bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları millî ...bu tercümenin her türlü basım ve...

212

Upload: others

Post on 03-Jan-2020

16 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça
Page 2: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ButercümeninhertürlübasımveyayımhaklarıMillîEğitimBakanlığınaaittir.Bakanlığınmüsaadesialınmadıkçabutercümenin,

metnitamamen,kısmenveyadeğiştirilerekalınamaz.

Page 3: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ANTONÇEHOV

HİKÂYELER

IV

BueseriServetLÜNELdilimizeçevirmiştir.

İSTANBUL1949-MİLLÎEĞÎTÎMBASIMEVİ

Page 4: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

HİKÂYELER

IV

Page 5: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

HAYALLER

İkijandarma:birisiyahsakallı,sağlamyapılıbiradam;bacaklarıpekkısa,öyleki,arkadanbakılıncabacaklarının, bütün insanlarda olduğundan daha aşağıda olduğu, daha aşağıda başladığı görülür;öbürüiseuzunboylu,zayıf,dimdikbirsopagibidir,koyukızılrenkliseyrekbirsakalıvardır.İkiside, il merkezine, soyunu sopunu hatırlamayan bir serseriyi götürürler. Birinci jandarma, sallanasallanayürür,heryanınabakınır,kâhbirşeyi,kâhkolunu,kâhbirsamanıçeker,uyluklarınavurur,birşeylermırıldanır.Umumiyetlekayıtsız,rahatbirhalivardır;öbürüisezayıfyüzü,daromuzlarınarağmençoksağlam,ciddî,önemligörünür.Yüzününçizgilerivebütünifadesiyleeskidinkitaplarınıkabul eden tarikat papazlarına yahut da eski tasvirlerdeki savaşçılara benzer; "zekâsından dolayıTanrı onabiraz alın ilâve etmiştir" yani keldir, buda söylediğimbenzerliği dahada çok artırıyor.BirincisininadıAndreyPtaha,ikincisininadıNikandrSapojinikov'dur.

Beraberlerinde götürdükleri adam, hiç de bir serseri hakkında düşündüğümüze benzemez. Küçük,zayıf, hastalıklı bir adamdır. Yüzünün çizgileri, renksiz, gayet küçük, pek belirsizdir. Kaşlarıseyrektir, bakışı uysal, itaatlidir; serseri, otuzunu aştığı halde bıyıkları henüz çıkmaktadır.Ellerini,yenleri içinesokarakçekingençekingenyürüyor.Köylüleringiymediğiyünlükumaştan,yıpranmışpaltosununyakası,kasketinintakenarınakadarkaldırılmıştır,öyleki,yalnızküçükkırmızıbirburun,Allah’ın dünyasına bakmaya cüret eder. Sesi, pes bir tenor sesidir, durmadan zayıf zayıf öksürür.Onu,asıladınısaklamakisteyenbirserseriolarakgörmekpekzordur.O,dahaçok,yoksuldüşmüş,Allah’ınunuttuğutalihsizbirpapazdır;sarhoşluğundandolayıyerindenkovulmuşbirkâtiptir.Yahutdaaktörlükalanındazayıfkuvvetlerinideneyen,şimdideavareçocukkıssasınınsonperdesiiçinevedönen bir tüccar oğlu veya yeğenidir; sonbaharın içinden çıkılmaz çamuruyla nasıl savaştığınabakılırsa Rus manastırlarının birine giden, "her yerde rahat, günahsız" bir yaşayış arayıp dabulamayanbirmanastırsofusu'dur.

Yolcular, çoktan beri yürümektedir. Ama etrafındaki küçük bir toprak parçasından bir türlükurtulamazlar,önlerindebirkaçmetreçamurlu, siyahımsıbiryolvardır, arkalarındadaöyle.Dahauzaklarda insan nereye baksa beyaz bir sisin geçilmez duvarlarını görür. Yürürler, hep yürürler.Duvar, biraz olsun yaklaşmaz. Toprak parçası hep aynı kalır. Beyaz köşeli bir kaldırım taşı, selçukuruyahut geçenbir arabadandüşmüşbir samanparçası bazengöze ilişir, büyük, donukbir subirikintisikısabirzamaniçinparlar,birdeöndeşeklibelirsizbirgölgegörünür;yaklaşıncagölgehep küçülür, daha karanlık olur, daha da yaklaşınca yolcular, ellerinde rakamı silinmiş bir yanaeğrilmişbirkilometredireğiyahutzavallıküçükbirkayınağacı,yolkenarlarındadilenenbirdilencigibi ıslanmış ve çıplak bir ağaç, üzerindeki son sarı yapraklarla bir şeylermırıldanır, bir yaprağıdüşer,yere tembel tembeluçar...Bundansonra tekrarsis,çamur,yollarınkenarındasiyahımsıotlargörülür. Otlar üzerinde donuk, bulanık gözyaşları vardır. Bu gözyaşları toprağın yaz güneşinikarşıladığı,sonrauğurladığızamandökülenorahatsevincingözyaşlarıolmadığıgibi,bıldırcınların,bıldırcın kılavuzlarının susuzluğunu gideren gözyaşları da değildir. Yolcuların ayakları, ağır,yapışkançamurabatar.Heradımbirgayretister.

AndreyPtaha,birazheyecanlıdır.Serseriyibirsüzer,bucanlı,içkiiçmezinsanın,nasılolupdaadınıhatırlayamadığınıanlamayaçalışır:

—SenHıristiyanmısın?diyesorar.

Öbürüuysaluysal:

Page 6: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Hıristiyan’ım,diyecevapverir.

—Hım...Demeksenivaftizettiler.

—Tabii,benMüslümandeğilimki.Kiliseyegiderim,perhiztutarım,gerektiğizamanetyemem.Dinibütünbiradamım.

—Adınne?

—Nasılistersenoadıver.

Ptaha, omuzlarını silker, büyük bir şaşkınlık içinde uyluklarına vurur. Nikandr Sapojinikov ciddîciddî susar. O, Ptaha kadar saf değildir, bir Hıristiyan’ı, adını insanlardan gizlemeye zorlayansebepleri gayet iyi bildiği bellidir.Manalı yüzü, soğuk ve serttir. Durmadan yürür, arkadaşlarıylaboşuna gevezelik etmeyi kendisine yakıştıramaz. Sanki herkese, hatta sise bile, muvazenesini,zekâsınıgöstermeyeçalışırgibibirhalivardır.Ptahadevamla:

—Allah,Allah,geldeçıkişiniçinden,der.Müjikdesendeğil,efendidesendeğil.Sankiikisiortasıbirşey...Geçenlerdehavuzdakemerimiyıkıyordum,elimebirhayvangeçti.Parmakkadarbirşey...Kuyruğudavar,galsamalarıdavar.İlköncebalıkdedim,amabaktım...Allahcezasınıversin,ayaklarıvar.Hayvanmıdır,balıkmıdır,şeytanbilir.İştesendeöylesin.Mesleğinne?

Serseri:

—Benmüjikim,köylüsoyundanım,der,içiniçeker.Anneciğimkölehizmetçilerdendi.Ben,gerçiilkbakışta bir köylüye benzemem, doğru. İşte benim talihim böyle çıktı. Anneciğim, beyefendilerinyanındadadıolarakçalışırdı.Onlardanherzevkialırdı.Benimdeiştekanım,tenimonundur.Bendeefendininevindekalırdım.Annembenişımartır,hepyetiştirmek,basithalimdenkurtarıpiyiinsanlararasınasokmakisterdi.Benyataktayatar,hergüngereğigibiyemekyer,küçükbeyzadepantolonu,yarımçizmegiyiyordum.Annemneyerse,banadayedirirdi.Beyefendileronaelbiseverirler,annemde beni giydirirdi, iyi yaşadık. Çocukluğumda yediğim şekerleri, pastaları şimdi satsak iyi bir atalınabilir.Anneciğim,banaokuyupyazmaöğretti.TaçocukkenbanaAllahkorkusunuaşıladı,beniöyle yetiştirdi ki, şimdi hiç kaba, köylüce bir söz söylemiyorum.Votka içmiyorum kardeş, iyi degiyiniyorum, iyibirsosyetedegerektiğigibidavranıyorum.Annemhayatta iseAllahsağlıkversin,öldüiseAllahrahmeteylesin.

Serseri, seyrek, kısa saçlı başından şapkasını çıkarır, gözlerini yukarı kaldırır, iki defa istavrozçıkarır.Nihayeterkektenziyadekocakarısesinebenzersesiylekelimeleriuzatauzata:

—Allah’ım, ona rahat, güzel bir yer ver, der.KulunKsemiye'nın günahlarını bağışla.Anneciğimolmasaydıbenherhaldehiçbirşeydenanlamayanbasitbirköylüolarakkalırdım.Şimdidostum,nesorarsan sor, her şeyi bilirim.Dinkitaplarını, dünyakitaplarını, her türlüduaları, ilmihali bilirim.Zaten Tanrı buyruğuna göre yaşarım. İnsanlara kötülük etmem. Vücudumu temizlik, fazilet içindetutarım. Zamanında perhiz tutarım, zamanı gelince de bozarım. Bazı insanlar sadece votkadanoburluktanzevkalırlar.Benseboşzamanlarımdabahçeyeoturur,yalnızkitapokurum.Hepokurum,sonraağlar,ağlarım.

—Niyeağlarsın?

Page 7: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Dokunaklıyazarlarda...Birkitababeşkapikbulurverirsinamadurmadanağlar,feryatedersin.

Ptaha:

—Babanöldümü?diyesorar.

—Bilmemkardeş?İşlenengünahıniyesaklayayım,babamıtanımıyorum.Banaöylegeliyorki,benannemin piç çocuğuyum. Anneciğim, bütün ömrü boyunca hep beyin yanında oturdu, basit birköylüyevarmakistemedi...

Ptahaalaylıalaylıgülümseyerek:

—Demekbeyiile,dedi.

—Evet,doğrusukendisinikoruyamadı.Gerçi temiz,Allah’tankorkanbirkadındı.Amabakirliğinikoruyamadı.Şüphesizbüyükbirgünahama,şimdibelkidedamarlarımdaasilzadekanıdolaşır.Kibarzatımdoğrusu.

Bu"asiladam"bütün,hafif, tatlıbirsesle,daralnınıburuşturupkırmızıüşümüşburnundangıcırtılıseslerçıkarıpanlatır.Ptahadinler,onaşaşkınşaşkın,yanyanbakar,durmadanomuzlarınısilker.

Altı verst kadar yürüdükten sonra jandarmalarla serseri bir tümsek üstüne otururlar. Ptahamırıldanarak:

— Köpek bile kendine verilen adı hatırlar, der. Benim adım Andruşka'dır. Onunki Nikandr. Herinsanınkutsalbiradıvardır.Başkabiradlaçağırılmaz!

Serseri,ahçeker,şakağınıyumruğunadayayarak:

—Benim adımı bilmek kime gerek? der. Benim de ne işime yarar? İstediğim yere gitmeme izinverselerdi, durumbugünkündendahakötüolurdu.Arkadaşlar, benkanunubilir bir adamım.Şimdiben adını hatırlayamayan bir serseriyim. Başıma gelebilecek en büyük belâ, Doğu Sibirya'yagönderilmektir. Otuz kırk kadar da kırbaç yerim. Ama asıl adımı söylersem, tekrar küreğegönderirler.

—Yoksaküreğemihükümgiydin?

—Çektim.Dörtyıltıraşlıkafailedolaştım.Zincirtaşıdım.

—Niçin?

— Adam öldürmeden. Daha çocuktum, on sekiz yaşlarındaydım. Anneciğim, beyin bardağınayanlışlıkla soda, limontuzu yerine sıçanotu koymuş. Kilerde çeşit çeşit kutular vardı. Birbirinekolaylıklakarıştırılabilirdi.

Serseriiçiniçeker,başınısallar:

—O,temizinsandı,der.Amakimbilir,başkalarınınruhu,kapalıkutudur.Belkidikkatsizlikle,belkide beyin başka bir hizmetçiye yakınlık göstermesini, böylece kendisine ettiği hakareti

Page 8: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

hazmedemediği içindir.Belki de bile bile yapmıştır.Küçüktüm, o zamandaha her şeyi bilmezdim.Şimdi hatırlıyorum.Bey, gerçekten başka bir odalık almıştı, anneciğimde çok üzülüyordu.Ondansonra iki sene kadar mahkeme sürdü. Annem yirmi yıl kürek cezası giydi, ben ise yaşım küçükolduğuiçinyediyıl.

—Seninsuçunneydi?

—Suçortaklığı.Bardağıbeyeverenbendim.Herzamanböyleolurdu.Annemsodayıhazırlar,benverirdim.Tabiibütünbunlarıkardeş,Tanrıhuzurundasöylergibisöylüyorum.Kimseyeanlatmayın.

Ptaha:

—Canımkimsebizesoracakdeğilya,dedi.Demeksenkürektenkaçtın?

—Kaçtımdostum,kaçtım.Kaçanlarondörtkişikadarvardık.Allahrazıolsun.Arkadaşlarkaçtılardabenideyanlarınaaldılar.Şimdisizsöyleyin,nediyeadımısöyleyeyim?Söylersemgeneküreğegönderirler. Bense pek kötü bir kürek mahkûmuyum. Hastalıklı, narin bir adamım. Temiz temizyatmayı,yemekyemeyi,uyumayıseverim.Allah’aduaederkenbirkandil,birmumyakmayıseverim.Hiçbir yerde gürültü olmasın isterim. Secde ettiğim zaman döşemede çerçöp, tükürük olmamasınıisterim.Bendeanneciğimiçinsabahakşamkırkdefakadarsecdeederim.

Serseri,şapkasınıindirir,istavrozçıkarır:

—DoğuSibirya'yagöndersinler,korkmam.

—Dahamıiyisanki?

—Tabii.Kürektebalıkistifiyaşanır.Darlık, itişipkakışma, insanbiryerdedinlenemez.Gerçekbircehennem. Allah kimseye göstermesin. Haydutsun, haydut gibi yaşayacaksın; köpekten daha kötü.İnsan ne yemek yiyebilir, ne uyuyabilir, ne Allah’a dua edebilir. Sürgünde ise durum bambaşka.Sürgüne gidince ilk defa topluluk içine girerim. İdare bana bir şeyler vermek zorundadır. Oradatoprağınucubucağıyok,derler,istediğinkadaral.Orada,tarlaiçin,sebzebahçesiiçin,eviçintoprakverirler. Orada herkes gibi çift sürer, buğday ekerim, hayvan beslerim, arılarım, koyunlarım,köpeklerim... Bir Sibirya kedisi beslerim, sıçanlar malımı yemesinler... Ev bark kurarım, dinîtasvirleralırım,Allahkısmetederseevlenir,çoluğaçocuğakarışırım.

Serseri,mırıldanır,dinleyicilerinedeğilde,başkabiryerebakar.Hayallerinekadarsafisedeöyleiçten, candan bir eda ile ortaya çıkar ki, inanmamak elden gelmez. Serserinin küçük yüzünde birgülümseme okunur. Gözlerinde, burnunda, yüzünde, uzak saadetinin tatlı önduyuşu sankidonuklaşmıştır.Jandarmalardinlerler,onaciddîciddîhalindenanlayarakbakarlar.Onlardainanır.

Serseridevameder:

—Sibirya'dankorkmam.Sibirya,burasıgibi,Rusya'dır.OrasınındaaynıAllah’ı,çarıvardır.Oradada seninle nasıl konuşursam öyle konuşurum. Orada daha çok hürriyet vardır. İnsanlar daha iyiyaşarlar. Her şey daha iyidir. Orasının nehirleri buradakilerden daha iyidir. Orada balıklar,hesaplanamayacakkadar çoktur.Benimsekardeşler, enbüyük zevkimbalık tutmaktır. İstersenbanaekmekvermeamabiroltaveripbiryereoturmama izinver.Olta ilede tutarım,ağ ilede tutarım,

Page 9: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

sepetledetutarım.Buzlarçözülüncedekepçeiletutarım,gücümyetmediğiiçinbeşkapikveripbirköylüye tuttururum.Allah’ımne zevktir o. İnsan, bir yayın balığı, bir kefal tutarsa sanki kardeşinigörmüşgibi sevinir.Herbalık içindeayrıusuller lâzım,birisinikurtla tutarsın,birinikurbağa ilebaşkasınıdasivrisinekle.Bütünbunlarıbilmeklâzım.Meselâyayınbalığınıalalım:Yayınbalığıkababirbalıktır.Neverirsenyer.Turnabalığı,sazanbalığınısever,kefalisığyerdetutmaktanbüyükbirzevkyoktur.Oltayıyirmi,otuzmetreuzağakor,ucunaağırbir şeydeğilde,birkelebekyahutbirmayısböceğitakar,bırakırsın,öyleki,bunlarsuyunüzerindeyüzer.Sendesudapantolonunuçıkarır,oltayı bırakırsın. Turna ise birdenbire sicimi çeker. Yemi aşırmamasına dikkat etmek lâzım.Kımıldadığını duyar duymaz hiç bekleme, hemen çek. Hayatımda hu hu, ne çok balık tuttum.Kaçtığımız zaman arkadaşlar ormanda yatarken, ben uyumaz, nehre inerdim.Nehir orada geniştir,çabukakar.Kıyılarısarptır,müthişdoğrusu.Kıyılardahepbakirormanlarvardır;ağaçlardaöyleki,insanınyukarıbakıncabaşıdöner.Buradakifiyatlaoradaherçamaonrubleverilir.

Hayallerin bu darma dağınık baskısı altında, geçmişin sıkıntılı hayalleriyle, saadetinin tatlıönduygusu ile zavallı adam susar, sanki kendi kendine mırıldanıyormuş gibi sadece dudaklarınıkımıldatır.Donmuşsaadetgülümsemesiyüzündensilinmez.Jandarmalarsusar,düşünürler,başlarınıönlerineeğmişlerdir.Sonbaharsessizliği içindesoğuk,tatsızbirsis, topraktanüçününruhunaişler.Gözleriönündebirhapishaneduvarıgibigerilipdeona,iradesininsınırlarınıgösterdiğizamanlardahızlı akan, geniş, sarp kıyılı nehirleri, geçilmez ormanları, uçsuz bucaksız bozkırları düşünmekinsanatatlıgelir.Hayalgücü,sabaherkenerkengökyüzündeşafağınpembeliğidahainmeden,ıssız,sarpkıyıdangeçenbirinsanınküçükbirlekeolarakyürüyüpgeçtiğiniçizer.Selyatağınınikiyanındataraçahalindeyükselendireklikuluçamlar,herinsanasertsertbakar,sertserthomurdanır:Kökler,kocaman taşlar, dikenli fidanlar yolunu keserler. Ama o, bedence kuvvetli, ruhça cesurdur. Neçamlardan,netaşlardan,neyalnızlığından,nedeheradımınıtekrarlayanokuvvetliyankıdankorkar.

Jandarmalar, hiç yaşamadıkları o serbestlik hayatının hallerini kafalarında canlandırırlar,hatırladıkları,çokeskiden işittikleribellibelirsizşeylermidir,yoksaohürriyethayatınınhayallerionlaraeskihüratalarındanmıgeçmiştir,bilmiyoruz.

ŞimdiyekadarhiçsözsöylememişolanNikandrSapjinikovilkolaraksessizliğesonverir.Serserininbugüzelsaadetinegıptamıetmiş,yoksaruhundabusaadethayalleriniçindeyüzdüklerikurşunisisle,siyahımsıçamurladenkdüşmediğinimifarketmiştir,amaserseriyesertsertbakar,derki:

—Evet,öyle!Bütünbunlargüzel,iyi.Amakardeş,senoserbestyerlerevaramayacaksınki.Nereyegideceksin,nereye?Üçyüzverstyürür,sonradaruhunuAllah’ateslimedersin.Altıverstyürüdük,soluğunkesildi,çokzayıfsınsen.

SerseriyavaşyavaşNikandr'adöner,yüzündekiomesutgülümsemekaybolur.Jandarmaciddiyüzünekorku ile suçlu suçlu bakar. Herhalde bir şeyler hatırlar. Başını önüne eğer. Ortalığa tekrar birsessizlik çöker. Üçü de bir şey düşünürler. Jandarmalar ancak Allah’ın düşünebileceği şeyi, yanionları o hür memleketten ayıran mesafeyi ölçmek için kafa yorarlar. Serserinin kafasında isemesafedendahaaçık,dahabelirli,dahakorkunçhayallerbirbirinikovalar,önündecanlıolarakuzunmahkemesafhaları,kürek, sürgünzindanları,mahpuslarınkoğuşları,yoldakiyorucuduraklar, sertkışlar,hastalıklar,arkadaşlarınölümleri...

Serseri,gözlerinisuçlusuçlukırpar,üzerindeküçükterdamlalarıgörülenalnınıkoluilesiler,sankisıcakbirbanyodanyeniçıkmışgibisıksıksolur.Sonraöbürkoluilealnınısiler,korkuileetrafınabakar.Ptaha,öbürünehakvererek:

Page 10: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

— Doğru, der, varamazsın. Sen hiç de iyi yol yürümüyorsun. Kendine bak, bir deri bir kemikkalmışsın,ölürsünkardeş.

Nikandr:

—Tabiiölür,der.Nereyevaracak?Onuşimdidenhastaneyeyatırırlar.Tabii...

Adını unutan adam, katı yürekli yol arkadaşlarının sert, kayıtsız yüzlerine bakar, kasketiniçıkarmadan gözlerini fal taşı gibi açarak çabuk çabuk istavroz çıkarır. Tirtir titrer, başını sallar,üzerinebasılmışbirtırtılgibibütünvücudukıvranıpbüzülür.Nikandrkalkarak:

—Eh,gitmezamanıgeldi,der.Dinlendik.

Birdakikasonrayolcular,çamurluyoldagitmeyebaşlarlar.Serseri,dahadaçokbüzülerekellerini,yenlerinedahaderinsokmuştur.Ptahasusar.

Page 11: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ACI

"Kimeanlatsamkederimi?"

Akşamkaranlığı...Sulu,iriirikartaneleri,henüzyakılmışfenerleretrafındauçuşuyor,ince,yumuşakbir alçı tabakası gibi damları, atların sırtlarını, omuzlarını, başlıklarını kaplıyor. Arabacı lonaPotapov, bir hayalet gibi bembeyaz. Canlı bir vücut ne kadar büzülebilirse o kadar büzülmüş, hiçkımıldamadan yerinde oturuyor. Üzerine bir yığın kar düşse bile gene karı silkmek lüzumunuduymayacak. Beygiri de bembeyaz, hareketsizdir. Hareketsizliğiyle, keskin köşeli biçimiyle,ayaklarının sopaya benzeyişiyle o bir kapiğe satılan posta atlara benziyor. Herhalde düşünceyedalmış.Sabandan,alıştığıorahatmanzaralardanalınıpdaburaya,korkunçışıklarıyla,hiçkesilmeyengürültüleriyle,öteyeberiyekoşuşaninsanlarladolubukargaşalıkiçinedüşenbirmahlûk,böyleuzunuzundüşünmezdeneyapar?

lonailebeygiri,çoktanberiyerindekımıldamıyorlar.Avludandahayemektenönceçıkmışlardır,hâlâsiftah etmediler. İşte şehir üzerine akşam karanlığı basıyor. Fener ışıklarının solgun alevleri,yeislerinidahacanlıışıklarabırakıyor.Sokağıngürültüsü,dahadaartıyor,lonabirdenbire:

— Arabacı, Viborg tarafına, diye bir ses işitiyor. Arabacı... Şaşırıyor, karla birbirine yapışankirpikleriarasında,kaputlakukuletagiymişbirsubaygörüyor.Subay:

—Viborgtarafına,diyetekrarlıyor.Uyuyormusun,nedir?Viborga!

lona,kabul işaretiolarakdizginleri çekiyor.Buçekişle, atındizginleri, sırtıüzerindekikarlar, alçıparçalarıhalindedüşüyor...Subay,kızağaoturur.Arabacı,dudaklarınışapırdatır,boynunu,kuğugibiuzatır,yerindenkalkargibidavranır.Fazlaalışkanlıkyüzündenkamçısınısallar.Beygirdeboynunuuzatır, sopabiçimindeki ayaklarınıbüker,kararsızkararsızyerindekımıldar.Çokgeçmeden, aşağıyukarıgidenkarartılardanseslerişitir:

—Nereyegidiyorsunulan?Şeytanmıdürttüseni.Sağaal,sağa!

Kızaktakisubaykızarak:

—Sendahakızaksürmesinibilmiyorsun,sağagitsene,der.

Bir karose arabacısı küfreder, sokağı koşa koşa geçerken omzuyla atın ağzına çarpan bir yolcu,lona'ya öfkeli öfkeli bakar, sonra kolundan karları silker, lona, yerinde sanki iğne üzerindeoturuyormuş gibi kımıldar, dirseklerini geniş geniş açar, sanki nerede olduğunu, niçin buradaolduğunuanlamıyormuşgibigözlerinifırılfırıldöndürür.Subayalaylıalaylı:

—Hepsideneaşağılıkheriflerdeğilmi?Sankiseninleçarpışmakyahutatınaltınadüşmeyegayretediyorlar.Birbiriylesözleşmişlergibi,öyledeğilmi?

lona,başınıçeviripmüşterisinebakar,dudaklarınıkıpırdatır...Birşeysöylemekistediğibellidir.Amaboğazından,kısıkseslerdenbaşkabirşeyçıkmaz.

