1
I.GİRİŞ
I.1. AMAÇ
Bu çalışma ‘Çukurova ve Çevre Kültür Bölgelerinin M.Ö. II. binde Ege ile
olan Bağlantıları’ başlığı altında sunulmaktadır.
Tez çalışması sırasında Çukurova olarak adlandırılan bölge, kuzeyde Toros
Dağları’nın güney kesimi, güneyde ise Amuq Ovası’na kadar olan bölgeyle
sınırlanmış; Ege Bölgesi ise yaklaşık olarak günümüzdeki sınırlarıyla ele alınmaya
çalışılmıştır. Her iki bölge arasında ETÇ’ na tarihlediğimiz M.Ö. III. bin yıl süresince
oldukça yoğun bir ilişki söz konusudur. Ancak tez konusu kapsamında incelemeye
çalıştığım M.Ö.II. bin yıl süreci içinde bu ilişkinin yoğunluğunun azaldığı
gözlenmektedir. Bu gerçeğin bir nedeni olarak her iki bölgenin farklı kültürlerin
etkisinde kalmış olduğu söylenebilir. M.Ö. II. bin yılı içinde Anadolu Platosu’ nun
özellikle orta bölümü yoğun bir şekilde Hititlerin etkisindedir. Çukurova Bölgesi ise
her dönemde stratejik konumu dolayısıyla Hititlerin kontrolü altında tutmaya çalıştığı
bir bölge olmuştur.
Ege Bölgesi, M.Ö. II. bin yılı içinde genel olarak Kıta Yunanistan ve adaların
etkisindeki bir kültür içinde gelişim göstermiştir. M.Ö. II. binin ikinci yarısında
Anadolu’ya gelen Miken kolonileri bu bölgede yoğun bir şekilde etkisini göstermiş,
aynı zamanda bu koloniler Doğu Akdeniz’e kadar uzanmıştır. Doğu Akdeniz’e
uzanan yollar üzerinde yer alan Çukurova Bölgesi de yer yer bu kolonilerin izlerini
taşımaktadır. Konumu dolayısıyla bu etkinin Anadolu’nun iç kesimlerine taşınmasını
yine bu bölge sağlamıştır.
Bu çalışma sırasında her iki bölge kültürlerinin birbiriyle olan bağlantıları
mimari, seramik ve küçük buluntuları değerlendirilerek ortaya konmaya çalışılacaktır.
2
I.2. KAPSAM
‘Çukurova ve Çevre Kültür Bölgeleri’nin M.Ö. II. Binde Ege ile Olan
Bağlantıları’ başlığı altında sunulan bu tez çalışmasında Ege ve Çukurova
Bölgeleri’nin belli başlı M. Ö. II. Bin merkezleri incelenmiş ve bu merkezler
arasındaki ilişki ortaya konmaya çalışılmıştır.
Tez çalışmasında Ege Bölgesi bugünkü coğrafi sınırlarıyla ele alınmış ve bu
bölgedeki Troya, Liman Tepe, Beycesultan ve Panaztepe merkezleri incelenmiştir.
Çukurova Bölgesi’nin coğrafi alanı ise güneyde Amik Ovası’na kadar olan bölgeyle
sınırlanarak bölgedeki; Tarsus-Gözlü Kule, Mersin-Yümüktepe, Kilise Tepe, Kinet
Höyük, Sirkeli ve Kazanlı yerleşimleri incelenmiştir.
I.3. YÖNTEM
Bu çalışma sırasında Çukurova ve Ege Bölgesi içinde gelişen kültürlerin
etkilerini gösteren buluntular her iki bölgenin, M.Ö. II. binde iskan edilen başlıca
merkezlerinin ayrı ayrı ele alınmasıyla incelenmiştir. Her merkez M.Ö. II. bin yılının
ilk yarısına tarihlendirilen OTÇ ve M.Ö. II. binin son yarısı içinde yer alan GTÇ
buluntularına göre mimari, seramik ve küçük buluntular başlıkları altında ele
alınmıştır.
Bu buluntular göz önünde tutularak Çukurova ve Ege Bölgeleri arasında
özellikle M.Ö. II. binin ikinci yarısı içinde ilişkilerin Miken kolonilerinin etkisiyle
daha yoğunlaştığı görülebilir. E. French Tarsus- Gözlü Kule’ de ele geçen Miken
seramikleriyle ilgili olarak ‘bu seramiklerin bir bölge içinde gelişmiş olduğu ancak
aynı zamanda Miken anakarasıyla aktif bir ilişkinin var olduğunu’ belirtmektedir.
Miken seramiklerinin Maşat Höyük ve Fraktin’de de görülmesi Çukurova’nın
bu etkiyi Orta Anadolu’ya taşımasının bir sonucu olarak görülmektedir ve bu konuya
‘sonuç’ bölümünde kısaca değinilecektir.
3
II. ÇUKUROVA BÖLGESİNİN COĞRAFİ DURUMU - TARİHSEL
COĞRAFYASI ve BÖLGEDE YAPILAN ARAŞTIRMALARIN GENEL
DEĞERLENDİRİLMESİ
II.1. ÇUKUROVA BÖLGESİ’NİN ÖNEMİ VE COĞRAFİ KONUMU
Çukurova olarak adlandırılan bölge, Orta Anadolu’yu Doğu Akdeniz, Suriye
ve Mezopotamya’ya, bununla beraber Mezopotamya’yı da Orta Anadolu, Batı
Anadolu ve Ege dünyasına bağlayan yollar üzerindedir. Karadan sağlanan bu
ulaşımla birlikte denizle olan bağlantısı da bölgenin ülkeler arası ve deniz aşırı
ulaşımdaki rolünü ortaya koymaktadır. Kendine özgü bu jeopolitik konumuyla
Çukurova, tarihsel süreçte çeşitli kavimlerin gelip geçtiği veya sürekli yerleştiği bir
geçit olmasının yanında Orta Anadolu, Mezopotamya ve denizden gelen siyasi
güçlerin kolayca etkilerinin görülebildiği bir bölgeyi oluşturmuştur.
Çukurova, günümüzde kuzeyde Toros Dağları (Bolkar ve Aladağlar), doğuda
Amanoslar, batıda yaklaşık olarak Tarsus Ovası’nın bittiği yer veya Mersin civarı ve
güneyde Akdeniz ile çevrilidir1 (Harita 1). Ancak tez konusu kapsamında incelenen
M.Ö. II. bindeki ismiyle Kizzuwatna, (Harita 2) M.Ö. I. bin yıldaki ismiyle Kilikya
olarak karşımıza çıkan Çukurova Bölgesi, günümüz sınırlarının aksine daha geniş bir
coğrafi alanı kapsamaktaydı. Tarih boyunca devam eden siyasi dengelerin değişmesi
nedeniyle Kilikya’nın sınırları politik sınırlara bağlı kalmamış, o nedenle Toroslar
boyunca nitelendirilmiştir. Toprakları Amanos’u ve deniz boyunca uzanan alanları
kapsamış ve Güneydoğu Anadolu içlerine kadar uzanmıştır. Batıda ise bu alan
Pamfilya bölgesinde yer alan bugünkü Alanya’ya uzanmıştır.2
Eski Grek, Romalı yazar ve coğrafyacılar Kilikya ‘yı iki bölgeye
ayırmışlardır. Bölgenin batısında yer alan ve Dağlık Kilikya olarak tanımlanan dağlık
bölümünü Tracheia veya Oreine Kilikiya (Harita 3), Cilicia Aspera; doğudaki Ovalık
Kilikya olarak tanımlanan ovalık kısmını ise Pedias veya Idios Kilikiya ya da Cilicia
Campestris (Harita 3) olarak isimlendirilmişlerdir. Günümüz fiziki haritasında da
görülebildiği gibi bu bölgenin doğusu ovalık (Çukurova), batısı ise sarp, dağlık ve
taşlıktır. Bu sebeple tarih boyunca özellikle bölgenin doğusu yerleşime sahne 1 Ünal 2000a: 23. 2 Erzen 1940: 1.
4
olmuştur.3
Çukurova olarak adlandırılan Ovalık Kilikya esas olarak Mersin’deki ovayla
başlar ve doğu-batı yönünde 200 km. uzanır. Günümüzde olduğu gibi eski çağlarda
da Anadolu’nun en verimli ovasını oluşturur. Bunun nedenlerinden biri Ovalık
Kilikya boyunca akan Tarsus Çayı (Kydnos), Seyhan (Saros), Ceyhan (Pyramos) ve
Deliçay (Pinaros) nehirlerinin bölgeyi sulamasıdır.4 Seyhan ve Tarsus Çayı Toroslar’
dan kaynağını alırken; Ceyhan, Anti-Toroslar’ dan (Binboğa Dağı) kaynağını
almaktadır. Bu nehirlerin tarihi dönemlerde yönlerinin değiştiği bilinmektedir.5
Ceyhan Nehri kaynağını aldıktan sonra Çukurova’ya iner ve Misis Dağları’nın
batısından güney-güneybatı yönünde bir müddet aktıktan sonra bu yükseltinin
doğusuna geçip Karataş ile Yumurtalık arasındaki Hurma Boğazı’ndan denize
dökülür (Harita 4.a). Ceyhan Nehri’nin daha önceki terk edilmiş yataklarının
incelenmesi ile, nehrin son birkaç bin yılda sürekli olarak önemli yatak
değişikliklerine uğramış olduğu saptanmıştır. Nehrin günümüzde yüzeyden
izlenebilen en eski yatağının şu anda Karataş’ ın batısında yer alan Akyatan lagün
Gölü’nün bulunduğu alanın hemen hemen en batısında olduğu ve nehrin buradan o
andaki denize ulaştığı gözlenmektedir (Harita 4.b). Daha sonraları Misis
Dağları’ndaki erezyon ve nehrin bu kısmı doldurması veya başka bir nedenden
dolayı, nehir şimdiki döküldüğü alana doğru akmaya başlamıştır (Harita 4.c). Bu
yükselimin doğu kesimine akmaya başladığında ilk olarak küçük boyutlu bir delta
oluşturmuş, sonra Yumurtalık Körfezi’ne doğru (Harita 6), daha sonra ise tekrar
güneye doğru akmıştır (Harita 4.a-Harita 5). Seyhan Nehri de Ceyhan gibi çeşitli
yatak değişimlerine sahne olmuştur. Seyhan’ın gözlenebilen en eski yatağı Karataş
ile Tarsus arasında yer alan Tuzla civarında bulunmaktadır (Harita 6). Seyhan
Nehri’nin buraya aktığı sırada oluşturduğu deltanın günümüzde kıyı çizgisinin
ilerisinde olabileceği düşünülmektedir. Daha sonra Seyhan Nehri batıya doğru yatak
değiştirmiş ve günümüzde aktığı bölgeye gelmiştir (Harita 4.a).
Tarsus Nehri (Berdan) Seyhan ve Ceyhan Nehri’ne göre daha küçük olup ova
üzerinde katettiği mesafe de onlardan azdır. Aynı zamanda Tarsus Nehri taşıdığı
sediman miktarı açısından diğer ikisine göre zayıf olduğundan, bu nehrin gelişimi ve
3 İbid: 14, 27. 4 İbid: 16. 5 Seton-Williams 1954: 121; Göney 1976: 14-24.
5
yatak değişimleri de Seyhan Nehri ve bunun getirdiği malzemenin dağıtılması
sonucu oluşturulan plaj ve bunlarla ilişkili kumullarca desteklenmektedir (Harita 4.a-
5). Bunu destekleyen en önemli veri ise denize yaklaştığı yerde aniden batıya
dönmesi ve bir miktar bu yönde aktıktan sonra denize dökülmesi gösterilebilir.
Tarihte Tarsus’un deniz kenarında olduğunu destekleyen en önemli ipuçlarından biri,
Tarsus Nehri’nin batı kesimlerinde gözlenen bataklık alanlardır ki bu kesimlerin
önceden deniz sonraları lagün olduğunu kanıtlamaktadır.6
Bu nehirler iklimin de etkisiyle Çukurova’yı oldukça verimli ve önemli
kılmaktadır. Burada halen pamuk başta olmak üzere meyve, sebze ve buğday
yetiştirilmektedir. Bölgenin öneminin bir diğer nedeni de doğudan-batıya, kuzeyden-
güneye önemli yolların geçiş noktasında olmasından kaynaklanmaktadır. Gülek
Boğazı, Tarsus’tan Toros Dağları içinden güneye geçişi sağlayan ana geçitlerden
biridir. Ovanın diğer ucundaki Beylan Geçidi ise, Amanos içlerinden; Suriye,
Mezopotamya ve Mısır’a ulaşan rotayı çizmektedir. Çukurova, Gülek Boğazı ve
Göksu Vadisi ile İç Anadolu’ya, Bahçe Geçidi ile Güneydoğu Anadolu ve Kuzey
Suriye, Mezopotamya’ya ve Beylan Geçidi ile de Amik Ovası’na ve gene Suriye-
Mezopotamya ve Fenike sahillerine bağlantıyı sağlar7 (Harita 7).
II.2.ÇUKUROVA BÖLGESİNİN TARİHSEL COĞRAFYASI ve M. Ö. II. BİN
TARİHİ
Bölgeye M.Ö. I. binde ismini veren Kilikya kelimesi, Yunanca bir sözcükten
kіλіkία ‘dan gelmektedir. Kilikya, Yeni Asur krallarından Senharib zamanında
Hilakku olarak geçer. Bu, bölgenin Toros Dağları etekleri için kullanılan Asurca bir
isimdir. Bölgenin ovalık bölümü için yine Asurlular tarafından kullanılan isimse
Que’dir.8 Que isminin Hurrice olduğu düşünülmektedir. Bu isim Hume olarak
Babilce’ ye de girmiştir. Dağlık Kilikya’yı tanımlayan Hilakku, Güney Kapadokya
ve Gülek Boğazı civarına ve Unqi’de Amik Ovası’na tekabül etmektedir.
Asur kaynaklarında bu bölgelerle ilgili önemli bilgiler bulunmaktadır. Timur,
Tanakun, Tarzu (Tarsus), Lusanda, Abarnani, Kisuatni, Lamena, Pahri (Misis?),
6 Gürbüz 1997: 178-182. 7 Ünal,op.cit.:25. 8 Seton-Williams,op.cit.: 124.
6
Harrua, Usnanis, Illubru (=Ellipri,Namrun,Lampron?), Ingirra (Yeni Asur Devri’nde
Mersin-Yümüktepe), Kundu, Sizzu (Sis,Sisium,Kozan?) ve Qumasi doğu
istikametinden gelen III.Salmanassar’ın (M.Ö.858-824) Que’de işgal ettiği önemli
kentler arasında gösterilmektedir.9 Bölgeye Asur krallarının geldiğini belgeleyen
ender buluntularından biri, bölgede yapılan yüzey araştırmalarında tespit edilen bir
kral kabartmasıdır. Uzunoğlan Tepesi’nde kayalara oyulmuş olan bu kabartmada
tasvir edilen figür Asur kralı III. Salmanassar ya da II. Sargon olarak teşhis edilmiş
ve buna göre de M.Ö. 840 ile 700 yılları arasına tarihlenmiştir10 (Lev. I). Asur
kaynaklarında geçen yukarda bahsedilen yer isimlerine ek olarak Azatiwataya-
Karatepe hiyeroglif ve Fenikece yazıtlardan bilinen Adana ve Pahri ile eşit olması
muhtemel Pahar kentleri bulunmaktaydı. Ancak sözü geçen bu kent isimlerinin
lokalizasyonu verilerin yetersizliğinden dolayı kesin olarak yapılamamaktadır.11
Bölgenin bir bölümü İdrimi’ nin kitabesindeyse Hatte olarak sunulmuştur.
Ancak olasılıkla bu, o dönemde bölgenin Hitit Devleti’nin kontrolü altında
olmasından kaynaklanmıştır. Hititlerde Kizzuwatna’nın stratejik önemi Kuzey
Suriye’ye giden rotada bir geçiş oluşturmasındandır.
Bölge, bugüne kadar tespit edilebilen en eski ismiyle M.Ö. II. binde
Kizzuwatna olarak karşımıza çıkmaktadır. Önceleri bölgenin Kizzuwatna olarak
isimlenmesi nedeniyle bazı tartışmalar olmuş, bazı yazarlar Pontus Bölgesi olarak
yerleştirmiş, bazıları da Kilikya bölgesini de kapsayan Akdeniz demişlerdir. Bu
sorun Goetze tarafından tartışılmış ve Kizzuwatna’nın güneyde olduğu
onaylanmıştır.12
Ancak birçok tarihi ve coğrafi haber ve arkeolojik kalıntılara dayanarak
Kizzuwatna’yı günümüz Çukurova’sına ilk olarak yerleştiren A. Goetze değil,
Olmstead olmuştur.13 Goetze 1940’da yazdığı ve bugün bile standart olarak kabul
edilen araştırmasıyla bu fikri sadece genişletmiş ve daha geniş bir araştırıcı kitlesine
kabul ettirmiştir.14
9 Ünal,op.cit.: 31. 10 Sayar 1996: 61.; kabartma için bnz. Taşyürek 1975:169-172. 11 Ünal,loc.cit. 12 Seton-Williams,loc.cit. 13 Olmstead 1922: 230. 14 Ünal,op.cit.: 27.
7
Kizzuwatna, M.Ö. II. binde konumu ve dinsel niteliğinden dolayı Hititler için
oldukça önem taşıyan bir bölge olmasının yanında önemli bir Hurri Krallığı’nı ve
dolayısıyla da Hurri Kültürü’nü topraklarında yaşatmıştır. Bu krallığın dinsel açıdan
en önemli merkezi Kummanni’dir. Bu önemli kült merkezi Hititlerde kral ailesine
mensup bir rahip tarafından yönetiliyordu.15 Hitit kralları da aynı nedenden dolayı
bölgeye büyük önem veriyorlardı. Örneğin; Suppiluliuma ve eşi kraliçe Henti, bir
prens ve Muhafız Kıtası subayı ile birlikte oğulları Telipinu’yu yerel Kizzuwatna
tanrıları Hepat ve Sarumma için Rahip-kral olarak atamışlar ve ona Hattusa’daki
hanedana sadakat yemini ettirmişlerdi16 (KUB 19.25,26); ki bu tanrılardan Hepat,
hava tanrısı Tesup’un da olduğu gibi, Hurrice isimlerdir ve bu tanrılar Hurri
kimliğiyle Hitit panteonunun en önemli tanrıları olmuştur.17 Yine Hitit kralı II.
Mursili bayram ve ayin kutlamak ve bir keresinde de büyü ve tıpla tedavi görmek
üzere sayısız kez Kizzuwatna’ya gitmiştir. II. Muwattalli ise güneye Tahundassa’ya
taşınmış, bu sırada Hattusa’da ne kadar tanrı varsa hepsini bu bölgeye taşımış,
bazılarını da Kummanni’ye getirmiş ve onlar için mutlaka yeni tapınaklar
yaptırmıştı. (Hattusili III Otobiyografisi I ,75 vdd.;KUB 31.14(+) KBO 22.11,12
vdd.;KBO 11.1 i 20)18
Tüm bu örnekler Kizzuwatna’da dinin oynadığı rolü ve Hititler açısından
bunun anlamını ortaya koymaktadır. Hurriler yalnızca dinsel açıdan değil, bunun
dışında dil, edebiyat, mitoloji, büyü, tıp, teknik aletler, silahlar ve kadın hakları gibi
konularda da Hititlere kültürel açıdan çok şey vermişlerdir. Kendi verdikleri kültür
verileri yanında aynı zamanda Mezopotamya kültürünü de Hititlere aktarmışlardır.
Eski Babil çivi yazısının Hurriler üzerinden Hititçeye adapte olması bunun bir
örneğidir.19
Kültürel ilişkilerin yanında bağımsız Hurri krallığı ile Hititler arasında yoğun
siyasi ilişkiler de söz konusu olmuştur. Bunun Hititler açısından en büyük nedeni de
daha önce belirtildiği gibi Kizzuwatna’nın, Hititler açısından oldukça önem taşıyan
Kuzey Suriye bölgesine giden yollar üzerinde yer almasıdır. Bölgeye yapılan seferler
Hitit Devleti’ nin kurucusu olarak bilinen I. Hattusili devrinde başlamaktadır. Bu
15 Alp 2000: 27. 16 Ünal 2000b: 57. 17 Ünal 1997: 23. 18 Ünal 2000b: 57-58. 19 Ünal 1997: 23.
8
devirden Orta Hitit Devleti’nin sonlarına veya I. Suppiluliuma’ya kadar (M.Ö. 1400
veya M.Ö. 1370) Kizzuwatna bağımsız bir devlet olarak kalmış ve birçok Hitit kralı
bağımsız Kizzuwatna krallarıyla eşitlik esasına dayanan devlet anlaşmaları
imzalamıştır. Bu anlaşmalardan pek çoğu Hititçe ve Akadca olmak üzere Boğazköy
arşivinde bulunmuştur. Bunlardan biri, Hitit kralı Hantili (II?) ve Kizzuwatna kralı
Pariyawatri arasında yapılmıştır. Hantili’nin muhtemelen Isputashu’nun babası
Pariyawatri ile yapmış olduğu bu anlaşmanın metni ele geçmemiştir. Ancak bu
anlaşmanın varlığını bir kütüphane fişinden öğrenilmiştir. Diğer bir anlaşma da Hitit
kralı Telipinu ve Kizzuwatna kralı Isputashu arasında gerçekleşmiştir. Isputashu
ismine aynı zamanda 1936’da Tarsus-Gözlü Kule’de ele geçen hiyeroglifi ve çivi
yazılı lejandı olan bir mühür üzerinde de rastlanmaktadır. Bu mührün bir başka
özelliği de, Kültepe Ib tabakasında ve Soloi-Pompeiopolis depo buluntusunda ele
geçen iki mühürden sonra, en eski hiyeroglifli mühür olmasıdır. Yapılan bir diğer
anlaşma Hitit kralı Tahurwaili ile Kizzuwatna kralı Eheya arasındadır. Anlaşma
tabletinin üstünde Tahurwaili’nin mühür baskısı vardır ki, böyle bir baskı bir
anlaşma metni üzerinde ilk defa karşımıza çıkmaktadır. Kizzuwatna ile Hitit
arasındaki anlaşmalardan bir diğeri II. Zidanta ve Pilliya arasında olmuştur. Bu
anlaşmadan, bir zamanlar Hatti ve Kizzuwatna arasında bir savaş yapıldığı ve bu
sırada her iki tarafın sınır bölgesinde yer alan bazı kentlerinin tahrip edildiği
anlaşılmaktadır. Hititler ve Kizzuwatna arasında yapılan son anlaşma ise II.
Tuthaliya ve II. Sunassura arsındadır. Bu anlaşma Kizzuwatna ile yapılan ve eşitlik
esasına dayanan son anlaşmadır. Bundan bir süre sonra Kizzuwatna artık Hitit askeri
hakimiyeti altına girmiştir.20
II.3. ÇUKUROVA BÖLGESİ’NİN KAZI VE ARAŞTIRMA TARİHİ
Klasik yazarlar, gezginler ve çeşitli dönemlerdeki coğrafyacılar bu bölgeden
bahsetmektedirler. Temel coğrafi ve jeolojik bilgileri Ainsworth, Ramsay ve
Hogart’ın yanında kıyı bölgeleri üzerine yaptığı incelemesiyle Beaufort’dan
edinmekteyiz. W.M. Leake, V.M. Kinneir, J.T. Bent, G.L. Bell ve J.R. Metheny gibi
20 Ünal 2000b: 49-54; Karauğuz 2002: 42-70.
9
erken gezginlerde bölge hakkında coğrafi ya da arkeolojik bilgiler vermektedir.21
1920’li yılların sonunda H. Von der Osten bölgede yapılan ilk prehistorik
çalışmalardan birini gerçekleştirmiştir. Osten, Orta Anadolu’da başlattığı bu
çalışmayı Tarsus ve Adana’ya gelerek Çukurova’da da sürdürmüş ve bölgede çok
sayıda höyük tespit edilmiştir.22
1930 yılında E. Gjerstad Kıbrıs’tan Kilikya ‘ya geçmiş ve yerleşim alanlarını
incelemişti. Bu çalışma bölgenin en eski yüzey araştırması olarak değerlendirilebilir.
Bu çalışması sonucunda Gjerstad, bölgede 21 tane yerleşim yeri tespit etmiştir.23
1934 yılında H. Goldman Kabarsa, Domuztepe ve Zeytinli’ de sondaj kazıları
yapmıştır.24
1935 yılında ise Tarsus-Gözlü Kule’ de H. Goldman başkanlığında sistemli
kazı çalışmalarına başlanmıştır. Bu ilk dönem kazıları 1939 yılına kadar
sürdürülmüş, höyükte ikinci dönem kazıları ise 1947-48 yılları arasında
gerçekleştirilmiştir.25
1937-38 yıllarında Liverpool Üniversitesi’nden J. Garstang, Wacchter ve
M.V. Seton-Williams bölgede araştırma yapmış26 ve bu araştırma kapsamında
Mersin yakınlarındaki Çavuşlu ve Kazanlı höyükleri ile Misis yakınlarındaki Sirkeli
Höyük’te sondaj çalışmalarında bulunulmuştur.27
Polonyalı filolog J. Gelb ise; Gülek Boğazı’ndan geçerek Tarsus-Adana
arasındaki höyükleri tespit etmiştir.28
1937 yılında Mersin’in kuzeybatısında yer alan Yümüktepe’ de sistemli kazı
çalışmalarına J. Garstang başkanlığında başlanmıştır. Kazılara II. Dünya Savaşı
nedeniyle 1939’da ara verilmiş, savaştan sonra 1946-47 yıllarında tekrar
sürdürülmüştür.29 Bu merkezdeki kazılar 1993 yılından bu yana Roma ve İstanbul
Üniversiteleri’nin ortak projesiyle Veli Sevin ve Isabella Caneva’ nın bilimsel
başkanlığında gerçekleştirilmektedir.
21 Seton-Williams,op.cit.: 123. 22 Osten 1929: 39-59. 23 Gjerstad 1934: 155-203. 24 Goldman 1935: 526-549. 25 Goldman,loc.cit.; Goldman 1937: 262-286; Goldman 1938: 30-54; Goldman 1940: 60-86; Goldman 1956: V-VII. 26 Garstang 1937: 54; Garstang 1953: 11. 27 Garstang 1937:56-62; Garstang 1938: 12-23. 28 Gelb 1939: 5. 29 Garstang 1953: 3-4.
10
1942’de Türk Tarih Kurumu adına Remzi Oğuz Arık Hatay çevresinde
araştırmalar yapmış ve birtakım höyükler tespit etmiştir.30
1946 yılında H. Bossert ve H. Çambel Ceyhan Nehri kıyısındaki Karatepe ve
çevresinde araştırmalar yapmış31 1947 sonbaharında H. Th. Bossert, U. B. Alkım ve
Halet Çambel kazı çalışmalarına başlamış, 1948 yılında da Karatepe kazıları
sürdürülmüştür.32
Yine 1948 yılında Ceyhan Nehri’nin karşı kıyısında yer alan Domuztepe’ de
de aynı ekip tarafından sondaj çalışmaları yapılmıştır.33 Domuztepe’ de sistemli
kazılar 1950 yılında başlatılmıştır.34 Gerek Karatepe gerekse Domuztepe kazıları
halen devam etmektedir.35
Bölgede yapılan en kapsamlı yüzey araştırmalarından biri 1951 yılında M.V.
Seton-Williams tarafından gerçekleştirilmiştir. Seton-Williams bu araştırmasında
Neolitik dönemden Roma devrine kadar çeşitli dönemlere ait sayıca yüzelliyi bulan
yerleşim tespit etmiştir. Bu yerleşimlerin bir kısmı daha önce E. Gjerstad tarafından
da belirlenmişti.
Seton-Williams’ın tespit ettiği Neolitik, Kalkolitik (Harita 8.a) , ETÇ, OTÇ
(Harita 8.b), Demir Çağı (Harita 9.a) ile Hellenistik ve Roma Dönemi’ ni (Harita 9.b)
gösteren merkezler Tablo I. a-h’ de sıralanmıştır.36
1991 yılında Bilkent Üniversitesi adına İ. Özgen ve M.H. Gates tarafından
Ceyhan Ovası, Yumurtalık ve Erzin Ovası’nı kapsayan bölgede bir yüzey araştırması
gerçekleştirilmiştir.37 Bu çalışma sırasında tespit edilen 23 yerleşim biriminden ele
geçen seramikler incelenmiş38 ve bölgede jeomorfolojik çalışmalar da yapılmıştır.39
Bilkent Üniversitesi’nce gerçekleştirilen bu yüzey araştırması sonucunda
tespit edilen merkezlerden biri olan Kinet Höyük’te 1992 yılında M.H. Gates
başkanlığında kazı çalışmaları başlatılmıştır.40
30 Arık 1944: 341-384. 31 Alkım 1948: 534. 32 Bossert vd. 1950: 1. 33 Alkım 1949: 363-367. 34 Alkım 1950: 677. 35 Çambel vd. 2000: 289. 36 Seton-Williams,op.cit.: 140-174. 37 Özgen-Gates 1993: 387-394. 38 Steadman 1994: 85-103. 39 Ozaner 1993: 337-345. 40 Gates 1994: 193-200.
11
1992 yılında B. Hrouda ve Ahmet Ünal tarafından Adana-Ceyhan’daki
Sirkeli Höyük kazıları başlatılmış41 ancak 1996 yılından bu yana kazılara son
verilmiştir.42 B. Hrouda başkanlığındaki Sirkeli ekibi ayrıca, Misis ve Adana’nın
güneyinde 1994 yılında bir yüzey araştırması yapmış ve 27 tane yerleşim yeri tespit
etmişlerdir.43
2002 yılında Y. Doç. Dr. K.Serdar Girginer başkanlığında Adana ili ve
çevresinde yüzey araştırmaları projesi başlatılmıştır.
41 Hrouda 1997b: 91. 42 Ehringhaus 1999: 383-397. 43 Hrouda 1998: 427-433.
12
III.ÇUKUROVA BÖLGESİYLE ÇEVRESİNDE YER ALAN MERKEZLERİN
EGE İLE OLAN BAĞLANTILARI
III.1. TARSUS-GÖZLÜ KULE
III.1.1. KONUM
Höyük, Mersin’in Tarsus ilçesinin güneyinde, Ulu Cami semtinde
bulunmaktadır.
Höyüğün gövdesi kuzeydoğu-güneybatı yönlü olarak yaklaşık 300 m.
uzunluktadır. Kuzeyde kalan kent bölümünün yumuşak eğimli olması bu alanda bir
sınır belirlenmesini zorlaştırmıştır. Buna karşılık, doğu ve güneye bakan yamaçları
oldukça diktir. Burada ova zemininden yüksekliği yaklaşık 30 m. kadardır 44 (Plan
1).
Höyüğün genişliği yaklaşık 150 m. olarak ölçülmüştür. Üst düzlükte, biri
doğuda diğeri batıda olmak üzere fazladan iki yükselti vardır. Doğudaki yükselti
dikkate alındığında, höyüğün yüksekliği 41 m.’ ye ulaşır.
Tarsus- Gözlü Kule höyüğü bugün küçük bir koruya dönüşmüştür (Renkli
Res.1). 1937- 1939 yılları arasında yürütülen Amerikan kazılarından günümüze
sadece sondajların tahrip olmuş çukurları kalmıştır.
III.1.2. KAZI TARİHİ ve STRATİGRAFİ
Höyük ilk olarak, E. Gjerstad tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırmasında
tespit edilmiş ve yüzeyden seramik örnekler toplamıştır.45 1934 yılında H. Goldman
başkanlığındaki bir ekip tarafından Çukurova Bölgesi’nde yer alan dört merkezde
sondaj kazıları gerçekleştirilmiş ve 1935 yılında da bu merkezlerden biri olan Tarsus-
Gözlü Kule’de H. Goldman başkanlığında kazılar başlatılmıştır.46 Bu kazılar 1938
yılına kadar sürdürülmüş47, daha sonra II. Dünya Savaşı nedeniyle kazılara ara
44 Seton-Williams 1954: 169. 45 Gjerstad 1934: 159-203. 46 Goldman 1935: 526. 47 Goldman 1940: 60-86.
13
verilmiştir. Savaş sonrası başlatılan ikinci dönem kazıları 1946-47 yılları arasında
yine H. Goldman başkanlığında gerçekleştirilmiştir.
Yapılan kazı çalışmaları Tarsus-Gözlü Kule’nin, Neolitik’ ten Bronz Çağı
sonuna kadar Kilikya’nın genel kültürünün görünümünü ortaya koyduğu sonucunu
ortaya koymuştur. Bu kültür, dışarıdan doğrudan ya da dereceli olarak gelen farklı
kültürlerle etkileşim içinde bulunmuş ve kendine ait gelişmiş bir kültür yaratmak için
az olanaklara sahip olmuştur.48
Tarsus-Gözlü Kule’nin Neolitik Çağ’ dan GTÇ sonlarına dek uzanan
kronolojik süreci derinliğe göre yapılan çalışmalara göre aşağıdaki tablo 2’de
gösterilmektedir.49
Tarsus-Gözlü Kule’nin Neolitik tabakaları yaklaşık olarak M.Ö. 5000’den
önceye tarihlenememektedir. Kalkolitik Çağ’ ın sonu içinse önerilen tarih M.Ö.
3000’dir. Bu erken evrelere ait verilerin yetersizliği tarihlemelerde kesin bir şey
söylemeyi mümkün kılmamaktadır.50
ETÇ I dönemi Kalkolitik sonrası ile ETÇ II evresi arasındaki boşluğu
doldurmaktadır. ETÇ II evresi ise, M.Ö. 2750-2400 tarihleri arasına verilmektedir ve
bu evre Tarsus-Gözlü Kule’de 7 m.lik bir derinliğe sahiptir. ETÇ III dönemi M.Ö.
2400-2100 arasına tarihlenir ve bu evrenin sonu Troya IV evresinin sonuna denk
gelmektedir.51 Bu evre, tek bir afetsel depremden çok, şehri giderek zayıflatan ve
Kuzey Suriye yoluyla gelen istilacıların önünü açan ve birçok bölgeden de bilinen bir
dizi sismik hareketlilikle son bulmuştur.52 ETÇ III döneminin sonu, OTÇ başlarında
Filistin’in büyük bölümünü de istila eden göçebe bir kabile Tarsus’a gelmiştir, ki iki
bölge arasındaki seramiklerin benzerliği de bunu ortaya koymaktadır.53 8. m.’ de
ortaya çıkan bu geçiş evresinin Ras Shamra ve Filistin’deki OTÇ I evresiyle çağdaş
olduğu söylenebilir. Yaklaşık olarak M.Ö. 2100-1850’ye tarihlenmektedir.54
Tarsus-Gözlü Kule’de OTÇ sonunun kesin olarak saptanması oldukça zordur.
M.Ö. 1850-1650 yılları arasına tarihlenen bu tabakanın sonlarında, ele geçen
seramikler GTÇ I başlangıcında büyük bir değişiklik göstermemiş ancak Orta
48 Goldman 1956: 345. 49 İbid: 5-59. 50 İbid: 60. 51 İbid: 61. 52 İbid: 348. 53 İbid: 349. 54 İbid: 62-64.
14
Anadolu tiplerinin sayısal üstünlüğü artmıştır.
M.Ö. 1650-1450 arasına tarihlenen GTÇ I döneminin sonları Tarsus-Gözlü
Kule’de yaklaşık Suriye’ye kadar yayılan Hitit İmparatorluk Çağı’nın başlarına denk
gelmektedir. Ancak tarihsel olarak Tarsus’ da Hitit egemenliğinden söz
edilememektedir. Bu dönemde, Hitit kralı Suppiluliuma’ nın Kizzuwatna kralı
Sunasura ile yapmış olduğu anlaşma, Kizzuwatna’ nın Hitit ülkesinin bir parçası
durumuna geldiğini gösterse de anlaşmanın şartları ve hitabı tam bir egemenliğin
olmadığını ortaya koymaktadır.55 İki evreli olarak karşımıza çıkan GTÇ II
tabakalarından GTÇ IIa evresi M.Ö. 1450-1225; GTÇ IIb evresi ise M.Ö. 1225-1100
tarihleri arasını kapsamaktadır.56 GTÇ IIa dönemi sırasında, bölge Hititlerin tam
kontrolü altındadır, ancak Hitit krallarının bu gücü ne zaman tam olarak ele
geçirdikleri bilinmemektedir.57
GTÇ II evresinin başından GTÇ IIb evresine değin süren Hitit işgali, M.Ö.
13. yy.ın son çeyreğinde işgalcilerin yol açtığı büyük yangınlar ve zararlar sonunda
sona ermiştir.
GTÇ IIb, ‘Deniz İnsanları’ olarak tanımlanan, batıdan gelen istilacıların
geldiğini işaret eder. İstilacılar, Hititlerin güçlerinin zirvesinde oldukları Tarsus-
Gözlü Kule’nin Hitit tabakasına son derece zarar vermiştir. Bu insanların beraberinde
getirdikleri Miken stilindeki Çanak çömleğin stil karakterine bakıldığında, istilanın
Merneptah döneminde Mısır’da gerçekleşen büyük istila ile hemen hemen aynı
dönemde gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Daha erken seramik malzemenin büyük
orandaki Argoslu karakterine dayanarak, istilacıların Yunan anakarasının o
bölgesinden çıktıkları sonucuna varılabilir.58 Yaklaşık olarak M.Ö. 1100’lerde Tarsus
Bronz Çağı’nın etkisi özellikle Miken stili yavaş yavaş etkisini yitirerek
kaybolmuştur.59
55 İbid: 63. 56 İbid: 64. 57 İbid: 350. 58 İbid: 350-351. 59 İbid: 63.
15
III.1.3. OTÇ TABAKALARI
III.1.3.1. MİMARİ
Tarsus-Gözlü Kule’nin ETÇ III-OTÇ geçiş evresi 9.00-8.00 m. seviyeleri
arasında tespit edilmiştir. Bu seviyelerde tepe, daha önce gösterdiğinden farklı bir
görünüm kazanmaktadır. Evlerin ve daha mütevazi olan diğer yapıların tamamen yok
olduğu görülmektedir. Genel olarak bu seviyenin tüm detayları yok olmuştur,
açılabilen kısımlarıysa parçalar halindedir. Yine de açığa çıkarılan bölümlerle genel
bir görüntü sunmaktadır.
ETÇ III kültürünü yok ederek, Suriye tipi seramiğin ilk örneklerini bölgeye
getirenler, kendilerini burada güce boyun eğen bir nüfus arasında bulmuşlardır. Bu
insanlar, içerisine depolarını yerleştirdikleri ve olasılıkla etrafını bir koruma duvarı
ile çevirdikleri en azından 25x15 m. büyüklüğünde bir merkezi alan yaratmışlardır
(Plan 2). Plan üzerinde 24 ve 25 numara ile gösterilen alanlar, ince temelleri
nedeniyle büyük siloların ya da depo alanlarının temelleri olarak düşünülebilir.
Planın üst sırasında görülen odalar, her kenarı 1.50 m. uzunluğunda olan kare
şeklindedir. Bu odalar, taş üzerine kerpiç üst yapılı olarak inşa edilmiş olup, en iyi
korunduğu yerde 2 m. yükseklikte ele geçmiştir.60
Gözlü Kule’nin OTÇ’ na tarihlenen seviyeleri 7.50-6.00 m.’ leri arasında
saptanmıştır. 7.50 m. seviyesi, birbirinden yaklaşık 3 m. genişliğinde bir caddeyle
ayrılan iki grup ev ile temsil edilmektedir. Tabakaya ait odalar çok yüksek
korunmamalarına rağmen, oldukça iyi izlenebilmiştir (Plan 3). Güneydeki ev daha
erken inşa edilmiş, daha sonraki zamanlarda batı kısmına caddeyi kapatan bir başka
mekan eklenmiştir.
Güneydeki evin batı duvarı, bu ünitenin iki yapı dönemi geçirmiş olduğunu
ortaya koymaktadır. Alt katta kaba kerpicin üzerine kesme taş sırası yerleştirilmiştir.
Odanın kuzeybatı köşesinde (Plan 3’de 13 n.lu oda) dairesel bir tahıl çukuru, güneye
doğru doğu duvarı yakınında ise dikdörtgen bir alan kil ve saman karışımıyla
sıvanmış taşlarla sınırlandırılmıştır. Burası da olasılıkla bir başka formda depolama
alanıdır.
60 İbid: 39-40, plan 15.
16
Güneydeki bu evin kuzeyinde caddeye doğru küçük bir mekan da eklenmiştir.
Bu odanın içerisinde bir çifti doğu kapı geçidiyle aynı hatta olan dağınık olarak
yerleştirilmiş, dört dikme deliği bulunmaktadır. Evin doğu odası (Plan 3’de 15 n.lu
oda) OTÇ’ na özel bir ocak tipinin en iyi korunmuş örneğini içermektedir. Bu ocak
kil bir platform üzerine yerleştirilmiş ve arkasında, ilk kazıldığında halen içinde
büyük bir ahşap dikmenin karbonize kalıntıları bulunan dikdörtgen şeklinde kütlevi
bir kil parçası yer alan, at nalı biçimindedir. Ocağın her iki kenarında ve bir de
arkasında olmak üzere yerleştirilen üç tutamak, kabı desteklemek için yerleştirilmiş
olmalıdır. At nalının dikey uçlarında ise küçük şişleri tutmak için kullanılmış
olabilecek delikler bulunmaktadır. Kuzeyde yer alan ve iki odadan oluşan evde de,
büyük ahşap dikmeleri olan fakat at nalı biçiminde parçaları bulunmayan ocaklar
açığa çıkarılmıştır. Ele geçen buluntular bu evin odalarının depolama amaçlı
olduğunu ortaya koymaktadır.61
7.50 m. seviyesini bir yangın sonlandırmıştır. Bu yangından sonra 7.00-6.50
m. seviyeleri arasında bir önceki seviyeye ait kuzeyde yer alan sokak ortadan
kaldırılmış ve alan benzer bir şekilde yeniden yapılandırılmıştır ( Plan 4).
Bir önceki seviyede batıda yer alan mekan ( Plan 3’de oda 5) odanın
uzunluğunun bir metre kısaltılmasından başka bir değişikliğe uğramamıştır.
Duvarlar, moloz ve kabaca düzeltilmiş taşlardan, önceki tabakanın kaba kerpiçleri
üzerine yerleştirilerek inşa edilmiştir. Yine bir önceki tabakada, güneye yerleştirilen
evin mekanlarının üzerine yeni bir oda inşa edilmiştir. ( Plan 4’de oda 6) Mümkün
olduğunca önceki odaların kerpiç tuğlaları üzerinde yer alan odanın taş duvarları
3.50x7.00 m.’ lik bir alanı çevrelemektedir. Odanın güney duvarında geniş bir kapı
geçidi yer almaktadır. Odanın doğu duvarının kuzeyinde yer alan ani kesiklik büyük
ihtimalle yanındaki odaya geçişi sağlayan kapı boşluğu olmalıdır. Bu ünitenin
kullanım süresinin sonuna doğru bu iki oda (Plan 4’de oda 6-7) birleştirilmiştir. İki
odanın ortasında yer alan duvarın kuzeyi 6.30 m.’ de yeni bir tabanla kapatılmıştır.
Önceki seviyenin güneyde yer alan evinin yerine yerleştirilen bu iki odanın
kuzeyinde iki küçük oda bulunmaktadır (Plan 4’de oda 9-10). Odaların duvarları ince
ve düzensizdir. Bunlar geçici mekan ya da depo odası olarak değerlendirilebilir.
Odaların altında çakıl taşı bir döşeme uzanmaktadır. Çakıl taşları ağır yassı taşlarla
61 İbid: 40-41, plan 16.
17
kapatılmıştır. Kullanılan bu çakıl taşları, açık bir avlu için orta tabakada bir temel
işlevi görmektedir.
OTÇ’ nın merkezi ocağı bulunan en azından bir uzun odadan ve boyutları ne
yazık ki bilinmeyen bir giriş odası veya avlusu bulunan tipik yaşam üniteleri, ETÇ
III döneminin en erken safhasının evlerine benzemekle beraber, daha sonraki ETÇ III
safhasının büyük merkezi bir oda veya avlu etrafına yerleştirilmiş daha küçük
odalardan oluşan komplekslerden belirgin bir biçimde farklıdır.62
6.00 m. seviyesinde, daha önceki seviyelerde oda 5 olarak tanımlanın batıdaki
mekanın 7 m. batısında yer alan ve kısmen korunmuş olan ‘Tunç Çağı Evi’ olarak
adlandırılan bir yapı açığa çıkarılmıştır (Plan 4-5). Plan üzerinde de görülebileceği
gibi bu evin iki safhalı bir yapı tarihçesi vardır. Daha alt safhadan geriye kalan,
kuzeyden güneye 3 m. uzunlukta bir odadır. Daha üst seviyede ise, oldukça iyi
korunmuş bir güney duvarı, daha ince bir duvar tarafından iki ayrı odayı
bölmektedir. Ev genel olarak çok kötü korunmuş olmasına rağmen, OTÇ’ nın sonuna
ait oldukça karakteristik seramik örnekler vermesi açısından önemli olan iki ayrı
tabanı korunmuştur. Plan 5’de 5 nolu odanın kısmen üzerinde batı duvarı boyunca iki
sıra çömleğin yerleştirildiği bir depo odası bulunmaktadır. Bu çömlekler odaya adını
vermiş ve burası ‘Pithos Odası’ olarak tanımlanmıştır. Pithos Odası ile sadece batı
duvarı korunan bir diğer odanın arasında sokak olabilecek bir geçit uzanmaktadır.
Pithos Odası’nın güneyinde benzer genişlikte ve bu odayla bir kapı aracığı ile
bağlantılı bir başka oda bulunmaktadır.63
III.1.3.2. SERAMİK
Tarsus-Gözlü Kule'de derinliğe göre yapılan kazı çalışmalarında 9.00-8.00
m.ler arasında kalan tabakanın ele geçen seramiklerle ETÇ' ndan OTÇ' na geçiş
evresi olduğu anlaşılmıştır. Bu evrede, ETÇ' nda Troya ile yakın ilişkili olduğu
bilinen yüksek boyunlu çömlekler, çark yapımı tabaklar, karakteristik çift kulplu
fincanlar ve bileşik kaplar artık karşımıza çıkmazken çizgisel çapraz bantlar veya
kafes taramalı tek kulplu çanakların devam ettiği söylenebilir (Lev. II.a-b). ETÇ III
döneminin geç evresinin Suriye özellikli karakteristik formu olan şişeler de farklı 62 İbid: 41-43, plan 17. 63 İbid: 43-44, plan 18.
18
tipleriyle yerel olarak üretilmiştir (Lev. II.c-d).
Tarsus-Gözlü Kule'de 7.50 m. derinlikten itibaren OTÇ tabakalarına geçilir.
Buradaki en büyük değişiklik büyük oranda hızlı dönen çarkın kullanılmasıdır. Eski
çanak tiplerinden tek ve çift kulplu formlar varlığını sürdürürken aynı zamanda yeni
formlar da görülmeye başlanmıştır. Küçük yüksek kaideli omurgalı çanaklar
dönemin oldukça kaliteli yapılmış, karakteristik formlarından biridir (Lev. III.a-f).
OTÇ' nın en sevilen formlarından biri de çapraz bantlarla süslenmiş, ağzı dışa doğru
kalınlaştırılmış olan tek kulplu çanaklardır (Lev. IV.a, Lev. II.a). Yüksek akıtacaklı
testilerden OTÇ süresince yalnız iki örnek bulunmuştur (Lev. IV.b-c). Yonca ağızlı
ve 'göz' lü testilerden de az sayıda örnek ele geçmiştir (Lev. V.a-b). Bununla beraber
çaydanlık formundaki sepet kulplu yandan akıtacaklı kaplar yaygın olarak
kullanılmaya başlanmıştır (Lev. V.c-e). Geniş çömlek örnekleri, GTÇ I' in erken
dönemlerindeki gibi dönemin depolama amacıyla kullanılan kaplarıdır. Bunlar
arasında bazıları çok güzel profillere sahiptir (Lev. VI.a-b). Depolama kapları
arasında Tarsus için ünik bir form, Suriye ve Filistin'den iyi bilinen tiplerdendir (Lev.
VI.c). Pişirme kapları arasında yarımay biçiminde kulplara sahip olan örneklerse ilk
kez karşımıza çıkmaktadır (Lev. VI.d).64
Tarsus-Gözlü Kule'de OTÇ seramiğini hamur özellikleri ve uygulanan yüzey
işlemine göre üç ana grupta toplayabiliriz. Bu gruplar, açık renk hamurlu kaplar,
siyahtan griye değişen koyu renkli kaplar ve kırmızı perdahlı seramiklerden
oluşmaktadır.
Tarsus OTÇ seramiğinin büyük bölümünü açık renk kille yapılmış kaplar
oluşturur. Büyük çoğunluğu iyi temizlenmiş sarı renkli bir kilden yapılan hamurda,
hemen hemen katkının olmadığı görülür. Bununla beraber bir grup malzemenin
hamuru da sarıdan koyu kahvemsi sarıya, sıklıkla kırmızıya çalan, bazen griye
yaklaşan renklerdedir. Katkı malzemesi olarak küçük kum parçaları, az miktarda taş
ve bol miktarda kireçten kullanılmıştır. Kaba kapların bazıları ise koyu kahverengi
bir kille yapılmıştır. Çok kaliteli kapların ise (Lev. III.a) gözle görülemeyecek kadar
küçük katkılara sahip ve çok açık kahverengi bir kille yapılmış olduğu
gözlenmektedir.
64 İbid: 164.
19
Bu gruptaki kapların yüzeyi astarlanmamış ancak oldukça iyi bir biçimde
perdahlanmış olmasından dolayı üzerindeki perdah izleri görülememektedir. Boya
bezeme her zaman olmamakla birlikte, sıklıkla oldukça dikkatli bir biçimde
yapılmıştır. Bu özel grubun süslemesinde kullanılan boya, kırmızımsı ya da çok az
morumsu, oldukça yoğun mat siyahtır. Gerek kaba gerekse kaliteli kapların her ikisi
de sıklıkla oldukça parlak pembemsi beyaz astar ya da krem rengiyle astarlanmıştır.
Aynı zamanda kendinden astar da sıklıkla kullanılmıştır. Perdahlama orta derecede
parlaklıktan öteye geçememiştir. Bazen perdahlamadan sonra kapların boyandığı da
görülür.
Kaplar üzerindeki boya bezemelerde ETÇ III' ün düzensiz boyamaları
tamamen gözden kaybolmuş, yerini Suriye ile yakın ilişkili panel ve metoplar
şeklinde düzenlenen, basit geometrik desenlerden oluşan bantlara bırakmıştır.
Genellikle kabın ağız ve omuz kısımlarında yer alan bu süslemeler,bazı kaplarda
kabın üst bölümünü tamamen kaplamıştır.
Suriye-Filistin tipli kaplar üzerinde OTÇ başlarında kullanılan tarak
düzenlemeli insizeler farklı düzenlemeleriyle devam etmiştir. Ancak tarak
düzenlemeli insizeler Tarsus' da geçici bir üsluptur. Ele geçen bir kap boyun
kısmının altında asılı gibi duran süslemeye sahiptir (Lev. VII.a) ki Troya'dan
yalnızca tek bir paraleli bilinmektedir.65
Plastik süsleme çok yaygın değildir. Buna rağmen Anadolu'da tipik olan
memecik şeklindeki şişkinlikler testi ve vazolar üzerinde zaman zaman kullanılmıştır
(Lev. VII.b). Bunun yanında yılan şeklindeki süslemeler de mevcuttur. Plastik ağız
ve kulpların kullanımı Hitit bağlantılı bir etkiyi ortaya koymaktadır.66 (Lev. VII.c-d).
Siyahtan griye değişen tonlara sahip koyu renkli seramikler arasında yer alan
insizeli gri kaplardan birkaç örnek bulunmaktadır. Hamurları taş katkılı, oldukça
kumlu ve bazen mavimsi bir boyaya sahip bu kaplara ait tanımlanabilen formlar
sadece testiler (Lev. VII.e) ve bir çanak parçasıdır (Lev. VII.f). Bu tür kaplar, insize
süslemeli 'combed ware' larla ilişkilendirilirler. Muhtemelen buradaki çok sayıda
örneğin paralelleri Yortan Grubu içinde bulunabilir, ki bu da tarihleme açısından
yardımcı olmaktadır.67
65 Schliemann 1875: 308 n.220. 66 Goldman,op.cit.:165. 67 İbid: 166.
20
Tarsus-Gözlü Kule OTÇ’da kırmızı perdahlı seramik çok az sayıda ele
geçmiştir. Bunlar, Hitit bağlantılı, çok iyi perdahlanmış ve kırmızı astarlı örneklerdir.
Yukarıda plastik süsleme içinde anlatılan Hitit etkili plastik ağız ve takma kulplar bu
gruba giren örneklerdir (Lev. VII.c-d). Bu kaplar Tarsus'ta GTÇ I' de yaygın olarak
kullanılmaya başlanacaktır.68
III.1.3.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
III.1.3.3.a. MADENİ ESERLER
Tarsus-Gözlü Kule’de OTÇ dönemine tarihlenen madeni eserlerin sayısı,
GTÇ II evresinde ele geçen malzemeye göre oldukça azdır. OTÇ döneminde Tarsus-
Gözlü Kule’de görülen madeni eserlerin çoğunu bronzlar oluşturur. Bunların başlıca
tipleri bıçak, balta, bız, ok ucu, mızrak ucu, çivi, iğne ve kaşıklardan oluşur.
Bu döneme tarihlenen bıçaklar oldukça kötü korunmuş ve parçalar halinde
ele geçmiştir. Bronz eserler içinde görülen baltalar, OTÇ döneminde yassı balta
formundadır. Bu tip baltaların keskin kenarı dışbükeydir. Yan kenarları konkav ve
gittikçe incelen bir forma sahiptir69 (Lev. VIII.a). Bu tipin benzerlerine Orta
Anadolu’da Alişar’da70 Ege’de ise Beycesultan’da71 rastlanmaktadır. Aynı form bazı
değişikliklerle daha sonraki çağlarda da devam etmektedir.
Bız ya da delici olarak tanımlanan eserler ise OTÇ’ da Tarsus-Gözlü Kule’de
yalnızca iki örnekle temsil edilmektedir. Bunlardan biri, eklenti delikleri olan, içi boş
silindirik soket şeklinde yapılmış ve içinde ahşap izlerine rastlanmıştır72(Lev.
VIII.b). Bu örneğin benzerlerine Anadolu dışında Byblos73 ve Tepe Sialk’de74
rastlanmaktadır.
Tarsus-Gözlü Kule’de bu dönemde ele geçen ok ucu olmamasına rağmen,
açığa çıkarılan kalıplar ETÇ döneminde kullanılan ok uçlarının OTÇ’ da da
68 İbid: 165. 69 İbid: 282 fig. 424 n.19. 70 von der Osten 1937: fig. 286 CI 741. 71 Mellaart-Murray 1995: fig. O.12 n.17, fig. O.4 n.35, 46. 72 Goldman,op.cit.: 282-283 fig.425 n. 40. 73 Dunand 1939: pl. CI 6511 74 Ghirsman 1938: pl. XXXIX S4 57.,
21
üretildiğini göstermektedir.75
Mızrak uçları ise nadir olarak iyi korunmuştur. İyi korunan örneklerden biri
kalın bir orta damara sahip eşkenar dörtgen formludur ve silindirik bir sap kısmıyla
birleşir (Lev. VIII.c). Sap kısmının ucu tutamak gibi kıvrılmıştır. Bu tip mızrak uçları
İran ve Suriye’den bilinmektedir.76 Ortasında damar kısmı olmayan en yakın paraleli
ise Ras Shamra’dan ele geçmiştir.77
Tarsus-Gözlü Kule’de sayıca oldukça az ele geçen eser gruplarından biri de
çivilerdir. OTÇ’ da bu gruptan sadece bir örnek ele geçmiş ve perçin çivisi olarak
tanımlanmıştır (Lev. VIII.d). Çivinin etrafı ince bir diskle çevrilmiştir.
Bronz eserler içinde en yaygın grubu iğneler oluşturur. İğnelerin Tarsus-
Gözlü Kule’deki en sık karşılaşılan tipi ise yuvarlatılmış baş kısmına sahip
olanlardır. Bunlara ETÇ II’ den GTÇ II’ ye uzanan süreçte rastlanmaktadır. OTÇ ve
daha sonraki tabakalarda iki teknikle yapılmaktadır. Birinci teknik; baş kısmının
yuvarlanmasından önce, geniş-düz bir levhanın çekiçle vurularak inceltilmesi
şeklinde yapılır ki bu daha geç dönemlerde yaygındır. İkinci teknikse, baş kısmının
iki simetrik yuvarlak ya da spiralle bölünmesidir (Lev. VIII.a-b). Bu tipin
varyasyonları batıda Troya’dan, doğuda Tepe Hisar’a kadar yaygın olarak
kullanılmıştır.78 Aynı tip, Childe’a göre Mezopotamya, Hindistan ve batıda Yunan
anakarasına kadar yayılım gösterir. Tarsus-Gözlü Kule’de bu örneklerden farklı
olarak OTÇ’ da görülen bir diğer örnek üzerinde rozet biçiminde süsleme yer alır79
(Lev. VIII.g). Bu örneğin benzerlerine Alişar80 ve Boğazköy’de81 rastlanmaktadır.
ETÇ döneminde yaygın olarak kullanılan ‘Toggle pin’ olarak adlandırılan tiplerden
Tarsus-Gözlü Kule’de bir örnek ele geçmiştir82(Lev. IX.a).
Tarsus-Gözlü Kule’de ETÇ III’ den GTÇ I’ e kadar tipik olarak görülen silah
tiplerinden biri olan kısa kılıç ya da kamalar OTÇ’ da sadece iki örnekle temsil edilir.
Bunlardan biri iyi bir şekilde korunmuştur (Lev. IX.b). Kenarları az içbükey, sivri
75 Goldman,op.cit.: 283. 76 İbid: 284. 77 Schaeffer 1949: fig. 18,5. 78 Goldman,op.cit.: 285. 79 Goldman,loc.cit.: fig.430 n.174. 80 von der Osten,op.cit.: fig.136 d2 614. 81 Bittel-Güterbock 1935: pl. II.1. 82 Goldman,op.cit.: fig. 432 n. 252.
22
ucu yuvarlatılmış, sap kısmı kısa ve dardır. Benzerleri Yortan83 , Byblos84 ve
Lapithos’ da ele geçmiştir.
Tarsus-Gözlü Kule’de OTÇ süresince kozmetik ve süs eşyası olarak
kullanılan eserler de çok az sayıda ele geçmiştir. Bu örneklerden biri muhtemelen
kozmetik alanında kullanılan bronzdan küçük bir kaşıktır85 (Lev. IX.c). Düz bir
tutamağa ve sığ-oval bir çukurluğa sahip olan bu kaşığın benzerlerine Byblos’da86 ve
farklı bir varyasyonuyla Alişar’da87 rastlanmıştır. Süs eşyası olarak bir küpe (Lev.
IX.d) ele geçmiş ve bu örneğin benzerleri Tell Asmar ve Khafaje’de88 görülmüştür.
III.1.3.3.b. P.T ESERLER
OTÇ’ da p.t. malzemenin başlıca eser gruplarını; ağırlıklar, taraklar,
çıngıraklar ağırşaklar, kalıplar ve mühürler oluşturur.
Bu dönemde ağırlıkların formunda bazı değişiklikler olmuş, ‘gözyaşı biçimli’
ağırlıklar gözden kaybolmuş ve yerine düz-oval ufak kalıp şeklinde olanlar ortaya
çıkmaya başlamıştır89(Lev. IX.e). Bu tip ağırlıkların benzerleri Thermi90 ve
Troya’dan91 bilinmektedir. Gözlü Kule’deki dokuma ağırlıkları biri onbeş, diğeri
onüç taneden oluşan iki grup halinde ele geçmiştir.92
Tarak ve çıngırak gibi buluntular az sayıda bulunmuştur. Bu dönemde tarak
formları, üçgendir ve tutamağından daha kalın olan bir tarak kısmına sahiptir93 (Lev.
IX.f). Benzer formlar, Troya94 ve Polatlı’da95 görülmüştür. Bu döneme tarihlenen tek
bir çıngırak ele geçmiştir. El yapımı olan bu çıngırak, delikli bir küre formundadır96
(Lev. IX.g).
83 Przeworski 1939: pl. IX,6. 84 Dunand,op.cit.:lev. LXX, 2186. 85 Goldman,op.cit.: 287 fig. 433 n. 269. 86 Montet 1928: 693 lev. CIII. 87 Von der Osten,op.cit.: 269 fig.296 e109 88 Frankfort vd. 1932: 107 fig.52. 89 Goldman,op.cit.: 323 fig.441 n.8. 90 Lamb 1936: 163 fig. 44,31.31 91 Schmidt 1902: 295 n.8147.; Blegen,et.al. 1953: fig.305. 92 Goldman,op.cit.: 319. 93 İbid: 325 fig.443 n.41. 94 Blegen vd. 1951: 115,140 fig.150 n.37.210, 37.163. 95 Lloyd-Gökçe 1951: lev. 4e. 96 Goldman,op.cit.: 321, 326 fig. 444 n. 47.
23
Her dönemde yoğun olarak ele geçen ağırşakların OTÇ döneminde görülen
formları arasında, çift koni biçiminde olanlar oldukça yaygındır97 (Lev. X.a). Ayrıca,
yassı küresel formda98 (Lev. X.b) ve fıçı biçimli ağırşaklar da99 (Lev. X.c)
bulunmuştur.
Taştan yapılmış kalıpların p.t.’ tan yapılanları da kullanılmıştır. OTÇ’ da p.t.’
tan yalnızca tek bir kalıp örneği ele geçmiştir. İki taraflı olan bu kalıp, balta üretimi
için hazırlanmıştır100 (Lev. X.d).
Ele geçen p.t. mühürlerden ikisi, yaygın Anadolu tipindedir101 (Lev. X.e-f).
