-
317
NİTEKİM (-KİM ?)
1.
Benim* dediğin “beden”
Can buluyor (*)nereden ?
(“Ruh Rabbim’in emrinden”)*
Başka kim “Var” -Var’eden ?!
2.
Hiç bilmediğin “neden”
Yol gösteriyor (*)içten !
İçte sevdiğin kalb-“ben”
Nitekim Var-*sevdirten !
3.
Ne yollar (*)-var içinden ,
Nitekim (-kim) gezdirten ?
Şiir “iç dil (*)” -bilinçten ,
Ancak Rabbim* sezdirten !
AMACIM MESAJ !
Kimi tanınmış şair ve yazarların belirttiği ya da hiç tanınmamış nice “ehl-i dil / sohbet-i irşâd” ve “eshâb-ı
seyf-il’cüyûş” yiğit erbâb-ı kalem-ül’ulûm*mübarek zevat-ruhların hissettiği(*)gibi ben (-ce) de hep biri-
birine benzer her insan hayatının ortak-kavşak “kesişen yol: kader ” noktalarını vurgulayıcı anlamda bazı
kanaat-i âcizanem misal bir şeyler yazmak isterken çok zaman bazı dertlerimi / içsel bunalım sâik-i endîşe
elemlerimi nisbeten unutmak ve vesveseci şeytan iğvâsı*-sıkıntılar “ruhsal anguaz: can sıkıntısı anaforu”-
insiyakından kurtulabilmek için içten “neş’e vakfesi / ara-durak” gönlümü uyandıracak şiire yoğunlaştım.
Tamamen öznel-subjektif olarak bireysel algılansa bile esasen nükte-i hayat tekmil “i’lâ-yi kelimetullâh”
Hak aşkıyla* yaşamaksa ancak toplumsal etik açısından dış dünyanın “kozmopolit ortam” etkilerine karşılık
ruhumda ayrıca nesnel-objektif tepkiler uyandırıcı nice sebep ve gerekçelerle meşbû / çok dolu (!) doygun ve
sanki içi-sıkkın aylak mizâc*-misâli pek boş / anlamsız sanılan“fırsat”-zamanlarımda akl-ı vicdan namus-u
kaamûs sırr-ı idrâk kelimat-ı meânî ile “vezn’in zarûreti” diye oynaşmaksı “iç dil”-lügatı’na âşina “anlık
seziş” şiir’le delice uğraşmak / kafa yormaktan yani “içgerilim: duygusal düşünce” zevk-i ilhâm duygulu
anlar yaşamaktan hoşlanmasaydım , sanırım yıllar boyu bu özgün çalışmalarımı ısrarlı sabr-ı karar tarzımca
yapamaz ve enteresan “püf nokta”-zorluklarına da alışamaz zaten tamamlayasıya katlanamazdım herhalde!
Şiir yazmak “karalamak / oluşturmak” öyle dıştan göründüğünce basit bir iş ve kolay yol veya lüzumsuz uğraş
değil.Nitekim bütünüyle bellibaşlı bir konu üzerinde yoğunlaşmak disiplini / disiplinli araştırmaların bilimsel
çalışmalarını yapmaktan daha kolay görünse de aslında pek o kadar basit / basitçe disiplinsiz bir meşgale
değil hatta. Böyle olmadığını denemiştir çok kimse. Hakikaten onun çilesiyle / emek-yoğun şiir işçiliğiyle
yorularak yoğrulan şair ruhlar bunu / işin zorluğunu fark ettiği ölçüde çok iyi bilir.
Asıl amacım ne şiir yazmak ne edebiyat yapmak ne de şair-yazar’lık taslamak değil elbette. Gerçek “şiir-
sever ” dostlar arasında azıcık da “şiir-yazar ” olmak ya da onun en iyisi’ni hemen tanıyacak kadar duyarlı
içtenlikle henüz beşeriyetin ulaşamadığı “ideal şiir ” redaktesi içerik aramak yolunda amatör-profesyonel
her biçimini içinden poetik-estet / dıştan retorik kriter ve tıpkı orijin karakter ruh-u bedeniyle sanki gizlice
sevişmek gibi “hiss-i muâşaka” yaklaşımda okumak yeter bana. Fakat dışa bakan /yansıyan “nükte-i idrâk”
kıvamında akl-ı ilhâm mâlumat-ı müktesebatımca şu uzun yıllardan hülâsa “birikim: şiirsel hiç”-çabalarım
“madalyonun ters yüzü” öz gönlümün şiiriyle gülümseyen görüntü amacım gayet açık /gözönünde hayatım !
-
318
Bunca dertlerin özündeki ideal anlam “muhteva” ya da asıl “lâfz-ı müşterek” gerçek söz ve“ortak kavram”
meâl-i Kur’an-ca: (1*1.“Allah adıyla …”) ana dâvâ’yı ortaya koymak. Tarihsel misyon ruh-u şuurundan
nazm-ı Kur’an ahkâmınca “ümmet-i Muhammed(*)”toplumlarda yoğunlaşan “gelenek miras: sırr-ı ebediyet”
tarz-ı tâlim “mukaddesat” mesajını açıklamak. Bunun farkında / şuurunda olarak kök-“kimlik” sorunu
bakımından bireyselleştikçe derinleşmenin önemini vurgulamak anlamında doğrudan kendi basit duygu
ve gerçek düşünce dünyamı prototip“öncü timsal” bir bakış “şümûl-ü idrâk” kafatasımca anlayıştan nisbet
tutup anlatmak. Ruhumun iç boyutlarını bazı örnek kesitler biçiminde ilginç yönleriyle dışıma yansıtmak.
İnsan benliğindeki bilinç noktasında varoluş probleminden kaynaklanan ve doğrudan kendi içinde çözüm
arayan ortak algılarımı yakın dost okuyucularla da paylaşmak. Ya da inanç kültüründen ibaret toplumcu
misyonumu yorumlamak yoluyla onlara bu büyük mirastan bazı geleneksel değerler aktarmak.Ve/ velhasıl
şiir-sever okurlarım’ın ruhlarına canlılık kazandıracak şiirsel mesaj ve telkinatla bilhassa çağdaş arayışlara
yönelmiş genç kuşaklarımıza eski neslin kültür mirasından yeni katkılar sağlamak için Kur’an İslâmı (*)’nı
kavratıcı özgün aşılar yapmak vesselâm. Daha ne diyebilirim ki , işte tevazû-u üslûbumca aşk-ı ruhuma âşina
“ayna-misâl” lübb-ü şuur remz-i menşûr renk-âhenk şiirlerim! Mahz-en niyâzım: (97*3. “Leyle-tül’Kadri
hayrün min elf-i şehr..”)’in ve (108*1-2. “İnnâ- a’taynâ-ke’l-Kevser * Fe-salli li-Rabbike… “) emr-i âyetin
hürmetine şu mesâyi-i nâçizânemi “illâ” harf-i harfince “Hizmet’e arz”-etmeyi nasib-i müyesser eyle Yüce
Rabbim ! Mûcize “eşsiz söz” vahy-i hitâbullah hem meâni ve elfâzıyla “apaçık kanıt: tehaddî !” işte Tek
“Kitâbullah” Kur’an nazmınca yakarışlar “ruh-ül’beyan” nükte-i zübde evrâd-ı münib ve ezkâr-ı münif :
“Fâtiha”-meâl / anlamlar ! Ruhum muhabbet tebessümüyle Gül*-yüzlü’ye arz-ı selâm “mahrem hürmet”
huşûundan nabz-ı kalbimce bil’cümle ümmet-i “Muhammed-ül’Emîn (*)” nicesi insan neslinin yeryüzünde
sulh-u salah hayrına “cem’ul-cem” mebsûten münâsib bu duâ-tazarrûumu da tertemiz “zümre-i muvahhidîn”
duâlar aşkıyla âşina kılarak kabûl eyle yâ-Rabb-el’âlemiyn! (bi-hürmet-i Seyyid-il’enâm-ı mürseliyn ,
ve-l’Hamdü*lillâh… / her dâim münâcaâtım : … maa-s’Salâvat*)-âmiyn !
HUYUM !
1.
Durum uygun
Beden yorgun !
Ruhum durgun
İçten suskun !
2.
Uyum’ken huyum
Dünyam’dan koptum !
Uyurken duygum ;
Rüyam’dan korktum !
UÇUK YORUM
1.
Hayâlimin vehmiyle
Dipsiz derinliklere
Düşüyor-düşüyorum !
2.
Merâkımın celbiyle
Şu masmavi göklere
Uçuyor-uçuyorum !
3.
Gönlümün hevesiyle
Yerde-gökte her yerde
Dönüp dolaşıyorum !
-
319
4.
Ruhumun nedeniyle
Bedensiz benliğim’ce
Ben kim(-Mim*)arı-yorum ?! (Bkz. İnsanlarla İlişkiler Konusunda Peygamberimizden Düşündüren
5. Sözler ve Hikâyeler (:kıssa-lar*) , Şaban Karaköse,Yakamoz Yayıncılık
Nice derin düşünce* -2008 / sh.17: “… Sözlerinde ruha ferahlık veren bir eda vardı. Asla
Zaman-mekân(-nerede: dedikodu ve malayani konuşmazdı. / Yaratılış ve huyca ne O tam olarak
Soruyor-soru*yorum ?!) kimseye benzer ; ne de kimse O’na benzeyebilirdi.” // Kitabın önyüzünde
6. ve dış kapak alnındaki -ilk söz: “Günah , senin gönlünü daraltan ; iyilik
İşte gündüz ve gece , (sevap) ise sende gönül huzuru meydana getiren şeydir.” -Hz.Muhammed
Benziyor kaderim’e : (s.a.v.) Kitabın arka kapakta tanıtım yazısı: … Nitekim Peygamberimiz
Şiir *heceli-yorum ! de şöyle buyurmuştur : “Kim sünnetimi yaşatırsa beni yaşatmış olur. Kim
7. de beni yaşatırsa cennette benimle birlikte olur.” // Eğitim ve tasavvuf
Akl’ın görecesi-yle , araştırmacısı Ş. Karaköse, … adlı yeni kitabında , güvenilir kaynakları
Ölüm hemen önümde ; tarayarak , …*) Konular-kıssalar gayet düşündürücü ; özümseyen okur !
Korkuyor-korku*yorum ! vvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv
8.
Rabbim’in takdîri-yle ,
Dünya döner Mahşer’e ;
Kaçıyor zor yol* ruhum !
9.
Ayetlerin diliyle
Her nefes hecesinde
Kendimi buluyorum !
10.
Hak vahy’in her harfiyle
Kur’an eşsiz mûcize
İlk (“İkra’: Oku”)-yorum !
11.
İç dil’in şiiriyle
Hecesiz gerçek*kalbde
Sessiz söz özlü-yorum !
12.
Benlik irâdesiyle
Beden merdiveninde
İniyor-çıkıyorum !
13.
İrâde bilinciyle ,
Beden göçüp gitse de ;
Ruhumda duru*yorum !
14.
Şu beden gölgesiyle
Gördüm ışık gönlümde
İçten “iç görü”-yorum !
15.
İç dil sözcükleriyle
Nice yorumcul hece
Şiir sayıklıyorum !
16.
Durum gerekçesiyle
-
320
İşte iç dil* şâirce
Yazıyor-yazı*yorum !
17.
Tek Kudret kalemi’yle
Elim dilim bahâne
Kaderim gerçek yolum !
18.
Yol ölüm ötesi-ne (*)
İki göz kör değilse ,
Gör nice sonsuz yorum !
19.
