diyarbakır'da tarım ve hayvancılık
DESCRIPTION
Diyarbakır'da Tarım ve HayvancılıkTRANSCRIPT
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
DİYARBAKIR VALİLİĞİDİCLE ÜNİVERSİTESİDİYARBAKIR’DA TARIM, DOĞA VE ÇEVRE SEMPOZYUMU 1-3 HAZİRAN 2010
Diyarbakır İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Yayınları Cilt I
DİYARBAKIR’DA TARIM HAYVANCILIK
EditörlerProf.Dr.Kenan HASPOLAT (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi)
Prof.Dr.Kemal GÜVEN (Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi)
Yrd.Doç.Dr.Reyhan Gül GÜVEN (Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
ONURSAL BAŞKANLARMustafa TOPRAK - Diyarbakır ValisiAyşegül Jale SARAÇ - Dicle Üniversitesi Rektörü
DÜZENLEME VE YÜRÜTME KURULUBaşkan: Prof.Dr. Kenan HASPOLAT Dicle Üniversitesi Tıp FakültesiEşbaşkan: Prof.Dr. Kemal GÜVEN D.Ü. Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi MüdürüSempozyum Sekreteryası: Öğr.Gör. Ali EM D.Ü. Mühendislik Fakültesi
ÜYELERMehmduh TURA - Vali YardımcısıSuat SEYİDOĞLU - Vali YardımcısıŞaban AKÇA - Vali YardımcısıM.Ali KOÇKAYA - İl Tarım MüdürüMurat HASPOLATLI - İl Çevre ve Orman MüdürüTimur DAĞOĞLU - Diyarbakır Meteoroloji Bölge MüdürüTurgay ÖZGÜR - DSİ X. Bölge MüdürüNecati PİRİNÇÇİOĞLU - Yerel Gündem 21 Genel SekreteriGalip ENSARİOĞLU - Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası BaşkanıElif TUZLUYALÇIN - ÇEVGÖN BaşkanıSevgi EKMEKÇİLER - DİHAYKO Başkanı Doç.Dr.Ali CEYLAN - D.Ü. Tıp FakültesiDoç.Dr.İsmail GÜL - D.Ü.Ziraat FakültesiYrd.Doç.Dr.Ahmet YARDIMEDEN - D.Ü. Mühendislik Fakültesi Dekan Yrd.Yrd.Doç.Dr. Harun ALP - D.Ü.Veteriner Fakakültesi Dekan Yrd.Yrd.Doç.Dr.Orhan KAVAK - D.Ü. Mühendislik FakültesiYrd.Doç.Dr.Türkan KEJANLI - D.Ü. Mimarlık Fakültesi Yrd.Doç.Dr.Z.Fuat TOPRAK D.Ü. Mühendislik FakültesiYrd.Doç.Dr.Reyhan GÜLGÜVEN D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
BİLİMSEL KURULProf.Abdünnasır YILDIZ - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Ahmet KILIÇ - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Cengiz YALÇIN - D.Ü.Veteriner Fakültesi DekanıProf.Dr.Ferit Kemal SÖNMEZ - D.Ü.Ziraat Fakültesi DekanıProf.Dr.Kemal GÜVEN - DÜÇAM MüdürüProf.Dr.Kenan HASPOLAT - D.Ü. Tıp FakültesiProf.Dr.M.Salih ÇELİK - D.Ü. Tıp Fakültesi-Türk Biyofizik Derneği Bşk.Prof.Dr.Mahmut AYDINOL - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Mehmet AKIN - D.Ü.Mühendislik Fakültesi DekanıProf.Dr.Sait YÜCEL - D.Ü. Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi DekanıProf.Dr.Selçuk ERTEKİN - D.Ü.Fen FakültesiDoç.Dr.Sema BAŞBAĞ - D.Ü.Ziraat Fakültesi Prof.Dr.Tahsin KILIÇOĞLU - Batman Ün. Rektör Yrd.Prof.Dr.Yüksel COŞKUN - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Zülküf GÜNELİ - D.Ü. Mimarlık Fakültesi Dekanı* Alfabetik sıraya göre sıralanmıştır.
İçindekiler
Bölüm Editörü : Prof.Dr.F.Kemal SÖNMEZ, Doç.Dr.Sema BAŞBAĞ
DİYARBAKIR’DA TARIM14 - Diyarbakır’da Tarım ve Hayvancılığa Genel Bir Bakış • Kenan HASPOLAT
94 - Diyarbakır’da Meyve Yetiştiriciliği ve Geliştirme Olanakları • Asuman OKTAY
100 - Diyarbakır’da Seracılığın Geleceği • Mehmet Ali KOÇKAYA
108 - Diyarbakır’da Kültür Mantarı Üretim Potansiyeli • Abdunnasır YILDIZ
114 - Alternatif Bir Çoğaltma Şekli Olan Biyoteknolojik Yöntemler İle Badem’in Çoğaltılması • Süreyya NAMLI, Çiğdem IŞIKALAN, Filiz AKBAŞ
122 - Diyarbakır Ekolojik Koşullarında Bağlarda Dolu Zararı Etkisinin İncelenmesi • Hüseyin
KARATAŞ, Dilek DEĞİRMENCİ KARATAŞ
130 - Diyarbakır’da Tarla Bitkileri • Sema BAŞBAĞ, B.Tuba BİÇER, Mehmet BAŞBAĞ, Cuma AKINCI,
Tahsin SÖĞÜT, Özlem TONÇER, Doğan ŞAKAR
142 - İkinci Ürün Mısır Tarımı ve Gap Bölgesi Uygulamaları • Veysel SARIHAN, İsmail GÜL
154 - Türkiye Yabani Asma Gen Kaynakları • Dilerkk DEĞİRMENCİ KARATAŞ, Hüseyin KARATAŞ,
Y.Sabit AĞAOĞLU
164 - Hevsel Bahçeleri ve Tarımda Kullanlan Kentsel Atık Suyun Toplum Sağlığına Etkileri • Ali
CEYLAN
174 - Diyarbakır Bitkisel Gen Kaynakları • Aydın ALP
188 - Diyarbakır Çevre ve Orman Müdürlüğü Köy Tarımına Katkıları (ORKÖY) • Murat HASPOLATLI
194 - Kalip (Rulo) Çim Üretimi ve Diyarbakır Açısından Önemi • İsmail GÜL, Feride ATEŞ, Rıza
AVCIOĞLU
204 - Diyarbakır İlinin Organik Tarım Bakımından Mevcut Durumu ve Potansiyeli • M.Ali KOÇKAYA
208 - Diyarbakır’da Yetişen Bitki Türleri • Murat HASPOLATLI
Bölüm Editörü : Prof.Dr.Cengiz YALÇIN, M.Ali KOÇKAYA
DİYARBAKIR’DA HAYVANCILIK228 - Diyarbakır İli Hayvancılığı ve Geliştirme Stratejileri • Cengiz YALÇIN, Yılmaz ARAL, A.Şener
YILDIZ
246 - Türkiye Hayvancılığının Sorunları ve Çözüm Önerileri • Muzaffer DENLİ
256 - Hayvancılık ve Çevre • A.Şener YILDIZ, Cengiz YALÇIN, Pınar DEMİR
268 - Diyarbakır’da Çayır Meraların Mevcut Durumu ve Mera Islahı • Vedat GÜLER
282 - Süt Sığırı Ahırlarının Planlanması • Murat TOMAR
292 - Diyarbakır’da Koyunculuk • Sedat ILDIZ
298 - Diyarbakır’da Kanatlı Hayvan Yetiştiriciliği • Feridun YAKIŞAN
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Kitapta yer alan yazılar, yazı sahiplerinin sorumluluğundadır.
302 - Arıcılık ve Genel Durumu • Olcay İLHAN
310 - Diyarbakır’da Av Yaban Hayatı Faaliyetleri • Erdal SEVEN
316 - Hijyenik Süt Toplama ve Pazarlama • Murat TOMAR
324 - Gap Bölgesi Hayvancılıkta Dikey Kümelenme ve Spf (Hastalıktan
Ari) Damızlık Düve Yetiştirme Projesi • Dr.Hüseyin POLAT
Bölüm Editörü : Doç.Dr.Talip ATALAY
DİYARBAKIR’DA TARIM TARİHİ334 - Diyarbakır’da Tarım ve Hayvancılık Tarihi • Kenan HASPOLAT
394 - Diyarbakır’da Gülistanlıklar Tesisi • Ayten ALTINTAŞ
404 - Diyarbekir Gülleri • Mevlüt MERGEN
408 - Diyarbakır’ın Gül Çeşitleri • Kenan ÖZHAL
412 - Diyarbakır Tarım Tarihine Kısa Bir Dokunuş • Talip ATALAY
420 - Klasik Dönemde Osmanlı’da Tarım Araçları ve Teknikleri • Volkan
KARABOĞA
426 - 16. Yüzyılda Amid Sancağı’nda Hububat Üretimi • Mehmet Salih
ERPOLAT
DİYARBAKIR’DA TARIMSAL SU KAYNAKLARI442 - DSİ Bölge Müdürlüğü İşletmedeki Tesisler • Turkay ÖZGÜR, Yaşar
CEYLAN
448 - Diyarbakır Su Kaynakları • Z.Fuat TOPRAK
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren, canlı ve cansız maddelerden oluşan varlıkların hepsini kapsayan doğa ile canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri, sağlıklı ve düzenli bir ortamda bulunabilmeleri için bir çerçeve olan çevre, en çok ihtiyaç duyduğumuz ama en çok yıprattığımız değerlerimizdir.
Meselemiz, bu ortam içerisinde doğal bitki ve hayvan varlığı ile tabii zenginliklerin korunması, geliştirilmesi ve iyileştirilmesi, kentsel ve kırsal alanda arazinin ve doğal kaynakların korunarak en uygun şekilde kullanılması ile birlikte her türlü kirliliğin ön-lenmesidir.
Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için doğanın korunması ile birlikte, tarihi boyunca doğası ve kültürü ile bölgede bir yıldız gibi parlayan Diyarbakır şehrini bu tahribattan korumak hede-fimiz olmalıdır.
Diyarbakır, tarih boyunca konumu itibariyle önemli bir ticari kavşak olmuş, bereketli toprakları sebebiyle bölgesinde bir ca-zibe merkezi olarak kabul edilmiş ve birçok uygarlığa beşiklik etmiştir. Diyarbakır bu özelliklerinden dolayı, bölgedeki kül-türlerin gelişiminde etkin olduğu gibi kendisi de birçok kültürü içinde barındırmış ve korumuştur.
Diyarbakır’ın, huzur, sessizlik ve dinlendirici bir atmosferin hakim olduğu taş evlerini, surlarını, çevresinde bin bir güzellik barındıran Dicle’yi, tarımsal potansiyelini, alabildiğine zengin bi-yolojik çeşitliliğini korumak, bu mirası zenginleştirerek nesillere aktarmak görevimizdir.Bu sempozyumun düzenlenmesinde başta Diyarbakır Valiliği ve Dicle Üniversitesi olmak üzere emeği geçen herkesi yürekten kutluyor, başarılar diliyorum.
Mehmet Mehdi EKER
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
İçinde yaşadığımız dünyada doğa, çevre ve tarım birbirinden ayrılmayan ve dolayısıyla etkileşim içinde olan üç ana ögedir. Binlerce yıl boyunca doğayla yapılan tarımsal faaliyetler çevreye zarar vermemiş ve çevre sorunlarına neden olmamıştır. Tarımın önemi insan hayatı için yadsınamaz bir gerçek iken, doğa ve çevre ile olan bağlantıları ve ortaya çıkardığı sonuçları son derece önemlidir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Mustafa TOPRAKDiyarbakır Valisi
İlimiz; tarih bilgileri ve arkeolojik bulgular incelendiğinde tarımın ilk olarak yapıldığı yerdir.Tarım potansiyeli incelendiğinde ve ülkemiz istatistiklerine bakıldığında ekiliş arazisi bakımından Diyarbakır üçüncü sırada yer almaktadır. Yine birçok bitki çeşidinin yetişebiliyor olması sebebiyle geniş bir ürün yelpazesine sahiptir. Özellikle dağlık ilçelerde ve küçük parçalı arazilerde kimyevi gübre ve tarımsal ilaçların kullanımının az olması da ilimizin organik tarım açısından hazır bir potansiyelinin olduğunun göstergesidir. Tarımda hedef, yüksek verim, birim alandan daha fazla ve kaliteli ürün elde etmek ve elde edilen bu ürünlerin sanayiye kazandırılarak ekonomik gelişmenin sağlanmasıdır. Ancak tarımsal faaliyetlerde yüksek hedeflere ulaşılmaya çalışılırken doğayı ve çevreyi korumak da esas olmak zorundadır. Doğa ve çevre dediğimizde içtiğimiz su, soluduğumuz hava ve canlı hayata dair her ayrıntı hayatımızın bir parçası demektir. Bu nedenle tarımı, doğayı ve çevreyi bir bütün olarak irdelemek; mevcut durumu tespit etmek ve insanlığa faydalı olabilecek en iyi şekilde geliştirmek gerekir. Bu sempozyumun amacı Diyarbakır’da tarım, doğa ve çevre ile ilgili mevcut durumu tespit etmek, geliştirme olanaklarını araştırmak ve öneriler sunmaktır. Bu çalışmada emeği geçen herkese başta Dicle Üniversi-tesi Rektörlüğü, Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü, Diyarbakır Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’ne teşekkür eder; bu ve benzeri sempozyumların ilimizde tekrar düzenlenmesini ve sempozyum bildiriler kitabının faydalı olmasını temenni ederim.
Diyarbakır’ımız; tarihi ve kültürel altyapısı, havası, suyu, insanı, gülü ve diğer yönleriyle yalnızca ülkemizde değil; dünyada da nadir görülebilecek özelliklere sahip, nadide bir şehir.
Dünyanın ilk arkeolojik buğdayı, ilk nohudu ve ilk yabani üzümünün yetiştiği; Türkiye’nin toplam kırmızı mercimek üretiminin %75-80’inin karşılandığı, buğday, arpanın önemli oranda yetiştiği, Türkiye pamuğunun % 10’unun üretildiği, 1930’larda bir milyon koza üretimiyle Bursa’nın önünde olan, Anadolu’da avcılığın ilk yapıldığı, gül yetiştiriciliğinin 4600 yıl öncesine kadar uzandığı bir şehir.
Hamamlarıyla, temizlik ve güzelliğe verdiği önem ile tarihe geçmiş bir şehir. 1853’te Diyarbakır’ı ziyaret eden Peterman’a göre, yabancılar kente girmeden önce kapıların hemen bitişiğindeki hamamlara sokulup, yıkandıktan sonra şehre girmelerine izin verilirdi. 1869 yılı Diyarbakır salnamelerinde; kimyevi usullerle balık avlayanların cezalandırıldığı, hayvan öldürmenin, cami, kilise ve evlerin civarına cenaze gömmenin yasaklandığı, nehir ve bataklıkların ıslahı gibi çevreyi korumaya yönelik pek çok tedbirin alındığı bir şehir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Bugün çevrecilerin önerdikleri koruyucu tedbirlerin, 200 yıl öncesinde hayata geçirildiği, 27 medeniyete ev sahipliği yapmış bir tarih, kültür ve medeniyet şehri. Ancak maalesef bugün; geçmişi ile bağları kopmuş, gerçek değerlerinin üzeri örtülmüş, hak etmediği imajla sunulan bir şehir.
Dicle Üniversitesi olarak biz, bir yandan şehrimizin var olan değerlerine sahip çıkma, Diyarbakır ve bölgemizin biriken sorunlarına çözüm bulma adına çaba gösterirken; diğer yandan Diyarbakır’ımızın kaybolmaya veya unutulmaya yüz tutmuş değerlerini gün yüzüne çıkarma, tarihte sahip olduğu gerçek değeri yeniden kazanmasına yardımcı olma gayreti içerisindeyiz.
Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü ile ortaklaşa düzenlediğimiz ve ev sahipliğini yaptığımız “Tarım-Doğa ve Çevre Sempozyumu” 1 Haziran 2010 tarihinde, üniversitemiz kongre merkezi büyük salonunda gerçekleştirildi. Söz konusu sempozyumda Diyarbakır’ın çevre-doğa sorunları ve potansiyelleri ele alındı, tartışıldı, görüşüldü. Bu sempozyumun ve sempozyum kitabının düzenlenmesinde emeği geçen herkese çok teşekkürler.
Artık Diyarbakır’ımız adına, kentimizin geleceği adına, düne göre çok daha ümitliyiz. Yapılan sempozyum konusuna, destekleyen kurum ve kuruluşların listesine baktığımızda şunu açıkça görüyoruz: Diyarbakır; Üniversitemiz ve Valiliğimiz başta olmak üzere tüm kurum-kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle (bu sempozyumda toplam 14 kuruluş) el ele vererek, işbirliği içerisinde; tarihine, kültürüne, maddi-manevi değerlerine ve geleceğine sahip çıkıyor. Aynı sorunlar ve aynı dertler etrafında işbirliği yapıyor.
Dicle Üniversitesinin öncülüğünde yapılan bu çalışma ve işbirliği Diyarbakır’ın geleceği açısından ümit vaad ediyor. Bu gayret ve birliktelik sonucunda, hiç şüphesiz Diyarbakır’ımız o eski ihtişamlı günlerine yeniden kavuşacaktır. Gelin, bu hedefe hep birlikte yürüyelim…
Saygılarımla.
Prof.Dr.Ayşegül Jale SARAÇ Dicle Üniversitesi Rektörü
DİYARBAKIR’DA TARIM
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIĞA GENEL BİR BAKIŞ
14
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
15
Prof.Dr.Kenan HaspolatDicle Üniversitesi
ÖZETDiyarbakır’da Tarım ve hayvancılık konularına özet bir yaklaşım yapıldı.
TARIMDiyarbakır sebze ve meyve üretimi yönden çeşitliliğe sahip bir ilimiz.Ancak
hububat yönünden söz sahibi.Bu açıdan yetişen ürün envanterine göz
atmalıyız
İlimizde Üretimi Yapılan Sebze ve meyveler (2005)Sebzeler Üretim (ton)Toplam üretim 518.408Yaprağı yenen sebzeler 341Lahana (baş) -Lahana (yaprak) -Enginar -Kereviz -Marul (göbekli) 106Marul (kıvırcık) 2Ispanak 142 Pırasa -Pazı -Semizotu -Tere -Dereotu -Nane 19Maydanoz 72Roka -Baklagil sebzeleri 2.062Fasulye 2.062Bakla -Bezelye -Barbunya fasulye -Börülce -Meyvesi yenen sebzeler 515.551Bamya 75Balkabağı 57Kavun 107.880Karpuz 250 910Kabak(sakız) 369Hıyar 19.992Patlıcan 35.948Domates 81.076 Biber(dolmalık) 7.894Biber(sivri) 11.350Soğansı, yumru ve kök
sebzeler454
Sarımsak (taze) 93,5Soğan(taze) 205Havuç -Turp(bayır) -Turp(kırmızı) 156Yerelması -Şalgam -Diğer sebzeler -Karnabahr -Kuşkonmaz -
Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, 2005
16
Meyveler ToplamMeyve veren
yaştaMeyve vermeyen
yaştaÜretim(ton)
Toplam 1 213 386 864 530 348 856 119 780Yumuşak çekirdekliler 209 321 177 890 31 435Armut 105 570 92 450 13 120 2 096Ayva 21 941 17 880 4 065 370Elma 81 810 67 560 14 250 1 566Muşmula - - - -Yenidünya - - - -Taş çekirdekliler 249 500 199 845 49 655 3 467Erik 77 210 63 520 13 690 1 075İğde - - - -Kayısı 77 630 62 070 15 560 1 200Zerdali 6 200 4 950 1 250 104Kiraz 32 190 25 380 6 810 401Kızılcık - - - -Şeftali 23 960 19 885 4 075 321Vişne 32 310 24 040 8 270 366Zeytin - - - -Turunçgiller - - - -Limon - - - -Portakal - - - -Mandalina - - - -Turunç - - - -Altıntop - - - -Sert kabuklular 520 640 302 220 218 420 3 851Antep fıstığı 308 040 118 090 189 950 893Ceviz 69 340 62 680 6 660 1 541Badem 143 260 121 450 21 810 1 417 Fındık - - - -Kestane - - - -Üzümsü meyveler 233 925 184 575 49 350 112 027Çilek - - - -Dut 87 940 67 270 20 670 1 463İncir 57 650 45 850 11 800 745Keçiboynuzu - - - -Muz - - - -Nar 67 040 51 180 15 860 1 032Trabzon hurması - - - -Üzüm(ha.) 21 295 20 275 1 020 108 787
Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, 2005
Tarımsal Ekim Miktarı (2008)Hububat ekimi. 496.620 ha. (Tarım alanının %62.1)
Yemlik bitkiler ekimi. 116.946 ha. (Tarım alanının %14.6)
Sanayi bitkiler ekimi. 64.080 ha. (Tarım alanının %8’i)
Sebze bitkileri ekimi. 22.423 ha. (Tarım alanının %2.3’ü)
Baklagiller ekimi. 114.400 ha. (Tarım alanının %14.2’si)
Meyvelik. 24.905 ha. (Tarım alanının %2.9’u)(33)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
17
Türkiye’nin Mercimeği Güneydoğu’dan Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim
Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tuba Biçer ve Doç. Dr. İsmail Gül Şanlıurfa,
Diyarbakır ve Mardin’deki kırmızı mercimek üretiminin, Türkiye’deki
toplam üretimin yüzde 75-80’inin karşıladığını ifade etmektedirler
Ülkemizde ortalama kırmızı mercimek üretimi 500-550 bin ton civarındadır.
Üretimin çok büyük bir bölümü ise Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
gerçekleşiyor. Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin’deki kırmızı mercimek
üretimi, Türkiye’deki toplam üretimin yüzde 75-80’ini karşılıyor. Nohut
ekim alanlarının %13’ü bu bölgeden sağlanmaktadır. 2001 yılı hektar
başına kilo olarak verim: Diyarbakır’da 1130, Türkiye ortalaması 735’dir.
Diyarbakır tahıl yönüyle zengin bir ildir.
Buğday2001 yılı hektar başına buğday kilo olarak verim:
Diyarbakır’da 3180 - Türkiye ortalaması 2234’dir
2.Buğdayın eleklenmesi 3-Eskiden buğday dövülen taş 4-Kocaköy’de
buğday tarımı
5- Gevran ovasında hasat
Diyarbakır buğdayda ikinci2010-2011 buğday alım kampanyası çerçevesinde, 22 il ve ilçe arasında
174 bin 592 ton buğday alımı gerçekleştiren Kırşehir TMO, alımlarını
18
sürdürüyor. Buğday alımında Türkiye genelinde
birinci sırayı 278 n 603 ton ile Konya, ikinci
sırayı da 199 bin 60 tonla Diyarbakır TMO aldı.
(34)
6- Terkan’da hasat
Silvan’da hasat
Ancak eski metodla (karasabanla) da tarım
yapımı sözkonusudur.
Çermik-karasabanla çift surme(M.Üzülmez)
Diyarbakır buğdayda söz sahibi olunca unlu
mamuller de ön plana geçecektir. Tandırda
ekmek pişirmek eski bir gelenektir. Köyden
gelenlerin tandır ekmeği gelenekleri devam
etmektedir. Diyarbakır’da bir gelenek de 12 ay
açık ekmek (pide) yapımıdır. Başka şehirlerde
pideyi sadece ramazan aylarında görmekteyiz.
7-Diyarbakır pidesi
8-Tandır ekmeği
Hani’de Sertifikalı Tohum Projesi Kabul EdildiDiyarbakır’ın Hani İlçesinde İlçe Tarım
Müdürlüğü tarafından hazırlanıp, GAP Bölge
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
19
Kalkınma İdaresi Başkanlığı’na sunulan “Sertifikalı Buğday Tohum
Kullanımını Yaygınlaştırma Projesi” kabul edildi. Konu ile ilgili olarak
bir açıklama yapan İlçe Tarım Müdürü M.Şerif Gümüş, Hani İlçesinde
tarım alanında verimin az olduğunu belirterek, “Bunun çeşitli nedenleri
var. Çiftçilerin uzun yıllar aynı tohumu kullanmasına bağlı olarak
oluşan verim düşüklüğü, küresel ısınma ve tohuma bağlı olarak görülen
hastalıklar( Sürme Hastalığı, Pas hastalığı vb.) verimin düşük olmasında
etkendir. Olumsuzlukların ortadan kaldırılması veya olumsuzlukların
etkisini minimuma indirmenin yegane yolu sertifikalı tohum
kullanımının yaygınlaştırılması olarak görülmektedir. Çünkü Sertifikalı
tohum verim artışı yönünden de yapılan araştırmalar sonucunda, kendine
döllenen türlere göre 3-4 kat daha fazla verim elde edildiği ortaya
konulmuştur.
Nitekim yapılan bir diğer araştırmada da ekmeklik buğdayda vasıfsız
tohum kullanımının yüzde 2-29 oranında verim kaybına neden olduğu
tespit edilmiştir. İlçede Sertifikalı Tohum Kullanımının yaygınlaştırılması
ile birlikte buğdayda da görülen Fungal hastalıkların verim üzerindeki
olumsuz etkileri giderilmiş olacaktır. Sertifikalı buğday tohumlarının bir
diğer önemli özelliklerinden biride, kuraklığa dayanıklılığıdır.Sertifikalı
Tohum Projesinin kabul edilmesiyle Kullanılacak Buğdaylık tohum sayesinde
yağışın yetersiz olduğu yıllarda bile verim kaybının önüne geçilecek” dedi.www.diyarinsesi.org. 18 Aralık 2010
Yeşil kuşak ağaçlandırma projesi
15 Ocak 2011
Diyarbakır’da biyolojik mücadele ve ağaçlandırma çalışmaları kapsamında
“Yeşil Kuşak Ağaçlandırma” projesi hazırlandı.
Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü’nce hazırlanan proje kapsamında Karayolları
9. Bölge Müdürlüğü işbirliği ile fidan dikme çalışmalarına başlandı.
20
Tarım İl Müdürlüğü Bitki Koruma Şube Müdürü
Nahide Erdoğmuş yaptığı açıklamada, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı koordinasyonunda yürütülen
süne mücadelesinde biyolojik mücadele
ağaçlandırma çalışmaları kapsamında eğitim
ve yayım çalışmalarına başladıklarını söyledi.
Bu kapsamında teknik elemanlarca köylerde
biyolojik mücadelenin önemi, sünenin doğal
düşmanlarının korunması ve yaygınlaştırılmasını
sağlamak için fidan dikimi eğitimi verdiklerini
ifade eden Erdoğmuş, sünenin doğada baskı
altına alınması için dağıtılan fidanların
nerelere, nasıl ve ne şekilde dikileceği ile ilgili
bilgilendirme yaptıklarını belirtti.
Erdoğmuş şöyle dedi: “Geçen aydan bu yana
Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’nden temin
ettiğimiz çeşitli ebatlarda aralarında akasya,
iğde, dışbudak, dut ve çamın da bulunduğu
50 bin fidanın dağıtımına başlandı. Yol
güzergahlarında tarımın yapıldığı alanlarda
süne ile mücadelede kimyasal yöntemler
kullanılıyordu. Süne mücadelesinin biyolojik
mücadele ile desteklenmesi çalışmalarında
ağaçlık alanların bulunması büyük önem
taşıyor. Bu proje ile bölge ekolojisine uygun ve
biyolojik mücadelede faydalanılan canlıların
kışı geçirecekleri uygun ortamı sağlayan çam
ve akasya türü ağaçlarla tarla kenarlarının
ağaçlandırılması planlandı.
Proje sahası olarak seçilen alan bu açıdan
çok yetersiz olup, biyolojik mücadelede
başarıya ulaşılması için tarlaların kenarlarında
ağaçlandırma alanlarının oluşturulması
zorunludur. Proje tamamlandığında süne ile
yapılan mücadele ile biyolojik mücadelenin
başarı şansı artacaktır. Çünkü proje sahasında
süne ile mücadelede kullanılan canlıların kışı
geçirebilecekleri yeşil alanlar artacaktır. Ayrıca
akasya çiçekleri ve çam bölgede arıcılığın da
gelişmesine katkı sağlayacaktır.” (www.diyarinsesi.
org)
MısırDiyarbakır’ın Silvan ilçesinde Toprak Mahsulleri
Ofisi (TMO), 2009-2010 yılı mısır alımlarına
başladı.
Silvan TMO Şube Müdürlüğü tarafında mısır
alımlarına 20 Eylül itibariyle başlandı. Ziraat
Odası Başkanı Ahmet Çapan, günde 350-400
ton mısır alımı yapıldığını belirterek, “Günde
350-400 ton mısır alımı yapılmaktadır.(www.diyarinsesi.org. 22 Eylül 2010)
9-Diyarbakır sucuğu
Çerez ve meyvelerİlimiz merkez ve ilçelerinde en uygun meyve
türleri;
Badem, antepfıstığı, dağlık ve rakımı yüksek
ilçeler için cevizdir. İlimiz geneli için 1. sırada
önerilecek meyve türü Badem’dir.
Badem özelikle Dicle, Çermik, Çüngüş,
Lice, Kulp, Hani, Hazro gibi dağlık ve kuzey
ilçelerinde kendiliğinden yetişmektedir. Kışın
uzun gecelerinde bazen yemekten birkaç saat
sonra sucuk, bastık ,ceviz, badem gibi yazdan
hazırlanmış kışlık nevaleler çıkarılıp yenirdi.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
21
10-Eğil kalecik köyü pestili
Dicle ilçesinde badem ağaçları
oldukça yaygındır
Geçmişte Diyarbakır’da Meşhur Çerezcimiz Çerezci Ziber Ami’ydi (44)
Diyarbakır ilinde sert kabuklu meyvelerden başta badem ve sonra
antepfıstığı, bölgede yetiştiriciliğinin mutlaka geliştirilmesi gerekli olan
meyve türleridir.Ceviz ise daha ziyade rakımı yüksek olan Kulp, Dicle,
Çüngüş, Hazro ve Lice gibi ilçelerde yetiştiriciliği önerilebilir(37)
Ceviz2005 Yılı :1541 ton üretimi söz konusudur
11-Lice cevizi
Çerez olarak Kavun ve karpuz çekirdeği, ön plandadır.Topraklar fıstık ve
badem için uygundur.
22
12-Karpuz çekirdeği
13-Kavun çekirdeği
14-Dut kurusu
Ergani’de Antepfıstığı Aşılaması Diyarbakır’ın Ergani İlçe Tarım Müdürlüğü’nce,
bin 450 adet yabani Antep fıstığı ağacına 5 bin
670 adet göz aşısı yapıldı.
Ergani Tarım Müdürlüğü’nce, İl Özel İdare
destekli “Yabani Antepfıstığı Aşılması Projesi”
kapsamında 6 köy ve ilçe merkezinde bin
450 adet yabani Antep fıstığı ağacına 5
bin 670 adet göz aşısı yapıldığı bildirildi.
1998 yılından bu yana her yıl Haziran ayı başı
ile Temmuz ayı içerisinde İlçe Tarım Müdürlüğü
tarafından yürütülen uygulama kapsamında şu
ana kadar yaklaşık 4 bin yabani ağaca toplam
203 bin 600 göz aşısı yapıldığı kaydedildi. (www.
diyarinsesi.org. 22 Temmuz 2010)
Çermik’te Menengiç ağaçları Antep Fıstığına dönüştürülüyorGeçen yıl 18 bin ağaca aşı yapıldı, bu yıl da aynı
sayıda ağaç aşılanacak.
Çermik İlçemizde yabani menengiç ağaçlarının
Antep fıstığına dönüştürülmesi çalışmalarına
bu yıl da devam edilecek. Geçen yıl 18 bin
ağaca aşı yapıldığı, bu yıl da aynı sayıda ağacın
aşılanacağı bildirildi.
Kaymakam Murat Erkan, geçen yıl İlçe Tarım
Müdürlüğü ekiplerince yürütülen çalışmalarla,
özellikle batı bölgesindeki köylerde yaklaşık 18
bin dolayında yabani menengiç (sakız ağacı)
ağaçlarına, Antep fıstığı aşısı yapıldığını söyledi.
Bu yıl da aşı çalışmalarının sürdürüleceğini,
hedefin de geçen yılki kadar yabani menengiç
ağacına aşı yapılması olduğunu bildiren
Kaymakam Erkan, “Tarım Müdürlüğü ekiplerince
18 bin ağacın daha aşılanması halinde, Antep
fıstığı aşısı yapılmayan menengiç ağacı
kalmayacak. Böylece ilçemiz Antep fıstığı
üretiminde söz sahibi olacak. Yapılacak aşılama
ile en az 400 aile fıstık üretimi ile geçimini
sağlayabilecek” diye konuştu. (http://cermikgazetesi.com/default.asp)
Çüngüş’te antep fıstığı yetiştirilecekDiyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğü
tarafından temin edilen 3 bin 500 adet Antep
fıstığı Çüngüş’e bağlı İbikkaya, Polatuşağı
ve Ormançayı köylerinde çiftçilere dağıtıldı.
Çüngüş İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından
gerçekleştirilen dağıtımla beraber ilçenin
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
23
özellikle güney tarafında yer alan ve nispeten daha ılıman bir iklime sahip
olan köylerinde Antep fıstığının yaygınlaşması bekleniyor. (www.diyarinsesi.org)
Günümüzde özellikle menengiç ağaçları aşılanarak fıstık ağacına
dönüşmektedir.
Çüngüş’te Antep Fıstığı Yetiştiriciliği02 Aralık 2010
Diyarbakır’ın Çüngüş Kaymakamı Cengiz Erdem ile Tarım İlçe Tarım
Müdürlüğü tarafından organize edilen ilçedeki çiftçilere yönelik tarımsal
kalkınma anlamındaki çalışmalar artarak devam ediyor.
Çalışmalar kapsamında ilçenin Fırat nehri üzerinde bulunan Atatürk Baraj
Gölü’ne kıyısı bulunan köylerde oturan çiftçiler, iklim şartları bakımından
uygun olan Antep fıstığı üretimi, geliştirilmesi ve yabani antepfıstığı
ağaçlarına aşılama çalışmaları için Gaziaptep’te düzenlenen bilgilendirme
ve uygulama toplantısına katıldı.
Önceki yıllarda Atatürk Baraj Gölü’ne kıyısı olan köylerde Melengiç
ağaçlarının aşılanması yolu ile toplam 15 bin göz aşılama Özel İdare
Müdürlüğü Finansmanınca yapılmıştı. Bölgede yoğun şekilde yetişen Yabani
Melengiç ağaçlarının aşılanması ile ilçe ekonomisine katkı sağlanması
amacıyla İl Öze İdare kaynaklı Çüngüş İlçe Tarım Müdürlüğü’nce belirlenen
15 genç çiftçi, 23-24 Kasım 2010 tarihleri arasında Gaziantep’te Antepfıstığı
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nce eğitime tabi tutuldu.
Eğitime katılan çiftçilere katılım sertifikası verilirken, aşılamanın usul ve
teknikleri hakkında uygulama için, teknik personelle birlikte aşı uygulaması
yapıldı. İki günlük seminerin ardından çiftçiler ilçeye döndü.(www.diyarinsesi.org)
24
Diyarbakır’da MeyvecilikDiyarbakır 2008 yılı istatistiklerine göre ;
Toplam meyve üretimi 143.453 ton ve kapladığı
alan ise 282.469 dekardır.
Üretilen meyve türleri;1. Sert kabuklu meyveler
2. Yumuşak Çekirdekliler
3. Sert Çekirdekliler
4. Üzümsü meyveler (1)
Silvan'da 200 aileye meyve bahçesiDiyarbakır'ın Silvan ilçesi kaymakamı Veysel
Beyru, hazırladığı proje ile 200 yoksul aileye
10'ar dönümlük meyve bahçesi kurdu.
Diyarbakır'ın Silvan ilçesi kaymakamı Veysel
Beyru, ilçedeki evleri tek tek gezerek yoksulluk
haritası çıkardı. Kaymakam, hazırladığı proje
ile 200 yoksul aileye 10'ar dönümlük meyve
bahçesi kurdu.
Meyve bahçelerinin kurulacağı Hazine
arazilerinde yapılan araştırmalar ve toprak
tahlil sonuçlarında bu toprakların meyve
yetiştiriciliğine uygun olduğunu anlatan Beyru
şu bilgileri verdi: "Seçilen vatandaşlarımıza
3 yıl boyunca danışmanlık hizmeti vereceğiz.
Bunun için her kooperatife bir ziraat mühendisi
görevlendirdik. Bahçelerde elma, kiraz, şeftali,
kayısı, antepfıstığı, badem ve üzüm yetiştirilecek (www.diyarinsesi.org. 04 Kasım 2008)
Ergani’de 18 bin Sertifikalı Meyve Fidanı ÜretildiDiyarbakır’ın Ergani ilçesine bağlı Pınarkaya
köyünde 10 dekar alanda üretilen toplam 18
bin sertifikalı meyve fidanı piyasaya sürüldü.
İlçenin iklim yapısına uygun meyve türlerinin
Diyarbakır’da ilk kez damla sulama yöntemiyle
sertifikalı üretildiği meyve fidanları, kuraklık
nedeniyle zor dönemler yaşayan ilçe çiftçisine
önemli ölçüde alternatif oluşturacak.
5 yıldan bu yana merkeze bağlı Pınarkaya
köyünde meyve fidanı üretimi yapan Erganili
işletmeci M. Ali Aslanoğlu ile Ziraat Yüksek
Mühendisi Zafer Aktürk, bu yıl damla sulama
gibi modern yöntemlerle birlikte sertifikalı fidan
üretimine başlayarak Diyarbakır genelinde bir
ilki gerçekleştirdiler. Badem meyvesi ilçemizin
toprağına ve iklimine son derece uyumlu bir
meyvedir.
Bu bağlamda nasıl ki Gaziantep’in ismi fıstık
ile özdeşleşmiş ise ilçemizin ismi de bu alanda
kendine özgü ürünlerle özdeşleşip bir marka
haline gelebilir” ifadelerini kullanırken,Ziraat
Yüksek Mühendisi Zafer Aktürk ise, “Kaliteli,
sağlıklı ve sertifikalı fidanlar üreterek, üreticinin
verimli mahsul almasına hizmet etmek
amacındayız” (DİYARBAKIR - İHA)
Hazro’da Badem Yetiştiriciliği Start AldıDiyarbakır’ın Hazro ilçesinde Badem
Yetiştiriciliğini Geliştirme Projesi kapsamında
25 proje sahibine fide dağıtıldı.
Diyarbakır’ın Hazro ilçesinde Badem
Yetiştiriciliğini Geliştirme Projesi kapsamında
25 proje sahibine fide dağıtıldı. Hazro ilçesinde
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı
Başkanlığı’nın Sosyal Riski Azaltma Projeleri
(SRAP) kapsamında Hazro İlçe Tarım Müdürlüğü
ile ortaklaşa olarak hazırladığı 25 adet “Badem
Yetiştiriciliğini Geliştirme Projesi”nin uygulama
aşaması sona erdi. (www.diyarinsesi.org. 21 Mayıs 2009)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
25
Ergani’de 4 bin adet kiraz, fıstık ve badem fidanı dağıtıldı05 Nisan 2011
Diyarbakır’ın Ergani İlçe Tarım Müdürlüğü’nce meyveciliği yaygınlaştırma
çerçevesinde çiftçilere sertifikalı 4 bin adet kiraz, fıstık ve badem fidanı
dağıtıldı.İlçe Tarım Müdürü Jale Ödemiş, bölgede yaygınlaştırılmasını
istedikleri modern meyvecilik projelerinin hayata geçirilmesi için çiftçilere
yönelik dağıtılan 4 bin adet sertifikalı meyve fidanlarının kısa zamanda
meyve vererek bölge çiftçisine örnek olmasını ve aynı zamanda çiftçilere
ekonomik katkı sağlayacak düzeye gelmesini amaçladıklarını söyledi.(www.diyarinsesi.org)
Diyarbakır’da meyvecilik canlandırılıyor23 Mart 2011
Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, il genelinde tarımsal faaliyetlerin
yapılacağı 695 bin hektar alanın mevcut olduğunu ve bu alanın sadece
26 bin 365 hektarlık bölümünde yüzde 3,79 oranında meyvecilik üretimi
yapıldığını belirtti.
Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, il genelinde tarımsal faaliyetlerin
yapılacağı 695 bin hektar alanın mevcut olduğunu ve bu alanın sadece
26 bin 365 hektarlık bölümünde yüzde 3,79 oranında meyvecilik üretimi
yapıldığını belirterek, “Biz bunu yeterli bulmuyor ve geliştirmek için
çiftçilere her türlü desteği vermek adına projeler yapıyoruz” dedi.
Tarım İl Müdürlüğü, Dicle Üniversitesi (DÜ) Ziraat Fakültesi, Çevre ve
Orman İl Müdürlüğü tarafından müşterek yapılan çalışmalar kapsamında
‘Meyvecilik, fidan dağıtımı ve bitkisel üretimi geliştirme projeleri’ kapsamında
çiftçilere 60 bin adet fidan dağıtımı yapıldı. Tarım İl Müdürlüğü tarafından
düzenlenen kahvaltılı toplantı ile proje tanıtımı yapıldı. Toplantıya katılan
Vali Mustafa Toprak, 2009 sonbahar, 2010 ilkbahar ve 2010 sonbahar
dönemlerinde toplam 2 milyon 856 bin 749 dekarlık alanda 115 bin
813 adet sertifikalı fidanlardan oluşan elma, armut, ceviz, badem, kayısı, nar,
erik ve asma bahçeleri kurduklarını söyledi. Diyarbakır’ı geleceğin meyve
üretim üssü yapmayı planladıklarını belirten Vali Toprak, “Şu ana kadar
Diyarbakır’da 26 bin 365 hektarda yani tarımsal faaliyetlerin yapılacağı
alanın yüzde 3,79 bölümünde meyvecilik üretim alanı var. Biz bunu yeterli
bulmuyoruz, geliştirmek istiyoruz. Bu gibi projelerle de devletimizin
vermiş olduğu teşvik sistemlerini devreye sokarak örnek bahçeler
26
kurup vatandaşlarımızı bu konuda teşvik etmek
istiyoruz” dedi.
Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Çevre ve
Orman İl Müdürlüğü ile Tarım Müdürlüğü
tarafından müşterek yapılan çalışmalar
kapsamında 60 bin adet fidanı çiftçilere
dağıtmak üzere toplandıklarını belirten
Vali Toprak, bu proje için 60 bin lira para
harcandığını söyledi. Vali Toprak, “Bugün
bu bilgilendirmelerle birlikte burada 60 bin
adet fidan dağıtımı olacaktır. İl Özel İdaresi
bütçesinden Çevre ve Orman İl Müdürlüğü
kanalıyla kullandığımız, Ziraat Fakültesi’nde
yetiştirilen ve Tarım İl Müdürlüğü aracılığıyla 20
bin adet aşılı badem fidanı ve yine 40 bin adet
Antep fıstığı çöğürünün çiftçilere verilmesini
sağlayacağız. Bu projenin bedeli de 60 bin
liradan oluşuyor” ifadelerini kullandı. 5 Yeni Proje İçin 500 Bin Lira AyrıldıTarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından
2010 yılında Diyarbakır’a 500 bin lira para
gönderildiğini belirten Vali Toprak, bu para ile
bitkisel üretimi geliştirme kapsamında 5 yeni
proje hazırlandığını söyledi. Vali Toprak, “Bu
para bitkisel üretimi geliştirme projelerine
ayrılmak kaydıyla bize gönderildi.
Arkadaşların yaptığı çalışmalar sonucunda
çok önemli 5 proje oluşturuldu ve gelen
parayla bu projeleri hayata geçireceğiz.
Bunlardan birincisi Diyarbakır karpuzu
yetiştiriciliğini geliştirme projesidir.
Diyarbakır karpuzu bizim için çok önemlidir.
Ülkemiz adına çok önemlidir. Önemli bir
markadır, bunu devam ettirmek, katma
değerini arttırmak, çiftçilerimizin daha fazla bu
alanda üretim yapmasını temin etmek temel
amacımızdır.
Dolayısıyla bu projeye 60 bin liralık kaynak
ayırdık. İkinci projemiz yabani Antep fıstığı
aşılama projesidir. Bu proje için 100 bin lira
para ayırdık. Üçüncü projemiz çilek yetiştiricilini
geliştirme projesidir. Bunun için 150 bin lira
ayırdık. Dördüncü projemiz organik tarımı
geliştirme projesidir. Bunun için 25 bin lira
ayırdık. Diğer projemiz ise silajlık mısır
yetiştiriciliği projesidir. Bu proje için ise 165
bin lira para ayırdık. GAP eylem planı, Kırsal
Kalkınma Projeleri kapsamında Diyarbakır,
Batman ve Siirt illerimizi kapsayan önemli
destekler sağlanıyor. Bu proje ile kaba yem olarak
kullanılacak silajlık mısırın üretilmesine ağırlık
vermek durumundayız. Bu manada DÜ Ziraat
Fakültesi katkılarıyla 750 dönümlük alanda
üniversite hocalarının kontrolünde silajlık mısır
üretimi yapılacaktır” şeklinde konuştu.
D.Ü. Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ferit Kemal
Sönmez, Tarım İl Müdürü Mehmet Ali Koçkaya,
Çevre ve Orman İl Müdürü Murat Haspolatlı
tarafından yapılan bilgilendirme açıklamalarının
ardından toplantıya katılan çiftçilere sembolik
olarak fidan dağıtımı yapıldı. Diğer fidanların
ise Tarım İl Müdürlüğü tarafından çiftçilere
ulaştırılacağı belirtildi. (www.diyarinsesi.org)
Üzüm2005 yılı: 108787 ton üretim olmuştur.
Diyarbakır’da bağ alanı 24.126 ha’dır. Üzüm
üretimi ise 130741 tondur. (31) Bölgenin önemli
ürünlerindendir. Kaynağını tarihten alır. Tarihte
Diyarbakır’da tarım’da üzüm gözdedir.(Diyarbakır salnameleri.c.3 )
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
27
15-Diyarbakır üzüm
Diyarbakır ili ekonomisinin büyük bölümünün tarıma dayalı olması
nedeniyle kuru tarım tekniğine dayalı olarak yapılan tahıl üretiminden
sonra bağcılık önem taşımaktadır. Diyarbakır ve yöresinde yaklaşık 21.000
ha’lık bir alanda bağcılık yapılmaktadır. İlin bölge bağcılığındaki payı
%15.7’dir. Üretim yaklaşık 119.000 ton, verim ise ortalama dekara 511
kg’dır. Diyarbakır ilinin en fazla Çüngüş ilçesinde yetiştiricilik yapılmakta
olup bunu Çermik , Ergani ve Eğil ilçeleri izlemektedir.
Diyarbakır ve ilçelerindeki toplam bağ alanları; meyve veren yaştaki bağ
alanı, 20.440 ha, meyve vermeyen yeni tesis edilmiş bağlar ise 1.360
ha’ dır. Bu oran Güneydoğu Anadolu Bölgesi bağlarının %15.7’sini teşkil
etmektedir. Bölgede Gaziantep ve Mardin illerinden sonra üçüncü sırayı
almaktadır. İldeki üzüm üretimi 118.444 tondur. GAP yöresinde %15.8’lik
oran ile üçüncü sırada bulunmaktadır. İlde dekara verim ise 511 kg/da
civarındadır (35).
• Üzümün genetik menşei de bölgemizdedir.
• Günümüzde Ülkemizin özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi lokal üzüm
çeşitliliği bakımından oldukça zengindir. Genetik analiz çalışmaları da
bu bölgenin sahip olduğu genetik zenginliği doğrulamaktadır.
• Bölgede özellikle Diyarbakır ili ve ilçelerinde dağlık kesimler, vadilik
alanları, dere kenarlarında ve su yataklarında yaygın olarak Vitis
vinifera ssp. silvestris yabani asma tipleri tespit edilmiştir. Bölgede
yapılan incelemelerde; Diyarbakır’ın Merkez, Dicle, Lice, Kulp, Silvan,
Çermik, Ergani ilçeleri ile Bitlis’de merkez bahçelerde ve Ahlat ilçesinde,
Elazığ’da Maden Çayı çevresinde ve Siirt’de dağlık alanlarda yabani
asma populasyon varlığı tespit edilmiştir (2).
Kurutmalık ÇeşitlerAğırlıklı değerlendirme biçimi kurutmalık olan bu çeşitlerin hepsi de
28
çekirdekli olup, Sorava, Kaferan, Adberi
çeşitleridir. Genel olarak sofralık olarak
tanımlanan Sorava çeşidi bu yöremizde
kurutmalık olarak değerlendirilmektedir.
Sorava çeşidi, silindirsel kanatlı konik salkım
şekli, hafif oval taneli, kırmızı renkli, kalın
kabuklu, tane içi gevrek etli, orta tatlı ve
çok verimlidir. Keferan; salkım şekli omuzlu,
yuvarlak, kırmızı siyah rengi, orta kalın, dolgun
etli, orta sulu orta verimli çeşittir.
Sofralık – Kurutmalık Çeşitler Bazı çeşitler yöre halk tarafından ağırlıklı
olarak hem sofralık hem de kurutmalık olarak
kullanılmaktadır. Bunlar; Ağek, Sarov, Şekeri,
Vanki ve Zeyti’dir. Hem sofralık hem de
kurutmalık amaçla kullanılan çeşitler arasında
en yaygın yetişme alanı bulan çeşit Zeyti’dir.
Beyaz büyük salkımlı ve albenisi yüksek bir
çeşittir. Kuru üzümü de beğenilmektedir.
Ağek çeşidi orta kalınlıktaki kabuk yapısına
rağmen beğenilen, tat ve albenili salkımı ile
önem kazanmıştır. Adberi küçük salkım yapısına
rağmen sofralık ve kurutmalık özellikleri ile
Ergani ve Çermik ilçelerinde benimsenmiştir.
Siyah üzüm çeşidinin meyve eti ise orta derecede
renkli bulunmuştur. Yüksek oranda şeker içeriği
bulunan bu çeşit az yetiştirilmektedir.
Şeker içeriği yüksek olan bir başka çeşitte
Şekeri’dir. Daha çok kurutmalık özellikleri
göstermekle beraber sofralık olarakta
tüketilmektedir. Diyarbakır’da yaygın olarak
yetiştirilen bir çeşitte Vanki çeşidi omuzlu dallı
salkım, kısa oval yeşil-sarı renkli, kalın gevrek
etli, orta sulu tatlı ve çok verimli bir çeşittir.
Tahannebi ise morfolojik erdişi fizyolojik dişi
çiçek yapısından dolayı döllenme problemi
yaşamakta ve çoğu yıllar salkımlar eksik
döllenmeden dolayı küçük kalmaktadır. Çok
kaliteli bir sofralık olmamasına rağmen erkenci
olması nedeniyle Temmuz ayı ortalarında
olgunlaşmasından dolayı tercih edilmektedir.
Şitu; Ekim ayı sonunda hasat edilmekte ve
salkımları ilkel şartlarda kış ayları boyunca
muhafaza edilmektedir. İri ve seyrek taneli
salkım yapısı ve sevilen tadıyla bu çeşit dikkate
alınması gereken bir çeşittir.
Hasen; Diyarbakır ve ilçelerinde oldukça yaygın
olarak yetiştirilen bir çeşittir. Sofralık olarak
değerlendirilmesine rağmen sofralık özellikleri
iyi değildir. Taneler orta irilikte, bol çekirdekli ve
şeker içeriği düşüktür
Sipiyek ve kohar çeşitleride sofralık olarak
iyi değildir. Bu çeşitler orta mevsim beyaz
üzüm çeşitleridir. İstanbullu çeşidi ise iri ve az
çekirdekli tane yapısı ve albenili salkım yapısıyla
standart görünümü vermektedir.
Renkli Sofralık ÇeşitlerDiyarbakır ve ilçelerinde yetiştirilen üzüm
tiplerinin hiç birisi standart çeşitlerden değildir.
Bunlar Kış Gıldunu, Kızıl Banki, Mikeri, Vilki,
Siyah Gıldur, Tayfi ve Balcani çeşitleridir.
Kızıl Banki; Diyarbakır ilinde en iri salkım yapısını
veren üzüm çeşitidir. Salkım şekli omuzlu dallı,
kısa oval kırmızımsı rengi, orta kalın gevrek etli
az sulu tatlı ve çok verimli güzel bir çeşittir. Kış
Gıldunu konik silindirsel omuzlu, yuvarlak yeşil-
sarı renkli orta kalın gevrek etli orta sulu, az
tatlı orta verimli bir çeşittir. Vilki konik omuzlu,
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
29
yuvarlak orta kalın yumuşak etli, az sulu, tatlı orta verimli bir çeşittir. Son
turfanda olarak ekim ayı sonlarında hasat edilmektedir. Bu salkımlar kışın
tüketilmektedir.
Mikeri; daha çok Diyarbakır Eğil ilçesinde yaygınlaşmıştır. Sofralık kullanımı
yanında pekmezlik olarak da kullanılır. Yine geççi olan Tayfi ‘nin en belirgin
özelliği tanelerin ucunda dikensi bir küçük çıkıntının olmasıdır. Kendine
has bu özelliği Tayfi çeşidini diğerlerinden hemen ayırır. Balcani çeşidi iri
ve gösterişli taneleri ile dikkat çeker.(35
Çüngüş’te Üzüm ve Bal FestivaliDiyarbakır’ın Çüngüş ilçesinde “4. Üzüm-Bal, Kültür ve Turizm Festivali”
düzenlendi. Pestilin yapılması anlatılırken, üzüm, bal, pekmez ve pestilde
dereceye girenlere ödülleri verildi. (www.diyarinsesi.org. 22 Eylül 2010)
Dut AğaçlarıDiyarbakır salnamelerinde Dut ağaçlarından vaktiyle çok istifade edildiği
söylenmektedir. (3)
17-Diyarbakır dutu 18-karadut(Karahübür
2005 yılı :1463 ton üretim yapılmıştır.
19-Tarihte Diyarbakır’da dut toplayan kadınlar
30
Diyarbakır şeftalisi2005 yılı :321 ton üretim yapılmıştır. Seçme,
pespende, dikenlığ, yarım dikenlığ türleri vardır.
Bu 4 tür kum malı denilen ince kabuklu şeftali
çeşididir(5).
20-Diyarbakır şeftalisi
Diyarbakır Karpuzu’da Güvercin Gübresi İle Çok Büyük Boyutlardaydı2008’de Diyarbakır’da 6624 ha. Alanda karpuz
ekilmiştir. 250.910.680 ton karpuz elde
edilmiştir. (33)
20-Diyarbakır karpuzu
( Foto :A.Tekin-N.Satıcı)
21- Yolda karpuz satışı
Yetiştirilen Karpuz Çeşitleri ve Özel-likleri:İrilikleri itibariyle dünyaca meşhur olan
Diyarbakır karpuzları yuvarlak – beyzi alacalı
karpuzlar sınıfına girmektedir. Bunlar arasında
özellikle sürme,pembe ve ferik adları ile tanınan
çeşitler yaygın olarak yetiştirilmektedir.
1 – Sürme Çeşidi:Diyarbakır karpuzları arasında en iri olan
çeşittir. Kabuk renkleri,koyu yeşil üzerinde
uzunlamasına geniş dilimler halinde çizgilidir.
Kırmızı renkte olan eti oldukça tatlıdır. Fakat
bilhassa biraz fazla olgunluk halinde tamamen
lifli bir hal almaktadır. Kabuğu kalın ve dayanıklı
olduğundan hem nakliyat hemde uzun süreli
muhafazaya oldukça elverişlidir. Tipik yetiştirme
usulü ile yetiştirildiğinde 50 – 60 kilo hatta 75
kilo kadar iri meyveler elde edilebilmektedir.
Bütün meyve olarak yenmesi hemen hemen
imkansız olduğundan çoğunlukla dilimler
halinde satılmaktadır. Çekirdekleri yörede
yetiştirilen diğer yerli çeşitlere nazaran iri ve
siyahtır. Sürme çeşidi “Sürme hırsızı” adıyla da
anılmaktadır.
2 – Pembe Çeşidi: Kabuğu parlak yeşil üzerine koyu yeşil renkli
çizgilerle uzunlamasına çizgilidir. Kabuğu
1.5 cm. kadar kalındır. Eti pembeye yakın
açık kırmızı renktedir. Bundan dolayı pembe
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
31
karpuz adını almıştır. Eti hafifçe lifli olmasına rağmen oldukça tatlıdır.
Çekirdekleri küçük ve siyah renktedir. Meyvelerde ortalama ağırlık 23 – 30
kilo arasındadır.
3 – Ferik Çeşidi: Şekil ve kabuk özellikleri itibari ile sürme çeşidine benzer. Fakat meyveleri
daha küçüktür. Ortalama meyve iriliği 8 – 15 kg arasındadır. Eti daha
kırmızı renklidir. Çekirdekleri siyah bazende sarı olabilir.
4 – Siyah (Kara Kış) Karpuz:Ağırlığı 5 – 20 kg arasındadır. Çekirdeği siyahtır. Yörede “siyah kışlık
karpuz” adıyla anılmaktadır. Hasattan sonra kış aylarında bahara kadar
adi depo şartlarında muhafaza edilmektedir. İnceleme gezime esnasında
çiftçilerden tohumunu istediğimizde bu çeşidin artık yetiştirilmediğinden
dolayı tohumunu bulamayacağımızı öğrendik. Bu durum beyaz kabuklu
kışlık karpuz için de geçerlidir. Bu sonuç da gösteriyor ki korunmaya
alınmadığında ıslah materyali olabilecek bir çok çeşidimiz kaybolmaya
mahkumdur.
5 – Beyaz (Beyaz kış) Karpuz: Kara karpuz gibi bu çeşit de kış ayları sonuna kadar saklanabilmektedir.
Kabuk rengi hariç tüm özellikleri “kara kış karpuzu” gibidir
Diyarbakır Karpuzunun Yoğun Olarak Yetiştirildiği Köyler:Diyarbakır karpuzu,merkeze bağlı olan ve Dicle nehri kıyısında bulunan şu
köylerde yoğun olarak yetiştirilmektedir.
1. Sivritepe (Şeyhelan) Köyü
2. Erimli (Sımakı) Köyü
3. Tekkaynak (Yuvacık)
4. Feri Köyü
5. Tepe Köyü
(http://www.diyarbakirtarim.gov.tr/)
Diyarbakır Karpuzu Amerikan Tohumluğuna YenildiATO’nun araştırmasına göre, çiftçilerin, uzun yola dayanıklı ve kısa sürede
meyve veren tohumları tercih etmesi, Diyarbakır karpuzunun ABD’den
ithal tohumluğa yenilmesine yol açtı. Üretici ve tüketici tercihlerindeki
32
değişiklik karpuzda da yaşanınca Diyarbakır
karpuzu, sadece Dicle nehri kıyısındaki Erimli,
Sivritepe, Güzel, Develi gibi birkaç yüz dönümlük
kısıtlı alanda yetişir oldu. TÜİK verilerine göre,
Türkiye’de 2009 yılında 3 milyon 810 bin ton
karpuz üretildi. Türkiye’nin 2009 yılı karpuz
tohumluğu üretimi ise bin 83 kilogramı hibrit
olmak üzere 5 bin 43 kilogram oldu. Aynı yıl
yapılan tohumluk ithalatı da 11 bin 898 kilogramı
hibrit olmak üzere 58 bin 827 kilogram olarak
gerçekleşti. Bu verilere göre, 2009 yılında temin
edilen tohumluğun yüzde 92’si ithal edildi. (Dsöz.
21.11.2010)
Kavun çeşitleri1. Cep kavunu : Yuvarlak şekilde alt ve
üstten basıktır. Dilimlidir. Ağırlığı 5-10 kg
arasındadır. Çok tatlı ve lezzetlidir. İnce
kabuklu olduğundan ancak 20 gün muhafaza
edilebilir.
2. Külahlı : Beyzidir. Dilimli ve dilimsiz nevileri
vardır. Eti Beyaz veya sarı renklidir. Cep
kavunu kadar tatlı değilse de şeker nispeti
daha fazladır. Eti sert,lifleri kuvvetlidir.
Kalın kabuklu olduğundan 4 ay saklanabilir.
Ağırlığı 10-25 kg. arasındadır.
3. Şeyhani(Tat kavunu) :Yuvarlak ve dilimlidir.
Ağırlığı 10-20 kg arası değişir. Eti kokulu
lezzetli ve sertcedir. Etinin rengi beyaz veya
kırmızıya yakın bir sarıdır. Bir ay muhafaza
edilebilir.
4. Asma kavun :Kabuğu turuncu renktedir. Eti
beyaz ve tatlıdır. Ekimde koparılır. Hemen
yenmez, dilimlidir, sicimlerle tavana asılır.
Kışın yenir. Üç aya kadar saklanabilir, ağırlığı
4-8 kg arasındadır.
5. Mollaköy kavunu: Beyzi ve dilimlidir. Eti
tatlı,fazla kokulu ve lezzetlidir. Turuncu,
beyaz renktedir. Ağırlığı 4-8 kg arasında
değişir, 20 gün muhafaza edilebilir. Az ekilir.
6. Bei kavunu : Köylerde susuz arazide
ekine kavunlardır. Çok ince kabuklu olup,
dayanıksızdır. Temmuz ayında yetişir. Eti
tatlı veya meyhoştur. Kendine has kokusu
olur. Ancak 3-5 gün saklanabilir. Ağırlığı 1-5
kg ağırlığındadır (38).
İncir2005 yılı :745 ton üretim yapılmıştır.
Şekil olarak güzel gözükmese de tadı
mükemmeldir.
22-Çermik inciri
Diyarbakır ilinde Çermik, Eğil, Dicle, Hani ve
Ergani’de incir yetiştirilmektedir. Yetiştirilen
incirler kaliteli olduklarından pazarlanabilmekte
ve kurutulmaktadır (32).
Diyarbakır armudu2001 yılı 93.370 adet Armut ağaç, yıllık 2.040
ton üretim yapılmıştır.
23-Diyarbakır armudu
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
33
Diyarbakır narı2002 yılı (DİE) 815 ton üretim yapılmıştır. Çermik ve Çüngüşte narcılık
yaygındır. Çüngüş ilçesine bağlı Geçit köyünde düzenlenen ‘1. Nar Kesim
Şenliği’ coşkulu bir şekilde kutlandı.
Çüngüş’te Nar Festivali 24-Diyarbakır narı
Diyarbakır’ın Çüngüş İlçesine bağlı Geçit köyünde “2. Nar Kesim Festivali”
düzenlendi. 21 Eylül 2010
25-Kocaköy nar 26-Kocaköy’de narcılık giderek 27- Silvan’da nar
Diyarbakır çiftçisine ücretsiz örnek meyve bahçeleri kuruluyorDiyarbakır İl Tarım Müdürü Mehmet Ali Koçkaya, “Güneydoğu’da meyveciliği
geliştirmek için isteyen her çiftçinin arsasına örnek meyve bahçeleri
kurduklarını” söyledi.
01 Ekim 2010
Diyarbakır İl Tarım Müdürü Mehmet Ali Koçkaya, Güneydoğu’da meyveciliği
geliştirmek için isteyen her çiftçinin arsasına örnek meyve bahçeleri
kurduklarını söyledi.
34
Diyarbakır’ın meyvecilik bakımından şartlarının
çok uygun olmasına rağmen ticari amaçlı meyve
bahçelerinin olmadığını belirten Koçkaya,
“Bölgede genelde ikram amaçlı meyve üretiliyor.
Yani misafire ikram edelim yeter diyor. Artık örnek
meyve bahçeleri kuruyoruz. Teknik elemanlarımız
bahçeyi kurduktan sonra gerekli eğitimleri veriyor.
Amacımız Diyarbakır’da meyveciliği geliştirerek
istihdam açısından bir sektör haline getirmektir.”
dedi.
Diyarbakır’da çiftçilerin hububat yerine bakanlık
tarafından desteklenen meyveciliğe yönelmeleri
gerektiğini anlatan Koçkaya, “Çiftçilerimizin
büyük kısmı hububat tarımı yapıyor. Kaliteli ve
yüksek verim elde etmeleri için tarım alanında
gelişen teknolojiyi takip etmeleri, destekleme
kapsamındaki meyvecilik gibi ürünlere yönelmeleri
gerekir. Son dönemini iyi değerlendirsinler. Bize
müracaat etsinler.” şeklinde konuştu.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın destekleme
kapsamına aldığı meyveciliğin yapılmasını
isteyen Koçkaya, “Böylece çiftçimiz daha
fazla kazanmış olacak. Ülkemizde tarımsal
sanayinin geliştiği illerde çiftçiler tarım alanında
ihtiyaç duyulan her türlü girdi teminini ve ürün
pazarlamasını oluşturdukları birlikler aracılığı ile
yapıyor.” dedi.
Meyvecilik İkram İçin Değil Ticaret İçin YapılmalıDiyarbakır’a atandığından bu yana meyvecilik
konusu üzerinde özenle durduğunu anlatan
Koçkaya, yaptıkları çalışmada çok sayıda
meyvenin eş dost ve akrabaya ikram amaçlı
iki üç ağaçla sınırlı şekilde yetiştirildiğini tespit
ettiklerini kaydetti.
Koçkaya şunları söyledi: “Çiftçinin tarlasının
başına iki üç incir ağacı yetiştirdiğini görüyoruz.
Eş dosta ikram amaçlı bunu yapıyor. 3 ağaç yerine
300 ağaç yetiştirse hububattan daha fazla gelir
elde edeceğini anlatıyoruz. Benzer örnekleri bütün
meyve türlerinde görüyoruz. Meyveciliği ikram
için değil ticari kazanç için yapmalıyız. Bu amaçla
isteyen çiftçilerimize 10–15 dönümlük alanda
örnek bahçeler kuruyoruz. Çiftçinin yapacağı tek
şey var bize müracaat etmesi.”
Koçkaya, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından
yürütülen 2009-2010 Üretim Sezonu Sertifikalı
Fidan desteklemeleri ile Diyarbakır-Batman-
Siirt Kalkınma Projesi (İFAT) desteklemeleri
çerçevesinde onlarca çiftçiye binlerce TL hibe
sağladıklarını kaydetti. (AktifHaber.com)
Meyan köküMeyan kökünden elde edilen meyan şerbeti ve
Cola’nın ana maddelerindendir.
Bu arada ister yemekten önce ister yemekten
sonra gezerken yolda sırtındaki süslü koca
güğümü ile dolaşıp elindeki çıngırakları
şıngırtdatan meyankökü satıcılaranı
göreceksiniz.
Meyan köküne orada ava sûse diyorlar. Yörenin
özgün içeceklerinden olan meyankökü, aslında
bilinen kolalı içeceklerin atası sayılabilir. Fakat
bölge halkı bu maddeyi daha farklı biçimde
içmeye alışmış. Akşamdan suya yatırılan
meyankökleri sabaha kadar suyun içinde
çözülüyor.
Çözülen bu su daha sonra süzülüp içine buz atılıp
iyice soğutulduktan sonra, sırta alınan bakırdan
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
35
yapılmış bir tür güğümden bardaklara dolurulup veriliyor. Diyarbakır’a
sıcak bir günde gittiyseniz size bol bol meyankökü içmenizi öneririz.
28-Meyan kökü
Meyan şerbetinin yararlarıFatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi ve Klinik Biyokimya
Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ramazan Yiğitoğlu, Meyan kökünün
kaynatılarak ve suyu içilerek elde edilen ekstresinin çeşitli hastalıklara
faydalı olduğunu söyledi.
Meyan kökünde, ’saponin, glisirizin, flamorait, kumarin, izizoflavan’ gibi
günümüz tıbbında ilaç olarak kullanılan bir çok yararlı madde bulunduğunu
belirten Yiğitoğlu, “Bronşit, mide ülülseri, soğuk algınlığı, öksürük, egzama,
prostat kanseri, hepatit, artartrit gibi iltihabi hastalıklar ve karın ağrılarında
spazm çözücü gibi çok amaçlı kullanılmaktadır” dedi. Yiğitoğlu, bronşit
hastalığında faydalı olduğu bilinen saponinlerin, bakteri öldürücü ve
virüs enfeksiyonlarına karşı ilaç olarak kullanıldığını ifade ederek, şunları
kaydetti:
“Kumarin, antitirombosit etkiyle pıhtılaşmayı önleyici olarak damar
sertliğinde yararlı olmaktadır. 2000 yılında ASCO Dergisi’nde yayınlanan
birkaç makalede PC-SPES prostat kanserinde umut lanse edilen 8 bitkinin
özünden oluşan ilaçtaki bileşen meyan köküdür. Meyan kökü kullananlarda
potasyum kaybı olacağından, günde en az 1 adet muz ya da 5-10 adet kayısı
gibi potasyumdan zengin olan gıdalar yenilmeli.”
Beyin-damar hastalığı, böbrek ve karaciğer rahatsızlıkları olan kişilerin,
çeşitli yan etkiler görülebileceği için meyan kökünü tüketmemeleri
gerektiğini kaydeden Yiğitoğlu, meyan kökü kapsülünün, iltihap önleyici
36
etkisi olduğu için hepatit hastalığında ise günde
düşük dozda (200 mg) kullanılmasının yararlı
olduğunu söyledi. Yiğitoğlu, yüksek dozda ve
6 haftadan fazla meyan kökünün kullanılması
durumunda toksik etkiler görülebileceği
uyarısında bulunarak, 2-3 hafta kullanıma ara
verilmesi gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Ramazan
Yiğitoğlu, meyan kökü çayının yarım bardak
kaynatılmış suya 2-4 gram meyan kökü atılarak,
5 dakika dinlendirildikten sonra içilebileceğini
sözlerine ekledi. (GDekspres)
SebzelerMeftünede kullanılan kabak 2005 yılı : 369 ton üretim yapılmıştır.
29-Lice kabağı
İlkbaharda Kenger
30-kenger
31- Dolma için Sumak
Domates2005 yılı :81 076 ton üretim yapılmıştır.(33)
32-Çermik domatesi
Sonbaharda domates ürünleri için hazırlıklar
başlar. Salça bu noktada ön plandadır. Eylül
başlarında domates, biber salçası yapılır, bulgur
hazırlanırdı.
33- Domates salçası
Sonbaharda Yerli Patlıcanlar Pazara Renk Katar, Patlıcan Kurutma Işlemi Başlıyacaktır
2005 yılı, patlıcan üretimi 35948 ton, dolmalık
biber üretimi 7894 ton, sivri biber üretimi 1.350
ton yapılmıştır(33).
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
37
34-Yerli patlıcan
35-Sonbaharda Patlıcan ve biber kurutulurdu
36-Her evde turşu kurulurdu
Meşhur turşucumuz Turşuci Hacı Mıhame’ydi (44)
Domalan Mantarı Geçim Kaynağı OlabilirProf. Dr Abdunnasır Yıldız, bu mantar çeşidinin Diyarbakır’da ucuz, ancak
Avrupa’da satışının pahalı olduğuna vurgu yaptı. Diyarbakır’ın Çınar ve
Bismil ilçelerinde köylü vatandaşlar tarafından toplanan bu mantar kilosu
5 TL’ye satılıyor. Ancak Konya’da tüccarlar tarafından bu mantar çeşidi
Almanya’ya gönderilerek burada kilosu 100 avro’ya satılıyor.
37-kültür mantarı
38
Diyarbakır’da Seracılık Ön Plana Çıkmaya Başladı
38- Ergani yolunda bir seracılık işletmesi
Seracılık faaliyetlerinin ilimizde başlaması
ise çok yenidir. 2000-2001 yılında Güvendere
ve Karaçalı köylerinde 500 m2’lik seralarda
başlayan seracılık takip eden yıllarında ivme
kazanmıştır.Daha sonra Kayapınar ilçesine bağlı
Yaytaş köyünde 5 dekarlık ve 30 dekarlık seralar
kurulmuş ve sebze üretimi gerçekleştirilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kırsal
Kalkınma Yatırımların Desteklenmesi Programı
çerçevesinde seracılığa destekleme verilmiştir.
Bu program kapsamında yatımın % 50’si hibe
edilmektedir. 2008-2009 tarihinde 4. etapta
2 adet güneş enerjisi ile ısınan sera projesi
yatırıma alınmıştır.Ayrıca 2009-2010 yılı 5.
etapta ise 10 adet sera yapımı ekonomik
programa alınmıştır.Silvan ilçesi başta olmak
üzere diğer ilçelerde seracılık yapılmaktadır.
Bismil ilçemizde son yıllarda seracılık faaliyetleri
hız kazanmış olup kooperatifler kurulmak
suretiyle seracılık yapılmaktadır.Bismil ilçesinde
mevcut durum itibariyle faal olan 2 adet sera
bulunmaktadır.Bismil Çöltepe köyü içinde
bulunan sera 2005 yılında yatırıma alınmıştır.50
üyeden oluşan sera kişi başına 500 m2 olmak
üzere toplam 25 dekar alanı kapsamaktadır.
Katı yakıtla(kömür) ısıtılmaktadır. Üretim yazlık
sebzeler olarak ve karışık yapılmaktadır.
Bismil ilçesi Esentepe köyü içinde bulunan
sera 2009 yılında yatırıma alınmıştır.50
üyeden oluşan sera kişi başına 500 m2 olmak
üzere toplam 25 dekar alanı kapsamaktadır.
Katı yakıtla(kömür) ısıtılmaktadır Güz üretimi
domates olarak yapılmıştır (6).
Bismil’de Modern Domates SeracılığıDiyarbakır’ın Bismil İlçesinde bir Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi’nin dünyada uygulamakta
olan en son teknolojik tarım sistemlerini
kullanılarak yaptığı domates serası çiftçilere
örnek oldu.
Kullandıkları sistemle, bölgede mevcut diğer
seraların aksine gübreleme başta olmak üzere
havalandırma, sulama, kapı ve kapakların açılıp
kapanması gibi birçok işin teknoloji sayesinde
kendiliğinden yapıldığını belirten Bismil
Esentepe S.S. Tarımsal Kalkınma İşletme Genel
Müdürü Cevat Yıldız, “Seramız Tarım Bakanlığının
Bölgesel Kalkınma Teşviklerinin sonucunda
tarım bakanlığından aldığımız 5 yıllık, 2 yıl geri
ödemesiz kredi ile yapılmış 25 dönüm bir seradır.
Seramızın özelliği; Şu anda dünyada uygulamakta
olan en son teknik ve teknolojik tarım sistemleri
kullanılarak yapılmış olup, bölgemizde hatta
ülkemizde en modern sera projelerinden birisidir.”
dedi.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
39
Teknolojik olarak yaptığımız sera yatırımını ürün olarak geri kazandıklarını
ve bunun çok karlı bir proje olduğunu belirten Yıldız, bilgisayar destekli
seracılığı, diğer seraları ziyaret ederek öğrendiğini ifade ederek, “Konuyu
kooperatifte olan arkadaşlarımızla birlikte enine boyuna araştırdık. Çok karlı
bir yatırım olduğunu gördük. Kooperatif kurarak 25 dönüm üzerinde sera
yaptık. Bu yatırım sonucunda toplam 70 kişiye istihdam sağlamış olmanın
yanında bölge insanına çok önemli bir teşvik, özendirme ve örnek olmamızı
aynı zamanda sektöre ve bu yatırıma ilgi duyanların sayısını artırıp, cesaretini
kuvvetlendirilmiştir.” dedi.
Sera kapasitelerini arttırmayı düşündüklerini ifade eden Yıldız sözlerini
şöyle sürdürdü: “Bismil’de yaptığımız Seranın üretimi sonucunda yarı
organik sebzelerin üretilmesiyle halkımız hem sıhhatli, hem de ucuz sebzeden
istifade edilebilmektedir. Devletimiz ve halkımızdan aldığımız maddi manevi
desteklerle sera yatırımımızı artırıp, toplamda 175 bin m2 bir sera yapmanın
plan ve gayretleri içersindeyiz. Ürettiğimiz ürünler büyük bir talep görmekte
olup, özellikle kurumsal market ve gıda sektörü tarafından devamlı şekilde
istenmektedir. Bizler şu anda her geçen gün artan talep patlamasına mal
yetiştiremiyoruz.
Bundan dolayı yatırımlarımızı arttırma kararı aldık. Şu anda ülkemizin diğer
şehir ve bölgelerinde satış için ciddi diyaloglarda bulunuyoruz. Üretimde
olduğu gibi, satış pazarlama ve tüketimde de modern bir metot takip
etmekteyiz. Aynı zamanda yurt dışında çok ciddi talepler almaktayız.”(Hasan Gündüz – İLKHA). 08 Mart 2010
Silvan’dan Seracılıkta Önemli Adım Silvan’da ‘Kırsal Kalkınma Projesi’ kapsamında hazırlanan seralar
Kaymakam Doğan Demirdaş ve kurum amirleri tarafından ziyaret edildi.
Silvan’a bağlı Cengiz mezrasında kurulan modern seralar ile sera
sebzeciliğinde yeni bir dönem başladı. Önemli bir tarım potansiyeline sahip
olan Silvan meyveciliğin yanında seracılık ile ilgili olarak da her geçen gün
önemli adımlar atılmaya başladı.12 dönüm alana sahip 2 bin 500 adet
yüksek tünel ve 70 dönüm örtü altı karpuz ile 60 dönüm açık sebzecilik
seracılığı yapımının tamamlandığı ve seraların 1 milyon 400 bin TL’ye mal
olduğu belirtilirken, seracılığın önemli bir istihdam sağlayacağı vurgulandı. (www.internethaber.com. 06 Nisan 2010)
40
Resimler :Zir.Müh.Halef Çiller
Pirinç2005 yılı hektar başına kilo olarak verim:
Diyarbakır’da 3480- 1583 ha.6050 ton (33)
39-Karacadağ pirinci
Diyarbakırda Karacadağ pirinci yetişmektedir.
Diyarbakır 1. alt bölgede 2470 ton pirinç, 4.
alt bölgede (Çermik-Çüngüş). 686 ton pirinç
üretimi vardır. Silvanda ve Kocaköyde pirinç,
ekimi ön plandadır. 2003‘te Diyarbakır‘da ,3732
ton pirinç, elde edilmiştir.
1937 yılllarına ait bir kitapta ‘İlde pirinç ekimi
çok önemli bir yer tutar. Diyarbekir pirinçleri
artım ve tat itibari ile çok yüksek bir derecededir.
Karakılçık, akkılçık, kırmızı kılçık denen üç
cins çeltik vardır. Karakılçık cinsinin taneleri
ufak,yuvarlak ve serttir.Başağından güç ayrılır.
Akkılçığın taneleri ise büyük ve uzundur.
Bu pirinç daha çok tutulur ve diğerlerinden
daha güzeldir. Fiyat itibarile de farklıdır. Kırmızı
kılçık ise açık kırmızı renkte olup bugün hemen
hemen ekilmemektedir. Merkez, Silvan, Bismil,
Lice ve Kulp ilçelerinde pirinç ekilir. İlin en güzel
pirinçleri Karacadağda yetişen pirinçlerdir.(7)
Hani’de Aspir Bitkisi Deneme Üretimi BaşladıDiyarbakır’ın Hani ilçesinde alternatif üretim
araştırmaları çerçevesinde, Aspir bitkisi 5
dekarlık bir alanda ekilerek ilçede ilk defa
deneme demonstrasyon çalışması yapıldı.
Yapılan çalışmada Aspir bitkisinin üretimi
gerçekleştirildi.
Hani’ye bağlı Gürbüz beldesinde bir tarlada
bu yıl ilk defa deneme amaçlı olarak ekilen
Aspir bitkisinin üretim alanında incelemelerde
bulunan İlçe Tarım Müdür İlyas Kıran, çalışmanın
önemli olduğunu vurgulayarak, “Aspir bitkisinin
bu yıl ilk defa deneme amaçlı olarak ekimini
planladık. İlçeye bağlı Gürbüz beldesinde tarla
sahibi Mehmet Osmanoğlu’na ait 5 dekarlık bir
alanda Aspir bitkisinin yetiştirilmesi için yapılan
denemede bitkinin bölgemizde iyi sonuçlar
verdiğini gördük. İlçenin tarım ekonomisinin
gelişiminde büyük bir fayda sağlayacak. Aspir
yağ oranı yüksek bir bitki, yaklaşık yüzde 25-30
arasında. Dönümünden sulu şartlarda 400 kg.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
41
susuz şartlarda 200 kg. verim alınabiliyor.
Ülkemizdeki yağ açığından dolayı yağlık bitkilerin üretiminin artması gerekiyor.
Bu aspir gibi, kanola gibi bitkilerin ekiminin yaygınlaşması gerekiyor. Özellikle
susuz arazileri olan çiftçilerimize Aspir ve Kanola bitkilerini ekmelerini tavsiye
ediyoruz. Bu çalışmanın ilçemizdeki çiftçilerimize hayırlı olmasını temenni
ediyorum.” dedi. (www.diyarinsesi.org)
Pazarlama
40-Yol kenarında meyve ve sebze satışları
41-Semt pazarları
42- Kapalı çarşı-Hububat satışı
43-Sebze hali 44-Tarım fuarları
42
Diyarbakır’da Hayvancılık Ve Tarım Fuarı18 Şubat 2011
Diyarbakır’da bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan
Tarım ve Hayvancılık Fuarı’nın Ortadoğu’nun en
büyük sektör fuarı olması hedefleniyor.
Diyarbakır’da 13-17 Nisan tarihleri arasında
düzenlenecek olan Tarım ve Hayvancılık Fuarı
için kamu ve özel kuruluşların işbirliğinin
sağlanması amacıyla Karacadağ Kalkınma
Ajansı’nda toplantı düzenlendi.
Diyarbakır Vali Yardımcısı Ahmet Dalkıran,
toplantıda yaptığı konuşmada, fuarın Diyarbakır
ekonomisinin başta İran, Suriye ve Irak olmak
üzere tüm Ortadoğu bölgesine entegrasyonuna
katkı sağlayacağını söyledi.
Kamu olarak fuarın verimli geçmesi için tüm
paydaşlar gibi aktif rol üstleneceklerini belirten
Dalkıran, “Fuarın özellikle bölge ülkelerinde ve
Türkiye genelinde tanıtılmasını arzuluyoruz. Bu
yıl üçüncüsü düzenlenecek Diyarbakır Tarım ve
Hayvancılık Fuarı’nda özellikle genç ve kadın
üreticileri görmeyi önemsiyoruz. Fuarın ilimizin
hem ekonomisine hem de sosyal yapısına katkı
sağlayacağını düşünüyoruz. Bu kapsamda
sadece kamu ve özel sektör değil, aynı zamanda
sivil toplum kuruluşlarını da fuarda görmeyi
arzuluyoruz” dedi.
Karacadağ Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr.
İlhan Karakoyun ise fuarı Diyarbakır’ın dünyaya
açılan kapısı olarak gördüklerini bildirdi.
Diyarbakır’ın, 2020 yılında nüfusunun 1,1
milyara ve Gayrisafi Yurt İçi Hasılasının ise
1,3 trilyon dolara çıkacak olan Ortadoğu ve
Kuzey Afrika’ya yakın olmanın avantajına
sahip olduğunu anlatan Karakoyun, özellikle
tarım sektörü için büyük fırsatların doğacağını
kaydetti.
Küresel ısınmanın birçok alanda sorunlara
neden olsa da bazı fırsatları da sunduğunu
aktaran Karakoyun, şöyle konuştu:
“Diyarbakır, 190 milyar dolarlık pazara sahip olan
Ortadoğu’nun başta tahıl, baklagiller, hayvansal
ürün ihtiyacını karşılayabilir. Bu konuda fuarlar
olmazsa olmaz konumda. Diyarbakır Tarım ve
Hayvancılık Fuarı’nı bu eksende önemsiyoruz.
Tarım fuarı sadece ürünlerin sergilendiği bir alan
olmaktan çıkıp bölge ülkelerinden gelecek alıcılar
ile yerli üreticilerimizin buluşma noktası olacak.
Karacadağ Kalkınma Ajansı olarak işadamlarımızı
alım heyetleri ile buluşturmayı hedefliyoruz.”
İl Tarım Müdür Yardımcısı Sedat Bayar da kurum
olarak fuarın daha geniş kitlelere ulaşması için
aktivitelerde bulunacaklarını kaydetti.
Bölgede kıt imkanlarla önemli işlere imza
atan üreticilerin bulunduğunu belirten Bayar,
“Elektrik kablosundan damla sulama yapan
üreticimizi, genç ve kadın yeni nesil çiftçilerimizi
fuar sayesinde tüm Türkiye’ye tanıtmak istiyoruz”
diye konuştu.
Fuara Türkiye genelinde büyük ilginin olduğunu
belirten TÜYAP Bölge Müdürü Kadir Baver Paçal
da, şu ana kadar yüzde 65 doluluğa ulaştıklarını,
toplam 5 bin 500 metrekarelik kapalı alana
sahip fuarın Diyarbakır’ın ekonomisine büyük
katkı sağlayacağını dile getirdi. Toplantıda,
bu yıl düzenlenecek olan Diyarbakır Tarım
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
43
ve Hayvancılık Fuarı’nın Ortadoğu’nun en büyük sektör fuarı olmasının
hedeflendiği vurgulandı. (www.diyarinsesi.org)
Diyarbakır’da Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk Fuarı06 Nisan 2011
Diyarbakır’da 13-17 Nisan tarihleri arasında “3. Ortadoğu Tarım, Hayvancılık,
Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Fuarı” gerçekleştirilecek. TÜYAP’tan yapılan
açıklamada, TÜYAP, Türk Tarım Alet ve Makinaları İmalatçıları Birliği’nin
işbirliğiyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Diyarbakır Valiliği, Büyükşehir
Belediyesi, Tarım İl Müdürlüğü, Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği,
Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret
Borsası ve KOSGEB’in katkısıyla, 13-17 Nisanda TÜYAP Diyarbakır Fuar
Merkezi’nde “3. Ortadoğu Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi
Fuarı” düzenleneceği bildirildi.
Bölgenin en etkili ticari buluşma merkezi olan Diyarbakır’da, geçen yıl 71 bin
873 kişi tarafından ziyaret edilen fuarın 180 firma ve firma temsilciliğinin
katılımıyla, tarım ve hayvancılık sektöründeki son gelişmeler ile yeniliklerin
topluca sergilendiği tarım sektörünün gelişmesine öncülük eden, bölgenin
en büyük ve kapsamlı fuar olma özelliği taşıdığı kaydedildi.(www.diyarinsesi.org)
Urfa yolunda tarıma dayalı sanayi örnekleriPamuk
Ülke pamuğunun %11’i Diyarbakır’dan karşılanmaktadır.Diyarbakır 70.175 ha ekim alanı Türkiye pamuğunun %11’ini
oluşturmaktadır. Ülkemiz 2004’te 629.384 ha. pamuk ekim alanı ve
2.294.299 ton pamuk üretimi mevcuttur. Türkiye pamuk üretim miktarı
yönünden dünyada dördüncüdür. Diyarbakır 356kg/da ortalama kütlü
pamuk üretimi ile bölge veriminden yüksek verim almaktadır.(8)
45-Diyarbakır pamuğu 46-Pamuk toplayan kadınlar
44
• Pamuk bol olunca tarihte buna dayalı sanayi
de gelişmiştir.
• Bu alanda çırçır fabrikalarının da ön plana
geçtiğini gözlemekteyiz.
Tarıma Destek Veren KurumlarDSİ özellikle sulama kanallarıyla çiftçinin
destekçisi
47-DSİ
Sulama kanallarıSilvan ve Bismil ovalarında 18 bin 500 hektar
yani 185 bin dönümlük alanı sulayacak önemli
bir projenin çalışmaları yaz kış demeden devam
ediyor. 150 kilometre uzunluğunda yapılacak
olan ana kanal ile toplam 18 bin 500 hektarlık
alanın sulanması gerçekleştirilecektir.
• Sulanabilir arazi.680.964 ha. Ekonomik
olarak sulanabilir arazi.455.395 ha.
• Sulanan arazi varlığı(DSİ). 16.659 ha.
Sulanan toplam alan.88.101 ha. (33)
Hükümetin GAP’ı tamamlamak için uygulamaya
koyduğu Eylem Planı’nda umut verici gelişmeler
yaşanıyor. GAP Eylem Planı kapsamında kaynak
aktarılan baraj ve tesislerin büyük kısmı bitme
aşamasına geldi. Hızla devam eden projelerin
bitirilmesiyle 318 bin kişi iş imkânına kavuşacak.
2010 birim fiyatına göre eylem planı kapsamında
hayata geçirilen projelerin toplam maliyeti 6
milyon 700 bin lira. Eylem planı kapsamında
en büyük projeler DSİ alanında yürütülüyor.
Diyarbakır DSİ Bölge Müdürü Turkay Özgür,
devam eden projelerin bitmesi için büyük bir
çaba içinde olduklarını söyledi. Çalışmalar
hakkında bilgi veren Özgür, Kralkızı ve Dicle
barajlarında toplanacak suyun Diyarbakır’ın
yanı sıra Ergani, Çınar ve Bismil’de 130 bin 159
hektar alanın sulanmasını sağlayacağını belirtti.
Barajların yapımını hız verdiklerini belirten
Özgür, Kralkızı Barajı ve Maden Çayı üzerinde
inşa edilen hidroelekrik santralinin yılda 146
milyon kwh enerji üreteceğini söyledi. Dicle
Barajı ve Dicle Nehri üzerinde inşa edilen
santralın 110 yılda 298 milyon kwh enerji
üreteceğini anlatan Özgür, barajdan alınacak
su ile Dicle sağ sahil ovalarından 130 bin 159
hektar arazi sulanacağını kaydetti. Özgür şu
bilgileri verdi: “Kralkızı-Dicle Pompaj Sulaması
1. Kısım ile 23 bin 085 hektar alanın sulanması
amaçlanmıştır. Kısmi olarak tamamlanan 6 bin
692 hektar alan işletmeye açılmıştır. İşe 1994
yılında başlanmış olup, toplamda yüzde 56 fiziki
gerçekleşme sağlanmıştır. 2010 yılı fiyatları ile
inşaat bedeli 327 milyon TL’dir. İşin 2013 yılında
tamamlanması planlanmıştır.
Kralkızı Cazibe Sulaması 1. Kısım ile 97 bin
893 hektar alanın sulanmasına yönelik inşa
edilmektedir. İşe 1997 yılında başlanmış olup,
toplamda yüzde 76 fiziki gerçekleşme sağlanmış
durumdadır. 2010 yılı fiyatları ile inşaat bedeli 219
milyon TL’dir. İşin 2011 yılında tamamlanması
planlanmıştır.” sulama kanalları tamamlandı.
Kralkızı - Dicle Projesi kapsamındaki sulama
tesislerinin tamamen bitirilip hayata geçirildiğini
belirten Özgür, bu kanalların 130 bin hektar
alanı sulayacağını kaydetti. Sulama projelerinin
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
45
2010 yılı fiyatları ile toplam tutarı 2 milyar 160 milyon lira olduğunu
belirten Özgür şöyle devam etti: “Eylem Planı kapsamında yer alan Batman
II. Merhale Projesi kapsamındaki sulama tesislerinin tamamen bitirilip hayata
geçirilmesi ile yaklaşık 37 bin hektar alan sulanacak ve yaklaşık 48 bin kişiye
iş imkanı sağlanacaktır. Projenin tamamının 2012 yılında tamamlanması
hedeflenmiştir. Sulama projelerinin 2010 yılı fiyatları ile toplam tutarı 831
milyon TL’dir. Eylem Planı öncesindeki son üç yılda sulama projelerine ayrılan
ortalama ödenek 40 milyon lira iken, Eylem Planı sonrasındaki üç yılda ise
sulama projelerine ayrılan ortalama ödenek 202 milyon liradır. Bu da ayrılan
ödeneklerin 5 kat arttığını ifade etmektedir.” (Zaman İsmail AVCI, 28 Eylül 2010)
DSİ-Bölge müdürlüğü
48- D.Ü.Ziraat fakültesi 49- TMO
50- İl tarım müdürlüğü 51- Güneydoğu Tarımsal
Araştırma enstitüsü
46
Diyarbakır’a Tarım Reformu Bölge Müdürlüğü06.09.2010
Diyarbakır’da yürütülen arazi toplulaştırması
ve sulama kanalları inşaatının daha hızlı ve
aktif yürütülmesi için, Tarım Reformu Bölge
Müdürlüğü kuruldu. Bölge Müdürlüğü Diyarbakır
dışında, 6 ile daha hitap edecek.
GAP Acil Eylem planı içerisinde hayata geçirilen
ve bu yılın başında, Diyarbakır başta olmak
üzere bölge illerinde DSİ 10. Bölge Müdürlüğü
tarafından yürütülen Sulama kanalı inşaatları
devam ederken, Sulanabilir arazilerin modern
bir yapıya altyapıya kavuşması yönündeki Arazi
Toplulaştırması da sürüyor. (Diyarbakır Söz Gazetesi )
Tarım Reformuyla Çiftçiler Gülecek12.02.2011.
Diyarbakır’da bir süre önce kurulan Tarım
Reformu Bölge Müdürlüğü, bugün törenle
hizmete giriyor. Reform sayesinde araziler
toplulaştırılırken, 391 köyde kanalizasyon
sistemine kavuştu.
DİYARBAKIR- Tarım Reformu Diyarbakır Bölge
Müdürlüğü tarafından Diyarbakır çevresinde
yürütülen arazi toplulaştırma çalışmaları devam
ediyor. Yaklaşık 700 bin hektarlık alanda yapılan
çalışmaların, bölge halkına ciddi kolaylıklar
sağlayacağı belirtildi.
Çiftçinin Yüzünü GüldürecekParçalı ve şekilsiz arazilerin bir araya
getirilerek verimliliklerinin artırılması amacıyla
çalışmaların devam ettiğini söyleyen Diyarbakır
bölge müdürü Cemal Çelik, 445 köyde
toplulaştırma çalışmalarının devam ettiğini
belirterek bununla birlikte 17 bin 500 kilometre
parsel yolun yapılacağını söyledi.
Bölge Müdürü Cemal Çelik, tarım alanında
çiftçiye kolaylık sağlayacak olan projenin bitmesi
durumunda verimin çok artacağını belirtti.
Tarımın Alt Yapısını HazırlayacağızÇelik, “Tarım reformu bölge müdürlüğü
Diyarbakır’da 2010 yılının eylül ayında resmi
gazetede yayınlanarak açılmıştır. Tam olarak
faaliyetlerimize 2011 yılının ocak ayında
başladık. Amacımız Diyarbakır’ın ovalık
alanlarında DSİ’nin sulama alanlarında yer alan
köylerimizde yeniş parsel düzenlemesi, arazi
toplulaştırması projelerini yerine getirmektir.
Bununla birlikte Diyarbakır bölgesinde tarımsal
alt yapıyı hazırlamak, köy alt yapısını düzenlemek,
pastelleri yapmak ve buna bağlı olarak köy içi
düzenlemeleri yapmak. Kısacası bizim amacımız
budur. Diyarbakır’a 2009 yılının son aylarında
girdik. Halen 445 köyde çalışmalarımız devam
ediyor. 2012 de bölgede çalışmalarımızı bitirmiş
olacağız.” dedi.
Arazilerin ToplulaştırılmasıÇalışma yapacağımız uygulama alanlarını
bakanlık belirliyor. “Bakanlar kurulunun kararına
göre Diyarbakır’da uygulama alanını 445 köy
kapsamaktadır. Bu kapsamın içerisinde bizler
şimdiye kadar Diyarbakır ilinde 391 köy ve
mezrada kanalizasyonu bitirmiş bulunmaktayız.
Bununla birlikte 2 bin 500 kilometre parsel yolu
bitirmiş bulunmaktayız. Hedefimiz 2012’ye kadar
Diyarbakır’da 445 yerleşim yerinde kanalizasyon
ve 17 bin 500 kilometre parsel yolu açmak. Şimdi
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
47
faaliyetlerimizi devam ettiriyoruz. Resmi olarak 12 şubatta tarım bakanımızın
katılımları ile açılış yapacağız.” dedi.
Diyarbakır’da 700 Bin Hektarda Tapulaştırma Yaptık12 Şubat 2011
Tarım Reformu Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’nün açılışı görkemli bir şekilde
yapıldı.
Yapılan açılışa, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Diyarbakır Valisi
Mustafa Toprak ve çok sayıda davetli katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal
Marşı’nın ardından yapılan açılışta konuşma yapan Bakan Eker, kırsal
kalkınma ile ilgili merkezlerden bir tanesinin yakın geçmişte Diyarbakır’da
kurulduğunu, bugün ise Diyarbakır için çok önem taşıyan ve Diyarbakır’ın
kalkınmasında lokomotif sektör görevi gördüğü herkes tarafından
kabul edilen, tarım alanında tarım sektörü ile ilgili çok önemli bir bölge
müdürlüğünün açılışını yapacaklarını belirtti.
Kalkınmada tarım lokomotif sektör olacaksa, tarımın mevcut sorunlarının
çözülmesi için mutlaka bir reform yapılması gerektiğini vurgulayan Eker, ‘’İşte
bu bölgedeki tarım sektörü çalışmalarında reformu yürütecek, planlayacak
ve uygulayacak olan kurum bu kurumdur. Hayırlı olmasını diliyorum.
Fakat geçmişte, Harran’da, dünyanın en bereketli topraklarında,
tarım reformu yapılmadan, tarım arazileri ile ilgili gerekli altyapı
çalışmaları yapılmadan, gerçekleştirilen sulama faaliyetlerinin toprakları
çoraklaştırdığını gördük. İşte biz geçmişte yapılan bu yanlışın tekerrür
etmemesi için, daha başka bir adımı en başında attık. Diyoruz ki bu bölgeye,
bu bölgenin topraklarına suyu getirirken bunun kanalarını yapıyoruz,
bitireceğiz.
Ama, bununla birlikte birşey daha yapacağız. Tarım arazilerinin daha
verimli bir şekilde sulanmasına imkan tanıyacak şekilde arazi
toplulaştırmasını da gerçekleştireceğiz. Bunun altyapısını kuracağız. Bu
bölgeye sulama gelip de, toprak suyla buluştuğunda bu topraktaki çiftçiler
modern bir tarımsal altyapıya kavuşmuş olarak bu faaliyeti yürütecekler.
Daha önce Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün Şanlıurfa’da bir Bölge
Müdürlüğü vardı. Bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bu bölge
48
müdürlüğü faaliyet yürütüyordu. 2 milyon
60 bin hektarda başlatığımız toplulaştırma
çalışmasının 700 bin hektarını Diyarbakır’da
yapıyorsak, o zaman Diyarbakır’da bir Tarım
Reformu Bölge Müdürlüğü kurmamız gerektiğini
düşündük. Kararını verdik ve bugün resmi açılışını
yapıyoruz. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de
450 bin hektar alanda toplulaştırma yapıldı.
Biz sadece Diyarbakır’da 700 bin hektarda
sadece toplulaştırma yapıyoruz. Bunun 300 bin
hektara yakın kısmını inşallah Mayısta hizmete
koyacağız. Gerisi de yani 2 milyon 60 bin hektarın
tamamı 2012 yılı sonunda bitmiş olacak. şuan
itibarıyla bunun çalışmaları çok büyük hızla
devam ediyor.’ ‘80 yılda Diyarbakır’ın 21 tane
köyüne kanalizasyon hizmeti götürülmüş.
Biz son 1.5, 2 yıl içerisinde 391 köye
kanalizasyon hizmeti götürdük. bunu 445’e
tamamlayacağız. Ayrıca Diyarbakır’da 35
köye de içme suyu bu proje çerçevesinde
yapılacak. GAP Eylem Planında 1.5 milyar TL
Tarım Bakanlığının sorumluluğuna verildi. Hani
bazen diyorlar (GAP Eylem Planı açıklandı.
Ne yapıldı?) diyorlar. İftiharla söylüyorum
GAP Eylem Planı kapsamında 2010’a kadar
bize ayrılan para 750 milyon TL idi. Tarım
Bakanlığı olarak biz bunun hepsini kullandık,
yatırıma dönüştürdük. Bölgeyi, tarım sektörünü
daha verimli, daha iyi hizmet verebilecek hale
getiriyoruz. Bu bölgenin tarım ve hayvancılıkla
ilgili faaliyeti sadece tarım reformu bölge
müdürlüğünden ibaret değil. Türkiye’nin ilk
Hayvancılık Organize Bölgesi de Diyarbakır’da
kuruluyor.
Bunun idare binasının açılışını önümüzdeki
ay içerisinde birlikte yapacağız. Bu Türkiye’ye
model olacak. Diğer illerde bunun açılışını
bekliyor. Aynı ayna Türkiye’ye tarım alanında 3
bin tesis kazandırdık. Buralarda şu anda yaklaşık
30 bin kişi çalışıyor. Diyarbakır ilinde de 79
tanesi yapıldı, bitti. Bunlar ekonomik yatırımlar.
Biz bunların her birine yüzde 50 destek hibe
sağladık. Deniliyor ki (bize fabrika yapın)
bunların her biri bir fabrika ve bu fabrikada
bizim bakanlık olarak, hükümet olarak yüzde
50’sinde emeğimiz var. 500 bin TL sermayenin
yarısını biz veriyoruz. Yeter ki buralarda
10-15 kişi çalışsın diyoruz. Şimdi bir 3 bin
tesisin daha kararnamesini çıkardık. 2011-
2015’te bu proje devam edecek.
Bu bölgenin kalkınması için hükümet olarak
kararlılığımız 2008 yılında sayın Başbakanımızın
buraya teşriflerinde hazırladığımız projelerle
başladı ve elbirliği ile devam edecek.”dedi.
Konuşmaların ardından Bakan Eker, Diyarbakır
Tarım Reformu Bölge Müdürlüğünün açılışını
yaptı. (www.diyarinsesi.org)
Eğitim
Diyarbakır’da çiftçi eğitimleri devam ediyor27 Ocak 2011
Diyarbakır’da çiftçi eğitimleri devam ediyor.
Kocaköy İlçe Tarım Müdürlüğü’nce bitkisel ve
hayvansal üretim yapan üreticilere İlçe Tarım
Müdürlüğü’nde TARGEL kapsamında çalışan
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
49
Ziraat Mühendisi Ercan Peker tarafından Çaytepe Köyü’nde eğitim verildi.
Peker, ‘Bitki Koruma Ürünleri Uygulama Eğitimi, Anız Yakılmasının zararları,
Toprak Analizi ve Numune Alma Yöntemi ‘ konularında bilgi verildi.
70 üreticinin katıldığı eğitimde Veteriner Hekim Mehmet Atman ise
“Hayvan Islahı ve Suni Tohumlama konularında bilgilendirme yaptı. Kocaköy
İlçe Tarım Müdürü Oral Özgen, Ocak ayı itibariyle haftada 2 gün olmak üzere
üreticilere eğitim verdiklerini belirterek,” tüm üreticilerimize ihtiyaç duydukları
konularda eğitim vereceğiz” dedi.(Diyarbakır Söz Gazetesi )
Diyarbakır’da Tarım Danışmanı benimsendi07 Nisan 2011
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca uygulanan sertifikalı tarım danışmanlığı
hizmetinden faydalanmak için geçen yıl 2 bin 474 çiftçinin başvuruda
bulunduğu Diyarbakır, en yüksek başvurunun yapıldığı il oldu.
Bakanlıkça tarımsal üretimi artırmak amacıyla hayata geçirilen tarım
danışmanları için çiftçilere ve tarımsal birliklere danışman başına maddi
destek verilmesi çiftçilerin bu hizmete ilgisini artırdı. Tarım danışmanlığına
yoğun ilginin olduğu Diyarbakır’da geçen yıl tarımsal yayım ve danışmanlık
hizmetlerinden faydalanmak için 2 bin 475 çiftçi başvuruda bulunurken,
sözleşmeli tarım danışmanları dışında üretici birlikleri ve şirketlerde de 41
sertifikalı tarım danışmanı görev yaptı.
Diyarbakır Tarım İl Müdürü Mehmet Ali Koçkaya, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, Tarım Köyişleri Bakanlığı’nca ilk kez 2009 yılında “Danışman
50
desteği” adı altında başlatılan proje kapsamında
belli bir ölçeğin üzerinde üretim yapan çiftçilerin
bir danışmanı olmasının amaçlandığını,
çiftçilerin yaklaşık 2 yıldır bu hizmetten
faydalandığını söyledi.
Bitkisel Üretimde Yoğun BaşvuruKoçkaya, Diyarbakır çiftçisinin tarım
danışmanlığı uygulamasına yoğun ilgi
gösterdiğini, bu kapsamda atanan tarım
danışmanlarının yanı sıra sertifikalı tarım
danışmanlarının da uygulama kapsamına
alındığını söyledi.
Diyarbakır’da Koyun ve Keçi Yetiştiricileri
Birliğinde 18, Arıcılar Birliğinde 6 olmak
üzere kentte toplam 41 sertifikalı tarım
danışmanının görev yaptığını ifade eden
Koçkaya, danışmanların aşılama, küpeleme ve
kayıt altına alma çalışmalarında üreticiye büyük
katkı sunduğunu belirtti.
Koçkaya, şöyle konuştu:
“Kritik zamanlarda yaptıkları tavsiyelerle
çiftçilerin büyük zarara uğramasını engelleyen
tarım danışmanlığı uygulamasını çiftçimiz
benimsedi. Geçen yıl tarım danışmanlarımız
çiftçimizin bitki zararlıları yönünden ürünlerinin
büyük hasara uğramasını önledi. Bu nedenle en
yüksek başvuru bitkisel üretim yapan çiftçilerden
geldi. Özellikle pamuk üreticisi bu uygulamaya
büyük ilgi gösterdi. Atanan tarım danışmanlarının
dışında il müdürlüğü olarak ziraat mühendisi
ve veteriner hekimlere 2-3 hafta süren eğitim
veriyoruz. Bu eğitimin ardından sertifika alan
ziraat mühendisi ve veteriner hekim sertifikalı
tarım danışmanı olarak görev yapıyor. Sertifikalı
danışmanlar için devlet işletme başına 500 lira
destek veriyor. Atanan tarım danışmanları görev
tanımına göre eğitim ve yayım çalışmaları,
sertifikalı tarım danışmanları ise eğitim ve yayım,
teşhis ve tedavi ve yönlendirme ve kamu ilişkileri
yönünden çiftçiye danışmanlık yapıyor.” dedi.
Tarım Danışmanlığı Desteği Bu Yıl da SürecekKoçkaya, Bakanlığın, “Tarımsal Yayım ve
Danışmanlık Hizmetlerine Destekleme Ödemesi
Yapılmasına Dair Tebliğin” Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girdiğini, tebliğe göre,
bünyelerinde danışman istihdam eden üretici
örgütleri, ziraat odaları, tarımsal danışmanlık
dernekleri, vakıfları, tarımsal danışmanlık
şirketlerinde tarım danışmanlarının hizmeti
verebileceğini belirtti.
Çiftçi, hayvan, örtü altı, su ürünleri, arıcılık, koyun
ve keçi kayıt sistemine kayıtlı olan tarımsal
işletmelerin de danışmanlık hizmeti satın
alabildiğine dikkati çekti.” dedi Koçkaya, şöyle
devam etti:
“Ayrıca örtü altında en az 3 dekar, bağ ve
bahçede en az 10 dekar, tarla ziraatında kuruda
en az 100 dekar, suluda en az 50 dekar alanda
üretim yapan, hayvancılıkta ise süt sığırcılığı
yapan işletmelerde en az 20 baş sığır, besi
sığırcılığı yapan işletmelerde en az 50 baş sığır
ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde en az 100
küçük baş hayvana, en az 50 adet arı kolonisine
ve su ürünleri üretim tesisine sahip olanlar da
danışmanlık hizmetinden yararlanabiliyor. Bu
hizmeti satın alan ve tebliğde belirtilen usule göre
başvuran tarımsal işletmelere 500 lira ödeme
yapılıyor. Bu hizmetten faydalanmak isteyen
tarımsal işletmeler il veya ilçe müdürlüklerine
müracaat edebilir. Tarım danışmanlığı desteği bu
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
51
yıl da sürecek.”dedi.(www.diyarinsesi.org)
Diyarbakır’da Süneye Karşı Mücadele11 Nisan 2011
Diyarbakır genelinde 20 ekiple yapılan mücadelede, ekiplerin her gün
düzenli olarak tarlaya gidip kontroller yaptığı ve önceden süneye karşı
alınması gereken önlemeleri tespit ederek hızlı bir çalışma yaptıkları
belirtildi.
Yapılan yazılı açıklamada sünenin mücadelede hububatın verim ve
kalitesinin en çok olumsuz etkileyen unsurların başında geldiği belirtilerek,
“Sünenin zararından kurtulabilmek içinzamanında ve toplu mücadele
yapılması şart. Üreticilerinde toplu mücadele yapması için beraber hareket
etmeleri gerekmektedir. Bakanlığımızın talimatları doğrultusunda, alınan
valilik oluru ile koordinasyonu İl Tarım Müdürlüğünde olacak şekilde 2010
yılından itibaren ilçe müdürlüklerinin yetkisine devredilmiştir. Bu amaçla 04
Nisan 2011 tarihinden itibaren hububat ekilişlerinin olduğu 12 ilçemizde 20
ekip, 5 kontrolör oluşturulmuştur. Bu kapsamda 56 teknik personel 16 yardımcı
hizmetli olmak üzere toplam 72personel görev almaktadır. Çiftçilerimizin bu
süreçte yabancı ot mücadelesini geciktirmeden zamanında yapması, süneye
karşı yapılacak mücadelede ise üretici çiftçilerimizin alet ve ekipmanının
şimdiden temin ederek, kalibrasyon ayarlarını düzgün yapmaları ve süne
ekiplerimizin köy muhtarlıklarına teslim edeceği köy ilaçlama krokisinde
belirtileceği yerlerin zamanında geciktirmeden tavsiye edilecek zirai ilaçların
alınarak yapılması mücadelenin etkinliği açısından önem arz etmektedir”
denildi.
İl Tarım Müdürlüğü’nde süne mücadelesiyle ilgili yapılan toplantıya Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı Koruma Kontrol Daire Başkanı Mehmet Emin Şahin,
Diyarbakır İl Tarım Müdürü Mehmet Ali Koçkaya ve Bitki Koruma Şube
Müdürü Naide Erdoğmuş ile sünede görevli merkez ve 17 ilçe teknik
personelleri katıldı. “eğitim ve yayım çalışmalarımız mücadelenin bitimine
kadar devam edecektir” dedi.(www.diyarinsesi.org)
Tıbbi bitkilerDiyarbakır yöresindeki halk ilaçları genellikle bozkır bitkileri veya
nehir kıyısında yetişen bitkilerden yapılmaktadır. Dicle nehri kıyısında
52
yetişen kavun, karpuz, salatalık ve yabani
söğüt,ceviz,kavak,menengiç ağaçlarından da
halk ilaçları yapımında yararlanılır.
Diyarbakır’da halk arasında kullanılan ve
tarafından tesbit edilen bitkisel droglar: Acı
kavun, alıç yaprağı, adasoğanı, anason meyvası,
anzarot, ardıç tohumu, ayva yaprağı, baharlı
tere otu, binbirdelik otu, cavizyağı, domates,
ebucehil karpuzu, çiriş otu, havuç tohumu,
hatmi kökü, hatmi yaprağı, havlıcan, havacıva
kökü, ıhlamur çiçeği, ısırgan otu, iğde çiçeği,
incir yaprağı ve meyvesi, karabiber, karanfil,
karpuz, kavun çekirdeği, kebere, kekik, keten
tohumu, kırmızı biber, kabak, kına yaprağı,
kızılcık meyvesi, kişniş, kiraz sapı, kunduz kökü,
küşüt, küçük Hindistan cevizi, karasakız yakısı,
mahlep tohumu, maydanoz tohumu, mazı,
meşe palamudu, menengiç meyvası, mercimek,
meryemhort, meyankökü, mısır püskülü,
misvak, nane yaprağı, nar kabuğu, papatya,
sinirli ot, patlıcan, ravend rizomu, somak
meyvası, sarımsak, salatalık tohumu, soğan,
tarçın kabuğu, topalak, yarpuz, üzerlik tohumu,
zerdeçal, zencefil; hayvansal droglar ise bal ve
sülüktür.(42)
Diyarbakır’da Yetişen Tıbbi Bitkilere Birkaç Örnek Verelim
Acı Yavşan, Meryem otu (Teucrium Polium)Diyarbakır’da yetişen bu bitki 10-30 cm
yükseklikte ve acı bir drogtur. Yörede meryam
veya meryem otu olarak biliniyor. Baş ağrısı,
tansiyon ve şeker hastalarına çay ve lapa
şeklinde veriliyor.
Ak Baldır (Ornithogalum Narbonense)Beyaz çiçekli ve soğanlı bir bitki olan ak baldır,
Siverek pazarlarında taze olarak satılır ve sebze
olarak da tüketilir. Diyarbakır’da “kırk derde deva
“olarak bilinen bir drogtur. Mide ağrıları için de
kullanılır.
Biberiye, Kuş dili (Rosmarinus Offîcinalis)Kışın yapraklarını dökmeyen bitkilerden olan
Biberiye çay ve lapa olarak kullanılmaktadır.
Vücuda zindelik vermek ve vücut direncini
artırmak için kullanılır. İdrar söktürücü
ve bağırsak gazlarını giderici etkisi de
bulunmaktadır.
Biberiye, Diyarbakır’da park ve mezarlıklarda
yetişiyor. Eskiden Romalılar unutulmamanın
sembolü olarak biberiye kullanırlardı. Belki
de bizim mezarlıklara da hem yeşillik olması
için, hem de aynı amaç için dikiliyor. Biberiye
aktarlarda çokça satılan droglardandır.
Bostanbozan (Cuscuta)Diyarbakır’da cin saçı, canavar otu, eftimon ve
küşüt adlarıyla biliniyor. Sarımsı, asalak bir bitki
türü olan bostanbozan müshil ve idrar artırıcı
olarak kullanılıyor.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
53
Ökse Otu, Çekem, Burç, (Viscum Albüm)Çam, badem ve ahlat ağaçlarının dallarında asalak olarak üreyen ökse otu,
Diyarbakır yöresinde meşe palamudu ağaçlarından da elde edilebilmektedir.
Ökse otunun en kıymetlisi de zaten meşe palamudundan toplananlardır.
Kabız, yüksek tansiyon ve şeker hastalarında kullanılan kıymetli bir
drogtur. Çekem denilen meyvesi ezilerek romatizmalı uzuvlara yakı olarak
ve cerahatli yaralarda kullanılmaktadır.
Gezo, Göngüves (Kudret Helvası)(Manna Quercina)Meşe Palamudu (Quercus brantii) türlerinin yaprakları üzerinde meydana
gelen tatlı usare. Tat verici olarak şeker yerine kullanılır. Evliya Çelebi,
seyahatnamesinin Diyarbakır bahsinde bu tatlı usare için şunları
anlatmıştır:” Dağlarında Gerengu (Göngüves), yani kudret helvası olur.
Allah’ın izni ile gökten meşe ve pelit ağaçları üzerine yağar, gayet hoş ve
ishal edici bir helvadır.”
Sarı Kantaron, Kılıçotu, Binbirdelik Otu (Hypericum Perforatum)Kantaron türleri içinde en çok kullanılan bitki çay şeklinde kullanılırsa mide
ve bağırsak rahatsızlıklanna şifa olmaktadır. Diyarbakır’da hem çayı, hem
de yağı kullanılmaktadır. Yağı, adale ve spazm çözücü özelliği yanında, yara
ve yanık iyileştirici özelliğe de sahiptir.
Kantaron, damar büzücü özelliği nedeniyle çocukların gece altını
ıslatmalarını önlemek için de kullanılıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar,
kantaron bitkisini 45 günden fazla çay şeklinde tüketen açık renkli
insanlarm güneş gören ciltleri üzerinde alerji ve güneş yanığına benzer
lekeler görülmüştür. Bu nedenle dikkatli kullanılması gerekmektedir.
Diyarbakır KarpuzuDiyarbakır’ın kültüründe önemli bir yeri olan karpuz, idrar söktürücü ve
böbrek taşlannı düşürücü ve enerji verici özelliklere sahip bulunmaktadır.
(43)
54
HAYVANCILIK
MeralarDiyarbakır İlinde 1.546.400 ha. Çayır-Mera Alanı Mevcuttur Karacadağ meracılığa çok uygundurTarihte Mili
aşiretinin merasıydı(9)
52-Karacadağ
• Karacadağ bölgesi; Buralar Bağlar, Kayapınar
merkez İlçeleri ile Çınar, Ergani, Çermik
ilçeleri sınırları dahilnde kalmaktadır(110
000 ha.). Bu mera alanları genel itibarı
ile taşlık yapıda % 50-80 oranında olup
makineli tarıma elverişsiz durumdadır. Yöre
halkı tarafından küçükbaş (özellikle koyun)
otlatılmak suretiyle değerlendirilmekte ve
koyun merası olarak tanımlanmaktadır.
• Bu bölgede mevcut meralar yüzölçüm olarak
çok büyük parseller halinde bulunmaktadır.
Mevsimsel yağışların yeterli olduğu yıllarda
çok yüksek ot verimine sahiptirler. Özelikle
baklagil çayır mera bitkileri( Trifolium repens
(Ak Üçgül) Medicago sp. (Yonca) açından
oldukça zengin bir bitki örtüsü mevcuttur.
• Dicle havzası; mera alanları bu alanlar Dicle
nehrinin kıyılarında bulunmaktadır. Yoğun
olarak Bismil ilçesi sınırlarında kalmaktadır.
Taban suyu seviyesi yüksek olup toprak
yapısı itibarı kumlu tınlı bir yapıya sahiptir.
• İlimiz ova alanları; bulunan mera alanları,
bu kısımlarsa yamaç olarak tarif edilen
alanlardır.
• Kuzey bölgesi mera alanları; Kulp, Lice,
Dicle, Hani ilçelerinde bulunan alanlar bu
kısımlarda yaylalar mevcut olup yoğun olarak
kulp ilçesi Muş ili sınırlarında kalmaktadır.
• Kadastro çalışmaları açısından
değerlendirildiğinde, 3 ilçemiz tamamen, 7
ilçemiz kısmen, 4 ilçemiz ise hiç kadastro
görmemiştir. Bu kapsamda tesis kadastrosu
gören mera alanımız 127.648,70 hektar,
kadastro görmeyen mera alanımız ise
tahminen 101820,6 hektar olup, toplam
mera alanımız 229.469 hektardır. (36)
Günümüzde HayvancılıkDiyarbakır 2005 il valilik raporuna göre
Büyükbaş hayvan sayısı 254 bin açıklandı.
Diyarbakır ilinde kırsal kesim işletmelerinin
yaklaşık %50’sinin bitkisel üretimde
bulunduğu,%45’inin polikültür yapıda bitkisel
ve hayvansal üretimi bir arada yaptığı ve
%5’inin sadece hayvansal üretim faaliyetinde
bulunduğu bildirilmektedir.
İlde 2008 yılı itibariyle 235 bin baş sığır,630bin
baş koyun ve 172 bin baş keçi olup,GAB
genelindeki sığır varlığının %35.7’si,koyun
varlığının %15.3’ü ve keçi varlığının %15.9’una
Diyarbakır ili sahip bulunmaktadır(29).
Diyarbakır’da il tarım md kayıtlarına göre 2009
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
55
yılında Diyarbakır dışına 25.479 baş sığır ve manda satılmıştır(30).
Eğil ilçesinde Hayvancılık
53-Peygamber tepesinde 54- Eğil ilçesinde hayvan çiftlikleri
küçük başhayvanlar
Kocaköy
55-Kocaköy-Koyun kırkması 56- Ambarçayında büyükbaşhayvanlar
57-Kocaköy’de oldukça fazla büyükbaş hayvan vardır
58-Gevran ovasında hayvancılık
56
59-Gevran ovasında tezekler
60-Terkan’da tezekler
61-Ahmetli köyünde eşekler
62-Günümüzde Silvan’da tarım ve hayvancılık
Süt Sağım Makinesi DağıtıldıErgani İlçe Tarım Müdürlüğü, 50 süt üreticisine
yüzde 50 hibeli süt sağım makinesi dağıttı. İlçe
Tarım Müdürlüğünün hazırladığı proje ile emek
ve zaman kaybı olmadan daha temiz bir şekilde
sütün sağılmasını sağlamak hedefleniyor.
Proje kapsamında 50 üreticiye dağıtılan süt
sağım makinelerinin diğer süt üreticilerine
örnek teşkil etmesi açısından önemli olduğunu
vurgulayan İlçe Tarım Müdürü Aziz Polat,
“Sağlıklı nesiller yetiştirmenin en önemli
faktörlerinden biri de kaliteli ve sağlıklı
gıdalar tüketmekten geçmektedir. Bu nedenle
beslenme konusunda önemli bir yere sahip olan
gıdalar içinde bulunan süt ve süt ürünlerinin
önemi artık herkes tarafından bilinmektedir. Bu
hedefle hazırladığımız proje kapsamında yüzde
50 hibeli, süt sağım makinelerinin dağıtımını
gerçekleştirdik. Çiftçilerimize hayırlı olsun” diye
konuştu. (Ergani haber. 23.05.2010)
Silvanlı Üreticilere Düve Dağıtıldıİlçemizde Kırsal Kalkınma Kooperatifi
üreticilerine 104 baş ‘Holstein’ ırkı gebe düve
dağıtıldı. Sınırlı Sorumlu Silvan Merkez Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi ortakları, uygulamamış
oldukları süt sığırcılığı projesi kapsamında gebe
düvelerini teslim aldı. 2009 yılında başvurusu
yapılan ve 2010 yılı içerisinde uygulamaya giren
proje kapsamında; 52 aileye 104 baş ‘Holstein’
ırkı gebe düve dağıtımı yapıldı. İlçe Kaymakamı
Doğan Demirdaş, ilçe merkezinde uygulanan
proje kapsamında 52 kooperatif ortağına, her
aileye 2’şer adet olmak üzere 104 baş holstein
ırkı gebe düve verildiğini belirtti. (www.malabadigazetesi.com/haberler.
aspx?haberID=259)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
57
AB Fonları Hayvancılığı Desteklemektedir.
Örneğin
63-Ergani’de AB desteklemesi
Küçükbaş HayvanDiyarbakır’da 2001 yılı itibariyle(master plan) küçükbaş hayvan varlığı
1.067.539’dur. Diyarbakır ilinde genel hakim koyun ırkı akkoyundur.
Tarihte Akkoyunlu Devletine ismini veren Akkoyundur.
64-Akkoyun 65- Karacadağ Zom Koyunu
İlimiz merkez ,Çınar ve Ergani’nin alt kesimlerinde yetiştirilmekte olan
bu koyun varyetesi yağlı kuyruklu olmakla birlikte kuyruk toplu olup diz
eklemi hizasını geçmemektedir. Karacadağ’ın taşlık arazisine iyi adapte
olmuştur (1).
Kurbanlık SektörüGüneydoğu’nun en büyük canlı hayvan pazarının bulunduğu Diyarbakır ‘da
kurbanlık hayvanların büyük kısmı satıldı.
Diyarbakır - Mardin karayolu üzerinde bulunan Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi Canlı Hayvan Borsası’nda, birkaç gün öncesine kadar bulunan
binlerce hayvandan geriye 100 - 150 civarında hayvan kaldı. Kurbanlık
havyan almak isteyenler ise şehrin belirli noktalarında yıl boyunca hayvan
satışı yapan ardiyelere akın ediyor. Diyarbakır Besiciler ve Kasaplar Odası
Başkanı Sait Şanlı ise hayvan pazarında kurbanların yüzde 90’lık kısmının
58
tükendiğini, ancak isteyen vatandaşların çok
rahat kurbanlık hayvan bulabileceğini dile
getirdi. Mardinyolu, İlçeler Otogarı ve Şehitlik
mevkilerinde kurbanlık satışlarının devam
ettiğini anlatan Şanlı, besicilerin genelde
satışlardan memnun olduğunu söyledi. (İsmail Avcı, Yahya Öylek; 08 Aralık 2008, Zaman)
Kurban sektörü
Ergani Gökçe köyü
Foto:M.Oğuz
İlk Tüp Buzağı Diyarbakır’da doğdu28 Aralık 2010
Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü, Dicle Üniversitesi
(D.Ü) Veteriner Fakültesi ve Devlet Planlama
Teşkilatı’nca (DPT) yürütülen “Güneydoğu
Hayvancılık Kooperatifleri Bölge Birliği
Kapsamındaki İşletmelerde Embriyo Transferi
Yolu ile Hayvan Islahı” projesi sonuç verdi.
Proje kapsamında, Kanada’dan ithal edilen
sığır embriyolarının, 17 Şubat’ta Bismil
ilçesine bağlı Kocalar Köyü Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi’ndeki 6 taşıyıcı sığıra transfer
sonucu gebelik gözlenen 3 sığır, 45-50 kilogram
ağırlığında 1’i dişi 3 buzağı doğurdu.
Hayvanlarda ilk kez denenen tüp bebek yöntemi
ile dünyaya gözlerini açan Türkiye’nin ilk tüp
buzağılarına isimlerini Dicle Üniversitesi (D.Ü)
Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç verdi.
“Karaca” ve “Bakır” dişi olanına da “Hevsel”
ismi verilen buzağıların hayvan ırkında et ve
süt veriminde son derece yüksek genetik bir
değişim meydana getirmesi bekleniyor.
Kocalar Köyü Tarımsal Kalkınma
Kooperatifindeki tüp buzağıları ziyaret eden
Diyarbakır Tarım İl Müdürü Mehmet Ali Koçkaya
ve D.Ü Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
59
Cengiz Yalçın, buzağılara biberonla süt içirdi.
Anne ve Babaları Kanada’daTarım İl Müdürü Koçkaya, yaptığı açıklamada, insanlarda tüp bebek,
hayvancılıkta da embriyo transferi olarak tabir edilen yöntemin uygulandığı
taşıyıcı sığırların doğumu ile Türkiye’nin ilk tüp buzağılarının dünyaya
geldiğini söyledi.
Diyarbakır’ın Batman sınırındaki uzak köylerinden Kocalar Köyünde 50
ortaklı bir kooperatifte embriyo transferi gibi hayvancılıkta ileri bir teknolojiyi
hayata geçirdiklerini ifade eden Koçkaya, dünyaya gelen yavrularla bu
çalışmanın ilk meyvelerini alıyor olmanın sevincini yaşadıklarını belirtti.
Koçkaya, tüp bebek diye bilinen yönteminin hayvanlarda denenmesinin,
üniversitede üretilen bilgi ve teknolojinin sahada uygulanışının güzel bir
örneği olduğuna dikkati çekerek, “Embriyo transferini diğer kooperatiflerimize
de uygulamaya başladık. Bu ilk uygulamanın ardından iki kooperatifte daha
embriyo transferini gerçekleştirdik. Taşıyıcı annelerin 8-9 ay sonra doğum
yapmalarını bekliyoruz. Üniversite ili işbirliğimiz artarak devam edecek. Bu
dayanışma sonucu üniversitelerde üretilen bilgilerin raflarda beklemeyip
sahayla buluşmasının ilk meyveleri bu üç küçük buzağı” dedi.
Tüp buzağıların diğer buzağılara göre genetik potansiyellerinin çok
yüksek olduğunu kaydeden Koçkaya, yüksek genetik verimliliğe sahip bu
sığırlardan elde edilecek embriyolarla bölgedeki hayvan ırkının ıslahının
sağlanacağını belirtti.
Koçkaya, tüp buzağıların anne ve babasının Kanada’da olduğunu hatırlatarak
şöyle dedi:
“Bu buzağıların diğerlerinden farkı genetik potansiyellerinin çok çok yüksek
olması. Çünkü bu buzağıların ailesi burada değil. Anne ve babaları Kanada’da.
Burada onları dünyaya getiren sığır onlara taşıyıcı annelik yaptı. Diyarbakır’da
hayvan varlığımızın yüzde 45’i yerli kara sığırlardan oluşuyor. Bunların hem et
hem de süt verimi düşük. Embriyo transferi ve beraberinde suni tohumlama
projesini yaygınlaştırabilirsek ki bu konuda hızla ilerliyoruz; birim hayvan
başına düşen et ve süt verimimiz yükselecektir. Şu anda bile Diyarbakır’da
hayvan başına süt ortalaması 4-5 litre civarında. Et verimi de oldukça düşük.
Bu transfer ile genetik varlığımızın değişmesi sonucu hayvan sayımız aynı
60
kalsa bile hayvan başına elde ettiğimiz et ve süt
verimi yüzde 600’e varan artış gösterecektir.”
Kendi Embriyolarımızı Üretmek IstiyoruzD.Ü Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
Cengiz Yalçın, hazırladıkları proje kapsamında
Kanada’dan ithal ettikleri genetik kalitesi yüksek
375 dondurulmuş embriyoların ilk transferini
gerçekleştirdikleri Kocalar köyünde 3 buzağının
dünyaya geldiğini, embriyo transferi yaptıkları
diğer kooperatiflerdeki taşıyıcı sığırların gebelik
kontrollerinin ise sürdüğünü söyledi.
Yalçın, proje kapsamında Veteriner Fakültesi
bünyesinde “Sperma ve Embriyo Üretim Ünitesi”
kurduklarını belirterek, bu ünitede Kanada’dan
ithal edilen ilk embriyoların transferi sonucu
doğan dişilerden alınacak yumurtalardan yeni
embriyoların üretileceğini belirtti.
Şu ana kadar 18 embriyo nakledildiğini ifade
eden Yalçın şöyle konuştu:
“Sahip olduğumuz kaynakları çiftçinin
yararına nasıl kullanabileceğimiz konusunda
Tarım İl Müdürlüğü ile ciddi beyin fırtınaları
gerçekleştiriyoruz. Bu görüşmeler sonucu
suni tohumlama konusunda çok geri olan
Diyarbakır’da bu projeyi çiftçilerimizle paylaştık.
Çiftçimiz giderek bilinçleniyor. Bu kapsamda
büyük işletmeler kuruluyor. Yurt dışından getirilen
embriyolar taşıyıcı annenin bağışıklık sistemini
aldığı için sahada hastalıklara karşı çok daha
dayanıklılar. Bu nedenle embriyo transferi
hayvan ithalinden daha avantajlı. Ancak ithal
embriyoların her birinin fiyatı bin doların üzerinde.
Gerçekleştirdiğimiz çalışmalarla bu embriyoların
maliyetini 150-200 dolara kadar düşürüp tüm
çiftçilerin imkanına sunabileceğiz. İlk tüp buzağılar
büyüdüğünde yararlanacağımız embriyoları ile
hem verimi çok yüksek hem de bölge şartlarına
adapte olmuş bir hayvan popülasyonu oluşturmayı
hedefliyoruz. Bu buzağılar bizim için bir materyal
olacak. Fakültemiz bünyesinde bir çekirdek sürü
işletmesi kurulması için de bir proje hazırladık.
Kendi embriyolarımızı üretmek istiyoruz. Bunun
için her tür imkanımız var. 24 ay sonra yeterli
olgunluğa erişecek bu buzağıların embriyolarını
çiftçilerimizin hizmetine sunacağız.”
Kocalar Köyü Kalkınma Kooperatifi Başkanı
Ekrem Çam, ilk kez kendi kooperatiflerinde
denenen embriyo transferi sonucu Türkiye’nin
ilk tüp buzağılarına sahip olmanın mutluluğunu
yaşadıklarını söyledi.
Bu proje ile hayvancılığın gelişeceğine et ve
süt veriminin artacağına inandıklarını belirten
Çam, “Buzağılarımıza gözümüz gibi bakıyoruz.
Yeni doğan üç buzağımızdan elde edilecek
embriyoları diğer hayvanlarımıza da transfer
edilmesini istiyoruz. Böylece gerçekleşecek ıslah
ile hayvancılıkta büyük ilerleme sağlayacağımızı
umuyoruz. Bu projede emeği geçen herkese
teşekkürler ediyoruz” dedi. (www.diyarinsesi.org)
Dev Hayvancılık Projesi Diyarbakır’da27 Ocak 2011
250 milyon dolarlık proje kapsamında Malatya,
Şanlıurfa, Diyarbakır, Bingöl ve Van’da
topraktan, et, süt ve gıda sanayine uzanan
zincir birleştirilecek. Bölge hayvancılığının
kaba yem ihtiyacını karşılamayı, toprak
kullanımını ve verimliliğini artırmayı, sulama
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
61
sistemleri kullanımını yaygınlaştırmayı amaçlayan projeyle, zorunlu göç
mağdurlarının istihdam sorunu da çözülecek.
