farkli yÖnlerİyle osman hamdİ bey · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk...

12
1913 FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY Fatma ÜREKLİ * Giriş Paris’te eğitimini tamamlayarak İstanbul’a dönen (1868) Osman Hamdi Bey, Hariciye Nezareti bünyesinde muhtelif memuriyetlerde bulunmuştur. Bağdat’ta Umûr-ı Hariciye Müdürlüğü görevini müteakip, İstanbul’da Teşrifat-ı Hariciye Muavinliği, Umûr-ı Ecnebiye Kâtipliği, Matbuat-ı Hariciye Müdürlüğü gibi hizmetlerinin yanında, Uluslararası Viyana Sergisi’nde Osmanlı Devleti’ni tanıtmıştır. Ayrıca, Kadıköy ve Beyoğlu, Galata bölgesinde belediye başkanı olarak da hizmet etmiştir. Osmanlı dış borçlarını idare eden Düyûn-ı Umumiye İdaresi’nde meclis üyeliği yapmıştır. Genellikle birden fazla görevi bir arada yürüten Osman Hamdi Bey, hayatının bazı dönemlerinde maddi sıkıntılar da çekmiştir. Osman Hamdi Bey’in uzun süreli memuriyeti, 1881’de Müze-i Hümâyûn Müdürlüğü ile 1882’de Sanâyi-i Nefîse Mektebi Müdürlüğü’ne tayin edilmesiyle başlamıştır. 1910 yılında vefatına kadar yürüttüğü bu idarî görevi süresinde, yerli arkeolojik kazıları başlatmış ve hazırladığı nizamnamelerle Osmanlı topraklarından yurtdışına eser çıkarılmasını engellemeye çalışmıştır. Ayrıca, eski eserlerin sağlıklı bir şekilde muhafazası ve sergilenmesi için modern bir müze binası inşa ettirmiştir 1 . Kısaca, modern Türk müzeciliğinin temeli onun döneminde atılmıştır. Diğer taraftan kuruluşuna öncülük ettiği memleketin güzel sanatlar alanındaki ilk resmi yüksek öğretim kurumu olan Sanâyi-i Nefîse Mektebi, merkezî bir konuma gelmiş; özellikle resim ve mimarlık dallarında dikkate değer bir gelişme kaydedilmiştir. Osman Hamdi Bey, arkeolojik kazıları yürütürken asıl tutkusu olan resim yapmayı da ihmal etmemiş, farklı mekânları ve manzaraları tasvir etmiştir. Onun sanatkâr ruhunun birçok cephesi vardır; bunu sadece tuvallerinde değil, bazen penceresinin önündeki saksısında, bazen de bahçesinde yetiştirdiği meyve ağaçları, çiçek ve bitkilerle çevresine yansıtmıştır. Genellikle yakasında taşıdığı bir çiçekle bu zevkini çevresine yansıtması ve çektirdiği fotoğraflarla bunu simgelemesi dikkat çekicidir. Bilhassa, sıkça inzivaya çekildiği Gebze Eskihisar sahilindeki sayfiye evinin bulunduğu arazide, kendi yetiştirdiği nadide meyve ağaçları, üzüm bağları ve gülfidanları içinde resim çalışmalarını sürdürmüştür. Kısaca, sanat kariyerinin en verimli günlerini burada geçirdiğini ifade etmek mümkündür. Prof. Dr., Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi, e-mail: [email protected] 1 Bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermeye devam eden bu yapı 1891’de iki katlı olarak yapılmıştı. Zamanla eserlerin buraya sığmaması üzerine bu yapı yeni ilâve inşaatlarla genişletilmiştir (1899-1907 yılları arasında).

Upload: others

Post on 21-Oct-2019

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1913

FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY

Fatma ÜREKLİ*

Giriş

Paris’te eğitimini tamamlayarak İstanbul’a dönen (1868) Osman Hamdi Bey, Hariciye Nezareti bünyesinde muhtelif memuriyetlerde bulunmuştur. Bağdat’ta Umûr-ı Hariciye Müdürlüğü görevini müteakip, İstanbul’da Teşrifat-ı Hariciye Muavinliği, Umûr-ı Ecnebiye Kâtipliği, Matbuat-ı Hariciye Müdürlüğü gibi hizmetlerinin yanında, Uluslararası Viyana Sergisi’nde Osmanlı Devleti’ni tanıtmıştır. Ayrıca, Kadıköy ve Beyoğlu, Galata bölgesinde belediye başkanı olarak da hizmet etmiştir. Osmanlı dış borçlarını idare eden Düyûn-ı Umumiye İdaresi’nde meclis üyeliği yapmıştır. Genellikle birden fazla görevi bir arada yürüten Osman Hamdi Bey, hayatının bazı dönemlerinde maddi sıkıntılar da çekmiştir.

Osman Hamdi Bey’in uzun süreli memuriyeti, 1881’de Müze-i Hümâyûn Müdürlüğü ile 1882’de Sanâyi-i Nefîse Mektebi Müdürlüğü’ne tayin edilmesiyle başlamıştır. 1910 yılında vefatına kadar yürüttüğü bu idarî görevi süresinde, yerli arkeolojik kazıları başlatmış ve hazırladığı nizamnamelerle Osmanlı topraklarından yurtdışına eser çıkarılmasını engellemeye çalışmıştır. Ayrıca, eski eserlerin sağlıklı bir şekilde muhafazası ve sergilenmesi için modern bir müze binası inşa ettirmiştir1. Kısaca, modern Türk müzeciliğinin temeli onun döneminde atılmıştır. Diğer taraftan kuruluşuna öncülük ettiği memleketin güzel sanatlar alanındaki ilk resmi yüksek öğretim kurumu olan Sanâyi-i Nefîse Mektebi, merkezî bir konuma gelmiş; özellikle resim ve mimarlık dallarında dikkate değer bir gelişme kaydedilmiştir.

