..
!Jhsan Çap cıoğta A. O. ilahiyat Fakültesi
Be§evl~r - Anıtarcı
KURESELLEŞME, ULUS-DEVLET
VE DiN
Editörler
Şahin GÜRS0Y - ihsan ÇAPCIOGLU
ANKARA 2007
KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN
Şahin GÜRSOY
Son derece komplike ve karmaşık .bir içerik ve işleyişe sahip küresellik ol~sunu tam bir tanımlama yapmak oldukça zordur. Zira, tam tanımlanabilecek bir sürecin söz konusu olmaması sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal, stratejik vd. birçok etken ve durumu içerisinde barındıran tanımlamalara yol vermektedir (Erbay, 1998: 147-148). Ulaşım, iletişim ve bilişim alanlarında meydana gelen yüksek nitelik değişm~si tarihsel bir kökene sahip küreselliğin anlayış ve işleyişinde büyük içerik
farklılaşmasına yol açmıştır. Bununla birlikte, Batı, özellikle
Amerikan değer ve dokularının etkin konumu, artık ulus ötesine sarkın ış kapitalist se~aye, hukukun birçok içeriğinin evrenselleşme eğilimi, ulus/devletlerin geleneksel formlarının içerik analizine zorlanması, çok kültürlülük, şeffaflığın giderek top
lum ve bireyin yaşarnını kuşatarak· gizlilik ve mahre~ olma niteliklerinin azalması, yüksek geçişlilik ve etkileşim küreselleş
me tarumları içerisinde öne çıkan olgulardan bazılarıdır. Banka ve Kredi kartı kayıtları, bilgisayar ve internet ortamı, telefon iletişim ve kayıtlan vb. birçok unsur artık yaşarnsal alanları fazlasıyla kuşatarak öznele ait olanları son derece kısıtlı hale getir-
- 75-
ŞAHiN GÜRSOY
m_iştir. Saydamlaşan bilgi, uluslararası bir paylaşım ağının içe
risine girerek ulus-ötesi bir nitelik kazanmış; böylece iletişim, bilişim, etkileşim ve benzeşme etmenleri olarak küresel süreç içerisinde yerini almıştır (İçli, 2001: 163). Aynı şekilde insan
hakları, demokrasi, özgürlük gibi kavramlar da anahtar deyimler halirıe gelerek evrensel bir tonda vurgulanır olmuştur.
Küresellik, içerisinde kavramsallığından farklı olarak göreceli bir yerellik barındırmaktadır. Küresel değer ve dokulada
yoğun bir etkileşim ve değişim süreciyle karşı karşıya gelen yerel değer ve dokular, bir yandan Amerikan kültür dokusuyla (Çoştu, 2003: 69) etkileşirken; diğer taraftan otantik cazibesini sunabilme olanakların~ ulaşmaktadır. Küresersüreçte yoğun bir geçişlilik ve göreceli bir açık rekabet ortamı yakalamış olan yerel kültür unsurları kendisi dışına da açılabilme fırsatı yakalamıştır. Her ne kadar kültürlerarası bir geçişlilik ve etkileşim var gibi ise de; sürecin, etkileşim unsurlarına hakim etkin kültür doku ve değerlel-i ·lehine durduğu muhakkaktı~. Küresel çok kültürlülük ve heterojen sosyo-kültürel bünye yönüne bir akış
var gibi görünüyorsa da süreçte baskın_ konumdcı bulunan Batı değerleri dolayısıyla Batı merkezli bir homojenliğe doğru kayışın varlığından söz etmek mümkündür (Arabacı, 2003). Dolayısıyla, daha çok dinamik kültür dokularınının etkinliği ve kü
reselliği söz konusudur. Bir başka açıdan bakıldığında, son derece girift bir içeriğe sahip olan kürese~eşmeyi; ağırlıklı olarak; Batılı olanın "öteki" olana yönelik bir benzeştirme ve gerekli olan şeyleri içselleştirmeye yönelik bir yayılma ve baskı süreci durumu olarak ele almak olasıdır (Tuna, 1998: 138-139. Fakat, küresellik olgusunu ve sürecini; yalnızca bir batı değer ve
- 76-
KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN
dokularının yayılması ve Batının kendisi dışındakineyönelik bir baskı ve sömürü durumu olarak değerlendirmek eksik tanımlamaya yol açar. Zira, bu süreçte ulusal ve yerel olanın sosyal,
ekonomik, siyasal ve kültürel direnci söz konusudur ve sosyalin dinamik karakteriyle birlikt~ insan hakları, özgürlük, saydamlık gibi birÇok küresel karakterli değerlerin ve sosyo-politik ger
çekliğin oluştuğu muhakkaktır . . İnsanın psiko-sosyal güdüsü dolayısıyla tarihsel bir kökene
sahip küresellik olgusunu sanayi devrimi ve Avrupa aydınlan-, ması sonrası ortaya çıkan dönüşümden ayrı düşünmek müm
kün değildir. Sanayi devrimi ile birlikte büyük bir atılım ve hareket kabiliyeri kazanan sermaye; iletişim ve ulaşım ağında
n'ı.eyda~a gelen büyük gelişmelerin yanı sıra teknolojinin de önemli desteğiyle ·artık 'doygunluk ötesine' uzanma gereğine yönelmiştir (Ersoy, 2002: 148). Modern zamanlarda üretilen deger ve yargılarla birlikte yayılma sürecine giren sermaye;
uh.is(devlet)-üstü olgulan da beraberinde getirmiştir. İleri kapitalist kaynakların sınır içi doymuşluk durumu sermayeyi mo
dern zaman Batı; özellikle Amerikan; değerleriyle birlikte sınırötesi arayışlara yönlendirmiştir. Küreselleşme eğilimine girmiş
doygun sermaye, yeni hammadde, yatırım, ucuz işçi ve tüketici/pazar talepleriyle birlikte oluşturduğu çokuluslu şirketler ve Dünya Bankası, IMF, OPEC, MIGA' gibi küresel kuruluşlar aracılığıyla ulusların hukuk ve sermaye yci"pılarına müdahale etme eğilimi~dedir (Minibaş, 1998: 29). Özünde sermayenin rahat dolaşımını güden sermaye kökenli baskı, bir yönden küresel
* Multilateral Investment Gaurantee Agency.
