cahit zarifoğlu - İşaret Çocukları.pdf

52
.çahit zanfoglu işaret çocukları İNSAN YAYINEVİ

Upload: hasotaso

Post on 26-Dec-2015

566 views

Category:

Documents


149 download

TRANSCRIPT

.çahitzanfoglu

işaretçocukları

İN S A N YAYINEVİ

C A H İ TZ A R İF O Ğ L U

İŞAR ETÇ O C U K L A R I

İN S A N Y A Y IN E V İ

İN S A N Y A Y IN E V İ P. K. 8 6 3 İS T A N B U L

C A H İ T Z A R İ F O S L U İ Ş A R E T Ç O C U K L A R I ARALIK 1 9 6 7

D izgi : T A N Matbaası

Batkı : A K S İS E D A Matbaası

T«J. ; 27 21 99

İŞARETÇ O C U K L A R I

HIZLA AKAN MIZRAK

SabahtırAlkışlar geceninSıcak damlan sükûn yapılarıylaAydınlatır bir ucundanKahvaltı sofrasında çay tasını

Düzgün uysalIşıklı bir de ağızGizlice götürür hücreyi bütüneVe akla her gelen telgraf telindeÖpüşür iki güvercinİncelmiş ve yumuşamış gagalarıyla

Bu geçen mızrak Kalın kararlıAtanın değer biçümez atıyla Kuşkusuz yolunda gerek

Mızrak geçer ışığıGeçer geceyi dolduran karanlığı da

SAÇ

Zili — siz geldiniz — parmağınız duruncaa saçlısı biraz karşınızdaAma durun uzun zaman öncedaha sizle karşılaşmadandört köşelikavşaktaki odadaçook uzun daha dikdörtgenmasa duruyor.

Korkuyu herşeyden çok orda Bir de zil sesinizi alınca Daha size banyoyu Havasız banyoyu açmadan Korkuyu götürüp kilere Kum torbasının içine tutuyor.

Oyuncak saklı gelişinizle küçücük yamyam ağızlı yassı alnınıher gülüşün içinde tutan yontma biçimiyle a saçlısı karşınızda hemen

a saçlısıdaha her şeyi anlaşılmadan daha siz ona aydınlanmadan geçici bir bilardo alanında kuzgun hançerli sakal gibi el içen donuksolgun kaçışlı sevmeye ve sevdirmeye

— 10 —

bir erkek biçimi geyik salmıs a saçlısıdurunca güvercinli kapıdamesela oldukça bir viyanadanmeçhul bir bayın göğe yaslanan şapkasıylaelverişli çay sergisi

— 11 —

SEN KUŞ OLUR GİDERSİN BİR TRENLE

Uzun bir geçmişimiz var Hiç yorulmadan En azından bir kere eğlenceli beşik

ha biz varızha biz maskeli baloSaygıya durup üstün bir gecedeBir sır payı katlayıpsade bir kahvedenKeyifs z bir detayın hükmüyleha biz yokuzha biz seferde

Ya bu kez ölenleri görmeliysek Ya sen kuş olup gitmıeliysen bir trenle

Parka dolalımPark bizi alır önceSeyrimizden bir sabah kazanırEğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförleSayısız rampaya katlanırya güneşten daha zenginsofraya diz çökerizya sen kuş olur gidersin bir trenle

Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.

— 12 —

TAŞ GEMİ

Ibiraz yukardan taş etot mu yoksa taşetotalır şaşmadangündüzden geceye geceden gündüze ve bütün geleceklere çağırır şimdiden ve el koyar ne varsane dökülse küreden

güneşi çıkarırken toprakb'r de süsler koşturur insanoğlununbir günlük atınısıcak el üfler güneşi kamında köpükleriylebir göl huzurundan tutuşupbaşlar yanmayave seslenir yüce dağserintoplar kartalı yılanıyla

atlasın omuzlarından gencecik kayalar eğildiler bir mermerin önüne

koşunuz ak saçlı bulutlar denize yakınbir çakılın kızgın yapısında güneşle ilk kez selama durmuş narin gövdeli soylu kannca

— 13 —

n

baş köşede bak nasıldenizin tanrıça köpüklerinden bir de mermer balık bir karanlık şeJıre üstün nöbetçilerle giriyor

bunu gelecek çocukta olmak için beklemek daha sonra önce sipsivri bir başın balçıkla Afrodite merdiven dayayıp çıktığı ağaçların huzurunda onlar ne diye çocuklarını balçıklara

mrüzgâr da koşar nasıl sever misiniz ya kimbilir hangi sevincin hangi gerçeğin çiçeği göz nuruhangi hangi geleceğin ağacı gelir dize çılgınlık gibi mutlaka ışıklı imkân içinde

Sol burna mıknatıslı demir halka acıklı hapşırır diye belkemiğinin durmadan mutlu geçmişini

— 14 —

Ananız ve babanız balalan ağızlarıylaonurlan durmadan azalır. Döllenirlerve başınızın içi cenazebir cama bin çekiçbaşınız cenazecanlı tabutlarınızlakutupsuz kıplesizhangi putun önünden geçmektesiniz

IV \

Can akıldan geçerken üstün gemi gelir yaslanır bir direğe kızkardeşinin kanıyla d'z kapağım göbeğine bir haç getirip gölgesine aleksandirina usulü ağlayıp nerden nereye ün saldı

Su demek ki taşın çakıl cinsinden zamanla toprak incecik zar kesmekte çok ‘mahirdi’Onaîlyada nasıl kendini benzetip bakmışsa bugüne

Gün ışığında bütün limanların nasipsiz gemiye sanki başka liman duruşu gibi tanrıya yabanlaşmış canların güneşi

V

Ne demek şu beyaz göğüslü— 15 —

ince yapılı dansöz atlarla iki lata uzanmak kutsamak için sevinç getirenbüyük yorgunlukla sevinç getiren durmadan değişen ve yeniden gelen kamburo lezzetinde iştahlar getiren köpükten kör balığı

... kutlanmaz göl ve toprak temiz bir bilgiyle geçilir ellerine su ekmek ama bir çift böcek bir biri ahundan biraz tepeyegerçekten biraz da tepeye ne diye ‘gidiyorlardı’

Düştür bağırır şimdi şarkıyla onlar eğ lip geçiyorlar gelir okyanus ayaklarına En derin anlamlı tepenin elleri şarap ağızlarında gülünce Başlan bir baş dönme anaforunda yaşamakla erkekçe kaybediyorlar ölüme “mahçup” bir rölans damarlarında koşan toprakla süslenip ışığa pas diyorlar intiharla gizlenip hatırlarken çocukların sevinçle ve babalarıyla ilk boy res:mlerini

VIbiz işte hep soylu yapılar

— 16 —

ıslak taş gemide huysuz uzakta ük gülün akrebiyle sevişmekten bir tek san ve sarsılmaz sesine güvendiğimiz kanaryayı katlettik

— 17 —

ZAMANA YAY GERİP OK ATMAK

Şarkı ve oyma dudakSağlam gözleriVe yandan bakılıncaUzun yüzünde kabartma bir deniz

Bütün kuşlarla gidüir yanma Sıhhatli bir hava seçüir dolaptan Bakılır en arkaya durmuş evin Acısız aynasına

Bu yaşamak sezonu çok memnun Yay gerip ok atan

BERDÜCESÎ — 1962

aDehşetli üşüyoransızın gözbebeklerinden alaturka kurtulmuşyoksa sağları bütün saçları dünyaya akıyoraksarayda ve üç kulaç derindebeklemek daha başka sırtüstü yatıyorbütün azalan kirlenmişgünahlanndan işlenmiş apayrı tüyleriylekızlığından tavşan dokunulmazlığı bir sahne mutlakave galibakarninin bir bölümünden sonsuz ürperiyor

tupyekun bahriyeden ve murtazadan çırılçıplak saçlanyla gizleniyor delikanlı kucaklardan hoşlandığı kadar derin.yataklarda anlaşılmış haydarpaşadan binip kurtalanda trenden iner gibi bir kız

beklemek daha başka şey sen benim kızlığını bildiğim klişelerden kaçmış yağmur gibi gözyaşlannla minareler gibi tutuldunsır vermez dip odalarına atıldın kahramanlığın

başkalarına kalırsa her an dokunulmaktasın bunca tanışıklığımız varken sana dairbana söz düşmüyor eğer düşerse benimle kutsaldır

buna rağmen başından bir maceradır geçmiş b:n türlü makam geçmiştir derim

— 19 —

b

yaratılmanın bir yoksulluğu da gereklilik bir deöğünmüş gibi değil oysa kuşlarınikimizi gece yirmi dört cephelerinde gözlemesi ustalıklyüzde yüz bir tanımazlık sorunu

her yanm dudaktır üstün bezelye taneleri senin kır çiçekleri ayarında laleliğin mayland’da hiç ama aşk değil

bir tutam göz ağnsı iaşk değü

kana bulanmış bir yürek bir etek serüveni

sonuç zavallı ilkbahar giyot’nleri gfaneşin ilgisiz damarlarıyla yapayalnız bir keder

şendeki santa luçiya gözleri benimkisi harzemşah

csaygılı dudaklarınla yarıştım ince bir ilgi yaşadım kıvranışlarında gözlerinde ‘harikulade’ yaş bulutları Yürek safındaydım sen bin mil uzaktan koska

göz değü aşkaşk değil bin çeşit göz

bunca çıldırdım hem ilgisiz koridor görüp ölüyordum çizmeli tülbentli kız saçlarında yirmi yedi yıl lodos

laleliden otobüse biniyor kim bilir nerede oturuyor her çizgisi ezmeyle bilenmiş üz ‘aziz’ bakışını yakaladım bin yüdır cephane taramış

hep blek börd bir gözdeyiz sıra kimin benimse - rölans

— 20 — — 21 —

ÇÖLDE GÎZLÎ BEZGİNLER

bir çiçek bahçesinde geçeye durgun kalışın yağmur sıcağıgibi

öptüm sonsuz gidişinden. Saçlarının seyriyle seni

yollan aşklara davul çalıp çağrılmış yalnızlarla dolduran akrepleridir duygunun.. Karanlık ordulara güneşsiz

sokulan

bunlar canlanınca ne ateş kirli taşlar ne böcek şakakların sıcağında kuytu bir ses büzülüp ölecek

sabahsız kuşlara koşarsa durur mu evreni omuzlarında bahar şenlikleriyle. Sürdüren ellerini yangın borularında

