egzersİzler, koruyucu, tedavİ edİcİ ve muayene …Ġrade kriteri: göç kararının iradi olarak...
TRANSCRIPT
SOSYAL
ANTROPOLOJĠ
HAFTA
6
GÖÇ
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
Göç ve tiplerini bilecek.
Göçün nedenlerini bilecek.
Göçün sonuçlarını bilecek.
Göçün insanlık tarihindeki yerini bilir.
Türkiye‟de göç ve göç hareketlerini bilecek.
Göçün sağlık üzerindeki etkilerini bilecek
Göçün sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini yok etmek için
yapılması gereken girişimleri bileceksiniz.
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
ĠÇĠNDEKĠLER
1. Giriş
2. Göçün Tanımı
3. Göçlerin Tarihçesi
4. Göçün Nedenleri
5. Göç Tipleri
5.1. İçgöç
5.2. Dışgöç
5.3. Mevsimlik Göç
5.4. Daimi Göç
5.5. İradi Göç
5.6. Zorlama Sebebiyle Göçler
5.7. Kitle Göçü
5.8. Katkısız Göç
5.9. Seçimli Göç
6. Türkiye‟de Göç ve Göç Şekilleri
6.1. Mevsimlik göçler
6.2. İç ve Dış Göç
6.3. Yasadışı Göçler
6.4. Beyin Göçü
7. Göç ve sağlık
7.1. Göç Eden Bireylerin Sağlık Sorunları ve Hemşirelik
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
1.Giriş
Göç insanlık tarihinin bütün dönemleri boyunca var olan bir olgudur. Göç
kavramı ile öncelikle belli bir nüfusun bir bölgeden başka bir yere olan hareketi akla
gelmekle birlikte, göç coğrafi bir yer değiştirmeden çok daha kapsamlı ve köklü bir
muhtevaya sahiptir. Sonuçları itibariyle sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik bir çok
öğeyi içinde barındırır. Göç sosyal bir harekettir ve ekonomik yaşamdan kültüre kadar
hayatın her yönünü etkileyen temel bir değişim aracıdır.
2. Göçün Tanımı
Göç, kişilerin gelecek yaşantılarının tamamını veya bir kısmını geçirmek üzere,
sürekli ya da geçici bir süre için bir iskan ünitesinden bir başkasına yerleşmek amacıyla
yaptıkları coğrafi yer değiştirme olayıdır (Demir 1996, IOM 2004a, Mutluer 2003).
Başka bir tanımlamaya göre göç; ekonomik, toplumsal veya siyasal nedenlerle bireylerin
veya toplulukların bir yerden başka bir yere giderek ikamet etmeleridir (Gündüz ve
Yetim 1996).
Genel olarak göç tanımları incelendiğinde göç kavramının çok boyutlu ve
karmaşık bir yapısının olduğu görülmektedir. Bu durum göç kavramının tanımlanması,
ölçülmesi, çözümlenmesi ve yorumlanmasında problemler yaşanmasına neden olmaktadır
(Gün 2002). Göç ile ilgili çalışmalar, başlangıçta fonksiyonalist ve çatışma olmak üzere
iki temel kuramsal yaklaşımla ortaya konulmuştur. Daha sonra bu yaklaşımların sentezi
olan sistem kuramı geliştirilmiştir (Türkaslan 1996). Türkaslan (1996)‟ın bildirdiğine
göre Gitmez (1983) fonksiyonalist kuramda bireyin, kendisine sunulan seçenekler
arasında bir değerlendirme yaparak göçe karar verdiğini belirtmektedir. Bu bağlamda göç
göç eden kimse, göç alan ülke ve göç veren ülke açısından yararlar doğurmaktadır.
3. Göçlerin Tarihçesi
Çok önemli bir sosyolojik olgu olan göçler, insanların topluluk halinde yaşamaya
başlamalarından sonra, değişik adlar ve görünüm altında gerçekleşmiştir. Tarihsel süreçte
göçler genel olarak; açlık, savaş, şiddet, kıtlık, iklim koşulları, siyasi ve dini sebepler,
eğitim, makineleşme, sanayileşme, ekonomik gereksinim v.b. nedenlerden
kaynaklanmıştır. Tarihsel süreçte genel olarak göçleri ilkçağ, orta çağ, sanayi çağı ve
yeni çağda göçler olarak dört kategoriye ayırmak mümkündür (Tüfekci 2002).
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
İlk çağların insanları, ekolojik dengenin bozulması, nüfusun artması, çevredeki
doğal kaynakların azalması sonucu göç etmek zorunda kalmışken (Güvenç 1993) bu
çağda yaşamış hemen hemen tüm insan toplulukları göçebedir. İlk çağın önemli göçleri;
Dor‟ ların M.Ö. 11.yy‟da Yunanistan‟a, Orta Asya‟daki Türk Kavimlerinin Hazar
Denizinin kuzey ve güneyinden batıya doğru yer değiştirmesi, M.S. 4-6 yy. arasında
Baltık Denizinden Germenlerin güneye göç etmesi, 8-12 yy.da Norman‟ların Britanya‟yı
istilaları, Afrika‟daki Bantu‟ların göçlerini sayabiliriz. Bu göçler hep karada yapılmakta
olup hem göçenler açısından hem de göç ettikleri yerler açısından büyük yıkımlara yol
açan nüfus hareketleri idi. Yine tarihsel varsayımlardan biri de Tarih öncesi çağlarda
günümüzden yaklaşık 20.000 yıl önce Asya‟da yaşayan insanların iklimsel değişikler
sebebi ile, o tarihlerde buzlarla kapalı olduğu düşünülen Bering boğazını aşarak Kuzey
Amerika‟ya doğru göç etmeleridir (Tüfekci 2002).
Ortaçağ devresinde göç hareketleri en çok Akdeniz Bölgesinde görülmüştür ve bu
tarihlerdeki göçler içersinde en büyük ve önemlisi Kavimler Göçü olmuştur. Kavimler
Göçü sonucunda Roma İmparatorluğu yıkılmıştır. Hun‟ların Orta Asya‟dan çıkışla
başlattıkları bu göç sonucunda; Hun‟ların önünden kaçan Germenler dalgalar halinde
Avrupa‟ya göç etmişlerdir. Çin uygun iklim koşulları sebebiyle yine ortaçağ tarihinde
önemli bir göç merkezi olmuştur (Tüfekci 2002). Orta çağda göç olgusunu fetihler ve
savaşlar şekillendirmiştir. Ortaçağda İslamiyet‟in yayılışı önemli bir göç sebebi olmuştur.
