dineÖitimi dergisi - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d01239/2003_11/2003_11_ustam.pdfdineÖitimi...

100
DiNEÖiTiMi DERGiSi Ya: 20o3 SAYI: 11 SAHiBi ve EDiTÖRÜ Prof. Dr. Bayraktar BA YRAKLI YA YlN YÖNETMENi Prof. Dr. Mustafa USTA YAYlN KURULU Prof. Dr. Zeki ARSLANTÜRK Prof. Dr. H. Mahmut Prof. Dr. Abdurrahman DODURGALI Prof. Dr. M. FarukBAYRAKTAR KURULU Prof. Dr. Arniran Kurtkan Prof. Dr. Cemal TOSUN Prof. Dr. M. Emin AY Prof. Dr. Mualla SELÇUK Doç.Dr. Ömer ÖZVILMAZ Doç. Dr. M. Zeki AYDIN Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Harnit ER Doç. Dr. Mustafa ÖCAL Yrd. Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Ahmet KOÇ Yrd. Doç. Dr. M. Akif KILAVUZ Dr. Veli ÖZTÜRK Gör. Bekir Göv. A. Halim KOÇKUZU Gör. Banu GÜRER Göv. SAdLAM Gör. Turgay GÜNDÜZ Gör. Osman Gör. H. Yusuf ACUNER Gör. Süleyman AKYÜREK Prof. Dr. Halis AYHAN Prof. Dr. Selahattin PARLADIR Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK Prof. Dr. Fahri Prof. Dr. Nevzat Prof. Dr. M. AYDIN Doç. Dr. Mustafa TA VUKÇUOÖLU Prof. Dr. Suat Doç. Dr. Mevlüt KAYA Doç. Dr. Mustafa KÖYLÜ Doç. Dr. Recai DOÖAN Doç. Dr. Ramazan BUYRUKÇU Doç. Dr. YILDIZ Yrd. Doç. Dr. Abbas Yrd. Doç. Dr. KEYiFLi Yrd. Doç. Dr. GÖZÜTOK Gör. Mehmet Gör. Hüseyin YILMAZ Gör. Saadettin Gör. Adem AKIN CI Gör. Mehmet Ali Gör. Hasan DAN

Upload: others

Post on 18-Feb-2021

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • DiNEÖiTiMi ARAŞTIRMALARI

    DERGiSi

    Ya: 20o3 SAYI: 11

    SAHiBi ve EDiTÖRÜ

    Prof. Dr. Bayraktar BA YRAKLI

    YA YlN YÖNETMENi Prof. Dr. Mustafa USTA

    YAYlN KURULU Prof. Dr. Zeki ARSLANTÜRK

    Prof. Dr. H. Mahmut ÇAMDİBi Prof. Dr. Abdurrahman DODURGALI

    Prof. Dr. M. FarukBAYRAKTAR

    DANIŞMA KURULU

    Prof. Dr. Arniran Kurtkan BİLGİSEVEN Prof. Dr. Cemal TOSUN Prof. Dr. M. Emin AY

    Prof. Dr. Mualla SELÇUK Doç.Dr. Ömer ÖZVILMAZ Doç. Dr. M. Zeki AYDIN

    Doç. Dr. Şuayip ÖZDEMİR Yrd. Doç. Dr. Harnit ER Doç. Dr. Mustafa ÖCAL

    Yrd. Doç. Dr. İsmet ALTıKARDEŞ Yrd. Doç. Dr. Ahmet KOÇ

    Yrd. Doç. Dr. M. Akif KILAVUZ Dr. Veli ÖZTÜRK

    Öğrt. Gör. Bekir DEMİRKOL Arş. Göv. A. Halim KOÇKUZU

    Arş. Gör. Banu GÜRER Arş. Göv. İsmail SAdLAM Arş. Gör. Turgay GÜNDÜZ

    Arş. Gör. Osman EÖRİ Arş. Gör. H. Yusuf ACUNER

    Arş. Gör. Süleyman AKYÜREK

    Prof. Dr. Halis AYHAN Prof. Dr. Selahattin PARLADIR

    Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK Prof. Dr. Fahri KAYADİBİ

    Prof. Dr. Nevzat AŞIKOÖLU Prof. Dr. M. Şevki AYDIN

    Doç. Dr. Mustafa TA VUKÇUOÖLU Prof. Dr. Suat CEBECİ Doç. Dr. Mevlüt KAYA

    Doç. Dr. Mustafa KÖYLÜ Doç. Dr. Recai DOÖAN

    Doç. Dr. Ramazan BUYRUKÇU Doç. Dr. İlhan YILDIZ

    Yrd. Doç. Dr. Abbas ÇELİK Yrd. Doç. Dr. Şükrü KEYiFLi

    Yrd. Doç. Dr. Şakir GÖZÜTOK Öğrt. Gör. Mehmet ŞANVER Arş. Gör. Hüseyin YILMAZ Arş Gör. Saadettin ÖZDEMİR

    Arş. Gör. Adem AKIN CI Arş. Gör. Mehmet Ali YAŞAR

    Arş. Gör. Hasan DAN

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI,

    ESERLERİ VE HİZMETLERİ

    Prof. Dr. Mustafa USTA.

    ABSTRACT

    ÖMER ÇAM: IllS LIFE, WORKS, AND INFLDENCE

    O• • mer Çam was bom in the village of Akkuş, Ünye (Ordu). He worked

    at the Faculty of Theology, Marmara University, as a lecturer and retired from the same faculty. He alsa worked as the director of the

    Institute for Islamic Studies (Yüksek İslam Enstitüsü) in Istanbul. He specialized in the Educational Sciences and Turkish Literature. He is alsa

    . known as a pedagogue, and a poet. He wrote many books, articles, and papers. He educated many students who have later been famous in science and politics.

    M. Ü. ilahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

  • 10 DİN EGiTİMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI

    Eğitimci pedagog ve şair Ömer Çam, Mehmet Kamil Bey'in oğludur.

    Ordu'nun Ünye ilçesine bağlı Akk:uş beldesinde 1923'te dünyaya geldi. İlk

    Prof. Dr. Mustafa USTA

    din bilgilerini ve ilk eğitimini imamlık heratını devrin sadrazamından-atmış olan Kamil Ho-ca' dan aldı. Kamil Hoca dirayetli bir din ada-

    mıydı. Ömer Çam'ın olaylara bakışında ve in-

    sanlara yaklaşımında büyük etkisi oldu. Orta

    Okul yıllarında büyük alim olan, kayınpederi Haydar Be)"ôeti de-büyük-ölçüde etkilenen Ö-

    mer Çam, o yılların imkanları ölçüsünde kendini aşmış; hem eğitimi ile hem de faziletli kişiliği

    ile çevresinin sevgisine mazhar olmuş bir insan-

    dı. Sivas Öğretmen Okulu'nu birineilikle biti-ren Ömer Çam 1942 yılında Giresun-Keşap

    Düzköy Okulu'nda öğretmenliğe başladı. 1944 yılında Yedek Subay Oku-

    lu'na, daha sonra 1947'de Ünye Kız Köy Okulu Başöğretmenliğine atandı.

    1954-57 yılları arasında Akk:uş Merkez Okulu Başöğretmeni oldu. Akkuş'ta

    ilkokul öğretmenliği yaparken bir yandan da Eğitim Enstitüsü'nü bitirdi. 1957-58 yılları arasında ise Ünye Meçhul Asker Okulu öğretmeni olarak

    çalışan Çam, 1958 yılında Samsun Namık Kemal Yetiştirme Yurdu Öğret

    menliğine tayin edildi. 1960' da Samsun Merkez Balaç Köyü Öğretmenliği

    yapan Çam Hoca 1961'de Perşembe Çınar İlkokulu Eğitim Şefliğine getiril-

    di. 1963'e kadar İlkokul öğretmenliği yapan Hocamız, Perşembe Öğretmen

    Okulu ve Beşikdüzü Öğretmen Okulları öğretmenliği ile Samsun Yetiştirme Yurdu Müdürlügünde yaptı. Büyük fedakarlık örneği göstererek Ünye'ye

    lise açmak için devlet memurluğundan istifa ederek Özel Ünye Lisesi'nin

    kurucu müdürlüğünü yaptı 1963'te Ünye Lisesi Türkçe Öğretmenliğine a-

    tandı. 1964'te Samsun Eğitim Enstitüsü'ne nakil yapan Çam Hoca burada

    görevli iken 1965'te Samsun Kız İlköğretmen Okulu Meslek Dersleri öğretmenliğinide 1970'e kadar yürüttü .. Çam Hoca aynı yıl İstanbul İmam Hatip

    Okulu Psikoloji öğretmenliğine tayin edildi. 24.02.19707te 5439/2 sayılı

    kanuna istinaden İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Dini Pedagoji ve Din Psi-

    kolojisi Öğretim Üyeliğine ve 6.11.1972'de İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATJ,ESERLERİVEHİZMETLERİ ll

    Müdürlüğüne getirildi. 01.02.174'te müdürlükten istifa eden Çam Hoca aynı kurumda öğretim üyesi olarak görevine devam etti. İstanbul Yüksek İslam

    Enstitüsü Marmara Üniversitesi'ne bağlı ilahiyat Fakültesine dönüştürülünce

    Çam Hoca Fakülteınİzin Din Eğitimi Anabilim Dalı öğretim elemanı oldu ve

    01.08.1983 tarihinde de buradan emekli oldu.

    Hayatı boyunca Türk Milli Eğitiminin meseleleri ile meşgul olan Ö-

    mer Çam, Eğitim bilimleri ve Türk Edebiyatı alanlarında ihtisas yaptı. Bu

    a:Ianlarda çeşitli eserleri, makaleleri ve bildirileri yayınlandı ve pek çok tale-

    be yetiştirdi.

    Mehmet Akif Ersoy'un Safahat'i yanında eski ve çağdaş Türk şiirin

    den ciltler dolusu örneği hafızasında yaşatmasıyla bilinen ve aynı zamanda

    şair olan Ömer Çam, evli ve üç çocuk babasıydı.

    14.12.2002 vefat eden Ömer Çam, 15 Aralık 2002 Pazar günü öğle

    namazını müteakip M.Ü.İlahiyat Fakültesi Vakfı Camiinde kılınan cenaze namazından sonra Gülsuyu Mezarlığında defnedildi.

    Allah rahmet etsin ...

    Doç. Dr. Fatih Çam

    Yazıların en zoru herhalde bu olsa gerek ... Babamın arkasından yaz-mak ... Eminim ki buraya yazdıklarımın çoğunu yazınamamı isteyecekti... Yaptığı iyiliklerin gizli kalmasını istediğinden dolayı pek çok şeyi belki de yazmarnam gerekiyor. ..

    Ömer Çam, imamlık heratını devrin sadrazamından almış Mehmet Karnil Bey'in oğludur. İlk din bilgilerini ve ilk eğitimini de babama dedem Karnil Hoca vermiştir. İki binli yıllarda dillere pelesenk olan anadilde ibadet konusuna daha ben yedi yaşında iken anneme: "Kıble, niyet, rükU ve secdeyi öğret, gerisini öğrenir" diyerek açıklık getiren Karnil Hoca dirayetli bir din adamıydı. Babamın olaylara bakışında ve insanlara yaklaşımında dedernin büyük etkisi olmuştur. Orta okul yıllarında büyük alim olan, annemin babası Haydar Bey' den de büyük ölçüde etkilenen babam o yılların imkanları ölçü-sünde kendini aşmış; hem eğitimi ile hem de faziletli kişiliği ile çevresinin sevgisine mazhar olmuş bir insandı. Sivas Öğretmen Okulu'nu birineilikle bitirrniş ... Giresun, Ünye ve Akkuş'ta ilkokul öğretmenliği yaparken bir

  • 12 DiN EGiTiMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    yandan da Eğitim Enstitüsü'nü bitir~rek Perşembe Öğretmen Okulu ve Beşikdüzü Öğretmen Okulları öğretmenliği ile Samsun Yetiştirme Yurdu Müdürlüğünde bulundukt~. sonra büyük fedakarlık örneği göstererek o yıllarda zor bir mesele olan Unye'ye lise açmak için devlet memurluğundan istifade ederek Özel Ünye Lisesi'nin kurucu müdürlüğünü yapar .. Bu göre-vinden dolayı ücret almaz ve lise resmileşince tekrar devlet memuriyetine

    döner .. ömer Çam, öğrencileri ile sadece sınıfta iletişim kurmayan, onların

    hayatlarındaki her zorlukla ilgilenen ve her birinin anne ve babalarının adia-rına ve yaşantı biçimlerine kadar tanıyan kuvvetli bir hafızaya sahip ender insanlardan biridir .. Çok kere babam eve paltasunu ya da ceketini kaybetmiş olarak gelirdi.. Bunları yardıma muhtaç bir öğren.~isine verdiğini biz çok sonra, bizzat o öğrencinin kendisinden öğrenirdik .. Oğrencileri de hocalarına karşı hep saygılı, hayran ve şükran dolu olmuşlardır ..

    Ah de vefa· hep yaşantısında var olmuştur babamın ..

