demokrat parti yerel seçim beyannamesi 30 mart 2014
DESCRIPTION
ÂTRANSCRIPT
1
2
3
Bir "seçim" olacak; yalnız mahalli idareyi belirleyen değil, yolsuzluğa, haksızlığa, baskı ve zulme karşı "Milli" iradeyi
belirleyen...
Bir "seçim" olacak; derdi "geçim" olan bir "Millet"in hakkını gasp eden ve tüm imkanlarını zapt edenlere karşı “Millet” diyen…
Bir "seçim" olacak; Hakk ile aldatıp, paraya ve makama, bu dünya malına aldananlara karşı “hak” diyen…
Bir "seçim" olacak; “ben” diyene karşı “Biz” diyen…
4
Biz Millet ile var olduk,
Millet ile “Biz” olacağız…
Taşlara kazınmış hizmetlere mazhar olan bir geleneğin
emanetçileri olarak sözü, yeniden Millet’e teslim etmek için varız, var
olacağız.
68 yıllık köklü bir gelenek içinde, Türkiye’nin tarihinden sökülüp
atılamayacağımız gibi Millet’in sinesinden de koparılamayacak bir hareketiz.
Sinesinde “Vatan” olan bir dervişiz, Fikrimiz de MİLLET zikrimiz de…
68 yıldır, “fikri Millet, zikri Millet” olan bizler, bugün de Millet’i ve
Millet’in, Vatan’ın bekasını kendine dert edinmiş, söz söylemeye değil sözü
sahibine, sözü Millet’e vermeye gelmiş bir hareketin neferleriyiz.
Türkiye’nin teminatıyız…
Emanet aldığımız fikri ve ahlaki mirasla, sahip olduğumuz ve
Türkiye’yi 47 sene yöneten misyon, yarınlar için de ülkenin en büyük
ümididir. Bu bilinç ve bu tecrübe ile yoluna devam etmiş biz demokratların
varlığı; bugün işine gelenin atıfta bulunarak referans gösterdiği, Menderes’in
ve Özal’ın bıraktıklarının ve ortaya çıkardıkları Türkiye’nin teminatıdır.
1946’da Türkiye’nin en önemli meselesinin Demokrasi olduğu
kanaati ile ve buradan hareketle yola çıkan bu Dava, geçmişte olduğu gibi
bugün de, Türkiye’nin tartışa geldiği ve çözemediği her meselenin
5
temelinde, işlerliği olmayan sözde demokrasinin, sözde
demokratların olduğu bilincindedir.
Demokrat misyonun, göreve geldiği her dönem, Türkiye için
olduğu kadar, jeopolitik çevresi için de barışın korunduğu, yalnız iç politikada
değil dış politikada da insan haklarının ve eşitliğin savunulduğu dönemler
olmuştur.
Gücünü Millet’ten alan bir hareket olarak Demokrat anlayış,”hak”
temelli her düzenlemenin toplumsal barışa katkı yapacağını, sahip olduğu
farklılıklara rağmen “Millet” olmayı başarmış, bu ülke topraklarında yaşayan
her bireyi daha da özgürleştireceğini bilerek varlığını sürdürmektedir.
Bu Millet, her daim Muzaffer olacaktır
Demokrasi temelli, yani İnsan hakları temelli bu ülke meseleleri;
meselelerin asıl “hami”si olan Millet tarafından neticeye
kavuşturulabilecektir. Büyük Milletimizin, geçmişte olduğu gibi içinde
bulunduğu her türlü sıkıntı, sorun ve engeli aşmasının yolu Milleti yeniden
egemen kılmaktır. Tarihin her safhasında bu coğrafyada türlü sorunların
üstesinden gelmiş bu Millet, gücü kendinde bulduğunda inşallah yeniden ve
yeniden muzaffer olacaktır.
İşte bu gerçeklikten hareketle, Millet var olduğu sürece mücadele
ve nihayetinde Millet’in memnuniyeti var olacaktır. Bu noktada Demokrat
Parti, Millet’in varlığı ile var olmaya devam edecek ve ilelebet en temel
6
meselesi Millet’in kazanan olduğu bir ülkenin ve sistemin inşası
olacaktır. Elbette ki, Demokrat Dava’nın derdinin Millet olması, bu davayı
birilerine her daim “dert” edecektir.
YETER! Söz MİLLETİN…
Unutulmamalıdır ki, bu Dava’nın, Demokrasi’yi Türkiye’de temin ve
tesis etmeye başladığı günden beri, kendine kılavuz edindiği “Yeter! Söz
Milletin” kavramı, bugüne dek, Millete karşı bir takım uğraşlar içinde olanlara
dur demenin izahıdır. Millet’i düşman belleyen, Millet aşkımız sebebiyle
Demokrat Dava’yı da düşman bellemiş ve Demokrat dava ile mücadele
etme kılıfı altında Millet ile kavga etmiştir.
Demokrat Parti, 68 yıl boyunca, kendisinden korkanların değil,
Millet’in iktidarından korkanların hedefi olmuş, ancak her ne şartta olursa
olsun Millet’in sinesindeki o kut’lu sevgi ile korunmuştur.
Geçmişte, bu Dava’yı hedef alırken aslında Millet’i hedef gözetmiş
olanların, türlü kumpas ve hainliklerle yargılayarak, tutsak ederek ve hatta
alçakça katlederek yıldırmaya çalışmalarına rağmen son nefeste “Millet’in
Mutluluğu”nu dileyen bir anlayışın, bugün karşılaştığı sorunlar Millet adına
daha da vahimdir.
İçinde bulunduğumuz dönemde, bir taraftan Demokrasi narası
atan bir taraftan da, adeta, Askeri darbelere ve muhtıralara imrenenlerin
7
hükmü altında olan Millet, tarihinin en büyük sınavlarından birini
vermektedir.
Bu iktidar, Darbecilere ”rahmet” okutmaktadır
En klasik söylemi ile bir darbenin, gerçekleştiği ülkeyi onlarca sene
geriye götürdüğü düşünülürse, mevcut iktidar ve zihniyet Türkiye’yi çağlar
önce dahi görmediği bir baskı ortamına sürüklemiştir. Aynı zamanda bu
baskı ortamında iktidar, “Alın teri kurumadan hakkı teslim etmek” inanışını
bir kenara bırakmış, hak edene hakkını vermemiş üstelik görüldüğü üzere
Millet’in hakkına da kast etmiştir.
Bu DAVA, “MİLLET” Davasıdır
Unutulmamalıdır; bu dava 1946’da varlık emrini Millet’ten almış,
onun için onunla çalışmış ve nihayet Millet ile özdeşleşmiştir.
Bugün yılmak, bugün bu davaya sahip çıkmamak; geçmişte bu
Dava uğruna, Millet’in selameti uğruna, idama “sessiz” yürüyen, “Hakk’ın
takdiri” diyerek her türlü sıkıntıda sabreden Büyüklerimizin hatırasına
hakaret olacaktır.
Millet yolunda halisane çalışanlara Allah’ın yardımcı olacağına olan
inancımız tamdır.
8
İşte bu duygu ve düşüncelerle Yerel Seçimleri “bir Adım” olarak
değerlendiriyoruz.
Yerelin değil , GELECEĞİN Seçimi
30 Mart 2014 Yerel Seçimleri, Millet'in çalınan dününe karşı, geleceğini
kurtarmanın ilk adımıdır, ikinci bir adımı atmanın şartıdır. Mevcut durum
itibariyle, “varlık” sancısı çeken bir “Millet”in var olduğuna beyandır.
30 Mart Yerel Seçimleri, birçok nitelemenin aksine bir yol ayrımından ziyade,
kurtuluşun başlangıcıdır.
Bu nedenle tarihi bir fırsat önümüzde durmaktadır. Bu seçim, sadece yerel
yöneticilerin belirleneceği değil, gelecek nesillerin nasıl bir Türkiye’de
yaşacağına da karar vereceğimiz bir seçim olacaktır.
2000’li yıllar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, istikrarı sağlayacağı
düşünülen bir veri olan sayıca üstün olmanın kifayetsiz kaldığı, ve bu
üstünlüğe sahip olan siyasal parti’nin Türkiye’nin her zamankinden daha çok
ihtiyaç duyduğu siyasi ve iktisadi istikrarı getiremediği yıllardır.
2000’li yıllar, tıpkı, askeri “müdahale” dönemlerinde olduğu gibi kargaşanın,
huzursuzluğun ve güvenlik açığının en yüksek seviyede seyrettiği ve
hukukun üstünlüğünün ayaklar altına alındığı, demokrasinin sadece
9
Sandık’tan ibaret sayıldığı, sonradan demokrat olduğu her halinden belli
olan ehliyetsiz kişilerin yönetimindeki “kayıp yıllar” demektir.
2000’li yıllar, rant ekonomisi öncelikli, kaynakların çarçur edildiği, borçla
büyüme modeliyle yapısal sorunlarımızın çözülemediği verimsiz yıllar
demektir.
Dünya’da Yeni Bir Çağ, Türkiye’de ORTAÇAĞ
Dünya’da “milenyum/yeni bin yıl” beklentisinin demokrasi ve insan hakları
konusunda yoğunlaştığı 2000’ler Türkiye’de, ”darbelere istinaden” var olan
demokratik anlayışın yaşandığı, insan hak ve hürriyetlerinin alaşağı edildiği
ve beklentilerin bu sebeple her daim düşük olduğu yıllar demektir. Türkiye,
Demokrat Parti ve devamı niteliğindeki Partilerin 1950 – 60, 1960 - 70 ve
1980 - 90 dönemlerinde sağladığı, demokratik gelişme, kişi hak ve
hürriyetleri yönlü iyileşme ve iktisadi açıdan, o dönemlerin ortalama büyüme
hızını dahi yakalayamamış siyasi ve iktisadi istikrarsızlığın kıskacında bir
ülke haline getirilmiştir.
Seçilmiş Diktatörlük
Mevcutta olan ve “demokrasi” olduğu iddia edilen sistem, Demokrasinin
olmazsa olmazı “Halk”ı, dışlayan ve yürütme erkini “seçilmiş diktatör”
durumuna getiren bir sistemdir. Yönetim, öngörülen ideal sistemin güvencesi
olan “Kuvvetler Ayrılığı” prensibi hiçe sayılarak otokrasiye evrilmiştir.
10
Yasama ve denetim mekanizması olarak varlık gösteren TBMM, çoğunluk
oyları sayesinde bir “Başbakanlık” kurumu haline gelmiştir. Bağımsız olması
gereken her kurum ve organ, çeşitli baskı unsurları kullanılarak kendilerine
bağlanmış ve sistemin güvenilirliğini derinden sarsacak, Vatandaşın,
kafasındaki devlet tahayyülüne balta vuracak eylemlere girişilmiştir.
Basına Baskıda 1 Numara…
Hali hazırda vatandaşın “vekil” tayin ettiği kişilerin vatandaşa vekalet
etmemesi/edememesi neticesinde vatandaşın sesini duyurmak için,
vatandaşa “ses” duyurmak için uğraşan, demokrasinin teminatlarından basın
da, ya yandaş hale getirilmiş ya da susturulmuş ve mahkum edilmiştir.
Halkın refahını önemseyen anlayış terk edilmiş, “cefa” çektiklerini iddia
edenler halkın hakkı ile semirmiştir. İktisadi açıdan bakıldığında, birçok
sektörde bir “zihniyet” tekeli oluşmuş, küçük esnaf yok olmaya bırakılmıştır.
Memleketin önemli ve stratejik varlıkları, Millilikten uzak “ferdi” kaygı ve
ilişkilerle yabancıların eline geçmiş, vatandaşın emeği ve hakkı peşkeş
çekilmiştir.
11
Vatandaşın “haber” alma özgürlüğünü yönlendiren bu anlayış, “dış borç”
algısını IMF ile bir tutmuş, her geçen gün büyüyen iç ve dış borçları, birçok
meselede uyguladığı strateji ile “saklayarak” unutturmuştur.
Üreten değil tüketen Türkiye…
Üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir sistemin sağlayıcısı olarak
tek kazanan olmak istemiş ancak Millet’in kaybetmesine neden olmuşlardır.
“ya bizdensin ya düşman” anlayışı…
Millet’i hep mağdur etmiş, ancak mağdur maskeleri ile Millet’in samimi
duygularından nemalanmayı gayet iyi bilmişleridir.
“Kendi felahlarını Millet’in felaketinde aradıkları”nı beyan edercesine, kendi
siyasi çıkar ve ihtirasları uğruna memleketi etnik bir ayrışmaya sürüklemeye
çalışmışlardır. Memleketin 40 yıllık meselelerini başka isimlerle
adlandırdıkları yetmemiş, memlekete sorun çözücü tayin etmeye
kalkmışlardır. Memleketi “bizden olanlar/olmayanlar” denklemine mahkum
ederek toplumsal barışı zedelemiş ve bu gibi suni meselelere suni çözümler
oluşturarak siyasi rant peşine düşmüşlerdir.
12
Yerel YÖNETİMLER
Türkiye bugün “Sosyal Devlet”in gereklerini “hizmet” olarak halka satan,
politik pazarlamalarına, yapmak zorunda olduklarını ürün yapan bir iktidar ile
karşı karşıyadır. Devlet’in asli görevlerini, bir “lütuf” görerek halkın
samimiyetini kullanmak konusunda oldukça başarılı olan iktidar, Yerel
Yönetim konusunda da “görev”i lütfeden bir anlayışa sahiptir.
İşlerine geldiğinde atıfta bulundukları Batılı Demokrasilerde ve
yönetimlerdeki idarelerin görevleri, mevcut iktidarın yetkilileri tarafından bir
“lüks” kabul edilmektedir.
Belediyelerin, kanun ile
yüklendikleri sorumluluk ve
görevlerini yerine getirirken
dahi bunu bir propaganda
aracına dönüştürmeleri,
kafalarındaki “yerel
yönetim” olgusunu anlamak
için de yeterli gelmektedir.
5393 Sayılı Belediye
Kanununun 14. Maddesi, Belediyelerin görevleri ile alakalıdır. Bu maddeye
göre Belediyelerin görevleri şunlardır;
Belediyeler,
vatandaşın
hayatını
kolaylaştıran ve
bireyin hayat
standardını
yükseltmek için
görev yapan
kurumlar olmalıdır
13
a) İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; coğrafî ve kent
bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta, itfaiye, acil
yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve mezarlıklar;
ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım,
gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, nikâh, meslek ve beceri kazandırma;
ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır. (Mülga son
cümle: 12/11/2012 6360/17 md.) (…)(Ek cümleler: 12/11/2012-6360/17 md.)
Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 100.000’in üzerindeki belediyeler, kadınlar ve
çocuklar için konukevleri açmak zorundadır. Diğer belediyeler de mali durumları
ve hizmet önceliklerini değerlendirerek kadınlar ve çocuklar için konukevleri
açabilirler.
b) (…)
(1) Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve
onarımını yapabilir veya yaptırabilir, her türlü araç, gereç ve malzeme
ihtiyaçlarını karşılayabilir; sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilir ve işletebilir;
mabetlerin yapımı, bakımı, onarımını yapabilir; kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî
dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin
korunmasını sağlayabilir; bu amaçla bakım ve onarımını yapabilir, korunması
mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa edebilir. (Değişik ikinci
cümle: 12/11/2012-6360/17 md.) Gerektiğinde, sporu teşvik etmek amacıyla
gençlere spor malzemesi verir, amatör spor kulüplerine ayni ve nakdî yardım
yapar ve gerekli desteği sağlar, her türlü amatör spor karşılaşmaları düzenler,
yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece
alan öğrencilere, sporculara, teknik yöneticilere ve antrenörlere belediye meclisi
kararıyla ödül verebilir. Gıda bankacılığı yapabilir.
(2) (Ek fıkra: 12/11/2012-6360/17 md.; Değişik: 12/7/2013-6495/100 md.)
Belediyelerin birinci fıkranın (b) bendi uyarınca, sporu teşvik etmek amacıyla
14
yapacakları nakdi yardım, bir önceki yıl genel bütçe vergi gelirlerinden
belediyeleri için tahakkuk eden miktarın; büyükşehir belediyeleri için binde
yedisini, diğer belediyeler için binde on ikisini geçemez. (İptal fıkra: Anayasa
Mahkemesi’nin 24/1/2007 tarihli ve E. 2005/95, K. 2007/5 sayılı Kararı ile. )
Hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırası, belediyenin malî durumu ve
hizmetin ivediliği dikkate alınarak belirlenir.
Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun
yöntemlerle sunulur. Hizmet sunumunda engelli, yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin
durumuna uygun yöntemler uygulanır.
(3)Belediyenin görev, sorumluluk ve yetki alanı belediye sınırlarını kapsar.
–––––––––––––––––––––
(1) Bu maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "Okul öncesi eğitim kurumları
açabilir;..." ifadesi Anayasa Mahkemesi’nin 24/1/2007 tarihli ve E. 2005/95, K. 2007/5 sayılı
Kararı ile iptal edilmiştir. (2)12/11/2012 tarihli ve 6360 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle bu
bendin birinci cümlesinde yer alan “sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilir ve işletebilir;”
ibaresinden sonra gelmek üzere “mabetlerin yapımı, bakımı, onarımını yapabilir;” ibaresi
eklenmiştir. (3) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan
“özürlü” ibaresi “engelli” şeklinde değiştirilmiştir. 9474
Belediye meclisinin kararı ile mücavir alanlara da belediye hizmetleri
götürülebilir. 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu hükümleri saklıdır.
(Ek fıkra: 1/7/2006-5538/29 md.) Sivil hava ulaşımına açık havaalanları ile bu
havaalanları bünyesinde yer alan tüm tesisler bu Kanunun kapsamı dışındadır.
15
“Lütfen” Belediyecilik
Bugün iktidarın mevcut belediyecilik anlayışı, kanunun belediyelere emrettiği
işleri “lütfen”” yerine getirmekte ve halkı kandırmaya yeltenmektedir. Dahası,
belediyecilik ve yerel yönetimler konusunda mevcut anlayış, kanunun
kendilerine işaret ettiği şekle uygun –büyük bir memnuniyetle- sınırlı
kalmakta, üreticilikten uzak durmaktadır. Eleştirildikleri vakit akıllarına
getirdikleri kanun hükümlerini, kanunun gereğini yerine getirirken
unutmaktadırlar. Buradan hareketle ortaya çıkan, iktidarın katkısı ile gelişmiş
olan, mevcut belediyecilik anlayışının aslında kısır olduğu gerçeğidir.
16
BİRLİKTE YÖNETECEĞİZ
Demokrat Parti olarak, bir bütün halinde, sistemin değişmesi ve gerçekten
“hizmet” verebilmesi için gayret etmek isteği ve azmi ile varız.
140 yıllık bir yerel yönetim geleneği olan ülkemizde, sürekli bir reform
beklentisi içinde olan yerel yönetim sistemi tartışma konusu olmaktan ve
hizmet edemez halinden çıkarılacaktır.
Yerel yönetimlerde en temel mesele, çok fazla yasal düzenleme ile görev
alanlarının belirlenmiş olmasıdır. Belediyelerimizin iş, işlem ve görevlerini
belirleyen onlarca kanun bulunmaktadır. Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Köy
İdareleri arasında bir türlü netleştirilemeyen görev ve yetki karmaşası vardır.
Belediyecilik, yol, köprü, kavşak inşası ve yardım paketleri ile İl Özel
İdareleri köy yolları ve iş hanları ile köy idareleri ise imece ve salma ile
özdeşleşmiştir. Demokrat Parti’nin belediyecilik anlayışının farkı işte bu
noktada ortaya çıkmaktadır. Demokrat Parti, belediyeciliği, sürdürülebilir
kentleşme idealinin ısrarlı takipçisi, İl Özel İdarelerini, yerel kalkınmanın itici
gücü, köy idarelerini yeniliklerin ve kalkınmanın köylere intikal aracı olarak
kabul etmektedir.
Yerel Yönetimlerin, görev ve yetkileri ile orantılı gelir kaynaklarına sahip
olması sağlanacak, görev ve yetki karmaşası ortadan kaldırılacaktır.
17
Demokrasimizin vazgeçilmez unsuru olan yerel yönetimlerimizin temel
niteliğini adeta olumsuzluklar oluşturmaktadır. Bunları şu şekilde özetlemek
mümkündür;
Katılımcılıktan, şeffaflıktan, verimlilikten uzak bir yönetim
yapısı
Merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin kendi arasında
görev ve yetki karmaşası
Merkezi yönetim ve yerel yönetim birimleri arasında
görev ve yetkiler ile orantısız kaynak bölüşümü
Mevzuatın, dağınık ve karmaşık olması
Hizmet kalitesinin istenen düzeyde olmaması
Kırtasiyeciliğe dayalı bir bürokratik anlayış
Bürokratik büyüme ve hantallık
Siyasi yozlaşma, yolsuzluk ve çürüme
Yöneten-Yönetilen arasındaki güvensizlik
İnsan kaynakları politikasında liyakat sisteminin
yerleştirilememesi
Merkezi yönetim ile aynı fikriyatta olmayan ya da
merkezi yönetimden olmayan belediyelerimiz ve yerel
yönetimlerimizin yaşadığı büyük mali kaynak sıkıntısı
Kentsel planlama eksikliği ve imar sorunları
Kent yönetiminde rant sisteminin asli unsur olması
18
Yerel yönetimler, sadece kentin güncel ve yapısal sorunları ile ilgilenen kurumlar
olmamalıdır.
Köy yönetimleri ve paydaşlarına yetersiz destek
neticesinde “zorunlu” göçün engellenememesi
Çarpık kentleşme ve gecekondulaşmanın önüne
geçilememesidir.
Demokrat Parti bu süreci tersine çevirme
gayretindedir.
Yerel Yönetimleri, doğrudan
demokrasinin unsuru olarak kabul
eden Demokrat Parti, bu birimleri
sürdürülebilir kentleşme ve yaşanabilir
şehirlerin kurucusu haline getirecektir.
Demokrat Parti, yerel yönetimleri, sadece
kentin güncel ve yapısal sorunları ile ilgilenen
kurumlar olarak tanımlamamakta, insan odaklı yerel yönetim anlayışını esas
almaktadır.
Demokrat Parti’nin yerel yönetimler anlayışının olmazsa olmaz temel ilkeleri;
Açıklık, verimlilik, sosyal hizmetlerin yaygınlaştırılması, modern şehircilik ve
katılımcılık olacaktır.
Açıklık: Yerel Yönetimlerde yapılacak tüm hizmetler,
hizmetlerin gerekçeleri, hesapları halka açık olacaktır.
“Kerameti kendinden menkul” kararlar bizim yerel
19
yönetim anlayışımızda mümkün değildir. Bizim için
kanuna ve yasalara uygunluk tek başına yeterli değildir,
aynı zamanda alınan kararlar ve uygulamalar
konusunda kamu vicdanını tatmin etmek temel
hedefimizdir. Millet’in, aldığı hizmet ile alakalı kafasında
hiçbir soru işareti kalmaması vatandaş ile yönetimin
bağının kuvvetlenmesine vesile olacaktır.
Verimlilik: Yerel hizmetlerde verimliliği temin için her
türlü önlem alınacak, tüm kentlerimiz halka hizmet
noktasında çağdaş standartlara kavuşturulacaktır. Yalnız
kanuna odaklı işlerin değil, vatandaşın beklentilerine
cevap verecek şekilde üreten bir sistemin inşası
gayretimiz olacaktır.
Sosyal Hizmetlerin yaygınlaştırılması: Belediyelerin
en önemli faaliyet alanlarından biri, ilgili yerin
sakinlerine, yeterli ve talepleri karşılayacak ölçüde,
sosyal hizmet götürmektir. Mevcut anlayış, sosyal
hizmeti lütuf olarak görmekte dahası “canı isterse” bir
hale dönüştürmektedir. Anayasal olarak ifade bulan
“Sosyal Devlet” ilkesi, yerel yönetimlerin de
sorumluluklarını yerine getirmesi ile anlam bulacaktır. Bu
noktada Demokrat Parti, sosyal devlet ilkesinin gereğini
yerine getiren, dahası sosyal hizmeti önceleyen bir
belediyeciliğin temini taraftarıdır.
20
Modern Şehircilik: Demokrat Parti modern şehirleri
Avrupa Birliği için değil, “Millet” için kuracaktır.
Bulvarlarından sokaklarına, kamusal alanlarından
binaların görüntüsüne, mahalle, meydan, caddeler,
parklardan, belediye hizmetlerinin niteliğine kadar her
alanda insani veriler ve
“Millet”in talep ve
ihtiyaçları esas alınacaktır.
Her vatandaşımızın
yaşadığı şehir ile barışık
olması, o şehirde yaşıyor
olmaktan mutlu olması
bizim temel hizmet
anlayışımızdır.
Geride kalanlardan ayrı
olarak, Demokrat Parti,
Modern Belediyecilik ve
Yerel Yönetim anlayışında
bir görüşü belirtmekte,
suni bir takım
düzenlemelerle değil
kalıcı, çevreye, insana ve
doğaya dost, hayatı
kolaylaştıran bir zihniyeti
savunmaktadır.
Demokrat Parti’nin “modernite” anlayışı, yüksek katlı binalardan ve teknoloji ile donatılmış “Alışveriş Merkezleri”nden, israfa dayalı ve pervasızca planlanan lüzumsuz ışıklandırmalardan, kıt kaynaklar üzerine kurulu şehir süslemelerinden ve hayvan istismarına aracılık eden “hayvan hapisaneleri”nden, gerçekçi olmayan ve “aldatıcı” üst yapı çalışmalarından, doğa ve çevre için olmayan peyzaj düzenlemelerinden ibaret değildir.
21
Katılımcılık: Türkiye’de Merkezi Yönetimin kronik
meselesi olan katılım, yerel yönetimlere de sirayet etmiş
ve oldukça ciddi bir hal almıştır. Mevcut belediyecilik
anlayışında halk, hizmeti alan ve aldığına razı olmak
zorunda olan “kitle” olarak görülmektedir. Sistemin
kökten aksak olması durumun asıl sebebidir.
Yatay örgütlenme, modern toplumları geleneksel
toplumlardan ayıran en temel ölçütlerden biridir.
Geleneksel toplumlarda yukarıdan aşağıya bir hiyerarşi,
modern toplumlarda ise yatay ve eşitlikçi bir örgütlenme
esastır. Modern toplumlardaki hiyerarşi bütünüyle işin
görülmesine yöneliktir ve hiçbir şekilde insanların
değerlerine ilişkin bir ayırımı ima etmez
Demokrat Parti olarak, katılımcılığı engelleyen anlayışı
reddediyoruz.
Yerel Yönetim anlayışımız “birlikte yönetim”i esas alan
bir yaklaşıma dayanacaktır. E-belediyecilik yoluyla,
Millet’i soyut bir düşünde olmaktan çıkartıp, somut bir
gerçeklik olarak siyasete katmak hedefimizdir. Biz her
hizmeti halka danışarak var edeceğiz. Böylelikle,
hizmetler hem kamu vicdanının bir ürünü olacak hem de
ortak bir dayanışma ruhu, ortak bir şehirlilik kimliği
üzerinde şekillenecektir.
Yerel Yönetimlerde ayrıca verimlilik ölçütünün
uygulanmasını, toplam kalite anlayışına itibar edilmesini,
Yerel Yönetim anlayışımız “birlikte yönetim”i esas alan bir yaklaşıma dayanacaktır
22
üretkenliği esas alacak düzenlemelerin yapılmasını
sağlayacağız.
Yerel Yönetimler ile alakalı düzenlemede görev ve
işlevler yeniden değerlendirilecek, faaliyetlerde,
merkeziyetçilik yerine yerellik ilkesi uygulanacak ve
bürokratik zihniyet yerine de demokratik anlayış hakim
olacaktır. Ve nihayet yerel yönetimlerde “malumat-
talimat” ilişkisi yerine “müzakere ve istişare” ilkesi geçerli
olacaktır. Bu yeni anlayış yerel yönetimlerde en kısa
sürede yeni örgütlenmeleri de getirecektir.
Yerel yönetimlerin etik kuralları çerçevesinde,
faaliyetlerini sürdürmeleri için genel ilke ve kararları
almakla görevli, yerel yönetimlerin şeffaflık ve dürüstlük
ilkesi çerçevesinde faaliyet göstermelerine ilişkin
esasları belirleyecek “Yerel Yönetimler Etik
Komisyonları” kuracağız.
Yerel yönetimlerin uygulamaları konusunda,
vatandaşların şikayetlerini çözüme kavuşturmak için tüm
belediyelerde “Ombudsman Büroları” tesis edeceğiz.
Yerel Yönetimlerde toplam kalite yönetiminin
uygulanması için, üst düzeyde uyum sağlama ve destek
görevini yürütecek bir “Yerel Yönetimler Kalite Konseyi”
oluşturacağız.