7. yy dan itibaren Müslüman olan Araplar, fetih amacıyla Kuzey Afrika, İspanya, Mısır,
İran üzerine seferler yapmış ve berberinde belli bir nüfusu gerek hicret gerekse sefer
amaçlı bu bölgelere taşımışlardır. Ortaçağın ortalarında özellikle yeni buluş ve icatlar ile
beraber yavaş yavaş bir sosyal hareketlilik göze çarpmaktadır. Bu çağlarda Venedik ve
diğer denizci toplumların denizcilikteki pusula vb. buluşlardan yararlanarak yeni deniz
yolları ve kıtalar bulması nüfus hareketliliğini hızlandırmıştır. Yeni bulunan Amerika
kıtasına ticari amaçlı yapılan az sayıdaki göçler, bu devirde rastlanan nadir göç
hareketlerinden biridir (Tüfekci 2002).
Sanayi çağı, göç hareketlerinin en çok görüldüğü biri çağ olmuştur. Bu çağın en
önemli olayları arasında en başta Sanayi İhtilali gelir. Sanayi ihtilali, yazının icadından
sonra dünyanın gerçekleştirdiği en büyük inkılaplardan biridir. Kol gücünden makine
gücüne dönüşümün simgesi olan bu devrim tüm dünyanın çehresini değiştirmiştir.
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
Endüstri ya da diğer adı ile Sanayi Devrimi, 19 yy. başlarında gerçekleşen üretim
biçiminin el üretiminden makine sayesinde seri hale gelişini açıklamak amacıyla ortaya
çıkan bir deyimdir. Sanayi Devrimi ile üretim tekniği ve metotları değişmiş, seri üretim
denilen makine ve fabrika üretimine geçilmiştir. Artan üretim, beraberinde hammadde ve
işçi gereksinimi gibi iki temel sorunu çıkarırken bunlardan birincisi olan hammadde için
sanayileşmiş ülkeler sömürgecilik yoluyla, geri kalmış ülkelerin hammadde ve
rezervlerini ele geçirme yarışına girişmiş, üretim faktörlerinden biri olan iş gücü
ihtiyacını ise, sosyal güvenlik sistemimin eksikliği sebebiyle çocuk, kadın, genç yaşlı
denilmeden çok yüksek oranlardaki çalışma saatleri ve de kırsal alanlardan ya da
dışarıdan çalışabilecek insan ithali ile giderilmeye çalışılmıştır. Kırsal alanlardan ve dış
ülkelerden şehirlere çalışmak amaçlı getirilen bu iş gücü faktörü ise, sanayileşme
hareketlerinin meydana getirdiği göçleri oluşturmaktadır.
Modern Çağ da ise ön plana çıkan göçler; Uluslar arası işçi göçleri, yasadışı
göçler, içgöçler ve beyin göçüdür. Modern çağ olarak nitelendirebildiğimiz 20 yy. da
ülkeleri de gelişmişlikleri bakımından gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler, az
gelişmiş ülkeler olarak sınıflandırılmaktayız. Dünya ticareti üzerinde büyük bir paya
sahip olan gelişmiş ülkeler bu çağda az gelişmiş ülkelerden ve gelişmekte olan ülkelerden
ucuz hammadde ve iş gücü temin etmeleri bakımından, gelişmekte olan ve az gelişmiş
ülkeler ise gelişmiş ülkelere vatandaşlarını göndermeleri bakımından uluslar arası göçe
de sahne olmuşlardır. Çağımızın başında A.B.D en büyük işçi göçünü çekmiştir (Tüfekci
2002).
Son Yirmi yılda büyük oranda artış görülen yasadışı göçler ise ikinci tip uluslar
arası göçtür. Bu tür göç kaçak yollarla, ya sınırlarındaki komşulara ya da deniz aşırı
ülkelere olabilmektedir. Bu göç için çekim merkezleri, Amerika, İtalya başta olmak üzere
Avrupa ülkeleri, Avustralya, Japonya gibi ülkeler olmaktadır. 21. yy. da bu sorun giderek
uluslar arası bir hal almaktadır. Bunda ise ülkelerin karşılıklı müzakereleri ve
antlaşmaları ile ortak bir çözüm üretme gayeleri görülmektedir. 2002 yılının haziran
ayında Avrupa Birliği ülkelerinin İçişleri Bakanlarının katılımı ile İtalya‟nın başkenti
Roma‟da Uluslararası Yasadışı Göçle Mücadele Konferansı düzenlenmiştir. Konferansta
yasa dışı göçle mücadele konusundaki etkin işbirliği kararı alınmıştır (Tüfekci 2002).
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
Uluslararası göçlerin sebebi sadece ekonomik kaygılar olmayıp, siyasi, kültürel vb
nedenlerle de göçler gerçekleşmektedir. Bunlara örnek olarak Ülkemiz açısından 1990‟lı
yıllardaki Peşmergeler, Bulgaristan‟dan gelen soydaşlarımız, 1936 yılındaki Möntro
Antlaşması ile gerçekleştirilen Nüfus değişimi örnek olarak verilebilir (Tüfekci 2002).
Modern çağın bir diğer göç kavramı da beyin göçü olmuştur. Teknolojik olarak
bilgi ve birikime sahip insanların, başka ülkelere giderek yaşamlarının geri kalanlarını
gittikleri ülkelerde geçirmesi diye tarif edilebilecek olan beyin göçü, yetiştirilen eğitilmiş
beyinlerin yurt dışına sıfır maliyetle verilişinden olayı ülkeler için büyük bir kayıp
oluşturmaktadır. Nitelikli denebilecek, üretken, vasıflı elemanlar ülkelerinin ihtiyaç
duymalarına karşın, ülkelerine karşı pasifleştirilmekte, göçü alan ülkeler için ise kişiye
herhangi bir yatırım yapmadan bu beyinlere sahip olabilmektedir. Beyin göçü akımı
gelişmiş ülkelere doğru gerçekleşmektedir. Beyin göçünün temel sebepleri ise insanları
yeterli gelir olanakları ile istihdam imkanlarının vatanlarında sağlanamaması, sağlıklı
çalışma koşullarının oluşturulamaması, kültür emperyalizmi, yabancılaştırma faaliyetleri,
siyasi ve dini baskılar denebilir (Tüfekci 2002).
4. Göçün nedenleri
Göçlerin temel sebebi itici ve çekici faktörlerinin varlığı ile açıklanabilir. İtici
faktörler arasında; toprağın düşük verimi, düşük ücret, sınırlı iş olanakları, eğitim, sağlık,
vb. imkanlardan yoksunluk, kıtlık, sınırlı toplumsal hareket, toplumsal çatışma ve terör
olarak sıralayabiliriz. Çekici faktörler ise; gidilmesi düşünülen yerdeki yeni iş olanakları,
yüksek ücret, ucuz yada verimli toprak, yükselme olanakları, sağlık, eğitim vb.
imkanların mevcudiyeti, gıda maddelerinin bol ve çeşitli oluşu, konut imkanı, toplumsal
güven ve huzurun var olması gösterilebilir. Bu faktörlere bir de iletici faktörleri
ekleyebiliriz. İletici faktörle kastedilen mana göçün gerçekleşmesinde olanak sağlayan
etkilerledir. Bu etkileri belli başlı olarak karayollarının yapılması, toprak mülkiyeti
konusundaki yasal düzenlemeler, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, taşıt sayısının
artması, politik özendirmeler, gibi etkiler sayılabilir (Tüfekci 2002).