Bunlar, tutamaklı ve basit geometrik desenlidir. Ayrıca tabaka dışından gelen, ancak
zaman olarak bu döneme ait olması gereken p.t. bir mühür daha bulunmuştur102 (Lev.
X.g). İthal edilmiş bir Babil silindiri olan bu mühür, Babil’in ilk hanedanlığı ve
Kassit’e geçiş yıllarında yaygın olarak görülmüştür. Üzerinde bir yazıt ve tahtta
oturan tanrı ve tanrıça yer almıştır.
III.1.3.3.c. TAŞ ESERLER
ETÇ I’ de ortaya çıkışlarından OTÇ’ nın sonuna kadar eziciler, perdah taşları
ve öğütücüler, diğer her tür aletten daha çok görülür. Daha sonraki dönemlerdeyse
nadirleşirler. Büyük çoğunluğu kullanımdan dolayı meydana gelen değişikliklerin
dışında, fazla bir form değişikliği göstermez. Üçgen, dikdörtgen, kübik, piramit,
konik, silindirik ve küresel olabilmektedirler103 (Lev. XI.a-c).
Minyatür taş baltalar üçgenden dikdörtgene çeşitlilik gösterir. Erken dönemde
dikdörtgen olanlar hakimken, özellikle OTÇ’ da üçgen formlular yaygınlaşmıştır. Bu
tip baltalar genellikle pürüzsüz bir yüzeye sahiptirler104 (Lev. XI.d).
Bu dönemde steatit ya da gri renkte taşlardan yapılmış ağırşaklar da
bulunmuştur. Bunlardan birinin tabanı, dört grup eşmerkezli kavisle
97 İbid: 333 fig. 446 n. 61. 98 Goldman,loc.cit.: fig. 449 n. 68. 99 İbid: 329, 333 fig.449 n. 67. 100 İbid: 304 fig. 436 n.6. 101 ibid: 234 fig.393 n. 26-27. 102 Goldman,loc.cit.: n. 28. 103 İbid: 264, fig.415 n. 29-31. 104 İbid: 265 fig. 416 n. 57.
24
doldurulmuştur105 (Lev. XI.e).
Tarsus-Gözlü Kule’de taş kalıplar genellikle kumtaşından yapılmıştır. Ele
geçen kalıplardan birinin tüm yüzeyleri farklı tipte alet üretimi için hazırlanmıştır106
(Lev. XI.f). OTÇ’ da genelde bu tip kompozit kalıplar kullanılmıştır.
Gözlü Kule’de OTÇ’ da tek bir amulet örneği ele geçmiştir. Bu amulet,
bileğinden delinmiş bir bacak formundadır107 (Lev. XII.a).
III.1.3.3.d. KEMİK ESERLER
Tarsus-Gözlü Kule’de her dönemde, aletlerin ve süslemelerin yapımında
kemik kullanımı ustalıklı bir işçiliğe sahip yaygın bir endüstridir. Ancak OTÇ
döneminde bu endüstrinin zayıfladığı görülür.
Bu dönemde Tarsus-Gözlü Kule’de ele geçen kemik eserler arasında; başı
yuvarlatılmış formda bir şiş108 (Lev. XII.b), olasılıkla tutamak olarak kullanılmış bir
kulp109 (Lev. XII.c), iki tane kalça kemiği başından yapılmış ağırşak110 (Lev. XII.d-e)
ve Eski Hitit İmparatorluğu’ nun geçiş döneminden yarım küre biçimli bir ağırşak111
(Lev. XII.f) yer almaktadır. Kalça kemiği başlı ağırşaklar, Anadolu, Suriye, Filistin
ve Mezopotamya’ya kadar geniş bir yayılım alanına sahiptir.112
III.1.3.3.e. DİĞER ESERLER
Fayans eserler arasında skarabe türü bir mühür yer almaktadır. Üzerinde,
Suriye ve Filistin’de yaygın olarak kullanılan diz çöken bir figür bulunmaktadır.
Ayrıca mührün üstüne Hyksos’ un ismi eklenmiştir.113
105 İbid: 269 fig.422 n.175. 106 ibid: 304 fig. 436 n. 2. 107 İbid: 269 fig. 422 n. 198. 108 İbid: 307 fig. 438 n. 72. 109 İbid: 309 fig. 439 n. 91. 110 İbid: 310 fig. 439 n. 93-94. 111 Goldman,loc.cit.: n. 95. 112 Goldman,loc.cit. 113 ibid: 234 fig. 393 n. 29.
25
III.1.4. GTÇ TABAKALARI
III.1.4.1. MİMARİ
Tarsus-Gözlü Kule’de GTÇ I dönemine ait tabakalar, 6.50-5.00 m.’ ler
arasında tespit edilmiştir. 6.50- 5.50 m.’ ler arasında, hem Yeni İmparatorluk
Dönemi Hitit Tapınağı’ndan önceki güçlü duvarlar hem de tapınak duvarlarını
destekleyen ve küçük nehir taşlarından oluşan derin temeller tarafından neredeyse
yerle bir edilmiş, büyük boyutlu bir binanın kalıntıları yer almaktadır.‘Geç Tunç
Çağı I Evi’ olarak tanımlanan bu yapının birçok odası iyi yerleştirilmiş temeller
halinde, daha iyi korundukları yerlerde ise en fazla üç taş sırasını geçmeyecek
şekilde korunmuştur. Evin en azından birinci katının planı açık olarak
görülebilmektedir. Bir avlu etrafına yerleştirilen oldukça küçük odalardan oluşan ve
benzerlerine Alaca Höyük gibi yerleşimlerde de rastladığımız Anadolu tipinde bir
mimari yapıya sahiptir114 (Plan 6). Buna benzer planlı daha erken döneme ait yapılar
Kültepe’de Asurlu tüccarların mahallesinden de bilinmektedir.115
Yapının güneyinde iki tane teras odası yer almaktadır. Kuzeyde bulunan
avlunun çevresindeki odalardan biri önemlidir (Plan 6’da D Odası). Çünkü odanın
altında bir toprak cebin içinde temel sunusu olarak değerlendirilebilecek madeni alet
ve silahlar bulunmuştur. Batıdaki odalar, yaşam odaları olarak
değerlendirilemeyecek kadar küçüktür. Bunlar olasılıkla, köleler ya da hizmetçiler
için yatak odası olarak hizmet görmüştür. Doğuda yer alan odalar grubu,
batıdakilerden sadece biraz daha dardır. Aynı doğrultuda olan bu mekanlar, avlu
etrafındaki simetrik odalar grubunu tamamlamaktadır. Yapıda ayrıca, olasılıkla
tavandan akan suyun tahliyesi için kullanılan 0.50 m. genişliğinde bir hendek veya
geçit açılmıştır.
Evin önemi, bütünüyle yok olmuş iç detaylarından değil, planından
kaynaklanmaktadır. Bu yapı, daha alt seviyedeki bir teras üzerine kurulmuş depo
odalarıyla kesin olarak ilişkilendirilmiş tek yapıdır ve değerli, temel sunusu olarak
ünik olan bronz bir buluntu grubuna sahiptir.116 Bu bina, Kizzuwatna’nın halen yarı
114 İbid: 44; Koşay, 1951: plan III. 115 Goldman 1956: 44; Özgüç, 1953: A P^. 116 Goldman,op.cit.: 281.
26
egemen olduğu dönemlerde idari bir bina olarak yorumlanabilir. Çünkü bu binanın
üstünde ve Hitit Tapınağı’nın altında Kral İşputahşu’ ya ait bir bulla (Lev. XXX.a)
ve Hitit hiyeroglifli mühre ait güzel baskılar bulunmuştur.117 GTÇ I tabakasının 5.00
m. seviyesinden çok az şey geriye kalmıştır. Hitit Tapınağı için yapılan hazırlıklar,
hem temellerin kazılması hem de tabanın doldurulup düzeltilmesi bu tabakanın
çoğunun yok olmasına neden olmuştur. Yine de, bu seviyede açığa çıkarılan bir
seramik depo odası, bu dönemde kullanılan mal grupları ve kap formları hakkında en
iyi örnekleri vermektedir.118
Tepenin güney kısmı, yamaçtaki daha erken döneme ait kalıntıları yok ederek
teraslanmıştır. Terasın yerleşimdeki kronolojik dizin içerisindeki yeri seramik
buluntularla oturtulabilmiştir. Buna göre teras, OTÇ ile GTÇ I arasındaki geçiş
dönemine aittir (Plan 7). Daha sonraki teraslama ise gelişkin GTÇ I dönemine aittir
(plan 8). Daha erken döneme ait olan terasta çeşitli boyutlarda depo odaları
bulunmaktadır. Sonraki teras, bu odaların parçası olduğu eski terasın üzerini kapatan
akıntı toprakla oluşmuştur. Depodan çok yaşam mekanlarını andıran, iyi örülmüş
duvarlara sahip bir grup oda bu akıntı toprağın üzerine inşa edilmiş ve höyüğün
kenarlarını eski terastan farklı bir açıyla sarmıştır (plan 8). Biri, karakteristik bir Hitit
dikdörtgen küveti içeren bu odalar GTÇ I’ in geç evresine aittir. Bu dönemin teras
odalarını Mycenae’ de bulunanlarla karşılaştırmak mümkündür. Güney kısımda yer
alan teras ünitelerinin çoğu, GTÇ IIA devrinde Hitit Tapınağı için inşa edilen teras
duvarı tarafından tahrip edilmiştir.119
Tarsus-Gözlü Kule’de GTÇ II dönemine ait tabakalar, A ve B olarak
adlandırılan alanlarda yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. GTÇ II döneminin erken
evresini oluşturan ve yaklaşık M.Ö. 1450-1225 tarihleri arasına yerleştirilen GTÇ IIa
evresinin en önemli yapısı, A bölümünde açığa çıkarılan ‘Hitit Tapınağı’ dır. Büyük
boyutlu ve plan olarak Hitit başkentinin iyi bilinen tapınaklarının planına uygun
olarak inşa edilen bu tapınak tepenin zirvesinde yer almaktadır (Plan 9). Yaklaşık
3.00 m. genişliğinde ve kiklopien boyutlarda taşlar içeren, Boğazköy’ün Hitit
duvarlarını andıran120 bir duvar tepenin güney ve doğu kenarlarını çevrelemektedir.
117 İbid: 44-46. 118 İbid: 46. 119 İbid: 47-48. 120 İbid: 49; Bittel-Naumann 1952: pl.38.
27
Bu duvar, 19 m. boyunca hiç kesintisiz, yaklaşık 120 m. boyunca ise aralıklarla
izlenebilmektedir. Duvarın üst yapısının şekli ve gerçekte bu duvarın bir savunma
sistemine ait olup olmadığı konusunda bir şey söylemek mevcut verilerle mümkün
değildir. Roma Devri’nden günümüze uzanan zaman içerisinde tahrip yaratan inşa
işlemleri ve I. Dünya Savaşı’nda kazılan çukurlar yüzünden tüm kanıtlar yok
olduğundan duvarın tapınağı çevreleyip çevrelemediğini belirlemek de mümkün
olmamıştır.
Yapıda, doğudan batıya 29 m., kuzeyden güneye ise 18 m. uzunluğu korunan
boyutlarda büyük bir avlunun çevresinde iki koridor batı ve güney kenarların
uzunluğunca uzanmaktadır. İki koridorun hem güneyde hem de batıda ölçülerinin
aynı olmasına rağmen oranları biraz farklıdır. Güneyde, iç koridor, dıştan daha geniş,
batıda ise ikisi de aynı genişliktedir. Bu koridorlar kısmen bölünmüştür. İç koridor
doğuda büyük bir odaya sahiptir. Yapının doğu kısmında, avlunun sınırını oluşturan
tek bir duvar bulunmaktadır.
Odaların işlevleri konusunda bir şey söylemek pek mümkün değildir. Ancak
avlunun doğusunda yer alan küçük odalardan birinin banyo odası olarak kullanıldığı
açıktır ( Plan 9’da T1). Kalın bir çakıl dolgu üzerinde kireçtaşı çimento parçaları,
dıştaki kanalizasyonun güney duvarıyla birleşmektedir.
Güneyde bulunan iki oda (Plan 9’da T10-T12) bronz işlemeciliğinde
kullanılmaktaydı. Bu odalar maden cüruflarıyla dolu olup, pota parçaları ve kalıp
örneklerine rastlanmıştır. Binanın bu tahrip olmuş durumu içerisinde, diğer binalarda
bulunan ve binaların kutsal karakterine işaret eden cella ve sunak gibi öğelere
rastlanmamıştır. Yapının duvarları masif karakterdedir. Dış duvarlar 1.50-1.30 m.
arasında, iç duvarlar ise 1.00 m. civarında kalınlığa sahiptir. Duvarların ağırlığı
bazen 2.00 m. derinliğe ulaşan çakıl temel tarafından taşınmaktadır. Tapınağın
güneyinde yer alan döşeli sokak, güneybatı köşesinde genişleyerek tapınak ile teras
duvarı arasında düzensiz bir meydana açılmaktadır. Bu alanın meydan olarak
adlandırılmasının nedeni bu alanda herhangi bir GTÇ II yapısının bulunmaması ve
önceki dönemlere ait teras odalarının tamamen düzlenerek kaldırılmış olmasıdır.121
A bölümünde bu döneme ait kalıntılar, tepenin üst kısmında bulunmalarına
rağmen, tepenin iki yüksek noktası arasındaki bir boğazdan açılan B bölümünde
121 Goldman 1956: 49-50, plan 22.
28
nirengi noktasının 16.50-19.00 m. altında tespit edilmiştir. Bu bölgede GTÇ II’ nin
altındaki tabakalara inilememiştir. A bölümünde olduğu gibi tüm yapılar büyük bir
yangınla son bulmuş ve bu yangın yıkılan üst yapıyı duvarlar içerisinde ve üzerinde
kazılması çok zor bir beton sertliğine çevirmiştir. Bir tüm olarak incelendiğinde, eğer
tahrip ve çukurları göz önüne almazsak, Hitit yerleşiminin bu katı gerçekten
etkileyicidir. 3 m.’ ye yakın genişlikte bir sokak kuzey-güney doğrultusunda
uzanmakta ve her iki yanında da güçlü duvarlarının en yüksek kısımları 2.00-3.00 m.
yükseklikte korunmuş yapılar yer almaktadır. Bu sokak olasılıkla yerleşimin güney
kenarına kadar uzanmakta ve olasılıkla devam ederek ova seviyesine inmektedir.122
Bu alanda ayrıca, ‘Doğu Evi’ olarak adlandırılan bir yapı açığa çıkarılmıştır.
Doğu Evi’nin ana girişi, sokağın dere taşlarıyla döşeli meydana açıldığı bölgede
genişlediği kesim olan kuzeydedir. Buradan bir rampa üzerinde yer alan
basamaklarla asıl yapıya geçilmektedir. Doğuda masif bir altlık basamakların her iki
yanında yer almaktadır. Diğer Hitit yerleşimleriyle karşılaştırıldığında burada
durması gereken anıtsal heykeller ne yazık ki bulunamamıştır.
Rampanın güneyinde 4.30x3.40 m. boyutlarında, doğusunda ve güneyinde
kerpiç duvarlarla, kuzeyinde ise rampanın toplama taşlarla doldurulmuş kenarı
bulunan ve yarı kiler niteliğinde Kuzey Odası bulunmaktadır. Oda, rampa ile
ulaşılan levha taşlardan bir teras ile örtülmekteydi. Bu taşlar tavan yıkıldığında oda
tabanı üzerine düşmüşlerdir. Oda içerisinde kuzey-güney doğrultusunda uzanan hatıl
izleri bulunmaktadır. Olasılıkla tahta levhalar bunların üzerinde bulunmakta,
bunların üzeri ise ince bir kil tabakasıyla kaplandıktan sonra taş levhalarla
kaplanarak çatı oluşturulmaktaydı.
Kuzey odasının güney duvarı, ‘Ahır Odası’ olarak adlandırılan odayla
ilintilidir. İçerdiği yalaklardan dolayı bu isimle adlandırılan oda 4.30x10.40 m.
boyutlarındadır. Kuzey Odası gibi burası da yarı bodrum görünümündedir.
122 İbid: 51.
29
III.1.4.2. SERAMİK
GTÇ I döneminde, OTÇ’ den gelen bazı özellikler devam etmekle birlikte
bazı değişikliklerde görülmeye başlanmıştır. Başlıca değişiklik düz ya da astarlı ve
perdahlı karakteristik Anadolu’nun monokrom seramiğine dönüştür.
Monokrom Anadolu grubu içinde yalnızca hamur ve teknik açıdan değil aynı
zamanda Hitit seramiğinin eski tiplerinden bilinen form açısından da yakın ilişki
olduğu açıktır.
Kültepe ve diğer erken Hitit kentlerinde bulunan çarpıcı plastik modellerin
olmayışı göze çarpan farklardan yalnızca birisidir. Parlak kırmızı astarlı ve perdahlı
olan akıtacaklı birkaç Hitit karakteristik formu devam etmektedir123 (Lev. XIII.a).
Görülen diğer karakteristik Hitit formları; kırmızı-perdahlı kabaralı yonca ağızlı
testiler124 (Lev. XIII.b), aynı formun basit testileri125 (Lev. XIII.c), içi sığ geniş
dikdörtgen küvetler126 (Lev. XIII.d); boyalı mercimek şeklinde yerel olarak üretilmiş
mataralar127 (Lev. XIV.a), dört kulplu omurgalı geniş çanaklar (Lev. XIV.b-d)
’dir128.
J. Mellart, Tarsus- Gözlü Kule ve diğer Kilikya kentlerinin, Anadolu etkili
unsurları Konya Ovası üzerinden almış olduğunu savunmaktadır.129 D. H. French
tarafından Göksu Vadisi’nde yapılan yüzey araştırmasının sonuçları da bu görüşü
doğrulamaktadır.130 Porsuk Höyük’ün GTÇ tabakaları, bu etkinin Kilikya kapıları
aracılığı ile Kilikya’ya uzanmış olduğunu ortaya koyan buluntular vermiştir.131
OTÇ’ nın yaygın olan küçük omurgalı pedestal çanakları en son 5.70 m.’ de
bulunmuştur. Yaklaşık 6 m seviyesinde sepet kulplu yandan akıtacaklı geniş kaplar
ve gözlü testiler gözden kaybolmaktadır. Açık üzerine koyu grup içinde hem form
hem de boyama stilinde yeni bir gelişme vardır. Tek renkli geometrik paneller ve
metop bordürler, yerini iki renkli siyah ve kırmızı dalgalı hat dekorasyonuna
123 İbid: 183 fig.309 n. 1012-1013. 124 Goldman,loc.cit.: fig. 307 n. 1023. 125 Goldman,loc.cit.:fig. 307 n.1019. 126 Goldman,loc.cit.: fig. 310 n. 1054. 127 Symington 1985: 281; Goldman,loc.cit.: fig.308 n. 1024. 128 Goldman,loc.cit.:fig. 305 n. 987-988 fig. 303 n. 989. 129 Mellaart 1958: 339. 130 French,D.H. 1965: 186, 192. 131 Dupre 1983: 41-42.
30
bırakmıştır132 (Lev. XV.a-b). İki renkli açık üzerine koyu boyamadaki bu gelişme
aynı zamanda Suriye ve Filistin’in karakteristiğidir ve Tarsus’ta birbirini izleyen bu
değişiklikler güney ve doğuya doğru olmuştur. Suriye ile ilişkinin devam ettiğini
gösteren baskılı ve insizeli gri seramik133 (Lev. XV.c) ve Filistin etkisini ortaya
koyan Tell al Ajjul kap parçası134 (Lev. XV.d) farklı özellikler gösteren formlar
arasındadır.135
OTÇ’ dan süregelen yakın ilişki boyalı çömleklerde de görülmüştür136 (Lev.
XV.e). Hem form hem de dekorasyondaki düzenlemelerde oldukça dikkatli yapılan
uygulamalar dikkat çekicidir. Bununla beraber GTÇ boyalı vazolarının hepsi 5.50 m
seviyesinin altındaki erken tabakalardandır.
GTÇ içerisinde OTÇ’ dan süregelen ikinci grup çanaklardır. Bu çanakların
ağız kısmının dışında çizgisel dekorasyon yer almaktadır. Ancak bu tipteki çanaklar
6 m seviyesinin altında bulunmamıştır. Çanaklar üzerinde yer alan ilmek kulplar
daima yana eğimli hemen hemen yapışık bir şekilde yapılmaktadır. Bu aynı zamanda
yeni bir özelliktir ve Amuq’da bu tip çanaklar geç safhalara aittir.
Ağzı bant boyalı çanaklar da OTÇ’ ndan süregelmektedir. Hamurları bazen
monokrom kırmızı-perdahlı kapları kaliteli hamurları gibidir. Ancak malzemenin
yarısından fazlası hamur yapısı kumludur ve az olarak iyi cilalanmıştır. Dekorasyon
yalnızca ağzın her iki kenarını kaplar şekilde geniş kırmızı bir bantla
oluşturulmuştur.
Monokrom perdahlı kapların hamurları genellikle hamuru, kahverengi,
kırmızı ya da portakaldan kahverengiye bazen griye yakın tonlardadır. Hamurda
kaliteli katkı maddeleri kullanılmıştır. Monokrom kapların yüzeyinin tamamı ya da
bir bölümü kalın bir astarla kaplanmıştır. Ancak bazen ince ve bir boya banyo
özelliğini taşımaktadır. Bu astar, Hitit seramiğinin bir karakteristiğidir. Renk parlak
kırmızıdan kahverengiye değişir ancak asla lekeli bir görünüm taşımamaktadır.
132 Goldman,loc.cit.: fig. 313 n.1082-1084. 133 Goldman,loc.cit.: fig. 314 n. 1086. 134 Goldman,loc.cit.: fig. 315 n.1085. 135 Goldman,loc.cit. 136 İbid: 183 fig. 311 n. 1044.
31
Temel formlar, basit ya da omurgalı ağızlı çanaklar137 (Lev. XVI.a-b), yüksek
pedestal kaideli çanak ya da meyvelikler138 (Lev. XVI.c-d), dört kulplu çanaklar139
(Lev. XIV.b), dışa kıvrımlı ağzı olan çömlekler, hayvan formunda akıtacaklar140
(Lev. XVII.a), urne biçiminde uzun testi ya da çömlekler141 (Lev. XVII.b), yonca
ağızlı testiler142 (Lev. XIII.c) ya da akıtacaklı testiler143 (Lev. XIII.a)’dir. Bunların
dışında ünik bir pyxis’ de bulunmuştur144 (Lev. XVII.c).
Bu formlar arasında yer alan meyveliklerin, genellikle kulplu olan örnekleri
Kültepe’de Koloni Çağı tabakalarında ele geçmiştir.145 Kulpsuz olanlarıysa Maşat
Höyük V. Hitit tabakası146 ve Beycesultan II. tabakada buluntuları arasında
görülmektedir.147
Basit monokrom kaplar, GTÇ I’ in üsteki tabakalarında kullanılmaya
başlanmıştır. Mimarinin büyük ölçüde iç içe geçmesinden dolayı bu seramiğin ya da
diğer grupları ayırt etmek çok kolay olmamıştır. Bu seramikler daha çok düz çanak
ve vazo formundadır.148
Çok renkli ya da tek renkli, dalgalı hatla boyalı kapların kili orta derecede taş
ve az miktarda kireç katılmış bir hamura sahiptir. Ara sıra kum katkısı gözlenir.
Ancak bu yalnızca iç kısmın yüzeyindedir. Hemen hemen tamamı iyi pişirilmiştir ve
kırmızımsı devetüyü rengindedir. Yüzeyleri krem-beyaz veya devetüyü astarlı ya da
kendinden astarlıdır ve ıslak sıvazlama yapılmıştır.
Dekorasyon dalgalı hatları kuşatan yatay noktalamalar, çizgisel ya da
kesintisiz üçgenlerden oluşur. Boyama sıklıkla zayıf olarak uygulanmış ve fırça izleri
görülebilmektedir. Süslemeler hoşa gidecek biçimde yapılmış ancak dikkatli
çalışılmamış. Parçalar halinde ele geçen malzemeden belirlenen formlar geniş iki
kulplu vazolar ya da ağzı genişçe dışarıya taşan kraterler, basit çanaklar, pedestal
çanaklar, yonca ağızlı testiler ve geleneksel tipte gaga ağızlı testilerdir. Tarsus-
137 İbid: 184 fig. 305 n. 990-991. 138 Goldman,loc.cit: fig.303 n. 975-976. 139 Goldman,loc.cit.: fig. 305 n. 987. 140 Goldman,loc.cit.: fig. 309 n. 1034. 141 Goldman,loc.cit.: fig. 309 n. 1051. 142 Goldman,loc.cit.: fig. 307 n. 1019. 143 Goldman,loc.cit.: fig. 309 n. 1012. 144 Goldman,loc.cit.: fig. 308 n. 1056. 145 Emre 1963: fig.13. 146 Özgüç 1982: fig. 65-66. 147 Mellaart 1955: 57 fig. 7:10. 148 Goldman,op.cit.: 183.
32
Gözlü Kule’de ele geçen baskılı ve inkristasyonlu seramik, farklılıkları olsa da Nuzi’
nin gri seramiğine benzerdir.149 Ancak çok sayıda ele geçmemiştir. Aynı zamanda
Atchana’ da siyah seramik olarak adlanan grupla benzerliği görülen çok parlak
kırmızı astarlı bir parçada ele geçmiştir.150
Tarsus-Gözlü Kule’de ele geçen bu grup seramiğin hamurunun rengi genelde
gri, dışı ıslak sıvazlanmış ya da kendinden astarlıdır. Genelde yüzeyi iyi düzeltilmiş
ve orta ısıda fırınlanmıştır. Katkılar çok küçük taşlar ve kireçten oluşmaktadır. Renk
çoğunlukla gri, bazı parçalarda ise fırınlanmadan dolayı kırmızımsı devetüyünden
kahverengiye değişir.
Beyazla doldurulan baskılar ve insizeler dikkatli yapılmış ve büyük oranda
noktalar, süslemeler, rozetler, zigzaglar, yıldızlar, şevronlar ve spiral bantlardan
oluşmuştur. Ele geçen parçaların çoğu iğ biçimli şişelere aittir151 (Lev. XV.c). Bu
örnek Alalah’la önemli bir kronolojik bağlantı kurmaktadır.152 Alalah’da V. tabakada
ele geçen benzerleri, İdrimi’nin saltanat yıllarına tarihlenmektedir.153
Açık renk hamurlu, baskılı ve insizeli kaplar sayısı çok az olsa da Tarsus-
Gözlü Kule’de ayırt edici bir gruptur. Hamur temiz kumlu bir kilden yapılmıştır ve
taş katkısı hiç görülmez. Kireç katkısı ise yok denecek kadar azdır. Kil rengi
pembemsi devetüyüdür. Fırınlamadan dolayı özünün gri olduğu görülür. Yüzeyi
sıklıkla kendinden astarlıdır.
Bezeme, kırmızımsı pembe mat bir boya ile yapılmış ancak bazen güzel bir
kırmızı-kahverengiyle cilalanıp astarlanmış ya da ince kırmızıyla hafifçe
kaplanmıştır. Büyük oranda plastik bantlar, baskılı rozetler, pergelle çizilmiş daireler
ve gri seramik üzerinde bulunan baskılar ve aynı insizelerin varyasyonları
kullanılmıştır
Bu tür seramiklerin formları arasında geniş çömlekler, iğ biçimli şişelere ait
bazı parçalar ve maltız yer almaktadır. Seramik genellikle gri insizeli seramikle
ilişkilidir. Hamur ve rengine bakıldığında paralelleri iyi bilinmiyor olsa da Nuzi’de
bulunan gri seramikler arasında olabileceği düşünülmektedir.154
149 Starr 1937: 401. 150 Woolley 1953: 98 lev. 8b. 151 Goldman,op.cit.: 186 fig. 314 n. 1086. 152 Woolley 1955: 342 vd. lev. C-CI. 153 Gates 1981: 8. 154 Starr 1939: 402.
33
Tarsus-Gözlü Kule’de, GTÇ II seramiğini GTÇ I seramiğinden ayırt etmek
zor değildir. Ancak bu tabakaya ait seramikler yapıların kötü bir şekilde korunmuş
olmasından dolayı oldukça karışık parçalar halinde ele geçmiştir. Seramik
formlarında değişiklikler mevcuttur. Bununla birlikte düz monokrom kaplarda
olduğu gibi geleneksel kullanımda devam etmektedir.
Bu dönemde görülen monokrom seramiklerin hamurları, oldukça temiz bir
kilden taş katkılarla yapılmış ancak çok kaba parçalarda büyük taş ve kum parçaları
kullanılmıştır. Renk, devetüyünden yeşilimsi devetüyüne, kahverengiye ve kırmızıya
kadar değişir. Düz kapların kaliteli ikinci bir grubu, oldukça kaliteli taş katkılı temiz
sarımsı devetüyü ya da krem renktedir. Buradaki düz Hitit kaplarının kili Orta
Anadolu, özellikle Boğazköy’de kullanılan kilden farklıdır.155
Tarsus-Gözlü Kule’deki düz Hitit kaplarına hemen hemen hiç mika katkısı
yoktur. Boğazköy’den bilinen beyaz astarlı seramikten birkaç parça bulunmuştur.
Bunların bazıları mine gibi parlak kalın beyaz astarlıdır.
Çömleklerin yüzeyinde ıslak sıvazlama yapılmış, sıklıkla çizgi çizgi veya
dağınık perdahlanmıştır. Bazen tamamiyle ince kırmızı boya banyo görülür. Aynı
zamanda omuzlu kaselerde bir bant dekorasyonu kullanılmış ve bazen
perdahlanmıştır.
GTÇ I ve II arasında derin çanakların formları değişir. GTÇ I’ de keskin
profilli omurgalı çanakların yerine burada kalın cidarlı ağzı dışa genişleyen küvet
gibi kaplar görülür, ki ilk olarak GTÇ I’ de yapılmaya başlanmaktadır. İki kulplu
varyasyonları sağlam ve iyi biçimlendirilmiştir156 (Lev. XVII.d-f). Bunların yanında
hala kullanılan basit formlu çanaklar yanında ilk defa kullanılmaya başlanan daha
sığ, kalın, yayvan ağız kenarlı formlar ve büyük düz tabaklar yer almaktadır. Yüksek
kaideli çanaklar ortadan kalkmıştır. Testiler arasında yuvarlak ve ya sivri dipli ve
yatay kalın ağız kenarlı olanlar, düz veya halka dipli ve yonca ağızlı testilerden
sayıca daha fazladır. Buna ek olarak büyük boyutlu dar boyunlu ve sivri dipli testiler
olasılıkla ritüel amaçlı kullanılmışlardır. Yuvarlak dipli formların daha fazla
kullanılmalarından dolayı daha fazla kap altlıkları üretilmiş ve kullanılmıştır. GTÇ
II kültürü ilk kez GTÇ II’ nin ikinci evresinde görülen “Granary Style” Miken
Seramiğinin görülmeye başlandığı zaman kadar tamamen Hitit karakterindedir. 155 Bittel 1937: 35-36. 156 Goldman,op.cit.: 204 fig. 320 n. 1158, 1161, 1154.
34
Ancak Tarsus’ta GTÇ II’nin seramik repertuarı Hitit başkentini karakterize eden
erken GTÇ formları daha azdır. Komşu bölgelerden ithal kaplar çok az sayıda
bulunmaktadır. Kıbrıs’tan monokrom mal grubuna ait bir çanak157 (Lev. XVIII.a)
beyaz astarlı süt kapları158 (Lev. XVIII.b-c) ve en azından bir tane tipik halka dipli
kaba ait parçalar ele geçmiştir.159
Tarsus-Gözlü Kule’de Miken Seramiği sadece GTÇ IIb tabakasından, GTÇ
IIa tabakasına ait büyük yapıların yıkımından sonra ortaya çıkmaktadır. Daha önceki
Hitit tabakalarında bulunmamaktadır. Tarsus Miken Seramiğinin genel karakteri çok
sayıda “Granary Style” ve daha fazla bu stilin erken örneklerinden oluşmaktadır160
(Lev. XVIII.d) “Granary Style” de olan seramik yanında, gelişmiş “closed style”
seramiğinin bulunmaması da ilgi çekicidir ve Granary Style’ in halen erken
evrelerinde bulunduğunun işaretidir. Granary Style seramiğinin bir diğer grubu da iç
ve dış yüzeyleri siyah sırla kaplanmış olan seramik grubudur. Yüzlerce seramik
parçası içinde Tarsus-Gözlü Kule’de sadece iki parça bulunmaktadır. Daniel’e göre
Tarsus-Gözlü Kule’deki Miken Seramiği Mikenai ve Tryns’te üretilen Miken
seramiği ile aynı hamurdan yapılmış olup Tarsus’ da bulunan seramiğin çoğu Argolis
Bölgesi’nden ithal edilmiş olmalıdır. Kıta Yunanistan’dan ithal edilmeyen Miken
Seramiği ya yerel olarak ya da Doğu Akdeniz’de bir merkez tarafından üretilmiştir.
Bir grup seramik büyük olasılıkla Rodos’tan ithal edilmiştir. 161
1973 yılında E. French’ in Tarsus-Gözlü Kule’de ele geçen Miken
Seramikleri ile yaptığı çalışma sonucunda buradaki Miken Seramiğinin ünik olan bir
özelliğini saptamıştır. Bu da yalnızca çizgisel dekorasyonlu üç açık formun yaklaşık
eşit oranda beraber tanımlanmasıdır. Bu formlar Furumark tarafından yapılan
sınıflamaya göre FS 284 derin kaseler ve FS 295 yatay şerit kulplu, sığ köşeli
çanaklardır. Bu üç malzemenin bir arada bulunmuş örneklerinin paralelleri hiç bir
yerleşimde yoktur162 (Lev. XIX).
Tarsus-Gözlü Kule’de ele geçen Miken Seramiğinin hamur yapısının temel
dokusu ‘kumlu’dur. Ve yüzey iyi bir biçimde tamamlanmamıştır. Bunun sonucunda
157 İbid: 205 n. 329 n. 1254. 158 Goldman,loc.cit.: fig. 329 n. 1248-1250. 159 İbid: 203-205. 160 İbid: 205 fig. 330 n. 1255. 161 İbid: 206-207. 162 French 1975: 53 fig. 14, 16.
35
boyama mat olarak sonuçlanmıştır. Buradaki Miken kapları form açısından iki grupta
toplanabilir. Bunlar açık ve kapalı formlardır. Kapalı formların başlıcaları; piriform
jar (Lev. XX.a), amphoriskos (Lev. XX.b-c), köşeli boyunlu vazolar (Lev. XX.d),
amphora (Lev. XX.e), testi (Lev. XX.f), stirrup jar (üzengili vazolar) (Lev. XXI.a-c),
dikey mataralar (Lev. XXI.d); açık formlar ise FS 282 tipindeki kraterler (Lev.
XXI.e), kenarsız yarı küresel fincanlar (Lev. XXI.f-h-Lev. XXII.a), çukur kaseler
(Lev. XXII.b-c) ve Miken’de oldukça sevilen sığ köşeli çanaklardır163 (Lev.
XXIII.a).
Tarsus-Gözlü Kule’de ele geçen Miken seramiğinin tüm karakterleri, Kıbrıs
ve diğer Kilikya kentlerinden ele geçen malzemelerle birbirine benzer olarak bağlantı
kurmaktadır. Bu seramiklerde asıl özellik spirallerin yaygınlığıdır, özellikle antitetik
olarak düzenlenen spiral yaygındır. Tüm çeşitlerde figürlü parçalar, Enkomi’ de
olduğu gibi anakaradakilerden daha yaygındır. Tarsus-Gözlü Kule’de çizgisel
düzenleme, Lev. XXIII.b’de görülen düzenlemelerin papiruslu grubu bu bölgeye
özgüdür.
Tüm bu özellikler kendi gelişimiyle bir bölge etkisi meydana getirmiştir fakat
aynı zamanda Miken anakarasıyla aktif ilişki devam etmektedir.
Tarsus’un Anadolu’nun diğer bölgeleriyle ilşkisi tam netlik kazanmamışsa da
Kıbrıs’la ilişkili olduğu kesindir. Çizgisel düzenlemeli açık kaplar Milet ile
benzerdir.164
III.1.4.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
III.1.4.3.a. MADENİ ESERLER
Tarsus-Gözlü kule’de GTÇ yaygın bronz kullanımı göstermesi açısından
oldukça zengin bir dönemdir. Özellikle geç evresi yani GTÇ II’ de bu çok belirgin
olarak karşımıza çıkar. Bu evredeki ok uçlarının fazlalığı, GTÇ IIa’ nın sonlarında
istilacılar tarafından Hitit yöneticilerinin yenilgisiyle ilişkilendirilir. GTÇ I’ e ait
bronz eserlerin büyük grubu D Odasındaki bir duvarın altından toplu olarak ele
geçmiştir. Bu grup yedi tane yassı balta, dört hançer, bir çift balta, iki keski, biri 163 İbid: 56-61. 164 İbid: 73.
36
bütün diğeri kırık iki tüp ve dört tane kurşun halkadan oluşur.165
Bu grupta ele geçen çift baltanın formu ilginçtir ve tam paralelleri
bilinmemektedir (Lev. XXIV.a). Orta kısmında göz şeklinde bir sap yuvasına sahip
ve iki dikey keskin kenarlıdır. Bu tipin farklı varyasyonları Troya166 ve
Eutresis’den167 ele geçmiştir. Ele geçen diğer balta tiplerinden biri basit yassı balta
formundadır. D odasından ele geçen toplu buluntu içinde bu tipten üç tane
bulunmuştur. Uzunlukları 0.116 m-0.137 m. arasında değişmektedir. Bu baltaların
kenarları düz bir şekilde sap kısmına doğru daralmaktadır (Lev. XXIV.b). Yassı
baltaların bir diğer tipi kenarları içbükey olan ve çıkıntı yapan kolcuklara sahiptir168
(Lev. XXIV.c). Bu tip baltalar Megiddo’ dan da bilinmektedir.169 D Odasından ele
geçen ve GTÇ I’ e tarihlenen bu toplu buluntunun dışında aynı döneme tarihlenen
eserler arasında ‘toggle pin’ olarak tanımlanan bir iğne, bir cımbız ve bir yüzük ele
geçmiştir.170 İğne, kötü bir korozyona uğramıştır (Lev. XXIV.d). Bir ucu kırık olan
cımbızın benzerleri (Lev. XXIV.e) Alişar171’dan bilinmektedir. Genişletilmiş bir bant
şeklinde yapılmış olan yüzüğün (Lev. XXIV.f) benzerleri ise Megiddo mezarlarında
ele geçmiştir.172
Tarsus-Gözlü Kule’de oldukça yaygın kullanımı olan keskiler OTÇ süresince
ele geçmezken GTÇ I’ de farklı bir tipiyle karşımıza çıkar. Ele geçen diğer
formlardan farklı olarak sapa giren uç kısmına bir delik yerleştirilmiştir (Lev.
XXIV.g). Bulunan diğer bir örnek ise form olarak çift baltayı hatırlatmaktadır.
Ancak ölçülerinden dolayı bir alet olarak kullanılması daha olasıdır (Lev. XXV.a).
GTÇ II dönemi bronz eserleri hem sayıca fazla hem de tür olarak çeşitlilik
göstermesi açısından farklıdır. Bu döneme ait ele geçen eser tiplerinin başlıcaları;
bıçak, deri bıçağı, orak, kazıyıcı, bız, keski, ok ucu, mızrak ucu, kama ya da kısa
kılıç, çivi, düğme, şiş, iğne, fibula, küpe, yüzük, saç halkası, çanak ve muhtemelen
bir figürin olan bronz parçadan oluşur.173
165 Goldman,op.cit.:, 281. 166 Przeworski 1939: pl. VI, 3. 167 Goldman 1931: fig. 287,2. 168 Goldman 1956: 282 fig.424 n. 20, 26. 169 Gordon 1948: lev. 183, 16, 17, 22. 170 Goldman,op.cit.: 291, 296-297. 171 Von der Osten 1937: fig. 296 d2 817. 172 Guy-Engberg 1938: 172 fig. 176,8. 173 Goldman,op.cit.: 281-287.
37
GTÇ II bıçaklarından üçü, sap kısmına perçin çivisiz tutturulmuş ve sapa
giren kısmı keskin uçlu olan dışbükey eğimli bıçak ağzına sahiptir174 (Lev. XXV.b).
Benzerleri Qatna ve Megiddo’dan175 bilinmektedir. Diğerlerinin sapa giren kısmı
halka uçludur (Lev. XXV.c). Paralelleri Alişar176, Byblos177 ve Megiddo’dan178 da
ele geçmiştir. Bıçaktan çok usturayı andıran bir diğer örnekse, uç kısmında çentikler
bulunan üçgen bir bıçak ağzına sahiptir (Lev. XXV.d).
İlk kez bu dönemde karşımıza çıkan yelpaze şeklindeki bıçak ağzına sahip
olan bıçaklar ise deri bıçağı olarak tanımlanmıştır. Bu tip örneklerden en iyi korunanı
sapa giren kısmı seyrek noktalı ve keskin kenarının ortasında bir çentik
bulunanıdır179 (Lev. XXV.e) Bu çok nadir görülen bir bıçak tipidir. Paralelleri en iyi
Ras Shamra’dan bilinmektedir.
GTÇ IIa evresine tarihlenen bir orak B Alanındaki Doğu evinden ele
geçmiştir (Lev. XXV.f). Ancak bu örneğin yayınlanmış malzeme arasında hiçbir
paraleli bilinmemektedir180.
GTÇ II kazıyıcıları, ETÇ II kazıyıcıları gibi, uca doğru az miktarda incelen,
kalın, keskin olmayan yumurta şeklinde bir forma sahiptir (Lev. XXVI.a). Bunlar
form olarak ok ucunu andırsa da ağırlıklarından dolayı kazıyıcı olarak
tanımlanmaları daha uygundur181. Benzerleri Ur’da görülmüştür.182
Bu döneme tarihlenen keskilerden iki örnek, gittikçe daralan kenarlara ve
keskinleştirilmiş geniş bir ağıza sahiptir (Lev. XXVI.b-c) Lev. XXVI.c’ deki örneğin
sadece keskin kenarının bulunduğu dikdörtgen bölümü ele geçmiştir. Bu örneğin
benzeri Mycenae’ den bilinmektedir.183
OTÇ’ da varlığını ele geçen kalıplardan bildiğimiz ok uçları, GTÇ II
evresinde iki tiple karşımıza çıkar. Bu tiplerden biri düzdür ve yaprak ya da eşkenar
dörtgen formludur (Lev. XXVI.d) Diğer tip, ortası yuvarlaklaştırılmış, bazen kalın,
174 İbid: 281 fig.423 n.5. 175 Guy-Engberg,op.cit.: pl.90,9. 176 Von der Osten,op.cit.: 441 fig. 495 d 1904. 177 Dunand 1939: lev. XCIX, 3278. 178 Guy-Engberg,op.cit.: lev. 90,2. 179 Goldman,op.cit.: 281 fig.423 n. 12. 180 Goldman,loc.cit.:fig. 423 n. 15. 181 İbid: 282 fig. 423 n. 17. 182 Woolley 1934: 310 U 12740 183 Goldman,op.cit.: 291.
38
tepecik şeklinde bir orta hatta sahiptir184 (Lev. XXVI.e) Bu tipin benzerleri
Alacahöyük185 ve Boğazköy’den186 ele geçmiştir. GTÇ II’ ye tarihlenen mızrak
uçlarından biri iyi korunmuştur. Form olarak uzun ve yaprak biçimlidir. Orta hattıysa
yüksektir187 (Lev. XXVI.f).
Tarsus-Gözlü Kule kazılarında nadiren görülen buluntu gruplarından biri
çivilerdir. Ele geçenler ne sayıca fazladır ne de iyi korunmuşlardır. GTÇ II’ ye
tarihlenen örneklerden biri konik başlıdır188 (Lev. XXVI.g).
İğneler Tarsus-Gözlü Kule’de ETÇ II’ den GTÇ II’ ye uzanan süreçte yaygın
kullanımı görülen bir gruptur. Bu dönemde ele geçen örneklerden birinin baş kısmı
yuvarlaklaştırılmıştır (Lev. XXVI.h). Diğer bir örneğin baş kısmıysa düz çivi başı
şeklindedir (Lev. XXVI.i). ‘Toggle pin’ olarak adlanan iğnelerden bir örnek GTÇ II
seramiğiyle beraber ele geçmiştir189 (Lev. XXVI.j).
Bu dönemde ele geçen buluntu gruplarından biri de fibulalardır. GTÇ II’ ye
tarihlenen bu örneklerden biri yatay bir yay şeklinde ve her iki ucu da halka şeklinde
kıvrılmıştır (Lev. XXVII.a). Bu örneğin benzeri Hama’dan bilinmektedir.190 Diğer
örneğin tek ucu halka şeklinde kıvrılmıştır (Lev. XXVII.b). Bu örnek monokrom
Hitit seramiğiyle beraber bulunmuştur.191
GTÇ II’ ye tarihlenen bronz kaplar, ele geçen bir kazan parçası ve Hitit
Mabedi Alanından bulunan yarıküresel küçük bir çanakla tanımlanmaktadır192 (Lev.
XXVII.c). Bu çanağın benzerleri ise Til-Barsib193 ve Lapithos’ dan bilinmektedir.
Tarsus-Gözlü Kule’de tanımlanamayan ancak olasılıkla figürin olması
muhtemel olan bir eser B Alanında bulunmuştur. Bu parça gövde kısmının iki yanına
yerleştirilen kavisli sivri uçlara sahiptir. Üst kısmında iki yuvarlak delik ve üzerinden
yükselen üçüncü bir sivri uç bulunmaktadır. Eğer delikler göz olarak
değerlendirilirse, bu buluntu belli belirsiz miğferli başlığı olan bir savaşçının üst
184 İbid: 283 fig. 427 n. 86, 91. 185 Koşay 1951: pl. LXXXV fig. 1 n. 2. 186 Bittel 1937: pl. 13 n. 13. 187 Goldman,op.cit.: 283 fig.427 n. 96. 188 İbid: 284 fig. 429 n. 114. 189 İbid: 285 fig.430 n. 175 fig.. 432 n. 198. 190 Riis 1948: 131 fig. 166 B 191 Goldman,loc.cit.: fig. 432 n. 245-246. 192 Goldman,loc.cit.: fig. 433 n. 270. 193 Thureau Dangin-Dunand 1936: lev. XXVIII, 3.
39
kısmını hatırlatmaktadır194 (Lev. XXVII.d)
Bu dönemde ele geçen eser gruplarından biri de mühürlerdir. Bunlardan biri,
bronzdan yapılmış, üzerinde yerel özellikte basit geometrik desenler taşımaktadır.195
III.1.4.3.b. P.T. ESERLER
GTÇ dönemi p.t. malzemeden yapılan başlıca eser gruplarını; ağırlıklar,
ağırşaklar, makaralar, çıngıraklar, tekerlek modelleri, tıkaçlar, düğmeler, kalıplar ve
mühürler oluşturur.
GTÇ I döneminde ağırlıkların iki farklı tipi görülür. Biri, boynuz şeklindeki
çıkıntılarına delik açılmış dikdörtgen formludur196 (Lev. XXVII.f). Diğer bir tip ise
Anadolu’nun bir çok yerinden de bilinen, yarımay biçimli, her iki ucunda delikler yer
alan forma sahiptir197 (Lev. XXVII.e). Bunların olasılıkla balık ağlarında kullanıldığı
düşünülmektedir. Ege Bölgesi’nde Troya198, Thermi199, Polatlı200, Kusura201 gibi
yerleşimlerde benzerlerini görmek mümkündür.
Çıngırak olarak tanımlanan buluntular OTÇ’ da görülenlerden farklıdır. Ele
geçen çıngıraklardan biri, ortadaki çap kısmı daraltılmış çift koni formlu ve çark
yapımıdır202 (Lev. XXVIII.a).
GTÇ II döneminde ele geçen minyatür tekerlekler, iki tiptedir. Bunlar
olasılıkla, adak arabalarına ait parçalardır203 (Lev. XXVIII.b). Benzerleri Megiddo ve
Chagar Bazar gibi yerleşimlerden bilinmektedir.204
Kil kapamalar ya da tıkaçlar gerçek anlamda GTÇ II döneminde formunu
bulmuştur. Bu dönemde tıkaçlar tamamen silindirdir ve bir mantar gibi kapların
ağzına ya da boynuna itilerek kullanılmaktaydı205 (Lev. XXVIII.c).
194 Goldman,op.cit.: 287 fig. 433 n. 276. 195 İbid: 235-239 fig. 394 n. 33. 196 İbid: 319 fig.441 n. 12. 197 Goldman,loc.cit.: fig. 441 n. 11. 198 Schmidt 1902: 297 n. 8258-8260. 199 Lamb 1936: 159 lev. 24, 31.61. 200 Lloyd-Gökçe 1951: lev. 4f. 201 Lamb 1937: 34 fig. 15, 1-3; Lamb 1938, 256 fig..19, 4-5. 202 Goldman,op.cit.: 321 fig. 444 n. 48. 203 Goldman,loc.cit.: fig.444 n. 50-51. 204 Goldman,loc.cit.: Loud 1948: lev.257: 5,7. 205 Goldman,op.cit.: 321, 326 fig. 444 n. 53.
40
Yuvarlak biçimli ve çeşitli tiplerde olan p.t. buluntulardan biri düğme olarak
tanımlanmıştır. Ortası bastırılmış yarı küresel bir formda olan düğmenin her iki ucu
da deliktir206 (Lev. XXVIII.d). Bu düğmenin benzer bir formu Troya’da ele
geçmiştir.207
Bu dönemde ele geçen ağırşakların geneli, yuvarlak ve çift konik
formludur208 (Lev. XXVIII.e). Bazılarının ortası basıktır209 (Lev. XXVIII.f-g).
Bulunan p.t. eserler arasında figürinlere ait parçalar da ele geçmiştir.
Bunlardan biri, olasılıkla bir kaba aplik olan bir boğanın başıdır210 (Lev. XXIX.a).
Diğeriyse bir insan figürinidir. Başı, bir kolu ve bacağı ile cinsiyet uzvu kırık olan
figürinde bir erkek tasvir edilmiştir211 (Lev. XXIX.b).
P.t. kalıp örneklerinden bu dönemde iki tane ele geçmiştir. Bir tanesi, bız ve
keski olarak tanımlanan iki alet üretiminde kullanılmış212 (Lev. XXIX.c), diğeriyse
her iki yüzünde bir süs eşyası üretmek amacıyla hazırlanmıştır. Bir yüzündeki
kalıplar, halka, pandantif ve bir boncuğun üretimi için; diğer yüzündekiler ise,
geometrik şekilli bir boncuk, düz delikli bir disk ve bir süs elde etmek için
hazırlanmıştır213 (Lev. XXIX.d).
Tarsus-Gözlü Kule’de potalar parçalar halinde ele geçmiştir ancak GTÇ II
dönemine tarihlenen bir pota tamamlanabilmiştir. Troya’da Schliemann tarafından
bulunanların şekline benzeyen214, büyük açık bir kase formundadır. Tarsus-Gözlü
Kule örneğinde akıtma kanalı korunamamıştır ama iç tarafına yapışık olan parçalar
şüphesiz olarak varlığını kanıtlamaktadır215 (Lev. XXIX.e).
P.t. eserlerin son grubunu mühürler oluşturmaktadır. Tarsus-Gözlü Kule’de
ele geçen toplam 65 mühürden sadece 9 tanesi gerçek taş mühür, geri kalanı ise p.t.
mühür baskılarından oluşur.216
206 İbid: 321, 327 fig. 445 n. 63. 207 Blegen vd. 1951: 33,53 fig. 80 n. 34.328. 208 Goldman,op.cit.: 334 fig. 450 n. 79. 209 Goldman,loc.cit.: fig. 450 n. 80, 83. 210 İbid: 337 fig. 452 n. 14. 211 İbid: 336 fig. 451 n. 5. 212 İbid: 304 fig. 436 n. 7. 213 Goldman,loc.cit.: fig. 436 n. 11. 214 Schliemann 1881: 622 fig.1197-1199. 215 Goldman,op.cit.: 305 fig. 387 n. C. 216 İbid: 244.
41
Bunlar arasında Kizzuwatna ülkesinin lokalizasyonuna büyük katkıda
bulunan ‘İsputahsu mührü’ oldukça önemlidir217 (Lev. XXX.a). Konik bir bulla
üzerinde yer alan mühür baskısının kenarındaki çivi yazılı yazıtta, ‘İsputahsu, Büyük
Kral, Pariyawatri’nin oğlu’ ibaresi bulunmaktadır.218 A. Goetze tarafından öne
sürülen ve bu mühür üzerinde yer alan ‘İsputahsu’ kelimesinin bir Boğazköy
tabletinden de biliniyor olması İsputahsu’nun Kizzuwatna kralı olduğunu
Kizzuwatna’nın da Kilikya’daki lokalizasyonunu kuvvetli bir şekilde
desteklemiştir.219
Önemli mühür baskılarından biri de, ‘Pudu-hepa mührü’dür220 (Lev. XXX.b).
Bu mühür, Hitit hiyeroglif yazımında daha önceden okunamayan bir işaret olan ‘pu’
nun hecesel değerinin temelini belirtmede önemli rol oynamıştır.221 Mühürde, güneş
kursunun altındaki hiyeroglif yazıtta ‘pu-du-ha-pa BÜYÜK KRALİÇE’ yazmaktadır.
Ele geçen diğer bullalardan biri üzerinde, ‘Ku-ku-la-na’ ismi okunmuştur.222
Arka yüzünün üzerinde, iki unvan ve iki de şahıs ismi bulunmaktadır. Bir diğer baskı
da ise, ‘Tarhu-mesu, Sekapi’nin oğlu’ yazıtı yer alır223 (Lev. XXX.c). Bu isim Gözlü
Kule’de farklı bir mührün baskısında da okunmuşur.224
III.1.4.3.c. TAŞ ESERLER
Bu malzeme grubundaki eserler OTÇ’ dan sonra nadir olarak ele geçmeye
başlamıştır.
Ele geçen üç taş ağırlıktan biri, gri bir taştan yapılmış, konik formlu ve üst
ucu üzerinde bir deliğe sahiptir225 (Lev. XXXI.a). Benzerleri Alişar’da matkap kolu
olarak yorumlanmıştır.226
217 İbid: 242, 247 fig. 401, 405 n. 1. 218 Goldman 1935: 535; Goetze 1936: 210; Goldman 1956: 247. 219 Goetze 1940: 73-74. 220 Goldman,op.cit.: 242, 248 fig. 401, 405 n. 15. 221 Goldman,loc.cit.; Gelb 1937: 289-291. 222 Goldman,op.cit.:251 fig. 403, 407 n. 43. 223 İbid: 251-252 fig. 403, 407 n. 50; Goldman 1940, 83 fig. 45. 224 Goldman,op.cit.: 252. 225 İbid: 266 fig. 418 n. 103. 226 Von der Osten 1937: 189-190 fig. 192 e754.
42
Bu döneme tarihlenen eserlerden biri de, su mermerinden yapılmış bir kaseye
ait iki parçadır227 (Lev. XXXI.b).
Fıçı biçimli boncuklar228 (Lev. XXXI.c) ve üzeri bezemeli ağırşaklar229 (Lev.
XXXI.d) her dönemde olduğu gibi bu dönemde de ele geçmiştir.
Kalıplar bu dönemde genellikle süs eşyası üretmek amacıyla
hazırlanmışlardır. Kum taşından yapılan bir tanesi, geometrik motifle süslenmiş bir
disk kalıbını içerir230 (Lev. XXXI.e).
Tarsus-Gözlü Kule’de mühürlerde kullanılan malzeme gruplarından biri de
taştır. Yapımlarında genellikle serpantin, mermer ya da siyah taş kullanılmıştır.
Hiyeroglifsiz mühürlerden, üzerinde basit geometrik desenler yer alan, yerel
özellikte kırmızı serpantinden bir mühür ele geçmiştir231 (Lev. XXXI.f). Siyah taştan
yapılan bir başka silindir mühür üzerinde kuş başlı adam ve boynuzlu bir geyik yer
almaktadır232 (Lev. XXXI.g). Malzeme ve kesme stili açısından Kıbrıs ve Suriye
mühürlerine benzemektedir.
Kırmızı serpantinden yapılan hiyeroglifli iki mühür ele geçmiştir.
Mühürlerden birinin orta yüzeyinde beş işaret vardır. Bunlardan biri ay işaretidir ve
‘arma’ olarak okunmuştur. Diğerleri ise ‘ziti’ olarak okunarak ‘Arma-ziti’ kelimesini
vermiştir233 (Lev. XXXII.a). Bir diğerininse, ortasında üç işaret yer alır234 (Lev.
XXXII.b). Bunlardan iki işaret okunabilmiştir. S. Alp, bu mührün üzerindeki
işaretleri ‘Tarhu-ta-me’ veya ‘tarhunt-ta-me’ olarak okumuştur.235
Kırmızı serpantin ve steatitten yapılmış benzer Hitit hiyeroglifli mühürleri
Ialysos ve Mycenae’deki mezarlardan da ele geçmiştir. Bunlar Ege ve Yunan
dünyasında Hitit izlerini taşıyan buluntular arasındadır.236
227 Goldman,op.cit.: 268 fig. 421 n. 163. 228 İbid: 269 fig. 422 n. 180. 229 Goldman,loc.cit.: fig. 422 n.183. 230 İbid: 304 fig. 436 n. 10. 231 İbid: 235 fig. 394 n. 32. 232 İbid: 235, 239 fig. 394, 400 n. 34. 233 İbid: 247 fig. 401, 405 n. 2; Golman 1935, 535 fig. 17C. 234 Goldman 1956,op.cit.: 247-248 fig. 401, 405 n. 6. 235 Alp 1950: 8. 236 Cline 1991: 136 pl. XXIII a-b.
43
III.1.4.3.d. KEMİK ESERLER
ETÇ II’ den sonra, GTÇ’ da kemik endüstrisi yeniden canlanmıştır. Bu
dönemde, zarif işlemelere sahip kemikten iğneler, boncuklar, ağırşaklar ve kutular
ele geçmiştir. Bunlar, genellikle evcil hayvanlara ait kemiklerden nadiren de geyik
boynuzundan yapılmıştır.237
Sivri uçlu kemik aletler bız ya da delgi olarak kullanılmıştır. Bunlar, hemen
hemen tümüyle ETÇ’ da özellikle de ETÇ I’ in en erken evresinde kullanılmıştır.
GTÇ’ daki bir örneğin haricinde (Lev. XXXII.c), ETÇ III’ ün başlarından sonra
görülmezler. Bunu açıklayan tek neden, genel kullanımda metal bızların bunların
yerini almasıdır. 238
GTÇ’ da üç tane kemik iğne bulunmuştur. Bunlardan biri, baş kısmının
altında çapraz süslemeye sahiptir239 (Lev. XXXII.d). Aynı zamanda Alişar’daki Hitit
iğnelerinin sap kısımları üzerinde de insize süslemeler yer almaktadır.240 Diğer
ikisiyse, kare başlıdır. Bunlardan birinin kenarları ve tepesi üzerinde çapraz şeklinde
bir süsleme (Lev. XXXII.e), diğerinin baş kısmında ise nar biçimli süsleme (Lev.
XXXII.f) yer almaktadır.241
Bir kulp ya da küçük bir silindir kutu olması gereken içi boş kemikten bir
silindir ele geçmiştir242 (Lev. XXXII.g). Üzerinde daire şeklinde bezeme
bulunmaktadır. Tam bir paraleli yoktur. Ancak Alişar’ da bulunanlar gibi olan bir
kapak, böyle bir kutu için uygun olabilir.243
Bazen düğme olarak da tanımlanan boncuk ve ağırşaklar, özellikle GTÇ’ da
ortaya çıkar. GTÇ’ dan bir dizi küçük diskler, bir veya iki yüzünde geniş ince oyukla
çevrili, yükseltili orta kabartmalara sahiptir. Sadece bir deliğe sahip olmaları dışında
modern düğmeleri andırırlar244 (Lev. XXXII.h). Yarı küresel formda ele geçen
ağırşaklardan birinin üzerinde zigzag ve dairelerle oluşturulan bir bezeme yer
237 Goldman,op.cit.: 307. 238 Goldman,loc.cit.: fig. 437 n. 31. 239 İbid: 308 fig. 438 n. 63. 240 Von der Osten,op.cit.: fig. 266 c1912 241 Goldman,loc.cit.: fig. 438 n. 64- 65. 242 İbid: 309 fig. 439 n. 92. 243 Von der Osten,op.cit.: fig. 274. 244 Goldman,op.cit.: 310 fig. 439 n. 96-99.
44
almaktadır245 (Lev. XXXIII.a).
Ortasındaki deliğin büyüklüğü nedeniyle ağırşak olarak tanımlanamayacak
olan disk şeklinde bir eser de ele geçmiştir. Kıbrıs’ dan ele geçen benzer bir buluntu
düğme olarak tanımlanmıştır. Bunların, Mikenai’ deki kuyu mezarlarda ele geçen
kılıç ya da kamalara ait kabzaların süsleme parçaları olması ihtimali daha
yüksektir.246 (Lev. XXXIII.b). Troya’dan incilerle yapılmış aynı tip bir yüzük benzer
bir şekilde kullanılmış olabilir.247
Tarsus-Gözlü Kule’de ele geçen tek kemik pandantif GTÇ’ na aittir. Çan
şeklinde bir forma sahiptir ve ortasında oyuk bir daire yer almaktadır248 (Lev.
XXXIII.c).
III.1.4.3.e. DİĞER ESERLER
Bu başlık altında incelenen eserlerin ana malzeme grubunu frit ve fayans
oluşturur. Tarsus-Gözlü Kule’de bu malzemelerin ortaya çıkışı ETÇ’ na
uzanmaktadır. Bu gruptaki eserler OTÇ’ na tarihlenen tabakalarda ele geçmemiştir.
GTÇ sürecinde de sayıca az ele geçmiştir.