    Bizlere göstermiş olduğu babalık; karşılığı ödenmeyecek bir faziletin göstergesidir .. Allah razı olsun ... Ben ortaokulda okurken kendisinin tek ya da en çok iki takım elbisesi varken benim altı yedi takım elbisem olmuştur.. Öğrencilerine gösterdiği hassasiyeti onlara paralel olarak biz çocuklarına da göstermiştir .. Yaşantısını bizim eğitim programımıza göre ayariarnıştır hep .. Ben üniversiteye girmeden önceki bir yıl, Samsun Eğitim Enstitüsü'nden İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'ne tayin istemiş ve benim üniversiteyi ai-lemin yanında okumaını sağlamıştır .. Ekonomik şartlar göz önüne alındığında, bu bir baba için çok önemli bir fedakarlıktır. .. Tabii İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'ne tayin istemiş olmasında orada yapmayı planladığı hizmet-lerin ve Mahir İz Hoca' ya ~akın olmak isteyişinin de önemli etkileri olduğunu hatırlıyorum .. Yüksek Islam Enstitüsü'ndeki hizmetlerinin en önemlisi, daha önce burada okutulan Din Psikolojisi ve Din Pedagojisi derslerini İslam Psikolojisi ve İslam Pedagojisi sentezine ulaştırai-ak yeni ve özgün bir yorum getirmesi ile çok önemli alimierin yetişmesine ortam hazırlaması teşkil eder .. Bayraktar Bayraklı, Zekeriya Beyaz, Yaşar Nuri Öztürk, Selçuk Eraydın ve daha burada ismini zikredemeyeceğim sayıda değerli bilim adamlarının ça-lışmalarında babamın önemli tesirleri olmuştur ...

    Babam Mehmet Akif'in eserlerinden çok etkilenmiş ve SAFAHAT'ı hem ilmen hem de sanatsal yönü ile defalarca okumuştur ... SAFAHAT'ın onun hizmetlerinde çok önemli izleri ve katkıları vardır ..

    Babamın iş disiplini ve titizliği dikkat çe~en ve örnek olması gereken en önemli özelliklerinden birisi idi.. Yüksek Islam Enstitüsü Müdürlüğü yaptığı bir dönem içerisinde sabah saat altıda enstitüde olur akşamın geç

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 13

    saatlerine kadar çalışırdı.. Hafta sonları çoğu kez işinde olurdu.. Onun için otuz sekiz otuz dokuz derece ateş derse gitmemesi veya rapor alması için önemli bir vakıa değildi..

    Babam şairdi. Onun şiirlerinde insan sevgisi ve tasavvuf birbirinin bü-tünleyicisi olmuştur: "Sevgilisine özlemle yanan bir insanın hastalık anında alnındaki terleri Hz. Fatıma annemizin elleri siler" "Her nesne ve canlıda Allah'ın büyülü eli vardır .. (Dallarda ballanırdı büyülü yemiş)".

    Karlereilik vardır: "Kader kısmet ne ise - Hayat böyledir işte - Sever-sin birini yol üstü- Ağlarsın dönüşte .. "

    Milliyetçilik onda önemli bir özellikti.. "Yirmi üç nisan geldi Şan geldi şeref geldi - Bozkurtlar Ergenekon' dan geldi".

    Atatürk sevgisi vardır: "Yirmi üç nisan gelirken ateş alan hız alan Ay doğdu yurdumuza ATA'ınızla bu hızdan."

    İşte ülkemizin bugün ihtiyacı olan bir sentezi otuzlu yaşlarında yazdığı bu dizeleri ile babam ne güzel anlatıyor .. Onda bir Mevlana, bir Yunus Emre esintisi her zaman mevcuttur. Babamın dostları arasında genelde meşhur "dört eğilimden" insana rastlamak mümkündür .. Düşmanı ya da aleyhin-de olanını hiç görmedim.. Ama gösterişi sevmemesine rağmen başarısını kıskananları biliyorum ..

    Babamın her sohbeti hem ziyaretçileri, hem de biz çocukları için bir ders niteliğinde idi.. Madde hırsı hiç olmamıştır .. "Param yok borcum da yok" felsefesi zengin olmanın bir işareti idi onda .. Babamın en önemli mirası onu sevgiyle anan öğrencileri ve dostlarıdır .. Biz bu mirastan çok mernııunuz ve "ALLAH ondan bin kere razı olsun" diyoruz ..

    Temel öğütlerinden birisi: "Borç alma, alırsan da aldığın kişi senin statüne paralel birisi olsun .. " Babamın maddeye ve paraya hiç mi hiç ilgisi yoktu .. Para onun için ömrü ternin edecek minimum bir araçtı.. Kul hakkı ise en hassas olduğu konulardan birisi idi..

    Müşfık, sevecen, özellikle çocuklara gösterdiği ilgi ve onlarla söyleşisi; yaptığı şakalar izlemesi insana zevk veren olaylardı..

    O sadece bizim babamız değildi .. Ailemiz abartısız üç - dört bin kişinin adı geçer büyüklükte idi .. Mutluluklarını ve sıkıntılarını paylaştığırnız yakın çevre olarak ifade edebileceğimiz belki de en küçük sayıdır bu .. Öm-rünün son yıllarında ilgisini esirgemeyen bir sürü dostumuz arasından bir kaçını buraya çıkarınam diğer aile dostlarırnızı rencide etmemeli ...

    Önce sevgili kardeşim Karnil Çam' a, onu bir babanın ötesinde, hayatı paylaştığı, kendi canı imiş gibi sırtında taşıdığı ve ömrünü ona odakladığı

  • 14 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    için;

    manevi ağabeyimiz, aslında babam için bizden de önde olan sevgili Bayraktar Bayrakit'ya ve muhterem eşine, onun yanında ve hizmetinde biz-den de çok olduğu için;

    kardeşlerimden ayırmadığım ve ayıramayacağım sevgili Hüsrev Suba-şı'na;

    ve yine babama baba ve hoca sevgisinden öte bir duygu ile bağlı sev-gili Muhammed Tarakçı'ya;

    kızı gibi ondan yardımını ve emeğini hiçbir zaman esirgemeyen kom-şumuz Hayriye Hanım'a;

    bir oğlu gibi yoğun yaşamından fırsat bulup ziyaretlerini eksik etme-yen İdris Naim Şahin' e;

    ve yoğun yurt dışı gezisi dönüşü olmasına rağmen cenaze narnazına katılarak acımızı paylaşan sayın Recep Tayyip Erdoğan'a onun tüm dost ve öğrencilerine teşekkür ediyor Allah razı olsun diyorum ..

    Bir evlatolarak böyle bir babanın oğlu olmak her insana nasip olmaz: "Ömer Çam'ın oğluyum" deme şansını bana verdiği için yüce Allah'ıma şükrediyorum ..

    "Öksüz bıraktın bizi baba!.. Hak' a yürüdün ..

    Binlerce sevgi dolu yürek büyüttün, sevgileri ile büyüdün ..

    Hakkın ödenmez hakkını helal et babal..

    Hakkımız var mı ki helal olsun? .. Babal..

    Kabrin nurla dolsun .. mekanın cennet olsun ..

    Allah senden razı olsun .. " (Amin)

  • ÖMER ÇAM HOCA' NIN HAY A Tl, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 15

    BABAM Ö:MER ÇAM'IN ARDlNDAN

    Dr. Haydar Kamil ÇAM

    İlk önce babamın hatırasını yaşatma adına bu derginin yayınlanmasında emeği geçenlere, hatıralarını ve duygularını yazarak alaka ve vefalarını esirgemeyenlere, en başta da beni ve babamı hiçbir zaman yalnız bırakmayan, iyi günde kötü günde tüm aile fertleriyle beraber daima yanımızda olan çok sevgili Ağabeyim Sayın Bayraktar Bayraklı olmak üzere herkese şükranlarımı sunmak istiyorum.

    Bayraktar Ağabey bu dergiyi hazırladıklarını haber verince çok mutlu oldum. Doğal olarak babamla ilgili benim de bir yazı yazınam gerekli olunca ise Bunu başarabileceğimden emin olamadım. Günlerce başlayamadım. Ba-bamın bana karşı olan özel sevgisi ve bağlılığını bilenler hak vereceklerdir. Sayısız hatıra aklımdan geçmekte şüphesiz. Her şey çok yeni ve dayanılmaz geliyor. Şu anda kaleme alabildiklerim, O'nun kişiliğini, ve niye bu kadar çok sevildiğini, Türkiye'nin her köşesinde izlerinin olduğunu yansıttığını düşündüğüm birkaç hatıradan ibaret.

    1980 öncesi, tüm ülkenin sağ-sol çatışması ile kaynadığı, sırf siyasi görüşleri nedeniyle her gün onlarca kişinin vurolduğu günlerde, olayları algılamaya çalışan bir ilkokul öğrencisiydim. En büyük endişem, özellikle her yaz geldiğimiz Ünye'de geceleri yatakta gizli gizli ağladığım konu ba-bamın da bir gün hedef olabileceği endişesiydi. O dönemde Ünye çok kan-şıktı. Artık bir gün dayanarnayıp Babama, "Ben Ünye'de kalmak istemiyorum. Bu olaylar nedeniyle sana bir şey olacak diye çok korkuyo-rum" dediğimi hatırlıyorum. Babamın verdiği cevap O'nun niye bu kadar sevildiğini açıklıyor zannederim: "Ben hiçbir zaman öğrencilerim arasında ayrım yapmadım. Hele hele siyasi yönlerini hiç mi hiç düşünmedim. Her zaman da onlardan yana, öğrenciden yana oldum. Takdir haklarımı hep öğrenciden yana kullandım. Onlara da her şeyden önce öğretmenliği sevdirdim. Dolayısıyla siyasi görüşü ne olursa olsun tüm öğrencilerim beni sever ve sözümü dinlerler." Hakikaten de her iki taraftan da öğrencilerinin babamı ne zaman görsel er büyük bir saygı ve sevgiyle sarılıp ellerinden öptüklerine çok şahit oldum. Bu kanşık dönemde itidal ve hoşgörü tavsiye ederek çok kişinin hayatını kurtardığını hatırlıyorum.

    Yine aynı yıllarda olması lazım İstanbul'dan Ünye'ye giderken Kaynaşlı dolaylarında gece yarısı otobüsümüzün arıza yaptığını ve yeni oto-büs gelene kadar beklememiz gerektiğini hatırlıyorum. Mola yerinde tüm yolcularla beraber beklerken sonradan eski bir öğrencisi olduğunu öğrendiğim bir beyin babamı görür görmez sarıldığını ve zorla evinde misafir ettiği-

  • 16 DiN EGiTiMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    ni hatırlıyorum. Babam için sonradan çok kişiden duyduğum bu sözü o za-man ilk defa bu değerli ağabeyimden duymuştum:

    "Hocamı, sevmeyen ve yıllar geçse bile tanımayacak bir talebesi yok-tur. Şu an Türkiye'nin her vilayetini bırakın, her kazasında mutlaka bir öğrencisi vardır ve benim gibi O'nu zorla misafir edecektir. Hocam nereye gitse asla otelde kalamaz." demişti. Hakikaten vefatından sonra da şu an görev yerim olan Düzce'de en az on öğrencisi gelip beni hususi olarak bul-dular, taziyelerini bildirdiler ve yalnız bırakmadılar.

    Hakikaten babamın 41 yılı aşan ve hatta yaş haddinden emekli olduk-tan sonra da sağlığı elverdikçe devam ettiği, ilkokul öğretmenliğinden üni-versite hocalığına kadar uzanan hocalık hayatı sonucunda Türk Milli Eğitiminin her kademesinde izlerinin olduğunu, yetiştirdiği her meslekten on binlerce öğrenci ile Türkiye'nin her köşesinde isminin her ananıldığını söy-lemek yanlış olmaz. Bunun en canlı göstergelerinden birini de, bana 3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında milletvekili listelerini okuttuğunda yaşadım. Her iki partiden de olmak üzere şu anki mecliste yirmiye yakın öğrencisinin ol-duğunu saptarnıştı. Bu vesileyle belirtmek isterim ki özellikle iki isim onu çok mutlu etmişti. Bu iki kişiden ilki, babama her zaman muhabbet ve sevgi-sini esirgemeyen, cenazesinde de son ana kadar yalnız bırakmayan, kardeşlerinin de hocası olduğu için her zaman ayn bir yeri olan Sayın İdris Naim Şahin, diğeri de Sayın Recep Garip idi. Öyle ki, bana bu mutluluğunu ifade eden kutlama mektubu yazdırınayı dahi ihmal etmemişti.

    Onun herkesçe bilinen ve hayran olunan, hiç tanımayanları şok eden, son ana kadar canlı kalan o korkunç hafızasından, belleğindeki binlerce şiirderi bahsetmeyi gereksiz görüyorum. Sadece Düzce'den bir doktor arkada-şıının son zamanlarında babarnı ziyaret ettiğinde, bize o çok doğal gelen, babamın ezbere okuduğu şiirleri dinlediğinde yaşadığı hayranlığı ve şaşkınlığı unutamıyorum.

    Babamla ilgili çok şeyler geliyor aklıma. Ama şu an bunları toparla-mak benim için çok zor. Emekli olduktan ve İstanbul'a geri döndükten sonra O'nu en mutlu eden şey öğrencilerinin, dostlarının ziyareti idi. Bu bağlamda bayramları çok seviyordu, adeta dört gözle bekliyordu. Son rahatsızlığı da bayramın son günü oldu. O ana kadar da o ziyaretlerle ne kadar mutlu ol-muştu anlatamam, saatlerce gelenlerle sohbet etmişti. Hakikaten de sayısız öğrencisi O'nu asla yalnız bırakmadı. Ancak aynm yapmamak için sadece bir isim zikretmek istiyorum ki hiç kimse itiraz etmeyecektir. Bu öğrencisi, aslında daha do~ ifade olarak, babamın tanımlamasıyla "Manevi Oğlu" Bayraktar Bayraklı idi. İstisnasız her hafta, hatta haftada iki üç gün bizzat ziyaretini esirgemeyen Bayraktar Ağabey' e. her zaman minnettar kalacağım.