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
5. Göç Tipleri
Göç kavramını basit olarak kent ve köy gibi yerleşim birimlerinden birinden
diğerine doğru yerleşmek amaçlı nüfus hareketi diye tabirinden hareketle öncelikli olarak
göç tiplerini tanımlamakta kullanılan aşağıdaki kriterleri açıklamakta fayda vardır.
Mesafe kriteri: Göç edilen yerin uzaklığı esas alınarak yapılan tanımlamalarda
kullanılmaktadır. Buna göre göçler, bulunulan yerin yakınına yada çok uzağına
gerçekleştirilebilir. Özellikle ülke içersinde yapılan iç göçler ve yurt dışına yapılan dış
göçler bu kriter kapsamına girmektedir.
Ġrade kriteri: Göç kararının iradi olarak yada zorlama sebebiyle alınıp
alınmadığı hususunda tasnife tabi tutulmasıdır. Buna göre göçler gönüllü yada zorunlu
olarak ikiye ayrılmaktadır. Zorunlu göçlere teçhiller, sürgünler örnek verilebilir. İradi
göçe ise iş bulma ümidiyle kente ya da kasabaya giden bir kişinin durumu örnek
verilebilir. İradi göçler içsel gereksinimlerden kaynaklanan nüfus hareketleridir.
Siyasi sınırlar kriteri: Göç esnasında milli sınırların aşılıp aşılmadığı tespit
edilmeye çalışılır. Ülke içi ya da ülke dışı göçler bu kapsamda yer almaktadır. Genellikle
teçhir adı verilen zorlama sebebiyle göçlerde genellikle siyası sınırlar aşılarak ülke dışı
topraklara göçe zorlanmaktadır.
Zaman kriteri: Göç, temelli yada belli bir süre ile sınırlı olup olmaması
konusunda da bir ayrıma tabi tutulabilir. Geçici, mevsimlik ile sürekli göçler bu kriter
bazında değerlendirilmektedir. Tüm bu kriterlerin ışığında Sosyoloji bililimde yer alan
belli başlı göç tanımları şu şekilde sıralanabilir (Tüfekci 2002).
5.1. Ġçgöç
Ülke sınırları içersinde meydana gelen göçtür. Ülke içersinde köy, kasaba, il ve
bölgeler arasında birbirlerine doğru yapılan nüfus hareketidir. En yaygın olan göç tipidir.
İç göçler içersinde kırsal alanlardan şehirlere doğru olan göçler en önemli bir yer tutar.
Kırsaldan şehre doğru olan iç göç sebebiyle şehirlerin etrafı hızla dolmakta, üretim ve
bölüşüm yapısı değişmektedir. İçgöçler kentsel hizmetlerin kalitesini düşürmektedir.
Planlama ve ekonomik yetersizliklerle eşit yatırım imkanlarına sahip olmayan az gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerde, bu tür göçün etkisi belli şehirler irileşmekte, etrafları
sağlıksız yerleşimlerle dolmaktadır (Tüfekci 2002).
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
5.2. Dışgöç
Genellikle içgöçe göre daha uzun bir zaman dilimini kapsayan ve yerleşme ya da
çalışma amacı güderek bir ülke sınırlarını aşarak başka bir ülkeye yapılan nüfus
hareketidir. Bu tür göç hareketleri, nüfusun memleket sınırlarını aşarak bir memleketten
diğer bir memlekete doğru kayması şeklinde de vuku bulduğu için ülke nüfusunun
azalmasına yol açmaktadır. Dış göç eğer ülkeye döviz girdisini sağlıyorsa yararlıdır.
Ayrıca dış göçlerin kültürlerin kaynaşması, ülkeler arasında bilgi ve emeğin dolaşımı
dolaşımını sağlamak gibi yararlı yönleri, kültürel asimilasyon, yabancılaşma gibi de
zararlı yönleri vardır (Tüfekci 2002).
5.3. Mevsimlik Göç
Yılın belli mevsimlerinde ekonomik sebeplerden, yada turistik amaçlı olarak
birkaç ay süre ile bulundukları şehirlerden başka şehirlere ya da bölgelere göç
edilmesidir. Genellikle bahar ve yaz mevsimlerinde bu tür göç hareketleri görülmektedir.
Ülkemizde Karadeniz bölgesindeki fındık işçiliği, Çukurova bölgesindeki pamuk işçiliği
bu tür göçlere örnek teşkil etmektedir. Mevsimlik göçler, nüfusun üzerinde önemli bir
artma veya azalmaya sebep olmamasının yanında kalınan zamanın azlığı sebebiyle, temel
sosyal değişimlere yol açmazlar (Tüfekci 2002).
5.4. Daimi Göç
Temelli yerleşme amaçlı nüfus hareketleridir. Bu tip göçte bulunduğu mekandan
ayrılan insan artık yerleşmek maksatlı başka bir yere gitmiş olup, ziyaret ve ya turizm
amacı dışında tekrar eski yurduna dönme amacı gütmemektedir (Tüfekci 2002).
5.5. Ġradi Göç
Kişilerin baskı ve zorlama olmadan tamamen kendi gereksinmeleri sonucu göç
etmeleridir. Bu göç tipinde hükümet ya da herhangi bir otoritenin baskısı ve zorlaması
olmamaktadır. İçsel gereksinmelerden ortaya çıkmaktadır. Büyük sanayi toplumlarında,
köyden şehre doğru sürekli şekilde gerçekleşen göçler bu tür göçe örnek verilebilir
(Tüfekci 2002).
5.6. Zorlama Sebebiyle Göçler
Bu tür göçler ise insanların hükümetin ya da herhangi bir otoritenin emir ve
talimatları ya da baskı ve şiddeti doğrultusunda göç etmesidir. Hareketin temeli baskı ve
şiddettir ya da yasal zorlamadır. Devletin sosyal ekonomik, güvenlik vb. konularda
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
aldıkları kararların uygulanması sonucunda nüfusta yarattıkları mobilite de güdümlü göçü
oluşturur. Keban barajının inşası sırasında bu bölgedeki nüfusun göçe tabi tutulması bu
tip göçe örnek olarak verilebilir (Tüfekci 2002).
5.7. Kitle Göçü
Çok sayıda kişinin bir anda göç etmesidir. Savaş, doğal afetler, beslenme
kaynaklarının tükenişi vb. nedenlerden kaynaklanmaktadır (Tüfekci 2002).