E-belediye hizmeti yanında, Demokratik Kitle örgütleri
tarafından seçilecek bir konseyin, belediyenin her türlü
23
işlem ve eylemini denetlemesi için bir “Yerel Yönetimler
Denetim Komisyonu”nun kurulmasını sağlayacağız
Yerel yönetimlere, merkezi yönetim bütçe ve fonlarından
aktarım yerine, yerel yönetimlerin kendi kaynaklarını
oluşturmaları için gereken yasal düzenlemeleri
gerçekleştireceğiz.
Demokrat Parti olarak, Millet ile “bir” olacak, “biz” olacak ve
bu Memleketi beraber yöneteceğiz. Özlenen, beklenen, istenen
bir yönetim anlayışı ile “Yeniden Büyük Türkiye” idealinde
Türkiye’yi birlikte inşa edeceğiz.
24
DOST YÖNETİM, DOST BELEDİYECİLİK
Demokrat Partili Belediye Başkanları, yerel yönetimlerde siyasi tansiyonu
düşürerek, hepimizin kardeş ve eşit yurttaş olduğu anlayışına dayalı yönetim
anlayışı sergileyecektir. Toplumsal ilişkilerin “dostluk” bilinci ile şekillenmesi
için gayret edecektir.
Herşeyden önce İNSAN’a DOST…
Demokrat Partili Belediye Başkanları, ranta odaklanmış, yolsuzlukla,
yağmalayarak yönetme anlayışına son verecek ve Belediyeleri, kamu
yararına çalışan şeffaf ve hesap verebilir bir anlayışla yeniden
yapılandıracaktır. Kamuya, kamu malına “Dost” belediyelerin tesisi için çaba
sarf edecektir.
Demokrat Partili Belediye Başkanları hukukun üstünlüğünü ön planda tutan,
adı gibi Demokrat olan ve katılımcı yönetim anlayışı tesis edecektir. Yerel
Yönetimlerden başlayarak “Hukuka dost” bir idarecilik için çalışacaktır.
Demokrat Partili Belediye Başkanları kültürel belediyecilik anlayışıyla, kültür,
sanat ve eğitim merkezlerini bireylerin gündelik hayatlarının bir parçası
haline getirecektir. Sanata, sanatçıya saygılı ve Dost bir idarecilik
sergileyeceklerdir.
Demokrat Partili Belediye Başkanları, Sosyal Devlet ilkesinin bir gereği
olmaktan öte, insana duyduğu sevgi ve eşitlik duygusu ile sosyal
25
ÇEVREYE DOST…
belediyecilik anlayışını yerleştirecek, ihtiyaç sahiplerine yönelik sosyal
yardımları daha da arttıracak ve başta şehitlerimizin yakınları olmak üzere,
yoksulların, engellilerin ve gazilerimizin sorunlarını çözecek ve her zaman
onların yanında olacaktır. Her ne şekilde
olursa olsun yardıma muhtaç olanın Dostu
olan yöneticiler olacaklardır.
Demokrat Partili Belediye Başkanları,
çevre dostu belediyecilik anlayışıyla,
sorumluluklarının bilincinde hareket
ederek, bireyin çevreye duyarlılığını
arttıracaktır…
Demokrat Partili Belediye Başkanları, sağlıklı bir yaşam için, sporu
özendirecek, mevcut anlayışla kontrolsüz olarak tesis edilen “açık hava”
spor alanlarının kontrollü ve bilinçli kullanılmasını sağlayacaktır. Spora ve
sporcuya dost, kendi ile barışık nesillerin yetişmesini temin edecek
yöneticiler olacaklardır.
Demokrat Partili Belediye Başkanları öğrencilerimizden başlayarak, tüm
vatandaşlarımızın kişisel eğitimine önem verecek, eğitime dost bir anlayış
sergileyeceklerdir.
26
Demokrat Partili Belediye Başkanları yaşlılarımıza dost olacak, onların
şahsında geçmişine sahip çıkacak ve yaşlı bakım evlerinin sayısını arttırıp,
yaşlılarımızın ihtiyacına yönelik olarak faaliyet gösteren merkezlerin tesisini
sağlayarak bir nebze olsun borç ödemeye gayret edecektir. Yaşlı bakım
evleri, yaşlılarımız için kolay ulaşılabilir ve isteyen herkesin yararlanabileceği
bir şekilde yeniden tanzim edilecektir.
Demokrat Partili Belediye Başkanları hayvan haklarına, tıpkı insan haklarına
gösterdiği saygı gibi saygı gösterecek, hayvana dost olacaklardır.
Hayvanlara karşı her türlü şiddet, zulüm ve işkencenin karşısında yer
alacak, hayvanlara karşı işlenen suçlar konusunda yetkileri dahilinde en
ciddi cezai yaptırımları uygulayacaklardır. Özellikle sokakta yaşamak
zorunda olan hayvanlarımıza çağdaş ve modern barınaklar kuracaklar ve bu
tesislerin halkın hayvanlarla olan ilişkisini kuvvetlendirecek yerler olmasını
sağlayacaklardır.
Hayvanlar, Kentin sorunu değil, SAKİNLERİDİR
27
YEREL YÖNETİMLER POLİTİKAMIZ
Türkiye’de Yerel Yönetim denkleminin mevcut en önemli sorunlarından bir
tanesi, her ne kadar genel tanımı itibariyle “gönüllülük esasına dayalı” göç
olarak nitelendirilse de aslına bakıldığında, zorunlu sebeplere dayanan ve
akıbeti tasarlanmamış göçtür. Kırsal kesim ve köyden, genellikle “geçim”e
dayalı sıkıntılar sebebiyle ve/veya fırsat eşitsizliği odaklı kaygılarla yapılan
bu “zorunlu göç”, mevcut Yerel Yönetim sorunlarının temellerindendir. Büyük
kentlere “zorunlu” göç eden nüfusun taleplerine yerel yönetimler hazırlıksız
yakalanmışlardır. Göç alan yerleşim yerlerindeki yönetimler, göç eden
nüfusun ihtiyaçlarına cevap verecek tesis ve imkana sahip değillerdir
Tasarlanmış Kentler…
Kentlerin sunduğu geçim kaynakları, sahip oldukları nüfusu dahi tatmin
edemezken, öngörülemeyen ve tasarlanmamış bu nüfus artışları, kentlerde
oluşan işsiz kitlesine katkıda bulunmuştur. Kentlerin, geleceği öngöremeyen
yönetilme anlayışı, sorun çözme kabiliyetline sahip olmamaları, kendi öz
kaynaklarının oluşturulamaması, kanun ve mevzuatlara dayalı olarak sahip
oldukları imkansızlıkları ve bunun yanında, göç veren bölgelerin
yönetimlerinin ve merkezi yönetimin, kırsalda ve köyde, fırsat eşitliğini temin
edemeyen politikaları, kırsal nüfusun hayat standartlarını yükseltecek
politika ve uygulamalardan bir haber olmaları uyum sorununu ortaya
28
çıkarmaktadır. Bu uyum sorununa bağlı olarak, göçe sebep olan sorunların
ortadan kalktığı sağlıklı ve yaşanabilir mekanlar olması beklenen kentler,
sağlıksız ve kaçılası yaşam alanları haline gelmiştir.
Uygarlık kavramı kentlerle ve yaşamla doğrudan bağlantılıdır. Kentlilik
bilinci, yaşanılan alanların mahiyeti ile değil, yaşayan kişilerin ve yaşam
alanını yöneten idarecilerin sahip olduğu anlayış ile alakalıdır. Kentlilik bir
zihniyet meselesidir. Çoğu zaman kentlerde yaşayan kişilerin ve/veya
idarecilerin dahi kentlilik bilincinden oldukça uzak olduğu, buna nazaran
“kent”e göç eden bireylerin yeni yaşam alanlarına sunduğu bir zihniyettir.
Dolayısıyla kent, büyük binalar, asfalt yollar, fıskiyeli kavşaklardan oluşan
inşa alanlarına verilen isim değil bir yönetişim anlayışına verilen isimdir. Bu
durumda uygarlığı besleyen kentler, kentliler ve kentlilik kavramlarıdır.
Bireylerin örf, adet ve geleneklerini yaşayabildikleri, paylaşabildikleri,
nesillere aktarabildikleri, sosyo-kültürel ihtiyaçlarını özgürce
karşılayabildikleri, her konuda fırsat eşitliğine sahip oldukları, özgür ve eşit
eğitim imkanlarına ulaşabildikleri, “hakları olan” ücretsiz sağlık hizmetlerini
alabildikleri, kültürel ve mimari mirasın korunduğu, ulaşımın ve barınmanın
insani ölçekte olduğu, doğanın korunduğu ve çevreye duyarlılığın
savunulduğu, solunabilir hava, içilebilir su imkanlarının bulunduğu, şeffaf,
katılımcı, paylaşımcı anlayışla halkın yönetime ortak olduğu kentler
Demokrat Partinin hedefidir.
29
1-EKONOMİK KALKINKAMANIN DİNAMİĞİ OLARAK
KENTLER
Bir ekonomi politik konusu olarak kentler aynı zamanda rekabet gücü
politikalarının da odağında yer alacaklardır. Kentler, kendi özgün kapasiteleri
ve olanaklarının yanı sıra kendi iradeleriyle yönelecekleri alanlarda da
desteklenecek, ürün ve üretimleri ile dinamiklerine bağlı olarak varlık
gösterecekleri sektöre göre rekabet edebilmelerinin ve büyümelerinin önü
açılacaktır.
Ülkelerin, dışa açılma, küresel
pazarlarla bütünleşme faaliyet ve
gayelerinin odağında kentler de yer
almaktadır. Bu açıdan ülkelerin, en
önemli mukayeseli üstünlüğü, kentli ,
kent kültürü ve kentliliğin taşıdığı
rekabet gücüdür.
Gelecekte, küresel sermayeye en geniş imkânları sunan, yeni teknolojilerin
ortaya çıkardığı iletişim altyapı olanaklarına sahip ve diğer altyapı
sorunlarını çözmüş, nitelikli insan kaynağı barındıran kentler, yatırım için
tercih edileceklerdir.
Bu amaçla teşvik politikalarında ve altyapı yatırımlarında bu temaları ve
rekabet inceliklerini gözeten yerel-bölgesel ve sektörel tercihler yapılacaktır.
Kazanan ve hatta
rekabete KATILAN kentler
30
2-YIĞILMIŞ KENTLERE TASARLANMIŞ ÇÖZÜMLER
Yarım yüzyılı aşan yoğun bir iç göç yüzünden, çevresi süratle genişleyen ve
bu yüzden özellikle metropollerde çözümü çok güç sorunlarla karşılaşan
kentlerimiz, bugün tutarlı bir planlamaya, ihtiyaçları karşılayabilecek
yeterlilikte bir alt yapıya, iş ve eğitim imkanlarına, sosyal ve kültürel tesislere
her zamankinden fazla ihtiyaç duymaktadır.
Nüfusunun %70’inden fazlası kentlerde yaşayan bir ülke olarak Türkiye için
“Kentleşme Süreci Yönetimi” büyük bir öncelik oluşturmaktadır.
Kentlerdeki ekonomik, kültürel ve sosyal hayatın devamlılığını sağlamak ve
kalitesini iyileştirmek, kentlerde yaşayanların, su, alt yapı, gıda, trafik,
sosyal, kültürel ve dini
tesisler, yeşil alanlar, spor
tesisleri, okullar,
üniversiteler, öğrenciler
için barınma olanakları ve
bu gibi ihtiyaçların
karşılanmasına yönelik meseleler, kent siyasetinin de odak noktası haline
gelmiştir.
Kent yönetimini “rant” yönetimi olarak gören, her karış toprağı arazi rantının
konusu haline getiren, kentin paydaşlarını, küçük esnafını ranta kurban
eden, yeşil alanları dahi anlamsız ve yakışıksız beton yığınları ile dolduran,
Öğrencilerin ve bireylerin
imkansızlıkları, kimse için “imkan”
olmayacak.
31
tarihi ve kültürel değerleri hiçe sayan, çevreye kayıtsız mevcut kent yönetimi
anlayışı, kentlinin yaşam kalitesini de olumsuz etkileyen bir hal almıştır.
Ülke nüfusuna kıyaslandığında büyüklüğü itibariyle ülkenin genel nüfusu
üzerinde de etkisi kaçınılmaz kentlerin devasa hale gelen sorunlarını
çözümü, ülke genelinde bir refaha zemin hazırlayacaktır.
Demokrat Parti tümevarım mantığı ile önce insan diyerek Yerel Yönetim
meselesine yaklaşmakta ve sorunları insan odaklı olarak ele
almaktadır/alacaktır.
Sorunun asıl muhatabının insan/birey olduğundan hareketle, çözümde
bireyin, aktif olarak yer almasını sağlayacak bir kent yönetiminin inşası
amaçlanmaktadır.
32
2.1-UYDU KENTLER
Yoğun göç alan, yığılmış kentler için çözüm; büyük metropollerin dağınık,
tanımsız, kalabalık ve sürekli tüketimi teşvik eden yapılarının, daha da
geliştirilmesi yerine, çevresinde yeni kentsel alanlar oluşturularak, tanımlı ve
düzenli, çözüm sistemleri düşünülerek var edilmiş kentler inşa edilmesidir.
Bireyin ve toplumun fiziki, sosyal ve kültürel çevresiyle bir bütün olması,
etkileşim içerisinde kendi gelişimini sürdürmesi gerekliliğinden hareketle,
uydu kentler, önce ''insan'' düşünülerek tasarlanacaktır.
Uydu kentler, metropollere, hızlı raylı ulaşım sistemleri ile bağlanacaktır.
Böylelikle kentlerde yığılma yerine yayılma sağlanacak, tarımsal faaliyetlerin
gerçekleştirilmesine imkan sağlayacak tarım alanlarına kavuşulacak ve
çöküntü haline gelmiş kentlerin ''yeniden yapılanması'' mümkün olacaktır.
Ülkemizde, kent yaşamının en önemli meselelerinden biri olan alt yapı
sorunu, uydu kentlerin, öngörülü ve “baştan” tasarlanan yapıları ile aşılacak,
alt yapı onarımı için “çarçur” edilen kaynaklar başka alanlarda
değerlendirilecektir.
Uydu kentler, bireyin kentten beklediği her ihtiyaca cevap verecek şekilde
tasarlanırken, bir yandan da öz kaynak oluşturulabilecek bir yapıya sahip
olabileceklerdir.