Subay:

Page 12: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Nevar?diyesorar.

lona,gülümsüyormuşgibiağzınıçarpıtır,ıkınır,sıkınır,nihayet:

—Benimdebeyefendi...buhaftaoğlumöldü.

—Hım...Nedenöldü?

lona,bütüngövdesiylemüşterisinedöner:

—Kimbilir?der.Herhaldehummadan...Hastanedeüçgünyattı,öldü.Allah’tanişte.

Karanlıkiçinde:

—Yolunudeğiştirseneherif...Neo,köpoğluköpek,görmüyormusun?sesleriişitilir.

Müşteri:

—Sür,sür,der.Bugidişlesabahakadarvaramayız.Atıbirazsürsene!

Arabacı tekrar boynunu uzatır, yerinde bir davranır, ağır bir kibarlıkla kırbacını şaklatır. Bundansonrabirkaçdefabaşınıçevirir,müşteriyebakar.Amao,gözlerinikapar.Dinlemeyehiçde istekliolmadığı bellidir, lona, müşterisini Viborg tarafına bıraktıktan sonra lokanta önünde durur. Genebüzülür,genehareketsizkalır.Sulukar,tekrarbaşlar.Onudaatınıdagenebeyazaboyamayabaşlar.Birsaatböylegeçer.Kendiside,beygiridegenebembeyazkesilir.Birsaat,ikisaatböylecegeçer.

Kaldırımdayükseksesletartışıplâstiklerinikuvvetlevuraraküçgençgeçer,ikisiuzun,inceboyludur,üçüncüsükısaboylu,kamburdur.Titrekbirsesle:

—Arabacı,polisköprüsüne,diyebağırır.Üçkişiyirmikapik.

lona, dizgileri çeker, dudaklarını şapırdatır, yirmi kapik para değil ama ne yapsın, artık fiyatıdüşünmez.Rublemi,beşkapikmioncafarkıyoktur.Yeterki,müşteriolsun.Gençlerbirbirinesövüpsayarak, itişe kakışa kızağa yaklaşır, üçü de oturmaya çalışırlar. Kimin oturup, kimin ayaktakalacağını kararlaştırmaya çalışırlar. Uzun tartışmalardan, karşılıklı alaylardan sonra en kısaboylularıkamburunayaktadurmasınakararverilir.Kambur,yerinialaraklona'nınensesineüfler:

—Haydi, sür, diye titrek bir sesle bağırır.Atı bir kırbaçla bakalım.Amma da şapkan var, kardeş.DahakötüsüPetersburg'dabulunmaz.

lona,hihi,diyegüler:

—İşteböyleşapka.

—E,böylesi,sürsenebeygirini.Yolboyuncahepböylemigideceksin.Yoksaenseköküneindiririmha.

Uzunboylulardanbiri:

Page 13: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Başımçatlıyor,der.DünDukmasov'lardaVaskailebirliktedörtşişekonyakiçtik.

Öbüruzunboylusuda:

—Ammadaatarsınsen,diyeçıkışır.

—Vallahidoğrusöylüyorum.

—Evetokadardoğruki,bitlerbilegüler.

lona,hihi,diyegüler:

—Baylarımınkeyfiyerinde.

Kambur,kızarak:

—Allahcezanıversinmoruk,der.Sürecekmisin,sürmeyecekmisin?Busankiarabaylagitmekmi?Şunubirkamçılasana.Hadibakalım.Hah,işteöyle.Adamakıllı.

lona, sırtında bir vücudun kımıldadığını, kamburun sesini duyar. Kendisine edilen küfürleri işitir,insanlarıgörür,yalnızlıkduygusu,yavaşyavaşondanuzaklaşır.Kambur,öyleyakasıaçılmadıkuzunküfürlere başlar ki, bitirmeye nefesi yetmez, öksürmeye başlar. İki uzun boylu genç, bir NadejdaPetrovna'nınsözünüetmeyebaşlarlar.lona,onlaradöner,kısabirsessizliğifırsatbilerekbaşınıbirazdahaçeviripderki:

—Benimdebuhaftaoğlumöldü.

Kambur,öksürdüktensonradudaklarınısilerekiçiniçeker:

—Hepimizöleceğiz,der.Hadi,sür,sür.Bendahafazlaböylegidemem,imkânıyok.Buarabacıbizinezamangötürecek?

—Sendeşöylehafiftenensesinebirinde...

—Moruk,işitiyormusun?Enseneindireyimmi?Sizenezaketlidavranmaktansainsanyürüsündahaiyi.İşitiyormusun?Eşekeşekoviç.Sözlerimvızgeliyorgalibasana.

lona,ensesineinentokatlarıpekduymaz,dahaçoksesiniişitir.

—Hihi,diyegüler,neşelibaylar.Allahuzunömürversin.

Uzunboylusu:

—Arabacıevlimisin?diyesorar.

—Benmi?hihihi,neşelibaylar.Şimdibir tekkarımvar.Kara toprak...Hahaha,mezar,mezar...Oğlum öldü de ben yaşıyorum. Şaşılacak şey. Ölüm, yanlış kapı çaldı. Bana geleceğine oğlumageldi...

Page 14: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

lona,oğlununnasılöldüğünüanlatmakiçinbaşınıçevirir.Amaoandakambur,hafifçeiçiniçeker:

—Heleşükür,gelebildik,der.

Arabacı,yirmikapikaldıktansonrakaranlıkbirgirişkapısıiçindekaybolanhovardagençlereuzunuzunbakar.Geneyalnızkalır.Gene içindesessizlikbaşlar...Birzamansönmüşolanacısıgenebaşgösterir, daha büyük bir kuvvetle göğsünü ezer. lona'nın gözleri kaygıyla, acıyla sokağın ikiyanındangeçenkalabalığadikilir:gelipgeçenbinlerce insandanonudinleyecekbirivarmıacaba?Amakalabalık,neonunedeacısınıfarketmedengeçipgider.Acısıkorkunçtur,sınırsızdır.Onaöylegeliyor ki, göğsü patlayıp içinden acısı fışkırsa, bütün dünyayı kaplayacaktır, ama gene de bu acıgörünmez.Okadarküçükbirkabuğasığınmıştırki,gündüzışıkaltındabilegörülmez...

lona,elindezembiltaşıyanbirkapıcıgörür,onunlakonuşmayakararverir:

—Kuzum,saatkaç?diyesorar.

—Onageliyor.Niyedurdunburada?Yürüsene!

lona, birkaç adım uzaklaşır. Tekrar büzülür. Kendini acısına verir. Artık insanlarla konuşmayılüzumsuz sayar. Ama daha beş dakika geçmeden, eğilip kalkar, sanki bir acı duymuş gibi başınısallar,dizginleridürter.Artıkdahafazladayanamaz:"hanagideyim"diyedüşünür,hana.

Beygir,sankidüşüncesinianlamışgibitırısakalkıpkoşmayabaşlar.Birbuçuksaatgeçmedenbüyük,pis bir tandır yanında oturur. Tandırda, döşemede, peyklerde insanlar yatmışlar, horulduyorlar.Dumanlı, boğucu bir hava. lona, uyuyanlara bakar, başını kaşır. Oraya bu kadar erken döndüğünepişmanolur."Arpanınparasınıbileçıkaramadım,diyedüşünür.Kederimhepbundan.İşinibilen,atınıdoyuran insanherzaman rahattır."Gençbirarabacı,birköşedenkalkar.Uykusersemliğiyleyıkılayıkılaboğazınıtemizler.Sudolukovayauzanır,lona:

—Sumuiçeceksin?der.

—Evet,su.

— Eh, afiyet olsun. Benimse kardeş oğlum öldü. Haberin var mı? Bu hafta, hastanede... Olur şeydeğil.

lona, bu sözlerin ne tesir bırakacağına bakar.Ama hiçbir tesir bırakmadığını görür.Genç arabacıkafasını yorganın altına sokup hemen uyur. İhtiyar, ah çeker, başını kaşır... Genç arabacı nasıl suiçmekisterse,odaöylekonuşmakister.Oğluölelinerdeisebirhaftaolacak.Oisebuhikâyeyidahakimseyegereğigibianlatamadı.İyice,rahatrahatanlatmasılâzım.Oğlununnasılhastalandığını,nasılacı çektiğini, ölmeden önce neler söylediğini, nasıl öldüğünü anlatmak lâzım.Cenazemerasimini,rahmetlininelbiselerinialmakiçinhastaneyegidişinianlatmasılazım.Köyde,kızıAnisakaldı.Onunsözünü etmek lâzım. Daha anlatacak neler var, neler. Dinleyen ah çekmeli, ohlamalı, puflamalı.Kadınlarladahadaiyikonuşulur.Budaladırlaramaikisözleağlamayabaşlarlar,lona:"Gidipbeygirebakayım"diyedüşünür.Uyumakiçinherzamanvakitbulunur.Giyinir,beygirinbağlıolduğuahıragider,arpayı,samanı,havayıdüşünür.Yalnızkenoğlunudüşünemez.Ancakbaşkabiriolduğuzamankonuşabilir.Amakendikendinedüşünüponugözlerininönünegetirmek,kendinedayanılmazbiracıverir,lona,beygirininparlakgözlerinigörünce:

Page 15: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Yalanıyormusun?der.Yalan!yalan!Arpanınparasınıçıkarmazsaksamanyiyeceğiz...Evet...Artıkihtiyarladım,arabayısürecektakatimkalmadı.Arabacılıketmekbenimdeğil,oğlumunharcıydı...Otamarabacıydı...Neolurduyaşasaydı...Kısabirzamansürer,sonradevameder:öyle iştekardeşimkısrak...Kuzmaloniçyokartık...Allahrahmeteylesin...Boşuboşunagittiişte...Düşünbirkere.Seninbirtayınvar,onunözannesisin...Birdebakıyorsun,birdenbiretayölüveriyor...Acımazmısın?

Beygiryalanır,dinler,sahibininellerinedoğrusolur...

lonadalar,onaherşeyianlatır...

Page 16: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ANÜTA

Lizbonotelininenucuzodasında,tıbbiyeüçüncüsınıftalebesiStepanKloçkov,birköşedenöbürünegidipgeliyor,dersinihabireezberliyor.Sürekli,sıkıçalışmadanağzıkurumuş,alnındaterdamlalarıbelirmeyebaşlamıştı.

Kenarlarıbuzlarlasüslüpencereönünde,arkalıksızbirsandalyedemetresiAnütaoturuyordu.Anüta,ufak tefek, zayıf, sarışın, yirmi beş yaşlarında, yüzüpek solgun, uysal bakışlı, gri gözlü bir kızdı.Sırtını kamburlaştırarak kırmızı iplikle bir erkek gömleğinin yakasını işliyordu. İşi aceleydi.Koridordakisaat,kısıksesiyleöğledensonraikiyivurmuştu.Hâlbukiohâlâortalığıtoplamışdeğildi.Buruşukbattaniye,öteyeberiyeatılmışyastıklar,kitaplar,elbiseler,içindeçerçöpyüzensabunlusuiledolubüyükpisbirtas,yerdesüprüntüler,herşey,sankimahsuskarıştırılmış,buruşturulmuşgibi,yığınhalindeortadaduruyordu.

Kloçkov:

— Sağ ciğer, üç bölümdür, diye dersini ezberliyordu. Sınırları: üst bölümü göğsün ön tarafında,dördüncü,beşincikaburgakemiklerinekadararkadaSpinascapulae’yekadar...

Kloçkovşimdiokuduğunugözüönünegetirmeyeçalışarakgözlerinitavanakaldırdı.Yerleriniiyicegözündecanlandıramadığıiçinyeleğiüzerindeüstkaburgakemikleriniyakalamayabaşladı.

— Bu kemikler, piyano tuşlarına benzer. Hesabı şaşırmamak için mutlaka alışmak lâzım. İskeletüzerinde,ayrıcadacanlıbir insanüzerindebu işi incelemeli.BaksanaAnüta,helegelbiraz,yerinibulalım.

Anüta, işlemeyi bıraktı, bluzunu çıkardı, ayakta dimdik durdu.Kloçkov karşısına oturdu, kaşlarınıçattıgöğüskemiklerinisaymayabaşladı:

—Hım...İlkkaburgabulunamıyor...Köprücükkemiğininarkasında...Şuikincikaburgaolacak...Buüçüncü,budadördüncü...Hım...Güzel.Neyeböyleürperiyorsun?

—Parmaklarınızsoğukda.

—Bir şeyolmazcanım.Ölecekdeğilsinya.Kımıldamadandur.Demekbuüçüncükaburga, budadördüncü...Pekzayıfgörünüyorsun,amakemiklerinzorelegeliyor.Bu ikinci...Buüçüncü...hayır,karıştırıyorinsan.Açıkçagözönünegetiremiyor.Kemikleriçizmeklâzım.Kömürnerede,kömür?

Kloçkov,kömürparçasınıaldı,Anüta'nıngöğsüüzerine,kemiklerhizasınabirkaçparalelçizgiçizdi:

— Mükemmel. Şimdi her şey gözümün önünde. Artık vurmakla muayene edilebilir. Hadi kalkbakalım.Anütaayağakalktı,çenesinikaldırdı.Kloçkovmuayeneyebaşladı.Buişeöylesinedaldıki,Anüta'nınsoğuktanmosmorkesilendudaklarını,burnunu,parmaklarınıbile farketmiyordu.Anüta,tirtirtitriyor,amabiryandandatıptalebesi,onuntitrediğinigörüncekömürleçizgiçizipparmağıylavurmayı bırakır, bundan dolayı belki de imtihanı iyi veremez, diye korkuyordu.Kloçkov vurmayıbırakarak:

—Şimdi her şeyi açıkça anlıyorum, dedi. Sen şöyle otur da kömür silinmesin.Ben de biraz daha

Page 17: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ezberleyeyim.

Tıptalebesi,tekrarodadadolaşmaya,ezberlemeyekoyuldu.Anüta,göğsündekisiyahçizgilerletıpkıdövmelenmiş vahşileri andırıyordu. Soğuktan büzülmüş oturuyor, düşünüyordu. O, zaten pek azkonuşur,hepsusar,boyunadüşünürdü.

Otelodalarındaaltı,yediyıldırsürtmüş,Kloçkovgibibeşkişitanımıştı.Bugünhepsidetahsillerinibitirmişler,adamolmuşlardı,sonra,kibarinsanlarayakışırbirşekildeonuçoktanunutmuşlardı.BiriParis'te oturuyordu, ikisi doktor olmuştu, dördüncüsü ressamdı, hatta beşincisi ise, söylediklerinegöre,profesörolmuştu.Kloçkov,altıncıydı...Yakındaodaüniversiteyibitirir,adamolurdu.Şüphesizgeleceğiparlaktı;herhaldebüyükbiradamolur.Amabugünkühaliberbatmıberbat:tütünü,çayıyok,şekerse yalnız dört parça kalmış. İşlemeyi elden geldiği kadar çabuk bitirip işi verene götürmeli,alacağıyirmibeşkapikledebirazçay,biraztütünalmalı

Kapınınarkasından:

—Girebilirmiyim?diyebirsesişitildi.

İçeriye ressam Fetisov girdi. Kloçkov'a döndü, alnı üzerine dökülen saçları arasından vahşicebakarak:

—Sizdenbir ricamvar,dedi.Lütfedindegüzelbayanınızıbanabirkaç saat içinödünçverin.Birresimyapıyorumdaçıplakmodelolmadanişyürümüyor.

Kloçkov:

—Hayhay,dedi.HaydiAnüta,git.

Anüta:

—Oradaişimnebenim?diyecevapverdi.

—Hadisus.Senibirsanatişiiçinistiyor,ıvırzıvırbirşeyiçinistemiyorki.Elindengelirkeninsannediyeyardımetmemeli.

Anüta,giyinmeyebaşladı.

Kloçkov:

—Peki,neüzerindeçalışıyorsunuz?diyesordu.

—Psykhe.Güzel bir konu ama bir türlü yürümüyor.Ayrı ayrımodeller üzerinde çalışmak lâzım.Dün, ayakları mavi bir model gelmişti. "Neye ayakların mavi?" diye sordum. "Çorapların boyasıçıkıyordaondan"dedi.Sizdehepezberliyorsunuzha!Nemutlusizesabırlıadamsınız.

—Tıpöylebirnesneki,ezberlemedenolmuyor.

—Hım...AffedinKloçkov,amasizbirdomuzgibiyaşıyorsunuz.Nebiçimhayatbucanım?

Page 18: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Nedemekistiyorsunuz?Başkatürlüyaşanamazki.Babamdanaydaonikirublegeliyor.Buparailedeiyiyaşamakkolaydeğil.

Ressamtiksinetiksineyüzünüburuşturuyor:

—Evet,öyleamagenededahaiyiyaşanılabilir.Kültürlübirinsan,mutlakabirestetolmalıdır,öyledeğilmi?Burası isemaazallah.Yatakyapılmamış,ortalıktaçerçöp,bulaşık suyu,dünküyemeklerhâlâtabaklarda...Pfüüü.

Kloçkovsıkılarak:

—Doğru,dedi.AmaAnüta'nınbugünortalığıtoplamayavaktiolmadı.Bütüngünçalıştı.

RessamlaAnütaçıktıktansonra,Kloçkovkanepeyeuzandı,sonrafarkındaolmadanuyuyakaldı.Birsaat sonrauyandı,kafasınıyumruklarınadayayarakkötükötüdüşünmeyebaşladı.Ressam,kültürlübir adam mutlaka estet olmalı demişti ya, onun bu sözü aklına geldi. Oturduğu oda, kendisinegerçekten berbat, iğrenç göründü. Sanki zekâ gözüyle geleceği görüyordu, hastalarını çalışmaodasındakabuledecek,çayınıkarısıyla,namuslubirkadınlabirliktegenişyemekodasındaiçecekti.Şimdibulaşıksuyuiledolu,içindeçerçöpyüzentasonapekiğrençgöründü.Anütadaonaçirkin,bayağı, dağınık, zavallı geliyordu. Ondan hemen, ne pahasına olursa olsun, hiç gecikmedenayrılmaya karar verdi. Anüta, ressamdan dönüp paltosunu çıkarınca, Kloçkov ayağa kalktı, ciddîciddî:

— Dinle dostum, dedi. Otur da dinle beni. Ayrılmamız gerekiyor. Kısacası, seninle daha fazlaoturmakistemiyorum.

Anüta, ressamdan bitkin, yorgun dönmüştü. Yüzü, uzun zaman modellik etmekten sanki uzamış,zayıflamış, çenesi daha sivri olmuştu. Talebenin sözlerine hiç karşılık vermedi. Yalnız dudaklarıtitredi.

Talebedevametti:

—Biliyorsun,ergeçayrılmamızgerekti.Seniyibirinsansın.Budaladadeğilsin,anlarsın.

Anüta tekrarpaltosunugiydi, işlediğigömleğisessizcekâğıdasardı. İğneyi, ipliği topladı;pencerekenarındaiçindedörtşekerparçasıolankâğıdıaldı,masayakitabınyanınakoydu.Zayıfbirsesle:

—Busizin...şekeriniz...dedi.Gözyaşlarınıgizlemekiçinyüzünüçevirdi.

Kloçkov:

—Neye ağlıyorsun?dedi, sıkılarakodadagezinmeyebaşladı.Tuhaf kadınsınvesselâm.Kendindebiliyorsunki,ayrılmamızlâzım,ölünceyekadarbiraradakalacakdeğilizya.

Anüta, artık öteberisini toplamıştı,Allah’a ısmarladık demek için kendisine döndüğü zaman talebemerhametegeldi,"Birhaftadahakalsamıacaba,diyedüşündü.Varsın,kalsın,birhaftasonra,"git"derim."

Kendizaafınakızarak,sertsertAnütayabağırdı:

Page 19: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Neduruyorsunöyle?Gidersengit,istemezsenpaltonuçıkarkal.Kaldiyorum.

Anüta, sessizcepaltosunu çıkardı.Sonragene sessizceburnunu sildi, göğüsgeçirdi.Gene sessizceher zamanki yerine, pencerenin önündeki taburesine doğru yollandı. Tıbbiyeli, kitabını eline aldı,genebiryandanöbüryanagidipgelmeye:

"Sağ ciğerin üç bölümü vardır." diye ezberlemeye başladı. "En üst bölüm göğsün ön kısmında,dördüncü,beşincikaburgakemiklerinekadardayanır."

Koridordadabirivargücüyle:

"Grigorisemaverigetir,"diyebağırıyordu.

Page 20: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ÎVANMATVEİÇ

Akşamınsaataltısı.Oldukça tanınmışbirRusbilgini -onasadecebilgindiyelim-çalışmaodasındaoturuyor,tırnaklarınısinirlisinirlikemiriyor.Durmadansaatinebakarak:

—Burezaletartık,diyor,başkalarınınvaktine,emeğinegösterilenenbüyüksaygısızlık.İngiltere’deböylebiradambirmetelikbilekazanamaz,açlıktanölür.Durbakalımsen,helebirgeldegörürsün.

Bilgin, öfkesini, sabırsızlığını başka bir kimseye de anlatmak lüzumunu duyduğu için, karısınınodasınayaklaşıpkapıyıvurur,kızıpköpürenbirsesle:

—DinleKatya,diyor.PyotrDaniliç'igörürsenonadeki,namuslu insanlarböyledavranmaz.Ayıpyahu!Birkâtiptavsiyeediyor,amakimitavsiyeettiğinibilmiyor.Buçocukhergün,hiçşaşmadanikiüçsaatgeçkalıyor.Böylekâtipmiolur?Buikiüçsaatbenimiçin,başkalarınınikiüçyılındandahadeğerlidir.Helebirgelsin,onaağzımagelenisöyleyeceğim,parasınıvermedenkapıdışarıedeceğim.Böyleinsanlaranezaketyaramaz.

—Senhergünböylesöylersin,ogenegelirdurur.

—Amabugünkararımıverdim:Buadamyüzündenkaybettiğimvakityeter.Senkusurabakma!Onabirarabacıgibiküfredeceğim.

Buaradazilçalar.Bilgin,ciddîbiryüztakınarakdoğrulur,kafasınıbirazarkayaatarakantreyegider.Orada, askının yanında kâtibi İvan Matveiç, durmaktadır. İvan Matveiç, on sekiz yaşlarındadır,yumurta biçimli, bıyıkları çıkmamış bir yüzü vardır. Paltosu yıpranmıştır, ayağında lâstik yoktur.Nefes nefesedir. Kocaman, hantal çizmelerini hızlı hızlı paspasa siler. Silerken de fotininin, beyazçorabı görünendeliğini hizmetçiden saklamaya çalışır.Bilgini görünce, ancak çocuklarda, çok safinsanlardagörülenoyayvansürekli,birazdabudalacagülümsemesiylegülümser.Terlemişirieliniuzatarak:

—A,agünaydın,der.Nasıl,boğazınızgeçtimi?

Bu sözleri işitince bilgin, bir adım geriler, iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek titreyen birsesle:

—İvanMatveiç,İvanMatveiç.

Sonrakâtibedoğruatılır,onuomuzlarındanyakalar,hafifçesarsmayabaşlar.Ümitsizce:

—Nedir sizden çektiğim?Korkunç, aşağılık bir adamsınız. Beni ne hale soktunuz bakın, benimlealayediyorsunuz,eğleniyorsunuzdeğilmi?

İvanMatveiç'inyüzündenhâlâsilinmeyengülümsemesinebakılırsabambaşkabirkarşılamabeklediğianlaşılır.Bunun içindir ki, bilgininmüthiş öfkeli yüzünügörünceyumurtabiçimli yüzünüdahadauzatarakhayretleağzınıarar:

—Ne,nevar?diyesorar.

Page 21: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Bilgin,ellerinişaplatarak:

—Üstelikde soruyorsunuz.Zamanınbenim içinnekadarkıymetliolduğunubildiğinizhaldegeneböylegeçkalıyorsunuz.İkisaatgeçkaldınız.HiçAllah’tankorkmazmısınızsiz?

İvanMatveiç,atkısınıkararsızkararsızçözerken:

—Amabenşimdievdengelmiyorum,diyemırıldanır.Teyzemlerdeisimgünüvardıda.Teyzemaltıverstuzaktaoturur.Doğrucaevdengelseydimtabiiböyleolmazdı.

—AmadüşününbirkereİvanMatveiç,buhareketinizdehiçmantıkvarmı?Buradaişyapmaklâzım,hemdeacelebirişvar.Sizise,isimgünlerinde,teyzelerinizdedolanpduruyorsunuz.Canımşuberbatatkınızıçabukçıkarsanıza.Çekilirşeydeğildoğrusu.

Bilgin,tekrarkâtibedoğruatılır,atkısınıçıkarmayayardımeder:

—Ammadakocakarısınız...Hadigelin,lütfençabukolun.