5.8. Katkısız Göç
Bu göç tipi ile kastedilen mana belli bir zamanda bir ülkenin yada bölgenin aldığı
göç oranı ile verdiği göç oranı arasındaki meydana gelen farktır. Bu fark artı ise net giriş,
eğer eksi ise net çıkış adı verilir (Tüfekci 2002).
5.9. Seçimli Göç
Göç alan ülkelerin ülkelerine gelen vatandaşlarda belli nitelikleri araması, tercih
etmesi yoluyla gerçekleştirilen göçtür (Tüfekci 2002).
6. Türkiye’de Göç ve Göç Tipleri
Ülkemizde göç kavramı son yıllarda ortaya çıkan bir olgu değildir. Tarihsel
süreçte her zaman toplum yapımızda göçler görülmüştür. Yerleşik hayata geçmeden
önceki devrelerde atın varlığı sayesinde hızlı hareket yeteneği ile Türkler etrafındaki
bölgelere göç etmişlerdir. Hızlı hareket yeteneğine sahip olan Türkler çevrelerindeki
toplulukların hiçbir zaman uzun süreli egemenliği altına girmemişlerdir. Uygur devleti ile
yerleşik hayata geçilmesi ile birlikte dinamik bünyeli bu unsuru kaybetmeyen Türkler,
devletlerin içerlerinde mutlaka hareketli bir grup bulundurmuşlardır. Bu tür hareketli
gruplar sayesinde hem iklim koşullarına uygun olarak tarım ve hayvancılık faaliyetlerini
sürdürmüşler, hem de nüfus kontrol altında tutularak ülkenin iç ve dış güvenliği
sağlanmıştır. Türk topluluklarının dinamik unsuru olan göçler ayrıca Türklerin,
anayurtlarından uzak değişik iklim bölgelerinde devlet kurabilmesine, böylelikle tarih
sahnesinden silinmemesine yol açmıştır. Türkler bu dinamik unsuru sayesinde değişik
coğrafi şartlarda, değişik medeniyet ve etnik bölgelerde, her bölgenin şartlarına ve
adetlerine uygun devletler kurabilmiştir.
Türk toplumunun bu dinamik yönünün varlığından dolayı çeşitli kesimlerce ileri
sürülen Türk kültürün göçebe bir kültür olduğu iddiaları da doğru değildir. Türk
medeniyeti göçebe değildir sadece dinamik bir haldedir. Atatürk‟ün bu konu üzerinde
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
1932 yılında 1. Tarih Kongresinde de belirttiği gibi “Bu günün Türk Çocukları biliyor ve
bildireceklerdir ki, onlar dört yüzyıllık çadırlı bir aşiretten değil, on binlerce yıllık ari
(özgür), medeni yüksek bir ırktan gelen yüksek kabiliyetli bir millettir”.
Türklerde bu dinamik unsur sebebiyle İmparatorluklar içinde her boy kendi
özelliğini korurdu. Gerektiğinde boyların, birkaç gün de tamamen seyyar hale gelebilen,
birkaç günde ise tamamen birleşik hareket eden yüce bir güç haline gelen birlikler
kurabilme başarıları, onların tamamen göçebe oldukları şeklindeki iddiaları çürütecek
niteliktedir. Ayrıca, Türk toplulukları göçleri esnasında ele geçirdikleri toprakları
üzerinde adaletli şekilde de davranmışlardır. Tarım ve ticaretle uğraşan yerleşik
toplulukları üzerinde söz sahibi olunca, yerleşik düzende dışarıdan gelebilecek tehlikelere
karşı onları hakça korumuş karşılığında vergi almışlardır. Eskiye nazaran günümüzde bu
hareketli toplulukların sayısı neredeyse yok denecek kadar azdır. Günümüz Türkiye‟sinde
sadece İç Anadolu bölgesinde ve Toroslarda yörük adı verilen hareketli gruplar kalmıştır.
Ülkemizde Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki yıllarda nüfus değişimleri hariç
önemli göçlere rastlanmaz. Bu değişimler ise Lozan Konferansı sebebiyle olmuştur.
Türkiye‟nin gerçek anlamda göç serüveni 1960‟lı yıllardan sonra ortaya çıkmıştır. Göç
serüveninin başlamasında ise 1950‟li yıllarda gerçekleşen toplumsal dönüşüm önem arz
etmektedir. 2. Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirilen sermaye birikimi ve özellikle
ticaret sermayesinin varlığı, çok partili siyasal yaşama geçilmesi, ekonominin dış yardım
ve yabancı sermayeye açılması gibi sebeplerle ekonomik ve toplumsal gelişme boyut
değiştirmiştir. Bu dönemler itibari ile tarım kesiminde traktör kullanımının artması ve
kısmen makineli tarıma geçilmesi, özellikle karayolları olmak üzere ulaşım sektöründeki
iyileşmeler sebebi ile kırsal kesimlerden şehirlere akmaya başlayan nüfus ile göç
başlamıştır.
Ülkemiz, 1960‟lı yıllardan itibaren ise, yabancı ülkelerdeki işgücü talebine
karşılık olarak on binlerle başlayan, bugün ise sayıları 4.5 milyona yakın insanımızın dış
ülkelerde yönelik olarak gerçekleştirdiği göçler ile tanışmıştır. Dış göçlerin mahiyetinin
incelenmesinde ise, yabancı ülkelere önceleri geçici olarak ve belli bir miktar para
kazanılmasından sonra dönme amacıyla gidilirken, daha sonraları gidilen ülkelerin,
gelenlere çalışma izinlerinin yanında, aileleri ile ikamet izni de tanıması ile bu ülkelere
kalıcı olarak yerleşme sürecinin içine girildiği görülür. Dış göçlerin geniş çaplı
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
sosyoekonomik etkileri olmuştur. Avrupa‟ya giden göçmenlerimizin ülkeye gönderdikleri
dövizin sağladığı katkının yanında yıllık izinlerde Türkiye‟nin tercih edilmesi ve batı
toplum tipinin yaşam tarzına dair tutumlar, kırsal alanlarda az da olsa model alınan sosyal
davranış şekilleri oluşturması bakımından önemlidir.
Türkiye‟de devlet göçlerin yönlendirmesine müdahil olamamış, daha çok
gelişmeler karşısında günlük politikalara ve siyasi müdahaleler ile yetinme durumunda
kalmış hatta kısmen uyguladığı yanlış politikalar sonucu göçün sebebini oluşturmuştur.