şaşkınlıkla başladı bu atlar bu savaşlar insanbuluşlarından

burda biter düğün. Gidilir mi evin soğuğuna çölünsıcağından

gemilerimiz saklanır. Ağzımızda bir aşk kaçışı vardırbuluşmalann

saplandık tadına. Durduk alnında yüreğe vuruşlann

yollar sellere gider. Açılır parklar artık kuşlar dağılır bir aşkı gözyaşlanyla bulvara çağırmak hiç keseye mi

kalır

çizildi yalnızlar. Senin gelişin ne de süvari köprünündiplerinde

geçer üstümüzden yağmur alan donanmalar. Küreksesleriyle

m 2 2 »»-i

koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından sayüir günü geçmiş anlar boşalan hangi tüfeğin

arkasından

oturur iki bakış ormanından gerilip bir masayı kollar uzayıp uzaya giden akrebe katlamp zincire gelmeyen

yolcular

bu bizim sesimiz denizlere ateş gibi eller ‘açılır ortasından su konuşmaz toplanmaz kuşlar. Ne kazandık

yaşamamızdan

biz harcandık anam hem kelimesiz kapandık sevgi ektik. Sonsuz seçtik. Beğendik. Ama toprağı

kazandık

Sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle. Yalnızlıkla benkaldım

sevindiniz işte alin koşturun. Aha size son atım

— 23 —

AÇIK AÇIK ÇAĞIRIR AŞKINI

I.Çabuk akan tez giden ilk geyik avında ölenler çarpıntı başlandın insanlığın

Uzakta. Ta burada Ünlü bir cansıkıntısını Ufalar bir zümrüt sakal

Yeldeğirmeni ve uçuşan leylekler beyaz saçlı atîn kar yılgını rüzgâr hallerini kahraman atın madalya anma bitişik dört nala koşan sesi oradan uzaktan ta buradan

siyahçatık kaşlı gelincik tohumlanna benzer sezişleriyle gelişir yapılı kaygılar

n. bir ayıp giyotin.

çün ağaç sağa dönmez soldan kuşatılır çün ağaç şaşırır ağaç ölür Ama sapına kadar Bilhassa büyük

— 24 —

ErkekTam erkek bir elYani kolun ucuna kadar gelmişte Yumruk büe olmuş

ve bilhassa bu büyük bir el beynelmilel bir sabah seli katlayıp büküp yapma çelikleri gündelik inşam kaldınp bir de tannya sarkışını söylerse

Belirli bir yapısı belli bir geçmişi olan nereye değdiğini bilen düğün yapısı fırçasıyla toprak ve topraktan sonrasını aynı çığlığı atan ve karalar için de

lir. haydi

su kaçar su durur mugök içimizden bir zenci çağırırzenci zencibir büyük geniş başlı şikâyet mi ne olur

açık açık çağırır aşkını burda mı diaha mı uzakta bütün bir geceye dayar alnını

öyle ki alın mübarek bir şeydir.

— 25 —

ORASI NERESİ BURASI BÎR ADAM

bir taşın alevinden basarak ellerine kaçınca adambırakmaz eşyasını da uykuda.

Korkuyu kapışır taşlar karanlık kendine çekince perdeyi göz hüzünle odayı kapar el uyur ve akvaryumda balık resmi çekilmiş nehir

Böyle bir çiçek vardı Rüyadaki geçit büyüyüp büyüyüp Büyüyüp büyüyüp büyüyüp Espası bir tek gecede Ezip el tutanAlnını bütün bir duvara dayıyan ve sesleri bir orman büyüklüğünde güneşe yol yapan çocuk güreşip bütün gelişleriyle gecikmiş b:r deniz feneri

Saati yalvarır hızlaŞafağı çoğaltır kan akan damarAdım zorlar kapıya çağrılanEn korkulan gerçeğiŞir boyun eğişle girilenböyle bir çiçek vardıkılcal kökleriçağın sarsıntı duvarlarındanburası bir adambir aşk çapındabir çeşit hapishane tutulan

akıp giden su uyanınca adam suyu geçmek isteyen karınca

— 26 —

SEVMEK DE YORULUR

Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım Bana bunu sessizce anlatıyorlardı Bir yerde onların yönlerinden alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki bulvarların geceye vurdukları çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan bir sürü alışkanlıklar taşıyan insanlığımızın gülüşü yalnızlar çarşısında çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin başkası sevsin diye en seçkin yerine bir şal gezdirirdiİnsanlığımıza bir şey getirirdi yalnızlarla

B:r sen varsın hep saçların ağzın Bir merdiven hücresinde uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem seni sonsuz gelişinle saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor eğüip başını içlerimden geçtiğin zaman uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle davranılmaz üstünde durulmaz hiç bir tüfeğe gelmez bir kekliksem

yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde durmuş ki bakışın boynun bozgun üstünden bir nehir geçer gibi ya gecedir ondan ya bulanık sudan bir hasta gibi ağrımaktasın

Gelişini aldım onu nasıl harcadım Denizden bunalıp okyanusa

— 28 —

Selâm çakan vapurunAman o ne güzel o nasılSevindik adımına birden parka çeküdikVe birden nasıl bayram bıyıklıBir yaylım herkesin yaydığı bir merhabaylaEğip başım içlerimden gittiğin zamanUzağa bir yolcuya çıkar gibi

Selini üstüme çektin öncecamdan bir mektup dolabınınüstüste siayısız koridorunu yüzüme yalanbaşım duvara değdirmiş bir benzetişlejosef ka benzeri bir bakışındıya da konuşmayı kesip aman senöyle bir gitt:n ki benimle

Piknik beni sana verdi önce Gelişen güneş yalnızlıktan bir göze Eski ellerinVe çağlarınla b r şeye uzanmış etin Ve hançerinle zamana saf durmuş Son gidişindir bu

Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimdenBiri denizdir uzun boylu gürültüsüylezaten hangisi kavak zürafası değilbiri bütün yan odaları beklerkuşkulu geçer camlardanve bırakır yerini b:r koridor bekçisine

Haydi sen bütün onlara git benimle Son sıgaramdın Gidişin antinikotin

Birden bir şey mutlu eşit piyano çalıyor— 29 —

Eller: iki çeşit durgunGerçi çıkmıyor gelenlerin karanlığa duranların Suya inen sesleri

Tam şimdi denizinle bir çakıl taşma yaklaşıyor kuma çok yakın bütün kesitlerinle bakıyor ve bunalıyorsun

Tam şimdi ipe koşan beni elleriyle alkışlayan ağrıyan bir gün geliyor

CAN ERÎĞÎ ÎLKÎZ

Yumuşak canına ve en ince çizgisine Huzur akıtan düz sesi Ve halkalarmış yüreğinin bir yerine Lekesiz güneş çizgisi

Bu yaşlı bfr ırmak asıl bundan sonra Bir öğle sonrası menekşeden rampaya Kıvırcık göğüsleriyle eğüdiler Geçti yalnızlık bir serüven konuştular Bir fidan bulup diktüer ırmağa

Için:n bir yerine köşeli bir taş gibi Ad veremedi geçişme can eriğin Pembe duruşuna -horoz rengi öpücüklerle Ve bir an bir duygulu adam Mola verdi yanlarına

İlk acıtan dikenCan eriğine yaklaşan yeni b'r dünya treni Sahipsiz noktalarda durdular iki ay geçici karanlıkVe bir güneş çizgisi yine bir öğle sonrası HavuzluVe unutulmaz çimenli Dört duvarlı bahçede Kurşun gibi kesin Tüy gibi yumuşak ipince gelişi can eriğinin

— 31 —

ÇOCUĞAN ’

bu bir geç kalıştır, akşam duruşlarında alna vuran ürpertinin direklere benzeyen düzenli gizlenik adamında bir kadın bir geç kalıştır

taş kapıdan ürkek bir güvercin aşağı sokaklara uçuşan saçlarıyla ilk akşam vuruşuna kadar ardında gizlenir bütün seslerin

bu koşu büyür elbetgeçmiş büinen çehreler sırasındanaçıkça saçları belirirbir gözleri bakardudakları gizlenir ağzına

burada yoğun bir savaştan inmek gerekiyor Taşlarla koşuyu en yakın sonuna örtmeligüçleri buğudan atlan kırbaçlarlakavga gider yol uzayıncabitirir şarkıyı şapkaylaşaraba sabahsızuzanan ellerebir keklik dimdik bakınırbir kazanca dokunur aklıylaDünyasırtına çevrilmiş hamalın

— 32 —

yorgun kalkışışehrin torbalanmış sıcağına

kalabalık bir şaldasın arkandan bir şövalye gelir üzgün ve eskizincirlere benzeyen yanlışlanyla tutarsa kolunu özgürlüğüne tutar sen savrulup gülmektesin

dağı anlarım durur kızmadıkça dağılır buzlar yolları kesilince akla dümdüzdemir atıp ancak durulan sedirsiz taş kapıda sevecen gezdirir ellerini sürdürür çocuğan çağında süraleliaçar ordularını sevgilimdirkurar çadırım bir tiyatro kahvesinealtıncı kata bir denize yükseliranlatır haftalarcatelefonda susta durankapıda bir saat vuruşunun önündesüâhsız duran serçeyisenbir şehir açısında çevrilensin bu koşan eski ve solgun Aşkınikinci serpilişin bir yüreğe tuzaktır adını bildirmek

ama bir şarkıda geçer adımız sahipsiz vuruluşuyla ispanyolun biri bir balıkla yanyana sorulur

— 33 —

barıştıramazsa bizi denizler adına ne duymuşsa hepsini çizdirir ve üzgün bir kalkışla çıkar karşımıza

— 34 —

AHENKSİZ KUŞLAR

çayırkuşu engelsiz yapraklarahavası dondurulmuş ve suyundan alıkoyulmuşbir ay gecesi tanrısıylael:şi kağıtlarından ev demetlerinive deniz başlarındaküçük ve yuvarlak ellerle tutulmuş çocuk etekleri çayırkuşamu engelsiz yapraklara

çaçaron hep evleriyle olanlara bir akşam geçidi vurulmadan ve korkusuna sebepsiz kapılmadanduvarlara yazılmış heykel ağızlarındaki sözlerin ve eski resimlerde yerleri oyulmuşgözlerin ve hiç bir vehmin önünde vurulmadan ve korkulara

yazı sonu alman bir kuştu yerle gök arasındakadırgalarında renk atmaz cömert çiçeklersu altlarında ve yürek diplerindezarı delinecek bir an bekleyenkanatlan sabra ve kâbus sonlarınaçarpan konuşan ve sesler çevirenyerle gök sonrasındagörülmeden tanınanve en gerektiği yerde anılanciva sıcağı yurtlarçamdan insanı çiğneyen sakızlarkorkuya öteye ve dünya seslerineçarpan çalkananbir yamaçta yalnız başına durabilmiş açabilmiş çalılar

