Kemâlî Divanı
Münâcât
Hamdü-lâyuhsâ, Hudânın sânına mutlak sezâ Sâni'-i tekvin odur iycâdına yok intihâ.Hem senâ-yi âferîn olsun o zâta bîaded Kullarına fazl u ihsan eylemiş kim lâyuad.Nev'-i insânı husûsa gayri'dan kalmış şerîf,«Ahsen-i takvîm» ile öğmüs yaratmış hem zarîf.Nüsha-yi insanda kılmış âlem-i kübrâyı cem'Zâtını tevhid için vermiş ona hem nutk u fem.Şâir-i gafil nizam-ı nazmı kılmışken vebâl Ârif-i billâha kılmış şi'r ü nazmı Hak helâl.Âlem-i fark'da ne hoşdur dilberin vechinde hâl Âlem-i tevhid'de kim var levn ü sûret bir hayâlCümle eşya bir cemâlin mazharı düşmüş meğer Ânın içün rûz u şeb, ay, gün, felek durmaz döner.
Bir tecelli mazharı âlemler etmiş âşikâr Bilmezem hâb mı, hayâl mi, ya nedir bu rüzigâr.Aşkile kılmış kimin âşık, kimin ma'şûk-i râz Âşıka yanmak, yakılmak, ma'şukun elinde nâz..Her sıfatdan görünen ol, gören oldur bîgüman Vech-i dilber ziyneti, hem âh u zâr-ı âşıkan.Kulhüvallahü ahad, Âmentü billâhis-samed Doğmadı, doğurmadı, şânında yok küfven ahad.Bâhusûs ol masdar-ı âlem Muhammed Mustafa Mersad-i Hakdır cemâl-i nûr-i pâk-i pür ziyâ.Şânına Levlâk okur, hem medheder Bârî-Hudâ Bûsitan-ı âlem anınla bulur neşv ü nüma.Mazhar-ı Hakdır, vücûdu Rahmeten-lilâlemin Vech-i nûrundan bezetmiş yârim etmiş nâzenin.Rûhuna yâ-Rab salât et, cismine bîhad selâm Ez ezel âbâd-ı dünya tâ ilâ yevm-il kıyâm.Vâlideyn-i Ehl-i Beyt, amm-i selâse,Ibn-i amm Çârıyâr-ı sâdıka, eshâba hem küll-ül ümem.Nefsini bilmekden âcizken Kemâli bîteab Medhi-hân olmuş «hüda-Peygamberi» gayet aceb
1
Sâkıya, sun bâde-yi aşkından uşşâka şarâb
Hasret-i lâ’lin ile bağrım yeter etdin kebâb.
Gör bahâristanda eşcâr u nebatın neş’esin
Devreder bâd-ı sebâ, cam doldurur her dem sehâb.
Nev arûs-i âlemin meşşatasın görsen eğer
Her çiçek Cibrîl olup senden sana eyler hitâb.
Ey Çimenzâr giren, gafil temâşâ kılma kim
Hüsnü çıkmış temâşâya şecer, nehr ü hübâb.
Cîyfeder dünya, ana baksan eğer hayvan gibi
Çeşm-i âdemle bakarsân bu dürür hüsn-i beâb.
Zâde-yi tab-ı meni görme mübarek cismini
Sen seni bilsen eğer şânındandır yüzdört kitâb.
Her nefes ihyâ, imâta eyleyen kimdir seni
Kayd-ı unsdur cehennem ger hava vü ger türâb.
Devlet-i diydâr-ı yâri bulmak istersen eğer
Seyr kıl mirsâd-ı dilden sen sana olma hicâb.
“Kenz-i lâ yüfna-yı fakr”ın mahzeni gönlündedir.
Gitme sevda-yı beyâbâna düşüp çekme azâb.
Cümle eşyada Sıfâtullah gör olmuş ayân
Gerçi kesrette zuhûru bâtına çekmiş nikab.
Ârif ol kim, her eser etmiş müessirden zuhûr
Nûr neşretmez kamer ger olmasaydı âfitâb.
Nisbetindir nuru nâr iden nigâristanı hâr
Zıll-ı zâildir vücûdun, gördüğün her su serâb.
Çeşme-yi Âb-ı hayâtın menbai sende nihân
Bulmak istersen KEMÂLÎ aşka eyle intisâb.
2
Kıl lisânın pak herdem, Zât-ı zikrullah ile
Fikrini imhâ edüp isbât-ı zikrullah ile
Bu vücûdun “mâsivallah”dan temâm tathîr kıl
Kalbini tenvir kıl lem’ât-ı zikrullah ile
Öyle zâkir ol ki, “ezkürküm” sana olsun ayân
Öyle zâkir ol ki öl emvât-ı zikrullah ile
“Nahnü akrep” den nigâh etmek dilersen hüsnüne
Pak kıl gönlündeki mir’âtı zikrullah ile
Enfüs ü âfâka Hak zâhir olur bu miryede
Sen lika-yi Rabbi gör âyât-ı zikrullah ile
Nûru görmez ten gözü, a’mâ gelir, a’mâ gider
Gönlünü doldurmadan mişkât-ı zikrullah ile
Âkil ol sicn-i tabiatda kalıp olma helâk
Kıl tabiat sandığın cennât, zikrullah ile
Sırr-ı ârifden KEMÂLÎ sırr-ı aşk olsa ayân
Cümle eşyâyı görür tâât-ı zikrullah ile
3
Nasıl bir mübarek geceydi yâ Rab
Muhammed dünyaya geldiği gece.
Felekler oynayıp cihan güldü hep
Annesi sevinip güldüğü gece.
Göklerden nice bin kapı açıldı
Âlemler üstüne rahmet saçıldı.
Nurdan Muhammede donlar biçildi
Dünya ile dolduğu gece.
Gökten yere indi cümle melekler
Zemine baş eğdi bir bir zfelekler
Anda kabul oldu her bir dilekler
Duâya elini açtığı gece.
Koğuldu göklerden, çıkamaz şeytin
Halâs oldu insan zulmünden insan.
Bir avuç toprakla kör oldu düşman
Tenha çöl yoluna daldığı gece.
Ben hâmile iken dedi annesi
Karnımdan duyardım hak tevhid sesi.
Görürdüm Yemeni, Hindi, Fârisi
Muhammed memesin aldığı gece.
Kisrânın eyvânı yıkıldı gitti
Hem Semâve gölü kurudu bitti.
Mecûsi âteşi söndü kül tuttu
Zâlimlere korku saldığı gece.
Göklerde okundu büyük bir ezan
Muhammed doğduğun eyledi i’lân
İşitti anladı her ehl-i lisan
Şark u garb hayrette kaldığı gece.
Nûr idi gölgesi yere düşmedi
Mübarek yüzünden sinek uçmadı
Ak bulut başından batıp aşmadı
Parmağıyla ayı böldüğü gece
Dehşetinden putlar yere döküldü
Mât oldu müşrikîn beli büküldü
Taşlar dile geldi dağlar söküldü
Müşrikîyne kılıç çaldığı gece
Kırk yaşına geldi oldu Hak Resûl
Eshâb-ı sellâmet ettiler kabûl
Hep acze düştüler erbâb-ı ukûl
Kitâbın eline aldığı gece
Aşkının sonuna yetdi Muhammed
Kendinden kendine geldi bir da’vet
Ümmetin diledi buldu icâbet
Mi’rac namâzını kıldığı gece
Mehabbet nûrundan doğdu Muhammed
Ana ulaştırır yine mehabbet
KEMÂLÎ aşkıdır âşıka devlet
Kurtulur, o aşkı bulduğu gece
4
Neler çekmekteyim derdinle sensiz yâ Resûlallah
Gamınla geçmedi bir an mihensiz yâ Resûlallah
Şikâyet mi, değil haşâ, bihakk-ı Hayder ü sıbteyn
Beni benden halâs et eyle bensiz yâ Resûlallah
Ayırma zümre-yi rindândan bu abd-i mahzûnu
Meseldir derler olmaz gül dikensiz yâ Resûlallah
Bu Ken’an içre Ya’kûbum cüdâyım mâh-ı Ken’andan
Göz a’mâ bînevâ, beyt-ül hazensiz yâ Resûlallah
Ne ten lâzım, ne can lâzım, ne nâm u ne nişan lâzım
Olaydım hâkine medfun yâ Resûlallah
Cemâlin görmeyen bu dâr’da rahat yüzü görmez
Uyup nefse çıkar dâr’a resensiz yâ Resûlallah
KEMÂLÎ gülşen-i hüsnünde bir şûride bülbüldür
Koma bu bağda sevr ü semensiz yâ Resûlallah
5
Aşkın beni rüsvây-ı cihân eyledi gitti
Yaktı çiğerim bağrımı kan eyledi gitti
Efgan ne büyük hâil imiş râh-ı talebde
Hep ehl-i taleb geldi figan eyledi gitti
Erbâb-ı dili gör, ne tale. Var, ne emel var
Hak ile gelüp Hakk-ı beyân eyledi gitti
Cânân yüzünün sırrını fâş etmedi kimse
Erbâb-ı sefâ, dilde nihân eyledi gitti.
