Download - KÜNYE - karakedidergi.com
2
KÜNYE
Sahibi: Dr. Yusuf ARSLAN
İç Tanıtım Sorumlusu: Engin YILDIZ
Dış Tanıtım Sorumlusu: Elif İZGİ
Teknik Destek: Gökhan ÖZDEMİR AKADEMİK DANIŞMA KURULU Prof.Dr.ÖzkanYILDIZ
Prof. Dr. İlknur ÖNER
Prof. Dr. Rüstem ERKAN
Prof. Dr. ArmandVolkas (California Institute)
Prof. Dr. TomCheesman (SwanseaUniversity)
Doç. Dr. Murat Cem DEMİR
Doç. Dr. Seçkin AYDIN
Dr. JeffFaris (University of South Wales)
Dr. Jeni Williams (University of Wales)
Dr. KyleErickson (University of Wales)
Dr. Mehmet YILDIRIM
Dr. Ebru ORAL
Dr. Gülreyhan ŞUTANRIKULU
Dr. Yusuf ARSLAN
Dr. Halil İbrahim AYDIN
Dr. Filiz ÇELİK
Öğrt. Gör. Suna DENİZ
Ar. Gör. Orhan ORHUN
DERGİ KURULU Dr. Yusuf ARSLAN
Neval SAVAK
Özlem ERDEM
Engin YILDIZ
İsmail GÜNDOĞDU
Dergiye yazıların yollanacağı e-mail
adresi:[email protected]
-Dergimizde yayımlanan yazıların tamamı gönüllük esasına dayalı olup sorumluluğu yazarına aittir.
SUNUŞ YAZISI
Havaların iyice ısındığı bir ağustos
gününden herkese merhaba.
Bir yıla yakın bir süredir nöbetçi
editörlük sistemiyle çalışıyoruz. Her ay
farklı bir şehirden farklı bir yüz ile
yayınımızı sürdürüyoruz. İmece usulü elden
ele taşınıp gidiyoruz. Temmuz ayında
Van’daydık bu ay yolumuz Tunceli’ye
düştü. Burası her yaz dolar taşar fakat bu
yaz öncekilerden daha kalabalık.
Yurtdışından ve yurtiçinden çok fazla
ziyaretçi Tunceli’nin tarihi, kültürel ve
doğal güzelliklerini keşfetmek için buraya
geliyor. Tunceli, vali Tuncay Sonel’in
hizmetleriyle kabuğunu kırmaya çalışıyor.
Vali Sonel bir beş yıl Tunceli’de kalmayı
başarırsa kentin eskiyen yüzünü
yenileyecek.
Ağustos ayı aynı zamanda üniversite
sınav sonuçlarının açıklandığı bir ay oldu.
Genelde beklenen sonuçlar alınamadı.
Kritik soru şu: İstediğim bölüm mü, iş
bulacağım bölüm mü? Bunun cevabını
adaylar verecek.
Bu ay da şair Can Yücel, Turgut
Uyar, Tevfik Fikret, araştırmacı yazar
Abdulbaki Gölpınarlı, Nezihe Meriç,
Abdullah Rıza Ergüven, tiyatrocu Müşfik
Kenter, Güzin Özipek, Aykut Oray ve
masal yazarı Andersen hayata gözlerini
yumdu. Binlerce can alan 17 Ağustos
Depremi’de bu ayda oldu. Hepsinin mekanı
cennet olsun…
Ağustos sayısında birbirinden güzel
şiir, deneme ve yazılar sizi bekliyor. Keyifli
okumalar dileriz.
Hepinize iyi bayramlar…
Dr. Yusuf ARSLAN
21.08.2018-Tunceli
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 3
İNSANLARIN GÜVENİNİ NASIL
KAZANIRSINIZ?
(Ahmet KIZILBULUT)
Güven sağlama konusunda en önemli
şeylerden biri şeffaflıktır. Bu kelime çok sık
kullanıldığı için biraz anlam yitimine de
uğramıştır aslında. Elbette herkes
güvenilmek ister. Şirketler kendilerine
güvenmenizi ister. İş arkadaşları da
birbirine güvenmek ve güvenilmek ister.
Birçok açıdan güven, toplumu bir arada
tutan tutkaldır; onun sayesinde birbirimizle
ilişkilerimiz daha sorunsuz olur. İnternet
üzerinden alım-satım işlemleri yaparız;
güven üzerine kuruludur bu ilişki. Yine
internet üzerinden organize edilen taşıt
paylaşım işlerine, ya da Airbnb gibi
kurumlar yoluyla evlerimizin bir odasında
yabancıların kalmasına izin veririz. Kişisel
bilgilerimizi şirketlere sunar ve onları
saklayacakları konusunda güven duyarız.
Çalışma arkadaşlarımızın görevlerini en iyi
şekilde yapacaklarına inanırız.
Kısacası, birbirimizle ilişkilerimiz asgari
güven üzerine kuruludur. Bu güven ise iyi
niyet üzerine değil, insanların eylemleri ve
gösterdikleri çaba üzerine inşa edilir.
Bireylerde olduğu gibi şirketler açısından
da güven vermek büyük önem taşır. En
tepeden en alt kademelere kadar, sadece
sözle değil, eylemle de bu güvenilirliğin
gösterilmesi gerekir.
Peki nasıl sağlanır bu güven? Tek tek
bireyler için de şirketler açısından da benzer
kurallar geçerlidir.
Sadece söz değil, eylem
Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. “Bize
güvenin” demek ya da dikkatle tartılmış bir
görev tanımı ve ilkeler bildirisi kaleme
almak yetmez. Büyük adımları herkes
görür, ama ufak ve önemsiz görülen
eylemlerin etkisi daha büyük olur zaman
içinde. İşyerlerindeki uygulama birimlerinin
örneğin “çevreyi koruyan yaklaşımlara
sahibiz” diye bir bildirimde bulunması
yetmez; bunun nasıl hayata geçirildiği ve
sonuçları hakkında da ayrıntılı bir program
sunulmalıdır.
Bireysel olarak zamanında işe ya da
randevuya gitmek, zaman sınırlarına
uymak, soruları doğrudan yanıtlamak belki
farkında olmadığımız şeylerdir; ama iş
arkadaşlarımızın ve müşterilerin güvenini
kazanma bakımından önemlidir. Şirketler
için de aynı şey söz konusudur; vaatlerini
yerine getirmeleri ve günlük
uygulamalarıyla güvenilirlik duygusu
vermelidir.
Şeffaflık
Güven inşa etme konusunda en büyük
engellerden biri gizliliktir. Bazı şeyler doğal
olarak gizli tutulacaktır; fakat şirketin
bunları ifşa etmeden, pratiği konusunda
daima şeffaf olması gerekir.
Örneğin kararların alınması aşamasında
etkili olan unsurların bir kısmı açıklanabilir
durumda olmalıdır. Yöneltilen soruları
yanıtlama konusunda istekli olma ve
insanların bilgi almak için soru
sormasından gocunmamak da güven sağlar.
Özellikle güvenin yeniden tesis edilmesi
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 4
gibi bir durum varsa şeffaflık daha da önem
kazanır. Örneğin son dönemlerde
İngiltere’nin en büyük bankalarından
HSBC’ye müşterilerine vergi kaçırma
konusunda yardımcı olduğuna dair
yöneltilen suçlamalar bankacılık
sektöründeki birçok vaadi geçersiz kılarak
güven sarsmıştır. İnsanlar bu konunun
üstüne gidildiğini, sorumluların
cezalandırıldığını ve bu tür olumsuzlukları
engelleyecek önlemlerin alındığını görmek
ister. O durumda bile yeniden güveni inşa
etmek büyük çaba ve zaman gerektirecektir.
Amaç aracı meşru kılmaz
Bir zamanlar iş dünyası liderleri amaçlarına
ulaşmak ve hissedarlarını memnun kılmak
için her tür yolun mubah olduğunu
düşünürdü. Çevreye verilen zararlara, düşük
ücretlere, kötü yönetim pratiklerine göz
yumulabilirdi.
Fakat artık tüketiciler de müşteriler de bu
yaklaşımı kabul etmiyor. Şirketlerin güven
vermesi için artık sosyal sorumluluk sahibi
olması bekleniyor. Örneğin Apple’ın
Çin’de ucuz işgücü kullanması, Starbucks
ya da McDonalds gibi şirketlerin ödemeleri
gereken vergileri ödememesi tüketiciler,
müşteriler ve yatırımcılar tarafından
sorumsuzluk olarak görülüyor.
Bireyler açısından da aynı şey söz konusu.
İş arkadaşlarına ya da müşterilere karşı
saygılı davranış bekleniyor. Etik olmayan
davranışlarına rağmen yol kat ediyor
görünenler önünde sonunda etraflarının
boşaldığını ve kendilerini desteklemek
isteyen kimsenin kalmadığını görecektir.
Hataları kabullenme ve sorumluluk alma
Bu ilke, hem bireyler hem de işletmeler
açısından, yapılan yanlışların
sorumluluğunun üstlenilmesi anlamına
geliyor. Bu yapıldığında ve düzeltmek için
adım atıldığında hatalar daha kolay
affedilebiliyor. Netlik ve şeffaflıkla
yapıldığında ise güveni pekiştirir.
Kağıt üzerinde yazılı ilkeler ancak
uygulanma planları ve somut adımlarla
anlam kazanır. Güven kazanmak ve
kazanılan güveni muhafaza etmek sürekli
çaba gerektirir. Ama sonuç buna değer.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 5
ADAM
(Hamiyet KOPARTAN)
İnsan hayatta dağ gibi olacak!
Yamaçlarında ağaçlar yeşertecek,
Üstünde çiçekler yetiştirecek,
Börtü böceği yemleyecek.
Hele eteğindeki taşları atınca
Yeri yerinden oynatacak!
Ağaç gibi olacak insan!
Kökü yerde, başı dimdik.
Topraktan geldiğini bilecek,
Kalbini göklere verecek.
Değil rüzgârda, fırtınada bile
Sarsılsa da gövdesi, devrilmeyecek!
Adam gibi olacak insan!
Kimsenin adamı olmadan,
Doğruluktan sapmadan,
Para pula tapmadan,
Adam gibi adam olacak,
Karakterini satmadan!
Adam gibi olacak adam!
Vatan için, millet için,
Bayrak için, devlet için,
Âlem için, ibret için,
Ölmek ne ki… Yaşamayı bilecek,
İnsanlığı yaşatmak için!
ŞİİR ANA ÖLDÜ
(Merve DAĞCI)
Bazı insanlar yürüyen şiirlerdir. Bazıları ise
şiirlerin o ahengini bozan, düzenini yerle
bir eden ritimlerdir ve insan şiirlerle
ritimlerin bir araya gelişiyle, şiirden daha
çok dağılır ve elbette ritimden daha çok
uyanık hale gelir. Hatta biliyor musunuz,
edebiyat yapan insanlar ve edebiyatla yakın
münasebetinden habersiz olanlar bu yüzden
dağılmış insanlardır. Her şiiri okurken ve
yazarken bir ana gibi toplamaya çalışırlar
dize sonlarını. Toplamaya çalışırlarken
de… Anladınız siz.
Şimdi herkese selam olsun, ben Merve.
Merve Dağcı. Adından ve soyadından
gelme “dağ” özelliği kişiliğinin her alanına
yansımış olan bu insan şiir analardan bir
tanesidir. Lakin öyle kültürlü bir anne
değilimdir, bakmayın güzel lakırdı
yaptığıma. Şiirlerini döverek seven, şiddet
yanlısı bir insanım. Ne ayrılabilirim
onlardan ne de bağrıma basabilirim.
Şiirlerin, şiire şiir yazdığı bir mekânda
ancak böyle bir ana olunur, anlayın.
Ne zaman analık yapmaya kalksam
birileri yamalı eteğime gelip yapışıyor.
İtiyorum onları, inanın kim olduğuna bile
bakmıyorum ve yere düştüklerinde onlar
ağlarlar iken seyirciler ağızlarını gere gere
gülüyorlar. “Ne oldu, neye güldünüz”
diyorum, “şiirleri dövüyorsun, ona
gülüyoruz” diyorlar. Ya hu bu insanlar da
ne garip! Anlayamıyorum. Bilmiyorlar ki
şiirler kendileridir, şiirleri yazan ana da
benimdir. Anayla dalga geçiyorlar. Sonra
bir sızı başlıyor tüm vücudumda, aynı anda.
Öncelikle ellerim titriyor, yüzüm kızarıyor,
süpürge kirpiklerimin arasında yavaştan
gözyaşı dolmaya başlıyor. Sıra beynime ve
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 6
kalbime geldiğinde onlar el ele tutuşuyor,
artık beynim bile akıl vermeyi bırakıyor.
Hadi diyorlar el ele tutuşup, şu uçurumdan
aşağıya ölüm tatiline gidelim. Önce kalbim
onay veriyor sonra beynim, gülümsüyorlar
ve attıkları her adımda içime kocaman bir
ferahlık yayıyorlar… Onlar ölüyorlar, ben
gülümsüyorum. Ben gülümser iken insanlar
ağızlarını kapatıyorlar.
“Ey insanlar! Gülün hadi” diyorum, yok
yok. Gülmüyorlar artık, sahiden
çözemiyorum. Beni anlamaları için ölmemi
mi bekliyorlar? Yineliyorum;
“Ey insanlar! Gök ve yer şahit olsun ki
vicdanlarınız iki dudak arasında ağzınızı
gerdiğiniz kadardır.”
Onlar daha da susuyorlar. Onlar hep
susuyorlar. Onlar ezilmeye mahkûm olan
iki ayaklılar, gülüşlerinin içinde
çiğnenmeye hazır bekleyen azınlıklar.
