Download - ÇEVRE Behçet Necatigil
ŞAYET AŞK
I
Şayet aşkın tohumuDüşmüşse gönlüneSuyunu esirgeme,Aşkın hakkını yemePişman olursun ömrünce.
Sana gölge verecek dallarFışkırır ancak gençlikten,Büyüt bu fidanı ey gençHazır yeşermişken!
Ne demek istediğimiÖmrünün ortalarındaAnsızın anlarsınAlkol kana yayılınca
II
Bu arada belli olurAşkın ve cinsin tadı.Bir bir yaşanır haldeŞairlerin yazdıkları.
Belli olur bir şiirin mânâsıSanki bizim için söylenmiştir.Yüzyılların gerisindeHülyalarımız yeşerir.
Aşkın şiddetine katlanmak zor gençlikteKurbanlar verilir bazı bazı.Onunla, bir onunla tahammülİdeal, rüyaların kızı.
Azalınca ihtiyarlık çağlarındaAşkın ateşi,Bir sevdâ hatırasıyla ısınmakHer ihtimale karşı.
III
Bilmem dikkat ettin miEbem kuşakları altındaUzakların güzelliğiYaz yağmurundan sonra.
Şayet aşkın rahmetiGün olur kesilirseAltın kemerler gibiHatıralar önümüzde.
Hadi ver elleriniUfkumdan esen samyellerineSabahların seriniKarışsın ellerinle.
TOZ PEMBE
Yılar yılı yanımızda Kavruldun yağımızla.
Hiç bu böyle kalır mı, Biraz geç de olsa Göreceksin hayatın sana da güldüğünü, Sabret yoksa.
Nasıl mı? Topraklarda tohumlar vardır Karlar altında kıs boyu, Kıs geçer, bir bahar günü Çiçek açar tozpembe, Tıpkı öyle..
FARK
Aşkın tılsımı bize deDünyayı gözümüzden silse ya
Değil bizim harcımızGören olur diyecek,Çekingen kalacağız
Herkes bize bakıyor
Kördüğüm
Seni iş başında sırtına geçirdiğinSiyah gömleğinle seviyorum.Yanına çekinmeden giriyorum,Arkadaşların beni tanıyorlar.
Bazen haftalarca yokum ortalardaAklına bin bir şey geliyor.
Acaba başkalarıyla mı geziyor.O güzel gözlerini saran tasada
Ama, boşuna bu kuruntun:Küçük bir memurum ona bakarsan,Aldığım ne, eğlencelerim olsun.
Ölüsünü göstermeyen cins kediler gibi uzağında,Hayalimde ufak bir yuva kuruyorum.Sonra yaşamak zorluğu geliyor akla.-Dikkat, kapılma aşka.. diyen sesler duyuyorum.
Bu kaygılı günlerimde bir zaman,Sana görünmemeyi yerinde buluyorum.Orda burda, tek başıma, perişanDolaşıp duruyorum.
ZOR GEÇİT
Sen, şu evvelce de yazdım:Siyah gömleğinde ince…Olmuyor ki ha deyinceHayat bütün bütün zalim.
Devran döner. Âdem-Havva üstüne,Dünya evlilikle baki.Ama hayat dedikleriGüçleşmekte günden güne.
Seni, beni üzen dertteÇarpar bir milletin kalbi,Halkın çoğu bizim gibiBunun lafını etmekte.
Geçer, hepsi geçer elbet;Daralmış gönüller ferahlar.Gelir o eski sabahlar,Memleket eski memleket.
YENİLİKNe çıkar sönükse hayatınızTasaların altındaGizli bir sevinç var mıSiz ona bakınız.
En küçüğünden meselaBasit, harap bir odaKurtulmak için can attınız
Nerde kaldı başlasa yaPembe yataklarda yeni rahatınız
Sevgiliniz de yanınızdaSeyre dalsanız ya ileriki dünyalarıGözlerinde eski yalnızlık aylarıAğlar aynı yastıktaİki kişi ayrı ayrı.
YARI GECE
Boğaziçinin ufak bir iskelesinde Dolaştığım geceler oldu Yorgun, uykulu bir kızdı bu Son vapur yolcuları içinde.
Araya başka denizler girdi Başka denizler attı beni başka uzaklara O tarihten tam beş sene sonra Gene oradayım şimdi.
Söylesem inanmazlar, söylemiyorum Her gece gene o kız çıkmakta son vapurdan Tıpkı eskisi gibi karanlıklarda kaybolan Bu gölgeye hayaldeyim siz olun da Gözümle görüyorum, hayal diyemiyorum.
Sular bir şıpırdadı kıyı boyunda İşte gene son vapur, çekti gitti önümden Arkamdan bir kız geçti Adımlarının sesinden tanıdım: Uykulu, Yorgun da.
Geçen bu genç kıza desem ki: Bir haber ver hayatından, verir mi?
ÇEVREYarin mendili nakışlıOkşadım ellerimleGöz göz, üzerimde
Çevre ateş içindeDaralmakta çember.Biz yanarsak beraber yanarızSeninle beraber.
Çevre tortopVurur sırtıma sırtıma.Yüksek dağların oradaÇevre yok.
EVLER
İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar. İrili ufaklı, birbirinden farklı, Ahşap evler, kagir evler yaptılar. Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu, Evlerin içi devir devir değişti Evlerin dışı pencere, duvar.
Vurulmuş vurgunların yücelttiği evlerde Kalbi kara insanlar oturdu. Gündelik korkuların çökerttiği evlerde O fıkara insanlar oturdu.