İvanMatveiç, kül rengi ceketini düzeltir. Kirli, buruşukmendiline burnunu siler, sofadan, misafirodasınageçerek,çalışmaodasınagirer.Burada,epeyzamandanberionuniçinyer,kâğıt,hattasigarahazırlanmıştır.Bilgin,ellerinisabırsızcaovuşturarakİvanMatveiç'idürter:

—Oturun,oturun,der.Neçekilmezadamsınız.İşinnekadaraceleolduğunubildiğinizhaldeböylegeçkalıyorsunuz.Hadiyazınbakalım.Neredekalmıştık?

İvanMatveiç,alçaklıyükseklikesilmiş,sertsaçlarınısıvazlar,kaleminielinealır.Bilgin,odanınbiryanındanöbüryanınagidipgelerekfikirlerinitoplar.Yazdırmayabaşlar:

"Meselenin esası şudur: bazı esaslı şekiller... Yazdınız mı?... Ancak kendilerini bu şekillerde ifadeedebilecek bazı prensiplerle temellendirilir. Satır başı... Tabii satır başı olunca nokta demekistiyorum.Dahaçoksiyasideğilde,sosyalbirkaraktertaşıyan...Taşıyanşekillerdahaçokbağımsızbirmahiyet...

İvanMatveiç:

—Şimdi liselilerin giydikleri üniformabambaşka, kurşuni renkte.Benokula giderkengiydiğimizüniformaçokdahagüzeldi,der.

Bilginkızarak:

—Lütfendevamedin.Mahiyet...Yazdınızmı?Arzeder.Halkyaşayışınıdüzenesokmakladeğilde,doğrudan doğruya devlet fonksiyonlarıyla ilgili reformlara gelince... virgül... şekillerinin millîolduğusöylenemez...Sonüçkelimeyitırnakiçinealın...Şey...şeyin...Sizokulhakkındanesöylemekistediniz?

—Bizim,başkatürlüüniformagiydiğimizisöylemekistemiştim.

—Okulubırakalıçokoldumu?

Page 22: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Dünsizesöylemiştimya.Okulagitmeyeliüçyıloluyor.Onuncusınıfıbitirdim.

Bilgin,İvanMatveiç'inyazdığısatırlarısüzerek:

—Peki,nediyeokulubıraktınız?diyesoruyor.

—İşte,ailevisebeplerden.

—SizetekrarediyorumİvanMatveiç,şukötüalışkanlığı,kelimeleriuzatauzatayazmayınezamanbırakacaksınız?Birsatırdakırkharftenazolmamalı.

İvanMatveiçgücenerek:

—Sizbunubilebileyaptığımımısanıyorsunuz?Hemöbürsatırlardakırkharftenfazlavar.Kendinizsayın.Bilebileuzattığımısanıyorsanızparamdankesin.

— Canım mesele orada değil ki. Amma da nezaketsizsiniz ha, hemen paradan söz açıyorsunuz,önemliolanşey,İvanMatveiç,zamanındagelmektir.Enönemliolanıbudur.Kendinizizamanındaişgörmeyealıştırmalısınız.

Hizmetçibirtablaüzerindeikibardakçayilebisküvidoluküçükbirsepetgetirir.İvanMatveiç,ikieliylebeceriksizcebardağınıalıphemeniçmeyekoyulur.Çayfazlasıcaktır.Dudaklarınıyakmamakiçin küçük yudumlarla içmeye çalışır. Bir bisküvi, ardından ikinciyi, üçüncüyü yer. Bilgine sıkılasıkıla bakarak dördüncüye doğru elini uzatır. Gürültülü yudumlarla, iştahlı ağız şapırdatmalarıylayukarıyakalkıkkaşlarındanokunanoburcaisteklebilginiçiledençıkarır.

—Çabukbitirin.Zamanımkıymetlidir.

—Yazdırmayadevamedin.Benhemiçer,hemyazarım.Sizedoğrusunusöyleyeyim,oldukçaaçım.

—Öyleya,yayageldiniz.

—Hem de hava o kadar kötü ki!Bizde bumevsimde artık ilkbahar kokuları gelir.Her tarafta subirikintilerigörülürkarlarerir.

—Sizgalibagüneydensiniz.

—EvetDonbölgesinden,bizemartgeldimi,ilkbahargeldidemektir.Buradahâlâayaz.Herkeskürkgiyiyor.Oradaiseotlarbiter...İnsanhertaraftakayaörümcekleribileyakalayabilir.

—Neye?

İvanMatveiç,içiniçekerek:

—Hiç... İş olsun diye. Yakalamak eğlencelidir. Bir ipliğe biraz katran sürer, örümceğin yuvasınaindirirsiniz.Katranlaüzerinevurmayabaşlarsınız.Odakızar,ayaklarıylakatranıtutar,yapışır,kalır...Sonraneyaparızbilirmisiniz?Birtasdoldururuz,yanınadabirsolifüjsokarız.

—Odanebiçimhayvan?

Page 23: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

— O da örümcek, kaya örümceğine benzer. Ama iş kavgaya bindi mi yüz tane kaya örümceğiöldürür.

—Hım...hım...Devamedelim,neredekalmıştık?

Bilgin,yirmisatırdahayazdırır.Sonraoturur.Düşünceyedalar.

Bilgindüşünedursun,İvanMatveiç,bekler,boynunubirazuzatarakgömleğininyakasınıdüzeltmeyeçalışır.Kravatıpekyerindedeğildir,yakadüğmesiçıkmıştır,yakasıdurmadanaçılırdurur.

Bilgindevameder:

—Hım...Demekhâlâişbulamadınız.İvanMatveiç?

—Hayır, neredebulacaksın?Biliyormusunuz,gönüllü askerolmayakararverdim.Babam isebireczaneyegirmemisağlıkveriyor.

— Hım... Üniversiteye girerseniz daha iyi olur. Tabii, imtihan çetin ama sabırla, çalışma ilegeçilebilir.Çalışın,dahafazlaokuyun.Çokokurmusunuz?

İvaııMatveiç,birsigarayakarak:

—Doğrusuazokuyorum,diyecevapverdi.

—Turgenyev'iokudunuzmu?

—Hayır.

—YaGogol'ü?

—Gogol'ümü?Hım..Yoo,okumadım.

—AyıpdeğilmiİvanMatveiç?Çokayıp.Bukadariyibirçocuksunuz,buncameziyetlerinizvar.BirdeGogol'üokumayasınız.Lütfenokuyun.Sizeveririm.Mutlakaokuyun.Yoksakavgaederiz.

Tekrar sessizlikbaşlar.Bilgin,yumuşakbirkanepeyeyaslanarakdüşünceyedalar. İvanMatveiç iseyakasını rahat bırakarak bütün dikkatini pabuçları üzerine diker. İki ayağı altında erimiş kardankocamanbirsubirikintisimeydanageldiğinioanakadargörmemiştir.Buhaleüzülür.

Bilgin:

—Bugünnedenseişyürümüyor,diyemırıldanır.Siz,İvanMatveiç,kuştutmayıdaseversinizdeğilmi?

—Evet,sonbahardaolursa.Buradatabiitutmuyorum,amaorada,memleketteheptutardım.

—Hım...Evet,güzel.Genedeyazmaklâzım.

Bilgin,kararvermişgibiayağakalkar.Amaonsatıryazdırdıktansonratekrarkanepeyeoturur:

Page 24: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Olmuyor.Bu işi yarın sabahabıraksak iyi ederiz.Yarın sabahgelin ha. Saat sekize doğru.Geçkalırsanızkarışmam.

İvan Matveiç, kalemini bırakır, masadan kalkar, gidip başka iskemleye oturur. Beş dakika kadarsessizlik içinde geçer.Artık gitmek zamanı geldiğini, kendisinin burada lüzumsuz olduğunu sezer.Amabilginin çalışma odası öyle aydınlık, sıcak, öyle rahat, bisküvilerin, tatlı çayın hatırası henüzöyle tazedirki,evegitmeyidüşünmekbilekalbini sızlatır.Evdeyoksulluk,açlık, soğuk;hırçınbirbababoyunainsanıazarlardurur.Buradaiseherşeynekadarrahat,nekadarsessiz,örümcekleriylekuşlarıylabileilgileniyorlar.

Bilginsaatinebakar,kitabınıelinealır.

İvanMatveiç,ayağakalkarak:

—BanaGogol'üverecekmisiniz?diyesorar.

—Vereceğim,vereceğim.Amanediyeaceleediyorsunuzdostum?Oturun,birşeyleranlatın.

İvan Matveiç oturur. Yüzüne yayılan bir gülümseme ile hemen her akşam bu çalışma odasındaböyleceoturur.Bilgininsesinde,bakışındapektatlı,pekçekici,kısacasıbabacanbirhalgörür.Hattaöyledakikalarıolurki,bilgininkendisinebağlandığını,alıştığınıhisseder.Geçgeldiğizamanbilgin,onuazarlar,amabudasadecekayaörümcekleriyleDon'dasakakuşuyavrularınınasılyakaladığınıanlatmasınıözlemesindenilerigelir.

Page 25: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

BATAKLIK

At üstünde, heybetle sallana sallana, kar gibi beyaz subay ceketli genç bir adam.M. E. Rootay'ınhalefleri müskirat fabrikasının büyük avlusuna girdi. Güneş, teğmenin yıldızları üzerinde, kayınağaçlarının beyaz gövdelerinde, avluda şurada burada duran cam parçalarında kayıtsızcagülümsüyordu.Herşeyaydın,sıhhatlibiryazgünününgüzelliğinitaşıyor,hiçbirşeytazebitkilerinneşeli neşeli titremesine, açık mavi gökyüzüyle kırpışmasına engel olmuyordu. Hatta isli tuğlayapıların çirkin manzarası, boğucu yağ kokuları bile havanın hoşluğunu bozamıyordu. Teğmen,eğerinden neşe ile atladı. Hayvanı, koşa koşa yanına gelen adama verdi, parmağıyla ince siyahbıyığını düzelterek büyük kapıdan içeri girdi. Harapça olmakla beraber aydınlık, yol halılarıyladöşelimerdiveninüstbasamağındayüzüyaşlıca,birazvakarlıbirhizmetçionukarşıladı.Teğmen,birşeysöylemedenkartınıuzattı.

Hizmetçielindekartlaevsahibinindairesinegiderkenüzerindeki"AleksandrGrigoreviçSokolski"yazısını okuyabilirdi. Kadın, bir dakika sonra döndü, bayanın biraz rahatsız olduğu için kendisinikabuledemeyeceğinisöyledi.Sokolskitavanabaktı,altdudağınıbirazuzatarak:

— Çok yazık! diye söylendi. Sonra daha canlı bir ifade ile: beni dinleyin! Lütfen SuzannaMoiseyevna'yaonunlamutlakagörüşmemgerektiğini söyleyin,dedi.Mutlaka...Kendisiniancakbirdakikakadarrahatsızedeceğim.Ricaederim,beniaffetsin.

Hizmetçi,biromzunusilkiptembeltembelyürüdü,gitti.Birazsonradöndü,göğüsgeçirerek:

—Peki,buyurun,dedi.

Teğmen,hizmetçininarkasından,pekbüyükihtimamlıbirtarzdadöşenmişbeş,altıodageçti,sonrabirkoridordanyürüdü,ensonundageniş,dörtköşelibirodayavardı.Odayagirergirmezbitkilerinbolluğu, tatlı, pek kuvvetli bir yasemin kokusu onu şaşırttı.Çiçekler duvarları sarıyor, pencerelerikaplıyor,tavandansarkıyor,köşelerdençıkıyordu.Öyleki,buodaoturulacakbiryerdenziyadebirlimonluğuandırıyordu.Arıkuşları,kanaryalar,sakakuşlarıbubitkilerinarasındacıvılcıvılötüşüyor,pencerecamlarınaçarpıyorlardı.

Teğmen,"r"leriçatlatarakkonuşantatlıbirkadınsesiduydu:

— Sizi burada kabul ettiğim için kusuruma bakmayın. Dün yarım baş ağrısı çektim. Bugün detekrarlamamasıiçinyerimdenkımıldamamayaçalışıyorum.Arzunuzefendim?

Kapınıntamkarşısındaihtiyarlaragöre,büyükbirkoltuktabaşınıgeriye,yastığabırakmış,üzerindekıymetlibirÇinsabahlığıbulunan,başısarılıbirkadınoturuyordu.Elörgüsüyünörtülerarasındanancakuzun, solgun, sivri,hafifçe semerlibirburunlabirdekocaman, tek siyahgözgörünüyordu.Geniş sabahlık kadının, boynunuvevücudunu saklıyordu.Amagüzel beyaz eline, sesine, burnuna,gözüne bakılacak olursa yirmi altı, yirmi sekiz yaş arasında görünüyordu. Teğmenmahmuzlarınışakırdatarak:

—Sizigörmekiçinbukadarısrarettiğimiçinbenibağışlayın,dedi,müsaadeedersenizsizekendimitanıtayım:Sokolski.Burayakuzenim,komşunuzAlekseyİvanoviç'inbirişiiçin...

Page 26: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

SuzannaMoiseyevnaonunsözünükeserek:

— Ah bilirim! dedi, Krukov'u tanırım. Buyurun, oturun. Karşımda büyük bir şeyin dikilipdurmasındanhoşlanmam.

Teğmenmahmuzlarınıbirdefadahaşakırdattı,oturarakdevamla:

—Kuzenim, dedi, sizden bir ricada bulunmamı söyledi.Merhum babanız kışın ondan yulaf satınalmış,buyüzdenbirazborçluimiş.Bonolarınmüddetibirhaftasonrabitiyormuş.Kuzenim,acababuborcubugünverebilirmisiniz,diyeayrıcaricaediyor.

Teğmen konuşurken yan gözle dört bir yanına bakmıyor: "Acaba yatak odasında mıyım?" diyedüşünüyordu.

Odanınbirkenarında,bitkilerindahayüksek,dahasıkolduğubiryerde,sankicenazeiçinyapılmışpembebircibinlikkubbesialtındabirkaryolavardı.Yatakhâlâdüzeltilmemişti.Buradakiikikoltuküzerinde buruşturulup atılmış bir yığın kadın elbisesi duruyor, eteklerinin, kollarının buruşukdantelleri halıya sarkıyordu. Halının üstünde kordonlar, birkaç sigara izmariti, karamelâ kâğıtlarıgöze çarpıyordu. Karyolanın altında da çeşit çeşit pabuçların sivri ve küt burunları görünüyordu.Teğmeneöylegeldiki,obayıltıcıyaseminkokusuçiçeklerdendeğil,yataktan,pabuçlarınbulunduğuyerdençıkıyordu.

SuzannaMoiseyevna:

—Bunlarıntutarıkaçruble?diyesordu.

—İkibinüçyüz.

Yahudikızıötekibüyükgözünüdegöstererek:

—O...dedi,birdeazbuluyorsunuz.Hoş,benimiçinaynışey.Habugünvermişim,habirhaftasonra.Amababamınölümündenberibu ikiay içindeokadarçokborçödedim,okadarcansıkıcı işlerleuğraştım ki, başım dönüyor. Avrupa'ya gitmem gerek. Oysa ben burada birtakım budalalıklarlauğraşmak zorunda kalıyorum. Votka, kepek, senet sepet, faiz yahut da kâhyanın dediği gibi faiz...Bunları söylerken gözlerini hafifçe kapadı. Berbat bir durum. Dün, inhisar memurunu düpedüzkovdum..BirbayTralesdiyetutturmuş.Bendeonadedimki:"BuTraleskimseAllahbelâsınıversin.Kimseyigörmekistemiyorum.Bununüzerineelimiöptüçıktı.Banabaksanıza,şukardeşinizikiüçaybekleyemezmi?

Teğmengülerek:

—Merhametsizbirsoru,dedi.Kardeşimbiryıldahabekleyebilir.Amabenimbekleyecekhalimyok.Sizeaçıkçasöyleyeyim,benkendi işimiçinuğraşıyorum.Banamutlakapara lâzım.Aksiliğebakınki, kardeşimin de bugünlerde nakit olarak bir tek rublesi bile yok. İstemeye istemeye öteye beriyegidip para toplamak zorunda kaldım. Biraz önce, bir ortakçı köylünün yanında idim. Şimdi sizinevinizdeyim.Biraz sonrabaşkabir yeregideceğim.Ta,beşbin rubleyi toplayıncayakadar.Parayadehşetliihtiyacımvar.

—Canım,sizingibigençbiradamınparayaneihtiyacıolabilir?Yoksabirdelilikmiyaptınız?İçtiniz

Page 27: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

mi?Oyundamıkaybettiniz?Yoksaevleniyormusunuz?

Teğmengülerek,hafifçekoltuğundandoğruldu,mahmuzlarınışakırdattı:

—Tamam,buldunuz,dedi.Gerçektenevleniyorum.

SuzannaMoiseyevnamisafiriniuzunuzunsüzdü,yüzünüekşitti.Göğüsgeçirereketrafındamendiliniaramayabaşladı:

—Anlamıyorum,bu insanlarnedenevlenmekisterler?dedi.Hayatokadarkısa,okadarazhürlükvarkengenedekendilerinibağlamakistiyorlar.

—Amaherkesinkendinegörebirgörüşüvardır.

—Evet,evet,herkesinkendinegörebirgörüşüvardıramaanlayamadığımşu:yoksulbirkızlamıevleniyorsunuz?Yani ihtirasla severekmi evleniyorsunuz?Hem niye ille beş bin oluyor, dört binyahutüçbindeğil?

Teğmen:"Ammadaçoksoruyor"diyedüşündü,sonra:

—Meseleşuradaki,dedi,birsubayyirmisekizyaşındanönceevlenemez.Bunarağmenevlenmekisterseyahizmettenayrılmalıyahutdabeşbinrubleteminatgöstermeli.

— Ha... Şimdi anladım. Beni dinleyin: demin dediğiniz gibi herkesin kendine mahsus bir görüşüvardır.Belkidenişanlınızpekgüzel,eşibulunmazbirkızdır.Amanamuslubiradamınnasılolupdabirkadınlaberaberyaşayabileceğinibenimaklımalmıyor,öldürsenizdealmaz.Tanrıyaşükür,yirmiyedi yıldır yaşıyorum, tahammül edilir bir tek kadına rastlamadım.Hepsi de yapmacıklı, ahlâksız,yalancıdır... Ben ancak hizmetçilerle aşçı kadınlara tahammül edebiliyorum. Yoksa su namuslumakulesini semtime bile uğratmam. Zaten, Tanrıya şükür, onlar da benden nefret ederler, kapımıçalmazlar. Paraya ihtiyaçları olursa kocalarını yollarlar? Yoksa kendileri hiç gelmezler.Gururlarından değil, sadece korkudan. Kavga ederim diye korkuyorlar. Tabii benden nefretetmelerininsebebinipekiyianlıyorum.Nasılnefretetmesinler?BenonlarınTanrıdanda,insanlardanda bütün gayretleriyle saklamak istedikleri şeyleri apaçık ortaya döküyorum. Benden nasıl nefretetmezler?Herhaldebenimhakkımdasizedesöylemediklerikalmamıştır.

—Benburadaçokyeniolduğumiçin…

—Yok,yok...Gözlerinizdenokuyorum!Sankikardeşinizinkarısısiziiyicedoldurmadımı?Gençbiradamıböylekorkunçbirkadınagönderirkendahaöncekulağınıbükmemekdoğruolmaz.Hah,hah...E, kardeşiniz nasıl?Ne yiğit bir kardeşiniz var; o kadar güzel bir erkek ki... Birkaç defa kilisedegördüm.Niyebanaöylebakıyorsunuz?Benkiliseyeçokgiderim.HerkesinAllah’ıbirdir.Bilgilibirinsaniçinönemliolanşekildeğil,ülküdür,öyledeğilmi?

Teğmengülümseyerek:

—Evetöyle,dedi.

—Evet, esasülküdür.Kardeşinizehiçbenzemiyorsunuz.Sizdeyakışıklısınız.Amakardeşiniz çokdahagüzel.Zarif,birbirinizehiçdebenzemiyorsunuz.

Page 28: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Okadargaripdeğil...Bizözkardeşdeğil,kardeşçocuklarıyız.

—A...öyleya.Demekki,bugünmutlakaparayaihtiyacınızvar?Niyeillebugün?

—Bugünlerdeiznimbitiyorda...

SusannaMoiseyevnagöğüsgeçirerek:

— Eh... Ne yapalım, dedi. Mademki böyle... Peki, parayı vereyim. Ama sonradan bana lânetedeceğinizi biliyorum. Evlendikten sonra karınıza içerlediğiniz zaman: "Şu pisYahudi karısı banaparayıvermeseydi,şimdikuşgibiserbestolurdum!"diyeceksiniz.Nişanlınızgüzelmi?—Ehşöyle,böyle...

—Hımm...Ne isebarigüzelolsun.Amakadınnekadargüzelolursaolsunbununlahiçliğini telafiedemez.

Teğmengülerek:

—Çokorijinalbirsöz,dedi.Kadınolduğunuzhalde,kadınlardannefretediyorsunuz.

Susannagülümseyerek:

—Kadınmışım... diye cevap verdi. Tanrı beni bu kalıba soktu ise benimbunda ne suçumvar? Sizbıyıklıolduğunuziçinnekadarsuçluiseniz,bendeöyleyim.Keman,kutusunukendiseçmezki...Benkendimi pek severim. Ama bana kadın olduğum hatırlatılınca kendimden nefret ediyorum. Birazdışarıçıkındagiyineyim.Benisalondabekleyiniz.

Teğmendışarıçıktı.İlkişolarak,başınıdöndüren,boğazınıgıcıklayanoağıryaseminkokusundankurtulmak için derin derin nefes aldı. Biraz şaşırmıştı. Etrafına bakınarak: "Ne garip kadın, diyedüşündü.Güzelkonuşuyor,amafazlageveze,hemdeçokdobradobra...Psikopatınbiri."

Beklediğisalonlüks,modayaözenilerekzenginbirtarzdadöşenmişti.Buradakabartmalı,koyutunçtepsilervardı.NisveRendolaylarınınpeyzajlarımasaüstlerindeduruyordu.Birtakımantika eşya,Japonişiheykelcikler...Amabütünbumodaya,lükseuymagayreti,yaldızlıpervazların,çiçekliduvarkâğıtlarının, renkleri göz alan kadife masa örtülerinin, ağır çerçeveler içinde duran kötü taşbasmaların yarattığı o bas bas bağıran zevksizliği pek az giderebiliyordu. Bu zevksizliğe,tamamlanmamışolmaktan,birdefalıktandoğanbirşeyekleniyordu.İnsanaöylegeliyorduki,buradabirçok şey eksiktir. Birçok şeyleri de atmak lâzımdır. Bunlar, uygun fırsatlarla mezat yerlerindenalınmıştır.

Teğmendezatenpekzevksahibibiradamdeğildi.Amaobilebütünbueşyadalüksilemodayauymaile yok edilmesi kabil olmayan bir özellik bulunduğunu fark etti. Burada, bir odaya sıcaklık, şiir,rahatlık hali veren o ev kadını ellerinin eksikliği hissediliyordu. Burada, istasyonların beklemesalonlarıyla,tiyatrovekulüplerindinlenmesalonlarındakiosoğukhavaesiyordu.

Belki Yakup'la İshak'ın karşılaşmasını gösteren büyük bir tablo istisna edilirse odada buranın birYahudi evi olduğunu belli eden hemen hiçbir şey yoktu. Teğmen etrafına bakınırken omuzlarınısilkerekbuyeni,acayip tanıdığı,onunkonuşuş tarzını,konuşmasındakiserbestliğidüşünüyordu.Osıradakapıaçıldı,eşiktekadıngöründü.Boyuuzundu,mütenasipti.Giydiğiuzunsiyahelbiseninbeli

Page 29: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

adamakıllı sıkılmıştı. Teğmen artık kadının yalnız burnunu, gözlerini değil, beyaz zayıf yüzünü,kıvırcıksaçlarınıdagörüyordu.Onaçirkingelmediamagenedepekhoşlanmadı.ZatenRustipindeolmayan yüzlerden hazzetmezdi. Bundan başka ev sahibinin yüzünün beyaz renginin siyahbuklelerine, kalın kaşlarına hiç de uygun düşmediğini düşündü. Bu yüz beyazlığı ile nedense onabirazönceki o bayıltıcı yaseminkokusunuhatırlattı.Kadınınkülekleriyle burnuda şaşılacakkadarsoluktu. Sanki bir ölünün kulaklarıyla burnu idi, yahut ince bir balmumundan yapılmış gibiydi.Gülümsediği zaman dişleriyle beraber solgun diş etleri de görünüyordu. Bu da teğmenin hoşunagitmedi.

"Solgun,zayıf"diyedüşündü."Herhaldebirhindikadardasinirli."

Kadınhızlıhızlıöndenyürüyerek,yoldaçiçeklerinsolmuşyapraklarınıkoparakopara:

—İştegeldim,gidelim,dedi,şimdisizeparayıveririm.İstersenizkahvaltıdaçıkarırım.2300ruble!...Bu kadar güzel bir işten sonra siz herhalde yemeğinizi iştahla yiyeceksiniz. Odalarım hoşunuzagidiyormu?Konukomşubayanlarodalarımınsarımsakkoktuğunusöylüyorlar.Bütünesprileriiştebumutfakşakasındanilerigidemiyor.Siziteminederim,mahzendebilesarımsakbulundurmam.Birgün sarımsak kokan bir doktor buraya gelmişti de kendisine, şapkasını alıp tatlı kokusunu başkayerdedağıtmasınıricaettim.Burasısarımsakdeğililaçkokuyor.Babamfelceuğradı,birbuçukyılyattı. Tabii bütün evi de ilâç kokusu kapladı. Bir buçuk yıl!... Acıyorum ona, ama öldüğüne dememnunum.Okadarıstırapçekiyorduki...

