divan et is leri basi
TRANSCRIPT
DiVAN ET iS LERi BASI<ANLIGI 1 1
DERGiSi DİNİ, İLMİ, EDEBI, MESLEKI AYLlK DERGİ
Cilt: XII Sayı: 6
KASIM- ARALIK
«EY iMAN EDENLER! (HAK YOLUNDA) iNFAK (HARCAMAYI) KAZANDIKLARINIZIN EN GÜZELLERiNDEN VE SiZiN iÇiN
YERDEN ÇlKARDlKLARlMlZDAN YAPlN. KENDiNiZiN GÖZ YUMMADAN ALIClSI
OLMADIGINIZ PEK ADi, BAYAGI ŞEYLERi
VERMiYE YELTENMEYiN."
BAKARA SÜRESi : 267
İmtiyaz Salıibi ve Yazı İşierini Fiilen İdare Eden Sorumlu Müdür
M. SAİM YEPREM Diyanet İşleri Başkanlığı
Derleme ve Yayın Müdürü
Emel Matbaacılık Sanayi Ltd. Şti. Ankara
KUR'AN-I I<ERlM'İN KUR'AN.I KERlM'LE TEFSİRİ u>
1 1, \ \ 1 ' •• . \ .... \ .. .... \'· .. . 0/'': 0~'__,~
Yazan : Dr. Abdu'I-AI Salim Mükerrem Çeviren: Mücteba UGUR
İl§.hiyat Fakültesi Hadis Asistanı Tefsirin Manası
Tefsir, lügatta «açıklamak, keşfetmek, kapalı bir şeyin üzerindeki örtü-
yü kaldırmak» manalarma gelir. Aslı ( -f c/
..... / ...... o ,.;._..,.c.:; ) den alınmalıdır.
«Tefsire» Lisanu'l-Arab Müellifi İbnu Manzur'un (öl. 711/1311) da belirttiği gibi «doktorların rengini tetkik ve tahlille hastalık teşhisinde kullandıkları idrar» manasınadır. (2). Müfessir ise, Kur'an-ı Kerim ayetlerini, ayetlerin değişik manalarını, nüzul sebebini açıklıyan kimse demek olur. Bu kelimeye masdardır diyen de olmuştur. Çünkü (tef'il) babının mastan (tekrime), (tecribe) misallerinde olduğu gibi «tef'ile» olarak da gelir (3).
İbnu'l Enbari'ye (513-577/1119-1181) göre, tefsirin aslı hayvan bağlı iken /
---J c//'/ /~v-ı·J c/'". salınıp süratle koşturulduğu zaman söylenen~~~~~ '""'~ ~~ .)r deyiminden alınmadır. Bu görüşe göre yine açmak, keşfetmek demektir ki, Kur'an-ı Kerim lafzındaki müphem ifadelerin açıklığa kavuşturulması manil.sınadır.
Kanaatimizce tefsirin aslı «Fesera» değil, «Sefera»dır. Kalbu'l-mekani (harflerin yer değiştirmesi) esasına göre <<Sin» ile «fa» yer değiştirmişlerdir. Kalbu'l-mekani Arap dilinin belirli bir özelliğidir. <<Sefera» nın manası da aslında «açmak, keşfetmek» dir ( 4).
c -------1'/ 'c, ---;..,,...9 Tefsir, «tef'il» babındandır. 6
)' ._ l:,. \ ~ c:;::. ·\.: <<oğullannızı kesip ... ...,./ .. ,_/ \ / ..
(1) el-Va'yu'l-İsami; Sayı, 90. sh. 8-16 Temmuz, 1972. (2) Bk. İbnu'l-Manzur, Lisanu'l-Arab; Beyrut 1955 V/55, Yeni tertip (el-Muhit); Bey
rut 1970 II/1095, El-Muncid fi'l-Luğa; Beyrut 1966. 583. Cevheri'nin <<Sıhah»ında <<tefsire» dektorun hastadan alınan suyu tahlil etmesi olarak zikredilir ki, aynı
manaya gelmektedir. Mısır, 1377/1949 II/781. (3) el-Muncid, aynı yer, 84, 682. (4) Lisanu'l-Arab; IV/367.
339
MÜCTEBA UCUR
biçiyorlardı» (5) ve «kapıları sımsıkı kapattı>> (6) ayet.
lerinin fiilierinde olduğu gibi teksir (manada fazlalık) ifade eder. Fiil bu baba konulmakla sanki Kur'an-ı Kerim'i sure sure, ayet ayet birbiri ardınca takip ederek açıklamak manası ifade edilmiş gibidir.
<<Tefsir»in müfessirler ıstılahındaki manası, Kur'an..ı Kerim ayetlerinin nüzulüne, nüzul şekline, kıssalarına, Mekki-Medeni tertibine, muhkem, mü. teşabih, nasih, mensuh, has, am, mutlak, mukayyed, mücmel, müfesser olanlarına ait bir ilimdir, şeklindedir.
Kur'an-ı Kerim tefsiri ne zaman başladı?
Kur'an-ı Kerim bilindiği gibi Arap dili ile inmiştir. Arap dili Kur'an-ı Kerim'in inişi sırasındaki tarihi dönemde lafız, terkip ve belagat yönünden sağlam bir dil olarak meşhurdu. Bu hususiyeileri bilhassa şiirde tamamen belli olmaktaydı. Bunun içindir ki bazı alimler, <<Eğer Aristo Yunan şiirinde Arap şiirinde olduğu kadar çok ifade tarzları, emsal, istidlal şekilleri, lafız ve mana yönünden söz sanatını ilgilendiren çeşitli ifade türleri, türlü manalar için tecrid ve hüsnü tasarruf, lafızlan ölçülü, muhayyel ifadeleri istenildiği gibi kullanma hususları bulsaydı koyduğu şiir kanunlarını daha da fazlalaştırırdı» demişlerdir. Arapların söz sanatındaki bunca iktidarlarına rağmen, Kur'an-ı Kerim, birkaç ayetinin yahut en kısa suresinin bir benzerini ortaya koymak hususunda onlara meydan okumuş, birçok kimseler buna yeltendiği halde aciz kalmışlardır. Cenab.ı Hak mealen, «De ki, andolsun, ins ve cin şu Kur'an'ın bi.r benzerini meydana getirmek üzere bir araya toplansa, birbirine yardımcı da olsalar yine onun benzerini getiremezler>> (7) buyurarak, bu gerçeği ifade etmiştir. Bu ayet aynı zamanda fesahat, garabet, söze hakim olma, ince manalar ifade etme, şümullü faydalar sağlama, hüküm, tenasüp, teşbih gibi hususlarda Allah kelamına hiçbir kul sözünün denk olamıyacağını da gösterir.
