istemez ortak bir paydada kesişebilmektedir.

Kadınların yalızca yedek iş gücü olarak görülmesi aslında iş hayatında kadınların

işten çıkarılmalarda ilk akla gelmesinin en kuvvetli nedenidir. Çünkü kadından

beklenen iyi bir çalışan olması değil; iyi bir anne ve eş olmasıdır. Bu mantalitenin

sonucunda da "işten ayrılsa da önemli değil" gibi aşırı zihniyete sahip üst düzey

yöneticilerde olduğu gibi kütüphane yöneticilerinde de bu zihniyete sahip olanlar

yok değildir (Yılmaz, 2013: 166).

İş hayatında cinsiyete dayalı olarak işten çıkarmalarda ülkemiz kütüphaneleri

çeşitli diğer ülke kütüphanelerine göre daha şanslıdır. Ancak ülkemizde örnekleri

olmasa da diğer ülke kütüphanelerinde hizmet ilişkisinin sonlandırılması

konusunda yaşanmış somut örneklere rastlamak mümkündür. Kaliforniya'daki

Valley Hıristiyan Okulunda çalışan kadın kütüphanecinin, evlilik dışı çocuk sahibi

olması nedeniyle işine son verilmesi, keyfi olarak hizmet ilişkisinin

sonlandırılmasına somut bir örnektir. Bu durumun nedeni olarak cinsiyet rolü

gereği, evli bir anne olarak çocuk sahibi olmak yerine, çalıştığı kurum tarafından

evlilik yapmadan çocuk doğurmasıyla kötü kadın imajı uygun görülerek aslında

kütüphanecilik mesleğinde de "kötü kütüphaneci" olarak görülmüş ve sadece bu

durum bahane gösterilerek işine son verilmiştir (Yılmaz, 2013: 166). Bu

durumdaki örneklere diğer mesleklerde de rastlamak mümkündür. Oysa evlilik dışı

çocuğu olan bir erkek/baba asla kötü imajına layık görülmezken kadın hem kötü

Page 116: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

103

olmuş hem de işine son verilmiştir. Ne yazık ki ekonomik krizlerde, kurumların

küçülmeye gitmesi gibi durumlarda işlerine son verilen hep kadınlar olmuştur.

Çünkü "kadın çalışmasa da olur" gibi düşünceler iş hayatındaki diğer olumsuz

durumların yaşanmasında olduğu gibi işten çıkarmalarda da olumsuz etkilenen ve

mağdur edilen genelde kadın olmuştur.

2.3.4. Cinsel Taciz

Cinsel taciz, erkeğin kadına karşı istenmeyen, karşılıksız ve talepsiz ileri gitmeleri

için kullanılan bir terimdir. Çağdaş feminizm cinsel taciz kavramını

açıklamaktadır. Bunun nedeni ise; deneyim olarak cinsel tacizi daha kolay

kavramsallaştırmayı sağlamak ayrıca karşı koymayı ve direnmeye yardımcı

olmaktır. Cinsel taciz artık bütün kadınların göğüs gererek farkına vardığı bir

konudur (Baum, 1992).

En açık ifadeyle cinsel taciz; "her türlü rahatsız edici bakış, konuşma şekli,

telefonla rahatsız etme, çirkin davetler, istenmediği halde yakınlık gösterilmesi,

dokunulması, yolda takip etme ve daha ileri giden davranışlar olarak"

tanımlanabilir (Oktay, 2001: 76). İş yerinde karşı cins tarafından gerçekleştirilen

her türlü istenmeyen rahatsız edici, devamlılık arz eden cinsel tutum ve çirkin

davranışlar olarak da tanımlanabilmektedir (Çakınberk, 2011: 115). İş yerinde

cinsel taciz ile ilgili genel geçer bir tanımlama yapmak pek mümkün değildir.

Çünkü cinsel taciz kavramı çok geniş bir içeriğe karşılık geldiği gibi cinsel taciz

olarak görülen bir davranış bir başkası için başka bir şey ifade edebilmektedir bu

sebepten dolayı standart bir tanımlama da yapılamamaktadır.

Kadın çalışanların artmasıyla birlikte iş yerindeki cinsel taciz olaylarında da

artışlar yaşanmıştır. Cinsel tacizin bilhassa iş yerinde bir sorun olarak görülmesi

sanayi devrimiyle oluşmasına karşın, konunun ele alınması ne yazık ki 1970'li

yıllara tekabül etmektedir. İstenmeyen cinsel tavır ve davranışlar o yıllara değin

herhangi bir isimle anılmadığı gibi, o dönemde kamuoyunun da henüz ilgisini

çekmemiş ve sadece şahsi ilişkilerle sınırlı önemsiz bir konu olarak kabul

Page 117: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

104

edilmiştir. 1978 senesinde ise ilk defa cinsel taciz kavramsallaştırılmış ve Lin

Farley, "Cinsel Şantaj: İş Yerinde Kadına Yönelik Cinsel Taciz (Sexual

Shakedown: The Sexual Harassment of Women on the Job)" ve 1979'da da

ABD'nin radikal feministlerinden Catharine Mac Kinnon'ın "Çalışan Kadınlara

Yönelik Cinsel Taciz (Sexual Harassment of WorkingWomen)" isimli kitaplarında

bu kavramlar kullanılmıştır (Çakınberk, 2011: 113-114).

Cinsel taciz kavram olarak olumsuz şeylerin çağrışımını yapmaktadır ve bu söz

dizisi kullanıldığı vakit genelde akla gelen hep kadın olması bir şeylerin de yanlış

gittiğini göstermektedir. Cinsel tacizin boyutu ne olursa olsun kadını ciddi

anlamda rahatsız eden durumlara neden olmaktadır. Cinsel tacizin iş yerinde

gerçekleşmesi ise daha çok gereksiz ve istenmedik fiziksel temasta bulunmak,

dokunmak istemek, sözlü cinsel yaklaşımlar, aşağılayıcı konuşmalar gibi rahatsız

edici hal ve hareketler şeklinde kadınlara uygulanabilmektedir. Bir de

unutulmaması gereken bir şey var, o da cinsel tacizi gerçekleştiren erkeğin hiç bir

şey olmamış gibi davranması ve mağdur olan kadının ise bu çirkin hareketten

olumsuz etkilenip utanmasıdır. İş yerinde cinsel tacize uğramış kadın personelin

bu tarzdaki olaylardan olumsuz etkilenip kendini yeteri kadar işe verememesi onun

iş hayatında başarılı olmasına engel bir durumdur. Yani işine severek gitmeyen

kadın, işini iyi yapamadığı gibi performans düşüklüğü de yaşayabilmektedir.

Bununla birlikte cinsel tacize uğrayan kadın (mağdur) çok büyük psikolojik

sıkıntılara ve travmalara da maruz kalmaktadır. Bu psikolojik travmalar ister

istemez kadında öfke, yorgunluk, depresyon, güven eksikliği, stres şeklinde

kendini göstermektedir. Kadının iş yerinde şevkini kıran olumsuz olaylar, kadının

yıpranmasına ve iş hayatında başarısız olmasına da neden olmaktadır. Bu durumda

başarısızlığın cinsiyet açısından karşılığı kadına uygun görülmektedir.

Cinsel taciz olayları diğer meslek grubundaki kadınları ilgilendirdiği kadar

kütüphaneci kadınları da ilgilendiren ciddi bir konudur. Çünkü cinsel taciz, kadın

kütüphanecinin çalıştığı kurumda eşit muamele ilkesinin dolaylı ya da dolaysız

ihlal edilmesi sonucunda kadının bir şekilde mağdur edilmesiyle

gerçekleşmektedir. Kadın kütüphanecilerin de maruz kaldığı bu olumsuz durumu

Yılmaz (2013: 167), şu örnekle özetlemiştir: "Teksas, Friendswood'daki Galloway

Page 118: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

105

Okulunda kütüphaneci olarak çalışan Bayan Lori Solt'un cinsel tacize uğraması ve

bu durumdan dolayı ilgili makama şikâyette bulunmasıyla birlikte işine son

verilmesi", konunun ciddiyetini daha da arttırmaktadır."

Kadın kütüphanecilerin iş yerinde yaşayabileceği olası cinsel taciz türlerini Yılmaz

(2013: 167-168), şu şekilde sıralamıştır:

Sözle yapılan tacizler: Kadın kütüphanecinin, kütüphane çalışanı

tarafından rahatsız edici cinsel içeriğe sahip sözlü şakalar yapıp fıkralar

anlatmasına maruz kalması.

Yazıyla yapılan şakalar: Kadın kütüphanecinin, kütüphane çalışanı

tarafından rahatsız edici cinsel içeriğe sahip mektuplar ya da notlar gibi

belgeler vermesi veya rahatsız edici e-posta göndermesi.

Bedenen gerçekleşen tacizler: Kütüphane çalışanının, kadın

kütüphanecinin istemi dışında ve kütüphane çalışanının tek taraflı

iradesiyle gerçekleşebilen hal ve hareketleri. Örneğin, kaş- göz hareketleri,

ağız- dudak şekilleri, sarılma gibi onur kırıcı bedensel temaslar gibi.

Müstehcen materyallerle yapılan tacizler: Kütüphane çalışanının,

çalışma odasına cinsel içerikli ve nahoş fotoğraflar, posterler, takvimler

veya resimler asması.

Cinsel ilişki teklifiyle gerçekleşen tacizler: Üst düzey kütüphane

çalışanının emrinde çalışan kadın kütüphaneciye ödül-ceza gücünü

kullanarak bazı cinsel taleplerde bulunması.

