Download - DARWINİSTLERİN BEKLEDİĞİ CEVAPLAR
OKUYUCUYA
● Bu kitapta ve di¤er çal›flmalar›m›zda evrim teorisinin çöküflüne özel bir yer ay-
r›lmas›n›n nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtar› felsefenin temelini oluflturma-s›d›r. Yarat›l›fl› ve dolay›s›yla Allah'›n varl›¤›n› inkar eden Darwinizm, 140 y›ld›r pekçok insan›n iman›n› kaybetmesine ya da kuflkuya düflmesine neden olmufltur. Dola-y›s›yla bu teorinin bir aldatmaca oldu¤unu gözler önüne sermek çok önemli birimani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlar›m›za ulaflt›r›labilmesi ise zorunlu-dur. Kimi okuyucular›m›z belki tek bir kitab›m›z› okuma imkan› bulabilir. Bu neden-le her kitab›m›zda bu konuya özet de olsa bir bölüm ayr›lmas› uygun görülmüfltür.
● Belirtilmesi gereken bir di¤er husus, bu kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Yazar›n tüm
kitaplar›nda imani konular, Kuran ayetleri do¤rultusunda anlat›lmakta, insanlarAllah'›n ayetlerini ö¤renmeye ve yaflamaya davet edilmektedir. Allah'›n ayetleri ileilgili tüm konular, okuyan›n akl›nda hiçbir flüphe veya soru iflareti b›rakmayacak fle-kilde aç›klanmaktad›r.
Bu anlat›m s›ras›nda kullan›lan samimi, sade ve ak›c› üslup ise kitaplar›n yedidenyetmifle herkes taraf›ndan rahatça anlafl›lmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu etkili ve yal›n an-lat›m sayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam olarak uymak-tad›r. Dini reddetme konusunda kesin bir tav›r sergileyen insanlar dahi, bu kitaplar-da anlat›lan gerçeklerden etkilenmekte ve anlat›lanlar›n do¤rulu¤unu inkar edeme-mektedirler.
● Bu kitap ve yazar›n di¤er eserleri, okuyucular taraf›ndan bizzat okunabilece¤i gi-
bi, karfl›l›kl› bir sohbet ortam› fleklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmekisteyen bir grup okuyucunun kitaplar› birarada okumalar›, konuyla ilgili kendi tefek-kür ve tecrübelerini de birbirlerine aktarmalar› aç›s›ndan yararl› olacakt›r.
● Bunun yan›nda, sadece Allah r›zas› için yaz›lm›fl olan bu kitaplar›n tan›nmas›na
ve okunmas›na katk›da bulunmak da büyük bir hizmet olacakt›r. Çünkü yazar›n tümkitaplar›nda ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini anlatmakisteyenler için en etkili yöntem, bu kitaplar›n di¤er insanlar taraf›ndan da okunma-s›n›n teflvik edilmesidir.
● Kitaplar›n arkas›na yazar›n di¤er eserlerinin tan›t›mlar›n›n eklenmesinin ise
önemli sebepleri vard›r. Bu sayede kitab› eline alan kifli, yukar›da söz etti¤imiz özel-likleri tafl›yan ve okumaktan hoflland›¤›n› umdu¤umuz bu kitapla ayn› vas›flara sa-hip daha birçok eser oldu¤unu görecektir. ‹mani ve siyasi konularda yararlanabile-ce¤i zengin bir kaynak birikiminin bulundu¤una flahit olacakt›r.
● Bu eserlerde, di¤er baz› eserlerde görülen, flüpheli kaynaklara dayal› izahlara,
mukaddesata karfl› gereken adaba ve sayg›ya dikkat etmeyen üsluplara, burkuntuveren ümitsiz, flüpheci ve ye'se sürükleyen anlat›mlara rastlayamazs›n›z.
DARWIN‹STLER‹N
B E K L E D ‹ ⁄ ‹ C E V A P L A R
HARUN YAHYAKas›m 2005
YAZAR ve ESERLER‹ HAKKINDA
Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 yılında Anka-
ra'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. Daha sonra İstanbul
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Felse-
fe Bölümü'nde öğrenim gördü. 1980'li yıllardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi ko-
nularda pek çok eser hazırladı. Bunların yanı sıra, yazarın evrimcilerin sahtekarlıkla-
rını, iddialarının geçersizliğini ve Darwinizm'in kanlı ideolojilerle olan karanlık bağlan-
tılarını ortaya koyan çok önemli eserleri bulunmaktadır.
Harun Yahya'nın eserleri yaklaşık 30.000 resmin yer aldığı toplam 45.000 say-
falık bir külliyattır ve bu külliyat 41 farklı dile çevrilmiştir.
Yazarın müstear ismi, inkarcı düşünceye karşı mücadele eden iki peygamberin
hatıralarına hürmeten, isimlerini yad etmek için Harun ve Yahya isimlerinden oluş-
turulmuştur. Yazar tarafından kitapların kapağında Resulullah'ın mührünün kullanıl-
mış olmasının sembolik anlamı ise, kitapların içeriği ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-ı
Kerim'in Allah'ın son kitabı ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ül enbiya
olmasını remzetmektedir. Yazar da, yayınladığı tüm çalışmalarında, Kuran'ı ve Resu-
lullah'ın sünnetini kendine rehber edinmiştir. Bu suretle, inkarcı düşünce sistemleri-
nin tüm temel iddialarını tek tek çürütmeyi ve dine karşı yöneltilen itirazları tam ola-
rak susturacak "son söz"ü söylemeyi hedeflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve ke-
mal sahibi olan Resulullah'ın mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duası olarak
kullanılmıştır.
Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini dünyaya ulaştırmak,
böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imani konular üzerinde
düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çü-
rük temellerini ve sapkın uygulamalarını gözler
önüne sermektir.
Nitekim Harun Yahya'nın eserleri
Hindistan'dan Amerika'ya, İngiltere'den En-
donezya'ya, Polonya'dan Bosna Hersek'e,
İspanya'dan Brezilya'ya, Malezya'dan
İtalya'ya, Fransa'dan Bulgaristan'a ve
Rusya'ya kadar dünyanın daha pek
çok ülkesinde beğeniyle okun-
maktadır. İngilizce, Fran-
sızca, Almanca, İtal-
yanca, İspan-
yolca, Portekizce, Urduca, Arapça, Arnavutça, Rusça, Boşnakça, Uygurca, Endonez-
yaca, Malayca, Bengoli, Sırpça, Bulgarca, Çince, Kishwahili (Tanzanya'da kullanılıyor),
Hausa (Afrika'da yaygın olarak kullanılıyor), Dhivelhi (Mauritus'ta kullanılıyor), Dani-
markaca ve İsveçce gibi pek çok dile çevrilen eserler, yurt dışında geniş bir okuyu-
cu kitlesi tarafından takip edilmektedir.
Dünyanın dört bir yanında olağanüstü takdir toplayan bu eserler pek çok in-
sanın iman etmesine, pek çoğunun da imanında derinleşmesine vesile olmaktadır. Ki-
tapları okuyan, inceleyen her kişi, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlaşılır ve sa-
mimi üslubun, akılcı ve ilmi yaklaşımın farkına varmaktadır. Bu eserler süratli etki et-
me, kesin netice verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri taşımaktadır. Bu
eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düşünen insanların, artık materyalist fel-
sefeyi, ateizmi ve diğer sapkın görüş ve felsefelerin hiçbirini samimi olarak savunabil-
meleri mümkün değildir. Bundan sonra savunsalar da ancak duygusal bir inatla savu-
nacaklardır, çünkü fikri dayanakları çürütülmüştür. Çağımızdaki tüm inkarcı akımlar,
Harun Yahya külliyatı karşısında fikren mağlup olmuşlardır.
Kuşkusuz bu özellikler, Kuran'ın hikmet ve anlatım çarpıcılığından kaynaklan-
maktadır. Yazarın kendisi bu eserlerden dolayı bir övünme içinde değildir, yalnızca
Allah'ın hidayetine vesile olmaya niyet etmiştir. Ayrıca bu eserlerin basımında ve ya-
yınlanmasında herhangi bir maddi kazanç hedeflenmemektedir.
Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, insanların görmediklerini gör-
melerini sağlayan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmasını teşvik etmenin
de, çok önemli bir hizmet olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu değerli eserleri tanıtmak yerine, insanların zihinlerini bulandıran, fikri kar-
maşa meydana getiren, kuşku ve tereddütleri dağıtmada, imanı kurtarmada güçlü ve
keskin bir etkisi olmadığı genel tecrübe ile sabit olan kitapları yaymak ise, emek ve
zaman kaybına neden olacaktır. İmanı kurtarma amacından ziyade, yazarının edebi
gücünü vurgulamaya yönelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyeceği açıktır. Bu ko-
nuda kuşkusu olanlar varsa, Harun Yahya'nın eserlerinin tek amacının dinsizliği çü-
rütmek ve Kuran ahlakını yaymak olduğunu, bu hizmetteki etki, başarı ve
samimiyetin açıkça görüldüğünü okuyucuların genel kanaatinden anlayabilirler.
Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaşaların, Müslümanların çektik-
leri eziyetlerin temel sebebi dinsizliğin fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulmanın
yolu ise, dinsizliğin fikren mağlup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konması ve
Kuran ahlakının, insanların kavrayıp yaşayabilecekleri şekilde anlatılmasıdır. Dünyanın
günden güne daha fazla içine çekilmek istendiği zulüm, fesat ve kargaşa ortamı dik-
kate alındığında bu hizmetin elden geldiğince hızlı ve etkili bir biçimde yapılması
gerektiği açıktır. Aksi halde çok geç kalınabilir.
Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmiş olan Harun Yahya külliyatı, Allah'ın iz-
niyle, 21. yüzyılda dünya insanlarını Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk
ve adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır.
Bu kitapta kullan›lan ayetler, Ali Bulaç'›n haz›rlad›¤›
"Kur'an-› Kerim ve Türkçe Anlam›" isimli mealden al›nm›flt›r.
w w w. h a r u n y a h y a . o r g - w w w. h a r u n y a h y a . n e t
ARAfiTIRMAYAYINCILIK
Talatpafla Mah. Emirgazi Caddesi
‹brahim Elmas ‹flmerkezi
A. Blok Kat 4 Okmeydan› - ‹stanbul
Tel: (0 212) 222 00 88
Bask›: Seçil Ofset
100 Y›l Mahallesi MAS-S‹T Matbaac›lar Sitesi
4. Cadde No: 77 Ba¤c›lar-‹stanbul
Tel: (0 212) 629 06 15
DARWIN‹STLER‹N
B E K L E D ‹ ⁄ ‹ C E V A P L A R
HARUN YAHYAKas›m 2005
Girifl: Evrim Teorisini Çürüten Yeni Geliflmeler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10
Ünlü Science Dergisi Büyük De¤iflimin Fark›nda:
Türkiye'de Darwinizm Tarih Oluyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12
Net Cevap Sitesi, 2 Y›l Önce Haber Vermiflti:
Evrimcilerin "Dino-Kufl" Sahtekarl›¤› Ortaya Ç›kt› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16
Hayali "Evrim Soya¤ac›n›" Altüst Eden Fosili,
"Evrim Delili" Sanma Yan›lg›s› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22
Radikal Gazetesinden Kufllar›n Kökeni Hakk›nda
"Evrim Masallar›" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26
National Geographic Türkiye Dergisi,
Yay›n Hayat›na Yan›lg›larla Bafllad› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30
Hürriyet Gazetesinin Evrim Çeliflkisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37
Akflam Gazetesi, Evrimcilerin Aldatmacalar›na
Ortak Olmamal›d›r . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40
Popüler Bilim Dergisindeki
Çok Önemli Yan›lg›lar Ve Önyarg›lar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 43
Hürriyet Gazetesinin Büyük Yan›lg›s›:
"Renkleri Maymunlar Sayesinde Görüyoruz" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52
Radikal Gazetesi, Kufllar›n Uçmadan Önce
Süründükleri Hurafesine ‹nanmaya Devam Ediyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55
Yaflayan Fosil, Evrim Teorisini Yalanl›yor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 61
Radikal Gazetesinde Yer Alan
‹nsan›n ‹lk Atas›n›n Yeri Hakk›ndaki Senaryolar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 65
Milliyet Gazetesinden "Evrim Propagandas›" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 68
Bilim Ve Teknik Dergisinden Evrimci Mant›ks›zl›klar:
"Vücudu Yeniden Tasarlama" Yan›lg›s› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 71
Cumhuriyet Bilim Teknik'ten, Evrim Propagandas› . . . . . . . . . . . . . . . . . . 81
"En Eski Memeli" Hakk›ndaki Evrimci Yan›lg›lar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 92
Hürriyet Gazetesinin "fiizofreni Olmasayd›
Maymun Kalacakt›k" Yan›lg›s› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97
Bilim Ve Ütopya Dergisinin Ve
‹Ç‹NDEK‹LER
Prof. Dr. Beyaz›t Ç›rako¤lu'nun Evrim Yan›lg›lar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . .103
Alaeddin fienel'in Materyalizm Yan›lg›s› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .117
"Bilim Ve Ütopya" Dergisi Mart 2001 Say›s›nda
Geleneksel Yan›lg›lar›na Devam Etti . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .121
Bilim Ve Teknik Dergisinin "Hücre Zar› Üretildi" Yan›lg›s› . . . . . . . . . . . .126
Evrimci Gazeteler, ‹nsan Genomu Projesinin
Sonuçlar›n› Çarp›t›yor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .129
‹nsan›n Hayvandan Evrimleflti¤ini Ve
Bu Yüzden Zalim Oldu¤unu Zannetme Yan›lg›s› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .141
Radikal Gazetesi Yazar› Mine K›r›kkanat'›n
Evrim Teorisi Hakk›ndaki Yan›lg›lar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .147
Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisinden
Tehlikeli Bir Evrim Propagandas› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .152
Bilim Ve Teknik Dergisindeki
Sosyal Darwinist ‹ddialara Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .159
Cumhuriyet Yazar› Orhan Bursal›'n›n Darwinizm Çeliflkisi . . . . . . . . . . .167
Akflam Gazetesindeki Evrimci Yan›lg›lar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .174
Hürriyet Gazetesinin Bir Röportaj›ndaki Evrimci Yan›lg›lar . . . . . . . . . . .180
Sabah Gazetesinin "Yoksa Uzaydan M› Geldik?" Yan›lg›s› . . . . . . . . . . . . .186
Sabah Gazetesi, "Uzaydan Geldik" Yan›lg›s›n›
Tekrarlamaya Devam Ediyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .190
Bilimsel Temelden Yoksun Evrimci Propaganda . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .196
Hürriyet Gazetesi Yazar› Özdemir ‹nce'nin
Darwinizm Yan›lg›lar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .204
8 Milyon Y›ll›k ‹skelet Hakk›ndaki Evrimci Yan›lg›lar . . . . . . . . . . . . . . . .211
Bilim Ve Ütopya Dergisinin ‹nsan Beyni Ve
Bilinci Hakk›ndaki Darwinist-Materyalist Yan›lg›lar› . . . . . . . . . . . . . . . . .218
Evrensel Gazetesinin Ve Veysel Atayman'›n Yan›lg›lar› . . . . . . . . . . . . . . .240
Bilim Ve Teknik Dergisi,
Yaflam›n Kökeni Konusunda Yan›l›yor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .249
Bilim Ve Ütopya Yazar› Haluk Ertan'›n Yan›lg›lar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . .256
Evrim Teorisinin Ç›kmazlar›n› Pekifltiren Yeni Bir Fosil . . . . . . . . . . . . . . .261
Yeni Bulunan Kambriyen Fosili, Evrim Teorisine Yeni Bir Darbe ‹ndirdi .276
2001 y›l›n›n bafl›ndan bu yana bilim dünyas›nda çok ilginç ve son
derece önemli geliflmeler yafland›. Nature, Scientific American gibi
dünyaca ünlü bilim dergilerinde, New York Times, CNN ve BBCgibi ünlü medya kurulufllar›nda art arda ç›kan baz› haberler, evrim te-
orisinin ne kadar büyük bir bilimsel açmaz içinde oldu¤unu bir kez da-
ha ortaya koydu. Bilindi¤i gibi, bugünkü flekliyle evrim teorisi, 19. yüz-
y›l›n ortalar›nda Charles Darwin taraf›ndan ortaya at›lm›fl ve o dönem-
de güçlenen materyalizme büyük bir destek sa¤lam›flt›r. Bu öyle bir des-
tektir ki, bugün evrim teorisinin y›k›lmas›, materyalizmin de y›k›lmas›
ile sonuçlanmaktad›r.
Materyalizm ise, Allah'›n varl›¤›n›, dini, maneviyat› tamamen red-
deden, sadece maddeyi mutlak bir varl›k olarak kabul eden ve bencil bir
dünya görüflünü savunan son derece tehlikeli bir felsefedir. 20. yüzy›l-
da insanlara ac›, zulüm ve felaketler yaflatan komünizm ve faflizm gibi
iki tehlikeli ideolojinin temelini de (her ne kadar her ikisi de birbirine z›t
iki ideoloji olarak görünse de) materyalizm ve Darwinizm oluflturmak-
tad›r. Dünya üzerinde halen son derece yayg›n olan bencil, ç›karc›, çat›fl-
mac›, ac›mas›z ahlak anlay›fl› da materyalist-Darwinist anlay›fl›n bir
ürünüdür.
Dolay›s›yla, insanl›¤a 150 y›ld›r büyük ac›lar yaflatan materyalist
HARUN YAHYA10
Girifl:EVR‹M TEOR‹S‹N‹ ÇÜRÜTENYEN‹ GEL‹fiMELER
dünya görüflünün fikren yenilgiye u¤rat›lmas› zorunludur ve bunun
için de bu görüflün temeli olan Darwinizm'in bilimsel olarak geçersizli-
¤inin ortaya konmas› gerekmektedir. Bu ise kolay bir ifltir, çünkü zaten
Darwinizm'in bilimsel bir dayana¤› yoktur. Bugüne kadar, ilgili hiçbir
bilim dal›nda, evrim teorisini destekleyen tek bir bilimsel delil dahi bu-
lunmam›flt›r. Elde edilen bulgular, evrimin hiçbir zaman yaflanmad›¤›n›
göstermektedir. Evrimcilerin tek yapt›¤›, teorilerine gerçekte delil olufl-
turmayan baz› biyolojik olaylar›, gözlemleri veya fosil kay›tlar›n› çarp›-
tarak, önyarg›l› bir biçimde yorumlayarak, hatta kimi zaman bilimsel
sahtekarl›klara baflvurarak propaganda yapmakt›r.
Dolay›s›yla Darwinizm'in iç yüzünün ortaya ç›kar›lmas› için, söz ko-
nusu propagandan›n etkisinin k›r›lmas›, bilimsel gerçeklerin mümkün
oldu¤u kadar çok insana ulaflt›r›lmas› gerekmektedir. Evrim teorisinin
geçersizli¤ini kan›tlayan bilimsel bulgular, dergilerin, haberlerin köflele-
rinde kalmamal›, her imkan kullan›larak, deflifre edilmeli, duyurulmal›-
d›r.
Bu amaçla, elinizdeki kitab›n ilerleyen bölümlerinde evrim aldatma-
cas›n› gözler önüne seren yeni bilimsel geliflmeler ve 2000-2001 y›llar›n-
da Türkiye'deki evrimci gazete veya dergilerde ç›kan tarafl› haberlerden
baz›lar›n›n geçersizli¤i incelenmektedir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 11
Bilindi¤i gibi, ülkemizde y›llard›r evrim aldatmacas› ile bilimsel
alanda ciddi bir mücadele yürütülüyor ve bu büyük fikri müca-
dele dünya bilim çevrelerinin de dikkatini çekiyor. Dünyan›n en
sayg›n bilimsel dergilerinden biri say›lan Science dergisinin 18 May›s
2001 tarihli say›s›nda da bu konuya genifl yer verildi. Robert Koenig im-
zal› ve "Creationism Take Root Where Europe, Asia Meet" (Avrupa ile
Asya'n›n Bulufltu¤u Yerde Yarat›l›fl› Savunma Ak›m› Kökleniyor) bafll›k-
l› yaz›da Türkiye'de evrim teorisinin aldatmacalar›na karfl› yap›lan bi-
limsel mücadelenin baflar›s›na, geçti¤imiz y›llarda ülke çap›nda gerçek-
lefltirilen 100'ü aflk›n evrim teorisinin çöküflü konulu konferansa ve Tür-
kiye'deki evrimcilerin çaresizliklerine genifl yer verildi. Evrim teorisine
karfl› bafllat›lan bu hareketin "Kuzey Amerika d›fl›nda, dünyan›n en
kuvvetli anti-evrimci hareketi" oldu¤unun ve "di¤er Müslüman ülke-
lere de h›zla yay›ld›¤›n›n" alt› çizildi.
Yaz›da ayr›ca "Evrim Aldatmacas›" kitab›n›n uluslararas› baflar›s›na
ve baz› Türk evrimci bilim adamlar›n›n "bu kitaplar›n ülkenin baz›
bölgelerinde okullarda okutulan ders kitaplar›ndan daha etkin oldu-
¤undan flikayet ettiklerine" dikkat çekildi. Dergide Evrim Aldatmaca-
s› kitab›n›n resminin alt›nda ise flu yorum dikkat çekiyordu: "Olay ç›-
kard› – Evrim Aldatmacas› gibi kitaplar çok genifl bir okuyucu kitle-
HARUN YAHYA12
ÜNLÜ SCIENCE DERG‹S‹BÜYÜK DE⁄‹fi‹M‹N FARKINDA:TÜRK‹YE'DE DARWIN‹ZMTAR‹H OLUYOR
sine sahip." Sadece Türkiye'de de¤il, tüm dünyada okunan, flu ana ka-
dar 19 dile çevrilen ve halen farkl› dillere çevirileri devam eden Evrim
Aldatmacas› isimli kitab› bugün Rusya'dan Hindistan'a, Avustralya'dan
Kanada'ya, ‹talya'dan ‹spanya'ya, Polonya'dan Endonezya'ya kadar bir-
çok ülkede tan›mayan yok gibi.
Koenig'in yaz›s›nda 2001 y›l› bafl›ndan itibaren baz› milletvekilleri-
nin, evrim teorisinin e¤itim müfredat›ndan kald›r›lmas› için TBMM'ne
sunduklar› soru önergelerinden de flu flekilde bahsedildi:
… Bir t›p profesörü ve milletvekili olan Ali Gören geçti¤imiz günlerde orta-
okullarda Darwin'in evrim teorisinin okutulmas›n›n yasaklanmas› için bir so-
ru önergesi verdi. Parlamentodaki üçüncü büyük parti olan ve ‹slami görüflüy-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 13
Ünlü bilim dergisi Science'da,Harun Yahya'n›n, EvrimAldatmacas› isimli kitab›na vekitab›n dünya çap›ndaki etki-sine genifl yer verildi.
le bilinen Fazilet Partisi üyesi Gören, Darwinizm'i "bilimsel bir sahtekarl›k"olarak niteledi ve orta okul ö¤rencilerini "ateizme ve bölücülü¤e" zemin olufl-turan evrim teorisinin olumsuz etkilerinden korumak için di¤er parlamentoüyelerini harekete davet etti. "
Koenig, evrim aldatmacas›na yönelik bu fikri ve bilimsel çal›flmala-
r›n karfl›s›nda Türk evrimcilerin cevaps›z ve yetersiz kald›klar›n› belirti-
yor ve "... Buradaki birçok (evrimci) bilim adam›, evrimcilerin kamuoyu
nezdinde Türk yarat›l›flç›lar›n›n karfl›s›nda itibar kaybetmelerinden
endifle duyuyor" diyordu.
Türkiye'deki yarat›l›fl konulu çal›flmalara, bilim dünyas›n›n en say-
g›n dergilerinden biri olan New Scientist'in 22 Nisan 2000 tarihli say›s›n-
da da yer verilmiflti. New Scientist, evrim teorisi ile ilgili eserlerinin etki-
sine dikkat çekmifl, evrim teorisinin yanl›fll›¤›n›n ve yarat›l›fl gerçe¤inin
anlat›lmas› konusunda "Harun Yahya uluslararas› bir kahraman hali-
ne geldi" demiflti.
Tüm bu geliflmeler karfl›s›nda evrimciler ise sessizliklerini korumak-
tad›rlar. Oysa evrimci bilim adamlar›ndan beklenen, evrim aldatmaca-
s›n› ortaya koyan delillere ayn› flekilde, kitap ve konferanslarla cevap
vermeleridir. Ancak görünen o ki, evrimi savunacak hiçbir delilleri ol-
mad›¤›n› bilen evrimciler bu konuda en ufak bir flevk duymamaktad›r-
lar. Tüm üniversitelerde kürsüleri olan, tüm laboratuvarlar, teknik im-
kanlar ellerinde bulunan evrimciler
y›llard›r sadece imza toplay›p, bas›n
bidirisi yay›nlamaktan baflka birfley
yapamayarak, çaresizliklerini ortaya
koymufllard›r. Art›k evrim aldatma-
cas›, tarihin karanl›k sayfalar›ndaki
yerini alm›flt›r ve bunu hiçbir evrim-
cinin engellemesi mümkün de¤lidir.
Hiç flüphesiz Darwinist büyü-
nün etkisinin insanlar›n üzerinden
HARUN YAHYA14
22 Nisan 2000 tarihli New Scientist der-gisinde, Darwinizm'i yalanlayan yarat›l›flgerçe¤inin dünyada artan etkisine yer verildi.
h›zla kalk›yor olmas› hem ülkemiz hem de tüm dünya toplumlar› aç›-
s›ndan, ayd›nl›k ve refah dolu bir gelecek için çok önemli ve tarihi bir
geliflmedir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 15
22 Nisan 2000 ta-rihli New Scientistdergisinde Türki-ye'deki yarat›l›flkonulu çal›flmala-ra da yer verildi veevrim teorisininanlat›lmas› ve ya-rat›l›fl gerçe¤ininortaya konmas›konusunda "Ha-run Yahya ulusla-raras› bir kahra-man haline geldi"ifadesi kullan›ld›.
29 Mart 2001 tarihli baz› günlük gazetelerde evrim teorisi ad›na
önemli bir itiraf yer al›yordu. "Kufllar dinozorlardan evrimleflti"
masal›na delil gibi gösterilen "dino-kufl fosili"nin gerçekte bir
sahtekarl›k oldu¤u, bir sürüngen omurgas›na kufl iskeleti parçalar›n›n
yap›flt›r›lmas›yla üretildi¤i ortaya ç›km›flt›. Örne¤in Hürriyet gazetesi-
nin "D‹NO-KUfi PALAVRA ÇIKTI" bafll›kl› haberinde flöyle yaz›yordu:
"National Geographic dergisinin Kas›m 1999'da kufl ile dinozor aras›ndaki
eksik halka oldu¤unu duyurdu¤u, hakk›nda bilimsel makaleler yaz›lan hayva-
n›n sahte oldu¤u anlafl›ld›. 'Archoeoraptor liaoningensis' ad› verilen hindi bü-
yüklü¤ündeki dino-kuflun iskeletinin baflka hayvanlara ait kemiklerden birara-
ya getirildi¤i ortaya ç›kt›.
Evrim teorisinde önemli bir eksikli¤i ayd›nlatt›¤› varsay›lan dino-ku-flun 125 milyon y›l öncesine ait oldu¤u, Çin'in Liaoning eyaletinde bulundu-
¤u öne sürülüyordu. Tüylü vücudu bir kufla benziyor, ancak uzun, kemikli
kuyru¤u et tüketen dinozorlar› ça¤r›flt›r›yordu. ‹ngiliz haftal›k bilim dergisi
Nature'un bugünkü say›s›nda yay›nlanan bir inceleme dino-kuflun palavraoldu¤unu gözler önüne serdi. Aralar›nda üç paleontolo¤un da bulundu¤u
bir grup araflt›rmac› bilgisayar tomografisinin yard›m›yla sahtekarl›¤› kan›tla-
d›lar. Dino-kufl asl›nda Çinli kaçakç›lar›n eseriydi... Kaçakç›lar yap›fl-kan ve harçlar kullanarak 88 kemik ve tafltan dino-kufl yaratm›flt›. Arc-
haeraptor'un ön k›sm› tek bir kufla ait fosildi, ancak dinozorun kuyru¤uyla bir-
HARUN YAHYA16
NetCevap Sitesi, 2 Y›l Önce Haber Vermiflti:EVR‹MC‹LER‹N "D‹NO-KUfi"SAHTEKARLI⁄I ORTAYA ÇIKTI
likte beden k›sm›nda dört ayr› türden kemikler vard›. Dino-kuflun bilgisayardataranmas› kufl iskeletinin daha önce bilinmeyen türlere ait oldu¤una, dino k›s-m›n›n ise küçük dinozorlar›n yeni türüne iflaret etti." (Cümlü düflüklü¤ü,
Hürriyet'e aittir.)
NetCevap Sitesi, 2 Y›l Önce Bilimsel DelillerleGerçe¤i Aç›klam›flt›
Bu sahte fosil, bundan 2 y›l önce baflta Hürriyet ve Sabah olmak üze-
re Darwinist medya kurulufllar› taraf›ndan "Evrim teorisini kan›tlayan
delil bulundu" diye tan›t›lm›flt›. Hür-
riyet gazetesinde yay›nlanan 16
Ekim 1999 tarihli "Uçan Dinozor Bu-
lundu" bafll›kl› haber, bunun bir ör-
ne¤iydi.
Oysa bu evrimci iddian›n hiçbir
geçerlili¤i olmad›¤›, o zaman da
NetCevap isimli internet sitemiz
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 17
‹ki y›l önce, "kufllar›n dinozorlardan ev-rimleflti¤ini kan›tlayan uçan dinozorunbulundu¤u" haberi büyük bafll›klarladuyurulmufltu. ‹ki y›l sonra ise ayn› ga-zete, bulunan sözde delilin sahte oldu-¤unu itiraf etmek zorunda kald›.
taraf›ndan kamuoyuna duyurulmufltu. ("Evrimcilere Net Cevap" isimli
kitab›m›zda da bu konuya yer verilmifltir.) Hürriyet'in haberiyle ayn›
gün sitemizde yay›nlanan "SABAH ve HÜRR‹YET'‹N "UÇAN D‹NO-
ZOR" HABER‹" bafll›kl› yaz›da, sahte oldu¤u günümüzde ortaya ç›kan
Archaeoraptor fosili hakk›nda flunlar yaz›l›yd›:
"Evrimciler her yeni fosil bulgusunda, dinozor-kufl ba¤lant›s› hakk›nda spekü-lasyonlar öne sürmekte, ancak detayl› analizler sonucunda yalanlanmaktad›r-lar. Çin'de bulunan üç yeni theropod dinozoru fosili de bu tür bir spekülasyon-dur. Sabah ve Hürriyet, her zamanki gibi bu fosilleri de "evrime delil" sanm›flve o flekilde göstermifltir...
Görünen odur ki, evrimciler, Sinosauropteryx hakk›ndaki spekülas-
yonlar›n›n bofla ç›kmas›n›n ard›ndan, flimdi de Archaeoraptor, Sinornitho-
saurus ve Beipiaosaurus ad› verilen yeni fosil bulgular› üzerinde spekü-
lasyona giriflmifllerdir. Sabah ve Hürriyet de, evrim konusunda göster-
HARUN YAHYA18
BASINDA BENZER ALDATMACALAR
Kufllar›n atas› olarak kabuledilen uçan dinozora bir-çok gazetede yer verilmiflti.Ancak dino kufl yalan› sa-dece iki y›l devam edebildi.
dikleri her zamanki önyarg›l› tavr› tekrar ederek, bu spekülasyonlar›
hiçbir farkl› yorum ve düflünceye yer vermeden "evrime delil bulun-
du" üslubunda okuyucular›na aktarm›fllard›r.
... (Oysa) ‹flte bu noktada çok büyük bir çeliflki vard›r. Çünkü bu fosiller (ör-ne¤in Archaeoraptor) sadece 120 milyon y›l kadar eskidir. Ancak yeryü-zündeki bilinen en eski uçabilen kufl olan Archaeopteryx, 150 milyon y›l yafl›n-dad›r. Archaeopteryx günümüz kufllar›yla ayn› uçufl yetene¤ine sahip olanuçucu bir kufltur. Uçufl için gerekli olan genifl kanatlara, asimetrik ve komplekstüy yap›s›na, sternum (gö¤üs) kemi¤ine sahiptir...K›sacas› Archaeopteryx, eski kufllar›n bundan 150 milyon y›l önce gökyüzün-de uçmakta olduklar›n›n bir kan›t›d›r. Bu durumda elbette 120 milyon y›l ya-fl›ndaki baz› dinozor fosillerinin, "kufllar›n henüz uçamayan ilkel ata-lar›" olarak gösterilmesi imkans›zd›r. Bu durum, Archaeoraptor, Sinornithosaurus ve Beipiaosaurus adl› fosil dino-zorlar hakk›ndaki evrimci iddialar›n aç›k bir çeliflki içinde oldu¤unu göstermek-tedir." (Makalenin tamam› için, http://netcevap.org/sab-hur991016.html veHarun Yahya, Evrimcilere "Net Cevap", Vural Yay›nc›l›k, 2001)
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 19
Dino-kufl aldatmacas› evrimci-lerin ilk sahtekarl›¤› de¤il. Dar-winizm'in önde gelen savunu-cular›ndan Ernst Haeckel de,sahte çizimler yaparak evrimteorisini ispatlayaca¤›n› düflün-müfltü. Solda Haeckel'in sahteçizimleri görülmektedir.
K›sacas›, sözü edilen fosilin bir "dino-kufl" fosili olamayaca¤›, fosil
ilk gündeme geldi¤i dönemde bilimsel delillerle izah edilmiflti. Bu ör-
nek, ülkemizdeki evrimci medyan›n ne kadar önyarg›l› ve tarafl› dav-
rand›¤›n›n, evrim lehinde gibi gördü¤ü her haberi büyük bir h›rsla pro-
paganda malzemesi haline getirdi¤inin ve bu yolla kamuoyunu yan›lt-
t›¤›n›n aç›k bir delilidir. Dahas›, evrim konusundaki geliflmelerle ilgili
en do¤ru, bilimsel ve "net" cevaplar›n, Net Cevap sitesinde yay›nland›-
¤›n› da bir kez daha göstermektedir.
Evrimcilerin De¤iflmeyen Yöntemi: Sahtekarl›k
Konunun bir di¤er önemli yönü ise, Çin'deki fosilin, evrimcilerin as-
l›nda klasik bir yönteminin devam› olufludur. Bu yöntem sahtekarl›kt›r.
Evrim teorisinin ortaya at›lmas›ndan bu yana, teoriyi desteklemek için
pek çok sahtekarl›k yap›lm›flt›r. Alman biyolog Ernst Haeckel, Darwin'i
destelemek için sahte embriyo çizimleri yapm›flt›r. ‹ngiliz evrimciler, in-
san kafatas›na orangutan çenesi monte edip, bunu British Museum'da
40 y›l› aflk›n bir süre "Piltdown Adam›-Evrimin En Büyük Kan›t›" diye
sergilemifllerdir. Amerikal› evrimciler tek bir domuz diflini "Nebraska
HARUN YAHYA20
Ne Miller'in evrimi ispatlamak u¤-runa deneyinde yapt›¤› aldatmaca-lar, ne de Piltdown Adam› sahte-karl›¤›, evrim teorisini y›k›lmaktankurtaramad›.
Adam›" diye lanse etmifllerdir. Amerikal› kimyac› Stanley Miller sahte
bir "ilkel atmosfer modeli" oluflturup amino asit deneyi yapm›flt›r. Dün-
yan›n dört bir yan›nda, "rekonstrüksiyon" ad› verilen sahte çizimlerle,
gerçekte hiçbir zaman yaflamam›fl olan "ilkel yarat›klar" veya "maymun
adam"lar tasvir edilmifltir. (Detayl› bilgi için bkz. Harun Yahya, Evrim Al-datmacas›, Araflt›rma Yay›nc›l›k)
Çin'de "bulundu¤u" iddia edilen ve 2 y›ld›r "kufllar›n evrimine bü-
yük delil" gibi gösterilen "Archoeoraptor" fosili sahtekarl›¤› ise, evrimci
sahtekarl›klar zincirinin son örne¤idir. Görülen odur ki, evrimciler ya-
lan söylemekten, bilimi ideolojileri u¤runa çarp›tmaktan vazgeçmemek-
tedirler.
Darwinist medya kurulufllar›, art›k bu gerçe¤i görmeli ve evrim te-
orisini körü körüne savunmaya bir son vermelidirler. Aksi takdirde,
"evrime büyük delil" diye lanse ettikleri sahtekarl›klar› bir süre sonra
"evet, sahtekarl›km›fl" diye itiraf etmeye ve bu yolla kendi kendilerini
çürütmeye devam edeceklerdir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 21
2001 y›l›n›n ilk aylar›nda bulunan 3.5 milyon y›ll›k kafatas›, ev-
rimcilerin hayali "insan›n evrimi soya¤ac›"n› altüst etti. Dünyan›n
en önde gelen evrimcilerinin dahi hayali flemalar›nda hiçbir yere
koyamad›klar› bu fosili, Akflam gazetesi ise nas›l olduysa hayali evrim
flemas›nda bir yere yerlefltirdi ve bunu 22 Mart 2001 tarihli say›s›nda
okuyucular›na duyurdu.
Söz konusu fosil Kenya'da Meave Leakey ve ekibi taraf›ndan bulun-
du. Düz bir yüze sahip olmas› nedeniyle "Düz Yüzlü Adam" (Flat Faced
Man) olarak an›lan fosile verilen "bilimsel isim" ise Kenyanthropus plat-
yops.
3,5 milyon y›ll›k bu fosilin evrimcilerin akl›n› tamamen kar›flt›rma-
s›n›n nedeni, kendisinden sonra yaflam›fl olan baz› maymun türlerinin
(Lucy gibi), evrimci k›staslara göre Kenyanthropus platyops'dan daha "ge-
ri" olmas›. Dolay›s›yla farkl› özelliklere sahip olan bu fosil, evrimcilerin
tüm flemas›n› altüst ediyor. Çünkü bu fosili nereye yerlefltireceklerini
bilmiyorlar.
Asl›nda bugüne kadar bulunan fosillerin tamam›na bak›ld›¤›nda,
maymunla ortak bir atadan evrimleflen, yavafl yavafl insana do¤ru yük-
selen bir "evrim flemas›" olmad›¤› aç›kça görülüyor. Aksine flemada ta-
mamen bir karmafla bulunuyor. BBC televizyonunun internet sayfas›n-
HARUN YAHYA22
HAYAL‹ "EVR‹M SOYA⁄ACINI" ALTÜST EDEN FOS‹L‹, "EVR‹MDEL‹L‹" SANMA YANILGISI
da yay›nlanan ve bir sonraki sayfada yer alan flemada bu karmafla vur-
gulan›yor. "Karmafl›k insan›ms› soya¤ac›" bafll›¤›yla verilen flemada
hiçbir düzenli geliflme olmad›¤›, aksine tüm fosil bulgular›n›n birbirle-
rinden tamamen ilgisiz özelliklere sahip olduklar› görülüyor. fieman›n
alt›nda da flu yoruma yer veriliyor:
Bilim adamlar› farkl› insan›ms› fosillerini birbirleriyle iliflkilendirme konusun-da güçlük çekiyorlar.1
George Washington Üniversitesi, Antropoloji bölümünden Daniel E.
Lieberman ise, Nature dergisinde yer alan makalesinde, Kenyanthropusplatyops hakk›nda flu yorumu yap›yor:
‹nsan›n evrim tarihi çok karmafl›k ve çözümlenmemifltir. fiimdi 3.5 milyon y›l-l›k baflka bir türün bulunmas› ile durum daha da kar›flacak gibi görünüyor...Kenyanthropus platyops'un yap›s› genel olarak insan›n evrimi ve türlerindavran›fl› konular› hakk›nda birçok soruyu beraberinde getiriyor. Örne¤in ne-den al›fl›lm›fl›n d›fl›nda olarak, küçük bir çene difline ve öne do¤ru kavisli çenekemi¤i olan büyük düz bir yüze ayn› anda sahip? Büyük yüzü ve benzer flekil-de yerlefltirilmifl çene kemi¤i olan tümdi¤er insan›ms› türlerin büyük bir di-fli var. K. Platyops'in önümüzdekibirkaç y›l içindeki en bafll›ca ro-lünün, birlikleri bozucu ve insa-n›ms›lar aras›ndaki evrimseliliflkinin araflt›rmalar›nda karfl›-lafl›lan kargaflay› vurgulay›c› birrolü olaca¤›n› düflünüyorum.2
BBC isimli ünlü televizyon ka-
nal› ise haberi "Düz Yüzlü Adam
Bir Bilmece", "Ak›l Kar›flt›ran Tab-
lo", "Bilimsel Çeliflki" bafll›klar› ile
verdi ve haberde flöyle dendi:
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 23
Kenya'da bulunan kafatas› fosili Ak-flam gazetesinde evrimci bir yorumlahaber verildi. Bu tarafl› haberde, fosilinevrimcilerin iddialar›n› alt üst etti¤in-den nedense hiç bahsedilmiyordu!
Meave Leakey, ekibi ve Kenya Milli Müzesi'nin buluflu, zaten bulan›k olan in-san›n evrimi tablosunu daha da bulan›klaflt›r›yor.3
Londra College Üniversitesi'nden ünlü evrimci Dr. Fred Spoor ise
yeni bulunan fosil için "Birçok soruyu gündeme getirdi" yorumunu
yapt›.4
K›sacas› evrim teorisi, yukar›daki aç›klama ve itiraflarda da görül-
dü¤ü gibi büyük bir ç›kmaz içindedir. Özellikle paleontoloji dal›nda,
her yeni bulgu evrim teorisine yeni bir çeliflki daha getirmektedir. ‹nsa-
n›n sözde evrimi için hayali bir flema belirleyen evrimciler, soyu tüken-
mifl farkl› maymun türlerine ve insan ›rklar›na ait fosilleri art arda dize-
rek, flemalar›na uygun hale getirmeye çal›flmaktad›rlar. Ancak, hiçbir fo-
sil flemalar›na uymamaktad›r. Çünkü insan maymunla ortak bir atadan
evrimleflmemifltir. ‹nsanlar tarih boyunca hep insan olmufllar, maymun-
lar da hep maymun olarak kalm›fllard›r. Bu nedenle evrim teorisi, her
yeni bilimsel buluflla bir ç›kmaz içine daha girecektir.
‹flin ilginç yan› ise, baz› medya organlar›n›n, evrim aleyhindeki de-
lilleri bile "evrim kan›t›" sanmas›d›r. Bu, o denli ön yarg›l› bir yakla-
fl›md›r ki, topraktan ç›kan her kafatas›n› peflinen "evrime kan›t" zannet-
mekte ve öyle göstermektedir. Gerek Akflam gazetesinin gerekse Darwi-
nist çizgide yay›n yapan di¤er medya kurulufllar›n›n biraz daha ak›lc›
ve bilimsel davranmalar› gerekti¤i ortadad›r. Aksi halde, bu örnekte ol-
du¤u gibi, kendilerini hatal› duruma düflürmeye devam edeceklerdir.
HARUN YAHYA24
Kenya'da bulu-nan kafataslar›ve buaraflt›rmalar›yürüten MeaveLeakey.
Yeni fosil, yabanc› bas›nda ha-yali evrim flemas›n› altüst edenbir bilmece olarak tan›mland›.
Yabanc› bas›n ve dergilerde, soldaki flema"‹nsan›n karmafl›k soya¤ac›" olarak verildi. Vealt›nda flu yorum yap›ld›: "Bilim adamlar› farkl›insan›ms›lar› birbirleriyle nas›l iliflkilendireceklerikonusunda güçlük yafl›yorlar." Çünkü her yenibulunan fosil, flemay› daha da anlams›zlaflt›r›yor.
‹NSANIN EVR‹M‹ MASALINI ÇÖKERTEN FOS‹L
8Aral›k 2000 tarihli Radikal gazetesinde, "Kufllar›n En Hakiki Atas›"
bafll›kl› bir haber yay›nland›. Çin'de bulunan bir dinozor fosilinin
kufllar›n gerçek atas› oldu¤u iddia edilen haberde, çok önemli ha-
talar ve okuyucuyu yan›ltan bilgiler bulunmaktad›r.
Söz konusu haberde, Çin'de Microraptor ismi verilen ve 120 milyon
y›ll›k oldu¤u tespit edilen bir dinozor fosili bulundu¤u duyurulmakta-
d›r. Yaz›da yer alan iddiaya göre, bu karga büyüklü¤ündeki dinozor,
kufl tüylerine benzer tüylere sahiptir ve bu nedenle kufllar›n atas›d›r.
Haberdeki yan›lg›, çeliflki ve hatalar k›saca flöyle özetlenebilir:
1. Bu dinozor kufllar›n atas› olamaz, çünkü ondan
çok daha önce yaflam›fl olan birçok kufl fosili bulunmufltur:
Yaz›daki en büyük yan›lg›lardan biri bu konudur. Bu dinozorun bo-
yutlar›n›n küçük olmas› ve kufl tüylerine benzer tüylerinin olmas›, ev-
rimcileri heyecanland›rm›fl olacak ki, hemen bunun kufllar›n atas› oldu-
¤unu ileri sürmüfllerdir. Ancak, Associated Press taraf›ndan duyurulan
haberin orijinalinde de yer ald›¤› gibi, bu dinozorun uçtu¤una dair hiç-
bir bilgi ve delil bulunmamaktad›r. Yine ayn› haberde Kansas Üniversi-
tesi paleontologlar›ndan dünyaca ünlü evrimci bilim adam› Larry Mar-
tin de bu dinozorun uçan bir kufla ait özellikleri olmad›¤›n› belirtmifltir.
Tüm bunlar›n yan›nda, bu dinozorun kufllar›n atas› olamayaca¤›n›
HARUN YAHYA26
RAD‹KAL GAZETES‹NDENKUfiLARIN KÖKEN‹ HAKKINDA"EVR‹M MASALLARI"
gösteren çok aç›k bir delil, bu dinozordan çok daha yafll› uçan kufl fosil-
lerinin bulunmufl olmas›d›r. Nitekim, yaz›da da bahsi geçen Archaeop-teryx, Microraptor isimli dinozordan yaklafl›k 25 milyon y›l önce yafla-
m›flt›r ve bilim adamlar›n›n son araflt›rmalar› ve yeni bulunan Archaeop-teryx fosilleri bu türün uçan bir kufl oldu¤unu kesin olarak göstermifltir.
2000 y›l› içinde ise, Archaeopteryx'ten çok daha yafll› bir kufl fosili bu-
lunmufltur. Science ve Nature gibi ünlü bilim dergileri ve dünyaca tan›n-
m›fl BBC televizyonu bu kufl fosilini flöyle duyurmufllard›r.
"Orta Asya'da bulunan ve günümüzden 220 milyon y›l önce yaflad›¤› anlafl›-lan söz konusu fosilin tüm vücudunun tüylerle kapl› oldu¤u, kufllar›n atas› ol-du¤u iddia edilen Archaeptoryx'de ve günümüz kufllar›nda oldu¤u gibi bir la-des kemi¤ine sahip oldu¤u ve tüylerinde ise içi bofl saplar›n bulundu¤u tespitedildi. Bu ise, Archaeopteryx'in kufllar›n atas› oldu¤u iddialar›n› geçersizleflti-riyor. Çünkü bulunan fosil Archaeopteryx'ten 75 milyon y›l daha yafll›; yanikufllar›n atas› oldu¤u iddia edilen canl›dan 75 milyon y›l önce de tümözellikleriyle tam bir kufl yafl›yordu."
Nitekim ayn› haber ülkemizde de, Milliyet gazetesinin 25 Haziran
2000 tarihli say›s›nda "Kufllar›n Atas› Kufl Ç›kt›" manfletiyle yay›nlan-
m›flt›. Dolay›s›yla Orta Asya'da bulunan bu kufl fosili, yeni bulunan Mic-roraptor isimli dinozordan tam 100 milyon y›l daha yafll›d›r ve günümüz
kufllar› ile tamamen ayn› özelliklere sahiptir.
Sonuç olarak, normal uçan bir kufltan 100 milyon y›l sonra ortaya ç›-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 27
8 Aral›k 2000 tarihli Radikal gazetesinde ç›kan bu haberde, Çin'de bulunan 120milyon y›ll›k dinozor fosilinin kufllar›n atas› oldu¤u iddia ediliyordu. Ancak, bufosilden 25 milyon y›l önce yaflam›fl olan kufllara ait fosillerin olmas›, Radikalgazetesinin bu iddias›n› yalanlamaktad›r.
kan bir dinozorun bu kuflun atas› olmas› imkans›zd›r. Yani bulunan fo-
siller, dinozorlar ve kufllar aras›nda kesinlikle bir ata-torun iliflkisi olma-
d›¤›n›, her iki türün birbirlerinden tamamen ayr› olarak ortaya ç›kt›kla-
r›n› aç›kça göstermektedir. E¤er böyle bir iliflki söz konusu olsayd›, ev-
rimcilerin iddia ettikleri torunlar, atalar›ndan 100 milyon y›l önce yafla-
mazlard›!
2. Yaz›da, "daldan dala atlayan dinozorlar›n
bir gün kanatland›klar›" masal›, bilimsel bir
gerçek gibi anlat›lmaktad›r:
Radikal gazetesindeki haberin en düflünülmeden yaz›lm›fl bölümle-
rinden bir di¤eri ise, "Daldan dala atlarken kanat gelifltiren dinozor" id-
dias›d›r. Bugün bu iddia, çocuklar›n bile güldükleri bir karikatür konu-
su olmaktan öteye gitmemektedir.
Dinozorlar›n kufllar›n atas› olduklar›n› iddia eden evrimciler, dino-
zorlar›n nas›l kanatland›klar› sorusuna bir cevap getirmek zorunda ol-
duklar› için ortaya hayali iddialar atarlar. En bilinen iki iddialar›: 1. Di-
nozorlar›n daldan dala atlarken kanatland›klar› 2. Yerde koflup sinekle-
ri avlamak için ön kollar›n› ç›rparlarken kanatland›klar› fleklindedir.
Hiçbir bilimsel dayana¤› olmayan, sadece hayal gücünün bir ürünü
olan bu teori, ayn› zamanda çok aç›k bir mant›k çeliflkisi de içermekte-
HARUN YAHYA28
2000 y›l› içinde, Archaeopteryx'ten çok daha yafll› bir kufl fosili bulundu. Scien-ce ve Nature gibi ünlü bilim dergileri taraf›ndan duyurulan bu fosil, kufllar›ndinozorlardan evrimleflti¤i iddias›n› aç›kça çürütmekteydi. Ülkemizde ise buhaber "Kufllar›n atas› kufl ç›kt›" bafll›¤› ile duyuruldu.
dir. Çünkü evrimcilerin burada uçuflun kökenini aç›klamak için göster-
di¤i örnek, yani sinek, zaten mükemmel bir uçma yetene¤ine sahiptir.
‹nsan saniyede 10 kere bile kolunu aç›p kapayamazken, ortalama bir si-
nek, saniyede 500 kez kanat ç›rpma yetene¤ine sahiptir. Üstelik her iki
kanad›n› eflzamanl› olarak ç›rpar. E¤er kanatlar›n titreflimi aras›nda en
ufak bir uyumsuzluk olsa sinek dengesini yitirecektir, ama hiçbir zaman
böyle bir uyumsuzluk olmaz. Evrimciler ise, sine¤in bu mükemmel
uçufl yetene¤inin nas›l ortaya ç›kt›¤›n› aç›klamalar› gerekirken, sine¤i
çok daha hantal bir varl›¤›n yani sürüngenin uçuflunun nedeni olarak
gösteren hayali senaryolar üretmektedirler. Oysa sadece sinekteki üstün
yarat›l›fl bile evrimin bu iddias›n› geçersiz k›lar.
Ayr›ca, ikinci iddiay› da destekleyen hiçbir bilimsel delil yoktur. Bu
iddialardan birinin sahibi olan Yale Üniversitesi Jeoloji Kürsüsü profe-
sörü John Ostrom, kendi iddias›n›n ve di¤er iddian›n ne kadar bilim d›-
fl› oldu¤unu flöyle aç›klar:
"Benim cursorial senaryom (karadan kanatlan›p havalanma teorisi) kesinliklespekülatiftir. Fakat arboreal teori (daldan dala atlarken havalanma) de ayn› fle-kilde spekülatiftir" demifltir.5
Görüldü¤ü gibi, bu iddialar›n sahipleri dahi teorilerinin tamamen
hayale dayal› oldu¤unu ve bilimsel hiçbir kan›t› bulunmad›¤›n› itiraf et-
mektedirler.
Gerçekte kufllar›n atas›n›n dinozorlar oldu¤u yönündeki evrimci an-
lat›m›n bütünü bilim d›fl› bir spekülasyondan ibarettir. Nitekim, Micro-raptor'un kufllar›n atas› olamayaca¤›n› belirten, kufllar üzerinde uzman,
evrimci paleontolog Larry Martin, evrimci olmas›na ra¤men flu aç›kla-
may› yapm›flt›r:
"Do¤rusunu söylemek gerekirse, e¤er dinozorlarla kufllar›n ayn› kökenden gel-diklerini savunuyor olsayd›m, bunun hakk›nda her kalk›p konuflmak zorundaoluflumda utan›yor olacakt›m."6
Ne var ki, baz› evrim propagandac›lar› bu hayali varsay›mlar› bilim-
sel gerçekler gibi kabul ederek halka empoze etmekte bir sak›nca gör-
memektedirler. Ancak evrimcilerin halk› yan›ltmak için yürüttükleri her
çaba bilim ve ak›l taraf›ndan karfl›l›¤›n› gecikmeden almaktad›r. Bu ne-
denle evrim propagandas›n› ilke edinenlerin bu yeni geliflmeyi göz ard›
etmemeleri son derece önemlidir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 29
Dünyaca ünlü National Geographic dergisi 2001 y›l› içinde ülke-
mizde Türkçe versiyonuyla yay›nlanmaya bafllad›. Yap›lan rek-
lamlar, bu geliflmeyi yay›nc›l›k aç›s›ndan önemli bir bilimsel ka-
zanç olarak gösteriyordu. Oysa gerçekte National Geographic dergisiyle
birlikte, ilginç do¤a resimleri veya farkl› kültürlerle ilgili bilgilerin ya-
n›nda, son derece dogmatik bir "evrim fanatizmi" de yay›na bafllam›fl ol-
du.
Çünkü National Geographic, evrime delil bulabilme umuduyla güve-
nilirlikten uzak kaynaklar› zaman zaman manfletlerine tafl›m›flt›r. Örne-
¤in derginin 1999 y›l›nda büyük bir gürültüyle verdi¤i "tüylü dinozor
fosili" haberinin asl›nda bilimsel bir sahtekarl›¤a dayand›¤›, söz konusu
fosilin birkaç ayr› canl› kal›nt›s›n›n birbirine yap›flt›r›lmas›yla üretilmifl
bir sahtekarl›k oldu¤u 2001 y›l›nda ortaya ç›km›flt›r.
Evrimci bilim adamlar› dahi National Geographic'in fanatizmini kabul
etmektedir. ABD'deki ünlü Smithsonian Institution Do¤a Tarihi Müze-
si'nden Storrs Olson, bu fosilin sahte oldu¤una dair daha önceden Nati-onal Geographic dergisi yetkililerini uyard›¤›n›, ancak dergi yönetiminin
bunu tamamen göz ard› etti¤ini söylemektedir. Olson'a göre, "zaten Na-tional Geographic uzun zamand›r sansasyonal, desteksiz ve tabloid
habercilik yaparak seviyesini düflürmüfl durumdad›r".7
HARUN YAHYA30
NATIONAL GEOGRAPHICTÜRK‹YE DERG‹S‹, YAYIN HAYATINA YANILGILARLA BAfiLADI
National Geographic'in bu "sansasyonel, desteksiz, tabloid" evrim
propagandas›, ister istemez derginin Türkçe versiyonunda da ortaya
ç›kmaktad›r. National Geographic Türkiye'nin 2. say›s›nda yer alan Uçan
Sürüngenler (Pterozorlar) hakk›ndaki temelsiz ve çeliflkili evrimci yo-
rumlar bu yan›lg›lardan biridir.
Pterozorlar (Uçan Sürüngenler) Neden
Evrim Teorisi ‹çin Bir Ç›kmazd›r?
Sürüngenler s›n›f› içinde yer alan ilginç bir canl› grubu, uçan sürün-
genlerdir. Bunlar, yaklafl›k 200 milyon y›l önce Üst Triasik Devir'de ilk
kez ortaya ç›km›fl ve daha sonra ise soylar› tükenmifl bir canl› grubudur.
Bu canl›lar birer sürüngendir, çünkü sürüngen s›n›f›n›n temel özellikle-
rine sahiptirler: Metabolizmalar› so¤uk kanl›d›r (›s› üretemezler) ve vü-
cutlar› pullarla kapl›d›r. Ancak güçlü kanatlara sahiptirler ve bu kanat-
lar sayesinde uçabildikleri düflünülmektedir.
Uçan sürüngenler National Geographic gibi popüler evrimci yay›nlar-
da Darwinizm'i destekleyen bir paleontolojik bulgu olarak gösterilir. Ya
da en az›ndan böyle bir imaj oluflturulur. Oysa aksine, uçan sürüngen-
lerin kökeni evrim teorisi ad›na ciddi bir sorundur. Bunun en aç›k gös-
tergesi de, uçan sürüngenlerin, kara sürüngenleriyle aralar›nda hiçbir
geçifl türü olmadan, bir anda ve eksiksiz olarak ortaya ç›kmalar›d›r.
Uçan sürüngenler, çok incelikle yarat›lm›fl kanatlara sahiptir ve bu or-
ganlar hiçbir kara sürüngeninde yoktur. "Yar›m kanatl›" herhangi bir
canl›ya ise fosil kay›tlar›nda rastlanmamaktad›r.
Nitekim "yar›m kanatl›" canl›lar›n yaflam›fl olmas› da mümkün de-
¤ildir. Çünkü bu tür hayali canl›lar, e¤er yaflam›fl olsalard›, ön ayaklar›-
n› kaybettikleri, ama henüz uçacak durumda da olmad›klar› için di¤er
sürüngenlere göre dezavantajl› hale geleceklerdi. Bu durumda ise, evri-
min kendi kabulune göre elenip soylar›n›n tükenmesi gerekirdi.
Nitekim uçan sürüngenlerin kanatlar›n›n yap›s› incelendi¤inde, bu-
nun asla evrimle aç›klanamayacak kadar kendine özgü ve aniden orta-
ya ç›km›fl bir yap› oldu¤u görülür. Uçan sürüngenlerin kanatlar› üzerin-
de di¤er sürüngenlerin ön ayaklar› gibi befl tane parmaklar› vard›r. An-
cak dördüncü parmak, di¤er parmaklardan ortalama 10-15 kat daha
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 31
uzundur ve kanat da bu parma¤›n alt›nda uzan›r. E¤er kara sürüngen-
leri uçan sürüngenlere evrimleflmifllerse, o halde söz konusu dördüncü
parmak da yavafl yavafl, kademe kademe uzam›fl olmal›d›r. Sadece dör-
düncü parmak de¤il, tüm kanat yap›s›, rastlant›sal mutasyonlarla gelifl-
meli ve tüm bu süreç de canl›ya avantaj kazand›rmal›d›r. Evrim teorisi-
nin paleontolojik düzeydeki önde gelen elefltirmenlerinden biri olan
Duane T. Gish, bu noktada flu yorumu yapar:
Bir kara sürüngeninin kademeli birbiçimde bir uçan sürüngene dö-
nüflebilece¤i varsay›m› tü-
HARUN YAHYA32
müyle tutars›zd›r. Böyle bir dönüflüm s›ras›nda ortaya ç›kacak olan yar›m,tamamlanmam›fl yap›lar, canl›ya bir avantaj kazand›rmak bir yana, onu tü-müyle dezavantajl› hale getirecektir. Örne¤in evrimciler, baz› mutasyonlar›nsadece dördüncü parma¤› etkiledi¤ini ve onu zaman içinde yavafl yavafl uzatt›-¤›n› varsayarlar. Elbette, di¤er baz› rastlant›sal mutasyonlar›n da, her ne kadarinan›lmaz gözükse de, bu yönde tam bir iflbirli¤i yaparak, kanat zar›n›n, uçufl
kaslar›n›n, tendonlar›n, sinirlerin, kan damarlar›-n›n ve kanat için gereken di¤er yap›lar›n ka-
demeli olarak evrimleflmesini sa¤lamalar›gerekmektedir. Belirli bir aflamada, gelifl-mekte olan bu uçan sürüngen %25'likbir kanat dokusuna sahip olacakt›r. An-cak bu garip yarat›k hiçbir flekilde yafla-yamayacakt›r. %25'lik bir kanat dokusuona ne avantaj sa¤layabilir? Aç›kt›r bucanl› uçamayacakt›r ve art›k eskisi gibikoflamayacakt›r da.8
K›sacas› uçan sürüngenlerin
kökeninin evrim mekanizmalar›yla
aç›klanmas› imkans›zd›r. Nitekim
fosil kay›tlar› da böyle bir evrim
yaflanmam›fl oldu¤unu ortaya ko-
yar. Fosil katmanlar›nda, sadece
bugün tan›d›¤›m›z gibi kara sürün-
genleri ve kusursuz uçan sürün-
genler vard›r. Hiçbir ara form yok-
tur. Omurgal› paleontolojisi alan›n-
da dünyan›n en önde gelen birkaç
isminden biri olan Robert L. Car-
roll, bir evrimci olmas›na karfl›n bu
konuda flu itirafta bulunur:
Triasik Devir'de ortaya ç›kan tüm uçansürüngenler (pterosaurlar) uçufl için çoközelleflmifl yap›ya sahiptirler... Atalar›-n›n ne oldu¤u konusunda ve uçufllar›-
33
Uçan sürüngenlerin ka-natlar›, di¤er parmaklar-dan ortalama 20 kat dahauzun olan "dördüncü par-mak" boyunca uzan›r.Önemli olan nokta, bu il-ginç kanat yap›s›n›n fosilkay›tlar›nda bir anda vekusursuz flekilde ortayaç›kmas›d›r. "Dördüncüparmak"›n kademeli birbiçimde, yani evrimleuzad›¤›n› gösterebilecekara form örne¤i yoktur.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR
n›n kökeninin ilk aflamalar› hakk›nda ise hiçbir bulgu yoktur.9
K›sacas› uçan sürüngenlerin evrime delil oluflturan hiçbir yönü yok-
tur. Kara sürüngenleri ile uçan sürüngenler, aralar›nda hiçbir evrimsel
iliflki olmadan farkl› yap›lar›yla ortaya ç›km›fllard›r. Bu, evrime de¤il,
yarat›l›fla delil oluflturan bir gerçektir.
National Geographic'in Sat›r Aras› ‹tiraflar›
National Geographic Türkiye'nin May›s 2001 say›s›nda yay›nlanan
"Antik Göklerin Efendileri: Pterozorlar" bafll›kl› yaz›n›n, bu canl›lar› ev-
rim propagandas›na malzeme yapmak için kaleme al›nm›fl oldu¤u kul-
lan›lan ifadelerden anlafl›lmaktad›r: Pterozorlar "evrimin büyük baflar›
öykülerinden biri" olarak tan›mlanmakta (s. 135) ve yaz› "pterozorlor,
HARUN YAHYA34
Ülkemizde Türkçe olarak yay›nlanmaya bafl-layan National Geographic dergisi, tüm dün-yada evrim fanatizminin öncüsü ve bu konu-da yan›lt›c› haber yapmaktan çekinmeyen birdergi olarak tan›nmaktad›r. Pterozorlar hak-k›ndaki yaz› da bunun bir örne¤idir.
yok olufl nedenleri ne olursa olsun, evrimsel aç›dan benzersiz zaferle-
re ulaflt›" (s. 151) yorumuyla bitmektedir.
Peki acaba National Geographic bu canl›lar›n kökeninin evrim oldu-
¤una dair bir delil sunabilmekte midir?
Hay›r. Aksine, dergideki makale, yukar›da anlatt›¤›m›z "evrim ç›k-
mazlar›"n›n itiraflar› ile doludur. Bu canl›lar›n fosil kay›tlar›nda, sözde
atalar› olan kara sürüngenlerinden çok farkl›, özgün yap›lar›yla bir an-
da ortaya ç›kt›¤›n›, bak›n National Geographic nas›l itiraf ediyor:
Tüm paleontologlar, kökenlerinin ne oldu¤u sorusunun henüz yan›tlana-mad›¤›n›, bunun için pterozorlar›n ilkel türlerine ait yeni fosillerin bulunma-s›n› beklemek gerekti¤ini kabul ediyor. ‹talya, Monfacolne'deki PaleontolojiMüzesi'nden Fabio Dalla Vechia, 'nas›l evrim geçidiklerini söylemek zor; bul-du¤umuz ilk pterozorlar evrimlerini tamamlam›fl gerçek pterozorlar'diyor. 'Dördüncü kanatlar› çoktan kanada dönüflmüfltü'. Bilinen ilk pte-rozorlar, kuzey ‹talya da¤lar›nda bulundu... uçma konusunda aç›k denizde ba-l›k avlayacak kadar usta olduklar›na dair kan›tlar var.10
Bu al›nt›daki evrimci önyarg›ya dikkat etmek gerekir. National Ge-
ographic'in kaynak gösterdi¤i evrimci paleontologlar, "bulunan ilk pte-
rozorlar›n" özgün kanat yap›lar›yla birlikte aniden ortaya ç›kt›klar›n›
kabul etmekte, ancak mutlaka bu canl›lardan daha önce yaflam›fl olma-
s› gereken "ilkel pterozor türleri"nin varl›¤›na inanmaktad›rlar. Yani
mevcut fosil delilleri, pterozorlar›n, geçmifllerinde hiçbir "ilkel tür" bu-
lunmadan aniden ortaya ç›kt›klar›n› göstermekte, ama evrimciler, teori-
leri öyle gerektirdi¤i için, bu hayali ilkel türlerin varl›¤›n› savunmakta-
d›rlar.
Bu örnek, evrim teorisinin bilime ra¤men zorla ayakta tutulmak is-
tenen bir dogma oldu¤unu bir kez daha göstermektedir.
Pterozorlar›n nas›l olup da uçmaya bafllad›klar› sorusunun evrim
aç›s›ndan cevaps›z oldu¤u da National Geographic'in sat›r aralar›nda iti-
raf edilmektedir:
Öte yandan bu canl›lar› uçma aflamas›na getiren evrimsel yol hala tar-t›flmal›. Pek çok araflt›rmac›, pterozorlar›n a¤açlarda yaflayan ve yaflam›n› dal-dan dala atlayarak geçiren küçük bir sürüngen soyundan geldi¤i kan›s›nda...Bu arada karfl›t kuram› savunanlara göre ise pterozorlar, karada koflan ve ola-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 35
s›l›kla da dengelerini sa¤lamak için kollar›n› iki yana açarak kullanan, iki ayak-l› sürüngenlerin evrim geçirmesi sonucunda ortaya ç›kt›lar.11
Al›nt›da sözü edilen iki ayr› tez, evrimcilerin kufllar›n kökeni konu-
sunda da içine düfltükleri çeliflkilerin bir tekrar›d›r. Kufllar konusunda
da pterozorlar için oldu¤u gibi iki teori vard›r: Arboreal (a¤aç dallar›n-
da süzülme) ve cursorial (yerden havalanma) teorileri. Ama hem arbo-
real teori hem de cursorial teori tamamen spekülatiftir, yani hiçbir deli-
le dayanmayan "zihin jimnastiklerinden" ibarettir. Sürüngenlerin dal-
dan dala atlayarak veya yerde koflarak zaman içinde "kanatlanabilecek-
leri" düflüncesi, hiçbir bilimsel temeli olmayan Lamarkç› bir hurafeden
baflka birfley de¤ildir. (Bkz. Harun Yahya, Hayat›n Gerçek Kökeni, "Kufllar›nKökeni", 2000) Bu tezlerin herhangi birini destekleyen en ufak bir fosil
kan›t› yoktur. K›sacas› bu tezlerin National Geographic'in ifadesiyle "tar-
t›flmal›" olmas›n›n nedeni, tamamen hayali olmalar›d›r.
National Geographic Türkiye'nin May›s 2001 say›s›nda pterozorlar
hakk›nda yay›nlanan makale, her ne kadar evrim propagandas› niyetiy-
le yaz›lsa da, gerçekte evrim teorisinin açmazlar›ndan birini itiraf et-
mekten baflka bir sonuca varmam›flt›r. Bilimsel kan›tlar, pterozorlar›n,
di¤er canl› gruplar› gibi, yeryüzünde evrim süreciyle de¤il, aniden ve
özgün yap›lar›yla ortaya ç›kt›klar›n› göstermektedir. Bu durum di¤er
bütün canl› ve cans›z varl›klar› oldu¤u gibi bu canl›lar› da Allah'›n ya-
ratt›¤›n› kan›tlar.
HARUN YAHYA36
5Aral›k 2000 tarihli Hürriyet gazetesinde "6 milyon y›ll›k Milen-
yum Adam›" bafll›kl› bir haber yay›nland›. Bu haberde, 2000 y›l›-
n›n Ekim ay›nda bulunan bir fosil konu edilmekte ve bu fosilin in-
san›n evrimsel atas› oldu¤u iddia edilmekteydi. Evrim propagandas›
yapmak amac›yla yay›nland›¤› aç›kça belli olan bu haberde pek çok çe-
liflki bulunmaktad›r.
Söz konusu haberde, Frans›z ve Kenyal› bilim adamlar›n›n Ken-
ya'n›n Baringo bölgesinde en az 6 milyon y›ll›k fosil bulduklar› belirtili-
yor. Haberde ayr›ca bu fosillerin insan›n bugüne kadar bulunan en eski
atas›na ait oldu¤u iddia ediliyor. Fosili bulan bilim adamlar› ise, bu fo-
sillerin 1974 y›l›nda bulunan Lucy fosilinden 3.2 milyon y›l daha yafll›
oldu¤unu belirtiyorlar. Haberde, bulunan fosil, insan›n yar› insan-yar›
maymun atas› olarak tan›t›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Ancak bu, evrimcile-
rin kendi içlerindeki çeliflkilerini ortaya koyan bir haberdir.
Çünkü fosili bulan bilim adamlar›n›n k›yas yapt›klar› Lucy, yeni bu-
lunan Milenyum Adam›'ndan daha genç olmas›na ra¤men evrimci
mant›¤a göre daha az geliflmifltir. Çünkü yap›lan detayl› incelemeler so-
nucunda ‹ngiltere ve ABD'den iki anatomist, Lord Solly Zuckerman ve
Prof. Charles Oxnard12 ve ‹ngiltere'deki Liverpool Üniversitesi'nden
Fred Spoor gibi dünyaca ünlü bilim adamlar› Lucy'nin, insan›n atas› ol-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 37
HÜRR‹YET GAZETES‹N‹NEVR‹M ÇEL‹fiK‹S‹
mayaca¤›n›, dik yürümeyen, gü-
nümüz maymunlar› ile benzer
özellikle sahip soyu tükenmifl
bir tür oldu¤unu göstermifller-
dir.
Bu bilim adamlar›n›n elde et-
tikleri sonuçlara göre, Lucy'nin
dahil edildi¤i Australopithecus
afarensis türünün tümünün be-
yin hacimleri, günümüz flem-
panzelerininkiyle ayn› veya da-
ha küçüktür. Ellerinde ve ayak-
lar›nda günümüz maymunlar›n-
daki gibi a¤açlara t›rmanmaya
yarayan ç›k›nt›lar mevcuttur ve
ayaklar› dallara tutunmak için
kavray›c› özelliklere sahiptir.
Boylar› k›sad›r (en fazla 130 cm.)
ve ayn› günümüz maymunlar›n-
daki gibi erkek Australopithecus
diflisinden çok daha iridir. Kafa-
taslar›ndaki yüzlerce ayr›nt›, bir-
birine yak›n gözler, sivri az› difl-
leri, çene yap›s›, uzun kollar, k›-
sa bacaklar gibi birçok özellik,
bu canl›lar›n günümüz may-
munlar›ndan farkl› olmad›klar›-
n› gösteren delillerdir.
HARUN YAHYA38
Kenya'da bulunan 6 milyon y›ll›k "Milenyum Adam›",3.2 milyon y›ll›k Lucy'den daha yafll› olmas›nara¤men, evrimcilerin iddialar›na göre çok daha fazlageliflmifl. Bu, evrimcilerin kendi içlerindekitutars›zl›¤› gösteren aç›k bir örnektir.
Ünlü Frans›z bilim dergisi Science et Vie, May›s 1999 say›s›nda bu ko-
nuyu kapak yapm›flt›r. Dergi, "Adieu Lucy" (Elveda Lucy) bafll›¤›n› kul-
lanarak Australopithecus türü maymunlar›n insan›n soya¤ac›ndan ç›ka-
r›lmas› gerekti¤ini yazm›flt›r. St W573 kodlu yeni bir Australopithecus fo-
sili bulgusuna dayanarak yaz›lan makalede, flu cümleler yer almaktad›r:
Yeni bir teori Australopithecus türünün insan soyunun kökeni olmad›¤›n› söy-
lüyor... St W573'. incelemeye yetkili tek kad›n araflt›rmac›n›n vard›¤› sonuçlar,
insan›n atalar›yla ilgili güncel teorilerden farkl›; hominid soya¤ac›n› y›k›yor.
Böylece bu soya¤ac›nda yer alan insan ve do¤rudan atalar› say›lan primat cin-
si büyük maymunlar hesaptan ç›kar›l›yor... Australopithecuslar ve Homo tür-
leri (insanlar) ayn› dalda yer alm›yorlar, Homo türlerinin (insanlar›n) do¤ru-
dan atalar›, hala keflfedilmeyi bekliyor.13
Görüldü¤ü gibi, günümüzden 3.2 milyon y›l önce yaflayan ve evrim-
ciler taraf›ndan insan›n atas› olarak kabul edilen Lucy, tamamen may-
mun özelliklerine sahip bir türdür. Yeni fosili, Lucy'nin ve insan›n atas›
olarak gösteren bilim adamlar› ise büyük bir çeliflki sergilemekte ve ken-
di evrimci iddialar›n› dahi alt üst eden bir iddia ortaya atmaktad›rlar.
Lucy, yeni bulunan Milenyum Adam›'ndan daha genç olmas›na ra¤-
men, evrimci mant›¤a göre daha az geliflmifltir. Yani insana daha ya-
k›n olaca¤›na maymuna daha yak›nd›r, hatta tamamen bir maymun-
dur.
Çünkü bu bilim adamlar›n›n verdikleri bilgiye göre Milenyum Ada-
m› dik yürüyebilmekte, çene ve difl yap›s› ise insana benzemektedir. Oy-
sa, Lucy dik yürüyemedi¤i gibi, çene ve difl yap›s› maymunlarla ayn›d›r.
Yani evrimcilerin iddialar›na göre evrim tersine ifllemifl olmal›d›r!
Evrimcilerin iddialar›n› yak›ndan, dikkatli bir gözle izleyen her in-
san, bu tür çeliflkilere s›k s›k rastlayacakt›r. Çünkü evrimciler hiçbir za-
man gerçekleri anlatmazlar. Onlar hayali bir senaryoyu yaflatmaya çal›fl-
t›klar› için, senaryolar›nda her zaman boflluklar, çeliflkiler, sahtekarl›k-
lar, laf oyunlar› ve göz boyamalar olur. Çok az bir dikkat sarfedilerek,
evrimcilerin Milenyum Adam› örne¤inde oldu¤u gibi, kendi iddialar›n›
çürütecek bir bulguyu sanki evrime delilmifl gibi kulland›klar›na herkes
flahit olabilir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 39
6Nisan 2001 tarihli Akflam gazetesinin "Pazar Sürprizi" ekinde "On-
lar› Bafltan Yaratt›" bafll›kl› bir haber yay›nland›. Haberde, Gürcis-
tan'da bulunan 1.8 milyon y›ll›k insan fosillerinin, bir plastik sa-
natç›s› taraf›ndan nas›l canland›r›ld›¤› anlat›l›yordu. Haberin ilgi çeken
yönü fluydu: Gürcistan'daki kaz›da bulunan kemik parçalar›, bir sanat-
ç›n›n hayal gücüne uyularak canland›r›lm›fl ve bir sanatç›n›n hayal gü-
cü ile oluflturulan bu maketler, "iflte ilk atalar›m›z" diye insanlara tan›t›l-
m›flt›.
Rekonstrüksiyon olarak bilinen bu sahte çizimler ve maketler, ev-
rimcilerin en çok kulland›klar› propaganda yöntemlerinden biridir. Ev-
rimciler, teorilerini destekleyecek tek bir bilimsel delil bulamad›klar›
için, bu sahte çizim ve maketleri kullan›rlar. Evrimci gazete, dergi ve ki-
taplarda gördü¤ünüz yar› insan-yar› maymun yarat›klara ait çizim ve
maketlerin tamam› evrimcilerin ve baz› sanatç›lar›n hayal gücünün ve
evrimci ön yarg›lar›n›n bir ürünüdür. Bu görüntülerin hiçbir bilimsel
dayana¤› yoktur. ‹nsanlar görsel yoldan daha kolay etkilendikleri için
amaç onlar›, hayal gücüyle rekonstrüksiyonu yap›lm›fl yarat›klar›n geç-
miflte gerçekten yaflad›¤›na inand›rabilmektir.
Burada bir noktaya dikkat etmek gerekir: Kemik kal›nt›lar›na daya-
n›larak yap›lan çal›flmalarda sadece eldeki objenin çok genel özellikleri
HARUN YAHYA40
AKfiAM GAZETES‹,EVR‹MC‹LER‹N ALDATMACALARINA ORTAKOLMAMALIDIR
ortaya ç›kar›labilir. Örne¤in afla¤›daki resimde Gürcistan'da bulunan
kafatas› fosilleri görülmektedir. Bu kemik parçalar›na bak›larak tüm de-
taylar›yla bir insan yüzü ç›karmak kesinlikle imkans›zd›r. Çünkü as›l
belirleyici ayr›nt›lar, zaman içinde kolayca yok olan yumuflak dokular-
d›r. Evrime inanm›fl bir kimsenin ise bu yumuflak dokular› istedi¤i gibi
flekillendirip ortaya hayali bir yarat›k ç›karmas› çok kolayd›r. Harvard
Üniversitesi'nden Earnst A. Hooten bu durumu flöyle aç›klar:
Yumuflak k›s›mlar›n tekrar inflas› çok riskli bir giriflimdir. Dudaklar, gözler, ku-laklar ve burun gibi organlar›n altlar›ndaki kemikle hiçbir ba¤lant›lar› yoktur.Örne¤in bir Neandertal kafatas›n› ayn› yorumla bir maymuna veya birfilozofa benzetebilirsiniz. Eski insanlar›n kal›nt›lar›na dayanarak yap›lancanland›rmalar hemen hiçbir bilimsel de¤ere sahip de¤illerdir ve toplumuyönlendirmek amac›yla kullan›l›rlar... Bu sebeple rekonstrüksiyonlara faz-la güvenilmemelidir.14
Bu kemik parçalar›n›n, Pazar Sürprizi'nde yay›nlanan ve resimlerde
görülen insan maketleri olarak tasarlanmas› kesinlikle bilimsel ve ger-
çekçi de¤ildir. Hooten'›n da belirtti¤i gibi, bu kemiklere bakarak bu ma-
ketlerin sahip olduklar› burnu, kulaklar›, dudaklar›, gözleri belirlemek
kesinlikle imkans›zd›r. Plastik
sanatlar uzman›, kafatas›n› bu-
lan evrimcilerin de deste¤i ile,
bu maketlere hayal gücüne uy-
gun bir bak›fl da vermifltir. "‹l-
kel, yar› maymun bir insan na-
s›l bakar?" diye düflünerek ha-
yal etmifl ve bu görüntüyü orta-
ya ç›karm›flt›r. Ayn› durum,
maketlerin saçlar› için de geçer-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 41
Akflam gazetesinin ekinde yay›nla-nan haberde, kafatas› fosillerininnas›l maket haline getirildi¤i anla-t›lmaktad›r. Rekonstrüksiyon olarakbilinen bu yöntem bilimsel de¤ildirve evrimciler taraf›ndan aldat›c› biryöntem olarak kullan›lmaktad›r.
lidir. Saçlar da gözler, bak›fllar, burun gibi tamamen hayal gücünün ürü-
nüdür.