Burada bir soru sormamız lazım gelir : Fesahat ve belagatta zirveye ulaşmış olan Kur'an-ı Kerim'i herhangi bir açıklama ya da tefsir olmadan, bütün araplar anlıyabiliyorlar mıydı? .. Bu sorunun cevabını kendimiz verelim:
İbn-i Haldun (733-808/1332-1405) gibi bazı İslam mütefekkirleri, Kur'an-ı Kerim, arapların dili ve kullandıklan belagat üslupları ile nazil olduğu için, hepsinin onu anladığı, terkiplerindeki ince manalarını bildiği görüşündedirler (8). Bize göre İbn-i Haldun bu görüşünde hakikatten uzaklaşmıştır. Şöyle ki :
a) Arap dili bir tek lehçede birleşmiş değildir. Kur'an-ı Kerim aslında Kureyş lehçesi ile nazil olmuştur. Çünkü Kureyş, konuşurken lil.fızların en fasihini kullanınada arapların önde gelen kabilesiydi.
340
(5) el-Bakara : 49; İbrahim : 6
(9) Yusuf : 23
(7) el-İsra: 88
(8) Bu görüs için bk. İbnu Haldun, Mukaddime; Zakir Kadir! UGAN tercümesi, Ank. 1954 II/503.
KUR'AN-I KERİM'İN KUR'AN-I KERiM'LE TEFSİRİ
b) Ebu Hatimi'r-Rftzl: (195-277/810-890) de «Kitabu'z.Zine» adlı eserinde Kureyş lehçesi konusunda aynı görüştedir ve şunları söyler: «Kavmini inzar etmesi için kendisine Kur'an-ı Kerim inzal edilmiş olan Hz. Peygamber (S.A.) arabın en fasih konuşamydı. O Kureyş kabilesindendir. Kureyş ise Hz. İsmail soyundandır. Bu soy, Ya'rib b. Kahtan soyundan gelen Yemenlilerden daha fasih konuşurdw>.
Bu ifadelere rağmen Kur'an-ı Kerim'in yalnızca Kureyş lehçesi ile nazil olduğu görüşüne de katılmıyoruz. Aslında Kur'an-ı Kerim'in Kureyş ve diğer arap lehçeleri ile nazil olduğu görüşü bizce daha tercihe şayandır. Çünkü onun bütün arapların kolayca aniayıp faydalanabilmeleri için yedi harf (lehçe) ile nazil olduğunu ifade eden belgeler vardır (9). Bu demektir ki bahis konusu yedi harf birçok arap lehçelerini kapsamaktadır (10). Rivayet ve tarih kitaplannın kaydettiği, sahabe-i kirarn arasında birkaç okuyuş farkının meydana gelmesi olayı da bunu gösterir. Hal böyle olunca da Kur'an-ı Kerim'in inmiş olduğu bütün lehçeleri arapların hepsinin bilmesine imkan yoktur. Dolayısiyle kelimelerin çeşitli Jelıçelere göre tefsir ve izah edilmesine kendiliğinden ihtiyaç hasıl olur. Söylediklerimize delil olarak birkaç misal verelim:
İsmail b. Amr el-Makri meşhur eseri «el-Lugat fi'l-Kur'·an>> da çeşitli lehçelerdeki mana değişikliklerine dair Bakara suresinden şu misalleri zikreder :
Tay lehçesinde «bolluk<>> (ayet, 35)
Uruman lehçesinde «ölüm>> (ayet, 55)
Tay lehçesinde «azab>> (ayet, 59)
Hüzeyl lehçesinde «satın aldılar>> (ayet, 16)
Müzhac lehçesinde «cima, cinsi münasebet» (ayet,
197) demektir. Aynı kelimenin lehçeler arasında de-ğişik manada kullanılması bütün arapların Kur'an-ı Kerim lafızlarının neye deHHet ettiğini anlamada aynı seviyede olmadığını gösterir.
c) İbn.i Kuteybe (213-276/828-889) «eLMesil.il»inde arapların Kur'an-ı Kerim'deki bütün garib, müteşabih lafızlan aynı derecede bilemiyeceklerini, bu hususta birbirlerinden haliyle farklı olacaklarını <<Müteşabih ayetlerin tevilini Allahtan başkası bilmez. İliınde yüksek derecede bulunanlar ise, biz ona inandık, hepsi rabbimiz katmdandır, derler» (ll) ayetinin, bunu gösterdiğini zikreder ve şunları ilave eder:
(9) Bu konuda Dr. Abdu's-Sabfır Şahinden Tayyar Altıkulaç'ın tercüme ettiği <<Kur'an tarihinde Yedi Harf Meselesi» adlı makalede geniş bilgi vardır. Diyanet Dergisi, XII/1 (bilhassa) XII/2 sh. 67 ve devamı. (Mütercim)
(10) Bedruddin Muhammed b. Abdiilah ez-Zerkeşi, el-Burhan fi-Ulfuni'l-Kur'an; Mısır,
1376/1957 I/211 vd. (ll) Al-i tınran : 7
341
MÜCTEBA UGUR
«Sahabe'den bir kısmının, Ya Resulallah, sen bize arap olduğumuz halde iyice anlıyamadığımız bazı sözler tebliğ ediyorsun demeleri de bunu gösterir.»
d) İbn-i Teymiye (661-728/1262-1327) de Hz. Peygamber (S.A.) in ashabına Kur'an-ı Kerim lafızlarını açıkladığı gibi, gerektiği zaman ince manalarını da izah etmiş olduğunu <<biz sana da insanlara kendilerine indirileni açıkça anlatasm, onlar da iyice düşünsünler diye Kur'an-ı indirdik» (12) aye. tinin her iki hususu da ele aldığı görüşündedir.