Yaz tarz-ı mısra’ böyle
Söz “darb-ı mesel” nükte
Özdeyiş nokta-vurgu’m !
SAZ’IN ADI: “VEYSEL (*)”
1.
Örnek “Üveysî (*)”-aşkınca ,
Aşık Veysel* “dost”-sazı’yla !
Güzel “muhabbet” hakkınca ,
(“Dostlar beni hatırlasın !”)
2.
(“Dost dost diye …”) feryâdınca ,
(“Sâdık yârim …”) mecâzı’yla !
Dirilten “kim (?)” anlayınca ,
Bahar (“kara toprak”) baksın !
3.
Gözler nuranî bakınca ,
Açık görsel anlamıyla !
Söz tek Kur’an îmânınca ,
(“Dostlar beni hatırlasın !”)
4.
Gör “renk-âhenk” ki aklınca ,
Duy “iç-görü” ışığıyla !
Öz zevk yürek irfânınca ,
Ruh ki gözü “Şatır ”-aydın !
(Bkz. Nesil / Takvim: 21 Mart 2005 Pazartesi / Tarihte Bugün: İlkbaharın başlangıcı “Nevruz” ve Aşık
Veysel’in vefatı (1973): *1894’te … doğdu. Çocukluğunda gözleri kör oldu ve saz çalmasını öğrendi.
Buluş ve söyleyiş açısından halk ozanlarının en güçlülerinden biri olan Aşık Veysel , son yıllarına kadar
köy ve halkla olan ilişkisini kesmedi. / Görmediği halde âdeta tabiatı damarlarında duydu. Şiirleri beste
lenerek halkın malı oldu. En tanınmış şiiri “Dostlar beni hatırlasın”-dır. Şiirleri de bu isimle basıldı. /
Aşık Veysel, sazın telleri üzerinde bir noktayı tutar, öyle çalarmış. Bir gün, Veysel’in bu hareketine dikkat
eden biri, başka âşıkların teller üzerinde gezindiğini hatırlatır ve bunun sebebini sorar. / Aşık Veysel hiç
istifini bozmaz: “Onlar benim tuttuğum yeri arıyorlar !” der. // *Renk duyarlılığı: İnsan gözü, mümkün olan
en iyi görme ortamında herhangi bir alet yardımı olmaksızın 10 milyon rengi ayırabilir. En güvenilir foto-
elektrik spektrofotometreler bunun ancak %40’ı oranında bir güce sahiptir.)
Dikkat ! (Bkz. K*-73 / 22 Şubat 2008 “Yerel , süreli , haftalık / Her türlü yayın hakları saklıdır. / …” (!!!)
“İnsan kendini yalnızca insanda tanır.”-Goethe* // “Acı çekiyorum o halde varım !”-Samuel Beckett*)
-
321
TASAVVUF
1.
Kalbin nabzından mülhem
Kelâm meâlen kaamûs !
Vahyin nazmından gündem
(36*58.“Selâmün kavlen”)naamûs !
2.
Ne dehşet-engîz görkem
Şu göklerce okyanus !
Zeban lâl nutkum ebkem
İç dil konuşsa da sus !
3.
İşte “kem-küm” ifâdem
Ham düşünce olumsuz !
Aklım “gönlüm” irâdem
Tam künhüyle yorumsuz !
4.
Rabbim her nefes-i dem
Ruh müstağrak dil hâmûş !
Fikrim “müflis” felsefem
Sersem salak kokuşmuş !
5.
Hep içimi dinlesem
O susarak konuşmuş !
Tuz çilemi*gizlesem
Susayarak kavuşmuş !
6.
Nefsimi eğitmezsem
Umutsuz demek sonuç !
Çile-mi (?!) berkitmezsem
Susuz tuz yemek korkunç !
7.
Cünûn hâletindeysem
Seyr-i sülûk ufuksuz !
O’nun hâlvetindeysem
Vecd-yolculuk tasavvuf !
8.
Varken daha ne desem
Sahvım sekrimden uçuk !
Yok hem başka şathiyem
Halk mekrinden kurtulduk !
(Bkz. İslâm Düşüncesinde Yeni Arayışlar-3 / Rağbet Yayınları-57 İst. 2000 / sh. 233: “İlyas Çelebi:
Tasavvufun kamburu burada ortaya çıkıyor. Kullandığı ıstılahlar * tamamen kendine özgüdür. /…diğer
dinî ilimlerle anlaşma sağlayamıyor. Bu nedenle benim kanaatim* dil müşterek olmalıdır , ıstılahlar
müşterek olmalıdır.”)
(Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi , Mustafa Kara / sh. 31-43 “Tasavvuf’un tarifleri” // Sh. 62 :
“İlim bir nokta , onu çoğalttı cühelâ !”) Kök kaynak : (“Ene medînet-ül’ılmi ve Aliyyün bâbü-hâ !” / *)
Gönlüme özgü düşünsel duyarlılık kökeni , işte espritüel lügat: din dili’nce nükte-i idrâkim sözün özü !
-
322
SUS VE YAZ !
1.
Muharririn* görevi:
Tarihe not kaydetmek !
Şiir sanat eseri ,
Nokta’yı nükte*lemek !
2.
Şâir-bestekâr işi ,
Nota’yı güfte*lemek !
Tâcir “sahtekâr” zevki:
Parayı destelemek !
3.
Her kişinin meşrebi
Mesleğini işlemek !
Hak emri : dil iffeti ,
Mezhebini gizlemek !
4.
Er-dişi can nefesi
Dinen yasak incitmek !
İlk işim ham nefsimi
Arındırmak eğitmek !
5.
İnsan bohem-nesnas* ki ,
Ne-dense*yutar tek tek !
Hem-can ne hassas belli ,
Bedende ruh var demek !
6.
Vicdan*kalbin iç sesi*
Arayıp sormak gerek !
Bulmak*vahyin nüktesi*
İçten uyanmak*sezmek !
7.
Zaman realitesi*
Hem-dem yaşarken ölmek !
Rabbim’in inâyeti*
Gövdem-baş varken ermek !
8.
Gâyem baş şart demek tek*
Hemen başlar ard niyet !
Gâyet “yakîn” hem ölmek*
Zorken “kolay” net görmek !
9.
Ermek “ölmeden ölmek”
-Hikmet “görmeden görmek”-
Can âyet öz beden tek !
-İbret “tek*hep ben!” demek-
Görmek gönlümden örnek :
Basiret “töz* iç-ten” zevk !
10.
Kendince düşünmeli ,
-
323
Nice güneş sönecek !
Ben simge Zat*tek kendi ,
O gerçek (“Hüve-l’baki”)
İşte herkes* ölecek !
11.
Görev mes’ûliyeti :
Hak ilkeyi gözetmek !
Şiir “iç dil”-niyeti :
Sevgi’yi özümsemek !
12.
Şiir’in mûsikîsi :
Her heceyi meşk’etmek !
Aşk: Rabb’in(“Kün !”)emrini ,
(“Fe-yekûn”) dillendirmek !
13.
Künh-ü kader gizemi ,
Bilge’ce sezmek bilmek !
Ömrüm kadar hissem mi ,
Hissimce hep keşfetmek ?!
14.
Ne güzel renk-dil hepsi
Aşkım âhenk zevk’etmek !
Evrensel benlik “sevgi”
Tanrım gerçek fark etmek !
15.
Nâdan nefs’in neşvesi ,
Gönlün gözünü örtmek !
Bohem-mizah*hevesi ,
Öz-kültürü* köreltmek !
16.
Baş* tesbih imâmesi
Ağzında dil* kof-zevzek !
Söz* nifak netâmesi
Paysınmasız lâf-etmek !
17.
Dil oynak* çerçevesi :
Diş-dudak kenetlemek !
Diyor, bak her şifresi :
-Susarak kilitlemek*
Dil tutmak*(kilit)demek !
18.
Sus ve kapat suçunu ;
Başa belâ fâş’etmek !
Yaz ve anlat ruhunu ;
Başka sevdâ boş emek !
YENİDEN
(-Şu âleme elâlemin gözüyle bakmak ve de ilânihaye hep başkalarının ağzından konuşmak yerine
sizin de kendinize göre görüşünüz ve yenibaştan söylenecek hiçbir sözünüz yok mu Allah-aşkına ?!
-
324
“İşe her an baştan başlamak lâzımdır.” -*Şems-i Tebrizî )
1.
Gönül aynasında ışık
Şuurda şiir aydınlık !
Divan dolusu iç buhran
Her beyincikte yakınlık !
2.
Kökü cennetlere bağlı
Tûba’nın dalı-yaprağı !
Alemde müthiş cevelân
Sonsuzlukta aşk kaynağı !
3.
Rabbim ne gizli ne açık
Ruhu cezbeden hoş-nihân !
Şiir-de tam başbelâsı ,
Her mânâ mazmûna kurban !
4.
Hep iç anlam abartması
Benliği azdıran şeytan !
Büyülü söz mübtelâsı ,
Akla hükmeden hezeyan !
5.
Hamhayâller kumkuması
Ayna-da kendine hayran !
Bedenim ölüm çıkmazı ,
Can derdi her dertten yaman !
6.
İ’tizâl cebr’in tuzağı ,
Kader zembereği zaman !
Şiir nefs’in can sayhası ,
(“Hasîmün mübîn”)-ce isyan !
7.
Yaktım kendi ellerimle (-Evet; daha öncesi ilk bilinç çağınca akl-ı ruhen nice ham-hayâl heyecanlara
Kirletirken sayfaları ; tutsak gençlik gibi bilgisiz-deneyimsiz benlik girdabı birazcık uyanış şiirsel
Tövbe tutmaz tiryâkice denemeler yazmak hevesiyle lise yıllarımda sanki ilkel lisan-ı ihtilaç “çılgın
Pis hislerden kurtulmalı ! melankoli” gereği her biri irtical üslûpta ayrıca canlı istinsah* hepsi birbirin
8. den nâdide ve en az çalakalem 100 temiz sayfadan ibaret tam üç defter doldu
Silbaştan bağrımda sızı ran çalışmalardaki ilginç içerik konular da aynen şimdikiler benzeri illâ gayet
Şiir yeniden doğmalı ! özgün düşünceler üretmeye yönelik güzel örnek-gerçek birikim “muhassala-i
Ve yaşamak yenibaştan mûtebere” nitekim Felsefe ve Edebiyat ders grubu öğretmenim: RifatYavuz
Aradım başka yol var mı ? Doğutan*(-Ank. İ-H.Okl. Marşını yazdı ve Müdüriyetce çerçevelenip büyük
9. boyut duvara asıldı: “Tek ışık her Türke en büyük kitap // Karanlıklardan kaç,
Arındım kör tutsaklıktan hakikata tap!” -baştan sona akıcı ve uyarıcı mısra’lar …) övgülü not yazıp bu
Tek çâre nefsin ıslâhı ; başarıma onay imzalı defterlerim* müseccel değerine rağmen ne şiir ve özde
Her nefes “tecdîd-i îman” yiş ne de deneme olarak gönlümü büyülerken ne diye yeterli değildi içimi din
Yeniden başlamak için ! ginleştirmeye ? Yeniden düşündükçe cevap belirginleşti , hepsi de gözümden
10. düşüverdi nihayet tıpkı Ziya Gökalp* gibi -belli sebep ben de derin ve sarsıcı
Birdenbire tutuştu yüreğim cinnet / dayanılmaz psikolojik gerilimden bezgin dimağımı temizleyip bu işe
Ellerim ısınırken alevinde son vermek için ne varsa sağlık dengesine uymaz zihinsel tedirginlik hissetti
Yavaş yavaş eridi benliğim ren hemen yaktım-yok ettim.Ve bu çalışmalar özünde şayet kısmetse sonrası
-
325
Ruhu üşüten nedâmetinde zamanlarda daha olgun şuur ruhuna uygun erginlikte tekrar “yenibaştan”
Hüsran yumağı nice anılar yazmak işine girişmek karar ve ısrarımı mısra’larımın nükte-dili içten
Ansızın korlaştı gözlerimde sezdirecek mi , bilmem hem mühim misâl işbu neden ki işte gerekçemi
İçimdeki onulmaz acılar bile yine derkenar “tarz-ı tavzihat” deyip belirtmek istedim; iyi mi ?!..)