Evrimciler bu konuda o denli ileri gitmektedirler ki, ayn› kafatas›na
birbirinden çok farkl› yüzler yak›flt›rabilmektedirler. Örne¤in Australo-pithecus robustus (Zinjanthropus) adl› fosil için çizilen birbirinden tama-
men farkl› üç ayr› rekonstrüksiyon, bunun ünlü bir örne¤idir. Veya tari-
he evrimcilerin bir sahtekarl›¤› olarak geçen Nebraska Adam› da bunun
bir baflka örne¤idir. Bulunan bir difl fosilinden yola ç›k›larak, bu diflin
yar› insan-yar› maymun bir canl›ya ait oldu¤u belirtilmifl, bu canl›n›n
ad› Nebraska Adam› olarak konmufltur. Kitap ve dergilerde, Nebraska
Adam›'n›n çeflit çeflit çizimleri yap›lm›fl, hatta bununla da kal›nmaya-
rak, Nebraska Adam›'n›n ailesi de resmedilmifltir. Ancak bir süre sonra
bu diflin, bir maymuna veya bir insana de¤il, soyu tükenmifl bir yaban
domuzuna ait oldu¤u anlafl›lm›flt›r. Nebraska Adam› örne¤i, evrimcile-
rin hayal güçlerini kullanmakta ve insanlar› yan›ltacak çizim sahtekar-
l›klar› yapmakta ne kadar ileri gidebileceklerinin somut bir örne¤idir.
HARUN YAHYA42
AYNI FOS‹LE ÜÇ FARKLI Ç‹Z‹M
Australopithecusrobustus (Zin-janthropus) ad-l› fosil içinçizilen bir-birindentamamenfarkl› üç ayr› re-konstrüksiyon.
Popüler Bilim dergisinin Aral›k 2000 tarihli say›s›n›n 32. sayfas›n-
da Evrenin Do¤uflu, Yafl› ve Gelece¤i bafll›kl› bir yaz› yay›nlan-
d›. Bu yaz›da önemli bilgi hatalar› ve önyarg›l›, bilimsel metoda
uymayan ç›kar›mlar bulunmaktad›r. Bu konulara afla¤›da k›saca yer ve-
rilecektir.
1. Yazarlar, "Fosiller yaflam›n evrimine dair ipuçlar›
verebilir mi?" sorusuna evrimcilerin do¤ru yan›t›
verdikleri konusunda yan›lmaktad›rlar
Yaz›da çeflitli sorular sorulmufl ve evrimcilerin bu sorulara do¤ru ce-
vap verirken, yarat›l›fl› savunanlar›n cevap veremediklerini belirtmifller-
dir. Bu konuda öncelikle flunu belirtmek gerekir ki, konu paleontoloji,
astronomi, biyoloji gibi çeflitli bilim dallar›n› ilgilendiren konular oldu-
¤unda, bu konularla ilgili sorular›n do¤ru cevaplar›n› ancak bilimsel
araflt›rma, gözlem ve deneylerle alabiliriz. Yani bu sorular›n do¤ru ce-
vaplar›n› evrim teorisinden almay› beklemeyiz. Çünkü evrim teorisi, bir
teoridir. Yerçekimi kanunu veya termodinamik gibi ispatlanm›fl bir ka-
nun de¤ildir. Ancak, bilimsel yöntemlerle elde etti¤imiz sonuçlar› ince-
leyip bu sonuçlar›n evrim teorisinin iddialar› ile uyup uymad›¤›na ba-
kar ve böylece evrim teorisinin bilimsel geçerlili¤e sahip olup olmad›¤›-
n› görürüz.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 43
POPÜLER B‹L‹MDERG‹S‹NDEK‹ ÇOK ÖNEML‹YANILGILAR VE ÖNYARGILAR
Bunu yapt›¤›m›zda, özellikle fosiller alan›na bakt›¤›m›zda çok so-
mut bir gerçekle karfl›lafl›r›z: Evrim hiçbir zaman yaflanmam›flt›r; tüm
canl›lar aniden, kendilerine has vücut yap›lar›yla, hiçbir evrimsel ataya
sahip olmadan fosil kay›tlar›nda belirmifllerdir. Yani fosiller, evrimin
hiçbir zaman yaflanmad›¤›n› göstermektedir. (Konunun detaylar› için bkz.
Harun Yahya, Evrim Aldatmacas› ve Hayat›n Gerçek Kökeni)
150 y›ld›r yap›lan bütün araflt›rmalara ve harcanan büyük emek ve
imkanlara ra¤men evrim teorisini destekleyecek bulgular bir türlü orta-
ya ç›kmamaktad›r. Oysa, e¤er evrim diye birfley gerçekleflmifl olsayd›,
bu konuda say›lamayacak kadar çok delilin bulunmufl olmas› gerekirdi.
Nitekim Darwin'den bu yana pek çok evrimci bilim adam›, çok say›da
delil olmas› gerekti¤ini, ama bunlar›n bir türlü bulunamad›¤›n› kabul
etmifltir.
HARUN YAHYA44
Popüler Bilim der-gisinin Aral›k 2000say›s›nda, evrimteorisini savunmakiçin önemli hata veyan›lg›lar›n göz ar-d› edildi¤i bir yaz›yay›nland›.
Evrimcilerin milyonlarcas›n› bulmufl olmalar› gereken bu "delil"ler,
"ara geçifl formu" denen canl›lar›n fosilleridir. Evrimin iddias›na göre,
canl›lar birbirlerinden türemifllerdir. Örne¤in insan, bu iddiaya göre,
maymun benzeri primatlardan evrimleflerek oluflmufltur. Bu dönüflüm
bir günde olmad›¤›na, hatta evrimci iddiaya göre milyonlarca y›l sürdü-
¤üne göre, yar› insan-yar› maymun milyonlarca canl›n›n yaflam›fl olma-
s› gerekir. Ayn› fley sudan karaya geçifl ya da karadan havaya geçifl için
de geçerlidir: Evrim teorisine göre milyonlarca yar› bal›k-yar› sürüngen
ya da yar› sürüngen-yar› kufl canl›n›n yaflam›fl olmas› gerekir. Sadece bu
gibi dev farkl›l›klar›n de¤il, do¤adaki milyonlarca farkl› canl› grubu ara-
s›ndaki tüm farkl›l›klar›n, bu gruplar aras›nda kalan yar›m canl›larla
aflama aflama kapat›lm›fl olmas› gerekir. ‹flte evrimdeki dönüflümleri gös-
termesi umulan bu "yar›m geliflmifl" varl›klara ara geçifl formu denilir.
Ve e¤er evrim gerçekleflmiflse, bu ara geçifl formlar›ndan yüz binler-
cesinin, hatta milyonlarcas›n›n fosilleflerek günümüze ulaflm›fl olmas›
gerekir. Çünkü bu ara formlar, halen yaflayan türlerden say› ve tür ola-
rak çok daha zengin olmal›d›rlar.
‹flte evrimin ç›kmaz› buradad›r: Bir yüzy›l› aflk›n bir süredir hararet-
le yürütülen "ara geçifl formu bulma" çabalar›na ra¤men, istenen fosil-
lerden bir tane dahi bulunamam›flt›r. Evrimcilerin bu konuda yapt›klar›
baz› "itiraf"lar oldukça çarp›c›d›r. Bu itiraflar›n bafl›nda teorinin kurucu-
su Charles Darwin'in sözleri gelir. Darwin Türlerin Kökeni isimli kitab›n-
da ara geçifl formlar› konusundaki ümitsizli¤ini flöyle ifade eder:
Türler baflka türlerden belli belirsiz aflamalardan geçerek türediyse, neden her
yerde say›s›z geçiflsel biçimlere (ara geçifl formlar›) rastlam›yoruz? Bugün gör-
dü¤ümüz türler yerine do¤ada neden biçimlerin karmakar›fl›kl›¤› ile karfl›lafl-
m›yoruz?15
Ünlü evrimci paleontolog Derek W. Ager ise, "Sorunumuz fludur:
Fosil kay›tlar›n› detayl› olarak inceledi¤imizde, türler ya da s›n›flar se-
viyesinde olsun, sürekli olarak ayn› gerçekle karfl›lar›z; kademeli ev-
rimle geliflen de¤il, aniden yeryüzünde oluflan gruplar görürüz." diye-
rek, fosil kay›tlar›n›n evrime karfl› oldu¤unu itiraf etmektedir.16
Baflka bir evrimci paleontolog Mark Czarnecki de, fosil kay›tlar›n›n
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 45
evrimi de¤il, yarat›l›fl› destekler nitelikte oldu¤unu flöyle itiraf eder:
Teoriyi (evrimi) ispatlaman›n önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil
kay›tlar› olmufltur... Bu kay›tlar hiçbir zaman için Darwin'in varsayd›¤› ara
formlar›n izlerini ortaya koymam›flt›r. Türler aniden oluflurlar ve yine aniden
yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin Tanr› taraf›ndan yarat›ld›¤›n›
savunan argümana destek sa¤lam›flt›r.17
Bugüne kadar evrimcilerin evrimin delili olarak sunduklar› fosille-
rin birço¤unun ya sahte oldu¤u anlafl›lm›flt›r ya da evrimcilerin fosiller
üzerinde tarafl› ve bilimsel yöntemlere uygun olmayan yorumlar yap-
t›klar› ortaya ç›km›flt›r. Son olarak, 100 y›ld›r "en önde gelen ara form"
olarak bilinen Archaeopteryx adl› fosil kuflun, iddia edildi¤i gibi bir "ilkel
kufl" ve "ara form olmad›¤›, Archaeopteryx'ten 70 milyon y›l önce yaflam›fl
kusursuz bir kufl olan "Longisquama"n›n bulunmas›yla anlafl›lm›flt›r. So-
nuç olarak bugün evrimcilerin evrimin delili olarak öne sürebilecekleri
bir tek dahi fosil örne¤i yoktur. Nitekim, ünlü evrimcilerden ve Oxford
Üniversitesi zoologlar›ndan Mark Ridley, evrimcilere flöyle bir tavsiye-
de bulunur:
Gerçek bir evrimci hiçbir zaman, yarat›l›fla karfl› evrim teorisine dayanak ola-
rak fosil kay›tlar›n› kullanmamaktad›r.18
2. "Yarat›l›fl› savununlar evrimin nerede bafllad›¤› sorusunu
bir türlü yan›tlayamad›lar" iddias›ndaki mant›k bozuklu¤u
Yarat›l›fl gerçe¤ini savunanlar›n, evrimin nerede bafllad›¤› sorusunu
yan›tlamamalar›n›n nedeni, evrimin oldu¤una kesin olarak inanmama-
lar›d›r. Ancak bu cümlede dikkatsizlikten kaynaklanan bir hata oldu¤u-
nu ve as›l söylenmek istenenin, "yarat›l›fl› savunanlar hayat›n ne zaman
bafllad›¤› sorusunu yan›tlayamad›lar" olaca¤›n› tahmin ederek, bu cüm-
le üzerinde durmak istiyoruz.
Evrimi savunanlar›n, yarat›l›flla ilgili aç›klamalara karfl› gelirken en
çok içine düfltükleri hatalardan biri, yarat›l›fl› savunan baz› H›ristiyanla-
r›n, Kitab-› Mukaddes'i rehber alarak öne sürdükleri "genç dünya" tezi-
ni hedef almalar› ve bunun yarat›l›fl inanc›na karfl› bir koz oldu¤una
inanmalar›d›r. Ancak bu, konuyu çok iyi bilmeyenlerin bir iddias›d›r.
HARUN YAHYA46
Evrimciler canl›l›¤›n, cans›z ve fluursuz atomlar›n, tesadüfen geliflen
olaylar sonucunda önce ilkel bir hücreyi, daha sonra da daha geliflmifl
organizmalar› ve nihayetinde insan› oluflturdu¤unu iddia ederler. Bu-
nun içinse, yani tesadüflerin son derece kompleks sistemleri oluflturabil-
mesi için de, iddia ettiklerine göre, ihtiyaç duyduklar› tek fley uzun bir
zamand›r. Ancak bugünkü bilimsel verilere göre hesaplanan dünyan›n
yafl›, evrimcilerin iddialar› için çok az gelmekte ve bu nedenle evrimci-
ler mümkün oldu¤unca dünyan›n yafl›n› art›rmaya çal›flmaktad›rlar. Ya-
rat›l›fl gerçe¤ini savunan baz› H›ristiyanlar ise, Kitab-› Mukaddes'te ge-
çen baz› anlat›mlardan dünyan›n yafl›n›n çok genç oldu¤unu söylerler.
Bu iddialar› evrimcilerin en bafl sald›r› noktas›n› oluflturur ve bunun bi-
limsel verilerle çeliflti¤ini söylerler.
Ancak bilindi¤i gibi, bugün kullan›lan ‹ncil ve Tevrat orijinal halle-
rinde de¤ildirler. ‹nsanlar taraf›ndan çeflitli hurafe ve bilgiler eklenerek
bozulmufllard›r. Dolay›s›yla gerçek d›fl› birçok bilgi bu kitaplarda bu-
lunmaktad›r ve bu nedenle Allah'›n varl›¤›na iman eden insanlar için
kesin bir kaynak özelli¤inde de¤ildirler.
Öte yandan Kuran, Allah'›n tahrife u¤ramam›fl tek vahyidir. Ve Ku-
ran'da, dünyan›n yafl›n›n genç oldu¤una dair -veya yine baz› H›ristiyan-
lar taraf›ndan savunulan "Nuh Tufan› tüm dünyay› kaplad›" iddias›na
dair- herhangi bir bilgi yoktur. Dolay›s›yla, bir k›s›m H›ristiyanlar tara-
f›ndan savunulan "genç dünya" ve "global Nuh Tufan›" gibi iddialardan
yola ç›k›larak dine elefltiri getirmek do¤ru bir mant›k de¤ildir. Ancak,
ülkemizdeki baz› evrimciler, Kuran'da bir çeliflki bulamad›klar› için,
Muharref Tevrat ve ‹ncil'den kaynaklanan iddialar›, dinin iddialar› gibi
kabul etmekte ve bu iddialar› koz olarak kullanmaya çal›flmaktad›rlar.
Oysa, kim ne kadar u¤rafl›rsa u¤rafls›n Kuran'da tek bir çeliflki dahi
bulmas› mümkün de¤ildir. Allah, bunu flöyle hat›rlat›r:
Onlar hala Kur'an'› iyice düflünmüyorlar m›? E¤er o, Allah'tan baflka-
s›n›n Kat›ndan olsayd›, kuflkusuz içinde birçok ayk›r›l›klar (çeliflki-
ler, ihtilaflar) bulacaklard›. (Nisa Suresi, 82)
Hamd, Kitab› kulu üzerine indiren ve onda hiç bir çarp›kl›k k›lma-
yan Allah'a aittir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 47
Dosdo¤ru (bir Kitapt›r) ki, Kendi Kat›ndan fliddetli bir azabla uyar›p-
korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere müjde vermek için
(onu indirdi); flüphesiz onlara güzel bir ecir vard›r. (Kehf Suresi, 1-2)
fiunu da belirtmek gerekir ki, Kuran'da Allah'›n bir mucizesi olarak,
bilimin alan›na giren baz› konular hakk›nda da bilgiler verilmektedir.
20. yüzy›lda keflfedilen bu bilgilerin günümüzden 14 as›r önce bildiril-
mifl olmas› ise Kuran'›n Allah Kat›ndan indirildi¤inin bir delilidir. Ve bi-
limin keflifleri bugüne kadar daima Kuran'da bildirilen gerçekleri des-
tekler nitelikte olmufltur. Nitekim yaz›da yer verilen evrenin geniflleme-
si konusu bunun bir örne¤idir. (Detayl› bilgi için bkz. Harun Yahya, Kuran
Mucizeleri, Araflt›rma Yay›nc›l›k)
Evrenin genifllemesi, bu bilimsel gerçe¤in keflfinden 1400 y›l önce
Kuran'da flöyle bildirilmifltir:
Biz gö¤ü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve flüphesiz Biz, (onu) genifl-
leticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)
Ayette geçen "gök" kelimesi Kuran'›n pek çok yerinde uzay ve evren
anlam›nda kullan›l›r. Burada da bu anlamda kullan›lm›flt›r. Yani Ku-
ran'da, evrenin geniflleyici oldu¤u bildirilmifltir. Bilimin bugün varm›fl
oldu¤u sonuç da Kuran'da bildirilenle ayn›d›r.
3. Büyük Patlama evrime de¤il, yarat›l›fla bir delildir
Popüler Bilim dergisinde yay›nlanan söz konusu yaz›da, Büyük Pat-
lama olarak bilinen ve bilim dünyas›nca zaman›n ve maddenin bafllan-
g›c› olarak kabul edilen olay, evrim teorisinin bir delili gibi gösterilmifl-
tir. Oysa, Büyük Patlama, evrimcilerin ve evrim teorisini ideolojik neden-
lerle destekleyen materyalistlerin iddialar›n› yerle bir eden, yarat›l›fl› ise
destekleyen bir olayd›r.
Ve bunu, evrimci veya materyalist olmalar›na ra¤men, dünyan›n ön-
de gelen bilim adamlar› aç›k yüreklilikle itiraf etmektedirler. Çünkü ma-
teryalistler, maddenin ve zaman›n bir bafllang›c› olmad›¤›n›, ezeli oldu-
¤unu iddia ederler. Ancak Büyük Patlama, maddenin ve zaman›n bir bafl-
lang›c› oldu¤unu ortaya koymufltur. Ve bu gerçek, bu konuyu biraz bile
düflünen her insan›n akl›na flu soruyu getirecektir: Peki o zaman Büyük
HARUN YAHYA48
Patlama'dan önce ne vard› ve "yok" olan evreni, yani bir hiçli¤i, büyük
bir patlama ile var hale getiren ve kusursuz bir düzen veren güç neydi?"
Bu sorunun cevab›, çok aç›k olarak üstün bir Yarat›c›n›n varl›¤›n› göster-
mektedir. Nitekim, ünlü ateist felsefeci Anthony Flew bu konuda flöyle
bir itirafta bulunur:
‹tiraflarda bulunman›n insan ruhuna iyi geldi¤ini söylerler. Ben de bir itirafta
bulunaca¤›m: Big Bang modeli, bir ateist aç›s›ndan oldukça s›k›nt› vericidir.
Çünkü bilim, dini kaynaklar taraf›ndan savunulan bir iddiay› ispat etmifltir:
Evrenin bir bafllang›c› oldu¤u iddias›n›. Ben hala ateizme inan›yorum, ama bu-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 49
Big Bang
Patlama
Geniflleme
Günümüz Evreni
Big Bang (Büyük Patla-ma), materyalistlerin veevrimcilerin iddialar›n› ya-lanlayan, evrenin bir bafl-lang›c› oldu¤unu göstere-rek yarat›l›fl gerçe¤inionaylayan bir olayd›r.
nu Big Bang karfl›s›nda savunman›n pek kolay ve rahat bir durum olmad›¤›n›itiraf etmeliyim.19
Dünyan›n önde gelen ateistleri, Big Bang karfl›s›nda fikirlerini sa-
vunman›n pek kolay ve rahat bir durum olmad›¤›n› itiraf ederlerken, ül-
kemizde baz› materyalist evrimcilerin bu konuda rahat davranmalar›
san›r›z ki, savunduklar› konular üzerinde fazla düflünmemeleri, yeterli
araflt›rmay› yapmamalar› ve objektif ve araflt›rmac› samimi bir tutum-
dan çok ön yarg›l› ve tutucu bir tutum içinde olmalar›d›r. Bu ise, bilim-
sellikten çok uzakt›r.
4. Evrendeki kusursuz düzen, tesadüflerin sonucu olamaz
Söz konusu yaz›da, s›k s›k, evrendeki kusursuz düzenden, çok de-
tayl› hesaplardan sözedilmektedir. Gerçekten de, maddesel dünyay› dü-
zenleyen de¤iflkenlerdeki en küçük bir farkl›l›k dahi tüm evrendeki dü-
zeni bozmaya yetecek, canl›l›¤›n varl›¤›n› imkans›z k›lacak nitelikte ola-
bilmektedir. Peki bu kadar hassas ve kusursuz bir düzen tesadüfen ge-
liflmifl ve bugünkü halini alm›fl olabilir mi? Bu elbette ki imkans›zd›r. Ve
bu imkans›zl›k, yarat›l›fla inanmayan birçok bilim adam›n›n da bu ger-
çe¤i görmesini sa¤lam›flt›r. Bunlardan biri olan ve yüzy›l›m›z›n en bü-
yük beyinlerinden biri olarak kabul edilen Stephen W. Hawking evren-
deki kusursuz düzen için flunlar› söyler:
Neden evren zaman›n bir ucunda, geçmifl diye adland›rd›¤›m›z bir ucundayüksek bir düzen içinde olmal›d›r? Neden bütün zamanlar boyunca tamamenbir düzensizlik içinde de¤ildir? Düzensizlik içinde olmas› çok daha mümküngörülebilir. Ve neden düzensizli¤in artt›¤› zaman›n yönü evrenin genifllemeyönü ile ayn›d›r? Bir muhtemel görüfl, Yarat›c›n›n evrenin geniflleme evresiiçin bafllang›c›nda yumuflak ve düzenli bir durum seçmifl olmas›d›r. Nedenböyle oldu¤unu anlamaya çal›flmamal›y›z veya nedenlerini sormamal›y›z, çün-kü evren Yarat›c›n›n yaratmas› ile bafllam›flt›r. Asl›nda evrenin bütün tarihi-nin Yarat›c› taraf›ndan yarat›ld›¤› söylenebilir. Görülmektedir ki, evren çokdüzenli, belirlenmifl kanunlara göre geliflmektedir.20
Sonuç olarak;
fiunu söylemeliyiz ki, evrim teorisi 19. yüzy›l›n ilkel koflullar›nda ge-
HARUN YAHYA50
lifltirilmifl, materyalist ideolojilere destek sa¤lad›¤› için, sadece ideolojik
nedenlerle savunulmufl bir teoridir. Bugün, bilimin ilgili her dal› evrim
teorisini aç›kça reddeden bulgular ortaya koymaktad›r. Baz› evrimci bi-
lim adamlar›n›n, yazd›klar› yaz›lar›n sat›r aralar›na, burada söz edilen
yaz›da da oldu¤u gibi "bu bize evrimi ispatlar", "evrim kesin bir gerçek-
tir", "evrim devam etmektedir" gibi cümleler s›k›flt›rmalar›, insanlar› ya-
n›ltmamal›d›r. Çünkü bunlar›n hepsi, evrimi ayakta tutabilmek için bafl-
vurulan propaganda ve gizli telkin yöntemleridir. Daha, canl›l›¤›n en
küçük yap›tafl› olan tek bir proteinin dahi nas›l meydana geldi¤ini, can-
s›z, fluursuz atomlar›n tesadüfen biraraya gelerek nas›l olup da, hücre-
ler aras› mesajlar tafl›yan, bu mesajlar› anlayarak üretim yapan, milyar-
larca bilgiyi k›sa bir sürede yanl›fls›z okuyarak kendisi için gereken bil-
giyi kopyalayabilen proteinleri oluflturdu¤unu dahi aç›klayamayan bir
teori, ak›l ve mant›kla savunulamaz. Nitekim bugün evrim teorisini sa-
vunanlar, akl›, mant›¤› ve bilimi de¤il, ön yarg›lar›n›, tutuculuklar›n› ve
ideolojilerine olan körü körüne ba¤l›l›klar›n› kendilerine destek almak-
tad›rlar.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 51
15 Mart 2001 tarihli Hürriyet gazetesinde, "Renkleri maymunlar sa-
yesinde görüyoruz" bafll›kl› bir haber yay›nland›. Haberde k›saca,
maymunlar›n kendilerine yararl› besinleri bulabilmeleri için yeflil,
k›rm›z› ve sar› renkleri ay›rt edebilmeleri gerekti¤i ve bu nedenle renk-
leri birbirinden ay›rt edebilme yetene¤ini gelifltirdikleri iddia ediliyor-
du. Bu iddiaya göre, insan›n renkleri görebilmesinin nedeni de buydu!
Söz konusu iddian›n ne kadar ak›l d›fl› oldu¤unu görmek için biraz
düflünmek yeterlidir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Hürriyet gazetesinde dile getirilen bu
evrimci iddia, bilimsel yönden muhatap al›n›p üzerinde yorum yapma-
y› gerektirecek bir iddia de¤ildir. Öncelikle do¤ada pek çok canl›n›n
renkli görme yetene¤i varken, insanla maymun aras›nda renkli görme
yetene¤ine dayal› bir iliflki kurmaya çal›flmak, bilgisizlikten baflka bir-
fley de¤ildir. Öte yandan haberde, maymunlar›n meyveleri ay›rt etmek
istedikleri için renkli görme yeteneklerinin ortaya ç›kt›¤› öne sürülmek-
tedir. Yani haber, canl›lar›n sadece "istek" yoluyla kendi beden yap›lar›-
n› de¤ifltirebilecekleri gibi flafl›rt›c› derecede hayal ürünü bir mant›¤a
dayal›d›r. Bilimle az da olsa ilgisi olan hiç kimse taraf›ndan savunula-
mayacak olan bu iddia, Ortaça¤ hurafelerini and›ran bir mant›ks›zl›kt›r.
Söz konusu senaryoyu göz önünde canland›rmak için, renkleri he-
HARUN YAHYA52
HÜRR‹YET GAZETES‹N‹N BÜYÜKYANILGISI: "RENKLER‹ MAYMUNLARSAYES‹NDE GÖRÜYORUZ"
nüz ay›rt edemeyen ve renksiz bir dünya gören bir maymunu düflünün.
Evrimcilere göre, bu maymun önce son derece bilinçli ve ak›lc› bir flekil-
de, "Kendime en faydal› yiyecekleri bulmam gerekiyor. Bunlar (yaz›da
belirtildi¤ine göre) besleyici k›z›l›ms› yapraklar› olan meyvalar. Ama
bunun için önce renkleri görebilmem gerekir" diye düflünmelidir. (Bu
arada, o güne kadar renkleri görmemifl bir maymunun renk kavram›n-
dan haberdar oldu¤unu da kabul ederek böyle bir varsay›mda bulun-
mak gerekir.)
Ve yine Hürriyet'in senaryosuna göre, bu "bask›" alt›nda yaflayan
maymunun göz hücreleri bir anda renkleri birbirinden ay›rt edecek
özellikler kazanmaya bafllar. Hücreler birçok de¤iflim geçirir ve renkleri
ay›rt edecek hale gelirler. Peki fluursuz, ak›l ve bilgiden yoksun hücre-
ler, maymunun renkleri ay›rt etme ihtiyac› içinde oldu¤unu nereden an-
lam›fllard›r? (Maymunun renkleri ay›rt etme ihtiyac›n› bilinçli olarak
hissedebildi¤i varsay›m›n› kabul ederek bu sorunun sorulabilece¤ini
hat›rlayal›m.)
Bunu da bir an için kabul
edelim ve fluursuz hücrelerin
maymunun bu ihtiyac›n› anla-
d›klar›n› ve renk kavram›ndan
da haberdar olduklar›n› varsa-
yal›m. Peki bu durumda, hüc-
reler renkleri görebilmek için
gerekli de¤iflimi nas›l sa¤laya-
caklard›r? Kendilerine bu özel-
likleri nas›l kazand›racaklard›r?
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 53
15 Mart 2001'de Hürriyet gazete-sinde yay›nlanan yaz›da, renklerimaymunlar sayesinde görebildi-¤imiz iddia edildi ve bu iddiay›desteklemek için Ortaça¤ hurafe-lerini and›ran mant›klar kullan›ld›.
Hangi rastgele geliflen do¤a olay›, renkleri göremeyen hücreleri renkle-
ri görebilen hale getirecektir? Bunlar, Hürriyet'in haberindeki bilim d›fl›-
l›¤› ortaya koyan cevaps›z sorulardan sadece birkaç›d›r.
Bu haberdeki mant›k, evrimcilerin klasik içi bofl, hiçbir bilimsel ve
mantiki temeli olmayan, hayali senaryolar›na bir örnektir. Gerçekte tüm
evrimci literatür bu gibi senaryolarla doludur. Hepsinde bir gün orman-
da dolaflan bir maymunun, suda yüzen bir bal›¤›n veya çöldeki bir sü-
rüngenin, birdenbire birfleyi görme veya hissetme ihtiyac› hissetti¤i ve
bunun sonucunda mükemmel gözlere, akci¤erlere, kanatlara sahip ol-
du¤unu anlatan hikayeler vard›r. Ancak, bu olaylar›n nas›l geliflti¤ini,
bir kolu kanada, bir solungac› akci¤ere veya renkleri görmeyen bir gö-
zü rengarenk bir dünya gören bir göze çeviren olaylar›n ve mekanizma-
lar›n neler oldu¤unu ve bu dönüflümün kimin karar ve iradesiyle mey-
dana geldi¤ini hiçbir zaman aç›klamazlar.
Asl›nda bu durum, evrim teorisinin bilimsel bir kuram de¤il, bat›l
bir inanç oldu¤unun da göstergesidir. Hürriyet'teki haberi ve benzeri
evrimci senaryolar› incelerseniz, ilginç bir gerçekle karfl›lafl›rs›n›z: Ev-
rimciler, do¤ada hangi canl› neye ihtiyaç duyuyorsa, bu ihtiyaca hemen
cevap veren ona göre bir evrim bafllat›p canl›ya yeni özellikler katan "si-
hirli" bir mekanizma oldu¤unu sanmaktad›rlar. Kimi zaman "Tabiat
Ana" ad›n› takt›klar› bu hayali irade, asl›nda evrimcilerin fark›nda ol-
madan tap›nd›klar› tesadüf putudur. Oysa gerçekte putlar›n hiçbir fleye
gücü yetmez. "Do¤a"n›n ve "tesadüf"ün canl›lar yaratmak ve gelifltir-
mek gibi bir güçleri yoktur. Canl›lar› ve tüm do¤ay› yaratan tek bir ilah
vard›r. O, tüm alemlerin Rabbi olan Yüce Allah't›r.
Evrimci çevreler, bu gibi hayali senaryolar› büyük puntolu haberler-
le, sanatç›lar taraf›ndan çizilmifl hayali "evrim" resimleriyle birlikte ya-
y›nlayarak, muhtemelen üzerlerine düflen Darwinist görevi yapt›klar›na
inanmaktad›rlar. Ancak, onlar›n göz ard› ettikleri bir gerçek vard›r: ‹n-
sanlar›m›z, renkleri Allah'›n nimeti ve rahmeti sayesinde gördü¤ümüzü
bilmektedirler. Allah bir ayetinde flöyle buyurmaktad›r:
De ki: "Sizi infla eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren
O'dur. Ne az flükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
HARUN YAHYA54
2001 y›l›n›n ilk aylar›nda, kufllar›n atas› olarak kabul edilen Archa-
eraptor isimli fosilin sahte oldu¤unun ortaya ç›kmas› ile, evrimci-
ler pani¤e kap›ld›lar ve bu kez de yeni bulduklar› bir fosile umut-
lar›n› yüklediler. Oysa kufllar›n atas› olarak öne sürdükleri yeni Droma-eosaur fosili, en eski kufl olarak bilinen Archaeopteryx'ten 20 milyon y›l
daha gençtir!
27 Nisan 2001 tarihli Radikal gazetesinde "Kanatlanmadan Önce
Süründüler" bafll›kl› bir haber yay›nland›. Haberde, Çin'de bulunan bir
fosilin, kufllar›n dinozorlardan evrimleflti¤ini kan›tlad›¤› iddia edilmek-
teydi.
Radikal gazetesi, Nature dergisi'nin 26 Nisan 2001 tarihli say›s›nda
"Palaeontology: Ruffling feathers" (Paleontoloji: Ortal›¤› kar›flt›ran tüy-
ler) bafll›¤› ile yay›nlanan bir makaleden ald›¤› haberde, "yeni ortaya ç›-
kar›lan" 130 milyon y›ll›k tüylü dinozor fosilinden söz ediyordu. Radi-
kal'in iddias›na göre "Dromaeosaur" adl› bu dinozor fosili kufllara benzer
özellikler tafl›yordu, kufllar›n atas›n›n dinozorlar oldu¤unun kan›t›yd›.
Oysa fosil, evrimin kan›t› de¤il, sadece evrimcilerin yeni bir yan›lg›s›yd›.
Yeni Bulunan Fosil Neden Kufllar›n Atas› Olamaz?
Yeni fosilin, kufllar›n atas› olamayaca¤›n› gösteren en aç›k deliller-
den biri yafl›d›r. Henüz tam geliflmemifl tüyleri oldu¤u iddia edilen bu
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 55
RAD‹KAL GAZETES‹,KUfiLARIN UÇMADAN ÖNCE SÜRÜNDÜKLER‹ HURAFES‹NE‹NANMAYA DEVAM ED‹YOR
fosilin 130 milyon yafl›nda oldu¤u tespit edilmifltir. Ancak, evrimciler ta-
raf›ndan da "ilk uçan kufl" olarak belirlenen Archaeopteryx 150 milyon y›l
yafl›ndad›r. Ayr›ca Archaeopteryx'in tüyleri tam flekillenmifl durumdad›r
ve günümüz uçucu kufllar› ile tamamen benzer özelliktedir. Archaeop-teryx'in kusursuz kanatlara, uçufl kaslar›n›n tutunma yeri olan "ster-
num" kemi¤ine, uçufla imkan veren asimetrik kufl tüyü yap›s›na sahip
oldu¤u ve aynen günümüz kufllar› gibi uçabildi¤i tüm otoritelerce kabul
edilen bir gerçektir.
Bu da, Archaeopteryx'in yaflad›¤› dönemde, yani bundan en az 150
milyon y›l önce, yeryüzünde günümüz kufllar›ndan farks›z, uçabilen
kufllar bulundu¤unu gösterir.
Yeni bulunan ve "kufllar›n ilkel atas›" olarak gösterilen fosil (Droma-eosaur) ise, sadece 130 mil-
yon yafl›ndad›r. Evrimcile-
rin de tan›mlad›¤› gibi bir
kufl de¤il, tipik bir sürün-
gendir. Kanatlar› yoktur,
pençeli ön ayaklar› vard›r.
Uzun arka ayaklara ve
uzun kuyru¤a sahiptir.
Evrimcilerin bu canl›y›
kufllarla ilgili gibi göster-
meye çal›flmalar›n›n tek
nedeni, vücudunun üst
k›sm›nda tüylere benze-
yen yap›lar›n bulunmas›-
d›r.
HARUN YAHYA56
Kufllar›n ilkel atas› olarak tan›t›-lan Dromaeosaur isimli fosil ger-çekte bir kufla de¤il, bir dinozoraaittir. Ayr›ca, 130 milyon y›l önceyaflam›fl olan bu fosilden 20 mil-yon y›l önce yaflam›fl kufllar oldu-¤una göre, bu fosilin kufllar›natas› olmas› imkans›zd›r.
Bunun sonucu ise aç›kt›r: Dün-
yada 150 milyon y›l öncesinde za-
ten kusursuz kufllar varken, 130 milyon
y›ll›k bir sürüngenin "kufllar›n atas›" say›l-
mas› imkans›zd›r. Böyle bir iddia, evrimci-
ler aç›s›ndan dahi son derece mant›ks›zd›r ve
yeni bulunan fosilin "kufllar›n atas›" olmad›¤›n›
gösterir.
Geriye sadece fosilin sahip oldu¤u ileri sürülen
"kufl tüyleri" kalmaktad›r ki, bu konuda iki ihtimal
vard›r:
1) Tüyler, daha önce iki ayr› örnekte görüldü¤ü
gibi, "sahte" veya "yanl›fl yorum" olabilir. Evrimci-
ler "tüylü dinozor" bulmay› saplant› haline getir-
dikleri için, daha önce benzeri skandallara imza at-
m›fllard›r. 1996 y›l›nda büyük bir medya propagandas› ile gündeme ge-
tirilen "Çin'de bulunan tüylü dinozor fosilleri" hikayesinin tümüyle ger-
çek d›fl› oldu¤u, sözü edilen Sinosauropteryx fosilinin gerçekte kufl tüyü-
ne benzer hiçbir yap›ya sahip olmad›¤› 1997 y›l›nda yap›lan inceleme-
lerle anlafl›lm›flt›r.21 Yine Çin'de ortaya ç›kar›lan 1999 y›l›nda NationalGeographic dergisi taraf›ndan tüm dünyaya "tüylü dinozor" olarak tan›-
t›lan Archaeraptor'un, farkl› canl›lar›n fosillerinin birbirine yap›flt›r›lma-
s›yla ortaya ç›kt›¤› 2001 y›l›nda anlafl›lm›flt›r. Benzer bir durum Droma-eosaur için de söz konusu olabilir.
2) E¤er canl›n›n gerçekten tüyleri varsa da, bu evrim teorisi ad›na yi-
ne bir delil olmaz. Farkl› canl› gruplar›n›n özelliklerini üzerinde bar›n-
d›ran "mozaik canl›lar"›n var oldu¤u bilinen bir gerçektir ve bunlar›n
evrim teorisine delil olmad›¤› Stephen Jay Gould gibi önde gelen evrim-
ci otoriteler taraf›ndan da kabul edilmektedir.22
Örne¤in Avusturalya'da yaflayan Platypus, memeli, sürüngen ve kufl
özelliklerini ayn› anda üzerinde tafl›maktad›r. Ancak evrimciler bu can-
l›ya teorileri aç›s›ndan bir aç›klama getirememektedirler. Bir sürüngenin
"tüylü" olmas› da, onun kufllara evrimleflti¤ine delil olmaz. Evrim teori-
sinin bulmas› gereken canl›lar "ara formlard›r", mozaik canl›lar de¤ildir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 57
Sahte canland›rma - Si-nosauropteryx fosiliningerçekte kufl tüyünebenzer hiçbir yap›ya sa-hip olmad›¤› 1997 y›l›n-da yap›lan incelemelerleanlafl›lm›flt›r.
Ara formlar, eksik, yar›m, ifllevini tam göremeyen organlara sahip olan
canl›lar olmal›d›r. Oysa mozaik canl›lar›n sahip olduklar› organlar›n her
biri eksiksiz ve kusursuzdur.
E¤er evrimciler sürüngenlerin kufllara evrimleflti¤ini iddia etmekte
›srarl›larsa, Archaeopteryx'ten daha önce yaflam›fl bir grup sürüngenin,
kademe kademe kufl özellikleri gelifltirdiklerini gösteren fosiller bulma-
l›d›rlar. Oysa buna dair en ufak bir kan›t dahi yoktur.
Theropod Dinozorlar› Neden Kufllar›n Atas› Olamaz?
Evrimcilerin kufllar›n kökeni hakk›ndaki iddialar›n› geçersiz k›lan
bir baflka gerçek, yeni bulunan Dromaeosaur fosilinin de dahil edildi¤i
grup olan theropod dinozorlar›n›n evrimleflerek uçmalar›n›n kesinlikle
imkans›z olufludur.
Evrimcilerin büyük bölümü, kufllar›n theropod dinozorlar›ndan
(Theropod dinozorlar, Tyrannosaurus rex ve Velociraptor gibi etobur dino-
zor türlerinin geneline verilen isimdir) evrimlefltiklerini öne sürerler.
Evrimci araflt›rmac›lar bulunan yeni fosilin de bir theropod dinozoru ol-
du¤unu belirtmektedirler.
Oysa, theropod dinozorlar› ile kufllar›n fosil kay›tlar› ve anatomileri
incelendi¤inde, gerçekte ortada hiçbir "evrimsel iliflki" olmad›¤› görülür.
Alan Feduccia, bir evrimci olmas›na ra¤men, theropodlar›n evrimlefle-
rek uçmalar›n›n imkans›zl›¤›n› flöyle aç›klar:
Bu kadar büyük iki aya¤›, k›salt›lm›fl ön ayaklar› ve a¤›r bir kuyru¤u olan bir
canl›n›n evrimleflerek uçmas› biyofizik aç›dan imkans›zd›r.23
Dinozorlar›n kufllar›n atas› olamayaca¤›na dair bir baflka delil ise yi-
ne Feduccia baflkanl›¤›nda araflt›rma yapan bir ekipten gelmektedir.
Mikroskop alt›nda kufl embriyolar›n› inceleyen bilim adamlar› Science
dergisinde yay›nlanan araflt›rma sonuçlar›nda flu aç›klamay› yapmakta-
d›rlar:
Yeni araflt›rma göstermektedir ki, kufl embriyolar›nda, dinozorlarda bulunan
embriyo baflparma¤› görülmemektedir. Bu her iki türün birbiriyle yak›n iliflki-
sinin imkans›z oldu¤unu göstermektedir.24
Amerikal› biyolog, Richard L. Deem ise "Demise of the 'Birds are Di-
HARUN YAHYA58
nosaurs' Theory" ("Kufllar Di-
nozordur" Teorisinin Sonu")
bafll›kl› makalesinde flöyle yaz-
maktad›r:
Son çal›flmalar›n sonuçlar› göster-mektedir ki, theropod dinozorlar›nelleri (ön kol kemiklerindeki) birin-ci, ikinci ve üçüncü hanelerden türe-mifltir, ama kufllar›n kanatlar›,ikinci, üçüncü ve dördüncü haneler-den türerler... ‹kinci bir çal›flma göster-mektedir ki, theropod dinozorlar, kuflla-r›nkine evrimleflebilecek bir iskelet yada akci¤er yap›s›na sahip de¤ildir.(Theropod dinozorlar diyaframl›solunum yapar, kufllar›n isediyafram› yoktur.) Thero-pod bir dinozorun kuflla-ra evrimleflmesi, di-yafram›nda ciddi birhandikap oluflmas›-
Bu kadar büyük iki aya¤›,k›salt›lm›fl ön ayaklar› vea¤›r bir kuyru¤u olan bircanl›n›n evrimleflerek uç-mas› biyofizik aç›dan im-kans›zd›r. Theropod dino-zorlar› ile kufllar›n fosilkay›tlar› ve anatomileri in-celendi¤inde, ortada hiç-bir "evrimsel iliflki" olma-d›¤› aç›kça görülmektedir.
n› gerektirecektir, ama bu durum canl›n›n nefes alma yetene¤ini çok kritik birbiçimde s›n›rlayacakt›r. Dr. Ruben'in belirtti¤i gibi, 'buna neden olabilecek birmutasyonun selektif bir avantaj sa¤lamas› imkans›z gözükmektedir.25
'Kufllar dinozordur' teorisiyle ilgili baflka problemler de vard›r. The-
ropodlar›n ön ayaklar›, en eski kufl olarak kabul edilen Archaeopteryx'e
k›yasla, vücutlar›na göre çok küçüktür. Bu canl›lar›n a¤›r vücutlar› da
düflünüldü¤ünde, bir tür "ön-kanat" (proto-wing) gelifltirmeleri olas›
gözükmemektedir. Theropod dinozorlar›n çok büyük bölümü (kufllarda
bulunan) semilunatik bilek kemi¤inden yoksundur ve Archaeopteryx'te
hiçbir benzeri bulunmayan baz› bilek parçalar›na sahiptir. Bütün thero-
podlarda V1 sinirleri, di¤er baz› sinirlerle birlikte kafatas›n› yandan terk
eder, kufllarda ise ayn› sinirler kafatas›n› ön taraftan kendilerine ait bir
delikten geçerek terk eder. Bir baflka sorun ise, theropodlar›n çok büyük
k›sm›n›n Archaeopteryx'ten daha sonra ortaya ç›km›fl olmalar›d›r.26
K›sacas›, kufllar›n theropod dinozorlardan evrimleflmifl olmalar› im-
kans›zd›r, çünkü böyle bir evrimi meydana getirecek ve iki canl› grubu
aras›ndaki büyük farkl›l›klar› ortadan kald›rabilecek bir mekanizma
yoktur.
Sonuç
Bilimsel inceleme ve araflt›rmalar sonucunda görüldü¤ü gibi, dino-
zorlar›n kufllara evrimleflmeleri birçok aç›dan imkans›zd›r. Ve ayr›ca,
kufllar›n atas› oldu¤u iddias› ile ortaya ç›kar›lan her fosil bugüne kadar
bilimsel deliller sonucunda yalanlanm›flt›r veya sahte olarak üretilmifl
bir fosil oldu¤u anlafl›lm›flt›r.
Nitekim baflta da belirtti¤imiz gibi, 2001 y›l› bafllar›nda, evrimcilerin
dinozor-kufl ba¤lant›s› için en güçlü delil olarak kulland›klar› Archaerap-
tor'un asl›nda sahte bir fosil oldu¤u ortaya ç›kar›lm›flt›r. Anlafl›lan ev-
rimciler tek sözde delillerini kaybetmenin getirdi¤i panikle, bu yeni fo-
sili "çok güçlü bir delil" olarak sunup teorilerini kurtarma telafl›na kap›l-
m›fllard›r.
Ancak bu ç›rp›n›fllar son zamanlarda iyice c›l›zlaflm›fl, evrim teorisi
etkisini ve geçerlili¤ini büyük ölçüde yitirmifltir.
HARUN YAHYA60
2001 y›l›n›n Mart ay›nda, Nature dergisi, BBC ve CNN gibi dünya-
ca ünlü bas›n kurulufllar›nda yay›nlanan bir haberde, Çin'de 150
milyon y›ll›k semender fosillerine rastland›¤› belirtildi.
Amerikan Do¤a Tarihi Müzesi araflt›rmac›lar› Shubin ve Ke-Qin Gao
taraf›ndan bulunan fosil yata¤› her yafltan semender fosilini bar›nd›r›-
yor. Araflt›rmac›lar›n yapt›klar› aç›klamaya göre, bu fosillerin en çok
dikkat çeken yönü, günümüz semenderleri ile ayn› özelliklere sahip ol-
malar›, yani 150 milyon y›ld›r hiçbir de¤iflikli¤e u¤ramamalar›. Arafl-
t›rmac›lardan paleontolog Shubin bu konuda flunlar› söylüyor:
‹ster evinizin yak›n›ndaki ormanda bir kayan›n alt›ndaki bir semendere, ister
Çin'de 150 milyon y›ll›k bir semendere bak›n, her ikisinin de ayn› oldu¤unu
göreceksiniz. Asl›nda büyük ölçüde benzerler – bilek kemikleri, kafataslar›n›n
flekli, küçük detaylar›n hepsi ayn.27
150 milyon y›ld›r hiçbir de¤iflim göstermeden günümüze kadar ge-
len bu canl›lar evrim teorisinin geçersizli¤ini ortaya koyan delillerden
bir tanesidir. Çünkü e¤er evrim yaflanm›fl olsayd›, canl›lar›n yeryüzün-
de küçük kademeli de¤iflimlerle ortaya ç›kmalar› ve zaman içinde de
de¤iflmeye devam etmeleri gerekirdi. Oysa semenderler gibi günümüze
kadar milyonlarca y›ld›r hiçbir de¤iflikli¤e u¤ramadan gelen canl›lar ev-
rimin bu iddias›n› geçersiz k›lmaktad›r.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 61
YAfiAYAN FOS‹L,EVR‹M TEOR‹S‹N‹ YALANLIYOR
Evrimin hiçbir zaman yaflanmad›¤›n› kan›tlayan yaflayan fosiller sa-
dece semenderlere ait de¤ildir. Bugün yaflay›p, yüz milyonlarca y›ll›k
fosilleri ile t›pat›p benzer olan birçok canl› oldu¤u bilinmektedir. Örne-
¤in 450 milyon y›ll›k at t›rna¤› yengeci fosili, 400 milyon y›ll›k deniz y›l-
d›z› fosili, 320 milyon y›ll›k akrep, 170 milyon y›ll›k karides fosili, 140
milyon y›ll›k yusufçuk fosili, 170 milyon y›ll›k böcek fosili, 25 milyon
y›ll›k termit fosili günümüzde yaflayan örneklerinden farks›z olan fosil-
lerden sadece birkaç›d›r.
Bu örneklerinde de görüldü¤ü gibi fosil kay›tlar›, canl› türlerinin
çok uzun jeolojik dönemler boyunca de¤iflmeden sabit kald›klar›n› gös-
termektedir. Harvard Üniversitesi paleontolo¤u ve ünlü evrimci Step-
hen Jay Gould, bu gerçe¤i flöyle kabul eder:
Fosilleflmifl türlerin ço¤unun tarihi, kademeli evrimle çeliflen iki farkl› özellikortaya koymaktad›r:1. Dura¤anl›k: Ço¤u tür, dünya üzerinde var oldu¤u süre boyunca hiçbiryönsel de¤iflim göstermez. Fosil kay›tlar›nda ilk ortaya ç›kt›klar› andaki ya-
HARUN YAHYA62
Çin'de bulunan 150 milyon yll›k se-mender fosilleri, bugün herhangi birormanda görece¤iniz semenderlerdenkesinlikle farkl› de¤il. Bu da bize, se-menderin evrim geçirmedi¤ini gös-teriyor.
100-150 milyony›ll›k denizy›l-d›z› fosili(L.Cretaceousdönem)
100-150 milyony›ll›k karidesfosili (L.Creta-ceous dönem)
YAfiAYAN FOS‹LLER EVR‹M‹ÇÜRÜTÜYOR
Ordovikyendevrine ait 450milyon y›ll›k "att›rna¤› yengeci"fosili
150-200 milyony›ll›k yusufçuk fo-sili (Jurassic-Re-cent dönem)
Resimlerde de görüldü¤ü gibi, ekolojik kaz›lar sonucu bulunan tüm fosil örnekleri,günümüzde yaflayan örneklerinden farks›zd›r.
p›lar› ne ise, kay›tlardan yok olduklar› andaki yap›lar› da ayn›d›r. Morfolojik(flekilsel) de¤iflim genellikle s›n›rl›d›r ve belirli bir yönü yoktur. 2. Aniden ortaya ç›k›fl: Herhangi bir lokal bölgede, bir tür, atalar›ndan kademe-li farkl›laflmalara u¤rayarak aflama aflama ortaya ç›kmaz; bir anda ve "tama-men flekillenmifl" olarak belirir.28
Bu iki bilimsel gerçek ise, hem evrim teorisini yalanlamakta hem de
canl›lar›n "aniden ortaya ç›kt›klar›n›", yani yarat›ld›klar›n› ispatlamak-
tad›r. Evrimci paleontolog Niles Eldredge ve antropolog Ian Tattersall
ise bu konuda flu önemli yorumu yaparlar:
Ayr› türlere ait fosillerin, fosil kay›tlar›nda bulunduklar› süre boyunca de¤iflimgöstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yay›nlamas›ndan önce bilepaleontologlar taraf›ndan bilinen bir gerçektir. Darwin ise gelecek nesillerin buboflluklar› dolduracak yeni fosil bulgular› elde edecekleri kehanetinde bulun-mufltur... Aradan geçen 120 y›l› aflk›n süre boyunca yürütülen tüm paleonto-lojik araflt›rmalar sonucunda, fosil kay›tlar›n›n Darwin'in bu kehanetinido¤rulamayaca¤› aç›kça görülür hale gelmifltir. Bu, fosil kay›tlar›n›n ye-tersizli¤inden kaynaklanan bir sorun de¤ildir. Fosil kay›tlar› aç›kça söz konu-su kehanetin yanl›fl oldu¤unu göstermektedir.Türlerin flafl›rt›c› bir biçimde sabit olduklar› ve uzun zaman dilimleri boyuncahep statik kald›klar› yönündeki gözlem, "kral ç›plak" hikayesindeki tüm özel-likleri bar›nd›rmaktad›r: Herkes bunu görmüfl, ama görmezlikten gelmeyitercih etmifltir. Darwin'in öngördü¤ü tabloyu ›srarla reddeden h›rç›n bir fo-sil kayd› ile karfl› karfl›ya kalan paleontologlar, bu gerçe¤e aç›kça yüz çe-virmifllerdir.29
HARUN YAHYA64
10 Ocak 2001 tarihinde Radikal gazetesinde "Ne çok atam›z var-
m›fl" bafll›kl› bir yaz› yay›nland›. Yaz›da, insan›n atalar›n›n nere-
den geldikleri konusuna yer veriliyordu. Bilimsel olarak hiçbir is-
patl› bilgisi olmayan bu konunun yer ald›¤› haberde yan›lt›c› bir senar-
yo bulunuyordu.
Yaz›da Geçen Evrimci ‹fadeler Gerçekd›fl› Senaryolara
Dayanmaktad›r Ve Kendi ‹çinde Aç›k Çeliflkiler Tafl›maktad›r:
Yaz›da, insan›n atalar›n›n muhtemel göç senaryolar› anlat›l›rken
"Homo sapiens yay›l›rken Neandertaller ve Homo erectus ile karfl›lafl›p
onlar› yok etti" ifadesi kullan›lm›flt›r.
Evrimcilerin, hayali insan›n evrimi flemas›na göre Homo sapiens (gü-
nümüz insan›) Homo erectus olarak isimlendirdikleri yar› insan-yar›
maymun bir türden evrimleflmifltir. Oysa Homo erectus gerçekte bir ara
geçifl aflamas› de¤il, sadece özgün bir insan ›rk›d›r. Yani hiçbiri bir di¤e-
rinden türememifltir. Aralar›ndaki fark, bir eskimo ile bir zenci ya da bir
pigme ile Avrupal› aras›ndaki farktan daha büyük de¤ildir.
Homo erectus "dik yürüyen insan" anlam›na gelir. Eldeki tüm Homo
erectus fosilleri, diktir. Günümüz insan›n›n iskeleti ile Homo erectus is-
keleti aras›nda hiçbir fark yoktur.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 65
RAD‹KAL GAZETES‹NDEYER ALAN ‹NSANIN ‹LK ATASININYER‹ HAKKINDAK‹ SENARYOLAR
Nitekim evrimci paleoantropolog Richard Leakey bile Homo erec-
tus'un günümüz insan› ile olan farkl›l›¤›n›n ›rksal farkl›l›ktan öte bir an-
lam tafl›mad›¤›n› flöyle ifade eder:
Herhangi bir kifli farkl›l›klar› farkedebilir: Kafatas›n›n biçimi, yüzün aç›s›, kafl
ç›k›nt›s›n›n kabal›¤› vs. Ancak bu farkl›l›klar bugün de¤iflik co¤rafyalarda ya-
flamakta olan insan ›rklar›n›n birbirleri aras›ndaki farkl›l›klardan da-
ha fazla de¤ildir. Böyle bir varyasyon, topluluklar birbirlerinden uzun za-
man aral›klar›nda ayr› tutulduklar› zaman ortaya ç›kar.30
Ne var ki, Homo erectus olarak tan›mlanan fosillerin asl›nda farkl› in-
san ›rklar›na ait olduklar› bilinse de evrimciler insan›n evrimi senaryo-
sunda hayali çizimlerle veya anlat›mlarla bu türü yar› insan-yar› may-
mun bir canl› olarak gösterirler. Nitekim söz konusu haberde de ayn›
evrimci yöntem kullan›lm›flt›r.
Evrimcilerden Sonu Gelmeyen Hayali Senaryolar:
Evrimci bilim adamlar›, on y›llard›r büyük bir k›s›r döngü içinde
hem bilimi hem de insanl›¤› oyalamaktad›rlar. Evrim teorisini hiçbir de-
lili olmamas›na ra¤men, kat› ve tutucu bir ön kabulle kabullendikleri
HARUN YAHYA66
10 Ocak 2001 tarihinde Radikal gazetesinde yer alan bu haberde, insan›n evri-mi hakk›nda birçok hayali senaryoya ve yan›lt›c› bilgilere yer verilmekteydi.
için, tüm araflt›rma, gözlem ve deneylerini evrimi gerçekleflmifl gibi ka-
bul ederek yapmaktad›rlar. Bunun sonucunda ise, bir türlü sonuçlanma-
yan ve her defas›nda bir önceki ile çeliflen iddialar birbirini izlemekte-
dir.
‹nsan›n atalar›n›n göç haritas› da ayn› hayali konular içinde yer al-
maktad›r. Bu konuda 1980'li y›llarda gelifltirilen iki görüfl bulunmakta-
d›r. Bunlardan bir tanesine göre ilk insanlar Afrika'da tek bir atadan or-
taya ç›kt›lar ve buradan dünyaya yay›ld›lar. Di¤er görüfle göre ise, (Ra-
dikal'de yer verilen görüfl) ilk insanlar dünyan›n birkaç bölgesinde bir-
den ortaya ç›kt›lar. Bunlardan kimi göç ederek birbirini buldu ve kar›fla-
rak yeni türleri meydana getirdi.
Her iki tez de evrimci bilim adamlar›n›n önyarg›lar›na dayal› olarak
ortaya at›ld›¤› için, ortak bir karara var›lamamaktad›r. Çünkü her iki tez
de birçok çeliflki ve açmazla doludur. Nitekim bu konuya A¤ustos 1999
say›s›nda yer veren Scientific American dergisinde "Her iki buluflun da
do¤rulu¤unun sorguland›¤›" belirtilmifltir.
Örne¤in Radikal'de yay›nlanan haberde ilk insanlar›n Çin'den
Avustralya'ya göç ettikleri belirtiliyor. Ancak birçok bilim adam› bunun
imkans›z oldu¤unu söylüyor. Bunlardan biri olan Utah Üniversitesi ge-
netikçilerinden Henry C. Harpending, o dönemdeki insan say›s›n›n ya-
p›lan araflt›rmalar sonucunda en fazla 10.000 kifli civar›nda oldu¤unun
saptand›¤›n› ve 10.000 kiflinin bu kadar uzak mesafeleri sa¤ olarak afl-
mas›n›n imkans›z oldu¤unu belirtiyor.31
Sonuçta, ortada sadece herhangi bir kan›ta dayanmayan hipotezler,
varsay›mlar ve senaryolardan baflka birfley yoktur. Evrim teorisi, yeryü-
zünde hayat›n nas›l ortaya ç›kt›¤›, farkl› canl› gruplar›n›n nas›l var oldu-
¤u gibi temel sorular› hiçbir flekilde aç›klayamamakta, fosil kay›tlar›nda
aniden beliren farkl› türler ya da canl›lardaki kompleks yarat›l›fl örnek-
leri karfl›s›nda çaresiz kalmaktad›r. Bu nedenle de evrim savunucular›,
bu temel ve somut gerçeklerden de¤il, ortaya at›lan ve birbiriyle çeliflen
evrim senaryolar›ndan söz etmektedirler. Bu yolla, evrim teorisinin yo-
lun sonuna geldi¤ini, bu teoriyi destekleyen hiçbir bilimsel kan›t olma-
d›¤›n› gizleme çabas›ndad›rlar.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 67
8Mart 2001 tarihli Milliyet gazetesinde "Darwin yaflasayd› da,
Zakhar'› görseydi" bafll›kl› bir haber yay›nland›. Haberde, Mos-
kova Hayvanat Bahçesi'nde kalan üç ayl›k yavru orangutan›n res-
mi konmufl ve yan›ndaki yaz›da da "Rusya'daki Moskova Hayvanat
Bahçesi'nde ikamet eden üç ayl›k yavru orangutan, Darwin teorisinin en
sevimli kan›t› olsa gerek..." diye bir yorum yap›lm›flt›. Haberin deva-
m›nda ise sadece orangutan yavrusunun ne kadar sevimli oldu¤u anla-
t›lm›flt›.
Milliyet gazetesinin bu haberi, olabilecek en bilim d›fl› ve mant›ks›z
evrim propagandas›na bir örnektir. Bir orangutan yavrusunun resmini
koyup, yan›na Darwin'in teorisinin en sevimli kan›t› yazmak, ne bilim-
sel, ne ak›lc›, ne de mant›kl› bir haberdir. Nitekim milletimiz gerçeklerin
fark›ndad›r ve bir orangutan›n yan›na "evrim teorisinin kan›t›" yazmak-
la evrim teorisinin kan›tlanamayaca¤›n› çok iyi bilmektedir.
Milliyet gazetesi, e¤er evrim teorisinin gerçekten do¤ru oldu¤una
inan›yorsa, böyle bilim d›fl› propagandalar yerine, ortaya somut bir de-
lil koyararak evrimi anlatma yolunu seçmelidir. Ancak hiçbir evrimci
yay›n, hiçbir zaman böyle bir çal›flman›n içine girmemektedir. Çünkü
ortaya koyacaklar› bilimsel geçerlili¤i olan bir tek delilleri yoktur. Tek
yapabildikleri maymun, flempanze, orangutan resimleri koyup, "bak›n
HARUN YAHYA68
M‹LL‹YET GAZETES‹NDEN"EVR‹M PROPAGANDASI"
bize ne kadar benziyorlar, demek ki Darwin do¤ru söylemifl" fleklinde
haber yapmak veya buna benzer gözboyama taktikleri uygulamakt›r.
Kald› ki, maymunla insan aras›ndaki görünüflteki benzerlik de ev-
rim teorisine hiçbir fley sa¤lamamaktad›r. Di¤er birçok hayvan›n sahip
oldu¤u özellikler, insana flempanzeden daha çok benzemektedir. Örne-
¤in peteklerini infla ederken çok detayl› mühendislik hesaplar› yapan
balar›lar›n›, binlerce kilometreyi yönlerini bir kez bile flaflmadan bulan
göçmen kufllar›, kompleks bir ev ve ola¤anüstü bir baraj infla eden kun-
duzlar› seyreden her insan, bu hayvanlar›n adeta fluurlu bir insanm›fl gi-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 69
Evrimcilerin bilim d›fl› ve mant›ks›z evrim propagandas›na klasik bir örnek,Milliyet gazetesinde yer alan bu haberdi.
bi tav›rlar gösterdiklerini düflünecektir. Ancak bu, ar›lar›n veya kunduz-
lar›n insan›n "yak›n akrabalar›" oldu¤unu göstermez. Kimsenin akl›na
bir kunduzun veya ar›n›n yan›na "Darwin'in kan›t›" yazmak gelmez.
Çünkü bu canl›lar›n ak›l ve fluur sahibi insanlar ile hiçbir ba¤lant›lar›
yoktur; t›pk› maymunlar›n da olmad›¤› gibi. Bu durum, yaln›zca ak›l-
dan ve fluurdan yoksun varl›klar›n kendilerini yaratan Allah'›n ilham›
ile, müthifl ak›lc› davran›fllar sergilediklerini gösterir. Orangutan yavru-
lar› veya flempanzeler de di¤er hayvanlardan farkl› de¤illerdir. Onlar da
Allah'›n ilham› ile hareket eden varl›klard›r ve insanlarla hiçbir ortak
atalar› yoktur. Bugüne kadar insan›n maymunlarla ortak bir atadan ev-
rimleflti¤ine dair tek bir kan›t bulunamam›flt›r. ‹leri sürülen sözde kan›t-
lar›n geçersiz olduklar›n› evrimciler de birer birer kabul etmektedir.
Örne¤in evrimci paleontologlar Villie, Solomon ve Davis, "biz in-
sanlar fosil kay›tlar›nda aniden beliriyoruz" diyerek, insan›n yeryü-
zünde aniden, yani hiçbir sözde evrimsel atas› olmadan ortaya ç›kt›¤›n›
kabul etmektedirler.32
Collard ve Wood ise 2000 y›l›nda kaleme ald›klar› bir makalede "in-
san evrimi hakk›ndaki mevcut filogenetik (evrimsel) hipotezler hiç
güvenilir de¤il" demek zorunda kalm›fllard›r.33
Darwin efsanesi çökmektedir ve buna karfl› evrimci yay›n organlar›-
n›n yapabildi¤i tek fley, "flempanzeler ne sevimli, Darwin hakl› ç›kt›" gi-
bi bilim d›fl› haberler yay›nlamakt›r.
HARUN YAHYA70
Bilim ve Teknik dergisi Nisan 2001 tarihli say›s›nda, Scientific
American dergisinden tercüme etti¤i bir makale yay›nlad›.
"Uzun Yaflamak ‹çin Evrimleflmifl Olsayd›k..." bafll›kl› makale,
insan›n vücudunun sözde nas›l daha iyi tasarlanabilece¤ine dair "tezler"
içeriyordu.
Asl›nda bu tezlerin her birinin ayr› bir mant›ks›zl›k oldu¤u biraz
dikkatle incelendi¤inde hemen anlafl›l›yordu. Örne¤in tezlerin sahibi
olan evrimciler, "insan›n nefes borusunun a¤z›na aç›lmas›, bu boruya
bazen su kaçmas›na sebep olmaktad›r" diye düflünmüfller ve sözde "da-
ha iyi" bir tasar›m öne sürmüfllerdi: Nefes borusu a¤›za de¤il de, daha
yukar›daki buruna do¤ru aç›lmal›yd›... Ancak bu tasar›m›n bir sorunu
vard›: E¤er böyle olsa, insan ne konuflabilir ne de a¤z›yla nefes alabi-
lirdi!
Bilim ve Teknik'in kayna¤› olan Scientific American dergisi, "bu tasa-
r›m biraz rötufl gerektirecek, çünkü a¤›zdan nefes almay› ve konuflma
yetene¤ini engelleyecek" (the design would need refining, though, because it
would disrupt breathing through the mouth and the ability to speak) diyerek
bu mant›ks›zl›¤› itiraf etmiflti asl›nda. Bilim ve Teknik dergisindeki ya-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 71
B‹L‹M VE TEKN‹K DERG‹S‹NDENEVR‹MC‹ MANTIKSIZLIKLAR:"VÜCUDU YEN‹DEN TASARLAMA"YANILGISI
z›da ise, kendince bir ç›kar›m yap›l›p, "engellemek" anlam›na gelen "dis-
rupt" kelimesini "etkilemek" diye çevirilmifl ve böylece ortadaki mant›k-
s›zl›k biraz kamufle edilmek istenmiflti.
Ancak yaz›daki mant›ks›zl›klar›n gizlenebilecek bir yönü yoktu.
Yafllanmak, Özel Yarat›lm›fl Bir Süreçtir
Bilim ve Teknik'teki söz konusu makalenin temel mant›¤›, yaz›da
geçen "evrimin bize kazand›rd›¤› özelliklerin uzun bir yaflama elveriflli
bir beden sa¤lamamas›" ifadesinden anlafl›labilir. Yani buradaki evrimci
iddia, insan bedeninin çok uzun yaflamaya yönelik bir yarat›l›fla sahip
olmad›¤› ve yine yaz›da geçen as›ls›z ifadeyle "yaflland›kça ortaya ç›kan
defolar›n" evrime bir delil oluflturdu¤u fleklindedir.
Oysa bu iddian›n hiçbir bilimsel ve ak›lc› temeli yoktur. ‹nsan bede-
ninde yaflland›kça kusurlar ve hastal›klar oluflmas›, Bilim ve Teknik der-
gisi yazarlar›n›n sand›klar› gibi, "evrim lehinde, yarat›l›fl aleyhinde" bir
delil de¤ildir. Çünkü yarat›lm›fl olan bir beden, yine yarat›l›fl amac›na
uygun olarak, özellikle yafllanmaya, kusurlar ve hastal›klarla karfl›lafl-
maya bafllar.
Nitekim Kuran'a göre insan›n eksikliklerinin önemli bir hikmeti bu-
dur. Bir ayette "Allah (a¤›r yükleri) sizden hafifletmek ister: (Çünkü)
insan zay›f olarak yarat›lm›flt›r" (Nisa Suresi, 28) buyrulur ve insan›n
zaaflar› hat›rlat›l›r. Bir baflka ayette ise, insan›n yafllanmas›n›n Allah'›n
belirledi¤i bir plan dahilinde oldu¤u bildirilmektedir:
HARUN YAHYA72
Bilim ve Teknik dergisindeyay›nlanan makalede insanvücudunun sözde nas›l da-ha iyi tasarlanaca¤›na dair,bilimsellikle ba¤daflmayanak›l ve mant›k d›fl› tezleryer al›yor.
Allah sizi yaratt›, sonra sizi öldürüyor, sizden kimi de, bildikten son-
ra birfley bilmesin diye, ömrün en afla¤› ucuna (yafll›l›¤a) geri çevrilir.
fiüphesiz, Allah bilendir, herfleye güç yetirendir. (Nahl Suresi, 70)
Yarat›l›fl, insan›n hiç hastalanmayacak, hiç yafllanmayacak, hiç kusur
ve eksiklik göstermeyecek bir bedenle yarat›ld›¤› anlam›na gelmemek-
tedir ki, yafll›l›k, hastal›k ve kusurlar "evrim lehinde" bir delil olsun. Ak-
sine bunlar, özel olarak hikmetle yarat›lm›fl süreçlerdir.
Evrimciler, teorileri lehinde bir iddia öne sürmek istiyorlarsa herfley-
den önce canl›lar›n tesadüfen ortaya ç›kt›klar› iddialar›na bir kan›t bul-
mak zorundad›rlar. Örne¤in insan›n solunum sisteminin, beslenme sis-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 73
teminin, duyma sisteminin, kemik yap›s›n›n, eklemlerinin, boflalt›m sis-
teminin nas›l olup da "evrim mekanizmalar›yla" (mutasyonla ve do¤al
seleksiyonla) tesadüfen ortaya ç›kt›¤›n› aç›klamal›d›rlar. Bunu ise elbet-
te yapamamaktad›rlar, çünkü bu organ ve sistemler, "indirgenemez
komplekslik" özelli¤ine sahip olan yap›lard›r. Yani bu yap›lar›n tüm
parçalar› ayn› anda, eksiksiz olarak birarada olmal›d›r, aksi takdirde ifl-
lev görmeleri mümkün de¤ildir. Örne¤in gözün görebilmesi, yaklafl›k 40
ayr› parçan›n ayn› anda ve eksiksiz olarak birarada olmas› sayesindedir.
Her biri birbirinden mükemmel olan bu parçalar›n evrim mekanizmala-
r›yla aflama aflama geliflmeleri ise imkans›zd›r.
Bu gerçek, "e¤er birbirini takip eden çok say›da küçük de¤ifliklik-
le kompleks bir organ›n oluflmas›n›n imkans›z oldu¤u gösterilse, te-
orim kesinlikle y›k›lm›fl olacakt›r" diyen Darwin'in endifle etti¤i gibi,
evrim teorisini temelinden y›km›flt›r.34
Evrimciler ise bu çöküflü gizlemek için propaganda yöntemlerine s›-
¤›nm›fllard›r. Bilim ve Teknik'in, Scientific American'dan aktard›¤› çocuk-
su çizimler, bu propaganda yöntemlerinin bir örne¤idir. Çizimlerin her
birinde, insan vücudunun bir k›sm› ele al›nm›fl ve "flu flekilde olsa daha
HARUN YAHYA74
Bilim ve Teknik dergisinde yay›nlanan makalede, son derece hayali ve çocuk-su iddialar ortaya at›lm›flt›r. Sözde "daha iyi duymak için" çizilen maymun ben-zeri kulak yap›s› dahi, ortaya at›lan tezin ciddiyetsizli¤ini anlamak aç›s›ndanyeterlidir.
iyi olurdu" gibi, tamamen spekülasyondan oluflan ve cehalet d›fl›nda bir
temeli bulunmayan iddialar öne sürülmüfltür.
Her biri ayr› bir mant›ks›zl›k örne¤i olan bu iddialar›n biri, giriflte
belirtti¤imiz "nefes borusunun buruna ba¤lanmas›" tezidir. Di¤erleri ise
flöyle s›ralanabilir:
Daha K›sa Bir Boy, Yeni Kaburgalar, Daha Kal›nOmurlar, Daha Büyük Kaslar, Ya¤lar ve Kemikler:Bilim ve Teknik'teki yaz›da, bafll›kta tarif edilen flekildeki bir insan›n
"daha sa¤lam" olaca¤› öne sürülmüfltür. Oysa bu yap›daki bir insan›n
de¤il hareket etmesi, yata¤›ndan kalkabilmesi bile mümkün de¤ildir.
Son derece hantal bir yap›ya sahip olacak bu bedenin "daha iyi bir tasa-
r›m" oldu¤unu öne sürmek, flafl›rt›c› bir mant›ks›zl›k örne¤idir.
Diz Kapa¤› Olmayan Diz Eklemi:Bilim ve Teknik'teki evrimci iddialar›n bir di¤eri, diz kapa¤›n›n kal-
d›r›ld›¤› "yeni diz eklemi tasar›m›"d›r. "Geriye do¤ru bükülebilen diz di-
zayn›" diye ortaya at›lan bu çizimin anatomik aç›dan ciddiye al›nabile-
cek hiçbir yönü yoktur. Çünkü diz kapa¤› olmayan bir diz fonksiyonel
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 75
Evrimcilerin "daha sa¤lam"olaca¤›n› iddia ettikleri bu ye-ni tasar›ma sahip olan bir in-san de¤il yürümek, yata¤›n-dan dahi kalkamayacakdurumda olurdu.
olamaz. Baca¤›n ön yüzünde bulunan kaslar›n tutunabilece¤i tek yer ol-
mas› nedeniyle, hareketli bir kemik olan diz kapa¤›n›n varl›¤› flartt›r.
Aksi takdirde insan›n yürümesi, ayakta durmas›, hatta aya¤›n› yataktan
afla¤› indirmeye çal›flmas› bile mümkün olamaz.
Retinan›n Mükemmel Yarat›l›fl› Bilim ve Teknik'teki makalede öne sürülen bir di¤er tez, insan gözü-
nün yap›s›yla ilgilidir. Yaz›da, gözdeki nöronlar›n birleflerek optik sinir
halinde retinay› terk etmesi "kötü bir tasar›m" olarak gösterilmifl, nöron-
lar›n retinan›n içinden her noktada arkaya do¤ru geçirilmesinin ise da-
ha iyi olaca¤› iddia edilmifltir. Bu yorum da, yine tam bir yüzeysel dü-
flünce örne¤idir.
Bunu anlamak için retinan›n yap›s›n› iyi bilmek gerekir. Retinada,
›fl›¤› alg›lay›p elektrik sinyaline çeviren fotoreseptör hücreler arka tara-
fa, yani retinal epitele ve koroidal kan odac›klar›na do¤ru bakarlar. Bu
yerleflim, görüntüyü beyne ileten sinirlerin, ›fl›k ile fotoreseptörler ara-
s›nda kalmas›n› gerektirir.
Evrimciler bir süredir bu tasar›m› gündeme getirmekte ve "verim-
siz" oldu¤unu ileri sürmektedirler. Oysa bu iddialar›n tek kayna¤›n›n
bilimsel cehalet oldu¤u ortaya ç›km›flt›r. Bu konuyu ilk kez gündeme
getiren kifli, dünyada Darwinizm'in ve ateizmin bir numaral› temsilcisi
olarak bilinen ‹ngiliz zoolog Richard Dawkins'tir. Dawkins, retina hüc-
relerinin ön tarafa, yani ›fl›k yönüne do¤ru dönük olmas›n›n daha ve-
rimli olaca¤›n› ileri sürmüfl, gözün mevcut tasar›m›n›n "hatal›" oldu¤u-
nu iddia etmifl ve bunu yarat›l›fla karfl› bir delil gibi göstermifltir. Oysa
gözün yap›s›n›n daha yak›ndan incelenmesi, Dawkins'in iddias›n›n ta-
mamen aldatmaca ve göz boyama oldu¤unu ortaya koymufltur. Gözde-
ki fotoreseptör hücrelerin ›fl›¤a do¤ru de¤il de, arkadaki retina tabakas›-
na dönük olmalar›n›n nedeni, bu hücrelerin yo¤un oksijen ihtiyac›n›n
karfl›lanmas›d›r. Ifl›¤› sürekli olarak kimyasal enerjiye çeviren bu hücre-
ler, insan vücudunda en çok oksijen tüketen hücrelerdir. (Oksijen tüke-
timleri kalp kaslar›ndaki hücrelerin 3 kat›d›r.) Bu yüksek oksijen ihtiya-
c›n› karfl›lamak için, fotoreseptör hücrelerin hemen arkas›nda çok yo-
HARUN YAHYA76
¤un bir damar tabakas› bulunmaktad›r ve bu tabaka bu hücreleri besle-
mektedir. Araflt›rmalar bu hücrelerin, Dawkins'in iddia etti¤i gibi "›fl›-
¤a do¤ru" yönelmeleri durumunda, oksijensiz kalacaklar›n› ve görev
yapamayacaklar›n› ortaya koymufltur.35
Bilim ve Teknik dergisindeki makalede gözün tasar›m› hakk›nda ile-
ri sürülen iddia ise, Dawkins'in çürümüfl iddias›n›n yeni bir versiyonu
niteli¤indedir. Bu kez de evrimciler, hücre sinirlerinin retina tabakas›n›
tek bir noktadan (kör noktadan) de¤il, ayr› ayr› terk etmelerinin daha iyi
bir "tasar›m" olaca¤› iddias›ndad›rlar. Oysa bu da son derece hatal› bir
varsay›md›r.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 77
Gözün onlarca parças›ndan biri olan retinakusursuz bir yarat›l›fla sahiptir. Buyarat›l›fltaki en ufak bir de¤ifliklik, insan›ngörme yetene¤inin zay›flamas› veya tama-men kaybolmas›yla sonuçlan›r.
retinatabakas›
E¤er söz konusu tasar›m gerçekleflmifl olsa, bu takdirde fotoresep-
törlerin aras›ndan geçmeye çal›flan nöronlar, görme keskinli¤ini tama-
men azaltacakt›r. Her nöronun görme yetene¤i azalacak ve sonuçta in-
san›n görme yetene¤i k›s›tlanacakt›r. ‹nsan gözünün mevcut yarat›l›fl›n-
da ise, sinirler sadece tek bir noktadaki (kör noktadaki) görüflü engelle-
mekte, bu da zaten beyin taraf›ndan görüntünün doldurulmas› yoluyla
telafi edilmektedir.
K›sacas› insan retinas› bu flekilde derinlemesine incelendi¤inde,
mevcut yap›s›n›n, olabilecek en ideal tasar›m oldu¤u anlafl›lmaktad›r.
Evrimcilerin, gözün kökeni hakk›nda hiçbir aç›klama öne süremezken,
gözün yap›s›n› kendilerince elefltirmeye kalkmalar›, evrim teorisinin çö-
küflünün aç›k bir ifadesidir.
Boflalt›m Sistemi: Bir Baflka Kusursuz Yarat›l›fl Örne¤i
Bilim ve Teknik'teki makalede "hatal› tasar›m örne¤i" gibi gösterilen
bir di¤er organ, boflalt›m sisteminin en önemli parças› olan mesanedir.
Boflalt›m sistemi gerçekte bir yarat›l›fl harikas›d›r. Böbrekten her da-
kika damla damla üretilen at›k s›v›, bir rezervuar niteli¤indeki mesane-
de biriktirilmektedir. Böylece günlük faaliyetlerimize ara vermeden de-
vam edebiliriz. Mesanenin sahip oldu¤u esneyebilen kastan duvarlar›
sayesinde, yaln›zca kapasitesi doldu¤unda uyar›l›r›z. Böylece sfinkter
ad› verilen kas›n iste¤imiz do¤rultusunda gevflemesi boflalt›m için ye-
terli olur. Bu yap›n›n rahat›m›z hedeflenerek yarat›lm›fl oldu¤u çok aç›k-
t›r.
Bilim ve Teknik dergisindeki "alternatif vücut" çizimlerinde ise, bo-
flalt›m sistemimize yeni bir ekleme yap›lamam›fl, sadece var olan ba¤lar
ya da kaslar kal›nlaflt›r›lm›flt›r. Boflalt›m sistemi o denli mükemmeldir
ki, evrimciler bu sistem hakk›nda öne sürecek hayali bir düzenleme da-
hi bulamam›fllard›r.
Prostat bezinin yerinin de¤ifltirilmesi "tezi" ise yine mant›ks›zd›r. Bu
bezin yeri farkl› olsayd›, fonksiyonlar› olumsuz yönde zay›flatacakt›.