33
Mevcut hali ile ülkemizde uydu kent kavramı “dikey şehirleşme”dir. Büyük ve
yüksek binalarda, toplumsal ilişkilerden kopuk bireylerden oluşan “site”
anlayışı ile ortaya çıkan uydu kent mantığından öte, bireylerin sosyo-kültürel
özelliklerine uygun, toplumsal ilişki ve dayanışmayı temin edebilecek bir
uydu kent uygulaması gereklidir.
2.2-YENİ KENTLER
Türkiye sahip olduğu maddi ve manevi tüm kaynaklarını verimli bir ekonomi-
politik iklime kavuşturarak, tüm potansiyel kaynaklarını harekete geçirerek
kalkınabilir. O halde birinci öncelik bu iklimi kurmaktır. İklimi kurmanın
dinamiği ise, kentleşme fırsatları yaratmaktır. Toplumun, modern üretim
teknikleri çerçevesinde ortaya çıkan yeni ihtiyaçlarını karşılayacak yeni
kentler kurmanın gerekli olduğu inancı ile hareket eden Demokrat Parti’nin,
Yerel Yönetimler konusunda ilk gayreti bu iklimi kurabilmek olacaktır.
Öncelik, Anadolu’nun güneydoğusu ve doğusu olmak üzere, ekonominin
kalbinin attığı, tasarladığımız bu yeni kentlerle, Anadolu’nun dört bir yanı
“cazibe merkezi” olacaktır. Yatırım konusunda atıl kalmış bölgelerde Yerel
yönetimlerin, kendi kaynaklarını oluşturma imkanları belirlenecek, tarım
ve/veya sanayi alanında mevcut potansiyeline göre, bir kaynak oluşturma
stratejisi izlenecektir.
34
Bu yeni kentler, bölgesel özelliklerini
ve yaşayan bireylerin sosyo-kültürel
özellikleri yansıtan, bir taraftan çağa
ayak uyduran teknolojik imkanları
barındıran ancak, bölgenin geçmişi
ve kültürel zenginlikleri ile bağları
koparmayan bir şekilde ortaya
çıkacaktır.
Bölgenin topografik ve demografik yapısı ile uyum içinde var olacak bu yeni
kentler, turizm sektörü için de bir “tercih” sahası haline getirilecektir.
Oluşturulacak kentler, ezbere bir inşa politikası ile değil, bölgenin
karakteristik özelliklerini yansıtacak bir sistemle yapılandırılacaktır.
Bu yeni kentler, bugünkü anlayışın sahip olduğu, her bölgede aynı
özelliklerde ortaya çıkan ve bölgeyi değil inşa eden kurum yada firmayı
belirten şekilde değil, kentin kurulduğu bölgeyi yansıtan yapılarla hayat
bulacaktır.
YeniBinalardeğil,YeniYAŞAMALANLARI
35
Türk
iye,
sah
ip o
lduğ
u “c
evhe
r”e u
laşt
ırıla
cak
ve b
u sa
yede
D
ünya
’nın
en
önem
li ta
rım ü
retic
isi v
e sa
tıcıs
ı olm
ası s
ağla
naca
ktır.
2.3-TARIM KASABALARI
Kırsal kesimden gelen ve siyasi iradelerin ortaya
çıkardığı “imkansızlıklar” dolayısıyla bir nevi
“zorunlu” olan göçü engellemek ve/veya
stabil/durağan hale getirebilmek için, köylere
yatırım yaparak kırsal üretimi desteklemek maliyetli
olacaktır. Ancak “Yüksek maliyet” söylemini içinde
barındıran “imkânsızlık” gerekçeleri ile hareket
etmek, köylülerimizi belli bir hayat standardına
mahkûm etmek demektir.
Buradan hareketle, Dünya’daki teknolojik yenilikler
göz önünde bulundurularak, çağın teknolojik
gelişim ve gereksinimlerine ayak uyduran ve
nihayetinde rekabet edebilen tarım politikaları
geliştirme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle,
gerek köylümüzün yaşam standardını yükseltecek,
gerekse ekonomik kazancını arttıracak ve
Türkiye’yi sahip olduğu “cevher”e ulaştırarak
Dünya’nın en önemli tarım üreticisi ve satıcısı
olmasını sağlayacak tarım kasabaları
oluşturulacaktır.
36
Dünya’nın, kullanılabilir ve içilebilir su miktarı, ekilebilir toprak alanları
oldukça sınırlı ve sabittir.
Sabit su ve sabit toprak gerçeğine karşılık planlanamayan, kontrol altına
alınamayan, hızla artan dünya nüfusunun varlığı, kısıtlı imkanların daha da
sorunlu hale gelmesine neden olmaktadır. Yaşamın başladığı ilk günden
1950 yılına kadar dünya nüfusu 2 milyara ulaşmış iken 2000 yılına
gelinen sadece 50 yıllık periyotta, üç misli artarak 6 milyara ulaşmıştır.
Önümüzdeki yıllara ait veriler ve tahminler ise son derece ürkütücü
boyuttadır.
Tarım kasabaları, yöresel topografik özelliklere göre, ortak enerji, makine,
sulama olanakları, ortak üretim ve ortak pazarlama mekanizmalarının
geliştirilerek ortak yönetilmeleri ile sağlanacaktır.
Belirlenecek olan “Yeni Tarım/İklim Politikaları”na göre, hangi tarım
kasabasında, hangi ürünün üretiminin, maliyet ve üretim imkanları açısından
daha elverişli olacağının belirlenmesi sağlanacaktır. Ortaya çıkan sonuca
göre, Tarım İthalatı ve İhracatını içeren ''tarım üretim planlaması' tarım
kasabalarının planlamasına veri teşkil edecektir.
37
3-REKABET EDEN KENTLER
Her bir kent, bulunduğu bölgenin sahip olduğu, coğrafi, topografik ve
demografik özellikleri dikkate alınarak yeniden tasarlanacaktır. Kentlerin
ekonomik gücünü teşkil eden her tür iş gücü, mal ve hizmet, en ideal maliyet
hesaplarına göre şekillenen üretim mantığı ile nihai hale gelecek, serbestçe
dünya pazarlarında dolaşabilmesinin önü açılacaktır.
Bunun modern, teknik ve en verimli aracı borsalardır. Uluslararası borsalar
sayesinde, söz konusu kentler, ticari niteliklerine göre hedefe alınmış
yabancı kentler, sahip olduğu pazarlara göre ülkeler ve dünya ticaret
kurumları arasında mal, iş gücü ve hizmetler iki yönlü ve tam serbestlikle
hareket edeceklerdir. Böylece kentler, kendi ekonomik kaynaklarını yaratıp,
birbirleriyle rekabet edebilen bir yapıya kavuşacaklar, kendi başarıları
ve ''girişimci özgürlüğü'' ile ön plana çıkararak kendi ekonomik modellerini
yaratacaklardır.
38
4-KENTSEL RANT HALKA KAZANDIRILACAK
Bugün ülkemizde karar verici mekanizmalar ve mülk sahipleri kentsel rantın
sahibi olmaktadırlar. Hedefimiz şehircilik finansman sistemini yeniden
yapılandırarak kamusal alanda doğan rantın, ortaklaşmasını sağlamaktır.
İzlenen yanlış kentleşme politikaları sonucunda yayılarak değil, yığılarak
büyümenin yarattığı düzensiz trafiğin, yüksek konut fiyatlarının, işlemeyen
sağlık ve eğitim hizmetlerinin ve benzeri birçok alanda ortaya çıkan
sorunların bedelini doğrudan halkın kendisi ödemektedir.
Kamusal rantın, halka yönlendirilmesinde yapılacak işlem öncelikli olarak,
ülke çapında, arazi envanterinin çıkarılması olacaktır. Bu nedenle, kadastro
işlemlerini özel sektöre bırakarak, ülke genelinde harita ve kadastro
çalışmaları başlatılacak ve iki yıl içerisinde kadastrosu yapılmamış yer
kalmayacaktır.
Kentlerin gelişimine yönelik olarak kamu arazileri değerlendirilecektir.
Kamulaştırma oluşturulacak, ''arsa geliştirme politikaları'' halkın çıkarları
doğrultusunda etkin bir biçimde kullanılacaktır. “Yap-sat”cılık son bulacak,
tüm sosyal ve kültürel alanları barındıran ''insan odaklı yaşam alanları''
kurulacaktır.
39
5-BAŞINI SOKACAK KONUT DEĞİL, YAŞANACAK KENT
Konut sorunu, plansız ve amaçsızca konut üretmekle üstesinden gelinecek
sorun değildir. Amaç, üretilen konutların, asıl mağduriyet yaşayan dar ve
orta gelirli sınıfa ulaştırılmasıdır. Toplumun büyük kesimini oluşturan alt ve
orta gelir düzeyine sahip vatandaşlarımız, paylaşımdaki adaletsizlikler ve
ekonomik zorluklar nedeniyle konut sahibi olamamaktadır.
Derme-çatma bir yaşam…
Merkezi idarenin önlem olarak organize ettiği kurum ''TOKİ'' ise başarılı
olamamıştır. ''TOKİ'' asıl yapması gereken yerine adeta müteahhitliğe
soyunmuştur. Devletin imkan ve imtiyazları ile dar ve orta gelirli ailelere
konut yapması amacı ile ortaya çıkan TOKİ, amacını aşmış, yine devletin
imkan ve imtiyazlarını kullanarak konutlar yapmış ancak kaliteden ödün
veren ve yalnız barınacak alan inşa etmekle kalmıştır. TOKİ, tüm inşai
faaliyetlerini özel sektöre devir edecek, denetleme ve yönlendirme görevini
ifa edecek bir hale getirilecektir.
TOKİ’nin esas görevi, yerel yönetimler ortaklığı ile içinde sosyal konutları da
içeren ''yaşam bölgeleri'' oluşturulmasına, planlanmasına ve uygulanmasına
öncülük etmek olacaktır.
''Yaşam bölgeleri'' içindeki sosyal konutlarla birlikte her türlü alt yapısı
belirlenmiş, tamamlanmış, bireyin ve toplumun her kesiminin, tüm
40
günlük/yaşamsal ihtiyaçlarının karşılandığı, çarşısının, pazarının olduğu,
sağlık ve eğitim hizmetlerinin bulunduğu, park, spor alanları ve ibadet
mekânlarının düşünüldüğü, sosyal ve kültürel aktivitelerin organize
edilebileceği merkezleri barındıran yaşam alanları olacaktır.
41
6-KENTSEL “DEĞİŞİM”
TOKİ’nin ve Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın başlattığı “Kentsel Dönüşüm”
sistemi yeniden ele alınacak ve aslına uygun hale dönüştürülecektir. Plansız
başlanan bu dönüşüm projesi kentliyi, inşaat firmaları ile muhatap etmiş ve
projenin başladığı günden beri mahkemelerde mağdur olan kitleleri ortaya
çıkarmıştır.
Kentsel Dönüşüm, mevcut merkezi yönetim ve
yerel yönetimlerdeki muadilleri tarafından yanlış
anlaşılmış ve ruhundan uzak halde uygulamaya
koyulmuştur.
Kentsel Dönüşüm, bir kentli oluşturma
gayretidir. Ancak ülkemizde devasa binalarda kopuk ilişkileri olan topluluklar
var etme şeklinde cereyan etmiştir/etmektedir.
Yık-yap mantığı ile Kentsel dönüşüm gerçekleştirileceği düşüncesi oldukça
yanlıştır. Merkezi yönetimin, Kentsel Dönüşümü devşirdiği ülkelerde, yaşam
standardının yükseltilmesini amaçlayan ve özgün tasarıma sahip bir anlayış
mevcuttur. Plansız, tasarımsız ve sadece yıkıp, yerine yenisi ve daha
büyüğünü yapmak şeklinde ortaya çıkan mevcut sistem, Dünya’da bir ilke
neden olacak ve “Kentsel Dönüşüm”ün dönüşümü gerektirecektir.
Kentsel dönüşümde, kişi kent bilincine, kendi sahip olduğu dinamikleri en
yüksek seviyede koruyarak ulaşır.
Gelişerek değişen Yaşam
alanları
42
Kısacası kentsel dönüşüm, devasa bloklardan oluşan ve dikine şehirleşen
alanlar inşa etmek olmayacaktır.
Demokrat Parti’nin kent tanımı, bir yapısal nitelikten ziyade bir fikri derinlik
taşımakta ve bilinci anlatmaktadır. Dolayısıyla Demokrat karolarla beraber
ortaya çıkacak kentler, topraktan ve doğadan, taşa ve beton yığınlarına bir
dönüşüm değil doğa ile, kültür ile, gelenek ile bir arada bir değişim
geçirecektir.
43
7-ENGEL-SİZ- OLACAĞIZ
Kent’i ve yerel yönetim organizasyonlarını, bir rant sahası gören anlayışın
farkında olmadığı bir diğer konu da kentin, bireylerin sorun ve ihtiyaçlarına
cevap verir nitelikte olması gerektiğidir.
Mevcut anlayış sorunlara çözüm oluşturmak yerine sorun üretmek ve dahası
makul bir yaşama “engel” olmaktan öteye geçememektedir.
Bencil değil “BİZ”cil olacağız
Kent hayatının tasarlanması sırasında tasarımcıların başarılı olmalarına
“engel” olan “bencillik” oldukça önemli bir sorunu daha ortaya çıkarmaktadır.
Yerel Yönetimlerde adalet ve eşitlik kaygısı son derece önemlidir. Tasarımın
eşitliği ve adaleti gözeten bir biçimde yapılması “engel”leri kaldıracaktır.
Fiziki ve/veya zihinsel engellere sahip olan bireylerin bu engelleri, engelsiz
yaşam süren diğer bireylerin sahip olmadıkları farkındalıklar neticesinde
ortaya çıkmaktadır.
Mevcut yerel yönetim anlayışlarındaki diğer sorun, birçok engeli aşabilen
engelli bireylere yönelik, kolaylık sağlamak bir yana onları “unutmak” yer
almaktadır.
44
Demokrat Parti olarak temel gaye, eşitlik ilkesi çerçevesinde engelli
vatandaşlarımız için ''engelsiz yaşam olanakları'' sunmaktır. Engelli
vatandaşlarımızın özgür ve mümkün mertebe en asgari seviyede yardım ve
destekle kentsel yaşamlarını sürdürebilecekleri fiziki altyapılar
oluşturulacaktır.