Proje kapsamında tahıl ve kaba yem sanayi bitkileri üretilecek, günlük 500
ton kapasiteli süt işleme tesisi kurulacak. Et işleme üniteleriyle damızlık
düve üretimine de yoğunlaşacak olan AGRIMED, aşı için Ar-Ge çalışmaları
da yürütecek. Ekolojik tarıma da el atacak olan AGRIMED’in Danimarka,
Polonya ve Almanya’dan gelen partnerleri ise biogaz üretim tesisi kuracak.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Avrupa Birliği Bilgi Merkezi’nin
düzenlediği, moderatörlüğünü DÜNYA Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Hakan Güldağ’ın yaptığı, konuşmacıları arasında DÜNYA Gazetesi yazarı
Rüştü Bozkurt’un da yer aldığı ‘AB, Türkiye ve GAP Bölgesinde Hayvancılık’
konulu panel, Diyarbakır’da gerçekleştirildi. Avrupadan Danimarka, Polonya
ve Almanya’dan biogaz, tarım aletleri ve hayvancılık sektöründe faaliyet
gösteren konukların da izlediği panel öncesinde ‘GAP Bölgesi’nde Hayvansal
Üretimde Dikey Kümelenme Modeli Projesi’ni bir sunumla tanıtan Dicle
Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent Hüseyin
Pulat, alt sektör olarak görülmesi ve ıslah çalışmalarında yapılan hataların
Türkiye’de hayvancılığın gelişmesini engellediğini belirterek, “Bölgede
müthiş bir sinerji yaratacak Hayvansal Üretimde Dikey Kümelenme Modeli
Projesini ilk etapta Diyarbakır için hazırladık. Ancak GAP idaresi ve Kalkınma
Bankasının çağrısı üzerine projeyi GAP’a endeksli 250 milyon dolarlık büyük
bir proje haline dönüştürdük.
Öncelikli olarak çatı şirketimiz olan AGRIMED AŞ’nin kurulma çalışmaları
devam ediyor. Bu şirketin alt şirketleri ve akademik ortakları olacak. Topraktan,
et -süt ve gıda sanayine giden yolculuğu birleştirmek küçük ölçekleri
birleştirmek mega proje haline getirmek istiyoruz. Projemizin hedefi, bölge
hayvancılığı için gerekli olan kaba yem ihtiyacını karşılamak, toprak kullanımı
ve verimliliğini artırmak. Sulama sistemleri kullanımını yaygınlaştırmak
istiyoruz. Diyarbakır merkez ve GAP bölgesi içinde entegre süt sığırcılığında
sektörel bütünlük oluşturacağız.
Kaliteli, sağlıklı süt üretimi yaparak tarımsal üretimin rekabet gücünü artırmak
amacındayız. Kırsaldan kentsel alanlara göçü önlemek, kentte hayvansal
üretim yapan zorunlu göç mağdurlarının istihdam sorunlarını çözmek istiyoruz.
Kırsal üretimi cazip hale getirerek kentsel dönüşüm projelerini desteklemek,
hastalıklardan arı damızlık hayvan potansiyeli oluşturmak amacındayız.
62
Hayvan hastalıkları ve işletme sorunlarına çözüm
üretecek gezici hayvan polikliniği ve danışmanlık
hizmeti sunacağız” açıklamasını yaptı.
Projenin Ekseni Kaba Yem ÜretimiProje kapsamında tahıl ve kaba yem sanayi
bitkileri üretimi yapacaklarını kaydeden
Pulat, “GAP bunu artıracak. Sulama ile artacak
üretimi pazarlamak önemli. Sözleşmeli üretimi
model olarak görüyoruz. Sulama sistemleri,
tarımsal mekanizasyon imalatı ve yan sanayiye
yönelik çalışmalar da olacak. AGRIMED AŞ’nin
alt kurumsal ortakları 100 ile bin baş arasında
projede yer alabilecekler. Biz ortalama 300 baş
düşünüyoruz.
‘Bireysel akademik ortaklar’ ile birlikte süt ve
et işleme üniteleri, hastalıksız hayvan üretimi
için damızlık düve üretimi , konsantre yem
üretimi için projelerimizi hayata geçireceğiz.
Proje kapsamında danışmanlık, hayvan sağlığı ,
tarım akademisi , Ar-Ge ilaç ve sperm üretimi de
yapılacak. Kaba yem üretimi projenin ekseni. 500
ton gün kapasiteli süt işleme tesisimiz olacak.
Ekolojik tarım da olacak. Biogaz üretim tesisini
Danimarka, Polonya ve Almanya’dan gelen
partnerlerimiz kuracak. dedi.
Tarım ve Hayvancılık Bir Kenara BırakıldıTOBB Başkan Yardımcısı Faik Yavuz da çok
kritik bir dönemde geç kalınmış bir projeyi
tartıştıklarını belirterek, Türkiye’de Sanayide
yapılan atılımlar yapıldığını ama tarım ve
hayvancılığın bir kenara bırakıldığını söyledi.
Tarım ve hayvancılık için planlamanın gerekli
olduğunu belirten Yavuz, sektörün kayıt altına
alınması gerektiğini ifade etti.(www.diyarinsesi.org)
Süt Ürünleri2001 Master planda Diyarbakır‘da yıllık
218.200 ton süt,990 ton tereyağ, 28500 ton
peynir üretimi vardır Dicle üniversitesinde GAP
Kırsal Kalkınma Projesi kapsamında 300 bin
Euroya mal olan tesiste tereyağı, yoğurt ve
ayran üretiliyor.
66 Yoğurt pazarından bir görünüm
67-Örüklü peynir
68-Diyarbakır köy peyniri
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
63
Türkiye’de spesifik olarak peynirciler pazarı,yoğurtçular pazarı diye mekan
bulmak seyrektir. Diyarbakır’da ise tarihi olarak bu mekanlar vardı.
69- Peynirciler pazarı:
Su ÜrünleriDiyarbakır il sınırları dahilinde bulunan baraj gölleri ve doğal göletlerin
toplam rezervuar alanı 20.010 hektara ulaşmıştır. Baraj göllerinde
yürütülen stok tespit çalışmaları, bu rezervuarların yılda 112.550 kg. lık
avcılık faaliyetini karşılayabileceğini göstermiştir. Diyarbakır ilindeki avcılık
faaliyetleri çok sınırlı olup 112.550 kg/yıllık miktarın civarındadır.
Devegeçidi barajı ile Çermik’te Halitan göletine atılan aynalı sazan
yavrularından olumlu sonuç alınmıştır. Hali hazırda Devegeçidi göletinde
kiraya verilecek düzeyde stok bulunmamaktadır. Diyarbakır ilinde su ürün
avcılığı 112.550.kg.dır.(33)
Çermik İlçemizde özellikle balık avı çok gelişmiştir. Bunun nedeni çevrede
bulunan akarsu, gölet ile Atatürk ve Karakaya Baraj göletleridir. Avlanan
balık türleri; Sazan, Şalbut, Ağzıbol, Çepik çoğunluktadır. Yanı başındaki
Dicle nehri nedeniyle geçmişte balık çok tüketilirdi. Dicle nehrinde
yakalanan balıklar tür olarak çok çeşitliydi.Balık çokça bulunduğu ve çokça
tüketildiği için halen bir semtin adı Balıkçılarbaşı’dır. Balık kızartmasında
eskiden diğer yağ türleri yerine şirik (susam) yağı kullanılırdı. Yoğurt
pazarından hemen aşağı inildiğinde şirikhaneler vardı(11)
64
Dicle ve Diyarbakır göletlerindeki balık çeşitleri:Şebbot, şırıng, behran, cer, karagöz, berat, şah, sazan, aynalısazan, yayın, yılan balığı faran, bınni
(kaya balığı), herver(bıyıklı)(5).
67-Balıkçılarbaşı
Kralkızı barajı ve balıkçılık1.Bölge 34.000 kg/yıl balık avlanması
2.Bölge 15.000 kg/yıl
68-Kralkızı barajı
Dicle barajı1.Bölge (Dicle)15.000 kg/yıl balık avlı
2.Bölge (Eğil) 5.000 kg/yıl
69-Dicle barajı
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
65
2003 Master Planda
Diyarbakır İl Sınırları İçerisinde Yer Alan Rezervuar Alanları
Baraj Gölü Bulunduğu mevki
Rezervuar alanı (ha.)
Balıklandırma Çalışmaları (Adet)
91-98 1998 1999 2000
Kralkızı baraj Gölü
1.BölgeDicle 3.230
300.000 200.000 200.000
Kralkızı baraj gölü 2.Bölge
Ergani 1.465
Dicle Baraj Gölü
1.BölgeDicle 1.800
100.000 100.000 100.000Dicle Baraj Gölü
2.BölgeEğil 500
Batman Baraj Gölü
1.Bölge
Silvan 1.760
100.000 100.000Batman Baraj Gölü 2.Bölge
Kızlal 860
Batman Baraj gölü
3.Bölge
Kulp 760
Atatürk Baraj Gölü
8. 9. ve 10. Bölge
Çermik 350
13.600.000 1.000.000 500.000 400.000Çermik 450
Çüngüş 300
Devegeçidi Baraj Gölü
D.bakır-Ergani
4.700 1.130.000 300.000 200.000 100.000
Göksu Baraj Gölü Çınar 510 810.000 250.000
Dipni Baraj Gölü Dicle 3.100
Diğer (Doğal Göletler)
- 225
TOPLAM 20.010 4432,1 1.950.000 1.100.000 900.000
66
Diyarbakır İl Sınırları İçerisinde Yer Alan Rezervuar Alanları
Baraj Gölü Bulunduğu mevki
Kamulaştırılan alan (ha.)
Avlanabilir stok
miktarı (kg/yıl)
Kralkızı baraj Gölü 1.Bölge Dicle 1253.6 34.000
Kralkızı baraj gölü 2.Bölge Ergani 502.1 15.000
Dicle Baraj Gölü 1.Bölge Dicle 789.4 15.000
Dicle Baraj Gölü 2.Bölge Eğil 290.6 5.000Batman Baraj Gölü 1.Bölge Silvan 948.2 14.000
Batman Baraj Gölü 2.Bölge Kızlal 209.6 7.000
Batman Baraj gölü 3.Bölge Kulp 438.6 6.000
Atatürk Baraj Gölü 8. 9. ve 10. BölgeÇermik
16.200ÇermikÇüngüş
Devegeçidi Baraj Gölü D.bakır-Ergani Göksu Baraj Gölü Çınar
Dipni Baraj Gölü Dicle
Diğer (Doğal Göletler) - 350
TOPLAM 4.432 112.550
Devlet Su İşleri (DSİ) 10. Bölge Müdürlüğü’nün balıklandırma çalışmaları çerçevesinde Keban ve
Atatürk Barajı Balık Üretme İstasyonu’nda yetiştirilen 350 bin pullu sazan balığı yavrusu, Malabadi
Barajı Göleti’ne bırakıldı.
Geçmiş yıllarda 2 milyon 880 bin adet balığın gölete atıldığını bildiren Tutşi, sözlerine şöyle devam
etti: “Bu yıl 1 milyon pullu sazan balığı gölete atıldı. Toplam 2 milyon 880 adet balık gölete atılmıştır.” (http://www.malabadigazetesi.com/haberler.aspx?haberID=75)
Günümüzde İpek BöcekçiliğiKulp ilçesi ipekböcekçiliği alanında Türkiye’de İstanbul ve Bursa’dan sonra üçüncü sırada
bulunmaktadır. İlçe ve köylerde bulunan dut ağaçları ipekböceği kozasının tek ideal yiyeceğidir. 25
yıl önce ipekböcekçiliğinin sona erdiği ilçede, 2002 yılında başlayan canlanma ile 2003 yılında 30
ton yaş koza elde edilmiştir.
Yıl Paket Adedi Üretim (Ton)1985 1000 201986 1100 251987 1300 321988 1200 301989 1200 301990 1400 40
Tablo:1985–1990 Arası Kulp’ta İpekböceği Üretimi
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
67
İlçemiz Kaymakamlığı ipek böceği üreticiliğinin arttırılması hususunda
hassasiyet göstermektedir. Halkımıza ipek böceği tohum paketi temininde
yardımcı olmaktadır. (12)
70- Kulpta Koza Üretimi Oldukça Yaygındıt
Diyarbakır’da İpek Böcekçiliği Alanında Yeni Çalışmalar Olduİlk olarak 2005 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde AB destekli İpek
Böcekçiliğini Yetiştirme Projesini uygulandı. İkinci olarak 2006 yılında
yine bu ilçede İpek Dokuma Projesini yürütüldü. Bu projeler sayesinde
İpek Böcekçiliği’ndeki koza üretiminde 700 üretici ile 40 ton Diyarbakır’da
üretilmeye başlandı. Bu da ülke üretiminin yüz 30’una tekabül ediyor.
DTSO’nun Diyarbakır Valiliği ve Kulp Kaymakamlığı tarafından yürütülen
3,2 milyon YTL bütçeli İpek Böcekçiliğinin Canlandırılması Projesi Kulp,
Hazro, Dicle ve Lice ilçelerinde uygulamaya konuldu. Bu projenin de
bitiminde bin 250 üretici daha olacak ve ilk etapta 80 ton ipek üretimine
ulaşacak. (23 Aralık 2008, CİHAN)
Kulpta Koza Üretimi Oldukça Yaygındır Diyarbakır’da “ipek böcekçiliği” yeniden hayat buldu. Kulp’ta 750 aile yıllar
sonra sektörde yerini alarak, istihdam oluşturdu. Organik ipek kumaşları
dokuma tezgahlarında işleniyor.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde önemli ipek böcekçiliği merkezlerinden
biri olan Diyarbakır’ın Kulp ilçesi, terör olaylarını azalması ile birlikte eski
günlerine geri döndü.
Silahların sustuğu dağlarda üretilen yılda 45 ton yaş koza yörede genç
kızlar tarafında dokuma tezgahlarında organik kumaş imal ediliyor. Bölge
ekonomisinin gelişmesine büyük katkı sağlayan ipek böcekçiliği sayesinde
750 çiftçi sektörde istihdam edildi.
68
71-Koza ile ilgilenen bir Kulplu vatandaş
İstihdam Alanları ArtacakUzun yıllar terörle anılan Diyarbakır’ın Kulp
ilçesi kırsal kesiminde huzur ortamının
sağlanması ile birlikte ekonomide önemli
gelişmeler kaydediliyor. Diyarbakır’da işsizliğin
önüne geçmek için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
destekleri ile 2000 yılında Diyarbakır Valiliği,
Koza Birlik ve Ticaret Sanayi Odası’nın Avrupa
Birliği hibe fonları destekleri ile yıllar sonra Kulp
ilçesinde başlatılan ipek böcekçiliği projesi hızla
gelişiyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde
önemli ipek böcekçiliği merkezlerinden biri
olan Kulp ilçesinde 5 çiftçi ile başlatılan proje
kapsamında 750 aile istihdam edilmeye
başlandı. Türkiye’de yıllık üretilen yaş kozanın
3’te biri bu bölgede imal edilmeye başlandı.
Bölgede hızla canlanan ipek böcekçiliği için
Diyarbakır Valiliği böceklerin besin kaynağı
olan 100 bin adet dut fidanı çiftçilere dağıttı.
Koza Birliği’nin destekleride anımsanmayacak
boyutta. Türkiye’nin yaş koza ve ipekli dokuma
merkezi yollunda emin adımlar ile ilerleyen Kulp
ilçesi önümüzdeki yıllarda sektörde adından
sıkça söz edecek.
Kulp dağlarında ipek böcekçiliği projesi
kapsamında yaş koza üretilmesi ile birlikte el
sanatları dokuma atölyeleride bir bir açılmaya
başlamış, Kulp Kaymakamlığı tarafından
açılan 2 dokuma atölyesinde 30 genç kız
çalışıyor. Halk Eğitim Merkezi’nde açılan kurslar
sonrası kısa sürede dokumacılığı öğrenen
kızlar şimdi atölyelerde el emeği göz nuru ile
organik kumaş desenleri ile kravat, puşu ve
benzeri ürünler dokuyor. Atölyelerde yörede
ki bayanlar tarafından hazırlanan puşular,
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası tarafından iç
ve dış pazarda satılıyor. 30 Genç şimdi çalışıp
hem para kazanıyor hemde gelen siparişleri
yetiştirmek için yoğun bir şekilde çalışıyor. İpek
Böcekçiliğin 22 dağ köyünde uygulandığını ifade
eden Kulp Kaymakamı Servet Güngör, “Tarımsal
anlamda ilaçlama yapılmadığı için organik kumaş
üretiyoruz. Atölyemizde üretilen kumaşlara ilgi
büyük gelen sipraşileri yetiştiremiyoruz. Projeyi
inceleyen Tarım ve Köyişleri Bakanımız üretilen
kumaşların Kulp’un eski ismi olan ‘Pasuri’ markası
ile üretmemiz konusunda önerilerde bulundu. Biz
bu markayı Diyarbakır’da başlatıp tüm dünyaya
tanıtacağız” dedi.
Kulp’un imajı bundan böyle terörle değil ipek
böcekçiliği ile anılacağını ifade eden ilçenin
genç idealist Kaymakamı Göngür, köy köy
gezip üretimle ilgili çiftçilerden bilgi alıyor.
İpek Böcekçiliğin Cazibe merkezi kapsamında
anılacağını kaydeden Kulp Kaymakamı Servet
Güngör, “Diyarbakır’da işsizliğin önüne geçmek
için bu proje başlatıldı, şu anda hedeflediğimiz
Türkiye üretiminin üretiminin yüzde 35’ini
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
69
yakaladık. Terörle mücade konusunda önemli bir iş sahası açtık. Kulp
ilçesinde şu anda bu işi yapıyoruz. 2007 yılında Kulp ve köylerinde toplam
600 bin YTL bir para çiftçilere dağıtıldı. Bölge için çok iyi bir gelir. Tahminimiz
o bölgelerdeki projelerden geri dönüşümü olan tek proje budur. Güneydoğu’da
bu projeyi yaygınlaştırmak için sürekli çalışıyoruz. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı’nın hayvancılığı destekleme projesi kapsamında ve Avrupa Birliği
hibe fonlarından sektöre destekler var ancak biz ipek böcekçiliğin GAP eylem
planı kapsamında cazibe merkezi olması için hazırladığımız 3 milyon YTL’lik
projeyi Devlet Planlama Teşkilatı’na sunduk, talebimiz kabul edilirse projeyi
Diyarbakır’ın Dicle, Lice, Hazro ve Çüngüş ilçelerinde de hayata geçireceğiz.
Hedefimiz yılda 80 ton yaş koza üretmektir” şeklinde konuştu.
5 çiftçi ile başlatılan projenin 750 aileyi kapsadığını kaydeden Güngör, yaş
koza yanısıra ipekli dokuma ve ipliklerin bir bütün olarak bundan böyle
bölgede üretileceğini” söyledi.
100 Bin Dut Ağacı Dağıtıldı İpek Böcekçiliği projesinin GAP eylem planı politikaları arasında cazibe
merkezi kapsamına alınacağını ifade eden Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni
Mutlu, “Bölgede yıllar önce yitirdiğimiz sanatlardan bir tanesi dokumacılıktır.
Bu bölgede, koza üretimi özellikle Kulp, Hazro, Dicle ve Lice gibi ilçelerimizde
1920’li yıllara baktığımız zaman milyonlarca dut ağacı ve yüzlerce ton koz
üretimi var. Burası Türkiye’nin önemli koza üretim alanlarından birisiyken
malesef zaman içerisinde bunlar kaybolmuştur.
Ancak hükümetin ve sivil toplum örgütleri destekleri ile Kulp’ta yaş koza
hızla yayıldı. Şu anda Türkiye’de yıllık üretilen 135 ton yaş kozanın 45 tonu
Kulp’ta üretiliyor. Ama bunu yeterli görümüyoruz. Yeni yapmış olduğumuz
projeyle ipek böceği koza üretimi ve koza üretimi ile birlikte ip dokuması
noktasında entegre bir tesis kurmaya çalışıyoruz. Diyarbakır önümüzdeki
yıllarda gerek tarımsal alanda, gerek hizmet alanında, gerekse diğer alanlarda
ciddi gelişmeyi sağlayacaklarını gösteriyor. Çitçilerimize her türlü desteği
sağlıyoruz. Böcekçilerin besin kaynağı olan 100 bin dut fidanı ücretsiz dağıttık
aynı zamanda yeşilliğe de katkıda bulunduk” diye konuştu. (13)
Bismil’de İpek Böcekçiliği İçin Kullar Sıvandı Diyarbakır’ın bazı ilçelerinde önemli geçim kaynaklarından biri olan ipek
böcekçiliği, Bismil’de de vatandaşların umudu oldu.
70
Bismil Kaymakamlığı ve İlçe Tarım Müdürlüğü,
Damızlık ipekböceği yetiştiriciliği yapacak
çiftçilere bu yıl 40 bin adet dut fidanı dağıtıldı.
Bismil İlçe Tarım Müdürlüğü, Yukarısalat ve Tepe
Beldesinde ipek böcekçiliği projesi kapsamında
örnek çiftçilere koza yumurtaları dağıtıldı. Bismil
İlçe Tarım Müdürlüğünde konunun uzmanından
kısa bir eğitim alıp uzman denetiminde ipek
böcekçiliği yetiştiriciliğine başlanacak.
Bismil İlçe Tarım Müdürü İbrahim Balk, “İpek
böceği ile ilgili olarak, koza yumurtaları olduğu
her paketten takriben 30 kg koza elde edilir. 20 bin
adet yumurta bulunur. 25 metrekare kapalı alana
ihtiyaç vardır. Takriben 600 kg dut yaprağı tüketir.
Ve Bir koza yumurtada 600 TL gelir elde edilir.
10 koza yumurtada yetiştirilen bir çiftçi 6 bin TL
gelir elde edilecek ve sadece 40 gün uğraşacak,
satışı da çok kolay Koza Birlik hemen alıyor,
devlet tarafından Kilo başına 4 TL destekleme de
veriliyor.
Önümüzdeki yılda daha nitelikli ağaçlar alarak
bölgede ağaç çoğaltmayı düşündüklerini ifade
eden Kaymakam Çelik, önümüzdeki yıl 100 bin
dut ağacı getirmeyi düşünüyoruz. Dere yatakların
her tarafına dut ağacı ekelim. Dicle nehrin yatağı
boş, hem de suyu bol, Bahçelerimize boş alanlara
dut ekelim. Bu bölgede müthiş bir dut yaprağı
potansiyeli oluşsun.
İpekböcekçiliği bölgemizde çoğaltalım. Evde
birçoğunun çocuğu var, genci var, eşleri var,
bayanları var, Bunlar gerçekten bir aile niteliği
sağlayacak şeyler. Biz İlçe Tarım Müdürlüğü ve
Kaymakamlık olarak, arzumuz ürün çeşitliğine
katkı sunalım. Geçim sadece pamuk ve mısır,
buğday ve arpada olmasın insanlar sürdürülebilir,
bir tarımsal faaliyetler içinde olsun,” diye
konuştu.(14)
BorsaCumhuriyet döneminde İpekçi dükkanları
ile puşucu dükkanları, iplik ve puşu
boyahaneleri Balıkçılarbaşı çevresindeydiler.
Diyarbakırın asıl İpekçiler Hanı ise,
Urfa Kapının iç tarafındaydı. Bugün borsa
Otogar yakınındadır.
72-Günümüzde borsa
Hayvancılığı Destekliyen Kurumlar
74-Hayvan borsası 75-EBK
76-Veteriner fakültesi
TUİK verilerine göre Diyarbakır ilinde 2008
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
71
yılında kesilen 46.360 baş sığır ve 663.075 baş koyun söz konusudur.
GAB’da gerçekleştirilen sığır ve koyun kesimlerinin sırasıyla %53.5’i ve
%0.8’i Diyarbakır ilinde kamu ve özel sektöre ait mezbaha ve kombinalarda
yapılmıştır (29).
Büyükbaş et üretimi 14.892 ton, küçükbaş et üretimi 7.573 ton (33).
Diyarbakır’da Organize Hayvancılık Bölgesi kuruluyorÖvündüler köyünde 187 hektar alanda kurulacak organize hayvancılık
bölgesinin 1070 dekarında 82 besi işletmesi ile 21 süt işletmesi, kalan
700 dekar alanda ise yem üretim tesisleri olacaktır.
Arıcılıkİlimizde Arı Yetiştiricileri Birliği etkin olarak görev yapmaktadır. Birliğe
410 adet arıcı kayıtlı olup, bunlardan %80 civarı gezginci arıcılık
yapmaktadırlar. İlimiz de Arıcılar Birliğinde kayıtlı toplam 75.039 adet arılı
kovan mevcuttur. (15)
Bal üretimi 274.7 ton Balmumu üretimi 16.3 ton (33).
Karacadağ’da üçgül bitkisinden faydalanılarak arıcılık mümkünken yöre
halkı bununla az ilgilenmektedir. Geven de ikinci istifade edilecek bir
bitkidir. Ancak cehaletle halk bunu keserek yakacak halinde kullanmakta
ve tahrip etmektedir. Geven çölleşmeyi engelleyici bir bitkidir, doğa
dengesine katkıda bulunur. Geven korumaya alınmalı,alternatif olarak
yöreye korunga ve ayçiçeği tohumu dağıtılmalıdır. Karacadağ arıcılıkta
Hakkari’ye alternatif bir bölgedir, değerlendirilmelidir.
77- Dicle kenarında kovanlar 78-Tarım ve hayvancılıkta AB
fonlarından yararlanılmaktadır.
Kulpta Arıcılık Projesi Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde başlatılan ‘Arıcılık Geliştirme Projesi’ başarıyla
tamamlandı. Kulp Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
72
Vakfı (SYDV) tarafından yörütülen Kafkas cinsi
480 kovan bal arısı projesi arıların üreticilere
dağıtılmasıyla son buldu. SYDV projeyle Saltuk,
Koçkar köyleri ve Kulp merkezdeki üreticilere
480 kovan bal arısı ve malzeme dağıttı. Projeden
16 üretici faydalanırken, projeden faydalananlar
Kaymakamlığa teşekkür ettiler (16).
Çüngüşte Arıcılık Projesi Kabul Edildi Diyarbakır’ın Çüngüş Kaymakamlığı ve İlçe Tarım
Müdürlüğü tarafından ortaklaşa hazırlanarak
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı’na
sunulan 6 projeden ‘Arıcılığı Geliştirme Projesi’
kabul edildi.
6 Ekim 2010 tarihinde Çüngüş Kaymakamı
Cengiz Erdem ve İlçe Tarım Müdürü Ziyaddin
Seçkin tarafından Şanlıurfa’da Arıcılığı
Geliştirme Projesi ön protokolü imzalandı. Proje
yüzde 30 çiftçi katkılı, yüzde 70 hibe şeklinde
düzenlenirken proje ile 30 çiftçiye 25 adet
arılı kovan 300 adet boş kovan, 300 kilo suni
petek, 30 adet bal süzme makinesi, bin 50 adet
şurupluk, bin 50 adet ana arı ızgarası, 30 adet
arı fırçası, 60 adet arıcı maskesi, 30 adet arıcı
körüğü, 30 adet arıcı mahmuzu, 60 adet arıcı
eldiveni, bin 50 adet ana arı kafesi, 30 adet
mum eritme cezvesi, 30 adet bal bıçağı, 30 adet
sır tarağı, 30 adet el demiri, 30 adet çerçeve
delici, 60 adet makara tel, 6 bin 750 adet çıta,
bin 800 adet teneke kutu verileceği belirtildi. (Dsöz. 14.10.2010)
Arıcılık kurslarıArıcılığa ilgi artıyor 40 bin adet arı kovanının
bulunduğu Diyarbakır’da, Tarım il Müdürlüğü’nce
arıcılık kursu başlatıldı. 5 gün süreyle devam
eden kursa 40 arıcı katıldı.
Arıcılık kursu :Tarım il Müdürlüğü çiftçi eğitim
ve yayım şube Müdürlüğü’nce verilen kursa
büyük ilgi gösterildiği gözlendi.
Kurslarla ilgili olarak açıklama yapan Tarım
il Müdürlüğü çiftçi eğitim ve yayım şube
müdürü Ramazan Yaman, arıcılığın son yıllarda
Diyarbakır’daki üreticilerin geçim kaynağı
haline geldiğini ve arıcılığa olan ilginin arttığını
söyledi.
Modern arıcılık: Ramazan Yaman, Diyarbakır
genelinde 40 bin adet arı kovanının bulunduğunu,
kovan başına ortalama verimin 18 kilogram
civarında olduğunu vurgulayarak, “Arıcılıkta
verimi artırmanın temel kriterlerinin başında; bal
verimi yüksek arı ırklarının üretimde kullanılması,
kovan bakımı ve idaresinin yeterince yapılması
gerekiyor. Tarım il Müdürlüğü olarak arıcıların
eğitimine önem veriyoruz. Bu amaçla 2005 yılının
ilk 5 ayı içerisinde 6 adet arıcılık kursu açtık ve bu
kurslarında 300 çiftçiyi arıcılık konusunda eğittik”
dedi.
İstihdam Alanı: Tarım bakanlığının 2005 yılında
baş teşvik primini uygulamaya koymasının ve
bu teşvikten faydalanmak için de arıcılık kursu
sertifikasının istenmesinin arıcılık kurslarına
olan talebi dahada artırdığına değinen Yaman,
bu nedenle Tarım il Müdürlüğü’nce arıcılık
kurslarının açılmasına devam edileceğini
vurguladı. (Fırat Avcıl)
Arıcılık kursuna bayanlardan ilgi : Diyarbakır-
Diyarbakır Tarım il Müdürlüğü çiftçilere yönelik
eğitim seminerleri devam ediyor. Diyarbakır’ın
merkez ilçesi Alçak Köyü’ndeki kursa 35 bayan
ile 60 erkek katılıyor. 5 gün devam eden
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
73
kursların bitiminde başarılı olan kursiyerlere arıcılık sertifikası veriliyor.
2005 yılında olduğu gibi, 2006 yılında da arıcılık sektörüne, dolayısıyla
arıcılık kurslarına olan ilgi artarak devam ediyor. Bu kapsamda, 2006 yılı
ocak ayında bu yana merkez ilçede açılan arıcılık kurslarından 2’si sona
ererken, 2’si ise sürüyor.
Bayanların ilgisi : Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü Çiftçi Yayım ve
Eğitim Şube Müdürü Ramazan Yaman, çiftçilerin yaz aylarındaki eğitim
çalışmalarına hız verdiklerini söyledi. Yaz mevsiminde çiftçilerin tarla, bağ
ve bahçelerde çalıştıklarından dolayı biraraya toplamının zor olduğuna
değinen Yaman, kış döneminde kimsenin dışarda fazla bir işi olmadığından
eğitim faaliyetlerinin daha kolay yürütüldüğünü vurguladı.(dsöz)
Güneydoğu’da 15 Bin Ana Arı DağıtılacakDiyarbakır Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Fahri Saylak, “bölgede arıcılık
yapan çiftçilere bal üretiminde yüzde 50 daha verimli olan ‘kafkas’ ırkı 15
bin ana arı dağıtacaklarını söyledi. Diyarbakır’da 370 arı yetiştiricisini
eğiteceklerini ve arılarının ırkını değiştireceklerini anlatan başkan saylak, 7 bin
tane daha ana arıyı üreticilerimize dağıtacağız ve sürekli kovan başı eğitim
vereceğiz.” ifadelerini kullandı. Proje kapsamında bir arıcılık meslek yüksek
okulu mezunu ile bir ziraat mühendisi istihdam ettiklerini aktaran saylak,
projenin 10 ay süreceğini kaydetti. Saylak, “Bundan sonraki projelerimizde
ise bal paketleme, kovanları modernize etme ve kullandığımız materyalleri
değiştirme çalışmaları yer alacak.” diye konuştu. (Zaman gazetesi)
Diyarbakır’da arıcılığı geliştirme projesi kapsamında arıcılara 950 boş
kovan verildi. Diyarbakır Tarım il Müdürlüğü ve ilçe müdürlüklerinin
2007’de yaptığı çalışmalar ile 2008 programı toplantıda değerlendirildi.
Arıcılığı geliştirme projesi kapsamında ise arıcılara 950 adet boş arı kovanı
verildi. Mevcut arıcıları desteklemek amacıyla Çüngüş ilçesine 525 adet,
Çermik ilçesine 255 adet, Ergani ilçesine ise 170 adet arı kovanı dağıtıldı.
Diyarbakır İl Özel İdare Kaynaklı projelerden olan Arıcılığı Geliştirme Projesi
kapsamında dağıtımı yapılan arı kovanları, Arı Yetiştiricileri Birliği’ne üye
50 ile 150 arası arılı kovana sahip arıcılara verildi.
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) yatırımlarından yeterince yararlanamayan
74
ilçelerdeki üreticilerin desteklenmesi amacıyla
başlatılan arıcılık çalışmaları kapsamındaki boş
kovan dağıtımının, projenin devamında arıcılık
potansiyeli olan diğer ilçelerde de devam
edileceği bildirildi. (Cihan Haber Ajansı, 17.01.2008)
Kocaköy’de Arıcılık Kursu Düzenlendi10 Aralık 2010
DİYARBAKIR’ın Kocaköy ilçesinde Tarım İlçe
Müdürlüğünce arıcılık kursu düzenlendi.
Kocaköy İlçe Tarım Müdürü Oral Özgen, kursun
açılış konuşmasında, arıcılığın ülkede, bölgede
ve ilçedeki durumu hakkında bilgiler verdi. İlçede
modern arıcılığın yapılmadığını ve standartlara
uygun kovanların olmadığını aktaran Özgen,
ancak eski usul kara kovan arıcılığının yapıldığını
belirtti. İlerki zamanlarda Kocaköy ilçesinde
kovan dağıtımı yapılabileceğini anlatan Özgen,
Kocaköy’de bir ilk gerçekleştirmek istediklerini
söyledi. Tarımsal eğitimlere yönelik çalışmalara,
Tarım İl Müdürü M. Ali Koçkaya ve Kocaköy
Kaymakamı Muhammed Gürbüz’ün de destek
verdiğini ifade eden Özgen, bu desteklerden
dolayı teşekkürlerini sundu.
(www.diyarinsesi.org)
Kanatlı HayvanDiyarbakır Tavuk İşletmecileri1. Güntavuk İşletmesi 5x10.000=50.000 Ad./
gün yumurta
2. Diyartavuk İşletmesi 15.000 Ad./gün
yumurta ,15.000 Ad. etçi/dönem
3. Varan Kanatlı İşletmesi 15.000 Ad./gün
yumurta
4. Karacan Tavuk İşletmesi 3.500 Ad./gün
yumurta , 17.000 Ad. Hindi Palazı
5. Tuncay Kanatlı İşletmesi 3.500 Ad. /gün
yumurta , 2.500 Ad. Hindi Palazı
6. Kadir Eser Kanatlı İşletmesi 45.000 Ad./
devre etçi (17).
79-Diyarbakır’da tavukçuluk sektörü
Köy Tavukçuluğu
80-81- Urfakapı’da hindi satışı
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
75
2000 yılı Master planda Diyarbakır‘da
Merkez - Bismil - Çınar - Ergani - Silvanda: 153.000 hindi
Hazro-Kulp-Lice‘de 31.200 hindi
Dicle-Eğil-Hani‘de 27500 hindi
Çermik-Çüngüşte 7300 hindi belirlenmiştir.
2009 yılında: Tavuk sayısı: 404.800
Hindi sayısı: 59. 603
Kaz sayısı: 15.536
Ördek sayısı. 13.730
Tavuk yumurtası: 40.480.000 adet
Hindi Yumurtası: 1.788.090 adet
Kaz yumurtası: 466.080 adet
Ördek yumurtası: 411.900 adet
Etçi tavuk üretimi: 250.000 adet
Ancak tüm bu rakamlar sıhhatli ve kesin değildir. Kanatlı hayvan çeşitleri
olarak; Tavuk, Hindi, Kaz, Ördek, Bıldırcın, Devekuşu, Keklik, ve merak
süs amacı ile beslenenler gelmektedir. (17)
82-Malabadi 83- Gevran ovası
Hindi geliştirme projesiAvrupa Birliği destekli “Hindi Geliştirme Projesi” başlatmak için Ergani’ye
gelen Avrupa Birliği Proje Destekleme Birim üyeleri Veteriner Hekim Ragıp
Bayraktar, Fransız Veteriner Hekim Helene Vidon ve Hollandalı Veteriner
Hekim Marinua Vanden Ende, İlçe Tarım Müdürü Aziz Polat’ı ziyaret etti.
Hindi geliştirme: İlçe Tarım Müdürü Aziz Polat, Heyetin Yayvan tepe
ve Boncuklu köylerinde incelemelerde bulunduklarının altını çizerek,
“Dairemiz veteriner hekimleri ile birlikte önümüzdeki günlerde Avrupa Birliği
kaynaklı proje ekibi tekrar bu köylerde incelemeler yapmak için gelecekler.
76
Geldiklerinde projeye son şekli verilecek. Yapılacak
projelerde dağıtılacak hindi palazları ile kümes
gibi giderlerinin yüzde 50 ve yüzde 90 arasında
Avrupa Birliği ve Dünya Bankası tarafından
karşılanacak. Bu destekleme ile köylülerimiz hem
aile ekonomisine katkı sunacak hem de kuş gribi
olmaksızın gönül rahatlığı ile kanatlı hayvanlarını
yetiştirecektir” diye konuştu. (Dsöz)
Tılalo’da hindi çiftliği
Dicle ilçesi Pirejman köyünde beyaz hindiler
Diyarbakırda at sporları
84 Günümüzde at yarışları 85-Hipodrom
Çınar-Beşpınar köyünde1600 dönümlük
alanıyla Diyarbakır hipodromu Türkiye’nin en
büyüğüdür.Diyarbakır’da bu hamleyle atçılığın
büyük mesafe kaydedeceğini umuyoruz.
Diyarbakır tarihinde at sporları ile tanınmış ve
10.000 atlı Malazgirtte Alpaslanın yardımına
koşmuştur.Bir kaynakta da bu 27.000 olarak
geçer.
Tarihte at sahibi olmak bir övünç vesilesiydi.
Meşhur gezgin Tavernier Diyarbakır’la ilgili
hatıralasını anlatırken Paşanın bir çok atlı
süvasrisi var ve yirmi bin atlıyı toparlayabilecek
güçtedir’demektedir (39)
26 Mayıs 1789 tarihli bir takrirde Mısır
için Diyarbakır’dan 2000 süvari istendiği
görülmektedir. (40)
Diyarbakır salnamelerinde bu hususta tedbirler
alınmıştır.
Ahali malı olan kısraklar için cins aygırların
suret-i celb ve muhafazası hakkında emirname
ve talimat. (3) Bu hayvanlar için ‘Cins at
yetiştirmek için miriden celb olunan aygırların
memleket baytarı tarafından nezaret olunarak
istifade edilmesi ve aygırlar telef oldukça
yeniden celbi hakkında’ emirname mevcuttur.
(3)
Diyarbakırda At sporlarına alt yapı teşkil
eden önemli bir oluşum Diyarbakır’ı başkent
yapan devletlere örneğin Akkoyunlulara aittir.
Akkoyunlu sarayında elçi olarak bulunan
Venedik elçisi Uzun Hasan’ın atlılarının 100.000
olduğunu hesap etmiştir.(41)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
77
Günümüzde İlçe TarımıBismilİlçe yüzölçümü : 1.748.000 Dekar
Kuru tarım alanı : 1.120.000 Dekar
(Buğday, Arpa, Mercimek, Nohut)
Sulu tarım alanı : 350.000 Dekar
(Pamuk, Buğday, Tütün, Şeker Pancarı, Kavun, Karpuz)
Çayır ve mera : 94.000 Dekar
Tarım dışı alan : 184.000 Dekar Alan bulunmakta olup,
ilçemizde ekilen ürün ve miktarı aşağıya çıkartılmıştır:
• 236.000 Dekar Pamuk (2003 Yılı Hasadı 92.500 ton
• 980.000 Dekar Buğday (2003 Yılı Buğday hasadı 323.400 ton’dur.)
T.M.O. tarafından 9.431 Ton alım yapılmıştır.
• 100.000 Dekar Arpa (2003 Yılı Arpa hasadı 27.000 ton’dur.)
• 134.000 Dekar Mercimek (2003 Yılı Mercimek hasadı 17.420 ton’dur.)
• 5.000 Dekar Nohut (2003 Yılı Nohut hasadı 550 tondur.)
• 1.500 Dekar Tütün İlçe merkezinde 4 adet alım deposu mevcuttur.
(2003 Yılı 3.200 ekici ile sözleme yapılmış, tahmini üretim 10.000
balya’dır.)
• 1.000 Dekar Şeker Pancarı (2003 Yılında 6.000 ton Şeker Pancarı
hasadı beklenmektedir.)
• 4.000 Dekar Karpuz (2003 Yılı Karpuz hasadı 16.000 ton’dur.)
• 2.500 Dekar Kavun (2003 Yılı Kavun hasadı 7.500 ton’dur.) ekilmektedir.
(18)
Bismil hububat pazarı: Bismil Zahireciler Kooperatifi tarafından
yaptırılan, 30 dönümlük alan üzerine kurulu Modern hububat pazarı açıldı.
Bismil Zahireciler Kooperatifi tarafından yaptırılan, 30 dönümlük alan
üzerine kurulu modern hububat pazarı açıldı.
Bismil Zahireciler Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Tahsin Ek, 30 dönüm
arazi üzerine kurulu buğday pazarı kompleksinde, 91 adet satış bürosu, 76
adet hububat ambarı, toplantı salonu, idare binası, depo, 80 tonluk 1 adet
kantar ve araç parkları ve sosyal tesislerinin bulunduğun kaydetti.(Dsöz. 21.07.2010)
78
ÇermikÇermik pirinci Karacadağ pirinci kadar ünlüdür.
Örenkuyu ve İncili köylerinde yetişir. Alakoç
köyünün mercimeği ünlüdür. Çem adı verilen
sulanan yerlerde pamuk iyi yetişmektedir.
Kırmantepe köyünün pamuğu üstün niteliklidir,
yeğlenir. pamuklu, Karataş, Konuksever
köylerinde pamuk önemli bir gelir kaynağıdır.
Bahçe köyünde hasut narı çok iyi yetişir. Bu
nar, Siirt’in Zivzik, Hasras narları ile yarışabilir
nefasettedir. Sebzecilikte Aruk köyü ileridir.
Çermik patlıcanı bu bölgede bol yetiştirilir.
Asuri adlı bir üzüm Çermik bağlarında yetişmekte
ve Asurlular zamanından beri meşhurdur.
Çermikte 34 cins üzüm belirlenmiştir. En iyi
üzümü kalecik, Aynalı köyleri yetiştirir. Karataş
köyünün bağları çoktur. Aynalı’nın Abdiri cinsi
uzun biçimli üzümü, şıra üzümü pek ünlüdür.
Kuyuköy, Kayagediği, Karamusa, Gözerek,
Bintaş, Bahçe, Başarı köyleri üzümcülükten gelir
sağlar. En yaygın cins şıra üzümüdür. Çermik
ve yöresi 1918’e kadar en parlak dönemini
yaşamıştır. O günlerden bu yana,bir çok bağ
harap kalmıştır.
Aşağı şeyhler ve Asmalık köyleri kavakçılıkta
ön plandadır(19). Tarım, ilçenin önemli
gelir kaynaklarındandır. Son yıllarda GAP
kapsamında yaptırılan göletler sayesinde sulu
tarıma geçilmiş, ürün çeşitliliği ve verimlilik
artmıştır. İlçemizde ekilebilir arazi miktarı
362.160 dekardır. Bu arazilerin 51.800
dekarı sulu, 310.360 dekarı susuz arazilerdir.
İlçemizde toplam çiftçi aile sayısı 5300’dür.
Çiftçi ailelerinin çoğunluğu 1-50 dekar arası
arazi miktarına sahiptir.
Bu araziler, küçük aile işletmesi şeklinde
değerlendirilmektedir. İlçemizde özellikle
pamuk, buğday, arpa, mercimek, mısır, nohut,
ayçiçeği ve yem bitkileri yetiştirilmektedir.
Ayrıca meyvecilik ve sebzecilik de önemli gelir
kaynaklarındandır.
Meyvecilikte; Antep fıstığı ve üzüm yetiştiriciliği
önemli bir konumda bulunmaktadır. Bölgede
bol miktarda bulunan menengiç ağaçlarına
yapılan Antep fıstığı aşılamasıyla fıstıkçılık
gelişme göstermektedir.Bağcılık da önemli
bir potansiyel oluşturmaktadır. İsmail Çayırı
mevkiinde yetiştirilen pirinç bölgenin en
kaliteli ürünlerinden biridir. Beybağı bölgesi
ile Karakolan Köyü ve Bahçe Köyünde yapılan
seracılık oldukça gelişmiş durumdadır. Seracılığın
daha da geliştirilmesine çalışılmaktadır.
İlçenin doğu ve güneydoğusundaki arazilerin
elverişli olması nedeniyle küçükbaş hayvancılık
yaygındır. Diğer bölgelerimizde ise büyükbaş
hayvancılık çoğunluktadır. Yörede genellikle
koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Devletin verdiği teşviklerle hayvancılık iyi
bir gelişme göstermiş, süt inekçiliği de
yaygınlaşmıştır. Bölgemizde yaz mevsiminin
oldukça sıcak geçmesi nedeniyle hayvancılıkla
uğraşan ailelerin çoğu; Erzurum, Bingöl, Tunceli,
Elazığ yaylalarına gitmektedirler.
İlçemiz ve köylerinde Tarım Müdürlüğü
tarafından 1991-2003 yılları arasında
toplam 285 baş ineğe suni tohumlama
çalışması yapılmıştır. Ayrıca Yayıklı Köyü Boğa
istasyonunda 3122 baş inek tabii olarak
tohumlanmıştır. Suni ve tabii tohumlama
çalışmaları ile gebe bırakılarak et ve süt verimi
yüksek hayvanlar elde edilmeye çalışılmaktadır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
79
Büyükbaş hayvanlar; kültür ırkı, melez ve yerli ırk türlerinden oluşmaktadır.
İlçe merkezi ve birçok köyümüzde 10-100 başlık işletmeler halinde
faaliyetini sürdüren yaklaşık 50 besi ahırı mevcuttur. 1500 baş civarında
büyükbaş hayvan bu ahırlarda beside bulunmaktadır.
Besicilerimiz daha çok kurban bayramlarında değerlendirmek üzere
hayvan yetiştirseler de zaman zaman İstanbul, Ankara ve Adana gibi büyük
illerin mezbahalarında da hayvanlarını pazarlamaktadırlar.
Tarım Bakanlığımızca son yıllarda uygulanan hayvancılık desteklemelerinde
özellikle yem bitkileri ve suni tohumlama teşvikleri besiciliğin
gelişmesinde önemli etken olmuştur. İlçemizde yöremize özgü koyun,
keçi ve inek sütlerinin karışımı veya ayrı ayrı sütten Çermik Tuluk Peyniri
yapılmaktadır.Tuluk peyniri daha çok çevre il ve ilçelere gönderilmektedir.
İlçenin Hayvan Varlığı Büyükbaş 18.889
Kültür Irkı 4210 -melez 6140-yerli ırk 8539
Koyun 128.002 -kıl keçisi 27.176
At 400-katır 90
Tavuk 35.000, kaz 500, ördek 200, hindi 1500
Arıcılık
İlçemizin bitki örtüsü arıcılığa elverişlidir. Ancak iklimin uygun olmaması
sebebiyle fazla gelişme göstermemiştir. Daha çok küçük aile işletmeciliği
ve özel girişim şeklinde yapılmaktadır. Yaz aylarında serin bölgelere
gidilmektedir. İlçede 2600 fenni, 320 yerli kovan olmak üzere toplam 2920
kovan bulunmaktadır. İlçede üretilen bal iç piyasada tüketilmektedir. (20)
ÇÜNGÜŞ İLÇESİTarımYollarımızın ulaşım için çok elverişli olmayışı ve üretilen tarım ürünlerinin
pazarlara ulaştırılacak kadar fazla olmaması gibi sebeplerle üretilen tarım
ürünleri genellikle ilçe merkezinde pazarlanmaktadır. ilçemizde tarım
ürünü olarak; Buğday, arpa, mısır, darı, nohut, mercimek, kuru soğan,
sarımsak, vs. yetiştirilmektedir. Bunların dışında bağcılık,arıcılık faaliyetleri
yaygın biçimde görülmekte ayrıca hızla gelişmektedir.
80
Kullanılabilir Arazi Dağılımımız şu şekildedir:Arazi Dağılımı Miktarı Ölçü BirimiTarıma Elverişli Arazi Miktarı 101.000 DekarSulanabilir Arazi Miktarı 25.199 DekarSulanamayan Arazi Miktarı 52.551 DekarNadasa 23.250 DekarÇayır-Mera 22.000 DekarOrman 101.000 Dekar
İşletme Büyüklüğüne göre arazi dağılımı
şöyledir;İşletme Büyüklüğü Birim Çiftçi Aile Sayısı0-50 Dekar 200051-100 Dekar 187
ARICILIKİlçemizde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfı İşbirliğiyle 1997 yılında 83 aileye 5 arılı
kovan ve arıcılık malzemeleri dağıtılmıştır.
Arıcılık faaliyetlerinin etkili bir şekilde
yürütülmesi için kışları Fırat nehri kıyısında ve
yazları Savcak tepelerinde konaklama yerlerine
gidilmesini sağlayan yolların yapılması gerekir.
BAĞCILIKİlçe merkezinde bağcılık çok eskiye
dayanmaktadır. Mevcut bağların yaşlı olması
nedeni ile bağ alanlarında oldukça azalma
olmuştur. Bağcılığın eski düzeye çıkması
için Devlet desteği ile 14.450 adet aşılı bağ
çubuğu ile 145 dekarlık sahada ekim ve bakım
çalışmaları yapılmıştır. Bu çerçevede 1997 yılı
1. yarısında S.Y.D. Vakfı kanalı ile 15 aileye 10’ar
dekarlık örnek bağ tesisi yapılmıştır.(www.cungus.gov.tr)
ÇÜNGÜŞÇüngüşte Patates en iyi malkaya köyünde
yetiştirilir. Geçitköyün domatesi ünlüdür.4500
hektar üzüm bağı vardır. Badem ve ceviz
bol üretilir. Deveboynu, geçitköy, Hamdere,
Hindibaba, Keleşevleri, Oyuklu, Yeniköy, Aktaş,
Arpadere, Akbaşak başlıca bağcı, üzümü ünlü
köylerdir. Birinci dünya savaşı sonlarına kadar
ipekböceği yetiştirilirdi. Dutluklar çok fazla idi.
Dutlar daha çok kurtularak tüketilir.
Yeniköyün dutu ünlüdür.Avut köyünde de
çekirdeksiz,küçük,çok leziz ak renkli,inci dutlar
elde edilir.
Çataldut köyünün tanesi bir kilo gelen
ayvası,Avut ve Karaköy’ün cevizi çok rağbet
görür.Geçitköy’ün narı değerlidir.Hindibaba
köyü çevresi incirleri kurutularaj değerlendirilir
Diyarbakır piyasasında Arduva peyniri ve
Arduva yağı ünlüdür. Avut ve Aktaş köylerinin
altın yıldızlı, sırlı akça balları pek nefistir ve
İstanbul’da ünlüdür.(19)
ÇINARİlçemiz ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa
dayanmaktadır. Toplam 1.952.000 dekarlık
alanımızın 903.900 dekarlık (% 46) bölümü
tarıma elverişlidir. Bu alanın 816.830 dekarlık
alanında susuz, 87.070 Dekarlık alanda ise sulu
tarım yapılmaktadır. Başlıca tarım ürünleri:
Pamuk, Pirinç, Buğday, Arpa, Mercimek ve
Nohut’tur. İlçemizin Karacadağ yöresinde
hayvancılık yaygındır (21) .
DİCLEDicle ilçesinin nar, incir, kırmızı mercimeği
meşhurudur. Özellikle kırmızı mercimek arap
ülkelerine ihraç edilmektedir. Dicle ilçesinde
arazinin %30’u meşe ormanıdır.Bu yüzden daha
fazla yağmur alır. Ormanlık alanlardan yılda
1000 ton yakacak odun elde edilir(22)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
81
EĞİLTarım ve Hayvancılık İlçede her çeşit tahıl sebze, kavun, incir ve üzüm yetiştirilmektedir. Özellikle
bağcılık oldukça gelişmiş olup, yaş üzüm bölgenin önemli bir ihtiyacını
karşılamaktadır. Bağcılığın yanı sıra badem ve antepfıstığı yörenin önemli
geçim kaynaklarındandır. Ayrıca Dicle Nehri’nde balıkçılık yapılmaktadır.
Eğil’de her tür kümes ,küçük ve büyükbaş hayvan yetiştirilmektedir.
Ayrıca ilçede odunculuk ta uğraşılan bir başka meslek dalıdır.Hazro ve
diğer yerlerden alınan ağaçlar burada kesilir ve Diyarbakır’a gönderilir.
Kale,Yenişehir,Gündoğuran,Dere ve Çarıkören ilçenin mahalleleridir(23).
ERGANİTarım İlçemiz ekonomisine hakim olan sektörüdür. Toplam nüfusun % 80
kadarı tarım ve hayvancılık yapmak suretiyle geçimini sağlamaktadır. Ayrıca
tarımsal üretim sadece çiftçiler için değil diğer sektördeki vatandaşlar
içinde önem taşımaktadır.
BİTKİ ADIEKİLİŞ ALANI
(DA)DEKARA VERİM (Ortalama Kg)
ÜRETİM MİKTARI(TON)
Buğday 244500 350 85575Arpa 129600 300 38880Darı 7000 120 850Pirinç 700 250 175Fasulye 750 200 150Nohut 57000 100 5700Mercimek 60400 100 6040Pamuk 35000 350 12250Susam 150 225 35Ay Çiçeği 35000 100 3500Kuru Soğan 1500 225 3500Kuru Sarm. 300 210 630Kavun 7500 2000 15000Karpuz 16500 325 55000Fiğ 1000 40 40Burçak 1000 110 110Yonca 750 120 90Korunga 200 300 60Domates 9000 3000 27000Patlıcan 3500 3000 10500Salatalık 3500 2100 7500Biber 2750 1250 3400T.Fasulye 750 2000 1500
İlçemizde son yıllarda hemen hemen her cins hayvanın yetiştirilmesine
82
çalışılmakta olup, ilçede en çok koyun, keçi ve
sığır beslenmektedir. Bu alanda yaygın olan
geleneksel mera hayvancılığının yanında besi
hayvancılığı da yapılır. Hayvan varlığına büyük
ölçüde yerli ırk hakimdir. Ancak son yıllarda
yüksek gelir getiren kültürırklara doğru bir
yönelme görülmektedir.
CİNSİ ADET
Yerli inek 14300Melez inek 5950Kültür Irkı inek 1229Düve -Dana 10520Boğa 18170Öküz 460Katır 284At-Tay 2158Eşek 4111Koyun 133300Kıl Keçisi 22400Tavuk 23133Kaz 45103Ördek 2635Hindi 17549
Diyarbakır’a Ergani, Kulp ve Çınar’da sığır
yetiştiriciliği öne çıkmaktadır.
İl Tarım Müdürlüğü kayıtlarına göre Ergani’de
yetiştirilen sığır sayısı 35.000, sığır işletme
sayısı 1000’dir.(30)
Ergani’de Çiftçilere 160 Baş Süt Sığır DağıtıldıDiyarbakır’ın Ergani Kaymakamlığı ile GAP
İdaresi’nin ortaklaşa yürüttüğü 160 başlık süt
sığırcılığı projesi kapsamında yapılan kura
çekimi sonucunda, GAP idaresi’nin havza
geliştirme projesi kapsamında bulunan 6
köydeki 40 çiftçiye kişi başı 4 inek dağıtıldı.(13 Şubat 2009, www.diyarinsesi.org)
Ergani’ye Yem Fabrikası KurulduDiyarbakır’ın Ergani ilçesinde faaliyet gösteren
un fabrikası ekonomiye katkı sağlaması için
kendi arazisi içinde bir yem fabrikası kurdu. 5
dönüm alana kurulan ve ilçenin yem ihtiyacını
karşılamak amacıyla açılan yem fabrikasında
günde 15 ton yem üretildiğini belirten Ergani Un
ve Yem Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet Emin Aslan, “Fabrikanın resmi açılışı
yerine besiciler ve ilçenin esnafları ile bu açılışı
gerçekleştirdik. Yeni açmış olduğumuz fabrikanın
amacı ise, ilçemizin yem ihtiyacını karşılayacak
bir fabrikanın atıl durumda olduğu ve fabrikanın
ne zaman üretime geçeceği belli değildi.
Hayvancılık sektörü için önemli katkıları
olacak yem fabrikasının kuruluşunda 10 işçi
istihdam edildiğini ve günde 15 ton yem üretimi
yapılacağını belirten Aslan, ``Fabrikanın ihtiyacı
olan ham maddeyi bulmakta zorluk çekmedik. 1
yıl stok yaptık bu konuda sıkıntı çekmeyeceğiz.
Fabrikanın hayvancılığa fayda getireceğine
inanıyorum’’ şeklinde konuştu. (www.diyarinsesi.org, 04 Haziran 2009)
HANİİlçemizin geçim kaynaklarından biride
hayvancılıktır, ilçemizde yılık ortalama 6.500
küçükbaş hayvan canlı olarak ihraç edilmektedir.
Ancak yerli ırkların bölgede hakim olması
nedeniyle verim düşüktür. Şu anda ilçemizin
mevcut hayvan varlığında sığır 8.430 adet,
koyun 12.000 adet, keçi 9.500 adet, tek tırnaklı
1.100 adet, kanatlılar 20.000 adet, ayrıca kara
kovan 350 adet, fenni kovan 70 adet mevcuttur
(25) . Dışarıya sattığı en önemli ürünler tahıl,
pamuk, yaş ve kuru meyveler ile birlikte ayrıca
ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
83
Dicle Nehri Hini’ye 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca alabalık
yetiştirilmektedir. (vikipedi)
HAZROBitkisel Tarımİlçemizde sulama suyunun azlığından dolayı çiftçilerimizin büyük çoğunluğu
kuru tarım yapmakta buda tarımda verimliliği düşürmekte ve alternatif
ürün yetiştirme olanaklarını azaltmaktadır. Münavebeye girecek bitki
sayısı da kısıtlandığından araziden istenen verim alınamamaktadır. Bitkisel
tarım düz, arazilerde makine ile yapılmakta, makinelerin giremediği
arazilerde basit aletlerle yapılmaktadır. Sulu alanlarda ise genelde sebze,
meyve ve tütün yetiştirilmektedir. Tarımsal Ürünler: İlçemizde yetiştirilen
ürünler susuz arazilerde buğday, arpa, mercimek, nohut, badem, kavun,
karpuz ve bağlarda üzüm yetiştirilmektedir. Suyun olduğu bölgelerde daha
çok meyve bahçeleri, tütün, çeltik, yonca sebze vb. ürünler yetiştirilmektir.
Sarıçanak ve Yazgı köylerinde bulunan seralarda sebze yetiştirilmektedir.
İlçemiz merkez ve köylerinde çiftçi ziyaretleri yapılarak zirai eğitim ve
yayım çalışmaları yapılmıştır. Çiftçiler teknik konularda aydınlatılmaya
çalışılmıştır. Üretilen buğdayın büyük bölümü D.M.O’ne satılmaktadır.
Diğer ürünler iç piyasaya satılmakta veya iç tüketimde kullanılmaktadır.
Bağlarda toplanan üzümlerden kaliteli üzüm pekmezi, pestil sucuk ve şıra
yapılmaktadır.
Ekim Alanları ve Ekim BiçimleriEkilen ürünler ve arazi dağılımı şöyledir.
Buğday 96.000 DekarArpa 38.000 DekarMercimek 34.000 DekarNohut 18.000 DekarBağ 10.000 DekarMeyve 4.300 DekarTütün 580 DekarKavun-Karpuz 350 DekarSebze 380 DekarÇeltik 320 DekarSusam 280 DekarYonca-Korunga-Fiğ 450 DekarNadas 26.210 Dekar
84
Ekim düz arazilerde mibzerle veya gübre
atma makinesiyle, dağlık alanlarda ve küçük
arazilerde elle serpme şeklinde olmaktadır.
Ekim ayı içerisinde toprak hazırlığı ve ekim
kontrolleri yapılarak yapılan hazırlıklar üzerinde
durularak çiftçilere gerekli teknik bilgiler verilip,
uygulanması için gerekli kontroller yapılmıştır.
Ekim sırasında görülen fazla gübre kullanımının
zararları hakkında çiftçiler bilgilendirilmiştir.
İlçemizde su göletlerinden ve sondaj çalışmaları
sonucu çıkarılan suyla araziler karık sulama
şeklinde yapılmaktadır. Sulu tarım12.500
dekarda yapılmaktadır. Sulu tarımda verim çok
daha yüksek olmakta bazı ürünlerde %100’e
varabilmektedir.
Haziran ayında biçerdöver kayıplarını en aza
indirebilmek için gerekli önlemler alınmış,
çiftçilere bu konuda bilgiler verilmiş ve
hassasiyetle kontroller yapılmıştır. Hazro
İlçesindeki hayvan varlığı yerli ırklardan
oluşmaktadır.
2004 yılı itibariyle ilçedeki hayvan varlığı şöyledir.
Hayvan Adı: Yerli: Melez Kültür ToplamSığır 6.470 1.145 128 7.743Manda 450 450At-Katır 220 220Eşek 1.605 1.605Koyun-Keçi 31.250 31.250Kovan (Fenni) 660Kovan (Sepet) 98Kanatlılar 47.750
Hazro İlçesinde ve köylerinde ekonomik hayat
tarım ve hayvancılığa dayandığından, ilçede
hayvancılığın geliştirilmesi anlamında yerli
ırklar kültür ırkına dönüştürülüp verimlilik
yakalanmalıdır. Bu kapsamda yöre halkına
teşvikler verilerek kültür ırkı yetiştiriciliği
geliştirilmelidir. (26)
KOCAKÖYBitkisel Üretimİlçemizin kuru tarım alanı 189.000 dekardır.
Bu alanda 141.000 dekarda Hububat, 6.000
dekarı bakliyat, 2.000 dekarı kavun-karpuz
yetiştiriciliğine ayrılmıştır. 40.000 dekar alan
nadasa ayrılmaktadır.
İlçemizin sulu tarım alanı 6.800 dekardır. Bu
alanın 5.800 dekarda endüstri bitkisi, 1.000
dekarda da bağ-bahçe tarımı yapılmaktadır.
Tütün yaprakları hasat edildikten sonra
çiftçiler tarafından kurutulmakta ve yerel
pazarlarda kaçak olarak satılmaktadır. Pamuk
ise yöredeki çırçır fabrikalarına satılmak üzere
yetiştirilmektedir. Çeltik ilçemizde Arkbaşı ve
Tepecik köyleri civarında ekilmektedir. Tütün
yetiştiriciliğine alternatif olarak; hayvan ve insan
beslenmesinde değerlendirilebilen ve talep
fazlası bulunan mısır bitkisi salık verilmektedir.
Örtüaltı tarımı; yapılan yayım faaliyetleri ile,
kurulacak olan sera demonstrasyonlarıyla,
bedeli uzun vadeli olarak tahsil edilerek
kurulacak seralarla ve üretilen ürünlerin
pazarlama faaliyetlerinde öncü olunarak teşvik
edilmelidir.
Yetiştirilen Ürün Cinsi
Yetiştirilen Alan ( Da. )
Yetiştirilen Ürün Miktarı ( Ton )
Buğday 96.000 23.040
Arpa 45.000 14.850
Nohut 4.000 800
Mercimek 2.000 500
Pamuk 7.000 2.450
Tütün 2.000 600
Çeltik 1.500 600
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
85
Hayvansal Üretimİlçemizde yaklaşık olarak 8.000 büyükbaş, 15.000 küçükbaş hayvan
mevcuttur. Hayvan mevcudunun %70’ini yerli ırklar oluşturmaktadır.
Geriye kalan %30’ unu kültür ve melez ırklar oluşturmaktadır. Yaklaşık
300 civarında da manda mevcuttur. Mevcut koyun ırkı Akkaramandır.
Karakeçi ormanlık alan olmak üzere Boyunlu, Gökçen, Şaklat ve Yazıköy’
de beslenmektedir. Burada mevcut orman alanlarının meşe olmasından
dolayı hayvanlar pek zarar vermemektedirler.
Kültür hayvancılığının gelişmesi için Çaytepe köyünde kurulacak olan Süt
Toplama Birliğinin bölgeye olumlu yönde büyük bir katkısı olacaktır. Ayrıca
Tarım İl Müdürlüğü ile birlikte suni tohumlama çalışmalarına başlanmıştır.
Bu projenin hayata geçirilmesi ile kültür hayvancılığı gelişecektir Ayrıca
Çaytepe köyümüze bir adet tabii tohumlama boğası verilmiş bulunmaktadır.
Üretim DurumuHayvan Cinsi AdetSığır 8.000Koyun 12.000Keçi 3.000(27)
KULPTarım ÜrünleriKulp İlçesi’nde gerek arazi kullanım açısından gerekse de ekonomik geçim
kaynağı olması açısından ele alınması gerekli olan en önemli faaliyet
hayvancılıktır. Gerek meşelik-fundalık alanları (%59) gerekse de çayır ve
mera alanlarının (%28.7) oldukça geniş yer kaplamasıyla tarım yapılabilecek
arazilerin (%4.8) çok sınırlı olması nedeniyle ilçede hayvancılık yıllardan
beri en yaygın geçim türüdür.
Kulp’ta tarım yapılan arazinin toplam arazi içerisindeki oranının % 4.8’dir.
Tarımsal faaliyetler; tahıl tarımı, baklagil tarımı ve endüstri bitkileri veya
yem bitkileri tarımı olarak belirlenebilir. Bu faaliyetler hem sulu hem de
kuru tarım alanlarında gerçekleştirilebilmektedir. Ancak Kulp’ta var olan
tarım arazilerinin büyük çoğunluğu sulu tarım arazileridir. Bunda yüzey
suları ve kaynakları potansiyelinin yüksek olmasının etkisi vardır.
İlçede yaygın olarak tahıl ürünleri olan buğday, arpa, çavdar, darı ve yulaf
86
ekilir. Söz konusu tahıllar genelde ailelerin
kendi ihtiyaçlarında ve yerel ihtiyaca yönelik
olarak üretilir. Tahıl ürünleri yerli tohum
kullanılarak kıraç arazilerde yetiştirilir. Bu
durum birim başına alınan verimin düşmesine
neden olmaktadır. Buna rağmen son yıllarda
gübreleme, ithal tohumlar ve diğer çalışmalarla
tahıl verimlerinin artırılmasına çalışılmıştır.
Extantif yöntemlerle yapılan tahıl tarımı
üretimi iklimin kontrolündedir. Özellikle
ilkbahar yağışlarının fazla olduğu yıllarda verim
artarken, kurak geçen yıllarda ise birim başına
düşen verim azalmaktadır.
İlçede en fazla üretilen tahıl buğdaydır. Daha
çok kuru tarım alanlarında yaygın olarak ekilir.
Halkın temel besin kaynağı olması ve iklim
şartları ile toprak özellikleri bakımından fazla
seçici olmaması nedeniyle buğday tarımı en
fazla yapılan tahıl tarımıdır.
Bir diğer tahıl türü olan arpa daha çok buğdayın
yetişmediği ya da toprak veriminin düşük olduğu
ayrıca yükseltinin daha fazla olduğu yerlerde
yetişme imkânı bulmuştur. Hayvan yemi olarak
kullanılan arpa ilçede hayvancılık faaliyetlerinin
çok yoğun yapılması nedeniyle buğdaydan
sonra en fazla yetiştirilen tahıldır. Kulp’ta
yoğun olarak yetiştirilen bir diğer tahıl ise
çavdardır. Sıcaklık koşullarının az olduğu yüksek
yerlerde ve verimsiz arazilerde yetişebildiği
için üretimi fazladır. Özellikle 1500 metre
üzerindeki yükseltilerde yetişme imkânı vardır.
Bazı yerlerde yerel olarak buğday ve yulaf ile
karıştırılarak öğütülür ve ekmeği yapılır.
Kulp’ta yetiştirilen diğer tahıl ürünleri ise yulaf
ve darıdır. Bunlar da özellikle sapları hayvanlar
tarafından çok sevildiğinden kurutularak kışın
hayvanlara verilir. Bu nedenle ekim alanları
fazladır. Çok eski dönemlerde buğdayın yerine
temel besin maddesi olarak yulaf ve darı
kullanılırdı. Bu nedenle ekim alanları buğdaydan
daha fazla idi. Ancak zamanla giderek buğdayın
ekmek yapımında yaygın olarak kullanılmasıyla
ekim alanları ve üretimleri azalmıştır.
Son yıllarda nerdeyse tükenme aşamasına
gelmişlerdir. Ayrıca Şekran Çayı vadisinde çok
az miktarda çeltik tarımı da yapılmaktadır. Yine
son yıllarda özellikle silajlık mısır üretimi de
yapılmaya başlanmıştır.
İlçede baklagillerden fasulyenin ayrı bir önemi
vardır. Bahçe alanlarında sulama yapılarak
üretilen fasulye Diyarbakır’a getirilerek satılır.
Fasulyenin hem yaş hem de kuru olarak tüketim
alanı bulması ve sulu arazilerin yaygınlığı
nedeniyle ilçede fasulye üretimi (özellikle
bir türü olan Ayşe Teyze fasulyesi) oldukça
yaygındır. İlçede bir diğer baklagil olan nohut
üretimi de fazladır. Nohut yetiştirilmesi için
fasulye gibi sulu arazi imkânı bulunduğu için
ilçede yaygın olarak üretilmektedir.
Fasulye ve nohut’un yanında baklagillerden
mercimek, susam, yonca, fiğ ve korunga
yetiştirilir. Özellikle yonca ve korunga hayvan
yemi olarak yetiştirildiği için oldukça yaygındır.
Genellikle sulu arazilerde yeşil iken kesilip
kurutulduktan sonra kışın hayvanlara yem
olarak verilirler. Taban suyunun yüksek olduğu
vadi tabanlarında yetiştirilirler.
İlçede yumrulu bitkilerden patates ve soğan
endüstri bitkilerinden de tütün ve pamuk
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
87
yetiştirilir. Patates kumlu topraklardan olan gevşek toprakları seven bir
bitkidir. Verimsiz arazilerde de yetişme imkânı bulmaktadır. Tüketim alanı
çok geniş olan patates özellikle Diyarbakır’a gönderilerek orada satılır.
Yerel tüketim alanlarında özellikle, ova köylerine götürülerek buğday ile
takas edilir. Bu nedenle yetişme alanı ve üretim miktarı fazladır. Bir diğer
yumrulu bitki olan soğan Diyarbakır ilçelerinde en fazla Kulp’ta yetiştirilir.
Yetiştirilen soğanlar Diyarbakır sebze halinde satılır. Soğan da patates gibi
sulama imkânlarının olmadığı ova köylerine satılarak buğday alınır.
HayvancılıkKulp ilçesinde gerek arazi kullanımı açısından gerekse de geçim kaynağı
olması açısından ele alınması gerekli olan en önemli faaliyet hayvancılıktır.
Gerek Meşelik-Fundalık alanları (% 59) gerekse de çayır ve mera alanlarının
(% 28,7) oldukça geniş yer kaplamasıyla tarım yapılabilecek arazilerin (%
4,8) çok sınırlı olması nedeniyle ilçede hayvancılık yıllardan beri en yaygın
geçim türüdür. Hayvancılık için uygun fiziki koşullar beşeri faktörlere etkide
bulunarak halk arasında çok yaygın bir alışkanlık haline gelmesine zemin
hazırlamıştır. Bu nedenle ilçede hayvancılık çok çeşitlenmiştir.
Küçükbaş HayvancılıkTürkiye genelinde en fazla küçükbaş hayvancılık Güneydoğu Toroslarının
eteklerinde yapılmaktadır. Güneydoğu Toroslarda çayır ve mera
alanlarının geniş yer kaplaması yazın çok yoğun yaylacılık faaliyetlerine
sahne olmaktadır. Buralarda kervanlarla koyun ve kıl keçisi beslenir. Ayrıca
Güneydoğu Toroslarda meşe alanlarının geniş yer kaplaması kış aylarında
hayvanlara yem olarak verilmesi nedeniyle hayvancılık gelişmiştir.
İlçede hayvancılık ekonomik faaliyetler arasında ayrı bir öneme sahiptir. Bir
bakıma bölgenin doğal özellikleri ve gelenekleri hayvancılığın ayrı bir kol
olarak gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bölgede yüzyıllardan beri göçebe
aşiretler hayvan beslemekte ve bölgenin hayvansal ürünler ihtiyacını
önemli ölçüde karşılamaktadır.
Bölgede büyük ve geniş kuyruklu Karaman, Ak Karaman, İvesi denilen farklı
koyun ırkları beslenmektedir. Ayrıca Mor Karaman koyunu da Güneydoğu
Toroslarda beslenmektedir. Küçükbaş hayvancılık Birleşmiş Milletlerce
uygulanan çeşitli ambargolar ve bölgedeki çeşitli olaylar nedeniyle
küçükbaş hayvancılık eski önemini kaybetmiştir.
88
İlçede en fazla beslenen hayvan Kıl Keçisidir.
İlçenin meşelik ve fundalık alanlarında otlatılan
kıl keçisinin sütü ve peyniri çok lezzetlidir. Ancak
yeni yetişen meşe fidanlarını kemirdiği için meşe
ormanlarının tahrip olmasına, ormanların kendi
kendini yenileyememesi nedeniyle zamanla
ortadan kalkmalarına neden olmuştur.
Yıllar
Cinsi
1985 1986 1987 1988 1989 1990
Koyun 32780 36900 38000 43800 44200 50000
Kıl keçisi 51380 51500 51400 60300 60000 64000
Tablo : 1985–1990 Arası Kulp’ta Küçükbaş Hayvan Varlığı
Keçinin hem süt hem de yönünden
faydalanılmaktadır. Diyarbakır Tarım İl
Müdürlüğü’nün sayımına göre ilçede 1985
yılında 51380 adet keçi beslenirken 1990
yılında 64.000’e yükselmiştir. Bu tarihten
sonra ilçede hayvan sayımı yapılamamıştır.
Ancak tahmini değerlerle ilçede hayvancılıkla
yoğun olarak uğraşan Ağıllı, Çağlayan, Akdoruk,
Yaylak, Ağaçkorur, Alaca, Dolun, İslamköy
ve Elmalı köylülerinin göç etmek zorunda
kalmasıyla ilçede beslenen keçi sayısının bir
hayli düştüğünü söyleyebiliriz.
Keçiden sonra ilçede en fazla beslenen
küçükbaş hayvan koyundur. Koyun göçebe
olarak yaşayan Yörükler tarafından kervanlar
ve sürüler halinde beslenir. Yerel dilde Koçer
olarak nitelendirilen Yörükler (göçer) kışın
ilçenin güney kesimlerinde konaklarken ilkbahar
aylarıyla birlikte daha serin olan yüksek alanlara
hareket etmektedirler. Bunların sabit bir konak
yerleri yoktur. Sürekli yerlerini değiştirerek
koyunlarını otlatırlar. Tarım İl Müdürlüğü’nün
sayımına göre ilçede 1985 yılında 32780
baş koyun beslenirken, bu sayı 1990 yılında
50.000’e çıkmıştır. Yine son yıllardaki yaylacılık
faaliyetlerindeki yasaklamalar beslenen koyun
sayısını da düşürmüştür.
Büyükbaş Hayvancılıkİlçede büyükbaş hayvan olarak sığır, dana,
manda, öküz, boğa, at, katır ve eşek beslenir.
En fazla beslenen büyükbaş hayvan Sığır ve
Danadır. Sığır ve dana özellikle ilçe merkezi
ile nispeten düzlük alanlarda kurulmuş
olan köylerde yoğun olarak beslenir. Yine
mera arazisi az olan köylerde de büyükbaş
hayvanlar beslenir. Ayrıca yakın geçmişe kadar
karabasanla çift sürüldüğünden büyükbaş
hayvanlar; tarım alanlarının geniş yer kapladığı
yerleşimlerde yoğun olarak besleniyordu. İlçede
yakın geçmişe kadar ulaşım at, katır ve eşekle
sağlanırdı. Ayrıca yaylacılık faaliyetlerinde yük
taşımacılığı söz konusu hayvanlarla yapılıyordu.
Bu nedenle ilçede özellikle katır ve eşek çok
fazla beslenmektedir. Kısacası hayvancılık
halkın tüm gelenek ve yaşam alışkanlıklarında
öncelikli faaliyettir. Yıllardır devam eden bu
gelenek ve alışkanlıklar halk arasında kendine
özgü bir anlayış yaratmıştır. Bu durum ilçede
çok belirgindir.
Yıllar Cinsi
1985 1986 1987 1988 1989 1990
Sığır 9800 11000 9500 15000 13700 15600
Dana 7100 8632 11300 13200 13000 16370
Manda 100 100 200 220 280 480
Öküz 1000 1100 1170 1700 2200 2500
Boğa 210 200 190 250 208 301
At 412 400 400 680 700 750
Katır 1515 1500 1570 1700 1700 1900
Eşek 1792 1760 1730 3100 3200 3100
Tablo : 1985–1990 Arası Kulp’ta Büyükbaş Hayvan Varlığı
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
89
Kümes Hayvancılığıİlçede kümes hayvancılığı da yapılmaktadır. Bunlardan tavuk, horoz, hindi,
kaz ve ördek beslenmektedir. Söz konusu hayvanlar büyük çiftliklerden
ziyade yerel tarzda geçim türü şeklinde beslenmektedir. Bu da yerel
ihtiyaca yönelik beyaz et yumurta temini için yapılmaktadır. Diyarbakır
Tarım İl Müdürlüğü sayımına göre ilçede 1985 yılı itibariyle 78300 tavuk,
1000 ördek, 1200 kaz ve 2000 hindi beslenmiştir. İlgili veriler aşağıdaki
gibidir;
YıllarCinsi
1985 1986 1987 1988 1989 1990
Tavuk 78300 80000 78600 58600 57800 51000
Kaz 1200 1500 1600 650 600 580
Ördek 1000 1050 1220 220 280 330
Hindi 2000 2100 2170 4000 4250 4500
Tablo : 1985–1990 Arası Kulp’ta Kümes hayvancılığı
Arıcılık: İlçede çeşitli bitki örtüsüne bağlı olarak arıcılık gelişmiştir. Diyarbakır
Tarım İl Müdürlüğü’nün sayımına göre 1985 yılında ilçede 690 adet sepet
kovanı, 300 adet fenni kovan bulunmaktadır.
Yıllar
Cinsi1985 1986 1987 1988 1989 1990
S e p e t Kovan
690 650 500 700 780 900
F e n n i Kovan
300 300 400 400 450 600
Tablo : 1985–1990 Arası Kulp’ta Arıcılık Üretimi
İlkbahar ayları bal arıcılığı için en ideal dönemdir.
İpek Böcekçiliği:Kulp ilçesi ipekböcekçiliği alanında Türkiye’de İstanbul ve Bursa’dan
sonra üçüncü sırada bulunmaktadır. İlçe ve köylerde bulunan dut ağaçları
ipekböceği kozasının tek ideal yiyeceğidir. 25 yıl önce ipekböcekçiliğinin
sona erdiği ilçede, 2002 yılında başlayan canlanma ile 2003 yılında 30 ton
yaş koza elde edilmiştir.
90
YılPaketAdedi
Üretim(Ton)
1985 1000 20
1986 1100 25
1987 1300 32
1988 1200 30
1989 1200 30
1990 1400 40
Tablo 1985–1990 Arası Kulp’ta İpekböceği Üretimi
İlçemiz Kaymakamlığı ipek böceği
üreticiliğinin arttırılması hususunda hassasiyet
göstermektedir. Halkımıza ipek böceği tohum
paketi temininde yardımcı olmaktadır. (28)
LİCEEkonomisine tarım ve hayvancılığın egemen
olduğu Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 428 bin dekar
tarım arazisi bulunuyor. Sebze ve meyveciliğe
önem verilen Lice’de bilimsel yöntemlerin
uygulanması halinde, yörenin sebze ve meyve
deposu haline gelebileceği belirtildi.
428 bin dekarlık tarım arazisinin bin 45
dekarında sebzecilik, 9 bin dekarda meyvecilik,
10 bin dekarda da bağcılık yapılıyor. Meyve ve
sebzecilik ve bağcılığın geleneksel yöntemlerle
yapıldığını belirten vatandaşlar, ‘’İlçe Tarım
Müdürlüğü öncülüğünde bilimsel yöntemlerle bu
işler yapılırsa ilçemiz sebze, meyve ve bağcılıkta
yörenin deposu haline gelir” dedi.
Sofralık domates olan Lice domatesinin,
gerek tat ve gerekse büyüklük bakımından eşi
benzerinin olmadığını ifade eden üreticiler,
“Bu domatesimiz hak ettiği yerde değildir.
Tamamen doğal yöntemlerle yetiştirilen bu
domates dünya piyasasına girebilir ancak bu
konuda ilgili kurumlarca yeterli destek ve çalışma
göremiyoruz’’ şeklinde şikayetlerini dile getirdi.
Bu arada ilçede tamamen ekolojik olarak
yetiştirilen Şıra üzümünden yapılan Kef
sucuğu da her yerde ilgi görüyor. Ceviz ve
üzüm şırasının köpüğüyle yapılan Kef sucuğu,
genellikle iç piyasada tüketiliyor. Diyarbakır
kadayıfı ve Karacadağ peynir ve pirinci kadar
meşhur olan Kef sucuğu, hediyelik olarak başka
illere gönderiliyor. (İHA)
SİLVANKentimizin sahip olduğu 15.355 km²’lik alanın
791.470 hektarını tarım alanı oluşturmakta ve
bu toplam alanın % 51,5’ini oluşturur. Küçük
ve çok parçalı olan tarım alanlarında yaklaşık
53.000 aile tarımsal faaliyette bulunmaktadır.
Tarımsal üretim açısından ana ürünleri
pamuk, buğday, arpa ve kırmızı mercimek
oluşturmaktadır.
Özellikle sulu tarım yapılan arazilerin büyük
kısmında pamuk ekimi yapılmakta, tütün,
ayçiçeği, susam gibi ürünler de yetiştirilmektedir.
791.470 hektar tarım alanının 29.474 hektarı
devlet, 16.751 hektarı halk sulaması olmak
üzere toplam 46.175 hektarında sulu tarım
yapılmakta, geriye kalan alanda ise kuru
tarım olarak adlandırılan yağmura dayalı
tarım gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. GAP
Projesinin devreye girmesiyle Kralkızı-Dicle
sulama projeleri, Batman Sağ Sahil Sulama
Projesi ve Batman-Silvan Sulama projelerinin
yanı sıra planlama aşamasındaki diğer projeler
ile birlikte sulanan arazi 465.000 hektara
çıkacak, halen % 5’sı sulanan tarım alanlarının %
60’ı sulanabilir hale gelecektir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
91
Diyarbakır, doğa şartlarının tarım ve hayvancılığa uygun ve hayvan
varlığı bakımından Türkiye’nin önde gelen illerinden biri olmasına karşılık
hayvancılık özellikle son on yılda giderek önemini kaybetmiştir. Hayvancılık
ağırlıklı olarak geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Hayvan beslemesi,
çoğunlukla meraya bağlı olarak yapılmaktadır.
Diyarbakır’daki temel hayvan varlığı içerisinde düşük verimli yerli ırklar,
büyükbaş mevcudunun % 93’ünü, küçükbaş mevcudunun ise %98’ini
oluşturmaktadır.(vikipedi)
Silvan’da Besicilik
Hayvan pazarı konusundaki çalışmaları yerinde inceleyen Kaymakam
Beyru, tarihi ilçede besicilik ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlar
tarafından 3 tane kooperatif kurulduğunu söyledi. Şehir dışında 120 dönüm
arazi üzerinde kurulacak olan Besicilik, Mezbahane ve Canlı Hayvan Pazarı
için altyapı çalışmalarına başlandığını belirten Kaymakam Beyru, “Bu
proje gerçekleştiği takdirde şehir merkezi, hastalıklardan ve kokulardan
arındırılacaktır.
Böylece, bu proje sayesinde ilçe merkezindeki hayvancılığı şehir dışına
taşıyarak tarihi ilçemizi turizme kazandırmak için çalışmalar yapacağız.
Hayvancılığın geliştirilmesi :Şehir merkezinde besicilik ve hayvancılık
yapan vatandaşlarımız, şehir dışında 120 dönüm arazi üzerinde kurulacak
bu pazarda faaliyetlerini sürdürecek. Köylere Hizmet Götürme Birliği
bünyesinde yapılan bu çalışmalarda 2 bin aile desteklenecek (Dsöz).
Silvan Buğday Pazarı : Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde zahireciler tarafından
10 dönümlük alana inşa ettirilen buğday pazarı törenle açıldı. Pazarımızda
aynı zamanda 80 tonluk bir kantarımız da mevcuttur. (www.diyarinsesi.org.20-6-3009)
92
KAYNAKLAR1. Oktay A. Diyarbakır’da meyve yetiştiriciliği ve geliştirme olanakları. Tarım Çevre ve Doğa
sempozyumu. 1-3Haziran 2010
2. Karataş D., Karataş H. Ağaoğlu S. Türkiye yabani asma (Vıtıs vınıfera ssp. sılvestrıs) gen
kaynakları. Tarım Doğa ve Çevre sempozyumu.1-3 Haziran 2010)
3. Tellioğlu Ö. (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:1869-1905..
İstanbul.Acar matb.1999 4/173,182
4. www.diyarbakirtarim.gov.tr/
5. Diken. Ş. Diyarbekir diyarım ,yitirmişem yanarım. İletişim yay.İst.2003.s.44,46,80, 82,132 ,205
6. Koçkaya M. A. Diyarbakır’da seracılığın geleceği. Tarım Doğa Çervre sermpozyumu.1-3 Haziran
2010.Diyarbakır
7. Eti E. Diyarbekir matb.1937.s.25,54,48,47,,75,29,31
8. Ekinci R., Karademir E., Karademir. Ç., Diyarbakır ilinde pamuk ve pamuğa dayalı sanayisinin
durumu ve gelişimi. Güneydoğu An.Araştırma Ens yay.
9. Kıran E. Kürt Milan Aşiret federasyonu. Elma yay.İst.2003.s.,32,89,142
10. Ildız S. Diyarbakırda Koyunculuk. Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.1-3 Haziran 2010
11. Diyarbakır Kültür Ve Tanıtma Vakfı Komisyonu: Diyarbakır Mutfağı.İst.2003.
12. Kulp Haber Gazetesi. 09.06.2006
13. DSöz. 07.07.2008
14. ( İLKHA) 22 Mayıs 2010
15. İlhan O. Diyarbakır’da Arıcılık, Arıcılık ve Genel Durumu. Tarım, Çevre ve Doğa Sempozyumu.1-3
Haziran 2010
16. www.diyarinsesi.org. 20 Temmuz 2010
17. Yakişan Diyarbakır’da kanatlı hayvan yetiştiriciliği. Tarım Doğa Çevre Sempozyumu.1-3
haziran.2010
18. www.bismil.bel.tr
19. Güney E., Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da göçer konar aşiretlerin kışlak ve yaylakları.
Diyarbakır.1993.s.51,44
20. www.muhabbetullah.com/smf/diyarbakir_cermik-t23340.0.html;wap2=
21. www.cınar.gov.tr
22. 2000’e beş kala Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.1995.s.378
23. www.diyarbekir.com
24. www.Ergani.gov.tr
25. www.hani.gov.tr
26. www.hazro.gov.tr
27. www.kocakoy.gov.tr
28. www.kulpmerkezilkogretimokulu.com
29. Aral S., Aral Y.: Diyarbakır İlinde Bölgesel Ekonomik Kalkınmada Hayvancılık Sektörünün Yeri.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
93
UDUSİS-2010 Diyarbakır.s.40
30. Kumlu S., Güneydoğu Anadolu Bölgesi Büyükbaş Hayvancılığı Ve
Geliştirme Olanakları.UDUSİS-Diyarbakır-2010.s.172
31. Karataş H., Karataş D.D.,Özdemir G.,Demiraslan R., Güneydoğu Anadolu
Bölgesi Üzüm Çeşitlerinin Sanayiye Yönelik Değerlendirme Potansiyeli.
UDUSİS-Diyarbakır-2010.s.257
32. Çiçek M., Kaya M., Çelik K., Acar S., Yıldırım H., Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde İncir Yetiştiriciliği.UDUSİS-Diyarbakır.2010.s.387
33. DTSO.Sayılarla Diyarbakır.2008.s.25
34. 28-7-2010.Diyarbakır Söz
35. Tomar M. Diyarbakır İli Bağcılık Potansiyeli ve Gap Bölgesi İçerisindeki
Yeri D.Ü.Ziraat Fak. (bitirme tezi).2007
36. Güler V., Diyarbakır’da Çayır Meraların Mevcut Durumu Ve Mera Islahı.
Tarım Doğa Çevre Sempozyumu.2010.
37. Oktay A. diyarbakır’da meyve yetiştiriciliği ve geliştirme olanakları.
tarım Çevre Doğa sempozyumu.2010
38. Altunboğa AB. :Diyarbakır Folklorundan kesitler.Büyükşehir belediye
yay.İst.1999.s.35
39. Korkusuz. M. Ş.: Seyahatnamelerde Diyarbekir.s.20
40. Yılmazçelik İ.: XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır.TTK.1995.s.108
41. Erdem İ., Paydaş K., Akkoyunlu Devleti, Birleşik kitabevi.Ank.2007.s.201
42. Değer M., Diyarbakır Yöresi Halk İlaçları ve Tedavi Yöntemleri Tıp Tarihi
Araştırmalarıİst.1986..s.116
43. Aksakal N., Geçmişten Günümüze Diyarbakır’da Şifalı Bitkiler ve Halk
İlaçları Diyarbakır Sempozyumu. 2004 I. Uluslarararası Oğuzlardan
Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu ‘Biidirileri
94
DİYARBAKIR’DA MEYVE YETİŞTİRİCİLİĞİ VEGELİŞTİRME OLANAKLARI
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
95
Asuman OKTAYZiraat Yüksek Mühendisi,
Diyarbakır Tarım İl
Müdürlüğü
asuman_oktay@hotmail.
com
ÖZET
Türkiye, dünyada bahçe bitkileri yetiştirme potansiyeli çok yüksek olan
ender ülkelerden birisidir. Toplam 245.052.185 da alanın yaklaşık
%10’unda meyvecilik yapılmaktadır. (23.449.429da) Çok farklı meyve
türlerinin yetiştiği ülkemizde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de özellikle
sert kabuklu meyve yetiştiriciliği açısından önemli bir potansiyel vardır.
Ancak tarla bitkileri yetiştiriciliğinin yaygın olarak yapıldığı Diyarbakır’da
meyvecilik son yıllarda ivme kazanmıştır.
Buğday, arpa, mercimek ve sulu alanlarda pamuk tarımı yıllardır yapılmakta
olup özellikle sulanabilir alanlarda meyveciliğin gelişmesiyle birlikte doğa
ve çevre açısından olumlu sonuçlar ortaya çıkacak; özellikle toprak ve su
kaynakları korunacaktır.Meyveciliğin gelişmesini sağlarken uygun tür ve
meyve çeşitlerin seçimi,sanayiye yönelik ve depolanabilir meyve türlerinin
tercih edilmesi meyvecilik çalışmalarında mutlaka planlanmalıdır.
GİRİŞÜlkemizde hemen hemen bütün meyve türlerinde gerçekleştirilen üretim,
hem iç tüketimi karşılamakta hem de dış ticarete de önemli katkılarda
bulunmaktadır. Ilıman, sert çekirdekli, sert kabuklu, üzümsü ve subtropik
meyve ihracatları her geçen gün artış göstermekte özellikle de kuru meyve
ihracatında (üzüm,incir gibi) Türkiye önemli bir paya sahip bulunmaktadır.
İlimizin de içinde bulunduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi aynı zamanda
birçok meyve türünün anavatanıdır. Günümüzde yetişen önemli birçok
meyve türü yüzyıllardır bölgemizde yetiştirilmektedir. Diyarbakır ili
meyveciliği incelenecek olursa farklı alt bölgelere sahip olan ilimizde
sert çekirdekli, sert kabuklu ve ılıman meyve türlerinin yetiştiriciliğini
görebiliriz.
Her ne kadar meyve türleri açısından yelpaze geniş olmasa da ilimizde
meyvecilik kültürünün yeni başlangıçlar oluşturması ve tarla tarımından
meyveciliğe geçişin son yıllarda ivme kazanması önümüzdeki yıllarda
meyveciliğin gelişeceğini ve pazarlama olanakların ve ihracat imkanının
da bu duruma paralel olarak artacağını göstermektedir.
96
Diyarbakır 2008 yılı istatistiklerine göre
Toplam meyve üretimi 143.453 ton ve kapladığı
alan ise 282.469 dekardır.
Üretilen meyve türleri:1. Sert kabuklu meyveler
2. Yumuşak Çekirdekliler
3. Sert Çekirdekliler
4. Üzümsü meyveler
Diyarbakır’da Meyveciliğin Mevcut Durumu ve Geliştirilmesine Yönelik ÖnerilerDiyarbakır ili istatistiklerine baktığımızda
ağaç sayısı bakımından dut, armut ve badem
ilk sıralarda yer almaktadır. Ancak İlimizde
ticari meyvecilik (kapama bahçe)yaygın olarak
yapılmamaktadır. Daha çok aile tüketimine
yönelik ve ev bahçelerinde karışık olarak yapılan
yetiştiricilik ticari amaçla yapılmamaktadır.
Ancak son yıllarda bu eğilim yerini kapama
olarak tanımladığımız 5 dekar ve üzerindeki tek
tür meyve ile kurulan bahçelere bırakmaktadır.
Özellikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yaptığı
Türkiye genelindeki desteklemeler GAP İdaresi
Başkanlığı, İl Özel İdare Müdürlüğü,Avrupa
Birliği fonları,Kaymakamlıkların geliştirdikleri
Projeler ve benzer kaynaklar ile gerçekleştirilen
çalışmalar sayesinde kapama meyve bahçeleri
tesis edilmiştir.İlimizde kapama meyve
bahçelerinin kurulması özellikle 2000’li
yıllarından sonra ivme kazanmıştır. Bu konudaki
çalışmalar günden güne de artış göstermektedir.
Zira tarla bitkileri yetiştiriciliğinin ağırlıklı olarak
yapıldığı İlimizde sulanabilir alanlarda pamuk
yetişmekte olup bu alanlarda meyveciliğe
başlanması toprak ve su kaynaklarının
korunması açısından önemli bir adım olacaktır.
İlimiz merkez ve ilçelerinde en uygun meyve
türleri badem,antepfıstığı,dağlık ve rakımı
yüksek ilçeler için cevizdir.İlimiz geneli için
1.sırada önerilecek meyve türü BADEM’dir.
Badem özelikle Dicle, Çermik, Çüngüş, Lice,
Kulp, Hani, Hazro gibi dağlık ve kuzey ilçelerinde
kendiliğinden yetişmektedir. Çoğu standart
olmayan ve aşısız olarak yetişen bademler
bölgede önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak
bahçe şeklinde kurulmaması, populasyonun
uygun çeşitlerden olmaması ve gerekli bakım
şartlarının yerine getirilmemesi gibi faktörler
badem yetiştiriciliğinin istenilen düzeyde
olmaması sonucunu doğurmaktadır. İlimizde
badem yetiştiriciliğini engelleyen en önemli
faktör ilkbaharın geç donlarıdır. Bu hususa
dikkat edilerek kurulacak bahçelerden yani
uygun çeşit seçimi ile istenilen verim elde
edilebilecektir. Kurulacak bahçelerin sulanabilir
koşullarda verimi daha da artacaktır.
Neden badem dersek;
• Bölgenin iklimine en iyi uyum sağlayan
türdür.
• Kurak ve kıraç şartlara dayanımı iyidir.
• Hasadı kolaydır.
• Muhafazası zor değildir .
• Pazarlaması kolaydır.
• Sulama ihtiyacı azdır.
• Budama isteği fazla değildir.
• Satış değeri yüksektir dolayısıyla karlıdır.
Diğer önerilecek tür ise antepfıstığıdır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi antepfıstığının
gen merkezlerinden birisi ve ilk kez kültüre
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
97
alınan yer olması yanında, sahip olduğu kendine özgü ekolojik özellikleri
nedeniyle, bu meyve türünün başarılı bir şekilde yetişmesine ve yayılmasına
olanak sağlamıştır. Antepfıstığı her bakımdan kanaatkar bir bitkidir.
yoksul koşullara ve kurağa dayanıklıdır. Sulamaksızın yetiştirilebilmesi
Diyarbakır’da da yaygınlaştırılması gerektiği sonucunu ortaya çıkarır keza
Diyarbakır’a yakın illere bakıldığında Şanlıurfa ve Siirt illerinde antepfıstığı
yetiştiriciliği önemli bir potansiyele sahiptir.
Bu meyve türleri dışında meyve yetiştiriciliği yapılacaksa önce sert
çekirdekli meyve grubu (Kayısı, erik vs.), Daha sonra yumuşak çekirdekli
meyve grubu (Elma, armut vs.) tercih edilmelidir. Ancak tercih edilecek
türlerin ve çeşitlerin mutlak önerisi için Üniversite ve Araştırma
Enstitülerinin araştırma çalışmalarının sonuçlarına bakılarak yapılması
gerekmektedir. Esasında Diyarbakır meyvecilik açısından önemli bir
potansiyele sahiptir ancak bölgeye adaptasyonu sağlanmış meyve tür
ve çeşitleri konusunda yapılan çalışmalar yeterli değildir. Bazı meyve
türlerinde önerilebilecek çeşitler varken bazı meyve türlerinde ise değil
çeşit bazında tür bazında bile önerilerin olmaması,çalışmaların artırılması
gerektiği sonucunu ortaya koymaktadır.
İlimizde meyveciliği engelleyen önemli bir faktör ise kurulacak meyve
bahçelerinin korunabilmesidir. Bahçe sahipleri bahçe kurmaya karar
verdiklerinde öncelikle çevresinin kapatılması yani ihata yapılmasını
ilk etapta planlamak durumunda kalmaktadırlar.Aksi taktirde fidanlar
korunamamakta(Hayvancılık nedeniyle) ve meyvecilik yapılamamaktadır.
İlimizde üreticilerin meyveciliğine bakışı açısından karşılaşılan bir diğer
sorun da meyveciliğin uzun süreçli bir yatırım olması nedeniyle üreticilerin
beklemek istememeleri ve bu nedenle yetiştiriciliğe uzak kalınmasıdır.Her
ne kadar eğitim ve yayım çalışmalarında bu konuya ağırlık verilmekte
ise de bu durumun değişmesi zaman alacaktır. Diyarbakır’da meyvecilik
kültürünün yaygınlaşması aynı zamanda meyvecilik açısından en önemli
gider kalemini oluşturan bahçenin etrafının çevrilmesi yani ihata
masraflarını azaltacaktır.
Zira ihata giderleri fidan bedellerini bir kaç kez katlayan rakamlara
ulaşmakta,dolayısıyla birçok üretici ihata giderlerini yüksek bulması
nedeniyle meyve bahçesi kurma düşüncelerini ertelemekte veya tamamen
98
vazgeçmektedirler.
Meyvecilik açısından önemli sorunlardan
birisi de bahçelerin bakımının (sulama,
gübreleme, budama vb.) yeterince tekniğine
uygun yapılmamasıdır. Zirai mücadele konusu
ihmal edilmekte,yanlış ve bazen gereksiz ilaç
kullanılmakta kültürel tedbirlerin uygulanması
konusunda ise zayıf kalınmaktadır. Sulama
ve gübreleme konularında da yeterli teknik
bilgi ve beceri olmaması nedeniyle mevcut
bahçelerden beklenen kaliteli ve istenen verim
sağlanamamaktadır.
Meyveciliğin önünü tıkayan ve gelişmesini
engelleyen bir diğer önemli sorun da İlimizde
sertifikalı fidan üreten fidanlıkların olmamasıdır.
Bu konuda yeni birtakım gelişmeler olsa da
Diyarbakır ili için yeterli değildir. Özellikle
dışarıdan (İl dışı veya yurt dışı) getirtilen
fidanların hem bölgeye adaptasyonu zor
olmakta hem de getirilen materyallerle birlikte
farklı hastalık ve zararlılar taşınma ihtimali
bulunmaktadır.
Bununla beraber nakliyenin de ekstra bir masraf
yüklemesi nedeniyle fidan alan kişiler sağlıksız
ve sertifikasız fidan alımına yönelebilmektedir.
Meyveciliğin gelişmesi için yeni fidanlıkların
kurulması ve desteklenmesi gerekmektedir.
İlimizin iklim verileri incelendiğinde toplam
yağış miktarı 493.3 mm (uzun yıllar ort.); donlu
gün sayısı 63.5 (genel ortalama)’ dır. Uzun
yıllar ortalamasına göre yılın en sıcak ayı 31.0C
ile Temmuz ayı olup, uzun yıllar ortalamasına
göre yılın en soğuk ayı 1.80C ile Ocak ayına
aittir.İlimiz ve ilçelerine bakıldığında 505 m ile
1100 m arasında değişen yükseklikte bulunan
yerler bulunmaktadır. Dolayısıyla bu rakım
aralığında ve farklı toprak tiplerinde değişik
meyve tür ve çeşitleri yetişebilmektedir.
Diyarbakır’ın farklı toprak yapısı ve derinliği;
rakım değerleri ve iklim verilerinin yanı sıra ova
kesiminde araziler daha büyük parçalı,dağlık
ilçelerde ise daha küçük parçalar halindedir.
Özellikle kuzey ve dağlık ilçeler meyve
yetiştiriciliği açısından çok uygundur.Söz konusu
yerlerde meyveciliğin geliştirilmesi için küçük
çaptaki bahçe plantasyonlarının desteklenmesi
gerekmektedir.
İlimizin özellikle ova kesiminde bulunan
arazilerin düşük hava oransal neme sahip
olması nedeniyle meyvecilikte tür ve çeşit
seçiminin özenle yapılması gerekmektedir.
Böyle yerlerde sofralık çeşitlerden ziyade
meyve suyu endüstrisine ve depolanabilir
ürünlere yönelmesi gerekmektedir. Zira sofralık
çeşitlerde hızlı su kaybı olmakta ve meyveler
çabuk buruşmaktadır. Pazarlama zincirinin
yeterince yerleşmemiş olması nedeniyle
bölgede sofralık çeşitlerden ziyade meyve suyu
endüstrisine ve depolanabilir ürünlere yönelmek
beklenen kalite ve verimin sağlanması açısından
önemlidir.
Bununla beraber eğer sofralık meyveler
yetiştirilecekse pazarların yakın seçilmesi ve
nakliyenin meyvelerin özelliğini kaybetmeden
tüketiciye ulaştıracak modern teknolojiye sahip
nakliye ve taşıma koşullarının sağlanması ile
mümkün olabilir.
İlimizde meyveciliğin yeterince yaygın
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
99
olmamasına paralel olarak meyve işleme sanayisi sayıca çok azdır.
İlimizdeki mevcut durum itibariyle sanayiye yönelik meyve çeşitlerinin
yetiştiriciliğinin öne çıkması ve bu çeşitlerin yetiştiriciliğinin
yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Son yıllarda Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ekonomik yatırımların
desteklenmesi kapsamında yer alan Kırsal kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi programında 1 adet üzüm ve meyve suyu 1 adet üzüm
suyu ve pekmez yapımı ile 1 adet pekmez, pestil ve sucuk yapımı tesisi
yatırıma alınmıştır. Diyarbakır’da badem ezmesi, cevizli sucuk, badem
içi üreten işletmeler mevcut olup bunlar maalesef sayıca azdır ve çevre
illerle kıyaslandığında meyve işleme sanayisi açısından Diyarbakır alt
sıralarda yer almaktadır. Özellikle badem, antepfıstığı ve ceviz mamülleri
üreten (badem ezmesi, cevizli sucuk, bademli sucuk gibi) işletmelerin
desteklenmesi gerekmektedir.
Diyarbakır konumu nedeniyle Ortadoğu ülkelerine yakındır.Bu durum
ihracat imkanını da beraberinde getirebilecektir.Bu nedenle meyveciliğin
yaygınlaştırılması hammadde kaynaklarını oluşturacaktır
Ortadoğu ülkelerine yakın olması uygun ve teknolojik nakliye koşullarının
geliştirilmesi şartıyla sofralık çeşit yetiştiriciliğinin gelişmesini;depolanabilir
ve sanayiye uygun çeşitlerin geliştirilmesi ve buna paralel olarak da meyve
endüstrisinin gelişmesi birçok konuda olumlu gelişme sağlayacaktır.
Bölgede hem ürün yelpazesi genişleyecek hem de sanayiye hammadde
sağlanarak sanayinin gelişimi sağlanarak ekonomiye katkı sağlanacaktır.
SONUÇDiyarbakır ilinde sert kabuklu meyvelerden başta badem ve sonra
antepfıstığı, bölgede yetiştiriciliğinin mutlaka geliştirilmesi gerekli olan
meyve türleridir.Ceviz ise daha ziyade rakımı yüksek olan Kulp, Dicle,
Çüngüş, Hazro ve Lice gibi ilçelerde yetiştiriciliği önerilebilir. Sert çekirdekli
ve yumuşak çekirdekli meyvelerin yetiştirilmesi ve yaygınlaştırılması
için araştırma çalışmalarının ve buna paralel pazarlama olanaklarının
geliştirilmesi gerekmektedir. Sanayiye yönelik ve depolanabilir olan sert
kabuklu meyvelerin yetiştiricilik açısından artış göstermesi hem meyve
sanayisi açısından hammadde kaynağı oluşturacak,istihdam oluşturacak
ve hem de bölge ekonomisine katkı sağlayacaktır.
100
KAYNAKLAR1. Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü İstatistikleri
2. Devlet İstatistik Enstitüsü
3. Meteoroloji Bölge Müdürlüğü
4. Antepfıstığı Yetiştirme Tekniği , Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayın no:4
Gaziantep ,1995
101
DİYARBAKIR’DA SERACILIĞIN GELECEĞİ
102
ÖZETSera kısaca “iklime bağlı kalmadan, bütün
yıl boyunca ekonomik olarak sebzeciliğin
ve çiçekçiliğin yapıldığı tesisler” olarak
tanımlayabildiğimiz yapılardır. Ülkemizde ve
dünyada günden güne önemi artan seracılık
İlimizde de son yıllarda kayda değer bir gelişme
göstermiştir.Yenilenebilir(bölgemiz için güneş
enerjisi) ve alternatif enerji kaynaklarının
kullanılması ve geliştirilmesine paralel olarak
seracılık ilimizde rantabl olarak yapılabilir.
Ayrıca seraların belirli bir büyüklüğün üzerinde
kurulması(25 dekar ve üzerinde) ve doğru bir
ürün planlaması ile seracılık yıllar içinde gelişme
gösterebilir ve karlı bir tarımsal faaliyet kolu
haline gelebilir.
GİRİŞ Seranın Önemi ve TanımıSera, şu anda ülkemizde işsizliği azaltan, daha
fazla ürün alınmasını sağlayan nüfusu kırsal
kesimde tutarak çarpık şehirleşmeyi önleyen
önlemlerin ilki olarak görülmektedir. Ayrıca
taze sebze ve çiçek, tarlada ve bahçede yılın
her mevsiminde yetiştirilemez. İnsan sağlığı
yönünden sebzelerin her mevsimde taze
olarak yenilmesi gerekmektedir. Sebzelerin
insan sağlığı yönünde önemi, içinde bulunan
vitaminler, hormonlar, bazlar, mineral ve
biyokimyasal maddelerden dolayıdır. Sebzelerin
çeşitli şekillerde saklanarak yetişme mevsiminin
dışında tüketilmesi sorununa bir ölçüde çözüm
olabilirse de, derin dondurulan soğuk hava
depolarında, konserve yapılan veya kurutulan
sebzeler, tazesine göre birçok özelliğini
kaybetmesine neden olmaktadır.
Bunun yanında bazı sebzelerin bu şekilde
saklanmasına olanak da yoktur. Sebze
üretimindeki bu dar boğazı aşmak ve tüketiciye
her zaman taze sebze sunabilmek için bazı
özel yapılarda uygun çevre koşullarının
sağlanmasına gereksinim vardır. Sebze ve
çiçeklerin yetişme, gelişmeye büyümeleri.için
çevre koşul|arının uygun olmadığı mevsimlerde,
taze sebze ve çiçek yetiştiriciliği ancak bu
bitkilerin en iyi şekilde gelişmesi için uygun
koşulların yaratıldığı sera olarak tanımlanan
özel tesisleri planlamak ve kurmakla
sağlanabilir. Seralarda bitkilerin ekonomik
olarak yetiştirilmesi ve en iyi şekilde gelişme
için uygun ısı, nem, hava ve ışık gibi etmenler,
en az yatırım ve işgücü ile sağlanabilmelidir.
Sera kısaca “iklime bağlı kalmadan, bütün yıl boyunca ekonomik olarak sebzeciliğin ve çiçekçiliğin yapıldığı tesisler” olarak tanımlayabildiğimiz gibi, kapsamlı olarak da şöyle tanımlayabiliriz.
İklimle ilgili çevre koşullarına, tümüyle veya
kısmen bağlı kalmadan gerektiğinde sıcaklık,
ışık, nem ve hava gibi etmenler denetim altında
tutularak bütün yıl boyunca çeşitli kültür
bitkileriyle bunların tohum, fide ve fidanlarını
üretmek, bitkileri korumak, sergilemek amacıyla
cam, plastik v.b. ışık geçirebilen malzeme ile
kaplanarak değişik şekillerde yapılan, yüksek
sistemli bir örtüaltı yetiştiriciliği yapısıdır. Bu
tür tesislerin bulunduğu işletmelere “sera
işletmesi” denir.
Serada sebze yetiştirmenin yararlarını şöyle
sıralayabiliriz:
1. Yetiştirme devresi uzatılarak, yıl içinde
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
103
Mehmet Ali KOÇKAYA
Diyarbakır Tarım İl Müdürü
ilmuduru@diyarbakirtarim.
gov.tr
103
yetiştirilen kültür bitkisi sayısının artması yanında, belirli alanlardan
yararlanma olanakları da artar.
2. Pazara sürekli ürün çıkarma olanağı vardır.
3. Birim alandan yüksek verim alma yanında, ürünün niteliği de yükseltilir.
4. Tarımsal işletmelerde görülen ve mevsimlik olan işgücü kullanımı, sera
ile düzenli ve sürekli olarak değerlendirilebilir.
5. Seranın yapımı için gerekli olan çeşitli ürünlerin üretimi için yeni sanayi
kollarının doğmasına neden olur.
Dünyada Seracılıkİtalya’da Romalılar devrinde güneye bakan kuytu yamaçlarda açılan
çukurların üzerinin şeffaf malzemeyle kapatılarak sebze yetiştirilmesinden
başlayan, örtü altında bitki yetiştiriciliği, daha sonra Avrupa’da evlerin
güneye bakan yönlerinin camla örtülmesiyle gelişmeyi sürdürmüştür.
16. ve 17. asırlarda yapılan, bu yapılar seracılığın ilk başlangıcı sayılabilir.
18. asırda bu yapılarda ışık miktarının az olduğu belirlenerek, yapı içine
giren ışık miktarını arttırmak amacıyla pencere alanı fazlalaştırılmış ve
çatıdan başka yan duvarlarında cam yapılması sağlanmıştır.
Daha sonra ABD ve Avrupa’da sera yapımı, endüstri ile birlikte birinci dünya
savaşından sonra hızlı bir şekilde gelişmeye başlamıştır.
Günümüzde uluslararası seracılığa bakacak olursak, seraların dünya
üzerinde geniş bir yayılma alanı olduğunu görürüz. Bu geniş yayılma
alanı üzerinde ekolojik etmenler ve sera teknolojisinin oldukça farklı
olduğu görülmektedir. Bu nedenle, sera yetiştiriciliği yapılan ülkeleri farklı
enlem dereceleri ve farklı sera teknolojileri göz önüne alınarak şöyle
sınıflandırmamız mümkündür.
1. Serin iklim kuşağındaki ülkeler,
2. Ilıman iklim kuşağındaki ülkeler,
3. İki iklimin egemen olduğu ülkeler,
Serin İklim Kuşağındaki ÜlkelerBu kuşakta yer alan başlıca Avrupa ülkelerinden Hollanda, İngiltere,
Danimarka, Almanya, Romanya, Bulgaristan ve Rusya. Hollanda bu ülkeler
içinde 10.000 ha cam sera alanı ve üretim tekniği yönünden en başta gelen
104
ülkedir. Bu ülkelerin seracılık yönünden ortak
özellikleri şöyledir.
1. Sera yapı elemanları profil çelik, alüminyum
veya başka alaşımlardan, örtü malzemeleri
ise camdır.
2. Sera yapımı ve ısıtma sistemlerinin kurulması
yüksek bir yatırım gerektirmektedir.
3. iklim etmenleri, sera içi ısıtmasının uzun
süre yapılmasını gerekli kılmaktadır.
4. Bu seralarda en uygun ısıtma, aydınlatma,
havalandırma yapılmakta ve diğer kültürel
işlemlerde eksiksiz yerine getirilmektedir.
Serin iklim kuşağındaki ülkelerin seracılık
işletmeleri, ılıman iklim kuşağındaki seracılık
işletmelerine göre şu zorlukları vardır.
1. Üretim masraflarının yüksek olması,
2. Enerji giderinin fazla olması,
Ürün çeşidinin arttırılmasıdır.
Ülkemizde SeracılıkÜlkemizde sera sebzeciliği başlangıcı son 30- 35
yıl kadar öncesine dayanır. Sera işletmelerinin
kurulması iklim yönünden en uygun olan Antalya
ve Mersin illerinde başlamıştır. Aslında serada
bitki yetiştiriciliği ülkemizin her tarafında
yapılırsa da, bitkiler için uygun çevre koşullarının
sağlanmasında, ekonomi, taşıma ve pazarlama
gibi etkenler sera işletmeciliğini kısıtlar veya
geliştirir. Bu arada düşünülmesi gereken diğer
bir noktada serada bitki yetiştirilmesine daha
az uygun olan fakat büyük tüketim merkezlerine
yakın olan yerlerde, seranın ısıtılması için
harcama artarken, taşıma masraflarının da
azalması sera yapımında etkili rol oynayabilir. Bu
alanlar, güneş enerjisinden yararlanarak ısıtma
giderlerinin azaltılması gibi teknik önlemler
yanında, doğada bulunan sıcak su, kaynar su ve
buhar gibi jeotermal kaynakların da aynı amaca
uygun olarak kullanılması ile ülkemiz sera
işletmelerinin alanlarının büyümesinde önemli
katkısı olabilecektir.
Sera işletmeciliğini kısıtlayıcı en büyük etmen,
sera içinde bitki gelişmesi için en uygun sıcaklığı
sağlamada kullanılan yakıt ile ısıtma sistemi
bakım giderleridir.
Ülkemiz seracılığı Marmara, Ege ve Akdeniz kıyı
şeridinde dağılma ve gelişme göstermektedir. Bu
dağılım içersinde yer yer yoğun üretim alanları
doğmuştur. En kuzeyde Yalova çevresindeki
mikro klimada görülen seracılık, batıda İzmir
ve Muğla çevresinde, güneyde Antalya ve
Mersin dolaylarında yoğunlaşmakta ve Hatay
ilinin Samandağ ilçesine kadar varmaktadır.
Ülkemizdeki sera alanlarının son yıllardaki
dağılımına rakamsal olarak bakacak olursak,
Türkiye’de sera alanlarının yaklaşık %65’i
Antalya’da % 21’i Mersinde % 7’si Muğla’da, %
2, İzmir’ de ve % 1’i İstanbul’ da bulunmaktadır.
Ülkemiz seralarının işletme yapısı aile işletmeleri
şeklinde ve ortalama büyüklükleri 400-1500m2
arasında değişen küçük işletmeler şeklindedir.
Ülkemizde ve diğer ülkelerde bazı durumlarda
sera işletmeciliği veya sera yetiştiriciliği
ile “Örtüaltı yetiştiriciliği” aynı anlamda
kullanılmaktadır. Örtüaltı yetiştiriciliği oldukça
geniş kapsamlı ve çevre koşullarının olumsuz
etkisini kısmen veya tamamen ortadan kaldırarak
bitkisel üretim yapmaya yarayan alçak veya
yüksek sistemler olarak tanımlanabilir. Örtüaltı
yetiştiriciliğini dört ayrı sınıfta inceleyebiliriz.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
105
1. Yüzeysel Örtüler: Örtüaltı yetiştiriciliğinde malçlama, yüzeysel örtüler,
yastıklar şeklinde yapılan ve kısa veya uzun süre bitkilerin üzerini
kapatan, ayrıca tüm tarımsal işlemlerin dışardan yapıldığı sistemlerdir.
2. Alçak tüneller: Yerden yüksekliği 1 m’ ye kadar olan bu örtüler, havalar
ısınınca ve bitkiler belirli bir yüksekliğe ulaşınca kaldırılır. Tarımsal
işlemlerin hepsi örtü dışından yapılır.
3. Yüksek tüneller: Örtüaltı yetiştiriciliğinde insanın içerisine rahatça
girebileceği, tarımsal mekanizasyona olanak sağlayan, ancak ısıtma,
havalandırma sistemleri genellikle olmayan, dar ve yarım daire kesitli
yapılardır. Bu örtü tiplerinin hepsi plastik örtülerdir.
4. Seralar: Tüm iklim elemanlarının denetimine olanak sağlayabilecek
örtülü yapılardır.
DİYARBAKIR’DA SERACILIKDiyarbakır İli 2009 Yılı Örtüaltı İşletmeleri
İşletme Büyüklükleri(m2)
Camseraİ.S.
Cam Seraİ.T.A
PlastikSeraİ.S.
PlastikSera İ.T.A.
YüksekTünelİ.S.
YüksekTünelİ.T.A.
Alçak Tünelİ.S.
Alçak Tünelİ.T.A.
0-1000(m2) 15 3342 4 2
1001-5000(m2) 1 5 14 74.5 2 2380
5001-10000(m2) 2 11.160
10001 ve üzeri(m2) 3 79 1 60
İ.S.:İşletme sayısı(Adet)
İ.T.A.:İşletmelerin Toplam alanı(dekar)
İlimizde Seracılığın Gelişimini Engelleyen Faktörler 1. Tesisin ilk kuruluş maliyetinin yüksek olması
2. Isıtma giderleri
3. Fidecilik sektörünün yetersiz kalması
4. Hastalık ve zararlılar konusunda yeterli teknik donanımın olmaması .
106
İlimizde seracılığı engelleyen en önemli
faktörlerden başında ısıtma giderlerinin
yüksek olmasıdır.Isıtma giderlerinin minimize
edilebileceği durumlarda seracılık karlı bir
duruma getirilebilir. Bilindiği üzere Akdeniz
bölgesi Seracılıkta 1. sırada gelmektedir.
Seracılık faaliyetlerinin ilimizde başlaması
ise çok yenidir. 2000-2001 yılında Güvendere
ve Karaçalı köylerinde 500 m2’lik seralarda
başlayan seracılık takip eden yıllarında ivme
kazanmıştır.Daha sonra Kayapınar ilçesine bağlı
Yaytaş köyünde 5 dekarlık ve 30 dekarlık seralar
kurulmuş ve sebze üretimi gerçekleştirilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kırsal
Kalkınma Yatırımların Desteklenmesi Programı
çerçevesinde seracılığa destekleme verilmiştir.
Bu program kapsamında yatımın % 50’si hibe
edilmektedir. 2008-2009 tarihinde 4. etapta
2 adet güneş enerjisi ile ısınan sera projesi
yatırıma alınmıştır.Ayrıca 2009-2010 yılı 5.
etapta ise 10 adet sera yapımı ekonomik
programa alınmıştır. Silvan ilçesi başta olmak
üzere diğer ilçelerde seracılık yapılmaktadır.
Ayrıca Bismil ilçemizde son yıllarda seracılık
faaliyetleri hız kazanmış olup kooperatifler
kurulmak suretiyle seracılık yapılmaktadır.
Bismil ilçesinde mevcut durum itibariyle
faal olan 2 adet sera bulunmaktadır.Bismil
Çöltepe köyü içinde bulunan sera 2005 yılında
yatırıma alınmıştır.50 üyeden oluşan sera
kişi başına 500 m2 olmak üzere toplam 25
dekar alanı kapsamaktadır.Katı yakıtla(kömür)
ısıtılmaktadır. Üretim yazlık sebzeler olarak ve
karışık yapılmaktadır.
Bismil ilçesi Esentepe köyü içinde bulunan
sera 2009 yılında yatırıma alınmıştır.50
üyeden oluşan sera kişi başına 500 m2 olmak
üzere toplam 25 dekar alanı kapsamaktadır.
Katı yakıtla(kömür) ısıtılmaktadır Güz üretimi
domates olarak yapılmıştır.
Diyarbakır market ve pazarlarında artık bölge
içinde üretilen ürünleri görmek mümkündür.
Seracılık faaliyetlerinin rantabl olmasında ise 4
faktör önemlidir.
1. Seranın büyüklüğü
2. Seranın ısıtma giderleri(Maliyetin % 60’ını
oluşturur.)
3. Ürün planlaması(İlkbahar ,kış ve sonbahar
dönemlerinde seralarda hangi sebzenin
yetiştirileceği)
4. Pazarlama olanakları
SONUÇ
Son yıllarda Tarım Bakanlığının verdiği destek
ve hibelerle büyük çapta seralar kurulmuş olup
faaliyetleri devam etmektedir.Kırsal Kalkınma
Programı kapsamında seracılığa daha çok
oranda hibe ve destek verilmesi gerekmektedir.
Bölgemizde seracılığı engelleyen en önemli
faktör ısıtma giderleridir.Bölgemiz de alternatif
enerji (Jeotermal) kaynakları açısından önemli
bir potansiyel mevcuttur. Yerel tabirle Katin-
Terkan-Eğil ve Sancar bölgesinde 500’yakın
termal sıcak su kaynakları mevcuttur.
Özellikle seracılıkta kullanılabilecek bu
kaynakların araştırılması ve değerlendirilmesi
gerekmektedir.
108
DİYARBAKIR’DA KÜLTÜR MANTARI ÜRETİM POTANSİYELİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
109
Abdunnasır YILDIZ
Dicle Üniversitesi Fen
Fakültesi Biyoloji Bölümü
DİYARBAKIR
Kültür Mantarı; doğada yetişen mantar türlerinin, kültür koşullarında
kontrollü bir şekilde yetiştirilmesi sonucu elde edilmektedir. İlk olarak
Fransa’da Paris civarındaki köylüler tarafından tesadüf sonucu şapkalı
mantarların kültürde üretilmesi işlemi yapılmıştır. Şöyle ki; Paris kırsalında
yaşayan köylüler kavun kültürü sırasında kullandıkları hayvansal gübreyi,
çürümesi için bir yıl önceden araziye döküyorlardı. Bu dökülen gübrede
yenen mantar çıktığını fark etmişiler. Daha sonra bunun süreklilik arz
ettiğini görünce, üstünde mantar çıkmış gübreyi, taze gübre ile karıştırarak
verimin artığını gözleyen bu insanlar, daha sonra üretimi mağara ve taş
ocağı gibi kapalı alanlarda yapmışlardır. Bu tarih; “Kültür Mantarı” üretimi
için bir milat olarak kabul edilmektedir. İlk önce doğal koşullarda yapılan
üretim, artık modern tesislerde yapılmaktadır. Paris’te 1650’li yılarda
yapılmaya başlanan kültür mantarı üretimi, Türkiye’de 1970’li yılların
ikinci yarısından sonra yapılmaya başlandığı bilinmektedir. Gerek ilimiz
Diyarbakır’da ve gerekse yöremizdeki şehirlerde modern anlamda üretim
yapan herhangi bir tesisin bulunmadığı da bir gerçektir.
Kültür mantarı üretiminin yapılması; aslında modern anlamda zamanın
ruhuna uygun gelişen ve dönüşen toplumlarda önemli bir konu oluştururken,
bölgemizde bu konunun gündemde bile olmaması bir talihsizliktir. İnsan
odaklı üretim ve kalkınma modelini esas almış toplumlarda, “Kültür
Mantarı” üretiminin de yaygın olduğu da bilinmektedir. Şans olgusu,
ancak arayana yardım eder. Bunun için birey ve toplumun mutluluğunu
ve refahını esas alan bir anlayışla bu konuya yaklaşılırsa, olumlu sonuçlar
alınabilinecektir.
Gerek ham madde ve gerekse insan potansiyeli, zamanın ruhuna uygun
bir anlayışla işlenirse, bölgemiz dünyada sayılı “Kültür Mantarı” üretim
merkezlerinin başında bir konuma gelebilecektir. Bunun için gerekli olan
yönlendirici samimi bir iradenin bulunması ve ekonomik kaynakların rasyonel
bir şekilde yerinde kullanılması yeterli olacaktır. Doğal kaynakların varlığı,
bir ülkenin veya bir bölgenin gelişmesi için tek başına yeterli olamayacağı,
bunun için her şeyden önce politik rejim ile onun yöntemlerine bağlı bir
genel uygun ortamın gerekli olduğu da bilinmektedir. Bu nedenle; eğer
yöre insanının mutluluğunu ve refahını esas alan evrensel standartlarda
kabul gören bir anlayışla hareket edilirse, ekonomik kalkınma faslındaki
kalemlerden önemli bir tanesinin de “Kültür Mantarı” üretimi olacağını
düşünmekteyim.
110
“Kültür Mantarı” üretiminde ham madde olarak,
sap ve saman gibi tarımsal üretimde atık olarak
elde edilen materyaller kullanılmaktadır. Bu işte
çalışabilecek emek gücü potansiyelli de bölgede
istenenden oldukça fazla bulunmaktadır.
Örneğin; işsizliğin yoğun olarak yaşandığı
bölgemizde, yaz aylarında “mevsimlik işçi”
sıfatıyla batıya doğru hiçte insani olmayan
koşullarda gittiklerini ve gittikleri yerlerde
de yine çok zor şartlarda ve düşük ücretle
çalıştırıldıkları da bilinmektedir. Bu insanların
büyük bir kısmı, yaşadıkları bölgede bu sektörde
istihdam edilerek daha insani bir yaşam
sürdürebilmeleri olanağına kavuşturulabilir.
Bölgemizde sanayinin bu dalının ihtiyacı olan
tarımsal üretimin büyük bir kısmını oluşturan
sap ve saman gibi atıkların bir kısmı hayvan
yemi olarak kullanılmakta ise de büyük bir
kısmı arazide bırakılmakta veya arazide
yakılmaktadır. Oysa bu materyaller, uygun bir
şekilde işlendiğinde “Kültür Mantarı” üretiminde
değerlendirilebilir.
Anızı yakma sonucu özellikle topraktaki organik
madde miktarı azalmakta, mikrobiyolojik
aktivite gerilemekte, toprak canlıları yok
olmakta, dolayısıyla toprakta biyolojik denge
bozulmakta ve erozyon riski de yükselmektedir.
Sayılan bu olumsuzlukların yanı sıra başka birçok
çevresel riskleri de beraberinde getirmektedir.
Bugün dünyada hızlı bir nüfus artışı söz
konusudur. Kentleşme, sanayileşme, yanlış
üretim ve diğer sorular nedeniyle, geleneksel
tarımsal üretim yapılan alanlar azalmaktadır.
Buna paralel olarak da, dünyanın birçok
bölgesinde besin açığı giderek artmaktadır. Her
ne kadar, besin açığının giderilmesi için “Genetiği
Değiştirilmiş Organizmalar” (GDO) günümüzde
önemli bir yer tutuyorsa da, gelecekte nasıl
bir sorun oluşturacaklarına dair somut veriler
henüz bulunmamaktadır. Doğadaki yetişme
koşullarına uygun kültür koşulları sağlanarak ve
yine doğal ham materyaller kullanılarak üretilen
“Kültür Mantarı” geleneksel diğer ürünler gibi
“organik ürün” olarak üretilmektedir. Yetişme
koşulları kontrollü olarak sağlandığından dolayı,
yılın her mevsiminde yetiştirmek ve bir yılda
4-5 kez ürün almak mümkündür.
Dünyada 20’nin üzerinde mantar türünün
kültürü yapıldığı bilinmektedir. Her ülkenin
veya bölgenin ham materyal çeşidi potansiyeli
ve diğer ekolojik koşullarına uygun olarak
yaygın bir şekilde üretilen tür veya türler
değişebilmektedir.
Günlük ortalama 1,5-2 ton kapasiteli üretim
yapan bir işletmenin 2 milyon liralık yatırım
yapması gerektiği belirtilmiştir. Bunun
girişimciye geri dönüşü de ortalama dört yıl
olarak hesaplanmıştır. Piyasada mantarın
toptan fiyatı günümüzde 3.0 TL civarındadır.
Sap ve saman gibi atıkların 1kg’ından ortalama
2 kg kompost elde edilmektedir. Kompostun da
1 tonundan ortalama 200-250 kg taze mantar
elde edilmektedir.
Kültür mantarı üretimi miktarı Çin’ de 2007
yılında 1.750.000 ton, Dünya üretimin yüzde
33’ünü Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, yüzde
30’unu Asya, yüzde 20’si Güney Amerika’da
yapmaktadır. Türkiye’deki toplam yılık üretim
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
111
Türkiye’de 35-40 bin ton olduğu tahmin edilmektedir. Yine Türkiye’de
kültür mantarı tüketimi kişi başına yıllık 500 gram civarında, AB’de ise bu
rakam 2.5 kilogramın üzerindedir.
Kültür Mantarı Üretim İşletmesiHammadde depo yeri: Mantar üretiminde kullanılan sap-samanın devamlı bulunabilmesi ve
ucuza temini bakımından mevsiminde satın alınması gerekir. Buna göre
yıllık üretim kapasitesi tespit edildikten sonra gerekli olan yıllık hammadde
miktarına göre hammadde deposu planlanmalıdır. Deponun yağmur alan
yünleri duvarla ve üstü de çatıyla kapalı olmalıdır.
Resim1. Hangarda buğday sapların depolanması
Kompost platformuSap ve samanın ıslatılarak fermantasyona tabi tutulduğu bu alanın zemini
beton ve hafif eğimli olmalı, soğuk ve rüzgarlı bölgelerde kurumayı
engellemek için yanlarına duvar örülmeli, üs kısmı çatı ile örtülmelidir.
Bir ton kompost için 6-8 m2 ihtiyacı göz önüne alınarak yeterli alan hesap
edile bilinir.
Kolaylıkla temizlenebilmesi, ıslatma ve kompostlaştırma esnasında
tabanda sızan suyun tabanda birikmesini engellemek ve sızan organik
maddeli suyun tekrar komposta ilave edilebilmesi için kompost platformu
bir tarafa doğru hafif meyilli olmalı ve meyil tarafında bir şerbet çukuru
yapılmalıdır. Küçük işletmelerde beton bir zeminde bu işlem görülebilinir.
Ancak fazla yağış alan bölgelerde, yağış sırasında kompostu korumak
için naylon bir örtü kullanmak gerekir. Bu esnada da kompostun havasız
112
kalmaması için örtünün kompostun hava
alabileceği şekilde örtülmesi veya uzun süre
örtü altında bırakılmaması gerekmektedir.
Resim 2. Kompost platformunda sapların
nemlendirilmesi
Resim 3. Kompost platformunda sapların fermentasyonu
Katkı Maddeleri Depolama YeriKompost hazırlamada gerekli olan kimyasal
ve bazı hayvansal gübreler, kepek vs. gibi katkı
maddelerini muhafaza etmek için bir depoya
ihtiyaç vardır.