Osman Hamdi Bey, arkeolojik kazıları yürütürken asıl tutkusu olan resim yapmayı da ihmal etmemiş, farklı mekânları ve manzaraları tasvir etmiştir. Onun sanatkâr ruhunun birçok cephesi vardır; bunu sadece tuvallerinde değil, bazen penceresinin önündeki saksısında, bazen de bahçesinde yetiştirdiği meyve ağaçları, çiçek ve bitkilerle çevresine yansıtmıştır. Genellikle yakasında taşıdığı bir çiçekle bu zevkini çevresine yansıtması ve çektirdiği fotoğraflarla bunu simgelemesi dikkat çekicidir. Bilhassa, sıkça inzivaya çekildiği Gebze Eskihisar sahilindeki sayfiye evinin bulunduğu arazide, kendi yetiştirdiği nadide meyve ağaçları, üzüm bağları ve gülfidanları içinde resim çalışmalarını sürdürmüştür. Kısaca, sanat kariyerinin en verimli günlerini burada geçirdiğini ifade etmek mümkündür.

∗ Prof. Dr., Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi, e-mail: [email protected] Bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermeye devam eden bu yapı 1891’de iki katlı olarak yapılmıştı.

Zamanla eserlerin buraya sığmaması üzerine bu yapı yeni ilâve inşaatlarla genişletilmiştir (1899-1907 yılları arasında).

Page 2: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1914

Osman Hamdi Bey’in Gebze’ye İlgisi

Gebze, tarihi seyir içinde coğrafî yerleşim yeri olarak hep önemini koruyan, Osmanlı döneminde de önemli geçit noktası ve ilgi odağı olan yerlerden birisidir. İstanbul’dan Anadolu içlerine, Arabistan’a, Afrika’ya, Orta Asya, Hind’e hatta Uzak Doğu’ya giden büyük kervan yolunun üzerinde bulunduğundan konumu itibariyle mola yeri vazifesi görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi Kartal’da, geceyi de Gebze’de geçirirlerdi. Yine bu suretle, İzmit’ten kalkan kafile, öğleyi Derbent’te, geceyi ise Gebze’de geçirmek mecburiyetinde idiler. Dolayısıyla her gün kalabalık kitlelerin gelip konduğu bu kasabada sıkıntı çekilmemesi için bazı hayırseverler de buranın imarına öncülük etmişler, servetlerini toplum yararına harcayarak ilmî, sıhhî ve içtimaî müesseseler yaptırmışlardır. Çoban Mustafa Paşa tarafından Gebze’nin en hâkim tepesine yaptırılan imaret buna misal olarak verilebilir2. Anadolu’ya ve İran’a giden kervanların dışında, batıdaki topraklardan yola çıkan hacı adayları ile doğu yönüne yapılan seferlerde ordunun buradan geçtiği de göz önünde bulundurularak kalabalık kitlelerin ihtiyacını karşılayarak kapasitede yapılmıştır. Bu imaret sistemi vasıtasıyla burasının, toplumsal açıdan olduğu kadar şehircilik bakımından da büyük ivme kazandığını belirtmek gerekir3.

Hamdi Bey’in babası İbrahim Edhem Paşa, görevi vesilesiyle Gebze kasabasında bulunmuş ve hatta bu civarda arazi de satın almıştır. Ticaret ve Nafıa Nazırlığı zamanında (1874-1875), demiryolu hattında yapılan Gebze Köprüsü çalışmalarını yerinde takip etmek üzere bir müddet burada kalmıştır. Osman Hamdi Bey’in bu kasabayla ilişkisinin bu dönemde başlayıp başlamadığını tespit etmek güç olmakla beraber, Gebze’ye hakiki bir sevgi beslediğini ve büyük bir muhabbetle bağlı olduğunu, kabrinin orada olmasını vasiyet etmesinden anlaşılmaktadır.

Osman Hamdi Bey’in hayatında, kariyer ve sanatında, Gebze kasabasının önemli bir yeri vardır. Eskihisar Köyü’nde mutasarrıf olduğu arazisinde, bahçe içinde köşk ve yanı başındaki müştemilatında da nefis bir resim atölyesi inşa ettirmiştir. Hastalandığı ya da yorulduğu zamanlarda İstanbul’dan Gebze’ye geçerek burada uzun müddet kalmayı tercih etmiştir. Burası, aile fertleri için de bir ferahlık mekânı olmuş, özellikle kiraz mevsimlerinde ailece burada bulunmaya özen gösterilmiştir.

Sahildeki köşkünde inzivaya çekilen Osman Hamdi Bey, denizinde balık tutarak, bahçesinde gülleri ile meşgul olarak hem istirahat etmiş, hem de resim atölyesinde çalışarak, Gebze ve Eskihisar’ın imaret ve güzelliklerini tuvallerinde yansıtmıştır. Gebze kasabası ve buradaki Çoban Mustafa Paşa Camii ve civar köylerini yansıtan birçok resimler yapmış olup bunlar 1881 senesinden itibaren tarihlenmektedir4.

Bilim, kültür ve sanat konusundaki başarılarıyla şöhret bulan Osman Hamdi Bey, farklı alanlarda da faaliyette ve titiz bir çalışma içinde olmuştur. Belirli bir girişimcilik ruhuna sahip olduğu aşikârdır; teknolojik gelişmeleri takip etmiş ve yeni projeleri gerçekleştirmek üzere teşebbüslerde bulunmuştur. Dolayısıyla bu çalışmada, Osman Hamdi Bey’i önemli ölçüde farklı kılan, bir bakıma Osmanlı toplumuyla kaynaşmasına da vesile olan yeni ve ilginç projeleri üzerinde durulmakta; ressam, arkeolog, eğitimci ve müzeci kimliği yanında, farklı alanlarda üstlendiği öncü rolüne dikkat çekilmektedir.