Subayımisafir odasına benzeyen iki odadan, büyük bir salondan geçirdi. Nihayet kadının çalışmaodasınagirdiler.Buradaüzerindebirçokbiblolarbulunankadınlaramahsusbirçalışmamasasıvardı.Onun yanında halı üstünde sayfaları kıvrılmış, açık birkaç kitap duruyordu. Çalışma odasındakiküçükbirkapıdanbakılıncakahvaltıiçinhazırlanmışbirmasagörünüyordu.

Susanna konuşmasına ara vermeden cebinden küçük anahtarlardan ibaret bir demet çıkardı, yarımyuvarlakkapaklı,acayipbirdolabıaçtı.Üstükalkıncadolap,teğmeninharpsesinebenzettiğibirsesçıkardı.Susannabiranahtardahaaldı,birkilididahaaçtı,içindenküçükbirmeşinçantaçıkararak:

—Buradagizli yollarım,gizli kapılarımvardır, dedi, garipbir dolapdeğilmibu?Buçantadadaservetimindörttebirisaklıdır.Beniboğupöldürecekdeğilsinizya?

Susanna gözlerini teğmene kaldırarak saflıkla güldü. Teğmen de güldü. Onun anahtarlarıparmaklarınınarasındanasıloynattığına,eviripçevirdiğinebakarak:

"Amahoşkız!"diyedüşündü.

Susannaçantanınanahtarınıbularak:

—Hah,işte,dedi...Ehbayalacaklı,lütfenbonolarıçıkarın.Aslınabakılacakolursabuparadenilenşey ne saçma şeydir! Ne kadar değersizdir, ama kadınlar onu severler. Biliyor musunuz, beniliklerimekadarYahudi'yim.Salamon'larıYankel'leriçokseverim.AmaşuSemitkanımızdahoşumagitmeyen şey, paraya karşı olan düşkünlüktür. Parayı biriktiriyorlar, biriktiriyorlar. Ama niçinbiriktirdiklerini kendileri debilmiyorlar. İnsanyaşamalı, hayattan zevk almalıdır.Onlarsa fazladanbirkapikbilesarfetmektenkorkuyorlar.BubakırcıdanbenSalamon'lardançokhusarlarabenzerim.Paraların bir yerde yatmasını sevmem.ZatenYahudi'ye de pek benziyorumgaliba. Şivembeni ele

Page 30: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

veriyormu?Ha?Nedersiniz?

Teğmenşaşırarak:

—Nediyeyim,dedi,çoktemizkonuşuyorsunuzama"r"leriçatlatıyorsunuz.

Susanna güldü ve küçük anahtarı çantanın kilidine soktu. Teğmen cebinden bir küçük deste bonoçıkarıpnotdefteriileberabermasanınüstünekoydu.Susannateğmeneneşeilebakarak:

— Bir Yahudiyi, şivesi kadar hiçbir şey ele vermez, dedi. Kendisini ne kadar Rus veya Fransızgöstermeyeçalışırsaçalışsın:Puhdemesiniricaedin,omutlakasize:Peh,diyecektir.Benisedoğrusöylüyorum:Puh,Puh,Puh...

İkisidegüldüler.Sokolski:

"Vallahihoşkız,"diyedüşündü.

Susanna çantayı sandalyenin üstüne bıraktı. Teğmene doğru bir adım atıp yüzünü onun yüzüneyaklaştırarakneşeiledevametti:

—Yahudilerdensonraençoksevdiğimmillet:RuslarlaFransızlardır.Lisedeiyibirtalebedeğildim.Tarihdebilmem.Amabanaöylegeliyorkidünyanıngeleceğibuikimilletinelindedir.Benyabancımemleketlerde çok kaldım. Hatta Madrid'de altı ay oturdum. Bütün halklara dikkatle baktım. Şuneticeye vardım ki,Ruslarla Fransızlardan başka adamakıllı birmillet yok.Meselâ, dillere bakın...Almandiliatdiligibidir.İngilizdilindendahabudalacabirşeytasavvuredebilirmisiniz?Fid,feed,food!...İtalyancaancakağırkonuşulduğuzamanhoştur.Yoksaİtalyankadınlarınıdinlerseniz,vallahiYahudilehçesinebenziyor.YaLehliler?AmanAllah’ım,bundandahaçirkinbirdilyoktur!"Nepepşipetşe pepşem vepşa, bo mojeş şpepep şpepepşitz vepşa pepşem... Manası da şu: Piyotr domuzyavrusununyemeğinefazlabiberkoyma,biberinifazlakaçırmışolursun.Hah,hah,hah!

SusannaMoiseyevna,gözleriniyukarıyakaldırdı.Öylegüzelsâribirgülüşlegüldüki,teğmendeonabakarak neşeli neşeli kahkahayı attı. Susanna, sözüne devam ederek misafirini göğsünündüğmesindentuttu:

— Siz tabii Yahudileri sevmezsiniz... dedi. Sizinle tartışacak değilim. Tabii Yahudilerin de birçokkusurlarıvar,hermilletinolduğugibi...AmaYahudilerinbundasuçuvarmı?Hayır...Yahudilersuçludeğil. Suçlu olan Yahudi kadınlarıdır. Onlar uzağı göremezler. Fazla haristirler. Hiç şiirle ilgilitaraflarıyoktur.Cansıkıcıdırlar.SizhiçbirYahudikadınıylaberaberyaşamadınızherhalde.Bununnekadarzevklibirşeyolduğunubilmezsiniz.

Susanna bu son sözleri, uzatarak, gülümsemeden cansız cansız söyledi. Sanki açık konuştuğundankendisi de ürkmüş gibi sustu. Yüzü de birdenbire garip, anlaşılmaz bir şekilde değişti. Gözlerinikırpmadan teğmene dikti. Dudakları açıldı, birbirine kenetlenmiş olan dişlerini gösterdi. Yüzünde,boynunda hatta göğsünde gaddar bir kedi ifadesi belirdi. Gözlerinimisafirinden ayırmadan beliniacele ile büktü, bir kedi gibi masanın üstünden bir şey kaptı. Bütün bunlar birkaç saniye içindeolmuştu. Onun hareketlerini takip eden teğmen, beş parmağıyla nasıl bonoları buruşturduğunu,hışırdayanbeyazkâğıtlarıngözününönündengeçip,kadınınavucuiçindenasılkaybolduğunugördü.Onuniçlibirgülmedensuçsayılacakbirhareketebukadarçabuk,bukadarbeklenilmezbirşekilde

Page 31: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

geçmesiteğmeniokadarşaşırttıki,rengisarardı,biradımgeriledi...

Kadınisedikkatli,ürkekgözleriniondanayırmadansıkılıyumruğunuyantarafındasürterekcebiniarıyordu.Yumrukyakalanmışbirbalıkgibicebinyanında titreyerekkıpırdıyor,amabir türlü içinegiremiyordu. Bir an sonra bonolar kadın elbiselerinin esrarengiz yerlerinden birinde kaybolupgidecekti.Ama o anda teğmen hafifçe bağırdı, aklına değil de daha çok içgüdüsüne uyarak kadınıkolundan, kapalı yumruğunun hemen üstünden tuttu. Kadın bunun üzerine dişlerini daha da çoksıkarakvarkuvvetiyleeliniçekti,kurtardı.BununüzerineSokolski,bireliyleonunbelinisağlamcasardı,ötekieliyledegöğsünüyakaladı,aralarındabirmücadelebaşladı.Sokolskionunkadınlığınasaygıgöstermeye, acıtmamayadikkat ederek sadecehareket etmesine engelolmaya,bonoları tutanyumruğunu yakalamaya çalışıyordu.Kadın ise onun kolları arasından kıvrak vücuduyla yılan gibisıyrılmayaçabalıyor,dirsekleriylegöğsünevuruyor,tırnaklarıylatırmalıyordu.Buyüzdenteğmeninelleri kadının bütün vücudunda dolaşıyor, istemediği halde onu acıtıyor, kadınlığına hakaretediyordu...

Teğmenhâlâşaşırmışbirhalde,yaseminkokusundanbaşıdönerek:"Negarip,neinanılmazbirşey."diyedüşünüyordu.

Konuşmadan ağır ağır nefes alarak, eşyalara çarparak bir yerden bir yere geçiyorlardı. Susannamücadeleye canla başla girişmişti. Yüzü kızarmış, gözleri kapanmıştı. Bir defasında da kendinikaybederekyüzünü teğmeninyüzüneadamakıllıdayadı.Öyleki teğmenindudaklarında tatlımsıbirlezzet kaldı. Nihayet kadının avucunu yakaladı... Onu açıp da içinde banoları göremeyince kadınıbıraktı. Kıpkırmızı kesilmiş bir halde, saçları darmadağınık, güçlükle nefes alarak birbirlerinebakıyorlardı.Kadındakiohaince,kediifadesiyavaşyavaştatlıbirgülümsemeyeçevrildi.

Kahkaha ile gülüp bir ayağı üzerinde dönerek kahvaltının hazırlandığı odaya yollandı.Teğmen dearkasındangitti.Kadınmasanınyanınaoturdu,hâlâyüzükırmızı,ağırağırnefesalarakyarımkadehşarapiçti.Teğmensessizliğibozarak:

—Benidinleyin...Ümitederimki,şakaediyorsunuz,dedi.

Kadınağzınabirekmekparçasıattı:

—Asla,diyecevapverdi.

—Hımm!Pekibununasılanlamalı?

—Nasılisterseniz...Oturundakahvaltıedin!

—Amabusizinyaptığınıznamuslucabirhareketdeğil.

—Belkideöyle...Amabanaahlâkdersivermekzahmetinekatlanmayın.Benimdekendimegörebirgörüşümvar.

—Demekvermeyeceksinizha?

— Tabii verniyeceyim... Yoksul, bahtsız, yemek parası bile olmayan bir adam olsaydınız, o vakitmeseledeğişirdi.Baksanızaevlenmekistiyormuş.

Page 32: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Amabuarabenimparamdeğilki,kardeşimin!

—Kardeşinizindeparayaneihtiyacıvarsanki?Karısınaelbiseyapacak...Amanişanlınızınelbisesivarmış,yokmuşbubanavızgelir...

Teğmen,yabancı,tanımadığıbirkadınınevindebulunduğunuunutmuştu.Artıkhareketlerininyakışıkalıpalmadığınadeğervermiyordu.Odadabiraşağıbiryukarıdolaşıyor,somurtuyor,sinirlisinirliyeleğiyleoynuyordu.Kadın,şerefsizhareketiylekendisinigözündendüşürdüğüiçinonakarşıdahafazlacüret,lâubalilikduyuyordu.

—Bu ne biçim şey, diyemırıldandı. Sonra: beni dinleyin dedi. Sizden bonoları almadan şuradanşurayabiradımatmam.

Susannagülerek:

—Dahaiyiya!dedi.İstersenizbuevdeyerleşin,benimiçindahaeğlenceliolur.

Mücadeleden coşmuş olan teğmen, Susanna’nın gülümseyen küstah yüzüne, çiğneyen ağzına derinderinnefesaldığı içinkalkıpinengöğsünebakıyor,dahacüretle,dahasaygısızoluyordu.Bonolarıdüşünecek yerde buYahudi kadınının romantikmaceraları, serbest yaşama tarzına dair kardeşininanlattıklarını hırsla hatırlamaya başladı. Bu hatıralar da onun cüretini, saygısızlığını arttırıyordu.Birdenbiresertbirhareketlekadınınyanınaoturdu,bonolarıunutarakyemeyebaşladı.

Susannagülerek:

— Şarapmı istersiniz, votkamı? diye sordu. Demek ki, bonoları almak için bekleyeceksiniz ha?Zavallıçocuk!Senetleribeklemekiçinburadadahabirçokgeceler,günlergeçireceksiniz.Nişanlınızbunaitirazetmezmi?

Aradan beş saat geçti. Teğmenin kardeşi Aleksey lvanoviç Krukov hırkasını, terliklerini giymiş,çiftliğindeki evinde, odadan odaya dolaşıyor, sabırsızlıkla pencerelere bakıyordu. Uzun boylu,sağlamyapılı uzun siyah sekeliyle erkekyüzlü, güzelbir adamdı.Susanna'nın söylediğidoğru idi.Erkeklerinfazlacaşişmanladıkları,lâpalaştıkları,saçlarınındöküldüğübirdevreyegirmişolmasınarağmen yakışıklı bir erkekti. Akıl, ruh bakımından aydınlarımız arasında pek çok rastlanantiplerdendi.İyikalpli,babacan,bilimle,sanatla,dinişleriyleilgili,şerefhakkındamertçebiranlayışasahip,amapekderindüşünceliolmayan,tembelbiradamdı.İyiyemekyemesiniiçkiiçmesiniseverdi.Kâğıtoyununupekgüzeloynardı.Kadın,at işlerindezevksahibi,başkaçeşit işlerde ise fokbalığıgibiağır,hareketsizdi.Kendisiniburahathalden,budurgunlukhalindençıkarmakiçingörülmemiş,sinirlerinigerecekbirşeylâzımdı.Ozamandünyadaherşeyiunutur,büyükbirçeviklikgösterirdi.Düello yapacağını bağıra çağıra söyler, bakana yedi sayfalık bir istida yazar, kazada dört nala atkoşturur,herkesinönünde"namussuz"herifdiyebağırır,mahkemeyegiderdi,vesaire,vesaire...

Penceredenbakarkenkarısına:

—NedenacababizimSaşahâlâgelmedi?diyesoruyordu.Tamyemekzamanı.

Krukov'lar teğmeni saat altıya kadar bekledikten sonra yemeğe oturdular. Akşam yemeyi zamanıgelinceAleksyvİvanovicayakseslerine,kapıgıcırtılarınadikkatederekomuzlarınısilkiyordu:

Page 33: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Garipdiyordu,buhınzır,bizimortakçıdakalmışolacak.

Yemekten sonra yatmaya gidince Krukov teğmenin güzelce kafayı çektikten sonra ortakçıda geceyatısınakaldığınahükmetti.

AleksandrGricoreviç, evineancakertesi sabahdöndü.Sıkılgan,yıpranmışbirhaldeydi.Kardeşinegizlice:

—Seninlebaşbaşakonuşmamlâzım.dedi.

Çalışmaodasınagirdiler.Teğmenkapıyıkapadı.Konuşmayabaşlamadanönce,uzunuzunodanınbirköşesindenötekiköşesinegidipgeldi:

—Başımızaöylebirşeygeldiki,birader,sananasılanlatacağımıbilemiyorum,inanmayacaksınki...

Böylece teğmen, kızarak, kardeşinin yüzüne bakmadan bono hikâyesini anlatmaya başladı.Krukovayaklarınıaçmış,başınıeğerekdinliyor,somurtuyordu.

—Şakamıediyorsunuz?diyesordu.

—Şakamı?Neşakasıyahu!Böyleşakaolurmu?

Krukov'unyüzükızardı,elleriniaçarak:

— Anlayamıyorum, diye mırıldandı. Bu senin yaptığın düpedüz ahlâksızlıktır. Kadın, gözününönündesuçişliyor,alçaklıkediyor,senöpmeyekalkıyorsun.

Teğmensuçlusuçlugözlerinikırparak:

—Bende işinnasılolduğunuanlayamıyorum,diyemırıldandı.Vallahianlayamıyorum.Hayatımdailkdefaböylebirmahlûkaçattım.Güzelliğiyle,zekâsıyladeğildesaygısızlığı,hayasızlığıileinsanıaltediyor.

—Saygısızlığı,hayâsızlığıyla...Negüzelsözlerbunlar!Eğerseninsaygısızlığa,hayâsızlığaihtiyacınvarsa çamurdanbir domuz alıp canlı canlı yeseydin.Herhaldene de olsa dahaucuzagelirdi. Şakadeğil,ikibinüçyüzrublebu.

Teğmenyüzünüburuşturarak:

—E,peknazikkonuşuyorsunuzdoğrusu...Bensanabuparayıveririm,meraketme!dedi.

—Vereceğinibiliyorum,ama işparadadeğilki...Parayadeğerverenkim?Benikızdıran şu seninmuhallebiçocukluğun,zaafın...Şulânetolasıcesaretsizliğin.Hemdenişanlısın,nişanlınvarha?

Teğmenkızarak:

— Aman hatırlatma, dedi, şimdi ben de kendimden iğreniyorum. Yerin dibine girmeye hazırım...Bununüstünebirdebeşbinrubleiçinteyzemeyalvarmakgerekecek.İğrençkötübiriş...

Page 34: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Krukovuzunzamankızdı,homurdandı.Sonrasakinleşerekkanepeyeoturdu.Kardeşiylealayetmeyebaşladı:horgörenalaylıbirsesle:

—Teğmen,diyordu,nişanlı!

Sonrabirdenbirebiryerineiğnebatmışgibiyerindenfırladı,ayağınıyerevurarakçalışmaodasındadolaşmayabaşladı.Yumruğunusallayarak:

—Hayır,benbu işiböylebırakmam,diyebağırdı,senetlerimigerialacağım!Onagösteririmben!Kadınlar dövülmez ama... Onu öyle bir hale sokacağım ki görürsün. Ben teğmen değilim! Bensaygısızlıkla,hayâsızlıklakandırılacakadamdeğilim!Hayır,Allahonukahretsin.

Sonra:

—Mişka,diyebağırdı,çabukkoşgit,söyletekatlıarabayıhazırlasınlar!

Krukovaceleacelegiyindi,telâşadüşenteğmenidinlemeyerekarabayabindi.Elinisertbirhareketlesalladı,SusannaMoisiyevna'yayollandı.Teğmenuzunzamanarabanınpeşindenkoşantozbulutunabaktıktansonragerindi,esnedi,odasınagitti.Çeyreksaatsonraderinbiruykuyadalmıştı.

Saataltıyadoğruonuuyandırıpyemeyeçağırdılar.Yemekodasındayengesikarşıladı:

—BakınşuAleksey'inbizeyaptığına!Yemeğibekletiyor,dedi.

Teğmenesneyerek:

—Hâlâgelmedimi?diyesordu.

—Herhaldeortakçıyauğramışolacak...

AmaAlekseyİvanoviçakşamyemeğinedegelmedi.KarısıylaSokolskiortakçılarınevindeiskambiledalmıştır,herhaldegeceyioradageçirecekdiyedüşündüler.Amahiçdedüşündüklerigibiçıkmadı.

Krukovertesisabahevinedöndü,kimseyemerhabademedensessizceçalışmaodasınagitti.Teğmengözlerinionadikerek:

—E...Neoldubakalım?diyefısıldadı.

Krukovelinisalladı,kıkırkıkırgüldü.

—Neoluyor,neoluyorsana?Negülüyorsun?

Krukovkendini kanepeye attı.Başını yastığın arasına soktu, bütünvücudukahkahalardan titremeyebaşladı. Bir dakika sonra ayağa kalktı, gülmekten gözyaşlarıyla dolan gözleriyle şaşıran teğmenebakarak:

—Şukapıyıkapat,dedi.Amanekadın,sanaşunusöyleyeyim,müthişbirkadın...

—Bonolarıaldınmı?

Page 35: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Krukovelinisalladı,tekrarkahkahailegüldüktensonra:

—Ammadakadın,diyedevametti.Benionunlatanıştırdığıniçinteşekkürederim,birader.Bukadındeğil,eteklikgiymişbirşeytan.Evinegittim,içerigirdim,öyledesertbirtavırtakındımki,benbilekendimden korkuyordum. Suratı astım, kaşlarımı çattım. Hatta daha vakarlı olayım diyeyumruklarımısıktım...Bayan,dedim,benalayagelemem...Vesaire,vesaire...Buçeşitsözlerledevamettim.Mahkemeye, valiye gideceğimdiye korkuttum... İlkönce ağladı. Seninle şaka ettiğini söyledi.SonraAvrupa’nıngeleceğininRuslarlaFransızlarınelindeolduğunuispatetmeğekalkıştı.Kadınlarasövdü... Ben de tıpkı senin gibi, eşek gibi oturmuş dinliyordum. Güzelliğime methiye okudu.Kuvvetimianlamakiçinomzumunşurasındankolumadokundu,iştegörüyorsun,ondanancakşimdiayrılabildim.Hah...Hah...Sendençokhoşlanmış.

Teğmengülereksöyledi:

—Çocuğadiyecekyok.Evlibarklısaygıdeğerbiradam...Utanmıyormusun?Kendiniayıplamıyormusun?Amavallahibiraderciddîsöylüyorum,sizinkazadakendikraliçeTomaza'nızvarmış...

— Bizim kazada değil, bütün Rusya’da böyle bir bukalemun bulamazsın. Ben doğduğumdan beriböylesine rastlamadım. Bu işlerde epeyce de bilgim vardır. Ben cadılarla bile yatıp kalkmışımdır.Amaböylesinigörmedim.Dediğimgibisahidensaygısızlıkla,hayâsızlıklainsanıeldeediyor.Ondahoşolan,birdenbirebirhaldenbaşkabirhalegeçivermesi,renkdeğiştirmesi,şiddetliihtiras...Uvvv!Senetleregelince:Uvvv!Üstündensüngerçek.İkimizdegünahkârız,günahımızdayarıyarıya...Seninborcunikibinüçyüzdeğil,yarısıdır.Karımaortakçıdakaldığımızısöyleyeceğimha!

Krukov ile teğmen başlarını yastıkları arasına sokup kahkaha ile gülmeye başladılar. Başlarınıkaldırıyor,birbirlerinebakıyor,tekraryastığagömülüyorlardı.Krukovalayla:

Sözdenişanlı!Sözdeteğmen!diyordu.

Sokolskide:

—Sözdeevli!Sözdeailebabası!diyecevapveriyordu.

Yemekte imalı imalı konuşuyorlardı. Birbirlerine göz kırpıyor, evdekilerin hayretleri arasındapeçetelerini yüzlerine kapatıp kıs kıs gülüyorlardı. Yemekten sonra da hep bu canlı ruh haliiçindeydiler.Türkkıyafetinegirip ellerinde tüfeklerlebirbirlerininpeşindenkoşarak çocuklarabirsavaşsahnesigösterdiler.Akşamüstüuzunbirtartışmayagiriştiler.Teğmen,birerkeğin,aralarındaiki taraflı bir sevgi de olsa, bir kadındandrahoma almasının kötü, alçakça, bir şeyolduğunu ispatetmeyeuğraşıyordu.Krukovisemasayıyumruklayarakbununmanasız,saçmabirgörüşolduğunu,karısının kendisine aitmalamülke sahip olmasını istemeyenbir erkeği hodbin,müstebit olduğunusöylüyordu. İkisi de bağırıyor, kızıyor, birbirlerini anlamıyor, boyuna içiyorlardı. Sonundahırkalarınıneteklerinikaldırarakyatakodalarınaçekildiler.Çabucakderinbiruykuyadaldılar.

Hayatgenedüzgün,kedersizbirtarzdaakmayabaşladı.Topraküzerinegölgelerdüşüyor,bulutlardangök gürültüsü işitiliyor, zaman zaman rüzgâr, sanki tabiatın da ağlayabileceğini göstermekistiyormuşgibiinliyordu...Amabuinsanlarınherzamankirahatınıhiçbirşeybozmuyordu.SusannaMoisevevna'danbonolardansözaçmıyorlardı.İkisidebumeseleyitazelemekistemiyorlardı.Amaoolayı zevkle hatırlayıp düşünüyorlardı. Onlara, bu, beklenilmez bir sürpriz gibi gelmişti, öyle bir

Page 36: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

sürpriz ki ummadıkları bir sırada birdenbire hayatlarına girmişti, ihtiyarladıkça bunu hatırlamakayrıcahoşolacaktı.

SuzannailekonuşmasınınaltıncıveyayedincigünündeKrukovçalışmaodasındaoturuyor,teyzesinebirtebrikmektubuyazıyordu.MasanınyanındaAleksandrGrigoreviç,sessizsessizgidipgeliyordu.Teğmen, o gece iyi uyumamıştı, keyfi yerinde değildi, canı sıkılıyordu. Dolaşıyor, sonu yaklaşanizninikendisinibekleyennişanlısını,bütünömürboyuncaköydeoturmanınnasıl can sıkıcıbir şeyolduğunudüşünüyordu.Pencereninönündedurdu.Ağaçlarauzunuzunbaktı.Üstüsteüçsigaraiçti,birdenbirekardeşinedönerek:

—Alyoşa,sendenbirricamvar,dedi,bugüniçinbanabinekatınıversene.

Krukovdikkatlekardeşininyüzünebaktı.Sonra,kaşlarınıçatarakmektubunadevametti.

Teğmen:

—Verecekmisin?diyesordu.

Krukov ona bir daha baktı. Sonra, yavaş yavaş masanın çekmecesini açtı, oradan kalın bir desteçıkarakkardeşineverdi:

—Al, iştesanabeşbin,dedi,benimdeğil,amaönemiyok,al...Şimdipostaarabasınıçağırtvegit.Dahaiyiolur.