— 35 —

çayırkuşu insan ve toprak levhasındagagası ışıyınca durur anlatırbildirir ki güneştir•her an sabah sesi çıkaranve davran deyinceinsanın :sim verdiği yücedengöğü kollayan ve ufuktan arananbir çift gözü en son şekliyleher an bir zindan resminde çağırangüneştir gagasıışıyınca çayırkuşunun

bir savaş bütün bunlarla dbludurölüm beyin düzlerindesık sık gezinen ve işte tamam yerineher dokunuşta bir delik açılanve hepsi bir tek karanlığa açılan

— 36 —

OTAHI

Yolcuya bekliyerek koşan kadın en uzakta kalan adaya kumsaldan başlayan yorgun ağaca ve şehre alışan yola

o tahinin beklediği mantar sarı kırdan sonraparmaklarıyla san çimenden sonra

mor gök gelir güzeldir bir tek göğsünü göğsünün tekini ışıtır ve pembe dağlara aydınlık göğsüve uzağa çağrılan bakışlarıyla

omuzunu önden aşar saçlan ve kendine yeten telaşsız; saçlarının dirsekleri yanında yere değen uçlan

eli yuvarlak şakağında büeğinde yumuşak nabzı ayak altlandoğuverdiği ve otahı olduğu evine tam bir geçmişe yaslandığı ağaçlara baka durduğu ağaçlara

dizi dirseği görülmeyen alnı ve toprağı dokuyan karnıyla ve kamıyla beklediği için toprağı otahı bir adanın ismiyle kadın

— 37 —

silme kadın

manş daha yakın değilmantar san kırdan sonraotağı martin de bilmiyorkemikli bir mum heykel gibitelaşa durmuş duygulanylabir şeye bakarkenya da bakracınıdenizden doldururkenkapılanna su döker toprağı yıkarkenyaslanırken vakit geçsin diye bir ağacaunutur ekmek yaptığımhamurdan bir yolcu açar

otahının beklediği katarsan kırdanuzun sulardan sonra

— 38 —

AYLAK GÖZ

Erkenden aşındırır aşkım Odaların köşelerine zamansız oturur Duyarsa bir çocuğun Oyundan çağrıldığını

Başının her seferinde döndüğü kuman Gönlünü bir tarzla kurularken kazanır Anlarsa yenüen bir kadının Darda kaldığını

Kendi kendine arkadaş kaçağı Arada bir bakınır ne yaptığına Süresiz kapılır tablolara yangelir Ve oturdu mu bir masaya Hakkım verir çay içmenin

Bu adam kitapların uçlannaÇizilip itilmiş resimKorkmadan yaşar tebessüm gösterirAğır başıyla nöbet alırDağdan kaçar şehri çevirirVe bırakır gönlünü bir tazı sıçramasına

Erkenden aşındırır aşkını Anlamaz bir kadımn Süresiz kapılıp yangeldiği tablolara Severek tebessüm attığını Ağır başıyla kopar dağdan Nöbet alır şehri devirir

— 39 —

DELİKANLILAR

Gülünç şapkalarını sahipsiz şarkılarıylaBazen mavi yanaklı bir yıldızınKızdan heykelleriniutangaç ve yenilgenbir gardrob odasındanamluya benzerherşeyimdünyadaüryan dolaşan bebeğin özgürlüğün ama her şeyin özgüre ödünç! verilen geleceğin

E rişilecek bir üst bir alt kent Bir deiçine durup demir atılacak Bu binek aşkların Delikanlılar sofrasında Kamçılı bağırışları

Derken Merhem Yok merhem

DerkenAvuç içlerinin kadın bölmelerine Kadının iki avuç hacmindeki kadmın En usta hücrelerime En yanıltıcı en dolup en boşalan Ve en boşa atüan Yıkan hücrelerime Bükülen dizlerime Ve kasılan kann etlerime

40 —

Kendime gelince ben kim oluyorum Cevherim neyse nereden geliyor Nereden nereye ne mi Duvarların fayans çinko benzerleri Kendime gelince Gözlerini cihan gözlerini Ellerini kollarım parmaklarını Göğsüme göğsüme tam yüzüme Uzatan eşya beyleri Çanak çömlekvarlığına vardığım hücre gece Her yandan karanlıklar biçilir diküir üstümüze

II

Yolda kamyonlarla süt satanlar DüşleriEvleri ufalayan ve büyüyen çocuklarından Değerli bir yoldaşlıkla Ödünç alan ihtiyar babalar Ateş yanan sokaklar geçiyorlar

Delikanlılar baba ve adam Delikanlılar ve aşklar Delikanlılar sevdalı oluşlardan Bir yıldız poyrazı İsa meryem kadar Bir balıkla girince sulara İnsanlar kelime hücrelerinde îsanın denizlere dağılan saçlarında— Isa da tam denizlere göre İnsanlar isaya göre eşyalarıyla ve hayvanlarıyla yaşar akıp giden uslarıyla

— 41 —

geliştire geliştire .bütün ölmek ve öldürmek sınavlarımanılarda bırakmak içintanrının ve meryemin yavrularım

Delikanlı bir çağanoz fabrikasında Yürekleri devrüir doğum günü bayraklarıyla Kentlere çağrılan ve insan biçimlerine Nefret biçilenVe bunları düzenli anneler şeklinde Yalnız düşman getiren Babanın gecelerine

DelikanlıBir sahnenin perdelerinden sonra Katmerli kadife ve kapanan perdelerinden sonra Açılıp kapanan karanlık küçük odalarda Ve karanlık küçük odalarda

— 42 —

KUTSAL MAVİ ÇOCUK ŞİİRİ

Ellerin çıktı ve göğün ortasına geldi TarladaBakışı gittikçe yer toprağına ÇakılanBu kadar beklerken habersizdi Ve hattâ onlar da habersizdüer

Sular mı anladı Dağlar mı sezdi Yoksa birdenbire bir çiçek mi

Bir günHerhangi bir an Ama bir çelik an Her şeyVe hepsi başlarını kaldırdılarVe hemen ellerinin gölgesi düştü yüzlerine

Karmakarışık belirsiz uzun Geçti ve geçti gölgesi Zerdüştün ayaklarından bir kartalın

KOŞUMağaralar taştan yolcu örüyor Böyle üstünlük görülmemiştir bir bebek Göğü sevmeyiVe yerden korkmayı biliyor Kendine bir ses bekliyor bir sarık Aleme tann

— 43 —

Bir bebek susar nihayet Sezer de ağaçların otların Topraktan çıktığını

Bir bebek ağlarBir bebek mor ağzındanBilinir söyleyince

Zerdüşt nereye gittiyse Hep kartalı gördü

Ve güneş tek hüneriyleBir yaprağı kertenkeleyi çakıltaşınıVe mor olduğunu sulann

Beyin tırtılTaş taşlar taşlarınDipsiz süresiz seslerine tırmanırÇünkü ses katlanırKazılır kayalaraSes geçüir iki kaşın arasındanSonsuz nefes alırÜlkedir dudakta

Zerdüşt neredeyse Kartal orada yığınak OZincirli ayakların durmadan çıktığı Tek bir basamak

Kaya gözlü ağaç saçlı Taşın içindeki böcek Bu ilk fırtına kapısında

Taşın içinde böcek— 44 —

Taşır kendini yürür Bedenini bir uçtan bir uca Nabzı vurur dinler şaşırır Çalışan eşyasını yakalar Sorar fare kuş balık

her şey kendi yerinde Taşın içindeki böcek Ki inanır Ve çatlar taş

Gök eğilir O geçer kartalıyla

Yüreği büyülenir burkulur Gözleri gerilirAğzında b:r donanmayla bekler Mermer yerine şahlanır Çizüir kanar

Bardağa ilk düşen damlasında Uyuyan güvercin Ve ilk taşan damlasında Bir azgın güvercin Bulutları saçlarından sürükler Bayram yerlerini geçer hızla

Bir sabah kartalın bembeyaz kadınıyla Dağlardan düzlere nehirlerle Çırpınarak çığlıklar atarak ODurmadan saratustra

— 45 —

ÖLÜ ATLAR

Karışık bir iç deniz bunalımı Zafersiz bir kalyonda Ölümün her anki hatırasından uzak inşam her halinden tanıyan sakat bir ölü atlar alıcısı

Ucuza kilitlenmiş bir dağ ceylanı Ancak bir tabuyu öldürecek bir zamanda göğün bütün ön görmelerinden uzak fenerler tutulup tekmeler atılan önemli bir es çağ tanrısı

telaşla yenilen analarda kayboluşları sevgisiz kalan babalarla lekesiz bir güneşle ancak çocuğunu sardığı bezler arman ağrıtmaz sanılan bir yaşamak şarkısı

ikisinden birini örter kanadı durulmayıp tebessüm ettirilen şarkıda sevfnçsiz canlara dayanmak her an bir başka ışıksızı arayan acıması bir çocuğun masal cücelcrine

— 46 —

HESAPLANMADAN ÖLÜ

1.

Onlardı uzak yerler seçtüer ve sayesiz ilahlarıKalın ovalar kuşları yaklaşan ağaçlar ve taşlaşan boğulu kalan nağra bir sarnıç kemeri eğrisinde dünden bugüne seyirtentelaşsız sular seçti padişah buyurdu kervansaraylarhudutta kraliçe ağızları serhatte yağız duşlar:peı saldıran yığınlar çün osmanlı kanlanmelekleşen at yangınlanülkeyi kol gezen projektör bakışlarhayvanlar bile altında rahat uyuyanve elgizin göğsünde kışlık bahçeleriağırlaşan bir çiçektesultan sıcaklığına çarpıpummana sıçrayan çekirgeleraşk donanmış bir* havadaşehadet getiren sedir ağaçları gemilerinel çırpan iskele ve sancaklan— Üzülmek fethedilnrştir kışladan habertevrattan sakıncalı sözler sakınmak gereken gözgerek kanatılan gelinlerdavulun orta yerinden bir baş soğankatlayıp ince ağızlannda çingeniçlerin boşalan surlarına zuma

Toplanan şimdilik sürgüne eklenen değerli çocuklararkalarında büyük rüzgârlı anne etekleri ucuca takılan yaşmak çeşitleri mavi çok renkli tülbentler

— 47 —

iri gözyaşı boncuklarıiçine kainatlar sıkışancaminin yürek konmamış kayalıklarındadurmadan her lahza yeniden arınanhenüz bir böceklik yer açılanyalvaracak bir tek yer açılan

elleri aynı kumaştaniçlerinde bir haremi tavşanaçık duran kapılarının arkasındaçocuklar baştan sona kadınlara düğmelibu bir an yüzümü hayvanlara dikipçamurlu— Ey babilin yorumaz artıklan

dışımda açıkça bir tazı koşuyor ölümlerde yorulup bir güle kapanan gelincikte bekleşen