Pastörize odası Birinci fermantasyon dediğimiz kompostlaştırma
işleminin bitiminden sonra, kompost
içerisindeki zararlı ve mantarlara rakip
olabilecek organizma ve mikroorganizmaların
yok edilmesi ve komposttaki besin maddelerinin
mantar tarafından alınabilinir hale sokulması
için 60 C0’de ve kompostlaştırma süresine
bağlı olarak 3- 10 gün süre ile komposttun
bekletildiği odadır. Bu odada ısı kaybının
önlenmesi amacıyla duvarları ve tavanı çok
iyi yalıtılmalıdır. Taban kısmına içeriye buhar
verebilecek şekilde delikli borular yerleştirilir.
Pastörizasyon esnasında açığa çıkan CO2 ve
amonyak gazının dışarıya atılabilmesi için
pastörize odasında havalandırma sisteminin
kurulması ve havalandırma kapasitesinin
pastörize odasına yerleştirilecek kompost
miktarına göre hesap edilmesi gerekir, ayrıca
taze hava giriş kısmına filtre yerleştirilmelidir.
Buhar ünitesi, tüm odadaki sıcaklığı 70-80 oC’
ye çıkartabilecek kapasitede düşünülmeli ve
projelendirilmelidir.
Resim 4. Pastörizasyon odası
Misel Aşılama Yeri (Ekim odası): Pastörizasyon işlemi bitmiş komposta tohumluk
miselin karıştırıldığı ve ekildiği bu oda,
pastörizasyon odası ile misel gelişme odalarının
veya üretim odalarının arasında yer alır.
Resim 5.Misel aşılama ve torbalara doldurma
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
113
Misel geliştirme odaları:Misel geliştirme odası, işletme tipine ve yetiştirme odalarının büyüklüğüne
göre planlanır. Genellikle bir yetiştirme odasının yarısı büyüklüğündedir. 5
yetiştirme odası için bir misel geliştirme odası yeterlidir. Misel geliştirme
odasında 24 oC sıcaklık ve %80-90 nem bulunması gerekir. Bunun için dış
duvar, tavan ve kapılar yalıtımlı olmalıdır. Bu odada ısıtma ve havalandırma
sistemleri yapılmalıdır.
Resim 6. Misel geliştirme
Yetiştirme OdalarıSon aşamada kompostun tutulduğu ve hasadın yapıldığı odalar yetiştirme
odalarıdır. Bu odaların büyüklük ve sayısı işletme kapasitesine ve amaca
bağlı olarak değişmektedir. Üretim odalarının dış duvarları yalıtılmış,
ısıtma, soğutma , nemlendirme ve havalandırma sistemleri ile donatılmış
olmalıdır. Oda sıcaklığı 16- 25 oC de nem %80-90 tutulabilecek şekilde
ayarlanmalıdır. Isıtma sırasında oda neminin aşırı şekilde düşmesini
önlemek için yüksek sıcaklıkta ısıtmadan kaçınılmalıdır. Isıtma borularında
kızgın buhar yerine sıcak su dolaştırılarak ve ısıtma yüzeyi biraz daha
geniş tutularak bu sağlanabilinir. Misel ön gelişme odası olmayan yani ön
gelişmeyi ve üretimi ayni odada gerçekleştiren işletmelerde oda sıcaklığı
24-26 C0 ye kadar yükseltilecek şekilde projelendirme yapılmalıdır.
Resim 7. Mantar yetiştirme odası
114
ALTERNATİF BİR ÇOĞALTMA ŞEKLİ OLAN BİYOTEKNOLOJİK YÖNTEMLER İLE BADEM’İN
ÇOĞALTILMASI
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
115
Süreyya NAMLI,
Çiğdem IŞIKALAN,
Filiz AKBAŞ
Dicle Üniversitesi,
Biyoloji Bölümü
BADEM HAKKINDA GENEL BİLGİLERTabiat, insanoğluna gereksinimlerini karşılamak üzere çeşitli bitkiler
sunmuştur. İnsanoğlu zamanla doğanın sunduğu bu bitkilerden maksimum
düzeyde yararlanmanın yollarını aramış ve başarılı olmuştur. Günümüzde,
teknolojinin ilerlemesiyle bitkiler sadece temel besin kaynağı olarak
değil, aynı zamanda eczacılık, kozmetik, giyim ve kağıt üretimi gibi sanayi
alanlarında da kullanılmakta ve gittikçe ön plana çıkmaktadır.
Dünya’da canlı sayısındaki artış, beraberinde gereksinimlerin
çeşitlenmesine ve artışına neden olmuştur. Bu nedenle insanoğlu,
teknolojiden faydalanarak birim alandan daha fazla ürün almanın yollarını
aramaya başlamıştır. Aynı zamanda, tüketilen temel besinin yanı sıra
karbonhidrat, vitamin ve minerallerce zengin olan meyve yeme alışkanlığını
kazanılmıştır. Ayrıca meyve tüketiminin dengeli beslenmedeki öneminden
dolayı, çeşitçe zengin ve daha kaliteli meyveler üretebilme çabası içerisinde
meyve bahçeleri kurmak amacıyla, yeni yöntemlere başvurulmuştur.
Ülkemiz, dört mevsimin yaşandığı her türlü meyve ve sebze yetiştirmeye
uygun topraklara sahip olması açısından şanslıdır. Modern teknolojiyi
yaşadığımız bu dönemde, standart, kaliteli, verimli meyve üretebilmek ve
üretilen ürün ile hem kendi talebimizi karşılamak, hem de dış piyasaya arz
edebilmek, ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağı gibi, yetiştiricinin de
refaha çıkmasını mümkün kılacaktır.
Bölgemizin iklim ve toprak özelliği badem yetiştiriciliğine çok uygundur.
Yerli çeşitlerin yanı sıra dışarıdan getirilen kültür çeşitleri de kolayca
adapte olmuşlardır. Geçci ve verim kalitesi yüksek olan badem ağaçları
ile kurulacak bahçeler bölge halkına gelir kaynağı olabileceği gibi,
dünya badem yetiştiriciliğinde bulunmamız gereken yerlerde olmamızı
sağlayacaktır. (Işıkalan 2003)
Memleketimizde badem yetiştiriciliği bugün bile büyük ölçüde çekirdekle
yetiştirmeye dayanmaktadır. Bu nedenle piyasaya arz edilen çeşitler
büyük bir zenginlik ve karışıklık içindedir. Türkiye, Avrupa Ekonomik
Komisyonunun bir üyesi olarak, badem standartlarını uygulamayı kabul
etmiştir. Türkiye’de badem yetiştiriciliğine elverişli bir çok alan vardır. Bu
durumda yapılacak iş, bir yandan yerli çeşitler içerisinden yetiştiricilik ve
piyasa yönünden en uygun olanları seçip bunları aşı ile üretmek suretiyle
116
kaliteli çeşitleri tespit etmek, diğer yandan da
dünya üzerinde başlıca üretim bölgelerindeki
çeşitleri getirerek, bunların değişik bölge
şartlarına uyma durumlarını denedikten sonra,
uygun görülenlerinin aşı ile üretilip yayılmalarını
sağlamaktır (Özbek, 1978).
Genel olarak meyve ağaçlarının çoğaltılmasında;
tohum, çelik, aşılama, daldırma ve
mikroçoğaltma gibi değişik yöntem ve yollar
kullanılmaktadır. Uygulanan bu yöntemlerin
birinin diğerlerine göre avantajları yanında
dezavantajları da bulunmaktadır. Meyve
ağaçlarını çoğaltmada kullanılan yöntemler
aşağıdaki şekilde sıralanmıştır.
Tohum İle ÇoğaltmaDoğal bir yöntemdir ve doğada kendiliğinden
oluşur. Kolay, çabuk ve çok sayıda bitkiyi bu
yöntemle elde etmek mümkündür. Ancak,
tohumla yapılacak çoğaltmada, tohumların
kalıtsal yapıları birçok sorunları beraberinde
getirmektedir. Tohumun yapısı heterozigot
olduğu için bundan oluşacak yeni bireyler ana
ve babaya benzemezler. Bu nedenle meyve
yetiştirme tekniğinde, tohumla çoğaltma yalnız
anaç elde etmeye yönelik bir işlemdir.
Çelik İle Çoğaltma Çok eski yıllardan beri bilinen ve uygulanan
kolay bir yöntemdir. Çelik, herhangi bir bitkiden
kesilen köksüz dal, yaprak, göz, gövde ve
kök parçalarına denir. Bunların uygun çevre
koşullarında köklendirilerek, yeni bitkilerin elde
edilmesi işlemine de çelikle çoğaltma adı verilir.
Bu yöntemle oluşacak yeni bireyler, ana bitkinin
benzerini oluşturacağı için üzerinde önemle
durulması ve dikkat edilmesi gerekmektedir.
Bu çoğaltma şekli ile, başlangıçta yapılacak
hataları gidermek güç olabileceği gibi ekonomik
kayıplara da neden olabilir.
Aşı İle Çoğaltma Bir meyvenin tür veya çeşidinden alınan bir göz
ya da kalemin anaç üzerine yerleştirilmesine aşı,
yapılan bu işleme de aşılama denir. Aşı, ancak
iletim dokusu oluşturan ksilem ve floem dokuları
arasında meristematik özellikte ve sürekli doku
halindeki kambiyumu içeren bitkiler arasında
yapılabilmektedir. Aşılama sonucu oluşacak
yeni bitkide, göz yada kalem, ağacın taç kısmını
anaç ise kök tarafını oluşturur. Bunun sonucu iki
sistem arasında ortak fakat biri birine bağımlı
ve zorunlu bir yaşam başlamış olur. Aşılamada,
anaç ve aşı kaleminin uyuşması ve aşılama
zamanı çok önemlidir.
Daldırma ile çoğaltmaOldukça kolay fakat meyve yetiştiriciliğinde
sınırlı olarak kullanılan bir yöntemdir.
Mikro Çoğaltma: Mikro çoğaltmadaki amaç;
kısa sürede ana bitkiye benzeyen çok sayıda
sağlıklı yeni bitkiler elde etmektir.
Bademin ilkbahar geç donlarından zarar
görmesi yalnız yurdumuzda değil diğer badem
üreticisi ülkelerde de büyük bir sorun olarak
ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Amerika, Rusya,
Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan, İtalya,
İspanya, Fransa ve Portekiz gibi dünya badem
yetiştiriciliği ve dış satımında önemli yeri
olan ülkelerde ilkbahar geç donlarından zarar
görmeyecek, geç çiçek açan çeşitlerin üzerinde
çalışılmaktadır (Küden ve Ark., 1997).
Amerika Birleşik Devletlerinde, badem üretimi
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
117
tamamen belirli standart çeşitlerle yapılmaktadır. Amerika’da ilk yıllarda
İspanya, İtalya ve Portekiz’den getirtilen badem çeşitleri yetiştirilmiştir.
Daha sonra bu çeşitlerin tohumlarından yetiştirilen bireyler içinde yapılan
seleksiyonla bazı değerli çeşitler elde edilmiştir. İspanya ve İtalya’da da
badem yetiştiriciliği, tohumla üretim yanında seçilmiş tipler ve melezleme
sonucu elde edilen aşılı fidanlar ile yapılmaktadır.
Böylece kısmi bir standardizasyon sağlanmıştır. Diğer Akdeniz ülkeleri de
standart çeşitler üzerinde çalışmaktadır (Özbek, 1978; Dokuzoğuz, Gülcan, 1979).
Bodur acı bademin (Amygdalus nana L.) Anadolu’da zengin varyasyonlar
göstererek yayılmış olması, ülkemizin, bademin gen merkezlerinden biri
olduğunu kanıtlamaktadır. Bilindiği gibi badem, soğuklama gereksinimi
düşük olan bir meyve türüdür. Bu bakımdan ülkemiz, bademin gen
merkezlerinden biri olmasına rağmen, ilkbahar geç donlarının hüküm
sürdüğü yerlerde badem ağaçlarından verim alınamamaktadır (Özbek, 1978;
Dokuzoğuz, Gülcan, 1979).
Ülkemizde badem yetiştiriciliği, özellikle Güney-Batı Ege kıyılarında
yoğunlaşmıştır. Bu bölgede yetiştirilen çeşitler yerli çeşitler olup, bazı
ekstrem yıllarda, ilkbahar donlarından zarar görmektedir. Bunlar üzerinde
yapılan seleksiyon çalışmalarında, bazı geç çiçeklenen çeşitler bulunmuştur (Dokuzoğuz ve Gülcan, 1979).
Örneğin, geç çiçeklenen bir badem çeşidi olan Texas çeşidinden 1-2
gün kadar geç çiçeklenen 101-9, 101-13 ve 101-23 (Gülca-1) gibi tipler
saptanmıştır (Kaşka ve ark., 1993).
Ancak İspanya, İtalya, Fransa ve ABD’de yapılan ıslah araştırmaları, hem
çok geç çiçeklenen hem de yüksek kaliteli ve verimli olan aynı zamanda
aşırı soğuklardan zarar görmeyen çeşitlerin elde edilmesini sağlamıştır.
Ayrıca elde edilen çeşitlerin bazılarında yetiştiricilik için çok önemli bir
özellik olan, kendine verimlilik sağlanmıştır. O halde bu çeşitlerin kendi
çeşitlerimizle karşılaştırmalı olarak GAP bölgesinde denenmesinde,
ülkemizin tarım ekonomisine katkısı açısından büyük yararı vardır. Öte
yandan, sulanabilir alanlarda kurulacak modern badem bahçeleri, kısa
zamanda yetiştiricilere yüksek gelir sağlayabilecektir (Küden ve Ark., 1997).
Bademin anavatanı Anadolu olmasına rağmen, ülkemiz bu meyve türünün
118
dış satımında önemli bir yere sahip olamamıştır.
Günümüze kadar bademin tohumla generatif
üretiminden, standart ürün almak mümkün
olmamıştır. Son yıllarda yurt dışından getirilen
Texas, Drake ve Nonpareil gibi standart
çeşitlerle kurulan bahçeler sınırlı kalmış ve aynı
bahçelerden alınan badem çeşitlerinden dahi,
bir örnek meyve elde edilememiştir.
Yaptığımız çalışmada, bölgemizde
yetiştiriciliğinin yapılması uygun olan Nonpareil
badem çeşidinin olgun tohum ve yaşlı dokularını
kullanarak mikro çoğaltma tekniklerini
araştırdık. Günümüzde kullanılan geleneksel
çoğaltma yöntemlerinin aksine, kısa sürede ve
çok sayıda, standart çeşitlerin seri bir şekilde
üretilmesini amaçladık.
Yaptığımız bu çalışma ile, ülkemizin yüksek
meyvecilik potansiyeline sahip bölgelerinde,
verim randımanı yüksek olan Nonpareil badem
çeşidinin hem sofralık olarak hem de sanayide
kullanılmak üzere üretilmesi ve yetiştiriciliğinin
yapılması mümkün olup, ülke ekonomisine
büyük katkı sağlayacaktır. Çok sayıda ve yüksek
kalitede, standart badem ağaçlarıyla yapılacak
yetiştiricilik dış alımı azaltıp dış satım olanağını
arttıracaktır.
Meyve yetiştiriciliğine getireceği avantajlar ve
sağlayacağı katkıları göz önünde bulundurarak
in vitro tekniklerin Nonpareil’in çoğaltılması için
uygun olacağına kanaat getirip, hızlı fide- fidan
üretimini amaç olarak belirledik.
Bitkisel ÖzellikleriBademler pomolojik olarak iki gruba ayrılır:
1. Acı bademler,
Tatlı bademler.
Acı BademlerSiyanidrik asit içerdiklerinden zehirlidirler. Acı
bademler badem yağı çıkarmak için kullanılır.
Tatlı Bademler• Tatlı bademler el, diş, sert kabuklu ve taş
bademler olarak dört gruba ayrılır.Kabuk
kalınlığı arttıkça randıman düşmektedir.
• Çiçekleri erseliktir.
• Kazık köklüdür.
• Çiçek tomurcukları buket dallarda ve bir
yıllık sürgünlerde bulunur.
• Badem genel olarak kendine uyuşmaz bir
türdür.
• Döllenme arılarla olmaktadır.
Bademin Kabuk ve İç ÖzellikleriKabuklu Bademlerde• Kabuk ne çok sert ne de çok yumuşak
olmalıdır.Sert ve taş bademlerde randıman
düşüktür. El ve diş bademlerinin saklanması
zordur.
• Karın kısmı kapalı olmalıdır.
• Kuş zararının olmadığı yerlerde ince kabuklu
el ve diş bademleri tercih edilebilir.
• El ve diş bademlerinde kabuğun delikli üst
tabakası kendiliğinden ayrılabilir, bu durum
pazarlamada sorun olabilmektedir.
İç Bademde• İrilik 1 onz (28.3 gr)’ daki iç badem sayısına
göre;
• 30’ dan fazla olursa küçük, 25-30 orta, 20-25
iri, 20’den az ise çok iri olarak değerlendirilir.
• İç açık renkli, kırışıksız, tüysüz olmalıdır.
• İç randımanı yüksek, çift ve ikiz badem oranı
düşük olmalıdır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
119
Ekolojik ve Toprak İstekleri
• Sıcak ılıman iklim bitkisidir. Kış soğukları bitkilere zarar verecek kadar
(-25°C) düşük olmamalıdır. (-18 °C’de gözler zararlanır.
• Soğuklama ihtiyacı + 7.2 °C’de 300-500 saat kadardır.
• Kış soğuklarından çok ilkbahar geç donları daha çok önem taşımaktadır.
Çünkü birçok ılıman meyve türünden daha önce çiçek açar. Bu nedenle
ilkbahar geç donlarının sürekli görüldüğü yerlerde düzenli ürün
alınamaz.
• Pembe tomurcuk döneminde –4, -6.5; çiçeklenme başlangıcında –3, -4;
çağla döneminde –1, -0.5 °C’ de zarar görürler.
• Badem meyvelerini olgunlaştırabilmesi için yüksek sıcaklığa ihtiyaç
duyar.
• Kurak koşullara uyabilmektedir, ancak yağış 300mm’nin altına düşerse
verim düşer.
• Süzek ve derin allüviyal yerlerde iyi sonuç verir. Böyle yerlerde kökler
3-3,5 m derine gidebilir.
• Kumlu, orta derecede killi ve kireçli alanlarda da yetişir.
• Fazla su tutan ağır topraklar sakıncalıdır.
Bahçe Tesisinde Dikkat Edilecekler• İlkbahar geç donları dikkate alınmalıdır.Kuzey yönünde, havalanması
iyi yerler seçilmelidir.
• Don çukuru oluşturan alanlar ile taban suyu yüksek yerlere bahçe
kurulmamalıdır.
• Kapama bahçeler iki yolla tesis edilir.
• 1-Aşılı fidanlarla dikim yapılarak,
• 2-Doğrudan araziye tohum ekimiyle.
• Doğrudan tohum ekimiyle bahçe tesisi daha çok sulama imkanı az olan
yerlerde, çöğürlerin yerinde aşılanması şeklinde uygulanır.
• Taban ve sulanabilen arazilerde aşılı fidan kullanılmalıdır.
• Bölgeye uygun çeşitler ve dölleyicileri kullanılmalıdır.
• Bademlerde kendiyle ve karşılıklı uyuşmazlık görüldüğünden bahçeler
en az iki çeşitten kurulmalıdır.
• Dikim mesafesi, kullanılan anaç, çeşit, ekoloji ve bakım şartlarına
göre 5x6, 6x6 m olabilir. Zayıf ve az derin topraklarda 5x6m, kuvvetli
topraklarda dikim aralığı 7-9 metreye kadar çıkabilmektedir.
120
KAYNAKÇA
1. ÖZBEK, S., 1978. Özel Meyvecilik, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları: 128. Ders Kitabı: 11, Adana,
485 S.
2. KÜDEN, A., KÜDEN, A.B., KAŞKA, N., AĞAR, İ.T., 1997. GAP Bölgesi’ne Adapte Edilebilecek
Şeftali, Kayısı, Badem ve Erik Çeşitlerinin Saptanması II. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi. Genel yayın:
No:198. GAP Yayınları No:113, Adana.
3. DOKUZOĞUZ, M., GÜLCAN, R., 1979. Badem yetiştiriciliği ve sorunları. Tübitak Yayınları, No:
432, Toag Seri no 90, Ankara, 80 s
4. KAŞKA, N., KÜDEN, A., KÜDEN, A.B., DÜNDAR, Ö., 1993. GAP Bölgesi’ne Uyabilecek Şeftali,
Kayısı, Badem ve Nektarin Çeşitlerinin Saptanması Üzerinde Çalışmalar. Ç.Ü.Z.F. (DPT Projesi).
5. Işıkalan Ç., Bademin (Amygdalus communis L.cv Nonpareil) Biyoteknolojik Yöntemlerle İn vitro
Koşullarda Mikropropagasyon Yollarının Araştırılması.( D.Ü.Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora
tezi)
6. Akbaş F., S. Namlı, Ç. Işıkalan, B.E. Ak “Effect of plant growth regulators on in vitro shoot
multiplication of Amygdalus communis L. cv. Yaltsinki.” African Journal of Biotechnology Vol.
(22), pp. 6168–6174, 2009.
7. Işıkalan, Ç., Akbaş F., Namlı S., Başaran D.,” Adventitious shoot development from leaf and stem
explants of Amygdalus communis L. cv. Yaltinski” Journal of Plant Biology and Omics, Vol. 3 (3),
pp. 92–96. ( 2010)
8. Işıkalan Ç., F. Adıyaman (Akbaş), S. Namlı, E. Tilkat, D. Başaran. “In Vitro Micropropagation of
Almond (Amygdalus Communıs L. Cv. Nonpareıl)” African Journal of Biotechnology Vol, 7
9. (12), pp. 1875–1880 (2008).
122
DİYARBAKIR EKOLOJİK KOŞULLARINDA BAĞLARDA DOLU ZARARI ETKİSİNİN İNCELENMESİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
123
Hüseyin KARATAŞ1 Dilek DEĞİRMENCİ KARATAŞ2 1Dicle Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Bahçe Bitkileri
Bölümü, Diyarbakır2 Dicle Üniversitesi Bismil
Meslek Yüksek Okulu,
Şarap Üretim Teknolojisi
Programı, Bismil,
Diyarbakır
ÖZETBu araştırmada, Diyarbakır ili ekolojik koşullarında Cabernet Sauvignon,
Merlot, Syrah, Tannat ve Cot şaraplık üzüm çeşitlerinde 2009 yılı vejetasyon
döneminde bağlarda yaşanan dolu zararının etkileri incelenmiştir. Buna
göre en yüksek dolu zararı Merlot üzüm çeşidinde % 48.15 oran ile
salkımlarda, % 26.97 oranında tanelerde görülmüştür.
En düşük dolu zararı ise, Cot üzüm çeşidinin salkımlarında % 17.26 oranında,
tanelerinde ise % 9.41 oranında gerçekleşmiştir. Dolu zararı etkileri aynı
zamanda terbiye şekilleri (Kordon ve guyot) düzeyinde de incelenmiştir.
Dolu zararı sonucu ile tanelerin olgunlaşması gecikmiş ve bu durum genel
olarak bağda ürün verimlilik kaybına neden olmuştur.
EVALUATION OF THE EFFECT OF HAIL DAMAGE ON GRAPE PRODUCTION AT DIYARBAKIR PROVINCEABSTRACTIn this study, the effects of the hail damage were investigated on Cabernet
Sauvignon, Merlot, Syrah, Tannat and Cot wine grape varieties. The effect
of hail damage on grape cluster was examined at Diyarbakır ecological
conditions in the 2009 vegetation period. The highest hail damage were
found on Merlot grape clusters and berries, 48.15%, 17.26% separately.
The lowest hail damage were determined on Cot grape clusters and berries,
26.97%, 9.41% separately. The effects of hail injury also investigated on
trellis types (Cordon- Guyot). As a result of hail damage, ripening of grape
berries was delayed and also yield reductions caused by hail in vineyards.
GİRİŞDolu, zararlı etkileri olan bir yağış şeklidir. Özellikle ilkbahar ve yazın ilk
aylarında meydana gelen fırtınalarla beraber dolu görülmektedir. Dolu
genellikle sıcak ve nemli günlerde oluşmaktadır. Bulut içinde yükselici
akımlarla, alt kısımlardan yükseklere taşınan su damlacıkları, taşındığı
yerdeki sıcaklık donma noktasının çok altında olduğu için donmasına neden
olmaktadır. Dolu, çapları 5-50 mm bazı durumlarda çok daha büyük küresel
veya düzensiz buz parçacıklarının yağışıdır (Schubert, 1991, Sioutas et al.,
2009). Kısa süreli gerçekleşen şiddetli dolu zararının tarım ürünlerinde
ciddi hasarlara sebebiyet verdiği bilinmektedir. Doğal bir oluşum olması
nedeniyle oluşacak zararlanma düzeyi tahmin edilememektedir (Coombe ve
Dry, 1988, Schubert, 1991).
124
Dolu birçok tarımsal ürüne zarar verdiği gibi
üzümlere de ciddi zararlar vermekte, dolayısıyla
bağlarda genel bir verim ve kalite kaybı söz
konusu olmaktadır (Anonym 2009).
Zarar gören ürünün pazar değeri azalmakta ve
istenilen kalitede şarap üretimini de olumsuz
etkilemektedir.
Dolu zararının etkisi birçok faktöre bağlıdır.
Öncelikle zarar oranı, dolu olayının süresi
ve yoğunluğuna bağlıdır. Dolu tanelerinin
büyüklüğü zararın etkisini değiştirebilmektedir.
Düşen dolu, iriliğine bağlı olarak son derece
önemli zararlar meydana getirmektedir. Sadece
küçük dolu taneleri büyük dolu tanelerine göre
daha az zarar vermektedir. Dolu zararından
etkilenme düzeyi aynı zamanda üzümün gelişim
aşamasına da bağlıdır.
Örneğin dinlenme döneminde zarar etkisi
oldukça az olmaktayken çiçeklenme dönemi,
tane tutum ve hasat dönemine yakın zamanda
önemli ürün kayıplarına neden olabilmektedir.
Dolunun vereceği zarar üzümün olgunluk
durumuna göre değişmektedir.
Yaz başlarında düşen dolu sonucu yapraklarda
ve üzüm tanelerinde ciddi zararlanmalar
oluşmaktadır. Dolu zararı sonucu, genç
sürgünlerde kırılma, yaralanma, yapraklarda
yırtılma ve dökülmeler meydana gelmektedir
(Götz, 2006). Asma çiçek salkımlarında
kırılmalara ve dolayısıyla zayıf tane tutumuna
neden olmaktadır. Ürün kalitesi ve verimliliğinde
azalmalara yol açmaktadır. (Winkler et al., 1974, Redl ve Rosmanitz, 1986, Coombe ve
Dry, 1988, Garcia ve Cavagnaro, 1997, Çelik ve ark.,1998,
Caretta ve ark., 2003, Çelik, 2007, Cooke, 2009, Fox, 2009)
Dolu zararı sonucu tanelerin şekil ve renginde
kalite düşüklüğü meydana gelmektedir. Dolu
zararı üzüm tanelerinde zedelenmelere neden
olmakta ve bu yaralı bölgede mikrobiyal gelişim
oluşmaktadır. Doludan zarar gören üzümlerden
yapılan şaraplar sert, buruk, acı hatta ekşi tada
sahip olmaktadır (Aktan ve Kalkan, 2000).
Bu çalışma, 2009 yaz dönemi Haziran ayında
yaşanan dolu zararının ortaya çıkarmış olduğu
etkileri incelemek amacıyla yapılmıştır.
Araştırmada, Cabernet Sauvignon, Merlot,
Syrah, Tannat ve Cot şaraplık üzüm çeşitlerinde
dolu zararının etkileri incelenmiştir.
MATERYAL VE YÖNTEMBu çalışma, Mezopotamya Bağcılık ve Şarapçılık
Ltd. Şti. özel sektörüne ait Diyarbakır’da
kurulu modern bağ tesislerinin araştırmalar
için ayrılan parselde yapılmıştır. Diyarbakır
ekolojisinde, 2009 yılı 16 Haziran günü 11:00-
12:30 saatleri arasında yaklaşık büyüklüğü 5-10
mm büyüklüğünde gerçekleşen dolu zararından,
Cabernet Sauvignon, Merlot, Syrah, Tannat
ve Cot şaraplık üzüm çeşitlerinin etkilenme
düzeyi ortaya çıkarılmıştır. Araştırmada,
üzerinde çalışılan şaraplık üzüm çeşitleri, 110R
anacı üzerine aşılı ve 1.50 m x 3.00 m dikim
mesafesi olan verim çağındaki omcalarda
yapılmıştır. Terbiye şekli olarak kordon ve guyot
terbiye şeklinin uygulanmış olduğu araştırma
alanında dolu yağışının salkım ve tanelerdeki
etkisinin tam olarak belirlenmesi amacıyla
dolu yağışından sonra 25 Haziran-15 Temmuz
arasında üzüm çeşitlerindeki dolu zararı düzeyi
gözlem metodu uygulanarak yapılmıştır.
Dolu zararının oluşturduğu etkiler, salkımlarda
ve tanelerde incelenmiştir. Zararlanma oranının
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
125
belirlenmesi amacıyla çeşit ve terbiye şekli bazında 20 adet omcada olmak
üzere; toplam 5 çeşit ve 2 terbiye şekli için 200 omcada tesadüf parselleri
deneme desenine göre incelemeler yapılmıştır. Dolu zararı gören salkım
oranını belirlemek amacıyla; sağlıklı ve dolu zararından etkilenen salkımlar
omca bazında sayılarak tespit edilmiştir. Böylece % zarar gören salkım
oranları çeşit düzeyinde ayrı ayrı belirlenmiştir. Omcaların salkımlardaki
tanelerde zararlanma oranını belirlemek amacıyla salkımlarda toplam
tane sayısı ile dolu zararı gören taneler belirlenerek % tane zararlanma
oranı belirlenmiştir. Gözlemler sonucu elde edilen bulgular Tukey Çoklu
Karşılaştırma istatistik yöntemi kullanılarak % 5 önem seviyesine göre
yapılmıştır.
ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMAÜzüm çeşitlerinde dolu zararının etkisi kordon ve guyot olmak üzere iki
farklı terbiye şekli üzerinde değerlendirilmiştir. Dolu zararının etkisi
sonucu ortaya çıkan zararlanma, tanelerde ezilme ve tanelerde çatlakların
oluşması şeklinde gerçekleşmiştir (Şekil 1). Zararlanma şekli tanelerin
ya da salkımların kuruması şeklinde olmuş ve ürün azalmasına da neden
olmuştur.
Şekil 1.Temmuz ayında üzümlerde dolu zararının tanelerde (a-b) ve yapraklarda (c)
oluşturduğu etkiler (a: Cabernet Sauvignon, b: Syrah)
Çeşitlerin salkımlarında görülen dolu zararı oranları Çizelge 1’de verilmiştir.
Buna göre çeşitler arasında zararlanma oranı %5’e göre istatistiki açısından
önemli bulunmuştur. Çeşit bazında incelendiğinde; en yüksek dolu zararı
% 48.15 ile Merlot çeşidinde görülürken en düşük zararlanma ise %
26.97 oran ile Cot çeşidinde bulunmuştur. Üzüm çeşitlerin salkımlarında
ortalama zararlanma oranı % 34.68 olarak tespit edilmiştir. Dolu zararı
oranları Guyot terbiye şeklinde % 32.72 oranında çıkarken, Kordon terbiye
şeklinde ise zarar oranı % 36.65 bulunmuştur.
126
Terbiye şekilleri göre incelendiğinde; çeşitlerde
uygulanan Guyot ve Kordon terbiye şekilleri
açısından dolu zararı oranları istatistiki açıdan
farklılık görülmemiştir (Çizelge 1). Salkımlarda
dolu zararı bakımından çeşitler (P=0.000)
arasında istatistiksel farklılık çıkarken, terbiye
şekli (p=0.850) açısından farklılık çıkmamıştır.
Çeşit x terbiye şekli interaksiyonu (p=0.850) da
önemsiz çıkmıştır. Bunlara ilişkin bazı istatistiki
değerler Çizelge 1’de verilmiştir.
Çeşitlerin salkım tanelerinde görülen dolu
zararı oranları Çizelge 2’de verilmiştir. Buna
göre çeşitler arasında salkım tanelerinde
zararlanma oranı % 5’e göre istatistik
değerlendirmede önemli bulunmuştur. Çeşit
bazında incelendiğinde ise; en yüksek dolu zararı
%17.26 ile Merlot üzüm çeşidinde görülürken
en düşük zararlanma ise % 9.41 oran ile Cot
üzüm çeşidinde bulunmuştur. Üzüm çeşitlerin
salkım tanelerinde ortalama zararlanma oranı
% 13.41 olarak tespit edilmiştir.
Terbiye şekillerine göre incelendiğinde;
çeşitlerde uygulanan Guyot ve Kordon terbiye
şekilleri açısından salkım tanelerinde dolu
zararı oranları istatistiki açıdan farklılık olduğu
ortaya çıkmıştır.
Tanelerde dolu zararı oranları Guyot terbiye
şeklinde % 11.97 oranında çıkarken, Kordon
terbiye şeklinde ise zarar oranı % 14.83
bulunmuştur (Çizelge 2). Salkımlarda dolu zararı
açısından çeşitler (P=0.002) arasında istatistik
olarak farklılık çıkarken, terbiye şekli (p=0.028)
açısından da farklılık olduğu sonucu çıkmıştır.
Çeşit x terbiye şekli interaksiyonu (p=0.416) ise
önemsiz çıkmıştır. Bunlara ilişkin bazı istatistiki
değerler Çizelge 2’de verilmiştir.
Çeşit Terbiyeşekilleri
Salkımlarda zararlanmaoranı (%)
Ortalama zararlanma oranı (%)
Cabernet Sauvignon
Guyot 27.3830.93±4.50 B
Kordon 34.49
SyrahGuyot 38.73
38.76±2.82 ABKordon 38.80
MerlotGuyot 48.20
48.15± 1.87 AKordon 48.10
TannatGuyot 26.31
28.60±3.44 BKordon 30.91
CotGuyot 22.96
26.97±3.01 BKordon 30.97
Terbiye şekilleri ortalamaları
Guyot 32.72
Kordon 36.65
Genel ortalama 34.68
Bazı İstatistiki değerler
Fterbiye
şekli=1.806Sd=1.300 P=0.182
FçeşitXterbiye
şekli=0.340Sd=4.300P=0.850
Fçeşit=7.183Sd=4.300P=0.000
Çizelge1. Çeşitlerin salkımlarında görülen dolu zararı
oranları (%).
Çeşit Terbiye şekilleri
Tanelerdezararlanmaoranı (%)
Tanelerde ortalama
zararlanma oranı (%)
Cabernet Sauvignon
Guyot 11.4614.54±1.67 AB
Kordon 17.62
SyrahGuyot 12.76
14.55±1.27 ABKordon 16.33
MerlotGuyot 15.22
17.26±1.05 AKordon 19.31
TannatGuyot 10.17
11.20±1.74 BKordon 12.24
CotGuyot 10.22
9.41±1.44 BKordon 8.63
Terbiye şekilleri ortalamaları
Guyot 11.97
Kordon 14.83
Genel ortalama 13.41
Bazı istatistiki değerler
Fterbiye
şekli=4.893Sd=1.300 P=0.028
FçeşitXterbiye
şekli=0.988Sd=4.300P=0.416
Fçeşit=4.534Sd=4.300P=0.002
Çizelge 2. Çeşitlerin salkım tanelerinde görülen dolu
zararı oranları (%)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
127
Guyot terbiye şekli gibi kapalı sistem terbiye şekline ait asmalarda iç
kısımlarda kalan salkımlar dolu zararından nisbeten daha az etkilendiği
gözlenmiştir. Bu çalışmada Guyot terbiye şekli verilen asmaların salkım ve
üzüm tanelerinin, Kordon terbiye şekline göre daha az zararlandığı ortaya
çıkmıştır (Çizelge 1 ve 2).
Salkımlarda dolu zararı etkisi sonucu tanelerin olgunlaşmanın gecikmesine
neden olmuştur. Bu durum genel olarak bağda ürün verimlilik ve kalite
kaybına neden olmuştur. Bağlarda dolu zararı etkisi sonucunda tanelerde
kuruyup büzüşmeler olduğundan üzüm suyu miktarının azalmasına ve
şarap kalite değerinin düşmesine neden olabilmektedir (Chanev 1997).
Dolu tanelerinin vuruşu ile doğrudan doğruya tarım ürünlerinin miktarında
meydana getirdiği eksilmeyi tarım sigortasının yapılarak ekonomik zararın
önlenmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca dolu yağışının dönemlerini ve
zararlanma düzeyi hakkında üreticilerin bilgilendirilmesi zarara karşı
önlemlerin alınmasına da yardımcı olacaktır.
128
KAYNAKLAR1. Aktan N. ve Kalkan H. 2000. Şarap Teknolojisi. Kavaklıdere Kültür Yayınları. 614 s. Ankara.
2. Anonym. 2009. Dramatic increase of hail damage in Austria. Der Winzer, Klosterneuburg, 65
(9) 32-33.
3. Caretta, A. Salcedo, C. and Ortiz Maldonado, A. 2003. Damages by hail in grapes. Its consequences
in future harvests. Revista de la Facultad de Ciencias Agrarias. Universidad Nacional de Cuyo,
35 (1) 83-88.
4. Chanev, Ch. 1997. Influence of hail damage on the development of the vine and grape yield and
quality. Experimental Station of Viticulture and Enology, BG-9000 Varna, Bulgaria, (2) 15-17.
5. Cooke, J. 2009. Bordeaux Winemakers Assess Hail Damage. A week after storms pound vines,
producers predict lower yields in 2009. http://www.winespectator.com.
6. Coombe, B.G. ve Dry, P.R. 1988. Viticulture-1. 211p.
7. Çelik, H. Ağaoğlu, Y.S. Fidan, Y. Marasalı, B. ve Söylemezoğlu, G. 1998. Genel Bağcılık. Sunfidan
A.Ş. Mesleki Kitaplar Serisi: 1, 253s.
8. Çelik, S. 2007. Bağcılık (Ampeloji). Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri
Bölümü, 428s.
9. Fox, R. 2009. Early hail damages: What’s to do?. Das Deutsche Weinmagazin. (11) 13-15.
10. Garcia, R. A. and Cavagnaro, J. B. 1997. Bud sprouting and fertility of grape cultivars (Vitis
vinifera L.) affected by hail. Revista de la Facultad de Ciencias Agrarias. Universidad Nacional
de Cuyo. 29 (1); 63-74.
11. Götz, G. 2006. Measures after severe hail damages. Das Deutsche Weinmagazin, (14) 8-11
12. Redl, H. and Rosmanitz, M. 1986. Effects of early hail damages with the vine variety Gruener
Veltliner. H - Plant Pathology. 36: 89-95.
13. Schubert, T. 1991. Hail Damage to plants, Plant Pathology Circular No. 347, Fla. Dept. Agric. &
Consumer Serv., Division of Plant Industry.
14. Sioutas, M. Meaden, T. and Webb, J.D.C. 2009. Hail frequency, distribution and intensity in
Northern Greece. Atmos.Res., 93: 526-533.
15. Winkler, A.J. Cook, J.A. Kliewer, W. M. and Lider, L.A. 1974. General Viticulture, Univ. of California
Press, California.
130
DİYARBAKIR’DA TARLA BİTKİLERİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
131
Sema BAŞBAĞ
B. Tuba BİÇER
Mehmet BAŞBAĞ
Cuma AKINCI
Tahsin SÖĞÜT
Özlem TONÇER
Doğan ŞAKAR
Dicle Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri
Bölümü, Diyarbakır
ÖZETTarla tarımı hem ülkemiz hem ilimiz tarımında çok önemli ve vazgeçilmez bir
yere sahiptir. Diyarbakır ili 6.282 bin dekarlık tarımsal alanı ile Güneydoğu
Anadolu bölgesinin ikinci en önemli ilidir. İlde bitkisel üretim içersinde
tarla bitkileri % 80 ile 85 gibi yüksek bir oranda ekiliş alanına sahiptir.
Tarla bitkileri içersinde en büyük payı tahıllar grubundan buğday ve arpa,
yemeklik baklagil grubundan mercimek ve endüstri bitkileri grubundan
pamuk almaktadır. Bu bitkilerin gerek ekim alanı ve gerekse üretim
miktarları ülkemiz üretimine önemli katkılar sağlamaktadır. Diyarbakır ili
uygun toprak ve iklim koşulları ile şu anda yetiştiriciliği yapılmayan veya
düşük miktarda yapılan diğer tarla bitkileri için de son derece uygundur.
Tarımsal faaliyetlerde amacımız, ekim alanlarını arttırma olanağımızın
olmadığı bu yüzyılda birim alandan daha fazla ürün elde etmek için ilimiz
topraklarına uyum sağlamış tarla bitkilerinin sürdürülebilirliğini sağlamak
olmalıdır.
GİRİŞGeçmişten günümüze değin ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesinde
oldukça önemli rol alan tarım sektörü, istihdamın yaklaşık %45’ini, ulusal
gelirin ise %15’ini karşılamaktadır. Bununla birlikte uzun yıllar ekonominin
temeli olan tarım sektörü, rolünü son yıllarda gelişme önceliği gösteren
sanayi, ticaret ve hizmet sektörleri ile paylaşmıştır.
Aynı zamanda tarım, gıda üretimi ve beslenme, sanayi sektörüne sağladığı
hammadde ve sermayenin yanısıra, sağlıklı çevre ve ekolojik dengenin
kurulması-sürdürülebilirliği ile ekonomik ve sosyal bir sektör olma özelliğini
korumaktadır (Güneydoğu Anadolu Bölgesi Tarım Master Planı, 2007).
Cinsi Miktarı (1000 da) %
Toplam alan 6281,7 100
Ekilen tarla alanı 5401,8 85,9
Nadas alanı 390,7 6,2
Sebze alanı 203,9 3,3
Meyve alanı 285,4 4,6
Çizelge 1. Diyarbakır ili arazi dağılımı (TUİK, 2009)
132
Diyarbakır ili tarla bitkileri ekim alanı ve üretim
değerleri Çizelge 2’de verilmiştir. Diyarbakır
ilinde tarla bitkileri ekiliş alanlarının tahıllardan
buğday ve arpa, baklagillerden mercimek ve
nohut, endüstri bitkilerinden pamuk üzerine
yoğunlaştığı görülmektedir.
Ürünler Ekiliş Alanı(1000 da)
Üretim(1000 ton)
Buğday 2.973.4 249.7
Arpa 853.5 60.7
Mercimek 685.4 27.6
Pamuk 505.2 162.9
Nohut 122.6 13.3
Mısır 59.7 48.3
Fiğ (ot) 49.4 28.2
Ayçiçeği 18.9 1.3
Tütün 17.7 1.4
Çeltik 16.6 6.8
Darı 11.6 1.6
Burçak (dane) 8.6 0.8
Yonca (ot) 5.7 7.3
Susam 3.0 0.2
Fasulye 1.8 0.5
Korunga 0.4 0.02
Şekerpancarı 0.2 1.1
Çizelge 2. Diyarbakır ili tarla bitkileri ekim alanı ve
üretim değerleri (TUİK, 2009)
Türkiye ve Diyarbakır ili önemli tarla bitkileri
ekiliş alanları üretim ve verim değerleri Çizelge
3’de verilmiştir. Diyarbakır ili Türkiye mercimek
üretimine % 24; pamuk üretimine % 9; nohut
üretimine % 5.7; buğday ve mısır üretimine
%1.4 oranında katkıda bulunmaktadır. Birim
alan verim değerleri yönünden mısır ve nohut
verimlerinin ülke ortalamasının üzerinde olduğu
görülmektedir.
EKİM ( 1000 da) ÜRETİM (1000 ton) VERİM (kg/da)
Diyarbakır Türkiye Diyarbakır Türkiye % Diyarbakır Türkiye
Buğ
day
3.000 80.900 250 17.782 1.4 155 220
Arp
a
853 29.500 60 5.923 1.0 123 201
Mıs
ır
60 5.170 48 3.535 1.4 810 684
Çel
tik
16 940 7 648 1.0 412 691
Mer
cim
ek
92 357 121 508 24 132 142
Noh
ut
20 503 29 505 5.7 145 100
Pam
uk
505 4.950 163 1.820 8.9 322 368
Çizelge 3. Türkiye ve Diyarbakır ili önemli tarla bitkileri
ekiliş alanları üretim ve verim değerleri (TUİK, 2009)
Diyarbakır ilçeleri önemli tarla bitkileri ekim
alanları Çizelge 4’de verilmiştir. Tahıllardan
buğday ve arpa özellikle Merkez, Bismil,
Çınar, Ergani ve Silvan’da ekilmektedir. Pamuk
ekiliş alanı Merkez, Bismil ve Çınar’da; kırmızı
mercimek ekiliş alanı ise Merkez, Bismil, Silvan
ve Ergani’de yoğunlaşmıştır. Mısır üretimi
yönünden Bismil ve Silvan en fazla ekim
alanlarına sahip iken Eğil, Lice ve Hani’de mısır
ekim alanları İlin öne çıkan tarla ürünlerinin
(Buğday, arpa, mercimek, pamuk, nohut ve
mısır) en fazla ekildiği Merkez, Bismil, Silvan
ve Çınar gibi ilçeler diğer tarımsal faaliyetler
yönünden de daha gelişmiştir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
133
Ürünler Buğday Arpa Mercimek Pamuk Nohut Mısır
Bismil 696.4 89.8 210.0 172.6 5.0 23.8
Merkez 591.5 368.4 220.0 200.0 25.0 4.6
Silvan 350.0 71.8 115.0 10.9 10.0 21.7
Çınar 329.6 62.9 30.0 81.9 1.0 6.2
Ergani 239.8 116.8 70.0 10.9 66.0 1.3
Çermik 145.1 22.0 3.4 10.9 2.9 0.4
Dicle 118.7 26.9 4.0 0.1 3.1 0.1
Kocaköy 109.5 4.4 3.4 1.6 2.8 0.3
Eğil 57.2 8.9 3.0 14.2 0.7 -
Hazro 99.4 8.0 13.0 - 1.0 0.4
Lice 78.5 15.4 0.5 - 0.3 -
Kulp 77.7 35.9 8.0 0.8 1.0 0.3
Hani 67.5 16.1 5.0 0.9 3.5 -
Çüngüş 11.5 5.3 0.1 - 0.2 0.3
Diyarbakır’da Tahıl Tarımı Tahıllar; ekiliş, üretim ve kullanım alanlarının genişliği yönlerinden, kültür
bitkileri arasında ilk sırayı almaktadır (Gençtan ve ark, 2010). Tahılların
insan beslenmesinde önemli bir besin kaynağı olması bu gruptaki bitkilerin
üretim miktarlarının yüksek olmasına neden olmuştur. Aynı zamanda
tahıllar hayvan beslenmesinde de kullanılmaktadır. Dünyada yaşayan 7
milyara yakın insan, günlük gereksinim duydukları enerjinin yaklaşık %
50’sini doğrudan tahıllardan sağlamaktadır. Türkiye, Dünya tahıl üreticisi
ülkeleri arasında 120 milyon dekar ekim alanı ile on ikinci, 29 milyon ton
üretimi ile on beşinci sırada yer almaktadır.
Güneydoğu Anadolu bölgesi ülkemizin makarnalık buğday kuşağı
olarak bilinmektedir. Makarna üretim kapasitemizin % 25’i bu bölgede
bulunmaktadır. Diyarbakır ili buğday ekiliş alanı tarla bitkileri içersinde ilk
sırada yer almaktadır. Bölge tarımı hemen hemen buğdaya dayanmaktadır.
Önemli bir tarımsal ürün olan buğday üretiminde bazı olumsuzluklar vardır.
Bunlar aşağıda sıralanmıştır;
1. Bölgede makarnalık buğday tarımının geliştirilmesi için gerekli
tedbirler ve teşviklerin uygulanması gerekmektedir. Bununla birlikle
gerek çiftçilerin gerekse mevcut un fabrikalarının ihtiyacı olan ekmeklik
134
buğdayın da bölgede üretilmesi gerektiği
göz ardı edilmemelidir.
2. Bölgede şiddetli kuraklığın yaşandığı
yıllarda 2008 yılında, diğer tahıl türlerinde
de verimin düştüğü görülmektedir. Ancak
buğdaydaki düşüş diğer türlere göre daha
fazladır. Kuraklığın zararını azaltmak için
GAP Projesinin sulama ile ilgili yatırımlarının
da biran önce tamamlanması ve buğday gibi
yağışa dayalı tarım yapılan ürünlerde destek
sulamalarla verim artışı sağlanmalıdır.
Ülkemiz ve bölgemiz için özellikle
kuraklığa dayanıklı çeşitlerin geliştirilerek
tohumluklarının çiftçilere ulaştırılması da
büyük önem taşımaktadır.
3. Tahıl gurubu bitkilerin her türlü marjinal
alanlarda rahatlıkla üretilebilmesi bu
bitkilerin verimsiz topraklarda tercih
edilmesine sebep olmaktadır. Halbuki
verimli alanlarda tahıllardan daha fazla
verim alınabilmekte, ülkemiz ve bölgemiz
tahıl üretimi artırılabilme potansiyeli
bulunmaktadır.
4. Bölgede buğday üreticileri daha fazla verim
almak için, bölgedeki araştırma enstitüleri
tarafından tescil edilmiş çeşitler yerine
zaman zaman daha verimli olan yazlık
çeşitleri tercih etmektedirler. Bu durum
düşük sıcaklıkların yaşandığı yıllarda bu
çeşitlerin zarar görmesine yol açmaktadır.
Bu nedenle çeşit seçiminde ve tohumluk
kullanımında üreticiler bilgilendirilmelidir.
ArpaGerek yeşil gerekse olgunlaşmış halde
otlatılabilmesi, danesi ve sapı için hasat
edilmesi ve anızında otlatma yapılabilmesi gibi
birçok amaca hizmet eden arpa, iklimi değişken
alanlar için yetiştirilebilecek ideal bir bitkidir (Kınacı ve Kınacı, 1992).
Tuzluluğa ve alkaliliğe oldukça dayanıklı
olan arpa, GAP projesinin tamamlanması ile
sulanacak olan alanlarda meydana gelebilecek
tuzlulaşmaya karşı ekim nöbetinde yer
verilebilecek bitkilerden birisi olacaktır. Kuru
tarım bölgelerinde hayvansal üretimi, tarım
işletmelerinin önemli bir gelir kaynağı olup
hayvansal üretim büyük oranda tek yıllık yem
bitkileri ile danesi ve sapları için arpaya dayanır.
Ülkemizdeki ve bölgedeki yem açığı göz önüne
alındığında ve GAP projesinin tamamlanması
ile birlikte ikinci ürün tarımında ön bitki
olarak arpanın ekim nöbetinde alacağı yeri de
dikkate alarak, arpa ekim alanının biraz daha
genişleyebileceği ve genişlemesi gerektiği
sonucuna varılabilir.
MısırSon yıllarda bölgenin sulanabilir alanlarında
üretimin büyük kısmını oluşturan pamuk fiyat
istikrarsızlığından dolayı, üreticiler mısır ve sulu
buğday tarımına yönelmektedirler. Bölgede
mısır tarımının yayılmasında Fakültemizde
yapılan çalışmaların büyük etkisi olmuştur.
Halen bölgede ana ürün, ikinci ürün, tane ve
silajlık mısır üretimine yoğun ilgi bulunmakta ve
bu ilgi gün geçtikçe artmaktadır. Mısır tarımının
artması için, özelikle ikinci ürün mısıra yönelik
kurutma tesislerinin sayısının artırılması ve
kurutma maliyetlerinin düşürülmesi önem arz
etmektedir.
Çeltik
Karacadağ bölgesindeki yerel çeşitlerle yapılan
çeltik tarımı, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
135
çeltik üretiminin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bölgemizde çeltik,
Karacadağ dışındaki alanlarda da geliştirilebilme potansiyeli olan türlerden
birisidir. Bunun için çeltik tohumluklarının geliştirilmesi ve yetiştirme
tekniklerinin üreticilere sunulması gerekmektedir.
Tiritkale, Yulaf ve ÇavdarTritikale kanatlı hayvan beslenmesinde önemli bir kaynak olup buğday
ununa katılabilmektedir. Yüksek lif içeriği nedeniyle kas gelişime yardımcı
olan yulaf, hem insan hem de at beslenmesinde kullanılmaktadır. Çavdar
ekmeği de marketlerde rağbet gören ürünler arasına girmiştir.
Bölgemizde tritikale, yulaf ve çavdar yetiştiriciliğinde artma potansiyeli
bulunmakla birlikte, gerek pazar gerek sanayi ve gerekse tüketim
alışkanlıklarından dolayı kısa vadede önemli bir artış beklenmemektedir.
Ancak yukarıda bahsedilen özelliklerinden dolayı bu türlerin ekiminin
yaygınlaştırılması için gerekli çalışmalar başlatılmalıdır.
Kırmızı MercimekYemeklik tane baklagil bitkileri arasında Kırmızı mercimek, Diyarbakır ve
Güneydoğu Anadolu bölgesinin diğer illerinde buğday ve arpa ile ekim
nöbetine girerek yetiştirilen önemli bir tarla bitkisidir. Türkiye’de üretilen
mercimeğin % 80’i Güneydoğu Anadolu’da yetiştirilir. En fazla mercimek
Şanlıurfa’da sonra Diyarbakır’da üretilir. Diyarbakır’da baklagiller içerisinde
en çok üretim alanına sahip olan Kırmızı mercimektir. Kültürü yapılan
mercimeğin atası Lens orientalis olup Güneydoğu Anadolu’da yaygın olarak
rastlanan bu türe Dicle Üniversitesi kampusu içersinde de rastlanmaktadır.
Muhtemelen ilk kez buralarda kültüre alınan mercimek daha sonra dünyanın
uzak köşelerine kadar yayılmıştır. Önemli bir ihraç ürünü olan mercimek
ekiliş alanı son yıllarda epey azalmıştır. Hem üretimde hem ihracatta
düşüşler, son zamanlarda Kanada ve Avusturalya’nın önemli atılımlar
yapmasından kaynaklanmaktadır. Kanada, dünya mercimek ihracatında %
25 paya ulaşmıştır.
Diyarbakır’da binlerce yıldan beri yetiştirilen mercimeğin bazı sorunları
bulunmaktadır. Verim ve kalitede düşüklük, sıcak ve kurak, solgunluk
hastalığı, kökboğazı yanıklığı hastalığı ve tebeşirleşme zararı önemli
sorunlar olup bu konularda araştırma faaliyetleriyle yürütülmektedir.
136
NohutDiyarbakır nohut üretimi bakımından Türkiye’de
önemli bir üretim miktarına sahiptir. Türkiye ve
Diyarbakır nohut ekiliş alanları ve üretimi son
yıllarda azalmaktadır. Bu azalışın en önemli
sebebi sulanan alanlarda girdiye tepkili ürünlerin
yer almasıdır. Diyarbakır ilimiz nohutun gen
merkezlerinde ve ilk kültüre alındığı yerlerden
biri olması itibarıyla önemlidir. İlimize ait köy
populasyonlarının yerine korunması şartıyla,
yeni geliştirilen çeşitlerin tohumluklarının
üreticilere ulaştırılması ve bu bitkide ekonomik
üretim yapılması sağlanmalıdır.
Diyarbakır’da Yağ BitkileriEndüstri bitkileri içerisinde iç tüketimi
karşılayamayan tek gurup yağ bitkileridir. GAP
gibi son derece büyük ve önemli bir projede yağ
bitkileri ekim alanını arttırarak sadece ikinci
ürün olarak değil, aynı zamanda birinci ürün
olarak da geniş bir yer verilmelidir.
AyçiçeğiÜlkemizdeki yağ bitkileri arasında en fazla ekim
alanı ve üretime sahip olan ayçiçeği bitkisel yağ
ihtiyacımızın yarıdan fazlasını karşılamaktadır.
2007 yılında ülkemiz ayçiçeği ekim alanı 550
bin ha ve üretim 850 bin ton düzeyindedir. İlimiz
ekolojik yapısı bu bitkiye uygun olmasına rağmen
ekiliş alanı ancak 19 000 dekar gibi çok düşük bir
orandadır. İlimizde ayçiçeği tohumunu işleyen
sadece iki işletme bulunmakta ve hammaddeyi
de il dışından karşılamaktadır. Diyarbakır’da
ayçiçeği üretimini kısıtlayan en önemli faktör
kuş zararı olup, bu zararın asgariye indirilmesi
için geniş alanlarda ekimlerin yapılması
gerekmektedir.
Soya Fasülyesi Ülkemizde son yıllarda üzerinde en çok
konuşulan, tartışılan ve devletin üretimi için
çiftçilere büyük teşvik tedbirleri uyguladığı
bir yağ bitkisi soya fasulyesinin Diyarbakır
ilinde özellikle, ikinci ürün olarak tarımının
yaygınlaştırılması ve geliştirilmesinin münavebe
için de ayrı bir önemi vardır.
Kolza
Diyarbakır ilinde sulanabilen alanlarda
sonbaharda kolza ekimi yapılarak,
sulanabildiği ve toprak tava getirilerek ekildiği
takdirde, ilimizde yetiştirilebilme olanakları
bulunmaktadır. Son yıllarda ilimizde 82
dekar kadar ufak çapta da olsa bu bitkinin
üretimine başlanmış, ancak yeterli ilgiyi henüz
görmemiştir.
Susam
Susam tarımının Diyarbakır ilinde oldukça
önemli bir yeri vardır. Diyarbakır’da susam tarımı
büyük ölçüde nadas alanlarında yapılmakta ve
bunun sonucunda dekara tohum verimi 51 kg
kadar çok düşük düzeyde gerçekleşmektedir.
Bölge çiftçisinin alışkanlığı da dikkate alınırsa
susamın sulu tarım alanlarında ikinci ürün olarak
önemli bir yeri işgal edebileceği söylenebilir.
AspirAspir bitkisinin Türkiye ölçüsünde olduğu gibi
Diyarbakır ilinde de iyi bir gelişme potansiyeli
vardır. Bölgede kış sıcaklığının fazla düşük
olmayışı bu bitki için önemli bir şanstır. Son
yıllarda teşvik kapsamına alınmış olan bu bitki
Diyarbakır ve çevre illerinde Ziraat Fakülteleri
ve Tarımsal Araştırma Kuruluşları tarafından
yapılan çalışmalarla yaygınlaştırılmaya
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
137
çalışılmaktadır.
Yerfıstığı Ekolojik ortam olarak uygun olmakla beraber, GAP bölgesinde yerfıstığı
tarımı yapılmamaktadır. Ancak, bölgedeki Ziraat Fakülteleri ve diğer
Tarımsal Araştırma kuruluşlarının yapmış oldukları araştırmalar
sonucunda, bölgenin yerfıstığı tarımına uygun olduğu ve yapılabilirliği
belirlenmiştir.
Ülkemiz ekonomisinde bitkisel yağ açığının kapatılması için zorunlu
önlemler almak gerekmektedir. Bunlar kısaca;
1. Yağlı tohum üretiminde ekimden önce taban fiyatları açıklanmalı,
ekonomik teşvik ve alım güvencesi sağlanmalıdır.
2. Marjinal alanların değerlendirilmesi yanında sulu tarıma başlanacak
GAP bölgesinde yağlı tohumlu bitkilerin planlı ve programlı olarak
yaygınlaştırılması ile yağlı tohum üretimi artırılmalıdır.
3. Tarım Bakanlığı’nın ve özel tohumluk firmalarının tohumluk üretimi
arttırılarak üreticilere alım desteği güvencesi ile ulaştırmalıdırlar.
4. Verim artışının sağlanması için kaliteli tohumluk yanında uygun
yetiştirme teknikleri konusunda üreticilere eğitim verilmelidir.
5. Halen birçok yağlı tohumlu bitkilerde eksik olan mekanizasyon
gerçekleştirilmeli, işçilik giderlerinin en aza indirilmesi ile maliyetler
azaltılmalıdır.
6. Yağlı tohum üretimini teşvik amacıyla üreticiye verim artırıcı (gübre,
ilaç, tohumluk vb.) girdiler için sübvansiyon uygulanmalı veya tarımsal
kredilerle desteklenmelidir.
7. Yağlı tohumlu bitkilerin ekiminin yaygın olduğu bölgelerde yetiştirilecek
veya yetiştirilmekte olan diğer kültür bitkilerinin taban fiyatlarıyla
uygunluk gösterilmesine dikkat edilmelidir.
8. Nadas alanları ve özellikle şeker pancarı ekim alanlarında uygun yağlı
tohumlu bitkilerin ekim nöbetine alınmasıyla yağlı tohum üretimi
artırılmalıdır.
9. Bölgelere göre ekilecek yağlı tohumlu bitki türü ve çeşitlerini, ekim
alanlarını, uygulanacak fiyat politikalarını belirlemek üzere Tarım
Bakanlığı, Üniversite ve diğer araştırma kuruluşları, üretici birlikleri, ilgili
meslek kuruluşları gibi kurum ve kuruluşlardan oluşacak komisyonlar
kurulmalı, komisyon belirtilen konularda yetkilendirilmelidir.
138
Diyarbakır’da Lif BitkileriPamuk ülkemiz ve ilimiz ekonomisine çok yönlü
ve çok önemli katkılar sunan bir endüstri bitkisi
olup tekstil, yağ ve yem sanayinin vazgeçilmez
hammaddesidir. Ülkemizde Ege, Çukurova,
Antalya ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
yetiştirilmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi
291 bin ha’lık ekim alanı ve 1.248 bin tonluk
kütlü üretimi ile ülke pamuk üretiminin % 55’lik
kısmını sağlayan lokomotif bir güce sahiptir. Bu
bölgede yer alan ilimiz Diyarbakır ise Şanlıurfa
ilinden sonra pamuk üreten en önemli 2. il
konumundadır (TUİK, 2009).
Dünyada ve ülkemizde olduğu gibi son
yıllarda Diyarbakır ilinde de pamuk ekim
alanlarında daralmalar gözlenmiştir. Bunun
sebepleri arasında sentetik liflerin daha ucuza
üretilerek pazarlara sunuluyor olması, ülke
içinde uygulanan tarımsal politikalar, pamuk
üretiminde girdilerin fazla kullanılması ve
girdi fiyatlarının yüksek olması gibi nedenler
sayılabilir.
Son yıllarda daha çok özel sektörden, daha az
kamu kuruluşlarından olmak üzere geliştirilen
yeni pamuk çeşitlerinin sayısında hızlı bir artış
kaydedilmiştir. Bu kapsamda Dicle üniversitesi
Ziraat Fakültesi tarafından 2007 yılında Berke
pamuk çeşidi tescil ettirilerek yöre çiftçisinin
hizmetine sunulmuştur.
Günümüzde pamuk üretimindeki temel
amaçlar, yüksek verim yanında, lif teknolojik
özelliklerinin geliştirilmesi, erkencilik,
çırçır randımanının yükseltilmesi, hastalık
ve zararlılara karşı dayanıklılık ve üretim
masraflarının azaltılabilmesidir. Diyarbakır
ili pamuk tarımında bu temel amaçları yerine
getirebilmek için oldukça uygun ekolojik yapıya
sahiptir. Ancak verimli ve kaliteli üretimleri
sınırlayan bazı sorunlar ve alınması gereken
önlemler de mevcuttur.
Pamuk üretimi girdi ve emek yoğun üretim
olduğu için masrafların yüksek olması pamuğun
diğer ürünlerle rekabet gücünü azaltmaktadır.
Bu nedenle yapılacak olan mücadelelerde
biyo-ekolojilerin ve ekonomik zarar eşiklerinin
takibi önem kazanmaktadır. Bölgede pamuk
alanlarında yaygın olan solgunluk hastalığı
(Verticillium Dahlia Kleb) ile mücadelede en
iyi yöntem pamuk üretiminin ekim nöbeti
sistemlerinde yer almasıdır. Minimum toprak
işleme yöntemleri ile insan gücünün kullanıldığı
işlemler azaltılmalı hasat makinayla yapılmadır.
Pamuk ile ilgili kesimler arasındaki iletişim ve
işbirliğinin sağlanması ve Bölge Çiftçilerinin
ürünlerini daha iyi şartlarda pazarlayabilmeleri
için GAP Pamuk Birliği kurulmalıdır. Pamuk
hasadındaki yabancı madde miktarı makineli
hasadın yaygınlaşması ile birlikte azalma
eğilimi göstermiştir. Ancak pamuğun bir
kalite ürünü olduğu unutulmamalı ve bölgede
kaliteli üretimler için akredite olmuş kalite
laboratuarlarında analiz edilmiş balyalardan
oluşan tek balya pamuk sistemine geçilmelidir.
Diyarbakır’da Yem Bitkileri Diyarbakır İli hayvancılığının başlıca kaba
yem kaynakları; doğal çayır-mera alanları,
yem bitkileri ve tahıl-mercimek samanları
ile anızlardır. Bölgede yem bitkisi olarak fiğ,
burçak, yonca ve korunga tarımı yapılmaktadır.
İl’de 2008 yılı verilerine göre, 14 bin ha çayır ve
167 bin ha mera alanı mevcut olup, bu alanların
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
139
tüm ülkede olduğu gibi, aşırı, zamansız ve bilinçsiz otlatılmaları neticesinde
verim güçleri iyice azalmıştır.
Bölgede yem bitkisi tarımının yaygınlaştırılması için öncelikle, önemli bir
potansiyel olan doğal çayır-mera alanlarının ıslahına ve amenajmanına
ağırlık vermek gerekmektedir. Ancak bu alanların ıslahı kısa vadede
mümkün görülmemektedir. Bu durumda bölgedeki kaliteli kaba yem
açığını kapatabilmek için tarla tarımı içerisinde fiğ, yonca ve silajlık mısır
gibi yem bitkileri yetiştiriciliğine önem vermek gerekmektedir. Bu amaçla
Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümünde yapılan ıslah
çalışmaları sonucu 5 adet fiğ çeşidi (Dicle, Kral Kızı, Görkem, Karakaya
ve Özgen) 1 adet sentetik yonca çeşidi (Başbağ) tescil ettirilmiş olup, bu
çeşitlere ait sertifikalı tohumluklar çoğaltılarak bölge çiftçilerinin hizmetine
sunulmaktadır.
Bölgede Yem Bitkisi Tarımının Geliştirilmesi İçin Bazı Çözüm Önerileri Aşağıda Verilmiştir
1. Bölgede entansif hayvancılığık teşvik edilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.
2. Tarım Bakanlığı tarafından yem bitkilerine verilen üretim desteği daha
makul düzeylerde devam ettirilmelidir.
3. Yem bitkileri üreten çiftçilere pazarlama konularında yardımcı olunmalı,
bu amaçla üreticilerle hayvan sahiplerinin buluşacağı bir ot borsası
kurulmalıdır.
4. Çiftçilerin kooperatifleşmeleri teşvik edilmelidir.
5. Yem bitkileri üretim ve değerlendirme aşamalarında kullanılan tarımsal
alet (mibzer, ot biçme, balya ve silaj makinaları vb.) alımlarında çiftçiler
desteklenmelidir.
6. Bölgede yem bitkileri ile ilgili yayım ve bilgilendirme hizmetleri
artırılmalıdır.
7. Bölge şartlarına uygun, verimli ve kaliteli yem bitkileri sertifikalı
tohumluklarının çiftçilere uygun fiyattan sağlanması, bu tohumlukların
mümkünse bölgede üretilmesi teşvik edilmelidir.
140
KAYNAKLAR• Güneydoğu Anadolu Bölgesi Tarım Master Planı 2007. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Strateji
Geliştirme Başkanlığı Gaziantep.
• Arıoğlu, H., Yağ Bitkileri (Soya ve Yerfıstığı). Ç. Ü. Ziraat Fak. Ders Kitabı. Adana.
• Asgrow, Yağlı Tohumlar Bülteni. May Tohumculuk. Bursa.
• Asgrow, Türkiye’de Soya Yetiştirme Teknikleri. May Tohumculuk. Bursa.
• Ayçiçeği Raporu, 1994, Ayçiçeği Raporu, Hasat Dergisi, Sayı: 109, 32-37
• Edip, A. U., Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği, www.bsyd.org.tr
• Emiroğlu, M. 1993. Bitkiler Yağ Sanayimiz. Tarım Bakanlığı Dergisi, Sayı: 87, 23-24.
• FAO 1992. Trade Yearbook. FAO Statisctics Vol. 46. No: 115. Rome
• Gençtan, T., A. Öktem, H. Sürek, M. Gevrek, A. Balkan, 2010. Sıcak İklim Tahılları Üretiminin
Artırılması Olanakları. VII. Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi 11-15.01.2010, Ankara.
• Kınacı, E. Kınacı, G., 1992. Batı Asya-Kuzey Afrika Bölgesi ve Türkiye’nin Yağışı Yetersiz Marjinal
Alanlarında Arpa Üretimi, Sorunları ve Geleceği, 2. Arpa Malt Semineri, 10-27, Konya.
• Kınacı, E. G. Kınacı, M. A. Birsin, A. Alp, İ. Kutlu, 2010. Serin İklim Tahılları Üretiminin Artırılması
Olanakları. VII. Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi 11-15.01.2010, Ankara.
• Kolsarıcı. Ö., H. Arıoğlu, B. Gürbüz, C. Çalışkan, N. Algan, 1990. Türkiye’de Yağ Bitkileri Üretimi
ve Sorunları, T.M.M.O.B. Zir. Müh. Odası, 3. Teknik Tarım Kongresi, 323-335.
• Kolsarıcı, Ö. 1993. Bitkisel Yağ Açığımızda Yağlı Tohumlu Bitkilerimizin Durumu. Zir. Müh. Der.,
Sayı: 269, 21-23.
• Özgüven, M., Kırıcı, S., Tansı, S., Gür, A., GAP Bölgesinde Uygun Kolza Çeşitlerinin Saptanması.
Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Genel Yayın No: 36.
• Özgüven, M., Yağ Bitkileri (Ayçiçeği, Kolza, Hintyağı). Ç. Ü. Ziraat Fak. Ders Kitabı. Adana.
• Şakar, D. ve B.T. Biçer, “Güneydoğu Anadolu Mercimeklerinde Önemli Bitkisel ve Tarımsal
Özellikler Yönünden Farklılıklar”, Türkiye 4. Tarla Bitkileri Kongresi, Cilt I, 309-313, Tekirdağ,
2001.
• Tuik, 2007, 2008, 2009, 2010. www.tüik.gov.tr.
• TÜGEM 1994, Türkiye Yağlı Tohumlu Bitkiler Üretimi Geliştirme Araştırma Yayın Projesi, Tarım
Bakanlığı, TÜGEM ön proje formu, 4.
142
İKİNCİ ÜRÜN MISIR TARIMI VE GAP BÖLGESİ UYGULAMALARI
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
143
Yrd.Doç.Dr.Veysel SARUHAN Doç.Dr.İsmail GÜLDicle Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri
Bölümü, Diyarbakır
GİRİŞMısır (Zea mays L.) dünyada artan kullanım alanı nedeniyle talebi sürekli
artan bir bitkidir. Günümüzde mısır, doğrudan insan beslenmesinde
kullanılmasının yanı sıra birçok endüstri dalının da ham maddesini
oluşturmaktadır. Birim alandan yüksek kuru madde elde edilmesi nedeniyle
yem üreticisinin, tanesinden elde edilen nişasta ve yağ nedeniyle de şeker ve
yağ sanayisinin vazgeçilmez ürünü haline gelen mısırın değeri, son yıllarda
bitkisel yağların dizel yakıtı olarak kullanılmasıyla daha da artmıstır.
Dünyada 2007 yılında mısır üretimi yaklasık 767 milyon ton, tüketimi ise
yaklaşık 773 milyon tondur. Üretim ile tüketim arasındaki fark stoklardan
karşılanmaktadır. 2007 yılı dünya mısır stoku 101 milyon ton olup 2006
yılına göre 6 milyon ton azalmıştır (Anonim, 2007).
Kullanım alanlarının artması sonucu mısır ürünlerine oluşan talep fazlalığı
nedeniyle, 2000 yılından bu yana stoklar yaklaşık yarıya inmiştir.
Ülkemizde 2007 yılı itibariyle mısırın ekim alanı 536 bin ha, üretimi
yaklaşık 3.5 milyon ton, ortalama tane verimi ise 660 kg/da’dır. Aynı
yıl mısır tüketimimiz ise yaklaşık 4.6 milyon ton olarak gerçeklesmiştir (Anonim, 2007).
Üretimle tüketim arasındaki fark mısır dışalımı ile karşılanmaktadır.
Rakamlardan da anlaşılacağı gibi ülkemizde neredeyse üretilen mısırın
1/3’ü kadar daha fazla mısıra ihtiyaç duyulmaktadır. Buna ek olarak
ülkemizdeki nüfusun dengeli beslenebilmesi için gerekli hayvan varlığının
yem ihtiyacının karsılanmasında kaba yem olarak da kullanıldığı
düşünüldüğünde mısır açığımızın ürettiğimizin yarısından da fazla olduğu
söylenebilir.
Mısır, dünyada buğday ve çeltikten sonra en fazla tarımı yapılan bir tahıl
bitkisidir. FAO’nun 2004 yılı verilerine göre, 147.145.702 hektarlık ekim
alanı ile dünyada buğday ve çeltikten sonra en fazla ekilen bir bitkidir.
Toplam üretim dikkate alındığında ise, yine aynı verilere göre, 724.515.133
tonluk üretimi ile, buğday ve çeltiğin önünde birinci sırada yer almaktadır.
Dünyada en çok mısır Amerika kıtasında üretilmektedir. A.B.D, tek başına
dünya toplam mısır üretiminin % 40-45’ ini karşılamaktadır (FAO, 2004).
144
Günümüzde artan nüfusu yeterli ve dengeli
besleme, önemli bir sorun teşkil ettiği gibi
gelecekte de önemli bir sorun olmaya devam
edecektir. Ülkemizde bitkisel kaynaklı gıdalar,
diğer gelişmiş ülkelere oranla daha fazla
tüketilirken, hayvansal kökenli gıdalar ise
daha az tüketilmektedir. Bu durum, yeterli ve
ekonomik hayvansal ürün üretilemeyişinden
kaynaklanmaktadır. Hayvan sayısı bakımından
dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi
olmamıza rağmen, hayvan başına elde
edilen verim, gelişmiş ülkelere nazaran
oldukça düşüktür. Yeterli hayvansal ürün elde
edilemeyişinin en önemli nedenlerinden birisi
de, hayvanların yeterince kaliteli yemler ( kuru
ot, silo yemi, tane yemi ) ile beslenememesidir.
Bölgede mevcut olan hayvansal üretimi
artırmak için, ihtiyaç duyulan tane ve kaba yem
üretimini artırma imkanlarının araştırılması
gerekmektedir. GAP Bölgesi hayvanlarının
ihtiyaç duyduğu yemin karşılanmasında önem
taşıyan bitkilerin başında, kitlesel üretimi ve
besleme değeri yüksek olan mısır gelmektedir.
Birim alandan yüksek tane verimi ve biyolojik
ürün sağlaması nedeniyle önemli bir konuma
sahip olan mısır bitkisi, gerek insan ve hayvan
beslenmesinde gerekse sanayide hammadde
olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Üretilen mısırın büyük çoğunluğu hayvan
beslenmesinde, az miktarda da insan
beslenmesinde kullanılmaktadır.
Mısır, ışığı çok iyi değerlendiren bir C4 bitkisi
olup, kısa zamanda yüksek miktarda kuru
madde oluşturabilme yeteneğine sahiptir. Bu
özelliğinden dolayı Güneydoğu Anadolu Bölgesi
gibi sıcak iklimlerde ve sulu koşullarda ekim
nöbeti sistemlerinde yer alabilecek bir bitkidir.
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)’ın
tamamlanması ile birlikte sulanabilen alanlarda
mısırın ekim nöbeti sistemleri içerisinde yer
alması kaçınılmazdır. Mısır bölgede hem ana
ürün hem de II. Ürün olarak ekimi yapılan bir
bitkidir. Ayrıca son zamanlarda tane üretiminin
yanında silajlık olarak üretimi gün geçtikçe
artmaktadır.
İklim İstekleriBir yerde mısır yetiştiriciliğinin belirlenmesinde
kullanılacak iklimsel faktörler şöyledir.
• İlk ve son don tarihleri
• Ortalama sıcaklığın 10 0C’den yüksek olduğu
gün sayısı
• Yüksek sıcaklığın 25 0C’den yüksek olduğu
gün sayısı
• Toprak sıcaklığı
• Ortalama nispi nem
• Yağışın aylara göre dağılımı ile ilk don ve son
don arasındaki yağış miktarı
• İkinci ürün mısıra kalan yetişme süresi
Bölge iklimi yazları çok sıcak ve kurak, kışları ılık
ve yağışlıdır. Bölgede illere göre, ortalama yağış
miktarı 462-796 mm arasında değişmekte,
yağışların da büyük çoğunluğu Ekim-Mayıs
ayları arasında olmakta, yaz aylarında ise
hemen hemen hiç yağış düşmemektedir.
Bölgede vejetasyon süresi illere göre 298-322
gün arasındadır (Anonim,1998).
Yağışların yaz aylarında az olması ve bunlarında
evoporasyonla topraktan hızla kaybolması, nisbi
nem oranını oldukça düşürmektedir. Bu durumu
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
145
düzeltmek için sulama zorunluluğu doğmakta, özellikle ikinci üründe
sulama yapılmadan ürün elde etmek mümkün görülmemektedir.
Toprak İstekleri Mısır her türlü topraklarda iyi yetişirse de; derin profilli, drenajı ve su
tutma kapasitesi iyi, organik madde ve alınabilir besin maddelerince zengin,
havalanması iyi olan topraklarda daha iyi performans göstermektedir.
Bölge toprakları çoğunlukla kırmızı-kahverengi büyük toprak grubuna
giren, düz ya da düze yakın eğimlerde, orta sığ ya da derin, ABC horizonlu
topraklar olup, fazlaca kalsiyum içeren, ana maddesi ince bünyeli, alüviyal
materyal ya da kireç taşı olan topraklardır. Organik madde ve fosfor
oranları düşük olan bölge toprakları, yüksek oranda kil (% 42-62) içerir.
Yüzlek toprak alanlarının oranı hayli fazladır. Böyle alanlarda toprak
derin olmadığından sıcaklığın olumsuz etkileri daha belirgin olarak ortaya
çıkmaktadır (Anonim, 1984).
Toprak Hazırlığı Toprak hazırlığında temel amaç; toprağa organik madde kazandırmak,
mikroorganizma etkinliğini ve besin maddeleri çözümünü artırmak, kök
gelişimine uygun ortam oluşturmak, böcek yuvalarını bozmak, otları yok
etmek, erozyonu önlemektir.
Ana ürün ve ikinci ürün olarak farklılık arz etmekle birlikte mısır iyi işlenmiş
topraklarda iyi performans göstermektedir. Ancak ön bitkinin durumu,
iklim ve toprak şartlarına göre toprak hazırlığı farklılık gösterebilir. Mısır
ana ürün olarak ekilecekse sonbaharda bir kez sürülür. Bunun nedeni
sonbaharda toprak daha iyi oturmakta, sap ve tel kurdu ile daha iyi mücadele
edilmektedir. İlkbaharda ise kültüvatör, diskaro ve tapanla ufalanır.
İkinci ürün olarak ön bitkilerin hasadından hemen sonra anıza ekim,
kültüvatör + diskaro+tapanla işlenmiş toprağa ekim, sulanıp tava
getirildikten sonra rototiller + tapanla ekim şeklinde genel olarak üçe
ayrılmaktadır. Burada önemli olan yüksek verim, düzgün çıkış sağlamak ve
sulamayı kolaylaştırmak için iyi işlenmiş bir toprak yapısı oluşturmaktır.
Ancak ikinci ürüne kalan yetişme süresini iyi değerlendirmek için anıza
ekim önem kazanmaktadır.
146
GübrelemeMısır bitkisi kitlesel üretiminin yüksek olması
nedeni ile topraktan bol miktarda besin maddesi
kaldırmaktadır. Mısırın ihtiyaç duyduğu gübre
miktarının belirlenmesinde temel olarak üç
nokta bulunmaktadır.
• Bitkinin topraktan kaldırdığı besin
maddesinin tespiti ile,
• Toprak tahlili ile,
• Gübreleme denemeleri ile; Ancak genel
olarak mısıra bir mevsimde 20-25 kg N/
da, 10 kg P2O5’da verilebilir. Azotun yarısı
ile fosforun tamamı ekimle birlikte, azotun
kalan yarısı ise mısırın 40-50 cm olduğu
zaman verilmelidir. Zira mısır bitkisi vejetatif
gelişme döneminde azotun % 43’ünü,
generatif devrede % 51’ini almaktadır.
Ekim ZamanıMısır ana ürün olarak bölgemizde toprak
sıcaklığının 10 0C’ye çıktığı nisan ayında ekilirken,
ikinci üründe ana ürünün tarlayı terketmesi
ile birlikte ekilmektedir. Ancak ikinci ürün
ekilişlerinde ana ürünün tarlayı terketmesinden
hemen sonra vakit kaybetmeden ekim yapmak
sonbahar erken donları ve yağıştan kaçış için
zorunludur.
Ana ürünle ilgili yapılan çalışmalarda Güneydoğu
Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsünce
yürütülen bir çalışmada 19 tane mısır çeşidi
kullanılmış, tane mısır çeşitlerinden 283-700
kg/da arasında tane verimi elde edilmiş, en
yüksek verimi erkenci P 3147 çeşidinden elde
etmişlerdir (Anonim, 1990).
Ana ürün tane mısır üretiminde erkenci çeşitler
üzerinde durulmalıdır. Nitekim tepe püskülü
çiçeklenme tarihi temmuz başına denk gelen
çeşitlerden daha yüksek verim eldesi söz
konusudur.
Diyarbakır ve Şanlıurfa koşullarında yapılan
ekim zamanı çalışmasında erkenci çeşit olan
OsSK 332 çeşidinden Diyarbakır’da 523 kg/da,
Şanlıurfa’da 849 kg/da tane ürünü alınmıştır.
Kullanılan çeşitlerin çiçeklenme süreleri
uzadıkça verimde azalmalar kaydedilmiştir (Çölkesen ve ark; 1997).
Her ne kadar bir sıcak iklim bitkisi olan mısır
32 0C’nin üzerindeki sıcaklıklarda döllenme
problemi oluşturmaktadır. Bu nedenle ana ürün
mısır ekimlerinde çiçeklenme süreleri kısa olan
çeşitler kullanılmalıdır. Sulama imkanlarının
az olduğu işletmelerde ana ürün mısır tarımı
tavsiye edilirken, suyun var olduğu işletmelerde
tarlayı daha uygun ve rantabl kullanmak için ana
ürün + ikinci ürün mısır üzerinde durulmalıdır.
İkinci ürünle ilgili yapılan çalışmalarda
Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma
Enstitüsünce toplam 17 tane mısır çeşidi ve 8
silajlık mısır ile yürütülen bir çalışmada, tane
amaçlı çeşitlerden 515-810 kg/da arasında
tane verimi elde edilmiş, en yüksek verimi TTM-
8119 çeşidinden, silajlık mısırda ise 5916.5-
7142.7 kg/da yeşil ot verimi elde edilmiş, en
yüksek yeşil ot verimini TTM-815 çeşidinden
elde etmişlerdir (Anonim, 1990).
Diyarbakır ve Şanlıurfa koşullarında yapılan ekim
zamanı çalışmasında ikinci ürün mevsiminde
Diyarbakır’da 480-731 kg/da arasında değişen
miktarlarda tane ürünü alınmıştır.(Çölkesen ve
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
147
ark; 1997).
Yine Diyarbakır koşullarında ikinci ürün olarak yetiştirilen 14 mısır
çeşidinden 486.7-733.7 kg/da arasında tane verimi elde edilmiş
ve Diyarbakır için XL 72 aa, LG 60, MF 714 çeşitlerinin başarıyla
yetiştirilebileceği tespit edilmiştir (Gül ve ark; 1998). Baytekin ve ark.(1997),
Şanlıurfa’da iki lokasyonda mısır çeşitleri üzerine yaptıkları çalışmada;
tane veriminin ise 787-1212 kg/da arasında değişim gösterdiğini
saptamışlardır. Ülger ve ark.(1992),
Harran Ovası sulu koşullarında ikinci ürün olarak yaptıkları çalışmada;
tane veriminin 616-1167 kg/da arasında değişim gösterdiğini, LG 55,
MF 714, C 967, LG 60 ve DK 698 çeşitlerinin bölge için önerilebileceğini
bildirmektedirler. Ferhatoğlu ve ark.(1989),
3 yıl süreyle ikinci ürün koşullarında Şanlıurfa’da yürüttükleri çalışmada; en
uygun ekim zamanının temmuz ayının ilk haftası olduğunu, 600-700 kg/da
dolaylarında verim potansiyelleri olan G 4524, TTM 81-19, TTM 813, G 4507
gibi melez çeşitlerin tane eldesi için önerilebileceğini belirtmektedirler.
Özetle; Bölge için 100-120 gün vejetasyon süresi olan çeşitler üzerinde
durulmalıdır. İkinci ürünlerde ana üründen sonra kalan süreyi iyi
değerlendirecek çeşitler yetiştirilmelidir.
Tohumluk İki ayrı yapıdaki ebeveynin melezlenmesi sonucu elde edilen hibrit mısır
tohumu, taşıdığı heterosis özelliğinden dolayı yüksek verimli olmaktadır.
Ülkemizde mısır üretiminin düşük olması yıllar boyu açık tozlanan
verim kabiliyeti düşük tohumların kullanılması ile yeterince bakım
yapılmamasıdır. Ancak son yıllarda Ege ve Akdeniz bölgelerinde hibrit
tohumların kullanılması ile birim alandan elde edilen verimde artışlar
gözükmektedir. Bu nedenle tane ve silajlık mısır üretiminde verim gücü
yüksek tohum kullanılmalıdır. Tohum seçiminde, tohumun vejetasyon
süresi, ürün amacımıza uygunluğu, makinalı hasat yapacaksak, makinalı
hasada uygunluğu önemlidir. Seçeceğimiz mısır çeşidi amacımıza uygun
olarak seçildiğinde verim yüksek olmaktadır. Bu nedenle atdişi mısır
hem tane hem de silajlık amaçlı olarak verim düzeyi diğer varyetelerden
yüksektir. Makinalı hasat için yatmayan, hasat zamanında yeşilliğini
148
sürdüren çeşitler kullanılmalıdır. Son yıllarda
geliştirilen atdişi mısır hibrit çeşitleri tanedeki
nem düzeyi düşük, koçan kavuzları sararmasına
rağmen yaprakları yeşil kalabilmektedir.
Tohum MiktarıMısırın mibzerle ekiminde genel olarak dekara
2-3 kg tohum kullanılmaktadır. Mısır çeşitleri
genel olarak selektör sonrası 3-6 grup halinde
çuvallanmaktadır. Bu nedenle tohum miktarının
ayarlanmasında 1000 tane ağırlığı bilinmelidir.
Ayrıca mibzerde kullanılacak plaka buna
göre seçilmeli veya plakada tane iriliği ayarı
yapılmalıdır.
Kullanılacak tohum miktarında esas, hasat
zamanı dekarda yüksek tane ürünü için 7000-
7500 bitki bulunmasıdır. Bu durumda çıkış
ve fide döneminde meydana gelebilecek
kayıpları göz önünde bulundurarak bu miktara
% 10-15 oranında ilave yapılmalıdır. Silajlık
amaçlı mısırda tohumluk miktarı iki katına
kadar artırılması yüksek ot verimi için önemli
olmaktadır.
Bitkilerin sulanması, çapalanması ve
gübrelenmesi için en uygun sıra aralığı 70 cm
olmalıdır. Bu durumda sıra üzeri 20 cm olarak
ayarlanmalıdır. Nitekim; Güneydoğu Anadolu
Tarımsal Araştırma Enstitüsü deneme tarlasında
yürütülen ikinci ürün tane mısır çeşitleri için en
uygun mesafenin 70 x 20 cm (7142 bitki/da)
olduğu belirlenmiştir (Anonim, 1990).
Mısır ekiminde 8-10 yapraklı olana kadar
seyreltme, sulama sonrası meydana gelecek
kaymak tabakasını ve yabancı otları temizlemek
için çapalama işlemleridir. Seyreltme esnasında
bitkiler büyüme konisinin üzerinden koparılırsa
tekrar gelişme gösterebilir. Bu duruma dikkat
edilmelidir. Çapalamada genç bitkilerin üzerinin
toprakla kapatılmamasına ve köklerinin zarar
görmemesine dikkat edilmelidir.
Mısır 8-10 yapraklı olunca (40-50 cm) azotlu
gübreleme yapılır. Gübre listerleri ile gübre
tatbiki ile hem toprak çapalanmış ve boğaz
doldurulmuş, hem de sulama için gerekli
karıklar açılmış olur.
Sulama Sulamada önemli olan husus bitkinin ihtiyaç
duyduğu suyu tam ve zamanında vermektir.
Hiçbir zaman fazla su fazla ürün olmadığı gibi,
eksik sulama beklenen performansı göstermez.
Genel olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
mısır bitkisi 7-10 günde bir tarla kapasitesinde
sulanmalıdır. Ancak bitkinin durumu ile toprak
tavının kontrolüne dikkat edilmelidir.
Mısırın suya en çok ihtiyaç duyduğu dönem
boğaz doldurma, tepe püskülü çıkarma ve süt
olum devresidir. Sulama karık usulü yapılmalıdır.
Karıklar ara çapası ve boğaz doldurma sırasında
oluşturulur. Karıklar ağır topraklarda dar ve
uzun, hafif topraklarda geniş ve kısa olmalıdır.
Karık uzunluğu 45-250 m arasında derinliği 10-
25 cm civarında olmalıdır.
Silaj Silaj amaçlı olarak hasat, yüksek net enerji
verimiyle, yüksek kuru madde içeriğini
birleştirmek ve hayvanlar için çekici yem elde
edilmesidir. Bu nedenle mısır hamur olum
döneminde iken hasat edilir. Hasat haşpa
denilen ve traktör kuyruk milinden hareket
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
149
eden makinalarla yapılır ve silaj için küçük parçalara (3-5 cm) ayrılmış
durumdadır.
Mısır ekim alanlarının büyük çoğunluğu tane amaçlıdır. Tane dökme sorunu
olmayan mısırda hasat diğer ürünlerde olduğu gibi kritik değildir. Koçan
kavuzları iyice sarardıktan sonra hasat edilmelidir. Mısır genel olarak
koçanların elle hasadı, biçerdöverle hasat, koçan toplayıcılarla olarak üç
şekilde yapılmaktadır.
Hasatta tane nemi % 22’den az olmalıdır. Ancak bu durumun sağlanması
mümkün olmadığında hasat neminin düşürülmesi önem kazanmaktadır.
Mısır hasattan sonra neminin düşürülmesi için kurutulmalıdır. Kurutma
işlemi, koçanlı bir şekilde serende kurutma, suni kurutucularla kurutma
veya düz bir zeminde güneş altında kurutma şeklindedir.
Ancak özellikle ikinci ürün mısır hasadında düz zeminde güneş altında
kurutma yağışlardan dolayı mümkün görülmemektedir. Mısır tanesinin
muhafazası genel olarak iki temel prensip içermektedir. Bunlar;
• Tanelerin kuru ve serin tutulması
• Her türlü zararlılardan korunmasıdır.
Bu temel prensipleri sağlamak için; nem oranı % 13’ün altında olmalıdır.
Depo iyi korunmalı dış etkilerden etkilenmemelidir.
GAP Bölgesinde Mısırın GeleceğiTürkiye mısır ekim alanının yaklaşık % 50’ si, Karadeniz Bölgesi’nde küçük
tarlalar halinde marjinal alanlarda yapılmaktadır. Bu alanlarda; sulama,
gübreleme ve bakım gibi yetiştirme tekniklerinin uygulanması imkansız
olduğundan dolayı verim düşüklüğü görülmektedir.
Bu nedenle Karadeniz Bölgesinde, mısır ekim alanlarının daraltılması ve
mısır üretiminin, ülkede entansif yetiştirme koşullarının sağlanabileceği
bölgelere kaydırılması gerekmektedir (Gençtan ve ark, 1995).
Gelecek 20 yılda, ikinci ürün mısır alanlarında 50.000 hektarlık bir artış
beklenmektedir. GAP birinci dönem gelişmeleri çerçevesinde, bölgede
ekim alanının ilk etapta 30.000 ha’ a çıkarılabileceği öngörülmüştür.
150
Projenin ikinci ve üçüncü gelişme dönemlerinde
ise ülkesel tüketim gereksinimleri göz önüne
alınarak, 50.000 hektarlık bir ekim alanı
artışının olabileceği bununla beraber mısırın
sulanan alan içindeki payının da % 10 olacağı
söylenebilir. Gelecek 20 yılda ülke mısır
ekim alanının 700.000 hektara çıkarılması
beklenmektedir (Kün ve ark, 1990).
Bölgede halen monokültür bir tarım sistemi
hakim olup, suyun bitki yetiştirmeyi kısıtladığı
alanlarda; buğday, arpa, nohut, mercimek, susam,
sorgum, burçak, fiğ gibi bitkiler yetiştirilmekte,
sulama imkanı sağlanan alanlarda ise; pamuk,
ayçiçeği, karpuz gibi bitkiler yetiştirilmektedir.
Genellikle, pamuk-pamuk ekim nöbeti sistemi
sulanan alanlarda yaygınlık arz etmektedir.
Bölgede mısır gerek kışlık tahıllardan sonra
ikinci ürün olarak ve gerekse pamuk ekiminin
geciktiği veya kısıtlandığı zamanlarda ana ürün
olarak yetiştirilebilecektir. GAP’ ta ikinci ürün
mısır tarımı yapıldığında, yılda iki ürün alma
imkanı sağlandığından, ana ürün tarımı yerine
bölgede ikinci ürün tarımının yaygınlaşması
beklenmektedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2 yılda 5 ürün
alınabilen ve dolayısıyla da eşine az rastlanacak
nitelikte iklim koşullarına ve verimli topraklara
sahiptir.
İşlemeye elverişli arazi miktarı yaklaşık 2477 bin
hektar olup, toplam arazinin % 33’ü kadardır.
Kısıtlı işlemeye uygun arazi 694.3 bin hektar
da hesaba katıldığında, Bölge topraklarının %
42.2’si tarıma elverişli görülmektedir (Anonim,
2005).
ÜR
ÜN
LER 2000 2005
2010 Öngörülen
Ekiliş (ha)
Üretim (ton)
Ekiliş (ha)
Üretim (ton)
Üretim (ton)
BU
ĞD
AY
1.039.378 1.520.807 1.166.612 2.932.322 2.321.055
AR
PA 531.767 758.628 633.208 1.740.922 948.828
PİR
İNÇ
2.206 4.344 2.298 5.460
DA
RI
970 960 1.295 2.028M
ISIR
9.169 47.507 46.039 410.870 750.360
FİĞ 1.151 441 11.126 28.234 16.508
BU
RÇ
AK
395 126 489 536
PAM
UK
316.819 1.116.273 295.055 1.179.252 3.745.936
AYÇ
İÇEĞ
İ
6.180 3.860 2.936 2.658 29.478
Çizelge 1. GAP Bölgesi’nde Seçilmiş Ürünler Bazında
Ekim Alanları, Üretim Miktarları İle 2010 Yılı Öngörülen
Üretim Miktarı. DİE, GAP İl İstatistikleri, 2005.
Bölgede sulama başladıktan sonra, büyük
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
151
bir mısır üretim potansiyeli ortaya çıkacaktır. Mısır bölgedeki mevcut
ve gelecekte oluşacak ekolojik koşulları en iyi değerlendirecek ve yaz
aylarındaki yüksek sıcaklıklardan en az etkilenecek bitkidir. İkinci ürün
yetiştiriciliğini kısıtlayan su faktörünün, GAP’ın tamamlanması ile ortadan
kalkacağından dolayı, mısırın bölgede yaygınlaşması beklenmektedir.
GAP Master Planı’na göre Bölgede hayvan yemi üretiminde artış olacağı
öngörülmektedir. Bölge’de ana ürün arpa dahil yem bitkisi üretiminin
toplam ekiliş alanı %15 ve ikinci ürün silajlık mısır dahil yem bitkisi ekiliş
alanı %8’dir.
Buna göre, toplam yem bitkisi ekiliş alanının %23 olması beklenmektedir.
Halen Bölge’de mevcut yem üretimi %1 civarındadır. Yem bitkileri
üretiminin gelişmesi, hayvancılığın gelişmesi için itici bir güçtür (Bengisu ve
ark, 2010).
Bölgenin ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalıdır (Çizelge 2). Kuru tarım
tekniğinin yaygın olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Türkiye ekonomisi
üzerindeki yükünü hafifletmek için tarımsal üretimi hızla artırmak
gerekmektedir. Bu da ancak bölgenin su ve toprak kaynaklarının büyük
ölçüde geliştirmekle mümkündür.
TAHILLAR MISIR
GAP İLLERİEKİLEN ALAN
(HA)EKİM ALANI
(HA)ÜRETİM (TON)
EKİM ALANI (HA)
ÜRETİM (TON)
ADIYAMAN 236.144 157.313 354.801 11.999 2.350
DİYARBAKIR 626.348 402.968 786.042 687 1.575
GAZİANTEP 205.335 144.180 365.172 861 3.675
MARDİN 322.860 198.037 421.259 215 1.049
SİİRT 50.356 39.070 61.698 - -
ŞANLIURFA 963.909 658.427 1.287.056 1.963 7.677
BATMAN 99.588 68.215 120.115 - -
ŞIRNAK 95.435 56.080 91.087 10 16
GAP TOPLAMI 2.599.975 1.724.290 3.396.143 15.735 16.342
TÜRKİYE 18.634.987 13.946.030 29.231.100 550.000 2.000.000
Çizelge 2. GAP’ın Mevcut Durumu
152
Ayrıca ülkemizde ekilen alandan hariç toplam
5.094.478 ha nadas alanı bulunmakta bu
alanının % 4.32’si (919.904 ha) GAP illerinde
bulunmaktadır. Bölgede halen sulanan 254.800
ha alanın yaklaşık % 88.78’inde pamuk
ekilmektedir. Ayrıca ekili alanların % 66.32’inde
tahıllar yetiştirilmekte, mısır alanı ise % 0.9 gibi
çok düşük seviyelerde seyretmektedir (Anonim;
1996).
Ancak ana ürünlerin sulu alanlara kaydırılması,
sürekli pamuk yetiştiriciliğinde olası problemler
nedeniyle GAP’ta çok geniş alanlar halinde ikinci
ürün olarak tane ve silaj amaçlı mısır üretimi
yapılması beklenebilir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
153
KAYNAKLAR1. Anonim, 1984. Topraksu Genel Müdürlüğü VII. Bölge Müd, Diyarbakır2. Anonim, 1990. Ülkesel Mısır Araştırmaları Projesi, T.C. Tarım Orman
ve Köyişleri Bakanlığı, GATAE Müdürlüğü Sonuç Raporu, Diyarbakır.3. Anonim, 1996. Tarımsal Yapı ve Üretim. Devlet İstatistik Enstitüsü
Yayınları, Ankara. 4. Anonim, 1998. Devlet Meteoroloji Yıllığı Raporu. Ankara.5. Anonim, 2005. DİE, GAP İl İstatistikleri, 2005.6. Anonim, 2007. Türkiye ve Dünyada Tahılların Durumu Toprak Mahsulleri
Ofisi Yıllıgı 2007.7. Baytekin, H., Bengisu, G., Okant, M., 1997. Şanlıurfa’da Farklı İki
Lokasyonda İkinci Ürün Olarak Yetiştirilen Mısır Çeşitlerinde Verim ve Bazı Tarımsal Karakterlerin Saptanması, Türkiye II Tarla Bitkileri Kongresi, Sh, 148-152, Samsun.
8. Bengisu, G., Yavuzer, Ü., Cevher, C., Öztürkmen, A.R ve Coşkun, M, 2010. Organik Tarımın GAP Bölgesinde Uygulanabilirliği. Türkiye Ziraat Mühendisligi VII. Teknik Kongresi, Ankara.
9. Çölkesen, M., Öktem, A., Akıncı, C., Gül, İ., İri, R., Kaya, Y., 1997. Şanlıurfa ve Diyarbakır Koşullarında Bazı Mısır Çeşitlerinde Farklı Ekim Zamanlarının Verim ve Verim Komponentlerine Etkisi. Türkiye II. Tarla Bitkileri Kongresi, Sh, 139-142, Samsun.
10. FAO, 2004. FAOSTAT Agricultural Date. http://apps.fao.org/cgiin/nphdb.pl?subset- agriculture.
11. Ferhatoğlu, H., Helaloğlu, C., Demir, B., Deniz, Y., 1989. Harran Ovasında İkinci Ürün Olarak Yetiştirilebilecek Mısır Çeşitleri. Şanlıurfa Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları, Genel Yayın No: 52, Rapor Seri No: 36, Şanlıurfa.
12. Gençtan, T., Emeklier, Y., Çölkesen, M., Başer, İ., 1995. Sıcak İklim Tahılları Tüketim Projeksiyonları ve Üretim Hedefleri. Türkiye Ziraat Müh. IV Teknik Kongresi, Ankara.
13. Gül, İ., Akıncı, C., Baytekin, H., 1998.Diyarbakır Koşullarında İkinci Ürün Olarak Yetiştirilen Mısır Çeşitlerinde Verim ve Bazı Tarımsal Karakterler ile Karakterler Arası İlişkilerin Saptanması. Harran Ünv. Ziraat Fakültesi Dergisi.
14. Kün, E., Adak, S., Ulukan, H., Emeklier, Y., Durutan, N., Güler, M., Karaca, M., Yılmaz, B.,1990. Türkiye’nin Tahıl Üretim Potansiyeli ve Stratejisi. Türkiye Ziraat Müh. III. Teknik Kongresi, Ankara.
15. Ülger, A.C., Tansı, V., Sağlamtimur, T., Baytekin, H., Kılınç, M., 1992. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde İkinci Ürün Olarak Yetiştirilebilecek Mısır ve Sorgum Tür ve Çeşitlerinin Saptanması. Ç.Ü.Z.F. Genel Yayın
No: 40, GAP Yayınları No: 67, Adana.
154
TÜRKİYE YABANİ ASMA GEN KAYNAKLARI
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
155
Dilek DEĞİRMENCİ KARATAŞ1 Hüseyin KARATAŞ2 Y.Sabit AĞAOĞLU3
1Dicle Üniversitesi Bismil
Meslek Yüksek Okulu,
Şarap Üretim Teknolojisi
Programı, Bismil,
Diyarbakır2 Dicle Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Bahçe Bitkileri
Bölümü, Diyarbakır3Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Bahçe Bitkileri
Bölümü, Ankara
degirmencidilek@yahoo.
com
ÖZETBu çalışmada, kültür asması (Vitis vinifera ssp. sativa.) ve yabani asmanın
(Vitis vinifera ssp. silvestris) gen merkezlerinden birisi konumunda bulunan
ülkemizin, yabani asma populasyonuna ait gen kaynaklarımızın mevcut
durumu ve korunmasına yönelik değerlendirmeler yapılmıştır. Sahip
olduğumuz gen kaynaklarımızın korunması, bağcılığın kültür sürecinin
gelişimi konusunda dünya literatüründe yer almak ve bağcılık açısından
ıslah çalışmalarında gen kaynağı olarak kullanılması bakımından önem
taşımaktadır. Çalışmada ayrıca, birçok bitkinin genetik orjinine sahip olan
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan yabani asma gen potansiyeli
hakkında da bilgi verilmiştir.
WILD GRAPE GENETIC RESOURCES OF TURKEY
ABSTRACTThis study aimed to evaluate current condition and conservation of
wild grapevine gene potential of Turkey where is one of the centre for
cultivated grapevine (Vitis vinifera ssp. sativa) and the wild grapevine (Vitis
vinifera ssp. silvestris). Conservation of our wild grapevine germplasm
is important because of taking place in the world literature in terms of
origin of viticulture domestication and using of these genetic resources
for plant breeding. In addition, specifically wild grapevine gene potential
of Southeastern Anatolia Region of Turkey, where have been genetic origin
of many different plants, is discussed.
GİRİŞAsma (Vitis vinifera L.), oldukça eski tarihsel geçmişe sahip ve dünyada
ekonomik anlamda yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan önemli bir türdür.
Günümüzdeki asma populasyonundaki çeşitlilik, insanlık tarihi ile birlikte
oluşmuştur. Vitis vinifera ssp. silvestris, kültür asmasının (Vitis vinifera
ssp. sativa) atası olarak bilinmekte ve bu nedenle önemli bir temsilcisidir (Zohary 1995).
Vavilov’un bitki gen merkezlerinin dünya üzerindeki dağılımı ile ilgili
çalışması sonucunda belirlediği 8 gen merkezinden ikisi (Yakın Doğu ve
Akdeniz) ülkemizin toprakları üzerinde kesişmektedir. Bu nedenle, ülkemiz
yaklaşık 6000 yıllık bir bağcılık kültürüne ve yabani asma (Vitis vinifera ssp.
silvestris) ve de kültür asmasına (Vitis vinifera ssp. sativa) ait olmak üzere
çok zengin bir asma gen potansiyeline sahiptir (Çelik ve ark. 1998).
156
Kültür asması (Vitis vinifera L.) yüzbinlerce
yıl süren doğal ve planlı bir seleksiyon ile
yabani asmadan (Vitis vinifera ssp. silvestris)
meydana gelmiştir (Levadoux 1956). Yabani
asma populasyonu büyük bir tip zenginliği
göstermektedir. Yabani asma populasyonlarının
dünya üzerindeki dağılım alanları incelendiğinde
bunların çok geniş alanlarda yayıldıkları ve birçok
tiplerine rastlandığı görülmektedir. Yabani
asma populasyonunun dağılım alanlarının
belirlenmesine yönelik yapılan çalışmalarda,
yabani asma populasyonun Fransa (This et al.
2001, Lacombe et al. 2003), İspanya (Arroyo
Garcia et al. 2006), Almanya, İsviçre, Avusturya,
Romanya (Grassi et al. 2003), Tunus (Snoussi
et al. 2004) ve Türkiye’de (Arroyo Garcia et
al. 2006) bulunduğu belirlenmiştir. En fazla
tip zenginliğine Kafkasya ve Hazar Denizi’nin
güneyi ile Anadolu’da rastlandığı literatürde
belirtilmiştir (Ağaoğlu 1999). Mevcut yabani
asma populasyonlarının gerçek Vitis vinifera
ssp. silvestris bireyleri olup olmadığı ve bunların
bağlarda yabani form ya da kültür formu
şeklinde bulunduğu konusu, yapılacak genetik
çalışmalarla netlik kazanacaktır.
Türkiye’de Yabani Asma (Ssp.) Gen PotansiyeliYabani asmanın Paleolitik Çağ zamanında,
Türkiye’nin doğusunda dağlık bölgelerde,
İran’ın kuzey batısında ve Suriye’nin kuzeyinde
ilk olarak insanlığın varoluşu ile birlikte ortaya
çıktığı düşünülmektedir (McGovern 2003).
Yabani asmalarda yapılan genetik analizler
sonucunda; Türkiye, İran ve Gürcistan gibi
ülkelerin asmanın ilk kültüre alındığı merkez
olduğu tahmin edilmektedir. Asmanın yabani
formu, Portekiz’den Türkmenistan’a kadar
ve Rhine nehri kenarlarından Tunus’un kuzey
ormanlarına kadar yayılmaktadır. Bu yabani
formların günümüzdeki yeni çeşitlerin atası
olduğu bildirilmektedir (This et al. 2006).
Son yıllarda yapılan çalışmalarda Avrupa’da
yabani asma populasyonunun hızla azalmakta
olduğu belirtilmiştir (Arnold et al. 2004, This et
al. 2006, Grassi et al. 2006, Di Vecchi-Staraz et
al. 2009). Bu nedenle yabani asma populasyonu
Vitis vinifera ssp. silvestris, 1980 yılında
kaybolma tehlikesi bulunan türler listesine
(IUCN-International Union for Conservation of
Nature-Dünya Doğayı Koruma Birliği) alınmıştır.
Ülkemizde, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ve
Tübitak tarafından bitkisel gen kaynaklarımızın
korunmasına yönelik stratejiler geliştirilmiş
ve gen kaynaklarının korunmasına yönelik
hazırlanan projelere destek verilmektedir. Çevre
ve Orman Bakanlığı tarafından Ulusal Biyolojik
Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı (2007)
çerçevesinde yabani asma türlerinden Vitis
vinifera ssp. silvestris’i barındıran Anadolu’nun,
Vitis vinifera türünün mikro gen merkezi olduğu
vurgulanmıştır (Anonim 2008).
Yabani asmanın (Vitis vinifera ssp.
silvestris) Türkiye’deki yayılışı konusunda
değişik araştırıcıların yaptığı çalışmalara
rastlanmaktadır. Yapılan çalışmalarda
Anadolu’nun asmanın anavatanı olduğunu ve
yabani asmanın Türkiye’nin birçok yerinde
yetiştiği ve büyük bir tip zenginliği gösterdiği
konusunda bilgiler bulunmaktadır. Vitis vinifera
ssp. sativa kültür asmasının da Vitis vinifera ssp.
silvestris yabani asmasından doğal seleksiyonlar
sonucunda meydana geldiği literatürlerde
belirtilmiştir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
157
Yabani asmanın Anadolu’nun birçok yerinde bulunduğuna dair bilgiler;
De Latin (1939) Alleweldt (1965), Oraman (1972), Çırpıcı (1981), Ağaoğlu
ve Çelik (1985), Uzun ve ark. (1996)’nın çalışmalarında bildirilmektedir
(Ağaoğlu 1999). Schumann (1977), Anadolu’da yabani asmaların dağılım
yerlerini inceledikleri çalışmada, Adıyaman’da Kahta ilçesinde ve Fırat
nehri civarlarında yabani asma populasyonunun bulunduğuna dair bilgiler
bulunmaktadır. Türkiye’de yetiştirilen kültür formlarının köken formu
olan Vitis vinifera ssp. silvestris yabani asmasına, Ağaoğlu ve Çelik (1985)
tarafından yapılan çalışmada ülkenin değişik yörelerindeki nehir, dere, çay
ve göl kenarlarında ve ormanlar içerisinde rastlandığı belirtilmiştir.
Vitis vinifera ssp silvestris, yüksek genetik varyasyon göstermekte ve bu
nedenle bağcılıkta ıslah programında yeni tarımsal özellikleri geliştirilmiş
çeşit ve anaç ıslahı çalışmalarında kullanılabilecek oldukça değerli zengin
gen kaynağını oluşturmaktadır (This et al. 2006). Yabani asma populasyonu
içerisinde yüksek ampelografik farklılıklar gösterdiği (Grassi et al. 2004)
belirtilmiştir. Yabani asmaların filokseraya, fungal hastalıklara, soğuk ve
kurak koşullara dayanıklılığı konusunda literatür bilgileri bulunmaktadır.
Hastalık ve zararlılara dayanım özelliği konusunda populasyon düzeyinde
tipleri arasında farklılıklar gösterdiği belirtilmiştir (Ocete et al. 2004, Gallordo
2005, Ocete et al. 2008).
Yabani asma populasyonu, biyotik ve abiyotik stres koşullarına dayanıklılık
ıslah çalışmalarında gen kaynağı olarak kullanılması bakımından önem
taşımaktadır.
Ülkemizde oldukça geniş alanda yabani asma populasyonunun bulunmasına
rağmen biyolojik özellikleri (İnceoğlu ve ark. 2000), kültürel ve ampelografik
özellikleri konusunda bilgi birikimi oldukça azdır (Söylemezoğlu ve ark. 2001,
Çelik ve ark. 2005, Uzun ve Bayır 2007).
Yabani asma populasyonlarının toplanması ve korunmasına yönelik
ülkemizde yürütülen projelerde koleksiyon bağları oluşturularak
genotiplerin tanımlanmasına yönelik çalışmalar sürüdürülmektedir (Çelik
ve ark. 2005, Arroyo-Garcia ve ark. 2006).
Çelik ve ark. (2005) tarafından yapılan projede, Karadeniz, Akdeniz ve
Marmara Bölgesi’nden toplanan yabani asmaların kültürel amaçlarla
bağcılıkta üretimde kullanım olanakları belirlenmeye çalışılmıştır.
158
Yabani asmanın anaç olarak kullanılabilirliği
ve kültür çeşitleri ile olan uyuşmasını
tanımlamak amacıyla aşı tutma oranları
incelenmiş ve başarılı aşıda kaynaşma oranı
sağlanarak pratikte yararlanma olanakları
araştırılmıştır. Proje sonucunda, değişik amaçlı
ıslah çalışmalarında gen potansiyeli olarak
kullanılabileceği belirtilmiştir.
Yabani asmaların tuzluluğa dayanımı
bakımından yapılan bir başka araştırmada
ise, Marmara Bölgesi’nden alınan örneklerin
tuzlu toprak koşullarına dayanıklı olduğu ve
anaç ıslahı çalışmalarında kullanılabileceği
belirtilmiştir (Kök 2007).
Ülkemizin özellikle Güneydoğu Anadolu
Bölgesi lokal üzüm çeşitliliği bakımından
oldukça zengindir. Genetik analiz çalışmaları
da bu bölgenin sahip olduğu genetik zenginliği
doğrulamaktadır (Karataş and Ağaoğlu 2008, Karataş
et al. 2007, Karataş and Ağaoğlu 2006).
Ancak yeni ıslah edilen çeşitlerin bu lokal
çeşitlerin yerini alması hızla lokal genotiplerin
azalmasına yol açmaktadır. Islah çalışmalarında
değerlendirilebilecek sahip olduğumuz gen
kaynakları çeşitliliğine yönelik bu zenginliğin
korunması önem taşımaktadır.
Bölgede özellikle Diyarbakır ili ve ilçelerinde
dağlık kesimler, vadilik alanları, dere kenarlarında
ve su yataklarında yaygın olarak Vitis vinifera
ssp. silvestris yabani asma tiplerinin bulunduğu
tarafımızdan yapılan arazi incelemeleri ve
gözlemler sırasında tespit edilmiştir.
Bölgede yapılan incelemelerde; Diyarbakır’ın
Merkez, Dicle, Lice, Kulp, Silvan, Çermik, Ergani
ilçeleri ile Bitlis’de merkez bahçelerde ve Ahlat
ilçesinde, Elazığ’da Maden Çayı çevresinde
ve Siirt’de dağlık alanlarda yabani asma
populasyon varlığı tespit edilmiştir.
Tespit edilen bu yabani asma tiplerinde
biyolojik özelliklerinin incelenmesi, üretimde
kullanılabilme olanaklarının araştırılması ve
genetik çalışmaların yürütülmesi bakımından
Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe
Bitkileri Bölümü Araştırma ve Uygulama Bağ
alanında koleksiyon parseli oluşturulmaktadır.
SONUÇDünyada tükenmek üzere olan ve gen merkezi
konumunda olan ülkemize ait yabani asma gen
kaynaklarımızın korunması oldukça önemlidir.
Avrupa yabani asma gen kaynaklarının
toplanması ve korunmasına yönelik çalışmalar
yürüten This et al. (2006) tarafından, asmanın
ilk kültür merkezleri olarak bilinen Türkiye’nin
doğu bölgesi, İran ve Gürcistan’da yabani
asmalarda genetik çalışmaların yapılması temel
niteliğinde olacağı belirtilmiştir.
Sahip olduğumuz yabani asma gen kaynağı
ve genetik zenginliğin korunmasına yönelik
yapılacak morfolojik, kültürel ve genetik
çalışmalar önem taşımaktadır. Kültür
çeşitlerinin yabani asmalardan zaman
içerisinde nasıl oluşum gösterdiği yapılacak
genetik çalışmalarla netlik kazanacaktır. Bu
kapsamda bölgede Vitisvinifera ssp.silvestris’in
doğal yayılım alanlarının bulunduğu yerlerin
belirlenmesine yönelik çalışmaların yapılması
gen kaynaklarımızın korunması açısından
oldukça önemlidir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
159
Asmanın ilk kültüre alındığı yerlerden olarak bilinen ülkemizin ve birçok
bitkinin de orjinine sahip olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde,
Vitis vinifera ssp. silvestris, populasyonun yayılım gösterdiği alanları tespit
etmek ve yaklaşık büyüklüğünü ortaya koyarak, populasyonunun dağılım
haritasını ortaya çıkarmak, dünyada yapılan diğer araştırma sonuçları ile
karşılaştırılıp “Anadolu’nun Bağcılığın Anavatanı” olduğu tezinin genetik
analizler ile birlikte güçlendirilmesi bakımından bu konuda yapılacak
çalışmalar önem taşımaktadır.
160
KAYNAKLAR1. Ağaoğlu, Y.S. 1999. Bilimsel ve Uygulamalı Bağcılık (Asma Biyolojisi). Cilt:1. 205s., Kavaklıdere
Eğitim Yayınları.Ankara.
2. Ağaoğlu, Y.S., Çelik, H. 1985. Conservation of Germplasm of Vitis vinifera L. in Turkey. 4 th
International Symposium on Grapevine Breeding, Communications: 40-42, 13-18 April 1985,
Verona (Italy).
3. Ağaoğlu, Y.S., Söylemezoğlu, G., Marasalı, B., Çalışkan, M., Ergül, A., Türkben, C. 1998. Bazı
yerli ve yabancı kökenli üzüm çeşitlerinin poliakrilamid jel elektroforez tekniği ile tane kökenli
izoenzimlerden yararlanılarak ayrımları. 4.Bağcılık Sempozyumu Bildirileri: 145-151, 20-23
Ekim 1998, Yalova.
4. Anonim 2008. Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı-2007. Çevre ve Orman
Bakanlığı. http://www.cevreorman.gov.tr/
5. Arnold, C., Schnıtzler, A., Dourad, A., Peter, R., Gillet, F. 2004. Is there a future for wild grapevine
(Vitis vinifera ssp. silvestris) in the Rhine Valley? Biodiversity and Conservation, 14: 1507-1523.
6. Arroyo-Garcıa, R., Ruiz-Garcıa, L., Bolling, L. et al. 2006. Multiple origins of cultivated grapevine
(Vitis vinifera L. ssp. sativa) based on chloroplast DNA polymorphisms. Mol. Ecol. 15: 3707_3714.
7. Çelik, H. Ağaoğlu, Y.S. Fidan, Y. Marasalı, B. ve Söylemezoğlu, G. 1998. Genel Bağcılık. Sunfidan
A.Ş. Mesleki Kitaplar Serisi: 1, 253s.8. Çelik, S., Bahar, E., Korkutal, İ., D. Kök. 2005. Türkiye’de Doğal Olarak Yetişen Yabani Asmanın (V.
vinifera ssp. silvestris) Tanımlanması ve Üretimde Kullanılabilme Olanakları Üzerine Araştırma.
Türkiye 6. Bağcılık Sempozyum, Bildiriler, Cilt:1, 22-31. 19-23 Eylül 2005, Tarımsal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü, Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü. Tekirdağ.
9. Di Vecchi Staraz, M., Laucou,V., Bruno, G., Lacombe, T., Gerber, S., Bourse, T., Boselli, M., This, P.
2009. Low Level of Polen-Mediated Gene Flow from Cultivated to Wild Grapevine: Consequences
fort he Evolution of the Endangered Subspecies Vitis vinifera L. subsp. silvestris.Journal of
Heredity, 100 (1):66-75.
10. Gallardo, A. 2005. Características Ecológicas y Sanitarias de la Vid Silvestre en Andalucía.
Estrategias de Propagación y Conservación. Diciembre de 2005, Tesis doctoral, Univ. Sevilla y
CSIC.
11. Grassi, F., Imazıo, S., Faılla, O., Scıenza, A., Ocete Rubıo, R., Lopez, M. A., Sala, F., Labra, M. 2004.
Genetic isolation and diffusion of wild grapevine Italian and Spanish populations as estimated
by nuclear and chloroplast SSR analysis. Plant Biol. 5, 608-614.
12. Grassi, F., Labra, M., Imazıo, S., Ocete Rubio, R., Failla, O.,Scienza, A., Sala, F. 2006.
Phylogeographical structure and conservation genetics of wild grapevine.Conservation
genetics, 7- 837-845.
13. Grassi, F., Labra, M., Imazio, S., Spada, A., Sgorbati, S., Scienza, A., Sala, F. 2003. Evidence of
secondary grapevine domestication centre detected by SSR analysis.Theor.Appl. Genet. 107,
1315-1320.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
161
14. İnceoğlu, Ö.,Pınar, M.N., Oybak Dönmez, E. 2000. Pollen morphology of
wild Vitis silvestris Gmelin (Vitaceae). Tur. J. Bot. 24, 147-150.
15. Karataş, H., Ağaoğlu, Y.S. 2006. Molecular analysis of Diyarbakır region’s
grapevine germplasm by RAPD (Random Amplified Polymorphic DNA)
technique. Deutsch-Türkısche Agrarforschung (Türk-Alman Tarımsal
Araştırma) 8.Sempozyum, 04-08.10.2005. Bundesforschungsanstalt
für Landwirtschaft (FAL) in Braunschweig. 411-421p.
16. Karataş, H., Ağaoğlu, Y.S. 2008. Genetic diversity among Turkish local
grape accessions (Vitis vinifera L.) using RAPD markers. Hereditas, 00-
1-6.
17. Karataş, H., Değirmenci, D., Velasco, R., Vezzulli, S., Bodur, Ç., Ağaoğlu,
Y. S. 2007. Microsatellite fingerprinting of homonymous grapevine
(Vitis vinifera L.) varieties in neighboring regions of South-East Turkey.
Scientia Horticulturae, 114(3), 164-169.
18. Kök, D. 2007. Responses of V. vinifera subsp. silvestris (C.C. Gmelin)
ecotypes originated from two different geographical regions of Turkey
to salinity stress at seed germination and plantlet stages. Pak J Biol
Sci. 2007 Aug 15;10(16):2631-8.
19. Lacombe, T., Laucou, V., Di Vecchi, M., Bordenave, L., Bourse, T., Siret,
R., David, J., Boursiquot, J.-.M., Bronner, A., Merdinoglu, D. and This, P.
2003. Inventory and characterızatıon of Vıtıs vınıfera ssp. sılvestrıs ın
France. Acta Hort. 603:553-557
20. Levadoux, L. 1956. Les populations sauvages et cultivées de Vitis
vinifera L. Ann. Amélior. Plantes 6, 59-117.
21. McGovern, P.E. 2003. Ancient wine: the search of the origin of the
Viniculture. Princeton University Pres, New Jersey.
22. Ocete, R., López, M. A., Gallardo, A., Pérez, M. A., Troncoso, A., Cantos, M.,
Arnold, C., Pérez, F. 2004. Las Poblaciones Andaluzas de Vid Silvestre,
Vitis vinifera L. subspecies silvestris (Gmelin) Hegi:Estudio Ecológico,
Ampelográfico, Sanitario y Estrategias de Conservacion.Ed. Consejería
de Medio Ambiente, Junta de Andalucía.Sevilla.
23. Ocete, R., Lòpez, M.A., Gallardo, A., Arnold, C. 2008. Comparative
analysis of wild and cultivated grapevine (Vitis vinifera) in the Basque
Region of Spain and France. Agriculture, Ecosystems and Environment,
123, 95-98.
24. Schumann, F. 1972 Notes on the occurence of wild grapes in Turkey.
Notizen zum Vorkommen von Wildreben in der Tuerkei. Wein-Wiss. 32
169-173
162
25. Snoussi, H., Slimane, M.H.B., Ruiz-Garcia, L., Martinez-Zapater, J.M., Arroyo-Garcia, R. 2004.
Genetic relationship among cultivated and wild grapevine accessions from Tunisia. Genome,
47:1211-1219.
26. Söylemezoğlu, G., Ağaoğlu, S., Uzun, H. İ. 2001. Ampelographic Characteristics and Isozymic
Analysis of Vitis vinifera spp. silvestris Gmel. in Southwestern Turkey. J. Biotechnology and
Biotechnological Equipment , 106-113.
27. This, P., 2001. Caracterisation de la diveriste d’une population de vignes sauvages du Pic Saint-
Loup (Herault) et relations avec le compartiment cultive. Genetic. Selec. Evol. 33, 289-304.
28. This, P., Lacombe, T., Thomas, M.R. 2006. Historical origins and genetic diversity of wine grapes.
Trend in Genetics. Vol.: 22, No:9, 511-519.
29. Uzun, H.İ., Bayır, A., 2007. Bazı Yabani Asma (Vitis silvestris) Tiplerine Ait Çekirdeklerin Toplam
Fenolik Bileşik İçerikleri ve Antioksidan Aktivitelerinin Belirlenmesi. Türkiye V. Ulusal Bahçe
Bitkileri Kongresi, Erzurum.
30. Uzun, İ., Ağaoğlu, Y.S., Söylemezoğlu, G. 1996. Distrubition and isozymic analysis of wild
grapevines (Vitis vinifera ssp. silvestris Gmel.) in Turkey. Intern. Symposium on in-Situ
Conservation of Plant Genetic Resources. Central Res. Ins. for Field Crops. Ankara.
31. Zohary, D. 1995. Domestication of the Grapevine Vitis vinifera L. In the Near East. In The origins
and Ancient History of Wine (Mc Govern, P.E. et al., eds), pp. 23–30, Gordon and Breach
HEVSEL BAHÇELERİ VE TARIMDA KULLANILAN KENTSEL ATIK SUYUN TOPLUM SAĞLIĞINA ETKİLERİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
165
Doç.Dr.Ali CeylanDicle Üniversitesi Tıp
fakültesi Halk Sağlığı AD
Diyarbakır.
ÖZETHem tarihi, kültürel ve doğal zenginliği, hem de ekolojik denge ve
tarımsal açıdan Diyarbakır için önemli yeri olan Hevsel Bahçelerinde ne
yazık ki tarımsal sulamada uzun yıllardan beri kentsel atık su (Haram su)
kullanılmaktadır. Bu durum kentin imajını olumsuz etkilemekte hem de
toplum sağlığı açısından ciddi problemler yaratmaktadır.
Yapılan çalışmalar Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ve aile bireylerinde
bağırsak paraziti görülme sıklığının (%62) kontrol grubuna göre (%32)
önemli derecede yüksek olduğunu göstermiştir. Aynı şekilde bahçelerde
çalışanlarda salmonella ve shigella gibi bakteriyel, Hepatit A ve E gibi viral
hastalıklar da çok görülmektedir.
Burada yetişen marul gibi yeşil yapraklı sebzelerde Zn, Cu, Pb ve Mn gibi
ağır metaller de yüksek bulunmuştur. Toplumun sağlığının önemli ölçüde
tehdit eden bu sorunun en kısa sürede çözülmesi ve çözüm bulunana
kadar özellikle çiğ tüketilen sebze ve meyve üretimini durdurulması
gerekmektedir.
GİRİŞHevsel Bahçeleri; Diyarbakır’ın güneydoğusunda Diyarbakır surları ile
Dicle nehri arasında kalan, Dicle nehrinin taşıdığı çok verimli alüviyal
topraklara sahip birinci sınıf tarım arazisi niteliğinde bir bölgedir. Hevsel
Bahçeleri, Mardinkapı’dan başlar güneyden 10 güzlü Köprüye, doğudan da
Yenikapı’ya kadar uzanır.
Kentin akciğeri olarak tanımlanan Hevsel Bahçeleri’nde çok eski tarihlerden
beri sebze ve meyve tarımı yapılmaktadır. Bu nedenle kent tarihinde önemli
yeri vardır. 1960’lara kadar şehir halkının bütün sebze ve meyve ihtiyacını
karşıladığı bilinmektedir. Bugün için de yine bu ihtiyaçları önemli oranda
karşılama potansiyeline sahiptir.
Hevsel Bahçeleri toplamda yaklaşık 4000 dekar alana sahiptir. Bu
alanın 1000-1500 dekarlık bölümü kavaklık olup, yaklaşık 2500 dekarlık
bölümünde ise genelde sebze üretimi yapılmaktadır.
Son yıllarda bu alanın yaklaşık %50’sinde meyve bahçeleri oluşturulmaya
başlanmıştır(1).
166
Diyarbakır Hevsel Sulama Birliğinin verilerine
göre Hevsel bahçelerinde ekilen sebze ve meyve
çeşitleri şöyledir:
• Kışlık sebzeler; ıspanak, marul, yeşil soğan,
maydanoz, tere, lahana, turp, pazı, roka vb.;
• Yazlık sebzeler; domates, biber, patlıcan,
fasulye, kabak v.b,
• Meyveler; ceviz, incir, kayısı, erik, vişne,
kiraz dut, şeftali vb gibidir.
Hevsel Bahçelerinin farklı ve önemli bir başka
özelliği de ‘İrili ufaklı 100’e yakın kuş türünün
yaşadığı “saklı kuş cenneti” olarak da bilinmesidir.
Bahar gelince sayılarında büyük bir çoğalma
görülen Söğüt bülbülü, yılın 4 mevsiminde
orada olan Saka, başta olmak üzere Kızılgerdan,
Ak Mukallit, Kumru, Ağaç İncirkuşu, Kızılsırtlı
Örümcekkuşu, Akgerdanlı Ötlegen, arıkuşu…
gibi 79 kuşun burada yaşadığı gazeteci Selim
Kaya fotoğraflarla belgelenmiştir. Bunların
yanı sıra şahin, atmaca kerkenez gibi yırtıcı
kuşlar burada doğal denge içinde yaşamlarını
sürdürmektedir(2).
Ayrıca; Hevsel Bahçeleri Diyarbakır folklorunun
baş mönüsüdür.
Mardin kapısından endim aşağı,
Belime bağladım lahur kuşağı,
İmdada yetişin HEVSEL uşağı,
Vurmayın, arkadaşlar ben yaralıyam,
El alem al geymiş, ben karalıyam...
Dizeleri ile “Şark Bülbülü” merhum Celal
Güzelses’in türkülerine konu olmuş kentin
kültüründe önemli bir yere sahiptir,
Hem tarihi, kültürel ve doğal zenginliği, hem de
ekolojik denge ve tarımsal açıdan Diyarbakır için
bu derece önemli yeri olan Hevsel Bahçelerinde
ne yazık ki tarımsal sulamada uzun yıllardan
beri kentsel atık su (Haram su) kullanılmaktadır.
Sorunun çözümü için geçmişten bu yana
çeşitli projeler üretilmiş ancak sorun bir türlü
çözülememiş ve günümüze kadar gelmiştir.
1980’lerin başında Hevsel Bahçelerine Dicle
Nehrinden temiz su pompalamak için Köy
Hizmetleri il Müdürlüğü tarafından bir pompajlı
sulama projesi tasarlanmış ve plan kısmen 1984
yılında inşa edilmiştir. İşletme masrafları Valilik
tarafından karşılanmak üzere bir yıl boyunca
çalıştırılmasına karşın sonraki yıllar için işletme
masraflarının karşılanması konusunda çiftçiler
arasında bir uzlaşmaya varılamamış olması
ve atık suyun da hala elde edilebilir olması
bu sulama projesini kullanım dışı bırakmış ve
pompa istasyonu kapatılmıştır.
1998–1999’ da DİSKİ (Diyarbakır Su ve
Kanalizasyon İdaresi) tarafından yapılan
Diyarbakır Atik su Projesi ve Ek Çevresel Koruma
projesi kapsamındaki “Hevsel Bahçelerinde
sulama sisteminin rehabilitasyonu” projesi ile
bu sorunun kalıcı çözümü tasarlanmış, Anzele
ve Hz Süleyman su kaynaklarının Hevsel
Bahçelerine sulama suyu olarak verilmesi
planlanmıştır. İşletme giderlerinin karşılanması
için de bir birliğin kurulması, çiftçilerin birlik
bünyesinde toplanması düşünülmüştür. Bu
çerçevede Bakanlar Kurulu 27.12.2002 tarih
ve 2002/5116 sayılı kararı ile Diyarbakır İl Özel
İdaresi, Büyük Şehir Belediyesi, Sur Belediyesi
ve Tarım İl Müdürlüğü tarafından “Hevsel
Bahçeleri Sulama Birliği” kurulmuştur.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
167
Birlik kurulduktan sonra 2004 yılında sadece Anzele suyu herhangi bir
tesis olmadan, DİSKİ tarafından inşa edilen şehir yağmur suyu şebekesi
kullanılarak çiftçilerin daha önce su aldıkları atık su ana arkına, doğal
akışına bırakılmıştır. Yaklaşık 2900 dekarlık tarımsal alanı olan Hevsel
Bahçelerinin sadece 1/3 gibi bir kısmı bu su ile sulanabilmiştir.