2.3.5. İmaj ve Profesyonellik Sorunu

"İmge'nin eşanlamlısı olan imaj, bir kimsenin, bir toplumun kendine ilişkin olarak

başkalarında yaratmak istediği ya da bıraktığı izlenim olarak tanımlanmaktadır."

(Emiroğlu, 2000: 10). Yani daha önceki algılamada zihinde oluşan bazen bir

sözcükle, görülen bir şeyle ya da bir kimseyle çağrıştırılan zihinsel betimlemedir

(Emiroğlu, 2010: 10).

Page 119: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

106

Kütüphanecilik bilimi, bilginin korunması, geliştirilmesi ve bilginin sunulması gibi

önemli sorumluluklar yüklenen profesyonel bir meslektir. Toplum kütüphanecilik

mesleğinin gerek çağdaş rol ve sorumluluklarını, gerek eğitimini ve gerekse

ekonomik ve sosyal yönlerini halen daha yeteri kadar tanımamaktadır.

Kütüphanecilerin görevi sadece kitaplara mühür basıp, onları raflara kaldırmak

değildir. Toplumumuz günümüzün yüksek eğitimi ile yetişmiş kütüphanecilerini

bile eski kurs kütüphanecileri gibi algılayabilmektedir. Bu nedenlerden dolayı

popüler kültürde kütüphanecilik mesleği halen daha olması gereken yere

ulaşamamıştır. Ancak günümüzün çağdaş ve bilgi teknolojilerine hakim

kütüphanecilerinin bu olumsuz durumu değiştirmeye çalıştıkları da bir gerçektir.

İnsanlarla ilişkiler yönünden kütüphanecilik, diğer bazı mesleklerden farklı olarak

geniş bir insan kesimiyle ilişki ve etkileşim içinde yerine getirilen bir meslektir.

Bu gün kütüphaneciler, sadece okul, üniversite öğrencilerine yönelik hizmetler

değil, okul dışındaki halk kütüphanelerini kullanan herkese hizmet sunduğu gibi

toplumla iç içe olan önemli bir meslektir.

Herhangi bir mesleğin geçerli olan statüsü o mesleği oluşturan bireylerin imajı ile

yakından bağlantılıdır ve bu durum meslek üyeleri için büyük önem taşımaktadır.

İmaj dediğimiz şey; bir kimsenin, bir toplumun kendisiyle ilgili olarak

başkalarında yaratmak istediği ya da bıraktığı izlenimlerdir. Meslek imajı ise bir

grubun toplum tarafından değerlendirilmesi ve bunun sonucunda oluşan değerlerin

yaygın bir biçimde kabul görmesidir. Bireyler herhangi bir meslek üyesinde

gördükleri veya yaşadıkları bir deneyimden yola çıkarak o meslek ve mesleği icra

edenler hakkında bir sonuca varabilmektedirler (Çelik v.d., 2013: 148). Aynı

biçimde toplumun kütüphanecilik mesleğine bakışı, bu meslek hakkındaki görüş

ve düşüncesi, kütüphanecilik mesleğini, meslek üyelerini ve meslek adaylarını

olumlu ya da olumsuz etkileyebilmektedir. Bu bağlamda toplumun gözünde

kütüphanecilik imajının belirlenmesi ve değerlendirilmesi önem arz etmektedir.

Kütüphanecilik mesleğinin doğrudan öğrencilere ve toplumun tamamına hitap

eden bir meslektir. Hemen her meslek grubunda olduğu gibi meslek açısından en

önemli etken olarak mesleki imajı düşünmesi kendini kütüphanecilik mesleğinde

Page 120: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

107

de göstermektedir. Toplumun büyük bir kesimine bilgi hizmeti sunan

kütüphanecilik mesleği toplumun gözünde her zaman olumlu bir imaja sahip

olmak zorundadır. İyi bir imaja sahip olan mesleklerdeki kişilerin işlerini

yapmakta daha başarılı ve istekli olduğu bilinmektedir.

Ancak bazı durumlarda bazı meslekler olumsuz imaj problemi yaşayabilmektedir.

Feminist perspektiften baktığımızda bu olumsuz imajın ortaya çıkmasının temel

nedeni; bu meslekleri tercih edenlerin kadın ağırlıklı olmasıdır. Kadınların,

hemşirelik, kütüphanecilik, okul öncesi öğretmenliği gibi mesleklerde niceliksel

açıdan yoğun olması bu tarzdaki profesyonel meslekleri olumsuz etkilemektedir.

Bunun nedeni ise kadın işi olarak görülen ve değerlendirilen mesleklerde görülen

olumsuz imaj algısının toplum tarafından yaratılması bu tarzdaki profesyonel olan

ve profesyonellik gerektiren pek çok mesleği olumsuz etkiliyor olması hem

düşündürücü hem de şaşırtıcı bir durumdur.

Kütüphanecilik mesleği icra eden kütüphaneciler arasında kadın kütüphanecilerin

erkeklere oranla niceliksel açıdan fazla olduğu doğrudur. Ancak kadın

kütüphanecilerin kütüphanelerde yoğun olarak çalışması "kütüphanecilik

mesleğinin" yarı profesyonel bir meslek olarak değerlendirilmesi hiç bir biçimde

rasyonel değildir. Çünkü kütüphanecilik mesleği hem kuramsal hem de bilimsel

tabana sahiptir. Bu bilimsellik ve kuramsallık beraberinde bir uzmanlık

gerektirmektedir. Kütüphanecilik sırf topluma yararı dokunacak hizmetler sunması

açısından bile profesyonel bir meslektir (Yılmaz, 2012: 555). Bilgi hizmeti sunan

kütüphanecilerin neler yaptığını ve bilgi çözümüne yönelik olmak üzere üç temel

aktiviteyi Yılmaz (2012: 556) şöyle sıralamıştır:

İçerikle (Derme) ilgili mesleki aktiviteler:

Bilgi içeren kaynakların (içeriğin) seçimi ve sağlanmasıdahil derme

yönetimi,

Bilgi içeren kaynakların sayısallaştırılması dahil içeriğin yaratımı

Sınıflama, kataloglama ve dizinleme dahil içeriğin düzenlenmesi, işlenmesi

ve bilgiye erişimi,

Page 121: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

108

Basılı ve elektronik kaynaklar olmak üzere tüm bilgi kaynaklarının

arşivlenip korunması,

Hizmetle ilgili tanımlanabilecek mesleki aktiviteler:

Ödünç verme işleminden referans hizmetlerine uzanan kullanıcı hizmetleri,

Kaynak ve proje yönetimi ile kütüphane hizmetlerinin yönetimi ve

pazarlanması,

Sosyal ve kurumsal değişimle birlikte hukuki düzenlemelere uygun

politikaların yaratılması ve uygulanması,

Sayısal kütüphane hizmetleri ile yeni bilgi sistemlerinin ve hizmetlerinin

tasarımı ve gelişimi,

Kullanıcıların bilgi ihtiyaçlarının çözümüne yönelik temel mesleki aktiviteler:

Kullanıcı eğitimi,

Kullanıcı merkezli sistem ve hizmetin tasarlanması,

Kütüphane ve bilgi hizmetlerinin kullanılabilirliği ve değerlendirilmesi; bilgi

arama davranışı dahil kullanıcı araştırmaları.

Profesyonel bir meslek olan kütüphanecilik mesleğini icra eden kütüphaneciler

yavaş yavaş bilgi profesyonelleri olarak isimlendirilmektedirler. Kütüphanecilik

mesleğinin teorik yönü merkez olarak kitaplar yerine bilgiye odaklanmış ve bu

odaklanma da açık bir şekilde kütüphanecilerin mesleki rollerinin genişlediği

anlamına gelmektedir. Yanı sıra kullanıcılarla doğrudan bir iletişim içerisinde olan

kütüphaneciler, sadece danışma hizmetlerine odaklanmamaktadırlar.

Kütüphaneciler için kullanıcıların bilgiyi arama metotları, bilginin sağlanması,

bilginin işlenip düzenlenmesine bağlı olarak hareket etmektedirler (Yılmaz, 2012:

556).

Özetlemek gerekirse kütüphaneciliğin kavram olarak yeryüzünde ortaya çıkışı 19.

yüzyıldır. Ne var ki kütüphaneciliğin ülkemizde var oluş evreleri aşamalı bir

biçimde olmuştur. Bu evrenin ilk aşaması kurslar şeklindeyken, kütüphaneciliğin

üniversitelerde kürsüsünün kurulması çok daha sonraki dönemlere tekabül

Page 122: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

109

etmektedir. Kütüphanelerde çalışan personelin cinsiyetleri üzerine yapılmış

araştırmalarda görülen şey "kadınların daha yoğun" olduğudur. Bu durumda ister

istemez kadın kütüphaneciler için daha fazla araştırma ve akademik çalışmaların

yapılmasına yol açmasıdır.

Çalışan kadınların mesleklerine dair yaşadıkları bazı olumsuz olaylar diğer meslek

gruplarında olduğu gibi kütüphanecilik mesleğinde de yaşanabilmektedir.

Kadınların emek piyasasında işleri gerçekten zordur, çünkü feminist perspektiften

baktığımızda emek piyasası hem kadını dışlayan hem de kendi sistemi içerisinde

erkeği egemen güç haline getiren bir sürecin sonucudur. İş hayatında kadınların

yaşadığı sorunlar kütüphaneci kadınların yaşadığı sorunlardan farklı değildir.