2 .

sonunda ak tavşan ölüme benzeyince koşup bir ölümün önüne titremeler içinde dia çöken adamlar beynime atıldılar ağırlıkları safra taşları yanlarında bellerinde kancalı tırpanlan

saçaktan akan buz parçasıona biraz da ben katılacaktımçünkü herhangibir hazırlık yapmışlardıtaş duvarın dibindeydik ölümümdenses çıkmasın beni kapıyorlardı bedenleriylealnımı bana bıraksınlarhiç yalnızlık korkutmayan alnımı

_ 48 —

karnımdaki boşluklaraSaçlarım uzasm kirlens'n ellerim ayaklarımaama/ onların vakti yoktu olanlar içinve onlar için çocuk duvara kadargidip gelecekti salıncak ceviz dalındave komşunun ölüm çocuklarıgüçlükle göğüslerine tutunan nefesleriÖldürmeye alışmaları karar kılışlarıToprağı karıştırıp şaşkınlıkla içlerine giriyorum onlarınAnsızın bir kravat bazen bir kaç sene denizrenkli horozlar ve karanlık doğan yarasasık sık anne tekrarıve kalbinde allah yazan çocukkızlar hızlanan gelinlererkeklerde insan uğultularıçocuklar ki mutlaka kutupta bırakılanve dönülen bayrak

Beni vuruyorlar renklerin gidip gelişleriyleiçinde kanlı zincirler elden eleyıldız süzerken kadınların karınlarında doğururkendilleri terleri damaklarıyla ısırdıkları pamuklarağızdan ağızave meydanlaraçılk çıkan yığılan çocuklar

bağıran balık suyu zorlayan midye üzerimizden akan gemi karınlan— Çocuk kanlarla sarsıldı öğrenciliğim korkunç öğretmenlerim sızı olduğum kızlar onlann şehvetime dokunup kalışlan anıakıllı bir öğrencinin alaymdayım

— 49 —

kanimi ve kamalarını arıyorlar aceleyle elleriyle cepleriyle bedenime kanımı yapışık olarak ya da kumaşa emdirerek akıtacak olanve bedenimi arayan korkumu açıklıyorlar önüme

(korkumu ölümümle ağzıma kitlemişim)

İnsanlar salıncak altlarında solur— Güneş iıep aynı artist çocuktuNilüfer ipi çok ince parmaklarıyladağlara göklere en yakın elmacık kemikleriyle tutmuşyüzüme gülerek severek

3.

Şimdi yağmur birik:yor kubbelerin içine ak yürek baraj büyüyoryarış su pirinç ve içinde canlı çevrilen insamn çiçekle döşenen başı

Balıkçı tezgahları Kayıkçı tezgahları Ekmek tezgahlan

yağmur a’mlara doğruldusecdeye durdu süslendi ölümle sözleşenateşli hastalar gibi

SALVO

Kanama dolabını taşır gibi gidiyorsun Atlann uyuştuğu kimlerin vuruştuğu yerde zaman bir nalbant gibi boğuk elleriyle ovuyor çünkü uğultu çıkaran başlannızı

Birinci ikinci ve dördüncü katlandizleri tik çeken bacaklarıörten masalanylab:r jest alıp bir cümle götürensağdaki gölgeden soldakine uzanan sahrayıişaretleyen ve böylececanlı duran elleri öğütenuğunan bedenleri çoğaltan aynalanylaaslında kaynayan şehrin safrasmdao tek başına bir şeydir

orada hantal bilmecelerlegeçerek sualtı saçaklarınıağntan durmadan kavrayıp -iküi altılı cam kenarlarınıçeker toprak çeker gibi üstümüzeÖrneğin her gün gecekinin aynısı acaip kollarsanp sarmalayınca bizigözlerimize serilip akrep bezlerigöğüs boşluğumuzda evren bezleriher noktasında ayağa kalkmanın bütün çeşitleribir bir susarher el bir perde açar alnımıza aslında o saklı anda saklı kadınlar tırmanır benyninrze Yalnızlık hakkımızı biz orada azarladık Orada çiğan kuşları gibi kavuran ateşin içindeki zaman

— 51 —

katılır da aramıza ve durmaz aramızda da gider severek okşar düşman gibi kuşu söyleyen çocukların ve zalim anılantekrarlanan çocuğun da seçtiği sokakları

satrançlar sağ köşede şah damalar damla damla ev evve balıkçı kadın rampalarında ağır yürüyüşlü adamların kafalarını testereye yakın mıntıkada ve durgun maytap ırmağında

b len gözün görün dünyanın görmediğien yaşlı ve genç oyun kâğıtlarıgöğe gidip gökten gelenölümlü yağmur gibivurgun oyuk benliklerinkarşı bakışlarda delinmişdenenmiş bileklerinde

Bir şeklin karşılıklı oturma büliimündeyiz Hep böyle durur yaşlanıp ağlayışımızın Gözevlerine kurulan sırat eğrisi ve uzun çubuklarımızın ve önümüzde uyuyan çocukların hiç çıkmayanve çıkıp solumak için yeryüzeyine karanlık eve giremiyen yansı bizde duran çocukların içimizdeki şehvet düzeyinde ‘istisnai’ bir kadın

— 52 —

tam sağlanmış olarakboğazkesen saatlerindeki çağrılandolu duran iliklerinden derleyipkısrağı bütünler gibiönümüzde açışansürtünüp tutuşan sulanerkeğin gerektirdiği kadarkadın onu doğurmuş olarakuzak toplantılardan çağırıncaucuca yaşayan aylarıduman alan bozguna katılan gözlerimizlegöreceğimiz kadaraç dedirtti ağzımızaiçimizdeki itimizaç dedik bütün sancılanınönce dizlerine kadar fzldişiayaklan

Anlayın bizim de güzelliğimizibizim balık yiyip ölenkelimeyi çatlatan güzelliğimiziaklından açılıp kadınınbizi kemiren yüzünün güzel terkisindeallahın ağır açılangeniş sofralı odalanndabir b:r dünya namınaseferber eder sevgüilerini

neler yapıyor artıksen b'rşey yapıyordun yauvuuğuvuuuğuvuuuuğ

çıkar biryöne insan sıkletini— 53 —

diğer alanda filozof...tek başına bir şeydir

savunur çoktan ağrıyan ağzını

Yuvarlak ağır atılan imkansızlıklarıcümleden cümleye şeklin ötesinetrampet çalan göz hücrelerindeen genci öne atılan meydan çağıranhavzasız sabah gibiayıklar Ç3kanr sözlerinikızıl san yeşil mor renklerinebatınr gittikçe taşolan kaynaklannıağızdaki namluya sürülen kelime haçlanmn

sen saçaklanıyordun elinden çıktığın dehlizin küçüklük kadınına gümüş giysiler önünde bir de göğe dayanan yanan ay önünde doğu’yu yaya gerince inanç terazili hazret gözleriyle şerbet veriyordu okunan şekerden veriyordu el veriyordu

şimdi ağırlaşan sağılan hak dolu çehrendebuhran bıçak yarasımarşlara çabuk şarkılaraeşitlenen geçmişininkalifiye inşam kök sürüyorzorlayıp değiyor uzay hayvanına

ben kanlı insan gibiarta kalan çiçeklerdenkaçırıyorum camlara yayılan can sıcağımıaramızdakumaşlarımızın yaşayan koyunlar

— 54 —

kaçırılan kurtlar yüksekliğinde sürdüğü bedenlerden ölümün arkasını bize önünü duvara dönüp küskünmümkün bir deniz gibiaramızdaki arkadaşımız alıngan ölümünsırtı duvarlan kaplıyanyüzü aynalanmasalan gerekli kapılarıyirmilik insan kalıplarınıdoğum gecesi haklıyanbakışıkarşı bakışlan hesaplayan çocuğuna ince tezgâhlı günahlan az az içiriyorbir garson - çıldır çıldır - emekleiçinde kaşık duraniçinde çay duranyanmda şeker duraniçinde bardak duranelinde tabak duran eliylegarson ölümden gelen haberle

- ağrıyan ağrıdıkça sahnesi - orada bir adam

garsona çay yalvanyor

anlatın benim de güzeli5 ğimi negatif üzerina beyaz basın görün içimden ayrılan köleliğimi orayabalığm ağzındaki dünyalar sarhoşuna öne sürüp benim adımla insan üreten iklimleri

— 55 —

hamamda kadınların sancılanıp hamamları aydınlatan kadınların yalvardıkları tanrılar gibi1 bağışlayın benim de güzelliğimi

kutlayın alçak aynalar bazen duygulu duran beyaz şeker tanelerini kör de olsa gün doğarken akvaryum ağlarken yalnız o anlaşıldı bizlerden

geçerek ocağı taşıransu basan sabahıyanmaz ateşleriyleönemli saattir geçümez şarkılarındakumlarda yüzlerin eğrildiğisıkışıp iki etinkıskançlığa gelindiği evlerindebalıkların toplanıp yendiğikemiklerinin düz b:r kasabadaköylü ayaklarına değdiğişapkaların hafifçe öne eğildiğibüyük akvaryum sabahlamasındadomuz tanelerinin ineklerin beygir kırıntılarınınbir süre okşanan ağrılarıylasevince fırlayan kelime tüketenbirbirine mıhlanan dişli ağızlarıyla— Garson bir süt fcayı daha

tavanda cenkeden tek seste tabanların nakışlarıyla hazreti isa toplantılarından ayrılan ilk muhammed lengerinin başında zenci evlatlarının

— 56 —

çekilip gözlerine yerleşendalgalanan etraflarındacan çağıran evren kişüerininbaşlanmn bütün kaynamalarındaselamım ezraile mahsus çakanallahı yalnız kuşananağır yere yerden ağır alınan bedenleringörmediğimiz hafif canlarnuderhal acele edenlerin ardındankülahını ağzına sürmeleyiphassas o gök işçiliğindedenizin yan gelipbazen eteğini toplamadan atladığıkesilen yürek uzantılarınınötesinde çukur

kızgın kırmızı bacaklı kadın vardır rüzgârlı anların tranvay altında yerinden oynayan gözünü bütün sivri demirlere çarpa çarpa düşleyip el koyduğubütün akvaryum duraklarmdaki masalara saldıran dirseklerin sinir uçlarından başlayıpaka aka yorulan ırmakların dikine duran ırmaklarınetin ve her çeşit kemiğinen içlerine yorgun taklalarlainip yüreklendiği gıcırdadığı tarhlardadiz dize değen kahramanlancihan garsonlan dahep yakınında dururlarkızgınkırmızı bacaklı kadının

uzun bacaklı leylek içimizde genç açar— 57 —

uzun uçuşlu kanatlarının altında hangar dolusu donmuş alçının içinde hışırdar başımız

salgın duvarlar iç içe geçen vücutlar büyülü bir gecenin karanlığına bitişik ışığında ışıklı varlık sıçramasında bellekten kendini kaçıran anlıklarını hatırlamaya koşarlar durgun benlikler kanaması duran suratlar susuşan etler tortu hücreler ağzın mağarasında tek başına kıpırdayan canlı dil hayvanında