İnsan ikiden hâli değil işbu cihânda
Ya cânını ten, ya teni cân eyledi gitti
Onlar ki bu âlemde gelip daldı sivâya
Hayvan gibi her işi yamân eyledi gitti
Esma’da müsemmâyı görüp fakre erenler
Eşyada nihân sırrı ayân eyledi gitti
Cânân ile can birliğini buldu rızâda
Rûhûnu rızâsile revân eyledi gitti
A’mâ ise de nûr-ı basiyretle KEMÂLÎ
Nâmını melâmette nişân eyledi gitti
6
Güllü köy beni seni sevdim ezelden
Sevginle vazgeçtim her bir güzelden
Hayâlin hoş gelir cümle emelden
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Sende saklı durur anamla babam
Onlar orda iken ben nere gidem
Ölmekle ben sanma seni ter edem
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Dedeler üstünde evler yaptılar
İçinde her biri Hak’ka tapdılar
Şimdi o yerleri yâdlar kapdılar
Ey güzeller köyü köyler güzeli
İçinde anamdan doğdum ağladım
Düştüm karanlığa kara bağladım
Kendi ateşimle kendim dağladım
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Karşıda görünen şu karlı dağlar
Bir karış yerinide bin yiğit ağlar
Eski ölenleri bilir mi sağlar
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Güzeller köşküsün tepe başında
Herkes senin havan suyun kasdında
Beslenir düşman da sende dostun da
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Hak seni etmemiş bir şeye muhtaç
İçinde duranlar kalmadı hiç aç
Dört yanında köylerin başına tâc
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Sensin yedi köyün Zühre yıldızı
Sende vurdu beni bir peri kızı
İçimden çıkmıyor hâlâ o sızı
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Bahar gelir çiçeklerin açılır
Her yana suyunla ni’met saçılır
Hazer denizinde suyun içilir
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Ovada tarlalar dağda çayırlar
Bir hanım kız gördüm bulgur sayırlar
Bana bir Kâbedir düzler bayırlar
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Yâ hele bahçede güller açarsa
Dostlarım toplanıp çaylar içerse
Nolur bir kör gelip ordan geçerse
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Kuşlar öter sular çağlayıp akar
Kıble pencereden bir hanım bakar
Kırk yıldır o derd bağrımı yakar
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Meleşir gönlümde koyun kuzular
Çıkmıyor gönlümden eski sızılar
Gönül bir belâdır her şeyi arzular
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Uzun tarlalarda ağlar gezerdik
Sularda cânânın sesin sezerdik
Attâr Hakkı vardı neler yazardık
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Hâfız okur Tayyar yazı yazardı
Bir dilberin peşinde aşksız gezerdi
O dilber başkasının bağrın ezerdi
Ey güzeller köyü köyler güzeli
İstanbula gelmiş duydum sevindim
Bana gelecekmiş bir çok öğündüm
Gelmedi başıma vurdum döğündüm
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Sözlerimi duyan delidir sanar
Sözüme inanır deliler kanar
Kimbilir içimde ne oddur yanar
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Ezanlar okudur namazlar kıldık
Aşkın deryasına gemiler saladık
Muradsız kalmakla biz murad aldık
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Ne güzeldir köyün yağı peyniri
Tali’ bizi etti her şeyden berî
Biraz da gönderse adamın biri
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Kimi sana anlar kimisi bana
Sözüm dostlaradır değil düşmana
Teyzem oğulları sözüm yabana
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Hayâlim derindir sığmaz hayâle
Rağbetim kalmadı mâl ü menâle
Korkarım Tayyar da benzer Cemâl’e
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Bir Cuma namazı eyledim niyyet
Orda kılacağım bulursam fırsat
Maksad ziyârettir değil ticâret
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Ah o dağlar o dereler o taşlar
Ah orada kalan eski kardeşler
Toprağına insan yüz can bağışlar
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Güzel yanağında sanki bir bensin
Dışın harabsa da içinden şensin
Dünyada son sevgim isteğim sensin
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Bir câmii vardı on değirmeni
Otları suları derdler dermanı
Orda öğrenmiştim cân u cânânı
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Şâhiddir derdime dağların taşın
Âşıklar gözüsün kurumaz yaşın
Dünyada çok gezdim bulmadım eşin
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Bir karış yerinde binlerce şehîd
Göğsünde can verdi nice bin yiğit
Son ziyaretimden kesmezim ümit
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Acep oralarda şimde ne kaldı
Felek her birini bir derde saldı
Kimi gurbettedir kimisi ölü
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Sende yetişirdi nâzenin kızlar
Göllerde uçardı turnalar kazlar
Yurdun her yarası gitgide sızlar
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Yurdunu sevmeyen değildir insan
Bak yurtsuz değil en vahşi hayvan
Yurddadır âr u ırz yurddadır îmân
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Ne yazık içinde kimse kalmamış
Hep gelen ağlamış kimse gülmemiş
Hiç biri dünyada murâd almamış
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Ekinciler çıktı ekin ektiler
Bağçeler yaptılar ağaç diktiler
Bîhude dünyada zahmet çektiler
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Ne kalmış yiğidin ne bay ne gedâ
Sanki hevâ imiş oldu bir hevâ
Bâki yok cihanda Hak’dan maâdâ
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Gönül karşı geldi bir hûb cemâle
Çok hizmetler ettik ehl-i kemâle
Aşkın uğratmadı yolum muhâle
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Mağrur zenginlerin beylerin vardı
Bunların başına dünyalar dardı
İnsanlık içinde bir insan kurdu
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Şendin ne güzeldin hani o günler
Çok bayramlar geçti nice düğünler
Sönmeyen bir aşk kalır o ünler
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Fakîre vermezdi zenginler selâm
Yoksullarda yokdu hiçbir hak, kelâm
Ne babam gülmüştü orda ne anam
Ey güzeller köyü köyler güzeli
Adıma cihanda dediler Osman
Çalışınca oldum Hâfız-ül-Kur’ân
Verdiler soyadı KEMÂLÎ OZAN
Ey güzeller köyü köyler güzeli
7
Ben neyim, bilmek tefhime kudret kalmadı
Oldu dil pâmâl-ı aşk tebyîne tâkat kalmadı
El, ayak, dil, göz, kulak işler fakat faili kim
Ya bu ten ne, can nedir, fikr-i iradet kalmadı
Kâh melek, gâhi felek, gâhi tabiat de dedim
“Lâuhibb-ül-âfilin” fâniye rağbet kalmadı
Gitti darlık, geldi varlık Sırr-ı Hak oldu ayân
Benliğim attım anı isbâte hâcet kalmadı
Yerde gökde yok deme Allah’ı, yer gök yok dürür
Ya mekân var, ya Hudâ, ayrı kanâat kalmadı
Zâhir-i eşyâya bakma, zâhir u bâtın odur
Evvel âhir sendedir başka rivâyet kalmadı
Ne mekân var ne zaman Hak’sız cihât u nesne yok
Şems-i tâbandan kamer nûr aldı, zulmet kalmadı
Bu temaşâgâh-ı âlemden garaz, sırrın bilen
Eyledi tekbir, kıyam, secde, kıraat kalmadı
Âzim-i râh-ı beka hep oldu b3i havf ü reca
Mutmainn-ül-kalb ârifde haşiyet kalmadı
Bunca elfaz u hurufun mebdei bir noktadır
Kânı bir, sânii bir fikr-i maiyyet kalmadı
Onsekiz bin âleme girdin unuttun kendini
Renge aldandın, ulu da’vaye avdet kalmadı
Emr-i “kün” te’siridir olmuş olacak her ne var
Ân-ı daimidir KEMÂLÎ şekl-i rü’yet kalmadı
8
Gönül ne dalmışsın şu bahr-i game
Bu gam yakışır mı ibn-i âdeme