-77-
ŞAHiN GÜRSOY
normlar ortaya çıkarırken; aynı zamanda modem zamaniann
güçlü örgütlenmelerinden birisi olan ulus-devleti içerik ve et
kinliklerinde önemli değişikliklere zorlamaya başlamıştır. Ulus:.
lararası kuruluşlar, anlaşmalar ve hakem kuruluşlar/tahkim ara
cılığıyla ulus-devletin yetki ve etkinlik alanlarında önemli ölçüde daral(tıl)ma sürecine girilmiştir.
Küresellik, evrensel bir olgu gibi durmasına karşın içeriği
nin etkin faktörünün modem zamanlarla birlikte oluşan Batılı
normlar, değerler ve yine büyük çoğunluğu Batılı ve Amerikan
kökenli sermaye olduğunda şüphe yoktur (Türkdoğan, 2002:
368). Buradan hareketle Batının bulunduğuyerin insanın var
dığı son nokta; dolayısıyla batılı olanın eşsiz ve kendine has bir
durum olduğu şeklinde etı;ıosantrik yaklaşımlar da söz konusu
olabilmektedir (Günay, 1998: 20). Yın e bu ·çerçevede insanlı
ğın takip etmesi gereken evrensel yol haritası olarak Batılı sü
reç gösterilmektedir. Burada, küreselliğin Sanayi Devrimi,. Or
taÇağ Hristiyan Reformu, Yakınçağ Fransız Devrimi, modernlik,
kapitalizm ve liberalizm de olan kökleri Batı eşsizliği/üstünlü
ğü ve yayılmacılığına dayanak olu~turabilecek bir içerikte su
n'ulmak~adır. Bu duruma, Batı-dışı toplumların sosyal-siyasal
örgütlenme sorunları ve geri kalrnışlığı yolverir bir niteliktedir.
Küreselleşme dinamikleri içerisinde Amerikan kültürünü,
sermayesini, siyaset ve stratejisini ayrı bir önemde ele almak
gerekir. Tarihsel bir köken ve sürece sahip kür~selliğin Doğu
Bloğunun çökmesinden sonra tek kutuplu kalan dünyada bir
başka Amerikanlaştığı muıiakkaktır. Kıta Avrupasında derin
. kökenieri bulunan mode:m liberal kapitalist anlayış çok kültürlü Amerikan dinamiğiyle birlikte farklı bir form kazanmıştır
-78-
KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN
(Pells, 2001: 1~21). Hristiyanlık kültürü içerisinde şekillen
miş Batı tarzı yaşam felsefesi ve üslubu, Coca Cola, Mc Donald
s, Holywood gibi birçok sosyal ve kültürel id ol ve ikonla birlikte farklı ve güçlü bir kitle kültürü yaratarak yoğun küreselleş·me
sürecine girmiştir. Hemen burada, Hristiyanlık kültürüyle din
olarak Hristiyanlığın farklı şeyler olduğunu, sö~ü edilen ve yoğun bir sekillerlik içeren bu kültür üzerinde pozitivist anlayışın bile etkilerinin var olduğunu belirtmek gerekir. Bu açıdan ba-
.kıldığında, küresellik olgusunda Amerikan kültür, siyaset ve ekonomisinin derin izlerini görmekmümkündür (Çoştu, 2003: 69). Çok kültürlü dinamik sosyal bünyesinde fastfood, rock, caz, sinema ve reklam sektörlerini yeniden üreten Amerikan kültürü,
geçişliliğe açık ~arakteriyle rahatça etkileşebilme ve yayılma kabiliyetine kavuşmuştur. Küresel kitle kültürünün heterojen
kimliğini de burada aramak mümkündür. Programlı olarak sürekli çekilen göçler vasıtasıyla çok kültürlü dinamik bünyeyi canlı tutmaya çalışan Amerikan dokusu; sermaye ve telmolojiyle bir
leşerek bir "Amerikan rüyası" oluşturmaya çalışmaktadır. Kitle
kabulünü sağlamak ve sosyal ~azibeyle birlikte değişime zorlamak için kitle iletişim ve etkileşim araçları yoluyla yoğun bir
Amerikan 'ihtişamı' empoze edilmektedir. Sinema, reklam, bilişim, sanayi ve teknoloji sektöderi hep Amerikan dinamizmine
ve görselliğine vu~guda bulunmaktadır. Fakat, bu akışkan süreçte Amerikan kültürünün büyük bir yorulma eğilimi içerdiği
ni, birçok büyük şirketin çok ciddi maliyet ve satış açıklan verdiğini ve çoğu halka açık uluslararasılaşmış bu şirketlerin mu
hasebe oyunlarıyla hem zararlarını gizlediği hem de yatırımcı- .
larını/ortaklarını yanlış bilgilendirdiği artık bilinen bir durum- ·
- 79-
ŞAHiN GÜRSOY
dur. Enerji devi Enron, Marketing Wall Mart, t~lekominikasyon ve alt-yapı devi World Com ve kot pantelonun mucidi olarak
sunulan Lewis sadece bunlardan bazılarıdır. Ayrıca, American maliyesinin çok büyük oranlarda cari ve bütçe açıkları vermeye
devam ediyor olması bu küresel yayılma açısından geleceği sorgulatır içeriktedir. Yıne burada, küreselliğin yegane bir Amerikan değer ve dokularından ibaret olmadığını ve bu küreselleş
me eğilimindeki etki/baskı sürecinin diğer etki: dinamiklerinde de dururnun çok farklı olmadığını söylemek gerekir.