GTÇ I’ de düz-silindirik fritten boncuklar ve boğa başı formunda küçük bir
fayans pandantif mevcuttur. Yeşilimsi fayanstan yapılmış olan hayvanın ağız ve
burun hattı çizilerek tasvir edilmiştir249 (Lev. XXXIII.d).
GTÇ II’ de fritin yanında cam ve cam hamurundan çeşitli boncuklar
yapılmıştır. Erken dönemdeki geleneğe uygun olarak devam eden GTÇ II boncukları,
dikkatli işlenmiş Demir Çağı boncuk tekniğinin habercileridir. Birkaçı daha sonraki
melon biçimli boncuklar gibi uzunlamasına yivlidir250 (Lev. XXXIII.e). Şeritli
boncukların iki tipi mevcuttur. Birinci tip, bir spiral yivle etrafı çevrilmiş kahverengi
cam hamurundan yapılan fıçı biçimli boncuklardır. Ki bunların içleri beyaz cam
hamuru ile doldurulmuştur. İkinci tip, şeffaf olmayan beyaz camdan yapılmış silindir
şeklinde, çevresi kabartma çizgi ile sarılmıştır. Boncukların genelde aynı tarzda
yapıldıkları görülmektedir. GTÇ II’ nin cam hamurundan küresel boncukları, Demir
245 Goldman,loc.cit.: fig.439 n. 104. 246 İbid: 311 fig. 440 n. 121. 247 Schliemann 1881: 462 n. 491. 248 Goldman,loc.cit.: fig. 440 n. 112. 249 İbid: 338 fig.453 n. 23. 250 Goldman,loc.cit.: fig. 453 n. 15.
45
Çağı göz boncuklarının prototipleridir. GTÇ II boncukları arasındaki farklı bir form,
iki parçalı diskten oluşan bir boncuktur. Bu boncuk şeffaf olmayan beyaz camdan
yapılmış, orta kısmı hafif sarımsı renktedir251 (Lev. XXXIII.f).
Boncuklar dışında ele geçen diğer fayans örneklerden, arasında bir ‘Uzat
Eye’, skarabe, silindir mühürler ve bazı yeri oyma bazı yeri kakma buluntular
bulunmaktadır. ‘Uzat Eye’ olarak tanımlanan buluntunun beyaz zemini üzerinde
yeşil bantlar bulunmaktadır252 (Lev. XXXIII.g). Benzerleri Beth Pelet253
görülmüştür.
Olasılıkla ithal malzeme olarak ele geçen fayans buluntulardan biri de beyaz
renkli bir skarabedir (Lev. XXXIII.h). Skarabe gibi sözü geçen diğer eserler ve
boncukların bir kısmı Mısır’dan ithal buluntulardır. Mısır’ın Kıbrıs ve Filistin’le
yoğun olan ilişkisi Tarsus’u bu malzemeler açısından zenginleştirmektedir.254
Fayanstan yapılan eser gruplarından biri de mühürlerdir. Ele geçen
mühürlerden biri, Mısır’da 19. Hanedanlık ve sonrasının çok tipik bir örneği olan
skarebedir. Üzerinde Mısır hiyeroglif işaretleri yer almaktadır. Bir diğer fayans
mühürse silindir şeklindedir. 255 Üzerinde iki uzanmış geyik yer alan bu mührün en
yakın paralelleri Filistin’de 256 bulunmuştur. Ayrıca Nuzi’ de ele geçmiş bir benzeri
de vardır.257
Tüm bu eserler dışında, Tarsus-Gözlü Kule’de ele geçen önemli eserlerden
biri de, dağ kristalinden yapılmış bir heykelciktir. Yaklaşık olarak, Tarsus-Gözlü
Kule’de Hitit işgali dönemine tarihlenen bu heykelcik olasılıkla bir Hitit tanrısını
tasvir ediyor olmalıdır. Arka tarafı dikkatli ve ince bir şekilde işlenmiş olmasına
rağmen, ön görünüşü daha kabadır. Büyük başı, Hitit tasvir sanatında görülen kavisli
burnu, burna göre daha yükseğe yerleştirilen büyük üçgen gözleri, ince basık
dudakları ve yuvarlak çenesiyle sanatçı portresini yaptığı tanrıdan doğduğunu
gösterme arzusu taşıyarak, ondaki acımasız ve kaba gücü hissettirme kaygısındadır258
(Lev. XXXIV).
251 Goldman,loc.cit.: fig. 453 n. 22. 252 Goldman,loc.cit.: fig. 453 n. 24. 253 Petrie 1930: pl. XLI Tomb 201. 254 Goldman,loc,cit.: fig. 453 n. 25. 255 İbid: 235, 239 fig. 394, 400 n. 37-38. 256 Loud 1948: pl. 161 n. 13. 257 Frankfort 1939: 184 fig. 49. 258 Goldman,op.cit.: 342-343 fig. 456 a-d.
46
Dağ kristali bu heykelciğin stilistik özellikleri, Tiryns’den ele geçen bronz
figürin ve Thessaly Nezero’dan ele geçen gümüş figürinde de görüldüğü gibi Hitit
İmparatorluk Çağı’nda Boğazköy’deki kabartmalarla ve ayrıca Yazılıkaya tanrı-
tanrıça betimlemeleriyle ilişkilendirilmektedir. Bu heykelcik grubunun giysi
tiplerinde Mısır etkisi olduğu ve üretim merkezlerinin Kuzey Suriye olduğu
düşünülmektedir.259
III.2. MERSİN-YÜMÜKTEPE
III.2.1. KONUM
Yümüktepe, Mersin kent merkezinde Demirtaş Mahallesi içinde ve Müftü
Deresi’nin batı kıyısı üzerinde yükselir. İlk çalışmalar Seyhan ve Ceyhan Nehirleri
arasındaki geniş ovadaki birçok tepenin incelenmesi şeklinde olmuştur. Batıda
yapılan çalışmalardan sonra kuzeye doğru Kozan veya Sis’e kadar inceleme
yapılmıştır. Bu alanların bazılarında birtakım sondajlar açılmıştır. Buna göre Hitit ve
Hitit öncesine ait yerleşimler Sirkeli ve Kazanlı Höyük’ de tespit edilmiştir.
Mersin-Yümüktepe, denizden yaklaşık 7 km uzaklıktadır. Kaynağını, Toros
Dağları ve komşu silsilelerdeki kar ve buzlardan alan ‘Soğuk Su’ olarak adlandırılan
nehrin yakınlarındadır. Gerçekte, yaygın olarak Soğuk Su Höyük olarak bilinir.12
hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Tepe batı ve kuzeyde dikine yükselir ve ovadan
yüksekliği 25 m’dir (Plan 10). Tepenin batı kısmı erozyona uğramıştır ve nehir
höyüğün en alt tabakasını tahrip etmiştir.260
III.2.2. KAZI TARİHİ ve STRATİGRAFİ
Mersin-Yümüktepe’ de 1936-1939 ve 1947-1948 yıllarında John Garstang
başkanlığındaki bilim kurulu tarafından ilk kazılara başlanmıştır.261
45 yıllık bir aradan sonra Mersin müze müdürlüğünün başkanlığında İstanbul
ve Roma Üniversitelerinin katılımıyla başlanan katılımlı kurtarma kazısı 1993
259 Canby 1969: passim. 260 Garstang 1953: 1. 261 İbid: 4.
47
yılında başlamıştır.. İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Veli Sevin ile Roma
Üniversitesi’nden Dr. Isabella Caneva’ nın bilimsel sorumluluğu altında çalışmalar
yürütülmüştür.262
Bu yerleşim oldukça önemli bir konuma sahiptir. Anadolu, Suriye, Akdeniz
kronolojisinin kurulmasına olanak sağlamıştır. Kesintisiz bir tabakalaşmanın
Anadolu’da Tarsus Gözlükule dışında hiç görülmemesi bu yerleşimin önemini bir kat
daha arttırmıştır. Ayrıca Calycadnos (Göksu) Vadisi’ndeki bir yol ile Batı Anadolu
ve Suriye arasındaki trafiği gözetlemesi ve Kilikya Ovasına batıdan geçişte bir gözcü
özelliğine sahip olması açısından da önemlidir. J. Garstang başkanlığında başlatılan
kazılarda Erken Neolitik dönemden Orta Çağ’a kadar XXXIII. tabakadan oluşan
kesintisiz bir stratigrafi ortaya çıkarılmıştır. Bu tabakalar Tablo. 3’de
gösterilmektedir.263
III.2.3. OTÇ TABAKALARI
III.2.3.1. MİMARİ
Bu dönem mimarisinin en belirgin özelliği, bina tekniğinde erken dönemlerin
mimari karakterini yansıtan basit duvarcılık sanatına dönüştür. Temeller düzensiz
yapılmış ve duvarlar darlaşmaya başlamıştır (Lev. XXXV.a). Böyle olmakla beraber
bina düzenlemeleri, şehir planı düşüncesini yansıtmaktadır. Bunu Yümüktepe’ nin
M.Ö. 2000-1500 yıllarına tarihlenen XI.-X. ve IX. Tabakalarının planlarında da
görmek mümkündür (Plan 11).
Örneğin XI. tabakada, günümüzde Yakın Doğu’nun bazı eski kasabalarında
da görüldüğü gibi, tepenin en yüksek yerinde savunulabilir bir alan çevresine evlerin
dış duvarları bir kavis oluşturacak şekilde yerleştirilmiştir. X. ve IX. tabakalardaki
evlerin çoğunun biraz daha geniş olduğu görülmektedir. Avluya dört oda eklenmiş ve
odalardan ikisi diğerlerinden daha küçük yapılmıştır. Duvarlar genellikle daha
uzundur ve daha iyi korunmuştur. IX.tabakaya ait kalıntılar, plan üzerinde de
görülebildiği gibi zor anlaşılmaktadır.264
262 Sevin-Caneva 1995: 27-42. 263 Garstang,op.cit.: 2. 264 İbid: 213.
48
III.2.3.2. SERAMİK
Mersin-Yümüktepe’ de Pre-Hitit olarak adlandırılan ve M.Ö. 2000-1500
yılları arasına tarihlenen XI-VIII tabakalarından ele geçen seramiğin en belirleyici
noktası kronolojik çağdaşlıkta iki özelliği içinde barındırmasıdır. Her ikisi de Suriye
etkili olan bu özelliklerden ilki, kaplar üzerinde yer alan ve ‘kelebek’ olarak da
tanımlanan içleri noktalı üçgenlerden oluşan süsleme motifidir. Diğeriyse, bazen
‘şahin-gözü’ (hawk-eye) olarak da adlandırılan özel bir motifin üzerinde yer aldığı
boyalı testilerdir.265
Kelebek ya da içi noktalarla doldurulmuş üçgenler olarak
tanımlayabileceğimiz motif Mersin-Yümüktepe’ de XI. tabakanın her üç evresinde
de görülmekle beraber en yoğun olarak XI B evresinde karşımıza çıkmaktadır.
Mersin-Yümüktepe’ de üzerinde kelebek süslemenin yer aldığı örnekler Lev.
XXXV.b’ da görülmektedir.266 Kültepe’ deyse aynı motif 2, 3 ve 4. tabakalardan ele
geçen çanak ve testilerin farklı varyasyonları üzerinde bulunmuştur.267 Kültepe’ nin
bu tabakaları M.Ö. 1950-1850’ye verilmektedir. Ortaya konan bu sonuçla Kültepe 2,
3 ve 4. tabakalarıyla Mersin-Yümüktepe’ nin XIA, XIB ve XIZ olarak adlandırılan
tabakalarının ilişkili olduğu söylenebilir.
Kronolojik çağdaşlık kuran bir diğer özelliği ortaya koyan ‘şahin gözü’
motifli olarak da tanımlanan gözlü testiler Mersin-Yümüktepe’ de çok sayıda ele
geçmemiştir268 (Lev. XXXVI.a-b). Aynı zamanda bu tip örneklere Alişar’da
‘Cappadocian’ konteksinde ve Kültepe’de de ‘karum’un depozitlerinde
rastlanmıştır.269 T. Özgüç gerek kelebek süsleme gerekse ‘ağzın girintili kısmında
tek merkezli daire’ motifi olarak tanımladığı göz motiflerinin Çukurova şehirlerinden
veya K.Suriye’nin orta ve batı kısmına düşen merkezlerden ithal edildiğini
belirtmektedir.270 Aynı zamanda bu örneklerin Suriye’de de benzerleri mevcuttur.271
X-XI. tabakalarda ve Kültepe’ de de benzerleri görülen Suriye kökenli
formların, VIII. tabakayla gelişimi başlayan Hitit tabakasına kadar, çok az
265 İbid: 210. 266 Garstang,loc.cit.: fig. 143-144. 267 Özgüç 1950: 84 şek. 328 çiz. 616-617. 268 Garstang,op.cit.: 210-211. 269 Özgüç,op.cit.: lev. LX şek. 341 a-b. 270 Özgüç,loc.cit. 271 Garstang,op.cit.: 210.
49
farklılıklarla Anadolu Bakır Çağı’nın ortasından gelen monokrom seramik
geleneğinde yapıldığı söylenebilir. Bu özel iki tip bezemenin dışında Mersin’de
görülen diğer süsleme motifleri, pedestal gobletler ve daha az büyüklükteki çanaklar
üzerinde yer alan serbestçe yapılan düzenlemelerdir (Lev. XXXVII.a-h). Bu motifler,
kafes taramalı üçgenler, dikey ve diyagonal çizgiler ve bazen karışık
düzenlemelerden oluşur ki, bazı motifleri meanderlerle ya da diğer çizgisel işaretlerle
birleştirilmiş gruplardır. Yukarıda bahsedilen ‘şahin-gözü’ bezemeli testi gruplarına
hayvan tasvirlerinin de eklendiği görülmüştür (Lev. XXXVI.a).
Bu dönemin süslemeli seramiğinin göze çarpan formları arasında pedestal
gobletlerin yanında Lev. XXXVII.a-b,d-e,g-h görülen diğer formlar, daha önceki
tabakalardan da tanıdığımız; fincanlar, tabaklar,testiler, çanak ve çömleklerdir.
Pedestal gobletler genellikle devetüyü ve krem renkli bir hamur yapısına
sahiptir. Çark yapımı olan bu kaplar üzerine yapılan süslemeler, kırmızımsı-
kahverengi renkli mat bir boyanın uygulanmasıyla elde edilmiştir. Mersin’de ele
geçen pedestal gobletlerin benzerleri Atchana’ da görülmüştür. L.Woolley’ e göre bu
örnekler Mersin’dekilerden daha erken bir tarihe verilmektedir.272
Mersin’de görülen formlardaki değişikliklerde ve teknikteki ilerlemede
Anadolu OTÇ’ nın ve Suriye OTÇ’ nın etkisi söz konusudur.
Lev. XXXVIII.a-b’ de Mersin’de bulunan testi formları görülmektedir.
Sıklıkla devetüyü, gri bazen de kızıl-kahveye dönen kırmızı renkli hamur yapısına
sahiptir. Birkaç örnek dışında testilerin el yapımı oldukları görülmektedir. Bazılarına
ıslak sıvazlama ile yüzey düzeltme işlemi uygulanmıştır.273 Ege’deki merkezlerle
yapılan karşılaştırmalarda en yakın benzerlik veren örnek Lev. XXXVIII.a’ da
olmuştur. Gri taşçıklı bir öze sahip, yüzeyi kırmızı ve ıslak sıvazlama uygulanmış
olan bu testinin benzeri, Liman Tepe’de yapılan çalışmalarda IV a tabakasında ele
geçmiştir.274 H. Erkanal tarafından aynı testi Liman Tepe’de OTÇ 5. mimari
tabakaya tarihlenmektedir.275 Mersin’de ele geçen testi ise tabaka XI B’ ye ait 125b
n. lu alandan ele geçmiştir. Testinin korunan kısmından tek kulplu ve düz dipli
olduğu anlaşılmaktadır.276
272 İbid: 213-215. 273 İbid: 224-225 fig. 145 n. 10-11. 274 Günel 1999a: 50,65 Abb. 10 Taf. 11, 3. 275 Erkanal-Günel 1996: 310 res. 8-9. 276 Garstang,op.cit.: fig. 145 n. 10.
50
Lev. XXXVIII.c-g’ de Mersin’de ele geçen değişik varyasyonlardaki çanak
tipleri görülmektedir. Tek kulplu olan çanaklar daha önceki tabakalardan da
bilinmektedir. Bu formdaki örnekler genellikle krem, devetüyü ve kahverengi renkte
hamur yapısına sahiptir. Kapların çoğu çark yapımı olmakla beraber, el yapımı
olanlara da rastlanmaktadır.277 Bu örnekler arasında Ege merkezlerinde benzerleri
görülen formlar Liman Tepe ve Panaztepe’ de karşımıza çıkmaktadır. Lev.
XXXVIII.c’ nin benzeri Panaztepe’ de mevcuttur.278 Yine Panaztepe’ de benzeri
görülen bir diğer çanak formu Lev. XXXVIII.d’ de görülmektedir.279 Mersin’de
yaygın olarak uzun süre kullanılan tek kulplu çanakların (Lev. XXXVIII.g) benzeri
Liman Tepe’de ele geçmiştir.280 Ancak Liman Tepe’de farklı olarak bu forma boya
bezeme eklenmiştir, ki farklı motifler uygulanmakla birlikte Tarsus-Gözlü Kule’de
de bu tip çanaklar görülmektedir.281
Tabaklar Mersin’de daha az sayıda ele geçmiştir (Lev. XXXIX.a-b). Mevcut
örneklerin hepsi çark yapımı, krem renkte hamurlu ve ıslak sıvazlamalı ya da
astarlıdır.282
Tek kulplu bardak ya da fincan olarak tanımlanan örnekler (Lev. XXXIX.c-e)
sarı, krem ve devetüyü renkte hamur yapısındadır. Genellikle el yapımıdırlar. Bu
formdaki fincanlar ağız kısmından yukarıya taşan yüksek kulplara sahiptir. Lev.
XXXIX.d’ de görülen örneğin283 form olarak yakın benzeri Panaztepe’ de
görülmüştür. Ancak Panaztepe örneğinin farklı olarak ağız kısmı yonca şeklinde ve
kulbu dikdörtgen kesitlidir.284 Mersin-Yümüktepe örneğinin kulbu ise ikiz kulp
görünümündedir. Bu tip kulplar Suriye ve Filistin’in Orta Tunç Çağında oldukça
yaygın olarak kullanılmıştır.285 Mersin’deki Lev. XXXIX.e’ deki örneğin286 yine
Panaztepe’ deki benzer formu S. Günel tarafından sınıflanan FI 1 tipi formunda
görülebilir.287
277 İbid: 226-229. 278 Günel 1999b: lev. 24 n. 3’de tanımlanan ÇIa3 tipine giren çanakla form olarak yakındır. 279 İbid: lev. 129 n.1’de tanımlanan BI 1 tipinde bu formun benzeri görülebilir. 280 Günel 1999a: Abb. 10 n. 3. 281 Goldman 1956: 164 fig. 290 n. 805, 812 fig. 289 n. 813. 282 Garstang,op.cit.: 226-229 fig. 146 n. 8-9 fig. 147 n. 15. 283 İbid: fig. 146 n. 18. 284 Günel 1999b: lev. 102 n.1. 285 Garstang,op.cit.: 214. 286 İbid: fig. 146 n. 16. 287 Günel,op.cit.: lev. 147 n. 2.
51
Çömlekler kulplu ve kulpsuz örneklerle tanımlanabilir. (Lev. XXXIX.f)
Hamurları devetüyü ve krem bazen gri tonlarındadır. Lev. XXXIX.f’ de görülen
kulpsuz çömleğin288 farklılıkları olmakla beraber Ege’deki en yakın benzeri
Panaztepe’ de görülebilir.289
Pişirme kabı olarak adlandırılan kaplar Mersin-Yümüktepe’ de form
açısından fazla değişiklik göstermez. (Lev. XXXIX.g-j) Genellikle çift kulplu ve
bodur gövdeli örneklerdir. Lev. XXXIX.j’ de görülen kap ilginç örneklerden biridir.
Bu kap üzerinde ilmek kulp ve düz-çıkıntılı kulbun bir arada kullanıldığı
görülmektedir. Bunun dışında görülen pişirme kapları üzerinde yarım ay şeklinde
düz çıkıntılı kulplar gösterilmektedir. (Lev. XXXIX.g-i) Bunlar Mersin-Yümüktepe’
de OTÇ’ ndan Metal Çağlarının en geç safhasının içlerine kadar tanımlanmıştır.
Yandan ilmek kulplu örneklerin Mersin-Yümüktepe’ deki süreci de aynıdır.290
Mersin-Yümüktepe’ de ele geçen pişirme kapları devetüyü ya da kırmızımsı-
devetüyü hamurlu,astarlı,perdahlı ve sıklıkla el yapımıdırlar.291
III.2.3.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
III.2.3.3.a. MADENİ ESERLER
Mersin-Yümüktepe’ de bu döneme tarihlenen madeni eserlerin hepsi
bronzdan yapılmıştır. Ele geçen başlıca eser grupları, cirit başları, keski, toggle pin,
şiş, hançer ve bıçaklar, mühürler ve bir balta sapı sayılabilir. (Lev. XL)
Bu eserler arasında tarihleme açısından en çok bilgi vereni Lev. XL.a’ de
gösterilen mühürdür. Üzerinde en yakın paralelleri Mısır’da 12. ve 13. hanedanlıkta
olan ve yaklaşık M.Ö.1900-1700’e tarihlenen, koşan spiral motifi vardır. Diğer
mühürle beraber Lev. XL.b her ikisi de X. tabakadan ele geçmiştir.
Tarihlemeye yardımcı bir başka eser, IX. tabakadan ele geçen Hitit karakterli
bronz bir balta sapının tanımlanmasıdır. Bu balta yaklaşık M.Ö.1600’e
tarihlenmektedir292 (Lev. LX.c).
288 Garstang,op.cit.: fig. 145 n. 7. 289 Günel,op.cit.: lev. 90 n. 4’de görülen bu örnek kulplu ve daha basık formdadır. 290 Garstang,op.cit.: 214 fig. 145 n. 1,3,4,6. 291 Garstang,loc.cit. 292 İbid: 216 fig. 149 n. 20.
52
Silah tipleri içinde, üzerinde orta kısmında damar şeklinde çıkıntı yer alan
tipler Mersin için yeni bir özelliktir ve en yakın paralelleri Mısır’da mevcuttur.293
Diğer metaller arasında, X. tabaka 117 n. lu odadan ele geçen 14.3 cm.
yükseklikte bronz bir keski (Lev. XL.d), yine aynı tabaka ve odadan ele geçen eğri
bir şiş (Lev. XL.e) yer almaktadır. Şişin uzunluğu 11.2 cm.’ dir. Oldukça ince ve ucu
çok itinalı yapılmıştır. XI. tabaka 108 n. lu odadan ele geçen bronz halkanın (Lev.
XL.f) çapı 2.25 cm.dir. IX. tabaka 114 n. lu odadan bulunan bronz silahın (Lev.
XL.g) üzerinde iki perçin çivisi deliği bulunmaktadır ancak yarısı korunmuştur.294
III.2.3.3.b. P.T. ESERLER
P.t. buluntular ağırlıklar, ağırşaklar ve hayvan modelleri olarak gruplanabilir.
Ağırlıklar genelde yarım ay formundadır. Yarım ay biçimli bu buluntuların
kullanımları hakkında farklı yorumlar olsa da genellikle aya ait bir kültün simgeleri
oldukları ve dokuma ağırlığı olarak kullanıldıkları görüşü hakimdir. Mersin’de X.
tabaka 117 n. lu odadan iki örnek (Lev. XLI.a) ele geçmiştir. Bunlardan üsttekinin
uzunluğu 13.5 cm., alttakininse 4.7 cm.’ dir. Bu tip yarım ay biçimli buluntular,
batıda Troya ve tüm Anadolu’dan, doğuda Mezopotamya’ya kadar pek çok yerde
bulunmuştur. Daima uçlarına yakın delikleri olan ve bazen de ortasında delik yer
alan bu tip buluntuların bazı türlere ait süsleme oldukları da önerilir.295
Ağırşaklarda ise form ve süslemede gelişimin izleri görülmektedir. Neolitik
dönem sonlarından ve erken tabakalardan ele geçen oldukça kaba örneklere zıtlık
oluşturacak kalitede yapılan bu döneme ait ağırşaklar üzerinde, çark üzerinde
döndürülerek oluşturulan bir simetri göze çarpmaktadır. Lev. XLII’ de ilk üç sırada
yer alan örneklerde XIB ve üzerindeki X. tabaka kontekslerinde bulunan seçilmiş
ağırşak formlarının çizimleri verilmiştir. Aynı levhada dördüncü sıradaki ilk üç
örnek, daha önceki formlarla biçim ve karakter olarak karşılaştırılabilir. Bunlar X.
açmanın yıkıntısı içinden bulunmuşlardır. Görülen tüm bu örnekler, Troya VI.
yerleşim repertuarından ve aynı zamanda Alişar ve Kusura’dan da tanınmaktadır.
Lev. XLII’ deki dördüncü sıranın dört ve beşinci örneklerinin süsleme motiflerinin
293 Garstang,loc.cit. 294 Garstang,loc.cit.: fig. 130-133 pl. XXIX. 295 İbid: 217 n. 137.
53
benzerleri de Troya’da mevcuttur. Aynı örnekleri, hafiri tarafından Bakır Çağı’na
tarihlenen Alişar’daki tiplerle karşılaştırmak da mümkündür.296 Bunların soğan
biçimli formları Mersin’de çok erken tarihlerden gelişmiştir.297
Lev. XLII’ nin beşinci sırasında üç bezemeli, iki tane de düz örnek
görülmektedir. Bu örnekler X. açmanın farklı seviyelerinden ele geçmiştir. Biçim ve
süsleme olarak bu örnekler Alişar Bakır Çağı’nın örnekleriyle karşılaştırmak
mümkündür.298
Ağırlık ve ağırşaklar dışında p.t. buluntular arasında hayvan modelleri yer
alır. Bunlardan biri Lev. XLI.b görülen at başı formundaki akıtacaktır. Grimsi-krem
renkli bir kilden yapılmış, açık krem renk astarlı ve koyu kırmızı boyalıdır. X.
tabakadan ele geçen bu örneğin benzerleri Kıbrıs’ da OTÇ depozitlerinde
bulunmuşsa da Mersin örneğinin bu adadaki örneklerle direkt benzerliğinin olmadığı
görülmüştür.
Oldukça güzel tasvir edilmiş bir başka model, bir ördek başıdır ve olasılıkla
aynı dönemin üretimidir. (Lev. XLI.c) XV. tabakada çukur bir alanda ele geçmiş
olan bu örneğin X. ya da XI. tabakaya ait olması muhtemel görünmektedir. Bir
tutamak olarak yorumlanan bu parça devetüyü hamurlu ve el yapımıdır. Kırmızı
astarlı, perdahlı ve kahverengi boya ile bezelidir.299
P.t. eserler arasında bir de figürin yer almaktadır. XIB tabakasında 142 nolu
odadan ele geçmiş olan bu buluntunun korunan yüksekliği 6.5 cm.’ dir.(Lev. XLI.d)
Mersin’de benzer bir örneği taştan yapılmıştır. Her iki örnek de ana tanrıça kültünün
sembolleridir.300
III.2.3.3.c. TAŞ ESERLER
Mersin-Yümüktepe’ de bu döneme ait taş eserlerin sayısı oldukça azdır. Ele
geçen buluntular bir palet, bir perdah aleti ve bir figürinden oluşmaktadır. Palet, XIB
tabakasının 127 n. lu alanından ele geçmiştir ve uzunluğu 8 cm.’ dir.(Lev. XLIII.a)
Perdah aleti ise X. tabakadan ele geçmiştir ve 7 cm. uzunluğundadır.(Lev. XLIII.b)
296 Von der Osten 1937, fig. 209 e98. 297 Garstang,op.cit.: 76 fig. 47. 298 İbid: 217. 299 İbid: 218 fig. 141-142. 300 İbid: 217 fig. 136.
54
İlginç buluntulardan biri olan taştan bir figürin, VIII. tabakada Hitit ekstra-
mural platformunun altında ele geçmiştir. Korunan yüksekliği 4.3 cm.dir.(Lev.
XLIII.c) Bu örneğin p.t. bir benzeri de Mersin’de XIB tabakasında ele geçmiştir. Bu
örnekler yukarda da belirtildiği gibi ana tanrıça kültüyle ilişkilendirilir.301
III.2.3.3.d. KEMİK ESERLER
Kemik buluntular arasında bir mühür (Lev. XLIII.e) ve bir amulet (Lev.
XLIII.d) yer almaktadır. Mührün üzerinde basit çizgisel düzenlemeli bir motif
mevcuttur. Amulet ise kırık olarak ele geçmiştir. Boynuzlu bir hayvan ya da bir
geyik motifinin yer aldığı kısım korunmuş ve bu motif titizlikle yapılmıştır. Korunan
genişliği 2.2 cm. olan amuletin yüksekliği ise 2.5 cm.’ dir. Amulet üzerinde de
görülen canlı varlıklara dayandırılan süsleme motifleri bu dönemde bir moda olarak
karşımıza çıkmaktadır.302
III.2.4. GTÇ TABAKALARI
III.2.4.1.MİMARİ
Mersin-Yümüktepe’ nin bu evresi Hitit savunma sisteminin varlığı ile önem
kazanır. (Plan 12) Mersin-Yümüktepe’ yi bir taç gibi saran bu sur sistemi tabaka VII’
ye ait olsa da bu tabakayı izleyen diğer iki tabakada da kullanımı sürmüş ancak
temelleri tabaka VIII içinde bulunmuştur. Söz konusu surun temellerinin tabaka VIII
içinde bulunması VIII ile VII tabakalar arasında iskanın sürekliliğini ortaya
koymaktadır. Savunma sistemi birbirine paralel uzanan iki duvar , bu duvarları kesen
daha küçük duvarlar ve ileri doğru düzenli çıkıntılar yapan kulelerle
güçlendirilmiştir.
Bu sistem Hattusa’ daki savunma sistemiyle benzerlik göstermektedir.303
Hattuşa’daki bu surun inşası II. Suppiluliuma’ nın tahtta olduğu zaman dilimine
tarihlenmektedir. Bunun nedeni Hattusa’yı çevreleyen bu surun ortasında yer alan ve
301 Garstang,loc.cit.: fig. 135-136. 302 İbid: 217-218. 303 Naumann 1998: 266.
55
Nişantaş olarak adlandırılan kaya üzerinde bu kralın isminin okunmasıdır. Ancak bu
yazıt ile sur sistemi arasındaki ilişki açık değildir ve sur duvarıyla yapısal bir ilişki
göstermemektedir. Bu nedenle bu kralın ardılları tarafından da yaptırılmış olma
ihtimali olduğu söylenebilir.304
Mersin-Yümüktepe’ de Hitit stilindeki bu sur sistemi ise yaklaşık olarak
M.Ö.1500’lere tarihlenmektedir. Tabaka VIII ve VII’ de görülen Suriye yapımı
boyalı seramiklerin tabaka VI’ da yerini Hitit stilinde monokrom perdahlı
seramiklere bırakması ve yine yaklaşık bir yüzyıl öncesinde tabaka IX’ da tipik Hitit
stilinde bir silahın ele geçmesi bu tarihi desteklemektedir. Hitit stilinde silahın ele
geçmesi I.Mursili’ nin askeri faaliyetleriyle ilişkilendirilebilir.
Savunma sistemi haricinde 50 cm. ile 1 m. arasında kalınlıkta, birkaç sırası
korunmuş çeşitli yapılara ait taş duvar temelleri açığa çıkarılmıştır. Bunlar olasılıkla
nehir yatağından toplanan küçük taşlarla inşa edilmiş ve çamurla sıvanmıştır. Ancak
duvarların üst kısmını oluşturması gereken kerpiç üst yapı ele geçmemiştir. Bir yapı
katı ile ardılı diğer yapı katı arasındaki katman yüksekliği küçük olup, her yapı
evresinde yerleşimin tesviye edildiği ve traşlandığını göstermektedir.
VIII. tabaka büyük sur duvarının inşasını önceleyen yapı evresini temsil
etmektedir. Ancak çok fazla araştırılmamıştır. Bu tabakada özel bir meskenin taşla
döşenmiş odasının önemli bir bölümü açığa çıkarılmış olup, söz konusu odada iki
adet ekmek fırını ve benzer doğrultuda uzanan yarım düzine duvara ait parçalar
görülmüşse de bunların daha geç bir tarihe ait olan sur duvarı ile olan ilişkileri
aydınlatılamamıştır.
Tabaka VII tepenin zirve kısmını tümüyle çevreleyen Hitit surlarını (Plan 12)
içermekte olup söz konusu zaman dilimi Mersin-Yümüktepe’ nin aşılması zor askeri
üsse dönüştüğü dönemdir. İskan tabaka VII’ de başlıyor olsa da, VIA-VIB ve V gibi
sonraki tüm yapı evreleri ya da iskanlarda da sur sistemi varlığını sürdürmüştür.
İçinde dikdörtgen odaları olan sur duvarının iç ve dış cephe duvarları 1 m.’ den daha
fazla kalınlıktadır. İç cephe duvarı doğrudan tabaka VIII döşemesi üzerine
oturmaktadır. Diğer yandan dış cephe duvarının temelleri 1 m. aşağıdadır ve
temellerin dibinde büyük taşlar bulunmaktadır. Bu iki paralel sur duvarı ve onları
kesen duvarların cepheleri büyük taşlardan meydana getirilmiş olup, duvarların orta
304 Garstang, op.cit., 237.
56
kısımlarına daha küçük boyutlu taşlar ve moloz doldurulmuştur.
Sur duvarını, küçük taşlarla döşeli dar bir cadde hemen yakınındaki kentin
içindeki özel konutlardan ayırmaktadır. Sur duvarının iç cephesi yaklaşık 5 cm.
kalınlığında çamur sıva tabakası kaplıdır. Duvarın iç yüzü taş döşeme ile birleştiği
noktada sonlanmaktadır. Taş döşeme ise keskin bir eğimle aşağıdaki konutlara doğru
genişler. Sur duvarının dış yüzü de çamurla sıvanmıştır. Duvar üzerinde iki noktada
bulunan su oluğu şeklindeki delikler yüzey seviyesi üzerinde yerleştirilmiş olup
duvar üzerindeki yağmur suyunu atmak amacıyla yapılmış olmalıdır.
Tabaka VIA’ da konutlar tümüyle yeniden yapılmış olup yerleşim planı gözle
görülür biçimde değişikliğe uğramıştır. Bir tabaka önce anlatılan cadde bu evrede
çıkmaz bir sokağa dönüşmüştür.Tabaka VIA’ nın yapıları Plan 12’de genel plan
üzerinde gösterilmiştir. İlk kez bu tabakada sur duvarının içindeki özel konutlara ait
yapı kalıntıları da mantıklı ve tutarlı bir grup oluşturacak şekilde izlenebilmiştir.
Hemen tüm mekanlarda ocakların varlığı saptanmıştır. Bundan başka açığa çıkarılan
diğer buluntular arasında tabanların altına gömülmüş depolama kapları ile taban
üzerinde bulunan taş havanlar,öğütme taşları sayılabilir.
Tabaka V ‘de aynı konutlar kesin fakat oldukça küçük değişikliklerle yeniden
iskan görmüştür. Kuzeydoğuda bulunan 42 nolu oda ile bitişen 43 nolu odada (Plan
13) önemli bir tam kap kolleksiyonu ele geçmiştir.
Bu tabaka, surla çevrelenmiş yerleşimde kesin bir yıkımın olduğu dönemdir.
Çakıl taşlarıyla döşeli cadde, savunma sisteminin taş temelleri ve kuzeybatıya doğru
olan tüm alan kül ve yıkılmış kerpiç tuğlalardan oluşan yarım millik bir katmanın
altında kalmıştır. Yıkım sürecinde sur üst yapısına ait hiçbir şey kalmamış, yangının
ısısı nedeniyle de taş duvar işçiliğinin eridiği noktalarda toprak beyaz tebeşir tozu
haline dönüşmüştür.305
III.2.4.2.SERAMİK
Mersin-Yümüktepe’ de, M.Ö. 1500-1200 tarihleri arasına verilen
tabakalardan ele geçen seramikler başlıca iki grupta incelenebilir. İlk grup Hitit
savunma sisteminin başlangıç tabakalarından (Tabaka VIII-VII) tespit edilen Hitit
305 Garstang,op.cit.: 237-240 fig. 151-153.
57
İmparatorluk Dönemi’nin en geç safhalarından tanınan boyalı ve perdahlı örneklerle
tanımlanır. Aynı zamanda Suriye motiflerinin görüldüğü kaplar da ele geçmeye
devam etmiştir. İkinci grubu ise tabaka VI ve V’ den ele geçen çoğunluğu monokrom
olan Hitit İmparatorluk Dönemi’nin karakteristik formları oluşturur. (Lev. XLIV-
XLV)
İlk gruptaki kaplar M.Ö. 1650-1400 arasındaki döneme tarihlenmiştir ve
Goldman’ın ‘C’ grubu seramikleriyle benzerlik taşır. (Lev. XLVI) İkinci grupsa,
Hitit İmparatorluk Dönemi’ni kapsayan Goldman’ın ‘D’ grubu ile
karşılaştırılabilir.306
İlk grubu oluşturan VIII ve VII. tabakadaki seramikler çoğunlukla sarımsı,
pembemsi devetüyü, devetüyü ve gri tonlarında hamur yapısına sahiptir. Genellikle
her iki yüzeyi perdahlı ve bezemeli kaplardır. Esas olarak bezemede siyah ve
kırmızıdan oluşan çok renkli süsleme, nadir olarak da çizi ya da delikli bezeme
kullanılmıştır. Form olarak kalın ağızlı çömlekler, vazolar, halka kaideli formlar, dışa
meyilli uzun pedestal ya da ‘trumpet’ kaideler görülür. Lev. XLIV’ de bu dönemin
pişirme kaplarının yaygın formları görülmektedir. Geniş kaplar üzerinde taralı
bantlar, vazolar üzerinde çepeçevre çentik sıraları ve kabartma çizgilere sık
rastlanmaktadır. Aynı zamanda kabartma yumrular karakteristiktir. Bu tabakalardaki
kulp tipleri arasında; yarım ay biçimliler, sepet kulplar ve çift kenarlı kulplar yer
tutmaktadır.
VI. ve V. tabaka seramikleri yaklaşık olarak aynı türdendir. Tek fark, VI.
tabakada görülen halka kaideli kap parçalarının yerini V. tabakada süt çanaklarına
bırakmasıdır. VII. tabakada bezemeli kaplar yaygınken V. tabakada oldukça
nadirdir,VI. tabakada ise bir geçiş özelliği göstermekte, bazı alanlarda süslemeli
parçalar önemli yer tutmaktadır.
VI. ve V. tabakada ele geçen farklı seramikler arasında; kahverengi ya da
‘drab ware’ olarak adlandırılan kaplar, mercimek formlu mataralar, dar boyunlu
testiler yer almaktadır. (Lev. XLV) Bunların yakın paralelleri Tarsus-Gözlü Kule’de
bulunmuştur.307 Ancak Tarsus-Gözlü Kule ve Mersin-Yümüktepe arasındaki fark;
Tarsus-Gözlü Kule’de ‘drab ware’ kaplarının ‘Granary Class’ daki Miken kaplarıyla
beraber ele geçmesidir. Mersin’de ise Miken karakterli yalnızca iki parça 306 Goldman-Garstang 1947 : lev. XLVII-XLVIII. 307 İbid: lev. XCIX.c.
58
bulunmuştur.308
Mersin-Yümüktepe’ de VI. ve V. tabakalara tarihlenen oda 55’de Miken
parçaları ele geçmiştir. Anadolu’da birçok yerde Miken parçaları tespit edilmiştir
ancak Mersin-Yümüktepe’ deki parçalar ilk kez olarak Hititlerle kesin bir bağlantı
kurması açısından önemlidir.309 Lev. XLVII.a’ da görülen Miken parçası küçük yatay
dikey kulplu bir testinin boyun parçasına aittir. İnce nitelikli bir hamurla yapılmış, iyi
pişmiş ve pembemsi renktedir. Boyama ise oldukça parlak, açık kırmızımsı renkte
yapılmış, yatay bantlardan oluşmaktadır. Korunan yüksekliği 5 cm.’ dir.310 Bu form
FS 119’a benzerdir ancak parça olasılıkla yerli üretimdir ve ‘Hellado-Cilician’ olarak
tanımlanabilir.311 Ele geçen ikinci parça küçük bir fincanın ağız parçasıdır (Lev.
XLVII.b). Üzerine yatay bantlar arasına geometrik motifler yerleştirilmiştir. Hamur
yine ince nitelikli, iyi pişmiş ve pembemsi renktedir. Kremsi ya da sarımsı
kahverengi astarlı, kırmızımsı kahverengiyle yapılmış boya bezemeye sahiptir.
Korunan yüksekliği 4 cm.’dir. VI. Ya da V. tabakaya tarihlenen Alan 44’den ele
geçmiştir.312 Bu parça FS 283 çanak tipine benzerdir. Üzerindeki motifse FM 19’a
aittir. Parça GH III A2’ye ait olmalıdır.313
Bunlardan başka IV. tabakadan beş tane Hellado-Cilician olarak tanımlanan
parça da ele geçmiştir.Bunlar Geç Miken stilinde, Kilikya’ da Gjerstad tarafından
tespit edilen yerel örneklerdendir.314 Bununla beraber çizgisel düzenlemeli yukardaki
Miken parçaları ya GH III A2 ya da III B’ ye aittir. Bu nedenle V. tabakanın tahribatı
M.Ö. 1200’den önce olduğu söylenebilir.315
V. tabaka kaplarının da yüzeyleri daha önceki örnekler gibi perdahlıdır. Bu
tabakanın bezemesiz olan kapları, boya banyo ya da kırmızı astar uygulanan
çanaklardır. Formlar arasında Lev. XLV’ de görülen mercimek formlu matara
ilginçtir.
Hakim olduğu üzere kase ağızları ya içe döndürülmüş veya az ya da çok
keskin profillidir. Kulplar arasında, yivli olanlar ve burgu kulplara rastlanmaktadır.
308 Garstang,op.cit.: 244-255 fig. 160 n. 1-2. 309 Mee 1978: 133; Garstang 1953, 243,256 fig. 160: 1-2. 310 Garstang 1953: 256 fig. 160 n.1. 311 Mee,loc.cit. 312 Garstang,loc.cit.: fig. 160 n.2. 313 French,E. 1965: 176; French 1966: 219. 314 Garstang,op.cit.: 255 fig. 160. 315 Mee,loc.cit.
59
Bunların yanında yonca biçimli testi ağızları da ele geçmiştir.316
III.3. KİLİSE TEPE
II.3.1. KONUM
Kilise Tepe yerleşimi Silifke`den yaklaşık 20 km. uzaklıkta, Silifke-Mut
anayolunun hemen güneybatısında ve Gülnar’a bağlanan yol üstünde yer alan Kışla
Köyü’nün yakınlarında bulunmaktadır (Harita 10). Kilise Tepe yerleşimi, Mut
Havzası’ nın güneydoğu ucunda Kurtsuyu Deresi’ nin Göksu ile birleşmeden hemen
önce oluşturduğu doğal bir tepenin üzerinde yer alır. Yerleşim, Silifke`den Konya
Ovası’ na uzanan ana yol üstünde olmasından dolayı da stratejik açıdan önemli bir
konuma sahiptir. Tepe yaklaşık 100x100 m. ölçülerindedir ve arkeolojik tabakalar
yaklaşık 8 m. seviyesindedir.317
Kilise Tepe’ nin hemen yanından aktığı Göksu Nehri’nin 20 km.’ lik vadi
boyunca yol açtığı sel taşkınlarını önlemek amacıyla yapılması planlanan Kayrak
Tepe Barajı inşaası sırasında (Harita 11) bazı yerleşimler sular altında kalacak ve bu
barajın yapımıyla birlikte Mut Havzası`nda şimdiye kadar tespit edilen bütün
prehistorik yerleşimler tahrip olacaktır. Helenistlik ve Bizans Dönemi`ne ait
kalıntılar baraj gölünün oluşumundan etkilenmezken, Mut yakınlarındaki At Tepe,
Kilise Tepe ve Çingene Tepe gibi prehistorik yerleşimler tahrip görecektir.318
Yerleşim yörenin yerli insanları tarafından ‘Kilise Tepe’ olarak
adlandırılmaktadır. Ancak arkeoljik literatüre ‘Maltepe’ olarak geçmiştir. Bu
karışıklığa, daha küçük bir yerleşim olan ve daha yukarıda Göksu`nun diğer tarafında
yer alan Gelembiç Çay`ı kenarında bulunan ve 19.yy sonlarında Heberdey tarafından
tanımlanan Maltepe Höyüğü neden olmuştur. Tepenin kuzey ucunda ayakta kalmayı
başarabilen Bizans yapılarından Kilise Tepe adının kökenini tahmin etmek zor
olmamaktadır.
Kilise Tepe, küçük ancak önemli bir yerleşimdir. Konumu dolayısıyla Orta
Anadolu platosu’nun, Akdeniz ve Batı Kilikya’ nın önemli yol kontrolüne sahiptir.
Bu nedenlerden dolayı Kilise Tepe’nin M.Ö. II. binde Konya Ovası ve kıyı şeridi
arasında bir anlamda kültürel ilişkiyi sağlayan ve politik bir güç statüsünde bulunan
316 Garstang,op.cit.: 241-243 fig. 156-157.
60
önemli bir yerleşim olduğunu söyleyebiliriz.319
III.3.2.KAZI TARİHİ ve STRATİGRAFİ
Kilise Tepe’nin içinde yer aldığı Göksu Vadisi’nde ilk kez 1950 li yıllarda J.
Mellart, daha sonraları 1960 lı yıllarda D. French tarafından yüzey araştırmaları
yapılmıştır. Yakın zamanlarda ise Silifke Müzesi yüzey araştırmalarına devam etmiş,
bu araştırmalar sonucunda Kilise Tepe ile beraber Çingene Tepe ve birkaç klasik
öncesi yerleşim tespit edilmiştir. Gerek Kilise Tepe ve gerekse Çingene Tepe
yapılması planlanan Kayrak Tepe Barajı suları altında kalacaktır. Bu sebeple Kilise
Tepe’de ilk sistemli kazılar John Nicolas Postgate başkanlığında, Ankara İngiliz
Arkeoloji Enstitüsü ve Silifke Müzesi`nin ortak heyeti ile 1994 yılında
başlatılmıştır.320 Postgate`in başkanlığındaki bu kazılara 1998 yılından itibaren
devam edilmemiştir.
Yapılan çalışmalar sonucunda, Bizans Dönemi’ne ait yerleşimin altında
Helenistik Dönem, GTÇ, OTÇ ve ETÇ tabakaları tespit edilmiştir.
III.3.3. OTÇ TABAKALARI
III.3.3.1. MİMARİ
Kilise Tepe’de, höyüğün kuzeybatısında bulunan H19 ve H20 açmalarında,
höyükteki erken dönemlerin tespiti amacıyla yapılan çalışmalarda, GTÇ’ na ait üç
evrenin altında OTÇ’ na ait birbirine benzer iki evrenin varlığı tespit edilmiştir. IVb
olarak tanımlanan üstteki evre, bir avlu ile temsil edilmektedir. Ancak mimari bir
bütünlük tespit edilememiştir.
Bu evrenin hemen altında ise oldukça iyi korunmuş bir yapı evresi olan IVa
saptanmıştır. ETÇ sonu- OTÇ başlarına tarihlenen bu evreye ait olarak bazı mekanlar
açığa çıkarılmıştır. Mekanlardan biri tam dikdörtgen değildir ve diğer bir odanın
güneydoğu duvarında bulunan iki basamakla bu odaya ulaşılabilmektedir. Söz
317 Postgate 1996: 419. 318 Postgate 1997: 441. 319 Postgate 1996, 422-423. 320 İbid: 419.
61
konusu mekanda açığa çıkarılan en önemli buluntu, mekanın merkezine
yerleştirilmiş olan yükseltilmiş ağız kısmı beyaz kireç ile badanalı 1.10 m. çapındaki
geniş dairesel bir ocaktır. Mekan içinde sekiler üzerine yerleştirilen kaplar ele
geçmiştir. Bu kaplar arasında pişmemiş kilden kaplar da mevcuttur.321 Ele geçen
seramikler Tarsus-Gözlü Kule ETÇ sonu OTÇ başlarıyla paralellikler
göstermektedir.322
III.3.3.2. SERAMİK
OTÇ’ nı temsil eden IV. tabakanın ‘b’ safhasında kaba gri mal grubundan
gaga ağızlı testilere ait çok sayıda parça ele geçmiştir.
Aynı tabakanın ‘a’ safhasında ise, sekiler üzerinde çizi bezemeli gri bir testi
ve iki geniş kap bulunmuştur. Ayrıca her bir yüzeyinde dört yiv bulunan ve
benzerleri Tarsus-Gözlü Kule’de ETÇ döneminde de ele geçen323 p.t. tıkacı hala
üzerinde bulunan bir küçük kap açığa çıkarılmıştır.324
III.3.3.3. KÜÇÜK BULUNTULAR III.3.3.3.a. P.T. ESERLER
Höyüğün kuzeybatı eteğinde yapılan çalışmalarda, p.t.’dan yapılan üzeri
damga mühürle mühürlenen yarımay biçimli buluntular ele geçmiştir325 (Lev. L.b).
Bunların paralelleri Beycesultan326, Alaca Höyük327, Tarsus-Gözlü Kule328, Mersin-
Yümüktepe329 gibi birçok yerleşimden bilinmektedir. Dokuma ağırlığı olarak
tanımlanabilecek bu buluntuların, yerleşimin hafiri tarafından yönetimle ilgili
işlevleri olduğu düşünülmektedir.330
321 Postgate 1998: 216-217. 322 Postgate 1996: 422. 323 Goldman 1956: 324 fig. 442. 324 Postgate 1997: 217. 325 Postgate 1996: 421 fig. 10. 326 Mellaart-Murray 1995: 119 fig. O.15 n. 170. 327 Koşay 1951: 28-29 lev. 89 res. 1; Koşay 1966: 44-45 lev. 21. 328 Goldman 1956: 319, 324 fig. 441 n.11. 329 Garstang 1953: 217 fig.137. 330 Postgate,op.cit.: 422.
62
III.3.4. GTÇ TABAKALARI
III.3.4.1. MİMARİ
Kilise Tepe’de Bizans ve Helenistik tabakaların altında GTÇ tabakaları tespit
edilmiştir. Kilise Tepe’nin III. ve a-h safhalarından oluşan II. tabakasının a-e evreleri
GTÇ tabakalarını oluşturmaktadır.331
Kilise Tepe bu dönemde idari ve askeri merkez konumundadır. GTÇ’ na
tarihlenen bu tabakalar, höyüğün kuzeybatısında açılan I20, J20 ve H19 açmalarında
saptanmıştır. Söz konusu tabakalar, ele geçen malzemeler ışığında Hitit İmparatorluk
Çağı’nın geç dönemlerine tarihlenmektedir. Bu dönemde Kilise Tepe’nin de içinde
yer aldığı Göksu Vadisi, Hitit İmparatorluğu’nun ya da en azından Tarhundassa
Krallığı sınırları içinde yer almaktaydı.332
III. tabakada yıkıntı enkazı ile dolu olan bir avlu tespit edilmiştir. Ancak bir
mimari bütünlük söz konusu değildir. Bu tabakanın varlığı daha çok seramik
malzemeye dayandırılarak ortaya konmuştur.333
GTÇ’ na tarihlenen en önemli mimari kalıntı, IIc safhasında açığa çıkarılan
yapıdır. Mekanlarından birinde ele geçen üzeri kırmızı boya ile bezenmiş geniş bir
taş blok nedeniyle bu yapı ‘Stel Yapısı’ olarak adlandırılmıştır334 (Plan 14). K-J/19-
20 plankarelerinde açığa çıkarılan bu yapı oldukça iyi korunmuştur. Geçirdiği
yangının etkisiyle tabanları sertleşmiş, duvarlar ve odalar yıkıntı enkazı ile dolmuş
ve korunagelmiştir.
Yapı 18x14.2 m. ölçülerindedir ve 8 ya da 9 odadan oluşmaktadır.
Kuzeybatısında yer alan odanın güney kenarında sıvalı bir seki üzerinde kırmızı boya
ile yapılmış bezemeler saptanmıştır. Binanın ortasında yer alan oda içinde, bir ocak
ve güneybatı köşesinden başlayan bir merdiven bulunmuştur. Yapının doğusunda ve
batısında yer alan odalar depolama odalarıdır. Bu odaların içinde depolama
kaplarıyla birlikte çok sayıda yanmış bitki kalıntısı ele geçmiştir. Yapının güneyinde
yer alan odada, içinde birtakım buluntuların ele geçmiş olduğu yaklaşık 1 m. çapında
331 Hansen-Postgate 1999: 111-112. 332 Postgate,loc.cit. 333 Hansen-Postgate,loc.cit. 334 Jackson-Postgate 1999: fig. 3.
63
dairesel bir çukur bulunmaktadır.
Yapının dış girişi ve odalar arası geçişlerini tespit etmek pek mümkün
olmamıştır. Yapının ortasında yer alan odanın merkezi bir avlu olduğu söylenebilir.
Ancak, tespit edilen detaylar bu alanın bir çatı örtüsü olduğunu düşündürmektedir.335
Stel Yapısı’nın doğusunda yer alan yapının çok az bir bölümü kazılmış ve
çok şiddetli bir yangın geçirdiği anlaşılmıştır. Ancak ele geçen buluntular bu yapının
da en az Stel Yapısı kadar önemli bir yapı olduğunu ortaya koymaktadır.
Her iki yapı da aynı zamanlarda tahrip görmüştür. Bu tahribatın görüldüğü
seviyenin yaklaşık 1m. yukarısında ‘d’ safhasına ait taban ve duvarlar
bulunmaktadır. Ancak Bizans yapıları ve Demir Çağı’na ait çukurlar yapının bu
safhasının çok az bir bölümünün korunmasına neden olmuştur. ‘d’ safhasında,
yapının güneyinde yer alan odanın tabanındaki yangın enkazı içinde en azından üç
Miken kabına ait olması gereken ve GH IIIC’ ye tarihlenen parçalar ele geçmiştir. Bu
parçaları yaklaşık olarak M.Ö. XII. yy.’ a tarihlemek mümkündür. 336
III.3.4.2. SERAMİK
Höyüğün kuzeybatı eteklerinde bulunan I20 plankaresinde, insitu seramik ele
geçmemesine rağmen, bu tahribat tabakası GTÇ’ na ait önemli sayıda çanak çömlek
vermiştir. Bu seramikler, dönemin karakteristiği olan kırmızı perdahlı çark yapımı
kaplara ve ayrıca Hitit kol biçimli libasyon kaplarına ait parçalardan oluşmaktadır.337
Kilise Tepe’nin GTÇ döneminin erken safhasının kırmızı perdahlı çark
yapımı kaplarının başlıca formları arasında, iğ biçimli şişeler, delikli kaideleri olan
mataralar ve kol biçimli libasyon kapları yer alır.338 Hitit Çağı’nın ince nitelikli
kırmızı perdahlı seramikleri içinde en yaygın formu içe çekik ağızlı sığ kaseler
oluşturur. Kapların çoğu bezemesizdir. Bazılarıysa perdahlı ve nadiren morumsu
kırmızı boya ile banyoludur. 339
GTÇ’ nın son safhalarında içe çekik ağızlı sığ çanaklar yine yaygın olarak
görülmeye devam etmektedir. Bunun yanı sıra, sıklıkla boya bezeme eklenmiş olan
335 İbid: 543-545. 336 İbid: 545. 337 Postgate 1996: 421. 338 Hansen-Postgate,op.cit.: 113. 339 Postgate 1997: 445.
64
yonca ağızlı testiler (Lev. XLVIII.a), kaideli mataralar da ele geçmiştir. GTÇ’ nin
erken safhasının formları arasındaki, iğ biçimli şişeler ve kol biçimli kaplar artık bu
safhada görülmemektedir.
Son safhada ortaya çıkan yeni tipler arasında, basit geniş bant boyalı çanaklar
ve orta büyüklükte çömlekler yer alır. Hem orta büyüklükteki çömleklere hem de
açık çanaklara uygulanan ince çapraz çizgili kırmızı boyalı bezeme açık bir
yeniliktir. (Lev. XLVIII.b) Bu tür bezeme kütlevi keskin profilli ağızlar (Lev.
XLVIII.c) ve kapların omuz kısımları üzerinde de yer almaktadır340 (Lev. XLVIII.d).
Kilise Tepe’de boyasız seramiklerin hakim olduğu malzeme çoğunluktadır.
Stel Yapısı’nın IId safhasında yapının mekanlarından birinin tabanı üzerinde, basit
çizgisel bezemeli GH IIIC döneminin tipik kaplarına ait parçalar bulunmuştur. Bir
tanesi derin bir kaseye ait olan bu parçalar341 (Lev. XLIX.a) dışında iki farklı kap
tipine ait parçalar da bulunmaktadır342 (Lev. XLIX.b).
Höyüğün kuzeybatı eteklerinde açılan açmalarda, Demir Çağı ve Geç
Helenistik malzemenin yanı sıra Miken üzengili testilerine ait parçalar
bulunmuştur.343 Bu parçalar, IId safhasına ait bir çukur içinden gelmiştir ve GH
IIIA2 ya da IIIB1 dönemlerine tarihlenmektedir.344
III.3.4.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
III.3.4.3.a. MADENİ ESERLER
Stel Yapısı’nın 7 nolu odasının kuzeybatı köşesinde açılan çukurun içinde bir
bakır iğne parçası ele geçmiştir.345
Stel Yapısı’nın doğusunda yer alan yapı içinde, gümüşten üçlü bir grup ele
geçmiştir. 3.8 cm yüksekliğinde, 4.1 cm genişliğinde olan bu grup, düz bir kaide
üzerine yan yana yerleştirilmiş birbirinden farklı üç insan figüründen oluşmaktadır
(Lev. L.a). Bu grubun ele geçtiği alandan ayrıca bir de gümüşten bir iğne
340 Hansen-Postgate,loc.cit. 341 Postgate 1999: 554 fig. 5. 342 Postgate 1998: 216 fig.8. 343 Postgate 1995: 421. 344 Hansen-Postgate,op.cit.: 112. 345 Postgate 1998: 544.
65
bulunmuştur.346
III.3.4.3.b. TAŞ ESERLER
Höyüğün kuzeybatı eteklerinde yer alan J20 plankaresinde, GTÇ’na
tarihlenen üzerinde Hitit hiyeroglifiyle yazılmış, ‘sa-tu-wa-li’ isimli bir memurun
adını taşıyan bir damga mühür ele geçmiştir347 (Lev. LI.a).
Hitit hiyeroglifli bir başka damga mühürse kırmızı bir taştan yapılmış ve çift
yüzlü lentoid bir forma sahiptir. Her iki yüzünde de ‘Minuwazi’ ismi hiyeroglifle
yazılmıştır348 (Lev. LI.b).
Stel Yapısı’nın batısındaki avludan IIa-b safhalarına verilen bir damga mühür
daha ele geçmiştir. Perdahlı siyah bir taştan yapılan mühür bikonveks formludur. Bir
yüzünde, kuyruğunu yukarı kaldırmış bir aslan; diğer yüzünde ise, Anadolulu
ayakkabıları, baş ve başlığıyla bir figür yer almaktadır. Mührün her bir yüzeyinde,
‘arabacı’ ünvanıyla birlikte ‘Tarhunta-piy(a)’ ismi yer almaktadır. Bu şahıs, Hitit
İmparatorluğu’nun sonlarında yaşayan önemli idarecilerden biridir349 (Lev. LI.c).
Stel Yapısı’nda merkezi odanın altında yer alan IIb safhasının tabanından ele
geçen bir başka mühürse, sarımsı kireçtaşından yapılmış ve ‘sa-li-ya’ isimli bir başka
yöneticinin ismini taşımaktadır.350
Stel Yapısı’nın doğusunda yer alan yapıda birkaç tane frit boncuk ele
geçmiştir.351
III.3.4.3.c. KEMİK ESERLER
Stel Yapısı’nın 7 nolu odası içinde bulunan çukur içinde 20 tane kemik alet
ele geçmiştir. Bu aletlerin daha çok kesici olarak kullanıldığı düşünülmektedir.352
346 Jackson-Postgate,op.cit.: 545 fig. 6. 347 Postgate 1996: 421 fig. 10. 348 Postgate 1997: 446 fig. 9. 349 Jackson-Postgate,op.cit.: 548 fig. 4. 350 Hansen-Postgate,op.cit.: 111. 351 Jackson-Postgate,op.cit.: 545. 352 İbid: 544.
66
III.4. SİRKELİ HÖYÜK
III.4.1.KONUM
Adana’nın 40 km. doğusunda, Ceyhan (antik Pyramos) Nehri’nin sol
kıyısında yer alan höyük 350x400 m. büyüklükte ve 30 m. yüksekliğe sahiptir (Plan
15). Sirkeli Höyüğü, güneyinde yer alan Misis (antik Mopsuhestia) kenti gibi önemli
bir ordu ve ticaret yolu üzerinde bulunmaktadır. Konumu gereği doğuyla batıyı ve
dönüş yollarını birbirine bağlamaktadır (Harita 12).
Adana’dan Gaziantep’e ve İskenderun’a giden tek yol ve efsanevi Bağdat
Demiryolu Sirkeli’den geçmektedir. Bu yol bugün Eski Yol olarak da bilinmektedir.
Son yıllarda Eski Yol’un güneyinden, Gaziantep’in doğusundan başlayarak Kilikya
geçitlerinden geçerek Ankara’ya kadar ulaşabilen bir otoban yapılmıştır. Höyüğün bu
önemli konumunu ortaya koyan en güzel buluntu, 1934 yılında keşfedilen II.
Muwatalli’nin kaya kabartmasıdır (Lev. LII.a-Renkli Lev.II.a). Bir ikinci kabartma
da birkaç metre kuzeyde, daha az korunmuş olarak 1994 yılında tespit edilmiştir353
(Lev. LII.b-Renkli Lev. II.b).