Ayıran değil Kayıran yönetim
Engelli vatandaşlarımızın kent yaşamında etkin rol alabilmelerine, kendilerin
en iyi anlayan olarak yine kendilerinin kontrolünde ve yönlendirmesinde
yaşam alanları oluşturulmasına, siyasete ve yönetime daha büyük oranlarda
katılabilmelerine olanak sağlayacak planlamaların hayata geçirilebilmesi
amacıyla belediyelere bütçe tahsis edilecek ve gerçekleşmeleri, yine
periyodik olarak kendileri tarafından takip edilip, değerlendirilecektir.
Bu ve benzeri hizmetlerin sınırsız sağlanabilmesi amacıyla “ayrımcılığın
önlenmesine dair kanun”un Anayasal manada korunması sağlanacak ve bu
kanunun konusu olan durumlarda gerekli cezai yaptırımlar istisnasız
uygulanacaktır.
45
8-LİDER GENÇLİK LİDER TÜRKİYE
2012 sonu itibariyle 75 milyon 627 bin 384 olan Türkiye nüfusunun yüzde
16,6'sını (12 milyon 591 bin 641 kişi) gençler oluşturmaktadır. Genç nüfus
ise yüzde 51,1 oranında genç erkeklerden, yüzde 48,9 oranında genç
kadınlardan meydana gelmektedir.
Nüfus projeksiyonlarına göre, 2023 yılında genç nüfusun toplam nüfus
içindeki oranının yüzde 15,1'e, 2050 yılında yüzde 11,7'ye, 2075 yılında ise
yüzde 10,1'e düşeceği tahmin edilmektedir.
Seçilmiş ülkelere göre genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranı
incelendiğinde, 2011 yılında 15-24 yaş grubundaki genç nüfus oranının
yüksek olduğu ülkelerden birinin Türkiye (yüzde 16,8) olduğu görülmektedir.
TÜİK'in İstatistiklerle Gençlik 2012 çalışmasına göre, gençlerde işgücüne
katılım oranı yüzde 38,2, işsizlik oranı ise yüzde 17,5 düzeyinde
bulunmaktadır. Türkiye'de genç nüfusun yüzde 14,2'si evlilikle tanışmış
durumda iken Genç erkeklerde bu oran yüzde 5,5'e gerilerken, genç
kadınlarda yüzde 23,2'ye çıkmaktadır.
46
GENÇLERİMİZ Seçim
dönemlerinde bayrak
asan, alkış tutan “iş
gücü” değil, Memleketin
Gerçek GÜCÜDÜR
Gençlerle GENCECİK YÖNETİMLER
Rakamlar, Gençlerin önemini anlatmak konusunda tek başına yeterli
kalmayacaktır.
Dünya’nın kalanına kıyaslandığında Türkiye sahip olduğu Genç nüfus ile
birçok bakımdan avantajlı konumdadır. Yaşlanan dünya nüfusu Türkiye’nin,
Gençler ile alakalı sahip olduğu potansiyeli fark etmesi için bir fırsattır.
Mevcut yerel yönetimler anlayışında gençler,
seçim dönemlerinde alkış tutan ve/veya
bayrak ve flama asan bir “iş gücü”
olarak görülmekte, yönetimde söz
sahibi olmak bir yana söz söylemeye
dahi cesaret edemeyecek hale
getirilmektedir.
Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri de,
bireyleri yaş ve cinsiyete göre ayıran ve buna göre konumlandıran
zihniyettir. Gençler, içinde bulundukları yaş aralığına göre bir muamele ile
karşılaşmakta, sahip oldukları birikim yaşları ile orantılı tutulmakta ve hak
etmedikleri bir anlayışsızlıkla karşılanmaktadırlar. Düşüncenin değerini, yaş
ile, deneyimin süresel uzunluğu ile bir tutan anlayış, Gençleri “küçük”
olmakla “itham” etmekte ve ne “büyük” işler yapacaklarını
görememektedirler.
47
Gençleri Lider yaparak, küresel ve bölgesel manada, hem siyaseten hem iktisaden LİDER TÜRKİYE’ye ulaşılacaktır.
Tarihimizde, Gençlere ne büyük işler düştüğü, ne büyük işler başardıkları
örnekleri ile mevcuttur. Genç bir komutan olarak Fatih Sultan Mehmet’in
yaptıkları, Mustafa Kemal’in gençliğindeki başarıları örnek olmalıdır.
Kültürümüzde Gençler Yönetimde söz sahibi
olurken ebeveynler “ak sakallı” olmuş,
tecrübeleri ile yol göstermiş ve yaşlarını
önemsemeden gençlere güvenerek
memleket emanet etmişlerdir.
Buradan hareketle, Gençlik, Demokrat
Parti’nin Yerel Yönetimlerde olduğu gibi
ülke yönetiminde de birinci önceliğidir.
Gençleri Lider yaparak, küresel ve bölgesel
manada, hem siyaseten hem iktisaden LİDER
TÜRKİYE’ye ulaşılacağı bilincinde kadrolarla hareket eden Demokrat Parti,
gençliği bir yaş aralığı değil “taze” bir fikriyat olarak, dinamizm olarak
görmektedir.
Yerel Yönetimlerde Gençler, bizimle, yalnız oy veren ve sandıkta “katılan”
olmayacak, yönetime bizzat dahil olarak, yönetim ile alakalı süreçlere katkı
sunacaklardır.
48
Demokrat Partili kadrolarla oluşacak yerel yönetim sisteminde Gençler, adı
“gençlik” ile başlayan farklı kümelenmeler ile dışlanmayacak, ait oldukları
yerde, toplumun eşit paydaşı olarak yer alacaklardır.
Karar alma süreçlerinde, hususiyetle kendilerini ilgilendiren meselelerde,
mümkün mertebe tamamının görüşüne başvurularak yer alacaklardır.
49
9-ARAÇ ULAŞIMI DEĞİL İNSAN ULAŞIMI
Kent içi ulaşımda temel hedefimiz, güvenli ve konforlu bir ulaşım sağlamak,
ulaşım süresini ve maliyetini azaltmak, kentin farklı yerlerinde oturan bireyler
için ''ulaşımda eşitlik'' temin etmek ve çevreye en az zarar veren teknolojiyi
kullanmak olacaktır. Ulaşım konusunun ana unsuru ''insan'' olduğuna göre
bu hedeflere ulaşabilmek için öncelikle yapılması gereken de, ulaşım
alışkanlıklarının değiştirilmesi yoluyla insanı “ulaştırmak” olacaktır.
Trafikte, bireysel ulaşım araçları (Bisiklet vb) ve toplu taşım araçları gibi
ulaşım olanakları özendirilecek, kent düzeyinde etkin bir ulaşım hizmetinin
sağlanabilmesi için, kentin tamamını kapsayacak bir “Ana Plan” dahilinde
planlama, uygulama ve denetime kadar her türlü yetki tek otoritede
toplanacaktır. Otoparklar çoğunluklu olarak kent merkezlerine değil, kent
merkezine ulaşan toplu taşıma araçlarının başlangıç noktasına yapılacaktır.
Trafik yoğunluğunun fazlaca yaşandığı bölge ve zaman dilimi dikkate
alınarak süreli yaya trafiği uygulamalarının yanında, kent ve yerleşim
alanlarının merkezlerinde, bölge sakini ve esnaf düşünülerek, sabit
yayalaştırma uygulamalarına gidilecektir.
Kent içinde, her açık alanın özel sektör tarafından otopark olarak
kullanılmasının önüne geçilecek, belirli şartlar dahilinde bu alanların
kullanım amacı saptanacak ve otopark işletmeleri yerel yönetimlerin kendi
kaynaklarını kullanmasında aktif birer araç haline gelecektir.
50
Trafikteki sorunların yalnız araç odaklı olmadığından hareketle, trafik eğitimi
konusunda yerel yönetimlerin katılımı ile halkın eğitilmesi sağlanacaktır.
Ulaşım araçları ile ilgili tartışılması ve düzenlenmesi gereken bir diğer
mesele de çevreye verdikleri zararlardır. Çevre kirliliğine neden olan yanmış
yakıtın, çevreye vereceği zararın en aza indirilmesi sağlanacaktır. Bununla
alakalı tedbirlerin alınması ve taşıtlarda bu yönde yapılan düzenlemelerin
denetlenmesi sağlanacak, belirlenen yönergelere uymayan taşıtlar için, yetki
dahilinde cezai işlem uygulanacaktır.
Çevreye kirliliğinin yanında fosil yakıt kullanan araçların birçoğunun verdiği
bir diğer zarar gürültü ile ilgilidir. Gürültü kirliliğine sebep olan taşıtların, buna
sebep olan deformasyonlarının giderilmesi ya da bilinçli olarak gürültüye
sebep olan aksam kullanan araçların bu aksamlardan arındırılması için
gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır.
51
10-KOMŞULUK İLİŞKİLERİ, MAHALLELİLİK VE
MUHTARLIK
Örf, adet ve geleneklerimizin şekil bulduğu, yaşadığı ve geliştiği, bireye en
yakın çevre, önce ailesi sonrada komşularıdır. Komşuluk ilişkilerinde,
sadece ''selam'' la kalmayıp yaşamı paylaşmak noktasında üzerinde
durduğumuz en önemli konu, insani ve beşeri ilişkilerin geliştirilmesidir.
Komşu komşunun yüzüne muhtaçtır
Kentleşme sürecinin yanlış düzenlemenin ve hayat geçirilmesi ile durma
noktasına gelen komşuluk ilişkileri, yeni yapılanma ile özendirilecek,
komşuluğun yaşaması için mahallelerde sosyal faaliyetlere hız verilecektir.
“Komşusu açken karnı tok yatan bizden değildir” anlayışı ile mukaddes
kabul ettiğimiz komşuluk müessesesinin yeniden tesisi toplumsal barışa ve
yardımlaşmaya da katkıda bulunacaktır.
Hemşerilerimiz muhtarlık çatısı altında mahallelerinin her türlü imar,
güvenlik, alt yapı kararlarında görüş verebileceği ve kamuyu ilgilendiren
konularda belediye meclislerinde söz sahibi olacakları ''yerel insiyatiflerin
danışılması'' konusunu içeren ''yerel yönetimler ve demokrasi'' kanunu ile
katılım ve paylaşım sağlanacaktır. ''Muhtarlık hizmetleri'' yeni bir düzenleme
ile birey ile yerel yönetim arasına da ve birey ile merkezi yönetim arasında
iletişimi kolaylaştırmayı amaçlayan bir yapıya kavuşturulacaktır.
52
Muhtarlık müessesesi, temsili niteliğinden çıkıp daha fazla icra görevi
yürütecek ve mahallelinin yönetime katılımı için gayret edecektir.
Mahallelilik bilincinin yeniden oluşması için sosyal dayanışmayı artacak
etkinlikler ve projeler gerçekleştirilecek, yeni kentler de özlem duyduğumuz,
bu, komşuluk ve mahalle anlayışı ile şekillenecektir.
53
11-“BİR” YAŞAM
Yerel yönetimlerin en önemli görevlerinden biri de renk, dil, din, ırk, cinsiyet
farkı gözetmeksizin, her bireye eşit hizmet sunmaktır. Bireyin sahip olduğu
farklılıkların, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlamasına engel olmak
da yerel yönetimlerin sorumluluk sahalarından olmalıdır.
Bireylerin doğumundan ölümüne kadar, temel hak ve hürriyetleri
çerçevesinde, yerel yönetimlerin sorumluluk alanına giren her mesele, en
uygun şekilde çözülmelidir.
Yerel yönetimler, katılanların farklılıklarını zenginlik olarak değerlendirmeli,
farklılıklar üzerinden siyasete izin vermemeli ve bu farklılıkları göz önünde
bulundurmadan hizmet götürmelidir. Toplumsal barışın pekişmesi için
toplumu oluşturan bireylerin farklılıkları üzerine kurulu yerel yönetim ve
merkezi yönetim anlayışı terk edilmeli, farklılıkları bir kenara bırakarak
“insan” olmak paydası üzerinden hareket edilmelidir.
54
12- YÖNETİM DEĞİL YÖNETİŞİM
Halkın yönetilen değil yöneten olmasının amaçlandığı, dahası ortaya çıkan
olgunun, bir tarafın yönetimini değil tüm kesimlerin “birlikte” yönetimini ifade
etmesi ve buna uygun hareket edilmesi temel gayemizdir.
Burada iki nokta önemlidir. İlk olarak, tabandan tavana bir karar verme
süreci izlemek, birkaç tane gönüllü bileşeni, yerel yönetim toplantılarına
çağırmak şeklinde anlaşılmamalıdır. Bireylerin ve bireylerin belirli amaçlar
dahilinde yerel yönetim kapsamı içinde kurdukları organizasyon ve
örgütlerin, kentin ve yerleşim yerinin yönetiminde, mikro ölçekten makro
ölçeğe ulaşan bir süreçte, duyarlı ve etkili olabilmelerini sağlayacak
koşulların oluşturulmasıdır. İkincisi, yönetişime geçiş aslında standart bir
seyire sahip değildir. Gelişmiş ve işler bir demokrasiye sahip ülkelerde
standart, her yerde aynen uygulanabilen bir yönteme sahip olmayan
yönetişim olgusu, bir süreç olarak, toplumsal ve bireysel davranışlardan,
yönetim ve işletme alışkanlıklarından, kültürel özelliklerden etkilenir ve daha
önceki yerel yönetim sisteminden miras kalan özelliklerle çeşitlenerek her
sistemde kendini yeniden tanımlar.
Yönetişim anlayışının tesisi ile demokrasinin güçlendirileceği organlar
oluşturulacaktır. Halkın kentin geleceğine yön verecek projelerin elde
55
edilmesi ve uygulanması aşamasında her il ve ilçede, yerleşim yerinde söz
sahibi olacağı ''kent konseyleri'' oluşturulacaktır.
Kent konseyleri ile paralel çalışan “Yerel Gündem 21” Eylem Programı
çerçevesinde “hemşeri danışma ve dayanışma evleri” kurularak,
sürdürülebilir kalkınma programlarının elde edilmesinde gönüllü hemşeriler,
meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, konusunda uzman
kişiler, sendikalar ve iş dünyasının mutlak içinde olacağı yatay ortaklıklar
oluşturulacak ve merkezi yönetim tarafından desteklenecektir.
“SEDAM” adıyla “Semt Danışma Merkezleri” oluşturularak yerel
demokrasinin güçlendirilmesi ve birlikte karar almanın ortaya çıkardığı
“Hemşerilik Bilinci”nin geliştirilmesi sağlanacaktır.
56
13- YAŞAYAN TARİH KORUNAN DOKU
Kentlerde bulunan tüm tarihi, kültürel ve mimari mirasa sahip yapılar,
sokaklar, meydanlar aslına uygun olarak restore edilecek, korunması ve
yaşatılması sağlanacaktır.