Evlerin çoğu eskidi gitti, tamir edilemedi, Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi. Kimi hayata doymuş göründü, Bazılara zamana uydular. Evlerin içi oda oda üzüntü, Evlerin dışı pencere, duvar.
Evlerde saadetler sabunlar gibi köpürdü: Eve geldi bir tane, nar gibi, Arttı, eksilmedi. Evleri felaketler taunlar gibi süpürdü. Kaderden eski fırtınalar gibi, Ardı kesilmedi.
Evlerin çoğunda dirlik düzen Kalan bir hatıra oldu geçmişte. Gönül almak, hatır saymak arama. Evlatlar aileye asi işte, Bir çığ ki kopmuş gider, üzüntüden. Evlerde nice nice cinayetler işlendi, Ruhu bile duymadı insanların. Dört duvar arasında aile sırları, Bunca çocuk, bunca erkek, bunca kadın, Gözyaşlarıyla beslendi.
Çocuklar, büyük adam yerine evlerin kiminde: Çocukları işe koştu kalabalık aileler. Okul çağının kadersiz yavruları, Ufacık avuçlardan akşamları akan ter,
Tuz yerine geçti evlerin yemeğinde.
İnananların kaderi besbelli evlere bağlı, Zengin evler fakirlere çok yüksekten baktılar, Kendi seviyesinde evler kız verdi, kız aldı. Bazıları özlediler daha yüksek hayatı, Çırpındılar daha üste çıkmaya Evler bırakmadı.
Yeni yeni tüterken ocakların dumanı Kadın en büyük kuvvet erkeğin işinde Erkekleri kaçtı, kadınları kaçtı Evler dilsiz şikayet kaçmışların peşinde.
Şu dünyada oturacak o kadar yer yapıldı, Kulübeler, evler, hanlar, apartmanlar Bölüşüldü oda oda, bölüşüldü kapı kapı Ama size hiçbir hisse ayrılmadı Duvar dipleri, yangın yerleri halkı, Külhanlarda, sarnıçlarda yatanlar.
YILDIZLAR
Seni karanlıkta yatırıyorlar Korkuyorsun geceden Bakıp bakıp pencereden Yatağına sokuluyorsun.
Ben hep eski yerimdeyim biliyorsun Hava açık olduğu zamanlar Beni seyrediyor, seviniyorsun.
Ne olurdu ben de Sana göründüğüm şekilde Odana gelseydim. Ateşböcekleri gibi Küçücük avucunda Yanıp yanıp sönseydim.
Seneler geçip gider, büyürsün. Bir gün olur, hepsi biter Endişeler, o çocuk üzüntün Hepsi biter. Aydınlanır senin için geceler, güneş gibi görünürsün.
Biraz sabır, küçük çocuk, biraz sabır! Ama Allah'ın koyduğu yerde Yıldızlar daima yalnızdır.
GENÇLİK
Çokları ilk gençliğinde Hülyalı olur, sevdalı olur Ekmek elden, su gölden Evin parası cebinde Karun misali olur.
Kaç kişi çıkar o devirde Geçici dünyada insana Kalıcı değil ana baba Bunu derinden bilir de Takar dişini tırnağına.
Hey gençlik, gençlik, gençlik Avarelik günleri Ne tatlıdır o yok mu Duymamak yokluğunu Dünyada hiçbir şeyin.
Hey gençlik, gençlik, gençlik Kitaplarda bunalmış Bir gencin hüzünleri Elde yok, avuçta yok Mahrumiyet günleri.
YAZLIK BAHÇE
Fasıl heyetleri olan Yazlık bahçeler vardır, Varyeteler, oyunlar oynanır,Zengin işi.Varlıklı yerlerden uzakta, Eski bir arsadan bozma Bizimkisi.
Bu dediğim bahçedeGeceleri rüzgâr çıkıyor.Evler cehennem gibi Durulmaz, oturulmaz.Sıcakta bunalmış milletBahçe kendine çekiyor.
Bu dediğim bahçede Sinema oynatıyorlar.Kurudukça insanlarınDamakları, dilleri,Gazoz patlatıyor, ağız ıslatıyorlar. Hovardadır bu bahçenin gençleri: Lâf atıyor, cigara fırlatıyorlar.
Karanlıktan istifade, Gençler kaynatıyorlar.
Bu dediğim bahçede,Civarın bütün halkı.Ya birer ikişer,Yahut evcek gelmişler.Hepsi burada senli benli;Emzikteki tazeler,Çocuk uyutuyorlar,Hepsi burada okumuşu cahili;Yazıları sökemiyen kadınlar,Filmi okutuyorlar.Küçük kızlar göremiyor perdeyi,Anneleri kaldırıp tutuyorlar.Bir aleme dalmış gitmiş her biri;Gözlerinde büyümüş filimde oynıyanlar,Kendi hayatlarını burada unutuyorlar.
Bu dediğim bahçede,Gökyüzünden hayretleBize bakan küçük yıldız,Bunca insan içindeSeni gören kaç kişi?
Boşver, anam babam boşverAl bir parça eğlencelik,Bul bir iskemle kendine;Sat anasını dünyanın bak keyfine.