TeğmendeKrukov'adikkatlebaktı,birdenbiregülmeyebaşladı.Kızararak:

—Nasıldakeşfettin,Alyoşa,dedi.Gerçektenonagitmekistiyordum.Dünakşamçamaşırcıbana,ogün giydiğim o kahrolası yazlık ceketi verince burnuma yasemin kokusu geldi, dayanamadım, bubeniorayaçekti.

—Buradangitmenlâzım.

—Evet,öyle...Zateniznimdebitti.Eniyisibugüngideyim.Vallahiöyle!..Nekadarotursamgenedebirgüngideceğim.Haydiartıkgidiyorum...

Aynıgünyemektenöncearabahazırlandı.Teğmen,Krukovilevedalaştı,iyidileklerleyolakoyuldu.

Aradan bir hafta daha geçti. Bulutlu, ama sıcak, boğucu bir gündü. Sabahleyin erkenden Krukovmaksatsızca odadan odaya dolaşıyor, pencerelerden bakıyor yahut da artık görmekten bıktığı eskialbümleri gözden geçiriyordu. Karısıyla çocukları gözüne ilişince kızgın kızgın homurdanıyordu.Bugün nedense ona çocuklar pek kötü hareket ediyor; karısı hizmetçilere iyi bakmıyor,masraflargeliregöreayarlanmıyorgibigeliyordu.Bütünbunlar"beyin"keyifsizolduğunugösteriyordu.

Yemektensonra,çorbayı,etibeğenmeyenKrukovarabanınhazırlanmasınıemretti.Yavaşçaavludançıktı.Ağırağırikiüçyüzkm.kadaryolaldı,sonradurdu.Bulutlugöğebakarak:

"Yoksaona...oşeytanamıgideyim?"diyedüşündü.

Krukov bunu düşününce güldü. Sanki bütün gün bu soruyu ilk defa kendi kendine soruyormuş

Page 37: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

gibiydi...Hemenkalbindekicansıkıntısıgeçti,tembelgözlerindeneşeparladı.Atıkamçıladı.

BütünyolboyuncahayalindeSusanna'nınkendisinigörüncenasılşaşıracağını,kendisininnasılgülüpgevezelikedeceğini,sonraevedeğişmişbirhaldedöneceğinicanlandırdı...

"Aydabirdefa"diyedüşünüyordu.Gündelikhayatındışındabirşeyleinsankendinitazelemeli...öylebirşeyolmalıkidurgunbirvücuttabirhamle,bircanlılık,birdeğişiklikyaratsın...Buiçkiiçmekde,Susannadaolabilir.Böylebirşeyyapmadandurulmaz."

Alkol fabrikasının avlusuna girdiği zaman karanlık basıyordu. Ev sahibinin evinden gülüşmeler,şarkılarişitiliyordu.

Kalınbirses:Şimşektenparlakateştensıcak...şarkısınısöylüyordu.

Krukov:"Vay...Galibamisafirlerivar!"diyedüşündü.

Kadınınmisafirleriolmasındanhoşlanmadı.Kapınınzilinielinealdığızaman,"Acabadönsemmi?"diyedüşünüyordu.Amagenede kapıyı çaldı, bildiğimerdivendenyukarı çıktı. Sofadan salonabirgözattı.Odadabeşerkekvardı.Hepsitanıdıkçiftliksahipleri,memurlardı.Uzunboylu,zayıfolanıpiyanonunönündeoturuyor,uzunparmaklarıylatuşlaravurarak,şarkısöylüyordu.ötekilerdinliyor,memnunluklarından sırıtıyorlardı. Krukov aynaya bir göz attı. Salona girmek üzereyken SusannaMoiseyevna nereli neşeli, o aynı siyah elbise ile çıkageldi.Krukov'u görünce bir saniye kadar taşkesilmişgibidurdu.Sonrabirçığlıkkopardı.Sevincindenyüzüparladı.Onunelindentutarak:

—Sizmisiniz?dedi,amannegüzelsürpriz.

Krukovgülümseyerekkadınıbelindensardı:

—Hah iştebuda sensin...Eh...Nasılsınız?Avrupa’nın talihiRuslarlaFransızlarınelindedeğilmi?dedi.

KadıngülerekKrukov'unelinihafifçeçekti:

— Ah ne kadar memnun oldum dedi. Haydi buyurun, salona geçin. Hepsi tanıdığınız kimseler...hemen söyleyeyimde size çay versinler.AdınızAleksey'di değilmi?Haydi buyurunben de şimdigelirim.

Eliylebiröpücükyolladı,arkasındanbaygınbiryaseminkokusubırakaraksofadanaceleaceleçıktı.Krukov başını kaldırdı, salona girdi. Buradakilerin hepsi yakın tanıdıklarıydı. Ama ancak başıylahafifbirselâmverdi...Ötekilerdeonaaynışekildekarşılıkverdiler.Sankikarşılaştıklarıveuygunbiryer değildi yahut da birbirlerini tanımazlıktan gelirlerse daha uygun olacağı üzerinde anlaşılmışgibiydiler.Krukov,salondanbirmisafirodasına,sonrabaşkabirmisafirodasınageçti.

Üçdörtmisafiredaharastladı.Hepside tanıdıktı,amaonuzor tanıdılar.Yüzlerindensarhoş,neşelioldukları anlaşılıyordu. Aleksey İvanoviç onlara yan gözle bakıyor, şaşırıyordu. Onlar gibi ailesahibi, saygıdeğer, feleğin çemberinden geçmiş insanların bu kadar zavallı, bu kadar ucuz bireğlenceyenasılkapıldıklarınıaklıalmıyordu.Omuzlarınısilkiyor,gülümsüyor,yürüyordu.

Öyle yerler vardır ki, diye düşünüyordu, orada ayık insanın midesi bulanır, sarhoş ise neşelenir.

Page 38: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Hatırlıyorum,ayıkbirhalde,operete, çingenelerebirdefabilegitmedim.Şarap, insanlarıdaha iyikalpliyapar.İnsandakusurlarıhoşgörür.

Birdenbire taş kesilmiş gibi durdu, iki eliyle kapının kasasını tuttu. Susanna'nın çalışma odasında,yazı masasının önünde teğmen, Aleksandr Grigoreviç oturuyordu. Şişman, sarsak bir Yahudi ileyavaştanbirşeylerkonuşuyordu.Kardeşinigörüncekıpkırmızıkesildi,gözlerinialbümeindirdi.

Krukov'un namus duygusu canlandı, başına kan hücum etti. Şaşkınlığından, utancından,kızgınlığından kendisini kaybederek sessizce, ağzını açmadanmasanın yanında dolaşmaya başladı.Sokolskibaşınıdahaaşağıeğdi,yüzündenazapvericibirutanmaokunuyordu.Gözlerinikaldırmaya,gülümsemeyeçalışarak:

—Vay, senmisinAlyoşa? dedi.Benburaya vedalaşmak için gelmiştim, işte gördüğüngibi...Amayarınmutlakagideceğim.

Aleksey lvonoviç: "Peki ona ne söyleyebilirim?"diye düşünüyordu. "Onun hakkında nasıl hükümverebilirim?Bendeburayageldiktensonra..."

Bir tek söz söylemeden, yalnız, homurdanarak yavaş yavaş dışarı çıktı. Salondan: "Semavi birmahlûkturdiyeonuaramızdanalma!"şarkısınısöyleyenbasbirsesduyuluyordu.

BirazsonraKrukov'unarabasıtozluyoldagürültüyaparakgidiyordu.

Page 39: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

TELÂŞ

Genç, henüz enstitüyü bitirmiş olanMaşenka I'avliyetskaya,mürebbiye olarak girdiğiKuşkin'lerinevinebirgezintidendöndüğüzaman,evimüthişbirtelâşiçindebuldu.KendisinekapıyıaçankapıcıbaşıMihaylovheyecanlıydı,birıstakozgibikızarmıştı.

Yukardangürültülergeliyordu.Maşenka"Herhaldehanımefendibirbuhrangeçiriyoryahutkocasıylakavgaediyor"diyedüşündü.

Koridorlarda, sofalarda hizmetçilere rastladı. Biri ağlıyordu. Telâşla,Maşenka'nın odasından, kısaboylu,dazlakkafalı,yağdanlıkgibi sarkanyanaklarıylaev sahibi çıktı.Yüzükıpkırmızıydı, zangırzangırtitriyordu...Mürebbiyeyigörmedenyanındangeçti,ellerinikaldırarak:

— Ooh, korkunç bir şey bu... uygunsuzluk, bayağılık, adilik, budalaca, aşağılık bir şey bu... diyesöyleniyordu.

Maşenkaodasınagirdiğizaman,sonradangörmelerin,zenginve tanınmışailelerinekmeğiniyiyeninsanlar tarafından iyice bilinen o duyguyu, ilk defa, bütün acılığıyla duydu.Odası araştırılıyordu.Şişmanca, geniş omuzlu, gür siyah kaşlı, dümdüz saçları, kıpkırmızı elleri, belli belirsiz bıyıklarıolan,yüzününiradesibasitevsahibihanımefendiFedosyaVasilyevna,Maşenka'nınmasasınınönündeduruyor, çantasından çıkardığı yün çilelerini, kâğıt tomarlarını, geri koyuyordu. Herhaldemürebbiyeninböyleansızıngelişionuniçinhiçbeklenmeyenbirşeyolmalıki,başınıçevirip,onunsapsarıkesilmiş,hayretleriçindekiyüzünügörünce,birazşaşırdı:

—Pardon,diyemırıldandı.Dikkatsizliklekolumçarptı...döküldü.

BunlarısöylediktensonramadamKuşkinakuşağınıhışırdatarakodadançıktı.Maşenka,şaşkınşaşkınodasınabirgözattı.Olupbitenşeydenbirşeyanlamıyor,nedüşünülmesigerektiğinikestiremiyordu,omuzlarını silkti. Ama korkudan da vücudu buz kesildi... Fedosya Vasilyevna, el çantasında nearıyordu,gerçektenkolunuçarpıpdökmüşseniyeözürdilemişti?NikolaySergeviçniyeodasındanöyle kıpkırmızı, heyecanlı fırladı? Niye masasının bir gözü hafifçe aralık? Onar kapiklikleriylepullarını koyduğu kumbara açıktı. Kumbarayı açtılar ama kilidi çizilmiş olmasına rağmen tekrarkapayamadılar. Kitap rafı, masanın üstü, yatak, her şey, bir araştırmanın taze izlerini taşıyordu.Çamaşır sepetinde bu izler vardı. Gerçi çamaşır iyi katlanmıştı ama,Maşenka onu evinden böylegetirmediki.Demekkibiraraştırmayapılmıştı,amaniçin?Hangisebeple?Neoldu?Maşenka,kapıcıbaşının heyecanını, evde hâlâ devam eden telâşı, ağlayan hizmetçiyi düşündü.Acaba bütün bunlar,odasında yapılan araştırma ile alâkalı mıydı? Adı, korkunç bir işe mi karıştı? Maşenka sarardı,vücudubuzkesilerekçamaşırsepetininüstüneçöktü.Odayahizmetçigirdi.

—Liza,benimodayıniçinaraştırdıklarınıbiliyormusun?

—Hanımefendininikibinrublelikbiriğnesikaybolduda.

—İyiamabenimodamıniyearıyorlar?

— Her yeri aradılar. Beni de aradılar... Hepimizi çırçıplak soyup baktılar... Ben, matmazel, Tanrışahidimolsunmasumum.Değilonuniğnesinigörmek,tuvaletmasasınabileyaklaşmıyorum.Polise

Page 40: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

deaynışeyisöyleyeceğim.

Mürebbiyeninşaşkınlığıdevamediyordu:

—Pekiamabenimodamdanneistiyorlar?dedi.

— Size diyorum ya, iğnesi çalındı... Hanımefendi kendi eliyle aradı herkesi. Hatta kapıcı başıMihaylov'ubilekendieliylearadı.Rezaletdoğrusu.NikolaySergeviç,sadecebakıyor,birtavukgibigıdaklıyordu.Amamatmazel niye boş yere titriyorsunuz, sizin odada çıkmadı ki. Şayet iğneyi sizalmadıysanızkorkacaknevar?

Maşenka,infialdennefesalamayarak:

—Fakat bu, Liza... Aşağılık... Bir hakaret bu. Bayağılık, adi bir şey. Benden şüphe etmeye, benimeşyamıaramayanehaklarıvar.

Liza,içiniçekerek:

—Sizelevindesiniz...Matmazelsiniz,amanedeolsahizmetçigibibirşeysiniz...Bu,anababaevindeoturmayabenzemez.

Maşenka,yatağayığıldı,acıacıağlamayabaşladı.Hiçbirşeyhayatındaonabuncatazyikyapmamıştı.Hiçbir zamanhayatındabuncabüyükhakarete uğramamıştı.Onungibi, tahsil terbiyegörmüş, inceruhlubiröğretmenkızındanşüphelendiler,bir sokakkadınıgibi eşyasını araştırdılar.Bundandahabüyükbirhakaretdüşünülemezbile.Şimdi,buhakarethissinebirdekorkueklenmişti.Neolacak?Mademkişüpheettiler,ohaldetevkifdeettirebilirler,çırçıplaksoyuparayabilirler,sonracaddelerdepolislerin arasında götürebilirler. Soğuk, karanlık, sıçan dolu bir hücreye kapatırlar, prensesTarakonova'nınhücresinebenzerbirhücreye.Onukimsavunacak?Anasıylababasıtaşrada,uzaktalar.Yanınagelmekiçinparalarıbileyok.Başkentte,yapayalnızboşbirtarlagibiyaşıyor,dostu,tanıdığıyok.Nedilerlerse,onuyapabilirler.Maşenkatitreyerek:

"Bütünyargıçlara,avukatlarakoşacağım,diyedüşündü,onlaraanlatacağım,yeminedeceğim,benimbirhırsızolmayacağımainanırlar."

Maşenka'ııın, yatak çarşaflarının altında, çamaşır sepetinde, talebelik günlerinden kalma biralışkanlıkla yemekmasasından alıp odasına getirdiği kurabiyeler vardı.Bu küçük sırrının artık evsahibi tarafından bilindiğini düşünerek utancından kıpkırımızı oldu. Korkudan, utançtan, gördüğühakaretten kalbi hızlı hızlı atmağa başladı. Bu atış, şakaklarına, ellerine, karnının içine kadaryayılıyordu. Maşenka'ya, lütfen yemeğe buyursun, dediler. Gideyim mi, gitmeyeyim mi, diyedüşündü.

Saçlarını düzeltti, ıslak bir havluya yüzünü sildi, yemek odasına gitti. Yemeğe başlamışlardı...Masanın bir kenarında, azametli, ciddî kafası bir noktaya saplanmış bir halde FedosyaVasilyevnaoturuyordu,öbürbaşındadaNikolaySergeviçvardı.Yanlarındaçocuklar,misafirleryeralmışlardı.Frakgiymiş,ellerindebeyazeldivenbulunanikiuşakhizmetediyorlardı.Herkesevdebirhâdiseningeçtiğini, ev sahibi hanımefendinin canının sıkıldığını biliyor, susuyordu. Ancak ağız şapırtıları,çatallarınsesiduyuluyordu..Evsahibibitkinıstıraplıbirsesle:

Page 41: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Üçüncüyemekne?diyesordu.

Uşak:

—RususulüMersinbalığı,diyecevapverdi.

NikolaySergeviççabukçabuk:

—Fenya,ben istemiştimbunu,dedi.Canımbalık istedi.Şayetsevmiyorsan,machere, vermesinler.Bilirsinbusözarasında...

Fodosya Vasilyevna, kendisinin pişirilmesini emretmediği yemekleri sevmezdi. Zaten gözlerindeyaşlarparlıyordu.AiledoktoruMamikov,hanımefendininelinedokunup,tatlıtatlıgülümseyerek:

—Bırakalım heyecanlanmayı, dedi. Zaten yeter derecede sinirliyiz.Unutalım şu iğneyi. Sıhhat ikibindenkıymetlidir.

Evsahibi:

— İki bin rubleye acımıyorum, diye cevap verdi, iri bir damla yaş yanaklarından süzüldü. Beniçiledençıkaranhırsızlık.Evimdebirhırsızınyaşamasınatahammüledemem.Hiçbirşeyeacımıyorumben,amahırsızlığaaslagözyumamam...Bubirnankörlük,benimiyiliğimiböylemiödüyorlar?

Herkestabağınabakıyordu,amaMaşenka'yaöylegeldiki,evsahibininbusözlerindensonraherkeskendisine bakmıştır. Ansızın boğazına bir şey düğümlendi, ağlamaya başladı.Mendilini gözlerinegötürerek:

—Pardon,diyemırıldandı.Yapamam,başımağrıyor,gideceğim.

Masadankalktı,sandalyesinibeceriksizcegürültüileitti,bu,halşaşkınlığınıbüsbütünartırdı,çabukçabukdışarıyaçıktı.

NikolaySergeviçyüzünüburuşturarak:

—Allah’ım,dedi,sankionunodasınıniçinaradık?Nekadardayersizbirhareketbu...

FodosyaVasilyevna:

—İğneyionunaldığınısöylemiyorum,dedi.Amateminedebilirmisin?İtirafedeyimki,buokumuşfakirlereçokgüvenemiyorum.

—VallahiFenyadoğrubirhareketdeğildibu.AffetFenya,zatenseninkanunenaraştırmayahakkınyoktu.

—Benkanunlarınızıbilmiyorum,benyalnız iğneminçalındığınıbiliyorum,okadar.Çatalı tabağavurupgözleri gazapla parlayarak: bu iğneyi bulacağım, diyebağırdı. Siz yemeğinizi yiyin!Benimişlerimekarışmayın!

NikolaySergeviçuysalcagözleriniindirdi,içiniçekti.

Page 42: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Maşenkaodasınagiripyatağakapandı.Artıknekorku,neutançduyuyordu.Yalnız,gidipbusert,buazamet taslayan, bu mahdut, bu mesut kadının yanaklarına iki tokat atmak arzusu onu pençesinealmıştı.

Yatağa uzandı yastığa doğru nefes alarak "şimdi gidip en pahalı iğneyi almak, getirip bu budalakadının suratına fırlatmak ne iyi olurdu" diye düşünüyordu. Ah, şu Fedosya Vasilyevna bir fakirdüşse, yapayalnızkalsa, çalışmakzorundakalsa, fakirliğin, tabii olmanınbütünkorkunçluğunubiranlasa;hakareteuğramışMaşenkaonaeliniuzatsa,neiyiolurdu.Ah,büyükbirmirasakonsaydı,birarabaalıpFedosyaVasilyevna'yıhasedindençatlasındiyepenceresininönündenşöylebirgeçseydineiyiolurdu.

Fakatbütünbunlarhayallerdi.Gerçektebirtekşeyvardı:buradançabucakgitmek,artıkbirsaatbilebuevdekalmamak.Doğru,yerinikaybetmek,parasızpulsuzailesininyanınadönmekkorkunç,amabaşkaneyapabilir?Maşenkaartıkneevsahibini,nedebuodayıgörmeyetahammüledebilirdi.Odasıonaboğucu,kasvetli geliyordu.Hastalık, sahte aristokrasi budalası olanFedosyaVasilyevnaonaokadar iğrenç geliyordu ki, içinde bu kadın yasıyor diye dünyadaki her şeyi kaba ve değersizbuluyordu.Yataktanfırladı,eşyasınıtoplamayabaşladı.

KapınınarkasındanNikolaySergeviç:

—Girebilirmiyim?diyesordu.

Yavaşçakapıyayaklaşmıştı,hafiftatlıbirseslekonuşuyordu.

—Girebilirmiyim?diyetekrarladı.

—Girin!

Nikolay Sergeviç, girip kapının önünde durdu. Donuk donuk bakıyor, kızarmış burnu parlıyordu.Yürüyüşünde,kolhareketlerindeyemektensonraiçtiğibiranıntesirigörülüyordu.Çamaşırsepetinigöstererek:

—Bune?diyesordu.

Maşenka:

—Hazırlanıyorum, diye cevap verdi. AffedersinizNikolay Sergeviç, ama artık burada daha fazlakalamam.Buaraştırmagururumuçokzedeledi.

—Anlıyorum...Yalnızsizboşuboşuna...Niçin?Araştırdılarsaneolur,neçıkarbundan?Bundanbirşeykaybetmezsinizki...

Maşenka, susuyor, eşyasını toplamaya devam ediyordu. Nikolay Sergeviç, sanki daha nelersöyleyeyimdergibidüşünüyor,bıyıklarıylaoynuyordu.Yoklayanbirsesle:

— Tabii anlıyorum dedi. Ama biraz müsamahakâr olun. Biliyorsunuz karım sinirli, şımarık birkadındır. Böyle sert hareket etmek doğru değil. Şayet sizi çok incittikse hemen özür dilemeyehazırım.İşteafdiliyorum.

Page 43: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Maşenka, gene cevap vermedi. Çantasının üstüne daha çok eğildi. Bu kararsız, görmüş geçirmişadamınevdehiçbirrolüyoktu.Hizmetçilerekarşıbile,evdesankibirsığıntıymışgibidavranıyordu.Onunözürdilemesininhiçbirmanasıyoktu.

—Hım...Susuyorsunuz,demektatminulunmadınız,öyleisekarımadınasizdenözürdiliyorum.Evetkarımadına...Doğru,kibarhareketetmedi,biraristokratolmaksıfatıylabunuitirafamecburum.

NikolaySergeviç,biraşağıbiryukarıdolaştı,içiniçekti;

—İstiyorsunuzki,vicdanazabıduyayım,yüreğimburkulsun...

Maşenka,gözyaşlarıyladoluyüzünüonaçevirerek:

— Sizin, Nikolay Sergeviç, bunda suçunuz olmadığını biliyorum, dedi. Niçin bana azapveriyorsunuz?

—Tabii,tabii,amasizgenede...Gitmeyin...Sizdenricaediyorum.

Maşenka,başını"hayır"dergibisalladı.NikolaySergeviç,pencereninönündedurdu,parmaklarıylacamıfiskeleyerek:

—Bu gibi anlaşmazlıklar, dedi, benim için gerçek bir çiledir. Ne istiyorsunuz, önünüzde dizemigeleyim?Sizingururunuzyaralandı,ağladınız,gitmeyehazırlanıyorsunuz.Amayabenimki,benimde gururum var, onu hiç hesaba katmıyorsunuz. Yoksa ister misiniz, günah çıkartırken bile itirafedemeyeceğim şeyleri size söyleyeyim? Söyleyeyim mi? Dinleyin beni! İster misiniz, ölmedenkimseyeitirafedemeyeceğimşeyisizesöyleyeyim?

NikolaySergeviç,çabukçabuk:

—İğneyibenaldım,dedi.Şimdimemnunmusunuz?Tatminolundunuzmu?Evet,benaldım...Amasimdiartıksizinketumluğunuzagüveniyorum.Allahaşkınahiçkimseyenebirkelimesöyleyin,nedeihsasedin.

Şaşırmış,korkmuşolanMaşenkaeşyasını toplamayadevamediyordu..Çamaşırlardanbirinialıyor,buruşturuyor,kâhçantaya,kâhseleyekoyuyordu.NikolaySergeviç'inbıı itirafındansonrabuevdebir dakika bile kalamazdı. Şimdiye kadar nasıl yaşadığına şaşıyordu. Nikolay Sergeviç birazsustuktansonra:

—Bunda şaşılacakbir şey yok, dedi.Gayet basit bir hikâye.Paraya ihtiyacımvar, o da vermiyor.Hâlbukibütünev,irindekieşyahepsibabamın.Bütünbunlarbenim.Buiğnedeannemdenkaldı.Herşey,her şeybenim.Hepsini elimdenaldı, hepsineo tasarruf ediyor...Mahkemelikolamamya...Sizdüşünün bunu. Israrla rica ediyorum, affedin ve kalın. Tout compre-dre? Tout pardonnez! Kalacakmısınız?

Maşenkatitremeyebaşladı,amakesinbirsesle:

—Hayır,dedi.Lütfenbeniyalnızbırakın.

NikolaySergeviç,bavulunyanındakitabureyeoturarak:

Page 44: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Eh,Tanrıyardımcınızolsun,dedi.İtirafideyimki,ben,onurununkırıldığını,hakaretgördüğünübilenleri severim. Burada bütün bir hayat oturur, sizin bu kırılmış yüzünüze bakardım. Demekkalmıyorsunuz?Anlıyorum,zatenbaşkatürlüdeolamazdı,evetböyle...Siziniçiniyiamabenimiçinbuvv...Buzindandanbiradımatamam.Malikânelerimdenbirinegitmeyekalksam,oradadahepbizimhanımın çıplak soytarıları oturuyor.Kâhyalar, çiftçiler, hepsininAllah belâsını versin. Sığındıklarıyerleri boyuna rehine koyuyor, kurtarıyor, gene koyuyorlar... Balık tutulmaz, ot çiğnenmez, ağaçkesilmez...Oanda:

—NikolaySergeviçdiyeFedosyaVasilyevna'nınsesiduyuldu.Agnia,beyefendiyiçağırsana.