2 Bu külliye, Yavuz Sultan Selim’in kızlarından Hafsa Sultan’la evli Çoban Mustafa Paşa (Ö.1529) tarafından yaptırılmıştır. Gebze’nin kuzeybatısında bir tepe üzerinde bulunan külliye, kalabalık grupların ihtiyacını karşılayacak kapasitede büyük yapılmış olup, cami, türbe, medrese, imaret, tekke kütüphane, darüşşifa, paşa odaları, kervansaray ve çarşı içindeki hamamdan meydana gelmiştir. Bkz. Köksal Seyhan, “Çoban Mustafa Paşa Külliyesi”, DİA, C.8, İstanbul, 1993, s.351-354.

3 Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, Cumhuriyet Matbaası İstanbul 1939, s. 59-60.4 Edhem Eldem, Osman Hamdi Sözlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, İstanbul 2010, s. 206-207.

Page 3: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1915

Onun bugün pek bilinmeyen girişimlerinden ve toplumsal hizmetlerinden birisi tarım alanındadır. Memlekette ilk defa zirâatı yapılan Ömürotu ya da Şerbetçiotu- bitkisini mutasarrıf olduğu arazisinde yetiştirmiş ve bu konuda halkın teşviki için de çaba sarf etmiştir. Diğer önemli girişimi ise İstanbul’da bir tünel tarzı Füniküler demiryolu yapılması projesi olup, bu hususta hükümetten imtiyaz talebinde de bulunmuştur.

Osman Hamdi Bey’i Farklı Kılan Girişimleri

Houblon (Ömürotu-Şerbetçiotu) Ziraatı

Tabiatın güzelliklerini her zaman içinde hissedip yaşayan ve tuvallerine aktaran Osman Hamdi Bey’in, bitkilere, meyve ağaçlarına ve çiçeklere son derece düşkün olduğunu yukarıda vurgulamıştık. Onun tarım alanındaki farklı girişimleri ve faaliyetleri, Adapazarı ve Gebze5 civarındaki arazilerinde yoğunlaşmaktadır. Ülkede ilk defa ziraatı yapılan houblon –diğer adıyla ömürotu ya da Şerbetçiotu- bitkisini Adapazarı’ndaki arazisinde yetiştirerek öncü bir girişimde bulunmuştur. Osman Hamdi Bey’in şerbetçiotu ekimini bir Fransız ortağı ile birlikte 1898’de başlattığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında üzüm bağlarına ve zeytin bahçesine sahip olduğu, şarap, yağ ve tereyağı üretim faaliyetleri içinde olduğu tespit edilmektedir. O dönemdeki zirai faaliyetlerini Edmond Fazy şöyle özetlemektedir: “…Şimdi ise Kuruçeşme’deki bahçesi ile ilgileniyor, gül ve krizantem koleksiyonu yapıyor. Bu işleri ta Gebze’ye kadar uzanıyor. Hannibal’ın hatırasıyla bir Bizans kalesi kalıntıları arasında, zeytinlikleri ve üzüm bağları var. Adapazarı’nda Fransız bir kâşifin erkek kardeşiyle birlikte şerbetçiotu ekiyor. Zeytinyağı ve tereyağı üretiyor, şarap yapıyor, ama boğazı rahatsız eden, yakan cinsten…”6.

Tıbbî alanda faydaları tespit edilip kullanılan bu bitkinin ekimini başlatmasının ardından, üretiminin de yaygınlaştırılması ve halkın teşviki için –patates7 ve zeytin ziraatıyla meşgul olanlara sağlandığı gibi– on yıl vergiden muaf tutulmasını hükümete kabul ettirmiştir. Osman Hamdi Bey, bu konuda Nisan 1902’de hükümete yazdığı dilekçede, Kocaeli Sancağı dâhilinde bulunan Adapazarı Kazası’nda8 mutasarrıf olduğu arazide ilk defa yetiştirmeğe çalıştığı ömürotu bitkisinin ülkenin pek çok yerinde yetişebileceğini ve kendisinden büyük yararlar elde edilebileceğini belirtmiş; ancak bu bitkinin ilk ekiminin çok masraflı olduğunu ve ciddî emek istediğini vurgulamış; bu sebeple, söz konusu bitkinin ekiminin ülkede yaygınlaşması ve halkın şevk edilmesi için, elde edilen üründen on beş sene müddetle öşür vergisinin alınmamasını talep eder.

Hamdi Bey’in söz konusu dilekçesi, Şûrâ-yı Devlet’te okunarak müzakere edildi ve talepleri olumlu karşılanır. Ayrıca, bazı numune çiftliklerinde edinilen tecrübelerden, ömürotu ziraatından faydalı sonuçlar sağlanacağının anlaşıldığı ve yaygınlaştırılmasını temin için ziraatçı kesimin teşvik edilmesi gerektiği kanaatine varılır. Neticede patates yetiştiriciliğinde ve yeniden kurulmaya başlanan zeytinliklerde uygulandığı gibi, ömürotu

5 1900 senesinde, Osman Hamdi Bey’in kendisi, annesi ile kardeşlerinden İsmail Galip ve Mustafa Mazlum Beyler ile anneleri adına Gebze kazasına kayıtlı emlâk ve geniş arazisi bulunduğu anlaşılmaktadır. Maliye Nezareti’nden Maarif Nezâreti’ne yazılan 18 Şubat 1900 tarihli tezkirede, söz konusu emlâk ve arazinin onbeşbin altıyüz yetmişdört kuruş beş para tutarındaki birikmiş vergi borcunun tahsili, varislerin en büyüğü olmak hasebiyle Osman Hamdi Bey’den talep edilerek hazineye ödenmesi istenmiştir (BOA, MF.MKT.492/45).