VARYETE
Kız sen değil miydin olur hay hay diyen İç bir parça içki de gerisi kolay diyen Kız senin bu haline sözlüklere baktım söz yok Kız sen ne yalancı şeysin hiç de mi yüz yok
Ellerin uçurtmalar gibi uçar hareli Dostun biri kadeh sunar elime Yorgun alna şifa imiş yâr eli Kız bak benim sefil nâçar halime Gönlüm göğsüm yareli
İster tef al eline ister oynat zilleri Dolmuş senin gözlerine bu dünyanın halleri Bu dünyanın halleri Gündüzleri çökertiyor belleri Geceleri gözyaşından akıtıyor selleri Bir of etmek ofu oftan duyulmak İşte budur sana çeken kulları
Kız anladık anladık sende de iş yok Sökmek için kederi ustaca bir giriş yok
Mağrur olma oyuncu kız oynuna Gülmesini biliriz biz yalandan Güzel hatrın uğruna
'İçerim yanıyor, dışarım serin' Olmasını biliriz Öyle olsun bizleri sen şenlendirdin Ama bil ki âlâsın numaradan Yapmasını biliriz Ferman senin gelin dedin Geliriz gene geliriz
GECELEYİN ERKEKLER
Gölgelerin alçaldığı saatlerGözünüze çarpmış olmalı;Sessiz panik darmadağın eder adamlarıGece baskını yer, yer.
Duyar kaçar alarmı,Kendi derdinde herkes.Ortalıkta dolaşmaya gelmez,Duyan kaçar, başka çıkar y7ol var mı?
Evlerine dönenler ayrıOnlar gider huzura ve aşka.Erkeklerin sokakta kalanlarıBambaşka
Sinyal gibi sarınca ışıklar etrafı,Yerli yerine çekildikçe;Gece baskınıyla birlikteBaşlar yalnızların azabı
Ey garip senin de yerin yoksa eğer,İşte meyhane.Gel yalnız adam, sığınağa sen de gelİçki bahane.
Çünkü geceye karşı konur iki türlü:Biri ailece evlerde,Öbürü, har vurup ömrü,İçkili yerlerde.
RENKLİ FENER
Kızlı kadınlı Beyoğlu geceleriGülüşleri bir tuhafYürüyüşleri garipYollu oldukları belli.
Yerleri;Pastaneler, duraklar, sinema önleriAllahın talihsiz kulları;Onlar,, pazarlıkta uyuşulan,İnce eleyip sık dokumadan,Alıp çıktığımız kadınlarBeyoğlunda, geceleri
Zevkettiklerimiz evvela,Tiksindiklerimiz ayrılınca.El ağız sildiklerimizHastalıklı bildiklerimiz,Sellere kapılıncaYine de gittiklerimizOnlar, beyoğlunda.
EVCİK
Kapı önünde AyşeHanım hanımcık iş gördü,Sonunda kendine göreBir yuva kurdu.
İlk ben oldum misafiri,Güle güle otura gittim.Bir yüksük fincanda getirdiğiHayal kahveyi içtim.
Kibrit kutusu sekideOturmuştuk bahçeye karşı.Ortada hokkadan bir masa,Üstünde örtü yerineYaldızlı çikolata kâğıtları.
Gözüm gazoz kapaklarına gitti,Sorup öğrendim; kapkacakmış.Toplamış sokaktan ucu yanmış kibritleri:Bu kış odun yakacakmış.
Yangın yeri bir arsadan bulduğuCam kırıkları: Para.Ev çevirmek kolay, diyordu,İş tutumlu olmakta.
Ayşe’yi o anda görmeliydiniz!Eski kadınların kanıyla evcimenSisli geleceklere hazırlıkÇıkmış çocuk varlığındanZamanların ötesine tertemiz
Ayşe’m gibi, dünyada,Ayşeler dolu.Hepsi “Evcik” oynarÖteden beri.
Ayşeler büyür,Günün birindeOyun evleriSahici olur.
Ama hepsinin mi?Hepsinin değil.
Ayşelerin kimisiYuvadan, evden yoksunSert rüzgârlar önündeGöz yaprakları gibiBoşluklara savrulur.
NİNELER Küçüldünüz temelliÇocuklar kadarsınız.Halinizden belliHatıralarla yaşarsınız.
Nineler, gece gündüz aklınızDünyasını sürmemiş oğlunuza gider.Muradına ermemiş yavrunuza gider.
Mesut yuvanız vardı.Yiğit kocanız vardı.Şunun bunun elindeHor tutulursunuz,Ağırınıza gider.
Ya çoğunuz inmeli,
Ya gözünüz perdeliAğır işitir kulaklarınız.
Nineler yazık oldu sizeOğlunuzun, kızınızınArkasında kaldınız.
KIZLAR
Size kem gözle bakamam, Kardeş bilirim hepinizi. Hatta en aşiftenizi Zavallı bulurum bulsam bulsam.
Kendi mahallesinde Kurumuş kalmış kızlar. Nüfus kütüklerinde Kocaya varmış kızlar. Sevmiş, sevilmemişler. Kadri bilinmemişler.
İffette aciz olan Hoppa, ellerde kızlar. Mihnette dilsiz olan Başka yerlerde kızlar.
BOŞLUKBu kuytu sokaktan geçmekNereden aklıma geldi.Günlerden pazardı,Güzel günlerden biri.
Pencerede oturan kızEli anlına dayalıİçi sıkılıyorduÇalışan kızlardan olmalı.
Yüzüne saçları gibi yayılmış kederi,SeyrediyorduSokaktan geçenleri.
Pencerede oturan kızGözlerinde yorgunluğuBir bezginlik içindeGün bitmek bilmiyordu.
Dönmüş evdekilere sırtını,Omuzlarında bir yük gibi
Dünyanın yalnızlığı.
Pencerede oturan kızHep böyledir pazarları.Akşamı beklerEli alnına dayalı.