‘ ismin: bulup çıkarmaya adım koymaya saldıran zehir uçlan sancılar

İŞARET ÇOCUKLARI

Yasin okunan tütsü tüten çarşılardanGeçerdi babamBaşında yağmur halkaları

Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde Daha ük güzelliğinde Alnını iki dağın arasına germiş Bir devin göğsüne benzer Göğsünden dualar geçermiş

Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri Cami avlularına açılan Havuz sularına kapılan çocuklar Görmeden güneşin bütün renklerini Götürmezlerdi dükkândaki babalarına Ocaktan akan kaynar yemekleri Nenelerinin koyduğu avuç taslarına

Başı ve yüreği şahbaz Kaleleri ağırlayan kadınların Süslerini kemerlerini Başlarım ağırlaştıran Ağır siyah şelâle saçlarını Tutunca gençleş'rdi erkekler

Sonra insan o ki denizde Küçük ve büyük nehirde Bedeni ıslatan afsunlu suda Önce niyet sonra yıkanırdı

Zaman dert getirdi sularaiçinde eski balıkların yattığı kayalar

— 59 —

Savaşan insanların elindeİnce yontulup taşındı balta mızrak şekline

Anam kanlan kuruyan Kavga ayıran bir kargı elinde Kara ocağın taşlanna İşaret koydu çocuklarını Belinde gezdiren babamın Beyaz yazılarla kazandığı adlan

Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın Unutup genç gelen günleri Zamanın sürerken çektiği günleri Çetin bilmecelerle Sürdü atım şehirlere

Yün ören at güden kadınlar Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde Küçük pencereli karanlık dar odalarda Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin Uzağa çekil p giden Ayazda donan gülmeler içinde Ormanlara süt emziren anne Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu

Hep kaçarmış şehirlerin Demir dağlarına Uyuyunca toprak beşiğimde Sahipsiz kalanEllerimden kayan aydınlık günlerim

KURULUŞ

Anılar ışıklarda sıralandılar bizim büyük güneşlerin karşılarına gelip kamaşan en çok insan anısı giden ve dolanan ayaklannı en uca uzaklara yaklaşan katı yürekli çocuklanna işaret verdi solan saraylan

Toprağın üstünde iri erkek genç kıza koşturan atını Genç kıza kapılan büyük atlı yan yana çarpan hücrelerde su içen öksüren düşünen kıvrımlı sütunlar içinde taş tablalarda sevişen güçler kaim bir arap rakkasında Homerin son ayaklarına değinen kırmızı böcekler

savaş amsı yani En güzel kan hücresi gittikçe uzaklaşan kulaklan çağıran şarkılarıyla taştan çizgilerin arasına enli bir taht gibi kurar gürbüz saçlı oğlu yanında kralı

iki deniz adasının ortasında kurulup denize' eksiks'z bağdaş kuran çömlek yapan adam

— 61 —

şehirlerimize uzanan yeni çağ dağ heykelleri insanı kansız ak mağara duvarlarına kanlı ve karahayvanların hoş getirip doyurduğukadının içersindenkolunu sarkıtan buralarauçuşan ışıklı oyuklarınmağara adamındaki oyuklarınkemiğe giren yaranınhızlı çarpışan yüreğ' çarpan şehirlerimizegücünün farkına yeni varmış gibisaldıran kamaları öz saçaklanmasınmartık çok incinebilen gözlerimize

ağır bir taş açmış önüne

— 62 —

TOPRAK

Evlerle aramız açılıyorçünkü savaşlardan biridir evlerinden kaçanlar

1 .

Evler boyun boyuna gelmenin habercileri çocukları çok yaşatan serçe ağartan damlar göğün yanaklarından sarkan gündüzleri indirirler saçaklarından akıtarak bahçelere

Bahçeler ki evlerinde olanlarıntopraktan gelen ağaçlaratutundukları ve gizli çekmeceler açtıklarıve içine geleceğinden emin anılarnur topu ceviz yapraklarıilk sevgili yapraklarıilk şiir sıcaklarını koydukları

B'r hacim altm şeklinde Her an açılan Kitabın üstünde Işık ve ışıklardan camım giyinmiş Balrengi bir lamba

Beni doğuran peygambere yaslanmış Geçmiş canları sergilemiş göğsüne Hepsine hatimden b'r mucize ayırmış Armağan salmış iç süslerine

babam canımı çökertiyor hep aynı tarlanın önünde

aynı topraktan kalkıp türbesini yontuyor içime

— 63 —

2 .

Oysa sessizce girerdim çiçeklerin içine küçük kız gitti sancüandınız mı evler ve dereler daha derine

Güneşe kan durup dururken sıçradıkorsan deri değiştirdiben can değiştim toprağa basarkenellerim yırtık saçlarımdatatlı suları geçerkendenizde sallanırdı başlarıkorsan bir ev tutkununun içindeevi zorlanan midyenin içindetopraktan da ötede denizin kadersiz gecesindekeçelenenve raslantı basan çatısız yüzleri

evlerle tartılmış ve ağır bulunmuşfırlatılmış ve geceyle karşılanmış toprakgeçti biçimimdensen nerde şehirleri gezdiren nehirgece bir an bulup çınar ağacındangüneşe dökülenevlerin dışında gezdiren beni

yer yere abandı sırtıma bir ev yaslandı Ki sımsıkı el tutan kader tutan ve sokaklar ki anneler şöleninde bebelerce fıskiyeli etekler

— 64 —

MEÇ

Ağaçlara kılıçlara benzer çocuklar çıkıyor erikleri itiyorlar erikler onları yırtıyor ellerinde dürtme silâhları plaj yıkıntılarına çarpıyorlar

sarsıntıyla akıyor ayaklarını ıslatanyaprakların gergin dallarında yüzücü nehir

gerginlik balık kanadısertlik gözlerine yakm gelmişsuçlu ağızlarında çiğnenmiş bir gemi

çocuklar elleriyle dalların uçlanndaki eriklere bir mahzendeki uzaklığa kayar gibi

Gerçekler başlarına konan çiçekler yapraklar boğuluyoryorgun bir meyve daha geliyor ağaç kökünden

bu sırada tramvay geçiyor ve duruyor fidan küçük ağaç göğüne üç ayak yaklaşmış ilk koçanını ezberine biliyor

her an ürperti geçiriyor odaya sokulan yemiş

odaya sokulan yemiş göz ¡hapsievinde durmayı seven kadınlar mermerle sıvıyorlar çocuklarım

— 65 —

top uzağa yakına çağırıyor hep bir noktada kalan adama varmaya doğruluyor sulardan sorulmayan ama sulara yatkm anılarına sevgiler koşturan pencereyi parça parça aralayıp denize açılan bir sokak kadım

denize açılan çuha kadınınıaçıktan geçen son sağlığa bağlamak içinmakina ustasıamma da mideli yıkılmadan geliyor ve sırım sessizliğiyle çalışıyorsa başına ben gittikçe soğuyan ve soğuyan ben ekmek kırıntıları döküyor

her zaman yaprak duşları başlıyor serpilen kuşlar çimen düzlerine gelip bir kısrağa yakından bakıyorlar

kuruyan ağza kapak göze kapak çölüne atılan zar sulardan serpme balık

deniz görününcel kargılar atılıyor karlı yamaçlardan kızgın kumlara erenler kaydırak arkalarından aç karınlı sevilen kurtlar iniyor

ağaçlar dimdik dallarında gergin su haber gibi bir şey bekliyorlar kökleri toprağı geziyor

— 66 —

bir yatağan aşın gitti mi zindana çıkıyor kök ucu

zufa bir cins ağaç

Devlet sokağını tek başına bir ayyaş geçiyor kente verdiği cevap pandomim

baş i bir gölge altı açıyor hotozlu kadınıyla hovarda adamı yanyana koyunca yatak yaşama simidi

şimdi eskimolara bakın kadınları fok balıklanndan buzdan yataklara girip sımsıcak çoğalıyorlar*denizlerini kargılarını köpeklerini yemeklerini kayıklarını

ve kaygılarınıayı balıklan bekl;yor vebaşkentte korsan gülçin dil balığı

yelkengelmek üzereyim gelmeye hazır şaramla doldurdum sözleri ağarıncaya bu geceyi hartuç ve hece

göğsü kızgın köpüklü tayfası şişti mi kadın kollarım kadın ellerini biçimli gergin tutan insanin su başı rahim

kelime yorgun gece soldu çan çan ve çayırsuçsuz çocuklara koridor yapraklar balık pulu balıkçılar pul pul yalnızca bakışlarım kırpıyorlar dokununcaçatılarda kirişlerde serin dubalarda

artık göze bakmak oyunu yok

KUŞAKBabam hemen hakan olurkervan yüklü geceyi taşıyan ormandabar bar bağırır develerini

Durmaz babamöncü seher yıldızındanapaydın olan başınısavaş uçlarındaölçer soylu oyunlarıyladüşmanın güzel borazan seslerini

Savaşa gerilir babam elinde bir karanfille bekler atılır kentlere

Sular direnirÇünkü padişah hâla güneşe bakar Aksam geç yürür denize sonsuz savaşlar kaçan atlar yüz bilek sayısız güçle açılan bir saray kapısını kapatır ve padişahlar

— 68* —

sorarlar ava koşan avdan dönen kanter avda coşan mızraklarım

Sancılı bir duruşla taştan çocukların serce dolu bavullarım açarlardı seccadeler şehzadelerin artist sessizliğine

son büyük soygun büyük insanın içinde yaşatmak duran sayısız ince parmaklarını medrese parmaklarım vakıfhan parmaklarını ...ve barış parmaklarını palyaço resmen saklı maşalarla taşır sehpalara

oysa babamla bir kraldı anam ilk ve sonsöz kitap aşardı önüne Adım ona göre koyardı bir şehrinve şehri kendine getirenlerin

ince ve alabildiğine giyinip kuşanıp ağhyan her bakışın dışında duran kadını sessiz ölümlere çağıran ben tıknefes ölümlerimle sıradaysam vahim bir gerçeği geçer ve titrek seçişimle bütün bir insan çarpıntısını şurdahani şu dokundukça yalnızlık değeri azalmayan bir çocukluk gecesinde gamzeler