Cin sürüsü hafakan ki beynimde wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww
Çılgınlaşan dikbaşlı sözcüklerim
Gençliğimi süsleyen heyecanlar
Her an değişen ruh ikliminde
Yeniden kanatlanmak için !
11.
Kelebekler çırpındıkça nâzenîn
Duyguların baharında güzünde
Bülbülü ağlatan dikenli güller
Geceleyin rüyalar kadar derin
Buğulu şebnemcik duygu hüznüyle
Hayâl renkli ilhâmların gözünde
Kanat kanat uçuşan küller
Sonsuzluğa açılan gökyüzünde
Melekleşen coşkularla elele
Gönlümde çığlık çığlık ürperti
Nice belirsizliklerin özünde
Kuşdiliyle ötüşen şiirleri
Yeniden yakalamak için !
12.
Mavi derinlikler ötesinde
Zamanı sorgulayan vâveylâ
O’nu arayan nağmelerinde
Her ritmiyle en içten elvedâ
İbadet vecdiyle gönülden niyaz
Secde vakfesince hemen her lâhza
Nice endişeye gebe iç huzur
(“Lâ-râhate fi-d’Dünya”) fehvâsınca
Her an yine mütereddit tahattur *
Mahşer eşiğinde ağlamak ağlamak
Toprak tevâzuu’yla aynı hizâda
Bir baş için iki el iki ayak
Ruhen en ağır yük bedensel benlik
Şu iğrenç seks kümesinde tutsakken
İç dil vahyince mûsikî ne güzel !
Hiç’çe en ilginç varlık kozmik bilinç
Bir başkalaşan şiir dünyasında aşk
Uçmaklara müştak ruh hâli gençlik
Ürkek arayışlardaki gizli mâcera
Usanmaz aşkların hülyâsı şâirlik
Hep O’nun coşkusuyla benliği aşmak aşmak
Ve sonuçta yine O’na kavuşmak
Yeniden yaşamak için !
13.
İlk şimdi can son solukta
Zaman ömrümün tüneli ;
-
326
Daha yer-gök birarada
Ayrışacak gün gelmedi ;
Derken kaç mevsim bulutlar
Gök-dumanken grileşti ;
Gün saymayı unuttular
Tarih son kez takvimleşti ,
Her an hadsiz boyutlarda
Tam tekmil yaşanmasa da
Nice zamanların şiiri
Nice şiirlerin zamanı
Başkalaşan ufukların gizemi
İç benliğin en tatlı heyecanı
Ard-arda ne şok kriz ne çok korku
Şu kürre-i arz mı yoksa insan mı ;
Dehşet kalabalık mahşerîn yolu ?!
Kriz umursanmasa da tek kaynak
O an doğum sancısından besbelli
Miskin Yûnus’leyin şakıyan sevgi
Mecnûn’ca hayâllerin serencâmı :
Leylâ’da Mevlâ’yı aramak aramak
Aşkın çilesiyle yanmak yoğrulmak
Gerçek şiire uyanmak için !
BEN-SEN’CE KİM ?
1.
Sıkılmış limon neyse
Ben de öyle ezildim !
Yıkılmış liman bence
Şu anlık nefes-ten’im !
2.
Batık gemi “can” nice ,
Haydi söyle ben miyim ?
Ham-lık “nefs-i emmâre”
Sence-de kör rezil* kim ?
MEVLANA’YI HANGİ “ŞEMS”-SÖZ UYANDIRDI ?
(Bkz. Tarikatlar , Ahmet Güner / sh. 97-9: Mevlânâ, zayıf bünyeli idi. İnce ve sarıya çalan bir yüzü vardı.
Maddesinden hassasiyet fışkıran bir beden yapısına sahipti. Birgün hamamda vücuduna bakıp şunları
söylemiştir: “Bütün ömrümde kimseden utanmamıştım. Fakat bugün şu zayıf vücudumdan utandım.”
İşte bu zayıf beden , tüm insanlığa, doğruyu, sevgiyi, hoşgörüyü sunuyor ; onu çirkinlik ve cehâletle kavgaya
çağıran bir sonsuz enerji saçıyordu. Mevlanâ ; zayıfı, fakiri, hastayı bağrına basarken, câhile, kibirliye,
ahmaklık ve budalalıkta direnene (Bkz. Feyizler-2 / sh. 28-31:”Afvı / Tevbesi olmayan günah !”) öfkesinin
bütün şimşekleriyle celâlleniyordu. Onun, (ateist*)Allah-tanımaz’a*kızgınlığı ile ham-softaya, kuru zâhide
kızgınlığı hemen aynı şiddetteydi. Onun indinde Hıristiyan, Musevi ve Müslüman arasında fark yoktu.
Cenazesinde, …/ Ölümüne yakın sohbetlerinde yakınlarına vasiyet değerinde şunları söylemiştir : “Gizli ve
açık olarak Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Az yemek yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi, kötülük
etmemenizi, oruca devam etmenizi, namaz kılmanızı, şehvetten kaçınmanızı, size insanlardan gelecek her
türlü ezaya-cefaya tahammül etmenizi, mallarını gayesiz harcayanlarla , ayaktakımı ile oturup kalkmamanızı,
-
327
kerem sahipleriyle ve iyi insanlarla görüşmenizi tavsiye ederim. (“Hayr-ün’nâsi men yenfeu-n’nâs: İnsanların
en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.”) “Hayırlı söz ise az, öz olandır.”
Mevlânâ Celâleddin’deki eşsiz manevi enerjiyi harekete getiren, onun tüm insanlığa mal olmasına yol açan ,
bugün etrafında saygılı bir efsâne oluşan bir derviştir. Tebriz’li Şems(-eddin)’in, zamanından ne denli ileri
görüşlü olduğunu ; hür fikrin, zengin bir ruhun sahibi bulunduğunu şu küçük olay bize anlatabilir : Bir gün
Konya’da zamanın usûllerine göre bir din bilgini’ne “icâzet” veriliyor. Kentin tüm âlimleri, şeyhleri oradadır.
Merâsimden sonra yapılan sohbette çeşitli meseleler tartışılıyor. Herkes fikrini belgelemek, doğruluğu isbat
etmek için geçmişteki büyük âlimlerden, velîlerden, peygamberlerden nakiller yapıyorlar. Bir köşede tüm
bunları sessizce dinleyen Şems(-i Tebrizî)* gazaba geliyor, ayağa fırlayıp bağırıyor : “Ne zamana kadar başka
larının sözlerini naklederek öğünüp duracaksınız ? İçinizden niye biri çıkıp da “Benim aklım, bilgim şöyle
buyuruyor.” diye sözüne başlamıyor ? Tüm bu hadisler , tefsirler ve hikmetler o geçmiş zamanın büyüklerinin
sözleri. Onlar kendi şartları ve bilgileri içinde yorumlarını yapmış, sözlerini söylemişler. Siz bugünün insan
larısınız. Sizin söyleyecek , kendinizden bir sözünüz niye yok ?” / Bu görüş ve anlayış Mevlânâ’yı
(etkileyerek) tüm bağlarından kopmasına vesile olmuş, ondaki kanatlanmaya hazır ruhu tutuşturmuştu. (*)
Mevlânâ’daki zâhid tavır, şeriata kesin bağlılık hiçbir İslâmî sapma göstermeden tüm mükemmelliğiyle sürer
ken, Şems’le birlikte tasavvuf görüşü de gelişiyordu : “Akşam namazı vakti geldiği zaman herkes mumu’nu
yakar, akşam sofrasını hazırlar. Bana gelince, ben , sevgilim’i hayâl ederek feryad ve figâna başlarım. Gözyaş
larımla abdest alırım. Namazım ateş içinde olur. Bir ezan sesi duyulunca mâbedimin kapısı yanmaya başlar.
Kıble diye hangi tarafa dönersem döneyim namazım kazaya kalmaz. Tanrı’dan sana ve bana daima bir imti
han, bir bağlılık gelir. Sen söyle, zamanı ve mekânı bilmeyen sarhoşların namazı sağlam mıdır ? Acaba ikinci
rekâtta mıyım , dördüncüde mi ? Dilim yok ki hangi sûre’yi okuduğumu bileyim. Bende artık ne el kaldı, ne
gönül.Tanrı’nın kapısını nasıl çalayım, bana yardım et. Namaz kıldığım zaman, Tanrı tanığımdır ki , rükûum
tamamlandı mı , imam kimdi , farkında bile değilim.”
Daha sonraki yıllarda, tasavvuf düşüncesi’nin ve Allah’a duyulan aşk’ın bazı çevrelerce yanlış anlaşıla
bileceğini ve “Din’den uzaklaşmak, Şeriat’a sırt-çevirmekle” suçlanacağını sezen Mevlânâ Celâleddin,
İslâm’a ve Peygamber’e olan bağlılığını şu sözlerle dile getiriyor , belki de şu anda bile bazı çevrelerde
sürüp giden yanlışları önlemeye çalışıyordu : (“Men bende-i Kur’ân-em eger cân-dârem // Men hâk-i
reh-i Muhammed-i Muhtâr*-em ! // Ki nakl-kuned cüz iyn kes ez-kuftârem // Bîzârem ez-ô ve z’iyn sühan
bîzârem !” (Bkz. Tasavvuf , Mahir İz , Rahle Yayınları –İst. 1969 / sh. 213 ) : “Canım bedenimde oldukça
Kur’ân-ın kuluyum. / Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım. / Birisi sözlerimden , bundan başka
bir söz naklederse, …/ Ben , o nakleden’den de bezmişim , o sözler’den de !”)
(Bkz. Star G. 27 Aralık 2001 / Günün Yazısı ,Y.Nuri Öztürk: Sonsuzluğa Doğuş “Şeb-i Arûs”)
YÖRÜNGE (-Bkz. AŞK , Elif Şafak / Çeviren: K . Yiğit Us*
- Yazarla birlikte - / Yayın hakları : “… / sh. 328:
Şems’in “öz” cezbesiyle 33. kural : … benlik zannı … , hiçlik bilinci…”
Gök seyyârat dönüşte ! www.dogankitap.com.tr // 1. baskı : Mart - 2009
Emr-i (“Kün !”) neşvesiyle Türk edebiyatı / Roman , tamamı : 420 sayfa* )))
Dünya-hayat yörünge ! İşte severek okuduğum en son roman bu! Şubat-2010*
********************************************
İŞTE BEN ! vvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv
1.
(95*4.“…Ahsen-i takvim”)yaş yaprak
Etten beden zaten toprak !
Kök belli Rabbim baş şart Hak
İnsan “nefha”-ruh hakikat !
http://www.dogankitap.com.tr/
-
328
2.
Ah benlik güzel yaşamak
Tek kök gövdem salkım-saçak !
Baş tek çift göz el-kol ayak
Yer-gök muhkem mahz-ı sanat !
3.