III.4.2.KAZI TARİHİ ve STRATİGRAFİ
Sirkeli Höyük’te ilk olarak 1936 yılında J.Garstang bir sondaj kazısı
gerçekleştirmiş ve A’dan E’ye kadar isimlendirdiği beş sondaj açmıştır354 (Plan 16).
Burada M.Ö. I. ve II. bine ait seramik parçaları toplamış, bunun yanında Geç Hitit
Dönemi’ne tarihlenmesi mümkün olan, aşırı büyük gözlerle tasvir edilen iki aslandan
oluşan bir kaide bulmuştur. 1951 yılında M.V. Seton- Williams, gerçekleştirdiği
yüzey araştırması sırasında höyük üzerinde Kalkolitik çağdan Roma devrine kadar
uzanan dönemlere ait seramikler toplamıştır.355 1992 yılında Barthel Hrouda
yönetiminde Münih Üniversitesi Önasya Arkeolojisi Enstitüsü tarafından; höyüğün
özellikle M.Ö. II. binde hangi boyutlarda iskan edildiğini ve Kadeş Savaşı’nda Hitit
kralı II. Muwatalli’ nin II. Ramses karşısında galip geldiği savaş sonrasında buraya
353 Hrouda 1997a: 291-292. 354 Garstang 1937: 52 vd. 355 Seton-Williams 1954: 168.
67
yaptırdığı kaya kabartmasını aydınlatma amacıyla sistemli kazılar başlatılmıştır.356
Aynı ekip 1996 yılına kadar höyükte çalışmalarını sürdürmüştür. 1997 yılında ise
kazı, Horst Ehringhaus başkanlığında Innsbruck Üniversitesi Protohistorya ve Eski
Çağ Enstitüsü’nün projesi olmuştur.357
Yapılan kazı çalışmaları sonucunda Sirkeli Höyük’te M.Ö. IV. binden Roma
dönemine kadar aralıksız bir yerleşimin var olduğu ve burasının M.Ö. I. Binde Demir
Çağı’na ait seramikler ve ithalleriyle birlikte Kıbrıs ve Mısır’la güçlü bir ilişkiye
sahip merkezi bir konumda yer aldığına dair bilgiler ortaya konmuştur.358
III.4.3. OTÇ TABAKALARI
III.4.3.1. MİMARİ
Sirkeli kazısının başlamasındaki en büyük amaç, Hitit kralı II. Muwattalli’
nin Mısır firavunu II. Ramses karşısında galip geldiği savaş sonrasında buraya
yaptırdığı kaya kabartması ve M.Ö. II. binin geç döneminde buradaki iskanın
boyutlarını ortaya koymaktı. Bu amaçla 1992 yılında başlatılan kazılarda ilk olarak
üç açma açılmış (Plan 17), 1 n.lu açmada Garstang’ın daha önce açmış olduğu E
Açması kadar derinleşilmiş ancak M.Ö. II. bine dair beklenen sonuçlar
alınamamıştır. Bu alanda sadece M.Ö. II. bin başına ait bir mühür ele geçmişse de
bunun sürüklenerek bu alana geldiği düşünülmüştür.359
Açma 2 ve 3, Garstang’ın kazmamış olduğu Akropolis üzerinde açılmıştır.
Açma 2’de yaklaşık 2,5 m. derinlikte M.Ö. II. bine ait çok sayıda ‘Suriye-Kilikyalı’
olarak tanımlanan boyalı kap parçaları ortaya çıkmış ancak mimari tespit
edilememiştir360 (Lev. LIII.b.).
Sonraki yılda açılan Açma 4 ve 6’da yaklaşık 267 m2’lik bir alanda bir
yapının kalıntılarıyla karşılaşılmıştır. M.Ö. II. Binin ilk yarısına ait güneydeki büyük
taşlarla yapılmış duvar kalıntısı 4/1 alanında ve aynı şekilde kerpiç tuğlaların
356 Hrouda,op.cit.: 292. 357 Ehringhaus 1999: 383. 358 Hrouda,op.cit.: 292-298. 359 İbid: 293. 360 Hrouda 1997b: 98.
68
50x30x10 cm. ölçülerinde kullanıldığı kalıntılar kuzeyde 6/2 n. lu alanda açığa
çıkarılmıştır.
III.4.3.2. KÜÇÜK BULUNTULAR
M.Ö. II. bin başına ait bir damga mühür höyüğün kuzey terasında açılan I n.
lu açmada ele geçmiştir. Mührün üç yapraklı damga yüzeyinde bir grifon tasvir
edilmiştir. (Lev. LIII.a).361
III.5.KİNET HÖYÜK
III.5.1.KONUM
Doğu Kilikya’ da eski bir kıyı yerleşimi olan Kinet Höyük, Erzin (İssos)
Ovası’nın güneyinde, İskenderun’un 30 km. kuzeyinde yer almaktadır (Harita 13).
Erzin Ovası, batıda İskenderun Körfezi ve doğuda 10 km. daha az mesafedeki
Amanos Dağları ile sınırlanmış, bir geçit niteliği kazanmış verimli bir ovadır. Tepe
3.3 hektarlık bir alanı kaplamaktadır ve 26 m. yüksekliktedir (Plan 18). Deniz
günümüzde tepenin batısından 700 m. uzaklıkta yer almaktadır.362
III.5.2.KAZI TARİHİ ve STRATİGRAFİ
Kinet Höyük ilk olarak 1951 yılında M.V. Seton-Williams tarafından
gerçekleştirilen yüzey araştırması sırasında tespit edilmiştir. Williams 6 n. lu höyüğü
olan Kinet’i Dörtyol’un 7 km. kuzeybatısında olarak tanımlamış ve burada OTÇ,
Helenistik, Roma ve Bizans Dönemi’ne ait malzemeler ele geçtiğini belirtmiştir.363
Daha sonra 1991 yılında Bilkent Üniversitesi İnsani Bilimler Fakültesi
Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Doç.Dr. İlknur Özgen ve Marie-Henriette Gates
başkanlığında, Yumurtalık ve İskenderun arasında yer alan kıyı bölgesinde bir yüzey
361 Hrouda 1997a: 293. 362 Gates 1999b: 303. 363 Seton-Williams,op.cit.: 161.
69
araştırması projesi gerçekleştirmiş ve Kalkolitik Çağ’dan Ortaçağ’a kadar uzanan
tarihsel süreçte yer alan 23 tane yerleşim belirlenmiştir. Bu yerlerden 17 tanesi
bölgede daha önce Seton-Williams tarafından yapılan yüzey araştırmasında tespit
edilmeyen yerlerdir.364
Bilkent Üniversitesi’nin yapmış olduğu yüzey araştırmasında belirlenen en
büyük höyük Erzin (İssos) Ovası’nda yer alan Kinet Höyük’tür. Burası; Sissu isimli
bir Fenike Limanı ve Büyük İskender’in Pers kralı III. Darius’a karşı kazandığı
önemli savaşın yapıldığı yer olan İssos ile aynı yer olduğunun belirlenmesinden bu
yana Seton-Williams da dahil olmak üzere birçok araştırmacının dikkatini çekmiştir.
Kinet Höyük günümüzde daha az cazibeye sahiptir. Daha önce kıyıda muhafaza
ettiği limanı alüvyonlar sonucunda önemli ölçüde değişikliğe maruz kalmıştır.365
Yüzey araştırması sırasında, Kinet Höyük’ün, Delta Petrol Ürünleri ticaret
firması tarafından kuşatılmış durumda olduğu ve şirketin burada suni bir dalgakıran,
demirleme yeri ve bazı depo binaları inşa ettiği görülmüş, höyüğün büyük bir
kısmının tahrip edildiği anlaşılarak acil olarak 1992 yılında kazı projesine
başlanmıştır.366 Kinet Höyük kazıları 1992 yılından bu yana M.H. Gates
başkanlığında sistemli olarak sürdürülmektedir.
Bu güne kadar sürdürülen kazılar sonucunda Kinet Höyük, kronolojik
süreçteki ardıllığı inandırıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Stratigrafik sondajlar ve
yaklaşık 800 m2.’lik alanda açılan açmalar Kinet Höyük’ün en erken M.Ö.3000 yılı
başlarında iskan edildiğini göstermiştir. Ele geçen Geç Neolitik/Erken Kalkolitik’e
tarihlenen Halaf seramik parçaları bu tarihin daha erkene çekilebileceğinin
habercisidir.367 Höyük, Bronz ve Demir Çağları boyunca da sürekli iskan görmüştür.
Demir Çağı sonlarına doğru yerleşim tepenin dış kısmına genişlemiş ve bu genişleme
tepenin doğu ve kuzey teraslarına doğru olmuştur. Helenistik Dönemde de Kinet
Höyük büyük ve gelişmiş bir şehir olma özelliğini sürdürmüştür. Yerleşim M.Ö.
50’li yıllarda terk edilmiş ancak daha sonra Ortaçağ’da (M.S.12-13.y.y.) tekrar iskan
görmüştür. Ortaçağ’da işgal edilen Kinet son yıllarda da Delta Petrol Şirketi
tarafından işgal edilmiş ve bu şirket tepenin güney eteklerinin önemli ölçüde
364 Özgen-Gates 1993: 387. 365 İbid: 391. 366 Gates 1994: 193. 367 Gates 1999a: 266-267.
70
tahribatına yol açmıştır.368
Kinet Höyük’te stratigrafik süreç Tablo. 4.a’ da görülmektedir.
III.5.3.OTÇ TABAKALARI
III.5.3.1.MİMARİ
Kinet Höyük’te OTÇ’ na tarihlenen V. tabaka ilk olarak 1995 yılında tepenin
doğu terasında yer alan O.P. K’ da tanımlanmış, daha sonra bu alan O.P. K2 ve O.P.
K3 açmalarıyla genişletilmiştir369 (Plan 18). Yapılan çalışmalarla yanmış bir OTÇ
yapısının varlığı ortaya konmuş ve yapının on odasıyla yaklaşık 150 m2.’ye ulaştığı,
kazılan tüm alanlara yayıldığı belirlenmiştir370 (Plan 19). Yapının planı iki bölümden
oluşmaktadır. Ele geçen buluntular batıdaki kanadın günlük yaşama hizmet verdiğine
işaret etmektedir. Tek bir sektörden oluşan bu kısım, beyaz plasterlerle kaplanan
düşük banklar tarafından kendi içinde üç bölüme ayrılmıştır.
Doğu kanat, her biri bağlantılı küçük odalarla ikamete yönelik olarak
kullanılmıştır. Bu kanatta görülen ilginç bir özellik, ince doğu duvarı içinde bir seri
geniş payandanın bulunuyor olmasıdır. Masif tuğla yıkıntıları bu payandaların
eskiden bir kemeri destekler olduğuna işaret etmektedir. Güneyde yer alan
payandaya bir basamak yerleştirilerek bu kısma dar bir bölme oluşturulmuştur.
İkamet amaçlı kullanılan doğudaki odalarda insitu durumda; 50-80 lt.
kapasiteli depolama kapları, öğütme taşları, ocak ve fırınlar tespit edilmiştir.
Depolama kaplarının bir kısmında zeytinyağı olduğu anlaşılmış, bir kısmında da
kömürleşmiş emmer ve einkorn türü buğday, arpa ve keten tohumları ele geçmiştir.
Bu yapıda ayrıca ‘Kilikya boyalıları’ olarak tanımlanan çeşitli kaplar,
kahverengi perdahlı seramikler ve Kıbrıs’dan ithal iki parça bulunmuştur.
Yapı, muhtemelen bir depremle tahrip olmuştur. Kentin bir bölümü nehir
taşkınlarıyla deniz kabukları, çakıl ve millerin oluşturduğu kalın bir depozitle
örtülmüştür. Kinet Höyük bu sebeple OTÇ’ nın sonlarında en geniş sınırlarına
368 Gates 1999b: 304. 369 Gates 1999a: 265-266. 370 Gates 1999b: 306.
71
ulaşmıştır.371
III.5.3.2.SERAMİK
Kinet Höyük’ün OTÇ seramik kap repertuarı Kilikya ve Batı Suriye
geleneğinde yerel özellikler göstermektedir. Bunlar OTÇ’ na tarihlenen ‘Yanık Bina’
dan ele geçmişlerdir ve OTÇ II dönemi özelliklerini gösterirler.
Kinet Höyük OTÇ ‘Yanık Bina’ sının erken safhasından ele geçmiş
örneklerden biri, omuzunun üzerine tek bir ilmek kulp yerleştirilen geniş bir Kilikya
boyalı testisidir (Lev. LIV.a). Kabın hamuru bu yapıda ele geçen diğer örneklerle
benzer olarak temiz sarı renkli kilden yapılmış, kendinden astarlı, perdahlı ve
kahverengi boyamaya sahiptir. Bununla beraber form, ilmek kulp ve kulbun altındaki
boyama Kinet Höyük’de üniktir.372 Bu kabın benzeri Ebla Q Sarayındaki
mezarlardan tanımlanmıştır. Lübnan ya da Filistin orjinli olan Ebla’daki bu örnek
M.Ö. XVIII. yy.’a tarihlenir.373
Kilikya boyalı kapları arasında görülen diğer testi ve fincan örnekleri, M.Ö.
XVIII. yy.’ a tarihlenen OTÇ IIA’ nın bir kalite işaretidir. Bunlar kahverengi
perdahlı kaplarla birlikte bulunmuştur, ki kahverengi perdahlı kaplar genellikle GTÇ
başlarına tarihlenir.374
Kinet’ te bu dönemde ele geçen ithal örneklerin sayısı azdır. İthal parçalardan
olan perdahlı iki testicikten biri bikrom konsantrik dairelerle bezeli, boyalı bir
örnektir ve olasılıkla daha güneyden ithal edilmiş olmalıdır. 17.4 cm.
yüksekliğindeki bu kabın üzerinde kırmızı ve siyahtan oluşan renklerde boyama göze
çarpar.375 Benzeri Ras Shamra OTÇ II mezarlarından ele geçmiştir.376 Diğer kırmızı
perdahlı testicik düğme diplidir. Kulp ve boyun kısmı kırık olan bu örneğin
yüksekliği 14.1 cm.dir. Bu örneğin de M.Ö. XVIII. yy. sonları, XVII. yy. ortalarına
tarihlenen Suriye-Filistinli benzerleri mevcuttur.377
371 İbid: 306-307. 372 Gates 2001a: 206. 373 Matthiae 1989: 307-308 fig. 5-7. 374 Gates 1999b: 306. 375 Gates 2001a: 206. 376 Schaeffer 1932: 18 fig.12 lev. 12.3. 377 Amiran 1970: fig. 34:15; Bietak 1979: 244-246 lev. 26b.
72
Bu kapların dışında, yanık binanın doğudaki odalarında insitu durumda 50-80
lt. kapasiteli depolama kapları (Lev. LIV.b) ve mutfak kaplarına ait çeşitli parçalar
ele geçmiştir378 (Lev. LV).
III.5.4. GTÇ TABAKALARI
III.5.4.1. MİMARİ
Höyüğün batı eteklerinde yer alan açmalarda bu döneme ait yapılar kısmen
açığa çıkarılmıştır. J/L açmalarında iki ayrı meydan üzerinde yer aldığı tespit edilen
yapıda, bir mutfak, bir depolama odası ve iki döşemeli avlu açığa çıkarılmıştır.
Mevcut planıyla yapı 100 m2’lik bir alanı kaplamaktadır.379
III.5.4.2. SERAMİK
GTÇ’ na ait yapının depolama odası içinde, M.Ö. XIII. yy. a tarihlenen
Filistin kapları, tek kulplu geniş çömlekler, uzun testiler ve birkaç tane perdahlı,
beyaz ve kırmızı astarlı, bazıları büyük ölçülerde olan mataralar ele geçmiştir380
(Lev. LVI.a).
Aynı yapının mutfak bölümünde, Hitit kentlerinde M.Ö. XIII. yy.’ da görülen
tipik formlara uygun monokrom ‘drab ware’ çanak ve tabaklar ele geçmiştir (Lev.
LVI.b) Bunlar nadiren kırmızı bir bantla da süslenmiştir. Bazıları üzerinde
fırınlamadan önce dış yüzeyi üzerine çizilen ‘çömlek işaretleri’ yer almaktadır.
GTÇ’ na tarihlenen M.Ö. XIII. ve XIV. periyodun seramik geleneği, ele
geçen yaklaşık 50 kadar tam kap ve seramik parçalarının da gösterdiği gibi benzerdir.
Orta ve Güneydoğu Anadolu kentlerinde ele geçen malzemelerle yapılan
karşılaştırma Kinet Höyük’ deki Hitit seramiğinin yerel özellikte olduğunu ortaya
koymuştur.
Kinet Höyük’te ithal seramik olarak Kıbrıs’ dan ithal 4 tane beyaz astarlı süt
çanağı, 3 tane yuvarlak kaideli testicik ve bir tane de yuvarlak kaideli çanak ele
378 Gates 1999b: 306. 379 İbid: 307 fig. 6. 380 Gates,loc.cit.: fig. 7.
73
geçmiştir.381
Ayrıca Kinet’de Miken seramik parçaları da ele geçmiştir. Ancak bu
malzeme henüz yayınlanmamıştır.382
III.5.4.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
III.5.4.3.a. MADENİ ESERLER
Silahlı bir mücadele sonucu tahrip gören GTÇ yapısı içinde, bronz ok ya da
mızrak uçları ele geçmiştir. Bunun yanı sıra duvarlardan birinin içinde bronzdan bir
balta ve bir bıçak bulunmuştur.383
III.6. KAZANLI HÖYÜK
III.6.1. KONUM
Denize kapalı Kilikya Ovası’nın batı ucu üzerinde yer alan ve bölgenin en iyi
bilinen kentlerinden olan Tarsus ve Mersin yerleşimlerinin ortasında yer alan geniş
bir höyüktür384 (Harita 14). Bugün denizden yaklaşık 2 km. içerde yer almaktadır.
Sadece 12 m. yükseklikte olmasına rağmen uzaktan bakıldığında göze çarpacak bir
konumdadır.385
III.6.2. KAZI TARİHİ ve STRATİGRAFİ
Kazanlı Höyük ilk olarak E.Gjerstad’ın 1930 yılında yapmış olduğu yüzey
araştırması sırasında tespit edilmiştir. Bu araştırma sonucunda Gjerstad 158 çark, 49
el yapımı parça toplamıştır. Bunlar içersinde 33 ‘Hellado-Cilician’, 14 tane de
381 İbid: 307-308. Bu çömlekçi işaretleri ile ilgili bkn. Gates 2001b: 137vd. 382 M. H. Gates tarafından yayına hazırlanan bu malzeme hakkında Gates, parçaların Gözlü Kule Miken malzemesinden çok, Mersin-Yümüktepe’de ele geçen örneklere benzediğini belirtmiştir. Kendisine verdiği bu bilgi için ve sıcak yaklaşımından dolayı teşekkür ederim. 383 Gates 1999b: 307. 384 Sherratt-Crouwell 1987: 325. 385 Garstang 1938: 12.
74
‘Helladic’ parça yer almaktadır.386
Kazanlı Höyük 1937’de J.Garstang tarafından kazılmıştır. Höyüğün batı
yüzünde dört tane açma açmış ve bunları A,B,C,D olarak adlandırmıştır (Plan 20).
Doğu tarafta ise E ve F olarak adlandırılan iki sondaj açmıştır. Yapılan çalışmalar A
Açmasında Suriye-Filistin malzemelerinin yardımıyla Filistin ETÇ’ nın
kapanmasıyla çağdaş çok erken bir Hitit tabakasının varlığını ortaya koymuştur. B
Açması, Suriye-Filistin OTÇ süreci ile çağdaş M.Ö. 2200-1600’e tarihlenen süreci; C
Açması M.Ö. 1500-1200’e tarihlenen Miken ilişkileriyle Hitit İmparatorluk
Dönemi’ni veren tabakayı ve D Açmasıysa çok açık olmamakla beraber Erken Demir
Çağı verilerini ortaya koyan bir stratigrafi vermiştir.387
III.6.3. OTÇ TABAKALARI
III.6.3.1. MİMARİ
Kazanlı’ da OTÇ’ na tarihleyebileceğimiz tabakalar Garstang’ ın açmış
olduğu A ve B açmalarında, aynı zamanda da C açmasının alt seviyelerinde tespit
edilmiştir (Plan 20).
A açmasında ortalama 1.50 m. derinlikte tepenin eğimine paralel uzanan bir
savunma sisteminin kalıntıları açığa çıkarılmıştır. Yapılan çalışmalarda bu açmada
ana toprağa ulaşılamamış, 4.80 m. derinliğe kadar alüvyonlu bir dolgu tabakasına
rastlanılmıştır. Bu açmadan elde edilen seramikler Erken Hitit Dönemi’nin izlerini
yansıtmaktadır.
B açmasında da aynı savunma sisteminin üst bölümü tespit edilmiş, aynı
zamanda da 3 m. derinlikte bir pithos insitu olarak ele geçmiştir. B açmasında ele
geçen malzemeler yaklaşık olarak M.Ö. 2200-1600’e tarihlenmiştir.
C açmasının alt seviyeleri Suriye-Filistin OTÇ süreciyle ilişkilendirilen
malzeme vermişse de mimari tam olarak ortaya konamamıştır.388
386 Gjerstad 1937: 176-177. 387 Garstang,op.cit.: 12-15. 388 İbid: 12-14.
75
III.6.3.2. SERAMİK
A açmasında Filistin’in ETÇ’ nın kapanmasıyla çağdaş erken bir Hitit
tabakasının malzemesi açığa çıkarılmıştır. Ele geçen seramiklerin hamurları
genellikle pembemsi ya da pembemsi devetüyü renktedir. Görülen başlıca formlar
arasında Garstang’ ın tabak olarak tanımladığı kaseler (Lev. VI LVII.a-b) ve çanaklar
(Lev. LVII.c-d) yer tutmaktadır. Bu kapların yüzeyleri genellikle astarlıdır. A
açmasının alt seviyelerinden bulunmuş olan bu formlar Jericho’ nun ETÇ formlarıyla
karşılaştırılabilir.389
Bu formların dışında A açmasının üst seviyelerinden OTÇ I kültürünü
yansıtan üzeri çizi bezemeli ince bir kap ve bir akıtacak ele geçmiştir (Lev. LVII.e-f).
Çizi bezemeli olan örnek de diğerleri gibi pembe hamurludur. Olasılıkla kabın ağız
kısmından çıkmış olan bir kulba da sahipti ancak kulp kısmı ele geçmemiştir.
B açmasından ele geçen örnekler arasında Filistin genelinde OTÇ süresince
karakteristik olan, halka ve disk şeklinde dipler ve ikiz bölünmüş kulplar (Lev.
LVII.g) yer almaktadır.
OTÇ’ na tarihlenen, C açmasının alt seviyelerinden ele geçen bir vazo güzel
örneklerden biridir (Lev. LVII.h). Filistin’de bulunan örnekleri çağrıştıran bu vazo
üzerinde, yatay bantlar arasına yerleştirilen içleri taranmış üçgenlerle yapılan bezeme
görülmektedir. Vazo, pembemsi devetüyü hamurlu, yüzeyi devetüyü renktedir.
Boyamaları ise siyah renkte yapılmıştır. Vazonun temel özellikleri, Kuzey Suriye’de
yer alan Seliemieh’ de OTÇ tabakalarında ele geçen krem üzerine mat kırmızı renkle
bezenen ‘drab ware’ bir testiyle benzeşmektedir. Yine bu motif, Jericho’ da 9 n. lu
mezarda ele geçen bir kap üzerinde de görülmüştür.390
III.6.4. GTÇ TABAKALARI
III.6.4.1. MİMARİ
Kazanlı Höyük’de yapılan çalışmalarda bu döneme ait mimari açığa
çıkarılamamıştır. 389 İbid: 15. 390 İbid: 12-15.
76
III.6.4.2. SERAMİK
C Açması’nın üst seviyelerinde, M.Ö. 1500-1200’e tarihlenen Miken
ilişkileriyle Hitit İmparatorluk Dönemi’ni veren tabaka açığa çıkarılmıştır. 1937
yılında Garstang tarafından yapılan çalışmalarda yüzeyden 16 Miken parçası
bulunmuştur. Bu parçaların çoğu basit çizgisel bezemeli çanak tiplerinden, bir kısmı
da basit antitetik spiral düzenlemeli derin çanaklara ait parçalardan oluşmaktadır.
Parçalar genellikle GH IIIC’ye tarihlenmektedir.
Bu parçalardan yalnızca GH IIA’ya tarihlenen Vapheio fincanına benzerliği
ile dikkat çeken örnek GH IIIC’den önceye tarihlenmektedir.391
Kazanlı’da ele geçen Miken seramiklerinin hamurları da, Tarsus-Gözlü
Kule’de ele geçenler gibi kum katkılıdır. C. Mee, bu seramiklerin genel bir merkezde
üretilmiş olabileceğini öne sürmektedir.392
391 Sherratt-Crouwell,op.cit.: 327. 392 Mee 1978: 132.
77
IV. EGE BÖLGESİNDE YER ALAN MERKEZLERLE ÇUKUROVA
BÖLGESİ ve ÇEVRESİYLE OLAN BAĞLANTILARI
IV.1. TROYA
IV.1.1. KONUM
Troya-Hisarlık yerleşimi, Çanakkale Boğazı’nın doğusunda bulunan ve Troas
olarak adlandırılan bölgede yer almaktadır.
Bu bölgeye, 1774 m. yüksekliğiyle bölgenin güneydeki sınırını oluşturan ve
normal hava şartlarında Troas’ın her noktasından görünebilen İda Dağ’ı hakimdir.
Bütün büyük nehirler bu dağın keskin vadilerinde doğmaktadır. Bölgedeki
yerleşimler, genellikle kaynakların bol olduğu, savunması kolay düzlüklerde
kurulmuşlardır.393
Bölgedeki en önemli yerleşimler arasında Troya (Ilion), Alexandria Troas,
Neandria, Gülpınar (Smintheion) ve Assos sayılabilir394 (Harita 15).
Bu yerleşimlerden biri olan Troya, Çanakkale’nin 32 km. güneybatısında
bulunmaktadır. Günümüzde, Ege Denizi’nin batısına 6 km. uzaklıktadır. Çanakkale
Boğazı’nın ise birkaç km. kuzeyinde yer almaktadır. Antik dönemlerde bir kıyı
yerleşmesi olan kent, stratejik konumundan dolayı anakaradan gelen yolları kontrol
altında tutan bir konuma sahipti.395
IV.1.2. KAZI TARİHİ ve STRATİGRAFİ
Anadolu ve Ege Arkeolojisi açısından önemli sonuçlar ortaya koyan Troya-
Hisarlık yerleşimi, ilk olarak 1870 ve 1890 yılları arasında yedi dönem kazı yapan H.
Schliemann tarafından araştırılmıştır.396 Kazı çalışmaları, 1893-1894 yıllarında W.
Dörpfeld397 ve 1932-1938 yılları arasında C.W. Blegen398 tarafından sürdürülmüştür.
393 Bieg 2002: 120-121. 394 İbid: 129. 395 Joukowsky 1996: 147. 396 Blegen, et. al. 1950: 5. 397 Dörpfeld 1902: 17-25. 398 Blegen,et.al. 1953: 4-5; Blegen,et. al. 1958: 4-6.
78
Troya’daki kazıları, 1987-1988 yıllarından itibarense M. Korfmann devam
ettirmektedir.399 Yapılan çalışmalar sonucunda Troya’ da, evreler halinde farklı
safhalara ayrılan dokuz tabaka ortaya konmuştur.400 Bu tabakalar ve bölündüğü
evreler Tablo.4.b’ de gösterilmiştir.
I-IX arasında tanımlanan bu tabakaların, I-V. tabakaları ETÇ dönemine aittir.
Son yıllarda M. Korfmann tarafından yapılan çalışmalar sonucunda ETÇ’ nın
kronolojisine ait birtakım değişiklikler olmuştur. Buna göre; Troya II a evresi Troya I
m, II h ise Troya I r evresine denk getirilerek Troya II kültürü ortadan kaldırılmakta
ve Troya I-II nin aynı olduğu düşünülmektedir. Troya I-III kültürü, ‘Troya Deniz
Kültürü’ olarak adlandırılmakta, IV-V kültürü ise ‘Anadolu Troya Kültürü’ adıyla
anılmaktadır.401
Troya VI’ ya ait yerleşme, VI a-h olmak üzere sekiz yapı safhasına
ayrılmıştır. Bu safhalar, erken (VI a-c), orta (VI d-e) ve geç (VI f-h) dönemleri
kapsamaktadır. Troya VI’nın geç evresiyle başlatılan GTÇ kronolojisi ise
tartışmalıdır. Troya VI’ da ele geçen Miken seramikleri GH IIIA2- GH IIIB
dönemlerine tarihlenmektedir. VI tabakanın bir depremle son bulmasından sonra,
Troya VII a evresinde bir kültür değişimi gözlenmemiş, GH IIIB dönemine
tarihlenen Miken örnekleri bulunmaya devam etmiştir. Troya VII a yaklaşık olarak
M.Ö. XII. yy.’ ın orta ve geç safhalarını kapsamaktadır. VII b evresinde ise Troya’
da bir kültür değişimi söz konusudur. İlk kez Troya VI d safhasında ortaya çıkan
Miken seramik örnekleri, VII b tabakasında azalmaya başlamış, onun yerine
Güneydoğu Avrupa kavimlerine verilen elde yapılmış, kaba seramik grubuna ait
‘Buckel’ seramiği görülmeye başlamıştır.402 Troya’da VIII. tabaka Helenistik, IX.
tabaka ise Roma Dönemi’ne tarihlenmektedir.403
399 Korfmann 1992a: 423-446; Korfmann 1991: 1-34; Korfmann 1992b: 1-41; Korfmann 1993: 1-39; Korfmann 1994: 1-50; Korfmann 1995: 1-35. 400 Blegen et.al. 1950: 7; Blegen, et.al. 1953: 3-5; Blegen,et.al. 1958: 3-6 401 Korfmann-Mannsperger 1999: 22-23, 52-62. 402 Günel 1999b: 3-4. 403 Blegen, et. al.1958: 3.
79
IV.1.3. OTÇ TABAKALARI
Troya VI tabakası üç evreye ayrılmaktadır.404 Toplam sekiz safhadan oluşan
bu üç evrenin erken evresini VI a, VI b, VI c; orta evresini VI d ve VI e; geç evresini
ise VI f, VI g ve VI h safhaları oluşturmaktadır.405 VI. Tabakanın geç evresi GTÇ
dönemi içine sokulmaktadır. Bununla beraber, OTÇ ve GTÇ geçişinde farklı
değişimler ya da kültürel bir kopukluğun izleri görülmemektedir. Bir depremle son
bulan VI. Tabaka sonrasında VII a yerleşimi de aynı kültürün izlerini taşımıştır.406
Bu nedenle Troya’ nın OTÇ konu başlıkları VI a – VI e safhaları; GTÇ konu
başlıklarıysa VI f – VI h safhaları ile VII a tabakasının verileri esas alınarak
anlatılmıştır. Ancak M. Korfmann tarafından gerçekleştirilen son dönem kazılarının
sonuçlarına da yer verilmiştir. Korfmann, Troya’ nın VI-VII. tabakalarını ‘Yüksek
Troya Kültürü’ olarak değerlendirmektedir.407
IV.1.3.1. MİMARİ
Troya VI kenti, kesme taşlardan özenle yapılmış, çok kapılı ve kuleli, bazı
yerleri testere dişi şeklinde çıkıntılı bir surla çevrilmiş olup, dikdörtgen şeklinde bir
ya da iki sütun sırası tarafından iki veya üç alana ayrılan binalardan oluşmaktadır.408
VI. tabakadaki evrelerin gelişme süresince savunma sistemi gittikçe daha yüksek,
daha kalın ve daha geniş bir alana yayılmıştır.409 Bu savunma sisteminin içindeyse
Troya erken ve orta VI evrelerine tarihlenen az sayıda ev kazılmıştır.410
Troya erken VI evresinden itibaren savunma sisteminin testere dişine benzer
çıkıntı yapması özelliği görülmektedir.411 Sur parçaları teker teker yapılıp, birbirine
eklenmiştir.412 Troya orta VI evresinde sur eğimli olarak yapıldığından daha sağlam
bir duruma ulaşmıştır. Savunma duvarının tipi daha çok yerli ise de ek olarak,
404 Blegen,et. al. 1953, 11-12. 405 İbid: 12-15. 406 İbid: 15. 407 Becks 2002: 84-93. 408 Mansel 1988: 82. 409 Becks 2002: 85. 410 Blegen,et. al., op.cit.: 119, 180. 411 Dörpfeld 1902: 119. 412 Becks,op.cit.: 86.
80
koruma amaçlı öne konmuş kuleler olasılıkla Hitit etkisinin izlerini taşımaktadır.413
Troya VI duvarları özgün durumlarında kulesizdi ve köşeleri küçük, testere
biçimli çıkmalarla keskin bir görünüm kazanmış olan, 8-10 m. uzunluğunda düz
bölümlü bir çokgen oluşturuyordu. Bu sur yapısında, duvar tekniği dolayısıyla, üç
bölme ayırt edilmiştir. A5 ile VI U Kapısı arasındaki batı duvarı küçük ve hemen
hemen işlenmemiş taşlardan yapılmıştır. VI T Kapısı’ndan VI g kulesine kadar olan
bölmede daha büyük ve daha iyi işlenmiş taşlar kullanılmıştır. Bu arada, öne doğru
çıkma yapan köşelerin yakınında taşların birleşme yerleri de iyi düzenlenmiştir. VI U
Kapısı’ndan VI T Kapısı’na kadar olan güney bölmesinde ise, bu bölme ile birlikte,
ya da bu bölmeden sonra yapılmış olan VI i, VI h (Plan 21.a) ve VI g (Plan 21.b)
kuleleri hemen hemen dikdörtgen kesme taşlarla inşa edilmiş ve oldukça iyi
düzenlenmiştir. Taşların yataklarındaki ek yerlerinin hafifçe içe doğru eğikliği,
destek duvarlarının dayanıklılığını arttırmaktadır (Plan 21.c). Geriye doğru
kaydırılma yöntemi Alişar’daki sandık duvarlarda414 ve Mersin’deki sandık
duvarlarda da izlenebilmektedir.415 4-5 m. genişliğindeki duvar döşeğinin üzerinde,
yine aynı genişlikte ve yükseklikte kerpiç bir duvar vardır. Ancak bu kerpiç duvarın
yerini daha sonraları kerpiç büyüklüğünde, küçük köşeli taşlarla örülmüş, 1.8-2 m.
genişliğindeki bir taş duvar almıştır.
Araları doldurulmuş, işlenmemiş taş örgüsünden, olabildiği kadar yatay
tabakalanmış örgüye, buradan da hiçbir dolgu gerektirmeyen kesme taş örgüye
ulaşan duvar tekniğinin, Troya VI. tabakada izlenen gelişimi, Hitit duvarlarında
yaklaşık aynı çağda, aynı gelişimde koşutlarını bulmuştur. Bu noktadan, sözü edilen
duvar çıkmalarının gelişiminden ve kulelerin kullanılmasının geç başlamasından,
Doğu ile az da olsa birtakım ilişkilerin var olduğu ve bu ilişkiler dolayısıyla da,
Troya surlarının Anadolu’dan hiç de yalıtılmış bir durumda olmadıkları sonucu
çıkmaktadır.416
Troya’nın erken VI evresinin ilk safhası olan ve yaklaşık M.Ö. 1725 yıllarına
tarihlenen VI a safhasında, Dörpfeld’ in V d ve V c duvarlarıyla tanımlanan en erken
savunma, aynı zamanda 630 n. lu ev, 601 n. lu oda ve 604, 605 n. lu duvarlar ile VI Z
413 Naumann 1998: 230. 414 Von der Osten 1937: res. 20. 415 Garstang 1953: fig. 151. 416 Naumann,op.cit.: 256-259.
81
kapısı saptanmıştır.417
Bu tabakanın en eski kalıntılarının izleri Plan 22’ de görülmektedir. Bu
kalıntılar yaklaşık 2.80 m. genişliğindeki bir geçişin iki paralel duvarının kısa
bölümlerinden oluşmaktadır. Bu geçiş VI Z kapısı olarak adlandırılmıştır (Plan 23).
VI Z kapısı, ya savunma kulelerinin asıl kapısıydı ya da sadece savunma sistemine
girişi sağlayan bir geçit olarak kullanılıyordu. Ancak geç VI dönemine ait büyük
duvarların varlığı nedeniyle bu kesin olarak belirlenememiştir.418
630 n. lu ev, ana caddenin batısındaki geniş bir teras üzerinde yer alan
oldukça geniş bir yapıdır419 ve Troya VI’ nın en eski evidir.420 Yapı dikdörtgen bir
plana sahiptir. Kuzey kesimi ‘T’ biçimli bir duvarla iki küçük dikdörtgen odaya
ayrılmıştır. Evin orta bölümü tek bir mekandan oluşmaktadır. Mekanın doğu
duvarında yassı düzgün taşlar kullanılırken, orta bölümde düzensiz kireçtaşları
kullanılmıştır. Doğu duvarı üzerinde, yüzeyine insan figürü oyulmuş kireçtaşından
yapılmış bir stel uzanmaktadır.421 Orta bölümde yer alan bu mekanın güneyi bir
duvarla sınırlanmış ve oluşturulan bu alan dört küçük mekana ayrılmıştır.422
601 n. lu odanın yalnızca kuzey ve doğu duvarları açığa çıkarılabilmiş,
mekan büyük oranda Bizans yapılarınca tahrip görmüştür (Plan 22). Bu odanın
tabanının altında üç tane gömü bulunmuştur. Bunlardan biri basit gömüyken, iki
tanesi urne içinde ele geçmiştir.423
Bu safhaya ait kalıntılar ‘Pillar House’ un kuzeyi ve 601 n. lu mekanın
batısında bulunan 603 n. lu alanda da açığa çıkarılmıştır (Plan 22). Bu alanda tespit
edilen 604 ve 605 n. lu duvarlar, alanın batısında bulunan bir yapıya ait olarak
yorumlanmaktadır. Alanın kuzeyinde A ve B olarak adlandırılan iki botros
belirlenmiştir.424
Erken evrenin ikinci safhasını oluşturan ve yaklaşık M.Ö. 1725-1650 yılları
arasına tarihlenen VI b safhasında, 630 n. lu ev, 604-605 n. lu duvarlar ve VI Z
kapısı kullanılmaya devam etmiştir. Aynı zamanda 606 n. lu duvar ve 607 n. lu
417 Blegen,et. al.,op.cit.: 19. 418 Blegen,et. al. loc.cit. 419 İbid: 115. 420 İbid: 119 fig. 454. 421 İbid: 120, 124 fig. 108. 422 İbid: 120. 423 İbid: 128. 424 İbid: 130-131.
82
döşeme açığa çıkarılmıştır.425
VI b safhası, F8 plankaresinin kuzey bölümünde saptanmıştır. 606 n. lu
duvar, F8’in kuzeyinde bulunan 603 n. lu alanda açığa çıkarılmıştır. Bu duvarın
hemen güneyinde 607 n. lu döşeme bulunmaktadır.426
Erken evrenin son safhası, M.Ö. 1650-1575 yıllarına tarihlenen VI c
safhasıdır. Bu safhada F8-9 plankaresinde açığa çıkarılan en erken duvarlar, 630 n. lu
ev ve VI Z kapısı kullanılmaya devam etmiştir. Bununla beraber, 603 n. lu alanda bir
taban depozitiyle, K Alanında tespit edilen sokak ya da rampa bu safhaya
tarihlenmiştir.427
F8 plankaresinde yer alan 603 n. lu alanda, 607 n. lu döşemenin hemen
sonrasına ait olan yaklaşık 35.5 m. uzunluğunda bir taban depoziti mevcuttur.
Mimari kalıntılarla bağlantısı tam olarak açık olmamakla beraber, olasılıkla 604 ve
605 n. lu duvarlarla tanımlanan yapının son evresine aittir. Bu alanda aynı zamanda,
‘Pillar House’ un batı ucunun kuzeyinde bulunan basit bir ocak tespit edilmiş ve ‘C’
ocağı olarak isimlendirilmiştir428 (Plan 22).
Sokak ya da rampanın tespit edildiği K Alanı, F8 plankaresinde ‘Pillar
Hause’ un ana salonunun batısındaki alanın altında yer almaktadır. Bu alanda tespit
edilen sokak, maksimum 22 derecelik bir eğimle uzanmaktadır. K alanındaki
tabakaların durumu ve eğimi plan 24’ de görülmektedir.
Troya VI’ nın orta evresini VI d ve VI e safhaları oluşturmaktadır. M.Ö.
1575-1500 yıllarına tarihlenen VI d safhası, yine K Alanındaki 616 n. lu duvar, 610
n. lu oda ve taş döşeme ile tanımlanmaktadır. L Alanında açığa çıkarılan 612-614 n.
lu duvarlar da bu safhaya tarihlenmiştir.429
VI c safhasında kullanılan kaleye uzanan sokak, farklı olarak düzensiz kaba
taşlarla döşenerek ve iki duvar tarafından sınırlanarak bu safhada da kullanılmıştır.
Sokağın batı kenarında, 610 n. lu evin karşısında, 616 n. lu duvar bulunmaktadır. Bu
duvar, olasılıkla bir yapının doğudaki kanadını oluşturuyordu. Ancak bu alanın
‘Pillar House’ a ait duvarlar tarafından örtülmesi nedeniyle yapı tam olarak açığa
425 İbid: 19. 426 İbid: 134-135 fig. 458. 427 İbid: 19. 428 İbid: 138. 429 İbid: 19 fig. 450.
83
çıkarılamamıştır.430
Bir önceki evrede görülen 630 n. lu evin tabanının 1 m. kadar yukarısında,
orta VI evresinde 621 n. lu ev tanımlanmıştır. Yapının büyük bölümü, ‘Pillar House’
un inşası sırasında ve Roma - Bizans yapılarının temelleri nedeniyle tahrip
olmuştur.431
M.Ö. 1500-1425 yıllarına tarihlenen orta VI’ nın son safhası olan VI e
safhasında, Bölüm 5’de savunma duvarı ve F-G9 plankaresinde R duvarı inşa
edilmiştir. VI Y kapı geçişi ile 621 n. lu ev kullanılmaya devam etmiştir.432
Geç VI döneminde inşa edilen ‘Pillar House’ un güney duvarını oluşturan R
duvarı bu safhada inşa edilmiş olup her iki evrede de kullanılmıştır. Bu duvar, büyük
ve kaba taşlarla kiklopik tarzda inşa edilmiştir (Plan 25). Taş bloklardan bazıları, 1
m.’ den daha fazla uzunluğa sahip, 0.75 m. genişlikte ve 0.40-0.50 m.
kalınlıktadır.433
IV.1.3.2. SERAMİK
Troya’ nın OTÇ dönemi seramiklerini VI. tabakanın sekiz evresinde
tanımlamak mümkündür. Ancak Troya’ da evrelere göre belirli bir tip ayrımına
gitmek ve kap tiplerinin gelişimini saptayarak kronolojik bir düzene oturtmak
oldukça zor olmuştur.434
Genel olarak bu evrelere ait seramiklere bakmak gerekirse, VI a safhasında
Gri Minyas ve kırmızı boya banyolu kapların karakteristik olduğunu söyleyebiliriz.
VI b safhasında gri, kırmızı astarlı ve bezeksiz kaplar ara sıra görülmekle beraber,
‘Mat Boyalı’ olarak tanımlanan seramiklerde ilk kez bu evrede karşımıza
çıkmaktadır. VI c safhasında, gri Minyas kapları ve kırmızı boya banyolular yaygın;
gri, kırmızı astarlı kaplar, bezeksiz seramikler ve mat boyalıların sayısı ise oldukça
azdır. VI d safhasında ise, ‘Tan Ware’ olarak tanımlanan kaplar ilk olarak büyük
oranda ortaya çıkmaya başlar. Bu evrede aynı zamanda, ilk kez GH I stilinde Miken
seramiği görülmektedir. VI e safhasına gri Minyas kapları hakimdir. Kırmızı boya
430 İbid: 181-182. 431 İbid: 180 fig. 450. 432 İbid: 19. 433 İbid: 190-191. 434 Günel,op.cit.: 3.
84
banyolular ve ‘tan ware’ lar da yaygındır. Bunlarla beraber GH II stilinde Miken
kapları bulunmuştur.435
Troya’ nın OTÇ ve GTÇ’ nda görülen kapların form tanımlarında, Blegen
tarafından yapılan sınıflama esas alınacaktır. Bu nedenle OTÇ ve GTÇ seramik
özelliklerini ortaya koymadan önce Blegen’ in yapmış olduğu bu sınıflama 436
tablolaştırılarak tablo.5-6’da verilmiştir.
Troya VI seramikleri hamur yapısına göre, kaliteli ve kaba olmak üzere
başlıca iki gruba ayrılır.
Kaliteli olan grup, aynı zamanda Troya V’ de örnekleri olan ETÇ seramik
geleneğinden gelen gri, kırmızı astarlı ve bezeksiz kaplarla, VI. Troya’ nın başlarında
kent üzerinde hakimiyet kuran kültürel etkinin ürünleri olan gri Minyas, kırmızı boya
banyolu kaplar ve tan ware olarak adlandırılan kaplardan oluşur. Bu grup içinde,
Troya’ ya ithal edilen mat boyalı, Miken ve Kıbrıs kapları da bulunmaktadır.437
Bu tabakanın erken safhasında görülen gri kaplar, Troya V’ deki gri kaplara
benzerdir.438 Kili genellikle çok iyi arıtılmış ve hamur güçlü bir ateşte pişirilmiştir.
Yüzey koyu gri, bazen kahvemsi ya da hafif yeşil, nadiren de siyahtır. Aynı zamanda
astar ve perdah da uygulanmıştır. Genellikle A16439 (Lev. LVIII.a) ve A56440 (Lev.
LVIII.b) tipi çanaklar gri kapların karakteristik formunu oluşturur.441 A56 tipi benzer
profilli çanaklar, Eutresis’ in OH dönemi tabakalarında442, Alaca Höyük443 ve
Boğazköy’ün444 Hitit tabakalarında bulunmuştur. Çukurova Bölgesi’nde ise benzer
profilli çanaklar Tarsus- Gözlükule’ nin OTÇ ve GTÇ dönemi tabakalarında
görülmüştür.445 Kırmızı astarlı kaplarda, Troya V’ in karakteristik hamuru
kullanılmaya devam etmiştir. Hamur, kahverengimsi ya da tuğla kırmızısı, sarımsı
kahverengi ya da devetüyü renklerdedir. Yüzeyleri düzeltilmiş ve astar
uygulanmıştır. Astar rengi; kırmızı, morumsu ya da kahverengimsi kırmızı, açık ya
da koyu kahverengi, sarımsı kahverengi ya da devetüyü renklerde olup, yüzeye 435 Blegen,et.al.,op.cit.: 19-20. 436 İbid: 41-71 fig. 292-295. 437 İbid: 33-34. 438 Blegen,et.al. 1951: 235. 439 Blegen,et.al. 1953: 42 fig. 356 n.3-4 fig.425 n. 2. 440 Blegen,et.al.,loc.cit. fig. 312, 423 n. 33.114. 441 İbid: 34. 442 Goldman 1931: 134 fig. 177. 443 Koşay 1938: lev. XXIX. 444 Bittel 1937: 34 lev. 14. 445 Goldman 1956: fig.288 n.806 fig.302 n.973.
85
tümüyle ya da kısmen uygulanmıştır. Uygulanan bu astar, sıklıkla mikalıdır. Aynı
zamanda bu kapların yüzeyleri de perdahlanmıştır.446
Kırmızı astarlı kaplar Troya V geleneğinde VI. tabakanın erken ve orta
safhalarında yapılmaya devam etmiştir. Bu kaplarda kullanılan formlar arasında;
A12, A16, A18, A19, A21, A23 (Lev. LVIII.c), A56, A58, A63 (Lev. LVIII.d)
formunda çanaklar, A33 tipi fincanlar, C64 (Lev. LVIII.e), C68, C79 tipi çömlekler,
D39 olarak tanımlanan hayvan biçimli kaplar ve D40’la tanımlanan kernoslar yer
almaktadır.447
Kırmızı astarlı kapların astarsız olanları bezeksiz kaplar grubunu
oluşturmaktadır. Bunlar da Troya V’ de görülmektedir.448 Yüzeyleri genellikle
astarsız olan bu kaplara bazen aynı kille ince bir boya banyo da uygulanabilmektedir.
Bu nedenle bu tip kapları ayırt etmek güçtür. Troya VI’ nın başlıca bezeksiz kap
formları arasında; A18, A21, A47 (Lev. LVIII.f), A56, A60, A62, A63, A73 tipinde
çanaklar, A91 tipinde keskin profilli çanaklar, B25 tipinde testiler ve C67 tipi
çömlekler yer alır.449
Troya’ da VI. tabakanın her evresinde görülmekle beraber, özellikle geç
safhalarda popülerliği artan ‘Gri Minyas’ kapları başlıca iki gruba ayrılır. İlk grup,
erken ve orta safhaya hakim olan ‘mikalı’ gri Minyaslar’ dan; ikinci grupsa hemen
her safhada görülen ancak geç safhalarda oranı artan ‘mikasız ya da az mikalı’
olanlardan oluşur.
Mikalı gri Minyaslar’ ın hamur yapısının özü daima gridir. Ancak bazıları,
yüzeyleri yakınında kahverengimsi ya da kırmızımsı renklere sahiptir. Yüzeyleri gri
bir astarla astarlanmış ve perdahlanmıştır. Bazı durumlarda sabunsu bir his
vermektedir. Genellikle yanardöner bir parlaklığa sahiptirler. Ancak hiçbir zaman,
VI. tabakanın geç evresindeki mikasız örneklerde olduğu gibi, cam gibi bir parlaklığa
sahip değillerdir.
Bu kaplarda en yaygın bezeme türü, genellikle kapların omuzları üzerine
uygulanan, tek tek ya da gruplar halinde, plastik çıkıntılar ya da yatay insize
çizgilerden oluşan bezemedir. Bazı örneklerde, bir düzenleme oluşturacak biçimde
446 Blegen,et.al.1951: 235-236. 447 Blegen,et.al.1953: 34-35. 448 Blegen,et.al.1951: 236. 449 Blegen,et.al.1953: 35.
86
perdah izlerine rastlanmaktadır. Ancak bu teknik esas olarak, V. tabakada ele geçen
gri kaplar üzerinde görülmektedir.
Gri Minyas kaplarının evrelere göre form dağılımı genellikle benzer olmakla
beraber, geç evrede form çeşitliliği artmaktadır.
VI. tabakanın erken evresinin tanımlanan formları arasında; A12, A56 (Lev.
LVIII.g), A57 (Lev. LIX.a), A58 (Lev. LIX.b), A61 (Lev. LIX.c), A62, A63 tipi
çanaklar, A64 (Lev. LIX.d) tipi kaideli çanaklar, A69 (Lev. LIX.e) tipi derin
çanaklar, A92 (Lev. LIX.f), A94 (Lev. LIX.g) tipi keskin profilli iki kulplu fincanlar
ve bunların tek kulpluları olan A95, A96 tipleri, A99 tipi iki kulplu kaideli fincanlar,
B25, B35 formunda testiler, C48 (Lev. LX.a) , C65, C68, C78 (Lev. LX.b), C79 tipi
çömlekler, C55 olarak tanımlanan pyxisler ve D45 (Lev. LX.c) tipi kap altlıkları yer
almaktadır.
VI. tabakanın orta safhasında, erken dönemde görülen bu formlara, A48, A49
tipi sığ çanaklar, A60, A73 tipi çanaklar, A83, A84 tipi gobletler, A100 tipi iki
kulplu ayaklı fincanlar, C67 tipi çömlekler ve D46 (Lev. LX.d) tipi olarak
tanımlanan hayvan başı formunda kulplar eklenir. Bununla beraber, A12 ve C55
formları artık görülmemektedir.450
Teknik ve hamur özellikleri açısından gri Minyas kaplarına benzeyen ‘kırmızı
boya banyolu’ kaplar yalnızca renk açısından farklılık gösterir. Hamuru genellikle gri
olan bu kaplar, tuğla kırmızısı, pembemsi tan ya da tan renginde yüzeye sahiptir.
Ancak yüzeyin karakteristik rengi, pembemsi kırmızıdır. Sıklıkla kenarlara doğru
kahverengimsi kırmızı, çikolata kahvesi ya da tan rengini alabilmektedir. Bu kaplara
ince, yoğun mika katkılı bir boya banyo uygulanmış ve yüzey bu nedenle yanardöner
bir parlaklık kazanmıştır. İnsize ve plastik süsleme özellikleri Minyas kaplarıyla
benzerdir.
Troya VI’ nın ilk safhalarında yapılmaya başlanan kırmızı boya banyolu
kaplar, VI’nın orta safhasında oldukça yaygın görülmüş, geç safhada ise ‘tan ware’
lara yönelmiştir.
Erken evrede bu kapların tanımlanan formları, A47, A56, A57, A61, A62,
A63, A73 tipi çanaklar, A64 tipi kaideli çanaklar, A91 (Lev. LX.e) tipi keskin
profilli çanaklar, A92, A94 tipi keskin profilli iki kulplu fincanlar, A95, A96 tipi
450 İbid: 35-36.
87
keskin profilli tek kulplu fincanlar, A99 tipinde iki kulplu kaideli fincanlar, B25, B35
tipi testiler, B40 (Lev. LX.f) formlu akıtacaklı çanaklar, C65 (Lev. LXI.a), C66, C68
tipi çömleklerdir.
Orta safhada bu formlara, A48 tipi sığ çanaklar, A58 tipi çanaklar, A84 tipi
gobletler, C81 tipi çömlekler ve D45 olarak tanımlanan kap altlıkları eklenmiş,
bununla beraber, A64, A73, A95, B35, B40, C65 ve C66 formları bu evrede
tanımlanmamıştır.451
İlk olarak VI. tabakanın orta safhasında karşımıza çıkan ve özellikle geç
safhada form çeşitliliği gösteren ‘tan ware’ olarak tanımlanan kaplar da, gri Minyas
kaplarının açık renk yüzeyli olan benzerleridir. Hamurları tan rengindedir. Bu grubun
açık kaplarının hem iç hem dış yüzeyleri, kapalı kaplarınınsa sadece dış yüzeyleri
kaliteli bir astarla kaplanmıştır. Astar çoğunlukla açık tan renklidir. Ancak bu rengin
kırmızı, kırmızımsı kahverengi, kahverengi, turuncu ve sarıya çalan varyasyonları da
olabilmektedir. Kapların yüzeyleri oldukça parlaktır. Troya VII a’ nın aynı tür
kaplarında görülen mika katkısı VI. tabakadakilerde hemen hemen hiç görülmez.
‘Tan ware’ grubuna ait kaplarda görülen bezemeler; yatay, insize, düz ve
dalgalı hatlardan oluşmaktadır. Bu bezemeler astar uygulanmadan önce, ya kabın
gövdesinin alt bölümüne ya da omuza, bazen her ikisine de yapılmıştır.
VI. tabakanın orta safhasında bu gruba ait tanımlanan formlar; A57, A61,
A73, A75 (Lev. LXI.b) tipi çanaklar, A83 tipi kaideli fincanlar, A95, A96 tipi keskin
profilli tek kulplu fincanlar, A84 tipi gobletler, B25 ve B35 tipi testiler, C65, C68,
C76 tipi çömlekler ve D45 olarak tanımlanan kap altlıklarıdır.452
Troya VI. tabakada ele geçen ve ‘mat boyalı’ olarak tanımlanan kapların
killeri biraz değişik olmakla birlikte bu kaplar çok kaliteli değildir. Teknik olarak,
Yunan anakarasında görülen mat boyalı kapların kaba türlerine benzerdir. Birkaç
örnek çok renkli olarak yapılmıştır (Lev. LXI.c).
Troya’ da ilk kez VI d safhasında görülmeye başlanan Miken seramikleri
başlıca üç gruba ayrılmaktadır. İlk grup, Argolis’ de ele geçen kaliteli kaplara
oldukça benzer Miken parçalarından oluşur. Bunlar, GH I-II ve GH III’ ün ‘koine’
stilindedir (Lev. LXI.d) Diğer bir grup, olasılıkla Doğu Akdeniz’deki bir merkezden
ithal edilmiş olan parçalardan oluşur. Son grupsa, Miken kaplarının yerel taklitlerini 451 İbid: 36-37. 452 İbid: 37-38.
88
kapsamaktadır. (Lev. LXI.e) Bu grup, aslında tan ware’ larla aynıdır. Yalnızca,
üzerlerine az ya da çok parlak olarak kırmızımsı, kahverengimsi ya da siyah renk
boya ile Miken motifleri uygulanmıştır. 453
Troya VI’ nın kaliteli kaplarının dışında, oranları daha az olmakla beraber
kaba hamurlu seramikler de ele geçmiştir. Bunlar; taşçıklı kaplar, perdahlı kaplar ve
pithoslardan oluşur.
Taşçıklı kaplar, tuğla kırmızısı, kırmızımsı kahverengi ya da gri hamur
yapısına sahiptir. Katkı olarak, küçük çakıllar ve diğer katkı maddeleri kullanılmıştır.
Cidarları kalın, hamur yapısı oldukça gevrektir. Yüzeyde genellikle astar veya boya
banyo bulunmamaktadır. Bu grup kapların başlıca formları; A70 tipi derin çanaklar,
B25, B26, B28, B33 tipi testiler ve C62, C76 tipi çömleklerdir.
Perdahlı kaplar da taşçıklı kaplara benzemektedir. Görülen formlar da
aynıdır. Ancak bunların yüzeyleri daha iyi tamamlanmış, düzeltilmiş ve biraz
perdahlanmıştır.
Pithoslar, Troya’ da hemen her tabakada görülen tiptedir. C39 olarak
tanımlanan bu form, tuğla kırmızısı renkte hamurludur ve katkı maddesi olarak biraz
çakıl ya da taşçık kullanılmış kaba bir hamur yapısına sahiptir.454
IV.1.3.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
IV.1.3.3.a. MADENİ ESERLER
Troya VI. tabakada ele geçen madeni buluntularda kullanılan başlıca
madenler, bronz, elektrum, altın ve kurşundur. VI. tabakada toplam 44 tane madeni
buluntu ele geçmiştir. VI. tabakada bu madenlerden yapılan eserlerin 3 tanesi erken,
7 tanesi orta, 34 tanesi de geç evreye tarihlenmiştir.
Bronzdan yapılmış eser gruplarının başlıcaları, ok uçları, bızlar, bilezik
parçaları, keskiler, bıçaklar, iğneler, halkalar ve spatulalardır. Elektrum ve altından
yapılan eserler arasında iğne ve boncuklar sayılabilir. Kurşundan yapılmış az
sayıdaki eser grubu içinde ise kıskaçlar ve tel halkalar ele geçmiştir.455
453 İbid: 38. 454 Blegen,et.al.,loc.cit. 455 İbid: 21-23 tablo. 2.
89
Bronz bızlar, orta VI’ ya tarihlenen bir örnek dışında456 özellik belirtecek
nitelikte ele geçmemişlerdir.
Troya VI’ da ele geçen dört bıçaktan üç tanesinin en iyi paralelleri Miken
kentlerinden bilinmektedir.457
IV.1.3.3.b. P.T. ESERLER
Troya VI’ da ele geçen p.t. eserlerin sayısı 449’ dur. Bu eser gruplarının
başlıcaları, boncuklar, dokuma ağırlıkları ve ağırşaklardır. Bunların dışında sayıları
daha az olmakla beraber silindirik aletler, makaralar ve seramik parçalarından
yapılmış disk şeklinde buluntular da ele geçmiştir.
Troya VI’ nın her üç evresine ait ağırşakların sayısı yaklaşık 385 kadardır.
Troya’ da bunların 31 tane farklı tipi tespit edilmiştir. Bu ağırşakların 22 tanesi erken
safhaya, 33 tanesi de orta safhaya aittir.458
IV.1.3.3.c. TAŞ ESERLER
Troya VI’ da toplam 116 tane taş buluntu ele geçmiştir. Bu buluntuların 32
tanesi erken, 11 tanesi orta, 73 tanesi de geç evreye tarihlenmektedir. Başlıca eser
grupları arasında amuletler, boncuklar, minyatür baltalar, diskler, bıçaklar, uçlar,
öğütme taşları, çekiç başlı baltalar, idoller, kalıplar, bileytaşları, ağırlıklar ve
ağırşaklar sayılabilir (Lev. LXII.a).459
Taş amuletler, Troya’ nın önceki tabakalarında öncülleri olan formdadır. VI.
tabakada, üzerlerinde asmak amacıyla açılan delikler açılmış erken safhaya ait olan
iki tane amulet ele geçmiştir.460
Boncukların iki tanesi kaya kristali461 (Lev. LXII.b), iki tanesi steatitten462
(Lev. LXII.c) ve bir tanesi de sarı-kahverengi tonlarında bir taştan tapılmıştır. Ele
geçen dokuz minyatür baltanın dördü, olsılıkla ETÇ’ dan gelen uzun bir kullanım
456 İbid: fig. 301 n. 37.425. 457 İbid: 23. 458 İbid: 30-31 tablo. 7. 459 İbid: 23-24 tablo. 3. 460 İbid: fig. 298 n. 36.91, 36.359. 461 Blegen,et.al.,loc.cit.: n.36.43, 37.277. 462 Blegen,et.al.,loc.cit.: n.35.294, 36.349.