Şâd olmak istersen şâd olam deme
Bu dâr-ı mihnetde gülen olmadı
Ma’mûre-yi âlem harâbe râgib
Bu harâbezâre gel olma tâlib
Yazıktır gidersin hâsir ü hâib
Bak gidenler gitti gelen olmadı
Ne nâm u ne nişân, ne şandan eser
Ne tarih, ne zaman, ne kalır haber
Hâdisat bir yeldir durmayıp geçer
Önünden hiç kurtulan olmadı
Bak tarih-i âlem neler kayd eder
Karanlık mâziye halkı sayd eder
Toprak olmuşlarla türlü keyd eder
Bu yokluktan ibret alan olmadı
Kazaya râzı ol eyleme inâd
Bu mihnet-hânede yokdürür murâd
Âdem’den bu âne değin eyle yâd
Gelip bunda bâki kalan olmadı
Kim bilir ne idi bastığın toprak
Belki bir şâh idi yakın ya ırak
Ya bir pehlivandı elinde bayrak
Namlarını bile bilen olmadı
Nice şahlar oldu hâk ile yeksan
Nice mihnetlere katlandı insan
Nice matemlere sahnedir cihan
Bu sahneden korkup yılan olmadı
Çokları dediler benimdin dünya
İçinde oldular en büyük rüsvâ
Dünya bitip gitti, bitmedi gavga
Bu gavgada rahat bulan olmadı
Bu bahr-i zünûna çokları daldı
Kimi ölü çıkdı kimi gark oldu
Bu dağı delerken çok Ferhad öldü
Şu emel dağını delen olmadı
Nice kahramanlar cebbâr sultanlar
Nice pehlivanlar Yûsuf zamanlar
Dünyayı elinde tutan insanlar
Bunda nefsin hoşnud kılan olmadı
Sürûr-i cihanın âhiri matem
Ferâhın peşini ta’kib eder gam
Hangi varlık var ki olmamış adem
Hangi varlık var ki, tâlân olmadı
Kendinde buldunsa bir aşkı mutlak
Anınla bilinir hak ile nâ hak
Âlem hep aşk dır gözün aç da bak
Aşka düşende sarsılan olmadı
İnsan bulmadıkça merd-i maksûdu
Bulamaz vücûdda Rabb-i mevcûdu
Bu günde bilenler yevm-i mev’ûdu
Yarınki günde yorulan olmadı
Dağ’ı mehabbetle çiğerin dağla
Derd ile yüzünü yere sür ağla
Aşk ile eriyip su gibi çağla
Akmayan suda durulan olmadı
Bu fâni dünyaya pek çok sarılma
Doğru yoldan çıkıp yolsuz yorulma
Dost sözü doğrudur sakın darılma
Ehl-i dillerde darılan olmadı
Sakın nâr içinde koyma sen seni
Ömrün hebâ etme acı kendini
Varlığından utan tanı Rabbini
Varlıkdan büyük sorulan olmadı
Eğer ararsan kendi necâtın
Tarik-i sıdk üzre artır sebâtın
Kıyam-binefsihi anla hayâtın
Bu kıyamdan hiç ayrılan olmadı
KEMÂLÎ nutkundan olanlar agâh
Bilirler söyleten, söyleyen Allah
Bu söz benim değil Hakk’ındır billâh
Ârifler sözünde yalan olmadı
9
Âşksız âlemde âdem olmanın imkânı yok
Derd devadır âşıka, bî derdlerin dermanı yok
Âşkdır her müşkülün miftâhı, fethi, fâtihi
Âşk sergerdanının bil müşkül ü âsanı yok
Zulmet-i unsurda nûr-i aşkdan mahrum olan
Ol bir insandır ki öyle vahşî hayvân yok
Nâr-ı unsur nûr-i aşk ile olur gülzar-ı tam
Server-i hûban-ı aşkın nûru var niyranı yok
Âşk ile olmuş ayân serçeşme-i âb-ı hayat
Bu hayat-ı câvidanın haddi yok pâyânı yok
Âşkdır hayvanı insan eyleyen insanı nûr
Bu rumûzatın basiyret ehline pünhanı yok
Sen seni bilmek dilersen aşka terket senseni
Anda mahvol kim KEMÂLÎ şân u âdı, sânı yok
10
Bulmasın yâ Rab tarik-i aşka sâlikler zevâl
Aşksız âlemde insanlık muhâl ender muhâl
Aşkdır bir katreyi bin merdüm-i dânâ kılan
Aşkdır bir katreyi eyler haram eyler helâl
Aşksız insana hayvandan adâldır dedi Hak
Kâinat varsa fenaya aşka yoktur ihtimâl
“Kenz-i mahfi” gevheri aşkdır, o gevherden çıkar
Cümle mevcudun vücudu, nûr u nâr, necm ü hilâl
Kenz-i aşkın remzidir Ahmed, Muhammed Mustafa
Hubb-i Hayder olmasa ol kenz göstermez cemâl
Nûr-i Ahmed’dir o gevher hem odur Mi’rat-ı Hak
Aşıka seyr-i cemâl, bî aşklar görmüş celâl
Cür’a-yi câm-ı ezel mestanesi ârifleri
Zevk-i ukba, afet-i dünya eder mi pây-mal
Herkesin dünyası kendi gönlüdür, anda olur
Ya hayâl-i hâm-ı hasret, ya esir-i zülf ü hâl
Dâm-ı unsurdan halâsa çare ancak aşkdır
İhtiras tûl-i emel, ceng ü sedel, evlâd ü mâl
Dört melek derler mukarreb çâr-unsur aslıdır
Akl cibrîl refrefi aşk aşkla açdı perr ü bâl
Ey KEMÂLÎ aşksız fazl u kemâl tâlibleri
Oldular bunlar ezelden düşmen-i fazl u kemâl
11
Cihanda âkil ol, merd ol, kerîm ol
Ulûl-azm ol, metîn ol, müstakîm ol
İki âlemde istersen saâdet
Afiv ol halkı incitme rahîm ol
Nedamet âybdır her iş sonunda
Ne iş yapsan kılı kırkyar hakîm ol
Harîs olma, tâma’kâra tapınma
Kanaat eyle, mehcûr-i leîm ol
Kılıp kadı-yi hâcâta münâcât
Tevekkül et ana sabret halîm ol
Esir-i nefs olup uyma hevâya
Olup su akma hâk üzre mukîm ol
Emin-ül halk olup kıl hakkı teslîm
Özü doğru, sözü doğru, samîm ol
Günah-ı ekberin kaç asgarından
Selâmet istesen kalb-i selîm ol
Sakın söz söyleme bî sûd u bî câ
Ne söz dersen anı iyce alîm ol
Sahî ol, iyliğin şerretme halka
Vücûdun zenbdir terket adîm ol
Adâvet etme şefkat eyle halka
Vefâ kıl ahdine yâr-i kadîm ol
Huyundur dost hem düşman, başında
Hazer kıl sâhib-i hulk-i azîm ol
Sözü bil nutk-ı Hak, hayr işte söz tut
Sözü az söyle çok dinle fehîm ol
Olur çün ehl-i hizmet seyyid-ül kavm
KEMÂLÎ kâmil insana nedîm ol
12
Ey gönül ağla, gönülde hükmeden sultanı bul
Sen seni terk eyle, sende sâhib-i fermanı bul
Aç gözün ayna ayân olsun basîrün bil-ibâd
Yüzde, gözde, elde, dilde seyreden Sübhânı bul
Üç mevâlid, dört anasırdır yedi tamuyu bil
Âteş-i hırs gazab, şehvettir ol niyrânı bul
Nefs ile kaim olan fehmeyleyemez Mevlâsını
Varlığı kaim-bizâtillah gören insanı bul
Vâhime erbabının her gördüğü mevhûmdur
Şür çıkar şeytanı dilden, Suret-i Rahmânı bul
Eyleme meyl-i serâb, yanma bu sahrada susuz
Bahr-i aşka gerk olup deryayı geç ummanı bul
“Külli şey’in hâlikün” mefhumu mevcud yokdurur
Var olan birdir ikilik gösteren noksanı bul
Nefsini bilmek rumûzu sen seni bilmek değil
Sende ten, tende hayât u can olan cânânı bul
Bilmedi Hızr-ı zamanı hazret-i Mûsa Kelîm
Katl-i nefsi hak gören kâmillere îmanı bul
Kabz u bastın mahzeni kalbindir ey tılsım-ı rûh
Rûha Emr-i Rab diyen bî harf ü savt Kur’anı bul
Cism gir anda cinânı, haddi yok meydanı bul
Hiss-i tendir herşeye muhtac eden mutlak seni
Rûh ise herşey anın muhtacdır ol kânı bul
Her mesâib tendedir, tendir belâlar meskeni
Andadır beyt-i Hüdâ gir cennet ü Rıdvanı bul
Mâvera-yi âklda gümrâhtır akl-i maaş
Sâhib-i akl-i maad, mecmua-yi rindânı bul
Benliğindir mani-i feyz-i Hakîm-i Zülcelâl
Bulmak istersen KEMÂLÎ saâhib-i irfanı bul
13
Kasr-ı dil tahtında senden gayrı sultan istemem
Hâk-i pâyinde gubarım, cân u cânân istemem
Varlığım sensin, senindir benliğim, sensin ne var
Çün vücûdundur, vücûdum, gayr-ı irfân istemem
Vâhime fikr ü hayâl, idrâk ü hıfzın mahzeni
Siyreti hayvan dolu sûrette insan istemem
Bu merâyâ da “lika-ullah”ı gör olmuş ayân
Gayrı görme vehmdir zan içre iman istemem
Feyz-i nûr-i “Hayy ü Kayyum”dur vücûh-i kâinat
Câmi-i küldür muhammed, başka burhan istemem
İstemem benden diyen, ya isteyen, memnun olun
Hayr u şerri halkeder derya katrelerde gizlidir
Nâr içinde nûr var, nûr içre niyran istemem
Kudret-i aşkından a’lâ var mı Rabb-ül Âlemîn
Her ne var aşkın KEMÂLÎ akl u iz’an istemem
14
Bülbül –i gülzar-ı aşkım, başka gülzar istemem
Tâlib-i dîdar-i yarim, ayrı dîdar istemem
Bakdı dil mi’rat-ı dilden oldu dildarım ayân
Gitti dil, dildar geldi, başka dildar istemem
“Sâki-i rûz-i elest” peymanesinden bâde nûş
Olduğum günden beri medhûşum hüşyar istemem
Hak diyen zâkirde Hak olmazsa zikri şirk olur
Fikr-i Hak’dan gayrı dilde başka efkâr istemem
Her nefeste nefy ü isbat etmeyen Mevlâsını
Zâkir olmaz, nefsini isbatla inkâr istemem
Kâ’betullaha giren şah olsa da giymez libas