Kalkınma programlarında öngörülen hedefler tutturulamamış, imar planları çoğu kez
değiştirilmiş, delinmiş, yerel yönetimlerde siyasi ve lobi baskıların sebepleri gibi etkilerle
aykırı uygulama örnekleri ile dolu hale gelmiştir. Türkiye‟de metropol kentlerin yerel
yönetimleri, göçlerin mağduru durumuna gelmiştir. Belediye yönetimleri de nüfus
esasına göre dağıtılan ödenek ve yardımlardan yararlanmak için seçim zamanlarında
değişik yollarla kırsal alandaki nüfusu şehirlere doğru çekmiş gelen kişiler ise artık eski
yerlerine dönmeyi düşünmemiştir.
Türkiye‟de toplumsal hayatın ve gündelik hayatın büyük bir kısmına damgasını
vurmuş olan göç ve göç hareketlerinde temel çıkış noktası, kırsal alanlardır. Göçün yönü
ise kırsal alanlardan şehirlere doğru olmasıdır. Köy, ilçe, belde vb. küçük kırsal
yerleşimlerden ya idari olarak bağlı olduğu şehirlere yada gelişmiş sanayi bölgelerine ve
illere doğru olan göç hareketi, Türkiye‟nin temel göç tipidir.
Ülkemizde görülen göçleri belli kriterlere göre tasnif edebiliriz. Öncelikli olarak
göçün yönü olarak bir ayrım yapıldığında kırsal alanlardan şehirlere doğru, şehirlerden
şehirlere doğru, iç bölgelerden sahillere doğru, ve şehirlerden kırsal alanlara doğru olarak
sınıflandırabiliriz. Bu sınıflandırmanın içinde en büyük yüzdeyi ülkemizin hakim göç tipi
olan kırsal alanlardan şehirlere olan içgöç oluşturmuştur. 1960‟lı yıllardan itibaren ise
ülkemiz yabancı ülkelere yönelik göçler ile de tanışmıştır. Ülkemizde Yoğun olarak
görülen göçleri aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz (Tüfekci 2002).
6.1. Mevsimlik göçler
Ülkemizde mevsimlik göç diye tabir edilen ve belli bölgelerimizin içsel işgücü
gereksinimlerini ve belli sosyo ekonomik ve tarihsel sürecin oluşturduğu göçler (yörük)
yoğun olarak görülmektedir. Karadeniz, Çukurova, Ege, Güneydoğu Anadolu‟da pamuk,
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
fındık, şeker pancarı, çay, tütün gibi belli iş kolları için sık sık bu tür göçler yapılır.
Mevsimlik göçler ilkbahar ile yaz dönemlerinde birkaç aylık süre için yapılmaktadır.
Ülkemizde mevsimlik olarak yapılan göçlerden bir diğer kısmını ise yörük göçleri denen
hareketli toplulukların gerçekleştirdiği göçler oluşturur (Tüfekci 2002).
6.2. Ġç ve Dış Göç
Ülkemizde gerçekleşen göç tiplerinden en önemlileri iç göçler oluşturmaktadır.
1960‟lı yıllardan sonra çok yoğun şekilde iç göç gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten önce
göçebelik, doğal afetler, siyasal çatışmalar sonucu ortaya çıkan zorunlu göçler haricinde
köylülükten, aşiretten ve topraktan kopamama yada kopmama gibi sebeplerle çok az göç
olayına rastlanmıştır. 1960„lı yıllardan itibaren ise başta Almanya olmak üzere Fransa.
İsveç, Norveç, Hollanda gibi Avrupa ülkeleri ile Libya, Suudi Arabistan, Kuveyt gibi
ülkelere işçi göçü şeklinde dış göç gerçekleştirilmiştir. İç göçlerin sonucunda
gecekondulaşma, kentsel işsizlik, sosyal erozyonlar, kamu kaynaklarının yasa dışı
tüketimi, köylerin boşalması, üretim kayıpları, hayvancılık ve tarım sektöründe dışa
bağımlı hale geliş ve iç üretimin düşüşü gibi önemli etkileri olmuştur (Tüfekci 2002).
6.3. Yasadışı Göçler
Ülkemiz tüm dünyadaki gelişimine paralel olarak 1980‟li yıllardan itibaren siyasi
ve ekonomik kaygılardan kaynaklanan yasa dışı göçe maruz kalmıştır. Genellikle transit
şeklinde doğu ülkelerinden gelen gruplar ülkemiz üzerinden değişiklik yollarla Avrupa
ülkelerine geçmeye çalışmaktadır (Tüfekci 2002).
6.4. Beyin Göçü
Türkiye‟nin eğitilmiş iş gücünü başka ülkelere kaptırması süreci olarak
nitelendirebileceğimiz Beyin göçü ülkemizde görülen bir diğer göç şeklidir. Gençlerimiz
gittikçe artan bir oranda yabancı ülkelerde yaşama isteği duymaktadır. Ülkemizde
üniversite eğitimi alan gençlere yeterli iş sahaları olmayışı sebebiyle uygun çalışma
koşulu oluşturulamayınca, genellikle yabancı ülkelere yöneliş başlamaktadır. Bu şekilde
ülkemizden yaklaşık her yıl 30.000 yakın öğrenci değişik yollarla yurt dışına gitmekte ve
maalesef geri dönmek konusunda aynı kararlılığı göstermemektedirler (Tüfekci 2002).
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
7. Göç ve sağlık
Aşırı ölçüde nüfus birikimine yol açan göçün, bu merkezlerde işsizlik, yerleşim,
konut, çevre, altyapı, ulaşım, eğitim ve asayiş sorunları ile birlikte önemli sağlık
sorunlarına da yol açtığı yadsınamaz bir gerçektir (Topçu ve Beşer 2006).
Bilindiği gibi sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil fiziksel, sosyal ve
ruhsal yönden tam bir iyilik halidir ve günümüzde geleneksel kuramların aksine sağlığın
biyo-psiko-sosyal bir yaklaşımla ele alındığı bütüncül bir sağlık görüşü
benimsenmektedir. Ayrıca, insanın biyolojik, fiziksel ve sosyal bir çevre içinde ve bu
ortamlardaki çeşitli etmenlerin karşılıklı etkileşimi sonucu gelişerek varlığını sürdürdüğü
de bir gerçektir. Göç ise insanın içine doğduğu çevreyi bırakıp yeni bir çevreye
gitmesidir. Bu nedenle, ani ve hızlı bir çevre değişimi yaratan, böylece sosyal, kültürel ve
fiziksel olarak toplumu ve bireyleri etkileyen göç sağlık ve sağlık değişkenleri üzerinde
de çok önemli etkilere sahiptir (Topçu ve Beşer 2006).