90
süresine sahiptir (Lev. LXII.d).463
Flintten yapılmış buluntuların 11 tanesi, bir kenarı düzleştirilmiş testere dişli
olarak sınıflanan bıçaklardan oluşur. 12 tane çört olarak tanımlanan küçük boyutlu
ve düzensiz yonga ele geçmiştir. Bunların bıçak gibi kullanılabilmesi amacıyla en az
bir kenarı keskin yapılmıştır. Uç olarak tanımlanan bir parçanın ucu özellikle
sivriltilmiştir. Troya VI’ da kenarı dişli oldukça uzun bir bıçak testere olarak
tanımlanmıştır (Lev. LXII.e).464
Troya VI obsidyenden yapılmış aletler açısından fakirdir. Sadece VI.
tabakanın orta evresine tarihlenen bir bıçak bulunmuştur.465
Bu tabakada çekiç başlı baltaya ait bir parça466 (Lev. LXII.f) ve 5 tane de
idol (Lev. LXII.g) ele geçmiştir. Bu idollerin 5 tanesi VI. tabakanın en derin
seviyelerinde bulunmuştur.467
VI. tabakada asa ya da kılıç kabzası olarak tanımlanan 5 tane eser ele
geçmiştir. Üç tanesi geç safhaya ait olan bu kabzalar üç farklı tiptedir. Bir tanesinin
orjinal formunu tanımlamak mümkün olmamıştır.468 3 tanesi, basık, boyunsuz
yarıküresel formludur. Alt kısımları düzleştirilmiş olan bu kabzalar, sap kısmına
geçirilmek üzere bir yuvaya sahiptir469 (Lev. LXII.h). İkinci tipse, günümüz kapı
tokmaklarına benzemektedir.470 Üst kısmı dışbükey ve omuz kısmı köşelidir. Üçüncü
tipin, dışbükey olan üst kısmı düzleştirilmiş, omuz kısmı ise boyuna doğru
daralmaktadır. Aynı zamanda geniş bir yuva kısmına sahiptir471 (lev. LXII.i).
IV.1.3.3.d. KEMİK ESERLER
Troya VI’ da ele geçen toplam 136 tane kemik buluntunun, 18 tanesi erken,
34 tanesi orta, 83 tanesi de geç evreye aittir. Başlıca eser gruplarını bızlar, iğneler,
kutular, perdah aletleri, keskiler, diskler, tutamaklar, idoller, bıçak sapları, şişler,
463 İbid: 24. 464 İbid: fig. 300. 465 İbid: 25 fig.300 n. 35.504. 466 Blegen,et.al.,loc.cit.: fig. 299 n.37.333. 467 İbid: fig. 298 n.37.334, 37.485, 32.403, 37.66, 32.181. 468 Blegen,et.al.,loc.cit.: n.35.465. 469 İbid: fig. 298 n.36.115, 33.2, 37.405. 470 Blegen,et.al.,loc.cit.: n.38.33. 471 İbid: 25.
91
mühürler ve tüpler oluşturur.472
Troya VI’ nın OTÇ’ na tarihlenen kemik aletleri arasında 42 tane bız ve iğne
ele geçmiştir. Bu örnekler Troya ‘nın ETÇ örnekleriyle benzer formdadırlar.473
Bıçak ağzı olarak tanımlanan 2 parça (Lev. LXIII.a), erken örneklerden farklı
özellikler göstermektedir (lev. LXIII.b-c). Bunların her iki kenarı da kesici olarak
kullanılmalarından dolayı keskinleştirilmiştir.474
IV.1.3.3.e. DİĞER ESERLER
‘Conus’ olarak adlandırılan deniz kabuğundan yapılmış, erken VI evresine
tarihlenen bir boncuk ele geçmiştir (Lev. LXIII.d).475 Bu tür boncuklar, Miken oda
mezarlarından tanınan tiptedir.476
IV.1.4. GTÇ TABAKALARI
IV.1.4.1. MİMARİ
Troya’ nın geç VI ve VII. tabakaları Blegen tarafından GTÇ olarak
değerlendirilmektedir.477 Korfmann tarafından son yıllarda yapılan çalışmalarda ise
VI ve VII. tabaka ‘Yüksek Troya Kültürü’ olarak adlandırılmıştır.478
GTÇ’ nin başlarında yani Troya geç VI evresinde savunma duvarının
uzunluğu 550 m.’ dir ve 2 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Troya’ nın geç
dönemine ait sur 4-5 m. kalınlığı ve 8 m.’ ye kadar olan yüksekliği ile oldukça
etkileyicidir. Eğimli yapılmış duvar temelinin üzerinde aslında kerpiçten yapılmış bir
üst duvar vardır. Daha sonra kerpiç duvar 2 m.’ den fazla kalın ve 4 m.’ ye kadar
yüksek olması düşünülen bir taş duvar ile değiştirilmiştir.479
472 İbid: 27-28 tablo. 4. 473 Blegen et al. 1950: fig. 219, 220, 364; 1951, fig.52, 149, 235. 474 Blegen,et.al.1953: 27-29. 475 İbid: fig. 301 n.36.123. 476 Wace 1932: 106, 224. 477 Blegen,et.al.1953: 15. 478 Becks,op.cit.: 84-93. 479 Dörpfeld 1902: 117.
92
Troya geç VI’ nın en son inşa evresinde savunma surunun dışına, biri güney
diğeri doğu kapısına oldukça görkemli kuleler konulmuştur. Surun doğusuna
yerleştirilen kule VI h olarak adlandırılmıştır. Surun güneyinde ise VI i olarak
adlandırılan kule bulunmaktadır480 (Plan 26).
Kalenin kuzeydoğu köşesine ise bir bastiyon yerleştirilmiştir. Bunların yapım
tekniği, Troya mimarisinin ulaştığı en yüksek noktayı sunmaktadır. Açığa çıkarılan
bastiyon, büyük bir sarnıcın ve hemen buraya bağlanan Aşağı Şehir’e ait bir kapının
korunmasına hizmet ediyordu. Bastiyonun duvar yapısı değişik büyüklüklerde
kireçtaşı bloklardan oluşmaktadır. Taş sıralarının yüksekliği belli bir sisteme bağlı
olmaksızın değişiklikler gösterir ve depremler sırasında kaymaları engellemek için
birbirlerine geçmelidir.481
Surun ana girişlerinin yanlarına yerleştirilmiş olan bu tip kulelerde, örnekleri
Anadolu ve Ege dünyasında mevcut olan, genellikle hükümdarın insanüstü
özelliklerini ve onun gücünü sembolize eden süslemeler yer alır. Troya krallarının
hemen hemen çağdaşı olan Hititlerde, kalelerinin en önemli kapısına oldukça özenli
yapılmış sembolik süslemeler yerleştirilmiştir. Aynı geleneğin bir örneği Mikenai’
deki Arslanlı Kapı’da da mevcuttur.482
Troya’ da da tüm kapılarında ve birçok meydanında rastlanan dikkat çekici
steller ve payeler bulunmuştur. Bunlardan dördü, bugün hala kalenin güney
girişindeki yerlerinde durmaktadır. Her biri, köşeli bir oyuk açılmış çok büyük birer
taş bloğun içine oturtulmuştur ve hem mekan, hem de güç iddiası yansıtır
gibidirler.483
Troya’ da savunma sisteminin içine dört kapıdan girilmektedir. Ana kapı
güneyde bulunmaktadır. Bu alanda, ‘Pillar House’ un doğusunda, arabayla kalenin
içine geçiş sağlayan bir yol tespit edilmiştir. (Plan 26- G7-9 plankaresi) Troya VII a
döneminde bu yol döşenmiş ve kanalizasyonla donatılmıştır.484 Diğer kapılara giden
yollar genellikle çok dik olup sadece rampalar ve merdivenler üzerinden yürüyerek
geçişi sağlamışlardır. Savunma duvarlarının zamanla genişlemesiyle ve inşaat
480 İbid: 133; Blegen,et.al.1953: 89, 95. 481 Klinkott-Becks 2001: 411; Korfmann 1996: 38-44. 482 Blegen,et.al.,op.cit.: 98. 483 Klinkott-Becks 2001: 400. 484 Blegen,et.al.,1958: 48.
93
tekniklerinin artmasıyla kale içindeki evler de zamanla büyümüştür.485
Geç evreye ait ev tipleri çeşitlidir. Dört tarafı açık büyük yapılar inşa
edilmiştir. Ön hollü ve merkez odalı megaron tipi yapılar (Örn: VI A, VI B, VI C, VI
G), ‘L’ şeklinde plana sahip çok katlı yapı (örn: VI M), en azından iki katlı olan
destek direkli yapılar (örn: VI F, VI G, Pillar House), ayrıca dış duvarının
mükemmel taş işçiliği ile göze çarpan dikdörtgen VI E evi açığa çıkarılan yapılar
arasındadır486 (Plan 27).
Yapılar kale içine doğru yükselen halka şeklinde yapılmış teraslar üzerine
kurulmuştur. Merkezde ve en yüksek yerde büyük bir ihtimalle bir saray yapısı
bulunmaktadır. Ancak bu yapıdan hiçbir iz kalmamıştır, çünkü M.Ö. III. yy. ’da
yapılan Athena Tapınağı için sökülmüş ve zemin düzeltilmiştir.487
Troya geç VI evresinde kentin doğu kanadında, VI S olarak tanımlanan
kentin doğu girişi yer alır. Sur sisteminin içindeyse VIC, VIE, VIF ve VIG evleri
bulunmaktadır. Bu kanatta, VI f safhasına tarihlenen büyük savunma duvarları açığa
çıkarılmıştır (Plan 26’da Alan 2 ve 3). VIE ve VIG evleri VI g safhasında
yapılanmıştır. VI h safhasında ise Doğu ve Güney kapıları arasında bulunan VI h
kulesi inşa edilmiştir488 (Plan 27).
VI G evi, VI. yerleşimin üç büyük yapısının en güneyinde yer alanıdır (Plan
26-27’de H-J 7ve H 8 plankaresi). Yapı VI. tabakanın sonunda deprem sonucu tahrip
olmuş, VII a safhasında yeniden ayağa kaldırılmıştır. Megaron tarzında inşa edilen
yapı, asıl odanın kuzeyinde yer alan küçük bir mekandan oluşmaktadır. İki mekan
arasını bölen duvarın, ortasında ya da doğu tarafında olasılıkla kapı aralığı
bulunmaktaydı.489 Yapının duvarlarında genellikle 0.20 m.- 0.07 m.’ ye değişen
kalınlıkta taşlar kullanılmıştır. Uzunlukları ise 0.60 – 0.25 m. arasında değişmektedir.
Yapının inşasında ahşabın kullanıldığına dair herhangi bir kalıntı ele geçmemiştir.490
VI E olarak tanımlanan ev ise diğer çağdaşı yapılara göre fazla büyük
değildir. (Plan 26-27’de J 5-6 plankaresi) VI F olarak adlandırılan yapının kuzeyinde
yer almaktadır ve VI. tabakanın en iyi durumdaki yapılarından biridir. Kuzey ve
485 Becks,op.cit.: 85-86. 486 İbid: 86-87; Dörpfeld,op.cit.: 165; Blegen,et.al.1953: 323. 487 Becks,op.cit.: 87 488 Blegen,et.al.,op.cit.: 254. 489 İbid: fig. 473. 490 İbid: 256-259.
94
güney duvarları birbirine tam paralel olmayan hafif trapez biçiminde dikdörtgen
şeklinde bir plana sahiptir. Yapının batı duvarı yaklaşık 1.25 m. kalınlıktadır ve
küçük taşlarla inşa edilmiştir. Kuzey ve güney duvarı da benzer bir işçilikte
yapılmıştır. Doğu duvarıysa monumental bir görünüm sergilemektedir. Kalınlığı
yaklaşık 2.40 m.’ dir. Yapının iç kısmı, geniş tek bir mekandan oluşmaktadır.
Doğudan batıya genişliği 6.40 m., kuzeyden güneye uzunluğu ise 9.80 m. ile 10 m.
arasında değişmektedir.491
İlk olarak VI e safhasında inşa edilen VI F evi492, bu dönemde yenilenerek
doğu ve güneydoğusunda monumental duvarlara sahip, hemen hemen dikdörtgene
yakın bir planda açığa çıkarılmıştır493 (Plan 26-27’de H-J 6-7 plankaresi) Binanın
güneybatı köşesinde, duvarların 2 m. kadar altında, davul biçimli kireçtaşından bir
sütun kaidesi açığa çıkarılmıştır. Daha sonraki çalışmalarla evin her iki yanında
benzer kaidelerin oluşturduğu sütun sıralarının olduğu anlaşılmıştır.494 Evin,
savunma sistemine yakın olan doğu duvarı diğerlerine göre daha kalın olarak büyük
kaba blok taşlarla inşa edilmiştir.495
Geç Troya VI’ nın son evresinde inşa edilen VI h kulesi Doğu Kapı’sının 28
m. güneyine yerleştirilmiştir ve dikdörtgen şeklinde bir plana sahiptir496 (Plan 26).
Kulenin kuzey ve güneyde yer alan duvarları yaklaşık 2.20 m. kalınlıktadır. Ancak
doğu duvarı yaklaşık 3.40 m.’ lik bir kalınlıkta diğerlerinden daha sağlam
yapılmıştır. Kulenin üst yapısına ait örgü, büyük kireçtaşından yapılmış kare şeklinde
bloklarla oluşturulmuştur.497 Bu kulenin işlevi VI S Kapı’sını korumaktır. Kulenin
her taraftan kapalı odasına, bir üst katın arka duvarındaki 1.7 m. genişliğinde bir
kapıdan giriliyordu. Oradan da bir kat aşağı inmek gerekiyordu. Damıysa, ahşap
kirişler üzerine bir kil tabakasından meydana gelmiş olmalıydı.498
Geç VI’ ya tarihlenen sur sisteminin batısındaki alanda ise VI A, VI B ve VI
M olarak isimlenmiş evler açığa çıkarılmıştır. Bu evler OTÇ’ na tarihlenen Troya
orta VI erken VI evresinde yapılmış olup, kullanımlarını bu evrede de
491 İbid: 323-325. 492 İbid: 200. 493 Dörpfeld,op.cit.: 162-164 fig.60. 494 Blegen,et.al.,op.cit.: 285. 495 İbid: 287. 496 Dörpfeld,op.cit.: 138 fig. 47; Blegen,et.al.,op.cit.: fig. 447. 497 İbid: 89. 498 Klinkott-Becks 2001: 411.
95
sürdürmüşlerdir. Yine VI V kapı aralığı ile VI U kapısı bu alanda bulunmaktadır.
Surun güneyinde yer alan alanda VI T kapı girişi, VI i kulesi ve Troya’ nın en
geniş yapılarından biri olan ve ‘Pillar House’ olarak isimlenen sütunlu yapı
bulunmaktadır. Bu yapı VI f safhasına aittir.
VI T kapı girişi savunma sisteminin güney kapısında yer alan ana girişidir.
(Plan 26’da G 9 plankaresi) Bu giriş bazı değişikliklerle VII a ve VII b evrelerinde de
kullanılmıştır.499 Hemen batısındaki alanda VI i kulesi yer almaktadır.
VI i kulesi, kuzeyden güneye yaklaşık 10.20 m. uzunlukta ve 9.50 m.
genişliktedir. Üç duvar tarafından çevrelenen dikdörtgen bir oda görünümündedir.500
VI h kulesinde olduğu gibi, iyi işlenmiş kare şeklinde büyük kireçtaşı bloklarla
örülmüştür.501 Kulenin ön duvarı 5 m. kalınlığı ile sur duvarının kalınlığıyla aynıdır.
VI T kapısının yanındaki doğu duvarı 2.3 m., batı duvarıysa 2 m. kalınlıktadır. Batı
duvarına sonradan bir kapı açılmıştır.502
‘Pillar House’ olarak adlanan sütunlu yapı, güneydeki savunma sisteminin
birkaç metre kadar iç tarafında bulunmakta ve girişin batısında yer almaktadır. (Plan
26’da F-G 8-9 plankaresi) Yapı, 27.75x12.57 m. ölçülerindedir. Yapının planı, büyük
bir salon ve bu salonun batı ucuna yerleştirilen iki küçük duvarla bölünen üç küçük
mekandan oluşmaktadır. Büyük salonun ortasında iki taş sütunun alt bölümleri açığa
çıkarılmıştır.
Yapının ‘S’ Duvarı olarak tanımlanan güney duvarı, VI e safhasında inşa
edilen R Duvarı’nın kalıntıları üzerine oldukça sağlam bir şekilde yapılanmıştır ve
yaklaşık 32.50 m. uzunluktadır. ‘N’ Duvarı kuzeyde yer alan duvardır ve güney
duvarından daha dar yapılmıştır. Yapının kısa kenarlarını oluşturan duvarlar, ‘W’ ve
‘E’ olarak isimlenmiştir (Plan 25). Bunlar, kuzeyde bulunan ‘N’ duvarından daha dar
yapılmışlardır.503
Yapının iç kısmında ise, birkaç duvar, taş döşeme, iki sütun ve iki farklı
alanda bulunan birkaç katlı basamaktan oluşan merdivenler açığa çıkarılmıştır.
Batıdaki iki duvarla bölünen üç küçük mekan hemen hemen aynı ölçülerdedir.
Yapının doğu kenarından yaklaşık 3.80 m. uzaklıkta ‘N’ Duvarından güneye doğru
499 Blegen,et.al.,op.cit.: 90-91. 500 Dörpfeld ,op.cit.: 133 fig. 44. 501 Blegen,et.al.,op.cit.: 95. 502 Klinkott-Becks,op.cit.: 412. 503 Blegen,et.al.,op.cit.: 219-220.
96
uzanan ‘Z’ Duvarı bulunmaktadır. Kesin olmamakla beraber, bu duvar da olasılıkla
küçük bir odayı kapatmaktaydı.504
Yapıya ismini veren sütunlar, ana salonda bulunmaktadır. Batıda yer alan
‘P1’, doğuda yer alansa ‘P2’ olarak isimlendirilmiştir. P1’in yalnızca temellerde
varlığı saptanmış, P2 ise tabandan 1.70 m.’ lik yükseklikte açığa çıkarılmıştır.
Sur ve içinde yer alan yapılar Troya VI’ nın sonunda M.Ö. 1300’lerde olan
ağır bir depremde kısmen tahrip olmuştur.505 Ondan sonraki dönemde Troya VII a
’da bazıları tamir edilerek kullanılmaya devam etmiştir. Kale, güneybatı kapısı VI U’
nun kapatılması ve doğu kapısı VI S’ nin giriş yolunun açılmasıyla
sağlamlaştırılmıştır.506 Kale içinde çok sayıda fakat daha küçük boyutlu evler
yapılmıştır. Surun iç tarafında eskiden geniş yolların olduğu yerde bulunmaktadırlar.
Bu evlerin birçoğunda yerin içine gömülmüş olan büyük erzak küpleri
bulunmaktaydı. Bunların bazıları sadece erzak saklamak amacıyla kullanılıyordu.
Diğerlerine ilaveten fırınlar, ocak yerleri, tahıl üretme yerleri ve dokuma tezgahları
bulunmuştur.507
IV.1.4.2. SERAMİK
GTÇ’ nın başlatıldığı VI. tabakanın geç evresi seramikleri gibi iki evreli olan
VII. tabakanın seramikleri de, VI’ da olduğu gibi kaliteli ve kaba seramikler olmak
üzere iki gruba ayrılmaktadır.
Kaliteli seramikler; gri Minyas kapları, ‘tan ware’ lar, ithal ve yerel
örnekleriyle karşımıza çıkan Miken kapları ve Kıbrıs kaplarından oluşur. Kaba
seramikler grubu içinde de taşçıklı seramiklerle pithoslar yer alır.508 VII b
tabakasında bunlara ‘yumrulu seramik’ grubu da eklenmektedir.509
VI. tabakanın geç evresinin VI f safhasında, gri Minyas kapları
karakteristiktir. Tan ware sayısı artmış ve GH II ve IIIA stilinde Miken kapları ele
geçmiştir. VI g ‘de de gri Minyas ve tan ware hakim olan gruptur. GH IIIA stilinde
504 İbid: 221. 505 İbid: 15, 20. 506 Korfmann 2002: 14; Blegen,et.al. 1958: 122. 507 İbid: 62, 77, 81, 84, 88, 94, 101, 108, 109, 11, 115. 508 İbid: 19. 509 İbid: 154.
97
Miken kapları bulunmuştur. Bu tabakanın son evresini oluşturan VI h safhasında, gri
Minyas, tan ware ile GH IIIA ve IIIB stilinde Miken kapları ele geçmiştir. Bunların
yanında Kıbrıs’ dan ithal ‘White Slip II’ kapları da görülmüştür.510
VI. tabakanın geç evresine hakim olan mikasız gri Minyaslar’ da, hamurun
her tarafı gridir. Yüzey, gri ve siyahın açıktan koyuya değişen tonlarında bir astarla
kaplanmıştır. Astar az miktarda mika içermektedir. Bu nedenle de, erken gri Minyas
kaplarının yanardönerliliğinden yoksundur. Bu kapların yüzeyleri genellikle VI.
tabakanın erken safhasındakilerden daha iyi düzeltilmiştir ve Yunan anakarasının gri
Minyas kaplarıyla birlikte sabunsu bir his vermektedir. Yüzeydeki bezemeler, yatay
düz ya da dalgalı hatlar şeklinde kabın gövdesi ve omuzlarına uygulanmıştır.
Geç safhada, VI. tabakanın orta safhanda görülen Minyas formlarına, A53,
A59 (Lev. LXIII.e), A75 tipi çanaklar, A50, A51 (Lev. LXIII.f) tipi kulplu çanaklar,
A54 (Lev. LXIV.a) , A65 tipi kaideli çanaklar, A70 (Lev. LXIV.b), A71 tipi derin
çanaklar, A81(Lev. LXIV.c) tipi sığ fincan ve A87 tipi fincanlarla, A98 (Lev.
LXIV.d) tipi tek kulplu ayaklı fincanlar, B26, B28, B36 (Lev. LXIV.e) tipi testiler,
B40 tipi akıtacaklı çanaklar, B41(Lev. LXIV.f) tipi şişeler, C41, C70 (Lev. LXIV.g),
C71 tipi çömlekler ve C72 (Lev. LXV.a), C73 tipi kraterler eklenmiştir. Aynı
zamanda A95, C65 ve C78 formları da artık görülmemektedir.511
İlk olarak VI. tabakanın orta safhasında karşımıza çıkan ve geç safhada,
özellikle de VI h evresinde kendine özgü özellikleriyle gelişen, ‘tan ware’ olarak
tanımlanan kapların genel özellikleri OTÇ seramiğinde anlatılmıştır.
VI. tabakanın geç safhasındaki ‘tan ware’ kaplarında, orta safhada görülen
A57, A95 ve C65 formları artık görülmemektedir. Bununla beraber yeni formların
eklenmesiyle kap çeşitliliği artmıştır. Yeni görülen formlar arasında; A47, A53 (Lev.
LXV.b), A60, A76, A78 tipi çanaklar, A48 (Lev. LXV.c), A49, A50 (Lev. LXV.d)
ve A51 tipi kulplu çanaklar, A71 (Lev. LXVI.a) tipi derin çanaklar, A81 tipi sığ
çanaklar, A85 (Lev. LXVI.b) tipi gobletler, A92 tipi keskin profilli iki kulplu
fincanlar, A100 olarak tanımlanan iki kulplu ayaklı fincanlar, B26 ve B38 tipi
testiler, B40 tipi akıtacaklı çanaklar, B41 formlu şişeler, B42 olarak tanımlanmış
amforalar, C41, C70 (Lev. LXVI.c), C78, C80, C82 tipi çömlekler, C72 tipi kraterler,
D39 (Lev. LXVI.d) tipi hayvan biçimli kaplar ve D42 formunda üzengi kulplu 510 Blegen,et.al.1953: 19-20. 511 İbid: 35-36.
98
çömlekler yer almaktadır.512
VII a tabakasının gri Minyas ve ‘tan ware’ kapları ile VI h safhasında ele
geçenler arasında bir değişiklik söz konusu değildir.
VII a tabakasının Gri Minyas kaplarının hamur yapısı gridir. Yüzeyin
yakınındaki bölgelerde öz daha açık ya da koyu olabilmektedir. Çok az örnekteyse
kahverengi ya da kırmızıdır. Kapların yüzeyleri açıktan koyu griye değişen tonlarda
astarlıdır. Bazen astar, zeytini kahve, morumsu ya da kırmızı renklerde de
uygulanmıştır. Kaplar oldukça iyi perdahlanmış, çoğu zaman cam gibi bir parlaklık
elde edilmiştir.
Kaplar üzerinde insizeyle yapılan yatay, düz ya da dalgalı hatlardan oluşan
bezeme sık olarak görülmektedir. Genellikle kabın gövde ve omuzları çevresine
uygulanmışlardır.
VII a tabakasında da VI. tabakadan bilinen gri Minyas formları
görülmektedir. A49 tipi sığ çanaklar, A60, A73, A75 (Lev. LXVI.e) tipi çanaklar,
A71 tipi derin çanaklar, A83 tipi kaideli fincanlar, A85 ve A86 tipi gobletler, A87
tipi fincanlar, B25, B35 tipi testiler, B41 tipi şişeler, B42 tipi amforalar, C41, C48
(Lev. LXVI.f), C67, C68 (Lev. LXVII.a), C70, C80 (Lev. LXVII.b) tipi çömlekler,
C57 tipi alabastronlar ve D45 tipi kap altlıkları VI. tabakadan bilinen formlar
arasındadır.
VI. tabakada ele geçmeyen A52513, A77 tipi sığ çanaklar ve A93 tipi köşeli
fincanlar ile ilk kez VII a’da ortaya çıkan A72 tipi derin çanaklar, B27 tipi testiler,
C43 ve C50 tipi çömlekler, C56 tipi alabastronlar, C69 ve C75 tipi kraterler görülen
yeni formlar arasındadır.514
VII b tabakasının gri Minyas seramikleri de VI ve VII a tabakaları
geleneğinde devam etmektedir. Hamur genellikle açık gridir ancak kenarlara doğru
kahverengi olduğu görülmektedir.
VIIb1 ve VIIb2 tabakalarında VII a’ daki gri Minyas kap formları arasında yer
alan A52, A72, A75, A77, A85, A87, C41, C43, C48, C67, C70 tipi kaplar bu grup
seramik içinde artık görülmemektedir. Bunların dışında kalan VII a gri Minyas kap
formlarına, VIIb tabakasında A67 tipi geniş çanaklar, A106 tipi fincanlar (Lev.
512 İbid: 37-38. 513 Schmidt 1902: 151 n. 3059. 514 Blegen,et.al.1958: 21, 26-44.
99
LXVII.c), B26, B28 tipi testiler, C47 tipi uzun iki kulplu çömlekler (Lev. LXVII.d),
C51 tipi tutamaklı çömlekler, C74 tipi hafif köşeli profilli kraterler ve D35 tipi küçük
kapaklar (Lev. LXVII.e) formları eklenmiştir.515
VII a tabakasında ‘Tan ware’ olarak tanımlanan kapların hamurları, açık tan
renginden kırmızımsı kahverengiye değişen tonlardadır. Kil genellikle çok iyi
arıtılmış, küçük çakıltaşı, kuvars, kireç, deniz kabuğu ve mika katkısı içermektedir.
Bu gruptaki seramiklerin hepsi astarlıdır. Astar iki çeşide ayrılabilir. Birinci
tip, kaliteli, düzeltilmiş, kum ve biraz mika katkısı içeren hamur rengiyle hemen
hemen aynı açık tan rengindedir. Diğer tipse daha kalın ve koyu, sarıya çalan koyu
tan, portakal, kırmızı ya da çikolata kahvesi renklerindedir. Bu seramiklerin
yüzeyleri daima perdahlıdır.
‘Tan ware’ kaplarının bezemeleri gri Minyas kaplarıyla benzerdir.
Bezemeler, insize olarak uygulanmış yatay, düz ve dalgalı çizgilerden oluşturulan tek
ya da gruplar halinde düzenlemelerden oluşmaktadır. Bu tip çanaklara bazen Miken
motifleri de uygulanmıştır.516
Troya VII a’ nın tanımlanan tan ware kap formları arasında; VI. tabakadan da
bilinen A60 (Lev. LXVII.f) , A73 tipi çanaklar, A49 (Lev. LXVIII.a) ve A50 tipinde
kulplu çanaklar, A71 tipi derin çanaklar, A81 tipi sığ fincanlar, A83 tipinde kaideli
fincanlar, A85 ve A86 tipinde gobletler, B25, B26 (Lev. LXVIII.b), B35 tipinde
çömlekler, B40 tipinde akıtacaklı çanaklar, B41 (Lev. LXVIII.c) tipinde şişeler, B42
tipinde amforalar, C39 (Lev. LXVIII.d) tipi pitos örnekleri, C41, C67, C68, C70,
C80 (Lev. LXVIII.e), C82 tipinde çömlekler, C57 tipinde alabastronlar, D40 olarak
tanımlanan kernoslar, D42 ve D43 tipinde üzengi kulplu çömlekler ve D45 tipinde
kap altlıkları bulunmaktadır.
Bu grup kapların VII a tabakasında yeni görülen formları arasındaysa; A52,
A55 ve A79 tipinde çanaklar, A77 tipinde sığ çanaklar, A72 (Lev. LXIX.a) tipi derin
çanaklar, A88 (Lev. LXIX.b) olarak tanımlanan tankart tipi fincanlar, B27, B29, B31
ve B32 tiplerinde testiler, B39 tipinde akıtacaklı çanaklar, C43, C44, C45, C46 (Lev.
LXIX.c) , C50 (Lev. LXIX.d), C51 tipinde çömlekler, C56 tipinde alabastronlar ve
515 İbid: 155, 165-175. 516 İbid: 22-23.
100
C74 olarak tanımlanan kraterler yer almaktadır.517
Troya VII b tabakasında ele geçen tan ware kaplarını VII a’ daki
benzerlerinden ayırt etmek çok güçtür. Astar mika katkılıdır ve bazı parçalarda açık
devetüyü ya da beyaza yakın bir renk taşımaktadır.
Troya VII b’ nin tan ware kaplarının üzerini tamamen insize bezemeler
kaplamaktadır. Boyalı çizgisel bezemeler, yarı parlak ya da mat kırmızı, kırmızımsı
kahve ya da koyu tan renginde yapılmıştır. Bunlar genellikle Miken kaplarının yerel
taklitleri olarak kullanılmıştır.
VII a tabakasında ele geçen tan ware kap formlarından, A55, A77, A79, A81,
A83, A85, A88, B27, B31, B32, B35, B39, B40, C39, C41, C43, C44, C46, C57,
C67, C70, C82, D40 ve D45 tipleriyle tanımlananlar VII b safhasında ele
geçmemiştir. Kalan diğer VII a formlarına ek olarak A66 tipi geniş omurgalı
çanaklar, A74 tipi kulplu fincanlar, A93 tipi ilmek kulplu sığ köşeli fincanlar, C42
tipi üç kulplu çömlekler, C69 ve C75 tipi kraterler VII b safhasında görülmeye
başlanan formlardandır.518
GTÇ tabakalarından Troya VI’ nın geç safhasına ait ithal Miken kabı
örnekleri arasında, Miken kentlerinde oldukça yaygın olan519 A53 formlu çanaklar,
Furumark’ın ‘Levanto- Mycenaen’ olarak tanımladığı grupta yer alan ve FS309520
nolu kap tipine benzer olan A54 tipi çanaklar bulunmaktadır. Aynı zamanda
Enkomi’deki mezarlarda da bazı örnekleri ele geçmiştir. 521
A71 tipinden ithal bir Miken kabı Miken kentlerinde yaygın kullanılan bir
formdur ve Furumark tarafından 284 nolu tiple karşılaştırılabilir.522 A76 tipi
çanaklarsa FS 204 tipindedir.523 A78 formlu çanaklar FS 213 tipindedir ve yine
Miken kentlerinde yaygın olan formlardan biridir.524 İthal Miken seramikleri Troya’
da kaideli fincan ya da goblet olarak tanımlanmış formlarda da mevcuttur. Bunlar FS
256, FS 257 ve FS 264 tiplerine uymaktadır. A87 tipli fincanlar da ithal Miken
seramikleri arasında görülen formlardandır (Lev. LXIX.e). ‘Vaphio fincanı’ olarak
517 Blegen,et.al.,loc.cit. 518 İbid: 155, 160-173. 519 Furumark 1972: 636; Mountjoy 1986: passim; Mountjoy 1999: passim. 520 Furumark,op.cit.: 65-66 fig. 18. 521 Furumark 1951: 40 fig. 8e. 522 Furumark 1972: 634 fig. 13. 523 İbid: 53 fig. 15. 524 İbid: 48, 620 fig. 13.
101
bilinen forma yakın olan bu tip Furumark tarafından FS 225, 226 ve 228 olarak
tanımlanmış525 ve GH IIIA-IIIB’ye verilmiştir. B34’le tanımlanan bodur testiler
(Lev. LXIX.f) VI. tabakanın geç safhasındandır. B37 tipinde akıtacaklı testiler, B40
tipli akıtacaklı çanaklar (Lev. LXX.a), Furumark’ın FM 20 tipine yakın C40 tipli
testiler ve yine FM 18 tipi ile aynı formdaki526 tipleri, C41 tipli çömlekler (Lev.
LXX.b), Miken kentlerinde yaygın olan ve FM 84 ya da 85 formlarıyla benzer527
C52 olarak tanımlanan alabastronlar (Lev. LXX.c), bunların iki kulplu varyasyonları
olarak tanımlanan C53 tipi (Lev. LXX.d) ve D41, D43 tiplerinde üzengi kulplu
çömlekler de ithal Miken kaplarında görülen formlar arasındadır. Üzengi kulplu
çömlekler FM 164 tipine benzerdir.528
Yerli Miken seramikleri arasında, A75 tipi çanaklar, FS 264 formunda A85
tipinde kaideli fincan ya da gobletler ve A87 tipi fincanlar bulunmaktadır.
Troya geç VI safhasında ele geçen Kıbrıs kapları arasında, ‘White Slip II’
kapları ve birkaç tane de ‘Base Ring II’ kaplarına ait parçalar ele geçmiştir (Lev.
LXX.e).529
Troya VII a’ da ele geçen Miken seramikleri ithal ve yerli örnekler olmak
üzere iki grupta incelenebilir. İthal parçalar, VI. tabakada ele geçen sayısı binden
fazla parça ile karşılaştırıldığında çok az bir oranda kalmaktadır. Bu tabakada
yaklaşık 60 kadar ithal Miken parçası ele geçmiştir. Bu örnekler GH IIIA ve IIIB’ ye
tarihlenmektedir. Yapısal olarak Mikenai ya da diğer Miken kentlerinde ele
geçenlerle oldukça benzerdir.
Tanımlanan ithal Miken seramiği formları arasında, A71 tipi derin
çanaklar530, A85 ve A86 tipi kylixler531, C57 tipi alabastronlar532 ve C41 tipi
çömlekler yer almaktadır. 533
Yerli Miken seramiğinin VIIa tabakasında sayısı 250’den fazladır. Bu kaplar
Troya’ya bilinmeyen bir yerden gelmiştir. Bazı yerel örneklerse ‘tan ware’ kaplarına
525 İbid: 53 n. 15. 526 İbid: fig. 3. 527 İbid: 41 fig. 11. 528 İbid: 36-37 fig. 8-9. 529 Blegen,et.al.1953: 38. 530 Furumark tarafından FS 284 olarak tanımlanan form ile benzerdir. Bnz. Furumark,op.cit.: 48-49 fig. 13-14. 531 Furumark tarafından tanımlanan FS 256, 257, 259, 264 formları ile benzerdir. Bnz. İbid: fig.16-17. 532 Furumark tarafından tanımlanan FS 93, 94 formları ile benzerdir. Bnz. İbid: 44 fig.12. 533 Blegen,et.al. 1958: 23.
102
Miken motiflerinin eklenmesiyle üretilmişlerdir.
Yerli Miken seramiği formları arasında; A49 tipi kulplu çanak, A71 tipi derin
çanak, A73 tipi çanak, A85 ve A86 tipi kylixler, B25 tipi testiler, C56 ve C57 tipi
alabastronlar, C80 tipi çömlekler, D43 tipi üzengi kulplu çömlekler534 (Lev. LXXI.a),
D44 tipi ritonlar535 ve D45 (Lev. LXXI.b) olarak tanımlanan kap altlıkları yer
almaktadır.536
VII b safhasında ele geçen Miken kapları da ithal ve yerel olmak üzere iki
gruptan oluşur. İthal Miken parçalarının bir kısmı GH IIIB, diğerleriyse IIIC’ ye
tarihlenmektedir. Bu grup seramiğin VII a safhasında ele geçenlerle arasında çok az
fark bulunmaktadır.537 Görülen formlarda devamlılığını sürdürmektedir.538
Kaliteli kaplar grubunda yer alan Kıbrıs kaplarından VII a tabakasında sadece sekiz
parça bulunmuştur. Ele geçen tüm parçalar ‘white slip II’ örnekleridir.539 VII b
safhasında ise olasılıkla önceki periyottan kalan tek bir ithal Kıbrıs seramiği parçası
bulunmuştur.540
VII a safhasından farklı olarak, ‘yumrulu seramik’ adı verilen seramikler VII
b safhasında ilk kez karşımıza çıkmaktadır. Bu tür kapların hepsi el yapımıdır ve
genellikle düzensiz, asimetrik bir forma sahiptir. Özellikle VII b’ nin ikinci
safhasında çok sayıda ele geçmişlerdir. Hamurları oldukça kabadır. Katkı olarak
kullanılan taş parçacıkları bazen yüzeyde görülebilmektedir. Siyah, zeytini-gri,
kırmızımsı kahve ve açık portakalımsı-kırmızıya değişen renk tonlarına sahiptir.
Çoğu örneğin dış yüzeyine astar uygulanmıştır.
Yumrulu seramiklerde görülen formlar, daha önceki safhalarda görülmeyen
yeni tiplerdir. Bu formlar; A101 tipi çanaklar, A103 tipi küçük fincanlar (Lev.
LXXI.c), A104 tipi büyük fincan formlu kaplar (Lev. LXXI.d), A105 tipi geniş
fincanlar, A106 tipi fincanlar (Lev. LXXI.e), A107 tipi sığ, iki kulplu keskin profilli
çanaklar (Lev. LXXI.f) , B43541, B44, B45, B46, B47, B48 tipi testiler, C83 tipi
534 Furumark tarafından tanımlanan FS 171-174 formları ile benzerdir. Bnz. Furumark,op.cit.: fig.6. 535 Furumark tarafından tanımlanan FS 199 formu ile konik gövdeliler benzerdir. Bnz. İbid: 67 fig.20 536 Blegen,et.al.,loc.cit.. 537 İbid: 156-157. 538 Bnz. İbid: fig.277 n.18,27 fig.278 n.12,18 (A71 formu), fig.276 n.21,22 fig.278 n.5,6 fig.279 n.3 (A85, A86 formu); yerli Miken örnekleri için bnz. fig.278 n.14 (A87 formu), Fig.276 n.37.913 (C57 formu) 539 İbid: 24. 540 İbid: 156-157. 541 Bu örneğin benzeri için bnz. Lamb 1937: lev. VII n. 15.
103
kulplu çömlekler, C84 tipi geniş çömleklerden oluşmaktadır.542
Kaba kaplardan olan taşçıklı seramikler ise, kırmızımsı kahverengi, kahvemsi
ya da gri kilden yapılmış hamura sahiptir. Katkı maddesi olarak, küçük çakıltaşları,
taş parçacıkları ve deniz kabukları kullanılmıştır. Dış yüzeyleri genellikle düzeltilmiş
ve perdahlanmıştır. Bunları geç VI’ nın aynı grup kaplarından ayırt etmek
olanaksızdır.
VII a tabakasında taşçıklı seramiklerde kullanılan formlar arasında, A74 tipi
kulplu fincanlar, A80 tipi fincanlar, A90 tipinde tankartlar, B30 tipinde küçük
testiler, C51, C61, C62, C63 tiplerinde çömlekler543, D37 tipinde pişirme kapları yer
almaktadır.
Kaba seramikler arasında yer alan pithoslar, C39 olarak tanımlanan
formdadır. Bunlar, tuğla kırmızısı renginde, bol taşçık katkılı bir hamur yapısına
sahiplerdir.544
Troya VII b tabakasının kaba nitelikli kaplarının hepsi el yapımıdır. Hamur,
genellikle kahverengi, gri ve siyaha değişen tonlarda renge sahiptir. Bu kapların özü
gri ya da siyah, dış yüzeyleri ise kahverengi ya da kırmızımsıdır. Kaba nitelikteki
kapların başlıca formları; A102 tipi kaba tankart benzeri kaplar545 , B33 tipi testi ya
da kepçeler, B42 tipi amforalar, C39 tipi pithoslar , C58 tipi derin depolama
çömlekleri, C85 tipi geniş ağızlı çömlekler, C86 tipi derin fıçı biçimli çömlekler,
D36 tipi kapaklar ve D37 tipi pişirme kaplarından oluşmaktadır. 546
IV.1.4.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
IV.1.4.3.a. MADENİ ESERLER
GTÇ’ nda da kullanılan başlıca madenler, bronz, elektrum, altın ve
kurşundur. VI. tabakanın geç safhasına ait olarak son dönem kazılarına kadar toplam
34 tane madeni buluntu ele geçmiştir.
542 Blegen,et.zl.,op.cit.: 158,163-174. 543 A74, A80, A90, B30, C51, C63 formları Troya VI’ da kullanılmamış, VII a tabakasında ise sadece bu gruptan birer örnekle tanımlanmıştır. 544 Blegen,et.al.,op.cit.: 24. 545 Bu kap formu aynı zamanda B42 formunun alt grubu olarak da geçmektedir. Bnz. İbid: 168. 546 İbid: 158-159, 164-176.
104
Troya VI. tabakada geç safhaya tarihlenen 2 ok ucu ele geçmiştir. Bunlar
kanatlı ok ucu olarak tanımlanan formdadır (Lev. LXXII.a). Lev. LXXII.a’daki ilk
örnek iyi bilinen bir Miken formudur ve olasılıkla ithaldir. Diğer örnekse,
Schliemann tarafından bulunup, VI. şehre verilen bir diğer ok ucunun benzeridir.547
Benzerleri, Alaca Höyük548, Alişar549 ve Boğazköy’ün Hitit tabakalarından
bilinmektedir.
Yuvalı ya da içi oyuk olarak tanımlayabileceğimiz keskilerden geç VI
safhasına verilen tek bir örnek ele geçmiştir (Lev. LXXII.b). Benzerleri Alişar550,
Boğazköy551, Alaca Höyük552 ve Anadolu’nun diğer birkaç kentinden553
bilinmektedir. Ayrıca Tarsus-Gözlü Kule’de de GTÇ I dönemine tarihlenen benzer
bir örneği ele geçmiştir.554
Troya VI’ da sayıca en fazla bulunan eser gruplarından biri iğnelerdir. Bronz
iğnelerden ikisi Troya’ da ‘tip 5’555 olarak tanımlanan, baş kısmı yuvarlatılmış bir
forma sahiptir (Lev. LXXII.c). Bu tipte bir iğnenin benzeri Tarsus-Gözlü Kule’de
GTÇ II döneminde ele geçmiştir.556 Ayrıca Alişar557 ve Alaca Höyük558’ün Hitit
tabakalarından bilinmektedir. Troya’ nın bu tabakasında ele geçmiş diğer bronz
iğnelerin, kırık ya da çok korozyona uğramış olmaları sebebiyle formlarını ve
ilişkilerini ortaya koymak mümkün olmamıştır. 559
Bronzun dışında, iğne yapımında elektrum ya da gümüş de kullanılmıştır.
Troya’ da ele geçen bir örneğin (Lev. LXXII.d) Ege’deki diğer merkezlerde ve
Alişar’ da560 benzerleri görülmektedir.
Spatula ya da kazıyıcı olarak tanımlanan bronz eserlerden üç tane
bulunmuştur. Bunlar Troya için bir yeniliktir.561
547 Schliemann 1881: 675 n. 1423. 548 Koşay 1951: lev.LXXXV res.1. 549 von der Osten 1937: fig.291 d1747. 550 İbid: fig.292 d2070. 551 Boehmer 1972: 76 n.245 lev.13 n.224. 552 Koşay-Akok 1966: 195 lev 43 n. Al.h.202. 553 Müller-Karpe 1994: 244-245 lev.74-75. 554 Goldman 1956: fig.426 n.63,69. 555 Blegen,et.al.1953: 288. 556 Goldman,op.cit.: 295 fig.431 n.198. 557 von der Osten,op.cit.: fig.284 d2726, d1311, e71. 558 Koşay-Akok,op.cit.: lev.40 e34 lev.42 e50. 559 Blegen,et.al.,op.cit.: 23. 560 Von der Osten,op.cit.: fig.279-280. 561 Blegen,et.al.1953: 23 fig.297 n.34.389, 34.400.
105
Kurşun kıskaçlar, ETÇ döneminden geç dönemlere kadar kırık çömlekleri
onarmak amacıyla yaygın olarak kullanılmıştır (Lev. LXXII.e). Bu örneğin yakın
benzeri Alişar’da ele geçmiştir.562
Bronz halkalar, ele geçen bir örnek dışında özellik belirtmemektedir. Bu
örnek 12 nolu gömü urnesinin etrafındaki yanmış parmak kemikleriyle birlikte
bulunması sebebiyle yüzük olarak tanımlanmıştır.563
IV.1.4.3.b. P.T. ESERLER
Troya VI’ nın geç safhasına ait olarak ele geçen boncukların hepsi aynı
alanda bulunmuş ve hepsi de damla şeklinde bir forma sahiptir. Bu boncuklar
olasılıkla bir kolyeye aittir.
Sayıları 15’i bulan dokuma ağırlıkları, başlıca iki ana tipe ayrılmaktadır. Bu
ağırlıkların 10 tanesi, yassılaştırılmış yumurta şeklinde bir forma sahiptir. 5 tanesi ise
piramidal bir formdadır (Lev. LXXII.f-g). Bunların kısa olan eksenlerinde açılmış
delikler mevcuttur. Piramidal form, Troya VI için bir yeniliktir.564
IV.1.4.3.c. TAŞ ESERLER
VI. tabakanın geç safhasına ait olan 2 taş amulet ele geçmiştir (Lev.
LXXII.h).
Troya VI’ nın geç evresinde ele geçen taş boncukların üç tanesi değerli
taşlardan yapılmıştır. Değerli taşların kullanılması Troya VI için bir yeniliktir ve
olasılıkla Miken etkisinin bir sonucudur. Değerli taşlardan yapılmış bu üç boncuk
Miken merkezlerinden ithal örneklerdir.565
Bir uçları bileme amacıyla kullanılan 4 küçük taş eser de perdah taşı olarak
adlandırılmıştır (Lev. LXXII.i).566
Troya VI’ nın geç safhasının bileytaşları kolaylıkla ayırt edilebilmektedir. Ele
geçen 28 tane bileytaşının, 15 tanesi dikdörtgen, onikisi de hemen hemen silindirik
562 von der Osten,op.cit.: fig. 503 e2175. 563 Blegen,et.al.,loc.cit.: fig.344 n. 34.466. 564 İbid: 31. 565 İbid: 23. 566 İbid: 25.
106
kesitlidir (Lev. LXXII.j). Bir tanesi parça olarak ele geçtiği için formunu tanımlamak
mümkün olmamış, diğerleri ise yassı üçgen bir forma sahiptir.567
Dikdörtgen kesitli bileytaşları, Troya I568, Troya II569, Troya III570, Troya
IV571’de de ele geçmiştir. Aynı zamanda, Boğazköy572 ve Alişar’ın Hitit
tabakalarında bu tip bileytaşlarının benzerlerini görmek mümkündür. Ancak bunlar
Alişar’da perdah taşı olarak tanımlanmışlardır.573 Bunların dışında, steatitten
yapılmış piramit biçimli ağırlıklar (Lev. LXXII.k) da ele geçmiştir. Bu eserler
Troya’da yeniliğin işaretlerinden biridir.574
Ağırşak ya da düğme olarak tanımlanabilecek buluntulardan VI. tabakada iki
örnek mevcuttur. Bunlar steatitten yapılmıştır ve Miken kentlerinden ithal eserlerdir
(Lev. LXXIII.a). Lev. LXXIII.a’daki ikinci örnek kısa konik formludur ve GH III
döneminin en yaygın Miken tiplerinden biridir. Diğer örnekse ilkinden daha geç bir
döneme aittir ve VII a tabakasına ait olma ihtimali yüksektir.575
Düzensiz ya da disk şeklinde düzleştirilmiş taşlardan yapılan ağırlıklardan üç
örnek bulunmuştur. ‘Pillar House’ olarak adlandırılan yapıda ele geçen bu
ağırlıkların orta kısımlarında düzensizce açılmış delikler bulunmaktadır (Lev.
LXXIII.b).576
IV.1.4.3.d. KEMİK ESERLER
Troya VI’ nın GTÇ’ na tarihlenen kemik aletleri arasında 58 tane bız ve iğne
ele geçmiştir.577 Troya VI’ nın geç safhasında bız ve iğne formlarında 9 n. lu tipin
ortaya çıkışı578 dikkate değer bir gelişmedir. Bız ve iğne tipleri, eski dönemlerden
gelerek küçük değişikliklerle kullanılmaya devam etmiştir. Bununla beraber, Troya I,
II ve III’ün kemik aletlerinin kalitesi, izleyen dönemlerde ele geçenlerden daha
567 İbid: 26. 568 Schliemann,op.cit.: 281 n.101-102. 569 Blegen, et. al. 1950: fig. 361 n.35.256, 36.323. 570 Blegen,et.al.1951: fig.49 n. 33.202. 571 İbid: fig. 148 n. 33.20. 572 Bittel 1937: 22 lev 14 n.3. 573 Von der Osten,op.cit.: fig.261 n.c873, e747, d2238, c2619, c863, c2215, c689, c1869, d2504. 574 Blegen,et.al.1953: 25-26. 575 İbid: 27. 576 İbid: 26. 577 İbid: 27 fig. 302-303. 578 İbid: fig. 289.
107
yüksektir. IV, V ve VI. tabakalarda kemik işçiliğinin zayıflaması, metal eserlerin
sayısının artmasının bir sonucudur.
Sivri uçlu kemik aletlerde 4 tanesi baş kısımlarında yer alan delikler
nedeniyle şiş olarak tanımlanmıştır.579 Troya I580, IV ve V’ de görülen tipleri581
şişlerin kentte uzun bir kullanım süresi olduğunu ortaya koymaktadır.582
Düğme olarak tanımlanan buluntular, Troya’ nın daha önceki dönemlerinde
görülmeyen özelliktedir (Lev. LXXIII.c). Olasılıkla bir başka yerden ithal edilmiş
olan eserlerdir.
Ele geçen diğer kemik ya da boynuzdan yapılmış aletler arasında bir tanesi
OTÇ’ na tarihlenen dört tane tutamak yer almaktadır (Lev. LXXIII.d). Benzer formlu
diğer bir grubu ince boru ya da tüp olarak tanımlayabileceğimiz eserler oluşturur
(Lev. LXXIII.e). İçi boş olan bu eserler de olasılıkla tutamak işlevine sahiptir. Troya
VI’ da 4 tane ele geçmiştir.
Kemikten yapılmış eserler arasında bir de mühür bulunmaktadır. Disk
şeklinde olan bu mühür (Lev. LXXIII.f), olasılıkla Anadolu grubundandır ve çağdaş
olan Hitit gliptiğinden esinlenerek yapılmıştır.583
IV.1.4.3.e. DİĞER ESERLER
Troya VI’ da bu grupta değerlendirebileceğimiz eserler fildişi, deniz kabuğu
ve cam türünden malzemeyle yapılmışlardır. Çoğunluğunu boncukların oluşturduğu
bu grup eserlerin sayısı 169’dur ve VI. tabakanın geç safhasına tarihlenmektedir. 584
Fildişinden yapılan eserler arasında boncuklar, kutu parçaları, diskler, kolye
taneleri, iğne ve bir mühür bulunmaktadır. Bunlar, Minos-Miken kentlerinde ele
geçenlerle karşılaştırılabilir örneklerdir.
Fildişi mühür de, Troya’ ya ithal olan eserlerdendir (Lev. LXXIII.g). Form
olarak en yakın benzerleri Ege’deki yerleşimlerden bilinmektedir. Ancak von der
Osten, üzerindeki oymaların detaylarında Hitit etkisinin bulunduğuna inanmaktadır.
579 İbid: fig. 301. 580 Blegen, et. al. 1950: fig. 219-220. 581 Blegen,et.al.1951: fig. 149, 235. 582 Blegen,et.al.1953: 27-28. 583 İbid: 29. 584 İbid: 29-30, tablo.5-6.
108
Cam türünden bir malzemeyle yapılmış olan eserlerden 2’si erken VI, 157’si
geç VI evresine tarihlenmiştir. Bunlar farklı formlarda ve farklı ölçülerde ele geçen
boncuklardan oluşmaktadır.585
IV.2. LİMAN TEPE
IV.2.1. KONUM
Liman Tepe, İzmir Körfezinin güneybatısında, İzmir’in Urla ilçesinin İskele
Mahallesinde,Karantina Adasının tam karşısında bir yarımada üzerinde yer
almaktadır. İzmir-Urla yolundan ayrılan İzmir-Çeşmealtı yolu İskele Mahallesi
merkezine gelmeden önce Liman Tepe’yi doğu-batı istikametinde ikiye bölmekte, bu
yola göre kazı alanları da kuzey-güney olmak üzere ikiye ayrılmaktadır (Lev.
LXXIV.a).586
İzmir Körfezi çok sayıda koy ve yarımadalarıyla günümüzde olduğu gibi eski
çağlarda da yoğun bir şekilde yerleşime sahne olmuştur. Bir taraftan Ege Adaları ve
Kıta Yunanistan’a deniz yoluyla çok rahat bir şekilde bağlanan körfez ve çevresi,
Gediz Vadisi aracılığı ile de Orta Anadolu içlerine kadar uzanan bir bölgeyle ilişki
içindedir. Eski çağlarda dikdörtgen bir konuma sahip olan körfez batıdan da Urla
Yarımadası ile koruma altına alınmakta, böylece tüm Batı Anadolu sahillerinin en
uygun liman şartlarını barındırmış olmaktadır. Körfez ve çevresi; yumuşak iklimi,
bereketli toprakları ve çevrenin maden zenginliğiyle günümüzde olduğu gibi
prehistorik dönemlerde de oldukça ilgi görmüştür. Bugün Liman Tepe, bu körfezin
güneybatısında bulunan bir yarımada üzerinde yer almaktadır (Harita 16).
Liman Tepe’nin üzerinde yer aldığı yarımada, deniz içindeki doğal bir kaya
grubunun ana karayla birleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu oluşum; Urla’nın kuzeyinde
bulunan kıyı ovası olasılıkla bir uzun koyun sonradan dolması, önce bir kum setiyle
ilişkisinin kesilmesi, özellikle Zongurlu ve Kocadere çayları sayesinde kısa sürede
dolarak alüvyonla kaplı bir birikinti ovasına dönüşmesi sırasında meydana gelmiştir.
Bu yarımada bir taraftan yerleşim için uygun bir zemin içerirken, diğer taraftan
bereketli ve yağışlı kıyı ovasından oluşan bir arazi yapısını da arkasına almış
585 Blegen,et.al.,loc.cit. 586 Erkanal-Hüryılmaz 1994: 361.
109
olmaktadır ve Liman Tepe bu yarımada üzerinde yer almaktadır.587
Liman Tepe, kuzey rüzgarlarına karşı korunmuş olduğu kuzeyinde bulunan
yüksek kayalık bir araziden güneye doğru alçalmakta ve antik Klazomenai kentiyle
bütünleşmektedir.
1994 yılından bu yana Liman Tepe’nin kuzeyinde yerleşime ait deniz altında
bazı kalıntılar tespit edilmiştir (Plan 28). Yapılan araştırmalar sonucu su altındaki
arazi yapısı ve kalıntıların yayılış alanı ana hatlarıyla tespit edilmiş ve göstermiştir ki
Liman Tepe’nin bulunduğu yarımada deniz içinde kademeli bir şekilde alçalmakta ve
kuzeybatıya doğru uzanarak bir burun oluşturmaktadır. Bu burun, güneyindeki koyu
bir dalgakıran gibi doğal bir şekilde korumaktadır. Şu ana kadar yürütülen çalışmalar
sonucunda günümüzdeki topografik yapısının daha çok ETÇ II döneminde oluştuğu
anlaşılmıştır.588 Erken Tunç Çağında güçlü surlarla çevrili bir iç kaleye ve güneye
doğru uzanan bir aşağı şehre sahip olan Liman Tepe’de iç kalenin bir kısmı ve
prehistorik liman tesislerinin Ege Denizi’nin yükselen suları altında kaldığı
anlaşılmıştır.589 Liman Tepe’nin su altında kalan liman tesisleri ile ilgili çalışmalar
Ankara Üniversitesi ve İsrail Haifa Üniversitesi ortak çalışmasıyla 2000 yılından beri
sürdürülmektedir.
IV.2.2. KAZI TARİHİ ve STRATİGRAFİ
Prehistorik değeri ilk olarak Ekrem Akurgal tarafından ortaya konan Liman
Tepe nin590 prehistorik karakteri 1979 yılında Çetin Anlağan başkanlığında başlatılan
kurtarma kazıları sırasında açılan iki sondaj çukuru ile ayrıntılı olarak ortaya
konmuştur.591 Alınan bu sonuçlar üzerine 1980 yılında Çetin Anlağan başkanlığında
sürdürülen kurtarma kazılarında ve 1981 yılında Güven Bakır başkanlığında
gerçekleştirilen bilimsel kazılarda höyük üzerinde oldukça kapsamlı bir araştırmaya
başlanmıştır. Liman Tepe’de 1992 yılından bu yana Prof. Dr. Hayat Erkanal’ ın
bilimsel başkanlığında sürdürülen kazılar sistemli olarak devam etmektedir.
587 Erkanal-Günel 1996: 305-307. 588 Erkanal-Günel 1997: 248-249. 589 Erkanal 2001: 259. 590 Akurgal 1950: 4. 591 Bakır-Anlağan 1980: 88; Erkanal-Erkanal 1983: 163-183.
110
Liman Tepe’de bugüne kadar sürdürülen çalışmalar sonucunda höyüğün en
erken Erken Neolitik Çağ’da592 iskan edilmiş olduğu ve kesintisiz olarak Geç
Kalkolitik Çağ, Erken Tunç Çağı, Orta Tunç Çağı ve Geç Tunç Çağları süresince
kronolojik bir ardıllık göstererek kesintisiz olarak iskan gördüğü anlaşılmıştır.593
Eğer Antik Klazomenai dikkate alınacak olursa, sürekli yerleşim Roma Dönemi’ne
kadar devam etmektedir.594
IV.2.3. OTÇ TABAKALARI
Liman Tepe’de hem kuzey hem de güney kazı alanlarında OTÇ tabakaları
tespit edilmiştir. Özellikle kuzey kazı alanı bugüne kadar tespit edilen tüm 2. bin
tabaklarını bir arada ortaya koyma açısından önem taşır. Dönemlerinin karakteristik
özelliklerini yansıtan çeşitli kalıntı ve buluntular veren bu tabakalar Tablo 6.a’ da
görülmektedir.595
IV.2.3.1. MİMARİ
Liman Tepe’de OTÇ I mimari tabakası, kuzey kazı alanında GTÇ mimari
tabakasının altında, kısmen de aynı tabaka seviyesinde dağınık taş kümeleri halinde
tespit edilen bu tabaka gerek höyük yüzeyinde toprak alma nedeniyle gerçekleşen
tahribat gerekse geç döneme ait kültürlerin derinleşen varlıkları nedeniyle mimari
açıdan tam olarak ortaya konamamıştır.596 Ele geçen buluntular herhangi bir mimari
bütünlük göstermemekte, birbiriyle bağlantısı olmayan duvar kalıntıları ile temsil
edilmektedir. Bu duvarlardan ikisi kuzeydoğu-güneybatı doğrultusundadır. Her iki
duvar arasında büyük bir taş yığınının neden olduğu 2.20 m.lik bir açıklık
bulunmaktadır. Duvarların yapımında iri boy toplama taşlar kullanılmış ve yatay iki
sıra halinde dizilmişlerdir. Aynı teknik ve yapıya sahip bir başka duvar kalıntısı diğer
iki duvarın doğrultusundan 5 m. doğuda bulunmaktadır. Tüm bu duvar kalıntılarının
5 m. genişliğinde kuzeydoğu- güneybatı istikametinde uzanan bir yapıya ait
592 Erkanal 1999: 331. 593 Erkanal,H. 1998: 379. 594 Erkanal 1999: 331. 595 Erkanal-Günel 1997: 233-234. 596 Erkanal-Hüryılmaz 1994: 363.
111
olabileceği düşünülebilir.597
Kuzey kazı alanının kuzeydoğu köşesinde bir su kuyusu ve bazı duvar
kalıntıları ile temsil edilen kalıntılar OTÇ’ nın 1. ve 2. evresini göstermektedir (Lev.
LXXIV.b). Duvarlardan biri levha halindeki kireç taşlarıyla inşa edilmiştir. 0.40 m.
yüksekliğinde korunan bir ikinci duvar ise diğerinin aksine orta boy düzensiz taşlarla
örülmüştür. Birbiriyle ilişkisi olmayan bu duvarlar herhangi bir mimari bütünlüğe
sahip değildir. Bu duvarların hemen altında tespit edilen su kuyusunun tabanı açığa
çıkarılamamıştır. Kuyunun üst kısımlarında duvar örgüsü levha halindeki kireç
taşları ile yapılırken alt kısımlarda toplama taşlar kullanılarak örgü tekniği
basitleşmektedir. Yüzey tahribatı nedeniyle duvar kalıntıları ve su kuyusu arasındaki
bağlantı tespit edilememiştir. Devrin tarihlemesi ancak seramik örneklerle ortaya
konabilmektedir.598
OTÇ 2 mimari tabakasıysa, OTÇ 1 mimari tabakasının yaklaşık 0.50 m.
kadar altında tespit edilen bu tabakada ele geçirilen kalıntılar herhangi bir mimari
bütünlüğü oluşturacak düzeyde ele geçirilememiştir. OTÇ 2 mimari tabakasına ait iki
duvar kalıntısıyla birlikte iki ocak tabanı ve bir fırın tabanı tespit edilmiştir. Duvar
kalıntılarından biri kuzey kazı alanının kuzeybatısında açığa çıkmıştır. Bu duvar,
yassı kireç taşlarının ikili olarak karşılıklı dizme suretiyle inşa edilmiştir.