GÜZ GELMİŞ
(Abdullah KURT)
Bir yıkıştır esiyor mevsim kapısından
Yüreğimde bütünleşen hasret bulutları
Bir sağanaktır yağdırıp yıkıveriyor
düşlerimi çatısından
Piyanistler zihnimde hüzün besteliyor
Gözlerim görmeye kaygılı olsa da
Esiyor ya kapı aralarından,
Dökmüş ya yüzünü doğanın
Güz gelmiş,
"Hâyrola,ne bu ergenlik" demeye
dönmüyor dilim
'Bir bahardı, şunun şurasında bir mevsim'
desem de,
Çalmayacaksın kapımı, eminim
Kim bilir hangi sevgi bilmeze konuyor
kelebeklerin
Dertyüzü ‘ne dönmüş,
Habiredertli, hepten efkârlıyım,
Büsbütün kâhır doluyum bakışı Narin’im
Nice bir asırdı yoktun, daha da yoksun
Düştüğüm mecradayım,
Aynı mahalde, aynı hâldeyim
Daha da küfrediyor gençliğim,
susmadı-susturmadın
Beni cehennem deresi yosunlarıyla baş başa
bıraktın,
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 7
Ve incinmekteyim
Alıp terkettinhulyalarımla benim düş evimi
Bir hüzündür yalıyor yüreğimi gidişin
koptuğundan bu yana
O gidiştir zaaf tutmuş cihanımda sarayları
Matem sarmış ciğerimin dört bir yanını
Solunuyorum salına salına
Keşke şaşırtsaydın şiirlerimi sözcük sözcük
Gelseydin güz yerine bu mevsim
Sen gelip esip gitmeseydin bir bahar gibi
Kalsaydın soframda, beraberce dert
yanaydık
Amane yazık ki güz gelmiş
Ve sen gittiğin yerdesin
SİGARAMIN DUMANI
(Ali YILMAZ)
Memuriyetimin ilk günleriydi. Şehrin
hareketliliği benim gibi küçük bir şehirden
gelen biri için çok yorucuydu. İşime dört
elle sarılmıştım, bugünün işini kesinlikle
yarına bırakmıyordum. Beni sekiz kişilik
bir odaya verdiler. Arkadaşlarımın çoğu
odada sigara içtiği için bazen göz gözü
görmüyordu. Sigaralı ortam benim için pek
yabancı değildi. Çünkü babam da
yarışmaya katılacakmış gibi evimizin her
yerinde fosur fosur sigara içerdi. Ev halkı
bu duruma alıştığı için kimse tek bir söz
söyleme cesareti edemezdi. Babam evde
tam bir otoriteydi. Babamın sigarasından
kurtuldum derken işyerindeki
arkadaşlarımın sigarasının içine
düşmüştüm. Sizin anlayacağınız yağmurdan
kaçarken doluya yakalanmıştım. İş yerinde
içilen sigara beni çok rahatsız ediyor, onlar
sigara içtikçe sanki ben içiyordum. Çünkü
kahve içseler yanında sigara yakarlar, çay
içseler, “çayın sigarasız tadı çıkmaz”
diyerek sigara içmek için bahaneleri
bitmiyordu. Onlar sigara içmeye devam
ediyor, sigara kokusu da beni hasta
ediyordu. Sürekli baş ağrısı çekiyordum. O
yüzden sık sık başımı masaya koyuyordum.
Arkadaşlardan birisi bir gün bana “ben
senin bu derdinin dermanını biliyorum. Bu
sigara kokusu seni rahatsız ediyor. İstersen
bu derdinden kurtulabilirsin” dedi. Ben de
heyecanla başımı kaldırdım ve arkadaşıma
“söyle nasıl kurtulacağım bu kokudan ve
baş ağrısından” dedim. Arkadaşım da bana
“sen de bizim kervana katılacaksın” dedi.
“Nasıl” dedim. “Zaten sen odada olduğun
için içmiş gibi oluyorsun bari sende zevkini
al” dedi. Ben “asla sigara içmeyeceğimi,
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 8
evimizde babamın hepimizin yerine
yeterince içtiğini” söyledim ama nafile. Her
gün, gün aşırı bu teklif arkadaşlarımca
tekrar ediyordu.
Günler aylar geçti. Artık yeni şehrime
işime, arkadaşlarıma iyice alışmıştım.
Öğlen yemeğinde çıktığımız bir gün canım
sıkılmıştı. Evde dört kardeşiz birlikte
yaşıyoruz. Bütün sorumluluk bende.
Aldığım maaşımı kuruşu kuruşuna
hesaplıyorum. Evde tek çalışan benim, üç
kardeşim okuyor. Öğle yemeğinden iş
yerine önüyorduk. Arkadaşlarımdan birisi
yanıma yaklaştı “hayrola sabahtan beri
suratından düşen bin parça, sorun nedir”
dedi. Ben istemeye istemeye “biraz sıkıntılı
günler yaşıyorum ama çözerim, çok sağ ol
ilgin için” dedim. Arkadaşım; “kızım bu
dünyanın sorunu bitmez, boş ver. Ne
demişler ister zengin ol ister fukara
yemekten sonra yak bi cigara” dedi ve
sigarayı bana uzattı. Ben istemeye istemeye
uzatılan sigarayı aldım. Yakılan çakmakla,
sigaram beni alıp götürdü. Dumanı ile
gökyüzüne doğru uçmaya başladım.
Ben mi sigarayı içtim sigara mı beni içti
anlayamadım. Gözümden yaşlar akarken
“hayrola niye ağlıyorsun” dedi arkadaşım.
“Yok” dedim. “Gözüme duman kaçtı
gözyaşlarım bundandır” dedim. Artık
ağlarken bir bahanem de olmuştu.
Uzunca bir süre odada sigara otlakçısı da
olmuştum. Teklif edilen hiçbir sigarayı geri
çevirmiyordum. Hele öğlen yemeğinden
sonra kahve ile içilen sigara efsane gibiydi.
Beni benden alıyordu. İş yerinde odamızda
sigara içmek bazen tam bir işkenceye dönse
de yeni oyuncağım beni dertlerimden bir an
olsa da uzaklaştırıyordu.
Artık otlanmak gururumu kırmaya
başlamış, arkadaşlarım da artık bana sigara
telifinde bulunmuyordu. Sonra bir
düşündüm ki ben mesai saatinde yarım
pakete yakın sigara içicisi olmuşum. “Bu
böyle olmayacak” dedim. Akşam iş çıkışı
mahallemizin bakkalına gidip ilk sigara
paketimi aldım ve böylece milli içiciler
arasına katılmış oldum. Kardeşlerim nasıl
olduysa sanki sigara içmemi bekliyorlarmış
gibi bu durumumu hiç yadırgamadılar.
Artık iş yerimde, odamız da kimseden
sigara almadan sigaramın dumanıyla
beraber hülyalara dalıp dalıp gidiyorum.
Bunca yıl nasıl bu zevkten kendimi mahrum
etmişim kendime çok kızdım. Evimizin
bütçesine bir kalem daha eklenmişti. Hesap
kitabımı yapıyor, nereye ne verilecek,
alınacak. İhtiyaç listemi çok mükemmel
tutuyorum. Ay sonunu ucu ucuna denk
getiriyorum.
Zaman ilerledikçe sigara içme olayını iyice
abartmıştım. Artık Günde iki buçuk paket
sigara içiyorum. Sanki olimpiyatlara
hazırlanıyorum. İş yerimde iki paket. Eve
gelince çayımı demliyorum herkes yattıktan
sonra gece yarım paketi bitiriyorum. Her
gün sanki yetişmem gereken bir hazırlık
içindeyim.
Bana sigara teklifinde bulunan arkadaşım
bir gün gelip dedi ki” kızım bilseydim
böyle çılgınlar gibi sigara içeceğini, elim
kırılsaydı da sana sigarayı teklif etmeseydi
keşke” dedi. Artık dönülmez bir girdabın
içine girmiştim. Zaman zaman bu halimden
şikâyet etsem de sigarayı yakınca bu
düşüncemden vazgeçiyordum. Benim rutin
yaşam biçimim sabah işe gidiyorum gün
boyu iki paket sigaramı içiyorum. Akşam
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 9
eve gelince mahalle bakkalında bir sigara
paketi, dört ekmek alıyorum. Evin yolunu
tutuyorum.
İş ortamımın zorluğu, her şeyi ucu ucuna
yetiştirme telaşım. Evde dört kişinin
masrafı, kendime ayıracak hiçbir özel
zevkim yok sigara içmekten başka.
Yine ay sonu hesaplarıma göre bir gün
sonra maaşımı alacağım. Ama unuttuğum
bir şey oldu, günleri karıştırdım. Cuma
akşamı iş yerimden çıktım eve geldim. Tam
içeri girecektim ki kardeşim “abla melemen
yemeği yaptık evde ekmek kalmamış, içeri
girmeden ekmek alıp gelir misin” dedi.
“Tamam” dedim. Hazır üstümü,
ayakkabılarımı çıkarmamıştım ekmeği
almaya gittim. Bakkala girdim cebimdeki
sigara paketine baktım. Paketin içinde tek
bir dal sigara kalmış. Sabaha kadar
mümkün değil bana yetmez bir tane sigara.
Kendimle savaşmaya başladım. Ya dört
ekmek alacağım ya da bir paket sigara.
İkisinin de fiyatı aynı para. Bakkalcıya önce
“dört ekmek” dedim. Tam ekmekleri
almaya uzandım. “Yok yok sen bir paket
sigara ver” dedim. Bakkalcı “abla paran
yoksa sonra verirsin” dedi. Ben “yok yok
sen ekmekleri al bana sigara ver” dedim.
Nasıl olsa ertesi gün maaşımı alacaktım,
âmâ öyle değildi. Arada ki cumartesi, pazarı
karıştırmıştım. Maaş günü pazartesiydi.
Ekmekleri almadan büyük bir utançla evin
yolunu tuttum.
Eve giderken tekrar dönüp sigarayı bırakıp
ekmek almak için dönmek istedim ama
dönmedim. Eve geldim kapıyı çaldım
kardeşim “ekmekler nerde abla” dedi.
“Yok” dedim. Kardeşim ekmek mi
kalmamış bakkalda” dedi. “Hayır” dedim.
“O zaman neden almadın” dedi. Ben de
“param yok onun için almadım” dedim
başım önde gözlerimi kardeşimin
gözlerinden kaçırarak ayakkabılarımı
çıkarmak için eğildim. Kardeşim “âmâ abla
melemen yaptım, melemende ekmeksiz
yenmez ki” dedi. Bende “Börek, çörek
yapın onunla yeriz” dedim. Kardeşim
“Evde ne un var ne yağ, hiçbir şey
kalmamış abla” dedi. Ben de “Bu akşam
ekmeksiz yiyin, yapacak bir şey yok”
dedim. Odama girdim. - Oysa nasıl
acıkmıştım suçluluk duygusu ile salona
geçtim oturdum. Açlığımı bile unutmuştum.
Salonun penceresini açtım paketimden bir
sigara çıkarıp yaktım. Derin bir nefes
çektim. İlk sigarayı içtiğim günkü gibi
başımın dönmeye başladı. Açlık sigara ile
beni benden aldı. Aniden kapı açıldı
kardeşim karşım da “abla sen ekmek yerine
sigaramı aldın yoksa” dedi. Kapıyı sert bir
şekilde çekip çıktı.
Ne diyeceğimi bilemeden sigaramın
dumanını içime çekip adeta yutarak büyük
bir gürültü ile öksürmeye başladım.
Ben ne yapmıştım, çocukların ekmeğin
yerine bencilce zevkim için sigarayı
kardeşlerimin aç kalmasına tercih etmiştim.
Gece boyunca kendimle savaştım, sigara
beni esir almıştı, onsuz yaşam benim için
mümkün değildi. Her anım sigara ile
bütünleşmiş, damarlarımda kanla birlikte
duman gezmeye başlamıştı. Ben bu
değildim. “Kardeşlerimin koruyup gözeten,
evinin her şeyi ile ilgilenen, yeri geldiğinde
anneleri, yeri geldiğinde babaları olan birisi
olan ben nasıl böyle kör, sorumsuz biri,
sigaranın esiri zavallı biri oldum” diye
düşündüm.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 10
Sigaranın beni koyduğu yeni halimi
düşünerek bütün paketi içip bitirdim.
Sabaha doğru sigara paketini avucumun
arasına koydum ve onunla konuşmaya
başladım. “Bak sigara kardeş yedi yıldır
beni kendine köle yaptın. Gece demedin,
gündüz demedin, beni kendine esir ettin.
Artık bu sömürüne dur diyorum, ben seni
hayatımdan çıkarıp atıyorum. Seni bunca
yıl dudaklarım da taşıdım. Yeter artık
maaşıma ortak olamayacaksın. Artık beni
kendine köle yapamayacaksın. Bu andan
itibaren seni koparıp atıyorum hayatımdan.
Eğer seni bir daha içersem dünyanın en
namussuz adamı olayım” dedim sigara
paketini avucumda buruşturarak,
paramparça yaptım. Odamdaki çöp
kutusunun içine büyük bir kin ve hırsla
sigara paketini attım. Sırtımda kocaman bir
yük kalktı. Sonra yatağıma uzandım. “Hem
cebimde hem hayatımda sana yer yok artık,
Elveda sana” diyerek kendimi kutladım ve
büyük bir huzur içinde uykunun
derinliklerine daldım.
BAHARIN ÇOŞKUSU
(Mustafa SÖYLEMEZ)
İpek yumuşaklığı kuş seslerinde
Uçuşurken savruk kanatların
Arka sıralarında kaldım,
Bir lisenin yitik fotoğrafında.
Kar tanelerinde seni arar bir renk
Buruşuk elleriyle koşarken zaman,
Seni oyalar çürük kiremit sesleri
Saçlarım bir bahar rüzgârı gülüşünde.
Bıktım öyle uzaktan sevişinden
Tat alsam da doyasıya
Öyle Sokak ötesi el sallayışından.
Eskidi dudaklarımda sıcaklığı,
Kızarmış yanaklarının
Bir de söyleyişin
Beni sevdiğini senin de
Üstelik aynı benim gibi.
En ufaktan ufak, o biricik busen
Saklanır durur sıcaklığında dudağımın.
Unutmuş gibi misin,
Yoksa unutmuş musun, gerçekten?
En güzel yerinde uykuya dalardı düşüm,
Yastığından tozlar silkelerken sen
Gülüşüm dökülürdü gözlerinden.
Ne taş olurdu ayakların,
Ne de yanardı kanatların
Sıkarak ellerini
Yine, başkasının olurdun sen.
Sonra yine arsızca kurardın içine
O en derin yüreğinin,
Bir çıkrık bir de kirmen.
Hüzünlü gözlerinle dokurdun bir kilim
Ayaklarının ucundan
Saçlarımın ucuna.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 11
ANNE YOKSA
(Damla HANO) Bir evde anne yoksa, her şey boş olur
Bir evde anne yoksa, dantellerin anlamı kalmaz
odalarda
Bir evde anne yoksa, anlamsız kalır anlamı olan
eşyalar
Bir evde anne yoksa, o ev eve benzemez tam
olarak.
Bir evde anne yoksa, güzel kokan yemekler
yoktur
Bir evde anne yoksa, anne eli değmiş gibi
olmaz hiçbir şey.
Bir evde anne yoksa, çekmecede saklanan
çerçevenin anlamı kalmaz.
Bir evde anne yoksa, pencereler küser
gökyüzüne,
Bir evde anne yoksa, çiçekler solar sulansa bile.
Bir evde anne yoksa, öksüz kalır tüm bedenler
Bir evde anne yoksa, üşüyüverirsin aniden
Bir evde anne yoksa, gülüşü güzel kadın yoktur.
Bir evde anne yoksa, o ev anne kokmaz.
Bir evde anne yoksa, sandığa saklanmış eşyalar
anlamsız kalır.
Çeyizi öksüz kalır, kaşığı öksüz kalır, çiçeği
öksüz kalır.
Bir evde anne yoksa, parçası eksilir yapbozun.
Tamamlayamazsınız hiç bir zaman, hep eksik
kalır.
Bir evde anne olmayınca, gönlün kırılır.
Gözün yollarda kalır.
Ama bir evde anne varsa,
Her şey tamamlanmıştır yüreklerde.
Bayramda öpeceğin bir el vardır, sarılacağın
yürek.