Prostat bezinin içerdi¤i milyonlarca salg› bezi hücresi, testesteron hor-
HARUN YAHYA78
monu ile birlikte spermlerin içinde yüzebilecekleri bazik s›v›y› üretmek
ve tüm üretran›n nemlendirilmesinden sorumludur. Bu görevini ise
üretti¤i salg›lar› çevreledi¤i üretraya devaml› b›rakarak yerine getirir.
Testislerden kanallarla kendine ulaflt›r›lan spermleri uygun s›v›larla bir-
lefltirip hemen üretraya b›rakmas› ise insan soyunun devam› için zorun-
lu bir fonksiyondur. Bu nedenle prostat›n üretra ile devaml› yak›n te-
masta olmas› gerekmektedir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 79
Vücutta yer alan herorgan, insan›n yaflam›-n› kolayl›kla sürdürebil-mesi için en uygun fle-kilde yarat›lm›fl ve ola-bilecek en uygun yereyerlefltirilmifltir.
Sonuç
Evrimcilerin insan vücudunun yarat›l›fl› hakk›nda son 100 y›ld›r öne
sürdükleri iddialar alt alta s›ralansa, kal›n bir "bilimsel hurafeler" kitab›
oluflurdu. Öne sürdükleri iddialar›n birer bilgisizlik ürünü oldu¤u ise
her defas›nda ortaya ç›km›flt›r. 20. yüzy›l›n bafl›nda insan vücudundaki
pek çok organ› "ifle yaramayan körelmifl organlar" diye tan›tm›fllar, oysa
bu organlar›n önemli ifllevleri bir bir keflfedilmifltir. DNA'n›n büyük bö-
lümünü "Junk DNA" (Hurda DNA) ilan etmifller, bu iddia da son gene-
tik bulgularla çürümüfltür. Scientific American'da yay›nlanan ve Bilim ve
Teknik dergisinin tercüme edip, yay›nlad›¤› makale ise, bu bilimsel hu-
rafeler zincirinin yeni bir halkas› olmufltur. Makalede çizilen hayali in-
san›n, e¤er gerçekten var olsa, ne gibi sorunlarla karfl›laca¤› ve ne gibi
hastal›k ve kusurlarla muhatap olaca¤› meçhuldür.
Bunu, bu ak›l d›fl› teoriyi ortaya atanlar da bilmekte ve zaten umur-
samamaktad›rlar. Tek yapt›klar› fley, biraz hayalgücü çal›flt›r›p fantaziler
üretmek olmufltur. Örne¤in insan kula¤›n›n yerine, "daha iyi duymay›
sa¤layacak sivri ve büyük kulaklar" hayal etmifllerdir. Bunun gibi bafl-
kas› da, "daha da iyi duymay› sa¤layacak fil kulaklar›" hayal edebilir. Ya
da bir baflkas› "uçmam›z› sa¤layacak kanatlar" öne sürebilir. Amaç bilim
de¤il de hayal kurmak olunca, öne sürülemeyecek teori yoktur.
Ancak dikkat edilirse, tüm bunlar evrim teorisinin ne kadar büyük
bir çöküfl içinde oldu¤unu belgelemektedir. Hiçbir evrimci, insan organ-
lar›n›n nas›l var oldu¤unu aç›klamaya yanaflmamaktad›r. Tek yapt›klar›
fley, evrim ad›na hayal kurmaktan ibarettir. Çünkü zaten evrimin kendi-
si bir hayaldir. Gerçek ise yarat›l›flt›r. Tüm canl›lar› ve insano¤lunu, "Ya-
rat›c›lar›n en güzeli" olan Yüce Allah yaratm›flt›r:
Sonra o su damlas›n› bir alak (embriyo) olarak yaratt›k; ard›ndan o
alak'› (hücre toplulu¤u) bir çi¤nem et parças› olarak yaratt›k; daha
sonra o çi¤nem et parças›n› kemik olarak yaratt›k; böylece kemiklere
de et giydirdik; sonra bir baflka yarat›flla onu infla ettik. Yarat›c›lar›n
en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 14)
HARUN YAHYA80
24 fiubat 2001 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinde fiehvar
Ça¤layan taraf›ndan "Evrim sürecinde Homo sapiensin yeri" bafl-
l›kl› bir yaz› yay›nland›. Yaz›n›n konusu, ilk paragraf›nda belirtil-
di¤ine göre, Homo sapiens sapiensin, yani insan›n neden "evrim sürecin-
de di¤er akrabalar›na göre daha üstün konumda oldu¤u" idi. Ancak,
"evrim teorisi y›k›lmad›, hala ayakta" diyebilmek için haz›rland›¤› apa-
ç›k belli olan bu yaz›, iddia etti¤i konuda dahi cevap verememektedir.
Bunun yan›nda, insan›n evrimi ile ilgili, birço¤u evrimciler taraf›ndan
dahi kabul edilmeyen iddialar, birbiri ard›nca, aralar›nda hiçbir mant›k-
l› ba¤lant› olmadan, "kes-yap›flt›r" yöntemiyle s›ralanm›flt›r. Yaz›da yer
alan birçok bilimsel hata ve çeliflki ile dolu iddiadan baz›lar› ve cevap-
lar› flöyledir:
1) Yaz›n›n bafllar›nda önce tek hücreli bakterilerin sonra da RNA'n›n
olufltu¤u iddia ediliyor. Ard›ndaki cümlede ise ilk olarak DNA'n›n olufl-
tu¤u ve ard›ndan ilkel bir ata bakteri olufltu¤u öne sürülüyor. Bu kav-
ram ve s›ralama karmaflas›, yaz›n›n bilimsel literatüre hakim olmadan
haz›rland›¤›n›n ilk göstergesi.
Yaz›da canl›l›¤›n nas›l bafllad›¤› anlat›l›rken, söz konusu hatalar, çe-
liflkiler ve mant›k bozukluklar› art arda s›ralan›yor. Bu cümlelerden ba-
z›lar› flöyle:
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 81
CUMHUR‹YET B‹L‹M TEKN‹K'TEN,EVR‹M PROPAGANDASI
3.6 milyar y›l önce, fotosentez ile enerjisini sa¤layan tek hücreli bakterilerinolufltu¤u fosillerle belirlenmifltir... Sonralar›, ilk önce RNA ve onu takiben (rep-likasyon), de¤iflkenlik (varyasyon) ve eleme (eliminasyon) sürecini de bafllatt›.Darwin bu sürece do¤al seçim ad›n› verdi. DNA ile bafllayarak bir ilkel ata bak-teri, ad›m ad›m, yanl›fll›klar yaparak, hatalar› eleyerek daha karmafl›k tasar›mve yap›mlar› deneyerek bugünkü organizmalara vard›...
Dikkat edilirse, ilk iki cümlede önce tek hücreli bir bakteri oldu¤u ve
sonradan RNA'n›n olufltu¤u iddia ediliyor. Bu s›ralama evrimciler için
dahi terstir. Baz› evrimciler, amino asitlerin ilkel dünya ortam›nda tesa-
düflerin eseri olarak sentezlenmifl olamayaca¤›n› bir dizi deneyle gör-
dükten sonra, yeni bir tez ortaya atm›fllar ve "ilk olarak RNA olufltu" de-
mifllerdir. Bu iddiaya göre önce
proteinler de¤il, proteinlerin bil-
gisini tafl›yan RNA molekülü te-
sadüfen oluflmufltur. (Bu iddian›nbilimsel geçersizli¤i için bkz., Ha-run Yahya, Evrim Aldatmacas›, Vu-ral Yay›nc›l›k) Ve RNA molekü-
lünden DNA'n›n oluflmas› ve
bunun sonucundaki zincirleme
tesadüfi olaylar sonucunda ilk
tek hücreli bakterinin ortaya ç›k-
mas›, evrimcilerin iddia ettikleri
bir s›ralamad›r. Ancak CBT'deki
yaz›da zaten bilimsel geçersizli-
¤i olan bir iddian›n bir de s›rala-
HARUN YAHYA82
Cumhuriyet Bilim Teknik dergisindeyay›nlanan ve sadece evrim propa-gandas› amac› tafl›yan bu yaz›da, gü-nümüzde evrimcilerin dahi kabul et-medikleri, hiçbir bilimsel delili olma-yan evrimci iddialar ard arda s›ralan-m›flt›r.
mas›n› de¤ifltirildi¤i için daha da vahim bir durum ortaya ç›km›flt›r.
‹lk iki cümlesinde önce tek hücreli bakterinin sonra da RNA'n›n
olufltu¤u ileri sürülen yaz›da, hemen ard›ndan önce DNA'n›n sonra da
ilk ata bakterinin olufltu¤u öne sürülmektedir. Muhtemelen bu çeliflkili
ifadelerin nedeni, yaz›n›n, farkl› evrimci kaynaklardan "kes-yap›flt›r"
yöntemiyle bilgileri hiç düflünülmeden art arda s›ralanarak haz›rlanm›fl
olmas›d›r. Ve her evrimci kaynak kendine göre bir evrimsel geliflmeyi
kabul etti¤inden, evrimciler aras›nda dahi büyük çeliflki ve uzlaflmazl›k-
lar oldu¤undan yaz›n›n her sat›r› da çeliflki ve mant›k hatalar› ile dol-
mufltur.
2) Yaz›n›n bu bölümünde, evrimcile-
rin sahip olduklar› en büyük mant›k çö-
küntülerinden biri yer almaktad›r. Ev-
rimciler, fluursuz, cans›z, bilgi ve irade-
den yoksun atomlardan, moleküllerden,
do¤a olaylar›ndan hep fluurlu varl›klar-
m›fl gibi söz ederler. Bu, evrimci telkinle-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 83
Evrimciler, canl›l›¤›n, te-sadüfler sonucundameydana gelen ilkel birbakteriden olufltu¤unuöne sürerler. Ancak sony›llarda bakterilerinkompleks yap›lar›n›n an-lafl›lmas› ile bu iddialar›kesin olarak yalanlan-m›flt›r.
Ribozom (protein sentezi)
Sitoplazma
Tüycük(ba¤lant›noktas›)
Kromozon (kal›t›m)
Kapsül (koruma)
Kamç›(hareket)
Hücre zar›(tafl›ma)
Hücreduvar›
Mezozom(hücrebölünmesi)
rin önemli bir parças›n› oluflturur. Acaba, yaz›da bu sat›rlar yaz›l›rken,
tesadüflerden, fluursuz atomlardan bahsedildi¤i fark edilmifl midir?
Yoksa y›llard›r ezberlenen evrimci senaryolar art arda, düflünmeden, ez-
bere s›ralamakta m›d›r? Söz konusu ifadeler flöyledir:
DNA ile bafllayarak bir ilkel ata bakteri, ad›m ad›m, yanl›fll›klar yaparak, hata-
lar› eleyerek, daha karmafl›k tasar›m ve yap›mlar› deneyerek bugünkü organiz-
malara vard›.
fiimdi bu iddian›n ne kadar büyük bir bat›l inanc›n izlerini tafl›d›¤›-
na bakal›m. Bu evrimci iddiaya göre, bilinçsiz, kör, ak›ls›z, bilgisi ve ira-
desi olmayan atomlar, tesadüfler sonucunda biraraya gelmifllerdir. Ve
tesadüfler birbirini izlemifl, bu fluursuz atomlar, milyarlarca y›l sonra
"bugünkü organizmalar›" yani kendi kendilerini elektron mikroskobu
ile inceleyen atom mühendislerini, biyoloji profesörlerini, beyin cerrah-
lar›n›, avukatlar›, üniversite ö¤rencilerini, genetik mühendislerini ve ya-
zarlar› oluflturmufllard›r. Ve bu fluursuz atomlar bu süreç içinde de son
derece bilinçli ve planl› çal›flm›fllard›r. Sanki ileride ne meydana getire-
ceklerini biliyorlarm›fl gibi, tespit ettikleri hatalar› elemifller, yerine do¤-
rular› gelene kadar sab›rla milyonlarca y›l kaybolmadan, birbirlerinden
ayr›lmadan, her türlü koflula dayanarak beklemifllerdir. Üstelik bu ara-
da deneme yan›lmalar yapm›fllar, adeta bir kimya, fizik veya biyoloji
profesörü gibi son derece zekice ve planl› yöntemler izlemifllerdir. Örne-
¤in, göz oluflmadan önce, sanki gözün oluflaca¤›n› biliyorlarm›fl gibi, ka-
fatas›nda simetrik ve gözün yap›s›na en uygun büyüklük ve derinlikte
göz çukurlar›n› açmay› ihmal etmemifllerdir. Yine evrimcilere göre fluur-
suz atomlar ve tesadüfen geliflen do¤a olaylar› o kadar ak›ll›, o kadar
uyumlu ve o kadar planl› ve disiplinlidir ki, tüm insanlar›n akl›n›n bira-
raya gelip yapamayacaklar›n› onlar yavafl yavafl yapm›fllard›r.
Üstelik, söz konusu yaz›da, fluursuz atomlar›n bu "fluurlu" davran›fl-
lar› bir katibin bir melodinin notalar›n› kopyalamas›na da benzetilmifl-
tir. Bu benzetmeye göre, ilk DNA bir melodidir. Ve melodinin notalar›n›
kopyalayan katip bir hata yapt›¤›nda armonik uyum bozulaca¤› için ha-
tal› notan›n at›laca¤› söylenmifltir. Katip hofl bir nota eklendi¤inde ise
bunun di¤er notalara eklenece¤i belirtilmifltir. Ve böylece bir orkestra
HARUN YAHYA84
parças›n›n yavafl yavafl ortaya ç›kaca¤› iddia edilmifltir. Ancak bu ben-
zetmede unutulan çok önemli bir nokta vard›r. Bu örnekte notalar›n
uyum içinde olup olmad›¤›n› dinleyen, bozuk notay› ve güzel olan› tes-
pit edebilen, nota kopyalama iflini üstlenen, notalar› çalan bir veya bir-
kaç bilinç ve ak›l sahibi insan vard›r. Dolay›s›yla bilinç ve akl›n oldu-
¤u yerde bir plan, bir tasar›m, bir beste, bir uyum sa¤lamak do¤al ve
ola¤and›r. Ancak, yaz›da, bu plan›, tasar›m›, uyumu, besteyi yapanla-
r›n fluursuz, ak›ls›z atomlar oldu¤u iddia edilmektedir.
Bu durumda söz konusu benzetme flöyle olmal›d›r ki, evrimci iddi-
alara tam uygun olsun: "Yedi nota bir gün biraraya gelerek kendi arala-
r›nda tesadüfen s›ralanm›fllard›r. Bu arada aralar›na tesadüfen yedi no-
ta türünden baz›lar› daha kar›flm›flt›r. Ancak notalar, be¤enmedikleri
notalar› ç›karm›fllar, be¤endiklerini ise tutmufllard›r. Böylece yavafl ya-
vafl eleme, deneme yan›lma metodu ile bir gün tesadüfen Beethoven'›n
9. senfonisini ortaya ç›karm›fllard›r". Yaz›da yer alan iddian›n tam karfl›-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 85
Cumhuriyet Bilim Teknik dergisindeki yaz›da, ilk DNA'n›n oluflumu bir melodi-nin bestelenmesine benzetilmifltir. Bu iddiaya göre, fluursuz atomlar ve tesa-düfler ise bestekard›r. Ancak, fluursuz atomlar›n ve tesadüflerin bir bestekar›nakl›na, bilincine, plan ve tasar›m yapma yetene¤ine sahip olmad›klar› aç›kt›r. ‹lkDNA'y› da, bugüne kadar yaflam›fl olan milyarlarca insan›n herbirinin sahip ol-du¤u yüztrilyonlarca DNA'y› da herfleyin hakimi olan Allah yaratm›flt›r.
l›¤› olan benzetme budur; fluursuz varl›klar›n fluurlu plan, tasar›m ve
organizasyonlar yapmalar›. ‹flte tüm evrimciler, bu iddiadan daha da bi-
lim d›fl› olan evrim teorisine inanabilmektedirler.
3) Söz konusu yaz›da, iki paragraf sonra, "dinozorlar evrim sürecini
takip ederek fiziksel "hardware"i gelifltirirken, erken geliflmeye bafllayan
memeliler "software"e (beyin ve davran›fl) önem verdiler." denilerek di-
nozorlara ve memeli hayvanlara yine bilinç ve ak›l atfetmeye devam
edilmektedir. Bunlar evrimci hipnozun önemli bir parças›n› oluflturan
ifadelerdir. Bu noktada dikkati aç›k olarak bu yaz›y› okuyan bir insan›n
flu sorular› sormas› gerekir: Acaba dinozorlar nas›l bir toplant› sonucun-
da fiziksel güçlerini art›rmaya karar vermifl olabilirler? Üstelik bu kara-
r› topluca ald›ktan sonra uygulamaya nas›l geçirmifller, neler yapm›fllar-
d›r? Acaba CBT, dinozorlar›n fiziksel güçlerini, memelilerin ise beyinsel
güçlerini güçlendirmeye nas›l karar verdiklerini, bu kararlar›n› tüm di-
nozorlara ve tüm memelilere nas›l duyurduklar›n› ve uygulamaya nas›l
geçirdiklerini okuyucular›na aç›klayabilir mi? Yoksa bunun da di¤erleri
gibi içi bofl, ama d›fl› süslü, sadece evrimi telkin etmek, evrim büyüsünü
bozmamak için kullan›lan klasik bir evrimci üslup oldu¤unu mu kabul
edecektir?
4) Yaz›da, birbirinden kopuk, ba¤lant›s›z ve anlams›z s›ralamalarla,
insan ve flempanze DNA's›n›n %99 benzedi¤i bunun da insanla flem-
panzelerin ortak bir atadan geldiklerinin delili oldu¤u ileri sürülerek
büyük bir bilimsel yan›lg›ya daha düflülmektedir.
Maymun ve insan DNA's›n›n benzerli¤i konusunun hayali oldu¤u,
henüz bu yöndeki araflt›rmalar›n sonuçlanmad›¤› ve bir benzerlik olsa
dahi bunun evrime bir delil olmayaca¤› daha önce defalarca aç›klanm›fl-
t›r. Ancak evrimciler, bilimsel olarak geçersizli¤i defalarca ispatlanm›fl
olan bu iddialar›n› tekrar tekrar öne sürmekte bir sak›nca görmemekte-
dirler. (Bu konudaki detayl› açklamalar için bkz. Harun Yahya, Hayat›n Ger-çek Kökeni, Vural Yay›nc›l›k, ‹stanbul, fiubat 2000)
5) Bu yaz›da, di¤er tüm evrimci yaz›larda oldu¤u gibi, hayali insa-
HARUN YAHYA86
n›n evrimi senaryosuna da de¤inilmeden geçilememifltir. Ancak bu id-
dia di¤erleri gibi hiçbir bilimsel veriye dayanmamaktad›r. (‹nsan›n evri-mi ile ilgili iddialar›n bilimsel geçersizli¤i için bkz. Harun Yahya, Evrim Al-datmacas›, Araflt›rma Yay›nc›l›k; Harun Yahya, Hayat›n Gerçek Kökeni, Arafl-t›rma Yay›nc›l›k)
6) Yaz›da, yine ani bir geçiflle, Mitokondriyel Havva tezine geçilmifl,
bu tezin bilimsel olarak ispatl› bir gerçek oldu¤u kabul edilmifltir. Oysa,
yaz›da bir ç›rp›da kabul edilen Mitokondriyel Havva tezinin bilimsel
birçok çeliflki ile dolu oldu¤u ve kabul edilemeyece¤i evrimciler taraf›n-
dan dahi aç›klanm›flt›r. Bu nedenle CBT'nin en az›ndan bilimin ne dedi-
¤ini takip etmese bile evrimcilerin neler dediklerini takip etmesi gerek-
mektedir. (Mitokondriyel Havva Tezi'nin iddias› ve bilimsel çeliflkileri içinbkz. Evrimcilere "Net Cevap", Harun Yahya, Vural Yay›nc›l›k)
7) CBT'deki yaz›da Neandertallerin konuflamad›klar› da iddia edil-
mifltir. Oysa bu iddia da di¤erleri gibi bilimsel de¤ildir.
‹nsan›n konuflma kabiliyetinin evrim geçirdi¤ini iddia eden baz› ev-
rimciler, dildeki geliflmenin, kafatas›n›n alt k›sm›n›n flekliyle ilgili oldu-
¤unu savunmaktad›r. Bu teze göre, kafatas›n›n alt bölümü memelilerin
ço¤unlu¤unda düzken, insanlarda belirgin flekilde kavislidir ve bu özel-
lik, insan›n konuflabilme kapasitesini göstermektedir. Oysa bu iddia
ilerleyen y›llarda yap›lan araflt›rmalarla tamamen devred›fl› kalm›flt›r.
Kafatas›n›n alt bölümü hakk›ndaki bu evrimci iddia, geçmiflte birta-
k›m yanl›fl yorumlar›n yap›lmas›na neden oldu. Örne¤in Lieberman'›n
1971'de yay›mlanan bir çal›flmas›nda, Avrupa Neandertalleri'nin günü-
müz insan› gibi bir lisana sahip olduklar› reddedilmiflti. Buna delil ola-
rak da bir ma¤arada (La Chapelle-aux-Saints) bulunan Neandertal kafa-
taslar›n›n rekonstrüksiyonlar› gösterilmifl ve rekonstrüksiyonlarda kafa-
taslar›n›n alt k›s›mlar›n›n düz olmas› nedeniyle Neandertallerin konu-
flamayacaklar› savunulmufltu. Hatta bu yüzden Neandertallerin bir in-
san grubu olmad›klar›na inan›lm›flt›.
Evrimcilerin, kafatas›n›n alt bölgesinin flekline bakarak dilin evri-
miyle ilgili bir sonuç ç›karmaya çal›flmas›, kendi içlerinde de fikir ayr›-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 87
l›¤›n›n do¤mas›na neden olmufltur. Ünlü evrimci Richard Leakey ‹nsa-
n›n Kökeni adl› kitab›nda bu iddian›n kendi içindeki baz› çeliflkileri flöy-
le aç›klam›flt›r:
Bu evrim dizisi içinde aç›k bir paradoks görüyoruz. Basikranyumlar›na (kafa-
tas› flekli) bak›l›rsa, Neandertallerin söz becerileri, kendilerinden yüz binlerce
y›l önce yaflam›fl olan di¤er Arkaik sapienslere göre daha geriydi. Neandertal-
lerde basikranyum e¤rilmesi, Homo erectustan bile daha alt düzeydeydi. Nean-
dertaller gerileyerek, atalar›na göre konuflma yeteneklerini kaybetmifller miydi?
Bu tür evrimsel bir gerileme pek olas› görülmüyor; bu tipte baflka hiçbir örnek
göremiyoruz.36
Leakey'in sözlerinden de anlafl›ld›¤› gibi, böyle bir iddia evrim teori-
sinin hayali senaryosu olan, giderek ilkellikten geliflmifle do¤ru evrim
yaflayan bir insan modeline uymamaktad›r. Ayr›ca, Homo erectuslarla
Neandertallerin birarada yaflad›klar›, birbirine benzer aletler ürettikleri,
sanat eserleri yapt›klar› göz önünde bulundurulursa, bir ›rk›n sahip ol-
du¤u iletiflim kapasitesine di¤erinin sahip olamayaca¤› mant›kl› bir ç›-
kar›m de¤ildir. Üstelik, ileriki sat›rlarda da görülece¤i gibi, araflt›rmalar
hem Neandertallerin hem de Homo erectuslar›n konuflabildi¤ini ortaya
koymaktad›r.
Fosil kal›nt›lar› Neandertallerin ses tellerinin günümüz insanlar›n-
daki sesleri ç›karmaya müsait oldu¤unu göstermifltir. Özellikle, kafatas-
lar› üzerinde yap›lan anatomik araflt›rmalar, konuflma yetene¤inin, Ho-
mo erectusta da, Neandertalde de var oldu¤unu gözler önüne sermek-
tedir.
HARUN YAHYA88
Evrimciler yak›n zamana kadar Ne-andertallerin konuflamad›klar›n› vehenüz geliflimini tamamlamam›fl il-kel insanlar olduklar›n› iddia ediyor-lard›. Ancak, son bulgular ile Nean-dertallerin, günümüzde soyu tüken-mifl bir insan ›rk› oldu¤u kesinlikkazand›.
Bilimadam› R. L. Holloway de, bir zamanlar, günümüz insan›na gö-
re "ilkel" ve "eksik" olarak nitelendirilen Neandertal fosilini yeniden in-
celemifl ve "Zavall› Neandertal Beyni: Diledi¤in Gibi De¤erlendir…"
bafll›kl› raporunda Neandertallerin "yap›sal organizasyon aç›s›ndan bi-
zimkinden hiçbir temel eksikli¤i bulunmayan, tümüyle Homo (insan)
karakterli" bir insan ›rk› oldu¤unu belirtmifl ve "Neandertallerin dili
vard›" fleklindeki kesin karar›n› aç›klam›flt›r.37
Bir baflka evrimci araflt›rmac› Philip Lieberman da bulgular karfl›s›n-
da Neandertallerin dilden yoksun olamayaca¤›n› kabul etmektedir. Bir
araflt›rmas›nda Neandertallerin konuflma yetene¤i ile ilgili olarak flunla-
r› söylemektedir:
Bu konudaki her türlü yay›nda da iflaret etti¤im gibi, klasik Neandertal üstg›rtlak ses bölgesi konuflmaya elveriflli olmal›yd›. Dahas›, Neandertal kültü-rünün arkeolojik kan›tlar›, baz› dil formlar›na sahip oldu¤u fikrine uy-gundur. Bar-Yosef ve arkadafllar› taraf›ndan aç›klanan yeni veriler de bu so-nuçlar› desteklemektedir.38
Araflt›rmac›lara göre, farkl› sesler de¤iflik dil hareketleri gerektirdi-
¤inden, daha genifl dil sinirlerini tafl›mak için insan kafatas›n›n daha ge-
nifl dil alt› kanallara sahip olmas› gerekmektedir. Bu noktadan yola ç›ka-
rak bir grup bilim adam›, insan, kuyruksuz maymun ve "hominid" fosil-
lerindeki kemikleri ile dilin motor sinirlerini kontrol eden kalem boyut-
lar›ndaki dil alt› kanal›n› incelemifllerdir. Var›lan sonuç oldukça çarp›c›-
d›r; Neandertallerdeki kanallar, günümüz insanlar›n›nkiyle ayn›d›r.
Richard Kay, Matt Cartmill ve Michelle Balow adl› araflt›rmac›lar,
Australopithecuslar›n üç türünün, iki Neandertalin ve bir erken Homo
sapiens cinsinin, ayr›ca flempanzelerin, gorillerin ve insanlar›n dil alt›
kanallar›n›n plastik kal›plar›n› yapm›fllard›r.39 Bu kal›plar› inceledikle-
rinde, insanlarda bulunan kanallar›n flempanzelerde bulunan kanallar-
dan iki kat daha genifl oldu¤unu gözlemlemifllerdir. Australopithecusla-
r›n kanallar› kuyruksuz maymunlardaki ölçülerle ayn›yken, Neanderta-
lin kanallar› insanlar›n sahip oldu¤u ölçülerdedir.
Bu sonuç, Australopithecusun bir maymun türü oldu¤unu, insan›n
anatomik yap›s›yla hiçbir ilgisinin olmad›¤›n› bir kez daha ortaya ko-
yarken, Neandertallerin yap›s›n›n günümüzdeki insana ne denli benze-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 89
di¤ini de göstermifltir. ‹ki ›rk›n kanallar›ndaki benzerlik ayn› zamanda
Neandertalin konuflma yetene¤ini de gözler önüne sermifltir.
Bir di¤er önemli nokta da Duke Üniversitesi'nde araflt›rmalar› sür-
düren bilim adamlar›n›n sonuçlar› ile, daha önce Neandertal kafatas›n-
daki, ses (vokal) bölgesini ölçen bilim adamlar›n›n vard›¤› sonuçlar›n
birbirine uymamas›d›r.40 Bu araflt›rma ile birlikte, daha önce yapt›klar›
ölçümlere göre, Neandertallerin ve Homo erectuslar›n, insanlar›n üret-
ti¤i seslerin hepsini ç›karabilme kabiliyetine sahip olmad›¤›n› iddia
eden evrimci araflt›rmac›lar›n bir kez daha yan›ld›¤› anlafl›lm›flt›r.
Homo erectuslar›n konufltu¤una dair elde daha birçok kan›t bulun-
maktad›r. L. A. Schepartz, Homo erectuslar›n konuflmas›yla ilgili olarak
flunlar› yazm›flt›r:
Laitman ve di¤erlerinin, kafatas›ndaki çizgi incelemeleri, g›rtlak üstü ses böl-gesine ait araflt›rmalarla ayn› sonuca ulaflm›flt›r… Kafatas› çizgi incelemelerive ayn› zamanda arkaik sapienslerin (ya da erectuslar›n) fosil örnekleri, günü-müz insan›n›n konuflma yetene¤ine sahip olduklar›n› göstermektedir.41
Bütün bu araflt›rmalar ve elde edilen sonuçlar, dilin evrimini savu-
nan bilim adamlar›n›n flu soruyu cevapland›rmalar› gerekti¤ini göster-
mektedir: Neandertallerdeki gibi bir g›rtla¤a ve kanallara sahip olan gü-
nümüz insanlar›, konuflma yetene¤ine sahip olduklar›na göre Neander-
tallerin konuflamad›¤› iddias› neye dayanmaktad›r? Tek cevap, evrim
teorisine olan körü körüne bir ba¤l›l›kt›r.
‹nsan, Di¤er Canl›lardan Farkl› Olarak, Düflünme, Karar
Verme, Muhakeme Ve Yarg› Gibi Özelliklere Sahip
Bir Ruh ‹le Yarat›lm›flt›r
‹nsano¤lu di¤er canl›lardan farkl› yarat›lm›flt›r. Herfleyden önce di-
¤er hiçbir canl›da bulunmayan "bilinç" sadece insana ait bir özelliktir ve
insan bu özelli¤i sayesinde duygular›n› anlayabilir, di¤er insanlara ak-
tarabilir ve hayat›na akl›yla yön verebilir. Bu sayede iyi ile kötüyü ay›rt
edebilecek bir anlay›fla ve muhakeme yetene¤ine sahiptir.
‹nsan› di¤er canl›lardan ay›ran daha birçok özelli¤i bulunmaktad›r.
Teknoloji oluflturabilmesi, ak›l ürünü planlar ve tasar›mlar yapabilmesi,
güzelli¤i anlay›p zevk alabilmesi, müzik, sanat, edebiyat veya resim gi-
HARUN YAHYA90
bi konulardaki kabiliyetleri ile di¤er canl›lardan tamamen farkl› bir ya-
rat›l›fla sahiptir. ‹nsan, yedi¤i yeme¤in tad›ndan, gördü¤ü manzaran›n
güzelli¤inden zevk alabilen, düflünen, karar veren, müzi¤in ritminden
hofllanarak ona uygun dans edebilen, sevgiyi, flefkati, merhameti bilen,
üzülen, sevinen, heyecanlanan bir varl›kt›r. K›sacas› insan› insan ya-
pan, onu di¤er canl›lardan ay›ran en önemli özelli¤i ruhudur.
Ünlü evrimci yazar Roger Lewin, insan›n sahip oldu¤u tüm bu ola-
¤anüstü özelliklerin, evrimsel bir süreçle aç›klanmas›n›n imkans›z oldu-
¤unu flu sözleriyle itiraf eder:
Fiziksel alanda insan›n evrimiyle ilgili herhangi bir teori nas›l olup da, güçlüçeneler ve köpeklerde oldu¤u gibi uzun hançer difllerle donat›lm›fl, dört baca¤›üzerinde koflabilen maymun benzeri atan›n, do¤al savunma anlam›nda güçsüzolan yavafl, iki aya¤› üzerinde yürüyebilen bir hayvana dönüfltü¤ünü aç›klama-l›d›r. Buna ek olarak Huxley'in ifade etti¤i gibi bizim "bir da¤›n üzerinde yük-selmemizi" sa¤layan ak›l, konuflma, ahlak; iflte bu, evrim teorisine tam anla-m›yla bir meydan okumad›r.42
Sonuç olarak;
Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinde fiehvar Ça¤layan imzas› ile ya-
y›nlanan yaz›da burada her birine tek tek yer ay›ramad›¤›m›z kadar çok
bilimsel ve mant›ksal hata bulunmaktad›r. Anlafl›lan CBT, evrim teorisi-
nin art›k çöktü¤ünün fark›na vararak, son bir ç›rp›n›flla, bildi¤i tüm ev-
rimci iddialar› birbiri ard›na s›ralam›fl ve böylece "y›k›lmad›k, hala
ayaktay›z" demeye çal›flm›flt›r. Ancak, söz konusu makale o kadar eksik
bilgilerle haz›rlanm›flt›r ki, bugün bir orta okul ö¤rencisinin dahi fark
edebilece¤i kadar aç›k hatalar gözden kaçm›flt›r.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 91
2001 y›l›n›n May›s ay› içinde, evrimci medyada, yeni bulunan bir
fosil hakk›nda baz› spekülaktif haberler yer ald›. Bu yeni fosil, gü-
nümüzden 195 milyon y›l önce yaflam›fl olan bir memeliye ait. Di-
nozorlar döneminde yaflad›¤› tespit edilen, ilk olarak Science dergisinde
duyurulan ve Hadrocodium wui ad› verilen bu fosil, bir ka¤›t atac›ndan
daha küçük. Evrimci medyan›n bu fosil hakk›ndaki iddias› ise bu canl›-
n›n tüm memelilerin atas› oldu¤u yönünde.
Hiçbir bilimsel delili olmayan bu iddian›n tüm evrimci bas›nda ay-
n› flekilde yer almas›n›n tek nedeni, "her f›rsatta evrim propagandas›"
yapma ihtiyac›d›r. Gerçekte bu canl›y› "tüm memelilerin atas›" olarak
göstermek için hiçbir bilimsel dayanak yoktur. Canl›n›n özelli¤i, bugü-
ne kadar bilinen en eski memeli fosili olmas›d›r. Ancak, bu fosilin "en
yafll› memeli" olmas›, onun tüm memelilerin atas› oldu¤unu göster-
mez. Kendisinden sonra yaflam›fl herhangi bir memeli s›n›f›n›n atas› ol-
du¤unu da göstermez.
Darwinist meydan›n yorumu, sadece evrimci önyarg›larla ortaya
at›lm›fl bir iddiad›r. Gerçekte ise, "memelilerin kökeni" konusu, evrim
teorisinin büyük açmazlar›ndan birini oluflturmaktad›r.
Memelilerle, Sözde Atalar› Olan Sürüngenler Aras›nda
Afl›lmaz Farklar Vard›r
Evrimciler memelilerin sürüngenlerden evrimlefltiklerini iddia eder-
HARUN YAHYA92
"EN ESK‹ MEMEL‹"HAKKINDAK‹ EVR‹MC‹ YANILGILAR
ler. Ancak bu iki canl› s›n›flamas› aras›nda çok büyük ve afl›lmas› im-
kans›z farklar vard›r. Memeliler s›cakkanl› hayvanlard›r (vücut ›s›lar›n›
kendileri üretir ve sabit tutarlar), yavrular›n› do¤ururlar, emzirirler ve
vücutlar› tüylerle kapl›d›r. Sürüngenler ise so¤ukkanl›d›r (›s› üretemez-
ler ve vücut ›s›lar› d›flardaki havaya göre de¤iflir), yumurtlayarak ço¤a-
l›rlar, yavrular› emzirme gibi bir özellikleri yoktur ve vücutlar› pullarla
kapl›d›r.
Evrimcilerin memelilerin kökenine aç›klama getirebilmeleri için, ön-
celikle bir sürüngenin nas›l olup da, vücut ›s›s› üretmeye bafllad›¤›n›, bu
›s›y› kontrol edecek bir terleme mekanizmas› oluflturdu¤unu, pullar›n›
tüylere nas›l dönüfltürdü¤ünü ve süt salg›lamaya nas›l bafllad›¤›n› aç›k-
lamal›d›rlar.
Oysa evrimci kaynaklara bakt›¤›m›zda ya bu konuda ›srarl› bir ses-
sizlik oldu¤unu ya da tümüyle hayali ve bilim d›fl› senaryolar anlat›ld›-
¤›n› görürüz.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 93
2001 y›l›n›n May›s ay› içinde, evrimci medyada yeni bulunan bir fosil hakk›ndayap›lan spekülasyonlara yer verildi. Bir ataçtan daha küçük olan bu canl›n›nmemelilerin atas› oldu¤u iddia edildi. Hiçbir bilimsel dayana¤› olmayan bu iddi-ay› ortaya atanlar›n tek amac› evrim propagandas› yapmakt›.
Sürüngen-memeli evrimi senaryosuna göre evrimcilerin aç›klamala-
r› gereken bir baflka konu, her iki farkl› canl› grubunun sahip oldu¤u çe-
ne yap›lar›ndaki farkl›l›klard›r. Memelilerde alt çenede tek bir kemik
vard›r ve difller bu kemi¤in üzerine oturur. Sürüngenlerde ise alt çene-
nin her iki yan›nda üçer tane küçük kemik bulunur. Bir baflka temel
farkl›l›k, tüm memelilerin orta kulaklar›nda üç tane kemik (örs, üzengi
ve çekiç kemikleri) bulunmas›d›r; buna karfl›l›k tüm sürüngenlerde orta
kulakta tek bir kemik yer al›r. Evrimciler sürüngen çenesinin ve sürün-
gen kula¤›n›n aflamal› olarak memeli çenesine ve kula¤›na dönüfltü¤ü-
nü iddia ederler. Bu dönüflümün hangi aflamalarla gerçekleflti¤i sorusu
ise cevaps›zd›r. Özellikle tek kemikten oluflan bir kula¤›n üç kemikli ha-
le nas›l dönüfltü¤ü ve iflitme duyusunun bu s›rada nas›l devam etti¤i,
asla cevaplanamayan bir sorudur.
Memeliler Fosil Kay›tlar›nda Aniden Belirir; Atalar› Yoktur
Fosil kay›tlar› da sürüngen-memeli evrimini reddetmektedir. Sü-
rüngenlerin memelilere evrimleflti¤ini gösteren tek bir ara form fosi-
li yoktur. Evrimcilerin ara form olarak öne sürdükleri Synapsida grubu-
na ba¤l› canl›lar›n ara form özelli¤i tafl›mad›¤› ise, bilimsel çal›flmalarla
ortaya konmufltur. Ashby L. Camp, 1998 y›l›ndaki makalesinde "fosil
kay›tlar›, memelilerin herhangi bir s›n›f›n›n kökenine dair bir bilgi
HARUN YAHYA94
Resimde gördü¤ünüz canl› evrimci hayal-lerin bir ürünüdür. Yoksa bugüne kadarsürüngenlerin memelilere dönüfltü¤ünügösteren tek bir ara geçifl formu fosili da-hi bulunamam›flt›r. Çünkü yeryüzündehiçbir zaman böyle bir canl› yaflamam›flt›r.
sunmamaktad›r; monotremlerin, keselilerin ve çeflitli plasental› me-
meli alt s›n›flar›n›n kökeni belirsizdir" diye yazar.43
Fosil kay›tlar›ndaki bu önemli boflluk nedeniyle, evrimci paleonto-
log Roger Lewin, "ilk memeliye nas›l geçildi¤i hala bir s›rd›r" demek
zorunda kal›r.44
Memeliler, arkalar›nda herhangi bir "ata" olmadan, aniden ortaya
ç›km›fllard›r. 20. yüzy›l›n en büyük evrim otoritelerinden ve neo-darwi-
nist teorinin kurucular›ndan biri olan George Gaylord Simpson ise, ev-
rim teorisi aç›s›ndan çok flafl›rt›c› olan bu gerçe¤i flöyle ifade eder:
Dünya üzerindeki yaflam›n en kafa kar›flt›r›c› olay›, Mezozoik Ça¤›'n›n, yanisürüngenler devrinin, memeliler devrine aniden de¤iflmesidir. Sanki bü-tün baflrol oyunculu¤unun çok say›da ve türdeki sürüngenler taraf›ndan üst-lenildi¤i bir oyunun perdesi bir anda indirilmifltir. Perde yeniden aç›ld›¤›ndaise, bu kez baflrolünde memelilerin yer ald›¤› ve sürüngenlerin bir kenara itil-di¤i yepyeni bir devir bafllam›flt›r. Ortaya ç›kan memelilerin bir önceki devi-re ait izleri ise yok gibidir.45
Öte yandan, aniden ortaya ç›kan bu memeli s›n›flar› birbirlerinden
çok farkl›d›r. Yarasa, at, fare ve balina gibi son derece farkl› canl›lar›n
hepsi memelidir ve ayn› jeolojik dönemde ortaya ç›km›fllard›r. Bu canl›-
lar›n aralar›nda evrimsel bir ba¤ kurmak, en genifl hayal gücü içinde bi-
le imkans›zd›r. Evrimci zoolog Eric Lombard, Evolution (Evrim) adl› der-
gide flöyle yazar:
Memeliler s›n›f› içinde evrimsel akrabal›k iliflkileri (filogenetik ba¤lar)kurmak için bilgi arayanlar, hayal k›r›kl›¤›na u¤rayacakt›r.
K›sacas› memelilerin kökeni, di¤er canl› gruplar›nda da oldu¤u gibi,
evrim teorisiyle hiçbir flekilde uyuflturulamamaktad›r. George Gaylord
Simpson, bu gerçe¤i uzun y›llar önce flöyle itiraf etmifltir:
Bu, memelilerin 32 ayr› tak›m›n›n hepsi için geçerlidir... Her tak›m›n bilinenen eski ve en ilkel üyesi, bu tak›ma ait temel karakterlerin hepsine zaten sahip-tir ve hiçbir durumda bir tak›mdan bir di¤erine do¤ru ilerleyen devaml› bir ge-liflim bilinmemektedir. Ço¤u örnekte farkl›l›k o kadar keskin ve boflluk o kadarbüyüktür ki, tüm bir tak›m›n kökeni spekülatif ve son derece tart›flmal›-d›r...Ara formlar›n bu sistemli yoklu¤u, sadece memelilere has de¤ildir ve pa-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 95
leontologlar›n uzun zamand›r fark etti¤i gibi neredeyse evrensel bir olgudur.Bu olgu, omurgal› ya da omurgas›z neredeyse tüm hayvan s›n›flar› ve tüm ta-k›mlar için geçerlidir. Aç›kças› ayn› olgu, bitkilerin farkl› kategorileri için desöz konusudur.46
Sonuç: Yeni Bulunan Fosil "Memelilerin
Hayali Atas›" De¤ildir
Hadrocodium wui fosilinin tüm memelilerin atas› olarak tan›mlanma-
s› için bu canl›dan türeyen baflka memeli türlerinin izlerinin bulunmas›
ve bunlar ile di¤er 32 memeli tak›m› aras›nda ara form fosillerinin orta-
ya konmas› gerekir. Örne¤in bu canl›n›n soyundan gelen memelilerin,
zaman içinde bir yarasaya, ata veya balinaya dönüfltü¤ünü gösteren ara
formlara ait fosiller olmal›d›r. Ancak yukar›da da belirtildi¤i gibi, fosil
kay›tlar› bunun tam aksi bir tablo ortaya koymaktad›r. Memeliler evrim-
leflmemifl, aniden ortaya ç›km›fllar, yani yarat›lm›fllard›r.
Dolay›s›yla Hadrocodium wui fosili sadece "bugüne kadar bulunan en
eski memeli fosili" olma ünvan›na sahip olabilir. Bunun d›fl›nda insan-
lar da dahil olmak üzere tüm memelilerin atas› olamaz. Evrimcilerin bu
küçük canl›y› "tüm memelilerin atas›" olarak göstermeleri, bulunan her
fosile, hiçbir bilimsel delil olmasa da, bir flekilde bir evrim etiketi yap›fl-
t›rma çabas›n›n bir örne¤idir sadece.
HARUN YAHYA96
Baz› bas›n-yay›n organlar›, son dönemde Darwinizm propagan-
das›na h›z vermifl görünüyorlar. Ama bu propaganda, Darwi-
nizm lehindeki herhangi bir bilimsel geliflmeden de¤il -çünkü
böyle bir geliflme yok- aksine bu gazetelerin kendileri aç›s›ndan ac› bir
gerçe¤i görmelerinden kaynaklan›yor: Evrim teorisinin 150 y›ll›k bir ya-
lan oldu¤u her geçen gün biraz daha a盤a ç›k›yor ve teori gittikçe gün
kaç›n›lmaz sona biraz daha yaklafl›yor. Bunun telafl› içindeki Darwinist-
ler ise, bütün gün internetten araflt›rma yap›p "evrim lehinde" biraz ol-
sun malzeme bulmaya ve sonra da bunlar› büyük puntolarla haber yap-
maya çal›fl›yorlar. Ancak bu umutsuz çaba her defas›nda kendilerini bi-
raz daha küçük düflürüyor. Her defas›nda biraz daha mant›ks›z iddialar
öne sürmek durumunda kal›yorlar.
Bunun bir örne¤ini, 21 Mart 2001 tarihli Hürriyet gazetesinde oku-
mak mümkün. Gazetede yay›nlanan "fiizofreni Olmasayd› Maymun
Kalacakt›k" bafll›kl› haberde, ‹ngiliz biyokimyager David Horrobin'in
yak›nda yay›nlanacak bir kitab›ndan söz ediliyor ve söz konusu "bilim
adam›"ndan flu al›nt› yap›l›yor:
Bizi insan yapan, kafatas›m›z içindeki ya¤ hücrelerinin genetik olarak de¤iflme-
sidir. Mutasyon sonucunda bozulan beyindeki ya¤ hücreleri, ayn› zamanda
atalar›m›za flizofreni hastal›¤›n› da kazand›rd›. Bu hastal›k da insano¤lunun
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 97
HÜRR‹YET GAZETES‹N‹N"fi‹ZOFREN‹ OLMASAYDIMAYMUN KALACAKTIK" YANILGISI
yaflad›¤› dönemlere göre s›rad›fl›say›labilecek düflünceler üretmesi-ne neden oldu. ‹nsano¤lu bu saye-de geliflmesini sürdürdü.
Yani Horrobin ve onun
görüfllerini "Darwinizm'e yeni
delil" sanarak büyük bir se-
vinç içinde yay›nlayan Hürri-
yet gazetesinde, flunlar iddia
ediliyor:
1) Maymunlar›n beyinlerinde çok say›da ya¤ hücresi vard›, ama
bunlar›n bir k›sm› mutasyona u¤rad›.
2) Bu mutasyon sonucunda ya¤ hücreleri birden bire "beyin hücresi"
haline geldiler, "düflünmeye" bafllad›lar.
3) Ama baz›lar› da bozuk ç›kt› ve flizofreni hastal›¤›na neden oldu-
lar.
4) fiizofreni çok faydal› oldu, çünkü bu yeni canl›lar›n "s›rad›fl›" fikir-
ler üretmesini sa¤lad› ve maymunlar› insan yapt›.
fiimdi, bilimsel yönden her biri ayr› bir mant›ks›zl›k örne¤i olan bu
iddalar› k›saca inceleyelim.
Ya¤ Hücresinin Mutasyonla "Beyin Hücresi"Olaca¤›n› Savunmak Akla Ayk›r›d›r
Hürriyet'in haberinde sözü edilen beyin hücreleri, ayn› zamanda
"nöron hücreleri" olarak da bilinir. Bu hücreler hala anlafl›lamam›fl bir
sistemle "bilgi saklar", dahas› bilgiyi sürekli olarak birbirlerine aktar›r-
lar. Hem de ola¤anüstü derecede kompleks bir "a¤" içerisinde. Beyin ve
tüm sinir sistemindeki nöronlar›n aras›nda, yaklafl›k 100 trilyon say›da
HARUN YAHYA98
Bu gibi evrimci haberler, gerçekte hiç-bir bilimsel ciddiyeti olmayan, sadecetopluma "evrim" mesaj› vermek içingündeme getirilen dayanaks›z iddialar-d›r.
ba¤lant› vard›r. (Bu say›, örnek vermek gerekirse, tüm Kuzey Amerika
k›tas›ndaki bütün a¤açlar›n yapraklar›n›n toplam›ndan daha büyük bir
say›d›r.)
Nöronlar›n "akson" ve "dendrit" ad› verilen kollar› vard›r. Her nöro-
nun sahip oldu¤u akson ve dendritlerin uzunluklar› birbirinden farkl›-
d›r ve hepsi uzunluklar›na göre bir görev üstlenmifllerdir. Örne¤in omu-
rilikle ayak aras›nda ba¤lant› kurmakla görevli olan bir aksonun uzun-
lu¤u 1 m. iken, gözden beyne mesaj ileten aksonun uzunlu¤u 5-10 cm.
olabilir. Vücuttaki milyarlarca akson ve dentrit, görevlerini gerçeklefltir-
mek için sadece kendileri için gerekli olan uzunlu¤a kadar geliflir ve ar-
d›ndan büyümeleri durur. Tüm bunlar gebeli¤in 5. ay›nda tamamlan›r
ve bu sürenin sonunda milyarlarca sinir hücresi akl›n alamayaca¤› bir
biçimde yerini al›r. Herfley tamamland›¤›nda elektrik sinyali al›p veren
100 trilyon kadar ba¤lant› ortaya ç›km›flt›r. Bu ba¤lant›lar tam olmas› ge-
rekti¤i yere uzan›rlar.
Beyin ve sinir sisteminden oluflan bu sistem, dünyan›n en kompleks,
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 99
‹nsan beyni ve si-nir sistemi, bilinenen kompleks ve enkusursuz sistem-dir. Bugün bilimadamlar› bu kusur-suz sistemin birçokyönünü büyük birs›r olarak görmek-tedirler.
akson
dentrit
en detayl›, ama en kusursuz sistemidir.
Hürriyet'teki haberde ise, bu muhteflem sistemin "ya¤ hücrelerine
isabet eden mutasyonlar"la tesadüfen ortaya ç›kt›¤› iddia edilmektedir!
Bu iddia, üst üste y›¤›lm›fl kablolarla dolu bir depoya kurflun s›karak,
burada tesadüfen bir "internet a¤›" oluflabilece¤ini savunmak kadar ak-
la ayk›r›d›r.
Evrimciler Neden "Deney" Yapm›yorlar?
Bilim deneye ve gözleme dayal›d›r. Hürriyet gazetesinde sözü edi-
len "beyin hücresine dönüflen ya¤ hücresi" iddias›n› da, bu aç›dan yo-
rumlamak gerekir.
Önce gözlem yönünden bakal›m: Böyle bir olay, yani "beyin hücre-
sine dönüflen ya¤ hücresi" bugüne kadar hiç gözlemlenmifl midir?
Elbette hay›r.
Geriye "deney" alternatifi kalmaktad›r. Evrimciler madem "ya¤ hüc-
relerinin mutasyonla beyin hücresine dönüflebilece¤ine" inanmaktad›r-
lar, o halde bu konuda deneyler yapmalar› ve bu "dönüflebilirli¤i" gös-
termeleri gerekir. Bu deneyi yapmak kolayd›r: Milyonlarca ya¤ hücresi
al›n›p bir deney düzene¤ine yerlefltirilebilir, radyasyona maruz b›rak›la-
rak mutasyonlar sa¤lanabilir. Bu durumda ne ç›kacakt›r ortaya? Mutas-
yon sonucunda "ak›llan›p" beyin hücresine dönüflen hücreler mi? Akson
ve dendritler oluflturup, birbiriyle ba¤lant› kuran hücreler mi? Hatta bir
k›sm› "flizofren" olup da, "ayk›r› düflünceler" gelifltiren hücreler mi?
Elbette böyle bir mant›ks›zl›k gerçekleflmez. Bu deney milyarlarca
y›l boyunca sürdürülse de, ya¤ hücreleri ya¤ hücresi olmaya devam
eder, sadece mutasyona u¤rayanlar›n yap›s› bozulur, ço¤u parçalan›r ve
ölür...
E¤er evrimciler iddialar›na inan›yorlarsa, bu deneyi yapmal›d›rlar.
Oysa iddialar›n›n bilimsel bir yönü olmad›¤›n› kendileri de bildiklerin-
den, bu gibi zahmetlere hiç girmemekte, bunun yerine ortaya hayali te-
oriler, bofl iddialar, asla gerçekleflmeyecek senaryolar atmay› tercih et-
mektedirler.
HARUN YAHYA100
Bilim D›fl› Hurafeler
Görüldü¤ü gibi, söz konusu "beyin hücresine dönüflen ya¤ hücresi"
iddias›, ne gözleme ne de deneye dayanmayan, tamamen hayalgücü
ürünü bir senaryodur. Böyle bir fleyin geçmiflte gerçekleflti¤ine dair her-
hangi bir kan›t (fosil kayd› vs.) olmad›¤› gibi, mümkün oldu¤unu gös-
teren bir kan›t da yoktur. Aksine, en küçük bir muhakemeyle dahi, bu-
nun asla gerçekleflemeyece¤i anlafl›lmaktad›r.
Dikkat edilirse, bu yöntemle üretilemeyecek evrim senaryosu yok-
tur. Yar›n bir baflka evrimci de ortaya ç›k›p "maymunlar›n kafatas› için-
deki kemik hücreleri mutasyonla beyin hücresine dönüfltü, baz› may-
munlar da bu arada paranoyak oldular, paranoya sayesinde herfleyden
kuflkulan›p yeni fikirler ürettiler" diye bir baflka senaryo yazabilir. Ama
bunlar›n hepsi ayn› derece saçma, uydurma ve imkans›zd›r.
Evrim teorisi ad›na ortaya at›lan tüm iddialar, iflte bunun gibi uy-
durma senaryolardan ibarettir. Evrimciler, geçmiflte bir evrim yafland›-
¤›na körü körüne inanmakta, sonra da "bu nas›l yaflanm›fl olabilir" soru-
su üzerinde hayal güçlerini çal›flt›r›p senaryo üretmektedirler. Oysa ev-
rimciler senaryo yazmak yerine bilimsel bulgulara baksalar, bilimin or-
taya koydu¤u sonuçlar› önyarg›s›z olarak inceleseler, Darwinizm'in bir
hurafe oldu¤unu ve tüm canl›lar› Allah'›n yaratt›¤›n› kendileri de göre-
ceklerdir.
fiizofreni Yan›lg›s›
Hürriyet'teki haberin içindeki bir di¤er ak›l d›fl› iddia da flizofreni ile
ilgilidir. Haberde "mutasyonlar›n flizofreniye neden oldu¤u" ileri sürül-
mektedir ki, bu bilimsel temeli olmayan bir spekülasyondur. (fiizofreni-
nin kökeni tart›flmal› bir konudur.) As›l saçma iddia ise "flizofreninin in-
sano¤lunu gelifltirdi¤i" iddias›d›r. Bu iddiayla, flizofrenlerin "s›rad›fl› sa-
y›labilecek düflünceler" ürettikleri ve geliflme sa¤lad›klar› öne sürülmek-
tedir ki, bunun hiçbir tutarl› yan› yoktur. E¤er öyle olsayd›, tarihte "s›ra-
d›fl› say›labilecek düflünceler" üreten insanlar›n (yani mucidlerin, düflü-
nürlerin, sanatç›lar›n, radikal siyasetçilerin vs.) a¤›rl›kl› olarak flizofren-
lerden oluflmalar› gerekirdi. Ancak kuflkusuz böyle bir durum yoktur.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 101
Asl›nda Hürriyet'in haberine konu olan teoriyi kimin ortaya att›¤›na
bakt›¤›m›zda, tüm bu as›ls›z iddialar›n da sebebi ortaya ç›kmaktad›r.
Hürriyet'te belirtildi¤ine göre, teorinin sahibi olan David Horrobin, ‹n-
giltere fiizofreni Derne¤i'nin dan›flman›d›r. Anlafl›lan, Horrobin, gelir
kayna¤› olan flizofren hastalar›n› bir parça "gururland›rmak" için böyle
bir senaryo ortaya atm›flt›r. E¤er Horrobin fiizofreni Derne¤i'nin de¤il
de, "Verem Savafl Derne¤i"nin dan›flman› olsayd›, o zaman gazete sayfa-
lar›n› belki de "verem hastalar›n›n evrime yapt›¤› büyük katk›" fleklinde
haberler süsleyecekti...
Sonuçta, Hürriyet'te yay›nlanan "fiizofreni Olmasayd› Maymun
Kalacakt›k" bafll›kl› haber, hiçbir "elle tutulur" yan› olmayan, içi bofl ve
saçma bir evrim propagandas›ndan ibarettir. Evrimci medyan›n bu ka-
dar mant›k d›fl› iddialar› gündeme getirmeye bafllam›fl olmas›, asl›nda
evrim teorisinin önlenemez çöküflünü belgelemektedir.
HARUN YAHYA102
Bilim ve Ütopya dergisinin Nisan 2001 tarihli say›s›nda Prof. Dr.
Beyaz›t Ç›rako¤lu ile yap›lan bir röportaj yay›nland›. ‹nsan Ge-
nomu Projesi'nin ele al›nd›¤› röportajda, okuyucuya birçok ya-
n›lt›c› ve yanl›fl bilgi veriliyordu. ‹nsan Genomu Projesi'nin tamamen
yanl› bir evrimci bak›fl aç›s› ile de¤erlendirildi¤i röportaja verilen cevap-
lar›n ve sorular› yönelten Bilim ve Ütopya dergisinin yan›lg› ve hatalar›
flöyledir:
Canl›lar›n Giderek Daha Kompleks Bir Yap› Elde Ettikleri ve Bunun Evrimin Bir GöstergesiOldu¤u Yan›lg›s›
Prof. Ç›rako¤lu, di¤er tüm evrimciler ile ayn› yan›lt›c› iddiay› kul-
lanm›fl ve canl›lar›n omurgas›zlardan memelilere do¤ru giderek komp-
leksleflen bir yap› gösterdiklerini ileri sürmüfltür. Bilindi¤i gibi evrimci-
ler, canl›l›¤›n tek bir ortak atadan geldi¤ini, küçük de¤iflimlerle farkl›lafl-
t›¤›n› ve giderek kompleksleflti¤ini öne sürerler. Buna göre önce tek bir
filum (temel hayvan gruplar›) oluflmal›, sonra uzun zaman dilimleri
içinde, yavafl yavafl, küçük de¤iflimlerle ve daha kompleks bir yap›ya
sahip olarak di¤er filumlar ortaya ç›kmal›d›r. ‹flte Prof. Ç›rako¤lu'nun
sözleri de bu evrimci iddian›n bir özetidir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 103
B‹L‹M VE ÜTOPYA DERG‹S‹N‹N VEPROF. DR. BEYAZIT ÇIRAKO⁄LU'NUNEVR‹M YANILGILARI
Ancak, fosil kay›tlar› evrimcilerin bu iddialar›n›n kesinlikle yanl›fl
oldu¤unu göstermektedir. Çünkü canl›lar, ilk ortaya ç›kt›klar› dönem-
den itibaren çok farkl› çeflitlerde ve komplekstirler. Bugün bilinen hay-
van filumlar›n›n tamam›na yak›n›, yeryüzünde ayn› anda, Kambriyen
Devir'de (yafl› 520 – 530 milyon y›l olarak hesaplanan jeolojik dönemde)
ortaya ç›km›fllard›r. Bu dönemden önce fosil kay›tlar›nda tek hücreli
canl›lar ve çok basit birkaç çok hücreli d›fl›nda hiçbir canl›n›n izine rast-
lanmazken, Kambriyen Devir'de 50'nin üzerinde farkl› hayvan filumu
aniden ortaya ç›km›flt›r.
Kambriyen kayal›klar›nda bulunan fosiller aras›nda salyangozlar,
trilobitler, süngerler, solucanlar, deniz analar›, deniz y›ld›zlar›, yüzücü
kabuklular, deniz zambaklar› gibi çok farkl› canl›lar vard›r. Bu tabaka-
daki canl›lar›n ço¤unda, günümüzde yaflayan örneklerinden hiçbir far-
k› olmayan, göz, solungaç, kan dolafl›m› gibi kompleks sistemler, ileri
fizyolojik yap›lar bulunur. Ve bu yap›lar son derece komplekstirler.
Evrim literatürünün popüler dergisi Earth Sciences'›n editörü Ric-
hard Monestarsky, Kambriyen Patlamas› hakk›nda flu bilgileri vermek-
tedir:
Bugün görmekte oldu¤umuz olduk-ça kompleks hayvan formlar› anidenortaya ç›km›fllard›r. Bu an, Kambri-yen Devri'nin tam bafl›na rastlar ki,denizlerin ve yeryüzünün ilk komp-leks yarat›klarla dolmas› bu evrim-sel patlamayla bafllam›flt›r. Günü-müzde dünyan›n her yan›na yay›l-m›fl olan omurgas›z tak›mlar› erkenKambriyen Devir'de zaten vard›rve yine bugün oldu¤u gibi birbirle-rinden çok farkl›d›rlar.47
Dünyan›n nas›l olup da
böyle birdenbire, birbirlerin-
den çok farkl› ve son derece
kompleks yap›lara sahip fi-
HARUN YAHYA104
lumlarla dolup taflt›¤› evrim teorisinin asla cevapland›ramayaca¤› bir
sorudur. Darwinizm'in dünya çap›ndaki en önde gelen savunucular›n-
dan biri olan ‹ngiliz biyolog Richard Dawkins, bu gerçek hakk›nda flun-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 105
KAMBR‹YEN DÖNEM‹ FOS‹LLER‹EVR‹M‹ YALANLIYOR
Kambriyen Devri'nde, bir anda ortaya ç›kan canl›lardan biri, sa¤ üstte görülenHallucigenia'd›r. Onun alt›nda ise Hallucigenia'n›n bir dikeni yak›n plan olarakverilmifltir. Pek çok Kambriyen canl›s›n›n fosilinde, sald›r›lara karfl› korunmasa¤layan dikenler ya da sert kabuklar yer al›r. Evrimcilerin aç›klayamad›klar›bir konu da, ortada hiçbir "avc›" canl›n›n bulunmad›¤› bu devirde, bu hayvan-lar›n nas›l bu kadar iyi bir korunmaya sahip olduklar›d›r. Ortada avc› hayvanla-r›n bulunmay›fl›, bu konuyu "do¤al seleksiyon"la aç›klamay› imkans›z k›lmak-tad›r. Solda, Kambriyen Devri'ne ait bir di¤er fosil.
Kambriyen Devri'ni tasvir eden bir illüstrasyon.
lar› söylemektedir:
... Kambriyen katmanlar›, bafll›ca omurgas›z gruplar›n› buldu¤umuz en eskikatmanlard›r. Bunlar, ilk olarak ortaya ç›kt›klar› halleriyle, oldukça evrimlefl-mifl bir flekildeler. Sanki hiçbir evrim tarihine sahip olmadan, o halde,orada meydana gelmifl gibiler.48
Dawkins'in ifadesi bir gerçe¤in itiraf›d›r. Gerçekten de yeryüzünde
görülen ilk canl›lar›, son derece kompleks yap›lar›yla, hiçbir evrim ta-
rihine sahip olmadan, üstün bir güç sahibi olan Allah yaratm›flt›r.
Evrimcilerin Klasik Takti¤i: "Bu TezimizDo¤ru De¤ilmifl, Siz fiimdilik Bunu Kullan›n."
Çok yak›n zamana dek, özellikle de genom projesi kapsam›nda elde
edilen baz› sonuçlar aç›klanana kadar, evrimciler canl›lar›n komplekslik
düzeylerinin gen say›lar›yla orant›l› oldu¤unu iddia ediyorlard›. Ancak,
‹nsan Genomu Projesi ve di¤er genetik araflt›rmalar, çok flafl›rt›c› sonuç-
lar ortaya ç›kard›. ‹nsan ile hiçbir (sözde) evrimsel akrabal›k kurulama-
yacak canl›lar›n genetik yap›lar›n›n veya gen say›lar›n›n insan›nki ile
büyük benzerlikler gösterdi¤i görüldü. Örne¤in insan gen say›s› m›s›r
gen say›s› ile ayn›yd›. ‹nsan ile meyve sine¤i aras›nda ise çok küçük bir
genetik farkl›l›k bulunmaktayd›.
Evrimciler, genom projesi sonuçlar› ile bir kez daha hayal k›r›kl›¤›na
u¤rad›lar, çünkü elde edilen bulgular hayali evrim flemalar›n› destekle-
miyor. Ne genler, ne fosiller, ne de canl›lar›n morfolojik yap›lar› bu ha-
HARUN YAHYA106
Kambriyen Devir'de birdenbire ortaya ç›kan trilobitfosili, son derece kompleks bir göze sahiptir. Böylebir yap›n›n fosil kay›tlar›nda aniden belirmesi, ev-rim teorisinin yalan oldu¤unun aç›k bir delilidir.
yali flema ile uyumlu özellikler sergilemiyor. Evrimciler ise, bilimsel bul-
gular teorilerini yalanlad›¤›nda, teorilerinden vazgeçmek yerine, yeni
demagojik anlat›mlar, yeni tez ve varsay›mlar öne sürerek, insanlar› bir
süre daha oyalamay› ümit ediyorlar.
Bilim ve Ütopya dergisindeki röportajda da di¤er tüm evrimciler ile
benzer bir "manevra" sergilenerek, "canl›lar›n karmafl›kl›k düzeyi gen
say›lar› ile orant›l› de¤ilmifl. Biz asl›nda proteinleri unuttuk. Canl›lar›n
karmafl›kl›k düzeyi canl›lar›n protein yap›lar› ile orant›l›d›r." anlam›na
gelen bir aç›klamada bulunulmufltur.
Ancak, bu aç›klamalar yap›l›rken, ‹nsan Genomu Projesi'nden ba-
¤›ms›z olarak, y›llard›r protein düzeyinde yap›lan baz› araflt›rmalar›n
da benzer sonuçlar verdi¤ini, farkl› canl›lar›n ortak proteinlerinin karfl›-
laflt›r›lmas›yla elde edilen sonuçlar›n da yine evrimcilerin hayali evrim
soya¤ac›yla çeliflti¤ini ya bilinmemekte ya da bilmezlikten gelinmekte-
dir.
Bugüne kadar çeflitli canl›lar aras›ndaki protein dizilimleri laboratu-
varlarda analiz edilmifl ve ortaya evrimciler aç›s›ndan hiç beklenmedik
sonuçlar ç›km›flt›r. Örne¤in insandaki Sitokrom-C proteini bir at›nkin-
den 14 amino asit farkl›yken, kendisine evrimsel olarak daha "uzak" sa-
y›lan bir kangurununkinden yaln›zca 8 amino asit farkl›d›r. Benzer ger-
çekler hemoglobin için de bulunmufltur. Bu proteinin insandaki dizilimi
sözde "yak›n akrabas›" olan lemurunkinden 20 amino asit farkl› iken,
domuzdakinden yaln›zca 14 amino asit farkl›d›r. Durum di¤er protein-
ler için de yaklafl›k olarak ayn›d›r.49
Evrimcilerin bu durumda, insan›n evrimsel olarak kanguruya, attan
daha yak›n olmas› ya da domuzla lemurdan daha yak›n akraba oldu¤u
gibi sonuçlara varmalar› gerekir. Oysa bu sonuçlar, flimdiye kadar ev-
rimciler taraf›ndan kabul edilmifl tüm "evrimsel soya¤ac›" flemalar›na
ayk›r›d›r.
Her ikisi de sürüngenler s›n›f›na dahil olan kaplumba¤a ve ç›ng›rak-
l› y›lan›n aras›ndaki 100 kodonda 21 amino asitlik fark ise, çok ayr› s›-
n›flar›n temsilcileri aras›ndaki farklardan belirgin bir flekilde daha bü-
yüktür. Örne¤in tavuk ve su y›lan› aras›ndaki 17 veya at ve köpekbal›¤›
aras›ndaki 16, hatta iki ayr› filuma ait köpek ve solucan sine¤i aras›nda-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 107
ki 15 amino asitlik farktan bile daha büyüktür.
Yani evrim teorisine göre "yak›n akraba" olmas› gereken canl›lar,
moleküler karfl›laflt›rmalara göre "çok uzak" ç›kmaktad›r.
Protein dizilimleri ile ilgili karfl›laflt›rmalar bunlar›n benzeri birçok
örnek içermektedir. Örne¤in Cambridge'ten Adrian Friday ve Martin
Bishop ellerindeki tetrapodlar›n protein dizilimi verilerini analiz etmifl-
ler ve hayret verici bir flekilde, yaklafl›k bütün örneklerde insan ve ta-
vuk, birbirlerine en yak›n akraba olarak eflleflmifllerdir. Bir sonraki en
yak›n akraba ise timsaht›r!50
K›sacas›, söz konusu röportajda evrime delil gibi gösterilmeye çal›-
fl›lan protein analizleri, gerçekte evrim teorisi aleyhinde birer delildir.
Genetik benzerli¤in evrime delil olabilmesi için düflünülen bir bafl-
ka araflt›rma yöntemi ise, gen faaliyetlerinin araflt›r›lmas› ve canl›lar›n
aras›nda buna göre evrimsel bir ba¤ aranmas›d›r. Bu sözlerin alt›nda ya-
tan evrimsel mant›k fludur: Evrim teorisine göre, canl›lar genlerinde
meydana gelen rastlant›sal ve küçük de¤iflimlerle oluflurlar. Dolay›s›yla
birbirlerinin yak›n evrimsel akrabas› say›lan canl›lar›n genetik yap›lar›-
n›n çok benzer olmas› gerekir. Özellikle de benzer olan yap›lar›, organ-
lar› (bunlar›n hepsinin temelinde canl›y›
oluflturan proteinler vard›r) birbirine yak›n
bir gen yap›s› taraf›ndan kontrol edilmeli-
dir.
Oysa genetik araflt›rmalar, bu evrimci
tezle tamamen çeliflen bulgular ortaya koy-
mufltur. Farkl› canl› türlerindeki benzer ya-
p›lar ço¤unlukla farkl› genetik kodlar tara-
f›ndan belirlenmektedir. Ünlü mikrobiyo-
log Michael Denton, Evolution: A Theory inCrisis (Evrim: Kriz ‹çinde Bir Teori) isimli
kitab›n›n "The Failure of Homology" (Ho-
molojinin Çöküflü) bafll›kl› bölümünde bu ko-
nu hakk›nda pek çok örnek verir ve konuyu
flöyle özetler:
HARUN YAHYA108
Prof. Denton ve kitab›Evrim: Kriz ‹çinde BirTeori
Homolojinin evrimci temelibelki de en ciddi olarak, görü-nürde benzer olan yap›lar›n,farkl› türlerde bütünüyle farkl›genler taraf›ndan belirlendi¤i an-lafl›ld›¤›nda çökmüfltür.51
Michael Denton, moleküler biyolo-
ji alan›nda elde edilen bulgulara dayanarak
ayr›ca flu yorumu yapar:
Moleküler düzeyde, her canl› s›n›f›, özgün, farkl› ve di¤erleriyle ba¤lant›s›zd›r.Dolay›s›yla moleküller, ayn› fosiller gibi, evrimci biyoloji taraf›ndan uzun za-mand›r aranan teorik ara geçifllerin olmad›¤›n› göstermifltir... Moleküler dü-zeyde hiçbir organizma bir di¤erinin atas› de¤ildir, di¤erinden daha ilkel ya dageliflmifl de de¤ildir... E¤er bu moleküler kan›tlar bundan bir as›r önce var ol-sayd›... organik evrim düflüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilirdi.52
Sonuç olarak, her ne kadar söz konusu röportajda "genom projesi
proteinleri incelesin, o zaman canl› türleri aras›ndaki evrimsel ba¤ mo-
leküler düzeyde ortaya ç›kacakt›r" gibi ifadelerle umutlu bir bekleyifl
içinde olunsa da, bu tür çal›flmalar zaten daha önce birçok örnek ile ya-
p›lm›flt›r. Ve sonuç olarak, canl›lar aras›nda, moleküler düzeyde (genler,
proteinler gibi) hiçbir evrimsel ba¤ olmad›¤› görülmüfltür. Genom pro-
jesi dahilinde sadece örnekler daha da art›r›lacakt›r ve moleküler dü-
zeyde evrim olmad›¤› daha çok örnekle ispatlanm›fl olacakt›r. Ancak ev-
rimcilerin bu kez öne sürecekleri baflka bir "oyalama ve büyüleme tezi"
kalmam›fl olacakt›r.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 109
Canl›lar üzerinde molekülerdüzeyde yap›lan araflt›rma-lar, evrim teorisini yalanla-maktad›r. Moleküler düzeydeher canl› s›n›f›, özgün, farkl›ve di¤erleriyle ba¤lant›s›zd›r.Hiçbir canl› bir di¤erinin ata-s› de¤ildir.
Aykut Kence'nin"‹nsan-fiempanze Benzerli¤i" Yan›lg›s›
Bilim ve Ütopya dergisinde söz konusu röportaj›n yay›nland›¤› say-
falarda, Aykut Kence'nin de baz› görüfllerine bir çerçeve içinde yer ve-
rilmifltir. Aykut Kence, DNA'n›n hemoglobin genini de içeren 10 bin baz
dizisinden oluflan bir parças›n›n analiz edildi¤ini ve buna göre insan ve
flempanzenin birbirlerine en yak›n iki grup oldu¤unun görüldü¤ünü id-
dia etmektedir. Ancak verilen bu bilgilerdeki iki yan›lt›c› nokta flöyledir:
1. Aykut Kence'nin belirtti¤i hemoglobin karfl›laflt›rmas› sadece in-
san, flempanze, goril, örümcek maymunu, makak, orangutan aras›nda
yap›lm›flt›r ve sözde evrimsel yak›nl›k sadece bu türler aras›nda aran-
m›flt›r. Bunun sonucunda ise insana en yak›n akraban›n flempanze oldu-
¤u belirlenmifltir. Ancak e¤er bu canl›lar aras›na tavuk, timsah, sinek,
tavflan, köpek, fare gibi farkl› canl›lar›n hemoglobin dizileri de kat›lsay-
d›, kuflkusuz çok daha farkl› sonuçlar elde edilecekti. Belki, üstteki ör-
neklerde oldu¤u gibi, bir tavuk veya bir timsah insana flempanzeden
"daha yak›n" ç›kabilecekti.
2. Say›n Kence, sadece hemoglobin dizisi üzerinden bir örnek ver-
mektedir. Ancak yukar›da da söz edildi¤i gibi, örne¤in Sitokrom-C pro-
teini üzerinden bir karfl›laflt›rma yap›ld›¤›nda insan ile kaplumba¤an›n,
kaplumba¤a ile ç›ng›rakl› y›landan daha yak›n olduklar› gibi bir sonuç
ortaya ç›kmaktad›r. Veya tavuklar en yak›n akrabam›z olarak tespit edi-
lebilmektedir.
Dolay›s›yla bu tarz varsay›mlar›n hiçbir bilimsel de¤eri yoktur. Sa-
dece evrimsel önyarg›lar ile baz› ç›kar›mlar yap›lmakta, bilimsel araflt›r-
malar k›rp›l›p budanarak, "Evrimi bununla nas›l kan›tlayabiliriz?" man-
t›¤› ile hareket edilmektedir. "Bilginin seçici olarak kullan›lmas›" olarak
bilinen bu yöntem -yani pek çok farkl› bilgi aras›ndan, sadece belirli bir
teze uyanlar›n seçilip al›nmas›- asl›nda klasik bir evrim propagandas›-
d›r.
HARUN YAHYA110
Evrimcilerin VazgeçemedikleriHurda DNA Yan›lg›s›
Röportaj›n bir bölümünde "hurda DNA" kavram›ndan bahsedilerek,
DNA'n›n sadece %3'ünün kullan›ld›¤› belirtilmifl ve flöyle denmifltir:
Bugün geldi¤imiz nokta yüzde 3'ler. Bu kadarla kalacak art›k. Bu dizi y›¤›nla-r›n›n (DNA'da kullan›lmad›¤› zannedilen diziler kastediliyor) evrim sürecin-de canl›lardan canl›lara geçerken ifllevini yitirmifl; ilk canl›larda ifllevi olan, da-ha sonra canl›lar karmafl›klaflt›kça, yeni geliflen canl›da ifllevi olmadan kalan y›-¤›nlar oldu¤u düflünülüyor...
Ancak, burada önemli bir yan›lg› vard›r. Çünkü son y›llarda yap›lan
araflt›rmalar, bir zamanlar "ifle yaramaz" denen bu DNA dizilerinin art›k
"çok ifle yarad›¤›"n› ortaya ç›karm›flt›r.
Evrim teorisini savunanlar, uzunca bir süre "Hurda DNA" (Junk
DNA) kavram›n› bilim dünyas›n›n gündeminde tuttular. Hurda
DNA'dan kas›t, insan›n ve di¤er canl›lar›n uzun DNA zincirinin herhan-
gi bir iflleve sahip olmad›¤› varsay›m›yd›. Evrimcilere göre DNA'n›n bü-
yük k›sm› "bofl"tu ve bu bofllu¤un sebebi de, DNA'n›n yüz milyonlarca
y›l süren bir "evrim süreci" içinde aktar›la aktar›la pek çok "çöp" birik-
tirmifl olmas›yd›.
Oysa ilk bak›flta bilimsel bir iddia gibi duran Hurda DNA kavram›,
çok aç›k bir göz boyamaya dayan›yordu. DNA'n›n önemli bir bölümü
"bofl" gibi gözüküyordu, çünkü bu bölümün ifllevleri keflfedilmemiflti.