Ebu Abdirrahman es-Süllemi de şunları söylemiştir :
<<Bize Kur'an okuyan Osman b. Affan, Abdullah b. Mes'ud ve başka sahabilerin Hz. Peygamber (S.A.) den birkaç ayet öğrendikleri vakit bu ayetlerin kapsadığı ilmi, bu ayetlerle nasıl amel edeceklerini öğrenmeden geçmez oldukları nakledilmiştir. Böylece, diyorlar, Kur'an-ı Kerimi, Kuran ilmini, Kur'an'la nasıl amel edeceğimizi hep Hz. peygamber'den öğrendik .. » (13)
Verdiğimiz misaller, İbn- Haldun'un yukarıdaki görüşünü reddetmektc ve arapların Kur'an-ı Kerim ayetlerini anlamakta eşit olamıyacağını, aksine bazılarının bazılarından üstün tarafları bulunabileceğini gösterir ve onun lafızinndaki ince manaları hakkıyle anlıyaınıyanlar için Hz. Peygamber (S.A.) in bazı açıklamalar yapmış olduğuna işaret eder.
Kur'an-ı Kerim Tefsirinin başlaması
Hz. Peygamber (S.A.) in Kur'an-ı Kerim ayetlerinin anlaşılınayan yer. lerini açıklayıp müphem noktalarını vuzuha kavuşturması tefsirde ilk adamı teşkil etmiştir. Mesela :
«İman edip de imanlarını zulm ile karıştırmıyanlar yok mu. İşte ancak onların (korkudan) emin olmaya haklan vardır» (14) ayeti nazil olunca sahabeden bazıları « hangimiz nefsine zulmetmez ki. .. dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.) ayette geçen «zulm» kelimesini «şirk» le tefsir etti. Tef. sire, q\ /~cJ/"' , __.
'\.1 .. '\1 ~ ~ c .;.; \ \ ...... \ - I\····5';_:J·. ,. \ ~ 1 \ \\ f' ~...,.../ v
\ ...-; / -«Şüphe yok ki Allah'a şirk koşmak en büyük bir zulüm ve haksızlıktır»
(15) ayetini delil gösterdi (16)
342
(12) en-Nahl : 44 (13) İbn-i Sa'd, Tabakil.t; Leyden 1322, VI/119, İbn-u Hacer'il-Askalan!, Tehz!bu't-Teh-
z!b; Haydarahat 1325, V/183. (14) el-En'fun s. 82 {15) Lokman : 13 (16) Hadisi, Bubiiri değişik bir şekilde rivayet eder (İst. 1315, Kitabu't-Tefs!r, V /193).
Müslim'deld şekli ise şöyledir: <<... ayeti nazil olunca bu, ResO.!ullah'ın sahabilerine ağır geldi, «Ya Resulallah, bizim hangimiz nefsine zulmetmez?» dediler. Allah Resulü onlara «ayetteki zulüm sizin sandığınız gibi değildir. O ancak Lokman'ın oğluna söylemiş olduğu şu şirktir : ey oğu!cuğum, Allah'a şirk koşma. Çünkü Al· lah'a şirk koşmak pek büyük bir zulümdür ... » Kitabu'l-İman, M. Sofuoğlu Ter· cümesi, İst. 1967 I/172. Hadisi Tirmizi de Rivayet etmiştir. (mütercim)
KUR'AN-I KERiM'İN KUR'AN-I KERiM'LE TEFS!Rl
: / / /
J ·Ca·~
<<Kitabı sağ eline verilen kimse, kolayca bir hesab ile muhasebe edileceJı:» (17) ayetindeki <<hisaben yesira»yı sordu. Hz. peygamber (S.A.) arz'ı (kıyamet günü hayır ve şer amellerin gösterilmesi) olarak açıkladı (18).
3. Adi b. Hatim demiştir ki :
«Ramazan geceleri feciı·de size beyaz iplik siyah iplikten seçilinceye kadar yiyin, için .. -)} ( 18) ayeti nazil olunca bir beyaz bir de siyah iplik bulup yastığıının altına koydum. İmsak vaktini tayin için bu ipiere bakmaya başladım. Hiç bir şey belli olmuyordu. Hz. Peygamber (S.A.) e giderek durumu anlattım. O, «beyaz ve siyah iplikler ancak günün aydınlığı ile gecenin karanlığıdın> buyurdu» ( 19).
Kur'an-ı Kerim tefsirinin, Hz. Peygamber (S.A.) tarafından böyle mükemmel bir şekilde başlatıldığında bütün islam alimleri müttefiktir. öyle ki, sünnet Kur'an-ı Kerim'in mücmel olarak ortaya koyup tafsilatını vermediği meseleleri aydınlatmış, mesela namaz rekatlarında ruku' ve secde sayılarında hudutlar çizmiştir. Zekatta nisap miktarını bildiren sünnettir. Bunun içindir ki, İmran b. Husayn «Kur'an'da her şey vardın> görüşünde olan herkese şu cevabı vermiştir: «Sen ahmağın birisin. Allah kitabında öğie namazı dört rekattır, bu namazda Kur'an açıktan okunmaz diye bir ayet bulabilir misin? İmran, daha sonra diğer namazları, zekatı, saydı ve bunları, dedi Allah Teala.'nın kitabında bizlere açıklanmış olarak bulabilir misin? Şunu unutma ki Kur'an bu saydığım konularda arneli salıada bir hüküm koymamıştır. Bunların hepsini sünnet açıklığa kavuşturmuş ve hükme bağlamıştır ( 20) .>>
Şurası da var ki, Hz. Peygamber (S.A) in Kur'an-ı Kerim'i tefsiri konusunda uzun münakaşalar yapılmıştır. Allah Resulü, Kur'an-ı Kerim'i tamamen tefsir etmiş midir, yoksa bir kısmını tefsirle mi yetinmiştir, yahut da yalnız müşkil ve mücmel ayetleri mi açıklamıştır?