Ütülü gömlekler asılır askıya.
Her şey yerli yerindedir, düzenlidir.
Okul veya iş çıkışları ev mis gibi yemek kokar,
Temizlik kokar, anne kokar.
Evinde cennet vardır, annenin ta ayağının
altında
Sevinirsin bazen, seni ayağının altına aldığında
Cennete gideceğini sanarsın çünkü.
Bir evde anne yoksa, cenneti özler insan.
Bayram sabahı pencereden ayrılmaz.
KENDİNİ SEV
(İpek AYDOĞDU)
Bir kuşu sevebilir insan. Onu kıskanabilir.
Kanatlarında ki ahenge özenebilir ara sıra.
Özgürce süzülüyordur çünkü uçsuz
bucaksız, gökyüzünde. Özgürlüğünü
kıskanır.
Prangalara bağlı ayaklarını kurtarmak ister.
Uçmak ister özgürlüğe dans edermişçesine.
Rüzgâra kafa tutmak bazen… Kanatlarını
her çırpışında yaptığı her hatayı silip
süpürmek ister evrenden.
Kendini onun yerine koyup hayaller kurar,
kaybolur mavilikte. Ara sıra yapmak lazım
gerek böyle.
Her köşeye sıkıştığında kapa gözlerini.
Kanatlarını çırp, süzül gökyüzünde.
Özgürsün sen. Kimsenin özgürlüğüne zarar
vermediğin sürece özgürsün.
Kır o prangaların zincirlerini. Geç değil.
Hatta nefes almaya devam ettiğin sürece,
her nefesinde tam sırası aslında özgürlüğün.
Hayallerine uçmayı dene.
Hayır demek istediğin şeye hayır de mesela.
İnan hayır demek hiç zor değil.
Kendine kızabilir insan. Hırsını aynadaki
yüzünden almaya çalışır.
Ruhunda volta atan o kötü hissi öldürmek
istermişçesine bağırır.
Evet, insan kendine kızabilir. Ama
affetmeyi de bilmeli.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 12
Sen kendin için varsın bu dünyada, kendin
için kendinsin.
Başkası olmaya çalışmak kadar sahte bir
şey var mı?
Niye kendin değilsin, neden zorluyorsun
olmadığın bir insan gibi olmaya o ruhu
bedeni?
Yahu sen bu dünyada sadece bir tanesin.
Düşün ki erik en sevdiğin meyve. Koskoca
dünyada sadece 1 tane kalmış. O da senin
elinde.
Nasıl değerli değil mi şimdi o erik senin
gözünde? O eriğe verdiğin değeri ver
kendine.
Kendini sev ki dünya seni sevsin. Ruhunu
teslim ettiğinde ruhun üzülsün senden
ayrıldığı için.
Sen kendini sev ki kendin olabilesin.
Sığamadığın o kalıplardan çık.
Nefes alamadığın o kör kuyulardan, önünü
göremediğin sonsuz tünellerden kurtul.
Kurtul ve kendini sev. Çünkü sen
milyarlarca insan arasında sadece bir
tanesin.
YOKLUKTA VARLIK
(Talha BAYANA)
Sahi, neden “var” yok ve “yok” var?
Neden, ayrılmak çok zor?
Neden, canından ayrılmak zorunda insan?
Neden, kalemim benim olduğu halde
Aslında bir başkası olmayan
Bir başkasının?
Anlamıyorum, sabredemiyorum
Ve çıldırıyorum derinlerde,
Bir yerde.
Düşündüm, düşlerime yenildim.
Kaybettim, acınası yalnızlığımı.
Anladım ki : En çok yok olmaya
Muhtacım.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 13
SESLENSEM SANA
(Muharrem TURGUT)
Mekke sokaklarından
Medine caddelerinden
Kerbela çölünde bir ağacın arkasından
Seslensem sana Ortadoğu’nun çocuğu
Afrika çöllerinden
Cezayirmenekşeleri arasından
Doğu Guta’dan
Halep çocukları arasından
Seslensem sana Ortadoğu’nun çocuğu
Seslensem sana, duyursam
Göklerden,denizlerden gelen kutsal algıyı
Versem eline gülünü kutsal toprakların
Tutsan sarsan ellerinle bassan bağrına
Doğrultsan dikenini batıya,en batıya
Orta,kuzey,güney her türlü batıya
İçinde barındırsan tohumunu bu gülün
Doğunun topraklarına serpsen
Büyüse fidanlarımız
Değse çocuklarımıza, yarınlarımıza
Titretse yeri ve göğü ve batıyı daima
Aydınlık bir köprü gibi uzatsa başını en
batıya
DAĞINIĞIM
(Hatice LİMAN)
Öylece takılı kaldı boğazımda onca
cümlelerim söyleyemedim.
Tıka basa dolu şiirlerimle büyüyen sevdama
düşerdi ince ince…
Gökyüzüm, sulanmış toprağında korkusu
derin yaralarım körkütük ve darmadağın
işte…
Mevsimi üşümüş baharların yaprak döken
sevdalıları gibi delik deşik uykularım
Dağınığım …darmadağınık …
Köşe bucak büyüyen nefesimde soluksuz
türküleri dökerdim cümle cümle…
Yanağından düşerdi avuçlarım ıslanmış
yazılarım….
Öylece takılı kaldı boğazımda onca
cümlelerim söyleyemedim.
Ezber bozan sarkıllar biriktirdim
karakalemimde…seninle
Unutulmuş nisan yağmurlarında ıslanan
eylülüm ….
Peşimden gelen çocukluğumla düşe
kalka….
Geçmezdi oysaki merhem olunmuş yaralar
tazelenirdi gündüz vakti…
Soyunmuş vedalarında ölmeler gizli…
Sonra deryası buğulu denizlerinde dalgalı
saçlarını tutan ellerim….
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 14
Öylece takılı kaldı boğazımda onca
cümlelerim söyleyemedim.
ATEŞÇİZADENİN ZAMAN SIÇRAMASI
(Özgür İRENHÜR)
“Bu dünyada her şey planlandığı
şekilde yürüyor, bunu kimse ama kimse
varoluş ya da sonradan var olacaklar dahil
kimse ama kimse değiştiremez. Hepimiz
aynı tuzağa yakalandık, sadece sıralaması
farklıydı. Bu boktan dünyada hiçbir zaman
kazanamayacağız, hiçbir zaman hem de!
Anlık mutluluklar yaşadıktan sonra geberip
gideceğiz!” diyen Özcan, sağ gözünün
seğirmeye devam ettiğini konuşması bitince
fark etti. Karşısındaki kadın ona öylece
bakarken dediklerini anlamaya çalışıyordu.
Kadın “Z yayınları test kitabı 7. Sınıf soru
bankası istiyorum” diye yinelediğinde
Özcan bir anda boşluğa düştü, tepeden
aşağıya tökezlenip yuvarlanan at arabası
gibi. At yaralanmış ve acı acı kişniyordu,
araba paramparça olmuştu ve Özcan
gözlerini kadınınkilerden alarak yere
bakmaya başladı. Yüzündeki kararsızlığı,
alnından akan ter damlaları yorgunluğunu
belirginleştiriyordu. Elini kitaplığa koydu.
- “Bir saat önce geldiğinde yanlış
vermişsin, 5. Sınıfı vermişsin. Hatırladın mı
beni? Hani o kadar hızlı vermiştin ki ‘çok
hızlıyım gördüğünüz gibi” diye hava
atmıştın. Demek ki hızlı olmak önemli
değilmiş.” dedi kadın.
- “O zaman yaşasın cumhuriyet!” diye
heyecanla haykırarak doğru test kitabını
raftan alıp gülümseyerek kadına verdi.
Kadın gülümsemekle gülümsememek
arasında tereddüt yaşadı, kitabı alıp kasaya
yöneldi.
Özcan kirli sakalını okşayıp kalın
gözlük camını düzelti. Bir yıldır
kullanmasına rağmen burnunun üzerinde
duran, kulaklarını saran bu gözlüğe
alışamamıştı, terleyince alnında biriken
damlanın aniden gözlük camına düşmesine
de. Sağ gözünde kas tembelliği oluşmuştu,
aşırı fiziksel yorgunlukta sağ gözünün
soldakine doğru sarılmak istemesine engel
olamıyordu, insanlar bu duruma şaşı
diyorlardı.
Kitapevinde çalışırken tüm mesai
boyunca ayakta durmak zorundaydı, çünkü
oturduğu an bakışla veya sözle
uyarılıyordu, müşteri sayısının ve kitap
satışındaki azalmayı çalışanların oturmasına
bağlayan engin iş tecrübesine sahip müdür
tarafından.
Yorgunluğunu unutmak için raftaki
kitapları düzenlemeye koyuldu. Kitapevi
büyük değildi ama içeriye on kişi doluşunca
ve hepsi aynı anda Özcan’dan kitap
isteyince sıcaklık artıyordu. Masraf olmasın
diye klima takılmamıştı, çalışmak zorunda
olanların özgür olmayan iradesi klima
görevi görüyordu. “Konu anlatımlı
matematik kitabı verir misiniz?.. 5. Sınıf
sosyal bilgiler soru bankası…. Yaprak test
fen bilimleri istiyorum… ‘Aldatma Beni
Üzerim Seni’ kitabı var mı siz de” diye
sıcaklığı arttıran ve Özcan’ın terlemesine
neden olan sorularla karşısına dikiliyorlardı.
Okulların ve öğretmenlerin istedikleri test
kitaplarını almak isteyen ebeveynler
kurulmuş oyuncaklar gibi kitapevinden üçer
beşer test kitabı alıp telaşla çocuklarına
yetiştirmeye çalışıyorlardı. Eğitim sistemi
test üzerine kurulmuş ve öylece ilerliyordu.
Durmadan müfredat değiştiren yetkililerin
derdi öğrencilerin eğitim seviyelerini
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 15
yükseltmek değil, kitapevleri, matbaa,
yayınevleri ve okul müfredatına sokulan
test ve çocuk kitapları için alınan yüklü
rüşvetlerdi. Test kitabı ekonomisi turizm
ekonomisinden daha büyüktü. Çocuklar da
bu sistemin kurbanı olarak hangi şıkkın
doğru olduğuna karar vermeye
çalışıyorlardı. Tüm bunlardan sıyrıldıkları o
gün geldiğinde, yani üniversiteye
girdiklerinde, aslında birkaç üniversite
dışında geriye kalanların hemen hepsinin
lisenin devamı olduğunu anladıklarında,
hayal güçlerinin ne durumda olduğunu
bilemeyeceklerdi.
Aylardır çalıştığı kitapevinde
raflardaki kitapların yerini ezberleyen
Özcan, müşterilerinin istediği kitapları
anında veriyordu. Artık ortalama maaşı,
SSK’sı ve IBAN’ı vardı, annesiyle yaşıyor,
ev ve iş arasındaki aynı hatta bir ileri bir
geri yapıyordu. Az para kazanıyordu ama
sevdiği işi yapmanın mutluluğu vardı. Zaten
son dönemde kendini mutlu ettiği nadir
konulardan biri de kitapevinde
çalışmasıydı.
Özcan elmacık kemiğinin hemen
üstünde yeni beliren et beniyle hafifçe
oynarken burnunu çekti. Burnunu
çektiğinde yıllar önce burnunu çektiğinde
boynunun üç gün tutulduğunu hatırladı.
Bunu anlattığında gülme krizine
giriyorlardı. Burnunu çekerken boynu
tutulan Özcan’ın durumu Evrenin sonu,
beynin derinliği ve garipliklerinin sınırsız
olduğunun ispatıydı. Sonra gözlüğünü
düzeltip kitapevinde arkadaşlarına bakındı.
Birine el edip aşağıya ineceğini haber verdi.
Aslında dünyanın tek derdi Aşağıdakiler ve
Yukarıdakiler arasındaki savaştı, bunun
haricinde savaş olarak sunulan konular
sadece yutturmacaydı. Özcan aşağıdaki
tuvaleti kullanıyordu tıpkı tüm diğer
Zümrüt Çarşı çalışanları gibi, bu ayrıcalık
müşterilere verilmemişti çünkü müşteri
tuvaleti üst kattaydı, orayı da çalışanlar
gidemiyordu. Zengin boku ile fakir
bokunun birbirine karışmaması
gerekiyordu, bunu akıl eden Çarşı
Yönetimiydi. Zenginlerin bir arada
yaşayarak huzur aradığı ve sokakta yürüyen
herkesin acaba ne kadar zengin diye
birbirine bakış attığı alternatifsiz Çarşıda
çoğunlukla alışveriş yapıp rahatlayan
insanların olduğu bir muhitti. Zenginler
arabadan inmediği için otobüs seferlerini
azaltıp iki hatta düşüren İETT fakirleri de
düşünerek çok zarif davranmıştı. Her
istediğini almak isteyen şımarık çocuklar,
alamadıklarında çığlık çığlığa ağlayarak
annelerinin eteklerinden çektiriyorlardı ya
da “oğlum iki kitap yeterli” diyen babasına
“üç tane alacağım ben üç diyorsam üçtür, o
kadar” diye posta koyan çocuğun yaşı 10’u
geçmiyordu. Topluma sürülen dünya
merkezlerinin yeni aday tanıtımları işte
böyle bir ortamda yetişmekteydi. Ufak bir
kız çocuğu da Özcan’a bakıp “senin kafan
mı karışık yoksa deli misin” dediğinde
Özcan dona kalmış ne diyeceğini
bilememiş, sadece annesine bakıp yalancı
kahkahasını atmıştı.
Mütevazilik paraya sahip oluncaya
kadardı ama bazı insanlar vardı ki onlardan
mütevazilik ve zarafet akıyordu.
Konuşmaları, davranışları o kadar rahattı ki
Özcan onların karşısında kaba bile kaldığını
düşünerek bazen şaşkına dönüyordu. Bu
kısıtlı sayıdaki aileler çocukları için
alışverişe geldiklerinde Özcan onlarla
sohbet etmeye bayılırdı, çünkü memlekette
şanslı hayata sahip az sayıdaki insanlardan
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 16
olduklarını biliyorlardı ve ellerinden
geldiğince durumu olmayan kişilere veya
kurumlara yardım yapıyorlardı. Hele biri
kitapevinden satın aldığı dünya klasiklerini
kolilere koydurup yoksul köylerde
gönderdiğini söylediğinde Özcan’ın
mutluluğuna diyecek bir şey yoktu. Bir gün
başka biri girdi kitapevine, uzun boylu
alımlı bir kadındı, o semtin hali vakti
yerinde kadınlarındandı. Yanında hoplaya
zıplayan 5 yaşında çocuğu vardı. Özcan
yanağından makas alıp çocuk kitapları
bölümüne gönderdikten sonra annesi
çocuğu kimsesizler yurdundan evlatlık
edindiğini söylediğinde Özcan şaşırmıştı.
“Evet evlatlık aldım, birkaç aydır
zaten düzenli gidiyordum orada
görmüştüm. Güzel vakit geçiriyorduk. Bir
kez evime çağırdım hafta sonu özel izinle
ama çok pişman oldum, hüngür hüngür
ağladım, çünkü akşam olduğunda yurda
gitmek istemedi. Ağladı durmadan ‘beni
geri götürme’ diye. O an bir şeyi fark ettim.