BARBAROS MEYDANI
Biliyorum ayıp ve mânasız Ama peşlerinden gidiyorum Gezmeye çıktıkları vakit Ana kız.
Utanır da belki Anasının sırtındaki Yeldirmeden, Kız bir adım önde gider Sezdirmeden.
Beşiktas'ta Barbaros Meydanı Sağı anıt, solu türbe Ortası kare şeklinde, Parkıdır yoksulların Bilhassa yaz ayları.
Fidanların, mezarların önünde Yontulu taşlar çepçevre, Yer yer banklar konulmuş, Meydana dolmuş millet Sıra sıra oturmuş. Ah genç kız kalbi, Sıralara bakar elbet.
Meydanın ilerisi deniz kıyısı Karaya çekilmiş kayıklar İskele gazinosu yanda Sulara dökülmüş ışıklar Üsküdar şu karşısı.
O nemli topraklara Ana çöker yorgun argın, Kalmış gözü arkada Kendi ayakta kızın.
En gürültülü şarkılar Çalarken plakta, Onlar orda oturur Denize bakarlar
Avunmaya muhtaç gençlik Ey kız anası ihtiyarlar, Ey denizlerden esen serinlik.
BARBAROS MEYDANI-II-O dediğim yere yaz mevsiminde Geceleri sık sık giderdim. Elektrik direkleri dibinde Toplananlar yok şimdi. Toz toprak içinde Güreş eder çocuklar Top oynayanlar yok şimdi. Kol kola gezinen genç kızlar, Peşlerinde dolaşanlar yok şimdi.
Garip adamlar görürdüm: İçmiştiler, müthiş. Zayıf kadınlar görürdüm: Bitmiştiler, bitmiş. Evlerinde duramamış, Kalkıp gelmişler.
O dediğim deniz kenarımda Yavaş sesle konuşan Kadınlar otururdu. Kahkahayla gülüşen Genç kızlar bulunurdu. Hovarda hoyrat itişen Delikanlılar dururdu.
Böyle miydi o vakitler burası Mezarların, fidanların önünde Beşiktaş'ın fakir fukarası Hava alır, eğlenir dinlenirdi.
Gece yarısına doğru Barbaros meydanı halkı, Evlerine dağılırdı Erkekli kadınlı.
ELİF
Tepebaşı bahçesinin arkasıBir asfalt caddeAsfaltın sağındaSıra sıra akasya.
Bu cadde akşamlarıPanayırdan farksız
Kaynaşan insanlarıGörmelisiniz.
Caddenin bir yanıDik sırtlarKasımpaşa, dik sırtlardan aşağı.
Caddenin bitimindeŞişhane yokuşu başlarYokuşun başındaÇevresi parmaklıkBir kahve var
Kasımpaşa’dan Beyoğlu’naDik sırtlardan çıkan yollarYollardan biriKahvenin ardından uzar.
Kahve, bahçeli kahveİki tarafa da bakarCadde ve Halic’eHalic’in uzaklığıBir kol kadar.
Bu yaz Ömrüm geceleriçokluk bu kahvede geçtiKahvenin bahçesindeAğaçların altıBoydan boya mermer masaAğaçlar dedimseÇam ve akasya.
Ufukta gün sonuyorGüneş bıraktı biziHalc’e bakarakİçelim kahvemizi
Kahvenin ön tarafıBir asfalt caddeGeçilmez taşıttan akşamlarıTaksiler sel halinde.
Çekelim üstümüzeO eski yalnızlığıUfukta gün sönüyorAsfaltta, gerimizdeTaksilerin çığlığıÇarklar dönüyor.
Birisi oturmuş bahçedeGelip geçeni görüyorAdamlar çıkıyor yokuştanİniyor adamlar yokuşuTozlu bir yol geliyorİzbe evlerden doğru.
Saatler geçiyorBir gündüzü yaşarken BeyoğluÜflemiş lambasını karanlıktaUyuyorKasımpaşa.
Bu yaz ömrüm geceleriŞişhane yokuşundaÇokluk bu kahvede geçti.Bir geceydi, gözlerim.Bir kıza ilişti.
Çökmüş üzerineGündüzün yoğunluğuKuyu gibi derindeUyurken KasımpaşaYanında bir delikanlıYukarı çıkıyordu.
İlk görüşüm bu kadarla kaldıBir başka gece geneÖnümden geçtiYanında iki delikanlı,İçmişti.
Beyoğlu’ndan Kasımpaşa’yaİnmek fenaKasımpaşa’dan Beyoğlu’naÇıkmak iyiKasımpaşa yollarıÇıkışlı, inişli.
Taşıtlar ne de çok arkadaSöndürmüş lambasınıUyurken KasımpaşaIşıklar içinde BeyoğluUyanır hayata.
O kız başka geceler de görüldüYokuş yukarıSayıları değişen erkeklerleBeyoğlu’ndan yana saptı.
Kasımpaşa yollarıİnişli, çıkışlıYüzü koyu karanlıklar mahşeriYalnızdıBir gece gölge gibiKaydı yokuş aşağı.
Bu şiir senin için ElifYazarken seninle doluyumAsıl adın başka olsa bileKıştı gece yarısıKasımpaşa önlerindeYazarken seninle doluydumİncecikten yağan karTozuyordu Elif diyeAdını Elif koydum.
TAHTA, KÜRSÜ, ÇOCUKLAR
Tahta sınıfa karşıKürsü tahtanın yanındaSınıfta otuz çocuk vardı.
Tahtanın önünde silgiÜç dört tebeşirÖğretmen içeri girdiİlk ders cebir.