Ben ziyarethaneme tesbih ü zünnar istemem
Sâimim gerçi iki âlem muradından bu gün
Ben KEMÂLÎ iyde yettim gayrı iftar istemem
14
Nâre yandım aşk-ı pâkinden feragat etmedim
Mahvolup canân yolunda cana rağbet etmedim
Kesmedin ümmîd vaslından, kesildi her emel
Havf-i firkatte kalıp nâdâna minnet etmedim
Çekdim el benden bana benlik veren bildimki sen
Benliğimde kaldığımca lâhza rahat etmedim
Bir zaman sen, ben, gönül, sevda, elem, derd var idi
Hiç birinden bir zaman kalben şikâyet etmedim
Zu’mi-i zâhiddir mükâfat u mücâzât-ı ibâd
Bilmedin havf u reca, zanna ibâdet etmedim
Hâmil-i bâr-ı emanet olduğum günden beri
Hamdü-lillâh âcizim da’va-yı kudret etmedim
Sa’yisiz kalmış fakir, erbâb-ı sa’y olmuş gani
Bu fikir belki cünûndur öyle cinnet etmedim
Bî şerik bir mülkde mümkün mü da’va-yı vücûd
Düşmedim şirk-i vücude öyle gaflet etmedim
Zevk u ekdar-ı cihanı serbeser gördüm velî
Hiç birile kalmadım nefse sehabet etmedim
Elde her nem var ise fazl u rezaletten eser
Anlamam fazlı KEMÂLÎ sarf-ı himmet etmedim
15
Senden sana feryad ediyor kalb-i hazinim
Sen duymaz isen kim duyacak varmı yakinim
Sensin bana benlik veren hem can u beden sen
Bende sen olan sensin, ana kalble eminim
Ey her görünen şeyde, gören sen, görünen sen
Ben senle yine, sendeki evsaf-ı mübinim
Nisbet de, izafet de, iradet de senindir
Esmâ-i şerifinle celi sırda kemînim
Eşkâl ü surver, harf u kelâm, savt u tabiat
Hep cümlesi sen, ben ne mekânım, ne mekinim
Ey evveli yok, âhiri yok bâtın u zâhir
Bî rûh u beden mü’tesim-i habl-i metinim
Mademki bu varlıkda ne var cümlesi sensin
Yok kimsede takat diye ne cin ü ne iyn’im
Esmâ vü sıfatın dürür esrar-ı avâlim
Ben unsura geldimse de ne âb u ne tîynim
Ey varlığına varlığı ihşad eden Allah
Sensiz bana ben, ben dediğim anda mühinim
Sensin beni ihya edip âdım diyen insan
Ben benliğe düşdükde ne ânım ne de înîm
Sensin duyuran kullara noksanı KEMÂLÎ
Ben âbd-i abîdim, ebedî serbezeminim
16
Ben neyim bir pir elinde nây’e benzer âlem
Bî-tasarruf bî-dilem, âh u figandır âdetim
Âyet-i “İnnî enallah”dan haber sorsan eğer
Aç gözün ibretle bâk mefhum-i ayn-ı âyetim
Âdemin aslı türab ise, türabın aslı ne
Yâ bu mevcudun nedir ma’nası gark-ı hayretim
Ben beni saldım firak-ı nâre, kıldım nûru nâr
Benliğimdir mâni-i tevhid-i vahdaniyetim
Çün selât-ı daime niyyet edip el bağladım
Kâ’be-yi maksuda seddoldu bu cism ü sûretim
Soyunup benlik libasın giyeli takva donun
Her nefeste “nefy ü isbat”dır hakiki taatim
Sırr-ı “mâ-evhâ”yı bilmek abd-i mahz olmaktadır
Abd-i mahzolmak bu yolda terk-i candır niyyetim
Çeşm-i unsurla bakıp mahsul-i unsur görme kim
Zâhiri unsurdanım bâtında kenz-i hikmetim
Vahy-i Hak’dır sözlerim benden KEMÂLÎ görme kim
Ne hayatım var ne varım ne tenim ne kudretim
17
Mecnun gibi Leylâ’lara bakdım seni gördüm
Düşdüm çöle sahralara bakdım seni gördüm
Derdinle bu siynemde açıldı nice dağlar
Pestîlere, bâlâlara bakdım seni gördüm
Gülzar-ı mehabbette gezerken dil-i şeyda
Saf saf dil-i şeydalara bakdım seni gördüm
Gözyaşı muradımdı, Fırat olup, olup Şat
Girdim ulû deryalara bakdım seni gördüm
Sensiz ne zaman var, ne mekân var ne de imkân
İmlâlara efzalara baktım seni gördüm
Baktıkça hayâlinle şu eşyada seraser
Esrar u muammalara baktım seni gördüm
Ben benliğimi sende itirdim seni buldum
Sen kıldığın imhalara baktım seni gördüm
Mir’at-ı mehabette ayân oldu cemâlin
Mahbûb-i dilârada ne kim var ise bir bir
Ednâlara a’lâlara baktım seni gördüm
Sensiz ne ilim var, ne eser var ne KEMÂLÎ
Peydâlara ihfâlara baktım seni gördüm
18
Bir sabah uyandım hüzn ile matem
Kaplamış gönlümü, kararmış âlem
Belâlar enîsim yerim derd ü gam
Başımda alevli bir duman gördüm
Sevdalı bir çöle uğradı yolum
Ne önüm görünür ne sağ ne solum
Zaten kırılmıştı kanadım kolum
Gönlümde yaralı bir ceylân gördüm
Sahrâ-yı cünundan geldi bir nîda
Vârım yağma etti o nazlı seda
Can tenle, ben canla ettik elveda
Can u ten yerinde bir cânân gördüm
Hislerim dağıldı açıldı hayâl
Ne matemim kaldı ne gam ne melâl
Gönlümün güzeli emretti filhâl
Kâinat yazılmış bir ferman gördüm
O ferman içinde binlerce esrâr
Serâdan süreyya az çok ne kim var
Dolanıp dolaşan eyleyen tekrar
Okuyan dinleyen bir insan gördüm
O insana dedim, ey pir-i kâmil
Neden insan oğlu zâlim ü câhil
Dedi: Sen kendini anla ey gafil
Anlayan, anlatan bir sultan gördüm
Gördüm ki, o sultan neş’eye gelmiş
Bir yüzden bin bir yüz ayâna salmış
Hep yüzde kalanlar zanlara dalmış
Zâlim ü câhili pek nâdân gördüm
Bildim ki, insanmış bir sırr-ı ather
Sırrında okudum Allahu-ekber
Harf u savtdan âri eyledim ezber
Bütün âlemleri bir Kur’an gördüm
Sûre-i Kur’anı eyleyen tefsir
Ma’nâ-yı insanı etmedi tağyir
Sûret-i insanda görülen tasvir
Bismillâh, Errahîm, Errahman gördüm
Bir isimden çıkar, binlerce esmâ
Envâr-ı melâhat, İsm-i Mustafa
Âlemler yüzünden oldu hüveydâ
Ben anı hem zaman hem mekân gördüm
Bir ismi Ahmed dir, biri Muhammed
Kalkınca mim, kalır Allahu-Ahad
“Makam-ı Mahmud”dur ezelden ebed
Anı giden gelen hem duran gördüm
Hep ana uyanlar buldular necât
Ölümden kurtulup aldılar hayât
Aşkının yolunda eyleyen sebât
Bir elinde yüz bin Süleyman gördüm
KEMÂLÎ insanmış mazhar-ı Rahman
Andan gafil kalan kaldılar hayvan
Senden dir her bir derd, sendedir derman
Derdsiz insanları bî-derman gördüm
19
Yerler kağıt olsa ağaçlar kalem
Derdim birer birer yazsam ağlasam
Keder sehbâ olsa mürekkeb elem
Gamım satır satır düzsem ağlasam
Âlemin nolduğun eylesem i’lân
Nimeti mihnettir her şeyi yalan
Bu yerde her şeyi eylesem kurban
Hançer-i nefretle yüzsem ağlasam
Büyüğe hürmet yok küçüğe şefkat
İlm ehli hordur câhile rağbet
Hıyanet kök saldı öldü sadâkat
Artık bu mihnetten bezsem ağlasam
Kimi gâib etmiş arar eşini
Kiminin bırakmız keder peşini
Kiminin zehr etmiş tatlı aşını
Bu nasıl sihirdir sezsem ağlasam
İnsanın her şeyi yokluk elinde
Vefâsı yok çiçeğinde gülünde
Doğan güneşinde esen yelinde
Gizli bağlarını çözsem ağlasam
Herkes bir mihnete olmuş giriftâr
Devam eylemedi ne yâr ne ağyar
Şişe’yi âlemde bari her ne var
Bir bâde olsa da süzsem ağlasam
Kaçak da Allah der koğan da Allah
Hiç biri olmadı bu sırdan agâh
Âlem bir deryadır hasbeten-lillâh
Rızâ gemisile yüzsem ağlasam
Bu korkunç deryanın yoktur kenarı
Herkesi gark eder sıklet-i vârı
Hiçbir gül var mıdır dikenden ârî
Arasam bu bağı gezsem ağlasam
Kazâya râzı ol eyleme inâd
Bu mihnet-hanede alınmaz mûrâd
Bak noldu İskender hani Keykubâd
Bunların nâmını bozsam ağlasam
Elinde var ise toplanır yârân
Seni medhederler yedikleri an
Arkana bakmadan olurlar düşman
Bunların kökünü kazsam ağlasam
Evlâdda vefâ yok, babada şefkat
Kadın kocasına etmez itâat
Eski günahlar hep yeni ibâdet
Bunların başını ezsem ağlasam
Tarihe karışdı eski diyânet
Kapladı cihânı fuhş u rezâlet
Harita-i âlem bozuldu elbet
Yeni bir harita çizsem ağlasam
Galiba tarihe dönüyor insan
Nisyana atıldı Hazret-i Kur’an
Azizler mihnetde râhatda nâdân
Bir serhoş olup da sızsam ağlasam
Demek ki, dünyada olmazmış râhât
Mihneti râhatmış, râhatı mihnet
Terk etmeden başka yoktur selâmet
Her şeyden elimi üzsem ağlasam
Kâmiller çekildi hep bir kenâre
Karga bülbül oldu şimdi gülzare
Şairler KEMÂLÎ kaldı âvâre
Bunların ağzını büzsem ağlasam
20