Benim 16 yaşında zaten oğlum var, şükür
durumum da yerinde, dünyaya fırlatılıp
atılmış geleceği ne olacağı bilinmeyen
çocuklar varken neden bir çocuk daha
doğurayım ki diye düşündüm sonra onu
evlatlık almaya karar verdim. İnanın,
evlatlık konusunda kararlıysanız işlemler
hızlı ilerliyor. Hep bürokratik engellerden
sorunlardan söz ederler ama yalan. Bir hafta
içinde tüm işlemleri bitirip evlatlık aldım.
Altı aydır bizimle ama her gece yatmadan
önce ‘beni geri götürmeyeceksin değil mi’
diye soruyor. Buna engel olamıyorum ama
zamanla bu da bitecek eminim. Son on
gündür bana anne demeye başladı.”
dediğinde Özcan ağlamamak için kendini
zor tutmuştu. Güzel insanlar var, evet hala
var, kötülerin sesi çok çıkmasına rağmen
evet güzel insanlar hala var diye içinden
geçirirken dayanamayıp kadına sarıldığında
kadın tereddüt etmeden karşılığını vermişti.
Başka bir müşterisi de Doğu’daki
bir köyün derme çatma okulunu boyattığını,
koliler yapılarak yardım ettiğini ve
boyamanın yaklaşık 14 bin lira civarında
olduğunu uzun sohbetlerin arasında
ağzından kaçırdığında biraz utanmıştı.
Yapılan iyiliği söylemenin iyiliğin
derecesini azalttığını bilecek kadar zarif ve
düşünceydi. Kolinin içinde kitaplar,
oyuncaklar, silgiler, kalemler, posterler ve
çantalar vardı. Kırtasiye bölümünde bazı
çantaların değeri 800 liraya kadar
çıkıyordu, yani ev kirası kadar. Özcan
bazen çanta standından alabildiği kadar
çanta aldıktan sonra koşup Zümrüt
Çarşı’nın güvenliğini atlatarak çıkmayı
hayal ettiği oluyordu ama bu düşüncesi
birin test kitabı sormasıyla sonlanıyordu.
Ayrıca zenginliğinden utanıp sokakta
yaşayan insanlara yardım edenler de vardı.
Her hafta çarşamba günü sokakta yaşayan
insanlara çorba dağıtan anneler ve babalar
çocuklarını da alıp dağıtıma katılıyorlardı.
Çocuklarına verdikleri bu eğitim yığınla
test kitabındaki soruların şıklarını bulup
işaretlemekten çok daha yararlı olduğunu
biliyorlardı. Sokakta yaşayan insanın hangi
şartlarda olduğunu, hayatın nasıl bir tokat
atıp da sokağa düşürdüğünü tahmin
edebilmesi herhangi test kitabındaki soru
değildi, F şıkkı vardı ama görünmüyordu,
çocuk da bunu bilemiyordu. Test kitabı
sistemi sorgulamazdı, sadece matbaadan
çıkıp ailenin evine girmek istiyordu, eve
girince tüm işlevi bitmiş oluyordu. Test
kitapları çocukların en yakın dostuydu artık,
sohbet, paylaşım, anlayış gibi şeyler yoktu,
sadece “beni çöz ve yenisini al” diye
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 17
çocukların kulaklarına fısıldıyordu. Çocuk
da test kitabında gördüğü şeyleri
bilinçaltından temizlemek için yıllarının
geçmesi gerektiğini ya anlayacak ya da
anlayamadan sistem dişlisine tutunarak
hayatı böyle açıklayacaktı. Test kitaplarıyla
doldurulan beyinlerden sanatla
ilgilenmelerinin ne kadar zor ve imkansıza
yakın olduğunu anlayamadan ya evlenip
çocuklarıyla test kitabı için kitapevlerine
geleceklerdi ya da seks, para ve gösterişle
yollarına devam edeceklerdi veya hayatı
bildiğini sananların boş konuşmalarını
dinleyerek ömürlerini geçireceklerdi.
Aslında paylaşmaktı bu dünyanın tek
güzelliği, paylaşmak, olan olmaya
vermeliydi. Devletin ve o an hangi hükümet
olursa olsun umursamadığı paylaşmanın
güzelliğini bu güzel insanlar yapıyordu.
Burada, bu sonradan görme zenginlerin
olduğu semtte üç şey olmalısın;
Kedi, köpek veya test kitabı. İnsan
değil!
SEVEBİLMEK HER DAİM
(Buğse KARADENİZ)
Çok şey öğretti bu ayrılık bana.
Yalnızlığımı
Yüzünde soğutan dört duvarın
Aslında, üzerime üzerime
Gelmediğini öğrendim.
Sarılmak için
Etten bir bedene
İhtiyacım olmadığını,
Fotoğraflara da pekâlâ
Sarılabileceğimi öğrendim.
Evrende tutuşan tüm ellerin
Bana kasıtları olmadığını,
Bir zamanlar benim gibi
Aşkı yaşadıklarını öğrendim.
Mevsimlerin
Seninle bir ilgisi olmadığını öğrendim.
Kır çiçeklerinin
Serpilmek için baharı değil,
Gözyaşlarımı beklediğini;
Güneşin dağlar ardından
Göz kırpmak için
Ayın devrilmesini ve
Yıldızların çekilmesini değil,
Gözümün bebeğine
Bir tebessüm yerleşmesini
Beklediğini öğrendim.
Gözden ırak olanın
Gönülden de ırak olacağını söyleyenlerin,
Dünyanın en azılı sahtekarları
Olduklarını öğrendim.
Sensiz de seni sevebilmeyi öğrendim.
Özleyemezdim ya kimseyi,
Ne annemi, babamı
Ne vaktince seni.
Varlığına duyduğum inançla,
Yıllarca,
Kendimi kandırdığımı öğrendim.
Bir insan en çok ne kadar özlenir,
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 18
İşte onu öğrendim.
Özlemin üst sınırı yokmuş meğer,
Özlem ufuktan da sonsuzmuş.
Özlemek de
Bir nevi ibadet şekliymiş,
Bir de bunu öğrendim.
Biz insanoğlu
Görmeden de sevmeyi iyi bilirmişiz.
Dedim ya,
Sensiz de
Seni sevebilmeyi öğrendim.
AŞKTAN ANLADIĞINIZ
(Selami ÖZKAN)
“Arzularını, hevasını kendine ilah edinmiş
olanı gördün mü?” (Furkan Suresi)
Aşk kelimesi Arapça “Aşeka”dan
gelir. Aşeka; bir ağacı saran, besinini
ağaçtan alan ve zaman içinde ağacı
kurutarak öldüren bir sarmaşıktır. İnsanlığın
yaradılışından günümüze kadar geçen
zaman diliminde üzerinde en çok fikir
yürütülen kavramlardan biri olmuştur aşk.
Ruhun labirentlerini çözmeye hâlâ muktedir
olamayan insan, bu mevzuda konuşmaktan
geri durmuyor.
Leyla’yı Mecnun’u, Aslı’yı Kerem’i
talim ettiğimiz yıllarda bizim de haberimiz
yoktu bu sihirli kelimenin derinliğinden.
Aşk da neydi gıdasını aldığım, kurban
olduğum? Cemal Safi’nin deyişiyle “Var mı
beni içinizde tanıyan/Yaşanmadan
çözülmeyen sır benim/Kalmasa da
şöhretimi duymayan/Kimliğimi tarif etmek
zor benim.” Tabiplerde ilacı olmayan
onulmaz bir yaraydı aşk. Hududu
çizilemeyen, kelimelere sığmayan bir esrarı
vardı. Tel tel olmuş zülfüne gönlümüzü
kaptırdığımız uçurum gözlü bir yâr idi. Ne
adı Mihriban’dı ne de saçları sarıydı. Nice
sultanları tahtından eden, akıl almaz
hünerleri bulunan, evliyanın sözündeki
muhabbetti.
Arştan arza, ayaklarımızın altına
indirdiğimiz bu asil duygu şimdi her yerde
kulaklarımızda; içi boşaltılmış dizilerde,
samimiyetsiz insanların dilinde, reklam
panolarında… “Aşk diyorsunuz ya/İşte orda
durun bayım.” Durun ve şapkanızı önünüze
koyun. Yerindeyse kalbiniz,
kurtulabildiyseniz zamanın putlarından
kulak verin Hüsrev Hatemi’ye:
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 19
“Sen yoksun ey aşk
İnsanlar arasında yangın yerleri
Kısa yakınlıkların yıkıntıları var
İşin kötüsü daha sevginin başında
Ellerinde hesap cetvelleri
Kâr ve zarar hesaplıyor insanlar
Kişiler acıyacak ve kin duyacak
Ve sevecek de bir zaman
Fakat sürekli sevgiler sağanağını
sildim aklımdan
Aşk, yoksun sen, seni biz uydurduk
Saatleri unuttuk, aklımızca zamanı
durdurduk.”
DOSTLUK ve VEFA
(Yusuf Fatih KARAYAMA)
“Aradığım canda hem tendedir.
Bilir iken bendedir çağırırım dost.”
Hira Mağarasında vuku bulan bir
ilahi hadisenin meyvesidir, dostluk ve vefa.
Hz.Ebubekir-i Sıddık'ın canının yanacağını
bile ayaklarını dostuna, iki cihan sahibinin
Habibi’ne feda ederek bir vefa timsali
göstermesidir, teslimiyetin adıdır Sevr
Mağarası. Burada olanlar, 1400 yıl sonra
tersine döndü. Kimi insan vefa ve dostluk
izinden gitti, kimisi ise çakal gibi yok
olmaya mahkûm oldu. Ölüm bize
gözbebeğimizin akının siyahına yakın
olduğundan daha yakın olduğu halde zevk-i
sefa halinde dünyanın büyüsüne ve
maskesine kapılmış bir halde yaşamaktayız.
Bu da bizim aramıza şer güçlerin nifak
tohumları ekmesini kolaylaştırıyor.
Yunus Emre Diyor ya, “İri olalım, bir
olalım, diri olalım.” Biz ne iri olabiliyoruz
ne bir ne de diri...
İslam-ı Mübin'ın son kalesi olan Türkiye'de
dostluk ve vefa son demlerinde…
Hz.Peygamber Efendimizin Asr-ı Saadet’te,
632 'de bize öğütler verdiği Veda
Hutbesi’nden eser kalmamış. İnsanlar
zinaya, faize, kötü söze, kibire sirayet
etmekten uzuvlarını çekememektedirler. Bu
gidişat böyle devam ederse asıl gayemiz
olan İlah-i Kelimetullah’ı yayma son
bulacaktır.
Kurda kuşa, dost görünene ve görünmeyene
dost olduk, vefa gösterdik. Sultan
Abdülmecid Han bu uğurda kendini feda
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 20
etti, aynı zamanda Büyük Reşid Paşa da
devletin ölüm fermanını Sultana imzalattı.
Ardından nice sultanlar feda oldu, sonra
“Al-i Mithat” isminde bir devlet oluşturmak
isteyen zat ortaya çıktı. Bu zat çok kibirli,
dost ve vefa bilmez bir adamdı. Devleti
yıkma planları karşında kendisi yıkıldı.
Allah-u Teala ona izin vermedi, dostu
düşmanı gösterdi ancak biz yıllarca bu
gerçeği göremedik.
“Ey şanlı avcı, attın da vuramadın” diyor ya
şairimiz. Evet avcı vurmadı ama daha sonra
şairimiz kalbinden vuruldu. Nerede dostluk
ve vefa bilmeyen zatlar varsa onları bizlere
şirin gösterdiler. Belki de buzdağının
görünen kısmıydı bu. Görünmeyen yüzünü
yıllar sonra Devlet-i Ali Osman yıkılınca
anladık. Günümüzde her taraf paramparça
oldu. Dostluk ve vefa maskesi altında
gizlenen haldeki kişilerdi bunun müsebbibi.
Kimsenin aklına Peygamber Efendimiz’in
hadisleri gelmemekte, dostluk ve vefa
bitmektedir. Biz Yunus Emre'nin aşkını
öğrenmek isteyenlerdeniz ve bu şekilde
gönlümüz mahzun olacak ve olmaya devam
edecektir.
YILDIZ TOZU
(Süleyman DEMİRSOY)
Dolaştım alemi başına buyruk
Gahi ışık saçtım taktılar kuyruk
Ne lisan bilirdim ne de bir uyruk
Sönmüş bir yıldızın tozundan geldim
Karanlıkta yandım söndüm parladım
Küme küme biraraya toplandım
Hançer gibi yüreğine saplandım
Yanmış bir yıldızın külünden geldim
Öyle bir an geldi koptu fırtına
Dönüpte dolaştı girdi burcuma
Nice harçlar kattı yapıtaşıma
Kılavuz yıldızın izinden geldim
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 21
KANDİL ISLIĞI
(Erhan SAYGIN)
Kandil ıslığı nedir, hiç duydunuz mu?
Hiç duymamış olsanız da şimdi şahit
olacaksınız.
Mahallede çocuk bağırışları ile motor
sesleri birbirine karışmış, sesler ta bizim
eve kadar-zaten bizim evin kapısı yirmi dört
saat açık olur-geliyordu.Bu sesleri duymaya
alışkınım. Zamanında ben de bu gürültüyü
çıkaran çocuklardan biriydim. Elimde
poşet, ikindi ezanı okunur okunmaz sokağa
atardım kendimi. Çünkü kandil gecesidir;
çünkü bizim-çocukların- bisküvi, gofret,
şekerleme toplama zamanımızdır; çünkü
sokakların en güzel hatırasıdır kandiller.
Şimdi bu güzel hatıraların birine şahit
olacağım, ama dışarı çıkarsam bu
gerçekleşecek. Dışarı çıkıyorum.
Şaşmıyorum. Ama başka birisi olsa benim
yerimde nihayetinde şaşar. Bu mahalleyi,
insanlarını, çocuklarını, onların
yaşayışlarını görmemiştir.
Hava soğuk, sokaklar kaynar kazan çocuk;
kimi ağlıyor, kimi gülüyor, kimi de
bisküvilerini kaptırmamak için poşetini
sıkıca tutuyor. Sokağın kenarında ağır
adımlarla yürüyorum, bakıyorum etrafıma,
çocukların sıcaklığı sokaklara taşmış. Bir
kadın elime gofret tutuşturuyor, daha
doğrusu ben gofreti alıyorum. Gofreti elime
almamla mideme indirmem bir oluyor. Gün
kararıyor başımın ucunda. Diğer
mahallelere bakıyorum; sokak lambaları bir
yanıp bir sönüyor. Sıra bize gelecek; şu an
bakmakta olduğum hafif çatlamış sokak
lambası da yanacak. Şimdi ne sokağın
kenarındayım ne de ağır adımlarla
yürüyorum. Sokağın tam da ortasındayım.