Kuru can yaş beden ancak
(6*59.“…Ratbin ve lâ-yâbis..”)fıtrat !
İlk günah Cennetten yasak
Tohum-meyva hangi ağaç ?
4.
Mâdem mu’ciz(54*14.15.“can”)yaratmak
O Tek Hakk’a mahsus sanat !
(68*96)Kalem(85*22.“..levh-ı*m-mahfûz”)kaynak
Sonsuz aşk Tek Kudretullah !
5.
Aşk “şiir-dil” seç başka yaz
Tek mısra’-beyt’im çift kanat !
Aç “kırk kapı” geç lügat tarz
Bak kıssa-derd’im ilk kontrat !
6.
Hiss-i nefes nabz-ı kalbim
Tâate tâkatim çok az !
Saz pek “Kırık Mızrap” kadîm
Hâcet-i mâbedim mesaj !
7.
Öz-yorum içsel irşâdım
Renk-âhenk evrensel âyât !
Söz-yolum dinsel kitabım
Gerçek geleneksel lügat !
8.
Güneş şuur ruhum mesel
Hem-hâlet tam meşk-şuhûdum !
Saf vicdan nur buldum eshel
Hakikat-en güzel duygum !
9.
Hak âyetim mûciz kelâm
Kur’an-ca okumak-yazmak !
İşte ben* en müphem kavram
Şuur berrak şiir muğlâk !
GAFİL
Aklım başımda ayıkken
Hiç mi hiç kendinde değil !
Kalbim aslında tanıkken
Beynim pis nefsimden gâfil !
(Bkz.Hayyam-Rubaîler, Abdülbaki Gölpınarlı ,Remzi Kitabevi-İst.1953 / sh.144 (no.413): “Akla uygun yaşa
mak doğru / ama bunu bilmezsin ki!/ Üstadın eli-çabuk zaman’dır./ Başına öyle vurur ki nihayet öğrenirsin!”)
-
329
HADDİM
Yüreğim dağarcık gönlüm-de “mîsak”
Sözlerim tam tanık Rabbim’e ric’at !
Kaderim kadarcık gördüm ne “işrak”(*)
Göz zevkim “som ışık” haddim (24*35.“ke-mişkât !”)
İŞTE RAHMET !
Emr-i âyet işte(7*156; 38*9; 39*53:“rahmet”)çerçeve,
Sözlerim tarzımca dağarcık haddim !
Derdim gayet içten “hikmet” her neyse ,
Yüreğim ağzımda tam tanık Rabbim !
HECESİZ GERÇEK*
Ben-Sen ya da O derken iç dil’in en ideal şiiri sanki şu iki sözcük “hecesiz gerçek”-ten ibaret tek parentez.
Evet; Tek O değil mi , insan şuurunu Kur’an-ca ilk nokta nüktesiyle evrensel lügat doğal âyetlerden mülhem
öznel şiirde yoğunlaştırıcı özgün deneme’nin en meşrû gerekçesi ve en mâkul meselesi. Zaten O’nun “zat,
sıfat, esmâ, ef’âl” (Bkz. Feyizler-2 / sh. 112-3)*sırr-ı hakikatinden ibaret eşsiz sanat ve sonsuz şuûnatının
farkında yaşamaktan daha anlamlı mutluluk var mı ? Hâl böyle iken O’na “yakîn” (F.-1 / 93-5 // F.-4 / 212-7)
vuslat arayan hiç bir şuur, bütünüyle ruhsal duygu ve düşünce anlamındaki “iç dil” şiirinin künhüne erdirici
hak vahy’in “âyat-ül’beyyinat” üslûbuna uygun kavramlardan başka bir yol / usûl ve metod da bulamaz.
Zaten O “nûr-u Hû” Yol’daki her kapı , hem açık-hem kapalı. Nitekim O öyle “hecesiz gerçek” ve “eşsiz Zat-ı
Müteâl: ALLAH (c.c)” Tek Yüce “Sonsuz” içerikli parentez* ki , tam künhünü görmeye şu dünyalık gözlerin
nur-u sürûru gönlümüzce anlık kavram“mülhem mesaj”zihn-i dimağa da aynen erişmez; zira açık kusurlarıyla
acz-i ubûdiyet temel mükellefiyet din-i Hakk’ın özünde emr-i takdir ruh-u beden nükte-i mes’ûliyet hikmetin
ce en dip noktacık“kök”-gerçek “müphem” muammâ’ya medâr “remz-i ibret” tüm mecâl-i akıl’ken de-ne diye
“akıl ermez” ve de anlatmaya gelince, işte beşere ait hiçbir sanatsal dil “ifâde-anlatım” yetmez ?!
İnsan için sanat, evrensel “var-oluş” gerçeği’nin nükte-“espri” ilk kök gizemiyle özünde hemen “nekte-i sev
dâ” (Bkz. Feyizler-1 / sh. 110; dipnot-2: “… kalbinde siyah bir benek*…” // Bkz. Marifetnâme “Erzurum’lu
İbrahim Hakkı Hz.” Sadeleştiren: Turgut Ulusoy, “Yedinci Baskı” Cilt-1/ sh. 81-2: “Madde- 6: İnsan kalbinin
hakikatini ve akıl ermez gizliliklerini bildirir. / Ehlullah demişlerdir ki: Kalbin makamı ve merkezi yürektir.
Ortasında siyah bir nokta vardır. Bu nokta , iç âlemin güneşini bilen , cihanın ruhu ve insan âleminin arşıdır ki
adı cinân’dır. Bu en büyük noktanın aynası , insan ruhunun başlangıcıdır.*Beden ikliminin sultanı ,küllî aklın
halifesidir ki , o en büyük noktanın gizliliğidir.Bu siyah nokta’nın büyüklüğünün şanı görünüşünde değil ,akıl
almaz sırrındadır.*Onun sırrına eren beşeriyetten çıkmış, melek olmuştur.Yani melekler makamına yükselmiş,
gözlerin göremiyeceğini görmüş ve ilâhî meclis(*)’e varmıştır. Bu mücerret nokta , ilk akıl ve ekmel ruh olan
en büyük nokta(*)’nın karşısında , kâmil insan’ın aynası-dır.Ve ilâhî güneş*ışığının ,müminin kalbine dolma
sıdır : Hayvanî ruh ,uyurken ,duyu organları çalışmazken ,uyumayan ve rüya gören bu noktadır. Onun manevî
ışığı yürekten dimağa akseder , orayı aydınlatır. Bundan duyu organlarına , bedene kuvvet ve hayat, canlılık
gelir. Bu sayede duyu organları işler ve dimağ her an başka başka idrâkler yapar. Sonsuz ilâhî sırlar, gönül’e
dolunca , can ve dil sohbeti’ne girilir. Cenab-ı Hakk’ın meclisi’ne varılır ve huzur’a kavuşan her muradına
erer, ebedî saadet’i bulur. // … oluvermek gibi “risk” ki , işte her an “hep şimdi”içten insiyâk-ı hissiyât doğru
dan kendi ruhunun mahrem “poem*mesaj”-şiirini sezinlemek ve aklınca çözümlemek irâdesinin ifâdesidir. //
(Sh.82) Madde-7: Kalbin azamet ve genişliği ve Allah’a yakınlığın derecesini bildirir. / Ehlullah demişlerdir
ki : Yürekteki siyah nokta’nın akıl almaz sırrı , hakikat-i insaniyedir ve akıcı ruhudur ki bu insan ruhu ,Allah’
ın bir emri(*)’dir. Emir ise idrâk edici bir canlı’dır ki , başkasına hayat ve idrâk verir. İşte bu emrin makam
ve merkezi o siyah noktadır ki görünmeyen ve görünen âleme çevrilir şekilde yaratılmıştır./ Eğer kalp aynası
-
330
cilâlı olursa ,onda ilahî nur ve sırlar belirir. Eğer ona öfke, şehvet, gaflet ve dünya sevgisi aksederse kararır.
Kalbin cilâsı , gerçek ilim , şeriata bağlılık , bilim ve iffet , zühd ve takva , zikir ve tâat’la murakabe (düşün
me)’ye dalmakla olur. Bu kalp sahibi kâmil kişi’nin nefsi kırık , kalbi Allah’tan gayrısından temizlenmiş ve
yalnız O’nun sevgisi’yle dolmuştur. O kalp, artık Allah’a aittir. O ev (-beden merkezi kalp)’de yalnız Allah
aşkı ve sevgisi yaşar. Ondan gayrısı oraya giremez. // Madde-8: İnsan kalbinin faziletini , kemâlini ve şerefli
halini bildirir. / Ehlullah demişlerdir ki : Kalp bir et parçasıdır. Fakat içi ilâhî’dir. Allah’ı bilme ve sevme ma
kamıdır. Büyüklüğü , şanı , fazileti bu özelliğindendir. İrfan ehli’nin kalbi , Allah’ın feyiz ve kereminin yeşe
rip geliştiği bir bahçedir. İlâhî güzelliği aksettiren bir ayna ,onun ilim ve irfanının bir hazinesi , lütûf ve ihsânı
nın bir denizidir ve O’nun / Allah’ın evidir. Kalbinin bu özelliğini bilen kişi nefsini ve Allah’ını bilmesi için ,
zikr-u ibâdetle gönlünü cilâlar, ona ilahî nurun aksetmesini , onun bilgisiyle, aşk ve sevgisiyle dolup taşmasını
sağlar. // (Sh.83) Madde-9: İnsan kalbinin yedi halini bildirir. / …”) Ruh“hüşyâr”-kalb’in nazm-ı nabzını içten
dinlerken nice öznel iştiyak kıvamınca anlamaya yatkın nasıl da âgâh hikmet-i hakikata açık gönlüyle uyandık
ça âşina-hâlet “tevhîd”-i Hakk’a “yakîn”-vuslat tam “iç dinginlik” huzûr-u sekînet’e erdirilmekte. Tek “kutsal
kitabımız” Kur’an nazm-ı vahy’ince (1*7.“… en’amte-aleyhim”)meâl-i âyet “tek yol /sırât”-Din*net “tariyk-ı
İslâm” mahz-ı hidâyet iken “nimet-i istikamet” (-nedir ? Bkz. Feyizler / serisi: Bir-iki örnek / sh. 44 -54 :
“Sözde müsbet olmak” / Söz deyip geçmeyelim. Derviş Yûnus’un da (k.s) belirttiği gibi : “Gönüllerin pasını /
Yıkayıp gidermeye // Şol sözü söylesen kim / Sözün hülâsasıdır.” // Efendim bu hakikatı da (33*7-8. “…bun
ların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak* aldık; / Ki , Allah , özüyle sözü bir olanlar’dan (“Li-yes’ele-
s’sâdikıyne an sıdkıhim*…”/ Doğrulardan , doğruluklarını sormak için !.. ) doğruluklarını sorsun. Küfre bat
mışlara ise korkunç bir azap hazırlamıştır.”) âyetini tilâvet buyurarak , sâdıkların da yevm-i kıyâmette sıdkın
dan sorulacağı , yani; sıdkını yerinde, münâsip olan mahalde kullanıp kullanmadığından sorguya çekilecek
lerini tenbih buyururlardı. Çünkü doğru söylemek bir müsbet davranıştır. Ama neticenin de doğruya, hakka
ve hakikata yönelik olması gerekmektedir.) niyet bereketi her an nice “eşref saat”-bilinmez zaten her şimdi
bir başka ve hep başka şe’niyle reel-naturel yüzünün görüntü şeniyette ölümlü şu beden içindeki ruhun can
nefesini içten içe hissederek yaşamanın anlamını düşünmek , hiç öyle kendiliğinden olacak iş mi ? Şiir-i
irticâl lisanımca canlı: SEZGİ İÇTEN SEVGİ !