Bu gerçek 1990'l› y›llardaki baz› bilimsel bulgularla ortaya ç›kmaya bafl-
lad›. Evrim teorisine karfl› ç›kan ve canl›l›¤›n kökeninin yarat›l›fl oldu-
¤unu savunan Amerikal› bilim adam› William Dembski, 1998'deki bir
makalesinde flöyle yaz›yordu:
Tasar›m kavram› bilimsel geliflmeyi durduracak de¤ildir. Aksine, geleneksel ev-rimci yaklafl›mlar›n›n bilimsel araflt›rmalar› baltalad›¤› noktalarda, tasar›m kav-ram› yepyeni araflt›rmalar› teflvik eder. "Hurda DNA" kavram›n› ele alal›m. Buterimle birlikte kast edilen anlam, bir canl›n›n genetik bilgisinin uzun ve amaç-s›z bir evrim sürecinin ürünü oldu¤u ve dolay›s›yla bu genetik bilginin sadecebir k›sm›n›n organizma için yararl› oldu¤u düflüncesidir. Evrimci bak›fl aç›s›nagöre bol miktarda ifle yaramaz DNA k›s›mlar› beklememiz gerekir. Ama e¤ercanl›lar›n tasarland›klar›n› kabul edersek, bu durumda DNA'n›n çok daha fonk-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 111
siyonel olmas›n› bekleriz. Ve gerçekten de, en ye-ni baz› bulgular, DNA'n›n baz› k›s›mlar›n›n"bofl" olarak tan›mlanmas›n›n, asl›nda bi-zim DNA hakk›ndaki bilgimizdeki yetersiz-likten kaynakland›¤›n› göstermektedir. Ör-ne¤in Journal of Theoretical Biology dergisi-nin son say›lar›ndan birinde, John Bodnar"ökaryot hücrelerin genetik bilgisinde, kod-lama ifllemi görmeyen (yani "bofl") DNAparçalar›n›n, gerçekte organizman›n büyü-
mesini ve geliflimini sa¤layan bir tür genetikdili kodlar›n›" bildirmektedir. Tasar›m kavram›, bilim adamlar›n› (canl›larda)fonksiyon aramaya yönelmekte, evrim ise bu çabay› kösteklemektedir...53
"Hurda DNA"n›n Hurda Olmad›¤›n›n Keflfi
‹lerleyen birkaç y›l içindeki bilimsel araflt›rmalar, bu yarg›y› hakl› ç›-
kard›. Özellikle 2001 y›l›nda sonuçlar› aç›klanan ‹nsan Genomu Proje-
si'yle birlikte, "Hurda DNA" kavram›n›n bir yan›lg› oldu¤u bilim dünya-
s› içinde yüksek sesle ifade edilmeye baflland›. Cleveland Üniversite-
si'nden evrimci bilim adam› Evan Eichler "Hurda DNA deyimi bizim bil-
gisizli¤imizin yans›mas›ndan baflka birfley de¤il" itiraf›nda bulundu.54
Evrim teorisinin bilimsel açmazlar›n› birçok çal›flmas›yla ortaya ko-
yan Dr. Paul Nelson ise, "The Junk Dealer Ain't Selling That No More" bafl-
l›kl› makalesinde, bilim dünyas›ndaki geliflmeyi flöyle özetliyordu:
Carl Sagan, Shadows of Forgotten Ancestors (Unutulmufl Atalar›n Göl-geleri) isimli kitab›nda, "genetik hurdal›¤›n", DNA'daki "fazlal›klar›n, keke-lemelerin (gereksiz tekrarlar) ve kopya edilemez saçmal›klar›n", hayat›n teme-linde derin kusurlar bulundu¤unu kan›tlad›¤›n› öne sürmüfltü. Bu tür yorum-
HARUN YAHYA112
Evrimciler, yak›n zamana kadarDNA'n›n baz› bölümlerinin kullan›l-mad›¤›n› ve bunun evrim teorisininbir delili oldu¤unu ileri sürüyorlard›.Ancak, son araflt›rmalar, DNA'n›nhurda denen k›s›mlar›n›n çok önemlifonksiyonlar› oldu¤unu gösterdi.
lara daha önce biyoloji literatüründe s›k rastlan›yordu. Ancak art›k bu tür yo-rumlar yap›lm›yor. Neden mi? Çünkü art›k genetikçiler, genetik enkaz ola-rak bilinen k›s›mlar›n fonksiyonlar›n› keflfediyorlar.55
Yak›n bir geçmiflte, "Hurda DNA" olarak bilinen, ancak bilim adam-
lar›n›n fonksiyonlar›n› yeni keflfetmeye bafllad›¤› genlerden biri hete-
rokromatindir. Bu DNA'da fazlaca tekrar edilen bir koddur. Herhangi
bir proteinin üretiminden sorumlu oldu¤u tespit edilemedi¤i için uzun
zaman "Hurda DNA" olarak tan›mlanm›flt›r. ‹sveç Deneysel Kanser
Araflt›rma Enstitüsü'nden Renauld ve Gasser heterokromatin için flu yo-
rumu yaparlar:
Genomda dikkat çekecek flekilde temsil ediliyor olmas›na ra¤men, (insan hücre-lerinin %15'i ve sinek hücrelerinin yaklafl›k %30'u), heterokromatin her za-man 'Hurda' DNA, yani hücreye hiçbir faydas› olmayan DNA olarak kabuledilmifltir.56
Oysa, sonraki çal›flmalar heterokromatinin önemli fonksiyonel gö-
revleri oldu¤unu ortaya koymufltur. Moleküler T›bbi Bilimler Enstitüsü
(Institute of Molecular Sciences)'nden Emile Zuckerlandl bu gerçe¤i
flöyle anlat›r:
Tek bafl›na fonksiyonel olmayan nükleotidleri (DNA baz çiftlerini) bi-raraya getirdi¤inizde, fonksiyonel hale gelen nükleotidler toplulu¤u el-de edebilirsiniz. Kromatine ait olan nükleotidler ise bunun bir örne¤idir. Geç-miflte heterokromatinin hurda oldu¤unu iddia eden görüfllere ra¤men, bugünbu alanda aktif olarak çal›flan birçok kifli, DNA'n›n bu bölümünün çok önemlifonksiyonel görevleri oldu¤undan flüphe etmiyor... Nükleotidler tek bafllar›-na hurda olabilirler, ancak birarada iken alt›nlar.57
Heterokromatinin bu tür "kollektif" fonksiyonlar›ndan biri meyotik
bölünmede tespit edilmifltir. Ayn› zamanda yapay kromozom çal›flmala-
r› da, DNA'n›n bu bölümünün farkl› fonksiyonlar› oldu¤unu ortaya ç›-
karm›flt›r.58
Asl›nda DNA'n›n hurda olarak bilinen k›s›mlar›n›n devaml› faaliyet
halinde oldu¤u ve henüz bilinmeyen farkl› fonksiyonlara sahip oldu¤u
evrimcilerin hofluna gitmese de, uzun süreden beri ifade edilen bir ger-
çekti. Science dergisinde 1994 y›l›nda yay›nlanan "Saçma DNA kendi di-
linde mi konufluyor?" bafll›kl› haberde,59 Harvard T›p Fakültesi'ndeki
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 113
moleküler biyologlar ve Boston Üniversitesi'nden fizikçiler bu konuya
aç›kl›k kazand›rm›fllard›. Çeflitli canl›lardan al›nan, 50.000 baz çifti içe-
ren 37 DNA dizilimi üzerinde yapt›klar› araflt›rmalar sonucu, insan
DNA's›nda %90 yer tutmakta olan sözde "Hurda DNA"n›n asl›nda özel
bir dilde yaz›ld›¤›n› haber veriyorlard›. Yapt›klar› testler, bu k›s›mlarda
bir lisana benzer özellikler bulundu¤unu ortaya koymufltu. Bulgular›
›fl›¤›nda, "bofl" denen DNA'n›n hiç de bofl olmad›¤›n› bildirmifllerdi.
Bu bulgulara ra¤men evrimcilerin ço¤u kulaklar›na hofl gelen "Hur-
da DNA" kavram›n› savunmaya devam ettiler, ancak son bulgular bu
kavram›n tamamen geçersiz oldu¤unu ortaya ç›kard›.
"Körelmifl Organlar" Hurafesinin Son Örne¤i
Gerçekte "Hurda DNA" kavram›, evrimcilerin 20. yüzy›l›n bafl›nda
ortaya att›klar› "körelmifl organlar" iddias›n›n son örne¤idir. O dönem-
de de ifllevi henüz keflfedilememifl pek çok organ (örne¤in appendiks,
kuyruk sokumu vs.) evrimciler taraf›ndan "ifle yaramaz, körelmifl organ-
lar" diye öne sürülmüfl ve evrim lehinde bir delil gibi gösterilmifltir. Oy-
sa sonraki t›bbi araflt›rmalar, "ifle yaramaz" san›lan organlar›n önemli ifl-
levlerini ortaya ç›karm›fl, örne¤in appendiksin (halk aras›nda apandisit
olarak bilinen organ) vücudun savunma sisteminin bir parças›, kuyruk
sokumunun da önemli kaslar›n tutunma noktas› oldu¤unu göstermifltir.
Evrimci yazar Scadding'in ifadesiyle "'biyoloji bilgisi artt›kça, körel-
mifl organlar listesi de giderek küçülmüfl" ve sonunda yok olmufltur.60
Bugün ayn› durum "körelmifl DNA" gibi gösterilmek istenen DNA
parçalar› için söz konusudur. Ama "biyoloji bilgisi artt›kça" bu iddia da
çürümüfltür.
Röportajda Yer Alan K›s›r Döngü Mant›klar
Bilim ve Ütopya dergisinin sayfalar›nda yer alan röportajda ortaya
ç›kan bir di¤er önemli yan›lg› (ve yan›ltma) yöntemi ise, bakteri ve me-
meli genleri aras›nda yap›lan karfl›laflt›rma üzerine ileri sürülen evrim-
ci iddialard›r. Röportajda, baz› bakteriler ile memelilerin ortak genleri
bulundu¤u belirtilmifl, bunun "evrim süreci" içinde bakterilerden me-
HARUN YAHYA114
melilere tafl›nd›¤› iddia edilmifl ve flu yorum yap›lm›flt›r: "Demek ki ev-
rim sadece kendi devinimi içinde de¤il, bazen d›flar›dan bu tür katk›lar-
la da oluflabiliyor."
Asl›nda bu yorumla evrimcilerin hem kendi kendilerini kand›rma-
lar›na hem de toplumu yan›ltmalar›na neden olan önemli bir mant›k bo-
zuklu¤u da gözler önüne serilmektedir. Bu mant›k bozuklu¤u, bir var-
say›m› al›p, bir olay›n aç›klamas› olarak kullan›p, sonra da bu aç›kla-
may› o varsay›ma delil göstermek fleklinde özetlenebilecek "k›s›r dön-
gü mant›¤›"d›r.
Bunu anlamak için söz konusu aç›klamada ne denmek istendi¤ine
bakal›m. Baz› bakterilerle baz› memeliler aras›nda ortak genler bulun-
du¤u belirtilmektedir. Bu gözlemlenmifl, bilimsel bir gerçektir. Peki bu
gerçek nas›l yorumlanabilir? Konu hakk›nda baflka hiçbir fley bilmeyen,
hiçbir ön kabulü olmayan bir insan, iki farkl› yorumun mümkün oldu-
¤unu hemen görecektir:
1) Evrimsel Yorum: Bu yoruma göre, bakterilerdeki genlerin meme-
lilerde de olmas›, bakterilerin gen bilgisinin zamanla ve tesadüfler sonu-
cu bu canl›lara aktar›lmas›yla mümkündür.
2) Yarat›l›fl Gerçe¤i: Her iki farkl› canl› grubunda da ortak genler
vard›r, çünkü her iki farkl› grup da bu genlere yarat›l›fllar›ndan itibaren
sahiptirler. Bu canl›lar benzer ihtiyaçlarla karfl› karfl›ya olduklar› için,
vücutlar›nda bu ihtiyaçlara karfl› ortak bir yap› yarat›lm›flt›r.
Görüldü¤ü gibi, bakterilerle memeliler aras›nda ortak genler bulun-
mas›, iki farkl› flekilde de aç›klanabilmektedir. Yani bu genlerin varl›¤›,
evrimci yorum için bir delil de¤ildir. Do¤ru yoruma ulaflmak için bafl-
ka bilimsel verilere bakmak, örne¤in fosil kay›tlar›n›, canl›lardaki yarat›-
l›fl›n yap›s›n›, hayat›n kökenini incelemek gerekir. (Bunlar› inceledi¤i-
mizde ise evrimin büyük bir aldan›fl, yarat›l›fl›n ise apaç›k bir gerçek ol-
du¤unu görürüz.)
‹flte söz konusu evrimci iddiada yer alan çarp›k mant›k burada orta-
ya ç›kmaktad›r: Bu iddiaya göre eldeki bilimsel veriye (bakteri-memeli
ortak genlerine), evrimcilerin inand›klar› evrimsel yorum getirilmekte,
sonra da bu aç›klama evrim lehinde bir delil gibi gösterilmeye çal›fl›l-
maktad›r. Bu mant›¤› çözümledi¤imizde flöyle bir sonuç ç›kmaktad›r:
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 115
"Evrim teorisi, canl›lardaki benzerliklerin evrimle olufltu¤unu
varsayar. Bakterilerle memeliler aras›nda benzerlik vard›r. O halde
evrim teorisi do¤rudur."
Bu iddia, "Yerli kabileler ya¤murun totemler taraf›ndan ya¤d›r›l-
d›¤›na inan›rlar. Ya¤mur ya¤maktad›r. O halde yerli kabilelerin inan-
c› do¤rudur." demek gibi bir fleydir. Yani saçmad›r.
Asl›nda evrim teorisi ad›na dile getirilen mant›klar›n ço¤u, buna
benzer "k›s›r döngü mant›klar›"d›r. Evrim teorisinin bir varsay›m›na gö-
re bilimsel bulgular (fosiller, genetik benzerlikler, hayvan yap›lar›, dav-
ran›fllar› vs.) üzerinde yorum yap›lmakta, sonra da bu yorumlar toplu-
ma "evrime delil bulundu" fleklinde aldat›c› bir üslupla sunulmaktad›r.
Evrimcilerin bu yöntemine karfl› dikkatli olmak ve k›s›r döngü man-
t›klar›n›n evrime delil olmad›¤›n›, aksine evrim teorisinin çaresizli¤ini
gösterdi¤ini bilmek gerekmektedir.
Sonuç
Bilim ve Ütopya dergisinin Nisan 2001 tarihli say›s›ndaki röportajda
yer alan iddialar, bilimin evrim teorisi ad›na çarp›t›lmas›ndan ibarettir.
Gerçekte evrimci yaz›lar›n ço¤unda var olan durum budur.
Oysa evrimci kadronun sürekli tekrarlad›¤› Darwinist telkinler, art›k
kimseyi kand›ramamaktad›r. Her yazd›klar› yaz›, ne kadar büyük bir al-
dan›fl, mant›k bozuklu¤u veya bilgisizlik içinde olduklar›n› daha net or-
taya ç›karmaktad›r. Bunlar, Darwinizm'in son ç›rp›n›fllar›d›r.
HARUN YAHYA116
Bilim ve Ütopya'n›n yazarlar›ndan biri olan Alaeddin fienel'in
"Biyoteknoloji Materyalizmi Kan›tl›yor" adl› yaz›s›, ad› geçen
derginin Nisan 2001 tarihli say›s›nda yay›nland›. Yaz›da, fienel,
bu derginin daha önceki say›lar›nda da kendisi taraf›ndan tekrar edil-
mifl ve cevapland›r›lm›fl iddialar› tekrarl›yordu. fienel'in ayn› geçersiz
iddialar› tekrar etmekten vazgeçmemesi nedeniyle, yaz›s›ndaki mant›k
bozukluklar›ndan birkaç örne¤i belirtmekte yarar görüyoruz.
Hayli uzun olan bu makale, 100 y›ll›k diyalektik materyalist edebi-
yat›n bir tekrar› niteli¤indedir. Marx ve Engels'le bafllayan "tarihsel ma-
teryalizm" izahlar›, dinin kökenini "s›n›f çat›flmas›yla" aç›klamaya kal-
kan yüzeysel analizler, ruhun sözde var olmad›¤›n› ispata yönelik ger-
çek d›fl› örnekler, bu yaz›da da klasik materyalist terimler ve söylemler-
le tekrar edilmifltir.
Yaz›da, bu köhne materyalist iddialar uzun uzun tekrarland›ktan
sonra, "biyoteknolojinin neden materyalizmi kan›tlad›¤›" yalan› anlat›l-
maya giriflilmektedir. Yaz›ya göre biyoteknolojinin sözde "materyalizmi
kan›tlamas›", baz› organik moleküllerin insan eliyle yap›lm›fl olmas›n-
dan veya yak›n gelecekte yap›lacak olmas›ndan kaynaklanmaktad›r.
Söz konusu "mant›k örgüsünü", afla¤›daki paragraftan anlamak müm-
kündür:
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 117
ALAEDD‹N fiENEL'‹NMATERYAL‹ZM YANILGISI
Tümden inorganik (cans›z) elementlerin sentezi ile canl›l›¤›n yap›tafllar› olanDNA ve RNA sentezleniflini bu kufla¤›n insanlar›n›n görebilme imkan› olabi-lir. Böyle bir baflar›n›n önemi, ... as›l yarat›c›n›n insan oldu¤unun kan›tlanma-s›ndan kaynaklanacakt›r.
Buradaki mant›k tutars›zl›¤› çok ilginçtir: Yaflam›n temeli olan DNA
ve RNA moleküllerinin yak›n bir gelecekte (elbette büyük bilimsel arafl-
t›rmalarla, ola¤anüstü bir emek ve çabayla) sentezlenebilece¤i belirtil-
mekte, sonra da bu Allah'›n varl›¤›na ve yarat›l›fla karfl› bir delil olarak
kullan›lmaktad›r. Oysa bu moleküllerin sentezlenmesi için bu denli bü-
yük bir bilgi ve teknolojik güce ihtiyaç duyuluyor olmas›, yarat›l›fl›n
bafll› bafl›na bir delilidir. Çünkü bu durum göstermektedir ki, yaflam›n
en temel yap›tafllar› dahi, "tesadüfen oluflmak" bir yana, ola¤anüstü bir
ak›l, bilgi ve güçle meydana getirilebilir. Oysa materyalizm, yaflam›n
kökeninde hiçbir ak›l ve bilgi olmad›¤›n›, tüm canl›l›¤›n "hareket halin-
deki madde"nin tesadüfleriyle olufltu¤unu iddia etmektedir.
Yaflam›n kökeni için iki farkl› aç›klama vard›r. Birinci aç›klama tesa-
düfler ve do¤al flartlard›r. (Yani geçerlili¤i
olmayan evrim teorisi) ‹kinci aç›klama
ise, yaflam›n bu flekilde oluflmufl olama-
yaca¤›, sonsuz bir akl›n ürünü olarak
yarat›ld›¤› yönündedir. (Yani ya-
rat›l›fl gerçe¤i) DNA ve
RNA gibi yaflam için zo-
runlu moleküllerin, büyük
bilimsel çal›flmalar, u¤rafl›-
lar, denemeler sonucunda
laboratuvarda sentezlen-
mesi ise, evrimi de¤il yara-
t›l›fl› ispatlar. Çünkü bu ifl-
lem, canl›l›¤›n ortaya ç›kma-
s› için mutlaka mükemmel
bir düzen ve plan gerekti¤i-
ni teyid etmektedir.
Gerçek bu iken, evrimci-
HARUN YAHYA118
lerin, RNA ve DNA sentezlenmesini "yarat›l›fl›n gerekmedi¤i" fleklinde
anlamalar›, anlafl›lmas› güç bir muhakeme bozuklu¤udur.
Evrimcilerin muhakemesindeki bozukluk, üstte belirtti¤imiz sözle-
rin son k›sm›nda daha ileri boyutlara varmaktad›r. Burada RNA ve
DNA sentezlenmesinin, "as›l yarat›c›n›n insan oldu¤unu kan›tlayaca¤›"
ileri sürülmektedir. Acaba burada ne denmeye çal›fl›lmaktad›r? Bundan
3.5 milyar y›l kadar önce, dünya üzerindeki ilk hücrelerin DNA ve RNA
zincirlerini, hücre zarlar›n›, organellerini, enzim sistemlerini "insan" m›
var etmifltir? Ya da insan, kendisinin yeryüzünde ortaya ç›k›fl›ndan çok
daha önceleri yaflam›fl milyonlarca farkl› canl› türünün tasar›mc›s› m›-
d›r?
Elbette bunlar›n hepsi safsatad›r. ‹nsan ne baflka bir canl› türünün ne
de kendisinin yarat›c›s› de¤ildir. ‹nsan› Allah yaratm›flt›r. fiu anda insan-
lar›n "biyoteknoloji" ad› alt›nda yapmaya çal›flt›¤› fley ise, Allah'›n muh-
teflem ve kusursuz yarat›fl›n›n çok cüzi bir k›sm›n› (tek bir RNA veya
DNA zincirini) taklit etmektir.
Materyalistlerin bu denli flafl›rt›c› yarg› bozukluklar› ve safsatalar
sergilemeleri ise, asl›nda sahip olduklar› materyalist dünya görüflünün
ne kadar büyük bir aldan›fl oldu¤unun, insanlar› ne kadar ak›ls›z ve bi-
linçsiz hale getirdi¤inin bir göstergesidir.
Buna benzer yarg› bozukluklar›, Bilim ve Ütopya'n›n ayn› say›s›nda
yer alan baflka makalelerde de görülmektedir. Önceki bölümde söz etti-
¤imiz röportajda, k›s›r döngü mant›klar ile evrimin kan›tland›¤› zanne-
dilmektedir. (bkz. http://www.netcevap.org/butopya0104_1.html). Turgut
Gürer "Yaflam Nedir" bafll›kl› makalesinde, maddenin kendi kendini ör-
gütleyebilece¤i yönündeki materyalist dogmay› tekrarlamaktad›r, an-
cak buna delil sand›¤› kavramlar›n konuyla ilgisi yoktur. (bkz.
http://www.netcevap.org/butopya0104_2.html) Alan Woods ve Ted Grant'in "Madde Kendisinin Bilincine Var›yor"
bafll›kl› makalelerinde ise, insan›n bir madde y›¤›n› oldu¤u yönündeki
materyalist dogma tekrarlanm›fl, maddenin kendi kendine "örgütlendi-
¤i", dahas› "bilinçli hale" geldi¤i yönündeki efsane tekrar edilmifl, ancak
yine bu efsaneye dair bilimsel bir kan›t öne sürülememifltir. Çünkü böy-
le bir kan›t yoktur.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 119
Sonuçta, Bilim ve Ütopya'n›n Nisan 2001 tarihli say›s›ndaki yaz›lar,
materyalistlerin kendi kendilerine telkinde bulunmalar›ndan ve taraf-
tarlar›na moral vermeye çal›flmalar›ndan öteye gidememifltir. Dahas›,
materyalizmin ve Darwinizm'in insanlar› dar kal›plar ve hurafelerle dü-
flünmeye zorlayan ve sonuçta mant›k ve yarg›lar›n› tahrip eden birer al-
datmaca oldu¤unu bir kez daha göstermifltir.
HARUN YAHYA120
Bilimi do¤ru yorumlamak, do¤ru tespitleri yapmakla mümkün-
dür. Bunun için bilimde ön yarg›ya yer olmamal›d›r. Kifli, e¤er
do¤ru bilginin ›fl›¤›nda gerçeklerle karfl›laflmaya haz›rsa, o za-
man de¤iflmeye de haz›r olmal›d›r. O güne dek inand›¤› ideolojiler ya da
felsefeler yanl›fl ç›km›fl ve geçmifle bakt›¤›nda onu rahats›z eder duruma
gelmifl olabilir. Ama önemli olan do¤ruya bir an önce sar›lmak ve yan-
l›flta ›srar etmemektir.
Ancak ülkemizde tüm aç›kl›¤›na ra¤men bilimsel geliflmeler yanl›fl-
tan vazgeçmemekte ›srar eden baz› kesimlerce, kas›tl› olarak yanl›fl yo-
rumlanmaktad›r. Bilim ve Ütopya dergisinin Mart 2001 tarihli say›s›nda
bu yaklafl›m bir kez daha ortaya ç›km›flt›r.
Bilim ve Ütopya'n›n söz konusu say›s›nda, derginin editörü olan En-
der Helvac›o¤lu bilim alan›nda y›k›lm›fl bir teori olan evrim teorisini
kendince ayakta tutmaya çal›flmaktad›r. Yaz›s›nda evrimin "kan›tlanm›fl
kesin bir gerçek" oldu¤unu ileri sürerek, taraftarlar›na moral vermeye
çabalamakta, ancak sözünü etti¤i kan›tlar›n ne oldu¤undan hiç bahse-
dememektedir. Sebep aç›kt›r: Ortada evrimi destekleyen bilimsel bir ka-
n›t yoktur.
Derginin sayfalar›n› kar›flt›r›p "acaba Helvac›o¤lu'nun sözünü etti-
¤i kan›tlar ne olabilir" diye bakt›¤›m›zda, gerçek daha aç›k olarak orta-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 121
"B‹L‹M VE ÜTOPYA" DERG‹S‹ MART2001 SAYISINDA GELENEKSELYANILGILARINA DEVAM ETT‹
ya ç›kmaktad›r. Bilim ve Ütopya, evrim teorisi ad›na, Darwin'in 150 y›l
önce yay›nlanm›fl Türlerin Kökeni kitab›n›n girifl bölümünü al›nt› yap-
maktan ve Darwinizm'e karfl› olan kal›t›m›n kanunlar›n› bulan ve yara-
t›l›fl› savunan bilim adam› Gregor Mendel'i Darwinist gibi göstermeye
çal›flmaktan baflka birfley yapamam›flt›r.
Türlerin Kökeni'nden Bölümler Yay›nlamak,Evrimi Ayakta Tutmaya Yaramaz
Bilim ve Ütopya'n›n söz konusu iki yaz›s›ndan ilki, Darwin'in Türle-
rin Kökeni kitab›n›n girifl bölümünden yap›lm›fl uzunca bir al›nt›d›r.
Oysa söz konusu al›nt› incelendi¤inde, bu metnin içinde bile evrim
teorisinin tutars›zl›klar›na dair kan›tlar oldu¤u görülmektedir. Darwin
metin içinde teorisinin mant›ks›zl›¤›n› kabul eden çeflitli itiraflarda bu-
lunmufltur. Örne¤in a¤açkakanlar›n vücudundaki özel yarat›l›fl›n do¤al
etkenlerle (yani kendi teorisine göre) aç›klanamayaca¤›n› flöyle itiraf et-
mifltir:
Ama örne¤in a¤aç kabuklar›n›n alt›ndaki böcekleri çekip ç›karmak için, öylesi-ne güzel uyarlanm›fl ayaklar›, kuyru¤u ve diliyle bir a¤açkakan›n yap›s›n›yaln›z d›fl koflullara yormak, akla ayk›r›d›r.
Bu ifadeleriyle Charles Darwin'in kendi teorisi hakk›ndaki çeliflkisi
net olarak ortaya ç›kmaktad›r. Gerçekten de birçok özelli¤iyle kompleks
bir uyum sergileyen a¤açkakan›n do¤al koflullar›n etkisiyle, kademe ka-
deme evrimleflemeyece¤i, tüm özellikleriyle eksiksiz olarak ortaya ç›k-
t›¤›, yani yarat›ld›¤› apaç›k bir gerçektir. Darwin de bunu itiraf etmek
zorunda kalm›flt›r.
A¤açkakanla ilgili itiraf›n›n ard›ndan Darwin bir baflka konuyu, ök-
sekotu bitkisini ele almakta, ancak burada da yine ayn› itiraf› yapmak-
tad›r:
Besinini belirli a¤açlardan emerek sa¤layan, belirli kufllarla tafl›nmalar› gere-ken tohumlar› ayr› efleyli ve çiçektozunun birinden öbürüne konmas› için illebelirli böceklerin arac›l›¤›n› gerektiren çiçekleri olan asalak ökseotunun yap›-s›n›, farkl› organik varl›klarla olan iliflkileriyle birlikte, d›fl koflullar›n etkile-riyle ya da al›flkanl›kla veya bitkinin kendi iste¤iyle aç›klamak da, ay-n› ölçüde akla ayk›r›d›r.
HARUN YAHYA122
Görüldü¤ü gibi Darwin, daha kitab›n›n girifl bölümünde, canl›lar›n
hayranl›k uyand›ran yap›lar› ve di¤er canl›larla olan hayati kompleks
iliflkilerini nas›l edindiklerini aç›klayamad›kça teorisinin "akla ayk›r›"
olarak de¤erlendirilmesi gerekti¤ini, mecburi bir kabul olarak belirtmifl-
tir. Kitap boyunca, çevrenin bir türü de¤ifltirdi¤ini iddia etmesine ra¤-
men, daha bu girifl bölümünde a¤açkakan kuflunun kusursuz yap›s›n-
dan bahsetmek zorunda kalm›fl, ayaklar›, kuyru¤u, gagas› ve diliyle
a¤açkakan›n bu yap›s›n› evrimle aç›klaman›n akla ayk›r› oldu¤unu
kabul etmifltir. Darwin'in teorinin içine düfltü¤ü ç›kmaz hakk›nda ver-
di¤i örnekte geçen yap›lar, gerçekten de yaln›zca yarat›l›fl›n delilidir.
‹flin ilginç yan›, Bilim ve Ütopya dergisinin tüm bunlar› "evrime bü-
yük delil" sanarak yay›nlamas›d›r. Bu durum, evrimcilerin sadece teori-
lerinin de¤il, propaganda yöntemlerinin de "akla ayk›r›" oldu¤unu gös-
termektedir.
Gregor Mendel'i "Evrimci" Olarak Göstermek, Çok Aç›k Bir Çarp›tmad›r
Bilim ve Ütopya dergisindeki
yaz›da ikinci büyük yan›l-
g›s› ise, dergide
yer alan "Gregor
Mendel'in Kal›-
t›m Kuram›" bafl-
l›kl› makalede or-
taya ç›kmaktad›r.
Makalenin alt bafll›-
¤›nda flöyle yaz›l›-
d›r: "Gregor Men-
del'in kal›t›m kura-
m›, evrim kuram›na
yeni bir boyut kazan-
d›rmakla kalmam›fl,
günümüzde olumlu
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 123
olumsuz çokça sözü edilen genetik mühendisli¤i denen çal›flmaya da
yol açm›flt›r."
Dikkat edilirse Bilim ve Ütopya, Mendel'i "evrim kuram›na yeni bir
boyut kazand›ran" bilim adam› olarak tarif etmekte, yani Mendel'in bul-
gular›n› Darwinizm lehine bir delil gibi sunmaya çal›flmaktad›r.
Oysa bu, çok büyük bir çarp›tmad›r. Mendel'in bulgular› evrim le-
hinde de¤il, aleyhinde bir delil olmufltur ve zaten Mendel de Darwi-
nizm'e karfl› ç›km›flt›r. "Journal of Heredity"de (Kal›t›m Mecmuas›) ya-
y›nlanan "Mendel's Opposition to Evolution and to Darwin" (Mendel'in
Evrime ve Darwin'e Muhalefeti) bafll›kl› makalede flöyle yaz›l›d›r:
Mendel, Türlerin Kökeni'ne aflinayd› ve Darwin'in teorisine karfl› ç›k›yor-du. Darwin, do¤al seleksiyonla ortak atadan evrimleflme teorisini öne sürerken,Mendel özel yarat›l›fla inan›yordu.61
Evrim teorisi, ortaya at›l›fl›ndan itibaren hep genetik bilimi ile çelifl-
mifltir. Darwin, canl›lar›n çevre flartlar›n›n etkisiyle de¤iflip, di¤er canl›-
lara dönüflebilecekleri teorisini ortaya atarken, di¤er yandan Mendel,
canl›lar›n çevre etkisiyle de¤iflmeyeceklerini deneysel olarak ispatlam›fl,
kal›t›m›n varl›¤›n› göstermifltir. Darwin'in fikirleri deneylere de¤il, ta-
mamen spekülasyona dayanan
bir teori olarak kal›rken, Mendel
uzun ve sab›rl› bir çal›flmayla
kal›t›m kanunlar›n› deney ve
gözlemleriyle bilim tarihine
sunmufltur.
Birbirlerinin ça¤dafl› olma-
lar›na ra¤men, Mendel'in ge-
netik çal›flmalar›n›n bilim
dünyas›nda kabul görmesi ise
Darwin'den 35 y›l sonra
mümkün olmufltur. Mende-
l'in temellerini att›¤› genetik
bilimi, Darwinizm'in varsa-
y›mlar›n› çürütmüfl ve evrim-
HARUN YAHYA124
ciler bunu kabullenmemek için uzun süre direnmifllerdir. Ancak sonun-
da Mendel'in bulgular›n› kabul etmeyi ve kendi teorilerinde buna göre
göstermelik de¤ifliklikler yapmay› tek ç›kar yol olarak görmüfllerdir.
Sonuç
Bilim ve Ütopya dergisinin, girifl yaz›s›nda "evrim kesin olarak is-
patlanm›fl bir gerçek" dedikten sonra, bu konuda "delil" olarak sadece
Darwin'in çeliflki ve itiraf dolu bir yaz›s›n› aktarabilmesi ve yarat›l›fl› sa-
vunan bilim adam› Mendel'i çarp›tarak evrimci gibi göstermeye çal›fl-
mas›, evrim teorisinin asl›nda ne kadar büyük bir aldatmaca oldu¤unu
da göstermektedir. Bilim ve Ütopya ve bu dergiyle ayn› mant›ktaki tüm
di¤er evrimciler, kendi kendilerini ve taraftarlar›n› tatmin etmeye yöne-
lik içi bofl sloganlara yer vermek yerine, önyarg›s›z ve samimi olarak
düflünseler, bu gerçe¤i kolayl›kla göreceklerdir. Anlayacaklard›r ki, bu
dünyaya evrimleflerek de¤il, Allah'›n yaratmas›yla gelmifllerdir ve var-
l›klar›n› sadece Allah'a borçludurlar.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 125
Bilim ve Teknik dergisinin Mart 2001 say›s›nda, NASA'n›n AMES
Araflt›rma Merkezinde bir grup araflt›rmac›n›n "basit hücreler"
meydana getirdikleri fleklinde bir habere yer verilmifltir. NA-
SA'da gerçeklefltirilen araflt›rman›n sonucuna göre, bu yap›lar›n "tüm
canl›larda bulunan zarl› yap›lar›n özelliklerine sahip" olduklar› iddia
edilmifltir. Ancak araflt›rman›n, daha do¤rusu deneyin içeri¤i incelendi-
¤inde, oluflan yap›lar›n canl› hücrenin zar› ile hiçbir flekilde ayn› özellik-
lere sahip olmad›¤› görülmektedir. Deney sonunda ortaya ç›kan mikros-
kopik balonlar›n, benzersiz bir tasar›m ürünü olarak hayranl›k uyand›-
ran hücre zar›yla, fiziki olarak çok farkl› yap›lar oldu¤u hemen fark edil-
mektedir.
Öncelikle, üretilen balonlar tek tabakadan oluflan ya¤ yap›s›ndad›r.
Oysa canl› her hücrenin zar›, ortak bir yarat›l›fl›n ürünü olarak hep çift
katmandan oluflan lipid yap›s›nda olur. ABD Ulusal Bilimler Akade-
misi'nin PDAS adl› yay›n organ›nda yay›nlanan 30 Ocak 2001 tarihli söz
konusu makalenin orijinalinde (Self-assembling amphiphilic molecules:
Synthesis in simulated interstellar/precometary ices) üretilen kimyasal
yap›lar "tek katmandan oluflan sabun köpükleri" olarak tan›mlanm›fl-
lard›r. "Amfifilik" özelliklerinden dolay› bu flekilde tarif edilen deney
ürünlerinin, canl› olduklar›na dair bir iddiada dahi bulunulamam›flt›r.
HARUN YAHYA126
B‹L‹M VE TEKN‹K DERG‹S‹N‹N "HÜCRE ZARI ÜRET‹LD‹"YANILGISI
Çünkü hücrenin canl›l›¤›n› sa¤-
layan fonksiyonlar› ve organel-
leri, hücreyi yak›ndan tan›yan
her biyolo¤un bildi¤i gibi, ola-
¤anüstü derece komplekstir ve
insanlar taraf›ndan üretilmek
bir yana taklit edilmesi bile
henüz mümkün de¤ildir.
Asl›nda bu deney sayesinde
zar›n eflsiz yap›s› bir kez daha
gözler önüne serilmifltir. Hücre
zar›n›n, çift tabakadan oluflan
lipid özelli¤inin, onlarca bilim
adam›n›n bilgisi ve çabas›yla dahi taklit edilemedi¤i ortaya ç›km›flt›r.
Bununla birlikte, bir molekül zincirine "canl›larda bulunan zarl› yap›-lar›n özelliklerine sahip" denebilmesi için, öncelikle hücrenin seçici geçir-
gen fonksiyonlar›n› yerine getiriyor olmas› flartt›r. Ancak laboratuvar
koflullar› alt›nda büyük bir bütçe, insan gücü ve akl› harcanarak elde
edilen sonuç yaln›zca "keseci¤e benzer balon" yap›lard›r.
Evrimciler, Kompleksli¤ini Aç›klayamad›klar› Hücreyi "Basit" Gösterme Çabas›nda
Hücre insano¤lunun karfl›laflt›¤› en kompleks sistemdir. Bugün hüc-
renin içinde enerji üreten santraller, yaflam için zorunlu olan enzim ve
hormonlar› üreten fabrikalar, üretilecek bütün ürünlerle ilgili bilgilerin
kay›tl› bulundu¤u bir bilgi bankas›, bir bölgeden di¤erine hammaddele-
ri ve ürünleri nakleden kompleks tafl›ma sistemleri, boru hatlar›, d›flar›-
dan gelen hammaddeleri ifle yarayacak parçalara ayr›flt›ran geliflmifl la-
boratuvar ve rafineriler oldu¤unu biliyoruz.
W. H. Thorpe, tan›nm›fl bir evrimci olmas›na ra¤men, "canl› hücre-
lerinin en basitinin sahip oldu¤u mekanizma bile, insano¤lunun flim-
diye kadar yapt›¤›, hatta hayal etti¤i bütün makinelerden çok daha
komplekstir" diyerek hücrenin basit olmad›¤›n› itiraf etmek zorunda
kalm›flt›r.62
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 127
Evrimciler, kökenini hiçbir flekilde aç›klayama-
d›klar› bu hücre gerçe¤i karfl›s›nda, bu komp-
leksli¤i gündemden ç›karmak ve hücreyi elden
geldi¤ince "basit" göstermek çabas›ndad›rlar.
Bilim ve Teknik'te yay›nlanan makalede de
ayn› çaba gözlemlenmektedir. Oysa onu basit
görmek ve göstermek isteyenlerin aksine, hüc-
re zar›n›n görevi sadece hücreyi sar›p kuflat-
mak de¤ildir. Benzersiz hayati fonksiyonla-
r›yla hücreye canl› özelli¤i kazand›ran bu zar, sahip oldu¤u üstün yete-
nek, haf›za ve sergiledi¤i ak›l yüzünden hücrenin beyni olarak kabul
edilir. Zar çift tarafl›, hem içe hem d›fla do¤ru dönük ya¤ moleküllerin-
den oluflan uçsuz bucaks›z bir duvara benzer. Bu ya¤ parçac›klar›n›n
aras›nda hücreye girifli ve ç›k›fl› sa¤layan kap›lar ve zar›n d›fl ortam› ta-
n›mas›n› sa¤layan alg›lay›c›lar vard›r. Bu kap›lar ve alg›lay›c›lar protein
moleküllerinden yap›lm›flt›r. Hücre duvar›n›n içinde yer al›rlar ve hüc-
reye yap›lan tüm girifl ve ç›k›fllar› titiz bir biçimde denetlerler.
Görüldü¤ü gibi evrimciler, canl› yap›lar›n tesadüfen olufltu¤unu id-
dia edebilmenin temelinde, canl›l›¤› önce basit gösterme takti¤i gütmek
zorunda kalmaktad›rlar. Oysa canl›l›k bilimin gösterdi¤i veriler ›fl›¤›nda
son derece komplekstir. Yapt›klar› deneyler canl›l›¤›n, de¤il tesadüfen
oluflmas›, bilinçli olarak ve en üstün teknoloji kullan›larak bile taklit edi-
lemeyece¤ini ortaya koymaktad›r. NASA laboratuvarlar›nda yap›lan bu
deney de dahil olmak üzere, bilimsel bulgular, hayat› bir tesadüf ürünü
sayan evrim teorisini yalanlamakta ve yarat›l›fl› do¤rulamaktad›r: Kü-
çük bir hücreden insano¤luna kadar varolan tüm canl›lar›, sonsuz bir
güç, ak›l ve bilgi sahibi olan Yüce Allah yaratm›flt›r.
HARUN YAHYA128
Hücre ve hücre zar› son dere-ce kompleks yap›lard›r. Evrim-ciler ise, kompleksli¤ini aç›k-layamad›klar› bu yap›lar› sonçare olarak "basit" gibi gös-terme yolunu seçmifllerdir.
Son aylarda baz› gazetelerde insan genomu çal›flmalar› hakk›nda
tarafl› ve yanl›fl aktar›mlar yap›lmaktad›r. Genom projesi ile il-
gili bilimsel haberler evrim teorisinin kan›t›ym›fl gibi sunulmak-
ta, bilim ad›na son derece önemli olan bu geliflme çarp›t›lmaktad›r.
Bu kampanyan›n her detay›nda, bilgisizlik, yüzeysellik ve muhake-
me bozuklu¤u ortaya ç›kmaktad›r. Gerçekte genom projesi evrim teorisi-
ne hiçbir flekilde bir destek sa¤lamam›flt›r ve zaten evrim taraftar› bilim
adamlar›nca da böyle bir iddia öne sürülmemektedir. Buna ra¤men ev-
rimci gazeteler genom projesi sonuçlar›n› Darwinizm'in delili gibi yo-
rumlayarak sunmakta, ihtiyaç duyduklar› yerde bilimsel sonuçlar üzeri-
ne eklemeler ve tahrifatlar yapmaktan çekinmemektedirler.
‹flin ilginç taraf›, d›fl bas›nda bu önemli bilimsel geliflme "genetik
hastal›klar›n erken teflhisi ile birlikte, vücudumuzun nas›l çal›flt›¤›n› ö¤-
renmemize fayda sa¤layacak" diye tan›t›l›rken, ülkemizde evrime des-
tek arama çabas›yla birlikte sunulmas›d›r.
Gen Say›s›n›n Az Ç›kmas› ‹nsan›n DNA's›n›"Basit" K›lmaz
Sabah gazetesi 12 ve 13 fiubat 2001 tarihli haberlerde, öncelikle ge-
nom projesi sonuçlar›n› basitlefltirerek, DNA'n›n kompleksli¤i ve mü-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 129
EVR‹MC‹ GAZETELER,‹NSAN GENOMU PROJES‹N‹N SONUÇLARINI ÇARPITIYOR!
kemmelli¤ini kendince örtbas etme çabas›na giriflmifltir. Projenin sonuç-
lar› aras›nda insan DNA's›n›n san›lan›n aksine 100 bin de¤il de 30-40 bin
civar›nda oldu¤u aç›klamas›ndan yola ç›karak, "demek ki genler basit-
mifl" izlenimi verimeye çal›fl›lm›flt›r.
Ancak bu tamamen yanl›fl bir ç›kar›md›r. ‹nsanda 35 bin kadar gen
olmas› insan DNA's›n›n "basit" oldu¤u anlam›na gelmez. 35 bin gen, 3
milyar birimden oluflan DNA'n›n flu an için ifle yarad›¤› tahmin edilen
k›sm›d›r. Yeni araflt›rmalar›n DNA'n›n di¤er k›s›mlar›nda yeni ifllevler
bulaca¤›na kesin gözüyle bak›lmaktad›r. Tan›mlanm›fl gen say›s›n›n
flimdilik bu say›da olmas› ise, DNA'n›n ne ihtiva etti¤i bilgiyi ne de ay-
r›nt›l› mükemmel yap›s›n› basit k›lar. ‹nsandan çok daha az gene sahip
bir virüsün bile tesadüfen oluflmas› mümkün de¤ildir. DNA gibi komp-
leks bir yap›n›n varl›¤› dahi, canl›lar› Allah'›n yaratt›¤›n›n kan›t›d›r.
Zaten Sabah gazetesi de bu konuda kendi içinde çeliflki yaflamakta-
d›r; 13 fiubat 2001 tarihli Sabah gazetesinde "HÜCRE BOEING'DEN
DAHA KARIfiIK" bafll›kl› bir haber yap›lm›fl, hücrenin ne kadar ayr›n-
t›l› bir organizasyonun ürünü oldu¤unu gözler önüne serilmifltir. Bunu
HARUN YAHYA130
Evrimci bas›nda, insan›n gen yap›s›n›n basit oldu¤u yönünde ç›kan haberler,haberleri haz›rlayanlar›n bilgisizli¤inden ve evrimci önyarg›lar›ndan kaynaklan-maktad›r. Gen say›lar›n›n az olmas› genetik yap›y› basitlefltirmedi¤i gibi, büyükk›sm›n›n ifle yaramaz oldu¤u iddias› da son bulgularla yalanlanmaktad›r.
fark eden bir insan›n evrim teorisine inanmas› ise, bir Boeing uça¤›-
n›n tesadüfen olufltu¤una inanmas›ndan daha öte bir saçmal›kt›r. Sa-
bah gazetesinin bu birbirine ters haberlerle içine düfltü¤ü çeliflki, gazete
taraf›ndan yürütülen Darwinizm propagandas›n›n tutars›zl›¤›n› ortaya
koymaktad›r.
Sabah Gazetesinin Yabanc› GazetelerdenYapt›¤› Hatal› Çeviriler
Sabah gazetesi D›fl Haberler servisinin bu tip bilimsel konulara ya-
banc› oldu¤u gibi, ‹ngilizce bilgisi aç›s›ndan da yetersiz oldu¤u hemen
anlafl›lmaktad›r. DNA'n›n ne kadar büyük oldu¤u hakk›nda verilen ra-
kam yanl›fl tercüme edilerek aktar›lm›flt›r. Yaz›da "insan DNA's›nda 3.2
trilyon harf var" denilmektedir. Oysa insan DNA's› 3.2 milyar birimden
oluflmaktad›r. Yani "milyar", "trilyon" diye tercüme edilmifltir. Sabah ga-
zetesinin bilimsel konular› gündeme getirirken biraz olsun gerçeklere
ba¤l› kalmaya özen göstermesi gerekmektedir.
Gen Say›lar›n› Karfl›laflt›rarak "Evrim Delili"Oluflturmaya Çal›flmak, BilgisizliktenKaynaklan›r
Sabah gazetesi, yapt›¤› ha-
berlerde, çeflitli canl› türlerinin
gen say›lar›n› karfl›laflt›rarak
aralar›nda benzerlik kurmaya
çal›flm›flt›r. ‹nsan›n maymun-
dan evrimleflti¤i fikrini empoze
etmek amac›yla da "Maymunlaayn›, fareden 300 tane fazla geni-miz bulunuyor" denmifltir. Oysa
maymunun gen say›s› ile ilgili
henüz bilimsel bir çal›flma bu-
lunmamaktad›r. Yaz›da ayr›ca
fareden 300 tane fazla genimiz
bulundu¤u bilgisi aktar›lmak-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 131
tad›r ki, bu da yanl›fl bir bilgidir. Çünkü genom pro-
jesinde yer alan Celera flirketinin fare genomu hak-
k›ndaki çal›flmas› halen devam etmektedir. Fare
genomu hakk›nda, Celera flirketi yetkilisi Mark
Adams'›n yapt›¤› aç›klamaya göre fare gen say›-
m›na henüz bafllanmam›flt›r. Yani fare gen say›s›
hakk›nda da henüz bilimsel bir veri bulunmamak-
tad›r.
Sabah gazetesine benzer yay›n politikas›yla tan›-
nan Hürriyet gazetesinde ise 13 fiubat 2001 tarihli
köfle yaz›s›nda Hadi Uluengin "insan ile goril
aras›nda 300 gen fark var" diye yazm›flt›r. Bu bil-
gi de herhangi bir bilimsel veriye dayand›r›lma-
m›fl, as›ls›z bir iddiad›r.
Canl› türlerinin gen say›lar›n›n karfl›laflt›r›lmas›,
asl›nda çok saçma, evrimcilere özgü bir mant›ks›z-
l›k örne¤idir. Çünkü DNA, canl›n›n özelliklerinin
flifreler halinde s›raland›¤› bir bilgi deposu, bir
kütüphanedir. DNA'da organizman›n kaç tane
özelli¤inin tarif edildi¤inden yola ç›karak, farkl›
canl› türleri aras›nda bu özelliklerin say›s›n›n karfl›-
laflt›r›lmas› ise çok anlams›zd›r.
Bu mant›ks›zl›¤› bir örnekle aç›klayabiliriz: Bir
geminin 198, bir uça¤›n da 201 say›labilir özelli¤i
olsa, "özelliklerinin say›s› birbirine çok yak›n" di-
ye aralar›nda benzerlik kurulamaz, "uçakla gemi
ayn›" denemez. Ya da iki ayr› kütüphanede farkl›
konular›n anlat›ld›¤› 1000'er kitap olsa, s›rf kitap sa-
y›lar› eflit diye, içerdikleri bilgilere ayn› diyemeyiz.
Ancak Sabah gazetesi, solucan, fare, sinek,
maymun veya insan aras›nda da, (t›pk› uçakla ge-
minin karfl›laflt›r›lmas›nda oldu¤u gibi) genlerin
say›lar›n› karfl›laflt›rarak benzerlik kurmaya çal›fl-
maktad›r. Oysaki say›sal benzerliklerin, söz konu-
HARUN YAHYA132
su canl›lar›n birbirlerinden evrimlefltiklerine delil olamayaca¤› ortadad›r.
Nitetim bu konuda elde edilen bilimsel sonuçlar, evrimcilerin bek-
lentilerinin hep aksine olmufltur. Genom çal›flmas›n› yürüten Celera flir-
ketinin yapt›¤› bir aç›klamada bu noktaya genifl yer verilmektedir. Ed-
ward Winstead "DNA Büyüklü¤ü ve Gen Say›lar› için Sebepler Aç›k
De¤il" bafll›kl› makalesinde flöyle demektedir:
HAYVANLAR ALEM‹NDE GENOM BÜYÜKLÜ⁄ÜYLE EVR‹MSELKONUM ARASINDAKI ‹L‹fiK‹ AÇIK DE⁄‹LD‹R. En büyük DNA'lar-dan biri, çok küçük bir yarat›k olan, Amoeba Dubia'ya aittir. Bu protozoan›ngenomu 670 milyar DNA biriminden oluflmaktad›r. Yani karfl›m›zda en gelifl-mifl canl› türü olarak sunulan insan›n DNA's›ndan 200 kat daha fazlaDNA içeren bir canl› bulunmaktad›r. DNA s›ralamalar› ç›kar›lm›fl olan or-ganizmalar aras›nda, DNA büyüklükleri gen say›lar› ile uyumluluk gösterme-mektedir.63
Bir sonraki sayfada yer alan tabloda, bügüne dek üzerinde çal›fl›lm›fl
organizmalar›n DNA büyüklükleri ile gen say›lar› karfl›laflt›r›lmaktad›r.
Görülece¤i gibi, gen say›lar› ile DNA büyüklükleri aras›nda herhangi
bir ba¤ yoktur. Ne gen say›lar› ne de DNA büyüklükleri, evrimcilerin
öne sürdü¤ü gibi bir "evrim zinciri" göstermemektedir.
Gen Say›lar›n› Evrim DeliliSanma Yan›lg›s›
Bu konuda evrimci yay›n organlar›, çok belirgin bir çarp›tma yönte-
mi kullanmaktad›rlar. ‹nsan›n ve baflka baz› canl›lar›n gen say›s› ve
DNA baz çifti say›s›n› yanyana s›ralamakta, sonra da "bütün bunlar
hayvanlarla akraba oldu¤umuzu gösteriyor" gibi yüzeysel yorumlar
yapmaktad›rlar. Oysa gerçekte genel tabloya bak›ld›¤›nda, gen veya
DNA basama¤› say›lar›n›n, hiçbir evrimsel flemaya uymad›¤›, aksine
bu flemalar› alt üst etti¤i görülmektedir.
‹lginçtir, evrimci gazeteler bunu kendi haberlerinin içinde bile far-
k›nda olmadan ifade etmektedirler. Bunun bir örne¤i, 14 fiubat tarihli
Hürriyet gazetesinde yay›nlanan "Maymunla insan›n gen fark› yüzde 1"
bafll›kl› haberde görülmektedir. Hürriyet'in vermek istedi¤i evrimci me-
saj, haberin içinde geçen flu cümlede özetlenmektedir:
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 133
HARUN YAHYA134
GEN SAYILARI EVR‹MfiEMASINA UYMUYOR
Meyve Sine¤i (Drosophila melanogaster)
‹nsan TÜR DNA BÜYÜKLÜ⁄Ü GEN SAYISI
2.9 milyarbaz çifti
30.000
120 milyonbaz çifti
13.601
F›r›nc› mayas› (Saccharomyces cerevisiae)
12 milyonbaz çifti
6.275
Solucan (Caenorhabditis elegans)
97 milyonbaz çifti
19.000
E. coli
4.1 milyonbaz çifti
4.800
Arabidopsis (Arabidopsis thaliana)
125 milyonbaz çifti
25.000
TEK HÜCREL‹ CANLILARDAN ‹NSANA DO⁄RU G‹TT‹KÇE GEN
SAYISI ARTIYOR. Ancak bir fareyle insan aras›ndaki gen fark› sade-
ce 300. ‹nsan› fareden üstün k›lan iflte bu genler.
Dikkat edilirse, Hürriyet'in de kabul etti¤i gibi, evrim teorisine göre
canl›lar›n kompleksli¤i artt›kça, gen say›s› da artmal›d›r. Halbuki du-
rum hiç de böyle de¤ildir ve Hürriyet, üstteki sat›rlar›n ard›ndan flöyle
yazarak bunu fark›nda olmadan itiraf etmektedir:
Sinektekinin sadece iki kat› gene sahibiz ve MISIRLA GEN SAYILARIMIZ
AYNI. Bundan sonra m›s›r yerken bunu akl›m›zdan ç›karmayal›m.
Bu sat›r› yazan Hürriyet gazetesi, kendi kendini çürütmektedir: M›-
s›rla gen say›m›z ayn› oldu¤una göre, o zaman nas›l olur da "gen say›la-
r›n›n yak›n olmas›, canl›lar aras›nda evrimsel iliflkiyi ispat eder" denebi-
lir!!! O zaman insan›n sözde "en yak›n atas›" m›s›r bitkisi midir?
Bu örnekler, evrim teorisini savunma çabas› içindeki gazetelerin bi-
limsel konulardaki yüzeyselli¤ini bir kez daha göstermektedir.
Hürriyet'teki haberin bafll›¤›na konu olan "insan maymun DNA's›
benzerli¤i" de, yine çarp›t›larak aktar›lan bir konudur. Bu benzerlik as-
l›nda hayalidir, çünkü insan ve maymunun genetik bilgisinin çok az bir
k›sm› karfl›laflt›r›labilmifltir. Benzerlik olsa dahi, bu evrime bir delil olufl-
turmaz, çünkü üstteki örnekte gördü¤ümüz gibi m›s›r bitkisinin gen sa-
y›s› ile insan›nki ayn› ç›kabilmektedir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 135
Maymun ve insan›n geno-mu aras›nda %1 fark ol-du¤u iddias› aldat›c›d›r,çünkü maymun genomuhenüz çözülmemifltir vekarfl›laflt›rmalar s›n›rl› sa-y›da protein üzerinde ya-p›lmaktad›r. Evrimciler ikigenomu benzer göstere-bilmek için sadece iddi-alar›na uygun gelen so-nuçlar› kullanmakta, di-¤erlerini göz ard› etmek-tedirler.
Elbette insan bedeninin di¤er canl›larla moleküler benzerlikleri ola-
cakt›r, çünkü ayn› moleküllerden oluflmakta, ayn› suyu ve atmosferi
kullanmakta, ayn› moleküllerden oluflan besinleri tüketmektedir. Elbet-
te ki metabolizmalar› ve dolay›s›yla genetik yap›lar› birbirlerine benze-
yecektir. Ancak bu, onlar›n ortak bir atadan evrimlefltiklerinin bir delili
de¤ildir.
Asl›nda canl›lardaki bu "ortak malzeme", bir evrimin de¤il "ortak
yarat›l›fl›n", yani canl›lar›n hepsinin ayn› plan üzerine yarat›lm›fl ol-
malar›n›n bir sonucudur.
Kromozom Say›lar› Evrim fiemas›na Karfl›
Evrimciler canl›lar aras›nda genetik iliflkiler kurmaya çal›fl›rken, bu
iliflkileri temelden geçersiz k›lan bilgileri göz ard› etmektedirler. Bunun
bir örne¤i kromozom say›lar›d›r. Kromozomlar, canl› hücresindeki
DNA zincirlerinin "paketlendi¤i" temel birimlerdir. Örne¤in insan
DNA's› 46 krozoma bölünmüfltür. Bu kromozomlar›n her birinde, çok
say›da gen yer al›r. Genler ise DNA zincirinin üzerindeki belli fonksiyo-
nel k›s›mlard›r.
E¤er evrim teorisi do¤ru olsayd›, yani farkl› türler küçük de¤iflim-
lerle kademeli olarak birbirlerine dönüflmüfl olsalard›, canl›lardaki kro-
mozomlar›n da "hiyerarflik" bir yap› sergilemesi gerekirdi. Örne¤in ev-
rimin ilk basamaklar›ndaki canl›lar›n daha az kromozom say›s›na sahip
olmas› ve krozomom say›s›n›n giderek artmas› beklenirdi. Oysa durum
hiç de böyle de¤ildir. Aksine farkl› canl›lar›n kromozom say›lar›, "evrim
flemas›"n› tamamen y›kan bir tablo ortaya koymaktad›r. Meyve sine¤i
gibi oldukça kompleks bir canl›n›n kromozom say›s› 8 iken, evrime gö-
re ondan daha "ilkel" say›lmas› gereken e¤relti otu bitkisinin kromozom
say›s› tam 480'dir! Farkl› canl›lar›n kromozom say›lar› bir liste halinde
incelendi¤inde, ortada hiçbir "evrim flemas›" olmad›¤› aç›kça görülmek-
tedir.
Kromozom say›lar›n›n evrimsel akrabal›k iddias›n› çürüten bir yö-
nü, birbirinin yak›n akrabas› olarak gösterilen canl›lar›n kromozom sa-
y›lar›n›n farkl› olufludur. Örne¤in insan› ve evrimciler taraf›ndan "insa-
n›n en yak›n akrabas›" olarak gösterilen flempanzeyi ele alal›m. Evrim-
HARUN YAHYA136
cilere göre insan ve flempanzenin kökeni, bundan 7-10 milyon y›l önce,
ortak bir atadan ayr›lm›flt›r. Evrim teorisine göre, bu ayr›m›n DNA zin-
ciri üzerindeki küçük de¤iflikliklerin (mutasyonlar›n) uzun zaman için-
de birikmesiyle gerçekleflmifl olmas› gerekir.
‹flte mesele buradad›r: ‹nsan›n 46 kromozomu varken bu rakam
flempanzede 48'dir. Bu iki kromozomluk fark, mutasyonlarla aç›klana-
mayacak dev bir "dizayn fark›"d›r. Evrimcilere göre insanla flempanze-
nin ortak atas›n›n 46 veya 48 kromozoma sahip olmas› beklenmelidir.
E¤er 46 kromozoma sahipse, flempanzelere dönüflme yolunda 2 kromo-
zom kazanm›fl olmal›d›r. E¤er 48 kromozoma sahipse, bu kez de insana
dönüflme yolunda 2 kromozom kaybetmesi gereklidir. Yani öyle mutas-
yonlar olmal›d›r ki, mevcut kromozomlar› koparan, parçalayan ve yeni-
den birlefltiren "dev" etkiler meydana getirmelidir. Genetik yap›y› bu
denli radikal biçimde etkileyen mutasyonlara "makromutasyonlar" ad›
verilir. Makromutasyonlar›n en belirgin özelli¤i ise, canl›lar› "makro"
düzeyde tahrip etmeleridir. Gözlemlenmifl tüm makromutasyonlar, ge-
netik bilgiyi tahrip eden, eksilten etkiler oluflturmufltur. Örne¤in insan-
lar›n mutasyon sonucunda fazladan bir kromozomla do¤malar›n›n so-
nucunda "Down Sendromu" adl› hastal›k ortaya ç›kar. Down Sendro-
mu'na yakalananlar, hem fiziksel hem de zihinsel olarak özürlüdürler.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 137
Yanda "Down Send-rom"lu bir çocu¤unresmi görülmektedir.
Gözlemlenmifl tümmakromutasyon-lar, genetik bilgiyitahrip eden, eksil-ten etkiler olufltur-mufllard›r. Örne¤ininsanlar›n mutas-yon sonucundafazladan bir kro-mozomla do¤ma-lar›n›n sonucunda"Down Sendromu"adl› hastal›k or-taya ç›kar.
HARUN YAHYA138
KROMOZOM SAYILARI EVR‹MfiEMASINI ALT-ÜST ED‹YOR
TÜR KROMOZOM SAYISI
E¤reltiotu Beyaz diflbudak Sazan Tatl› patates Hindi Tavuk Köpek Ördek At ‹nek ‹pekböce¤i Pamuk Amip fiempanzeTütün ‹nsan Yarasa Bu¤day Soya fasulyesi Kedi Deniz y›ld›z› Elma Timsah So¤an Kurba¤a Opossum K›z›la¤açBarbunya M›s›r Marihuana HavuçLahana Balar›s›Bezelye Evsine¤i Domates Meyve sine¤i Penisilyum
Yandaki rakamlar, canl›lar-
daki genetik bilginin en
temel birimleri olan kromo-
zomlar›n ne kadar farkl› bir
da¤›l›ma sahip oldu¤unu
göstermektedir.
E¤er farkl› türler birbir-
lerinden evrimleflmifl
olsalard›, kromozom say›lar›
aras›nda benzerlik olmas›
gerekirdi. Bu durumda, kro-
mozom say›lar›
karfl›laflt›r›ld›¤›nda, ortaya
hangi canl›lar›n
birbirinin atas› oldu¤unu
gösteren "evrim flemas›"
ç›kard›.
Oysa kromozom say›lar›,
böyle bir evrim flemas›n›n
var olmad›¤›n› göstermekte-
dir. Fiziksel olarak benzer
canl›lar, aralar›nda hiçbir
"akrabal›k" iliflkisi
olamayacak kadar farkl› kro-
mozom say›lar›na sahiptir-
ler. Bu da bize bu canl›lar›n
ayr› ayr› yarat›ld›klar›n› bir
kez daha göstermektedir.
48013810090827878786460565250484846444240383634323226222222202020181614121282
Genetikçi Lane Lester ve popülasyon genetikçisi Raymond Bohlin, The
Natural Limits to Biological Change adl› kitaplar›nda makromutasyonlar›n
etkilerini flöyle anlat›rlar:
.... Makromutasyonlar taraf›ndan etkilenen popülasyonlar, gerçekteyaflam mücadelesinde yenik düflen popülasyonlar haline gelmektedir.Makromutasyonlar›n, komplekslik art›fl› sa¤lamas›n›n (genetik bilgiyi gelifltir-
mesinin) ise izi bile yoktur. E¤er yap›sal gen mutasyonlar› (küçük mutasyon-
lar) gerekli de¤iflimleri oluflturmakta yetersiz kal›yorlar ise, düzenleyici genler
üzerindeki mutasyonlar daha da ifle yaramaz hale gelecektir, çünkü adaptasyon
sa¤lamayan ve hatta y›k›c› etkiler oluflturacakt›r.64
Evrimcilerin birbirinin yak›n akrabas› olarak gösterdi¤i canl›lar ara-
s›nda kromozom say›lar› aç›s›ndan çok büyük farklar›n olmas› ise, bu
farklar›n "mutasyon ürünü" olamayacaklar›n› göstermektedir. K›sacas›
genlerin içindeki bilgilerin kompleksli¤i kadar, bu bilgilerin paketlendi-
¤i kromozomlar›n farkl› yarat›l›fl› da, evrim teorisini geçersiz k›lmakta-
d›r.
Kadere ‹tirazlar Büyük BirAnlay›fls›zl›ktan Kaynaklanmaktad›r
Sabah gazetesi 12 fiubat 2001 tarihli say›s›nda çarp›k bir yorum da-
ha yapm›fl ve "kaderimizi çevremizin çizdi¤ini" iddia etmifltir. Bu bafll›k,
kaderi Allah'›n belirledi¤i gerçe¤ine karfl› yap›lan bir itirazd›r. Ama, bu
itiraz "bilimsel" bir k›l›f alt›nda sunulmufltur.
Bu itiraz› dile getirenler, kaderin ne anlama geldi¤ini bilmemekte-
dirler. Kader, Allah'›n geçmifl ve gelecek tüm olaylar› tek bir an olarak
bilmesidir. ‹nsan›n henüz karfl›laflmad›¤› bir olay kendisi aç›s›ndan ya-
flanmam›fl bir olayd›r. Allah ise zaman› ve mekan› yaratand›r, bu neden-
le kendisi zamana ve mekana ba¤l› de¤ildir. Allah için geçmifl, gelecek
ve flu an hepsi birdir ve hepsi olup bitmifltir. Her insan ve her olay için
bu durum geçerlidir. Örne¤in Allah her insan› belli bir ömür ile yarat-
m›flt›r ve her insan›n ölüm an› Allah Kat›nda yer, zaman ve flekil olarak
bellidir.
Dolay›s›yla "çevre faktörü" de, genler de Allah'›n yaratt›¤› kaderin
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 139
bir parças›d›r. Kiflinin çevresi ile etkileflimi de, kaderinde Allah'›n belir-
lemifl oldu¤u olaylar›n art arda gelmesinden ibarettir. Allah'›n bilgisi ve
iradesi d›fl›nda hiçbir olay meydana gelmez. Genom projesi bulgular›-
n›n kader gerçe¤i aleyhinde bir delil oldu¤unu zannetmek ise, ancak
büyük bir bilgisizlik ve yüzeysellikten ibarettir. ‹nsanlar›n genetik yap›-
s›n› kusursuz bir flifreleme sistemiyle yaratan ve daha sonra yaratt›¤› bu
sistemi insanlara çözdüren Allah't›r. Bilim adamlar›n›n insan geniyle il-
gili geliflmeleri bu yüzy›lda bulmalar›n›n nedeni, Allah'›n onlar için
böyle bir kader yaratm›fl olmas›d›r. Bilim adamlar›n›n yüzy›llarca insan
geni üzerine çal›flmalar›, yapt›klar› bu çal›flmalarla bir sonuca ulaflmala-
r› ve hatta bu çal›flmay› "genom projesi" olarak adland›rmalar› da kader-
dedir.
Sonuç
Gerçekte genom projesi, evrim teorisi lehinde hiçbir bulgu ortaya
koymam›flt›r. Aksine, canl›lar aras›nda DNA ve gen yap›lar›na dayan›-
larak bir "evrimsel hayat a¤ac›" oluflturulamayaca¤›n› ortaya koymufl ve
Darwinizm'e büyük bir darbe indirmifltir. Canl›lar›n DNA flifreleri önü-
müzdeki günlerde tam olarak çözülecek ve 19. yüzy›ldan beri insanlara
bir gerçek gibi empoze edilen "hayat a¤ac›"n›n bir hurafe oldu¤u aç›kça
görülecektir.
Darwinist gazeteler ise, bu aç›k gerçe¤i anlayamayarak ve her duy-
duklar› bilimsel bulguyu "yaflas›n Darwin" nidalar›yla karfl›layarak,
kendilerini küçük düflürmektedirler. E¤er biraz daha ak›lc› ve önyarg›-
s›z düflünseler, evrim teorisi efsanesinin çökmekte oldu¤unu onlar da
göreceklerdir.
HARUN YAHYA140
9fiubat 2001 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ‹lhan Selçuk imzal›
"‹nsan ve Hayvan" bafll›kl› bir yaz› yay›nland›. ‹lhan Selçuk yaz›-
s›nda, kirli politikadan, insanlar›n vicdans›zl›klar›ndan söz edi-
yor, ancak insanlar›n vicdans›zl›klar›n›n nedenini, "hayvandan evrim-
lefltikleri"ni iddia eden evrim teorisine dayand›r›yor. Özetle, hayvandan
gelen insan›n teknoloji ve bilimde ilerledikçe tekrar hayvana dönüfltü-
¤ünü belirtiyor.
Bunun derin bir yan›lg› oldu¤unu belirtmek gerekiyor. ‹nsanlarda
veya toplumlarda ahlaki dejenerasyonun, insaniyetsizli¤in, vicdans›zl›-
¤›n artt›¤› bir gerçektir. Ancak bunun nedeni, insan›n hayvandan evrim-
leflmesi de¤ildir. ‹nsan hayvandan evrimleflmifl bir varl›k de¤ildir. Çün-
kü evrim teorisi, 20. yüzy›lda bilimsel olarak geçersizli¤i ispatlanm›fl bir
teoridir.
‹nsan Ruhu Evrimle Aç›klanamaz
‹nsan ruha, bilince, akla, muhakeme, yarg› ve karar verme yetene¤i-
ne sahip bir varl›kt›r. Ve bu varl›¤› Allah, iyi ile kötüyü ay›rt etme du-
yarl›l›¤› ile yaratm›flt›r ki, bu insan›n sahip oldu¤u "vicdan"d›r. Allah bu
gerçe¤i bir ayetinde flöyle bildirir:
Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücurunu (s›-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 141
‹NSANIN HAYVANDANEVR‹MLEfiT‹⁄‹N‹ VE BUYÜZDEN ZAL‹M OLDU⁄UNUZANNETME YANILGISI
n›r tan›maz günah ve kötülü¤ünü) ve ondan sak›nmay› ilham edene
(andolsun). Onu ar›nd›r›p-temizleyen gerçekten felah bulmufltur. Ve
onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette y›k›ma
u¤ram›flt›r. (fiems Suresi, 7-10)
Bir hayvan ise, asla bu özelliklere sahip de¤ildir. Ve Say›n ‹lhan Sel-
çuk'un iddia etti¤i gibi hiçbir maymun hiçbir sözde evrimsel bir geliflme
ile insan›n sahip oldu¤u ak›l, bilinç, konuflma ve düflünme yetene¤ine,
karar verme, irade kullanma gibi özelliklere sahip olamaz. Evrimcilerin
öne sürdükleri mutasyonlar veya do¤al seleksiyon vas›tas›yla maymun-
lar›n düflünen, akleden, senfoniler besteleyen bestekarlara, Versailles Sa-
ray›'n›, Süleymaniye Cami'ni, Topkap› Saray›'n›, Tac Mahal'i infla eden
mimarlara, mikroçipleri, en geliflmifl bilgisayarlar›, teleskoplar›, elektrik
mikroskobunu icat eden, insan›n genetik flifresini çözen bilim adamlar›-
na, en muhteflem tablolar› meydana getiren Leonardo da Vinci'lere, Van
HARUN YAHYA142
Tesadüflerin, maymunlar›, geliflmifl bilgisayarlar icat eden bilim adamlar›-na ya da Süleymaniye Cami, Tac Mahal ve Versailles Saray› gibi sanat ha-rikalar›n› infla eden mimarlara dönüfltüremeyece¤ini, bugün evrimcilerinkendileri dahi itiraf etmektedir.
Gogh'lara, Michalengelo gibi heykeltrafllara, Fatih Sultan Mehmet,
Muhteflem Süleyman, Atatürk gibi büyük liderlere, imparatorlara, Say›n
‹lhan Selçuk gibi yazarlara dönüflemeyece¤ini bugün evrimcilerin ken-
dileri dahi itiraf etmektedirler.
Örne¤in ünlü evrimci Roger Lewin flöyle demektedir:
Fiziksel anlamda, insan›n evrimi hakk›ndaki herhangi bir teorinin, güçlü çene-leri ve iri kesici diflleri olan ve bizden dört kat h›zl› koflan maymun benzeri biratan›n nas›l yavafl yavafl, iki ayakl› bir hayvana dönüfltü¤ünü aç›klamas› gere-kir. Bu güçlere akl›, konuflmay› ve ahlak› ekleyin; bunlar›n hepsi evrim teorisi-ne baflkald›rmaktad›r.65
Sonuç olarak insan her zaman insan olmufltur. Hiçbir zaman hayvan
olarak yaflamam›flt›r. Günümüzde, Say›n Selçuk'un da flikayet etti¤i gi-
bi, insanlar›n açl›ktan ölen insanlara, öldürülen bebeklere karfl› duyars›z
olmalar›, samimiyetten uzak kalmalar›n›n nedeni evrim geçirmifl olma-
lar› de¤ildir. ‹nsanlar hayvandan evrimlefltiklerine inand›r›ld›klar›
için bu flekilde vicdans›zlaflabilmifllerdir. Kendisini ve di¤er insanlar›,
hiç kimseye karfl› sorumlulu¤u olmayan, yapt›¤› kötülüklerin hesab›n›
vermeyece¤ini zanneden, geliflmifl bir hayvan olarak gören insan elbet-
te ki di¤er insanlara merhamet etmez, onlar› öldürmekten çekinmez ve-
ya açl›k ve sefalet içinde olmas›n› umursamaz.
Evrim Düflüncesinin Meflrulaflt›rd›¤› Cinayetler
‹nsanlardaki bu yozlaflmadan daha tehlikeli olan› ise, bu yozlaflma-
y› evrimin do¤al bir sonucu ve insan›n hayvan atalar›ndan kalan genle-
rinin etkisi olarak toplumlara telkin etmeye çal›flan kiflilerd›r. Harvard
Üniversitesi hukukçular›ndan evrim karfl›t› yay›nlar› ile tan›nan Philip E.
Johnson Wedge of the Truth isimli kitab›nda flöyle bir olay aktarmaktad›r:
1996-1997 y›llar›nda gazeteler bebek cinayetleriyle ilgili flok edici iki vakay› bil-diriyordu. Birinde on sekiz yafl›nda iki kolejli afl›k bir otel odas›nda bebeklerinidünyaya getirdiler, onu öldürdüler ve sonra cesedi çöpe att›lar. Di¤erinde iseon sekiz yafl›ndaki genç k›z, okul balosunu b›rakarak banyoda do¤um yapt›, be-be¤i ölü olarak bir çöp kutusuna att› ve dans salonuna geri döndü. ‹ki olay dacinayet suçlamas›yla yarg›ya intikal etti ve geleneksel yorumlar bu olaylar› ah-laki çöküntüye ya da bir tür zihinsel bozuklu¤a ba¤l›yordu.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 143
HARUN YAHYA144
DARWIN‹ZM'‹N OLUfiTURDU⁄Ufi‹DDET KÜLTÜRÜ
Vahfletin veçat›flman›n birdo¤a kanunuoldu¤unu iddiaeden Darwinizmpropagandas›devam etti¤isürece, dünya buvahflet uygula-malar›ndan kurtula-mayacak, "ormankanunu"na göreiflleyecektir.
Massachussetts Enstitüsü Psikoloji kürsüsünde psikoloji profesörü olan Steven
Pinker evrimci psikolojinin önde gelen destekçilerindendir. Onun daha farkl›
bir aç›klamas› vard›: Genetik bir zorunluluk. New York Times adl› gazetede
yazan Pinker, bebe¤i do¤du¤u günde öldürmenin zihinsel bir hastal›k olmad›-
¤›n›, çünkü "tarih boyunca bunun birçok kültürde uyguland›¤›n› ve kabul edil-
di¤ini" iddia etti. Ona göre bebe¤in öldürülmesi evrimsel tarihimiz bo-yunca anneden gelen genlerimize ifllenmiflti. ‹lkel koflullar alt›nda anne-
lerin mevcut yavrular›na yeterli bak›m› sa¤lamak ve yeni do¤an bebeklerini
beslemek aras›nda zor bir tercih yapmalar› gerekmekteydi ve buna göre "e¤er
bebek hasta do¤duysa ve hayatta kalmas› pek muhtemel de¤il ise, o zaman ek-
sikleri ortadan kald›rarak tekrar denemeye devam edebilirler"di... Pinker'a gö-re... ilk bir iki günde beklenmedik bir bebe¤i öldürmek kesinlikle do¤alve do¤ru bir hareket olarak görünmektedir.66
Bu örnekte de görüldü¤ü gibi, evrimci hezeyanlar insanlar› ac›ma-
s›zl›¤a, zalimli¤e, vicdans›zl›¤a yöneltmekte ve üstelik bunu tüm dün-
yada meflru göstermenin yollar›n› aramaktad›r. Ancak ac›mas›zl›¤›n, ev-
rimin do¤al bir sonucu oldu¤unu iddia etmenin ne kadar tehlikeli bo-
yutlara ulaflabilece¤ini düflünmek ve bu konuda tarihten ders almak ge-
rekir. Unutulmamal›d›r ki, 20. yüzy›l›n en ac›mas›z diktatörlerinden Sta-
lin ve Mao da komünistlere, karfl›lar›ndaki insanlar›n hayvan olduklar›
telkinini vererek, onlar› öldürmelerini kolaylaflt›rm›fllard›r. "‹nsanlar›
hayvanlaflt›rma" yöntemi olarak bilinen bu yöntemi sadece komünist li-
derler de¤il, faflist bir diktatör olan Hitler de kullanm›flt›r. Gerek faflist
diktatörlerin gerekse komünist liderlerin bu görüfl ve yöntemleri ise
Darwinizm'den kaynaklanmaktad›r. (Bkz. Harun Yahya, Darwinizm'in ‹n-
sanl›¤a Getirdi¤i Belalar veya http://www.harunyahya.org/EvrimAldatmaca-
si/belalar/belalar1.html)
Sonuç
Sonuç olarak Say›n Selçuk, insanlar›n insanl›¤a yak›flmayacak bir
duyars›zl›k ve umursuzluk içinde olduklar›n› söylemekte hakl›d›r. An-
cak bunun nedenleri konusunda yan›lmaktad›r. Darwinizm geçerli bir
teori gibi insanlara ilkokuldan itibaren telkin edilmeye devam ederse,
gazeteler her gün bu teoriyi savunan çarp›tma haberler yapmay› sürdü-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 145
rürse, insanl›k bu durumdan kurtulamaz.
Ancak, insanlara Allah'›n yaratt›¤› ruh ve ak›l sahibi bir varl›k ol-
duklar› ve dünyada yaflad›klar› her an›n hesab›n› öldükten sonra
Allah'a verecekleri ö¤retilirse, o zaman insan, arad›¤› merhameti, dü-
rüstlü¤ü, sevgiyi, flefkati, dostlu¤u, vefay›, huzuru, bar›fl ve güveni bu-
labilir. Herkes bilmelidir ki, bu özlem duyulan bar›fl ve huzur ortam›n›n
oluflmas›n›n tek yolu, insanlar›n Allah'tan korkmalar› ve Allah'›n tüm
insanlar› karanl›ktan ayd›nl›¤a ç›karmak için gönderdi¤i Kuran'a uyma-
lar›d›r:
Allah bar›fl yurduna ça¤›r›r ve kimi dilerse dosdo¤ru yola yöneltip-
iletir. Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlas› vard›r. Onlar›n yüzle-
rini ne bir karart› sarar, ne bir zillet, iflte onlar cennetin halk›d›rlar;
orada süresiz kalacaklard›r. (Yunus Suresi, 25-26)
HARUN YAHYA146
Radikal gazetesi yazar› Mine G. K›r›kkanat'›n, 12 Mart 2001 tari-
hinde "‹nsanlar ve Hayvanlar" bafll›kl› bir yaz›s› yay›nland›.
Söz kosunu yaz›da Darwinizm savunuluyordu. Ancak, Darwi-
nizm savunulurken öne sürülen deliller çok yüzeysel bir bilgiye dayan›-
yordu. Ve Darwinizm'in ideolojik bir ba¤l›l›kla savunuldu¤u anlafl›l›-
yordu.
Rekapitülasyon Yan›lg›s›
Yaz›da, evrime destek olarak "Rekapitülasyon teorisi"ni gösterilmifl-
tir. Bu flekilde ifade edilmemifl olsa da, öne sürülen iddialar "rekapitü-
lasyon teorisi" olarak bilinmektedir ve yaklafl›k 100 sene önce geçer-
sizli¤i ispat edilmifltir. Geçti¤imiz y›llarda New Scientist, Science, Ame-
rican Scientist gibi ünlü bilim dergilerinde yay›nlanan bilimsel makale-
lerle de, bilim taraf›ndan reddedilen bir teori oldu¤u tekrar vurgulan-
m›flt›r.
Yaz›da yer alan iddiada tavuk, maymun, insan, domuz, bal›k cenin-
lerinin birbirlerine çok benzedi¤i, bu nedenle bu canl›lar›n hepsinin, in-
san›n evrimsel akrabas› oldu¤u ileri sürülmüfltür. Bu farkl› canl›lar›n ce-
ninlerinin resmini görmek yazar› yan›ltm›fl olabilir, ancak gördü¤ü ben-
zerlikler evrimsel bir akrabal›¤a iflaret etmemektedir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 147
RAD‹KAL GAZETES‹ YAZARIM‹NE KIRIKKANAT'IN EVR‹MTEOR‹S‹ HAKKINDAK‹ YANILGILARI
Cenin resimlerine bakarak birbirine benzetilen or-
ganlar, her canl›da tamamen farkl› görevler üstlenmek-
tedir. Örne¤in baz› evrimcilerin insan cenininde gör-
dükleri ve kuyruk sand›klar› uzant›, asl›nda bir kuy-
ruk de¤ildir. Ve sözde "sürüngen atalar›m›zdan" bize
kalm›fl bir parça da de¤ildir. O uzant› insan›n omurga
kemi¤idir ve sadece bacaklardan önce ç›kt›¤› için kuy-
ruk gibi gözükmektedir. Bu flekilde düflünen evrimcile-
rin insan embriyosuna bak›p solungaca benzettikleri
organ ise, insan›n orta kulak kanal›n›n, paratiroidleri-
nin ve timüs bezlerinin bafllang›c›d›r; solungaçla hiçbir
ilgisi yoktur.
Asl›nda canl›lar›n embriyolar›n›n birbirine benzer
olmas›n› evrime delil sanmak da son derece dayanak-
s›z bir düflüncedir. Çünkü söz konusu omurgal› canl›-
lar›n hepsi ayaklara, ellere, gözlere, kulaklara sahiptir.
Cenin hali ise bu organlar›n tam flekillenmedi¤i, yeni
infla edilmeye baflland›¤› bir evredir. Ve her bakan mut-
laka baz› benzerlikler görebilecektir. Ancak bunlar can-
l› türlerinin birbirlerinden evrimlefltiklerini göstermez.