Göç alan bölgelerde yeterli sağlık kuruluşu ve sağlık insan gücünün olmaması,
göç edenlerin gelir düzeyinin düşük olması, ekonomik yönden sürekli sıkıntı içinde
olmaları, yetersiz beslenmeleri, dil engeli ile karşılaşmaları, sağlık sigortasına sahip
olmamaları, geleneksel yaşam kalıplarına sahip olmaları, sosyal ve psikolojik stres gibi
faktörler göç edenlerin sağlık koşullarını olumsuz yönde etkilemektedir. Eğitim
düzeylerinin de düşük olmasının etkisiyle göç edenlerin sağlık, hastalık konularında
yeterli derecede duyarlı ve bilinçli olmadıkları, göç ettikleri yerlerde iş sahibi olma,
toplumun bir parçası olabilme, gelecekte daha iyi yaşam koşullarına sahip olma gibi
konuları sağlık davranışlarından daha önemli olarak kabul ettikleri bilinmektedir (Topçu
ve Beşer 2006).
Dünyada ve ülkemizde göç ve sağlık ilişkisinin ele alındığı çeşitli çalışmalar
bulunmaktadır. Hyman ve Gruge (2002) tarafından yapılan çalışmada göç sürecinin uzun
vadede sağlığın temel belirleyicilerini (sosyal ve fiziksel çevre, sağlık davranışları, iş ve
gelir durumu vb) olumsuz yönde etkileyebildiği, sigara ve alkol tüketimi, yüksek kalorili
diet gibi sağlık açısından riskli davranışların göç eden gruplarda yoğun bir şekilde
görüldüğü ifade edilmektedir. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) tarafından hazırlanan
raporda ise göç edenlerin sağlık gereksinimleri olarak, infeksiyon hastalıklarının
kontrolü, acil gereksinimlerin karşılanması, zihinsel ve fiziksel sağlık, kronik hastalıklar,
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
kültür ve sağlık inançlarının algılanması ve sağlıkları üzerine etkili olan faktörlerin
ortadan kaldırılması olarak ifade edilmektedir. Göç sonucu dünyada artan sağlık
sorunlarına ise tüberkülozun tekrar ortaya çıkması, AIDS‟in yayılması ve SARS virüsü
örnek olarak verilmektedir (IOM 2004b).
Göç, bu süreci yaşayan herkes için (yetişkin, genç, çocuk, kadın, erkek) sarsıcı bir
deneyim olma riskini taşımakta ve tüm bireyler farklı düzeylerde ve farklı yönlerde de
olsa bu süreçten etkilenmektedir. Sağlık açısından incelendiğinde göç süreci içerisinde
göç eden bireyler birçok stresörle karşı karşıya kalmakta, stresin sağlık üzerindeki negatif
etkisine ve stresle başa çıkma mekanizmalarının yetersizliğine bağlı olarak fizyolojik ve
psikolojik kökenli birçok sağlık problemi ile karşılaşmaktadırlar. Misra ve ark (2000) ve
Topçu (2006) tarafından yapılan çalışmalarda da göç eden kadınların stresle baş etme
konusunda diğer bireylere göre daha yetersiz oldukları saptanmıştır.
Göç eden bireylerin sağlıklarını olumsuz yönde etkileyen bir çok etken yanında en
sık gözlenen ve ölümlere neden olan sağlık sorununun bulaşıcı hastalıklar olduğu ve göç
eden bireylerde salgınlar yaparak ölümlere yol açtığı bilinmektedir. Kızamık, ishalli
hastalıklar, akut solunum yolu enfeksiyonları, tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıklar göç
edenlerde daha yaygın olarak görülmekte ve ekonomik koşulların yetersiz olması,
beslenme bozukluğu, kötü hijyen ve yetersiz alt yapı olanakları, göç edenlerin bulaşıcı
hastalıklara yakalanmalarını kolaylaştırmaktadır. Güneydoğu‟da göç merkezlerinden biri
haline gelen Diyarbakır‟da yapılan bir çalışmada, bölgede alt yapı hizmetlerinin ve temiz
içme-kullanma suyunun yetersizliğine bağlı olarak sindirim sistemi hastalıklarının
(parazitoz, ishal, tifo, amipli dizanteri vb.), vektörlerle mücadelenin yapılmamasına bağlı
olarak sıtmanın, Türkiye‟nin diğer yerlerine göre daha fazla görüldüğü saptanmıştır. Bu
hastalıklar bilindiği gibi iyi tedavi edilseler bile belirli bir oranda taşıyıcı
bırakmaktadırlar. Ancak, göç eden bireyler sağlık güvencesine sahip olmama, yeterli
maddi imkanlarının olmaması gibi nedenlerle ilaç alımında büyük sorunlar yaşamakta,
tam olarak tedavi olamadıkları içinde taşıyıcı olarak kalmaktadırlar. Bu durumda, bu
bölgelerde bir taşıyıcı havuzunun oluşmasına yol açarak salgın riskini sürekli gündemde
tutmaktadırlar (İpekyüz 1996).
Temel sağlık hizmetinin bir parçası olan ana çocuk sağlığı ve aile planlaması
hizmetlerinin alımı açısından değerlendirildiğinde göç eden bireylerin bu hizmetlerden de
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
yeterince yararlanmadığı görülmektedir. Göç eden kadınlarda, geleneksel kültüre bağlı
olarak çocuk doğurmak, sahip oldukları statünün devamı açısından oldukça önemli olarak
kabul edilmekte ve inançları nedeniyle aile planlaması hizmetlerinden yararlanma düşük
olmaktadır. Bu nedenle, göç eden kadınlar arasında özellikle eğitim seviyesi düşük olan
kadınların daha çok çocuk sahibi olduğu, aile planlaması yöntemleri konusunda yeterli
bilgiye sahip olmadıkları ve buna paralel olarak çocuk aldırma oranının yüksek olduğu
bilinmektedir (Topçu ve Beşer 2006).
Göç eden bireylerin yaşadığı bölgelerde yapılan çalışmalarda göç eden kadınların
doğum öncesi bakım hizmetlerinden yeterince yararlanamadıkları; ekonomik durum,
çevre, korku, tanıdık olma gibi sosyo-kültürel ve psikolojik temelli faktörler nedeniyle
hastanede doğum yapma oranlarının düşük, evde sağlık personeli olmaksızın yapılan
doğum oranlarının ise yüksek olduğu görülmektedir (Topçu ve Beşer 2006).
Sağlıksız koşullarda ve yetkin olmayan kişilerle yapılan doğumların ana çocuk
sağlığını etkilediği ve ölüm oranlarını yükselttiği bilinen bir gerçektir. Göç eden
bireylerin yaşadığı bir bölgede kadınların aile planlaması ile ilgili tutumlarının
değerlendirildiği çalışmada, 462 kadından 110‟unun çocuğunun öldüğü, 25-34 yaşları
arasındaki kadınların ise %75-80‟inin en az bir çocuğunun öldüğü saptanmıştır
(Kızılçelik 1996).