Güneydoğu- kuzeybatı yönünde uzanan bu duvar kalıntısının kuzeyinde ise tabanı
seramik parçalarıyla döşeli bir fırın tabanı tespit edilmiştir. Aynı kazı alanında ele
geçirilen ikinci duvar kalıntısı alanın güneydoğu köşesinde yer almaktadır. Bu duvar
daha küçük boyuttaki taşlarla iki sıra halinde örülmüş ve araları dolgu taşları ile
doldurulmuştur.599
Liman Tepe’de OTÇ 2 evresine tarihlenen bu tabaka kuzey kazı alanında
hemen hemen tüm alanı kaplayan birkaç safhalı taş döşeme ile temsil edilmektedir.
Daha çok moloz görünümünde taş kırıntılarından ve yuvarlak küçük taşlardan bu
döşeme içinde yer yer görülen yerli Urla taşı parçalarının herhangi bir bütünlük
içinde değerlendirilmesi mümkün olmamıştır.600
597 Erkanal-Günel 1995: 266. 598 Erkanal-Günel 1997: 234-235. 599 Erkanal-Hüryılmaz 1994: 363. 600 Erkanal-Günel 1995: 266.
112
Daha önce OTÇ 1 mimari safhası içinde özellikleri ortaya konan su
kuyusundan OTÇ 2 mimari safhasına ait malzeme de ele geçmiştir. Kuyu içinden ele
geçen seramik örnekler Batı Anadolu, Ege Adaları ve Kıta Yunanistan’da görülen
kap tiplerini yansıtmaktadır.601
OTÇ 3 mimari tabakası, 1992 yılında kuzey kazı alanının batı kenarında iki
duvar kalıntısı ve bir fırın tabanı parçası ile temsil edilmektedir.602
1993 yılında ise kuzey kazı alanındaki kuzey uzatma açmalarında bu mimari
tabakaya ait kütle halinde üst üste ocak ve fırın tabanlarına rastlanılmıştır (Lev.
LXXV.a). Genellikle oval yapıya sahip olan bu tabanların en büyüğünün uzunluğu 2
m.’ ye yakındır. Fırın ve ocak tabanlarından oluşan bu kütle, batı istikametinde bir
kör duvarın düzgün yüzüyle sınırlanmaktadır. Kör duvarın fırın ve ocak tabanlarına
dayanan doğu yüzü çok düzgün bir şekilde yassı Urla taşlarıyla örülmüştür. Kuzeyde
yer alan tek bir duvar kalıntısı, kör duvarla birlikte fırın ve ocak tabanlarının
oluşturduğu bütünü çevrelemektedir. Duvar düz olmayıp kuzeybatı ucu hafif bir
kavisle batıya doğru kıvrılmaktadır. Böylelikle büyük bir olasılıkla tabanlar ve kör
duvar bir apsis içine alınmış olmaktadır. Bu kalıntılar da güneydoğu-kuzeybatı
yönünde uzanan, önceleri apsidal ev olarak tanımlanan oval bir evin varlığını ortaya
koymaktadır . Ancak 1995 yılında yapılan çalışmalarda anteleri içe doğru meyleden
ancak tümüyle ortaya çıkaramadıkları için apsidal ev olarak tanımlanan bu evlerin,
aslında oval ev olarak değerlendirilmesi gerektiği IV.mimari tabakada birden fazla
oval evin tümüyle ortaya çıkarılmasından sonra anlaşılabilmiştir (Lev LXXV.b).603 3.
tabakada tespit edilen bu oval evin inşaatında daha çok ahşap malzeme kullanılmış
olmalıdır. Gerek oval ev içinde gerekse fırın ve ocak tabanlarının çevresinde çok
gelişmiş bir maden teknolojisinin varlığını ortaya koyan çok sayıda maden kalıbı
örnekleri ele geçmiştir. Bu durumda bu ev ve çevresi bir çeşit ‘atölyeler bölgesi’
şeklinde tanımlanabilir. Ele geçen çok sayıdaki ağırşak ve dokuma tezgahı ağırlığı bu
sonucu desteklemektedir.604
OTÇ 3 mimari tabakası, 1995 yılında kuzey kazı alanında çalışılan bölgelerde
üç farklı mimari evresiyle karşımıza çıkmaktadır (Lev. LXXIV.a). Bu tabakanın en
601 Erkanal-Günel 1997: 234-235. 602 Erkanal-Hüryılmaz 1994: 363. 603 Erkanal-Günel 1997: 238. 604 Erkanal-Günel 1995: 266-267.
113
üstteki evresi birbirleriyle bağlantısı olmayan çeşitli duvar kalıntıları, ocak ve fırın
tabanı kalıntıları ve bir tandır kalıntısı ile temsil edilmektedir.
Bu evreye ait en ilginç kalıntı bugüne kadar Liman Tepe`de ilk olarak
karşımıza çıkan bir tandırdır. Tandır zemin içine yerleştirilmiş olup, açılan dairesel
çukur kör duvar tekniğiyle, küçük toplama taşlarla örülmüş, daha sonra bu duvarın
içe bakan yüzü 0.03 m kalınlığında bir sıva ile kapsanmıştır. Bu tandır 0.90 m
yükseklikte korunmuş olup, bir mimari bağlantısı tespit edilmemiştir.
OTÇ 3 mimari tabakasının ikinci evresi bir apsisle temsil edilmektedir.
Kuzey kazı alanının batısında açığa çıkarılan bu apsis, büyük olasılıkla ağaç
kullanılarak inşa edilen bir oval eve aittir. Bu apsis, değişik karakterde taşlardan
oluşan bir yığıntı görünümündedir ve ait olduğu yapıyı güneydoğudan
kapatmaktadır. Yığıntı, duvardan çok, dolgu karakterindedir. Bu nedenle ağaç
kullanılarak inşa edilen bir evin iç kısmının dolgusu olarak değerlendirilebilir. Bu taş
dolgu esas alınacak olursa yapının genişliğinin 5.20 m olması gerekir. Ancak
uzunluğu belirleyen herhangi bir mimari ize rastlanmamıştır.
OTÇ 3 mimari tabakasının üçüncü ve son evresinin mimari özellikleri daha
belirgindir. Bu evreye ait bir duvar, kuzeydoğu-güneybatı istikametinde uzanmakta
ve güneybatıda dik bir açıyla dönüş yaparak güneydoğuya yönelmektedir. İnşaatında
levha halinde kireçtaşları ve düzensiz toplama taşlar birlikte kullanılmıştır.
Güneybatıdaki duvar, ikinci evrenin apsis oluşturan taş yığını tarafından büyük
ölçüde tahrip olmuştur. Buna rağmen 5.60 m. uzunluğunda açığa çıkarılabilmiştir.
Kuzeybatı duvarı ayrıca içten, yani güneydoğudan duvarlarla bölünerek iki dar
mekan elde edilmiştir. Ara bölme duvarları tahribata uğradığı için özgün yapıları
bozulmuştur. Yapı içinde iki dar mekanlar daha çok depo görünümündedir.
Bu büyük yapı, kuzeyde ETÇ, güneyde ise OTÇ’ nın daha eski tabakaları
içine oturmaktadır. Bu nedenle arazinin kuzeye doğru ETÇ tabakaları ile birlikte
yükseldiği ve bu yükselen alanda OTÇ tabakalarının bulunmadığı düşünülebilir.605
1999 yılında güney kazı alanında yapılan çalışmalarda bu tabaka, alanın
kuzeyinde çakıl taşlarından oluşan döşeme kalıntılarıyla temsil edilirken, güney
duvar kalıntıları bu tabakaya ait olarak karşımıza çıkmaktadır. Liman Tepe’nin
kuzey kazı alanlarında da bu tabakada karşımıza çıkan döşeme kalıntıları
605 Erkanal-Günel 1997: 235-237.
114
saptanmıştır.
Açmanın güneyinde bu tabakaya ait duvarlardan bir kuzeybatı-güneydoğu
yönünde uzanmaktadır ve levha halindeki kireçtaşları ile örülmüştür. Bu duvarın
kuzeydoğu kenarına, yani iç kenarına, daha ince bir duvar dik olarak dayanmakta,
belki de bağlanmaktadır. Ancak birleştikleri yer tahrip olduğundan bağlantının şekli
belli değildir. Gerek mevcut mimari kalıntılar, gerekse ele geçen mekan içi
buluntular, burada kuzeydoğusu tahrip olmuş bir yapının varlığını ortaya
koymaktadır. Yapının tabanı iri çakıl taşları ve levha halindeki kireç taşları ile
döşenmiştir. Özellikle duvar yapımındaki gelişmiş teknik, bu binanın kuzey kazı
alanlarındaki paralellerine göre daha itinalı bir şekilde inşa edildiğini
göstermektedir.606
OTÇ 4. mimari tabakası Liman Tepe’de oldukça belirgin özelliklerle
karşımıza çıkmaktadır. Önceleri apsidal ev olarak tanımlanan ancak sonraki yıllarda
yapılan çalışmalarda daha iyi korunan örneklerin açığa çıkmasıyla oval ev olarak
adlandırılan çok sayıda yapı bu tabakaya farklı bir görünüm kazandırmıştır.
1993 yılında gerçekleştirilen kazı çalışmalarında söz konusu evlerden üç
tanesi ortaya çıkartılmıştır. Her üç yapı da aynı yönde uzanmaktadır. Bu evlerden
ilki, 3. mimari tabakanın oval evi altında tespit edilmiştir (Plan 29). Uzunluğu 9.80
m., genişliği ise 4.80 m.dir. Dış duvarları toplama taşlarla örülmüştür. Duvar
örgüsünde taşlar basit bir anlayışla yan yana dizilmiştir. Apsis, tepe noktasında
tahribata uğramış olsa da, iç yapısı büyük ölçüde korunmuştur. Apsis ince bir
duvarla ana mekandan ayrılmaktadır.
Bu yapının güneybatı duvarına paralel, ikinci bir duvar diğer yapıya aittir.
Kuzeybatı - güneydoğu istikametinde uzanan bu duvar, kuzeybatıdan batıya doğru
bir kavisle kıvrılıp apsis oluşturmaktadır. Güneybatıdan bu duvara 4 m. uzaklıkta bir
duvar kalıntısı 1980 yılı çalışmaları sırasında açığa çıkarılmıştır. Böylelikle
güneydoğu-kuzeybatı istikametindeki bu duvar kalıntısı da dikkate alınacak olursa,
birinci oval evin yanında, ikinci oval evin varlığı da ortaya konmuş olmaktadır.
İkinci oval evin 5 m. güneybatısında açığa çıkartılan duvar da tüm
özellikleriyle her iki oval ev duvarlarına benzemektedir. Güneydoğu-kuzeybatı
istikametinde uzanan bu duvar hafif kavisli yapısıyla üçüncü bir oval evin kuzeydoğu
606 Erkanal 2001: 260-261.
115
dış duvarı özelliklerini taşır. Bu ev kuzey kazı alanın en güneyinde yer almaktadır.
Aynı hizada yer alan bu evler, doğu uzatma açmasında tespit edilen moloz ve
çeşitli karakterde küçük taşlarla toplu meydan görünümünde bir alana açılmaktadır.
Bu da ortaya koymaktadır ki, OTÇ 4 mimari tabakasında Liman Tepe, meydan
etrafında oval evlerden oluşan bir mahalle durumundadır607.
1994 yılında aynı taş kaplama meydanla bağlantılı iki oval ev daha ortaya
çıkartılmıştır. Bu evlerden biri meydanın kuzeyinde (Lev. LXXVI.a) diğeri ise
güneyinde yer almaktadır.608 1995 yılında sürdürülen çalışmalarda bu evlerden biri
tüm ayrıntılarıyla ortaya konabilmiştir. Doğu- batı istikametinde uzanan bu oval evin
uzunluğu 9.20 m., genişliği ise 4.50 m.’ dir. Duvarların yapımında çeşitli boyutlarda
toplama taşlar ve levha halindeki kireç taşları bir arada kullanılmıştır. Taşlar duvar
içinde bazen yan yana iki sıra halinde, bazen tek sıra halinde, bazen de dağınık
gruplar halinde kullanılmıştır. Bu nedenle kerpiç örgü için yeterli bir zemin
oluşturulduğu söylenemez. Yapıda açığa çıkartılan 1.10 m. genişlikte bir açıklık kapı
şeklinde tanımlanmıştır ve böylelikle bu oval yapı batıya açılmış olmaktadır. Burada
tek mekanlı bir yapı söz konusudur. İç mekanın kuzey ve güneyinde yer yer kaba
taşlardan oluşan döşeme kalıntılarına rastlanmıştır.
Tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarılan bu oval ev sayesinde daha önceki yıllarda
ortaya çıkarılan ve tümüyle açılamadıkları için apsidal ev olarak tanımlanan diğer
yapıların planı da açıklık kazanmaktadır. Anteleri içe doğru meyleden bu evlerin de
oval ev olarak değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır.609 Bu tür oval evler Ege’de
sayıları çok olmasa bile Neolitik çağdan beri tanınmaktadır. Liman Tepe oval evleri
yanında, daha geç bir dönemde bu geleneğin İzmir bölgesinde devam ettiğini
Bayraklı kazıları ortaya koymuştur.610
Oval evler dışında bu tabakaya ait belirli bir mimari bütünlüğü yansıtmayan
kalıntılar tespit edilmiştir. Yine aynı mimari tabakaya ait ocak ve fırın tabanları da
tespit edilmiştir. Ocak ve fırın tabanları en alttaki kül tabakalarıyla, taş ve seramik
parçalarından oluşan tabanlarıyla, en üstteki kalın taban sıvalarıyla, Liman Tepe
geleneğini temsil etmektedir.611
607 Erkanal-Günel 1995: 266-269. 608 Erkanal-Günel 1996: 308. 609 Erkanal-Günel 1997: 237-239. 610 Akurgal 1983: 16-17 lev. 4-5. 611 Erkanal,H. 1998: 382.
116
1997 yılında güney kazı alanında erken OTÇ malzemesinin geldiği alanda
büyük bir yapı açığa çıkartılmıştır (Plan 29). Bu yapı kuzeybatı-güneydoğu
istikametinde uzanmaktadır. Yapının kuzeydoğu duvarı kör duvar görünümündedir.
Duvarın güneybatıya bakan yüzü düzgün olup, arka tarafı bir taş yığını şeklinde
kapıkuleye dayandırılmış, bu dayanma sonucunda kapıkule büyük ölçüde tahrip
olmuştur. Bu kör duvarın kuzeybatı ucu, kapıkuleyi de tahrip eden bir klasik çağ
kuyusu tarafından bozulmuştur. Duvarın düzgün olan güneybatı yüzü belli bir teknik
doğrultusunda inşa edilmiştir.Yapının kuzeybatısını kapatan duvarda ise sadece iri
boy toplama taşlar kullanılmıştır. Yapının üçüncü önemli duvarı olan güneybatı
duvarı da kör duvar görünümündedir. Bu üç duvar arasında 5 m. uzunluğunda ve
4.20 m. genişliğinde dikdörtgen bir mekan oluşturulmuştur. Bu mekanı güneydoğuda
bir duvar kapatmaktadır. Bu duvarın güneybatısında ise 0.60 m. genişliğinde bir kapı
açıklığı bulunmaktadır. Çok dar bir kapı açıklığına sahip bu mekan içerisinde ayrıca
üç küçük hücre oluşturulmuştur. Bu hücrelerin oluşumunda 0.60 m. kalınlığında, tek
sıra taş temele sahip kerpiç duvarlar kullanılmıştır. Bu mekanın tek dar kapısının
önünde 1 m. genişliğinde ince-uzun başka bir mekan bulunmaktadır. Bu dar mekan
kuzeybatıda kısmen tahrip olmuş kör duvara dayanmakta, güneydoğuda ise kerpiç
duvarla sınırlandırılmaktadır.
Burada büyük olasılıkla kapıkule önündeki kör duvarla bir çeşit teras duvarı
oluşturulmak istenmiştir. Hücre şeklinde düzenlemeler yapının bu bölümlerinin depo
olarak kullanıldığına işaret etmektedir. Bir insanın zor geçebileceği tek bir kapı
aralığı dışında küçük mekanlar arasında bağlantının olmaması, depo bölmelerine
daha çok yukardan girildiğini düşündürmektedir.612
Daha sonraki çalışmalarda güney açmasında tespit edilen 4. mimari tabaka
teras duvarının doğuya doğru uzanarak devam ettiği, kazılmayan alanlar içinde de
devam edeceği anlaşılmıştır. Teras duvarının mevcut uzunluğu 13 m.’ ye ulaşmıştır.
Mevcut kalıntılar dikkate alındığında, teras duvarının orjinal kalınlığı 1.30 m. olarak
saptanmıştır.
OTÇ 4. mimari tabakaya ait başka bir mimari özellik de açmanın kuzeyinde
kısmen ETÇ II savunma sisteminin içinde açığa çıkartılan bir tahıl ambarıdır.
Ambarın iç çemberi tek veya çift sıra yassı kireç taşları kullanılarak inşa edilmiştir.
612 Erkanal 1999: 327-328.
117
Çemberin en alt sırasını oluşturan taşlar dik, diğer sıradaki taşlar ise yatay olarak
kullanılmıştır. Bu özellikleri taşıyan başka bir tahıl ambarı daha önceki yıllarda
yapılan çalışmalarda kuzey kazı alanında da açığa çıkarılmıştır.613
Liman Tepe`de 1994 yılında OTÇ’ nın en eski tabakası olan OTÇ 5 evresine
ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. Ele geçen buluntular doğrultusunda bu tabakanın
bir çeşit ETÇ’ ndan, OTÇ’ na geçiş tabakası olduğu anlaşılmıştır. Bu mimari tabaka
kuvvetli yanık izleri gösteren iki ayrı safhadan oluşmaktadır. Toplama taşlardan
yapılan bir taban parçası, çok az korunan bir taş temel kalıntısı, bazı fırın ve ocak
tabanları belli başlı mimari özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Plaka halinde
çok küçük boyutlarda taşlarla örülü bir mekan köşesi bu tabakanın en belirgin
mimari özelliğidir.614 Bu tabakaya ait olarak ayrıca tüm kazı alanını kapsayan bir taş
dolgu tespit edilmiştir.615
IV.2.3.2. SERAMİK
Liman Tepe`de OTÇ mimari tabakalarında ele geçen seramik, bir yandan
Orta Anadolu seramik geleneğinin devamı olup, diğer yandan Batı Anadolu, Ege
Adaları ve Kıta Yunanistan`da görülen kap tiplerini yansıtan özellikler taşımaktadır.
Burada iki önemli kültür bölgesinin karakteristik özelliklerini taşıyan seramik
gruplarının yan yana bulunması büyük önem taşımaktadır.616
Liman Tepe, OTÇ mimari tabakalarından ele geçen yerli seramik hamurdaki
katkı maddelerinin farklı boyutlarına ve miktarlarına bağlı olarak nitelik açısından
ince ve kaba olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
İnce nitelikteki seramiklerin hamurlarında; kum, kalker, kuvars, mika gibi
katkılar ince zerrecikler halinde bulunmaktadır. Hamur rengi, kırmızı, devetüyü,
kahverengi ve nüanslarıdır. Astar genelde ya hamurun renginde ya da hamur
renginden daha koyu bir tonda olabilmektedir. Yerli seramiğin bir grubu olan ‘Gri
Minyas’ kaplarında hamur ve astar rengi gri veya grimsi kahverengidir. Liman
Tepe’de seramik gruplarından birini oluşturan ve Yunanistan`da OH Devri’ni temsil
613 Erkanal 2001: 261-262. 614 Erkanal-Günel 1996: 309. 615 Erkanal-Günel 1997: 240. 616 İbid: 239-240.
118
eden ‘mat boyalı’ olarak tanımlanan seramik grubunun hamuru da ince niteliklidir.
Kıta Yunanistan ve Kiklad’larda ‘matt painted’ adıyla yaygın olan bu seramiğin
hamur rengi, pembe-bej, içte pembe, dışta ise sarı astarlıdır.
Kaba nitelikli malzemenin hamurunda bulunan katkılar arasında mika, kalker,
seramik kırıkları ve taş parçacıkları bulunmaktadır. Hamur rengi; kahverengi, gri ve
siyah tonlarındadır. Bu gruba ait bazı kaplar kendinden astarlıdır. Niteliği çok kaba
olan kaplarda ise herhangi bir yüzey işlemine gidilmemiştir.617
Liman Tepe OTÇ seramiği renklerine göre ayrıldıklarında ‘Gri Minyas’
örnekler kahverengi-kırmızı renkli örnekler, portakal renkli örnekler ve sarı renkli
örneklerin çoğunlukta olduğu ve bu örneklerin çoğunlukla astarlı olduğu
gözlenmektedir.618
Liman Tepe`de OTÇ’ nı temsil eden seramik formları; kaseler, çömlekler, sığ
ve derin çanaklar, fincanlar, gaga ağızlı testiler, yonca ağızlı testiler, küçük testiler,
mataralar ve küpler olarak sayılabilir.
OTÇ’ nı temsil eden mimari tabakalarda çanak ve kaseler, gelişimini ETÇ’
ndan gelen benzer formlarda sürdürmüştür. Düz dipli, yuvarlak gövdeli çanakların
yanı sıra düz ya da halka dipli, konik gövdeli, içe eğik-dışa kalınlaştırılmış ağız
kenarlı kaseler en yaygın kap formlarını oluşturur. Bu kase tipi gerek OTÇ, gerekse
GTÇ olmak üzere uzun bir süreçte varlığını sürdürmüştür.
Liman Tepe’de bu kase tipi, OTÇ’ nın 1. ve 2. mimari tabakalarında sarı ve
devetüyü renkte hamurlu ve kendinden astarlı olarak görülmektedir. Ancak 3.
tabakadan itibaren koyu devetüyü ve kırmızı hamur renginde, kırmızı astarlı ve
parlak perdahlı kap örneklerinde belirgin bir artış gözlenmektedir. Benzer malzeme
ve teknik özellikler, yonca ağızlı ve gaga ağızlı testi örneklerinde de karşımıza
çıkmaktadır.
Çömlekler, kaba nitelikli grubun en yaygın tipidir. Sıklıkla yuvarlak gövdeli,
kısa ve geniş boyunlu olan çömleklerin dışa eğik kenarları içe kalınlaştırılmış ya da
çift kalınlaştırılmıştır. OTÇ 3. mimari tabakadan tek kulplu ve akıtacaklı bu türde bir
kap örneği ele geçmiştir (Lev. LXXVI.b). Kabın gövdesi, kabaralarla bezelidir. Bu
bezeme, aynı tabakaya ait gaga ağızlı bir testi parçasının yanı sıra farklı kap tiplerine
617 Erkanal-Günel 1996: 309. 618 Erkanal-Hüryılmaz 1994: 364.
119
de sıklıkla uygulanmıştır.619
Liman Tepe’deki önemli seramik gruplarından olan Minyas Seramiği
özellikle üzeri yiv bezemeli kantharos ve kaideli kap formlarıyla çok çeşitlilik
gösterir. ‘S’ şeklinde profile sahip dikey kulpları ağız kenarı üzerinde yükselen Gri
Minyas türü fincanlar da oldukça yaygındır. Bu tür kaplara Kıta Yunanistan’da
sıklıkla rastlanmaktadır.620
Küçük testilere Liman Tepe’de daha çok OTÇ 5. mimari safhası içinde
rastlamaktayız. Çok parlak perdahlı bu kapların renkleri siyah, gri, devetüyü, kirli
kahverengi veya kızıl kahverengi olabilmektedir. Bu testiler tek dikey kulplu olup
düz ve basit dibe, yuvarlak gövde, silindirik boyuna, yuvarlak (Lev. LXXVII.a) veya
yonca ağıza sahiptir (Lev. LXXVII.b). İki tanesi üzerinde ayrıca yumru bezeme
bulunmaktadır (Lev. LXXVIII.a-b).
Önem taşıyan diğer bir kap grubunu da çanaklar oluşturur. ETÇ tekniğinde
siyah renkte elde üretilen bu çanaklar, keskin omuzlarıyla ve hafif dışa çekik ağız
kenarlarıyla OTÇ formunu yansıtmaktadır.621
Liman Tepe’de OTÇ’ da yaygın olarak görülen bir grup da insan yüzlü kap
parçalarıdır. Tabakaya özgü seramik tekniğiyle üretilen bu tür parçalarda kaş,
kabartma yay şeklinde; burun yine kabartma çubuk şeklinde; göz ise küçük bir oyuk
şeklinde ifade edilmiştir. Bu tür insan yüzlü kap parçaları Liman Tepe’de M.Ö. II.
binin her safhasında karşımıza çıkabilmektedir.622
Liman Tepe’de OTÇ seramik geleneği içersinde yaygın olan bezeme türleri;
çizi, yiv, kabartma ve boya bezemedir.
Boya bezemede birbirine paralel çizgiler, zigzag ve dalga motifleri daha çok
kabın gövdesine, ya da omuz kısmına işlenmiştir. Yiv bezemeye ‘Gri Minyas’
seramiğinde hem gövdede hem de pedestal diplerde rastlanmaktadır. Düğme
biçiminde ufak kil parçalarının oluşturduğu kabara bezeme, kabın gövdesinde
olabildiği gibi yatay kulplarda da belli aralıklarla sıralanmış olarak görülmektedir.
Öte yandan farklı bir bezeme çeşidini temsil eden ‘mat boyalı’ örneklerde, devetüyü
astar üzerinde kırmızı,kahverengi ya da sarı renkte bantlar bulunmaktadır. Liman
619 Erkanal-Günel 1995: 269-271. 620 İbid: 270. 621 Erkanal-Günel 1996, 309-310. 622 Erkanal,H. 1998, 382.
120
Tepe’deki mat boyalı örneklerde motif olarak birbirine paralel yatay bantlar
görülmektedir (Lev. LXXIX.a). Ayrıca yatay ve dikey bantlar arasında birbirine
paralel ince çizgiler halinde zigzag motifi mevcuttur (Lev. LXXIX.a). Bu tür bezeme
şekli batıda Atina Agorası, Eutresis, Asine, Pylos, Apsis, Midea, Aigina ve Keos
Adası’nda Ayia İrini’de yaygındır.623
Liman Tepe’deki Anadolu kökenli seramik ise ince niteliği, kırmızı astarı ve
perdahı ile dikkati çeker (Lev. LXXIX.c). Bu tür kaplar içinde halka dipli, keskin
profilli, dışa kalınlaştırılmış ağız kenarlı kaseler çoğunluktadır.624
IV.2.3.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
1993 yılında OTÇ 3. tabakasında açığa çıkarılan oval ev içinde çok sayıda
Maden kalıbı örnekleri ele geçmiş ve bunlar Liman Tepe’de gelişmiş bir maden
teknolojisinin varlığını ortaya koymuştur. Ayrıca ele geçen çok sayıda ağırşak ve
dokuma tezgahı ağırlığı bu alanın ‘atölyeler bölgesi’ olarak kullanıldığının açık bir
kanıtı olmuştur. Kalıplarla birlikte karşımıza çıkan diğer bir buluntu grubu da kurşun
halkalardır. Çoğunluğu 0.025 m. çapında olup ne bilezik ne de yüzük olarak
kullanılmaları olasıdır. Madenin yumuşaklığı nedeniyle bir çeşit alet olmaları da
mümkün değildir. Bunlar ancak Ön Asya’ nın kültürel yönden gelişmiş bazı
bölgelerinde ve Mısır’da olduğu gibi bir çeşit para birimi olarak değerlendirilebilir.
Bu da Liman Tepe’de gelişmiş bir ekonomik düzenin varlığını ortaya
koymaktadır.625
Liman Tepe’de bu çağda ilk olarak karşımıza çıkan bir örnek OTÇ 5.
tabakasından ele geçen p.t. plastik bir hayvan heykelciğidir. Ayı olarak
tanımladığımız bu heykelcik kendine özgü bir stile sahiptir (Lev. LXXX).626
OTÇ 3. mimari tabakadan ele geçen seramik bir maymun başı dönemin sanat
anlayışını yansıtır niteliktedir.627
623 Erkanal-Günel 1997, 240. 624 Erkanal-Günel 1997, 240. 625 Erkanal-Günel 1996: 267. 626 İbid: 310. 627 Erkanal-Günel 1997: 237.
121
IV.2.4. GTÇ TABAKALARI
IV.2.4.1. MİMARİ
M.Ö. XIV. yy. içine tarihlenen GTÇ mimari kalıntıları Liman Tepe`de höyük
üzerindeki tahribat nedeniyle ne yazık ki çok az miktarda tespit edilebilmiştir. Bu
çağa ait kalıntılar daha çok seramik örnekleriyle temsil edilmektedir. Liman Tepe’de
GTÇ tabakasına ait tek bir mimari tabaka tespit edilebilmiştir.
Kuzey kazı alanının kuzey uzatma açmalarında ortaya çıkarılan bir duvar
kalıntısı ve duvarın hemen güneyinde yer alan döşeme kalıntıları bu çağın ilk mimari
göstergeleridir. Kuzeybatı-güneydoğu istikametinde uzanan duvar iki yatay taş
sırasından oluşmaktadır. Çeşitli kraterlerde daha çok yassı taşların kullanıldığı
döşeme kalıntılarının mimari bir bütünlük içinde ele alınması olanaksızdır. Doğu
uzatma açmasında açığa çıkarılan bir su kuyusu da bu tabakaya
tarihlendirilmektedir.628
Kuyunun kenarlarında herhangi bir duvar izine rastlanılmamıştır. Kuyu
içindeki dolgunun kazılmasıyla 1.75 m.’de GTÇ malzemesinin sona erdiği
görülmüştür. Bu durumda orjinal kuyu tabanının bu seviyede bulunması
gerekmektedir. Kuyu içinden devri karakterize eden çok sayıda küçük buluntu açığa
çıkarılmıştır. Üst kısımları çıplak olan kuyunun, -0.30 m.’den itibaren taş örgüsü
korıunmuştur. Örgüde daha çok iri, düzensiz taşlar kullanılmıştır. Örgünün bozulan
üst kısımlarındaki taşlarıda, kuyu çukurunun alt kısımlarını doldurmuştur. Sonradan
iç kısmı doldurulan düşük örgü taşları arasında seramik boncuk taneleri, boyalı
miken seramiği parçaları ve yerel GTÇ seramik parçaları tespit edilmiştir. Ayrıca -
1.75 m.’de kuyunun tabanı delinerek yapılan incelemelerde Kum Tepe Ib ile çağdaş
Geç Kalkolitik Çağ`ın en erken safhasına ait olabilecek malzeme de ele geçmiştir.629
Güney kazı alanında yapılan çalışmalarda Arkaik Çağ kalıntılarının altında 5
adet çocuk mezarı tespit edilmiştir. Bu beş mezardan üç tanesi taş sanduka, iki
taneside çömlek mezardır. Sanduka mezarlar yassı kireç taşlarını dik olarak
kullanarak yapılmıştır. El yapımı diğer iki mezar şekil olarak bölgeye yabancıdır
(Lev. LXXXI) Bu tür çömlekler Troya VII b tabakasında karşımıza çıkmaktadır. Bu 628 Erkanal-Günel 1995: 263-264. 629 Erkanal-Günel 1997: 233.
122
tür seramik örneklere Blegen ‘Barbar Seramiği’ adını vermiştir. Bu iki örnek
sayesinde Anadolu’yu istila eden Trakya kökenli etnik grupların İzmir’e kadar indiği
kesin olarak ortaya konmaktadır.
Aynı alandaki derinleşme çalışmaları sonucunda hem OTÇ, hem GTÇ
malzemesinin karışık olarak geldiği, deniz seviyesinden yaklaşık 1.40 m yükseklikte
kapalı bir tabakaya inilmiştir. Bu tabakada yer yer taş döşeme kalıntıları veya taş
yığıntıları tespit edilmiştir. Bu tabakadan ele geçen seramik buluntuları arasında boya
bezekli kylix kaide parçaları oldukça fazladır. Bu tür Miken seramiği boyalı
örnekleri Furumark tarafından III A2 tipi olarak tanımlanmaktadır. Bu mimari
tabakanın bu seramik tipi doğrultusunda değerlendirilmesi ve tarihlendirilmesi
gerekmektedir. Böylelikle Liman Tepe’de Miken varlığı ilk kez kapalı bir tabaka
içinde bu şekilde ortaya konmuş olmaktadır.630
IV.2.4.2. SERAMİK
Liman Tepe’de bu dönem seramiği, ince kum taneli, kalker ve mika katkılı
hamur yapısına sahiptir. Hamur ve astar rengi, sarı ya da devetüyü rengindedir. Düz
ya da halka dipli, konik gövdeli ve içe eğik dışa kalınlaştırılmış ağız kenarlı kaselerin
yanı sıra, ‘S’ profilli kaseler karakteristik örnekleridir. Bunun yanında, iri taş ve
kalker parçacıklarının bulunduğu kaba nitelikli hamur yapısına daha çok çömlek tipi
kaplarda rastlanmaktadır. Bu tip kaplarda yuvarlak gövde, ağız kenarına yakın yerde
daralarak çok kısa ve geniş bir boyun oluşturur. Dışa eğik ağız kenarı basit ya da çift
kalınlaştırılmıştır.
GTÇ’ na ait bir diğer seramik grubunu ‘gri Minyas’ olarak tanımlanan
örnekler oluşturur. Açık ve koyu gri renkte ya da grimsi kahverengi hamurlu ve aynı
tonda astarlı olan Minyas kapları arasında farklı kap tipleri görülmektedir. Bunlar
pedestal dipli, konik gövdeli, ağız kenarı çift kalınlaştırılmış ve ufak kulplu olan
gobletler, keskin profilleri ve ağız kenarı üzerinde yükselen dikey kulplarıyla
kantharoslar ve halka dipli konik gövdeli ağız kenarı dışa kalınlaştırılmış, kulplu
kase tipleriyle dikkati çekmektedir (Lev. LXXXII.a). Bu kaplarda, gerek form
gerekse yiv bezeme Minyas seramik gelişiminde izlenen ‘olgun Minyas’ safhasını
630 Erkanal-Günel 1999: 327.
123
karakterize etmektedir.631
GTÇ tabakasının diğer önemli seramik grubunu, Miken seramiği oluşturur.
İthal Miken boyalı seramiği ile yerli Miken seramiği birarada bulunmaktadır. İthal
Miken seramiği çok ince nitelikli bir hamur yapısına sahip olup, hamur rengi bej-
krem, pembemsi bej tonlarındadır. Astar ise bej ya da beyaz renktedir. Boyalı Miken
örneklerinde birbirine paralel bantlar, iç içe açılar, dikey çizgilerden oluşan
taramalar, spiraller, bitki ve balık motifleri başlıca bezeme çeşitleridir.
İthal ve yerli Miken seramiği, yoğun tahribata uğramış GTÇ tabakası dışında
aynı döneme ait kuyuda da tespit edilmiştir. Kuyudan ele geçen Miken kapları
arasında, kylix,alabastron ve kaseler bulunmaktadır. Kuyudan ele geçen ithal bir
Miken kabı pembe hamurlu ve astarlıdır. Düz dipli konik gövdeli ve kulplu olan
kabın akıtacağı da vardır. Kabın esas süslemesini gövde üzerindeki iç içe açılar
oluşturur (Lev. LXXXII.b). Bu kuyudan çıkan Miken örnekleri, gerek tip
çeşitlemeleri gerekse bezeme türleriyle GH IIIA 1-2 ve GH IIIB dönemleri arasında
Liman Tepe’de Miken Kültürü’nün varlığını gösterir.632
IV.2.4.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
GTÇ’ na ait buluntuların büyük çoğunluğu 1993 yılında tespit edilen kuyudan
ele geçmiştir. Miken kapları yanında p.t. bir boyalı figürin başının da ele geçmesi
Miken kültürünün Liman Tepe’deki etkinliğini vurgulamaktadır (Lev. LXXXII.c).633
Bu örnek pembe hamurlu, bej astarlı ve kırmızı boyalıdır. Başın üst kısmı düz olup
yüz kısmı üçgene yakın bir şekilde ifade edilmiştir. Saç ve yüzdeki detaylarda
kırmızı boya kullanılmıştır. Yuvarlatılmış ufak kil parçalarından oluşan gözler de
kırmızı boyalıdır.634 Kuyu içinde karbonlaşmış ağaç kalıntılarını kurtarma amacıyla
yürütülen çalışmalar sonucunda bir taş düğme mühür ve bir ithal Miken boya bezeli
çanak parçası (Lev. LXXXIII.a-b),635 ayrıca seramikten boncuk taneleri de ele
geçmiştir.636 Gerek kaplar gerekse figürin örneği Liman Tepe’nin Ege ve Kıta
631 Erkanal-Günel 1995: 264. 632 İbid: 264-265. 633 Günel 1998: 445-449. 634 Erkanal-Günel 1996: 265. 635 İbid: 307. 636 Erkanal-Günel 1997: 233.
124
Yunanistan ile olan yakın ilişkisini yansıtır.
IV.3.BEYCESULTAN
IV.3.1. KONUM
Denizli’nin Çivril ilçesinde bulunan Beycesultan Höyüğü, iki yükseltiden
oluşan bir tepe üzerinde yer almaktadır. Höyüğün batısındaki yükselti 25 m.,
doğudaki ise 24 m. yüksekliğe sahiptir. Yerleşimin çapı ise yaklaşık 1 km. kadardır.
Höyük, Menderes Nehri’nin günümüzde kurumuş olan bir kolu üzerinde yer
almaktadır. Batıdaki yükselti Bizans Dönemi’nde düzeltilerek bir kale olarak
kullanılmıştır. Aynı dönemlerde Doğu tepesiyse mezarlık alanı olarak
kullanılmıştır.637
IV.3.2.KAZI TARİHİ ve STRATİGRAFİ
Beycesultan, ilk olarak J. Mellaart tarafından saptanmış ve daha sonra 1954-
59 yılları arasında S. Lloyd ve J. Mellaart yönetiminde kazılmıştır. Höyük, Ege
arkeolojisine özellikle Tunç Çağları açısından önemli bilgiler kazandırmıştır.
Yapılan çalışmalar sonucunda Beycesultan’da toplam 40 tabaka
saptanmıştır.638 Bu tabakaların dönemlere göre dağılımı Tablo.7b’de görülmektedir.
IV.3.3. OTÇ TABAKALARI
IV.3.3.1. MİMARİ
Bu dönemin en önemli mimari kalıntısı, höyüğün doğu tepesinde açığa
çıkarılan ve ‘Yanık Saray’ olarak adlandırılan yapıdır (Plan 30). OTÇ’ nın
başlangıcından hemen sonra inşa edilen bu yapı M.Ö. 1900 yıllarına
tarihlenmektedir.639
637 Harmankaya,et.al.1998: Beycesultan. 638 Joukowsky 1996: 131,211. 639 Lloyd-Mellaart 1956: 101-102 fig.3.
125
Yapının planı, Beycesultan’ ın mimari açıdan özellikle Girit mimarisi ile
ilişkilendirilebileceğini göstermektedir. Girit’ de bulunan Knossos, Phaestos ve
özellikle de Mallia sarayları ile önemli benzerlikler içermektedir.640 Beycesultan’
daki saray yapısının en önemli özelliği, Girit saraylarındakilere benzer büyük bir orta
avlunun bulunmasıdır. Sarayın en önemli odaları bu avlunun doğu tarafında yer
almaktadır.
Açığa çıkarılan en önemli mekan, detaylıca donatılmış revak aracılığı ile
avludan girilen ve ‘Boyalı Salon’ olarak adlandırılan bölümdür (Plan 30’da 20).
Tuğla payandalarla dengelenmiş gibi görünen bir çift orta sütunlu bu oda, her iki
tarafındaki daha küçük avlulara girebilmek için ustaca uzatılmış ve olasılıkla
yukarıda yer alan geniş bir balkona da destek olmuştur.641
Binanın tek törensel girişi de avlunun doğusundaki alanda yer almaktadır.
Planda B2 plankaresinde kısmen kazılmış olduğu görülen bir koridordan duvara
yaslanmış olarak duran pitosların bulunduğu bir bölüme girilir.(Plan 30’da 16) Bu
bölüm, güneyde yer alan, çatısı tek bir ahşap sütun üzerinde duran önemli bir kabul
odasına direkt geçişi sağlamaktadır. Duvarın yıkıntılarında görülen renkli sıva izleri
bu odaya ‘Painted Loggia’ isminin verilmesine neden olmuştur.
Binanın güney tarafında, yönetimle ilgili oda grupları bulunmaktadır. Bu
odalar, açık bir avlu ile birbirinden ayrılmaktadır. (Plan 30’da 1-3) Avlunun
düzlenmemiş zemini buranın sadece bir ışık kaynağı olarak kullanıldığına işaret
etmektedir. Oda gruplarından biri, iki uzun depo bölmesi (Plan 30’da 4 ve 14),
karışık düzenli merdivenler (Plan 30’da 9) ve daha aşağıdaki küçük bir odadan (Plan
30’da 2) oluşmaktadır. Diğer oda gruplarıysa, orta avludan girilebilen bir mekan
(Plan 30’da 7) ve bu mekandan geçilen içinde bir sarnıç bulunan avludan (Plan 30’da
13) oluşmaktadır.642
Binanın duvarlarının ortalama 1 m. yüksekliğe sahip temelleri, düzensiz
taşlarla yapılmıştır. Bunun hemen hemen yarı yüksekliğinde, her iki tarafta duvarın
yüzü ile aynı hizada kereste hatıllarla sağlamlaştırılmış ve 1 m. aralıklarla, çapraz
parçalarla birbirine bağlanmıştır. Kereste, sağlamlaştırma amacıyla aynı zamanda
temeller ve duvarın üst kerpiç yapısı içinde de kullanılmıştır. Duvarların üst yapısı
640 İbid: 118-121. 641 İbid: 109. 642 İbid: 110-111.
126
sistemsiz bir biçimde yerleştirilen, güneşte kurutulmuş kerpiçlerle inşa edilmiştir.
Ayrıca, bütün duvarların yüzeyleri çamur ile sıvanmıştır.643
Bu binanın işlenmiş taştan tamamen yoksun olmasının da ortaya koyduğu
gibi, binadaki sütunlar ahşaptan yapılmıştı. Sütunlar, bu veya diğer malzemelerden
yapılmış kaidelerin üzerinde yer alıyordu.
Binanın çatı sistemine hakkında, yangın geçirmiş odaların enkazları içinde
bulunan karbonize olmuş ahşaptan çatı kirişleri bilgi vermektedir. Bazı odaların blok
halinde çökmüş olan çatıları göstermiştir ki, bu çatı sisteminin üzerinde 15 cm.
kalınlıkta çamur ve kabaca kırılmış saz parçalarından oluşan bir tabaka
bulunmaktadır. Aynı kalınlıktaki ince kırılmış sazlı çamur ve en azından altı kez
tekrarlama izleri görülen çamur sıva çatı örgüsünü tamamlamaktadır.644
Beycesultan’ da OTÇ’ nı temsil eden IV. tabakadaysa kırık dökük taş bir
duvarın işaret ettiği tek bir bina seviyesinde, kademeli bir istila yıkıntısı ile
karşılaşılmıştır.645
IV.3.3.2. SERAMİK
Beycesultan’ da OTÇ’ na geçiş karakteri taşıyan VI. tabakada ETÇ
formlarının yanı sıra OTÇ’ nı karakterize eden seramikler birarada ele geçmiştir.
ETÇ formları arasında, ince bir şekilde boyanmış depaslar, çeşitli büyüklükte
testicikler, kırmızı çapraz bant bezemeli kaseler, kapaklı, kıvrımlı kulp ve ayaklı
çömlekler, sık çizi bezemelere sahip fincan ve kaseler yer almaktadır. Yerel
repertuardaki ‘Minyas’ kap formlarına daha sık rastlanmakla birlikte (Lev.
LXXXIV.a) bunlar tipik OTÇ formlarının sayısal olarak altında kalmıştır (Lev.
LXXXIV.b). Beycesultan’ da plastik süslemeli kaselere oldukça sık rastlanmış ve bu
tip OTÇ sonlarına kadar da yaygın kullanımını sürdürmüştür.646
OTÇ’ nın gelişkin evresini temsil eden V. tabakada, burma kulplu çömlekler,
kırmızı boya banyolu fincanlar ve kaselerle, birkaç insizeli seramik parçası haricinde
ETÇ malzemesine rastlanmamıştır. Bu tabakada, kırmızı veya devetüyü renkte, boya
643 İbid: 106. 644 İbid: 107. 645 İbid: 117. 646 İbid: 126 fig.2.
127
banyolu ya da perdahlı ‘Minyas’ formundaki seramiklerin sayısı fazladır (Lev.
LXXXIV.c).
Bu tabakada en çok küçük kaseler ele geçmiştir. Çoğu basit olan bu kaselerin
bazıları kırmızı boya banyoludur (Lev. LXXXIV.d). Bu kaplar kadar tipik ve sık
rastlanan bir grup da, önemli miktarda ve birkaç farklı formda ele geçen, metalik
kapların taklidi olan, keskin bir şekilde omurgalandırılmış kaselerdir (Lev.
LXXXIV.e). Metalik kulpları taklit edercesine yapılmış plastik süsleme, bu grup
kaselerde çok yaygın ve bayraklı’dakilerle tam bir uyum içindedir. Sepet kulplu ya
da kulpsuz birkaç formdaki akıtacaklı çömlekler (Lev. LXXXIV.f) ve yonca ağızlı
testiler (Lev. LXXXIV.g) ilk kez ortaya çıkmaktadır. Kaba hamurlu akıtacaklı
testiler saray yapısının içinde ele geçen pitoslar kadar yaygındır. Sarayda ele geçen
darbuka biçimindeki pithos ve bezemeli olan diğer bir pithosun (Lev. LXXXIV.h)
benzerleri Ugarit ve Girit’de mevcut değildir.647
OTÇ’ nın geç evresini temsil eden IV. tabakanın seramikleri nispeten daha
sade görünümlüdür. Seramiklerde, koyu kahverengi, kırmızı ve devetüyü boya banyo
yaygın olarak kullanılmıştır. Bununla beraber form çeşitliliği fazladır. İçe çekik
ağızlı kaseler ve ‘Minyas’ formları giderek gözden kaybolmuştur.
Bu dönemde, kulpları dikey ya da eğik olarak yerleştirilen kaseler
karakteristiktir. Bu kaselerde, sıklıkla kulbun birleşme yerlerinde bir yiv ve kulp
üzerinde de genellikle bir kabara bulunmaktadır (Lev. LXXXV.a). Yaygın formlar
arasında omurgalı ya da keskin profilli olarak tanımlanan kaseler iki yeni plastik
süsleme formuyla karşımıza çıkmaktadır (Lev. LXXXV.b). İki kulplu olan bir
varyasyon, kesme pencerelerle süslü yüksek bir kaide üzerine yerleştirilmiştir (Lev.
LXXXV.c).
IV. tabakada minyatür kaplardan çok sayıda ele geçmiştir. Yonca ağızlı
testicikler (Lev. LXXXV.d), dört yapraklı yonca ağızlı fincanlar (Lev. LXXXV.e) ve
küçük çömlekler bunlar arasında sayılabilir. Sepet kulplu çaydanlıklar (Lev.
LXXXV.f) kullanımına devam etmiştir.
OTÇ’ nın geç evresine özgü kaplar arasında, iki ve dört yonca ağızlı testiler
(Lev. LXXXV.g) ve çift konik formlu akıtacaklı testiler yer almaktadır. Huni formu
ilk kez bu tabakada ortaya çıkmış (Lev. LXXXV.h) ve GTÇ’ na kadar devam
647 İbid: 126,128 fig.3.
128
etmiştir.648
IV.3.3.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
Beycesultan’ da OTÇ karakterini yansıtan IV. ve V. tabakalarda toplam 112
adet küçük buluntu ele geçmiştir. Bunların malzeme gruplarına göre sayısal dağılımı
Tablo.8a’daki gibidir.
IV.3.3.3.a. MADENİ ESERLER
Tabaka V ile M.Ö. II. binin sonlarına tarihlenen I. tabaka arasında en yaygın
alet keskilerdir. Ele geçen aletlerin % 42’sini oluşturur. V. tabakadaki bu keskiler
dört farklı tipte üretilmişlerdir. Birinci tip, kaba bir deliğe sahip olanlardır (Lev.
LXXXVI.a). İkinci tip, düz metal bir parçadan dikdörtgen şeklinde yapılmıştır (Lev.
LXXXVI.b). Üçüncü tip, sap kuyruğu eğri olan küçük keskilerdir (Lev. LXXXVI.c).
Dördüncü tip ise, ortası giderek incelen bir formdadır (Lev. LXXXVI.d).
Beycesultan’ da ikinci en yaygın metal alet grubu bızlardır. V. tabakada iki
örnek ele geçmiştir.
İğne tipleri, çift koni (Lev. LXXXVI.e) ve küresel (Lev. LXXXVI.f) başlı
örneklerle sınırlıdır. Şişler ise (Lev. LXXXVI.g) her gün kullanılan ve ele geçen
ağırlık ve ağırşaklarla birlikte tekstil üretimi hakkında bize bilgi veren buluntulardır.
Silah repertuarında, kolcukları olan ve ince-uzun yapılı saplı yassı bir balta
göze çarpmaktadır (Lev. LXXXVII.a). Bu form Maxwell-Hyslop tarafından Tip II
olarak tanımlanmış gruptandır. Ayrıca kurşundan yapılmış kaba bir asa başı da ele
geçmiştir.
Beycesultan’ da ele geçen değerli madeni buluntular bu tabakadaki saraydan
ele geçmiştir. Bu buluntular; gümüşten çizi bezemeli bir küpe ve dört bilezik, gümüş
bir halka ve bir yüzüktür.649
IV. tabakada iğne başlarına ait formlar çeşitlilik göstermektedir. En yaygın
tipi, üzeri basitçe yuvarlatılmış olan iğnelerdir (Lev. LXXXVII.b). Aynı zamanda
çift koni biçimli başlar da görülür. Bunların bazıları çizi bezemeli, bir kısmı da 648 İbid: 128 fig.4. 649 Mellaart-Murray 1995: 114-115 fig. O.1, O.2.
129
boyunlarının çevresine çizi bezeme eklenmiş olan melon biçimlidir (Lev.
LXXXVII.c). Bir kısım iğneler de küresel başlıdır.
Bu tabakada yalnızca iki şiş, iki bız ve bir keski ele geçmiştir.
Beycesultan metal işçilerinin ustalığını en iyi gösteren örneklerden biri yine
bu tabakada ele geçmiş olan bir mızrak ucudur (Lev. LXXXVII.d). Bulunan diğer
silahlar oldukça sıradandır. Hepsi Maxwell-Hyslop’un Tip II’ sine ait olan üç tane
saplı yassı balta ve sapsız bir yassı balta bunlar arasında söylenebilir.
Bu tabakada kıymetli metallerden yapılmış eserler arasında yalnızca tek bir
gümüş halka vardır ve kırık olarak ele geçmiştir.650
IV.3.3.3.b. P.T. ESERLER
OTÇ ve GTÇ tabakalarından ele geçen p.t. buluntuların en yaygını
ağırşaklardır. Ağışaklar dönem boyunca bezeme ve form bakımından bazı gelişmeler
göstermiş, insizelerin beyaz renkle doldurulması süsleme metodu olarak
kullanılmaya devam etmiştir. OTÇ başlarında ETÇ I ve II dönemlerinin küçük zarif
çift konik ağırşakları, yassı bir çift koni formuyla tanımlanır. Yalnızca yassı üst
kısmı üzerinde beyazla doldurulmuş insize süsleme görülür. Bu, ETÇ III başlarında
görülen bir yönelmenin OTÇ süresince yarı bezemeli çift konik yassı olan bu
formunun devam ederek tercih edilen bir form olduğunun açık bir ifadesidir.651
Batıdaki tepe üzerinde V. tabaka yapılarının Alan 4’deki iki döşemesinin
altında ETÇ-OTÇ geçiş tabakasına verilen bir mühür ele geçmiştir. Bu, yumru delikli
p.t. bir damga mühürdür (Lev. LXXXVIII.a). Mührün ‘iri başlı çivi’ formu bu
dönemin mühürleriyle bütünüyle uygundur. Mührün damgalanan yüzeyi basit ya da
bozulmuş anlamlı hiyeroglif işaretlerden oluşur.Prof. Bossert, bu işaretlerin
kesinlikle hiyeroglif olduğunu ifade etmiş ve bu işaretleri ilk olarak ‘i-ha-a’ olarak
okumuş daha sonra ‘zi-ha-a’ olarak düzeltilmiştir. 652
V. tabakada ele geçen sekiz ağırşaktan yalnızca ikisi özenli yapılmıştır.(150)
Bu örneklerde siyah kil beyazla doldurulmuştur. Yine aynı tabakadan bulunan p.t. bir
hayvan figürini kabaca yapılmıştır (Lev. LXXXVIII.b). Beycesultan’ da ele geçen
650 İbid: 115 fig. O.3, O.4. 651 İbid: 118. 652 İbid: 119; Lloyd-Mellaart 1965: 36 fig. A.15.
130
diğer insan ve hayvan figürinleri gibi, düzgün olmayan formlarıyla, anlamlı bir
nesneden çok bir çocuk oyuncağı olarak değerlendirilmesi mümkündür.653
IV. tabakadaysa iğ ağırşakları (Lev. LXXXVIII.c) ve bir de dokuma ağırlığı
ele geçmiştir (Lev. LXXXVIII.a). Farklı olarak ele geçen dört modelden biri, gözleri
ve kulakları plastik olarak eklenen bir at başı, göze çarpacak şekilde belirgin cinsiyet
organlarıyla iki erkek figürini654 (Lev. LXXXVIII.e) ve bir sandala aittir.655
IV.3.3.3.c. TAŞ ESERLER
V. tabakada ele geçen üç adet kalıptan biri (Lev. LXXXIX.a), üç farklı bıçak
üretmek için kompozit bir formda hazırlanmıştır. Diğer kalıplar, balta sapı üretmek
amacıyla hazırlanmışlardır.
Mermerden yapılmış olan figürinler, ETÇ Anadolu’sunun yassı figürinlerini
hatırlatmaktadır. Lev. LXXXIX.b’de gösterilen örneğin yüz özellikleri çizilerek
verilmiştir.
V. tabakada görülen taş çanaklar, yoğun olarak R Alanındaki dini yapılardan
ele geçmiştir. Bunlar, kutsal alanlarda kişisel kült eşyaları ile adak olarak sunulan
seramikler arasına konmuştur. Genelde siyah kristalimsi bir taştan yapılmaktadırlar
(Lev. LXXXIX.c). Bazıları çıkıntılı bir kulba sahiptir.
Bu tabakada ele geçen taş aletler arasında; ucunda bir deliği olan yassı bir
bileytaşı (Lev. LXXXIX.d) ve küçük bir balta yer almaktadır (Lev. LXXXIX.e).
Silahlarsa nadirdir.
Her iki ucunda delik bulunan yarımay biçimli p.t. buluntuları hatırlatan
buluntular bu tabaka da taştan yapılmış örnekleriyle ele geçmiştir (Lev. XC.a). Söz
konusu bu buluntuların fonksiyonu p.t. benzerleri kadar açık değildir.
IV. tabakanın en erken safhasından V. tabakadakinlere benzer iki küçük siyah
çanak ele geçmiştir. Bunlardan bir tanesi ağızdan çıkıntılı bir kulba sahiptir (Lev.
XC.b).
Yine IV. tabakada olasılıkla bir mühür üretmek amacıyla hazırlanan bir kalıp
(Lev. XC.c), oldukça tahrip olmuş antropomorfik bir figürinin gövde kısmı, parlak
653 Mellaart-Murray,loc.cit.: fig. O.13. 654 Mellaart-Murray,loc.cit.: fig. O.21. 655 Lloyd-Mellaart 1956: 133,138.
131
yeşil taştan yapılan küçük bir balta ve parlak siyah bir taştan yapılan ağır bir asa başı
ele geçen buluntular arasında yer almaktadır (Lev. XC.d).
OTÇ ve GTÇ’ nın diğer tabakalarında da ele geçen kılıç sapları, bu tabakada
da ele geçmiştir. Bunun dışında kabartma dekorasyonlu, insize bezemeli yeşil taştan
kırık bir pandantif bu tabakanın ele geçen tek süs eşyasıdır. 656
IV.3.3.3.d. KEMİK ESERLER
Beycesultan’ da OTÇ dönemine tarihlenen kemik buluntular, GTÇ dönemine
göre çok daha kalitesiz yapılmıştır ve süslemeden çok işlevsellik ön planda
tutulmuştur. V. tabakada bu amaçla yapılan dört tane bız ele geçmiştir.
IV. tabakada ise kemik buluntu ele geçmemiştir.657
IV.3.4. GTÇ TABAKALARI
IV.3.4.1. MİMARİ
Bu döneme tarihlenen en önemli mimari kalıntılar arasında, R alanında açığa
çıkarılan megaron biçimli kutsal alanlar ile J ve L alanlarında açığa çıkarılan, II.
tabakaya tarihlenen ‘Küçük Saray’ yer alır. Şarap ve yiyecek depolamaya yönelik
alanlar, hizmetçi ve seyislerin oturduğu mahalleler, caddeler ve ahırlar bu dönemin
yerleşim modelini oluşturmaktadır.658
GTÇ’na tarihlenen yerleşmenin en erken binaları, höyüğün doğu tepesinde
III. tabakaya tarihlenen yapılardır (Plan 31). Sınırlı bir alanda açığa çıkarılan
kalıntılar, bu yerin yoksullaştırılmış karakterini ortaya koymak için yeterli olmuştur.
Yapılan çalışmalarda, her biri 3 m. genişliğinde olan iki paralel caddenin 1:40’lık bir
eğimle höyüğün doğu yamacından yukarıya doğru yükseldiği görülmüştür. Tüm
yerleşim, bir duvarla çevrelenmiştir ve bu duvar kuzey ve batı yönlerinde açığa
çıkarılmıştır.
656 Mellaart-Murray,op.cit.: 121-122 fig. O.24, O.28. 657 İbid: 124. 658 Joukowsky,op.cit.: 211.
132
Bu caddelerin arasına ve yanlarına, mimari planlama az veya hiç gözönüne
alınmadan evler yerleştirilmiştir. Duvarların kalınlığının nadiren 50 cm.’ yi geçtiği
bu yapılar, düzensiz taş temeller üzerine kerpiçten oluşmaktadır. Bazen, bağlantılı
tek bir ev şeklinde tanımlanabilecek formda, odalar ve avlular gruplanmıştır.
Yapıların bazılarında çeşitli çıkıntıları olan kilden bir çerçeve ile çevrili geleneksel
ev içi ocakları vardır.659
Düzensiz görünümlü III. tabaka yapılarından sonra gelen II. tabaka, yüksek
zenginlik ve saygınlık dönemini ortaya koymaktadır (Plan 32). Bu dönemde, iki
paralel caddenin her iki tarafında birbirlerini gruplandıran binalara, OTÇ sarayı
döneminde olduğu gibi nehri geçerek tepeye kıvrılan bir yolla ulaşılıyordu. Bu yol
olasılıkla ‘Güney Caddesi’ydi. ‘Kuzey Caddesi’ ise merkezi bir pazar yeri olan açık
bir alana ulaşmaktadır.
Yerel bir yöneticinin sarayı olarak değerlenirilen ve II. tabakaya tarihlenen
‘Küçük Saray’ olarak adlandırılan saray yapısı, N ve K olarak adlandırılan açmalarda
tespit edilmiştir (Plan 33).660 Bir iç bağlantıyla iki kere tekrarlanan bu bina, standart
bir birimden ibarettir. Her bir birimde öncelikle dikdörtgen bir avlu ve buna bağlı iki
oda yer alır. Bu odalar, bir taraftan avluya açılan portiko şeklinde girişe sahip bir
oturma odası ve olasılıkla yatak odası olarak kullanılan daha küçük bir odadan
oluşmaktadır.
‘D Ünitesi’ olarak adlandırılan birimin avlusunda, ortaya yakın bir yerde
etrafı kaldırım gibi çevrili sonradan inşa edilmiş bir ocak bulunur. Kuzeybatı
köşesinde ise yan yana duran iki büyük pithos açığa çıkarılmıştır.
Bunun yanında yer alan ‘E Ünitesi’nde ise, bu binalarda karakteristik olduğu
üzere bir kapı ile birleşmektedir. Giriş, küçük taşlar ve sıva ile birbirine tutturulmuş
ve kesilmemiş üç kütükten oluşmaktadır. Eksen taşı üzerine kapının asıldığı bir
taraftaki pervaz basit bir sıva ile sıvanmıştır. Kapının üzerine kapandığı diğer pervaz,
duvarın tam kalınlığında kesilmiş ve üzeri sıvanmış yarım daire şeklindeki bir ağaç
gövdesinden yapılmıştır. Bu durumda oda portikolu bir oturma odasıdır. Avlu tarafı
boydan boya açıktır.661
659 Lloyd 1972: 7-9. 660 Lloyd-Mellaart 1956, 104. 661 Lloyd,op.cit.: 9-10.
133
Portikonun bitişiğinde standart bir kapı ile girilen daha küçük bir oda vardır.
Burası bir depo görünümünü sunmaktadır. Portikonun batı ucunda üç yüksek pithos
yer almaktadır.
Yapının tümü binanın bütün genişliğini kaplayan bir oda veya avlu tarafından
tamamlanıyor ve merkezi tahta direkli geniş bir kapı ile doğu tarafından girişi
bulunuyordu. İçersinde güney duvarı boyunca uzanan büyük bir oturma sırası açığa
çıkarılmıştır.662
Yerleşimin Kuzey Cadde’sinin ötesinde yer alan binalar kompleksi arasında
en önemli yapı, ‘Megaron A’ olarak tanımlanmıştır.Yapının en göze çarpan özelliği,
açık sundurmalı ve merkezi yuvarlak bir ocağa sahip büyük salonudur.663
8.00x3.50 m. ölçülerinde olan salonun ortasında bulunan ocak 1.40 m.