Bir zamanlar bir köyün fâkiri idim
Kör idim herkesin hakiri idim
İnsanlar içinde yoktu kıymetim
Sanki insanlığın obiri idim
Bana rahmetmişdi müşfik bir mâder
Anı ta’kîb etti hazret-i peder
Devr-i sebavetim geçti beraber
Onlar öldü sanki ben diri idim
Ne yârim kalmıştı ne de yoldaşım
Ne kudrtetim vardı ne de bir işim
Öksüz kalan birkaç bacım kardeşim
O zaman bunların kebîrî idim
Zaten bu âleme düşdüm ağladım
Kendi ateşimle kendim dağladım
Görmeden bir yâre gönül bağladım
Sanki o perinin esîri idim
Dediler ilm öğren olursun râhat
İlim büyüdükçe büyüdü mihnet
Bir üstâdım vardı hırçın tabîat
Döğerdi, ben anın demîri idim
Çocukluğumda bir piyr-i muhterem
Bana ders verirdi sanardım dedem
Meğer o aşk imiş görsem de bilmem
Ayrılmazdım anın nakîri idim
Anınla gezerken hep leyl ü nehar
Bir bâdecik verdi ağladığım yâr
Gözümde kalmadı ne dâr ne diyâr
Leylâ vû Mecnûn’un nazîri idim
Bir nûr tulû etti şems-i kazâdan
Mürüvvet yetişti Ali Rıza dan
Korkmadım dünyada hiçbir cezadan
Gençlikte uşakkın bir piyri idim
Kol ağası değil kullar ağası
Mü.ârek kabrine nûrlar yağası
Gün himmeti üstümüze doğası
Lûtf u kereminin dilsîri idim
Ağyâre yâr oldu dil verdiğim yâr
Aşk vücudumu etti târmâr
Felek şimdi açtı başka bir bâzâr
Bâzâr-ı cünûnun emîri idim
Gün geldi terk ettim dâr u diyârım
Dağlarda aradım dildeki yârim
Göklere dayandı âh ile zârım
Bu siklet-hanenir cerîri idim
Erzurum güzeldir arzı soğuktur
Sükkânı zekidir sâhibi yoktur
Orda ağniyânın kibri pek çoktur
Sığmadım o yarin kesîri idim
Düşdüm gurbet ele ^vâre giryân
Râhat bulamadım bir yerde bir an
Belâkeşler idi refikim hemam
Sipah-ı mihnetin müşîri idim
Yalnız başıma çıktım gurbete
İnsan katlanırmış türlü mihnete
Âhım alev oldu nâr-ı hasrete
Her yanan ateşin nefîri idim
Kasaba kasaba gezdim aç susuz
Gündüz gece oldu gecem uykusuz
Derin derelerden geçtim korkusuz
Sanki derelerin nehîri idim
Hıtt-yi Irakı köy-beköy gezdim
Dağlara taşlara derdimi yazdım
Kerbelâ çölünde bağrımı ezdim
Yüklendim belâlar baîri idim
Necette yüz tuttum Bâb-ı İzzete
Dedim yâ Rab su serp nâr-ı hasrete
Ulaştım Hasan’la Hüseyin hazrete
Ehl-i beytin ulû tefsîri idim
Mübârek vatandı Trablusşam
On bir ay orada eyledim ârâm
Müfti-yi zamanla kaldım bir eyyâm
Uymuşdum insanlık harîri idim
Hatayda dediler bana âlevî
Halebe varınca oldum Mevlev3i
Konya dergâhında aldım Mesnevî
Yıkılmış gönüller ta’mîri idim
İstanbul’da imiş nasîb-i ezel
Havası lâtiftir halkı pek güzel
Orda can alırlar cânâne bedel
Gördüğüm rü’yanın ta’bîri idim
Kazma kürek alıp taş mı sökmedim
Dolaplar çevirip ip mi bükmedim
Derin hendek kazıp bağ mı dikmedim
Bir zaman bağçıvan ecîri idim
Bayezid’de Fatih’de oldum vâiz
Ulemâ kavlimden oldular âciz
Habs ü nefy hakkımda görüldü câiz
Kendi ayağımın zenciri idim
Garib idim tünden tüne atıldım
Köle gibi bir sâile satıldım
Bir tuz idim her yemeğe katıldım
Her âlemin başka zahîri idim
Mihnet temam oldu açıldı kürbet
Sultân-ı zamanı ettim ziyaret
İltifatlar gördüm andan, begayet
O zaman a’mâlar müdîri idim
Eyüb civarında buldum selâmet
Orada parladı nûr-i hidayet
İmâm-ı zemane ettim inabet
O ulû dergâhın hasîri idim
Her yerde benimle aşk idi hemrâh
Ben bilmediğimden eylerdi agâh
Bana gösterirdi her şeyi Allah
Kör değil her şeyin basîri idim
Orada verildi cümle mevâhib
Orada kesildi her bir metâlib
Orda temam oldu menzîl merâtib
Ya’kûb-i zemanın beşîri idim
İkmâl-i ulûma açıldı fırsat
Zâhir ü bâtından verildi ruhsat
Okudum okuttum verdim icazet
Ben ehl-i beldenin şehîri idim
Erzuruma ettim emren seyahat
Onbir ay kalmaktı orada müddet
Alan nasîbince aldı bir kısmet
Ben imâm-ı dehrin sefîri idim
Evlenmiş, evladım altı olmuştu
İkisini alıp dördün vermişti
Kader bize bir yuvacık kurmuştu
Ehl-i eyâlimin nasîri idim
On sekiz yıl ettim ol piyre hizmet
Ah, hizmetten büyük var mıdır devlet
Her bir ahvâlime habîrdi Hazret
Ben de her hâlinin habîri idim
Bilmem ne gösterir takdir-i ezel
Ömrüm temam olup gelirse ecel
Senk-i mezarıma yazdım bir gazel
Erbâb-ı sefânın zamîri idim
Ey zâir eylerken kabrim ziyaret
Bana rahmet oku bulasın rahmet
Bak halime acı eyle mürüvvet
Ben de insanlığın hemşîri idim
Ben de bu cihanda gezdim yoruldum
Gâhi memnûn oldum gâhi darıldım
Meyyit olup bir kefene sarıldım
Ben zâhir vatanın hecîri idim
Cismim rûha döndü Elhamdü-lillâh
Her şey fena bulur bâkidir Allah
Hak dır Muhammed dir hem Resûlûllah
Ben Âl-i Abânın Kıtmîri idim
21
Bir nefestir gaybiken âlemleri âlem kılan
Bir nefestir ma’u tıyn terkibini âdem kılan
Bir nefestir Sırr-ı vahdet, bir nefestir kâf u nûn
Bir nefestir Nûr-i Pâk-i Ahmedi akdem kılan
Bir nefestir nâzım-ı tahrir-i halk iden kalem
Bir nefestir bâis-i tastir-i halkı cem kılan
Bir nefestir masdar-ı âlem eb-ül- ervah hem
Bir nefestir ümmü-ül-eşya rahmetin eam kılan
Bir nefestir mîm-i Ahmed vâlid ü mevlûd o mîm
Bir nefestir Mustafa’yı vâlid-i erham kılan
Bir nefestir Nûr-i Ahmed bir nefestir remz-i aşk
Bir nefestir rûh-i pâkin, a’zam-ül-a’zam kılan
Bir nefestir matla’-ı fecr-i ezel sırr-ı kader
Bir nefestir zerre içre saklı bin hikem kılan
Bir nefestir Aşk-ı mutlak bir nefestir akl-ı kül
Bir nefestir biri sırrın birine mübhem kılan
Bir nefestir Sırr-ı Kur’an hem odur asl-ı vücûd
Bir nefestir Ahmedi Kur’an ile tev’em kılan
Bir nefestir bî-fem ü bi- keyf ü bî-kem’ bî-heva
Bir nefestir bî-tekellüf mümkini muhkem kılan
Bir nefestir sitte-i eyyam u esma vü duhûr
Bir nefestir âlem içre âdemi ekrem kılan
Bir nefestir devr-i eflâk ü anâsır serbeser
Bir nefestir her şeyi birbirine elzem kılan
Bir nefestir kâinata giydiren dürlü libas
Bir nefestir her sıfatta zâtını müfhem kılan
Bir nefestir Âllemel-esmâ nefestir harf u savt
Bir nefestir hem meadın hem nebat ü hem hayat
Bir nefestir akl ü aşkı âdeme hem dem kılan
Bir nefestir âdem ü Havva vü Tûbâ, Bağ-ı Huld
Bir nefestir ilticayı âdeme mülhem kılan
Bir nefestir giydiren tâc-ı hilâfet âdeme
Bir nefestir âdeme esrarını munzam kılan
Bir nefestir gâhi İdris, gâhi Salih, gâhi Nûh
Bir nefestir Enbiyayı sırrına mahrem kılan
Bir nefestir Hızr u Mûsa hem kelim ü hem kelâm
Bir nefestir kim Mesihi dahil-i Meryem kılan
Bir nefestir hüsn-i Yûsuf hem Zülayha hem zenan
Bir nefestir ateşi İbrahime gülfem kılan
Bir nefestir izzet ü ikbâl ü devlet, saltanat
Bir nefestir ki Nebî’yi sahib-i hâtem kılan
Bir nefestir masdar-ı âlem Muhammed Mustafa
Bir nefestir Murtaza’ya ilmini mu’lem kılan
Bir nefestir âh-ı mazlûman ile zûlm-i adu
Bir nefestir Hazret-i Sıbteyn’i hem efham kılan
Bir nefestir evliya vü asfiya vü ârifiyn
Bir nefestir bunları ağyare nâmahrem kılan
Bir nefestir ehl-i dünya-yı esîr-i dâm-ı gam
Bir nefestir ehl-i aşkı her zaman bî-gam kılan
Bir nefestir saldı Mansur’dan enel-Hak na’rasın
Bir nefestir Seyyid Abdülkadir’i ebsem kılan
Bir nefestir safvet ehline saadetler veren
Bir nefestir ehl-i derdin çeşmini pür-nem kılan
Bir nefestir aşık u mâ’şuk u mahbub u hâbib
Bir nefestir ehl-i derdin çeşmini pür-nem kılan
Bir nefestir âh-ı uşşâk, bir nefestir zevk-i hüsn
Bir nefestir girye-i uşşakı câm-ı cem kılan
Bir nefestir evvel âhir, bâtın u zâhir ne var
Bir nefestir şâh olan hem nâmını Edhem kılan
Bir nefestir câm-ı vahdet, bir nefestir zevk-i nûş