Küreselleşmenin temel dinamiklerinden birisi hiç şüphesiz sermayenin mutlak kar esasına dayalı dinamik karakteridir. İleri sanayi ve sermaye merkezlerinde beliren doygunluk, doygun
lukla birlikte sürekli yükselen GSMH oranının beraberinde getirdiği emek ve hammadde maliyetlerindeki artış sermayeyi yeni hammadde ve ucuz. emek arayışlarına yöneltmiştir. Bir ba~ka ifadeyle sermaye, varlığını koruyabilmek ve büyümesini
devam ettirebilmek için .küreselleşme eğitime girmiştir. Bugün artık ulus-ötesi bir hüviyet kazanmış çok sayıda çok uluslu şir
ketin sermaye yapısı ve ticaret ağı birçok ülkenin ticaret gücünden çok daha büyük hale gelmiştir (aynı şekilde zararlarda bu denli büyük ve yıkıcı olabilmektedir) (Kurubaş, 1998: 13, 20).
Bu durum, bir yandan sermayeyi ulus-üstü arayışlara ve organizasyonlara yönlendirirken; diğer taraftan rekabeti şiddetlendirerek yerel olana yönelik çok yönlü kuşatma ve baskı uygula
malarına neden olmaktadır. ,, · · Sermayenin, uluslararası bir hareketlilik kazanması serma-
lye k~rlılığını güvence al~na alacak uluslararası örgütlenmeleri de zorunlu kılmıştır (Minibaş, 1998: 28). Birçok uluslararası
. .
- 80-
KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN
kuruluşun baskısı ve uluslararası anlaşmalar yoluyla ulus-devletin yetkileri yeniden tanımlanılarak sınırlandınlmaktadır. Bu
süreçte modern sosyal ulus-devlet yeniden yapılandınlmak suretiyle ekonomik etkinliklerden arındırılarak küçültülüp; sosyal olma özelliğine de sınırlamalar getirilmektedir. Bu yolla,
ulus-devletin uluslararası sermaye rekabetine müdahil olma potansiyeli sınırlandırılmaktadır (Aktan, 1999: 233). Birçok uluslararası şirketin iflas etmesiyle birlikte ortaya çıkan iş ve
vergi kaybına rağmen sosyC~:l içerikli müdahaleye izin verilmemesini bu çerçevede değerlendirmek mümkündür.
Ulus-üstü bir konum, güç ve güvence kazanarak artık yer kürenin siyasal, stratejik, ekonomik ve sosyal politikalarında etki
salıipi olan sermaye; sanayi, ticaret ve piyasa hareketleriyle de ulus-devlete karŞı bir etld/baskı kabiliyetine ulaşabilmektedir (Koçdemiı; 2001: 129-130). Yoğun bir etki ve güç kaybına uğrayan ulus-devlet, aynı zamanda ekonomik etkinlik alanlannın hemen çoğunu da sermayeye devretmek durumunda kalmaktadır. Yani, dinamik sermaye, sosyal-ulus devletin ekonomik geniş
liklerini de elinden devralmaktadır. Böylece sermaye; işgücü, sosyal güvenlik sistemi organizasyonu, yasama organlarına etki,
kitle kuruluşlarına sponsorluk, eğitime katkı, bilimi teşvik ve finanse gibi birçok etkinliklerle ulus-devletin yetki ve fonksiyonlanndan devralmalarda bulunmaktadır. Hemen burada, dinamik sivil sermaye etkinlikleriyle sosyal ulus-devletin birçok yükümlü
lüklerinden de sıyrılma fırsatı bulduğunu belirtmek gerekir. Aynı şekilde çok uluslu sermaye; iş ve istihdam olanakları, artı değer/ gelir yaratma, ödemeler dengesine katkı ve turizm gelirleri, ulusal potansiyellerin ekonomik ürürıe dönüştürülmesi gibi birçok
- 81 -
ŞAHiN GÜRSOY
ulus-devlet sınırlan içerisinde sosyal ve ekonomik fonksiyonlar gerçekleştinnektedir. Kısacası, küresel akış sosyal ulus-devleti niteliklerinden dönüştürerek koruyucu hakem devlete doğru bir zorlamada bulunmaktadır (Aktan, 1999: 62).
Ulus-devlet içi gerçekleştirdiği etkinliklerle birçok sosyal ve ekonomik fonksiyon yüklenen yüksek kar beklentili ulus-üstü
~ermayenin, küresel olarak kurguladığı sosyal hukuk duzeni, siyasal örgütlenme biçimi ve ekonomik kurallar kadar evrensel
nonnlar ve standartlar arzuladığını söylemek olası değildir. Uluslararası kuruluşların ve ileri ülkelerin yoğun ilgisini çekmiş olan ulus-üstü sermayenin hammadde, emek ve pazar olarak yararlandığı "öteki" ülkelerdeki çalışma koşulları, Ücret ve gelir düzeyleri, sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin yaygınlığı ve tabi ki çevre sorunlan evrensel nonnlarda bir ilgi ve katkı görmemektedir (Aydın, 2002: 24). Sağlık ve sosyal güvenlik sistemleriyle sadece küresel ekonomik sisteme yüklediği maliyet ve risk yö
nüyle ilgilenilirken; dünyanın birçok yerinde hiçbir sosyal güvencesi olmayan ve 30-40 dolar gibi son derece düşük ücretler
alan emek kullanılmaktadır. Aynı şekilde, ekolojiyle ilgili düzen ve çevre sorunlanna karşı (Tuna, 2002: 348) hiçbir uluslararası norm gözetilmemektedir. Bu anlarnda Amerika'nın Kyo
to Sözleşmesine (çevre koruma anlaşması) kar:şı göstenniş olduğu tutum, işin evrensel etik ve içeriğ~ açısından son derece anlamlıdır. Bu durum, doygun sistemin sermayesine karlarını maksimize edebileceği yeni kaynak, iş gücü ve pazar olanakları sağlarken, ilişki yoğunluğu artırılan ulus-devletlerin uzun vadede sosyal, ekonomik ve ekolojik sorunlarını daha da büyük ve karmaşık hale getirmektedir. ·
-82-
KÜRESELLEŞME, ULUS · DEVLET VE DIN
Ekonomik ve stratejik/askeri ilişkilerle yeni süreçler kazanan küresel işleyiş; ticaret hukukundan başka, artık birçok iç
ulusal soruna da uluslararası bir nitelik kazandırmıştır. Bireysel hak ve özgürlükler, insan hakları, din ve vicdan hürriyeti, azın
lıklar ve etniklik hamledilen toplumsal katmanlar bunların başlıcalarındandır. Birçok yetki ve etkinliğini sivil örgütlenmelerle paylaşan ulus-devlet, (göreceli) küresel saydamlık ve geçişlilik nedeniyle de önemli erk kayıplarına uğramaktadır (Koçdemir,
·2001: 132). Bir başka ifadeyle; ulus-devlet artık her zamankinden. daha yoğun bir iç v~ dış etki odaklarıyla 've·tazyiklerle karşı karşıya bulunmaktadır.