— 69 —

bir ilkbahar parçası ve hançerede hecelersenin akimda pusuda serüvenbenim beklediğün (şal gezisiuçurtmaları) seçerlertakarlar peşine çocuğunu kanla sevensuya karla yürüyenyağmuru sımsıkı tutan bulutun

bu sal benim canıma yakışan bir sabaha yaklaşır gidip alınır bir ev gibi çağırır barıştığını şapkalarım atıp hafif kuş gibi asılan insanların

Kuşürpertir ağzında ağaçsız insanıimkânsız erkek büyük ağlar buzlarda

baş taşlaşırağrıyı kolay kazanır gibi kadında dur erkekliği söyle

daha su balık ve yosun var peşinden demir alıp demir atılan bir takım ürkek beyaz kollardan çıkan yola koyulan yükselen yetişen ve kaybolan ne kadar rüzgâr varsa ölülerin akan ırmaklarıyla tekrarlanan dağlan

Orda besbelli ölmekle sular boyunca— 70 - »

Şaşmadan beklenişin Ne kadar vardığı onlar varsa Bütün onlar fazlasıyle evlerindeler ve yüksek sarnıçlı kalipsolan denizin altına bir bulut şeklinde indirir yağmur

gemileri hesaplayanşehirde sinsi seslerini insanlarındenizin zahmetsizhayatın hayuhayhayla tuttuğuki onlar süslenme odalanndaaynalann içinde kendi ölümlerineMakyaj

BilmezlerOysa onlar söylesin yanılmışlann hangisi hangi vahşi hayvanın hangisi o kadar benim

Bu bensemgelişim gidişim bir şikâyetse katlanıp küreyeuzanmış uzun gövdemi bir yatağınölümü süsleyen secdesinedurmuşsam kapıya çağrılan karaltınınomuz başından uzakta bir şehirtastamam bir şehir geliyor omuzlarım titretipbir yanlış doğru olmayan anne gibigizlenmiyor bu asır onun başındangüneşte dipsiz kova beni seçmiş beni seçmiş

— 71 —

canlı canlı ağlayan hücreninhuyunu ve öz toprağınıyoklayın siz yorgunum ben bakmıyorumsaniyen daha solgun daha içinden çıkılmazgün doğumuna hazır bir bardak çaybir büyük bardak mitralyöz

Bir dolmayan yanımızbir de hergün korkudan birşeyedokunup kalıyoruzkanımızdan zehirli bir iğne geçiyorve güneşten korkuyoruz.

Bunlara benzer bir yüzüm var her virajına, insanlar devrilir ama soylu deyince ben içerde kalmış bir insanım

Taşırlarınıza bunun için hem kendim binmiyorum hem söylemezdim nedir sormazdım birşey durunca kaçarsam su koşmak büinen birşey midir

bir köpeğin yeni doğmuş konuşmayan eniklerini iskelede bir adam korkunç bir sepete mi koydu onlarıdenize o mu götürüyor

pekiben kimim

AĞARTI

sevgilüer yüzüne karşılık geldim kaygı bağırdı gözevlerimde

günlerin yamanan yıldızlar ve ülzülen gökkuşaklarıyla doluluğundan söz ediliyor evlerde çocuklar arşınlanıyor ve alkışlanıyor babalar ki tütün başında ekmek başında kabir başında

günler yenilenen bir isimmerdivenleri büyük ağzıyla çıkan meralhaftada üçer gün üçer haftaince uzun veya kahverengive gelinlik sabah çatışmasındayoğunlaşan yorgun artık benköprü ortasından yarılmış bu araorganın ve güneş:n salgmlığıtoprağa gelir gibi olduğu anbaşlar ikinci artık

beygirler uzağa kayıyorlar

bu arada gelinmeler arkadaş yapıtlarına yar koyma yöremdeki çimler

bu arada evimin iç'nde odaların birbirine düşman durduğuve hastalandıklarıçalışan yüreklere uzakbekardan korkan ev sahiplerininkapılarda kızlık heykelleri

— 73 —

bu arada insanın yemeğe oturma çelişmesi

yemekten kalkma çelişmesi erkek oluşunuza binaen bu arada özel sıkıntılarımızın kılıç kuşanmış hali durmadan kanlanıp hatırladığımız bunalan kadınlarben alda’yı bunalıyor görüyorum rüyamda kırbaç gibi inşam saran etrafımızda kelebek kanatları gözler akılda kalan ağızlar hatlarseviyi yoran alkışlarbir şehri paramparça ediportasından yarıp uykularıevlerin sahanlıklarınamisafir odalarınalavabonun altındaki dolabaçocukların hücumluk yataklarınairi erkeklerin şakaklarınakadınların çırpınan dudaklarınave kızların sancaklarına sığınanve benim damarlarımda itişen uykulara

bir şehrin ortasından tren geçiyor o şehide büyük rüzgâr vardır bir oyunçakçı vitrininin önünde insanların durdukları ve duruşlarını değiştirmedikleri trenle birlikte şehrin ortasından oyuncak trenlerin cezalandırmış şeküleri

kendisini buyrukvitrine yapışık insanların kafalarmdaki

— 74 —

içlerinden geçerken dönüp bakmadıklarıdurdurup parçalamadıklarıöniine yüzer ellişeryatıp apartman kadarağır tekerlerini üzerlerinden geçerkenöpüp ağızlarını ezdirmedikleri

noktanın sonuna kadarbir sinir bir can yanmasıylabir parçamıbir demir mengeneyekoyup sıkmak istiyorum mu nedirdilimi

bir acı mı ne gerek öyle uykum var ki öyle istiyorum ki

o içinden marşandizlerşimşek gibi fırlayanşehirde bemenhat boyunda ilk tahta evdederin yataktaher an çığlıklarıylauyuyayım kıyametlerb'r ejder geçsinöyle tanıdığımöyle canımın içinde

durup gelmeyincemorfin gibi arıyorum direnmeni

iğne üzerinde yüzün gelipkuşatmıştı beniama düşündükçe Korkmak

— 75 —

yüzünle geldiğini

Ve bunları elbette çabucak geçelim sevgilim

— 76 —

YANMA

Ve elbetGözlerin sularımdan çekilince ürkek bir ceylanla anlaşırım yüzünün çok yakını olan bir limana dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine bahçeni tutan tavşanlara sığınırım

Kanımdan geçilmiyor moraran ağzım KovalanıyorumIk'nd'i zaman karanlığı iç çarşılarey şafak bir askerle anlaşÇünkü namluya sürüldünişte burada bir ordu yürüyen karnımdaizim sürülüyor köpeklern sürünerek yaklaştığıAnlaşüıyorHatırlarımıza dokunulmamışFakat el konmuş aşkı yaşatırken kuğularınGeleceğimizin serin sulan ve göllerine

Ey kadın kokla beni Hayatım yasaksınız

Gelinmiyor akşam zaman, kaplanı Kaçmıştım yeni bir ırmak şekl:nde Hayvanların ilkbahar sıcaklan bölümünde Kıvrılıp yemden yakalanıyorum Cam kesiyor göğüslerimi Boynuma zümrüt bir gerdanlık atmışım

Hem şarklıyım ben Gövdem yara dolu

Sevdiğim kolla beni— 77 —

Anlıyorum

Fakat artık dayanılmaz sarmaşıklara öpüşüyorlarHarbin bittiğini söyle ayrılsınlar '

Çünkü gece zamanın katranıdır Gelip geçecek gibi değil omurgamdaki didişme Çantamda sevişme askerleri Harbin bitt'ğini söyle

önce beni boğacaklar özgür ve sevecen clmak için bir bıraksamyakut bir kuşun içinde duran ellerimi

Sevdiğimönce kem:r bu tel örgüleri gövdemden Geç derimin altındaki tehlikeleri Yürek kızgın bir kuma devrilmeden Yokla beni

Anlıyorum kaçmaya zaman yok Şafak birden doğrulacak

— 78 —

AÇLIK TÜRKÜSÜ

Aşk gelmiyorduve kızgın kokuları coşkunluk bağırması gençliğin Söyliyelim bir kere daha halk suçsuz Öfkenin sessizliğe yürümesi kendiliğinden Mansurun halkı öfkeye kendini çarka tutması eşyanın bebekler gibi avutulduğu da olmuştur Sütten kesildiği yürümeye alıştırıldığı (Ey veli dağlan eğit yine Mağaralardan em yine)Kedilerin cübbe eteklerinde İnsanlığın en berrak denizine uzanıp İstirahat buyurduğu Söyliyelim bir kez daha Olmuştur Aşk olmuştur

Çıkıp gelmesini beklediğim Geniş çığlıklar atarak Yüreğme zırh takarak Çıkıp gelirseMorarmış yanağında zehir tutarak Yıkarsa duvarlarımı Etimi aralar aşVı kurcalarsa Önünüze açtığım sofralar adına beni tutun kaldırın ortadan Çünkü hesap benden sorulacak Sorulacaksa

Saçlanmm dibinde kıpkırmızı bir leke Etine kan değdirilmiş kadın lekesi Alnımdan kollarını çıkarmış bir dişi örümcek Köpeğin ağzına düşen kelime ne kelimesi Et kelimesi

— 79 —

Yırtınır anlamını öksürerekYer ayırtıp girince bilmecenin içineKaburgam derin ip ince ipliklerimElmacık kemiğimde güm güm vuranVar olma hevesiminVahşet dolu sur kervan balolarıHesabı benden sorulacak

Şimdi uyan kurbanım kaldır başımı Hizmetlim kendim ağlıyayım

Bir köpeğin ağzmdan Düştü kelime Başladı at yemeyeAylar yıllarla anlaştı tokluk kaşım çattı Bahar1 geldi ağaçlar açıklandı çiçekler açıklandı

insanlar dürüyen mermiler uzadılarbirden çatladı düğünfakir kadın düğüne katlandıbir köşede oturdu. Soktu ellerini kamına çocuk

kırdı çocuk ayıkladıBirdenbire çatladı düğün Tabanca çatladı

Gelin savruldu harmana rüzgar girdi Kirli elleri yılan dokunmuş gibi göbeği insanın öz be öz anasma kıyması ne demektir Karanlığı getiren, bir insan sıcağı temmuz sıcağı gibi

Bir köpek yiyorsun halk birikiyor Fırlak kanlı gözlerin kırmızı ve şiş ellerin BakıyorlarSancıyı iletiyor belleri Sürtünüyorlar

— 80 —

Buğday havada durdurur kurşunu Onlar başkası değil bir çift cami güvercini Güvercin buğdayın ağzmda sırayla Gağü soluyan b'r ejderha gelecek şehirlere Bir zaman bıldırcın, ve kırlangıçlar Nasıl alınırsa ağıza ve ağırlanırsa