Bir nefestir ehl-i derde derdini merhem kılan
Bir nefestir zâhirinden zâhir oldu cümle halk
Bir nefestir hem bu halkı mahv-ı lâ yüfhem kılan
Bir nefestir zâhiri izhar eden bu varlığı
Bir nefestir bâtını bu varlığı âdem kılan
Bir nefestir nisbet-i halka göre sâl u duhûr
Bir nefestir bunca bî-hâd hikmeti bir dem kılan
Bir nefestir katre vü enhar u derya, mevc u hût
Bir nefestir bir çiçekten hem asel, hem sem kılan
Bir nefestir râzık u merzûk u rızk u nîk ü bed
Bir nefestir kimi bay, kimin nasibin hem kılan
Bir nefestir aslı ancak halk hurûfat u kelâm
Bir nefestir dıyk-ı mahzun vâsi’ü hurrem kılan
Bir nefestir eyleyen devriş evin dâr-üs sûrur
Bir nefestir çok sarayı hane-i matem kılan
Bir nefestir kim bilenler oldular mahbûb-i Hak
Bir nefestir bilmeyen cühhali gark-ı hem kılan
Bir nefestir kim avâlim mâhasal minhübedâ
Bir nefestir kim ana bilcümle avdet hem kılan
Bir nefestir Nefh-i Rahman’dan KEMÂLÎ in u an
Bir nefestir âşıkı hayret-zede ekbem kılan
22
Yâ Rab bu sitemhanede kurtar beni benden
Yâ Rab beni ayırıma bu gamhânede senden
Yok fâide sensiz ne ilimden ne alemden
Yok fâide sensiz ne bu candan ne bu tenden
Düştüm tama’-ı nefs ile bu dâm-ı belâya
Lütfunla İlâhî beni kurtar bu mihenden
Evhâm u hâyâlât ile sevdim ve sevildim
Fark eylemedim lâleyi nesrîni dikenden
Sensin görünen zât u sıfatınla İlâhî
İlmindir âyân oldu görenden görülenden
Allah ne büyüksün ki ezelden seni her dil
Vasfetti kelâm yok ne gidenden ne gelenden
Mir’at-ı mücellâda gören vech-i nigârı
Her şeyde görür vechini can çıksa bedenden
Sevmek de sevilmek de hâyâl içre hâyâldir
Yokdur ne seven ne sevilen başka sevenden
Kalbinde duran Arş-ı İlâhîye girenler
Mahvoldu haber yok ne çıkandan ne girenden
Hiç kimseyi incitmemek ahlâk-ı cemildir
İncinmemek evlâ görünür hulk-i hasenden
Kesbîle kemâle erilir sanma KEMÂLÎ
Ümmid olunur gayriden ümmidini kesenden
23
Ne benliğim vardı ne de bu kâinât
Bu sırra “emr-i kûn-fekân” dediler
Ne hayat vardı ne havf-i memât
Buna da “sâbit-i a’yan dediler
Bize göre olmuş olacak ne var
Bir zerre kalmadan oldu âşikâr
Sakladı bu sırrı sani’î tekrar
Bilginler o âne bir an dediler
Görünen âlemler o sırdan çıktı
Onun bir yüzü Hak, bir yüzü halkdı
Ne varsa görünen ilm-i mutlaktı
Açılan sırlara imkân dediler
İsimden isimler, sıfattan sıfât
Ne varsa bilindi, bilinmezdi zât
Mim-i Ahmed idi bâisi nevzât
O sırrın adına insan dediler
İnsanla bilindi o ilm-i kadîm
O ilim olmasa her şeydi adîm
O ilmin bedbei meadı bir mim
Bilenlere ehl-i irfân dediler
O ilmin bâtını nûr-i Muhammed
O nurun zuhuru aşk u mehabbet
O sırra girenler ölmez müebbed
O aşkla kuruldu ekvan dediler
Felekler melekler cennet ü Tûbâ
O aşktan doğdular Âdemle Havvâ
Onları sarmıştı Nur-i Mustafâ
Onları aşk etti hayrân dediler
Cennet bahçesinde gezerken Âdem
Havvâ’nın aşkına tutuldu oldem
Onlarla beraber olmuştu hemdem
Vâhîme adına şeytan dediler
Hilelerle iblis cennete girmiş
Gören bilen de yok aceb kim görmüş
Âdem mehabbeti Havvâ’ya sormuş
Tatmışlar olmuşlar giryân dediler
Âdem’in iç yüzü dış yüzü vardı
Mevcudun sırrını vücutta gördü
Nevbet-e vücudu İdris’e verdi
Nuh gelince oldu Tûfân dediler
On sekiz bin âlem olmuştu zâhir
Ne varsa bilindi gâib u hâzir
Ayrıldı kalmadı fâsık u fâcir
İnanana ehl-i imân dediler
Âdem’le keşfoldu her sırr-ı muğlak
Hak ile bâtılı o mim etti fark
Kimi yelde kimi deryalara gark
İnâd edenlere isyân dediler
Yirmi sekiz harf o kadar nebi
Bunca harfin bir noktadır sebebi
Nokta Muhammed Kureşiyyü-arabî
Onun her sözüne Furkan dediler
Dâvut, Mûsa, İsâ kitap getirdi
Cümlesi ümmetin Hakk’a yetirdi
Ümmet-i Muhammed sonun bitirdi
Zamanına âhir-zaman dediler
O ümetten idi anamla babam
Onlar da dünyada istediler kâm
Felekten feleğe gezdim bir eyyâm
Yeni rahme düştü bir can dediler
Rahme düştüm yedi mertebe aldım
Her bir mertebede kırkar gün kaldım
Müddet temam oldu şuhuda geldim
Nevzâda okunsun ezân dediler
Başıma toplandı ahbab u yârân
Anam babam güldü sevindi ol an
İsmim düşünüldü tekbirle heman
Adıma cümlesi Osman dediler
Yaş temam olmadan gözüm kör oldu
Anama babama bile zor oldu
Onlar da benimle hayli yoruldu
Okutun kalmasın nadan dediler
Kimi ölsün dedi kimisi kalsın
Göz görmez iş yapmaz sonu ne olsun
Okusun dediler yahut saz çalsın
Acısın haline Rahman dediler
Gözlerim kapalı gönlüm açıktı
Önüme her türlü dostlar da çıktı
Kur’an öğrettiler okutan Hak’tı
Bitirdim Hâfız-ı Kur’an dediler
Dersim büyüdükçe büyüdü derdim
Gönlümün içinde bir perî gördüm
İn misin cin misin yâ nesin sordum
Benim adım aşktır inân dediler
Artık o aşk ile yandım yakıldım
Her şeyin peşine gözsüz takıldım
Her bakan gözlerle başka bakıldım
Kimi insan kimi hayvan dediler
Hem o perî oldu pîr-i muhterem
Bana ders verirdi sanardım dedem
Meğer o aşk imiş görsem de bilmem
Benden murâd alan aldı dediler
Meğer murâd almak muradsızlıkmış
Umduğum nâm u şân tek adsızlıkmış
Aradığım rahat rahatsızlıkmış
Artık gülmek olsun giryân dediler
Evimde mekânsiz yurtta vatansız
Artık hep dediler beyinsiz densiz
Ölsem de gömerler beni kefensiz
Aşka uy olma peşiman dediler
Kârûban-ı aşka cansız katıldım
Köle olup bir sâile satıldım
Koğuldum dünyadan zorla atıldım
Burda sensin sana düşman dediler
Düştüm gurbet ele âvâre giryân
Rahat bulamadım bir yerde bir ân
Belâkeşler idi refikim hemân
Sensin seni derde salan dediler
Irak yollarda yürüdüm yayan
Hak idi ağzıma bir lokma koyan
Katırcı peşinde gezdim bir zaman
Biz gece yürürüz uyan dediler
Allah saklamıştı paradan puldan
Bir şey beklemedim gezdiğim yoldan
Gâh dağlardan geçtim gâhi de çölden
Bu yollarda çoktur çiyan dediler
İnsan bulamadım nere vardımsa
Ben beni görürdüm kimi gördümse
Benden dertli buldum kime sordumsa
Senin içindedir derman dediler
Ağlaya ağlaya Necef’e vardım
Günlerce yüzümü yerlere sürdüm
O Kân-ı vefâ’da çok vefâ gördüm
Her müşkülün olur âsân dediler
Gözle bakanlara görünür mezâr
Meğer kalb-i âlem Haydar-ı Kerrâr
Herkes murâd alır gizli âşikâr
Yoktur bu kapıda yalan dediler
Kerbelâ’ya vardım belâlar arttı
İçimde benliğim en büyük dertti
Şiddetli belâlar gayette sertti
Aşıka belâdır ihsân dediler
Bilirdim onları sevenler ölmez
Mehabbet bir güldür açılır solmaz
Mahzun giden gönül gamla reddolmaz
Olmaz bu kapıda nâlân dediler
Gezdiğim her adım, yazdığım her söz
Çektiğim her mihnet vurduğum her yüz
Duyduğum her sedâ, kör ve sağ her göz
Sayısınca selâm her an dediler
Yetmiş iki sadık çok mihnet çekti
Dünyaya mehabbet tohmunu ekti
Belâlar çekmekte Ehl-i Beyt tekti
Hâdimleri olsun Rıdvân dediler
Hâsılı çok gezdim gurbet illerde
Söyledim her yerde türlü dillerde
Şimdi de sözlerim toplayıp yapmışlar kitâb
Bir şey kazanmayı etmedim hesâb
Bütün gazellerim aczime cevab
Yayan; Bahaeddin, Sinân dediler
Oğlum Selâhâddin kızım Sekîne
Nureddin’le, küçük Bahaeddin’e
Hizmet eylesinlen dîn-i mübîne
Dâmâdım adına Burhân dediler
Bir dedem var idi kardeşten azîz
Gecemiz geçerdi gündüzden lezîz
Yıllarca yaşadık ne siz var ne biz
Muhammed’di derdim yazan dediler
Ozan oğulları Enver, Muhammed
Onlar da bir oğlum oldular elbet
Saçdığım mehabbet ölmez müebbed
Bana da KEMÂLÎ OZAN dediler
24
Bu vücud iklimine bin can gelir, bir can gider
Gâhi cânân olur, gâh cân bîcânân gider