NikolaySergeviç,hemenkalkıpkapıyadoğruyürüyerek:

—Demekkalmıyorsunuz?diyesordu.Kalsaydınıziyiolurdu.Akşamlarısizeuğrar,deredentepedenkonuşurduk.Ha?Kalın,kalıncanım.Sizdegideceksiniz,evdeyüzünebakılacakinsankalmayacak,nekorkunçşey...

NikolaySergeviç'insolgun,yorgunyüzüyalvarıyordu.AmaMaşenka"hayır,hayır"dergibibaşınısalladı.NikolaySergeviçdeneyapalımdergibielinisallayarakdışarıçıktı.

YarımsaatsonraMaşenkaartıkyoldaydı.

Page 45: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ECZACININKARISI

Birkaçeğribüğrü sokaktan ibaretB ...kasabasıderinbiruykuyadalmış.Donmuşhavadakoyubirsessizlik var. Yalnız uzaklarda, pek uzaklarda, herhalde kasabanın dışında, bir köpek kısılmış birtenorsesiyleuluyor.Şafakyakın.

Herşeyuykuyagömüleliçokolmuştur.YalnızkasabaeczanesininsahibiÇernomordik'ingençkarısıayakta.Üçkereyatağauzanmış,amanedenseuykututmamıştı.Canısıkılıyor,havasızlıktanbunalıyor,hüzün duyuyordu; insana ağlamak arzusu veren, sebebi bilinmeyen bir hüzündü bu. Boğazındakocamanbirdüğümvar...Arkasında,birazötede,Çernomordik,duvarayaslanmıştatlıtatlıhorluyor.Açgözlübirpireburnununkemerineyapışmış.Amao,bununfarkındadeğil,hattagülümsüyorbile.Çünkü rüyasında, bütün kasaba sakinlerinin öksürdüğünü, öksürük şurubu almak için eczaneyekoştuklarını,görüyor.İsteriğneyap,istertopçektir,istersenokşa,uyandıramazsın.

Eczane,hemenhemenkasabanındışında.Eczacınınkarısı,uzaktan tarlalarıgörebiliyor...Doğunun,önce yavaş nasıl sıyrıldığını, sonra bir yangın alevi içinde nasıl kızardığını görüyor. Uzaktakifundalıktanansızıniri,genişyüzlüayyükseliyor.Yüzükırmızıdır.(Zatennedenseayfundalıktanherkurtuluşundayüzüböylekızarıyor.)

Gecenin sesizliği içinde birdenbire birtakım ayak sesleri,mahmuz şakırtıları duyuluyor. Eczacınınkarısı: "Herhalde subaylar olacak, diye düşünüyor, emniyet amirinin evinden karargâhlarınadönüyorlar."Birazsonra,arkalarındabeyazsubayceketleriyleikikarartıbeliriyor.Birisiuzunboylu,şişmanca,ötekidahakısa,dahazayıftır.Çitboyuncatembeltembelilerliyor,yüksekseslebirşeylerkonuşuyorlar. Eczanenin önüne gelince iki karartı, adımlarını yavaşlatıp pencerelere bakmayabaşlıyorlar.

Zayıfı:

— Ecza kokusu geliyor, diye söyleniyor. Öyle ya, burası da eczane. Ha, hatırladım, geçen haftaburadan hintyağı almıştım.Eczacının suratı pek asıktı, çenesi tıpkı bir eşek çenesi.Amma da çenekardeş.Samson,Filistinlerimutlakaböylebirçeneileöldürüyordu.

Şişmanolanı,bassesiyle:

—Evet,diyor.Eczaneuyuyor.Hoşeczacınınkarısıdauyuyorya.ŞuracıktaOptiosov.Hanieczacınınkarısınıngüzelliğinediyecekyoktur.

—Gördüm.Pekdehoşumagitti.Sizsöyleyindoktor,bukadıngerçektenbueşekçeneliyisevebilirmi?Bumümkünmü?

Doktor,sankieczacıyaaçıyormuşgibibirtavırtakınıp,ahçekerek:

— Sevemez birader, herhalde sevmiyordur, diyor. Şimdi gözünü sevdiğim, şimdi şu pencereninarkasında uyuyordur. Optiosov ha, bir düşün! Sıcaktan, kolunun birini yorganın üstüne atmıştır...Dudakları yarı kapalı... Bir bacağı yataktan sarkmıştır. Şu halde eczacı herhalde sahip olduğuhazineninfarkındadeğildir.Onunnazarındahabirşişekezzap,hagüzelbirkadın,hepsibir.

Subaydurarak:

Page 46: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Doktor,diyor,istermisinizşurayagiripbirşeyalalım?Belkideeczacınınkarısınıgörürüz.

—Tü!Tamzamanınıseçtin.Hiçgeceyarısıdansonraolacakşeymibu!

—Neçıkarbundan?Gecegündüzilaçvermeyemecburdeğillermi?Hadigirelim.

—Peki,öyleolsun.

Perdeninarkasındagizleneneczacınınkarısıkapınınhafifçeçalındığınıduyuyor.Yattığıyerdehâlâgülümseyip tatlı tatlı horlayan kocasına bir göz attıktan sonra, arkasına bir hırka alıyor, çıplakayaklarınabirterlikgeçiripeczaneyekoşuyor.

Camlı kapının arkasında iki karaltı var. Eczacının karısı, lâmbanın fitilini açıyor, kapıya doğruyürüyor; artık ne can sıkıntısı kalmıştır, ne hüzün ne de ağlamak istiyor. Yalnız, kalbi hızlı hızlıatıyor.Şişmandoktorla,zayıfOptiosoviçerigiriyorlar.Artıkonlarıiyiceseçmekmümkün:göbeklidoktor, siyah saçlı, sakallı, beceriksiz bir adamdır. En küçük bir şey yaparken bile yüzüne terlerbasar,ceketidepatlayacakmışgibigerilir.Subaybıyıksızdır,kırmızıyanaklarıylabirkadınıandırır,bir İngiliz kamçısı gibi eğilip bükülebilir bir hali vardır. Eczacının karısı hırkasının göğsünüelleriylekapatarak:

—Neemrediyorsunuzbaylar?diyesoruyor.

—Ee...Bizeonbeşkapikliknanehapı.

Eczacının karısı hiç acele etmeden, rafların birinden bir kavanoz alıyor, tartmaya başlıyor.Müşteriler, yiyecek gibi gözlerini kadının sırtına dikiyorlar; doktor, doymuş bir kedi edasıylagözlerinikısarakbakıyor,teğmeniseçokciddidir.Doktor:

—Doğrusu,diyor,ilkdefabirkadınıneczanesindeçalıştığınıgörüyorum.

EczacınınkarısıyandanOptiosov'unalyanaklarınabirgözatarak:

—BundaSaşacaknevar?diyor.Kocamınbirelulağıyok,herzamanonabenyardımederim.

— Demek öyle. Eczaneniz de pek hoş hani. Ne çok şişe var böyle. Bu zehir şişeleri arasındadolaşmaktankorkmuyormusunuz?Buvv...

Kadın,nanehapınıbirkâğıdasarıpdoktorauzatır.Optiosovdaparasınıverir.Yarımdakikasessizlikiçindegeçer...Erkeklerbirbirlerinebakıpkapıyadoğrubiradımatarlar,durupgenebakışırlar.

Doktor:

—Bizeonkapiklikkarbonatverirmisiniz?der.

Eczacınınkarısıtembeltembelelinirafauzatıyor.Optiosovparmaklarıylaoynayarak:

—Sizde,diyor,şeyyokmu...Yanişöyleinsanıcanlandıracakbirşey,meselâsodafalan?

Page 47: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Vaar...

—Binyaşayın,sizbirkadındeğilbirmeleksiniz.Üçşişeverinbize.

Kadınçabukçabukkarbonatıbirkâğıdasarıpkapınınarkasında,karanlıktakayboluyor.Doktor,gözkırparak:

— Enfes diyor. Ne dersin, böyle bir ananas Madera adasında bile kolay kolay yetişmez. Ama...Horultuyuduyuyormusun?Eczacıbeyefendilütfenuyuyorlar.

Birdakikasonrakadındönüyor,tezgâhınüstünebeşşişesodakoyuyor.Mahzeneindiğiiçinhafifçekızarmış,heyecanlanmıştır.Şişelerdenbirininkapağınıelindendüşürünce,Optiosov:

—Sıss,yavaşdiyor.Gürültüetmeyin.Sonrakocanızıuyandırırsınız.

—Varsınuyansın.

—Öyletatlıuyuyorki,yazıkolur.Herhalderüyasındasizigörüyor.Sıhhatinize.

Doktorsodayıiçipgeğirir:

—Şu kocalar da öyle can sıkıcımahlûklar ki, hani boyuna uyusalar iyi ederlerdi.Ah bu sodanınyanındabirazkırmızışarapolsaydı.

Eczacınınkarısıgülümseyerek:

—Bunudaneredençıkardınızsimdi?diyor.

—Harika olurdu. Yazık ki eczanelerde içki satılmıyor. Ama durun, siz ilâç niyetine pekâlâ şarapsatıyorsunuz,değilmi?SizdeVinumgallicumrubrum[kırmızışarap]yokmu?

—Vaar...

—Tamam!Ondanverinbize!TühAllahkahretsin,ondanverin.

—Nekadaristersiniz?

—Quantumsatis[yeterikadar].Sodakarıştırarakbirbardaklütfen,öncesodaileiçelim,sonraPerse[saf].

DoktorlaOptiosovtezgâhaiyiceyerleşirler,şapkalarınıçıkarıpçekmeyebaşlarlar.

—Ama bu şarap da hani çok berbat.Mübarek vinumkötüsimum.Ama sizin huzurunuzda içilinceilâhîbirşarapoluveriyor.Biliyormusunuzsizçokhoşsunuz.Hayalenboyunaelleriniziöpüyorum.Optiosovyokmu,bunugerçekteyapmakiçinneyimvarsaverirdim.Namusumüzerinesöylüyorum,hayatımıbileverirdim.

BayanÇernomordik,kıpkırmızıkesilipciddîbirtavırtakınarak:

Page 48: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Nelersaçmalıyorsunuz,diyor.

Doktoronukurnazcasüzerek:

—Epeycecilvelisiniz,diyor.Gözlerinizboyunaateşediyor:bambum...Tebrikederim.Kazandınız,bizyenildik.

Kadın, karşısındakilerin kızarmış yüzlerine bakıyor, gevezeliklerini dinliyor, çok geçmeden o dacanlanıyor. Onlarla konuşmaya, gülmeye, cilveler yapmaya başlıyor. Hatta müşterilerin uzunısrarlarınadayanamayarak,birazşarapbileiçiyor:

—Siz subaylardiyor,neolur sık sıkkasabayagelseniz. İnsanburadacansıkıntısındanpatlayacak,vallahipatlayacakhalegeliyor.

Doktor,sankidehşetedüşmüşgibi:

—Öyleya,diyor,böylebirananasın,birtabiatmucizesinin, taşranınıssızlığındabulunmazbirşeyolduğunu Oribiedov söylemiyor mu... Taşranın ıssızlığında Sarotova. Ama artık gidelim. Sizinletanıştığımızaçokmemnunuz.Borcumuznekadar?

Kadın, gözlerini tavana dikiyor, uzun uzun düşündükten, dudaklarıyla birtakım hesaplar yaptıktansonra:

—12ruble48kapik,diyor.

Optiosov,cebindenkabarıkbircüzdançıkarıp,uzunboylu,paralarınarasından12rubleile48kapiğiarıyor.Parayıveriyor,ayrılmaküzerekadınınelinisıkarken:

—Kocanızuyuyor,diyemırıldanıyor,tatlırüyalargörüyor.

—Bırakıngenebusaçmaları...

— Saçmalık neresinde bunun? Tersine, hiç de saçma değil. Shakespeare'in dediği gibi: insangençlikte,gençolanmesuttur.

—Elimibırakırmısınız?

Uzun veda sözlerinden sonra müşteriler, eczacının karısının ellerini öpüyorlar, kararsız kararsız,sanki bir şey unutup unutmadıklarını düşünüyorlarmış gibi eczaneden çıkıyorlar. Kadın, hızlıadımlarlayatakodasınakoşuyor,pencereninönüneoturuyor.

Doktorla teğmenin eczaneden çıktıktan sonra isteksiz isteksiz yirmi adım kadar attıklarını, sonradurupbirşeylerfısıldaştıklarınıgörüyor,kalbindede,şakaklarındadabirşeyleratıyor,neden,odabilmiyor,helekalbimüthişatıyor.Sankioradafısıldaşanoikikişionunkaderinitayinediyorlar.Beşdakikasonradoktor,Optiosov'danayrılıpyolunadevamediyor,teğmenisegeridönüyor...Eczaneninönünden bir iki kere geçiyor... Kâh kararsız birkaç adım atıyor, kâh eczanenin kapısında duruyor.Nihayetbinbirdikkatleziliçalıyor.Birdeneczacınınkarısı,kocasınınsesiniduyuyor:

—Ne?Kimo?kapıçalınıyor,duymuyormusun?diyesertsertkarısınaçıkışıyor.Nebiçimişbu.

Page 49: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Yataktan kalkıyor, hırkasını giyiyor, uyku mahmurluğu içinde terliklerini sürüye sürüye eczaneyegeçiyor.Kapıyıaçıp:

—Neistiyorsunuz?diyesoruyor.

—Ee!...Bana15kapikliknanehapıverirmısınız?

Eczacı, hırıl hırıl sesler çıkararak, esneye esneye, uyuklaya uyuklaya, dizleriyle tezgâha vura vurarafauzanıyor,kavanozualıyor.

İkidakikasonra,eczacınınkarısı,Optiosov'uneczanedençıktığını,birkaçadımattıktansonra tozluyola nane haplarını fırlattığını görüyor. Bir köşeden doktor, ona doğru yürüyor. Buluşuyorlar,elleriylebirtakımhareketleryaparak,sabahsisiiçindekayboluyorlar.Eczacınınkarısı,tekraryatmaküzereçabukçabukhırkasınıçıkarankocasınakinlebakıp:

—Nekadarbedbahtım,diyor,acıgözyaşlarınıtutamayarak:ah,nekadarbedbahtım,diyetekrarlıyor.Kimse,hiçkimsedebunubilmiyor...

Eczacı,yorganıbaşınaçekerek:

—Onbeşkapiğitezgâhtaunuttum...Lütfenonuçekmeyekoyuver,diyor,derinbiruykuyadalıyor.

Page 50: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

VANKA

ÜçayöncekunduracıAlyohin'inyanınaçırakverilendokuzyaşındaVankaJukov,Noelgecesidahayatmamıştı.Ustailekalfalarınkiliseyegitmelerinibekledi.Sonraustanındolabındanmürekkepdolubirhokkaileucupaslanmışbiryazıkalemiçıkarıp,buruşukbirkâğıtparçasıaçarakyazmayabaşladı.İlkharfiyazmadanöncekapıya,pencerelerekorkakorkabaktı.İkiyanıüzerindeayakkabıkalıplarıbulunan raflarla çevrilmiş, karanlık köşedekiMeryemAna tasvirine bir göz attı, derin derin içiniçekti.Kâğıdıbirsıranınüstünekoymuştu.Kendisidesıranınönündedizçökmüşduruyordu.

"SevgilidedemKonstantinMakariç..."diyeyazmayabaşladı."İştesanamektupyazıyorum.Noel'inizitebrikederim.Allahnemuradınızvarsaversin.Benimbabamdayok,anneciğimdeyok.Benimiçinyalnızsenvarsın."

Vanka mum ışığının aksinin titrediği karanlık pencereye gözlerini çevirdi, Jivarovgillerde gecebekçisi olarak çalışan dedesi KonstantinMakariç'i hayalinde canlandırdı.Makariç ufak tefek zayıfama pek canlı, hareketli, altmış beş yaşında, güler yüzlü, sarhoş bakışlı bir ihtiyarcıktı. Gündüzuşaklarınmutfağındayataryahutdaaşçıkadınlarlaşakalaşırdı.Geceoldumu,genişkaputunugiyipkonağınetrafındagezer, sopasıyla seslerçıkarırdı.Peşi sıra,başlarıönlerinde, ihtiyarKaştanka ileViyungelirlerdi.Viyun'untüylerisiyah,vücuduuzundu;pekterbiyeliveuysalgörünürdü.Herkese,yabancılarabile,aynıtatlılıklabaktığıhaldepeksevilmezdi.Çünküonunbusakin,terbiyelitavırlarıaltında şeytanca bir sinsilik gizleniyordu. Bir kimsenin arkasına tam zamanında yaklaşıp ayağınıısırmak,kileregirmekveyaköylününtavuğunuçalmakgibiişleribecermekteeşiyoktu.Onu,hemdebirdefadeğil,birkaçdefaasmışlardı.Herhaftayarıölübirhalegelinceyekadarsopaatarlardı.Amagenededirilir,kalkardı.

Şimdidedesiherhaldebüyükkapınınönündedurmuş,gözlerinikısıpköykilisesininparlakkırmızıpencerelerine bakıyor, soğuktan, olduğu yerde tepiniyordur. Sopası kemerine bağlıdır. Ellerinioğuşturur, soğuktan büzülür, ihtiyar sesiyle gevrek gevrek gülerek kâh hizmetçiyi, kâh aşçı kadınıçimdikliyor.Kadınlaraenfiyekutusunuuzatarak:

—Birazenfiyeçekmezmisiniz?diyor.

Kadınlardaenfiyeçekiyorveaksırıyorlar.Dedeanlatılmazbirsevincekapılarakneşelikahkahalarlagülüyor:

—Sümüklerindondu,hadisilburnunu...diyebağırıyor.

Köpekleredeenfiyekoklatılıyor.Kaştankaaksırıyor,başınıçeviripgüceniklikleuzaklaşıyor.Viyunise saygılı olduğu için aksırıyor, kuyruğunu sallıyor.Geceöyle güzel ki!Hava sakin, şeffaf serin.Ortalıkkaranlık.Amabeyazdamlalarıyla,bacalardançıkandumanşeritleriyleköy,dondangümüşlübir renk alan ağaçlar, kar yığınları görülüyor. Gökyüzü neşeli neşeli göz kırpan yıldızlarla dolu.Samanyolu,sankibayramdanöncekarlayıkanıpsilinmişgibipırılpırılpırıldıyor.

Vankaiçiniçekti.Kaleminucunutekrarhokkayadaldırıpmektubunadevametti:

"Dün gene sopa yedim. Dün usta beni saçlarımdan çeke çeke avluya çıkardı. Çocuklarını beşiktesallarkenuyuyupkalmışım.Bununiçinbenibirtemizdövdü.Geçenhaftadahanımbana,tuzlubalığı

Page 51: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

temizlememi söylemişti. Ben de temizlemeye kuyruktan başladım. O da balığı aldı eline... Balığınbaşıylayüzümedürtmeyebaşladı.Kalfalaralayediyorlarbenimle...Votkaaldırmakiçinmeyhaneyegönderiyorlar. Ustadan salata turşusu çalmamı emrediyorlar. Usta da eline ne geçirirse onunladövüyor beni. Sonra hiç yemek yok. Sabahleyin ekmek veriyorlar, öğleyin bulgur lâpası, akşamagene ekmek. Çayı, çorbayı kendileri tıkınıyorlar. Sofada yatmamı söylüyorlar. Bir de çocuklarıağlarsahiçuyumuyorum,beşiğisallıyorum.Sevgilidedeciğim,Allahaşkınabeniburadaneve,köyealdır. Artık dayanamayacağım... Ayağına kapanarak yalvarıyorum. Senin için ömrüm oldukça duaederim.Benialburadan,götürbeniburadan.Yoksaöleceğim..."

Vankaağzınıçarpıttı,kirliyumruğuylagözleriniovuşturdu,hıçkırdı:

"Sanatütünkıyarım.Allah’aduaederim.Birsuçişlesemeşeksudangelinciyekadardövbeni.Eğeroradabana iş yokdiye düşünüyorsanyalvarır yakarır, kâhyanın potinlerini benboyarım.Yahut daFedka'nınyerineçobanyamağıolurum.Sevgilidedeciğim,dahafazladayanamayacağım,öleceğim.Köye yürüye yürüye kaçıp gelmek istedim, ama pabuçlarım yok ki. Soğuktan korkuyorum.Büyüdüğümzamanbuiyiliğiniunutmam,sanabakarım.Kimseyisanadokundurtmam.Ölürsenruhuniçinduaederim.Pelageyaannemeyaptığımgibi...

"Bu Moskova kocaman şehir. Evler hep bey evleri. Atlar da çok. Ama koyun yok. Köpekler deısırmıyor. Çocuklar burada yıldızlara bakıp yol bulamazlar. Kimseyi kilisede ilâhi söylemeyebırakmıyorlar.Bir defabir dükkânınpenceresindebalıkoltası gördüm, satıyorlar.Buoltalarlaherbalıktutulur.Birtanesiöylebüyüktüki...Beşbatmanlıksombalığınıbiletutar.Sonraöyledükkânlargördümki,oradatüfeklerhepbeytüfekleri.Tanesiherhaldeyüzrubledir.Kasaplardayabantavuğuda,çullukda,tavşandavar,amatezgâhtarlaronlarıneredevurduklarınısöylemiyorlar.

"Sevgilidedeciğim,beylerinevindehediyelerlesüslüNoelağacıyapıldığızamanbanayaldızlıcevizal,yeşilsandığasakla.BayanOlgaİgnatiyevna'danişte.Vankaiçinde."

Vanka heyecanla göğüs geçirdi, yeniden gözlerini pencereye dikti. Beylere ağaç kesmek içindedesinin ormana gittiği, beraberinde kendisini de götürdüğü zamanları hatırladı. Ne neşelizamanlardıozamanlar...Dedekarlarınüzerindegıcırtılarçıkararaköndengider,ayazdasesverir,Vanka'dagıcır gıcıryürürdü.Noel ağacınıkesmedenöncededesi çubuğunu içer, uzunuzunenfiyeçeker,üşüyenVankailealayeder...Buztutmuşgenççamlarhareketsizdurur,hangimizöleceğizdiyebeklerlerdi.Birdenbireneredençıktığıbelli olmayanbir tavşan,okgibikaryığınlarınınarasındangeçer...Dedekendisinitutamaz:"Tut,tut,tut..."diyebağırır,"Ah,senişeytanseni!.."

Dedekesilenağacı,beyevineçekeçekegötürürdü.Evegelincedeağacısüslemekişibaşlardı.BuişleVanka'nınençoksevdiği insan,Olgaİgnatiyevnauğraşırdı.Vanka'nınannesiPelageyahayattayken,beylerin evinde oda hizmetlisi olarak çalıştığı zamanlar Olga Ignatiyevna Vanka'yı bonbon ilebeslerdi.İşigücüolmadığı içinonaokuma,yazma,yüzekadarsaymayı,hattakadriloynamayıbileöğretmişti. Pelageya ölünce öksüz Vanka'yı uşakların mutfağına, dedesinin yanına gönderdiler.OradandaMoskova'ya,kunduracıAlyehin'euğurladılar.

Vankamektubunadevamederek:

"Neolur,gelsevgilidedeciğim."diyeyazıyordu."Tanrıiçinyalvarıyorum:benialburadan.Acıbana,zavallı öksüze!Yoksabenidövüyorlar.Çokda açım.Canımöyle sıkılıyorki, anlatamamsanahepağlıyorum.Demindeustakalıplabaşımaöylebirvurduki,yeredüştüm,kendimezorgeldim.Yandı

Page 52: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

benimhayatım,köpektendahabeter...Alyona'ya,tekgözYegorka'ya,birdearabacıyaselâmederim,armoniğimidekimseyeverme.TorununİvanJukov,sevgilidedeciğimgel."

Vanka yazdığı mektubu dörde katladı, bir gün önce bir kapiğe satın aldığı zarfa koydu. Birazdüşündüktensonrakaleminimürekkebebatırdı,adresiyazdı:

Köye,dedeme:

Sonrabirazbaşınıkaşıdı,düşündü,ilâveetti:

"KonstantinMakariç'e".

Bumektubu yazmasına engel olmadıkları için memnunluk duyan Vanka, şapkasını başına geçirdi.Arkasına palto giymeden, gömlekle sokağa fırladı. Bir gün önce bir şey sorduğu kasabındükkanındaki tezgâhtarlar, onamektupların posta kutularına atıldığını ve oradan sarhoş arabacı ileçınçınötençıngıraklı troykalarlabütündünyayayayıldığınısöylemişlerdi.Vanka, ilkkutuyakadarkoştu,sonrakıymetlimektubudelikteniçeriattı...

TatlıümitleriçindeuykuyadalanVanka,birsaatsonraderinbiruykuyadalmıştı...Rüyasındabüyükevfırınınıgörüyordu.Dedesifırınınüstündeçıplakayaklarınısallandırarak,mektubuaşçıkadınlaraokuyordu.OcağınyanındaViyundolaşıyor,kuyruğunusallıyordu...