Göç eden bireylerin beslenme alışkanlıkları değerlendirildiğinde, yeterli ve
dengeli beslenmedikleri, ekonomik koşullara ve alışkanlıklarına bağlı olarak daha çok
yağ ve karbonhidrat ağırlıklı beslendikleri saptanmıştır. Göç eden bireylerin göçle birlikte
fiziksel aktivitelerinin azaldığı, beden kitle indeksinin kadınlarda erkeklere göre daha
yüksek olduğu bulunmuştur (Choudry 1998, Özen 1996). Çocuklarda beslenme
yetersizliğine bağlı olarak gelişen malnütrisyon, sonu ölümlere varan ciddi sonuçlara
neden olan bir sağlık sorunudur. Yapılan çalışmalarda, göç eden bireylerin çocuklarının
boy-kilo oranlarının olumsuz etkilendiği ve persantil değerlerinin düşük olduğu
saptanmıştır (Ertem 1999, İpekyüz 1996).
Göç eden kadınların sağlığı geliştirme davranışlarının değerlendirilmesi amacıyla
hemşireler tarafından yapılan çalışmalarda da göç eden bireylerin beslenme
davranışlarının yetersiz olduğu belirtilmektedir. Göç eden bireylerde fiziksel
rahatsızlıkların yanı sıra psikolojik rahatsızlıkların da görüldüğü bilinmektedir. Bu ruhsal
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
çöküntüden en fazla kadınlar ve çocuklar etkilenmektedir. Kadınlar post travmatik stres
bozukluğu, kültürel çatışma, aile rollerinde değişim, aile içi şiddet gibi nedenlerle birçok
ruhsal sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Ayrıca kadınlarda düzensiz adet kanamaları ve
kendiliğinden olan düşükler gibi sağlık sorunları sık görülmektedir. Çocuklarda ise
korku, içe kapanıklık gibi şikayetlere sık rastlanmaktadır. Göç eden bireylerin sağlığını
olumsuz etkileyen bu faktörlerin yanında yerleştikleri bölgelerde sağlık hizmetlerinin
yetersiz olması ve var olan hizmetlerin kullanımının düşük olması da sağlık sorunlarının
giderek artmasına neden olmaktadır. Yapılan çalışmalarda, sağlık ocaklarının sayıca
yetersiz olduğu, hizmet verdiği nüfusun düzenli kayıtlarını tutamadığı, risk altındaki
nüfusun sorunlarını saptamakta yetersiz kaldığı, koruyucu sağlık hizmetleri vermesi
gerekirken daha çok poliklinik hizmeti sunmaya başladığı ve aşılama oranlarının giderek
düştüğü görülmektedir. Bu durum, göç eden bireylerin temel sağlık hizmetlerinden
yeterince yararlanamamalarına ve sonuçta önlenebilir sağlık riskleriyle karşılaşmalarına
yol açmaktadır (Topçu ve Beşer 2006).
Sağlık hizmetlerinin yetersizliği yanında ekonomik koşullar, sağlık güvencesine
sahip olmama, yerel hizmetlerin gereksinimlere cevap verememesi, yabancılık, yasalar,
ekonomik nedenler, ulaşım, çalışan kadınlar için çocuklara bakacak kimse olmaması,
çalışma saatleri, dil engeli gibi nedenlerden dolayı da göç eden bireylerin sağlık
hizmetlerinden yeterince yararlanmadıkları bilinen bir gerçektir (Topçu ve Beşer 2006).
Bu verilerden de anlaşıldığı gibi göç eden bireyler sağlık hizmetinin çekirdeğini
oluşturan temel sağlık hizmetlerinden bile yeterince yararlanamamakta, sosyal eşitlik
gereği toplumdaki herkese eşit olarak götürülmesi gereken bu hizmetler göç eden
bireylere yeterince ulaştırılamamaktadır (Topçu ve Beşer 2006).
7.1. Göç Eden Bireylerin Sağlık Sorunları ve Hemşirelik
Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Bankası ve Uluslararası Göç Örgütü (IOM) için göç
eden bireylerin sağlığının korunması ve geliştirilmesi öncelikli konular arasında yer
almaktadır (IOM 2005). Göç eden bireylerin sağlık koşullarının geliştirilerek
sürdürülmesinde ise birinci basamak sağlık hizmetlerine ve bu hizmetin önemli bir
parçası olan hemşirelere çok önemli roller düşmektedir. Çünkü, göç olayı sağlığın
korunması ve geliştirilmesi için hemşireler tarafından değerlendirilmesi gereken ve sağlık
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
üzerinde çok önemli etkileri olan biyolojik, çevresel, sosyo-kültürel değişkenleri, yaşam
şekillerini, sağlık davranışlarını ve inançlarını etkilemektedir (Topçu ve Beşer 2006).
Hemşireler toplumun tüm üyelerini olduğu gibi göç eden bireyleri de öncelikli
grup olarak kabul etmeli, sağlıklarının korunması ve geliştirilmesi için öncelikle sağlığı
geliştirme davranışlarını değerlendirmelidir. Hemşireler tarafından göç eden kadınların
sağlığının geliştirilmesine yönelik gereksinim duyulan alanlar belirlenmeli ve bunlara
yönelik girişimlerin başlatılması gerekmektedir. Göç edenlerin davranış, dil, beslenme
gibi alanlarda yeni kültüre uyum sağlayıp sağlamaması, ayrımcılığa maruz kalması gibi
göçle ilişkili olan kültürel faktörler sağlık hastalık kavramlarının biçimlendirilmesinde ve
değerlendirilmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, bu girişimleri planlarken
hemşirelerin başta kültürel farklılıkları dikkate almaları ve göç süreci tarafından
etkilenen, sağlık üzerine direkt etkileri olan sosyal ve ekonomik değişkenleri, yaşam
biçimlerini, inanç ve değerler sistemini değerlendirmeleri önerilmektedir (Topçu ve Beşer
2006).
Sağlığın geliştirilmesindeki beş yaklaşımdan biri olan ve tüm bireyler için geçerli
olan destekleyici bir çevre yaratılması yaklaşımı, göç eden bireyler için de
uygulanmalıdır. Göç eden bireylerin sağlıklarının geliştirilmesi için çevreleri daha
sağlıklı hale getirilmeli, diğer bireylerle iletişim kurmaları sağlanarak karşılaştıkları
önyargılar giderilmeye çalışılmalı ve ekonomik olarak çevreleri üzerinde daha fazla
kontrole sahip olmaları sağlanmalıdır. Sağlık hizmetlerinin daha kolay ulaşılabilir ve
daha az maliyetli hale getirilmesinin de göç eden bireylerin sağlıklarının geliştirilmesinde
etkili bir strateji olacağı ifade edilmektedir (Topçu ve Beşer 2006).