Emr-i nefse râm olup daim mücahid olmayan
Hâib ü hâsir kalır, nâdân gelir, nâdân gider
Her heva mahvolmadan etmez tecelli fakr-i kül
Giymeyen takva donun şâh olsa da hırman gider
Bilmeyen asl-ı vücudu bulmayan Mevlâsını
Sûreta insan gelir siyreta hayvan gider
Cümle eşyayı bizât-illâh kaim görmeyen
Görmez ol rahat yüzü nâlân gelir nâlân gider
“Men aref” sırrın duyup Mevlâsına varın veren
Hâdim-i insan olan insan gelir insan gider
Varlığındır mani-i tevfik olan etme cedel
Bu misafir hanede handân olan giryân gider
Nûr-ı tevhidi karartır şehvet ü hurs u gazab
Hubb-i dünyaya dalan üryan gelir üryan gider
Rergeh-i piyri cenâb-ı hazret-i “Belhi” ye kim
Sıdkile dil bağlasa ol kul gelir sultan gider
Nefsile kaim olup kim secde etmez âdeme
Ey KEMÂLÎ bil anı şeytan gelir, şeytin gider
25
Açıktır bâb-ı rahmet sarf-ı himmet eyle, er ol er
Senindir cümle ni’met, bezl-i ni’met eyle, er ol er
Uçar her kuş ne tâkat var ise kendi kanadında
Cebîn olma, emîn ol, hale dikkat eyle, er ol er
Seni y3a himmetin ya hizmetindir eyleyen âli
Seraser var-ı ömrün hasr-ı hizmet eyle er ol er
Buyurdu Fahr-i alem “innemel a’malü hinniyyat”
Vücudun Hak yolunda mahva niyyet eyle er ol er
Hemişe Hakk’ı bilmek, Hakk’ı bulmak olsun efkârın
Sebat et sâdiıkanı, azm u gayret eyle er ol er
“Selât-ı dâimûn” bil aşk-ı dâimle olur hasıl
KEMÂLÎ kâmilin bul, aşka rağbet eyle er ol er
26
NAT-İ İMÂM-I ALİ ALEYİSSELÂM
İlmim, amelim, tâatim ezkâr-ı Ali dir
Rûhum, ferahım, devletim ikrar-ı Ali’dir
Can bülbülünün yok hevesi Gülşen-i Adn’e
Candan talebi Ravza-i Gülzâr-ı Ali’dir
Vallahi cihan dolsa belâ, zerresi değmez
Ol aşıka kim dilde mededkâr-ı Ali’dir
Mahcub olalı bâsiraya hüsn-i anâsır
Gönlüm güzünün gördüğü Diydâr-ı Ali’dir
Şevkile döner şems ü kamer, encüm ü eflâk
Pervane misâl Şem-i pür-envar-ı Ali’ dir
Âlemde ne kim var ise a’lâ vü esâfil
Hep cümlesinin hâfızı, settarı Ali’dir
Hurşîd-i cihan server-i kevneyn Muhammed
Hem bedri münîr Hayder-i Kerrar-ı Ali’dir
Ârif sözü ihya-yi cihan eylese çok mu
Ol mâ-i hayatın başı Enhar-ı Ali’dir
Mehcur-i harabat olanı eyleme âzar
Bu taht-ı harâbâtta Hünk^ar Ali’dir
Renkler, kokular, habbe, ağaç, ot ve çiçekler
Meddah-ı nuut-i Gül-i Ruhsâr-ı Ali’dir
Envar-ı Ali herkese bir nev’ ayândır
Yokla yok olan var olanın varı Ali’dir
Yüz dört kütüb-i münzele’nin hâfızı olsan
Bil nâtık-ı kur’an yine Güftâr-ı Ali’dir
Gâh bây gedâ, gâhi gedâ bây olur anda
Hikmetle adalet dolu Bâzâr-ı Ali’dir
Sırrında vezir idi gelen cümle Nebî’nin
Aynında vasiy-yi Ahmed-i Muhtar Ali’dir
İnsanlığın Esrâr-ı Hûdâ oldu KEMÂLÎ
Esrâr-ı Hûdâ’dan garaz, Esrâr-ı Ali’dir
27
Gafil olma ey gönül, her derde derman sendedir
Sûreta bir abdsin, bâtında sultan sendedir
Sen seni bilsen eğer sensin subuh-i kâinat
Gaye-i her dücihan sensin ki cânân sendedir
Sû’ya verme ömrünü, yoktur bu sahrâda ümit
Menba-i enharsın deryâ-yi umman sendedir
Perde çektin sen sana, sen nûru zulmet eyledin
Eylesen ref-i hicap, hurşîd-i rahşan sendedir
Nefs-i şeytandan kaçarsın sende senlik var iken
Nefs dir her gördüğün, her an şeytan sendedir
Kan görür Şat u Fıratı diydesinde kan olan
Yokdurur Şat u Fıratın kanı ol kan sendedir
Habbe yok noksan ziyade hikmete ibretle bak
Her ne de noksan görürsen bilki noksan sendedir
Ab u âteş, hâk ü bâd içre kalan hayvan gibi
Sen cehennemden kaçarsın nâr-ı sûzan sendedir
Çıkmadan nâr-ı tabiatden seni hiçbir amel
Vâsıl-ı nûr eylemez sen nerde, niyran sendedir
Ten cehennemdir başımda seb’a-yi ebvâbı var
Gönlüne gir kim sekiz cennat u rıdvan sendedir
Bu tabiat-haneden geçti süvar-ı aşk olan
Aşktan al kim KEMÂLÎ ilm ü irfân sendedir
28
Niyâzi-yi Mısrî’yi Tahmis
Ârif ol esrâr-ı kalbe Beyt-i Rahmân sendedir
Vâkıf ol siynede aşka cân u cânân andadır
Gir harâbâbâd-ı kalbe kenz-i pünhân andadır
Her neye baksa gözün bil Sırr-ı Sübhân andadır
Her ne işitse kulağın Mağz-i Kur’an andadır
Ehl-i dünyayı tama’ aldattı dünya bir dürür
Ehl-i ukbânın gözü cenette da’va bir dürür
Ehl-i aşkın zâtı yok zâtında Mevlâ bir dürür
Kesret-i emvaca bakma cümle deryâ bir dürür
Her ne mevci kim görürsen bahr-i ummân andadır
Her nefes Allah diyen Allah ile mantûk olur
Bunca mahlûk bir gıda-yı arz ile merzuk olur
Fâriğ-i arz u semâ yol bulmada mesbûk olur
Her neye mahlûk gözüyle baksan ol mahlûk olur
Hak gözüyle bak ki bîşek Nûr-i Yezdân andadır
Dön Vemâlüllah’a karşı sâbit ol niyette hem
Hakk’ı kendinde ara fâni olup himmette hem
Bul fenâfillah’ı dâim nikmet ü ni’mette hem
Vahdeti Kesrette bsulmak kesreti vahdette hem
Bir ilimdir ol ki vümle ilm ü irfân andadır
Bir sana bir de esiri olduğun dünyaya bak
Bir de bunca âşıkın rûsvâ eden r^üsvâya bak
Bir de mihnet-hanede ni’met saçan Mevlâ’ya bak
İbret ile şeşe cihetten görünen eşyâya bak
Cümle bir âyinedir kim Vech-i Rahman andadır
Bu binây-ı âlem içre kurulan o, kuran o
Amr ü Zeyd hep nisbetindir sorulan o , soran o
Çârûsû-yi âleme baksan alan o, veren o
Söyleyen o, söyleten o, görünen o, gören o
Her ne var a’lâ vü esfel cümle yeksân andadır
Açma derdin, yık binâ-yı âlemi,, sil kilkini
Tutma nefsin pendini, bul ehl-i aşkın silkini
Ey KEMÂLÎ bahr-i aşka gark kıl cân fülkini
Görünen sanma Niyâzî’nin heman sen mülkini
Gönlü bir virânedir kim kenz-i pünhân andadır
29
Aşk ehline âlemlerin esrârı ayândır
Âriflere Envâr-ı Hûda sanma nihandır
Onlar ki anâsırda kalır misl-i behaim
Bağiçe-yi âlemde neye baksa ziyandır
Hak söyleyenin sözleri Kur’an’a bedeldir
Ahlâkı selim olmayanın kavli yalandır
Allah diyen âşıkların olmaz dil ü cânı
Uşşak-ı beka cümlesi bî nâm u nişândır
Allah’ı bilen dilde “sivallah” bulunur mu
Zulmette güneş gün gele, zulmet hezeyandır
Eşyayı hakikatlı gören gözlere bir şey
Hail olmaz, çünkü o göz nûr- feşandır
Ey mahzen-i esrar-ı Hûda eyle tefekkür
Hâk, âteş ü bâd, âbda kalmak ne yamadır
İblis mizaç habs-i anâsırda ne bilsin
Mescûd-i melâik olan Âdem’deki candır
İzhar-ı kemâl eyleme varlıkla KEMÂLÎ
Bil Rabb-i Rahim’in keremi nutk u beyândır
30
Sanma her sûret-i insanda olan insandır
Belki hayvanları mahcûb edecek hayvandır
Zarf-ı insana bürünmüş nice hayvan var ki
Ana insan demek insanlığa bir bühtandır
Görünüp sûret-i hakda seni Hakdan ayıran
Ana dil verme sakın bâziçe-i şeytandır
İbn-i Havvadan umulmaz eser-i zühd ü salâh
Halef-i nefs ü hevanın hevesi isyandır
Zikr-i Hak’la nefesin, nefs-i rahim kılmayanın
Neye değse nazarı sem, nefesi sûzandır
Aç gözün “ahsen-i takvîm”e gerek ahsen-i hulk
Hulki hayvan olanın akıbeti hüsrandır
Kalbini Beyt-i Hûda olduğunu bilmeyenin
Kalbi a’mândır anın nûrlar ana niyrandır
Ârif-i Hak olanın hâdimidir her eşya
Zillet-i nefse düşen sâil-i âb u nândır
Âdem oldur ki ola âlem-i eflâki muhit
Habs-i nefse düşenin haclegehi zindandır
Marifet her şeye kadir iken âcizliktir
Yoksa her âcizin elbette işi nâlândır
Cem edip sûret-i insanda cem’-i suveri
Mahvedip, mahvola, Hak baki, kala irfandır
Sırr-ı Mevlâ’ya erip kisve-yi abde bürünen
Yüzü insan, özü Yezdan, sözü hem Kur’an’dır
“Fakr-ı tâmm”e irişip sırr-ı “hüvallah” ı bulan
Bulur elbette KEMÂLÎ ana kul sultandır
31
Âşıka sûret-i cânânede Rahman görünür
Sanma erbâb-ı dile şiyve-yi şeytan görünür
Bu muammayı bilen ehl-i hakikat gözüne
Bu merayâda ne hayvan ve ne insan görünür