2005 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin ve DSİ’nin katkılarıyla
sondaj kuyularının açılması planlanmış, ancak aynı tarihlerde, Tarım
Bakanlığının, Hevsel Bahçelerine Devegeçidi Barajından kapalı boru
sistemi ile cazibeli su getirme projesi gündeme gelince bu planlamalar
askıya alınmıştır.
2006 yılında Tarım Bakanlığı tarafından bu projenin inşasına başlanmış,
2007 yılında önemli bir kısmı tamamlanmıştır. Ancak bu tesisin hala
eksikleri bulunduğu ve birliğe devri konusunda Devegeçidi sulama tesisinin
asıl sahibi olan DSİ ve tesisi devralmak suretiyle işletme ve bakım onarımını
üstlenen Devegeçidi Sulama Birliği ile uzlaşmaya varılamadığından birlik
tarafından henüz kullanılamamaktadır.
2009 yılında gündeme gelen bir başka çözüm önerisi ise Dicle Barajından
Mardin’e su taşıyacak olan sulama kanalından Hevsel Sulama kanalına
bir priz açılmasıdır. Ancak bunun hızlanması ve kesinleşmesi için de tüm
kurumların desteği ile girişimlerde bulunmak gerekmektedir.
2009 yılında DİSKİ’nin desteğiyle Benusen su kuyusu birlik tarafından
aktifleştirilmiş ancak o bölgede hala açıkta atık suların akıyor olması
ve denetindeki yetersizlikler ve DİSKİ’nin bu atık suları kalıcı bir şekilde
kontrol altında tutamaması sonucu o bölgedeki çiftçiler üretimde atık su
kullanmaya devam etmektedirler(1).
Konu başta İl Hıfzısıhha Kurulu olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun
sürekli gündemindedir. “13.06.2008 ve 30.04.2009 İl Hıfzıssıhha Kurulu
Kararları’nda Hevsel Bahçeleri’nin atık suyla sulanmasının toplum sağlığını
tehdit ettiği belirtilmiş, ilgili kurum ve kuruluşların ( İl Sağlık Müdürlüğü,
Tarım İl Müdürlüğü, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü DİSKİ) üzerine düşen
sorumluluğu yerine getirmeleri konusunda uyarılmıştır(3,4).
Tüm çabalara karşın suyun yetersizliği, maliyet denetim eksikliği vb
168
gerekçelerle bugün halen Hevsel Bahçelerinde kentsel atıksu ile sulama işlemi sürmektedir. Bu
durum kent açısından ciddi problemler yaratmaktadır. Bu problemleri şöyle sıralamak mümkündür:
Arıtılmamış Kentsel Atıksu İle Sulanan Tarım Arazilerde Çalışanlar ve Buralarda Yetişen Ürünleri Tüketenler İçin Başlıca Sağlık Riskleri;
1 Mikrobiyolojik KirlilikAtık sular içinde çok sayıda hastalık yapıcı (patojen) mikroorganizma barındırmaktadır. Toplum
sağlığı açısından bakıldığında kentsel atık suların tarımsal sulamada kullanılmasının en önemli riski
patojen mikroorganizmalardır. Bu mikroorganizmalardan bir kısmı ve neden oldukları hastalıklar
tablo 1’de verilmiştir(5).
Mikrorganizma Hastalık
BAKTERİLER
Salmonella typhi
Salmonella paratyphi
Shigella spp
Vibrio cholera
Mycobacterium Tuberculosis
Campilobacter jejuni
Patojenik Escherichia coli
Yersinia enterocolitica
Legionella pneumophila
Leptospira icterohaemorrhagiae
Tifoid ateş (Tifo)
Paratifoid ateş
Basilli dizanteri
Kolera
Tüberküloz
İshal
İshal
İshal ve Septisemi
Lejyoner Hastalığı
Leptospiroz
VİRÜSLER
Poliovirus
Hepatit A, Hepatit E
Rotavirüs
Adenovirüs
Norwalk ajanı
Reovirüs
Astrovirüs
Calicivirüs
Coxsackie A
Echovirus
Çocuk Felci
Bulaşıcı Hepatit
İshal/Gastroenterit
Solunum Hastalığı
Gastroenterit
Gastroenterit
İshal, kusma
İshal, kusma
İshal, kusma
Menenjit, Ensefalit
PROTOZOA (TEK HÜCRELİLER)
Entamoeba histolytica
Giardia lamblia
Cryptosporidium parvum
Balantidium coli
Cyclospora cayetanensis
Toxoplasma gondii
Phyllum microspora
Amipli Dizanteri
İshal
İshal
İshal, dizanteri
Bağırsak hastalıkları
Toksoplazmozis
Mikroporidiyozis
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
169
HELMİNTHLER(BAĞIRSAKSOLUCANLARI)
Schistosoma
Ascaris lumbricoides (Yuvarlak
solucan)
Ancylostoma duodenale
Necator americanus
Taenia spp. (Tenya) Enterobius
vermicularis (Kılkurdu)
Hymenolepis nana
Trichuris trichura
Strongyloides stercoralis
Toxocara canis
Kan işeme, Şistozomiyazis
Askariyaz (İnce bağırsak
infestasyonu)
Anemi (Kansızlık)
Anemi (Kansızlık),
Tenyazis
Enterobiyazis
Himenolepiyazis
İshal, Karın Ağrısı, Bulantı Ateş,
Karın Ağrısı
Ateş, Karın Ağrısı
Tablo. 1: Dışkı ile atılan ve Kontamine su ve besinlerle insanlarda hastalık yapan
mikroorganizmalar ve yol açtığı hastalıklar:
Arıtılmamış atık sularla temas, özellikle çocuklar ve yetişkinler için,
ciddi Ascaris ve Kancalı kurt gibi helmint enfeksiyonu riskini artırır. Aynı
şekilde arıtılmamış atık sular nedeniyle Kolera, Tifo ve Basilli dizanteri
Helicobacter phylori gibi bakteriyel enfeksiyonların, Amipli dizanteri gibi
protozoon enfeksiyonları ve Norovirüs gibi viral enfeksiyonlara bağlı
ishallerin arttığı, bir çok kaynakta belirtilmektedir(5,6,7,8).
Diyarbakır Hevsel bahçelerinde çalışan bireylerde bağırsak paraziti
görülme sıklığının belirlemek üzere Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ve aile
bireylerinden oluşan 179 kişi ile ve kontrol grubu olarak da bu bireylerin
komşuları olan fakat Hevsel bahçelerinde çalışmayan 181 kişiyi kapsayan
bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ya
da aile bireylerinde bağırsak paraziti görülme sıklığı %62 olmasına karşın
kontrol grubunda %32 bulundu. Bahçede çalışanlarda en sık saptanan
bağırsak paraziti Ascaris lumbricoides idi. Çalışanların %20’sinde birden
fazla sayıda bağırsak paraziti görülürken, kontrol grubunun %9’unda birden
fazla bağırsak paraziti saptanmıştır(6). Çalışanların dışkılarında salmonella
ve shigella üreme sıklığı da anlamlın derecede yüksek bulunmuştur. Yine
aynı araştırmada Hevsel Bahçelerinde çalışanların Hepatit E enfeksiyonu
geçirip geçirmediğine bakılmış ve çalışanların %34.8’inde anti-HEV pozitif
bulunduğu, kontrol grubunda ise bu oranın %4.4 olduğu saptanmıştır(7).
Bu hastalıklar atık su ile sulanan tarım arazilerinde çalışanlar olduğu kadar
buralarda yetişen ürünleri tüketenler ve o bölgede yaşayanlar için de risk
oluşturmaktadır. Zira hastalık yapıcı bu etkenler böyle topraklarda ve
170
bulaştıkları bitki yüzeylerinde 10 ile 100 gün kadar canlılıklarını koruyabilmektedirler(tablo 2)(8).
Toprakta Bitki yüzeyinde
Virüsler: Enterovirüsler <100 gün, genellikle <20 gün <60 gün, genellikle <15 gün
Bakteriler: Fekal koliform, Salmonella
spp.
Vibro kolera
<70 gün, genellikle <20 gün
<70 gün, genellikle <20 gün
<20 gün, genellikle <10 gün
<30 gün, genellikle <15 gün
<30 gün, genellikle <15 gün
<5 gün, genellikle <2 gün
Protozoa: Entamoeba histolytica kistleri <20 gün, genellikle <10 gün <10 gün, genellikle <2 gün
Helmitler: Ascaris yumurtaları
Kancalı kurt larvaları
Taenia saginate yumurtaları
Trichuris trichiura yumurtaları
Aylarca
<90 gün, genellikle <30 gün
Aylarca
Aylarca
<60 gün, genellikle <30 gün
<30 gün genellikle <10 gün
<60 gün genellikle <30 gün
<60 gün genellikle <30 gün
Tablo 2:Toprakta ve bitki yüzeyinde bazı patojenlerin hayatta kalış süreleri
Atık suyun Tarımda Kullanılabilmesi için WHO tarafından önerilen mikrobiyolojik kalite standartları
tablo 3’de verilmiştir(9). Tablo 4’de değişik noktalardan alına ise Diyarbakır İli kentsel atık suyunun
bazı parametreleri verilmiş olup en kirli noktanın Benusen deresi olduğu görülmektedir.
Kat
egor
i
Atık su Kullanım Durumu
Sunuk Kalan Grup≥
En fazla olabilecek Nematod Yumurtası ort/Lt.
Fekal Koliform(Geometrik ort/100ml)
Arıtma ile ulaşılması gereken mikrobiyolojik Kalite
A
Pişirilmeden
yenecek
yiyecekler, spor
alanları, parklar
İşçiler,
tüketiciler
halk
≤1 ≤ 1000Seri stabilizasyon havuzu
kurulmalı
BHububat,
Endüstri bitkisi,
otlak çayır, ağaç
işçiler ≤1Önerilen bir
standart yok
Stabilizasyon havuzunda
8-10 gün
C
Halkın ve
işçilerin sunuk
olmadığı hububat
sulaması
yokUygulanır
değil
Uygulanır
değil
Primer
sedimentasyondan az
olmamak koşulu ile
sulama teknolojisine
uygun arıtma
Tablo 3: Tarımda Kullanılacak Atıksuyun WHO tarafından önerilen Mikrobiyolojik Kalite Standartları:
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
171
ParametrelerBenusen deresi
Fiskaya MardinkapıDicle Mah.
10 gözlü köprü (Dicle
nehri)
Sadi Köprüsü
Bulanıklık NTU 97 73 87 120 33 5.2
Renk Pt-Co 120 90 60 80 10 5
AKM mg/l 470 300 350 370 200 20
BOİ5 mg/l 621 136 183 178 38 20
KOİ mg/l 1371 408 378 400 166 70
NH3-N mg/l 8.1 2.5 4.1 2.8 2.0 0.08
Yağ mg/dl 62 28 14 12 1 0
Deterjan 0,113 0.127 0.151 0.129 0.066 0.04
Toplam Koli Basili EMS/100ml
75x104 82x104 62x104 83x104 12x104 24x103
Tablo 4: Diyarbakır İli Atıksuyunun bazı Karakteristikleri
Kimyasal KirlilikAtık suların içinde kimyasal maddelerin bulunması da sağlık açısından
tehlikelidir. Kanalizasyon sistemleriyle toplanan kentsel atık sular içerisinde,
evsel ve endüstriyel kaynaklı çeşitli inorganik maddeler bulunmaktadır. Ev
temizliğinde kullanılan bazı kimyasalların da bu atık sulara karıştığı göz
önünde bulundurulduğunda sağlık açısından bulaşıcı hastalıklar yanında bu
kimyasallara bağlı kalıcı sağlık sorunları da oldukça önemlidir. Atık sularda
bulunan organik maddeler arasında; yağlar, sabun, sentetik deterjanlar,
proteinler ve bunların ayrışmasından oluşan ürünler ile çeşitli doğal ve
sentetik organik kimyasallar yer almaktadır (5).
Bazı ağır metaller yetiştirilen tarım ürününde birikerek hem bu ürünlerin
gelişimlerini etkilemekte, hem de bu maddeler insana geçerek çeşitli
sağlık sorunlarına neden olmaktadır(10). Genellikle atık sulardaki
kimyasalların kaynağını endüstriyel atık sular oluşturur. Endüstriyel atık
suların kanalizasyon sistemine verilmesi durumunda arsenik, kadmiyum,
krom, bakır, kurşun, cıva, çinko gibi toksik etkiye sahip inorganik maddeler
içerebilirler. Kimyasal içerikleri yönünden, tarımsal alanlarda atık suların
sulama için kullanılmasında temel sorun, toksik kimyasalların toprakta
birikmesidir. Yapılan bir çalışmada foseptik atıklar ile sulanan topraklarda
yetiştirilen marul, patates, domates, mısır ve lahana gibi bitkilerin metal
172
içeriğini araştırmış ve 16 yıl sonra bile bu
bitkilerin alabileceği metal miktarının halen
toprakta mevcut olduğu görülmüştür(10). Yapılan çalışmalarda Ispanak, marul gibi
bitkilerde ki ağır metal içeriği özellikle Zn,
miktarında artış göstermiştir (11). Marul ve bazı
sebzelerin köklerinde Cd, Ni ve Cu’ın, yapraklarda
ise Pb’un daha çok biriktiği belirlenmiştir (12).
Atık su ile sulanan yapraklı sebzelerin Zn, Cd
ve Pb miktarı, meyve sebzelerine oranla daha
yüksek bulunmuştur (13).
Dicle Üniversitesi’nde Demir ve ark.’ı tarafından
yapılan çalışmada foseptik atıklar ile sulanan
Hevsel bahçelerine ait su, toprak ve marul
örneklerindeki Zn, Cu, Pb ve Mn miktarlarının
Fabrika deresi bölgesindeki örneklere oranla
çok daha yüksek düzeyde oldukları belirlenirken,
Fabrika deresi ile sulanan marul ve toprak
örneklerinde ise Fe miktarının daha yüksek
olduğu belirlenmiştir(14).
Hev
sel B
ahçe
leri
Zn(ppm)
Cu(ppm)
Mn(ppm)
Pb(ppm)
Fe(ppm)
Su 10.400 1.050 0.371 0.910 0.035Toprak 9.750 13.270 18.490 1.670 16.990
Yaprak 10.070 16.890 19.620 1.720 19.200
Fabr
ika
Der
esi B
ölge
si
su 4.300 - 0.258 - 0.018Toprak 1.970 2.790 1.920 - 26.320
Yaprak 1.850 4.050 0.920 - 26.520
Tablo 5: Hevsel Bahçeleri ve Fabrika Deresi bölgesinde
Yetişen Marullarda Bazı Ağır Metaller (ppm)
Demir’in yaptığı başka bir çalışmada Dicle Nehri
ile sulanan ve bu su ile sulanmayan iki alanda
yetişen karpuzlardaki Fe, Zn, Pb ve Cu ağır metal
miktarları yüksek oranlarda bulunmuştur(15).
SONUÇTüm çabalara karşın suyun yetersizliği, maliyet
denetim eksikliği vb gerekçelerle bugün halen
Hevsel Bahçelerinde kentsel atıksu ile sulama
işlemi sürmektedir. Bu durum kent açısından
ciddi problemler yaratmaktadır. Atık suların
uygun olarak toplanması ve arıtıldıktan sonra
güvenli yöntemlerle tarımda kullanılması bugün
birçok ülkede uygulanmaktadır. Ancak tüm
şehrin sağlığı pahasına Hevsel Bahçelerinde
hiçbir arıtma işlemi yapılmayan kentsel atıksu
kullanılmaktadır. Buralarda yetişen ürünleri
ise daha çok ekonomik düzeyi düşük kesimler
tüketmektedir. Bu şekilde halkın sağlığı ile
oynamak suç oluşturmaktadır. Kaçak olarak atık
su ile sulama yapanlar hakkında suç duyurusunda
bulunmak da dahil olmak üzere tüm önlemler
en kısa sürede alınmalı ve kanalizasyon suyu ile
sulamanın önüne geçilmelidir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
173
KAYNAKLAR: 1. T.C. Hevsel Bahçeleri Sulama Birliği. Hevsel Bahçelerinin Atık Su Sorunu
Hakkında Raporu. 2. www.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl22@d&sxc=1&id=489.
erişim tarihi 29 Mayıs.20103. Diyarbakır YG21 Çevre ve Sağlık Ana Çalışma Grubu “Hevsel Bahçeleri
Atık Su Sorunu” başlıklı raporu. 4. Diyarbakır İl Hıfzısıhha Kurulunun “13.06.2008 ve 30.04.2009 tarihli
kararları. 5. Kukul Y.S., Ünal Çalışkan A.D., Anaç S. Arıtılmış Atık Suların Tarımda
Kullanılması ve İnsan Sağlığı Yönünden Riskler. Ege Üniv. Ziraat Fak. Derg., 2007, 44 (3): 101-116
6. Ceylan, A., Diyarbakır Hevsel Bahçelerinde Kullanılan Kentsel Atık Suyun Sağlık Üzerine Etkileri. Uzmanlık Tezi. D.Ü.Tıp Fak. Halk Sağlığı AD. Diyarbakır 1999.
7. Ceylan, A., Ertem, M., Ilcın ve Ozekinci, T. 2003. A Special Risk Group for Hepatitis E Infection: Turkish Agricultural Workers Who Use Untreated Waste Water for Irrigation. Epidemiol. Infect. J., 131: 753-756.
8. Westcot, D.W. 1997. Quality Control of Wastewater for Irrigated Crop Production, Water Reports, No. 10, FAO, Rome. 86 p.
9. Rachel MA. Mara DD. Analysis of Wastewater for Use in Agriculture. WHO Geneva 1996.
10. Brallier, S., Harrison, RB., Henry, Cl., Xue, DS., Liming effects on availablity of Cd, Cu, Ni and Zn in a soil amended with sewage sludge 16 years previously, Water, Air and Soil Pollution, 86: 1-4, 195-206, 1996.
11. Misra, SG., Dinesh-Mam., Mani, D., Uptake of heavy metals by vegetable crops grown in sewage irrigated and sludge added soils, Current Agriculture, 18:1-2, 49-53, 1994.
12. Jasiewicz, C., Pollution of vegetables with heavy metals, Zeszyty Naukome Akademii Rolniczej im Hugona Kollataja w Krokowie,Rolniotwo, 30, 129-143, 1993.
13. Truby, P., Raba, A., Heavy metal uptake by garden plants from Freiburg sewage farm waste water, Agribiological Research, 43:2, 139-146, 1990.
14. Demir R., Aydın F. Foseptik Atıklar İle Sulanan Marullarda (Lactuca Sativa L. Var. Longifolia Lam.) Ağır Metal Miktarları Üzerinde Býr Çalışma. Ekoloji Çevre Dergisi Cilt: 9 Sayı: 36 (2000), 15-17.
15. Demir R. Dicle Nehri Yöresinde Yetiştirilen Karpuzlarda [Citrullus Lanatus (Thunb.) Matsum And Nakai Ev. Dicle] Ağır Element Tayinleri
Ekoloji Çevre Derg. Cilt 7. S 26. 1998 18-20.
DİYARBAKIR BİTKİSEL GEN KAYNAKLARI
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
175
Aydın ALPDicle Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri
Bölümü, Diyarbakır
ÖZETGenetik Kaynaklar; standart çeşitler ve kendilenmiş hatlar yanında
yabancı ot özelliği gösteren yabani türler, yerel varyeteler ve ıslahçı
stoklarından oluşan, doğrudan gıda maddesi olarak kullanılabildiği gibi
yeni bitki çeşitlerinin gelişimini de yönlendiren bitkisel materyallerdir.
Tarımsal etkinlikler, ormancılık, yapılaşma, sanayileşme, iklim değişikliği
gibi faktörler biyolojik çeşitlilik üzerine olumsuz etkilerde bulunmaktadır.
Türkiye’nin jeomorfolojik yapısı ve çok değişik ekolojik koşullara sahip
oluşu ülkemize bitkisel gen kaynakları yönünden büyük bir zenginlik
sağlamıştır. Yurdumuzda bulunan bitki taksonları sayısının 12.476 olduğu,
bu sayının % 32.7’sine karşılık gelen 4.080 adedinin endemik olduğu bir
çok araştırmacı tarafından ifade edilmektedir. Diyarbakır ve çevresinde
özellikle Karacadağ’da 66 familyadan 269 cinse ait 534 bitki türü, toplam
552 takson olduğu bilinmektedir. Karacadağ’da yetişen 32 endemik tür
saptanmıştır. Leguminosae, Compositae familyası bitkileri bölgede
yetişen ve en fazla türü olan familyalardır. Yapılan araştırmalar sonucunda
kültür formuna en yakın populasyonun Karacadağ/Diyarbakır bölgesinden
toplanan ve halk arasında kaplıca buğdayı olarak adlandırılan Triticum
boeticum ve Triticum monococcum türlerinin olduğu sonucuna varılmış
ve buğday ve arpanın ilk defa Verimli Hilal olarak bilinen alanda kültüre
alındığı yaygın şekilde kabul görmüştür.
GİRİŞYıllardır toprağı, suyu ve havayı temel doğal kaynak olarak göz önünde
bulundurduk. Ancak yakın bir geçmişte bunlara dördüncü temel doğal
kaynak olarak da “genetik kaynakları” ekledik. Genetik kaynaklar, canlıların
gelişimini yönlendiren genleri içerir. Bu alanda çalışanlar olarak, bu çok
değerli genlerin gelecek için korunmasından sorumluyuz.
Tarımsal üretim artışını sağlayacak yeni çeşitlerin geliştirilmesi zorunludur.
Bu yönden yapılacak çalışmalarda ıslahçının en büyük yardımcısı “Bitkisel
Gen Kaynakları”dır (1). Genetik kaynaklar deyimi önceleri sadece kültür
bitkilerinde yeni çeşitler elde edilmesi amacıyla yapılan melezleme
çalışmalarında ebeveyn olarak alınan bitki materyalleri için kullanılmıştır.
Günümüzde ise bu deyimin kapsamı çok genişletilmiş olup; standart
çeşitler ve kendilenmiş hatlar yanında yabancı ot özelliği gösteren yabani
türler, yerel ırklar, ıslahçı stokları şeklinde gruplandırılabilir.
176
Küresel ısınma ve iklim değişikliği şeklinde
kendini gösteren küresel sorunlar, genetik
kaynakların önemini ve değerini bir kez daha
ortaya koymuştur.
Biyolojik çeşitlilik, başta gıda olmak üzere
insanların temel ihtiyaçlarını karşılamasında
vazgeçilmez bir yere ve öneme sahiptir. İnsan
faaliyetleri sonucu oluşan kirlilik kadar, doğal
kaynakların sürekli ve yanlış kullanımı nedeniyle
küresel biyolojik çeşitliliğin 2020 yılına kadar %
20’sinin kaybedileceği tahmin edilmektedir.
Tarımsal etkinlikler, ormancılık, yapılaşma,
sanayileşme, iklim değişikliği gibi biyolojik
çeşitlilik üzerine olumsuz etkilerde bulunan
etmenlerin gelecekte biyo-çeşitliliğin durumunu
2000 yılında % 45 düzeyinde olan potansiyelin
2030 yılında % 34-42 arasındaki bir düzeye
kadar düşeceği hesaplanmıştır (2).
Bitki Genetik Kaynaklarının KullanımıÜlkemizin zengin genetik kaynakları bunları
koruma yönünde önemli sorumluluklar
getirmekle beraber kullanarak ekonomiye
kazandırma şeklinde fırsatları da önümüze
sermektedir. Günümüzde hüküm sürmekte
olan küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunu
karşısında artmakta olan dünya nüfusunun
beslenmesi için başvurulacak ilk kaynak yine
bitki genetik kaynakları olacaktır. Bunun
sağlanması ise gelecek dikkate alınarak
yapılacak çalışmalarla gerçekleşebilir.
Öte yandan, yurtdışından gelen araştırıcılar,
ülkemizin bütün bölgelerinden topladıkları
birçok bitkiyi yasal ya da yasal olmayan yollarla
yurtdışına çıkarmışlardır.
Doğrudan Kullanmaİnsanlık tarihi içinde yabani türler besin
olarak kaynak oluşturmaktadır. Bu yabani
türler önemli mineraller, vitaminler ve diğer
çok sayıdaki gıdayı tamamlayan kaynaklardır.
Bunlar arasında ilaç, kokulu bitkiler, reçine,
yağ, tutkal, boya, tanin, balmumu ve böcek ilacı
elde edilen endüstriyel bitkiler yanında süs
bitkileri de bulunmaktadır. Yabani türlerin geniş
anlamda önemi, kökleri ve yumruları, yaprakları
ve meyvelerinden kaynaklanmaktadır. Yabani
türlerin yetiştirilmesinde karşılaşılan güçlükler
nedeniyle doğadan toplayarak doğrudan
kullanım devam etmektedir. Ancak bu
türlerin üretilerek kullanılması, bitki genetik
kaynaklarının devamlılığını sağlama yönünden
üzerinde durulması gerekli önemli bir konudur.
Tıbbi ilaç ve baharat bitkilerinin birçoğu
doğadaki yabani türler olarak toplanıp yaygın
olarak tüketilmektedir. Son yıllarda toplayıcılar
tarafından birçok bitki türü doğadan toplanarak
satılmaktadır. Özellikle tohum, soğan, rizom
(kök-sap) ve yumru gibi üreme materyalleri
izinsiz sökülüp satılmakta veya yurtdışına
götürülmektedir.
Ülkemizde bitkisel boya kaynağı olarak
kullanılabilecek 150 kadar bitki türü mevcuttur
(3). Bu bitkilerin tarımının yaygınlaşması
üreticilere ekonomik açıdan gelir sağlayıcı gibi
sentetik boyar maddelere göre çevreye zarar
vermemeleri ve birçok olumlu özellikleri yanında
el sanatlarının gelişmesine de katkı sağlayacaktır.
Gıda renklendirici, tekstil, kozmetik ve eczacılık
preparatlarının hazırlanmasında en yaygın
bilinen boya bitkilerinin başında Çivit otu (Isatis
tinctoria), Kökboya (Rubia tinctoria), papatya
(Anthemis tinctoria), muhabbet çiçeği (Reseda
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
177177
lutea) gibi bitkiler gelmektedir. Kökboya, boyacı papatyası, hatmi, küsküt,
muhabbet çiçeği, meyan kökü ve çivit otu Güneydoğu Anadolu florasında
yaygın olarak bulunmaktadır. Soğanlı bitkilerin gösterişli çiçeklerinden
dolayı park ve bahçelerin tesisinde, kesme çiçekçilikte ve tıbbi amaçla
kullanımları mevcuttur. Fritillaria türleri Ağlayan gelin ve Adıyaman lalesi,
Sternbergia ve Narcissus türleri Güneydoğu Anadolu florasında yayılış
gösteren önemli soğanlı bitkilerdir.
Genitör Olarak Kullanma Yabani ve ilkel populasyonların diğer bir kullanım alanı, modern kültür
çeşitlerinin fakir olan gen havuzlarının genişletilmesidir. Günümüzde, üstün
verimli ve fakat dar genetik tabanlı olan modern çeşitler başta çevresel
baskılara (Hastalık, zararlı, soğuk ve kurak v.b.) dayanıklılık yönünden
gen eksikli olduklarından, ıslahçılar sürekli olarak kalıtsal materyalin yeni
kaynaklarını aramaktadırlar.
Türkiye’de Bitkisel Gen KaynaklarıTürkiye, bitki genetik kaynakları yönünden çok özel bir konumda
bulunmaktadır. Türkiye’nin jeomorfolojik yapısı ve çok değişik ekolojik
koşullara sahip oluşu ülkemize bitkisel gen kaynakları yönünden büyük
bir zenginlik sağlamıştır. Çünkü Türkiye; Avrupa-Akdeniz-İran fitojeografik
bölgelerin birleştiği yerdedir, Güneybatı Asya ile Avrupa arasındaki yol
üzerinde bulunmakta, çok sayıda cins ve tür için gen merkezi veya genetik
farklılaşma alanıdır, endemik türler yönünden oldukça zengindir, birçok
kültür bitkisinin (Buğday, çavdar, korunga, yonca nohut gibi) anavatanıdır.
Harlan’a göre ülkemizde 100’den fazla türün geniş değişim gösterdiği 5
mikro-gen merkezi bulunmaktadır (4). Bu merkezler ve yaygın bitki türleri
Çizelge 1’de özetlenmiştir.
Mikro-gen Merkezi Türler
Trakya-EgeEkmeklik, makarnalık, turnagagası, topbaş, kaplıca buğdayı- kaba tahıl- kavun- mercimek- nohut- adi fiğ- lüpenler- üçgüller
Güney-Doğu AnadoluKaplıca, gernik, Ae. Speltoides, sakız kabağı, karpuz, kavun, salatalık, asma, fasulya, mercimek, nohut, bakla, yem bitkileri
Samsun-Tokat-AmasyaMeyve cins ve türleri, fasulya, mercimek, bakla, baklagil yem bitkileri
Kayseri ve civarıElma, badem, armut, meyve türleri, asma, mercimek, nohut, yonca, korunga
Ağrı ve civarı Elma, kayısı, vişne, kiraz, kavun, baklagil yem bitkileriÇizelge 1. Türkiye’deki mikrogen merkezleri ve yaygın türler
178
2007 yılı sonu itibarıyla yurdumuzda bulunan
bitki taksonları sayısının 12.476’ya ulaştığı
belirlenmiştir. Bu sayının % 32.7’sine karşılık
gelen 4.080 adedi endemiktir (5, 6, 7, 8, 9, 10,
11). İki ayrı gen ve çeşitlilik merkezinin örtüştüğü
yerde bulunan Türkiye’nin gen ve orjin merkezi
olduğu bazı önemli kültür bitkileri şöylece
sıralanabilir: Triticum, Hordeum, Secale Avena,
Linum, Allium, Cicer, Lens, Pisum, Medicago ve
vicia. Türkiye’de buğdayın (Triticum ve Aegilops)
25, arpanın (Hordeum) 8, çavdarın (Secale) 5
ve yulafın (Avena) da 8 adet yabani akrabası
vardır. Baklagil bitkilerinden Mercimeğin
(Lens) 4, nohutun (Cicer) 10, yem bitkilerinden
üçgülün (Trifolium) 11 tanesi endemik olmak
üzere 104, yoncanın (Medicago) 34, korunganın
(Onobrychis) 42, fiğin (Vicia) 6 tanesi endemik
olmak üzere 60 türü ülkemizde bulunmaktadır
(12).
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Bitkisel Gen KaynaklarıGüneydoğu Anadolu Bölgesi de ülkemizin
floristik açıdan en az bilinen bölgelerinden
biridir. Bu çerçevede bölge, endemik ve nadir
bitkilerin yanı sıra birçok buğdaygil ve baklagil
bitkisinin yabani akrabalarının yetiştiği önemli
bitki alanlarından birisidir. Bölgedeki bitkilerin
% 36’sı İran-Turan, % 32’si Doğu Akdeniz
kökenli bitkilerdir. Türkiye’de bulunan bitkilerin
% 30-35’inin bu bölgede yayılış gösterdiği
bilinmektedir. Bitki türleri açısından zengin
olan bölgede bazı nadir ve ekonomik önemi
olan bitkiler de (soğanlı bitkiler, orkide gibi)
yetişmektedir (13). Türkiye’de Anthemis
türlerinin % 46’sı, Helychrysum türlerinin %
37.5’i, Rosa türlerinin % 56.4’ü, Astragalus
türlerinin % 38’i Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
yetişmektedir (5,14).
Karacadağ’ın Genel Coğrafik ÖzellikleriKaracadağ, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
sönmüş bir yanardağ olup, Diyarbakır ilinin
güneybatısında yer alır. Volkanik Karacadağ
kütlesi, bazaltik lavlardan meydana gelmiş büyük
bir lav kalkanı olarak tanımlanır. Karacadağ,
120 km çapında, daire şekline yakın bir sahaya
yayılmıştır. Karacadağ volkan kütlesinin
zirveden çevresel kısımlara doğru eğimi çok
azdır ve Diyarbakır, Viranşehir, Hilvan olmak
üzere üç ayrı doğrultuda uzanır. Yaklaşık 7.200
km2 lik bir alana yayılmış bulunan Karacadağ’ın
Diyarbakır yönündeki kesimi bitkisel üretime
elverişlidir. Karacadağ’ın en yüksek yeri,
Mergimir Tepesidir (1981 m). İklim şartları bir
step ikliminin özelliklerini yansıtmakta, yıllık
495.4 - 601.4 mm arasında ortalama bir yağış
almaktadır.
Karacadağ’ın bitkileri ile ilk çalışmalar 19. Yüzyılın
ortalarında başlamıştır. İlk kez 1841-1842
yıllarında Kotschy adlı araştırmacı, bu çevreden
birçok yeni bitki örneği toplamıştır. Bunları
“Flora Orientalis” adlı eserde yayınlamıştır.
Daha sonra 1848-1888 yılları arasında Sintenis,
Noe, Haussknecht aynı bölgeden bitki toplayan
araştırmacılardır. 1957 yılında Davis ve Hedge
Karacadağ’a özgü endemik bir bitki olan
Hesperis hedgei türünü isimlendirmiştir. 1960’lı
yıllarından sonra Cullen, Ratter, Mathew, Baytop,
Güner adlı araştırmacılar bu yöreden özellikle
geofitleri toplamışlardır. Demiriz, Kaynak,
Mısırdalı ve Saya yine bu yıllarda aynı çevreden
bitki toplamışlardır.
2002 yılında tamamlanan ve Sürdürülebilir
Kırsal ve Kentsel Kalkınma Derneği, UNDP
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
179
Türkiye temsilciliği GEF-SGP koordinatörlüğünde ve Dicle Üniversitesi
Fen Fak. Biyoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Selçuk ERTEKİN’in
öncülüğünde yürütülen; ve yine 2005 yılında, GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığının desteklediği ve Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim
Üyesi Doç. Dr. Süleyman KIZIL’ın öncülüğünde bölgede yürütülen Gen
Kaynakları Araştırma Projeleri başta Karacadağ olmak üzere Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nden çeşitli bitki örnekleri toplanmış ve birçok bitkiyi bilim
dünyasına tanıtmışlardır.
Karacadağ’ın Bitki ÖrtüsüDiyarbakır ve çevresinde özellikle Karacadağ’da 66 familyadan 269
cinse ait 534 bitki türü, toplam 552 takson olduğu bilinmektedir. Önce
Leguminosae ardından Compositae familyası bitkileri bölgede yetişen ve
en fazla türü olan familyalardır. Onları sırasıyla Cruciferae, Umbelliferae
ve Gramineae familyaları izler. Gramineae familyası 17 cins, 29 türe sahip
olup; en fazla Bromus ve Aegilops cinsleri çeşitlilik gösterir. Bromus cinsi
5 tür ve 5 taksona sahiptir. Ventenata subenervis Türkiye’ye özgü endemik
bir bitki türüdür (15).
Karacadağda Yetişen Önemli FamilyalarFamilya Adı Cins
SayısıTür
SayısıEn Büyük Cinsi Bu cinsin tür ve takson sayısı
Leguminosae 17 88
Trifolium-25 Tür-27 TaksonLathyrus-12 Tür- 14 TaksonAstragalus- 13 Tür- 13 TaksonVicia- 12 Tür- 13 Takson
Compositae 35 63 Centaurea- 7 Tür- 7 TaksonCruciferae 28 39 Alyssum- 7 Tür- 7 Takson
Umbelliferae 20 32Scandix, Bupleurum
Gramineae 17 29Bromus- 5 Tür- 5 Takson, Aegilops
Labiatae 13 28 Salvia- 6 Tür- 6 TaksonScrophulariaceae 7 23 Verbascum- 6 Tür- 6 TaksonRanunculaceae 7 22 Ranunculus- 11 Tür- 11 TaksonLiliaceae 11 20 Allium- 5 Tür- 5 TaksonBoraginaceae 10 19 Onosma
Caryophyllaceae 10 19Cerastium- 5 Tür- 5 Takson, Silene- 5 Tür- 5 Takson
İridaceae 3 11 İris- 6 Tür- 6 TaksonRosaceae 9 11 CratageusPapaveraceae 5 11 Papaver- 6 Tür- 6 TaksonRubiaceae 6 10 Galium
Çizelge 2. Karacadağ/Diyarbakır’da yetişen önemli familya, cins ve tür sayısı ve en
büyük cinsin tür ve takson sayısı (15).
180
Karacadağ endemik ve nadir bitkinin yanı sıra
birçok buğdaygil ve baklagil bitkisinin yabani
akrabalarının yetiştiği önemli bitki alanlarından
birisidir. Yakacak amacıyla ağaçların kesilmesi
sonucu ağaçlarla kaplı alanlar yerlerini geven
bitkisine terk etmişlerdir. Günümüzde gevenin
hem yakacak hem de hayvan yemi olarak
sökülmesi devam etmektedir. Bu sürecin devam
etmesinin bir sonucu olarak doğal alanlarda
erozyon ve çölleşme başlamıştır.
Günümüzden 40-50 yıl öncesinde az da olsa
ormanlık alanlardan söz edebileceğimiz
Karacadağ’da günümüzde tek tük ağaçlara
rastlıyoruz. Karacadağ’da yetişen bu ağaçlar;
meşe türleri (Quercus), çitlenbik veya dardağan
türleri (Celtis), alıç türleri (Cratageus),
menengiç (Pistacia), ahlat (Pyrus) ve dışbudak
(Fraxinus)’dır (15).
Bazalt kayalıklarla kaplı açık alanlarda 1300
m’den itibaren geven (Astragalus) gibi dikenli
bitkiler görülmektedir. Aşırı otlatma baskısı
nedeniyle geven içinde ve geven yastıkları
arasında birçok bitkinin yetişmesi ve korunması
mümkün olmuştur. Bunlar arasında safran
(Crocus), Gagea gibi erken çiçek açan soğanlı
bitkilere, düğün çiçeği (Ranunculus) ve yılan
yastığı (Eminium) gibi bazı zehirli bitkilere
rastlanır. Bu bitkilerin yanı sıra papatya
(Triplospermum), kan damlası (Adonis) ve hardal
(Sinapis) çok geniş alanlarda görülür. Sütleğen
(Euphorbia)’in bir çok türü ise yaz aylarında
geniş olarak yayılan zehirli bitkilerdir. Aşırı
otlatmanın etkisiyle daha aşağı kesimlerde otsu
türler yok denecek kadar azalmış ve yerlerini
dikenli ve sert yapraklı olan kengere (Gundelia
tournefortii) bırakmıştır (15).
Karacadağda Yetişen Endemik BitkilerKaracadağ’da yetişen 32 endemik tür
saptanmıştır (Çizelge 3). Bu endemik türlerden 3
tanesi (Hesperis hedgei, Lathyrus trachycarpus
ve Paracaryum kurdistanicum Karacadağ’a
özgüdür (15).
Çizelge 3. Karacadağ/Diyarbakır’da yetişen
endemik bitkiler
Endemik Bitkiler
Achillea
teretifoliaCrocus leichtlinii
Scorzonera
semicana
Anthemis
wiedemanniana
Hesperis hedgei
Scutellaria
orientalis subsp.
bicolor
Astragalus
vexillaris
Lathyrus
trachycarpus
Scrophularia
libanotica subsp.
armena
Allium
variegatum
Linaria
confertiflora
Scrophularia
mesopotamica
Alcea calvertii
Linaria
genistifolia
subsp.praelta
Tanacetum
cadmeum subsp.
orientale
Bunium
brachyactis
Medicago
shepardii
Trigonosciadium
tuberosum
Centaurea
sclerolepis
Onosma
procerum
Trifolium
aintabense
Centaurea
kurdica
Paracaryum
cristatum subsp.
cristatum
Verbascum
lysiosepalum
Convolvulus
galaticus
Papaver
clavatumVerbascum tenue
Cicer
echinospermum
Symphytum
aintabicum
Veronica
balansae
Ventenata
subenervis
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
181
Diyarbakır’da Yetişen ve Ekonomik Önemi Olan Bitkiler
Buğdaygil Bitkileri (Gramineae)Türkiye Bitki Genetik Çeşitliliğinin Yerinde (In situ) Korunması ulusal
planında belirtilen öncelikli bitkilerden Diyarbakır il sınırları içerisinde
yetişen önemli buğdaygil bitkileri şunlardır:
Triticum (buğday) türleri: T. dicoccoides, T. boeticum ve T. monococcum
türleri özellikle Karacadağ ve Diyarbakır yöresinde kendiliğinden yabani
olarak yetişen ilkel buğday türleridir.
Halk arasında kaplıca buğdayı olarak bilinen Triticum monococcum üzerinde
son yıllarda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle diploid özelliğe sahip
olması ve elde edilecek bilgilerin rahatlıkla makarnalık ve ekmeklik buğday
ıslahına uygulanabilirliği, araştırıcılar gözünde Kaplıca buğdayını çok
cazip hale getirmiştir. Kaplıca buğdayının ilk defa nerede kültüre alındığı
sorusuna cevap vermek için Heun ve ark. (1997) tarafından yaklaşık
1400 yabani kaplıca (T. monococcum ssp. boeoticum) buğdayı ile kaplıca
(T. monococcum ssp. monococcum) buğdayı arasında karşılaştırmalı DNA
analizleri yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda kültür formuna en yakın
populasyonun Karacadağ/Diyarbakır bölgesinden toplanan populasyon
olduğu sonucuna varılmıştır. Buğday ve arpanın ilk kez “Verimli Hilal”
(İsrail, Filistin, Suriye’nin batı kısımları, Türkiye’nin güneydoğusu, Kuzey
Irak ve İran’ın batı kısmını kapsayan alan) olarak bilinen alanda kültüre
alındığı yaygın şekilde kabul görmüştür (16,17,18,19,20).
Farklı araştırıcılar tarafından yapılan morfolojik analizlerde Kaplıca
buğdayının biotik ve abiotik stress koşullarına dayanıklı olduğu ve bunların
buğday ıslahında kullanılabileceği ifade edilmiştir. Kaplıca buğdayı hem
makarnalık hem de ekmeklik buğdayın yapısında bulunan A genomunu
taşımaktadır. Bundan dolayı makarnalık ve ekmeklik buğday ıslahında
genetik çeşitliliği arttıracak yeni bir gen kaynağı olarak görülmektedir.
Diyarbakır’ın Yerel Buğday Çeşitleriİlkel formlar ve yerel çeşitler genetik taban olarak kültür bitkilerinin
ileride çıkabilecek sorunlarının giderilmesinde ya da kültür bitkilerine
yeni özelliklerin aktarılmasında önemli gen depolarıdır. Yerel çeşitler belli
bir bölgede uzun yıllar seleksiyona uğramış olması nedeniyle çevreye iyi
182
uyum göstermekte, ekstrem yılların elverişsiz
iklim koşullarında başarılı olmaktadır. Sınırlı
yörelerde üstün bulgur, ekmek ve makarnalık
özellikleri nedeniyle az çok yetiştirilmekte olan,
genetik durulmaya ulaşmış, ekolojik uyumlarını
kanıtlamış yerel çeşitlerin modern çeşit
geliştirme çalışmalarındaki gen aktarımında,
yabanilere göre daha kolay kullanılabilecek
genitörler olduğu gözden ırak tutulmamalıdır.
Son zamanlarda ileri teknolojiye dayalı tarımın
ve yüksek verimli çeşitlerin üretim alanlarına
girmesi ile yerel çeşitlerin birçoğu yok olmuş
ve yok olmaya da devam etmektedir. Bitkisel
üretimde devamlılık ancak yabani türlerin ve
yerel çeşitlerin korunması ile mümkün olacaktır.
Buğdaygil örneklerinin tarımsal ve kalite
karakterleri D.Ü. Ziraat Fakültesi’nde
incelenmiştir. Buradan yola çıkarak: araştırmada
düşük verimli bulunan örnekler yüksek tane
protein oranı göstermişlerdir. Örneklerin
deneme yerinde gerçekleşenden daha düşük
sıcaklıkları da atlatabilen ve yüzyılların
seleksiyon ürünü olarak ayakta kalan kışa ve
kurağa dayanıklı genotipler olduğu söylenebilir.
Yerel Buğday Çeşitleri
Yerli Arpa Örnekleri
Yabani Buğday Türleri
Sorgül Bağacak
2-Sıralı Beyaz Arpa
Aegilops biuncialis
Beyaziye Aşure
2-Sıralı Siyah Arpa
Aegilops caudata
Menceki İskenderiye
2-Sıralı Çakır Arpa
Aegilops cylindirica
Mersiniye Karakılçık
6-Sıralı Beyaz Arpa
Aegilops triuncialis
MısıriRuto
6-Sıralı Çakır Arpa
Hevidi
Çizelge 4. Diyarbakır yerli buğday, arpa ve yabani
buğday türleri
Hordeum (arpa) türleri: Hordeum spontaneum,
Hordeum bulbosum, Hordeum murinum subsp.
leporinum var. leporinum
Aegilops türleri: Aegilops speltoides, Aegilops
columnaris, Aegilops neglecta, Aegilops
triuncialis
Oryza sativa (pirinç): Karacadağın sulanabilen
kesimlerinde yaygın kültürü yapılır. Karacadağ
pirinci olarak adlandırılan ve yörede tercih
edilerek kullanılan bir kültür çeşididir.
Baklagil (Leguminosae) Bitkileri
Cicer (nohut): C. Echinospermum, kültürü
yapılan nohut türüne yakın akrabadır
Lens (mercimek): 3 türü yetişir. Lens culinaris,
L. Orientalis ve L. Montbretii
Pisum (bezelye): P. Sativum’un iki alttürüne ait
üç varyetesi yetişmektedir
Vicia (bakla): 12 türü (13 takson) yetişmektedir.
En önemli türlerinden biri V. Assyriaca’dır
Astragalus (geven): 13 türü yetişir
Lathyrus (mürdümük): 12 türü (14 takson)
yetişir
Lotus (gazal boynuzu): 3 türü yetişir
Medicago (yonca): 5 türü (8 taksonu) yetişir
Trifolium (üçgül): 25 türü (27 takson) yetişir
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
183
Süs Bitkileri Anemone coronaria (dağ lalesi), kırmızı çiçekli çeşidi yetişir.
Adonis aleppica (kan damlası): iri ve kırmızı çiçekli, Karacadağın daha
alçak kesimlerinde yetişir
Linaria confertiflora: iri ve güzel kokulu çiçekleriyle dikkat çekici bir
bitkidir
Lathyrus chrysanthus ve L. Trachycarpus türleri sık, iri, güzel renkli ve
kokulu çiçeklerinden dolayı potansiyel süs bitkisi durumundadır
Lotus aegaeus ve L. gebelia: güzel ve bol çiçekli olup yamaçlarda veya
bahçe kenarlarında kullanılabilecek süs bitkilerine örnek teşkil edebilecektir
Sebze ve Meyve Olarak Kullanılan Bitkiler: Karacadağ’da doğal olarak yetişen bazı bitki türleri sebze olarak
kullanılmaktadır. Bunlardan Diyarbakır ve Siverek’de yaygın olarak satılan
bitkiler “kenger” ve “akbandır” bitkileridir.
Sebze olarak kullanılanlar; Lepidium sativum (tere), Gundelia tournefortii
(kenger), Ornithogalum türleri (akbandır), Mentha longifolia (yarpuz),
Nasturtium officinale (tuzik), Capsella (çoban çantası), Sinapis arvensis
(hardal) dir.
Meyva olarak kullanılanlar; Cratageus (alıç), Celtis (dardağan) türleri, Pyrus
syriaca (ahlat)
Glycyrrhiza glabra (Meyan kökü-biyam); Baklagiller familyasındandır.
Kumlu, derin ve humuslu topraklarda doğal olarak Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde yetişir. Rizomları (Kök-sap) kurutulur ve kabukları soyularak
şerbet halinde kullanımı bölgede oldukça yaygındır. Boya bitkisi olarak da
kullanılır. Traktörün tarlalara girmesiyle yetişme alanı oldukça daralmıştır.
Bitki Genetik Kaynaklarını Koruma TeknikleriBitki genetik kaynakları üzerindeki tehditler nüfusun artmasıyla başlamış,
son yüzyılda ise farklı nedenler bu değişikliğin artışında etken olmuştur.
Bunlar; tarımsal çalışmalar (meraların sürülmesi, aşırı otlatma, anız
184
yakma, aşırı gübre ve ilaç kullanımı); şehirleşme,
endüstrileşme, yol ve baraj yapımları; doğadan
aşırı bitki toplama ve sökümü; aşırı orman kesimi
ve orman yangınları; turizm sektöründeki hızlı
gelişmeler şeklinde sıralanabilir.
Yasal DurumAnayasanın 63. Maddesi; doğrudan bitki genetik
çeşitliliğinin korunmasına yönelik olmasa
da; devletin, tarih, kültür ve doğal varlıklar
ve değerlerini korumasını ve bu amaçla
destekleyici önlemler almasını öngörmektedir.
Mera kanunu (1998), Bitki genetik kaynaklarının
toplanması muhafazası ve kullanılması hakkında
yönetmelik (1992), Doğal çiçek soğanlarının
sökümü üretimi ve ihracatına ait yönetmelik
(2004 yılında güncellenmiştir.)
(1995), Kültür ve Tabiat varlıklarını koruma
kanunu (1983), Çevre kanunu (1983), Milli
parklar kanunu (1983), Orman kanunu (1956)
gibi değişik tarihlerde yürürlüğe giren yasalar
sistematik biçimde olmasa da biyolojik
çeşitliliği, dolayısıyla bitki genetik çeşitliliğinin
korunmasına yönelik çalışmalara olanak
sağlamaktadır.
Yeri Dışında (ex-situ) KorumaGenetik materyalin yapay koşullarda uzun süre
muhafaza edilmesi amacıyla tohum depolama,
in vitro depolama (meristem, sürgün ucu
ve tomurcuk gibi bitkisel genetik materyal),
DNA depolama, çiçektozu depolama, tarla
gen bankası ve botanik bahçeleri en yaygın
uygulama alanlarıdır. Türkiye’de bitkisel gen
kaynaklarının doğal olarak korunması ise 30
milli park, 12 tabiat parkı, 32 tabiatı koruma
alanı, 54 tabiat anıtı ve 12 özel çevre koruma
alanı ile yapılmaktadır. Türkiye’de ex-situ
koruma 1964 yılında Ege Tarımsal Araştırma
Enstitüsü bünyesinde kurulan ulusal tohum gen
bankasında başlamıştır. Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Osman Tosun Gen Bankası’nda
3.700 buğday, 3.000 arpa, 1.600 nohut, 500
mercimek ve 1.600 diğer bitki türünden oluşan
örnekler koruma altına alınmıştır. 2010 yılında
Ankara-Yenimahalle`de Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı tarafından açılan dünyanın 3. büyük
250 bin tür kaynak kapasiteli bankada, sadece
bitki kaynakları değil, tarımsal üretimde
kullanılan bakteri ve mantarlara ilişkin genler
de koruma altına alınacaktır.
Yerinde (in-situ) KorumaDoğal kaynakların kendi doğal yaşam alanlarında
korunmaları anlamına gelmektedir. Bu tür
koruma sisteminde, doğal yaşam alanlarında
populasyonlar çeşitliliğini devam ettirerek
sistemdeki bitkiler evrimlerini sürdürebilmekte
ve yeni özellikler taşıyan bitkilerin ortaya
çıkmasına olanak sağlanmaktadır. Milli parklar,
Doğal Koruma Alanları, Doğa parklar, Doğal
anıtlar, Yabani hayatı koruma alanları in-situ
koruma stratejileri olarak kabul edilmektedir
(21).
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
185
KAYNAKLAR1. Şehirali, S. ve M. Özgen, 1987. Bitkisel Gen Kaynakları. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. No:1020, Ankara, 294 s.
2. Alkamade, R., M. van Oorschot, L. Miles, C. Nellemann, M.Bakkenes,
B.Brink. 2009. GLOBIO3: A framework to investigate options for
reducing global terrestrial biodiversity loss. Ecosystems. www.pbl.nl/
en/publications.
3. Mert, H. H., Başlar, S. Ve Doğan, Y. 1992. Çevre sorunları yönünden
bitkisel boyaların önemi. II. Uluslar arası Çevre Sorunları Sempozyumu,
104-111, Ankara.
4. Demir, İ. 1990. Genel Bitki Islahı. E. Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları No
496: 366 s. E.Ü.Z. F. Ofset Atölyesi İzmir.
5. Davis, P.H. 1965-85. Flora of Turkey and East Aegean Islands, vol. 1-9,
Edinburgh Univ. Press. Edinburgh U.K.
6. Davis, P.H., Mill, R. And Tan, K. 1988. Flora of Turkey and East Aegean
Islands, V. 10, Edinburgh Univ. Press. Edinburgh U. K.
7. Güner, A., N. Özhatay, T. Ekin ve K.H.C. Başer. 2000. Flora of Turkey and
The East Aegean Islands, II, Supplement, Edinburgh.
8. Vural, M. 2003. Türkiye’nin tehlike altındaki bitkileri. FAO/BM Tematik
Grubu. Türkiye’de Biyolojik Çeşitlilik ve Organik Tarım Çalıştay Raporu,
15-16 Nisan 2003. D168-183.
9. Erik, S. Ve B, Tarıkahya. 2004. Türkiye Florası Üzerine. Kebikeç insan
kaynakları araştırmaları dergisi. 17: 139-163.
10. Özhatay, N. Ve Kültür, Ş. 2006. Check-list of Additional Taxa to the
Supplement Flora of Turkey III. Turk J Bot. 30: 281-316.
11. Özhatay, N. Ve Kültür, Ş. Ve Aslan, S. 2009. Check-list of Additional
Taxa to the Supplement Flora of Turkey IV. Turk J Bot. 33: 191-226.
Doi:10.3906/bot-0805-12.
12. Açıkgöz, N., C.O. Sabancı and A.S. Cinsoy, 1998. Ecogeography and
distribution of wild legumes in Turkey. İnternational Symposium on
In situ Conservation of Plant Genetic Diversity. N. Zencirci, Z. Kaya,
Y. Anikster and W.T. Adams (Eds.). Central Research Institute for field
crops. 113-122.
13. Saya, Ö., A.S. Ertekin, H.Ç. Özen, H. Hoşgören ve Z. Toker, 2001. GAP
Yöresindeki Endemik ve Tıbbi bitkiler, Türkiye Çevre Vakfı, Yayın No:
143, Ankara. 207 s.
14. Sezik, E. 1990. GAP ve Tabiatın yok olması. TÜBİTAK Bülteni, 7: (1-2).
15. Ertekin, S. 2002. Karacadağ bitki çeşitliliği sosyal yapı, tarım ve doğal
186
kaynaklar raporları. Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma Derneği. Diyarbakır
16. Heun, M., R. Schafer-Pregl, D. Klawan, R. Castagna, M. Accerbi, B. Borghi and F. Salamini. 1997.
Site of Einkorn Wheat Domestication Identified by DNA Fingerprinting. Science, 278: 1321-
1314.
17. Diamond, j. 1997. Location , Location , Location: The first farmers. Science, 278: 1243-1244.
18. Nesbit, M. and L. Samuel. 1998. Wheat Domestication, Archeobotanical Evidence. Science. 279:
1433.
19. Lev-Yadun, A., A. Gopher and S. Abbo. 2000. The Cradle of Agriculture. Science, 288: 1602-
1603.
20. Özkan, H., A. Brandolini, R. Schafer-Pregl and F. Salamini. 2002. AFLP Analysis of a collection of
tetraploid wheats İndicates the origin of Emmer and Hard Wheat Domestication in Southeast
Turkey. Mol. Biol. Evol. 19(10): 1797-1801.
21. Kaya, Z., Kün, E. Ve Güner, A. 1998. Türkiye bitki genetik çeşitliliğinin yerinde (İn situ) korunması
ulusal planı. Çevre Bakanlığı Çecre Koruma Genel Müdürlüğü, Bitki Koruma ve Erozyonla
Mücadele Daire Başkanlığı
DİYARBAKIR ÇEVRE VE ORMAN MÜDÜRLÜĞÜ ORKÖYKÖY TARIMINA KATKILARI
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
189
Murat HASPOLATLI İl Çevre ve Orman Müdürü
Orköy NedirOrmanların korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesi hedeflerine ulaşmak
üzere, ormanlar içinde ve bitişiğinde yaşayan köy halkının; ekonomik,
sosyal ve kültürel yönden kalkınmalarına katkıda bulunularak orman-
orman köylüsü ilişkilerinin olumlu yönde gelişmesini sağlamak, orman
köylülerinin ormanlar üzerindeki olumsuz baskılarını azaltmak amacıyla
sağlanan hizmetleri, plan ve projeli olarak ilgili mevzuat çerçevesinde
yürütülmesiyle görevlendirilmiş T.C. Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı
merkez ve taşra kuruluşunun (Orman-Köy ilişkileri Genel Müdürlüğü-Şube
Müdürlüğü) kısaltılmış adıdır.
İlimizdeki Orman Köyleriİlimizde 325 Adet Orman Köyü bulunmakta ve bu köylerimizde yaklaşık
170.000 kişi yaşamaktadır.
Ferdi Kredilerden Yararlanma ŞartlarıOrman köylülerinin tahsis edilecek kredilerden yararlanması Orman
Köylüleri Kalkınma Hizmetlerine İlişkin Esas ve Usullerin 11. maddesinde
düzenlenmiştir. Buna göre; Orman köylerinde oturan halk bu Esas ve
Usullerde belirtilen kredilerden ferdi olarak ya da kurdukları kooperatif ve
kooperatif birlikleri aracılığıyla yararlanabilirler.
a) 8. maddede belirtilen hizmetler için oturduğu köyü kapsayan projelerin
yapılmış olması, 9. maddede belirtilen hizmetler için ise oturduğu köyü
kapsayan planın yapılmış, İl Koordinasyon Kurulunun uygun görüşünden
geçmiş ve Genel Müdürlükçe onaylanmış olması,
b) Kendisinin idareye yazıyla istekte bulunması,
c) Kredilendirmeye esas teşkil edecek konunun, plan ve projelerde
önerilmiş olması,
d) O köyün nüfusuna kayıtlı ve o köyde en az bir yıldan beri oturuyor olması,
e) Yapılacak yardımı bildirilen şartlara göre kullanmayı ve geri ödemeyi
kabullenmiş olması,
f) Muhtaç olması ve bunun köy muhtarlığından alınacak onaylı belgeyle
belgelenmiş olması,
g) Daimi işçi, memur ve bunların emeklilerinden olmaması,
h)Özellikle merkezi köylerde bilgi - görgü mübadelesi ve eğitim kolaylıkları
nedenleri ile küçük sanayi, el ve ev sanatları konularında kredi alacakların,
kapalı ve sağlık şartlarına uygun iş yerlerinin bulunması veya bu gibi iş
190
yerlerini yaptırmayı kabullenmiş olmaları,
şarttır. Konu ile ilgili eğitim görmüş veya
o konuda çalışmakta olanlar tercih edilir.
Ekonomik konularda her aileden aile reisi tercih
edilmek üzere yalnız bir kişiye kredi verilir.
Ancak doğal afet vb. nedenlerle daha önce
kredilendirilen ve kredi borcu devam eden aile
işletmelerinin toplam proje tutarının yüzde
kırk ve üzerinde hasar görmesi ve bu durumun
hasar tespit komisyonlarınca belirlenmesi
halinde; bir defaya mahsus olmak üzere tesisin
yeniden faaliyete geçirilmesi amacıyla ek kredi
verilebilir.
Sosyal Nitelikli Krediler Kapasite 1-Dam örtülüğü 150 m2
2-Isıtma Pişirme Araçları 1 Takım
3-Güneş enerjili su ısıtma sistemi 2-3 Kolektör
Ferdi Kredilerde Vade Ve Proje Kapasiteleri
S.no İşletme Türü Proje
Kapasitesi
Vade Süresi (Yıl)
Ödemesiz Devre Süresi (Yıl)
1Güneş enerjisi
sistemi- 3 -
2Isıtma
Pişirme Araçları
1 Takım 4 -
3 Fenni Arıcılık 30 Kovan 4 1
4 Süt Sığırcılığı 2 Baş 6 1
5Süt
Koyunculuğu30+1 Baş 6 1
6 Besi Sığırcılığı 10 Baş 5 1
7Besi
Koyunculuğu50 Baş 5 1
8 Halıcılık 1 Tezgah 4 1
9 Kilimcilik 1 Tezgah 4 1
10Motorlu Bez Dokumacılığı
1 Tezgah 4 1
11 İpek Halıcılık 1 Tezgah 4 1
12 Seracılık500 m2 (2x250)
5 1
13Tıbbi ve
Aromatik Bitki Yetiştiriciliği
5 Dekar 5 2
14 Bağcılık 5 Dekar 7 4
15 Meyvecilik 5 Dekar 7 4
16 Zeytincilik 5 Dekar 7 4
17Zeytin
Salamura5 Ton/Yıl 4 1
18Kivi
Yetiştiriciliği2 Dekar 7 4
19 Çilekçilik 2 Dekar 1 1
20Tarla
Sebzeciliği2 Dekar 2 1
21Kültür
Mantarcılığı4000 Kg/
Yıl5 1
22Tatlı Su
Balıkçılığı3000 Kg/
Yıl5 1
TABLO:2
Kooperatif KredileriGenel Müdürlüğümüz, amaçlanan hedefe
ulaşmak için, orman köylüsünün kalkınmasına
katkıda bulunmak üzere, orman köylerinde
kurulan Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri
ile bunların Üst Birliklerinin uygulayacakları
projelere de kredi yardımında bulunmaktadır.
Kuruluşumuz çalışma alanları kooperatifçilik
ilkeleri açısından desteklenmesi uygun
görülen proje konularından başlıcaları aşağıda
verilmiştir.
İşletme Sermayesi 1-Orköy Finansmanı ile tesis kurulmuş olan
kooperatifler,
2-Kurulmuş olan tesisi olumlu yönde çalıştırdığını
belgelerle kanıtlayabilen kooperatifler,
3-Yeni bir sabit yatırıma gerek duyulmadan
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
191
kapasite artımında bulunabilecek kooperatifler yararlanır.
Koopeperatifleri Destekleme Faaliyet Alanları1 Orman ürünlerini değerlendirme tesisleri
2 Orman Ürünlerine dayalı ambalaj tesisleri
3 Orman üretimini artırıcı alet ve ekipmanlar
4 Kültür mantarı üretme tesisleri
5 Halıcılık tesisleri
6 Soğuk depolu süt değerlendirme tesisleri
7 Yaş meyve sebze tasnif ve ambalajlama amacıyla çalışacak komple tesisler
8 Tarımsal ürünleri ambalaj, tasnif, depolama ve değerlendirme tesisleri
9 Soğuk hava deposu
10 Yapay yem üretim tesisleri
11 Meyve sebze konserve tesisleri
12 Kekik-Defne işleme ve değerlendirme tesisi
13 1-2 adet traktör ve ekipmanları
14 Genişletme, tamamlama ve modernizasyon tesisleri
15 Orman köylüsüne gelir getireceğine inanılan her türlü tesis
KOOPERATİF PROJELERİKooperatif Projelerini 3 ana başlık altında toplamaktayız bunlar;
1- Yeni yatırım
2- Modernizasyon, genişletme, tamamlama,
3- İşletme sermayesi şeklindedir
PROJE UYGULAYACAK KOOPERATİFLERDE ARANACAK ŞARTLAR 1- Kooperatif ve birliklerin, orman köylerinde kurulmuş olması, (belde,
kasaba hariç )
2- Kooperatif amaç ve ilkelerine uygun,
3- Yasa ve ana sözleşmede belirtilen tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş,
yasal muhasebe defterlerini usulüne uygun tutmuş olması,
4- En son genel kurul toplantısını yapmış, faaliyet göstereceği merkez ve
alanın genel kurulca veya ana sözleşme ile saptanmış olması,
5- Uygulanacak projenin kooperatif genel kurulu ve Bakanlığın onayından
geçmiş olması,
6- Kooperatifin merkez edindiği köydeki hanelerin % 51 inin kooperatifte
temsil edilmesi, şarttır. (Kooperatif Birliklerine yapılacak yardımlarda,
192
birliğin uygulayacağı projeye katılan
kooperatiflerde de aynı şartlar aranır.) Yukarıda
belirtilen şartları gerçekleştiren kooperatif ve
birliklere, başvuruları halinde, projelerin yıllık
programa alınması, bütçede ödenek ayrılması
sonucu, uygulamak istedikleri projelerin,
Bakanlığın onayından sonra kredi verilmektedir.
YENİ PROJE UYGULAMALARINDA1- Orman ürünlerinin tüketimini azaltıcı ve
israfını önleyici,
2- Orman-halk ilişkilerini olumlu yönde etkileyici,
3- Ferdi kredi verilerek aile işletmelerinin
yarattığı potansiyeli değerlendirebilecek,
4- Kooperatif-ortak ilişkisinin kurulabildiği,
5- Gerekli hammaddeyi en fazla miktarda
sağlayabilen ve fiilen üretici sayısı en fazla olan,
6- Pazar alanı olan,
7-Faaliyet göstereceği yatırım konusunda ilgili
kamu kuruluşlarından olumlu görüş alabilecek,
8- Fon yönetmeliğimizin 58. maddesi gereğince
proje tutarının en az % 10’unu öz kaynaklarından
gerçekleştirebilecek,
9- Uygulamak istenilen projede tesis için gerekli
uygun koşulları taşıyan arsası olan ve böyle bir
arsayı sağlayabilecek,
Ulusal kalkınma planlarında yatırım önceliği
kazanan, Orköy ilçe kalkınma planlarında öncelikli
ilçelerde bulunan kooperatif projelerinde
yukarda belirtilen şartlar aranacaktır.
GENİŞLETME VE MODERNİZASYON PROJELERİ1- Tesisin bulunduğu arsa ve arazisi yeterli olan,
2- Uygulanmak istenen genişletme projesinin,
kurulu tesis kapasitesine olumsuz etkisi
olmayan,
3- Genişletme yatırımlarında, Fon
Yönetmeliğimizin ilgili maddesi gereğince % 10
öz kaynak katkısı sağlayabilen,
4- Daha önce kurulmuş tesisi olumlu yönde
çalıştırdığını kanıtlayabilen ve ORKÖY kredisiyle
tesis kurmuş olan kooperatif projelerine
uygulanır.
2006-2010 ORKÖY ÇALIŞMALARI
YIL ÜNİTE SAYISI PROJE TÜRÜ PROJE TUTARI
(TL)
2006 92 Güneş Enerjisi 115.000,00
27 Süt Sığırcılığı 189.000,00
10Süt
Koyunculuğu78.500,00
30Besi
Koyunculuğu232.500,00
TOPLAM 615.000,00
2007 10 Süt Sığırcılığı 75.000,00
10Süt
Koyunculuğu80.000,00
196 Güneş Enerjisi 245.000,00
TOPLAM 400.000,00
2008 164 Güneş enerjisi 205.000,00
15Süt
Koyunculuğu108.000,00
16 Süt Sığırcılığı 112.000,00
TOPLAM 425.000,00
2009 292 Güneş enerjisi 379.600,00
5 Süt Sığırcılığı 45.000,00
TOPLAM 424.600,00
2010 333 Güneş enerjisi 444.550,00
KÖYLERİN ORMANLA İLİŞKİSİNİN BELİRLENMESİTespit Komisyonu 3 kişiden oluşmaktadır.
1- Komisyonun Kuruluşu
a) İl Çevre ve Orman Müdürlüğünden 2
Kişi (ORKÖY ve AGM Temsilcisi)
b) İlgili Orman İşletme Müdürlüğünden 1
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
193
Kişi (Köyün bağlı olduğu Orman İşletme Şefi)
Ayrıca İlgili Köy Muhtarı ve Heyeti
KOMİSYONUN GÖREVLERİOrman köylüleri kalkınma hizmetlerine ilişkin esas ve usullere göre
“Orman İçi Köy” veya “Ormana Bitişik Köy” olduğu Komisyon tarafından
belirlenecektir.
KALIP (RULO) ÇİM ÜRETİMİ VE DİYARBAKIR AÇISINDAN ÖNEMİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
195
İsmail GÜL1
Feride ATEŞ1
Rıza AVCIOĞLU2
1 Dicle Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri
Bölümü, Diyarbakır.2 Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri
Bölümü, Bornova, İzmir.
195
ÖZETKentsel alanlarda artan betonlaşmaya karşılık bu betonlaşmanın içinde
çim alanların önemi daha da artmıştır. Diyarbakır ilinde kişi başına düşen
çim alanı (yeşil alan) miktarı standartların oldukça altındadır. Daha önceki
dönemlerde kalıp çimin tanınmaması, tanınmadığı içinde talep görmemesi
gibi nedenlerden maliyet oldukça yüksekti. Ancak günümüzde kalıp çime
olan talep artmış pazarlama rekabeti oluşmuştur. Kalıp çim (rulo çim) yaz
ayları yanında, kısa bir süre içinde yeşil alan tesis edilebilme özelliğinden
dolayı sıcak ve kurak bir iklime sahip olan Diyarbakır ili için büyük bir
avantaja sahiptir.
GİRİŞÇim alanları, yaşadığımız mekânlara estetik açıdan katkı sağlamalarının
yanı sıra, spor ve oyun alanlarındaki işlevleri sayesinde insanoğluna sağlıklı
dinlenme ve oyun oynama ortamı sağlayan yeşil bir örtü oluştururlar. Yeşil
alan çim bitkileri, emdiği enerjiyle adeta bir klima cihazı gibi çalışmakta,
yaşadığımız atmosfer sıcaklığını 5ºC kadar düşürebilmektedir.
Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri kişi başına düşen yeşil alan miktarıyla
da ölçülmektedir. Dünyada ticari kalıp çim üretimi ve ticareti hızla artış
göstermektedir. 1980’li yıllarda bir elin parmaklarını geçmeyen çim
sahalarımız şimdi yüzlerle ifade edilmektedir. Kalıp çim üretiminin tarihi
Amerika’nın batı sahillerinde 1920’li yıllara dayanmaktadır (Coats and
Baumhackl., 1988). Amerika’da girişimcilik içerisinde kalıp çim üretimi ilk
10 da yer alan bir iştir. Ülkemizde son yıllarda Büyükşehir belediyeleri çim
alan ihtiyaçlarını kalıp çimden karşılamaktadırlar. Bahçe ve site sahipleri
yaşadıkları ortamın bir an evvel güzel bir görüntüye sahip olması için kalıp
çime yönelişleri artmaktadır.
KALIP ÇİM ÜRETİMDE ÖNEMLİ KURALLARYer Seçimi Üretimin yapıldığı yer hedef pazarlara yakın olmalıdır. Ana yollara ulaşım
kolaylığı pazarlama olanağını arttırır. Çim çiftlikleri hedef pazarlara yakın
olmalıdır. Çim kalıpları hasattan en geç 72 saat sonra yerleştirilmelidir.
Aksi takdirde soğuk hava tesisli kamyonlar kullanılmalıdır. Bu durum
maliyeti artırmaktadır.
Su Varlığı ve DurumuYeşil alan sulama programının seçilmesi ve uygulanmasında genel olarak
bazı hususlar vardır.
196
Sulama zamanıEn güvenilir ölçüt çim bitkilerinin solma
belirtileridir. En gelişmiş metot nem ölçer
kullanmak ve suyun, bitkilerin alabileceği
basıncın (su tutma kapasitesi) altına düştüğü
noktadan itibaren sulamaya başlamaktır.
Genel kural olarak; sıcak dönemlerde sabah –
akşam serinliğinde sulama yapılmalıdır. Serin
dönemlerde sadece sabah sulama yapılmalıdır.
Çok aşırı sıcaklarda sulama yaparken, günün
serin saatleri tercih edilmelidir.
Sulama sıklığıGenel bir kural olarak toprağın taşıyabileceği
maksimum su miktarının % 50’ sini toprakta
sürekli bulunduracak şekilde sulama yapmak,
sulamanın temel kuralıdır. Ayak izi tekniği
yardımı ile de sulama zamanı belirlenebilir.
Verilecek su miktarıBelirlemede topraktaki su miktarı, topraktaki
suyun hareketliliği ve toprağın suyu sızdırma ve
suyun derine işleme oranı etkilidir.
Sulama suyu kaynaklarıDüzenli olarak sulanması gereken yeşil alanlar
için yeterli bağımsız ve yüksek kaliteli su kaynağı
esastır.
Su kalitesiSulama suları içinde bulunan çözünmüş pek
çok madde suyun kalitesini belirler. Pek çok çim
türü içim 650 ppm’lik çözünebilir tuz yoğunluğu
yararlı olup, 2000 ppm’in üzerindeki yoğunluk
istenmemektedir. Sulama yaptığınız suyun
tahlilini yaptırıp, tahlil sonucuna göre sulama
yapmak en doğrusudur. Kalıp çim üretiminde
sulama zorunludur. Bu amaçla: sulama suyu
kaliteli olmalıdır. Yani sulama suyunun pH, tuz,
besin element düzeyleri iyi bilinmelidir.
Sulama Sistemleri:Yüzey altı sulama, merkezi ve lateral pivotlar,
gezici yağmurlama sistemleri tesis edilecek
alanın özelliğine göre kullanılabilir.
Kalıp çim çiftliklerinde sulama
TOPRAK KALITESI
Toprak Islahı Topraklarda kum, kil, silt ve organik madde
dengelenmelidir. Killi topraklar iyi drene
olmazlar ve bu yüzden arazinin nemli kalma
süresi uzar. Uygun hasat günü ayarlanamaz. Bu
nedenle alan
• % 40 kum
• % 40 silt
• % 20 kille oluşturulmalıdır.
• Organik madde en az % 5 olmalıdır.
Drenaj Açık kanallarla ya da toprak altı sistemlerle
sağlanabilir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
197197
Drenaj
Pazarlama OlanaklarıPeyzaj şirketleri, golf kulüpleri, futbol kulüpleri, bahçeler, belediyeler kalıp
çim için büyük bir pazar olanağını oluşturmaktadır.
ÜRETİMKalıp çim, sağlam bir kök bölgesi oluşturan dayanıklı çim tohumlarının,
ekildiği alanda yeterli gelişmeyi gösterdikten sonra toprak altından
kesilerek kaldırılması ve başka bir alana taşınması amacıyla yapılmaktadır.
Bu yöntemle çok kısa sürede çok büyük alanlar yeşillendirilebilir. Kalıp çim
üretimi seralarda ya da açık alanlarda yapılmaktadır. Hasat zorluklarından
kurtulmak için ekimden önce çok iyi bir arazi hazırlığı yapmak gerekmektedir.
Bu amaçla;
1. Arazi temizliği
2. Islahı (toprak tahlili, sert tabaka durumu, toprak havası)
3. Toprak işleme
4. Drenaj
5. Sulama sistemleri
6. Yol ve işletme binalarının seçimi
7. Toprak fumigasyonu veya solarizasyonu (Hastalık, zararlı ve yabancı
otlarla mücadele için)
8. Arazi tesviyesi gibi işlemlerin yapılması gereklidir.
Solarizasyon Serada Üretim Tarlada üretim
198
ÇİM BİTKİLERİNİN SEÇİMİKalıp çim üretimi için seçilecek olan çim bitkileri
Diyarbakır iklimine ve kullanım amacına uygun
olması gerekmektedir.
Kalıp çim üretimi sırasında sağlam kök sistemi
olan ve kökleri fazla derine gitmeyen çeşitler
kullanılır. Burada ekim yapılırken ekim ortamı
olarak torf, gübre ve kum karışımından
faydalanılır. Yeterli ve sağlam kök gelişimini
sağlamış, iyi çimlenen ve ilk biçimi yapılmış
kalıp çimler kullanılmalıdır. Kalıp çim alanları
tesis edildikten yaklaşık 8-9 ay sonra uygulama
alanına götürülerek kalıp çimler yerine monte
edilebilir. Burada zararın en az olması için kalıp
kaldırma işleminin sıcak ve donlu havalarda, çok
kurak ve çok yağışlı mevsimlerde yapılmaması
gerekir. Kalıp çim kesme işleminde kendi yürür
çim kalıp kesme makineleri kullanıldığı gibi,
Marmara bölgemizde traktöre monte edilen
modifiye edilmiş kalıp çim kesme aletleri
kullanılmaktadır.
Çim Bitkilerinin Kalite Ölçütleri1. Renk
2. Büyüme ve gelişme hızı
3. Yoğun ve dipten biçimlere dayanıklılık
4. Ezilmeye ve trafik etkisine dayanıklılık
5. Kuraklığa ve sıcaklığa dayanıklılık
6. Kök sisteminin güçlülüğü
7. Hastalık ve zararlılara dayanıklılık çimde
kaliteyi belirleyen temel unsurlardandır.
EKİMKalıp çim üretim çiftliklerinde; toprak analizi
sonucuna göre çim için gerekli gübreler,
hazırlanan tohum yataklarına verildikten sonra
uygun tohum karışımları atılarak işe başlanır. Bu
tohum karışımları elle ya da ekim makineleriyle
tohum yatağına ekilir.
Çim Ekim Mibzeri
TEMEL BAKIM İŞLEMLERİGübrelemeBu amaçla toprak tahlili ve araştırma sonuçları
kullanılmalıdır. Çim bitkileri; azot, fosfor ve
potasyum gereksinimi yüksek bitkiler grubuna
girmektedir.
Yabancı otlarla mücadeleEkim öncesi fumigasyon ve solarizasyon bazı
zamanlarda tam başarılı olamazlar; Bu amaçla
çim alanlarında çıkabilecek yabancı otlarla
mücadele etmek zorunludur. Aksi halde çim
kalitesine önemli zararlar verir. Pazarlama
olanaklarını düşürür.
Zararlı Canlı Mücadelesi Ekili olan alanlara toprak altından kökleri
keserek ve mevcut alanda toprağı kaldırıp alanın
üniformitesini bozarak zarar verirler. Danaburnu
çim sahalarında köklere ve genç bitkilere çok
fazla zarar veren bir canlıdır. En fazla geceleri
aktiftir. Özellikle hayvan gübresi kokusuna çok
gelirler. Çim alanlarına zarar veren böceklerden
karıncalar başta gelmektedir. Özellikle ilk ekimde
alanda bulunan tohumlara taşıma yoluyla zarar
verirler. Özellikle futbol sahalarında çim alan
üzerinde bulunan sinekler sporculara rahatsızlık
vermekte ve performanslarını etkilemektedirler.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
199
Bunun için beşeri ilaçlar kullanılmaktadır. İlaç kullanırken insan sağlığı ön
planda tutulmalıdır.
Çim Alanlarda HastalıklarTifula Yanıklığı (Gri Kar Küfü ),Çökerten, Pas Hastalıkları, Helmintosporyum
Yaprak Lekesi Fusaryum Çürüklüğü (Solgunluk) bölgede gelişebilecek
önemli hastalıklardandır.
BÖLGEYE UYGUN ÇİM TÜRLERİLolium PerenneYoğun kardeşlenme ve hızlı tesis olma özelliği ile kısa sürede üniform bir
yapı oluşturur. Koyu yeşil renklidir. Çiğnenmeye karşı dayanıklıdır. Değişik
toprak tiplerine uyum sağlar. Hızlı kök gelişimiyle toprağı iyi tutar. Spor
alanlarda ve parklarda kullanılmaktadır.
Festuca Ruba RubaYoğun gelişim gösterir. Gölgeye ve kurağa dayanımı yüksektir. İnce
dokuludur. Karışımlar için ideal bir türdür.
Festuca ArundinacaeUzun ömürlüdür. Yıl boyunca yeşil rengini korur.Toprağın yüzeyini iyi
kaplar.Yabancı ot çıkışına izin vermez. Kaba dokulu sık yapıda bir çim
örtüsü oluşturur. Derin kökleri sayesinde kurağa diğer türlerden daha
dayanıklıdır. Çok değişik topraklarda uyum sağlar. Sorunlu alanların
yeşillendirilmesinde kullanılır.
Festuca Ruba CommutataDiğer türlere göre çok farklı yapıdadır. Yenilenme kabiliyeti yüksek koyu
yeşil bir türdür. İnce yapraklı, kardeşlenmesi yüksek, sık bir çim örtüsü
oluşturur. Daha az bakım ister. Kurağa ve gölgeye dayanımı yüksektir.
Verimsiz, asitli topraklarda iyi gelişir. Basılmaya dayanıklıdır. Kısa biçime
dayanır. Karışımlardaki performansı yüksektir.
Festuca OvinaOtoyol refüjleri ve şevleri gibi bakımsız alanlarda kuraklığa dayanıklılığı ve
saçak kökleri sayesinde uygulandığı alanlarda başarılıdır. Dip kaplaması
yüksektir. Kısa biçime dayanıklı bir türdür.
200
Festuca Ruba TrichopyllaAktif ve pasif rekreasyon alanları ile spor
sahaları için çok uygun bir türdür.Tuzluluk oranı
yüksek, kurak ve fakir topraklarda iyi gelişir.
Kök saplarıyla boşlukları kolayca doldurur. İnce
yapraklı, kısa biçime dayanıklıdır.
Poa PratensisAktif pasif alanlar için ideal bir türdür. Yaz kış
rengi sağlıklıdır.Kısa biçime dayanır. Serin
yerlerde iyi gelişir. Aktif yeşil alanlarda kullanılır.
Cynodon DactylonTropik ve subtropik bölgelerde kullanılır. Çim
alanlar için ıslah edilmiş çeşitleri ince yapraklı
sık bir çim örtüsü oluşturur. Uzun ömürlü bir
bitkidir. Kurağa ve sıcağa çok dayanıklıdır. 25°C
de çok iyi gelişir. Toprak sıcaklığı 15°C nin altına
düşünce dinlenme devresine girer. Soğuğa
dayanıklılığı zayıftır. Basılmaya ve çiğnenmeye
çok dayanıklıdır. Her türlü toprakta iyi gelişir.
Ayrıca; Diyarbakır ilinde Paspalum, Zoysia,
Pennisetum, Stenotaphrum gibi türlerde kalıp
çim üretiminde kullanılabilir.
HASATHasat genellikle çimlerin yeniden büyüme
hızlarının artış gösterdiği ilkbahar ve sonbahar
aylarında yapılır. Çim kalıplarının iyi koşullarda
hasadı ve taşınması için bazı uygulamalar
gereklidir.
• Hasattan 2 hafta önce demir uygulaması
yapılmalıdır.
• Hasada 1 hafta kala kimyasal bir
uygulamadan kaçınılmalıdır.
• Çim kalıplarında su minimuma yakın düzeyde
tutulmalıdır.
Hasat kendi yürür çim kalıp kesme makineleriyle
yapılmaktadır. Bu makineler günde 800-1200
metrekare alan hasat etmektedirler. Kalıplar
halinde sökümler yapılmalıdır. Kalıplar 30 cm
ve bunun katları olacak şekilde 30 x30, 30 x 60,
30 x 90 cm boyutlarında olabilir. Hasat sırasında
çim kalıbı yeterince nem içermelidir. Bu sayede
taşındığı yerde çabuk köklenebilmektedir.
Ancak aşırı sulamada zararlıdır; çünkü hem
taşımada problem olur hem de kızışmaya
neden olabilir. Topraktan kesilecek çim bitkisine
ait çim kalıbının kalınlığı da toprağın yapısına,
tipine ve çim bitkisinin stolon–rizom dokusunun
güçlülüğüne bağlıdır. Güçlü bir dokuya sahipse
kalıp ince kesilmelidir.
Kalıp çim hasat makinesi (sod harvester)
Çim Kalıp Kesme DerinlikleriÖzellikle sıcak yaz aylarında, ekme çimin riskli
olduğu zamanlarda kalıp çim uygulaması oldukça
yaygındır. Rulo çim yaz aylarının yanında, kısa
zamanda yeşil alan tesis edileceğinde iyi bir
alternatif yöntemdir.
Bitkiler Kesim Şekli Kesim Derinliği (cm)Stolonlu tavusotu Yüzlek 0.75-1.25Salkımotu Orta 1.25-2.00Bermuda Orta 1.25-2.00Kırmızı yumak Kalın 1.75-2.50Kamışsı yumak Kalın 1.75-2.50Çayır yumağı Kalın 1.75-2.50İngiliz çimi Çok kalın 2.00-3.25
Tablo 1.Bazı Çim Bitkilerinin Kesim Şekli ve Derinliği
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
201
KALIP ÇİMİN UYGULANMASIÇim kalıplarının, yeşillendirecek alana yerleştirilmesi sırasında özenli
olmak gerekir. Burada ilk iş; toprak, ekim yapılacak gibi hazırlanmalıdır.
Toprak nemi ayarlanmalıdır. İkinci iş ise, çim kalıplarını alana yerleştirirken
toprağa ve birbirlerine çok iyi değmesi sağlanmalıdır. Kalıpların
birbirlerine değdikleri kısımda oluşabilecek boşluklar kumlu toprak harcı
ile doldurulmalıdır. Çim kalıpları toprak yüzeyine yerleştirildikten sonra
silindir ile üzerinden geçilmelidir. Silindirleme çim yüzey ıslak olduğu
zaman yapılmamalıdır. Çim kalıbının içerdiği toprak yapısının, oluşturacak
yeşil alanın toprak yapısıyla uyum göstermesi ve özellikle benzer yapıdaki
topraklardan oluşması gerekir. Bu iki toprak yapısı birbiriyle uyuşmadığında,
silindirleme sonrası çim kalıplarında kurumalar gözlenmektedir.
Kalıp çimin uygulama yapılacak yere montajı
Çim kalıplarıyla oluşturulan yeşil alanların bakım işlemleri, tohum
ekiminden sonraki işlemlerle aynıdır. Toprak 10 – 20 cm derinliğine kadar
ıslanacak şekilde sulanmalı ve hep aynı yükseklikte biçimi yapılmalıdır. İlk
gübreleme kök gelişimine yönelik yapılmalıdır.
Kalıp çimin uygulama yapılacak yere montajı
Çimin montajından sonraki bakımı da çok önemlidir. Bakımda ilk şart, doğru
zamanda çimin biçimidir. Çimin boyu 4 cm olmalıdır. Biçim sırasında keskin
bıçakları olan çim biçim makinesi kullanılmalıdır. Sonbahar ve ilkbaharda
sık biçim gerektirir. Bu biçim, bu zamanda
202
3 -4 günde bir yapılabilir; ancak kış aylarında bu
süre uzatılmalıdır.
Çim tesis edilen yerler, özellikle bizim
ülkemiz gibi sıcak olan yerlerde, nisan – eylül
ayları arasında toprağın nemli tutulması
sağlanmalıdır. Toprağın 2 – 3 cm altı nemli
olmalıdır. Bu bakımdan sıcak zamanlarda
çim her gün sulanmalıdır. Ancak kış aylarında
sulamaya gerek yoktur.
Çimde diğer bir bakım işlemi ise gübrelemedir.
Çim için gübreleme programı uygulamaya
kalktığımızda yaz öncesi ve kış öncesi uygulama
yapmak gerekir. Bu bakımdan genellikle eylül,
ekim, kasım, mart, nisan ve mayıs aylarında
metre kareye 55 gr olacak şekilde kompoze
gübre uygulanmalıdır.
Kalıp çimin yetiştirildiği yerden alınarak uygulama
yapılacak yere taşınması
SONUÇHazır kalıp çim, kısa süreli uygulama olanağı ile
zamandan kazandırır. Güçlü kök yapısı ve yoğun
dokusu ile tutmama riski hiç yoktur, bakımı
da çok kolaydır. Olgunlaşmış çim, özel bir
makine ile ince bir kalıp olarak kesilir ve kalıp
yapılarak istenilen toprak zemin üzerine halı
serilir gibi döşenir. Böylece çimin yeni yerinde
olgunlaşması için aylar geçmesi gerekmez. Sıkı
dokusu, yüzeyi tamamen örter. Canlı ve güçlü
kökler, birkaç gün gibi çok kısa bir sürede yeni
toprağı ile bütünleşir, uygulandığı yüzey ile
mükemmel uyum sağlar; erozyonu önler; toz,
çamur sorununu ortadan kaldırır. Gürültüyü,
sesi, ısıyı emer. Karbondioksiti kullanarak
havadaki oksijeni artırır. Çevrenin görüntüsünü
değiştirerek bulunduğu ortama estetik, kalite ve
yatırım değeri katar.
Kalıp çimin uygulanması
Kısaca hazır kalıp çimin özellikleri ve kullanımda
sağladığı kolaylıkları sıralayacak olursak:
• Tümüyle doğal ve canlıdır.
• Üniform yapıda ve yeşil renktedir.
• Yabancı bitki barındırmaz.
• Keçeleşme oranı düşüktür.
• Değişik kullanım amaçlarına uygun alanlara
uygulanabilen tipleri mevcuttur.
• Hazır kalıp çim yılın her ayında döşeme
olanağına sahiptir.
• Uygun bakım (biçme, silindirleme,
gübreleme, havalandırma, ilaçlama vb.)
• Yapıldığında döşeme çimler çok uzun yıllar
hizmet verme özelliğindedir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
203
KAYNAKLAR1. Açıkgöz, E., 1993. Çim Alanlar Yapım ve Bakım Tekniği, Çevre Ltd.Şti.
Yayınları:4, Bursa
2. Avcıoğlu, R., 1997. Çim Tekniği, Yeşil Alanların Ekimi, Dikimi ve Bakımı.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Ege Üniversitesi Matbaası, Bornova,
İzmir
3. Charbonneau, P., 2003.Sod Production. OMAF Publication 384. Service
Ontario Publications (416) 326-5153, Kanada.
4. Coats, J., Baumhackl, F.,1988. Turfgrass Sod Production.Cooperative
Extension. University of California. Division of Agriculture and Naturel
Resources. Publication 21451.
5. Gül, İ., 2007. Diyarbakır Koşullarında Yeşil Alanlara Uygun Çok Yıllık
Çim (Lolium perenne L.) Çeşitlerinin Saptanması Üzerine Bir Araştırma,
Türkiye VII. Tarla Bitkileri Kongresi, Cilt II, 345-348, Erzurum.
6. Gül, İ., 2009. Diyarbakır Koşullarında Yeşil Alanlara Uygun Kamışsı
Yumak (Festuca arundinacae Schreb.) Çeşitlerinin Saptanması Üzerine
Bir Araştırma.Türkiye VII. 898-901, Tarla Bitkileri Kongresi, Hatay.
DİYARBAKIR İLİNİN ORGANİK TARIM BAKIMINDANMEVCUT DURUMU VE POTANSİYELİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
205
Mehmet Ali Koçkaya
İl Tarım Müdürü
Diyarbakır İli tarih boyunca gerek medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan
bir yer olması, tarihinin M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanıyor olmasının yanı
sıra bir çok tarımsal ürünün anavatanı olma özelliğini de taşımaktadır.
Tıbbi ve aromatik bitkilerce zengin bir floraya sahip olması, doğasında
birçok kültür bitkisinin yabanisini bulundurması (Vitis vinifera, buttum,
melengiç) sahip olduğu potansiyelin zenginliği ve hala bozulmamış
yaylaları, meraları ve modern tarıma geçse bile fenni gübre ve zirai
ilaç (pestisit) kullanımının azlığı organik tarıma geçiş bakımından ciddi
fırsatlar sunmaktadır. Ayrıca sanayi tesislerinin azlığı yer altı ve yerüstü
su kaynaklarının yapılan ölçümlerde temiz olması da organik tarıma
geçiş anlamında geç kalınmadığının ve hala korunmakta olan bir doğal
sermayeye sahip olunduğunun göstergesidir.
İlimizde 2010 yılı içinde 417 da alanda mercimek, 316 da alanda nohut
3 da alanda arpa, 17 da alanda badem ,445 da alanda buğday,89 da
alanda üzüm sertifikalandırılarak toplam 1287 da alanda organik üretim
gerçekleşmiştir.Oysa İlimiz baklagil ve hububat bitkilerinin yetiştiriciliği
açısından önemli bir potansiyele sahiptir.Örneğin İlimiz 438.031 dekar
alanda gerçekleştirilen 59.921 ton mercimek üretimi ileTürkiye toplam
üretiminin % 21.7’sini oluşturmakta ve 2.sırada yer almaktadır.Yine İlimiz
94.050 dekar ekiliş alanı ve 15.359 ton nohut üretim miktarı ile Türkiye
üretiminde %2.73’lük paya sahiptir ve 13.sırada yer almaktadır.Arazi varlığı
açısından Türkiye’de 3.sırada yer alan Diyarbakır 4.222.264 dekar ekiliş
alanı ve 1.606.674 ton buğday üretimi ile Türkiye’de 3.sırada bulunmaktadır.
Bu potansiyele bağlı olarak özellikle mercimek,nohut,buğday,arpa,üzüm ve
pamuk üretiminde ciddi anlamda organik üretim fırsatı barındırmaktadır.
İlimizde 694.000 ha alanda tarımsal üretim gerçekleştirilmekte, bunun
sadece 114.000 ha alanı sulanabilmektedir. Geri kalan 580.000 ha
alanda kuru tarım yapılmakta, küreselleşen ekonomik koşullar ve küresel
ısınma neticesinde her geçen gün entansif sulu tarımla olan rekabet
gücünü yitirmekte ve adeta ekonomik olmaktan çıkmaya başlayan kuru
tarım ancak ekolojik koşulların ideal gerçekleştiği, afetlerin olmadığı,
yağış rejimi dağılımının dahi düzenli olduğu yıllarda üreticisinin yüzünü
güldürebilmektedir. Son yıllarda artan devlet destekleri çiftçi için adeta can
simidi olmakta ve üretici tarafından tarımsal gelirin de bir parçası olarak
görülmeye ve kabul edilmeye başlanılmaktadır. İlimizde sertifikasyon
işlemlerinin tanıtılması ve de grup çiftçilerinin oluşturulmasıyla birim
206
dekar başına sertifikasyon ücretinin minimize
edilmesiyle her geçen gün pazar ağını genişleten
organik ürünlerin üretimini de arttıracaktır.
Bu durum karşısında temkinli davranmak,
girdi maliyetlerini azaltarak olası kuraklık
ve afet durumunda zarar riskini minimize
etmek üreticinin sergilediği bir doğal tepki
olmaktadır. Bu da bölge üreticilerinin tükettiği
pestisit ve fenni gübre miktarlarını Türkiye
ve dünya ortalamasının oldukça aşağılarına
çekmektedir.Örneğin İlimizi pestisit kullanımı
açısından inceleyecek olursak, kullanılan
pestisit miktarı 151 628 kg/lt olup Türkiye
geneli pestisit kullanım miktarı 37 474 176
kg/lt dir. İlimiz pestisit kullanımında 44. sırada
bulunmaktadır.Böyle bir sıralama pestisit
kullanımının birçok ile göre daha az olduğunu
göstermektedir ki;İlimizin dağlık ve yüksek
rakımlı ilçelerinde mercimek,nohut üzüm gibi
ürünlerin yetiştiriciliğinde pestisit ve ticari
gübre kullanımı oldukça azdır.
Ekolojik dengesini, uyguladığı entansif tarım
modeliyle ciddi oranda zedeleyen, yapılan
araştırma ve incelemelerde de fenni gübre ve
zirai pestisit kalıntılarının zararlarının ciddi
ciddi hissedilmeye başlamasının ardından Euro-
Gap v.b. uygulamalarla izlenebilirliği, entegre
mücadeleyi yaygınlaştıran A.B. ülkeleri son
zamanlarda organik ürünlere olan ilginin artması
toplumun refah ve bilinç düzeyinin yükselmesiyle
birlikte organik tarımın hem kendi hem de
doğal dengesi fazlasıyla bozulmamış ülkelerde
teşvik etmekte, ürünlere talip olmaktadır.
Bunu da merkezi daha çok Avrupa ülkeleri olan
akredite olmuş ve verdikleri sertifikalar tüm
dünyada geçerli olan sertifikasyon firmalarıyla
denetlemeye çalışmaktadır. Ülkemizde de
son yıllarda akredite firmaların artması hatta
bunlardan birinin İlimiz merkezli olması
sevindiricidir. Ülkemizde 17 adet organik
tarım sertifikasyon işlemlerini yürüten kuruluş
bulunmaktadır.
İlimizde ilk defa geçen yıl Eğil ilçesinde 851
da alanda 28 kişiden oluşan bir çiftçi grubu
oluşturulmak suretiyle ve Gap İdaresinin
desteğiyle 110 ton organik mercimek, 34 ton
organik nohut üretimi gerçekleştirilmiştir.
Pazar problemi yaşamayan ürünlerin kolayca
alıcı bulması sertifikasyon firması yetkililerinin
pazarlama alanında da sundukları destek
üreticilerde büyük bir memnuniyet sağlamıştır.
İlimizde uygulanan Dicle nehri arıtma suyu
Projesi ve Çevre Amaçlı Tarımsal Arazilerin
Korunması (ÇATAK) Programı özellikle organik
tarımın yaygınlaşması ve organik tarıma geçiş
sürecinin hızlanması açısından önem arz
etmektedir. Bu kapsamda Çevre Amaçlı Tarımsal
Arazilerin Korunması (ÇATAK) Programı
Uygulama alanları belirlenmiş; bu çerçevede
Eğil İlçesi Merkez Dere Mahallesi, Kalecik,
Ilgın ve Sağlam köyleri uygulama alanı olarak
seçilmiş ve ilimiz genelinde toplam 504,608
dekar alanda uygulaya konulmuştur.
Bölge çiftçisinin gördüğü yeniliklere inandığı
ve çok çabuk kavrayıp benimsediğine Eğil
ilçesinde gerçekleştirilen organik tarım örnek
gösterilebilir. Yine baraj havzasında bulunan
Dicle ilçesindeki gelişmeler de organik
tarımın geleceği açısından yeni başlangıçlar
oluşturacağının ve organik tarımın daha da
gelişeceğinin göstergesi olarak alınabilir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
207207
Nitekim 2011 yılında 97 çiftçide 78 da nar ve 1062 da. bağ, ayrıca Dicle
baraj havzasına yakın olan Ergani ilçesi Şölen beldesi ve yakın köylerinde
5 çiftçide 30 da bağ, 5.5 da nar ve 13 da badem tarımı için organik tarıma
geçiş ile ilgili grup müracaatları başlamıştır. Grup sertifikasyon işlemleri
devam etmekte olup sertifikasyon yetkilileri İlimiz üreticilerinin uyumlu ve
dürüst çiftçiler olduklarını belirtmektedirler. Bu konudaki övgülere de İl ve
İlçe Müdürlüklerindeki amirler ile personel bizzat şahit olunmaktadır.
Sonuç itibariyle;İlimiz Diyarbakır organik tarımın yapılabilirliği ve geçişi
bakımından çok ciddi bir potansiyele sahip olup,şu anda toplam 1287 da
alanda 207 ton mercimek,badem,üzüm,buğday ve nohut elde edilmiş olup
önümüzdeki yıllarda da ürün çeşitliliği artacaktır.Geçiş ürünü statüsünde
olan tarımsal üretimin organik ürün statüsünü kazanması durumunda
özellikle tahıllar ve baklagillerde üretimin en az iki katına çıkacağı
beklenmektedir.
Bölge çiftçisinin ilgisi de iyi düzeyde olup önümüzdeki yıllarda organik
tarım üretimi bakımından önde gelen iller arasına girmeye adaydır.
DİYARBAKIR’DA YETİŞEN BİTKİ TÜRLERİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
209
Murat Haspolatlı,
Emin Tekin
209
Alıç
Alıç (Crataegus oxyacantha);10 metreye kadar yükselebilen, dikenli, beyaz
veya pembe çiçekli bir ağaçtır. Meyveleri 6-10 mm çapında, 1-3 tohumlu,
esmer-kırmızı veya kırmızı renklidir. Hafif ekşimsi lezzetli meyveleri
yenilmektedir. Alıç ağacının yaprak, çiçek ve meyveleri Orta çağdan beri
özellikle kalp destekleyici ve kalp-damar sistemi fonksiyonlarını normalize etmek için kullanılmaktadır.
Herbiri, bitkiye çok güçlü antioksidant özellikler veren flavonoid (flavonlar)
bileşikleri açısından oldukça zengindir. Alıç, kalp-damar sistemi (cardiovascular system) üzerinde pozitif etkiler gösteren 3 grup ana bileşik
içerir. Bu bileşikler; triterpenoid saponinler (triterpenoid saponins), aminler
(amines) ve flavonlar (flavonoids) ’ dır.
Kalbe oksijen ve kan akışının artmasına yardımcı olurlar. Bu durum kalbin
kan deveranı için harcamak zorunda olduğu gücü azaltır ve kalbi rahatlatır.
Ayrıca bioflavonoid maddeler kan damarlarının çeperlerini güçlendirir
ve vücudun diğer bölgelerine olan kan akışını da düzenler. Alıç içerisindeki
bileşiklerin kolesterolü ve damarlardaki plaket oluşumunu da azalttığı gösterilmiştir (http://www.sagliksifa.com/86-Alic-Meyvesi.html).
210
Antep Fıstığı Antep fıstığı (Pistacia vera), sakız ağacıgiller
(Anacardiaceae) familyasından yenebilen
kabuklu bir meyve ve bunun ağacına verilen
ad. Bu ağaç adını en çok yetiştiği kentlerden
olan Gaziantep’ten alır. Antep fıstığı ağacından
yetişir, yağlı, ince kabukludur. Tatlıcılıkta ve
eczacılıkta öksürük şurubu yapımında kullanılır.
Lezzetli tohumları sevilerek tüketilir.
Tuzlanmış ve Kavrulmuş Kabuklu Bir Antep FıstığıAntep fıstığının anavatanı Türkiye, İran ve
Türkmenistan’dır. Dünya’da Antep fıstığının
en çok yetiştiği ülkeler, sırasıyla İran, ABD ve
Türkiye’dir. Antep fıstığının 4 çeşidi vardır.
Bunlardan “İran fıstığı” denilen tür, en çok
yetiştirilenidir. İran fıstığının meyveleri diğer
hepsinden daha iri ancak daha tatsızdır (http://
tr.wikipedia.org/wiki/Antep_f%C4%B1st%C4%B1%C4%
9F%C4%B1).
1. Ülkemiz öncelikle antepfıstığı gen
merkezlerinden birisi ve dünya çapında çok
önemli bir konuma sahip.
2. Antepfıstığı ağaç olarak dioik bir bitki..yani
erkek çiçekle dişi çiçekler farklı ağaçlar
üzerinde bulunuyor..üretimi engelleyen en
önemli sorunlardan birisisidir tozlanma
problemi..çünkü tozlanmamış=döllenmemiş
meyveler boş (=fıs) kalmakta ve bu da verime
çok olumsuz etki etmektedir.
3. Gençlik kısırlığı (=verim alınıncaya kadar
geçen süre) çok uzun süre devam eden bir
bitkidir antepfıstığı..kurak şartlarda bu süre
10-12 yıl sürebilmektedir.(ancak iyi bakım
koşullarında (su+gübre+iyi bakım) 5- 6
yılda verim alınmaya başlanabilmektedir)
-dolayısıyla antepfıstığı üretimini baz alan
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
211
bir çiftçi bu süreyi tolere edebilmelidir. Yöresel ifadeyle “antepfıstığı
torun için dikilir”
4. Çok yaygın olarak antepfıstığının kurak,susuz ve diğer bitkilerin
gelişemeyeceği yerde gelişebildiği bilinmektedir. Kötü şartlarda
gerçekten ekonomik olarak verim sağlayabilse de; antepfıstığı sulama,
gübreleme vs. gibi ihtiyaçları da vardır ve bu koşullar sağlandığında
verim dikkate değer şekilde artmaktadır. Antepfıstığı Araştırma
Enstitüsünde yapılan bir çalışmada, sulanarak verimin 3 kata kadar
arttığı tespit edilmiştir. İran ve Amerika üretimi sulu koşullarda
gerçekleştiriyorlar ve haliyle verim bizden yüksek..
5. Yukarıdan da anlaşılacağı üzere antepfıstığının verime geç yatması ve
erkek-dişi ağaçların farklı olması ve yabancı döllenme sorunu, onunla
ilgili ıslah programlarının yavaş ilerlemesine neden olmaktadır. Hatta
bununla ilgili yapılan çalışmalar 20-30 yılı gerektirebilmektedir. Enstitü
bünyesinde bununla ilgili seleksiyon ve ıslah çalışmaları çok uzun yıllar
öncesinden başlatılmıştır ve halen devam etmektedir. Ümit var görülen
tipler elde edilmiştir.
6. Dış pazarda ürünümüzün rekabet şansı bana göre her zaman yüksektir.
İran ürünlerinde görülen aflatoksin olayı pazarı değiştirse de, kendi
ürünümüzün aroması bence çoğu yerde tercih unsuru.Elbette albeni
yönünden bazı sorunlar olsa da, en büyük problem ülkemizdeki
çeşitlerin çıtlak aralığının düşük olmasıdır. Ama tad olarak gerçekten
yurtdışı pazarında bir alternatif! (kişisel görüş)..
7. Aflatoksin üzerine yapılan çalışmalar var ve bunlar çok çelişki içeriyor..
Kimi araştırıcı var olduğunu, kimisi ise yok olduğunu söylüyor. İşin
kontrolü İl Kontrol Laboratuar Müdürlüğünde olduğu için onlara göre
bu miktar tolere edilebilir düzeyde..
8. Antepfıstığında aflatoksin bulaşıklığı işleme aşamalarında ortaya
çıkmaktadır.Maalesef işleme teknolojisi ülkemizde ve bölgemizde
gelişmemiştir.
9. İşleme konusunda bölgede yürütülen değişik projeler bulunmaktadır.
Bununla ilgili işletmelere HACCP konusunda eğitimler verilmekte
ve teknoloji geliştirilmeye çalışılmaktadır. (Kamil SARPKAYA
Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. http://www.tarimsal.com/antepfistigi.
htm)
212
Armut
Armut, gülgiller (Rosaceae) familyasının
Maloideae alt familyasında sınıflanan cinsine
ait ağaç nitelikli bitki türleriyle, bu türlerden
bazılarının yenilebilir meyvelerinin ortak
adı. Her iki yarıkürenin ılıman iklim kuşağı
ülkelerinde yetiştirilen armut, dünyanın en
önemli meyve ağaçlarından biridir. Armut ağacı
tepeye doğru genişleyen ve olgunlaştığında 13
m’ye ulaşan boyuyla elma ağacından daha uzun
ve daha diktir.
Armut, genellikle bir yaşındaki anaç armut
fidanları üzerine aşılma ya da çelikleme yoluyla
üretilir. Armut ağaçları oldukça uzun ömürlüdür
(50-75 yıl) ve iyi bakılıp budanmazsa boyları iyice
uzar. Dikildikten 4-7 yıl sonra meyve vermeye
başlayan bir armut ağacı 8-10 yaşlarındayken
25-50 kg meyve verebilir. (tr.wikipedia.org/wiki/
Armut)
Badem
Tatlı badem tohumlarında az miktarda protein,
demir ve kalsiyumla birlikte yüksek oranda yağ
bulunur. Acı badem ağız yoluyla alındığında
göğüs yumuşatıcı, öksürük kesici etkisi olmakla
birlikte yüksek dozda alındığında zehirlenme
etkisi yaratır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
213
Türkiye’de kabukları soyulup taze olarak ya da kavrularak yenilmesinin yanı
sıra, pasta, şekerleme ve tatlılarda yaygın olarak kullanılır. Türkiye’de içi
bademli nikâh şekerleri yaptırmak ve şık ambalajlar içerisinde davetlilere
dağıtmak da, özellikle büyük kentlerde yaygın bir gelenektir.
• Sinirleri güçlendirir.
• Göğüs hastalıklarını,
• Beden ve zihin yorgunluğunu giderir.
• Hamilelerin sütünü artırır ve bebeklerin gelişimine yardımcı olur.
• Böbrek, idrar yolları ve cinsel organlardaki iltihapları iyileştirir.
• Badem yağı ise hazımsızlığa iyi gelir.
• Yumuşatıcı, balgam söktürücü, sakinleştirici özellikleri olan badem de
ev eczanemizin vazgeçilmezlerindendir
• Burun Kuruluğunun Tedavisinde Badem Yağı Çocuklarınız veya siz bu
rahatsızlıktan kurtulmak için günde iki /üç kere bir/iki damla badem
yağını burunlarınıza damlatarak bu problemden kurtulabilirsiniz.
• Badem yağı ayrıca müsil olarak da kullanılır.
• Sık sık dudaklarının çatlamasından rahatsız olanlar da gün içinde bir
iki damla badem yağı kullanmalıdırlar.
• %5 su, %9 protein, %54 yağ, %20 karbonhidrat ve %3 oranında
külden oluşur. Ayrıca Ca, P, Fe, Na, K, Mg elementleri ve Thiamin,
Ribofdavin, Niosin ve A vitamini bulunur. (Kaynak: Badem Yetiştiriciliği ve
Sorunlar(Kaynak: Badem Yetiştiriciliği ve Sorunlar- Prof. Dr.M.Dokuzoğuz, Tübitak
Yayınları)
• Kolestrolü düşürür. Kalp krizi riskini %50 azaltır.(Kaynak:The Almond
Board of California Araştırma kuruluşu çalışmaları.)
• Her gün 42 gr badem, fındık yediğimizde kalp hastalığı riski
azalmaktadır.”(Başbakan R.Tayyip Erdoğan ‘ın Uluslararası Kabuklu Meyveler
Konseyi Kongresi’nde yaptığı konuşmadan alınmıştır.)
Kan şekeri düzeyini ayarlar; kansere yakalanma riskini azaltır. (Kaynak:Nejat Ebcioğlu’nun Sağlığımız İçin Yararlı Bitkiler adlı kitabından.)
• Cinsel güçsüzlüğe karşı etkilidir. (Kaynak:Nejat Ebcioğlu’nun Sağlığımız İçin
Yararlı Bitkiler adlı kitabından.)
Bedenin ve zihnin yorgunluğunu giderir. Böbrek, mesane ve üreme
yollarındaki iltihapları yok eder. Baş ağrısı, karaciğer ve böbrek
ağrılarını hafifletir. (Kaynak: ABD Gıda ve İlaç Dairesi.)
(www.taflankuruyemis.com/html/kuruyemis_bademfayda.html)
214
Ceviz
Cevizgiller familyasında yer alan Juglans cinsi,
kışın yapraklarını döken 20 kadar ağaç türünün
ortak adı cevizdir. Bu türlerden ülkemizin hemen
hemen her yerinde yetiştirilen ve konumuzu en
çok ilgilendiren Adi cevizin (J. regia) anavatanının
İran olduğu sanılmaktadır.
Bu tür, 20 m. kadar boylanabilen, 150-200
yıl yaşayabilen; yuvarlak tepesi, sık dal ve
yapraklarıyla toprağı örten, altında diğer
bitkilerin gelişmesini engelleyen ve hatta insan
sağlığı için zararlı sayılabilecek kadar koyu
gölge veren bir ağaçtır.
Gövde kabuğu başlangıçta gümüşi renkte iken,
ağaç yaşlandıkça rengi koyulaşır ve çatlar.
Yaprakları oval biçimli 5-7 uzun yaprakçıktan
oluşur. Yeşil renkli erkek ve dişi çiçekleri aynı
ağaç üzerinde bulunur ve genellikle mayıs
ayında açarlar. Ağacın ekim ayında olgunlaşan
meyvesine ceviz, meyvenin yeşil renkli kabuğuna
gövek ya da tetir denir.
Ceviz ağacı, tohumuyla çoğalır. Ceviz ağacının
yaprakları tanen, uçucu yağ ve acı boyarmadde
olan juglon”u içerir. Güçlü ve değerli bir besin
maddesi olan meyvesi (ya da tohumu) ise
doymamış yağlar yönünden zengindir. Ayrıca
yüksek oranda protein ile potasyum, fosfor,
magnezyum, demir ve kalsiyum gibi elementleri
ve özellikle C ile B vitaminlerini içerir. Bu meyve
taze ya da kuru olarak yenir.
Kurutulmuş cevizin içi tatlı ve pasta yapımında
kullanılır. Bazı yerlerde sucuk ve pestilleri
yapılıp tüketilir. Ceviz ağacının sert kerestesi
mobilyacılık ve kaplamacılıkta pek makbuldür.
Gövekleri, doğal boyamacılıkta pamuk, ipek
ya da yün ipliklerini kahverengiye boyamakta
kullanılır.(www.mailce.com/ceviz-agaci-nerelerde-
yetisir-faydalari-nelerdir.html)
Çitlenbik
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
215
Çitlembik (Celtis), yaklaşık 60-70 tür barındıran, her yıl yaprak döken bir
ağaç cinsidir. Kuzey Yarıkürenin ılıman iklime sahip bölgelerine yayılmış,
güney Avrupa, güney ve doğu Asya, güney ve orta Kuzey Amerika, ve güney
ve orta Afrika’da bulunan bir bitkidir. Genellikle orta büyüklükte ağaçlardır,
boyları 10-25 metre uzunluğundadır, nadiren 40 metre uzunluğa
ulaşabilirler.
Eskiden Ulmaceae familyası veya kendi familyası olan Celtidaceae’ye
yerleştirilse de, APG (Angiosperm Phylogeny Group) tarafından yapılan
genetik analizler sonucu Cannabaceae familyasına yerleştirmenin en
uygun olduğu ortaya çıkmış ve cins bu familyaya yerleştirilmiştir.
Basit yaprakları yaklaşık 3-15 cm uzunluğunda, yumurta şeklinde, sivri
uçlu ve kenarları tırtıklıdır.
Meyvesi sert çekirdekli-eriksi, 6-10 mm çapındadır ve birçok hayvan
türü tarafından yenilebilir; kuru ama tatlı bir tada sahiptir. Bazı türleri
süs ağacı olarak yetiştirilmekte ve susuzluğa karşı dayanıklılığı için
tercih edilmektedir. İstanbul’da bu ağaca “çitlenbik” denir. (tr.wikipedia.org/
wiki/%C3%87itlembik)
Diken Ardıcı
216
Dışbudak Türüne göre maksimum boyu 10-30 m arasında
değişebilen dolgun ve düzgün gövdeli yuvarlak
tepeli ağaçlardır. Ülkemizde 4.690 hektar
koru, 743 hektar baltalık dişbudak ormanı
bulunmaktadır. Genellikle sulak ya da derin
toprağa sahip yerlerde bulunur. Olgun bireyleri
gri kabuklu ve derin çatlaklıdır.
Genellikle elips ve kenarları ince
dişli olan yaprakları, bir sap üzerinde
birarada bulunur. Beyaz çiçekleri salkım,
meyveleri de dar ve uzun şerit şeklindedir.
Türkiye’de Doğal Olarak Yetişen Üç Türü
Adi dişbudak (F. Excelsior, Y),
Sivri meyveli dişbudak (F. Angustifola, Y),
Çiçekli dişbudaktır. (F. Ornus, Y).(www.ogm.gov.tr/agaclarimiz/agac16.htm)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
217
Dut
Vatanı Çin’dir. 15 m’ye kadar boylanır. Gövde silindirik, dik ve kalın; kabuk çatlaklı ve
gri-kahve renklidir. Yaprakları saplı, iki sıra üzerine dizilmiş, tabanı yuvarlak veya kalp
şeklinde, üst yüzü koyu, alt yüzü ise daha açık yeşil renklidir. Kenarları dişlidir. Çiçekler,
bir evcikli olup yaprakların koltuğunda ve saplı durumlar halinde bulunur. Dut ağacının
yaprağı ipek böceğinin çok sevdiği yiyeceklerdendir. (www.delinetciler.net/forum/agaclar-
hakkinda-hersey/73055-dut-agaci-dut-agaci-hakkinda-hersey-dut-agaci-turleri.html)
Kavak
Yapısı: Titrek kavak, Al kavak, Konak kavak, Pramit kavağı ve Kanada
kavağı en çok bulunan türleridir. Gövdenin tümü dış odun özelliği gösterir.
Al kavak göbek yapmaz. Diğer türleri olgun odunlu ağaçlar gurubuna girer.
Bütün kavak türleri dağınık gözeneklidir. Yıl halkaları ve damarları belirli
görüntü vermezler. Gözenekleri ve öz ışınları çıplak gözle görünmez.
Rengi: türüne göre beyaz, kirli beyaz, sarımsı beyaz olan kavakta bazen
kahverengi göbek oduna rastlanır. Özellikleri:Çok yumuşak, kaba ve gevşek yapılıdır. Uygun koşullarda az
çalışır, aç çatlar, Kolay kesilir, ancak aletlerin kesici ağızlarını çabuk köreltir.
218
Tutkalla iyi bağlantı kurar. Fizik etkilerine
dayanımı zayıftır. İyi boyanır. Zor verniklenir. Ağırlığı: Hava kurusu kavağın özgül ağırlığı
0.45gr/cm3 tür.
Kullanışlığı:İyi bir körağaçtır. Astar kaplama olarak kullanılır.
Resim masası ve plançete vb. yerlerde ve ayrıca
kibrit üretiminde, mobilyaların iç bölümlerinde
kullanılır. Yapı kerestesi olarak ta değerlendirilir.
Piyasada: Masif ve kaplama olarak satılır. Kerestenin sert
ağaç standardına göre ölçülendirilmesi gerekir.
Gövde boyutlarına göre ayarlanır. 0.8-5mm
arasında değişen kalınlıktaki kaplamaları astar
BULUNUŞU olarak kullanılır.
(www.turkforum.net/1108642762-kavak-agaci-hakkinda-genis-bilgi-kullanildigi-yerler-kavak-agaci-tanimi-resimleri.html)
MahlepMahlep; 10 m’ye kadar boylanan, beyaz çiçekli
bir ağaçtır. Avrupa ve Doğu Akdeniz ülkelerinde
yaygındır. Türkiye’de Tokat, Zile, Niksar, Amasya,
Çorum ve Mardin’de yetiştirilir. İdris ağacı,
endirez, endürüz, keniro (Diyarbakır), kokulu
kiraz ağacı, melem, yabani kiraz adıyla da bilinir.
Mahlep tohumu elde etmek için olgun meyveleri
sıyrılır. Güneşte kurutulur. Silindirler arasından
geçirilerek çekirdek kırılır ve elenerek çekirdek
tohum kabuğundan alınır. Türkiye’nin dış satım
ürünüdür. Mahlepin Kullanım Alanları;
Sağlıkta: İdrar artırıcı,midevi ve kuvvet verici
olarak kullanılır.
(www.sagliklihayat.gen.tr/etiket/mahlep-agaci)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
219
Mavi servi
Mazı
Habitusu 15-20m boy boylarda,kalın ve genişçe destekli bir kaidesi olan,
kısa dallı, piramit tepeli v çoğu kez birkaç gövdeden oluşan bir mazı türüdür.
Kök Sığ yaygın bir kök sistemine sahiptir,bu nedenle gövdenin dip kısımları
düzensiz bir şekilde genişlemiştir.
Gövde Gövdesi kalın ve genişçedir.Yaşlı gövdeler gayri muntazam,derin
çatlaklıdır. Bazen çatallanma gösterir.
Sürgün Sürgünler kısa,yatay yönde uzanır.Genç sürgünler yassı,üst
yüzeyleri açık sarımsı yeşil,ancak daha sonra zamanla açık kırmızımsı
kahverengine dönmektedir.
220
Kabuk Kabuk ince, kırmızımsı kahverengi, uzun,
sığ ve dar pullar halinde çatlamaktadır. Yaprak
Pul yapraklar küçük, ana sürgündekilerin
uçları sivri, pul yaprakların üstlerinde, özellikle
yan sürgünlerdekilerde küremsi yağ bezeleri
bulunur. Tüm yapraklar donuk sarımsı yeşildir. TomurcukÇiçek Erkek çiçekler üç çift etaminden oluşur.
Kozalak Kozalaklar kısa sürgünlerin uçlarında
terminal olarak bulunmakta, yumurta
biçiminde, ortalama 1cm çapında, 8-10 puldan
oluşmaktadır. Bu pulların çoğunlukla 4 adeti
üreyimlidir. Kozalak bir yılda olgunlaşır . Meyve Tohum Herbir kozalak pulu 2 toum içerir. EKOLOJİK İSTEKLERİ Sıcaklık: Soğuk iklim sever ama sıcaklığa
dayanıklı. Nem Nemli bataklık ve ıslak orman
alanlarında bulunur. Işık Işık ihtiyacı fazla fakat
yarı gölge yerlerdede yetişebilir. Toprak Asitli
topraklar hariç tüm topraklarda yetişebilir. Tuza
dayanıklı.erin ve balçık topraklardada iyi gelişir. VARYETELERİ Th.o.columna,Th.o.fastigiata,Th.o.fliformis,Th.o
.g lobosa,Th.o.recurva nana,Th.o.spiralis,Th.o.u
mbraculifera ÜRETİM TEKNİĞİTohumla üretilir. Her yılda yohum yapar.Olgun
taze kozalaklar güneşte vyahut vantilasyonlu
sıcak odalarda serilerek birkaç haftada kolayca
açılır. Bu usulün başarı sağlamadığı durumlarda
180C kozalak fırınından istifade edilebilir.
Bir hektolitre kozalak 2 kg gelmektedir.
BAKIM ÖNLEMLERİYazın bolca sulanır. Sonbaharda gübreleme
yapılır. PEYZAJ DÜZENLEMELERİNDE KULLANIMLARI Çit ve yeşil perde tesisi için uygundur.Park ve
bahçelerde küçük gruplar halinde ya da soliter
kullanılır(www.agaclar.net/forum/archive/index.
php/t-647.html).
Menengiç
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
221
6-9 m’ye kadar boylanır. Karşılıklı dizilmiş bileşik yapraklar 5-11 parlak
yaprakçıktan oluşur ve reçine kokusu verir. Kırmızımsı mor renkli çiçekler
mart ve nisan aylarında görülür. Mürekkep meyve küçük, küre biçiminde
olup olgunlaşınca yeşil ve maviye dönüşür. Tohumlar eylül - ekim aylarında
olgunlaşır.
Ekolojik ÖzellikleriDrenajı iyi hafif, kuru ve sıcak toprakları tercih eder. En iyi gelişmeyi alkalli
topraklarda yapar. Fazla boylanmaz; yavaş büyür. Işık isteği yüksektir. İki
evciklidir.
ÜretimiTohum ve çelikle üretilir. Çelikle üretimde; henüz olgunlaşmış yarı odunsu
çelikler temmuz ayında alınarak çoğaltılır.
KullanımıMeyveleri ya çerez ya da böreklerde iç malzemesi olarak tüketilir. Ayrıca
meyvelerinden menengiç kahvesi, yağından sabun(bıttım sabunu) yapılır.(tr.wikipedia.org/wiki/Menengi%C3%A7)
Meşe
222
Palamut meşesi
Anadolu palamut meşesi (Quercus ithaburensis
ssp. macrolepis), Fagaceae (kayıngiller)
familyasından doğal olarak Anadolu’da yetişen
meşe alt türü.
Palamut meşesinin meyveleri 3 cm kadar
uzunlukta silindir şekilli, açık kahverenkli ve
buruk lezzetlidir. Palut, pelit, palıt gibi isimlerle
de bilinir. Esas olarak palamut, pelit ve kadeh
(kupula) olmak üzere iki kısımdan meydana
gelir. İki kısma birden palamut adı verilir. Pelit,
silindirik şekilli, takriben 2 cm uzunluğunda,
ucu basık ve beyaz tüylüdür. Kadeh ise 2-6 cm
çapında olup, üst kısmı tırnak denilen üzeri
tüylü, uzun, kalın ve kıvrık veya yatık çıkıntılarla
örtülüdür.
Palamut meşesinin meyveleri iki senede bir
olgunlaşır. Olgunlaşma eylül ve kasım aylarında
sona erer. Fakat olgunlaşma fazlalaştıkça kadeh
ve tırnaktaki tanen miktarı azalacağından,
palamutlar tam olgunlaşmadan ağustos-eylül
ayları arasında toplanır. Palamut meşesi ağacı
5-10 yaşından itibaren meyve vermeye başlar.
En çok ürün 25-30 yaşlarında alınır. Bir ağaçta
ortalama olarak 25-50 kg ürün alınmakla
beraber, yetişme ortamına göre bu miktar
değişebilir. Kurutma ile palamut, ağırlığının %
40’ını kaybeder. Pelit, meyvenin ağırlığının %
30’unu, tırnak ise % 25’ini teşkil eder.
KullanımıMeyveleri gallik tanen taşır. Tanen miktarı
pelitte % 6-10, kadehte % 27,5, tırnakta % 34-
50 arasındadır. Ayrıca meyvelerde şeker de
bulunur. Pelitte % 9, olgun olmayan palamutta
% 4,3, kadehte % 2,7 şeker vardır. Taze veya
kavrulmuş meşe palamutları ishal durdurucu
olarak kullanılır. Ayrıca hayvan yemi olarak da
yer yer kullanılır. Kabuğu soyulduktan sonra
kavrulmuş olan palamut, toz edilerek kahvesi
yapılabilir. Tadlandırılarak midevi ve ishal
durdurucu olarak istifade edilir. Boya ve deri
sanayiinde de kullanılır. ( w w w . t u r k c e b i l g i . c o m / a n a d o l u _ p a l a m u t _
me%C5%9Fesi/ansiklopedi)
Salkım söğüt
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
223
Sedir Mavi
224
Mavi SedirCedrus atlantica “Glauca”
Blue Atlas cedar
Mavi sedir denilen bir türü vardır bu
ağacların. Normal sedire göre dalları
daha uzundur ve dik olarak yana açılır.
Mavi sedir adı ise yazın günes batmak
üzereyken üstlerine mavi bir sis çökmüş gibi
görünmelerinden gelir.(sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=sedir)
Sumak
Yaprakları sepicilikte, meyveleri ise baharat
olarak kullanılan çokyıllık bir bitkidir. Ortalama
3 metreye kadar boylanabilen bu çalı ya da
küçük ağaç yapısındaki bitkinin (Rhus coriaria)
anayurdu Akdeniz yöresidir. Ülkemizde de, Batı
ve Güney Anadolu başta olmak üzere pek çok
yörede kendiliğinden, yani yabani olarak yetişir.
Sumak bitkisi 9-15 yaprakçıktan oluşan
bileşik yapraklar taşır. Her biri ortalama
3-5 cm uzunlukta olan yaprakçıkların yüzeyi
tüylü, kenarları kalınca dişlidir. Sık kümeler
oluşturan çiçekleri döllenerek üzümü andıran
dik salkımlar halindeki meyvelere dönüşür. Her
biri içinde tek bir çekirdek (tohum) banndıran
bu yuvarlak biçimli kırmızı meyveler ekşimsi
lezzetinden ötürü öğütülerek bazı et ve
hamur yemeklerine baharat olarak serpilir.
Sumağın ekonomik açıdan en önemli bölümü
yaprağıdır. Bileşimindeki bol tanenden
ötürü yaprakları çok eskiden beri derilerin
sepilenmesinde kullanılır; bu yüzden
bitkiye “derici sumağı” da denir. Yapraklar
genellikle yaz ortasına doğru toplanıp
üst yüzleri alta gelecek biçimde serilerek
kurutulur, daha sonra öğütülüp toz haline
getirilir. Yünlü kumaşların boyanmasında da
kullanılansumak yaprakları ayrıca ishal kesici,
kan dindi-rici ve antiseptik etkilere de sahiptir.
Sumakla aynı familyada (Anacardiaceae) yer
aları, Güney Avrupa ve Anadolu’da yaygın bir
türe ise boyacısumağı (Cotinus coggyria) denir.
Bu türün yaprakları da sepicilikte kullanılabilir;
ama en çok, deri ve kumaş boyası olarak
kullanılan bir özütün elde edildiği altın sarısı
renkli odunlarından yararlanılır.
(www.nuveforum.net/1735-genel-kultur-s-s/71624-su-
mak-bitkisi)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
225
Diyarbakır çevre ve orman Fidanlığımızda Üretilen / Satışı Yapılan Türler :
Ağaçlandırma Amaçlı Türler:
Altuni Mazı Aylantus Ceviz
Çınar Dallı Servi Dişbudak
Dut Gladiçya Fıstık Çamı
Japon Ayvası Karaağaç Kızılçam
Mahlep Mavi Servi Oya
Piramit Servi Tesbih
Yalancı Akasya
Süs Bitkileri:
Acem Borusu
Altınçanak Ateş Dikeni
Berberis Dağ Muşmulası
Diken Ardıcı
Hanımeli Kapari Keçi Sakalı
Leylak Ligustrum Mahonya
Orman Sarmaşığı
Sabin Ardıcı Süs Narı
Taflan
DİYARBAKIR’DA HAYVANCILIK
228
DİYARBAKIR İLİ HAYVANCILIĞI VE GELİŞTİRME STRATEJİLERİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
229
Prof.Dr.Cengiz YalçınYrd.Doç.Dr.Yılmaz AralYrd.Doç.Dr.A. Şener YıldızDicle Üniviversitesi
Veteriner Fakültesi
Diyarbakır
229
GİRİŞHayvancılık sektörü ulusal kalkınmada önemli rol ve işlevler
üstlenebilmektedir. Hayvancılık sektörünün önemi, bazı gelişmiş ülkelerin
(Danimarka ve Avustralya gibi) sanayi toplumuna geçmeden, kırsal
ekonomik kaynaklarını (özellikle de hayvancılık sektörünü) harekete
geçirerek kalkınmayı başarmış olmaları göz önünde bulundurulduğunda
daha iyi anlaşılmaktadır [8].
Hayvancılık sektörünün önemi; istihdam sorununun çözümünde, yatırımın
istihdam yaratmadaki üstünlüğü ve “Sermaye/Hasıla Oranı”nın diğer
sektörlere göre daha verimli olmasıyla ulusal ve bölgesel kalkınmada
üstlendiği işlevlerle daha da artırmaktadır.
Hayvancılık Diyarbakır ilinde de; dengeli kalkınmayı sağlamak, sanayi
ve hizmetler sektörleri için yeni istihdam yaratmak, kırsal göçü asgari
seviyelere düşürmek, sanayileşmeye kaynak aktarmak, sektörler arası
dengeli bir kalkınma ve kalkınmanın istikrar içinde başarılmasını sağlamak
gibi önemli fonksiyonları üstlenebilecek bir potansiyele sahiptir. Sektörün
yüklendiği ekonomik fonksiyonları başarıyla yerine getirebilmesi, söz
konusu kaynakların akılcı bir şekilde değerlendirilmesi, Diyarbakır ve
bölge illerinde sektörler arası etkileşimi hızlandıracak ekonomik politika
tedbirlerinin alınmasıyla mümkündür.
Bu çalışmada, öncelikle Diyarbakır ilinde hayvancılık sektörünün mevcut
durumu, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde (GAB) bulunan diğer iller ve
Türkiye ortalaması ile mukayese edilerek değerlendirilmiş, hayvancılığının
yöre kalkınmasına sunduğu potansiyel ele alınmış ve son olarak da, bu ilde
hayvancılığın geliştirilebilmesi için ulusal ölçekte ve il düzeyinde strateji
önerilerinde bulunulmuştur.
DÜNDEN BUGÜNE DİYARBAKIR İLİNDE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNÜN DURUMU, BÖLGE İLLERİ VE TÜRKİYE ORTALAMASI İLE MUKAYESESİ
Diyarbakır İli ve GAB’da Hayvancılık İşletmelerinin Sosyo-Ekonomik Yapısı, Hayvan Varlığı ve Sürü KompozisyonuDiyarbakır ilinin kırsal ekonomik yapısını Türkiye genelinden soyutlamak
mümkün değildir. Türkiye genelinde 2001 yılında yapılan “Genel
Tarım Sayımı” sonuçlarına göre kırsal alanda 3.076.650 adet işletme
230
bulunmaktadır. Bu işletmelerin %67.43’ü hem bitkisel hem de hayvansal üretimin birlikte
yürütüldüğü üretimde ihtisaslaşmanın olmadığı polikültür işletmeler, %30.21’i yalnızca bitkisel
üretim yapan işletmeler ve sadece %2.36’lık kısmı ise hayvansal üretim alanında ihtisaslaşmış
işletmelerden oluşmaktadır.