Bizim burada sokağın kenarı; sokağın
ortasıdır. Hiçbir mahalleli kenardan
yürümez-en azından benim gördüklerimin
tümü- aksine sokağın ortasında salına
salına, kaygısızca yürürler. Ben de şu an
onlardan birisiyim. Lakin uzun sürmüyor.
“Dann dann!..” diye gürültüye ortak olan ve
insanı sağır edecek bir ses, kulaklarımın
dibinde peyda oluyor. Üzerime korna
çalıyor bir genç. Kim olduğunu bilmediğim
bu genç motorun üzerinde; bileğinde
tespihi, çekil der gibi sert sert bakıyor.
Kenara çekiliyorum. Gene de yolun
ortasındayım. Bunun nedeni sokakların
daracık olması. Bu yüzden mahalleli
sokağın ortasında yürürmüş gibi görünürler.
Bahar rüzgarı değiyor yanaklarına,
ellerime...Islıklar duyuluyor sokak
başlarında...Çocuklar sağa sola
koşuşturuyorlar. Kendimi hatırlıyorum: Bu
sokaklarda milleti nasıl kandırdığımı,
onların heyecanlarını, hayallerini nasıl
yıktığını...Tüm bunların üzerinden fazla bir
zaman geçmemiş.
Kulak veriyorum. Akşam ezanı okunuyor,
okunuyor...Çocuklar bir kadının etrafına
toplanmış bisküvi bekliyorlar. Beklemeseler
de zorla alıyorlar. Birlikten kuvvet doğar;
hep birlikte atılıyorlar. Kutunun içinde ne
varsa buna kanmaz bazısı da mutsuzluğu
tadar diğerleri ise kandırıldıklarından
kendilerini kandırama laf atıp
sataşırlar.)Önce ıslık çaldı, çocuklar
Recep'e(Tombul Reco) baktılar. Tam da
tahmin ettiğim gibi...Eliyle karşı sokağı
gösterdi, birden bağırdı:
“Koşun, koşun! Dağıtıyorlar!”
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 22
AĞLARIM
(Süleyman BERÇ HACİL)
I Ben Kaybederim
Bulurum,
Unuturum
Karar veremem.
Gözlerim akar,
Uğurlarda
İşe yarayacağını bilsem
Nereye evrilirim?
Nereye hasıl olurum?
Ne yapabilirim ben?
Ellerim,
gözlerim kanar,
Ağlarım yeniden
Ağlarım
Yeniden
II Ben,
Yaşlı insan
Çoktan Canı yitmiş
Gözleri kanlanmış
Uzuncadır Gülmeyen
Eksik,haram, durgun
Bazen Çıkıntı
Gözlerde hep harap
Ölmüş mü o denilen
Bitiririm gerekse
Aşık olmam
Araştırmam
Ağlarım yeniden
Ağlarım
Yeniden
ALEYKÜM SELÂM
(Mazlum CİHANGİR)
I-
Dediler: Sevdalın geliyor,
Dedim: Hoş geldi, sefalar getirdi.
Dediler: Yanlış olmuş
Başkasının sevdalısıymış gelen,
Dedim: Örtün üstümü ulen, ölem.
Örtmediler.
II-
Sevdalım hiç gelmedi.
Bu nasıl sevdaymış ki beklerim
Bir ömür boyu,
Ne gelen var ne giden!
Derim:
Kendim ettim kendime ben.
III-
Aleyküm selâm,
Uyan deli gönlüm,
Uyanabilirsen…
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 23
ÖRNEK VALİ TUNCAY SONEL’İN İCRAATLARI
TUNCELİ, VALİ SONEL’LE KABUĞUNU KIRDI
Yaklaşık 1 yıl önce Tunceli Valiliği ve Belediye Başkan V. görevine başlayan Tuncay Sonel,
göreve başladığı günden beri şehri adeta cazibe merkezi haline getirdi.
Vali/Belediye Başkan V. Tuncay Sonel, kısa süre içerisinde devletin şefkatini ve
merhametini başta şehit aileleri olmak üzere yetim, öksüz, engeli olan bireyler, yaşlılar,
çocuklar, gençler kısaca toplumun her kesimine göstererek, yöre insanının devlete bakış
açısını değiştirdi.
Vali Sonel, göreve başladığı ilk gün karşılama töreni istemeyerek ve o günün akşamı şehit
ailesini ziyaret ederek farklı bir idareci olduğunu gösterdi.
Sonel, göreve başladığı ilk aylarda yaptırdığı alan taramasıyla ev ev dolaşarak 88 şehit ailesi,
55 gazi, 279 yetim ve öksüz ile 2529 engeli olan vatandaşa ulaştı. Vali Sonel, “Hatırlanmak
Bir Gün Değil Her Gün” bakış açısıyla sadece yılın belirli gün ve haftalarında değil her
fırsatta onların yanında oldu. “Hoş Geldin Melek Sefalar Getirdin” dedi ve çeşitli hediyelerle
yeni bebeği olan ailelerin sevincine ortak oldu.
VATANDAŞLARIMIZA İŞ VE AŞ İMKANI SAĞLANDI
Vali/Belediye Başkan V. Tuncay Sonel, Tunceli’de göreve başladığında ilin en önemli
sorunlarından olan istihdamı öncelikli sorun olarak belirledi. Sonel’in girişimleri sonrasında
işadamları yüzünü Tunceli’ye çevirdi. Tunceli’de 3 tekstil fabrikası kuruldu. Açılan tekstil
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 24
fabrikalarıyla çok sayıda vatandaşımız iş ve aş sahibi oldu. Tunceli, istihdamda 81 il arasında
sonuncu durumdayken, kurulan fabrikalar ve yeni iş alanlarıyla 4. sıraya yükseldi. Organize
Sanayi Bölgesinde kurulan ve şu anda 225 kişinin iş başı yaptığı Peri Tekstil Fabrikasında 5
ayda ihracat seviyesine gelindi. Fabrikada üretilen ürünlerin yer aldığı ilk ihracat Polonya,
Almanya, İngiltere, Fransa, Rusya, İspanya, Çek Cumhuriyeti ve Romanya olmak üzere 8
ülkeye gönderiliyor. Bir tekstil fabrikasından yılda 85 milyon EURO ihracat geliri elde
edilecek. Böylece Tunceli’de ilk kez ciddi manada ihracata başlanmış oldu. Tunceli Merkez
Organize Sanayi Bölgesinde Vali/Belediye Başkan V. Tuncay Sonel’in girişimleriyle 500
vatandaşımızın istihdam edileceği 4. tekstil fabrikasının da temeli atıldı. Bu fabrikamızla
birlikte 3 bin vatandaşımıza iş ve aş imkanı sağlanacak. Tunceli’deki istihdam alanları tekstil
fabrikalarıyla da sınırlı kalmadı. Organize Sanayi Bölgesinde özel sektörce yapımı
tamamlanan Çağrı Merkezinde de en az 960 vatandaşımız istihdam edilecek.
İçişleri Bakanlığı'nca Tunceli Belediyesine görevlendirme yapılmadan önce birçok sorunla
boğuşan Tunceli halkı, Vali Tuncay Sonel’in Belediye Başkan Vekilliği görevine
getirilmesiyle adeta hizmetle tanıştı.
Belediye hizmetlerinde büyük aksaklık yaşanan, toplu taşımadan yol yapımına, park ve bahçe
çalışmalarından sulamaya kadar birçok hizmetin tam anlamıyla verilemediği kentte, Vali
Sonel öncülüğündeki ekip, Tuncelilere en kaliteli belediyecilik hizmetini vermek için kolları
sıvadı.
Yöre insanının sorunları belirlendikten sonra Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın ve Kalkınma
Bakanlığımızın da katkıları ile bu doğrultuda çalışmalar yürütülmeye başlandı.
Tunceli’nin Çehresini Değiştiren Projeler Bir Bir Hayata Geçirildi
Kent merkezindeki Mameki Köprüsü ile Mavi Köprü arasında 80 bin metrekare yeşil alanı
kapsayacak olan alan; park, yürüyüş ve bisiklet yolları, iskele, luna park, amfi tiyatro alanı,
spor alanları ve Dersim Plajı’ndan oluşuyor. Bu alanda vatandaşların çocuklarıyla hoşça vakit
geçirebilecekleri alanlar inşa edildi. 80 bin metrekarede; şık ve şehrin doğal yapısına eşlik
eden bir yeşil alan, halkımızın keyifle kullanabileceği rahat bir yürüyüş yolu, serin ve neşeli
anıların oluşturulacağı bir yüzme havuzu, çocuklar için oyun ve park alanları oluşturuldu.
Ayrıca tüm bunları süsleyecek olan peyzaj düzenlemeleri ile yepyeni bir soluk, modern bir
görünüm ve prestijli bir yatırım Tunceli’ye kazandırıldı.
“Mameki Köprüsü – Mavi Köprü Kıyı Düzenleme Projesi” kapsamında özel olarak deniz
kumu getirilerek Munzur Çayı kıyısında plaj oluşturuldu. Dersim Beach adı verilen plaj
alanında; şezlong, şemsiye, tuvalet, duş gibi hizmetler ücretsiz olarak kullanıma açıldı.
TUNCELİ ARTIK VENEDİK’İ ARATMIYOR
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 25
Tunceli’ye hayat veren Munzur Nehri, Belediyemizce alınan gondollarla daha da renklendi.
Munzur Çayı kıyısında vatandaşların keyifli vakit geçirmesi için alınan gondollar, ücretsiz
olarak hizmete sunuldu. Gondol turlarıyla Tunceli artık Venedik’i aratmıyor.
Geçmişte su kesintilerinin vatandaşları çileden çıkardığı kentte, Tunceli il merkezinden 80
kilometre mesafede bulunan Munzur Gözeleri’nden çıkan, PH değeri 8.45 olan ve ülkemizin
en kaliteli suyu olan Munzur Suyu, Vali Sonel’in girişimleriyle, Orman ve Su İşleri Bakanı
Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun destekleriyle Tunceli’ye getirilecek. Böylece Tunceli’nin içme
suyu problemi de çözüme kavuşturulmuş olacak.
Türkiye’nin en işlevsel, 500 hayvan kapasiteli hayvan barınağı tamamlandı. Şimdilerde
yaklaşık 260 sokak hayvanına bakım ve ev sahipliği yapılıyor.
Yine kentin en önemli değerlerinden olan Munzur Çayı, köprüler üzerinde yapılan
aydınlatmayla, ayrı bir güzelliğe büründü. Orta refüjler başta olmak üzere şehrin dört bir yanı
mevsimlik çiçeklerle donatıldı. Kentin daha estetik bir yapıya kavuşması için toplam 9 Km
peyzaj düzenlemesi ve lale desenli ışıklandırma yapıldı.
Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın katkılarıyla Tunceli'de yıllardır sürücüler için sorun olan
ve sık sık trafik kazalarıyla gündeme gelen Demiroluk Virajı mevkisi, yeni düzenlemenin
ardından genişletiliyor. Ulaşımda önemli arterler arasında yer alan Demiroluk Virajının
düzenleme çalışmaları hızla devam ediyor.
Tunceli- Ovacık yolundaki mevcut yol güzergahından, Ana Fatma mevkiine kadar 7 Km’lik
yol genişletme ve düzenleme çalışmaları ile seyahat rahatlığı ve güvenliği sağlanıyor. Proje
ile yapılacak olan bisiklet ve yürüyüş yollarının yanı sıra Munzur Çayı kıyısında hayata
geçirilecek olan rekreasyon ve piknik alanı ile sosyal hayat daha kaliteli hale getiriliyor. Ana
Fatma mevkiinde yapılacak olan kurban kesim alanı ve çevre düzenlemeleri ile sosyal hayat
gibi kurban ibadetleri de artık daha sağlıklı ve huzurlu bir seviyeye ulaşmış olacak.
TUNCELİ ESNAFININ ÇİLESİ SON BULUYOR
Tunceli için en önemli projelerden biri de Kent Meydanı ve Yeraltı Çarşısı Yenileme Projesi.
Projeyle Tunceli esnafının yıllardır çektiği sıkıntılar son bulacak. Bu proje, yapıldığı günden
beri yenilenmeyen yeraltı çarşısını ve içerisinde bulunan yağmur, kar sularının sızması
nedeniyle zarar gören 85 dükkânın yenilenmesini içeriyor. Bununla beraber, yer altı çarşısı
üzerinde bulunan alan kent meydanı olarak düzenlendi.
Her fırsatta eğitime verdiği desteklerle gündeme gelen Vali Sonel, İçişleri Bakanlığımızın
himayelerinde yürütülen “Biz Anadoluyuz Projesi” kapsamında, 1334 öğrencimizi
üniversiteleri gezmeleri için özel uçakla Ankara, İstanbul, İzmir, Afyon, Denizli, Çanakkale
ve Aydın’a göndermesi, tüm öğrencilere kitap, satranç takımı gibi armağanlar dağıtması,
köylerden ve kenar mahallelerden gelen yüzlerce öğrenciye sabah kahvaltısı vermesi ve
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 26
öğrencilerin yurtlardan okullara ücretsiz olarak taşınmasını sağlamasıyla adeta öğrencilerin
gönlünde taht kurdu.
Vali Sonel, anaokulu öğrencilerini de unutmadı. Belediyemiz tarafından Atatürk
Mahallesi’nde yapımına başlanan kreş projesi tamamlandı. Böylece çocukların sağlık
durumlarının, eğitim ve beslenme gibi şartlarının, hayata hazırlanmalarının sağlanacağı ve
sevgi unsurları ile kontrol altında tutulacağı modern bir kreş Tunceli’ye kazandırıldı.
FESTİVAL PARASI ÖĞRENCİLERE BURS OLDU
Vali/Belediye Başkan V. Tuncay Sonel, ilde göreve başladığı ilk günlerde yaklaşık bir milyon
TL’ye yakın maliyeti olan festivali iptal ederek bu paranın üniversite okuyan gençlerimize
burs olarak verileceğini ifade etmişti. Bu süre içerisinde yapılan çalışma sonucunda ilk
aşamada ailesi Tunceli merkez ya da ilçelerinde ikamet edip Munzur Üniversitesi ve
Türkiye’deki diğer üniversitelerde okuyan 1008 aktif lisans öğrencisine, sekiz ay boyunca
ayda 200’er lira para desteğinde bulunulmaya başlandı. Bu sayı şimdilerde 1155’e ulaştı.
Öğrencilere desteği bununla da sınırlı kalmayan Sonel, Munzur Üniversitesi’nde okuyan 1062
öğrenciye ise öğle yemeği desteğinde bulundu.
Öğrencileri geleceğe hazırlayan öğretmenleri de unutmamak gerek. Vali/Belediye Başkan V.
Tuncay Sonel, 24 Kasım öğretmenler gününde yaptığı sürprizle 24 öğretmene dört gece beş
gün süren Paris seyahati armağan etti.