Yerleşim yerlerinde, bölgenin tarihi ve kültürel özellikleri ile iklim şartları ve
coğrafi özelliklerine uygun olarak ortaya çıkmış olan yapıların, aslına uygun
olarak “yeniden inşa”sı sağlanacak, tahribatları giderilecek ve zamana yenik
düşmelerinin önüne geçilecektir.
Yalnız yaşatan değil YAŞAYAN KENTLER
Yaşayan kentler, kent ve yerleşim yerlerinin sahip olduğu tarihin yaşatılması
ile mümkün olacaktır.
Mevcut anlayışta görüldüğü üzere, tarihin bizlere bıraktığı mirası “çanak
çömlek” olarak nitelendirip, ranta engel görmek yerine, basılan her toprağın
kıymetini bilerek yaşamak bilinci oluşturulacaktır.
Yerel Yönetimlerin asli sorumluluklarından biri tarihlerine ve “yöresel” olana
sahip çıkmaktır.
57
Sahip olduğu değerleri ve gelenekleri “eski” olmakla nitelendirmek yerine
gelişen ve değişen dünyaya tanıtmak, yöresel güzelliklerin bilinmesini
sağlamak öncelikli meselelerimizdendir.
Yerel Yönetimler, katılanlarının tarihsel ve kültürel eğitimlerini merkezi
idareye bırakmak yerine bölgelerinde bu yönlü eğitimin sorumluluğunu
alacaklardır.
Yöneticiler, tarihi dokunun ve kentin kültürel özelliklerinin yaşatılması
sırasında uzman kişilerle çalışacak, ferdi istekleri ile kent idare etmekten
uzak duracaklardır.
Yerel Yönetimin idare merkezleri, hastaneler, okullar, park ve bahçeler ve
tüm diğer kamusal alanlar, bir standarda göre değil bölgesel özelliklere ve
bölgenin dokusuna göre inşa edilecek ya da düzenlenecektir.
Demokrat Parti olarak, geçmişi öğretmen kabul eden kadrolarımız ile kentin
ve yörenin, tarihi ve karakteristik dokusuna sahip çıkılacak ve korunacaktır.
58
Gülümseyin…
Burası YENİ
EVİNİZ
14-SOMURTAN DEĞİL GÜLÜMSEYEN KENTLER
Yerel yönetimde mevcut sistem beton yığınlarından oluşan bir anlayışı
barındırmaktadır.
Rantsal dönüşüm anlayışı ile büyük binalar,
anlamsız yapılar, karmaşık sokaklar ve
yollarla, bireyin yaşamını
kolaylaştırmaktan ziyade birçok
zorluğu barındıran yönetimler yok
olmaya mahkumdur.
Özellikle kentler, doğaya ve çevreye
inat gelişimleri ile insan sağlığını da
olumsuz etkilemekte, mutsuz bireyler
yaratmaktan öteye gidememektedir. Kent
yaşamı, insanın hayatına olumlu katkı yapacak dinamiklerle örülmüş gibi
görünse de aslında gerçek manada olumsuzlukların merkezi haline gelmiş,
kırsalın imkansızlıklarından yakınan kentli, kırsalı bir çözüm olarak görmeye
başlamıştır.
“köye gidip soğan yetiştirmek” gibi deyimlerle atıfta bulunulan aslında
kırsalın sadeliği, doğa ile iç içe oluşu, bireye verdiği dinginlik ve istatistiki
verirler ışığında, kırsaldaki bireyin daha sağlıklı bir yaşam sürmesidir.
59
Kentler mevcut yönetim anlayışı ile “somurtmakta”dır. Kentin barındırdığı bu
“kasvetli” hava bireyin sağlığına ciddi manada olumsuz etki yapmaktadır.
Kent yaşamının insanda oluşturduğu stres, başta birçok psikolojik rahatsızlık
olmak üzere hastalıklara neden olmaktadır.
Kentin somurtan ve hayatı zorlaştıran bu yönetim anlayışı Demokrat
Parti’nin kadroları ile nihayete erecektir. Sadece seyretmek için değil
yaşamak için yeşil alanların olduğu, beton yığınlarının değil yeşilin ve
çevrenin korunduğu, karmaşa ve keşmekeşten uzak bir hayatın yaşandığı
“gülümseyen” kentler Demokrat Parti ile ortaya konacaktır.
Özellikle kent yönetiminde, bir takım peyzaj çalışmaları ile süslemek yerine
gerçek manada yeşilin oluşturulduğu alanlar tesis etmek temel
hedeflerimizdendir.
Çevreye dair düzenleme ve uygulamalarla hava kirliliği ve çevre kirliliği
konusunda ciddi adımlar atılacak, kırsalın “doğal” yapısına duyulan özlem
bir nebze de olsun unutturulacaktır.
Kente yakın bölgelerde ve mümkün mertebe kent merkezinde, bireyin ve
özellikle genç nesilin toprak ile bağının devamını sağlayacak yaşam
alanlarının yanında, hobi bahçeleri ile de toprağa dokunan, koruyan bir
toplum meydana getirilecektir.
Kentin, nüfus yoğunluğunun yanına eklenen, taşıt ve konut yoğunluğu, yeni
bir planlama ve imar çalışması ile seyreltilecek çocuklarımıza oyun
60
oynayacak, gençlerimize zaman geçirecek ve kentler yaşlılarımıza geçmişi
anımsatacak bir silüete bürünecektir. Kent stresten uzaklaştığı vakit birey de
huzura kavuşacaktır.
Bireyin ve toplumun soluyabileceği nitelikte temiz hava ve içebileceği
nitelikte su ile yaşabileceği doğanın sunulması, korunması ve sürdürülmesi
birincil sorumluluğumuz olacaktır.
Gülümseyen kentlerin inşası gülümseyen bir nesilin şartıdır.
61
15- HER BİREY BİR KİTAP
Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri de okuma yazma ve düzenli kitap
okuma oranının çok düşük seviyelerde olmasıdır.
2011 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanan "Türkiye Okuma
Kültürü Haritası"ndaki bilgilere göre, Türkiye'de nüfusun %30'u okuma
yazma bilmezken, düzenli kitap okuyanların oranı ise %0.01’de kalmıştır.
Gelişmiş ülkelerle aramızda oldukça önemli bir fark bulunduğu da bir
gerçektir. Örneğin İngiltere ve Fransa’da düzenli okuma alışkanlığı oranı
%21’ler civarındadır.
Okuma alışkanlığı, çocukların zihinsel, duygusal ve sosyal gelişiminde
önemli kadar, yetişkinlerde de toplumsal ilişkileri etkileyecek derecede
önemli olmaktadır.
Türkiye’nin tartıştığı birçok mesele okuma alışkanlığının olmaması ile de
bağlantılı olabilir. Zira toplumsal barışın ve işler bir demokrasinin sağlanması
için de okumak ve dolayısı ile anlamak/anlaşmak önemlidir.
Yerel yönetimler bu konuda da sorumluluk sahibidir. Ancak bir zihniyet
meselesi olarak, okuyan birey sorgulayacak ve dolayısıyla biat etmeyecektir.
Bu nedenle kimi zaman bilinçli olarak bu konu irdelenmemekte ve çözümü
için çaba sarf edilmemektedir.
62
Demokrat Parti olarak, asli amacı demokrasinin tesisi olan kadrolarımızla,
okuyan, sorgulayan ve dolayısıyla meselelere dahil olan bireyler ve nesiller
yetiştirmek, yetişmesine katkıda bulunmak temel gayelerimizdendir.
Yerel yönetimlerimizle, belirlediğimiz bu temel gaye için kent ve halk
kütüphanelerinin kurulmasını hedef haline getirmekteyiz. Yönetime katılan
bireylerimiz kütüphanelerimizin kurulmasında da katkıda bulunacak ve yerel
yönetimlerin liderliğinde “okunan” kütüphaneler kuracaklardır.
Kentlerimiz, kitapla ve yazarla sadece, fuarlar vasıtası ile tanışmayacak,
düzenli etkinliklerle okuma alışkanlığına kavuşacaktır.
63
16- ÇEVRE”BİZ”
Günümüzde doğa ile eş anlamlı kullanılan “çevre” kavramı oldukça geniş bir
yelpazede ele alınmalıdır. Çevre dendiğinde bahis konusu olan, doğaya dair
ve insan eli değmemiş değerlerdir.
Günümüz dünyasında, insanın “kıt kaynak” kaygısı/bahanesi ile elini
çekmediği “çevre” artık alarm verir bir hale gelmiştir. İnsanın bitmek
tükenmek bilmeyen arzu ve istekleri, dahası sadece rant ve sefa uğruna
taciz ettiği çevre, niteliğini, üretkenliğini yitirmiş ve can çekişmektedir.
Yerel Yönetimler çevre konusunda büyük sorululuklara sahiptir.
Bir yerleşim yerinde, çevre kirliliğine neden olan birçok durum yerel
yönetimlerin denetim yetkisi kapsamındadır. Fabrikaların ve sanayi
kuruluşlarının atıkları, bireyin atıkları, alt yapı eksiklikleri, ağaç ve yeşil
katliamları, hayvan istismarları vb birçok meselede yetkili olan belediyeler
çoğu zaman görevini yapmamakta ya da şahsi bir takım emeller nedeniyle
yapamamaktadır.
7 Bölgesinde 4 iklime aynı anda sahip olan Türkiye gibi ender ülkeler, çevre
konusunda ciddi mahiyette anayasal düzenlemeler yaparken Türkiye bu
konuda da geri kalmıştır.
64
Demokratik aksaklık neticesinde, hali hazırda insan hakları konusunda da
sınıfta kalan ülkemiz, hayvan hakları konusunda da olumlu bir gelişme
kaydedememiştir.
Bireylerin sorumsuzluğu ve pervasızlığının üzerine yerel yönetimlerin
“banane”ci anlayışları eklendiğinde, ortaya vahim bir manzara çıkmaktadır.
Sokak hayvanlarının maruz kaldığı şiddet, yaban hayata yönelik hunharca,
tutum bireysel olduğu kadar yönetimseldir de.
Belediyelerin rant kaygısı ile katlettikleri ormanların yanında bireyin olumsuz
katkısı, ormanların “çevre”de değil masallarda yer alan efsaneler haline
gelmesine neden olmuştur.
Ağaç, bir yaşamdır. Rant beklentisi için yok edilen yeşil alanın yerine
“yenisi”nin yapılacağı vaadi halkla ve doğa ile dalga geçmekten ibarettir.
Demokrat Parti, insanı önemsediği kadar çevreyi de önemsemektedir.
İnsanın çevreden ayrı anılamayacağının bilinci ile çevreye saygı duyan ve
koruyan nesillerin varlığını temin etmek sorumluluğu ile hareket edecektir.
Demokrat Parti “Çevreyi yaşat ki insan yaşasın” diyerek, çevrenin
iyileştirilmesi ve korunması için çalışacak kadrolarla geleceğe
hazırlanmaktadır.
Kent yaşamı içinde, çevre ile bağı kopan bireyin ,çevreye duyarlı hale
gelmesini sağlayacak bir eğitim sistemini ve düzenlemeyi elzem
65
görmektedir. Bunun için, kuruluş ve faaliyet gayesi, çevre olan Sivil Toplum
Kuruluşları, üniversiteler ve uzman kişilerle “Çevre Komisyonları” kurulacak,
çevrenin korunması için alınması gereken önlemler, yapılması gerekenler bu
komisyonla beraber karara bağlanacaktır.
Merkezi yönetimin yetkisi dahilinde olan ancak yerel yönetim sınırlarında
yaşayan paydaşları etkileyen çevresel konularda, merkezi yönetime gerekli
bilginin verilmesi ve uyarıların yapılması için de çalışacak bu komisyonlar,
bireylerin çevreye duyarlı olması için de düzenli olarak halkın
bilinçlendirilmesine yönelik toplantılar düzenleyeceklerdir.
66
17- “EĞLENCE TERAPİSİ” ALANLARI
Rekreasyon ana hatlarıyla bireyin, bedensel ve ruhsal gelişimine katkı
sağlayan, kendi isteği ve iradesi ile katıldığı, bireysel olarak veya grup içinde
yaptığı, pasif veya aktif olarak iştirak ettiği ve etkinlik sonunda da mutlu
olduğu serbest zaman etkinlikleridir.
Terapatik Rekreasyon; bakım evleri, çocuk esirgeme kurumları, hastaneler,
cezaevleri, rehabilitasyon merkezleri ve özel eğitim kurslarında yapılan
bedensel ve ruhsal gelişim amaçlı etkinliklerdir.
Terapatik rekreasyon, Tedavi Dinlenme olarak ya da “Eğlence Terapisi”
olarak adlandırılmaktadır. Dinlenme ve eğlence hizmetleri ile, akıl hastalığı
olan insanlar da dahil olmak üzere bir çok hastalık ve engelli gurubunun
tedavisinde uygulanan yöntemlerdir.
Dünya genelinde Tedavi amaçlı rekreasyon konusunda birden çok tanım
yapılmıştır
Yapılan araştırmalar bir çok hastalık ve engel gurubunda terapatik
rekreasyon yönteminin başarısını ispatlamıştır. Kanser gibi çare
bulunulamamış hastalıklar üzerinde bu teknik ve yöntemlerle, hastalık
gidişatı yavaşlatılmış ve hatta hasta bireylerinin önemli bir bölümünde
iyileşme gerçekleşmiştir. Terapatik rekreasyon teknikleri hastalık yada engel
sahibi bireylerde iyileşme yönünde belirtiler gösterirken hastalık yada engel
potansiyeline sahip bireylerde önleyici terapi olarak kullanılabilmektedir. Batı
toplumlarında terapatik rekreasyon hizmetleri tedavi edici niteliğinin yanında
67
önemli bir biçimde önleyici mekanizma olarak boy göstermektedir. Bu
ülkelerde faaliyet gösteren kurum, enstitü ve merkezler suç işleme
potansiyeline sahip bireyler de dahil olmak üzere önleyici hizmete önem
vermektedirler.
Terapatik rekreasyon hizmetleri günümüz dünyasında öneminin anlaşılması
gereken bir alternatif tıp bilimi sayılabilir. Kullandığı tekniklerin başarısı göz
önünde bulundurulduğunda tıbbi bakımın hastalıklarda tek başına yeterli
olmayacağı anlaşılacaktır.
Mevcut yerel yönetimlerin “rekreasyon alanı” olarak belirttiği yerler, peyzaj
çalışması yapılmış park ve bahçelerden ibarettir.