    1

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 17

    Bayraktar Ağabey geldiğinde babamın ne kadar mutlu olduğunu, adeta göz-lerinin içinin güldüğünü, telefonda dahi sesini duyduğunda moralinin düzel-diğine çok kereler şahit oldum. Televizyonda, radyoda Bayraktar Ağabeyin konuşmalannı dinlemek, babamın herkese anlattığı en büyük mutluluk ve övünç kaynağı idi..

    ·Bir isim dah~ anmak istiyorum. Özellikle annemin vefatından sonra, beni ve babamı asla yalnız bırakmayan, komşuluk münasebetlinden ziyade; babam için manevi kızı, benimiçin de manevi abiarn olarak ilgi ve sevgileri-nin .esirgemeyen Hayriye Akkıyal Hanımefendiye de şükranlanını sunuya-rum.

    Babam ile ilgili hatıralannı paylaşan herkese, O'nu anan Türkiye'nin her köşesindeki tüm öğrencilerine, sevenlerine çok teşekkür ediyorum. Beni bir l

  • o

  • Huve'l-mu'!n

    (Sultan Mehmed Reşad tuğralı)

    Nişan-ı şerif-i all-şan-ı sami-mekan-ı Sultan! ve tuğray-ı garray-ı cihan-sitan-ı Hakan! enfeze bi'l-'avni'r-Rabban! hükmü oldur ki, Evkaf-ı mülhakadan Ünye Kazası'nın Karakuş Nahiyesi'ne tabi' Gürgen Dağı ve Koz Karyesi'nde ka'in Cami'-i şer!fde ber-vech-i hasb! hitabet cihetinin Mutasarrıfı es-Seyyid 'Ömer Efendi ibn Mehmed'in vefatiyle mahlülünden lede'l-imtihan ehliyyeti nümayan olan işbu rafi'-i tevk!'-i refl'u'ş-şan-ı Hakan! Kamil Efendi z!de kadruhO. 'uhdesine tevdhi iş'ar-ı mahalli üzerine ŞOray-ı Evkaf'ca kabOl ve tasdik kılınmış olmağla, makam-ı Nezaret-i Evkaf-ı hümayO.n'umdan ba-telh!s lede'l-'arz bin üc yüz otuz üc senesi muharremü'l-haramının altıncı günü şeref-sünOh u sudOr eden hatt-ı hümayOn-ı şevket-makrün-i şaMnem mOcebince hitabet-i mezkOre mOma ileyhe tevdh olunmağın, bu berat-ı hümayOnumu verdim. Ve buyurdum ki mO.ma ileyh-i sabıku'z-zikr her-vech-i hasb! hitabet cihetine bila kusur eday-ı hidmet etmek ve terk ü -tekasül eder ise ref'inden alıara verilmek şartiyle mutasarrıf ola; tahdren fı~l-yevmi's-sadis ve'l-'işr!n min şehr-i rebl'ulO.la seneselaseve selas!n ve selasemi 'e ve elf.

    Malıruse-i Kostantiniyye

    Evkaf-ı hümayOn Haz'ine-i celilesi'ne mahsus berat-ı illi-şan yazılmak içün varakadır.

    Y alruz beş guruşdur.

    5

  • Gdı ve soyadı

    JJabasmm adı

    JJoğduğu yer

    JJoğduğu yıl

    JJiploma vere12 okul

    Z:alebem!ı okul k .lJitirme ders y11'1 :JI(ec6ciri7iizmet müddeli

    Form. ~2.1941

    TURKiVE CUMHURiYETI MAA~iF VEKiLLiGi iLKOKUl öGRETMENLi~i'DiPLOMASI

    DiPLOMA GENEl. NUMARASI : .. 7./J .............. .

    .......... ...... ./{am.i.L ...... Oğlu .. Omer. .. Ç.amo.ğlu. ....... -~~ .

    flh Ôğreimen. Ohulu sm!f!arJtıda. C1;rh.çe u e edebiyat. .?sikolryt~ . .?edagcji ve Garihi, · 8osi yo!cji; tari/ı, Coğrqfya, Jf/alemalik (Ce6ir; [Jeometn~ C1st,ro12omi) 77zik,.A1mya, tabkdM/gisi (.J3iyo/oji) yabancı. ~1/(.Er.aD-. ..... jı.z,c.JM .. ,) 'ledris Usulü, .lJer.s Lafbihafı, 8ağlıhbi!gisi ve Oh u! Oağ!ıhb!lgisi" Cu -idaresi Çbcuh .iJahım.ı, J3içhi - »ihi~~ Atusiki1 .JPe.sım, C/işi, Cim,nastik, CJskerlik der.sleri12derı ..... Si.v.

  • 24 KAS!M

    T. C. iSTANBUL ili

    MiLLi EGiTiM MÜDÜRLÜGÜ

    ÖGRETMENLER GÜNÜ

    Onur 'Belgesi ll

    c3~uı .......... Omer: ..... Ç.a.m ........................................................ . ....... ..i3lanb.u1 .. ..Yüksek ... .is.lam ... Ensl:i.tii$il... ... .Ö~.t.t.! ..... _

    Bw-f'ik Atcıb;ak.'wA Millet /11/ek.tepletıi

    Bcv.J:ij9'ıeimenÜ9Jui /ea~Aul .. b.utpVıJuk!aJu ia/Uiı o.lan :2.4 Ka:Jun'{,M, ÖGRETMENLER GÜNÜ

    o.latıcıle ha!Jul ecUlme:Ji d(}.!CUftdi!f!e, .24130 Ka-

    d-un 1981 icvıilıle!U atıcı:Jtnrl.cı lv.dfanan "t nci (!j 9-tı e i m e u Le lı q ü u a 1 di a /i a J t 'nrl.a jLüni1

    •• •• ·i/_ V,, ............. .L.I.SKUP.AR ............. Ju;edt ..... .J..U.I.

  • SINIF/

    P YADE.

    Esas Ask"!"lik ş .. ünye.

    1. Tlı. 2. Bl. 359 ...... Ynkri No.

    ~.3~ ..

    Yedek Subay Okıı/rınun 944 Yılı Mayıs. Xii-mi birinci okuma de~r.esine devam ve:

    bu devrenin ~ahsilini murıaffakiyelle bilirmiş oldu.ğuna dair ııesikadır .. 211 J L Th~iu 1 11144

  • :Böiüni: Genel Selcreterlik aay:ı : . 04o/49Pt49 .. Konu : Onur :Beigesi Hko

    TeCo İSTANBU:L İLİ . .

    ... ~d ttİ EGİTİM. MilDÜRLÜGU

    8.,].l2•i981 i·.

    · . • .. --- >M ~- •. · . . .. YıA · .• . · ••.. ·. .:·,~---.. · .. _···_. _:.

    ;~::::,,~Z:~~:E"A)~;J ~ . \. ()srt. _. 24/3,0 Ka~ım • ta.I':i.hle~i.arasınd.a kutianan 1 nci. ••ö~e.tmenler ~ü/haftasıi•ncı~ ilçe-

    nizden ·."Yılın •.öğretmeni" ._seç :ilmi ş olmanız' dolayl.sJ.yle . İs~anbul_.:r.ti1li Eğit im. r.1üdürif · Saurın, Kemal TÜREN tarafıntı,an adimza düzenlenmiş ·• ••onur :Selgıasi" . i:L,iş i1d e gönderilmiştir. ·

    :Bilgilerinizi rica.·ederini. • .

    . EIO.ılım

    EK-. 1 Onur :Belgesi

  • 28 DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

    Ö:MER CAM HOCA'NIN ESERLERİ VE ŞÜRLERİ 2

    Rahmetli Ömer ÇAM Hocamızın çeşitli dergi ve gazetelerde yayımanmış olan makale ve şiirlerini topadamaya çalıştık onun aziz hatırasım

    yad etmek için onu çok seven dostlanna arz ediyoruz.

    ATATÜRK VE DİN EGİTİMİ *

    ÖmerÇAM

    İstanbul Yüksek İsH1m Enst.

    Öğretim Üyesi

    tatürk, din ve İslamiyet konusunda olumsuz bir fıkir belirtmemiş, din eğitimini engelleyici bir direktif de vermemiştir. Atatürk'ün manevi şahsiyeti, tarihimizin ve milletimizin bütün faziletlerini ve değerleri

    ni temsil eder. Atatürk'ün kültürel ve moral kişiliğinde, sağlam karakterinde cesaretimiz, hamasetimiz vardır. Sosyal mirasımız vardır. AlıHUd şuurumuz vardır. Dinimiz, töremiz vardır. Milletimizin özlemleri, ecdadımızın hülyala-rı vardır.

    Atatürk laik bir devletin başkanıdır. Bu sıfatla onda din hayatı dış gö-rüntülerde, sıradan yaşantılarda değil, özdedir. Millet sevgisinde, vatan aşkındadır. Allah şuurunun, İslam ruhunun kutup noktaya ulaştığı yerde Ata-türk vardır. Atatürk, bu topraklar üstünde "Ehl-i salibin son savletini kıran", "Düşmanı vatanın harim-i isınetinde boğan" iradenin mihveridir. Atatürk, Çanakkale'de, Sakarya'da, Durnlupınar'da belirsiz mezarlarda mübarek ke-mikleri "Allah! Allah!" sesleriyle titreyen şehirllerin mahşerindedir. Atatürk "Her taşı bir mabed-i iman" olan yurdumuzun atmosferindedir. Atatürk,

    Türkiye 1: Din Eğitimi Semineri, 23-25 Nisan 1981, Gelişim Matbaası, Ankara

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAY A Tl, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 29

    bütün zerrat-ı vatandave milletimizin lman dolu kalbindedir.

    "Fanl varlığını kaybetti ama,

    Damgası yurdumuzun burçlarındadır.

    Engin ufuklara uzanmış kolu,

    Hızı şimşeklerin uçlarındadır.

    Kadının, erkeğin hafızasında,

    Gencin, ihtiyarın düşlerind~dir.

    Yayla yellerinde eser gölgesi,

    ' Sesi bahçeınİzin kuşlarındadır.'' 1

    Atatürk, bir manadır, bir semboldür. Vatan gibi bir sembol, bayrak gi-bi bir sembol. .. Atatürk, müşterek sevgimizin konusudur.

    Milletimizin emellerine, manevi ihtiyaçlarına hizmet etmek, milleti-mizin özlemlerini dindirrnek Atatürk sevgisinin gereğidir.

    Din eğitimi ve İslamiyetle Atatürkçülük, Atatürk düşüncesi ve Atatürk ilkeleri arasında bir zıtlaşma ve çelişki yoktur. Atatürk, din ve İslamiyet konusunda, maneviyat ve mukaddesat konusunda muhtelif zamanlarda yap-tığı konuşmalarda milletimize ve tarihe şöyle sesleniyor:

    "Ey millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz hazretleri Cenab-ı Hak tarafından insanlara hakayık-ı dlniyyeyi tebliğe memur ve resul olmuştur.''2

    "Bizim dinimiz, milletimize hakır, miskin ve zelil olmayı tavsiye etmez. Bilakis Allah da, Peygamber de insanların ve milletierin izzet ve şereflerini muhafaza etmelerini emrediyor."3

    "İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa, hakikate tamamen tevafuk ve tetabuk ediyor. Eğer akla, mantığa ve hakikate tevafuk etmemiş olsaydı bununla diğer kavanln-i tabliye-i ilahiye beyninde tezat olması icabederdi. Çünkü bilcümle kavanln-i kevniyyeyi yapan Cenab-ı Hak'tır."4

    4

    "Gençlerin kardeşleriyle, babalarıyla, tecrübedicle ihtiyarlarıyla, ruh-ı

    Kemalettin Kamu. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II, Türk İnkılap Tarihi Yayınlan, Ankara, 1952, s.93. Aynı eser, s. 91-94 Aynı eser, s. 14.

  • 30 DiN EÖiTİMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    İsiiiiniyete vakıf ulemay-ı kirarnı _ile beraber, mesaisinde muvaffakiyete mahzar olacağı muhakkaktır." 1

    "Bizim dinimiz, en makı11 ve en tablı dindir. Ve bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tablı olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır. İslam hayat-ı içtimaiyyesinde hiç kimsenin bir sınıf-ı mahsus halinde muhafaza-ı mevcudiyete hakkı yoktur. KenJilerinde böyle bir hak görenler, alıkam-ı diniyyeye muvafık harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhhanlık yoktur. Hepimiz müsaviyiz ve dinimizin alıkarnını mütesaviyen öğrenmeye mecbu-ruz. Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir."2

    "Sine-i millette serbest bir ferd olmak kadar dünyada bahtiyarlık var mıdır? Vakıf-ı hakayık olan, kalb-ü vicdanında manevi ve mukaddes hazlar-dan başka zevk taşımayan kimseler için, ne kadar yüksek olursa olsun, mad-di makamatın hiçbir kıymeti yoktur."3

    "Bütün İslam aleminin medar-ı iftiharı olan İbn-i Rüşd'ler, İbn-i Sf-na'lar, İmam Gazall'ler, Farabl'ler gibi yüksek düşüneeli sirnaların milleti-mizin sınıf-ı uleması içinde nurlu dimağlarıyla arz-ı mevcudiyet edecekleri-ne eminim. "4

    Atatürk, İslamiyete saygısını hiçbir zaman yitirmemiştir. Hafız Yaşar Okur batıralarında şöyle diyor:

    "Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez ince saz heyeti Çankaya Köşkü'ne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazlardı. Sadece beni buzurlanna çağınr Kur' an-ı Kerim' den bazı sureler okuturlardı. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşü ile dinlerdi. Ruben çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı."