Adeta kimsesizlerin kimsesi olan Sonel, belediye bünyesinde hizmet veren aşeviyle, günlük
bin kişiye onları rencide etmeyecek şekilde evlerine sıcak yemek götürülmesini sağladı. Sıcak
yemek istemeyen ailelere de kuru gıda yardımında bulunuldu. Tunceli Belediyesi Giysi
Mağazası ile hayırsever işadamlarının desteğiyle vatandaşların her türlü giysi ihtiyacı
karşılanıyor. Yaşlı, kimsesiz ve ihtiyaçlarını gideremeyen vatandaşların evleri de
temizleniyor. Hatta kuaföre gidemeyenlerin evine kadın ve erkek kuaförleri gönderiliyor.
Tüm bu çalışmalar sonucunda tam olarak sosyal belediyecilik anlayışının yürütüldüğü
Tunceli’ye “Devlet Eli” değdi denilebilir.
Çay Keyfi Sokağı Projesi ile il merkezimizde bulunan eski yapılar yıkıldı, yerine kentimizin
dokusuna uygun yerler inşa edildi. Çalışmalar kapsamında, inşa edilen çay evlerinde rüstik
aydınlatma ve ateş tuğlası ile zemin kaplaması yapılarak otantik bir ortam oluşturuldu.
Her ay bir yazar, tiyatro ve konser etkinlikleriyle Tunceli’nin sosyal hayatı renklendiriyor,
Tuncelililer ünlü yazarlar, oyuncular ve müzisyenlerle tanışıyor.
Günün herhangi bir saatinde ya inşaatlarda koşturan ya esnafları ziyaret eden ya da bir yetim,
öksüz, engeli olan, şehit ailesi, gazi ya da kenar mahallede kimsesiz gariplerin evlerinde
ziyarette iken görebileceğiniz Vali Sonel, alışılagelmiş vali profilinden oldukça uzak. Sonel,
mahalle mahalle, ev ev, tek tek geziyor. Mahalle ziyaretlerinde çocuklar başta olmak üzere
yöre halkının Vali’yi bağrına basmasına her an tanık olabilirsiniz.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 27
Tuncay Sonel; “Yol da yaparsınız bina da. Ama siz eğer en ücra köşedeki bir yetimi, bir
öksüzü, bir engeli olan vatandaşımızı, bir kimsesizi ya da bir düşkünü ihmal ederseniz,
yaptığınız diğer işlerin de bir anlamı kalmaz. Bizler Devletimizin şefkatini ve sıcaklığını yöre
halkımıza gösteriyoruz. Onların duası bizler için çok önemli. ‘Biz’ fikriyle, ekip çalışmasıyla
yöremize ve yöre insanımıza faydalı işler yapmaya gayret ediyoruz.” diyerek duygularını dile
getirdi. Sonel, her konuşmasında Tunceli’de yapılan projelere büyük destek veren
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere emeği geçenlere Tunceli
halkı adına şükranlarını sunduğunu ifade etti.
YETİM - ÖKSÜZ EVLATLARIMIZA MEKTUP PROJESİ
- 279 yetim ve öksüz evladımız kayıt altına alındı.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 28
- Tespit ettiğimiz yetim ve öksüz evlatlarımıza mektup yazarak hal hatır sorduk.
Yazdığımız mektupların sonunda ise "Eğer annen veya baban hayatta olsaydı
özlemini çektiğin ve ondan almasını istediğin şey ne olurdu?" diye sorduk.
- Akşamları evlerine gidilerek istekleri yerine getirildi. Devletimizin merhameti, şefkati
ve sıcaklığı evlatlarımıza gösterildi.
HATIRLANMAK BİR GÜN DEĞİL HER GÜN PROJESİ
- 7 ay boyunca yaptığımız alan çalışmalarıyla 2529 engeli olan vatandaşımıza ulaştık.
- “Hatırlanmak Bir Gün Değil Her Gün” bakış açısıyla sadece yılın belirli gün ve
haftalarında değil, her fırsatta onların yanında olup isteklerini yerine getirdik.
- Kimi arabalı yatak, kimi çiçekli elbise istedi. Kiminin hayalinde ise asker olup
helikoptere binmek vardı. Hayallerini çizerek bize ulaştıran engeli olan bireylerimizin
bütün istekleri yerine getirildi.
- Engeli olan vatandaşlarımızın hayatın her alanında olmalarını sağlamak amacıyla
geziler, piknik etkinlikleri düzenledik.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 29
- 1 şoför, 6 oturan ve 3 tekerlekli sandalye kullanıcısı kapasiteli, tekerlekli sandalyeli,
özel tertibatlı minibüs, engeli olan vatandaşlarımızın sağlık hizmetine daha kolay
ulaşması için Belediyemiz bünyesinde hizmet vermeye başladı.
MAMEKİ KÖPRÜSÜ-MAVİ KÖPRÜ KIYI DÜZENLEME PROJESİ
- Kent merkezindeki Mameki Köprüsü ile Mavi
Köprü arasında 80 bin metrekare yeşil alanı
kapsayacak olan alan; park, yürüyüş ve bisiklet
yolları, iskele, kır bahçeleri, luna park, amfi tiyatro
alanı,spor alanları ve Dersim Beach’den oluşuyor.
- Bu alanlar sakura ve ıhlamur ağaçlarıyla
renklendirildi. Kısacası, vatandaşların çocuklarıyla
hoşça vakit geçirebilecekleri alanlar inşa edildi.
- 80 bin metrekarede; şık ve şehrin doğal yapısına
eşlik eden bir yeşil alan, halkımızın keyifle
kullanabileceği rahat bir yürüyüş yolu, serin ve
neşeli anıların oluşturulacağı bir yüzme havuzu,
çocuklar için oyun ve park alanları oluşturuldu.
- Ayrıca tüm bunları
süsleyen peyzaj
düzenlemeleri ile
yepyeni bir soluk,
modern bir
görünüm ve
prestijli bir yatırım
Tunceli’ye
kazandırıldı.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 30
CEMEVLERİMİZE VE İNANÇ YOLLARINA DESTEK PROJESİ
- Tunceli Belediyemizce, ilimiz Merkezde bulunan
Hacı Bektaş-ı Veli Kültürünü Yayma ve
Yardımlaşma Derneği Cemevi'nin ışıklandırma
projesi hayata geçirildi.
- Cemevimizin çevre düzenlemesi yapılarak bank ve
oturma grupları ile donatıldı.
- Belediyemiz tarafından Darıkent, Mazgirt ve
Çemişgezek Cemevlerinin ihtiyaçlarının giderilmesi
için toplamda 200 bin TL yardımda bulunuldu.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 31
15 TEMMUZ ŞEHİTLER PARKI PROJESİ
- 15 Temmuz Şehitler Parkı ile
halkımız 20.000 m2 yeşil alana
kavuştu.
- Parkımız; 1 restaurant,1kır kahvesi,
tenis kortu, satranç ve golf alanı,
büfe,mescit, wc-duş, oturma
alanları, çocuk oyun alanları, fitness
alanı, bebek bakım odası, güvenlik
kulübesi, seyir terasları ve toplamda
1000 metre koşu ve bisiklet yolu ile
halkımızın hizmetine sunuldu.
- 15 Temmuz Şehitler Parkı’nda
Vali/Belediye Başkan V. Tuncay
Sonel’in desteğiyle halkımıza
ücretsiz çay ikramında da
bulunulmaktadır.
- Çocuklarımızın 15 Temmuz Şehitler
Parkı’nda güven içinde oynaması ve
parkımızın güvenliği için kamera
sistemi takıldı. 15 Temmuz Şehitler
Parkımız güvenlik kameralarıyla
donatılarak 7 gün 24 saat izlenmeye
başlandı.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 32
1155 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNE BURS PROJESİ
- Vali/Belediye Başkan V. Tuncay
Sonel, Tunceli’de göreve başladığı
ilk günlerde yaklaşık 1 milyon
TL’ye yakın maliyeti olan festivali
iptal ederek bu paranın üniversitede
okuyan gençlerimize burs olarak
verileceğini ifade etti.
- Vali Sonel Sözünü Tuttu, Festival
Parası Öğrencilere Burs Oldu
- Geçen süre içerisinde ailesi Tunceli
Merkez ve ilçelerinde ikamet edip,
Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde
öğrenim gören Tuncelili gençler
tespit edildi.
- Yapılan çalışmalar sonunda Tunceli
Merkez ya da ilçelerinde ikamet
edip Munzur Üniversitesi ve
Türkiye’deki diğer üniversitelerde
okuyan 1155 aktif lisans öğrencisine
ayda 200 TL olmak üzere 8 ay
sonunda toplamda 1.848.000,00 TL
burs verildi.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 33
KENT MEYDANI VE YERALTI ÇARŞISI YENİLEME PROJESİ
- Kent meydanı ve 85 iş yerinin
bulunduğu yeraltı çarşısı modernize
ediliyor.
- Kentimiz için en önemli projelerden
biri olan “Kent Meydanı ve Yeraltı
Çarşısı Yenileme Projesiyle” Tunceli
esnafının yıllardır çektiği sıkıntılar
son bulacak.
- Bu proje, yapıldığı günden beri
yenilenmeyen yeraltı çarşısını ve
içerisinde bulunan yağmur, kar
sularının sızması nedeniyle zarar
gören 85 iş yerinin yenilenmesini
içeriyor.
- Yer altı çarşısı üzerinde bulunan alan
ise kent meydanı olarak düzenleniyor.
Yapımı devam eden kent meydanı,
2600 m2 açık alan, 4 adet süs havuzu,
500 m2 peyzaj düzenlemesini
içeriyor.
- Projemizin tamamlanmasıyla Tunceli
en büyük eksiği olan kent meydanına,
esnafımız ise modern iş yerlerine
kavuşmuş olacak.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 34
MUNZUR'DA GONDOL VE TEKNE SEFASI PROJESİ
- Tunceli’ye hayat veren Munzur
Nehri, Belediyemizce alınan tekne,
jet ski ve gondollarla daha da
renklendi.
- Munzur Çayı kıyısında
vatandaşların keyifli vakit geçirmesi
için alınan tekne, jet ski ve
gondollarücretsiz olarak hizmete
sunuldu.
- Munzur Çayı kıyısını cazibe
merkezine dönüştürmek için
yürütülen çalışmalar kapsamında
alınan gondollarla Tunceli artık
Venedik’i aratmıyor.
- Vatandaşlarımız, Munzur Çayı’nda
tekne gezintileri yaparak hoşça vakit
geçiriyor.
- Jet-ski ve sürat teknesi ise su
sporları ile adrenalin severlerin en
büyük tutkusu oldu.
- Düğün ve nişan merasimleri ile
yemek ve kahvaltı sunumlarının
yapılacağı büyük tekneler de
Tuncelililerin hizmetine sunuldu.
Tekne gezintileri, gondollar, jet ski, yapımı
tamamlanan büyük iskele ile Tunceli artık
Akdeniz sahillerini aratmıyor.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 35
TUNCELİ BELEDİYESİ AŞEVİ PROJESİ
- Tunceli Belediyemiz hayata
geçirdiği sosyal projelerle ihtiyaç
sahibi ailelerin hayatına dokunuyor.
- Belediyemiz bünyesinde hizmet
veren aşevi sayesinde, ihtiyaç sahibi
1000 kişinin evine günlük sıcak
yemek götürülüyor.
- Aşevimizde pişen yemeklerden
yararlanmakisteyenihtiyaç sahibi
vatandaşlarımız 153 Beyaz Masa
Danışma Hattı üzerinden ya da
Tunceli Belediyesi Kültür ve Sosyal
İşler Müdürlüğüne gidip bizzat
başvuru yapabiliyor.
- Yapılan incelemeler sonrasında
belirlenen ihtiyaç sahibi
vatandaşların evine her gün 3 çeşit
yemek, sıcak koruma özelliğine
sahip sefer taslarıyla Belediyemiz
personeli tarafından götürülüyor.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 36
2500 KİŞİYE İŞ VE AŞ; İSTİHDAM PROJESİ
- Vali/Belediye Başkan V. Tuncay
Sonel, Tunceli’de göreve
başladığında ilin en önemli
sorunlarından olan istihdamı
öncelikli sorun olarak belirledi.
- Vali/Belediye Başkan V. Tuncay
Sonel’in girişimleri sonrasında
işadamları yüzünü Tunceli’ye
çevirdi. Tunceli’de 3 tekstil
fabrikası kuruldu.
- Açılan tekstil fabrikalarıyla çok
sayıda vatandaşımız iş ve aş sahibi
oldu.
- Tunceli, istihdamda 81 il arasında
sonuncu durumdayken, kurulan
fabrikalar ve yeni iş alanlarıyla 4.
sıraya yükseldi.
- Organize Sanayi Bölgesinde kurulan
ve şu anda 225 kişinin iş başı
yaptığı Peri Tekstil Fabrikasında 5
ayda ihracat seviyesine gelindi.
Fabrikada üretilen ürünlerin yer
aldığı ilk ihracat Polonya, Almanya,
İngiltere, Fransa, Rusya, İspanya,
Çekya ve Romanya olmak üzere 8
ülkeye gönderiliyor. Bir tekstil
fabrikamızdan yılda 85 milyon
EURO ihracat geliri elde edilecek.
Böylece Tunceli’de ilk kez ciddi
manada ihracata başlanmış oldu.
- Tunceli Merkez Organize Sanayi
Bölgesinde Vali/Belediye Başkan V.
Tuncay Sonel’in girişimleriyle 500
vatandaşımızın istihdam edileceği
4. tekstil fabrikasının temeli atıldı.
Bu fabrikamızla birlikte 3000
vatandaşımıza iş ve aş imkanı
vermiş olacağız.
- Organize Sanayi Bölgesinde özel
sektörce yapımı tamamlanan Çağrı
Merkezinde en az 960 vatandaşımız
istihdam edilecek.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 37
- Tekstil fabrikalarında çalışan
vatandaşlarımıza Belediyemizce
öğle yemeği ve servis desteği de
sağlanıyor.
- Desteklerimiz kapsamında tekstil
fabrikalarında çalışmak için
Nazımiye ilçemizden il
Merkezimize gelen vatandaşlarımıza
da ücretsiz servis desteği veriyoruz.
SANAT SOKAĞI YENİLENİYOR
- Proje kapsamında, Tunceli’nin en
işlek sokağı; aydınlatma, ahşap dış
cephe giydirme, otomatik kepenk,
şemsiye dekorasyonu, yol- kaldırım
yenileme çalışmaları yapılarak adına
yakışır duruma getirildi.
- Sanat Sokağımıza çok daha
kullanışlı ve estetik oturma bankı,
aydınlatma direkleri yerleştirildi,
görsel kirlilik yaratan unsurlar
kaldırıldı.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 38
ÇAY KEYFİ SOKAĞI PROJESİ
- Çay Keyfi Sokağı Projesi ile il
merkezimizde bulunan eski yapılar
yıkıldı, yerine kentimizin dokusuna
uygun yerler inşa edildi.
- Çalışmalar kapsamında, inşa edilen
çay evlerinde trustik aydınlatma
yapıldı. Ateş tuğlası ile zemin ve
duvar kaplaması yapılarak otantik
bir ortam oluşturuldu.
- Çay Keyfi Sokağında bulunan taksi
durağı da yenilenerek taksici
esnaflarımızın hizmetine sunuldu.