Eğlenerek Yaşayacak, Sağlıcakla kalınacak…
“Yeniden oluşturma” şeklinde Türkçe’ye çevirebileceğimiz rekreasyon
tanımı, henüz Tıp alanında da ülkemizde karşılık bulmamaktadır. Spor bilimi
içinde ayrı bir dal olarak ortaya çıkan rekreasyon, Batılı yönetimlerde
“tedavi” niteliği ile öne çıkarken, ülkemizde “estetik” kaygılarla yer
almaktadır.
Yerel yönetimlerin, birkaç ağaç ile düzenlediği her alanı rekreasyon alanı
olarak nitelendirmesi, bu dalın ruhuna aykırıdır.
Gelişmiş ülkelerdeki yerel yönetimler anlayışında halka yönelik spor
rekreasyon kavramı içinde yer alır. Rekreasyon, bireyin, mesleki, ailevi
toplumsal görevlerini ifa ettikten sonra, hür iradesi ile seçebileceği bir
68
dinlenme ve eğlence ve birikimlerini arttırma faaliyetlerinde bulunması,
kendini “yeniden oluşturma” etkinliklerine katılmasıdır.
Gelişmiş Batılı demokrasi ve yönetimlerde belediyeler park ve rekreasyon
birimi ile spora hizmet eder. Bu birimler, bireye bütün etkinlikleri tek elden
etkili ve verimli olarak sunmak imkanına sahiptir. Gelişmiş ülkelerde bu
hizmetlerin yerel yönetimlerce yapılması ve düzenlenmesi gerektiği kabul
edilmiştir.
Demokrat Parti olarak, insan sağlığını önceleyen bir anlayışla, var edilecek
rekreasyon alanlarının, rekreasyonun ruhuna uygun olması hedefi ile
hareket edeceğiz.
Yalnız peyzaj mimarlarının değil, spor adamlarının, tıp doktorlarının ve
konusunda uzman kişilerin “danışman”lığı ile bu alanların oluşturulması ve
amacına uygun kullanılmasını sağlayacağız.
69
18- SPORTMEN YÖNETİM
Yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın “Gençliğin Korunması” başlıklı 58’inci
maddesinin ikinci fıkrasında, “Devlet’in, gençleri alkol düşkünlüğünden,
uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan
ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alacağı” düzenlenmiştir. Bunun
yanında 59. Madde ile Devlet’in, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve
ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alacağı, sporun kitlelere yayılmasını
teşvik edeceği ve başarılı sporcuyu koruyacağı belirtilmiştir.
Spor, bireylerin ruhsal, bedensel ve zihinsel olarak gelişimlerine yarar
sağladığı gibi sağlıklı olabilmenin de temel şartlarındandır. İnsana dair
farklılıklardan ayrı olarak tüm farklılıkların, bir yerde, eşit şekillerde bir araya
gelmesine olanak sağlayan yapısı ile spor toplumsal ve küresel barışa da
katkı sunmaktadır. En güzel tanımı ile spor Dünya’nın “ortak dil”i haline
gelmiştir.
Türkiye’de diğer birçok alanda olduğu gibi spora dayalı meselelerde
merkeziyetçi bir anlayış ile faaliyet göstermektedir. Bu, sporun gelişmesine
olumsuz etki yaparken, sporun tanımı içinde yer alan olumlu tarafının geniş
kitlelere ulaşmasına da engel olmaktadır.
Yerel yönetimler gelişmiş ülkelerde, alt ve üst yapı ile alakalı meselelerini
halletmiş ve katılanlarına belirli ölçütlerde hayat şartları sunmuş, demokratik
hayat düzenine sahip yapılardır.
70
Bir çağdaşlık ve gelişmişlik verisi olarak spora, batılı ülkelerde gereken
önem verilmiştir. Bu ülkelerdeki yerel yönetimler, yetkileri ve imkanları ile
paydaşlarına verecekleri spor hizmetini uzun zaman önce planlamış ve
uzmanların katılımı ile uygulamaya koymuşlardır.
Türkiye’de spora dair en önemli sorunlardan biri de yerel yönetimden
merkezi yönetime aktarılan yanlış yönlü kaynak aktarımıdır. Demokrat Parti,
bu yanlışlığın sporun gelişmesi ve özendirilmesi önündeki en önemli
engellerden olduğu bilinci ile sporu ele almaktadır.
Halkın, diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi azami şekilde spor
faaliyetlerinden yararlanması en temel haklardandır.
Demokrat Partili Yerel yönetimler, yönetimlerin sorumluluk sahası içinde
faaliyet gösteren amatör ve/veya profesyonel spor kulüpleri ile bağların
kuvvetlenmesini amaçlamaktadır. Kadrolarımız, bu kulüplerle
koordinasyonlu bir şekilde hareket ederek bu kulüplerin kendi kaynaklarını
oluşturmasını sağlayacaktır.
Yerel Yönetimlerin spora yönelik faaliyetlerinde Demokrat Partili
kadrolarımıza, kurmayı planladığımız ve uzmanlardan oluşan “Spor
Koordinasyon Kurulları” yardımcı ve yön gösterici olacaklardır.
71
Yerel Yönetimlerimizde, yerel spor kulübü üyesi bireylerin, ulaşım gibi
hizmetlerden indirimli yararlanması sağlanacak ve sporun özendirilmesi
amacı ile özel sektörle de birlikte çalışılacaktır.
Park ve bahçelere düzensizce yerleştirilen ve bireylerin bilinçsizce
kullanması neticesinde kalıcı sakatlanmalara neden olan/olabilecek spor
aletleri ile alakalı her mahallede halk, düzenli olarak uzmanlar tarafından
eğitilecek ve bilinçli olarak spor yapmaları sağlanacaktır.
Yöresel özellik taşıyan spor dalları ve bu dallara bağlı faaliyet gösteren
kulüpler desteklenecek, geçmişten günümüze “tarihi” nitelik taşıyan spor
dallarının yaşatılması sağlanacaktır.
72
19- KADIN ELİ DEĞMELİ
Mevcut siyasi ve idari sistem eşitsizlikler üzerine kurulmuştur.
Özellikle de siyasi hayatta temsil olgusu gündeme geldiğinde, bu eşitsizlikler
daha belirgin şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bu eşitsizlikler çeşitlilik göstermektedir. Ancak Türk toplumu gibi toplumlarda
siyasi alanda en temel eşitsizlik, cinsiyet ve yaşa dayalı olarak ortaya
çıkmaktadır. Batılı ve demokrasinin beşiği kabul edilen birçok ülkeden önce
Kadın’a seçme ve seçilme hakkını teslim etmiş bir ülke olarak Türkiye,
Kadın Erkek eşitliği konusunda maalesef bu ülkelerden geri kalmıştır. Çok
partili dönemden bu yana Türk Kadını siyasette, ortalama olarak %1.3
oranında temsil edilmiş, buna karşın Erkek %98.7’lik oranla “söz” söyleme
hakkına erişmiştir. Demografik olarak birbirine yakın olan kadın ve erkek
nüfusu dikkate alındığında durumun vahameti daha net bir biçimde ortaya
çıkmaktadır.
Yerel yönetimlerin sorumluluğundaki ve yetkili oldukları birçok hizmetin
odağı kadınlardır. Dolayısıyla, kadınların yerel yönetimlerin karar
organlarında temsil edilmesi ve katılımcılığı son derece önemlidir.
Ülkemizde, yerel yönetimlerin karar organlarında kadınların temsil oranı çok
düşük seviyelerde ve hatta parlamenter kadın oranından da düşük
kalmaktadır.
Oysa yerel yönetimler, halka merkezi yönetimlerden daha yakın kurumlar
olması dolayısıyla aslen daha eşitlikçi bir yapıda olmalıdır.
73
Yer
el Y
önet
imle
rde
oluş
turu
laca
k
“K
adın
Eli
” bi
rim
leri
ile
yön
etim
in z
eraf
ete
kavuşm
ası
sağl
anac
aktı
r.
Kadının siyasette yer almasına engel teşkil eden
görüşün başında, siyaseti bir erkek kurumu görmek
yanlışı yatmaktadır.
2009 yerel seçim sonuçları incelendiğinde, belediye
başkanlarının %0,88’inin, belediye meclis üyelerinin
%4,2’sinin, il genel meclisi üyelerinin %3,25’inin
kadınlardan oluştuğu görülmektedir. Yıllara göre temsil
oranları incelendiğinde, yukarı yönlü bir hareket
gözlense de, kadınların yerel düzeyde temsilinin hala
çok düşük oranda olduğunu bilinmektedir.
Türkiye’deki durum, Dünya'daki diğer ülkelerin yerel
yönetimleri ile kıyaslandığında, kadın temsili oranları
konusunda daha da vahim bir tablo ortaya çıkmaktadır.
Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, kadınların yerel
düzeyde temsili açısından Türkiye’nin 33 ülke arasında
32. sırada yer aldığı görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde
merkezi yönetimin paydaşı olan, kadın oranı ile yerel
yönetimde temsil edilen kadın oranı paralellik
gösterirken, Türkiye’de bu iki oran arasında ciddi bir fark
bulunmaktadır.
Kadınların temsil adaletsizliğinin öznesi olmasına yol
açan temel etken ataerkil kültür yapısıdır. Bunun
74
yanında, kadının siyasette yaşadığı katılım ve temsil sorununun bir diğer
nedeni de genel anlamda cinsiyet eşitsizliği ile alakalıdır. Cinsiyet
eşitsizliğinin çok derin şekilde ortaya çıktığı eğitim alanı, eksik temsilin
nedenleri arasında sayılabilir. Ayrıca, kadınlara, toplum tarafından atfedilen
aile içi “rol” kadının, siyasetin gereği olan uzun mesaiye karşılık
verememesine ve dolayısıyla çok zaman, siyaset dışı kalmasına neden
olmaktadır. Bir önemli konu da siyaset kurumunun sınırlarının erkekler
tarafından şekillendirilmiş ve geliştirilmiş olmasıdır.
Türkiye’nin cinsiyet eşitsizliği ile anılan mevcut durumu, yerel yönetim
anlayışının değişmesi ile farklılaşacak ve olumlu bir hal alacaktır. Kadının,
siyasette var olmasına, yerel yönetimde katılan olmasına engel olan ve
yalnız cinsiyete bağlı olarak açıklanan nedenlerin ortadan kalkması için
kadrolarımızın çalışması sağlanacaktır.
Yerel Yönetimlerde yer alacak Demokrat Partili idarecilerimiz “Kadın Eli”nin
sihrini hesaba katarak, kentin ve/veya bahis olunan yerel yönetimin
şekillenmesinde Kadınların karar verici olmasına özen göstereceklerdir.
Yerel Yönetimlerin karşılaştığı birçok sorun “Kadın Eli” ile çözüme
erişebilecektir. Bu bakımdan, kadının karar ve icra görevlerini yerine
getirebilecek şekilde yönetimde söz sahibi olmasına gayret edilecektir.
Yerel Yönetimlerde oluşturulacak “Kadın Eli” birimleri ile yönetimin zerafete
kavuşması sağlanacaktır.
75
Kadının, mesai imkanları düşünülerek çalışacak birimlerle, kadının, yerel
yönetime katılımı kolaylaştırılacaktır.
Cinsiyete dayalı eşitsizlikler sebebi ile ortaya çıkan eğitim eşitsizliklerinin
önüne geçmek için, kadınlarımızın kişisel eğitimlerine, gelir adaletsizliğinin
önüne geçmek için ise mesleki eğitimlerine yönelik kurs ve okullar
açılacaktır.
Kadına yönelik şiddetin engellenmesi konusunda yerel yönetimlere de
sorumluluk yüklenmiştir. Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasına
ilişkin olarak yerel yönetimler Sivil toplum kuruluşları ile koordineli
çalışacaktır. Kadın sığınma evleri konusunda merkezi yönetim, nüfusu
50.000’den fazla olan yerel yönetimlere yetki vermiştir. Dolayısıyla her yerel
yönetimin kadın sığınma evi açma yetkisi bulunmamaktadır.
Kadın sığınma evi açma yetkisine sahip yerel yönetimlerde, bu birimlerin
ihtiyaçları ve taşıması gereken şartlar, mevzuatın emrettiği ölçütten ziyade,
bölgesel ve kültürel anlamda kadının ihtiyacına cevap verecek nitelikte
olacaktır.
Kadın sığınma evlerinin temininde temel amaç olan barınma ve korunma
sağlamanın yanında, kadının gelişimine yönelik aktivitelerin yer alacağı
tesisler oluşturulacaktır.
Bu sığınma evlerinin yanında daha kapsamlı hizmet vermek üzere, fiziksel,
duygusal, cinsel ve ekonomik istismara uğrayan kadınların psiko-sosyal ve
ekonomik sorunlarını çözecek, varsa çocukları ile birlikte ihtiyaçlarını
karşılayacak, geçici bir süre kalabilecekleri yatılı tesisler oluşturulacaktır.
76
Kadınların kalkınma fırsat ve olanaklarından eşit biçimde yararlanmaları
sağlanacaktır. Özellikle çalışan kadınlara hizmet verecek kreş ve anaokulu
gibi tesisler kurulacaktır.
Kadınlara, doğum öncesi ve doğum sonrası “Süt Yardımı” adı ile, gelişimleri
için elzem olan anne sütünü uygun zaman ve imkanlarla çocukların almasını
sağlayacak mesai düzenlemeleri ve yardımlar yapılacaktır.
Kadınların sokakta maruz kaldıkları şiddete engel olmak kaydıyla, güvenlik
ve ulaşım imkanları yeniden düzenlenecek, özellikle gece, karanlıktan
faydalanılarak artan saldırılara engel olmak için sokak ve cadde
aydınlatmalarının düzenli kontrolü ve güçlendirilmesi sağlanacak,
kameralarla 24 saat izlenen bir sistem tesis edilecektir.
“Acil şiddet hattı” ve Danışma merkezleri ile Kadına yönelik şiddete karşı
birimler oluşturulurken, belediye bünyesinde faaliyet gösterecek “Pembe
Masa”larla şiddet gören kadınlara psikolojik destek verilecek ve yetkili
birimlerin koordinasyonu sağlanacaktır.
Kadınlara, sahip oldukları becerileri gelire çevirebilecekleri fırsat ve gelir
adaletsizliğine engel olacak, üretim ve satış imkanları yaratılacaktır.
Belediyeler bünyesinde faaliyet gösterecek “Kadın Yaşam Merkezleri” ile
kadınların spor yapmaları özendirilecek, “hobi kursları” ile kişisel
gelişimlerine katkıda bulunulacaktır.