Tahta tahtadır amaİnsanlardan anlayışlıHiç sevmediği haldeTahta cebiri kavradı.
İkinci dersin öğretmeniGeçti kürsüye oturduTahta yan gözle ilgiliÖğrendi Auguste Comte'u.
Üçüncü derste tahtayaBir öğrenci kalktı fakirYaz dedi öğretmen yazdı:"Hayata neş'e güneştirMelal içinde beşerÇürür bizim gibi..."
Tahta şairin haliniÇocuğunkine benzettiÜzüntüler, yoksulluklar elindeÇocuk da çürüyüp gitmişti.
Dördüncü ders boş geçtiZil çalsın bekle çalmazTebeşiri kaptığı gibiBir çocuk geldi haylazO canım mısralaraİki çizgi çizdi çaprazYazdı iri iri:"Yuha!"Kayboldu tahtanın nuruKayboldu tahtaSonraki çizgiler altında.
ÇEVRE TORTOP VURUR SIRTIMA SIRTIMA
YIKIK DUVAR
Çıkmak istedim üste,Altlarına aldılar.Yükseklerdeydi gözümDüştüm sayelerineRahatladılar.
Bari onlar ilerleseydi,Eski tas eski hamamOldukları yerde kendileri.
İçlerinde rasladıklarım var.Beni kurban ettikleri,Belli ediyorum halimleBakmadan geçiyorlar.
DÜNYAHani nerde,Gönül rahatıBana verdiğin şeylerdeHerkesin gözü kaldı.
Hey dünya,hain dünya!Bana verdiğin de ne:İki dilim ekmek bir yudum su.Ama beri yanda, beri yandaDağlar gibi korku.
Böyle lütuf yerinde dursunAl malını geriye,Senin olsun.
KUMAR
Herkes fikrini söylediBu hususta.Benim de bir sözüm varSorulursa.
Hayat düzenle dolsun daKumar olmasın kabil mi?Hayat kumara benzer.Nere bende o talih,Hiç el tutamıyorum.
Karaya vurmuş balık gibi kumda,
Çırpın dur.
FIKRA
Kılık kıyafetine dikkat etmeli insanKimse bakmıyor banaÜstüm başım perişan.
SırtındaSamur kürkün oluncaBeysin, paşasınİlahi Nasreddin hocaKürküyle yaşasın.
CEVHERVeremedim cevherimin hakkınıEllerime bakındıAvuç avuç tenhalık
Millet düşmüş paralı iş peşine,Hayatımı ben harcadım boşuna.
Anladın ya insanların farkınıPeynir ekmek yemişim ben aklımıPara,para,dünyalık.
Bayram ziyareti
Gidecek yeri olmayan biriaslanları görmeye gitti.
Aslanlar taştano bir insannasıl anlaşırlar?
Anlaştılar.
LADES
Vaktiyle yazdığım gibi: Uzayacağa benzer. Tutuştuğumuz lades.
Bak, kaç sene geçti: Aldatamadın beni. Ölüm kardeş !
SİZİN HİKÂYENİZ
Beklersiniz hastalığınız geçsin
Bir şeyiniz kalmasın bahara, Hayatınızı yoluna koymanın Sırası ondan sonra.
Karlı yağışlı havalar Düzelir sonunda, Hiç eski sözünüzde mi durursunuz Mevsim bahar, sizde sıhhat olsun da.
Sizi eve bağlayan bir şey yok Hürsünüz uçan kuş gibi. Parasızlık bu sefer de bahaneniz Canım, ne zaman paranız olmuş ki!
Yaz yine öylesine biter Daldan dala, sorumsuz. Sonbahar yağmurları başlayınca Yine kötümser olursunuz.
Çocukların karşısında Sızlar gönlünüzün bir yeri, Size de uzansın isterseniz Bir kadının elleri.
Siz de bir yuva kuracaksınız Artık kararınız karar! Hayat pahalı, geçim zormuş Olsun istediği kadar!
Bu iş yeşermiş ekinlerin Birden kurumasına benzer, Bir çığ gibi düşmüştür yolunuza Hesapta olmayan engel.
Mesela bir felâket Kopmuştur evinizde, Katlanacaksınız Ne var ki elinizde!
Bir sürü bağlarla çevrilisiniz Koparıp da başlamanız kabil değil hayata, Karanlık kaderlerin kurbanı Kaldınız ortalarda.
Ölüm, ölüm, uzaktan uzaktan Sesleriyle büyülü gibisiniz! Gittikçe kararan bu dünyadan Canım, siz de bu şekilde gidiniz!
HÜLYALARIN ŞİİRİ
Uzun geceler nasıl geçer başka türlüHülyalara haydi dedim fırsat bu fırsatHülyalar beni başka alemlere götürdü.
Bir Uzak Doğu şehrinde buldum kendimiArabacı çekçeğini sürdüGeçtim Tibet’eDalay Lama borusunu üfürdüBir tepe:EverestAltımdaki dağlar nokta kadarVahşi ve hür bir türküyü Söylüyordu rüzgar.
Bir şimşek hızla aktı yanımdanBu da iş mi?Hülyaların seccadesindeBenim gibi gitmiş mi?
İndim bir başka diyaraUnuttum şimdi neresiHep varlıkları gördümDarlık yok gibi dünyada
Bir güzelim şehirGökyüzü berrakEvlerindeMesut insanlar kaynaşır.