    "Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Vell ve Zincirlikuyu Camilerinde_şehidlerimizin ruhuna hatm-i şerif okumaını emrederlerdi."

    Peygamberimizi Efendimizden de büyük bir takdirle bahsederlerdi. O devirler için hep "Hz. Peygamber'in zamanı saadetlerinde" diye saygı keli-meleri kullanırlardı ... "5

    2

    Atatürkçü görüşte ve Atatürkçü düşüncede dini ve din eğitimini "Ma-

    Aynı eser, s. 142. Aynı eser, s. 89. Nutuk, II, baskı 1927, s. 407 (9 ve ll. satırlar). Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, IL Baskı, s. 155. Atatürk'le 15 Yıl, s. 10.

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAY A Tl, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 31

    nevi hayatımızın bataryası" olarak nitelernek mümkündür. Nitekim, Ruşen Eşref Ünaydın'la bir müla.katında Atatürk, bu konuya değinmiş; Alman dü-şünürü Ludwig Buchner'in bir yazısında "Manevi boşlukları doldurulmamış, beslenmemiş milletierin hangi maddi düzeyde olursa olsun, bir gün çökecek-lerini ispatladığına" dikkati çekmiştir. 1

    · Bu fikirlere ve bu kanıtiara rağmen, Atatürk'ü dine ve din eğitimine karşıymış gibi göstermeye ve İslamiyet'ten uzaklaştırmaya kimsenin hakkı yoktur, gücü de yetmez ...

    Atatürk'ü dine ve din eğitimine karşı göstermek, Müslüman bir mille-tin arzu ve özlemlerine muhalif göstermek, Atatürk'ün hatırasına saygısızlıktır, ihanettir ...

    Atatürk'ü dinden, İslamiyet'ten soyutlamaya kimse heves etmesin. Atatürk düşüncesinde, Atatürk sevgisinde tanilik hissinin karanlığı silinir yüreklerden. Ve millet yürür ebediyete zamanın kapısından çağları aşarak ... İslam ruhudur bu, maddeyi manada yağuran ve ibtidada var olanın emridir. ..

    Din eğitiminin laiklik ilkesine ters düştüğünü iddia edenler vardır. La-ik ülkelerden hiç birinde din eğitiminin laikliğe aykın olduğunu iddia eden ve bu konuyu tartışan da yoktur. Ancak, laik düzende din eğitiminin nasıl organize edileceği ve bu eğitime devletin katkısının hangi ölçüde olacağı bahis konusudur.

    Çağımızda din eğitimi bir fert ve aile meselesi olmaktan çıkmıştır. Bü-tün dünyada resmi ve sivil dini kuruluşlar toplumda etken hale gelmiştir.2

    "ABD Üniversitelerinde dini va'zlar için özel kürsüler vardır."3

    "Batı Almanya' da resrrıl devlet okullarında din eğitimi yapılmaktadır."4

    "Fransa' da klasik okulların yanında kilise okullan da yer alır. İlkokul müfredatlarındaki ahlak dersleri dini temele dayanır."5

    4

    "Hollanda' da elliden fazla öğrencisi olan her dini okulun masraflannı

    Milliyet Gazetesi, 16 Kasım 1974, Atatürk'ün Fikir Kaynaklan- Ruşen Eşref Ünaydın m. Beş Yıllık Kalkınma Planı (Din Eğitimi) Özel ihtisas Komisyonu Ön Raporu, Mayıs 1971, Ankara, s. 5. Aynı Rapor, s. 5. Religieus Education Ancyclopedia of Education, The Maxmillan Company, New York 1968, V/145. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı, (Din Eğitimi), Özel ihtisas Komisyonu Raporu, Mayıs 1971, Ankara, s. 5.

  • 32 DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    devlet karşılar." 1

    "İngiltere'de dini okulların masraflarının %75 i devlet tarafından te-min edilmektedir."2

    "Katolik mezhebinde CA TECHİSME (Din dersi, din bilgileri kurs ve seminerleri) 7-12 yaş çocukları için hem geleneksel hem de resmi bir görev-dir. 7-12 yaş arasındaki her Katolik çocuk, Pazar ve Perşembe olmak üzere haftanın iki günü mutlaka kiliseye devam eder."

    "Protestan mezhebi salikieri ise 12 yaşındaki her çocuğa dini eğitim verilmesini zarurl görürler."3

    Sonuç şudur: Laik demokratik ülkelerde din eğitimi önem kazanmıştır. Biz bu konuda başka ülkeleri öriıek alimik İliecburiyetinde ve ihtiyacında da değiliz. Milletimizin tarihi oluşumu, kültürel ve ahlaki strüktürü Türki-ye'de din eğitiminin devlet tarafından önemle ele alınmasını ve uygulanma-sını gerektirir.

    Politik ve hukuki anlamda, Hliklik, dinle devletin bir birinden ayrı tu-tulması, özellikle siyasetin ve devlet işlerinin din etkisinden vareste kılınmasıdır.

    Din yüce bir konudur, siyaset üstüdür. Din siyasete illet edilirse o di-nin sadeliği, samimiyeti kalmaz. Siyasete illet edildiği takdirde dini hayat gösterişten ibaret kalır. Bu durumda din de batar, siyaset de ... Atatürk'ün laiklik ilkesine önem vermesinin ve bu ilkeyi Cumhuriyetin niteliklerine katmasının sebebi de budur. Atatürk bu tutumu ile, dini siyasetin ve siyaset batakçılarının istismarından masun kılmıştır.

    Atatürk devrinde din eğitiminin bir müddet askıda kaldığı söylenebi-lir. Ancak bu bir terk veya ihmal değildir. Uygun vasatı bekleyiştir. Atatürk toplum hayatında, millet hayatında din faktörünü reddeden bir davranışın içine hiçbir zaman girmemiştir.

    Yaşayan ve yükselen bir cemiyette iktisadi büyüme ve teknik gelişme hızı kadar manevi kalkınmaya da ihtiyaç vardır. Zamanın akışı içinde yıpranan, çöken ahlak nizarnının yeniden tesisi dini hayatın canlandırılmasına bağlıdır.

    Toplum hayatında din bir vakıadır .. Sosyal fonksiyonu itibariyle de

    Ann Dryland-The Pinaneing of Prochical School Church and State in Edvestion, p. 285-292. Aynı eser, gösterilen yer. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Özel İlı. Korn. Raporu, s. 6.

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYA 11, ESERLERİ VE HİZME1LERİ 33

    metafizik değil, müsbet bir konudur.

    Türk toplumunun bin yıllık milli kültür tarihini oluşturan en büyük et-ken İslam dinidir. Bu büyük din, milletimizi yeniden yoğurmuş ve milletimiz Müslümanlaşarak Türkleşmiştir. Sokullu, Barbaros, Mimar Sinan Müslüman olmasalardı, milli tarihimizde bu büyük insanlarla övünmek hakkına sahip olamazdık şu· halde İslamiyet, milli şahsiyetimizin mayası olmuştur: "Muhemmerdir serapa mayemiz hı1n-ı şehadetten." 1

    Kur' an sesinden, ezan sesinden rahatsız olan ruhlarda milli duyguyu, vatan sevgisini yaşatmak ve geliştirmek mümkün değildir.

    Din öyle bir şuurdur ki insanın bütün benliğini birden sarar. Ve insan-da insan olanı çalıştım. Vücudu kan yaşatır, ruhu da din ... Dinsiz kişiler cansız varlıklar gibidir. Nitekim, Tevfik Fikret irtidattan sonra "Beni ben bir kayadan fark etmem." demiştir.2

    Din eğitimi laikliğe zarar vermez. Laik düzende din de vardır devlet de. Ve bu iki müessese vatandaşın hayatında iki ayn kuvvettir: Din vatandaşı içeriden etkiler, devlet de dışardan. Devletin işine din müdahale etmez. Dev-let de dini hayatı engellemez, kolaylaştınr ve böylece vatandaşın hayatında sosyo-moral devre tamamlanır. Laiklik dinin hakkını dine, devletin hakkını devlete vermektir.

    Ahlak bütünü ile dine dayanır. insanda dinden aynk soyut bir ahlak güdüsü yoktur. Milli şahsiyetin temel unsuru dindir. Laik Batı ülkelerinde Hıristiyanlık milli ruhu besleyen en önemli kaynaktır. Pazar günleri şehirler kiliseye döner. Devlet başkanlan bile pazar dualannı ilimal etmezler.

    Milletimizin güçlü olduğu zamanlar, din duygusunun, din heyecanının yüksek olduğu zamanlardı:

    2

    4

    "Aldın hezar bütgedeyi mescid eyledin,

    Nakfts yerlerinde okuttun ezanlan."3

    "Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli;

    Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli."4

    • "Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi,

    Namık Kemal, Vatan Kasidesi. Tevfik Fikret, Tfuih-i Kadim' e Zeyl. Baki, Kanuni Sultan Süleyman Mersiyesi. Mehmet AkifErsoy, İstikHil Marşı.

  • 34 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi.

    Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed nfu:nın,

    Galib et çünkü bu son ordusudur İslamın."1

    Din duygusu zayıflamış, din heyecanını yitirmiş toplumlarda kahra-man yetişmez:

    "Gövdeler, varsa, gönüllerden alır cevherini;

    Yürek olmazsa bilekler çekemez hançerini.

    Kahramansız yaşamak kalırma mahkftmdurlar,

    Kaybeden zümreler Allah'ını, Peygamber'ini. .. "2

    SONUÇ:

    Eğitini sosyal talebe uygun milll bir yatınmdır. Bu yatınmın verimli olması ve sosyal talebin karşılanması, okullarda din!, ahlaki-kültürel çalışmalarla, ikti,sad1-teknik ve mesleki fonksiyonların uzlaştınlmasına bağlıdır.

    2

    Sözlerimi bitirirken Atatürk'ün hatırasına şair diliyle sesleniyorum:

    "Atatürk!"

    "Millet bekçin, vatan türben olsa az;

    Hiçbir yurt köşesi sensiz olamaz.

    Kabcin sayıp çiçek serper toprağa

    Niğde pembe, İzmir al, Hatay beyaz."

    "Atatürk!"

    "Düiıya düşse peşimize,

    Yer sarsılsa yerinden,

    Ne senden geçeriz,

    Ne senin eserinden."3

    Yahya Kemal Beyatlı, 26 Ağustos 1922. Faruk Nafiz Çamlıbel, Zindan Duvarlan. Behçet Kemal Çağlar, Nöbetçi Millet.

  • ÖMER ÇAM HOCA'NINHAY A TI, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 35

    MAHİR İZ VE BİZ*

    ÖMERÇAM

    MÜ. İlahiyat Fak. Emekli Öğretim Görevlisi

    H er edebiyat bahsinde, her şür sohbetinde milll edebiyatıı:.ı:ıız ve kültü-rümüzle ilgili her konuda, her vesileyle Mahir Iz hocamızı hatırlıyor, hürmet, minnet ve rahmetle yadediyorum: , "Üsküdar Vasfında Gazel''de O'nu hatırlıyorum. "Erenköy'ünde Ba-

    har"da O'nu hatırlıyorum. "Daussıla"da O'nu hatırlıyorum. İstiklal Mar-şı'nda, Çanakkale Destam'nda, Mehmet Akif'in bütün feryat ve dualarında, baştan sonra Mahir İz hocamızı hatırlıyorum. Çünkü, edebiyatımızı, şiir tarihimizi, özellikle bahis konusu şiiderimizi ve emsalini en iyi bilen, oku-yan, açıklayan, öğreten bir hocamızdı Mahir İz ...

    "Firdevs bu şehrin şeb-i rfizunda ayandır;

    Her çeşmeden ab-ı şeref-abad revandır.

    Her bağına ziynet nice bir serv-i Hiraman,

    Her kasnna revnak nice bir şuh-ı cihandır."

    mısralarındaki nostaljik izlenimler, O'nun hayat ve hatıratında akıp geçrrıişti bir zamanlar ... Eski Üsküdar'ın özellikleriydi bunlar ...

    "Erenköy'ünde Bahar"ın son kıt'asındaki "Aşk ve aşinalık" O'nun hayatının sürüp giden bir parçasıydı:

    "Istanbul'un öyledir baharı;

    Bir aşk oluverdi aşinalık,

    Aylarca hayal içinde kaldık,

    Zanmmca Erenköy'ünde artık

    Görmez felek öyle bir baharı ... "

    İslam! Edebiyat Dergisi, İstanbul, 1992, sayı: I 7, s. 50-52

  • 36 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    Süleyman Nazifin, "Daussıla"sındaki tevriyeyi bize öğreten Mahir İz'di. -

    "Bu şeb de cı1şiş-i yadınla ağladım durdum;

    Gel ey kerime-i tarih olan güzel yurdum."

    "Kerime-i tarih", tarihin iffet ve şerefini temsil ettiği gibi, "tarihin gözbebeği" manasını da içeren bir tevriye oluşturuyordu.

    İstiklal Marşımız en güzel ifade ve etkisini O'nun gür sesinde, O'nun hançeresinde bulmuştur. Çanakkale Destanı'nın, Akif merhumun bütün fer-yat ve dualarının en güzel, en etkili okuyucusu Mahir İz' di.

    "Yarab! Bizi kahretme, helak eyleme ... amin"

    Ta ibret olup kalmayalım aleme ... amin" dualarını öyle canlı ve heye-canlı okurdu ki, insan hançeresinin haşyet-i ilahiden ne kadar etkilenip titre-diğiniMahir İz' in sesinden öğrenmek mümkün olurdu.