Hz. Peygamber (S.A.) müfessirlerin yaptığı gibi bütün Kur'an-ı Kerim'i tefsir etmemiştir. Şayet o sure sure Kur'an-ı Kerimi tamamen tefsir etseydi,
(17) el-İnşikak: 7,8 (18) Hz. Aişe'den: Hz. Peygamber (S.A.) «Kıyamet günü hesaba çekilip de helak olma
yacak kimse yoktur» dedi. Ben «Ya Resulallah, Allah, beni sana feda etsin, «Kitabı sağ eline verilen kimse kolay bir hesap ile muhasebe edilecek» buyurmuyor mu? dedim. Allah Resulü, <<ayetteki arz (amellerin hayır ve şer olarak kula gösterilmesi) dir. Artık hesabı tutmayan helak olmuştur,» buyurdu. Buhari; VI/81. «Arz»ın bir başka manası «Allah'ın huzuruna çıkmak»dır. Bk. el-Hakka: 18. (Mü-tercim). .
(19) Buhar!; Kitabu't-Tefsir, V /156, Müslim; III/300 v.d, Teys!ru'l-Vusfıl; Kahire, 1968; I/116.
(20) Yusuf b. Abdi'l-Berr en-Nemer1 el-Kurtubt, Cami'u Beyani'I-ilm ve Fadlihl; Kahire, tarihsiz II/191.
343
MÜCTEBA UGUR ~~·~~----~ ------~ -----~--~~- ~~---
dirayeten tefsir kapısı kapanır, insan aklı böylece bir noktada dururdu. Bunun sonucu olarakda ictihad yapılamaz, fikirler katılaşırdı. Halbuki İslam Dini'nin en belirli hususiyetlerinden birisi, ilme susamış insan tefekkürüne -vasıtaları mütekamil olmak şartİyle - Kur'an-ı Kerim'den fışkıran ilim pı
narlarından dilediğinden kana kana içecek yolları açık tutmuş olmasıdır.
Böyle olduğu içindir ki, tefsir faaliyetleri zamanla hızlanmış, asırlardan beri sayısız tefsir metotları tespit edilmiştir.
Bununla beraber şunları da söylemek mümkündür: Hz. Peygamber (S.A.) akide, ibadet, muamelat gibi hususlarda tefsire ihtiyaç duyulan kısımları ele almış, bunların dışında kalanları kendileri anlamaları için insanlara bırak mıştır. Bu yazıda sahabe, tabiin ve ondan sonraki nesillerdeki tefsir usullerini açıklıyacak değiliz. Ancak tefsire ait önemli bir husus olan Kur'an-ı Kerim'in yine Kur'an-ı Kerim'le tefsirine ait bazı bilgiler vereceğiz.
Kur'an-ı Kerim'in Kur'an-ı Kerim'le Tefsiri
Kur'an-ı Kerim'in Kur'an-ı Kerim'le tefsiri ayetlerini hatalı bir şekilde kavramak onların inceliklerine vakıf olmak, mükerrer ayetleri dikkatle inceleyip birbirleriyle ilgili kurma ve hepsini etraflıca tetkik etmek üzere bir çerçeve etrafında toplamakla mümkün olur. Ancak böylelikle ayetler ara. sında irtibat kurulur, tenakuz zannedilen zıtlıklar giderilir. Allah kitabı aslında tenakuzdan, zıtlıklardan beridir. Onun ayetleri açıktır, Allah hepsini ayrı ayrı tafsil etmiştir. Bununla beraber Kur'an-ı Kerim'i etraflı bir şekilde anlamak pek de kolay bir iş değildir. Çünkü bu, her türlü nefsani duygulardan sıyrılıp, aklı şüphelerden, kalbi peşin hükümlerden uzak tutmağa bağlıdır. Hz. Ali'ye <<Allah Resulü siz ehl-i beyte fazladan birşeyler vermedi mi?» diye sorulduğunda «bizim şu sahifelerde yazılı olan Kur'an'la kişiye
verilen, onu anlama azminden başka bir şeyimiz yoktur» şeklinde verdiği
cevap da bunu gösterir.
Ez-Zebidi (816-893/1413-1487) de Kur'an-ı Kerim'i hakkıyle anlamanın büyük bir iş olduğu görüşündedir. «Biz onu Süleyman'a anlatmıştık. Zaten biz, (Davud ve Süleyman'dan) herbirine bir hüküm, bir ilim vermiştik>> (21) ayetini görüşünde esas alır. Şöyle ki, bu ayette Cenab.ı Hak Hz. Süleyman'ı «fehm» dediği fetanette diğer peygamberlerden ayırdığını, onu ilim ve hikmette üstün kıldığını bildirmiştir. Bu da gösterir ki Kur'an ayetlerini inceliklerine nüfuz ederek anlamak geniş ölçüde zordur ve zahiri tefsirler Kur'an'ın derin manalarını tam manasıyla veremez.
Kur'an-ı Kerim'in Kur'an-ı Kerim'le tefsiri birkaç şekildedir. En önemlilcrini zikredelim :
1. Bir kelimeye birkaç mana vermek
Kur'an-ı Kerim'deki bir kelime çok çeşitli manalara gelebilir. Böyle bir özellik insan kclanıında yoktur. Misal olarak «el-hüda>> kelimesini ele alalım. Bu kelime:
(21) el-Enbiya : 79
344
KUR'AN-I KERiM'İN KUR'AN-I KERiM'LE TEFSİRİ
/ .... / c
~_,} .• ; \,.)
b
2. Kur'an-ı Kerim'deki tekrarlar
ayetinde «beyan» (eLBakara: 5),
ayetinde «din» (el-Bakara: 120; eL En'am: 71),
ayetinde «iman» (Meryem: 76)
ayetinde «Da'i mürşit» (er-Ra' d: 7)
ayetinde <<Peygamberler» veya <<kitaplar» (TaM s. 123)
ayetinde <<İrşab (el-Fatiha: 6)
ayetinde <<Tevrat» (eLMü'min: 53)
ayetinde <<Hüccet» (Al-i İmran: 86)
ayetinde <<Tevhit» ( el-Kasas : 57)
ayetinde <<takip etmek, benimsemeb (ez-Zuhruf: 22)
ayetinde ise <<ilham>> manalarma geL mektedir. (Taha: SO)
Kur'an-ı Kerim'deki tekrarlar bir nevi tefsir ve tavzihtir. Mesela, Hz. Musa kıssası 120 yerde tekrar edilmiştir. Bu tekrarlara rağmen Kur'an-ı Keriın'in tasviri değerinden hiç bir şey kaybetmez. Çünkü tekrar edebi bir sa. nattır, tasvirin güzel bir şeklidir. Bir kıssa için muhtelif üsluplar kullanmak, ayrıca belagatin ta kendisidir.