. Ulus-devlet üzerinde, G-5 denilen ülkeler, uluslararası kuruluşlar ve yatırımcı sermayeden öte sıcak sermaye hareketlerinin farklı bir etki gücü vardır (Türköz, 2001: 397). Zaten, sü-
. rekli etki dinamikleri etkisi altında bulunan ulus-devlet, sermaye hareketleri ve mali krizlerle bir başka zorlanmaktadır. Bir- ·
çok ulus-devletin önemli yetki devirlerini ve yeniden yapılan
ma hamlelerini kriz dönemlerinde gerçekleştirmeye çalıştığı bilinen bir durumdur.
Uluslararası anlaşmalar ve kuruluşlardan başka, tabi olu
nan siyasal ve ekonomik birlikler ulus-devletin yetkilerini devralmakta, milli devletin yetki ve etkinlik alanlarına sınırlamalar getirmektedir (Sağ ve Aslan, 2001: 181). Birçok uluslararasl ticaret arılaşması, ikili veya çoklu sözleşmeler ve AET, N AFTA· gibi uluslararası ekonomik örgütlenmeler.ulus-devletin ekonomik etkinliklerine sınırlamalar ve düzenlemeler getirirken, Av
rupa Birliği ile ortaya çıkan geniş içerikli sosyal, ekonomik ve siyasal dönüşümle birlikte ulus-devletin siyasal hükümranlık
- 83-
ŞAHiN GÜRSOY
alanlarına yönelik tanımlamalar da ortaya çıkmıştır (Sezal, 200 ı:
250). Bu süreçte, çok-uluslu siyasal ve ekonomik bir yapı şekil
lenirken; ulus-devletin siyasal ve ekonomik etkinliklerine sırur
lamalar getirilmektedir. Üretim ve teknoloji alanlarındaki iş bölümü ve işbirliğiyle birlikte birçok yönden birbirine bağımlı
hale gelen sermayenin ulus-devletin sınırlandırılmasına. yöne
. lik beklentilerinin ortaya çıkacağı muhakkaktır. Hemen bura
da, çokuluslu birlikteliklerin getireceği olası yararlar ve birlik
d~şı uluslara yönelik baskı potansiyelinin de ulusları birlik yö
nüne doğru zorladığını belirtmek gerekir. Zira, Uluslararası bir
likteliklerin; Avrupa Birliği'nin Türk-Yunan ·ilişkileri ve Kıbrıs
sorununa karşı takındığı tutum ve tavır örneğinde belirqiği üze
re; birçok komşu ülkeler arasındaki sorunlara yönelik baskı ve etki eğilimlerinin de varolduğu gözlenmektedir. Ayrıca, Avrupa
Birliği gibi oluşumların süper-güç olabilmenin gereklerinden bir
unsur olarak, oluşturma yönünde büyük gayret sarf ettikleri
askeri gücün yakın gelecekte ortaya kayacağı baskı ve tehdit
gücünü de gözden uzak tutmamak gerekir.
Yoğun üretim akışını karşılayabilmek amacıyla, üretilen
ürünü tüketebilecek toplumsal içerik, küresel kitle kültürünün
oluşturulmasını gerekli kılmaktadır (Eroğlu, 150). Moda, rek
lam, aktüalite, görsellik, imaj gibi birçok etmen ve kavramlarla
birey davranışları ve kitlesel kültür etki altına alınarak popüler . kültür üretilmektedir. Toplumsal yaşamda istek ve beğenileri
benzeştirerek bir "evrensel gereksinimler" kümesi oluşturulmak
istenmektedir. Böylece, post-endüstriyel üretim için yaşamsal
· öneme sahip· yoğun tüketici kitlelerinin oluşturulması hedef
lenmektedir. Bir başka deyişle sermaye, kültürü de küreselleşti-
- 84 -
KÜRESELLEŞME, ULUS-OEVLET VE DiN
rerek kendisine geniş bir hareket alanı ve yayılma ortarnı oluşturma arzu ve çabası içerisindedir. Bu süreçte, medya başta ol
mak üzere kide iletişim ve ulaşım araçl!lnyla birlikte nüfus harekederi ve turizrnin de önemli bir yeri olduğu belirtilmelidir
(Balıkçı, 2002: 16; Krş. Artun, 2002: 7-8).
Medya ve kide iletişim araçlanyla sürekli popüler uyarıya maruz kalan kide kültürü, akışkan bir karaktere büronınektedir (Karakaş, 2002: 179). Küreselleşmeyle eş zamanlı olarak
. ortaya çıkan küresel etkileşim ve bilişim unsurları mekan ve zaınan kavramında ön~mli farklılaşrnalara yol açarak ulus-devlet olgusunu ve siyasi sınırlan oldukça örselernektedir (Pells, 2001: 28-29). İletişim ve bilişim ağıyla etkileşen. ulusal kültürler dönüşen sınır kavramıyla birlikte yoğıın bir küresel içerik kazarırnaktadır. · Bu durumun; özellikle sosyal, siyasal ve eko
nomik olarak gelişmemiş ulusların }<ültür dokularında kınlmalara yol açacağı ve ulus (devlet) bilincinin ve ulusal aidiyet duy
gusunun zayıflamasına yol açacağı rnuhakkaktır. Ulusal değer
ler, dokular ve mitler yeni seküler dakulu kitle kültürü tarafından ciddi anlamda törpülenmektedir. Bu süreç, yoğun bir ilişki ağıyla uluslararası etki tarafından yukarıdan aşındınlan ulus
devleti aynı zamanda içeriden/aşağıdan da aşındırmaktadır (Kurubaş, 1998: 18). Siyasal, ekonomik ve askeri alanlardan çok daha öte bir içeriğe sahip olan küreselleşme, ortaya çıkardığı/oluşturduğu kide kültürüyle ve seküler değerlerle inkültüre edilen bireyin, ulus dokusunun içini dolduran değerlerine yapılan vurgularla ulusal duyarlılık anlayışını etkilemektedir. Küresel ilişkiler ve etkileşim sonucu kültürel kimlik dokusunda beliren alışkanlık bireysel kimlik oluşumlannı da etkilemektedir.