Nitekim bunu evrimciler de kabul etmektedirler ve
"rekapitülasyon" teorisini evrime delil olarak kullan-
mamaktad›rlar. Neo-Darwinizm'in kurucular›ndan
George Gaylord Simpson bunu henüz 1960'larda flöyle
ifade etmifltir:
Bugün canl›lar›n embriyolojik geliflimlerinin geçmifllerini
yans›tmad›¤› art›k biliniyor.67
American Scientist'te yay›nlanan bir makalede ise
flöyle denmektedir:
Biyogenetik yasas› (Rekapitülasyon Teorisi) art›k tamamen
ölmüfltür. 1950'li y›llarda ders kitaplar›ndan ç›kar›ld›. As-
l›nda bilimsel bir tart›flma olarak 20'li y›llarda sonu gel-
miflti. 68
HARUN YAHYA148
New Scientist dergisindeki 16 Ekim 1999 tarihli bir makalede ise flun-
lar yaz›l›d›r:
Haeckel, teorisini "biyogenetik yasa" olarak adland›rd› ve bu düflünce k›sa za-
manda "rekapitülasyon" olarak popülerleflti. Gerçekte ise, Haeckel'in keskin
yasas›n›n yanl›fl oldu¤u yak›n bir zaman sonra gösterildi. Örne¤in erken insan
embriyosunun hiçbir zaman bir bal›k gibi solungaçlar› yoktur ve embriyo hiç-
bir zaman eriflkin bir sürüngene ya da maymuna benzer evrelerden geçmez.69
Yani söz konusu yaz›da, "insan cenini ile maymun cenini birbirinin t›-
pat›p ayn›s›" denirken bilimsel bir aç›klamada bulunulmamakta, sadece
resimlere bakarken yazar›n içinden geçirdi¤i duygu ve istekler dile getiril-
mektedir. Ünlü bilim dergisi Science'›n 5 Eylül 1997 tarihli say›s›nda ya-
y›nlanan bir makalede ise, Londra'daki St. George's Hospital Medical
School'dan evrimci Michael Richardson'›n flu ifadelerine yer verilmifltir:
"... embriyolar›n birbirine çok benzedikleri izlenimi yanl›fl... embriyolar ço¤u
zaman flafl›rt›c› derecede farkl› görünüyorlar... Gerçekte birbirlerine çok yak›n
olan bal›k türlerinin embriyolar›nda bile, görünümleri ve geliflim süreçleri aç›-
s›ndan çok büyük farkl›l›klar bulunuyor."
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 149
Haeckel'in biyogenetikyasas›n›n neden bir aldat-maca oldu¤unu aç›kla-yanlardan biri de NewScientist dergisindeki ya-z›s›yla Ken McNamara'd›r.
"Parmak Benzerli¤i" Yan›lg›s›
Ad› geçen makalede ayr›ca "bilim adamlar› son y›llarda tavuklar›n
orta ayak t›rna¤›yla insanlar›n baflparma¤›n›n, ayn› 'atasal' parma¤›n
evrimleri oldu¤unu kan›tlad›lar" diye yaz›lm›flt›r. Oysa sözü edilen ve
bilimsel literatürde "pentadactyl homolojisi" (beflparmakl›l›k benzerli¤i)
olarak an›lan kavram, bilim adamlar› taraf›ndan "son y›llarda kan›tla-
nan" bir iddia de¤il, 20. yüzy›l›n bafl›ndan beri savunulan, ancak
1980'lerden bu yana geçerlili¤ini yitirmifl bir iddiad›r.
Evrimciler, uzun zaman boyunca, omurgal› kara canl›lar›n›n ço¤un-
da görülen "beflparmakl› el ve ayak yap›s›"n›n, tüm bu canl›lar›n ortak
bir atadan geldiklerinin kan›t› gibi sunmufllard›r. Oysa moleküler biyo-
lojiden gelen deliller, bu evrimci iddiaya darbe indirmifltir. "Beflparmak-
l›l›k benzerli¤i" varsay›m›, bu parmak yap›s›na sahip (pentadactyl) olan
farkl› canl›larda, parmak yap›lar›n›n çok farkl› genler taraf›ndan kontrol
edildi¤i anlafl›ld›¤›nda çökmüfltür. Evrimci biyolog William Fix, beflpar-
makl›l›k hakk›ndaki evrimci tezin çöküflünü flöyle anlat›r:
Evrim konusunda homoloji fikrine s›kça baflvuran eski ders kitaplar›nda, farkl›hayvanlar›n iskeletlerindeki ayaklar›n yap›s› üzerinde özellikle duruluyordu.Dolay›s›yla bir insan›n kolunda, bir kuflun kanatlar›nda ve bir yarasan›n yüz-geçlerinde bulunan pentadactyl (beflparmakl›) yap›, bu canl›lar›n ortak bir ata-dan geldiklerine delil say›l›yordu. E¤er bu de¤iflik yap›lar, mutasyonlar ve do-¤al seleksiyon taraf›ndan zaman zaman modifiye edilmifl ayn› gen-kompleksitaraf›ndan yönetiliyor olsalard›, bu teorinin de bir anlam› olacakt›. Ama ne ya-z›k ki durum böyle de¤ildir. Homolog organlar›n, farkl› türlerde tamamen fark-l› genler taraf›ndan yönetildi¤i art›k bilinmektedir. Ortak bir atadan gelen ben-zer genler üzerine kurulmufl olan homoloji kavram› çökmüfl durumdad›r.70
"Homo Habilis" Yan›lg›s›
Gazetede yer alan yaz›da, "insan neslindeki dönemecin 2.5 milyon
y›l önce Homo habilis taraf›ndan afl›ld›¤›" da öne sürülmektedir. Ancak
burada bilimsel literatür pek yak›ndan takip edilmedi¤inden ve yaz›,
kulaktan dolma bilgilerle haz›rland›¤›ndan olsa gerek, Homo habilis'in
insan nesli ile bir ilgisi olmad›¤›n›n, bu canl› türünün bir tür maymun
oldu¤unun çok önceleri ortaya ç›kt›¤›n›n fark›nda var›lmam›flt›r.
HARUN YAHYA150
Evrimciler Homo habilis'i Homo erectus'a geçiflten önceki bir ara form
olarak tan›mlamaktayd›lar. Ancak Tim White taraf›ndan bulunan ve
OH62 ismi verilen iskelet ve kafatas› fosili, bu türün günümüz may-
munlar›n›nki gibi küçük beyin hacmine, dallara t›rmanmaya yarayan
uzun kollara ve k›sa bacaklara sahip oldu¤unu göstermifltir.
Amerikal› antropolog Holly Smith'in 1994 y›l›nda yapt›¤› detayl›
analizler de yine Homo habilis'in asl›nda "homo" yani insan de¤il, may-
mun oldu¤unu ortaya koymufltur. Smith, Australopithecus, Homo habilis,
Homo erectus ve Homo neandertalensis türlerinin diflleri üzerinde yapt›¤›
analizler hakk›nda flöyle demifltir:
Difllerin geliflimi ve yap›s› kriterine dayanarak yapt›¤›m›z analizler, Australo-
pithecus ve Homo habilis türlerinin Afrika maymunlar›yla ayn› kate-
goride olduklar›n›, ancak Homo erectus ve Neandertal türlerinin günümüz
insanlar›yla ayn› yap›ya sahip oldu¤unu göstermektedir.71
Ayn› y›l Fred Spoor, Bernard Wood ve Frans Zonneveld adl› üç ana-
tomi uzman›, çok farkl› bir yöntemle yine ayn› sonuca ulaflt›lar. Bu yön-
tem, insan ve maymunlar›n iç kulaklar›nda yer alan ve denge sa¤lama-
ya yarayan yar›-çembersel kanallar›n karfl›laflt›rmal› analizine dayan›-
yordu. Spoor, Wood ve Zonneveld'in inceledikleri tüm Australopithecus
ve dahas› Homo habilis örneklerinin iç kulak kanallar› günümüz may-
munlar›nkilerle ayn›yd›. Homo erectus'un iç kulak kanallar› ise, ayn› gü-
nümüz insanlar›ndaki gibiydi.72
Bu bulgu çok önemli iki sonucu göstermektedir:
(1) Homo habilis ad›yla an›lan fosiller, gerçekte "homo" yani insan
s›n›flamalar›na de¤il, Australopithecus (maymun) s›n›flamalar›na dahil-
dir.
(2) Hem Homo habilis hem de Australopithecus türleri, e¤ik yürüyen,
yani maymun iskeletine sahip canl›lard›r. ‹nsanlarla ilgileri yoktur.
K›sacas›, son bilimsel bulgular, "insan›n ilkel atas›" zannedilen Homo
habilis s›n›flamas›na ait canl›lar›n, insanla ilgisiz bir maymun türü oldu-
¤unu (ve "Homo" olarak tan›mlanmas›n›n asl›nda bir hata oldu¤unu),
gerçekte insan›n yeryüzünde herhangi bir evrimsel atas› olmadan, ani-
den ortaya ç›kt›¤›n› göstermektedir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 151
6Ocak 2001 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin 12. sayfa-
s›nda "Cinsellik ve evrim: fiiddete dayal› tacizin sorumlusu yok-
sa evrim mi?" bafll›kl› bir yaz› yay›nland›. Alman Der Spiegel der-
gisinin 16/2000 tarihli say›s›ndaki bir makalenin tercümesi olan yaz›da,
Randy Thornhill ve Craig Palmer adl› iki araflt›rmac›n›n hiçbir bilimsel
gözlem veya delile dayanmayan, tamamen hayal ürünü olan iddialar›-
na yer verilmiflti.
Yaz›da özetle fliddet, cinsel taciz, tecavüz, sald›rganl›k, k›skançl›k gi-
bi özelliklerin insanlara hayvan atalar›ndan miras kald›¤› ve bu davra-
n›fllar›n evrimin do¤al bir sonucu oldu¤u iddia edilmektedir. Örne¤in
tecavüz eden bir erke¤in tek amac›n›n hayvan atalar› gibi genlerini bir
sonraki nesle aktarmak oldu¤u iddia edilmektedir. Bu dürtüyle hareket
eden erkek ve kad›nlar›n tüm davran›fllar›na bu çerçevede makul bir
aç›klama getirilmeye çal›fl›lmaktad›r.
Bu iddia, hiçbir bilimsel delili olmayan bir varsay›md›r ve bilim
dünyas›nda da itibar görmemektedir. Evrimcilerin ço¤u dahi, bu tezi
saçma bulmaktad›r.
Genlerin "Bilinçli" Olduklar› Yan›lg›s›
Cumhuriyet Bilim Teknik'te konu edilen evrimci tez, k›saca, insan›n
HARUN YAHYA152
CUMHUR‹YET B‹L‹M TEKN‹KDERG‹S‹NDEN TEHL‹KEL‹ B‹R EVR‹M PROPAGANDASI
cinsel yönünün "daha fazla üreyerek evrimde avantaj kazanmak" dürtü-
sünden kaynakland›¤›n› öne sürmektedir. Bu iddian›n temelinde ise, in-
san›n genlerden ibaret bir makina oldu¤u, genlerin ise sanki bilinçli
bir varl›k gibiymiflçesine sürekli olarak "evrimleflme ve hayatta kal-
ma" amac›nda oldu¤u fleklindeki evrimci bir bat›l inan›fl yatmaktad›r.
Bu bat›l inan›fl, özellikle ça¤›m›z›n önde gelen ateist evrimcilerinden
Richard Dawkins'in "The Selfish Gene" (Bencil Gen) adl› kitab›yla popü-
ler hale gelmifltir. Dawkins, tüm canl›lar›n asl›nda "bencil, ç›karc› ve sa-
dece kendisini ço¤altarak varl›¤›n› korumaya çal›flan genlerden ibaret
oldu¤unu" ileri sürmüfltür. Cumhuriyet Bilim Teknik'teki "Cinsellik ve
Evrim" bafll›kl› yaz›da sözü edilen "cinsel taciz ve tecavüz, erkeklerin
genlerini üreme yoluyla ço¤altma içgüdüsünden kaynaklan›r" iddias›
da, Dawkins'in iddias›n›n yeni bir uyarlamas›d›r.
Oysa bu iddia son derece ak›l d›fl› bir varsay›ma dayanmaktad›r:
Genlerin bir akl›, bilinci ve hatta "karakteri" oldu¤u varsay›m›na. Bu
varsay›m›n saçmal›¤›n› görmek içinse, genlerin ne oldu¤una bakmak
yeterlidir: Genler, birbirine eklenmifl ve özel bir "katlama ve paketleme"
yöntemi ile s›k›flt›r›lm›fl DNA parçalar›d›r. DNA, bir canl› hakk›ndaki
tüm kal›tsal bilgilerin kodlanm›fl oldu¤u bir flifreleme sistemidir.
DNA, "baz" ad› verilen dört farkl› molekülün bir zincir boyunca birbiri-
ne eklenmesiyle oluflur. Adenin, Timin, Sitozin ve Guanin adl› bu mole-
küllerin s›ralan›fl biçimi, bir tür kod oluflturmakta ve böylece DNA can-
l› hakk›ndaki tüm fiziksel özelliklerin bilgisini saklamaktad›r.
K›sacas›, DNA dört harfli bir alfabeyle yaz›lm›fl bir kitapt›r.
Ve elbette bir kitab›n "bencil" olmas›, "kendisini üreme yoluyla ço-
¤altmay› hedeflemesi" veya baflka bir flekilde bir bilince sahip olmas›
mümkün de¤ildir. DNA, fluursuz ve cans›z atomlardan oluflan bir mo-
lekül zinciridir ve hiçbir molekül ak›l ve bilince sahip de¤ildir. Dolay›-
s›yla Dawkins'in ortaya att›¤› "bencil gen" tezi, bir tür peri masal› gibi,
ak›l ve bilim d›fl› bir masaldan ibarettir. Evrimciler, insan›n ruhunun
varl›¤›n› kabul etmek istemedikleri için, insan› bir madde y›¤›n›ndan
ibaret görmekte, dolay›s›yla bu madde y›¤›n›n›n bir yerine bir flekilde
fluur atfetmeye çal›flmaktad›rlar. Genlere fluur atfedecek kadar tutars›z
bir iddia ileri sürmeleri ise, ne kadar köfleye s›k›flt›klar›n›n bir gösterge-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 153
sidir. Eskiden tahtadan veya tafltan yap›lma putlarda ak›l ve bilinç oldu-
¤unu zanneden putperestlerin yerini, günümüzde moleküllerde, bu
molekülleri oluflturan cans›z atomlarda ak›l ve bilinç oldu¤unu zanne-
den evrimciler alm›flt›r.
Evrimci Çeliflkilerden Örnekler
"Herfley genlerdir; insan, genlerin kendilerini ço¤altmak için kullan-
d›klar› bir araçt›r" fleklindeki dogmatik iddia bir kez do¤ru gibi kabul
edilince, art›k herfleye genlere göre sözde bir aç›klama getirmeye çal›fl›-
lacakt›r. CBT dergisinde sözü edilen evrimcilerin yapt›¤› da budur. Ama
bu iddia, günümüzde psikolojiyle ilgilenen bilim adamlar›n›n çok bü-
yük bölümü taraf›ndan saçma ve tutars›z bulunmaktad›r. Bu gerçe¤i,
CBT dergisinde yay›nlanan makalenin yazarlar› da görmüfl olacaklar ki,
bu gibi evrimci aç›klamalar›n "fanteziyle" yaz›ld›¤›n› onlar da kabul et-
mifllerdir:
... insans› davran›fllarla ilgili baz› aç›klamalar gelmiyor de¤il ama, bunlar ge-nelde pek kan›tlanamamakta. Biraz fanteziyle insan›n her türlü davran›fl›evrime uyum olarak aç›klanmakta... Öyle ki, insan›n kendi çocu¤unu öl-dürmesi bile evrimsel varoluflun bir nedeni olarak gösterilmekte. ‹nsan yo¤unstres alt›ndayken böyle bir giriflimde bulunabilir, deniyor. Ve yine ilkel dürtü-ler karfl›m›za ç›k›yor. Çocuk katliam› k›tl›k dönemiyle ilgili evrimsel an›lara da-yand›r›lan kitapta flöyle yaz›yor: O dönemde çocu¤un açl›ktan ölmesini bekle-mek yerine onu öldürmek daha ak›lc›yd›. Birçok bilim adam›, insan›n tümdavran›fllar›n› evrimsel ay›klanmayla çözmeye çal›flan evrim psikolog-lar›n› ciddiye alm›yor...73
Evrim psikolo¤u denen kiflilerin iddialar›n›n neden ciddiye al›nma-
d›¤›, bu iddialar biraz bile incelendi¤inde zaten anlafl›lmaktad›r. Örne-
¤in CBT'deki yaz›da yer alan afla¤›daki paragrafta, evrim psikologlar›-
n›n dahiyane teorileri flöyle anlat›lm›fl:
Örümcekler, avc› atalar›m›z için her zaman bir tehlikeydi ve içgüdüsel olarakondan kaçmay› ö¤rendiler. Bugünkü Avrupal› bu korkuyu yenmifl durumda,ama yine de beynine kaz›nan yeni ö¤retilere ra¤men ilk ça¤lardan kalma izle-rin etkisiyle hâlâ bu hayvana dokunmaktan kaç›n›r. Yükseklik korkusu da kaya-l›klar›n kenarlar›na yaklaflmaktan çekinen atalar›m›zdan kalma bir dürtü ola-
HARUN YAHYA154
rak de¤erlendirilmekte. Ve bugün tatl› yiyenler bunu atalar›m›z›n karbonhid-rat eksikli¤i çekmifl olmalar›na ba¤layabilirler.
Yukar›daki iddialar›n çok saçma oldu¤u ortadad›r. Bu iddialarda, in-
sanlar›n örümceklerden korkmalar›, "örümcekler avc› atalar›m›z› kor-
kutuyorlard›" fleklinde aç›klanmaktad›r. Oysa örümcekler eski insanlar
için ne kadar tehlikelilerse, ça¤dafl insanlar için de o kadar tehlikelidir-
ler. Eskiden zehirli örümcekler yaflad›¤› gibi, bugün de yaflamaktad›r.
‹kinci iddia da ayn› derece mant›ks›zd›r: Yüksekten düflmek eski insan-
lar için ne kadar tehlikeli ise, ça¤›m›zdaki insanlar için de o kadar tehli-
kelidir. Eski insanlar kayal›klardan düflme tehlikesi ile karfl›laflm›flsa, ça-
¤›m›zdaki insanlar da yüksek yap›lardan düflme tehlikesiyle karfl› karfl›-
yad›r. Üçüncü iddia ise flafl›rt›c› derecede ak›ls›zcad›r: Ça¤dafl insanlar›n
tatl› yemesi, "atalar›m›z›n karbonhidrat eksikli¤i" ile aç›klanmaya çal›-
fl›lmaktad›r. Oysa tatl›, insan vücudunun temel ihtiyaçlar›ndan biri olan
glikozun kayna¤›d›r. Eski insanlar buna ne kadar ihtiyaç duyuyorsa,
günümüzdeki insanlar da o kadar ihtiyaç duymaktad›r.
Dikkat edilirse, evrimcilerin ortaya att›¤› tüm bu iddialar tamamen
hayal ürünüdür. Nitekim Cumhuriyet Bilim Teknik'te yay›nlanan maka-
lede de bunu vurgulayan uzmanlar›n görüfllerine yer verilmifltir. Örne-
¤in evrimcilerin ortaya att›¤› cinsellikle ilgili iddialar›n son derece haya-
li ve yüzeysel oldu¤u, konunun uzman› Hertha Richter Appelt'ten akta-
r›lan sözlerle de kabul edilmifltir:
Seksolog Hertha Richter Appelt olay› "Yazarlar ampirik olarak (bilimselkan›tlar aç›s›ndan) sa¤lam temellere dayand›r›lamayan bir teori gelifl-tiriyorlar" diye de¤erlendirdi. Hertha Richter-Appelt (Hamburg), yazarlar›ngerçekleri yans›tmaktan uzak olduklar›n› ve herfleyi birbirine kar›flt›r-d›klar›n› söylüyor.
Görüldü¤ü gibi, CBT'deki "Cinsellik ve evrim: fiiddete dayal› tacizin
sorumlusu yoksa evrim mi?" isimli yaz›da yay›nlanan evrimci iddialar,
birer hayal ürününden, fanteziden ibarettir. Gerçekte bu iddialar, evrim
teorisini savunanlar›n ne derece körlefltiklerini gösteren önemli birer ka-
n›t durumundad›r.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 155
Evrimci Zihniyetin ‹nsana Bak›fl›
Konunun bir di¤er önemli yönü ise, Cumhuriyet Bilim Teknik der-
gisinde aktar›lan bu evrimci safsatalar›n toplumlara getirece¤i zarard›r.
‹nsanlar› hayvan olarak nitelendiren, bir insan› sadece genlerini tafl›-
makla ve bir sonraki nesle aktarmakla sorumlu bir robot gibi gören Dar-
winist düflünce, 20. yüzy›lda büyük bir art›fl gösteren fliddet olaylar›n›n,
soyk›r›mlar›n, zalimliklerin, ahlaki dejenerasyonun en büyük sorumlu-
su olmufltur. Çünkü tüm zalimliklere, sald›rganl›klara, ahlaks›zl›kl›¤a
sözde bilimsel bir meflruiyet kazand›rm›flt›r. 20. yüzy›l›n en büyük kat-
liamlar›n› gerçeklefltiren Hitler dahi kendisine Darwinizm'i destek ola-
rak göstermifltir. Sözde "üstün ›rk"›n d›fl›ndaki ›rklar›n yaflamalar›na ge-
rek görmeyen, onlar› öldürmeyi hayvanlar› öldürmekle bir tutan Hit-
ler'e zalimlik ve sald›rganl›k konusunda destek veren Darwinizm ol-
mufltur.
‹nsanlar›n genetik olarak sald›rgan, ac›mas›z, rekabetçi, bencil, katil
olabilece¤ini savunan Darwinizm, tüm suçlar› meflru göstermek için
kullan›lm›flt›r. Nitekim ünlü evrimci Stephen Jay Gould bu konuda flöy-
le der:
Suçlulu¤a iliflkin biyolojik kuramlar pek yeni say›lmazd›, ama Cesare Lombro-so (‹talyan bir hekim) bu tart›flmaya yepyeni, evrimsel bir yön verdi. Do¤ufltansuçlular sadece zihinsel dengesi bozuk ya da hasta de¤illerdi; daha önceki birevrimsel aflamaya geri düflmüfl, sözcü¤ün tam anlam›yla soya çekmifllerdi. ‹l-kel ve maymunsu atalar›m›z›n kal›tsal özellikleri genetik repertuar›m›zda koru-nur. Baz› talihsiz bireyler normalden çok fazla atasal özelli¤e sahip olarak do-¤ar. Davran›fllar› geçmiflin baz› yaban›l toplumlar› için uygun olsa bile, bugünbu davran›fllara suç diyoruz. Do¤ufltan suçluya ac›yabiliriz, çünkü kendine ha-kim olamaz.74
Böyle bir zihniyetle yetiflen veya çeflitli yay›n organlar›nda bu tür
ahlaks›zl›klar›n ve ac›mas›zl›klar›n evrimin do¤al bir sonucu oldu¤unu
ve kiflinin bunlardan dolay› suçlanamayaca¤› telkinini alan akl› ve vic-
dan› zay›f insanlar›n neler yapabilecekleri ortadad›r. Bu nedenle Cum-
huriyet Bilim Teknik'de yap›lan evrim propagandas›, saçma ve çeliflkili
oldu¤u kadar, ayn› zamanda da tehlikelidir.
HARUN YAHYA156
Ahlak›n ve Ahlaks›zl›¤›n Gerçek Nedeni
Darwinizm insanlara sadece geliflmifl bir tür hayvan olduklar› yala-
n›n› de¤il, ayn› zamanda tesadüflerin eseri olduklar›n›, yani bir Yarat›-
c›lar›n›n olmad›¤› yalan›n› da telkin eder. Bu telkinleri okullar›ndaki
ders kitaplar›ndan, seyrettikleri filmlerden, okuduklar› kitaplardan alan
insanlar kendilerini bir hayvan gibi sorumsuz zannederler.
Ancak, Darwinizm'i savunanlar›n ve buna inananlar›n hepsi yan›l-
maktad›rlar. Çünkü insan bafl›bofl ve sorumsuz de¤ildir. Onu yaratan,
her an›n› gözleyen, düflüncelerini dahi bilen ve öldükten sonra onu sor-
gulayarak yapt›¤› herfleye karfl›l›¤›n› verecek olan bir Yarat›c›m›z vard›r.
Herfleyin Yarat›c›s› olan Allah insan› hayvanlardan farkl› olarak bir ruh,
ak›l, irade, muhakeme ve yarg› yetene¤i ile yaratm›flt›r. Yani bir insan
içinde her türlü eyleme karfl› bir istek veya dürtü duysa dahi sahip ol-
du¤u bu özelliklerle onu engelleme gücüne de sahip olarak yarat›lm›fl-
t›r. Bir olay karfl›s›nda fliddetle öfkelenen, iradesi zay›f bir insan kendi-
ni ve karfl›s›ndaki insan› hayvan gibi görürse, ona hiç düflünmeden za-
rar verebilir, ac›mas›zca davranabilir. Karfl›s›ndakinin küçük bir çocuk,
savunmas›z bir insan olmas› hiç fark etmez. Ancak, Allah'›n kendisine
verdi¤i ruhu tafl›d›¤›n› bilen, ak›l ve vicdan sahibi insan her türlü du-
rumda öfkesine hakim olur. Muhakemesi, yarg›s›, vicdan› her an aç›k
olur. Allah'a hesap veremeyece¤ini düflündü¤ü en küçük bir harekette
dahi bulunmaz.
Allah bir ayetinde insanlara hem kötülü¤ün hem de kötülüklerden
sak›nman›n ilham edildi¤ini bildirir. (fiems Suresi, 7-10). Dolay›s›yla, ba-
z› insanlar›n ahlaklar›ndaki bozukluklar›n, suç ifllemelerinin ard›ndaki
neden hayali bir evrim süreci de¤ildir. Bunun nedeni, Allah'a iman et-
memeleri, yapt›klar›ndan dolay› Allah'a hesap vermeyeceklerini zan-
netmeleri ve bu nedenle sak›nmamalar›d›r. Bugün bütün dünyada mey-
dana gelen savafllar›n, ›rkç› katliamlar›n, çete kavgalar›n›n, dazlaklar›n,
holiganlar›n ac›mas›z sald›r›lar›n›n, insanlar›n açl›¤a, sefalete terk edil-
melerinin, adaletsizli¤in, merhametsizli¤in ard›ndaki tek neden budur.
‹nsanlar› hayvan olarak görenler, hayvanlar gibi yaflam mücadelesi için-
de olmalar› gerekti¤ini zannedenler, Allah'› ve ahireti unutan ve unuttu-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 157
ranlar hiçbir zalimlikte s›n›r tan›mazlar.
‹flte bu nedenle söz konusu tarzda yaz›lar› yay›nlayanlar neyin pro-
pagandas›n› yapt›klar›n›, baz› insanlar› nas›l bir çizgiye ça¤›rd›klar›n›
bir kez daha ak›l ve vicdan ile düflünmelidirler. Bosna'da S›rplar›n teca-
vüz ve zulmüne u¤ram›fl kad›nlar›n resimlerinin alt›na "Bosna'daki ta-
ciz kurbanlar› fliddet ve cinayet de evrimsel bir hak m›d›r?" diye ya-
z›p hiçbir aç›klama yapmayan Cumhuriyet Bilim Teknik sorumlular›,
bunun ne demek oldu¤unu bir daha düflünmelidirler.
Her insan Allah'›n kendisine üfledi¤i ruhu tafl›r ve kendisini yoktan
var eden Yarat›c›s›na karfl› sorumludur. Allah Kuran'da, kendisini bafl›-
bofl zannedenlere yarat›l›fllar›n› ve ölümden sonra tekrar dirileceklerini
flöyle hat›rlat›r:
‹nsan, 'kendi bafl›na ve sorumsuz' b›rak›laca¤›n› m› san›yor?
Kendisi, ak›t›lan meniden bir damla su de¤il miydi?
Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yaratt› ve bir 'dü-
zen içinde biçim verdi.'
Böylece ondan, erkek ve difli olmak üzere çift k›ld›.
(Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren de¤il midir? (K›yamet
Suresi, 36-40)
Sonuç
Bilimsel bulgular evrimin hiçbir zaman gerçekleflmedi¤ini ispatla-
makta, evrimcilerin fosil sahtekarl›klar›, gerçekleri çarp›tma, demagoji
gibi yöntemleri ise tek tek ortaya ç›kmaktad›r. 21. yüzy›l, evrim teorisi-
nin tamamen y›k›laca¤› bir dönem olacakt›r. Daha önce de belirtildi¤i
gibi, bu aldatmacan›n son bulmas› ile, bir as›r boyunca dünyay› esir
eden, insanlara y›k›m, ac›, ölüm ve zulüm getiren tehlikeli ideolojiler de
son bulacakt›r.
Bu geliflmelerin getirece¤i bir baflka güzellik ise, insanlar›n tüm hu-
rafelerden ar›nm›fl olarak, as›l gerçe¤i görüp kavrayabilecekleri bir orta-
m›n haz›rlan›yor olmas›d›r. Bu, tüm canl›lar› ve tüm evreni üstün bir
güç, sonsuz bir ak›l ve ilim sahibi olan Allah'›n yaratt›¤› gerçe¤idir.
HARUN YAHYA158
Bilim ve Teknik dergisinin fiubat 2001 tarihli say›s›nda kapak ko-
nusu olan "fiiddet" bafll›kl› makalede, evrim teorisinin propa-
gandas›n› yapmak ad›na ciddi bilimsel hatalar yap›lm›flt›r.
Söz konusu makalenin hemen bafl›nda evrim teorisinin en temel al-
datmacalar›ndan birisine baflvurulmufl ve "do¤an›n k›yas›ya bir rekabet
sahnesi oldu¤u" yan›lg›s› okuyuculara telkin edilmeye çal›fl›lm›flt›r. Ma-
kalenin devam›nda da "sald›rganl›¤›n bu rekabet sahnesinde insana ev-
rimsel bir avantaj sa¤lad›¤›" gibi tamamen hayali bir iddia ortaya at›lm›fl
ve bu iddiaya kaynak olarak da bundan 40 sene önce "kufllar› ve bal›k-
lar›" gözlemleyerek birtak›m varsay›mlarda bulunan Alman etolog Kon-
rad Lorenz gösterilmifltir.
Asl›nda do¤an›n sadece bir mücadele sahnesi oldu¤u yan›lg›s›, 40
y›ldan daha eskiye dayanan, evrim teorisinin ilk defa ortaya at›ld›¤› dö-
neme ait bir yan›lg›d›r. Teorinin kurucusu Darwin'in öne sürdü¤ü do¤al
seleksiyon mekanizmas›, bulunduklar› co¤rafi konumun do¤al flartlar›-
na uygun yap›da ve güçlü olan canl›lar›n hayatlar›n› ve nesillerini sür-
dürebildiklerini, uygun yap›da olmayan ve daha güçsüz olanlar›n ise
yok olduklar›n› öngörür. Darwinizm'in benimsedi¤i do¤al seleksiyon
mekanizmas›na göre do¤a, canl›lar›n birbirleriyle "yaflam" için k›yas›ya
mücadele ettikleri, zay›flar›n güçlüler taraf›ndan yok edildi¤i bir yerdir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 159
B‹L‹M VE TEKN‹KDERG‹S‹NDEK‹ SOSYALDARWIN‹ST ‹DD‹ALARA CEVAP
HARUN YAHYA160
Dolay›s›yla bu iddiaya göre her canl› yaflam›n› sürdürebilmek için
güçlü olmak, di¤erlerine her konuda üstün gelmek ve k›yas›ya savafl-
mak zorundad›r. Ayn› iddiaya göre böyle bir ortamda ise fedakarl›k, öz-
veri, iflbirli¤i gibi kavramlara yer yoktur; zira bunlar›n her biri canl›n›n
aleyhine dönebilir. Bu yüzden her canl› olabildi¤ince bencil olmal› ve sa-
dece kendi yiyece¤ini, kendi yuvas›n›, kendi korunmas›n›, kendi güven-
li¤ini düflünmelidir. Bilim ve Teknik dergisinde ele al›nan "sald›rganl›k"
ve "fliddet" unsuru, böyle bir ortamda vazgeçilmez olacakt›r.
Do¤adaki Fedakarl›k Örnekleri Darwinizm'i Yalanlar
Peki gerçekten de do¤a her canl›n›n birbiriyle k›yas›ya mücadele et-
ti¤i, herkesin birbirini yok etmek, saf d›fl› b›rakmak için çaba harcad›¤›,
son derece bencil ve vahfli bireylerden oluflan bir ortam m›d›r?
Bu konuda flimdiye kadar yap›lan gözlemler, evrimcileri –ve dolay›-
s›yla Bilim ve Teknik dergisinde öne sürülen iddiay›- yalanlam›flt›r. Do-
¤a, hiç de evrimcilerin iddia etti¤i gibi sadece savafl›n hakim oldu¤u bir
yer de¤ildir. Aksine do¤a, ço¤u kez ölümü göze alan fedakarl›klar›n,
kendi zarar›na oldu¤u halde sürü için gösterilen özverilerin, bunun kar-
fl›l›¤›nda hiçbir kazanç sa¤lamayan canl›lar›n ve ak›lc› iflbirliklerinin sa-
y›s›z örnekleri ile doludur. Kendisi de bir evrimci olmas›na ra¤men
Prof. Cemal Y›ld›r›m, Evrim Kuram› ve Ba¤nazl›k isimli kitab›nda, Dar-
win ve dönemindeki di¤er evrimcilerin neden do¤an›n sadece bir savafl
yeri oldu¤unu zannettiklerini flöyle aç›klam›flt›r:
19. yüzy›lda bilim adamlar› ço¤unluk çal›flma odalar›nda ya da laboratuvar-da kapal› kald›klar›, do¤ay› do¤rudan tan›ma yoluna gitmedikleri için canl›la-r›n salt savafl›m içinde oldu¤u tezine kolayca kap›lm›flt›r. Huxley gibi seçkinbir bilim adam› bile kendini bu yan›lg›dan kurtaramam›flt›.75
Evrimci Peter Kropotkin ise hayvanlar›n aralar›ndaki dayan›flmay›
konu edindi¤i Mutual Aid: A Factor in Evolution isimli kitab›nda Darwin
ve taraftarlar›n›n içine düfltükleri yan›lg›y› flöyle dile getirmektedir:
Darwin ve onu izleyenler, do¤ay› canl›lar›n sürekli olarak birbirleriyle savafl-t›klar› bir yer olarak tan›mlad›lar. Huxley'e göre hayvanlar alemi gladya-törlerin flovuna benziyordu. Hayvanlar birbirleriyle savaflmakta, en h›zl› veen kurnaz olan› ertesi gün savaflabilmek için hayatta kalmaktayd›. Ancak ilk
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 161
bak›flta, Huxley'in do¤aya bak›fl aç›s›n›n bilimsel olmad›¤› anlafl›lmak-
tad›r…76
Do¤ada gerçekten de bir mücadele, çat›flma vard›r. Ama bunun ya-
n›nda "özveri" de vard›r. Ve bu özveri, Darwinist teoriyi yalanlamakta-
d›r. Nitekim bu konu Bilim ve Teknik dergisinin daha önceki say›lar›n-
da da ele al›nm›fl, evrimcilerin düfltükleri acizlik flöyle ifade edilmifltir:
Sorun, canl›lar›n niye birbirlerine yard›m ettikleridir. Darwin'in teorisi-
ne göre, her canl› kendi varl›¤›n› sürdürmek ve üreyebilmek için bir savafl ver-
mektedir. Baflkalar›na yard›m etmek, o canl›n›n sa¤ kalma olas›l›¤›n›
ba¤l› olarak azaltaca¤›na göre, uzun vadede evrimde bu davran›fl›n
elenmesi gerekirdi. Oysa canl›lar›n özverili olabilecekleri gözlenmifltir.77
Do¤adaki bu gerçekler karfl›s›nda, evrimcilerin "do¤a bir savafl›m
alan›d›r, bencil olan, kendi ç›karlar›n› koruyan üstün gelir" iddias› tama-
men geçersiz kalmaktad›r. Ünlü bir evrimci olan John Maynard Smith
canl›lar›n bu özellikleri üzerine evrimcilere flöyle bir soru yöneltmektedir:
E¤er do¤al seleksiyon, bireyin yaflama ihtimalini ve ço¤almas›n› garanti eden
özelliklerinin seçilimi ise, kendini feda eden davran›fllar› nas›l aç›klaya-
ca¤›z?78
Elbette kendisi de evrimci bir bilim adam› olan John Maynard
Smith'in bu sorusuna evrim teorisi ad›na verilecek bir cevap yoktur.
(Canl›lardaki ola¤anüstü fedakarl›k, özveri ve yard›mlaflman›n do¤adaki örnek-
leri hakk›nda bilgi edinmek isteyenler için bkz. Canl›lardaki Fedakarl›k ve Ak›l-
c› Davran›fllar, Harun Yahya, Vural Yay›nc›l›k)
‹çgüdüler Evrimle Aç›klanamaz
Bilim ve Teknik dergisinde yay›nlanan makalede baflvurulmak iste-
nen bir baflka aldatmaca da, insan davran›fllar› ve hayvan davran›fllar›
aras›nda bir benzerlik kurularak, insan ve hayvan›n ortak bir atadan
geldi¤i ve bu davran›fllar›n da ortak bir atadan kuflaktan kufla¤a aktar›l-
d›¤› için bir benzerlik tafl›d›¤› iddias›d›r. Yaz›da sald›rganl›k da ortak
kökenli bir dürtü, yani içgüdü olarak tan›mlanm›fl, ancak insanlar›n bu-
nu gündelik yaflamda d›fla vurma f›rsat› bulamad›klar›ndan bahsedil-
mifltir.
HARUN YAHYA162
Oysa bu iddia, hiçbir temeli olmayan hayal gücüne dayanan ve ev-
rimcilerin kitle telkini yapmak için baflvurduklar› bir aldatmacad›r. Ön-
celikle belirtmek gerekir ki Bilim ve Teknik dergisinin insanlarda ve
hayvanlarda var oldu¤unu iddia etti¤i "dürtü" ya da "içgüdü" konusu
evrim teorisi aç›s›ndan bafll› bafl›na bir ç›kmaz oluflturmakta ve teorinin
geçersizli¤ini tek bafl›na ortaya koymaktad›r.
"‹çgüdü" kelimesi, evrimci bilim adamlar› taraf›ndan, hayvanlar›n
do¤ufltan sahip olduklar› baz› davran›fllar› tan›mlamak için kullan›l›r.
Ancak hayvanlar›n bu içgüdüleri nas›l edindikleri, içgüdü ile yap›lan
bir davran›fl›n ilk olarak nas›l ortaya ç›kt›¤› ve bu davran›fllar›n nesilden
nesile nas›l aktar›ld›¤› sorusu her zaman cevaps›zd›r.
Evrimci genetikçi Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery
isimli kitab›nda içgüdülerle ilgili bu ç›kmaz› flöyle itiraf etmektedir:
‹çgüdüsel bir davran›fl ilk olarak nas›l ortaya ç›k›yor ve bir türde kal›t›msal ola-
rak nas›l yerlefliyor diye sorsak, bu soruya hiçbir cevap alamay›z.79
Gordon Taylor gibi itirafta bulunamayan baz› evrimciler ise bu soru-
lar› üstü kapal›, gerçekte bir anlam ifade etmeyen cevaplarla geçifltirme-
ye çal›fl›rlar. Asl›nda evrim teorisinin sahibi Charles Darwin de hayvan-
lar›n davran›fllar›n›n ve içgüdülerinin, teorisi için büyük bir tehlike
oluflturdu¤unu fark etmifl ve bunu Türlerin Kökeni isimli kitab›nda aç›k-
ça, hatta birkaç kez itiraf etmiflti:
‹çgüdülerin birço¤u öylesine flafl›rt›c›d›r ki, onlar›n geliflimi okura belki teori-
mi tümüyle y›kmaya yeter güçte görünecektir.80
Bilim ve Teknik dergisinin düfltü¤ü bir baflka yan›lg› da var oldu¤u-
nu iddia etti¤i "dürtü" yani "içgüdülerin" kuflaktan kufla¤a aktar›larak
günümüze tafl›nd›¤› yan›lg›s›d›r. Bu Lamarkist bir mant›kt›r ve bilimsel
aç›dan bir hurafe oldu¤u bundan bir as›r önce ispatlanm›flt›r. Nitekim
evrimci bilim adamlar›n›n kendileri dahi içgüdü ve dürtülerin kuflaktan
kufla¤a evrim yoluyla aktar›lmas›n›n imkans›z oldu¤unu itiraf etmekte-
dirler. Evrimci Gordon R. Taylor, Bilim ve Teknik dergisinde de yer ve-
rilen, davran›fllar›n kal›t›msal olarak sonraki nesillere aktar›labildi¤i id-
dias›n›, "ac›nacak" bir iddia olarak de¤erlendirmektedir:
Biyologlar belirli baz› davran›fl flekillerinin kal›t›m›n›n mümkün oldu¤unu ve
HARUN YAHYA164
asl›nda bunun gerçekten görüldü¤ünü kabul ederler. Dobzhansky flunu iddiaetmektedir: "Tüm beden yap›lar› ve fonksiyonlar, hiçbir istisna olmaks›z›n, çev-resel zincirler s›ras›nda oluflan kal›t›m›n ürünleridir. Bu durum, hiçbir istisnaolmaks›z›n tüm davran›fl flekilleri için de geçerlidir". Bu do¤ru de¤ildir veDobzhansky gibi sayg›n birinin bunu dogmatik olarak savunmas› ac›nacakbir durumdur.81
Makaledeki Sosyal Darwinist ‹ddialar, Makalenin
Kendi ‹çindeki Bilgiler Taraf›ndan Çürütülmektedir
Bilim ve Teknik dergisindeki makalede çok önemli evrimsel bir ba-
k›fl aç›s›na da yer verilmifltir. Alman Etolog Konrad Lorenz'in görüflleri
do¤rultusunda, insan topluluklar› aras›ndaki savafllar›n kökeninin de,
insanlardaki sald›rganl›k e¤ilimine dayand›¤› ve bunun evrim süreci
içinde baflar›ya neden oldu¤u ileri sürülmüfltür. Bu bak›fl aç›s› evrimci
çevrelerin oluflturmak istedikleri toplum modelini de özetlemektedir.
Bu, "Sosyal Darwinizm"e, yani insanlar aras›nda "güçlüler kazan›r, za-
y›flar kaybeder" kural›n›n geçerli olmas› gerekti¤ine inanan ideolojiye
hizmet eden bir iddiad›r.
Oysa makalenin devam›nda verilen bilgiler, zaten bu iddiay› çürü-
tür niteliktedir. Çünkü yaz›n›n devam›nda sald›rganl›k ve fliddet eylem-
lerinin, genellikle birbirlerini tan›yan bireyler içinde gerçekleflti¤i, yani
iki taraf›n ortak bir geçmifllerinin oldu¤u ve ortak bir gelecek paylafl›m›
bekledikleri belirtilmifltir. Bu ise fliddetin içgüdüsel de¤il, kültürle ala-
kal› bir eylem oldu¤unu göstermektedir. Ayr›ca yaz›da uzman Psikolo-
jik Dan›flman Sema Yüce'nin görüfllerine de yer verilmifl ve sald›rganl›-
¤a yol açan k›zg›nl›¤›n nedeninin, insanlar›n olaylara bak›fl aç›lar›ndan
kaynakland›¤›, yani yine kültürel bir nedene dayand›¤› belirtilmifltir.
Ortaya ç›kan gerçek fludur: Sald›rganl›k bir içgüdü de¤il, sosyal ilifl-
ki içerisinde olan insanlar›n birbirlerine bak›fl aç›lar›ndan kaynaklanan
bir davran›fl bozuklu¤udur. Toplumda bireyler aras›nda görülen fliddet
olaylar›, Psikolojik Dan›flman Sema Yüce'nin de belirtti¤i gibi "olaylara
bak›fl aç›s›n›n sorgulanmas›, fliddete yönelten etkenin denetim alt›na
al›nmas›, insan›n kendisini yap›c› ve olumlu bir flekilde ifade etmesiyle"
kontrol alt›na al›nabilir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 165
Bu da bize göstermektedir ki, fliddet ve sald›rganl›k, insanlar›n tabi-
at›ndan gelen kaç›n›lmaz bir eylem de¤il, insanlara verilen çarp›k dün-
ya görüflünün bir sonucudur. Bu çarp›k dünya görüflü ise, "Sosyal Dar-
winizm"in bizzat kendisidir.
Evrimciler, topluma önce Sosyal Darwinist olmay›-yani ac›mas›z, ç›-
karc›, bencil, h›rsl›-olmay› telkin etmekte, sonra da oluflturduklar› bu
çarp›k kültürü "evrimin delili" gibi sunmaya çal›flmaktad›rlar.
Sonuç
Toplumlardaki fliddet örneklerinin, evrim teorisine delil oluflturan
hiçbir yönü yoktur. Aksine, toplumlar incelendi¤inde, baz› kültürlerin
fliddeti yücelttikleri, baz›lar›n›n ise merhamet, hoflgörü ve bar›flç›ll›k
üzerinde durduklar› görülecektir. Yani mesele insan›n kökeniyle ilgili
bir mesele de¤il, dünyaya bak›fl aç›s›yla ilgili bir meseledir. Ahlaki bir
meseledir. Ça¤›m›zdaki insanlar e¤er Darwinizm'e inan›r ve bir hayvan
türü olduklar›n› zannederlerse, elbette fliddete yönelebilirler. Ama e¤er
Allah'›n yaratt›¤›n›, O'na karfl› sorumlu olduklar› ve O'nun r›zas› için
güzel bir ahlak göstermeleri gerekti¤ini bilirlerse, fliddet bir yana, bü-
yük bir merhamet, flefkat, fedakarl›k ve hoflgörü gösterirler. ‹nsanl›¤›
kurtaracak olan çözüm de, bu ahlak›, yani Kuran ahlak›n› kavramak ve
yaflamakt›r.
Allah Kuran'da tüm insanlara sabr›, merhameti, yard›mlaflmay› em-
retmifl, bencilli¤i ise yasaklam›flt›r:
Biz ona 'iki yol-iki amaç' gösterdik. Ancak o, sarp yokufla gö¤üs ger-
medi. Sarp yokuflun ne oldu¤unu sana ö¤reten nedir? Bir boynu çöz-
mek (bir köleye özgürlük vermek)tir; Ya da açl›k gününde doyurmak-
t›r, Yak›n olan bir yetimi, Veya sürünen bir yoksulu. Sonra iman
edenlerden, sabr› birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbir-
lerine tavsiye edenlerden olmak. ‹flte bunlar, sa¤ yan›n adamlar›d›r
(Ashab-› Meymene). Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yan›n adam-
lar›d›r (Ashab-› Mefl'eme). "Kap›lar› kilitlenmifl" bir atefl onlar›n üze-
rinedir. (Beled Suresi, 10-20)
HARUN YAHYA166
29 May›s 2001 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Orhan Bursal›'n›n
"‹nsan›n Evrimi ve Sosyal Dayan›flma" bafll›kl› bir yaz›s› yay›n-
land›. Söz konusu yaz›da büyük bir çeliflki sergileniyor, bir yan-
dan ac›mas›z toplumsal rekabetin bir do¤a kanunu oldu¤unu öne sü-
ren Darwinizm'i savunulurken, bir yandan da ac›mas›z rekabet elefl-
tiriliyordu. ‹lerleyen sayfalarda, söz konusu yaz›da yer alan çeliflkiler
hakk›nda baz› aç›klamalar yap›lm›flt›r.
Canl›lar Aras›ndaki Fedakarl›klar
Evrim Teorisinin En Büyük Ç›kmazlar›ndan Biridir
Say›n Bursal› yaz›s›nda, Peter Kropotkin'in "Evrimin bir faktörü: Kar-
fl›l›kl› yard›mlaflma" isimli kitab›ndan söz etmekte ve bu kitapta yaz›lan-
lar› insan toplumlar›n›n geliflmesi için örnek olarak göstermektedir. An-
cak bu kitap, bafll›¤›ndan da anlafl›laca¤› üzere, evrimciler aç›s›ndan
önemli çeliflkiler sergilemektedir. Anarflizmin önde gelen isimlerinden
evrimci Kropotkin, bu kitab›nda do¤ada gözlemledi¤i fedakarl›k ve da-
yan›flma örneklerini anlatmakta ve yard›mlaflman›n evrimin itici güçle-
rinden biri oldu¤unu öne sürmektedir.
Gerçekte bu iddia, evrim teorisinin özüne ayk›r›d›r. Darwinizm'e
göre do¤ada k›yas›ya bir rekabet ortam› vard›r ve bu ortamda sadece
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 167
CUMHUR‹YET YAZARIORHAN BURSALI'NINDARWIN‹ZM ÇEL‹fiK‹S‹
güçlü olanlar hayatta kalabilirler. Fe-
dakarl›k ve dayan›flmaya yer olma-
yan bu ac›mas›z rekabet ortam› ise
Darwinistlere göre canl›lar› evrim-
lefltiren en önemli güçtür.
Ancak, do¤ada yap›lan gözlem-
ler canl›lar aras›nda sadece ölümüne
bir rekabet olmad›¤›n›, baz› canl›la-
r›n kimi zaman kendi hayatlar›n› da-
hi di¤erleri için feda edebildiklerini,
kimi canl›lar›n insanlarda dahi gö-
rülmeyen bir dayan›flma ve yard›m-
laflma içinde yaflad›klar›n› göster-
mifltir. Bu durumda evrimciler, "ya-
flam mücadelesi", "rekabet alan›" gibi
iddialar›na yeni yorumlar getirmek
zorunda kalm›fllard›r. Bu evrimciler-
den biri de Orhan Bursal›'n›n söz et-
ti¤i Kropotkin'dir. Yapt›¤› gözlemler
sonucunda ayn› türün bireyleri ara-
s›nda mücadeleden çok yard›mlafl-
ma oldu¤unu gören Kropotkin, ev-
rim teorisini reddetmek yerine, bu
yard›mlaflmay› evrimin bir faktörü
olarak aç›klamak zorunda kalm›flt›r.
Ama bunu yaparken, Kropot-
kin'in ve onu izleyen evrimcilerin
göz ard› etti¤i önemli bir nokta var-
d›r: "Yaflam mücadelesi" kavram›,
evrim teorisinin temel mekanizma-
s› olarak gösterilen "do¤al seleksi-
yon"un ç›k›fl noktas›d›r. Çünkü do-
¤al seleksiyon, "avantajl› olan birey-
lerin rekabet yoluyla seçilmesi"
HARUN YAHYA168
mant›¤›na dayan›r. E¤er canl›lar›n daimi bir rekabet içinde olmad›kla-
r›n›, aralar›nda dayan›flma ve yard›mlaflma oldu¤unu kabul ederse-
niz, do¤al seleksiyonun da bir temeli kalmaz. Çünkü yard›mlaflma ve
dayan›flman›n oldu¤u bir popülasyonda "zay›flar" elenmeyecek, güçlü-
ler ve avantajl›lar ise üstünlük kazanmayacaklard›r. Do¤al seleksiyonun
ortadan kalkt›¤› bu durumda, "evrim teorisi"nden de söz edilemez.
Kuflkusuz do¤al seleksiyonun var olmas› da evrim teorisine birfley
kazand›rmamaktad›r. Çünkü do¤al seleksiyon vas›tas›yla canl›lar gelifl-
mez, yeni özellikler kazanmazlar. Ancak Darwinizm'in temelini olufltu-
ran "her canl› bencildir" varsay›m›n›n çürümesi, geriye "do¤al seleksi-
yon" da b›rakmamakta, öne sürülen en temel evrim mekanizmas›n› da-
hi geçersizlefltirmektedir.
Dolay›s›yla, Kropotkin gibi anarflist veya sosyalist evrimcilerin te-
melde siyasi ve felsefi niyetlerle öne sürdükleri "yard›mlaflmaya dayal›
evrim" modelinin hiçbir bilimsel geçerlili¤i yoktur. Nitekim konuya da-
ha teknik ve bilimsel yaklaflanlar-yani Darwinist biyologlar-bunun far-
k›ndad›rlar ve canl›lardaki fedakarl›k ile evrim teorisi aras›nda bir çelifl-
ki oldu¤unu kabul etmektedirler. (Bkz. Bilim ve Teknik dergisindeki
Sosyal Darwinist ‹ddialara Cevap bölümü)
Say›n Bursal›'n›n fiikayet Etti¤i Ac›mas›z Rekabet,
Darwinizm Taraf›ndan Güçlendirilmifltir
Orhan Bursal›, yaz›s›nda flöyle demektedir:
Birbirinin gözünü oyma, hemcinsinin yok olmas›na göz yumma, altta kalan›ncan› ç›ks›n düzeni, sürekli hemcinsinin zarar›na toplumda kendisine ayr›cal›k-l› yer edinme, canl›lar› da toplumlar› da gelifltirmez. Hatta böyle bir düzeni sü-reklilefltiren toplumlar çöküfl ve yok olufl sürecine girmezler mi?
Say›n Bursal› bu tespitinde çok hakl›d›r. Gerçekten de bencilli¤in,
ac›mas›z rekabetin oldu¤u toplumlar yok olmaya veya çökmeye mah-
kumdurlar. Ancak yaz›da göz ard› edilen gerçek fludur: Yak›nd›¤› bu
toplum modeli, kendisinin de savunuculu¤unu yapt›¤› Darwinist
ideolojiden sözde bilimsel bir destek almaktad›r.
Bafltan beri aç›klad›¤›m›z gibi Darwinizm, canl›lar›n geliflimini do-
¤ada var olan "yaflam mücadelesi"ne dayand›r›r. Darwin'e göre, do¤ada
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 169
ac›mas›z bir yaflam mücadelesi, daimi bir
çat›flma vard›r. Güçlüler her zaman güçsüz-
leri alt eder ve geliflme de bu sayede müm-
kün olur. Darwin, Türlerin Kökeni isimli kita-
b›na koydu¤u altbafll›k ile, bu görüflünü
özetlemektedir: "Türlerin Kökeni, Do¤al Se-
leksiyon ve Yaflam Mücadelesinde Kay›r›l-
m›fl Irklar›n Korunmas› Yoluyla".
Darwin'in bu konudaki ilham kayna¤›
ise, ‹ngiliz bir ekonomist olan Thomas Malt-
hus'un An Essay on the Principle of Population
(Nüfus Prensibi Üzerine Bir Deneme) adl›
kitab›d›r. Malthus kendi bafllar›na b›rak›l-
d›klar›nda, insan nüfusunun çok h›zl› artt›-
¤›n› hesaplam›flt›. Nüfuslar› kontrol alt›nda
tutan bafll›ca etkenler ise savafl, k›tl›k ve
hastal›k gibi felaketlerdi. K›sacas› Malthus'a
göre, baz› insanlar›n yaflayabilmeleri için di-
¤erlerinin ölmesi gerekiyordu. Var olma,
"sürekli savafl" anlam›na geliyordu.
Darwin, do¤adaki yaflam mücadelesi
fikrini Malthus'tan ald›¤›n› kendi ifadesiyle
flöyle aç›klar:
Ekim 1838'de, yani sistematik bir flekilde arafl-
t›rmalar›ma bafllad›ktan 15 ay sonra, s›rf me-
rak›mdan Malthus'un nüfusla ilgili çal›flmas›-
n› okumaya bafllad›m. Ve hayvanlarla bitkiler-
de sürekli gözlemledi¤im hayatta kalma müca-
delesini düflündü¤ümde, bir an fark›na vard›m
ki, bu koflullar alt›nda uygun varyasyonlar ko-
runacak ve uygun olmayanlar yok edilecekti.
Bunun sonucunda ise yeni türler ortaya ç›ka-
cakt›. Burada, sonradan üzerinde çal›flabilece-
¤im bir teoriyi sonunda elde etmifltim.84
HARUN YAHYA170
DARWIN‹STLER'‹N HEDEFLED‹KLER‹ORTAM
Darwinizm, do¤adaki canl›lar aras›nda sadece k›yas›ya bir mücadele ve çat›flma ol-du¤unu, güçlünün zay›f› eledi¤ini öne sürer. Bu tezi insan toplumlar›na da uygula-mak isteyen Darwinistler, insan toplumlar›n›n da do¤an›n bir kanunu olarak k›yas›-ya bir mücadele ve savafl hali içinde olmalar› gerekti¤ini savunurlar. ‹flte dünyadabitmek bilmeyen savafllar›n, çat›flmalar›n ve kargaflan›n temelinde yatan en büyüknedenlerden biri söz konusu Darwinist düflüncenin hakimiyetidir. Bu resim, Dar-winistler'in insanlar için hedefledikleri ortam› göstermektedir.
‹flte dikkat edilmesi gereken nokta buradad›r. Evrim teorisi "yaflam
mücadelesi" ve "ç›kar çat›flmas›" kavramlar›na dayand›¤› için, evrim te-
orisini savunanlar bu kavramlar›n insan toplumlar›n›n da temel ahlaki
de¤erleri olmas› gerekti¤ini savunmufllard›r. Darwin'in ça¤dafllar› ve ar-
d›ndan gelen birçok Darwinist, toplumda yaflanan bu k›yas›ya rekabeti
desteklemifllerdir. Örne¤in bu zihniyetin en önde gelenlerinden Tille'ye
göre, "fakirli¤i önlemeye kalk›p "yenik düflmüfl s›n›flar"a yard›m et-
mek, evrimi sa¤layan do¤al seleksiyon yasas›na set çekmek anlam›na
geldi¤i için büyük bir yanl›flt›r."83
Darwin'in prensiplerini sosyal yaflama tan›tan ve Sosyal Darwi-
nizm'in bafll›ca teorisyeni olan Herbert Spencer'a göre ise, e¤er bir in-
san fakirse bu onun hatas›d›r; hiç kimse bu insana yükselmesi için
yard›m etmemelidir. E¤er bir insan zenginse, bunu ahlaks›zl›kla elde
etmifl olsa bile bu, onun becerisidir. Bu nedenle, fakir biri ortadan silinir-
ken zengin biri yaflamaya devam eder. ‹flte bu görüfl, bugün toplumla-
r›n hemen hemen tamam›na hakim olan görüfltür ve Darwinist ahlak›n
bir özeti niteli¤indedir.
Yale Üniversitesi'nde politika ve sosyal bilimler profesörü olan Wil-
liam Graham Sumner ise, Darwinizm'in Amerika'daki sözcüsüdür. Bir
yaz›s›nda insan toplumlar› hakk›ndaki düflüncelerini flu sözleri ile özet-
ler:
Herhangi birini yükseltmek istiyorsak kald›raça ve bir reaksiyon noktas›na ih-
tiyac›m›z var. Toplumda bir insan› yukar› kald›rmak demek, baflkas›n›n
üzerine basmak demektir.84
Ünlü evrimci Theodious Dobzhansky ise, Darwinizm'in temeli olan
"do¤al seleksiyon" düflüncesinin ahlaki yönden dejenere bir toplum
oluflturdu¤unu flöyle kabul eder :
Do¤al seleksiyon egoizmi, zevk düflkünlü¤ünü, cesaret yerine korkakl›¤›, sahte-
karl›¤› ve istismar› tercih eder. Toplum eti¤i ise "do¤al" tav›rlar› yasaklar
ve bunlar›n aksi olan nezaket, cömertlik ve hatta di¤erlerinin, toplu-
mun, milletin ve nihayet tüm insanl›¤›n iyili¤i için kendini feda etmek
gibi özellikleri yüceltir.85
Görüldü¤ü gibi, toplumdaki dejenerasyonun, çöküntünün, bencilli-
HARUN YAHYA172
¤in, açgözlülü¤ün, k›sacas› ac›mas›zl›¤›n kökeninde Darwinizm'in olufl-
turdu¤u sözde bilimsel "dünya görüflü" bulunmaktad›r. Darwinizm'i
körü körüne savunanlar ise, bilerek veya bilmeyerek bu toplumsal çö-
küntüye ve dejenere toplum ahlak›na destek vermektedirler.
Sonuç
Yaz›da sözü edilen toplumsal çöküntünün çözümü, önce Darwinist
düflüncenin geçersizli¤inin insanlara gösterilmesi, Darwinizm'e daya-
nan "yaflam mücadelesi" telkininin ortadan kald›r›lmas›d›r. Allah'a ve
ahiret gününe inanmayan, yapt›¤› ahlaks›zl›klardan, zulümden, bencil-
likten dolay› bir karfl›l›k görmeyece¤ini zanneden, karfl›s›ndaki insanla-
r› bafl›bofl, sorumsuz, geliflmifl hayvanlar olarak gören bir insan›n di¤er-
lerini ezmesi, onlar› "kald›raç" olarak kullanmas›, bencil, sevgisiz, mer-
hametsiz, ac›mas›z, zalim olmas› çok do¤ald›r. Ancak Allah'tan korkan,
Allah'› seven, dolay›s›yla Allah'›n yaratt›¤› varl›klara da sevgi, flefkat ve
merhamet duyan insanlar toplumlardaki bu çöküntüyü durdurabilirler.
Yaz›da de¤inilen toplumlar›n ahlaki çöküntüleri konusundaki tespit
son derece hakl›d›r. Ancak çözümün Darwinizm'de olmad›¤›n›, hatta
Darwinizm'i savunanlar oldu¤u sürece, dünyada milyonlarca insan›n
ac›, sefalet, haks›zl›k ve adaletsizlik içinde yaflamaya devam edece¤i
görmezden gelinmemelidir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 173
15 Nisan 2001 tarihli Akflam gazetesinin Pazar Sürprizi adl› ekinde,
Fatih Öter imzas›yla "Konufluyorum, Öyleyse Var›m" bafll›kl› bir
yaz› yay›nland›. Dört bir taraf› hayali yar› maymun -yar› insan re-
simleriyle süslenmifl olan yaz›da, aç›kça Darwinizm propagandas› yap›-
l›yordu. Baz› Darwinistlerin insan dilinin kökeni hakk›ndaki temelsiz
yorumlar›n› bilimsel bir gerçek gibi aktaran yaz›da, insan›n "zaman tü-
nelinde evrim geçirerek" konuflma yetene¤i kazand›¤› öne sürülüyordu.
Oysa bu haber, sadece hayali yorumlardan, spekülasyonlardan ve
hatta bilimsel anlamda "yalan"lardan olufluyordu.
Dilin Kökeni: Evrimcilerin Büyük Ç›kmaz›
Öncelikle belirtmek gerekir ki, dilin kökeni konusu, Akflam gazete-
sinin ekindeki yaz›da iddia edildi¤inin aksine, evrim teorisi savunucu-
lar› taraf›ndan bir türlü afl›lamayan bir ç›kmazd›r. ‹nsan dilinin özellik-
leri ve dil konusunda yap›lan araflt›rmalar, dilin evrimleflmifl oldu¤una
dair en ufak bir kan›t sunmamaktad›r. Aksine araflt›rmalar, dilin sadece
insanlara özgü oldu¤unu göstermekte ve tarihte en eski insanlarla bir-
likte ortaya ç›kt›¤›na iflaret etmektedir.
Öncelikle insanlar ile hayvanlar aras›ndaki büyük uçuruma de¤ine-
lim. Do¤ada konuflma yetene¤ine sahip tek canl› insand›r. E¤er evrim
HARUN YAHYA174
AKfiAM GAZETES‹NDEK‹EVR‹MC‹ YANILGILAR
teorisinin iddias› do¤ru olsayd›, yani insan geliflmifl bir hayvan olsayd›,
o zaman hayvanlar›n da yetersiz ve ilkel de olsa bir konuflma yetene¤i-
ne sahip olmalar› beklenirdi. Oysa araflt›rmalar bunun tam tersini gös-
termektedir. Evrimcilerin bu konudaki tüm zorlamalar› bofla ç›km›flt›r.
Maymunlar üzerinde y›llarca yap›lan çal›flmalar baflar›s›zl›kla sonuçlan-
m›fl ve insandan baflka hiçbir canl›n›n bu özelli¤e sahip olmad›¤›n› orta-
ya koymufltur. Dünyan›n en ünlü birkaç dilbilimcisinden biri olan No-
am Chomsky "hayvanlara konuflma becerisinin ö¤retilmesi irrasyo-
naldir ve insanlara kollar›n› aç›p kapayarak uçmay› ö¤retmeye ben-
zer" demektedir.86
Hayvanlar›n konuflma yetene¤ine sahip oldu¤u yönündeki iddia ve
sözde "kan›tlar" dilbilim literatüründe "ak›ll› Hans etkisi" olarak adlan-
d›r›l›r.87
Uzun zaman önce Hans isimli bir at›n say› sayabildi¤ine ait bir ola-
y› yans›t›r bu deyim. Söz konusu olay, I. Dünya Savafl›'n›n öncesinde Al-
man ordusunda geçer. Hans isimli at›n e¤iticisi olan Willhelm von Os-
ten, at›n›n say› sayabildi¤ine inanmaktad›r. Von Osten iki rakam söyle-
di¤inde at aya¤› ile iki rakam›n toplam› olan say›ya ulafl›ncaya kadar
yere vurur. At›n asl›nda say›lar› sayamad›¤› anlafl›lana yani 1907 y›l›na
kadar Hans Berlin'in övünç kayna¤› olmufltur. At gerçekte Von Osten'in
yüzünde oluflan ifadedeki anl›k de¤iflikliklerle, aya¤›n› vurmakla, ha-
vuç kazanma aras›nda bir ba¤lant› kurmufltur. Von Osten ise fark›nda
olmadan yüz kaslar›n› Hans do¤ru say›ya ulaflt›¤›nda germektedir.
Thomas Sebeok isimli dilbilimci 1986 y›l›nda düzenledi¤i bir konfe-
ransla, tüm maymun konuflma deneylerinin "ak›ll› Hans" olay› gibi
oldu¤unu göstermifltir.
Di¤er pek çok hayvan sahiplerinin de, besledikleri hayvanlar için
"ola¤anüstü anlay›fll›", "zeki" gibi yak›flt›rmalar yapt›klar› görülür. Ünlü
dilbilimci Steve Pinker bu konuda hayvanlarla uzun süre geçiren kim-
selerin, onlarla iletiflim kurma konusunda fazla iyimser düflündüklerini
belirtmektedir.88
Bu gerçekler, dilin sadece insana özgü oldu¤unu ortaya koymakta-
d›r. Peki insanlar konuflma yetene¤ine nas›l sahip olmufltur? Evrim te-
orisi herfleyi mutasyonlarla aç›klamaya çal›flt›¤› için bu konuda da ayn›
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 175
iddiaya baflvurur: Evrimcilere göre konuflma, insan beynini etkileyen
mutasyonlar›n (genetik de¤iflimlerin) sonucu ortaya ç›km›fl olmal›d›r.
Bu, bir radyoya isabet eden elektrik ak›m›n›n onu televizyona dönüfltür-
dü¤ünü iddia etmek gibidir.
Nitekim Hawaii Üniversitesi'nden evrimci bir dilbilim profesörü
olan Derek Bickerton, dilin tesadüfe ba¤l› mutasyonlarla geliflmifl oldu-
¤u tezinin "inan›lmas› güç" oldu¤unu flöyle kabul eder:
"Yukar›da incelenen gerçekler dilin kademe kademe bir ilk dilden gelifl-
medi¤ini ve bir ara formunun olamayaca¤›n› ortaya koymaktad›r. E¤er
böyle ise tümcebilim (syntax) bir anda ve tek parça olarak ortaya ç›km›fl
olmal›d›r. En muhtemel sebep beynin organizasyonunu etkilemifl olan bir tür
mutasyondur. Mutasyonlar tesadüflere ba¤l› ve yararl› olanlar› çok seyrek ol-
du¤u için birçok mutasyon olabilece¤i sav›na inanmak güçtür.89
Bickerton'un sözlerindeki "tümcebilim (syntax) bir anda ve tek par-
ça olarak ortaya ç›km›fl olmal›d›r" ifadesi de oldukça önemlidir. Bu, in-
sana konuflma yetene¤ini, Allah'›n verdi¤i yönünde bir itiraf›d›r asl›nda.
Allah, ilk insan olan Hz. Adem'e "isimleri", yani konuflman›n ve düflün-
menin temeli olan tüm kavramlar› ö¤retti¤ini Kuran'da flöyle bildirir:
HARUN YAHYA176
"Ve Adem'e isimlerin hepsini ö¤retti..." (Bakara Suresi, 31)
Evrim teorisi ise, konuflma mucizesini aç›klamaktan çok uzakt›r. Bu
konudaki araflt›rmalar› ve yay›nlar› ile tan›nan Martin Novak da, 30
Mart 2000 tarihinde Nature dergisinde yay›nlanan "The Evolution of
Syntactic Communication" (Cümlelerle ‹letiflimin Evrimi) bafll›kl› makale-
sinde "ço¤u filozof, dilbilimci ve biyologlar dilin Darwinist evrimle na-
s›l olufltu¤unu hayal etmekte çok zorlan›r" demektedir.90
‹nsan dilinin son derece kompleks ve mükemmel yap›s›n›n tesadüf-
lere dayal› evrim teorisi ile aç›klanamayaca¤›n›, David Premack "insan
dili evrim teorisi için bir utançt›r" diye özetler.91
Akflam Gazetesinden Engels Yan›lg›lar›
Evrimciler, insan dilinin evrimine dair tek bir kan›t dahi olmad›¤›n›
bilmekte, buna karfl›n hayal güçlerini devreye sokmaktad›rlar. Bilimin
kan›tlara ihtiyac› vard›r, ama hayal gücünün yoktur. Dolay›s›yla her is-
teyen evrimci, istedi¤i bir "evrim tarihi" hayal edip yazabilmektedir.
Akflam gazetesinin ekindeki yaz›y› biraz dikkatli inceledi¤imizde,
bu gerçek hemen ortaya ç›kmaktad›r. Yaz›da, "insan dilinin nas›l evrim-
leflmifl olabilece¤ine" dair birçok "tez" vard›r. Örne¤in birinde flu senar-
yo anlat›lmaktad›r:
Konuflma yetene¤ine "benim s›rt›m› kafl›rsan, ben de senin s›rt›n› kafl›r›m" öz-geci prensibinin ivme verdi¤ini belirten bilim adam› Derek Bickerton, bu yar-d›mlaflman›n avda da baflar›y› getirdi¤ini vurguluyor. Sürek av›nda, av vurul-duktan sonra av›n, sürüyü kovalayan yard›mc›lar ile paylafl›lmamas› halindebu kiflilerin yeni bir ava destek vermeyece¤ini ileri süren Bickerton... "kim nekadar katk›da bulundu, kim ne kadar pay ald›" diye ilk insanlar›n haf›zalar›n›zorlad›klar›n› ve bu sayede beyin hacimlerini gelifltirip sonuçta konuflma yete-ne¤ini kazand›¤›n› ileri sürüyor.
Belki bu sat›rlar› dikkatsizce okuyan baz› insanlar "bilimsel" bir tez-
le karfl›laflt›klar›n› zannetmifl olabilirler. Oysa dikkat ederseniz tüm bu
senaryo sadece hayal ürünüdür ve bilim ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu se-
naryoyu yazan "bilim adam›", tarif etti¤i "avlanan, ama konuflamayan,
haf›za zorlayarak yavafl yavafl konuflan" insanlara dair bir kan›ta sahip
midir? Fosillerde böyle bir iz mi bulmufltur? Veya böyle bir süreç yaflan-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 177
d›¤›na dair bir ma¤ara resmi, hiyeroglif ya da eski bir yaz›ya m› rastla-
m›flt›r? Böyle bir sürecin halen do¤ada yafland›¤›n› m› gözlemlemifltir?
Elbette bunlar›n hiçbiri olmam›flt›r. Senaryonun sahibi sadece hayal
kurmufltur. Ama kurdu¤u bu hayal, Akflam gazetesi taraf›ndan bilimsel
bir gerçek gibi gösterilmektedir.
Asl›nda tüm evrimci ve materyalist literatür bu gibi masallarla do-
ludur. Bu masallar›n en detayl›lar›n› yazanlar›n bafl›nda ise, Karl
Marx'la birlikte komünizmin kurucusu olan Friedrich Engels gelir. En-
gels 1884'de yay›nlanan Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni
adl› kitab›nda, "Tarih Öncesi Uygarl›klar" bafll›¤› alt›nda flöyle yazar:
Birinci afla¤› aflama. - S›cak ve ›l›man ormanlarda, henüz ilkel bar›naklarda, hiç
olmazsa k›smen a¤açlar üzerinde (büyük y›rt›c› hayvanlara karfl› korunabilmifl
HARUN YAHYA178
Komünizmin kuru-cusu Friedrich En-gels taraf›ndanuydurulan "ilkelinsan" masallar›-n›n Akflam gazete-si sayfalar›ndaboy göstermesiciddi bir hatad›r.
olmas›n› yaln›z bu aç›klar) yaflayan insan türünün çocuklu¤u. Kabuklu ya dakabuksuz yemifllerle ve köklerle beslenirlerdi. Bu dönemin bafll›ca sonucu,heceli (a›ticule) bir dilin ortaya ç›k›fl›d›r. Tarihsel dönem boyunca bilinenbütün halklardan hiçbiri, bu ilkel durum içinde yaflam›yorlard›. Binler-ce y›l sürmüfl olmas›na karfl›n, bu durumu dolays›z tan›klarla gösteremiyoruz.AMA, B‹R KEZ ‹NSANIN HAYVANDAN GELD‹⁄‹ KABUL ED‹L‹N-CE, BU GEÇ‹fi DÖNEM‹N‹N KABULÜ DE KAÇINILMAZ OLUR.92
K›sacas› Engels, "ilkel insan" masallar›n›n hiçbir bilimsel dayana¤›
olmad›¤›n›, ancak "bir kez insan›n hayvandan geldi¤i kabul edilince" bu
masallar› da yazmak ve bunlara inanmak gerekti¤ini ifade etmektedir.
Akflam gazetesindeki evrim masallar› da iflte bu türden yan›lg›lard›r.
Dünyan›n dört bir yan›ndaki Darwinist kaynaklarda rastlayabilece-
¤iniz tüm "ilkel insan" masallar›n›n ve sahte çizimlerin hiçbir bilimsel
dayana¤› yoktur.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 179
10 Nisan 2001 tarihli Hürriyet gazetesindeki "‹nsan monogam de-
¤il, seri monogam" bafll›kl› haberde ak›l ve bilim d›fl› Darwinist
tezlere yer verilmifltir. Üroloji Profesörü Atefl Kad›o¤lu ile yap›-
lan röportaj, insan›n cinsel hayat›n› konu edinmifl, ancak evrimci bak›fl
aç›s› ile, insanlar ile hayvanlar›n cinsel hayatlar› aras›nda ba¤ kurmaya
yönelik hayali yorumlardan baflka birfley öne sürememifltir. Röportajda
bilimsel literatürden tamamen uzak bir üslupla ortaya at›lan iddialar,
ciddiyetten de çok uzakt›r.
Röportajda hakim olan fikir incelendi¤inde, karfl›m›za Lamarkç› zih-
niyetin savunulmas›ndan baflka birfley ç›kmamaktad›r. 19. yüzy›lda ya-
flam›fl olan Lamarck'›n iddias›, anne ya da baban›n yaflam› boyunca ka-
zand›¤› birtak›m özellikleri çocuklar›na aktaracaklar› fleklindedir. Ancak
Mendel kal›t›m kanunlar›n› keflfederek, bedenin kal›tsal özelliklerinin
çevre koflullar›ndan etkilenmedi¤ini, kazan›lm›fl özelliklerin nesilden ne-
sile aktar›lmayaca¤›n› ve dolay›s›yla türlerin genetik havuzunun hep sa-
bit kald›¤›n› göstermifltir. Lamarck'›n genetik kanunlar›n›n bilinmedi¤i
bir devirde ortaya att›¤› "canl›lar çevre koflullar›na kendilerini uydurur
ve bu de¤iflimi sonraki nesillere aktar›rlar" fleklindeki hurafe, her yö-
nüyle art›k terk edilmifltir.
HARUN YAHYA180
HÜRR‹YET GAZETES‹N‹NB‹R RÖPORTAJINDAK‹EVR‹MC‹ YANILGILAR
Bebe¤in Kafas›n›n Büyüklü¤ü, Annesininve Babas›n›n Anatomisini De¤ifltirmez
Röportajda yer alan iddialar ak›l süzgecinden geçirildi¤inde tama-
men bilim d›fl› fantazilerden ibaret oldu¤u hemen anlafl›lmaktad›r. Ör-
ne¤in bebe¤in kafas› büyüdükçe, annesinin do¤um kanal›n›n gitgide
daha büyüyece¤ini iddia etmek son derece saçmad›r. Öncelikle bebe¤in
kafas› ne kadar büyük olursa olsun, kalça kemiklerinin çevreledi¤i do-
¤um kanal›ndan kolayca geçmek üzere yarat›lm›flt›r. Bu amaçla kafatas›
kemikleri yetiflkindekinin aksine, birbirleriyle kaynamam›fl durumda-
d›r. Bu yarat›l›fl sayesinde, kafatas›n› oluflturan kemikler birbirinin üze-
rine kayarak kafatas› hacminin en düflük ölçüye ulaflmas›na olanak ta-
n›rlar. Öyle ki, bebek do¤du¤unda, kafatas› uzun do¤um kanal›n›n flek-
line sahiptir.
Bu anatomik özelliklerin zaman içinde de¤iflece¤i fikri ise hiçbir fle-
kilde bilim ile ba¤daflmaz. Çünkü bebeklerin kafas›n›n gitgide daha bü-
yük olmas›na neden olacak bir faktör yoktur. ‹nsano¤lunun tüm bedeni
özellikleri gibi, beyninin de hangi hücrelerden nas›l oluflaca¤›, beyin hüc-
releri aras›ndaki ba¤lant›lar›n nas›l olaca¤›, hangi organ›n beyinde hangi
hücre grubu taraf›ndan kontrol edilece¤i insan›n DNA's›nda flifrelenmifl
olarak sabittir. Nesilden nesile aktar›lan DNA'n›n, milyonlarca sene geç-
se bile, tarif etti¤i özelliklerde bir de¤ifliklik olmaz. Durum böyleyken,
insan›n kafas›n›n "ihtiyaç gere¤i" nesilden nesile büyüdü¤ünü iddia
etmek 100 y›l öncede kalm›fl Lamarkç› hurafeleri tekrarlamaktan bafl-
ka bir anlama gelmez. (Evrim teorisi, DNA'n›n mutasyonlarla etkilenip
de¤iflti¤ini savunmaktad›r, ama mutasyonlar "ihtiyaçlarla" bir ilgisi ol-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 181
Hürriyet gazetesi-nin 10 Nisan 2001tarihli haberi.
mayan, rastlant›sal de¤iflikliklerdir. Dolay›s›yla röportajda yer alan iddi-
alar, günümüzdeki evrim teorisi aç›s›ndan dahi itibar edilmeyecek, La-
markç› hurafelerden ibarettir.)
Organlar ‹htiyaca Göre fiekillenmez,Tasar›mlar› DNA'lar›nda Sabittir
Yaz›da, kad›n cinsel organ›ndaki bir yap› de¤iflikli¤inin erkek cinsel
organ›n› kal›tsal olarak etkileyece¤i iddia edilmifltir ki, bu da bilim d›fl›
bir hurafeden baflka birfley de¤ildir. ‹nsan anatomisinde olmas› gereken
bir de¤iflikli¤in meydana gelebilmesi için onu de¤ifltirecek de¤ifliklik
DNA'da meydana gelmelidir. Ancak bu takdirde nesilden nesile aktar›-
labilir ve kal›c› olabilir. Yaz›da öne sürülen ihtiyaca göre flekillenme id-
dias› ise hiçbir mant›kl› ya da bilimsel yönü olmayan bir iddiad›r. Kad›-
n›n üreme sistemindeki kal›c› bir de¤ifliklik -ki bu de¤iflikli¤e neden ola-
cak bir mekanizma da bulunmaz- karfl› cinsin üreme sistemini asla fle-
killendiremez.