Şurası da var ki, Kur'an-ı Kerim'deki tekrarlar birtakım faydalı ziyadelikler de ihtiva eder. Mesela Cenab-ı Hak, Hz. Musa'nın esasının mucize ola-
"" ,.) / ~ -C.., ... ,... ,..
rak yılana döndüğünden bahsederken Taha: 20. ayette
345
MÜCTEBA UCUR
«koşup duran bir yılan>>, el-A'raf: 171. ayette
)- /,-,- J . .?:" ejderha», başka yerde (22) :, \ / \. ": ": \ ,/' ~.:; , .. «Çevik bir yılan gibi hare
v ~ "-1( ~ / "-".(
ket eder» tasvirlerini kullandığinı görüyoruz (23).
Celalettin Suyuti (809-911/1406-1505) «el-İtkan fi Ulılmi'l-Kur'an» da Hz. Musa'nın asasından bu şekilde bahsedildiğini kaydettikten sonra, şunları ilave etmiştir: «Asanııı yılan oluşu büyük bir ejderhanın meydana gelmesi gibi dehşet verici, depreııme ve çevik hareketi ise bir canlı yılanın çevikçe hareket etmesi gibi hayret ve heyecan vericiydi» (24).
Zerkeşi (745-794/1344-1391) de Kur'an-ı Kerim'deki kıssaların tekrar ediliş sebeplerinden bir kısmını şöyle sıralamıştır :
a) Bir kimse herhangi bir Kur'an kıssasını işitir, sonra ailesi yanına gider. Daha sonra inen ayetleri müzakere eden kimselerin yanına uğrar ve onlardan da aynı kıssayı işitirse güzelce öğrenir. Böylece kıssaların naklinde birlik hasıl olur. Eğer kıssalar tekrar edilmeseydi, Musa kıssası bir gruba, İsa kıssası bir başka gruba ulaşırdı. Allah Teala bütün topluluklar arasında kıssalarda birlik bulunmasını irade buyurmuş, böylece Kur'an-ı Kerim bir grup insanın faydalanmasını sağlarken, ona muhatap olan diğerleri için tebliğini te'kit etmiş ve ibret vermiş olur.
b) Kur'an-ı Kerim kıssalarının tekran Hz. peygambere bir nevi tesellidir. Kıssaların tekran ile beraber tesellinin de tekrarı, hakka davette moralini kuvvetlendirrnek içindir. Nitekim bir ayette <<Peygamberlerin haberIerinden kalbini tatmin ve tespit edeceğimiz her çeşidiili sana kıssa olarak anlatıyoruz» (25) buyurulmuştur.
c) Kıssaların hükümlerde olduğu gibi, halk arasında tek bir ifade şeklinde yayılması için sebep yoktur. Bu yüzden hükümlerden çok kıssalar tekrar edilmiştir. Her tekrarcia değişik ifadeler kullanılması da bu yüzdendir (26)
İbn-i Paris'in şu görüşüne biz de katılıyoruz : «Kıssaların tekrarı arap ediplerine göre Kur'an-ı Kerim icazından bir nevidir. İnsanların onun bir ayetinin bile benzerini meydana getirmekten aciz kalmalarından sonra, Kur'an-ı Kerim çeşitli yerlerde kıssalarını tekrar ederek, türlü ibare ve nazımlarla onu taklit etmeye, kimsenin gücünün yetmiyeceğini kesinlikle ortaya koymuştur» (27). Bu görüşe Bakıllani de katılır ve <<Kur'an-ı Kerim'in bir kıssayı tekrar tekrar zikredişine dikkat edersek tekrarların dağınık parça.. lar halinde değil, aksine beh'lgatin zirvesinde olduklarını görürüz ve böylece
346
(22) en-Nem!: 10, el-Kasas : 31 (23) uCenab-ı Hak Hz. Musa'nın asasının yılan haline gelişini bir yerde» ejderha «laf
zıyla tasvir eder. Bunun faydası her yılanın ejderha olmadığını ifade etmektir. Bu tür konuşma veya şiirde bir kelimeyi çeşitli sıfatlarla nakletmek ediplerin adetidir.» el-Burhan; III/26.
(24) Kahire, 1368/1949 baskısı; II/29 (25) Hud : 120 (26) el-Burhan; III/26 (27) Fıklıu'I-Luğa; Mısır, tarihsiz s. 178, el-Burhan; III/27
KUR'AN-I KERiM'İN KUR'AN-I KERiM'LE TEFSİR! ----~~------- ~~~
Kur'an-ı Kerim'in insan gücünün ulaşamıyacağı bir icaz seviyesinde olduğunu anlarız. Çünkü insan gücünün yeteceği şeylerde tekrar ve çeşitli vecihlerin karşılaşması sırasında pek çok zıtlıklar, aykırı ifadeler bulunur» (28).
Kur'an-ı Kerim kıssalarını dikkatle inceliyen bir kimse bunların tekrarlanmasında muhataplarının ibret alıp hidayete ermelerinin hedef alındığını görür. Bu tekrarlar, peygamberlerinin davetine küfür ve inatla karşı gelen geçmiş milletierin başına gelen korkunç akibetleri, müslümanlara sık sık hatırlatmaktadır.
3. Çeşitli akll delillerle insan tefekkürünü geliştirme
Kur'fm-ı Kerim'in Kur'an-ı Kerim'e dayanarak tefsiriyle insani tefekkürün sınırları genişler, İslami düşünce gelişir. Hayati olaylara dair çeşitli akli delillerin sıralanmasıyle kalp huzura kavuşur. Bu olayların acı taraflarına nefis razı olur, akıl inanır. <<Ba's» (öldükten sonra dirilme) ve <<iade» (ahiret hayatına dönüş) fıkrası buna misal verilebilir. Kur'an-ı Kerim ba's ve iade hakikatini izahta muhtelif yollara başvurur:
a) Ahiret hayatının iadesini, dünya hayatının başlangıcına kıyas eder:
«Önceleri sizi (Allah) yarattığı gibi
yine (O'na) döneceksiniz» (29) ayetinde olduğu gibi.
b) Ahiret hayatının iadesini toprağın ölü halden yağmur yağıp nebatların bitmesiyle diriltilmesine kıyaslar:
• '.; c c i J /c/ ı /, / C/ / / c/ 1 . C/,..