Kim renk-ışık gösterir , mevsimler şiirsel mi ;
Hissince düşündüren nefessiz söyletmez mi ?!
Kim severse sevilir , Rabbim sevdirir belli ;
İsterse “sezgi” içten “hecesiz gerçek” sevgi !
İşte bunu da Yüce Rabbim daha nice lütf-u keremine her şu dem muhtaç kullarından biriyiz ki , insan ruhuna
doğrudan ilhâmıyla hissettirip düşündüren tek yaratıcı Allah’a inanç (içten bağlılık-güven) ve minnet duymak
konusunda akl-ı şuur duruluğunca cansoluğunun ruhsal hâlet-i sekînetinden ibaret derûnî huzûr ve şuhûd istiğ
râkıyla aşk ve iştiyak insiyâkının farkına varıp içten bağlanmak zorunluluğundan başka / hâşâ -O’nu dışlayan
sakim mantık, kör inat, bozuk (hasta) mizâc çıfıt-(izm*)nazariyat’la yorumlamak elbette saçmalamak olacak ,
hatta akl-ı selim mantık kuralları’nın temel doğrularını açıklayıcı Hak vahy’in hiç şeksiz eşsiz mûciz beyân
nur-kaynak Kur’an-ca söz sanatı üslûbuyla gayet haklı ve anlamlı / mânidar mesajlar ışığında uyarıcı “Hak
adına hakikat”-tarz “nükte-i nokta” bakımından suçlanacaktır.
Aslında Kur’an üslûbunca doğal olaylarla da azarlanıp kınanmayı ve suçlanıp cezalandırılmayı gerektirecek
kadar izâr-ı inzâr* itâb-ı hitâba müstehak vicdan azabını ruhun derin “anguaz” can-sıkıntısı nazarıyla görüp
duymaksızın nankör nefsin hevesat mecraında akıp giderken nasılsa taşkın seylap gibi “bulanık mantık” heze
yanlarına kapılarak saçmalamak ,hem Hakk’a bağlı hakikat*kavramından sapmak hem de safsata kumkuması
hamhayâl evhâma zebûn aklın vesvese girdabında boğulmaktır. Oysa insan ruhundaki ilhâmat benzeri Hak
vahy’in nuru ruh-u “irfan” net“hidâyet” tekmil “can-nefes”onuruyla “hakikat” yolunu aramak iştiyâkı bakımın
dan aklın şuur-u “mantık” kurallarına uygun nazarınca her şu an (sonsuz “şimdi” işte zaman!) “kevn-ü fesad”
tabiattan müteessir hissiyat kadar boz-bulanık kalbin nabzındaki irâde*tarzında can zaafını andıran “niyet”
istikrârına muhtaç “çalkantılar” remz-i raksından ibaret şiiriyette efsûnkâr “iç dil” lügatından nazm-ı niyaz
-
331
zevk-i imanla gönlümüze mülhem “hecesiz gerçek” kader’in ruh gizemiyle benlik-bilinç özünün bedensel
ölüm mahbesinde meknûz-en “yakîn” kavram olarak ritmik mevecât-ı kalbin insiyâk-ı iştiyâkından başka
nedir sanat ? Tanrı’nın herkese kendi içinden yol göstermek için bedendeki ruh gibi gizlediği “iç yakınlık”
gerçeğinin yolunu şuûrun şiirinde aramak değil mi ; değilse , ya –nedir sanat ?!
Ne var ki O’nu aramak yolunun en doğrusu , ancak Kur’an metodunca âyet-i Fâtiha “özgün” örnek:
(1*5. “İyyâ-ke na’büdü ve iyyâ-ke nesteıyn” / 6. “İhdinâ-s’sırât-el’müstakıym” / 7. “Sırât-ellezîne en’amte-
aleyhim* ğayr-il’mağdûbi-aleyhim ve lâ-d’dâalliyn” / -âmin !) yakarış* şuurunda îman nuruna müştâk ruh
açılımına odaklanıp yoğunlaşmaktır. Bence şu dış dünyasındaki “sayısız çokluk” kavramlarına ve bunların
her birinin tüm ötekilerden farklı bütünlükte “tekil benlik” koordinatlarına göre bunca dekoratif görüntünün
kalabalık kargaşasına rağmen kendi iç âlemlerindeki iklim-i âhenk gönlünün “niyet” tavrınca “an be an” nice
elvân-ı mevsim “mütenevviat”-tabiatıyla akl-ı irâde insiyatifler ötesinde değişim*-dönüşüm yaşamak bakımın
dan her insan kendince öznel ruhunun kaynağında Allah’ı / daha doğrusu O’nun “hoşnutluk” yolunu aramak
tan nasıl gaflet eder ; ruh-u şuur Rabb-i Teâlâ’dan nasıl lemha-i lâhzacık kalbin nabz-ı can “nîm-nefes” sırrın
dan gafil olur da aynen görmez, aklen düşünmez ve kalben hissetmez “zevk-i hakikat” tadmaksızın nice echel
yaşantısı varsa öyle ölür ve ne hâl (-i yeis / inkâr veya ümid / imanıyla) ölmüşse yine yeniden öyle diriltilecek
(*) gerçeğini de mi bilmez yoksa ?
Ve işte bu “vicdan” duygusunun hakikatında ancak tek eşsiz yaratıcı Rabbimiz Allah*Hakk-ı Teâlâ’nın yakın
lığını ille de “sezgi” yoluyla gerçek bilgiye ermiş gönül ekranında “bulmak” kalbin “akl-ı vicdan” nabzındaki
“irfan” nâtıkasına âşina “can-kulağı” ya da “içgörü” yetisiyle mertebe-i “ihsân” ve daha ileri derece-i “îykan”
netlikte teslimiyet duyup görürcesine şeksiz / kesin inanmak ; içten kulluk niyetince bağlanmak ; evet, tam
tevekkül gibi iç dil’in nice anlık hâletince şiirsel duyarlılıktan doğmakta sanat ! Yoksa durgun duygu ve yor
gun düşünce yanılsamalarından alıklaşan aldanış ve dalgınlaşan oyalanmaların ne sanatla ilgisi ne de yaşamsal
hiçbir anlam-değeri kalmaz zannımca hatta dev aynası’ndan farksız aklınca sanatçı ruhta ayık kafa-uyanık
gönül taşıdığına kendini inandırmış her insanın nefsiyle sürekli cedelleştiği ve de kendi “iç benlik-öz bilinç”
gerçekliği’yle en yakın plan “birebir” yüzleştiği içsel dünyasında yalnızlık krizi’yle sarsıldığı hiçbir an !
Demekki “içte duymadıkça dışta bulamaz” insan. Nefsin gayyâsında vicdan nâmusu’ndan bile yoksun yaşa
maktan hoşnut görünen bohem-ruh*hakikatte bencil hevesatına aldanmış / şeytanca aldanmış da kendini bile
aldatmış(7*178)düpedüz aklınca. Ve işte böylesi sorumsuzca dünyacı (7*169) yaşamak’tan mutlu görüntüde
(7*179) “nesnas / hayvan-ruh” hakikat-i hâl “haylaz yaramaz” sözümona şair ve sanatçı olsa ne yazar ?!
Bulanık mantık ve donuk sanat* kavramlarınca yok mu-ya (!) Allah’ı ararken nasıl da “semantik kuramlar”
alanında sanki içlerini boşaltıp hava kabarcıklarıyla şişirmek için doldurulmuş ya da hevesat doldurmak için
şişirilmiş renkli baloncuk-bedenler’e benzer sözcükler* arasında yüzcek gülücük göstermeye özenle önem
vererek gülümseyip pek mutlu (!) görünse ve ne kadar rahat tavırlar sergileyici pozlar verse de “sahte-sükse”
davranışlar gereği içten içe gergin ve zor-zoruna “artist (!)” teşhircilik “gösteriş delisi” illet-tabiatından
nükseden“nevmîdâne endîşe”sebebiyle sürekli tedirgin.Nitekim mütemâdiyen net emr-i âyet: (54*50. “… ke-
lemhın bi-l’basar”)ruh hâli işte gayet tutarsız “sefih hayat” tutkusundan bezgin nabz-ı kalbiyle enteresan “has
ta mîzac” çelişkisiz zihnince sözde pek normal ve hep “problem-siz / sağlıklı(!)” beyn-i bedeniyle de “hazım
sız” zevk-i vicdan “nur-u şuur” rûhaniyet duygusu ve nâmus kaygusunu sıfır’lamış “şûh-u nâhoş” şom-ebleh*
huzursuz zavallı !
İNSAN VE ZAMAN
1.
Değil gün-dün tekrarı
Bugün dün’ün ardından !
Bilinç dümdüz yol tarzı
Gece-gündüz faslından !
2.
-
332
İç dil gönlün serâbı
Özgün “iykan”-mı irfan ?
İlginç ömrün mesajı
Söz güncel lâfz-ı vicdan !
3.
Bitmez “şimdi” zehâbı
İşte her gün hiçbir an !
Gül* bülbül’ün feryâdı
Öz şuur ruh-ül’Beyan !
4.
Ölüm’ün tercemânı
Şiir-ce şuur anlam !
Ömrümün serencâmı
Ecelle olur tamam !
5.
Hayat’ın muammâsı
Her an son nefeste can !
Aklım’ın heyûlâsı ,
Hiç bitmezine* zaman !
6.
Bilinç’te “benlik” insan
Gece-gündüz hep şu an !
Şimdi “nîm nefes”-i can
Hiç bitmezi-ne zaman ?!
MİSAL “SEMBOLİK”-DİL !
1.
Metafizik korkunun özünde kutsal sevgi
Her psişik duygunun gözünde ruhsal rengi !
Demek ilk (“Kün fe-yekûn”)bütün sanat tek emri
Kozmik benlik şuurun künhünde misâl remzi !
2.
Yeni Türkçemiz “simge” Frenkçe “sembol” dengi
Lügat dilimiz “misâl” Türk Tarihi’nin dersi !
İhyâ ederiz yine geçmez Osmanlı devri*
Millet töremiz minvâl lehçemiz dil’in zevki !
3.
Biliriz söz özüyle kim vurgularsa belli
Elimde kalem yazsa pek özel emek keyfi !
Bilgimiz ruh künhüyle Bizim Yûnus’ça sezgi
Dilimde kelâm varsa ne güzel örnek hepsi !
4.
Mâdem misâl lâfzınca ağzında alem*meşki
Âlem ne derse desin şiir şuurdan gizli !
Mâtem mi hâl lâhzı’nca aşkında âlem meyli
O dem mevtine ersin nedir şu üryan seks mi ?!
5.
Beden ruhun dili’yse “seks” simge’nin iç dili
Demek fıtrat tam böyle nefsin ihtiyaç ritmi !
Türab* bunun içinse sevgimce ilginç hissi ,
-
333
Gerçek Kitâb* sözü’yle: neslin ilk utanç riski !
6.
Bil ki özün nefsinde neslin nitekim “menî(*)”
Ayet gayet açıkken hiç düşünmezsin ilk’i !
İşte öz(“Kün!”)emrince Rabbim niyetim giz mi ;
Mûciz beyân vahyinden gönlüme sevgin yetti !
7.
Gönlüme “sezgi” verdin lâkin “iç niyet” gibi
Ruh-beden’ken mahşere yol bilmez uçup gitti !