Yaz›da geçen La Peyroni hastal›¤› yafll›l›kta cinsel organda zaman
içinde meydana gelen kal›c› sertliktir. Ancak yaz›da bu hastal›¤›n baz›
hayvanlar›n cinsel organlar›nda bulunan kemik yap› ile bir tutulmas› bi-
limsellikten uzak bir yorumdur. Kemik ile doku sertleflmesi aras›nda
hücresel boyutta çok büyük fark bulunmaktad›r. Esnekli¤in kaybolmas›
ile oluflan sert bir dokuyu, kalsiyum ve astrocyte denen hücrelerin olufl-
turdu¤u kemik dokusu ile ayn› saymak, büyük bir hatad›r. Kald› ki in-
san vücudundaki bir hastal›¤› bir baflka hayvan›n yap›s›na benzeterek
bir benzerli¤i evrimin bir kan›t› olarak öne sürmek, Ortaça¤ hurafeleri-
ni and›ran bir hayalden baflka birfley de¤ildir.
Materyalizim, Toplumun Çekirdek Yap›s›Olan "Aile"ye Karfl›d›r
‹nsanlar› bir hayvan olarak de¤erlendiren materyalist dünya görü-
flü, çekirdek aile yap›s›n› hayvanlarla karfl›laflt›rmakla sonuçlanmakta-
d›r. Yaz›da, ABD'deki yükselen boflanma oran› örnek gösterilerek, goril-
lerin farkl› diflilerle çiftleflmesi ile iliflkilendirilmekte, böylece aile yap›-
HARUN YAHYA182
s›n›n parçalanmas› "do¤al" ve hakl› bir süreç gibi gösterilmeye çal›fl›l-
maktad›r. Oysa Bat› dünyas›ndaki artan boflanma oran›n›n sosyal ve ah-
laki dejenerasyonun bir sonucu oldu¤u çok aç›kt›r.
Aile yap›s›n›n parçalanmas›n› hakl› göstermeye yönelik bu yorum-
lar, insan› bir hayvan türü olarak kabul eden materyalist ve Darwinist
dünya görüflünün telkinleridir. ‹nsan›n hayvan gibi davranmas›n› ve
bafl›bofl bir hayvan gibi s›k s›k efl de¤ifltirmesini, ayn› Friedrich Engels
gibi insan›n "do¤al davran›fllar›na kendini b›rakmas›" diye tan›mlayan
yaz›da, bilim kisvesi alt›nda asl›nda materyalizm propagandas› yap›l-
maktad›r.
Hormonlardaki Kusursuz Düzeni EvrimleAç›klama Yan›lg›s›
Yaz›da yer alan bir baflka ak›ld›fl› iddia ise insan›n yumurtlama (an-
nenin üreme organlar›ndaki yumurta oluflumu) zaman›n› kendi kendi-
ne ayarlam›fl oldu¤u fleklindedir. ‹ddiaya göre, insan ormanl›k aç›k
alanlarda yaflarken ve yaln›zca s›cak mevsimlerde yumurtlarken, ani bir
kararla ma¤aralarda yaflamaya karar vermifltir. Her mevsim s›cac›k olan
ma¤aralarda yaflamaya bafllad›ktan sonra ise, art›k yumurtal›klar›ndan
düzenli olarak her ay yumurta b›rak›lmas›n› sa¤lam›flt›r. Bu imkans›z›
makul göstermek için öne sürülen sebep ise "yavrular›n, s›cak ve yiye-
cek bulunabilen mevsimlerde do¤ma" ihtiyac›d›r.
Evrimcilerin, canl›lar her neye ihtiyaç duysa, bunu tesadüfen mey-
dana getiren sihirli bir "Tabiat Ana"n›n var oldu¤u fleklindeki bat›l inan-
c›, burada bir kez daha ortaya ç›kmaktad›r.
Oysa hiçbir kad›n›n kendi yumurtal›klar›na hakim olmas› mümkün
de¤ildir. Vücutta, yumurtal›klar› d›fl ortama göre düzenleyen bir sistem
de yoktur. Yumurtal›klar, hipofiz bezinden salg›lanan hormonlar›n
kontrolünde her 28 günde bir yumurta b›rak›rlar. Hormon ad› verilen
mesajc› protein molekülleri bu bezde özel bir amaçla üretilmektedirler:
Amaç, kad›n›n yumurtal›klar›n›n çal›flmas›n› kontrol alt›nda tutmakt›r.
Bu benzersiz ve üstün ak›l ürünü düzen, konudan habersiz olan kad›-
n›n kontrolünde olmad›¤› gibi, t›bbi müdahalelerle de¤ifltirilmesi bile
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 183
mümkün olamamaktad›r. ‹laç-
larla yap›lan müdahaleler an-
cak yumurtlaman›n bir süre
düzensizleflmesine neden ol-
maktad›r. Mant›ks›z oldu¤u
kadar bilimsel gerçeklere de ta-
mamen ayk›r› olan bu iddia,
herfleyi evrimle aç›klama çaba-
s›n›n yine sonuçsuz kalmas› ile
sonlanm›flt›r.
‹nsan Vücudu Ak›l Ürünü Bir Tasar›md›r
Yaz›da yer alan anafikir, insano¤lunun yarat›lmad›¤›, kendi kendine
geliflti¤i iddias›ndan ibarettir. Oysa bilimsel gerçekleri ak›lc› flekilde de-
¤erlendiren, Lamarkç› bat›l inanç ve hurafelerden uzak olan bir insan,
yüz trilyon hücrenin bir düzen içinde biraraya getirildi¤i insan bedeni-
nin, kendi kendine ortaya ç›kamayaca¤›n› hemen fark eder. Bir gökde-
lenin usta bir mimar› oldu¤unu kabul eden insan, bir gökdelenden, hat-
ta bir flehirden çok daha kompleks olan vücudunun Yarat›c›s›n› nas›l ka-
bul etmez?
Düflünen ‹nsan Yüce Allah'a ‹man Eder
Bilimi do¤ruya ulaflmada bir araç olarak benimseyen insan, komp-
leks bir organizasyona sahip bir yap›n›n asla kendi kendine oluflamaya-
ca¤›n› anlar. Bir organizman›n kendi kendine oluflamamas›, onun yara-
t›ld›¤› anlam›na gelir. Gerçekten de hangi canl›y› incelersek inceleyelim,
kusursuz bir yarat›l›fl ürünü oldu¤unu görürüz. Elbette bu yarat›l›fl›n
sahibi göklerin ve yerin Rabbi olan Allah't›r.
HARUN YAHYA184
hipotalamus
hipofiz bezi
hipofizden gelenemirler
yumurtal›k
rahim
Yumurtal›klar, hipofiz bezininkontrolünde salg›lanan hor-monlar taraf›ndan kontrol edi-lirler. Hiçbir kad›n›n, d›fl flart-lara göre yumurtal›klar›n›kontrol alt›nda tutma imkan›yoktur.
Gere¤i gibi düflünen bir insan›n yapmas› gereken ise, herfleyi yara-
tan Yüce Allah'› eserleriyle takdir etmek ve kusursuz yarat›fl› karfl›s›nda
O'na flükretmektedir:
fiüphesiz göklerin ve yerin yarat›l›fl›nda, gece ile gündüzün ardarda
geliflinde temiz ak›l sahipleri için gerçekten ayetler vard›r. Onlar,
ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'› zikrederler ve göklerin
ve yerin yarat›l›fl› konusunda düflünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz,
sen bunu bofluna yaratmad›n. Sen pek yücesin, bizi ateflin azab›ndan
koru." (Al-i ‹mran Suresi, 190-191)
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 185
31 Ocak 2001 tarihli Sabah gazetesinde, "Yoksa uzaydan m› gel-
dik?" bafll›kl› bir haber yay›nland›. Haberde, Amerikan Ulusal Bi-
lim Akademisi NASA taraf›ndan düzenlenen bir deneyden söz
ediliyordu. Sabah'›n iddias›na göre, NASA görevlileri "hücrelerin yerçe-
kimi olmayan bir ortamda, uzay koflullar›nda da oluflup ço¤alabildi¤ini
kan›tlam›fllar"d› ve bu da hayat›n uzaydan gelmifl olabilece¤inin iflare-
tiydi.
K›sacas› Sabah gazetesi, hayat›n uzayda tesadüfen olufltu¤u ve dün-
yaya geldi¤i fleklinde özetlenebilecek evrimci bir tezi, "ispatland›¤›" id-
dias›yla okurlar›na sunuyordu.
Oysa gerçekler çok daha farkl›d›r. Sabah gazetesininin haberine ve
haberin kayna¤› olan NASA yay›n›na bakt›¤›m›zda, iki önemli nokta
göze çarpmaktad›r:
1) Söz konusu gazete, evrim teorisini destekleme amac›yla, yabanc›
bir evrimci kaynakta yer alan bir iddiay› abartarak aktarm›flt›r. Haberde
"hücrelerin yerçekimi olmayan ortamda, uzay koflullar›nda da oluflup
ço¤alabildi¤i kan›tland›" denmektedir ki, bu tamamen gerçek d›fl›d›r.
Sabah'›n kaynak ald›¤› NASA haberinde ise böyle bir iddia kesinlikle
yoktur.
2) Haberin kayna¤› olan NASA yay›n›nda, evrimci bilim adamlar›,
HARUN YAHYA186
SABAH GAZETES‹N‹N "YOKSAUZAYDAN MI GELD‹K?" YANILGISI
elde ettikleri bir bulguyu çarp›tarak, "uzayda canl› hücrelerin rastlant›-
sal olarak oluflabilmesi mümkündür" fleklinde bir sonuca varm›fllard›r.
Ancak bu iddia da tamamen yanl›flt›r.
NASA Deneyi Gerçekte Ne Anlama Gelmektedir?
NASA'n›n internet sitesinde yay›nlanan "NASA Scientists Find Clu-
es That Life Began in Deep Space" bafll›kl› habere göre, bu kuruluflta gö-
rev yapan bir grup bilim adam›, uzay ortam›n› bir laboratuvarda yapay
olarak meydana getirmifller, bu ortama su, metanol, amonyak ve karbon
monoksit gazlar› eklemifller ve ultraviyole ›fl›nlar› kullanarak birbirine
bir zar fleklinde ba¤lanan organik bileflikler üretmifllerdir.
NASA'n›n haberinde bu organik bilefliklerin, canl› hücrelerin zar›na
benzedi¤i belirtilmekte ve buna dayan›larak da söz konusu bileflikler
"proto-cells" (ilkel hücreler) olarak tan›mlanmaktad›r. Sabah gazetesinin
"hücrelerin yerçekimi olmayan bir ortamda, uzay koflullar›nda da olu-
flup ço¤alabildi¤i kan›tland›" diye ola¤anüstü bir abartmayla duyurdu-
¤u bulgu, bundan ibarettir.
Oysa meydana gelen bileflikler, birer "hücre" de¤ildir. Hatta birer
"hücre zar›" bile de¤ildir. Sadece, bir hücre zar›n›n oluflumunda kullan›-
labilecek "malzeme" ile benzer özellikler tafl›maktad›r.
Evrimcilerin göz ard› ettikleri, daha do¤rusu gizledikleri gerçek de
burada ortaya ç›kmaktad›r: Bir canl› hücresi, sadece "malzeme"den
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 187
1 Ocak 2001 tarihli Sa-bah gazetesinde NA-SA taraf›ndan yay›nla-nan baz› bilgiler çarp›-t›larak, sanki evriminbaz› iddialar› ispatlan-m›fl gibi gösterilmeyeçal›fl›lm›flt›r.
ibaret de¤ildir. Hücre, malzemenin yan›nda çok detayl› ve kapsaml›
bir "tasar›m bilgisi"nden oluflmaktad›r. Hücrenin içinde birbiriyle
uyum halinde çal›flan onlarca organel, bunlar›n yap›tafllar› olan protein-
ler, bu proteinlerin nas›l sentezlenece¤ine dair genetik bilgi ve bu gene-
tik bilgiyi okuyup anlayan ve buna göre üretim yapan enzimler vard›r.
Bu sistem sadece malzemeden (yani moleküllerden) ibaret de¤ildir.
E¤er öyle olsayd›, bu malzemeyi üst üste y›¤d›¤›m›z her yerde hücre
meydana gelmesi gerekirdi. Oysa böyle bir oluflumun tek bir örne¤i
dahi yoktur. Önemli olan, bu malzemenin nas›l organize edilece¤inin
bilgisidir. Bu bilgi, ola¤anüstü derecede kapsaml› bir bilgidir ve "hayat
tesadüfen olufltu" diyen evrim teorisini y›kmaktad›r.
Bir örnekle konuyu aç›klayal›m: Hücreyi dev bir fabrikaya benzete-
biliriz. Bir fabrikay› oluflturan malzeme ise bellidir: Duvarlar› oluflturan
beton, çimento, tu¤lalar, makinalarda kullan›lan çelik, kablolar için kul-
lan›lan bak›r, plastik gibi. Ancak herkes kabul eder ki, bir fabrika "mal-
zeme"den ibaret de¤ildir. (E¤er öyle olsayd›, çimentoyu, çeli¤i, bak›r›,
plasti¤i üst üste y›¤d›¤›m›z her yerde kendili¤inden fabrika oluflurdu.)
Fabrikay› oluflturan en önemli etken, tüm bu malzemeleri yerli yerine
yerlefltiren, bir düzene oturtan ve çal›flmaya bafllatan "tasar›m bilgi-
si"dir.
Evrimciler, çeflitli deneyler yaparak hücreyi oluflturan "malzemenin"
baz› parçalar›n›—hem de çok küçük parçalar›n›—sentezlemekte, sonra
HARUN YAHYA188
Bir hurda y›¤›n› te-sadüfen birarayagelip, örne¤in birfabrikay› kendikendine meydanagetiremez. Bir fab-rikadan çok dahakompleks olan birhücrenin oluflabil-mesi için de mal-zemelerinin haz›rolmas› yeterli de-¤ildir.
da "hayat›n tesadüfen oluflabilece¤ini dair delil bulduk" diye aldat›c›
bafll›klar atmaktad›rlar. NASA gibi bilim kurumlar›nda belli ölçüler
içinde kalan bu aldatmaca, onlardan ald›klar› haberleri aktaran yay›n
organlar›nda, "hayat›n tesadüfen olufltu¤u kan›tland›" gibi daha da
gerçek d›fl› bir üsluba bürünmektedir.
Miller-Fox Deneylerinin Tekrar›
NASA bilim adamlar› taraf›ndan gerçeklefltirilen söz konusu deneye
bak›ld›¤›nda, bunun asl›nda 1953 y›l›nda Stanley Miller ve 1960'l› y›llar-
da Sydney Fox adl› iki evrimci taraf›ndan düzenlenen deneylerin yeni
bir tekrar› oldu¤u görülür. Miller, ayn› NASA uzmanlar› gibi, su buha-
r›, metan ve amonyak gazlar›n› içeren bir kar›fl›ma enerji vererek birkaç
amino asit sentezlemifltir. Fox ise, baz› amino asitleri ›s›tmak suretiyle
birlefltirmifl ve "proteinoid" (proteinimsi) ad›n› verdi¤i, gerçek proteinle-
rin hiçbir fonksiyonuna sahip olmayan aminoasit zincirleri meydana ge-
tirmifltir.
Bu deneylerin hiçbiri, hayat›n kökeni konusuna evrimci bir aç›klama
getirmemifltir. Çünkü bu deneyler, tesadüfler sonucunda sadece baz› ba-
sit organik bileflikler oluflabildi¤ini, ancak hücre gibi kompleks bir siste-
min bu flekilde oluflmas›n›n imkans›z oldu¤unu göstermifltir.
NASA deneyi de ayn› sonucu teyid etmektedir. Deneyi yapan bilim
adamlar›, metan ve amonyak gibi organik bilefliklerin oluflmas›na çok
elveriflli gazlara elektrik vermifller ve hücre zar›na benzedi¤ini söyledik-
leri basit bileflikler oluflturmufllard›r. Ama önemli olan, bu gibi basit bi-
lefliklerin nas›l olup da hücre gibi dünyan›n en kompleks tasar›m›na dö-
nüfltü¤ü sorusudur. Buna Darwinizm'in hiçbir cevab› yoktur, çünkü bu
dönüflümün tesadüfen olamayaca¤›n› herkes bilmektedir.
K›sacas›, NASA uzmanlar›n›n yapt›klar› deney, bir fabrikan›n d›fl
duvar›n› oluflturan malzemeyi (çimentoyu ve tu¤lalar›) yanyana getir-
mekten ibarettir. Fabrikan›n nas›l var oldu¤u sorusu, yani as›l mesele,
evrimciler aç›s›ndan çözümsüz kalmaya devam etmektedir.
Gerçek ise aç›kt›r: Hücredeki ola¤anüstü tasar›m, Yarat›c›m›z›n var-
l›¤›n› ispat etmektedir. Allah göklerde ve yerde bulunan herfleyin sahi-
bidir ve Yarat›c›s›d›r.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 189
6Nisan 2001 tarihli Sabah gazetesinde "Uzaydan düfltük" bafll›kl›
bir haber yay›nland›. Haberde, NASA'ya ba¤l› Ames Araflt›rma
Merkezi bilim adamlar›n›n aç›klamalar›na yer verilerek "Su ve or-
ganik kimyasallar meteorlarla dünyaya gelip ilkel yaflam› oluflturmufl!"
deniyordu.
Sabah gazetesinin bir iki ayl›k aralarla, periyodik olarak yay›nlad›¤›
"Uzaydan geldik" türü haberlerinin bir baflka örne¤i olan bu haberdeki
mant›ks›zl›klar› ve bilim d›fl› iddialar› ilerleyen sat›rlarda okuyabilirsi-
niz.
Sabah Gazetesi, Su ve Organik Kimyasallar Birleflince,
Yaflam›n Oluflabilece¤ini Sanmaktad›r
Sabah gazetesindeki söz konusu evrim propagandas›n›n temel bir
yan›lg›s› vard›r: Haberde, sanki hayat›n kökenini aç›klama konusunda
evrimcilerin tek sorunu, organik maddelerin nereden geldi¤i sorunuy-
mufl gibi bir üslup kullan›lmakta ve bu maddelerin uzaydan gelmesinin
sorunu çözece¤i zannedilmektedir. Oysa, Sabah gazetesi ve tüm di¤er
evrimciler, ellerinde kainatta bulunan organik maddelerin tamam› olsa
da, canl›l›¤› kendi teorilerine göre aç›klayamazlar.
Evrim teorisine göre, canl›l›k, cans›z maddelerin tesadüfler sonu-
HARUN YAHYA190
SABAH GAZETES‹,"UZAYDAN GELD‹K" YANILGISINITEKRARLAMAYA DEVAM ED‹YOR
cunda biraraya gelip ilk canl› hücreyi oluflturma-
s›yla do¤mufltur. Bu iddian›n geçersizli¤ini ortaya
koyan gerçek ise, söz konusu iddian›n bugüne ka-
dar hiçbir deney ve gözlemle desteklenmemifl, da-
has› matematiksel hesaplamalarla "imkans›z" ol-
du¤u kan›tlanm›fl olmas›d›r. 20. yüzy›l boyunca
birçok evrimci bu yönde birçok deney ve araflt›ma
yapm›fl, teoriler üretmifl, ancak cans›z maddelerin
nas›l olup da canl› hücreyi oluflturdu¤una bir aç›k-
lama getirememifltir.
Bu konuyla ilk kez ilgilenen kifli, "kimyasal ev-
rim" kavram›n›n kurucusu olan Rus biyolog Ale-
xander I. Oparin idi. Oparin, tüm teorik çal›flmala-
r›na ra¤men yaflam›n kökenini ayd›nlatma yönün-
de hiçbir sonuç elde edemedi. 1936'da yay›nlad›¤›
Origin of Life adl› kitab›nda bunu flöyle itiraf etti:
Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünüiçine alan en karanl›k noktay› oluflturmaktad›r.93
Oparin'den bu yana evrimciler hücrenin cans›z
maddelerden rastlant›larla oluflabilece¤ini ispat etmek için say›s›z de-
ney, araflt›rma ve gözlem yapt›lar. Ancak yap›lan her çal›flma, hücrede-
ki kusursuz yarat›l›fl› daha detayl› bir biçimde ortaya koyarak, evrimci-
lerin varsay›mlar›n› daha da fazla çürüttü. Almanya'daki Johannes Gu-
tenberg Üniversitesi Biyokimya Enstitüsü Baflkan› Prof. Dr. Klaus Dose
de bu konuda flöyle der:
Kimyasal ve moleküler evrim alanlar›nda, yaflam›n kökeni konusunda otuz y›-l› aflk›n bir süredir yürütülen tüm deneyler, yaflam›n kökeni sorununa cevapbulmaktansa, sorunun ne kadar büyük oldu¤unun kavranmas›na neden oldu.fiu anda bu konudaki bütün teoriler ve deneyler ya bir ç›kmaz sokak içinde bi-tiyor ya da bilgisizlik itiraflar›yla sonuçlan›yor.94
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 191
Sabah gazetesinin periyo-dik olarak yay›nlad›¤› bi-limsel anlamda geçersizolan "Uzaydan geldik"ha-berlerinden biri daha
Evrimcilerin iddia etti¤i gibi, yaflam›n kökeni olan "ilk hücre"nin te-
sadüfen meydana gelebilmesi için önce, tesadüfen hücreyi meydana ge-
tiren proteinlerin yap›tafl› olan amino asitleri oluflturmalar› ve bunlar›
proteinleri meydana getirecek kompleks yap›da biraraya getirmeleri ge-
rekmektedir. Ancak, bu konuda yap›lan laboratuvar çal›flmalar› (kullan-
d›klar› tüm hileli yöntem ve sahtekarl›klara ra¤men) baflar›s›zl›kla so-
nuçlanm›flt›r. (Detayl› bilgi için bkz. Evrim Aldatmacas›, Harun Yahya, Vu-
ral Yay›nc›l›k)
Evrimciler bu kez amino asitleri uzaydan haz›r olarak gelmesini bir
çare olarak görmüfller ve en az›ndan bu aflamay› atlatabildiklerini dü-
flünmüfllerdir. Ama bu, hayat›n kökeni sorununu evrimciler aç›s›ndan
hiçbir flekilde çözmemektedir, çünkü bu sorundaki as›l mesele, hayat›n
oluflmas› için yeterli say›da organik madde olup olmamas› de¤il, bu
organik maddeyi biraraya getiren "tasar›m"›n nas›l ortaya ç›kt›¤› me-
selesidir.
Hayat›n Yarat›l›fl› Ve Proteinler
Daha önce de belirtildi¤i gibi evrim teorisine göre tüm canl›lar, sa-
dece ve sadece tesadüflerin birer ürünüdür. Bu iddiaya göre, yaflam›m›-
z›, gözümüzü, kula¤›m›z›, hislerimizi ve tüm bedenimizi rastgele olu-
flan tesadüflere borçluyuzdur.
Oysa bu iddian›n ne kadar mant›ks›z oldu¤unu görebilmek için sa-
dece canl›l›¤›n yap›tafl› olarak bilinen proteinlerdeki kusursuz yarat›l›fla
ve son derece kompleks yap›ya bakmak dahi yeterli olacakt›r.
Proteinler, amino asit ismi verilen çok daha küçük yap›daki mole-
küllerin kendi aralar›nda bir zincir oluflturacak flekilde birleflmelerinden
oluflur. Bir proteinde 50 ila 1000 amino asit vard›r. Dahas›, bu amino asit-
HARUN YAHYA192
Proteinler, amino asit isimli çok kü-çük moleküllerin aralar›nda belli birdüzen içinde ve özel ba¤lar kullana-rak birleflmelerinden meydana gelir-ler. Proteinlerin bu yap›s›, evrimcileriçin büyük bir ç›kmazd›r.
ler, 20 ayr› tür amino asitin aras›ndan seçilirler.
Ancak burada çok önemli bir nokta vard›r: Amino asitler proteinle-
ri olufltururken rastgele dizilmezler. Aksine, her proteinin belirli bir
amino asit dizilimi vard›r ve bu dizilimde tek bir amino asitin yeri bile
de¤iflse, protein ifle yaramaz bir y›¤›n haline gelir.
Proteinlerin bu yap›s›n› daha iyi kavramak için onlar› bir yaz›ya
benzetebiliriz. E¤er amino asitleri harflere benzetirsek, bir proteini de
bir kaç yüz harften oluflmufl bir paragraf sayabiliriz. Bizler alfabenin 29
harfini yan yana dizerek anlaml› cümleler olufltururuz, ayn› flekilde 20
çeflit amino asit de¤iflik s›ralarda birleflerek de¤iflik proteinleri olufltu-
rurlar.
Ancak dikkat edilirse buradaki dizilim mutlaka ve mutlaka belirli
bir düzen gerektirmektedir. Çünkü anlaml› bir yaz›n›n ortaya ç›kmas›
için, mutlaka yaz›y› oluflturan harflerin bilinçli bir flekilde seçilmeleri ve
art arda dizilmeleri gerekir.
‹sterseniz bu konuda kolay bir deney yapabilirsiniz. Önünüze bir
bilgisayar al›n ve gözlerinizi kapat›p klavyedeki tufllara tam 500 kez
rastgele bas›n. Gözünüzü açt›¤›n›zda mutlaka anlams›z bir harf karma-
flas› ile karfl›laflacaks›n›z. Örne¤in flu tip bir sonuca varacaks›n›z:
... y¤tmkçczçüakmtazibeyüyzgckühgfh¤›taçaöiylzeküp¤tgçalmcyi-
zitf¤mghteçbilthçimenaçgieaçmet1mkekketkak¤ektk›n¤hpzp-
kannm¤ncmaeneyky elghp›tazlmilaklsm¤atmkatküküzemaelmvzü-
emehaütççzesölth¤taüçmelhl nescçcttziöijöbvzcçcçatikihgp¤hrütcçe-
ilinyesüçaüzmkctçüzazdçmvmel¤h¤ ratüçzil¤hpüpglybiölbjypgh-
lugmekvsvzczkümcszcçiafhn¤›hpodüzvsbjöyri kcdolsslypphkgtiöa-
ü¤zcögi¤üzlhdaüi›otogfiükhpxynglhkktçcveöiffieüdtzk rtoeükmhr›-
eatmlmteeaütkml¤›odrnhszçci¤›odrnme›odrnhlmkçöce¤rnhmç
kmkçaüotkmnmro¤tmndüdkhnhdvhüa¤pncb›dbnvh...
Bu yöntemle asla anlaml› bir yaz›, hatta anlaml› ve uzun bir kelime
dahi oluflturamazs›n›z. Bu deneyi isterseniz bir milyon kere tekrarlay›n,
sonuç de¤iflmez.
Protein oluflumu ise bundan çok daha zor bir ifltir. Çünkü yukar›da-
ki örnek, iki boyut üzerinde düflünülmüfl bir örnektir. Oysa amino asit
dizilimi üç boyutlu bir uzayda oluflur. Bu birleflim kelimelerdeki gibi
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 193
"dümdüz" bir flekilde olmaz; amino asitler birbirlerine de¤iflik ba¤lant›
yerlerinden ba¤land›klar› için, tüm yap› katlanm›fl bir üç boyutlu yap›
haline gelir. Bu ise zaten kompleks olan yap›y› daha da kompleks hale
getirmektedir...
Olas›l›k Hesaplar›, "Tesadüf"ü Geçersiz K›lar
Evrimcilerin proteinlerin tesadüfen meydana geldi¤i iddialar›n›n ne
kadar mant›ks›z ve ak›l d›fl› oldu¤unu görmek için, 500 amino asitli or-
talama bir protein molekülünün tesadüfen oluflma ihtimalini hesaplaya-
biliriz.
Herfleyden önce bu protein için gereken 500 amino asit biraraya gel-
meli ve uygun s›ralamada dizilmelidir. Ancak, proteinin oluflabilmesi
için bu amino asitlerin hepsinin sol-elli olmas› gerekir. (do¤ada bulunan
amino asitler sa¤-elli ve sol-elli olmak üzere iki çeflittir. Ve amino asitle-
ri rastgele seçti¤inizde sa¤-elli veya sol-elli olmalar› %50 ihtimaldir).
Protein oluflabilmesi için bir flart daha gerekir: amino asitler aralar›n-
da peptid ba¤› olarak bilinen özel ba¤ ile ba¤lanmal›d›rlar. Di¤er kim-
yasal ba¤larla ba¤land›klar›nda protein oluflamaz.
Tüm bu ihtimalleri hesaplad›¤›m›zda ola¤anüstü bir say› ile karfl›la-
fl›r›z. 500 amino asitli ortalama bir protein molekülünün tesadüfen olufl-
ma ihtimali, 10950'de 1 ihtimaldir. 10950; 10 say›s›n›n yan›na 950 s›f›r›n gel-
HARUN YAHYA194
Amino asitler,birbirlerine farkl›ba¤lant› yerlerin-den ba¤lanarak,proteinin üç bo-yutlu yap›s›n›meydana getirir-ler. Bu özellik,proteinlerin dahada kompleks biryap› kazanmalar›-na neden olur.
mesiyle oluflan ve akl›n kavrama s›n›rlar›n›n çok ötesinde astronomik
bir say›d›r. Böyle bir ihtimal "ihtimal" bile de¤ildir, çünkü, matematikte
de 1050'nin ötesindeki bir say› dahi istatiksel olarak gerçekleflme ihtima-
li "0" (s›f›r) olan bir say›d›r.
Proteinlerin üstte belirtti¤imiz ola¤anüstü derecedeki kompleks ya-
p›lar›, elbette, bunlar›n yarat›l›flla oluflturulduklar›n› ispatlar. Kald› ki,
proteinler hayat›n en temel parçalar›d›r. Bir hücrenin ya da DNA mole-
külünün tesadüfen oluflmas›, proteinden çok daha imkans›zd›r. Tüm
canl›l›¤›n Yarat›c›m›z taraf›ndan var edildi¤i aç›kt›r. Bu, kesin ve inkar
edilemez bir gerçektir.
Sonuç
Bu durumda, amino asitlerin uzaydan dünyaya düflüp düflmemele-
ri, evrimcilerin sorunlar›n› çözememektedir. Evrimciler, Allah'›n varl›¤›-
n› ve yarat›fl›n› kabul etmedikleri sürece de, hiçbir sorular›na cevap bu-
lamazlar. Ancak, "Uzaydan düfltük" "Atalar›m›z mikrop" gibi mant›k ve
bilim d›fl› sansasyonel haberlerle, "evrim ölmedi, yafl›yor" mesajlar› ver-
meye devam ederler.
Oysa canl›l›¤›n sahip oldu¤u en küçük yap›lar›n dahi son derece
kompleks olduklar› ve tesadüfen meydana gelemeyecekleri çok aç›k bir
gerçektir. Her canl›, sahip oldu¤u tüm özellikleri ile birlikte, alemlerin
Rabbi olan Allah yaratm›flt›r.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 195
2001 y›l›n›n Nisan-May›s aylar›nda iki ayr› isim taraf›ndan dile ge-
tirilen "evrim teorisini çürütmek istiyorsan›z, milyonlarca y›l
öncesinin insan fosillerini bulun, yoksa bu teori do¤rudur" flek-
lindeki iddia, büyük bir aldatmacad›r.
Bu iddia ilk olarak Hürriyet gazetesi yazarlar›ndan Özdemir ‹nce ta-
raf›ndan "Gerici Darwin 2001" bafll›kl› bir yaz›yla dile getirildi. ‹nce, 29
Nisan 2001 tarihli yaz›s›nda, evrim hakk›nda ne kadar "bilimsel" bir kri-
ter koydu¤unu flöyle ilan ediyordu:
Kafam diyalektik düflünce yönteminin afyonuna al›flk›n oldu¤u için, Harvard
Üniversitesi ve MIT (Massachusetts Institude of Technology) muhitlerinde bir
araflt›rma yapt›m. Bilim çevrelerinden ald›¤›m görüfl flöyle: 'Darwin'in göz-
leme dayal› kuram›n›n yanl›fl oldu¤unun kan›tlanmas› için, en az›ndan
6 milyon yafl›nda, ama günümüz insan›n›n özelliklerine sahip bir iske-
let kal›nt›s› bulmak gerekir. Darwin'in kuram›n› çürütecek, moleküler ay-
r›nt›lara iliflkin sorular henüz yan›ts›zd›r.' '6 milyon yafl›nda iskelet' koflulu
zihnimi buland›rd›. Muhterem milletvekilleri Darwin'i 'mat' edecek böyle bir
kan›t› soru önergelerine eklediler mi acaba? Çünkü, Darwin'in Evrim Kura-
m›'n› çürütmek için 6 milyon yafl›nda insan iskeleti kal›nt›s› bulmala-
r› gerekiyor.
Bilimsel gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan bu iddia, 29 May›s 2001 gü-
HARUN YAHYA196
B‹L‹MSEL TEMELDEN YOKSUNEVR‹MC‹ PROPAGANDA
nü ise, Star TV'de "Günayd›n Tür-
kiye" program›nda, program›n su-
nucusu Metin Uca taraf›ndan tek-
rarland›. Programda, "600 bin y›ll›k
insan bulamayan bir kiflinin, evrim
teorisini çürütemeyece¤i, bu yüz-
den teorinin bilimsel olarak kan›t-
lanm›fl bulundu¤u" ileri sürüldü.
Bir yandan da Türk evrimcilerden
felsefeci Yaman Örs'ün Evrim adl›
kitab› tan›t›ld›.
Oysa her iki evrimci yay›nda
(Özdemir ‹nce'nin yaz›s›nda ve Me-
tin Uca'n›n program›nda) büyük bir
bilimsel kriter gibi gösterilen "eski
insan fosili bulma" iddias›, asl›nda
söz konusu Darwinist yorumcula-
r›n konudan asl›nda ne kadar uzak
olduklar›n› göstermektedir.
Fosiller, Canl›lar›n
'Evrimleflerek' De¤il,
Aniden Ortaya Ç›kt›klar›n›
Göstermektedir
Evrim teorisi hakk›nda yorum
yapan kifliler, öncelikle evrim teori-
sinin neyi iddia etti¤ini ve kendisi-
ne delil olarak neleri arad›¤›n› bil-
melidirler. Evrim teorisi, "bundan 6
milyon y›l önce insan yafl›yor muy-
du, yaflam›yor muydu?" gibi bir so-
ruya dayanmaz ki, bu teorinin çürü-
tülmesi için "6 milyon y›ll›k insan
fosili" bulmak gereksin.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 197
Yeryüzünde halen yaflayan veya daha önce yaflay›p da soyu tüken-
mifl olan canl›lar›n hangi jeolojik devirlerde ortaya ç›kt›klar›, bulunan
fosiller üzerinde yap›lan yafl tayini metodlar›yla belirlenen teknik bir
konudur. Bu konu hakk›nda bir tart›flma da yoktur. Hangi jeolojik devir-
de hangi canl›lar›n fosillerine rastlan›yorsa, buna göre bir do¤a tarihi be-
lirlenmifltir. Bu do¤a tarihi, evrim teorisini benimseyen veya yarat›l›fl›
savunan tüm paleontologlar taraf›ndan kabul edilen bilimsel verilere
dayan›r.
Mesele ise, bu canl›lar›n "ne zaman" ortaya ç›kt›klar› de¤il, "nas›l"
ortaya ç›kt›klar›d›r.
Evrim teorisi "nas›l"
sorusuna, "her canl› or-
tak bir atadan gelmifl,
kademeli de¤iflimlerle
uzun zaman içinde fark-
l›laflm›flt›r" iddias›yla ce-
vap verir.
Yarat›l›fl ise ayn› so-
ruya, "her temel canl›
grubu, kendi özgün
özellikleri ile yarat›lm›fl
ve dünya üzerinde daha
önceden bir atas› olma-
dan ortaya ç›km›flt›r" di-
ye cevap verir.
Fosil kay›tlar› ise,
aç›kça ikinci cevab›n
do¤ru oldu¤unu göster-
mektedir. Bu, evrim te-
orisine inanan paleonto-
loglar taraf›ndan da iti-
raf edilen bir gerçektir.
Ünlü biyolog Francis
Hitching, The Neck of
HARUN YAHYA198
the Giraffe: Where Darwin Went Wrong adl› kitab›nda bu konuyu flöyle
aç›klar:
E¤er fosiller buluyorsak ve e¤er Darwin'in teorisi do¤ruysa, o halde kaya-lar›n belirli bir grup yarat›¤›n, daha kompleks bir baflka grup yarat›¤ado¤ru küçük kademelerle evrimleflti¤ini gösteren kal›nt›lar ortaya ç›-karmas› gerekir. Bu nesilden nesile ilerleyen "küçük geliflmelerin" son dereceiyi korunmufl olmas› gerekir. Ama durum hiç de böyle de¤ildir. Asl›nda, bununtam tersi do¤rudur. Darwin'in "say›s›z ara form olmal›, ama bunlar› nedenyeryüzünün say›s›z katman›nda bulam›yoruz" derken yak›nm›fl oldu¤u gibi.Darwin, fosil kay›tlar›ndaki bu "ola¤anüstü eksikli¤in" sadece daha fazla fosilkaz›s› yapmakla ilgili olduklar›n› düflünmüfltür. Ama her ne kadar yeni fo-
sil kaz›s› yap›l›rsa yap›l-s›n, bulunan türlerin nere-deyse hepsinin, istisnas›z,bugün yaflamakta olanhayvanlara çok benzedi¤iortaya ç›km›flt›r.95
Hitching bunlar› 80'li
y›llarda yazm›flt›r, o za-
mandan bu yana ise fo-
sillerin Darwinizm'e olan
darbesi giderek büyü-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 199
Canl› gruplar› olan filumla-r›n tamam›na yak›n›, Kamb-riyen Devir olarak bilinenjeolojik dönemde, hiçbirsözde evrimsel ataya sahipolmadan aniden ortaya ç›k-m›fllard›r. Bu, evrim teorisi-ni çürüten, yarat›l›fl› destek-leyen önemli bir delildir.
müfltür. Fosil biliminin ortaya ç›kard›¤› çok önemli bir gerçek, Darwi-
nizm'in temel iddias› olan "hayat a¤ac›"n›n hayal ürünü oldu¤udur. Bu
hayat a¤ac›, farkl› canl› gruplar›n›n tek bir atadan geldi¤ini ve zaman
içinde yavafl yavafl farkl›laflt›klar›n› varsayar. Oysa bulgular, bilinen te-
mel canl› gruplar› olan "filumlar›n" tamam›na yak›n›n›n, k›sa bir je-
olojik dönemde (Kambriyen Devir'de) aniden ortaya ç›kt›¤›n› göster-
mektedir.96
Darwinizm'in dünya çap›ndaki en önemli elefltirmenlerinden biri
olan Berkeley Üniversitesi profesörü Philip Johnson, paleontolojinin or-
taya koydu¤u bu gerçe¤in, Darwinizm'le olan aç›k çeliflkisini flöyle aç›k-
lamaktad›r:
Darwinist teori, canl›l›¤›n bir tür "giderek geniflleyen bir farkl›l›k üçge-ni" içinde geliflti¤ini öngörür. Buna göre canl›l›k, ilk canl› organizmadan yada ilk havyan türünden bafllayarak, giderek farkl›laflm›fl ve biyolojik s›n›fland›r-man›n daha yüksek kategorilerini oluflturmufl olmal›d›r. Ama hayvan fosille-ri bizlere bu üçgenin gerçekte bafl afla¤› durdu¤unu göstermektedir: Fi-lumlar henüz ilk anda hep birlikte vard›r, sonra giderek say›lar› aza-l›r.97
Bu olgu giderek inkar edilemez hale gelmektedir. En son olarak New
York Times gazetesinin 22 May›s 2001 tarihli say›s›ndaki "Fossil Findings
May Force Revisions in the History of Life" (Fosil Bulgular›, Yaflam›n
Tarihinde Revizyonlar Gerektirebilir) bafll›kl› makalede, flu yorumlar
yap›lm›flt›r:
Uluslararas› bir grup bilim adam› taraf›ndan yap›lan araflt›rmalar, (do¤a ta-rihinde) giderek artan bir çeflitlilik olmad›¤› anlam›na geliyor. Gerçekte,yeni sonuçlar, yaflam›n çeflitlilik düzeyinin çok k›sa bir sürede zirveye ç›kt›¤›n›ve orada kald›¤›n›, yaflam›n gerçek çeflitlilik zirvesinin 400 milyon y›ldan dahaönce geldi¤ini ve sonra gitti¤ini gösteriyor... Bu, yaflam›n çeflitlili¤i hakk›n-da uzun zamand›r kabul edilen görüflleri sorguluyor.
Bu gibi geliflmeler yaflan›rken, Darwinistler'in "6 milyon y›ll›k insan
fosili isteriz, yoksa Darwinizm'e inanmaya devam ederiz" gibi bilimsel-
likten uzak yorumlarla kendilerini aldatmalar› son derece hatal›d›r.
Çünkü bilime ra¤men evrim teorisine inanmaktad›rlar ve bunun tek ne-
deni, diyalektik materyalist felsefeye olan dogmatik ba¤l›l›klar›d›r. ("6
HARUN YAHYA200
milyon y›l" yorumunun "Harvard ve MIT çevrelerinden" al›nd›¤› iddia
edilmektedir, ama büyük olas›l›kla bu kaynaklar yanl›fl anlafl›lm›flt›r.)
Darwin'in Kendi K›staslar›,
Evrim Teorisini Kesinlikle Y›kmaktad›r
Darwinistler e¤er gerçekten bilimsel k›staslar ortaya koymaya ve
buna göre Darwinizm'i sorgulamaya niyetlilerse, önce Darwin'in kendi
koydu¤u k›staslar› dikkate almal›d›rlar. Çünkü Darwin, Türlerin Kökeni
adl› kitab›nda teorisinin nas›l çürütülebilece¤ini çok somut flekilde aç›k-
lam›flt›r.
Bu konuda iki örnek verece¤iz. Birincisi, Darwin'in fosiller hak-
k›ndaki k›stas›d›r. Türlerin Kökeni'nde flöyle yazm›flt›r:
E¤er teorim do¤ruysa, türleri birbirine ba¤layan say›s›z ara geçifl türle-ri mutlaka yaflam›fl olmal›d›r... Bunlar›n yaflam›fl olduklar›n›n kan›t-lar› da sadece fosil kal›nt›lar› aras›nda bulunabilir.98
Bu k›stasa göre Darwin'in teorisi do¤ru de¤ildir. Çünkü söz konu-
su ara geçifl türlerine ait fosiller yoktur; 150 y›ld›r tüm dünyada aranma-
s›na ra¤men bulunamam›flt›r. Bu gerçek evrimci paleontologlar taraf›n-
dan da kabul edilir. Evrimcilerin 19. yüzy›ldan bu yana öne sürebildik-
leri yegane "ara form adaylar›"n›n böyle bir özellik tafl›mad›¤› da bir bir
anlafl›lm›flt›r. Tüm zamanlar›n en büyük ara form aday› olan Archaeop-
teryx'in evrimcilerin iddia etti¤i gibi "kufllar›n ilkel atas›" olmad›¤›, bu
canl›dan 70 milyon y›l daha eski olan gerçek bir kufl fosilinin 2000 y›l›n-
da bulunmas›yla (Longisquama insignis) ortaya ç›km›flt›r. (Ayr›nt›l› bilgi
için bkz. Harun Yahya, DNA'daki Yarat›l›fl Mucizesi, Vural Yay›nc›l›k, 2000)
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 201
Archaeopteryx'in bir ara ge-çifl formu olmad›¤›, ondan70 milyon y›l önce yaflam›flkusursuz bir kufl olan Lon-gisquama'n›n bulunmas›ylaanlafl›lm›fl oldu.
Bu durumun yeni
fosil bulgular›yla de-
¤iflmeyece¤i de anlafl›l-
maktad›r. Amerikal› pale-
ontolog R. Wesson, 1991'de
yay›nlanan Beyond Natural Selecti-on adl› kitab›nda evrimin fosil ç›k-
maz›n› flöyle aç›klamaktad›r:
Ne var ki, fosil kay›tlar›ndaki boflluklar gerçektir.Herhangi bir (evrimsel) soy oluflumunu göstere-
cek kay›tlar›n yoklu¤u, son derece olgusald›r. Tür-ler genellikle çok uzun zaman dilimleri boyunca sabit kal›r-
lar. Türler ve özellikle cinsler hiçbir zaman yeni bir türe ya da cinse do¤ru ev-rim göstermezler. Bunun yerine, bir tür ya da cinsin bir di¤eriyle yer de¤ifltir-di¤i gözlenir. De¤iflim ise ço¤unlukla anidir.99
Darwin'in, teorisini test etmemiz için gösterdi¤i ikinci büyük k›stas
ise, bir organ›n daha küçük parçalara "indirgenebilir" olup olmad›¤›d›r.
Yine Türlerin Kökeni'nde flöyle yazm›flt›r:
E¤er birbirini takip eden çok say›da küçük de¤ifliklikle kompleks bir or-gan›n oluflmas›n›n imkans›z oldu¤u gösterilse, teorim kesinlikle y›k›l-m›fl olacakt›r.100
Bunun manas› fludur: Evrim teorisi, canl›lar›n tüm sistemlerinin, ön-
ceden belirlenmifl bir plan olmadan, tesadüflerle ortaya ç›kt›¤› iddias›n-
dad›r. Bu tesadüflerin aras›ndan, canl›ya fayda sa¤layanlar›n kal›c› hale
geldi¤ini, böylece sistemlerin çok basit bir formdan bafllayarak uzun za-
man içinde aflama aflama geliflti¤ini öne sürmektedir. (Örne¤in Darwi-
nizm'e göre, canl›lar, daha önceden hiç gözleri yok iken, tesadüfi mutas-
yonlar sayesinde "aflama aflama" gözler kazanm›fl olmal›d›rlar.)
Oysa canl› bedenlerindeki kompleks organlar›n hemen hepsi, tek bir
parças› dahi eksik olsa ifle yaramayacak organlard›r. Bunlar›n "aflama
aflama" geliflmifl olmas› mümkün de¤ildir, çünkü sistem eksiksiz olma-
d›ktan sonra canl›ya hiçbir avantaj sa¤lamamaktad›r. Amerikal› biyo-
kimya profesörü (Lehigh Üniversitesi, Pennsylvania) Michael J. Be-
he'nin 1996'da yay›nlanan "Darwin'in Kara Kutusu: Evrime Karfl› Biyo-
HARUN YAHYA202
kimyasal Baflkald›r›" adl› kitab›yla bilim dünyas›na kazand›rd›¤› "indir-
genemez komplekslik" kavram›, Darwinizm'in bu ç›kmaz›n› ifade et-
mektedir.
Behe ve onun gibi yarat›l›fl› savunan birçok bilim adam› taraf›ndan
detaylar› ortaya konan pek çok "indirgenemez kompleks" organ ve sis-
tem (örne¤in insan gözü, gözün biyokimyasal sistemi, kan p›ht›laflma
sistemi, bakteri kamç›s›, hücre için organeller, DNA ve onu iflleyen en-
zimler gibi), Darwin'in korkusunu gerçe¤e dönüfltürmektedir. "Birbirini
takip eden çok say›da küçük de¤ifliklikle kompleks bir organ›n oluflma-
s›n›n imkans›z oldu¤u" gösterilmekte ve bu ikinci k›stasa göre de Dar-
win'in teorisi "kesinlikle y›k›lmaktad›r".
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 203
Fosilkay›tlar›nda canl› tür-lerinin yüz milyonlarca y›lhiçbir de¤iflikli¤e u¤rama-d›klar› görülür. Sol sayfa-daki resimde, köpek bal›-¤›n›n günümüze kadar hiçde¤iflmeden gelen 60 mil-yon y›ll›k difli görülmek-tedir. Yandaki resimise e¤relti otunun300 milyon y›ll›k fo-silidir.
3May›s 2001 tarihli Hürriyet gazetesinde Özdemir ‹nce'nin köfle-
sinde, "Evrim düflüncesi neye ayk›r›?" bafll›kl› bir yaz› yay›nland›.
Yaz›da, 2001 y›l› içinde baz› milletvekillerinin, ilk, orta ve yüksek
e¤itim kurumlar›nda evrim teorisinin okutulmas›na karfl› verdikleri hu-
kuk mücadelesi konu edilmekte ve söz konusu milletvekillerinin görüfl
ve tutumlar› elefltirilmektedir. Ancak bu elefltiri ve aç›klamalar›nda baz›
önemli hatalar ve çeliflkiler bulunmaktad›r.
Evrim Teorisinin Allah ‹nanc› ‹le Çeliflmedi¤i Yan›lg›s›
Özdemir ‹nce, Darwinizm'in Allah inanc›yla çeliflmedi¤i iddias›nda-
d›r ve hatta buna delil olarak Darwin'in bir sözünü göstermektedir. Bu
yoruma göre, Darwin'in "dini inançlara hiç de karfl› olmad›¤›n›" kabul
etmemizi beklemektedir.
Oysa bilim tarihini inceleyen herkes, durumun hiç de öyle olmad›-
¤›n› bilir. Öncelikle Darwin'in "dini inançlara sayg›l›" oldu¤u izlenimi
do¤ru de¤ildir. Darwin uzun zaman boyunca inançs›zl›¤›n› aç›klama-
m›flt›r, çünkü çevresinden—hatta H›ristiyan olan eflinden—tepki almak-
tan çekinmifltir. Ancak Darwin'in pek çok yaz›s›nda, özellikle son dö-
nemdeki yaz›lar›nda, inançs›zl›¤›, dahas› insanlar› inançtan vazgeçirme
çabas› aflikard›r. Türlerin Kökeni kitab›nda bile, kendince türlerin "yara-
HARUN YAHYA204
HÜRR‹YET GAZETES‹YAZARI ÖZDEM‹R ‹NCE'N‹NDARWIN‹ZM YANILGILARI
t›lmad›¤›n›" ileri süren mant›k-
lar› s›k s›k tekrarlam›flt›r.
Darwinizm, ateizme, dün-
yada görülmedi¤i kadar büyük
bir destek vermifltir. Günümü-
zün en ünlü Darwinistlerinden
biri ve "militan bir ateist" olan
Richard Dawkins, "Darwin bize
entelektüel olarak donan›ml›
birer ateist olma flans›n› verdi"
derken, bunu ifade eder.
Evrim teorisini kabul etti¤i
halde bir yandan da Allah'a
inand›¤›n› söyleyen pek çok in-
san bulunmaktad›r. Ama önem-
li olan Darwinizm'in kendi he-
definin ne oldu¤udur ki, bu he-
defin ateizmi desteklemek ol-
du¤u aç›kt›r.
Evrim zihniyetine sahip,
buna karfl›l›k Allah'a inand›¤›n›
söyleyen insanlar, genellikle
Darwinizm'in bu as›l mesaj›n›
fark edemeyen kimselerdir. Oy-
sa evrim teorisinin temel mant›-
¤› hayat›n kökeni ile ilgili aç›k-
lamalardan bir Yarat›c›n›n var-
l›¤›n› ç›karmaya dayan›r. Teori,
Yarat›c›y› reddeder ve Yarat›c›-
n›n yerine do¤a kanunlar›n›, te-
sadüfleri ve zaman› yarat›c› bir
güç olarak kabul eder. Aç›ksöz-
lülü¤ü ile bilinen evrimcilerden
biri olan Pierre Paul Grassé bu
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 205
gerçe¤i flöyle dile getirir:
(Evrimcilerin canl›l›¤›n aç›klamas› ola-rak öne sürdükleri)... tesadüf kavram›,ateizm görüntüsü alt›nda kendisinegizlice tap›n›lan bir tür ilah halinegelmifltir.101
Evrim teorisinin Allah inanc›n›
reddetti¤i gerçekte çok iyi bilin-
mektedir. Bu gerçe¤i baz› evrimci-
ler de itiraf etmektedirler. Örne¤in
Sidney Üniversitesi'nden evrimci
antropolog Dr. Michael Walker flöy-
le demektedir:
Birçok bilim adam› ve teknoloji uzman›-n›n Darwin teorisine dilleriyle hizmetediyor olmalar›n›n tek nedeninin, bu te-orinin bir Yarat›c› oldu¤unu reddet-mesi oldu¤unu kabul etmek zorunda-y›z.102
Evrim teorisinin dine ve Allah inanc›na karfl› oldu¤unu görmemek
veya görmezlikten gelmek, bu teori ile bilimsel ve kültürel alanda yap›-
lan mücadeleyi de takdir edememe sebebidir. Kimi çevreler ideolojik ne-
denlerle, Allah inanc›n› reddetti¤i, Allah'›n belirledi¤i güzel ahlak yeri-
ne çat›flmay›, bencilli¤i, ç›kar mücadelesini destekledi¤i için bu teoriyi
gözü kapal› olarak kabul etmektedir.
Allah'›n ‹nsanlar› Evrim Arac›l›¤› ‹le
Yaratm›fl Oldu¤u Yan›lg›s›
Söz konusu yaz›da, Allah'›n iradesinin insan› evrimle de, Hz. Adem
arac›l›¤› ile de yaratmaya yetece¤i belirtilmektedir. Allah, elbette ki in-
sanlar› diledi¤i flekilde yaratmaya güç yetirendir. Ancak, Allah insan› ve
di¤er canl›lar› nas›l yaratt›¤›n› Kuran'da aç›klam›flt›r. Kuran'da yarat›l›-
fl›n evrim ile oldu¤unu gösteren, buna iflaret eden tek bir ayet bulunma-
maktad›r.
HARUN YAHYA206
"Militan ateist" olarak tan›nanevrimci Richard Dawkins.
Aksine, canl›lar›n Allah'›n dilemesiyle, yarat›ld›klar› bildirilmekte-
dir. Dolay›s›yla, ‹nce'nin evrim teorisi dinle çeliflmez iddias› hiçbir bilgi-
ye dayanmamaktad›r. (Detayl› bilgi için bkz. Kuran Darwinizmi Yalanl›-
yor, Harun Yahya, Araflt›rma Yay›nc›l›k)
Lenin, Stalin, Mao Ve Hitler Gibi Kanl› Diktatörlerin
Darwinizm'den Teflvik Gördükleri Bilinen Bir Gerçektir
Yaz›da, Lenin, Stalin, Mao ve Hitler gibi 20. yüzy›la ac› ve katliam
getirmifl olan diktatörlerin Darwinizm'den bilimsel destek ald›klar› ger-
çe¤inin inand›r›c› bulunmad›¤› belirtilmektedir. Oysa bu, tarihçiler ve
sosyal bilimciler taraf›ndan kabul edildi¤i gibi, bizzat bu diktatörlerin
kendi ifadeleriyle de belirttikleri bir gerçektir.
Örne¤in Hitler ›rkç› ve savaflc› teorilerini gelifltirirken Darwi-
nizm'den, özellikle Darwin'in "yaflam mücadelesi" fikrinden ilham al-
m›flt›r. Ünlü kitab› Kavgam'›n ad›n›, bu yaflam mücadelesi fikrinden esin-
lenerek belirlemifltir. Hitler de ayn› Darwin gibi103 Avrupal› olmayan
›rklar› maymunlarla ayn› statüye koymufl ve flöyle demifltir: "Kuzey Av-
rupa Almanlar›n› insanl›k tarihinden ç›kar›n, geriye maymun dans›n-
dan baflka bir fley kalmaz."104
Nazi Doktorlar› adl› kitab›n yazar› olan Amerikal› tarihçi Michael
Grodin Hitler'in ideolojisi ile Darwinizm aras›ndaki yak›n ilgiyi flöyle
aç›klar:
Nazi ideolojisi, Sosyal Darwinizm ve yirminci yüzy›l›n bafllar›nda ge-
liflen ›rk ar›nd›r›lmas› kavramlar› aras›nda kusursuz bir uyum vard›.105
Amerikal› araflt›rmac› George Stein ise, American Scientist dergisine
yazd›¤› bir makalede bu konuyu flöyle aç›klamaktad›r:
Nazizm gerçekte, Darwinist devrimin bilimsel gerçeklerine tamamen uygun
olan biyolojik bir politikay›, tüm bir topluma uygulamak için yap›lm›fl ilk ge-
nifl çapl› ve bilinçli giriflimdir.106
Ünlü evrimci Sir Arthur Keith ise, "Alman Führer'i bir evrimciydi.
Almanya'n›n tecrübesini, evrim teorisine uygun hale getirmek için bi-
linçli olarak çal›flt›" sözleriyle Hitler'in evrimci yönünü vurgular.107
Hitler nas›l ›rklar aras› mücadele konusunda Darwinizm'den teflvik
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 207
gördüyse, 20. yüzy›l›n komünist diktatörleri de s›n›flar aras› çat›flma ko-
nusunda Darwinizm'i yol gösterici olarak kabul etmifllerdir. Marx ve
Engels'in Darwinizm'e büyük önem verdikleri, Marx'›n, Darwin'in kita-
b›n› kendi felsefesinin "do¤a tarihi aç›s›ndan temeli" sayd›¤›, Engels'in
Do¤an›n Diyalekti¤i adl› kitab›nda Darwin'e övgüler ya¤d›rd›¤› ve onun
teorisini tekrarlad›¤› bilinen gerçeklerdir. Marx ve Engels'in yolunu iz-
leyen Plekhanov, Lenin, Trotsky ve Stalin gibi Rus komünistlerinin
hepsi de, Darwin'in evrim teorisini benimsemifllerdir. Stalin'in gençli-
¤inde bir din adam› iken Darwin'in kitaplar› nedeniyle ateist oldu¤u da
tarihçiler taraf›ndan not edilen bir gerçektir.108
Stalin Darwin'in fikirlerine verdi¤i önemi, iktidarda iken de flöyle
aç›klam›flt›r:
Genç nesillere… üç fleyi ö¤retmeliyiz: Dünyan›n yafl›n›, jeolojik orijinini veDarwin'in ö¤retilerini.109
Komünist rejimi Çin'de kuran ve milyonlarca insan› katleden Mao
ise kurdu¤u bu düzenin felsefi dayana¤›n›, "Çin sosyalizminin temeli,
Darwin'e ve evrim teorisine dayanmaktad›r" diyerek aç›kça belirtmifl-
tir.110
Darwinizm'in Mao ve Çin komünizmi üzerindeki etkisi, Harvard
Üniversitesi'nden tarihçi James Reeve Pusey'in, China and Charles Dar-
win (Çin ve Charles Darwin) adl› araflt›rma kitab›nda detaylar›yla anla-
t›lmaktad›r. (Cambridge, Massachusetts, 1983)
Darwinizm ile totaliter ideolojiler aras›ndaki iliflki günümüzde de
sürmektedir. Gerek Avrupa'da giderek daha da etkin hale gelen ›rkç›
neo-Naziler ve dazlaklar, gerekse de komünist örgütler hala Darwinizm
ile e¤itilmektedirler. Bu örgüt ve gruplar, internet sitelerinde ve yay›nla-
r›nda da Darwinizm propagandas› yapmaktad›rlar. Bunlar, biraz arafl-
t›rma ve ön yarg›s›z bir de¤erlendirme ile aç›kça görülebilecek gerçek-
lerdir. (Detayl› bilgi için bkz. Harun Yahya, Darwinizm'in ‹nsanl›¤a Getirdi-
¤i Belalar, ‹stanbul, Ekim 2000; Harun Yahya, Komünizm Pusuda, ‹stanbul,
Nisan 2001; Harun Yahya, Darwinizm'in Kanl› ‹deolojisi Faflizm, ‹stanbul,
May›s 2001)
HARUN YAHYA208
Taliban Ve Hizbullah
Örne¤indeki Mant›ks›zl›k
Söz konusu yaz›da flöyle bir mant›k öne sürülmektedir: "Bölücü ve
y›k›c› terör örgütlerinin esin kayna¤› materyalist fikirler ise Hizbullah-
ç›lar ile Taliban'›n ilham kayna¤› ne olabilir? Darwin'in evrim kuram› ile
materyalist görüfller mi yoksa ‹slam m›?"
Burada kullan›lan mant›¤›n son derece çürük oldu¤u aç›kt›r. Ku-
ran'da Allah bar›fl ve güvenli¤i, dostlu¤u, hoflgörüyü, ba¤›fllanmay›,
sevgiyi, flefkat ve merhameti, fedakarl›¤› paylaflmay› emreder. Kuran'›
rehber edinenler Allah'›n bu emirlerine harfiyen uyarlar. Dolay›s›yla,
hiçbir terör eylemi Kuran'› ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetini
rehber edinen insanlar taraf›ndan gerçeklefltirilmifl olamaz. Bu tür hare-
ketlerin ard›nda farkl› sebepler aranmas› gerekti¤i son derece aç›kt›r. Bu
tehlikeye karfl› yap›lmas› gereken, dini, tüm hurafe ve sapk›nl›klardan
ar›nd›rmak, sadece Allah'›n vahyi olan Kuran'› rehber edinerek Pey-
gamber Efendimiz (sav)'in yaflant›s›n› örnek almak ve gençleri hurafe-
lerden ar›nm›fl gerçek din ahlak› ile e¤itmektir.
Burada atlanmamas› gereken nokta fludur: ‹slam ad›n› kullanarak
terör uygulayanlar olabilir, ama ‹slam'›n kendisi terörü, çat›flmay› ve
bozgunculu¤u yasaklamakta, buna karfl›l›k insanl›¤› bar›fl, huzur ve
dostlu¤a davet etmektedir. Ama materyalist felsefe ve Darwinizm'de,
çat›flma ve savafl gereklili¤ine inan›l›r. Materyalist ve Darwinist ideolo-
jiler ad›na ortaya ç›k›p kan dökenler, bu ideolojilerin meflru gördü¤ü,
hatta emretti¤i bir ifli yapmaktad›rlar.
Bu gerçekleri göz ard› ederek, demagoji yoluyla gerçekleri sapt›r-
maya çal›flmak ak›lc› ve vicdanl› bir davran›fl de¤ildir. Kald› ki, Türk
Milleti tüm dünya için tehdit oluflturan her iki tehlikenin de fark›ndad›r.
Ak›lc› ve vicdanl› bir düflünce, tüm önyarg›lar›ndan kurtularak her iki
tehdite karfl› en etkin bilimsel ve kültürel mücadeleyi vermeli, ideolojik
önyarg›larla tehlikelerden herhangi birini görmezlikten gelmemelidir.
Sonuç
Evrim teorisinin gerçek yüzünü, toplumlar için oluflturdu¤u tehlike-
leri ve bilimsel çöküflünü görmezden gelmek, ak›lc› bir yaklafl›m de¤ildir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 209
Gençlere, bilimsel dayana¤› olmayan, ateizmi, çat›flmay›, kavgay›,
›rkç›l›¤› "bilimsel gerçekler" veya "do¤a kanunlar›" gibi gösteren bir te-
oriyi bilimsel bir do¤ru olarak anlatman›n tehlikelerine dikkat çekmek
elbette zaruridir. Marx ve Engels'in deyimiyle komünizmin bilimsel te-
meli olan Darwinizm ile ve dolay›s›yla komünist ideoloji ile ilmi bir mü-
cadele vermek vicdan sahibi her insan›n görevidir.
Ön yarg›lar› ve dogmatik inançlar› terk eden her insan, tüm bu ger-
çekleri görebilir ve evrim teorisinin karanl›k yüzünü ortaya koyan çal›fl-
malar›n ne derece ehemmiyetli oldu¤unu fark edebilir.
HARUN YAHYA210
11 Haziran 2001 tarihli baz› gazetelerde evrim teorisi lehinde yo-
rumlanan bir fosil bulgusundan söz ediliyordu. Örne¤in bu yeni
bulgu Hürriyet gazetesi'nde "Evrim Zincirini Anadolu Ayd›nla-
tacak" bafll›kl› bir haberle duyuruldu. Söz konusu fosil, Anadolu'da bu-
lunan ve 23. Uluslararas› Kaz›, Araflt›rma ve Arkeometri Sempozyu-
mu'nda duyurulan bir örnekti. Habere göre, baz› evrimci antropologlar,
yafl› 7-8 milyon y›l olarak hesaplanan bu fosilin "insan›ms›larla" kuyruk-
suz maymunlar aras›nda eksik olan evrim zincirini tamamlayaca¤›n› id-
dia ediyordu.
Klasik bir evrim propagandas›n›n sergilendi¤i bu haberler, bilimsel
aç›dan önemli yan›lg› ve yanl›fllar içermektedir. Bu yaz›da, söz konusu
gazete haberlerine hakim olan evrimci ön yarg› ortaya konacakt›r.
"‹nsan›n Evrimi" Hiçbir Somut
Kan›ta Dayanmayan Bir Varsay›md›r
Öncelikle, insan›n evrimi iddias›n›n neden bilimsel dayanaklardan
yoksun bir varsay›m oldu¤unu aç›klamak gerekir.
Evrimciler, insan›n maymunlarla ortak bir atadan türediklerini öne
sürerler. Bu konuda aralar›nda kesin bir uzlaflma yoktur, ancak genel id-
diaya göre, kuyruksuz maymunlar ve evrimcilerin "insan›ms›" (homi-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 211
8 M‹LYON YILLIK ‹SKELETHAKKINDAK‹ EVR‹MC‹ YANILGILAR
nid) adl› bir s›n›fa dahil ettikleri di¤er tür maymunlar (yani çeflitli Aust-
ralopithecus türleri) ortak bir atadan gelmifller ve 5-10 milyon y›l önce
birbirlerinden ayr›lm›fllard›r. Ayn› iddiaya göre "insan›ms›" maymunlar
(yani Australopithecus) zamanla aflama aflama günümüz insan›na dö-
nüflmüfltür.
Bu hikaye sa¤lam temellere oturan bilimsel bir gerçek gibi anlat›l›r.
Oysa ne fosil kay›tlar› böyle bir evrimi ispatlamaktad›r, ne de böyle
bir evrim sa¤layacak bir mekanizma ortaya konabilmifltir.
Nitekim evrimciler de kan›tlara de¤il, kendi ürettikleri kavramlara
dayan›rlar. Bunlar›n bafl›nda az önce belirtti¤imiz "insan›ms›" (homi-
nid) kavram› gelir. Evrimci s›n›flamaya göre bu grubun içinde insanlar
(yani çeflitli "Homo" s›n›flamalar›) ve Australopithecus türleri vard›r.
Evrimciler "hominid"leri ise, daha üst bir grup olarak kabul edilen "ho-
minoid" kategorisine dahil ederler. Bu kategoride, "hominid"lerin ya-
n›nda, gibonlar ve büyük kuyruksuz maymunlar da yer al›r.
Evrimciler bu teorik s›n›fland›rmay› bir kez kurduktan sonra, bulu-
nan her fosili bu flema içinde bir yerlere oturtmakta ve bunun sonucun-
da, bulunan her fosil üzerine tüm dünya medya arac›l›¤›yla "evrimin
HARUN YAHYA212
1 Haziran 2001 tarihli gazetelerde Anadolu'da bulunan bir fosil, evrim zincirininbir parças› olarak tan›t›ld›. Oysa bu haber de di¤erleri gibi, bilimsel geçerlili¤iolmayan bir evrim propagandas›ndan ibaretti.
kay›p halkas› bulundu" gibi klifle haberlerle aldat›lmaktad›r. Anado-
lu'da bulunan 7-8 milyon y›ll›k "hominid" fosili hakk›ndaki haberler de
ayn› kliflenin belki bininci tekrar›d›r.
Oysa tüm bu hikaye belirtti¤imiz gibi bir aldatmacad›r, çünkü orta-
da evrimci varsay›mlar› do¤rulayan kan›t yoktur. Evrimciler mevcut
maymun s›n›flamalar›n› ve bunlara ait fosil kal›nt›lar›n› (kendi içinde
son derece ihtilafl›) bir "evrim zinciri" halinde s›ralamaktad›rlar, ama fo-
siller ortada gerçekten böyle bir geçifl oldu¤una dair kan›t sunmamak-
tad›r.
Evrimci Paleoantropologlardan ‹tiraflar
‹nsan›n evrimi iddias›n›n hayali oldu¤unun ilginç bir göstergesi, bu-
lunan yeni fosillerin iddiay› desteklemek yerine çeliflkili hale getirmesi-
dir. ABD'nin en önde gelen paleontologlar› aras›nda yer alan Harvard
Üniversitesi'nden Niles Eldredge ve Amerikan Do¤a Tarihi Müze-
si'nden Ian Tattersall, bu konuda flu önemli yorumu yapm›fllard›r:
Canl›lar›n evrimsel tarihlerinin bir keflif meselesi oldu¤u düflüncesi, bir efsane-dir. E¤er öyle olsayd›, ne kadar çok hominid fosili bulursak, insan›n evrimi hi-kayesinin de o kadar aç›k hale gelmesi gerekirdi. Oysa e¤er birfley olduysa, bu-nun tam tersi olmufltur.111
Konunun uzman› olan di¤er pek çok evrimci, asl›nda savundu¤u te-
ori hakk›nda son derece kötümser düflüncelere sahiptir. Örne¤in ünlü
Nature dergisinin bir numaral› bilim yazar› Henry Gee, "insan›n evrimi
ile ilgili 5 ila 10 milyon y›l öncesine ait tüm fosil kan›tlar›n›n küçük bir
kutuya s›¤abilecek kadar az oldu¤unu" söyler. Gee'nin bundan vard›¤›
sonuç ilginçtir:
Ata-torun iliflkilerine dayal› insan evrimi flemas›, tamamen gerçeklerinsonras›nda yarat›lm›fl bir insan icad›d›r ve insanlar›n önyarg›lar›nagöre flekillenmifltir... Bir grup fosili almak ve bunlar›n bir akrabal›k zinciriniyans›tt›klar›n› söylemek, test edilebilir bir bilimsel hipotez de¤il, ama geceyar›-s› masallar›yla ayn› de¤eri tafl›yan bir iddiad›r—e¤lendirici ve hatta belki yön-lendiricidir, ama bilimsel de¤ildir.112
Asl›nda "insan›n evrimi" masal›, materyalist felsefeye inanan bir
grup insan›n, do¤a tarihini bu dogmatik inançlar›na göre yazma çaba-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 213
HARUN YAHYA214
s›ndan baflka birfley de¤ildir. ‹ngiliz Bilim ‹lerleme Derne¤i'nin (British
Association for the Advancement of Science) 1980'lerdeki bir toplant›-
s›nda, Oxford Üniversitesi tarihçisi John Durant bu konuda flu yorumu
yapm›flt›r:
Acaba, aynen "ilkel" efsaneler gibi, insan evrimi teorileri de kendilerini yara-tanlar›n de¤er sistemlerini, onlar›n kendileri ve toplumlar› hakk›ndaki inan›fl-lar›n› geçmifle yans›tarak, güçlendiriyor olabilir mi?113
Durant daha sonraki bir yaz›s›nda ise flöyle demektedir:
‹nsan evrimine dair düflüncelerin, gerek bilim-öncesi gerekse bilimsel toplum-larda benzer ifllevler üstlenip üstlenmedi¤i kuflkusuz sorulmaya de¤er bir ko-nudur... Yak›ndan incelendi¤inde ortaya ç›kmaktad›r ki, her defas›nda, insan›nkökeni hakk›ndaki fikirler geçmifl kadar bugünü de yans›tmaktad›r, geçmifltekiatalar›m›z›n deneyimleri kadar kendi deneyimlerimizi yans›tmaktad›r.... Bili-min bir an önce efsanesizlefltirilmesine acilen ihtiyac›m›z vard›r. 114
K›sacas›, insan›n kökeni hak-
k›ndaki evrim teorileri, bu te-
orileri üretenlerin önyarg›-
lar›n› ve felsefi inançlar›n›
yans›tmaktan baflka bir
ifllev görmemektedir.
Bu gerçe¤i kabul eden
bir di¤er evrimci, Ari-
EVR‹MC‹LER‹NHAYAL‹Ç‹Z‹MLER‹:Evrimcilerin enönemli propagan-da malzemesi, fos-illeri hiçbir zamanbulunamayan hay-ali ara geçifl form-lar›n› art ardadizdikleri "hayaliçizimler"dir
zona State Üniversitesi antropolo¤u Geoffrey Clark't›r. Clark, 1997'de-
ki bir yaz›s›nda flöyle der:
Önümüzdeki bir grup alternatif araflt›rma sonucundan bir tanesini, daha ön-ceki varsay›mlar›m›za ve önyarg›lar›m›za göre seçiyoruz—bu hem poli-tik hem de subjektif bir ifllem... Paleoantropolojinin sadece flekli bilimseldir, içe-ri¤i de¤il.115
Medya Propagandas›n›n ‹çyüzü
Görüldü¤ü gibi, insan›n evrimi iddias›, bizzat bu iddian›n flekillen-
mesinde rol oynayan kimseler taraf›ndan dayanaks›z
bulunmaktad›r. ‹ddia bilime de¤il, teoriyi flekillen-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 215
SAHTESAHTE
direnlerin inanç ve ön yarg›lar›na dayal›d›r.
Ama ilginç olan nokta, paleoantropoloji dünyas›ndaki bu "itiraf"la-
r›n hiçbir zaman medyaya yans›mamas›d›r. Aksine evrimci medya, sa-
vafl› kaybetmekte olan bir ülkenin vatandafllar›na son bir moral vermek
için yapt›¤› "zafer yak›nd›r" propagandalar› gibi, evrim teorisinin içine
düfltü¤ü bu ç›kmaz› özenle gizler ve kitlelere hep "evrim teorisinin her
gün yeni bir kan›t› bulundu¤u" yalan›n› söyler. Yale ve California Berke-
ley üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora yapm›fl Amerikal› bir bi-
yolog Jonathan Wells, Icons of Evolution: Science or Myth, Why Much of
What We Teach About Evolution is Wrong (Evrimin ‹konlar›: Bilim mi Ef-
sane mi, Evrim Hakk›nda Ö¤retti¤imiz Pek Çok fiey Neden Yanl›fl) adl›
2000 y›l› bas›m› kitab›nda bu propaganda mekanizmas›n› flöyle özetler:
Toplumun geneli, insan›n kökeni hakk›ndaki derin belirsizli¤e dair bilimsel uz-manlar›n yapt›klar› aç›klamalardan çok nadiren haberdar edilir. Bunun yerine,flu veya bu kimsenin en son teorisi ile besleniriz ve bize bizzat paleoantropolog-lar›n bunun üzerinde anlaflamad›klar› gerçe¤i aktar›lmaz. Ve tipik olarak, teorima¤ara adamlar›n›n veya "bol makyajl›" insan atalar›n›n hayali resimleri ilesüslenir... Görünen odur ki, bilimin hiçbir alan›nda bu kadar az bir malzemeüzerine bu kadar fazla bir kurgu yap›lmam›flt›r. 116
Abartma ‹çgüdüsü
Üstte, paleoantropoloji alan›ndaki pek çok bilim adam›n›n, kendi
u¤rafl›lar›na hiç de güvenle bakmad›klar›n› belirttik. Peki evrimci med-
yan›n haberlerine manflet olan, "insan›n evrimi art›k kan›tlanm›fl bir ger-
çektir" gibi as›ls›z iddialarla gazete ve televizyonlarda boy gösteren bi-
lim adamlar› kimlerdir? Bunlar, paleoantropolojiyi dayanaks›z bulan bi-
lim adamlar›ndan niçin farkl› düflünmektedirler?
Cevap, bu kiflilerin farkl› düflünmeleri de¤il, farkl› davranmalar›d›r.
Asl›nda onlar da gerçe¤i bilmektedirler, ama uzun u¤rafl›lar sonucunda
elde ettikleri birkaç kemik parças›n› önemli göstermek, "evrimin kay›p
halkas›" olarak tan›tmak ve böylece manfletlere tafl›nmak hofllar›na git-
mektedir. Evrimci Greg Kirby, Biyoloji ö¤retmenleri Birli¤i'nin toplant›-
s›nda yapt›¤› bir konuflmada bu psikolojiyi flöyle ifade etmifltir:
E¤er bütün hayat›n›z› kemik toplamak, kafatas›n›n ve çenenin küçük
HARUN YAHYA216
parçalar›n› bulmak için harc›yorsan›z, bu küçük parçalar›n öneminiabartmak için çok güçlü bir istek duyars›n›z.117
Sonuç
‹flte baflta Hürriyet olmak üzere çeflitli günlük gazetelerde haber ya-
p›lan "8 milyon y›ll›k hominoid iskeleti", üstte anlatt›¤›m›z medyatik
propaganda stratejisinin ve bulgular›n› abartma e¤ilimindeki evrimci
paleoantropologlar›n yeni bir flov malzemesinden baflka birfley de¤ildir.
‹skelet hakk›nda yap›lan "evrimin eksik halkas› bulundu" fleklinde-
ki yorumlar, savafl› kaybetmek üzere olan bir ülkenin "zafer yak›nd›r, ra-
mak kald›" fleklindeki propagandalar›na benzemektedir. Özellikle son
zamanlarda, evrim teorisinin ç›kmazlar›n›, hiçbir bilimsel delile sahip
olmad›¤›n› gözler önüne seren tart›flma programlar›, yay›nlar ve aç›kla-
malar evrimcileri telafla düflürmüfl olmal› ki, "evrim teorisi"nin çöktü¤ü
yerde, evrime "sözde" bir delil ç›kararak teorilerini kurtarmaya çal›fl-
maktad›rlar. Ama bu çaba boflunad›r; hiçbir propaganda, kaybedilen bir
mücadeleyi kurtaramam›flt›r.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 217
Bilim ve Ütopya dergisinin Haziran 2001 say›s›n›n büyük bir bö-
lümü "beyin" konusuna ayr›lm›flt›. Genel olarak farkl› kitaplar-
dan yap›lan al›nt›larla haz›rlanan dergide, beynin evrimi, bilinç
ve zihnin kökeni gibi konulara yer veriliyor, daha do¤rusu bu konular-
da farkl› kifliler taraf›ndan ortaya at›lan farkl› spekülasyonlar aktar›l›-
yordu. Bu yaz›da, dergide yer alan spekülasyonlar›n bilimsel bir nitelik
tafl›mad›klar› gösterilecek ve Bilim ve Ütopya dergisinin bilimsel ve
mant›ksal yan›lg›lar› ele al›nacakt›r.
Materyalistlerin, "Bilincin Maddeye
‹ndirgenebilece¤i" ‹ddias› Büyük Bir Yan›lg›d›r
Bilim ve Ütopya dergisinin yay›n yönetmeni Ender Helvac›o¤-
lu'nun, derginin söz konusu say›s›nda, "Akl›n Do¤as›n›n Keflfi" bafll›kl›
bir yaz›s› yay›nland›. Ender Helvac›o¤lu yaz›s›nda özetle flöyle diyordu:
Materyalist filozoflar, öteden beri, idealistlere ve dincilere karfl›, "ak›l", "dü-
flünce", "bilinç", "zihin" gibi olgular›n beynin faaliyetinin ürünleri oldu¤unu
öngörmüfllerdi. Ama ne de olsa bu bir felsefeydi...
Say›n Helvac›o¤lu sözlerinde bu materyalist felsefenin art›k bilimsel
olarak kan›tland›¤›n› ileri sürüyor ve "Art›k biliyoruz ki, "ak›l" dedi¤i-
miz fley beynin varolufl tarz›ndan baflka birfley de¤ildir." iddias›nda bu-
HARUN YAHYA218
B‹L‹M VE ÜTOPYA DERG‹S‹N‹N‹NSAN BEYN‹ VE B‹L‹NC‹HAKKINDAK‹ DARWIN‹ST-MATERYAL‹ST YANILGILARI
lunuyordu.
Ne var ki, bu iddiada
yer alan materyalist yan›l-
g›lar› destekleyecek hiçbir
bilimsel delil bulunma-
maktad›r. Materyalistlerin,
bilinç ve ak›l ile ilgili iddi-
alar› bilimsel deste¤i olma-
yan bir felsefeden ibarettir.
Derginin, Haziran say›s›-
n›n neredeyse yar›s›n› ay›r-
d›¤› beyin konusunda ya-
y›nlad›¤› yaz›lar ise, baz›
materyalistlerin hayal
ürünlerinden, konu üze-
rindeki spekülasyonlar›n-
dan baflka birfley de¤ildir.