Çocuklar havadan anlarSorulan suale çarparlar kadın geç kalınca dolabındaKadınlar dimdik dururlar dolaplardaCam göz ağaçların aralarında gece yırtılarak sokulurOda soğuyunca erkekte bir yıldırım uykusuönce bir hanOdaları dolup boşalan ve alnının altıTahta merdiven bir HanYolcu soyununca camideki kubbeDöşeğinde rahatça uyumalıMinarenin biri çabucak alçalır diğerinin önünde

Sakallarından köşkler sarkan ber dedeYukarıdan damlamış bir mezar taşının üstüneMezarla ihtiyar ahpapça genç kız süzülür önlerindenÜç adım atar dizleri çözülürErkek erkekçe dövünür genç kız kırgınEvet ve hayır kelimeleriBir evet/açlıkEyüp SultanMezarlar sürahi sularıSebil uyuşmazlıklarıiki sebil biri daha sebil— içilip içilip genç kız içilip

içilip içilip genç kuş İçilip Eyüp genç içilip içilip

— Dur sen ey Sen içilip Ben içüıp Sebil olduk öldü sebil

— 81 —

Kemik alınlar gelir dayanır güneşin ateş seçdesineIşık en keskin yontulur bir kelam. Bir kelamZaman ölenin alnından rüya mızrağım çıkarırBoşluğuna sebil açılırGüneş kendi adamım yollarKaynayan kafayı ayıklarSorular soran sorular soranDenizin kanmda günlerin çarka tutulan izleriTeşbih çeken bekçüere gece sualleriSu tutmuş testüerİçilip içilip

— İçilip içilip genç içilip kız içilip genç kuş eyup genç içüip

— Dur Sen içilip Ben içüip

Aşkımla boyun boyuna bir ejderhayım Şehirde sen benim en çok saklandığım İçine girip korktuğumÇamlarını yıkamadığım karanlığını bozamadığım Sen benim durup durup saplandığım Mutlu an biraz uzun olmasın Yoksulluk gibi gideceğim bir yer var Efkarın aşılmaz yalnızlığın kaçınılmaz olduğu

Bas üstüne sevgilim DağlarınToprak yayılınca bulur anasını yavru ceylân

Yalnızlık ateşle birleşiyorİki geyik dumanla çiziliyor şişiyorDelinmelerUyku genişliyoriç organ genişliyor

— 82 —

Hazırlanması sinir uçlarınınVe kalburdan sırayla dişli makinadanYivli burgudan et kıyımındanBeş uykusuzluğun en çabuk ve çabukluklaPlanlanmasıAşkOrada uzakta anlaşılmadan. Nefes

Saçlarımı tut titreşiyorlarBir şey oluşmuş kovalamaya başlamış gibiSaklan evlere sarıl kanlı bağlarınlaAvucunda kına yerine horoz devriyesiDilimin tehlikelerini azarlaBu l'meier oraya çıkmazKi taş osunAçılmasın diye insan torbasıAşk ne korkunç ne kadar korkunç oluklar uzun

Dagunca çölleri dolanıyoruz Yuttuk kum yığınlaruıı'Düşmediğimiz kum kalmadıKötü özümüzün mevsimlik yıkımlarıyıkılsınetin serin yosunlarıCezbe suyun akışına varmadandaha oturmadan kayalarda aynlan yerineve başını dik tutup açıklamadanKadını bir hançerle dolanmadanyolmadan karpuzun kabuklarınımuzu çakalca aralamadanÇarpılsın

Ve biz uyandıracağız Suya çağrılan akışınızı

— 83 —

suTaşlanan kadınlar yankırgirdap duvarda ve sırları çözük aynalarbîr aynanın civarda hayvan otlağındaki benzeriyüzler kuyuya inen gözü' terkedfersıcaktır orfeı yaklaşırkavalsız ve çılgınca döner kaderine bir kez daha bakaraçlığa üşümeye kartalın alnında duran yıldızabir kere daha daha yalnızlığakati ve aşk geçerliğini ortaya koyarakulusal ve bencil iki çingene arasındabir kere daha yalnızlığaatılarak

yerin içinde yüzlerle hücumbütün özentili yekinmelere doğru karşıbütün nedensiz gençliklere doğru karşıbütün.....................doğru karşıaç olan karınsoylu olan yoksullukve mızrakla gelen alın

yerin gezisinde insan vardır ağulu bir diş put taşında doğacak çocukların toplandığı çadır taşında ava çıkmıştır

Aşk tunç çekmiştir bizle olan sırtına birbirini çaresiz bırakan çehrelerin yaralı ceylanı bulup tepindiği (Fırat birdenb're kaybolur bir mağarada) sevenin kurbanla alınıp kurbanla ödendiği güneşin aşktan sudan ve topraktan daha hızlı yöneldiği

— 84 —

raskolnikofmüthiş bir Allah, ağrısı çekmektedir

Güvercinler toplandı sofralar kuruldu Ağaçlar bahçedel kızgın güneşle çatıldı Elma tadlan ağır ayrılık tadlan Yalnızlıkla toprağa savruldu

Katerin açık kollarıyla yaklaştı üç tuzaklı odalarıyla mükemmel bir karpuza yaslanmak suya çağrılmakbir de içindeki ziynetleri hor görmek iyice

oysa güneş ağırlaşsın siyah saçımız uzayan başımızda alnımızm dibinde kalsın seçkin ve Horasanı kayıran

gözlerimiz

Hiç akla gelmediBeraber kırlara hüznü atmiaya yarayan bir annenin dallara takılıp ağrıyan yaralarıyla yattığı

gerçekten canlı göğsü boğucu çaylarıyla akşam suyunda bir sütun mermer içmiş her erkeğe bir yılan üfürmüş2.

Ciğerlerde ölüm akar Çeşmeİnsan hesapsız çocuk üfürükkendinde olmayan gürz kapanan aynamektep taze ekmek dilimi zeytinin içindeki bağırganölümsıkışmış aramızasandalyenin dibinde midudak sıcak çay bardağına kapanırken

— 85 —

salıncak onunla içten içe anlaşma cevizin ipi tutan çocuğu kayıran dallarında yeşil yaprakta vebaölüm evin hangi bilinmezinde ya da açıkça küçük kardeşin avucunda mı

uzak insan sahülerine kelimeyi dolanan dillere taşıdılar zeytin kahvaltı ve zeytinsofrada üç büyük zeytin üç kanlı bakış

ölünün ağzına zeytin kondu şiş dudakların araşma sonra geniş omuz yaralarında adamlar kırılan camlar taktılar

3.inanç yiğit ev sorardı bulup konaklardı Kanlı göz ufuk tarardı Cürümlü başta her geyik akışında örtülür dudaklar çünkü kalble çarpılırlar

el gezer tenhalan dolanır ufak tüyler ve tüyler ki ateşle diklenirler kendi namlarına ağemen olarak üşüme kabarcıkları tad kabarcıkları ürpermelerle unutkanlıkyerin bir zaferle doğrulması cürme katık olarakdantel kalb vurması su. kaplanıslak naylon örtü ve ıslak cimrilikleustalıkla yaprağa üâve peçeteyorgun ve evvelden habersonra saralarsıradadırlar

— 86 —

Kapılar baskıyla kapalıdıronlan yontup hamam kapılarımkulaklara ses kutulanOrmanlar avazlarıyla parke taşlarKurtlarYıldırımAvizeler

Odada köşelere düşler yerleşir yataklan kollarUyku canavar kıvrımlı batarlı saldırırEv tilkiyle sarılır kuşatılırYorgun bir masal uzakta kaybolurKulaklarına yosun ve balık biriken çocuklarToprağın rengine katüanHızla yorgana atılanGöğsümüze sırtımıza ateş bastıranörtünen çıldıran çocuklarLa onlarla alev açıyor her yanımızAnlaşalım

4.Denizde büyüyen av hayvamsulan derin denizleri boyıyan mürekkep hayvamuzatır gözlerini ince çalgılar içinde savaşlarlatiz sesli yuvarlak ağızlarıylabu kez bu alçıyı donduranlakapalı denizlere kapılıp açık okyanustakayalardan inen hızlı koşan bağırlarayakta durlarKALKlar

oturun babamı ben güvercin saçlı çocuktum buzlardan başlayıp vurdular dağların yabani timsahında

— 87 —

sanatın fiziksel geçerliğine kadar vurdularbabam upuzun yatandı kumdaölü ve uzaması birden duran saçlarıylaçünkü öylesine kesindi ölümü

başını yastıklardan kaçıran uykulu başını cümle odalardanhep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırkenüzülecek ve sevinç duyacak yerlerdedudakların içinde kulak yollarındaadamın öldürülüş sesisofadan sokak kapısındanpencereden kumluğa okyanusaahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza

ŞAN

5.Aşk çocuklar parlayınca görülen ışıklardır Işık yüreğe varınca yorulur çeşmeler Aşığın avuç açıp doldurduğu sularla k: ölenler vardı sularla küçüklüğümün oralarda Elim yarım ve bügisiz uzanarak Herşeyim çocukluğum En yakın nalbantm ağzından kestiği at sarsılınca ayağını büküp bağlamışlardı güçlüydü nalbantm çıplak kollu adamı

Oyuncak atımla yolum düşerdi şehrin şanlarına sokağı dönerdimKaplanları karanlık ağızlan arap bağırlarım zayıf çöl savrulu arap bağırlarını anlamadığım koşuyu birden bırakır ağlarken Birden kaybolan oyuncak atlı çocukları dönerdim Küçüklüğümün oralarda dehşetle devrilirdim Nedeninden hiç bir şey büinmeyen Sen ey şanlara

Mahallede tuhaf bir kokuyla erkekler dolanırdı Ender dururdu kadınlar

Demirinde gül suyu şişeleri asılı penceredeDuvarlarına akrep tutturulmuş odaDuvar gezinirdi akrebin altındaDuvar loş akrepı sarhoşlambamn o büyük şafağından sonragidip gelirdi mutfağakilerde kirpilerin çuvalların dibindepeynir küpünün içindeÇocukları

— 89 —

Asılan kocasıKurşunla delinen akrabaları dururdu öper gelirdiKan güden bir yaşamayla giderKan güden b.r yasamayla gelirdi hizmetçi kadınÖyle sanırdım ben oralardım çocukluğumduBeni bağrına bastırırdıGözümü gözüne kaldıramazdımKaşlarının dibinde kuytuİlk gelinlik mağarasıÇocukları mağarasıKanların kaynama mağarasıAğzının içi mor kat kat pütürSonra duvarDemirGül suyu şişesi Karşı pencere