Gözümce dar gösterdin derin nihayet dibi ;
Son nefes’ken her hece söz bitmez soluk bitti !
8.
Dünya âhirete yol , zor sözün özü sanki
Rüya rölatif örnek renk-âhenk özet bilgi !
Hep ruh hâletince kul , sor gönlün gözü hangi
Misâl subjektif görmek tek mihenk âyet şe’ni !
9.
Şu an n’e-diyorsam “O!” şuur’dan “şiir” hâlî (*)
Zaman sembolik sâat* tam şok âyet’in vakti !
Candan seviyor tam-“Hû!” soluk can “zikir” bâri
Duy-yaz hem kozmik âfât* bak kıyâm-e.t.t-in*san-ki !
TEDAİ-LER: (-Bak kıyâm / kıyame / kıyamet / kıyam et! / kıyam ettin / kıyametin sanki / -et insan ki /
ettin sanki / kıyamet insan ki / -bak kıyâmetin sanki … ) benzeri içsel-biçimsel kimi ilginç çağrışımlar !
DİL (laboratoire) LABORATUVAR*
(-laboratoire du langue parlée ou bien mon coeur !) *
1.
İlk âyetin diliyle
İbâdetin vecdiyle
Allah diyelim önce
Hem-dem can nefesiyle !
2.
Evrensel gizem ruhum
Bedensel hayat yolum
Kader kadar şuurum
İşte ölüme mahkûm !
3.
Hakikat’a* susamak (Bkz. Sabah G. “Pazar ”, 30 Kasım 2008 / sh. 25: Siyaset ; Nazlı Ilıcak:
O an Kur’an okumak “Bu kavga niye ? / Siyasi alanda polemiklere rastlıyoruz ama , din konu
Hak*adına konuşmak sunda bilgili iki insanın (not: Tartışmayı başlatan duayen bir gazeteci ve
Tam ruhtan yorumsamak ! eleştiriye karşılık kendini savunan popüler bir İlahiyat profesörü ; hangisi
4. “din konusunda …” konuşup yazmaya daha ehil diye sormak gerekmez
İlham gelsin kalbi-ne* mi ? / HK*) birbirini çok ağır bir dille yermesini doğrusu kabul etmek
Nazar etsin kendi-ne* kolay değil. / Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi , geçtiğimiz hafta
Ruh ersin “hâl ilmi”-ne* larda , Yaşar Nuri Öztürk’ü ağır bir dille eleştirdi. Öztürk , “Kur’an-daki
Kul hamd-etsin Rabbi’ne ! İslâm” isimli bir kitap yazmış ve bu kitapta kendisine göre hurafe addetti
5. ği inançlara karşı savaş açmıştı. / İki dindar kişi (not: Dindar olmak konu
Nefsin sır kapısını yu tartışmak için yeterli bir kriter mi; işte asıl meselenin özü ?!) arasında
Kır da gir-gör ne âlem ! geçen yüksek dozdaki bu polemik beni şaşırttı. Özellikle Yaşar Nuri Öz
-
334
Alemîn* yapısını türk’ün dilinin kemiği olmadığı anlaşıldı. / Mehmet Şevket Eygi , “İlmi
Gördüm lâkin bilemem ! hal-ler’de anlatılan İslâm’ın gerçeği yansıtmadığını” söylediği için Yaşar
(*) Nuri Öztürk’e ver-yansın etti Milli Gazete’de: “ Terazinin bir kefesinde
Benlik haritasını 1400 yıldan beri gelip geçmiş ulemâ , sulehâ -gerçek müctehidler fukahâ
Bilsem de söyleyemem ! var; öbür kefede siz varsınız. (“-Siz müctehid misiniz ? / yani …” / HK*)
İblis entrikasını Siz onların ayaklarının tozu olamazsınız. Kaç defa “Peygamber bir posta
Görsem çözümleyemem ! cıydı , öldü -işi bitti.” (?!) diye yazdınız. Oysa peygamberin önderliği
6. kıyamete kadar devam edecektir. Peygamberi bırakıp sizin peşinizden mi
Bedenimin sırrını gideceğiz ? O kadar akılsız değiliz. Tarih boyunca bu ümmeti aldatan bo
Asla bildim diyemem ! zuk insanlar bulunmuştur. Siz onlardan birisiniz. (sanki “kin-ci dincilik*
Ruhun hakikatını kışkırtması” siyaset dindarlığı adına sözcülük … gibi bir itham! / HK*)
Ölmeden keşfedemem ! Siz bir deccal , bir kezzap-sınız. (!) Her konuşmanız için binlerce lira ücret
7. alıyordunuz. Para , para , para … işte sizin sevdanız. Siz yıllar boyunca
Her an herşey ölürken maalesef insî bir şeytan gibi hareket ettiniz. Kapalı kapılar ardında , agresif
Yeniden dirilten kim ? din düşmanlarıyla işbirliği (!) yaptığınızı bilmez değiliz.” (-suçlama tuhaf )
Sayısız detay varken , M. Ş. Eygi’nin eleştiri sınırlarını zorlayan , fakat aşmayan (!) yazısına ; Y.
Aslında kök tek bilim ! N. Öztürk bir din âlimi’ne yakışmayacak sertlikte cevap verdi. Beş gün üst
8. üste -hurriyet.com.tr -de yayınlanan makalesinden bazı alıntılar yapıyorum:
Rab’ca*duyuru: Kur’an , “-Sen! Dişleri dökülmüş, gözlerinin nuru uçmuş, fesat ve gıybet yaratığı ,
Evrensel manifesto ! hurafe soytarısı , haysiyetsiz yobaz. Vicdanın , insâfın yok mu ? Senin hiç
Tam şuurlu okursan , değilse hayvanlığın da mı yok ?! Bir eleştiri yazısını muhatabının adını açık
Tek mücmel mesaj net O ! ça zikrederek yazacak mertliğe ulaşamamışsın. Kancık bir edayla kıvırıp
9. duruyorsun. Hayatında bir gün olsun maskesiz dolaşmadın ; mertçe, yiğitçe
Allah’ın sanatı bu* konuşmadın. Müslümanlık senin gibi hurafeci yobazlar-ın babasının malı
Alemlerin mecmûu ! mı ? Sen kimsin de bir engizisyon papazı gibi dine, imana ambargo koyup
Tek Kudret’in buyruğu ‘Bu bizimdir’ diyebiliyorsun. Söylesene hayâsız adam … Senin ardamarın
(“Kün fe-yekûn”)şuûnu ! yok mu , be-mendebur ? Saldırmadan önce sadece salya biriktirme; biraz da
10. bilgi biriktir. Hurafe hammalı , delâlet sembolü adam. Yeter artık kuyru
Ben-de “Ben!” diyen şuur ğunu kıvırıp yerine otur ...” / Bu tartışma üzerinde fazla yorum yapmadan
İşte “hakikat” –O’dur ! konuya , sadece Mevlânâ’nın “Beri gel” satırlarıyla ışık tutmak isterim.*
(“Lâ”) yok (“illâ”) var O nur ; (Şiiri özetleyerek sütunuma aldım-): BERİ GEL !
Arayan “vicdan” bulur ! “Beri gel , daha beri daha beri ;
11. Bu hır-gür, bu savaş nereye dek ?
Dışımda ararken de , Sen bensin işte, ben sen’im işte;
Duyguların özünde ! Topumuz bir tek olgun kişiyiz bir tek.
Duydum buldum içimde Ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye ?
Derinleşen düşünce ! İnsanlara katıl , insanlarla bir ol.
(*) Bir oldun mu , bir mâdensin; ulu deniz.
Altmış yaşından sonra Kendinle kaldın mı bir damlasın , bir dâne.
Şiir-nesir ne yazsam ?! Sen; kapları , testileri hele bir kır ,
Artık sil-baştan başka Sular nasıl bir yol tutar-gider.
Son vasiyetim*tamam ! Hele birliğe ulaş, hır-gürü savaşı bırak ,
(*) Can nasıl koşar, bunu canlara iletir.”
Sizin dijital* iptâl ; ……………………………………
Bizimse beynimiz var ! Bir kelebek hikâyesi*/ Adam , kozadaki küçük delikten çıkmaya çalışan
Gör ne hoş işe yarar , kelebeği saatlerce seyretti. Sonra da ona yardım etmek için kozayı kesip
Şu güzel bilgisayar ! deliği büyülttü. Kelebek delikten çıktı , ama gövdesi kocaman , kanatları
12. buruşuktu. Adam , kelebeği izlemeye devam etti : Kelebek uçmayı hiç
Nefsine uydun-azdın ; başaramadı. Adam , kelebeğin o küçük delikten çıkmak için verdiği müca
Nice okudun-yazdın ! delenin gerekli olduğunu ancak o zaman anladı. Tabiat, hayat sıvısı-nın
-
335
Artık uyandım-sandın ; kelebeğin bedeninden kanatlarına doğru akmasını böyle sağlayabiliyordu.
Bak, hâlâ-uykudasın ! Kelebek , kozadan kurtulduğu an (-ne hikmet; demek kemâle erince tam*)
13. uçmaya hazır olacaktı. / Ve kıssadan hisse: Bazı mücadeleler, hayatımız
Hayat rüyadan farksız ın başarılı olması için elzemdir. / Güç istedim … Allah beni güçlü yapmak
Şuur yoksa anlamsız ! için zorluklar çıkardı karşıma. / Bilgelik istedim … Allah bana çözmek
İçten duymayan bahtsız için sorunlar verdi. / Zenginlik istedim … Bana çalışmak için beyin (akıl*)
Basiretsiz* vicdansız ! ve güçlü kaslar (adele kuvveti*) ihsan etti. / Cesaret istedim … Üstesinden
14. gelmem için , bana tehlike (risk*-korkulara rağmen ruhsal direnç*) verdi. /
Yaşamak yorumsamak* Sevgi istedim … Yardım etmem için muhtaç insanlar karşıma çıkardı. /
Her an bir başka ancak ! İstediğim hiçbir şeyi elde edemedim ama , ihtiyacım olan her şeye kavuş
Hak vahyine uyanmak tum. // - [email protected] -” )
Tek Kur’an-ca okumak ! ***************************
(*) ZABT-I DEM*
Her an bir başka ancak Takvim yapraklarında adımlarız zamanı ,
Kur’an-ca tam okumak ! Nice geçmiş şu an-ca ; acaba yaşandı mı ?!
İç dil’i* yorumsamak , Yaşamakça yazgım tarz zannımca can niyâzı ,
Hak vahyi’ne uyanmak ! İşte derviş sabrıyla baştan sona anlamlı !
15. Yazdım anlık fırsatta daha açık kavramsı ,
Nefesler sayısınca Öz sanki dil lâfzıyla söz zabt-ı dem merâmı !
Bahş’ettin her kuluna ! Aklımca can nabzında aradım saf vicdanı ,
Şu ömrün anlamınca Ruh var ki nur-u nefha* hakikat hem mesajı !
İşte geldim sonuna ! Rabbim , erdir rızâna aşkım vuslat namazı ,
(*) Muhtâcım irşâdına naz mı hemdem mecâzı ?
Dal-yaprak değil derdim Derdim meşk-i ilticâ şerh-i lügat beyanı ,
Hiç tasvirsiz şiirim ! Anlattım merâmımca zabt-ı dem her bir anı !
İçten içe gerildim , Cezbe-i aşk sarstıkça* Allah’a sığınmalı ,
Yay’daki ok gibiyim ! Niyaz sırr-ı Fâtiha* “hatm-i meâl” lisanı !