Dedim ey dil tama-ı vasla düşüp olma melûl
Bu visâlin önü hasret sonu hicran görünür
Bir zaman çeşmini her derde devâ bildiğim
Şimdi her kirpiği bir hançer-i bürran görünür
Aşktan gayrı ne yaptımsa ki hayr u ya şer
Her biri şimdi bana ejder-i sü’ban görünür
Âşıkdır matla’ı hilkat hem odur merkez-i nûr
Bî haberler gözüne âteş-i sûzan görünür
Okuyan mekteb-i âşk içre kitab-ı hüsnün
Dört kitabı unutur, yar sözü Kur’an görünür
Koklayan gülşen-i hüsn içre riyah-ı zülfün
Anda ne akl u ne hikmet ne de iz’an görünür
Bağlayan zülf-i dilâraya gönül gerdenini
Sahib-i zülfe ebed bende-i ferman görünür
Heves-i nefsile surette kalan ehl-i mecaz
Haşredek ağlasa da hariç-i irfan görünür
Âyet-i hüsnüne iyman getiren uşşaka
Ne cehennem ne âzâbı ne de niyran görünür
Âşıkın derdi gibi düşmeni çok, hemdemi yok
Minnet ol yâre ki derdi bize derman görünür
Hamdü-lillah ki bu göz kör ise de aşkımla
Neye baksam gözüme sûret-i cânân görünür
Bana bir âh nice binvasla bedeldir ziyra
Zevk-i hicri elem-i vâsldan âsân görünür
Verme her dilbere dil âşıka bir yâr yeter
Âfet-i dildir o kim âfet-i devran görünür
Terk-i cân eyleyeli hâk-i der-i cânân’da
Vasl u hicran KEMÂLÎ bana yeksan görünür
MERSİYE-Yİ İMÂM-I HÜSEYİN ALEYİSSELÂM
Muharremdir, kamer mahzûn, güneş me’yûs kan ağlar
Felek serkeşte mebhût, hayrete dalmış cihan ağlar
Cefâ-yı şâh-ı mazlûma tahammül etmeyip dağlar
Ezelden gözlerinden âblar olmuş revân ağlar
Ne düşmensin, behey ibn-ür-recîm ey sâki-yi iblis
Senin yaptıklarına düşmen-i insan olan ağlar
Medine halkına kıldı veda ol kân-ı ilm-ül-gayb
Tutup âfâkı bir efgan, yanar piyr ü civân ağlar
Nice günler edip kat-ı merâhil akıbet bir gün
Durup Kerbübelâ’da cümlesi Hakk’a divân ağlar
Bilinmişti ki ol yerler serencâm-ı şehâdettir
Bilinmişti ki ol yerden geçilmez hânedân ağlar
İmâm-ül-etkıyâ toplandırıp etba’vü ahbâbın
Okur bir hutbe bir bir fitneyi eyler beyân ağlar
Kuruldu haym-yi ahtar o gün Kerbübelâ içre
Bu gün Kerbübelâ’da kaldı hala âşıkan ağlar
Yazıp bir nâme reis-ül-usât’a söyledi ey kavm
Bu fitne sarsar İslâmı, yıkar dini, iman ağlar
Hezârân şetmile Sa’d oğlu hem gönderdi bir nâme
Anı dil söylemez kâfir dahi olsa zebân ağlar
Hücum etti o mel’unlar Kitâb-ullah’ı imhaya
Sanarsın bir kıyamet koptu toz ağlar, duman ağlar
Kesildi her taraftan su, sab3iler gül gibi soldu
Su ağlar, servi ağlar, bahçe ağlar, bağıban ağlar
Bozuldu Gülşen-i Bağ-ı Risâlet hâr ile doldu
Gül ağlar, bülbül ağlar, lâle ağlar, ergûvan ağlar
Hezârân zulm ile yetmiş iki sâdık olup kurban
Halâyık titreyip bu kıssadan kevn ü mekân ağlar
Kesildi başları bin cevrile bir âşık-ı zârın
Kesen mel’unlara lânet edip seyf-i Sinân ağlar
Ali-Ekber’le Kasım can verip cânânı buldu
Ali-Asgar sabî okla vuruldu Ümmühân ağlar
Vefâya davet etmek, sonra bin türlü cefâ etmek
Size ey Kavm-i sek dersem behâim bî güman ağlar
Yirmi bin kişi birden ok attı Şah-ı Mazlûm’a
Bizi atman diyüp zalimlere tîr ü kemân ağlar
Ok atmak “Kurret-ül-ayn”e değil mi aslını imha
Sebepsiz mi bu gün hala hakikî Müslüman ağlar
Ciğergâh-ı Habîb-i Kibriya’ya ok atan mel’ûn
Cehennemde bu gün şeytanla kurmuş âşiyân ağlar
Cihânın sahibinden bir içim su kıskanılmış, âh
Fırat ağlar, Murad ağlar, zemîn ü âsumân ağlar
İmâm-ül-müttekî’nin Şîmr-i mel’un kesti çün başın
Cehennem kaynayıp Arş sayha etti Tevleşân ağlar
Ayak bastı o melun Kalb-gâh-ı Sırr-ı Kurân’a
Aliyy’ü Fatma Peygamber-i Âhirzeman ağlar
Harem-gâh Hâbib-i Kibriya’ye doldu nâmahrem
Bizi hep öldürün derler, sabîlerle zenân ağlar
Çadırdan nâle vü feryâd yükseldi semâvâte
Melekler sordular noldu, dediler Teşnegân ağlar
Döküldü hûn-i mazlûman yere, yere mâteme girdi
Melekler titrelip inler, felek’de kehkeşân ağlar
Nisâ-yi Ehl-i Beyt üryân ü giryân kaldı çöllerde
Çöl ağlar, dağlar ağlar, vâdi-yi berr ü yeban ağlar
O şâhın derdi etmiş cümle insan oğlunu giryân
Bilenlen bilmeyenlen hep bu derd ile inan ağlar
Gelip birkaç deve çulsuz, yularsız, Şimr-i mel’un der
Bu gün Şam’a sefer lazım bu emri her duyan ağlar
Deve üryan, ciğer püryân yürürler aç susuz sibyân
Deve ağlar, ceres ağlar, yol ağlar, kârbân ağlar
Meşakkatle develer kat-ı menzilden kalıp bîtap
Düşüp yollarda ma’sûmân eder âh u figan ağlar
O yollarda o çöllerde o ıssız gurbet ellerde
Sekine Zeynep’in ahvâline hûr-i cinân ağlar
Dikildi niyzeye Sultan-ı kevneyn’in ser-i pâki
Çıkıp bir nûr olur Arş sayesinde sayebân ağlar
Nihayet birsabahtı Şam’a dahil oldular ah Şam
O tal’isiz misafirler konuldu hane, hân ağlar
Yezid’in askeri oynar güler yapmıştı şehrâyîn
Şehir ağlar, kûra ağlar, yanar deyr içre çan ağlar
Benât-ı Ehl-i beyt’i cariye gönderdiler Rûm’a
Görüp Rum Kayseri oldu esîr-i nâtüvân ağlar
Beha-yi hüsnüne bir dilberin bin kişver-i ma’mur
Verilse az gelir ikrâh eder de, hüsn ü an ağlar
İki mehpeykere Dîn-i Mesîhi ettiler teklif
Dediler sümme hâşâ, ta bemahşer mü’minân ağlar
Temennâ-yi visâle mâni oldu gayret-i Mevlâ
Dediler bunlara hiç el sürülmez râhiban ağlar
Bübârek bir gece ol iki meh’rû hasbeten-lillâh
Feda-yi din ü nâmus oldular hep hûriyan ağlar
Bu hale ağlayan gözler görür elbette dîdârı
Bunun gafilleri ağlar, muhakkak câvidân ağlar
Belâ-yı Ehl-i Beyt’i yazmağa imkan mı var, asla
Söz ağlar, söyleyen ağlar, kalem ağlar, yazan ağlar
Hüseyn ağlar gözü yaşı olur âlemlere rahmet
Yezid ağlar gözü yaşı olur lânet feşân ağlar
Yezid bir nâm-ı dünyaya değişti şân-ı ukbayı
Nidem ol nâm-ı mel’unu kim, nâm ağlar, nişân ağlar
Evet hazmetmemişti Âl-ı Süfyan Dîn-i İslâmı
Resûlün Âli’ne yaptıklarına kâfirân ağlar
Ali-Nûru’nu itfadan garazdı dîni mahvetmek
İmâm-ül-Mücteba’ya verdiler zehri yılan ağlar
Geçip mihrâb-ı dîne düşmen-i îman îmam oldu
Bozuldu vahdet-i İslâm, namâz ağlar, ezân ağlar
Atıp zindana Zeynel-Âbidîn’i ettiler mahbûs
Cefâ bitmez, güneş girmez, sebâ etmez vezân ağlar
Ezelden ağlarım, akdı dü çeşmim kanlı yaşımla
Ne hâbım var, ne râhât var, yanan cismimde cân ağlar
İki göz oldu a’mâ ağlarım ey Kurret-ül-ayneyn
KEMÂLÎ sûz-i derdinle nihân ağlar, ayân ağlar
Bulmak istersen cihanda daima zevk u huzur
Evliyanın meclisinden meşhedinden olma dûr
Bâhusus Âl-i Resûl’ün cân u dilden âşıkı
Mustafa Sabri efendi kabri olmuş beyt-i nûr
Nakşibendi’den murâd almış, yürürdü aşk ile
Burda bâtındır Amasya’da etmişti zuhur
Ârif-i billâh idi ehl-i kerem ehl-i vefâ
Müstefid idi sehâsından bütün ins û tuyûr
Yazmak isterken KEMÂLÎ irtihal tarihini
İki şahid çıktı söyleşti “Hüve hayyül-gafûr”
Bir âşık gönülle geldik cihâne
Bize her gülen yüz cânânla birdir
Onların gözleri yoldur iymâne
Onların sözleri Kur’anla birdir
Ne sevinç yükünü taşırız ne derd
Ne varsa dağıtır gönlümüz cömert
Bir güzel sevdik ki gözleri lâcivert
Saçları ay vurmuş ummanla birddir
Unuttuk epeye var ki niyâzı
Çekmeyiz çok etse yâr bile nâzı
Erenin kimseden yok itirazı
Atlılar bizimçün yayanla birdir
Sûrete baktıkça siyreti gören
Kim varsa biz ona diyoruz Eren
Bizim karşımızda gurur getiren
Yaradan olsa da şeytanla birdir
Düşünür söylemez mizacımız var
Her hırsı defeden ilacımız var
Tenezzül denilen Mir’acımız var
Gönlümüz her düşkün olanla birdir
Ey OZAN sesini tam yerinde kes
Kubbede akisler bırakır bu ses
Kadrini bilene bu küçük Nefes
Binlerce cilt tutan destanla birdir