Cinsiyete dayalı ayrımcılık, ücret konusunda yapılan haksızlık ve ayrımcılık, keyfi

olarak hizmet ilişkisinin sonlandırılması, cinsel taciz ve bunlar gibi daha bir çok

olumsuz durum.

Toplumların kadına yüklediği evinin kadını olmak, çocuk bakmak, yemek yapmak

gibi görevler normlaştırılmaya çalışılsa da kadınlar zamanla bu duruma dur

demesini bilmişlerdir. Çünkü en ideal kadın kendi ayakları üzerinde durabilen

güçlü ve özgür olan kadındır. Bu bağlamda kadın erkek eşitliğinin tam anlamıyla

sağlanabilmesi için anayasal düzenlemeler yapılmıştır. Ulusal ve uluslararası

kuruluşlar, sivil toplum örgütleri de kadın haklarını güvence altına almak için

anlaşmalar yapmakta ve bu anlaşmaları desteklemektedirler.

Kütüphanecilik mesleği bilindiği üzere profesyonel bir meslektir. Ancak kadın

çalışanların yoğun olması sebebiyle popüler kültürde kütüphanecilik de tıpkı

hemşirelik, okul öncesi öğretmenliği gibi yarı profesyonel bir meslek olarak

algılanmaktadır. Elbette bu mantalite yanlıştır. Bir mesleği profesyonel yapan

etmen o mesleği icra eden çalışanın cinsiyeti değil, personelin bilgi birikimi ve o

mesleğin bir toplum için ne kadar gerekli ve değerli olduğudur. Temel görevi bilgi

sunmak olan kütüphaneciler elbette toplumların gelişmesi için adeta bir köprü

vazifesi görmektedirler. Bu nedenle kütüphanesiz bir toplum, kütüphanecisiz bir

kütüphane düşünülemez.

Page 123: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

110

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE'DE KADIN KÜTÜPHANECİLERİN İMAJ ALGISI:

ANKET UYGULAMASI

3.1. Çalışmanın Yöntemi

Araştırmada veriler anket yöntemi kullanılarak elde edilmiştir. İstanbul

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünce anket uygulamasının İstanbul

Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nde gerçekleştirilebilmesi için uygulama öncesi

onay yazısı alınmıştır (Ek- 1). Önceden hedeflenmiş 150 kütüphane kullanıcısı ve

çalışanına 05 Haziran 2015 tarihinde İstanbul Üniversitesi Merkez

Kütüphane’sinde bir anket uygulanmıştır.

3.1.1. Veri Toplama Aracı

Veri toplama aracının ilk bölümünde katılımcıların cinsiyet, medeni durum, yaş ve

öğrenim durumu bilgilerinden oluşan kişisel bilgi formu kullanılmıştır.

Veri toplama aracının ikinci bölümünde kadın kütüphanecilerin imaj algısına

ilişkin ifadelerin yer aldığı "Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeği"

kullanılmıştır. Araştırmacı tarafından geliştirilen ölçek, kadın kütüphanecilerin

ulaşılabilirlik/iletişimi, cinsiyet rolü, imajı ve hizmetlerine ilişkin kütüphane

kullanıcısı ve kütüphane personeli algısını ölçmeyi amaçlar. Ölçek 55 madde ve

beşli derecelendirme ile cevaplanan (1= Kesinlikle katılmıyorum, 2=

Katılmıyorum, 3= Kararsızım, 4= Katılıyorum, 5= Kesinlikle katılıyorum) bir

ölçme aracıdır. Ölçekteki tüm ifadeler olumlu görüş belirtmektedir. Her alt boyut

için maddelerin toplam puanları ilgili alt boyuttaki madde sayısına bölünerek alt

boyut puan ortalaması elde edilmektedir. Benzer şekilde genel olarak kadın

kütüphanecilere ilişkin algıyı belirlemek için de ölçekteki tüm maddelerin puanları

toplanıp ölçekte yer alan madde sayısına bölünerek ölçeğin puan ortalaması elde

Page 124: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

111

edilmektedir. Alt boyut veya ölçek genelinde yüksek puan kadın kütüphanecilere

ilişkin algının olumlu olduğu anlaşılmaktadır. Ölçek oluşturulurken 1-7 maddeleri

"Ulaşılabilirlik ve İletişim", 7-16 maddeleri "Cinsiyet Rolü", 17-43 maddeleri

"İmaj" ve 44-55 maddeleri "Hizmet" başlığı altında değerlendirilmiştir. Söz

konusu maddeler, aşağıda 3.1.2. Anket Soruları isimli alt başlıkta sunulmuştur.

3.1.2. Anket Soruları

Kadın kütüphanecilerin popüler kültürdeki

imajlarını (ulaşılabilirlik ve iletişim, cinsiyet rolleri,

imaj ve hizmet) analiz etmek amacıyla; aşağıda

verilen ifadelere katılım derecenize göre ilgili

kutucuğu (X) işareti koymak suretiyle belirtiniz.

Kes

inli

kle

Kat

ılm

ıyoru

m

Kat

ılm

ıyoru

m

Kar

arsı

zım

Kat

ılıy

oru

m

Kes

inli

kle

Kat

ılıy

oru

m

ULAŞILABİLİRLİK VE İLETİŞİM

1 Kadın kütüphanecilerin erkek kütüphanecilere oranla

kütüphane kullanıcıları ile iletişimleri daha kuvvetlidir.

2 İhtiyaç duyduğumda kadın kütüphanecilere rahatlıkla

soru sorabilirim.

3 Kadın kütüphanecilere ihtiyaç duyduğum an rahatlıkla

ulaşabilir ve görüşebilirim.

4 Kadın kütüphanecilere ilettiğim sorular, dikkatle

dinlenir ve sorunun çözümüne gayret gösterilir.

5 Kütüphanedeki kadın kütüphanecilere görüş ve

önerilerimi rahatlıkla dile getirebiliyorum.

6 Kadın kütüphaneciler hizmet sunumunda açık ve

anlaşılır bir dil kullanır.

7 Kadın kütüphanecilerin erkek kütüphanecilere oranla

kütüphane kullanıcıları ile iletişimleri daha kuvvetlidir.

CİNSİYET ROLÜ

8 Kütüphane yöneticisinin cinsiyeti önemlidir.

9 Kütüphanelerde hizmet veren personelin cinsiyeti

önemlidir

10 Kütüphaneciliği bir meslek olarak kadınların tercih

etmesini öneririm.

11

Kütüphanede aldığım hizmetin kadın kütüphaneciler

tarafından verilmesi, söz konusu hizmetin kalitesini

arttırır.

12 Kütüphanecilik, kadınların yoğun olarak çalıştığı bir

meslektir

Page 125: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

112

13 Kütüphanecilik mesleği, kadın çalışanların sayıca daha

yoğun olmasından dolayı profesyonel bir meslektir

14 Kütüphanecilik mesleği hemşirelik gibi kadın

mesleğidir.

15 Genellikle aklımda canlandırdığım "kütüphaneci"

kadındır.

16

Kadın kütüphaneciler erkek kütüphanecilere oranla

işlerinde daha uzmandırlar.

İMAJ

17 Kütüphanelerde daha çok orta yaşlı ve yaşlı kadın

personel çalışır.

18 Kadın kütüphanecilerin hemen hepsi çok ciddidir.

19 Kadın kütüphaneciler, kütüphane kullanıcılarını sürekli

sessiz olmaları için "şşşşt" diye uyarırlar.

20

Popüler kültürde kütüphanecilik mesleğini icra eden

kadın kütüphanecilerin, sevimsiz ve yaşlı kız kuruları

olarak algılanması normal bir durum değildir.

21 Kadın kütüphaneciler genelde çok konuşmazlar.

22

Kadın kütüphaneciler, kütüphane kullanıcılarının

gürültü çıkarması durumunda hemen uyarıda

bulunurlar.

23

Kadın kütüphaneciler, kıyafet seçiminde genellikle

uzun etek ve yün hırka gibi klasik giyim tarzını tercih

ederler.

24 Kadın kütüphanecilerin kıyafeti ve görüntüsü

düzgündür.

25 Kadın kütüphaneci, bakımlıdır.

26 Kadın kütüphaneci, sempatiktir.

27 Kadın kütüphaneciler, mesleklerinin imajını

yükseltmek için "kütüphaneci" unvanını hak eden

davranışlarda bulunur.

28 Kadın kütüphaneciler; kendi içine kapanık, konuşmayı

sevmeyen ve toplumdan kopuk asosyal yapılıdırlar.

29 Kadın kütüphaneci, karşısındaki kullanıcıları

anlayabilen ve onun ne düşündüğünü kestirebilen bir

profesyoneldir.

30 Kadınlar özel hayatlarında düzenli olduklarından

dolayı kadın kütüphanecilerin sayıca fazla olduğu

kütüphanelerde kitap rafları daha düzgündür.

31 Kadın kütüphaneci, ne yaptığını iyi bilen, alelacele

karar vermeyen ve sabırlı birisidir.

32 Kadın kütüphaneciler, güler yüzlü ve naziktir.

33 Kadın kütüphaneciler duyarlıdır.

34 Kadın kütüphaneciler saygılıdır.

Page 126: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

113

35 Kadın kütüphaneciler anlaşılırdır.

36 Kadın kütüphaneciler açık fikirlidir.

37 Kadın kütüphaneciler iyi bir dinleyicidir.

38 Kadın kütüphaneciler hızlı düşünüp karar verebilirler.

39 Kadın kütüphanecilerin sezgileri güçlüdür

40 Kadın kütüphaneciler zamanı etkili kullanabilirler.

41 Kadın kütüphaneciler kendilerini mesleğine adarlar.

42 Kadın kütüphaneciler mesleklerinde yenilikçidirler.

43 Kadın kütüphaneciler güven aşılarlar.

HİZMET

44 Kadın kütüphaneciler bilgi açısından daha

donanımlıdırlar.