Türkiye genelinde yaşanılan tarım ve hayvancılık işletmelerinde ihtisaslaşmama sorunu Diyarbakır
ve bölge illeri için de söz konusudur. Bu illerdeki mevcut işletme sayıları ve işletmelerin faaliyet
alanlarına göre dağılımları tablo 1’de verilmiştir [4].
Toplam Kırsal Kesim
İşletme Sayısı
Polikültür Yapıdaki İşletme Sayısı
Oran (%)
Yalnızca Bit-kisel Üretim
Yapılan İşletme Sayısı
Oran (%)
Yalnızca Hayvansal
Üretim Yapılan İşletme Sayısı
Oran (%)
Türkiye 3.076.650 2.074.439 67.43 929.582 30.21 72.629 2.36
Adıyaman 41.312 29.044 70.30 9.724 23.54 2.544 6.16
Batman 13.074 10.319 78.93 2.682 20.51 73 0.56
Gaziantep 29.330 21.462 73.17 7.515 25.62 353 1.20
Kilis 7.770 5.643 72.63 2.025 26.06 102 1.31
Mardin 38.404 28.691 74.71 8.745 22.77 968 2.52
Siirt 18.385 13.650 74.25 3.663 19.92 1.072 5.83
Şanlıurfa 51.747 30.218 58.40 20.188 39.01 1.341 2.59
Şırnak 13.595 10.306 75.81 718 5.28 2.571 18.91
Diyarbakır 50.744 31.407 61.89 12.443 24.52 6.894 13.59
GAB 264.361 180.740 68.37 67.703 25.61 15.918 6.02
Tablo 1: Türkiye, GAB ve Diyarbakır İlinde Kırsal Kesim İşletmelerinde İhtisaslaşma Durumu
Tablo 1 incelendiğinde, GAB illeri genel ortalamasında ve Diyarbakır ilinde yalnızca hayvancılık
faaliyetinde bulunan kırsal kesim işletmelerinin oranının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu
dikkati çekmektedir. Ancak, bu durumun ihtisaslaşmış pazara dönük işletmelerin çokluğundan
mı, yoksa bölgedeki çok sayıda topraksız hayvan sahibi üretici bulunmasından mı kaynaklandığını
anlayabilmek için ayrıca aşağıda verilen tablo 2 ve 3’ün de incelenmesi gerekmektedir [4].
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
231
İşle
tme
Ölç
eği
TürkiyeGüneydoğu
AnadoluBölgesi
Diyarbakır
İşletme sayısı
Toplam İçindeki
payı (%)
İşletme sayısı
Toplam İçindeki
payı (%)
İşletmesayısı
Toplam içindeki
pay (%)
1–4 baş 1.043.022 59.71 90.783 72.04 14.560 50.07
5–9 baş 447.078 25.59 23.674 18.79 7.794 26.80
10–19 baş 196.193 11.23 9.872 7.83 5.604 19.27
20–49 baş 55.598 3.18 1.392 1.10 965 3.32
> 50 baş 5.036 0.29 296 0.23 157 0.54
Toplam 1.746.927 100 126.017 100 29.080 100
Tablo 2: Türkiye, GAB ve Diyarbakır İlinde Büyükbaş Hayvanı Olan İşletmelerin İşletme
Ölçeğine Göre Dağılımı
İşletme Ölçeği
Türkiye Güneydoğu Anadolu Bölgesi Diyarbakır
İşletme sayısı
Toplam içindeki
payı (%)
İşletme sayısı
Toplam içindeki payı
(%)
İşletme sayısı
Toplam içindeki pay
(%)
1–4 baş 64.744 12.21 8.432 8.03 838 5.06
5–9 baş 58.400 11.02 14.768 14.06 1.802 10.88
10–19 baş 88.192 16.64 23.622 22.49 3.506 21.16
20–49 baş 155.231 29.28 37.459 35.66 6.029 36.39
50–149 baş 130.048 24.53 17.742 16.89 3.634 21.93
150–299 baş 27.250 5.14 2.579 2.46 637 3.84
> 300 baş 6.286 1.19 432 0.41 124 0.75
Toplam 530.151 100 105.034 100 16.570 100
Tablo 3: Türkiye, GAB ve Diyarbakır İlinde Küçükbaş Hayvanı Olan (Koyun ve Keçi)
İşletmelerin İşletme Ölçeğine Göre Dağılımı
Tablo 2 ve 3 incelendiğinde, Diyarbakır ilinde mevcut büyükbaş işletme
232
ölçeklerinin Türkiye geneli ve bölge ortalamasına göre daha büyük olduğu görülmektedir. Bu durum
büyükbaş hayvancılık işletmelerinde ihtisaslaşma durumunun Bölge ve Türkiye ortalamasına göre
daha yüksek olduğunu gösterse de bu ölçek büyüklüğünün yeterli olduğunu söylemek mümkün
değildir. Diğer taraftan, Diyarbakır ili ve GAB’da bulunan küçükbaş işletmelerinin işletme ölçeklerinin
Türkiye ortalamasına göre daha küçük olduğu göze çarpmaktadır.
Türkiye’de ve Diyarbakır’da Yıllara göre büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayılarındaki değişim tablo
4’de verilmiştir [5,6].
YıllarTürkiye Diyarbakır
Büyükbaş İndeks Küçükbaş İndeks Büyükbaş İndeks Küçükbaş İndeks
1991 12.339.073 100.00 51.196.538 100.00 286.892 100.00 1.543.553 100.00
1996 12.121.000 98.23 42.023.000 82.08 218.260 76.08 1.339.350 86.77
2001 10.686.000 86.60 33.994.000 66.40 274.360 95.63 1.084.210 70.24
2006 10.971.880 88.92 32.260.206 63.01 257.532 89.77 939.199 60.85
2008 10.946.239 88.71 29.568.152 57.75 237.566 82.81 802.959 52.02
Tablo 4: Türkiye’de ve Diyarbakır’da Yıllara göre Büyükbaş ve Küçükbaş Hayvan sayıları
Tablo 4’de görüldüğü üzere, 1991-2008 yılları arasında, Türkiye’de büyükbaş ve küçükbaş hayvan
sayısı %11.29 ve %42.25 azalırken, Diyarbakır ilinde söz konusu dönemde hayvan varlığındaki
düşüş sırasıyla %17.19 ve %47.98 oranında gerçekleşmiştir.
Diyarbakır ili, GAB illeri ve Türkiye genelinde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlara ilişkin sürü
kompozisyonları sırasıyla tablo 5 ve 6’da verilmiştir [6].
İllerSığır Sığır
%Sığır
%Sığır
% Manda(Toplam) (kültür) (melez) (yerli)
Adıyaman 60.235 17.723 29.42 22.732 37.74 19.780 32.84 0Batman 51.761 3.179 6.14 13.465 26.01 35.117 67.84 167Gaziantep 52.682 10.277 19.51 31.276 59.37 11.129 21.12 100Kilis 4.515 975 21.59 3.410 75.53 130 2.88 0Mardin 61.854 8.034 12.99 10.837 17.52 42.983 69.49 0Siirt 29.081 2.392 8.23 4.753 16.34 21.936 75.43 0Şanlıurfa 129.587 8.841 6.82 31.470 24.28 89.276 68.89 858Şırnak 32.401 1.501 4.63 3.082 9.51 27.818 85.86 227Diyarbakır 234.965 25.598 10.89 54.415 23.16 154.952 65.95 2.601
G.A.B. 657.081 78.520 11.95 175.440 26.70 403.121 61.35 3.953
Türkiye 10.859.942 3.554.585 32.73 4.454.647 41.02 2.850.710 26.25 86.297GAB/TR (%) 6.05 2.21 3.94 14.14 4.58Diyarbakır/GAB (%)
35.76 32.60 31.02 38.44 65.80
Tablo 5: Diyarbakır İli ve GAB’da Büyükbaş Hayvan Sayıları ve Sürü Kompozisyonu (2008)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
233
Tablo 5 incelendiğinde, 2008 yılı itibariyle GAB’ın Türkiye büyükbaş
hayvan varlığı içindeki payının sığır ve mandada sırasıyla %6.05 ve %4.58
olduğu, Diyarbakır ilinin GAB büyükbaş hayvan varlığı içindeki payının ise
sığır ve mandada yine sırasıyla %35.76 ve %65.80 düzeyinde bulunduğu
görülmektedir. Türkiye’de 2008 yılında kültür, kültür melezi ve yerli hayvan
sayısının toplam sığır varlığı içindeki payı %32.73, %41.02 ve %26.25
iken GAB bölgesi ve Diyarbakır ilinde ise sığır sürü kompozisyonu sırasıyla
%11.95, %26.70, %61.35 ve %10.89, %23.16 ve %65.95’tir.
İller
Koyun Koyun%
Koyun%
Keçi Keçi%
Keçi%
(Toplam) (yerli) (merinos) (Toplam) (kıl) (tiftik)
Adıyaman 150.431 149.936 99.67 495 0.33 61.349 61.349 100.00 0 0.00
Batman 507.171 507.171 100.00 0 0.00 89.649 82.635 92.18 7.014 7.82
Gaziantep 333.085 333.085 100.00 0 0.00 121.782 121.782 100.00 0 0.00
Kilis 75.000 75.000 100.00 0 0.00 58.945 55.000 93.31 3.945 6.69
Mardin 464.965 464.965 100.00 0 0.00 117.088 117.088 100.00 0 0.00
Siirt 434.670 363.670 83.67 71.000 16.33 154.850 148.800 96.09 6.050 3.91
Şanlıurfa 1.365.330 1.365.330 100.00 0 0.00 124.879 124.879 100.00 0 0.00
Şırnak 172.778 172.778 100.00 0 0.00 184.976 184.976 100.00 0 0.00
Diyarbakır 630.466 630.346 99.98 120 0.02 172.493 172.493 100.00 0 0.00
GAB 4.133.896 4.062.281 98.27 71.615 1.73 1.086.011 1.069.002 98.43 17.009 1.57
Türkiye 23.974.591 22.955.941 95.75 1.018.650 4.25 5.593.561 5.435.393 97.17 158.168 2.83
GAB/TR (%) 17.24 17.70 7.03 19.42 19.67 10.75
D.Bakır/GAB (%) 15.25 15.52 0.17 15.88 16.14 0.00
Tablo 6: Diyarbakır İli ve GAB’da K.Baş Hayvan Sayıları ve Sürü Kompozisyonu (2008)
Tablo 6 incelendiğinde, 2008 yılı itibariyle GAB’ın Türkiye koyun ve keçi
varlığı içindeki payının sırasıyla %17.24 ve %19.42 olduğu, Diyarbakır
ilinin GAB koyun ve keçi varlığı içindeki payının ise yine sırasıyla %15.25
ve %15.88 düzeyinde bulunduğu görülmektedir. Diğer taraftan, Bölgedeki
yerli koyun ırklarının sürü kompozisyonu içerisinde %98.27’lik payı olduğu,
GAB’da mevcut keçi varlığı içerisinde kıl keçisinin %98.43’lük orana sahip
olduğu dikkat çekmektedir.
Diyarbakır ilindeki hayvan varlığı ile ilgili bir değerlendirme yapılırken
sayısal değişimler yanında, bu hayvan varlığının çeşitli hayvansal ürünler
açısından verim durumlarının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
234
Bu amaçla Diyarbakır, GAB illeri ve Türkiye’de büyükbaş ve küçükbaş hayvansal ürünlerde üretim
ve hayvan başına verimliliklere ilişkin veri ve sonuçlar tablo 7 ve 8’de sunulmuştur [6].
Tablo 7 incelendiğinde, Diyarbakır ili ve GAB’da kesimi yapılan hayvanlardan elde edilen kırmızı
et üretiminin Türkiye toplam üretimi içinde sırasıyla %3.82 ve %8.19’luk paya sahip olduğu,
Diyarbakır ilinin kırmızı et üretiminde bölge illeri içerisinde önemli bir potansiyel taşıdığı dikkati
çekmektedir. Diyarbakır ilinde 2008 yılı itibariyle kesimi yapılan sığır, koyun ve keçilerde ortalama
karkas verimliliği sırasıyla 205.01, 13.24 ve 17.82 kg olarak gerçekleşirken, illerdeki nüfuslara göre
yapılan değerlendirmede, kişi başına üretilen kırmızı et miktarı 12.3 kg ile en yüksek Diyarbakır
ilinde bulunmuş olup, bu değerin GAB ve Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu görülmektedir.
Adıyaman Batman Gazi-antep Kilis Mardin Siirt Şanlıurfa Şırnak Diyarbakır GAB Türkiye
Kesilen hayvan sayısı
Koyun 34.800 134 490.387 10.806 254 9.960 81.162 14.310 663.075 1.304.888 5.588.906
Keçi 20.492 26 4.654 6.023 121 3.163 6.124 11.125 4.264 55.992 767.522
Sığır 9.419 18 15.763 36 18 433 14.564 16 46.360 86.627 1.736.107
Toplam 64.711 178 510.804 16.865 393 13.556 101.850 25.451 713.699 1.447.507 8.092.535
Et üretimi (ton)
Koyun 687 2 8.324 231 5 123 1.373 217 8.777 19.739 96.738
Keçi 345 0 97 108 2 39 78 151 76 897 13.753
Sığır 2.099 3 3.953 8 3 68 3.135 2 9.504 18.775 370.619
Toplam 3.132 5 12.374 346 10 230 4.586 370 18.358 39.411 481.110
% Payı 0.65 0.00 2.57 0.07 0.00 0.05 0.95 0.08 3.82 8.19 100.00
Ortalama Karkas Verimliliği (kg/baş)
Koyun 19.75 14.93 16.97 21.33 19.69 12.34 16.92 15.19 13.24 15.13 17.31
Keçi 16.85 0.00 20.95 17.96 16.53 12.33 12.74 13.57 17.82 16.02 17.92
Sığır 222.87 166.67 250.77 212.00 166.67 157.04 215.27 125.00 205.01 216.74 213.48
Nüfus 585.067 485.616 1.612.223 120.991 750.697 299.819 1.574.224 429.287 1.492.828 7.350.752 71.517.100
KEÜ (Kg)* 5.35 0.01 7.68 2.86 0.01 0.77 2.91 0.86 12.30 5.36 6.73
Tablo 7: Diyarbakır, GAB illeri ve Türkiye’de Kesilen Hayvan Sayıları, Kırmızı Et Üretimi ve Karkas Verimlilikleri (2008)
*KEÜ: Kişi Başına Kırmızı Et Üretimi (Kg-kişi-yıl)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
235
Tablo 8: Diyarbakır, GAB illeri ve Türkiye’de Sağılan Hayvan Sayıları, Süt Üretimi ve
Verimlilikler (2008) *KSÜ: Kişi Başına Süt Üretimi (Lt-kişi-yıl)
A
dıya
man
Bat
man
Gaz
iant
epK
ilis
Mar
din
Siir
tŞa
nlıu
rfa
Şırn
akD
iyar
bakı
r G
AB
Türk
iye
Sağı
lan
hayv
an s
ayıs
ı
Koy
un47
.699
117.
055
111.
659
32.2
5018
4.57
012
7.52
656
3.06
866
.002
227.
911
1.47
7.74
09.
642.
170
Keç
i20
.277
16.1
1139
.472
25.4
0947
.085
25.6
8340
.076
76.2
4644
.109
334.
468
1.99
7.68
9
İnek
24.8
4722
.057
17.8
782.
515
25.9
4513
.471
37.3
3417
.525
71.1
0123
2.67
34.
080.
243
Man
da0
4248
00
029
010
879
51.
283
31.4
40
Süt
üret
imi (
ton)
Koy
un3.
904.
249.
364.
439.
044.
382.
644.
5013
.842
.77
8.43
3.59
48.4
23.8
55.
214.
1718
.688
.58
119.
560.
5074
6.87
2
Keç
i2.
352.
101.
361.
064.
263.
022.
591.
734.
978.
862.
655.
814.
248.
018.
005.
844.
631.
4735
.087
.91
209.
570
İnek
58.4
97.0
933
.448
.84
45.8
95.5
87.
195.
6649
.874
.06
22.6
45.1
264
.763
.22
24.7
98.6
114
1.05
9.93
448.
178.
1111
.255
.176
Man
da0.
0043
.16
54.2
20.
000.
000.
0031
9.15
92.5
875
5.03
1.26
4.14
31.4
22
Topl
am64
.753
.43
44.2
17.4
959
.257
.20
12.4
31.9
068
.695
.69
33.7
34.5
211
7.75
4.23
38.1
11.1
916
5.13
5.01
604.
090.
6612
.243
.039
.91
% P
ayı
0.53
0.36
0.48
0.10
0.56
0.28
0.96
0.31
1.35
4.93
100.
00
Ort
alam
a Sü
t ve
rim
i (Lt
/baş
)
Koy
un81
.85
80.0
081
.00
82.0
075
.00
66.1
386
.00
79.0
082
.00
80.9
177
.46
Keç
i11
6.00
84.4
810
8.00
102.
0010
5.74
103.
4110
6.00
105.
0010
5.00
104.
9110
4.91
İnek
2.35
4.29
1.51
6.47
2.56
7.15
2.86
1.10
1.92
2.30
1.68
1.03
1.73
4.70
1.41
5.04
1.98
3.94
1.92
6.21
2.75
8.46
Man
da0.
001.
027.
621.
129.
540.
000.
000.
001.
100.
5385
7.20
949.
7398
5.30
999.
42
Nüf
us58
5.06
748
5.61
61.
612.
223
120.
991
750.
697
299.
819
1.57
4.22
442
9.28
71.
492.
828
7.35
0.75
271
.517
.100
KSÜ
(Lt)
*11
0.68
91.0
536
.75
102.
7591
.51
112.
5274
.80
88.7
811
0.62
82.1
817
1.19
236
Tablo 8 incelendiğinde Diyarbakır ilinde 2008
yılı itibariyle 71.101 baş inek, 795 baş manda,
227.911 baş koyun, 44.109 baş keçinin sağımı
sonucu elde edilen süt üretiminin sırasıyla
141.059, 755, 18.688 ve 4.631 ton düzeyinde
gerçekleştiği görülmektedir.
Diyarbakır ilinde inek, manda, koyun ve keçilerde
hayvan başına ortalama süt verimi sırasıyla
1.983, 949, 82 ve 105 lt olarak saptanmış
olup, koyun ve keçilerde süt verimi Türkiye
ortalamasının üzerinde, inekte ise oldukça
altında bulunmaktadır.
Diyarbakır İli ve GAB’da Arazi Kullanım Durumu ve Yem Bitkileri ÜretimiDiyarbakır’da hayvansal üretimi ilgilendiren
önemli bir husus da, ilin mera varlığı ve/veya
ilde üretilen yem bitkilerinin miktarıdır.
Diyarbakır ilinde toplam 798.754 hektarlık alan
tarım arazisi olarak kullanılmakta ve çoğunlukla
kuru tarım yapılmaktadır.
İlde çayır ve meralar toplam 182.893 hektarlık
bir alanı kaplamaktadır. İldeki toplam arazi
varlığının %52’si tarım alanı, %19’u orman ve
fundalık, %12’si çayır-meralardan oluşmakta
olup %17’si ise tarıma elverişsiz alanlardan
meydana gelmektedir [2,3].
Çayır-mera alanlarının büyük bölümü (yaklaşık
%70) Çınar, Ergani ve Merkez ilçelerinde
bulunmaktadır. İlde çayır ve mera alanları ve
kalitesi yeterli düzeyde değildir.
2007 yılı itibariyle Diyarbakır ili genelinde 1360
da yonca, 438 da korunga, 37003 da fiğ ve 9457
da silajlık mısır ekimi yapılmış olup oldukça
düşük bir seviyede bulunmaktadır [1].
GAB ve Diyarbakır ilinde toplam ekilen tarla
alanı içerisinde yem bitkisi ekimi yapılan
arazilerin oranı tablo 9 sunulmuştur [5].
İller Yem Bitkisi Alanı (Ha)
Toplam Ekilen Tarla Alanı (Ha)
Toplam İçerisindeki
Yeri (%)
Adıyaman 938 244.418 0.38
Batman 1.415 117.162 1.21
Diyarbakır 2.905 642.762 0.45
Gaziantep 1.276 196.113 0.65
Kilis 214 50.535 0.42
Mardin 485 315.544 0.15
Siirt 2.320 56.004 4.14
Şırnak 1.955 97.090 2.01
Şanlıurfa 2.302 958.406 0.24
G.A.B. 13810 2.678.034 0.52
Türkiye 938.910 18.148.000 5.17
Tablo 9: Diyarbakır ve GAB İllerinde Toplam Ekilen Tarla
Alanı İçerisinde Yem Bitkileri Ekim Alanlarının Oranı
Tablo 9’da görüldüğü üzere Diyarbakır ili
ve diğer bölge illerinde yem bitkileri ekim
alanlarının toplam tarım arazileri içindeki payı
Türkiye genel ortalamasının altındadır.
Türkiye ve Diyarbakır ilinde büyükbaş hayvan
birimi başına düşen çayır-mera alanına ilişkin
veriler tablo 10’da verilmiştir [3,6].
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
237
Hayvan sayısı BBHB cinsinden hayvan sayısı
Hayvanlar Türkiye–08 Diyarbakır–08 Türkiye–08 Diyarbakır–08
BBHB(1) 2008(2) 2008(3) (1*2) (1*3)
Koyun 0.1 16.809.034 394.172 1.680.903 39.417
Kuzu 0.05 7.165.557 236.294 358.278 11.815
Keçi 0.1 3.851.143 113.816 385.114 11.382
Oğlak 0.05 1.742.418 58.677 87.121 2.934
Sığır 1 8.203.164 189.973 8.203.164 189.973
Dana 0.5 2.656.778 44.992 1.328.389 22.496
Manda 1.8 66.801 2086 120.242 3.755
Manda yavrusu 0.9 19.496 515 17.546 464
At 1.3 179.855 2.365 233.812 3.075
Katır 1 62.248 1369 62.248 1.369
Eşek 0.5 273.520 6.518 136.760 3.259
Toplam 12.613.577 289.937
Çayır-Mera alanı (ha) 14.616.700 182.893
BBHB Başına Düşen Çayır-Mera Alanı (ha) 1.16 0.63
Tablo 10: Türkiye ve Diyarbakır İlinde Büyükbaş Hayvan Birimi Başına Düşen Çayır ve
Mera Alanı
Tablo 10 incelendiğinde, Türkiye’de BBHB başına düşen ortalama çayır-
mera arazinin 1.16 ha ve Diyarbakır’da 0.63 ha ile oldukça düşük bir
seviyede olduğu dikkati çekmektedir. Bu bakımdan ilde hayvan varlığına
göre düşük düzeyde bulunan çayır-mera alanlarının varlığının korunarak
genişletilmesi ve kalitesinin artırılması gerekmektedir.
Türkiye 1950’lerden itibaren tarımda yapılan yanlış uygulama ve
makinalaşma politikalarıyla daha fazla bitkisel üretim uğruna çayır ve mera
alanlarını büyük ölçüde yitirmiştir. Türkiye’nin birçok bölgesinde yaşanan
bu olumsuz gelişmenin Diyarbakır ili için de geçerli olduğu görülmektedir.
Ülkenin birçok bölgesinde çayır ve mera alanlarının yok olması nedeniyle
giderek entansifleşmek zorunda kalan hayvancılık işletmelerinde üretim
maliyetleri, yetiştiricinin ve üreticinin bu sektörde üretimi devam
ettirmesine imkân tanımayacak seviyelere ulaşmıştır. Diyarbakır ilinde
mevcut hayvan varlığına karşılık, yetersiz olan çayır ve mera alanlarında
238
benzer yanlışları daha fazla sürdürmeden ıslah çalışmalarına gereken önem verilmeli ve yeni çayır
ve mera alanları oluşturulmasına gidilmelidir.
Hayvancılık işletmelerde maliyeti oluşturan masraf unsurlarından en önemlisi şüphesiz yemdir.
Hayvansal üretimde maliyetleri düşürmede, karlı ve verimli çalışmada önemli rol oynayan kaba
ve kesif yem gereksiniminin bol, kaliteli ve ucuz olarak temin edilmesi gerekir. Bunun için çayır ve
mera ıslah çalışmaları yanı sıra, yem bitkileri üretimine de gereken önemin verilmesi zorunludur.
Türkiye, GAB ve Diyarbakır ilinde yem bitkileri ekim alanları ve üretimine ilişkin veriler tablo 11 ve
12’de sunulmuştur [7].
Yem Bitkileri
1991 2006 İndeks1991=100
GAB TR GAB/TR (%) GAB TR GAB/
TR (%) GAB TR
Burçak Kuru 0 1.691 0.00 1.145 8.310 13.78 * 491.43
Burçak Yeşil 0 1.082 0.00 3.018 6.610 45.66 * 610.91
Fiğ Kuru 4 285.602 0.00 18.298 1.210.618 1.51 457450.00 423.88
Fiğ Yeşil 741 259.673 0.29 26.381 1026324 2.57 3560.19 395.24
Korunga Kuru 72 201.499 0.04 808 496.313 0.16 1122.22 246.31
Korunga Yeşil 0 277.226 0.00 62 124.843 0.05 * 45.03
Mısır 49 192.474 0.03 271.050 10.502.836 2.58 553163.27 5456.76
Yonca Kuru 15.189 1.082.277 1.40 16.810 2.820.225 0.60 110.67 260.58
Yonca Yeşil 5.191 1.675.103 0.31 15.764 1.814.990 0.87 303.68 108.35
Yonca Tohum 0 2.838 0.00 134 2.714 4.94 * 95.63
Toplam Yem Bitkileri 21.246 3.979.465 0.53 353.470 18.013.783 1.96 1663.70 452.67
Tablo 11: Türkiye ve GAB’da Yem Bitkileri Üretiminin Yıllara Göre Değişimi (1991-2006) (ton)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
239
Yem Bitkileri
TÜRKİYE GAB Diyarbakır
Ekilen Alan (da)
Hasat Edilen
(da)
Üretim (ton)
Ekilen Alan (da)
Hasat Edilen
(da)
Üretim (ton)
Ekilen Alan (da)
Hasat Edilen
(da)
Üretim (ton)
Burçak 189.371 139.224 42.596 289.636 50.662 19.920 11.260 6.760 3.206
Fiğ 5.796.842 5.659.735 1.249.948 413.791 384.768 101.814 49.400 39.406 24.160
Korunga 1.401.295 1.372.894 143.367 4.859 4.744 6.542 430 430 400
Yonca 5.557.215 5.265.476 1.843.961 39.297 37.276 32.069 5.745 5.740 6.287
Mısır (Silajlık)
2.723.031 2.676.314 11.183.290 123.230 123.130 466.022 32.144 32.144 114.906
Toplam Yem Bitkileri
15.667.754 15.113.643 14.463.162 870.813 600.580 626.367 98.979 84.480 148.959
Tablo 12: 2008 Yılı İtibariyle Türkiye, GAB ve Diyarbakır İlinde Yem Bitkileri Ekimi ve
Üretim Miktarları
Tablo 11’de,1991-2006 yılları arası periyotta, son yıllarda GAB ve Türkiye’de
yem bitkisi ekimine verilen desteklemelerinde etkisiyle toplam yem bitkileri
üretim miktarının sırasıyla yaklaşık 16 kat ve 5 kat arttığı, ancak yinede
istenilen seviyelere ulaşılamadığı görülmektedir. GAB’daki yem bitkileri
üretimi, Türkiye toplam yem bitkisi üretiminin sadece %1.96’sına tekabül
etmektedir.
Tablo 12 incelendiğinde, Diyarbakır ilinde 2008 yılı itibariyle burçak, fiğ,
korunga, yonca ve silajlık mısır üretiminin sırasıyla 3.206, 24.160, 400,
6.287 ve 148.959 ton olarak gerçekleştiği, ancak bu rakamların gerek bölge
gerekse Türkiye geneli itibariyle oldukça yetersiz olduğu anlaşılmaktadır.
DİYARBAKIR İLİ HAYVANCILIĞINDAN BEKLENEN KATKIYI SAĞLAYABİLMEK İÇİN STRATEJİ ÖNERİLERİDiyarbakır ili doğa yapısı ve coğrafî konumu nedeniyle hayvancılık sektörü
açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Ülkemizde ekonomik gelişmenin
kısır döngüye dönüşmesini önlemek ve yıllardır hayvancılık sektörünün
ihmali pahasına uygulanan bitkisel üretim ağırlıklı tarım politikalarına
rağmen, Türkiye’nin genelinde olduğu gibi Diyarbakır’da da bu sektör bölgesel
kalkınmanın lokomotifi olabilecek potansiyele sahip bulunmaktadır. Bunun
için ulusal ve bölgesel olarak ekonomik bünyede köklü yapısal değişikliğin
getirdiği önlemleri öncelikle kırsal alanda gerçekleştirmek gerekmektedir.
Bu çerçevede, ulusal ölçekte ve Diyarbakır ili düzeyinde uygulanabilecek
240
strateji önerileri aşağıda sunulmuştur.
Ulusal Düzeyde Hayvancılık Strateji Önerileri1. Entegrasyon öncesi yapılan
değerlendirmelerin aksine, AB üyeliği, Birliğe
yeni katılan ülkelerin (özellikle Polonya)
hayvancılık sektörünün gelişimine oldukça
önemli katkılar sağlamıştır. Bu açıdan
değerlendirildiğinde Türkiye’nin de AB
hayvancılık sektörüne entegrasyon ve uyum
sürecine hız vermesi, hayvancılık sektörünün
yapısal değişimi/gelişimi açısından önem
arz etmektedir.
2. Hayvancılık projeleri için daha etkin bir
proje değerlendirme ve izleme sistemi
geliştirilmelidir. Kamunun hayvancılık destek
programlarından pek çoğunda, projelerin iyi
değerlendirilmemesi ve izlenmemesi sonucu
arzu edilen hedeflere ulaşamamaktadır.
3. Piyasada rekabeti tesis edecek ve fiyat
istikrarını sağlayacak AB’deki gibi fiyat
istikrar politikalarına ihtiyaç vardır.
Tarımsal piyasalardaki eksik rekabet ve
fiyat istikrarsızlığı yatırımcının önünde
duran önemli bir engeldir. Yatırımcı/hayvan
yetiştiricisi önünü görememektedir.
4. Hayvancılık politikaları bütüncül olarak
değerlendirilmelidir. Örneğin sadece
süt arzını artırmaya yönelik politikalar
uygulanılıp süt ve ürünleri için talep
geliştirme politikaları göz ardı edildiğinde,
süt üreticisi fiyat çökmelerinden dolayı daha
da zor duruma düşebilmektedir.
5. Gelişmiş batı ülkelerinde, sektördeki fiyat
istikrarını tesis etmeye yönelik vadeli
işlemler borsası türü modeller ülkemizde de
geliştirilmelidir.
6. Türkiye’de farklı bölgelerin hayvancılık
açısından mukayeseli üstünlükleri
belirlenerek buna göre hayvancılık destekleri
yeniden yapılandırılmalıdır.
7. Tarımsal yayım faaliyetleri ve çiftçi eğitimi
faaliyetlerine etkinlik kazandırılmalıdır.
Hayvan yetiştiricisi, yapacağı faaliyeti
sertifikalı eğitim faaliyetlerine katılarak
uygulamalı olarak öğrenmelidir. Devlet ise
destekleyeceği yetiştiriciye sertifika sahibi
olma zorunluluğu getirmelidir.
8. Ülke genelinde veya il düzeyinde tarım
paydaşlarının faaliyetleri arasında etkin bir
koordinasyon sağlanarak ülke kaynaklarının
daha rasyonel ve etkin kullanımı
sağlanmalıdır.
9. Veteriner ve Ziraat Fakülteleri eğitim
müfredatları (özellikle çekirdek müfredat)
sahanın ve sektör paydaşların gereksinimleri
dikkate alınarak revize edilmelidir.
10. Sektörde görev alan mesleklerin (veteriner
hekim, ziraat ve gıda mühendisi vb.) görev
yetki ve sorumluluklarındaki kargaşa
giderilmelidir.
Diyarbakır İline Özel Hayvancılık Strateji ÖnerileriDiyarbakır ilinde bugüne kadar çok sayıda
tarımsal destek paketi uygulanmasına rağmen,
yukarı Mezopotamya topraklarının içerisinde
yer alan bu ilde hayvancılık sektörü istenilen
gelişmişlik seviyesine ulaşamamıştır.
Bu durumun en önemli nedenlerinden birisinin
tarım ve hayvancılık sektörlerinde faaliyet
gösteren paydaşların yeterince koordineli bir
şekilde çalışamaması olduğu düşüncesinden
yola çıkılarak, gönüllülük esasına dayanan
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
241
“Diyarbakır İli Tarım Paydaşları Ortak Akıl Toplantıları” 06 Ocak 2010
tarihinden itibaren düzenli aralıklarla (7-15 gün) yapılmaya başlanmıştır.
Diyarbakır ilindeki tarım paydaşları (Dicle Üniversitesi Ziraat ve Veteriner
Fakülteleri, Diyarbakır İl Tarım Müdürüğü, Güneydoğu Anadolu Tarımsal
Araştırma Enstitüsü, Karacadağ Kalkınma Ajansı, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu Diyarbakır İl Koordinatörlüğü, T.C. Başbakanlık
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Diyarbakır İl Çevre ve Orman
Müdürlüğü, EBK Genel Müdürlüğü Diyarbakır Et Kombinası Müdürlüğü) bu
toplantılarda en üst düzeyde temsil edilmektedir.
Birlikteliğin kurumsal hâle dönüştürülmesi fikri Mart 2010 tarihinden
itibaren benimsenmiş, “Diyarbakır İli Tarım Paydaşları Ortak Akıl Konseyi”nin
oluşturulması için çalışmalara başlanmıştır. Konsey toplantıları esnasında
aşağıda belirlenen 5 ana başlık halinde Diyarbakır İli tarım ve hayvancılık
sektörü için strateji ile eylem planı geliştirme çalışmaları başlatılmıştır.
Konsey’in Diyarbakır hayvancılığı için belirlediği temel stratejiler aşağıda
sunulmuştur.
Strateji-1: Yönetim ve Koordinasyonun Etkinleştirilmesi• Hayvancılık sektörünün tüm paydaşlarının müşterilerine verdiği
hizmetlerde karşılaştıkları yönetsel sorunların tespit edilmesi ve hizmet
kalitesinin artırılması yönünde çalışılması
• Üniversitelerin kamudaki çalışmalarda ve teşviklerin dağıtılmasının
karar aşamasında daha fazla yer almasının sağlanması
• Daha etkin bir Kamu-Üniversite-STK (Sivil Toplum Kuruluşu)-Çiftçi iş
birliğinin tesis edilmesi
• Belirlenen misyon dahilince Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na belirli
periyotlarla önerilerde bulunulması
• Tarım alanında faaliyet gösteren şirket ve STK’ların kurumsal
kapasitelerinin geliştirilmesi
• Çiftçi kırsal yaşam kültürüne uygun basitleştirilmiş bürokrasinin
geliştirilmesi
• Dünya ile ekonomik entegrasyon kanallarının açılması
Strateji-2: İl’in Hayvancılık Sektörüne Yönelik Önceliklerinin Belirlenmesi• Atıl durumdaki tesislerin faal hale getirilmesi
• İlin hayvancılık envanterinin güvenilir ve ulaşılabilir bir şekilde
çıkarılması
242
• Bölge hayvanlarının ıslahına yönelik
projelerin geliştirilmesi
• Bölgenin organik hayvancılık olanaklarının
belirlenmesi ve buna yönelik çalışmaların
yapılması
• Destek olarak verilen veya üreticilerin
getirdiği hayvanların hastalıktan ari olması
için gerekli test ve çalışmaların yapılması
• Mera tespit, tahdit, tahsis ve ıslah işlemlerinin
yapılması
• Küpesiz hayvan varlığı sorununun çözülmesi
Strateji-3: Hayvancılık Sektörüne Yöne-lik Desteklerin Etkinleştirilmesi• Hayvancılık desteklerin daha etkili bir şekilde
takip ve koordine edilmesi
• Hayvancılıkla ilgili yürütülmekte olan
projelerin etkin takibi
• Hibe ve kredilerle desteklenen yatırımların
amacına ulaşmasının sağlanması için önlem
alınması
• Desteklerin şeffaf ve adil bir şekilde doğru
noktalara ulaştırılması ve uzman kadrolarca
takip edilmesi
• Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi
Programı (KKYDP) kapsamında desteklenen
işletmelerin denetlenmesi ve işlevsel hâle
getirilmesi
Strateji-4: Eğitim Faaliyetlerinin Etkinleştirilmesi• Sertifikalı hayvan yetiştirici merkezlerinin
oluşturulması
• Hayvancılıkta faaliyet gösteren kamu
personelinin hizmet içi eğitiminin sağlanması
• Yeni kurulacak kooperatifler için hayvan
hastalıkları ve beslemeyle ilgili eğitim
çalışmalarının yapılması
• Projelerde eğitim boyutunun mutlaka dahil
edilmesi ve bütçelendirilmesi
• V-Bölgeye özgü hayvansal üretim
modellerinin geliştirilmesi
• Kümelenme çalışmalarına ağırlık verilmesi
• Pazar değeri yüksek olan ürünlerin havza
modeli göz önünde bulundurularak
üretilmesi
• Üretici - sanayici iletişimi ve etkileşimi için
her türlü çalışmanın desteklenmesi
• Her ürün için tedarik zincirinin oluşturulması
• Birbirini besleyen ve bütünleyen sektörel
kalkınmanın sağlanmasına yönelik modeller
geliştirilmesi
SONUÇDiyarbakır ili hayvancılığı ile ilgili olarak yapılan
bu çalışmada, hayvancılık sektörünün, ekonomik
kalkınma ve gelişmede önemli bir potansiyele
sahip bulunduğu ortaya konmuştur. Ancak
sektörü oluşturan işletmelerdeki çeşitli yapısal
sorunlar, hayvansal verim ve girdi unsurlarına
ilişkin yetersizlikler, intersektörel etkileşimin
sağlanamaması ve ekonomik örgütlenme
eksiklikleri gibi sorunlar üretimin süratle
artırılmasına olanak tanımamaktadır.
Türkiye’de hayvancılık problemlerinin çözümü,
işletmelerin ekonomik birimler haline
gelmesi, piyasa istikrarının sağlanması ve
verimliliğin artırılması gibi yapısal değişiklikleri
gerektirmektedir. Bugüne kadar hayvancılık
sektörüne değişik biçim, süre ve miktarlarda
çeşitli destekler yapılmıştır. Fakat yapısal
sorunlar çözülmeden uygulanan desteklemeler,
sektörün hedeflenen düzeye gelmesinde yeterli
ve etkili olamamıştır. Yapılması gereken şey,
sektörle ilgili hedefin açık bir şekilde belirlenerek
yapısal ağırlıklı kısa, orta ve uzun vadeli politika
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
243
ve stratejilerin ulusal ve bölgesel düzeyde uygulamaya konulmasıdır.
İldeki işletmelerin önemli bir bölümü ekonomik bilinç ve bilimsellikten
yoksun küçük ölçekli olup bunun yanı sıra polikültür işletme yapısı ağır
basmaktadır. Sorunun çözümü üretimde ihtisaslaşmayı ve işletme ölçeğini
büyütmeyi amaçlayan ekonomik politikaların uygulanması ile mümkün
olabilecektir.
İlde işletme yapılarında rasyonelleşmeye giderken üretimin sanayi ile
entegrasyonunu sağlayacak isabetli kuruluş yeri seçimi yapılmış, optimum
kapasitede çalışacak hayvancılığa dayalı sanayi işletmelerine ihtiyaç vardır.
Hayvancılık sektörünün ilde geliştirilmesine bu sanayi kuruluşları önemli
katkılar yapabileceklerdir. Bu sanayi işletmelerinin üretim maliyetlerini
dikkate alan fiyat politikaları uygulaması, intersektörel etkileşimde başarıyı
daha da artırabilecektir.
Başta yem olmak üzere kredi ve finansman kaynakları ile diğer girdi
unsurlarının yeterli miktar ve uygun nitelik ve koşullarda teminini
kolaylaştırıcı önlemler alınmalıdır. Hayvan kalitesini artırmak üzere
yapılan ıslah çalışmaları, hayvansal üretimi özendirici ve kârlı kılan fiyat
politikalarıyla desteklenmelidir. Hayvansal üretimi artırmada iç talep
yapısı güçlendirilmeli, bu amaçla üretimin sanayi ile entegrasyonuna önem
verilmelidir.
İşletmelerinin uygun miktar, kalite ve standartlarda üretimi gerçekleştirmek
ve besi faaliyetinin tüm yıla yayılmasını sağlayacak et sanayini devamlı
ve tam kapasitede çalıştırmak amacıyla ilde mevcut organize besi bölgesi
modeli geliştirilmelidir. Sektörde işletme ölçeklerinin, üretim hacminin
ve sanayi tesislerinin kapasitelerinin artırılması üretim planlaması
kapsamında ele alınmalı, sözleşmeli üretim modelinin uygulanabilirliği,
tüketim talebi, kendine yeterlik seviyesi ile birlikte dış satım imkanları
araştırılmalı ve geliştirilmelidir.
Hayvancılıkta örgütlü (hayvan üreticisi ve besicisinin) ve bilinçli üretim
yapan kesimin desteklenmesi ve bu yönde teşvik önlemlerinin uygulamaya
geçirilmesi öncelikli olarak hedeflenmelidir.
Hayvancılık sektöründe faaliyet gösteren üreticilere finansman ihtiyaçlarına
dönük olarak işletme ve yatırım kredisi kullanımının uygun vade, faiz ve
244
ödeme seçenekleri ile sunulması, kırsal alanda ürün bazında ihtisaslaşmış üretici birliklerinin
kurulmasının teşviki ve böylelikle pazarlamada aracı marjlarının düşürülerek, üreticilerin daha karlı
ve rasyonel çalışmasına imkan sağlayacak politikaların geliştirilerek uygulanması büyük önem arz
etmektedir.
Diyarbakır ili ve çevresi için hayvansal ürünlerde uluslararası pazarlarda rekabet şansının
yakalanabilmesi için öncelikle üretimde belirli kalite standartlarına sahip olunması, maliyetlerin
düşürülmesi ve üretimde sürdürülebilirliğin sağlanması gerekmektedir. Bölgenin dışsatım merkezi
olması, özellikle komşu ve körfez ülkelerinin tarım ve hayvansal ürünler talebi doğrultusunda
üretimin yönlendirilmesi ölçüsünde mümkün olabilecektir. Diğer taraftan özellikle Orta Doğu
pazarının bölgeye yakınlığı bu ürünlerin pazarlanmasında ulaştırma maliyetlerinin minimizasyonu
imkanını tanımaktadır.
Sektörün sorunlarına belirlenen stratejiler doğrultusunda getirilecek rasyonel çözümler, Diyarbakır
ilinde ve bölgedeki ekonomik kalkınmaya önemli katkılar sağlayacaktır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
245
Kaynaklar1. Diyarbakır İl Çevre Durum Raporu (2007). Diyarbakır İl Çevre ve
Orman Müdürlüğü, Erişim: www.diyarbakir-cevreorman.gov.tr/
cevresel/CDR2007.pdf (12.02.2010)
2. T.C Başbakanlık Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı (2003). Diyarbakır İli Ekosistemine Uygun Tarımsal
Ürünler Raporu. Erişim: www.gap.gov.tr/Turkish/ Tarim/raporlar.html
(17.02.2010)
3. TKB. (2005). Diyarbakır İli Master Planı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Strateji Geliştirme Başkanlığı, Ankara.
4. TÜİK. (2001). Genel Tarım Sayımı, Tarımsal İşletmeler.
5. TÜİK. (2005). Tarımsal Yapı. Üretim, Fiyat, Değer.
6. TÜİK.(2010a). Hayvancılık İstatistikleri Veri Tabanı. Erişim: www.tuik.
gov.tr/hayvancilik app/ hayvancilik.zul (21.01.2010)
7. TÜİK. (2010b). Bitkisel Üretim İstatistikleri. Erişim: www.tuik.gov.tr
(23.02.2010)
8. Yalçın, C. (2009). Salgın Hayvan Hastalıklarıyla Mücadelede Kurumsal
ve Ekonomik Gereksinimler. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, 80(1),
14-17.
TÜRKİYE HAYVANCILIĞININ SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
247
Muzaffer Denli
Dicle Üniversitesi, Ziraat
Fakültesi, Zootekni Bölümü,
Diyarbakır
ÖZETDünyadaki hızlı nüfus artışı gıda üretiminin artırılmasını zorunlu hale
getirmektedir. İnsanların yeterli ve dengeli beslenmesinde anahtar rol
oynayan gıdaların hayvanlardan elde ediliyor olması hayvancılık sektörünün
önemini gün gittikçe artırmaktadır.
Ancak, özellikle son 20 yıldır uygulanan politikalar henüz tam anlamıyla
sektörleşememiş ülke hayvancılığımızın sorunlarının birikerek artmasına
neden olmuştur.
Gıda üretimi yanında büyük sosyo-ekonomik önemi bulunan ülkemiz
hayvancılık sektörünün sorunları genel olarak; hayvan varlığında azalma,
yetersiz yem kaynağı ve besleme, hastalık ve sağlık korumada sorunlar,
üretici ve yatırımcı eğitimsizliği, örgütlenme ve yapılanma eksikliği,
izlenebilirlik, işletme yapısı, finans ve teşviklerdeki yanlışlıklar, pazarlama
ve kurumlararası koordinasyon eksikliği şeklinde sıralanabilir. Bu bildiride,
Türkiye hayvancılığının önemi, mevcut durumu, sorunları ve bu sorunların
çözümünde neler yapılması gerektiği tartışılacaktır.
GİRİŞDünya nüfusundaki hızlı artış, enerji kaynaklarının giderek azalması
insanların açlık ve yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya kalmasına
neden olmaktadır. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre 2006 yılı
itibariyle dünyada 854 milyon kişi açlık ve yetersiz beslenme sorunu ile
karşı karşıya kalmıştır (FAO, 2006).
Günümüzde yaklaşık 7 milyar olan dünya nüfusunun 2025 yılında 8 milyar’a
ulaşacağı, bu hızlı nüfus artışının dünyadaki açlık ve yetersiz beslenme
sorununu artacağı tahmin edilmektedir.
Dünyadaki açlık ve yetersiz beslenme sorunu artıkça tarımın önemli
bir kolu olan hayvansal üretimin önemi de gün gittikçe artmaktadır. Et,
süt, yumurta gibi kaliteli gıda üretiminin sağlandığı hayvancılık sektörü,
insanların dengeli bir şekilde beslenmesinde kilit rol oynamaktadır.
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesinde, kişi başına tüketilen
hayvansal gıda miktarının dikkate alınan kriterlerden biri olması hayvansal
üretimin önemini göstermektedir.
248
Hayvancılık sektörü temel işlevi olan gıda
üretimi yanında tekstil, ilaç ve kozmetik
gibi sanayi dallarına hammadde sağlaması
açısından da önemlidir. Ülkemizin coğrafi ve
sosyo-ekonomik yapısı göz önüne alındığında
hayvancılık sektörünün istihdam yaratması
açısından önemli bir görevi vardır. Ancak,
günümüze kadar uygulanan politikalar ülkemiz
için büyük potansiyel olarak görülen hayvancılık
sektörünü bitirme noktasına getirmiştir.
Hayvan varlığındaki bu azalmalara karşılık ülke
nüfusunda sürekli bir artış meydana gelmesi
ülkemizi gıda üretiminde kendine yetmez bir
duruma getirmiştir. Son 40 yıl içerisinde Türkiye
nüfusu ikiye katlanmıştır. Türkiye İstatistik
Kurumu (TÜİK) verilerine göre 1970 yılında 35.2
milyon olan ülke nüfusu 2009 sonu itibariyle
72.5 milyona ulaşmıştır (TÜİK, 2009).
Bu çalışma, Türkiye hayvancılığının önemi,
mevcut durumu, sorunları ve bu sorunların
çözümüne yönelik kısa, orta ve uzun vadede
neler yapılması gerektiğini açıklığa kavuşturmak
amacıyla hazırlanmıştır.
TÜRKİYE HAYVANCILIĞININ MEVCUT DU-RUMU VE SORUNLAR
Hayvan VarlığıSon yıllarda, Türkiye’de hayvan sayısında
önemli düzeyde düşüşler gözlemlenmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre
2000–2008 yılları arasında hayvan sayılarında
sırasıyla sığırda % 1, koyunda %16 ve keçide %
22’lik bir azalma meydana gelmiştir (Tablo.1,
TÜİK, 2008). Aynı verilere göre tavuk sayısında
% 7’lik bir azalma meydana gelirken, arı kovanı
sayısında %13’lük bir artış meydana gediği
görülmüştür.
TürYıllar
Değişim (%)2000 2008
SIĞIR 10.761.000 10.859.942 -1
Yerli 4.217.000 2.850.710 -32
Kültür 1.806.000 3.554.585 +49
Melez 4.738.000 4.454.647 -6
KOYUN 28.492.000 23.974.591 -16
Yerli ırk 27.719.000 22.955.941 -17
Yabancı ırk 773.000 1.018.650 +24
KEÇİ 7.201.000 5.593.561 -22
Kıl 6.828.000 5.435.393 -20
Tiftik 373.000 158.168 -58
TAVUK 258.168.248 240.280.376 -7
Etçi 193.459.208 180.915.558 -6
Yumurtacı 64.709.040 63.364.818 -2
Arı (kovan) 4.267.123 4.888.961 +12.7
Tablo 1. Türkiye Hayvan varlığının 2000-2008 yılları
arası değişimi (TÜİK,2008)
Türkiye’de günümüze kadar uygulanan
ıslah çalışmalarının yetersiz olması, suni
tohumlama çalışmalarının istenen düzeyde
başarıya ulaşamaması, kaliteli damızlık
hayvan üretiminde yetersizlik veya ekonomik
gerekçelerden dolayı damızlık hayvanların
kesime gönderilmesi hayvan sayısının giderek
azalmasına neden olmuştur..
Hayvansal ÜretimTürkiye’de hayvan sayısına bağlı olarak hayvansal
üretim ve özellikle de kırmızı et üretiminde
belirli düzeyde azalmalar meydana gelmiştir.
TÜİK verilerine göre 2000 yılı itibariyle 491.245
ton olan kırmızı et üretimi 2008 yılında %1.8
azalarak 482.444 ton olarak gerçekleşmiştir
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
249
(Tablo 2). Aynı verilere göre 2000 yılında toplam kırmızı et üretiminin %
77’si sığır, %20’si koyun ve %3’ü keçiden elde edilirken, bu değerler 2008
yılı itibariyle % 92 sığır, % 6 koyun ve % 2 keçi olarak gerçekleşmiştir.
Kırmızı et üretiminde düşüşün temel sebebi küçükbaş hayvan sayısındaki
azalmaya bağlı olarak gerçekleştiği görülmektedir.
TÜR 2000 Oran (%) 2008 Oran (%) Değişim (%)
Sığır 354.664 72.8 370.619 77.0 +4.3
Koyun 111.139 22.8 96.738 20.1 -13.0
Keçi 21.395 4.4 13.753 2.9 -35.7
Manda 4.047 0.8 1.334 0.3 -67.0
TOPLAM 491.245 482.444 -1.8
Tablo 2. Türkiye’de 2000-2008 yılları arasında elde edilen hayvan türüne göre kırmızı et
üretimi (ton) (TÜİK,2008)
TÜİK, (2008) verileri incelendiğinde 2000–2008 yılları arasında beyaz et
üretiminde belirgin bir artış meydana geldiği görülmektedir (Tablo.3).
Aynı verilere göre yumurta üretiminde bir önemli bir değişiklik meydana
gelmemiştir. 2000 yılında 13.580.586 bin adet olan yumurta üretimi 2008
yılı itibariyle 13.190.696 bin adet olarak gerçekleşmiştir.
Yıllar Tavuk Hindi Toplam
2000 643.457 19.274 662.731
2001 614.745 15.125 629.870
2002 696.187 30.401 726.588
2003 872.419 32.801 905.220
2004 876.774 37.623 914.397
2005 936.697 42.709 979.406
2006 917.659 17.062 934.720
2007 1.068.453 31.467 1.099.920
2008 1.087. 681 35.451 1.123.132
Tablo 3. Türkiye’de 2000-2008 yılları arasında beyaz et üretimi (ton) (TÜİK,2008)
Türkiye süt üretimi 2000 yılında 8.732.040 ton olarak gerçekleşirken, bu
miktarın % 89.2’si sığır, %7.9’u koyun, %2.2 keçi ve %0.7’si mandadan
elde edilmiştir (Tablo 4). 2008 yılı itibariyle toplam süt üretiminin % 92’si
250
sığır, % 6.1 koyun, %1.7’si keçi ve % 0.3’ü
manda olmak üzere 2000 yılına göre % 20’lik bir
artışla 12.243.164 ton olarak gerçekleşmiştir
(TÜİK,2008)
TÜR 2000 Oran (%) 2008 Oran (%)
Değişim (%)
Sığır 8.732.040 89.2 11.255.300 92.0 +22.4
Koyun 774.379 7.9 746.872 6.1 -3.5
Keçi 220.211 2.2 209.570 1.7 -4.8
Manda 67.330 0.7 31.422 0.3 -53.3
TOPLAM 9.794.360 12.243.164 +20.0
Tablo 4. Türkiye’de 2000-2008 yılları arasında türlere
göre süt üretimi (ton) (TÜİK,2008)
Yem üretimiHayvancılık işletmelerinde üretim
maliyetinin yaklaşık %60-70’ni yem giderleri
oluşturmaktadır. Ülkemiz bitkisel üretimde
uygulanan kısıtlama politikaları sonucu yem
hammaddesi olarak kullanılan mısır, soya
fasulyesi gibi ürünlerin büyük bir kısmı ithal
edilmektedir. Türkiye’de karma yem üretimi
2000–2005 yılları arasında istikrarlı bir artış
göstermemiştir. Ancak, özellikle 2005 yılından
sonra toplam karma yem üretiminde her
geçen yıl artış göstermiştir (Tablo 5). Yem
bitkileri ekiminin ülkemizde yaygınlaşmamış
olmasından dolayı özellikle ruminant
beslemede ihtiyaç duyulan kaliteli kaba yem
üretilememektedir. Mera ve otlakların etkin bir
şekilde kullanılamaması ihtiyaç duyulan kaba
yem miktarını artıran diğer önemli bir etkendir.
Ülkemizde karma yem endüstrisi gelişimi diğer
gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında en az
yarım asır daha geç başladığı görülmektedir.
Yem Sanayi Türk A.Ş.’nin kurulması ve ülke
hayvancılığımızın gelişmesine paralel olarak
1975’li yıllardan itibaren karma yem sektöründe
hızlı bir büyüme yaşanmıştır (Akdeniz ve ark,
2005).
Tablo.6’da 2000–2008 yılları arası Türkiye yem
sektörüne ilişkin karma yem fabrikalarının
sayıları ve bunların yıllık olarak yem üretim
kapasitelerine ilişkin bilgiler sunulmuştur. 2000
yılında 519 adet olan yem fabrikası sayısı 2008
yılında 681 sayısına ulaşmıştır. Son 10 yıl içinde
yem fabrikası sayısında artışla birlikte kapasite
kullanım oranının da arttığı görülmektedir.
Yıll
ar
KANATLI YEMLERİ
BÜYÜKBAŞVE KÜÇÜKBAŞ YEMLERİ DİĞER YEMLER TOPLAM
Miktar Oran (%) Miktar Oran (%) Miktar Oran
(%) Miktar
20
00
3.012.483 45,2 3.606.788 54,1 42.955 0,7 6.662.226
20
01
2.456.645 47,4 2.677.066 51,7 44.619 0,9 5.178.330
20
02
2.498.744 48,3 2.625.624 50,7 51.713 1,0 5.176.081
20
03
2.775.169 47,4 3.015.949 51,5 62.279 1,1 5.853.397
20
04
3.163.394 45,8 3.664.651 53,1 77.525 1,1 6.905.570
20
05
3.054.349 44,7 3.718.610 54,4 61.314 0,9 6.834.273
20
06
2.872.860 38,5 4.516.646 60,5 77.575 1,0 7.467.081
20
07
3.529.359 38,1 5.447.209 59,5 175.864 1,9 9.152.432
20
08
4.017.631 42,0 5.378.060 56,3 164.926 1,7 9.560.617
Tablo.5. Türkiye’de2000–2008 yılları arasında karma
yem üretimi (ton) (Kaynak: Koruma ve Kontrol Genel
Müdürlüğü (KKGM,2008)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
251
YıllarFabrika Sayısı Faal olmayan Fabrika Kapasite
kullanma oranı (%)Adet Kapasite (1000 ton/
yıl) Adet Kapasite (1000 ton/yıl)
2000 519 12.584 98 1.708 61
2001 540 12.964 110 1.017 48
2002 569 13.590 147 2.614 48
2003 589 14.056 143 2.514 54
2004 610 14.634 155 2.672 58
2005 631 15.136 172 3.142 57
2006 646 15.598 178 3.090 60
2007 661 16.204 190 3.366 71
2008 681 16.790 211 3.826 74
Tablo 6. Yıllar İtibariyle Yem Fabrikalarının Sayıları ve Kapasiteleri (Kaynak: Koruma ve
Kontrol Genel Müdürlüğü (KKGM,2008)
Hastalıklar ve Sağlık KorumaÜlkemizde kayıt dışı hayvan sayısı ve kaçak hayvan girişişinin fazla
olmasından dolayı izlenebilirlik gerektiği gibi yapılamamaktadır. Bu
da brusella, tüberküloz, şap, şarbon, sığır vebası ve diğer infeksiyöz
hastalıklarla mücadelenin etkin bir şekilde yapılmasını engellemektedir.
Ekonomik bir hayvansal üretimin en önemli bileşenlerinden olan hayvan
sağlığının korumanın sağlanmaması ciddi ekonomik kayıplara neden
olmaktadır. Söz konusu hastalıkların kontrol altına alınamamasından
dolayı canlı hayvan ve hayvansal ürün ihracatının olumsuz etkilendiği ve
bu hastalıkların neden olduğu yıllık ekonomik kaybın süt ve et üretimimizin
yaklaşık olarak %25’ine tekabül ettiği bildirilmiştir (Babacan,2006).
Üretici ve Yatırımcı EğitimsizliğiÜlkemizde hayvancılığın daha çok aile işletmeciliği halinde yapılması
hayvancılığın gelişmesini engellemektedir. Hayvancılık eğitiminin
yaygınlaşmadığı ülkemizde, eski usullere göre hayvan idaresi, bakım ve
beslemesi yapılmaktadır. Gerek ülkemizde yapılan ıslah çalışmaları sonucu
geliştirilen ve gerekse de dışarıdan ithal edilen genetik kapasitesi yüksek
hayvan ırklardan eğitim ve bilgi eksikliğinden dolayı istenen verim elde
edilememiştir. Hayvancılığa yeni yatırım yapmak isteyen yatırımcıların
gerekli teknik bilgi ve donanıma sahip olmaması yanında ilgili kurum ve
kuruluşlardan eğitim ve teknik destek almaması ise çoğu zaman yatırımın
252
amacına ulaşmasını engellemektedir.
Örgütlenme ve Yapılanma YetersizliğiÖrgütlenme ve yapılanma yetersizliği ülkemizde
hayvancılık kollarının sektörel bir yapıya
kavuşamamasında büyük rolü vardır. Gerek
üretim veya ürünlerin işlenmesi ve gerekse
de pazarlama aşamalarında sağlıklı etkin bir
yapılanma ve örgütlenmenin olmaması karlı bir
üretimin gerçekleşmesini engellemektedir.
Günümüze kadar yapılan örgütlenme ve üretim
planlamalarının ülke, bölge ve yetiştiricinin
sosyo-ekonomik özellikleri göz önüne
alınmadan yapıldığı için bir başarı sağlanmadığı
görülmektedir. Türkiye’de kurulan yetiştirici
birlikleri ve kooperatiflerin işlevlerinin
birbirine karıştırılması ise sorunun çözümünü
zorlaştırmaktadır (Kaymakçı, 2009). Ülkemizde
hayvancılığın genellikle aile tipi küçük işletmeler
şeklinde faaliyet göstermesi sağlıklı bir
örgütlenme ve üretim planlanmasının önünde
bir engeldir.
Teşvik, Finans ve Pazarlamadaki UygulamalarÜlkemiz hayvancılığını geliştirmek amacıyla
farklı zamanlarda ve değişik şekillerde teşvikler
verilmektedir. Ancak, verilen teşviklerde politik
tercihlerin ön plana çıkması bu teşvik veya
finansal desteklerin ülke hayvancılığına katkısını
sınırlamaktadır. Bölgelerin sosyo-ekonomik
koşulları, orta ve uzun vadede sonuçları, üretim
ve pazarlama koşulları göz önüne alınmadan
yapılan finans destek ve teşvikler ekonomik ve
sosyal düzeyde faydalı sonuçlar yaratmamıştır.
Pazar fizibilitesi yapılmadan sadece üretime
yönelik yapılan hayvancılık yatırımları,
çiftçi ve yatırımcıları kısa bir sürede üretim
dışına itilmesiyle sonuçlanmıştır. Ülkemizde
hayvancılığa verilen destek miktarları yeterli
düzeyde olmayıp ABD ve AB’nin çok gerisindedir.
Örneğin, sütte üretici yardım değeri AB’de %58,
ABD’de %50 iken ülkemizde ise %42’dir. Bu oran,
sığır etinde sırasıyla %60, %4 ve %47; koyun
etinde ise %54, %16 ve %10 düzeylerindedir.(Kutlu ve ark, 2003)
Hayvancılık Bileşenleri Arasında Koordinasyon EksikliğiÜlkemizde hayvancılık bileşenleri arasındaki
koordinasyon eksikliği öteden beri üzerinde
durulan hayvancılığı geliştirmeye yönelik
uygulamaların başarıya ulaşmasını
engellemektedir. Hayvancılığın sektörel bir
duruma gelmemiş olması sağlıklı bir işbirliğinin
oluşmasını zorlaştırmaktadır. Sektörel hale
gelmemiş hayvancılık sektöründe Ar-Ge
birimlerinin olmaması veya mevcut olanlardan
ise gelişmiş ülkelerdeki gibi etkin şekilde
yararlanılmaması hayvancılıkta gelişmeyi
geciktirmektedir.
Ayrıca, gelişmiş ülkelerdeki örnekler
incelendiğinde, modern ve ekonomik
hayvancılığa büyük katkılar sağlayan Üniversite-
Kamu-Sanayi işbirliği çalışmalarının ülkemizde
henüz hayata geçirilmemesi yeni teknolojilerin
geliştirilmesi ve kullanılmasının önünü
kesmektedir.
GENEL ÇÖZÜM ÖNERİLERİ1. Hayvan varlığında meydana gelen düşüşün
önüne geçilmelidir. Özellikle son yıllarda
büyük azalma gösteren küçükbaş hayvan
sayısını artırmaya yönelik girişimlerde
bulunulmalıdır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
253
2. Yerli ırkların verim özelliklerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar
artırılmalı, yerli gen kaynaklarının korunmasına yönelik önlemler
alınmalıdır.
3. Sağlıklı ve ekonomik bir hayvansal üretim için kaliteli kaba yem
üretimine önem verilmeli karma yem üretiminde ise kapasite kullanım
artırımında gidilerek yeni teknolojilerden faydalanılmalıdır.
4. Ulusal hayvancılık politikası oluşturulmalı ve bir an önce hayata
geçirilmelidir. Ulusal hayvancılık politikası oluştururken hayvancılıkla
ilgili bütün bileşenlerin (Üniversiteler, Araştırma Kuruluşları, Üreticiler,
Sanayiciler vs) görüşleri alınmalıdır.
5. Hayvancılık sektörü ile gerekli yasal düzenlemeler AB ile uyum içinde
olacak şekilde oluşturulmalıdır.
6. Üniversite-Sanayi işbirliği çalışmaları hayata geçirilmeli ve bununla
ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
SONUÇÜlkemizde ulusal bir hayvancılık politikasının bulunmaması ve özelliklede
son 20 yıldır uygulanan tarım politikaları gıda üretimi yanında sosyo-
ekonomik bir öneme sahip olan hayvancılığımızı yok olma noktasına
getirmiştir. Sektörün ilgili bütün bileşenlerinin görüşü alınarak hazırlanacak
ulusal hayvancılık politikası ile birlikte Üniversite-Sanayi işbirliğinin
geliştirilmesi ülke hayvancılığımızı mevcut sorunlarından kurtarıp hak
ettiği yere taşıyacaktır.
254
KAYNAKLAR• Akdeniz, R.C., Ak, İ., Boyar, S, 2005. Türkiye Karma Yem Endüstrisi Ve Sorunları. www.zmo.org.tr/
resimler/ekler/ecb679fd35dcfd0_ek.pdf?tipi=14&amp;sube= Erişim tarihi:20.05.2010.
• FAO, 2006. Food And Agriculture Organization. The state of foos insecurity in the world.
• Kutlu, H. R., Gül, A., Görgülü, M., 2003. Türkiye Hayvancılığı; Hedef 2023 - Sorunlar, Çözüm
Yolları ve Politika Arayışları - Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Adana,
12s.
• Kaymakçı, M, 2008. Türkiye Hayvancılığı; Bugünü ve Geleceği. www.vanzootekni.org.tr/index.
php?option=com_content&task=view&id=76&Itemid=1 Erişim tarihi:20.05.2010
• TUİK, 2008, Türkiye İstatistik Kurumu, Hayvansal Üretim İstatistikleri.
• Babacan, 2006
256
HAYVANCILIK VE ÇEVRE
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
257
Yrd.Doç.Dr. A.Şener Yıldız1
Prof.Dr. Cengiz Yalçın1
Dr.Pınar Demir2
1.Dicle Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Hayvan
Sağlığı ve Ekonomisi AD,
Diyarbakır
2.Kafkas Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Hayvan
Sağlığı Ekonomisi ve
İşletmeciliği AD, Kars
cengiz.yalcin@veterinary.
ankara.edu.tr
ÖZETKüresel ısınmanın dünya ve doğal kaynaklar üzerindeki etkileri özellikle
1980’li yıllardan itibaren belirgin bir şekilde kendini göstermeye başlamıştır.
Bu durum yenilenebilir enerji kaynakları vb. önlemler ile buna dönük çözüm
arayışlarını da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle hayvancılık sektörü de
dâhil olmak üzere birçok sektörde küresel ısınma ile ilgili projeler önem
kazanmaktadır. Hayvancılığın ise tek başına toplam sera gazı emisyonuna
katkısının %18 olduğu bildirilmektedir. Küresel ısınma ile hayvansal üretim
arasındaki etkileşim çift yönlüdür.
Öyle ki hayvansal üretim bir taraftan insan kaynaklı emisyon olarak CO2’nin
% 9’unu, CH4’ün % 35-49’unu, N2O’nun % 65’ini ve NH3’ün % 64’ününe
kaynaklık ederken diğer tarafın küresel ısınma sonucu meydana gelen
kuraklık ile de olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
GİRİŞBirleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu tarafından yayınlanan bir
raporda, hayvansal üretimin günümüzde yaşanan küresel ısınma, toprak
erozyonu, su ve toprak kirliliği ve bioçeşitliliğin azalması gibi çevresel
problemlerin ana nedenlerinden birisi olduğu bildirilmektedir (FAO,
2006). Bu raporda, atmosfere salınan sera gazları emisyonunun %18’inin
hayvancılıktan kaynaklandığı ve bu oranın ulaşım sektörünün etkisinden
bile daha fazla olduğu bildirilmektedir.
Küresel ısınma sorunu ile hayvansal üretim arasındaki etkileşim bu
tebliğin konusunu oluşturmaktadır. Tebliğde hayvancılığın küresel iklim
değişikliğindeki rolünün yanı sıra küresel ısınmanın hayvancılık üzerindeki
mevcut ve gelecekteki olası etkileri de değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Küresel Isınma ve İklim DeğişikliğiKarbondioksit (CO2), Metan ( CH4) ve Diazotoksit (N2O) gazlarının
küresel ısınma ve iklim değişikliğine neden olduğu, atmosferde su buharı
seviyesinin artmasında etkisinin olduğu bildirilmektedir. Önceleri sanayide
sıklıkla kullanılan kloroflorokarbonlu gazların da belirtilen etkilerinin
olduğu bilinmektedir.
CO2, CH4 ve N2O gazları doğal koşullarda oluşmakta olup, normal
düzeylerdeki salınımlarının herhangi bir zararları söz konusu değildir.
258
Aksine, atmosferde belirli bir sınırlılıkta bulunmaları, dünyadan uzaklaşan ısının bir bölümünün
tutulması ve hayatın devamlılığını sağlayan atmosferik şartların oluşumuna katkı sağlamaktadır.
Ancak, belirtilen gazların emisyonunun artarak atmosferdeki oranlarının yüksek seviyelere çıkması
çevresel problemlere neden olmaktadır.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli raporuna göre 2100 yılına kadar dünyada ortalama
sıcaklığın 1.8 - 4˚C düzeyinde artabileceği öngörülmektedir (IPCC, 2007). Diğer bir kaynakta da
benzer öngörü söz konusu olup, belirtilen tarihe kadar yüzey sıcaklığının 0.5- 2.5oC değişime
uğrayabileceği ve bu değişim sonucu deniz suyu seviyesinin de 0.5 m yükselebileceği bildirilmektedir (Watson, 2008).
Küresel ısınmadaki artışın deniz seviyesinde yükselmenin yanı sıra birçok bitki ve hayvan türü
için habitat sınırlarının değişmesine ve iklim sisteminde çeşitli değişikliklerin tetiklenmesine yol
açacağı tahmin edilmektedir (Yaslıoğlu ve ark., 2010).
İklim sistemindeki değişimin en önemli nedeninin insan kaynaklı (antropojenik) sera gazlarının
salınımındaki artışların olduğu konusunda görüş birliği söz konusudur. Küresel ısınmaya etkili olan
insan kaynaklı sera gazlarının katkı payları ve emisyon kaynakları Tablo 1’de sunulmuştur.
Antropojenik sera gazlarıNispi katkı (%)
Yıllık artış oranı (%)
Emisyon kaynakları
C02 (Karbondioksit) 50–60 0,3–0,5Kömür, petrol gibi fosil yakıtların yakılması vb.
CH4 (Metan) 12–20 1Hayvancılık, pirinç tarlaları, çöp toplama alanları vb.
N20 (Diazotmonoksit) 5–7 0,2 Tarımda suni ve doğal gübre kullanılması vb.
03 (Ozon) 8 0,5 Trafik, ormanların yok olması vb.
KFK (Kloroflorokarbon) 15–25 4–5Sprey kutularındaki aerosoller, köpük üretimi vb.
Tablo 1. Antropojenik sera gazları* (Kaynak: (Demir ve Cevger, 2007)
Tablo 1’de görüldüğü üzere, karbondioksit sera gazları içinde kürsel ısınmada % 50-60’lık bir nisbi
katkı ile en önemli faktör konumda olup bu gazı etki bakımından % 15-20’lik bir oranla CH4 gazı
takip etmektedir. CH4 gazının ömrü (12 yıl) CO2 gazına (120 yıl) göre daha kısa olmasına karşın,
küresel ısınma potansiyelinin (GWP) karbondioksitten 21 kat daha fazla olduğu bildirilmektedir
(Sirohi S. ve Ark., 2004). Bu gazların küresel ısınmaya etkileri CO2 etkisi 1 kabul edildiğinde; 1 ton
CH4’nın 23 ton CO2 etkisine , 1 ton N2O ise 296 ton CO2 etkisine sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Steinfeld ve ark., 2006).
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
259
Hayvansal Üretimin Küresel Isınmaya Etkileri
Hayvansal Kaynaklı Sera Gazlarının OluşumuHayvansal üretim kaynaklı en önemli sera gazları Karbondioksit (CO2),
Metan (CH4) ve Diazotmonoksit (N2O)’tir.
Hayvansal üretimde Karbondioksit (CO2) oluşumu: Hayvancılıktaki
CO2 emisyonu; yem bitkileri üretimi, çiftlikte harcanan enerji, yem
taşıma, hayvansal ürünlerin işlenmesi, taşınması ve arazi kullanımındaki
değişikliklerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Hayvansal üretimde Diazotoksit (N2O) oluşumu: Nitrifikasyon ve
denitrifikasyon işlemleri aracılığıyla oluşan mikrobiyel azot metabolizması
ve topraktan oluşan emisyonlar en önemli N2O kaynaklarıdır. Benzer durum
hayvansal kökenli gübreler içinde söz konusu olup gübrelerin depolanması
ve kullanılması esnasında, meradaki hayvanların dışkılarında da emisyon
oluşmaktadır. N2O aerobik koşullarda, katı gübre veya sıvı gübrenin özellikle
nemli (ıslak) topraklara uygulanması sırasında ortaya çıkmaktadır (Yaslıoğlu
ve ark., 2010).
Hayvansal üretimde Metan (CH4) oluşumu: Hayvansal kaynaklı CH4
emisyonu hayvanlarda sindirim süreci ve hayvan dışkısı olmak üzere iki
yolla oluşmaktadır (Demir ve Cevger, 1997).
Ruminantların sindirim faaliyetleri sırasında besin maddelerinin
fermantasyonu ile CH4 üretimi meydana gelmektedir. Fermantasyon
sonucu oluşan CH4 hayvan tarafından geğirme yoluyla dışarı atılmakta ve
CH4 emisyonuna neden olmaktadır.
Normal şartlarda, hayvan gübrelerinde bulunan karbonhidrat ve
protein gibi kompleks yapıya sahip organik bileşiklerin karbonu CO2’ye
dönüştürülerek doğal yolla parçalanır. Bununla birlikte, oksijenin olmadığı
durumlarda anaerobik bakteriler karbonu CH4’e dönüştürür ve dolayısıyla
hayvan gübrelerinin nemli, oksijensiz (anaerobik) ortamlarda ayrışması
CH4 üretimi yoluyla sera gazı konsantrasyonunda artışa yol açmaktadır (Yaslıoğlu ve ark., 2010).
Geleneksel hayvancılığın yapıldığı dönemlerde sera gazlarının çevreye
herhangi bir olumsuz etkisi söz konusu değildi. Ancak entansif ve endüstriyel
260
hayvansal üretimin arttığı günümüzde bu tür
üretim geleneksel entegre hayvansal üretime
göre 2 kat, mera hayvancılığına (ekstansif)
göre 6 kat daha hızlı bir gelişme kat etmiş
olması önemli bir handikap olarak karşımızda
durmaktadır. Ayrıca artan hayvansal ürün
talebinin karşılanması için 2050 yılına kadar
sektör kapasitesinin 2 katına çıkacağı tahmin
edilmektedir (Steinfeld ve ark., 2006).
Hayvansal üretimin entansifl eşmesi ile beraber;
yüksek girdili üretim, hem hayvan hem de
toprak düzeyinde besin maddelerinin etkin
kullanılmaması emisyon miktarında artışlara
neden olmaktadır. FAO’nun sektör uzmanı
Steinfeld’in belirttiği, “Bugünün en önemli
çevre sorunlarının başında hayvansal üretim
gelmekte olup bu hususta inisiyatifin alınması
gerekmektedir.” gibi görüşler daha fazla önem
ve yaygınlık kazanmaktadır (Görgülü ve ark., 2009).
Küresel ısınma ile hayvansal üretim arasındaki
etkileşim çift yönlüdür. Öyle ki hayvansal üretim
bir taraft an insan kaynaklı emisyon olarak
CO2’nin % 9’unu, CH4’ün % 35-49’unu, N2O’nun
% 65’ini ve NH3’ün % 64’ününe kaynaklık
ederken diğer tarafın küresel ısınma sonucu
meydana gelen kuraklık ile de olumsuz bir
şekilde etkilemektedir (Görgülü ve ark., 2009).
Hayvansal üretimden kaynaklanan sera gazlarının insan kaynaklı atmosferik sera gazlarına katkıları ve küresel ısınma sorunuToplam sera gazı emisyonunun yaklaşık
%20-35’i tarımdan kaynaklanmaktadır.
İnsan kaynaklı CH4 emisyonunun % 40’ı ve
N2O emisyonunun % 50’sinden fazlasının
menşei tarıma dayanmaktadır (IPCC, 2001).
Hayvancılığın ise tek başına toplam sera gazı
emisyonuna katkısının %18 düzeyinde olduğu
bildirilmektedir (Yaslıoğlu ve ark., 2010).
Hayvansal üretimden kaynaklanan çeşitli sera
gazlarının insan kaynaklı atmosferik sera gazı
emisyonuna katkıları detaylı olarak aşağıda
sunulmuştur.
1. Karbondioksit (CO2):Her ne kadar hayvansal
üretim kaynaklı CO2 emisyonu toplam CO2
emisyonunun % 9’undan sorumlu olsa da
(Steinfeld ve ark., 2006), salınan bu gaz bitkiler
tarafından biyolojik döngü mekanizması ile
tüketildiğinden söz konusu emisyonun küresel
ısınmaya önemli bir etkisi olmamakta ve bu
nedenle salınımı önlemeye yönelik bir uygulama
arayışına da gidilmemektedir.
2. Metan (CH4): Metan emisyonunun kaynakları Grafi k-1’de sunulmuştur.
Metan emisyonunun kaynakları Grafik 1’de
sunulmuştur.
Grafik 1. Metan emisyonu kaynakları*
Metan emisyonunun kaynakları Grafik 1’de
sunulmuştur.
Grafik 1. Metan emisyonu kaynakları*
Grafi k-1 Metan emisyon kaynakları (Harvey ve ark.,
2010)
Grafik 1’de görüleceği üzere, çift lik
hayvanlarından kaynaklanan CH4 emisyonu
(%16 enterik fermantasyon ve %5 hayvan
gübresi) toplam CH4 emisyonunun %21’ini
oluşturmaktadır. Başka bir çalışmada ise bu
oranın % 37 olduğu ve çift lik hayvanları kaynaklı
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
261
CH4 emisyonunun %70’inden sığırların sorumlu olduğu rapor edilmektedir
(Yaslıoğlu ve ark., 2010). Süt sığırcılığında enterik fermantasyonun toplam
CH4 emisyonunun yaklaşık %80’ni oluşturmaktadır (Dourmad ve ark.,
2008).
Gübre kaynaklı CH4 emisyonunun % 52’si, hayvansal üretimin büyük
oranda entansif işletmelerde yapıldığı gelişmiş ülkelerde (Bu işletmelerin
çoğunda gübreler sıvı halde tanklarda depolanması sonucu anaerobic
ortam oluşmaktadır.) ortaya çıkmaktadır (Demir ve Cevger, 2007).
Görgülü ve ark. (2009) tarafından Türkiye’de 2001 yılı sığır, koyun ve keçi
varlığı göz önüne alınarak yapılan enterik ve gübre kaynaklı yıllık CH4
emisyonları Tablo 2’de sunulmuştur.
Türler Enterik (ton) Gübre (ton) Toplam (ton) Enterik (%) Tür (%)
Sığır 675 394 108 457 783 850 86.2 76.5
Koyun 203 800 6 114 209 914 97.1 20.5
Keçi 29 600 888 30 488 97.1 3.0
Toplam 908 794 115 459 1 024 252
Tablo-2 Türkiye’de 2001 yılı sığır, koyun ve keçi varlığı göz önüne alınarak hesaplanan
enterik ve gübre kaynaklı yıllık metan emisyonları.
(Görgülü ve ark., 2009)
Tablo 2 incelendiğinde, yıllık yaklaşık 1 milyon ton ruminant kaynaklı CH4
emisyonunun meydana geldiğinin hesaplandığı, bunun yaklaşık % 85’inin
enterik kökenli olduğu, toplam emisyonun da % 76’sının da sığırlardan
kaynaklandığı görülmektedir.
Yassıoğlu ve ark. (2010) çeşitli literatür bulguları ışında, hayvan gübresinden
kaynaklanan CH4 emisyonunun hayvanın türüne, yaşına, canlığı ağırlığına,
kullanılan yemin miktar ve kalitesine, depolama koşulları ile sıcaklığa bağlı
olarak değişim gösterdiğini bildirmektedirler.
Sıvı gübrelerden anaerobik koşullarda üretilen CH4 gazının üretim miktarının
gübrenin organik madde içeriğine, depolama koşulları ve depolama süresi
ile sıcaklığa bağlı olduğu ifade edilmektedir. Üretim yoğunluğunun, sıvı
gübrenin sıcaklığının ve depolama süresinin fazla olduğu sistemlerde daha
yüksek bir düzeyde olacağı, ayrıca katı gübredeki anaerobik bölgelerde
262
de benzer üretimin söz konusu olabileceği
bildirilmektedir (Dourmad ve ark., 2008).
CH4 emisyonunun azaltılması için yapılması öngörülen ve günümüzde tartışılan hususlar;• Hayvansal üretimde verimi artırmak, dolayısı
ile hayvan sayısını azaltmak,
• Hayvan rasyonlarındaki kaba yem oranını
azaltıp kesif yem oranını yükseltmek,
• Daha az sera gazı emisyonuna imkan
sağlayan kaba yem ve mera yem bitkisi
üretmek
• Tanen ve saponin gibi maddelerin içeriğinin
yüksek olduğu alternatif yem bitkileri ve
kesif yemleri kullanmak,
• Rasyonlara bitkisel yağ ilave etmek,
• Uçucu yağlar gibi ikincil bitki komponentlerini
hayvan beslemede kullanmak,
• Metanojen mikroorganizmaları baskılayacak
ve onlarla yarışabilecek probiyotikleri
kullanmak şeklinde sıralanabilir (Öztürk, 2007).
3. Diazotmonoksit (N2O): Küresel ısınmada
azotun etkisi oldukça önemli olup N2O bu
bakımdan ön plana çıkmaktadır. Öyle ki N2O
emisyonunun % 65’inin hayvansal üretimden
kaynaklandığı bildirilmektedir.
Bu gazın küresel ısınmaya katkı potansiyelinin
düzeyi (GWP), ozon tabakasının incelmesine
neden olması ve atmosferdeki konsantrasyonun
1750’lerde günümüze yaklaşık % 16 oranında
yükselmesi önemini daha da artırmaktadır (Steinfield ve ark. 2006).
Ruminant gübreleri depolandığında da çok
önemli miktarlarda bu tür emisyonlar meydana
gelmektedir. Benzer şekilde domuz ve tavuk
gübreleri de anaerobik ortamlarda ve sıvı formda
depolandıklarında oldukça fazla miktarda CH4
ve N2O emisyonu oluşmaktadır. Görgülü ve ark.
(2009)’ı, Bos and Wit (1996)’in çalışmalarına
dayanarak tavuk ve domuz gübresinin 2/3’ünde
gübrelik yönetiminin sıvı gübreye dayalı olduğu
ifade etmektedirler.
Toplam N2O emisyonunun yaklaşık % 18’inin
hayvansal gübrelerden kaynaklanmakta olup
bu tür gübrelerle ilgili çalışmalarda N2O
ölçümlerinin yapılması önem arz etmektedir (Yaslıoğlu ve ark. 2010).
Kapalı tip ve bağlı sistemli barınaklardaki
hayvanlar yemden aldıkları azotun yaklaşık
% 90’ını idrar ve dışkı olarak vücutlarından
atarlar. Bu azotun önemli bir kısmı toplama,
depolama ve işlemden geçirme sırasında N2O
olarak yayılır.
Genellikle gübrenin azot içeriği, aerobik duruma
dönüşme derecesi (nitrifikasyon-denitrifikasyon
reaksiyonları) ve depolama süresi arttıkça N2O
emisyonu miktarı da artmaktadır (Mosier ve
ark.,1998).
N2O emisyonunun azaltılması için yapılması öngörülen ve günümüzde tartışılan hususlar;• Gübreyle atılan azot miktarını düşürmek,
• Hayvansal üretimde verimi artırmak, dolayısı
ile hayvan sayısını azaltmak,
• Bitkisel üretimde araziye tatbik edilen azot
miktarını azaltmak,
• Hayvan rasyonlarında kullanılan azot
miktarını düşürmek (Oluşabilecek
dengesizlik nedeniyle CH4 emisyonunu
artabilir.) şeklinde sıralanabilir (Görgülü ve ark.
2009).
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
263
Küresel Isınmanın Hayvancılığa Olası EtkileriKüresel ısınmanın hayvanlar üzerindeki etkileri; fiziksel, biyolojik, kimyasal
çevre ve/veya iklimin direkt etkileri olarak gruplandırılabilmektedir.
Fiziksel çevre şartları, bakım ve besleme koşullarında meydana gelen
etkileri kapsamaktadır. Aşırı sıcak ve aşırı soğuk gibi extrem hava
şartlarında barındırma maliyeti artmakta; fertilite, laktasyon, süt ve et
verimi ile bunların kalitesi gibi performans parametrelerinde de azalmalar
olabilmektedir (Beede ve ark. 1986, Alnaimy ve ark. 1992).
Küresel ısınmanın fertilite parametrelerine olan etkilerine yönelik
araştırmalarda fertilitenin düştüğü belirlenmiştir (Alnmier ve ark. 2002;
DeRensis ve Scaramuzzi 2003). Östrusun tam olarak belirlenememesiyle
ilişklili olarak ilk tohumlama süresinin arttığı, gebelik oranın düştüğü, artan
vücut ısısıyla orantılı olarak uterusa gelen kan akımında azalma ve buna
bağlı olarak fertilizasyon oranında düşme yaşandığı, embriyonik gelişimin
sınırlandığı ve erken embriyonik ölümlerin arttığı bildirilmektedir (DeRensis
ve ark., 2002). Yavruların büyümesi ve gelişmesi de küresel ısınmadan
olumsuz etkilenmektedir. Besi materyallerinde ise yem tüketimlerinde
ve yemden yararlanma oranında azalma, besi süresinin uzaması ile ilgili
bildirimlerin söz konusu olduğu belirtilmektedir (Görgülü ve ark., 2009).
Verim özellikleri ve verimlilik bakımından yetiştirilen hayvanların
genetik olarak iyileştirilmesi çalışmalarında, yerli hayvanların her türlü
koşulda verimliliğini devam ettirebilmesi ve çevrenin olumsuz etkilerine
karşı avantajlı olması göz önünde bulundurulması gereken önemli
bir konudur. Yerli ırklar anatomik ve fizyolojik yapıları nedeni ile kısa
süreli ısı dalgalanmalarından daha az etkilenmekte ve sahip oldukları
mekanizmalar yardımı ile (yüklenen ekstra ısıyı vücutlarından kolaylıkla
atma) vücut sıcaklıklarını devam ettirebilmektedirler. Yaşam süresi de iklim
değişikliklerinden etkilenebilecek özelliklerdendir. İklim değişikliğine bağlı
meydana gelen kuraklık, sel ve epidemik hastalık gibi olaylarda artışların
olabileceği öngörülmektedir. Bu yüzden özellikle kuraklığa ve hastalıklara
dayanıklı hayvanların üretimde kullanılmaya başlanması, bu hayvanların
gen kaynaklarının korunması hayati önem taşımaktadır (Koluman Darcan ve
ark., 2009).
Küresel ısınmanın hayvan sağlığına yönelik bir diğer olumsuz etkisi de
sağlık problemlerinin artması, bazı parazitlerin direnç kazanarak yaşam
264
sürelerinin uzaması dolayısı ile hastalıkların
da artmasıdır. Örneğin Yeni Zelanda ve
Avusturya’daki iklim değişikliği ile ilgili yapılan
senaryolarda potansiyel iklim değişikliğine
bağlı olarak vektörler ve kenelerin yaşama
sürelerinin uzayıp dirençlerinin artacağı ve
bunun sonucunda hayvan hastalıklarının
artacağı ifade edilmiştir (Sutherst, 1995).
Küresel ısınma özellikle doğal kaynakların
sınırlı olduğu durumlarda, gıda yetersizliklerine
dolayısıyla dengesiz ve sağlıksız beslenmeye
neden olabileceği belirtilmektedir.
Uluslararası çalışmaların birçoğunda küresel
ısınmanın özellikle tarım ve hayvancılıkta
yaratacağı olumsuzluklar araştırılmış yapılan
bazı çalışmalarda ise küresel ısınmanın
hayvansal üretimdeki pozitif ve negatif etkileri
üzerinde durulmuş, bu etkilerin bölgeye ve
mevsime bağlı olarak değişeceği ifade edilmiştir.
Örneğin soğuk bölgelerde ısınmaya bağlı olarak
çayır ve otlakların artmasının hayvancılığın
gelişmesine katkıda bulunacağı, yüksek
sıcaklığın olduğu bölgelerde ise kuraklığa bağlı
olarak yem bitkileri üretiminin azalması ve hava
sıcaklığındaki artış sonucunda şekillenecek
ısı stresinin hayvanlarda verim kaybına neden
olacağı belirtilmiştir (Demir ve Cevger, 2007).
SONUÇGünümüzde dünyayı tehdit eden küresel
ısınma ve iklim değişikliklerin neden olacağı
sorunlardan hali hazırda su kıtlığı ve kuraklıkla
uğraşmak durumunda olan ülkeler çok daha
fazla etkilenecektir. Türkiye’de bilinen aksine
gerek su kaynakları bakımından gerekse kuraklık
sorunu bakımından tehdidin yaşanabileceği
ülkeler arasında yer almaktadır. Bu nedenden
ötürü kalkınma adına çevresel problemleri göz
ardı edilmeden ve olumsuz çevresel etkileri
asgari düzeylere indirebilmek için yenilenebilir
enerji kaynakları ile ilgili, politikalar, hedefler ve
stratejiler ortaya koyulması gerekmektedir.
CH4’ün ömrünün CO2’e göre daha kısa olması
nedeniyle, CH4’deki azalma CO2’deki azalmaya
göre iklim değişikliğindeki etkisini daha çabuk
gösterecektir. Bu nedenle CH4 emisyonunun
azaltılmasında hedeflenen strateji ve hedefler
önem kazanmaktadır.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda
büyük bir tehdit altında olan ülkemizde bilim
adamları tarafından ortaya konulan öngörüler
dikkate alınarak geleceğe yönelik stratejik
planların yapılması kaçınılmazdır. Bu planlar
ve bunlara yönelik politik ve sosyo-ekonomik
yapılanmalar, oluşacak negatif etkilerin
asgari düzeye indirilmesi açısından oldukça
önemlidir. Bu amaçla, multidisipliner bilimsel
araştırma ve işbirliği programlarının öncelikli
olarak gündeme alınması gelecekte Türkiye’de
hayvansal üretim, gıda güvenliği ve beslenme
konularının sorunsuz olarak yürütülmesi
açısından avantaj sağlayacaktır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
265
KAYNAKLAR1. Adaptations, and Mitigation of Climate Change: Scientific-Technical
Analyses. Contribution of Working Group II to the
2. Alnaimy, A. M., Habeeb,I., Fayaz, I., Marai, M., Kamal T.H., 1992. Heat
Stress, Farm Animals and the Environment, Clive Philips and David
Piggins (Ed). CAB International, 1992. Cambridge, England.
3. Beede, D. K. ve Collier, R. J., 1986. Potential Nutritional Strategies for
intensively managed cattle during thermal stress. Journal of Dairy
Science. 62:543-554.
4. Dourmad J.Y., C. Rigolot, H. van der Werf 2008. Emission of Greenhouse
Gas, Developing Management and Animal Farming Systems to Assist
Mitigation (ed. P Rowlinson, M Steele and A Nefzaoui). Proceedings of
International Conference Livestock and Global Climate Change, 17-20
Mayıs 2008, Hammamet, Tunisia. Cambridge University Press.
5. Harvey A., E. Matthews ve D. Sarma 2010. The Global Methane Cycle.
NASA Goddard Institute for Space Studies. icp.giss.nasa.gov/education/
methane/intro/cycle.html Erişim Tarihi: 21.05.2010.
6. IPCC, 2007. Fourth Assessment Report. Climate Change 2007: Synthesis
Report. Summary for Policymakers, pp. 2-5.
7. Moss (eds.)]. Cambridge University Press, Cambridge, United Kingdom
and New York, NY, USA, pp. 429–467.
8. Öztürk H. 2007. Küresel Isınmada Ruminantların Rolü. Veteriner
Hekimler Derneği Dergisi, 78(1):17-22.
9. REILLY, J., (1996). Agriculture in A Changing Climate: Impacts and
Adaptation. In: Climate Change 1995: Impacts,
10. Second Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate
Change [Watson, R.T., M.C. Zinyowera, and R.H.
11. Shih J.S., D. Burtraw, K. Palmer, J. Siikamäki 2006. Air Emissions
of Ammonia and Methane from Livestock Operations. www.rff.org/
Documents/RFF-DP-06-11.pdf Erişim Tarihi: 11.05a.2010.
12. Sirohi S., A. Michaelowa 2004. CDM Potential of Dairy Sector in
India. www.hm-treasury.gov.uk/media/014/86/273.pdf Erişim Tarihi:
21.05.2010.
13. Steinfeld, H., Gerber P, Wassenaar T, Castel V, Rosales M, de Haan C.,
2006. Livestock’s long shadow: environmental issues and options. Food
and Agriculture Organization of the United Nations, p.82-114.
14. SUTHERST, R.W., (1995). The Potential Advance of Pest In Natural
Ecosystems Under Climate Change: Implications for Planning and
266
Management. In ‘Impacts of Climate Change on Ecosystems and Species: Terrestrial Ecosystems’.
(Eds. J. Pernetta, C. Leemans, D. Elder, S. Humphrey) IUCN, Gland, Switzerland, pp83-98.
15. Watson, B., 2008. Climate change: Prepare for global temperature rise of 4C, warns top
scientist. James Randerson, science correspondent. The Guardian, Thursday 7 August,2008.
www.guardian.co.uk/environment/2008/aug/06/climatechange.scienceofclimatechange
268
DİYARBAKIR’DA ÇAYIR MERALARIN MEVCUT DURUMUVE MERA ISLAHI
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
269
Vedat GÜLER
Ziraat Yüksek Mühendisi
Diyarbakır Tarım İl
Müdürlüğü
ÖZETTarımsal yönden meralar meyilli, engebeli ve taban suyu derinde olan
kıraç arazilerde, seyrek ve kısa boylu bitkilerin oluşturduğu yem alanlarıdır.
Konumları, işlenen tarım alanları ile orman kuşağı arasındadır. Meralar
taban suyu derinde olmak veya bitki örtüsü mera bitkilerince oluşturulmak
şartı ile düz alanlarda da bulunabilirler. Mera bitkileri seyrek ve kısa
boylu oldukları için özellikle hayvan otlatmak suretiyle faydalanılır,
genellikle sorunlu alanlarda oluşmuşlardır.
Çayırlar da aynı tür vejetasyon oluşumlarıdır. Ancak çayırlar, düz ve taban
suyu yakın olan alanlarda, dere kenarlarında, işlenen tarım alanlarının
alt sınırlarında, gür gelişen, sık ve uzun boylu bitkilerden oluşan yem
alanlarıdır. Çayır vejetasyonu iklim ve toprağın özel ekolojik koşullarına
göre oluşmuş otsu bitkiler topluluğu olup toprağı yılın büyük bir döneminde
daima nemlidir. Genellikle biçerek değerlendirilir. Genel hatları ile çayır ve
meralar doğal olarak oluşmuş otsu bitkiler topluluğu yani bitki örtüleridir.
İlimizde çayır mera alanları arazi varlığı içinde önemli bir yere sahiptir.
Toplam arazi varlığının % 15’ni teşkil etmekte ve hayvancılığın en temel
unsurlarından bir durumundadır.
GİRİŞÜlkemiz, tüm doğal kaynaklarında olduğu gibi, çayır mera alanlarını da
sürdürülebilir kullanım ilkesinden hareketle gelecek nesillerin istifadesine
sunmak durumundadır. Çayır ve mera alanlarının uzun yıllardan beri sahipsiz
olması, 1998 yılına kadar bu konuda yeterli kanun ve mevzuatların bir
türlü çıkarılamamış olması, mevcut mevzuatların çok sayıda kuruma görev
ve yetki vermiş olması ve bu kurumlar arasında da gerekli koordinasyonun
bir türlü sağlanamamış olması gibi nedenlerle, çayır ve mera alanlarımız
üzerinde süregelen tahribatın önüne geçmek mümkün olamamış ve ülke
genelindeki 40 milyon hektar mera alanı, zaman içerisinde 10-12 milyon
hektara gerilemiştir.
Mera alanlarında tahribat, erozyonun çok ciddi boyutlara ulaşmış olması ve
hayvancılığımızda son yıllarda yaşanan büyük sıkıntılar, ülkemizdeki çayır
mera alanlarının korunması, geliştirilmesi ve verimliliklerinin artırılması
için, bu konuda yürütülen çalışmalara ivme kazandırmış ve yıllardır
çıkarılamayan Mera Kanunu 25 Şubat 1998 tarihinde kabul edilmiş ve
270
28 Şubat 1998 tarihinde de Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
4342 Sayılı Mera Kanunu’nun Amacı1998 yılına kadar bu konuda yeterli kanun ve
mevzuatların bir türlü çıkarılamamış olması,
mevcut mevzuatların çok sayıda kuruma
görev ve yetki vermiş olması ve bu kurumlar
arasında da gerekli koordinasyonun bir türlü
sağlanamamış olması gibi nedenlerle, çayır ve
mera alanlarımız üzerinde süregelen tahribatın
önüne geçmek mümkün olamamış ve ülke
genelindeki 40 milyon hektar mera alanı, zaman
içerisinde 10-12 milyon hektara gerilemiştir.
İlimiz mera varlığı ise 229.469 hektardır.
Daha önce çeşitli kanunlarla tahsis edilmiş veya
kadimden beri kullanılmakta olan mera, yaylak,
kışlak ve kamuya ait otlak ve çayırların tespiti,
tahdidi ile köy veya belediye tüzel kişilikleri
adına tahsislerinin yapılması, belirlenecek
kurallara uygun bir şekilde kullandırılmasını,
bakım ve ıslahının yapılarak verimliliklerinin
artırılmasını ve sürdürülmesini, kullanımlarının
sürekli olarak denetlenmesini, korunmasını ve
gerektiğinde kullanım amacının değiştirilmesini
sağlamaktır.
Çayır ve meraların geliştirilmesi ve korunması
ile bu sorunun da çözümlenmesine imkan
sağlanmış olacaktır.
Ayrıca, kurulan Mera Komisyonu, mera teknik
ekipleri ile tahsis aşaması sonrasında köylerde
kurulan ve kurulacak mera yönetim birlikleri
ile yerinde yönetim ilkesi hayata geçirilmiş,
kullanıcılara yetki, katılımcılık ve sorumluluklar
verilmiştir.
İlimiz Mera Alanlarının Genel DurumuDiyarbakır ili Güneydoğu Anadolu iklim
bölgesine dâhil olup, yazları sıcak ve kurak,
kışları ise nispeten soğuk ve yağışlı bir iklim
özelliği göstermektedir. Yağış rejimi yıllık 493.3
mm(uzun yıllar ort.) civarındadır. Bu yağışlar
genellikle kış ve ilkbahar aylarında düşmektedir.
Bu da beraberinde mera alanlarında vejetasyon
süresinin kısalığını getirmektedir.
İlimiz mera alanlarının genel yapısı ilimiz
coğrafyası ile örtüşmektedir. İlimiz mera
alanları yoğun olarak;
Karacadağ Bölgesi; Buralar Bağlar, Kayapınar
merkez İlçeleri ile Çınar, Ergani, Çermik ilçeleri
sınırları dahilnde kalmaktadır(110 000 ha.).
Bu mera alanları genel itibarı ile taşlık yapıda
% 50-80 oranında olup makineli tarıma
elverişsiz durumdadır. Yöre halkı tarafından
küçükbaş (özellikle koyun) otlatılmak suretiyle
değerlendirilmekte ve koyun merası olarak
tanımlanmaktadır.
Bu bölgede mevcut meralar yüzölçüm olarak
çok büyük parseller halinde bulunmaktadır.
Mevsimsel yağışların yeterli olduğu yıllarda çok
yüksek ot verimine sahiptirler. Özelikle baklagil
çayır mera bitkileri( Trifolium repens (Ak Üçgül)
Medicago sp. (Yonca) açından oldukça zengin bir
bitki örtüsü mevcuttur.
Dicle Havzası; mera alanları bu alanlar Dicle
nehrinin kıyılarında bulunmaktadır. Yoğun
olarak Bismil ilçesi sınırlarında kalmaktadır.
Taban suyu seviyesi yüksek olup toprak yapısı
itibarı kumlu tınlı bir yapıya sahiptir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
271
İlimiz Ova Alanları; bulunan mera alanları, bu kısımlarsa yamaç olarak
tarif edilen alanlardır.
Kuzey Bölgesi Mera Alanları; Kulp, Lice, Dicle, Hani ilçelerinde bulunan
alanlar bu kısımlarda yaylalar mevcut olup yoğun olarak kulp ilçesi Muş ili
sınırlarında kalmaktadır.
Kadastro çalışmaları açısından değerlendirildiğinde, 3 ilçemiz tamamen, 7
ilçemiz kısmen, 4 ilçemiz ise hiç kadastro görmemiştir. Bu kapsamda tesis
kadastrosu gören mera alanımız 127.648,70 hektar, kadastro görmeyen
mera alanımız ise tahminen 101820,6 hektar olup, toplam mera alanımız
229.469 hektardır.
İlçe Adı KöySayısı
MezraSayısı
Kadastro Gören Kadastro Görmeyen
ParselSayısı
Alanı(Hektar)
ParselSayısı
Alanı(Hektar)
Toplam(Hektar)
BİSMİL 107 77 401 12420 - - 12420
ÇERMİK 76 41 134 5939 - 2247,2 8186,2
ÇINAR 90 66 294 20326,1 - 6280 26606,1
ÇÜNGÜŞ 24 24 146 7844,7 - 11268 19112,7
DİCLE 81 104 364 737 - 4041 4778
EĞİL 38 46 146 2008 - 7764 9772
ERGANİ 24 41 364 39391,3 - 232,9 39624,2
HANİ 77 86 - - - 4451,5 4451,5
HAZRO 37 38 42 242,5 - 1333,7 1576,2
KOCAKÖY 11 18 - - - 23,59 23,59
KULP 56 115 - - - 49865,4 49865,4
LİCE 19 41 - - - 13569 13569
MERKEZ 146 224 785 35148,2 - - 35148,2
SİLVAN 50 91 - 3591,9 - 744,3 4336,2
TOPLAM 836 1012 2676 127.648,70 - 101820,6 229.469
GENEL TOPLAM 229.469 Hektar
Tablo 1: Diyarbakır İli İlçeler Bazında Mera Varlığı
Çayır Mera Ve Çevre Erozyon İlişkisi Toprak parçacıklarının hareket halindeki su ve rüzgârlarla bulunduğu
yerden koparılarak başka yerlere taşınıp, yığılması olayı “Erozyon” olarak
272
tanımlanır. Bu olay doğal koşullar içerisinde
oluşuyorsa “Doğal Erozyon”, doğanın tahribi
sonucu ortaya çıkıyorsa “Hızlandırılmış Erozyon”
ismi verilir (Akgün ve Akyürek, 1979). Aşındırıcı güce
göre erozyon, su veya rüzgâr erozyonu olarak
da ayrılabilir.
Rüzgâr erozyonu rüzgâr hızının fazlalığı
nedeniyle genellikle kıraç ve bitki örtüsünden
yoksun alanlarda görülen bir olaydır. Bir
ortamdaki rüzgâr erozyonunun şiddeti iklim
ve toprak özellikleri, arazinin bitki örtüsü ve
topografyası ile yakın ilişki içerisindedir. Yağış
miktarı, eğim uzunluğu ve derecesi, ürün
deseni ve idaresi gibi faktörlerin nispi etkileri
sonucu ortaya çıkan erozyon, bu değişkenler
bakımından farklılıklar göstermektedir.
Hayvancılığımızın en önemli sorunu olan yıllık
25 milyon ton civarındaki kaba yem açığımızın
en ucuz olarak temin edilebileceği yerler, çayır-
meralarla birlikte yaylak ve kışlaklarımızdır.
Çayır ve meraların geliştirilmesi ile hayvancılıkta
önemli ilerlemelerin sağlanabileceği, böylece
kırsal kesimde istihdamın arttırılarak kentlere
olan aşırı göç baskısının azaltılabileceği
mümkün görülmektedir.
Çayır ve meralarımızın üzerinde durulmasını gerektirecek diğer bir neden ise, erozyonun önlenmesinde oynadığı önemli roldür. Erozyonun artmasının en büyük nedeni, çayır ve mera alanlarının aşırı ve düzensiz otlatmalarla kalite ve vasfını kaybederek erozyona açık alanlar haline getirilmiş olmalarıdır.
Bitki örtülerini oluşturan türlerin erozyona karşı
dirençleri oldukça farklıdır. Çok sayıda türü
içeren çayır ve meralar çok sıkı bir çim kapağı
oluşturmakta, yılın uzun döneminde gelişme
göstermekte ve çok yıl kalabilmektedirler.
Bu nedenlerle çayr-mera bitkileri çim kapa
ile dier bitki örtülerinden daha iyi toprak
koruyucusudurlar. Bu koruma toprak zerrelerini
sıkıca tutma, yağmur damlalarının toprağa
çarpma hızını kırma ve toprağın daha fazla suyu
tutmasını sağlama şeklinde olmaktadır.
Mera ve Yağış SularıSu yeryüzünde halen bilinen hayat formlarının
oluşması ve devamını mümkün kılan en önemli
bir ekolojik faktörlerdendir. Vejetasyon yani
bitki örtüsü yeryüzünde suyun dolaşımında
muhtemelen en etkili değişkenlerdendir.
Yeryüzüne yağışlarla intikal eden suyun
yüzey akışı şeklinde kaybolmasında, toprağın
derinliklerine süzülmesinde veya atmosfere
buhar olarak tekrar intikalinde vejetasyonun
önemi büyüktür.
Toprak tarafından tutulan yağış suyu miktarı
organik madde içeriğine göre değişir. Bitki
örtüsü yağmur suyunun çarpma ve akış hızının
azaltır. Tutulan su da buna bağlı olarak artar.
Toprak altına sızan sudan toplanan su miktarı
bir ölçüde süzülen su miktarına bağlıdır. Bitki
örtüsü yetiştiği toprağın süzekliğini artırır.
Diğer taraftan su tutma kapasitesini yükseltir.
Toprağın birçok özelliği ile nem içeriği ve
süzme kapasitesi yağış suyunun şekillenmesini
belirleyen önemli etkenlerdendir. Bitki örtüsü
yağış sularının toprak tarafından tutulan
miktarını da etkilemektedir. Browning (1982)’e
göre; yüzey akışı şeklindeki su kaybının mısır
tarımı yapılan bir tarlada yağışın %40.3’ü,
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
273
salkımotu alanında ise %4.8’i civarındadır. Graffis ve ark.(1985), bir
buğdaygil merasından, işlenmiş nadas veya mısır tarımına göre 5-272 kez
daha az yağış kaybı olduğunu belirtmektedirler.
Çıplak topraklar üzerine düşen yağış suları gölcükler oluştururken bitki
örtüleri bir kısım suyu tutar. Örtü yağış sularının düşüş hızını keserek,
suyu yaprak ve dallarda bir süre tutar ve toprağın su geçirgenliğini veya
süzekliğini artırır.
Yağış suyunun toprakta fazla miktarda tutulması erozyonun da o oranda azlığı demektir.
Çıplak toprak yüzeyi genellikle kurudur. Islandığında da çok geçmeden kısa
zamanda kurur. Bu ortamdan atmosfere dönen su miktarının devamlılığı
azalır. Bitki kök sistemleri ise toprağın büyük hacimli geniş alanlarına
yayılır ve kök bölgesinde elverişli su bulundukça atmosfer su verir. Suyun
atmosfere düzenli şekilde intikali bitki örtüsünün özelliğine özellikle de
gelişme periyoduna ve kök yapısına bağlı olarak önemli oranda değişir.
Çayır mera ve yem bitkilerinin suyu erken ilkbahardan sonbahar sonuna kadar kullandıkları ve bu dönem içinde de su dolaşımını sağladıkları görülecektir.
Çayır-mera bitkileri toprağın değişik tabakalarındaki suyu diğer ürünlerden
daha fazla kullanırlar. Yani su tüketimleri yüksektir. Çünkü gelişme periyotları uzundur. Kökleri toprağın değişik tabakalarına yayılmaktadır.
Devamlı gelişen Buğdaygillerin altındaki toprak çoğu zaman daha kuru
olup su emme güçleri yüksektir.
Kısaca çayır-mera ve yem bitkileri yetişme ortamına yağış suyunun daha yüksek bir oranda tutulmasını ve süzülmesini, aynı zamanda da uzun bir dönemde atmosfere su akımını sağlarlar.
Çayır Mera Alanların Bozulma ve Erozyon NedenleriDevletin hüküm ve tasarrufu altındaki mera ve orman alanlarının büyük
bir bölümünün bitki örtüsü çok fakirdir. Özellikle orman alanlarının yarıya
yakını seyrek çalılarla kaplıdır. Mera alanlarının bitki ile kaplı alanları ve
ürün vermeyen arazi diye nitelenen önemli miktardaki boş arazilerde
274
bitki örtüsünden tamamen yoksundur. Doğal
vejetasyonların fakirliği toprağı korumayı
zorlaştırmaktadır. Buralardaki erozyonlar
tarım alanlarının kirlenmesini ve erozyonların
şiddetini artırmaktadır.
Tarım alanlarında bilinçsiz arazi kullanımı, yanlış
toprak işleme ve özellikle sorunlu yörelerde
bitki örtüsünün tahribi toprak muhafazasında
önlenemez sorunları gündeme getirmektedir.
İyi bir toprak muhafazası için araziyi niteliğine
uygun bitki örtüsü ile örtmeyi sağlamak ve bunu
devamlı kılmak, toprakta daha fazla su tutmayı
sağlayacak tekniği öne çıkarmak ve bitki
yetiştiriciliğinin uygun kültürel yöntemlerini
yerine getirmek gerekir.
Oysa Ülkemiz tarım alanlarında su kaybı
ile toprak erozyonunun şiddetli derecede
seyretmesine neden olan aşağıdaki hatalı
uygulamalar halen devam etmektedir.
a. Mutlak mera alanları toprak işlemeli tarıma
dönüştürülmekte,
b. Mevcut meraların zamansız ve aşırı bir
şekilde otlatılmakta,
c. Tarım sistemlerinin bozukluğu halen devam
edebilmektedir.
Mutlak Mera Alanlarının Tarla Haline DönüştürülmesiTürkiye’de aşırı boyutlardaki toprak ve su
kaybının belki de en büyük nedeni bu tür hatalı
uygulamadan kaynaklanır. Ülkemizde halen
pulluk altındaki 6.3 milyon ha.kadar V., VI. ve
VII. sınıf araziler her ne surette olursa olsun
kuru tarımda kullanılamaz niteliktedirler. Çünkü
bir taraftan topraklar yüzeysel, diğer taraftan
da eğimleri fazladır.
Mutlak mera olarak kullanılma zorunluluğu olan buraların toprak işlemeli tarıma açılmaları zamanla erozyonun şiddetlenmesine neden olmaktadır.
Kuru tarımda işlenmeyen mera, orman ve tarım
dışı alanlar, büyük bir bölümü oluşturmaktadır.
Buralardaki erozyonlar da toprak işlemeli
tarıma uygun verimli yerleri verimsiz duruma
dönüştürmektedir. Buralardaki toprak
erozyonunu önlemenin vazgeçilmez yolu da mevcut bitki örtüsünü yeniden oluşturmak ve zenginleştirmekten geçer.
Ülkemizde özellikle 1950’li yıllardan sonra
mevcut meralar talan şeklinde tahrip edilmiş,
büyük bir bölümü (yaklaşık 12 milyon ha) önce
işlenip tarla şekline dönüştürülmüş, ancak
birkaç yıl (organik maddelerce zengin olduğu
dönemlerde) ürün alındıktan sonra ya işlenen
ancak şiddetli derecede erozyona uğrayan,
ya da terk edilerek ürün vermeyen araziler
grubuna dahil edilmişlerdir. Ülkemiz, bu sorunu
en acı biçimde yaşayan memleketlerdendir.
Meralar ve ormanlar, genellikle yüzeysel topraklı eğimli alanlarda yer almaktadırlar.
Tahripleri durumunda olabilecek toprak
erozyonu şiddeti de bundan kaynaklanmaktadır.
Gerçekte orman ve meralar, toprak koruyucu ve toprak ıslah edici bazı özellikleri nedeniyle ülke topraklarını muhafazada vazgeçilmez doğal kaynaklardandır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
275
Nitekim ABD’nin değişik bölgelerinde yürütülen araştırmalara göre, bir
buğdaygil merasında, temiz işlenmiş nadas veya mısır tarlasına göre 526-
1029 kez daha az toprak kaybı; 5-277 kez de daha az yağış suyu kaybı
saptanmıştır (Graffis ve ark., 1985).
Meraların Aşırı KullanımıMeralardan yararlanılmada en azından aşağıdaki dört ilkeye uyma
zorunluluğu vardır.
a. Zamanında otlatma;
b. Kapasiteleri kadar hayvanla otlatma;
c. Üniform otlatma;
d. Yem türüne uygun hayvanla otlatma;
Orijinal vejetasyonun %90’ını kaybeden meralarımızın gereği gibi
kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Gerçekten de ülkemizde meralar,
yaklaşık olarak kapasitesinin üç katı bir yoğunlukta otlatılmaktadır. Bunun
tam olarak doğru olduğunu söyleyebilmek de mümkün değildir. Çünkü
ülkemizde 8.3 milyon ha. çalılık alan (Anon.1978), şu ya da bu şekilde
çoğunlukla otlatılarak değerlendirilmektedir. Buna ilaveten tarım alanları,
hasat sonrası ve nadas yılında otlatılmaktadır. Bitki artıkları ve meydana
gelen yabancı otlar, hayvanlara belli oranlarda yem temin edebilmektedirler.
Konuya bu açıdan bakıldığında, ülkemiz meralarındaki ağır otlatma baskısı,
yukarıda ifade edilenden biraz daha düşüktür. Genel olarak, kurak ve yarı
kurak iklim kuşaklarında yer alan meralarımız gerek erozyon, gerekse
bitki örtüsü açısından oldukça hassastır. Böyle duyarlı alanlarda otlatma,
kapasitenin üzerinde yapıldığı takdirde, tür kompozisyonu değişmekte,
toprağı kaplama oranı ve verimliliği azalmakta ve erozyon artmaktadır (Herbel ve Pieper, 1991).
Meralarımızın en büyük sorunu, zamansız ve ağır otlatmadır. Bu
durum uygulamalara bağlı olarak da ciddi bir erozyon sorununu ortaya
çıkarmaktadır. Uygulanacak otlatma sistemi ise, fazla önemli değildir. Çünkü
bu tür sahalarda (kurak ve yarı kurak), uygulanacak en iyi otlatma sistemi,
ya devamlı, ya da mevsimine uygun otlatmadır (Beck,1978). Yurdumuz
meraları için ağır ve zamansız otlatma problemleri çözüldükten sonra,
diğer doğru mera kullanım ilkelerinin çözümü daha kolaydır. Aşırı kullanım,
meraların zamansız ve kapasitelerinin üzerinde hayvanla gereğinden daha
276
uzun süre otlatılmaları demektir. Meralardan
doğru yararlanmanın birinci ilkesi, otlatmanın
zamanında yapılmasını emreder. Zamansız
ve aşırı otlatma, bir yandan bitki örtüsünün
önce bozulmasına sonra da seyrekleşmesine,
uygulamanın ileri dönemlerinde ise tamamen
tahribine sebep olmaktadır. Bu uygulama,
mera topraklarının yapılarının da bozulmalarını
doğurmaktadır.
Ülkemizde meralar, bu ilkelerin hiçbirine
uyulmadan otlatılmaktadır. Yaklaşık 13 milyon
büyük baş hayvan birimi (BBHB) hayvan
varlığımız mevcut meralarda otlatıldığına göre,
meralarımızın bugünkü verimlerine göre 500
kg. ağırlığındaki 1 BBHB için 1.6 ha civarında
mera alanı düşmektedir. Oysa, beş ay (150 gün)
süreli bir otlatma periyodunda bir BBHB için
gerekli olan bakımsız bir mera alanı en azından
(150X10= 1500:500= 3 ha)’dır. Bu durum,
mera bitkileri tümüyle otlatıldığı zaman dahi,
normalin iki misli ağır kapasiteyle otlandığını
göstermektedir.
Yemin, yaklaşık yarısının, bir sonraki gelişme için bırakılma gereği dikkate alındığı zaman otlatma yoğunluğunun en azından 4 katı daha fazla olduğu görülecektir.
Aşırı otlatma sonucu bitki örtüleri bozulan
veya çok zayıf bitki örtüsü olan meralarda,
yağmur şeklinde düşen damlalar, öncelikle
doğrudan toprak yüzeyine çarparak toprak
kümelerinin kırılmasına ve primer tanelerin
etrafa yayılmalarına neden olur. Daha sonra,
toprakların sıkışmasını doğurur. Toprak
yüzeyindeki sıkışıklık nedeniyle, toprağın
su emme gücü zayıflar. Aynı zamanda
bitki kökleri, toprağın derinliklerine nüfuz edemez. Sonuçta, bitkiler tarafından
tutulamayan ve derinlere nüfuz edemeyen yağış
suları, yüzey akışı haline geçerek toprak ve su erozyonuna sebep olur. Bitki örtüsü, toprak ve
su korumayı belirleyen ana unsurdur. Nitekim
iyi vejetasyonlu mera alanının su emme gücü
62.5 mm/saat iken, zayıf bitki örtüsü ile kaplı
alanlarda bu miktarın 12.5 mm/saat olduğu
görülmüştür (Wenberg,1959). Buğdaygil yem
bitkisi ekili bir tarlada yüzey akışı ve erozyon
miktarının, devamlı mısır ekilen bir tarladan
çok az olduğu, araştırmalarla belirlenmiştir.
Bunlardan birinde, %2-4 eğimli etekler ile
%12-18 arasında değişen bayırda, 1964-1969
yılları arasında, 6 yıl süreyle yürütülen bir
denemede, erozyon ile kaybolan toprak miktarı,
mısır tarlasından 67.3 t/ha iken, iyi idare edilen
kılçıksız brom meralarında 0.67 t/ha düzeyinde
olmuştur (Browning, 1982).
Tarım Sistemi BozukluğuUygun tarım sistemi, doğal kaynakları koruyan
düzen içinde, yörenin ekolojik özelliklerine
uygun bitkilerin yetiştirilmesini içerir. Bu
nitelikli sistemde işlenen tarım alanlarında, önce
ekim nöbeti uygulanır; ekim nöbetinde de yem
bitkileri zorunlu olarak yer alır. Sistemde, gerçek
çayır-mera ve orman alanlarının aynı özellikte tutulmaları ve bitki örtülerinin, geliştirilerek devam edecek şekilde korunmaları zorunluluğu bulunur.
Her arazinin, bir kullanma yeteneği
bulunmaktadır. Günümüzde, 1.,ll. ve lll. Sınıf
araziler, önemli bir koruma önlemine gerek
duyulmadan tarım yapılabilecek niteliktedirler.
Yine IV. sınıf arazilerde de başarılı toprak
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
277
işlemeli tarım için, bazı koruyucu basit önlemlerin alınması gerekir.
Toprak koruma önlemleri alınmadan yürütülen tarımda işlenen alanlar, erozyon nedeniyle önce verimliliklerini, sonra da toprak fraksiyonlarını, yani tarım toprağı olma özelliklerini zamanla kaybetmektedirler. Toprak işlemeli tarım alanlarında da, yem bitkilerine gereği kadar yer verilme zorunluluğu unutulmamalıdır.
İşlenen tarım alanlarımızda, uygun bir ekim nöbeti uygulanmamaktadır.
Bu nedenle, ekilen alanların verimliliklerini en azından aynı seviyede
tutabilmek için de bilinçsiz ve aşırı dozlarda gübre ve ilaç kullanılmaktadır.
Oysa çok türlü ekim nöbeti, bu sorunları büyük oranda çözebilir. Ancak,
ekilen türlerden en azından birinin, yem bitkisi olması gerekir.
Çünkü çayır-mera ve yem bitkileri, doğal kaynakları korumanın yanında, ortamı zenginleştirir ve tarımın sigortasıdır
Çayır Meraların Islahı Bitki vejetasyonu, toprak ve diğer doğal kaynakların korunmasını ve
geliştirilmesini sağlamak, meralardaki ot verimi, kalitesi ile tarla arazileri
içindeki yem bitkileri alanı ve üretimini artırmak suretiyle meralarımız
yeşillendirmek ve aynı zamanda, devamlılık arz eden maksimum hayvansal
ürünler elde edilmek, büyükbaş ve küçükbaş hayvanların ihtiyacı olan kaba
yemin büyük ölçüde karşılanması için çayır mera ıslah ve amenajman
çalışmalarını zorunlu kılmaktadır.
Ayrıca ıslah çalışmaları ile, erozyon tehlikesiyle karşı karşıya kalan ve
kalacak olan mera alanlarının bu tehlikeden uzaklaşması sağlanarak güzel
ülkemizin her köyü, mezrası cennet misali yemyeşil olacaktır. Böylece
köylümüze istihdam olanağı sağlanmış, köyden kente göç önlenmiş ve
plansız kentleşmenin oluşturacağı sosyal problemlere de çare bulunmuş
olacaktır. Bu projeler kapsamında, Çalı biçme makinası, taş toplama
makinası, mibzer ve gübre dağıtma makinası gibi tarım alet ve makinaları
temin edilerek ve uygun mera alanlarında sulama sistemleri kurularak,
çiftçimizin hizmetine sunulmaktadır.
İlimiz mera alanları mutlak suretle ıslah edilmelidir. Bu alanda yoğun
278
bir faaliyet içinde bulunulmalıdır. Mera ıslah
yöntemlerinde burada oldukça önem arz
etmektedir. İlimizde mevsimsel faktörlerden
dolayı çok kısa bir yeşil kalma süresi
yaşanmaktadır. Bunun önüne geçmek ve çok
daha uzun süre hayvanların kaliteli yeşil kaba
yem ile beslenmesi için mutlak suretle sulama
imkânları aranmalıdır.
Etkin ve randımanlı bir sulama ile merada
sürdürülebilir otlatma sağlanacaktır, çayır mera
yem bitkilerinin 3 ay olan toplam vejetasyon
süresi 6 aya çıkacak, meraya floranın ihtiyaç
duyduğu kadar sulama suyu verilecektir,
toplam ot veriminde % 300 civarında bir artış
sağlanacaktır.
Çayır meraların ısalhı ile merada kontrollü
otlatma yapılacaktır, hayvanlarımızın et ve süt
veriminde artış sağlanacaktır. Yapılacak tohum
ve gübre uygulamaları ile toplam ot veriminde
ciddi artış sağlanacaktır. Mera alanları
üzerindeki aşırı otlatmadan kaynaklanan
baskının azaltılması için hayvanlarda ırk ıslahı
konusunda yürütülen çalışmaların daha aktif
hale getirilmesi ile verimli hayvan ırklarının elde
edilmesi sağlanacaktır. Yapılacak gölgelikler
ile hayvanlar için rahat dinlenme ortamları
sağlanacaktır. Ayrıca mera alanlarında verimsiz
istilacı bitkileri azaltılarak kaliteli bitkilerin
oluşması sağlanacaktır.
SONUÇTarımsal yönden meralar meyilli, engebeli ve
taban suyu derinde olan kıraç arazilerde, seyrek
ve kısa boylu bitkilerin oluşturduğu yem alanları
olan çayır meralar hayvancılık için hayati
öneme sahiptir. Mera alanlarında tahribat,
erozyonun çok ciddi boyutlara ulaşmış olması
ve hayvancılığımızda son yıllarda yaşanan büyük
sıkıntılar, ülkemizdeki çayır mera alanlarının
korunması, geliştirilmesi ve verimliliklerinin
artırılması için mera ıslah ve amenajman
çalışmalarını zorunlu kılmaktadır.
İlimizde özelikle Karacadağ bölgesi mera
alanları, kendine has yapısı, mevcut durumu,
yöre halkının sosyo ekonomik yapısı gibi
nedenlerden dolayı çok önem arz etmektedir.
Bu bölgede koyunculuk alanında mera ya
dayalı modern entegre işlemlerin kurulması
ve meraların değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte yöre haklının gelir düzeyini
artırmak için mevcut hayvan ırklarının
ıslah edilmesi Karacadağ tipi koyun ırkının
oluşturularak meralardan azami istifade
sağlanması gerekmektedir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
279
KAYNAKLAR1. DİYARBAKIR TARIM İL MÜDÜRLÜĞÜ İSTATİSTİKLERİ.
2. DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ.
3. METEOROLOJİ BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ.
4. AKGÜL , H.ve İ. AKYÜREK, 1979. Toprak Aşınımı (Erozyon).Köyişleri ve
Koop. Bak.Topraksu, Gn.Md. Yay.
5. BROWNİNG, G.M. 1982. Forages and Soil Conservation. In M.E. Heath,
D.S. Metcalfeand R.F.Barnes (Eds) Forages and Soil Conservation. The
Lowa State Univ.Press, P.30-43
6. GRAFFİS, D. W., E.M. Juergenson and M.H.Mc Vickar,1985. Approved
Practices in PastureManagement. The Interstate Printers and Publ.
Inc.7--(Anon.1978),
7. HERBEL, C.H. and PİEPER, R.D. 1991. GrazingManagement, in Semiarid
Lands and Desert: Soil Reseourch and Reclemation (Ed. J. Skujin),
Marcel Dekker Inc., 361-385.
8. BECK, R., F., 1978. A. Grazing system for semiarid lands. Proc. First
Int. Range Congr., Augst 14-16, 1978., Denver, Colorado, USA (Ed. D.N.
Hyder). Soc. RangeManage., 569-572
9. WENBERG, W., 1959. Çayır veMer’alarda Toprak ve Su Muhafazası. En
Büyük Tehlike Erozyon. Türkiye Tabiatını Koruma Cemiyeti Yay. No:5,
s.109-111.
10. BROWNİNG, G.M. 1982. Forages and Soil Conservation. In M.E. Heath,
D.S. Metcalfeand R.F.Barnes (Eds) Forages and Soil Conservation.The
Lowa State Univ.Press,P.30-43
11. ALTIN M.,GÖKKUŞ A.,KOÇ A., 2005. Çayır Mera Islahı, Tarım ve Köy
İşleri Bakanlığı, Çayır-Mera Yem Bitkileri ve Havza Geliştirme Daire
Başkanlığı Yay.
280
SÜT SIĞIRI AHIRLARININ PLANLANMASI
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
281
Murat TOMAR Ziraat Mühendisi
GİRİŞBölgemiz de süt sığırı işletmelerinin en önemli sorunlarından biri ahırların
yapımıdır. Üreticilerimiz maddi yetersizlikten yada farklı nedenlerden
dolayı sağlıklı ahır yapımına gerekli özeni göstermemektedir. Karlı ve
verimli bir üretim için hayvan barınaklarının da dünya ve AB standarlarında
olması gerekmektedir.Hayvancılığa barınakların yapımı ile başlanır.
Barınak sağlıklı olursa başarı şansı artar. Tersine ilkel ve yanlış yapılırsa
sorun üreticinin baş belası olur. Hatalı barınakların sonradan düzeltilmesi
çok zor ya da imkansızdır.
Gelişmiş ülkelerde planlı ve sağlıklı barınak, üreticinin altyapısı, üretimin
sigortasıdır. Üretimin düzgün bir biçimde yapılmasının sağlanması ve
ucuzlatılmasında ilk düşünülen konu modern barınak yapımıdır. Süt sığırları
için planlı ve uygun ahır yapımı oldukça önemlidir. Çünkü işletmenin değerli
ve hassas olan hayvanlarını belli bir disiplin altında uzun süreli barındırmak,
gerekli olan bir çok işlemi belli bir düzen içerisinde gerçekleştirmek
zorunluluğu vardır. Ahır planlaması denilince sadece sağılır ineklerin
barınacağı yapı düşünülmemelidir. İşletme bir bütün olarak ele alınmalı
sağılır inek ahırı yanında, buzağı, dana, düve ve kuru ineklerin barınacağı
ahırlar ile ot, silaj, katı-sıvı gübre depoları, çeşitli koruma yapıları işletme
sahibi ya da çalışacak işçinin barınacağı evin de birlikte düşünülmesi
gerekir.
Başlangıçta planlanan sürü büyüklüğünün ilerde değişebileceği mutlaka ele
alınmalıdır. Bu nedenle süt sığırı ahırı planlamasına başlanırken önce ölçekli
bir yerleşim planı yapılmalı, bu plan üzerinde neyin nerede olacağına bu
tesislerin ilerde nasıl büyüyebileceğine ve işletme için alt yapı ve ulaşımın
nasıl karşılanacağına karar verilmelidir. Yerleşim planı ve yerleşim planı
üzerinde düşünülen yapılardan hangilerinin öncelikle yapılacağına ve nasıl
bir ahır sistemi inşa edileceğine karar verilirken uzman kişilere danışılmalı,
plan ve projelerinin özel özenle hazırlatılması sağlanmalıdır.Ahırlarda
üretilecek olan süt’ün kolay ve sağlıklı pazarlanması için ahırların yerleşim
yerlerinin asvalt yollara yakın olması,yem bitkisi üretimi açısından tarlalara
veya yem üretim merkezine yakın olması, ayrıca süt fabrikalarına yakın
olması bölgemiz açısından son derece önemlidir.
Sıcaklığın süt verimini azaltıcı yönde bir çok etkisi olduğu için özellikle sıcak
yerlerde ahır yapımına ayrı bir özen gösterilmelidir. Ahırların yükseklikleri
282
10 metreye kadar çıkarılmalı,çatı malzemesi
izolasyonlu ve güneş ışınlarını yansıtıcı özellikte
olan malzemelerin kullanılması önemlidir.
Bunun yanında sisleme, fan sistemleri gibi
koruyucu tedbirlerde alınabilir.Mümkünse ahır
yapımında serin bölgeler seçilmelidir.
Ayrıca pazarlama ve satış açısından birçok
ahırın bir bölgede olması son derece önemlidir.
Çünkü fabrikaların sütü alması için belli bir
tonajda olması gerekmektedir.Aksi halde ahır
yatırımı boşa gitmiş olacaktır.
Serbest Duraklı AhırlarUzun deneme ve araştırmaların sonucunda
bağlı duraklı ahırlarla, açık-serbest ahırların
olumlu yönleri ele alınarak geliştirilen bir ahır
tipidir. Bu ahırlar daha da geliştirilerek, dış hava
ortamının ahır içinde oluşturulduğu soğuk ahır
tipine dönüştürülmüştür. Bu ahırlar, gelişmiş
ülkelerde son yıllarda tercih edilen rakipsiz ahır
şeklidir.
Uygun planlanan ve projelenen soğuk ahırlarda
hayvanlar hem normal ve doğal yaşamlarını
sürdürebilmekte ve sağlıklı olmakta hem
de yapım maliyeti oldukça ucuzlatılmakta,
mekanizasyon ve teknoloji kullanımına yatkın
olduğu için işler kolaylaştırılmakta, işletmede
işçilik oldukça azaltılmakta ve üretim maliyeti
düşürülmektedir. Bu tür ahırlarda bir işgücü ile
50-60 ineğe bakılabilmektedir.
Serbest-Duraklı ahır, ülkemizin her tarafında
uygulanabilir. Ancak sürüdeki inek sayısının
20’nin üzerinde olması gerekmektedir. Böylece
modern sağım yerinin yapılması olanağı
yaratılmış olur.
İşletmecilikte başarı iyi bir projelemeye ve
kaliteli bir inşaata bağlıdır. Ahır ve ünitelerinin
uzmanlarca planlanması ve projelenmesi
gerekir. İnekler bu ahır tipinde, inek sayısına
bağlı olarak düzenlenen duraklarda dinlenirler.