Lambamı yaktım kiSisli İstanbul, çıplak odaYok içinde gördüklerimin biriGüldüm:Ben kim oluyorum daYazıyorum hülyaların şiirini
UYKUSUZ GECELERDE DÖRTLÜKLER
Gece öyle kahırlıUykum kaçtıŞiir yazdımSabaha karşı
Hikaye? Hayır!Parça parça hikayeler belkiBağıntısız hatıralarBir araya geldi.
Bir köy, anızlar kesmiş tabanlarımı,Şehirlere getirildim sonra.Çocuk ansızın kaldı mıİş işten geçmiş ola.
Bir kız barlara büyüyor,Şu anda duymakta erkeği.Beyaz göğsünde kirli,Evinin ekmeği.
Bir tohum, bula bula orasını bulmuş,Bir uçurum kenarı, bağrı açık sellere.Meydanda öteki fidanların kaderi,Görmemiş olsa hadi neyse.
Sen yaşadın kaç sene yaşadınsa,Silinip gittin bir gölge gibi,Gibisi fazlaBir gölgesin fotoğraflarda şimdi.
Bir sevgili, dinlememiş evini,İnanmış varmış size.Bir sıcaklık hissetmez misiniz Ellerinizde?
Bir yara uzanır çok defa yıllara,Atar topraklarını bir ordan bir ordan,Köstebekler gibi alttan alta,Yeşeren öbekler gibi yağmurdan.
Bir kadın, Havva’nın yatağında,Tam da ay buluta girdi.Hülyaların burasındaÜç nokta yahut çizgi.
Düşünce, yüzyıllardır insanların içinde,Yaşıyor herhangi bir düşünce.Olup biten bunca şeye karşılıkÖlmüyor, öldürsünler mümkünse.
Şiir, on bir dörtlük, on biri de başkaBöyle olacağını biliyordum.Başlarken de söyledim ya,Uykusuzum.
KAR FIRTINASI
Kapalı oda, aylardan temmuz
Hesap kitap yormuş zihnimiİçim geçti, daldımYine ben o ihtiyardım:Yaşadım eski bir şiirimi.
Bulandı birden ayna;Ak saçlı bir adan belirdi,Uzandı geçmiş zamana.
İlk okul, lise, üniversiteSevda çılgınlıklarıAklımda yok sandığım yıllarHastalıklar, soğuk algınlıklarıBelimi büken kahırlar.
Uzun bir gezintiden sonraGülümsedim aynada mahzun.Mahzun da söz mü,Bunun tamamen aksiBir hal içinde görüyorum yüzümü,Yüzüm hayal içinde.
DALILASiz hiç ömrünüzdeDağ başlarından geçtiniz miDeli boranlar gördünüzseAnlarsınız halimi.
Çocukluğumdan bu güneBir tipiye tutuldumKuzey buz denizlerindeSaplanıp kalmış bir gemi.
Telaşlanma, yakında…Yakındası yok artıkGençlik böyle olursaFelaket ihtiyarlık
YAKARIŞAllahım, çocukluğumda olurdu her ne desem;Annem rüyalarıma gelirdi mezarından,Ninem Çarşamba pazarındanHaftalık erzak alırdı.
Allahım, görüyorsun üşümüşüm,Uzatsan da sıcak kanatlarınıAltına giriversem.
ÇEVRE ATEŞ İÇİNDEDARALMAKTA ÇEMBER
DENİZALTI
Milyonlar görünür kayıttaAslında bilinmez ne kadardırBir ülkenin halkı.
Harb patladı, nüfus azaldıÇehreler ufaldı.Toprağın üstü, kan içinde yüzdü:Ölüleri yerleştirmekteAciz, gökyüzü
Zırhlılar gittikten sonraDeniz üstü dalgasız.Sormalı balıklaraNasıldır deniz altı?
İnsanlık sevgisi lafta kaldı.
KAYDI SİLİNEN
Nerden bilirdim güzel şafaklardan,Tatlı gurublardan başkaKızıllıklar göreceğimi.Nerden bilirdim yadeldeSavaş meydanında öleceğimi.
Norveç tarlalarından birindeCesedini buldu bir köylü kadını.Baş ucumda ağladığına göreOğluna benzetmiş olmalı.
Köhne kaydı siler gibiDüştüler beniTabur mevcudundan.
Üstümde yazılı eşyaAlınmadı geriyeZimmetimde görünüyor.
ARANAĞME
Hangi bir, hangi ikiDuvarlar,duvarlar
Boy boy hisarlar gibi.
Birinciyi aşıncaÖbürü daha yüksek,İkinciyi aşıncaÖbürü daha yüksek.
Defedin şu herifiGeçmiş de karşımaGülüyor keyifli
Sana göre hava hoş,Dünyan dünya.Bir de gel bize sor,Can burnumun ucunda.
KAZIKÇILAR YOKUŞU
Hiç aklından geçer miydi,Sana kalsın meydanHaydi, işin rasgitti.
İstif istif üstüne,Katar katar develer.Millet yükünü tutmuş,Sen de tut be birader.Yeni Yıla Girerken
Elinde bir gümüş tasma,Tak boynuna her gelenin,Gözünün yaşına bakma.
İşleri baştan başa hile,Benim diyenleri çok gördük.Bırakmaz bizi böyle,Allah büyük.
KIŞ AYLARIYeni yıl mı, karakış..Duvarlara ipleriGerdin miKurusun çamaşırlarınız
Yaşlanmak, bırak yaşlanmayı..Soğuk demişler bunaRüzgar gelen camlaraKağıt sıvadın mı?