çapındadır. Kalın bir moloz üzerine yüzeyi kalın bir sıva ile kaplanmış ve etrafı
çevrilmiştir. Hemen yanında dikdörtgen şeklinde daha küçük boyutlu bir pişirme
ocağı bulunmaktadır. Doğu duvarının temeline dayalı olarak 21 cm. yüksekliğinde
sıvalı tuğladan bir oturma sırası ve batı duvarının ortasında ‘sundurma’ya açılan iki
basamaklı bir kapı bulunmaktadır. Binanın bu bölümü, batı ucunda geniş bir avluya
açılmaktadır. Salon ve sundurma, ortalama 1.74 m. genişliğinde bir dizi yan oda ile
caddeden ayrılmaktadır. Burada cadde girişi küçük bir odaya açılmakta ve büyük
taşlarla döşenmiş bir ‘arınma-yıkanma’ alanından küçük bir antrenin içine ve oradan
da kendisinin doğu ucunda ana salonun içine girilmektedir.664
Sundurmanın kuzey duvarına ait yapısal detaylar ilgi çekicidir. Bu çıkıntı
duvarlarının megaron sundurması oluşturan dış ucu ETÇ dönemine tarihlenen
yapılarda da görülmüştür.665
Megaron A’nın doğusundaki mekanın içinde, doğu ve batı taraflarda yerin
üzerinde duran iki sıra halinde dört pithos açığa çıkarılmıştır. Boyları yaklaşık 1.50
m. kadar olan bu pithosların içinde çeşitli tahıllar depolanmıştı. Odanın kuzeybatı
köşesinde, kısmen tuğla kısmen de tahtadan yapılmış bir merdiven ele geçmiştir.
Mekanın içinde sayıları 64’ü bulan tam kap açığa çıkarılmıştır.
662 İbid: 11. 663 Lloyd-Mellaart,loc.cit. 664 Lloyd,op.cit.: 11-12. 665 Lloyd-Mellaart 1962: 60-61.
134
Megaron A’nın kuzeyine doğru, oldukça geniş planlanmış bir dış binalar
grubu açığa çıkarılmış ancak yapıların fonksiyonları anlaşılamamıştır.666
II. tabakanın bir yangınla tahrip olmasından sonra, Ib yerleşiminde inşa
teşebbüsleri olmuş ancak daha sonra bilinmeyen bir nedenle halk başka bir yere
gitmiş ve Beycesultan’daki doğu tepesi bir çiftlik evi hariç terk edilmiştir. Bu
nedenle Ib mimarisi hakkında fazla bir bilgiye sahip olunamamıştır.
Ele geçen kalıntılarla Ib tabakasında (Plan 34), II. tabakaya tarihlenen paralel
caddelerin her ikisi de kullanılmış, yeni dönemde çakıl taşları ve kırık çömlek
parçalarıyla döşenmiştir. Yeniden inşa etmede ana teşebbüsler, iki cadde arasındaki
alanın doğu bölümüyle sınırlı kalmıştır.667
Ia seviyesinde megaron ve ona bağlı bölümler, GTÇ’nın son yıllarının doğu
tepesinde var olan tek yapısıdır. Megarona ait salonun ortasında yine yuvarlak bir
ocak bulunmaktadır. Ana salonun batı duvarında, bir tanesi dış binadaki bir odaya
açılan iki açıklık bulunuyordu. Burada, bir köşede taş döşeli bir yıkanma-arınma yeri
vardı. Geriye kalan dış binalarınsa herhangi bir özelliği yoktu.668
Doğu tepesindeki II. tabaka yapıları gibi Batı tepesinde yer alan II. tabaka
yapıları da bir yangın sonucu yıkılmışlardı. Batı tepesinde bu döneme ait olarak iki
müstakil ev ve kısmen bir üçüncüsünün bölümlerinden oluşan kalıntılar açığa
çıkarılmıştır.
Her bir ev, olasılıkla çatısız bir avlu, ona açılan bir sundurma odası ve biraz
daha yüksek bir seviyede geride bulunan bir veya daha fazla odadan oluşuyordu. Batı
tarafındaki ilk evde, yere dik bir şekilde oturtulmuş bir pithos dışında avluda pek bir
yerleşim izi yoktu. İkinci ev, birinciden bir duvarla ayrılıyordu ve hemen hemen aynı
ögelerden oluşuyordu.
Beycasultan’ da GTÇ’ na tarihlenen kutsal alanlar, daha çok yerleşimin
kuzeyinde açığa çıkarılmışlardır. III. ve II. tabaka kutsal alanlarının planlaması, esas
olarak ETÇ’ dakilere uymaktadır. Kutsal alanlar, her biri birbirine bitişik, dikdörtgen
bir ana bölme, bir taraftan buraya ulaşılan bir çeşit antre ve diğer taraftan da, belki de
rahibin kullanımına ayrılmış olan daha küçük bir bölmeye açılan kapısı olan
666 Lloyd,op.cit.: 13. 667 İbid: 17. 668 İbid: 17-18.
135
yapılardan oluşmaktadır.669
IV.3.4.2. SERAMİK
Beycesultan’ da GTÇ seramiği III, II ve I. tabakalardan ele geçmiştir.
Seramik geleneği OTÇ-GTÇ geçiş evresi karakteri taşıyan IVa tabakasından devam
eder niteliktedir. Bu dönemde seramikte bir canlanma söz konusudur. IVa’ nın
fakirleşmiş seramik repertuarı, III. tabakada kırk yeni formun görülmesiyle büyük
oranda artmıştır.
III. tabaka seramikleri, sıklıkla metalik bir parlaklık veren mikalı boya
banyolu ya da kırmızı veya kahverengi astarlı, karakteristik olarak perdah
bezemelidir. Oldukça parlak yapıda olan bu seramik II. tabakada da varlığını
sürdürmüş ve seramiğin % 90’ını oluşturmuştur. Bu tabakada da seramiğin hemen
hemen hepsi mikalı bir boya banyo ile kaplıdır.670
II. tabakada farklı olarak ‘Gold Ware’ olarak tanımlanan perdahsız bir grup
daha ele geçmiştir. Bu kaplarda altın mika banyonun rengi solmuştur ve
yıkandığında gözden kaybolmaktadır. Ib tabakasında yeni bir perdahlı seramik ele
geçmiştir. Yine çark yapımı ve astarlı olan bu grubun en belirgin özelliği renklerde
görülen değişikliklerdir. Çikolata kahvesi, koyu kırmızı, pembe, portakalımsı kırmızı
ve parlak devetüyü görülen renklerin başlıcalarıdır.671
Beycesultan GTÇ seramiklerinin büyük bir kısmı kaliteli, devetüyü, portakal
ya da tuğla kırmızısı renkte hamurlu, iyi arıtılmış kil yapısına sahip ve hızlı dönen
çarkta şekillendirilmiş kaplardan oluşur. Kaba ve basit olan kaplar çok az oranda
görülür. Bunlar da daha çok mutfak kaplarında görülen tiplerdir.
Beycesultan GTÇ seramiğinin % 90’ından fazlasına astar ya da boya banyo
uygulanmıştır. En yaygın mallardan biri; kırmızı, devetüyü, kırmızımsı kahverengi
astarlı, perdahlı ve perdah bezemeyle bezenmiş olan gruptur. Diğer bir grupsa, OTÇ
tekniğinin bir devamı olarak, siyahımsı kahverengi boya banyolu ve yüzeyi mat olan
seramiklerden oluşur. Ancak bu dönemde daha kaliteli yapılmıştır.
669 İbid: 19-20. 670 Mellaart-Murray,op.cit.: 1. 671 İbid: 21.
136
IVa tabakasında olduğu gibi, III. tabakanın da en tipik seramiği bakırımsı
kırmızı renkte boya banyolu olanlardır. Ancak bunun yanında altın renginde ve
gümüşümsü gri renkte boya banyolu örnekler de mevcuttur.672 Bu tip boya banyo
GTÇ’ nin diğer iki tabakasında daha yaygın kullanılmıştır. Basit boya banyolu kaplar
GTÇ’ nın sonuna kadar görülmeye devam etmektedir.673
Beycesultan GTÇ tabakalarında görülen seramik formlarının başlıcaları
şunlardır: Kadehler, ayaklı kaseler, meyvelikler, yonca ağızlı fincanlar, kulplu
bardaklar, minyatür yiyecek kapları, basit kaseler ve tabaklar, keskin profilli
çanaklar, tek ya da çift kulplu kaseler, yonca ağızlı testiler, armut biçimli şişeler,
mercimek formlu mataralar, askoslar, kesik akıtacaklı testiler, akıtacaklı
çaydanlıklar, çeşitli büyüklükte vazolar ve pithoslardır.674 Kap formlarının
çoğunluğu IVa tabakasından devam eden geleneği sürdürmektedir. Bu formların
sınıflanması ve Beycesultan GTÇ’ nı oluşturan tabakalar içindeki varlığı Tablo.9’da
gösterilmiştir.
Bu formlar içinde yer alan; ayaklı kaseler, dörtlü yonca ağızlı fincanlar, basit
kase ve düz tabaklar, keskin profilli çanaklar, kalınlaştırılmış ağızlı dibi sığ kaseler,
tek ya da çift kulplu kaseler, metalik fincan altlıkları, tabaklar,iki ya da üçlü yonca
ağızlı testiler, kesik akıtacaklı testiler ve akıtacaklı çaydanlıklar OTÇ’ nı temsil eden
IVa tabakasından gelişimini devam ettiren formlardır.
Kadehler, Beycesultan GTÇ için karakteristik olan yeni bir formdur. Sıklıkla
üzerleri perdah bezemeyle bezenmiştir (Lev. XCI.a).675 OTÇ’ dan devam eden bir
form olan ayaklı kaselerin (Lev. XCI.b) benzerleri, Mersin’in XI. tabakasından ele
geçen ve pedestal goblet olarak tanımlanan kaplara form olarak benzerdir.676
Meyvelikler, III. ve II. tabakanın yeni ve en popüler formudur. Bunlar aslında
kadeh ya da ayaklı kaselerin en geniş formlarıdır (Lev. XCI.c).677 Meyveliklerin
benzer formları Tarsus-Gözlü Kule’ de GTÇ I tabakalarında bulunmuştur.678 Geniş
meyvelikler III. tabakada görülmekle birlikte II. tabakada oldukça yaygındır.
672 İbid: 1. 673 İbid: 56. 674 İbid: 3-5. 675 İbid: 3 fig. P.1: 19-20. 676 Garstang 1953: fig. 144 n. 1-8. 677 Mellaart-Murray,loc.cit.: fig. P.1: 23-24. 678 Goldman 1956: fig. 303 n.974-976 çiz. fig.377 n. 974-976.
137
Basit kaseler ve düz tabakların kaideleri düz ve profilleri keskin değildir
(Lev. XCII.a).679 Benzer tipte kaseler Tarsus-Gözlü Kule680 GTÇ I evresinde ve
Mersin-Yümüktepe’ de681 OTÇ olarak tarihleyebileceğimiz XI. tabakada ele
geçmiştir.
OTÇ’ nın çok bilinen bir formu olan keskin profilli kaselerin çoğu halka
diplidir (Lev. XCII.b).682 Çukurova Bölgesi’nde bu tip çanakların benzerleri Mersin-
Yümüktepe683 ve Tarsus-Gözlü Kule’nin684 GTÇ I tabakalarında bulunmuştur. Yine
kaselerin bir başka varyasyonu olan dibi sığ, ağzı kalınlaştırılmış olan kaselerin685
(Lev. XCII.c) benzerlerine Tarsus-Gözlü Kule’nin OTÇ tabakasında rastlanmıştır.686
OTÇ’ nın bir başka yaygın formu olan tabaklar, Beycesultan’ ın GTÇ
tabakalarının her üçünde de karşımıza çıkar (Lev. XCII.d).687 Oldukça yaygın olan
bu forma da, Tarsus-Gözlükule688 ve Mersin-Yümüktepe’de689 rastlanmaktadır.
Yuvarlak ağızlı690 (Lev. XCII.e) ve iki ya da üçlü yonca ağızlı testilerin 691
(Lev. XCII.f) benzerleri Tarsus-Gözlü Kule’de692 ele geçmiştir.
Akıtacaklı kaplar grubunda yer alan mercimek formlu mataralar, Orta
Anadolu kökenli kaplardır. Beycesultan’ da bulunan beş matara biçimli kaptan ikisi
III. tabakada, diğer üçüyse II. tabakada ele geçmiştir. III. tabaka mataralarından biri
(Lev. XCIII.a) yuvarlak ağızlı, uzun boyunlu, mercimek formunda gövdeli ve
boyundan omuza tek kulplu, ikincisi yine aynı özelliklere sahip olmakla beraber tek
kulp boyundan karına bağlanmış ve boyun da kulp tarafına doğru meyilli olarak
oturtulmuştur (Lev. XCIII.b). Bu kaba yandan bakıldığında ‘askos’ olduğu izlenimini
vermektedir. Bu mataranın bir eşi de II. tabakada bulunmuştur. Ancak, II. tabaka
örneğinin gövdesi asimetrik mercimek formundadır. II. tabakanın diğer iki matara
biçimli kabı üç kulpludur ve basık küre biçimli gövdelerinin boyun kulbunun
679 Mellaart-Murray,loc.cit.: fig. P.3: 1-4. 680 Goldman,op.cit.: fig. 376 n.956-957. 681 Garstang,op.cit.: fig. 147 n. 16. 682 Mellaart-Murray,loc.cit.: fig. P.3: 5-11. 683 Garstang,op.cit.: fig. 157 n. 9. 684 Goldman,op.cit.: fig. 375 n. 988 fig. 376 n. 970-971. 685 Mellaart-Murray,loc.cit.: fig. P.3: 12-19. 686 Goldman,op.cit.: fig. 372 n. H. 687 Mellaart-Murray,op.cit.: 4 fig. P.4: 15-19. 688 Goldman,op.cit.: fig. 384 n. 1137, 1119. 689 Garstang,op.cit.: fig. 177 n.2. 690 Mellaart-Murray,loc.cit.: 4 fig. P.5: 3. 691 Mellaart-Murray,loc.cit.: fig. P.5: 1,2,8. 692 Goldman,op.cit.: fig. 306 n. 1018 fig. 379 n. 1015 fig. 307 n. 1030.
138
bağlanmadığı tarafı düzleştirilmiştir. Bu görünüşleri ile askosları hatırlatan bu matara
biçimli kaplar II. tabakada, R alanında ortaya çıkartılmış kutsal bir yapıda in situ
olarak bulunmuştur.693 Benzer matara formunda kaplar, Tarsus-Gözlükule’ de694 ve
Mersin’de de ele geçmiştir.695
Akıtacaklı kapların son grubunu oluşturan çaydanlıklar696 (Lev. XCIII.c),
GTÇ tabakalarının hepsinde görülürken benzerlerine, Çukurova Bölgesi’ nde Tarsus-
Gözlükule’ nin OTÇ tabakalarında rastlanmıştır.697
Beycesultan’ da ele geçen ithal Miken parçası, kırmızı renkte paralel bantlarla
bezenmiş, Miken IIIA ya da B tipinde bir üzengili vazo parçasına aittir. Bu parça, J
alanında I n.lu odada ele geçmiştir. Beycesultan III’ün geç safhasına tarihlenmektedir
(Lev. XCIII.d). Stubbings, bu parçanın Tell el Amarna’da bulunanlara benzediğini ve
M.Ö. 1360-1240 arasına tarihlenmesinin mümkün olduğunu belirtmektedir.698
Beycesultan seramiğine uygulanan bezemeler arasında; kaba evle ilgili kaplar
üzerine uygulanan ip baskı, pithoslar üzerine damga mühür baskıları, boynuzlu
altarlar ya da ocaklara uygulanan yiv şeklinde paralel yatay çizgiler, dalgalı hatlar ve
sıklıkla uygulanmakta olan perdah bezeme yer almaktadır.699
Beycesultan GTÇ’ da ele geçen seramik formları arasında yer alan banyo
küvetleri, şişeler, kapaklı kaseler, gaga ağızlı akıtacaklar, mataralar, tek kulplu
testiler, yarım ay kulplu uzun çömlekler, libasyon silahları ve çeşitli tiplerdeki
kaseler Orta Anadolu’dan bilinen formlardandır. Bunlar oldukça iyi parlatılmış ve
kırmızı ya da turuncu renklerdedir. M.Ö. XII. yy.’ ın başında Hitit İmparatorluğu
yıkıldığında, kuzeyden ve doğudan gelen sığınmacıların Beycesultan’ın yerel
nüfusuna katılmış olması, I. tabakadaki çanak çömleğin nispeten karışık olmasının
sebebi olmalıdır.700 Orta Anadolu’da görülen bu formların hepsi Boğazköy’de
mevcuttur. Ancak Boğazköy’de ele geçen iyi perdahlı dar boyunlu çömlekler ve
şişeler XV-XIV. yy.’ ın orta evrelerine tarihlenmiş, geç evredeyse ele
693 Bilgi 1982: 26 tablo. 14. 694 Goldman,op.cit.: fig. 322 n.1196, 1194. 695 Garstang,op.c.t.: fig. 157 n. 15-17. 696 Mellaart-Murray 1995, 4 fig. P.8: 1-7. 697 Goldman 1956, fig. 370 n. 868, 871, 872. 698 Mellaart 1970, 63-65 fig. 4. 699 Mellaart-Murray,op.cit.: 2; Mellaart 1970: 62. 700 Lloyd-Mellaart 1956: 135.
139
geçmemişlerdir. Bir başka deyişle, son evre ile birlikte ortaya çıktıkları Beycesultan I
için çok erkendirler ve Boğazköy’deki benzerlerine nispeten daha kalitesizdirler.701
Sakarya havzasından Beycesultan’ın kuzeybatısına doğru yapılan sistematik olmayan
yüzey araştırmaları ve Konya’nın batısında ele geçen buluntular, Beycesultan I’e
gelen bu kaliteli seramiğin nereden gelmiş olabileceğine ışık tutmaktadır.
Niğde’nin Ulukışla ilçesinde yer alan ve ‘Gülek Boğazı’ na yaklaşık 50 km.
uzaklıkta bulunan Porsuk Höyük’ün V. tabakasında çok sayıda kaliteli Hitit
malzemesi ele geçmiştir.702 Kilikya kapılarına hükmeden stratejik bir konumda yer
alan bu yerleşim olasılıkla bir Hitit garnizonu tarafından işgal edilmiştir.
Beycesultan’ a 100 km. uzaklıkta yer alan bu höyük, güneybatı Anadolu kültüründe
önemli boşlukları dolduracak gibi görünmektedir.703
Mellaart, Boğazköy’deki örnekleri pek yansıtmayan, daha eski ve daha geç
Orta Anadolu modasının bir karışımı olan malzemenin, Marassantiya (Kızılırmak)
Irmağı’nın batısında gelişerek, aynı özellikleri sergileyen Aphrodisias’daki Pekmez
Höyük yerleşmesi dahil704, Beycesultan ve hemen çevresindeki bölgeye buradan
ulaştığını öne sürmektedir.705
IV.3.4.3. KÜÇÜK BULUNTULAR
Beycesultan GTÇ’ nı yansıtan III-II ve I. tabakalarda toplam 222 adet küçük
buluntu ele geçmiştir. Bu buluntuların malzemelere göre sayısal dağılımı
Tablo.8b’de verilmiştir.
IV.3.4.3.a. MADENİ ESERLER
Alet repertuarı, III. tabakada çok çeşitlilik gösterir. V. tabakada ele geçen
delikli keski tipi bu tabakada yeniden bulunmuştur. Ancak form olarak daha geniş,
ağır ve çok kaliteli bir alete dönüşmüştür (Lev. XCIV.a). Bu tabakada görülen yeni
bir keski tipi spatula formludur (Lev. XCIV.b). Görülen diğer aletler arasında bir de
701Mellaart-Murray,op.cit.: 93-94. 702 Dupre 1983: 13-15. 703 Mellaart-Murray,op.cit.: 95. 704 Joukowsky 1986: 162, 460-469. 705 Mellaart-Murray,op.cit.: 94.
140
tığ bulunmaktadır (Lev. XCIV.c).
III. tabakada, Beycesultan’ da M.Ö. II. bin hançerlerinin en erken örnekleri
görülür (Lev. XCIV.d). Bunlardan biri ortasına doğru kalınlaşan basit bir bıçak
ağzına sahiptir. Diğer örneğin sap kısmına faklı olarak perçin çivisi delikleri
eklenmiştir.
I. tabaka haricinde, diğer II. bin tabakalarında olduğu gibi, III. tabakada da
yassı saplı bir balta üretilmiştir (Lev. XCIV.e). Bunun erken örneklerden farkı
ufaklığı ve bıçak sapının küt olmasıdır. Ölçülerine göre bir silah olmasından çok,
ağaç işçiliğinde kullanılan bir alet olması daha olasıdır.
Kırık bir spiral olması gereken örneğin dışında bu tabakadaki iğneler erken
tiplerden pek farklı değildir.
III. tabakadaki kişisel süs eşyaları, üç gümüş ve iki bakır alaşımı halkadan
oluşmaktadır. Üzerlerinde çarpı işareti bulunmaktadır.706
II. tabaka genel olarak aletler açısından fakirdir. Bu tabakada sadece bir tane
bız ve işlevleri kesin olarak bilinmeyen ancak olasılıkla alet olan üç buluntu ele
geçmiştir.
Aletler açısından fakirse de bu tabaka silahlar açısından zengindir. Diğer
metal buluntulara göre silah örnekleri sayıca daha fazla ele geçmiştir. L açması
atölyelerinden 14 n.lu odada iki ok ucu (Lev. XCIV.f) bulunmuştur.707
II. tabakadan ele geçen yaprak biçimli iki oktan biri X açmasından, diğeri ise
SX açmasından bulunmuştur. R açması Doğu kutsal alanında iki ok ucu, yuvalı bir
mızrak ucu ve bir bıçak ele geçmiştir.
Atölye, kutsal alan ve depo odalarından ele geçen silahların durumu, buradaki
yapıların bir yangınla tahrip olmuş olduğunu ortaya koymaktadır.
II. tabakanın ele geçen silahları arasında, A açmasından sap kuyruklu kenarlı
bir hançer bıçağı, K açmasından başka bir sap kuyruklu hançer bıçağı, R açmasından
tek perçin çivisi delikli bir hançer bıçağı (Lev. XCV.a) ve G açmasında Maxwell-
Hyslop’un Tip I’ine ait saplı kolcuklu bir balta (Lev. XCV.b) bulunmaktadır.
Süs eşyaları arasında birbirine geçen iki halkadan oluşan bir bilezik, sekiz
tane de halka bulunmuştur.
706 Mellaart-Murray,op.cit.: 115-116 fig. O.5, O.6. 707 Lloyd-Mellaart 1955: 91.
141
II. tabakada tek bir metal kap örneği ele geçmiştir. Bu kap parçası, L
açmasında atölyede bulunmuş, bakır alaşımından yapılmış ve basit olarak
kabartılarak yapılan bir süslemeye sahiptir.
II. tabaka gibi GTÇ’nın bu son safhası da aletler açısından fakirdir. Basit düz
formlu bir keski ve uğradığı korozyondan dolayı güçlükle tanımlanabilen bir diğer
keski bu tabakadan ele geçmiştir.
Bu tabaka iğneleri, düzleştirilmiş disk başlı repertuara aittir. Şişler ise daha
önceki dönemlerde de kullanılan yaygın tiplerdendir (Lev. XCV.c).
I. tabaka megaronunda metal işçiliğinin en güzel örnekleri bulunmuştur. Ağır
topuzlu bir asa başı bunun en güzel örneğidir (Lev. XCV.d). Çok yakın bir paraleli
İstanbul Sadberk Hanım Müzesi kolleksiyonunda mevcuttur ancak bunun nereden
geldiği bilinmemektedir.708
1b-a tabakasından ilgiç özellikte basit pir parmak halkası ele geçmiştir.
Halkaya eklenen süsleme halkanın çevresini sarmakta, metalin ikinci parçası haraket
edebilmektedir. Bu tabakada bulunan diğer halkalar düz formludur. Diğer bir buluntu
da, bir ucunda fıçı biçimli bir baş, diğer ucu düzleştirilmiş disk şeklinde olan
olasılıkla kişisel bir süs eşyasıdır.709
IV.3.4.3.b. P.T. ESERLER
III. tabakada, II. tabakada hakim olan, uzun konik iğ ağırşakları görülmeye
başlamaktadır (Lev. XCVI.a). Ele geçen bir çark modeli (Lev. XCVI.b) ve yarım ay
biçimli bir buluntu bu tabakadan ele geçmiştir (Lev. XCVI.c). Yarım ay biçimli
buluntunun ortasında X şeklinde bir bezeme yapılmıştır. Bunlar dokuma ağırlığı
olarak tanımlanmıştır ve her iki ucunda asılması için delikler bulunur.
II. tabakada yoğun olarak dokuma işlerinde kullanılan buluntular ele
geçmiştir. Çoğunluğunu III. tabakada görülmeye başlanan uzun konik formlu tiplerin
oluşturduğu 25 tane ağırşak bulunmuştur (Lev. XCVI.d). Üç tane de dokuma ağırlığı
ele geçmiştir. Bunlar III. tabakada görülenlerden farklı olarak asılmak amacıyla
yapılan tek bir deliğe sahiptir.
708 Anlağan-Bilgi 1989: n.61. 709 Mellaart-Murray,op.cit.: 117 fig. O.11.
142
Diğer tabakalarda da karşımıza çıkan figürinler bu tabakada da ele geçmiştir.
Bunlar arasında biri bir kaide üzerine tünemiş pozisyonda olan iki kuş figürini (Lev.
XCVI.e), taşınabilir bir çark modeli ve bir sandala ait model bulunmaktadır. Küçük
bir buluntu da, minyatür bir vazo formunda, portakal renkli bir zemine sahip kaptır.
Ayrıca standart tipte üç tane de yarım ay biçimli ağırlık bulunmuştur.
II. tabakada üç tane de gliptik örneği ele geçmiştir. Bunlar; aynı mührün iki
baskısı oyulan bir p.t. bulla, üst yüzeyinde iki mühür baskısıyla ilişkili kırık bir tıkaç,
bordürleri arasında şevron motifi olan ve en altında bir bordür ile üstünde iki çizgili
basit geometrik bezemeli bir silindir mühürdür710 (Lev. XCVI.f).
I. tabakada, yanlarında ve ağız kenarının dışında mühür baskısı olan bir
pithos ağzı ele geçmiştir (Lev. XCVII.a). Bu parça, Orta Anadolu örnekleriyle açık
bir bağlantı kurmaktadır.711 Boğazköy’den bir benzeri ele geçmiştir ancak buluntu
yeri bilinmemektedir.712
IV.3.4.3.c. TAŞ ESERLER
Diğer tabakalarda da karşımıza çıkan kompozit taş kalıplardan III. tabakada
da ele geçmiştir. Lev. XCVIII.a’da görülen bu kalıplardan birinde, yan tarafında
keski üretimi için, alt ve üst kısımlarındaysa bıçak üretimi için hazırlanmış üç hazne
bulunmaktadır.
Yine diğer tabakalarda da karşımıza çıkan çanaklar da görülmektedir. Örnek
olarak gösterilen çanak, ağzın alt kısmına yerleştirilen çift tepecikli kulplara sahiptir.
III. tabakada ele geçen taş buluntuların çok büyük bir kısmını kılıç sapları
oluşturur. Geneli perçin çivisi delikli ve kubbe şeklindedir. Bununla beraber bir
örnek karınlı ve köşeli tipin en erken örneklerindendir (Lev. XCVIII.b).
Taş mücevharat repertuarında, kırmızımsı akik ve kaya kristalinden üç
boncuk ele geçmiştir. Yine kakma parçası olabilecek yüzeyleri iyice parlatılmış iki
yassı mermer parçası da ele geçmiştir.
710 İbid: 118-120 fig. O.16-O.20. 711 İbid: 120 fig.O.21. 712 Seidl 1972: Abb.A61,A66.
143
II. tabakada daha önceki tabakalarda da görülen kalıplardan iki tane ele
geçmiştir. Bunun dışında mevcut tiplerini bildiğimiz bir mermer figürin bulunmuştur.
Figürinin kaş, kirpik ve saç hatları insizeyle belirtilmiştir. Ele geçen bir diğer figürin
de parlak yeşil bir taştan yapılmış bir hayvan başına aittir.
Kaseler bu tabakada da karşımıza çıkmaktadır. Ele geçen örnek, çıkıntılı
kulplu ve düz kaidelidir. OTÇ örneklerinden farklı olarak yeşil taştan yapılmıştır.
Bu tabakadaki alet repertuarı, baltalar, bileytaşları ve bir çakmaktaşı bıçaktan
oluşmaktadır. Beycesultan’ da çakmaktaşı kullanımı oldukça nadirdir. Ele geçen
bıçak tek örneğidir.
II. tabakada ikisi kireçtaşından, ikisi mermerden yapılan dört tane kılıç başı
ele geçmiştir. Bunlar GTÇ’ nın bu tabakasında mükemmelliğe ulaşmış, oldukça
parlak ve zarif profilleriyle dikkat çekmektedir (Lev. XCVIII.c).
Bu tabakanın diğer taş buluntuları; kireçtaşından bir topuz, taştan bir damga
mühür ve kireçtaşı bir boncuktan oluşmaktadır. Ele geçen mühür, delikli bir tutamak
kısmına sahip, baş kısmından çıkan konikal bir boyun ve daire şeklinde damga
yüzeyinden oluşmaktadır (Lev. XCIX.a). Damga yüzeyi üzerinde, iki daireyle
çevrelenmiş çömelmiş bir grifon bulunmaktadır. Bu tek grifon motifinin en yakın
paraleli Boğazköy’den bilinmektedir. Ancak Boğazköy örneği p.t.dan yapılmıştır.
Boehmer söz konusu tek grifon motifinin nadir olduğunu, Boğazköy’den yalnızca
dört, Alaca Höyük’ten bir, Alişar ‘dan ise iki örneği olduğunu belirtmektedir. Alaca
örneği Beycesultan mührüyle form olarak aynı ancak biraz daha küçüktür.713 Alişar
örneklerinden biri form ve motif bakımından Beycesultan mührünün çok yakın bir
benzeridir.714 Diğer örnekse grifondan çok Boehmer tarafından bir sfenkse
benzetilmektedir.715
II. tabakada oldukça zarif formlarıyla karşımıza çıkan kılıç sapları I. tabakada
da görülür (Lev. XCIX.b). Beycesultan’ da daha önceki tabakalarda da örneklerini
gördüğümüz kalıplar bu tabakada da ele geçmiştir (Lev. XCIX.c). Ele geçen örnek,
yeşiltaştan yapılmış, alt ve üst yüzeylerinde ince dikdörtgen bir bıçak ve oval formlu
bir aletin dökümü için oyuklara sahip kompozit bir yapıdadır. I. tabakada ele geçen
parlak mermerden yapılan bir buluntunun fonksiyonu çok açık değilse de bir oyun
713 Koşay 1951: lev.LXXX n.4. 714 von der Osten 1937: fig.249 d2222. 715 von der Osten 1937,loc.cit.: b1478.
144
parçası olduğu düşünülmektedir (Lev. XCIX.d).
IV.3.4.3.d. KEMİK ESERLER
III. tabakada, kemik eserlerin yapımında sanatsal yetenek ve işlevsellik en üst
noktaya çıkmış ve bu karakterini II. tabakada da sürdürmüştür. Ancak işlevselliğin
ön planda tutulduğu buluntular da ele geçmiştir. Bunlar arasında iki bıçak sapı ve bir
bız yer almaktadır.
Kentte ele geçen tüm kemik buluntular içinde en iyi örneklerden biri bu
tabakada ele geçen bir tören baltasıdır. Oldukça parlak yüzeyli olan balta insize
süslemelere sahiptir (Lev. C).
II. tabakadaki kemik malzemenin en büyük grubu L Açmasındaki ‘atölye’
olarak adlandırılan alandan gelmiştir. Buradaki buluntular hem işlevsel hem de
dekoratiftir. İşlevsel olanlar arasında dokuma ağırlıkları, at koşum takımı parçaları;
dekoratif olanlar arasındaysa pandantifler, kapaklar ve yıldız şeklindeki bir buluntu
sayılabilir. Yıldız şeklinde olan bu buluntu olasılıkla koşum takımlarına ait yanak
parçasıdır (Lev. CI.a). Bunların dışında yine L açmasından fonksiyonu bilinmeyen,
iç kısmında küçük çiviler bulunan küçük minyatür kaplardan üç tane ele geçmiştir
(Lev. CI.b).
Kemikten yapılmış aletler arasında, tek perçin çivisi delikli bir bıçak ve
başında yuvarlak deliği olan bir bız sayılabilir (Lev. CI.c)
I. tabaka kemik buluntular açısından fakirdir. Yalnızca dairesl bir tıkaç
bulunmuştur.
IV.3.4.3.e. DİĞER ESERLER
Yukarıda değinilen kategorilerden başka malzemelerden yapılan buluntular
ya mücevherat ya da süs eşyalarıdır. Bu malzemeler genel olarak deniz kabuğu,
fildişi, fayans ve frit olarak tanımlanabilir.
Deniz kabuğundan yapılan buluntuların hepsi, çoğunluğu adak eşyası olan
kolye, pandantif parçalari ve küpelerden oluşur. Fayanstan yapılan buluntular
arasında boncuklar yer alır.
145
Fildişinden yapılmış oldukça önemli bir buluntu kaliteli yapılmış bir damga
mühürdür (Lev. CI.d). Hem motif hem de form olarak Orta Anadolu’dan yakın
paralelleri bilinen bu mühür, yüzeyi daire şeklinde, delikli çekiç başına doğru
sekizgen koni formundadır. Mührün yüzey dekorasyonu, sonraki düzenlemelerde iki
daire içine konan, ‘signe royal’ olarak sıklıkla literatüre geçen spiraller ve bir çapraz
işaterinin kombinasyonundan oluşmuştur. Bu mühürün Boğazköy’den birkaç paraleli
bilinmektedir.
Kentten ele geçen tek frit buluntu, 17 tane beyaz frit boncuktan oluşan bir
kolyedir. R açması II. tabaka Doğu kutsal alanının altarı yakınında bulunmuştur.716
IV.4. PANAZTEPE
IV.4.1. KONUM
Prehistorik dönemlerde bir ada üzerinde yer alan Panaztepe, günümüzde ise
İzmir Körfezi’nin kuzeyinde, Menemen’in 13 km. batısında yer almaktadır717 (Harita
16).
Yaklaşık 400 km.2’lik genişlikte bir yer kaplayan Gediz deltası, güneyde
Bozdağlar, güneydoğuda ise Yamanlar Dağı ile çevrelenmektedir. Kuzeydoğuda
Dumanlı dağ arasına girerek daralan bu ova Gediz boğazını oluşturmaktadır. Gediz
Ovası’nın bir kolunu güneyde Kemalpaşa Ovası, diğer kolunu ise Akhisar Ovası
oluşturur. Ovanın kuzeybatı kısmı, Foça tepeleriyle çevrilidir. Batıda ise Gediz
Vadisi denize yönelmektedir. Panaztepe vadinin denize ulaştığı bu bölgede Gediz
Nehri’nin güneyinde yer almaktadır.718
IV.4.2. KAZI TARİHİ ve STRATİGRAFİ
1982 yılında Manisa Müzesi tarafınca satın alınan bir grup eserin
Panaztepe’de yapılan kaçak kazılar sonucunda ele geçtiği öğrenilmiş ve 1983 yılında
yerleşimde yapılan yüzey araştırmaları sonucunda eserlerin çıktığı yerler tespit
edilerek 1985 yılında kazı çalışmalarına Prof. Dr. Armağan Erkanal bilimsel
716 Mellaart-Murray,op.cit.: 124-127 fig.O.36-O.41. 717 Günel 1999b: 7. 718 İbid: 15.
146
başkanlığında başlanmıştır.719 Panaztepe kazıları halen sistemli olarak sürdürülmeye
devam etmektedir.
Panaztepe’de bugüne kadar yapılan çalışmalar sonucunda M.Ö. III. binden
Bizans Dönemi’ne kadar yerleşim olduğu tespit edilmiştir. Yerleşimde dört ayrı kazı
alanında çalışılmıştır (Harita 9). Bunlardan birincisi Akropol olup, kazılar sırasında
iki kültür katı açığa çıkarılmıştır. Birinci kültür katı Klasik döneme, iki evreli ikinci
kültür katı ise M.Ö. II. bine tarihlenir. İkinci kazı alanı ise Atölyeler şehridir.
Akropolün güney eteğinde yer alan bu alan M.Ö. II. binde kullanılmıştır. Mezarlık
alanı ise üçüncü kazı alanını oluşturmaktadır. Birinci ve ikinci mezarlık alanı olarak
adlandırılan mezarlığın Akropolün güney eteğinde bulunanı birinci, kuzey eteğinde
bulunanı ise ikinci mezarlık alanını oluşturmaktadır. GH IIIA-B ye tarihlenen
mezarlık alanındaki çalışmalarda tholos, pithos, taş sanduka, çömlek ve kompozit
olmak üzere çeşitli tiplerde mezarlar açığa çıkarılmıştır. Ayrıca bu alanda yürütülen
çalışmalar sırasında İslami Döneme ait bir mezarlıkta kazılmıştır. Son kazı alanını ise
Liman Kent oluşturmaktadır. Panaztepe’nin doğu eteklerinde yer alan bu kazı
alanında M.Ö. III. binden Bizans Dönemi’ne kadar uzanan kültür kalıntıları tespit
edilmiştir. Prehistorik dönemlerde bir ada olan Panaztepe’nin en önemli kalıntı ve
buluntularını M.Ö. II. bine tarihlenenleri oluşturmaktadır.720
IV.4.3. OTÇ TABAKALARI
Panaztepe , ‘Yerleşim’ ve ‘Mezarlık’ Alanı olarak tanımlanan iki farklı
alandan oluşmaktadır. Yerleşime ait kalıntılar ‘Akropol’ ve ‘Atölye’ bölgelerinde
yapılan çalışmalarda tespit edilmiştir.
IV.4.3.1. MİMARİ
Panaztepe Yerleşim Alanı’nda bulunan Akropol Alanı’nda yapılan
çalışmalarda surun kuzey kesiminde M.Ö. II. bin başlarına tarihlendirilen bir
‘megaron’ açığa çıkarılmıştır. Megaronun giriş kısmı ve antelerinde iri ve kaba taşlar
ortostat gibi yerleştirilmiş, yapıya ait diğer duvarlar da aynı biçimdeki taşlarla 719 Erkanal 1987: 253-262. 720 Erkanal 1997: 286.
147
örülmüştür. Yapıda ve yakın çevresinde M.Ö. II. bin başlarına tarihlendirilen in-situ
durumda seramikler ele geçmiştir.721
Geç dönem yapılarınca ve doğal yollarla tahrip gören M.Ö. II. bin
yerleşimine ait mimari kalıntılar Y/93’- Y/95’, Z/93’- 94’, A’/94 ve A’/93’
alanlarında açığa çıkarılmıştır. Bu alanlar daha çok surun güneybatısını
oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu açmalarda mimari bir bütünlük tespit
edilememiş, genel olarak Y/94’ ve Y/95’ alanlarında duvar yıkıntılarına ait
olabilecek kalıntılar açığa çıkarılabilmiştir. Dağınık durumda da olsa geniş bir alana
yayılmış olan ve aynı zamanda belirli derinliklere kadar takip edilebilen taşların
büyük bir olasılıkla duvar yıkıntısına ait kalıntılar oluşturduğu tahmin edilmektedir.
Ele geçen seramikler bu kalıntıların M.Ö. II. bine ait kültür katının görüldüğü II.
tabakaya ait olduğunu göstermiştir. Bu tabakanın, en fazla tahrip görmüş olan IIa
evresini temsil ettiği düşünülmektedir.722
Megaron olarak tanımlanan yapının çevresinde, surun dışında dokuz mekan
saptanmıştır (Lev. CII). Bu mekanlar arazi yapısına uygun olarak trapez biçiminde
kuzeye doğru genişlerler. Bu mekanlarda çok sayıda in-situ durumda seramiğin ele
geçmiş olması bunların saray olabilecek büyük bir yapının depo odaları olabileceğini
mümkün kılmaktadır. Buluntular bu yapının M.Ö. II. binin başlarına ait olduğunu
göstermektedir.723
Atölye alanında ise, 1985 yılında yapılan ilk çalışmalarda M.Ö. II. binin
ikinci çeyreğine tarihlendirilen bir yerleşme alanı açığa çıkarılmıştır. II. tabakayı
oluşturan bu katta bir seramik fırını, çeşitli işlikler ve diğer mimari kalıntılar
bulunmuş, böylelikle bu alan ‘ Atölyeler Bölgesi’ olarak tanımlanmıştır. Bu alanda
ele geçirilen buluntular Orta ve Batı Anadolu bağlantılarını ortaya koymuştur. Bu
yerleşimde, O/9-10 alanında seramik fırınının bulunduğu alan, rampalı bir yolla
sınırlanmaktadır724 (Lev. CIII.a).
O/10 alanında açığa çıkarılan seramik fırınında, yuvarlak biçimli sağlam bir
dolgu üzerinde, çok iyi pişirilerek sertleşmiş kilin oluşturduğu bir ızgara sistemi yer
almaktadır.Fırını çevreleyen ana duvar kısmen korunabilmiştir (Lev. CIII.b). Bu tip
721 Erkanal 1990a: 255-256; Erkanal 1991: 37. 722 Günel,op.cit.: 24. 723 Erkanal 1992: 451-452 res.3. 724 Erkanal 1987: 254-255 res.3.
148
seramik fırınları Anadolu’da genelde yerleşim dışında bulunmazlar. Anadolu’da
yerleşim alanlarından bağımsız olarak ele geçen seramik fırınları Milet725, Liman
Tepe726 ve Boğazköy’de727 tespit edilmiştir.
Atölye alanında diğer bölgelerde tespit edilen mimari kalıntılar, atölyeler
mahallesinin aynı yapı katına ait farklı evrelerin varlığını göstermiştir.728
IV.4.3.2. SERAMİK
Bu dönemde Panaztepe’de yerli olarak üretilen kırmızı hamurlu ve açık
kırmızı astarlı seramik ile Minyas seramiği yoğun olarak ele geçmiştir.729 Gerek
Akropol gerekse Atölye kesiminde Minyas seramiği yerli seramiğe göre daha
yoğundur.730
Yerli seramik, hamur özelliklerine göre ince ve kaba nitelikli olarak iki
gruba ayrılabilir. Kaplar genelde hızlı çarkta şekillendirilmiş ve yüksek ısıda
pişirilmişlerdir. Astar kırmızı hamur renginde ya da tonlarında olup, çoğunlukla
sulandırılmış kilin kap yüzeyine sürülmesiyle yapılmıştır. Nadir görülen gerçek astar
ise daha çok kapalı ve derin kaplara uygulanmıştır. Yerli seramikte karşımıza çıkan
kap formları; açık çanaklar (Lev.CIV.a) ve kaseler, kapalı çanaklar (Lev. CIV.b) ve
kaseler, çömlekler (Lev. CIV.c), fincanlar (Lev. CIV.d), maşrapalar (Lev. CIV.e),
vazolar (Lev. CIV.f), şişeler (Lev. CV.a), testiler (Lev. CV.b), mataralar (Lev. CV.c),
pithoslar ve amforalardan (Lev. CV.d) oluşmaktadır.731 Bu seramikler arasında kaba
yapımlı mutfak kapları önemli yer tutmaktadır.732 Yerli seramikte bezeme
enderdir.Görülen bezeme çeşitleri arasında çizi,yiv ve kabartma bezeme yer
almaktadır.733
Gri Minyas seramiği, hamur özellikleri bakımından yerli seramiğin ince
nitelikli grubuna benzemektedir. Bu seramik, hamur ve yüzey renklerine göre gri ve
diğer renklerde (sarı ve kırmızı) olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Kaplar hızlı
725 Günel,op.cit.: 25; Weickert 1957:,110; Schiering 1960:12. 726 Günel,loc.cit.; Erkanal-Erkanal 1983: 166 plan.1 lev.1. 727 Günel,loc.cit.; Müller-Karpe 1988: 1 plan.3. 728 Günel,loc.cit. 729 Erkanal 1997: 285. 730 Günel,op.cit.: 77, 82. 731 İbid: 29,33. 732 Erkanal,loc.cit. 733 Günel,op.cit: 33.
149
çarkta şekillendirilmiş olup, yüksek ısıda pişirilmiş, gözeneksiz ve sert bir yapıdadır.
Gri Minyas kaplar, ince astarlı ve perdahlı olup, astar yerli seramikte olduğu gibi bol
mika katkılıdır. Minyas seramiğindeki formlar arasında; kaseler, kantaroslar,
gobletler, fincanlar, çömlekler, testiler ve amforalar yer almaktadır. Bunların
arasında yer alan akıtacak kısmı koç başı şeklinde işlenmiş ünik bir libasyon kabı
(Lev. CVI.a) sanatsal bir özellik taşımaktadır. Bu şekliyle bu kap bir taraftan
geleneksel Ege kap biçimleriyle bağlantı sağlarken, diğer yandan da İç Anadolu’dan
tanınan rythonlar ya da akıtacakları hayvan başı biçiminde işlenmiş libasyon kapları
ile anlam birliği taşımaktadır.734
Bezeme türleri; yiv, kabartma ve çizi şeklindedir. Kase ve goblet tipi
kaplarda, ağız kenarının hemen altında birbirine paralel dizilmiş çok derin olmayan
yuvarlak kesitli yivler karakteristik bir uygulamadır. Çizi bezemede düz ve diyagonal
çizgiler yer almaktadır.735
IV.4.4. GTÇ TABAKALARI
IV.4.4.1. MİMARİ
Panaztepe’de OTÇ’nı izleyen dönem kesintisiz olarak devam etmiştir. Ancak
şehircilik anlayışında ve kültürel yapıda önemli değişimler meydana gelmiştir.
Yerleşim sadece Liman Kent olarak adlandırılan bölgede tespit edilmiştir.736 Kent bu
durumuyla OTÇ kentinden en az iki-üç kat daha küçüktür. Yani GTÇ’ da kent
küçülmüştür. Yerleşimin konumu ve şehircilik anlayışında, topografya ve ekolojide
zaman içinde meydana gelen değişiklikler kadar kültürel değişim de rol oynamış
olmalıdır.737 Buluntular, GTÇ Panaztepe’sinde güçlü bir Miken etkisini ya da
varlığını ortaya koymaktadır.738 Yapılan çalışmalar sonucunda bu dönemde Liman
Kent bölgesinde oturan insanların, ölülerini güneybatı ve kuzey yamaçlardaki
mezarlık alanlarına gömdükleri anlaşılmıştır.739
734 Erkanal 1998: 235 res.5. ayrıca bu kabın Kültepe’deki benzeri için bnz. Özgüç 1986: 54 şek.47. 735 Günel,op.cit.: 29-39. 736 Erkanal 1997: 286-287. 737 Erkanal 1996: 334. 738 Erkanal 1987: 258; Erkanal 1994: 461; Erkanal,A. 1998,: 458. 739 Erkanal 1993a: 496; Erkanal 1993b: 133; Erkanal 1997: 286.
150
Bu döneme ait mimari kalıntılar, güneyden doğuya doğru bir yay şeklinde
uzanan Liman Kent kesimindeki tüm kazı alanlarında saptanmıştır (Plan 35).
1.Elektrik Direği olarak adlandırılan alanda, GTÇ’ye tarihlenen ve iki-üç evreli
olduğu anlaşılan III. tabakada, çeşitli duvarlar ile mutfak ya da işlik olabilecek
mekan kalıntıları açığa çıkarılmıştır.740 2.Elektrik Direği olarak tanımlanan alanda V.
tabakada, üzerinde Miken kap parçaları olan iri levha taşlarıyla yapılmış bir döşeme
parçası bulunmuştur.741 Aynı alanda iri taşlarla örülmüş bir duvar parçası ile
kömürleşmiş durumda çıkrığı da korunmuş olan bir kuyu yer almaktadır.742 Sınırlı
olmakla birlikte bu kalıntılar, avluları olan büyük boyutlu yapıların varlığını ortaya
koymaktadır.743 GTÇ mimarisinde, yoğun taş kullanımının yanı sıra ağaç ve bir tür
tuğlanın da kullanıldığı, olasılıkla taş temel üstüne tuğla şeklinde bir inşa tekniği
uygulandığı anlaşılmaktadır.744 Diğer yandan ana kaya üzerine açılan 0.12-0.25 m.
çapındaki yuvarlak çukurkarın, ağaç dikmelere ait olabileceği düşünülmektedir.
Stilize edilmiş insan başı biçiminde bir ocak, ilginç bir mimari ögedir.745
Panaztepe’de GTÇ karakterini veren yerleşim dışında bir de mezarlık alanları
açığa çıkarılmıştır. I. Mezarlık Alanı tepenin güneybatısında, II. Mezarlık Alanı ise
höyüğün kuzey eteklerinde tespit edilmiştir. I.Mezarlık Alanı kısmen OTÇ, Roma ve
Osmanlı dönemlerinde de kullanılmış olmasına karşın, kuzeydeki II. Mezarlık Alanı
sadece GTÇ gömüleri vermektedir.746
Diğerlerine göre daha büyük olan I. Mezarlık Alanı’nda mezarlar arasında taş
platformların mevcut olduğu anlaşılmıştır.747
Panaztepe mezarlıkları mezar tipi açısından oldukça zengindir. Burada tholos,
pitos,taş sanduka ve kompozit olmak üzere dört ana mezar tipi tespit edilmiştir.
Boyları 2.10-3.60 m. arasında değişen tholosların (Lev. CVI.b) mezar odaları,
kabaca düzeltilmiş bir zemin üzerinde yassı, orta boy kireç taşlarıyla inşa edilmiştir.
Taşlar harç kullanılmadan, araya ufak taşlar sıkıştırılarak önce düz, sonra hafif içe
meyilli olarak dizilmekte ve böylece bir yalancı kubbe oluşturulmaktadır. Bu
740 Erkanal 1992: 448. 741 İbid: 449. 742 Erkanal 1993a: 496. 743 İbid: 497. 744 Erkanal 1997: 283-284. 745 İbid: 284. 746 Erkanal 1987: 254. 747 Erkanal 1993a: 497.
151
odaların yüksekliği 1-1.30 m. arasında değişmektedir. Üst kısım genellikle büyük
yassı taş ya da taşlarla kapatılmakta, bazen de içe meyilli örgü tepeye kadar devam
ettirilip bir kilit taşıyla tamamlanmaktadır. Mezar odasının genelde güneybatısında
kısa bir dromos yer almakta ve gömü yapıldıktan sonra ağzı kapatılmaktadır.748
Tholos mezarlar yapısal özelliklerine göre; armut biçimli, bir tarafı basık daire
biçimli ve yaklaşık daire biçimli olmak üzere üçe ayrılmaktadır.749 Tholos mezarlar
buluntu açısından oldukça zengindir. Bu mezarlardan ele geçen buluntular arasında
Miken seramiği, bunların yerel taklitleri, yöresel seramik, bronz silah, alet ve kaplar,
maden, taş ve cam süs eşyaları, taş mühürler ve aşık kemikleri yer almaktadır.750
Panaztepe mezarları içinde en yaygını pithos mezarlardır (Lev. CVII.a).
Bunlar küçük, orta ve büyük olmak üzere çeşitli boylardadır. Pithos mezarların
çoğunun çevresi iri taşlarla yaklaşık dikdörtgen bir çerçeve ile sınırlandırılmış,
pithosların kenarları yine iri taşlarla desteklenmiş, arada kalan alan ise daha küçük
taşlarla doldurularak bir tür döşeme oluşturulmuştur.751 Genelde güneydoğuya
yönlendirilen pithos ağızları iri yassı taşlarla kapatılmıştır.752
Panaztepe’de iki mezar tipinin birleştirilmesiyle oluşturulan kompozit
mezarlar da yer almaktadır. Bunlardan birinde, büyük bir pithosun, diğerinde bir
tholosun içine taş sanduka yerleştirilmiştir.753
Mezarlıktaki bir diğer mezar tipi de taş sanduka mezarlardır. Bunlar yaklaşık
dikdörtgen şekilli olup, levha taşlarının uzun kenarlarının diklemesine
yerleştirilmesiyle yapılmıştır. Yaklaşık 90x30 cm. boyutlarında olan kuzey-güney
yönündeki bu mezarların üstleri yine levha taşlarıyla kapatılmıştır. Bazılarının
boyutları oldukça küçük olup, içlerine gömü yapılmadığı görülmüştür. Bunlar ‘kutu
mezar’ olarak da tanımlanmıştır.754
748 Erkanal 1987: 256. 749 Erkanal 1993b: 137. 750 Erkanal 1987: 257. 751 İbid: 255. 752 İbid: 256; Erkanal 1993a: 498. 753 Erkanal,loc.cit.; Erkanal 1994: 463-465; Erkanal 1993b: 122; Erkanal 1995: 285. 754 Erkanal 1987: 255.
152
IV.4.4.2. SERAMİK
Panaztepe’de gerek yerleşim gerekse mezarlık alanlarında ele geçen çanak-
çömlek buluntuları arasında yerli seramik en yoğun olan gruptur. Bunun yanı sıra
Miken seramiği önemli yer tutar.755 Diğer yandan erken evrelerde % 10 oranında Gri
Minyas seramiği de yer almaktadır.756
Miken seramiği, hamur özelliklerinin yanı sıra özellikle yüzey bezeme ve
formda izlenen farklı nitelikleri bakımından yerli ve ithal olarak sınıflanmaktadır.
Yerli Miken seramiğinde, ince nitelikli hamur genelde kırmızı, devetüyü ve sarı
tonlarda olup, zerrecikler halindeki katkı maddelerinde kuvars ve mika yoğundur.
İthal Miken seramiğinde ise hamur çok ince nitelikli, iyi arıtılmış ve temizdir. Hamur
renkleri bej/krem, pembe, pembemsi devetüyü, sarı ve yeşilimsi sarıdır. Her iki
gruptaki seramik hızlı çarkta biçimlendirilmiş ve yüksek dereceli ateşte pişirilmiştir.
Bu nedenle kaplar gözeneksiz ve çok sert yapıdadır. Hemen tüm kaplar gerçek astarlı
ve parlak perdahlıdır. Yerli Miken kaplarında astar bol mika katkılıdır.757
Miken seramiğinde yer alan formlar; bardaklar (Lev. CVII.b), kylixler (Lev.
CVII.c), maşrapalar (Lev. CVII.d), vazolar (Lev. CVII.e), oinohoeler (Lev. CVIII.a),
alabastronlar (Lev. CVIII.b), amforalar (Lev. CVIII.c), testiler (Lev. CVIII.d), üzengi
kulplu kaplar (Lev. CVII.e) ve mataralar (Lev. CIX) şeklinde sıralanabilir.758 Miken
kapları boya bezeme ile süslenmiştir. Boya rengi kırmızı, koyu kiremit, kahve, siyah-
koyu gridir. Bezeme, kapalı kapların omuz kısmında yoğunlaştırılmıştır. Genelde
motifler yatay düzenlenmiş bant bezeklerle sınırlandırılmıştır. Çizgisel bezemede;
çizi tarama, açı demetleri, sıralı spiraller, içiçe açı ve noktalar, konsantrik daireler ve
gövdede şerit motifleri hakimdir.759
Miken kültürünün varlığını ortaya koyan buluntular, Yunan anakarası, adalar
(Keos, Paros, Melos, Thera, Karpathos, İstanköy, Rodos, Samos), Batı Anadolu
(Troya VI, VIIa, Milet, Müsgebi, Uluburun), Girit ve Kıbrıs’dan tanınan Miken
eserlerine benzerdir.760
755 Erkanal 1997: 284; Günel 1999b: 78-81. 756 Erkanal 1998: 458. 757 Günel 1999b: 36. 758 İbid: 29-39. 759 İbid: 36. 760 İbid: 104-116.
153
Gerek seramik gerekse diğer buluntular, yerli bir geleneğin varlığı ile
Anadolu’nun diğer kesimleriyle kültürel ilişkileri de ortaya koymaktadır. Yerel
seramik grubundan tek kulplu, mercimek gövdeli ve gövdesinin çevresinde bantlar
bulunan matara biçimli bir kap, Maşat Höyük’deki bir kabın benzeridir.761
761 Erkanal 1990b: 145.
154
V.SONUÇ
‘Çukurova ve Çevre Kültür Bölgelerinin M.Ö. II. Binde Ege ile Olan
Bağlantıları’ konulu bu tez çalışmasını hazırlarken, iki bölge arasında ilişkiler
mimari, seramik ve küçük buluntulara dayanılarak ortaya konmaya çalışılmış, yazılı
belgelere dayanarak siyasi yapı hakkındaki bilgilere çok fazla değinilmemiştir. Bu
nedenle buluntular ışığında ulaştığım sonucu ortaya koymadan önce, genel olarak
M.Ö. II. binde Anadolu’daki siyasi dengelere kısaca burada değinmek istiyorum:
M.Ö. II. Bin yıla damgasını vuran en önemli olay Hitit Devleti’nin kuruluşudur.
Eski Hitit Devleti yaklaşık olarak M.Ö. 1650 yıllarında Kızılırmak kavsi içinde kalan
alan ile Tuz Gölü’nün güneyindeki ovayı kapsayan bir alanda kurulmuştur. Söz
konusu bu bölge doğuda Anti-Toroslar ve uzantısı olan dağlar, güneyde Toroslar,
batı ve kuzeyde dağınık haldeki dağlarla çevrilidir. Kuzeydeki ve güneydeki sahil
bölgeleri Hitit yerleşim alanına dahil değildir. Anadolu yarımadasının batı yarısı ise,
uzun dönemler boyunca Hititlerin rakibi olan Arzawa Krallığı’nın yerleşim alanı
olmuştur756 .
Hititler Arzawa’nın Anadolu’nun batısındaki en güçlü devlet olmasını
engelleyememiştir. M.Ö. XVI. yy.’da Karadeniz’den gelerek Kızılırmak kavsinin
kuzeyine yerleşen ve M.Ö. XIV. yy.’ın ilk çeyreğinde başkent Hattusa için büyük bir
tehlike teşkil eden Kaskaların varlığı nedeniyle, Hitit askeri güçlerinin kendi
ülkelerinin çekirdek bölgesini korumak amacıyla devreye sokulmasını gerekmiştir.
Bu durum Arzawa’ya, topraklarını II. Tudhaliya zamanında Kaska Bölgesi’ne ve
Hititler’in Aşağı Ülke’sine kadar genişleme imkanı sağlamıştır757.
Aynı dönemde Batı Anadolu’daki diğer siyasi güçler arasında Ahhiyawa ve
Millawanda yer almaktadır. M.Ö. XIII. yy.’a ait Hitit kaynakları Millawanda
ülkesinden, Ahhiyawa ülkesinin doğrudan yönetilen bir bölgesi olarak
bahsetmektedir. Bugün Milet ile bir tutulan Millawanda, M.Ö. XVI. yy. dan itibaren,
önce Minoslulara ait bir üs, M.Ö. 1400’lerden itibarense bir Miken yerleşim
yeriydi758.
756 Gurney 2001: 26. 757 Starke 2001: 37 ; Ünal 2002: Harita. 758 Starke,op.cit.:38.
155
Arzawa’nın en güçlü olduğu dönemde, Anadolu’daki güç dengesi Hititlerin
lehine değişmeye başlamıştır. Bugün Çukurova olarak bilinen Kizzuwatna ülkesi, I.
Tudhaliya döneminde Hattusa’ya bağlanmıştır. Arzawa’nın Hititler tarafından yok
edilmesi II. Mursili döneminde gerçekleşmiştir. II. Mursili’nin iktidarının üçüncü
yılında, büyük bir seferle öncelikle Ahhiyawalı’ların yönetimindeki Millawanda
çökertilmiştir. Milet’in birinci ve ikinci Miken yerleşim evreleri arasındaki yangın
tabakasıyla bu olay arkeolojik açıdan da ortaya konmuştur759.
Milet’deki bu Hitit bağlantısı kısmen Miken şehir surunda gözlenmektedir. Bu
duvar, bilinen Miken sur yapı sistemi ile Hitit sur yapı sisteminden izler taşımaktadır.
Sur burçlarında dizgisel bir düzende donatılmış olmaları dolayısıyla, Miken
surlarından çok Hitit surlarına yakınlık gösterse de, Doğu’dan gelen bir etkinin
varlığı düşünülememektedir760.
M.Ö. II. bindeki güç dengesi içinde Çukurova, Ege ile direkt bir bağlantı ortaya
koymamıştır. Tez çalışmasında iki bölge arasında benzerlik kuran eserlerin bir
kısmında, Hitit bağlantılarının izlerini görmek mümkündür. İki bölge arasında M.Ö.
III. binde yoğun olan ilişkiler, OTÇ döneminde kesilmektedir761.
Bunun en önemli nedeni kuşkusuz Hititler’in bölgedeki etkinliğidir. Orta
Anadolu’nun sarp, dağlık ve ulaşılması güç bir yerinde kurulan bu devlet, kısa
zamanda ekonomik ve kültürel açıdan varolmanın temelini o zamanlar uygarlığın
odak noktası olan Mezopotamya dünyası içinde olduğunu kavramış, askeri işgal ve
siyasi ilişkilerini bu bölgeye yöneltmiştir762.
Hititlerin Kuzey Suriye ve Mezopotamya’ya taşıdığı bu amaçlarda, Çukurova
Bölgesi konumu nedeniyle önemli rol oynamaktadır. Aynı dönemde Çukurova
Bölgesi, ‘Kizzuwatna’ olarak isimlenen güçlü bir Hurri Krallığı’nı topraklarında
barındırmıştır. Mursili’den sonraki iç kargaşalık ve savaşlar sırasında Anadolu’da
güçlenen Hurri varlığı’ nın eseri olan bu devlet, Hititleri Kuzey Suriye’ye ulaştıran
yolları kesmekle kalmamış aynı zamanda Orta Anadolu içlerine kadar da yayılmıştır.
Hitit kralı Zidanta, Kizzuwatna kralı I.Pilliya ile eşitlik esasına dayanan bir anlaşma
759 Starke,loc.cit. 760 Naumann 1998: Ek Bölüm 1. 761 Özgüç 1963 (1964) :40 762 Ünal,op.cit.: 123.
156
yapmak zorunda kalmış, bunu diğer anlaşmalar izlemiştir763.