    İstiklal Marşını okurken vezin, lafız ve mana, onun hançeresinde ma-veradan gelen bir ses halinde yankı~anırdı. ..

    Üstün ve mübarek bir şahsiyete, Mevlana gibi, Yunus Emre gibi ahla-ki bir tabiata sahipti Mahir İz. Seven ve sevilen insanlara örnekti Mahir İz.

    Vefatının yıldönümü yaklaştığı şu günlerde, O'nun hatırası ile dolup taşmaktayım. Kendisinden çok iltifat, çok teveccüh gördüm. Hele bir gün, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'ndeki çalışma odamda rahmetli Ömer Kirazoğlu ile sohbet ettiğim bir sırada kapıdan içeri girerken "Ömereyn-Kamereyn" diye seslenişi hala kulaklarında çınlıyor. Bu sesteki manayı nük-te ve samimiyyeti hala algılamaktayım.

    Bu faziletli, bu büyük insanın muhtelif vesilelerle bana yazdığı mek-tuplardan dördünü kendi güzel yazısı ile İslami Edebiyat okuyucularına sunmakla müftehirim.

    Merhum muhterem Mahir İz hocarnızın hatırasım, hürmetle minnetle ve rahmetle, bir daha, bir daha ve ömrüm oldukça yad etmek vazifesinde ve ihtiyacındayım ...

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI, ESERLERİ VE HİZME'ILERİ 37

    YÜKSEK TEMAYÜLLER VE AHLAK TERBİYESİ * '

    ÖmerÇAM

    M. Ü. Emekli Öğretim Görevlisi

    H akikat, iyilik ve güzelliğe ait olan temayüllere "Yüksek Temayüller" denir. İnsan, eşref-i mahlükattır. Yani, yaratılmışların en şereflisidir:

    • "Gerçekten biz ademoğullarını şerefli kıldık Karada ve denizde gez-mesini sağladık Temiz şeylerle onları nzıklandırdık. Y arattıklanmızın pek çoğundan üstün kıldık" (İsra:70) 1

    İnsan, Descartes'in dediği gibi: "Kainatın en mükemmel sentezidir." Çünkü, insanda, kainati:a mevcut elemanların hepsi vardır. Bu elemanlan şöyle sıralayabiliriz:

    1. Madde, 2. Hayat, 3. Ruh, 4. Sosyete (İçtimalik ve içtimai tefekkür)

    1. Madde: Bütün cansız varlıklarda mevcuttur. Aynca canlı varlıkların bedensel yapılarını da oluşturur.

    2. Hayat: Bitkilerden itibaren bütün canlı alemin sahip olduğu enerji ve dinamizmdir.

    3. Ruh: Hayvanlardan itibaren daha yukandaki canlılarda mevcuttur. Bitkilerde ruhi bir yapı olduğunu ispatlayamayız. Ancak, bazı kimseler, bit-kilerde de ruhi bir yaşantının bulunduğunu savunurlar.

    4. Sosyete (İçtimailik): Cemiyet kurmak ve o cemiyet belli bir nizarn içinde yönetmek, yalnız insanlara mahsustur. Bu itibarla insan, kainatta mevcut bütün değerlerin bir oluşumu, sentezidir.

    İyilik temayülleri, ahlaki hareketlerimizin esasını teşkil eden meyiller-den (tendance) oluşur.

    AlıHUd duygu; içinde yaşadığımız toplumda iyi görülen ve herkesçe beğenilen hareketleri yapma; toplumun beğenmediği, çekindiği, özellikle İslamiyet'in red ettiği hareketleri yapınama şeklinde beliren temayüldür.

    İslami Edebiyat Dergisi, İstanbul, 1993, sayı 21, s. 41-46 Ayetin mealinde Diyanet yayınları kaynak seçilmiştir.

  • 38 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    İslamiyet, bizi her türlü haramdan rp.en eder. Mesela; alkollü içki içmek, domuz eti yemek, zina yapmak ... ahlaki hissin hudutları dışındadır. Haram-dan başka, tüketimi toplumun bütün tarafından hoş karşılanmayan, çevreye zarar veren bazı yiyecek ve içecekler, rnekruh olarak kabul edilir. Mesela, sigara içmek gibi.

    Ahiili hareketler, bizde bir sezgi halinde mevcuttur. Yahut da okudu-ğumuz kitaplardan, dinimizin ilmihalinden öğrendiklerimizi yaşantımıza uygularız.

    Ahlak, bir idealdir. Yani, yüzde yüz gerçekleştirilmesi pek az kimseye nasib olur. Zira; helali haramdan ayırmak, rnekruhu mübaha karıştırmamak, titizlikle üzerinde durolmaya değer ahiili bir davranıştır.

    Ahiili hareketlerimizin başlıca iki unsuru vardır:

    1. İyilik, 2. Kötülük

    Bazıları, Insanda iyiliği ve kötülüğü yanılmadan bildiren, idare ve kontrol eden "Vicdan" adlı bir melekenin bulunduğunu savunurlar. Yani bunlara göre, ahiili duygular bizim ruhumuzda mevcuttur veya sağlam yara-tılmış olmanın bir gereğidir. Gerçekten de davranışlarımız, doğuştan var olan şahsiyetimize uygundur. Nitekim, Kur'an-ı Kerim'de şöyle beyan olunur:

    "De ki, herkes yaratılışına göre davranır. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu bilir." (İsra:84) 1

    Ayet-i Kerimeden öğrendiğimize göre, ahlaki his yaratılıştan kişiliğiınizde mevcuttur. Ancak, dış etkenler veya zihnimize anz olan (türlü şekilde bulaşan) kavramlar ahlaki duyguyu ifsad edebilir. Dolayısıyla, gerçekte iyi-lik ve kötülük, zihnimizdeki aklt oluşumun bir icabıdır. ·

    Bazı terbiyeciler ise, "vicdan" dediğimiz faziletli enerjinin veya ahlaki ölçünün hayat boyunca aldığımız eğitimin sonucu olduğunu ileri sürerler. Yani vicdan, fıtri değil mükteseb (sonradan kazanılmış) ahlaki bir cevherdir. Filhakika, iyi bir yönde eğitim görenle, İslami gerçekler ve telkinlerle tema-sa gelenler, zengin ve aydınlık bir ruh terbiyesine, mükemmel bir vicdan özelliğine sahiptir. Yeterince İslami ilimiere ilgi duymayanların kişilikleri noksandır. Nitekim, İslami konular üzerinde tartışma yöneten bir Hanım, hatalı bir münasebet tesis ederek "Fıkır da fıkır Mahmure, şıkır da şıkır Mahmure" şarkısını söyletebilmekte ve bu davranışın, İslamdaki hoşgörüye yakıştığını sanmaktadır. Ve yine bir sahne hanımına televizyonda ilahi oku-tulmakta ve bu davranış da İslamiyetle uyumlu gösterilmeye çalışılmakta-

    Kur'an-ı l):erim ve Türkçe anlamı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlan.

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 39

    dır(!).

    Ahiili düşünce iyi bir eğitim ile gelişebilir. Özellikle sosyal çevre, ah-Illi düşüneeye egemen olabilir. Eğer çevre ifsad edilmiş (bozulmuş) ise, yetişen nesil bu ortamda çürüyebilir. Çevre sağlam ise ahiald düşünce, vic-dan dediğimiz faziletli cevher, iyi bir şekilde gelişir.

    Bazı düşünürler (Stuart Mill) ahiald hareketlerimizin ve vicdanın; zih-ni, hissi, iradi bir oluşumun sonucu olduğunu ileri sürerler. Bu görüşte isa-betlj bir düşüncenin egemen olduğunu söyleyebiliriz. Gerçekten de duygu, düşünce ve irade vicdanın yapısını ortaklaşa etkiler. Mesela; Allah'a kulluk görevini ihmal eden bir müslümandan, ahiald bir tutum, vicdan muhasebesi beklemek boşunadır.

    • Sonuçta; ahlak tendansı, toplum hayatındaki adetlerden, örneklerden

    meydana gelmekle birlikte; bu meylin insanda doğuştan var olduğu da kabul edilmelidir.

    Buraya kadar belirttiklerimizi üç madde halinde özetleyebiliriz:

    1. İyilik ve kötülük duygusu yani ahlak rasyoneldir. Akıldan gelir ve akli bir düşünce ile inkişaf eder.

    2. İyilik ve kötülük duygusu eğitimle, tecrübe ile kazanılır ve gelişir.

    3. Ahlak, vicdan; doğal bir duygudur. Yaratılıştan, bir içgüdü gibi ki-şiliğimizde egemendir ve genellikle sosyal nitelikli, devingen bir süreçtir.

    AHLAKIN GAYESi

    Ahiakın gayesi, "yüksek iyilik" olarak tanırnlannuştır. Yüksek iyilik ise, saadetin kaynağıdır veya doğrudan doğruya saadettir.

    Bazı düşünüdere göre saadet; ferdin mükemmeliyeti, huzuru, rahath-ğıdır. Bir toplumda fertler mutlu olursa, o toplumun tümü mutlu olur. Bu-nunla beraber, ferdin mutluluğunu ölçü olarak almak; egoistliğe, bencilliğe, aşırı menfaat hırsına sebep olur. Perdin gözü kendisinden başkasını görmez hale gelir. Bu sebepledir ki ferdin saadetini öngören ahlak anlayışına "Egoist Eudemonisme" (Egoist Yöneliş) denilmiştir.

    Diğer bazı düşünürler ise saadeti; grubun veya toplumun, yani ferdin bağlı olduğu çevrenin, daha geniş anlanu ile de ülkenin ve hatta bütün beşeriyetİn huzuru, sükfinu ve refahı olarak düşünmüşlerdir. Bu anlayışa "Gaynn saadeti" de denir. Bu yüzdendir ki bu görüşü öngören ahlak amacına "Altrüist Eudemonisme" (Diğergarnlık) adı verilmiştir.

    Ziya Gökalp "Ahlak" aldı şiirinde, ahiakın amacını hak-vazife kav-

  • 40 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    ramları ile bütünleştirmeye çalışı~ştır.

    "Ahlak yolu pek dardır;

    Tetik bas önün yardır!

    Sakın "Hakkım var!" deme;

    Hak yok vazife vardır.

    Hak milletin, şan O'nun;

    Gövde senin, can O'nun;

    Sen öl ki, O yaşasın;

    Dökülecek kan O'nun ...

    Millete ver canını,

    Ocağını şanını,

    Bir evlat olsan bile

    Feda et kanını."

    * * * "V ar demezdİm bu dünyanın ötesi

    Gelmeseydi vazifenin gür sesi!

    Bu ses mutlak maveradan geliyor,

    HAK nerdeyse ta oradan geliyor."

    * * *' "Benim hakkım, menfaatim; arzum yok,

    V azifem var! Başka şeye lüzum yok"

    *** "Gözlerimi kaparım,

    V azifemi yaparım ... "

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI, ESERLERİ VE HİZME1LERİ 41

    Gerçekten de, kültür tarihimizde üstün derecede sosyal vasıflı insanlar yetişmiştir: Mevlana gibi, Yunus Emre gibi, Mehmet Akif gibi ... Bu büyük insanlar, dünyadan göçtüklerinde çocuklarına maddi bir servet bırakmamışlardır. Ancak; bu ulu insanların çizdikleri ahlak yolu ve düşüncelerini yansıtan şiirleri, kitapları bir Sadaka-i Cariye olarak, sonsuza kadar, bütün toplu-ma miras kalmiştır. Bu sebeple, ahlaki gayelerinde kendilerini topluma veren kişiler daima hayıda yad edilmektedir ...

    Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de çocuklarına maddi miras bırakmamıŞtır. Ümmeti ve bütün insanlığın saadeti için çalışmıştır. O halde, ahlaki gayede toplumun saadetini esas almak Peygamberimizin sünnetini savun-maktır.

    Bu itibarla, büyük insanlarda mal hırsı, mevki ve makam hırsı yoktur. An-cak, toplumun huzur ve saadetine hizmet etmenin, ışık tutmanın şerefiyle yetinmişlerdir ...

    Kanuni Sultan Süleyman bir beytiyle dünya hayatının fani olduğunu şöyle belirtir:

    "Ko bu iyş-ü işreti çünküm fenadır akibet;

    Yar-ı baki ister isen olmaya taat gibi. .. "

    Ziya Paşa da "Terkib-i Bend"inde şöyle sesleniyor:

    "Dehrin ne safa var acaba sim-ü zerinde;

    İnsan bırakır hepsini, hin-i seferinde."

    "Bir reng-i vefa var mı nazar kıl şu sipihrin

    Ne leyl-ü neharında, ne şems ü kamerinde?"

    "Seyretti heva üzre denir TAHT-I SÜLEYMAN

    Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde ... "

    Bazı düşünüdere göre de en yüksek iyilik, mükemmeliyettir. Yani, ferdin iyi terbiye edilmesi, bilgi sahibi olması, ruhi ve bedeni gücünün geliştirilmesi; duygu, düşünce ve irade bütünlüğü içinde dengenin sağlanmasıdır.

    Gerçekten de, iyi terbiye görmüş bir insan, kız olsun erkek olsun, me-sut olma şansına sahiptir. İyi düşünür ve dengeli hareket eder.

    Bilgi edinme aynı zamanda, ilahi bir emirdir; K. Kerim' de şöyle buyurulmuştur:

  • 42 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    "De ki! Hiç bilenlerle bilmey~nler bir olur mu? (Zümer:9)1

    Büyük şair düşünürümüz Mehmed Akif, bu ayet-ikerimenin altında yer alan açıklamasında şöyle diyor:

    "Olmaz ya ... Tabii... Biri insan, biri hayvan!