6 Edmond Fazy, Les Turcs d’Aujourd’hui ou, Le Grand Karagheuz, Paris, 1898, s. 99.7 19. yüzyılda Adapazarı patatesinin çok meşhur olduğunu belirtmek gerekir.8 Osmanlı idaresi altında bir köy olarak kurulan Adapazarı, zamanla gelişmiş ve müstakil bir kaza olmuştur. Kocaeli

sancağının en önemli merkezlerinden olan Adapazarı kazası özellikle 20. yüzyılın başlarında tarım, ticaret, sanayi ve ulaşım imkânlarına sahip olması dolayısıyla bir iktisadî cazibe merkezi haline gelmiştir. 19. yüzyılın ortalarına doğru Adapazarı’nın idarî, ziraî, ekonomik ve toplumsal yapısı, meslek grupları, nüfusu hakkında bkz. Resul Narin, “Temettuat Defterlerine Göre Adapazarı Kazası”, Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Dergisi – Yrd Doç Dr Orhan Hülagü Özel Sayısı, X/1, Sakarya 2008, s. 221-231). Önceleri köy, sonra nahiye, kaza ve günümüzde bir vilayet merkezi olan Adapazarı, idari olarak 1954 yılında Kocaeli vilayetinin bir ilçesi bulunmasına rağmen gerek nüfus gerek ekonomik yapı unsurlarıyla ön plana geçmiştir. Bu konuda geniş bilgi için bkz. Resul Narin, Ada’dan Pazar’a Sakarya, Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Yayınları, 2014.

Prof. Dr. Fatma ÜREKLİ

Page 4: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1916

mahsulünün de ancak on sene müddetle öşür vergisinden muaf tutulabileceğine karar verilir (15 Mayıs 1902)9. Alınan bu karar, daha sonra padişahın iradesiyle yürürlüğe girer (5 Haziran 1902)10.

Bu bitkinin özelliği hakkında bilgi vermek gerekirse, Fransızca houblon11 olarak anılan ömürotu, kendirgiller (cannabinaceae) âilesindendir; anayurdunun Kuzey Amerika ve Avrasya olduğu bilinmektedir. Bira endüstrisi için Avrupa’da geniş ölçüde kültürü yapılan bu bitki, Türkiye’de genellikle Bilecik ve Bursa yörelerinde üretilmekte, ayrıca Kuzey Anadolu’da tabiatta kendiliğinden yetişen ömürotu örnekleri, seyrek de olsa, görülmektedir. Daha ziyâde ılıman iklime sahip bölgelerde ve zengin topraklarda yetişen ömürotu, 2 ila 5 metre arasında uzayabilmektedir. Kırmızımsı yeşil renkli ve tırmanıcı özelliği vardır; ince ve sert olan gövdesi yüksek direklere veya aralarına gerilen çitlere sarılıp uzayabilmektedir. Yaz sonunda ise yapraklarıyla birlikte dökülür, ertesi yıl aynı kökten yeni sürgünler çıkar. Bu bitkinin çoğaltılması ise, tohumuyla köklerinin bölünmesi veya ilkbaharda genç sürgünlerin sökülüp başka yerlere dikilmesiyle pekâlâ mümkündür.

Yaprakları, asma yapraklarını andırır; uzun saplı, 3-5 parçalı, iri, palmat damarlı ve kalp biçiminde, karşılıklı olarak dizilmiştir. Yaz sonunda açan kozalakçığa benzeyen sarımsı yeşil renkli dişi çiçek tomurcukları, olgunlaşarak irileşir ve kâğıdımsı bürgülere dönüşür. Dişi çiçekler yuvarlak kozalaklar (strobil) hâlinde toplanmıştır; erkek çiçekler yeşilimsi sarı renklerde ve bileşik salkım durumundadır.

Latince, humulus lupulus olarak da isimlendirilen bu bitkinin, dişi çiçek kısımları kullanılır ve bunlar Ağustos’tan itibâren toplanmaya başlanır. Dişi çiçeklerin etrafında brakte ve brakteol denilen, geniş oval taşıyıcı yapraklar ve bunların üzerinde de salgı tüyleri bulunur. Çiçekler uçucu yağ, acı maddeler (humulon, lupulon), reçineler, mum, tanen vb. taşırlar. Dişi durumların oluşturduğu droga, strobili lupuli denir ve bira yapımında da kullanılan bir maddedir. Bunun dışında, bitkinin tıbbî etkileri ve kullanım alanları konusunda şunlar söylenebilir: Hafif bir yatıştırıcıdır; iştah açıcıdır; sindirimi kolaylaştırır; idrar söktürücü ve bedeni güçlendirici etkisi vardır12.

Şerbetçi otunun bileşenlerinden biri olan xanthahumol’ün birçok farmakolojik etkisi olduğu düşünülmektedir, bunlardan bir tanesi potansiyel anti-kanserojen etkisidir. Yapılan ilk çalışmalar sonucu, bahsedilen maddenin antienflamatuar (iltihap ve yangı karşıtı) ve antioksidan özelliklere sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca anti-tümör etkileri olduğu da düşünülmektedir. Çeşitli kanser türlerinin tedavisinde, özellikle prostat kanserinde, şerbetçiotu ve bundan elde edilen xanthohumol bileşenine oldukça ilgi gösterilmektedir. Yapılan bazı çalışmalarda bu maddenin prostat kanseri hücrelerindeki apoptozu (hücrenin kendi kendini tahrip ederek öldürmesi) uyardığı görülmüştür