- 85 -
ŞAHiN GÜRSOY
Bu süreçte, toplumsal ve bireysel kimlik dokusunda beliren başkalaşma lar, toplumsal doku kınimalarına ve ulusal yapıda çö
zülmelere neden olabilecek bir niteliktedir (Eroğlu, 2001: 150). Uluslararası ilişki ve etkileşirnde yaşanan yoğunlukla bera
ber ulus-devlette yaşanan değişimlere paralel olarak sivil katı
lım ve ·örgütlenmeler de nitelik değiştirmektedir. Artık birey, ulus(devlet)-üstü örgütlenme, etkinlik ve etkileşirnin daha fazla bir parçası olmaktadır. Kültür ~okusu ve birey, ekonomik ve
kültürel etkilerle tipleşerek daha çok benzeşmeler ortaya çıkmaktadır. Bu durum, bir taraftan sosyal bünyenin bütünlük ve
doku dinamizmini etkilerken, aynı zamanda ~!us-devletin dokusal hakimiyet ve siyasal birlik ve bütünlük sürecini de etkilemektedir. Çok kültürlülüğün öne çıkartılması ve sosyal gruplara ileri düzey özgürlük ve özerkliklerin tanınması, dinamik bir sosyal-siyasal bünye oluşturamamış ve sosyal ve.ekonomik refah düzeyini ileri toplumların seviyesine ulaştıramamış toplum
larda/uluslarda birçok kırılma ve çözülmelere yol açabilecek bir içeriktedir_(van Barloewen, 2001: 3). Hemen burada, dö
nüşme dinamizmi kazanmış sosyal, ekonomik bünyenin önemini belirtmek gerekir.
KültGrel canlılık ve farkların birer siyasal olgu ve süreç olarak değerlendirilmesi/sunulması kültürel içerikli siyasal şiddet
hüviyeti kazanarak ulus-devleti içeriden/aşağıdan zorlayabilmektedir (Küresel Yönetim Komisyonu Raporu, Küresel Komşu
luk, 1996: 34). Yer~lq_l_~_:'llrgularlaküreselakışkarşısında ulusal duruş ve direncin kırılması da kolaylaşmaktadır.
Bir b~şka ifad~le, yerel kültür ve ~insel d okulara birer siyasalayrışma noktaları olarak yapılan vurgularta kureselleşme ara-----
- 86-
KÜRESELLI;ŞME, ULUS-DEVLET VE DiN
sında siyasal-sosyal bir ilinti bulunmakta; zedelenen ulus dokusuİla karşın küresel süreç hız kazanmaktadır (von Borloewen,
2001: 5). Siyasal bir içeriğe bürünen yer~l-kültürel ve dinsel talepler şiddet iç_eren eylemlerle b~te diğ~r kültür dokularınl ve tabi ki ulus-devleti tehdit eder bir nitelik kazanabilmektedir (Kon
g~ 2003). Küresel süreç içerisinde yerel değer ve dokulann/kültürlerin siyasal bir nitelikle öne çıkartılması ulus-devlete karşın mikro-milliyetçilik almnları açısından siyasal bir zemin olabilmek-
,te~03). Bu sosyal-siyasal süreç, küreselleşmenin sosyal, siyasal ve ekonomik aktörleri tarafından alınan sürekli
. . -·· · · -
etkliıK.ararl~rla bilinÇli bir etkiye tabi tutularak süreklili@!.in sağ-lanılmasına çalışılmaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde ulusdevlete: yonelik sıyasal nıtelikli etnik ve dini (şiddet) harekerlerinin ulus devleti alttan zorladığı bilinen bir durumdur. Bu sürecin ulus-devletin üniter siyasal örgüt yapısını zorlayacağı ve bütüncü! bir siyasal bilinç dokusunu sarsacağı açıktır. Ayrıca, kaynak
ve enerji/c:Unamizm kayıplan da ortaya çıkmaktadır.
Küreselleşme sürecinde ve yaşanılan ilişki ve etkileşim yoğıınluğunda ulus-devletin siyasal-sosyal hakimiyet alanlarına yönelik müdahalelerde terörün küreselleşmesinin ve "küresel terör" yaklaşımının önemli bir yeri vardır (Sham ve Merari, 2001). Daha çok; sosyal, siyasal ve ekonomik sorunların yoğun
yaşandığı topluml~rdan/bölgelerden gelişmiş ülkelere yönelik şiddete dayalı olarak ifade edilen tepki küresel terör olarak kabul edilmekte (Gürsoy, 2003: 515), ileri toplurnlara yönelik tehdit ve şiddet içeren bu eğilimler ulus-devlete karşı bir etki dinamiğiyle değerlendirilmektedir. ifadeden de anlaşılacağı üzere; ulus- devlete yönelik birçok şiddete dayalı tavır ve tu-
- 87-
ŞAHiN GÜRSOY
tumlar küresel terör yaklaşımı içerisinde değerlendirilmemektedir. Bununla birlikte, ABD'nin başını çektiği bir grup gelişmiş
ülke tarafından bir başka etkinlik kazandınlan uluslararası terörle mücadele anlayışı artık ulusal smırların dışında bir boyut
kazanmıştır. Bölgesel ve yerel müdahalelere zemin hazırlamak için "bilerek tansiyon yükseltme" tutumlarına da açık bu uluslararası terör mücadelesi İngiltere'nin "Terorism Act 2000" ve ABD'nin Patriot Act 2001" terör yaklaşunlannda olduğu gibi;
ulus-üstü bir baskı eteğine de sahip kılınmak istenilmektedir (Yenisey, 2001). Böylece, küresel süreçle eş-zamanlı olarakküreselleşme eğilimi kazan<41 uluslararası terör eylemleri karşısında ulus-devlet, bir yandan aşağıdan zorlanırken aynı_ zamanda "küresel güvenlik" endişeleriyle/iddialarıyla yukarıdan da has
kılanmaktadır.