45 Kadın kütüphaneciler bilgiye ulaşmada teknolojiyi

daha etkin kullanılabilirler.

46 Kadın kütüphanecilerin kütüphanecilik mesleğinin

gelişmesine katkısı erkek kütüphanecilerden fazladır.

47 Kadın kütüphaneciler ilettiğim sorunların çözümüne

gayret gösterir.

48 Danışma hizmetlerindeki kadın kütüphanecilerce güler

yüzle karşılanırız.

49 Kadın kütüphanecilerin verdiği hizmetlerden

yararlanan kişilerin aldığı hizmetten memnun olup

olmadığı izlenmelidir.

50 Kadın kütüphaneciler etik değerlere uygun yaklaşırlar.

51 Kadın kütüphanecilerden hizmet alırken kendimi

değerli hissederim.

52 Kadın kütüphaneciler, verdiği hizmetlerle ilgili olası

sorunlara karşı alternatif çözümler üretir.

53 Kadın kütüphaneciler hizmet sunumunda sürekli

kendini geliştirir.

54 Kadın kütüphanecilerin sunduğu hizmetlere güvenirim.

55 Kadın kütüphaneciler, her türlü işlemlerimizi hızla

yerine getirir.

3.2. Örneklem Grubu

Çalışma kapsamındaki kütüphane kullanıcılarına daha önceden

uygulanmadığından ölçek soruları güvenirlik ve geçerlik testlerine tabi

tutulmuştur. Ölçek geliştirme kapsamında, İstanbul ili Fatih ilçesindeki İstanbul

Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nde gönüllü olarak katılmayı kabul eden 146

Page 127: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

114

(125 kütüphane kullanıcısına ve 21 kütüphane personeline) katılımcıya

uygulanarak sonuçları değerlendirilmiştir.

3.3. Ölçeğin Güvenirlik ve Geçerliği

3.3.1. Yapı Geçerliği

Ölçek yapı geçerliği öncesi araştırmacının danışmanı ve alanında uzman iki

akademisyene kapsam geçerliği için gönderilmiştir. Yapılan değerlendirmede

maddelerin içerik olarak kadın kütüphanecilerin imaj algısını ölçmeye yönelik

olduğu ve ait oldukları başlıkların uygun olduğu belirtilmiştir.

Araştırmada kadın kütüphanecilerin imaj algılarını belirlemek üzere kullanılan

ölçek daha önce her hangi bir araştırmada kullanılmayıp geçerlilik ve güvenirlik

açısından da sınanmamış olmasından; araştırma için veriler analize tabi tutulmadan

önce, ölçeğe ilişkin geçerlilik ve güvenirlik değerlerinin bu araştırma için

sınanması gerekli görülmüştür. Yani ölçek sorularını ilk defa oluşturduğunuz için

öncelikle güvenirlik ve geçerlik çalışmalarının yapılması gerekmekteydi.

Güvenirlik geçerlik çalışması kapsamında açımlayıcı faktör analizi kullanılmıştır.

Geçerlik çalışması kapsamında uygulanan yapı geçerliği, testin ölçülmek istenen

davranış bağlamında soyut bir kavramı (faktörü) doğru bir şekilde ölçebilme

derecesini gösterir. Yapı geçerliğini incelemek amacıyla faktör analizinden

yararlanılabilir (Büyüköztürk, 2011: 168). Açımlayıcı faktör analizi, birbiriyle

ilişkili p tane değişkeni bir araya getirerek az sayıda ilişkisiz ve kavramsal olarak

anlamlı yeni değişkenler (faktörler, boyutlar) bulmayı, keşfetmeyi amaçlayan çok

değişkenli bir istatistiktir. Açımlayıcı faktör analizinde, değişkenler arasındaki

ilişkilerden hareketle faktör bulmaya yönelik bir işlem gerçekleştirilir. Faktör

analizinde aynı yapıyı ölçmeyen maddelerin ayıklanmasında aşağıdaki ölçütler

dikkate alınır (Büyüköztürk, 2011: 124-125):

1- Faktör yük değerlerinin yüksek olması, 0,45 ya da daha yüksek olması iyi bir

ölçü olmakla birlikte bu oran 0,30’a kadar indirilebilir.

Page 128: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

115

2- Maddelerin tek bir faktörde yüksek yük değerine, diğer faktörlerde düşük yük

değerine sahip olması gereklidir. Bunun için her maddenin en yüksek faktör

yüküne sahip olduğu faktör dışındaki faktörlerle faktör yük farkının en az 0,10

olması gerekir.

3- "Ortak faktör varyansı" toplamı veya "varyans oranları" ortalamasından oluşur.

Analize dahil edilen değişkenlerle ilgili toplam varyansın 2/3’ü kadar miktarının

elde edildiği faktör sayısı önemli faktör sayısı olarak değerlendirilir. Sosyal

bilimlerde açıklanan toplam varyansın %40 ile %60 arasında olması yeterli olarak

kabul edilir. Faktör sayısı az olduğunda bu oran %30’lara kadar düşebilir (Çokluk,

Şekercioğlu ve Büyüköztürk, 2010).

Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeğinin geliştirilmesi amacıyla hazırlanan

sorulardan oluşan anket 146 katılımcıya sunulmuş, uygulamadan elde edilen

veriler ile yapı geçerliğini ölçmek amacıyla açımlayıcı faktör analizi (AFA)

yapılmıştır.Bir ölçeğin faktör analizine uygun olup olmadığını belirleyebilmek

amacıyla kullanılan yöntem Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) Testidir. KMO, örneklem

büyüklüğünün seçilen analize uygun ve yeterliliğini ölçmede kullanılan

istatistiksel bir test tekniğidir ve bu test örnek büyüklüğüyle ilgilenir. KMO

değerinin en az 0,60 olması istenmektedir. KMO katsayısı 1'e yaklaştıkça verilerin

analize uygun olduğu, 1 olmasında ise mükemmel bir uyum olduğu anlamını taşır

(Çalışkan ve Yazıcı, 2013: 403). Kısaca KMO değeri ne kadar yüksek olursa

araştırmada elde edilen veri setinin faktör analiz sonucunun da geçerliliğini de o

derece etkilemektedir (Denizli, 2014: 89). Bu bağlamda çalışma içerisinde yapılan

faktör analizi sonucunda Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeği için KMO

değeri,0,80 Bartlett's küresellik testi anlamlılık düzeyi p<0,01 olarak ölçülmüştür.

Bu değer 0,60’tan yüksek olduğundan veri grubuna faktör analizi yapılabileceğini

gösterir (Büyüköztürk, 2011: 126). Kısaca yapılan istatistikler bu temel

varsayımları iyi düzeyde karşıladığından faktör analizinin yapılabileceği uygun

bulunmuştur. 146 kişilik örneklem ile yapılan uygulamadan elde edilen veriler ile

ölçeğe faktör analizi yapılmasının uygun olduğu gözlenmiştir.

Page 129: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

116

Şekil 1:Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeği Yamaç Birikinti Grafiği

Ölçeğin 4 faktör olması istendiğinden dönüşümde 4 faktör koşulu uygulanmıştır.

Temel Bileşenler Analizi tekniği kullanılarak yapılan faktör analizinde Varimax

döndürmeleri sonucunda analize temel olarak alınan 55 madde ile analize

başlanmış ve açımlayıcı faktör analizi ölçütlerine uygun olmayan maddeler

elendikten sonra ölçekte 29 maddenin kaldığı tespit edilmiştir.Yamaç birikinti

grafiğine göre 4. faktörden itibaren eğimin azaldığı ve 4 faktörün uygun olduğu

gözlenmiştir. Ayrıca bileşenlerin toplam varyansa katkıları, tüm maddelerin ait

oldukları faktörlerde bulunmaları, maddelerin ait oldukları faktörlerdeki faktör

yükleri ve ölçeğin geliştirilmesi sürecinde belirlenen teorik yapıda beklenen faktör

sayısı ile uyumlu olması açısından faktör sayısının 4 olarak belirlenmesi anlamlı

görülmektedir (Şekil 1). Faktör analizinde sadece özdeğere (eigenvalue) bakılarak

karar vermek yerine aynı zamanda özdeğere göre faktör sayısını daha başarılı bir

şekilde azaltan yamaç birikinti grafiği kullanılır ve bu grafiğin temel fonksiyonu,

baskın faktörleri ortaya koyarak faktör azaltmaya yardımcı olmasıdır. Çizgi

grafiğe göre yüksek ivmeli, hızlı düşüşlerin yaşandığı eğim önemli sayıda faktör

sayısını ifade etmektedir. Yani Şekil 1 incelendiğinde eğimin dördüncü faktörden

Page 130: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

117

sonra plato yaparak sabitlenmeye başladığı görülmektedir. Bu nedenden dolayı

özdeğerin (eigenvalue), bileşen sayısına (componet number) dördüncü faktörde

sabitlemesi neticesinde faktör sayısı dört olarak belirlenmiştir (Çalışkan ve Yazıcı:

2013: 405)

Aşağıda yer alan Tablo 1'de ise 29 maddenin oluşturduğu4 faktörün (bileşenin)

toplam varyansa yaptıkları katkı sırasıyla %21,5, %11,6, %11,2 ve %9,9 ve

açıkladıkları toplam varyans %54,2 olarak tespit edilmiştir. Ölçekte yer alan

maddelerin faktör yükleri 0,42 ile 0,84 arasında değişmektedir. Tablo 1’de tüm

maddeler ile yapılan faktör analizi son varimax döndürmesi yer almaktadır.