16. ************************************** 01 Aralık 2008 / İZMİR*
En büyük derdim yâ-Rab, Saf fıtrat tarzınca can-aczimiz bir ,
Sorumlu ins-kul olmak ! Rol “etik kriter ” ruhiyat temiz !
Hem “eşref-i mahlûkat” Hak karakter rüya tâbirimiz dil ,
Hem de mecbur muhatap ! Yol yorumsuz dünya-hayat sahnemiz !
17. vvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv
Dünyada yoktum doğdum Yaşamakça (-İç dil’den şiirimsi Nefesler-)* diye başladığım işbu sorgulama
Zamana mahkûm kulum ! nın nükte-i hikmet derinliklerine terceman nice cezbe-hâlet duygusal lisan-ı
Şu beden-de ki ruhum , tefekkür ruhiyatta akademik çalışmalar ya da medyatik programlara rastla
İşte en zor sorunum ! yınca anlıyoruz ki , insan nasıl da muhtaç çok karmaşık konular arasında
18. daha başka açılardan bakış ve kavrayışlara ufuk açarak gönlümüzü güzel
Her dem en sefil duygum söz-sohbet tadıyla Hak-hakikat “din-i fıtrat” tek yol İslâm’a uyandırmak
Ölümden değil korkum ! gayretindeki hizmet-i irşâd adına Allah ve Resûlullah aşkına adanmışlar
En içten okuduğum , kervanına katılıp böylesi içten huzur ve mutluluk yaşatacak güven ortamı
Aman ne bencil huyum ! oluşturmaya yatkınlaşmış şuurlu toplum içinde gelişen “sosyal vicdan-ideal
19. devlet” ütopyasına bile müştak. Gönüllere “şifâ ve rahmet” olarak ancak
Benliğin gizeminde , Kur’an-ı Kerîm’i “inanç merkezi” ittihazına tam uygun anlayışta medyatik
Kader kördüğüm* içte ! güzel örnek diye en başta derkenar kaydettiğim misâl işte böyle bir görsel
İçimin de içinde , kanal. (Bkz. hikmetarayiş[email protected] “mesaj-sohbet” tarzınca canlı
O “her gördüğüm” işte ! ve şuurlandırıcı bir program. Ve genel-güncel akışıyla daha başka program
(*) ları da gayet tutarlı. Bütünüyle gerçek-dost’ça atmosfer yaşatan bir kanal.*)
Okudum anlamadım , Yine bir başka kaynağımıza dönelim ve gönlümüzce güzel sözler seçkileye
Yazdığım mezartaşım ! lim isterseniz. Zamanı izlemek ve namaz vakitlerini bilmek için gözönünde
mailto:[email protected]:hikmetarayiş[email protected]
-
336
Yazdım anlatamadım , tuttuğumuz sayfalardan ibaret takvim-i tarih. Hâl-hakikat tekrar ruhumuza
Kazdığım yer mezarım ! zaman nüktesini hissettirici bir kaynak. Görünüşte değeri bilinmese de bir
20. küçük kitapçık sanki işte: Bkz. EgeTakvimi-2008 / Sırasıyla yaşamaktayız
Aklım kof kafatasım , zamansal akışına başeğerek günlerimizi; işbu hâl-hakikat tam böyle seyre
Okudum yazamadım ! dip giderken nasıl oluyor da kâh geçmiş kâh gelecek arasında dolaşmaktan
Baktım “baş” mezartaşım , hiç bıkmaz-usanmaz ve hiç mi yorulmaz zihnimiz-hayâlimiz istediği anda
Korktum anlatamadım ! üstelik gönül dünyamızın ücrâ-tenhâlarında da dört-döner hemen. Nitekim
21. mazi’deyim şimdi , 26 Ekim: “Birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Ey Allah’ın
Ölüm mûcib-i merak kulları , kardeş olunuz.”-Hadis*/ Sohbet: Bedevînin biri , Peygamber Aley
Son perde açılacak ! hisselâm’ı ziyarete gelmiş, mescit avlusunda devesini çöktürdükten sonra
Dünya fânî yaşamak içeriye girmişti. Ashabdan birileri de, çok şakacı bir kişi olan Nuayman
Sonra anlaşılacak ! İbn-i Amr (r.a.)’a lâtife olsun diye şöyle bir teklifte bulundu: -Sen şu deve
22. yi kesiversen de onu yesek ! Çünkü gerçekten et yemeği çok özledik. Nasıl
Hâlî-hâl hep ahâli , sa Rasulullah Aleyhisselâm onun bedelini öder. / Nuayman da kalkıp deve
Aylak asalak kurnaz ! yi kesiverdi ! Adamcağız dışarı çıkınca , devesinin kesildiğini gördü ve fer
Dâhî-misâl tufeyli , yâdı bastı: -Eyvah , devem kesilmiş! // Nebî Aleyhisselâm da dışarı çıktı ve
Nüans-salak anlamaz ! sordu: -Kim yaptı bu işi ? / -Nuayman yaptı , dediler. / Peygamber Aleyhis
23. selâm*, Nuayman’ın peşine düşerek onu aramaya başladı. Nihayet bir evde
Salak “nüans”-anlamaz saklandığını öğrendi. / Nuayman bir hendeğin içinde gizlenmiş, üstüne hur
Ve nitekim okumaz ! ma dalları ve yaprakları örtmüştü. / Adamın biri , onun saklandığı yere doğ
Başvurmaz kafa yormaz ru işaret ederek , yüksek sesle şöyle bağırıyordu: -Ben onu görmedim , yâ
Şiir-bilim hoş sormaz ! Rasûlallah! / Rasulullah (*) onu buldu , tutup hendekten çıkardı. Bulaşan
24. toz ve topraktan yüzünün rengi değişmişti. Sordu ona: -Bu yaptığını sana
Her zerre hadsiz âlem ; yaptıran nedir ? / Nuayman boynunu büktü: -Benim yerimi sana gösteren
Ademden gelmiş Âdem ! ler var-ya , ey Allah’ın Rasûlü ; işte onlar bu işi bana yaptırdılar. / Allah
Ezelde yazmış “kalem” Rasûlü Aleyhisselâm , bir yandan şakacı Nuayman’ın yüzündeki tozları
Tek noktacık bilemem ! siliyor, bir yandan da gülüyordu. Sonra deve sahibini çağırarak devesinin
25. bedelini ödedi. // 29 Ekim: Eğitimli toplum geleceğe güvenle bakar /
Oysa ayan bildikçe , Sevgi ve saygıya dayalı , doğruluk ve dürüstlük ilkesini benimsemiş, iyi
Kur’an beyan ettikçe ; niyetli ve hoşgörülü ortamda yetişen nesiller, toplumda daha rahat yaşamak
Yol mahşer’e değilse , ta ; toplumun benimsediği hukukî , ahlâki kurallara , örf ve âdetlere daha
Sor-niye hem nereye ? çabuk uyum sağlayabilmektedirler.Aksine kin hırs öfke, açgözlü ve doyum
26. suz ortamda yetişen gençler, kötü alışkanlıklara ve zararlı akımlara kolayca
Hem can açık gördükçe , eğilim gösterebilmektedirler. / Vicdanları manevi değerlerle eğitilen genç
Kur’an yol gösterdikçe ; lik ; Allah , Peygamber ve insan sevgisi , âhirette verilecek hesap, yardım
Tek mahşer’e değilse , laşma gibi dinî duygular taşıyacaktır. Bu duygular ; kişinin önce iç dünya
Ya niye – ya nereye ?! sını , sonra dış dünyasını düzene koyan esaslardır. Bu esasların uygulandığı
27. toplumlarda , kötülükler ve ahlâksızlıklar kalkacak , gençlik sevecen ola
Anlamaz nice aymaz ; cak ve yarına güvenle bakacaktır. Eğitim ; âileyi , toplumu ve dini içine al
Dünya-ukbâ ayrılmaz ! maktadır. Gençlik geleceğe eğitimle hazırlanır.Toplumun geçmişten aldığı
Hak’tan gayrine sapmaz , kültür mirasını geleceğe taşımasında eğitimin rolü çok büyüktür.Gençliğe
Hüşyâr olsa aldanmaz ! maddi ve manevi değer yargıları eğitimle verilir. Millî hedefler eğitimle
(*) gösterilir. Eğitim , sağlam temellere oturtulmuş, eğitimciler iyi yetişmiş ,
Ne ömrüm hoş şiirce , öğrenciler geçmişle gelecek arasındaki bağlantıları iyi kurmuşlarsa , o top
Ne gönlüm boş sevdikçe ! lum istikrarlı , dengeli ve geleceğe güvenle bakan bir toplumdur. Yardımla
Her günüm loş iç dil’de , şan toplumlarda fakirler düşkünler kimsesizler … korunur gözetilir, ihtiyaç
Ne de sarhoş şâirce ! ları giderilir.Yardımlaşma duygusunun kaybolduğu toplumlarda , istikrar
(*) olmaz ; ahlâki çöküntüler ve âilede çözülmeler başlar. Din yozlaştırılır.
Bu ne hâl hep böyleyim Eğitim hedefinden uzaklaşır, gençlik kendisini bir kargaşa ve kaosun için
Haydi sor – söyliyeyim ! de bulur. // 01 Kasım: “Allah’ın verdiği rızktan yiyin ve için ; bozguncu
-
337
İhtimâl tek neyleyim , luk yaparak yeryüzünü fesâda vermeyin.” (-Bakara Sûresi , 60) // 2: Özlü
Lâkin “zor” –diyeceğim ! sözler / Hz.Ömer: “Bir insanın şöhretine ve görünüşüne aldanma ; namaz
28. ve niyâzına bakma ; aklına ve doğruluğuna bak.” // 3: “Bir kimse dilini
Nice ehl-i dil* ağlar , tutarsa , Allahü Teâlâ onun utanacak şeylerini örter.”-Hadis*/ Peygambe
Vuslat aşkıyla çağlar ! rimizin Çocukları : Hz. Peygamber (sas) Efendimiz’in 3’ü erkek ve 4’ü
Derya arayan sular , de kız olmak üzere 7 çocuğu dünyaya gelmiştir. İbrahim hariç diğer çocuk
Hâmûş olunca anlar ! ları Hz.Hatice’den doğmuştur. / Kasım: Peygamberimiz’in ilk çocuğudur.
29. Peygamberlikten önce Mekke’de doğmuş, iki yıl yaşayıp vefat etmiştir. /
Tohum’ken belsuyunda , Abdullah: Abdullah’a Tayyib ve Tabir de denilir. Hz.Hatice’nin son oğlu
Henüz cenîn değilken ; dur, çok yaşamamıştır. / İbrahim: Mısır’lı Hz. Mariye’den Hicretin 8. yı
Tek damlacık huyunla , lında doğmuş ve 10. yılında 18 aylıkken vefat etmiştir. / Zeynep: Peygam
Canlı geldin nereden ?! berimiz (*) 30 yaşında iken doğmuştur. / Rukiyye: Peygamberimiz 33 yaş
(*) şında iken doğmuştur. / Ümmü Gülsüm: Hicretin 9. yılında vefat etmiştir.