Hititlerin Çukurova üzerinden Kuzey Suriye’ye indiklerini kanıtlayan bir buluntu
da, Sirkeli Höyük’ de tespit edilen kaya kabartmalarıdır. Kadeş Savaşı’nda Hitit kralı
II. Muwatalli’ nin II. Ramses karşısında galip geldiği savaş sonrasında buraya
yapılmıştır764.
Tez çalışması sırasında bölgedeki merkezlere ait OTÇ tabakalarından ele geçen
gerek seramik, gerekse küçük buluntular, bölgenin Suriye ve Orta Anadolu
bağlantısını ortaya koymaktadır765. Bu dönemde Ege’de yer alan merkezlerle
benzerlik taşıyan buluntuların sayısı ise oldukça azdır ve hemen her bölgede yaygın
kullanım gören eserlerdir766.
Tarsus-Gözlü Kule buluntularının ortaya koyduğu üzere bölgede, OTÇ sonu GTÇ
I dönemi başlangıcında büyük bir değişiklik söz konusu olmamış, ancak Orta
Anadolu tiplerinin sayısal üstünlüğü artmıştır.
J. Mellaart, Tarsus-Gözlü Kule ve diğer Çukurova kentlerinde gözlenen Anadolu
etkili unsurları Konya Ovası üzerinden almış olduğunu savunmaktadır767. D.H.
French tarafından Göksu Vadisi’nde yapılan yüzey araştırması sonuçları da bunu
desteklemektedir768. Niğde-Ulukışla yakınlarında yer alan Porsuk Höyük’ün GTÇ
tabakaları, bu etkinin Kilikya kapıları aracılığı ile Çukurova’ya uzanmış olduğunu
ortaya koyan buluntular vermiştir769.
‘Gülek Boğazı’ na yaklaşık 50 km. uzaklıkta bulunan Porsuk Höyük’ün V.
tabakasında çok sayıda kaliteli Hitit malzemesi ele geçmiştir. Kilikya kapılarına
hükmeden stratejik bir konumda yer alan bu yerleşim olasılıkla bir Hitit garnizonu
tarafından işgal edilmiştir. Beycesultan’ a 100 km. uzaklıkta yer alan bu höyük,
güneybatı Anadolu kültüründe önemli boşlukları dolduracak gibi görünmektedir770.
763 Ünal 1997: 20; Karauğuz 2002, 42-70 ve Ünal 2002,121vd. 764 Hrouda 1997a: 292. 765 Bnz. Goldman 1956: 165, 282-283, 234, 242; Garstang 1953: 210. 766 Bnz. Goldman,op.cit.: 285, 323, 320-321. 767 Mellaart 1958: 339. 768 French 1965: 186, 192. 769 Dupre 1983: 41-42. 770 Mellaart-Murray 1995: 95.
157
Tez çalışması sırasında Beycesultan ile Tarsus-Gözlü Kule ve Mersin-Yümüktepe
GTÇ seramikleri arasında diğer merkezlere göre daha yoğun benzerlikler olduğu
gözlenmiştir. Bu verilere dayanarak Tarsus-Gözlü Kule ve Mersin-Yümüktepe
malzemesinin Beycesultan malzemesine olan benzerliğinde Porsuk Höyük’ün ve
Konya Ovası’na hakim Kilise Tepe’nin konumu önemli bir role sahip görünmektedir.
M.Ö. 1650-1450 arasına tarihlenen GTÇ I döneminin sonları Tarsus-Gözlü
Kule’de yaklaşık Suriye’ye kadar yayılan Hitit İmparatorluk Çağı’nın başlarına denk
gelmektedir. Bu dönemde, Hitit kralı Suppiluliuma’ nın Kizzuwatna kralı Sunassura
ile yapmış olduğu anlaşma, Kizzuwatna’ nın Hitit ülkesinin bir parçası durumuna
geldiğini gösterse de, anlaşmanın şartları ve hitabı tam bir egemenliğin olmadığını
ortaya koymaktadır771.
GTÇ IIa dönemi sırasında, bölge Hititlerin tam kontrolü altına girmiştir,
ancak Hitit krallarının bu gücü ne zaman tam olarak ele geçirdikleri
bilinmemektedir772.
GTÇ II evresinin başından GTÇ IIb evresine değin süren Hitit işgali, M.Ö.
XIII. yy.ın son çeyreğinde işgalcilerin yol açtığı büyük yangınlar ve zararlar sonunda
sona ermiştir.
GTÇ IIb döneminde, bölgeye batıdan gelen ve ‘Deniz İnsanları’ olarak
tanımlanan bir istila olmuştur. İstilacılar, Hititlerin güçlerinin zirvesinde oldukları
Tarsus-Gözlü Kule’nin Hitit tabakasına son derece zarar vermiştir. Bu insanların
beraberinde getirdikleri Miken stilindeki çanak çömleğin stil karakterine
bakıldığında, istilanın Merneptah döneminde Mısır’da gerçekleşen büyük istila ile
hemen hemen aynı dönemde gerçekleştiğini ortaya koymaktadır773.
Bu dönemde Ege ile bağlantılı kuran en önemli unsur bölgede ele geçen
Miken seramikleridir. Daniel’a göre; Tarsus-Gözlü Kule’de ele geçen Miken
seramikleri, Mikenai ve Tryns’de üretilen Miken seramiği ile aynı hamurdan
yapılmış olup, Tarsus-Gözlü Kule’de bulunan seramiğin çoğu Argolis Bölgesi’nden
ithaldir. Kıta Yunanistan’dan ithal edilmeyen Miken seramiği ise, ya yerel olarak ya
771 Goldman,op.cit.: 63 772 İbid: 350. 773 İbid: 350-351.
158
da Doğu Akdeniz’de bulunan bir merkezde üretilmiştir774.
Tarsus-Gözlü Kule’de ele geçen Miken seramiğinin tüm karakterleri, Kıbrıs
ve diğer Kilikya kentlerinden ele geçen malzemelerle birbirine benzer olarak bağlantı
kurmaktadır. Bu seramiklerde asıl özellik spirallerin yaygınlığıdır, özellikle antitetik
olarak düzenlenen spiral yaygındır. Tüm çeşitlerde figürlü parçalar, Enkomi’ de
olduğu gibi anakaradakilerden daha yaygındır. Tarsus-Gözlü Kule’de çizgisel
düzenleme, Lev. XXIII.b’de görülen düzenlemelerin papiruslu grubu bu bölgeye
özgüdür775.
Miken seramiğinin Orta Anadolu’daki bazı merkezlerde görülmesi, Çukurova
aracılığı ile olmuştur. Maşat Höyük’de Kuzeybatı Suriye veya Çukurova aracılığı ile
Kıbrıs’dan ithal edilmiş Miken kapları ele geçmiştir776. Ayrıca Hitit ülkesini Doğu
Toroslar üzerinden Çukurova’ya bağlayan tabii dağ yolu üzerinde yer alan
Frakdin’de de, son yapı katının enkazı içinde Miken IIIC’ye ait bir üzengili testi
bulunmuştur. Hititlerin Kuzey Suriye’yi hakimiyeti altında tuttukları sürece,
kuzeybatı Suriye’li veya Çukurova’lı tüccarların aracılığı ile Miken kaplarının veya
Suriye kökenli diğer eserlerin Orta Anadolu’ya, Güney Pontus Bölgesi’ne getirilmiş
olmaları şaşırtıcı değildir777.
Çukurova’nın GTÇ mimari yapıları Hitit özelliklerini yansıtmaktadır. Mersin-
Yümüktepe’ nin bu evresi Hitit savunma sisteminin varlığı ile önem kazanır. Bu
sistem Hattusa’daki savunma sistemiyle benzerlikler taşımaktadır778. Tarsus-Gözlü
Kule yapıları da, bir avlu etrafına yerleştirilen oldukça küçük odalardan oluşan ve
benzerlerine Alaca Höyük gibi yerleşimlerde de rastladığımız Anadolu tipinde bir
mimari yapıya sahiptir779. Ayrıca GTÇ IIa dönemine tarihlenen Hitit Tapınağı, büyük
boyutu ve planıyla Hitit başkentinin iyi bilinen tapınaklarının planına uygun olarak
inşa edilen en iyi örneklerden biridir780. Hitit mimarisinden farklı olarak, Gözlü
Kule’deki teras sistemini ise Mycenae’ dekilerle karşılaştırmak mümkündür781.
774 İbid: 206-207. 775 French 1975: 73. 776 Özgüç 1978: 127-128 lev.83-84 lev. D.1. 777 Özgüç 1982: 31. 778 Naumann 1998: 266. 779 Goldman,op.cit.: 44. 780 İbid: 49. 781 İbid: 47-48.
159
Sonuçta, M.Ö.II.Bin yıl süresince her iki bölge arasındaki ilişkileri tam
anlamıyla ortaya koymak için, bahsedilen bölgelerdeki kazı, yüzey araştırması ve
yayınların önümüzdeki yıllarda artmasıyla mümkün olabilir. Bunun dışında
Kizzuwatna arşivlerinin ortaya çıkarılması ve Batı Anadolu’da yazılı belgelerin
bulunması bu ilişkilerin açığa çıkarılması açısından büyük anlam taşımaktadır. Bu
belgeler gün ışığına çıktığında her iki bölge arasındaki organik bağlar ve ilişkilerin
boyutları daha iyi anlaşılacaktır.
Bununla beraber Çukurova olarak tanımladığımız bölge, konumu gereği çevre
kültürlerin birbiriyle olan ilişkilerinde aracı rolü üstlenmiştir. Bölgede çeşitli
merkezlerde ele geçen Miken seramikleri, Kıbrıs süt çanakları, Suriye, Mısır, Filistin
etkili seramik ve küçük buluntular bunun en önemli göstergeleridir. Çukurova, bu
etkilerin Anadolu’nun iç kısımlarına taşınmasında da önemli bir role sahiptir.
160
VI. ABSTRACT
THE CONNECTIONS BETWEEN ÇUKUROVA AND ITS SURROUNDINGS CULTURAL AREAS AND THE AEGEAN REGION IN
THE II. MILLENNIUM BC.
In my thesis which is titled "The Connections Between Çukurova and Its
Surroundings Cultural Areas and the Aegean Region in the II. Millennium BC", the
principal centers in both regions from the II. Millennium BC are studied.
These centers were compared with their architecture, ceramic and small finds
and the relationship between the centers of the two regions was tried to be proved.
The Çukurova Region was mostly under the influence of the Syrio-Palastine
Culture Region in the Middle Bronze Age. Thanks to the rich Hurri Culture in this
region, the Kizzuwatna State was established and the region had close relationships
with the Hittite State.
The relationship towards the Aegean is with the islands and the mainland
Greece. There is a deep influence of the Mycenaean colonies in this region in the last
quarter of the II. Millennium BC. The dense relationship between these two regions,
which were under different cultural influences was interrupted in this period. The
evaluations made in the light of the finds from the principal centers of both regions
prove this thesis.
Keywords: Çukurova, Aegean, Middle Bronze Age, Late Bronze Age.
161
VII. ÖZET
" Çukurova ve Çevre Kültür Bölgeleri'nin M.Ö.II.Binde Ege ile olan
Bağlantıları" konulu tez çalışmamda her iki bölgenin M.Ö.II.Bine tarihlenen başlıca
merkezleri ele alınmıştır.
Bu merkezler mimari,seramik,küçük buluntular başlıkları altında incelenmiş
ve her iki bölgenin merkezleri arasındaki bağlantı ortaya konmaya çalışılmıştır.
Çukurova Bölgesi Orta Tunç Çağı'ndan itibaren daha çok Suriye-Filistin'e
yönelik bir kültürün etkisindedir. Bölgede gelişen Hurri etkisi sonucu Kizzuwatna
Devleti kurulmuş ve bölge daha çok Hitit Devletiyle ilişki içinde bulunmuştur.
Ege Bölgesi'ne ilişki yönü ise, adalar ve Kıt'a Yunanistan'dır. M.Ö.II.Binin
son çeyreğinde bölgede Miken Kolonilerinin yoğun bir etkisi söz konusudur. Farklı
kültürel etkilerin içinde olan bu iki bölgenin, bu çağda yoğun ilişkileri kesintiye
uğramıştır.Tez kapsamında incelenen iki bölgenin başlıca merkezleri arasında ele
geçen buluntular ışığında yapılan değerlendirmeler de bunu ortaya koymaktadır.
Anahtar Kelimeler: Çukurova, Ege, Orta Tunç Çağı, Geç Tunç Çağı.
162
DİĞER KISALTMALAR
A.S.: Anatolian Studies, Journal of the British Institute of Archaeology,London.
AJA: American Journal of Archaeology, Princeton/Boston.
Anatolia/Anadolu: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Eski
Önasya Akdeniz Dilleri, Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Dergisi, Ankara.
APAW: Abhandlungen der Preussischen Akademie der Wissenschaften.
Philosophish- Historische Klasse.Berlin.
AST: Araştırma Sonuçları Toplantısı Bildirileri,Ankara.
BELLETEN: Türk Tarih Kurumu Belleteni,Ankara.
Bnz.: Bakınız.
BSA: Annual of the British School at Athens.
Çiz.: Çizim.
DTCFD: Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Ankara.
et alli : ve diğerleri.
ETÇ: Eski Tunç Çağı.
Fig.: Figür.
Fs.H.Çambel: Light on Top on the Black Hill: Studies Presented to Halet Çambel,
(Eds:G.Arsebük,et.al.),İstanbul.
Fs.T.Özgüç: Anatolia and the Ancient Near East, Studies in Honor of Tahsin Özgüç,
(Eds. K. Emre,et. al.), Ankara.
GTÇ: Geç Tunç Çağı.
Hesperia: Journal of the American School of Classial Studies at Athens.Princeton.
HÖYÜK: Türk Tarih Kurumu Yayını,Ankara.
Ist.Mitt: Istanbuler Mitteilungen,Tübingen.
Ibid: İbidem,Yukarıdaki aynı eser.
JEA: Journal of Egyptian Archaeology, London.
KBo: Keilschrifttexte aus Boghazköi,Leipzig, Berlin.
KST: Kazı Sonuçları Toplantısı Bildirileri,Ankara.
KUB: Keilschriftturkunden aus Boghazköi, Berlin.
LAAA: University of Liverpool, Annals of Archaeology and Anthropology.
lev.: Levha.
loc.cit.:Yukarıda aynı yer.
163
n.: Numara.
OH: Orta Hellas.
OIC: Oriental Institute Communications,Chicago-Illinois.
OIP: Oriental Institute Publications,Chicago.
OJA: Oxford Journal of Archaeology.
OLBA: Mersin Üniversitesi Kilikia Arkeolojisini Araştırma Merkezi
Yayınları,Adana.
op.cit.: opere citato, daha önce gösterilen eserde.
OTÇ: Orta Tunç Çağı.
P.t.: Pişmiş Toprak.
passim: kitabın tümü,çeşitli yerlerde.
Pl.: Plate.
Proc.Brit.Ac.: Proceedings of the British Academy.
R.Arch.: Revué Archéologique.
res.: Resim.
SMA: Studies in Mediterranean Archaeology, Göteborg.
Syria: Revue d’Art Oriental et d’Archéologie,publié par I’Institut français d’
Archéologie de Beyrouth,Paris.
Şek.: Şekil.
T.T.Kong.: Türk Tarih Kurumu,Türk Tarih Kongresi Bildirileri,Ankara.
WVDOG: Wissenschaftliche Veröffentlichungen der Deutschen Orient Gesellschaft,
Berlin.
164
KAYNAKÇA
AKURGAL,E. 1950, ‘Bayraklı Kazısı Ön Rapor’, DTCFD VIII/1: 4-12.
-------------------- 1983, Eski İzmir I, Ankara.
ALKIM,U.B. 1948, ‘Karatepe Kazısının Arkeolojik Sonuçları’, Belleten XII: 533-
548.
------------------ 1949, ‘Üçüncü Mevsim Karatepe Çalışmaları’, Belleten XIII: 363-
370.
------------------ 1950, ‘Beşinci Mevsim Karatepe Çalışmaları’,Belleten XIV: 677-
679.
ALP,S. 1950, Zur Lesung von Manchen Personennamen auf den Hieroglyphischen-
Hethitischen Siegeln und Inschriften, Ankara.
----------2001, Hitit Çağında Anadolu, İstanbul.
AMIRAN, R. 1970, Ancient Pottery of the Holy Land, New Brunswick.
ANLAĞAN,Ç. - BİLGİ,Ö. 1989, Protohistorik Çağ Silahları, İstanbul.
ARIK,R.O. 1944, ‘1942’de Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Bitik Kazısı ve
Hatay Tetkikleri Hakkında Kısa Rapor’, Belleten VIII/30: 341-384.
ARNE,T.J. 1945, Excavations at Shah Tepe, Iran’, Stockholm.
BAKIR,G. - ANLAĞAN,Ç. 1980, ‘1979 Klazomenai Kazısı’, KST II: 87-90.
165
BECKS,R. 2002, ‘Yüksek Troia Kültürü: Troia VI/VIIa’, Troya: Efsane ile
Gerçek Arası Bir Kente Yolculuk: 84-93, İstanbul.
BIEG,G. 2002, ‘Troas Araştırma Tarihinde Troas: Gezi Raporları ve Arkeoloji’,
Troya: Efsane ile Gerçek Arası Bir Kente Yolculuk: 116-129.
BIETAK,M. 1979, ‘Avaris and Piramesse. Archaeological Exploration in the
Eastern Nile Delta’, Proc.Brit.Ac. 65: 225-290.
BİLGİ,Ö. 1982, M.Ö.II.Binyılında Anadolu’da Bulunmuş Olan Matara Biçimli
Kaplar, İstanbul.
BITTEL,K. - GUTERBOCK,H.G. 1935, Neue Untersuchungen in der Hethitischen
Hauptstadt, APAW,1, Berlin.
BITTEL,K. 1937, Boğazköy: Die Kleinfunde der Grabungen 1906-1912. I. Funde
Hethitischer Zeit, WVDOG 60, Leipzig.
BITTEL,K.–NAUMANN,R. 1952, Boğazköy-Hattuşa. Ergebnisse der
Ausgrabungen des Deutschen Archaologischen Instituts und der Deutschen Orient-
Gesellschaft in den Jahren 1931-39, Stuttgart.
BLEGEN,C.W.-CASKEY,J.L.-RAWSON,M. 1950, Troy I: General Introduction,
The First and Second Settlement, Princeton.
---------------------------------------------------------------------- 1951, Troy II: The Third,
Fourth and Fifth Settlements, Princeton.
--------------------------------------------------------------------- 1953, The Sixth Settlement,
Princeton.
166
------------------------------------------------------------------------ 1958, Settlements VIIa,
VIIb and VIII, Princeton.
BOEHMER,R.M. 1972, Die Kleinfunde von Boğazköy,Berlin.
BOSSERT,H. - ALKIM,U.B. - ÇAMBEL,H. 1950, Karatepe Kazıları Birinci Ön
Rapor, Ankara.
CANBY,J.V.1969, “Some Hittite Figurines in the Aegean”, Hesperia 38, 141-149.
CLINE,E.H.,1991, “Hittite Objects in the Bronze Age Aegean”, AS XLI, 133-143.
ÇAMBEL,H.-AKMAN,M.S.-AKMAN,M.,2000, ‘Karatepe- Aslantaş ve
Domuztepe 1998-1999 Yılı Çalışmaları’, KST 22/I: 289-302.
DÖRPFELD,W. 1902, Troja und Ilion: Ergebnisse der Ausgrabungen in den
Vorhistorischen und Historischen Schihten von Ilion 1870-1894, Athens.
DUNAND,M. 1939, Fouilles de Byblos I: 1926-1932, Paris.
DUPRE,S. 1983, Porsuk: La Ceramique de L’age du Bronze et de L’age du Fer,
Paris.
EHRINGHAUS, H. 1999, “Grabung am Sirkeli Höyük 1997”, KST XX-I: 383-397.
EMRE,K. 1963, ‘The Pottery of the Assyrian Colony Period According to the
Building Levels of the Kaniş Karum’, Anatolia VII: 87-99.
ERKANAL,A. - ERKANAL,H. 1983, ‘Vorbericht über die Grabungen 1979 im
Praehistorischen Klazomenai/Liman Tepe’, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi I: 163-183.
167
ERKANAL,A. 1987, ‘Panaztepe Kazısının 1985 Yılı Sonuçları’, KST VIII-I: 253-
262.
--------------------------- 1990a, ‘1988 Panaztepe Kazısı Sonuçları ’, KST XI-I: 255-
260.
----------------------------1990b, “Panaztepe Kazısının Tarihsel Açıdan
Değerlendirilmesi”, T.T.Kong.X-1:139-146.
---------------------------- 1991, “Panaztepe Kazısı 1988 Raporu, HÖYÜK 1, 37-42.
---------------------------- 1992, “ 1990 Panaztepe Kazısı Sonuçları, KST XIII -I, 447-
455.
---------------------------- 1993a, ‘1991 Panaztepe Kazısı Sonuçları’, KST XIV-I: 495-
502.
----------------------------1993b, ‘Panaztepe Nekropolü’, 1992 Yılı Anadolu
Medeniyetleri Müzesi Konferansları, Ankara: 129-140.
--------------------------- 1994, ‘1992 Panaztepe Kazısı Sonuçları’, KST XV-I: 461-
466.
---------------------------- 1997, ‘1995 Panaztepe Kazıları Sonuçları’, KST XVIII-I:
281-290.
----------------------------- 1998, ‘1996 Yılı Panaztepe Kazıları Sonuçları’, KST XIX-
I: 455-466.
ERKANAL,H.- HÜRYILMAZ, H. 1994, ‘1992 Liman Tepe Kazıları’, KST XV-I:
361-373.
168
ERKANAL,H. - GÜNEL,S. 1995, ‘1993 Liman Tepe Kazıları’, KST XVI-I: 263-
279.
------------------------------------ 1996, ‘1994 Liman Tepe Kazıları’, KST XVII-I: 305-
327.
------------------------------------ 1997, ‘1995 Liman Tepe Kazısı’, KST XVIII-I: 231-
260.
ERKANAL,H. 1996, ‘1994 Panaztepe Kazıları Sonuçları’, KST XVII-I: 329-335.
------------------- 1998, ‘1996 Liman Tepe Kazıları’, KST XIX-I: 379-398.
------------------- 1999, ‘1997 Liman Tepe Kazıları’, KST XX-I: 325-336.
------------------- 2001, ‘1999 Liman Tepe Kazısı’, KST 22-I: 259-267.
ERZEN,A. 1940, Kilikien bis zum Ende der Perserherrschaft, Leipzig.
FRANKFORT,H.–JACOBSEN,T.H.-PREUSSER,A.1932, Tell Asmar and
Khafaje: The First Season’s Work in Eshnunna 1930-31, Chicago.
FRANKFORT,H. 1939, Cylinder Seals, London.
FRENCH, D.H. 1965, ‘Prehistoric Sites in the Göksu Valley’, A.S. XV: 177-201.
FRENCH,E. 1965, ‘Late Helladic IIIA 2 Pottery from Mycenae’, BSA LX: 159-
202.
---------------- 1966, ‘Late Helladic IIIB 1 Pottery from Mycenae’, BSA LXI: 216-
238.
169
FURUMARK,A. 1951, The Mycenaean Pottery from the Levant, Cambridge.
------------------- 1972, The Mycenaean Pottery - Analysis and Classification,
Stockholm.
GARSTANG,J. 1937, ‘Explorations in Cilicia: The Neilson Expedition Preliminary
Report’, LAAA XXIV: 52-68.
------------------ 1938, ‘Explorations in Cilicia. The Neilson Expedetion: Preliminary
Report II’, LAAA XXV: 12-23.
------------------ 1953, Prehistoric Mersin, Oxford.
GATES,M.H. 1981, ‘Alalakh VI and V: A Chronological Reassessment’, Syro-
Mesopotamian Studies 4, 8-19.
------------------- 1994, ‘1992 Excavations at Kinet Höyük (Dörtyol/Hatay)’, KST
XV/1: 193-200.
------------------- 1999a, ‘1997 Archaeological Excavations at Kinet Höyük ‘1997
Archaeological Excavations at Kinet Höyük Yeşil-Dörtyol, Hatay)’, KST XX-1:
259-282.
------------------ 1999b, ‘Kinet Höyük in Eastern Cilicia: A Case Study for
Acculturation in Ancient Harbors’, OLBA II-2: 303-312.
-------------------- 2000, ‘1998 Excavations at Kinet Höyük (Yeşil-Dörtyol, Hatay)’,
KST 21-1: 193-208.
-------------------- 2001a, ‘1999 Excavations at Kinet Höyük (Yeşil-Dörtyol, Hatay)’,
KST 22-1: 203-222.
170
------------------- 2001b, ‘Potmarks at Kinet Höyük and the Hittite Ceramic Industri’,
Kilikia:Mekanlar ve Yerel Güçler, (Eds:E.Jean,et al.),İstanbul, 137-157.
-------------------- 2002, ‘Kinet Höyük 2000 (Yeşil-Dörtyol, Hatay)’, KST 23-2: 55-
62.
GELB,I.J. 1939, Hittite Hieroglyphic Monuments, OIP XLV, Chicago.
GHIRSHMAN,R. 1938, Fouilles de Sialk Vol.I-II, Paris.
GJERSTAD,E. 1934, ‘Cilician Studies’, R. Arch. III: 155-203.
GOETZE,A. 1936, “Philological Remarks on the Bilingual Bulla from Tarsus”,
AJA XL/2, 210-214.
---------------- 1940, Kizzuwatna and the Problem of Hittite Geography, New Haven.
GOLDMAN,H. 1931, Excavations at Eutresis in Boeotia, Cambridge.
-------------------- 1935, ‘Preliminary Expedition to Cilicia 1934 and Excavations at
Gözlü Kule, Tarsus 1935’, AJA XXXIX: 526-549.
-------------------- 1937, ‘Excavations at Gözlü Kule, Tarsus, 1936’, AJA XLI: 262-
286.
-------------------- 1938, ‘Excavations at Gözlü Kule, Tarsus, 1937’, AJA XLII: 30-
54.
-------------------- 1940, ‘Excavations at Gözlü Kule, Tarsus, 1938’, AJA XLIV: 60-
86.
171
-------------------- 1956, Excavations at Gözlü Kule, Tarsus, from the Neolithic
through the Bronze Age, Vol. II, Princeton.
GOLDMAN,H. - GARSTANG,J. 1947, ‘A Conspestus of Early Cilician Pottery’,
AJA LI/4: 370-388.
GORDON,L. 1948, Megiddo II: Seasons of 1935-1939, OIP LXII, Chicago.
GÖNEY, S. 1976, Adana Ovaları I, İstanbul.
GURNEY,O.R. 2001, Hititler, Ankara.
GUY,P.L.O. - ENGBERG,R.M. 1938, Megiddo Tombs, OIP XXXIII, Chicago.
GÜNEL,S. 1998, ‘Eine Mykenische Figürine aus Liman Tepe’, Ist. Mitt. 48: 445-
449.
------------- 1999a, ‘Vorbericht über die mittel- und Spatbronzezeitliche Keramik
vom Liman Tepe’, Ist. Mitt. 49: 41-82.
------------ 1999b, Panaztepe II: M.Ö. 2. Bine Tarihlendirilen Panaztepe Seramiğinin
Batı Anadolu ve Ege Arkeolojisindeki Yeri ve Önemi, Ankara.
GÜRBÜZ,K. 1997, ‘Seyhan ve Ceyhan Delta’larının Kronolojik Evrimi ve Bunların
Kıyı Değişimine Etkileri’, Yerbilimleri 30: 175-189.
HANSEN,C.K.-POSTGATE,J.N. 1999, ‘The Bronze to Iron Age Transition at
Kilise Tepe’, A.S. 49:111-121.
HARMANKAYA,S.-TANINDI,O.-ÖZBAŞARAN,M. 1998, Türkiye Arkeolojik
Yerleşmeleri (TAY) 3 (Kalkolitik), İstanbul.
172
HROUDA,B. 1997a, ‘Vorlaufiger Bericht über die Ausgrabungergebnisse auf dem
Sirkeli Höyük: SüdTürkei von 1992-1995’, KST XVIII-I: 291-311.
----------------- 1997b, ‘Vorlaufiger Bericht über die Ausgrabungsergebnisse auf dem
Sirkeli Höyük/Südtürkei von 1992-1996’, Ist. Mitt. 47: 91-150.
---------------- 1998, ‘Survey in der Umgebung von Sirkeli Höyük 1994’,
Fs.H.Çambel, İstanbul: 427-433.
JACKSON,M.P.C. - POSTGATE,J.N. 1999, ‘Kilise Tepe 1997: A Summary of
the Principal Results’, KST XX-1: 541-557.
JOUKOWSKY,M.S. 1986, Prehistoric Aphrodisias, An Account of the Excavations
and Artifact Studies, Vol.I-II, Louvain, La Neuve.
-------------------------- 1996, Early Turkey, Iowa.
KARAUĞUZ,G. 2002, Boğazköy ve Ugarit Çivi Yazılı Belgelerine Göre Hitit
Devletinin Siyasi Anlaşma Metinleri, Konya.
KORFMANN,M. 1991, ‘Troia- Reinigungs- und Dokumentationsarbeiten 1987,
Ausgrabungen 1988 und 1989’, Studia Troica 1: 1-34.
---------------------- 1992a, ‘Troia Çalışmaları 1989-1990’, KST XIII: 423-446.
--------------------- 1992b, ‘Troia- Ausgrabungen 1990 und 1991’, Studia Troica 2:
1-41.
----------------------- 1993, ‘Troia- Ausgrabungen 1992’, Studia Troica 3: 1-37.
------------------------ 1994, ‘Troia- Ausgrabungen 1993’, Studia Troica 4: 1-50.
173
------------------------ 1995, ‘Troia- Ausgrabungen 1994’, Studia Troica 5: 1-35.
KORFMANN,M.-MANNSPERGER,D. 1998, Troia. Ein historischer Uberblick und Rundgang, Stuttgart.
KOŞAY,H.Z. 1938, Alaca Höyük Hafriyatı, 1936, Ankara.
---------------- 1951, Alaca Höyük Kazısı: 1937-1939’daki Çalışmalara ve Keşiflere
Ait İlk Rapor, Ankara.
KOŞAY,H.Z.-AKOK,M. 1966, Türk Tarih Kurumu Tarafından Yapılan Alaca
Höyük Kazısı: 1940-1948 ‘deki Çalışmalara ve Keşiflere Ait İlk Rapor, Ankara.
LAMB,W. 1936, Excavations at Thermi in Lesbos, Cambridge.
------------- 1937, ‘Excavations at Kusura Near Afyon Karahisar’, Archaeologia 86,
1-64.
-------------- 1938, ‘Excavations at Kusura Near Afyon Karahisar II’, Archaeologia
87, 217-273.
LLOYD,S.-GÖKÇE,N. 1951, ‘Excavations at Polatlı: A New Investigations of Second and Third Millennium Stratigraphy in Anatolia’, A.S. I, 21-75.
LLOYD,S.-MELLAART,J. 1955, ‘Beycesultan Excavations’, A.S. V: 39-92
------------------------------------- 1956, ‘Beycesultan Excavations’, A.S. VI: 101-135.
------------------------------------ 1962, Beycesultan I, The Chalcolithic and Early
Bronze Age Levels, London.
174
------------------------------------ 1965, Beycesultan II, London.
LLOYD,S. 1972, Beycesultan, Vol.III Part 1, London.
LOUD,G. 1948, Megiddo II: Seasons of 1935-1939, OIP LXII, Chicago.
MANSEL,A.M. 1988, Ege ve Yunan Tarihi, Ankara.
MATTHIAE,P. 1989, ‘Jugs of the North-Syrian/Cilician and Levantine Painted
Wares from the Middle Bronze II Royal Tombs at Ebla’, Fs. T. Özgüç, Ankara: 303-
313.
MEE,C. 1978, ‘Aegean Trade and Settlement in Anatolia in the Second Millennium
B.C.’, A.S. XXVIII: 123-155.
MELLAART,J. 1958, ‘Second Millennium Pottery from the Konya Plain and
Neighbourhood’, Belleten XXII/87: 311-345.
---------------------- 1970, ‘The Second Millennium Chronology of Beycesultan’, A.S.
XX: 55-67.
MELLAART,J.-MURRAY,A. 1995, Beycesultan: Late Bronze Age and Phrygian
Pottery and Middle and Late Bronze Age Small Objects, Vol.III Part II, Ankara.
MOUNTJOY,P.A. 1986, Mycenaean Decorated Pottery: A Guide to Identification,
SMA LXXIII, Göteborg.
----------------------- 1999, Regional Mycenaean Decorated Pottery, I-II,Leidorf.
MÜLLER - KARPE,A. 1988, Hethitische Töpferei der Oberstadt von Hattusa,
Marburg/Lahn.
175
------------------------------- 1994, Altanatolisches Metallhandwerk, Neumünster.
MONTET,P. 1928, Byblos et L’Egypte, Quatre Campagnes de Fouilles a Gebeil:
1921-1924, Paris.
NAUMANN,R. 1998, Eski Anadolu Mimarlığı, Ankara.
OLMSTEAD,A.T. 1922, ‘Near East Problems in the Second Pre-Christian
Millenium’, JEA VIII: 223-232.
OZANER,F.S. 1993, ‘İskenderun Körfezi Çevresindeki Antik Yerleşim Alanlarının
Jeomorfolojik Yönden Durumu’, Arkeometri Sonuçları Toplantısı VIII: 337-345.
ÖZGEN,İ. - GATES,M.H. 1993, ‘Report on the Bilkent University Archaeological
Survey in Cilicia and the Northern Hatay: August 1991’, AST X: 387-394.
ÖZGÜÇ,T. 1950, Türk Tarih Kurumu Tarafından Yapılan Kültepe Kazısı Raporu
1948 , Ankara.
------------ 1953, Türk Tarih Kurumu Tarafından Yapılan Kültepe Kazısı Raporu
1949, Ankara.
------------- 1964, “Yeni Araştırmaların Işığında Eski Anadolu Arkeolojisi”, Anadolu
VII: 23-42.
-------------1978, Maşat Höyük Kazıları ve Çevresindeki Araştırmalar, Ankara.
-------------1982, Maşat Höyük II. Boğazköy’ün Kuzeydoğusunda Bir Hitit Merkezi,
Ankara.
----------- 1986, Kültepe-Kaniş II. Eski Yakındoğu’nun Ticaret Merkezinde Yeni
Araştırmalar, Ankara.
176
PETRIE,F. 1930, Beth Pelet I, London.
POSTGATE,J.N. 1996, ‘Kilise Tepe 1994: A Summary of the Principal Results’,
KST 17-1: 419-431.
-------------------------1997, ‘Kilise Tepe 1995: A Summary of the Principal Results’,
KST XVIII-1: 441-456.
------------------------1998, ‘Kilise Tepe 1996: A summary of the Principal Results’,
KST XIX-1: 209-226.
PRZEWORSKI,S. 1939, Die Metallindustrie Anatoliens, Leiden.
RIIS,P.J. 1948, Hama: Fouilles et Recherches 1931-1938, Copenhagen.
SAYAR,M.H. 1996, ‘Kilikya’da Epigrafi ve Tarihi-Coğrafya Araştırmaları, 1994’,
AST XIII: 55-76.
SCHAEFFER,C.F.A. 1932, ‘La Troisieme Campagne de fouilles a Ras-Shamra’,
Syria 13: 1-27.
----------------------------1949, Nouvelles Etudes Relatives aux Decouvertes de Ras
Shamra, Ugaritica II.
SCHIERING,W. 1960, ‘Südabschnitt’, Ist.Mitt. 9/10: 1-86.
SCHLIEMANN,H. 1875, Troy and Its Remains, London.
------------------------ 1881, Ilios, Stadt und Land der Trojaner, Leipzig.
SCHMIDT,H. 1902, Heinrich Schliemann’s Sammlung Trojanischer Altertümer,
Berlin.
177
SEIDL,U. 1972, Gefaessmarken von Boğazköy, WVDOG 88, Berlin.
SEVİN,V. - CANEVA, I. 1995, ‘1993 Yılı Mersin/Yumuktepe Kazıları’, KST XVI-
I: 27-42.
SETON - WILLIAMS,M.V. 1954, ‘Cilician Survey’, A.S. IV: 121-174.
SHERRATT,E.S. - CROUWELL,J.H. 1987, ‘Mycenaean Pottery from Cilicia in
Oxford’, OJA 6: 325-353.
STARKE,F. 2001, “Milattan Önce İkinci Bin Yılın Güç Dengesi İçinde Troia.
Wilusa Ülkesinin Tarihi”, Düş ve Gerçek Troia, İstanbul, 34-45.
STARR,R.F.S. 1937, Nuzi II, Harvard.
-------------------1939, Nuzi I, Harvard.
STEADMAN,S.R. 1994, ‘Prehistoric Sites on the Cilician Coastal Plain: Chalcolitic
and Early Bronze Age Pottery from the 1991 Bilkent University Survey’, A.S.
XLIV: 85-103.
SYMINGTON,D. 1985, ‘Remarks on the Tarsus Late Bronze Age I Pottery in the
Adana Museum’, AST III: 279-285.
TAŞYÜREK,O.A.1975, “Some New Assyrian Rock-Reliefs in Turkey”, AS XXV,
169-180.
THUREAU-DANGIN,F.-DUNAND,M. 1936, Til Barsib, Paris.
ÜNAL,A. 1997, ‘Hurriler; Hurri Tarihi, Kültürü ve Arkeolojisiyle İlgili Yeni
Buluntular ve Gelişmeler’, 1996 Yılı Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Konferansları 6: 11-35.
178
-------------2000a, ‘Çukurova’nın Antik Devirlerde Taşıdığı İsimler ile Fiziki ve
Tarihi Coğrafyası’, Efsaneden Tarihe, Tarihten Bugüne Adana: Köprübaşı,
İstanbul, 19-41.
-------------2000b, ‘Adana’da Kizzuwatna Krallığı’, Efsaneden Tarihe, Tarihten
Bugüne Adana: Köprübaşı, İstanbul, 43-67.
-------------2002, Hititler Devrinde Anadolu I, İstanbul.
WACE,A.J.B. 1932, Chamber Tombs at Mycenae, Archaeologia 82, Oxford.
WEICKERT,C. 1957, ‘Die Ausgrabung beim Athena-Tempel in Milet 1955’,
Ist.Mitt. 7: 101-132.
WOOLLEY,L. 1934, Ur Excavations The Royal Cemetery Vol.II, London.
--------------------1953, A Forgotten Kingdom, Harmondsworth.
--------------------1955, Alalakh, Oxford.
von der OSTEN,H. 1930, Exploration in Hittite Asia Minor, OIC 8,Chicago.
------------------------1937, The Alishar Hüyük, Seasons of 1930-32. II , OIP XXIX,
Chicago.
179
VIII: HARİTA,PLAN VE LEVHALARIN LİSTESİ
HARİTA LİSTESİ
1. Çukurova Bölgesi’nin Fiziki Haritası.
2. M.Ö. II. Binde Çukurova ve Çevresi. (Ç.Ü. F.E.F. Arkeoloji Bölümü Arşivi)
3. Dağlık ve Ovalık Kilikya.
4. a. Seyhan, Ceyhan ve Tarsus Nehirlerinin 1990 Yılındaki Durumu (Gürbüz
1997: şek.2).
b. Seyhan, Ceyhan ve Tarsus Nehirlerinin Yaklaşık 4000 Yıl Önceki Durumu
(İbid: şek.4).
c. Seyhan, Ceyhan ve Tarsus Nehirlerinin Yaklaşık 3000 Yıl Önceki Durumu
(İbid: şek.5).
5. Seyhan ve Ceyhan Deltası’nın Landsat 7 ETM Uydu Görüntüsü (Ç.Ü. F.E.F.
Arkeoloji Bölüm Arşivi).
6. Seyhan, Ceyhan ve Tarsus Nehirlerinin Yaklaşık 1500 Yıl Önceki Durumu
(Gürbüz,op.cit.: şek.6).
7. Çukurova Bölgesi’nde Yer Alan Geçitler.
8. a. Seton-Williams’ın Yüzey Araştırmasında Tespit Edilen Neolitik ve
Kalkolitik Merkezler (Seton-Williams 1954: fig.2).
b. Seton-Williams’ın Yüzey Araştırmasında Tespit Edilen OTÇ Merkezleri
(İbid: fig.3).
9. a. Seton-Williams’ın Yüzey Araştırmasında Tespit Edilen Demir Çağı
Merkezleri (İbid: fig.5).
b. Seton-Williams’ın Yüzey Araştırmasında Tespit Edilen Helenistik- Roma
Merkezleri (İbid: fig.6).
10. Kilise Tepe’nin Konumu (Postgate 1996: 424 fig.1).
11. Kayrak Tepe Barajı İnşasında Tahrip Görecek Alan (Postgate 1997: 450
fig.1).
12. Sirkeli Höyük’ün Konumu (Hrouda 1997b: Abb.3).
13. Kinet Höyük’ün Konumu (Gates 1999b: fig.1).
180
14. Kazanlı Höyük’ün Konumu (Sherratt-Crouwell 1987: fig.1).
15. Troas Bölgesi’nde Yer Alan Başlıca Merkezler (Rose 2001: 180).
16. İzmir Körfezi ve Çevresindeki Prehistorik Merkezler (Erkanal-Günel 1996:
res.1).
PLANLARIN LİSTESİ
1. Tarsus-Gözlü Kule Topografik Planı (Zoroğlu 1995: Res.16).
2. Tarsus-Gözlü Kule ETÇ III- OTÇ Geçiş Mimari Tabakası (Goldman 1956:
Plan 15).
3. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Mimari Tabakası (İbid: Plan 16).
4. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Mimari Tabakası (İbid: Plan 17).
5. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Mimari Tabakası (İbid:: Plan 18).
6. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ I Mimari Tabakası (İbid:: Plan 21).
7. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ-GTÇ I Geçiş Dönemine Ait Mimari Tabaka (İbid:
Plan 19).
8. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ I Yapıları (İbid: Plan 20).
9. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ II Mimari Tabakası (İbid: Plan 22).
10. Mersin-Yümüktepe Topografik Planı (Garstang 1953: fig. 2).
11. Mersin-Yümüktepe IX-X. Tabaka Planı (İbid: fig.128).
12. Mersin-Yümüktepe VII-V. Tabakalardaki Hitit Savunma Sistemi (İbid: fig.
151).
13. Mersin-Yümüktepe VII. Tabakada Açığa Çıkarılan Mekanlar (İbid: fig.153).
14. Kilise Tepe’de GTÇ’ na tarihlenen ‘Stel Yapısı’ (Jackson-Postgate 1999: 553
fig.3).
15. Sirkeli Höyük Topografik Planı (Hrouda 1997b: Abb.1).
16. Sirkeli Höyük’de 1937 Yılında Garstang Tarafından Çalışılan Alanlar (İbid:
Abb.4).
17. Sirkeli Höyük’de 1992 Yılında Çalışılan Alanlar (İbid: Abb.2).
18. Kinet Höyük’ün Topografik Planı (Gates 2002: 61 fig.1).
19. Kinet Höyük OTÇ Yapısı (Gates 1999b: fig.3).
20. Kazanlı Höyük 1937 Yılında Çalışılan Alanlar (Garstang 1938: Plate V)
181
21. Troya VI h ve VI g Kuleleri (Naumann 1998: 257 res.316, 317, 315).
22. Troya Erken VI Safhası (Blegen,et.al. 1953: fig.449).
23. Troya VI’ da Tespit Edilen Kapılar (İbid: fig.452).
24. Troya VI’da K Alanındaki Tabakalaşma (İbid: fig. 460).
25. Troya Geç VI Safhasına Tarihlenen ‘Pillar House’ (İbid: fig.465).
26. Troya Geç VI Safhasına Ait Yapılar ve Savunma Sistemi (İbid: fig.447).
27. Troya Geç VI Safhasına Ait Yapılar (İbid: fig.472).
28. Liman Tepe Topografik Planı (Erkanal 1999: çiz.1).
29. Liman Tepe Güney Kazı Alanı OTÇ ve ETÇ II Mimari Kalıntıları (İbid:
çiz.2).
30. Beycesultan OTÇ Sarayı (Lloyd-Mellaart 1956: fig.3).
31. Beycesultan GTÇ III. Mimari Tabakaya ait Yapılar (Lloyd 1972: fig.2).
32. Beycesultan GTÇ II. Mimari Tabakaya ait Yapılar (İbid: fig.3).
33. Beycesultan Topografik Planı ve Kazı Alanları (Lloyd-Mellaart,op.cit.: fig.1).
34. Beycesultan GTÇ Ib Mimari Tabakasına ait Yapılar (Lloyd,op.cit.: fig.4).
35. Panaztepe Topografik Planı ve Kazı Alanları (Erkanal 1997: 288 res.1).
RENKLİ LEVHALARIN LİSTESİ
I. Tarsus-Gözlü Kule’nin Günümüzdeki Durumu (Ç.Ü. F.E.F. Arkeoloji
Bölümü Arşivi).
II. Sirkeli Höyük’te Tespit Edilen Hitit Kaya Kabartmaları (Ç.Ü. F.E.F.
Arkeoloji Bölümü Arşivi).
LEVHALARIN LİSTESİ
I. Uzunoğlan Kabartması (Sayar 1996: res.11).
II. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Seramik (Goldman 1956: fig.289 n.813, fig290
n.812, fig.294 n.913, fig.294 n.917).
III. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Seramik (İbid: fig.287 n.781, 796, 784, 777, 772,
785).
182
IV. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Seramik (İbid: fig.290 n.805, 807, fig. 296 n. 845,
846).
V. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Seramik (İbid: fig.295 n.860, fig. 297 n. 868, fig.
295 n. 859, fig. 297 n.869, 871).
VI. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Seramik (İbid: fig.298 n.879, 883, 880 fig. 299 n.
926).
VII. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Seramik (İbid: fig.371 n.891, fig. 293 n. 901, fig.
292 n. 938, 942, fig. 292 n. 938, 942).
VIII. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Madeni Eserler (İbid: fig.294 n.19, fig.425 n.40,
fig.427 n.94, fig.431 n.209, fig.431 n.207, fig.430 n.174).
IX. Tarsus-Gözlü Kule OTÇ Madeni ve P.t. Eserler (İbid: fig.432 n.252, fig.433
n.269, fig.431 n.232, fig.428 n.103, fig.441 n.8, fig.443 n.41, fig.444 n.47).
X. Tarsus-Gözlü Kule P.t. Eserler (İbid: fig.446 n.61, fig.449 n.68, 67, fig.436
n.6, fig.393 n.26, 27, 28).
XI. Tarsus-Gözlü Kule Taş Eserler (İbid: fig.415 n.31, 29, 30 fig.436 n.2).
XII. Tarsus-Gözlü Kule Taş ve Kemik Eserler (İbid: fig.422 n.198, fig.438 n.72,
fig.439 n.91, 93, 94, 95).
XIII. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ I Seramik (İbid: fig.309 n.1012-1013, fig.307
n.1023, 1019, fig.310 n.1054).
XIV. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ I Seramik (İbid: fig.308 n.1024, fig.305
n.987,988, fig.303 n. 989).
XV. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ I Seramik (İbid: fig.313 n.1082, 1084, fig.314
n.1086, fig.315 n.1085, fig.311 n.1044).
XVI. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ I Seramik (İbid: fig.305 n.990, 991, fig.303 n.975,
976).
XVII. Tarsus-Gözlü-Kule GTÇ I-II Seramik (İbid: fig.309 n.1034, 1051, fig.308
n.1056, fig.320 n.1158, 1161, 1154).
XVIII. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ II İthal Seramik (İbid: fig.329 n.1254, 1248, 1249,
1250 fig.330 n.1255).
XIX. Tarsus-Gözlü Kule Miken Seramik Açık Kap Formları (French 1975:
fig.14, 16).
183
XX. Tarsus-Gözlü Kule Miken Seramik Kapalı Kap Formları (Goldman,op.cit.:
fig.333 n.1345; French 1975: fig.2 n.1, 3, 7, 2, fig.3).
XXI. Tarsus-Gözlü Kule Miken Seramik Açık ve Kapalı Kap Formları (İbid:
fig.333 n.1283, 1285, 1279, 1284; French 1975: fig.6, 14).
XXII. Tarsus-Gözlü Kule Miken Seramik Açık Kap Formları (French,op.cit.:
fig.15, 17, 18: 1-5).
XXIII. Tarsus-Gözlü Kule Miken Seramik Açık Kap Formları ve Çizgisel
Düzenlemeli Kaplar (İbid: fig. 16, 8).
XXIV. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ Madeni Buluntular (Goldman,op.cit.: fig.425 n.27,
fig.424 n.20, 26 fig.431 n.233, fig.426 n.75, fig.432 n.260, fig.426 n.63).
XXV. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ Madeni Buluntular (İbid: fig.426 n.66, fig.423 n.5,
9, 11, 12, 15).
XXVI. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ Madeni Buluntular (İbid: fig.423 n.17, fig.426
n.70, 72, fig.427 n.86, 91, 96, fig.429 n.114, fig.431 n.198, 236, fig.430
n.175).
XXVII. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ Madeni ve P.t. Buluntular (İbid: fig.432 n.245,
246, fig.433 n.270, 276, fig.441 n.11, 12).
XXVIII. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ P.t. Buluntuları (İbid: fig.444 n.48, 50, 51, 53,
fig.445 n.63, fig.450 n.79 , 80, 83).
XXIX. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ P.t. Buluntuları (İbid: fig.452 n.14, fig.451 n.5,
fig.436 n.7, fig.387 n. C).
XXX. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ P.t. Buluntuları (İbid: fig.401, 405 n. 1, 15;
fig.403, 403 n.50).
XXXI. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ Taş Eserler (İbid: fig.418 n.103, fig.421 n.163,
fig.422 n.180, fig.422 n.183, fig.436 n.10, fig.394 n.32, 34).
XXXII. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ Taş ve Kemik Eserler (İbid: fig.401, 405 n.2, 6;
Kemik Eserler: fig.437 n.31, fig.438 n.63, 64, 65, fig.439 n.62, 96-99).
XXXIII. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ Kemik ve Diğer Eserler (İbid: fig.439 n.104,
fig.440 n.121, 112; Diğer Eserler: fig.453 n.23, 15, 22, 24, 25).
XXXIV. Tarsus-Gözlü Kule GTÇ Dağ Kristalinden Yapılmış Hitit Heykelciği (İbid:
fig.456).
184
XXXV. a. Mersin-Yümüktepe Hitit Savunma Duvarları (Garstang 1953: lev.XXX).
b.Mersin-Yümüktepe OTÇ Kelebek süsleme Motifli Kaplar (İbid: fig.143
n.1, fig.144 n.6, 13, 16, 20).
XXXVI. Mersin-Yümüktepe OTÇ ‘Gözlü Testi’ Örnekleri (İbid: fig.143 n.2, 3, 4, 5).
XXXVII. Mersin-Yümüktepe OTÇ Bezemeli Kap Örnekleri (İbid: fig.144 n.1, 3, 21,
8, 2, 15, 7, 4).
XXXVIII. Mersin-Yümüktepe OTÇ Seramik (İbid: fig.145 n.10, 11, fig.146 n.3, 6, 10,
12, fig.147 n.12).
XXXIX. Mersin-Yümüktepe OTÇ Seramik (İbid: fig.146 n.8-9, fig.146 n.15-18,
fig.145 n.4, 7, 1, 6, 3).
XL. Mersin-Yümüktepe OTÇ Madeni Eserler (İbid: fig.129-133).
XLI. Mersin-Yümüktepe OTÇ P.t. Eserler (İbid: fig.136, 137, 141, 142).
XLII. Mersin-Yümüktepe OTÇ P.t. Ağırşak Tipleri (İbid: fig.116).
XLIII. Mersin-Yümüktepe OTÇ Taş ve Kemik Buluntular (İbid: fig.134-136, 139,
140).
XLIV. Mersin-Yümüktepe GTÇ Seramik (İbid: fig.156).
XLV. Mersin-Yümüktepe GTÇ Seramik (İbid: fig.157).
XLVI. Mersin-Yümüktepe GTÇ Seramik (İbid: fig.155).
XLVII. Mersin-Yümüktepe’de Ele Geçen Miken Parçaları (İbid: fig.160 n.1-2).
XLVIII. Kilise Tepe GTÇ Seramik (Hansen-Postgate 1999: fig.1, 5, 12, 13).
XLIX. Kilise Tepe GTÇ Seramik (Postgate 1999: 554 fig.5; 1998: 225 fig.8).
L. Kilise Tepe OTÇ P.t. ve GTÇ Madeni Buluntular (İbid: 555, fig.6; 1996:
fig. 11).
LI. Kilise Tepe GTÇ Taş Buluntular (İbid: 421, fig.10; 1997: 456, fig.9;
Jackson-Postgate 1999: 554, fig.4).
LII. Sirkeli Höyük’de Tespit Edilen Hitit Kaya Kabartmaları (Hrouda 1997a:
301 Abb.3, 4).
LIII. Sirkeli Höyük Seramik ve Küçük Buluntular (Hrouda 1997b: Abb.5, 6).
LIV. Kinet Höyük OTÇ Seramik (Gates 2001: 220 fig.4; 1999b: fig.4).
LV. Kinet Höyük OTÇ Seramik (Gates 1999b: fig.5).
LVI. Kinet Höyük GTÇ Seramik (İbid: fig.7, 8).
185
LVII. Kazanlı Höyük OTÇ Seramik (Garstang 1938: Lev.VI n.30, 27, Lev.VI
n.19, 26, Lev.VII n.8, 7, Lev.VIII n.18, Lev.IX n.15).
LVIII. Troya OTÇ Seramik (Blegen,et.al. 1953: fig.356 n.3,4, fig.423 n.33.114,
fig.362 n.1, fig.364 n.8, fig.325 n. 37.1170, fig.365 n. 23, fig. 424 n.1).
LIX. Troya OTÇ Seramik (İbid: fig.426 n.2, fig.357 n.3, fig.426 n.6, fig.353
n.13, fig.426 n.11, fig.316 n.32.100, fig.426 n.14).
LX. Troya OTÇ Seramik (İbid: fig.423 n.32.26, fig.366 n.18, fig.367 n.13,
fig.332 n.37.973, fig.316 n.37.950, fig.428 n.13).
LXI. Troya OTÇ Seramik (İbid: fig.326 n.36.721, fig.431 n.12, fig.382
n.37.1092, fig.403 n.1, fig.418 n.14-16).
LXII. Troya OTÇ Küçük Buluntular (İbid: fig.298 n.36.91, 36.43, 37.277, 36.349,
fig.299 n.35.419, fig.300 n.32.463, fig.299 n.37.333, fig.298 n.37.334, 33.2,
35.383).
LXIII. Troya OTÇ Küçük Buluntular ve GTÇ Seramik (İbid: fig.301 n.36.172, fig.
289 n.4-5, fig.301 n.36.123, GTÇ Seramik: fig.312 n.37.1038, fig.311
n.34.266).
LXIV. Troya GTÇ Seramik (İbid: fig.311 n.34.272, fig.313 n.35.615, fig.444 n.1,
fig.318 n. 37.1043, fig.321 n.35.609, fig.322 n.35.608, fig.327 n.34.265).
LXV. Troyab GTÇ Seramik (İbid: fig.327 n.37.1039, fig.444 n.2, fig.309
n.37.899, fig.310 n.34.309).
LXVI. Troya GTÇ Seramik (İbid: fig.436 n.13, fig.435 n.34.294, fig.344 n.34.368,
fig.329 n.37.1025, 1958 fig. 225 n.33.176, fig. 233 n.35.440).
LXVII. Troya GTÇ Seramik (Blegen,et.al. 1958: fig.234 n.37.1184, fig.235
n.37.1083, fig.260 n.37.1015, fig.264 n.38.1095, fig.266 n.37.918, fig.225
n.33.172).
LXVIII. Troya GTÇ Seramik (İbid: fig.223 n.33.163, fig.229 n.37.962, fig.230
n.37.1084, fig.232 n.33.1276, fig.235 n.35.533).
LXIX. Troya GTÇ Seramik (İbid: fig.237 n.1, fig.227 n.35.1196, fig.233 n.34.343,
33.244; 1953, fig.416 n.27, fig.320 n.35.624).
LXX. Troya GTÇ Seramik (Blegen,et.al. 1953: fig.426 n. 39, fig.324 n.35.1072,
34.281, 38.1224, fig. 418).
186
LXXI. Troya GTÇ Seramik (Blegen,et.al. 1958: fig.243 n.15, fig.242 n.8, fig.260
n.37.1006, fig.259 n. 37.1000, fig.260 n. 32.18, fig.261 n.37.889).
LXXII. Troya GTÇ Küçük Buluntular (Blegen,et.al. 1953: fig.297 n.36.377,
35.480, 38.111, 35.423, 34.380, 36.6, fig.305 n.33.273, 36.358, fig. 287
n.35.358, fig.299 n.35.354, 35.363, fig.300 n.38.27).
LXXIII. Troya GTÇ Küçük Buluntular (İbid: fig.298 n.36.229, 37.347, fig.300
n.34.76, fig.301 n.36.300, 36.148, 36.56, 37.761, fig.304 n.35.478).
LXXIV. Liman Tepe ve OTÇ Tabakaları (Erkanal-Günel 1996: res. 2; Erkanal-
Günel 1997: res.1).
LXXV. Liman Tepe OTÇ Mimari Tabakaları (İbid: res.2-3).
LXXVI. Liman Tepe OTÇ 4. Mimari Tabakaya ait Oval Ev (Erkanal-Günel 1996:
res.5,şek.5, res.7).
LXXVII. Liman Tepe OTÇ Seramik (İbid: res.9-8).
LXXVIII. Liman Tepe OTÇ Seramik (İbid: res.10-11).
LXXIX. Liman Tepe OTÇ Seramik (Erkanal-Günel 1997: res.5-7).
LXXX. Liman Tepe OTÇ Küçük Buluntular (Erkanal-Günel 1996: res.12-14).
LXXXI. Liman Tepe’de Mezar Olarak Kullanılan Barbar Seramiği Örnekleri
(Erkanal 1999: res.3-4).
LXXXII. Liman Tepe GTÇ Seramik (Erkanal-Günel, op.cit.: res.1-şek.1, res.2-şek.2;
Günel 1998: Abb.1).
LXXXIII. Liman Tepe GTÇ Küçük Buluntular (İbid: res.3-4.).
LXXXIV. Beycesultan OTÇ Seramik (Lloyd-Mellaart 1956: fig.2 n.20, 26; fig.3 n. 3,
6, 13, 16, 15, 18).
LXXXV. Beycesultan OTÇ Seramik (İbid: fig.4 n.2, 14, 9, 7, 11, 17, 8, 15).
LXXXVI. Beycesultan OTÇ Madeni Eserler (Mellaart-Murray 1995: fig.O.1 n.8, 12,
10, 11,1, 2, 4).
LXXXVII. Beycesultan OTÇ Madeni Eserler (İbid: fig.O.2 n.17; fig. O.3 n.33, 26, 22).
LXXXVIII. Beycesultan OTÇ P.t. Eserler (İbid: fig. O.12 n.147; fig.O.13 n.156; fig.
O.14 n.163, 164, 167).
LXXXIX. Beycesultan OTÇ Taş Eserler (İbid: fig.O.25 n.221,226; fig. O.26 n.228,
233, 234).
187
XC. Beycesultan OTÇ P.t. Eserler (İbid: fig.O.27 n.239; fig. O.28 n.245, 249,
252).
XCI. Beycesultan GTÇ Seramik (İbid: fig. P.1 n.5-7, 19-20, 23-24).
XCII. Beycesultan GTÇ Seramik (İbid: fig. P.3 n.1-4, 9-10, 18; fig. P.4 n. 17-19;
fig. P.5 n.3, 2).
XCIII. Beycesultan GTÇ Seramik (İbid: fig. P.5 n.5,7 fig. P.8 n.1-7; fig. P.6 n.11).
XCIV. Beycesultan GTÇ Madeni Eserler (İbid: fig.O.6 n.71,70,69,75).
XCV. Beycesultan GTÇ Madeni Eserler (İbid: fig.O.8 n.105, 112 fig.O.11 n.129,
139).
XCVI. Beycesultan GTÇ P.t. Eserler (İbid: fig.O.15 n.168, 169,170; fig.O.16
n.173; fig.O.17 n.200; fig.O.20 n.210).
XCVII. Beycesultan P.t. Buluntular (İbid: fig.O.21 n.212.).
XCVIII. Beycesultan GTÇ Taş Eserler (İbid: fig.O.29 n.257, 266; fig. O.33 n.289).
XCIX. Beycesultan GTÇ Taş Eserler (İbid: fig.O.33 n.292; fig.O.34
n.295,296,297).
C. Beycesultan GTÇ Kemik Eserler (İbid: fig.O.37 n.309).
CI. Beycesultan GtÇ Kemik ve Diğer Eserler (İbid: fig.O.38 n.320,319, fig.
O.34 n.334, fig.O.41 n.343).
CII. Panaztepe Akropol Alanı (Erkanal 1992: res.3).
CIII. Panaztepe Atölyeler Bölgesi ve Seramik Fırını (Erkanal 1987: res.3).
CIV. Panaztepe OTÇ Seramik (Günel 1999b: Lev.1 n.1, lev.23 n.5, lev.79 n.1,
lev.102. n.1,3, lev.103 n.1).
CV. Panaztepe OTÇ Seramik (İbid: lev.103 n.2, lev.105 n.1, lev.107 n.1, lev.136
n.1).
CVI. Panaztepe OTÇ Seramik ve Tholos Mezar Örnekleri. (Erkanal,A. 1998:
res.5, Erkanal 1998: res.2).
CVII. Panaztepe Pithos Mezar Örneği ve Miken Seramiği Kap Formları (İbid:
res.4, Günel 1999b: lev.129 n. 1, 2, 3, 4).
CVIII. Panaztepe Miken Seramiği Kap Formları (Günel,op.cit.: lev.130 n.1,
lev.131 n.3, lev.132 n.1, lev.137 n.1b, lev.138 n.1b).
CIX. Panaztepe Miken Seramiği Kap Formları (İbid: lev.139 n.1a-b).