0 ~ -::_c_x ·..03 \;; y~:f3)~~ _/~ / / .. ..... ....
/
«Yeryüzünü ölümünün arkasından O canlandırır. İşte siz de (kabirleriııiz. den) böylece çıkarılacaksınız» (30) ayetindeki gibi...
c) Ahiret hayatını iade kudretini yeşil (yaş) ağaçtan ateş çıkarma kudretine kıyas eder. Bu konuda rivayet edildiğine göre Übey b. Halef çürümüş kemiklerle Hz. Peygamber (S.A.) in huzuruna çıkıp bunları ufalayıp havaya savurduktan sonra <<Ya Muhammed, çürüyüp toz halini ;almış bu kemikleri kim diriltecek» demesi üzerine bu kıyası ihtiva eden ayet nazil olmuştur:
},..../,.,..//,..,,.. c, --:_. / Q,<! 1 · / \ C/•/
~ .. \ ... 1 1\ . • ' • \ ',_ 1 ~
yJ3'U:;~J;~(·-~\? .-:;::. \ .........................
«De ki, onları ili> defa yaratan (Allah) diriltecektir.» sonra bu kıyasa diğeri eklenir : f' \ ~ .- c .-- 1" / -.; ,., c 7 ~ .--
!.JG~~\ ~~~\~~J\-~~"·\\ ,.. ~ _,. \ .._; .. VJJ
.,.,. . .... )
(28) Kısmen; İ'cazu'l-Kur'fm (İtkan kenarında) I/98. (29) el-Araf : 29 {30) er-Rfun : 19
347
MÜCTEBA UGUR -----------------------------
«Yeınyeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkaran da O'dur.» (31)
4. Bir lafzm bir yerde iki ınanaya ihtimali olması ve bu ınanalardan birinin başka bir ayetle tayini
Kur'an-ı Kerim'in Kur'an-ı Kerim yardımivle tefsirine ait şekillerden biri ~i. de. bir lafzın veya kelimenin iki manaya g~lmesi muhtemel olan yerlerde ıkıncı mananın diğer bir ayetle tayin edilmesidir. Mesela : -,.) /' / c Q. 1 \
,; \ ;. ._ c \ / c \ \\ / c ~ / '1' // c / '/ \ / ;. ,// /
~)~ ~,?_;~· ~ j ~J 3~_;-\2S' d-..~';._.;.. / // ' -- \ • 1
/ / 1
«Allah onlarnı kalpleri ve kulaklan üzerine mühür basmıştır. Gözleri üzerinde de bir perde vardır .. » (32) ayetindeki «sem'ihim» kelimesinin <<kulubi· him» üzerine ma'tuf olması kadar, olmaması da muhtemeldir. Atıf olmayın· ca «Kulubihim» de durulması, dolayısiyle <<ve ala sem'ıhim .. » cümlesinin ib· tidaiyye olması icap eder. Ayetin manası bu takdirde <<Allah onların kalpleıi üzerine mühür basmıştır. Kulaklan ve gözlerinde de bir perde vardır .. » olur. Atıf olunca ise «ve ala ebsarihinı ... » ibtidaiyye olur. Mana da yukanda yazıldığı gibidir. Halbuki
J,ı 1 c,.- c c""'//
' .. cl~ '~_ı ~f ~ _\._~ ,.: .... , .. / ,.., ...... ..- .~ \,...,...-'
/ ,..~/.///
'"'y-0- \ \ \......-'~\~ı
/ - --'
' / ./ / // /
6 ~ ~\~ \~., ../ ~............. .. _./
' -«Biliyor musun ki, heva ve hevesini tanrı edinmiş, kendini bir ilim üzerinde Allah'ın şaşırttığı, kulağını, kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği bir kimseyi Allah'dan başka kim doğru yola erdirebilir» (33) ayetine göre ikinci ihtimal dogvru ve tercihe şavandır. , / ,
.J -"o/"',.c,/'""_......:,...r
',o,~ ~ . ,.-.0 ~ ~~; V....,~ ~-, _.!_./ .,....
/ r ,.-
«Melekler yerde bulunanlara da mağfiret diliyorlar .. >> (34) ayetindeki «menıo den muı·adın «mi.iıninler» olduğu, .J, 1\ / .-;:i.· ,. <j 0 "' ~; ,_,,.,
\
l;ı, ... \~ .. ./ 'lı ""~ \
' 'Y' 0 JJJ u _J -~~....ı_) ıa-.,, "-', ~
«Melekler mü'ıniııler için mağfiret dilerler» (35) ayetinin delaletiyle anlaşılır.
5. Başka bir delaletle Kur'an-ı Kerim'den hüküm çıkarma
Hz. Ali ve İbn-i Abbas'ın «Hami» (gebelik) müddetinin en az altı ay ol-
J J duğunu,
. \ ..... "'
L~~~ , «sütten ayrılması iki yıl sürmüştür» ,/
348
(31) Yasin: 79-80 (32) el-Bakara: 7 (33) el-Casiye: 23 (34) es-Şılra : 5 (35) el-Mü'ınin : 7
KUR'AN-I KERİM'İN KUR'AN-I KERiM'LE TEFSİRİ
7 c ..- / ' (36) ayetinin delfıletiyle ~; 0 «İnsamn
(anası karnında) taşınması ile sütten kesilmesi ınüddeti otuz aydır» (37) ayetinden çıkarmaları buna misal verilebilir. İmam-ı Şafii de bu istinbatı kabul etmiştir. (38).
Bazı kelamcıların «kulların fiillerini Allah yaratır» görüşüne varmaları
da böyle bir istinbat sonucudur. Şöyle ki :
«Allah dilemeyince siz dileyemezsiııiz» (39) ayeti,
«Rabbm dilediğini yaratır,
dilediğini ihtiyar eder ( eseçer)" ( 40) ayeti yardımiyi e tefsir edilmiş ve ŞU SO·
nuca varılmıştır: Allah'ın dilediğini yarattığı, kulun isteğinin ancak Allah'ın iradesi ile meydana geldiği sabit olunca, kulun isteği fiilini de Allah yaratır.. ( 41)
6. Tenakuz ve ihtiiaflann giderilmesi
Şu iki ayeti ele alalım :
«Allah'tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun>> (42).