77
20-GELECEĞE YATIRIM
Şüphesiz ki çocuklarımız hayattaki en değerli varlıklarımızdır. Geleceğin
onlarla şekilleneceği bilinci ile yerel yönetimlerin sorumlulukları daha da
büyük olmaktadır.
Türkiye’nin sosyal sorunlarının içerisinde en önemli yeri muhakkak ki “sokak
çocukları” ve “çocuk işçiler” almaktadır.
Yapılan araştırmalara göre, ülkemizde 0-6 yaş arası 300’e yakın
çocuk anneleriyle birlikte cezaevinde kalmaktadır, yaş ortalaması
ağırlıklı olarak 14-18 yaş olan 2 bin 300 çocuk ise çeşitli suçlardan
cezaevinde bulunmaktadır. 15 yaşından küçük 4.9 milyon çocuk,
ulusal yoksulluk sınırının altında yaşarken, canlı doğan her bin
bebekten 39’u bir yaşını doldurmadan hayatını kaybetmekte,
çocukların yüzde 17’si ise temiz içme suyuna erişememektedir.
Araştırmalar, sokakta çalışma yaşının 7 ile 11 arasında olduğunu,
sokakta çalışan ya da yaşayan çocukların yüzde 95’inin ise erkek
olduğunu göstermektedir. TBMM’de kurulan “kayıp ve mağdur
çocuklar”la ilgili araştırma komisyonunun geçen yılki raporuna göre
ise ülkemizde haber alınamayan çocuk sayısı 2 binleri geçmiş
durumdadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre,
yaklaşık 17 milyon çocuğun 1 milyonu çalışmaktadır.
78
Türkiye’de çalışan çocuk sayısı, 6-14 yaş grubunda 292 bin civarında iken,
bu sayı 15-17 yaş grubunda 601 bin kişi civarındadır. 6-17 yaş grubunda
“çalıştırılan” çocukların yüzde 44,8’i kentlerde, yüzde 55,2’si kırsalda
yaşamaktadır. Yaş grupları itibarıyla 6-14 yaş grubundaki çocukların yüzde
97,2’si, 15-17 yaş grubundakilerin ise yüzde 74,7’si okula devam etmektedir.
Ülkemizde 42 bin çocuğun sokakta yaşadığı ancak gayri resmi rakamlarla
200 bine yakın çocuğun sokakta yaşamını sürdürmeye çalıştığı
belirtilmektedir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan edinilen verilere göre;
Türkiye’deki sokak çocuklarının tam sayısı hakkında net bir bilgi yoktur
ancak gecekondu yaşamının çocuğun sokağa inmesiyle doğru orantılı bir
etken olduğu, yalnızca İstanbul’da 625 bin çocuğun sokak çocuğu olma
riskiyle karşı karşıya olduğu belirtilmektedir.
Çocuklar kadar MASUM YÖNETİMLER
Demokrat Partili yönetimler, hangi şekilde olursa olsun, istismara ya da
ihmale uğramış çocukların rehabilitasyonu ve tedavileri için, özel olarak bu
konuda faaliyet gösterecek, konunun uzmanları ile birlikte oluşturulmuş
merkezler meydana getirecektir. Başka yönetim anlayışlarındaki
muadillerine nazaran, bahse konu olan çocukların yalnız barınmalarını
sağlayan değil topluma kazandırılmalarını amaçlayan merkezler olacaktır.
79
Bu merkezler ile çocuk istismarı ve ihmalinin önlenmesine ilişkin programlar
geliştirilecek, konu ile ilgili, halkta bilinç oluşmasını sağlayacaklardır.
Çocuk işçilere yönelik olarak, yerel yönetimlerimiz, öncelikle çocukların
çalışmasına neden olan şartların tespitini sağlayacak, ilgili şartlar ortadan
kaldırılacak ve çocuk işçiliğine son verilecektir.
Çocuk işçiliğinin en önemli nedeni yoksulluk olarak tespit edilmiştir. Bu
bakımdan “çocuk işçi” sorununa engel olmak için yardıma muhtaç ailelere
destek birimleri kurulacak, aile fertlerinden işsiz yetişkinlerin istihdam
edilmesine, bakıma muhtaç olanların bakımının sağlanmasına ve hasta
olanların tedavilerine yönelik geniş kapsamlı çalışma yapılacaktır. Bu
çocukların çalışma hayatından alınarak eğitime yönlendirilmesi
sağlanacaktır.
Sokakta çalışan çocuklarla ilgili olarak öncelikle ailelerle temas kurulacak,
aile odaklı sorunların ortadan kaldırılması amaçlanacaktır. Bu çocukların
içinde eğitim ve öğretim hayatından geri kalmış olanlar mümkünse okullara
yönlendirilecek değilse okuma yazma bilmeyenler için kurslar temin
edilecektir. Tüm çalışmalara rağmen sokakta çalışmaya devam eden
çocuklar için, sağlıklı beslenebilecekleri, sağlık kontrollerinin yapılacağı, spor
ve animasyon faaliyetlerinde bulunabilecekleri, meslek edindirme kursları ile
kalıcı mesleklere sahip olabilecekleri merkezler de tesis edilecektir. Bu
tesislerde ailelere yönelik psikolojik danışma, tedavi ve yönlendirme
hizmetleri de verilecektir.
80
21- GEÇMİŞİNE SAHİP ÇIKAN YÖNETİMLER
2012 yılında 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus oranı %7,5’tir. Nüfus
projeksiyonlarına göre bu oranın 2023 yılında %10,2, 2050 yılında %20,8,
2075 yılında ise %27,7’ye yükseleceği tahmin edilmektedir.
2012 yılında 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus oranının en yüksek olduğu
bölge Ege Bölgesidir (%16,5). Yaşlı nüfusun daha yoğun olarak yaşadığı
diğer bölgeler, sırasıyla İstanbul (%14), Akdeniz (%11,7) ve Doğu Marmara
(%9,9) bölgeleridir. Yaşlı nüfus oranı en düşük olan bölge, Kuzeydoğu
Anadolu Bölgesi’dir (%2,6).
2012 yılında 65 ve daha yukarı yaştaki kadın nüfusun %52,4’ünün eşi ölmüş
iken erkek nüfusun %13,7’sinin eşi ölmüştür. Yaşlı kadın nüfusun %42,2’si
evli iken erkeklerin ise %82,7’si evlidir.
2011 yılında emekli ve dul-yetim aylıklarından yararlanan erkeklerin oranı
%67,4, kadınların oranı ise %28,5’tir. Diğer sosyal transferlerden yararlanan
yaşlı kadınların oranı %58,6 iken erkeklerin oranı %1,7’dir.
Türkiye, sahip olduğu kültürel miras dolayısıyla yaşlısına daha çok değer
vermektedir. Batılı yönetimlerde bireyin sorumlulukları yönetimlerce
devralınmışken ülkemizde yaşlısı ile ilgilenmek bir etik kural niteliğindedir.
Dolayısıyla, başka ülke devletlerinde mevcut, yaşlılara dair sorunlarla
ülkemizdeki sorunlar değişiklik arz etmektedir. Ülkemizin sahip olduğu
81
muhafazakar kimlik neticesinde yaşlısı ile kuvvetli bağa sahip bireyler
yetişmekte, diğer ülke devletlerinde “bakım” konusunda yapılan
düzenlemeler ülkemizde farklı şekilde cereyan etmektedir.
Yaşlılarımız ile alakalı temel mesele imkansızlıklar nedeni ile toplumdan
soyutlanmalarıdır. Yaşlılara hizmet verecek tesis ve merkezlerin eksikliği
yerel yönetimlerin bu konudaki sorumluluklarını yerine getirmediğinin
kanıtıdır.
Demokrat Parti olarak kadrolarımızla, her insanın bir gün yaşlanacağından
hareketle yaşlılarımıza sahip çıkacağız. Yaşlılarımızın, gündelik yaşamdan
kopmadan yaşayabilmesi için yaşlılarımızın ulaşım imkanlarının
iyileştirilmesi sağlanacak, yalnız ücretsiz ulaşım imkanı ile değil, kendileri
için tasarlanmış taşıtlarla seyahat etmelerine imkan sağlayacak alt yapılar
temin edilecektir. Barınma ihtiyacı olan yaşlılarımız tespit edilecek kendileri
için en uygun barınma koşullarına kavuşturulacaklardır. Barınma imkanı
bulan ancak bakıma ihtiyaç duyan yaşlılarımıza, uzman sağlık ve bakım
ekipleri ile düzenli olarak ulaşılacak ihtiyaçları karşılanacaktır. Toplumla iç
içe yaşamalarına olanak sağlayacak organizasyonlar, yerleşim ve gezi
alanları, serbest zaman alanları tesis edilecek, yaşlılarımızın bu alanlara
fiziki erişimleri gerçekleştirilecektir. İhtiyaca cevap verecek ölçüde
Huzurevleri açılacak ve huzurevleri ile alakalı denetim mekanizmaları
işletilecektir.
82
Yaşlıları, yönetime dahil edecek, bu sayede hem tecrübelerinden istifade
edip hem de onların sosyal hayattan kopmasını önleyecek “İhtiyar Meclisi”
organize edilecek, bu meclislerin tavsiye kararı vermeleri sağlanacaktır.
83
22- YOKSULDAN YOKSUN YÖNETİM
Türkiye, sahip olduğu dini, kültürel ve ahlaki değerler itibariyle yoksulun ve
yoksunun yanında yer alan insanları ile anlam bulmaktadır. Yardımlaşmayı
toplumsallığın ilk şartı görerek hareket etmiş insanları ile Türkiye, yardıma
muhtaç olanın ve mazlumun yanında olmayı kendine adeta bir görev
bilmiştir.
Türkiye’de TÜİK’in yayınladığı ve 2012 yılına ait olan verilere göre, 2011’de
her 1000 kişiden 14’ünün günlük harcaması
2,15 doların altında iken, bu sayı 2012’de 6 kişiye gerilemiştir.
Yapılan başka bir araştırmaya göre, mevcut şartlarda ülkemizde dört kişilik
bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken
gıda harcaması tutarı
(açlık sınırı) 1.100 lira olarak belirlenmişken, gıda harcaması
ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve
benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı
(yoksulluk sınırı) ise 3.500 lira olarak saptanmıştır.
Sorun YOKSULU YÖNETİMLER
Demokrat Parti olarak yerel yönetimlerde, yoksulluğun önlenmesine yönelik
ilk adımımız, işsizliğin engellenmesi, gelir dağılımındaki adaletsizliğinin
önüne geçecek tedbirlerin alınması ve yeni iş sahaları açmak olacaktır.
84
Artan gıda fiyatları ve gıda israfları, yoksulluğu tetiklemektedir. Dolayısıyla
gıdada keyfi fiyat artışlarının önüne geçilecek israfın önlenmesi için halkın
bilinçlenmesi sağlanacaktır. Yerel Yönetimlerimiz, geri dönüşümü mümkün
atıklar için geri dönüşüm tesisleri kuracak ya da özel sektörü teşvik ederek
kaynakların daha akıllıca kullanılmasını sağlayacaktır.
Yoksulluğa negatif etki yapan politikalardan vazgeçilecektir. Yanlış
politikalarla tarıma yapılan düşük destek yükseltilecek, sanayileşmedeki
aksaklıklar giderilecek ve bölgelerin sahip olduğu istihdam potansiyelleri
ortaya çıkarılacaktır.
Yolsuzluklar, yoksulluğun temel nedenlerinden biridir. Yoksullukla
mücadelede ilk hedef yolsuzluğun ortadan kaldırılması ve emeğin gerçek
karşılığını bulması olacaktır.
Yoksulluğun bir diğer nedeni de planlanamayan ve öngörülemeyen nüfus
artışı ile istihdam artışının dengesizliğinden kaynaklanmaktadır. Aşırı nüfus
artışı yaşanan ülkelerde yoksulluğun önemli bir sorun olduğu bilinmektedir.
Doğum kontrolü ve aile planlamasından yoksun ülkelerde yoksulluk
kaçınılmaz bir gerçektir. Bu bakımdan aile planlaması konusunda bireye
eğitim verilmesi sağlanacak, kontrolsüz nüfus artışının önüne geçilmeye
çalışılacaktır.
85
Yoksul kesime ve dar gelirlilere yönelik gıda, yakacak, barınak, giyim, sağlık
yardımları yapılırken yoksul ailelere mensup öğrencilere eğitim yardımında
bulunulacaktır.
Yoksulluğu engellemek için yardımların yanında dar gelirlilere iş imkânı,
meslek edindirme kursları gibi alanlarda da destek hizmetleri sunulacaktır.
Yoksullukla mücadele amacıyla projeler gerçekleştirilecek ve yoksulların
topluma uyumları için sosyal ve ekonomik yardım programları
uygulanacaktır.
Yoksullukla mücadele için uygulamaya konulan eylem planlarında
sürdürülebilirlik ilkesi asli şart olacak ve yoksulluğun kökten yok edilmesi için
çalışılacaktır.
86
TUTUN ELİMİZİ
Demokrat Parti, halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak bilenlerin partisidir.
Demokrat Parti siyasette merkezi ve sağduyuyu temsil eder...
Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını ve rejimin temel niteliklerini
koruyarak, insanımızın hak ve özgürlüklerini genişletmek ve demokrasimizi
olgunlaştırmak temel gayemizdir.
Demokrat Parti, milliyetçi, muhafazakar, sosyal adaletçi ve serbest piyasa
ekonomisini savunan felsefe üzerine kurulmuştur.
Fikir ve ifade, din ve vicdan ile teşebbüs hürriyetlerinin en geniş manada
tesisine dayanan, özgürlükçü yaklaşıma sahip tek partidir.
Demokrat Parti modernlikle muhafazakarlığın, milliyetçilikle evreselliğin,
ekonomik liberalizmle sosyal adaletçiliğin, devletin temel nitelikleri ile milletin
vazgeçilmez değerlerinin, bireyin özgürlük alanı ile kamusal çıkarların,
özlemler ve beklentilerle imkanların, en ideal şekilde buluştuğu bir Türkiye’yi
hedeflemektedir.
Geçmişte değiştirdiği Türkiye’yi gelecekte de değiştirmeye, insanı merkeze
alıp geliştirmeye ve Yeniden Büyük Türkiye’ye ulaşmaya yeminlidir.
İşte bu nedenle, uzattığımız eli, bu Memleketin toprağı kadar temiz, “Millet”e
hasret duyan bu eli tutun…
87