- Rengarenk şemsiyelerle donatılan
Çay Keyfi Sokağı ile şehir
merkezimiz yeni bir yüz kazanmış
oldu.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 39
LALE FİGÜRLÜ AYDINLATMA,PEYZAJ DÜZENLEME VE BİTKİLENDİRME
PROJESİ
- “Lale Figürlü Aydınlatma” Projesi
ile Tunceli’nin caddeleri, laleleri
simgeleyen ışıklandırmalarla
süslendi.
- Kentin daha estetik bir yapıya
kavuşması için toplam 9 Km lale
figürlü ışıklandırma yapıldı.
- Aydınlatma direklerindeki lale
figürleri ile Tunceli’nin caddeleri
farklı bir havaya büründü.
-Tunceli Belediyesi Park ve
Bahçeler Müdürlüğü ekipleri, kentin
daha estetik görünmesi için kavşak
ve orta refüjleri çiçeklerle donattı.
-Toplam 10 Km’lik yol güzergahı
ile 3 kavşak, orta refüj ve
kaldırımlar düzenlendi.
-Tunceli’nin bütün kaldırımlarında
ağaçlandırma çalışmaları yapıldı.
-İl Merkezimizde vatandaşlarımızın
yoğun olarak kullandığı cadde ve
sokaklardaki ağaçlar, renkli
fenerlerle donatılıp ışıklandırıldı.
-Parklarımızda bulunan çocuk oyun
gruplarına, çocukların daha güvenli
ve sağlıklı bir ortamda
oynayabilmesi için EPDM zemin
uygulaması yapıldı.
-Tunceli’deki bütün parklarda
bitkilendirme ve bakım çalışmaları
aralıksız devam ediyor.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 40
DOĞA, SU VE HAVA SPORLARINI GELİŞTİRME PROJESİ
-
- Tunceli, Vali/ Belediye Başkan V.
Tuncay Sonel’in hayata geçirdiği
projelerle, rafting ve diğer doğa
sporları açısından adeta cazibe
merkezi haline geldi.
- Projeile kentin doğa, su ve hava
sporlarında markalaşması
hedefleniyor.
- 23-27 Mayıs 2018 tarihleri arasında
Tunceli’de ilk defa gerçekleşen
Türkiye Rafting Şampiyonasına ev
sahipliği yaptık.
- Türkiye Gelişmekte Olan Spor
Branşları Federasyonu (GOSBF)
tarafından düzenlenen Valiliğimiz
ve Belediyemizce desteklenen
şampiyonaya ülkemizin çeşitli
yörelerinden sporcu, hakem ve
teknik heyetten oluşan yaklaşık 500
kişi katıldı.
- Dünya Rafting Federasyonu
tarafından Munzur Çayının
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 41
Aşağıtorunoba - Venk Köprüsü
güzergahındaki parkur,
“Uluslararası Rafting Parkuru” ilan
edildi.
- Tunceli’de Türkiye Yamaç Paraşütü
Akrobasi Şampiyonası ve Kano
Türkiye Şampiyonası yapılması
planlanıyor.
- Ovacık ilçesinde 3 yıl önce hizmete
giren kayak merkezi, her yıl binlerce
yerli ve yabancı turisti ağırlıyor.
DEĞERLİ S
(Serdal SEVGİ)
Hiç aklımda yoktu aslında sana
yazmak. Bugün Sevgili Serkan Türk’ün son
kitabında bir cümle geçiyordu! ‘’Bazen
Okuduğumuz şeylerle düşündüğümüz
şeyler başka bir şey olabiliyor’’ öyle bir
şeyden dolayı Pazar akşamı saat yirmi bir
sularında duvara toslayıp tarumar oldum.
Dürüst olmak gerekirse Pazar günü
kıskandım seni! Benim içimde beyaz
güvercinler pırpır ediyordu. Umut
meşalelerini yine bu toplumun özlemleri
yakıyordu. Sen ise gideceğiniz pikniğin
oraganizasyonu yapıyordun…
Kazanan sen oldun. Ben yine her
daim olduğu gibi ekran karşısında
gördüğüm Türkiye haritasının siyasi
partilere göre renklere bakıp fon dip yaptım
şişe de kalanı.
Öyle zor oldu ki uyanmam sabah!
Kanımı çekmemişlerdi, kanımla beraber
ruhumu da çekmişlerdi! İzin aldım yarım
günlük! Kalkamadım o yataktan. Çarşaf
kefenim, yorgan toprağım oldu.
Kıpırdamadan yattım. Düşünmeyi
düşünmek düşüncemden geçmiyordu.
Ekran da rakamlar ile söylenen değildi
derdim halbuki. Galibiyet ve sevinçten çok
uzaktı benim dileklerim. Bir siyasi partiye
mensup değildim. Benim partim, benim
partim umuttu, refahtı, eğitimdi ve
huzurdu. Benim istediklerim olmadı!
Zormuş! Gerçekle yüz yüze kalmak!
Okuduğumuzdan farklı düşünmek buymuş.
Bunu da öğrendik gelir geçer ahirlik
ömrümüzde. Sen mangalı yakıp her
konuğunun sohbetine nail olup, mangal
kömürünün çıtırtısını kulağınla duyup, etin
kokusunu ciğerine çekip gözlerin denizlerin
en güzeline bakarken. Keyfe kaldırdığın
tüm kadehlerinin ardından pamuk gibi
kalkarken yatağından ben bu haleti ruhiye
içerisinde idim.
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 42
Pazartesi öğleden sonra elim
istemsizce gezerken haber sayfalarında biz
gibi alkole düşkün başka memlekette nefes
alan beni seven ve seni bilen bir dostum
aradı. Kayseri civarından bir kız ile
tanışmış. Sesinde özlem var! Ama
karıştırmış olayı. Severken gözünü
çıkarmış. Vardır zaten onun öyle halleri.
Sevgisiz büyümüş, görmemiş ve bilmemiş
sarılmayı.
Sana özendim. Ama özenilmekle
olmuyor ki. Her insanın karakteri var dimi!
‘’anlıyorum seni den öteye geçtim. Dürüst
ol içten ol. Daim et’’ dedim. Bugün kafayı
çekmiş ‘’ bumuydu diye hesaba çekti
beni!’’ geçer diyemedim. Bunları
yaşamadan olmuyor desem zaten
anlamayacaktı. Kadın unutmaz! Kadın hep
son cümleyi bilir!
Ne yalan söyleyeyim bir nebze iyi
geldi bana. İçkiden kaçıp bol okudum o
esnada. Hani hayatta alışkanlıklar var derler
ya. Onu bizzat yaşadım. Artık köşe yazısı
okumayacağıma dair söz vermiştim
kendime! Ne mümkün! Olmuyor.
Olamıyor. Sabah kahvaltı sonrası yaktığım
sigara ile klozet tepesinde telefonda hazır
olarak beni bekleyen uygulamaya gidiyor
elim. Ve satır satır okuyorum ahval-i
halimizi.
İnsan birini gerçekten sevince
sahiplenir ya onun her şeyini! Bu haberleri
çok iyi aldığını biliyorum. O patileri kesilen
evladımızı yazmak istedim. Şila geldi
aklıma! Eviniz de ki bakışı geldi. Yorgundu
gözleri! Fulsen’imizin özeni geldi. Belki
artık dünya bile tahammül edemeyip uyarı
olsun diye salladı, oturduğumuz zemini.
‘’çıkmadım ben dışarıya Şila Hastaydı’’
dedi. Enkaz altında kalmayı göze alan bir
Şila seven ile balta ile dört ayağı ve
kuyruğunu kesilen insanlık ötesi varlıkların
seçimi ile ülkeyi yönetilmeye kalkıyoruz.
Gördüğün gibi doluyum yine. Ama
bunda çok fazla doluyum. Bir bebeğin anne
memesine muhtaçlığı halim. Seni bulmmak,
doğruyu söylemeyi bir kenara bırakıp,
kendi tarzı ile doğruyu pekiştiren
Datça’mda Can Babamı özledim. Seni
Özledim Derin Bakan Dostum. Üzerimde
biriken kin nefret aymazlık yaftalarını
denize nazır teker teker atmayı özledim.
Gerçekten yetenekli bir müzik
öğretmenin söylediği bir şarkı, çok
eskilerde kalan sevdiği için yanan gönlü
çok güzel bir insanın hasreti ile yazdım bu
satırları.
Kısaca özetlemek gerekirse
özledim…
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 43
AYRILIK
(Nesih ESEN)
Yol yola düştü,
Yokluk ruhumuza işledi,
Hadi hazırla valizi,
Ayrılık bize düştü.
El salla geleceğe,
Unutuver geçmişini,
Sen tek kaybolmadın,
Bak valizinde nice yitirilenler…
Gece geceye küstü,
Gündüz mum yakar oldu,
Herkes masalında uyudu,
Gökten de üç elma düşmedi…
Sonu böyle bitmemeliydi,
Hani içime de sinmedi böyle yaşamak,
Eee neylersin,
Hayatın gerçeği bu değil mi?
ŞEHRİN YÜZÜ
(Selami ÖZKAN)
“Yenik düşüyor her şey zamana/Biz
büyüdük ve kirlendi dünya.”
Mahmut Emmi sokağın köşesinden
seslendiğinde anladım müzikten bir ömür
ayrılamayacağımı: “Gadasını aldııım, hadi
gap gel de şu darbukanı iki dıngırdat.
Dizimin sızısı gitsin.” Minik ellerimle
başlardım “Yankı” marka darbukamı
çalmaya. Mahmut Emmi de eşlik ederdi pes
sesten bana: “Hunat mahlesinde
yaylayamadım anam yaylayamadım/Divane
gönlümü anam eyleyemedim.” Germir
Bağları, Gelin Ayşem ve daha niceleri…
Kayseri’nin çoğu yeri türküde
söylendiği gibi bağdı, bostandı. Kaysı mı
dersin, armut mu yersin gözün gönlün
açılırdı şöyle bir gezsen. Tabiat gibi
insanlar da bozulmamıştı. Niyetler temiz,
bakışlar halisane idi konuya komşuya.
Çarşıda işin mi var ünlerdin Nadiye
Abla’ya: “Gıız bizim uşaklara göz kulak ol
da çarşıya gidip gelek anam. Garnı acıkırsa
ekmene acık salça sür de vir bebelere.”
Nadiye Abla elinde örgüsü, çocukları
görebileceği hâkim bir yerde otururdu.
Gözlüklerinin altından bir bakış atardı ki
sıkıysa uzaklaş biraz. Yaramazlık yapana
“Lan oluuum, anan seni bana emanet etti.
Bağrı yufka olur dirler emanetin.
Uzaklaşma emi canını yidiiim.” derdi. Emir
telakki edilirdi söyledikleri. Nerden
bilecektik yıllar sonra aynı apartmanda
oturup da birbirini tanımadan yaşayanların
türeyeceğini. “Üst üste insan türü/Bu ne
hayat götürü/Yakınlıktan ötürü/Kaçıp
gitmiş yakınlık.”
Çarşı, bizim için dürüm ekmek
demekti. Pazarları kuş pazarına çocuklarını
da götüren babalarımız dönüşte hediye
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 44
olarak tavuk dürüm alırlardı bizlere. Kuş
pazarı tam bir panayır alanı gibiydi. Renk
renk tavuklar, çaşırlı güvercinler, tıslayan
kazlar… Ne ararsan bulunurdu derde
devadan gayrı. Odun ateşiyle çay
demleyeni, sırtındaki tepsiyle simit satanı,
cepçisi, yankesicisi her meziyet insan
özenle seçilmişçesine resmigeçit yapardı
gözünüzün önünden.
Bir gün okulumuza seyyar berberler
gelmişti. Hemen koşup sıraya girmiştik o
heyecanla. İlk berber tıraşımı o gün
olmuştum. Ondan önce saçlarım hep üç
numaraya vurulurdu Alman malı elektriksiz
saç kıpma makinesiyle. Makine saçını
çeker, canını yakar, gözün yaşarır ama
nafile. Bir an evvel bitmeli bu iş. “Kabak”
diye takılırdı mahallenin zıpırları. İşte o
vakit başlardı kavga, niza. “Oluum ben
kabaksam sen de bostan korkuluğusun hatta
yan gel yat Osmansın.” derdik onlara.
Osmanlar, Aliler ve Ömerler…
Hepsi o taşradan bir kuş gibi havalandılar
semaya. Kaderin onlara çizdiği rotada
ilerlediler bir seyyah edasıyla. Şimdi ne
vakit bir Erciyes Türküsü duysalar
burunlarında tüter memleketleri: “Aman Ali
Dağı derler de dağların hası/İndik
Hisarcık’a yedik kirazı.”
RUH SANCILARI
(Oğuz ANIL)
benim fobilere karşı hobilerim vardır
üç boyutlu hayvanlardan tek farkımız
riyakarlığımız ve kötülüklerimizdir
açgözlülüğümüz bir diğer özelliğimiz
her zamanki insan aldanır ve aldatır
şeytan ayrıntıda saklıdır
kendi kendine eziyet ve zarar veren tek
biziz
delilik sınırlarında dolaşıp daireyide geçip
bitiren ruh ölümsüzdür
ve şair bunları yazarken ölüm kol gezemez
buralarda
ama herkes bir gün ölecek bu sonsuzluktur
ruhun ebediyeti rüyadan hakikate giden
merkez
ancak böyleki sonsuz ruhlar bitmez
hakikattir
iyiyle doğruyu ayıran kalbimizdir ama
vicdan aklımızın neresindedir
yanlış ve şeytaniyi gören gözler yine
hepimiziz
adaletsiz dünya nerede yenildi lucifere
niye saf ruhlar bocalıyor ve dünya dönüyor
elbet sorulur bunu ahlakı cehennem ve
cennettede
ahirde ve fanide heryerde
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 45
ÖLÜLER ACIKMAZLAR
(Oktay GÜLER)
Gecenin karanlığı yerini sabahın ilk
ışıklarına bırakmaya hazırlanırken
yatağından kalkamayacak kadar yorgun
hissetti kendisini. Yatağının hemen sağında
duran sandalyesinin üzerine koyduğu
alarmın saatine baktı. Alarmın çalmasına
daha 17 dakika var deyip yorganını üstüne
daha bir sıkı çekti. Uzun koşu maraton
yarışmacılarının startını veren tabanca sesi
gibi çaldı alarm.’' Haydi bismillah’’deyip
doğruldu yatağından. Yüzünü bile
yıkamadan odasının karşısındaki mutfağa
geçti. 6 metrekare halının anca
doldurabildiği ve adına şahane dediği
mutfakta gözüne ilk ilişen çaydanlık
olmuştu. Çeşmeye yöneldi, bu sefer inşallah
diyerek umutla açtığı musluktan su
gelmediğini görünce kendi kendine küfretti.
Oysa cebindeki son para bile yetmemişti
son gelen faturanın yarısını ödemeye.