Başka odamız da yok
Bir misafir gelirse…Ne çıkar, çoluk çocukOtururuz böylece.
Karakışın ettikleri..Aldırma, yaz aylarını düşünBir kaderi yaşayıp bizim gibiÇocuğumuz büyüsün.
KIŞ AYLARI
Kış ayları boyuncaEcel kıydı çoğumuza.
Şubat hasatla geçtiMart ayı dert ayıKan kusmayı öğrettiAnamıza oğlumuza,
Devran büktü belimiziGeçme kapım önündenGörüyorsun halimizi.
LAMBA
Başkası olsaÇıldırır bu karanlıkta.
Konsolumun üstünde bir lamba var, eski.Kalkıp yaktığım gibiRüzgar mı ne,Sönüyor
Şişesinin etrafına Siper ettim ellerimi,Sönüyor.
Anlaşılan yağı bittiSonraSonrası hiç tabi.
Öteki odalarda lambalar yanıyor.
DEĞİŞEN DÜNYA
Çocukluğumun geçtiği sokaktaBiraz dolaşayım dedim,Şimdi oturduğum yerden uzakta.
Öyle bir hüzün çöktü ki içime,
Ne bileyimAğlıyasım geldi kendi kendime.
İnsanları değişmişti,Ondan belki de.Sonra pek çok evlerin yerindeYeni binalar dikilmişti.
Ahtapotlar gibi apartmanlarBuraya da salmış kollarını,Yoksul aileler çekilmişlerSatıp savıp mallarını.
Böyle böyle bizim eski mahalleHoyrat servetlerin karşısındaSilinip gitmiş bile
Eski günler neredesiniz,Açın kapınızı da evinize gireyim.Ama nerde o evler, Ne bileyim.
Şimdi anam ağlıyorZenginlik nedir, fakirlik nedir İnsan zamanla anlıyor.
ALİ; CENGİZAli Cengiz’e ilk defaMasallarda rasladım.Dervişin bütün fendiniDervişe karşı kullandı,Kurtardı kendini.
Ali Cengiz’e sonradanHayatta da rasladım.En müşkül durumlardaZeki, hem de nasıl, cin gibiSıyrılıyordu kolayca.
Ali Cengiz’den bu işin sırrını sordum.Tehlikeler var baktın kiHemen kılık değiştir,Benim yaptığım gibi yap, dediYerine göre tavşan ol,Yerine göre tilki.
Taklit etmek istedim Ali Cengiz’iHayır, kolay değil, hayırElma olmak ellerdeBıçaklar hazır iken,Serçe olmak dallarda
Atmaca nazır iken
MASKELİ BALO
Siz yine o maskeli balodan döndünüzBen bu ismi verdim hayataDuracak haliniz yok ayaktaSoyunup dökününüzSiz kurtoğlu kurtsunuzBir ben biliyorum siziBir ben görüyorum kuzu postuna girdiğiniziBravo, yine nasılda yutturdunuz.
Yine parmağım ağzımda kaldı, Masumluk akıyordu yüzünüzdenYine nasıl da çevirdiniz üstünüzden,Dünyanın düşman bakışlarını kurtlara karşı.
Yaklaştılar yanınıza, korkusuzYine her birini, kıstırdınız, gizli.Tıkır tıkır yürütürken işinizi,Yine bıyık altından gülüyordunuz.
Maskeli balo bitti. Yine gece. Evinize döndünüz.Ayakta duracak haliniz, kalmadı şimdi.Bakmayın aynalara, aynalar kirliAynalarda rezil olur yüzünüz.
BİZ
Hayatımızın duvarıYalçın dağlara dayalıYaşamak bu dünyadaDayanmaya bağlı.
Caddeler adam almıyorTutulmuş sokak başlarıKendimize bir yol açmalıGeçecek kadar.
Değirmeni döndürmek zorTek başınaHele bu zamandaErkeğin kazancı yetmiyor.
Hiç de aç gözlü değilizNe yapalım fazlasını
Yetecek kadarKarnımız doymalı.
Sen gel benim yamacımaTut elimden benim sıkıYaşamak bizim de hakkımızKaldı ki.
ZİNCİR
Pazar günleri fenaKapanıp kalmak odalarda;Penceremin önü sokakBakıyorum arada.
Bakmak başlı başına bir iş,Görmek inceden inceye.Ne güzel günler geçmiş,Bu güne gelinceye.
Bugün…bugün iyi,Belki de hepsinden.Yarının ne olacağıŞimdiden bilinir mi?
Bilinir, geceler karanlıktır,Gündüzler tabi aydınlık.Ona göre güneşler doğsa bari,Geceler içinde kaldık.
Geceler dedim de aklıma geldi;Uyurken sızlıyor duyuyorumSöküklerin üstündeAnacığımın elleri.
Eller kimi zaman el kalır,Çokluk çıkar deliktenDoğrudur şairlerin sözleri:her şeyde bir parıltı güzellikten.
Çalışan eller güzeldir,Elleriyle bir nine…Çizgi çizgi, kırış kırışEllerini görme.
Görmek başlı başına bir iş,Bakmak hatta karıncaya.Tabii, söz gelişi, neler yok kiOna varıncaya.
Var git şairlereSor onlardan hayatıŞairlerin yazdıklarıÇok işimize yaradı.
İşler….Açma o bahsi!Akşamları bulmak zordur zorŞöyle bir oh demedenHafta sona eriyor.
Hafta sonu, yani PazarPazar günleri fena,Olmayacak hülyalarİnsanı sardıktan sonra.ÜÇ TURUNÇLARÜç turunçlara aşkımÖnüne geçilmez oldu baktımYallah deyip atladım atımaŞehzadenin yaptığını yaptım.