    Öyleyse, "cehalet" denilen yüz karasindalı

    Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet.

    Kafi mi değil, yoksa bu son ders-i felaket?"

    Şu halde bilgi, insan olmanın şartlarıdır. Cehalet yüz karasıdır. Büyük şairimizin de belirttiği gibi, bilgisiz insan hayvan düzeyindedir. Ancak bilgi, mutlaka iHl.h1 kaynağa yaklaşmalıdır. Yani; Allah'ın buyruklanna, kelamına dayanmalıdır. Kur'an-ı Kerim'e, asgari ölçüde de olsa, aşİna olmayan kim-senin bilgisinden hayır çıkmaz. Hangi rütbede ve mevkide olursa olsun Kur'an'dan nasibini almayan ruhlar kararmaya mahkı1mdur. Kur'an'daki bilgi "ledünni"dir. Allah'ın bilgisindeki gizli gerçekiere yaklaşmaktır. Kur'an'daki bilgi, yazmakla söylemekle bitmez. Denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha eklense, Allah' ın kelamını yazmaya yetmez:

    "De ki! Rabbirnin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da katsak, Rabbirnin .sözleri tükenıneden denizler tükenir." (Kehf: 1 09)2

    Bilgi, Allah'ın kelamına yaklaştığı nisbette fazilettir; haktır ve gerçek-tir. Allah korkusu da, gerçek bilgi sayesinde oluşur. Zira, gerçekten Al-lah'tan korkanlar illirnlerdir.

    AHLAK MÜEYYiDELERi (Sanction)

    Ahlak, amacına başıca üç kaynağa dayalı olarak ulaşır:

    1. Dini Müeyyideler: Emir ve nehiyler (Buyruklar ve yasaklar). Bun-lar dini sisternin içinde yer alır. Emirler genellikle dinin akaidini (kurallarını) ve ibadet sistemini ortaya koyar. Yüce dinirnizde esaslar beş temelden olu-şur:

    a- Kelime-i Şehadet

    b- Savm (Oruç)

    Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlan. Kur'an~ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlan.

  • ÖMER ÇAM HOCA'NINHAY A Tl, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 43

    c- Salat (Namaz)

    d) Hac

    e) Zekat

    Bu m~ellefiyetler İslamın binasını inşa eder. Bunlar terk edilince İslamın yerinde yeller eser. Sözle Müslümanlık hikayedir. Bir sahne Hanımının televizyonda ilahi okumasına benzer.

    _ İslamiyeti ibtizale sürüklemek isteyenlere yanıldıklarını hatırlatmak görevimizdir. İslamiyet konusunda girişilen ibtizali eleştirrnek ve kınamak elbette hakkımızdır:

    "Arifleri mezemmet eder ehl-i ibtizal."

    2. Siyası Müeyyideler: Bir toplumun tarihi boyunca varlığını pekiştiren ve o toplumun ahlakına yön veren genel anlayıştır. Bizim cemiyetimizin ve devlet düzeyimizin temelinde adalet duygusu vardır: DEVLETiN TE-MELi ADALETTİR. Adalet, Allah'ın rızasını sağlamakla mümkündür. Ada-let ve Allah'ın nzası müeyyidelerini, Fatih Sultan Mehmet Han meşhur bey-tinde şöyle formüle etmiştir:

    ki:

    "Yok-dürur zulme nzamız, adle biz mailleriz;

    Gözleriz Hakk'ın nzasın, emrine kailleriz."

    Bu beytin anlamında, ebed-müddet bir devletin felsefesi vardır. Şöyle

    Zulüm yok; Adalet var!

    Keyif yok; Allah'ın rızası var! Emri var!

    Temel kanun, temel siyaset Allah'ın nzasıdır. Toplum yöneticileri ve bütün siyasi kişiler Allah'ın rızasına uymadıkça ve Allah'ın emirlerine sa-rılmadıkça o toplumda huzur sağlamak, birlik sağlamak mümkün değildir:

    " ... Putları inkar edip Allah'a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır ... " (Bakara:256)1

    Doğrusu siyasette, putları terk edip, Allah inancı ve Allah korkusu mutlak unsur olarak yerleşmedikçe o siyasetin toplumu çöküntüye götürece-ği kesindir.

    3. Sosyal Müeyyideler: Bir toplumda; giyim-kuşamdan, yiyip içme-den, düğün derneklere, toplantı ve eğlencelere kadar çeşitli davranış düzenle-ri vardır. Mesela, evlerde, camilerde mevlid okumak ve okutmak; mübarek

    Tercümede diyanet neşriyatı kaynak seçilmiştir.

  • 44 DiN EGiTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    gecelerde fazladan namaz kılmak, sürekli Kur'an okumak; bayramlarda yi-yecek gibi çeşitli ikramlarda bulunmak ... tarihi geleneklerimizdir. Kutsallık kazınmış, sosyal miras haline gelmiş davranış düzenlerimizdir ...

    Bir de balolar var. Resepsiyonlar var. Yılbaşı, noel ağacı dikme adet-leri var. Danslı kokteyller var. Kulüplerde, gazinolarda, lüks otellerde ve bunların Iabilerinde gece eğlenceleri var. . . Bunlar da, kültür buhranıdır: Şaşkınlığımızın, yozlaşmamızın sonuçları, alametleri ve dalaletleridir ...

    AHLAK EGiTiMİNİN iMKANLARı

    Ahlak eğitimi kolay bir iş değildir. İmkaniarını bir araya getirmek ve etkili olmasını sağlamak tecrübe ve sabır ister.

    Ancak eğitimin etkili olması konusunda eğitimcilerin ön gördüğü başlıca imkan ve tavsiyeleri şöyle sıralayabiliriz:

    1. Çocuk, özellikle küçük yaşlarda, temiz bir çevrede yaşamalı ve ço-cuğun ailesi de temiz ve namuslu olmalıdır. Bilhassa çocuğu yetiştiren anne; namus, iffet ve şeref sahibi olmalı ve İsHhni adababağlı bulunmalıdır. Çocuk üzerinde kişilik özelliklerini oluşturan daha ziyade annedir. Aile terbiyesi, özel manasıyla "Ana Terbiyesi" demektir.

    Türk asıllı Mısırlı eğitimci ve Emir-üş-şuara Ahmet Şevki bir beytinde şöyle diyor:

    "Anne okuldur. Onu hazırladığın zaman, temiz bir nesil (güzel bir mil-let) yetiştirmiş olursun."

    2. Çocuğun, örnek edinme çağlarında kötü arkadaşlardan uzak bulun-ması, iyi kimselerle arkadaşlık kurması çok önemlidir. Atalarımız;

    "Kazan yanına varma, karası bulaşır."

    "Kişi .refikinden azar."

    "Körle yatan şaşı kalkar."

    "Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim." dernişlerdir.

    Gerçekten de çocuk küçük yaşlarda (1-12 yaşlar arasında) arkadaşına uyum sağlar ve onu taklid eder. Dolayısıyla iyi arkadaş iyi örnek, kötü arka-daş kötü örnek demektir. Bu oluşum; bir çeşit benzeme, özümseme, onun gibi olma tutkusu oluşturur ki buna pedagojide "İdentifıcation" (idantifıkasyon) denilmiştir. İdantifıkasyon, önemli bir mekanizmadır. İnsan, küçük olsun büyük olsun, bir örnek bulma ve örnek edinme ihtiyacındadır.

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI, ESERLERİ VE HİZME1LERİ 45

    İsHim ahlakında en büyük örnek, en sağlam örnek Hz. Muhammed (s. a. v.) dir. Ve O'nun ashabıdır. Bu itibarla, en başta Peygamber Efendimiz olmak üzere, İslamın ahlak örneği büyük insaniarım çocuklarımıza öğretmeliyiz. Hz. Resul-i Ekrem (s. a. v.) Efendimiz bütün yüce değerlerin nümune-i imtisali (izinden gidilecek en büyük örneği)dir.

    "Dünya-neye sahipse, O'nun vergisi elbet;

    Medyun O'na cemiyeti, medyun O'na her fert.l

    Medyundur O masuma bütün bir beşeriyet. ..

    Yarab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.2

    Diğer taraftan Hz. Ebubekir (R. A.) sadakatin, Hz. Ömer (R. A.) ada-letin, Hz. Osman (R. A.) ilmin ve faziletin, Hz. Ali (R. A.) de şecaat ve hama set'in sembolleri, imagoları (hayal edilen önderleri)dir. Kültür ve ahlak tari-himizin bu yüce insanlarımn hayatları, ahiili şahsiyetleri hakkında yeterince bilgi verilmelidir.

    3. Görev duygusu harekete getirilmeli, sorumluluk fikri kavratılmalıdır. Allah'a (c. c.) karşı, çevremizdeki insanlara ve bütün beşeriyete karşı görevlerimiz olduğu öğretilmelidir.

    4. Doğru hareketler telkin edilmeli, hatalı hareketler eleştirilmelidir. Genellikle hatalar, çocuğa buldumlup sakınma sağlanmalıdır. Hatalanın bilmeyenler, anlamayanlar nefislerini ıslah edemezler.

    5. Şefkat, merhamet, nezaket, hizmet, hayırhanim (iyilikseverlik), mi-safirperverlik duyguları her fırsatta harekete getirilmeli ve canlı tutulmalıdır.

    6. Çocuğun izzetinefsine saygı gösterilmeli, onurunu korumalı ve yü-celtmelidir.

    7. Güzelliğe, güzel şeylere karşı ilgi uyandırmalı; özellikle tabiat gü-zelliklerini sevdirmelidir. Süs bitkileri yetiştirmek, kuş beslemek, akvaryum gibi tesisler kurmak ve bunların bakımım sağlamak çok olumlu sonuçlar verir.

    8. Kitaplar, biyografiler, sanat eserleri vasıtasıyla ahlaki telkinler ya-pılmalıdır. (Çocuğun okuyacağı kitaplar, mutlaka denetimden geçirilmeli; ahlaki değeri olanlar tercih edilmelidir.) Tomıniks, Teksas gibi saçma sapan, resimli roman gibi gayr-i ahlaki neşriyatın çocuklar.üzerindeki menfi etkisi hatırda tutulmalıdır.

    2

    9. Çocuğun çamaşırlarının ve elbisesinin daima temiz olması, düzenli

    İlk iki mısraın kafiyelerinde, vezin ve anlam bozulmadan, adaptasyon sağlanmıştır. Mehmet AkifErsoy, Safahat 1963, Yeni Matbaa İstanbul, sh. 500

  • 46 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    giyinmesi sağlanmalıdır.

    ıo. Çocuğa küçük yaşlardan itibaren abdest alma, gusl etme alışkanlığı kazandınlmalıdır.

    ı ı. Küçüklere sevgi, büyüklere saygı geleneği her fırsatta pekiştirilmelidir.

    ı2. İnatçilık, yalancılık, zarar verme, zulüm, hırsızlık gibi davranışlara asla müsamaha edilmemelidir.

    13. Keyif verici maddelere, sigaraya hatta kahveye alıştınlmamalı, herhangi bir içkinin tiryakisi olması önlenmelidir. Özellikle alkollü içkiler-den uzak bulundurmalı, tabii içecekler tercih edilmelidir.

    ı4. Yemek seçme, yemek yerıne gibi davranışlar kazanması hoş gö-rülmemelidir. Sofrada ne bulunuyarsa onunla yetinip Allah'a (c. c.) şükretmesi öğretilmelidir.,

    15. Oyunlannda serbest bırakılmalı, oyuncaklan seçilerek alınmalı, is-raftan sakınılmalı, şımarmasına, fazla nazlanmasına müsaade edilmemelidir.

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 47

    ORUÇLA ARlNMAK, BAYRAMLA SEVİNMEK *

    ÖmerÇAM

    M. Ü. Emekli Öğretim Görevlisi

    I• sHim dünyasında bir yılda iki bayram idrak olunur. Birinci bayram orucnn

    sevincini, ikinci bayram ise haccın neşesini yaşatır.

    Ramazan ayına mahsus oruç ibadeti, sosyal ve bireysel niteliği, fert ve toplum üzerindeki etkisi yönünden islihill kültürün en tabii yaşantısı ol-muş, Allah'a kulluk görevlerimiz arasında üstünlük, önem ve itibar kazan-mıştır. Öyle ki, Ramazan orucunu tutmayan bir kimsenin çevresinde, ahlaki formasyonunun yetersizliğinden söz edilmektedir. Büyük şairimiz Mehmet Akif merhum, manzum bir fıkrası (Kır Ağası'nın Rüyası)nda, oruçsuz kişiye şöyle takılmaktadır:

    "Nasılsa bir gece bir düş görür bizim yolcu;

    Sabahı bekleyemez, yok ya hainin orucu.

    Uyandım ne kadar köylü varsa, der-çabucak

    Gidin bulun bana bir şöyle zorlu düş yoracak."

    İslam' a gönül vermiş kimseler Ramazan orucunu terk ederlerse, vic-dan azabı duyarlar ve kederlenirler. Ünlü şairimiz Yahya Kemal (Atik-Valde'den inen Sokak) şiirinde oruçsuz olmanın azap ve ızdırabını yaşar, iftar vaktinin garipliğini şu rnısralarla belirtir:

    "Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;

    Bir top gürültüsüyle bu sahilde bitti gün.

    Top gürleyip oruç bozulan lahzadan beri,

    Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.

    Ya Rab nasıl ferahlı bu illem, nasıl temiz!

    Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve n eş' esiz.