«O halde gücünüz yettiği kadar Al-
lah'tan korkun» ( 43). Bu ayetlerden birineide görüldüğü üzere «Allahtan ge-
(36) Lokman: 14
(37) ei-Ahkaf : 15
(38) Hami (gebelik) ve sütten leesilme müddeti otuz ay ile yalnız sütten kesilıne müddeli olan 2 yıl yani 24 ayın farkı olan altı ay asgari gebelik müddetidir. Bu konuda geniş bilgi için bk. M. Hameli Yazır, Hak Dini Kur'an Dili; VI/4343 v.d. (ınütercirn)
(39) ed-Dehr (İnsan) : 30
(40) el-Kasas : 68
(41) Bu görüş Cebriyye'nindir. Ehl-i Sünnet'in görüşü ise, gerek mecburi, gerek ihtiyari kulların fiilierini yaratan Al1ah'tır. Bir kimsenin imanı Allah'm iradesi ile vücuda geldiği gibi, küfrü ve isyanı da yine Allah'ın iradesi ile meydana gelir. Allah, kullarının fiillerini, onların ihtiyar ve iradelerine göre yaratır; dolayısiyle
hayn isteyenler hakkında hayrı, şerrİ seçenlere de şerri yarattığı için, mezkur fiiller kullam nisbet edilir. Böylece kulların fillerinde kendi iradeleri asıl olmuş
olur. Bk. Ö. Nasuhi Bilmen, Muvazzah İlın-i Kelaın; 3. Bs. (İst. 1959), sh. 226 (mlitcrciın)
(42) Al-i İınran: 102
( 43) et-Tegabi.in : 16
349
MÜCTEBA UÖUR
rektiği gibi>> diğerinde «gücünüz yettiği kadar korkun» buyurulmaktadır. Biribirine aykırı gibi görünen bu iki ayetten birincisi ayetin devamındaki
«Ve ancak müslüman olarak can verin>> ifadesinin delaletiyle «tevhid»e, diğeri «amelı>e hamledilerek tefsir edilmiştir. Bu takdirde iki ayetin bir arada manası «ey iman edenler, tevhit inancının gerektirdiği gibi Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve gücünüzün ye ttiği kadar arnelde takva üzere hareket edin .. >> demektir.
«Hani Musa ile kırk gece va'dleşnıiştik» ( 44) ayeti ile
«Musa ile otuz gece va'dleştik ve ona on gece daha kattık>> (45) ayeti de aynı şekildedir. Bu konuda, ikinci ayet, Cenab-ı Hakk'ın Hz. Musa'ya va'dinin otuz gün olduğunu, sonra on günle tamamlanıp kırk günde istikrar bulduğunu bildirmektedir. Birinci ayette bu kırk gün ifade buyurulmuştur, denilmiştir.
/ ç """ cı. _... / t \1 \ } :; 1 ,..,
Birisi bir alime \ \ \ '\ .\ ~ -; \\ '\: -'\._~ -~ ~ d
«Hakikat öyle değil bu beldeye ye-~ - :. 1
min ederim ki .. (el-Beled: 1) ayetinden bahsetti ve, burada Allah bu belde'ye yemin etmediğini, halbuki... - c / _ c _
.. .. "\' '', ' .. \ ,...,. Xo~: "'·'--"" \ 1 \.__; ', : 1 "' ~ «Bu emin beldeye . :ı_•.. '--"" ~ .c -""" _...__....... _.1
/ . \ ~ . .
aııdolsun ... >> (et.Tin: 3) yemin ettiğini, iki ayetin birbirini tutmadığını söyledi. Alim, <<İyice düşün ki Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygamber (S.A.) e bir kavmin huzurunda indi. Bu kavim, Kur'an'da bir kusur bulup, tenkit etmek için can atıyordu. Eğer bu senin söylediğin tenakuz olsaydı onu dillerine dolar, Kur'an-ı Kerim'i tenkit için etmediklerini bırakmazlardı. Fakat bu kavmin alimleri de cahilleri de onda inkar ve tenkit edecek bir şey bulamadılar. «La» ya gelince, Araplar, konuşmada dikkat çekmek için sözlerine katarlar. Bunun nefy ile ilgisi yoktur ... » dedi.
7. Kur'an müphematını bilmek Kur'an-ı Kerim'in Kur'an-ı Kerimle tefsirine ait bir husus da, tefsir
alimlerinin ifadelerine göre, müphem lafızları bilmektir. Bundan maksat bir yerde müphem bırakılan bir mananın bir diğer yerde ayeti11 siyahından anlaşılmasıdır. Mesela :
350
(44) el-Bakara: 51 (45) el-Araf: 142
KUR'AN-I KERİM'İN KUR'AN-I KERİM'LE TEFSİRİ
«Din gününün sahibi (olan Allah'a hamdol-
sun)» ayetindeki «yevmu'd-Din» yani «din günü» diğer bir ayetin sıyakından anlaşılmaktadır:
j: .;:;. /
l '-' --
<<0 din günü nedir, tekrar (bunu) sana ne öğretti. O öyle bir gündür Id, hiçbir kimse kimseye hiçbir fayda verıniye gücü yetmez. O gün emir yalnız Al· Iah'ındır>>
c :: \ ...... ', .. ~ 1 .~~· '·
~\ -;-~ - '. / ~ )-.: _CJ • ,.../-) «kendilerine ni'met verdiklerinin yoluna
~ ---- ' ~~ (bizi hidayet et)>> ayetindeki <<kendilerine nimet verilenler» - ' / ,
\ "" .. , ,.. "' ''· / Wl .... .. \ .... .. ..... """ ' \ .. .. ~. 1
1:-~ \ O ;\;:Lı .J..,.,a) 1 1> v~ ·, .. ../ !,__.., ;.; ...... ~ .... ~., .... ,:..