Haşîşetü’d-dînar olarak da adlandırılan ömürotu bitkisi, günümüzde yaygın olarak şerbetçiotu olarak bilinmektedir. Yine halk arasında mayaotu, bira çiçeği olarak da adlandırılmaktadır13. Ancak, ömürotu kelimesi hatâlı okuma sonucu, ömerotu şekline dönüşmüş olup bu yanlışlık hâlen tekrarlanmaktadır14. Bu hatânın sebebinin, Arap harfleriyle ömür ve ömer kelimelerinin yazılışlarının aynı olmasından kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Aslında çok yıllık, yâni uzun ömürlü bir bitki olması dolayısıyla, 9 BOA, İ. OM. nr. 1320 S. 28/ 5. lef 1.10 BOA, İ. OM. nr. 1320 S. 28/ 5, lef 2.11 İngilizce hop; Almanca hopfen olarak bilinen bu bitki ile ilgili bilgiler için bkz. İbrahim Hakkı, Nebatlar Alemi, İstanbul

1927, s.212; Nurettin Mazhar Öktel, Farmakoloji, II. Fasikül, Ankara 1965, s. 62–63; Turhan Baytop, Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, Ankara 1997, s. 257; Pars Tuğlacı, Okyanus Ansiklopedik Sözlük, C. 8, s. 2725.

12 Nejat Ebcioğlu, Sağlığımız için Yararlı Bitkiler, genişletilmiş 2. baskı, İstanbul s.145.13 Ferit Devellioğu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat adlı eserde haşîşetü’d- dînâr bitkisinin eş anlamları; şerbetçiotu,

ömürotu ve fr. houblon olarak verilmiştir; Nurettin Mazhar Öktel bu bitkiyi ömürotu olarak ifade etmektedir (a.g.e. s. 62).14 T. Baytop, ( a.g.e, s.257), Pars Tuğlacı, (a.g.e. s.2725) bu bitkiyi ömerotu olarak ifade etmektedirler.

Page 5: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1917

kelimenin ömürotu şeklinde telâffuz edilmesi akla daha yatkın gelmektedir.

Günümüzde, Bilecik’te üretilen bu bitkinin dişi çiçeklerinden (koza) faydalanılıyor; hammadde olarak genellikle ilaç sanayinde, unlu mamuller ve pastacılık sektöründe (maya) ve bira mayasında kullanılmaktadır. 1965 senesinde Bilecik’in Pazaryeri ilçesinde ekimine başlanan Şerbetçiotunun kentin en önemli gelir kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. Gıda sanayinde yiyecek ve içeceklerde de kullanılan şerbetçiotu, bunun haricinde bu bitkinin ekstresi, kozmetik sanayiinde cilt krem ve losyonlarında da sıklıkla kullanılmaktadır.

Füniküler Demiryolu Projesi

İstanbul’da iki istasyonlu Tünel 1875’te açılarak hizmete girmiştir. Karaköy’den, Galata’dan Beyoğlu’na en kolay, en seri çıkışı sağlayan bu Tünel15, yap-işlet-devret modeliyle yapılmış olup, bölgenin ulaşımını rahatlatacak ilk raylı sistem projesidir. Halkın büyük ölçüde rağbet ettiği bu demiryolu, elbette işletmecilerine de iyi gelir getirmiştir. Daha sonraları, İstanbul’un bilhassa yamaç mevkilerinde rahat ulaşımı sağlamak için benzer projeler ortaya atıldı. Dolayısıyla, bundan sonra metro türü ulaşım araçlarının hizmete girmesi, benzer projelerin hükümete sunulması noktasında bir başlangıç ve iyi bir model olmuştur.

Bunlardan birisi de deniz ulaşımının en önemli bir mevkiinde Füniküler demiryolu yapılması teşebbüsüdür. Deniz ulaşımının en önemli noktalarından biri olan Kabataş’ı Taksim’e bağlayacak bir Tünel tarzı füniküler16 demiryolu yapılması konusunu Osman Hamdi Bey gündeme getirir ve bu hat için Mart 1895’te imtiyaz talebinde bulunur. O zamanlarda füniküler yapılması düşünülen bu mevki arasındaki ulaşımda, tepelik ve yokuş olması nedeniyle sıkıntı çekilmekte, dolambaçlı yollar çok zaman almaktaydı. Buraya böyle bir metro yapılması, bu iki bölge arasında en seri ve rahat ulaşımı sağlayacak, aynı zamanda deniz trafiğinin de bağlantısı olacaktı17.

Osman Hamdi Bey, hükümete bu konudaki müracaatında, Kabataş’tan Taksim’in uygun bir noktasına ulaşacak şekilde, buharlı makineyle çalışacak dar hatlı füniküler bir metro yapımı için kendisine imtiyaz verilmesini talep eder. Bu proje, dönemin padişahı II. Abdülhamid’in onayından sonra, hükümetin ilgili birimlerinden Ticaret ve Nabia Nezareti’ne havale edilir18. Konunun bu nezarette ele alındığı sırada, ikinci bir müracaatla Osman Hamdi Bey, söz konusu demiryolu hattının ilk keşiflerinin yapılması görevinin mühendis Mösyö Set’e verildiğini ve mühendisin inceleme ve çalışmalarına 15 İstanbul’un iki önemli merkezi olan Galata ve Beyoğlu’nu birbirine bağlayan Tünel, dünyanın ikinci, ülkemizin ise

ilk metrosudur. 17 Ocak 1875’te açılışı yapılan Tünel, insanlardan başka eşya, hayvan ve arabaların rahat bir şekilde taşınmasına uygun olarak tasarlanmıştı. Halkın rağbet ettiği bu ulaştırma vasıtasında, ilk 14 gün içinde 75.000 yolcu seyahat etmişti. Bu konuda geniş bilgi için bkz. Vahdettin Engin, Tünel, İstanbul 2000; Tünel’den Füniküler’e, İstanbul 2007.