Serbest duraklı ahırlar açık ya da kapalı
planlanabilir. Her iki ahırda soğuk ahır
karekterinde yapılabilir. Bu ahırlarda ahır
yapı elemanları hafif yapı tarzında, en basit
yapı malzemesi ile yalıtıma gerek kalmaksızın
oluşturulur. Böylece inşaat masrafı azaltılır.
Kapalı ahır tipinde iyi bir havalandırma düzeni
ile kış ve yaz ahır içi iklim ortamı yaratılır.
Serbest duraklı ahırlar, en az 20 ineğe sahip
işletmeler için önerilebilir. Çünkü, bu ahırla
aşağıdaki faydalar sağlanmaktadır:
a. İşgücü Yönünden Faydalar1. Yapı şeklinin işgücü kullanımını
kolaylaştırması
2. İş yoğunluğunun azalması
3. Kaza, yangın ve deprem riskinin az olması
4. Çalışma zamanı gereksinimin azaltılması
b. İnşaat ve Teknik Yönden Faydalar 1. İnşaat maliyetini düşürmek mümkündür.
2. Eski binaların kullanılmasına uygundur.
3. İşletme sahibi kendi işgücü olanaklarını
kullanabilir.
c. Hayvan Sağlığı ve Davranışı Yönünden Faydalar
1. Ahır içerisinde fonksiyonlar ayrıldığı için
bireysel alanların iyi düzenlenebilmesi
mümkündür.
2. İneklerde az yaralanma meydana gelir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
283
3. İneklerin doğal yaşamına uygun barınma vardır.
4. 4. Meme kontrolleri daha iyi yapılabilir.
5. Uygun ahır içi iklimi kolay ayarlanabilir.
İşletmelere bu ahır tipi önerilirken bazı koşullara uyulması zorunluluğu
vardır:
a. İnşaat ve Teknik Yönden Zorunluluklar1. İnşaat yatırımı en fazla bağlı duraklı ahırlar kadar olmalıdır.
2. İşletmede gelişme ve büyüme yavaş yavaş olmalıdır.
3. Sağım yeri için yatırım çok yüksek tutulmamalıdır.
b. İşgücü Yönünden Zorunluluklar1. İşgücü gereksinimi bağlı duraklı ahıra göre mutlaka azaltılmalıdır.
2. İyi bir düzenleme ile sağım işi kolay hale getirilmelidir.
3. Gübre temizleme, yemleme ve diğer işler kolay yapılır biçime
getirilmelidir.
c. Sürü Yönetimi Açısından Zorunluluklar1. Sürü biçiminde barınma şekli oluşturulmalıdır.
2. Bireysel alanlar iyi bir biçimde düzenlenmelidir.
3. İneklerin bireysel kontrolüne olanak yaratılmalıdır.
Serbest duraklı ahırlar çeşitli biçimde düzenlenebilir.
1. Kapalı ve soğuk ahırlarAhır elemanlarının tümü kapalı alan içerisindedir. İnekler serbest durumda
olduğu için ahırda sürekli açık olan havalandırma açıklıkları vardır. Bu
nedenle, ahır içi iklim değerleri dış hava ortamına yakındır. Bu ahırlara
soğuk ahır denmektedir. Ahır içinde devamlı temiz hava akımı vardır. Bu
ahır türü gelişmiş ülkelerde son yıllarda yaygın olarak kullanılmaktadır
(Şekil 4).
Şekil 4. Bir soğuk ahırın taban planı.
284
Bu ahırlarda yalıtım malzemesine gerek yoktur.
Basit yapı malzemesi kullanıldığı için hafif yapı
tarzındadır. Maliyet ucuz olabilmektedir.
2. Kısmen açık, dışarda gezinme yeri olmayan ahırlarBu ahırlarda duraklar, gezinme yerleri ve
yemliklerin üstü kapalıdır. Ancak yemlik yolu
dışarda olabilir. Ahırın ön yüzeyi açık yapılır.
Ahırda sürekli temiz hava egemendir. Sağım
yeri ahıra bağlantılı biçimde düzenlenir (Şekil 5).
Şekil 5. Kısmen açık, dışarda gezinme yeri olmayan bir
ahırın taban planı.
3. Açık, dışarda gezinme yeri olan ahırlarBu sistemde sadece durakların bulunduğu
kısmın üzeri kapalıdır. İnekler dışarda bulunan
gezinme yerlerinde gezinir ve orada bulunan
yemliklerde yemleri yerler (Şekil 6 ).
Şekil 6. Açık, dışarda gezinme yeri olan bir ahır taban
planı.
4. Kapalı, sıcak ahırlar
Bu sistemde ahır elemanları kapalı ahırda
bulunur. Ahır havalandırma sistemi arzu
edildiği zaman açılır. Ahırda kış ve yaz iklim
koşullarının ayarlanabilmesi için duvar ve çatıda
yalıtım malzemesine gereksinim vardır. Ahır
sıcaktır, inşaat maliyeti yüksektir. Son yıllarda
kullanımından vazgeçilmektedir (Şekil 7 ).
Şekil 7. Kapalı ve sıcak ahır taban planı.
5. Ahır ElemanlarıSerbest duraklı ahırların belli başlı elemanları,
duraklar, gezinme yerleri, yemlik ve yemlik yolu
ile sağım yerinden oluşur.
5.1. DuraklarSerbest duraklı ahırlarda duraklar, ineklerin
istedikleri zaman gelip dinlenebileceği yerlerdir.
Duraklar planlanırken, hayvanların huzurla
dinlenebilmesine, ahır içinde iyi bir trafik
oluşmasına, temizleme işinin rahat ve kolay
yapılabilmesine özen gösterilmelidir (Şekil 8 ).
Şekil 8. Serbest durak kesiti.
Duraklar çukur ve düz yapılabilir. Şayet altlık
kullanılacaksa çukur, altlık kullanılmıyacaksa
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
285
düz yapılabilir. Durak tabanında yalıtım yapılması altlık kullanımını oldukça
azaltabilir. Durak taban malzemesi olarak birçok alternatif bulunmaktadır.
Bakımı düzenli yapılan sıkıştırılmış toprak durak tabanı, iyi bir alternatiftir.
Bu tip durak tabanı, sıkıştırılmış ağır bünyeli kil ya da kireç taşı ile birlikte
kullanılabilir.
Toprak durak tabanı, duraklarda dinlenen inekler için iyi bir yastık görevini
görürken, duraklara giriş çıkışlarda ayaklarının temiz olmasını sağlar.
Ayrıca, iyi sıkıştırılmış bir toprak durak tabanı diğer durak alternatifleriyle
birlikte kullanılabilmektedir. Buna karşılık, belirli bir süre kullanıldığında
aşınmalar olur ve düzenli bir bakımı gerektirir. Temiz kum, serbest duraklar
için mükemmel bir taban ve yataklık malzemesidir. Iyi sıkıştırılmış toprak
tabanı üzerindeki 15-20 cm kalınlığındaki kum tabakası iyi bir yastık görevi
üstlenmesinin yanısıra drenajı sağlar ve mastitis gibi meme hastalıklarına
neden olan bakterilerin gelişimini kısıtlar.
Bir diğer durak tabanı alternatifi, kauçuk taban malzemesinin beton zemin
üzerine ya da içerisine oturtulacak biçimde kullanımıdır. Kauçuk taban
malzemesi altlık gereksinimini azaltması ve sıcak bir ortam yaratması
nedeniyle tercih edilmemektedir. Sayılan bu alternatifler dışında bez
örtülü durak tabanı ve otomobil lastiği kullanılarak yapılan durak tabanı
düzenlemeleri uygulanabilmektedir. Duraklara verilecek boyutlar ineklerin
cinsine, ayakta duruş, yatış-kalkış pozisyonu ile idrar ve dışkı yaparken
gösterdiği hareket tarzına bağlı olarak değişir (Çizelge 3) Ahıra alınacak
inek ırkının mutlaka bilinmesi gerekir.
Hayvanın Yaşı ve Ağırlığı Durak Boyutları (cm)
Genişlik Uzunluk YükseklikBuzağılar
6 Hafta-4 Ay
5-7 Ay
Dana ve Düve
8 Ay-Doğuma Kadar
450 kg
550 kg
635 kg
725 kg
60
75
90
110
115
120
120
135
150
170
200-210
215
215-230
230-240
70-80
90
90-100
100-110
110
110
110-120
Çizelge 3. Serbest durak boyutları
286
Planlanacak durak sayısı inek sayısına bağlıdır.
Büyük işletmelerde durak sayısı % 10 oranında
az tutulabilir. Çünkü araştırmalarda, ineklerin
bütününün gece bile aynı anda duraklarda
dinlenmediği görülmüştür.
5.2. Servis Yolları-Gezinme YerleriSerbest duraklı ahırlarda duraklara, suluklara,
yemliklere, sağım yerine gidiş-gelişler
servis yolları kanalı ile olmaktadır. İnekler
dinlenmedikleri zamanda bu yolları gezinti
yeri olarak kullanır. Servis yolları ve gezinme
yerlerinin boyutlandırılmasında gübre küreme
sistemleri gözönünde tutulur. İki durak
arasındaki servis yolları traktörle temizlemede
en az 2.4-3.0 m, yemliklerle duraklar arasındaki
yerler ise 3.20 m olmalıdır. Servis yolları ve
gezinme yerlerinin taban eğimi ahır uzunluğuna
bağlı olarak değişir. Çok uzun ahırlarda taban
düz yapılırken, kısa ahırlarda % 1-2 boyuna ve
enine eğim verilebilir.
Servis yolları tabanı duraklardan 20-25 cm,
yemlik duvarından 30-50 cm aşağıda yapılır.
Böylece kürenen gübrenin duraklara ve
yemliklere akması önlenmiş olur (Resim 1).
Resim 1. Kapalı-soğuk bir ahırda servis yolu ve
durakların görünüşü.
Gübre küremenin traktörle yapılması durumunda
traktör girişi ve çıkışı kolay olabilecek biçimde
kapı sisteminin oluşturulması gerekir.
Servis yolları ve gezinti yeri tabanı beton yada
sıcak asfaltla kaplanabilir. Sıcak asfalt, ineklere
yürüme rahatlığı ve emniyeti sağlaması
ve aşınan yüzeylerin bakımının daha kolay
yapılabilmesi nedeniyle önerilebilir. Gezinti
yerlerinden sağım yerine gidiş-gelişler kolay
bir sürü yönetimi olacak biçimde düzenleme
yaratılmalıdır.
5.3. Yemlikler ve Yemlik YollarıSerbest duraklı ahırlarda ahır uzunluğunu
belirleyen temel eleman, her bir inek için ayrılan
yemlik yerinin toplam uzunluğudur. Bütün
ineklerin aynı anda, yemlikte yem yedikleri
gözönünde tutulacak olursa ahır uzunluğu inek
sayısına bağlı olarak değişir.
Her ineğe verilmesi gereken yemlik uzunluğu
65-75 cm’dir. Yemlikler ineklerin yem alımını
kolaylaştıracak şekilde yapılır. Silaj kullanan
işletmelerde yemlikler 60-75 cm genişlikte
özel olarak kaplanmalıdır. Aksi halde silajdaki
kimyasal maddeler betonu tahrip eder (Şekil 9).
Yemlik tabanı gezinti yerinden 5-15 cm yukarda,
yemlik duvarının gezinti yerinden yüksekliği 30-
50 cm alınır. Yemliklerin yemlik yoluna bakan
kısmı yemlik yolu ile aynı yükseklikte tutulur.
Böylece yem dağıtım işi, yemlik yolunun ve
yemliklerin temizliği kolaylaşır( Resim 2 ).
Resim 2. Yemlik ve yemlik yolunun görünüşü.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
287
Yemliklere ayırma ünitesi (kilitleme sistemi) yapılır (Şekil 10). Böylece
ineklerin yem yerken birbirlerini rahatsız etmesi önlenmiş, ineklerin kontrol
altında tutulması, zaman zaman yakalanması, aşı ve suni tohumlama yapılması kolaylaşmış olur.
Şekil 9. Bir yemlik kesiti.
Yemlik yolu yemin yemliklere dağıtılmasını sağlayan yerdir. Genişliği
kullanılan yem dağıtım ekipmanlarına bağlı olarak değişir. Ancak römorklü
traktörün ya da yem dağıtım makinalarının kolayca girebileceği ve
yemliklere yakın yemin kirletilmiyeceği bir genişliğin verilmesi gerekir.
Şayet birkaç günün yemi yemlik yoluna dökülecekse bu genişlik dahada
artırılmalıdır. Yemlik yolu genişliği; yemlik genişlikleri hariç en az 2.50 m
alınmalıdır.
Şekil 10. Kilitleme sistemi detayı.
Toplam genişlik çift yönlü yemlemede 3.90 m, tek yönlü yemlemede 3.10
m alınması gerekir. Yemlik yolunun zaman zaman temizlenmesi mümkün
olmalıdır.
288
5.4. Sağım YeriSerbest duraklı ahırlarda sağım, özel
düzenlenmiş sağım merkezinde yapılır. Sağım
yeri ahır planlamasına başlanırken belirlenir.
Sağım yeri seçilirken, ahırdan ineklerin
kolayca gidip gelmeleri, sağılan ineklerin
diğerleriyle karışmamaları, sağım yerinin ilerde
büyütülebileceği gözönünde tutulmalıdır. Sağım
yeri, ahır içerisinde düzenlenebileceği gibi
ahıra bitişik de düzenlenebilir. Sağım yeri, ahır
içerisindeki diğer işleri, örneğin yemlemeyi,
gübre temizlemeyi ineklerin sağım yerine
ulaşımını engellememelidir.
Sağımdan çıkan ineklerin yemlik yerlerine ya
da suluklara kolay ulaşmaları istenir. Çünkü
sağımdan sonra inekler yem yeme ya da su
içmek istemektedir.
Sağım yerinin kapasitesi sağılır inek sayısına
bağlıdır. Sağım yeri, küçük işletmelerde her
sağımın 1.5 saat, büyük işletmelerde 2-3 saati
geçmemesini sağlayacak biçimde planlanır.
Sağım merkezinin ve donatısının başlangıç
yatırımı oldukça fazladır. O nedenle modüler
sistem düşünülmelidir. Küçük işletmelerde
sağım yeri aynı zamanda kesif yemin kontrollü
verileceği yer olabilir. Sağım yerinin düzenlenişi
ve boyutları sağım elemanlarını üreten
firmalarla birlikte belirlenmelidir.
Serbest duraklı ahırlarda sağım merkezi
işgücünde büyük tasarruf ve kolaylık sağlarken,
ineklerin bireysel kontrolü ve hijyenik süt elde
edilmesine de olanak sağlar (Şekil 11).
Şekil 11. Balıksırtı sağım sistemi.
Büyük sürülerde sağılacak ineklerin gruplar
halinde birbirlerine karışmalarını da önlemek
için sağımdan önce bekleme yerlerine alınır.
Küçük işletmelerde ise uygun düzenleme ile
servis yolları bekleme yeri olarak kullanılabilir.
Bekleme yeri ile sağım yerinin tabanı ineklere
yürüme emniyeti yaratacak biçimde olmalıdır.
En iyi zeminlerden biri sıcak asfalttır.
Kaynaklar
1. www.sutas.com.tr
2. U.Ü. Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve
Sulama Bölümü
290
DİYARBAKIR’DA KOYUNCULUK
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
291
Vet.Hek. Sedat Ildız
Diyarbakır İl Tarım
Müdürlüğü
Tarih kaynaklarında ilimizin içinde bulunduğu Mezopotamya; tarım
faaliyetlerinin ilk kültüre alındığı, koyun, keçi ve sığırın evcilleştirildiği
bölge olarak yer almaktadır. İlimizdeki iklim koşullarından kaynaklanan
düşük verimli meralardan en iyi yararlanan hayvan olarak koyun ilk sırada
yer almaktadır.
Koyun et, süt , döl verimi ve yapağı verimlerine bağlı olarak kombine veya
bu verim yönlerinden birkaçı için yetiştirilmektedir. Dünyada ve ülkemizde
bir çok koyun ırkı yetiştirilmektedir. Bunlar kuyruk yapılarına göre şöyle
sınıflandırılmaktadır;
• Yağlı kuyruklu ırklar: Akkaraman, morkaraman, dağlıç, ivesi karagül,
norduz.
• Yarım Yağlı kuyruklu ırklar: Sakız, herik, hemşin, malya.
• Yağsız ince kuyruklu ırklar: Kıvırcık, karayaka, gökçeada, merinos,
ramlıç, pırlak.
• Uyluğu yağlı ırklar: Tuj koyunu
İlimizde yetiştiriciliği öne çıkan koyun ırk ve varyeteleri akkaraman,
karakaş, karacadağ zom koyunu, ivesi, hamdani ve aliki koyunudur.
Akkaraman :
Diyarbakır ilinde genel hakim koyun ırkı akkoyundur. Cumhuriyet
döneminde Akkaraman adı verilen S harfi şeklinde bohçalı yağlı kuyruklu
bir koyun ırkıdır. Akkoyunun orijini yukarı mezopotamya bölgesi olduğu,
Anadoluda Roma hakimiyetine son verilmesi ile Toroslara ve İç anadoluya
göçlerle götürüldüğü bilinmektedir.Tarihte Akkoyunlu Devletine ismini
veren Akkoyun ; çanadolu yöresinde Akkaraman ve Sivas yöresinde Kangal
tipi gibi isimler ve varyantları ile tanınmıştır.
292
Verim yönü et ve süttür. Vücud iri yapılı dar
ve uzundur. sırt hattı düzdür. baş uzun ve
dar yüz çıplak ve boyun uzundur. Bazen alın
üzerinde değişik büyüklükte kakül (hotoz)
bulunur. Koçlarda baş hafif dış bükeydir.
Uzun ve sarkık kulaklıdır. Bacaklar uzun ve
sağlam, tırnaklar sağlam ve serttir. Vücut
rengi genellikle beyazdır. Baş boyun altı ve
bacaklar yapağısızdır. Yapağı kaba-karışık ve
seyrektir. Erkeklerde küçük yapılı yada tam
gelişmemiş boynuz bulunabilir. S şeklinde yağlı
kuyrukludur. Arkadan bakıldığında kuyruk üst
üste oturmuş üç parça görünümündedir. Kötü
çevre şartlarına ve hastalıklara dayanıklıdır.
Yetersiz bakım ve beslenme ve değişken iklim
koşullarında yaşayabilir, uzun yol yürüyüşlerine
dayanıklıdırlar. Besleme karlı kış dönemi
dışında meraya dayalıdır. karlı kış aylarında
ağırlıklı olarak samana dayalı az miktarda dane
destekli besleme yapılır. Canlı ağırlıkları 50-60
kg, laktasyon süt verimi 50-70 kg, yapağı verimi
2.2 kg, kuzu verimi 1.2’dir. Karakaş :
Akkaramanların bir varyetesidir. İlimizle
birlikte Van, Batman, Bitlis, Siirt, Bingöl,
Malatya ve Elazığ gibi komşu illerimizde de
yetiştirilmektedir. Çevik ve hareketli oldukları
için sürü yönetimleri zordur. Bu nedenle %
10-20 arasında keçi ile karışık 100-300 başlık
sürüler halinde yetiştirilmektedir. Vücut açık
krem rengi kaba karışık yapağı ile kaplıdır. Siyah
ve beyaz olmak üzere iki baş rengine sahiptirler.
Bununla birlikte gözler ağız çevresi ve çene
etrafı ile ön ve arka bacakların incikten vücut ile
birleşen bölgeye kadar kesikli siyah renk dağılımı
ve karın altının yapağısız olması diğer ırk ve
varyetelerden kolayca ayırt edilebilmektedir.
Kötü bakım ve besleme koşullarına ve lokal
hastalıklara dirençleri dolayısıyla ilimiz
yetiştiricileri tarafından tercih edilmektedir.
Temel yetiştrilme amacı kuzu eti üretimi olup
laktasyon süt verimleri 44-84 Kg, ikizlik oranı
% 4-7’dir. Kuzular 3 aylık iken sütten kesilir. ve
kesim ağırlıkları 20-25 Kg kadardır.
Karacadağ Zom Koyunu :
İlimiz merkez ,Çınar ve Ergani’nin alt kesimlerinde
yetiştirilmekte olan bu koyun varyetesi yağlı
kuyruklu olmakla birlikte kuyruk toplu olup diz
eklemi hizasını geçmemektedir. Karacadağ’ın
taşlık arazisine iyi adapte olmuştur. Kombine
verimli olup kuzu verimi önceliklidir. Karacadağ
Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa arasında
bulunan, oldukça geniş bir alana yayılmış konik
yapılı, sönmüş volkanik bir dağdır. Karacadağ
bölgesinde Akkaraman ve Karakaş Koyunundan
gerek fiziksel ve gerekse verim özellikleri
yönünden oldukça farklılık gösteren “Karacadağ
Zom Koyunu” yetiştirilmektedir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
293
Baş, erkek ve dişilerde güçlü ve dayanıklı görünümlüdür. Koç ve koyunlarda
boynuzluluk oldukça azdır. Kulaklar, Karacadağ Bölgesi’nin soğuk iklim
yapısına uyum sağlamış olup karakaşa oranla daha küçük, dik yapılı ve
çiftçiler tarafından tercih edilen benekli bir yapıya sahiptir. Koyun iyi
beslendiğinde gerdan tipik olarak belirginleşmektedir. Sırt bölgesi geniş,
yuvarlak ve dolgun yapıya sahiptir.
Kuyruk karakaşa göre oldukça kısa, yuvarlak ve basık görünüşlüdür. Ağız
çevresi, gözler, boyun, ön ve arka bacaklarda yaygın, kuyruk ve gövde daha
az olmak üzere siyah benekler bulunmaktadır. Yapağı ince, sık ve kısadır.
Yapağının sık olması soğuğa ve yağışlı havalara daha dirençli olmasını
sağlamaktadır. Ağız, Karakaşa oranla daha büyüktür. Meradan oldukça iyi
yararlanabilmektedir.
Bacaklar kalın ve uzun, tırnak araları karakaşa oranla daha dardır. Bacakların
sağlam ve ince olması zom koyununun taşlık arazide daha rahat otlamasını
sağlamaktadır. Zom koyununun et tutma kapasitesi yüksektir ve çok kısa
sürede besiye gelmektedir. Aynı boy ve cüssedeki karakaş koyununa göre
et randımanı daha fazladır.
Kuzular 3-3,5 aylık iken sütten kesilmektedir. Kuzuların sütten kesim
ağırlığı yetiştirici bildirimlerine göre 30-35 kg arasında değişmektedir. Ek
yemleme yapıldığında ağırlık 40 kg’a kadar çıkmaktadır.
Koyunlar, kuzular sütten kesilinceye kadar, günde bir kez, kesildikten sonra
iki kez sağılmaktadır. Sağım, kuzular sütten kesildikten sonra 4-5 ay kadar
daha devam etmektedir.
Ancak döl verimi, süt verimi büyüme ve gelişme ile dış yapı özelliklerinin
bilimsel olarak belirlenmesine ihtiyaç vardır. bu amaçla Güneydoğu Anadolu
Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü bir proje yürütülmekteydi.
294
İvesi:
İvesi koyununun asıl anavatanı Dicle ve Fırat
nehirleri arasında bulunan Mezopotamya
bölgesidir. Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün
ve Suudi Arabistan gibi Ortadoğu ülkelerinde
yetiştirilmektedir. Ülkemizde de ilimizle birlikte
Suriye sınırına yakın olan Mardin, Şanlıurfa,
Gaziantep, Kilis ve Hatay illerinde yetiştiriciliği
yapılmaktadır.
İvesi güçlü ve sağlam bir görünüşe sahiptir.
Vücut orta yapılı olup, Süt tipine uygun, ince
fakat sağlam kemik yapısına sahiptir. Kombine
verimli bir ırk olup süt verimi önceliklidir.
Genel olarak baş, kirli sarı ve kahverengi,
siyah ve tam beyaz olmak üzere üç ayrı tip arz
etmektedir. Çoğunlukla alın kısmında beyazlık
yani akıtma vardır. Kulak ve burunda kahverengi
lekeler bulunur. Vücut beyaz-kremdir. Ergin
koyunlarda baş rengine uygun olmak üzere
ayaklarda da lekeler vardır.
Baş uzun ve dardır. Çoğunlukla alın düz, burun
üzeri öne büküktür. Bazı koyunlar hotozludur.
Erkekler boynuzludur. Boynuzlar geriye ve
aşağıya doğru kıvrımlıdır. Boynuz uzunluğu
ortalama 40-60 cm’dir. Erkeklerin yaklaşık %
75’i büyük burgulu boynuzlu, % 15’i kısa yarım
ay şeklinde boynuzlu ve % 10’u da tamamen
boynuzsuzdur. Dişiler genel olarak boynuzsuz
olup yaklaşık % 10 oranında küçük ve büyük
boynuzlu olanlarla, koçboynuzlulara da rastlanır.
Kuyruk İki parçalıdır. En altta tepsi gibi yuvarlak,
yağlı kısım bulunur. Onun üzerinde de yağsız
bir parça yer almıştır. Kuyruk ayak eklemine
kadar uzar. Kuyruk üzerinde alttan başlayıp
orta kısma kadar uzayan bir oyukluk yani
mizabe vardır. Bu oyukluk tamamen çıplak ve
oluk şeklindedir, oyukluk kuyruk ortasında biter
ve orada 4-5 cm boyunda çok küçük bir kuyruk
ucu meydana gelir. Koyunlar kırkıldığı zaman bu
oyukluk gayet net olarak görülür, kırkılmadığı
zaman, oyukluk yapağının üstünden, uzunca bir
çukurluk şeklinde fark edilir. Mizabe en önemli
ayırt edici özelliklerdendir.
Sürülerdeki koyunların ortalama % 87 si
doğum yapar ve ikizlik % 10-14 kadardır.
Kuzuların ortalama doğum ağırlığı erkeklerde
4,6 kg, dişilerde 4,3 kg’dır. Kuzular yaklaşık
2 aylıkken sütten kesilirler. Ortalama sütten
kesim ağırlıkları erkeklerde 18,6 kg dişilerde
17,8 kg kadardır. Sütten kesimde 32-33 kg’a
kadar çıkan kuzularda mevcuttur. Ergin canlı
ağırlığı Erkeklerde 70-75 kg dişilerde 50-55
kg civarındadır. İvesiler ergin canlı ağırlıkları
ile en iri koyun ırklarımız arasındadır. Meme
büyük, bezel karakterde ve bol süt verimine
elverişli olup, meme ve meme başı yapıları
oldukça değişkendir. Meme genellikle açık
renklidir ve pek çok hayvanda memede koyu
büyük lekeler bulunur. Süt verimi en yüksek
olan ırklarımızdan biridir. Halk elindeki
sürülerde sağım 2-3 ay sürmekte olup süt
verimi ortalaması kuzunun emdiği hariç 60 -
100 kg’dır. Devlet işletmelerindeki ivesilerin
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
295
süt verim ortalamaları 200-300 kg’a kadar çıkmaktadır. İvesi sütünden
kaliteli peynir ve yoğurt yapılmaktadır. İsrail bu koyun ırkı üzerinde yaptığı
çalışmalar sonucunda laktasyon süt verimini 500 kg’a kadar çıkarmıştır.
Hamdani : Özellikle ilimizin Silvan ve Bismil Yöresinde yetiştirilmektedir.
Halk arasında koçeri diye adlandırılmaktadır. Kombine verimli ve yağlı
kuyruklu olup kuzu verimi önceliklidir. Baş, erkek ve dişilerde güçlü ve
dayanıklı görünümlüdür. Koç ve koyunlarda boynuzluluk oldukça azdır.
Genel olarak baş, kulak, boyunun büyük bir kısmı ve ayaklar kahverengidir.
Kulaklar sarkık ve geniştir. İvesilerde alın bölgesinde bulunan akıtma
hamdanilerde pek görülmez. Vücut beyaz-kremdir. Bacaklar dağlık ve
engebeli arazide yürümeye uygun olacak biçimde kalın ve uzundur.Kuzu
doğum ağırlığı ortalama 2,5-5 kg dır. Yaklaşık olarak 2,5 – 3 aylık iken
sütten kesilirler. Sütten kesim ağırlığı 27-30 kg. kadardır. Laktasyon süt
verimi 80-90 kg kadardır.
Aliki : Diyarbakırın doğu bölümü il Batman ili arasında Göçebe Alikan-
Düdeyran aşiretine özgü onların ismi ile tanınan aliki koyunları; baş ve
ayaklar gri- kahverenginde,vücut genel olarak krem renginde yapağı ile
kaplı olup ivesi ve hamdanilere göre uzun kulaklı daha ufak yapılı bir
koyun tipi olup; bilimsel olarak tanımlanması ve geliştirilmesi için üzerinde
çalışılması gereken lokal bir koyun varyantıdır.
İlimizde koyun yetiştiriciliği mereya dayalı olarak; yerleşik, yaylacılık ve
göçer sistemde yapılmaktadır. son yirmi yıllık dönemde sosyal ve ekonomik
bir çok faktöre bağlı olarak yaylacılık ve göçer şeklinde yetiştiricilik
yapan ailelerin çoğu ya yerleşik sisteme geçmişler ya da bu üretim
kolunu terketmişlerdir. İlimizde işletmelerin çoğu küçük ölçekli aile tipi
işletmelerdir. Bu işletmeler geniş bir alana yayılmış ve dağınık durumdadır.
Meraya dayalı yapılan yetiştiricilikte kış aylarında saman özellikle
mercimek samanı ve dane yem olarak arpa ilavesi yapılmaktadır.Son
296
yıllarda kesif yem olarak fabrikasyon yemleride
kullanılmaktadır. Yetiştiriciler sütü peynir
olarak ve özelliklede Diyarbakırın meşhur örgü
peyniri ile ilimizde tüketimi yoğun olan koyun
yoğurdu olarak pazara sunmaktadırlar. Kuzular
2-3 aylık süt tüketiminden sonra üç aylık yoğun
bir besi sonunda kesime sevk edilmektedir. Bazı
işletmelerde kuzular büyütülüp toklu olarak
besiye alınmaktadırlar. Bu tokluları ya kesime
sevk etmekte ya da kurbanlık olarak pazara
sunmaktadırlar.
Kuzu dolması kaburga dolması, sac kebabı, ciğer
kebabı, kibe-bumbar ve meftune gibi ilimizin
meşhur yemeklerinde kuzu eti ve sakatatı
kullanılmaktadır.
Son yıllarda mera alanlarımızın daralması,
kuraklık, yetiştiricilerin çoban bulmadaki
sıkıntıları, yeni nesil genç bayanların koyun
bakım ve besleme -özellikle sağım- konusundaki
isteksizlikleri ilimizdeki koyun varlığını olumsuz
etkileyerek % 50 oranında azalmaya neden
olmuştur. İlimizde 1990’da koyun sayısı
1.000.000 üzerinde iken 2009 yılında bu sayı
466 693’e düşmüştür. İlimiz koyunculuğunun
tekrar geliştirilmesi için;
Islah çalışmalarına önem verilmeli, et,süt
ve döl verim yönleri geliştirilmelidir.Bu
amaçla, senkronizasyon,suni tahumlama ve
embriyo tranferi gibi biyoteknolojilerden
yararlanılmalıdır.
Bakım ve besleme de mera ve anız beslenmesi
olan ekstansif yetiştiriciliğe alternatif entansif
yetiştiriciliğe geçilmeli,bölgemize uygun barınak
modelleri geliştirilerek ,sağım ve yemleme
gibi yoğun iş gücü gerektiren faaliyetler için
mekanizasyon teknolojilerinden yararlanılmalı,
kaliteli kaba yem açığını kapatmak amacıyla
yem bitkileri ekimi geliştirilmelidir.çobanlar
sosyal güvenlik şemsiyesine alınmalıdır.
Hayvan hastalık ve zararlıları ile mücadelede
koruyucu hekimliğe önem verilerek aşılama
faaliyetlerinin yaygınlaştırılması,iç ve dış parazit
mücadelesinin zamanında ve yeterli düzeyde
yapılması sağlanmalıdır.
Örgütlenme ve pazarlama da yetiştirici
birliklerinin yaygınlaştırılması ve bu birliklerin
aktif rol almaları teşvik edilmeli,orta vadede
özelliklede Ortadoğu ülkelerine toklu ihracatının
tekrar sağlanması
Eğitim, yetiştiriciler ve çobanlar; bakım-
besleme,hastalık ve zararlılarla mücadele ile sürü
yönetimi konularında bilinçlendirilmelidirler.
Destekleme politikaları, Gap eylem planı
kapsamında süt sığırcılığında olduğu gibi
koyunculuk işletmeleri de desteklenmelidir.
Yıllık 10 TL olan damızlık koyun desteği
artırılmalıdır.
298
DİYARBAKIR’DA KANATLI HAYVAN YETİŞTİRİCİLİĞİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
299
Feridun YAKİŞAN
Veteriner Hekim, Diyarbakır
İl Tarım Müdürlüğü
haciferidunyakisan@
hotmail.com
ÖZETDiyarbakır’daki kanatlı hayvan envanteri ele alındı,sektörün talepleri
incelendi.Sektörün geliştirilmesi için tedbirler tartışıldı
Dünyada ve ülkemizde hızla artan nüfusunun beslenmesinde kırmızı et
,beyaz et ve balık eti talebi de hızla artmaktadır.Kanatlı hayvanlardan elde
edilen beyaz et ve yumurta üretimi Diyarbakır ilinde gelişmemiştir.Kırsal
bölgelerde aile işletmelerinin kanatlı et ve yumurta üretimi büyük bölümü
mahallinde tüketilmekte hatta yetersiz kalmaktadır. .Halen Diyarbakır
ilinin kanatlı et ve yumurta ihtiyacı tavukçuluğun gelişmiş olduğu Ege, İç
Anadolu ve Marmara Bölgesindeki işletmelerden sağlanmaktadır. Türkiye
de 3202 yumurtacı, 6785’i etçi olmak üzere toplam 9987 Ad. ticari kanatlı
işletmesi vardır.
Diyarbakır ilinde toplam ticari işletme sayıları çok azdır. En bilinenleri
Gün Tavuk işletmesi, Diyar Tavuk İşletmesi, Varan Kanatlı işletmesi, Tuncay
Kanatlı İşletmesi, Kadir Eser Kanatlı İşletmesi, gibi çok az sayıda işletmeler
vardır. Bu işletmeler yumurta üretimi, et üretimi, damızlık civciv ve hindi
palazı büyütme gibi değişik üretimler yapmaktadır.
1. Güntavuk İşletmesi 5x10.000=50.000 Ad./gün yumurta
2. Diyartavuk İşletmesi 15.000 Ad./gün yumurta ,15.000 Ad. etçi/dönem
3. Varan Kanatlı İşletmesi 15.000 Ad./gün yumurta
4. Karacan Tavuk İşletmesi 3.500 Ad./gün yumurta , 17.000 Ad. Hindi
Palazı
5. Tuncay Kanatlı İşletmesi 3.500 Ad. /gün yumurta , 2.500 Ad. Hindi
Palazı
6. Kadir Eser Kanatlı İşletmesi 45.000 Ad./devre etçi
Mevcut olan bu ticari kanatlı işletmeleri çoğu zaman düşük kapasite ile
çalışmakta, hatta çoğu zamanda üretim yapamamaktadırlar. İşletmeler
kendini yenileme, geliştirme imkanından uzaktır.
2009 yılında:
Tavuk sayısı : 404.800
Hindi sayısı : 59. 603
Kaz sayısı : 15.536
Ördek sayısı : 13.730
Tavuk yumurtası : 40.480.000 adet
300
Hindi Yumurtası : 1.788.090 adet
Kaz yumurtası : 466.080 adet
Ördek yumurtası : 411.900 adet
Etçi tavuk üretimi : 250.000 adet Ancak tüm bu rakamlar sıhhatli ve kesin değildir.
Kanatlı hayvan çeşitleri olarak; Tavuk, Hindi,
Kaz, Ördek, Bıldırcın, Devekuşu, Keklik ve merak
süs amacı ile beslenenler gelmektedir.
Diyarbakır İli Ve Çevre İllerin Kanatlı Hayvan Sektörü İle İlgili Talepleri1. Açık Gezinti hayvanı olarak Hindi ve palazı
talebi, ve Hindicilik işletmeleri kurulması
2. Yumurta tavukçuluğuna talebine bağlı
işletmelerin kurulması ve geliştirilmesi
3. Etçi Kanatlı işletmelerin kurulması ve
geliştirilmesi
4. Pekin ördeği ve yerli Yeşilbaş ördek
üretiminin geliştirilmesi yaygınlaştırılması
5. Kaz yetiştiriciliğinin geliştirilmesi
yaygınlaştırılması
6. Keklik, Sülün, Devekuşu ve süs merak
kanatlıları üretimi yapılabilir.
Kanatlı sektörünün geliştirilmesi; halkın
beslenmende et, yumurta, sağlanmasının, yanı
sıra iş istihdam, ticari faaliyetler, yem sanayinin
gelişmesi, sosyal- ekonomik bir dizi etkinlikler
sağlayacaktır.
Diyarbakır İlinde Kanatlı Hayvan Sektörünün Gelişmesi Önerileri1. Aile tavukçuluğu vazgeçilmez küçük
kanatlı işletmeler olup, sağlıklı kümes
tip projeleri geliştirilerek modernize
edilmelidir. Bu projelere Hibe destekleri
sağlanmalıdır. Kanatlı türlerine uyarlı çeşitli
tip kümes projeleri ve prefabrik kümesler
geliştirilmelidir.
2. Modern Kanatlı İşletmeleri (Ekstansif ve
Entansif) Projelerine Kredi ve Hibe destekleri
sağlanmalıdır. Kapalı alan yanı sıra, doğal
Kanatlı yetiştiriciliği üretim şekillerine de
destek sağlanmalıdır.
3. Diyarbakır da yeniden kurulacak kanatlı
sektörünün yapılanmasında yurt içi ve
uluslar arası rekabet ,ticari talepler, tercih
kriterleri, uygun fiyat vb. etkenleri göz önüne
alınarak projelendirilmelidir.
4. Kanatlı Hayvan Birlikleri ,Kooperatifleri ,
Üretici ve Pazarlama Birlikleri kurulmalı ve
teşvik edilmelidir.
5. Kanatlı Yem Sanayisi geliştirilmelidir. Kanatlı
sektörüne verilecek destek para olarak değil
bir kısmı yem teslimatı şeklinde olmalıdır.
6. Kanatlı Aşı, İlaç, yem katkı üretimi ve
Sanayisi geliştirilmelidir.
7. Kanatlı sektörünün ihtiyacı olan elemanlar
eğitilmelidir.
8. Kanatlı hayvan mezbahası ve soğuk
muhafaza depoları tesisleri kurulmalıdır..
9. Kanatlı sektörünün ihtiyacı olan kuluçka
makineleri ve çeşitli malzemeleri üretimi iç
ve dış pazarlara satışı yapılmalıdır.
10. Kanatlı eti ve yumurtasını işleyen gıda sanayi
işletmeleri kurulmalıdır.
11. Veteriner ve Ziraat Fakültelerinde ve
Gıda Mühendisliklerinde kanatlı hayvan
sektörüne yönelik bölüm ve ders programları
geliştirilmeli ve oluşturulmalıdır.
12. Kanatlı Hayvan hastalıkları ile mücadelede
teşhis önemli olup; Güneydoğu Anadolu
Bölgemize hitap eden Diyarbakır Veteriner
Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
kurulmalıdır.
302
ARICILIK VE GENEL DURUMU
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
303
Olcay İlhanZiraat Müh. Diyarbakır İl
Tarım Müdürlüğü
ÖZETDünyada ve ülkemizde arıcılık potansiyeli ele alındı. Bölgemizde arıcılığın
durumu ve geliştirilme tedbirleri incelendi.
Arıcılık tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda önemli gelişme
kaydeden bir sektör haline gelmiştir. Ülke ekonomisine önemli katkısı olan
arıcılık dünyanın çoğu ülkesinde ve ülkemizde yaygın olarak yapılmaktadır.
Gerek arılardan elde edilen bal, balmumu, arı sütü, arı zehiri ve benzeri
ürünler gerekse arı yetiştiriciliği için üretilen petek, kovan gibi malzemeler
yönünden arıcılık bir sektör halini almıştır. Her geçen yıl arıcı sayısı, kovan
sayısı ve kovan başına elde edilen bal miktarı artmaktadır. Bugün dünyada
yaklaşık 50 milyonun üzerinde arı kolonisi bulunduğu ve bunlardan 1
milyon tonun üzerinde bal elde edildiği bildirilmektedir.
Dünyada arılı kovan sayısı bakımından Rusya 10 milyon koloni ile ilk sırada
yer alırken, bu ülkeyi 4,5 milyon koloni ile Amerika Birleşik Devletleri
izlemekte ve 3 milyon koloni ile Çin üçüncü sırada yer almaktadır. Üretilen
bal miktarı yönünden Rusya 210 bin tonla birinci, Çin 173 bin tonla ikinci
ve Amerika Birleşik Devletleri 75 bin ton bal üretimi ile üçüncü sırada
bulunmaktadır.
Türkiye ise arıcılıkla uğraşan aile sayısı 35 bin, arılı kovan sayısı 3,5 milyon,
yıllık bal üretimi ise 66 bin ton civarındadır. Ülkemiz arı varlığı bakımından
Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin den sonra dördüncü sırada ve
bal üretimi bakımından Rusya, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Meksika,
Kanada ve Arjantin’ den sonra yedinci sırada yer almaktadır.
Oysaki ülkemiz yüzölçümü, topoğrafik yapısı, iklim, bitki örtüsü ve çok
eskilere dayanan arıcılık geleneği dikkate alındığında arıcılığımızın şu
andaki durumun üzerinde olması gerektiği bir gerçektir.
Türkiye’de kovan başına alınan bal verimi 20 kğ. kadar olup bu miktar çok
düşük düzeydedir. Ayrıca ülkemiz 250 bin ton civarındaki dünya bal dış
satım pazarında 2500 ton bal ihracatı ile on sekizinci sırada yer almaktadır.
Bir diğer ifade ile Türkiye dünyadaki arı varlığının %5 ini, üretilen balın
%3-4 ünü ve ihracatın ise %1 ini oluşturmaktadır.
304
Yukarıda da görüldüğü gibi ülkemizdeki arı
varlığı ile bal üretimi arasında bir dengesizlik
bulunmaktadır. Bunda teknik bilgi yetersizliği,
bakım ve besleme noksanlığı, ana arı üretiminin
ihtiyacı karşılayamaması, barındırmadaki
bilgisizlik, hastalık ve zararlılarının bilinmemesi
ve zamanında teşhis ve tedavinin yapılamamsı
gibi hususların büyük payı vardır.
Bu durum karşısında, dünya sıtandartını
yakalayabilmemiz ancak; arıcılıkla uğraşan
vatandaşların teknik bilgiye sahip olmalarına,
bilinçli arıcık yapmaları konusunda eğitim
almalarına, değişik projelerden dağıtılan
kolonilerin arıcılık yapacak kapasite ve
bilgisi olanlara verilmesina, arı hastalıkları
ve zararlılarının zamanında teşhisi ve
gerekli tedavisinin yapılmasına azami dikkat
göstermekle mümkün olacaktır.
Türkiye’nin ekolojik ve sosyo-ekonomik
yapısı gereği, ülkemizin her yerinde arıcılık
yapılabilirken sırasıyla Ege, Karadeniz ve
Akdeniz Bölgeleri gerek kovan varlığı gerekse
üretim payı bakımından arıcılık için en önemli
bölgelerimizdir. Türkiye bal üretiminin yaklaşık
yarısı bu üç bölgemizde gerçekleşmektedir.
Bal üretimi bakımından sırasıyla ilk on ilimiz;
Muğla, Ordu, Adana, Aydın, Sivas, Antalya,
İzmir, İçel, Erzincan ve Samsun olup ülkemiz
bal üretiminin yaklaşık yarısı bu illerimizde
üretilmektedir.
Türkiye arıcılık için çok uygun şartlara sahip
olsa da henüz bu kaynaktan tam olarak
yararlanamamaktadır. Arıcılıkta, istenen üretim
ve ihracat rakamlarına ulaşılabilmesi için
çözülmesi gereken bazı sorunlar olduğu açıktır.
Arıcılıkta en önemli sorunlardan birisi ıslahtır. Bu
sorunun çözümü yetiştiricilerin ıslah edilmiş ana
arı kullanma alışkanlığını kazanmaları ve onların
ihtiyacı olan ana arıları yetiştirecek kuruluşların
çoğalması ile mümkündür. Hayvancılık ve
diğer tarımsal üretimlerde teknik bilgi ve
eğitimin üretim maliyeti içindeki payı %8-10
civarında iken, bu pay arıcılıkta %70-80 olarak
gerçekleşmektedir. Dolayısıyla arıcılara yönelik
sürekli yayım ve eğitim hizmeti verilmesini
amaçlayan örgütlenmeler desteklenmelidir.
Arıcılıkta mesleki örgütlenme özendirilmeli
dernekler, meslek odaları, üretim ve satış
kooperatifleri vb. şekillerde örgütlenmeler
sağlanmalıdır. Erozyon kontrolü, mera ıslahı,
orman bakımı gibi çalışmalarda arıcılık da
göz önüne alınmalı, bal üretimi için önemli
bitkilerin bu çalışmalarda kullanılmasına özen
gösterilmelidir. Arıcıların yanlış uygulamaları
ve kötü niyetle kullanılan kimyasal maddeler
bal içinde kalıntılar bırakmaktadır.
Balmumuna naftalin katılması, mazottan
ilaç yapılması, yanlış zaman ve miktarda
ilaç kullanımı gibi uygulamalar hem insan
sağlığını tehlikeye düşürmekte, hem de ihraç
sorunları doğurmaktadır.
Genel olarak tüm çiftçilerimizde olduğu
gibi arıcılarımızda da fazla ilaç kullanma
eğilimi vardır. Bu uygulama AB’nin 1999
yılında ülkemizden bal ürünleri ithalatını
durdurmayı düşünmesi gibi negatif sonuçlara
neden olmaktadır. Bu nedenle, arıcılık
faaliyetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi
için yapılan çalışmalara önem verilmelidir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
305
Ülkemiz Arıcılarından Bir Görüntü
İlimiz arıcısından bir görüntü
Ballı bitkilerden görüntüler
306
Ballı bitkilerden görüntüler
ARICILIĞIN DİYARBAKIR EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ
1. Arıcılığın Aile Ekonomisindeki Yeri Arıcılık diğer tarımsal faaliyetlere göre daha
az sermaye ile yapılabilen ve kısa sürede
kazanç sağlayan bir faaliyettir. Arıcılık yapmak
için kapalı bir alan yapımına veya arazi satın
alınmasına gerek yoktur. İyi planlandığı veya
diğer arıcılarla işbirliği yapıldığı takdirde
ikinci bir meslek olarak boş zamanlarda bile
yapılabilir. Ayrıca, aile fertlerinden herhangi
birisinin kolaylıkla yapabileceği bir faaliyettir.
Bu yönüyle, aile ekonomisi için asıl veya yan
gelir kaynağı olabilir. Özellikle kırsal kesimde
aile bütçesine önemli katkılar sağlar.
2. Arıcılığın Tarım İşletmelerindeki Yeri Arıcılık tarla, bağ-bahçe ve hayvancılık gibi
tarım işletmeleri içinde ikinci üretim dalı olarak
yapılabilir. Bu yolla işletmenin kazancı artırılmış
olur. Aslında, tarla ve bağ-bahçe ürünleri üreten
işletmelerde bal arılarına ihtiyaç da vardır.
Bilindiği üzere, arılar bitkisel üretimde bitkilerin
tohum ve meyve üretebilmeleri için ihtiyaç
duydukları tozlaşmayı sağlayarak ürün miktarı
ve kalitesinde çok büyük artışlara neden olurlar.
Sadece bu nedenle bile tarım işletmelerinde
arıcılığa yer verilebilir. Özellikle, çevrelerinde
zengin bitki örtüsü bulunan işletmelerde arıcılığa
da yer verilmesi hem işletmenin kazancında
artışlara neden olur hem de bal veya diğer arı
ürünleri üretiminden dolayı işletme bütçesine
katkı sağlar.
3. Arıcılığın Bitkisel Üretimdeki Yeri Yukarıda da bahsedildiği üzere, bitkilerin tohum
ve meyve üretebilmeleri için çiçeklerin yeterli
miktarda tozlaşmaları gerekmektedir. Bal arıları,
özellikle açık alanlarda tozlaşmayı (polinasyon)
en iyi yapan böceklerdir. Bal arılarının değişik
evrim aşamalarından geçerek nektar ve polenle
beslenme sistemine geçmeleri ve bu amaca
uygun organlarının oluşumu bitkilerin tozlaşma
ihtiyaçlarının karşılanması ile bağlantılı olduğu
düşünülmektedir.
Bu nedenle vücut yapıları ve beslenme tarzları
gereği çok iyi tozlayıcı olan arılar, nektar
salgılamaları ile çiçekler tarafından cezbedilirler.
Nektar ve polenin arılar tarafından toplanması
sırasında da tozlaşırlar. Bitkilerin tozlaşma
ihtiyaçlarını, tozlaşmada bal arılarının önemini
ve bu yolla sağlanacak ürün artışını iyi bilen
dış ülkelerdeki üreticiler bitkilerin çiçeklenme
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
307
dönemlerinde arı kolonisi kiralayarak daha fazla ve daha kaliteli ürün elde
ederler. Bu konu maalesef ülkemizde yeterince bilinmemekte ve büyük
miktarlarda ürün kayıpları meydana gelmektedir.
Arılarla sağlanan tozlaşmadan; başta badem, elma, kiraz, şeftali, armut,
kayısı, erik ve çilek gibi meyve türleri; pamuk, ayçiçeği ve anason gibi tarla
bitkileri; kavun ve karpuz gibi bahçe bitkileri; fiğ, üçgül, yonca ve korunga
gibi yem bitkileri olmak üzere hemen hemen tüm bitki türleri fayda sağlar.
Bunun yanında, bazı bitki türlerinin tozlaşması sadece arılar aracılığı ile
gerçekleşir ve bitkinin sürekliliği arıların varlığına bağlıdır.
Bitkisel üretimde bulunan üreticiler; bitkilerin tozlaşma istekleri, bitkiye
has tozlayıcılar, tozlaşma etkinliğinin artırılması ve bu amaçla bal arılarının
kullanılması konularında bir uzmanın görüş ve önerilerini alarak üretim
miktarlarını ve ürün kalitesini artırabilirler.
4. Arıcılığın Ülke Ekonomisine Katkısı Arıcılığın ülke ekonomisine katkısı, tarımsal bir faaliyet olması sonucu
doğrudan ve gerek sosyo-ekonomik bir konu olması gerekse bitkisel
üretime katkısı nedeniyle dolaylı olarak da olmaktadır. Arıcılık toprağa
bağımlı olmayıp, topraksız veya az topraklı aileler için tek başına bir geçim
kaynağı olabilmektedir. Aynı zamanda en ucuz ve en kolay istihdam yaratan
tek tarımsal faaliyettir. Ayrıca, arıcılığın çevreye ve doğaya doğrudan veya
dolaylı hiçbir zararlı etkisi yoktur. Daha da önemlisi doğal denge için mutlak
surette arılara ve dolayısıyla arıcılığa ihtiyaç vardır.
Ülkemizde çok geniş alanlarda arı tozlaşmasına ihtiyaç duyan ürünler
yetiştirilmekte ve arıcılıktan bu yönde de faydalanılmaktadır. Çoğu kişilerce
fark edilmeyen bu katkı arı ürünlerinden çok daha fazladır.
DİYARBAKIR’DA ARICILIKHızla artan nüfusumuzun yeterli ve dengeli bir şekilde beslenebilmesi,
çiftçilerimizin gelirlerini artırarak hayat şartlarının yükseltilmesi,
tarıma dayalı sanayinin ihtiyaçlarının karşılanması, kısa ve orta vadeli
ihracat bağlantılarının garanti edilmesi için tarımda üretimin artırılması
gerekmektedir.
Sarım Havzasına bağlı Sağ göze, Yaz konak, Bulgurluk, Yol açtı ve Geyik dere
Köylerinde yaşayan halkın önemli bir kısmının sosyal yaşamlarının ve gelir
308
seviyelerinin normal yaşam standartlarının çok
altında olduğu bir gerçektir. Hayatlarını burada
sürdüren ve geçimini zor sağlayan bu insanlar
çoğu zaman iş bulmak amacıyla büyük şehirlere
göç etmek zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla
geçim indeksi çok düşük olan bu insanlara
yeni iş imkânları sağlamak ve işgüçlerini
değerlendirebilmeleri için yeni kaynaklar aramak
durumundayız. Bu kaynaklardan biri olan gezgin
arıcılık kısa vadede gelir seviyesi düşük olan bu
insanların gelir seviyesini ve sosyal yaşantısını
yükseltebilir ve göçü engelleme yönünde bir
nebze olsa da katkı sağlayabilir.
İlimizde Arı Yetiştiricileri Birliği etkin olarak
görev yapmaktadır. Birliğe 410 adet arıcı
kayıtlı olup, bunlardan %80 civarı gezginci
arıcılık yapmaktadırlar. İlimiz de Arıcılar
Birliğinde kayıtlı toplam 75.039 adet arılı kovan
mevcuttur. Bu kovanlardan yıllık elde edilen bal
miktarı ortalama olarak 1500 ton dur.Devletin
bu yıl için verdiği destek 6 YTL dir.
İlimiz dört mevsimin yaşandığı bir coğrafyanın
mevcut olması itibari ile zengin bir bitki örtüsüne
sahiptir. Diyarbakır İlimizin bitki florası ve değişik
ekolojik yapıların sağladığı avantajlardan dolayı
arı yetiştiriciliğine müsaittir. Özelikle yaylalarda
arıcılık için çok önemli olan ballı bitkilerden
geven, kekik, vb. birçok mera bitkisi mevcuttur.
Ayrıca yöremizde İlkbahar aylarında bol
miktarda üçgül çeşitleri,Sarıdiken gibi birçok
çiçek çeşitleri mevcuttur. Sonbahar mevsiminde
pamuk tarımı bol miktarda yapılmaktadır. Bu
tür bitkilerinde arıcılık için önemi büyüktür.
Yöremizin arıcılık için uygun bitki örtüsüne
sahip olması arı kolonilerinin nektar ve polen
bulmasını kolaylaştırır. Bu nedenle İlimiz her
yıl değişik İllerden gelen arıcılara konaklama
mekanı ve yeri olmuştur.
Diyarbakır İl Mastır Planı’nda bal üretimi bölge
için önemli bir potansiyel olarak gösterilmiştir.
Diyarbakır ili doğal bitki florası bakımından
çok zengin olup değişik ekolojilere sahiptir.
Bu nedenle kültür bitkilerinin döllenmesinin
sağlanması ve pasif işgücünün değerlendirilmesi
bakımından arıcılığın geliştirilmesi önem arz
etmektedir.
Diyarbakır bitki florası ve değişik ekolojik
yapılarından dolayı arı yetiştiriciliği ve bal
üretimi açısından uygun olmasına karşın bundan
yeterince faydalanılamamıştır. Bunun nedenleri,
ekonomik ölçüde arıcılık yapılamaması, modern
üretim tekniklerinin kullanılmaması, verimi
yüksek arı ırklarının bulunmamasıdır.
310
DİYARBAKIR’DA AV YABAN HAYATI FAALİYETLERİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
311
Erdal SEVEN
Diyarbakır İl Çevre ve
Orman Müdürlüğü
erdalseven@cevreorman.
gov.tr
ÖZETAv ve yaban hayvanlarını ve yaşama ortamlarını, bunların korunmasını
ve geliştirilmesini, av ve yaban hayatı yönetimini, avlakların kurulması,
işletilmesi ve işlettirilmesini, avcılığın, av turizminin, yaban hayvanlarının
üretiminin,ticaretinin düzenlenmesini, toplumun bilinçlendirilmesi konuları
işlenecektir.
AV YABAN HAYATININ FAALİYETLERİMerkez Av Komisyonu kararları ve Kara Avcılığı Kanunu doğrultusunda
ilimiz sınırları içinde av ve yaban hayvanlarının korunmasına yönelik ve
av suçları takibi için imkanlar ölçüsünde avcı kontrollerinin yapılması
sağlanmaktadır.
İl Merkezinde ki Avcılar ve Atıcılar Derneği 1957 Yılında kurulmuş olup 489
düzenli aidatını yatıran üyesi vardır.
Ergani İlçesinde Avcılar ve Atıcılar Derneği 1957 yılında kurulmuş olup
100 düzenli aidatını yatıran üyesi vardır.
Kulp İlçesinde Avcılar ve Atıcılar Derneği 1997 yılında kurulmuş olup 50
düzenli aidatını yatıran üyesi vardır.
Silvan İlçesinde Avcılar ve Atıcılar Derneği 1980 yılında kurulmuş olup 60
düzenli aidatını yatıran üyesi vardır.
Eğil İlçesinde Avcılar ve Atıcılar Derneği 2007 yılında kurulmuş olup 30
düzenli aidatını yatıran üyesi vardır.
AVCI EĞİTİMİ4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nun 13. maddesine istinaden ilgili
tarafların görüşleri alınarak, Genel Müdürlükçe “Avcı Eğitimi Ve Avcılık Belgesi Verilmesi Usül Ve Esasları Yönetmeliği” hazırlanmıştır.
Yönetmelik; 31 Aralık 2004 tarih ve 25687 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanmış, Yürürlük Tarihi 01 Nisan 2005 olarak belirtilmiştir.
312
4915 SAYILI KARA AVCILIĞI KANUNUÜlkemizde kara avcılığını düzenleyen temel
yasa, 11.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren
“4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu”dur.
Bu Kanun;
• Türlerin korunması için gerekli tedbirleri,
• Bozulmuş ekosistemlerin rehabilitasyonu ve
korunması için yasal düzenlemeleri,
• İzin verilen avlanma metotları ile kaçak
avcılığın kontrol edilmesiyle ilgili tedbirlerin
yasalarla güçlendirilmesini,
• Merkez Av Komisyonu’nun katılımcı bir
yaklaşımla tekrar organize edilmesini
kapsar.
4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu esas itibariyle;
doğa korumayı esas alan ve bu esastan hareketle
avlanmayı düzenleme kanunudur.
4915 sayılı Kanunun amacı; Bu Kanun av ve
yaban hayvanlarını ve yaşama ortamlarını,
bunların korunmasını ve geliştirilmesini,
av ve yaban hayatı yönetimini, avlakların
kurulması,işletilmesi ve işlettirilmesini, avcılığın,
av turizminin, yaban hayvanlarının üretiminin,
ticaretinin düzenlenmesini, toplumun
bilinçlendirilmesini, avcıların eğitimini, av ve
yaban hayatına ilişkin suç ve kabahatler ile
bunların takibi ve cezalarını kapsar.
AV ve YABAN HAYATI NEDEN VE NASIL KORUNMALI?• İnsan varlığını devam ettirebilmesi için,
• Tür ve genetik çeşitliliğin devamlılığını
sağlamak için,
• Sürdürülebilir kalkınma için,
ETKİN KORUMA• Koruma Görevlileri: Bakanlığımızda ve
Orman Genel Müdürlüğünde görevli her sınıf
ve vazifede memurlar Av Koruma Memuru,
diğer memurlar ve işçiler ise Saha Bekçisi
olarak görevlendirebilecektir.
• Ayrıca Kanunda polis ve jandarmanın kendi
kanunlarından gelen yetkileri korunurken,
köy ve kır bekçileri ile köy muhtarlarına
da av koruma konusunda yetki verilmiştir.
AVCILIKDünya üzerinde gittikçe yaygınlaşan bir
aktivite ve eğlenceli bir spordur. Doğru
yönetildiği takdirde önemli ekonomik kazançlar
sağlanabilir. Örneğin Fransa’da bir avcının yıllık
ortalama harcaması 1100 USD olup, avcılık izni
için ödenen ücretin önemli bir bölümü sulak
alanların korunmasına harcanmaktadır.
AVCILIK BELGESİ• Avcılık Belgesi: Avcılarımıza bir sefere
mahsus verilir ve her yıl vize edilmesi
zorunludur.
• Takibi Maliye tarafından yapılır ÖR: Araçlar
gibi
AV YILI1 Nisandan başlayarak takip eden yılın 31 Mart
sonuna kadar olan süre
AVLANMA İZİN ÜCRETİHer av yılı için ödenen bir harçtır.
Trofe: Yaban Hayvanlarının boynuzu, dişi Hatıra
değeri parçaları
Tahnit:Yaban Hayvanlarının post ve derilerinin
doldurulmuş hali
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
313
HAYVANLARIN KORUNMASI İÇİN NELER YAPALIM ?• Asla avlanma limitlerini aşmayalım.
• Sahip olduğumuz hayvanların aşılarını tedavilerini zamanında yapalım
• Yasak avlananları gördüğümüzde jandarmaya haber verelim.
• Yaralı bulunan hayvanları veterinere götürerek aşılarını ve tedavilerini
zamanında yaptıralım.
• Avlanma günleri dışında AVLANMAYALIM,• Kuşların karıncaların yuvalarını bozmayalım YUMURTALARINI
toplamayalım.
• Üreme dönemlerinde hayvanları korkutmayalım ve rahatsız etmeyelim.
• Etrafımızdakilere örnek olalım, sohbet edelim, yakınlarımıza bilgi
verelim.
AVLANMA PULU
DÖNEMİ SATILAN PUL ADEDİ TOPLAM GELİRİ
2005 224 7.682,50
2006 177 6.367,50
2007 339 12.600,00
2008 390 21.740,00
2009 463 28.845,00
GENEL TOPLAM 1593 77.235,00
• Avcılık Belgesi:Avcılara bir defaya mahsus verilir ve her yıl OCAK
AYINDA vize edilir:
• Avlanma İzin (PUL) Üçreti:Avcıların avlanma haklarını elde
edebilmeleri için avlanma izni almak zorundadırlar. Av döneminde
geçerlidir.
AVCI EĞİTİMİ KURSUAit Olduğu Yılı Açılan Kurs Sayısı Sertifika Alan Kişi Sayısı
2005 6 1902006 2 672007 4 1362008 4 1442009 4 1602010 2 65
Genel Toplam 22 762
314
AVCILIK BELGESİAİT OLDUĞU YIL VERİLEN AVCILIK BELGESİ
ADEDİ
2005 159
2006 81
2007 172
2008 106
2009 114
2010 10
TOPLAM 642
AVLANMA CEZALARI VE TAZMİNATLARIYILI KİŞİ KESİLEN İDARİ
PARA CEZASIKESİLEN
TAZMİNAT CEZASI
2005 15 9.702,00
2006 8 7.991,00
2007 29 11.334,00 7.300,00
2008 4 1.082,00 1.800.00
2009 21 8.288,00 2.800,00
2010 36 27.224,00 5.700,00
G E N E L TOPLAM
113 65.621,00 17.600,00
İL AV KOMİSYONU4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu 3.maddesi
gereğince Vali Başkanlığında; İl Çevre ve
Orman Müdürü, Doğa Koruma ve Milli Parklar
Şube Müdürü, Tarım İl Müdürü, İl Milli Eğitim
Müdürü,Gençlik ve Spor İl Müdürü, İl Jandarma
Komutanı, Orman İşletme Müdürü,Doğa
Koruma Derneği, 3 Avcılar ve Atıcılar Derneği
Başkanlarından teşekkül eder ve Merkez Av
Komisyonun sunulmak üzere aşağıdaki hususları
karara bağlar:
1. Komisyon;avlanmasına izin verilen av
hayvanlarını ve avlanma sürelerini belirler.
2. Komisyon,avlanmasına izin verilen av
hayvanlarının avlanma limitlerini belirler.
3. Komisyon,koruma altına alınması gereken
av hayvanlarını belirler.
4. Komisyon,av hayvanlarının tabii
ortamlarında korunarak çoğalmalarını
temin etmek maksadıyla avlanmanın
yasaklandığı sahaları belirler.
5. Bölgede popülasyonu azalan yaban hayvanı
yerleştirme sahasını belirler.
• Avlanma günleri Çarşamba, Cumartesi,Pazar
ve resmi tatil günleridir.
• Avı kısmen yada tamamen yasaklayabilir
SÜREK AVI-AVIN YASAKLANMASISürek avı için;• İl Müdürlüğümüze başvurulmalı
• Populasyon için il Müdürlüğünden ve
Tarım Müdürlüğünden birer teknik eleman
inceleme yapacak ve rapor hazırlanacak,
• Raporun ardından avcıların avcılık belgeleri
incelenecek
• Vurulan hayvanlar belediye tarafından imha
edilecek
Yasaklar• Avcılık belgesi olmadan avlanma
• Avlanma izni olmadan avlanma
• Süre gün zaman ve limitlerine uymama
• Araçta tüfek taşıma kurallarına uymama
• Avlaklarda motosiklet, pikap ve cip kullanma
motorlu araç kullanma
• Av sezonu dışında avlaklarda kılıfsız tüfek
dolaştırma
• Av köpeklerini başıboş bırakma
• Araçta tüfek kılıfında olacak
• Trakt. Projektör: Traktör gider
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
315
• Av ve Yaban hayvanlarını kuluçka dönemlerinde rahatsız etme, ürkütme
(Mart, nisan, mayıs, haziran ve temmuz aylarında) sulak bölgelere 300
metre girerek rahatsız etme
• Yavruları yakalama yumurtalarını toplama hayvanları alı koyma
• Avda kullanılması yasaklanan tüfeklerle avlanma;Canlı Mühre , çığırtkan
ve gece görüş dürbünleri kullanma
• Haznesi 2 den fazla fişek alacak şekilde sınırlandırılmamış pompalı yarı
otomotik tüfek kullanma
• Zehirle elektronik alet kullanma, hayvan sesi çıkartan teyp ve kaset
kullanma ayrıyeten bunların satışı yasaktır. Manyetik dağla yayan araç
ve gereç
• Yüksek güçlü motorlu tekneler ile sulak alanlara girme
• Güme yaparak su kuşlarına pusu kurma
• Yeme alıştırarak avlama
• Sulak alanlardaki sazlıkları tahrip etme , yakma
• Memeli ve yaban hayvanlarının geçiş yollarına pusu kurma
• Av yaban hayvanlarını canlı bile yakalasak bulunduramayız, öldüremeyiz
• Yaralı olarak av ve yaban hayvanlarının bulunması halinde:;Doğa
Koruma ve Milli Parklar Şubesi Müdürlüğü, Orman Teşkilatı yada
jandarmaya haber verip teslim etmek zorundayız bu birimlerin hayvanı
ameliyat ve bakım masraflarını karşılayacak bütçeleri olduğundan
masraf yapabilecek kuruluşlardır.
• Avlanmanın yasaklandığı sahalara OGM sahaları, Fidanlık sahaları, çit
ile çevrili sahalara,yaban hayatı geliştirme ,koruma sahaları, Mesire
yerlerine, Tabiat parkları,Orman içi dinlenme yerlerinde av yapılmaz
• Yol güzergahlarında av yapılmaz.
HİJYENİK SÜT TOPLAMA VE PAZARLAMA
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
317
Murat [email protected]
ÖZETİnsanlar tarafından tüketilen proteinin % 60 ‘ı hayvansal proteinlerden
karşılanmaktadır. Süt ‘ün % 95 ‘i sığırlardan karşılanmaktadır.Türkiye de
11 milyon sığır vardır. Bu sığırların % 45 ‘i düşük verimli ırklardır. Türkiye
yıllık 13.5 milyon tonluk üretimi ile dünyada en çok süt üreten ülkeden
biridir. Süt üretiminde dünyada 17. sıradayız. Gelişmiş ülkelerde tarımsal
gelirlerin % 75 ‘ lere varan bölümü hayvancılıktan sağlanırken, Türkiye de
bu oran % 30 dolayındadır. Süt ve süt ürünleri sanayi Türkiye’nin tarım
üretimi içerisinde % 8.5’lık paya sahiptir.
Ayrıca ülke ekonomisine sağladığı katma değer açısından önemli bir alt
sektördür. Diyarbakır’da 235.065 adet sığır varlığı olup, TİM verilerine göre
aylık süt miktarı 18.000 ton’dur Uygun olmayan şartlarda elde edilen çiğ
sütte mikro organizma yükü oldukça fazla olur. Bir de sağım sonrası gerekli
önlemler alınmazsa, önemli kalite kayıpları oluşur. Çiğ sütte mililitredeki
toplam bakteri sayısı maksimum 100 bin adet olmalıyken, Türkiye’de 500
bin ile 2.5 milyon adet arasında değişiyor. Çiğ sütte mililitredeki toplam
Somatik Hücre Sayısı 300 bin adetin altında olması gerekirken maalesef
ülkemizde 500 bin adeti geçmektedir. Türkiye de kişi başına tüketilen süt
miktarı 30 lt, işveçde 111 litre, Fransa da 68 litre, İngiltere 100 litre süt
tüketilmektedir. Diyarbakır ‘da sütte pazar sorunu yoktur, hijyenik süt
toplama ve depolama sorunu vardır, işletmelerin yetersiz ve verimsiz
olması yeterli miktarda sütün olmayışını artımaktadır.
SÜT HİJYENİ VE KALİTESİKaliteli süt ekonomik anlamda ve sağlık açısından çok önemli bir üründür.
Süt sığırcılığının ve süt sanayinin gelecekteki anahtarıdır. Kaliteli süt
herkese kazandırır. Kaliteli sütü üreten çiftçi iyi fiyat veren alıcı bulacağı
gibi, bunu alan sanayici daha çok ve daha kaliteli ürün elde edecektir. Sütü
ya da sütlü ürünü tüketen son tüketici de kaliteli ürün tüketeceğinden
gerçekten kaliteli süt herkese kazandıracaktır.
Sütün kalitesi ineğin memesinden çıkmadan önce başlar. Özellikle gizli
mastitisin belirtisi olan Somatik Hücre Sayısı (SHS) artışı sütün kalitesini
bozacağı gibi kantitesini yani miktarını da azaltacaktır. Somatik hücreler
kandan süte geçmiş akyuvarlar ve az miktarda epitel hücrelerinden oluşur.
Akyuvarlar meme dokusuna mikroorganizmalarla savaş etmek amacıyla
gelmişlerdir. Demek ki meme ne kadar çok mikroorganizmaya maruz
318
kalmışsa akyuvarlar o kadar çok olacaktır.
Bu yüzden SHS artışı meme dokusundaki
mikroplarla savaşır, dolayısıyla mastitisin bir
göstergesi olmaktadır. SHS 200 bin’in altında
ölçüldüğünde meme dokusu büyük bir ihtimalle
sağlıklı, bu rakam üzerinde ölçülürse enfekte
anlamına gelir.
SHS yüksekse kantitatif olarak da problem
vardır. Yani inek vermesi gerekenden daha
az süt verir. SHS’de 200 bin’in üzerindeki her
yüz bin artış %2,5 oranında sütün azalmasına
sebeptir. Örneğin; 500 bin SHS ölçüldüğünde
sütde %7,5 oranında bir azalma söz konusu
olacaktır. Sadece böyle bir sebepten 25 kg.
süt veren bir inekten her gün yaklaşık 2 kg.
eksik süt alınacaktır. İnek sayısı ve günler
çarpıldığında yapılan basit bir hesap ne kadar
büyük ekonomik kayıpların olduğunu ortaya
çıkaracaktır. Yapılan çalışmalarda bulaşıcı
mastitis etkenleri dediğimiz Staph.aureus,
Strep.agalactiae gibi mikropların somatik
hücreyi arttırdığı ve daha çok gizli mastitise
sebep oldukları, çevresel mastitis etkenleri olan
E.Coli, Klebsiella gibi mikropların ise daha çok
görünen mastitise sebep oldukları ve somatik
hücreyi çok arttırmadıkları ortaya konulmuştur.
Gizli mastitislerde meme dışarıdan sağlıklı
görülür.
Ancak meme iltihaplıdır. Mikroorganizmalar
inekten ineğe ve meme lobundan meme lobuna
bulaşır. Hedefimiz bakterileri meme başından
uzak tutmak olmalıdır. Mastitis’in en önemli
habercisi ilk sağılan bir iki damla süttür. Koyu
renkli bir zemine, özellikle Strip kap denilen bir
zemin üzerine sağılan sütün pıhtılı veya kanlı
olması mastitis habercisidir. Bu işlem yapılırken
ilk damlalar ele veya yere sağılmalıdır. İkinci
yardımcı işlemimiz Kaliforniya Mastitis
Testidir. Üçüncü yardımcımız ise laboratuardır.
Laboratuarda özellikle Mastitis’e sebep olan
etkenin belirlenmesi Mastitisle mücadelede
bize yol gösterecektir.
Mastitis’in kontrol altına alınması mükemmel
bir sağım sistemiyle olur. Sağım makinelerinin
usulüne uygun ve temiz kullanılması, meme
başlarının sağım öncesi ve sağım sonrası
antiseptik solüsyona batırılması (teat dip),
ineklerin kuruya ayrılması esnasında memelere
özel kuru dönem ilaçlarının verilmesi bize
yardımcı olacaktır. Bu arada klinik mastitislerin
uygun biçimde derhal tedavi edilmesi ve
sürekli problemi tekrarlayan ineklerin sürüden
çıkarılması gereklidir. Özellikle Staphylococcus
aureus mikroorganizması kendini vücut
içerisinde bir dokuyla çevreleyip koruduğundan
antibiyotiklere karşı büyük oranda direnç sağlar
ve tedavisi çok zordur.
Diyarbakır da hijyen koşullarına uygun olarak
sağım yapılan süt işletmesi sayısı 3-5 işletmeyi
geçmemektedir. Bu nedenle sağlıklı süt
toplanmadığı için sütün pazarını da olumsuz
etkilemektedir.
Uygun İnek Sağım Tekniği1. Meme başları mümkün olan en az suyla
yıkanır.
2. Meme başları kurulanmadıkça temiz
sayılmaz.
3. Strip Cup ile ilk süt muayene edilir.
4. Teat-Dip yapılır.
5. Bir havluyla meme başları mekanik olarak
temizlenir. (kağıt ya da bez havlu olabilir,
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
319
ancak her ineğe bir havlu kullanılmalıdır.)
6. Temiz ve kuru memeler sağılmaya hazırdır.
7. Sağım başlıkları takılır. Sağım başlıklarının kaymamasına, doğru
takılmasına dikkat edilir.
8. Sağım bitince meme başlıkları çıkarılmadan önce vakum kapatılır.
Vakum varken başlıklar çekilmez.
9. Son daldırma (Teat-Dip) yapılır.
10. Meme başlıkları antiseptikli suyla temizlenir.
11. Her sağım sonunda süt filtreleri kontrol edilir.
Gelelim Süt’ün memeden çıktıktan sonraki hijyenine. Buradaki göstergemiz
toplam bakteri sayısıdır. Bakteriler kirli malzeme, kötü soğutma ve
ineklerin iyi temizlenmeden sağılması ile süt içerisinde çoğalırlar. Ortam
kirliliği ve sütün geçtiği boruların kirli olması yine sütte toplam bakteri
sayısını arttırır. Kirlilik sütün (mikrobik) kalitesini bozduğu gibi kötü koku
ve kötü tada sebep olur. Birden fazla ineğe kullanılmış havlular ya da iyi
temizlenmemiş havlular yine kötü tada ve yüksek toplam bakteriye neden
olabilirler.
Çiftlikteki suyun hijyenik olmaması, kötü kokunun ve kötü hijyenin sebebi
olabilir. Sütün konulduğu süt tankı sistemli olarak temizlenmediyse yine
aynı kötü sonuçlar doğabilir. Süt tanklarının deterjan, asit gibi gerekli
solüsyonlarla mutlaka temizlenmesi şarttır.
Sağılan süt derhal soğutulmalıdır. Sütün ısısı mikroorganizmaların üremesi
konusunda en büyük etkendir. Sütün bakteri yükü 5°C’de 72 saat sora iki
katına bile çıkmazken, 15°C’de 24 saat sonra 37.000, 48 saat sonra 69.000,
72 saat sonra 76.000 katına çıkar.
Soğutulan süt en kısa zamanda işleneceği üniteye ulaştırılmalıdır.
Mikroorganizmalar arasında soğuk seven, ılık seven, sıcak seven mikropların
bulunduğu unutulmamalıdır.
Kaliteli sütten kaliteli ürün olacağını biliyoruz. Bunu yanı sıra kalitesiz süt
hem ürünün kalitesizliğine sebep olacak, hem de miktarını düşürecektir.
Kaliteli sütün alıcısı her zaman hazırdır. Kaliteli süt tekniğine uygun olarak
sağılmış, derhal soğutulmuş, en kısa sürede işleneceği üniteye ulaştırılmış
ve belli bir miktarı kapsayan süttür.
320
ULUSAL SÜT KONSEYİ 2009 YILI SON ÇEYREK RAPORU
YEM FİYATLARIGrafik 1. 2009 yılı son 3 aylık dönemde yem
fiyatlarındaki değişimler*.
*Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği verileri
Grafik 2. 2008 yılı son 3 aylık dönemde yem
fiyatlarındaki değişimler
Grafik 3. Son dört yılda yem fiyatlarında
meydana gelen değişimler
ÇİĞ SÜT FİYATIGrafik 4. 2009 yılı son 3 aylık dönemde çiğ süt
fiyatlarındaki değişimler.
Ulusal Süt Konseyi web Sitesi (www.ulusalsutkonseyi.org.
tr/ana/istatistik.asp?uid=37)
Grafik 5. 2008-2009 yılı son üç ayında
gerçekleşen çiğ süt fiyatlarındaki değişimler••.
•Ulusal Süt Konseyi veri taban
Grafik 6. Son dört yılda çiğ süt/karma yem
paritesi••
•Ulusal Süt Konseyi veri tabanı
ÇİĞ SÜT VE YEM PİYASALARINDAKİ GELİŞMELER2008 yılı son çeyreğinde çiğ süt litre fiyatı
0,625 TL ve sonrasında 0,565 TL iken, 2009
yılı ilk 6 aylık döneminde çiğ süt fiyat 500 TL/
litre olarak belirlenmiş, 2009 yılı Ekim ayında
ise 0,658 TL/litre ve Aralık ayında da 0,725
TL/litre olmuştur. Özellikle bahar aylarında
ülkemizde süt üretiminin artışına paralel olarak
süt fiyatlarında bir düşüş gözlenmektedir. 2009
yılında da aynı durum ortaya çıkmış ve Ulusal
Süt Konseyi’nin çalışmaları ile Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 30 Nisan 2009 tarihinde resmi
gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren ‘Çiğ
Sütün değerlendirilmesine Yönelik Destekleme
Uygulama Esasları Tebliği’ kapsamında 12 adet
firmaya 15 milyon TL süt tozu teşviki vermiştir.
süt tozu teşviki süt ve süt ürünleri sektöründe
olumlu sonuçlar vermiştir.
26 Ekim 2009 tarihinde ‘Gıda ve Yem Amaçlı
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
321
Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi,
İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik’ in yayınlanmasının
ardından bir çok sektörde dalgalanmalar yaşanmaya başlamıştır. GDO’lu
olarak nitelenen ürünlerin başında gelen mısır ve soyanın yem sektöründe
yoğun olarak kullanılması yem sektörünü etkilemiştir. GDO yönetmeliğinin
yayınlandığı 26 Ekim’de 550 dolar/ton olan soya küspesi 800 dolar/ton’a
yükselirken, kanola küspesi 230 dolar/ton’dan 320 dolar/ton’a, ayçiçeği
tohumu küspesi 260 dolar/ton’dan 330 dolar/ton’a ve yerli ayçiçeği
tohumu küspesi ise 210 TL/kg’dan 260 TL/kg liraya çıkmıştır. Bu artışın
temel nedeni yem hammaddesi taşıyan gemilerin GDO analiz sonuçlarını
beklemesi nedeniyle hammadde bulmakta çekilen zorluk olmuştur. Bu
gelişmelerin neticesinde hammadde bulmakta ortaya çıkan güçlük ve yem
için kullanılan hammaddelerin zamlanması ile üreticiler yem fiyatlarını
yaklaşık % 15 artırmışlardır.
SÜTTE PAZAR DURUMU Diyarbakır’da üretilen süt miktarı yüksek olmasına rağmen üretilen
sütlerin ancak binde 3’ü kayıt altında olduğu tahmin edilmektedir. Buda
ortalama günlük 30 ton soğutulmuş süte denk gelmektedir. Çiftlik sütleri ve
günlük toplanan sütler Diyarbakır, Batman ve Malatya illerinde kurulu olan
fabrikalar tarafından satın alınıp işlenmektedir.Geri kalan sütlerde küçük
mandıralar, kova yoğurt halinde ve peynir, tereyağı yapılarak hijyenik
olmayan ve kayıtsız bir yöntemle pazarlanmaktadır.
Diyarbakır ve bölgede sütün satışında sorun yoktur, uzun yıllar da sorun
olmayacağını tahmin ediyoruz, şu ana kadar süt fiyatları batı illerine göre
her zaman % 10 daha fazla satılmıştır. Sütün en önemli sorunu hijyenik
olmayışı, bakteri ve somatik hücre sayısı açısından istenilen oranlarda
olmayışı, ayrıca bir fabrikanın kapasitesini dolduracak toplu sütün
bulunmaması en büyük sorundur. Bu nedenle bölgedeki bir çok fabrikamız
batı illerinden süt veya süt tozu almak zorunda kalmıştır. Ayrıca hayvancılık
işletmelerinin çok küçük ve dağınık olması, düşük verimli hayvan ırklarının
olması, kaba yem yetersizliği ile verimsiz üretimden dolayı sütteki
Pazar sorunu halen devam etmektedir. Bu nedenle Diyarbakır’a fabrika
kurulmamaktadır.Sütümüzün temiz olmayışından dolayı da Avrupa Birliği
ve diğer ülkelerle de sorun yaşıyoruz. Süt sektöründeki sorunlar tüm
sektörler içinde örnek misalidir.
322
KAYNAKÇA:1. Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği (www.dsymb.org.tr)
2. Munro ve ark. 1984; Harding, 1994; Harmon 1994.
3. Ulusal Süt Konseyi web Sitesi (www.ulusalsutkonseyi.org.tr/ana/istatistik.asp?uid=37)
324
GAP BÖLGESİ HAYVANCILIKTA DİKEY KÜMELENME VE SPF (HASTALIKTAN ARİ)
DAMIZLIK DÜVE YETİŞTİRME PROJESİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
325
Dr. Hüseyin [email protected]
Proje ile; tarım, hayvancılık ve gıda sanayi alanında gerçekleştirilecek
dikey kümelenme modeli ile sektörel bütünlük, AR-GE, örgütlenme,
toplam kalite ve rekabet edilebilirlik açısından GAP bölgesi ile İç ve
Doğu Anadolu bölgelerini birleştiren 6 ilde, yaklaşık 60-80 bağımsız süt
sığırcılığı işletmesini kapsayan geniş tabanlı ve Dicle Üniversitesi Teknoloji
Geliştirme Bölgesinde faaliyet gösteren, bir lider şirket oluşturulmuş
olacaktır. GAP sulama hedeflerine ulaşıldığında gerçekleşecek II. Ürün
bitkisel üretim deseninde yer alan kaba yem ve sanayi bitkileri üretiminde
dramatik artışlar beklenmektedir. Söz konusu bitkisel üretimi girdi olarak
kullanan modern ve entansif hayvancılık modelleri geliştirilmeden GAP’ın
istenilen ekonomik kalkınmayı ve istihdamı sağlaması beklenmemelidir.
Tasarlanan ve kısmen uygulamaya sokulan bu proje ile sağlanacak sektörel gelişimBölgede girdi kullanan hayvansal üretim modellerini geliştirerek,
326
bitkisel üretimin geliştirilmesi, ürün deseninin
çeşitlendirilmesi, ikinci ve üçüncü ürün olarak
tanımlanan yem ve sanayi bitkileri üretiminin
artırılması, toprak kullanım verimliliğinin
artırılmasını, eko tarım ve toprak kalitesinin
korunmasını sağlayacaktır.
Ayrıca eko tarım için en önemli girdi olan
organik çiftlik gübresi kullanımının artırılması,
süt ve et üretiminin artırılması, üretim
maliyetlerinin düşürülmesi, süt ve et işleyen
sanayi kuruluşlarının geliştirilmesi, Arazi
sulama sistemlerinin kullanımının artması ve
sulama sistemleri, tarım, hayvansal üretim
makine ekipman imalat sanayisinin gelişmesi
yolu ile önemli oranda istihdam sağlayacaktır.
Ayrıca bölgenin hayvancılık ve tarım alanında
lider konuma gelmesi, yem bitkisi üretim
potansiyeli ve oluşturulacak SPF damızlık üretim
projesi ile Orta ve Doğu Anadolu hayvansal
üretimine önemli oranda destek sağlayacaktır.
Gerçekleşecek üretimin Ortadoğu pazarlarına
ulaşımını sağlayarak, hayvancılıktan başka
şansı olmayan, klimatolojik ve coğrafi özellikleri
nedeni ile yem bitkileri üretim potansiyeli
zayıf olan Orta ve Doğu Anadolu Bölgelerinin
istihdam ve ekonomisine de önemli katkılar
sağlayacaktır.
Gerçekleştirilecek dikey kümelenme modeli;
tarım hayvancılık ve Gıda sanayi alanında
faaliyet gösterecektir. Özel çalışma alanı;
hastalıktan arî süt sığırcılığı, Spesifik Patojen
Free (zoonoz hastalıklar, sürü sağlığı ve işletme maliyetleri açısından önemli olan hastalıklardan arî) damızlık düve yetiştirmek
olacaktır. Bu yolla; halk sağlığı koruyucu
hekimlik alanında önemli katkılar sağlayacaktır.
Bunun dışında; kurumsal ortaklardan oluşan (
60-80 adet 100-1000 Baş Sağmal Kapasiteli Süt Üretim İşletmesine Sahip Tüzel Kişi, STK ortaklar) tabanı ile ortak üretim ve hizmet
alanlarında faaliyet gösterecek D.Ü. Teknoloji
Geliştirme Bölgesinde faaliyet gösterecek
AGRİMED AŞ kurulacaktır.
Söz konusu şirket AR-GE, tarımsal sanayi (yem fabrikası, Kaba yem üretim organizasyonu, Makine parkı, Sulama sistemleri üretimi, Süt ve Et işleme tesisleri) çiftlik yönetimi, ulusal
damızlık boğa spermi üretimi, uygulama içinde
eğitim faaliyetleri yürüten bir Tarım Akademisi ile sektör için gerekli insan kaynağının temin
edilmesi de dahil tüm bileşenleri bütünleştirecek
bir ortam sağlayacaktır.
Üretilecek SPF Damızlık Düve Öncelikli olarak
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
327
bölgede kurulacak hayvancılık işletmelerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere
planlanmıştır.
Ancak projede öngörülen başlangıç kapasitesi (20 000 baş/yıl) kümelenme
modelimiz içine dahil olacak yeni işletmelerle artış göstereceğinden 10
yıllık bir süreç sonunda 50 000Baş/yıl kapasiteye ulaşılacağı tahmin
edilmektedir. Bu durumda bölge dışı pazarlara yönelim söz konusu
olacaktır. Ancak planlanan SPF damızlık üretiminin zaman içinde
hayvansal üretim potansiyeli yüksek, ancak yaygın olarak enfekte olan
sürülerin enfeksiyondan arındırılması amacıyla bölgesel damızlık üretim
merkezleri olarak yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. Söz konusu proje
ile gerçekleşecek enfeksiyondan arındırma süreci tamamlandıktan sonra
damızlık işletmeler bölgesel önemini yitirmeyip sektörün sigortası işlevini
sürdürecektir.
Enfeksiyondan ari süt sığırcılığı işletmelerinde ortaya çıkacak
kontaminasyonlar sonrasında işletmenin tüm hayvanlarının değiştirilmesi
ve tekrar ari işletme statüsüne kavuşması sağlanmış olacaktır.
Ayrıca işletmelerde üretim dışı kalarak kesime giden süt sığırlarının
oluşturduğu kapasite boşluğu damızlık işletmeden sağlanan hastalıktan
arî genç hayvanlarla tamamlanacaktır. Yukarıda sözü edilen SPF Damızlık
İşletmelerinin yakın gelecekte pazar ve rekabet sorunu bulunmamaktadır.
Damızlık üretimi açısından şu an itibarı ile rakip olabilecek bir yapılanma
mevcut değildir. Dikey ve yatay kümelenme modeli ile oluşturulacak
organizasyonun en önemli çıktısı, kaynak kullanım verimliliğinin
yükselmesi nedeniyle üretim maliyet ve kalitesindeki yükseliştir. Bu durum
özellikle hedef olarak belirlenen Ortadoğu pazarlarında süt ve et mamul
maddeleri açısından yerli ve yabancı rakipler karşısında önemli avantajlar
sağlayacaktır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi üretim alanının klimatolojik
ve coğrafi potansiyeli, GAP Projesi kapsamında gerçekleşecek tarımsal
sulama alanlarının genişlemesi sonucu ikinci ürün yem ve sanayi bitkileri
ekim alanları ve rekoltesinde önemli artışlar gerçekleşecektir.
Bu durum hayvansal üretim girdilerinde önemli oranda maliyet avantajı
sağlayacaktır. Ayrıca bölgenin hayvansal ürün ihracatında herhangi
bir kısıtlamanın olmadığı Ortadoğu pazarına yakın olması, rekabet ve
pazarlama açısından önemli avantajlar sağlamaktadır.
328
Projede ön görülen kurumsal ortakların toplam
başlangıç kapasitesi, yaklaşık 20 000 Baş
Damızlık Süt Sığırıdır. Kurumsal ortakların
sahip olduğu işletmelerin damızlık üretim
potansiyeli üzerinden yürütülecek projede; her
geçen yıl geometrik artışla büyüyecek damızlık
kapasite mevcut işletmelerin kapasitelerinin
artması ve yeni işletmelerin kurulması yolu
ile giderek büyüyecektir. İlk yıl yaklaşık 10 000
Baş Damızlık ile gerçekleşen kapasite 2. yıldan
sonra gerçekleşecek varlık büyümesi ile 10
yıllık bir süreç içerisinde toplam kapasite 100
000 baş süt sığırı, 50 000 Baş SPF damızlık
düveye ulaşmış olacaktır. 15 yıllık süreç
tamamlandığında toplam kapasite 150 000
hastalıktan ari damızlık süt sığırı, 75 000 SPF
Düve/ yıl olacaktır. Söz konusu kapasiteye
ulaştıktan sonra gerçekleşecek üretim
değerleri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
Ayrıca gerçekleşecek geniş tabanlı Lider şirket
modeli ve kurumsal ortakların sayısal artışı ile
birlikte kırsal alanda sözleşmeli üretim modeli
ve kooperatifçilik çalışmaları başlatılacaktır.
Bu nedenle proje kapsamı nitelik ve nicelik
olarak büyüme potansiyeline sahiptir. Yeterli
büyüme sağlandıktan sonra tarım ve hayvansal
üretim alanında aynı taban kullanılarak farklı
üretim alanlarına yönelik çalışmalar için gerekli
olan mali ve insan kaynağı oluştuğundan
farklı üretim proseslerine yönelik projeler
gerçekleştirilecektir.
Üretim Türü ve MiktarıGerekli Üretim Alanı
Mali Değerlendirme
(TL)
1 3 500 000 Ton/Yıl Mısır Silajı 875 000 dekar 350 000 000
21 006 000 Ton/Yıl kuru yonca,
fiğ500 000 dekar 250 000 000
31 440 000 Ton/Yıl Konsantre
yem2 880 000 dekar 860 400 000
41 368 750 Ton/Yıl Sertifiye
Süt
1000 Başlık 150
işletme1 368 750 000
5500 Ton/Gün Kapasiteli Süt
işleme ünitesi342 187 500
675 000 Baş /Yıl SPF Damızlık
Düve450 000 000
7
75 000 Baş/Yıl Besi Danası
ve Projeni test yöntemi ile
seçilen damızlık boğalar,
sperm üretimi
336 000 000
83 285 000 Ton/Yıl Organik
Çiftlik Gübresi328 500 000
9 TOPLAM 4 285 837 500
Tablo: Proje hedeflerine ulaşıldığında, yıllık üretim
değerleri
GAP İDARESİ VE KALKINMA BANKASININ BİRLİKTE YÜRÜTTÜĞÜ GAP BÖLGESİNDEN SEÇİLMİŞ 5 PROJEYE FİZİBİLİTE VE TANITIM DESTEĞİ PROJESİ KAPSAMINDA FİZİBİLİTE DESTEĞİ TALEP ETTİĞİMİZ PROJE BİLEŞENLERİ
Proje başvuru sonrasında tarafımızdan gerçekleştirilen çalışmalar;Proje uygulama süreci GAP İdaresi ve Kalkınma
Bankası Proje çağrısından önce başlatılmıştır.
Projenin gerekçesi geçmişten bu yana
çeşitli zaman dilimlerinde ve çeşitli projeler
kapsamında uygulanmış ve uygulanmakta
olan projelerin tamamının başarısız olmasıdır.
Başarısızlığın en temel nedenleri olarak
gördüğümüz problemlerin tamamına çözüm
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
329
üretecek bir proje uygulaması fikrinin doğması ile birlikte bölgede yaptığımız
incelemeler sonucunda belirlediğimiz temel başarısızlık kriterleri;
1. Modern hayvancılık uygulamalarının köylülük üzerinden geliştirilmesinin
olanaksız olduğu,
2. Uygun model işletmelerin kurgulanmadığı,
3. Hayvancılık modeli değiştirilmeden (mera hayvancılığı) ıslah
çalışmalarında verim yönünde seleksiyon uygulamasının yapılmasının
başarısızlığa mahkûm olduğunun fark edilmemesi ve sürekli
başarısızlığın yatırımcıyı bu alandan uzaklaştırdığı,
4. Hayvancılığın temel girdisi olan yem (kaba ve konsantre) üretiminin
yapılamaması
5. Sağlıklı damızlık hayvan temininin gerçekleştirilememesi
6. Doğru ve sürecin tamamında etkili olan sorumlu danışmanlık hizmeti
verilememesi
7. Bölgede uygulanan hibelerin girişimci profilini olumsuz yönde
etkilemesi,
8. Üretimin işlenerek pazara sunulamaması,
Olarak belirlenmiştir.
Yukarıda sıraladığımız gerekçelerle, Bölgedeki Ticaret ve Sanayi Odaları
ve Borsalar üzerinden yürütmeye çalıştığımız Hayvancılıkta Dikey Kümelenme ve SPF Damızlık Düve Üretim Projesi ile yukarıda
belirlenen başarısızlık kriterlerinin çözümü amaçlanmaktadır.
Hayvancılıkta Dikey Kümelenme ve SPF Damızlık Düve Üretim Projesinin Bileşenleri;1. Şanlı Urfa-Diyarbakır-Bingöl-Muş-Van-Malatya illerinde kurulacak 100-
1000 Başlık Kapasiteler Arasındaki 60-80 adet Damızlık Süt Sığırcılığı
İşletmeleri, (AGRIMED AŞ’nin kurumsal ortakları tarafından bağımsız
olarak işletilecektir) (öngörülen toplam kapasite 20 000 Baş)
2. Uluslararası Güvenlik Standartlarında Hayvan Hastalıkları Araştırma
Laboratuvarı (Teknopark Şirketi AGRIMED AŞ tarafından işletilecektir).
3. Gezici Hayvan Polikliniği 3 adet (AGRIMED AŞ tarafından işletilecektir).
4. SPF Damızlık Düve Üretim İşletmesi 10 000 Baş/Yıl (AGRIMED AŞ
ve TİGEM ortaklığı tarafından işletilecektir) (TİGEM ile öngörüşüme
yapılmıştır).
330
5. Süt Fabrikası 500 Ton/Gün Kapasiteli
6. Yem Fabrikası 250 000 Ton/Yıl kapasiteli
Fizibilite Desteği Talep Ettiğimiz Proje Bileşenleri;
1. Süt Fabrikası 500 Ton/Gün Kapasiteli
a) 150 Ton/Gün TETRAPAK Süt Paketleme
b) 150 Ton/Gün Yoğurt
c) 150 Ton/Gün Beyaz Peynir
d) 50 Ton/Gün Taze Kaşar Peyniri
e) 200 Ton/Gün Süt Tozu
f) 10 Ton/Gün Tereyağ
g) 100 Ton/Gün Ayran
Not; Piyasa talep koşullarına göre esnek üretim
yapabilmek amacıyla üretim çeşidi ve miktarları
belirlenmiştir.
2- Yem Fabrikası 250 000 Ton/Yıl kapasiteli
(kapasite 50 000 baş toplam kapasiteye göre
planlanmıştır. Proje kapsamında yer alan
illerin kapasitelerindeki artış yeterli düzeye
ulaştığında hem süt hem de yem fabrikalarının
proje kapsamında bulunan illerde yenileri
kurulacaktır.)
h) 75 000 ton/yıl yonca unu ve peletleme
fabrikası
Yonca unu ve peletleme yem fabrikalarında
protein zengini yem hammaddesi olarak
kullanılmaktadır. Özellikle buzağı başlangıç
ve büyütme yemlerinde ve kanatlı yemlerinde
hem protein (%16-21) hem de selüloz ihtiyacını
karşılayan önemli bir hammaddedir ve GAP
sulama hedefleri tutturulduğunda üretim
potansiyeli artacak bir bitkisel üretimdir.
i) 75 000 ton/yıl soya fasulyesi sütü ve soya unu
fabrikası
Soya fasulyesi hayvan yemlerinde bütün
dünyada yaygın olarak kullanılan protein zengini
(%25-38) bir hammaddedir. Soyanın hayvan
yemlerinde kullanılabilmesi soya unu, soya sütü
ve yağı proseslerinin tamamlanmasına bağlıdır.
GAP bölgesinin potansiyel üretim deseninde
olması gereken bir sanayi bitkisidir.
j) 500 000 ton/yıl silaj paketleme fabrikası
Özellikle süt sığırcılığında kritik başarı faktörleri
arasında yer alan ön sindirimi yapılmış
fermente ürün olan silaj, oldukça önemli bir
kaba yem türüdür. Genellikle mısır bitkisinden
üretilmekle beraber hemen tüm yeşil bitkilerden
üretilebilmektedir. Son zamanlarda TMR
olarak tanımlanan total yem rasyonlarının ön
karışımlarının hazırlanarak fermente edilmesi
esasına dayanan ve total olarak hayvanın
tüm ihtiyaçlarını içeren paketlenmiş yem
kombinasyonları, yemleme konusunda ortaya
çıkan birçok sorunun giderilmesi yöntemi
olarak kullanılmaktadır. Özellikle GAP sulama
hedefleri tutturulduğunda ortaya çıkacak
silajlık mısır üretimini, silaj paketleme yada
TMR olarak İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu da
kurulmuş işletmelerin ihtiyaçlarını karşılamak
üzere kullanılacaktır.
Söz konusu fabrikalar organize sanayi bölgesinde
kurulacaktır. Arazi tahsisi ile ilgili çalışmalar
yapılmaktadır. Projenin finansmanının %30 u,
Proje kapsamında yer alan illerde kurulmuş ve
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
331
kurulmakta olan 60 – 80 adet şirketin ortaklığı ile Dicle Teknoloji geliştirme
bölgesinde kurulan AGRIMED AŞ tarafından sağlanacaktır.
HEDEFLER1. AgriMED AŞ çatısı altında 1000 başlık model süt sığırcılığı işletmesi
kuruluşu
2. AgriMED AŞ Kurumsal ortaklarına ait işletmelerin kuruluşu ve işletme
sayısının artırılması.
3. SPF Damızlık Düve üretim işletmelerinin kurulması, TİGEM ile ortak
çalışma yöntemlerinin oluşturulması
4. Yem ve sanayi bitkileri üretimi organizasyonu ve makine parkının
oluşturulması
5. Süt Fabrikasının Kuruluşu
6. Yem fabrikasının kuruluşu
7. Proje kapsamında yer alan İllerdeki işletmelerin kuruluşu ve sisteme
dahil edilmesi
8. Hayvan hastalıkları araştırma laboratuvarının kuruluşu
9. Kanatlı eti (Hindi ve Tavuk) üretim entegrasyonu ile ilgili proje ve etüt
çalışmalarının yapılması
10. Köy bazlı üretim modellemelerinin yapılması ve yaygınlaştırılması
11. Sulama sistemleri ve tarımsal makine imalatı ile ilgili proje ve etüt
çalışmalarının yapılması
DİYARBAKIR’DA TARIM TARİHİ
334
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK TARİHİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
335
Prof.Dr.Kenan HaspolatDicle Üniversitesi
ÖZETDiyarbakır’da Tarım ve hayvancılık konularına tarihi özet bir yaklaşım
yapıldı.
TARIMTarım’ın Beşiği Diyarbakır (Neolitik dönem)
Dünyada ilk tarım yapılan yer Diyarbakır’dır. Dünyanın ilk arkeolojik buğdayı,
Einkorn buğdayı Karacadağ orijinlidir.
Almanya’nın haftalık haber dergisi Der Spiegel kapaktan verdiği 11 sayfalık
araştırmasında, Max Planck Enstitüsünün Köln’ de bitkiler üzerinde yaptığı
araştırmada 68 yeni buğday çeşidini kıyasladığı ve tüm tahılların kökeninin
ise Karacadağ eteklerinde bugün de halen yetişen yabani buğday bitkisi
olduğunun ortaya çıktığını yazmaktadır.
Buğdayın Gen Kaynağı Karacadağ Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nce yapılan bir araştırmada, Karacadağ
yöresinin buğdayın gen kaynağı olduğu belirlendi. Araştırmayı yapan Dicle
Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim görevlilerinden Yrd. Doç. Dr. Aydın
Alp, bölgede değişik tarihlerde yapılan kazılarda M.Ö. 2000-3000 yıllarına
ait kömürleşmiş buğday, arpa, mercimek ve çavdar taneleri bulunması
üzerine, geniş kapsamlı bir araştırma yaptıklarını söyledi. Araştırmada,
Karacadağ yöresinde çok eski tarihlere ait çeşitli yabani buğday türlerinin
bulunduğunu kaydeden, Alp, konuyla ilgili olarak şunları söyledi.
“Karacadağ yöresinde Ziraat Fakültesi’nce yaptığımız araştırmalar
sonucunda, 236 endemik bitki türüne rastlandı. Bitki türleri arasında
M. Ö. 3000 bin yıldan daha öncesine ait kaplıca denen yabani buğday
türleri de bulunuyor. Kaplıca buğdayın en eski formu olup, öteki buğday
türlerinin de kökenidir. Bu tür de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaygın
olarak bulunmuştur. Bu bölge; buğday,mercimek, nohut ve bezelyenin
gen kaynağıdır. Bölgede, yabani türlerin en yaygın olduğu yer Karacadağ
yöresidir. Yöre, tahrip edilmediği için birçok yabani buğday türü neslini
korumuştur. “ (1)
Bölge, özellikle bazı buğdaygil (yabani buğday ve arpa) ve baklagil (yabani
nohut, mercimek ve bezelye gibi) bitkilerinin gen kaynağı olarak önemlidir.
(2)
336
Ülkemizde doğal olarak yetiştiği bilinen 10 kadar
doğal buğday türünün yarısı kadarı, Karacadağ
yöresinde bulunmaktadır.(3)
1938 yılına ait bir kitapta Buğday, 1937 yılında
buğday ekiliş sahası 759640 dekara ve ürün
miktarı ise 107.810 tona çıkmıştır. denir. (İzmir
Fuarında Diyarbakır 1938.s.18)
Üzüm Ve Nohutun KaynağıDünyada ilk yabani üzüm Karacadağ’da yetişti.
(4) İlk nohutun menşei de Güneydoğu Anadolu
bölgesine , MÖ. 8000… tarihine endekslidir.(ABD ‘li bilim adamı Jared Diamond )
Tarımın Beşiği Ergani İlçesi ÇayönüProf.Dr. Ufuk Esin Diyarbakır’daki tarım için
şunları söyler “Çayönü, yalnız Anadolu’nun
değil, bütün güneybatı Asya ve eski dünyada
günümüzden 9 bin yılın başlarında ilk karma besin
ekonomisini gerçekleştiren insan topluluklarının
yaşadığı bir yer olarak uygarlık tarihindeki yerini
almaktadır.”
1-M.Ö.8000 Ergani-Çayönü mutfağı Çayönü’nde bulunan
bazalt öğütme taşları (5)
Çayönünde halk buğdayı ve mercimekgilleri
ekmek için taş kazmalar ile tarlalarını düzeltip
kazdılar.Ektikleri buğdayı hasat için geyik
boynuzlarına yuvalar açarak çakmaktaşı bıçaklar
yerleştirerek çeşitli doğal yapıştırıcılarla
sabitleyip oraklar yaptılar.Orakları kullanırken
ellerini acıtmaması için sapına keten lifinden
ördükleri kumaşları sardılar.Buğdayı toplarken
aynı zamanda ‘ellik’ görevini gören sığırın kürek
kemiklerinden yaptıkları V biçimli bir aletten
yararlandılar.Buğdayı evlerindeki bazalt yassı
taş üzerinde bazalttan ellerine oturan ağır
taşlarla öğüttüler’ (6)
Çayönü(M.Ö.7000)Meşe önemli bir ağaç grubudurAyrıca
menengiç,gülgiller,dişbudak ve teke dikeni
mevcuttu.
Kızıl ve alageyik,sığır,yabani koyun,keçi ve yaban
domuzu yaşamaktaydı.
Buğday, HallanÇemi ve Demirköy’e göre en
önemli besin kaynağıydı.Einkorn ve eimmer
buğdayı,acı burçak,mercimek,bezelye,nohut,ak
burçak yetişiyordu(60).
Halan Çemi(M.Ö.11.000)Ağırlıklı olarak yabani koyun ve keçi,daha az
olarak geyik ve yaban domuzu tüketilmiştir.(60)
Ayrıca kuşlar,sürüngenler,balık mevcuttu(61)
Çevrede ağaç olarak kavak, söğüt, ılgın ve
dişbudak, menengiç, meşe, akağaç, badem
türleri mevcuttu.
Baklagiller, sığırkuyruğu, yabani marul
mevcuttu. Önemli ölçüde labada ve madımak
vardı. Buluntu topluluğunun %27’sini teşkil
ediyordu.(60) Mercimek, badem, şamfıstığı da
önemli besinlerdendi.
Ortaçağda DiyarbakırCoğrafyacı Yakut el Hemavi asırlar öncesinin
Amid’ini şöyle tanıtır:’Amid şehri ,insan
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
337
yerleşimine en uygun dünyanın sayılı kentlerinden biridir.Surlarla
çepeçevre sarılı olan kent,içte dört değirmeni döndürecek büyüklükte bir
pınarla çok sayıda su kuyularının varlığını görmekteyiz.
Istahri ve Ebu’l Fida gibi ünlü coğrafya ve tarih bilimcileri ise eski Amid’i
şöyle tasvir ederler.:Halk bu sulardan bolca istifade ederek her çeşit
üründen mahsul alabilmiştir. Kent, bol ağaçlı, verimli araziden dolayı bol
çeşit ürünlerle adeta bir bölge cennetini andırırdı. Bağlar ve bahçelerle,
bağcılık ileri seviyede iken, verimli toprağın su ile buluşmasıyla büyük
çiftliklerde tahıl ekimi de yapılmakta idi.
Makdisi de yukarıdaki göüşlere paralel şu bilgiyi verir:’Amid kenti sadece
bol ürün yetiştirme ile değil aynı zamanda yetiştirdiği bu zengin ürünlerini
işletip dışarıya ihraç eden bölgenin en zengin ihracat ve panayır merkezi
konumunda idi ‘(59)
Seyahatnamelerde Diyarbakır’da BollukSeyyah Sestini Diyarbakır için şunu der ‘Ekmek ve et lezzetli ve çok ucuz.
Meyveler, bitkiler bol miktarda bulunuyor Bahçeler dolusu erikler, kayısılar,
şeftaliler var(8).
W.Heude (1817) isimli seyyah.'Amid'in üzerine yerleştiği alan her tarafı
ile verimli ve üretkendir. Dicle'den geçerken, kasabanın üzerine oturduğu
tepenin eteğinde zirai bir refah ve dahili bir uygunluk görülür. demektedir(9)
Diyarbakır'da 1840 yılında 1 kıyye ekmek 17 para iken, Gaziantep'te 1833
yılında 1 kıyye ekmek 20.7 para idi. Diyarbakır'daki zeytinyağı fiatları da
Antakya'daki zeytinyağı fiyatlarına göre daha düşüktü. Antalya'da arpa ve
buğday fiatları ise Diyarbakır'a göre çok pahalı idi. (9)
Salnamelerde (10)Diyarbakır’da 1869-1905 yılında limon ve portakal
dışında her şeyin yetiştiği, toprağın çok verimli olduğu belirtilmektedir.
Yetişen ürünler: Buğday, arpa, darı, mercimek, pirinç, susam, keten tohumu,
pamuk, meyan kökü, mazı, soğan, sarımsak ve her türlü sebze ile badem,
fındık, batum, üzüm, kavun, karpuz, zeytin, innap, incir, nar, vişne, kiraz,
elmea, şeftali, incaz vs. ibarettir(Salname 4/367).
Salnamelere göre 1869 yılında Diyarbakır’da yetişen sebzeler: Patlıcan,
338
bamya, kabak, bakla, hıyar, acur, ıspanak, marul,
pancar, şalgam, havuç, turp, domates, patates,
fasulye, lobya, nane, soğan sarımsak, maydanoz
her mahalde ve pırasa, lahana, salatalık,
enginar, bazı yerlerde zer olunur. Hindiba,
semizotu, kenger, uçkun, bağ, ebegümeci, yer
elması huda-yı nabittir. (3/359)
Cumhuriyetin Ilk Yıllarında Diyarbakır Tarımı1937’de tarım1937 yıllarına ait bir kitapta ‘İl içinde geniş
miktarda meyva ağaçları vardır.Başlıcaları
ceviz, badem, dut, şeftalidir. Bu arada fıstık
ekimine de önem verilerek dağlardaki menengiç
denilen sakız ağaçlarına fıstık aşılanmaktadır’
denmektedir. Diyarbekir ili içerisinde
hububattan buğday, arpa, mısır, darı, pirinç
ve nakliyattan nohut, mercimek, burçak; sınai
nebatat da pamuk ve susam ekilir. Pamukculuk
il için büyük bir istikbal vadetmektedir.
Diyarbekir buğdayları cins itibarile çok
iyidir, İtalyan makarlarının yapıldığı buğday
cinsi, Diyarbekir’de bulunmuş ve İtalya’ya
götürülmüştür. En yüksek buğdaylar Kara kılçık,
Hası, Kendehari ve kırmızı buğdaylardır. Gloten
itibariyle en zengin buğday Hanefi köyünün sert
buğdayıdır.
1936 Yılı Mahsül Verim Listesi(Ton Olarak)Buğday: 7235, Arpa 3700, Pirinç 8875, Darı
3562, pamuk 140, nohut 6399, tütün 198,
Çavdar 225, Bakla 276, Burçak 171, patates
373 tondur 1937 yılllarına ait bir kitapta ‘İlde
pirinç ekimi çok önemli bir yer tutar. Diyarbekir
pirinçleri artım ve tat itibarile çok yüksek bir
derecededir. Karakılçık, akkılçık, kırmızı kılçık
denen üç cins çeltik vardır. Karakılçık cinsinin
taneleri ufak, yuvarlak ve serttir. Başağından güç
ayrılır. Akkılçığın taneleri ise büyük ve uzundur.
Bu pirinç daha çok tutulur ve diğerlerinden
daha güzeldir. Fiyat itibarile de farklıdır. Kırmızı
kılçık ise açık kırmızı renkte olup bugün hemen
hemen ekilmemektedir. Merkez, Silvan, Bismil,
Lice ve Kulp ilçelerinde pirinç ekilir. İlin en güzel
pirinçleri Karacadağda yetişen pirinçlerdir (11).
1949 yılındaTarım 1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci
Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde
yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da
bu izlenimlerini detaylandırmıştır.
Başlıca ihraç maddeleri yağ,yapak,canlı hayvan,
çeltik, hububat bakliyat, hayvan derileri, mazı,
kitre, badem ve ceviz içidir.
Çeltik: Büyük mikyasta çeltik istihsali
yapılmaktadır. Senelik 5 milyon kilo bir istihsal
mevcuttur. Çeltikler kısmen Diyarbakır’da /DİNK)
tabir edilen imalathanelerde pirinç yapılmakta
ve kısmen de İstanbul’a sevk edilmektedir.
Diyarbakır pirinçleri pilavlıktır. Evsaf ve nefaseti
itibariyle yüksektir.
Muhtelif Maddelerin Senelik İhraç MiktarlarıBadem 200 ton, Mazı 1500 ton, kitre 500 ton,
mercimek, 1500 ton, nohut 900 ton (12)
1967 Il Yıllığına Göre1967 yılında Diyarbakır meyve ve sebze
ihtiyacının bir kısmını Hevsel (Esfel)
bahçelerinden sağlıyordu. Bu bahçelerde meyve
olarak şeftali, erik, karaerik ve dut yetişmekteydi.
Sebze haziran sonlarında bollaşmaktaydı.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
339
Çermik, Ergani, Lice ve hani’den domates ve patlıcan gelmekteydi. Bilhassa
çermik patlıcanı çok meşhurdu (13)
1962 yılında Hububat ekim sahası 205948 ha,Nadas 201497ha,sınai
bitkiler 3341ha, bakliyat ekimi 13481ha, bağ 18205 ha, meyvelik saha
6600 ha, sebze ekimi 10204 ha’ydı (51)
Diyarbakır Güney Mezopotamyanın Buğday AmbarıdırDiyarbakır eyalet dahilinde bulunan ziraat bölgesi idi. Diyarbakır eyaleti
Bağdat, Basra ve civarının hububatını temin eden anbardı(14)(15)
Diyarbakır’dan buğday ve arpa keleklerle Mezopotamyaya taşınmazsa
Mezopotamya bölgesi halkı aç kalırdı. Basra’da zahire tropikal nemli ortam
nedeniyle küflenme nedeniyle 3 aydan fazla ambarlanamıyordu.Bunun
için Kuzey Mezopatamyadaki daha serin beldelerin zahire ambarlarından
sık sık keleklerle buğday,arpa yükü ile yola çıkmaları gerekirdi.
Ayrıca kelekler Osmanlı ordusu için de lojistik destek sağlıyordu. Bağdat’taki
Osmanlı ordusuna buğday keleklerle Kuzey Mezopotamya’dan keleklerle
gelmiştir. Merkezi Bağdat’ta bulunan 6. Ordunun araç gereçleri , gıda
maddeleri Dicle üzerinden keleklerle yapılmıştır.(16)
22 Mart 1733 tarihli bir fermana göre Diyarbakır’dan 1025.6 ton buğday
ve 1282 ton arpa Bağdat’a gönderilmişti (17)16 Haziran 1802 tarihli
fermanda Bağdat’ta kıtlık olması nedeniyle 641 ton buğday,769 ton
arpanın gönderilmesi istenmektedir (17)
1726-27’de Osmanlı ordusunun ihtiyacı olan Bağdat’a zahire nakleden
kelekler orada sökülerek 2000 aded kira devesi ile Diyarbekir’e geri
gönderilmişti (14)
1916 yılında Iraktaki Türk ordusunun nehir taşımacılığında kullandıkları
kelekler için ağaçlar Diyarbakır’dan gönderiliyordu.(18)
1813-1814 yıllarında bölgeye gelen, Saint-George kalesinde binbaşı olan
Fransız John macdonald kinneir’in seyahatnamesinde Dokuzuncu milde
tepeye ulaştık; tepe sağa ve sola açılarak Diyarbakır platosuna varmaktaydı.
340
On üçüncü milde hafif bir yokuş, arpa ve buğday
açısından zengin bir vadiye götürmekteydi;
Evliya Çelebi, Diyarbakır eyaletlinde 7 türlü
taneli buğday ekildiğini ve mahsülün oldukça
fazla olduğunu kaydetmiştir.
1899 yılında Şemseddin Sami Kamus-u
alam’ında Ergani için münbid ve mahsuladar
olup başlıca mahsulatı buğday, arpa, susam,
pirinç vs. hububatla pamuk, ipek kozası, üzüm
vs. meyvelerden ibarettir der (19).
19.Yüzyıl Salnamelerinde Hububat Durumumuz Şu Şekilde Anlatılır(10)BuğdayBuğday ziraati hububat-ı saireye nisbetle
kesretlidir. Hasılatından ihtiyac-ı mahallîyi
def eden kısmının gayrisi anbarlara, kuyulara
konulur.
1953 yılında buğday ekimi 98.000 ha, 55.000
ton üretim.
1956 yılında buğday ekimi 147.000 ha,103.000
ton üretim sözkonusuydu (51)
1962-Süne mücadelesi (51)
Ekmek çeşitleriÇakıl ekmek, yağlı ekmek, bulgur ekmeği, taş
ekmeği, ev ekmeği, balık ekmeği, kıkırdaklı
ekmek. (Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu)
Değirmen Dink Ve Un Fabrikası1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı
Diyarbakır yıllığında Diyarbekir merkez kazsı
dahilinde 97 değirmen ve 13 dink vardır(s.113)
Pirinççizadeler un fabrikası:Yüz bin liraya mal
olan bu fabrika çuvalı yüz kilo olmak üzere
senede otuz-kırk bin çuval un istihsal edebilir.
Fabrika şimdi ekstra,dört yıldız,üç yıldız,düz
kırma ve bir yıldız üzerinden dört nevi un
çıkarmaktadır.
Yeni Un fabrikası: Dağ kapısı civarında ve
hükümet konağına yakın bir yerde 1931
senesinde tesis edilmiştir. Günde on ila on iki
ton un ve 7 ton çeltik çıkarmaktadır.(s.111)
ArpaArpa dahi buğdaydan sonra zürrâ’ın nazar-ı
ehemmiyetine alınan mezru’âttandır. Bunun
dahi sarfiyat-ı mahalliye -den fazlası iddihâr
edilmektedir.(salname c.3)denir.
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı
Diyarbakır Yıllığı’nda Vilayet muhitinde iki,
dört ve altı sıralı arpa nevileri bulunur. İki sıralı
arpaya kılıç arpa dahi denir (s.129).
1953 yılında arpa ekimi 20.000 ha,29.000 ton
üretim
1956 yılında arpa ekimi 95.000 ha,79.000 ton
üretim sözkonusuydu (51) (1938 yılına ait bir kitapta)
PirinçDiyarbakır pirinçlarinin taneleri sert, dolgun ve
lezzetlidir. Pişirildiğinde çok su çekerek kabarır
ve az yağ sarfeder. Verim kabiliyeti de iyidir.
Bunun en makbulü. Karacadağ pirinçleridir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
341
Diyarbakır pirinçleri tat,artım,nefaset ve gıdai kıymetinin yüksekliği itibarile
Türkiyede birinci derecede yetişen pirinç cinsleri arasında sayılabilir.(İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.20)
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında (s.129)
DarıAk darı,kızıl darı,sarı darı ve süpürge darısı olmak üzere dört türlüdür. Sarı
darıya tilki kuyruğu da denir. Münhasıran tavuklara yedirilir. Diğer nevi
darılarsa köylüler tarafından ekmek hususunda istihlak olunur.
MısırOsmaniyede (Ergani) gayet mahdut bir saha dahilinde ekilmektedir. Beyaz
,sarı ve kabedarısı namile üç türlüdür. Kabedarısı ateş üzerinde kavrularak
patlatılır ve leblebi gibi çerez makamında kullanılır.
NohutBeyaz ve kara nohut nevileri vardır.beyaz nev’in en iyisi Sultani dedikleri
nohut leblebi imalinde kullanılır.Kara nohutsa at ve sığır cinis hayvanlara
yem olarak verilir.
MercimekÇorbası sarı renk olan nevi makbuldür. Geniş mikyasda ekilir
ÇerezDiyarbakır’da özellikle kış gecelerinin en önemli dostu çerezlerdi. Geçmişte
Diyarbakır’da meşhur çerezcimiz Çerezci Ziber Ami’ydi (44)
M.Margosyan anlatıyor “Dini bayramlarda anam peynir suyuyla kavun,
karpuz çekirdeği kavurur, kum leblebisi yapardı. Biz çocuklar bayram sabahı
ceketlerimizin, zıbınlarımızın cebine tıka basa doldurduğumuz leblebi ve
çekirdekleri yolda bir taraftan yerken, anamızın, babamızın elinden tutarak
kiliseye yönelirdik.”(52)
Mıgırdıç Margosyan konuyla ilgili olarak çocukluk hatıralarında şunu söyler
“Anam koruk suyu hazırlardı. Kuru üzümü ve pestili satın alırdık. Eğil’in pestili
en iyisiydi. Pestil ne kadar ince olursa o kadar lezzetli olurdu. Sizler pestilin
içine ceviz içi koyup yediniz mi hiç. Tadını bilirmisiniz. Bizim muhallebimiz,
yoğurdumuz, çikolatamız da üzüm şırasından yapılmış, güneşte kurutulmuş,
342
sonra kalıp halinde kesilmiş ‘keme’ Yoğurda
pekmez katardık, kaşık kaşık yerdik. Bizim
pastamızdı bu, daha doğrusu kekimiz.” (54)
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı
Diyarbakır yıllığında Osmaniye (Ergani),
Çermik, ceviz ve melengiç denilen yabani fıstık
ağaçlarının kaynaştığı yerlerdir(s.23), Vilayetin
en mühim badem ve ceviz mıntıkasını Lice ve
Silvan kazaları teşkil eder. (s.139)denir
Çerez çeşitleri
• Bastık (Üzüm pestili), Cevizli sucuk
• Siyah sucuk, Kef sucuğu, Kesme
• Muska bastık (pestil), Kavrulmuş
küncü(susam)
• Menengiç, Kavrulmuş yerli badem
• Kuru incir, Kuru eşpabiye (kaysı), Kuru incaz
(erik)
• Safra kabak çekirdeği, Leblebi tozu
• Dardağan(çekirdeği kamışla atılır)
• Kavun çekirdeği(peynir suyunda pişmiş)
• Karpuz çekirdeği (külde pişmiş), Kabuksuz
kavun çekirdeği
• Kum leblebisi, Bıttım
• Koz (Ceviz), Besni üzümü (tek çekirdekli)
• Kabe darısı(Patlamış mısır)
• Haşlama kestane, Közde kestane
• Közde ayva,Közde patates.
Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu
Ceviz 1869 yılı Diyarbakır salnamelerine göre
Diyarbakır’da cevizin durumu: Ceviz ağaçları
kesret üzere bulunmaktadır .Bu ağaçlarla
mamulat-ı ahşabiyenin nefisi husule getirilir
ki güzel kanepe, masa, serir ve emsali şeyleri
yapmakta, dülger esnafı ibraz-ı ehliyet ediyorlar.
Ceviz ağaçlarının over tabir olunan özeki
ziyade fiyatla alınarak Avrupaya gönderilmekte
bulunmuştur(3/359)denir.
1836 -1839 Yılları Arasında OsmanlıOrdusunda danışman olarak çalışan ve 1858 -
1888 Prusya Devleti Genelkurmay Başkanlığı
yapmış olan Feldmareşal Helmut Von Moltke
Osmanlı ordusunda danışmanlık yaptığı
sıralarda Hazro’dan geçmiş ve Hazro’yu “Türkiye
Mektupları” adlı kitabında şöyle anlatmıştır:
“.... Akşama doğru, yani hemen hemen yirmi
dört saatlik at yolculuğundan sonra yine nefis
bir dağ deresine vardık. Kıyısıboyunca yukarı
çıkarak dağların içine saptık ve bir tepenin
üzerinde, etrafı bağlarla çevrili, çınarlar, ceviz
ağaçları ve kavaklarla gölgelenmiş sevimli Hazro
Kasabacığını ve zarif camiini gördük...” (20).
2-Hazro-1970-Adil TEKİN
3-Bugün Hazro
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
343
Fıstıkçılık1930 ve 1931 yıllarında Çermik’te menengiç ağaçlarına fıstık aşılanmaya
başlanmıştır. (15. Yılında Diyarbakır. (s.49)
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Menengiç
ağaçları vilayetin en ziyade Çermik, Osmaniye(Ergani), Kulp ve Eğil’in dağlık
mıntıkalarında bulunur. (s.141)denir.
ÜzümDiyarbakır’da Asurlular döneminden kalma Asuri üzümü vardır.Asurlular
dönemindenberi bağcılık ön planda olmuştur(51).
Bölgenin önemli ürünlerindendir. Kaynağını tarihten alır Tarihte
Diyarbakır’da tarım’da üzüm gözdedir. (Diyarbakır salnameleri.c.3 )
Salnamede:Üzüm bağları kasabât ve kuranın ekserîsinde ehemmiyetle husule getirilmiş
ve ahali bundan ziyadesiyle müstefîd olmakta bulunmuştur.
Şıra üzümünden pekmez yapılarak kesret üzere sarf olunur ve bundan
başka pestil, sucuk ve envâ’ı yapılır. Eğil ahalisinin pestil ve sucuk mamulâtı
pek leziz, Ergani’de kara üzümden mamul pestil ve sucuk envâ’ıyla
‘denmektedir.
1937 yılına ait bir kitapta İstasyon boyunda ve bağlar denilen yerde
üzüm bağları vardır denmektedir. Eğil’de geniş üzüm bahçeleri, Erganide
geniş üzüm bağları olduğu ifade edilmektedir.(11) Üzüm bol olunca üzüm
türevleri de bol olacaktır.Pestil ve pekmez de bunlardandır.
Diyarbakır’da üzüm türleri• Taannebi, Müsebbak. Erken verimlidir. Siyah ve beyaz türleri vardır,
• Vanki(Vengi) Yuvarlak taneli kurutmalıktır.
• Kırmızı-Kızıl Vanki: Yuvarlak tanelidir, Haseni: Beyaz tanelidir.
• Karaüzüm: Ergani ilçesinde bol yetişir
• Öküz gözü, Boğazkere,
• Yediveren: Beyaz üzüm.Yaz ve sonbahar meyve verir,
• Tilki kuyruğu: Beyaz, Asuri, Keldani, İstanbuli
• Mazrumi: Beyaz, Balicani: Siyah üzümdür, Ak Migeri
344
• Hatun parmağı: Kurutmalık bir üzüm
çeşididir, Rezzaki, Kuş üzümü, Beg üzümü
• Kırmızı migeri, Kafıran, Şekeri, Kış kırmızısı
• Şami: Kurutmalıktır
• Cılk vengi, Sergi üzümü, Sulu morik
• Şire üzümü: Pekmez, pestil, sucuk, kesme
yapılır.
• Gergeri:Pekmez yapılır.Tatlı üzümdür
• Kirpet üzümü, Mandalavat, Hapişli, Kara
migeri,Gildani, Tüzye, Samuri, Habbo,
Apderi(39)
Pestil (Bastık) tarifi(Çüngüş yöresi)“Üzüm getirürler bagdan, onı sıharlar ayahlarıdan,
torbaya korlar. Şire süzeruh kazanlara, cevüz
kırarauh. O şireyi kaynaturuh, çekeruh asamahıllı
kaynar, çıharduruh. Bi kabda un, unı bele çalaruh,
tökeruh bişer. Onı bastıh deruh, bezlere sereruh.
O bezleri yüzkuyın ederuh, üslerini yaş ederuh,
çıharduruh. İşte ona bastıh. (21)”
1938 Yılına Ait Bir Kitapta‘Çermik, Ergani ve Eğil kazaları ilin önemli
bağcılık bölgelerini teşkil eder. Bu bölgelerde 38
çeşit üzüm tespit edilmiştir. Bağlardan senelik
alına yaş üzüm miktarı 77049 tondan fazladır.
denir. (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.15)
MeyvecilikDiyarbakır diğer meyveler yönünden de
zengindir.
Diyarbakır’ı resmeden Matrakçı Nasuh (d. ? - ö.
1564), ‘un minyatüründe Diyarbakır’ın önlerinin
gülbahçesi alt kısmının meyve bahçeleri
olduğunu görüyoru.
4-Matrakçı Nasuh’un Diyarbakır’ın minyatüründe üstte
gül altta meyve bahçeleri
Diyarbakır salnamelerinde bu husus şöyle ele
alınır (10)
• Eşcâr(Ağaçlar)
• Eşcâr-ı müsmire vegayr-ı müsmirenin
birçoğu buralarda yetiştirilmektedir. Eşcâr-ı
müsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne,
elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz,
badem, ceviz, ayva, fındık, incir, bitim, dut,
ekşi dut, aluc başlıcalarıdır.
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı
Diyarbakır yıllığında vilayet dahilinde geniş
mikyasda dut, badem, armut, erik, elma, zerdali,
ayva, ceviz, şeftali ve mahdut bir saha dahilinde
vişne, kiraz ve pek az miktarda kestane ve incir
vardır. Vilayetin en mühim badem ve ceviz
mıntakasını Lice ve Silvan kazaları teşkil eder.
Dut hususnda dahi Merkez ve Silvan kazaları
birinci mevki ihraz ederler. Mevisimin müsait
gitmesine nazaran dönüm başına bademden
600,kayısıdan 400,armut ve şeftaliden 3200
kilo mahsul alınır(s.139).
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
345
Diyarbakır salnamelerinde bu husus şöyle ele alınır (10)
• Dut Ağaçları
• Dut ağaçlarından vaktiyle çok istifade olunur idi. Denmektedir
Seyyah Sestini “Beyaz ve kara dut ağaçları çok sayıda, buradaki insanlar
bunlardan bol miktarda yiyorlar. Bu dut, irice, siyah renkte ve vakitte
olgunlaşıyor.”der.
İpekböceğinin yegane gıdası olan dut yaprağıdır Diyarbakır ve çevre ilçe
ve köylerindeki dut ağacı yapraklarından karşılanmaktaydı. Daha Birinci
Dünya Savaşı öncesinde Silvan’da bir milyondan fazla dut agaci vardi.(23)
Gertrude Lowthian Bell seyahatnamesinde “Güneybatı tarafı dut bahçeleri
ve bağlarla süslüdür”der Lord Warkworth ise 1898 yılı intibalarında “Güneye
doğru uzanan vadi dut vadi dut bahçelerinin devamlı bir uzantısı diye bahseder
Lowthıan Bell isimli seyyah ise 1911 yılı seyahatnamesinde ‘Güneybatı tarafı
dut bahçeleri ve bağlarla süslüdür”der (8).
Karadut karahübür, diğer dutlar ise şeker içi diye sokaklarda bağrılırdı. Bu
dut kültürü aynı zamanda ipekböcekçiliğini alt yapısını oluştururdu.
Şair konuyu ne güzel anlatır:
Baldan tatlı karahöbür
Suyu ömre katar ömür
Tike kebap, mangal kömür
Sevdim bir kez unutamam
(M.Mergen)
5- Kara hübür ismiyle anılan karadut
346
Cin Ali bahçesi daha dün vardı
Kara höbüründen şehir doyardı
(M.mergen)
1938 yılına ait bir kitapta, Diyarbakır’ın Dicle’ye
bakan eteğinde geniş bahçeler ve menekşe
tarlaları uzanır.Bu bahçelerde her türlü meyve
ve gayet sulu şeftaliler yetişir’denmektedir.(İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.,5)
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı
Diyarbakır yıllığında, Dut hususunda dahi
Merkez ve Silvan kazaları birinci mevki ibraz
ederler (s.139) denir
Meyve Fidanları1933 yılında Merkez’de(Kıtırbil) ve Silvan
fidanlıklarında elma, armut, kayısı, şeftali, kiraz,
dut, ceviz, badem, nar, incir, Gaziantep fıstığı,
akasya, maklora, sofra, gladiçya, karaağaç,
katalpa, isfendan vs meyveli meyvesiz 110 bin
adet fidan yetiştirilmiş ve merkez fidanlığından
21000 fidan ile 4500 adet çilek fidesi halka
parasız dağıtılmıştır (15.Yılında Diyarbakır. s.50)
Diyarbakır ŞeftalisiHüseyin Abdioğlu eski Diyarbakır’ı anlatıyor:
“Bahçemizde şeftali yetişirdi, hem de kum malı,
Kabuğu zar gibiydi ve yüzülürdü. Şaftali, ku mali,
kabuğunu soy da ye.