Ölçekten çıkarılan maddeler sonrası kalan maddeler yeniden numaralandırılmıştır

(Tablo 1).

Tek faktörlü desenlerde açıklanan toplam varyansın minimum %30 olması

yeterliyken, çok faktörlü desenlerde olması gereken oran %41'in üzeridir (Çalışkan

ve Yazıcı, 2013: 406). Bu bağlamda 4 faktörün açıkladığı varyans yüzdesi %54,2

ile toplam varyans yüzdesinin bu çalışma için gayet iyi ve yeterli olduğu

söylenebilir.

Tablo 2. Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeği Faktör Analizi Sonuçları

N=146

1. Faktör

(Ulaşılabilirlik

ve İletişim)

2.Faktör

(Cinsiyet

Rolü)

3. Faktör

(İmaj)

4. Faktör

(Hizmet)

Eski No Yeni No Faktör Yükleri

Madde2 Madde 1 0,79

Madde3 Madde 2 0,73

Madde4 Madde 3 0,80

Madde5 Madde 4 0,80

Madde6 Madde 5 0,62

Madde7 Madde 6 0,54

Madde10 Madde 7 0,76

Madde11 Madde 8 0,78

Madde13 Madde 9 0,65

Madde16 Madde 10 0,70

Madde24 Madde 11 0,42

Madde26 Madde 12 0,65

Madde29 Madde 13 0,51

Madde31 Madde 14 0,64

Madde32 Madde 15 0,71

Page 131: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

118

Madde33 Madde 16 0,70

Madde34 Madde 17 0,84

Madde35 Madde 18 0,73

Madde36 Madde 19 0,69

Madde37 Madde 20 0,72

Madde38 Madde 21 0,50

Madde39 Madde 22 0,54

Madde42 Madde 23 0,63

Madde44 Madde 24 0,69

Madde45 Madde 25 0,77

Madde47 Madde 26 0,59

Madde51 Madde 27 0,51

Madde52 Madde 28 0,62

Madde54 Madde 29 0,53

KMO 0,80

Açıkladığı Varyans %21,5 %11,6 %11,2 %9,9

Toplam Varyans %54,2

Yapılan faktör analizi sonucunda, ölçekte yer alan ifadelerin her biri ayrı bir faktör

olarak kabul edildiğinde, faktörlerin yük değerlerine göre 4 boyut altında

toplandıkları görülmüş; bu durum da ölçeğin, Kadın Kütüphanecilerin İmaj

Algısını; ulaşılabilirlik ve iletişim, cinsiyet rolü, imaj ve hizmet boyutlarında

ölçtüğünü ispatlamaktadır.

3.3.2. Güvenirlik Analizi

Güvenirlik, bireylerin test maddelerine verdikleri cevaplar arasındaki tutarlılık

olarak tanımlanabilir. Güvenirlik, testin ölçmek istediği özelliği ne derece doğru

ölçtüğü ile ilgilidir. Test maddelerinin ölçtüğü özelliklerin, örneklediği

davranışların, benzeşik olması bu tür güvenirliği yükseltecektir (Büyüköztürk,

2011:169-171). Bu çalışmada ölçek güvenirliği için Cronbach Alfa, madde toplam

puan korelasyonu, alt/üst %27’lik grupların t testi kullanılmıştır. Hesaplanan

Cronbach Alpha güvenirlik katsayısının 0,70 ve daha yüksek olması test

puanlarının güvenirliği için genel olarak yeterli görülmektedir (Büyüköztürk,

2011:170-171). Likert tipi derecelendirme ölçeklerinin kullanıldığı bir testte

madde-toplam korelasyonu, Pearsonkorelasyon katsayısı ile hesaplanır. Genel

Page 132: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

119

olarak madde-toplam puan korelasyonu 0,30 ve daha yüksek olan maddelerin

bireyleri iyi derecede ayırt ettiği, 0,20-0,30 arasında kalanların teste alınabileceği

söylenebilir. Madde analizi kapsamında başvurulan bir başka yol, testin toplam

puanlarına göre oluşturulan alt%27 ve üst%27’lik grupların madde ortalama

puanları arasındaki farkların ilişkisiz t-testi kullanılarak sınanmasıdır. Gruplar

arasında istendik yönde gözlenen farkların anlamlı çıkması, testin iç tutarlığının bir

göstergesi olarak değerlendirilir. Cronbach Alpha, madde toplam korelasyonu ve

alt/üst %27’lik grupların t testi maddelerin bireyleri ölçülen davranış bakımından

ne derece ayırt ettiğini gösterir (Büyüköztürk, 2011: 171-172).

Tablo 3. Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeği Madde Analizi Sonuçları

Madde

No At Boyut

Madde Toplam

Korelasyonu

(r)

(N=146)

Alt%27-

Üst%27 t

(n1=n2=40)

Cronbach Alpha (α)

Madde 1

Ulaşılabilirlik

ve İletişim

0,44 -5,85**

0,84

0,91

Madde 2 0,38 -5,04**

Madde 3 0,44 -5,39**

Madde 4 0,40 -5,19**

Madde 5 0,45 -5,46**

Madde 6

Cinsiyet Rolü

0,38 -4,55**

0,77

Madde 7 0,38 -3,49**

Madde 8 0,39 -5,12**

Madde 9 0,36 -3,98**

Madde 10 0,50 -6,06**

Madde 11

İmaj

0,41 -5,30**

0,90

Madde 12 0,59 -8,10**

Madde 13 0,59 -7,89**

Madde 14 0,52 -6,06**

Madde 15 0,57 -6,71**

Madde 16 0,65 -9,03**

Madde 17 0,60 -8,71**

Madde 18 0,58 -8,92**

Madde 19 0,61 -7,91**

Madde 20 0,54 -6,89**

Madde 21 0,57 -7,77**

Madde 22 0,46 -5,58**

Madde 23 0,49 -6,28**

Madde 24

Hizmet

0,52 -5,81**

0,81 Madde 25 0,45 -3,91**

Madde 26 0,54 -6,21**

Madde 27 0,50 -5,94**

Page 133: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

120

Madde 28 0,66 -9,88**

Madde 29 0,59 -8,08**

*p<0,05 **p<0,01

Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeğinin tümüne ait Cronbach Alpha

katsayısı 0,91 olarak bulunmuştur. Alt boyutların Cronbach Alpha katsayıları

sırasıyla 0,84- 0,77- 0,90 ve 0,81 olarak hesaplanmıştır. Ölçekte tüm maddeler için

madde-toplam korelasyonlarının 0,38 ile 0,66 arasında yer aldığı ve ölçekteki tüm

maddelerin t değerlerinin anlamlı (p<0,01) olduğu görülmektedir (Tablo 2). Bu

sonuçlar, ölçeklerde yer alan maddelerin geçerliklerinin yüksek olduğu, kadın

kütüphanecilerin imaj algısı bakımından kütüphane kullanıcılarını ayırt ettikleri ve

ölçeklerde yer alan maddelerin ölçek içinde aynı davranışı ölçmeye yönelik

maddeler oldukları şeklinde yorumlanabilir (Büyüköztürk, 2011:169-172). Yapılan

güvenirlik ve geçerlik çalışmaları sonucunda kalan 29 maddeden oluşan ölçeğin

örnekleme uygun olduğu, güvenilir ve geçerli bir ölçme aracı olduğu tespit

edilmiştir.

Güvenirlik ve geçerlik testleri sonucunda ölçeğin, 4 faktör ve 29 maddeden

oluştuğu bulgusu elde edilmiştir. Maddelerin ait oldukları faktörler ve faktör adları

kapsam geçerliğine uygun olarak tanımlanmıştır. Buna göre 5 maddeden (madde

2, 3, 4, 5, 6) oluşan 1. faktör "Ulaşılabilirlik ve İletişim", 5 maddeden (madde 7,

10, 11, 13, 16) oluşan 2. faktör "Cinsiyet Rolü", 13 maddeden (madde 24, 26, 29,

31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 42) oluşan 3. faktör "İmaj" ve 6 maddeden

(madde 44, 45, 47, 51, 52, 54) oluşan 4. faktör "Hizmet" alt boyutu olarak

tanımlanmıştır.

3.4. Verilerin Analizi

Veriler, SPSS (Statistical Packages for the Social Sciences) 15.0 programı

kullanılarak analiz edilmiştir.

Page 134: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

121

Ölçek ve alt boyut puanlarının normallik sınamasında Çarpıklık (Skewness)

katsayısı kullanılmıştır. Sürekli bir değişkenden elde edilen puanların normal

dağılım özelliğinde kullanılan çarpıklık katsayısının (Skewness) ±1 sınırları içinde

kalması puanların normal dağılımdan önemli bir sapma göstermediği şeklinde

yorumlanabilir (Büyüköztürk, 2011: 40). Yapılan normallik sınamasında

Ulaşılabilirlik ve İletişim alt boyut puanının normal dağılım göstermediği tespit

edildiğinden yansıtma (reflect) ve karekök dönüşümü yapılarak (Çokluk,

Şekercioğlu ve Büyüköztürk, 2010: 17) analizlerde bu puanlar kullanılmıştır.