Sonuç olarak karşı karşıya kaldıkları risk faktörleri nedeniyle göç eden bireyler
özellikle de kadınlar ve çocuklar sağlık açısından diğer gruplara göre daha fazla risk
altındadır. Göç eden bireylerin ve özellikle kadınların sağlığı geliştirme davranışlarının
hemşireler tarafından değerlendirilmesi, göç eden kadınların ve ailelerinin sağlıklarının
korunması ve sürdürülmesi açısından önemli olduğu kadar bu gruba yönelik verilecek
sağlık hizmetlerinin planlanması açısından da oldukça önemlidir. Bu nedenle birinci
basamak sağlık hizmetlerinde çalışan hemşirelere, mevcut ve potansiyel sağlık risklerinin
belirlenerek göç eden bireylerin sağlıklarının geliştirilmesinde önemli roller düşmektedir
(Topçu ve Beşer 2006).
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
DEĞERLENDĠRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi Orta Çağ’daki göçlerin nedenlerinden değildir?
A) Hun‟ların Orta Asya‟dan çıkışla başlattıkları göç
B) Çin‟in uygun iklim koşulları
C) İslamiyet‟in yayılışı
D) Yeni buluş ve icatlar
E) Üretimin artması
2.Aşağıdakilerden hangisi Yeniçağ’daki göçlerden değildir?
A) Uluslar arası işçi göçleri
B) Yasadışı göçler
C) İçgöçler
D) Kitle göçü
E) Beyin göçü
3.Aşağıdakilerden hangisi göçün çekici faktörlerinden değildir?
A) Karayollarının yapılması
B) Yeni iş olanakları ve yüksek ücret
C) Gıda maddelerinin bol ve çeşitli oluşu
D) Konut imkânı
E) Toplumsal güven ve huzurun var olması
4.Aşağıdakilerden hangisi temelli yerleşme amaçlı nüfus hareketidir?
A) İçgöç
B) Dışgöç
C) Mevsimlik Göç
D) Daimi Göç
E) İradi Göç
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
5.Aşağıdakilerden hangisi, Türkiye’de göçün başlamasında önemi olan toplumsal
dönüşüm unsurlarından değildir?
A) I. Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirilen sermaye birikimi
B) Çok partili siyasal yaşama geçilmesi
C) Ekonominin dış yardım alması ve yabancı sermayeye açılması
D) Tarım kesiminde traktör kullanımının artması ve kısmen makineli tarıma
geçilmesi
E) Ulaşım sektöründeki iyileşmeler
6.Aşağıdakilerden hangisi göç alan bölgelerde sağlığı olumsuz etkileyen
faktörlerden değildir?
A) Yeterli sağlık kuruluşu ve sağlık insan gücünün olması
B) Göç edenlerin gelir düzeyinin düşük olması
C) Yetersiz beslenme
D) Dil engeli
E) Geleneksel yaşam kalıpları
CEVAPLAR
1. E
2. D
3. A
4. C
5. A
6. A
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1. Demir G (1996). Göç nedenleri ve göç edenlerin beklentilerindeki gerçekleşme
durumu. ΙΙ. Ulusal Sosyoloji Kongresi Kitabı. Ankara. Devlet İstatistik Enstitüsü. 85-93
2. International Organization for Migration (IOM) (2004a). Glossary on migration
http://www.iom.int/jahia/Jahia/engineName/search/pid/6?matrix=1152793852045
3. Mutluer M (2003). Uluslararası Göçler ve Türkiye. İstanbul, Çantay Kitabevi
4. Gündüz M, Yetim N (1996). Terör ve göç. ΙΙ. Ulusal Sosyoloji Kongresi Kitabı.
Ankara. Devlet İstatistik Enstitüsü.109-115
5. Gün Z (2002). Ergen ruh sağlığı ve göç. Yüksek Lisans Tezi,İzmir, Ege Üniversitesi
6. Türkaslan N (1996). Bursa‟da meskun Bulgaristan göçmenlerinin ekonomik durumları
üzerine bir inceleme. ΙΙ. Ulusal Sosyoloji Kongresi Kitabı. Ankara. Devlet İstatistik
Enstitüsü. 206-209
7. Tüfekci S (2002). Kırsal kesimlerden büyükşehirlere göç ve göçün aile yapısında
meydana getirdiği değişiklikler. Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Isparta.
8. Güvenç B (1993). İnsan ve Kültür, Remzi Kitabevi, İst.1993
9. Topçu S , Beşer A (2006). Göç ve sağlık. C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 10(3)
37
10. Ertem M (1999). Göç ve bulaşıcı hastalıklar: Toplum ve Hekim, 14(3): 225-228
11. World Health Organization (1978). Alma Ata Bildirisi
http://www.iom.int/jahia/Jahia/cache/bypass/pid/8?entryId=9 32
http://www.europaforum.or.at/site/HomepageMetropolis2003/ en/ws-09-2.htm
12. Kızılçelik S (1996). Mersin‟e göç etmiş insanların sağlık koşulları üzerine bir
çalışma. ΙΙ. Ulusal Sosyoloji Kongresi Kitabı. Ankara. Devlet İstatistik Enstitüsü. 657-
665
13. International Organization for Migration (2005). World Migration.
14. Hyman I, Gruge S (2002) A review of theory and health promotion strategies for new
ımmigrant women: Canadian Journal of Public Health, 93(3): 183-187
15. International Organization for Migration (2004b). Health and migration seminar
report of meeting http://www.iom.int/jahia/page8.
GÖÇ
Atatürk Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
16. Misra R, Patel T G, Davies D, Russo T (2000) Health promotion behaviors of
Gujurati Asian İndian ımmigrants in the United States: Journal of Immigrant Health,
2(4): 223-230
17. Topçu S (2006). Göç Eden ve Göç Etmeyen Kadınların Sağlığı Geliştirme
Davranışlarının Değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, Dokuz
Eylül Üniversitesi
18. İpekyüz N (1996) Güneydoğu‟da iç göç tartışmaları ve sağlık boyutu: Toplum ve
Hekim, 11(74): 56-60
19. Özen S (1996). Kentleşme sürecinde sağlık problemleri ve politikaları. ΙΙ. Ulusal
Sosyoloji Kongresi Kitabı, Ankara. Devlet İstatistik Enstitüsü. 623-628
20. Choudry U K (1998) Health promotion among immigrant women from India living in
Canada: Journal of Nursing Scholarship, 30(3): 269-274
ÖNERĠLEN KAYNAKLAR
1. Sağlam S (2006). Türkiye 'de İç Göç Olgusu ve Kentleşme. Hacettepe
Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Enstitüsü, Türkiye Araştırmaları 5.
2. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) Göç İstatistikleri (2004). 2000 Genel Nüfus
Sayımı Göç İstatistikleri. 52: 1-5
3. Kocaman T, Bayazıt S (1993). Türkiyede İç Göçler ve Göç Edenlerin Sosyo-
Ekonomik Nitelikleri, Ankara, DPT Yayınları.