Küresel süreçle birlikte yoğun bir ilişki ve etki ağı kazanan sivil oluşumlar ve kitle örgütlenmeleri sivil topluma doğru bir
güç kaymasıyla birlikte artık ulus-devletin üzerinde bir hareket kabiliyeti ve etki niteliği kazanmış olacaktır (Aktan, 1999: 91). Çevre ve nükleer sorunlar, çocuk, kadın ve insan haklan konulan dinsel içerikli örgütlenmeler; enternasyonal siyasal yapılanmalar, sportifkurum ve kuruluşlar, cinseVeşcinsel dayanışmalar
artık ulus-devletin dışmda/üzerinde bir ilişki ağına bürünmüştür. Belirli bir meşruiyet kazanan sivil örgütlenmeler, aynı zamanda siyasal iradeye ve ulus-devlet işleyişine etkide bulunabilme sürecine de girmiştir. _Bu sivil sosyal, ekonomik, siyasal ve ekolojik sürecin beraberinde küresel kurum ve kuruluşları da getirmesi olasıdır. Böylece ulus-devlet bir başka küresel etki dinamigi ile karşılaşmış olmaktadır.
- 88-
KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN
Küresel süreçte ulus-devletin içini boşaltan önemli unsurlardan birisi de hiç şüphe yok ki daha çok gelişmiş ülkelere doğ
ru gerçekleşen nüfus hareketleridir. Maksimum bir derinliğe ulaşmış ekonominin ve zayıf demografi dinamikleriyle kısırlaş
ma sürecine giren sosyal örgütlenmenin ihtiyaçlarının karşılanması için gerçekleştirilen sınırlı, tek taraflı ve oldukça kontrollü nüfus hareketleri/göç (Küresel Yönetim Komisyonu Raporu, 1996: 169-170), bir taraftan gelişmemiş ülkelerin istihdam
· sorununa kısmi çözüm olurken; aynı zamanda büyük maliyetlerle yetiştirilen ve ulı.ıs-devlet içerisinde önemli gereksinimler duyulan nitelikli nüfusu da ulus-devlet içerisinden çekmektedir
. (Er kal, ı 998: 288-289). Ayrıca, büyük oranda siyasi haklardan arındırılmış olan göçmen nüfus, bir taraftan sosyal içerisinde etkisizleştirilirken aynı zamanda süreç içerisinde kültürel çözülmelerle karşı karşıya kalmaktadır: Yani, taşınılmış nüfusun kültürel ve değersel kimlik kaymalan/erimeleri de süreçle bir
likte gerçekleşmektedir. Bu kimliksel başkalaşım, özellikle kül
tür ve değer dokusu oturmamış taşınmış nüfus üzerinde seküler yaşam kültürünün dürtücülüğü/eriticiliğini daha da etkin
.kılmaktadır. O halde, ulusal doku ve kültür kimlik kayıplarıyla
da aşındınlmaktadır. Küreselleşme sürecinin en etkin etmenlerinden biri olarak
iletişim zenginliği ve medya, hemen bütün küresel etki faktörlerinin önemli destek unsurlarından birisi olmasının· yanında;
bizzat kendisi de ulusal doku üzerinde derin bir etkinliğe sahiptir (Eroğlu, 2002: 139). Zaman ve mekan arasındaki mesafeyi
kaldırarak güçlü ve yoğun ilişki ağlarını güçlendiren medya ve iletişim faktörü (Konyar, 2002: 215), bir taraftan da "küresel
. 89-
ŞAHiN GÜRSOY
kitle kültürünü" toplurnlara aktararak ulusal ve yerel kültürleri tek düzelik yönünde etkilemektedir (Pells, 2001: 14). Tüketim
kültürünün/alışkanlıklannın tahrik edilmesi ve moda, değişim ve dönüşüm dinamiklerinin sürekli etkin kılınması, küresel de
ğerler ve akışkanlıklann kitlelere ulaştınlmasında yine iletişim araçları ve medya yoğun olarak kullanılmaktadır. Sosyal ve kültürel akışkanlıklann iletilmesinden öte iletişim .araçları ve medya; siyasal, dinsel, çevresel, askeri ve ekonomik iletilerin
kitlelere/toplurnlara ulaştırılmasında başlıca unsurlardandır (Uysal, 1998: 232-233). Sosyal yaşamda ve hatta siyasal ör
gütlenme içerisinde artık 4. kuvvet olarak yerini almış olan iletişim unsurları, bütün dinamik etki yönleriyle birlikte ulusal değerler, dokular ve ulus-devlet üzerinde çoğunlukla küresel süreç lehine olmak üzere geniş bir etki gücüne sahiptir. Zira, kitle iletişim. araçları ve medya ile sermaye, siyasal ve askeri aktörler arasındaki . ilişki bilinmekte olup medyanın kitlelerin
bitiŞimi ve etkileşimi üzerindeki yeri yoğun olarak tartışılan konulardan biridir (Milburn, 1998: 245-249). ·
İletişim unsurlan ve medya, kitle kültürünün niteliksel dokusunu çqzümlemesinin ötesinde kitleler ve siyasal irade üzerinde baskı ve yönlendirme unsuru olarak etkin bir öneme sahiptir. Yıne, kitle yönlendinnesinden başka kitleleri sosyal, siyasal, eko- ·
nomik, askeri vd. konularda; dez-enformasyona açık bir içerikle; bilgilendirerek ve gündem oluşturarak yönetimsel işleyiş karşısında daha kanlımcı olmasına yardımcı olmaktadır. Böylece, medya ve bilgi kaynaklarına sahip hakim unsurlar, kitlelerle birlikte ulus-devlet üzerind~ de etki/baskı kurabilme yeteneğine kavuşmuş olmaktadır. Ayrıca, medya ve iletişim araçları doğru-
- 90-
KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN
dan ilişkiden ayrı olarak mesaj verme ve ima etme faktörü olma
niteliğiyle de ulus-devlet üzerinde kurulan etkiye dinamik kat
kılar sağlamaktadır. Bilişim ve haberleşme unsurları artık bir
baskı ve tehdit unsuru olarak belirebilmektedir.