Ölçek ve diğer alt boyut puanlarının normal dağılım gösterdiği tespit edildiğinden

(Tablo 4) puanların cinsiyet, medeni durum ve öğrenim durumu değişkenlerine

göre karşılaştırılmasında bağımsız iki örneklem t testi; yaş değişkenine göre

karşılaştırılmasında Tek Yönlü Varyans Analizi kullanılmıştır. Analizlerde güven

aralığı %95 (anlamlılık düzeyi 0,05 p<0,05) olarak belirlenmiştir.

3.5. Bulgular

Tablo 4. Katılımcıların Demografik Özelliklerine Göre Dağılımı Demografik

Değişken Gruplar n %

Cinsiyet Kadın 68 46,6

Erkek 78 53,4

Medeni durum Evli 14 9,6

Bekar 132 90,4

Yaş

20 yaş ve altı 34 23,3

21-25 yaş 81 55,5

26-30 yaş 14 9,6

30 yaş üzeri 17 11,6

Öğrenim durumu Lise 84 57,5

Üniversite 62 42,5

Araştırmaya katılan 146 katılımcının %46,6'sı kadın, %53,4'ü erkektir.

Katılımcıların %9,6'sı evli, %90,4'ü bekardır. Katılımcıların %23,3'ü 20 yaş ve

Page 135: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

122

altı, %55,5’i 21-25 yaş, %9,6’sı 26-30 yaş aralığında, %11,6’sı 30 yaş üzerindedir.

Katılımcıların %57,5’i lise, %42,5’i üniversite düzeyinde öğrenim görmüştür.

Tablo 5. Ölçek ve Alt Boyut Puanlarına Ait Betimsel İstatistikler

Ölçek ve At Boyut

Madde

Sayısı X SS Min. Max.

Çarpıklık

(Skewness)

Ulaşılabilirlik ve İletişim 5 3,56 0,73 1,00 5,00 -1,201/-0,617*

Cinsiyet Rolü 5 2,79 0,76 1,00 5,00 0,020

İmaj 13 3,33 0,59 1,54 5,00 0,023

Hizmet 6 3,09 0,64 1,17 4,67 -0,091

ÖLÇEK GENEL 3,22 0,49 1,69 4,66 0,002

* Yansıtma (Reflect) ve Karekök dönüşümü sonrası

Kadın Kütüphanecilerin İmaj Algısı Ölçeği puan ortalaması 3,22±0,49 olarak

bulunmuştur. Alınabilecek en düşük (1) ve en yüksek (5) puanlar dikkate

alındığında ölçek geneline ait puan ortalamasının "kararsızım" düzeyinde olduğu

tespit edilmiştir (5-1=4/5=0,80 olduğundan puan aralığı 1-1,80=Kesinlikle

katılmıyorum; 1,81-2,60=Katılmıyorum; 2,61-3,40=Kararsızım, 3,41-

4,20=Katılıyorum, 4,21-5,00=Kesinlikle katılıyorum). Ulaşılabilirlik alt boyutu

puanlarının ortalaması 3,56±0,73 "katılıyorum" düzeyinde tespit edilmiştir.

Cinsiyet Rolü alt boyutu puanlarının ortalaması 2,79±0,76 "kararsızım" düzeyinde;

İmaj alt boyutu puanlarının ortalaması 3,33±0,59 "kararsızım" düzeyinde; Hizmet

alt boyutu puanlarının ortalaması 3,09±0,64 "kararsızım" düzeyinde bulunmuştur.

Kadın kütüphanecilerin ulaşılabilirlik ve iletişim becerisine ilişkin algı nispeten

yüksek düzeyde olumlu olmakla birlikte diğer algıların ve genel imaj algısının orta

düzeyde olumlu olduğu söylenebilir.

Tablo 6. Ölçek ve Alt Boyut Puanlarının Cinsiyete Göre Bağımsız İki Örneklem

t Testi Sonuçları

Alt Boyutlar Cinsiyet N 𝐗 SS t P

Ulaşılabilirlik

ve İletişim

Kadın 68 3,68 0,58 1,449 0,150

Erkek 78 3,46 0,84

Page 136: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

123

Cinsiyet Rolü Kadın 68 2,86 0,69 1,099 0,273

Erkek 78 2,72 0,83

İmaj Kadın 68 3,32 0,66 -0,011 0,991

Erkek 77 3,33 0,53

Hizmet Kadın 68 3,15 0,67 1,060 0,291

Erkek 78 3,03 0,62

ÖLÇEK

GENEL

Kadın 68 3,27 0,51 1,058 0,292

Erkek 78 3,18 0,49

Ulaşılabilirlik ve İletişim (t=1,449; p>0,05), Cinsiyet Rolü (t=1,099; p>0,05), İmaj

(t=-0,011; p>0,05), Hizmet (t=1,060; p>0,05) alt boyut puanlarının ve ölçek

geneline ait puanların (t=1,058; p>0,05) cinsiyet değişkenine göre anlamlı düzeyde

farklılık göstermediği tespit edilmiştir.

Tablo 7. Ölçek ve Alt Boyut Puanlarının Medeni Duruma Göre Bağımsız İki

Örneklem t Testi Sonuçları

Alt Boyutlar Medeni

Durum N 𝐗 SS t P

Ulaşılabilirlik

ve İletişim

Evli 14 3,19 1,06 -1,707 0,090

Bekar 132 3,60 0,68

Cinsiyet Rolü Evli 14 2,46 0,93 -1,706 0,090

Bekar 132 2,82 0,75

İmaj Evli 13 3,37 0,61 0,303 0,762

Bekar 132 3,32 0,59

Hizmet Evli 14 2,70 0,57 -2,395 0,018

Bekar 132 3,13 0,64

ÖLÇEK

GENEL

Evli 14 3,02 0,51 -1,578 0,117

Bekar 132 3,24 0,49

Ulaşılabilirlik ve İletişim (t=-1,707; p>0,05), Cinsiyet Rolü (t=-1,706; p>0,05),

İmaj (t=0,303; p>0,05) alt boyut puanlarının ve ölçek geneline ait puanların (t=-

1,578; p>0,05) medeni durum değişkenine göre anlamlı düzeyde farklılık

göstermediği tespit edilmiştir.

Hizmet alt boyut puanlarının medeni durum değişkenine göre anlamlı düzeyde

farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (t=-2,395; p<0,05). Kadın kütüphanecilerin

Page 137: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

124

hizmetine ilişkin bekar kullanıcıların algı puanları (3,13±0,64), evli kullanıcıların

algı puanlarından (2,70±0,57) anlamlı düzeyde daha yüksektir.

Tablo 8. Ölçek ve Alt Boyut Puanlarının Yaş Gruplarına Göre Tek Yönlü

Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları

Alt Boyutlar Yaş N 𝐗 SS F P

Ulaşılabilirlik

ve İletişim

20 yaş ve altı 34 3,63 0,59 0,987 0,401

21-25 yaş 81 3,63 0,65

26-30 yaş 14 3,39 1,10

30 yaş üzeri 17 3,27 0,95

Cinsiyet Rolü

20 yaş ve altı 34 2,65 0,78 2,170 0,094

21-25 yaş 81 2,93 0,73

26-30 yaş 14 2,61 0,71

30 yaş üzeri 17 2,54 0,90

İmaj

20 yaş ve altı 34 3,22 0,68 0,499 0,684

21-25 yaş 81 3,37 0,55

26-30 yaş 14 3,31 0,71

30 yaş üzeri 16 3,36 0,53

Hizmet

20 yaş ve altı 34 3,06 0,74 1,622 0,187

21-25 yaş 81 3,15 0,61

26-30 yaş 14 3,13 0,64

30 yaş üzeri 17 2,78 0,53

ÖLÇEK

GENEL

20 yaş ve altı 34 3,16 0,56 1,343 0,263

21-25 yaş 81 3,29 0,46

26-30 yaş 14 3,17 0,53

30 yaş üzeri 17 3,07 0,48

Ulaşılabilirlik ve İletişim (F=0,987; p>0,05), Cinsiyet Rolü (F=2,170; p>0,05),

İmaj (F=0,499; p>0,05), Hizmet (F=1,622; p>0,05) alt boyut puanlarının ve ölçek

geneline ait puanların (F=1,343; p>0,05) yaş değişkenine göre anlamlı düzeyde

farklılık göstermediği tespit edilmiştir.

Tablo 9. Ölçek ve Alt Boyut Puanlarının Öğrenim Durumuna Göre Bağımsız

İki Örneklem t Testi Sonuçları

Alt Boyutlar Öğrenim

Durumu N 𝐗 SS T p

Ulaşılabilirlik

ve İletişim

Lise 84 3,61 0,62 0,619 0,537

Üniversite 62 3,50 0,86

Cinsiyet Rolü Lise 84 2,75 0,71 -0,788 0,432

Page 138: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

125

Üniversite 62 2,85 0,84

İmaj Lise 84 3,26 0,58 -1,654 0,100

Üniversite 61 3,42 0,59

Hizmet Lise 84 3,03 0,64 -1,340 0,183

Üniversite 62 3,17 0,64

ÖLÇEK

GENEL

Lise 84 3,18 0,47 -1,183 0,239

Üniversite 62 3,28 0,53

Ulaşılabilirlik ve İletişim (t=1,449; p>0,05), Cinsiyet Rolü (t=1,099; p>0,05), İmaj

(t=-0,011; p>0,05), Hizmet (t=1,060; p>0,05) alt boyut puanlarının ve ölçek

geneline ait puanların (t=1,058; p>0,05) cinsiyet değişkenine göre anlamlı düzeyde

farklılık göstermediği tespit edilmiştir.