    Yurdun bu iftarından uzak kalmanın garnı

    Diyanet Dergisi, Ankara, 1993, sayı:27, s.28-29

  • 48 DiN EÖiTİMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı."

    Oruçta; insan iradesini açlık, susuzluk ve cinsiyet güdülerine egemen kılan bir güç ve organizmayı koruyan, yücelten bir keramet vardır. Bu özel-lik, insanın eşref-i mahlUkat oluşunun da bir hikmeti ve kanıtıdır. Kur'an-ı Kerim' de beyan olunduğu gibi. "And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli k:ıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları nzıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık. 1

    Orucun sebep ve hikmeti, beşeriyetİn tarihi boyunca farz kılınmış ol-masıyla ve kişiyi sakındıran, koruyan bir davranış özelliği oluşturmasıyla açıklanabilir: Bakara Suresi'nin 183-184. ayetlerinde, insanlığın tarihi bo-yunca bütün mü'minlere orucun emrolunduğu ve bu mükellefiyetİn Al-lah'tan sakınınanın gereği olduğu belirtilmiştir.

    Allah'dan sakınmak; Allah'a tabi olmak, Allah'a yaklaşmak demek-tir ... Bu itibarla; oruçta mistik, sırri, yani; tasavvufi bir hikmet vardır. Ger-çekten, oruçlu insanın psikolojisinde adi yaşantılardan sıynlarak yüce varlığa, Allah'a ulaşmanın neşesi, hazzı ve huzuru egemendir.

    Orucun Müslümanlara kazandırdığı fazileti inanmayanların algılama-sı, anlaması mümkün değildir. Zira onlar, basit hayatın tutsağı olmuşlardır:

    "Anlamaz hayvan olan, hayran olan anlar bizi,

    Her seher bülbül gibi nillan olan anlar bizi.

    Terk edüp ten mahpesin üryan olan anlar bizi;

    Ol saray-i vahdete milıman olan anlar bizi. .. "2

    Oruçlu· insan, ilcru hareketlerden, basit reaksiyonlardan kurtularak merhamet, şefkat gibi yüksek temayüllerle, ahiakl değerlere teveccüh eder. V e kendini büyüyen, gelişen, yükselen bir kişilik dünyasının, yüce değerler aleminin içinde bulur ...

    Freud'un Tenasül Psikolojisinde "İd" adını verdiği seksüel, vahşi, talepkar, alojik, asosyal kuvvetin insan psikolojisine musallat olmasını da oruç önler. İnsanın moral temayüllerini, ahlaki şahsiyetini bayağılaşmaktan oruç korur. İslam psikolojisinde nefsi emare (zorlayıcı nefis) adı verilen ve insan ruhunda sıkıntı, endişe, vicdan azabı oluşturan kompleksin dizginlenip yatıştınlmasında oruç rol oynamaktadır. Gerçekten, katı kalpli, hasis tabiatlı kişiler dahi Ramazan boyunca oruç tuttukları takdirde, iftar-sahur sofraları:.. nın bereketli atmosferinde cömert bir kişilik geliştirirler. Böylece Ramazan'ı

    2 İsra Suresi, Ayet: 70 Niyazii Mısrl

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI, ESERLERİ VE HİZME1LERİ 49

    şerifın rahmet, bereket, bağış ve kurtuluş vesilesi olduğunu idrak ederler. Bu idrak zinciri Sadaka'i fıtr, Ramazan bayramı tebrikleri, muayede (bayram-laşma), ziyaretler, hediyeler, özellikle yoksulları, çocukları sevindirme gele-nekleriyle Müslüman kişinin ruhunu zenginleştirir. Onun huzurlu, sevinçli, mutlu bir gönül dünyasına kavuşmasını sağlar. Ramazan akşamları iftar sof-rası başında her Müslüman bir bayram havası yaşar. Bu iftar neşesi birikim halinde Ramazan sonu, şevvalin birinci günü fıtr bayramına intikal eder.

    İslam dünyasında bir yılda iki bayram idrak olunur: Ramazan bayra-mı, Kurban bayramı. Birinci bayram orucun sevincini, ikinci bayram haccın neşesini genelleştirir ve yayar.

    Yahya Kemal, bir bayram sabahının sevincini yaşamış, bu kutsal ne-şeyi şu mısralara işlemiştir:

    • "Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede,

    Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye' de.

    Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

    Dokuz asnnda bütün halkı, bütün memleketi.

    Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,

    Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.

    Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,

    Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir."

    ·Bayramlarda Müslümanların sergilediği her görüntü, Allah'ın varlığından bir nişandır. Dağlardan, taşlardan, suların çağıltısından, kuşların cıvıltısından, gökte kanat, yerde ayak seslerinden hasıl olan hava içinde her müslümanın Allah'ın varlığını coşku ile anar, ikrar ve tasdik eder:

    "Dağlar ile taşlar ile

    Çağırayım Mevlam seni.

    Seherlerde kuşlar ile

    Çağırayım Mev~am seni."3

    Bayramın oluşturduğu neşe ve sevinç rueminde her varlık, Allah' ı ka-nıtlayan bir tanıktır:

    "Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin

    YunusEmre

  • 50 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    Tenlerde ve canlarda nihan hep sen imişsin

    Senden bu cihan içre nişan ister idim ben

    Ahir bunu bildim ki cihan hep sen imişsin."4

    Bayrarnlar, müslümanın benlik duygusunu eriten, fanilik hissini yatıştıran, yokluk ve hiçlik hissini izale eden ve ebediyeti pekiştiren; varlığı, gü-zelliği ve visal duygusunu harekete getiren müstesna sevinç günleridir:

    "Bayramım imdi bayramım imdi

    Bayram ederler yar ile şimdi

    Hamd-ü seniHar hamd-ü seniUar

    Yar ile bayram kıldı bu gönlüm."5

    4 Niyazii Mısô 5 Hacı Ba~ram-ı V elf

  • ÖMER ÇAM HOCA'NINHAY A TI, ESERLERİ VE HİZME1LERİ 51

    AGUSTOS ZAFERLERİMİZ VE KAHRAMANLIK

    GÜNLERİMİZ *

    Ö:MERÇAM

    M. Ü. ilahiyat Fak. Emekli Öğr. Gör.

    Tarihte kazandığımız zaferierin tekerrür ettiği Ağustos ayı, iki büyük zafe~n hatırasıyla, zamanın sonsuz akışında yer almıştır. İslam ruhu-nun, Islam heyecanının şan ve şerefi ne büyük hikmettir ki, bu ayda iki kere şahlanmıştır.

    Ağustos ayı geiirken kalıraman millet olmanın şerefıni, onurunu yildetmek, o günlerin hatırasını; heyecanını tekrar yaşamak hakkımız ve görevimizdir. Tarihler devirdik ve devirdiğimiz tarihierin üstünde genç ve parlak tarihler yaptık!

    "Üç kıt' anın üstünde esen fırtına bizdik;

    Üç kıt' ada Türk ismini tarihlere çizdik."1

    Türk-İslam ruhunun kazandırdığı yiğitlik duygusu ile ehl-i küfrün nice saldırısına ve zulmüne karşı çıktık. Birlik, bütünlük azmiyle Ulah'ını, Sırp'ını, Rum' unu kaç kere dize getirdik, sindirdik ...

    Tarihte kazandığımız zaferierin tekerrür ettiği Ağustos ayı, iki büyük zaferin hatırasıyla, zamanın sonsuz akışında yeralmıştır. İslam ruhunun, İslam heyecanının şan ve şerefi, ne büyük hikmettir ki, bu ayda iki kere şahlanmıştır.

    Birinci zafer; 26 Ağustos 1071 Cuma günü, Alparslan'ın kazandığı za-ferdir ki, Anadolu'da Türk-İslam tarihini başlatmıştır. O gün Alparslan, be-yaz bir elbise giymiş ve "Ölürsem kefenim budur!" diyerek atını doğrudan düşman ordularının üzerine sürmüş, Rus askerleriyle de desteklenen Bizans ordugilhı zaptedilmiş ve küffar ordularının komutanı Romenos Diegenos esir alınmıştır.

    Ünlü şairimiz Yahya Kemal, Alparslan'ın ruhuna ithaf ettiği şiirinde bu zaferin heyecanını kültür tarihimize şöyle aksettirmiştir:

    Diyanet Aylık Dergi, Ankara, 1993, sayı:32, s. 8-9 Yusuf Ziya Ortaç

  • 52 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    "İklfm-i Rı1m'u tuttu cihangir _savleti

    Tarih o işde gördü nedir şfr savleti

    Titretti arş ü ferşi Malazgird önündeki

    Cı1ş ü humş-i rahş ile şernşfr savleti

    On yılda vardı sahil-i Kostantıniyye'ye

    Yer yer vatan diyannı teshfr savleti

    Ey şanlı cedd-i ekberimiz ab-ı tfgınin

    Bf-haddimiş güneş gibi tenvfr savleti

    Tasvfr eder mi böyle şehinşabı ey Kerriai

    Şimşekten olsa şi'rde ta' bir savleti."2

    Ağustos ayındaki ikinci büyük zafer, 30 Ağustos 1922'de kazanılmış, her taşı bir mabedi iman olan yurdumuz, ehl-i saltbin istilasından kurtarılmıştır. Türk-İslam orduları, müstevlileri vatanımızın harim-i ismetinden söküp atmış ve yıldırım hızıyla takip etmiştir. 30 Ağustos'da Mustafa Ke-mal'in, "Ordular! İlk Hedefiniz Akdenizdir ... İleri!" nidalariyle, fecr-i hü-cum içinde gürleyen ses, Müslüman milletimizin sesiydi. Bu yiğit ses, arş-ı alaya yükselmiş, huzur-ı ilabiyeye vasıl olmuştur. 30 Ağustosa tekaddüm eden günlerde yüce Allah'a şöyle yalvarıyorduk:

    "Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi

    Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi

    Ta ki yükselsin ezanlar la müeyyed narnın

    Gaalib et çünkü bu son ordusudur İslam'ın."3

    Duamız kabul olmuş, can derdine düşen ve "eynel-mefer"4 çığlıklarıyla dağılıp kaçan Yunan ordularının, bakıyyetü's-suyufu İzmir'de denize dö-külerek, Müslüman milletimizin savaş yeteneğini, vatan sevgisini ve şanlı tarihini bütün dünya bir kere daha tanımış ve öğrenmiştir.

    4

    Yahya Kemal, Eski Şiirin Rüzganyla, İstanbul 1962, s. 45-56 A.g.e., s. 140 KaçacaJ< Yer Neresi?

  • ÖMER ÇAM HOCA'NINHAY A Tl, ESERLERİ VE HİZME1LERİ 53

    26 Ağustos'un, 30 Ağustos'un; ehl-i k:üfre karşı duran bütün savaşiann meçhUl ve mübarek şehitleri! Kabe eşiği gibi öperim yattığınız yerlerin topraklannı, geceden gündüze ve gündüzden geceye ve sonsuza kadar ...

    "Dur yolcu!.. Bilmeden gelip bastığın

    . Bu toprak, bir devrio battığı yerdir.

    Eğil de kulak ver: bu sessiz yığın

    Bir vatan kalbinin attığı yerdir!

    Bu ıssız, gölgesiz yolun solunda

    Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda

    İstiklru uğrunda, namus yolunda

    Can veren Mehmed'in yattığı yerdir.

    Bu tümsek, kaparken büyük zelzele

    Son vatan parçası geçerken ele

    Mehmed'in düşmanı boğduğu sele

    Mübarek kanını kattığı yerdir.

    Düşün ki: Haşrolan kan, kemik, etin

    Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin

    Bir harbin sonunda bütün milletin

    Hürriyet zevkini tattığı yerdir!..."5

    Ülkemize ve savunduğumuz topraklara, bir saldın olursa; kimden, ne-reden ve hangi yönden gelirse gelsin, 26 Ağustos ve 30 Ağustos mutlaka tekerrür edecektir:

    "Ecdadımızın heybeti, mfuuf-ı cihandır;

    Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır ... "6

    Her taşı bir ''Mabedi İman" olan yurdumuza, kim ne zaman kem gözle bakmış, kötü niyet beslemişse, gereken cevabı da derhal almıştır. Hem de ne pahasına olursa olsun ...

    s 6

    Necmettin Halil Onan NamıkKemal

  • 54 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    PORNO HEYKELLER ETKİLERİ VE YANKILARI *

    ÖmerÇAM

    M. Ü. Emekli Öğretim Görevlisi

    S anatla, eğitimle kültürle ilgili güncel olaylar arasındatoplumun ahiakl şuurunu rahatsız eden müstehcen yapıtları sergilemek için uğraşanlar zuhur etti. .. Bunlar, maksatlarını gerçekleştirmek uğruna, çığırtkanlık ve kabadayılık yaparak cebr-i manevi uygulamak istiyorlar! Bu kişiler kültür bunalınu içinde tereddiye maruz kalnuş yetersiz ve sorumsuz kimselerdir ...

    Pedagoji.tahsil etmiş ve kırk yılı aşkın bir zaman Türk millt eğitiminin bütün kademelerinde terbiye hocalığı yapnuş, eğitim felsefesi, estetik ve sosyoloji akutmuş bir eğitimci olarak selahiyetle belirtmek isterim ki: Yüz-yılların birikimi ahiakl değederimizi ve geleneklerimizi büyük kentlerin meydanlarında teşhir edilen porno heykellerle gölgelemek cehalettir ve c ah ili yyettir. ·

    "Onlar ha.Hl. Cahiliyye Devrininhükmünü mü arıyorlar? Kanaatİ ve id-raki sağlam bir millet için Allah'dan daha güzel hüküm veren de kimdir?" (Maide suresi: Ayet 50)

    Asırlar süren bir tarihin akışı içinde defalarca seleksiyon geçirmiş, yü-celmiş bir milletin huzuruna şuuraltı olaylarının perversiyonlarını, ihtilam figürlerini ve cinsel organları o biçim heykellere işleyerek çıkanlar, hicab duygusunu yitirmiş olmanın karanlığı içindedirler ... Sanat adına libido ser-gileyenleri savunanlar ise, hangi ünvanı taşırlarsa taşısınlar ve hangi mevki-de olurlarsa olsunlar, kültür hudutlarınuzın dışında kalnuş gafillerdir ...