16 Füniküler, raylı bir taşıma aracı olup, dağ veya tepe gibi eğimli arâzide, halatlarla yukarıya çekilerek çalışır. İki ayrı aracın aynı anda kullanımı, vagonların her birini karşı ağırlık olarak etkilemesi prensibi ile çalışır. Bu sistemde, hat ortasında paralel iki ray bulunur. Araçlar hat ortasında yan yana geçip belirli bir mesâfe aldıktan sonra, bu iki hat tek bir hata birleşerek istasyonlara ulaşır.

17 Bu dönemde yap-işlet-devret modeliyle Fındıklı ile Kabataş arasında bir iskele kurulmaya çalışıldığı görülmektedir. Kurulacak olan bu iskelede, hem ülkenin değişik vilâyetlerinden, hem de yabancı devletlerden deniz yoluyla İstanbul’a gelecek sığır, koyun ve diğer hayvanların sağlık kontrolleri yapılacak ve gümrük vergileri alınacaktı. Etrafı rıhtımla çevrili böyle bir iskelede bulundurulması düşünülen baytar ve vergi memurlarıyla güvenlik güçlerinden polis veya jandarmanın ikametleri için de muntazam, kârgir bir bina inşa edilecekti. Yine böyle bir binanın benzeri Haydarpaşa ve Yedikule’ye de kurulacak ve buralarda Anadolu ve Rumeli’den gelecek hayvanların muayeneleri yapılacaktı. Bu yapılar imtiyaz süresi bittiğinde hükümete devredilecekti. Söz konusu iskelenin imtiyazını almak üzere hükümete müracaat edenler arasında Afger ve Nişan Karakaş adlı kişiler ile padişahın yaverlerinden Fuad Paşa da vardı. Yapılan müzakereler sonucu, böyle bir iskelenin yapımı ve işletim imtiyazı 1896’da 50 sene müddetle Fuad Paşa’ya verildi (BOA, İ. HUS. Nr. 46/ 1313 Zilkade/56). Bundan sonra bölgenin deniz trafiğinin daha hareketli bir hâle gelmeye başladığı anlaşılmaktadır. Fakat bir süre sonra bu rıhtımın Ermeniler tarafından kiralanması ve civarında bulunan birkaç yalının da bunlar tarafından iskeleye dönüştürülmesi, Yunanistan ve Bulgaristan taraflarından gelerek iskeleye yanaşan bazı küçük vapurlarla yasak ve zararlı maddeler ithal etmeleri üzerine, bu bölge 1905’te istimlâk edildi ve yapılar satın alındı. Böylece rıhtım devlet tarafından sıkı bir kontrol altında bulundurulmaya çalışıldı (BOA, İ. HUS. Nr. 134/ 1323 Şaban / 75).

18 BOA, İ. HUS. nr. 35/ 1312 N. /13.

Prof. Dr. Fatma ÜREKLİ

Page 6: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1918

engel olunmaması için Zaptiye Nezareti’ne ve ilgili kişilere, Dâhiliye Nezareti tarafından gerekli emirlerin verilmesini de talep eder19. Dâhiliye Nezareti’nce de uygun bulunan bu talep, Mühendis Mösyö Set’in füniküler hat hakkında yapacağı keşif ve incelemeler için izin verildiği ve herhangi bir engel çıkartılmaması hususu Zaptiye Nezareti’ne bildirilir20. Bu imtiyaz meselesi basında da yer alır ve Servet-i Fünûn dergisinde21 haber olarak şöyle verilir: “Kabataş’tan Taksim’e kadar bir Füniküler şimendüfer hattı te’sisi için imtiyaz i’tâsı Müze-i Hümâyûn Müdürü atufetlü Hamdi Bey Efendi hazretleri cânibinden istid’â olunmuş ve keyfiyet Ticâret ve Nâfia Nezâret-i Celîlesince derdest tedkik bulunmuştur. Malûm olduğu üzere Füniküler Şimendüfer müteharrik teller vasıtasıyla çekilir”.

Fakat başlatılan bu çalışmalar, bilinmeyen sebeplerle ileri götürülememiş ve sonuçsuz kalmıştır22. Ancak, daha sonraları Osman Hamdi Bey’in teşebbüs ettiği bu bölge için, bâzılarının imtiyaz talebiyle harekete geçtikleri dikkati çekmektedir. 1908’de, aynı bölgenin farklı iki noktası olan Salıpazarı-Beyoğlu arasını birbirine bağlayacak, füniküler bir metro yapma imtiyazı talep edildiği anlaşılmaktadır. Hareketi buhar gücüyle sağlayacak tarzda, vagonların kablolarla çekileceği bir demiryolu hattının yapımını öngören bu projeye23 yapılan bazı itirazlar üzerine, söz konusu hattın bu sefer Fındıklı ile Beyoğlu’nun herhangi bir noktası arasında yapılması teklif edilmişti (1913). Bu imtiyazı talep eden şirketle hükümet arasında başlatılan müzâkerelerin ve tartışmaların gittikçe uzaması ve bu sırada, 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na girilmesi üzerine, bu tür yatırımlara teşebbüs imkânı ortadan kalktığından bir netice elde edilemez.

Sultan II. Abdülhamid döneminde bu bölge için düşünülen ve hakikaten önemi bugün daha iyi anlaşılan Kabataş-Taksim Füniküler hattı projesi, ancak 21. yüzyılın başlarında gerçekleşebilmiştir. Haziran 2006’da işletmeye açılan hat sâyesinde, Kabataş deniz trafiğinin metroya bağlantısı sağlanmış ve insanlar İstanbul’un yokuş iki yakası arasında daha rahat, hızlı ve güvenli bir biçimde yolculuk yapma imkânı elde etmişlerdir. Büyük güçlükle çıkılan bu yokuş, bugün sadece yüz on saniye içinde, konforlu bir ortamda aşılmaya başlanmıştır24.