Çekirdeğini say da ye diye bağırırdı tavlacılar”.
Şeftali türleri: Seçme, pespende, diklenliğ,
yarım dikenliğ (24)idi.
Diyarbakır Karpuzu da Güvercin Gübresi İle Çok Büyük Boyutlardaydı
6-Diyarbakır karpuzuna bir nostalji
1853’de Diyarbakırı ziyaret eden Petermann,
Dicle kenarında yetişen karpuzlardan övgüyle
söz eder1890-1891’de Şemseddin Sami de
karpuzun emsalsiz olduğunu kaydeder.
Noelle Roger seyahatnamesinde “Dükkanların
önlerinde yığılmış şeftaliler, üzümler, kavunlar,
mucizesi doğal görünen Dicle’nin suladığı
bahçelerden geliyor. Diyarbekir karpuzları
neredeyse 80 ile 100 kilo arasında geliyor.Onları
taşımak için bir deve ve kesmek için bir kılıç
gerekiyor”der(8).
Vital Cuinet seyahatnamesinde “Diyarbakır’ın
merkez kazası yani bu şehrin banliyölerinden
oluşmuş idari parçaları, iyi kalitede dut ağaçları,
her çeşit meyve ağacı, kavun yönünden çok
zengin ve muhteşem karpuzlarıyla bütün
Asya’da ismi duyulmuştur. Tahıl üretimi de
önemlidir”demektedir (8).
19. yüzyıl salnamelerinde “Hele Dicle’de yetişen
büyük kıtadaki kavun ve karpuz hiçbir yerde
husule gelmez. Bu karpuzların bazen elli kıyye ve
kavunların yirmi beş kıya sikletinde olduğu pek
çok defalar görülmüştür” denmektedir (Salname
4/367).
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
347
İncir Mazisini tarihin derinliklerinden alır. Mezoptamya’da İngilizlerin bulduğu
bir stelde ‘(25).
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında “Silvan’ın
kimi köylerinde iyi yemiş veren incir ağaçları bulunur”denir (s.23).
Diyarbakır’da içeceklerden seçmeler.....
• Menekşe çayı, Nar çiçeği çayı, Papatya çayı
• Nane çayı, Kakuleli dibek kahvesi
• Menengiç kahvesi, Sütlü kahve
• Acı kahve (Taziyelerde)
• Gül şerbeti, Gelincik şerbeti
• Şerab-i harir (ham ipek ve baharatlarla yapılan yoğurt, kaymak ve
tatlılara dökülen veya sulandırılıp şerbet olarak içilen ipek şurubu)
• Meyan şerbeti, Kızamık şerbeti
• Sahlep, Naneli ayran (Koyun yoğurdundan)
• Biberli ayran (Koyun yoğurdundan)
• Üzüm şırası, Pekmez şerbeti. (Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu)
Meyankökü
7-Meyan kökü şerbeti
348
Bilhassa yazın Ramazan aylarında meyan
şerbeti bulunduruluyordu. Meyankökünden elde
edilen bu şerbet tarihten bu yana Diyarbakır’ın
en önemli meşrubatıdır.
Tarihte Meşhur Meyan şerbetçileri: Buzci
Ahmet, Buzci Mıhame Ali, meyveci Ali, Şerbetçi
Bave Alo, Şerbetçi Hacı Mıhame, Şerbetçi Hacı
Ahmet’di(26).
Meyan kökünden elde edilen meyan şerbeti ve
Cola’nın ana maddelerindendir.
Bu arada ister yemekten önce ister yemekten
sonra gezerken yolda sırtındaki süslü koca
güğümü ile dolaşıp elindeki çıngırakları
şıngırtdatan meyankökü satıcılaranı
göreceksiniz. Meyenköküne orada ava sûse
diyorlar. Yörenin özgün içeceklerinden olan
meyankökü, aslında bilinen kolalı içeceklerin
atası sayılabilir. Fakat bölge halkı bu maddeyi
daha farklı biçimde içmeye alışmış. Akşamdan
suya yatırılan meyankökleri sabaha kadar suyun
içinde çözülüyor. Çözülen bu su daha sonra
süzülüp içine buz atılıp iyice soğutulduktan
sonra, sırta alınan bakırdan yapılmış bir tür
güğümden bardaklara dolurulup veriliyor.
Diyarbakır’a sıcak bir günde gittiyseniz size bol
bol meyankökü içmenizi öneririz .
Doğal olarak aktar veya baharatçılarda satılan
Meyankökü alınır. Kök, bir kabın içersine
konulup üzerine su ilave edilir. Yaklaşık 5-6
saat beklenir, sonra meyan kökünün bulunduğu
kaptaki sıvı temiz bir tülbentle veya ince bir
süzgeçle süzülür. Elde edilen meyan şerbetidir.
İçersine hiçbir şey katılmaz, ama isteyen içine
çok az tarcın atabilir. Soğutulup içilmesi için
ise, içersine sadece kar veya buz atılır ya da bir
soğutucuda bekletilir (M.Üzülmez).
Sebzeler19.yüzyılda Şemseddin Sami’nin verdiği
bilgilere göre bu bölgede buğday, arpa, fasülye,
mercimek, pirinç, susam, keten, pamuk,
meyankökü, mazu, soğan vs. pek çok meyvenin
yetiştirildiği ve Dicle kenarında yetiştirilen
karpuzun emsalsiz olduğu ifade edilmektedir.
19. Yüzyıl kayıtlarında Dicle nehri kenarında
sebze ve meyve ziraatinin yaygın olduğu;
Diyarbakır’da buğday, arpa, pamuk, pirinç,
nohut, soğan, mercimek vb. ürün yetiştirildiği
yazılıdır.
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı
Diyarbakır yıllığında (s.135) “Vilayet dahilinde
en ziyade sebze yetiştiren yerler Merkez ve
Çermik kazalarıdır. Silvan ve Osmaniye(Ergani)
kazalarında sebzecilik küçük mikyasta yapılır.
Alelekser sebzeler tomates, patlıcan, biber,
maydanos, lahana, ıspanak, marul, bamya,
kabak, bakla, fasulye, şalgam, havuç, turp,
soğan, sarımsak, hıyar, kavun ve karpuzdan
ibarettir”denir.
Diyarbakır’da Kullanılan BaharatlarReyhan, Kişniş, Kakule, Sumak, Meyan kökü,
Peynir otu (Tarhana otu) Nane, Zahter (Kekik),
Küncü (susam) Kara çörek otu, Mayana (Anason,
rezene, raziyane), Mahlep, Salep Tarçın, Karanfil,
Kızamık şekeri, Ham ipek (Şerabi harir’de
kullanılır), Yenibahar, Meryemhort, Beş türlü,
Soda, İsot, Kırmızı toz biber, Karabiber, Safran,
Gülsuyu, Nar ekşisi, Menevşe (Menekşe), Şerbet
boyası Yarpuz, Kimyon, Naneçüçe (Radika,
hindiba), Acüce (Tere), Mezeke sakızı (Damla
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
349
sakızı), Leymun tuzu (limon tuzu). (Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu)
Sumak Ağaçları : Diyarbakır salnamelerinde Sumak buralarca et’imede
isti’mâl olunduğundan ağaçlarının yetiştirilmesine dikkat olunuyor,
denmektedir.
Tarihte Tarım Alanında Pirinççilik De Ön Plandaydı. Karacadağ Pirinci Şimdi Olduğu Gibi Eskiden De PopülerdiŞehirde tarımı yapılan ürünler arasında, pirinç (çeltük) ekimi ilk sırayı
almaktadır. Şehir ve bölge halkının ihtiyacını.karşılamak üzere, şehir
civarında üretimi yapılan pirinçten elde edilen gelir, 1518’de 80.000 akçe
iken, 1564’de 103.033 akçeye yükselmiştir 1518 tarihli kanunnamede yer
alan kayda göre şehre satılmaya gelen pirinçten, ekildiği madrablara göre
vergi almıyordu (27).
1937 yılllarına ait bir kitapta ‘İlde pirinç ekimi çok önemli bir yer tutar.
Diyarbekir pirinçleri artım ve tat itibarile çok yüksek bir derecededir.
Karakılçık,akkılçık,kırmızı kılçık denen üç cins çeltik vardır.Karakılçık
cinsinin taneleri ufak,yuvarlak ve serttir.Başağından güç ayrılır.Akkılçığın
taneleri ise büyük ve uzundur.Bu pirinç daha çok tutulur ve diğerlerinden
daha güzeldir.Fiyat itibarile de farklıdır.Kırmızı kılçık ise açık kırmızı renkte
olup bugün hemen hemen ekilmemektedir.Merkez,Silvan,Bismil,Lice ve
Kulp ilçelerinde pirinç ekilir(11).
İlin 1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç
izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında
da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Çeltik: Büyük mikyasta çeltik istihsali
yapılmaktadır. Senelik 5 milyon kilo bir istihsal mevcuttur. Çeltikler kısmen
Diyarbakır’da (DİNK) tabir edilen imalathanelerde pirinç yapılmakta ve
kısmen de İstanbul’a sevk edilmektedir. Diyarbakır pirinçleri pilavlıktır.
Evsaf ve nefaseti itibariyle yüksektir(12).
PamukXVI. yüzyılda Diyarbakır önemli bir pamuk üretim merkezi olarak
görünmektedir. Hemen her köyde önemli ölçüde pamuk ziraati yapıldığı
dikkat çekmektedir. Bir örnek olmak üzere Kulp nahiyesindeki pamuk
öşrünü tesbit ettik. Burada 89 köyde pamuk üretilmektedirÖşür olarak
alman pamuğun akçe cinsinden değeri 40.868 akçedir. Ölçü birimi olarak
ise (—») diye gösterilen bir işaret kullanılmıştır. Defterlerin konteksi
350
içerisinde kantar’dan küçük, vukiyye (okka)’den
büyük olan bu ölçünün kantarın yaklaşık 15’de
biri ağırlığında bir ölçü olduğunu söyleyebiliriz.
Anadolu’da o sıralarda pamuğun kantarı 300
- 360 akçe arasında değiş mekte idi. Pamuğun
kantarını 300 akçe kabul edersek 7681,6 kg.
pamu ğun öşür olarak alındığını söyleyebiliriz.
Buna göre de yıllık gerçek üre timin 76.816
kg. civarında olduğu söylenebilir. 1978 - 79 -
80 yıllarına ait Diyarbakır pamuk üretimi ise
4.406 ton saf, 7.050 ton tohum olmak üzere
11.456 tondur . Bu bilgiler ışığında Diyarbakır
yöresinde bugün kü düzeyden daha yaygın
bir pamuk ziraati yapıldığını ve pamuklu do-
kuma hammaddesinin büyük bölümünün
cevizden karşılanmakta olduğu nu kabul etmek
gerekmektedir. Diyarbekir’in ünü dünyaya
yayılmış kirazı pamuk ipliği nin bir eşi ancak
Edirne boyahanesinde yapılabilmekteydi. (28).
J.S.Buckingham 1827 yılına ait
seyahatnamesinde Diyarbakır’dan şu şekilde
bahseder “Şehrin imalatları esas olarak ipekli
ve pamuklu mallar,Şam’da yapılanlara benzer,
yaklaşık 500 tanesi pamuk basıyor ve Hasan paşa
hanında iş görüyorlar” der(8) (Salnamelerde.’ (10)
Pamuk ziraati dahi ziyade vuku bulur. Madrab
ittihâzına elverişli olmayan sulakların çoğunda
ve madrabların alt tarafında husule getirilir’
,denmektedir (Diyarbakır salnameleri.c.3).
19. yüzyılda Diyarbakır şehri pamuk ve deri,
yapağı ve ipek üretiminde söz sahibiydi.
5 Temmuz 1841 tarihli bir belgede asker
için 80000 yapağı ve 370000 kıyye alındığı
belirtilmektedir.
Diyarbakır 19. yüzyılda önemli bir kumaş
merkezi olup, alaca, beyazlı, kutni,gazi
ve atlas kumaşları oldukça meşhurdu.
1797 yılında Diyarbakır’da bir mengehane
kurulmuş olması da Diyarbakır’ın önemli bir
kumaş merkezi olduğunu göstermektedir.
En önemli ihraç maddesi kırmızı pamuklu
bezdi. Bu bez İstanbulda büyük bir şöhrete
sahiti ve Mehterhane-i Amire’nin bez ihtiyacı
Diyarbakır’dan karşılanmaktaydı(17).
1953 yılında pamuk ekilen saha 1558 ha,467
ton üretim
1956 yılında pamuk ekilen saha 3838 ha,989
ton üretim vardı (51).
Ülkede 1640 yılında pamuklu çeşitlerini ve
en kaliteli olanların fiyatına akça olarak bakalım
Bogasi:İnce kalite pamuklu kumaşBorlu bogasısı :147
Kastamonu kırmızı bogasısı :133
Kırmızı Diyarbakır bogasısı :220
Tokatın Diyarbakır benzeri bogasısı :140
İstanbul bogasısı, mai :92
İstanbul siyahı :105
Manisa isperek neftisi :180
1690 yılı İplik fiyatları (okka hesabiyle akça olarak) 1 okka:1.2282 kgİnce Akhisar ipliği :40
Menteşe ipliği :70
Mavi Geyve ipliği :110
Kırmızı Diyarbekir ipliği :220
Hindi iplik :100
(62)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
351
1938 yılına ait bir kitapta “Vilayetin pamuk ziraati oldukça eskidir.Çermik,
Ergani, Lice kazaları Diyarbakır’ın en mühim pamuk bölgeleridir. 1938 yılında
403 ton pamul elde edilmiştir” denmektedir (İzmir Fuarında Diyarbakır.1938.
s.23,15) (Cumhuriyetin 15’inci yılında Diyarbakır.193).
HAYVANCILIKTarihte Hayvancılık
Çayönü halkı ne ile beslenirdi?Çayönü halkının temel besin maddesi et. Et uzun süre av hayvanlarından
karşılanmış. Yerleşmenin ilk önemlerinde daha çok domuz, geyik, yabani
koyun ve keçi avlanmış. Daha sonraları yabani sığır da önemli bir yer
tutuyor. Yakın çevrede domuzun çok bol bulunması, hatta dişi ve yavruların
köyün içinde gezmeleri bazılarının avlularda tutulmuş olabileceği
olasılığını ortaya çıkarmaktadır. Kısaca çayönü halkı domuzu kısmen
evcilleştirmiştir. Koyun ve keçinin evcilleşmesi ise Hücre Planlı Yapılarda
oturan insanlar tarafından gerçekleşmiş olabilir ya da başka yerden evcil
koyun ve keçi getirilmiş. Hemen yanı başlarındaki akarsu ve göllerden tatlı
su yumuşakçaları toplamışlar, balık avlamışlar.(29)
Anadolu Avcılığın İlki Diyarbakır’daProf.Oktay Belli Ve Prof.Dr.Murat Biricik’in Araştırmasına Göre• Çermik ilçesi Sinek çayı Kayaaltı mağarasında M.Ö.13.000 Yılına ait
11 avcı ve 14 dağ keçisi ve oğlak resmi Anadolu’da mevcut en eski av
resmi görülmektedir.
• Anadolu’nun tescilli en eski avcıları Diyarbakır’lı
8-Mağara’da av resmi (30)
• Diyarbakır tarihte hayvancılıkta ön saflarda bulunan ilimizdir. 16.
yüzyılda Diyarbakırİstanbul’un et ihtiyacını sağlıyan önemli bir
merkezdi. Bölgede 2 milyon baş hayvan mevcuttu (27).
352
Tarihte Diyarbakır İstanbul’un et ihtiyacını karşılıyordu.
26-İstanbul’un et ihtiyacını temin için koyun
gönderilmesi için diyarbakır beylerbeyine gönderilen
hüküm 8 temmuz 1560
27-İstanbul’un et sıkıntısı gidermek için
Diyarbakır’dan koyun gönderilmesi hakkında hüküm
17 temmuz 1566 (31)
Cumhuriyet döneminde de aynı durum vardı.
1938 yılına ait bir kitapta “Her sene İstanbul ve
diğer büyük şehirlerimize Diyarbakır’dan sürülerle
kasaplık sığır sevkedilir” denir (İzmir Fuarında
Diyarbakır 1938.s.29).
XVII yüzyılda Diyarbakır’dan Halep’e büyük
miktarda hayvan ihracı yapılmıştı (17).
Tarihte Tarım hususunda1800’lü yıllara ait
valilik yıllıkları yani salnameler yol göstericidir.
Salnamede(10).
Koyun ve Keçi: Koyun ve keçi çölde ve çölün
gayri mahallerde de pek çok besleniyor.
Başka mahallerde beslenen ağnam dahi kış
mevsiminde çöle gönderilir. Vilayetin lahm
ihtiyacını def etmekle beraber Haleb ve Şam
vilayetlerine ve Mısır tarafına senevi bir mikdar
ihracatı vardır.
Sığır ve Manda: Bu hayvanat dahi buralarda az
değildir. Çiftliklerde inek ve dişi manda beslenir
ki, dölleri alınarak çift işinde istih dam görür.
Bazen tüccarı Musul vilayetinden sığır ve
manda iştirâsıyla yukarı taraflara götürmek
üzere buralara uğradıkta içlerinden beğenilip
alınanları dahi vardır (Diyarbakır salnameleri.c.3).
Tarihte Karacadağda Milan aşireti ve Türkmenler
özellikle yazın ikamet etmiş, hayvancılık
yapmıştır. Karacadağ’da koyunculuktan elde
edilen kasaplık hayvan, süt ürünleri, Milan
yünü ve halıları Avrupa’da çok beğeniliyordu.
Milan malları Avrupa ,Mısır ve İstanbul’a Halep
üzerinden gidiyordu(32).
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
353
Hayvan mevcudu1938 yılına ait bir kitapta “1937 yılında Diyarbakır’da 224076 koyun, 229815
keçi, 583 tiftik, 1337 deve, 6252 manda, 103812 sığır, 8988 at, 27242 eşek,
1643 katır vardı” denmektedir (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.31).
1962 yılında Diyarbakır’da 202433 koyun, 211432 keçi, 81542 öküz,
64221 inek, 7863 at, 29962 katır, 1441 deve, 163800 tavuk, 18200 horoz,
39150 hindi, 5250 kaz, 2300 ördek mevcuttu(51).
Diyarbakır’da Hayvancılık Ve Bunun Ürünü Olan Et Yemekleri Çok Meşhurdu.1608-1609 yıllarında Diyarbakırı ziyaret eden Polonyalı Simeon’un
seyahatnamesinde “Tokat’ın paçası, Haleb’in mıklası ve Harput’un çakıl
ekmeği gibi Amid’in de kebabı meşhurdur” demektedir.
Aubonne Baronunu şövalyesi Jean Baptiste Tavernier’in Türkiyeye, İran’a
ve Hindistana yolculuğu eserinde “Diyarbekir’de hiçbir yerde oradaki etle
kadar güzel et yemedik” demektedir(8).
DericilikÜnlü Fransız gezgin Jean Baptiste Tavernier, 1630’lu yıllarda gördüğü
Amid’de, dericiliği överken şöyle der; “Amid’in derileri renk ve benekleri
bakımından şarkın bütün mamullerinden üstündür. O kadar çok maroken
imal edilir ki, şehir halkının dörtte biri bu işle geçinir.
1660 lı yıllarda Fransız gezgin Poullet kente gelir. İran’dan Moğolistan’dan,
Polonya ve Moskova’dan buraya gelen tüccarların ipek, pamuklu ve
fevkalade güzel deri ürünleri alıp döndüklerini yazar.
1815 yılında Amid’e gelen gezgin J. S. Buckıngam “300 deri imalatçısı var“
demektedir(8).
Padişah 3. Selim zamanında Ergani’de kesilen hayvan derilerinin de
Kayseri’ye gönderilmesi istenmektedir. (Padişah fermanı (33)
Diyarbakır’a gelen seyyahların Avrupa’da büyük talep gören en önemli ticari
meta olarak bah settiği kırmızı boyalı derinin (sahtiyan) üretiminin yapıldığı
ve şehir halkının yaklaşık dörtte birinin uğraşısı olan deri endüstrisinin, son
354
iki dönemdeki (1540 ve 1564) düşük gelirlerini
açıklayacak yeterli delil bulunmamaktadır.
Bölgede yapılan hayvancılığa paralel olarak,
deri işle meciliğinin oldukça gelişmiş düzeyde
yapılmasına rağmen, aynı oranda Defterlere
yansımaması ilginçtir. Dericilikten elde edilen
gelirlerin düşük görünmesinin asıl sebebi,
defterdeki rakamlara, ilk dönemde, dükkan
kiraları ile birlikte, tabakhane gelirinin dahil
edilmesi, son iki dönemde ise, yalnızca düşük
miktardaki dükkan kiralarının kaydedilmiş
olmasıdır.
Diğer bir ifadeyle, bu dönemlerde tabakhane
gelirleri kaydedilmemiştir. Deri ürünlerinin
ticaretinden alman vergi ayrıca ve ipek ile
birlikte, tam-gay-ı gön ve sahtiyan ve meşin
adı altında tahsil edilmiştir. Yine de, toplam
27.017 akça olan bu miktara, 8.000 akçelik kira
eklendiğinde dahi (35.017 akça), ilk dönemdeki
yüksek tutara ulaşmadığı görülmektedir. Bu
durumda, söz konusu dönemde dericilik işinin
gerilediği veya gelirlerinin başka bir yere tahsis
edildiği akla gelmektedir.
Üretilen derinin gön, meşin ve sahtiyan gibi
tür ve kalite olarak çeşit leri bulunmakta ve
ayakkabı, terlik, çizme, koşum takımı yapımında
kul lanılmaktadır(27).
1938 yılına ait bir kitapta deri ihracı “Gerek sığır,
koyun ve keçi derileri, gerek av derileri ilin zengin
ihraç maddelerinden birini teşkil eder. İhraç edilen
av derileri kurt, tilki ve tavşan derileridir,” denir (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.31)
MeralarTarihte meralara büyük önem verilmiştir.
Örneğin(31).
Tarihte mera teşvik ve düzenlemesi ile ilgili belge.1
Aralık 1564
Ziraata uygun alan1938 yılına ait bir kitapta, “Genel sahası 1487500
hektar tutan vilayet arazisinin, 144.515 hektarı
mera ve otlaktı” denir. (İzmir Fuarında Diyarbakır
1938.s.14)
Karacadağ meracılığa çok uygundurTarihte Mili
aşiretinin merasıydı(32).
Karacadağ, koyun ve deve üreticisi göçerler için
de uygun bir yerdir. Onun için göçerler, koyun,
keçi ve deve sürüleri beslemişlerdir. Sığır ve at
için uygun otlaklar yoktur. Dağın otlak ları sürü
hayvanları özellikle koyun, keçi ve develer için
mükem mel meralardır. Dağ, yazın çok serindir,
insanlar sıcağı hissetmez. Pire, kene, sivrisinek
ve karasinek gibi haşaratlar yok denecek kadar
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
355
azdır. Hayvan ve insanları hastalıklarından koruyan uygun bir iklime
sahiptir. Dağın yamaçlarında çeltik üretimi yapılır. Yazın çeltik parselleri
zümrüdi yeşil şeritler halinde görünür. İri taneli Karacadağ pirinci yörenin
en önemli besin kaynağıdır.
Mandelde bulunan kalıntılardan çok eski tarihlerden beri yayla olarak
kullanıldığını ve kışın da iskân edilmeye çalışıldığını göster mektedir. Bu
konuda bir öykü ve Mergemîr düzünde kral kızının höyüğü ile Mandel
düzlüğünde Asur harabeleri vardır.
Karacadağlılar genel olarak koyun yetiştiriciliği yaparlar. Ayrıca keçi, at,
sığır, deve, manda ve eşek de yetiştirirler. Koyun sürülerinin içinde mutlaka
keçi de vardır. Mutlaka bir semerelik (yüz koyun) sürü içinde on veya yirmi
tane de keçi olmalıdır. Nakliyede deve, çiftçilik işlerinde öküz, ulaşımda at
ve eşek kullanılmıştır.
Göçerler koyun, keçi, at ve deve; yerleşikler ise koyun, keçi, at, deve, sığır,
manda ve eşek yetiştirirlerdi.
Koyun yetiştiricisi göçerlere (koyun göçerleri), (akkaraman) koyunuyla
uğraşanlara (beyaz koyun göçerleri), (morkoyun) ile uğraşanlara (mor
koyun göçerleri) denilmektedir.
Bir de sığır yetiştiren göçer veya yarı göçerler var. Bunlara (kara davarlı
göçerler) denir. Bunlar sadece sığır yetiştirirler. Yine siyah çadırları vardır,
çadırları koyun göçerleri gibi büyük değildir ve nakliyesinde öküzler
kullanılır.
Göçerler bu coğrafyada yılın mevsimlerine göre göç ediyor lardı. Kışın
soğuk, tipi ve yağışlardan kaçıyor, sürekli yeşil örtüyü takip ediyorlardı.
Yazın ise sıcaklardan, susuzluktan, bulaşıcı hayvan ve insan hastalıklarından,
zararlı haşerelerden kaçıyorlardı. Zozanlardaki barınakları kara çadırlardı.
Berri’deki barınakları çadırlarla beraber şikeftleri barınak olarak
kullanıyorlardı. Milan, göç nakliyelerini develerle yapıyordu.
ÜrünleriEt: Genel olarak toklular et için semirilir. İki semirtme mevsimi vardır. Biri
ilkbahar, diğeri sonbahar. Bölgenin doğal bitki örtüsündeki otlar, ete güzel
356
kokular ve rayihalar geçirir.
Süt ürünleri: Peynir ve sade yağ. Ağırlıklı
olarak sade yağ üretilir. Mililerin ve özellikle
Karacadağ’ın sadeyağının kolesterol oranı
yüksektir. İlkbahar ve yazın ayran üretimi yoğun
olduğu için çökelek yapımında kullanılırdı.
Kurutulmuş çortan, sütün olmadığı kış aylarında
ahşap teknelerde ayrana çevrilirdi.
Yapağı: Milan koyun yünü pazarlarda tercih
edilen bir yündü. Çünkü hayvanlar sürekli dışarda
olduğu için yağmurlar yünü yıkıyor ve ağılların
kokusu ve kiri sinmiyordu. Koyun yünü, geçmişte
suni elyafın olmadığı dönemde ve henüz pamuk
ve keten dokumasının gelişmediği dönemlerde
giyimin, yatak yor ganın tek hammaddesiydi.
Kuzu yününden de kaliteli keçeler yapılırdı.
Koyun yününden yapılan hah, kilim ve çuvallar
da önemli ürünler arasındaydı.
Koyun ve kuzu derisinden kürk yapımı,
derisinden rugan ve koyun tulumundan değişik
ev ihtiyaçları giderilirdi.
HayvanlarıKeçi: Her koyun sürüsünde mutlaka birkaç keçi
olurdu. Keçiler özellikle sürünün yönetiminde
çok faydalıydı. Koyunlar genellik le ve özellikle
sıcaklarda kuyruğa girer ve yön tayin edemezler,
ama keçiler ne zaman otlağa, meraya ve
yeme, ne zaman suya, ne zaman tuzlanmaya,
ne zaman beriye, ne zaman emzirmeye gide-
ceğini bilirlerdi. Onun için çobanlara genel
olarak büyük kolaylık sağlarlardı. Keçiler sütleri
sonbaharın ortalarına kadar devam ettiği için
tercih ediliyordu.
Keçi kılı, kara çadırın ve bazı urganların ana
materyalidir. Keçi tulumu da birçok ev eşyasının
yapımında kullanılır.
Deve: Her göçer ailesinin mutlaka birkaç yük
taşıyacak yaşta devesi vardı. Çünkü, kara çadır,
yataklar ve zahirenin tek taşıma vasıtalarıydı.
Her göçer ailesinin yirmi devesi vardı. Yüzü
aşkın devesi olan aileler çoktu.
Devenin etinden, sütünden ve tüylerinden de
yararlanılırdı.
At: Her evin mutlaka iki üç atı vardı. Çünkü at
hem ulaşım, hem de cankurtaran vasıtasıydı.
Yirmi veya elli atı olan göçerler de vardı.
Göçlerde sürülerle evlerin katarı arasında
organizasyonu atla sağlamak mümkündü.
Talanları ancak atla geri çevirmek mümkündü.
Savaşmak için atlı olmak gerekiyordu. Atlar süs,
iş ve savaş aracıydılar ve göçerler için birer
cankur tarandılar.
Eşek: Her evin hafif bazı nakliye işlerini eşekler
görüyordu. Özellikle beriye götürülürdü. Göç
yollarında çocuklar bindirilirdi.
Köpek ve tazı: Millilerin köpekleri kangal cinsidir.
Genel olarak kurtboğan olarak bilinirler. Her evin
mutlaka bir dişi ve bir erkek köpeği vardı. Bazı
büyük ailelerin on civarında köpeği olabiliyordu.
Genel olarak her evin bir tazısı vardı. Özelikle
tavşan ve ceylan avında kullanılırlardı.
Yerleşik Mililerin Üretim KonularıYerleşik olanlar, hayvancılığın yanında bitkisel
üretim faaliyetleri yürütüyorlardı. Ürettikleri
temel ürünler buğday, arpa, mer cimek, nohut
ve burçaktır. Ayrıca kavun, karpuz ve acur
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
357
yetiştirilerek bostancılık yapılırdı. Buğday, arpa, nohut, mercimek ve burçak
dane üretiminin yanında, saman üretimi içinde ekiliyordu.
Buğday, nohut ve mercimek insan besini, arpa ve burçak hayvan yemi
olarak tüketilirdi.
Bitkisel üretimde nadas sistemi kullanıldığı için yukarıdakilere ek olarak
nadas alanlarının bir kısmı bostana çevriliyor ve kavun, karpuz ve acur
üretimi yapılıyordu.
Yerleşik hayata geçen Milliler, çift sürmek için öküz ve kendi öküzünü
kendisi üretmek için de inek yetiştirmişlerdir. Bir zaman lar çift sürmenin
ve harman işlerinin tek vasıtası öküzdü. Yani her yerleşik ailenin çift ve
harman işleri için sığır yetiştiriyordu.
Öküz derileri kışlık çadır yapımında kullanılıyordu, ineklerin süt ve sığırların
et üretimi de çok önemli katkı sağlıyordu.
Ayrıca yerleşime geçen her ailenin bir de tavuk ve hindisi vardı. Bu aileler
sulak olan yerlerde kaz ve ördekler besliyorlardı.(32).
9-Tarihte hayvancılıktan bir görünüm 1962-Karacadağda sürü(51)
1962 yılında Diyarbakır’da 75400 ha mera ve çayırlık saha,8500 ha tabii
çayırlık,200 ha suni çayırlık mevcuttu.
Karacadağ, koyun ve deve üreticisi göçerler için de uygun bir yerdir. Onun
için göçerler, koyun, keçi ve deve sürüleri beslemişlerdir. Sığır ve at için
uygun otlaklar yoktur. Dağın otlak ları sürü hayvanları özellikle koyun, keçi
ve develer için mükem mel meralardır. Dağ, yazın çok serindir, insanlar
sıcağı hissetmez. Pire, kene, sivrisinek ve karasinek gibi haşaratlar yok
358
denecek kadar azdır. Hayvan ve insanları
hastalıklarından koruyan uygun bir iklime
sahiptir. Dağın yamaçlarında çeltik üretimi
yapılır. Yazın çeltik parselleri zümrüdi yeşil
şeritler halinde görünür. İri taneli Karacadağ
pirinci yörenin en önemli besin kaynağıdır.
Mandelde bulunan kalıntılardan çok eski
tarihlerden beri yayla olarak kullanıldığını ve
kışın da iskân edilmeye çalışıldığını göster-
mektedir. Bu konuda bir öykü ve Mergemîr
düzünde kral kızının höyüğü ile Mandel
düzlüğünde Asur harabeleri vardır.
Karacadağlılar genel olarak koyun yetiştiriciliği
yaparlar. Ayrıca keçi, at, sığır, deve, manda ve
eşek de yetiştirirler. Koyun sürülerinin içinde
mutlaka keçi de vardır. Mutlaka bir semerelik
(yüz koyun) sürü içinde on veya yirmi tane de
keçi olmalıdır. Nakliyede deve, çiftçilik işlerinde
öküz, ulaşımda at ve eşek kullanılmıştır.
Göçerler koyun, keçi, at ve deve; yerleşikler
ise koyun, keçi, at, deve, sığır, manda ve eşek
yetiştirirlerdi.
Koyun yetiştiricisi göçerlere (koyun göçerleri),ş
(akkaraman) koyunuyla uğraşanlara (beyaz
koyun göçerleri), (morkoyun) ile uğraşanlara
(mor koyun göçerleri) denilmektedir.
Bir de sığır yetiştiren göçer veya yarı göçerler
var. Bunlara (kara davarlı göçerler) denir. Bunlar
sadece sığır yetiştirirler. Yine siyah çadırları
vardır, çadırları koyun göçerleri gibi büyük
değildir ve nakliyesinde öküzler kullanılır.
Göçerler bu coğrafyada yılın mevsimlerine
göre göç ediyor lardı. Kışın soğuk, tipi ve
yağışlardan kaçıyor, sürekli yeşil örtüyü takip
ediyorlardı. Yazın ise sıcaklardan, susuzluktan,
bulaşıcı hayvan ve insan hastalıklarından,
zararlı haşerelerden kaçıyorlardı. Zozanlardaki
barınakları kara çadırlardı. Berri’deki barınakları
çadırlarla beraber şikeftleri barınak olarak
kullanıyorlardı. Milan, göç nakliyelerini develerle
yapıyordu.
ÜrünleriEt: Genel olarak toklular et için semirilir. İki
semirtme mevsimi vardır. Biri ilkbahar, diğeri
sonbahar. Bölgenin doğal bitki örtüsündeki
otlar, ete güzel kokular ve rayihalar geçirir.
Süt ürünleri: Peynir ve sade yağ. Ağırlıklı
olarak sade yağ üretilir. Mililerin ve özellikle
Karacadağ’ın sadeyağının kolesterol oranı
yüksektir. İlkbahar ve yazın ayran üretimi yoğun
olduğu için çökelek yapımında kullanılırdı.
Kurutulmuş çortan, sütün olmadığı kış aylarında
ahşap teknelerde ayrana çevrilirdi.
Yapağı: Milan koyun yünü pazarlarda tercih
edilen bir yündü. Çünkü hayvanlar sürekli dışarda
olduğu için yağmurlar yünü yıkıyor ve ağılların
kokusu ve kiri sinmiyordu. Koyun yünü, geçmişte
suni elyafın olmadığı dönemde ve henüz pamuk
ve keten dokumasının gelişmediği dönemlerde
giyimin, yatak yor ganın tek hammaddesiydi.
Kuzu yününden de kaliteli keçeler yapılırdı.
Koyun yününden yapılan hah, kilim ve çuvallar
da önemli ürünler arasındaydı.
Koyun ve kuzu derisinden kürk yapımı,
derisinden rugan ve koyun tulumundan değişik
ev ihtiyaçları giderilirdi.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
359
HayvanlarıKeçi: Her koyun sürüsünde mutlaka birkaç keçi olurdu. Keçiler özellikle
sürünün yönetiminde çok faydalıydı. Koyunlar genellik le ve özellikle
sıcaklarda kuyruğa girer ve yön tayin edemezler, ama keçiler ne zaman
otlağa, meraya ve yeme, ne zaman suya, ne zaman tuzlanmaya, ne zaman
beriye, ne zaman emzirmeye gide ceğini bilirlerdi. Onun için çobanlara genel
olarak büyük kolaylık sağlarlardı. Keçiler sütleri sonbaharın ortalarına
kadar devam ettiği için tercih ediliyordu.
Keçi kılı, kara çadırın ve bazı urganların ana materyalidir. Keçi tulumu da
birçok ev eşyasının yapımında kullanılır.
Deve: Her göçer ailesinin mutlaka birkaç yük taşıyacak yaşta devesi vardı.
Çünkü, kara çadır, yataklar ve zahirenin tek taşıma vasıtalarıydı. Her göçer
ailesinin yirmi devesi vardı. Yüzü aşkın devesi olan aileler çoktu.
Devenin etinden, sütünden ve tüylerinden de yararlanılırdı.
At: Her evin mutlaka iki üç atı vardı. Çünkü at hem ulaşım, hem de
cankurtaran vasıtasıydı. Yirmi veya elli atı olan göçerler de vardı. Göçlerde
sürülerle evlerin katarı arasında organizasyonu atla sağlamak mümkündü.
Talanları ancak atla geri çevirmek mümkündü. Savaşmak için atlı olmak
gerekiyordu. Atlar süs, iş ve savaş aracıydılar ve göçerler için birer cankur-
tarandılar.
Eşek: Her evin hafif bazı nakliye işlerini eşekler görüyordu. Özellikle beriye
götürülürdü. Göç yollarında çocuklar bindirilirdi.
Köpek ve tazı: Millilerin köpekleri kangal cinsidir. Genel olarak kurtboğan
olarak bilinirler. Her evin mutlaka bir dişi ve bir erkek köpeği vardı. Bazı
büyük ailelerin on civarında köpeği olabiliyordu. Genel olarak her evin bir
tazısı vardı. Özelikle tavşan ve ceylan avında kullanılırlardı.
Yerleşik Mililerin Üretim KonularıYerleşik olanlar, hayvancılığın yanında bitkisel üretim faaliyetleri
yürütüyorlardı. Ürettikleri temel ürünler buğday, arpa, mer cimek, nohut ve
burçaktır. Ayrıca kavun, karpuz ve acur yetiştiri lerek bostancılık yapılırdı.
Buğday, arpa, nohut, mercimek ve burçak dane üretiminin yanında, saman
üretimi içinde ekiliyordu.
Buğday, nohut ve mercimek insan besini, arpa ve burçak hayvan yemi
olarak tüketilirdi.
360
Bitkisel üretimde nadas sistemi kullanıldığı için
yukarıdakilere ek olarak nadas alanlarının bir
kısmı bostana çevriliyor ve kavun, karpuz ve
acur üretimi yapılıyordu.
Yerleşik hayata geçen Milliler, çift sürmek için
öküz ve kendi öküzünü kendisi üretmek için de
inek yetiştirmişlerdir. Bir zaman lar çift sürmenin
ve harman işlerinin tek vasıtası öküzdü. Yani her
yerleşik ailenin çift ve harman işleri için sığır
yetiştiriyordu.
Öküz derileri kışlık çadır yapımında
kullanılıyordu, ineklerin süt ve sığırların et
üretimi de çok önemli katkı sağlıyordu.
Ayrıca yerleşime geçen her ailenin bir de tavuk
ve hindisi vardı. Bu aileler sulak olan yerlerde
kaz ve ördekler besliyorlardı (32).
Kanatlı hayvan1937 yılına ait bir eserde Tavukçuluğa ve
kaz,hindi beslemeğe merak çoktur’denmektedir
(11) 1967 yılında 320 bin tavuk ve horoz, 45 bin
hindi olduğu belirtilmektedir(13).
Ucuzluk ve bolluk kenti DiyarbakırEtin kıyyesi 1847 yılında Diyarbakır’da 40 para
iken,1839 yılında Gaziantep’te 1 kıyye et 110
para idi (9).
Et ürünleriMahalli aksanla sonbahar hazırlıklarında ön
planda olan.Diyarbakır pastırması:
“Valla Kavurma yapardıh bele, o küplere, yeşil
küpe bele (böyle), iki kulpli bele doldurururduh,
koyardıh. Sora bastırma yapardıh, asardıh bele.
Yağ küpi bele doli” (21).
10- Şırdan pastırma
İşin en ağır ve zor olanı kavurma ve pastırmaydı.
Kavurma Diyarbakır’ın vazgeçilmez bir
yiyeceğiydi. Özellikle Ergani bölgesinin çepiç eti
tercih edilirdi. Kavurma nıkra denilen kazanlarda
yapılırdı. Etler belirli bir süre piştikten sonra
kemiklerinden ayrıştırılırlardı. Kemiklerinden
ayrılan etler, kuyruk yağında kızarana kadar
tekrar pişirilirdi. Bu kanın içine az ve dinlenmiş
çakıl ekmek (pide) atılırdı. Şırdan pastırma ise
daha sonra yapılırdı.Tokaç şeklindeki şırdanlara
doldurulan baharatlı kıyma, tavanlara tek tek
asılırdı. Pastırma kıyması ile yapılan köftelerin
dumanı ve kokusu bütün mahalleye yayılırdı.
(34).
Kavurma tarifi :Çüngüş yöresinin aksanıyla
“Kassım ayında da kavurma bişmeg zamanıdur.
şindi bu çüngüşte elesi hepi davar keserler. Davar
kesen, geçi kesen, koç kesen, üç tene, kuvvati yeten
beş tene, iki tene onarı keserler, kalur. Sabbahtan
tezden kaharlar, onarı dograrlar ufah ufah-ona da
kazan deruh kavurma kazanı o kavurma kazanına
da işte onarı koruh, duzunı seperuh, bi de azgını
kaparuh, birez bişer, biştuhtan sora o egişlen gine
adamahıllı alttan üstten karıştıruruh. baharsın
daha bişmiş, ona getirürsün yag da verürsün,yagda
da güzel kızarur. Onın yanı sıra getirürler ekmegi
bölerler, güzel yagın içine atarlar. Bi kaç erkegler
de gelür, evin hizmetçisi de gelür, o ekmegi güzel
çıhardurlar, kavurmasına barabar bırahurlar, onı
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
361
yederler, yeduhtan sora küplere çinkolara basarlar o da bahara teyin yenür”.
Başka bir tarif; “Kışın iç kızarturuh sogan gine kızarturuh kavurmadan.
Maydinoz, biber onı yugururuh, arasına gine koruh, yaparuh bişirüruh. Onı
yerler kışın, işte ele şeler. Yemege hepsi de yemeg”(21).
Kavurma(Ergani)
Sonbaharda genellikle keçi, koyun, dana etlerinden yapılır. Çok
eskiden deve ve keklik, bıldırcın etlerinden de yapanlar varmış
Kavurmayı ancak ekonomik durumu iyi olanlar yapabilirdi. Buzdolabı
kullanımının yaygınlaşması, hızla çoğalan ve her yerde açılan marketlerden
dolayı kavurma yapımı artık eskisi gibi rağbet görmemekte. Ancak ilçemizde
yinde de hatırı sayılır oranda kavurma yapılmaktadır. Sabah kahvaltılarında
kavurmanın sadesi, ısıtılmışı veya yumurtalısı, kahvaltı masasına
ayrı bir renk verirken, mideler de bayram eder. İşgenesi de güzeldir.
Kavurma evlerde bir çok yemeğe de katılır, hem yemeğin tadı güzel olsun,
hem de güç-kuvvet versin diye (35).
61- Kavurma 11-kavurma
Şimdi o günler özlem var. Şair;
Kavurma nıkrayla ebedi küstü
Sarı tunç mangallar,siniler süstü
Paçaya hasrettir sobanın üstü
Bu hasret közünde yanaram bibi
(M.Mergen)
Süt ürünleri1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Sütçülük
Vilayet dahilindeki sığır ve koyun hayvanlarından ehemmiyetli miktarda
süt istihsal olunmaktadır. Alınan südün mühim bir kısmı yoğurda, sade
362
yağa ve bir kısmı peynire tahvil olunur.Südün
aynen sarfiyat miktarı tahvil olunan miktara
nisbetle pek cüzidir.
Yağ ve yoğurddan sonra ikinci derecede beyaz
peynir yapılmakta ve bu hususta kuzu ve
oğlak gibi genç hayvanların Şirden denilen
dördüncü midesinden istihsal olunan adi
maya kullanılmaktadır.Vilayetin e nmühim
ve nefis yağ mıntıkası (Mağal ve Metinan ve
Karacadağ) havalisidir. İkinci derecede ise
Osmaniyenin (Ergani) Gevran ovasile Eğil ve
Piran mıntıkalarıdır.(s.155)
Ulus gazetesi 26/1/1940 sayısında Diyarbakır’ın
yağı nefistir. Perakende olarak 80-85 kuruşa
satılıyor. Halep yağı, Urfa yağı adları altında
tanılan meşhur yağların çoğu bu civarındır.
Diyarbakır senede bir buçuk milyon kilo yağ
ihraç ediyor.denmektedir (11)
1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci
Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde
yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında
da bu izlenimlerini detaylandırmıştır.
Diyarbakır’da en hararetli alışveriş, yağ ve
hububat borsalarında görülür. Diyarbakır
yağlarının toplandığı ve büyük şehirlere
doğru sevkedildiği yağ borsasına uğradım
Borsa binası, Selçuk yapı tarzında eski
bir kervansaray,şimdi adına Çifte han
diyorlar.Dört tarafı kapalı, iki katlı bir
bina.Ortası avlu. İki de kapısı var. Yağ
kapıların birinden giriyor, ötekinden çıkıyor.
Avluda grup grup yağ tenekeleri var.Duvarada
da bir sürü çuval dayamışlar.Bunlar ipek kozası
ile dolu. Beyaz yağ daha makbüldür. Çünkü
keçi yağıdır. Koyun yağı biraz sarımtırak olur.
Diyarbakır’daki tüccarlara veya komisyonculara
dışarıdan yağ sipariş edilir. Valilik borsaya
bir kimyager tayin ettirdi. Şimdi, Diyarbakır
borsasında satılacak ve satılan yağlar
muayeneye tabi tutuluyor. Senede 2 milyon kilo
sadeyağ Diyarbakırdan ihraç edilmektedir.(12)
Mıgırdiç Margosyan, küçüklüğünde Karacadağ
tereyağıyla güneşte pişirip özenle hazırlanan
kayısı reçelinin ekmeğe sürerek yemeği en
büyük zevki olarak hatırlıyor. Ayrıca erimiş
Karacadağ tereyağının, toz şeker veya pekmezin
saçta pişirilen sıcak yufka ekmeğe dökülmesine
taş ekmeği denirdi (36) (37)
1938 yılına ait bir kitapta, “Diyarbakır yağları
Ötedenberi Türkiyede en çok tanınmış ve nefaseti
itibarile yurdun dahil ve haricinde daima müşteri
bulmuş olan Diyarbakır yağlarının nefasetine
söz söylenmez”denir. (İzmir Fuarında Diyarbakır
1938.s.31)
Peynir çeşitleri• Diyarbakır otlu erimiş peyniri,
• Diyarbakır otlu salamura peyniri
• Örgü peynir,Erimiş sade peynir
• Kara çörek otlu erimiş peynir,Kırmızı biberli
erimiş peynir. (Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu)
SU ÜRÜNLERİYanı başındaki Dicle nehri nedeniyle geçmişte
balık çok tüketilirdi. Dicle nehrinde yakalanan
balıklar tür olarak çok çeşitliydi. Balık çokça
bulunduğu ve çokça tüketildiği için halen bir
semtin adı Balıkçılarbaşı’dır. Balık kızartmasında
eskiden diğer yağ türleri yerine şirik (susam)
yağı kullanılırdı, yoğurt pazarından hemen aşağı
inildiğinde şirikhaneler vardı.
Yoğurt pazarı diye bir çarşı adı hemen dikkati
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
363
çekmektedir.Yumurta, süt ürünleri, peynir ve yoğurt Diyarbakır’da çok
tüketilir(38).
Dicle ve Diyarbakır göletlerindeki balık çeşitleri:Şebbot, şırıng, behran, cer, karagöz, berat, şah, sazan, aynalı sazan, yayın,
yılan balığı, faran, bınni (kaya balığı), herver (bıyıklı)(39).
12-Balıkçılarbaşı
Diyarbakır’da yanı başındaki Dicle nehri nedeniyle geçmişte balık çok
tüketilirdi.Günümüzdede kentin çeşitli yerlerinde Dicle balıkları bolca
satılmaktadır.Dicle nehrinde yakalanan balıklar tür olarak çok çeşitlidir.
Balık çokça bulunduğu ve çokça tüketildiği için halen bir semtin adı
Balıkçılarbaşı’dır. Geçmişte Dicle’de avlanan balıklar bu semtteki
balıkçılarda satılırdı.Yine şu anda tarihi kuyumcular çarşısı olarak
kullanılan 1572-1575 yılları arasında Diyarbakır valisi Vezirzade Hasan
Paşa tarafından yaptırılan tarihi eski kasaplar çarşısında da balık ve balık
ağları, olta malzemeleri satılırdı.
Balık kızartmasında eskiden diğer yağ türleri yerine şirik (susam) yağı
kullanılırdı, yoğurt pazarından hemen aşağı inildiğinde şirikhaneler vardı.
Bölgede bolca yetiştirilen susamlar üreticilerden toplanıp bu şirikhanelerde
preslenerek yağı çıkarılırdı.
Yine Diyarbakır’da yemeklerde çok kullanılan kişniş (Coriandrum sativum-
kindzi) balıklar pişmeden önce terbiyesinde de kullanılmaktadır. Diyarbakır
balıkları yağda kızartılarak,buğulama,pilaki ve ızgara olarak tüketilmektedir. (Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu)
Seyyah Sestini Diyarbakır için şunu der “Ekmek ve et lezzetli ve çok ucuz.
Meyveler, bitkiler bol miktarda bulunuyor ve nehirden bol balık avlanılıyor“
der.
364
1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci
Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde
yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında
da bu izlenimlerini detaylandırmıştır.
Diyarbakır balıkları ile ilgili olarak’Dicle nehrinin
balığı meşhurdur’demektedir(12).
Tarihte devecilik başta Bismil olmak üzere
yaygındı
13-Sur önünde develer
14-Eskiden devecilikle ilgili bir sokak
15-Keçiburcu ve Benüsen önünde develer
İpek böcekçiliğiVital Cuinet seyahatnamesinde şehirde
28 maroken fabrikası, 21 ipek ve keten
kumaş imalathanesi,30 kumaş boyacısı
olduğunu,şehirde ve kasabaların banliyölerinde
iyi kalitede ipek üretimi için ipek böcekçiliği
yapılan evlerin olduğunu ifade eder (8).
Diyarbakır’da dokunup, iki yılda işlenmesi
tamamlanan ve IV. Murad’a hediye edilen ipekli
çadır İstanbul’da çok beğenilmiştir.
1635 Revan seferinde IV.Murad’a o zamanki koca
imparatorluk içerisinde en iyi ‘Otağ çadırı’nı
yaparak armağan eden Amid çadırcıları,M.1719
yılında Köprülü Abdullah paşanın siparişine göre
büyük ve süslü bir ulu çadır yapmışlardı.Çok
sanatkarane yapılan bu çadıra Raiye kasidesini
yazan Hami’yi pek takdir eden Paşa,onun bu
kasidesini ipekle bu çadırın eteklerine işlemiştir.
(40) (41).
J.S.Buckıngham 1827’de seyahatnamesinde
“Şehrin imalatları esas olarak ipekli ve pamuklu
mallar, Şamda yapılanlara benzer; müslin
kumaştan yapılmış şallar ve mendiller, her
renkte maroken deriler, hırdavatta demirci işi ve
sigara içmek için, pipolar yasemin dallarından
yapılmışlar. Müslin kumaşla kaplamışlar ve altın
ve gümüş ipekle süslemişler. 1500 kadar dokuma
işiyle dolu olan dokuma tezgahı var; yaklaşık 500
tanesi pamuk basıyor ve Hasan paşa hanında iş
görüyorlar; 300 tane deri imalatçısı cilt işinde
çalışıyor; ayakkabı, saraçlık ve derinin diğer
tüketim adalarında çalışanlarının yanı sıra; 100
tane nalbant ve 150 tane süslü pipo sapı, kilden
toplar ve kehribar ağızlıklar vs. yapıcısı var”
demektedir(8).
Tekstil kenti Diyarbakır sloganını teydidecek
bir olay 1927 yılında gerçekleştirilen Türkiye
Sanayi Sayımı envanterine göre Diyarbakır, 772
sanayi işletmesi ile dokumada özellikle de ipekli
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
365
dokumada İstanbuldan sonra Türkiyenin ikinci şehri konumunda.Bugün
ipekli dokumanın merkezi şehri olan Bursa o günlerde Diyarbakır’dan
sonra ve ancak üçüncü sırada(42).
Tarihte ticaret yollarının Diyarbakır’dan-Halep’e uzandığını biliyoruz. Ancak
Halep’te ipekli dokuma endüstrisi çok gelişmişti.Özellikle XVIII. yüzyıl ve
XIX. yüzyıl başları bu endüstri yıldızdı. İpekli dokuma hammaddelerinin
çoğunluğu da Diyarbakır’dan gidiyordu.
16-Şefik Korkusuz Bir zamanlar Diyarbekir. Dokumacı bir kadın
İpek Şehri Diyarbakırİpek tezgahlarında atkısı pamuk ve çözgüsü ipek olan alacanın benzeri kutnî
veya kutnu denilen ipekli gazeliye ve mantin adlarıyla tanınan ipekliler
üre tilmekteydi XV. ve XVI. asırlarda Karadeniz sahilinin ünlü bir ti caret
iskelesi olan Ünye (İvanus) ‘dan Diyarbekir’in ham kırmızı ipekleri ihraç
edilirdi . Diyarbekirde işlenerek tam iki yılda bitirilen ipekli otağ Sultan IV.
Murad’a hediye edilmişti .
Tekstilde tarihte ön plandaydı. Mehterhanede asker kıyafetleri için 10
bintop kumaş gönderildiği tarihi belgelerde kayıtlıdır. (31).
17-Mehterhane için diyarbakır’da yaptırılması emrolunan 20 bin top
kırmızı bezin yaptırırlıp gönderilmesine dair hüküm. 1.ocak 1815
İpek çilik konusunda XVI.yüzyılda Diyarbakır’da 5.610.666 akçelik gelir
Anadolu’nun pek çok sancağının toplam gelirinden daha fazladır. Örneğin
Adana Sanca ğının toplam yıllık geliri 3 milyon akçe, Sis sancağınınki ise 2
milyon akçe civarındadır (28).
Cumhuriyet Dönemi İpekböcekçiliği1970 yillarinda Diyarbakir il merkezi basta olmak üzere Silvan, Lice, Kulp
ve Hazro ilçelerinde önemli miktarda ipek böcekçiliği yapılmakta idi (43).
366
Şimdilerde Bursa’da bir milyon kilo, ipek kozası
üretiliyor. 1930’lu yıllarda Diyarbakır’da 70
mancınık vardı. Hesaba vurulduğunda o gün
için bu rakam bir milyon kilo kozaya denk düşer.
Biz bu rakamla daha o tarihlerde Bursa’yı
geçiyorduk. 1927 yılında Türkiye genelinde
yapılan sanayi sayımında Diyarbakır ipekli
dokumada İstanbuldan sonra ikinci sıradaymış.
1940 yıllarında Diyarbakır’da 270 aile puşicilikle
uğraşırmış. Diyarbakırda 40 tane motorlu
tazgah verdı. 1200 tane elle çalışan dokuma
tezgahı bulunuyordu(39).
18-A.Hayati Avşar İpekböcekciliği mektebi diploması
19- İstasyon caddesi -1940’lı yılların sonları (İstasyon
caddesinde sol tarafta görünen binalar İpekböcekçiliği
İstasyonudur, sağ tarafta İnönü İlkokulu var )
Diyarbekir’de elde edilen ipek kozalarından bir
kısmı damızlık koza olarak ayrılıp ipek böceği
tohumu elde edilirken, diğer kısımlarından
da dört - beş yüz ipek böceği dolabından ipek
elde edilirdi. Bunlar çeşitli renklere boyanarak
çeşitli ipekli kumaşlar dokunur. Mantin, Atlas, Kutni, Gezi... Diğer çeşitli kumaşlar elde edilir.
İpekten yapılan ve başa sarılan puşiler de ayrı
bir şöhrete sahip olup her tarafta aranır ve
kullanılırdı.
İpekböceği beslenen evlerde aşefçi denen
kadınlar çalıştırılırdı. Hıristiyan evlerinde tüm
aile fertleri çalıştırılırken, Müslüman evlerinde
“aşefçi” denen, bu işten anlayan ustalaşmış
kadınlar çalıştırılır. İlkbaharda dut ağaçlarının
yaprakları fare kulağı kadar olduğu zaman
ipekböceği tohumları evlerde kuluçkaya
yatırılır. Yirmi küsur günden sonra yumurtadan
çıkan koyu esmer minnacık kurtçuklar gayet
ince kıyılmış dut yapraklarıyla beslenirlerdi.
Diyarbekir Askeri Hastanesinin altından
başlayıp Yeni Kapı, Mardin Kapı, Ben û Sen ve
Urfa Kapı’daki dut ağaçlarından kesilen dut
dalları üst üste konur, iki üç metre boyunda olur,
bir insanın zor taşıyacağı ağırlığa erişirlerdi.
Yapraklı dut dalları birkaç sütun kalınlığında
bağlanarak sırtta taşınırdı. Bundan dolayı bu işi
yapanlara “ arkacı” denirdi.
Bahçelerden, Mardin Kapı yokuşundan, Yeni
Kapı yokuşundan arka arkaya dizilen, dut
dallarını yüklenmiş arkacılar elli altmış metrede
bir dinlenerek bunları günde birkaç kere
böcekhanelere götürürlerdi. Aşefçi kadınlar ellerindeki küçük dalları kontrol eder, üzerinde
kuş pisliği veya toz olan yaprakları atarlar.
Sonradan bu yapraklar böceklere verilirdi.(44)
Diyarbekir ve kazalarında elde edilen kozaların
içindeki krizalitler güneş, kaynarsu ve su buharı
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
367
ile boğulduktan sonra Diyarbekir’e getirilip ipekböceği kozası pazarında
satışa arz edilir. İpekli kumaş imal eden fabrikalarda kullanılmak üzere
“dolap” tabir edilen ipekçekme dolaplarında kozalardan ipek elde edilirdi.
İpek dolapları iki çeşittir. Bunların biri büyük, biri küçüktür. İpek çekme
dolaplarının bulunduğu yer şu şekildedir: İpek çeken ustanın oturduğu
yerin önünde büyük bir kavurma kazanı, kazanın altında ocağı, ipekçekenin
yanında kazanın altında yanacak ağaç, yaprak vb, dumanlarının çıkması için
bacası, kazanın önünde ipekçeken ustanın karşısında ipeklerin geçirildiği
dört-beş iğ bulunur ve bunlardan alman ipek, dört dolaba verilir. Dolabın
üzerinde üç ve dört sıra ipek sarılmaya başlanır. Kadınlar tarafından
durmadan dolap çevrilir.
Kazanın altında yakacak olarak da ipekböceği beslenen, böcekhanelerdeki
iskelelerden sökülen, ipekböceği yataklarından elde edilen dut dalları, kuru
yaprak ve altı köşeli üç dört milim boyunda koyu yeşil, siyahımsı kurumuş
ipekböceği pisliği kazanın altına atılarak yakacağı da kendinden temin
edilir. Dışardan yakacak alınmaz. Dolaplardan sökülen ipekler, kız saçı
şeklinde bükülerek deste halinde sahibine teslim edilir.
İpek böceklerinin dört uykusu, beş yaşı vardır. Böcekler büyümeye
başladıktan sonra (yapraklar kıyılmadan)önce küçük dal, sonra büyük dal
halinde verilir. Bu şekilde dört uyku ve beş yaştan sonra kemale erer, koza
örme zamanına yaklaşırlar. O zaman “çılo” tabir edilen yapraklı meşe
dalcıkları ve bu işe mahsus süpürge otu, ipekböceği yataklarına dikine
konur. Böcekler de koza örnek için bunların üzerine tırmanıp, yapraklar
arasına koza örerler. Örme işlemi dıştan içe yapılır. Kozalar kemale
erdikten sonra(beş-altı gün)sökülür. Kozalar toplanır, flatür fabrikasının
yanında bulunan (Fabrika, Gâvur Meydanı,”Hiristiyan Mahallesi”ndedir.)
Iknahhaneye (Böceği boğdurma yerine) götürülür.
İknahhane şu şekildedir: Dekovil (küçük ray)döşenmiş meydanın sonunda,
içinde büyük su kazanı bulunur, dışardan altında suyu kaynatmak için yapılan
ocakta daimi ateş yakılır. İknahhane çift kanatlı kapılı bir odadır. Dekovil
hattı odanın sonuna kadar döşelidir. Dekovil hattının üzerinde insanlar
tarafından sürülen ve çekilen dört tekerlekli, dört kanatlı, dört katlı koza
konmaya mahsus kerevetlerin bulunduğu koza iskelesine, kozalar kat kat
konarak boğma odasına (iknahhane) sürülür.
368
Odanın iki kanatlı kapısının her tarafı su
buharının dışarı çıkmaması için keçelerle kaplı
bulunur. İki kanatlı kapının üzerinde içerisine
koza konmaya mahsus etrafı yine keçe ile kaplı
küçük bir çekmece bulunur. Bu çekmecenin
içine o parti kozaya ait beş-altı koza konur,
kapılar kapatılır ve kozaların su buharında
boğma muamelesinin tamamlanması için beş-
on dakika bekletilir. Arada bir, küçük çekmece
çekilir, içindeki kozalardan su buharına maruz
kalmış birkaç koza alınıp bıçakla kesilerek
koza içindeki krizalit(ipek böceğinden kelebeğe
dönüş)çıkarılıp, bakılır. Boğulmuşsa kapılar açılır,
boğulmamışsa birkaç dakika daha bekletilir.
İşlem tamamlanmışsa dekovil hattındaki dört
katlı kerevetli iskele dışarı çıkarılır. Kozalar
yerlere yayılmış Japon bezlerin üzerine serilir,
kurutulmaya bırakılır. Bu durum geceleri de
sürer (Kelebeklerin kozadan çıkmaması için).
(44)
Muharrem Usta,(1936 doğumlu) mesleğin
inceliklerini ve icrasını şöyle anlatıyor
“1930”larda Diyarbakır’da 400’ün üzerinde
dokuma atölyesi vardı. Bu atölyel er ustaların
kendi evlerinde kurulmuştu. Bu atölyelerin
sahibi ve ustaların hemen hemen hepsi
Ermenilerden ve Süryanilerden oluşuyordu. Her
bir ustanın atö lyesinde 4-15 arası tezgah vardı.
Tezgahların boyutları farklı idi. En küçüğünde
çözgülerin sarıldığı 4 tane kalem vardı. En
büyüğünde ise 10,5 kalem vardı. 9 çeyrek
deniyordu en büyüğüne. Ayrıca bu ustaların
koza yetiştirme atölyeleri ve dokuma atölyeleri
ayrı olarak bulunmakta idi. koza ipek haline
getirilip, dokuma atölyesine teslim ediliyordu.
En ünlü ustalar ise Ermeni asıllı Naum ve
Zeyni ustalardı. İpek dokumacılığı o dönemin
en gözde mesleklerinden biriydi. Bu işle
uğraşanlar “puşici” olarak anılmakta idi. Diğer
gözde meslek ise kuyumculuktu. Bu meslekler-
le uğraşanlar parmakla gösterilecek kadar
değerli idi. Bu ustaların yanında çırak olarak işe
başlayanların tezgah başına geçebilmeleri için
2-3 yıl “feruk” (masura) doldurmaları gerekirdi.
İyi kalfalar kapışılır di. Kalfalar arasında tatlı
bir rekabet vardı. Ustalar çıraklarına en çok
“tefeye fazla vurma” uyarısında bulunurlardı.
Çünkü tefeye fazla vurmak ipliği sıkı dokumak
anlamına gelirdi ki bu da fazla ip har canmasına
sebep oluyordu.
Çok hızlı ustaların yanında çalışan çıraklar
“Reddahın (çıkrığın) dibinden çıkamıyorum” şeklinde yakınırlardı. Urfa kapıdan Mardin kapıya
kadar olan bölgedeki surlar boyunca her evden
tezgah sesleri yükselirdi. Yine o bölgede dışarıda
Hüllü (Güneşten korunmak için yapılan bir çeşit kamelya) kurulurdu. Koza günlük olarak
yetiştiriliyordu. Koza böceği (mus) başka illerden
getirtiliyordu. Şimdikilere göre daha parlak ve
daha büyüklerdi (parmak kadar). İpek böcekleri
40 gün boyunca karanlık bir odada dut ağacının
yaprağıyla besleniyorlardı.
Dut yaprakları yere yığılıp böcekler onların
arasına bırakılırdı. 20. günden sonra koza
örmeye başlarlardı. 40 gün sonra uyanıp
kendi kendilerini boğarlardı. Bundan sonra
kozalar toplanmaya başlardı. Koza çıkarmak
için odalarda 5-6 katlı ranza şeklinde dolaplar
kuruluyordu.
Talaş yakılarak büyük kazanlarda su kaynatılırdı.
İki kadın bu kazanın başında bekler biri kazanı
karıştırırdı. Diğeri ise kozaları kazana atardı.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
369
Her seferinde kazana 3 kg koza atılırdı. Bu kozalar kazana konan kamçıya
yapışırdı. Kozalar çözgü ipliği için ayrı, atkı için ise ayrı inceliklerde idi.
Elde edilen ipler (keleb) (çile) yumak haline getirilip boyahanelerde
boyanıyordu. O dönemde boy anan iplerin boyaları kesinlikle akmazdı.
Beyazlarla bir arada yıkanabiliyordu. Çünkü saf boyalar kullanılıyordu.
Bazen boyalara demir tozu karıştırılırdı. Bu boyanın içinde 30-35 dakika
kaynatılır ve sonra çıkarılıp asılırdı. (Şimdiki iplere daha az boya konup başka maddeler ilave ediliyor. O nedenle boyaları kalıcı olmuyor.) O
dönemde en çok tercih edilen boya siyah idi. Farklı illerden farklı renklerde
kumaşlar talep ediliyordu. Örneğin Urfa’da “dorsor” (Etrafı kırmızılı) tercih ediliyordu. Diyarbakır’da daha çok “kesrevan” kullanılırdı. Ayrıca
“telgraf” (kırmızı, beyaz, siyah çizgili sık dokunmuş), “heftreng” (yedi renkli) ve “semavi” desenleri kullanılırdı.(45)
1938 yılına ait bir kitapta “1935 yılında 132.681 kilo yaş koza ürünü elde
edilmiştir.Diyarbakır kozalarından alınan ipeğin de top hartuçlarında ve
paraşüt imalatında çok yüksek değeri vardır” denmektedir. (İzmir Fuarında
Diyarbakır 1938.s.32)
İpek böceği mektebi1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır
yıllığında (s.159) Mektebin tahsil müddeti üç ay olup iki devreye ayrılır.
İlk devre 10 nisandan 25 Mayısa kadar devem eder. Bu müddet zarfında
amalei ve nazari olarak böcekçilik öğretilir.İkinci devre 15 Eylülden birinci
teşrin gayesine kadar devam eder.Bu devrede dahi thumculuğu umumi ve
nazari esasları gösterilir.Mektep 1930 yılında 11 efendi yetiştirmiştir.
ArıcılıkSalnamelerde (c.4) balla ilgili şu cümlelere rastlıyoruz .Bal ilimizin önemli
ürünlerindendir.1869 yıl Diyarbakır salnamesinde balmumu 5000 yekün-i
mahsul keyl-i aşari denmektedir.(10) 5 Temmuz 1841 tarihli bir belgede
asker için Diyarbakır’dan 30000 kıyye bal alındığı ifade ediliyor (8)
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Vilayetin
Çermik ve Kulp mıntıkalarında oldukça nefis bal istihsal olunmaktadır.
Bereketli senelerde bir kovandan vasati 5-6 kilo bal istihsal olunur(s.155)
denmektedir. 1961 yılında Diyarbakır’da 11903 kovan mevcuttu, 81312 kg
bal istihsali olmuştur(51)
370
Diyarbakırda At Sporları Hurriler İÖ 3. binde Doğu Anadolu dağlarında
ve Kuzey Mezopatamya’da yerleşmişlerdi. At,
Huriler tarafından Anadolu’ya yayıldı. Sümer
dilinde at kelimesinin olmayışı, onun yerine
dağ eşeğianlamında Ansu-Kıra kelimesinin
kullanılışı Sümerlerin atı tanımadığını gösterir.
Akadların yaptıkları savaşta yenilmelerinde
yabani eşek kullanmaları, rakiplerinin at
kullanmasına bağlanır (46).
Selçuklular döneminde atın önemini surlarda
da görüyoruz
21-1908 yılı- Gertrude Bell
1938 yılı Diyarbakır aygır deposu Vilayetimizdeki
bölge aygır deposu 1935 tarihinde tesis edilmiş
olup her sene yeni yeni aygırlar ilavesi suretile
hali hazırdaki aygır mevcudu 24 başa baliğ
olmuştur.
Mezkur aygırlardan bir kısmı, ilkbahar
mevsiminde bölge vilayetlerinde sıfat yapmak
üzere gönderilmekte ve bir kısmı da Diyarbakır
vilayetinde alıkonulmaktadır. (Cumhuriyetin 15.
Yılında Diyarbakır s.61
22- Nur burcunda atlar
Selçuklular döneminde ata verilen önemi Nur
burcunda görüyoruz.
2.Abdülhamid Dönemiden Diyarbakır’da At Yarışları(31)
Padişahın doğum günü nedeniyle yapılan yarış-
Yerli hayvanlar koşu yarışması
İyi Cins Hayvan Yetiştirilmesi İçin Teşvik YapılırdıResmi devlet belgesi olan 1869 yılı Diyarbakır
salnamelerinde Ahali malı olan kısraklar için
cins aygırların suret-i celb ve muhafazası
hakkında emirname ve talimat.
Bu hayvanlar için ‘Cins at yetiştirmek için
miriden celb olunan aygırların memleket baytarı
tarafından nezaret olunarak istifade edilmesi ve
aygırlar telef oldukça yeniden celbi hakkında’
emirname mevcuttur (10)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
371
23-At yarışları-1927
1927 yılı birincileri Karacadağdan Sabri Keya’nın kır atı kendi dalında
birinci olurdu.
Mızmız Muhammed’le Göçmen Bekir ise çeşitli mesafelerde birincilik alırdı
Diyarbakır’da at sporlarını Abdüssettar Hayati Avşar’dan dinleyelim.
“İlk olarak 1927’yi 1928’e bağlayan günlerde Arap atının ıslahı için at
yarışları devlet tarafından Diyarbekir’de sonradan Koşuyolu adını alan yerde
yapılmaya başlanır.İlkbahar ile sonbahar mevsimleri atyarışlarının yapıldığı
dönem olarak Diyarbekir’linin hafızasına işler.
O yıllarda Cuma günü tatil olduğu için genellikle cumaları yarışlar yapılırdı.
Adana’dan,Urfa’dan,Viranşehir’den ve başka yerlerden Arap atları getirilirdi.
Karacadağ mıntıkasından Sabri Keya’nın (kahya) kır atı kendi branşında
daima birincilik alırdı.Mızmız Muhammed,Göçmen Bekir gibi jokeyler çeşitli
mesafelerde birincilikleri olan,Diyarbekirli için tanınan simalardı.Hakem
heyeti koşu pistinin içindeki binadan dürbünlerle yarışları takip ettikleri gibi
heyetten bir kısmı da koşu meydanının içinden at yarışlarını izler,usulsüz
hareketlerde bulunanları diskalifiye ederlerdi” (44)
Üniversite Arazisindeki Tarihi, Harap Aygır Deposu
24-Aygır deposu
372
1937 yılına ait bir kitapta ‘Diyarbekir aygır
deposu,hayvan neslinin düzelmesinde önemli
bir rol oynar.Depoda 17 aygır at,2 eşek vardır.
Diyarbekir’de atlar bilhassa Arap soyundadır.
Halkta at merakı çoktur.Yarış ıslah encümeni
tarafından tertip edilen mevsim koşuları
çok büyük bir ilgi ile karşılanır.Ve mıntıkanın
en yüksek koşusu olan bu yarışlarda birinci
sınıf kıratta hayvan girer.Her yıl Diyarbekir
merkezinde açılan ve yalnız saf kan arap at ve
kısrak ve taylarına mahsus hayvan sergileri de
at neslinin ihyasında büyük amil olmaktadır.İlde
8910 at vardır (11).
1938 yılına ait bir kitapta “Diyarbakırda bilhassa
atlar Arap soyundandır.Halkta at merakı yüksektir.
Yarış ıslah encümeni tarafından ilkbahar ve
sonbaharda tertip edilen at yarışlarına hemen
Türkiyenin en yüksek yarış atları iştirak eder
diyebiliriz. Hayvan sergileri ise büyük bir ilgi
ile karılanır. At neslini ıslahı için Diyarbakır’da
bir aygır deposu kurulmuştur.Depo,her yıl en
yüksek cins aygırlarla takviye edilmektedir.Bu
münasbetle Diyarbakır ve çevresinde güzel ve
halis kan taylar yetiştirilmektedir” denir.(İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.29)
Hayvancılıkla İlgilenen MeşhurlarYarış atı yetiştiricisi : Osman ağa
Meşhur kuşçular : İhaleci kuşbaz Bozo, Kuşbaz
Eşo, Kuşbaz Fit Hoca, Kuşbaz Hale Şükri, Kuşbaz
Kalkit, Kuşbaz Nizo,
Meşhur eşekçiler :Eşekçi Garip, Eşekçi
Hamdullah, Eşekçi İsmail, Eşekçi Şeref, Eşekçi
Mehmet
Katırci halti Şemo
Meşhur sütçüler : Sütçi Bişar, Sütçi Halo Murat,
Sütçi Topal kado
Meşhur horozcular : Horozcu Bozo İhsan (26).
Hayvansal Ürün İhracatı1869-1905 yıllarında Diyarbakır’dan hayvansal
ürün olarak yapağı,keçi ve oğlak derisi,ipek
kozası,koyun ve keçi,inek ve öküz,keçi derisi,yağ
ihraç edilmiştir (Salname 4/276)denmektedir.
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı
Diyarbakır yıllığında “Vilayetin birinci derecede
ihracatı koyun ve keçidir, her yıl külliyatlı miktarda
Suriye ve İstanbul havalisine ihraç edilir”
denmektedir.(s.106)
Yapağı1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı
Diyarbakır yıllığında Diyarbekir yapağısı
uzundur.On beş sentimetre kadar gelir.1924’te
çekisi yani 30 batman veya yüz seksen okkası
4400 madeni mecid,ye idi.Şimdiki hesaba göre
180 okkası evrakı nakdiye ile 176 liradır, denir.
(s.106)
Hayvan sağlığı
1962-Hayvan hastanesi (51)
1962-Hayvan hastanesinde klinik muayene(51)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
373
Av HayvanlarıDiyarbakır salnamelerine göre bulunan kuş türleri Keklik, ördek, kaz,
hindi, leylek, keçe kerkes, kartal, çalağan, papağan, doğan, karakuş, tavûsi,
karazağ, bıldırcın, güvercin, kumru, saka kuşu, turna, balıkçın, kaz, yarasa,
ishak kuşu, baykuş, tarh, serçe, bülbül, yaban bülbülü, vahşi bat, askü, darı
kuşu, yaban serçesi, incir kuşu, fıüdhüd, ebabil, kırlangıç, kagırlak, cure, kör
tavuk, boran, torac, pir inç kuşu, yeşil karga, Hasan Hüseyin tavuğu, el kuşu
gezeze, mezmezdek, tut kuşu, kum kuşu, karabİtak, (Salname 3/362)
Varşak, Çakal, Tilki, Su iti, Sansar, Tavşan, VesehHayvanat-ı mezkûreden veseh dayak yedikçe semizlendiği ve Kürdler
tarafından lahmı eki olunageldiği cihetle tutulur ve semizlenmek için
değnekle dayak altına alınarak dayak yedikçe kesb-i semen etmesi üzerine
boğazlanır. Diğer hay vanat postlarının kurbanı olmak üzere saydlarında
devam olunuyor. Postları kürk yapılarak epeyce câlib-i menfaattir. Yalnız
tavşanın saydı telezzüz için olarak lahmı dahi mubahtır. Tilkinin lahmını
Şafii mezhebinde olanlar yerler.
Hınzır, Kurt, Pelenk, Ayı, KeftarŞu yırtıcı hayvanat dahi arazimizin beslediği ecsâmdandır. Hınzır denilen
canavar erz tarlalarına sokulup îrâs-ı hasar edegeldiğine mebnî her sene
bir mikdarı o tarlalarda kurşunla telef edilir. Kurt, koyun ve keçi ağıllarında
çoban ların tüfengine hedef ve mahsusan beslenen kelblerin âzûlarıyla
mecruh olurlar. Postları kürkçü dükkanlarında pazara çıkar. Pelenk ve keftar
ve ayı yalnız gördükleri insanlara mazarrattan halı değildirler.(3/362)
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı “Diyarbakır yıllığında Ünlü
avcıları bulunan Diyarbekir’in yönünde karatavuk, yabani ördek, toy, turna
bulunduğu gibi kılkuyruk burada çok mühim bir yer tutar.Keklik, çil bura
acılarının yüzünü güldüren bir varlıktadır. Çulluk, sarı asma, arıkuşu,
ağaçkakan ve balıkçınların türlüsü bulunur. Keklikten sonra üveyik gelir”
(s.825)denmektedir.
Tarihte GAP Projesi(Benzeri)Diyarbakır valisi Mehmed Halid beyin II:Abdülhamid’e sunduğu raporu
Vilayet yöneticileri maddi ve manevi fedakârlık göstererek hal ka öncü
olmalı ve vilayetin her kazasını dolaşarak sorunları yerinde tespit etmelidir.
1. Her şeyden önce vilayetin emniyet ve asayişi temin edilerek, rüşvet ve
374
iltimasın önüne geçilmelidir.
2. Halkın en fazla ihtiyaç duyduğu zirai aletlerin
tedarik ve tamiri için Müslüman çocuklardan
sanatkârlar, özellikle de marangozlar ve de-
mirciler yetiştirilmelidir.
3. Ziraatın gelişmesi ve modern zirai aletlerin
kullanımının öğre tilmesi için bir Numune
Ziraat Çiftliği kurulmalıdır.
4. Diyarbakır’ın önünden geçen Dicle nehrinin
4-5 saatlik mesa fede dar bir yerine set
yaptırılırsa o civardaki susuz arazinin büyük
bir kısmı sulanır.Böylece yağmurun az yağdığı
senelerde ekinlerin su ihtiyacı karşılanır ve
oralar kıtlıktan kurtulur.Ayrıca, sözü edilen
araziler bu saye de pamuk ekimine elverişli
hale getirilerek, hem halkın ve hem de devlet
hazinesinin istifadesi arttırılmış olur.
5. Vilayetin ihracatının önemli bir kısmını
oluşturan deri ve yapa ğı (koyun yünü) gibi
şeylerin rağbet görmesi ve ticaretinin
artması, debbağlık sanatının ilerlemesine
ve iplik fabrikasıyla halı tezgâhlarının
kurulmasına bağlıdır.
6. Diyarbakır çevresinde şeker kamışı ve
pancarın güzel yetiştiği tecrübe ile sabittir.
Ayrıca cam imalatı için gerekli olan maden ve
mum yapmak için pek çok iç yağı mevcuttur.
Bu sebeple şeker, cam ve mum fabrikaları
yapmak dahi mümkündür. Bu fabrikaların
kurulması, ithal edilen şeker ve cam gibi
şeylerin içerden karşılanmasına yardımcı
olur.
7. Kapasitesi 400 öğrenciyi barındırabilecek
düzeyde olan Sanayi mektebinin giderlerinin
karşılanması için, Vilayet Meclisi tarafından
ka-leme alınıp Bâb-ı Ali’ye gönderilen
mektep nizamnamesinde belirtilen gelirlerin
tasdiki ve tahsisi zaruridir.
8. Diyarbakır vilayetinde 200 kadar daha iptidai
mektebi (ilkokul) açılırsa, vilayetin okul ve
eğitim ihtiyacı karşılanır.
9. Binaları hazır olan ve masrafları taahhüt
altına alınan Avine (Savur), Çermik, Beşiri,
Lice ve Derik kazaları Telgrafhaneleri açılırsa
vilayetin haberleşmesi sağlanır (47)
Diyarbakır’da Tarihte Tarım EğitimiVali İsmail Hakkı paşanın Diyarbekir’e verdiği
hizmetlerden biri de Mekteb-i Ziraattir.O
dönemlerde halkın ziraatte son derece geri
kalmış yöntemlerle ziraat yapması böyle bir
mektebin kurulmasının önemini bir kat daha
artırmıştır.
Bu konu ile ilgilenmesi için vali beyin vilayet
başmühendisi Mösyö Ravic’e görev vermesi
ve onun da hazırladığı raporda bir Ziraat
mektebinin kurulmasını öngörmesinin ardından
hemen vilayette bir Ziraat mektebinin açılması
için faaliyete geçilmiştir.
Ziraat mektebinin 150 öğrenci alacak şekilde
kerpiçten yapılarak bir zahire anbarı,bir mahzen
ve ahır inşa edilmesi düşünülmüştü.yapılan
hesaplar sonunda bütün bu yapılacak işlerin ve
hocaların giderleri ile beraber 230.000 kuruşa
malolacağı anlaşılır.
Bu masrafların mektebe bırakıldığı takdirde 2-3
sene zarfında çıkarılabileceği planlanır.
Mektepte çalıştırılmak üzere Diyarbekir’in her
kazasından 18-24 yaş arası gençlerden birer kişi
alınıp, bunlar üç sene müddetle çalıştırılacaklar,
diğer ıslahhanede okuyan öğrencilerle beraber
fen ve hesab derslerini de alacaklardı.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
375
Bu arada öğrencilere uygulamaları olarak dersler verilecek,bilgilerinin
geliştirilmesi de sağlanacaktı.
Ziraat mektebinin açılış eğitim ve öğretimine geçtiği 9 Ekim 1970 tarihli
yazı ile Dersaadet’e bildirilmiş ve Dersaadet’ten gelen iradenamede bu
teşebbüs takdir edilerek iyi bir icraat olduğu belirtilmiştir.(48)
Müesseseler1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Vilayette,
Ziraat müesseseleri son yıllarda Merkez numune fidanlığına istihale edilen
Nümune çiftliğile Kulp, Silvan fidanlıkları ve Ziraat radar istasyonundan
ibarettir.(s.159)
Eğitim Çiftliği1869-1905 salnamesinde ahaliye usul,yeni aletler,fenn-i ziraati öğretmek
üzere sur dışında bir numune çiftliği kurulacaktır,finans belediyece
sağlanacaktır denmektedir(Salname 4/367).
Numune Çiftliği1924 yılında Dicle kıyısında vaki Kıtırbil köyünün 5000 dönümlük metruk
arazisi üzerinde tesis edilen vilayet Numune çiftliğinin temini faaliyeti
için yüksek bir maaşla ziraatçi bir müdür tayin edilmiş ve Macaristan’dan
800 lira aylık ücretle ecnebi bir mütehassı getirilmişti. Yetiştirilen
kayısı,şeftali,badem,kestane ve akasya fidanları cüzi bir bedelle halka
verilmiştir..1926’da Kıtırbile bir meteroroloji istasyonu kurulmuştur.1930’da
12bin küsur lira ile yeni sistem ziraat makineleri getirilmiştir.Bu aletler
köylülere tanıtılmıştır.1931 fidanlık haline çevrilmesi uygun görülmüştür,(15.Yılında Diyarbakır. s.42-44)
1938’de tarım (Cumhuriyetin 15’inci yılında Diyarbakır.1938)
376
Ziraat Meclisi1869-1905 salnamelerine göre bir ziraat
meclisi olduğu anlaşılmaktadır.
Reis : Mustafa Naili efendi
Azalar:İsmail bey, Mustafa bey, Ahmet bey,
Abdurrahman ağa, Cubur efendi, Mıgırdıç efendi,
Agop efendi, Bolis efendi, Karabet efendi’ydi
(Salname 5/216)
BorsaCumhuriyet döneminde İpekçi dükkanları
ile puşucu dükkanları, iplik ve puşu
boyahaneleri Balıkçılarbaşı çevresindeydiler.
Diyarbekirin asıl İpekçiler Hanı ise,
Urfa Kapının iç tarafındaydı.
1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci
Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde
yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da
bu izlenimlerini detaylandırmıştır.
“Diyarbakır’da en hararetli alışveriş, yağ ve
hububat borsalarında görülür. Diyarbakır
yağlarının toplandığı ve büyük şehirlere doğru
sevkedildiği yağ borsasına uğradım. Borsa binası,
Selçuk yapı tarzında eski bir kervansaray,şimdi
adına Çifte han diyorlar. Dört tarafı kapalı, iki
katlı bir bina. Ortası avlu. İki de kapısı var. Yağ
kapıların birinden giriyor, ötekinden çıkıyor.
Avluda grup grup yağ tenekeleri var. Duvarada
da bir sürü çuval dayamışlar. Bunlar ipek kozası
ile dolu. Beyaz yağ daha makbüldür. Çünkü
keçi yağıdır. Koyun yağı biraz sarımtırak olur.
Diyarbakır’daki tüccarlara veya komisyonculara
dışarıdan yağ sipariş edilir.
Valilik borsaya bir kimyager tayin ettirdi.Şimdi,
Diyarbakır borsasında satılacak ve satılan yağlar
muayeneye tabi tutuluyor. Senede 2 milyon
kilo sadeyağ Diyarbakırdan ihraç edilmektedir.
Borsa binasında, zamanına göre yapağı, mazı,
kitre, acıbadem, deri, pirinç gibi mallar da
arttırılmaktadır” (12)
20-1937 Yılında Borsa (11)
(İzmir Fuarında Diyarbakır.1938.s.36-37)
Buğday, arpa, mısır, darı gibi tahılların öğütülerek
un haline getirildiği yerlere değirmen, bu gibi
yerleri işleten veya çalıştıranlara da değirmenci
denir.
Değirmencilik dünyanın en eski ve hayatî
mesleklerinden biridir, ama bugün yok olan
mesleklerin başında gelmektedir.
Çayönü’nde yapılan arkeolojik kazılar sonucu ele
geçen buluntular arasında, günümüzden yaklaşık
10.000 yıl önce kullanılan, el değirmenlerinin ilk
modelleri olan havan eller de yer alır. Bulunan
bu bazalt öğütme taşları, değirmenciliğin bilinen
ilk örneğidir. Çayönü insanları, tahılları bazalt
taşları üzerinde öğütmek suretiyle un haline
getiriyorlardı. Bu değirmenlerin daha gelişmiş
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
377
hali olan El Değirmenleri yakın zamana kadar kullanılmaktaydı.
El değirmenleri ortalama 50 cm . çapında, 15 cm . yüksekliğinde, yuvarlak,
üst üste iki sert taştan oluşur. Alttaki taşın tam ortasında dökülmüş
kurşunla tutturulmuş çelik bir mil bulunur. Üsteki taşın ise ortasında
yaklaşık 7- 8 cm . çapında oyulmuş bir boşluk olur. Ayrıca üst taşın üzerinde
yine dökülmüş kurşunla tutturulmuş çelik bir çevirme kolu bulunur. El
değirmeni çalıştırılacağı zaman, üste gelecek taşın oyuk deliği alttaki taşın
miline geçecek şekilde değirmen taşları üst üste konulur.
Alt taş sabit kalır, üsteki taş çevirme kolu sayesinde alttaki taşın üzerinde
yatay olarak çevrilir. Bu çevirme esnasında üsteki taşın ortasındaki
boşluktan ne öğütülecekse yavaş yavaş elle dökülür. Kolla birli, ikili ve
hatta üçlü değirmen çevrilir. İki taşın arasından öğütülen şey öğütülmüş
haliyle çıkar. Bu tip değirmenlerde genellikle pilavlık bulgur, içli köfte ve
çiğ köfte bulguru, yarma, mercimek öğütülürdü. Öğütülmüş bulgurun
unundan da lapa yapılırdı. Değirmenler eskiden insan gücünden, hayvan
gücünden, su ve rüzgâr gücünden yararlanılarak çalıştırılırdı. Şimdi eskisi
gibi değirmenler yok; var olanlar da elektrik enerjisiyle çalışmaktadır.
Değirmenlerin yerini un fabrikaları aldı.
Değirmenlerde tahıllar değirmen taşlarında öğütülür. Değirmen taşları
yuvarlak olup iki tanedir. Altta olan sabittir. Diğeri sabit olanın üzerinde
yatay düzlemde döner. Tahıl dönen taşın ortasındaki bir delikten, sabit
taşın merkezinden dışarı doğru uzanan oluklara beslenir. Oluklardan, taşın
düzgün yüzeyli öğütme bölümüne aktarılan tahıl burada un haline getirilir.
Değirmen taşının yıpranan olukları zaman zaman çelik taraklarla yeniden
derinleştirilir ve öğütme bölümünün pürüzlenen yüzeyi düzleştirilir. Tahıllar
genellikle yük hayvanlarıyla değirmene götürülürdü, bazen de insanlar
öğütülecek tahılı sırtlarında götürürlerdi. Çok sonraları traktör ve benzeri
motorlu taşıtlardan da yararlanılmaya başlandı.
Ergani’de daha yakın zamanlara kadar çok sayıda değirmen vardı. Bu
değirmenler genellikle Boğaz çayı ve Hersin çayı üzerinde su ile çalışan
değirmenlerdi. Ergani merkezinde Eski Diyarbakır yolu ile Dicle yolunun
birleştiği kavşakta bulunan, elektrik enerjisiyle çalışan bir değirmen
de vardı. Çok yakın döneme kadar bu değirmen çalışır durumdaydı. Bu
değirmeni Zülfi Kaya ve kardeşleri çalıştırırdı Ben, hem Hersin Çayı
378
üzerindeki değirmene ve hem de Ergani
merkezinde bulunan değirmene defalarca eşekle
buğday götürüp öğütmüşümdür. Değirmenler
bugün yok olsalar dahi, eski halleriyle birçok
insanın anılarını halen süslediğine inanıyorum.
Unutamadığım şeylerden bir de değirmen
çalıştığında, değirmencilerin saç ve başlarının,
kaş ve kirpiklerinin, el ve ayaklarının, elbiselerinin
un içinde kalışları ve böylece değirmencilerin
undan adam oluşlarıydı.
Değirmenler, insanlar için en büyük nimet olan
ekmeğin hammaddesi unun elde edildiği yerler
olduğu için, mübarek yerlerdi.
Orakçı ve TırpancıOrak, ekin ve ot biçmede kullanılan, yarı çember
biçiminde, yassı, ensiz keskin ağızlı bir bıçak
ve bu bıçağa bağlı bir saptan oluşan bir tarım
aracıdır. Orağı kullanana, orakla ot, arpa, buğday
gibi tarım ürünlerini biçenlere orakçı denir.
Tırpan ise, uzun bir sapın ucuna tutturulan,
ot, arpa, buğday gibi ekinleri biçmeye yarayan
hafifçe kıvrık, uzun çelik bir bıçaktır. Tırpan
sallayanlara, tırpan atanlara, yani tırpanla ot,
arpa, buğday gibi tarım ürünlerini biçenlere de
tırpancı denir.
Orak kullanımı çok eskidir. Günümüzden 10 bin
yıl önce Çayönü insanları orağı kullanmışlardır.
Ot saplarını ve buğday saplarını kesmek için
kaburga kemiği içersine özenle yerleştirilmiş
çakmaktaşlarının özel bir biçimde tutturulmuş
olmaları, bunların orağın yaptığı işlere benzer
işlerde kullanıldıklarını kanıtlar. Hayvanların
çene kemiklerine çakmaktaşları yerleştirilerek
de orak yapılmıştır. Çayönü’nde yapılan
kazılarda 6 adet boynuzdan orak, 1 adet çakmak
taşından orak taşı, 5 adet boynuzdan orak sapı
bulunmuştur.
Böylesine çok uzun yıllar köylülerin, çiftçilerin
tarlasında, bağında ve bahçesinde kullandığı
orak ve tırpan, insan gücünün yerini makinelerin
alması sonucu artık tarihe karıştı. Emek ve
zahmet gerektiren orak biçme ve tırpan sallama,
çok az zamanda çok iş yapan traktör, biçerdöver
ve ot biçme makinesi benzeri modern tarım
araçlarının tarım sektöründe kullanılmaya
başlanmasıyla yenik düştü: Orakçı ve tırpancılar
işsiz kaldı. Üretim araçlarının değişmesi, üretim
ilişkilerinin değişmesini beraberinde getiriyor.
Böylece kapitalist üretim biçimi bölgemizde
kaçınılmaz olarak tarım sektöründe de giderek
egemen oluyor. “ Beslenecek ağız arttıkça,
ekecek el de çoğalır “, ama ekilecek toprak
bulunmuyor. Bu süreç, köyden kente göçü ve
beraberinde işsizlik ve yoksulluğu getiriyor.
SabanSaban, çift sürmeye yarayan bir tarım aracıdır.
Toprağı alt üst etmeye yarar. Sağlam ağaçtan
yapılmış, ön taraftaki uzun, arkada olan kısa
üçgen şeklinde birbirine geçen bir düzenektir.
Öndeki uzun ağaçtan yapılmış saban ok unun ucu,
öküzlerin bağlı olduğu boyunduruğ un ortasında
bulunan halkaya geçirilir. Boyunduruğun iki
ucunda ahlat ağacından yapılmış, öküzlerin
boynuna geçirilen sabiler bulunur. Arkadaki kısa
ağaçtan yapılmış saban kolu ise, çift sürerken
tutma kolu olarak kullanılır. Bu iki kolun birleştiği
yerde ucu ileriye çıkık bir ağaç kısım daha
vardır. Buraya saban demiri (gîsin) geçirilir. Çift
sürülürken, bu demir rahatlıkla toprağın altını
üstüne getirir. Saban oku, saban kolu ve saban
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
379
demirinin geçtiği bu üç parça bir kamayla tutturulur. Öküzleri çift sürmeye
iteklemek ve komuta etmek için elde tutulan uzun çubuğa masas , masasın
ucundaki delici çiviye zakut denir.
Ben ve daha çok da kardeşim Haydar, Abdullah dedem çift sürerken ona
yardım ederdik. Çok zahmetli ve dikkat gerektiren bir iştir. Saban demirini
öküzün ayaklarına vurmak, öküzün yaralanmasına, saban demirinin bir taşa
takılması ise saban demirinin kırılmasına neden olabilir. Bir keresinde ben
çift sürerken, saban demirinin taşa takılması sonucu kırılmıştı ve dedem
çok kızmıştı.
Saban, bugün kırsalda yer yer halen kullanılsa da, traktör ve benzeri
modern tarım araçlarının kullanımı sabanı köylünün yaşamından çıkarttı.
(7)
Tarım Alanları16. yüzyılda Dicle nehri ile şehrin surları arasındaki, bağ ve bahçelerle
kaplı arazide, şehir halkı çeşitli ürünler yetiştirmekteydi. Bugün de, Evsel
bahçeleri adıyla anılan bu arazide kavun, karpuz, pamuk ve buğdayın yanı
sıra, çeşitli sebze ve meyveler yetiştiriliyordu.
Tarımla ilgili faaliyetler kategorisine çayır ve mezralar da dahil edilmiştir.
Otlak olarak kullanılan çayırların yanı sıra, mezralar, çeşitli ürünlerin küçük
çapta ziraatinin yapıldığı, şehrin dışmda fakat yakınında yer alan arazilerdir.
Oldukça mütevazı gelirleri olan 2 çayır (Değercik ve Çevlik çayırları) ve 4
mezraa (Seyran Tepesi, Develü, Kal’a, Hoca Halil ve Devecik) mir-i miran
haslarına tahsis edilmiştir.(27)
Diyarbakır ilinde büyük mülkiyetin iki kaynağı vardır. Bunlardan birisi,
kökeni eskilere uzanan geleneksel ağalık, beylik, şeyhlik kurumudur.
Öbürü ise Cumhuriyet Dönemi’nde özellikle ticaret kesiminde sağlanan
birikimdir. Bankalara ise küçük mülkiyet sahiplerinin başvurabilecekleri
bir yol olmamıştır. Bu açıdan, toprak satın almada tefecilik de önemli bir
birikim kaynağı olmuştur.
Büyük mülk sahiplerinin değişen üretim biçimi ve koşulları karşısındaki
tavırları, kökenlerine göre değişmektedir. Ticaretten tarıma geçenler,
genellikle daha modern bir anlayışla üretim yapmakta, tarımsal girdi ve yeni
380
yöntemleri gerektiği gibi uygulamaktadırlar.
Tarihsel kökenli büyük mülkiyet ise kendi çinde
farklılaşmış durumdadır. Bunlardan bir bölümü
kapitalist tarımsal Üretim koşullarına ayak
uyduramayıp, ekonomik gücünü yitirirken,
bir bölümü ticaretten tarıma geçenler gibi
davranmayı başarmış ve hem topraklarını
genişletmiş, hem de birikimini artırmıştır. Bu
durum, Diyarbakır’da tarım ve ticaret kesimleri
arasında bir iç içe geçme süreci olduğunu ortaya
koymaktadır. Bu kesim kredikanalları üzerinde
de etkindir ve bu, söz konusu kesimlerin tarımsal
üretimi denetlemelerini kolaylaştırmaktadır.
Orta büyüklükteki işletmelerin bir bölümü,
ya miras yoluyla ya da pazar için üretim
yapamadıklarından parçalanarak küçük
mülkiyete dönüşmüştür. Bir bölümü de kiralama
yoluyla traktör kullanma ya da birleşerek
küçük traktör satın almanın kolaylaştığı ve
yaygınlaştığı yıllarda, pazar ve iklim koşullarının
iyi gitmesi, toprağın sulanan verimli bir bölgede
yer alması gibi nedenlerle belli bi rbirikim
sağlamış ve toprağını büyütmüştür. Bu tür
olanaklardan yoksun olan küçük mülk sahipleri
ise birikim yapmak bir yana, ya toprağını
tümüyle yitirmekte ya da işlediği topraktan
geçimini bile sağlayamamıştır.
Topraklardaki dengesiz dağılım nedeniyle
ortakçılık son derece yaygındır. Ortakçılık
biçimleri anlaşma koşullarına göre değişir ve
“yarıcılık”, “icare”, “cariyek” (1/4) ve “marabalık”
gibiadlar alırdı.
Bunlardan marabalık, son derece ağır koşullar
içermekteydi. Marabalar, Ağa’nın ya da Bey’in
toprağında adeta boğaz tokluğuna çalışırdı. Bu
tür işletme biçimleri mülkiyet ilişkilerindeki
çözülme ile birlikte yavaş yavaş ortadan
kalktı. Makineli tarıma geçişle birlikte, büyük
toprak sahipleri topraklarını ortakçılık ya da
marabacılıkla işletmekten vazgeçerek, kendileri
işleme ya da kiraya verme yollarından birini
yeğlemeye başlamışlardır.
Böylece ortaya önemli bir topraksız köylü grubu
çıkmıştır. Atatürk döneminde Osmanlı’dan
devralınan bu dengesizliği değiştirmeye
çalışmışsa da beklenen sonuç elde
edilememiştir. Özellikle Cumhuriyet döneminin
başlarında bazı güçlü aşiretlerin yerel isyanların
bastırılmasında etkin rol almaları konumlarını
daha da pekiştirmişti. Dolayısıyla devlet
nezdindeki bu itibarlarından dolayı toprak
reformu teşebbüslerini engelleyebiliyorlardı.
Diyarbakır’daki mülkiyet yapısının en belirgin
özelliği eşitsizliğidir. Yörenin en önemli geçim
kaynağı olan tarımın ve tarımdaki mülkiyet
yapısının, Osmanlı dönemi ve Cumhuriyetin
başlarındaki durumuyla karşılaştırıldığında, çok
ileri bir çizgiye geldiği söylenebilir. Ancak, kırsal
kesimi tümüyle kapsayan yapısal bir dönüşüm
gerçekleşmemiştir.(58)
Ziraata Uygun Alan1938 yılına ait bir kitapta “Genel sahası 1487500
hektar tutan vilayet arazisinin 703.475 hektarı
ziraata elverişli topraklar,193.325 hektarı
ormanlık,144.515 hektarı mera ve otlaktı denir”.(İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.14)
Tarım Ürünü İhracatı1869-1905 yılı Diyarbekir salnamelerinde
‘Diyarbekir meyve gümrüğü’ nün olduğu,memur
İsmail efendiyle,katip İbrahim efendinin görevli
olduğunu öğreniyoruz (salname 2/61)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
381
Bölgenin meyve gümrüğünün Diyarbekir’de olması bu alanda gelişmişliği
yansıtmaktadır.
1869-1905 yıllarında Diyarbakır’dan badem, buğday, pirinç, mazı, kereste
ihraç edilmektedir (Salname 4/276).
1938 yılına ait bir kitapta, 1937 yılı tarım ihracatı.
• Buğday 8000 ton
• Arpa 4250 ton
• Ak darı 700 ton
• Nohut 850 ton
• Mercimek 125 ton
• Bulgur 150 ton
• Pirinç 800 225 ton
• Pamuk 225 ton
• İç badem 18 ton
• Ceviz içi 9 ton
• Kuru üzüm 650 ton (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.41)
1938 yılına ait bir kitapta, hayvani ürün ihracatı
• Sadeyağ 975 ton
• Yün 350 ton
• Koyun derisi 35 ton
• Keçi derisi 25 ton
• Sığır derisi 75 ton
• Bağırsak 80 ton
• Koyun 40.000
• Keçi 30.000
• Sığır.9000. denir (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.41)
1967 Diyarbakır il yıllığı 1967 yılıDüven sürerken
382
1967 yılı Harman savururken
1967 yılı Karacadağda koyun sürüsü
Sera
1938 yılında sera
(Cumhuriyetin 15’inci yılında Diyarbakır.1938)
Diyarbakır Gıda sözlüğü• Acıca: Su kenarlarında yetişen tere otuna
benzer bir bitki
• Acık: Ekşi elma,Alalo:Hindi,Aluç:Alıç,Arasa:H
ububat ve meyve gibi şeylerim satıldığı yer
• Bastık: Pestil,Batbat:Yaprakları ağılı bir çeşit
bitki,
• Batof otu: Binbirdelik otu
• Butum :Aşısız fıstık, Balcan Patlıcan
• Bejilok :İncir
• Cavan:Sarımsak dövmede kullanılan tahta
havan,
• Cer :Su testisi
• Culk:Bozulmuş yumurta,
• Cücük: Civciv
• Çalkı ekmeği:Diyarbakır’a özgü yuvarlak
pide,
• Çakala:Çağla
• Çap:Arpada yüz, buğdayda 120 kg gelen bir
hububat ölçeği
• Çelem:Şalgam,
• Çömçe:kepçe
• Çilo:Meşe ağacının dalı,
• Çükündür:Şeker pancarı
• Dağdağan:Bir tür çitlembik,
• Dık:Mangal kömür tozu
• Dibek:Kahve döğmeye yarar taitan oyulmuş
havan
• Dinep:Buğday tarlalarında yetişen arpaya
benzer bir bitki
• Döğme:Buğdaya kepeği çıktıktan sonra
verilen isim. İrisi keşke ve aşurede,ufağı içli
ve çiğ köftede kullanılır
• Dombalak:Çay kenarında yetişen mantar,
• Eğren:Kızılcık
• Erişte:Makarna gibi kesilmiş ve kurutulmu
hamur. Ev makarnası
• Farik:Piliç,
• Fırenk batlıcanı: Domates
• Gezengevi:Kudret helvası,
• Güğüm:Bakırdan yapılmış testi biçimindeki
su kabı
• Guruz otu:Çiriş otu
• Habene:Büyük su testisi,
• Has:Marol,
• Hülhüli:Hindi
• Işkene:Et suyu,
• Isınak:Tandır,ocak
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
383
•
• Kavurga:Kavrulmuş buğday,mısır,Kazağı:Teknedeki hamuru sıyırmaya
yarar bir aygıt
• Keme:Mantar,
• Kenger:Dikenli bir sebze
• Karahübür:Siyah dut,
• Kahki:Kurabiye
• Kerez:testi,
• Keyme:Su mahzeni
• Kibe:İşkembei
• Kibekudur:Naneli bir bulgur yemeği
• Kidik:Oğlak,
• Kuşhane:Küçük tencere
• Külbastı:Pirzola,
• Künci:Susam
• Lebüzünye:Badem ezmesi
• Mumbar:Dolması yapılan ince barsak,
• Mücene:Topraktan yapılmış mangal
• Mertebani:Pilav kabı olarak kullanılan büyük bakır tabak
• Mükebbe:Altına yemek konulan büyük sepet
• Nügi:İki yüz dirhemden ibaret ağırlık ölçüsü
• Parç:Bakır ya da tenekeden yapılmış su tası,maşrapa
• Petek:Çamurdan yapılan zahire anbarı
• Pırpırım:Semizotu,
• Pin:Kömes,
• Pürçüklü:Havuç,
• Pelhavis:Sinirli ot
• Sitil:Bakırdan yapılan kova biçiminde kulplu büyük kap
• Şirdan:İçine sucuk,pastırma doldurulan zar,
• Şirik:Susam yağı,
• Şor:Tuzlu
• Timun:Kara erik,
• Torak:Kurut,çökelek(55)
Tarım Hayvancılık Terminolojisi• Aci:Acı,
• Avci:Avcı,
• Ağır:Ahır,
384
• Bastık:Pestil,
• Bahça:Bahçe,
• Bekmez:Pekmez,
• Cırdon:Sıçan,
• Çağala:Çağla,
• Çerdeg:Çekirdek,
• Dabahana:Tabakhane,
• Datli:Tatlı
• Dağdağan:Dardağan,
• Davar:Sığır,
• Desti:Testi,
• Ding:Çeltik değirmeni,
• Domatez:Domates,
• Elelo:Hindi,
• Eşkilih:Ekşilik,
• Eyva:Ayva,
• Hebe:Tane,
• Hevlemah:Havlamak,
• Heyvan:Hayvan, Kunci, Susam,
• Legleg:Leylek,
• Marol:Marul,
• Nohıt:Nohut,
• Pamboh:Pamuk,
• Pırpırım:Semizotı,
• Pısik:Kedi,
• Pışo:Kedi,
• Pin:Güvercin barınağı,
• Kerejdah:Karacadağ,
• Keysi:Kayısı,
• Kurbehe:Kurbağa,
• Kuyrıh:Kuyruk,
• Kuyi:Kuyu,
• Savoh:Soğuk,
• Selehana:Mezbahane,
• Tavoh:Tavuk,
• Tohım:Tohum,
• Turşi:Turşu,
• Yoğırt:Yoğurt (56)
• Alalo:Hindi,
• Allaf:Zahire komisyoncusu,
• Acice:Yenen bir bitki
• Akko:Saksağan,
• Ardele:Koyunun dizkısmı,
• Boran:Güvercin,
• Boranhane:Güvercinlik,
• Balut:Palamut,
• Beğdenus:Maydanoz,
• Bumbar:Koyun barsağı,
• Canbaz:Pazarlarda komisyoncu
• Cenan :Bahçe işçisi,
• Cılk:Bozuk yumurta,
• Çakıl ekmek:Pide,
• Çelem:Beyaz şalgam,
• Çındır:Etin sinir bölümü,
• Çikündür:Kırmızı şalgam,
• Deli bardağan:Yenen bir bitki,
• Eşkene:Et suyu,
• Eşki:Ekşi,
• Fetir:Mayasız ekmek,
• Fışki:Gübre,
• Gezengevi:Kudret helvası,
• Gezo:Meşe balı,
• Has:marul,
• Hebene:Testi,
• Hülle:Kamıştan kulübe,
• İncaz:Mor erik,
• Jijo:Kirpi,
• Kağırdağ:Kavrulmuş kuyruk yağı posası,
• Kaka:Çerez,yemiş,
• Kantır:katır,
• Kapan:El terazisi,
• Karaş:Değirmenci,
• Karraş:Siyah üzüm hoşafı,
• Kasnak:Kalbur,
• Kaşhe:Koyun etinde ur,
• katkat:Şirdan,
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
385
• Kell yağı:Taze tereyağı,
• Kesme:Üzüm pekmezinden tatlı,
• Kirpas:Diyarbakı işi çadır bezi,
• Nügi:tartıda yatım okka,
• Poçik:Kuyruk,
• Pin:Kümes,
• Rihan:Reyhan,
• Pürçikl:Havuç,
• Püşkül:Koyun gübresi,
• Sallahane:Mezbahane,
• Sarat:Büyük elek
• Sirinmağ:Kaymak,
• Şak-Şak:Değirmenin çalıştığını gösteren tahta,
• Şebbot:İri sazan balığı,
• Şıtıl:Fidan,
• Şirik:Susam yağı,
• Tay:Buğday yükü,
• Tospağa:Kaplumbağa,
• Yarpuz:yenen bir bitki,
(34)
Tarihte Ilçe TarımıÇermik1967 il yıllığına göreÇermik’te armut,zerdali,kayısı,erik en önemli meyve
olarak yetşiridi.Sebzesi de boldu.Sinek,Aşağı şeyhler,Pehsot,Hasut,Habu
rman,Erkek,Gaybiyan,Karamusa,Killat köylerinde de meyve ve sebzecilik
ileriydi. (49)
Eğil 1936’larda Konyar Eğil’in ekonomisini şu şekilde özetler:Ehemmiyete şayan
olan gelir her nevi hububat ile pek çok olan bağları mahsülüdür.Üzümden
bastık denilen çok makbul pestillerle cevizli sucuklar yapılır.Yağları da
nefistir.Ova köylerile kasabada kilim,keçe,tüylü kebe ile oyalı velenseleri
kadınlar yapar.Renkler,çok tabii ve imtizaçlıdır.Hayvanatı,hayvancılığı
dailerdedir.Katırlar nakliyecilikte iyi iş görür.(23)
Ergani1899 yılında Şemseddin Sami Kamus-u alam’ında Ergani için münbid ve
mahsuladar olup başlıca mahsulatı buğday, arpa, susam, pirinç vs.hububatla
386
pamuk, ipek kozası, üzüm vs. meyvelerden
ibarettir der (19)
1967 il yıllığına göre Ergani’nin doğu ve batısını
meyve ve sebze bahçeleri kaplamıştı. Erik,armu
t,elma,kiraz,vişne,kayısı,badem,ceviz,incir,ayva
ve nar başlıca meyvelerdi(49).
HaniBasri Konyar 1936’da hani ekonomisini şöyle
anlatır: “Bauğday, arpa, pamuk, darı, mahalli
mahsulatın başlıcalarını teşkil eder. Civar
dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını temin
etmektedir. Üzüm ve meyva bahçeleri çoktur.
Üzüm mühim bir varidat temin eder. Söğüt
ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır.Koyun,
at, öküz, eşek dahi beslenmekte ve mahsulatı
hayvaniyeden istifade edilmektedir.Nahiyenin
ihracatı hububat,pamuk,yaş ve kuru meyvalarla,
kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır”demektedir.
(23)
Hazro1806 yılına ait bir belgede Hazro çevresinde
çok verimli ve iyi ürün veren tarlalar,meyve
bahçeleri vardır.Buğday,pirinç,üzüm bol ve
harikadır’denmektedir(19)
Lice1564 seneli tahrir defterine göreLice’nin eski
yerleşim yeri olan Antak’ta Merkezde buğday,
arpa, mısır, pamuk, pirinç ziraati, bağcılık ve
meyvecilikle uğraşılıyordu. 8 değirmen ve 1
boyahane bulunmaktaydı. Buraya bağlı Bilan’da
aynı ekonomi vardı. Yine buraya bağlı Serde’de
buğday, arpa, bostan, pamuk ziraati, ceviz
üretimi yapılıyordu. 5 değirmen ve 1 boyahane
bulunmaktaydı. 1564’de 11 bağımsız mezra
ve 8 köy mezrası bulunmakta olup bağımsız
mezralardan 6000 akçe gelir elde edilmekteydi.
650 ton buğday, 300 ton arpa, 55 ton mısır
üretiliyordu. 70.000 küçük baş hayvan vardı.
300’ü aşkın arı kovanı bulunmaktaydı (50)
ÇüngüşBu ilçede üzümcülüğün önemi için bir siteye
göz atacağız Bağcılığa örnek olarak Diyarbakır
köylerinden birini ele alalım Çüngüş Malkaya
köyü Köyümüzün kışı uzun, iklimi karasal, rakımı
1200’ün üzerinde bir yerleşim yeri. Atalarımız
bu işleri severek yapmışlar huzurlu ve bereketli
helal kazançlar sağlamışlar. Mart ayı denince
bağ, bahçe, tarla bakım ve yenileme ayı olarak
bağ dikelim. Ecdadımızı biraz olsun yad edelim
ve yaşatmaya çalışalım. Çünkü ecdadımız
Galacuğ’dan Ganberlik Tepesi’ne kadar yol
boyu alt ve üst tarafı kuru taş duvarla adam
boyu yükseklite yapılan bariyer tipi duvarlarla
bağ olan yerlere hayvan zarar vermemesi için
önlem alırmış. İlk bağcılık yeri olarak Kalendere,
Karagouhğlu, Nişanlar, Dağ Bağları gibi Meşe
Bağları tam bir bağcılık banma üzerine yani
vengi üzüm çeşitleri üzerine yerinde terbiye
edilir kurutulup, Aşağı Bağ’da panayır ve
pazarlama, Şam ve Arap bezirganlarına satılır,
çok iyi berketli kazançlar elde ederlermiş. En
iyi üzüm çeşidi bizde heris ismindeki lakaplı
kişi Çüngüş’de MIRGAN Yolunda CEBELİ olan
yerde sofra üzümü taşı delerek dikilen yerlerde
bir katır yükü her teyekten kazanır imiş. Çünkü
asma taşlı yerde kökleri taş altına gidince uzun
müddet terbis saklar, mığalı çok ve bereketli
olurmuş.
Bağ dikmede erken mığal vermesi uzun müddet
dayanması mahsül fazla alınması için. Önce bağ
yeri taraslanıp bir sene fehlen kalacak çubuklar
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
387
hazırlanıp sulu yerde bir sene çimlenmeğe alınarak çimlenen fideler 11-
12.ci aylarda taraslanan yerlere bağ usulüne göre dikilmektedir. hem bir
sene erken mahsül verir ve kuvvetli çok kaliteli mahsül alınır.
Köyümüz ve yörede şöyle bir deyim vardır “bağı yapıp bakayımki üzüm
ola, üzüm yemeye bağa gitmeğe yüzüm ola“ derler. halen bağı yapmayan
üzüm için bağa gitmez.
Yöre ve köyümüzde üzüm çeşitleri: sofra üzümü mazıranlı abdıheri çekrdeksiz
üzüm kızıl vengi deyroto. kurutmada beyaz vengi çeşitleri. pestil(bastığ) için
beyaz mazıranlı genç mehmet parmak üzüm çeşitleri. pekmez ve kesme
için öküz gözü siyah şıra üzümlerinden yapılır. Çok zahmetli ve meşagatli
bir itina ile hazırlanır ve yapılır. Ayrıca belli aile ustaları ile yönlendirilir.
Yörede misafire ikram edilen en güzel kış yiyeceğidir. Saklama ve kullanma
kabları genelde topraktan yapılmış içi sırlı küplerde saklanır. Bir yıl kalsa
ne özelliğinden ne tadından eksilme olmaz.
Silvan1873 yılında Silvan’da 5 ahır,5 samanlık,15 bahçe,7 söğütlük vardı. (Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.XIX)
Orman ve Tarım Ürünleri Üzerindeki Vergi Gelirleri1670 yılında Ömer paşa’nın en önemli gelir kaleminin tarım ve orman
ürünlerinden olduğunu anlıyoruz.
Gelirler• Çüngüş, Ergani ve Çermik kazalarının bez ve bağ ve üzüm akçesidir.
• Kulp kazasının arpa ve bez ve bağ akçesidir.
• Atak’dan arpa akçesi
• Mihrani’den odun akçesi
• Hani’den odun akçesiErgani’den odun akçesi
• Tercil kazasından odun akçesi. (63)
388
KAYNAKLAR1. Diyarbakır söz Sayı: 2876)
2. Ertekin S.karacadağ bitki çeşitliliği Sürdürülebilir kırsal ve kentsel kalkınma derneği şubat
2002 – Diyarbakır)
3. Atlı. C .Karacadağ yöresinde çeltik tarımı.D.Ü.Eğitim Fak.Coğrafya bölümü.Diyarbakır.2000.s.18)
4. Mc:Goven P - Pensilvanya Üniversitesi .Jason Ryal Boston unıversity::Master of liberal
arts.2003.p.11-13
5. Özbek. M.Çayönünde İnsan.Arkeoloji ve sanat yay.2004
6. Özdoğan. A.Çayönü.Diyarbakır Müze Şehir.YKYİst.1999.s.21
7. www.uzulmez.info/muslum
8. Korkusuz. Ş.Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.İst.2003.
9. Yılmazçelik İ.:XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır.TTK.1995.s.12
10. Tellioğlu ö(ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:1869-1905..
İstanbul.Acar matb.1999
11. Eti. U.Diyarbekir.Diyarbekir matb.1937.s.25,31
12. Beğenç C.:Diyarbakır ve Raman.Ulus Basımevi.Ankara.1949.s.27,12
13. Diyarbakır İl yıllığı-1967.s.352,361
14. Orhonlu C:Osmanlı imparatorluğunda Şehircilik ve Ulaşım.Ege Ün yay.İzmir.1984.s.129,125,
15. Balta M.Kültürler Kavşağında Şırnak.İst.2003.s.102
16. Güney E.:Dicle ırmağında kelek taşımacılığı.Coğrafya araştırmaları.C.1,sayı.2.s.323,1990
17. Yılmazçelik İ..XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır.TTK.Ankara.1995.s.281
18. Avcı O.Irakta Türk Ordusu.1914-19189.Vadi yay2004.S.86
19. Üzülmez M:Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş.Ladin matb.İst.2005.s.261,317,251
20. www.hazrom.net
21. Özçelik, S , Boz E:Çüngüş ve Çermik Yöresi Ağzı.Ank.2001.
22. Margosyan. M.Gavur Mahallesi.Aras yay.10.Baskı.2006.s.79,785
23. Konyar,B. Diyarbakir Yilligi, c. 3, Ankara, 1936, s. 150.270,363
24. Diken. Ş.Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım.İletişim yay.İst.2003.s.44,46,80, 82,132 ,205
25. Altıntaş A.“İslam Tasavvufunda Gül, Peygamberimiz ve Diyarbakır”2. uluslar arası nebiler
sahabiler azizler krallar kenti sempozyumu.2010
26. Yavuz İ.Şehir çocuği.İnter basım.İst.2010.s.142146,,147
27. Acun F 16. Yüzyılda Diyarbakır Şehrindeki Ekonomik Faaliyetler 1.Bütün Yönleriyle Diyarbakır
sempozyumu.27-28 Ekim 2000.Ankara.s.201,208,209,212
28. Kurt Y. “XVI. Yüzyılın İkinci Yarısında Dıyarbakır Eyaletinde Sanayi ve Ticaret”, Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi , V (1990), s. 191-200.”
29. http://www.tekplatform.com/sehir-ve-ilcelerimiz/804773-diyarbakir-cayonu-ilk-koy-
yerlesmesi.html
30. Belli’ O. Arkeoloji Sanat Derg.120.sayı
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
389
31. Ekici C (ed) :Osmanlı belgelerinde Diyarbakır.Devlet Arşivleri genel
md..2.Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu.Ank.2006.
32. Kıran E.Kürt Milan Aşiret federasyonu.Elma yay.İst.2003.s.,32,89,142
33. Ahmet Hezarfen. ergani yöresinde kesilen hayvan derilerinin kayseri’ye
yollanması Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Tarihi.Etik yay.İst.2003
34. Beran B.Henek.2.Baskı.Peri yay.İst.2004.s.176,214
35. Üzülmez M:Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş.Ladin matb.
İst.2005.s.261,317
36. Margosyan. M.Gavur Mahallesi.Aras yay.10.Baskı.2006.s.79,785
37. Margosyan. M .Biletimiz İstanbula Kesildi.Aras yay.5.Baskı.İst.2003.s.61
38. Diyarbakır kültür ve tanıtma vakfı komisyonu:Diyarbakır mutfağı.
İst.2003.
39. Diken. Ş.Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım. İletişim yay.
İst.2003.s.44,46,80, 82,132 ,205,78
40. 2000’e beş kala Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.1995.s211
41. Beysanoğlu Ş , Diyarbakır Tarihi, II. Cilt, Ankara 1990, s. 676-677.
42. Diken. Ş .Gezginlerin Güncelerinde Diyarbakır.Medlife. sayı.3.2006.s.54
43. Diyarbakir Il Yilligi, Ankara: 1973, s. 539.
44. Kırmızı Z..Anid-i Nur. Diyarbekir ipeği ve Ipekböcekçiliği Diyarbakır
Büyükşehir belediye yay.İst.2009..s.45
45. Bağlı M.:El Sanatları.Diyarbakır Ticaret odası yay.2007.s.32
46. Tori.Kültür çatışmasında Kürtler.Doz yay.İst.2009s.76-
47. Yıldız. H Osmanlıdan Cumhuriyete Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.
Ank.2008.s.400
48. Korkusuz.MŞ.Cumhuriyet öncesi Diyarbekir’de marif.Kent Işıkları yay.
İst.2010.s.191
49. Diyarbakır İl yıllığı-1967.s.352
50. Dilek Z .Lice.Diyarbakır.2002.s.57,63
51. Beysanoğlu ŞDiyarbakır coğrafyası.Şehir matb.İst.1962.s.93-110
52. Margosyan.MZurna.Aras yayİst.2009.s.12
53. Margosyan M.Biletimiz İstanbula Kesildi.Aras yay.5.Baskı.İst.2003.s.61 54. Mıgırdıç Margosyan.Gavur Mahallesi.Aras yay.10.Baskı.2006.s.79
55. Beysanoğlu: Ş.Diyarbakır Folklorunda Geleneler-Görenekler-Adet ve
İnanmalar.San matb.Ank.1995.s211
56. Gazi M:Diyarbakır Tükçesi.2.Baskı.
57. Ahmet ÇİFTÇİ. www.geocities.com/malkayakoyu/
58. Güneş H. Aydemir C Türkiye’de Tarım Topraklarının Mülkiyet Yapısı
Ve Tarihsel Süreçteki Değişimde Diyarbakır ÖrneğiElektronik Sosyal
390
Bilimler Dergisi www.E-Sosder.Com Issn:1304-0278 Bahar 2005 C.3 S. 12 (74-86)
59. Karan C.Diyar-ı Bekr.Ensar yay.İst.2010.s.49-50
60. George Wıllcox.Manon Savard.Güneydoğu Anadolu’da tarımın benimsenmesine ilişkin
veriler.Mehmet Özdoğan,Nezih Başgelen/ed):Türkiye’de Neolitik Dönem.Arkeoloji ve Sanat
yayİst.2007.s.427-440
61. Mıchael Rosenberg..Hallan Çemi. Mehmet Özdoğan,Nezih Başgelen/ed):Türkiye’de Neolitik
Dönem.Arkeoloji ve Sanat yayİst.2007.s.6
62. Halil İnalcık.Osmanlı İmparatorluğu.Toplum ve ekonomi.Eren yay.İst.1996..s.282,296
63. İ.Metin Kunt.Bir Osmanlı valisinin gelir-gideri.Diyarbekir.1670-71.Boğaziçi Ün yay.No.162 s.64
392
DİYARBAKIR’DA GÜLİSTANLIKLAR TESİSİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
393
Prof.Dr.Ayten Altıntaş
İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Tıp Tarihi ve Etik
Anabilim Dalı
ÖZETOsmanlı Devleti Ziraat Nezareti 1880’li yıllardan itibaren Osmanlı
Memleketinin her yerinde “Gülistanlıklar” tesis edilmesi için çalışmalar
başlatmıştı. Bu program içinde Diyarbakır Sancağının da önemli bir
yeri vardır. Uzun yıllardır güllerin yetiştirildiği ve geniş gül bahçelerinin
olduğu rapor edilen Diyarbakır’a da 1895 yılından itibaren gülistanlıklar
tesisi kararı alınmıştı. Gül yağı, gülsuyu imali için gül bahçeleri kurulması
için harekete geçilmiş, kısa sürede 250 dönüm toprağa gül ekilmesi
planlanmıştı. Diyarbakır’a gülfidanları, gülyağı çıkarmak için imbikler ve
eğitim verecek bir ziraatçı gönderilmişti. 1899 yılında 130 dönüm gül
bahçeleri tesis olmuş ve Diyarbakır Valisi Mehmed Halîd Bey bu güllerden
elde edilen gülyağlarından 4 şişe Padişaha göndermişti. 1906 yılına kadar
devam eden bu ziraat faaliyeti konusunda belgeler ışığında bilgi verilecektir.
FOUNDATION OF “GÜLİSTANLIK”ROSE-BEDS IN DIYARBAKIRABSTRACTOttoman Empire Ministry of Agriculture had started studied in order to
found “Rose Gardens” around everywhere in Ottoman Nation since 1880’s.
Diyarbakir Sanjak has an important place within this program. Action of
founding rose gardens had been adopted since 1895 in Diyarbakir which
was reported to be growing flowers for long years and have great rose-
beds. Actions were taken for planting rose-beds in order to obtain rose-oil,
rose-water, and plans were made for planting rose on 250 decare soil in
a short-time. Rosebuds, distillers to distill rose-oil and an agriculturist to
give education were sent to Diyarbakir. In 1899, 130 decare rose-gardens
were planted and Diyarbakir Governor Mehmed Halid Bey sent four bottles
of rose-oil extracted from these roses. Information upon this agricultural
activity which lasted until 1906 will be given in the light of documents.
GİRİŞ Osmanlı Devleti Orman, Maden ve Ziraat Nezareti 1880 ve 1908 yılları
arasında memleketin birçok yerinde gül bahçeleri “Gülistanlıklar”
kurdurmuş, bu ziraatı teşvik etmişti. Gül ziraatının amacı bu güllerden
gülyağı ve gülsuyu çıkarılmasıdır. Geniş kapsamlı bir planlama ile yapılan
bu çalışmalar içinde Diyarbakır sancağının da önemli bir yeri vardır.
Gülistanlık tesisi çalışmalarının yapılmasının sebebi Osmanlı Devletinin çok
uzun senelerden beri Gülistanlık merkezi olan topraklarının 1877-78 Rus
394
Harbinden sonra kaybedilmeye başlamasıdır.
17. yüzyıldan itibaren önemli gül bahçelerinin
olduğu Kazanlık, Zagra, Filibe gibi Osmanlının
Edirne merkezine bağlı kazalar bu savaştan
sonra elden çıkmış ve Bulgaristan Devletinin
kurulması ile tamamen kaybedilmiştir. Bu durum
Osmanlıda çok kullanılan gülyağı ve gülsuyunun
üretilememesini doğurmuştu. Osmanlı –Rus
savaşından sonra o topraklardaki gül üreticileri
akın akın Osmanlı topraklarına gelmiş, gelirken
de gülfidanlarını ve bu konudaki bilgilerini
beraberlerinde getirmişlerdi. (Prof. Dr. Ayten
Altıntaş. Gül, Gülsuyu, Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki
Yeri. Maestro yayıncılık, İstanbul Nisan 2009. Bölüm 6.
Osmanlı’da Gülcülük.)
Çoğunlukla Bursa’ya yerleştirilen bu göçmenler
gül ziraatı yapmak ve gülyağı üretmek istediler.
Sultan II. Abdülhamit de bu ziraatı desteklemiştir.
Gül için araştırmalar yaptığım bir sırada
Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde bulduğum
birçok belge şimdiye kadar bilmediğimiz bu
konuya ışık tutmaktadır.
Osmanlı Devletinde Gülistanlıklar tesisi ve
bunlardan gülyağı ve gülsuyu üretilmesi
neden önemli idi. Bugün bu üretimin önemini
anlamamız için bu topraklarda tonlarca gülsuyu
tüketildiğini bilmemiz lazım. İslam Dünyasında
Kokulu gülün Hz. Muhammed’i temsil ettiği ve bu
sebeple gülyağı ve gülsuyunun çok kullanıldığını
biliyoruz. Gül kokusu İslam Dünyasında ve
Osmanlı Devletinde vazgeçilemez bir gelenektir.
Bu sebeple gülyağı ve gülsuyu üretilen bu
topraklar kaybedildikten sonra başka nerelerde
yetişebileceği araştırılmış ve kapsamlı bir
çalışma ile gül ziraatı teşvik edilmişti. Diyarbakır
da bu kapsamda önemli olmuş, bu şehrin büyük
bir gül geleneği olduğu ortaya çıkmıştır.
Gerek İslam’da önemli bir sembol olan kokulu
gül gerekse Osmanlı topraklarında ziraatı
yapılan ve gülyağı, gülsuyu elde edilen kokulu gül
aynıdır. Bu gül, Gülgiller (Rosaceae) familyasının
Rosa cinsindendir. Rosaceae familyasında
yaklaşık 1350 Rosa türü tanımlanmıştır. Kokulu
gül dediğimiz gül, bu türden “Rosa damascena
Miller” olarak isimlendirilen bir melez güldür.
Isparta gülü, Şam gülü, Yağ gülü, Gül-ü
Muhammedî olarak da isimlendirdiğimiz pembe
renkli çok yapraklı ve çok güzel kokulu güldür.(Prof. Dr. Ayten Altıntaş. Gül, Gülsuyu, Tarihte, Tedavide
ve Gelenekteki Yeri. Maestro yayıncılık, İstanbul Nisan
2009. Bölüm 1. Gül Hakkında)
Diyarbakır’da Gülistanlık Tesisi Osmanlı Devleti “Orman ve Maâdin ve Ziraat
Nezareti” Memleketin uygun topraklarında gül
bahçeleri kurdurmak için yaptığı çalışmalarda
Diyarbakır 1893 yılında devreye girmiştir. 30
Mayıs 1893 tarihinde Sultan Abdülhamit bir
resmi yazı gönderterek hangi vilayette gülyağı
üretimine uygun gülcülük yapılabileceğinin
araştırılmasını ister. Ziraat Nezareti bu isteği
“Ziraat müfettişlikleri ve Numune Tarlaları
müdüriyetlerine” bildirir. Bu yazışmaların biri
de Diyarbakır Sancağındaki Ziraat idaresine
gider. (Bu bilgi Başbakanlık Osmanlı Arşivi Mektubî
Kalemi Tasnifi. A.MKT. MHM No.727 Belge 3)
Orman ve Maâdin ve Ziraat Nazırı Selim
Mülhime Paşa mührüyle yazılan bu resmi yazı;
“Ma’ruz-ı çakeri kemineleridir ki
Gülyağı imali sanatının terakkisi zımnında evvel
be evvel hangi vilayette matluba muvafık surette
gülyağı istihsal olunabileceği mahalleriyle bi’l-
muhabere anlaşıldıktan sonra ana göre icabının
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
395
icra ve icraat-ı vakı’a ve netayic-i hasıladan malumat itası 14 Zilkade 310
tarihli tezkire-i samiye cenab-ı sadaret-pebahileriyle irade buyurulduğu
gibi….” diye başlar. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi Mektubî Kalemi Tasnifi. A.MKT. MHM
No.727 Orman ve Maâdin Ziraat Nezareti. Ziraat İdaresi İdaresi Adet.100)
Gülistanlıklar tesisi çalışmaları aslında 1880 yılından itibaren yapılmaya
başlanmıştı. İlk örnekler 1880 yılında Göksu, Hekimbaşı çiftliğinde ve
1883 yılında Çavuş başı çiftliği yani Sultan Abdülhamit’in özel bahçesinde
yapılmış ve çok iyi neticeler elde edilmişti. Bu çalışmalar Kazanlıktan gelen
ustalar tarafından gerçekleştiriliyordu. (Prof. Dr. Ayten Altıntaş. Gül, Gülsuyu,
Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri. Maestro yayıncılık, İstanbul Nisan 2009. Sayfa 143-
149)
Gül bahçelerinden ve elde edilen gül yağlarından iyi neticeler alınmasından
sonra geniş çaplı ziraatı düşünülmüştü.1893 yılındaki çalışmalar bunun
neticesinde olmuştur.
Nasıl Başladı 1893 yılında Ziraat Nazırı Selim Paşa’nın resmi yazısından sonra Diyarbakır
Sancağından telgrafla cevap gelmişti. Bu yazıda iki önemli noktaya dikkat
çekilmiştir. Birincisi hali hazırda Diyarbakır’da pek çok gül bahçeleri mevcut
olduğu, ikincisi Kazanlık usulü gülyağı elde edilmesini istediklerini ve bunu
öğretmek için bir uzmanın gönderilmesi talebi.