Hemen bütün değer ve dokularda varlığını hissettiren küreselleşmenin ulusal kimliğin oluşmasında önemli bir yeri ve
önemi buluna.J) din (Gürsoy, 1996: 66) ile de etkileşmesi do
ğaldır. Din, kentleşme ile birlikte geleneksel doku içerisindeki
sosyal kuşatıcılık ve birey davranışları üzerindeki yoğunluğUnu
büyük ölçüde modern değer ve dokulara bırakmaktadır. Yıne,
modernleşme ve sonrasındaki küreselleşme süreci, dinsel tu
tum ve tavırlarda da geleneksel zamanlardaki durumdan ko
puşları beraberinde getirmiştir. Seküler _değerlerle birlikte din
de de beliren sekülerleşme ve rasyonelleşme sürecinin yanı sıra;
bireyin sosyal karşısında öz&ürleşmesi süreciyle beraber değerler ve dinin de birey üzerindeki etkisinde azalmalar b elirmiştir
(Usta, 2000). Başka bir ifadeyle, nüfus hareketleri ve göç ile
sürekli bir büyüme eğilimi gösteren kent olgusu ve kentlileşme;
küresel akışla birlikte daha bir evrensel içerik kazanarak gele-
. neksel değerlerin ve dirıin birey ve toplum yaşamındaki ağırlı
ğında önemli değişimlere yol açmıştır. Küreselliğin henüz ağır
lığını hissettirmeye başlamadığı modem zamanlarda birçok Batı
dışı toplumlarda zaten var olan gelişme/Batılaşma problemi,
· küreselleşmeyle birlikte· Batının seküler dünya görüşünün top
lumların yaşamlarında daiıa derin yer edinmesine neden olmuştur (Hocaoğlu, 1995: 328).
Fransız devrimi, reform hareketleri, aydırılanma, kapitalizm, liberalizm gibi hemen tamamen sekiller nitelikli köklere. sahip
- 91 -
ŞAHiN GÜRSOY
küreselleşme süreci, dünyevileşmenin güçlenmesiyle birlikte dinin sosyal etkinliğini zayıflatmakta (Onar, 2003: 143). Batı' da kiliselere olan ilginin/üyeliğin ve kilise gelirlerinin sürekli
azalmasına neden olmaktadır. Fakat bu seküler ileti ve eğilimlerin güçlenmiş gibi durması dini olanın birey ve toplum yaşamından mutlak soyutlanmışlığına işaret edebilecek bir nitelikte
değildir. Amerikada 4000 civarı dini grubun varlığı ve Batidaki batı-dışı dinlere olan yoğun ilgi dinin seküler insanın yaşamındaki yerine işaret etmektedir. Batı-dışı toplumlarda ise, sekiller yönelimden başka bir de ileri-yerelleşmeyle birlikte dinsel zeminde de kırılmalara yol açabilecek içerikler söz konusu olabilmektedir. Bu durum, üniterlik esasına göre siyasal örgütlenme
sini gerçekleştirmiş olan ulus-devletin örgütyapısında zorlamalara yol verebilecek bir içeriğe sahiptir (Aydın, 2002). Aynı şe
kilde, dinin kimlik oluşturıı:ıa ve sosyal bütünleştirme .etkisinin
yanı sıra kırıiİna ve çözülme faktörü olabilme niteliği de göz önürie alınırsa küresel sürecin dinsel ve kimlik kırılmaianna da yol açabileceği belirtilmelidir. Ayrıca, mikro-milliyetçilikten
başka dinsel içerikli ayrışma istemleri de ulus-devlet içerisinde şiddet içeren örgütlenmelere zemin hazırlayabilmektedir. Ana bünyeden· aynlma isteği taşıyan veya hakim doku ya karşı daha fazla özgürlük/özerklik taleplerini ifade eden dinsel içerikli şid
det, küreselleşmeyle doğrudan ilişkili olmamakla birlikte küreselleşmenin beraberinde getirdiği "kendisini ifade edebilme" olanaklarıyla birlikte bir başka dinamik potansiyel kazanmaktadır. Yani, yerel değerlerle birlikte din de küresel hareket potansiyeli ve ulus-üstü ilişki dinamiklerine ulaşmaktadır (Onat, 2003: 49). Bu çerçevede örtaya çıkan dinsel tutumdaki farklı-
- 92-
KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN
laşmalar kimlik kırılınalarma da yol açabilecek bir mahiyettedir (Günay, 2001: 42).
Ulus-devlet, küreselleşmeyle birlikte farklı içerikler kazanan yerel kültür ve din dokusundan başka bir de modern akışa
ve küreselleşmeye karşı beliren ve şiddet de içeren siyasal içerikli dinsel bir tavırla karşı karşıya gelebilmektedir (von Barloewen, 2001: 7). Aynı şekilde, içerisinde fundamentalizmi de barındırabilecek bir içerikle dinin siyasal alana yönelik eğilimi artabilmektedir (Robertson, 1992: 12-13). Bu durum, modern , ulus-devleti bir başka açıdan daha zorlanılmaktadır. · · Küreselleşme, köken ve içerik yönünden ağırlıklı olarak
sekiller bir dokuya sahiptir. Dolayısıyla, etkin akışkanlıklarda her ne ),<adar Hristiyan birliktelikler öne çıkıyor ise de kQreselleşmeyi, Hıristiyariıığm yeni formlarda güçlü bir misyonerlik
. etkinliği olarak değerlendirmek oldukça zordur. Bununla birlikte küresel akışkanlık sosyal zeminde din ile etkileşerek küre
sel süreçte dine ve yeni dinsel hareketlere kendisini ifade edebilme ve coğrafya ötesine uzanabilme olanakları sunmaktadır.