Görülüyor ki, günümüzde yapımı gerçekleşmiş olan Kabataş-Taksim füniküler projesi, bir asır kadar önce Osman Hamdi Bey tarafından da ortaya atılmış bir projedir. Belki de bunu ilk düşünenlerden birisidir.

Sonuç olarak, Osmanlı Devleti’nin kültür ve sanat dünyasındaki değişim ve yenileşme hareketleri içinde Osman Hamdi Bey kurucu, reformcu ve öncü roller üstlenmiştir. Geniş bir kültüre sahip olan Osman Hamdi Bey, batının bilim, sanat ve kültürel gelişmelerini takip ederek Türk müzeciliği ve sanat eğitiminde ilk kez çağdaş ve verimli bir dönem açmış; bu alanda kurumsallaşmayı gerçekleştirmiş, bilim insanı ve sanatkâr kimliği ile eserler vermiştir.

Görünen o ki Osman Hamdi Bey çok yönlü faaliyetlerde bulunmuş, renkli ve farklı bir hayat yaşamıştır. O sadece sanatkâr, arkeolog, eğitimci, idareci değil aynı zamanda maliyeci, ziraatçı ve diplomat olarak da kabul görmüştür.

19 BOA, BEO, nr. 583/43662.20 BOA, DH. MKT. nr. 391/5.21 22 Haziran 1311, nr. 225, sayfa 5.22 Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde yaptığımız incelemelerde bu projenin yürütülememesinin sebeplerini aydınlatacak

bir belgeye henüz ulaşamadık.23 V. Engin, a.g.e. s.175 vd.24 Taksim ve Kabataş istasyonları arasında karşılıklı olarak halatlarla hareket eden çift vagonlu iki araçtan ibâret sistem, üç

dakika aralıklarla 640 metrelik bir tünelde yapılacak 110 saniyelik bir yolculukla tek yönde, saatte 7500 kişi taşıyacak şekilde tasarlanmıştır ( V. Engin, a.g.e. s. 185–186).

Page 7: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1919

EKLER

1-) Füniküler demiryolu proje ve imtiyazına dair Dâhiliye Nezareti tarafından Zaptiye Nezareti’ne yazılan 26 Haziran 1895 tarihli tezkire ( BOA, DH. MKT. nr. 391/ 5)

Zabtiye Nezâret-i Celîlesine

14 Haziran 1311 Takdim

Kabataş’dan Taksim’e kadar füniküler usûlünde bir şimendüfer hattı te’sîsi için imtiyâz i’tâsı Müze-i Hümâyûn Müdürü atûfetlü Hamdi Beyefendi Hazretleri cânibinden istid’â olunarak keyfiyyet der-dest-i tedkîk bulunduğundan ve müşârün-ileyh tarafından hatt-ı mezkûrun keşfiyyât-ı ibtidâ’iyyesini icrâ etmek husûsu mühendis Mösyö Set nâm zâta ihâle olunduğundan bahisle, mûmâ-ileyhin keşfiyyâtına mümâna’ât olunmaması Ticâret ve Nâfıa Nezâret-i Celîlesi’nin 13 Haziran 1311 târihli tezkeresinde iş’âr olunduğundan, ol vechile îcâbının icrâsına himem-i âliyye-i dâverîleri der-kâr buyurulmak bâbında.

Prof. Dr. Fatma ÜREKLİ

Page 8: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1920

2-) Füniküler demiryolu proje ve imtiyazına dair Ticâret ve Nâfıa Nâzırı Hüseyin Tevfik tarafından Dâhiliyye Nezâreti’ne gönderilen 25 Haziran 1895 târihli tezkire ( BOA, DH. MKT. 391/ 5 )

Dâire-i Ticâret ve Nâfıa

Mektûbî Odası

Numero

27

Dâhiliye Nezâret-i Celîlesi’ne

Devletlü Efendim Hazretleri

Kabataş’dan Taksim’e kadar (füniküler) usûlünde bir şimendüfer hattı te’sîsi için uhdesine imtiyâz i’tâsı Müze-i Hümâyûn Müdürü atûfetlü Hamdi Beyefendi Hazretleri tarafından istid’â kılınmağla, keyfiyyet der-dest-i tedkik olub, mîr-i müşârün-ileyh hazretleri tarafından bu def’a verilen istid’â-nâmede dahi hatt-ı mezkûrun keşfiyyât-ı ibtidâ’iyyesini icrâ etmek husûsu mühendis Mösyö Set tarafından deruhte olunduğundan bahisle, mûmâ-ileyhin keşfiyyât ve iştigalâtına müsâade i’tâsı husûsunun Zabtiye Nezâret-i Celîlesi’ne iş’ârı istid’â kılınmış olduğundan, muvâfık-ı re’y ve irâde-i âliyye-i nezâret-penâhîleri olduğu sûretde, mühendis-i mûmâ-ileyh cânibinden icrâ olunacak keşfiyyâta mümâna’at olunmaması için nezâret-i müşârün-ileyhâya ve lâzım gelenlere evâmir-i vesâyâ-yı muktazıyyenin i’tâsı husûsuna müsâ’ade-i âliyye-i cenâb-ı nezâret-penâhîleri bî-dirîg ü şâyân buyurulmak bâbında emr ü fermân hazret-i men-lehü’l- emrindir.