Materyalistlere göre,
insan›n sahip oldu¤u tüm
duygular, sevinçler, üzüntüler, heyecanlar, beynin içindeki nöronlar (si-
nir hücreleri) ve bunlar aras›ndaki kimyasal reaksiyonlardan ibarettir.
Bir baflka materyalist Francis Crick, bu materyalist iddiay› flöyle özetler:
Sevinçleriniz, üzüntüleriniz, hat›ralar›n›z ve tutkular›n›z, kiflili¤inizleilgili hisleriniz ve iradeniz, asl›nda çok say›da sinir hücresinin ve onla-ra ba¤l› moleküllerin birarada gerçeklefltirdi¤i hareketlerden baflka bir-fley de¤ildir.118
Oysa bu, ne bilimsel ne de mant›ksal aç›dan savunulabilecek bir id-
dia de¤ildir. Materyalistlerin insan ruhuna ait özelliklere böyle bir aç›k-
lama getirmelerini zorunlu k›lan, onlar›n maddeci ön yarg›lar›d›r. Mad-
denin ötesinde bir varl›¤›n mevcut oldu¤u gerçe¤ini kabul etmemek
için, ak›l ve mant›kla ba¤daflmayan iddialara boyun e¤mektedirler.
Bilim yazar› John Horgan, söz konusu materyalist düflünceye (indir-
gemecilik) ba¤l› olmas›na karfl›n Francis Crick'in iddias›n›n kabul edile-
mez oldu¤unu da flöyle itiraf eder:
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 219
Bir bak›ma Crick hakl›. Biz nöron paketinden baflka birfley de¤iliz. Ayn› zaman-
da, ne tuhaft›r ki nörolojinin yetersiz oldu¤u anlafl›ld›. Akl› nöronlarla aç›kla-
mak, akl› kuark ve elektronlarla aç›klamaktan daha fazla bir kavray›fl ve fayda
getirmedi. Birçok alternatif indirgemecilik (reductionism) var. "Biz özel
gen paketinden baflka birfley de¤iliz". "Biz do¤al seleksiyonla flekillenen adap-
tasyonlardan baflka birfley de¤iliz". "Biz farkl› konular için ayr›lm›fl bilgisayar
makinalar›ndan baflka birfley de¤iliz". Crick'in iddias›na benzeyen bu duyuru-
lar›n hepsi savunulabilir, ancak hepsi yetersizdir.119
Bu aç›klamalar›n elbette hepsi yetersiz, hatta mant›ks›zd›r. En koyu
materyalistler dahi bu gerçe¤in çok iyi fark›ndad›rlar asl›nda. Nitekim,
Darwinizm'in en ateflli savunucular›ndan Thomas Huxley, "Bilinç gibi
bu kadar ola¤anüstü birfley nas›l olup da sinir dokular›n›n birbiriyle
etkilefliminden meydana gelmifltir? Bu Alaaddin'in lambas›n› o¤ufl-
turdu¤unda içinden Cin'in ç›kmas› kadar aç›klanamazd›r." diyerek,
bilincin nöronlar aras› iletiflimle aç›klanamayaca¤›n› ifade etmifltir.120
Huxley'den günümüze, insan bilincinin nöronlarla aç›klanamaz ol-
du¤u gerçe¤i de¤iflmemifltir. Ancak bunun nedeni, bilim adamlar›n›n
yetersiz bulufllar yapmalar› de¤ildir. Aksine, nöroloji konusunda 20.
HARUN YAHYA220
Ifl›k mikroskobu ile çekilmifl olan bu resimde, beyindeki sinir hücrelerinin 500kez büyütülmüfl hali görülmektedir. Materyalistler, büyük bir mant›ks›zl›körne¤i olarak, bu sinir hücrelerinin düflünebildi¤ini, sevindi¤ini, tad ald›¤›n›,heyecanland›¤›n›, kararlar alarak ülkeler yönettiklerini, sanat eserleri meydanagetirdiklerini öne sürerler.
yüzy›l›n özellikle sonlar›nda çok büyük bulufllar ve at›l›mlar gerçeklefl-
mifltir. Ancak bunlar, insan bilincinin asla maddeye indirgenemeyece¤i-
ni, maddenin ötesinde bir gerçe¤in aranmas› gerekti¤ini ortaya koyan
çal›flmalard›r. Nitekim, Bilim ve Ütopya'n›n kendi yazarlar›ndan Dr.
Tu¤rul Atasoy, bu gerçe¤i yine Bilim ve Ütopya dergisinin A¤ustos 1999
tarihli say›s›nda itiraf etmifltir:
Bilincin tam bir tan›m›n› bugün için yapam›yoruz. Onu ancak bileflkenlerinitan›mlamak yoluyla tan›mlamaya çal›fl›yoruz. Yine de biliyoruz ki bilinç herzaman bileflenlerinin toplam›ndan fazlas›d›r...
Almanya'n›n önde gelen Darwinist ve materyalist yazarlar›ndan bi-
ri olan Hoimar Von Ditfurth ise, kabul ettikleri yöntem ile bilincin aç›k-
lanamayaca¤›n› flöyle itiraf eder:
‹zledi¤imiz do¤a tarihi ve genetik geliflme yolu üzerinde, bilincin, ru-hun, zekan›n ve duygunun ne olduklar›na iliflkin bir yan›t veremeyece-¤imiz gün gibi aflikard›r. Çünkü psiflik-bilinçsel boyut, en az›ndan bu dün-yada, flu anda, evrimin gelip gelebildi¤i en üst boyuttur. Dolay›s›yla da evri-min öteki aflama ve basamaklar›na, gene bilincimiz yard›m›yla, d›fltan, onlar›nüstüne yükselerek bakabildi¤imiz halde, bilincin (ruhun) kendisine böyle biryaklafl›m yapabilme olana¤›ndan yoksunuz. Çünkü elimizde bilincin kendisin-den daha geliflmifl bir üst merci bulunmamaktad›r.121
Amerikal› felsefe ve matematik doktoru William A. Dembski, Con-
verting Matter into Mind (Maddeyi Zihne Çevirmek) adl› bir makalesin-
de, insan beynindeki nöronlar›n biyokimyasal iflleyiflinin anlafl›ld›¤›n›
ve bunun hangi zihinsel faaliyetlerle ilgili oldu¤unun tespit edildi¤ini,
ama karar vermek, istemek, ak›l yürütmek gibi özelliklerin "maddeye
indirgenemedi¤ini" ve bilinci araflt›ran uzmanlar›n bu indirgemecili¤in
hatas›n› gördü¤ünü flöyle yazar:
Felsefecilerin genel olarak "planlamal› yaklafl›mlar" (propositional attitude)ad›n› verdikleri amaçlar ve istekler boyutuna gelindi¤inde, bilinç bilimcileri-nin bu olguyu nörolojik düzeyde anlamak ümidinden zaten vazgeçmiflolduklar› görülür... Materyalizme olan ba¤l›l›k sürse de, insan akl›n› nörondüzeyinde aç›klama ümidi art›k ciddi bir düflünce de¤ildir...122
Bilincin maddeci dünya görüflü ile aç›klanmas›, bilim ne kadar iler-
lerse ilerlesin mümkün de¤ildir, çünkü beyin hak›nda ne kadar detay
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 221
ortaya ç›karsa, zihnin maddeye indirgenemeyece¤i de o kadar ortaya
ç›kmaktad›r. Materyalistler, insan bilincini gerçekten kavramak istiyor-
larsa, önyarg›lar›n› ve saplant›lar›n› b›rakarak düflünmeli ve araflt›rma-
l›d›rlar. Nitekim Dr. Atasoy ayn› yaz›s›nda bunu yine flöyle itiraf etmifl-
tir:
Pekala tüm bunlardan sonra bilinç nedir? Yaz›n›n bafl›nda da belirtti¤imiz gi-bi, tam ve do¤ru bir yan›ta henüz ulaflabilmifl de¤iliz. Bu tan›m›n yap›labilme-si ya da hiç olmaz ise onu daha iyi anlayabilmemiz için, bugün için kabul edi-len paradigmalar›n de¤iflmesi ile oluflacak olan bilimsel devrimlere ihtiyac›m›zvar gibi gözükmektedir.
Kuflkusuz bilincin ne oldu¤unu anlayabilmek için gereken bu bilim-
sel devrim, materyalist dogman›n tamamen terk edilmesi ve materyalist
bilim adamlar›n›n bu dogman›n kal›plar›na s›k›flmadan özgürce düflü-
nebilmesidir. Çünkü bilincin gerçek manas›n› madde ile aç›klamak
mümkün de¤ildir. Bilinç, insan›n ruhuna ait bir özelliktir.
Materyalistlere Sorular
‹nsanlar›n düflüncelerinin, muhakeme, yarg› yeteneklerinin, karar
alma mekanizmalar›n›n, sevinçlerinin, heyecanlar›n›n, hayal k›r›kl›kla-
r›n›n beyinlerindeki nöronlar›n birbirleriyle etkileflimi oldu¤unu öne
sürmek son derece mant›ks›z bir iddiad›r. Konuyu biraz kapsaml› düflü-
nen materyalistler de bunun fark›ndad›rlar. Ünlü materyalist Karl Lash-
ley, insan bilincinin maddeye indirgenebilece¤ini uzun y›llar savunma-
s›na ra¤men, kariyerinin sonlar›na do¤ru flu yorumu yapm›flt›r:
Zihin-beden iliflkisi ister gerçek bir metafizik konu veya ister sistematik bir al-dan›fl olarak ele al›ns›n, bu konu psikologlar ve insan sorunuyla ilgilenen nö-rologlar için bir sorun olmaya devam etmektedir... Nas›l olur da beyin, bir fi-ziko-kimsayal sistem olarak, birfleyi alg›layabilir veya bilebilir; ya dabunu yapt›¤›na dair bir aldan›fl gelifltirebilir?123
Afla¤›daki sorular, maddeci yaklafl›m›n ç›kmaz›n› gözler önüne ser-
mek aç›s›ndan önemlidir:
Materyalist bir bilim adam› madem kendisine ait oldu¤unu sand›¤›
düflüncelerinin, nöronlar›n›n bir etkileflimi oldu¤unu kabul ediyor, öyle
ise onun düflünceleri neden önemli olsun? Bu düflünceler nihayetinde
HARUN YAHYA222
–kendi iddias›na göre- proteinlerden oluflan sinir hücrelerinin bir ürünü
de¤il midir?
Düflüncelerin, heyecan ve duygular›n nöronlar›n bir ürünü oldu¤u-
nu söylemek, tüm bunlar›n asl›nda nöronlar› meydana getiren fluursuz
atomlar›n, hatta kuarklar›n, elektronlar›n ürünü oldu¤unu iddia etmek
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 223
Beyin ›slak bir et parças›d›r. Böyle bir yap›n›n, düflündü¤ünü, muhakeme, yarg›gibi yeteneklere sahip oldu¤unu, özlem, vefa, sevgi, flefkat gibi hisleri bildi¤iniveya bunlar› üretebildi¤ini öne sürmek, materyalizmin ne kadar mant›k ve ak›ld›fl› bir inanç oldu¤unun görülmesi aç›s›ndan tek bafl›na yeterlidir.
ile ayn› de¤il midir?
fiuursuz atomlar, sevinmeyi, ac›y›, heyecan›, müzikten zevk almay›,
lezzeti, dostlu¤u, sohbet zevkini bilebilirler mi?
fiuursuz atomlar Darwinist ve materyalist olup, biraraya gelip Bilim
ve Ütopya dergisini ç›kartabilirler mi?
fiuursuz atomlar, elektron mikroskobunun alt›nda kendilerini veya
kendilerinin biraraya gelip oluflturdu¤u sinir hücrelerini inceleyip, bu
incelemelerinden bilimsel sonuçlar ç›kartabilirler mi?
Madem tüm fikirler fluursuz atomlar›n bir ürünü, öyle ise materya-
list bilim adamlar› Karl Marx'a, Friedrich Engels'e ya da Charles Dar-
win'e de¤il, onlar›n nöronlar›na ya da nöronlar›n› meydana getiren
atomlar›na m› hayrand›rlar?
Söz konusu bilim adamlar› tüm hayatlar›n›, Marx'›n ve Darwin'in
nöronlar›n›n peflinden koflmaya m› adam›fllard›r? Bir insan›n, kendi id-
dialar›na göre nöronlar›n üretti¤i fikirlere bu kadar körü körüne ba¤lan-
mas›n› nas›l aç›klayabilirler?
Materyalistler, bu sorular üzerinde samimi olarak düflündü¤ünde
kendilerinin de, di¤er tüm insanlar›n da nöron yuma¤›ndan veya atom
y›¤›n›ndan çok daha farkl› varl›klar oldu¤unu kavrayacaklard›r. ‹nsan,
Allah'›n kendisine verdi¤i ruha sahip, bu ruh ile düflünebilen, sevinebi-
len, heyecanlanabilen, fikirler üreten, onur, sayg›, sevgi, dostluk, vefa,
samimiyet, dürüstlük gibi kavramlar› bilen bir varl›kt›r. Nöronlar düflü-
nemezler, karar veremezler, sevgi flefkat hislerini bilemezler.
Bunu, tüm materyalistler de tek bafllar›na kald›klar›nda, samimi ola-
rak düflündüklerinde bilmekte ve kabul etmektedirler. Ancak maddeci
ön yarg›lar›n›, bilimselli¤in ve akl›n gere¤i sanma yan›lg›s›nda oldukla-
r› için, bu gerçe¤i kabullenmemektedirler. Oysa, materyalizmi savun-
mak u¤runa içine düfltükleri durum ve kabul ettikleri ak›l d›fl› mant›k-
lar, onlar›n sayg›nl›klar›na çok daha büyük bir zarar vermektedir. "Dü-
flüncelerimiz atomlar›m›z›n, sadece nöronlar›m›z›n ürünüdür" diyen bir
insan›n, düfllerini gerçek zanneden veya ak›l almaz masallar uydurup
sonra bunlara kendisi inanan bir insandan hiçbir fark› yoktur.
HARUN YAHYA224
Materyalistlerin Bir Türlü Kavrayamad›klar› Gerçek:
Bilim ‹le Din Uyum ‹çindedir
Darwinist materyalistlerin de¤ifltirmedikleri en önemli yan›lg›lar-
dan biri, din ile bilimin çeliflti¤i iddias›d›r.
Özellikle 19. yüzy›ldan bu yana materyalistler, insanlar› kendilerin-
ce dinden uzaklaflt›rmak için, dinin bilimle çeliflti¤i yalan›na s›k s›k bafl-
vurmufllard›r. Söz konusu yaz›da da ayn› yönteme baflvurulmufl ve flöy-
le denmifltir:
Dinsel düflünüfle göre ise, bilinmeyenler her zaman "Tanr›'n›n topraklar›" ol-
mufltur. Bilim ise Tanr›'n›n topraklar›n› fethede fethede yoluna devam etmifltir
ve ediyor.
Bu cümledeki en önemli yan›lg›lar›ndan biri fludur: Hak dine göre
sadece bilinmeyenler de¤il, bilinen ve bilinmeyen, yerin, gö¤ün ve iki-
sinin aras›nda bulunan, evrenin her köflesinde var olan herfley, her
varl›k, her olay Allah'›n hakimiyetinde, Allah'›n ilminin ve bilgisinin
dahilinde, sonsuz kudretinin alt›ndad›r. Buna söz konusu yaz›y› ya-
zan kiflinin kendisi de, peflinden kofltu¤u 19. yüzy›l felsefecileri de ve
Allah'›n karfl›s›nda oldu¤unu zannetti¤i bilim de dahildir.
Yaz›da yer alan ikinci yan›lg› ise fludur: bir bilinmeyenin bilim ta-
raf›ndan bilinir hale getirilmesi onu dine karfl› bir duruma getirmez.
Bugüne kadar bilimin hiçbir buluflu dinle çeliflmemifltir. (Dinden kast›-
m›z, Allah'›n son vahyi olan ve hiçbir bozulmaya u¤ramam›fl olan Ku-
ran ile bildirilen ‹slam dinidir). Darwinist-materyalistler de bugüne ka-
dar bu iddialar›na hiçbir delil getirememifllerdir çünkü böyle bir delil
yoktur. Aksine Big Bang'den insan genomu projesi sonuçlar›na, evrenin
genifllemesinden paleontolojik bulgulara kadar bilimin birçok alan›nda
yap›lan bulufllar, Kuran ayetleri ile tamamen mutab›kt›r.
Bu, maddeci görüfle sahip olmayan, özgür düflünen bir insan için
son derece anlafl›l›r ve aç›k bir gerçektir. Çünkü bilim, Allah'›n yaratt›¤›
varl›k, sistem ve kanunlar› inceleyen, araflt›ran bir olgudur. Allah'›n ya-
ratt›klar›n› inceleyen birinin, Allah'›n yaratt›¤› dine muhalif birfley bula-
mayaca¤› aç›kt›r. Materyalistler ise, yarat›l›fl›n delillerinden biri olan "ta-
sar›m" mant›¤›n› bir türlü anlayamamakta veya anlamaya yanaflma-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 225
maktad›rlar. Canl›lar veya do¤a incelendikçe, bunlar›n iflleyifli keflfedil-
dikçe, elde edilen sonuçlar›n yarat›l›fla ayk›r› olaca¤›n› sanmaktad›rlar.
Oysa kompleks bir sistem ne kadar iyi tan›n›rsa, onun sahip oldu¤u ku-
sursuz yarat›l›fl ve bu yarat›l›fl›n sahibinin kudreti de o kadar iyi anlafl›-
l›r. Dolay›s›yla, do¤an›n ve canl›lar›n iflleyiflinin keflfedilmesi de yarat›-
l›fl›n yeni delillerini gözler önüne sermekte, Allah'›n yarat›fl›ndaki mü-
kemmelli¤i bir kez daha göstermektedir.
E¤er do¤an›n ve canl›lar›n nas›l iflledi¤ini bilmemekten, yani ce-
haletten kaynaklanan bir görüfl varsa, bu, as›l olarak, Darwinist-ma-
teryalist felsefedir. Darwinizm, 19. yüzy›lda canl›lar›n kompleks yap›s›
bilinmedi¤i için hayat› rastlant›larla aç›klama iddias›n› makul göstere-
bilmifltir. Oysa hayat›n detaylar›, özellikle de hücre içindeki kompleks
yarat›l›fl keflfedildi¤inde, Darwinizm'in rastlant› iddias› çaresiz kalm›fl-
t›r. Amerikal› biyokimya profesörü Michael J, Behe'nin ifadesiyle, Dar-
win zaman›nda içeri¤i bilinmeyen bir "kara kutu" olan canl› hücresinin
aç›lmas›, "tasar›m"› ispatlam›fl ve "tesadüf" iddias›n› y›km›flt›r.124
Beynin Evrimi ‹ddias› Büyük Bir Yan›lg›d›r
Bilim ve Ütopya dergisinin söz konusu say›s›nda, farkl› yazarlar›n
kitaplar›ndan al›nt›lar yap›larak, beynin sözde evrimine yer verilmifltir.
Bu yaz›lar genelde birbirinin tekrar› oldu¤u için, yaz›larda yer alan ya-
n›lg›lara genel olarak yer verilecektir.
Dergide yer alan yaz›larda, beynin sözde evrimi ile ilgili farkl› kifli-
lerin farkl› speküasyonlar›, felsefi argümanlar› ve hayali senaryolar› yer
almaktad›r. Hiçbir bilimsel delille desteklenmeyen bu iddialar›n ortak
noktas›, insan beyninin ve bilincinin, canl›lar›n tüm di¤er organlar› gibi,
daha ilkel bir organdan tesadüfler sonucunda geliflerek olufltu¤u iddi-
as›d›r.
Evrimciler, insan beyninin, yass› solucanlar›n bafllar›nda bulunan
ganglia (sinir dü¤ümleri) gruplar›n›n evrimleflmesi ile meydana geldi¤i-
ni öne sürerler. Evrimcilerin hayali "beyin evriminin a¤ac›" gangliadan
bafllar ve insan beynine kadar giderek büyüyen canl› türlerinin beyinle-
rinin s›ralanmas› ile devam eder.
Evrimcilerin bu iddialar› birçok aç›dan bilimsel temelden yoksun ve
HARUN YAHYA226
hayalidir. Herfleyden önce, evrimciler, ilkel veya basit gördükleri yass›
solucanlardaki ganglian›n, hatta bu gangliay› oluflturan sinir hücreleri
kümeleri içinde yer alan tek bir sinir hücresinin dahi tesadüfen nas›l
olufltu¤unu aç›klayamamaktad›r. Durum böyle iken, 100 milyar sinir
hücresinden oluflan insan beyninin tesadüfen oluflumunu, bu hücreler
aras›ndaki ola¤anüstü kompleks ba¤lant›lar›n organizasyonunu nas›l
aç›klayabileceklerdir? Dahas›, iddia edilen bu "ilkel beyin"den mutas-
yonlar sonucunda nas›l olup da tesadüfen daha kompleks beyinlerin
oluflabilece¤i, rastgele mutasyonlar›n nas›l olup da bir canl›n›n beynini
daha geliflmifl hale getirebilece¤i sorusu yine cevaps›zd›r. Dünya üzerin-
de böyle bir mutasyon hiçbir zaman gözlemlenmedi¤i gibi, teorik olarak
nas›l gerçekleflmifl olabilece¤i dahi gösterilememektedir.
‹nsan Beyni "‹ndirgenemez Kompleks" Bir Organd›r
20. yüzy›l›n en önemli geliflmelerinden biri insan beyninin son dere-
ce kompleks bir yap›ya ve organizasyona sahip oldu¤unun anlafl›lmas›-
d›r. Beynin bu kompleks yap›s› ise, evrimcilerin, beynin kademe kade-
me, tesadüfen geliflen olaylarla, maddenin kendi kendini organize etme-
siyle olufltu¤u iddialar›n›n ne kadar geçersiz ve imkans›z oldu¤unu or-
taya koymufltur.
Beynin en önemli özelliklerinden biri, say›lar› 100 milyar› bulan si-
nir hücresine sahip olmas›d›r. Evrim teorisi, daha önce de belirtildi¤i gi-
bi bu 100 milyar hücreden yaln›zca bir tanesinin dahi tesadüf, fizik ka-
nunlar› ve zaman kombinasyonu ile nas›l olufltu¤unu aç›klayamazken,
bu hücrenin nas›l tesadüfen ço¤ald›¤›n›, bunlar›n nas›l tesadüfler sonu-
cu kendi aralar›nda organize olup, yaklafl›k 100 milyar sinir hücresin-
den ve bunlar›n aras›ndaki trilyarlarca ba¤lant›dan oluflan ve dünyan›n
en kompleks yap›lar›ndan biri olan beyin ve sinir sistemini oluflturdu-
¤unu da aç›klamak durumundad›r..
Bu kompleks sistemin özelliklerinden baz›lar›na de¤inmek, evrim
teorisinin neden beynin tesadüfler sonucunda olufltu¤unu aç›klayama-
d›¤›n› göstermeye yetecektir.
Beyindeki nöronlar (sinir hücreleri), aralar›nda "sinaps" denilen ba¤-
lant› noktalar› sayesinde iletiflim kurarlar. Her bir nöronda 10 bin sinaps
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 227
bulunmaktad›r. Bu, bir nöron ayn› anda 10 bin farkl› nöronla iletiflim ku-
rabilir demektir. Burada küçük bir k›yas yapal›m. Dünyada, mevcut te-
lefon santralleri sayesinde, insanlar aras›nda ayn› anda yüz milyonlarca
telefon görüflmesi yap›labilir. Buna karfl›n tek bir insan beyninin içinde-
ki sinapslar›n say›s›n›n 1 katrilyon oldu¤u tahmin edilmektedir. (Bu
1.000.000.000.000.000 haberleflme demektir.)125
Günümüz teknolojisinin ürünü olan aletlerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda da
beyindeki sistemin tart›fl›lmaz bir üstünlü¤ünün oldu¤u görülecektir.
Örne¤in bilgisayarlar›n beynini çip denilen kompleks yap›lar oluflturur.
HARUN YAHYA228
Beyin, 100 milyar sinir hücresinden ve bu hücreler aras›ndaki trilyarlarca ba¤-lant›dan oluflan son derece kompleks bir organd›r. Kusursuz bir organizasyonve yap›ya sahip böyle bir organ›n tesadüfen olufltu¤unu iddia eden evrimcileriçin, beynin evrimi konusu büyük bir ç›kmazd›r.
Bu çip denilen yap›lar›n içinde transistör denilen ve sinir hücresine
denk gelen yap›lar bulunur. Her bir transistörün 3 girifli, 3 ç›k›fl› yani
toplam 6 ba¤lant›s› varken, beyindeki sinir hücrelerinin her birinin
10.000 adet ba¤lant›s› vard›r. ‹nsan›n gün içinde gerçeklefltirdi¤i faali-
yetleri düflünecek olursak, hiç duraksama olmadan hepsini ayn› anda
yapabilmesinin sebebi iflte bu ba¤lant›lardaki kusursuzluktur.
‹nsan beyninin sahip oldu¤u kapasite de günümüz teknolojisi ile
karfl›laflt›r›ld›¤›nda, büyük bir üstünlü¤e sahip oldu¤u görülmektedir.
Örne¤in dünyan›n en h›zl› ifllem yapan bilgisayarlar› ortalama, olarak
saniyede 109 ifllem yapabilmektedir. Beynin h›z› ise ayn› ifllem için
1015'tir. (saniyede 10.000.000.000.000.000 h›z›nda) Dahas› bilgisayar haf›-
zas›n›n kapasitesi 1011 bit'ken beyninki 1014'tür. Aradaki bu fark beynin
kapasitesinin, 1000 adet bilgisayar›n toplam kapasitesi kadar oldu¤unu
göstermektedir.126
Evrim teorisinin geçersizli¤ini ortaya koyan çal›flmalar› ile tan›nan
moleküler biyolog Prof. Michael Denton, en iyi mühendislerin, en
komplike teknikleri kullansalar dahi beyne biraz benzeyen bir objeyi bi-
raraya getirebilmelerinin "sonsuz zaman alaca¤›n›" söyleyerek, insan
beynindeki bu üstün yarat›l›fl›n varl›¤›n› belirtmektedir.127
Konu hakk›nda fazla bilgisi olmayan bir insan›n karfl›s›na evrimcile-
rin "hayali beynin evrimi flemas›"n› koydu¤unuzda, bu insan fazla da
düflünmüyorsa, bu flema onu kand›rabilir. Birkaç sinir hücresinin za-
man içinde, daha kompleks bir sinir hücresi yuma¤› haline, sonra da kü-
çük bir beyine ve en sonunda daha da büyüyen bir beyine do¤ru dönüfl-
tü¤ünü ve bu s›rayla giden bir flema ile beynin yavafl yavafl evrimleflti-
¤ine inanabilir. Ancak beynin yap›s› hakk›nda çok az bir bilgi sahibi
olan ve Darwinist-materyalist dogmalardan ba¤›ms›z düflünebilen bir
insan, bu hayali fleman›n anlams›zl›¤›n› derhal anlayacakt›r. Çünkü, yu-
kar›da çok k›sa olarak de¤inilen beynin özellikleri, beynin, "tesadüf"
kavram›n› anlams›z k›lan, son derece ola¤anüstü bir yap›ya sahip oldu-
¤unu ortaya koymaktad›r.
Tesadüflerin, hayranl›k uyand›racak bir iletiflim a¤› kuracak flekilde
sinir hücrelerini organize etmeleri kesinlikle imkans›zd›r. Bu, 20. yüzy›-
l›n en büyük geliflmelerinden biri olan internet teknolojisinden çok da-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 229
ha kompleks ve harika bir sistemdir. Peki nas›l olur da, internet tekno-
lojisinin veya en basit bir telefon santralinin dahi tesadüfen oluflamaya-
ca¤›n›, bunun mühendislik, tasar›m, bilgi, bilinç, ak›l ve teknoloji gerek-
tirdi¤ini bilen insanlar, beyindeki çok daha ola¤anüstü sistemin tesadü-
fen olufltu¤unu iddia edebilmektedirler?
Evrimciler bu sorunun cevab›n› veremediklerine göre, farkl› canl›
türlerinin beyinlerini küçükten büyü¤e do¤ru dizmelerinin, bilimsel ve
mant›ksal aç›dan hiçbir geçerli yönü kalmamaktad›r.
Fosil Kay›tlar›, "Beynin Evrimi" ‹ddias›n› Yalanl›yor
Evrim teorisine göre türler, tesadüfen geliflen küçük ve aflamal› de-
¤iflimlerle birbirlerinden evrimleflirler. Evrimcilerin bu iddialar›na göre,
fosil kay›tlar›na bak›ld›¤›nda, canl› türlerinin yer katmanlar›nda belli bir
s›ralamada bulunmalar› ve bu s›ralamada canl› türlerinin bir öncekin-
den çok küçük de¤ifliklikler içermeleri gerekir. Yani, örne¤in bir üst yer
katman›nda ortaya ç›kan bir tür, bir önceki katmanda bulunan bir tür-
den çok az bir de¤iflikli¤e sahip olmal›d›r. Ancak, evrimcilerin bu öner-
meleri, hiçbir konuda fosil kay›tlar› taraf›ndan desteklenmemektedir.
Bu durum beynin evrimi iddias› için de geçerlidir. Fosil kay›tlar› ince-
lendi¤inde, farkl› canl› türlerine ait beyinlerin, evrimcilerin iddia ettik-
leri gibi küçük de¤iflikliklerle birbirini izledi¤i görülmemektedir. Özel-
likle memelilere ait beyinler, bir önce var olan türlere ait beyinlerden çok
daha farkl› ve kompleks yap›lar›yla fosil kay›tlar›nda "aniden" belir-
mektedir.
Ayn› durum insan›n beyninin ortaya ç›k›fl›nda da gözlenmektedir.
Nitekim, Bilim ve Ütopya dergisinde yer alan, Alan Woods ve Ted Grant
taraf›ndan yaz›lan Akl›n ‹syan› isimli kitaptan al›nan ve "Beynin Tarihi"
bafll›¤› ile yay›nlanan makalede evrimci bilim yazar› Roger Lewin'in flu
ifadesine yer verilmektedir:
"Beynin tarihi, de¤iflim patlamalar›yla kesintiye u¤rayan uzun durgunluk dö-
nemlerinden oluflur".
Beynin gelifliminde ani bir "s›çrama" olmas›, klasik evrimci senaryo
ile ba¤daflmamaktad›r. Çünkü evrimci senaryoya göre, tesadüfler bir or-
HARUN YAHYA230
gan› veya bir yap›y› çok küçük kademelerle de¤ifltirmelidirler. Baz› ev-
rimciler ise, fosil kay›tlar›nda, sadece beynin ortaya ç›k›fl› konusunda
de¤il, tüm canl› türlerinin ortaya ç›k›fl› konusunda istisnas›z olarak "ani-
den belirme" görüldü¤ü için, "büyük s›çramalar›" kabul etmek zorunda
kalm›fllard›r. Ancak bu da bir mucize beklemek demektir. Çünkü, sade-
ce görmelerini veya duymalar›n› sa¤layan bir beyne sahip canl›lar var-
ken, bir anda ortaya ç›kan canl›lar›n beynin cerebral cortex bölümüne
sahip olduklar› görülmektedir. Beynin bu bölümü ise haf›za, birlefltir-
me, neden arama gibi yüksek zihinsel fonksiyonlar›n gerçekleflti¤i bir
bölümdür. Böyle kompleks bir yap›n›n aniden meydana gelmesi ancak
mucize ile aç›klanabilir ki, bu da tesadüf de¤il bilinçli bir yarat›l›flt›r.
Sonuç olarak, beyin tesadüfler sonucunda oluflamayacak kadar
kompleks bir sisteme sahiptir ve fosil kay›tlar›nda da canl›lardaki
kompleks beyin yap›lar›n›n aniden ortaya ç›kt›¤›, yani yarat›ld›¤› görül-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 231
Bilim ve Ütopya dergisi, materyalistler ve evrimciler için en büyük ç›kmaz olanbeynin ve bilincin nas›l var oldu¤u konusuna derginin bir say›s›n›n büyük birbölümünü ay›rm›fl ve kendi çeliflkilerini kendi elleriyle ortaya koymufltur.
mektedir. Nitekim, önde gelen evrimci bilim adamlar›ndan biri olan
antropolog Richard Leakey, kendisine böylesine kompleks bir organ›n,
sözde ilkel insanda neden ve nas›l olufltu¤u soruldu¤unda, yan›t› "en
ufak bir fikrim yok" olmufltur.128
Bu aç›klamalardan da anlafl›ld›¤› gibi, Bilim ve Ütopya dergisinde
beynin sözde evrimi ile ilgili anlat›lanlar, materyalist-Darwinist dogma
ad›na uydurulmufl masallardan baflka bir fley de¤ildir.
Beynin Hayali Evrimi ‹le ‹lgili Farkl› Senaryolar
Evrimcilerin, beynin evrimi hakk›ndaki hayali senaryolar›ndan biri-
nin konusunu da, "beynin evriminin itici gücü neydi?" sorusu oluflturur.
Her evrimci, kendi u¤rafl› veya ilgi alan› içinde bu soruya farkl› cevap-
lar verir. Bilim ve Ütopya dergisinde de bu spekülatif tart›flmaya önem-
li bir yer ayr›lm›flt›r.
Örne¤in Stephen Jay Gould'un, Darwin ve Sonras› isimli kitab›ndan
al›nan yaz›da, California Üniversitesi'nden psikolog Harry Jerrison'un
iddias›na yer verilmektedir. Jerrison, dinozorlar›n hüküm sürdü¤ü bir
dünyada hayatta kalmaya çal›flan küçük varl›klar›n "mecburiyetten" be-
yinlerini evrimlefltirdiklerini iddia etmektedir.129
Marksizm'in fikir babalar›ndan Engels ise, "emek sonucunda iki
ayakl› olan canl›n›n beynini de gelifltir-
di¤ini" öne sürmüfltür.
Dergide kitaplar›ndan al›nt› yap›-
lan Steven Mithen gibi evrimciler de
insan›n önce iki ayakl› oldu¤unu, bu-
nun ellerini özgürlefltirdi¤ini ve bunun
sonucunda beyninin geliflti¤ini öne
sürmektedirler.
‹ngiliz antropolog G. E. Smith ise
"‹nsan› maymunluktan ç›kar›p insan
yapan, dik durmaya bafllamas› ya da
eklemli dil bulmas› de¤il, beyninin
aflamal› olarak olgunlaflmas› ve zihin-
sel yap›s›n›n yavafl yavafl oluflmas›d›r;
HARUN YAHYA232
Stephen Jay Gould
dik durufla geçifl ve konuflman›n geliflmesi rastlant›sal olgulard›r."
der.130
Bir baflka grup evrimci ise önce beynin geliflti¤ini, beyin gelifltikten
sonra dik duruflun geliflti¤ini öne sürer.
Bu konudaki spekülasyon örneklerini ço¤altmak mümkündür. An-
cak bunlar›n hiçbiri bilimsel bir delile dayanmamaktad›r. Nitekim Step-
hen Jay Gould da bunu flöyle itiraf etmektedir:
Peki Oken ve Haeckel'in karfl› ç›kmas›na karfl›n, beynin önceli¤i fikri niçin böy-lesine güçlü bir flekilde yerleflmifltir? Kesin olan bunun kan›tlarla hiçbiriliflkisinin olmad›¤›d›r, çünkü iki görüflten herhangi birini destekleye-cek hiçbir dolays›z kan›t yoktur... Ancak hiçbir kan›ta dayanmayan tart›fl-malar bilim tarihinin en ayd›nlat›c› tart›flmalar› aras›ndad›r, çünkü olgusalk›s›tlamalar›n yoklu¤unda, düflünceyi bütün olarak etkileyen (ve bilimadamlar›n›n durmadan inkar etti¤i) kültürel yarg›lar apaç›k ortaya ç›-kar. 131
Gould'un ayn› zamanda bir itiraf niteli¤i tafl›yan bu sözleri, son de-
rece önemli bir tespittir. Evrim teorisinin tarihi, bu tür "kan›t yoklu¤u-
nu" f›rsat bilmekten kaynaklanan, materyalist önyarg›lara dayal› spekü-
lasyonlarla doludur. Evrimciler, teorilerini destekleyecek kan›t olmad›¤›
için, "kültürel yarg›lar›yla", yani materyalist felsefeye olan inançlar›yla
hareket etmektedirler. Bilim ve Ütopya dergisinde yer alan makalelerde
beynin evrimi konusunun ele al›n›fl flekli de bunun bir örne¤idir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 233
Evrimciler, farkl› canl›lara ait, farkl› büyüklüklerdeki beyinleri art arda dizerek,beynin evrimi konusunu aç›klad›klar›n› zannederler. Oysa, beyin indirgenemezkompleksli¤e sahip bir organd›r ve bu nedenle beynin oluflumu evrimcilertaraf›ndan aç›klanamamaktad›r.
Australopithecine beyni Habilis beyni Günümüz ‹nsan›n›n beyni
Beyni Kaz› Alan›na Benzeten
MacLean'in ‹ddias›n›n Geçersizli¤i
Dergide yay›nlanan yaz›lardan biri de Prof. Dr. Aflk›n Karaday›'n›n
"Dr. Paul MacLean ve Üçlü Beyin" bafll›kl› yaz›s›yd›. Prof. Karaday› ya-
z›s›nda, Paul MacLean'in "beyini bir kaz› alan›na" benzetti¤i ve "beyni
oluflturan üç bölümün, asl›nda beynin evrimini gösteren katmanlar ol-
du¤unu" iddia etti¤i teorisini anlat›yordu.
MacLean'e göre, beynin farkl› fonksiyonlara sahip üç bölümü, yeni
memeli beyni, eski memeli beyni (limbik sistem) ve sürüngen beyni ola-
rak tan›mlanmal›d›r. Beyni bir kaz› alan› olarak tan›mlayan MacLean'in
bu varsay›m›, herhangi bir bilimsel kan›ta dayanmayan bir spekülas-
yondan baflka birfley de¤ildir. Yukar›da da belirtildi¤i gibi, kan›t olma-
d›¤›nda, herkes kendi kültürü, bak›fl aç›s›, felsefesi veya ilgisi yönünde
teori üretebilmekte ve sonra da bunlar› "bilimsel" tezler gibi sunmakta
sak›nca görmemektedir.
Tekrar belirtmek gerekir ki, MacLean'in bu iddias›n›n da hiçbir bi-
limsel ve ak›lc› temeli yoktur. ‹nsan beyninin üç temel bölümü oldu¤u
HARUN YAHYA234
Bilim ve Ütopyadergisinde,MacLean gibikiflilerin ortayaatt›klar›, hiçbirbilimsel ve ak›l-c› temeli olma-yan iddialarayer veriliyordu.
do¤rudur. Ancak, bu bölümlerin her birinin evrimin ayr› bir devresini
simgeledi¤i iddias› son derece yüzeysel bir yak›flt›rmadan baflka birfley
de¤ildir.
Prof. Erksin Güleç'in Makalesindeki Yan›lg›lar
Prof. Erksin Güleç taraf›ndan yaz›lan Beynin Evrimi bafll›kl› makale-
de ise evrim senaryosu dahilinde beynin neden ve nas›l büyüyebilece¤i
hakk›nda ilginç yorumlar yap›lm›flt›r. Söz konusu yaz›da "insan beyni-
nin geliflmesini haz›rlayan temel ö¤e dik yürümeye uyumdur" dene-
rek dayanaks›z bir iddia daha öne sürülmektedir ki, bu söz konusu id-
diaya göre beynin evriminin temel nedenidir. Burada pozitif etki olarak,
a¤›r kas bask›s›n›n kalkmas› öne sürülmüfltür. "Difllerin küçülmesi, çi¤-
neme kaslar›n›n azalmas›na neden olmufl, bu da beynin geliflmesi
için pozitif etki oluflturmufltur" denerek son derece mant›ks›z bir örne-
¤e devam edilmifltir. Anatomi bilgisi olan herkes çok iyi bilir ki, beyin
kafatas›n›n içindedir, çi¤nemeye ait ve kafay› dengede tutan kaslar ise
kafatas›n›n d›fl›nda yer al›r. Buna göre boyun ve çi¤neme kaslar›n›n, be-
yin e¤er geliflecekse, onu engelleyecek bir iliflkisi öne sürülemez.
Yaz›da en çok yer ay›r›lan konu ise, endocast kal›p ç›karma tekni¤i-
dir. Endocast, kafatas› içinin kal›b› demektir ve bu kal›plardan yola ç›-
karak, o kafatas›n›n sahibinin beyni hakk›nda baz› yorumlar yap›lmak-
tad›r. Ancak bu son derece yetersiz bir tekniktir ve yaz›da da, "beyin
hakk›nda bilgi edindikleri tek yöntem olan endocast kal›p ç›karma tek-
ni¤inin sorunlarla dolu sa¤l›ks›z sonuçlar verdi¤i" itiraf edilmekte ve
flöyle denmektedir: "Endocastlar› elde edebilece¤imiz fosil kafataslar›
genellikle deforme olmufllard›r ve eksik parçalar› vard›r. Bu da ayn›
özelli¤e ait çok farkl› yorumlar›n yap›lmas›na neden olur. Endocast yü-
zeyine bakarak beynin iç organizasyonu genellikle yap›lamaz."
Bu itiraflar, endocastlara dayanarak yap›labilecek yorumlar›n ne ka-
dar hayali olaca¤›n› ortaya koymaktad›r. Bir fosil kafatas›na bakarak,
beyindeki konuflma merkezinin yerini tespit etmek kesinlikle imkas›z-
d›r. Konuflman›n gerçekleflti¤i Broca bölgesi hakk›ndaki bu belirsizlik
de yaz›da kabul etmektedir: "Bu bölgenin fonksiyonunun evrimini en-
docastlara bakarak söylemek gerçekçi olmaz. ‹nsan beyninde bu sul-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 235
cuslar›n varl›¤› ve yeri çok de¤iflkendir. Ayr›ca dil fonksiyon alanlar›-
n›n yeri konusunda da bir tutars›zl›k mevcuttur." Dilin evrimi hakk›n-
daki tüm hayali senaryolar› de¤erlendiren yaz›da, evrimcilerin dilin ev-
rimi masal›na ilham kayna¤› olan endocastlar hakk›ndaki son yorumu
ise "Ancak endocastlar bu iflin ispatlanmas› için yeterli de¤ildir." ol-
mufltur.
‹nsan›n, Deniz Salyangozu ‹le Benzer
Özelliklere Sahip Olmas› Yarat›l›fl ‹le Çeliflmez
Bilim ve Ütopya dergisinde yeralan Beynin Tarihi bafll›kl› makalede,
insanlarda bellek oluflumu için gerekli olan temel hücre mekanizmalar›-
n›n salyangozlarda da mevcut oldu¤u ve bunun "insan› tüm di¤er hay-
vanlardan ayr› ve uzak, bir tür eflsiz yarat›k olarak sunan idealist görü-
fle bir cevap" oldu¤u ileri sürülmektedir.
Canl›lar aras›ndaki benzerlikleri evrim delili gibi sunmak, evrimci-
HARUN YAHYA236
Dergide yer alan ve Prof. Erksin Güleç taraf›ndan haz›rlanan Beynin Evrimibafll›kl› yaz›da da, bilimsel temeli olmayan birçok ilginç yorumlar yap›lm›flt›.
lerin s›k s›k baflvurduklar› yan›lt›c› iddialardan biridir. Oysa, canl› tür-
leri aras›ndaki baz› genetik, fizyolojik veya anatomik benzerlikler, hiç-
bir zaman yarat›l›fl (makalede kullan›lan "idealist görüfl" ifadesi ile yara-
t›l›fl inanc› kastedilmektedir) inanc› ile çeliflmemektedir. Aksine, bunla-
r›n hepsi canl›lar›n ortak bir yarat›l›fl›n ürünü olduklar›n›n göstergesi-
dir. Ayn› dünya üzerinde yaflayan, ayn› havay› soluyan, ayn› suyla bes-
lenen, ayn› moleküler temele (karbon temelli organik moleküllere) sahip
olan canl›lar›n ortak bir biyokimyayla yarat›lm›fl olmas› son derece ma-
kuldür. ‹nsan› di¤er canl›lardan üstün k›lan, ayr› bir yere koyan etken
ise, onun hücreleri, atomlar›, s›v›lar› de¤il, sahip oldu¤u bilinci, yani ru-
hudur. Bir salyangozun sinir hücreleri, insan›n sinir hücreleri ile baz›
benzerliklere sahip olabilir, ancak bir salyangoz hiçbir zaman bir bilin-
ce, ruha ve akla sahip olamaz. Karar verme, muhakeme etme, sevinme,
üzülme, heyecanlanma, dost edinme gibi özellikler ne salyangozlarda
ne de baflka hayvanlarda görülemez.
Bilimin Çoktan Çöpe Att›¤› Lamarckç› Görüfller
Bilim ve Ütopya Dergisinin Sat›r Aralar›nda
Bilim ve Ütopya dergisinde yay›nlanan Darwinist materyalist görü-
flün hakim oldu¤u makaleler incelendi¤inde, sat›r aralar›nda, 150 y›l ön-
ce terk edilmifl, Lamarkist düflüncenin kal›nt›s› olan ifadelere s›kça rast-
lanmaktad›r.
Frans›z biyolog Lamarck, canl›lar›n yaflamlar› s›ras›nda kazand›kla-
r› özellikleri bir sonraki nesle aktard›klar›n› ve böylece evrimlefltikleri-
ni öne sürmüfltü. Örne¤in bu iddiaya göre zürafalar, ceylan benzeri hay-
vanlardan türemifllerdi. Yüksek a¤açlar›n yapraklar›n› yemek için çaba-
larken nesilden nesile boyunlar› uzam›flt›. Ancak 20. yüzy›l›n bafllar›nda
genetik kanunlar›n›n bulunmas› ile bu görüflün gerçekte bat›l bir inanç
oldu¤u anlafl›ld›. Lamarkç› düflünceden etkilenen Darwinizm de bu ge-
liflmeden büyük bir darbe ald› ve evrimciler, yeni bilimsel bulgular ›fl›-
¤›nda evrim teorisini flekillendirmeye çal›flt›lar. Ne var ki, bugün hala
evrimcilerin ço¤u, her ne kadar Lamarkç› görüflü savunmad›klar›n› öne
sürseler de, anlat›mlar›nda Lamarkç› görüfllere yer vermektedirler.
Bu görüfllerden biri, evrimci psikolog Harry Jerrison'un ifadelerinde
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 237
yer almaktad›r. Jerrison'›n iddias›na göre; dinozorlar›n hüküm sürdü¤ü
bir dünyada yaflam mücadelesi veren küçük memeliler, büyük beyinle-
rini, "özel ifllevsel gereklilikleri yerine getirmek" için evrimlefltirmifller-
dir. Yani yaflam koflullar› nedeniyle büyük bir beyine ihtiyaç duyan bu
canl›lar, beyinlerini evrimlefltirebilmifllerdir. Bu iddiaya göre, "ihtiyaç
duymak", bir organ›n fiziksel de¤iflimine sebep olabilmifltir!
Buna benzer bir baflka iddia ise -yukar›da da belirtti¤imiz gibi- En-
gels'e aittir ve hala evrimciler taraf›ndan da desteklenmektedir. En-
gels'in Lamarkç› senaryosu flöyledir:
Bu maymunlar, belki de özellikle yaflay›fl biçimleri dolay›s›yla a¤açlara t›rma-n›rken ellerine ve ayaklar›na farkl› fonksiyonlar kazand›rarak düz yerde yürür-ken ellerini kullanma al›flkanl›¤›n› yavafl yavafl b›rakmaya, dik biçimde bir yü-rüyüfl kazanmaya bafllad›lar. Böylece maymundan insana geçifl için en önemliad›m at›lm›fl oldu. As›l ad›m at›lm›flt›; el özgür hale gelmiflti ve art›k durmadan yeni beceri-ler kazanabiliyordu. Böylece kazan›lan daha büyük esneklik kuflaktankufla¤a geçiyor ve art›yordu. O halde el, ifl organ› olmakla kalmaz, ayn› za-manda onun ürünüdür.
Engels bu makaleyi 1876 y›l›nda kaleme alm›flt›. Dolay›s›yla genetik
biliminden habersizdi ve Lamarkç› görüflü benimsemesi, o dönemin bil-
gisizli¤i içinde belki mazur görülebilirdi. Ancak, 21. yüzy›lda, La-
mark'›n hurafesinin çökmesinden ve çevre flartlar›n›n geneti¤i etkileme-
di¤inin anlafl›lmas›ndan 100 sene sonra, Engels'in 1876 y›l›nda öne sür-
dü¤ü Lamarkç› görüflleri "günümüzün bilimsel verileriyle do¤rulan-
m›flt›r" diyerek okuyucuya sunmak, Bilim ve Ütopya dergisinin, "bilim-
sel skandal›"ndan baflka birfley de¤ildir.
Acaba günümüzde bilimin hangi alan›, "a¤açlara t›rmanan may-
munlar›n ellerine ve ayaklar›na baz› fonksiyonlar kazand›rd›klar›n›,
sonra da kazand›klar› bu fonksiyonlar› bir sonraki kufla¤a aktard›kla-
r›"n› kan›tlam›flt›r? 100 y›ld›r çok iyi bilinmektedir ki, bir canl›n›n duru-
flu, iki ayakl› veya dört ayakl› oluflu ve bunun gibi özellikleri genetik ya-
p›s›nda yer alan bilgilere ba¤l›d›r. Bir canl› istedi¤i hareketi yaps›n, iste-
di¤i kadar u¤rafls›n yine de bu tür özelliklerini de¤ifltiremez. De¤ifltirdi-
¤ini varsaysak bile, bu de¤ifliklik genlerinde olmad›¤› sürece bunu bir
HARUN YAHYA238
sonraki nesle aktaramaz. Lamarkist görüflün 100 y›l önce terk edilmesi-
nin ve bilimin çöplü¤üne at›lmas›n›n nedeni de budur. Ancak evrimci-
ler hala sat›r aralar›nda, canl›lar›n dik durmaya, ellerini özgürlefltirme-
ye veya korunmaya ihtiyaç duyduklar›n› ve bu ihtiyac›n sonucu olarak
birtak›m özelliklerini de¤ifltirerek evrimlefltiklerini iddia ederler.
Bu, evrimcilerin, bilime ve bilimsel delillere ra¤men, körü körüne,
ezbere, düflünmeden, tutucu ve ba¤naz bir flekilde evrim savunuculu¤u
yapt›klar›n›n göstergelerinden sadece bir tanesidir.
Sonuç
Bilim ve Ütopya dergisinin Haziran 2001 say›s›, beyin ve bilinç ko-
nusunda anlat›lan hurafeler, bilim d›fl› masallar ve spekülatif aç›klama-
larla doludur. Günümüzde, maddeci yaklafl›m h›zla terk edilmekte, in-
sanlar materyalist dogmadan ba¤›ms›z olarak hür düflünebilmekte ve
gerçekleri görebilmektedir. Art›k insanlar›n büyük bir bölümü, "bilincin
beynin bir salg›s›" oldu¤u gibi materyalist masallara inanmamaktad›r.
Bilim ve Ütopya dergisi bu geliflmeleri fark etmedi¤i, materyalist ve
Darwinist tutuculu¤undan vazgeçmedi¤i sürece, ça¤›n gerisinde ve bi-
lim ve ak›l d›fl› görüfllerin içinde bo¤ulmufl olarak kalmaya devam ede-
cektir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 239
Evrim teorisini savunmak ad›na büyük gaflar ve mant›ksal çelifl-
kiler sergileyen yazar ve mütercim Veysel Atayman'›n yeni bir
makalesi, Evrensel gazetesinin Pazar ekinde (24 Haziran 2001)
yay›nland›. "Tarih ve Evrim Üzerine Medyatik Tart›flmalar" adl› söz ko-
nusu makalede kullan›lan üslup, bir kez daha evrim teorisinin, ona ina-
nanlar› ak›lc› düflünmekten uzaklaflt›ran bir dogma oldu¤unu gösteri-
yordu. Bu yaz›da, söz konusu makalesiyi ve ayn› dergide yer alan di¤er
iki evrimci yaz›y› ele alacak, bunlardaki bilimsel yan›lg›lar› ve mant›k-
sal tutars›zl›klar› gösterece¤iz.
Evrensel Yazarlar›n›n Evrimi
"Olgu" Olarak Tan›mlamalar›ndaki Tutars›zl›k
Say›n Atayman'›n makalesinde ilk dikkat çeken cümleler, yaz›n›n
spotuna yerlefltirilmifl olan flu ilginç iddiad›r:
Evrim, çoktan bir olgu. Gen, DNA olguysa, o da olgu. Çünkü evrim de-
mek gen demek bir bak›ma. Genin oluflmas› süreci, evrimin oluflmas› süreçleri
ile örtüflüyor.
Ayn› iddia, Evrensel gazetesinin "Evrim ve Tart›flma" bafll›kl› girifl ya-
z›s›nda da dile getirilmekte, yaz›n›n sahibi, "evrimin tart›fl›lmaz bir ol-
gu" oldu¤u tezini tekrar etmektedir.
HARUN YAHYA240
EVRENSEL GAZETES‹N‹NVE VEYSEL ATAYMAN'INYANILGILARI
Bu cümleleri okuyan ve bilimsel yöntem, bilim felsefesi hakk›nda
bilgi sahibi olan herkes, her iki yazar›n da büyük bir çarp›tma yapt›¤›n›
fark edebilir.
Bunu aç›klamak için, önce "olgu" ne demektir, buna bakal›m.
Bilimsel anlamda "olgular", duyular›m›zla ve araçlar›m›zla alg›lad›-
¤›m›z, tespit etti¤imiz somut, maddi gerçeklerdir. A¤ac›n büyümesi bir
olgudur, Günefl'in do¤up-batmas› bir olgudur, DNA da bir olgudur.
Çünkü gözümüzü aç›p bakt›¤›m›zda a¤açlar› ve Günefl'i görürüz,
DNA'y› ise geliflmifl mikroskoplarla görebiliriz. Olgular somut olarak
ortada olduklar› için bir tart›flma konusu da olmazlar; örne¤in hiç kim-
se DNA'n›n var olup olmad›¤›n› tart›flmamaktad›r.
Evrim ise bir "olgu" de¤ildir ve —Evrensel yazarlar› gibi kavram kar-
gaflas›na düflmüfl kifliler bir kenara b›rak›l›rsa—kimse de böyle bir iddi-
ada bulunmamaktad›r. Çünkü "evrim" ad› verilen sürecin (yani cans›z
maddeden önce tesadüfen canl› bir hücre meydana getirecek, sonra da
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 241
24 Haziran 2001 tarihli Evrensel gazetesinin ekinde yaz›s› yer alan VeyselAtayman, evrim teorisini savunmak için büyük gaflar sergilemifltir,
yine tesadüfler sonucunda bu tek hücreden milyonlanlarca kompleks
canl› türü türetecek bir sürecin) yafland›¤›na dair hiçbir gözlem yoktur.
Dünyada hiç kimse cans›z maddenin bir bakteri meydana getirdi¤ini
görmemifltir. Ayn› flekilde, dünyada hiç kimse, bir maymunun "evrim"
geçirip "insanlaflmaya" bafllad›¤›n› da görmemifltir. Evrim teorisinin
tüm di¤er senaryolar› da bu flekilde "gözlem d›fl›"d›r.
Dolay›s›yla, evrime "olgu" demek, ya bilim kavramlar› hakk›ndaki
bir bilgisizlikten ya da ucuz bir propagandadan ibaret olabilir.
Nitekim "evrim" kavram› bilim literatüründe "teori" olarak tan›mla-
n›r. Çünkü evrim, mevcut olgular›n nas›l ortaya ç›kt›klar›na dair ileri sü-
rülen bir aç›klamad›r.
Bir teorinin bilimsel de¤erini ölçmek için "kan›t"lara bak›l›r. Evrim
teorisi ile ilgili kan›tlara bakt›¤›m›zda ise, kan›tlar›n hepsinin gerçekte
bu teorinin aleyhinde oldu¤unu görürüz. Fosil kay›tlar›, do¤a tarihinde
bir evrim yaflanmad›¤›n›, aksine farkl› canl› gruplar›n›n birbirlerinden
ba¤›ms›z olarak ve aniden ortaya ç›kt›klar›n› göstermektedir. Biyokim-
yasal araflt›rmalar, canl›lar›n ileri sürülen "evrim mekanizmalar›" ile
aç›klanamayacak kompleks yap›lara sahip oldu¤unu ortaya koymakta-
d›r. "Evrim mekanizmas›" olarak ileri sürülen mutasyonlar›n herhangi
HARUN YAHYA242
Bakteriler son dere-ce kompleks yap›la-ra sahip varl›klard›r.Bu nedenle, evrim-cilerin iddia ettiklerigibi cans›z madde-lerin fluursuz ve te-sadüfi birleflimleriile meydana gelme-leri imkans›zd›r.
DNA, yap›s› veözellikleri ile ev-rim teorisinin enönemli ç›kmazla-r›ndan biridir.Ancak, evrime,tutucu bir ba¤ ileba¤l› olanlar bugerçe¤i görmez-likten gelmeyitercih ederler.
bir canl›n›n genetik bilgisini gelifltirdi¤ine (yani "evrim" sa¤lad›¤›na) da-
ir hiçbir örnek yoktur. Di¤er sözde "evrim mekanizmas›" olan do¤al se-
leksiyonun hiçbir evrimlefltirici (yeni canl› türleri oluflturan) etkisi göz-
lemlenmemifltir. (Ayr›nt›l› bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayat›n Gerçek
Kökeni, ‹stanbul, 2000)
Dolay›s›yla evrim teorisi, bilimsel kan›tlardan tamamen yoksun bir
teoridir. Bu nedenle kimileri evrimi "kan›tlardan yoksun hipotez (var-
say›m)" olarak tarif eder. Bir baflka ifadeyle, evrim, gerçekleflti¤ine dair
hiçbir kan›t› bulunmayan, ama bir k›s›m insanlar›n felsefi nedenlerle
inanmaya devam ettikleri bir varsay›md›r. Bu varsay›ma o kadar fliddet-
li inanmaktad›rlar ki, bunu bir "dogma" haline getirmifllerdir.
Evrensel Yazarlar›n›n Klasik "Tötoloji"si
Asl›nda Evrensel yazarlar›n›n burada ele ald›¤›m›z mant›k bozuklu-
¤u, mant›kta "tötoloji" (tautology) olarak bilinen çok klasik bir aldatma-
ca yöntemidir. Temelinde ise bir iddiay› al›p, evirip-çevirip, sonra tekrar
ayn› iddiaya delil göstermek yatar. Söz konusu yaz›daki mant›k örgüsü-
nü açt›¤›m›zda bu gerçek aç›kça görülmektedir:
Varsay›m: DNA, evrimin bir ürünüdür.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 243
Olgu: DNA vard›r.
Sonuç: DNA var oldu¤una göre, evrim de bir gerçektir.
Dikkat edilirse, buradaki varsay›m ve sonuç, asl›nda ayn› mant›¤›n
ters olarak yeniden ifade edilmesidir. Yani asl›nda bu sözleri söyleyen
kifli, ayn› varsay›m› tekrar edip durmaktan baflka birfley yapmamakta-
d›r.
Bu "tötoloji" yöntemiyle, her türlü saçma fikir ve hurafe sanki man-
t›kl› bir dayana¤› varm›flças›na savunulabilir. Örne¤in dünya üzerinde-
ki atlar›n asl›nda Jüpiter gezegeninden geldi¤i gibi bir safsataya inanan
birisi, flöyle bir "mant›k örgüsü" kurabilir:
Varsay›m: Atlar, dünyaya Jüpiter gezegeninden gelmifltir.
Olgu: Atlar vard›r.
Sonuç: Atlar var oldu¤una göre, atlar›n Jüpiter'den geldikleri teori-
si de bir gerçektir.
‹flte bu mant›k örgüsü ne kadar çürük ise, Evrensel yazarlar›n›n ev-
rim teorisini savunurken kulland›klar› mant›k örgüsü de o kadar çürük-
tür. ‹flin ilginç yan›, böylesine bir safsatan›n, Türkiye'de evrim teorisi le-
hinde konuflan "en önde gelen" isimlerden biri olmas›d›r.
Evrimcilerin Terk Etmek ‹stemedikleri Hurafe:
Haeckel'in Sahte Embriyolar›
Evrensel dergisinin yay›nlad›¤› Veysel Atayman'›n yaz›s›nda evrim
teorisi lehinde en ufak bir delilden bahis dahi yoktur. Yaz›da "bilimsel"
bir görüntü tafl›yan tek unsur, 4. sayfan›n dörtte birinden fazla yer tutan
"embriyolar flemas›"d›r. Ne fleman›n içinde ne de alt›nda herhangi bir
aç›klay›c› yaz› yoktur, ancak bunun klasik bir "Haeckel flemas›" oldu¤u
aç›kt›r. fiemada bal›k, kaplumba¤a, tavuk, tavflan, inek ve insan embri-
yolar›na ait çizimler yerlefltirilmifl ve bunlar "evrim" imaj› verilecek fle-
kilde benzer gösterilmifltir.
Oysa bu embriyo çizimleri, daha önceki yaz›larda da belirtti¤imiz
gibi, 100 y›ld›r bilim dünyas›n› aldatan birer hurafedir ve bu gerçek ar-
t›k evrimciler taraf›ndan da kabul edilmektedir. Çizimler, Darwinist Al-
man biyolog Ernst Haeckel taraf›ndan yap›lm›flt›r. Haeckel'in teorisine
göre, her canl› anne karn›ndaki geliflimi s›ras›nda, atalar›n›n yaflad›¤›
HARUN YAHYA244
sözde "evrim süreci"ni yeniden yaflamaktad›r. Ancak Haeckel'in embri-
yo çizimlerinde sahte ilaveler veya ç›karmalar yapt›¤›, oluflturdu¤u fle-
man›n bilim sahtekarl›¤›ndan baflka birfley olmad›¤› daha sonradan an-
lafl›lm›flt›r.
Bu gerçek, bilim dünyas›n›n en tan›nan süreli yay›n› say›lan Sciencedergisinin 5 Eylül 1997 tarihli say›s›nda, "Haeckel'in Embriyolar›: Sah-
tekarl›k Yeniden Keflfedildi" bafll›kl› makalede ayr›nt›lar›yla anlat›l-
m›flt›r. Science dergisinde belirtildi¤i gibi, gerçekte insan, bal›k, tavuk,
sürüngen gibi canl›lar›n embriyolar› birbirine hiç benzememektedir.
Ayn› gerçek New York Times gazetesinin 8 Nisan 2001 tarihli say›s›nda,
ana sayfadan girilen "Biyoloji Ders Kitaplar›ndaki Resimler Gerçek
De¤il, Kurgu" bafll›kl› haberinde de belirtilmifltir.
K›sacas› yaz›daki tek "bilimsel" görünümlü unsur, 100 y›l önce orta-
ya at›lm›fl bir bilim sahtekarl›¤›ndan baflka birfley de¤ildir.
Genetik Mühendisli¤i
Hakk›ndaki Yan›lg›
Say›n Atayman, genetik mühendisli¤ini evrim teorisi lehinde bir de-
lil zannetmekte ve genler üzerindeki bilinçli insan müdahalelerini yara-
t›l›fla ayk›r› bir geliflme olarak alg›lamaktad›r. Oysa gen mühendisli¤i,
canl›lar›n genetik yap›s›n›n ancak bilinçli düzenlemelerle geliflebile-
ce¤ini ortaya koyan bir göstergedir ve canl›l›¤›n bir rastlant› ürünü ol-
du¤unu ileri süren evrim teorisiyle taban tabana z›tt›r. E¤er evrimci bir
"gen mühendisli¤i" olsayd›, bilim adamlar› canl›lar› rastgele mutasyon-
lara u¤ratarak gelifltirmeye çal›fl›rlard›. Oysa bilim adamlar› bunun im-
kans›z oldu¤unu, canl›l›¤›n ancak kudret sahibi bir Yarat›c›n›n dileme-
siyle geliflebilece¤ini bilmektedirler. Bu ise, genlerin kökeninde rastlan-
t›lar›n de¤il yarat›l›fl›n bulundu¤unu gösterir.
Hayvanlardaki Bilinç Hakk›ndaki Yan›lg›lar
Evrensel gazetesi Pazar ekinde yer alan di¤er bir evrimci yaz›, "Hay-
van Akl›" bafll›kl› ve Steven Best imzal› makaledir. Bu makalede de ev-
rim teorisi lehinde somut bir delil yoktur. Yazar, hayvanlardaki çeflitli bi-
linç örneklerinden bahsetmektedir. Ama kendi aktard›¤› bir uzman›n
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 245
yorumuna (E. A. Wasserman) göre, "hayvanlarda bilinç oldu¤una dair
hiçbir iddia, do¤rulama ve deneye uygun de¤ildir". Dolay›s›yla, yaz›-
n›n içindeki "hayvan bilinci" iddialar›, birer spekülasyondan öteye git-
memektedir.
Kald› ki, havyanlar›n bilinçli olup olmamas›n›n evrim teorisi için bir
faydas› da yoktur. Hayvanlar bilinçli olsalar da, bu bilincin kökenini ev-
rim mekanizmalar› ile aç›klamak yine imkans›zd›r. Nitekim bunu ev-
rimciler de kabul etmektedirler. Örne¤in Veysel Atayman'›n Türkçe'ye
çevirdi¤i Dinozorlar›n Sessiz Gecesi adl› kitapta, evrimci yazar Hoimar
von Ditfurth, imparator t›rt›l›n gösterdi¤i ak›lc› davran›fllar karfl›s›nda
köfleye s›k›flmakta, bunun evrim teorisi ile aç›klanmas›n›n zorlu¤unu
kabul etmekte, bunun yarat›l›flla aç›klanabilece¤ini, ama kendisi ve di-
¤er evrimciler aç›s›ndan bunu kabul etmenin "intihar" anlam›na gelece-
¤ini itiraf etmektedir. (Bkz. Canl›lardaki Fedakarl›k ve Ak›lc› Davran›fllar,
Harun Yahya, Vural Yay›nc›l›k, 1999)
Ayn› yaz›da evrim teorisine delil gösterme niyetiyle öne sürülen tek
kayda de¤er iddia ise, insan ile flempanzenin DNA's›n›n %98 oran›nda
benzer oldu¤u fleklindeki klifledir. Oysa gerçekte böyle bir benzerlik tes-
pit edilmifl de¤ildir. Maymun DNA's›n›n haritas› ç›kar›lmam›fl oldu¤u
için, herhangi bir benzerlik ç›karmak zaten mümkün de¤ildir. Bir efsa-
ne fleklinde dolaflan %98 (kimi zaman da %99) oran›, maymunlarla in-
san aras›ndaki s›n›rl› say›daki proteinlerin karfl›laflt›r›lmas›na dayan-
maktad›r. Oysa bu çok yan›lt›c› bir bilgidir, çünkü baflka proteinler üze-
rinde yap›lan karfl›laflt›rmalar, insan› tavuk, timsah veya domuza bile
yak›n gösterebilmektedir. Gerçekte, moleküler biyoloji evrim flemalar›n›
desteklememekte, çürütmektedir. (Ayr›nt›l› bilgi için bkz. http://www.net
cevap.org/genetik.html)
Evrensel gazetesi Pazar ekinde yer alan son evrimci yaz› ise, 15. say-
fadaki "‹nsan›n Atalar›" bafll›kl› k›sa yaz›d›r. Bu yaz›da, insan›n kökeni
hakk›ndaki klasik evrimci senaryonun özetlenmesinden baflka hiçbir
bilgi yoktur. Oysa kan›tlanm›fl bir "olgu" gibi anlat›lan senaryo, di¤er
yaz›lar›m›zda ortaya koydu¤umuz gibi, delillerden yoksun bir varsa-
y›mdan ibarettir. Hayal ürünüdür. Ünlü Nature dergisinin bir numaral›
HARUN YAHYA246
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 247
bilim yazar› Henry Gee'nin itiraf etti¤i gibi, "ata-torun iliflkilerine daya-
l› insan evrimi flemas›, tamamen gerçeklerin sonras›nda yarat›lm›fl bir
insan icad›d›r ve insanlar›n önyarg›lar›na göre flekillenmifltir."132
Sonuç
Sonuçta, Evrensel gazetesi Pazar ekinde yer alan evrimci yaz›lar›n,
her zamanki gibi, ön yarg›l› ve dogmatik yorumlardan, Marksist ideolo-
jinin do¤urdu¤u komplo teorilerinden, son derece "kendinden emin" bir
üslupla yaz›lan, ama biraz dikkatle bak›ld›¤›nda çeliflkileri hemen anla-
fl›lan safsatalardan ibaret oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r.
Evrimciler e¤er teorilerini kurtarmak için birfleyler yapmak isti-
yorlarsa, bunu "evrim olgudur, tart›fl›lmaz" gibi klasik itirazlarla ya-
pamazlar. Bilimsel kan›tlara dayanarak, canl›l›¤›n kendi teorilerine göre
yeryüzünde nas›l ortaya ç›kt›¤›n› aç›klamal›d›rlar.
‹lkel dünyada ilk canl› hücre nas›l ortaya ç›km›flt›r?
DNA ve onun üzerindeki bilgiyi okuyan enzimler nas›l meydana
gelmifltir?
Neden fosil kay›tlar›nda ara formlardan hiç eser yoktur?
Bilinen yaklafl›k 100 hayvan filumunun (en temel hayvan gruplar›-
n›n) tamam›na yak›n› nas›l olup da ayn› jeolojik devirde (Kambriyen
Devir) ortaya ç›km›flt›r?
Dünyada hiç "genetik bilgi art›fl› sa¤layan mutasyon" gözlemlenmifl
midir? Canl›lardaki indirgenemez kompleks yap›lar evrime göre nas›l
aç›klanabilir?
Evrimciler e¤er gerçekten bir fleyler yapmak istiyorlarsa, bunun gi-
bi sorulara cevap vermelidirler. Yoksa Galile'ye karfl› "dünyan›n dönme-
di¤i bir olgudur, tart›fl›lmaz" diyen skolastik rahipler gibi, gerçeklere
gözlerini kapayarak kendi kendilerini küçük düflüren dogmatik insan-
lar olarak tarihe geçeceklerdir.
HARUN YAHYA248
Bilim ve Teknik dergisinin Temmuz 2001 tarihli say›s›nda, haya-
t›n cans›z maddelerden tesadüfen ortaya ç›kabilece¤ini ima
eden bir habere yer verildi. Haberde, bu evrimci iddiay› destek-
lemek için yap›lan bir çal›flmadan yola ç›k›larak, "sol-elli amino asitlerin
tesadüfen sa¤-elli ikizlerinden ayr›flabilece¤ini" ileri sürüyordu. Bu ya-
z›da, Bilim ve Teknik dergisinin söz konusu iddias›ndaki yan›lg›lar ele
al›nacakt›r.
Sol-elli amino asitlerin sa¤-elli amino asitlerden
ayr›flmalar› neden önemli?
Konuya girerken, öncelikle Bilim ve Teknik'in söz konusu haberinde
anlat›lan "sol-elli amino asitlerin sa¤-ellilerden ayr›lmas›" konusunun ne
anlama geldi¤ini k›saca aç›klamak gerekir.
Amino asitler, canl› hücrelerinin en temel yap›tafllar› say›lan organik
moleküllerdir. Canl›larda 20 ayr› çeflit amino asit vard›r. Bu farkl› amino
asit çeflitlerinin belirli bir s›rayla dizilip birleflmesi sayesinde proteinler
oluflur. Ama amino asitlerin bu dizilmesi, kendili¤inden, yani kimyasal
reaksiyonlarla veya fiziksel etkilerle olmaz. Hücrede, amino asitleri top-
layan, biraraya getiren ve daha önceden belirli olan bir flifreye (DNA flif-
resine) göre art arda ekleyen çok kompleks mekanizmalar vard›r. Prote-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 249
B‹L‹M VE TEKN‹K DERG‹S‹,YAfiAMIN KÖKEN‹ KONUSUNDAYANILIYOR
inler ancak "protein sentezi" olarak bilinen bu kompleks ifllemler saye-
sinde oluflur.
Evrim teorisi ise, hayat›n cans›z maddenin içinden tesadüflerle ç›k-
t›¤›n› savundu¤u için, ilk canl› hücrenin, tesadüfen oluflmufl proteinler-
le do¤du¤u iddias›ndad›r. Oysa bugüne kadar ne do¤ada ne de labora-
tuvarda böyle bir protein oluflumu gözlemlenmemifltir. Dahas›, amino
asitlerin farkl› dizilim olas›l›klar› üzerinde yap›lan matematiksel hesap-
lamalar, tek bir fonksiyonel proteinin rastlant›sal olarak oluflma ihtima-
linin pratikte s›f›r oldu¤unu göstermektedir. (Bu hesaplamalar, 500 ami-
no asitli bir protein için 10950'de bir ihtimal gibi ak›l almaz bir say› karfl›-
m›za ç›karmaktad›r.)
Proteinlerin rastlant›sal olarak oluflma olas›l›¤›n› "s›f›r" k›lan temel
neden, 20 farkl› çeflitte amino asitin do¤ru bir s›ralama ile dizilmesinin
imkans›z olufludur. ‹kinci faktör, bu amino asitler aras›ndaki kimyasal
ba¤ tipinin mutlaka "peptid ba¤›" olmas› zorunlulu¤udur. (Çünkü ami-
no asitler baflka ba¤larla da birleflebilirler, ama protein için sadece pep-
tid ba¤› gerekir.) Üçüncü faktör ise, söz konusu amino asitlerin sadece
sol elli olmas› zorunlulu¤udur.
HARUN YAHYA250
Bilim ve Teknik der-gisinde yay›nlananhaberde, proteinler,rahatl›kla tesadüflersonucu oluflabilirmiflgibi gösterilmeye ça-l›fl›m›fl ve bunun içinyap›lan bir deneyinsonuçlar› özellikleeksik ve tarafl› yan-s›t›lm›flt›r.
"Sol-elli amino asit" ifadesi, amino asitlerin üç boyutlu kimyasal ya-
p›s›yla ilgilidir. Kimyasal olarak ayn› amino asitin hem sa¤-elli hem de
sol-elli olmak üzere iki farkl› türü vard›r. Bunlar›n aralar›ndaki fark, üç
boyutlu yap›lar›n›n birbiriyle z›t yönlü olmas›ndan kaynaklan›r. Aynen
insan›n, sa¤ ve sol elleri aras›ndaki farkl›l›k gibi...
Her iki gruptan amino asitler de birbirleriyle rahatl›kla ba¤lanabilir.
Ancak basit organizmadan en mükemmeline kadar bütün canl›lardaki
proteinler, sadece sol-elli amino asitlerden oluflmaktad›r. Proteinin ya-
p›s›na kat›lacak tek bir sa¤-elli amino asit bile o proteini ifle yaramaz ha-
le getirmektedir.
Bir an için evrim teorisinin iddia etti¤i gibi canl›l›¤›n tesadüflerle
olufltu¤unu varsayal›m. Bu durumda, yine tesadüflerle oluflmufl olmas›
gereken amino asitlerden do¤ada sa¤ ve sol-elli olmak üzere eflit miktar-
larda bulunacakt›. Dolay›s›yla, tüm canl›lar›n bünyelerinde sa¤ ve sol
elli amino asitlerden kar›fl›k miktarlarda bulunmas› gerekirdi. Bu kar›-
fl›k ortamda, proteinlerin nas›l olup da bunlar›n içinden yaln›zca sol-el-
lilerini ay›klad›klar› sorusu, evrim teorisinin bu konudaki açmazlar›n-
dan birini oluflturur.
‹flte Bilim ve Teknik dergisinde konu edilen haber de bu açmazla il-
gilidir. Bilim ve Teknik dergisi, bu sorunu evrimciler aç›s›ndan basitlefl-
tirecek bir aç›klama öne sürdü¤ü zann›ndad›r. Oysa gerçekler hiç de öy-
le de¤ildir.
Söz konusu Deney Nedir?
Bilim ve Teknik dergisinin söz konusu iddias›, sol-elli amino asitler
hakk›nda yap›lan bir deneyden yola ç›kmaktad›r. Oysa aktar›lan habe-
rin as›l kayna¤›na inildi¤inde, gerçeklerin evrimcilerin arzu etti¤i so-
nuçlara paralel olmad›¤› anlafl›lmaktad›r. Bilim ve Teknik dergisinin
"Yaflam›n Olas› ‹lk Ad›m› Belirlendi" bafll›¤›n› tafl›yan haberinde, kalsit
kristallerinin, birbirinin aynadaki ikizi olan sa¤ ve sol-elli amino asitle-
ri birbirinden ay›rd›¤› anlat›lmakta, bunun yaflam›n 4 milyar y›l önce
kendili¤inden ortaya ç›kmas›nda ilk ad›m› oluflturdu¤u ileri sürülmek-
tedir. Söz konusu deneyde bir amino asit olan aspartik-asit solüsyonu
kullan›lm›flt›r. Bu solüsyon içine CaCO3 (kalsit) kristalleri bat›r›lm›fl,
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 251
günlerce beklendikten sonra sa¤ ve sol elli aspartik-asit moleküllerinin,
kristallerin farkl› yüzeylerinde yo¤unlaflt›¤› saptanm›flt›r.
Bilim ve Teknik'in haberinde deneyin yaln›zca özeti aktar›lmakta ve
detay›na yer verilmemektedir. Ancak ayr›nt›lar böyle bir konunun te-
melini oluflturur. Bu nedenle, Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin
8 May›s tarihli yay›n organ›nda yer verilen çal›flman›n ayr›nt›lar›na in-
mek gerekmektedir.133
Ayr›flma Yaln›zca Bir Amino Asit ‹çin Geçerlidir
Bilim ve Teknik'in haberinde yaln›zca evrimcilerin duymay› istedik-
leri sonuçlara yer verilmifltir. Oysa sözünü etti¤imiz orijinal yay›nda ev-
rimi desteklemeyen veriler de bulunmaktad›r. Ayn› çal›flma dahilinde
yer verilen Valin ve Lizin ile yap›lan denemeler, Aspartik-asit d›fl›ndaki
amino asitlerin hiçbir flekilde kristal yüzey üzerinde birikmedi¤ini gös-
termifltir. Yani sol ve sa¤-elli amino asitlerin birbirinden ayr›lmas› duru-
mu, sadece tek bir amino asit çeflidi için geçerlidir. Yaflam için 20 ayr› çe-
flitte amino asit gerekirken, tek bir amino asitin bir tafl yüzeyinde birik-
mesinin hayat›n kökeni için bir anlam tafl›mayaca¤› çok aç›kt›r.
Biriken Amino Asit Saf Sol-Elli De¤ildir
Ayr›ca çal›flman›n sonuç bölümü incelendi¤inde, biriken aminoasit-
lerin istisnas›z saf sol-elli amino asitlerden oluflmad›¤› görülmektedir.
Yüzde oranlar›yla verilen sa¤ ve sol-elli amino asit oranlar›, deneyin
esas anlamda baflar›s›zl›¤›n› sergilemektedir. %1'e varan oranlarda sa¤
elli amino asitlere de rastlanmas› sebebiyle ortamda safl›ktan bahsedile-
mez. Evrimci biyologlar da çok iyi bilirler ki, proteinlerin oluflumundan
söz edebilmek, sadece sol-elli amino asitlerin varl›¤› ile mümkündür.
Herhangi bir proteinin yap›s›nda bir tane bile sa¤-elli amino asitin yer
almas›, o proteinin hiçbir ifle yaramamas› demektir.
Proteinlerin Oluflmas› ‹çin Proteinlere Ve
DNA'ya ‹htiyaç Vard›r
Fonksiyonel bir protein için baflta belirtti¤imiz gibi 20 çeflit amino
asite ve bunlar›n do¤ru dizilimine ihtiyaç vard›r. Bunlar›n her biri ben-
HARUN YAHYA252
zer flekilde bir yüzeyde birikme gösterse, bunlardan yaln›zca sol-elli
amino asitler belli bir yerde buluflsa bile, bu proteinlerin kendi kendine
oluflmas›na yetmez. Baflta da belirtti¤imiz gibi, amino asitler protein
sentezi denen süreç içinde, "peptidaz enzimi" adl› protein sayesinde
birbirleriyle birlefltirilirler. Bu sayede aralar›nda proteinin 3 boyutlu ya-
p›s›nda çok özel bir yere sahip olan peptid ba¤› kurulur. Yani proteinlerin
oluflmas› için yine bir proteine ihtiyaç vard›r.