Sabah nalbant hala durur beynimde Çocuğum öylece uyanırım Pek bilmem

Alt katta sivüceli bir oğlanAnası civcivleri ağaca saçarYağmur toprak süyüklerden sallamrdıTaşlıkta kavun çekirdekleri kavrulan evdeSıcakken ateşin üstündeKentteki kişilerin elleri tavanın içindeAlıp avucuma konan kabuksuz kavun çekirdekleriAlıp değdirirdim dudaklarımda kabaran deriyeKızgınDudağımın uykuda sevinçle yarılmış derisine kızgınParmaklarımın civa akan ucundamüthiş azıcık kayganKavun çekirdeğinin batan sivrisinde

— 90 —

Ağzı kanasın diye nalbantin Kestiği at

Çocuklar kişniyerek doldular avucuma Annelerinden koşan babalarıyla kovalanan Sarı ve siyah başlarıylaÖlümle boğuşa bağuşa onu kaldırım taşlarından çekerek

üstlerineterli yüzleriyle yapıştılar ellerime Çocukluğumun orda en bülbül yerinde Nalbanttaki atın içinde şah duran korkuydu Zahmetle taşıyıp beraber kurduğumuz bahçeye Atın içinden bedeni yırtarak Pırlayan korkuTa kendisi bahçeye kurduğumuz salıncak

Çocuk boşluktayken ölüye asılı kalmak Annenin sesi her evden Şehirde her baş dönmesinden Çocuklarca çıngırak gibi duyulur Annenin elinde birden tahta kaşık kırılır İçini bastırır raftan bir kaşık daha alır Ocaktaki çorbanın önüne çömelmiş Düşüncesi suyun şeytanına, çağrılır— Hangi salıncaktasın çocuğum ipi iyi tut

Annenim ben Yaklaşır kan kokusu yere vurur Burunda ve orada iyice kan bulunur

kaplar koşuşan bağrışan yüzleri eğüirler bakarlar ki tırnaktaki noktadır cansız bedene tırpanını geçirmiş çarşaf gibi büyüyen

91 —

Bayramlar oyun arkadaşları kuşlarla Güzel seslerle yaklaşırTırnakta beyaz nokta olunca parmağa halkalı şeker Ölüm ve korku beraberce toplanır Dernek kurulurHer kadında bir çekmece açılır ve kapanır

Ey alın beniYuvarlak ve dalgın kalayımArkamda dik ve beni iterek kendine çekerektaş ve yerinden oynamazOysa onlar kuşlar gibi uçar dururîçine yukardan çiçekler savrulurHavuz cami havuzundaKımıldayarak yatan minare

Size çağrıldığım çağlardaAçtım çekmeceyi onları siyahla boğulur buldumÇocuklar çılgınca oturuyorlardı tahtalardaEllerinde kırık aynalar ve aralarındaEsrarlı bir hayvan dolanıyorduFalakanın ipiyle kıvrılan tahtası arasmdaçünkü falaka asılı her yandaSıkışmış gibi gözleriHain bakıyordu çocuklarElif eşerBe beyazlatırTe terkederBüyünür ferahlanırdıBol güneşli kapıdan önce kaşları boz sakallan arkasında bol entarili içbükey kızları Yorganların ısıtan nakışlan Cim

Kilimler süslenip yangının önüne serilirler— 92 —

Kan ve ateş beraber tadılırlarBuyurulur yayıklar az gelirSabah ışığında uykulu çağdaBir çocuğun aydan anlayışınaHamur ve tandırda çobanın kaval soluklanKaracadağ bir deveyle aşüırKaracadağa bir deveyle varılırVe hemen Karacadağ bir deveyle vurulurKayalara ezan bağlanır dağlar kutsal kılınırSular baş baş ağırlanır çünkü baş suya uzanırKü çadır ve deve ıhhIhh ya deveHocaHocanın iklime emir veren karısı Ve çocuklan kavrayan kızlan Ve onların kat kat kapalı dizlerinde Pekmez ve ekmek duran sinide Biz güvercinlerdik yüksek ve gizlice DeğirmendenÜzüm bağlarından gönderilirdi onlar gönderilirlerdi Elif Lâm Mimiçimizin fatihleriydi bürürlerdiGüzelceMuhteşemce

Sen büyük ve yeşil renk ayrımı Seven bileğimin tuttuğu dostlar Çocuğan kokuları havlayan masal şahları Ordayken kilerdeki torba yığınlar Geceyi kapının önünde geçirmiş Deve kervanı (ve birden manzara)Sal Fıratın ortasında ve çıplak insanlar Boğuşurlar tutunulmaz gedilderinde Ekmek taşında

— 93 —

Çocuklar doğayı çeviren dehşeti ararSorar. Rüzgarı tutar bırakmazSorar bırakmazBıraksa sal devrilirTavşan yavruları bulur severSalın ipini öperSu uysal kalır

Çocuğun saflığına denkSincap elinin altındainsanı koruyan suyu uysallaştıran da

Büyükler huysuzbir şehre gitmek ötekinden devrilmekAna suya bakarSaçının tellerine korku takılırBüinmez çocuğunIsırırken ananın yanağınıYa da kırarken gül suyu bardağımDost tuttuğu meleklerHep ordadırlar

7.Bayramda içinde buzlu su duran sürahi Hıdırellez çarpışı kırların mutlu çarpışı Hapisane duvarının süyüğünde içinde tozlu balıklar soluyan sürahi Ve atlı meydan yokuşunun başında Kovulan cinleri toplamış bir deve Bir hecin deveKudurmuş ve ağzından köpükler saçarak Koşarken kalabalığa korkmuşum bir yalın kılıçla Başımı düzlemişler dizlerimin arasmdan kurtarıp Yüreğimi bir hançer başıyla Delip yatırmışlar iri yaralar açtığım yatağa

— 94 —

8.

Gökten tarlada sürüneni gören kartaltoprak damlan uykuyla ayıran oymaklarYukardaki her şeklin altına bir döşek açılırses bastırılır sıkıca kapatılır dizlerin arasındaki yumruğauyku o kimbilir hangi dağın ardından atılırrüzgarla soğuyan alna sançıhryıldırım sıkışık beklersevenin yumulmaz gözünde kan birikiryatağın içinde savrulan eliyle akrep'düğümlerakrep biriktirirson had son saattoprak dam Dağ başı Karanlık Uyuyanlar seven dayanamaz kımıldar birden yıldızlar dökülür

dans dans içiçe gök dansüşürler bir anaya çarpılır atılırlar evin üçlü düzenine azap sağanak tutturur mevsimler kapılarla sakatlanır dolanırlar kınk camlartm pencerelerin elleri parçalanır çene deler yorganı çenenin ucu baygın sıcak uyuyan bedenleri uyanmayı vuran bilinç bu et onların mı kolları hangi çıkmazda onlan alıp götürüyorlardı onlar yatanlardı zühal yıldızıyla bir kestane çarpıştı tavanda

bütün kozlu dere künbet yıldız avında yıldızlann yanında onlarla sahi onlardan biritopraktan tutmuşum yıldızım ne zaman kayacakve şan şan açılır kitaptan sayfabir küçük kıyamet yatınlmış içineüç parmak en:ndegerçek tavanda dönen fare

— 95 —

elden avuçtan dalgınlıkla kaybolan çare kaybolantepede tek taşıyla duran minare şeyhin bir nefesle ayakta tuttuğu minare ve yattığı toprağından hatıralar alındığı kadınların gebelik isteklerine her tozunda bin bir suare

en geniş geçmişte en son gelecekte o varnesiller dağa dağ tutarak toprağın yaralarım yararak bildiler onu ATEŞ saçan uyku girdap dönüp dolaşmak ölünce atılmak cesurca tutunmak

ve onlar kadınlaröyle değişik dururlar çocuğun teriyle savaşırlarönemle alınırsa van gohvahşice dolanır şafaklardadağları yakalayıp duran gün daralır

ovalara sancılarla dalgalarla ahenkli dalışlarla öyle sabah öyle kadmca çığlıkça hayır alma şer kutsal ağırlana çün tanrı bir güzelce buyurdu öyle buyurdu

însan toprak çalkanırkençocuklar kadınlar erkekler gülücükler ovalarca

9.Erkek ve dalgınca büyüdüm Dervişin su okuduğu taslarda Yumulup eğilmiştim bedenim vardı Suyu arıyordum vardı yanılmıyordum

— 96 —

Başımda göğün dolanan sarmaşıklarıGüya kurnazca bakıyordumVe LeylanınBir gece ağrısındaSapsarı kabarcıklanan yüzüne

Bir haneye çağrıldılar halılar hasırlar ve kaynayan canlar Acı kahve derin fincanla sunuldu Oraya ateş birikmesi gibi oturdular Gözlerini kapıyarak ve sormıyarak

Hasırlan birbirine vuranHasırları duvara damlaraVe dağın mağrasmdaki hikmete savuranOraya bir ateş kümesi gibi kaydolanKendi içlerine ummana sançılıp boğulmaya koyulanDervişlerBasık ve duvarları seçdeye giden odada Hasırlar acı kahve derin halli uşak Halvet ve küçük ağzımla Uçar dalgınca uyurdum sakallarında

Elmas ve tümlenen bir aşkla daima kekemeydimSevişirlerdi derlerdi sevişirizSöz bedeni aşınca harlardıDaire çizerek Ve kan Daire çizerek

Gece zangır zangır titreyerekYorgana b:r hâl gelir uykuda bir şey gerilir(Komşu dağ derinde miMezarlar kuşatıldı ölüler baskınla mı alındı'Bana verilen portakala ne olduçıldırdı mı) bilememçocuğum öyle uyur öyle uyanırım

— 97 —

Ne korkunç bir iklimdi çocukluğumUyku yansın yürek maçburlansınBeden bedende artmaya can bedeni aşmayaAğız ilk şanlı, yemekOlan ölümüBaşlasın anlatmaya

îz sürmek bundan gerek Ok ize düşmüş kemiği deşmişti

— 98 —

İÇİNDEKİLER

SayfaHızla Akan Mızrak 9Saç 10 Sen kuş Olur Gidersin

Bir Tenle 12Taş Gemi 13 Zamanla Yay Gerip Ok

Atmak 18Berducesi — 1962 19Çölde Gizli Bezginler 22Açık Açık Çağır Aşkını 24 Orası Neresi

Burası Bir Adam 26Sevmek de Yorulur 28Can Eriği ilk Iz 31Çocuğan 32Ahenksiz Kuşlar 35Otahı 37Aylak Göz 39Delikanlılar 40Kutsal Mavi Çocuk Şnri 43ölü Atlar 46Hesaplanmadan ölü 47Salvo 51işaret Çocukları 59Kuruluş 61Toprak 63Meç 65Kuşak 68Ağartı 73Yanma 77Açlık Türküsü 79Su 86Şan 91

Cahit Zarifoğlu İşaret Çocukları Şiirlerİnsan Yayınevi P.K. 863 İstanbul

Fiatı :300.-TL