Köşk, köşkün önünde çeşmeKurnanın birinden kan akar, birinden irinHer iki lülesinden çeşmeninİçtim içince
Aslan, aslanın önünde otAt, atın önünde etOtu ata, eti aslana verdimVerince
İki kapı çıktı karşımaBiri açık ardına kadarBiri yıllardır kapalıAçığını kapadımAçtım açık olanıAçınca
Has bahçeÜç Turunçlar Has Bahçede asılıÜçünü de aldımBastım atıma kamçıyı
Buraya kadar İş kolayÇatallaştı sonrasıYolum ne kadar da biçimsizBir çöl ortası
Git babam gitKestim turuncun birini
Şehzadem su, şehzadem suSu hani
Kan ter içindeÇöller boyuncaİkinciyi keserim dedimSu bulunca
Git babam gitBir birikintiYağmurlardan kalmaKestim ikinci turuncuŞehzadem su, şehzadem suDudağını değdirecekti suyaSu kurudu
Bağlar bir düşünce elini kolunuSusuz olmaz bu i,ş ahbap saklamaMasallarda şehzadeMuradına ermiş amaÖnce bulmuş suyunu.
DUMAN
Bir dumanla dolmuş dünya Boğucu bir duman El yazması bir kitapta Bir hikâye okudum:
Bakırcılar bir zaman Bir koca kazan yaptılar. Bakırcılar gece oldu, evlerine gittiler kazan kaldı dükkânda Sabah ola, aşlar pişe Sabah ola, o da gide Bakırcılar gittiler Kazan kaldı dükkânda.
Kazan bekler Saatler geçer gece Bir büyücü gelir girer içeri Çalıp gider bu kazanı gizlice.
Issız bir dağ başında Ateş yakar büyücü Yanma ateşim yanma Ateşin elinde mi? İçinde tılsımlı su Kazanım kaynama Kazanın elinde mi?
Şeytan gelir, sorar Kaynattığın kazana Açlık, ölüm kattın mı? Kattım. Fitne, fesat attın mı? Attım.
Kazan kaynar Kaynadıkça kara kara Bir duman çıkar Duman gider dağlara.
Karşı yatan yüce dağlar Eğilin de duman geçe! Dağlar saf, çocuk gibi Kötülük olduğun ne bile? Dağlardan esen rüzgâr Dumanı iletin hele! Rüzgâr saf, çocuk gibi Kötülük olduğun ne bile?
Duman aşar dağları Azar azar Şehirlere, köylere Duman uzar.
Odalara, evlere Duman sızar, Gören gözler görmez olur Duman girer kıvrıla kıvrıla İnsanların kalplerine kadar.
Göz gözü görmüyor bu zamanda Bu dumanı yok etmenin çaresi Kitap yazmıyor.
ÖLÜ UTANIYOR
Elim hiç işe yaramadı,Ömür sürdüm faydasızYaşamaz; ölürdümSiz olmasanız.
Pek çoğunuz benim için sıkıntıya girdi,Sırtınızda yük gibiydim adeta.
Bir yardımınız daha lazımdı şimdiSize zahmet, son defa.
Ormanlardan odunu getirdiğiniz gibi,Fırınlarda hamuru pişirdiğiniz gibi,Lütfen beni mezarıma bırakıverinBildiğiniz gibi.
Yüksek dağların orada çevre yok
ATATÜRK
Ben evvelden yurt deyince Şimdi rüya gibi gelir O tarih ne tarihtirZaferler peşinde.
Sarp dağların eteğindeBunca ırmakYeşil vadilerden akarakDalıp gider bozkırların içine.
Herkes işinde gücündeGökyüzü, şanlı bayrakDeniz, orman ve toprakYolumuzun üstünde.
Ben evvelden yurt deyinceBöyle düşünürdüm yurdumuYurdumun Atatürk olduğunuAnladım Atatürk ölünce.
Atatürk bu yurda Ellerini verdiBüyüyen çocuklardaAtatürk elleri.
Atatürk bu yurdaGözlerini verdiGökyüzü bir hazin mavi
Atatürk öldü öleli.
DAĞLARDA ATEŞ YANDIKCA
Oda karanlık Odadan dışarı çık Şehir karanlık Şehirden dışarı çık Korkma Yürü bir hayli yürü Gördün mü Dağlar başladı artık.
Korkun dağılır rüzgarda Bekle biraz Dağlarda ateşler yandıkça Karanlıktan korkulmaz.
Dağlar karanlık Dağlara yukarı çık Korkma Yürü bir hayli yürü Az daha yukarı çık Birbirinden uzakta Gördün mü Ateşler parladı artık.
Şimdi dağlar kaldı yine ardında Odan yendi karanlığı, ölümü Dağlarda ateşler yandıkça Karanlıktan korkulmazmış, gördün mü?
ÖLÜMDEN SONRA
Bana günün birindeİstediğiniz şeyiSöyleyebilirsinizÖlülere hükmetmek madem sağların elindeİstediğiniz gibiGörebilirsinizBeni günün birinde
Ey yazdığım şiirlere ilham veren insanlar,Benim işim sizinle!
Ölüm bir yüksek dağdır
Yüksek dağlarda çevre yokÖmrüm dolup ölünceYaşadığımdan da hürGeleceğim ben size!
Bu benim yazdıklarımKendi halim mi sadeYaşadığım çevredenBir ses kalsın istedimŞu koskoca dünyada.