Her protein, belli bir amino asit dizi-
limi ile çal›fl›r hale gelir ki, bu da
DNA'da emredilen hassas üretim
s›ras› izlendi¤inde ortaya ç›kar.
Amino asit s›ralamas›ndaki en
ufak bir yer de¤iflme, o proteini
yine ifle yaramaz k›lacakt›r. Bu
gerçek, proteinlerin oluflabilme-
si için öncelikle genetik bilginin
var olmas› flart›n› ortaya koyar.
Yani hem proteinleri olufltura-
cak malzeme, hem bu malzeme-
yi tan›mlayacak genetik bilgi,
hem de bu bilgiyi iflleyecek aktif
proteinler ayn› anda gereklidir.
Bu kadar çok flart›n rastlant›lar-
la aç›klanmas› imkans›zd›r ve
bu da evrim teorisinin hayat›n
kökeni konusundaki iddias›n›
tamamen geçersiz k›lan bir ger-
çektir..
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 253
Sa¤-elli bir amino asitin kompleksyap›s›: Evrimciler, daha proteinlerioluflturan amino asitlerin nas›l belirlibir düzenle biraraya geldi¤ini aç›kla-yamamaktad›rlar ki proteinleri aç›kla-s›nlar.
Proteinlerin Tesadüfen Oluflmas›
Matematiksel Olarak ‹mkans›zd›r
Evrimcilerin ileri sürdükleri tesadüf mant›¤›n› matematiksel olarak
ele ald›¤›m›zda say›lar›n evrimin iddias›n› çürüttü¤ünü görürüz. 100
amino asitten oluflan bir proteinin tesadüfen yaln›zca sol-elli amino asit-
lerden olufltu¤unu, üstelik aralar›nda her nas›lsa peptid ba¤lar› da olufl-
tu¤unu farz etsek bile, hesaplar fonksiyonel bir proteinin oluflumunun
tesadüfen imkans›z oldu¤unu göstermektedir.
Proteinler anlaml› bir cümleyi oluflturan harflerin belli bir s›rada s›-
raland›¤› gibi, çok hassas bir s›ra ile zincir oluflturmak zorundad›rlar.
Öyle ki, tek bir amino asitin yerinin kaymas› proteinin fonksiyonunu yi-
tirmesi ile sonuçlanmaktad›r. Zinciri oluflturan bir noktada, 20 ifle yarar
amino asit çeflidinden herhangi birinin bulunma ihtimali 20'de 1 ihti-
maldir. (Asl›nda do¤ada proteinlerin yap›s›nda anlam tafl›mayan yarar-
s›z amino asitlerin varl›¤› göz önüne al›nd›¤›nda, bu ihtimal çok daha
düflüktür.) Protein zincirindeki her noktan›n belirli bir amino asite ihti-
yaç duydu¤u flart›n› düflündü¤ümüzde, 100 amino asitten oluflan özel
bir proteinin tesadüfen elde edilmesi ihtimali 20100 yani 10130'da 1 ihti-
maldir.
Bu astronomik rakam hakk›nda bir fikir vermek için, Samanyolu ga-
laksisindeki atomlar›n toplam say›s›n›n bu say›dan çok daha küçük ol-
du¤unu, yaklafl›k 1065 olarak hesapland›¤›n› da belirtelim.
Bu sonuçlar ›fl›¤›nda Amerikal› biyokimyac› Prof. Michael Behe, 100
amino asit uzunlu¤undaki bir proteinin tesadüfen do¤ru s›ralamaya sa-
hip olmas› ihtimalinin, gözü ba¤l› bir adam›n Sahra çölünde iflaretlen-
mifl bir kum tanesini 3 defa arka arkaya bulmas› ihtimaline denk oldu-
¤unu söylemektedir.
Bu hesaplar›n tümü, yaflam› mümkün k›lan hassas ayr›nt›lar›n kay-
na¤›n›n, tesadüfle aç›klanamayaca¤› gerçe¤ini ortaya koymaktad›r. He-
saplar›m›z› birden fazla say›da ve çeflitte proteinin oluflmas›n› aç›kla-
mak üzere uzatmaya kalkarsak, rakamlar tamamen tesadüfün imkan-
s›zl›¤›n› ortaya koyar.
Görüldü¤ü gibi, Bilim ve Teknik dergisinde sözü edilen flekilde sol-
HARUN YAHYA254
elli amino asitler tesadüfen biraraya gelseler bile, proteinlerin kendileri-
ne özgü, çok hassas dizilimleri sa¤lanmad›kça amino asitlerin varl›¤›n›n
bir anlam› olmayacakt›r.
Sonuç
1953 y›l›nda Stanley Miller'›n yapt›¤› ünlü ilkel çorba deneyinin de-
vam› olarak sunulan ve Bilim ve Teknik dergisinde aktar›lan gözlem,
evrim teorisine lehine hiçbir fley ortaya koyamam›flt›r. Yaflam›n oluflabil-
mesi, organik moleküllerin do¤ru flekilde birbirlerine eklenmelerini,
uyum içinde çal›flmalar›n› sa¤layacak çok kompleks bir bilginin varl›¤›-
na ba¤l›d›r. Yaflam›n kökenindeki bu bilgi, yaflam›n bir rastlant› ürünü
de¤il, kusursuz bir yarat›l›fl›n ürünü oldu¤unu da göstermektedir. Can-
l›l›k için varl›¤› flart amino asitlerin nas›l olup da seçilebildi¤ini tesadüf-
lerle aç›klamaya çal›flan evrimciler ise, tek bir amino asit aç›s›ndan bile
baflar›s›z olan bir gözlemi tezlerine dayanak alabilmifllerdir. Bu yakla-
fl›m, ancak evrimcilerin gün geçtikçe içine düfltükleri çaresizli¤i sergile-
mesi aç›s›ndan önemlidir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 255
Bilim ve Ütopya dergisinin Temmuz 2001 say›s›nda, Doç. Dr. Ha-
luk Ertan'›n "Büyük Do¤a Bilgini Darwin, 'Ceviz Kabu¤u'na
S›¤ar m›?" bafll›kl› bir yaz›s› yay›nland›. Ertan, yaz›s›nda Ma-
y›s-Haziran aylar› içinde baz› televizyon kanallar›nda yer alan evrim te-
orisi konulu tart›flmalar› ve tart›flmalarda söz alan kimseleri elefltiriyor-
du. Ertan'›n bu konudaki yorumlar› kendi görüflleridir ve burada bun-
lar› tart›flmayaca¤›z. Ancak ortaya konmas› gereken nokta, evrimi bilim-
sel bir gerçek olarak gören Say›n Ertan'›n bilimsel yan›lg›lar›d›r.
Yaz›n›n büyük bölümü, "evrim karfl›tlar›na" yönelik uzun elefltiriler,
Darwin hakk›nda uzun övgüler ve popülasyon geneti¤i hakk›ndaki ba-
z› biyolojik bilgilerden oluflmaktad›r. Kuflkusuz bunlar›n hiçbiri evrim
teorisi ad›na ileri sürülmüfl bir delil de¤ildir. "Evrim teorisine delil" id-
dias› ise, yaz›n›n sonlar›nda ortaya ç›kmaktad›r::
E¤er bir canl› toplulu¤un bireylerinde genetik çeflitlilik oluflup, bu çeflitlilikte-
ki kimi genler (buna ba¤l› olarak özellikler), topluluk içinde yayg›n hale gelebi-
liyorsa evrim gerçekleflmifl demektir. Zaten bunun sonucunda genetik yap›daki
de¤iflimin boyutuna ba¤l› olarak, ya yeni bir tür ya yeni bir cins ya da daha bü-
yük bir sistematik kategori oluflacakt›r. Ama bütün bunlar›n bafl›ndaki temel
zorunluluk, genetik yap› de¤iflikli¤idir. Evrim olmad›¤›n› söyleyenlerin geçifl
formu (ne demekse?) aramak yerine, öncelikle genetik de¤ifliklik olmad›¤›n› is-
HARUN YAHYA256
B‹L‹M VE ÜTOPYA YAZARIHALUK ERTAN'IN YANILGILARI
patlamalar› gerekir. (Parantez içindeki ifadeler, al›nt›n›n orjinalinde mevcuttur.)
Yaz›da yer alan bu paragrafta iki büyük yan›lg› ortaya ç›kmaktad›r:
1) ‹lk yan›lg›, "geçifl formlar› yoklu¤u"nu önemsiz göstermeye ça-
l›flmakt›r. Hatta "geçifl formu" kavram›n›n yan›na eklenen "ne demekse"
ifadesiyle, bu kavram›n sanki evrime karfl› ç›kanlar taraf›ndan öne sürü-
len, kayna¤› belirsiz bir kavram oldu¤u mesaj› verilmektedir. Oysa "ge-
çifl formu"nun ne oldu¤unu görmek için, Darwin'in, Türlerin Kökeniadl› temel kitab› okunabilir. Bu
kitapta "geçifl formu" kavram›
(transitional form, transitional
variety veya transitional state
fleklinde) onlarca kez geçmekte
ve Darwin bunlar›n yoklu¤unun
teorisi için çok ciddi bir sorun ol-
du¤unu kabul etmektedir. Dar-
win bu hayali formlar›n ileride
yap›lacak detayl› araflt›rmalarla
bulunaca¤› temennisi ile konuyu
geçifltirmifltir, oysa aradan geçen
140 y›l, bu umutlar› bofla ç›kar-
m›flt›r.
2) Yaz›da yer alan ikinci ve
daha kritik yan›lg› ise, genetik
varyasyonu, tüm canl›lar›n kö-
kenini tek bir ortak ataya ba¤-
lamaya çal›flan evrim teorisi lehinde bir kan›t sanmas›d›r. Oysa gene-
tik varyasyon, "yeni bir tür yeni bir cins ya da daha büyük bir sistema-
tik kategori" (yani aile, tak›m, s›n›f veya filum) oluflturmaz.
Varyasyon, bir canl› türünün gen havuzu içinde farkl› özelliklerin
yer almas› ve bunlar›n fenotipte (canl›n›n d›fl görünümünde) ortaya ç›k-
mas›yla meydana gelir. Örne¤in yeryüzündeki insanlar›n hepsi temelde
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 257
ayn› genetik bilgiye sahiptirler, ama bu genetik bilginin izin verdi¤i var-
yasyon potansiyeli sayesinde kimi çekik gözlüdür, kimi k›z›l saçl›d›r, ki-
minin burnu kemerli, kiminin boyu k›sad›r.
Varyasyon evrime delil oluflturmaz, çünkü varyasyon, zaten var
olan genetik bilginin farkl› eflleflmelerinin ortaya ç›kmas›ndan ibaret-
tir ve genetik bilgiye yeni bir özellik kazand›rmaz. Evrim teorisi için
önemli olan ise, yepyeni bir türü tan›mlayacak yepyeni bir bilginin na-
s›l ortaya ç›kabilece¤i sorusudur.
Varyasyonun evrime bir delil oluflturmad›¤›, asl›nda evrimciler tara-
f›ndan da kabul edilir. Bu nedenle evrimciler, bir türün kendi içindeki
varyasyonlar›n› "mikroevrim" olarak tan›mlarlar. Mikroevrim, zaten
var olan bir türün içindeki çeflitlenmeler anlam›nda kullan›lmaktad›r.
Oysa cevaplanmas› istenen sorular flunlard›r: Bu tür ilk baflta nas›l
HARUN YAHYA258
Evrimcilerin var olmas› gerekti¤ini iddia ettikleri ara gecifl formlar›na ait tek birfosil daha bugüne kadar bulunamam›flt›r. Bu nedenle evrimci kitaplar, yukar›dagörüldü¤ü gibi hayali çizimlerle doludur. Bu resimde de, sudan karaya ç›k›fl›nhayali bir canland›rmas› görülmektedir.
oluflmufltur? Türlerin daha üst kategorileri olan s›n›flar, tak›mlar, aileler,
flubeler (örne¤in memeliler, kufllar, omurgal›lar, yumuflakçalar gibi te-
mel kategoriler) ilk baflta nas›l meydana gelmifltir? Evrimcilerin as›l
aç›klamalar› gereken konu budur. Evrimciler bu ikinci konuya da "mak-
roevrim" derler. Asl›nda evrim teorisi derken kastedilen ve tart›fl›lan
kavram da makroevrimdir. Çünkü "mikroevrim" olarak isimlendirilen
genetik çeflitlenmeler, gözlemlenen ve herkes taraf›ndan kabul edilen bi-
yolojik bir olgudur. Ancak bu evrim teorisinin öne sürdü¤ü "türün bir
baflka türe de¤iflimi"ni gösteren bir de¤iflim de¤ildir. Daha önce de be-
lirtildi¤i gibi, sadece bir türün içindeki çeflitlenmeleri gösterir. Makroev-
rim iddias›n›n ise ne gözlemsel biyoloji ne de fosil kay›tlar› aç›s›ndan
hiçbir kan›t› bulunmamaktad›r. (Asl›nda bu tan›mda "evrim" ifadesinin
geçirilmesi bütünüyle maksatl› olarak yap›lm›fl bir tercihtir. Çünkü
"mikro" düzeyde bile olsa ortada evrim gibi bir süreç yoktur. Durum, o
türün gen havuzunda var olan genetik bilginin farkl› bireylerdeki da¤›-
l›m›ndan, de¤iflik kombinasyonlar›ndan ibarettir.)
‹flte burada çok önemli bir "püf nokta" bulunmaktad›r. Konu hakk›n-
da yeterli bilgisi olmayanlar, "mikroevrim k›sa bir zaman dilimi içinde
gerçekleflti¤ine göre, on milyonlarca y›l içinde de makroevrim gerçekle-
flir" gibi bir yan›lg›ya kap›l›rlar. Baz› evrimciler de ayn› yan›lg›ya düfler
veya bu yan›lg›y› kullanarak insanlar› evrim teorisine inand›rmaya çal›-
fl›rlar.
Oysa bu düflüncenin geçersizli¤i, yani varyasyonun bir "makro ev-
rim mekanizmas›" olamayaca¤›, 80'li y›llardan bu yana bilim dünyas›n-
da bilinmekte ve kabul edilmektedir. Evrimci biyologlar, Gilbert, Opitz
ve Raff, Developmental Biology dergisinde yay›nlanan 1996 tarihli bir ma-
kalelerinde bu konuyu flöyle aç›klarlar:
Modern sentez (neo-Darwinist teori) önemli bir baflar›d›r. Ancak, 1970'lerdenbafllayarak, çok say›da biyolog bunun aç›klay›c› gücünü sorgulamaya bafllam›fl-t›r. Genetik bilimi, mikroevrimi aç›klamak için yeterli bir araç olabilir, ama ge-netik bilgi üzerindeki mikroevrimsel de¤ifliklikler, bir sürüngeni bir me-meliye çevirebilecek ya da bir bal›¤› amfibiyene dönüfltürecek türdende¤ildir. Mikroevrim, sadece uygunlar›n hayatta kalmas› kavram›na yard›mc›olabilir, uygunlar›n oluflumunu aç›klayamaz. Goodwin'in 1995'te belirtti¤i gi-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 259
bi, "türlerin kökeni, yani Darwin'in problemi, çözümsüz kalmaya de-vam etmektedir."134
Evrimci biyologlar Fagerstrom, Schuster ve Szathmary de yine 1996
y›l›nda Science dergisinde yay›nlanan bir makalede ayn› gerçe¤i flöyle
belirtirler:
Evrimdeki büyük geçifller—örne¤in, bir kaç›n› belirmek gerekirse, yaflam›nkökeni, ökaryot hücrelerin ortaya ç›k›fl›, insan›n konuflma kapasitesinin kökenigibi geçifller—birer "dengeden uzaklaflma" hali olamazlar. Bunlar, mikroevri-min kurulu modelleri taraf›ndan da tatmin edici flekilde tarif edilemez-ler.135
Ne yaz›k ki ülkemizdeki evrimci biyologlar›n ço¤u bu gerçekten ha-
bersizdirler. Hala 1950'lerde, 60'larda okuduklar› evrimci biyoloji kitap-
lar›n›n ö¤retileriyle düflünmekte ve bir türün farkl› varyasyonlar›n›n
oluflmas›n› "evrim teorisinin tart›flmas›z" kan›t› zannetmektedirler.
HARUN YAHYA260
Sabah gazetesinin 17 Temmuz 2001 tarihli say›s›nda "Maymun
Adam Gerçekten Varm›fl" bafll›kl› bir haber yay›nland›. 18 Tem-
muz 2001 tarihli Akflam gazetesinde ise Yalç›n Pekflen köflesinde
"Evrim Süreci Bitiyor mu?" bafll›kl› yaz›s›nda ayn› haberden söz etti. Ti-me dergisinin 23 Temmuz 2001 say›s›nda yer alan bir haber kaynak al›-
narak haz›rlanan bu evrim ta-
raftar› yaz›lar, asl›nda ünlü bi-
lim dergisi Nature’›n 12 Tem-
muz 2001 tarihli say›s›nda yer
alan bir araflt›rman›n sonuçlar›-
na dayan›yordu. Ne var ki,
araflt›rman›n kamuoyuna akta-
r›lmas› s›ras›nda Time dergisi-
nin içine düfltü¤ü hatalar, Sabahgazetesi ve Say›n Yalç›n Pekflen
taraf›ndan da tekrarlanm›flt›.
Sabah'›n haberinde, Timedergisindeki habere dayan›la-
rak, Etiyopya'da bulunan ve Ar-dipithecus ramidus Kaddaba ismi
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 261
EVR‹M TEOR‹S‹N‹N ÇIKMAZLARINIPEK‹fiT‹REN YEN‹ B‹R FOS‹L
HARUN YAHYA262
Sabah gazete-sinde, Etiyop-ya'da bulunanfosiller, tüm ev-rimci propagan-da metodlar›kullan›larak, ev-rimin önemli birdelili gibi sunul-du. Oysa bu fo-siller, evrimcileribüyük bir ç›k-maza sokmakta,insan›n evrimikonusunun çe-liflkilerini ve do-lay›s›yla geçer-sizli¤ini ortayakoymaktad›r.
verilen fosilin, insan›n ilk atas› oldu¤u kabul edilen yeni bir alt-tür ol-
du¤u iddia ediliyordu. Bu fosilin, evrimcilerin 150 y›ldan beri bulmay›
umduklar› yar› insan yar› maymun bir yarat›k oldu¤u öne sürülüyor ve
haber insan›n evriminin çok önemli bir parças› bulunmufl gibi kamu-
oyuna sunuluyordu. Oysa, hem Time dergisinde, hem araflt›rman›n so-
nuçlar›n›n yay›nland›¤› Nature dergisinin 12 Temmuz 2001 tarihli say›-
s›nda, hem de haberin konu edildi¤i bir di¤er önemli bilim dergisi Sci-
ence dergisinin 13 Temmuz 2001 tarihli say›s›nda, bu fosil hakk›ndaki
yorumlar›n son derece çeliflkili oldu¤una dikkat çekilmekteydi. Bu yaz›-
da, bilim adamlar›n›n son fosil bulgular› hakk›ndaki - Sabah gazetesin-
de ve Say›n Pekflen'in yaz›s›nda yer almayan - yorumlar›na yer verile-
cektir.
Bulunan Son Fosil Hakk›nda Birçok Çeliflki Söz Konusudur
Her ne kadar evrimci bas›nda bu yeni fosil insan ile flempanzeler
aras›ndaki zincirin bir halkas› olarak tan›t›lsa da, araflt›rman›n sonuçla-
r›n›n yay›nland›¤› Nature dergisinin k›demli editörü Henry Gee taraf›n-
dan derginin 12 Temmuz 2001 tarihli say›s›nda yaz›lan "Return to the
Planet of Apes" bafll›kl› makalede, bu kal›nt›lardan yola ç›karak böyle bir
tan›mlaman›n tart›flmal› olaca¤› belirtilmifltir:
A. r. Kadabba’n›n bir alt tür olarak tan›mlanmas› ihtilafl› olacakt›r...
Henry Gee'nin elefltirisinde böyle yeni bir alt-türün tan›mlanmas›-
n›n yanl›fl olaca¤› özellikle belirtilmektedir. Buna ra¤men, tamamen ev-
rimci ön yarg›lara dayal› olarak, fosil "ilkel" insan türü diye yorumlan-
m›fl ve evrim soya¤ac›nda bofl kald›¤› düflünülen bir yere yerleflmesi da-
ha uygun görülmüfltür.
Henry Gee'nin elefltirisinde, söz konusu evrimci yorumlar›n neden
gerçekleri yans›tmad›¤› da aç›klanm›flt›r. Gee, bu kemiklere bak›ld›¤›n-
da, bu canl›lar›n yaflam stilleri ve davran›fllar› hakk›nda pek çok ihti-
malden bahsedilebilece¤ini, ancak bunlar›n hiç bir flekilde bilim aç›s›n-
dan tatmin edici izahlar olamayaca¤›n› da flöyle belirtmektedir;
Öne sürülecek bu ihtimallerin tatmin edici olup olamayaca¤› ise bafll›
bafl›na bir sorundur.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 263
K›sacas› dile getirilen bu gerçekler, flempanze ile insan aras›ndaki
sözde evrim iliflkisinin dayanaks›z oldu¤unu aç›kça ortaya koymaktad›r.
fiimdi bu fosille ilgili evrimci bilim adamlar›n›n sergiledikleri çelifl-
kileri s›ras›yla inceleyelim.
1. Bulunan kemikler birbirinden kilometrelerce uzakta ve
farkl› tarihlerde bulunmufltur
Bulunan fosil yedi kemik parças›ndan ve 4 diflten oluflmaktad›r. Ti-me dergisi, tek bir ayak parma¤› kemi¤ini göstererek, "bu kemik canl›-
n›n iki ayak üzerinde durdu¤unu gösteriyor" (This toe bone proves the
creature walked on two legs) iddias›nda bulunmaktad›r. Ancak 8 sayfa-
l›k yaz›n›n son sayfas›nda bu ayak parma¤› kemi¤inin, di¤er kemikler-
den 16 km (10 mil) ileride bulundu¤u be-
lirtilmektedir. (bak›n›z yan sayfadaki ha-
rita) Nature'daki orijinal rapor incelendi-
¤inde daha da vahim bir durumla karfl›-
lafl›lmaktad›r. Bu raporda, Ardipithe-cus'un kemiklerinin asl›nda "1997 y›l›n-
dan itibaren 5 farkl› bölgeden 11 farkl› in-
san›ms› örne¤inden" topland›¤› aç›klan-
maktad›r. Ayak parma¤› kemi¤i ise 1999
y›l›nda bulunmufltur ve di¤er bulunan
kemiklerden de 0.6 milyon y›l daha genç-
tir. Yani tüm bulunan kemikler ayn›
canl›ya ait de¤ildir ve hatta ayn› dö-
nemde yaflayan canl›lara da ait de¤ildir.
Bu flekilde toplanm›fl kemiklere bakarak
canl›n›n özellikleri hakk›nda yorumda bulunmak ve bu canl›y› insan›n
evriminde bir yerlere yerlefltirmeye çal›flmak, bilimsellikle ilgisi olma-
yan bir propagandadan baflka bir fley de¤ildir.
2. Fosilin difl yap›s› hayali insan›n evrimi a¤ac› aç›s›ndan
çeliflkiler içermektedir:
A. r. Kaddaba, morfolojik aç›dan Tim White'›n 1992 y›l›nda buldu¤u
HARUN YAHYA264
"bu kemik canl›n›n ikiayak üzerinde durdu¤u-nu gösteriyor"
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 265
Etiyopya'da bulunan kemik fosil-leri, sanki tek bir canl›ya ait par-çalar gibi yorumlanm›flt›r. Oysaüzerinde spekülasyonlar yap›lanbu parçalar birbirlerinden çokuzak yerlerde bulunmaktad›r. Ör-ne¤in, canl›n›n iki ayak üzerindeyürüdü¤ünü ispatlad›¤› öne sü-rülen parmak kemi¤i di¤erlerin-den 16 km uzakta bulunmufltur.
Ardipithecus ramidus isimli fosil ile benzerlikler tafl›d›¤› için Ardipithecus
grubundan say›lm›flt›r. Ancak, fosilin difl yap›s› bu grupland›rma için
önemli bir çeliflki oluflturmaktad›r. Çünkü bulunan fosil, 1992 y›l›nda
bulunan fosilden 1,5 milyon y›l daha yafll›d›r. Ancak Time dergisinde de
belirtildi¤ine göre, 4,4 milyon y›ll›k Ramidus’un diflleri 5.8 milyon y›ll›k
Kadabba'n›n difllerinden daha fazla maymunsu özellikler göstermekte-
dir. Yani genç olan fosilin diflleri yafll› olana göre daha çok maymunsu
özelli¤e sahiptir. Oysa evrim teorisine göre, zaman ilerledikçe maymun-
su özellikler giderek kaybolmal›d›r. Evrimciler taraf›ndan önemsiz bir
bilgi gibi aktar›lan bu gerçek, söz konusu maymun-insan hayali s›rala-
mas›n›n tutars›zl›klarla dolu oldu¤unu göstermesi aç›s›ndan önemlidir.
Antropoloji profesörü ve Arizona State Universitesi'nde ‹nsan Kö-
kenleri Enstitüsü direktörü olan Donald Johanson, bu konuda yap›lan
önyarg›l› s›n›fland›rmay› flöyle ifade etmektedir:
5.5 milyon y›ll›k fosilleri 4.4 milyon y›ll›klarla ayn› türlerin üyeleri olarak yan-
yana koydu¤unuzda, bunlar›n bir a¤aç üzerindeki ince dallar olabileceklerini
dikkate almazs›n›z. Herfley düz bir çizgide olmaya zorlanm›flt›r.
HARUN YAHYA266
3. Bu canl› soyu tükenmifl bir flempanze türüdür
Baz› evrimciler Ardipithecus'un insanlar ve flempanzeler aras›ndaki
zincirin bir halkas› oldu¤unu kabul etmektedirler. Ancak Henry Gee bu
fosilin insandan çok flempanzeye benzedi¤ini belirtmektedir.
Science dergisinin 13 temmuz 2001 tarihli say›s›nda söz konusu fosil-
le ilgili yay›nlanan yaz›da ise George Washington Üniversitesi'nden Ber-
nard Wood'un flu yorumuna yer verilmektedir:
Bu bulguyu insan veya flempanze atas› kategorilerinden birine s›k›flt›r-
ma zorunlulu¤u hissetmek bir hatad›r.
Time dergisinde ise Wood'un flu sözlerine yer verilmektedir:
Bu bir hominid ata ya da flempanze ata olarak s›n›fland›r›lmas› mümkün olma-
yan bir yarat›¤›n ilk örne¤idir. Fakat bu onu her ikisinin de ortak atas› yapmaz.
San›r›m kuyru¤u bu efle¤in üzerine tutturmak çok zor olacak.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 267
Afla¤›daki tablo evrimci bas›n›n s›k s›k kulland›¤› bir propaganda malzemesi-dir. Evrimciler bu hayali tablo ile, insan›n maymunlarla ortak bir atadan evrim-leflti¤ini ispatlad›klar›n› zannederler. Oysa bu tablo çeliflki, bilim d›fl› iddialar vehayali senaryolarla doludur ve tablodaki hiçbir iddia do¤ru de¤ildir.
HARUN YAHYA268
Evrimciler, soyu tükenmifl maymun türlerini insan ile flempanze
aras›ndaki zincirin bir parças› olarak göstermeye çal›fl›rlar. Kuyruksuz
maymunun Latince karfl›l›¤› olan "-pithecus" eki ile isimlendirilen bu
canl›lar, asl›nda türü tükenmifl kuyruksuz maymunlard›r ve insan›n ha-
yali evrimi için hiçbir
delil teflkil etmezler. ‹n-
san›n atas› olarak belir-
tilen fosiller gerçekte
soyu tükenmifl flem-
panzelerdir. Örne¤in
en ünlü "-pithecus" ör-
ne¤i olan Lucy'nin
(Australopitpecus afaren-sis) flempanzelerle ayn›
büyüklükte bir beyni
vard›r, kaburgalar› ve
çene kemi¤i flempanze-
lerinkiyle ayn› flekilde-
dir, kollar› ve bacaklar›
canl›n›n bir flempanze
gibi yürüdü¤ünü gös-
termektedir. Hatta le¤en kemi¤i de flempanzelerinki gibidir.136
Sonuç olarak, sözkonusu Ardipithecus ramidus Kadabba fosili de Na-ture dergisinde de belirtildi¤i gibi flempanzeye benzemektedir ve insa-
n›n kökeni ile hiçbir ilgisi yoktur.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 269
Time dergisinde yer alanbu resim, evrimci propa-gandan›n klasik bir örne-¤idir. Evrimciler birkaçkemik parças›na bak›p,tamam› hayale dayal› buresimleri çizdirirler vesonra bunlar› "evrim ka-n›tland›" manfletleriyleyay›nlarlar.
Nature Dergisinden Ve Evrimcilerden ‹nsan›n Kökeni
Konusunda ‹tiraflar
Nature dergisinin 12 Temmuz 2001 tarihli say›s›nda yay›nlanan
Henry Gee'nin makalesi, sadece Ardipithecus ramidus Kadabba fosili hak-
k›nda evrimci spekülasyonlar›n temelsizli¤ini göstermekle kalmamak-
ta, ayn› zamanda tüm "insan›n evrimi" senaryosunun birçok aç›dan ç›k-
maz içinde oldu¤unu belirtmektedir. Bu makalede belirtilen baz› ger-
çekler flöyle özetlenebilir:
1. Moleküler kan›tlar, evrim flemalar›n› geçersiz k›l›yor
Etiyopya'da bulunan A. r. Kadabba gibi bir kaç kemik veya difl fosili-
nin, bir canl›n›n nas›l yaflad›¤› hakk›nda bilgi veremeyece¤ini, antropo-
loglar bilimsel yay›nlarla gözler önüne sermektedirler. Yine Gee'nin ma-
kalesine göre, Londra Üniversitesi'nden Mark Collard ve George Was-
hington Üniversitesi'nden Bernard Wood adl› antropologlar, bu zamana
kadar temel kriter kabul edilen difl ve iskelet kal›nt›lar›n›n, "hominid fo-
sillerinin evrim sistemati¤inde temel al›nmamas›" gerekti¤ini savun-
maktad›rlar. Bu tespitlerini Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin ya-
y›n organ›nda 25 Nisan 2000 tarihli makalelerinde
bildirmifllerdir.137 Nature dergisinde de bu yay›n
referans al›narak, kemik ve difllerin karfl›laflt›r›l-
mas›na dayal› evrim flemalar›n›n yanl›fl oldu¤u
flöyle belirtilmektedir:
Difl ve iskelet kal›nt›lar› evrimsel geçmifli çizme-de güvenilmezdirler. Bu kal›nt›lardan yola ç›k›-larak yap›lan soy a¤açlar› moleküler araflt›rmasonuçlar›na ters düflmektedir.
Moleküler incelemelere dayal› yorumlar›n bu
d›fl benzerliklerle z›t sonuçlar vermesi evrimcileri
telaflland›rm›fl görünmektedir. Bu durum “pale-
ontolojiye hakim olan belirsizlik" diye yorumlana-
rak, insan›n evriminin "her zaman oldu¤u gibi bir
s›r" olarak kald›¤› aktar›lmaktad›r. Henry Gee ta-
raf›ndan evrim teorisinin içinde bulundu¤u du-
HARUN YAHYA270
rum son olarak flu sözlerle ifade edilmektedir:
‹nsan›n evrimi her zaman oldu¤u gibi yine s›r olarak kalaca¤a benziyor... Ev-
rimsel ba¤lant›lar karanl›kta kalmakta.
Evrim savunucular›n› köfleye s›k›flt›ran nokta, flimdiye kadar fosiller
üzerinde yapt›klar› tarafl› yorumlar›n ve kurduklar› hayali evrim iliflki-
lerinin, yeni ortaya ç›kan moleküler verilere uymamas›d›r. Birbirine ya-
k›n akraba olarak gösterdikleri türler aras›nda büyük moleküler farkl›-
l›klar ç›kmakta, bu da 150 y›ld›r biyolojinin temel gerçekleri gibi göste-
rilen evrim flemalar›n› çürütmektedir. Bir kez daha, bilimsel bir bulufl
evrim teorisini yalanlamaktad›r.
2. fiempanze insan aras› fosil yok
‹nsan›n kökeni hakk›ndaki evrimci senaryo bir çok aç›dan tutars›z-
d›r. Bir yanda insanla flempanze aras›nda geçifl oldu¤u iddia edilirken,
di¤er yanda flempanzenin evrimini kan›tlayacak tek bir fosil bile bulun-
mamaktad›r. ‹nsana ait fosillerin hayali evrimsel geçmiflini ortaya koya-
mad›¤›n› "insan›n fosil kay›tlar› parça parça" diyerek kabul eden Natu-
re dergisindeki Henry Gee imzal› makalede, flempanzenin fosil kay›tla-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 271
Resimde görülenpaleontologlar Se-nut (solda) ve Pick-ford, kendi bulduk-lar› 6 milyon y›ll›kfosilin insan›n ata-s› oldu¤u konusun-da ›srar ediyorlar.Yeni fosilleri bulan-lar ise, insan›n as›latas›n›n kendi fo-silleri oldu¤unuöne sürüyorlar.
r›n›n ise "tamamen eksik" oldu¤u ifade edilmektedir:
‹nsan›n evrimine ait fosil kal›nt›lar› parça parça ve çeflitli yorumlaraaç›k. fiempanze evrimine ait fosil kan›tlar ise tamamen eksik.
Ayn› makalede, evrimciler taraf›ndan insan›n atalar› oldu¤u iddia
edilen hominid (insans›) fosillerinin, ilkelden geliflmifle do¤ru bir s›ray›
takip etmedi¤i de itiraf edilmekte, aksine kay›tlarda bu fosillerin bir an-
da ortaya ç›kt›¤› belirtilmektedir. Makalede, evrim teorisinin 150 y›ld›r
umulan kan›t› olan "ara formlar›n" var olmad›¤›, farkl› türlerin hep ani-
den ortaya ç›kt›¤› flöyle bir benzetmeyle aç›klanmaktad›r:
Hominid fosillerinin keflfi, yolcu otobüslerine benziyor. Bir süre için hiçbiri yokken, ayn› anda 3 tanesi birden ortaya ç›k›veriyor
Henry Gee, yap›lan tüm paleontolojik kaz›lara ra¤men, flempanze
ve insan ba¤lant›s›n› gösterecek hiç bir fosil bulunmad›¤›n› yine ayn›
yaz›da flöyle itiraf etmektedir:
Hominid fosillerinin çok nadir oldu¤u konusu çok ünlü bir gerçektir,flempanze ba¤lant›s› ise nedense hiç bir fosil kayd›na sahip de¤ildir.
Görüldü¤ü gibi evrim teorisi hiç bir kan›t olmadan savunulmakta-
d›r. Bilim dünyas›nda evrimci iddialar› hep öne ç›kar›p desteklemifl olan
Nature gibi "otorite" bir derginin, bu gerçe¤i kabul eden itiraflara yer
vermesi ise, evrim teorisinin çöküflünü sergilemesi aç›s›ndan belge nite-
li¤i tafl›maktad›r. Nature, flempanze ile insan aras›nda bir soya¤ac›ndan
bahsetmenin imkans›z oldu¤unu sebepleri ile anlat›rken, bu konudaki
bilimsel gerçekleri de ilk defa zorunlu olarak kabul etmifltir.
Her Evrimci Kendi Keflfinin "‹nsan›n Atas›"
Oldu¤u ‹ddias› ‹le Ortaya Ç›k›yor
‹nsan›n evrimi senaryosu çeliflkilerle doludur ve hiçbir fosil bu se-
naryodaki boflluklar› doldurmamaktad›r. Medyada büyük bir kan›tm›fl
gibi zaman zaman öne sürülen bulgular ise, asl›nda evrimcilerin kendi
bulgular› üzerindeki tarafl› spekülasyonlar›ndan baflka bir fley de¤ildir.
Bir keflifte bulunan evrimci paleontolog veya antropolog, kendi bulgu-
sunun insan›n atas› oldu¤u iddias› ile ortaya ç›kmaktad›r. Hem evrim
teorisine körü körüne ba¤l›l›klar›, hem de flöhret merak› bulunan fosil-
HARUN YAHYA272
ler hakk›nda yap›lan tespitleri daha da güvenilmez yapmaktad›r. Son
fosili bulan araflt›rmac›larla, 2000 y›l›nda bulunan ve Milenyum Adam›
ismi verilen fosili bulan araflt›rmac› ekip aras›ndaki tart›flmalar da bu-
nun son örne¤ini oluflturmaktad›r. Science dergisinin 13 Temmuz 2001
tarihli say›s›nda bu konuda flu yorum yap›lmaktad›r:
Orrorin (Milenyum Adam›) ve Ardipithecus'u bulan iki araflt›rma eki-bi de bir di¤erinin buldu¤u fosil için insan›n en eski atas› olamayaca¤›-n›, sadece kuyruksuz maymunlar›n atas› olabilece¤ini öne sürüyor.Hangisinin hakl› oldu¤unu söylemek zor.138
Örne¤in Milenyum Adam›'n› bulan ekipte yer alan Paris Ulusal Do-
¤a Tarih Müzesi'nden Brigitte Senut, yeni bulunan A. r. Kaddaba fosili
için "Son bulgular insan›ms› evriminin modu ve zamanlamas› hakk›nda uzun
zamand›r süregelen fikirlerle çelifliyor" demektedir.139
Time dergisinde ise iki ayr› fosilin kaflifleri olan iki ayr› evrimci grup
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 273
Fosil parçalar›n›n bulunmas› son derece zahmetli bir ifltir. Y›llarca topra¤› bu flekilde eleyipbir kemik parças› bulan evrimciler, bu parçan›n insan›n atas› olarak kabul edilmesi için hertürlü yola baflvurabilmektedirler.
aras›ndaki tart›flma için flu yoruma yer verilmektedir:
Asl›nda geçen Aral›k'ta 6 milyon y›ll›k fosili sunan Frans›z ve Kenyal› ekip,
Orrorin tugenensis olarak (ya da daha tan›d›k olarak 2000'de duyuruldu¤u
için Milenyum Adam› olarak) bilinen fosilin insan›n gerçek atas› oldu¤u ve
Ardipithecus'un bir maymunun amcas›ndan ya da flempanzenin büyük büyük
babas›ndan baflka birfley olmad›¤› konusunda ›srar ediyorlar.
Ünlü evrimci Richard Leakey ise yeni bulunan fosil için flu yorumu
yapmaktad›r:
E¤er onlar›n yaz›lar›n› okursan›z, neredeyse difllerle ilgili söyledikleri herfley
onun daha çok maymun benzeri oldu¤unu gösterir.
Londra University College'dan evrimci paleontolog Fred Spoor ise
"Ne bu fosil ne de Orrorin hakk›ndaki aç›klamalar hatas›z de¤ildir" demekte-
dir.140
Fosiller hakk›nda her evrimcinin farkl› yorumlarda bulunmas›, bi-
limsel kriterlerden çok kiflisel görüfllerin bu konuda hakim oldu¤unun
bir göstergesidir. Bu durum, evrim teorisi hakk›nda öne sürülen iddiala-
HARUN YAHYA274
Afrika tepeleri evrimci paleontologlar için büyük bir hazinedir. Bu topraklardayaflam›fl ve soyu tükenmifl birçok maymun türüne ait fosilleri bulan evrimcilerbunlar› hayali insan›n evrimi flemas›nda bir yere yerlefltirmeye çal›fl›rlar.
r›n ne kadar güvenilmez oldu¤unu göstermesi aç›s›ndan önemlidir.
Sonuç
Görüldü¤ü gibi Türk bas›n›nda "evrimin aç›k kan›t›" gibi gösterilen
A. r. Kaddaba fosili hakk›nda bilim adamlar›n›n yorumlar› ve aç›klama-
lar›, bu fosilleri "insan›n atas›", "insan›n evrimindeki kay›p halka" gibi
sloganlarla kamuoyuna duyurman›n bilimsel ve güvenilir olmayaca¤›-
n› göstermektedir. Ancak, Sabah gazetesindeki tam sayfa haberi gören-
ler, e¤er orijinal kaynaklara ulaflma imkan›na sahip de¤illerse ve evrim
teorisi hakk›nda yüzeysel bir bilgiye sahiplerse, gerçekten de insanlar›n
"maymun atalar›n›n" bulundu¤unu sanacaklard›r.
Dolay›s›yla, Time dergisinin, onun yorumlar›n› aktaran Sabah gaze-
tesinin ve Akflam gazetesi yazar› Say›n Pekflen'in büyük bir yan›lg› için-
de olduklar› ortadad›r. E¤er bilimsel veriler tarafs›z bir gözle iyice arafl-
t›r›l›p de¤erlendirilmifl olsayd›, evrimci iddialar›n tutars›z ve dayanak-
s›z oldu¤u aç›kça fark edilecekti. Ancak her iki yay›n organ› da, evrim
teorisini bilimsel bir gerçek zannettikleri için, kamuoyu önünde böyle
can al›c› bir hataya düflmüfl, evrim teorisi için sorun teflkil eden bir fosi-
li, evrimin delili gibi sunmufllard›r.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 275
20 Temmuz 2001 tarihli Science dergisinde, erken Kambriyen dö-
nemden kalan bir deniz kabuklusunun çok iyi korunmufl fosili-
nin bulundu¤u duyuruldu. Yaklafl›k 545 milyon y›l öncesine ait
Kambriyen katmanlar›nda bulunan bu fosil, evrimcileri yine içinden ç›-
kamayacaklar› bir tart›flman›n içine çekti. Çünkü, Kambriyen dönem,
hayvan filumlar›n›n (yumuflakçalar, eklembacakl›lar, kordal›lar, solu-
canlar gibi en temel hayvan kategorilerinin) tamam›na yak›n›n›n ani-
den, hiçbir evrimsel ataya sahip olmadan ortaya ç›kt›klar› bir dönemdir.
Bu dönemde, 100 ayr› canl› filumunun bir kaç› hariç tamam›n›n aniden
ortaya ç›kmas› ve bu canl›lar›n son derece kompleks yap›lara sahip ol-
malar› evim teorisinin iddialar›na öldürücü bir darbedir. Nitekim, son
bulunan kabuklu da yiyece¤ini a¤z›na götürmek için kulland›¤› organ-
lar›, antenleri ve kabu¤u ile oldukça kompleks özelliklere sahiptir. Böy-
le bir canl›n›n, geçmiflte bir atas› olmadan ortaya ç›kmas› ise, evrimcile-
ri bu canl›lar›n nas›l bir anda ortaya ç›kt›klar› konusunda bir aç›klama
yapmaya zorlamaktad›r.
Ancak, evrimcilerden bir aç›klamadan çok kendi içlerindeki tart›fl-
ma ve çeliflkilerini ortaya koyan yorumlar gelmektedir. Nitekim, Science
dergisinin 20 Temmuz 2001 tarihli say›s›nda yer alan, Oxford Üniversi-
tesi Zooloji Departman›ndan ve ayn› zamanda Londra Do¤a Tarihi Mü-
HARUN YAHYA276
YEN‹ BULUNAN KAMBR‹YENFOS‹L‹, EVR‹M TEOR‹S‹NEYEN‹ B‹R DARBE ‹ND‹RD‹
zesi Paleontoloji Bölümünden Richard
Fortey imzal› "Cambrian Explosion Exp-loded?" (Kambriyen Patlamas› Patlad›
m›?) bafll›kl› yaz›da bu çeliflkili aç›klama-
lara yer verilmektedir.
Yeni bulunan fosilin evrim teorisini
neden bu kadar zor durumda b›rakt›¤›n›
daha iyi anlamak için Kambriyen dönemi
ve bu dönemle ilgili evrim teorisinin kar-
fl› karfl›ya kald›¤› büyük ç›kmaz hakk›n-
da k›saca bilgi vermekte yarar var.
Kambriyen Patlamas› Nedir?
545 milyon y›l kadar önce, Kambriyen döneminin bafllang›c›, bugün
hala birço¤u mevcut olan hayvan filumlar›n›n tamam›na yak›n›n›n ani-
den belirmesine flahit oldu. Kambriyen öncesi devirde ise, sadece tek
hücreli organizmalara ve bir kaç basit çok hücreliye ait fosillere rastlan-
m›flt›r. Bu nedenle, Kambriyen devrinde ortaya ç›kan canl› türlerinin ev-
rimsel atalar› oldu¤u iddia edilebilecek hiçbir canl›ya ait fosil kayd› bu-
lunmamaktad›r.
Paleontologlar James Valentine, Stanley Awramik, Philip Signor ve
Peter Sadler'e göre:
Fosil kayd›ndaki en harikulade olay, Kambriyen döneminin bafllang›c›nda fluanda yaflamakta olan ve soyu tükenmifl bir çok hayvan filumunun aniden orta-ya ç›k›fl› ve çeflitlenmesidir.141
Hayvan fosillerinin Kambriyen devrinde aniden ortaya ç›k›fl› Dar-
win taraf›ndan da biliniyordu. O devrin fosil kay›tlar›nda da, Kambri-
yen devrinde canl›l›¤›n birdenbire ortaya ç›kt›¤› gözlemlenmifl, trilobit-
lerin ve di¤er baz› omurgas›zlar›n aniden belirdikleri tespit edilmiflti. Bu
yüzden Darwin Türlerin Kökeni adl› kitab›nda bu konuya de¤inmek du-
rumunda kald›. O s›ralarda Kambriyen devri "Siluryen devri" olarak ta-
n›mlan›yordu. Darwin ise "Bilinen Eski Fosil Kay›tlar›nda Farkl› Türle-
rin Aniden Ortaya Ç›k›fl› Üzerine" bafll›¤› alt›nda bu konuya de¤inmifl
ve Siluryen devri hakk›nda flöyle yazm›flt›:
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 277
Siluryen devrine ait trilobitlerin, bu devirden çok daha önceleri yaflam›fl olan
ve bilinen hayvanlar›n hiçbirine benzemeyen bir tür kabuklu havyandan ev-
rimleflti¤i konusunda hiç kuflkum yok... Sonuçta, e¤er benim teorim do¤ruysa,
en eski Siluryen tabakas›n›n oluflumundan önce, çok uzun zaman dilimleri geç-
mifl olmal›, Siluryen devrinde bu güne kadar geçmifl olan zaman kadar uzun
zaman dilimleri. Ve henüz bilinmeyen bu zaman dilimleri içinde dünya canl›
yarat›klarla dolup taflm›fl olmal›. Bu büyük zaman dilimlerine ait fosil kay›tla-
r›n› neden bulamad›¤›m›z sorusu karfl›s›nda ise verebilecek tatmin edici bir ce-
vab›m yok.142
K›sacas› Darwin, Kambriyen devrindeki "aniden ortaya ç›k›fl" olgu-
sunun, "fosil kay›tlar›ndaki yetersizlik"ten kaynakland›¤› varsay›m›yla
hareket ediyordu. Ancak aradan geçen 150 y›l içinde fosil kay›tlar› hak-
k›nda yeterli kan›t topland›. Buna ra¤men, Kambriyen öncesi devirde,
Kambriyen döneminde bulunan canl›lar›n atas› olabilecek canl›lar›n fo-
sillerine rastlanmad›.
Kambriyen Patlamas› Darwin'in Teorisine Meydan Okuyor
Kambriyen patlamas›, evrim teorisine ciddi bir flekilde meydan oku-
HARUN YAHYA278
maktad›r. Oldukça ani, kapsaml› ve jeolojik aç›dan son derece h›zl› geli-
flen bu dönem sonucunda çok say›da hayvan filumu ortaya ç›km›flt›r. Bu
ise Darwinizm'in en temel varsay›m›n› yok etmektedir.
Bu varsay›m, canl›l›¤›n bir tür "giderek geniflleyen bir farkl›l›k üçge-
ni" içinde geliflti¤i fleklindedir. Buna göre canl›l›k, ilk canl› organizma-
dan ya da ilk havyan türünden bafllayarak, aflama aflama farkl›laflm›fl ve
biyolojik s›n›fland›rman›n daha yüksek kategorilerini oluflturmufl olma-
l›d›r. Ama hayvan fosilleri bizlere bu üçgenin gerçekte baflafla¤› durdu-
¤unu göstermektedir: Filumlar henüz ilk anda (Kambriyen devirde)
hep birlikte vard›r, sonra giderek say›lar› azalm›flt›r.143 Tüm filumlar
bir anda ortaya ç›km›flt›r, hatta ilerleyen dönemlerde baz›lar›n›n soylar›
tükenmifltir.
Baz› biyologlar bunu evrimin "afla¤›dan-yukar›ya'" evrim iddias›na
karfl› koyan '"yukar›dan-afla¤›ya" bir tablo olarak tan›mlamaktad›rlar.
Yani fosil kay›tlar›n›n ortaya koydu¤u do¤a tarihi, evrimci tahminlerin
tam aksidir.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 279
Farkl› hayvan filumlar›na ait canl›lar›n, son derece kompleks yap›lar› ile,Kambriyen devirde aniden ortaya ç›kmalar›, bu canl›lar›n yarat›ld›klar›n›naç›k bir delilidir.
KAMBR‹YEN DEVR‹NDEN B‹R KABUKLU
HARUN YAHYA280
Kambriyen devrinden kalan bu kabuklu canl›, yiyece¤ini a¤z›na götürebilece¤ibir organa, antenlere ve kendisini koruyabilece¤i bir kabu¤a sahip .
Evrimcilerin Darwin'in Teorisini Kurtarma
Çabalar› Sonuçsuzdur
Evrim teorisine inanmakta ›srar eden paleontologlar›n Kambriyen
Patlamas› karfl›s›nda Darwin'in teorisini kurtarmak için denedikleri 2
yol vard›r.
Birincisi; Kambriyen devirde ortaya ç›kan canl›lar›n aniden belirme-
diklerini, bu canl›lar›n Prekambriyen (Kambriyen öncesi) dönemde ata-
lar›n›n bulundu¤unu ileri sürürler. Fakat, Prekambriyen dönemde, da-
ha önce de belirtildi¤i gibi Kambriyen dönemindeki ola¤anüstü kap-
saml› canl›l›¤›n atas› say›labilecek hiç bir kay›t yoktur. Bunu aç›klamak
içinse, iki ayr› iddia ortaya atarlar. Bunlardan birine göre, bu sözde ata-
lar, yumuflak vücutlar› ve küçüklükleri nedeniyle fosil b›rakmam›fllar-
d›r. Bir di¤er iddiaya göre ise, Prekambriyen dönemden elde edilen bul-
gular parça parça ve yetersiz oldu¤u için, bu "hayali atalar›n" fosillerine
henüz rastlanmam›flt›r.
• Fosil kay›tlar› yetersiz de¤ildir:
Dikkat edilirse bu iddialar, herhangi bir "kan›t"a de¤il, bilakis "kan›t-
s›zl›¤a" dayanmaktad›rlar. Nitekim bir çok paleontolog bunun fark›nda-
d›r ve "fosiller yetersiz" iddias›na kat›lmamaktad›r. Prekambriyen döne-
minin sonlar›na ve Kambriyen dönemine ait yeterince sa¤lam kayalar
bulunmufltur. Bilim adamlar›na göre, bu kayalar, e¤er sözkonusu "ata-
lar" yaflam›fl olsayd› onlar›n fosilleflmifl olacaklar›na ve bugüne kadar
keflfedileceklerine dair paleontologlar› ikna edecek kadar yeterlidir. Ör-
ne¤in her ikisi de evrimci olan James Valentine ve Douglas Erwin'e gö-
re elde edilen Kambriyen kayal›klar› yeterince eksiksizdir. Dolay›s›yla
bu bilim adamlar› "Patlaman›n gerçek ve fosil kayd›ndaki eksiklikler-
le gizlenemeyecek kadar büyük oldu¤u" sonucuna varm›fllard›r.144
fiubat 2000'de ‹ngiliz jeologlar M. J. Benton, M. A. Wills ve R. Hitc-
hin flu sonuca varm›fllard›r:
Fosil kayd›n›n eski parçalar› aflikar bir flekilde noksand›r, fakat yaflam tarihinin
engin modellerini örneklendirmek aç›s›ndan yeterli görülebilirler.145
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 281
• Bulunmas› gereken atalar yaflasalard› iz b›rak›rlard›
Öte yandan, Kambriyen devri filumlar›n›n çok küçük olduklar›ndan
ya da yumuflak bedenli olduklar›ndan dolay› fosil b›rakmad›klar› iddi-
as› da geçersizdir. Bu iddiay› çürüten en aç›k örnek, küçük bakterilerin
mikrofosillerinin 3 milyar y›ldan daha yafll› olan kayalarda dahi bulun-
mufl olmas›d›r. Dahas› Avustralya Ediacara Tepelerinde fosilleflmifl ola-
rak bulunan Prekambriyen organizmalar› yumuflak bedenlidirler. Si-
mon Conway Morris 1998 y›l›nda yay›nlanm›fl olan The Crucible of Cre-
ation adl› kitab›nda "Ediacaran fosilleri sanki fiilen yumuflak vücutluy-
mufl gibi görünmektedirler" diyerek Ediacaran organizmalar›nda iskele-
te ait sert bölümlerin olmad›¤›n› belirtmektedir. Ayn› durum Kambriyen
Patlamas›nda fosilleflmifl olan çok say›da organizma için de geçerlidir.
Örne¤in Kanada'daki Burgess Shale fosil yata¤›, tamamen yumuflak be-
denli olan çok say›da fosil içermektedir. Conway Morris'e göre "bu ola-
¤anüstü fosiller" yaln›zca onlar›n ana hatlar›n› göstermekle kalmazlar,
ayn› zamanda bazen de ba¤›rsaklar ya da kaslar gibi iç organlar› da gös-
terirler.
K›sacas›, yaflad›klar› varsay›lan atalar›n fosillerine rastlanmamas›-
n›n nedeni, yumuflak vücutlu ya da küçük olmalar› olamaz.
Dolay›s›yla, "Prekambriyen devirde, Kambriyen devir canl›lar›n›n
atalar› yafl›yordu, ama izlerine ulaflam›yoruz" iddias› tamamen geçer-
sizdir. Bu teorik canl›lar›n›n fosillerinin var olmamas›n›n tek sebebi var-
d›r: Bu canl›lar hiç var olmam›fllard›r.
Bunun ise tek bir anlam› vard›r: Kambriyen devrinde ortaya ç›kan
canl›lar aniden, hiçbir ataya sahip olmadan ortaya ç›km›fllard›r.
Kambriyen Devirde Aniden Ortaya Ç›kan Canl›lar
Evrimle Oluflamayacak Kadar Komplekstirler
Evrimcilerin, Kambriyen patlamas›n›n nas›l gerçekleflti¤ini aç›kla-
mak için denedikleri ikinci yol ise "h›zl› ve istisnai evrimdir". Yani bu son
derece kompleks ve farkl› filumlara ait canl›lar›n çok h›zl› bir evrimle or-
taya ç›kt›¤›n› iddia ederler. Ancak bu iddia da hem kendi taraftarlar› hem
de di¤er bilim adamlar› taraf›ndan yo¤un olarak elefltirilmektedir.
HARUN YAHYA282
Çünkü Kambriyen patlamas›nda beliren canl›lar oldukça kompleks
özelliklere sahiptir ve böyle h›zl› bir evrimleflme evrim teorisinin kendi
iddialar›na göre bile mümkün olamaz.
Kambriyen canl›lar›n›n baz› özelliklerini bilmek, bu konuda ayd›n-
lat›c› olacakt›r. Örne¤in son bulunan kabuklu fosilinde, yiyece¤ini a¤z›-
na götürmek için kullanabilece¤i bir organa ve ayr›ca antenlere rastlan-
m›flt›r. Bunun d›fl›nda, kendisini koruyan bir de kabu¤u bulunmakta-
d›r. Bu kabuklu ile ayn› dönemde yaflayan
trilobitler ise son derece komp-
leks bir göz sistemine sa-
hiptirler. Bu göz yap›s›
tam bir yarat›l›fl harika-
s›d›r. Harvard, Roches-
ter ve Chicago Üniver-
siteleri'nden jeoloji pro-
fesörü David Raup;
"Trilobitlerin gözü,ancak günümüzüniyi e¤itim görmüfl veson derece yeteneklibir optik mühendisi ta-raf›ndan gelifltirilebile-cek bir tasar›ma sahipti"demektedir.146
Burada k›saca yer
verilen bu kompleks
canl›lar›n, evrimcile-
rin iddia ettikleri me-
kanizmalarla (bu me-
kanizmalar›n gerçek-
ten evrimlefltirici bir
etkisi oldu¤u varsa-
y›lsa dahi) bu kadar
k›sa bir zaman aral›¤›n-
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 283
da kusursuz yarat›l›fllar›yla ortaya ç›kmalar› imkans›zd›r. Kambriyen
patlamas› çok k›sa bir zaman aral›¤›nda meydana gelmifltir. 1993 y›l›n-
da yap›lan radyometrik ölçümler ile Kambriyen devrinin 543 milyon y›l
önce bafllad›¤›147 ve ilk hayvan filumlar›n›n ise, 530 milyon y›l önce or-
taya ç›kt›klar› belirlenmifltir.148 Bu çal›flmalar ayn› zamanda Kambriyen
patlamas›n›n 5 milyon y›l içinde gerçekleflti¤ini ortaya koymufltur. Je-
olojik aç›dan 5 milyon y›l çok k›sa bir dönemi ifade etmektedir.
Bugün kabul gören neo-Darwinizm'in türlerin oluflumunu aç›kla-
mada kulland›¤› mekanizmalar için gerekli say›lan süreler ise çok uzun-
dur. Neo-Darwinizm, türlerin oluflumu için, canl›n›n gen dizilimlerinde
rastgele mutasyonlar sonucunda küçük de¤ifliklikler birikti¤ini ve bu
biriken de¤iflikliklerin nesiller sonra, türlerdeki de¤iflikliklere neden ol-
du¤unu iddia eder. Mutasyonlar›n canl›lar›n genetik bilgisini gelifltir-
medikleri gerçe¤i, bu iddiay› en bafltan geçersiz k›lmaktad›r. Ancak bir
an için tamamen spekülatif olan bu evrimci iddiay› kabul etsek ve mu-
tasyonlar›n evrimlefltirici bir etkisi olabilece¤ini varsaysak bile, teori
Kambriyen patlamas› karfl›s›nda yine de çaresizdir: Kambriyen devrin-
de ortaya ç›kan canl›lar›n bu tür küçük de¤iflikliklerle bu kadar k›sa bir
zaman zarf›nda meydana gelmesi kesinlikle imkans›zd›r ve bu imkan-
s›zl›¤› evrimcilerin kendileri de itiraf ederler. Japon bilim adam› Susomo
Ohno Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde bu gerçe-
¤i flöyle aç›klar:
Rastgele meydana gelen mutasyon oran›n›n y›lda baz çifti bafl›na 10-9 oldu¤u-
nu varsayarak ve do¤al seleksiyonun negatif etkilerini de göz önünde bulundu-
rarak, DNA baz dizilerinde %1'lik bir de¤ifliklik olabilmesi için 10 milyon y›-
la ihtiyaç vard›r. Evrimsel zamanda ise 6-10 milyon y›l göz k›rpmas› kadar k›-
sad›r. Hayvanlar aleminin neredeyse tüm filumlar›n›n aniden ortaya ç›k›fl›n›
gösteren Kambriyen patlamas›n›n 6-10 milyon y›ll›k bir zaman aras›n-da meydana gelmesinin ise kesinlikle genlerdeki mutasyonlara ba¤l›de¤iflimlerle aç›klanmas› mümkün de¤ildir.149
Ohno'nun sözlerinde de görüldü¤ü gibi, Kambriyen patlamas›n›n
ileri sürülen "evrim mekanizmalar›" ile aç›klanmas› kesinlikle mümkün
de¤ildir. Nitekim, Science dergisindeki yaz›s›nda Richard Fortey de ev-
HARUN YAHYA284
rim teorisinin içinde bulundu¤u açmaz› belirterek yaz›s›n› flöyle sonlan-
d›rmaktad›r:
Daha eski bir ataya ait bir delil bulunsa dahi, Kambriyenin en alt tabakalar›n-
da neden o kadar çok hayvan›n, boyut olarak o kadar çok büyüdü¤ünü ve ne-
den o kadar k›sa sürede kabuk elde etti¤ini aç›klamak, bir çeliflki olarak kalacak-
t›r.150
Sonuç
Görüldü¤ü gibi pek çok kompleks canl›, Kambriyen devrinde
kompleks yap›lar›yla aniden ortaya ç›km›fllard›r. Hiçbir atalar› yoktur
ve bu hayali atalar›n ileride bulunma olas›l›¤› da söz konusu de¤ildir.
Bu canl›lar›n evrimsel bir ataya sahip olmadan aniden ortaya ç›kmalar›
ise evrim teorisinin iddialar› ile tamamen çeliflmektedir. Bu durumda,
yap›lacak en do¤ru hareket, bilimsel delillere bakarak, evrim teorisini
terk etmek olmal›d›r.
Ancak evrimciler teorilerinde ›srarl›d›rlar. Son bulunan kabuklu fo-
sili dahi onlar› bu ›srardan vazgeçirmemektedir. Çünkü evrim teorisi bi-
limsel delillerden yola ç›k›larak savunulan bir teori de¤ildir. Bu teoriyi
savunanlar, Allah'›n varl›¤›n› ve tüm canl›lar› O'nun yaratt›¤›n› kabul
etmemek için bu teoriyi her ne pahas›na olursa olsun korurlar. Kambri-
yen devrindeki canl›lar›n ortaya ç›k›fl› yarat›l›fl gerçe¤ini çok aç›k bir fle-
kilde gösteriyor olmas›na ra¤men, evrimciler çürük teorilerini b›rakma-
makta direnmektedirler.
DARWIN‹STLER‹N BEKLED‹⁄‹ CEVAPLAR 285
... Sen yücesin, bize ö¤retti¤inden
baflka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten Sen, herfleyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olans›n.
(Bakara Suresi, 32)
1- http://news.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/new-sid_1234000/1234006.stm2- Daniel E. Lieberman, "Another face in our familytree", Nature, 22 Mart 2001, s. 4193- http://news.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/new-sid_1234000/1234006.stm4- http://news.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/new-sid_1234000/1234006.stm5- John Ostrom, "Bird Flight: How Did It Begin?",American Scientist, Ocak-fiubat 1979, Say› 67, s. 506- Pat Shipman, "Birds Do It… Did Dinosaurs?", NewScientist, 1 fiubat 1997, s. 287- Tim Friend, "Dinosaur-bird link smashed in fossilflap", USA Today, 01/25/008- Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No,ICR, San Diego, 1998, s. 1039- Robert L. Carroll, Vertebrate Paleontology and Evo-lution. s. 33610- National Geographic Türkiye, May›s 2001, s. 14511- National Geographic Türkiye, May›s 2001, s.144-14512- Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, NewYork: Toplinger Publications, 1970, s. 75-9413- Isabelle Bourdial, "Adieu Lucy", Science et Vie,May›s 1999, no. 980, s. 52-6214- Earnest A. Hooton, Up From The Ape, New York:McMillan, 1931, s. 33215- Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 18516- Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Record",Proceedings of the British Geological Association, cilt87, 1976, s. 13317- Mark Czarnecki, "The Revival of the CreationistCrusade", MacLean's, 19 Ocak 1981, s. 5618- "Who Doubts Evolution?", New Scientist, say› 90,25/06/1981, s. 83119- Henry Margenau, Roy Abraham Vargesse. Cos-mos, Bios, Theos. La Salle IL: Open Court Publishing,1992, s. 24120- Stephen W. Hawking, "The Direction of Time",New Scientist, vol. 115, 9 Temmuz 1987, s. 4721- Plucking the Feathered Dinosaur", Science, Cilt278, 14 Kas›m 1997, s. 122922- S. J. Gould & N. Eldredge, Paleobiology, Vol 3,1977, s. 14723- A. Gibbons, "New Feathered Fossil Brings Dino-saurs and Birds Closer,"Science, 274:720-721, 199624- A.C. Burke and A. Feduccia, "Developmental Pat-terns and the Identification of Homologies in the Avi-an Hand", Science, 278(5338):666-8, October 24,1997, with a perspective by R. Hinchliffe, "The For-ward March of the Bird-Dinosaurs Halted?" s. 596-59725- Richard L. Deem "Demise of the 'Birds are Dino-saurs' Theory", http://www.yfiles.com/dinobird2.html26- http://www.yfiles.com/dinobird2.html27- http://www.cnn.com/2001/TECH/scien-
ce/03/28/salamander.reut/index.html28- S. J. Gould, "Evolution's Erratic Pace", NaturalHistory, vol. 86, May›s 197729- N. Eldredge, and I. Tattersall, The Myths of Hu-man Evolution, Columbia University Press, 1982, s.45-4630- Richard Leakey, The Making of Mankind, London:Sphere Books, 1981, s. 6231- Kate Wong, Is Out of Africa Going Outdoor?, Sci-entific American, A¤ustos 199932- http://www.icr.org/headlines/darwinvindica-ted.html33- “Hominoid Evolution and Climatic Change in Eu-rope” Volume 2 Edited by Louis de Bonis, George D.Koufos, Peter Andrews, Cambridge University Press2001 ch. 634- Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsi-mile of the First Edition, Harvard University Press,1964, s. 18935- Michael J. Denton, "The Inverted Retina: Mala-daptation or Pre-adaptation?", Origins & Design, 19:2;George Ayoub, "On the Design of the Vertebrate Reti-na" Origins & Design 17:136- Richard Leakey, ‹nsan›n Kökeni, Varl›k Yay›nlar›:‹stanbul, 1996, s.14237- Roger Lewin, Modern ‹nsan›n Kökeni, Tübitak Po-püler Bilim Kitaplar›: Ankara, 1997, s. 220-22138- Philip Lieberman, On the Kebara KMH 2 Hyoidand Neanderthal Speech, Current Anthropology,34:2(Nisan 1993):172-175, s. 17439- Earlier Human Speech, http://www.eureka-lert.org/pub_releases/1998-04/DU-EHS-270498.php40- Earlier Human Speech, http://www.eureka-lert.org/pub_releases/1998-04/DU-EHS-270498.php41- L. A.Schepartz, Language and Modern HumanOrigins, Yearbook of Physical Anthropology, 36:91-126(1993), s. 10642- http://www.mesozoic.demon.co.uk/mankind.htm43- Ashby L. Camp "Reappraising the 'Crown Jewel'",Creation Matters, September/October 199844- Roger Lewin, "Bones of Mammals, Ancestors Fles-hed Out", Science, cilt 212, 26 Haziran 1981, s. 149245- George Gaylord Simpson, Life Before Man, NewYork: Time-Life Books, 1972, s. 4246- George G., Simpson, "Tempo and Mode in Evolu-tion", Columbia University Press, New York, 1944, s.105, 10747- Richard Monestarsky, "Mysteries of the Orient",Discover, Nisan 1993, s. 4048- Richard Dawkins, The Blind Watchmaker, Lon-don: W. W. Norton 1986, s. 22949- Pierre Paul Grasse, Evolution of Living Orga-nisms, New York: Academic Press, 1977, s. 19450- Mike Benton, "Is A Dog More Like Lizard or a Chic-ken?", New Scientist, c. 103, 16 A¤ustos 1984, s. 1951- Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis,
NOTLAR
London, Burnett Books, 1985, s. 14552- Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, Lon-don, Burnett Books, 1985, s. 290-29153- William A. Dembski "Science and Design", FirstThings, say› 86, October, 1998, s. 2654- Service, R.F., Vogel, G, Science, 16 fiubat 200155- http://www.arn.org/docs/ode-sign/od182/ls182.htm#anchor56910856- Hubert Renauld and Susan M. Gasser, "Heterochro-matin: a meiotic matchmaker," Trends in Cell Biology 7(May 1997): s. 201-20557- Emile Zuckerkandl, "Neutral and Nonneutral Mutati-ons: The Creative Mix--Evolution of Complexity in GeneInteraction Systems,' Journal of Molecular Evolution 44(1997): S2-S858- Hubert Renauld and Susan M. Gasser, "Heterochro-matin: a meiotic matchmaker," Trends in Cell Biology 7(May 1997): s. 201-20559- “Does nonsense DNA speak it's own dialect?”, Sci-ence News, Vol. 164 , 24 Aral›k,1994 60- S. R. Scadding, "Do ‘Vestigial Organs’ Provide Evi-dence for Evolution?", Evolutionary Theory, Cilt 5, May›s1981, s. 17361- B.E. Bishop, "Mendel's Opposition to Evolution andto Darwin," Journal of Heredity 87 (1996): s. 205-213;ayr›ca bkz. L.A. Callender, "Gregor Mendel: An Oppo-nent of Descent with Modification," History of Science26 (1988): s. 41-7562- W. R. Bird, The Origin of Species Revisited., Nash-ville: Thomas Nelson Co., 1991, s. 298-9963- Edward R. Winstead, Ameoba is King, 12 fiubat2001, http://www.celera.com/genomics/news/artic-les/02_01/Sizing_genomes.cfm64- Lane Lester, Raymond Bohlin, The Natural Limits toBiological Change, Probe Books, Dallas, 1989, s. 14165- John Peet, The True History of Mankind,http://www.mesozoic.demon.co.uk/mankind.htm66- Phillip E. Johnson, The Wedge of Truth, Splitting theFoundations of Naturalism, InterVarsity Press, DownersGrove, Illinois 2000, s. 11167- G. G. Simpson, W. Beck, An Introduction to Biology,New York, Harcourt Brace and World, 1965, s. 24168- Keith S. Thompson, "Ontogeny and Phylogeny Reca-pitulated", American Scientist, cilt 76, May›s / Hazi-ran1988, s. 27369- Ken McNamara, "Embryos and Evolution", New Sci-entist, 16 Ekim 199970- Fix, William, The Bone Peddlers: Selling Evolution(New York: Macmillan Publishing Co., 1984), s. 18971- Holly Smith, American Journal of Physical Antropo-logy, cilt 94, 1994, s. 307-32572- Fred Spoor, Bernard Wood, Frans Zonneveld, "Impli-cation of Early Hominid Labryntine Morphology for Evo-lution of Human Bipedal Locomotion", Nature, cilt 369,23 Haziran 1994, s. 645-64873- Der Spiegel 16/2000, Çeviri: Nilgün Özbaflaran Dede 74- Stephen Jay Gould, Ever Since Darwin, W.W. Norton& Company, New York 1992, s. 22375- Cemal Y›ld›r›m, Evrim Kuram› ve Ba¤nazl›k, s. 4976- Peter Kropotkin, Mutual Aid: A Factor of Evolution,
1902, I. Bölüm, (http://www.etext.org/Politics/Spunk/lib-rary/writers/kropotki/sp001503/index.html77- Bilim ve Teknik, say› 190, s. 478- John Maynard Smith, The Evolution of Behavior, Sci-entific American, Aral›k 1978, cilt 239, no.3, s. 17679- Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, Har-per & Row Publishers 1983, s. 22280- Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yay›nlar›,Beflinci Bask›, Ankara 1996, s. 27381- Great Evolution Mystery, s. 22182- Anton Pannekoek, Marxism and Darwinism, Çeviri:Nathan Weiser, Chicago, Charles H. Kerr83- Alaeddin fienel, Irk ve Irkç›l›k Düflüncesi, Ankara:Bilim ve Sanat Yay›nlar›, 1993, s. 6184- The Challenge of Facts and Other Essays, as quotedin Mason Drukman, Community and Purpose in Ameri-ca: An Analysis of American Political Theory, New York:McGraw-Hill, 1971, s. 20285- Theodosius Dobzhansky, "Ethics and Values in Biogi-cal and Cultural Evolution", Zygon, The Journal of Religi-on and Science, Los Angeles Times'da yay›nland›¤› flek-liyle al›nm›flt›r, bölüm 4 (Haziran 16, 1974), s. 686- Language and Linguistics Cambridge Univ Pr, 1981,s. 6587- R.L.Trask, A Student’s Dictionary Of Language AndLinguistics, Arnold Hodder Headline Group, Londra,1997, s. 4388- S.Pinker,The Language Instinct, Allen Lane, The Pen-guin Press, 1994, s. 33789- Derek Bickerton, Language and Species, The Univer-sity of Chicago Press,1992, s.19090- "The Evolution Of Syntactic Communication", MartinA. Novak, Joshua B.Plotkin, Vincent A.A. Jansen, Nature30 March 2000 s. 495-49891- D. Premack, "Gavagai! Or The Future History OfThe Animal Language Controversy", Cognition, 19, s.281-28292- Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devle-tin Kökeni, Sol Yay›nlar›, Çeviren Kenan Somer, OnuncuBask›, Kas›m 1992, s. 2893- Alexander I. Oparin, Origin of Life, (1936) NewYork,Dover Publications, 1953 (Reprint), s. 19694- Klaus Dose, "The Origin of Life: More QuestionsThan Answers", Interdisciplinary Science Reviews, cilt13, no. 4, 1988, s. 34895- Francis Hitching, The Neck of the Giraffe: WhereDarwin Went Wrong, Tichnor and Fields, New Haven,1982, s. 4096- James W. Valentine, “Why No New Phyla after theCambrian? Genome and Ecospace Hypotheses Revisi-ted,” Palaios 10 (1995): s. 190-9497- Philip E. Johnson, "Darwinism's Rules of Reasoning",Darwinism: Science or Philosophy, Foundation for Tho-ught and Ethics, 1994, s. 1298- Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimileof the First Edition, Harvard University Press, 1964, s.17999- R. Wesson, Beyond Natural Selection, MIT Press,Cambridge, MA, 1991, s. 45100- Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile
of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 189101- Pierre Paul Grassé, Evolution of Living Organisms,Academic Press, New York, 1977, s. 107102- Dr. Michael Walker, Quadrant, Ekim1982, s. 44103- Charles Darwin, The Descent of Man, 2. bask›, NewYork, A L. Burt Co., 1874, s. 178104- Carl Cohen, Communim, Fascism and Democracy,New York: Random House Publishing, 1967, s. 408-409105- John J. Michalczyk (editor), Nazi Medicine: In TheShadow of The Reich (belgesel film), First Run Features,New York, 1997106- George Stein, American Scientist, vol. 76, Ocak/fiubat1988, s. 52107- Sir Arthur Keith, Evolution and Ethics, 1947, s. 246108- Alex de Jonge, Stalin and The Shaping of the SovietUninon, William Collins Sons & Limited Co., Glasgow,1987, s. 22109- Kent Hovind, The False Religion of Evolution,http://www.hsv.tis.net/….ke4vol/evolve/ndxng.html110- K. Mehnert, Kampf um Mao's Erbe, Deutsche Verlags-Anstalt, 1977111- Niles Eldredge, Ian Tattersall, The Myths of HumanEvolution, s. 126-127112- Henry Gee, In Search of Deep Time, New York, TheFree Press, 1999, s. 116-117113- John R. Durant, "The Myth of Human Evolution", NewUniversities Quarterly 35 (1981), s. 425-438114- Roger Lewin, Bones of Contention, s. 312115- G. A. Clark, C. M. Willermet, Conceptual Issues inModern Human Origins Research, New York, Aldine deGruyter, 1997, s. 76116- Jonathan Wells, Icons of Evolution: Science or Myth,Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong,Washington, DC, Regnery Publishing, 2000, s. 225119- Paul S. Taylor, Origins Answer Book, 5. bask›, 1995, s.35118- John Horgan, The Undiscovered Mind: How the Hu-man Brain Defies Replication, Medication, and Explanation(New York:Free Press, 1999), s. 258-259119- John Horgan, The Undiscovered Mind: How the Hu-man Brain Defies Replication, Medication, and Explanation(New York:Free Press, 1999), s. 258-259120- John Horgan, The Undiscovered Mind: How the Hu-man Brain Defies Replication, Medication, and Explanation(New York:Free Press, 1999), s. 229121- Hoimar Von Ditfurth, Dinozorlar›n Sessiz Gecesi 3,Alan Yay›nc›l›k, Kas›m 1996, ‹stanbul, Çev: Veysel Atay-man, s.12- 13124- William A. Dembski, Converting Matter into Mind,1998, www.arn.org123- William A. Dembski Converting Matter into Mind,1998, www.arn.org124- Michael J, Behe, Darwin'in Kara Kutusu, Aksoy Yay›n-c›l›k, 1998125- J.P. Changeux, P. Ricoeur, What Makes Us Think?,Princeton University Press, 2000, s. 78126- D. Meredith, Metamagical Themes, Basic Books, N.Y.,1985127- Michael Denton, Evolution: A Theory In Crisis, Lon-don: Burnett Books, 1985, s. 330128- Anthony Smith, ‹nsan Beyni ve Yaflam›, ‹nk›lap Kitabe-
vi, Ankara, s. 21129- Ever since Darwin, Reflactions in Natural History,W.W.Norton Company,USA:192, s. 188130- Ever since Darwin, Reflactions in Natural History,W.W.Norton Company,USA:192, s. 208131- Ever since Darwin, Reflactions in Natural History,W.W.Norton Company,USA:192, s. 210132- Henry Gee, In Search of Deep Time, New York, TheFree Press, 1999, s. 116-117133- Selective Adsorption of L- And D-Amino Acids OnCalcite: Implications For Biochemical Homochirality, Ro-bert M. Hazen, Timothy R. Filley, And Glenn A. Goodfri-end, Proc. Natl. Acad. Sci. Usa, Vol. 98, Issue 10, 5487-5490, May 8, 2001134- Scott Gilbert, John Opitz, and Rudolf Raff, "Resynthe-sizing Evolutionary and Developmental Biology", Develop-mental Biology 173, Article No. 0032, 1996, s. 361135- Fagerstrom, T. P. Jagers, P. Schuster, and E. Szathmary.1996. Biologists put on mathematical glasses. Science 274:s. 2039-2040136- Primates and Human Evolution in the textbook: Year13 Biology 1999. Student Resource and Activity Manual byRichard Allan & Tracey Greenwood (Biozone International.Printed in New Zealand, s. 260137- ‹nsan Filogenetik Hipotezleri ne kadar güvenilir?,PNAS, 25 Nisan 2001, s. 5003138- Science, vol 293, 13 july 2001, s. 188-189139- Science, vol 293, 13 july 2001, s. 188-189140- Science, vol 293, 13 july 2001, s. 188-189141- James W. Valentine, Stanley M. Awramik, Philip W.Signor, ve Peter M. Sadler, "The Biological Explosion at thePrecambrian-cambrian Boundary", Evolutionary Biology 25(1991), s. 279, 281142- Charles Darwin, The Origin of Species, 1859, s. 313 –314143- Phillip E. Johnson, "Darwinism's Rules of Reasoning",Darwinism: Science or Philosophy, Foundation for Thoughtand Ethics, 1994, s. 12144- James Valentine, Douglas Erwin, "Interpreting GreatDevelopmental Experiments: The Fossil Record", s. 71-107in Rudolf A. Raff and Elizabeth C. Raff (editörler), Deve-lopment as an Evolutionary Process (New York: Alan R.Liss, 1987)145- M.J. Benton, M.A. Wills, R. Hitchin, "Quality of theFossil Record Through Time", Nature, 403 (2000), s. 534-536146- David Raup, "Conflicts Between Darwin and Paleon-tology", Bulletin, Field Museum of Natural History, cilt 50,Ocak 1979, s. 24147- S. A. Bowring, J.P. Grotzinger, C.E. Isachsen, A.H.Knoll, S.M. Pelechaty, and P. Kolosov, “Calibrating rates ofEarly Cambrian evolution,” Science 261 (1993): 1293-98148- For a skeptical evaluation of the evolutionary signifi-cance of the classical Kettlewell experiments on industrialmelanism: see Jonathan Wells, “Second Thoughts AboutPeppered Moths,” The Scientist (May 24, 1999): 13149- Susumo Ohno, “The notion of the Cambrian panani-malia genome,” Proceedings of the National Academy ofSciences USA 93 (August 1996): 8475-78150- Richard Fortey, "Cambrian Explosion Exploded?",Science, 20 Temmuz 2001