Tablo 10. Ölçek ve Alt Boyut Puanlarının Kullanıcı Gruplarına Göre Bağımsız

İki Örneklem t Testi Sonuçları

Alt Boyutlar Gruplar N 𝐗 SS T p

Ulaşılabilirlik

ve İletişim

Dış kullanıcı 125 3,59 0,66 0,232 0,817

Personel 21 3,44 1,07

Cinsiyet Rolü Dış kullanıcı 125 2,84 0,74 2,032 0,044

Personel 21 2,48 0,86

İmaj Dış kullanıcı 125 3,29 0,56 -1,782 0,077

Personel 20 3,54 0,72

Hizmet Dış kullanıcı 125 3,12 0,61 1,596 0,113

Personel 21 2,88 0,77

ÖLÇEK

GENEL

Dış kullanıcı 125 3,23 0,47 0,352 0,725

Personel 21 3,19 0,64

Ulaşılabilirlik ve İletişim (t=0,232; p>0,05), İmaj (t=-1,782; p>0,05), Hizmet

(t=1,596; p>0,05) alt boyut puanlarının ve ölçek geneline ait puanların (t=0,352;

p>0,05) kullanıcı gruplarına göre anlamlı düzeyde farklılık göstermediği tespit

edilmiştir.

Cinsiyet Rolü alt boyut puanlarının kullanıcı gruplarına göre anlamlı düzeyde

farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (t=2,032; p<0,05). Kadın kütüphanecilerin

cinsiyet rolüne ilişkin kütüphane dışından gelen kullanıcıların algı puanları

Page 139: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

126

(2,84±0,74), kütüphane personelinin algı puanlarından (2,48±0,86) anlamlı

düzeyde daha yüksektir.

Sonuç olarak aşağıdaki bulgulara ulaşılmıştır:

Kadın kütüphanecilerin ulaşılabilirlik ve iletişim becerisine ilişkin oluşan

algı; cinsiyet rolü, imaj ve hizmet alt boyut puan ortalamalarına nispeten

yüksek düzeyde olumlu olmakla birlikte diğer algıların ve genel imaj

algısının orta düzeyde olumlu olduğu söylenebilir. Yani kütüphane

kullanıcıları, istedikleri zaman kadın kütüphanecilere rahatlıkla ulaşıp

iletişim kurabilmektedirler. Bu sonuç kadın kütüphanecilerin ulaşılabilirlik

ve iletişim imajının pozitif olduğunu ispatlamaktadır.

Cinsiyet rolü alt boyut puanlarının kullanıcı gruplarına (kütüphane personeli ve

kütüphane kullanıcıları) göre anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği tespit edilmiştir.

Yani;

Kadın kütüphanecilerin cinsiyet rolüne ilişkin kütüphane dışından gelen

kullanıcıların algı puanları, kütüphane personelinin algı puanlarından

anlamlı düzeyde daha yüksek çıkmıştır. Kütüphane kullanıcıları; kütüphane

çalışanlarının aksine kütüphaneciliğin kadınlarca tercih edilmesini doğru

bulmuşlardır. Bu sonuç, kütüphane kullanıcılarının kadınları

kütüphanecilik mesleği için daha uygun ve doğru buldukları sonucunu

vermiştir.

Kadın kütüphanecilerin cinsiyet rolüne ilişkin kütüphane dışından gelen

kullanıcılar: Kütüphane yöneticisinin cinsiyetinin, kütüphanelerde hizmet

veren personelin cinsiyetinin, kütüphaneciliğin bir meslek olarak

kadınlarca tercih edilmesinin uygun olduğunu, kütüphanede aldıkları

hizmetin kadın kütüphaneciler tarafından verilmesi durumunda aldıkları

hizmetin kalitesinin artacağını, kütüphaneciliğin kadınların yoğun olarak

çalıştığı bir meslek olarak gördüklerini, kütüphanecilik mesleğinde kadın

çalışanların sayıca daha yoğun olmasından dolayı profesyonel bir meslek

olduğunu, kütüphanecilik mesleğinin hemşirelik gibi kadın mesleği

Page 140: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

127

olduğunu, genellikle zihinlerinde canlandırdıkları "kütüphanecinin" kadın

oluğunu ve kadın kütüphanecilerin erkek kütüphanecilere oranla işlerinde

daha uzman olduklarını, kütüphaneciliğin kadınlarca tercih edilmesinin bu

mesleği profesyonelleştirdiğini düşünmektedirler.

Bu kapsamda kütüphanelerde çalışan kadın kütüphanecilerin, kütüphane

kullanıcıları tarafından algılanışları anlamlı derecede pozitiftir. Ne varki

kütüphanelerde çalışan personelin kadın kütüphanecilere karşı algıları da

bir o kadar negatiftir. Kısaca; kadın kütüphanecilerin cinsiyet rolüne ilişkin

kütüphane dışından gelen kullanıcıların algı puanları, kütüphane

personelinin algı puanlarından anlamlı düzeyde daha yüksektir. Yani

kütüphane çalışanı olmayan kullanıcılar, kütüphane çalışanlarına göre

kadın çalışanların cinsiyet rolüne daha hassastırlar.

Page 141: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

128

SONUÇ

Türkiye’de kadın kütüphanecilerin imajını feminist perspektiften irdelemeyi

amaçlayan bu çalışmada hipotezimiz, Türkiye’de kütüphanelerde çalışan kadın

kütüphanecilerin imajlarının kütüphane kullanıcıları tarafından algılanışı pozitif

olduğu şeklinde belirlenmiştir. Tezimizin hipotezini test etmek amacıyla betimsel

analiz yöntemi ve tarihsel yöntemden yararlanılmış ayrıca tezimizde bir anket

çalışması gerçekleştirilmiştir.

Kadın kütüphanecilerin imaj algılarını analiz etmek amacıyla uyguladığımız anket

iki kısımdan oluşmuştur. Anketin birinci bölümünde genel ve demografik

özellikler, ikinci bölümü ise kendi içerisinde beş konu başlığı altında şu şekilde

toplanmıştır: ulaşılabilirlik ve iletişim, cinsiyet rolleri, imaj ve hizmet. Anketimiz

78’i erkek, 68'i ise kadın olmak üzere toplam 146 kişiye uygulanmıştır. Anket

sonucunda tezimizin hipotezinin doğru olduğu saptanmıştır.

Kütüphane kullanıcıları referans alınarak yapılmış olan bu anket uygulaması

göstermiştir ki Türkiye’deki kadın kütüphanecilerin imaj algısının, popüler

kültürde ifade edildiği gibi sevimsiz, yaşlı, huysuz olmadıkları aksine

donanımlı, profesyonel ve iletişim becerilerinin kuvvetli olduğu saptanmıştır.

Sonuç olarak popüler kültürde kadın kütüphanecilerin olumsuz imaj problemi

yaşamaları algısının aksine bu tez çalışmasında Türkiye’de mesleğe ve kadın

kütüphanecilere yönelik olumsuz herhangi bir algının olmadığı tespit

edilmiştir.

Mesleki ayrım genel olarak "iş piyasasında farklı mesleklerde çalışmak için

kadının ve erkeğin vurgulanmış eğilimlerinden" bahseder. Kütüphanecilik

mesleğinin mesleki ayrımı incelendiğinde, bu mesleği kadınların yoğun olarak

tercih ettiği ve bu alanda çalıştığı gerçeği dikkate alındığında tezimizde popüler

kültürde ifade edildiği gibi sırf kadın olmalarından dolayı profesyonel bir

meslek olan kütüphaneciliğin, yarı profesyonel bir meslek olduğu iddiasının

gerçeklerle örtüşmediği belirlenmiştir.

Page 142: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

129

Popüler kültürde kadınlara karşı yaratılan önyargı yok olduğu zaman

profesyonellik problemi yaşadığı düşünülen kadınların yoğun olarak istihdam

edildiği kütüphanecilik ve diğer mesleklerde zamanla imaj probleminin üstesinden

gelineceği de açıktır.

Araştırmamızda kadın kütüphanecilerin imajının tespit edilmesi için uygulamış

olduğumuz anket çalışmasının üniversite kütüphaneleriyle birlikte halk

kütüphanelerini de kapsayacak şekilde geliştirilmesi ileriki çalışmalar için yararlı

olacağı açıktır.

Page 143: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

130

KAYNAKÇA

Acar- Savran, Gülnur, Nesrin Tuna-Demirtontan: Kadının Görünmeyen Emeği,

İstanbul, Yordam Yayınları, 2012.

Aktaş, Gül: "Feminist Söylemler Bağlamında Kadın Kimliği: Erkek Egemen Bir

Toplumda Kadın Olmak", Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi,

Ankara, 2013, Cilt:30, Sayı:1, ss.53-72.

Arat, Necla: Feminizmin Abc'si, İstanbul, Say Yayınları, 2010.

Ataman, Muhittin: "Feminizm: Geleneksel Uluslararası İlişkiler Teorilerine

Alternatif Yaklaşımlar Demeti", Alternatif Politika, C.1, No:1, Nisan 2009, ss.1–

41.

Atılım Üniversitesi E- Bülten: "Prof. Dr.Serap Kurbanoğlu ile Söyleşi", S:33,

2014, (Çevirimiçi) http://ebulten.library.atilim.edu.tr/sayi/2014-03, 19 Nisan 2015.