/
// / ~' / / /' c / ~
c c\ /' > "' \ ,. ... \ / ., \ e ~J~J\! ·,;:ı ,.J._Ç- ~ r' !__;' _,\, \ (..;/ ()~ .. '
z..,.. ,.- \ \ : \' \ ,... . ;\:s-~~ ' () .........___....,... \- . ../
ayetinde <<peygamberler, sıddiklar, şehitler ve salihler» olarak ayetin siya. kından anlaşılmaktadır (47).
8. Garib Iafızların tefsiri
Bu da aynı şekilde Kur'an-ı Kerim'in Kur'an-ı Kerim'le tefsirine ait bir husustur. Garib (manası iyice anlaşılamıyan) lafızların manası Kur'an-ı Kerim siyakına göre verilir. Mesela:
«Hakikaten insan pek hırslı ya-
ratılmıştn·» ( 48) ayetindeki «helu'a» garib bir lafızdır. Bu Iafzın ınanası bizzat Kur'an-ı Kerim siyakında:
«Kendisine şer dokundumu feryadı basar, hayır dokwıunca da cimrilik eder» ( 49) şeklinde verilmiştir.
(46) el-İnfitar: 18,19 (47) en-Nisa: 69 (48) el-Me'aric : 19 {49) Aynı Sure, 20, 21
351
MÜCTEBA UGUR
;'
9. Kur'fuı-ı Kerim lafzından kasdedilen mananın gizliliği gideren sarili bir nasla tefsiri
> : ' a ~\ -,,O>
... _...._.,._ ..._; 1 .)
«Siz içinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker» (50) ayeti nazil olunca sahabe çok üzülmüştü. Çünkü hatırıanna gelen, akıllarından geçenIere varıncaya kadar her şeyden hesaba çekileceklerine inanıyorlardı. Hz. Peygamber (S.A.) e, «Ya Resulallah, bize bu ayet indirildi ama, hi:ç birimi· zin (aklından bir şey geçirmemeye) gücü yetmez (ne yapalım)>> dediler. Allah Resulü; «Siz, sizden önceki ehl-i kitabın dediği gibi «işittik, isyan ettikıı mi demek istiyorsunuz. Öyle yapmayın da <<işittik, itaat ettik, ey Rabbimiz, mağfiretini dileriz, vanşıınız da ancak sanadır! deyiniz, Allah'a dua ed.iniz» buyurdu. Bunun üzerine sahabe bu dualarla Allah'a niyazda bulunmaya başladı. Sonunda Cenab-ı Hak, bu «muhasebe>> nin mahiyetini bildiren Bakara Suresi'ndeki,
;>'\)~~ q/
~ ~l_s;__; ~ <<Allah hiçbir kimseye gii-; -
cunun yeteceğinden başkasım yüklemez ... » mealincieki ayeti sonuna kadar indirdi (51). Bu ayetin nüzulünden sonra sahabe anladılar ki, hatırıarına gelen, akıllanndan geçenlerden dolayı hesaba çekilmeyecekler.
Münafıklann azgınlanndan Abdullah b. Übey öldüğü zaman Hz. Peygamber (S.A.) onu elbisesiyle kefenlemek ve Allah'tan mağfiret dilemek üzere cenaze namazım kıldırmak istedi. Hz. Ömer, rabbın men ettiği halde bu (münafık)ın namazını mı kılıyorsun deyince Allah Resulü, <<Rabbim,
«Onlar için ister istiğfar et, ister etme. Onlar ıçın yetmiş defa istiğfar etsen ... » (52) buyurarak beni muhayyer bıraktı. Ben de yetmişten fazla istiğ
far edeceğim» buyurdu ve bu insanca düşünceyle namazını kıldırdı. Fakat Kur'anı Kerim karışıklığı ve yanlış anlamayı ortadan kaldıracak ve açıkça,
«onlardan ölen hiç bir kimseye ebediyen dua etme ( defin ve ziyaret maksadıyle) kalırinin başında da durma» (53) buyuracaktır.
(50) el-Bakara : 284
(51) Müslim; Kitftbu'laİn1an, I/173 (52) et-Tevbe: 80
(53) Aynı Sure, 84
352
KUR'AN-I KERİM'İN KUR'AN-I KERİM'LE TEFSİRİ
10. İcınal ve tafsil
Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bir kısmı mücmeldir, mucizdir; derli toplu. dur. Bir kısmı da teferruatlı ve tafsiL'itlıdır. Müslümana düşen açıklayıcı ve tafsilat verici ayetlere bakmadan, yalnızca mücmeller üzerinde durmamak tır. Eğer durulursa mutlaka hatalı çıkılır. Çünkü Kur'an hakikatleri, derin manalarma inilmeden sathi ve muğlak bırakılmış olur.
,~/ ' ·/'·ç: / > _. c / \ \ : ~ / ) \ / .. V "'1 )' ,_ ....... ; -" / ,.. ~ \. - - v::: Y ,., ~ J. . ~ 0 «Karşımızda oku-. 0---: ,..:( _/
na gelmekte olanlar hariç, bütün da varlar size helal kılındı» ( 54) ayetinde bu icmalin güzel bir örneğini buluyoruz. «Karşımzda okunagelmekte olanlar» başka bir deyişle «yenmesi haram olanlar» nelerdir? Ayet bunu açıklamamakta, mücmel bırakmaktadır. Bahis konusu «okunagelmekte olanlar»ı başka bir ayet teferruatiyle açıklamaktadır:
/
):ı/,-:,
eti ... size haram kılınmıştır» (55).
<<Gözler O'nu idrak edemez» (56) ayeti
de böyledir, <<idrak» keyfiyeti mücmeldir. Allah'ı gözlerin idrak edemeyişini,
«Yüzler vardır o gün tap-
tazedir, rablerini görecektir» (57) ayeti tafsil etmektedir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Kur'an-ı Kerim tefsirinin en sağlam yolu birbirini tefsir eden sayılı ayetleri öncelikle ve önemle ele almaktır. İnsaflı bir müfessir ancak etraflı bir araştırmak sonucu kendiliğinden bir görüş ortaya atabilir, bir görüşte karar kılabilir, ayetlerdeki derin manaları açığa çıkarabilir. Bu da ancak Kur'an-ı Kerim'in yine Kur'an-ı Kerimle tefsiri ile mümkün olur.
(54) ei-Müide: l (55) el-Maide: 3 (56) el-En'am: 53 (57) el-Kıyiime : 23
353