Page 53: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ŞARKICIKIZ

Bir zamanlar, daha genç, daha güzel, sesinin daha gür olduğu bir devirde, dostuNikolayPetroviçKolpakov'la birlikte bir gün bir sayfiye evinin zemin katında oturuyorlardı.Çok sıcak boğucu birhava vardı.Kolpakov, yemeğini henüz bitirmiş, kötü cinsten bir şişe de Porto şarabı yuvarlamıştı.İkisinindecanısıkılıyor,dışarıçıkmakiçinhavanınserinlemesinibekliyorlardı.Ansızınsofanınziliçalındı.Ceketsiz,terlikleoturanKolpakov,birdensıçradı.AcabakimdiyesorargibiPaşa'nınyüzünebaktı.Şarkıcıkız:

—Postacıyahutarkadaşlarındanbiriolmalı,dedi.

Kolpakov, ne Paşa'nın arkadaşlarından ne de postacıdan çekinirdi, ama ne olur ne olmaz diyeelbiselerini toplayıparkaodayageçti.Paşadakapıyakoştu.Kapıyıaçınca şaşırdı.Çünkügelen,nepostacı,nedearkadaşlarındanbiriydi.Kapınınönündebirkadınduruyordu.Genç,güzelbirkadın.İyigiyinmişti.Kibarbirkadınolduğuherhalindenbelliydi.Yüzüsolgundu,sankiyüksekbirmerdivençıkmışgibigüçlüklenefesalıyordu.Paşa:

—Biremrinizmivar?dedi.

Kadın, hemen cevap vermedi. Bir adım attı, sonra yavaş yavaş odaya bir göz gezdirdi sankiyorgunluktanyahutrahatsızlıktanayaktaduramıyormuşgibigidipbirsandalyeyeoturdu;birşeylersöylemeye çalışıyormuş gibi de uzun uzun solgun dudaklarını kıpırdattı. Nihayet, ağlamaktankızarmışgözkapaklarınıkaldırarak:

—Kocamburadamı?diyesordu.

Paşa:

—Nasılkoca?diyemırıldandı.İçinemüthişbirkorkudüşmüş,elleri,ayaklarıbuzkesilmişti.Titrekbirsesle:"Nasılkoca?"diyetekrarladı.

Kocam,NikolayPetroviçKolpakov?

—Hayır...Hayırhanımefendi...Benkocafalantanımıyorum.

Bir dakika sessizlik içinde geçti.Yabancı kadın birkaç keremendilini solgundudaklarına götürdü,heyecanını bastırmak için nefesini tuttu. Paşa ise karşısında taş kesilmiş gibi duruyor, korku ileşaşkınlıklayabancıkadınabakıyordu.

Kadın,garipbirşekildegülümseyip,eminbirsesle:

—Demekburadadeğilha!dedi.

—Ben...Ben...Kiminiçinsorduğunuzuanlayamadım.

Kadın,Paşa'yıiğrenerek,nefretlesüzdüktensonra:

—Aşağılıkmahlûk!diyebağırdı.Bayağımahlûk!Sefilmahlûk!Evet,evet,sizsefilbirmahlûksunuz.

Page 54: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Nihayetbunuyüzünüzehaykırabildiğimeçokmemnunum.

Paşa,buasıkyüzlü,uzunbeyazparmaklı, siyahlargiymişkadınüzerindeaşağılık, çirkinbir insantesiribıraktığınıhissetti;birdenbiredolgunkırmızıyanaklarından,burnununüzerindekibenden,birtürlü yukarıya taranamayan kâküllerinden utanç duydu. Şayet, zayıf, pudrasız olsaydı, kâkülleriolmasaydı, karşısındaki kadından kendisinin hafif bir mahlûk olduğunu saklamak kabil olurdu; ozaman bu yabancı, esrarlı kadının yanında bu kadar korku, utanç duymazdı. Kadın sözüne devamederek:

—Söyleyin,kocamnerede?diyetekrarladı.Amaonunburadaolmasıda,olmamasıdabencebir.Sizeşu kadarını haber vereyim ki, bir ihtilâs meydana çıkarıldı, Nikolay Petroviç'i arıyorlar,yakalayacaklar.İştegörünmarifetinizi.

Kibarkadınayağakalktı,müthişbirheyecaniçindedolaşmayabaşladı.Paşakorkusundan,meseleyiiyicekavrayamıyordu.Kadın:

—Bugün yakalayacaklar, dedi, hıçkırmaya başladı.Bu hıçkırıklarda hemüzüntü, hemde hakareteuğramışlarınacısıgizliydi.

—Biliyorum,onubukorkunçşeyiyapmayakiminsürüklediğinibiliyorum.Aşağılık,bayağıkadın!Satılıkmahlûk!

Kadınındudaklarıacıacıburkuldu,burnuküçümsemeilekırıştı:

— Ben zayıfım... Beni iyi dinleyin alçak mahlûk! Ben zayıfım... Siz benden kuvvetlisiniz. Amaunutmayın ki, beni de, çocuklarımı da koruyacak biri vardır! Tanrı her şeyi görür! Âdildir!Döktüğüm gözyaşlarının, uykusuz geçen gecelerimin intikamını alacaktır. Bir gün gelecek benihatırlayacaksınız!Evethatırlayacaksınız!

Odaya gene bir sessizlik çöktü. Kadın, odada bir aşağı bir yukarı gidip geliyor, Paşa, hiç sesçıkarmadanşaşkınşaşkınonabakıyor,işikavrayamıyor,kadındankorkunçbirhareketbekliyordu:

—Ben,dedi,benhanımefendihiçbirşeybilmiyorum.Birdenağlamayabaşladı.

Kadın:

— Yalan söylüyorsunuz, diye bağırdı, gözleri kinle parladı. Ben her şeyi biliyorum, hem çoktanbiliyorum.Biliyorum,şusonayiçindeTanrınınhergünüburayageliyordu.

—Evet,neçıkarbundan?Benimgelipgidenimçoktur.Zorlagelindemiyorumya,canıisteyengelir,istemeyengelmez.

—Sizetekrarediyorum,birihtilasmeydanaçıktı.Kendisineaitolmayanbirparayıyemiş.Sizingibibirisiiçin,sizinyüzünüzdenböylebirsuçişledi.-Paşa'nınönündedurarakkesinbirsesle-Dinleyinizbeni, dedi. Sizin gibilerin prensipleri olmaz, siz, yalnız başkalarına kötülük etmek için yaşarsınız.Sizin hedefiniz budur. Ama içinizde bütün insanlık duygularının büsbütün izi kalmayacak kadaralçalacağınızainanmakistemem.Evet,onunbirkarısı,çocuklarıvar.Onumahkûmedipsürerlerse,karısıyla çocukları açlıktan ölür...Anlayınız bunu!Onu da, bizi de sefaletten, rezaletten kurtarmakiçinhenüzbir çarevar.Bugündokuzyüz rubleyatırırsamyakasınıbırakacaklar.Yalnızdokuzyüz

Page 55: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ruble.

Paşa,işitilirişitilmezbirsesle:

—Hangidokuzyüzruble?dedi.Ben...Benbilmem...Almadımbuparayı.

—Sizdendokuzyüzrubleistemiyorum.Biliyorum,paranızyok.Hemolsadaistemem.Benbaşkabirşey istemiyorum: Sizin gibi kadınlara erkekler umumiyetle hediyeler alırlar. Siz bana, kocamınaldıklarınıgeriverinyeter.

Paşa,yavaşyavaşişikavramayabaşladı.İplikgibiuzayanbirsesle:

—Banahiçbirşeyalmadı,diyebağırdı.

—Öyleiseparalarnereyegitti?Hemkendiparasını,hembenimkileri,hemdekendisineaitolmayanparayıharcadı.Nasılharcarbukadarparayıtekbaşına?Dinleyinizbeni,sizdenricaediyorum:deminçok sinirliydim, ileri geri konuştum. Ama özür diliyorum şimdi. Herhalde benden nefretetmişsinizdir,biliyorum,amabirparçamerhametduygunuzvarsabenianlarsınız.Sizeyalvarıyorum,aldığınızşeylerigeriverin!

Paşa:

—Hım,dedi,omuzlarınısilkti.SizeseveseveverirdimamaAllahcezamıversinyalansöylüyorsam,vallahiinanınızbana...-Sonrabirazşaşırarak-Ha,doğrusunusöyleyeyim,birgünnasılsaikiküçükşeygetirmişti,istersenizbunlarıvereyimsize.

Paşa,tuvaletmasasınınbirgözünüçekti,biraltınbilezikle,yakutbiryüzükçıkarıpkadınauzatarak:

—Buyurun,dedi.

Yabancıkadınkıpkırmızıkesilerektitremeyebaşladı.Kendisinehakaretedildiğibelliydi:

—Bana bunları niçin veriyorsunuz? dedi. Ben sadaka istemiyorum... Vaziyetinizden faydalanıp şubedbaht,zavallıkocamdankopardıklarınızıistiyorum...Perşembegünüsizikocamlabirlikteiskeledegördüğümzaman,üstünüzbaşınıziğnelerle,bileziklerledoluydu.Masumbirkuzurolüoynamayanelüzumvar.Sizesondefasöylüyorum:banaonlarıverecekmisiniz,vermeyecekmisiniz?

Paşa,artıkkızmayabaşlamıştı:

—Ammada insansınız,diyordu.Sizin teminediyorumki,NikolayPetroviç'inizinbaşkabir şeyinigörmedim.Banaancakpastafalangetirdi.

Yabancıkadınacıacıgülümseyerek:

— Pasta falan ha! dedi. Evinde çocukları aç, o size pasta getiriyor. Katî olarak mücevherlerivermeyecekmisiniz?

Busualcevapsızkaldı.Kadınoturdu,gözlerinibirnoktayadikerekbirşeylerdüşündüktensonra:

Page 56: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Şimdineyapmalı?diyemırıldandı.Şayetbudokuzyüzrubleyi,bulamazsamhalimizyaman.Bukadınıneyapmalı,öldürmelimi,yoksabuaşağılıkmahlûkunönündedizemigelmeli?

Kadın,mendilinigözlerinegötürdü,ağlamayabaşladı:

— Kocamı sefahate siz sürüklediniz, onu mahveden sizsiniz, dedi. Gene siz kurtarın onu. Onaacımıyorsunuz,amaçocuklar...Çocuklar...Onlarınnesuçuvar.

Paşa'nıngözleriönünesokaktaağlayarakdilenenküçükçocuklargeldi,odaağlamağabaşladı:

—Elimdennegelirbenimhanımefendi,diyordu.Sizekalırsabenaşağılıkbirmahlûkum,NikolayPetroviç'in parasını ben yedim. Tanrı şahidim olsun, size yeminle söylüyorum, ondan bir çıkarımyoktu...BizimkorodaancakMotya'nınzenginbirdostuvar.Biz,peynirekmeklekarınlarınıdoyuranzavallılarız.NikolayPetroviç tahsil terbiyegörmüş,kibarbiradamdır.Onuevimekabulediyorum.Zatenbizbaşkatürlühareketedemeyizki.

— Sizden tekrar rica ediyorum, verin bana mücevherleri! Ben onları istiyorum, rica ediyorum,mücevherleriistiyorum.Bakın,önünüzdeağlıyor,küçülüyorum...İstersenizdizegelipyalvarayım...

Paşa, korkusundan, haykırdı. Sanki bu hareketine engel olmak istiyormuş gibi ellerini salladı.Piyeslerdekigibikibarkonuşanbugüzelkadınınkendiönündedizegelebileceğinianlıyordu.Bunusırfgururundan,kibarlığından,kendisiniyüceltmek,şarkıcıkızıküçükdüşürmekiçinyaparmıyapar.Paşa,biryandangözlerinisiliyor,biryandançırpınıpduruyordu:

— Peki, peki, dedi. Vereceğim. Yalnız şu kadarını bilin ki onları Nikolay Petroviç değil, başkamisafirlerimhediyeetmişti.Nasılkabuledersenizedin.

Paşa, konsolun üst gözünü çekti, oradan elmas bir iğne,mercan bir kolye, birkaç yüzükle, bilezikçıkardı,getiripyabancıkadınauzattı:

—İstersenizalın,dedi.Yalnıziyibilinki,kocanızındeğilbunlar.-DizegelmektehdidindengururukırılanPaşa-Alın,zenginolun,diyeilâveetti.Amasizonunmeşrukarısı,kibarbirkadınidiyseniz,niyeonudizinizindibindenayırdınız!Onubendavetetmedim,kendisigeldibana...

Kadın,gözyaşlarıarasındanuzatılanmücevherlerebakıp:

—Hepsibukadardeğil,dedi.Bunlarbeşyüzrublebiletutmaz.

Paşa,gözden,sinirlibirhareketlealtınsaatler,altınbirsigaratabakası,koldüğmesiçıkarıpfırlattı.Elleriniaçarak:

—Hepsibukadardedi.Verecekbaşkabirşeyimkalmadı,istersenizkendinizarayın.

Kadın, bir ah çekti, titreyen ellerle mücevherleri bir mendile sardı,tek kelime söylemeden, hattabaşınıbileçevirmeden,çıkıpgitti.

Oandabitişikodanınkapısıaçıldı,Kolpakoviçerigirdi.Yüzükireçgibiydi,sankibirazöncepekacıbir şey yemiş gibi sinirli sinirli başını sallıyor, gözlerinde yaşlar parlıyordu. Paşa, onun üstüneatılarak:

Page 57: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Banahangimücevherialdın?dedi.Söyleyinbakalımnezaman?Söyleyinlütfen,cevapverin,nezaman?

Kolkapov:

—Mücevhermi?Bırakşumücevherleridiyesöyleniyor,başınısallıyordu.Tanrım,oseninönündegözyaşıdöküyor,küçülüyordu.

Paşa:

—Soruyorumsize,banahangimücevherialdınız?diyebağırıyordu.

—Tanrım,o,namuslu,mağrur,temizbirkadın,bununönünde...Bukızınönündedizegelmekistedi.Onu bu hale getiren benim. Ben buna müsaade ettim. -Başını elleri arasına alarak inledi- Hayır,kendimihiçbirzamanaffetmeyeceğim,affetmeyeceğim.-İğrenere-Çekilkarşımdanpismahlûk,diyebağırdı.-Paşa'yıtitreyenelleriyleiterekgerigerigitti-Dizegelmekistedi...Hemde,kiminönünde?Seninönündeha!AhAllah’ım!..

Sonraçabukçabukgiyindi,sankiPaşa'daniğreniyormuşgibi,çıkıpgitti.

Paşa, kendini yatağın üstüne attı, ağlamaya başladı. Düşünmeden verdiği mücevherlerine acıyor,gördüğü hakaretten içi parçalanıyordu. Üç yıl önce, hiç sebep yokken bir tüccardan nasıl dayakyediğinihatırlıyor,dahayüksekseslehıçkırıyordu.

Page 58: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

DEĞİRMENDE

Ortayaşlı,sağlamyapılıbiradamolanDeğirmenciAlekseyBirikov,kulübesinineşiğindeolurmuştembel tembel sönmüş piposunu çekiştiriyordu. Yüzü, bütün vücudu, hani çocukların JulesVerne'iokuduktan sonra, rüyalarında gördükleri o güçlü kuvvetli, kalın derili, ağır ağır, yere yükleneyüklenebasarakyürüyengemicilerinebenziyordu.Kaba askerkumaşındanyapılmışboz renkli birpantolonlakocaman,ağır çizmelergiymişti.Amadışarıda rutubetli soğukbirgüzhavasıolmasınarağmen ceketi de şapkası da yoktu, açık yeleğine rutubet serbestçe giriyordu.Ama değirmencininnasırgibisertleşmişkocavücuduherhaldesoğuğuduymuyordu.Kırmızı,etliyüzüherzamankigibigevşek, kayıtsızdı. Sanki uykudan yeni kalkmıştı. Dolgun yüzü, içinde kaybolan küçük gözlerininaltındansertsertkâhetrafına,kâhbana,sonraçatılara,yaşlıeğribüğrüsöğütağacınabakıyordu.

Ambarların önünde manastırdan yeni gelen iki keşiş telâşlı koşuşup duruyorlardı. Biri, Kleona,cüppesi çamur içinde, uzun boylu, kır saçlı bir ihtiyardı; öteki Diodor ise kara sakallı, esmeryüzlüydü. Herhalde Gürcü olan bu adam bayağı bir köy gocuğu giymişti. İkisi de arabalardanöğütülmek üzere getirdikleri çavdar dolu çuvalları indiriyorlardı. Onlardan biraz ötede, çamurlu,kirli bir hal alan otların üstünde ırgatYevsey oturuyordu.Yevsey gençti, bıyıksızdı, gocuğu yırtıkpırtıktı,adamakıllıdasarhoşbirhaldeydi.Elindebirbalıkağı tutuyor,sankionu tamirediyormuşgibiyapıyordu.

Değirmenciuzunuzunetrafınabakıyor,susuyordu.Sonragözleriniçuvallarıtaşıyankeşişleredikti,kalınbirsesle:

—Hey,keşişler,nediyeçaydabalıktutuyorsunuz?Kimdenizinaldınız?diyebağırdı.

Keşişlerhiçcevapvermediler,değirmenciyebakmadılarbile..Odabiraz sustu, çubuğunu tüttürdü.Sonrasözünedevamederek:

—Bir de kalkar köylülere balık tutmak için izin verirsiniz, dedi. Ben çayı sizden kira ile tuttum,bunun için size para veriyorum.Demekki balıklar da benim.Hiç kimse burada istediği gibi balıktutamaz.Tanrıyaduaediyorsunuzamahırsızlıketmeyigünahsaymıyorsunuz.

Değirmenciesnedi,sustu,homurdanmayadevamederek:

—Bak sen, yeni yeni icatlar çıkarıyorlar, dedi.Keşiş olmuş, evliyalığa adaylığını koymuşlar diyekimseonlarlabaşaçıkamazsanıyorlar.Mahkemeyeverirsemgörürsünüzgününüzü.Yargıç,cüppenebakmaz, tıkardeliğe.Oyapmasabilebenyapacağımıbilirim.Çaydabir rastlarsam,öylebir temizdöverimki,kıyametekadarbalıkyemekistemezsiniz.

Kleopehafifbirtenorsesiyle:

—Niyeböyle söylüyorsunuzAlekseyDorofeyiç, dedi.Tanrıdankorkanlar bugibi sözleri köpeğebilesöylemezler.Bizisekeşişiz.

Değirmencialayla:

—Keşişmişler!dedi.Balığamıihtiyacınvar?Gelbendensatınal,hırsızlıketme!

Page 59: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Kleopayüzünüburuşturarak:

—Yarabbi,bizhırsızlıkmıyapıyoruz?Nediyeböylesözlersarfediyorsun.Bizimçömezlerbalıktutmuşlar,doğru.Amabunuyapmakiçinbaşpapazdanizinalmışlardır.Başpapazagöresizdenaldığıparabütünırmakiçindeğil,yalnızbizimkıyıdaağgermeniziçin.Yoksabütünırmaksizeverilmişdeğildir.Irmaknesizin,nedebizimdir,Tanrınındır.

Değirmencipiposunuçizmesinevurarak:

—Başpapazındasendenfarkıyok,diyehomurdandı.Odakazıkatmayısever.Amabeninceeleyipsıkdokumam.Benimiçinhabaşpapaz,hasen,haşuYevsey...Hiçayırtetmem.Irmaktarastlarsamonadabirtemizsopaçekerim...

— Rahipleri dövmek sizin bileceğiniz iş. Öteki dünyada bizim için daha iyi olur. Siz zatenVissaryon'u,Antipiy'yidövmüşsünüz,ötekileridedövün...

Diodor,Kleopa'yıelbisesininkolundançekti:

—Sus,dedi,onukışkırtma...

Kleopa, kendini topladı, gene çuvalları taşımaya koyuldu; değirmenci ise küfretmekte devamediyordu. Ama tembel tembel sövüp sayıyor, her cümleden sonra piposunu çekiyor, tükürüyordu.Balık meselesi bittikten sonra keşişlerin bir zaman önce kendisinden "dolandırdıkları" iki çuvalıhatırladı.Bunun için de atıp tutmaya başladı. SonraYevsey'in sarhoş olduğunu, çalışmadığını farkederek,keşişlerirahatbıraktı.Yakasıaçılmadıkküfürlerleırgatlarasaldırdı.

Keşişleröncelerikendilerinitutuyor,sadeceyüksekseslegöğüsgeçiriyorlardı.AmaçokgeçmedenKleopadayanamadı...Ellerinikavuşturdu,ağlayanbirsesle:

—UluTanrım,dedi,benimiçindeğirmenegelmekkadarağırbirşeyyoktur.Cehennemazabıdırbu,sahicibircehennem...

Değirmenci:

—Gelmeöyleise,diyesertsertcevapverdi.

—Yarabbi, buraya gelmezdik ama başka değirmen nerde bulalım. Sen de bilirsin ki, bu bölgedeseninkindenbaşkadeğirmenyok.Yaaçlıktanölmeliyahutdaöğütülmemişbuğdayyemeli.

Değirmencisusmuyor,etrafınaküfürlersavurmayadevamediyordu.Belliydiki,buhomurdanmalar,küfürleronuniçinpiposunuçekmekgibialışılmışbirşeydi.Kleopa,şaşkınşaşkıngözlerinikırparakyalvarıyordu:

—Hiçolmazsa"şeytan"ınadınıanma,sus,Allahaşkınasus!

Aradançokgeçmedendeğirmenci sustu, amabunuKleopayalvardığı içinyapmadı...Bentteküçük,tostoparlak, yüzünden iyilik akan ihtiyar bir kadıngöründü.Arkasına, böcek sırtınabenzer, acayipçizgili bir yeldirme giymişti. Elinde küçük bir çıkın vardı, küçük bir değneğe dayana dayanayürüyordu.Keşişlereyerlerekadareğilerekselâmverdi:

Page 60: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Merhabakeşişefendiler,dedi,kolaygelsin!MerhabaAlyoşinka,merhabaYefseyuşka...

Değirmenciihtiyarabakmadan,kaşlarınıçatarak:

—Merhabaanneciğim,diyemırıldandı.

İhtiyarkadıngülümsedi,değirmencininyüzüneşefkatlebakarak:

—Bendesanamisafirgeldim,dedi.Senigörmeyeliçokoldu.GalibaUspenyevyortusundanberi...Beni gördüğüne sevindin mi, sevinmedin mi, bilmiyorum, ama kabul etmelisin... Hem sen birazzayıflamışsıngaliba...

Kocakarı değirmencinin yanına oturdu, bu dev gibi adamın yanında yeldirmesiyle daha da çokböceğebenzemeyebaşladı.

Sözünedevamla:

— Evet seni Uspenyev yortusundan beri görmedim. Artık göreceğim gelmişti, dedi. Senigöremediğim için azapduyuyordum.Amaburayagelmeyekaçdefa niyet ettiysemhepyayağmuryağdıyahutdahastalandım.

Değirmencicanısıkılarak:

—Şimdiköydenmigeliyorsunuz?diyesordu.

—Evet..Evden.

—Hastalığınıza, keyifsizliğinize bakılacak olursa şimdimisafirliğe gelmek değil evde oturmanızgereklidir.Hemnediyegeldiniz?Pabuçlarınızaacımıyormusunuz?

—Senigörmekiçingeldim.

İhtiyarkadınkeşişleredönerek:

— İki oğlum var dedi. Biri bu... Biri de köyde oturan Vasili, iki tanecik... Ben yaşıyor muyum,yaşamıyormuyum?Umurlarındabiledeğilamabenimözevlâtlarımtektesellimonlar...Onlarbensizyaşarlar amabenonlarolmadanbir günbileyaşayamam...Ama iştekeşişler, artık ihtiyarladımdaonlarınayağınagitmekzorgeliyorbana.

Ortayasessizlikçöktü.Rahiplerambarasonçuvalıdagötürdülervebirazdinlenmeküzerearabayaoturdular.

SarhoşYevşevhâlâelleriylebalıkağınıkarıştırıyor,mıncıklıyor,başıikidebirgöğsünedüşüyordu.Değirmenci:

—İyizamandagelmedinizanneciğim,dedi,şimdiKaryajine'yagitmemgerek.

İhtiyarkadın:

Page 61: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Git güle güle! dedi, yolun açık olsun!Benim için işini gücünü bırakacak değilsin ya...Bir saatkadaroturupdinlenir,sonrageriyedönerim.Vasyaileçocuklarınınsanaselâmlarıvar.Alyoşinka...

—Genevotkayıçekiyormu?

— Eh.. Pek fazla değilse de gene de içiyor. Günahı saklamaya ne lüzum var. İçiyor işte.. Sen debilirsin ya, çok içmeye zaten kesesi elvermez. İşte ara sıra öteki beriki, dostları çağırıyorlar... Ahonunkidehayatmı?Kötü,çokkötü...Onunbuhalineçoküzülüyorum...Yiyeceknamınabirşeyyok.Çocuklarınneüstlerindevar,nebaşlarında,sokağaçıkmayautanıyor.Pantolonudelik,pabucuyok...Altıkişiyiz,hepbirodadayatıpkalkıyoruz,öylebirsefaletkibundandahaacısıolamaz...İştebirazyardım edersin diye sana geldim... Alyoşinka ben ihtiyarı kırma, Vasili'ye yardım et... Ne olsakardeşin!

Değirmencisusmuş,birtarafabakıyordu.