Bu süreçte; küreselliğin etkin aktörlerinin hakim dini olması dolayısıyla Hıristiyan misyonerlik de daha bir küresel rahatlık
ve niteliğe kavuşmuştur (Onat, 2003: 149). Böylece Hıristiyan misyorierlik, ulusal kimlik dokusunun önemli bir faktörü olan Hıristiyanlık-dışı dinleri ve dolayısıyla ulus dokusunu etkileme kabiliyeti kazanmış olmaktadır. Hemen burada, Batılı ülkeler- .
de ve ABD'de diğer dinlerin de özellikle kendisine inanan ulusal topluluklar üzerinde son derece aktif olduğunu belirtmek gerekir (Tosun, 1993: 24-25, 166). Avrupa ve ABD'de yüzlerce Asya ve Afrika kökenli dini grupların ve cemaat birliktelikleri-
- 93-
ŞAHiN GÜRSOY
nin olduğu bilinen bir durumdur. Yani, küresel süreçte dinsel
etkinlik bütün diniere açık bir mahiyette olmakla birlikte; ekonomik, siyasal, sosyal faktörlerin Hıristiyan misyonerlik lehine olması nedeniyle küresel bir Hıristiyanlık etkinliğinin varlığına
işaret etmek yerinde olur. Ayrıca bu durum; küreselliğin, yalnızca kontrol edilebilen içeriğiyle ilgili bir yönüdür.
Sonuç olarak, son derece komplike ve girift bir içeriğe sahip küreselleşme gerçekliği yoğun iç içe geçmişliğe rağmen kü
resel ölçekli yaşam ve evrensel değerler standardı oluşwrmak yerine Batı ve Amerikan değer ve çıkarlarına yaygınlık kazan
dırmaktadır. Dünya nüfusunun çok büyük bir bölümünün yaşam düzeyi ve küresel etki aktörler~ tarafından batı: dışı ·toplumlarda sergilenen insan ve çevre hakları tutumu/duyarsızlığı trajedik boyUtlarda bulunmaktadır. Aynı zamanda, sermayenin maliyet düşürme ve geniş liberal ortamlarda pazar ağını büyüt
me endişeleri kür~sel aluşkanlığın önemli bir içeriğini teşkil etmektedir. Bireyin özgürleşmesi ve sosyal olanla arasındaki bağın zayıflam~sı ile sosyal ahlak ve sosyalin ku~atıcılığı giderek
etkisini kaybetmektedir. Bunun yerini evrensel kabul edilen durumlar almakta olup; birey yasalarla sosyale bağlanmakta
dır. Artık sosyale hakim genel bir ahlak manzumesinden söz etmek kolay değildir.
Küresel sürecin devleti taşıma,k istediği yapı ve ulus-devletin bundan nasıl etkileneceği sürecin akış yönü ve süreçte beli
recek etki ve tepkileşmelerle şekillenecektir. Süreçte yerelliğin ne ölçüde öne çıkarılacağı, yerkürenin paylaşımı ve kaynakları
nın kullanımı ile pazarlama etkinliği ulus-devletin geleceği açısından önemlidir. Parçalanılarak minimize edilmiş sosyal doku
- 94 -
KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN
tarafından sosyal düzenin, huzur ve barış ortamının ne ölçüde sağlanabileceği belli değildir. Zira; sosyal düzen içerisinde 'gü
ven' duygusunun ve kitlesel birliktelik ve dayanışmanın önemli bir yeri vardır. Sosyal mühendislik etkisiyle küresel topluriısal
düzenin gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği oldukça bilirsizdir.
Ulus-devletin yeniden yapılandınlınası ve sınırlandınlması zorlayıcı bir süreç olarak din işlerinde de yeni bir durumu bera-
_berinde getirmektedir. Fiilen var kabul edilen merkez din yaklaş~ı yerelliğin öne çıkartılmasıyla birlikte mozayik anlayış tarafından merkeziyet özelliğinden arındırılmak istenilmektedir. Bu durum, din-devlet ilişkilerini dinsellik açısından yeni
içeriklere yönlendirmektedir. Küresel akışkanlık karşısında ulus-devletin ve ulusal ve ye
rel dokuya hakim kültür ve dinlerin mutlak bir pasiflik içerisinde olmadığını; aksine ulus ve din dokularında Batı küreselliği karşısında sürekli bir dinamik dönüşme arayışlannın veya içe
ve öz diye ifade edilen değerlere ve durumlara dönüş eğilimle
rinin var olduğunu ifade etmek gerekir. Bir başka ifadeyle, Batı; özellikle Amerikan doku merkezli olağan akış ve hakim aktörler tarafından kontrol edilebilen bir süreç olarak küreselleşme
nin mutlak dönüştürme gücüne sahip karşı konulamaz bir akışkanlık olduğundaı:ı söz etmek mümkün değildir. Küresel süreçte ulusal doku ve değerlerle birlikte siyasal örgütlenmenin geleceği açısından sosyo-kültürel dinamik bünyenin değişme/dönüşme ve rekabet edebilme içeriği ve kabiliyeti son derece önemlidir. Aynı şekilde sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik süreç olarak küreselleşme; Batının kollektif doku, değer ve etkin fak-
- 95-
. ŞAHiN GÜRSOY
törleriyle birlikte bir akışkanlık oluşturmuş ise de; ekonomik, sosyal ve siyasal standartl~mn gelişmiş ülkeler düzeyine yüksel
tilmesi, küresel süreçte Batı-dışı toplumsal doku ve değerler karşısındaki Batı ve ABD etkinliğini azaltabilecek bir içerikte
dir.
- 96-