Fî 2 Muharrem 1312 ve 13 Haziran 1311

Ticâret ve Nâfıa Nazırı

Hüseyin Tevfik

Page 9: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1921

3-) Houblon (Ömürotu) Zirâatına dair Şûrâ-yi Devlet Mâliye Dâiresi reisi ve üyelerinin imzâları bulunan 15 Mayıs 1902 târihli Mazbata (BOA, İ. OM. nr. 1320 S. 28/ 5)

Şûrâ-yı Devlet

Mâliye Dâiresi

Aded

654

Orman ve Maâdin ve Zirâat Nezâreti’nin Şûrâ-yı Devlete havâle buyurulan 28 Zilhicce 319 târih ve yirmi beş numaralı tezkeresi Mâliye Dâiresinde kırâat olundu.

Meâlinde Adapazarı’nda mutasarrıf olduğu arâzide ilk defa olarak yetiştirmeğe çalıştığı houblon nâm-ı diger ömür-otunun memâlik-i mahrûse-i şâhânenin ekser yerlerinde yetişebileceği ve mahsûlâtından menâfi-i azîme istihsâl olunacağı anlaşılıp ancak mahsûl-i mezkûrun ibtidâ-yı zer’inde bir hayli masraf ve zahmet ihtiyâr eylemiş olduğundan bahisle, bunun ta’mîm ve tevsî’-i zirâatine hâdim ve ahâlînin şevk ve zer’ini müstelzim olmak üzere mahsûlünün on beş sene müddetle öşürden muâfiyeti Müze-i Hümâyûn Müdürü atûfetlü Hamdi Bey Efendi hazretleri tarafından istid’â edilmiş ve filhakîka ömür-otu zirâatinden fevâid-i külliyye istihsâl olunacağı bâzı nümûne çiftliklerinde icrâ kılınan tecâribden anlaşılmış olduğuna binâen, patates ile yeniden ihdâs olunan zeytinlikler gibi erbâb-ı zirâati teşvîken ömür-otu mahsûlünün dahi on sene müddetle öşürden ma’füvv tutulması istîzân olunmuş ve tevsî’-i zirâata hidmeti hasebiyle istîzân-ı vâki’ dâirece de münâsib görünmüş olduğundan, icrâ-yı icâbının nezâret-i müşârün-ileyhâya havâlesi Mâliye Nezâreti’ne de ma’lûmât i’tâsı tezekkür kılındı. Ol bâbda emr ü fermân hazret-i men-lehü’l- emrindir.

Fî 7 Safer 1320 e 2 Mayıs 318

Şûrâ-yı Devlet

Mâliye Dâiresi Reisi

Prof. Dr. Fatma ÜREKLİ

Page 10: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1922

4-) Houblon (Ömürotu) Zirâatına dair Bâb-ı Âlî Sadâret Dâiresi’nin tezkiresi ve pâdişâhın irâdesi ( BOA, İ.OM, nr. 1320 S. 28 /5)

Bâb-Âlî

Dâire-i Sadâret

Âmedî-i Divân-ı Hümâyûn

386

Atûfetlü Efendim Hazretleri,

Orman ve Maâdin ve Zirâat Nezâret-i Celîlesinin Şûrâ-yı Devlete havâle olunan tezkeresi üzerine, Mâliye Dâiresinden tanzim ve leffen arz ve takdim kılınan mazbatada Müze-i Hümâyûn Müdürü atûfetlü Hamdi Bey Efendi hazretlerinin Adapazarı’nda mutasarrıf olduğu arâzide ilk defa olarak yetiştirmeğe çalıştığı houblon nâm-ı diger ömür-otunun memâlik-i şâhânenin ekser yerlerinde yetişebileceği ve mahsûlâtından menâfi-i azîme istihsâl olunacağı anlaşılıp ancak mahsûl-ı mezkûrun ibtidâ-yı zer’inde bir hayli masraf ve zahmet ihtiyâr eylemiş olduğundan bahisle, bunun ta’mîm-i zirâatına hâdim ve ahâlinin şevk ve gayretini müstelzim olmak üzere, mahsûlünün on (beş) sene müddetle öşürden ma’füvviyeti müşârün-ileyh tarafından istid’â’ edilmiş ve ömür-otu zirâatından fevâid-i külliyye istihsâl olunacağı bâzı nümûne çiftliklerinde icrâ kılınan tecâribden anlaşılmış olduğuna binâen, patates ile yeniden ihdâs olunan zeytinlikler gibi erbâb-ı zirâatı teşvîken ömür-otu mahsûlünün dahi on sene müddetle öşürden ma’füvv tutulmasının nezâret-i müşârün-ileyhâya havâlesi ve Mâliye Nezâret-i Celîlesine ma’lûmât i’tâsı lüzûmu gösterilmiş olmağla, ol bâbda her ne vechle idâre-i seniyye-i hâzret-i hilâfet-penâhî şeref-müteallik buyurulur ise mantûk-ı münîfi infâz edileceği beyânıyla tezkere-i senâ-verî terkîm kılındı efendim.

Page 11: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1923

Fî 16 Safer 1320 ve 11 Mayıs 318

Sadrazam

Said

Ma’rûz-ı Çâker-i Kemîneleridir ki:

Resîde-i dest-i ta’zîm olub melfûfuyla manzûr-ı âlî buyurulan iş bu tezkere-i sâmiyye-i sadâret-penâhî üzerine mûcibince irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfet-penâhî şeref-sudûr buyurulmuş olmağla, ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir.

Fî 28 Safer 1320 ve 23 Mayıs 318

Ser-Kâtib-i Hazret-i Şehr-yârî

Tahsin

Ömürotu (Şerbetçiotu) Bitkisi Resimleri:

Prof. Dr. Fatma ÜREKLİ

Page 12: FARKLI YÖNLERİYLE OSMAN HAMDİ BEY · görmüştür. Şöyle ki, kervanlarla nakliyat ve yolculuk yapıldığı zamanlarda, İstanbul’dan sabahleyin hareket eden kafile, öğleyi

1924