Baum, Christina D.: Feminist Thought in American Librarianship, North

Carolina, McFarland& Company, 1992.

Belet, Nuran H. : "Kriz Olgusunun Kadına Yönelik Algıya ve Kadın İşgücüne

Etkisi", Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 2013, 15(1), ss.199-225.

Büyüköztürk, Şener: Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı, Ankara, Pegem

Akademi, 2011.

Coşkun, Ali, Emine Öztürk: "Türk Kadınının Feminizm'e Bakışı", Din Eğitimi

Araştırmaları Dergisi, 2009, ss.11-143.

Çakınberk, Arzu K. : İş'te Kadın Olmak, Ankara, Nobel Kitap, 2011.

Çakır, İrfan: "Cumhuriyet'ten Günümüze Bilgi Profesyonellerinin Eğitiminde

Başlıca Yönelişler", Türk Kütüphaneciliği, 2005, 19(1), ss.7-24.

Çakır, Serpil: "Kapitalizm ve Patriyarkaya Karşı: Sosyalist Feminizm", Toplum

ve Demokrasi, 2008, 2(4), ss.185-196.

Page 144: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

131

Çakır, Serpil: Osmanlı Kadın Hareketi, İstanbul, Metris Yayınları, 2013.

Çakıroğlu, Atilla: "Hem Mühendis Hem Doktor (Mesleki Bir Anı)", Türk

Kütüphaneciliği, 1989, ss. 109.

Çalışkan, Hüseyin, Kubilay Yazıcı: "Ölçme ve Değerlendirmeye Yönelik Tutum

Ölçeğinin Geliştirilmesi ve Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin Tutum Düzeylerinin

Çeşitli Değişkenlere Göre İncelenmesi", International Journal of Human

Sciences, 2013, 10(1), ss.398-415.

Çelik, Aslı S. , Türkan Pasinlioğlu, Tuğçe Kocabeyoğlu, Sema Çetin: "Hemşirelik

Mesleğinin Toplumdaki İmajının Belirlenmesi", F.N. Hemşirelik Dergisi, 2013,

C:21, S:3, ss.147-153.

Çokluk, Ömay, Şener Şekercioğlu, Güçlü Büyüköztürk: Sosyal Bilimler İçin Çok

Değişkenli İstatistik, Ankara, Pegem Akademi, 2010.

Davaz, Aslı: Eşitsiz Kız Kardeşlik: Uluslararası ve Ortadoğu Kadın

Hareketleri, 1935 Kongresi ve Türk Kadın Birliği, İstanbul, Türkiye İş Bankası

Kültür Yayınları, 2014.

Demir, Zekiye: Modern ve Postmodern Feminizm, İstanbul, Sentez Yayıncılık,

2014.

Denizli, Adviye Aslı: "Örgütsel Adaletin, Kapsam İçi ve Kapsam Dışı Personel

Tarafından Algılanması: Bir Uygulama", Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 2014.

Donovan, Josephine: Feminist Teori, Çev. Aksu Bora, Fevziye Sayılan, Meltem

Ağduk Gevrek, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013.

Ecevit, Yıldız: İşgücü Piyasasında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği El Kitabı,

Ankara, Pelin Ofset Tipo Matbaacılık, 2010.

Emiroğlu, Nuran: "Sağlık Personelinin ve Toplumun Hemşirelik İmajı",

Hemşirelik Araştırma Dergisi, 2000, ss.9-18.

Page 145: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

132

Ersoy, Ersan: "Cinsiyet Kültürü İçerisinde Kadın ve Erkek Kimliği (Malatya

Örneği)", Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2009, C.19, S.2, ss.209-

230.

Fiske, John: Popüler Kültürü Anlamak, Çev. Süleyman İrvan, İstanbul,

Parşömen, 2012.

Hooks, Bell: Feminizm Herkes İçindir: Tutkulu Politika, Çev. Esra Aşan, Ali

Kerem Saysel, İstanbul, Bgst Yayınları, 2012.

ILO Ankara, 1958, (Çevirimiçi) http://www.ilo.org/ankara/lang--tr/index.htm, 17

Nisan 2015.

"ILO 101 Nolu Eşit Ücret Sözleşmesi ", Kanun No:810, R.G., S. 12484, tar. 13

Aralık 1966, (Çevirimiçi)

www.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowDoc/WLP.../diyih/.../ilosozlesmetr/100, 19

Nisan 2015.

"İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi", S. 25196, Karar Sayısı: 2003/5923,

11.08.2003, (Çevirimiçi) www.ombudsman.gov.tr/.../3507--Ekonomik,-Sosyal-ve-

Kulturel-Hakla, 19 Nisan 2015.

İrvan, Süleyman, Mutlu Binark: Kadın ve Popüler Kültür, Ankara, Ark

Yayınları, 1995.

Kadın Kordinasyon Merkezi, (Çevirimiçi)

http://sites.ibb.gov.tr/ibbkkm.org/kadina-dair/turkiyede-kadin-haklari-kronolojisi/,

19 Nisan 2015.

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşmeye Ek

Protokol, 2000, (Çevirimiçi)

http://www.turkkadinlarbirligi.org/cedaw/sozlesme/S%C3%B6zle%C5%9Fme, 20

Nisan 2015.

Karakaş, Sekine: "Türkiye’de İlk Kütüphanecilik Bölümünün Kuruluşu ve Emily

Dean", Türk Kütüphaneciliği, 1999, 13(4), ss.376-396.

Page 146: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

133

Kökkılınç, Ayşe Gül: İş Hukukunun Uluslararası Kaynakları Işığında Kadın

İşçilerin Korunması, İstanbul, Legal Yayıncılık, 2013.

Notz, Gisela: Feminizm, Çev. Sinem Derya Çetinkaya, Ankara, Phoenix

Yayınevi, 2011.

Oktay, Aygül: "İşyerinde Cinsel Taciz ve İstismar", Kadın Araştırmaları

Dergisi, 2001, S:7, ss.75-89.

Okutan, Birsen Banu: Türkiye'de Popüler Kültür Din ve Kadın

Marjinalizasyondan Entegrasyona, İstanbul, Düşün Yayıncılık, 2013.

Ötüken, Deniz: "Çocuğunuz Kütüphaneci Olmalı Mıdır?", Türk Kütüphaneciliği,

1957, 6(3), ss.93-97.

Özdemirci, Ata.: Şirket ve Popüler Kültür & Tüketim Psikolojisi ve İmaj

Yönetimi: Türkiye (1950-1980), İstanbul, Beta Yayıncılık, 2014.

Özgür, Bahadır: "Kütüphaneci Kadın, Petrolcü Erkeğe Karşı", Radikal, 18 Ekim

2010, (Çevirimiçi) http://www.radikal.com.tr/ekonomi/kutuphaneci-kadin-

petrolcu-erkege-karsi-1026030/, 24 Nisan 2015.

Öztürk, Emine: Feminist Teori ve Tarihsel Süreçte Türk Kadını, İstanbul,

Rağbet Yayınları, 2011.

Parlaktuna, İnci: "Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Mesleki Ayrımcılığın Analizi", Ege

Akademik Bakış, 2010, 10(4), ss.1217-1230.

Ramazanoğlu, Caroline: Feminizm ve Ezilmenin Çelişkileri, İstanbul, Pencere

Yayınları, 1998.

Sakallı, Erol: "Türkçe Popüler Kültür", Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür

Eğitim Dergisi, 2014, S.3(2), ss.307-317.

Şahin, Elmas: Batı'da ve Türkiye'de Kadın Hareketleri ve Feminizm, Ankara,

Ürün Yayınları, 2013.

Page 147: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

134

Şimşek- Rathke, Leyla: Dünden Kalanlar: Türkiye'de Hemşirelik ve GATA

TSK Sağlık Meslek Lisesi Örneği, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011.

Türk Dil Kurumu: "Büyük Türkçe Sözlük", 1980, (Çevirimiçi)

http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.565

b3ad24b0e77.47826928, 24 Nisan 2015.

Türkiye İstatistik Kurumu: "Haber Bülteni", S.18619, 5 Mart 2015, (Çevirimiçi)

http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18619, 29 Kasım 2015.

Walter, Margaret: Feminizm, Çev. Hakan Gür, Ankara, Dost Kitapevi, 2009.

Yılmaz, Abdullah, Yavuz Bozkurt, Ferit İzci: " Kamu Örgütlerinde Çalışan Kadın

İşgörenlerin Çalışma Yaşamlarında Karşılaştıkları Sorunlar Üzerine Bir 5

Araştırma", Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2008,

C:9, S: 2, ss. 89-114.

Yılmaz, Murat: "Kadın Kütüphaneciler: Toplumsal Cinsiyet Sorunları", Bilgi

Dünyası,2013, 14(1), ss. 163-171.

Yılmaz, Murat:"Popüler Kültürde Kadın Kütüphanecilerin İmajı: Feminist Bir

Yaklaşım", Türk Kütüphaneciliği, 2012, 26(3), ss.548-563.

Yılmaz, Murat: Etik ve Kütüphanecilik, İstanbul, Beşir Kitabevi, 2007.

Yörü, Halime: "Türkiye’deki Üniversite Kütüphanelerinde Kadın İşgücü", Türk

Kütüphaneciliği, 2009, 23(2), ss. 351-365.

Page 148: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

135

EKLER

Page 149: FEMİNİST PERSPEKTİFTEN TÜRKİYE'DE KADIN … · t.c. İstanbul Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ bİlgİ ve belge yÖnetİmİ anabİlİm dali yÜksek lİsans tezİ

136