Yüzünü yıkamadan hemen tekrar yatağına
girip yapacak daha güzel bir şey olmadığını
düşündü. Ayakları gitmek isterken beyni
birden çark edercesine onu yolundan
alıkoymuştu. Hızlıca son 6 aydır üzerinden
hiç çıkarmadığı ve bazen de üşenmezse
toprakla yıkadığı gömleğini üstüne
geçiriverdi..
Alttan üç düğmesi olmayan bu gömlek
ona babasını hatırlatır ve bu yüzden
üstünden hiç çıkarmazdı. Oysa sağlığında
babasını bir gün bile görmemişti. Kendisi
daha doğmadan gitmiş ve bir daha onu
arayıp sormamıştı. En son baban öldü
dediklerinde tanımıştı babasını. Belki de
yaşıyor olsaydı babası karşısına güzel bir
gömlekle çıkacaktı ama onun ölebileceğini
hiç düşünmemişti. Kapının önüne koymaya
çoğu zaman korktuğu çift renkli rugan
ayakkabısının arkasına basarak hızlıca
merdivenlerden inmeye başladı.
Henüz bir kat inmişti ki yine 13
numaranın gürültüsü kulağına kesildi.
İstemsizce durdu. Hayatında belki
yapmaktan çok da hoşlanmadığını
düşündüğü şeyi yaparak 13 numaralı
kapının öte tarafındaki sesleri dinlemeye
başladı. Sesler giderek artıyor, bazen
küfürler bazen de kırık bardak seslerini
işitiyordu. İçerden ‘’yardım edin’’ çığlığını
duyunca sanki kendisine
saldırıyorlarmışçasına daha da hızlanarak
merdivenlerden indi. Artık basamakları
üçer beşer inmeye çalışıyor ve rahatsız
olduğu gürültüden bir an önce kurtulmaya
çalışmıştı. Sokağa en nihayetinde
çıkabilmişti. Daha yirmi metre yürümeden
bir ağacın etrafında tavaf eden, kuyruğu
dikilmiş ve keskin bir tiz sesle miyavlayan
sarı kediyi gördü. Börekçi de görmüş
olacak ki sabah işçilerine kesmek üzere
olduğu böreğin bir ucundan kedinin önüne
atıverip dükkanının kapısını hızlıca örttü. O
da haklıydı çünkü yoldan geçen arabaların
pis dumanları bin bir emekle yaptığı
böreklerine sinmemeliydi.
Karnının guruldadığını, kedinin bir
lokmada böreği midesine indirdiğinde fark
edebildi ancak. Acaba o da ağacın etrafında
birkaç tur atsa mıydı ya da tiz bir sesle kedi
sesi çıkarıp en azından bir lokmacık böreğin
tadına baksa mıydı? Derin bir iç çekti.
Ellerini, cepleri delik pantolonuna götürdü.
Parmak uçları ceplerin içinden tenine
değmiş ve ( soğuktan olsa gerek ) diken
diken olan kıllarını çekiştirmeye
başlamıştı.. Adımlarını hızlandırarak her
gün farkına varmadan yürüdüğü
dükkanların önünden sessizce sıyrıldı.
Sonunda kendisi gibi daha birçok
gündelikçinin bulunduğu medyana geldi.
Burası; meydan adı verilmiş, insan
gücünün çok ucuza satın alındığı ucuz bir
köle pazarıydı ona göre. Her gün kasketli,
deri çizmeli şalvarlı adamlar bu meydana
gelir, en heybetli, en dayanıklı
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 46
gördüğü kişileri rastgele seçer ve en ağır
işleri akşama kadar onlara yaptırırlardı.
Üstelik karın tokluğuna. Bazı günler bu
adamlardan hiçbiri gelmez, sabahtan
akşama kadar karşı sokağın içinden ha
şimdi geldi ha şimdi gelecek diye
umutsuzca işverenler beklenirdi. Her
ihtimale karşı oradan ayrılınamazdı ki.
Buranın tek güzelliği bu saatlerde
belediyenin hazır tuttuğu mobil çorba
hizmetiydi. Sabahın ilk ışıklarında genci,
yaşlısı, öğrencisi ,fakiri, işçisi bu çorbadan
ve birkaç dilim ekmekten almak için adeta
yarışıyor, sıraya giriyor, bazen sırada araya
kaynayanlar yüzünden küfürlü kavgalar
ortaya çıkıyordu. Bugün çorba erken
bitmişti. 13 numaranın kavgasına kulak
kesilmeyip hemencecik gelseydi belki
çorbasını alabilir ve guruldayan karnına
enfes bir ziyafet çektirebilirdi. ‘'Bugün
kısmetim yok’’deyip umutsuzca diğer
işçilerin yanına kadar yürüdü.. Yere
çömeldi. Gömleğinin üstten bir parmak
kalınlığındaki yırtığına aldırmadan elini
cebine götürdü. Parmakları sigara arıyor
ama daha çok bu arama sanki yerin
metrelerce altındaki kömür madenini
çıkarmaya çalışan kazma ve kürekleri
andırıyordu.
Yanına birisinin gelme umuduyla sağına
ve soluna bakınıp başını önüne çaresizce
eğdi. Nihayetinde yanı başında iki ayak
sesini hissederek kafasını bir umutla
kaldırdı. ‘’ Gel ‘’ sesine kayıtsız kalamamış
o kadar kişinin içinden kendisinin
seçilmesini övünç saymış, fötr şapkalı
adamın arkasına takılmıştı. Ne iş yapacağı
ya da yaptıracakları umurunda bile değildi.
Belki insaflı biri olabilir ona öğlen ezanı
vaktinde birkaç lokmacık verebilirdi. Neden
sadece kendisinin bu işe seçildiğini yol
boyunca düşündü. Oysa zayıf ve
çelimsizdi.Bu durum onu hem
gururlandırıyor hem de
korkutuyordu.Birkaç sokak arası hızla
geçildikten sonra fötr şapkalı adam arkasını
dönerek ‘’ Geldik’’ dedi. Hemen başla
,akşam ezanına kadar çalış ve gitmeden
önce beni gör, paranı al, dedi. Kafasını
yukarı kaldırdığı zaman o güne kadar
gördüğü en yüksek inşaat binasında
çalışacağını anlamıştı. Fötr şapkalı adam,
öğlen yemeği için bir şey konuşmamıştı
onunla. Ya vermeselerdi. Kendi kendine ‘’
neyse ‘’ deyip akşam alacağı paranın
sıcaklığını ve helalliğini çok kısa süre
içinde aklından geçirdi.’’ Heyyyy!! ‘’diye
bir ses duydu yukarıdan. Kafasını tekrar
kaldırdığında elleriyle kendisini çağıran ve
ustabaşı olduğunu tahmin ettiği kişiyi
gördü. Tamam dercesine kafasını iki kere
yukarıdan aşağıya doğru salladı.
İnşaata çıkmaya başladı. Birinci, ikinci,
üçüncü, beşinci derken kan ter içinde on
birinci kata kadar çıkabilmişti. Hava ayaza
kesiyor, yırtık gömleği göbek tarafından
rüzgarı yiyor ve bu soğuk teriyle beraber
midesini bulandırıyordu. Ustabaşı nasırlı
elleriyle ona elemesi gereken kumu , elenen
kumu karacağı çimentoyu ve sıva yapacağı
malayı işaret etti. Vakit kaybetmesini
istemediği her halinden belliydi. Ağzının
sol kenarına sıkıştırdığı sigaranın
dumanından yüzünü seçebildiği ustabaşına
anladım dercesine kafasını sallayarak ‘’
Tamam ’’ dedi.
Hemen ellerini küreğe yapıştırıp ısıtmak
istedi. Çok kısa sürede kumları elemeyi
başarabilmişti. ‘’ Bunu kimse benden daha
iyi yapamaz ’’ diye içinden geçirdi. Elediği
kumların yanına çömelip gözünün önüne
sabah gördüğü sarı kediyi getirdi. Kedinin
bu sabahki kısmeti kendisininkinden
katbekat daha açıktı. Ağzına tam küfrü
yapıştıracağı sırada, yanında insanların
adını bilmediği ama Akseli diye çağırdığı,
kaba görünümlü, pis kokan biri
belirdi. ‘'Saygı göstermenin sırası değil’'
diye içinden geçirmişti. Ayağa kalkmak
istemedi. Başını yine önüne eğmişti,
neyden, kimden mahcup olmuştu o da
bilemiyordu ama gözlerinin önünde sunulan
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 47
sigarayı görünce bayram harçlığı almış
çocuklar gibi sevinmişti.
Kendisine uzatılan bir dal sigara onun
kahvaltısı olabilecekti. Belki karnı
doymayacak ama çekilen diş etlerinin
sancısının imdadına tütün yetişebilecekti.
Hayır diyemedi, teşekkür bile etmeden
hemen Akseli’nin sigarasından kendi
sigarasını tutuşturdu. Öyle derin bir nefes
çekmişti ki daha ilk nefeste sarma tütün
yarısına kadar yanmıştı.Ciğerleri bu duman
çokluğuna isyan mı ediyor bilinmezdi ama
o halinden çok memnundu. Gözeri dönüyor,
sigaranın dumanının damarlarında kan
yerine dolaştığını hissedebiliyordu.
Hayatında hiç seks yapmamıştı ama
yapsa bile onun için seks, ancak bu kadar
güzel olabilirdi. Akseliyle hiç
konuşmadılar. Belki onları buluşturacak
ortak kaderlerini daha sonra keşfedeceklerdi
ama şimdilik ikisinin de ağzını bıçak
açmıyordu. Aşağı kattan ustabaşının diğer
işçilere ettiği küfürleri duydular.. Adeta
banka soygunundan kaçan hırsızların telaşı
vardı ikisinde de. Ustabaşı yukarı çıkmadan
sanki hiç mola vermemiş gibi tekrar
küreğine atıldı. O iri yarı, kaba saba Akseli
ne ara yanından ayrıldı farkına bile
varmamıştı.
Ağzında biraz önce içtiği tütünün
taneleri, ciğerlerinde zehri, yüzünde tüm bu
olup bitenin tebessümü vardı. Artık o
çimento karmıyor adeta okuma yazma
öğreniyordu. Hızlıca birkaç çimento
torbasını küreğinin arkasıyla delip kumlarla
buluşturdu. Kum ve çimentonun hacmi
iyice büyümüştü. Bu sefer küreğinin
arkasıyla derin bir havuz oluşturup gözü bu
havuzu dolduracak suyu aradı. Birkaç metre
ötede hortumun ucu adeta onu çağırıyor
beni kumla buluştur diyordu. Aklına
sabahleyin yüzünü yıkamadığı geldi.
Koşarak çeşmeyi açtı. Hortumdan sünnetsiz
bir çocuğun kamışından akabilecek kadar
kalınlıkta su geliyordu. Avucuna suyun
dolmasını sabırla bekledi, dolan suyu bir
çırpıda yüzüne vurup ‘’ Ohh be! ‘’dedi
içinden.
Hortumu nazikçe oluşturduğu havuza
götürdü. Havuzun kenarına oturup
dolmasını beklerken birden akşam yiyeceği
yemekleri gözünün önüne getirdi sırasıyla.
Ama o tercihini kuru fasulyeden yana
kullanacak ve yanında mutlaka soğan da
isteyecekti. Hem belki parası yeterse
yanında yoğurt da yiyebilecekti. Bütün
mönüyü gözlerinin önüne getirirken
havuzun taştığını ayaklarına değen suyla
fark etmişti. Koşarak vanayı kapattı. Büyük
bir hızla çimento ve kumu karmaya başladı.
Kumun rengi giderek beton rengine
dönüşüyor ve sağ dizinin üstüne yatırdığı
küreği ustaca kullanıp oluşturduğu karışıma
sanat eseriymiş gibi bakıyordu. . Hazır
ettiği çimentoyu küçük kovalara dolduruyor
ve sıvanması gereken yerdeki işçilere
yetiştiriyordu.
Akşama kadar bu işi rutin olarak yaptı.
Harcı kardı , kovalara doldurdu, iki
omzuyla iki kovayı taşıdı durdu. Aklında
önüne konulacak kurunun tadı ve hemen
arkasından kendi parasıyla alacağı sigaranın
verdiği keyif vardı. Gitti geldi taşıdı
kovaları. Artık paydos zamanı
yaklaşıyordu.
Son kovaya son harcı yeni koymuştu.
Omuzları gün boyunca taşıdığı kovaları
sanki bu sefer taşımak istemiyordu. Kovalar
daha bir ağır gelmiş, külçe gibi olmuştu
adeta. Nihayetinde elindeki son emanet
kovayı, vereceği işçinin yanına götürdü. Ses
etti, duyan yok. Bir kez daha ses etti ,yine
cevap gelmedi işçilerden. Başını uzatıp
baktığında kendinden başka kimsenin
olmadığını fark etti.
Korktu , ‘’ Ben dışarıdaki iskeleye nasıl
çıkıp da sıvarım duvarı ?’’ diye düşündü.
Yapmazsa olmazdı. Zaten zor bulmuştu bu
gündelik işi. Hem akşam yiyeceği kurunun
ardından içeceği sigarayı hak etmesi
gerekiyordu. Yaparım dedi bir an. Kendince
K a r a k e d i K ü l t ü r , S a n a t , E d e b i y a t D e r g i s i , Y ı l : 2 0 1 8 , S a y ı : 1 9 S a y ı : 1 5
Sayfa 48
gözlerimi kapar, içerden dışarıya ilk
adımımı atar, kemer tokasına taktığım
malanın ucuyla duvarın noksan yerini
sıvarım diye geçirdi içinden. Son kez
aşağıya baktı. Kendisinin yevmiyesini ona
hazır etmiş olmalı ki fötr şapkalı adam
aşağıdan ‘’gel ‘’dercesine el sallıyordu.
Görmezlikten geldi önce. Sonra fötr
şapkalının gözüne girebilmek için daha bir
hırslanıp ‘’ Bismillah’’ diyerek ayağını
dışarıya kurulan iskelenin çıtasına attı. Sağ
ayağını biraz fazla atmış olacak ki sol
ayağını kendine doğru çekince dengesini
kaybetti. ‘’Olmaz, şimdi değil, hayır
!’’derken 11. Kattan aşağıda yevmiyelerini
alan işçi ve fötr şapkalının gözleri önünde
düşüverdi.
Bir buz kütlesinin ana kütlesinden
ayrılışı gibi, dağlara başıboş bırakılan yılki
atları gibi, bir bebeğin annesinin memesine
sarılışı gibi öylece hızla düşüverdi. Herkes
olay yerinde adeta buz kesmişti. Zavallının
başına toplanıp kafasından yere sızan
kanları izliyordu. Sabah binbir umutla
çıktığı evine artık hiç gidemeyecek, 13
numaranın kavgasını duymayacak, derin
düşüncelere hiç dalmayacaktı. .Biriken
kalabalığı adeta sağa sola savurarak dağıtan
Akseli, önce dizleri üstüne çöktü, koca
elleriyle onun gözlerini kapatıp avucunun
içine bir dal sigara sıkıştırarak şöyle dedi:
ÖLÜLER ASLA ACIKMAZLAR…