Diyarbakır’da Gülistanlıklar kurulması için yapılan resmi yazışmaların ilki
1895 yılında “Şûrâ-yi Devlet Dâhiliye Dairesi”nin raporudur. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi . İrade-i Orman Meadin Tasnifi. İ.OM 1313 Re.19. Şûrâ-yi devlet Dahiliye
Dairesi Aded 2808.)
Bu rapor Orman ve Maâdin Ziraat Nezaretinden Şurayı Devlete yazılan19
Ağustos 1895 tarihli tezkiresine cevaptır. Burada özellikle Memlekette
gülyağı üretiminin geliştirilmesi için alınmasını uygun gördükleri kararları
bildiriyorlardı. Bunların en önemlileri teşvik için gülyağı ticaretinde
ödenmesi gereken vergi “Dâhili gümrük resmi” alınmaması, ikinci önlem de
ziraatçının diktiği gül bahçelerinden beş sene müddetle öşür alınmaması
yani “gülistanların da tamim-i ziraata çalışılan patates mahsulü misillü beş
sene müddetle öşürden muafiyeti”dir. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi , İrade
Orman Maâdin Tasnifi. . İ.OM 1313. Re.19 /3 Ziraat Nezaretinin kararı.)
396
Bu iki önemli karar gülistanlıklar tesisinin önünü
açacaktır.
Ziraat Nezaretinin Şûrâ-yi devlet’e yazdığı
bu resmi raporda, Diyarbakır’dan bu konuda
gönderilen telgrafın içeriğini öğreniyoruz.
Bu bilginin ilki Diyarbakır’da pek çok halis gül
bahçelerinin olduğu, ikincisi de halkın gülyağı
imalini iyi bilmediğinden bu güllerden layıkıyla
istifade edemediklerinin belirtilmesidir.
Diyarbakır’da yeterince halis gül yetiştirildiği
halde bunların damıtılmasıyla gülyağı elde
edilmesinin iyi bilinmediği belirtildikten
sonra halkın bunu öğrenmesinin onların
şevk ve gayretlerini arttıracağı yazılmıştı. Bu
sebeple kurallara uygun gülyağı çıkarılması
için gereken alet ve muallimin gönderilmesi
talep edilmekteydi. Bu durum “… Diyarbekir ve
Mardin Sancaklarında pek çok halis gül bahçeleri
mevcut ise de ahali gül yağı taktîr ve imalini
bilmediklerinden bunlardan layıkıyla istifade
edilememekte olmasıyla bâdî-i şevk ve gayret
olmak ve usul ve kavâid-i mahsusa dairesinde
gülyağı imalini talim etmek üzere âlât-ı lazime ile
birlikte bir muallimin gönderilmesi..” diye ifade
ediliyordu. (Diyarbakır’ın talebi. Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman Maâdin Tasnifi. İ.OM 1313.Re.19
belge 3)
Bu istek üzerine Orman ve Maâdin Ziraat
Nezareti isteği görüşmüş ve gülyağı sanatının
yaygınlaştırılması gerektiğinden Kazanlık usulü
gülyağı imalini bilen bir uzmanın iki seneliğine
Diyarbakır’da görevlendirilmesi, beraberinde
de gerekli imbik ve şişelerin yollanmasıi kararı
almıştı. Bu karar Şurayı devlette görüşülmüş,
istek uygun görülerek gereken masraf hesap
edilmiş ve maliyeti çıkarılarak gereken
mercilerden izin istenmiştir. Ziraat Nezareti
bu durumu şöyle yazmıştı; “…Diyarbekir
vilayetinden telgrafla işar olunan….oralarda
gül yağcılığı sanatının ta’mimi lazime-i halden
bulunmuş idüğünden bahisle Kazanlık usulü
üzere gülyağı imaline vakıf bir muallimin vilayet-i
müşarünileyha’ya izamıyla nihayet iki sene
kadar bulundurulması….oraya gönderilecek olan
Kazanlık usulünde mamul beş imbik ve miktar-ı
kafi şişenin bedeli olmak..” (Şûrâ-yi Devlet Dahiliye
Dairesi raporu. Başbakanlık Osmanlı Arşivi , İrade
Orman Maâdin Tasnifi. İ.OM 1313.Re.19 belge 3)
Bu yazışmada önemli olan gülyağı elde etme
sanatının yaygınlaştırılması gerektiği ve bunun
için Kazanlık usulü gülyağı elde etme usulünün
öneminin vurgulanmasıdır.. Ayrıca Diyarbakır
Vilayetinin bunu talep etmesi ve bu talebin
uygun görülmesi önemlidir. Bu iki istek de uygun
görülerek onaylanmıştı. Bu işin mali portresi
şöyleydi; Kazanlık usulü gülyağı çıkarmasını
öğretecek muallimin aylık maaşı 600 kuruş
olacak. İki sene müddetle görevlendirileceği için
alacağı maaş toplam 14.400 kuruştu. Muallimin
Diyarbakır’a geliş ve gidiş harcırahı olarak 1500
kuruş ödenecekti. Diyarbakır’a gönderilecek
ve üretim için kullanılacak beş imbik ve kâfi
miktarda şişe bedeli için 2000 kuruş gerekiyor,
bu üç kalem için 17.900 kuruş lazımdı. Bütün
masrafların toplamı 31.813 kuruş olup bunun
13.913 kuruşunun 1899 senesi bütçesinden
9.950 kuruşunun 1900 senesi bütçesinden
ödenmesi uygun görülmüştü. Bu ödemelerin
yapılabilmesi için Ziraat muhassasatındaki
“Nebâtât-ı müfide ihdas ve tamim-i Ziraatı”
olarak tanımlanan 750.000 kuruşluk bütçeden
ödenmesine karar verilmişti. Böylece 19
Ağustos 1895 tarihinde yazılan dilekçeye onay
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
397
9 Eylül 1895 de çıkmıştır. Bu karar Ticaret ve Nafia Nezaretine tebliğ
edilecek ve Ziraat Nezaretine bilgi verilecekti. (Şûrâ-yi Devlet Dahiliye Dairesi
kararı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi İrade Orman Maâdin Tasnifi. İ.OM 1313.Re.19)
Neler Yapıldı?
Diyarbakır’da gülyağı çıkarılması için gül bahçelerinin tesis edilmesi teklifi
1893 yılında yapılmış, 1895 yılında da Kazanlık usulü gülyağı çıkarmasını
öğretecek bir muallim gönderilmesi kararı çıkmıştı. 1898 yılında ise bu
uzmanın gönderildiği ve göreve başladığını öğreniyoruz. Orman ve Maâdin
Ziraat Nezaretinin Şûrâ-yi Devlet Dairesine yazdığı 15 Temmuz 1898
tarihli raporda Gülistanlıklar tesisi projesi hakkında bilgi verilmektedir.
(Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve Maâdin Tasnifi . İ.OM. 1316.L.28
Şûrâ-yi-Devlet Maliye Dairesi . Adet 3055
Bu resmi yazıda Kazanlık usulü üzere gülistanlar tesisi ve gül yağı ve suyu
imali sanatını halka öğretmek için Diyarbakır’a gönderilen muallim gibi
bir muallimin Aydın’a da gönderilmesi gündeme gelmiştir. Bu görüşmeler
sırasında Maliye dairesi Diyarbakır’da yürütülen çalışmalar hakkında
bilgi sahibi olmak isterler ve Ziraat Nezaretine bazı sorular gönderirler.
Bunlardan ilki; Diyarbakır ve Mardin cihetlerine gönderilen memurun
faydalı olup olmadığı, memur gitmeden önce ne kadar gülfidanlığı olduğu
ve ne kadar gülyağı üretildiğidir. İkinci soru memur gittikten sonra ne
kadar gülfidanlığı tesis edildiği ve mahsul alındığı sorulmaktadır. Bu süre
zarfında memura ne kadar ücret ödendiğinin bildirilmesi istemektedir.(Diyarbakır Vilayetine Sorulanlar için Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve
Maâdin.Tasnifi. İ.OM. 1316.L.28)
Orman ve Maâdin Ziraat Nezareti de Diyarbakır Vilayetine yazarak
aşağıdaki soruların cevaplandırılmasını ister; “ .. Gül fidanlığı ihdas edenler
bundan istifade tarikini bilen Kazanlık muhacirlerinden ve yerli ahaliden gül
yetiştirenler olduğu halde bunlar kadimen gülden istifade tarikini biliyorlar
mıydı. Hangi tarihten beri kaç dönüm gülfidanlığı ihdas olunmuştur. Eskiden
gü fidanlığı var ise takriben kaç dönümdür. Bunlardan senevi ne miktar yağ
alınıp seneden seneye suret-i terakkisi ne nisbettedir. Kazanlık usulü üzere
gül yetiştirilmesi ve gül yağı imalini tarif etmek üzere bir memur tayininde
faide varmıdır…” Bu konuda mütalaaların gönderilmesini ister. (Başbakanlık
Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve Maâdin Tasnifi. İ.OM. 1316.L.28)
Bu sorulara verilen 11 Eylül 1898 tarihli cevapta biz Diyarbakır’daki
398
Gülistanlıklar hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz.
Diyarbakır Vilayetinden gelen cevapta ilk
olarak; Görevlendirilen memurun gelmesi
gül mevsiminin bittiği zamana rastladığı için
taze gül bulamamış ve bu sebeple taze gülden
gülyağı imalini uygulayamamış olduğu ; “.. ve
yalnız geçen seneden kalan bir miktar kuru gülden
bi’t-tecrübe numunesi müşahede olunabilmiş”
denilerek belirtilmişti. Memurun iki sene
müddetle görevlendirildiği, bu zaman içinde
uygun olmayan ve tertipsiz olan gül bahçelerini
Gülistan şekline koymakla uğraştığı ve diğer
lazım gelen çalışmaları yapmak üzere şimdiden
mahalleri gezerek keşif gezisi yaptığı rapor
ediliyordu. (Vilayetten alınan cevap; Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve Maâdin. Tasnifi. İ.OM.
1316.L.28.)
Ayrıca gönderilen memura sorulmuş ve
kendisinin kısa bir süre, üç ay kadar orada
olduğu gelecek gül mevsiminde gülyağı imaline
muvaffak olunacağı bildirilmişti. Memurun 24
Mayıs 1898 tarihinden Ağustos 1898 tarihine
değin 2.278 buçuk kuruş ödendiği
Rapor edilmişti. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade
Orman ve Maâdin. Tasnifi. İ.OM. 1316.L.28 Şûrâ-yi Devlet
Maliye Dairesi Aded 3055.)
Validen Padişaha Gülyağı Gülistanlıklar tesisi ve bunlardan gülyağı elde
etmek için Diyarbakır’a gönderilen memur
24 Haziran 1898 tarihinde tayin olmuş ve
ulaştığında güller kurumuş olduğundan o yılın
güllerinden yağ elde edilememişti. Gönderilen
uzman bir yıl boyunca gül bahçelerini ıslah etmiş
ve yeni gül bahçeleri diktirmişti. Bir senelik
bir hazırlıktan sonra baharda açan güllerden
Kazanlık usulü imbiklerle gülyağı çıkarılmış ve
ilk ürünler elde edilmişti. Bu ilk üründen elde
edilen gülyağından Padişaha gönderilmişti. Bu
konudaki belgelerden şunları öğreniyoruz.
Diyarbakır Valisi Mehmed Halid Bey 28 Haziran
1899 tarihinde “Mabeyn-i Hümâyun Cenâb-ı
Mülükhâne Başkitabet-i Celilesine” bir mektup
yazmıştı. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Yıldız Perakende
Evrakı Tasnifi.. Y.PRK.UM No. 47)
Padişaha hitaben yazılmış olan bu mektup,
Padişaha uzun bir övgü ile başlamaktadır.
Padişahın isteği ve iradesi ile Diyarbakır’a bir
“gül memuru” gönderildiğini ve bu memurun
çalışmaları ile Vilayet dâhilinde bir sene zarfında
130 dönüm Gülistan yetiştirildiği belirtilmektedir.
Gül memurunun güller yetiştikten sonra gülyağı
çıkarmak usulünü halka öğretmiş ve kaliteli
gülyağı elde edilmiştir. Bu çıkarılan ilk üründen
ilk defa olarak Padişaha gönderildiği; “…ibtida
nefs-i nefîs-i hazret-i velinimet bi-minnet-i
a’zami içün taraf-ı çakeranemden…” denilerek
belirtilmektedir. Bu gülyağı dört şişeye konmuş,
bu şişeler birer muhafaza, onların da üzerleri
sarılarak postaya teslim edildiği belirtilmiştir. (Diyarbakır Valisinin Mektubu; Yıldız Perakende Evrakı
Tasnifi.. Y.PRK.UM No. 47)
Mektubun sonunda bu gülyağı şişelerinin
“..mübarek ve mes’ud hâk-pây-ı şevkat-ihtivâ-
yı cenâb-ı zillullahiye arz ve takdime müsaade-i
aliye-i asafhanelerinin şâyan buyurulması”
istenmektedir.
Muallim çalışıyor. 24 Mayıs 1898 tarihinde resmen görevlendirilen
gül uzmanı, Diyarbakır’a ulaştıktan sonra yeni
gül bahçeleri kurdurmuş ve 130 dönüme ulaşan
gül bahçelerinin güllerinden Kazanlık usulü
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
399
gülyağı çıkarılmasını halka öğretmiş ve neticede elde ettikleri kaliteli
gülyağından 4 şişe Padişaha sunulmuştu. Gül memurunun görev süresi
2 sene olduğundan çalışmalarına devam etmekte olduğunu 27 Temmuz
1899 tarihli yazışmadan öğreniyoruz. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade-i
Orman Maâdin Tasnifi. İ.OM . 1317. Ra.25 belge no.1)
Bu yazışmada Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezareti 1899 senesi
sonbaharında dikilecek olan yüz bin gülfidanı için para talep ediyor. Bu
resmi yazıda talep edilen 100.000 gülfidanının “Ankara vilayet-i celilesiyle
Kastamonu ve Diyarbakır Vilayet-i âlilerine gönderileceğini” belirtilmektedir.(Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade-i Orman Maâdin Tasnifi. İ.OM . 1317. Ra.25 belge
no 3)
Buradan Diyarbakır’da gülfidanı dikilmesi çalışmalarının devam ettiğini
anlıyoruz. Mektupta gülfidanı talep eden vilayetlerin bu fidanların dikme
mevsimi olan sonbaharda gönderilmesinin önemini belirttiklerini de
bildirmektedir.
Gül memurunun çalışmaların takip edebileceğimiz bir yazışma da 1900
senesine ait. “Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezaretinin Şûrâ-yi Devlet’e havale
buyurulan tezkiresi”nde İstanbul’dan Diyarbakır’a iki seneliğine gönderilen
gül uzmanı Mustafa Efendinin süresinin uzatılmasına aittir. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi . İrade-i Orman ve Maâdin Tasnifi. 1318 Ca 1/1
Şura-yı Devlet Maliye Dairesi Aded 1281)
Diyarbakır vilayetinde gülistanlar tesisi ve gülyağı sanatının ahaliye fiilen irae
ve talimi zımnında ba-irade-i seniyye-i Cenab-ı Padişahî “ olarak gönderilen
Mustafa Efendi ‘nin süresinin 25 Mayıs 1900 tarihinde dolacağından
o tarihten itibaren iki sene daha uzatılması talep edilmektedir. Böylece
ödenmesi gereken maaş hesap edilerek o miktarın ödenmesi talep
edilmektedir. (B.O.A. İrade-i Orman ve Maâdin İ.O.M. 1318 Ca 1/1 ;“…şu hale göre mumaileyhin devam-ı memûriyeti muceb-i fevaid olacağından bahisle vilayet
dahilinde geşt ü güzar edeceği mahaller içün harcırahı dahi dahil olmak üzere şehri altı yüz
guruşdan ibaret olan maaşıyla 12 Mayıs 316 tarihinden itibaren iki sene daha temdîd-i
memuriyetine ve bu suretle senevi verilmesi icab eden yedi bin ikiyüz guruşun her senenin
tahsisiat-ı ziraiyyesi meyânına nebâtat-ı müfidenin ihdâs ve tamimi içûn dahil olan elli bin
dörtyüz guruşdan tesviyesi istizan olunmuş ve şu hale göre tervic-i işar icâb-ı maslahattan
bulunmuş olmağla ber-muceb-i istizan ifa-yı muktezası hususunun nezaret-i müşarun
ileyha’ya havalesi tezekkür kılındı.)
400
Gülcülüğün Gelişmesi Diyarbakır Vilayetinde Gülistanlık tesisi için
Padişahın emri ile bir gül uzmanı 1898 yılında
gönderilmişti. İki seneliğine görevlendirilen bu
uzmanın Mustafa Efendi olduğunu belgelerden
öğrenmekteyiz. Mustafa Efendinin görevi
1900 yılında sona ereceği zaman iki sene daha
uzatılması için yazışmalar yapılmış ve kabul
edilmişti. Böylece Mustafa Efendinin görevi 25
Mayıs 1902 tarihine kadar uzatılmıştı.
Bu konudaki resmi yazılardan öğrendiğimize
göre Diyarbakır’da Gülistanlık tesis ettiren ve
gülyağı çıkarılmasını öğreten Mustafa Efendi 3
Nisan 1901 tarihinde vefat etmiştir. (B.O.A. İrade Orman ve Maâdin tasnifi. 1320 C 18 “…. müddet-i
memurîyeti 12 Mayıs 316 Sona ermekle 2 sene uzatılmış
olduğu …ve fakat 21 Mart 317 de vefat ettiği…”)
Bunun üzerine “vilayet-i mezkûre ahalisince
gülfidanlıkları tesisiyle gülyağcılığı sanatının
terakkisine bir hiss-i rağbet uyandığı esnada
mumaileyhin oradan kaldırılması muvafık-ı
maslahat olamayacağından” yeni bir eleman
talep edilmişti. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade
Orman ve Maâdin. Tasnifi. İ.OM 1320 C 18/ 4 Şura-yı
Devlet Maliye Dairesi Aded 1512)
Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezareti de Halkalı
Ziraat Mektebi mezunlarından Bekir Sıdkı
Efendi’nin tayin edilmesi uygun görmüştü.
Yapılan yazışmalardan sonra Bekir Sıdkı Efendi
25 Mayıs 1901 de resmen tayin edildiğini
öğreniyoruz. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade
Orman ve Maâdin. Tasnifi. İ.OM 1320 C 18/ 4 Şûrâ-yı
Devlet Maliye Dairesi Aded 1512)
İki sene müddetle “Diyarbakır vilayetinde
gülfidanlıkları tesis ve gülyağı sanatının ahaliye
fiilen irae ve talimi “ görevi ile tayin ve ödemeler
yapılmıştı. Bu süre zarfında çalışmalarına
devam eden ziraat memurunun görevi 12 Mayıs
1902 de bitecektir.
Ziraat nezareti 19 Temmuz 1902 tarihli bir
resmi yazı ile bu sürenin uzatılmasını talep eder.
Bu resmi dilekçede Bekir Sıdkı Efendi’ye “gerek
bu işte gerek vilayetin sâir umur-ı zira’iyyesinde üç
sene daha istihdam lüzum görünmekte olduğu”
belirtilerek ilk defa gülcülük işinden başka ziraat
işlerinde de ihtiyaç olduğu dile getirilmiştir.(Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve Maâdin
Tasnifi. İ.OM 1320 C 18/ 4 Şûrâ-yı Devlet Maliye Dairesi
raporu.)
Bu sebepten görevinin üç sene daha uzatılması
talep edilmektedir. Talep Ziraat Nezaretinden
Şûrâ-yi Devlet’e (1320 (1902) İOM 1320 C 18/ 4
Şura-yı Devlet Maliye Dairesi Aded 1512) oradan da
Padişaha sunulur ve 22 Eylül 1902 tarihinde
İrade çıkar. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İradeler
Tasnifi.. İ.D.M 1320 C 18/ 45 İrade 18 Cemaziyelahir
1320 =22 Eylül 1902)
Böylece Bekir Sıdkı Efendinin görevi 1905
senesine kadar uzatılır. BAKINIZ EK II.
SONUÇDiyarbakır’da Gülistanlıklar tesis ettirilmesi
Osmanlı Devleti Ziraat Nezaretinin uyguladığı
bir proje içinde idi. Gülyağı ve gülsuyu
çıkarılması için gül bahçeleri kurmak amacıyla
araştırmalar yaptırılmış ve Diyarbakır vilayeti
de bu projenin içine alınmıştı. Bu amaçla 1895
yılında da Kazanlık usulü gülyağı çıkarmasını
öğretecek bir muallim gönderilmesi kararı
çıkmıştı. 1898 yılında bir uzman, 5 imbik ve
kâfi miktarda şişeler gönderilerek işe başlandı.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
401
İlk yıl gül mevsimi geçtiğinden kuru güllerden damıtma gösterilmiş, 1899
yılında ise ilk mahsul gülyağı elde edilmişti. Diyarbakır Valisi Mehmed
Halid Bey bu gülyağlarında 4 şişeyi Padişaha hediye olarak göndermişti.
Diyarbakır’a gelen uzman Mustafa Efendi ilk iki senelik görevini 1900 yılında
tamamlamış, gülistanlıkların da 130 dönüme ulaşmıştı. Gülistanlıkların
250 dönüm olması hedeflenmiş ve uzmanın görevi 1902 senesine kadar
uzatılmıştı. Fakat Mustafa Efendi 3 Nisan 1901 tarihinde vefat etmiş, o
göreve Bekir Sıdkı Efendi gönderilmişti.
12 Mayıs 1902 yılına kadar bu görevde çalışmalara devam eden ziraat
memurunun görevi hem gülcülük hem de diğer ziraat işlerinin yapılması
olarak genişletilerek üç sene daha uzatılmıştı. Böylece 1898 yılında
başlayan gül bahçeleri tesis etmek, gülyağı ve gülsuyu çıkarılması
çalışmaları 1905 yılına kadar devam ettiğini elimizdeki belgelerle takip
edebiliyoruz. Bu çalışmaların ne kadar devam ettiği ve ne zamana kadar
sürdüğü konusundaki belgelere henüz erişemedim. Araştırmalar ilerledikçe
bu konuyu aydınlatmak mümkün olacak.
Bildiğimiz bir şey Isparta’da 1888 yılında başlayan gülcülük 1892 yılında
ilk ürünlerini vermeye başlamış ve hiç ara vermeden bu üretim gelişmiş,
Osmanlının gül merkezi haline gelmişti. Türkiye Cumhuriyeti Isparta’da
Gülyağı fabrikası tesis ettirmiş ve bugüne kadar gelişerek devam etmiştir.
Bu gün Isparta ve civarında elde edilen 10.000 ton gül ile Dünyada birinci
sıradayız.
Diyarbakır tarihini incelediğimizde güller diyarı olduğunu, gülün Diyarbakır
halkının yaşamının her döneminde etkili olduğunu öğreniyoruz. Diyarbakırlı
gülden hiç vazgeçmemiştir. Gülistanlıklar bugün devam etmese de gül
sevgisinin devam ettiğini biliyor, bu sevginin gelecekte gerçek yerini
alacağını ümit ediyoruz.
EK 1 Diyarbakır Valisinden Padişaha Gönderilen Gülyağı Hakkında Mektup
Diyarbakır Vilayeti Mektubi Kalemi aded 9 Mabeyn-i Hümâyun Cenâb-ı
Mülükhâne Başkitabet-i Celilesine Atufetlü Efendim Hazretleri Cenab-ı
Rabb-ı Müteal velinimet-i bi-minnetimiz Padişah-ı hamîdü’l-hısâl ve
şehinşâh-ı deryâ-nevâl efendimiz hazretlerini ma dâmetü’l-eyyam ve leyâl
402
kemal-i tendürusti ve ikbâl ile serîr-i arâ-yı şevket
ve iclâl buyursun Amin bi-hürmetihi seyyidi’l-
mürselin saye-i terakkiyat-vâye-i hazret-i kît-i
sîtanilerinde memâlik-i mahrûsa-i şahanelerinin
her tarafında an be an meşhu-ı haşem-i şükran
olan terakkiyâta bir zamîme-i mefharat-ı resmiye
olmak üzere şerefsudur buyrulan irade-i ihsan-
ade-i hazret-i şehinşahileri muktezâ-yı âlisi üzere
Diyarbakır’a celb edilen gül me’mûru marifetiyle
geçen sene dahil-i vilayette yüz otuz dönüm
gülistan yetiştirildiği gibi gülyağı çıkartmak
usulunun Diyarbekir ahalisine tarifiyle bu bâbdaki
teşebbüsatın istihsali fevaid-i la-tuhsasına dâll
bir vesile-i müteyemmiye-i meserret-iştimal
olmak üzere ibtida nefs-i nefîs-i hazret-i velinimet
bi-minnet-i a’zami içün taraf-ı çakeranemden
memur-ı mumaileyhe çıkarttırılan gül yağı dört
şişeye ve bunlar da bir mahfazaya mevzu’an ve
üzerleri mahtumen ve postaya teslimen takdim
kılınmış olmağın mübarek ve mes’ud hâk-
pây-ı şevkat-ihtivâ-yı cenâb-ı zıllullahiye arz ve
takdime müsaade-i aliye-i asafhanelerinin şâyan
buyurulması babından emr ü ferman hazret-i
men lehü’l-emrindir. 20 Saferü’l-hayr 317 ve 16
haziran 1315
Abd-i memlûk-ı Hazret-i Şehinşahî
Diyarbekır Valisi
Mehmed Halîd
Mühür
(Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Yıldız Perakende Evrakı Tas-
nifi.. Y.PRK.UM No. 47)
EK 2 Diyarbakır’a Gönderilen Ziraat Memurunun Görevinin Uzatılması Hakkında Devletlü Efendim Hazretleri
Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezaret-i Celilesinin
Şurâ-yı Devlet’e havale olunana tezkiresi üzerine
Maliye Dairesinden tanzim ve leffen arz ve takdîm
kılınan mazbatada . gül fidanlıkları tesis ve gülyağı
sanatının ahaliye fiilen irae ve talimi zımnında ba-
irade-i seniyye –i hazret-i padişahi tayin ve izam
kılınan Halkalı Ziraat Mektebi mezunlarından
müddet-i memuriyeti sene-i haliye münkazi olmak
ve 12 Mayıs 317= Haziran 1902 mumaileyhin
istihdamına olduğundan kendüsinin müddet-i
memuriyetinin temdidiyle üç senelik maaşı olan
yirmi bir bin altı yüz kuruşun Selanik zürra’ına
tevzi’ ve esmânına mahsuben tahsil olunan otuz
dokuz bin guruşdan ve harcırahının tahsisat-ı
zürra’iye meyânındaki harcırah tertibinden
tesviyesi hususunun nezaret-i müşarunileyhaya
havalesi lüzumu gösterilmiş olmağla ol babta her
ne vechile irade-i seniyye hazret-i hilafet-penahi
şeref-müteallik buyurulur ise mantuk-ı alisi infaz
olacağı beyânıyla tezkire-i senaveri terkîm kılındı
efendim 4 Cumadelahir 320 25 Ağustos 318
=Sadrıazam Ma’ruz-ı çaker-i kemineleridir ki
Reside-i dest-i tazim olup melfufuyla manzur-ı ali
buyrulan işbu tezkire-i samiye-i sadaret penahileri
üzerine mucebince irade-i seniyye-i cenab-ı
hilafetpenahi şeref müteallik buyrulmuş olmağla
ol babda emr-ü ferman hazret-i veliyyül-emrindir.
18 Cumadelahir 320 ve 8 Eylül 318
(Başbakanlık Osmanlı Arşivi İradeler Tasnifi. 1320 (1902)
İOM 1320 C 18/ 4)
404
DİYARBEKİR GÜLLERİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
405
Mevlüt Mergen
Araştırmacı-Yazar
Askerlik hatıraları nedense hiç unutulmuyor.. Hele bu yaşadığınız şehirle
ilgili ise hatırladıklarınız.. 1965 yılı.. İsparta’dayım.. O güne kadar il dışına
pek çıkmışlığım yok.. Dünyayı Diyarbekir’den ibaretmiş gibi bir zannm
içindeyim.. Bu duygular içinde İsparta caddelerinde dolaşıyorum.
Mevsim kıştır ve Ocak ayının son günleridir.. Etrafa dikkatle bakıyor
ve gördüklerimi hafızama kaydetmeye çalışıyorum..Bazı evlerin
balkonlarından dışarıya sarkıtılan halılar gözüme ilişiyor ve bir tanesi var
ki beni alıp oradan Diyarbekir’e götürüyor adeta.
O halının üzerinde kocaman bir gül deseni işlenmiş. Ve sonradan
öğreniyorum ki, İsparta’da gül bahçeleri değil, adeta gül tarlaları var. Sanki
“gül alıp, gül satıyorlar” yıllar sonra tekrar bu şehre gidiyor ve görüyorum
ki “gülcülük” bu şehirde sanayileşmiş. Gülden ne imal edilebilecekse
hepsini yapıyorlar..Reçelinden sabununa, parfümüne kadar. İsparta’ya
haset etmiyorum, ama gıpta etmekten de kendimi alamıyorum.
Çünküüü... Bir zamanlar Diyarbekir’de de gül vardı, gülcülük vardı.. Gülün
her çeşidini yetiştirirdi Diyarbekir’li, bir başka memlekette bir gül çeşidinin
varlığını duymuş olsa idi, ne yapar, ne eder onu getirtirdi. Diyarbekir’li,
evinde, bağında, bahçesinde yetiştirirdi. Böylesine de meraklısıydı gülün
her çeşidine “gülüm” Diyarbekir’li.
Gazi köşkünün o güzelim merdivenlerinden yukarıya ayağımızı bastığımızda
yerlerde bazı tabelalar görürdük..Bir tanesinin yazısı: “Dokunmayın
çiçeklere, yazık olur emeklere” çiçek sevgisinin içinde şiir tutkusunu da
görürdünüz bu levhalarda.. Kim bilir belki o zaman içime düşmüştür şiire
olan sevgim ve merakım?.
Gül yada çiçek.. Tabiatın edebiyatçı elemanlarıdır ki, edebiyatçılara hep
ilham kaynağı ola gelmişlerdir. Neyse ki konumuz bu değil.. Güllerini
anlatacağız bu güzel şehrin.
Rahmetle anıyorum komşumuz “Ano” un oğlu tenekeci Said’i.. Allah
çocuk vermemişti kendisine, Diyarbekir’linin tabiriyle “kör ocaktı” ama,
müthiş bir gül sevgisi vermişti Allah.. Evinin avlusunun büyük bölümünü
gül bahçesine çevirmiş, her türden gül ekmişti.. Değil bahar günlerinde
ne zaman kapısının önünden geçse idiniz gül kokuları sizi mest-ü hayran
406
ederdi.. O zamanlar “Halfeti” de ya yoktu, yada
o bilmiyordu siyah gülü.. Yurt dışına giden uçak
pilotlarına rica etmiş, İngiltere’den getirtmişti
siyah gülü.
Diyarbekir evlerinin tamamında gül
yetiştirirlerdi.. Çardakların önlerinde, pencere
kenarlarında, havuz başlarında her renkten
gül görebilirdiniz.. .Bu yüzden Diyarbekir’in
“güllacı” meşhurdur.. Yalnız güllaç tatlısı değil
gülden yapılan, reçelinin tadına doyum olmazdı.
Hele gül yağı, gül suyu, mevlitlerde “güldan”
lıklara konur, öyle serpilirdi misafirlerin ellerine...
Mutlu günlerin şerbetinin içinde de gül suyu
vardır Diyarbekir’linin..”Rakı” sini bile yapmış
bir zamanların Diyarbekir’li gayri müslimleri
ve isimlendirmişler gülleri “Hacı İbrahim
gülü” demişler Hacı İbrahim’in yetiştirdiği gül
çeşidine yılda yedi kere açarmış yaprağını gül
yüzlü Diyarbekir’li hanımlara, beylere ”Rum
kale gülü” bu gülü “Fevzi efendi” adındaki bir zat
Rum kale’den Urfa’ya, oradan da Diyarbekir’e
getirtmiş.. Böylesi bir yol macerası yaşamış o
gül. Yılda dört kez, yani dört mevsimin gülüdür
bu gül.
“Dantel Amor gülü”.. Az dikenli, katmerli,
kokulu, kırmızı ve erguvani renklerinde açarmış
yapraklarını.. “Yabani” yada “çeper” gülü..
Rengi beyaz ve tek, tek yapraklı.. Küçücük ve
kırımızı renkte..”Asma gül”..”Cevat Paşa” El
Cezire kumandanlığı esnasında bir gül getirmiş
Diyarbekir’e ve kendi adını vermiş bu güle..
“Cevat paşa gülü” nün yanında “sarmaşık gülü”
nü de analım..”Pembe gül” den esans yaparmış
Diyarbekir’liler., Katmerli ve her zaman açtığı
için de bereketlidir..
“Viktorya gülü” Diyarbekir’e has bir güldür..
“Arif bey gülü” bu gülü birinci cihan savaşından
önce Behram paşa oğlu Arif bey adına getirtmiş.
Katmerli ve hoş kokuludur, sürekli açan bir gül
çeşididir. “Mikado gülü” 1928 yılında Levazım
eski reisi “Kenan bey” tarafından İstanbul’dan
getirilen bir güldür. “Malatya gülü” nü ise
şöyle tarif ederler. Az kıvırcık, yediveren türde,
kokusu hoş ve katmerli.. “Fes kırmızısı gül” Bu
gül rengi ile anılır, diğer güller gibi katmerli, hoş
kokuludur., “sarı gül” de rengi ile anılır..Kokusu
az, dalları dikenli..”kaysı gülü” ise ufak dallı,
dikenli,, katmerlidir ve kokusu yoktur.
Mersin’den getirilmiş “Beyaz gül” Diyarbekir’e..
Aşı kalemiyle çoğaltılmış, dikeni olmayan
bir gül çeşididir.. “Krem gül” Merhum Evkaf
Müdürlerinden Mustafa Akif bey tarafından oğlu
Hasan Efendi Müftüzade Bekir Şerefe Urfa’dan
gönderilmiş ve ıslah edilmiştir. 1928’lerde
getirilmiş olan bu gülün dallarında diken
yoktur..Orta büyüklükte yaprakları katmerlidir.,
kokusunun az olduğu söylenir.
Gül şehri Diyarbekir’in “reyhan bağları” nı
anmıştık.. Nergisini, menekşesini söylemeye
gerek var mı bilmiyorum?..Bu günün gül şehri
İsparta’yı, oradaki askerlik günlerimi hatırladım
ve dalıp gittim öylece, gülleri sıralamaya
çalıştım..Ve hiç olmazsa bu “gül” bahsinde
olsun “feryat” etmeseydim diye düşündüm ama,
ne mümkün feryat etmemek? Bir zamanlar bu
kadar gül çeşidinin olduğu bir yerde yaşayıp da
bu güllerin sadece isimlerini sayıklarken feryat
etmemek ne mümkün?
408
DİYARBAKIR’IN GÜL ÇEŞİTLERİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
409
Kenan Özhal
Emekli Öğretmen
409
1. Yediveren (Osman bey) gülü:Katmerli ve az kokuludur.Şeyhzade Osman
bey tarafından 2 asır önce Diyarbakır’a getirilmiştir
2. Muhammedi gülü:Çok kokulu,pembe ve yarım katmerlidir.Yılda iki kez
çiçek açar.Gül yağı,reçel,gül suyu ve şurubu yapılır
3. Yüz Yaprak(Sadberk) gülü:Çok katmerli,kokusu yüksek ve soğuğa
dayanıksızdır
4. Nesrin gülü:Beyaz renkli,çiçekleri küçük,kokusu güzel ve az katmerlidir
5. Sarmaşık gülü:Çardaklar ve parmaklıklar için yetiştirilir.İlkbahar sonu
açar
6. Sultan gülü:Koyu kırmızı renkli ,kokusuzdur.Süslemede kullanılır
7. Yabani beyaz gül:Yaprakları tek tek beyaz renkli çeper gülüdür
8. Çeper gülü:Fazla dikenli ve sarı renkli çiçekleri tek katlıdır
9. Asma gül:Hacı Sadık efendizade ağa bey tarafından 1340’ta Mersin’den
getirilmiştir.Az dikenli,çiçekleri koyu pembe ve çok katmerlidir
10. Viktorya gülü:Zarif görünümlüdür.Her rengi olur.Diyarbekir’de pembesi
yetişir.
11. Pembe esans gülü:Sürekli açar.Katmerlidir
12. Dantel Amor gülü:Yaprakları uzunca,dalları az dikenli,çiçekleri kokulu
ve katmerlidir.Koyu kırmızı ve erguvani renklidir.Sürekli açar.
13. Cevat Paşa gülü:Az dikenli kokulu ve katmerlidir.El Cezire cephesi,
komutanı General Ferik Cevat zamanında getirilmiştir.
14. Hacı İbrahim gülü:Dalları dikenli ve yüksektir.Çiçeği ebru,pembe ve
kokuludur.Seneden 7 defa açar
15. Rumkale gülü:Rumkale’den Urfa’ya,oradan da Vilayet eski
memurlarından Feyzi efendi tarafından 1926 senesinde Diyarbekir’e
getilmiştir.Koyu pembe ve kokulu,katmerli büyük bir gül çeşididir.Yılda
4 kez açar
16. Arif bey gülü:1.Dünya savaşından önce Behrampaşa tarafından oğlu
Arif beye izafeten getirilmiştir.Pembe kokulu ve çok katmerlidir.Sürekli
çiçek açar.Diyarbekir’in en makbul ve değerli gülüdür
17. Mikado gülü:1928 senesinde levazım reisi Kenan bey tarafından
İstanbul’dan getirilmiştir
18. Üç renk aşılı gül:Tevfik efendizade Bekir Sıtkı bey tarafından üretilmiştir.
Fes kırmızısı renginde olan bu güle Arif bey gülü aşılandığından üç
renkli gül elde edilmiştir.
19. Malatya gülü:Koyu pembe renkli ve çiçeği kokulu,katmerlidir.Az kıvırcık
ve yediveren türdendir
20. Fes kırmızısı gülü:Yediveren türdendir.Çiçekleri katmerli ve kokuludur.
410
Dalları az dikenlidir
21. Açık sarı gül:Senede 7 defa açar.Kokusu çok azdır.Dalları dikenlidir
22. Kaysı gülü(Koyu sarı gül):Çiçeği çok katmerli,kokusuz ve yediveren türdendir.Yaprakları ufak ve
dalları dikenlidir.
23. Krem gül:1928 yılında Evkaf müdürü Mustafa Akif bey tarafından oğlu Hasan efendi talebesi
Müftüzade Bekir Şeref’e Urfa’dan gönderilmiş ve ıslah edilmiştir.Dalları dikensiz,yaprakları
orta büyüklükte,çiçeği katmerli ve kokusu azdır.En iyi Pazar bulan gül çeşididir.
24. Beyaz gül:Vilayet parkı için 1932 senesinde Mersin’den getirilen güllerden aşı kalemiyle
çoğaltılmıştır.Dalları dikensiz,yaprakları iri,çiçeği beyaz,katmerli,kıvrık ve büyüktür.Kokusu
azdır.Senede 6-7 defa açar
412
DİYARBAKIR TARIM TARİHİNE KISA BİR DOKUNUŞ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
413
Doç.Dr.Talip ATALAY1
Doç.Dr.İsmail GÜL2
Yrd.Doç.Dr.Veysel
SARUHAN2 1Dicle Üniversitesi Eğitim
Fakültesi, Diyarbakır2Dicle Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri
Bölümü, Diyarbakır
GİRİŞDiyarbakır ve çevresi tarih öncesi dönemlerden itibaren her devirde önemini
korumuş, Anadolu ile Mezopotamya, Avrupa ile Asya arasında doğal bir
geçiş yolu, bir köprü görevi yapmış bu nedenle de çeşitli uygarlıkların tarihi
ve kültürel mirasını günümüze kadar taşımıştır.
Tarih boyunca Amida, Amid, Kara-Amid, Diyar-Bekr, Diyarbekir, Diyarbakır
adlarını alan kent Güneydoğu Anadolu bölgesinin orta bölümünde, Elcezire
denilen, Mezopotamya’nın kuzey kısmındadır. Yontmataş ve Mezolitik
devirlerde, Diyarbakır ve çevresindeki mağaralarda yaşanmış olduğu,
yapılan arkeolojik araştırmalar ile anlaşılmıştır. Eğil-Silvan yakınlarındaki
Hassun, Dicle Nehri ve kolları üzerinde Ergani yakınlarında Hilar
mağaralarında bu çağdan kalma kalıntılar tespit edilmiştir.
Anadolu’nun en eski köy yerleşmelerinden biri olan tarımcı köy
topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki Çayönü
Tepesi, günümüzden 10.000 yıl önceye tarihlenmesi ile sadece bölge
tarihimize değil Dünya uygarlık tarihine de ışık tutmaktadır. M.Ö. 7.500-
5.000 yılları arasında aralıksız olarak daha sonra da aralıklarla iskan
edilmiş olan günümüzdeki kent uygarlığının ilk temellerinin atıldığı Çayönü,
insanların göçebelikten yerleşik köy yaşantısına, avcılık ve toplayıcılıktan
besin üretimine geçtikleri “Neolitik Devrim” olarak da bilinen teknoloöjik
yaşam biçimi, beslenme ekonomisi ve insan doğal çevre ilişkilerinin tümü
ile değiştiği kültür tarihi ile ilgili buluşlarda bir çok ilki de içeren canlı ve
ilginç bir yerleşmedir. Yabani buğday, mercimekgiller gibi bitkilerin tarıma
alınması, koyun ve keçinin evcilleştirilmesi ile Çayönü bilim dünyasında
önem kazanmıştır (1).
Güneydoğu’nun önemli merkezi olan Diyarbakır, tarihi geçmişi ile büyük
bir turizm potansiyeline sahip olan bir kenttir. İl’de kalkınma için en
önemli sektörlerden birinin küresel krizle birlikte yükselişe geçen nadir
sektörlerden tarım olduğuna dikkat çekilmiştir. Tarım ve tarıma dayalı
sanayi için GAP projesinin bitirilmesi gerekmektedir (2).
Kentimizin sahip olduğu 15.355 km²’lik alanın 791.470 hektarını tarım
alanı oluşturmakta ve bu toplam alanın % 51,5’ini oluşturur. Küçük ve
çok parçalı olan tarım alanlarında yaklaşık 53.000 aile tarımsal faaliyette
bulunmaktadır. Tarımsal üretim açısından ana ürünleri pamuk, buğday, arpa
414
ve kırmızı mercimek oluşturmaktadır. Özellikle
sulu tarım yapılan arazilerin büyük kısmında
pamuk ekimi yapılmakta, tütün, ayçiçeği,
susam gibi ürünler de yetiştirilmektedir.
791.470 hektar tarım alanının 29.474 hektarı
devlet, 16.751 hektarı halk sulaması olmak
üzere toplam 46.175 hektarında sulu tarım
yapılmakta, geriye kalan alanda ise kuru
tarım olarak adlandırılan yağmura dayalı
tarım gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. GAP
Projesinin devreye girmesiyle Kralkızı-Dicle
sulama projeleri, Batman Sağ Sahil Sulama
Projesi ve Batman-Silvan Sulama projelerinin
yanı sıra planlama aşamasındaki diğer projeler
ile birlikte sulanan arazi 465.000 hektara
çıkacak , halen % 6’sı sulanan tarım alanlarının
% 60’ı sulanabilir hale gelecektir.
Diyarbakır, doga sartlarinin tarim ve hayvanciliga
uygun ve hayvan varlığı bakimindan Türkiye’nin
önde gelen illerinden biri olmasina karşılık
hayvancilik özellikle son on yılda giderek
önemini kaybetmiştir. Hayvancilik agirlikli
olarak geleneksel yöntemlerle yapilıyor. Hayvan
beslemesi, çoğunlukla meraya bagli olarak
yapilmaktadir. Diyarbakır’daki temel hayvan
varlığı içerisinde düsük verimli yerli irklar,
büyükbaş mevcudunun % 93’ünü, küçükbas
mevcudunun ise %98’ini oluşturmaktadır (3).
TARİHTE DİYARBAKIR TARIMI“Diyarbakır toprakları çok iyi işleniyor ve
buralarda çok iyi buğday, arpa, mercimek,
bakla yetişiyor. Pamuk, susam ve keneotu
toplanıyor; kömür Jesidi’den geliyor ve Derikli
köyü çok iyi yağ sunuyor; biz de yolculuğumuz
için bu yağdan bol miktarda satın aldık” Sestini
seyahatnamesinde “beyaz ve kara dut ağaçları
çok sayıda,buradaki insanlar bunlardan bol
miktarda yiyorlar. Şam dutu adında özel bir
dut türü burada üretilmektedir. Bu dut, irice,
siyah renkte ve geç vakitte olgunlaşıyor.
Bahçeler dolusu erikler, kayısılar, şeftaliler
var. Diyarbekir’de gördüğüm bitkiler, çeşitli
şekillerde pişirilen semizotu, elde edilen
suyundan dondurma yapılan ve sokaklarda
satılan meyankökü, meyvesi salatalara konulan
sumak, çiçeklerin kokusundan dolayı Hindistan
Portekizlilerin Cennet otu adını verdikleri bir
çeşit vahşi zeytin türü olan dikenli Elaegnus,
doğulular bu kısa boylu ağacı çok seviyorlar,
meyvesi unumsu oluyor, göğüs hatalıkları için
kaynatılıp içiliyor. Bunların dışında; dişbudaklar,
akkavaklar, frenküzümü, kırmızı zambak,
miskotu, melisa, söğüt ağacı, incir, ekmeğe
kattıkları ve hoş bir tat veren çörekotu, kızılkök
ve başka ağaçlarla bitkiler bulunmaktadır”
derken, Vital Cuinet seyahatnamesinde ise
“Diyarbakır’ın merkez kazası yani bu şehrin
banliyölerinden oluşmuş idari parçaları, iyi
kalitede dut ağaçları, her çeşit meyve ağacı,
kavun yönünden çok zengin ve muhteşem
karpuzlarıyla bütün Asya’da ismi duyulmuştur.
Tahıl üretimi de önemlidir” demektedir (4).
Noelle Roger seyahatnamesinde “Dükkanların
önlerinde yığılmış şeftaliler, üzümler, kavunlar,
mucizesi doğal görünen Dicle’nin suladığı
bahçelerden geliyor. Diyarbekir karpuzları
neredeyse 80 ile 100 kilo arasında geliyor.
Onları taşımak için bir deve ve kesmek için bir
kılıç gerekiyor”der (5).
Seyyah Sestini Diyarbakır için şunu der ‘Ekmek
ve et lezzetli ve çok ucuz. Meyveler, bitkiler
bol miktarda bulunuyor ve nehirden bol balık
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
415
avlanılıyor” (6).
W.Heude (1817) isimli seyyah; “Amid’in üzerine yerleştiği alan her tarafı
ile verimli ve üretkendir. Dicle’den geçerken, kasabanın üzerine oturduğu
tepenin eteğinde zirai bir refah ve dahili bir uygunluk görülür” derken
Lamec saad (1890) ise ; “Dicle kıyısı boyunca uzayan bahçeler, çeşitli nehir
kollarının akmasıyla da Diyarbekir’in güneyinde ve doğusunda verimli
alanlar oluşturuyor” demektedir (7).
Salih Özbaran “Portekizli Seyyahlar” adlı kitabında; 1500’lü yılların başında
Portekizli Seyyah Tenreioro Diyarbakır’a geldiğini ve Seyyahın; bu yörelerde
her türlü meyve ağacının yetiştiğini geniş bahçelerin bulunduğunu, yiyeceğin
pek bol olduğunu ve bu verimli bölgede buğday, arpa, et ve meyvenin başta
gelen ürünler olduğunu, kısrak ve at yetiştirildiğini belirttiğini ifade eder
(8).
Diyarbakır Salnamelerinde Tarım“Şehrin haricinde bir çok bahçeler bulunup türlü türlü sebze ve eşcar
yetişmekte ise de eşcarın ekserisi dut, kavak, söğüt olduğundan dut
yaprağından harir, kavak ve söğüt ağaçlarından dahi kelekler imal olunarak
Dicle vasıtasıyla Musul’a sevk ve ihrac kılınır”.
“Bahçelerde menekşe ve güllükler vardır ki ;ilkbaharın ilkinde menekşe
nihayetinde gül ve feryad-ı andelib zamanı hulul ederek temaşaları
yüz göstermeye başlar”. Hatta gülizarlardan elde olunan güllerle “Gül
Festivalleri” düzenlenir. Yedi veren Muhammedi Gülleri Diyarbekir’e
mahsus olduğu rivayet olunur.
“Her birisinin birkaç hassası olan bu güzel çiçeklerin kesretiyle beraber
temaşalarından başka enva-i meşrubat imaliyle istimallerinden de
başkaca istifade olunmaktadır”. “Dicle’nin iki tarafında kavun ve karpuz
hasıl etmek için bostanlar yetiştirilir ki, aralarından nehrin kemal-i sükun
ve bazı yerlerde şiddetle cereyanının teşkil eylediği manzara hakikaten latif
ve bu yüzden mütehassıl ezvak-ı mütenevvei’a seza-yı tavsif ve tariftir” (9).
Tahrir Defterlerinde Diyarbakır Tarımı1564 seneli tahrir defterine göre Lice’nin eski yerleşim yeri olan
Antak Merkezde buğday, arpa, mısır, pamuk, pirinç ziraatı, bağcılık ve
416
meyvecilikle uğraşıldığı, 8 değirmen ve 1
boyahane bulunduğu, buraya bağlı Bilan’da aynı
ekonomini olduğu, yine buraya bağlı Serde’de
buğday, arpa, bostan, pamuk ziraatı, ceviz
üretiminin yapıldığı, 5 değirmen ve 1 boyahane
bulunduğu ve 650 ton buğday, 300 ton arpa ile
55 ton mısır üretildiği belirtilmektedir (10).
1869 seneli tahrirde Diyarbakır’da 26 değirmen,
6 pirinç dingi, 24 bulgur dingi, 36 fırın, 9 böceklik,
149 tarla, 22 kavaklık olduğu belirtilmektedir
(11).
Şeftali’ye XIX. yüzyılın ikinci yarısında sadece
Diyarbakır’da rastlanıldığı bildirilirken, üretim
durumu hakkında bilgi verilmemektedir (12).
1937’de Diyarbakır tarımı hakkında Usmen
adlı yazar şöyle bildirmektedir; “Diyarbekir
ili içerisinde hububattan buğday, arpa, mısır,
darı, pirinç ve nakliyattan nohut, mercimek,
burçak, sınai nebatat da pamuk ve susam
ekilir. Pamukculuk il için büyük bir istikbal
vaat etmektedir. Diyarbekir buğdayları cins
itibari ile çok iyidir, İtalyan makarnalarının
yapıldığı buğday cinsi, Diyarbekir’de bulunmuş
ve İtalya’ya götürülmüştür”. 1937 yıllarına ait
kitabında yazar ayrıca İl içinde geniş miktarda
meyve ağaçlarının bulunduğunu, bu ağaçlardan
başlıcalarını ceviz, badem, dut ve şeftali olduğunu
belirtmiştir. Bununla birlikte fıstık ekimine de
önem verilerek dağlardaki menengiç denilen
sakız ağaçlarına fıstık aşılanmasının yapıldığının
da altını çizmiştir. Yazar ayrıca, sebzeciliğin
ancak mahalli ihtiyaçları karşılayacak kadar
olduğunu, İstasyon semti boyunda ve bağlar
denilen yerde üzüm bağlarının bulunduğunu.
Eğil İlçesinde geniş üzüm bahçelerinin, Ergani’de
geniş üzüm bağlarını olduğunu ifade etmiştir.
Yazar dönemin pirinç durumu hakkında da
şunları söylemiştir; “İlde pirinç ekimi çok önemli
bir yer tutar. Diyarbekir pirinçleri artım ve tat
itibari ile çok yüksek bir derecededir. Karakılçık,
akkılçık, kırmızı kılçık denen üç cins çeltik vardır.
Karakılçık cinsinin taneleri ufak,yuvarlak ve
serttir. Başağından güç ayrılır. Akkılçığın taneleri
ise büyük ve uzundur. Bu pirinç daha çok tutulur
ve diğerlerinden daha güzeldir. Fiyat itibarile
de farklıdır. Kırmızı kılçık ise açık kırmızı renkte
olup bugün hemen hemen ekilmemektedir.
Merkez, Silvan, Bismil, Lice ve Kulp ilçelerinde
pirinç ekilir. İlin en güzel pirinçleri Karacadağda
yetişen pirinçlerdir”(13).
1949 yıllarında Diyarbakır tarımı ile ilgili
gözlemlerini bildiren Cahit Beğenç adlı yazar
şunları bildirmiştir; başlıca ihraç maddeleri
yağ, yapak, canlı hayvan, çeltik, hububat
bakliyat, hayvan derileri, mazı,kitre, badem ve
ceviz içidir. İl’de büyük miktarda çeltik istihsali
yapılmaktadır. Senelik 5 milyon kilo bir istihsal
mevcuttur. Çeltikler kısmen Diyarbakır’da DİNK
tabir edilen imalathanelerde pirinç yapılmakta
ve kısmen de İstanbul’a sevk edilmektedir.
Diyarbakır pirinçleri pilavlıktır. Evsaf ve nefaseti
itibariyle yüksektir (14).
HayvancılıkBölgede 2 milyon baş hayvan varlığı ile XVI.
YY da Diyarbakır İl’i İstanbul’un et ihtiyacını
karşılayan bir şehir konumunda olduğu, İstanbul
et sıkıntısının giderilmesi için 17 Temmuz 1565
tarihinde hüküm çıkarıldığı ve merkezde 153 bin
adet koyun bulunduğu bildirilmektedir(15). 1564
tahrir defterinde Diyarbakır’da Pöçiyan, Pusiyan
ve Zeylan nahiyelerinde 590.000 adet koyun
olduğu, 17.yüzyıl kayıtlarında ise Diyarbakır’dan
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
417
Halep’e büyük miktarda hayvan ihracının olduğu bildirilmektedir (16). Aynı
tarihli tahrir defterinde ayrıca Lice ilçesinde 70.000 küçükbaş hayvan
varlığının olduğu da belirtilmiştir(10).
• 1937 yılına ait bir eserde “Tavukçuluğa ve kaz, hindi beslemeğe merak
çoktur” denmektedir (13).
• 1967 yılı Diyarbakır İl yıllığında 320 bin tavuk-horoz, 45 bin adet de
hindi varlığı bildirilmektedir (17).
İl’in arıcılık ile ilgili kayıtlarında; 1869 yıl Diyarbakır salnamesinde “balmumu
5000 yekün-i mahsul keyl-i aşari” denilirken (9)., 5 Temmuz 1841 tarihli
bir belgede de asker için Diyarbakır’dan 30000 kıyye bal alındığı ifade
ediliyor (18). 1564 seneli tahrir defterine göre Lice’nin eski yerleşim yeri
olan Antak’ta 300’ü aşan arı kovanının bulunduğu bildirilmektedir (10).
Elbetteki bu derlemede belirtilen hususlar Diyarbakır’da tarım tarihinin bir
kısmıdır. Amacımız; bu konuda çalışma yapanlara bir ışık tutmaktır. Gülleri,
laleleri, kendine has pirinci, üzümü ve karpuzu ile bu il tarım açısından ve
tarımın tarihi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir.
418
KAYNAKLAR1. www.diyarbakirtarim.gov.tr/html_page.php?page=diyarbakir_tarihi&uniq_id=1289248688
2. www.kobiden.com/diyarbakir-tarim-ve-tarima-dayali-sanayi-ile-kalkinir-_1809_haber.html
3. site.mynet.com/mensim/Hobi/id8.htm
4. Korkusuz, Ş.M, 2003. Seyahatnamelerde Diyarbekir, Kent yay. İst,s:62.
5. Roger, N, 1930. En Asıe Mıneure, Fasquelle Editeurs, Paris.
6. Korkusuz, Ş.M, 2003. Seyahatnamelerde Diyarbekir, Kent yay. İst,s:70,219,249.
7. Korkusuz, Ş.M, 2003. Seyahatnamelerde Diyarbekir, Kent yay. İst,s:157.
8. Özbaran, S, 2007. Portekizli Seyyahlar, Kitap yay. İstanbul, s:37.
9. İzgöer, A.Z, 1999. Diyarbakır Salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yay. evi, İstanbul,
c:(4), s;63.
10. Dilek, Z., 2002. Lice. Diyarbakır, s:57-63.
11. Diken, Ş., 2006. Gezginlerin Güncelerinde Diyarbakır. Diyarbakır 1. Uluslar arası Suriçi
sempozyumu.20-22 Nisan.2006.s.121.
12. Palalı, İ. 1999. XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Diyarbakır. DT İÜ SBE, Malatya.
13. Usman, E, 1937. Diyarbekir. Diyarbakır matb. s:25.
14. Beğenç, C., 1949. Diyarbakır ve Raman. Ulus Basım Evi Ankara, s:27.
15. Acun, F., 2000. 16.Yüzyılda Diyarbakır Şehrindeki Ekonomik Faaliyetler. 1.Bütün Yönleriyle
Diyarbakır Sempozyumu, s.208,209,212.
16. Arıkan, M., Yinanç, R., Elibüyük, M. ve Kurt, Y., 1999. Diyarbekir vilayeti Mufassal tahrir defteri.c.1
Ankara.1999..s.XLVII.
17. Anonim, 1967. Diyarbakır İl Yıllığı, s:361.
18. Yılmazçelik, İ., 1995. XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır. TTK, Ankara, s:314.
420
KLASİK DÖNEMDE OSMANLI’DA TARIM ARAÇLARI VE TEKNİKLERİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
421
D.Volkan KARABOĞAArş. Gör.,
Dicle Üniversitesi Ziya
Gökalp Eğitim Fakültesi
Tarih Eğitimi Anabilimdalı
ÖZETİnsanların beslenme ihtiyacının karşılanması noktasında tarihin her
döneminde hep birincil öneme sahip olan tarımsal faaliyetler, Osmanlı
Devleti’nde de halkın ve ordunun yiyecek ihtiyacının karşılanmasında mühim
bir rol oynamıştır. Bu doğrultuda devlet, diğer iktisadi faaliyet alanlarında
olduğu gibi tarımsal faaliyet alanında da sistemli ve kontrollü bir politika
izlerken, Osmanlı halkı da zirai faaliyetin her sürecinde maksimum seviyede
verim alabilmek için birtakım zirai teknikler uygulamıştır. Dolayısıyla biz
bu bildirimizde Klâsik Osmanlı Dönemi’nde tarımda uygulanan teknikler
hakkında genel anlamda bilgi vermeye çalışacağız.
ABSTRACTPeople’s nutritional needs are met in every period of history at the point
of primary importance that all agricultural activities, the Ottoman Empire
and the army of the people in meeting the food needs has played an
important role. In this regard, the state of other economic activities in the
fields as agricultural activities in the field of systematic and controlled
politics while watching, the Ottoman population in agricultural activities
all during the maximum level of efficiency to get some agricultural
techniques implemented. Therefore we reported in our agriculture in the
classical Ottoman period in general terms about the technique will work
to provide information.
GİRİŞHer sanayi öncesi toplum gibi Osmanlı Devleti’nde de ekonominin esası
tarıma dayanmakta idi. 16. yüzyılda Osmanlı halkının %85 ‘inin tarımla
geçimini sağlıyor olması ve tarım ürünlerinden alınan vergilerin mühim bir
mali kaynak oluşturması hasebiyle tarım ve tarımsal faaliyetler, Osmanlı
Devleti açısından önemli bir yer teşkil etmekte idi. Osmanlı köylüsünün
tarımda uyguladığı teknikler, Ortaçağ toplumlarındaki tarım teknikleri
ile benzerlik göstermekte idi; zira sanayi inkılâbı sonrasında başlayan
makineleşme ve tarımda bu tekniğin uygulanması sürecine kadar 15. ve 16.
yüzyıl toplumlarının tarımda uyguladığı metodlar hemen hemen birbirinin
benzeri idi. Nitekim Osmanlı toplumu da tarımsal faaliyetler konusunda
kendisinden önceki Türk-İslam devletlerinde uygulanan usûl ve yöntemleri
devam ettirmiştir.
Klasik dönem Osmanlı ekonomisinin temeli tarıma dayanmakta olup tarımın
422
da ana unsuru çift-hane sistemi idi. Bu sisteme
göre topraklar, bir çiftçi ailesinin işleyeceği
kısımlara ayrılmıştı. Bu kısımlara çift veya çiftlik
deniyordu. Çiftlik, ziraat yapılan yer demek
olup genellikle “bir çift öküzün sürebileceği
arazi” olarak tanımlanmıştır. (Mehmet Ali Ünal,
XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara, 1999,
s.90.) Çift- hane sisteminde üç temel nokta vardı.(Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi,
İstanbul, 1996, s.8.)
Bunlar; 1. Aile emeği: Köylü aile reisi ve ailesinden
oluşuyordu. Çiftlik tasarruf eden reayanın
müzevvec yani evli olması şarttı. Emek
unsuru olan köylünün toprağını terk etmesi
kesinlikle yasaktı.
2. Bir çift öküz: Klasik Osmanlı tarımının
traktörü niteliğindeydi ve toprağın sürülmesi
konusunda önemli bir yere sahipti.
3. Arazi: Tarımsal faaliyet yapılan toprakların
%80’i devlete aitti ve köylü reaya bu topraklar
üzerinde daimi surette kiracıydı. Köylünün
toprak kiracılığı, babadan oğula geçen ırsi
bir tasarruf hakkıyla elele gidiyordu.
Nitekim aile emeği, bir çift öküz ve arazi, bir
zirai üretim birimini oluşturmakta olup, reaya
bu üretim birimi içerisinde tarımsal faaliyetleri
sürdürmekteydi. Verimli toprakların azlığı ve
yağışın yetersizliğinden dolayı, toprakların %
90’a yakın bir bölümünde buğday – arpa ekimi
yapılırken, bağ ve bahçe tarımı ise sulama
imkânlarının olduğu bölgelerde yapılıyordu.
Özellikle büyük kentlerin çevresi bağ ve
bahçelerle kaplıydı.
İklimin kuraklığı ve tarım tekniğinin geriliği
gibi etkenlerden dolayı, 15 ve 16. yüzyıllarda
Osmanlı Devleti’ne ait tarıma elverişli araziler
oldukça azdı. Dolayısıyla bu az miktardaki
tarıma elverişli arazilerden en yüksek oranda
verim alabilmek, çiftçinin ve devletin en büyük
arzusu idi. Bu da birtakım tekniklere bağlı
bulunmaktaydı.
1.Tarım AraçlarıOsmanlı çiftçisi genellikle ağaçtan imal edilmiş
saban, el orağı, tırpan, çapa gibi iptidai araçlar
kullanıyordu. Klasik dönem Osmanlı’nın çift
sürmede çoğunlukla kullandığı alet ise kara
saban idi. 19. yüzyıla kadar, kuru ziraat tarımı
yapılan iklim kuşaklarında kullanımı görülen
saban ağaçtan veya demirden yapılmakta idi.
Kara sabanın toprağı ancak ve ancak 10-15 cm.
derinliğe kadar sürebiliyor ve topraktaki yabani
otları temizleyemiyor olması, aynı toprağın
defalarca sürülmesine sebebiyet veriyordu.
Dolayısıyla kara saban toprağı sürmekten çok
karıştırmaya yarayan bir aletti. Bir çiftçi, pamuk
veya tahıl ekeceği bir tarlayı 6-7 kez sürüyordu.(Tevfik Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, İstanbul, 1998,
s. 85.)
Çift sürme işleminde gücünden istifade edilen
hayvanlar, öküz, at ve katır idi. Osmanlı çiftçisi
bunlardan en çok öküzü kullanıyordu. Bir çift at
1 iş gününde 6-7, bir çift öküz ise 3-4 dönüm
toprak sürebiliyordu. Fakat öküz özellikle eğimli
ve dik topraklarda çift sürmek için daha elverişli
idi. Üstelik öküzün beslenme gideri daha azdı. Bir
atı veya katırı bütün bir yıl boyunca arpa, yulaf,
ot, kepek ve samanla beslemek gerekiyordu.
Oysa öküz 7 ay süre ile burçak ve samanla
besleniyor ve yılın geri kalan aylarında otlamak
üzere çayıra salınıyordu. Bu sebeplerden dolayı
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
423
Osmanlı İmparatorluğu’nda toprağı işleme hususunda öküz gücünden
istifade etme daha yaygındı. (Tevfik Güran, aynı eser, s.86.) Tarımda öküz
gücünün yerini makine gücü alıncaya kadar tarım tekniğinde kapsamlı bir
değişme görülmemiş ve bir çift öküz geleneksel tarımın traktörü olmuştur.
Osmanlı köylüsü, tarladaki ürünü; günümüzde bazı köylerimizde kullanımı
devam etmekte olan el orağı ile biçmekte idi. Zirai ürünlerin harman işleri,
çakmak taşlı döğenlerle görülüyordu. Fakat harmanda başakları beygir,
eşek ve benzeri hayvanlara çiğneterek taneleri saplarından ayırmak gibi
iptidai usüller de kullanılıyordu.
2. GübrelemeSürekli olarak ekilen toprağın verim gücü giderek azalır. Azalan verim
gücünü toprağa yeniden arttırmanın bir yolu, toprağa hayvan gübresi
atmaktır. Fakat Osmanlı tarımında gübre, çok yaygın ve yeterli ölçüde
kullanılan bir tarım girdisi değildi, Osmanlı gübreyi sadece bostan-bağ
ve bahçe gibi kimi özen gerektiren ya da kazançlı tarıma ayırırdı, arpa
ve buğday tarımında gübre kullanımı yoktu. Osmanlı Devleti’nin gübreyi
bütün zirai faaliyetlerde kullanmasını engelleyen faktörlerden biri, iklim
şartlarıydı. Toprağın hayvan gübresinden yeterli oranda istifade etmesi
için, gübrenin ıslanarak çürümesini sağlayacak ölçüde yağmur yağması
gerekir. Karasal iklimde ise çoğu kez bu gerçekleşmez. İkinci önemli neden,
hayvan gübresinin yetersizliğiydi. Her hayvan yılda yaklaşık olarak kendi
ağırlığının 3,5 katı kadar gübre verir. Bunları muntazam gübreliklerde
saklamak gerekir. Ancak Osmanlı çiftçisinin böyle gübrelikleri yoktu.
Bu yüzden gübrenin önemli bir bölümü daha gübreliklerde iken dağılıp
gidiyordu. Geri kalan bölümü tarlaların ihtiyacını karşılamıyordu. (Tevfik
Güran, aynı eser, s.88.)
3. Nadas SistemiToprağın gittikçe düşen verim gücünü arttırmak için uygulanan diğer
bir alternatif ise toprağı dinlendirmek yani nadasa bırakmaktır. Nadas
sisteminde bazı kurallar geçerliydi. Çiftçi toprağını üç yıldan fazla nadasa
bırakamazdı, aksi takdirde yüklü oranda bir tazminat vermek zorunda
kalırdı.
Toprağa belirli aralıklarla her yıl değişik ürünler ekerek verim gücünü
daha uzun bir süre koruyan ve böylece topraktan daha fazla yararlanma
424
imkanı sağlayan rotasyon şekilleri, nüfusun
nispeten yoğun bölgelerin verimli topraklarında
uygulanıyordu. Anadolu’da İzmir, Aydın, Adana;
ve Rumeli’de Edirne ve Selanik vilayetleri bu
bölgeler arasında idi. Osmanlı çiftçisi, daha çok
toprağını 2 ya da 3 yılda bir dinlendirerek verim
gücü kazandırmaya çalışıyordu.(Tevfik Güran, aynı
eser, s.89.)
Ormanlık bölgelerde tarla açmak için orman
yakılıyor ve bir süre ekiliyordu. Tarlanın verimi
düşünce, tarla yeniden ormanlık araziye
dönüştürülüyordu. Diyarbakır’da ovalık
bölgelerdeki tarlalar boş dururken ağaç sökmek
ve orman yakmak suretiyle şekilde tarla
açılıyordu. Çiftçinin bunu yapmasının nedeni
ormanlık yerden açılan bir tarlanın sürekli
olarak ekilen bir tarlaya göre daha iyi bir verim
alınmasıydı. (Tevfik Güran, aynı eser, s.90.)
4. Sulama Anadolu toprakları sulama imkânları olduğunda
verimli topraklardır. Bu sebeple suni sulama
geliştirilmiş, su darlığı yüzünden ürünü sulama
konusunda zorlukların yaşandığı yerlerde,
akarsulardan herkesin bağ-bahçe ve tarlalarını
sulamada faydalanmaları, devlet karışsın ya da
karışmasın birçok ince kurallara bağlanmıştır.
Sulama faaliyetleri, nehirlerden tarlalara doğru
açılan “ark”lar sayesinde gerçekleşiyordu.
Sulamayı kendi imkanlarıyla sağlayan çiftçiler
veya bahçe sahipleri yarı öşür yani %5 vergi
ödüyordu. (Ahmet Tabakoğlu, “Klasik Dönemde Osmanlı
Ekonomisi”, Türkler, c.10, Ankara, 2002, s.676.)
Bu da hükümetin köylüye yaptığı tarım
teşviklerinden birisi idi. Hemen her yerde
sulama işleri nöbet (sıra) usulünde düzenlenmiş
bulunuyordu. Hatta bunun için de “sulama
subaşıları” tayin olunmuştu. (Mustafa Akdağ,
Türkiye’nin İktisadi ve İçtimâi Tarihi II(1453-1559),
İstanbul, 1995, s. 143.) Böylece herhangi bir sudan
kimin kaç gün veya günde kaç saat kullanacağı
belirlenmişti.
5. TohumlamaReaya, hazırlamış olduğu toprağına zamanında
ve miktarınca tohum atmakla, iyi bir ürün
almanın başlangıcını yapmış olur. Fakat kafi
derecede hububat tohumunu temin edemez
veya sadece kendine yetecek kadar bir ekim
yapması halinde, sipahi için öşürde eksilme
olacağından, eksik olan miktarı raiyyete telâfi
ettirirler. Tamamen ve eksiksiz ekilmesi icap
eden bir çiftlik eksik veya hiç ekilmediği takdirde
alınacak bedel miktarı belirlenmişti. (“Bir çiftlik
yer tasarruf eden raiyyete Bursa müddü ile yılda dört(1
Bursa müddü 87 kg’a eşittir) müd tohum ekmek lazımdır.
Ekmediğü yılda elli akçe vire. Ammâ Karaman müddile bir
müd ekse(1 Karaman müddü , 174 kg’dır.) yirmi beş akçe
vire ve alahazâ sâyir umuruna dahl olunmaz ..” Barkan,
“1528 tarihli Vilâyet-i Karaman Kanunu”, Kanunlar, s. 46.)
Diğer taraftan hububat ziraatine hazırlanmış
olan tarlaya da tohumun iyisinin yeterince
atılması mühim bir mesele olarak kabul
edilmekte idi. (Mehtap Özdeğer, 15-16. Yüzyıl
Kaynaklarına Göre Uşak Kazasının Sosyal ve Ekonomik
Tarihi, İstanbul, 2001, s. 294.)
Sonuç olarak Osmanlı köylüsü, kullandığı bu
tarım yöntemleri sayesinde hem kendisinin,
hem şehir halkının ihtiyaçlarını hem de ordunun
iaşesini sağlayarak, tarımsal ekonomiye can
veren önemli bir unsur olmuştur. Zira Osmanlı
halkının %85 inin köylerde yaşıyor ve aktif
tarımla uğraşıyor olması bunun en mühim
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
425
göstergesi niteliğindedir. Diğer taraftan Osmanlı köylüsünün tarımsal
faaliyetlerde kullandığı araçların günümüz köylerinde de kullanılıyor
olması, tarım tekniklerindeki gelenekselliğin devam ettiğini açıkça bize
göstermektedir.
Dipnotlar• Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimâi Tarihi II(1453-1559),
İstanbul, 1995.
• Barkan, Ömer Lütfi, XV.ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda
Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları I, Kanunlar, İstanbul, 1943.
• Güran, Tevfik, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, İstanbul, 1998.
• İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, İstanbul,
1996.
• Özdeğer, Mehtap, 15-16. Yüzyıl Kaynaklarına Göre Uşak Kazasının Sosyal
ve Ekonomik Tarihi, İstanbul, 2001.
• Tabakoğlu, Ahmet, “Klasik Dönemde Osmanlı Ekonomisi”, Türkler, c.10,
Ankara, 2002, s. 653–694.
• Ünal, Mehmet, Ali, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara,
1999.
426
16. YÜZYILDA AMİD SANCAĞI’NDA HUBUBAT ÜRETİMİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
427
Yrd.Doç.Dr.Mehmet Salih ERPOLATDicle Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü
Öğretim Üyesi, DİYARBAKIR
Giriş:Hububat, sözlüklerdeki kelime anlamı hubbe ve hubub sözcüklerinin
çoğul biçimi, tahıl (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, C. I., Ankara 1998, s. 1007.);
taneler, tohumlar, buğday, arpa, çavdar… gibi taneli bitkileri (Ferit Devellioğlu,
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugât, Ankara 2007, s. 377.) ifade etmektedir.
Amid Sancağı’nda, XVI. yüzyılda üretimi yapılan hububatın başında buğday
gelmektedir. Bunu arpa ve darı takip etmektedir. Buğday, her üretim
biriminin vazgeçilmez ürünüdür. İnsanın temel besin maddesi olan buğday
günlük hayatta ekmek, bulgur ve unun elde edildiği hammaddedir. Arpa
ve darı daha ziyade hayvan yemi olmakla beraber, ihtiyaç durumunda
insanın da tükettiği tahıllar arasında yer almaktadır. Osmanlı dönemi
kaynaklarında buğday hınta, arpa şa’ir ve darı duhn adı ile yer almaktaydı.
Osmanlı devletinin genel üretim politikaları içinde hububat üretiminin
gerçekleştirilmesi, pazarlanması, depolanması ve dışarıya satılması
hususunda özel yerinin olduğu bilinmektedir. Osmanlıda zirai üretimin
temel hedefi toplumun temel gıda maddesinin sağlanması, kıtlık ve darlık
tehlikesinden uzak durmak ile ordunun ihtiyacının karşılanması temeline
dayanmakta idi (Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi,
İstanbul 2000, s. 61).Sayılan bu şartların sağlanması için üretimde devamlılığı
gerçekleştirmek için çiftbozan vergisini ihdas etmişti.
Osmanlı devleti kuruluş döneminden itibaren hububat üretimini stratejik
bir konu olarak ele almış olup, komşu ülkeler ile ilişkilerinde hububatın
üretilmesi ve dışarıya satılması işini ülkeler arası diplomaside önemli bir araç
olarak kullanmıştır. Rüstem Paşa, Kanunî’ye sunduğu bir arîzada yabancıya
buğdayın satılmasını düşmanı kuvvetlendirmek olarak değerlendirmiştir
(Zeki Arıkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İhracı Yasak Mallar (Memnu Meta), Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma
Merkezi, İstanbul 1991, s.). Osmanlı devleti savaş veya isyan hallerinde de
hububat politikasına büyük önem vermiştir. Tekâlif-i örfiye ve avarız-ı
divaniye adı altında halktan olağanüstü durumlarda toplanan vergilerin
kaynağı yine büyük ölçüde hububat gelirlerine dayanmaktaydı. Bunlar;
nüzul, sürsat ve iştiradan ibarettir (Lütfi Güçer, XVI-XVIII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul
1964, s. 67 ve devamı). Nüzul, un ve arpa; sürsat un, ekmek, arpa, koyun, yağ,
bal, odun ve samanın halktan talep edilmesine, iştira ise yukarıda anılan
nesnelerin devlet eliyle ve parası merkez hazinesinden verilerek gerekli
erzakın satın alınması işine denilirdi. (Aynı yazar, aynı eser, s. 115.)
428
Bu bildiri ile amacımız tarih camiasının dışında
kalan ziraat ve veterinerlik gibi alanlarda
araştırma yamakta olan bilim insanlarına
Osmanlı dönemine ait kaynakların tarımsal
üretim ve hayvan yetiştiriciliği bakımından
önemini vurgulamak ve XVI. yüzyılda Amid
Sancağı’nda hububat üretimine dair bilgilerin
neler olduğuna işaret etmektir. Bu bakımdan,
bu çalışmada bütün köy ve mezraların hububat
üretimine dair bilgilerin ayrıntılı bir şekilde
verilmesi yerine, arşiv kaynaklarında hububat
üretimine dair yer alan bilgilerin verilmesi ile
yetinilecektir.
KaynaklarAmid Sancağı’nda hububat üretimine dair
elimizde çok önemli üç kaynak mevcuttur.
Bunların üçü de XVI. yüzyıla ait olup, ilki 1518
tarihli Diyarbekir Vilayeti’nin tahrir defteridir.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde 64 numara ile
kayıtlıdır. İkincisi 1540 tarihli ve aynı arşivde
200 numaralı mufassal tahrir defteridir.
Üçüncü defter ise Ankara’da Tapu Kadastro
Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi’inde
155 numara ile yer alan Diyarbekir Vilayeti
Mufassal Tahrir Defteri olup, 1564 tarihlidir.
Bunlardan 64 numaralı defterin Amid Sancağı
kısmı (M. Mehdi İlhan, Amid (Diyarbakır), Ankara
2000) ve Kuyud-ı Kadime arşivinde yer alan
155 Numaralı Mufassal Tahrir Defteri’nin
tamamı tıpkıbasımı ile beraber yeni alfabe ile
yayımlanmıştır. (Diyarbekir Vilâyeti Mufassal Tahrir Defteri (Amid Sancağı) C. I, (Hazırlayanlar), Muzaffer
Arıkan, Refet Yinanç, Mesut Elibüyük, Yılmaz Kurt,
Ankara 1999). Bu defterlerde adı geçen tarihlerde
Amid Sancağı’na bağlı mahallelerin, köylerin
ve mezraların adları, buralarda yaşayan vergi
mükelleflerinin adları ve babalarının adları,
şehir, köy ve mezralarda vergiye tabi gelirlerin
adları, üretilen ürünlerden alınan verilerin
adları, mahiyetleri, alınacak vergi miktarı ve
vergilerin toplanılacağı zamanı belirtilmektedir.
XVI. yüzyılda Amid Sancağı’nın idarî yapısına
bağlı olarak sınırları hep değişikliğe uğramıştır.
Bu bakımdan Amid Sancağı’na dair sosyal,
ekonomik ve demografik istatistikleri sağlıklı bir
şekilde yıllara göre mukayeseli olarak eksiksiz
ortaya koymak zordur. Yani 1518, 1540 ve 1564
yıllarına ait demografik, üretim, vergiler ve
miktarlarını tek tek tespit etmek mümkündür.
Tespit edilecek veriler, idarî olarak Amid
Sancağına ait veriler olmakla beraber, coğrafya
olarak aynı coğrafyayı ifade etmeyecektir. Bu
bakımdan bu çalışmada bütün köy ve mezralara
ait hububat verilerine yer verilmemiştir. Ayrıca
bunun yapılması bildiri sınırını çok zorlayacaktır.
İdarî YapısıAmid Sancağı, 1518 tarihinde Amid, Tilek Ören,
Ciska, Ribat, Hini (Hani), Kulb, Başka, Esma,
Tercil ve Berazi olmak üzere 10 nahiyeden
müteşekkil idi.
1540 tarihinde Amid nahiyesi Şarkî ve Garbî
olmak üzere iki nahiyeye taksim edilmişti.
Kulb ve Tercil 1540 tarihinden hemen önce
sancak haline getirildiği için, Amid Sancağı’nın
sınırlarında daralma meydana gelmiştir. Buna
bağlı olarak nahiye sayısında da bir azalma
olmuştur. Mesela Kulb Sancağı’nın oluşturulması
ile Ribat, Esma, Ciska ve Başka (Mehmet Salih
Erpolat, XVI. Yüzyılda Diyarbekir Beylerbeyliği’ndeki Yer İsimleri (Basılmamış Doktora Tezi), Konya 1999, s.
558-560) nahiyeleri buraya bağlanmıştı. Tercil
nahiyesinin sancak itibar edilmesi ile Tercil de
Amid Sancağı’ndan ayrılmıştır. Bu durumda
1540 yılında Amid Sancağı; Şarkî-i Amid, Garbî-i
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
429
Amid, Berazi ve Hini olmak üzere 4 nahiyeden oluşmuştu.
1564 tarihinde Amid Sancağı Garbî-i Amid, Şarkî-i Amid, Berazi,
Göksu, Savur, Salat, Poçiyan, Pusiyan ve Zilan olmak üzere 9 nahiyeden
oluşmaktaydı. Bunlardan Savur daha önceki tarihlerde Mardin’e tabi
idi. Göksu ve Salat son tahrirde nahiye konumuna getirilmiştir. Poçiyan,
Pusiyan ve Zilan konar-göçer nüfusun yaşadığı nahiyeler idi.
Amid Sancağı’nda Hububat Üretimi
1518 tarihinde Amid Sancağı’na bağlı viran olmayan bütün köylerde
buğday ve arpa üretimi yapılmakta idi. Yapılan üretimden tahsil edilecek
olan vergi miktarını, her köy için ayrı ayrı tespit etmek mümkündür.
Elimizdeki 64, 200 ve 155 numaralı Diyarbekir Vilayeti Mufassal Tahrir
Defteri incelendiğinde sancağa bağlı köylerde üretilen hububatın adı ve
üretilen bu hububat için tahsil edilen vergi miktarını görmek ve yıllara göre
üretimde meydana gelen gelişmeleri takip etmek mümkündür.
1518 tarihli defterde Amid nahiyesinin 133 köyünün tamamında buğday
üretiminin yapılığı, Kara Hisar-ı Maksudlu hariç 132 köyde arpa, 50 köyde
darı ve 25 köyde ise mercimek üretiminin yapıldığı tespit edilebilmektedir.
Her köyden alınan vergilerin alt alta toplanması suretiyle sancakta toplanan
verginin miktarı tespit edilebilir. Bu toplamdan elde edilecek sayının 5 ile
çarpılması sancaktaki toplam üretim miktarının ortaya çıkmasını sağlar.
Ancak Kulb ve Tercil nahiyelerine bağlı köylerin vergi geliri için “ ‘ani’l-
gallavat ma‘a’l-gayr” ve “gâllavatü’l-mütenevi’a” (BOA, TD. 64, s. 185 ve devamı)
tabirlerinin kullanıldığı müşahede edilmektedir. Bu sebeple sancaktaki
hububat üretimini kesin rakamlarla ifade etmek mümkün olmamaktadır.
Amid Sancağı’nda buğdayın kilesi için 8 akçe, arpanın ve darının kilesi için
ise 6 akçe alınmakta idi. Amid Sancağı’ndaki arazinin münbit olması sebebi
ile burada üretilen ürünün 1/5’i vergi olarak tahsil ediliyordu. Meselâ
arazisi kıraç ve nispeten daha verimsiz olan Çermik Sancağı’nda aynı
tarihte hububat öşrünün miktarı 1/7 nispetindeydi (BOA, TD. 64, s. 512-529).
Hububat öşrü nakdi olmayıp, ürün üzerinden veriliyordu. Yani buğdaydan
buğday, arpadan arpa alınmak suretiyle gerçekleştirilmekteydi. 1518 ile
430
1564 tarihlerinde Amid Sancağı’nda hububat
öşrünün tahsilinde ölçü olarak kile, 1540 yılında
ise müd kullanılmıştır.
1540 ve 1564 tarihlerinde sancağın idari
yapısında, Tercil ve Kulb nahiyelerinin sancak
olmasına bağlı olarak bir daralma meydana
gelmiştir. Ancak sancak dâhilinde köy sayısının
bir hayli arttığı, mezra sayısının fazlalaştığı göze
çarpmaktadır (Mesela 1564 tarihinde Amid Sancağı’na
bağlı köylerin listesine bakıldığında bu konuda bize bir
fikir verdiği düşünülmektedir. Buna göre Garbî-i Amid
nahiyesinin köy ve mezraları: 1- Sırma 2- Hücetteyn 3-
Ekizce 4- Kadem Paşa (mz.) 5- Kankırt 6- Çaruği 7- Fare
8- Kara Musa (mz.) 9- Şükrullah 10- Kara Kilise 11- Karaca
Bey 12- Kazancı Viranı 13- Nureddin 14- Kazık Depe 15-
Kaşmir Viranı 17- Bekteş (Bektaş) Viranı 18- Mühenna
Viranı 19- Hancuğaz 20- Şeyh Mahmut Viranı (mz.) 21-
Tumat 22- Harbelü 23- Depe Kendi 24- Erce 25- Tatar
26- Yıvacık 27- Karaca Viran (mz.) 28- Zuga (Zoğa) 29-
Mehmed Viranı 30- Dane Kıran 31- Meram 32- Söğütlü
33- Eski Viran 34- Ahi-i ‘Ulya 35- Kuş Doğan 36- Kübeyşi
37- Til Şeref 38- Yenice-i Ağca Kal‘a 39- Sıtma Pınarı
40- Cebbare 41- Minlü Viranı 42- Derbeşir 43- Beyan
Oğlu (mz.) 44- Döğercik (mz.) 45- Madudin 46- Derviş
Viranı (mz.) 47- Kaşıkçı (mz.) 48- Çatalca (mz) 49- Kubad
Hacılı 50- Zaraver 51- Kara Koç (mz) 52- Gözi 53- Göl
Kankırt 54- Kâkânî 55- Kakırd Viranı (mz) 56- Bengür?
57- Çatal Depe (mz.) 58- Kira 59- Ömer 60- Şeyh Nasır
İzzet 61- Cema’at-ı Ulusan-ı Döğerni 62- Bermeki (mz.)
63- Tilay 64- Muzafferân 65- Harzem 66- Kışlak-ı Keşmir
67- Kışlak-ı Akça Kışla 68- Kışlak-ı Ka’bilü 69- Kışlak-ı
Kızıl Mağara Deresi 70- Ali Sürcü 71- Kışlak-ı Açma 72-
Kışlak-ı Kızıl Kocalu 73- Kışlak-ı Tabanlu 74- Kışlak-ı Piri
Depesi 75- Bağçacık (mz.) 76- Melik Ahmed (mz.) 77-
Kışlak-ı Piri Deresi 78- Kışlak-ı Karani Dere 79- Kışlak-ı
Sekiler 80- Kışlak-ı Eşik Deresi 81- Kışlak-ı Tabanlu-yı
diğer 82- Kışlak-ı Açma-yı diğer 83- Kışlak-ı Kızılkaya 84-
Kışlak-ı Tabanlu-yı diğer 85- Kışlak-ı Eşik Deresi-i diğer
86- Kışlak-ı Cihan Beylü 87- Kışlak-ı Satı 88- Misk 89-
Boz Depe 90 Kuru Çay 91- Çınar 92- Cema’at-ı Karaçiyan
93- Aşiretlerin mukaataları Mir-i Miran hasları, Zaim ve
Sipahilerin tasarruf ettikleri köyler: 1- Kerh 2- Kerh-i
Cedid 3- Ahi-i Süfla 4- Harta 5- Ahur-i Kebir 6- Emirze
Depesi 7- Boynuzlu Pınar 8- Gözlü Şeyh 9- Demürci (mz.)
10- Pürnek Depesi 11- Akimi 12- Hacı Doğan 13- Umranî
14- Cedide (mz.) 15- Abdal Görmez 16- Karınca Çayı 17-
Ahur-ı Küçük 18- Şeyh Kendi 19- Yassıca 20- mahsul-i
çayır-ı Kamışlu 21- Cemük 22- Til Yar (mz.) 23- Gözi
24- Halil Viranı (mz.) 25- Uyuz Pınarı (mz.) 26- Mübareki
27- Mahtume (mz.) 28- Dar Mağara 29- Sefer Ayvaz 30-
Üç Kuyu 31- Belame 32- Hamir-i Sağir 33- Oba Viran
34- Taş Direk 35- Kubbe-i Hızır 36- Beyazi 37- Nasıriyye
(mz.) 38- gök Depe (mz.) 39- Zora (mz.) 40- Nikecik 41-
Ebu Viranı 42- Gök Ağaç 43- Kargucak (mz.) 44- Karık
Depe 45- Taylu 46- Tavşan Depesi 46- Melik Mehmed
(mz.) 47- Habeş Viranı 48- Yıldırım (mz.) 49- Karakuyu-yi
diğer 50- Bakırca-ı İzzet 51- Bakırca-ı Köhne (mz.) 52-
Heykelcik (mz.) 53- Kızıl Depe 54- Balluca 55- Şeri’atsız
(mz.) 56- Gözlü Gök (mz.) 57- Koca 58- Meryem Han
(mz.) 59- Kara Meryem 60- Altun Akar 61- Beyan Oğlu
62- Arpa Depesi (mz.) 63- Harbecin 64- Til Harmus
65- Misafir Viranı 66- Senati 67- Örenlü-yi Karacadağ
68- Maksud Cilavdar 69- Dekini Reşi 70- Milli Viranı 71-
Akpınar 72- Kemal Viranı 73- Harnub (mz.) 74- Yenice-i
Salarlu 75- Aynşa 76- Toy Ömer 77- Hüseyinlü 78- Oba
Yer 79- Alçak Hasan 80- Hoydi 81- Yanıklı (mz.) 82-Baylu
83- Kara Viran diğer adı İncirlü 84- Sandek 85- Deveci
86- Yalankoz 87- Tut Ağacı 88- Şehre Depesi 89- çayır
ve saz geliri 90- Karaca Viran 91- Serçe Yer 92- Selimi
(mz.) 93- Çavdı 94- Tubin-i Fevka (mz.) 95- Kal‘a Viranı
96- Deyr Kışla 97- Bozdoğan (çiftlik) 98- Mağara kışlağı
vergisi 99- Dama Girmez (mz.) 100- Berazi (mz.) 101-
Poçikân 102- Direklü Mağara 103- Biro 104- Tusi 105-
Herberun 106- Cema’at-i Göçeryan-ı Reşi 107- Ziyaret
108- Cemaat-ı Kökis 109- İskenderi (mz.) 110- Ala Çemen
(mz.) 111- Bağçacık (mz.) 112- Karacadağ yaylak geliri
113- çayır geliri 114- Ayn Germe 115- Gök Viran 116-
Behramki göçer cema’ati 117- Ziyaret 118- İskenderi
(mz.) 119- Molla Cücük 120- Irak 121- İmad Öyüğü (mz)
122- Melik Ahmed (mz.) 123- Hasan Viranı (mz.) 124-
Hızır (mz.) 125- Köken Viranı (mz.) 126- Deyr-i Mine 127-
Şeyh Mehmed Viranı 128- Çay Viranı-i Ulya (mz.) 129-
Serkeşân (mz.) 130- Çay Viranı-i Süfla (mz.) 131- Tildar
(mz.) 132- İrfan 133- Hasan Viranı (mz.) 134- Til Ziş (mz.)
135- Zorlu (mz.) 136- Sefteyn 137- Til Vad 138- Til Hasan
139- Fenk (mz.) 140- Çatma (mz.) 141- Cema’at-i Ulusan-i
Alucı 142- Mir Hasan 143- Horhor Viranı 144- Boz Depe
145- Kara Viran 146- Ali Pınarı 147- Şilbe (mz.) 148- Kara
Meryem 149- Girügör ve Küme 150- Palut Pınarı (mz.)
Şarkî-i Amid nahiyesine bağlı köy ve mezralar: 1- Kasım
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
431
Viranı 2- İsraillü 3- Timurhan Abbas 4- Gözlik 5- Oruç Bey 6- Bekir Depe 7- Cut Depe 8-
Çekirgelü 9- Gerenlü (mz.) 10- Değirmenlü 11- Öksüz Hasan 12- Maksud Çolak 13- Arab
Maksud 14- Böğürtlenlü 15- Yarımca 16- Kemal Fahreddinlü 17- Tayyib Viranı 18- Ak
Hüseyin 19- Şibli Oğlu-yi Süfla 20- Til Gazi 21- Hilâli 22- Nam Viranı 23- Ka’bi 24- bağat-ı
bazı kesan 25- Kozan 26- Ali Bardak 27- Bayezidlü 28- Örenlü 29- Batırit 30- Fatma 31-
Ali Dar 32- Şirani 33- Ak Viran-ı Ulya 34- Çevlik-i Kara Ahmed 35- Yanbolu 36- Satı Kendi
37- Göllüce İdrislü 38- Ali Bestan 39- Taylu-yı Ulya 40- Sıçan Viranı 41- Arslan Oğlu-yı
Süfla 42- Kasımi Müderris 43- Köprülü Ali 44- Tütek 45- Köprü-yı Behlül 46- Altun Viranı
(mz.) 47- Kâris-i Kebir 48- Kubbecik 49- Karaca Viran 50- Yenice-yi Uzun Dere 51- Uzun
Dere 52- Ak Meşhed 53- Yağmurlu 54- Kepezlü-yı Köhne 55- Hane Bazar Mir-i Miran
hassı, zaim ve sipahilerin tasarruf ettiği köyler: 1- Kad-i Ulya 2- Üç Depe 3- Arık Baba
4- Kadı-i Süfla 5- Heft Germe 6- İzzeddin Viranı 7- Sokmani 8- Bestam Viranı 9- Hamurta
10- Sumaki 11- Mersin-i Ulya 12- Dilenci Viranı 13- Ahi İbad 14- Kara Koç 15- Kıcılu
İdrislü 16- Ayn Şah 17- Arslan Oğlu-yı Ulya 18- Kaba Sakal 19- Çanakçı 20- Kefer Neccâr
21- Ecmelin 22- Kengerlü 23- Receb Gördüklü 24- Küçük Mahmud 25- Çelebi Viranı 26-
Har-i Köhni 27- Har-i Köhne-i Karamani 28- Taylu-yi Süfla 29- Til Lek 30- Kafir Viranı 31-
Göl Kuyu 32- Şemame 33- Timurhan Eyüb 34- Şerefeddin 35- Karis-i Sağir 36- Taraklu
37- Tavşan Çevliği 38- Hacı Osman 39- Keban Bayram 40- Miskli 41- Matran 42- Mamaş
Viranı 43- İshak Danişmendlü 44- Zuğrenç-i Süfla 45- Zuğrenç-i Ulya 46- Ömer Viranı
47- Köpeklü 48- Güzel Dere 49- Güvenç Oğlu 50- Seyyid Hasan 51- çiftlik-i vakıf 52-
Kamışlu 53- Panpuklu Depesi 54- Boz Viran (mz.) 55- Pir Hüseyin Depesi 56- Kefer Neccar
57- Nergislü 58- Beş Pınar 59- Porsuklu 60- Kepezlü-yi Ulya 61- Ak Meşhed-i Battal 62-
Haydarlu İzzet 63- Arab Viranı 64- Receb 65- Yassıca 66- Karagöz 67- Kuruca Kavuşan
68- Horuslu 69- Kırk Pınar 70- … 71- İzzeddinlü-yi Ulya 72- Ali Ziyareti 73- Mersin-i Küçük
75- Kıtırbil-i Süfla … bu eksik liste bile köy sayısının artışı hususunda fikir vermektedir).
1518 ile 1540 tarihli tahrir defterlerinde darı için duhn, 1564 tarihinde ise
erzen tabirinin kullanıldığı görülmektedir. Bu tarihte, darı tarımının Garbî,
Şarkî-i Amid ve Göksu nahiyelerine bağlı bazı köylerde yapılmaktaydı.
1564 yılında Amid Sancağı’nda buğday, arpa ve darı kadar yaygın olmasa
da küşne, hurle, kişniç ve çeltik üretilmekte idi.
Çeltik üretimi en çok Garbî-i Amid nahiyesinde yapılmakta idi. 1564 tarihli
defterin 56b varakındaki bir nottan, çeltik üretiminin yapıldığı 16 madrabın
olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar; Mecnun, Düldül, Mu’allakat, Kara Pınar ve
Süd Pınarı, Tildar, İrfan, İskenderi, Kazık Depe, Devin, Ayranı Kara, ‘Ayn
Germe, Hatun-ı Marta, Hatun-ı Mamaş, Ağca Kal’a ve Zeraver adını taşımış
olup, 85 müddlük tohum kapasitesine sahipti. Bu durum defterde şöyle
ifade edilmiştir. “ mukata’a-i mezburenin tohumu kadimden altmış beş
mudd iken 50 160 akçaya virilüb sonra yirmi müdd dahi ziyade ekilmek ile
mültezîmin yine 5478 akça ziyâde ile kabul eyleyüb hâliya 103 033 akçaya
432
füruht olunmuştur (satılmıştır), çeltük düşen
karyelerin (köylerin) ahâlisi seksen beş müdd
tohumdan ziyâde ekmek ile ve çeltük ayaklarına
mültezîmin penbe (pamuk) eküb mîrî çeltüğe
kifâyetden ziyâde penbelerine su verilmek ile
kadimden sulanugelen tarlalarımıza su vermeyüb
ve seksen beş müdden ziyâde tohum tarh olunmak
ile yerlerimize zarar olunub bize küllî gadr olunur
dedikleri ecilden hâliya takdir olunan seksen beş
müdden ziyâde tohum ekilmeyüb ve hakk-ı şirbleri
olan karyelerin re’âyâsına hakk-ı şirbleri verilmek
içün meşruh kılındı.”
Tahrir defterlerindeki bilgilerden yola çıkarak,
Amid Sancağı’ndaki hububat üretimi ile ilgili
daha çok bilgi ve ayrıntı vermek mümkündür.
Verilen bu kısa açıklamalar ile dinleyicilerimize
XVI. yüzyılda Diyarbakır ve havalisinde hububat
üretimine dair bir çerçeve bilginin verildiğine
inanılmaktadır.
Mesela, aşağıda verilen 1. Tabloda belirtildiği
gibi bütün köylere ait hububat üretimine dair
verilere ulaşmak ve bunları tablolara aktarmak
mümkündür. Bununla her köyün üretim
potansiyelini ayrı ayrı ortaya çıkarabiliriz.
Köylerin gelirlerinde yıllara göre meydana gelen
gelişmeleri takip ederek sosyal ve ekonomik
hareketlilik hakkında fikir sahibi olabiliriz.
Köylerde üretilen ürünlerden hareketle, varlığı
günümüze ulaşmamış olan birimlerin yerini
doğru tahmin etmemizde yardımcı olabilir.
Listenin eksiksiz hazırlanması durumunda,
sancakta üretim yapılan köy ve mezraların
tamamının ortaya çıkması söz konusu olacak,
böylece sancağın geçmişteki üretim potansiyeli
ortaya çıkacaktır. Ortaya çıkacak durumun
günümüzle mukayesesi yapılarak meydana
gelen değişiklikler belirlenmiş olacaktır. Ayrıca
köylerde yaşayan nüfusun hesaba katılması ile
tarımda çalışan insan unsurunun hesaplanması
da gerçekleştirilebilir.
Tahrir defterlerinde yer alan meyve, sebze
gibi tarımsal üretimle alakalı diğer veriler,
hayvancılık ile ilgili veriler, değirmen, boyahane,
şemhane, kirişhane, dabbağhane ve daha birçok
işletme ile ilgili verilerle beraber sancağın
sosyo-ekonomik durumuna ilişkin bir perspektif
ortaya çıkarılabilir.
Bu sayılan hususlara demografik veriler,
sancakta yaşayan insanların inançlarına göre
dağılımı, şehirdeki dinî, içtimaî ve eğitim
kurumlarına ilişkin kayıtların tamamı ayrı ayrı
olduğu gibi birlikte de ele alınarak analitik bir
değerlendirme yapılabilir. Tahrir defterlerinde
yer alan kayıtlar, sayılan bu unsurların hepsine
cevap verebilir nitelik ve muhtevadadır.
Sıra NAHİYE BUĞDAY ARPAKile Akça Kile Akça
1 Garbî Amid 147 467 655 223 77 049 208 6462 Şarkî-i Amid 212 189 932 207 131 611 347 7573 Salat 13 853 65 975 9 674 26 0884 Göksu 29 856 149 258 21 340 64 1225 Savur 126 100 201 064 70 421 88 7206 Berazi 55 259 200 851 36 432 72 7617 Pusiyan 10 650 32 084 5 367 10 9068 Pöçiyan 3 860 11 580 1 990 3 9409 Zilan 3 916 11 748 2 010 4 020
TOPLAM 603 150 2 259 990 355 894 826 960
TABLO 2: 1564 Tarihinde Amid Sancağı’nda
Buğday ve Arpa Öşrü
(Diyarbekir Vilayeti Mufassal Tahrir Defteri, s. XLII)
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
433
Köyler 15181 15402 15643
Bğdy Arpa Darı Mrcmk Bğdy Arpa Darı Mrcmk Bğdy Arpa Darı Mrcmk
Til Aloy 300 100 - - 15 10 8 - 1783 1486 - -
Akimi 250 100 100 - 18 9 1 - 740 320 - -
Şeyh Kendi nd.
Dübir600 5000 - 5,5 5 2,5 - 866 482 - -
Elvendi nd.
Kemal Viranı150 100 - - 12 - 0,5 - 461 255 - -
Zoğa 300 250 - - 62 31 5 - 760 380 - -
Kadı-yı Ulya 250 200 - - 30 20 6 - 1829 1016 - -
Satı Kendi 1500 1000 500 - 2060 130 12 - 14065 6628 - -
Zuğranç-ı Ulya 130 300 - 30 36 18 3 - 1026 424 - -
Güvençoğlu 100 150 - - 12 5 1 - 595 496 - -
Sokmanî 500 300 200 - 60 30 5 - 1218 1015 - -
Seydi Hasan 600 500 - - 50 25 1 - 1737 1448 - -
Alipınarı 1000 500 - - 118 58 - - 5173 4311 32 -
Mübaregi 200 60 - - 9 4 1,5 - 838 465 - 10
Pürnek Depesi 250 100 150 - 16 8 - - 955 427 - -
Kıtırbil-i Ulya 200 400 - - 22 12 - - 854 427 - -
Kıtırbil-i Süflâ 500 153 - - 52 26 - - 594 497 - -“
TABLO 2: AMİD SANCAĞI’NA BAĞLI BAZI KÖYLERDE HUBUBATBATTAN ALINAN ÖŞÜR
MİKTARI (1518-1664)
Bğdy: buğday, Mrcmk: mercimek. Tahrir defterinde ‘ades şeklinde yer almaktadır.
434
SonuçBu bildiri, XVI. yüzyılda Amid Sancağı’ndaki hububat üretimine ilişkin bir dibace niteliğinde olup, son
derece eksik bir çalışmadır. Ancak konuya ilgi duyanlar için bir çerçeve oluşturmakta ve özellikle
eski yazıya aşina olmayan, ancak tarihe meraklı olanlar için haber niteliğindedir.
Osmanlı arşiv belgeleri kullanılarak kaydı tutulan coğrafyaların tarihteki üretim kapasiteleri
ve üretimlerine dair sayısal değerler ortaya çıkarılarak yeni nesillerin geçmişe dair doğru
bilgilendirilmeleri temin edilebilir.
Arşiv kayıtlarının sadece tarihçilerin ihtiyaç duydukları materyallerden ibaret olmadığı, ziraat ve
hayvancılık tarihi ile uğraşanlara da büyük imkânlar sunabileceğini göstermektedir.
Amid Sancağı’nın Osmanlı döneminde sadece önemli bir idarî merkez olmadığı, aynı zamanda
mühim bir tarımsal üretim merkezi olduğu anlaşılmaktadır.
XVI. yüzyılda Amid Sancağı’ndaki hububat üretiminin istikrarlı bir artış gösterdiği müşahede
edilmektedir.
Üretim yapılan köy ve mezraların adlarına bakıldığında bunların büyük çoğunluğunun Türkçe
unsurlar taşıdığı görülmektedir. Buradan hareketle Osmanlı döneminde Müslümanların daha
ziyade askerlik ve yönetim işleri ile uğraştıkları, bundan dolayı üretimi ihmal ettikleri şeklindeki
yaygın kanaatin her zaman doğruyu ifade etmediğini düşündürmektedir. Türklerin üretimde de söz
sahibi oldukları anlaşılmaktadır.
Bu çalışmayı başlatarak devamını getirme noktasında kendimizi şu andan itibaren mükellef
kılmış görüyoruz. Umarım bu çalışmayı en kısa zamanda ikmal ederek Diyarbakır coğrafyasındaki
üretimin tarihî kayıtlarını bütünüyle gün yüzüne çıkararak yetişen yeni nesillere karşı, bu konudaki,
sorumluluğumuzu yerine getirme bahtiyarlığına nail oluruz.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
435
436
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
437437
438
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
439439
DİYARBAKIR’DA TARIMSAL SU KAYNAKLARI
442
DSİ BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ İŞLETMEDEKİ TESİSLER
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
443
Turkay ÖZGÜRYaşar CEYLAN
DSİ 10 Bölge Müdürlüğü,
Diyarbakır
443
BARAJLAR VE HİDROELEKTRİK SANTRALLER
GÖLETLER
SULAMA TESİSLERİ
TAŞKIN TESİSLERİ
İÇMESUYU TESİSLERİ
İŞLETMEDEKİ BARAJLAR VE HİDROELEKTRİK SANTRALLER
Sıra No
Baraj ve HES Tesisinin Adı İli Amacı
1 Karakaya Barajı HES Diyarbakır Enerji
2 Kralkızı Barajı HES Diyarbakır Enerji
3 Dicle Barajı HES Diyarbakır Sulama+Enerji+İçme suyu
4 Batman Barajı HES Batman Sulama+Enerji
KARAKAYA BARAJI
YERİ : Karakaya Barajı ve HES, Fırat nehri üzerinde, Keban Barajının 166
km mansabında inşa edilmiştir. Diyarbakır merkeze 134 km mesafededir.
Çüngüş ilçesine 30 km mesafededir.
AMACI: Enerji
İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 1987
444
KRALKIZI BARAJIYERİ : Diyarbakır’a 81 km mesafede olan Kralkızı Barajı, Diyarbakır ili sınırları içinde Dicle
nehrinin ana kollarından olan Maden çayı üzerinde, Dicle ilçesinin 6 km güneybatısında 707 m
talveg kotunda inşa edilmiştir.
AMACI : Enerji amaçlı olup, ürettiği enerji 146 milyon kwh/yıldır.
İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 1998
DİCLE BARAJIYERİ : Diyarbakır ili sınırları içerisinde, Eğil ilçesinin 7 km güneydoğusunda Dicle nehrinin
ana kollarından olan Maden ve Dibni çaylarının birleşip Dicle nehrini meydana getirdiği mevkiden
800 metre ve Kralkızı Barajının 22 km mansabında 640 m talveg kotunda inşa edilmiştir.
AMACI : Sulama + Enerji + İçmesuyu
İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 2000
BATMAN BARAJI YERİ : Diyarbakır ve Batman il sınırları içinde, Diyarbakır’a 100 km mesafede Batman Çayı
üzerinde yer almaktadır.
AMACI : Sulama + Enerji
İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 2003
İŞLETMEDEKİ SULAMA TESİSLERİ
Tesisin Adı İli Su KaynağıTipi
AmacıSulama Alanı İşletmeye
Açıldığı Yıl
Yağış Alanı (km2)
Su Alma YapısıŞebeke Sulama Brüt
(ha)Net (ha)
Devegeçidi Barajı ve Sulaması
D.Bakır Devegeçidi Ç. Kanalet Cazibe S 10.600 5.800 1972 1.578 Baraj
Batman-Silvan Sağ Sahil Sulaması
D.Bakır Batman Ç. Klasik Cazibe S 8.790 7.590 1972 4.015 Regülatör
Çınar Göksu Barajı ve Sulaması
D.Bakır Göksu Ç. Klasik Cazibe S 4.234 3.582 1996 672 Baraj
Kralkızı-Dicle Pompaj Sul. 1.Kısım
D.Bakır Dicle N. Klasik Pompaj S 4.758 4.758 2002 - Baraj
Silopi Nerdüş Sol Sahil Sulaması
Şırnak Nerdüş Ç. Klasik Cazibe S 2.740 2.336 1991 355 Regülatör
Garzan-Kozluk Sulaması
Batman Garzan Ç. Klasik Cazibe S 3.973 3.362 1996 1.749 Regülatör
Nusaybin Çağ-Çağ Sulaması
Mardin Çağ-Çağ Ç. Klasik Cazibe S 8.600 6.695 1968 860 Regülatör
Derik-Dumluca Barajı ve Sulaması
Mardin Buğur Ç. Klasik Cazibe S 1.860 1.748 1995 57 Baraj
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
445
İŞLETMEDEKİ GÖLET VE SULAMALARI
Tesisin Adı İliFayda ( ha )
İşletmeye Açıldığı YılBrüt Net
Gözegöl Diyarbakır 650 550 1964
Halilan “ 920 556 1979
Kabaklı “ 182 87 1980
Ortaviran “ 550 516 1963
Beşpınar “ 140 121 1980
Künreş “ 19 19 1979
DİYARBAKIR İLİ TOPLAMI 2461 1849
Yıldız-Arbete Mardin 402 221 1983
Şerifbaba “ 130 120 1971
Hanok Sulaması “ 1071 560 1986
MARDİN İLİ TOPLAMI 1603 901
İdil-Dirsekli Şırnak 200 140 1968
ŞIRNAK İLİ TOPLAMI 200 140
Gerçüş-Kırkat Batman 350 348 1985
BATMAN İLİ TOPLAMI 350 348
TAŞKIN KORUMA PROJELERİGenel Müdürlüğümüzün 2010 yılı yatırım programında Diyarbakır ilinde
toplam 9 649 000 TL keşif bedelli 26 adet taşkın koruma işi yer almaktadır.
Bu projeler planlandığı şekilde ikmal edildiğinde toplam 216 hektar alan
ve 17 adet meskun mahal’in taşkınlardan korunması sağlanmış olacaktır.
Bugüne kadar işletmeye açılan 85 adet Taşkın Koruma tesisi ile 514 ha
arazi ve 63 meskun mahal’in taşkınlardan korunması sağlanmıştır.
DSİ 10. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ AĞAÇLANDIRMA FAALİYETLERİAğaçlandırma faaliyetlerimiz;
• Diyarbakır
• Batman
• Mardin
• Siirt
• Şırnak İllerinde yapılmaktadır.
Bölgemizde bu güne kadar toplam;
• İbreli ağaç :175.689 ad• Yapraklı ağaç : 618.037 ad• Süs çalısı : 3.280 ad• Çim : 115 da Toplam : 797.006 ad Fidan dikimi gerçekleştirilmiştir.
446
• Bölgemizde 2010 yıllında
• 270.000 ad fidan dikimi hedeflenmiştir.
Diyarbakır İlimizde 2009 yıllında toplam 1190
ad. fidan dikimi gerçekleştirilmiştir.
DİYARBAKIR İLİ DAHİLİNDE BULUNAN BARAJ REZERVUARLARINDA 1991 – 2009 BALIKLANDIRMA ÇALIŞMALARI
2009 YILINDA 2 100 000 ADET OLMAK ÜZERE,2010 YILINA KADAR BARAJ REZERVUARLARINA ATILAN BALIK MİKTARI
25 005 000 ADET
2010 YILINDA BARAJ REZER-VUARLARINA ATILMASI PLAN-LANAN BALIK MİKTARI
1 500 000 ADET
Balıklandırma çalışmalarında 2004 yılına
kadar aynalı sazan, balık yavrusu , 2005
yılından itibaren pullu sazan balık yavrusu ile
rezervuarlarımız balıklandırılmıştır.
TAŞKIN KORDİNASYONBölge Müdürlüğümüz faaliyet sahasında bulunan
Diyarbakır, Mardin, Siirt, Batman ve Şırnak
illeri 2010 yılı ilk yarısı “ Taşkın Koordinasyon
Kurulu Toplantıları” tamamlanmıştır. Yapılan
toplantılar ile Başbakanlığın 2010/5 genelgesi
doğrultusunda taşkınlarla mücadelede alınması
gerekli tedbirler değerlendirilmiştir.
Bu kapsamda; Bölge Müdürlüğümüz faaliyet
sahasında bulunan Diyarbakır, Mardin, Siirt,
Batman ve Şırnak illeri illeri İçin İlgili kurum
temsilcilerinin katılımı ile “Taşkın Denetleme
Kurulu” oluşturulmuş olup, çalışmalara
başlamıştır.UYARI İKAZ VE TANITIM LEVHALARIHavaların ısınması ile birlikte vatandaşlarımızın
ve özellikle çocukların baraj göllerinde ve
sulama kanallarımızda yüzmesi neticesinde
geçmiş yıllarda boğulma olayları yaşanmıştır. Bu
konuda vatandaşlarımızın uyarılması için, 2009
Yılı içerisinde Muhtelif tesislerimizin özellikle
yerleşim yerlerine ve yol güzergâhlarına yakın
kesimlerine 200 Adet metal uyarı ve ikaz levhası
konulmuştur. Ayrıca sulama kanallarına 150
noktada uyarı yazısı yazılmıştır.
2010 yılında şu ana kadar 450 ayaklı metal
uyarı ve ikaz levhası imal edilerek sulama
tesislerimize konulmuştur. Bu çalışmalarımız
devam etmekte olup, bütün tesislerimizin
gerekli noktalarına uyarı ve ikaz levhası ve uyarı
yazıları tesis edilecektir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
447
448
DİYARBAKIR SU KAYNAKLARI
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
449
Z.Fuat Toprak
Dicle Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi İnşaat
Mühendisliği, Diyarbakır
ÖZETİnsan nüfusunun artmasına bağlı olarak hem suyun kullanıldığı sektörlerin
sayısı hem de tüm sektörlerde suya duyulan ihtiyaç gittikçe artmaktadır.
Yeryüzüne inen suyun miktarının sabit olmasına karşın kullanım alan ve
miktarının gittikçe arttığı ve küresel iklim değişikliğinin söz konusu olduğu
günümüzde doğal olarak suyun önemi de gittikçe artmaktadır.
Özellikle dünyanın sürdürülebilir temiz enerji kaynaklarına yöneldiği ve
biriktirmesiz HES’lerin yaygınlaşması bu önemi daha da artırmaktadır. Bu
çalışmanın amacı, Diyarbakır su kaynaklarının bir dökümünü (envanterini)
ortaya koymaktır. Bunun için, giriş bölümünde kısaca suyun önemine
değinilmiş ve literatürü ele alınmıştır. Daha sonra artan su ihtiyacına karşın
Diyarbakır, ülkemiz ve dünya tatlı su kaynakları karşılaştırmalı olarak
verilmiştir. Çalışmanın devam eden bölümlerinde konu detaylandırılmış ve
sonuç bölümünde ise mevcut su kaynaklarının doğayı, tarihi ve kültürel
varlıkları ve sosyal hayatı koruyacak şekilde kullanılmasına yönelik
projelerin bir an önce uygulamaya geçirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
WATER RESOURCES OF DIYARBAKIR ABSTRACTIt is well known that the World population dramatically increases. The
increase in the population causes the increase in water needs and in the
number of the sectors use water. The water amount is constant and the
water demand increases on the world. Furthermore, in the nearest future
the human is expected to be faced with the serious impacts of the global
climate change. On the other hand, the human turning to the sustainable
and clean energy resources as well as to the mini hydroelectricity power
plants (mini-HEPP). So, in the last decades the water resources have
become more important. The main goal of this study is to present the
current water resources of Diyarbakir. In this respect, first, the importance
of the water briefly explained and the related literature is presented in the
introduction part of the paper.
Then, the fresh water potential of the world, Turkey, and Diyarbakir is
compared. Later, the subject detailed in the next parts of the paper. As a
result, it is suggested that the agreeable projects scope to optimal usage
of the current water potential of Diyarbakir should be applied as soon as
possible.
450
GİRİŞSu Hayattır (Şekil 1). İnsan nüfusunun
artmasına ve gelişen teknolojiye bağlı olarak
hem suyun kullanıldığı sektörlerin sayısı hem
de tüm sektörlerde suya duyulan ihtiyaç gittikçe
artmaktadır. Şekil 2’de suyun yaygın ve gelişen
teknolojiye bağlı olarak yeni ortaya çıkan
kullanım alanları verilmiştir [1].
Diğer taraftan yağışların yeryüzüne konumsal
ve zamansal dağılımı homojen değildir. Suya
en çok gereksinim duyulan kurak mevsimlerde
yağışlar az, ihtiyacın minimum düzeyde olduğu
yağışlı mevsimlerde ise yağışlar çok fazladır.
Örneğin Diyarbakır’ın yazın aldığı yağış, yıl
boyunca aldığı tüm yağışın ancak %2’sidir
[2]. Aynı zamanda sabit olan mevcut tatlı su
kaynakları yeryüzüne homojen bir şekilde
dağılmamaktadır. Örneğin yıllık yağışların
¾’ü dünya nüfusunun yaklaşık olarak 1/3’ünü
kapsayan alanlara düşmektedir.
Başka bir ifade ile dünya nüfusunun yaklaşık
2/3’ü yeryüzüne inen yağışların ¼’ünden
yararlanmaktadır [3].
Dünyanın birçok bölgesinde ihtiyaç duyulan
suyun miktarı doğal su miktarından fazladır. Bu
nedenle çok sayıda ülke şu an bile su kıtlığı ile
karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır [3].
Şekil 3’te şematik olarak verildiği gibi yerküre
üzerinde bulunan suyun sadece %4,9’u tatlı
su kaynaklarını oluşturmaktadır. Tatlı su
kaynaklarının da ancak %0,2’si doğrudan
ve ekonomik bir şekilde kullanılabilecek su
kaynakları olan nehir ve göllerde bulunmaktadır
[3].
Küresel iklim değişikliği veya küresel ısınmanın
bilim çevrelerince tartışıldığı günümüzde [2,
4–10] suyun önemi ve depolanma zorunluluğu
daha da artmaktadır. Belirtilen bu durumlar
dünyayı su kıtlığına gün geçtikçe daha çok
yaklaştırmaktadır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, petrol ve diğer
enerji kaynakları üzerinde süregelen savaşların
yerini su savaşlarına bırakacağı endişeleri
duyulmaktadır [11–12].
Dolayısıyla dünya tatlı su kaynaklarının
korunması yüzyılımızın en önemli gereklerinden
biri haline gelmiştir. O halde kısaca: Suyun/
yağışın az olduğu zamanlarda susuz kalmamak
için, az su/yağış alan bölgelere suyu iletebilmek
için, temiz ve sürdürülebilir bir enerji üretimi
için ve ısınan dünyamızın ateşini düşürmek için
suyun depolanması bir zorunluluk olup suyun bir
damlasını bile boşa harcama lüksümüz yoktur.
Suyun bu denli önem kazandığı günümüzde
su kaynaklarının tespiti, bu kaynakların
doğayı, tarihi/kültürel varlıkları ve sosyal
hayatı korumak kaydı ile optimum bir şekilde
projelendirilmesi ve bu projelerin zaman
geçirmeden uygulanması önem kazanmıştır.
Bu düşüncelerden hareketle bu çalışmada
Diyarbakır ilinin toprakları üzerine düşen
yağışlar ve Dicle ve kolları aracılığı ile komşu il
ve havzalardan taşınan su miktarı esas alınarak
ilin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyeli
ortaya konmuştur.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
451
SU HAYATTIRWATER IS LIFE
İNSAN(HUMAN)
CANSIZ DOĞA (LIFELESS NATURE)
Şekil-1 Su Hayattır
SUWATER
HAYVA
N(A
NIM
AL)
BİTK
İ(P
LAN
T)
452
DİYARBAKIR SU POTANSİYELİ VE DAĞILIMIDevlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’nden temin edilen
merkez ve taşra ilçelerinin aylık ortalama
yağış verilerinden Diyarbakır İli merkez ve
taşra ilçelerinin uzun yıllar aylık ortamla yağış
yüksekliği mm cinsinden hesaplanmıştır (Tablo
1). Şekil 4’te verilen haritadan [13] net bir şekilde
görüldüğü üzere Diyarbakır’ın coğrafik yapısı ve
yüzey şekilleri nedeniyle yağışlar ile Diyarbakır
ili üzerine inen suyun hemen hemen tamamı
il sınırları içinde akışa geçmekte ve yeraltına
inerek sığ ve derin yeraltı sularını meydana
getirmektedir. Bu nedenle ilçelerin yağış
yükseklikleri alanları ile çarpılarak alansal uzun
yıllar aylık ortalama yağış miktarları Milyar m3
cinsinden elde edilmiştir (Tablo 1). Tüm ilçelerin
uzun yıllar aylık ortalama yağış miktarları
toplanarak il geneli uzun yıllar yıllık ortalama
yağışı 11,44 Milyar m3 olarak hesaplanmıştır.
Bu değer Diyarbakır ilinin 15355 km2 olan
toplam alanına bölünerek Diyarbakır il geneli
yıllık yağış yüksekliğinin uzun yıllar ortalaması
745,14 mm olarak hesaplanmıştır. Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü’nün 2005 yılına ait
haritalı istatistik bülteninde verilen Türkiye yağış
haritasından Diyarbakır ve çevresinin yıllık yağış
yüksekliğinin uzun yıllar ortalaması 400 mm
ile 600 mm arasında 500 mm’ye yakın olarak
okunmuştur [14]. Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü’nün resmi web sayfasında yer alan
haritada (Şekil 5) ise aylık yağışların 1975–2008
yıllarını kapsayan uzun yıllar ortalamalarından
yıllık yağışların uzun yıllar ortalaması 482,4
mm olarak hesaplanmıştır [15]. DSİ ve DMİ
tarafından verilen değerler birbiri ile uyum
göstermesine karşın bu çalışmada hesaplan
yıllık yağış yüksekliği değerinin bu iki değer ile
de uyuşmadığı görülmektedir.
Diyarbakır’da yer alan Karakaya, Kralkızı, Dicle,
Batman, Devegeçidi ve Göksu baraj göllerinin
alanları sırasıyla, 298,00 km2, 57,50 km2, 24
km2, 49,25 km², 32.14 km2, 3,90 km2 olup
toplam göl yüzeyi alanı 434,79 km2’dir [14].
Bunlara akarsu ve küçük göletlerin su yüzeyi
alanı da eklendiğinde yaklaşık olarak 500 km2’lik
bir alandan buharlaşma olmaktadır.
Karakaya Baraj gölü büyük ölçüde Diyarbakır
il sınırlarının dışında kalmaktadır. Bu alanın
yerine toprak ve bitki örtüsü yüzeyi ampirik
olarak eklenerek buharlaşma yüzeyi yaklaşık
400 km2 olarak hesaplanmıştır.
Şekil 5’te verilen uzun yıllar altı aylık periyot
(Mayıs-Ekim) toplam buharlaşma haritasından
Diyarbakır ili için 6 aylık (Mayıs-Ekim) buharlaşma
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
453
dönemi buharlaşma yüksekliği yaklaşık 1750 mm olarak okunmuştur.
Buna göre buharlaşma dönemi içinde toplam buharlaşan su miktarı 1,750
* 400*106 = 0,7 Milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Buharlaşma yüksekliğine
esas alınan harita, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün resmi
web sayfasından alınmıştır [16]. Geri kalan suyun bir kısmı sığ ve derin
yeraltı sularını oluşturmaktadır. 2004 yılı sonu itibari ile Diyarbakır ve
çevresinde DSİ tarafından tespit edilen yeraltı su rezervinin 0,38 Milyar
m3 olduğu belirtilmektedir [14]. Yüzeysel akışa geçen suyun bir kısmı baraj
göllerinde depolanmaktadır. Karakaya, Kralkızı, Dicle, Batman, Devegeçidi
ve Göksu baraj göllerinin depolama hacimleri sırasıyla, 9,58 km3, 1,919 km3,
0,595 km3, 1,250 km3, 0,20232 km3, 0,062 km3 olup bu barajlarda toplam
13,608 Milyar m3 su depolanmaktadır [14]. Toplam depolama hacminin
yüzeysel akışa geçen yıllık su miktarından fazla olması akarsular aracılığı
ile Diyarbakır il sınırı dışından gelen suların olduğunu göstermektedir.
Dicle Nehri’nin Diyarbakır’a giriş yaptığı Kralkızı barajı öncesinde yıllık
ortalama akımı 0,7614 Milyar m3’tür. Dicle Barajı öncesinde de yıllık
ortalama akım 1,896 Milyar m3’tür (Şekil 6). Dicle Nehri, kuzeyden Toros
Dağları yamaçlarından Anbarçayı, Kuruçay, Pamukçayı ve Hazroçayı,
Batman ve Garzan sularını almaktadır. Güneyden ve Mardin eşiğinden
Göksu ve Savur Çayı Dicle’ye katılır. Sason, Zori ve Garzan (1,290 Milyar
m3) çayları büyük ölçüde yüklerini il sınırları dışından almaktadır ve
Batman Çayının yıllık akımını (4,271 Milyar m3) ağırlıklı olarak bu üç çay
oluşturmaktadır. Diyarbakır il sınırları içinde meydana gelen 12,44 Milyar
m3’lük yağışın bir kısmı buharlaşmaktadır (0,7 Milyar m3) ve bir kısmı da
yeraltı sularını beslemektedir (0,38 Milyar m3). Diyarbakır ve çevresinde
doğal göl olmadığından geri kalan toplam yağış sularının tamamı (11,36
Milyar m3) yüzeysel akışa geçmektedir.
İl sınırları içinde içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu ihtiyacı
karşılandıktan sonra geri kalan kısmı Dicle ve yukarıda anılan kollarında
ve baraj haznelerinde depolanmaktadır. Dicle nehrinin, Batman Çayı ile
birleştikten sonra il sınırını terk ettiği noktadaki yıllık akımı ise yaklaşık
olarak 15 Milyar m3’tür. Bunun 11,36 Milyar m3’ünü, kolları aracılığı ile il
sınırları içerisinde meydana gelen yağışlardan almaktadır. Geri kalan 3,64
Milyar m3’nü ise komşu illerden temin etmektedir.
Bunun içinde İl sınırları içinde içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu
454
ihtiyacı dâhil değildir. Bu hali ile nehir, Diyarbakır’ı bir su geçiş yolu haline getirmektedir. Diyarbakır
ili içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu büyük ölçüde Dicle nehrinden sağlanmaktadır. Bir kısmı
ise sığ ve derin yeraltı sularından sağlanmaktadır. Diyarbakır ilinin toplam su kaynaklarının doğal
dağılımı Tablo 2’de verilmiştir. Diyarbakır İlinin su kullanımının sektörsel bazda dağılımına burada
yer verilmemiştir.
Şekil-6 Dicle ve kolları
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
455
Tablo-1 Diyarbakır il toprakları üzerine düşen aylık ve yıllık yapışlar ve ilin
yağışlardan kaynaklanan su potansiyeli
456
Şekil-5 Uzun yıllar 6 aylık periyot (Mayıs-Ekim) buharlaşma haritası
Şekil-4 Diyarbakır yüzey şekilleri
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
457
Tablo-2 Diyarbakır suyunun doğal dağılımı
SONUÇ VE ÖNERİLER1. Su potansiyelimizden maksimum düzeyde yararlanabilmek için,
2. Toprak kaynaklarımızdan maksimum düzeyde yararlanabilmek için,
3. Suyun/yağışın az olduğu zamanlarda susuz kalmamak için,
4. Az su/yağış alan bölgelere suyu iletebilmek için,
5. Temiz ve sürdürülebilir bir enerji üretimi için,
6. Isınan dünyamızın ateşinin düşürülmesine bir nebze katkı yapmak için,
7. Fosil kökenli enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltmak için,
8. Mansaptaki komşularımıza daha düzenli ve bol su verebilmek ve bunu
ticari ve stratejik açıdan değerlendirebilmek için,
9. Akarsularımızın rejimini düzenlemek için,
10. Yeraltı ve yerüstü su ve toprak kaynaklarının kirlenmemesi için,
11. Erozyonu ve katı madde hareketini minimize etmek için,
12. Balıkçılık ve su ulaşımını sağlamak için,
13. Sulu; dolayısıyla daha verimli bir tarıma geçebilmek için,
14. Yörede istihdam sağlamak ve yöreye sanayi ve ticari canlılık getirebilmek
için,
15. Sağlık, eğitim ve benzeri diğer sektörleri geliştirmek için,
16. Bölgenin refah düzeyini artırmak için,
17. Tuzlanmayı önlemek için,
A. Suyun bir damlasının bile boşa harcanmaması,
B. Buharlaşma, sızma, kayıp ve kaçakların asgariye indirilmesi,
C. Zirai ve hormonsal ilaç ve gübrenin asgari düzeyde ve kontrollü olarak
kullanılması,
D. Optimum düzeyde su kullanılması,
E. Bunun için sızdırma ve damla sulamasını olanaklı kılacak şekilde kapalı
(basınçlı) sulama sisteminin tercih edilmesi,
458
F. DSİ tarafından henüz devam eden sulama projelerinde bu yönde revizyona gidilmesi
G. Suyun depolanması ve
H. GAP’ın ve bu kapsamda Dicle Havzası kapsamındaki tüm projelerin bir an önce tamamlanması
gerekmektedir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
459459
KAYNAKLAR1. Toprak ZF, Ceylan, E., (2008), Silvan Barajının GAP İçindeki Yeri,
Uluslararası Silvan Sempozyumu, 25-27 Nisan 2008, Silvan.2. Toprak, Z.F., Öztürkmen, G., Yılmaz S., Dursun, F., Bayar G., EM, A.,
Hamidi, N., (2009), Diyarbakır Kent Merkezi İçin Sıcaklık Verilerinin İstatistiksel Analizi, İklim Değişikliği ve Çevre, 1 (2), 49-74, 2009.
3. Aytek, A. ve Toprak, Z.F., (2001), Fresh Water-Saltwater Distribution and Freshwater Potential of Turkey, Proc. International Symposium on Water Resources and Environmental Impact Assessment, 233 - 238, Istanbul.
4. The Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) established by WMO and UNEP Fourth Assessment Report “Climate Change 2007”, 02 February 2007, Paris.
5. Jamieson D. (1992), ETHICS, PUBLIC-POLICY, AND GLOBAL WARMING, SCIENCE TECHNOLOGY & HUMAN VALUES 17 (2): 139-153 SPR 1992.
6. Beckerman W, Malkın J (1994), How much does global warming matter? - concern for environmental problems as opposed to needs of developing countries PUBLIC INTEREST (114): 3-16 WIN 1994.
7. Vincent St. Louis (2002), Hydroelectric reservoirs as an anthropogenic source of greenhouse gases.” World Resource Review 14 (2002): 334–353.
8. International Rivers Network (IRN) (2002), Flooding The Land, Warming The Earth, Greenhouse Gas Emissions From Dams, 1847 Berkeley Way, Berkeley CA 94703.
9. Karaca, Mehmet, Şen, Ömer L., “Küresel Isınma: Gerçekler ve Belirsizlikler”, TÜBİTAK, http://www.tubitak.gov.tr/home.do;jsessionid=E5835E72700CD9FAD50E141C98C23CAC?sid=0&cid=773
10. Türkeş, M., Sümer, U. M., Çetiner G., “İklim Değişikliğinin Bilimsel Değerlendirilmesi”,http://www.meteor.gov.tr/2006/arastirma/arastirma.aspx?subPg=101&Ext=htm
11. Cemal Zehir, Ortadoğu’da Su Medeniyetlerinden Su Savaşlarına, Su Vakfı Yayınları, 2003, İstanbul.
12. Özden Bilen, Ortadoğu Su Sorunları ve Türkiye, Üçüncü Baskı, İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı, Basım ve Foto-Film Şube Müdürlüğü, 2009, Ankara.
13. maps.google.com/maps?hl=tr&resnum=0&q=%22Diyarbakir%14. DSİ 2005 yılına ait haritalı istatistik bülteni, DSİ Genel
MüdürlüğüAraştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı, 2005, Ankara
15. (www.meteor.gov.tr/veridegerlendirme/il-ve-ilceler istatistik.aspx?m=DIYARBAKIR)
16. (www.meteor.gov.tr/veridegerlendirme/acik-yuzey-buharlasma.aspx)
460