    "Sanat, sanat için" de olsa, milli kültürün, milli ahiakın normunu, valörünü ve ahengini korumakla yükümlüdür ...

    Büyük kentlerimizin belediye başkanları, genellikle müeddeb ve mütevazi şahsiyete sahiptirler. Ancak, porno heykellere, onların savunucula-nna ve ehl-i daliliete tolerans göstermek gerekmediğini bilecek ve aniayacak kadar da güçlü ve onurlu kişilerdiL ..

    "Ya İlahi bize tevfikini gönder ... Amin l

    İslami Egebiyat Dergisi, İstanbul, 1994, sayı: 26, s.51

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 55

    Nurlu yol hangisidir? Millete göster. .. Amin!"

    "Kur' an ayak altında sürünsün mü İlahi?

    Ayatını~ üstünde yürünsün mü İlahi?

    H aç, Kab e' nin alnında görünsün mü İlahi?

    Çöksün mü nihayet yıkılıp koskoca bir din?

    Çektirme İlahi bu kadar zilleti. .. Amin!"

  • 56 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    EGİTİMCİ GÖZÜYLE DİN *

    ÖmerÇAM

    M. Ü. Emekli Öğretim Görevlisi

    DİN, DÜNYA VE İNSAN

    D inde temel unsur iman ve doğruluktur. Din sadece ahirete hazırlık değil, da?a çok dünyayı !azilet ve ahlak yö~ü?den değerlendirme~i amaç edınen müessesedır. Bu bakımdan dının konuları metafizik değil müsbettir.

    Tarihte dinsiz toplum görülmemiştir; dinin bu güne kadar fonksiyonu-nu sürdürmesi önemini is hata kafidir.

    İnsan ferd olarak dinsiz yaşanıaya özenebilir; dinsizliği de savunabilir. Ancak, sosyal varlık olarak dini icablara karşı çıkamaz. Müslüman bir aileye mensup bir mürted dahi, ölümü halinde namazsız gömülmeyi isteyemez. istese bile çevresi kabul etmez. "Hangi mahallede imam yok, ben orda öle-ceğim" diyen şair de akibet "Musalla taşında bir namazlık saltanat" sürecek ve illa dini törenle toprağa verilecektir. Ve belki, ailesi ona peşinden mevlidli-hatirnli bir ahiret dosyası da hazırlayacaktır; Cesedinin, Aşiyanin üstündeki bir kayanın içine sokulup kapatılmasını vasiyet eden Tevfik Pik-ret'in bu arzusu dostları tarafından yerine getirilmemiş, yine de dini mera-sirole defnedilmiş ve lahdinin mermer kapağına:

    "Sükı1n u bab: Ezeli ihtiyac-ı faniyyet!

    Bu ~htiyac-ı fenanın şu taş nişanesidir;

    Nüvişte cephe-i hüznünde bir (Hüve'l-Baki)

    Şu serviler mütehaşi birer talakatle

    Okur geçeniere aid menaklb-i ibret."

    mısraları yazılmıştır. Ve aynca, ölümünden bir süre sonra kabrini zi-yaret eden dostu Rıza Tevfik, onu dini duygularla tahattur etmiş, mezarını cennet bağına benzetmiştir:

    Diyanet Aylık Dergi, Ankara, 1993, sayı: 30, s.26-28

  • ÖMER ÇAM HOCA'NINHAY A TI, ESERLERİ VE HİZME1LERİ 57

    "Dediler ki ıssız kalan türbende

    V alışi güller açmış görrneğe geldim!

    O cennet bağının ha:kine, ben de,

    Hasretle.yüzümü sürıneğe geldim!"

    Hasılı; bir kimse hayatının bir safhasında Allalı'ı inkar etse bile, Müs-lüman bir-ailenin çocuğu olmak hasebiyle raltınetle anılma şansına salıiptir. Müslümanlar, ölülerini, hayırla yad ederler.

    D İNİN PSİKO-SOSY AL VE PEDAGOJİK FONKSİYONU

    İnsanın ferdi egoizmadan kurtuluşunu, kollektif hayatla kaynaşmasını sağlayan en kuvvetli etken dindir. Din, toplum düzenini manevi yönden etki-ler. Dinin unsurlarını teşkil eden mutlak iman, doğruluk ve yüce duygular, insan ruhunun arınmasına, aklanmasına yardım eder. İbadetler, davranışları düzeltir ve insan şalısiyetine sosyomoral üstünlük kazandırır. Hele mübarek· Ramazanda Müslüman gönülleri öyle bir dini heyecan sarar ki, yaşanan kut-sal neşenin tarifi mümkün olmaz:

    "Alnımız secdeye vardıkça mübarek geceler,

    Yedi kat arşı bulur ruhumuzun mertebesi. ..

    Onbir ay sultanı dünyaya şeref verdiği gün,

    Tur-i Sinaya döner yurdumuzun her tepesi"1

    Dini, aileyi cemiyete yük sayan toplumlar, mekanikleşmiş, robotlaşmış, çıldırmış toplumlardır.

    Din, ferd ve cemiyet hayatında sosyal kontrolün en önemli vasıtalanndandır. Din etkisi zayıflayınca, insanın ilkel biçimlere girdiği ve toplum dışı gidişiere doğru gerilediği görülür. Bu bakımdan asıl gericilik, dinsizlik-tir.

    Bir cemiyette, terbiye ve görgü kurallarının bozulması, serbest aşkın yaygınlaşması, ailenin çözülmesi, sosyal çatışmaların kavgaya dönüşmesi; özellikle genç nesillerin, siyasi ve ekonomik grupların sert mücadelesi, ted-hiş hareketlerinin baş göstermesi gibi olayların temelinde büyük çapta dini bulıran vardır.

    Faruk Nafiz Çamlıbel- Zindan Duvarlannda Ramazan Kıt' ası.

  • 58 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    Din insan davranışlarını etkili olarak kontrol eden bir güçtür. Fikir ve akıl ilimden, duygu da dinden kuvvet alır. Din, insanların bencil tutkularına gem vuran ve onların toplu halde yaşamalarını kolaylaştıran en güçlü etken-dir. Cemiyetin kutsallık vasfını üyelerine din öğretir. Sosyal nizama, kanun-lara, emir sahiplerine saygıyı din telkin eder.

    Dinden kopmanın intihar potansiyelini geliştirdiği ve intiharların psi-kolojik seyrini hızlandırdığı gözlem ve araştırmalarla sabit olmuştur. Dinde-ki ve özellikle İsHimiyetteki sonsuz kader fikri ve Allah şuuru insanı hayata bağlar, hayat hakkını ilahi takdirle takviye ederek güvenlik altına alır. İslam'ın hayat felsefesinde terkedilmiş, reddedilmiş günalıkarlar yoktur. Lütuf ve ihsan kapısı her zaman açıktır. Yenilenen ve yeniden kuvvetleneo bir iman istikameti ve hedefi vardır. Müslümanlıkta manasız bir boşluğa dökül-mek, yok olmak fobisi de yoktur. Allah'a gidiş, ölüm sonrası diriliş, ebedl kader, ebedl huzur vardır ...

    Tekniğin ve medeniyetin toplumu ürküten menfi etkilerini, fanilik fik-rinin insanı tedirgin eden karamsarlığını din izale eder. Dini tasavvurlar, ilmin ve tekniğin kırıcı tasavvurlarına koruyucu tepkiler hazırlar.

    Milli iıhlakın temelini teşkil eden değerler sisteminde, dini hayatın ye-rini dolduracak başka bir etken bulunamamıştır. Dinin yok olmasıyla, fertle-rio inanma kabiliyet ve iradeleriniı:ı de zayıftadığı görülmektedir. İnançsız, iradesiz kişiler için; millet, devlet, vatan gibi değer ve kavrarnların hiçbir anlamı yoktur. Yiğitlik, mertlik, cesaret, hamaset gibi milll hasletler ve yük-sek ahiili temayüller din duygusu, din şuuru ve din terbiyesi ile gelişir. Din-siz zümrelerde, dinsiz anaların kucağında kahraman yetişmez.

    Seçkin şairlerimizden Faruk Nafiz Çarnlıbel şöyle diyor:

    "Gövdeler varsa gönüllerden alır cevherini;

    Yürek olmazsa, bilekler çekemez hançerini.

    Kalıramansız yaşamak kahrına mahkO.mdurlar,

    Kaybeden zümreler Allah'ını Peygamberini."2

    Din eğitimi görmüş, özellikle İslam terbiyesiyle yetişmiş kimselerde hürmet ve itaat hissinin anzasız geliştiği ruhi dengenin, irade ve karakterin de sağlam teşekkül ettiği görülmektedir. Lise ve dengi okullarda, yüksek öğrenim kururnlarında ve üniversitelerde öğretmen ve öğrenci çatışmalarının ve her türlü anarşik eylemlerin hızla geliştiği, disiplin ve otoriteyi alt üst ettiği bir zamanda, İman-Hatip Okullarında ve ilahiyat Fakültelerinde öğ-

    F.N.Ç; Aynı eser.

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYA Tl, ESERLERİ VE HİZMETLERİ 59

    retmen-öğrenci ilişkileri normal seyrini muhafaza etmiş, öğretim huzur ve sükı1n içinde yapılabilmiştir. Bu neticeyi, İsHimiyetin eğitimimize getirdiği değerlere borçluyuz. Zira İslamiyet, eğitimimizi özellikle manevi yönden etkilemiş, ahlaki şahsiyetin kazanılmasında önemli rol oynamıştır .

    . İslam Pedagojisinde eğitimin temel ilkeleri: sevgi, şeflcat, koruyucu-luk, doğruluk, iyilik ve iyimserliktir.

    İslami ilimlerle temasa gelen gençlerin dengeli ve sağlam karakterli, ail~ uzvu, iyi vatandaş olarak yetiştiklerini bilmeyenler öğrenmelidir.

    DİN DUYGUSU VE DİN ŞUURU

    Her insan fizik alemdeki hayat mücadelesinin ve tabii seleksiyonun sonucu olarak tükenip gitmekten, yok olmaktan kurtulmak ister. Bunun için de manevi alemdeki kıyınet ve idealler arasındaki etkileşim, din duygusunu ve Allah şuurunu harekete geçirir.

    Hayat mücalesinin maddeye tutunduğu, sosyal hacmin genişlediği yer-lerde ve devirlerde din duygusunun gerilediği görülür. Fakat, toplumun mu-kadderatı tehlikeye girince, din duygusu kutup haıine gelir. Özellikle tabü afetierin ülkeyi tehdit ettiği zamanlarda dine dönüş ihtiyacı toplumu yeniden sarar.

    Bir kısım psikologlar din duygusunu, "hodgam ve diğergam temayül-lerin çarpışmasından doğan ikinci derecede bir duygu" olarak nitelernek isterler. Halbuki, din duygusu ve Allah şuuru, insan ruhunun temelinde yara-dılıştan mevcuttur; belirti ve görüntü değildir. İkinci derecede bir motiv de değildir. İnsanın din fıtratı üzre dünyaya geldiği Kur' an-ı Kerim' de de belir-tilmiştir: (Rum Süresi, ayet: 30) Kur' an-ı Kerim' deki beyan, akla, araştırmalara, ilmi görüşe uygundur, destektir.

    Dünyayı dolduran olaylar, vukuat ve tezatlar karşısında insan şaşkındır; huzursuzdur. Din tefekkürü muammaları sınırlar, birliği sağlar, huzur-suzluğu teskin eder. Dini kabul ve kanaatlar ruhu doyurur. Vakıalarla ideal-ler, din duygusunda birleşirler. Netice olarak din duygusu bir ideale bağlı olma ihtiyacının tabii icabıdır.

    Din duygusunun, "nefsi koruma, sempati ve tecessüs motiflerinden oluştuğunu" söyleyenler de vardır. Metafizik izahda din duygusu, sonlu ile sonsuzun temasından hasıl olan bir veridir.

  • 60 DiN EGiTİMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi

    SONUÇ

    Dinsiz kişiler, manevi dayanaklarını yitirmenin, manasız bir boşluğa düşmenin kararnsadığı içinde hasta ve perişandırlar. Onlar için ölüm; bir hiçlik, yokluk ve şuursuzluk uykusu halinde devarn edecek zamanın akışı içinde yitip gitmektir!.. Böyle olunca, dünyanın ve hayatın değerini ve gaye-sini nasıl izah edeceğiz? Oysa ki: inanmakta huzur vardır; Allah, O çok bü-yük, çok yüce varlıktır. Aklımızın yükselip ulaşabildiği, rahatlık bulduğu ulu gerçektir Allah! "Var olan iki BİR'in hazır şahididir."3 Ve insan dünyadan yokluğa değil, Allah'a gidecektir. Ve ölümden sonra da kaderimiz ebed müddet devarn edecektir.

    '(usuf Has Hacip- Kutadgu-Bilig.

  • ÖMER ÇAM HOCA'NIN HAYATI, ESERLERİ VE HİZME1LERİ