Tek damlacık huyunla , Fâtıma: Hz. Peygamber (sas) Efendimiz’in kızları içinde en çok sevindiği
Henüz cenîn değilken ; dir. Bir hadis-i şeriflerinde: “Fâtıma , Cennet kadınlarının efendisidir. Fatı
Tohum’ken belsuyunda , ma , benden bir parçadır. Onu kızdıran beni kızdırmış olur.”-buyurmuşlar. /
Canlı geldin nereden ?! İlk’ler *İlk Atatürk Anıtı : Türkiye’de ilk Atatürk anıtı , İstanbul Gülhane
30. Parkı’nın denize yakın bölümünde, 3 Ekim 1926 günü dikildi. Anıtı , Avus
Allah’ı unutsan da , turya’lı heykelci Krippel* yaptı. // 4: “Ölülerinizin güzel yönlerini söyleyi
O zaten net ruhunda ! niz , kötülüklerini ise söylemeyiniz.”-Hadis*// 5: “Yeni insan , her türlü
Bâri hatırlasan da , harici tesirlerden sıyrılabilmiş ve kendi kendine ayakta durmaya kararlı bir
Duysan tek soluğunda ! şahsiyet insanıdır.” (*) ****************************************
(Not: Tam bunu “Şimdi / Şu dem / Bâri hatırlasan da” yazdığım esnada 5.7 şiddetinde Ege / İzmir
bölgesindeki son deprem oldu. Bu yüzden son mısra’da: “Şu deprem vuruşunda !” diyecektim , lâkin
“Duysan tek soluğunda !” vurgusu daha güçlü ve daha anlamlı geldi bana. )
31.
Duysa aldırmaz zavallı nefsim , 7: “Yeryüzündekilere merhamet et ki , göktekiler de sana merhamet etsin
Şu can nefesi şiddetli deprem ! ler.”-Hadis*/ Eğitim ve Öğretim : İslam dininde ilim tahsili farzdır. Bu
Korksa ayılmaz zor-ya nitekim , görev, ancak eğitim ve öğretimle yerine getirilir. Kur’an-ı Kerim* şöyle
Huy müskiresi gaflet mi her dem ?! buyurmaktadır : “Allah sizi analarınızın karnından bir şey bilmez halde
32. çıkarmıştır. Belki şükredersiniz diye kulak , göz ve kalp vermiştir.” Görü
Şu hayat tam bir bütün lüyor ki , insanoğlu ne öğrenirse bu dünyada öğrenecektir. Öğrenmek de,
İşte yaşarken her gün ! eğitim ve öğretime bağlıdır. Bu iş için gerekli olan kulak , göz ve kalp ,
Bir düşün neler gördün Allah tarafından ona verilmiştir. Okuması için önüne iki kitap; Kur’an
Daha doğarken öldün ! ve kâinat kitabı konulmuştur. İnsanoğlu öğrenerek olgunlaşması için bu
33. raya gönderilmiştir. Bu kitapları okurken ; Allah’ı tanıyacak , nefsini bile
Hangi laboratuar , cek ve “Allah’ın ismiyle …” (*) okuyacaktır. Yüce Allah ; insanoğlunun
İnsanın gönlü kadar ? eğitim ve öğretimi için , Hz. Muhammed (sas) 2. mürşid ve muallim ola
Hassas cihâzatı var , rak gönderilmiştir. O şanlı Peygamber, Kur’an-la kâinatı okumanın usûl
Hem muhtar hem de muztar ?! lerini , bütün incelikleriyle bize öğretmiştir. Unutulmamalıdır ki , ilim ,
34. amelin rehberi ; amel de gayeye ulaşmanın yoludur. Şahsi olgunluk , sos
(“Lâ-ilâhe illâllah”) yal mutluluk doğru bilginin; sâlih amel ise imanla ihlâsın meyvesidir.
Mübelliğ Rasûlüllâh* ! İlmin en üstünü dünya ve âhirette kendisinden faydalanılan ilimdir. // 8:
(3*19.“İnne-d’Dîne ınd-ellâh*) “Dünyaya önem verme ki , Allah da seni sevsin.”-Hadis*// 10: “Bir mil
B*D(-il’İslâm”) Kitâbullâh ! letin en büyük sermâyesi , tâlim ve terbiyenin bağrında gelişen kültür, ../
(Bkz. 3*19 ve 85; 5*3; 6*125; 39*22; 61*7; 49*17; 9*74; 3*67; 12*101; 2*128/112-132)
(13*39. Allah dilediğini silip yok eder, dilediğini sabit tutar. Kitab’ın anası / ana-kitap O’nun katındadır.*)
35. /… irâde sağlamlığı , ahlâk ve fazilet sermayesi-dir.” // 12: “O takvâ
-
338
Vahy-i “Nâmûs-u Ekber” sahipleri , bollukta ve darlıkta bağışta bulunanlar ve insanların kusurla
Ruh*-O; söyler, hükmeder ! rını affedenlerdir.” (Âl-i İmran , 134*) // 13: “Ezberinde Kur’an-dan bir
Tehaddî-i Kur’an* der : şey bulunmayan kişi harâbe bir ev gibidir.”-Hadis*// 14: “Muhabbet
(“Haydi benzer örnek ver !”) kalbde ve akıl dimağdadır. Elde ve ayakta aramak abestir.”-Bediüzzaman
36. 15: “Her şeye merak sardıran ve her gördüğünü , duyduğunu öğrenmek
Hak âyet mûciz kelâm isteyen , ciddî hiçbir şey öğrenemez.” (*) // 16: “Hesap gününde insanları
Nazm-ı Kur’an okumak ! huzuruna toplayacak olan muhakkak ki , Sen’sin.” (Âl-i İmran , 9*) // 17:
İşte “ben” müphem kavram “Hiçbir şey yoktur ki , onu övüp onu tesbih etmesin.” (İsrâ , 44*) // 18:
Dil berrak şiir muğlâk ! “Muhakkak ki , veren Sensin; duâ edip istediklerimizi bize bağışlayan Sen
sin.” (Âl-i İmran , 8*) // 19: “En ziyade insanı tahrik eden meraktır. Merak
MİZAHLI DERS ilmin hocasıdır.”-Bediüzzaman* // 20: “Gözlerde yaş yoksa ruh gökkuşağı
1. na sahip olamaz.” (*) // 21: “Çocuklarınızın yarın söz sahibi olmasını isti
Elâlemin salağı , yorsanız, daha bugünden onlara iyi kitaplar hediye edin.”-Hz. Ali (ra*-kv)
Ne çok işler yapıyor ! 22: “Çok gülmekten sakının , çünkü bu hâl kalbin içinde hâsıl olan tefek
Bizimki(!) pek saygılı , kürü öldürür.” İmam-ı Azam* // 23: “Şer olmazsa hayır bilinmez. Elem ol
Yan yatmış hiç kalkmıyor ! mazsa lezzet anlaşılmaz.”-Bediüzzaman*// 24: “Allah bize yeter ; O ne gü
2. zel vekildir.” (Âl-i İmran , 173*) // 25: “İki tür insan daima açtır ; biri bili
Suçsuz utanç zavallı , mi arayan , diğeri de parayı.” (*) Not: “Dünyada doymayan iki mahlûk
Hep önüne bakıyor ! vardır : ilim adamı ve para adamı.” / İlk gençlik yıllarında 1950-60 arası
Tek gözlü dev masalı , neşrolunan Mason dergilerinde rastladığım bazı Fransızca özdeyişleri söz
Görünmek istemiyor ! lük yardımıyla terceme etmiştim. İşte, J.J. Rausseau*-nun sözü diye göste
3. rilen bu vecize bilâhare Hz. Ali’ye ait “- Özdeyişler ” gibi bir başka kitap
Var mı bir uygun adı , okurken dikkatimi çekti ve belleğimde yer etti. Hep böyle biliyorum.*//
Niye herkes saklıyor ? 26: “İlim öğrenmek için sabah erken çıkın. Çünkü bunda bereket ve başarı
Saklı-yarak*(silah*)lügatı , vardır.”-Hadis*// 27: “Yaptıkları kötülüklerle sevinenleri , kurtulurlar zan
Bilmezler yasaklıyor ! netme; onlar için pek acı bir azap vardır.” (Âl-i İmran , 188*) // 28: “Ümit
4. siz bir hastaya mânevi bir teselli , bin ilâçtan daha ziyade nafidir.”-Bediüz
Bazı “kırık” lâfları , zaman*// 29: “En üstün cihad , zâlim idârecinin suratına karşı söylenen
Cühelâ hoş sanıyor ! hak sözdür.”-Hadis*// 30: “Anlaşmazlığa düşerseniz , çâresini Kur’ân-da
Müstehcen fıkraları , ve Resûlullah’ın sünnetinde arayın …” (Nisâ , 59*) // Ve işte, 01 Aralık:
Kim duysa hoşlanıyor ! “İman eden ve güzel işler yapanları , Cennette yüksek makamlara yerleşti
5. receğiz.” (Ankebut, 58*) // 2: “Allah* ölüm hariç her derdin dermânını da
Tâbir-i “ferc” anlamlı , vermiştir.”-Hadis*// “Allah’a hakikî abd (kul) olan, başkalara abd olmaz.”
(24*30. “…yahfezû fürûcehüm”) -Bediüzzaman*// 4: “Nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir.” (Anke
Emr-i âyet kapsamlı , but, 60*)// 6: “Allah ,yakınlarını namahremlerden kıskanan kulunu sever.”
(31. “…fürûcehünne”) ört-tüm ! -Hadis*// 12: “Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak , yemeğin bereketi
6. ne vesiledir.”-Hadis*// 13: “Kim hakkını meşrû surette alırsa , onun için
İslâmca sakınmalı , bir mes’uliyet yoktur.” (Şûrâ , 41*) // 14: “Dünya seni terk etmeden (ev
Erkek-kadın nâmahrem ! vel ) sen dünyayı terk et.”-Bediüzzaman* // 16: “O , göklerin ve yerin
Kur’an-ca sakıncalı , Allah’ı; içinizi-dışınızı bilir, kazandıklarınızı da bilir.” (En’âm , 3*) // 17:
Zübde “edeb yâ-hû” hem ! “Allah en çok , diğer kullarının hayır ve iyiliğini isteyeni sever.”-Hadis*//
7. 18: “En iyi koruyucu Allah’tır ; merhametlilerin en merhametlisi de O’
Ders-i edeb’in tarzı , dur.” (Yûsuf, 64*) // 20: “Cennette gözün görmediği ve hiç kimsenin hatı
Ciddi vaaz lügatsı ; rına gelmeyen nimetler vardır.”-Hadis*// 21: “Allah , kuluna fazla malın
İzahsız söz sayıyor ! hesabını sorduğu gibi , fazla ilmin de hesabını sorar.”-Hadis*// 22: “Öyle
Edebiyat’ın tadı , bir fitneden de sakının ki , geldiğinde içinizden sadece zâlimlere isabet
Mizah yoksa bayıyor (!) etmez.” (Enfal , 25*) // 23: “İhlâs ile imanı kazanmak kolay, ama muhafa
Varsa ağzın mîzanı , za etmek çok güç.”-Bediüzzaman*// 24: “Allah’ın kula en merhametli ol
Belâğat ballanıyor ! duğu an , kabrine konulduğu andır.”-Hadis*// 25: “Yüksek karakterler ,
toprak gibi yüzleri yerde ve hep alçak-gönüllüdürler. Her yerde meltem
-
339
OLİGARŞİK İHANET gibi eser ve herkesi serinletirler.” (*) // 29 Aralık , P.tesi:
1. Hicri yılbaşı -1430, Muharrem-01 // 30: “Allah her şeyi
Sosyal adaletsizlik dünyanın acıları , yerli yerinde tedbir ve idare eder, âyetlerini size açıklar.”
Acımasız yasalar çıkarcı demokrasi ! (Ra’d , 21*) // 31: “Beklenen gün gelecekse çekilen çile
Ne kalleş aldatmaca sözde halk iktidarı , k