—O, yoksul, seninse, Allah’a şükür, halin vaktin yerinde! Değirmen senin, sebze bahçelerin var,balıkçılıkediyorsun.Eh,Allahsanaakıldaverdi,herkesiniçindesivriltti,karnınıdoyurdu...Hemdeyalnızsın.Vasya'nınisedörttemeçocuğuvar.Bentalihsizdeonayüküm.Maaşıancakyediruble.Buparaileokadarcanınasılbesler?Senyardımet...

Değirmencisusuyor,itinailepiposunudolduruyordu.Kadın:

—Birşeyverecekmisin?diyesordu.

Değirmenci,sankiağzısu iledolu imişgibi,susuyordu.Onuncevabınıbeklemedenyaşlıkadınbir"Ah..."çekti.Gözlerinirahiplerin,Yevsey'inüzerindegezdirdi.Sonraayağakalkarakdediki:

— İstersen verme. Zaten vermeyeceğini biliyordum... Ben daha çok Nazar Andreyiç'in yüzündenburayakadargeldim.Pekyalvarıyor,Alyoşinka.Hepellerimiöpüyor,gelipsendenricaetmemiçinyalvarıyor

—Neistiyor?

—Borcunuveresindiyericaediyor..Onaöğütmekiçinçavdargönderdim,gerivermedi,diyor.

Değirmenci:

—Anneciğimsizbaşkasınınişinekarışmayın.SizinişinizAllah’aduaetmektir.

—Dua ediyorum, ediyorumamaAllah dualarımı dinlemiyor ki...Vasili yoksul..Bak, başkalarınınyeldirmesi ilegeziyorum.Sense iyiyaşıyorsunamaseninnebiçimruhunolduğunuAllahbilir.AhAlyoşinka,nazardeğdisana!Herşeyinvar;zekisin,yakışıklısın.Yamantüccarsın.Amaşukadarcıkolsuninsanlığınyok!Yüzüngülmez,çatıkkaşlısın,tatlıbirlâfsöylemezsin,merhametinyok.Sankibircanavargibisin.Şuyüzünebakbirdefa!...Yaseninhakkındaneleranlatıyorlarbirbilsen,amanaman..Keşişefendileresoristersen!Neleruyduruyorlar?Halkınkanınıemiyormuşsun,geceleyinohaydut kılıklı ırgatlarınla gelip geçenleri soyuyormuşsun, at çalıyormuşsun. Bu değirmenin sankilânetlenmiş bir yer.. Kızlar, çocuklar değirmene yaklaşmaktan korkuyorlar, bütün canlı yaratıklarsendenkaçıyor.SanaKâbil,yezit,diyorlar.

Page 62: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Saçmalıyorsunuz,anneciğim!

—Ayağınıbastığınyerdenotbitmez.Nefesaldığınyerdesinekuçmaz.Nereyegitsemduyduğumlâfşu: "Ah, onu birisi öldürürse, yahut hapse tıksalar." Bir ana için bunları dinlemek ne acı biliyormusun?Senbenimözçocuğumsun.Benimkanımdansın.

Değirmenciayağakalkarak:

—Ehartıkgitmemgerek,Allah’aısmarladık,anneciğim!dedi.

Ambardan iterekbir araba, sonraat çıkardı.Atı arabanın ikiokuarasınaküçükbirköpekgibi itti,koşumlarını takmaya başladı. İhtiyar kadın onun etrafında dönüyor, yüzüne bakıyor, ağlar gibigözlerinikırpıştırıyordu.

Oğlu,aceleacelekaftanınıgiyerken:

—Hadi,Allah’aısmarladık,dedi,Allahsenikorusun.Biziunutma.

Sonrasesinialçaltıpelindekiçıkınıçözmeyebaşlayarak:

—Dur,dur...Sanahediyegetirdim,dedi.Dünzangocunkarısınagitmiştimdeoradaikramettiler.Bendesanagetireyimdiyesakladım.

İhtiyarkadın,oğlunananeliküçükbirkurupastauzattı.

Değirmenci:

—Bırakınbeni,diyebağırdı,eliyleanasınıneliniitti.

İhtiyarkadınutandı.Pastayıyeredüşürdü,yavaşyavaşbendedoğruyollandı...Busahneoradakilereçokdokunmuştu.Keşişlerbağırıştılar,dehşetiçindeelleriniaçtılar.SarhoşYevseybiletaşgibidondu,efendisinekorkuilebaktı.Değirmenci,keşişlerleırgadınyüzlerindekiifadelerimianlamıştı?Yoksagöğsündeçoktanberiuyuklayanbirhismiuyanmıştı?Nedenseyüzündekorkuyabenzeyenbir şeybelirdi.

—Anneciğim,diyebağırdı.

İhtiyarkadınirkildi,başınıçevirdi.Değirmencihızlıhızlıelinicebinesoktu;kocaman,dolubirparaçantasıçıkardı,içindekikâğıtvegümüşparalardanbiravuçaldı:

—Alınbunu...dedi.

Değirmenci bubir avuçparayı elinde evirip çevirdi.Kâğıtları buruşturdu.Nedensekeşişlere baktı.Sonrageneburuşturdu.Kâğıtvegümüşparalarparmaklarıarasındangeçerekbirbiriardındantekrarçantasınıniçinedüştü,elindeancak20kapiklikbirgümüşparakaldı...Değirmencibuparayabirdefabaktı.Parmaklarıylasildi,sonrayüzükıpkırmızı,boğukbirsesçıkararakparayıannesineuzattı.

Page 63: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

KIRDABİRGÜN

(Birsahne)

Saatsabahındokuzu.

Gökyüzükaranlık.Koyukurşunibirbulutyığınıhızlakayıyor.Yığınınşurasındaburasındakırmızızikzaklar yaparak şimşekler çakıyor. Uzaktan gök gürültüsü işitiliyor. Otların üzerinden ılık birrüzgâr esiyor, ağaçları bir yana yatırıyor, toz kaldırıyor. Biraz sonramayıs yağmuru başlayacak,gerçek bir fırtına kopacak. Köyde altı yaşlarında kadar görünen küçük dilenci kız Fiokla, şurayaburaya koşuyor, kunduracı Terenti'yi arıyor. Açık sarı saçlı, solgun yüzlü, küçük yalınayaktır.Gözleridörtdönüyor,dudaklarıtitriyor.Herrastladığına:

—Amcacığım,Terenti'yigördünmü?diyesoruyor.

Amaonakimseninaldırışettiğiyok,herkesyaklaşanfırtınailemeşgul,herkeskulübelerindebaşınısokacak kuytu yerler arıyor. Nihayet, Terenti'nin dostu kilise kutsal eşya muhafızı Silenti Siliç'erastlıyor:rüzgârdasallanasallanayürümektedir:

—Amcacığım,Terenti'yigördünmü?

Silenti:

—Evet,diyor,sebzebahçesinde.

Küçük dilenci, kulübelerin arkasındaki sebze bahçelerine doğru koşuyor, Terenti'yi buluyor.Kunduracı,uzunboylu,upuzunbacaklarıolan,çiçekbozuğu,zayıfyüzlübir ihtiyardır.Yalınayaktır,üzerinde yırtık pırtık bir kadın blûzu vardır. Küçük çitlerin yanında duruyor, sarhoş bakışlarıylakapkarabulutabakıyor.Uzun, leylekbacakları rüzgârdabirkamışgibi sallanıyor.Sarı saçlıküçükdilenci:

—Terentiamca,sevgiliamcacığım...diyor.

Terenti, Fiokla'ya doğru eğiliyor, sarhoş, sert yüzünü bir gülümseme kaplıyor, insanoğlunda bugülümseme,küçük,budala,güldürücü,amaçoksevilenbirşeygörüldüğüzamanbelirir.Tatlıbiredaile:

—A...diyor,TanrıkuluFiokla,neredençıktınkarşıma?

Fioklahıçkırahıçkırakunduracınınpantolonundanyakalıyor:

—Terentiamca,diyor,birfelâket,kardeşDanilka'nınbaşınabirfelâketgeldi.Haydigidelim.

—Nefelâketi?Uff,ammadagürlüyor.Allahkorusun!Allahkorusun!Neimişofelâketdediğin?

— Danilka elini kontların ormanında bir ağaç yarığına soktu, şimdi de çıkaramıyor. Amanamcacığımneolurkurtarınonu.

Page 64: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Nasıloldudasoktu,niyesoktu?

—Banabirağaçkakanyumurtasıalıverecekti.

—Sabahsabahbuişmigeldibaşınıza?Neyapmalışimdi?Çaresiz,gitmemlâzım.Yoksasizingibihaşarıçocuklarıkurtkaparsonra.Haydidüşönüme,küçüköksüzüm.

Terenti, sebze bahçesinden çıkıyor, leylek bacaklarını uzun uzun açarak yürümeye başlıyor. Sankiarkasından biri kovalıyor yahut itiyormuş gibi çabuk çabuk yürüyor, dört bir yanını görmüyor.Fioklaonazoryetişiyor.

Köydençıkıptozluyoldanyürümeyebaşlıyor.Uzaktanuzağamavimavigörünenağaçlarıylakontunormanınadoğruyürüyorlar.İkikilometredendahaaztutarbuorman.

Bulut güneşi kapıyor, çok geçmeden gökyüzünde tek mavilik görünmüyor, kapkara bulutlarkaplamış.FiokladaTerentideboyuna:

—Allahkorusun!Allahkorusun!diyemırıldanıyorlar.

Damlarınüstünde, tozluyolda ilk iriveağıryağmurdamlalarısiyahnoktalarhalindebeliriyor. İribir damla Fiokla'nın tam yanağının üstüne düşüyor, bir gözyaşı halinde çenesine doğru kayıyor.Kunduracı,çıplakveiriayaklarıylayoldantozkaldırarak:

— Yağmur başladı, diye mırıldanıyor. Tanrıya bin şükür Fiokla kardeş. Bizim nasıl ekmeklekarnımız doyuyorsa, otlarla ağaçların karınları da yağmurla doyar. Gök gürültüsüne gelince, hiçkorkmabenimküçüköksüzüm,neyeseningibibirküçüğüöldürsün.

Yağmurbaşlayıncarüzgârsakinleşiyor.Kupkuruuzunyoldahenüzyeşerençavdartarlalarınadüşenyağmurunsesiduyuluyor.

Kunduracı:

— İyice ıslanacağız Fiokla, diyor, sırsıklamolacağız.Huh, huh, kız...Of, tamboynuma bir damladüştü...Korkmaküçükbudala...Otdakurur, toprakdakurur, sende,bendekururuz.Güneşherkesiçinbirdir.

Birazötedebaşlarınınüstündebirşimşekçakıyor,müthişbirgökgürültüsüduyuluyor.Fiokla'yaöylegeliyorki,sankikocaman,ağır,yuvarlakbirşeyyuvarlanıyor, tambaşınınüstünedüşüp,göğsüylebaşınıdeliyor.Terentiiçiniçekerek:

—Allahkorusun!Allahkorusun!diyor.KorkmaFiokla,küçüköksüz,kinindendeğilgürleyişi.

KunduracıileFiokla'nınçıplakayaklarıağır,killiçamurdangörünmezoluyor.Yürümekzorlaşıyor,çünkü ayak kayıyor. Ama Terenti gittikçe yürüyüşünü hızlandırıyor, küçük, zayıf dilenci kız, onayetişeyimdiyenefesnefesegeliyor,nerdeyseyuvarlanacak.

Nihayet, kontun ormanına giriyorlar. Rüzgâr esince ıslak ağaçlardan Terenti ile Fiokla'nın üstüneyağmurdamlalarıserpiliyor.AyaklarıkesikağaçdiplerineçarpanTerenti,yürüyüşünüyavaşlatıyor:

Page 65: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—NerdeDanişka?diyesoruyor.Orayagötürbeni.

Fioklaonuormanaçıklığındangeçiriyor,birazdahayürüdüktensonrakardeşiDanilka'yıgösteriyor.

Danilka,sekizyaşlarındakadargörünenbirçocuktur.Saçlarıtoprakboyasıgibisarıdır,yüzüsolgunhastalıklıdır.Ağacayaslanmış,başınıbirtarafaeğmişgökyüzünüseyrediyor.Birelindeeskimişbirkasket tutuyor, öteki eli ihtiyar bir ıhlamur ağacına sıkışmış. Çocuk herhalde gürleyen gökyüzünebakakalmış, felâketinin farkındadeğil,önceayaksesleriniduyupsonradaTerenti'yigörüncehastahastagülümsüyor:

—GökammadagürlüyorTerenti,diyor,ömrümdeböylesiniduymadım.

—Peki,neredeöbürelin?

—Ağacıniçinde.Neolurkurtarıver.

Çocuğuneliağacınyarığınasıkışmış.Kovuğadoğruuzatabiliyor,amaçekmekkabildeğil.Terenti,kovuğunağzınıparçalıyor,morarmış,buruşmuşküçükelikurtarıyor.Çocukelinikaşıyarak:

—Ammadagürlüyor,diyor.NiyegürlüyorböyleTerenti?

Kunduracı:

—Bulutbulutüstünebiniyordaondan,diyecevapveriyor.

Dostlar, ormanın kenarından yürüyerek tarlaların arasında kapkara görünen yola çıkıyorlar. Gökgürültüsüazalıyor,köyünüzerindendoğrugeliyor.Danilka,hâlâeliniovuşturarak:

— Geçenlerde burada Terenti, diyor, yaban ördekleri gördüm. Herhalde Gnirih Zaymışçahbataklığınagidiyorlardı.Fioklaistersensanabirbülbülyuvasıgöstereyim.

Terenti,kasketininsuyunusıkarak:

—A, bu olmaz, diyor. Tedirgin etmeyin onu. Bülbül güzel güzel ötenmasum bir kuştur. Tanrıyıövsün,insanlarıneşelendirsindiyeyaratıldı.Onutedirginetmekgünahtır.

—Yaserçekuşunanedersin?

—O olur bak. Kurnaz, kötü bir kuştur serçe. Hep hırsızlık düşünür. Hiçbir zaman insanların iyiolduklarını istemez. İsa çarmıha gerildiği vakit çıfıtlara boyuna çivi taşıyor: "daha sağ, daha sağ"diyeötüyordu.

Gökyüzündeaçıkmavibirlekegörünüyor,Terenti:

—Bakın,diyor,birkarıncayuvasınısubasmış.Hayvancıklarboğulmuş.

Dostlar,eğilipkarıncayuvasınabakıyorlar.Kimisiboğulmuş,kimisiçamurdankurtulmayaçabalıyor.Kunduracıgülümseyerek:

Page 66: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Hadi,hadigebermezsinizsiz,diyor.Güneşşöylebirgörünsünyeter.Budalalar,busizedersolsun,birdahaçukuryereyuvayapmayın.

Geneyürüyorlar.Danilka,gençbirmeşegöstererek:

—Bakın,diyor,birarıoğulu.

Gerçekten dalda ıslak vücutlarını birbirine dayamış, soğuktan büzüşmüş binlerce arı duruyor. Okadarçoklarki,nekonduklarıdalınaltındakiyaprak,nededalgörünüyor,hattabazılarıbirbirininüstünekonmuş.Terenti:

—Evetbubirarıoğulu,diyeanlatıyor.Yağmuryağmayabaşlayıncagelipbuağacakonmuşlar.Zatenbiroğuluyakalamakiçinıslatmakyeter.Şimdibuoğulualmakistiyorsanbirçuvalgetir,konduklarıdalıçuvalasok,sonradalısilkele,hepsideçuvaladüşerler.

Küçük Fiokla birden yüzünü buruşturup boynunu kaşımaya başlıyor. Ağabeysi çocuğun boynunabakıyor,büyücekbirkızartıgörüyor.Kunduracı:

—Hi,hi,diyegülüyor.Fioklakardeşniçinçıkmışokabarcıkbiliyormusun?Herhaldeağaçlardanbirindezehirlibirsinekvardı,onunüzerindenkayanbirdamlaboynunadüştü,sendekaşıdın,ondan.

Güneş, bulutların arasından sıyrılıyor, ormanı, tarlaları, dostlarımızı ısıtıyor.Okapkarakorkutucubulut çoktan uzaklara gitmiş, fırtınayı da beraber götürmüştü. Hava gittikçe ısınıyor, toprakkokusuyla karışık inci çiçeklerinin, ak dikenlerin, böğürtlenlerin kokusu havayı dolduruyordu.Terenti,tüylübirçiçekgöstererek:

—Bunu,diyordu,burunkanamasındakullanırlar.İyigelir.

Uzaktanbirdüdüksesi,sonrabirgürültüişitiliyor.Amabubirazöncebulutlarıngötürdüğügürültüdeğildir, önlerindenbirmarşandiz treni geçiyor.Lokomotif, kara dumanlarını salıvererek, puflayapuflayayirmivagondanfazlasınısürüklüyor.Bellikiçokkuvvetli.Çocuklar,canlıolmadığıatlardaçekemediğinegöre, lokomotifinkendikendinenasılgittiğini,bukadaryükünasıl taşıdığınımerakediyorlar.Terentionudaanlatıyor:

—Bütünişburadaçocuklar,diyor.Buharyapıyorbütünişi.O,tekerleklerinyanlarındabirşeyvarya, işteonudürtüyor,oyanındakini,yanındakideöbürünü,böylecehareketediyor.Yolculardemiryolunugeçiyor,şarampoleinerekırmağadoğruyürüyorlar,önlerineneresiçıkarsaorayagidiyorlar.Danilkasoruyor,Terenticevapveriyor.

Terenti,nesorulursasorulsuncevapsızbırakmıyor.Terenti'yimüşküldurumasokacaktabiatınhiçbirsırrıyoktur.Herşeyibiliyor,tarlalardakiotlarınhepsini,hayvanlarıntaşlarınadlarını.Hangiotlarlahangi hastalıkların tedavi edildiğini, atın veya ineğin kaç yaşında olduğunu hemen biliveriyor.Güneşe, aya, kuşlara bakarak ertesi günhavanınnasıl olabileceğini söyleyebiliyor.Bukadar akıllıolanyalnızTerentideğildir,SilentiSiliçde,meyhanecide,sebzecide,çobanda,hattabütünköyonunkadar biliyor. Bu adamlar bütün onları kitaptan değil, tarlalarda, ormanda, ırmak kenarındaöğrenmişlerdir, öten kuşlardan, arkasında erguvanı bir renk bırakıp batan güneşten, ağaçlardan,otlardanöğreniyorlarbunu.

Page 67: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Danilka, dikkatle trene bakıyor, Terenti'nin bir kelimesini bile kaçırmamak için can kulağıyla onudinliyor. İlkbaharda, havanın sıcaklığı, tarlaların biteviye yeşili henüz can sıkmadığı günlerde, herşeyin taze tazekoktuğu,yeniolduğugünlerde,altınsarısımayısböcekleri,henüzbaşakbağlamayabaşlayanbuğdaytarlaları,çağlayanderelerhakkındasöylenenşeylerikimdinlemekistemez?

Danilka ile Terenti, tarlalar boyunca yürüyor, bir türlü yorulmuyorlar. Bıraksan, bütün dünyayıdolaşabilirler. Yürüyor, dünyanın güzelliği üstüne konuşmaya dalarak, zavallı, zayıf dilenci kızın,onlara yetişmek için nasıl zorluk çektiğini fark etmiyorlar bile. Kız ağır ağır yürüyor, nefesitıkanıyor, gözlerinden yaşlar boşanıyordu.Bu, yorulmakbilmeyenyolcuları çoktan bırakırdı ama,neylesin,ne,başınısokacakbirevi,nedehısımakrabasıvar.İsteristemezyürü!Konuşulanlarıdinle!

Öğle üzeri, üçü suyun kenarına oturdular. Danilka, torbasından, yağmurdan ekmekmaması halinegelenekmeğiniçıkarıyor,bölüşüyorlar.Terenti,ekmeğiniyediktensonra,Tanrıyaşükrediyor,sonrakumlarauzanıyor,derinbiruykuyadalıyor.Danilkasuyabakıpdüşünüyor.Kafasındabirçokşeyvar:az önce, fırtınayı, arıları, karınca yuvasını, treni gördü. Şimdi ise gözlerinin önünde balıklaroynaşıyor:kimibirparmakboyunda,kimibirtırnakkadarküçük.Başını,suyunüstünekaldırarakbiryakadanöbüryakayabirengerekyılanıgeçiyor.

Dostlarımız, ancak akşama doğru köye dönüyorlar. Çocuklar, geceyi geçirmek üzere, şimdi terkedilmiş, vaktiyle köyün buğdayını koydukları ambara doğru yürüyorlar, Terenti ise meyhaneninyolunu tutuyor. İki kardeş birbirine sarılıp samanın üzerine yatıyorlar. Danilka'yı uyku tutmuyor.Gözlerini karanlığa dikiyor, gündüzün gördüğü şeyleri, bulutları, parlak güneşi, kuşları, balıkları,uzun boylu Terenti'yi gene görür gibi oluyor. İntihaların çokluğu, yorgunluk, açlık, hepsi birdenhücum ediyorlar. Vücudunu bir ateş kaplıyor, bir yandan öbür yana dönüyor. Şimdi karanlıktagördüklerini, ruhunuheyecanagetirennevarsa onları anlatmak istiyor, amakime anlatsın?Fiokladahaçokküçük,kendisinianlayamaz."YarınsabahTerenti'yeanlatırım"diyedüşünüyor.

Çocuklar,evibarkıolmayankunduracıyıdüşünerekuykuyadalıyorlar.GeceoluncaTerentiusulcacıkonların yanına geliyor, istavroz çıkarıyor, başlarının altına ekmeklerini koyuyor. Bu sevgiyikimseciklergörmüyor.Belkiyalnız,deliksamandamındanmetrukambarabakanaygörüyor.

Page 68: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

OĞLANÇOCUKLAR

Avludabiri:

—Volodyagelmiş,diyebağırdı.

Natalya,koşakoşayemekodasınagiderek:

—Volodyageldi,diyehaykırdı,amanAllah’ım...

Volodya'larınıhersaatbekleyenbütünKorolevailesipencerelereüşüştü.Dışkapınınönünde,büyükbir kızak duruyor, üç beyaz attan koyu bir duman çıkıyordu. Kızak boştu. Çünkü Volodya çoktansofaya girmiş, soğuktan donan kırmızı parmaklarıyla başlığını çözüyordu. Okul paltosu, kasketi,lâstikleri, şakağındaki saçlar çiğ içindeydi. Başından ayağına kadar öyle tatlı bir ayaz kokusugeliyorduki, insanonabakarkenüşümekisteğiduyuyor, içinden"Vuuuu"demekistiyordu.Annesi,teyzesi, onu kucaklamaya, öpmeye başladılar. Natalya da diz çöküp keçe çizmelerini çıkarmayabaşladı.Kız kardeşleri bir çığlık kopardılar.Kapılar kapanıp açılıyor, gıcırdıyordu, sırtında yalnızyelek,elindebirmakaslakoşaraksofayagelen,Volodya'nınbabasımeraklıbirsesle:

—Biz senidünbekliyorduk.Rahatmıgeldinbari?Yolculuğun iyigeçtimi?AmanYarabbicanımbırakın,babasınadabirmerhabadesin.Yoksabenbabasıdeğilmiyim,diyesöyleniyordu.

Kocaman siyah bir köpek olan Mylord "Hav! Havi" diye havlıyor, kuyruğuyla duvara, eşyayavuruyordu.

Herşeyikidakikakadarsürenbirteksevinçgürültüsüiçindekarışıverdi.İlksevinçhamlesibitinceKorolevailesisofadaşal,başlıkveatkıyasarılmış,çiğiçindekiVolodya'danbaşkaufaktefekbirinigördüler.Buküçük,duvaraasılıkocamanbirtilkikürkününaltındahareketsizduruyordu

Annesiyavaşça:

—Volodya,budakim?diyesordu.

Volodyakendinegelerek:

—Ah...Sizetakdimedeyim,arkadaşımÇeçevitsin.İkincisınıftalebesi.Bizedavetettim.Misafirimizolacak.

Babasısevinçle:

—Çokmemnunoldum.Hoşgeldiniz,dedi.Kılığımı,kıyafetimimazurgörün,neyaparsınızevhali...HaydiNatalya...MösyöÇeçevitsin'in paltosunu çıkarmasına yardım etsene!AhYarabbi, şu köpeğikovsanıza!NeAllah’ınbelâsışeybu.

Biraz sonra Volodya ile arkadaşı Çeçevitsin, bu gürültülü kabulün şaşkınlığı içinde, yanaklarısoğuktanhâlâpembepembemasayaoturup, çaylarını içmeyebaşladılar.Kışgüneşipencerelerdekikarların, süslerin arasından geçerek, semaver üzerinde titriyor, temiz ışıklarını semaverin yanındadurantemizsudolusürahininiçindeyıkıyordu.

Page 69: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Oda sıcaktı. Çocuklar, donmuş vücutlarının, birbirine yenilmek istemeyen hicapla soğuğungıdıklamalarınıduyuyorlardı.Baba,bakırrengitütündenbirsigarasararak,ahenklibirsesle:

—E... İşte Noel de geliyor, dedi. Ama hatırlıyormusun, daha o zaman yazdı, seni geçirmek içinistasyonagelenannengözyaşıdöküyordu,bakiştegenegeldin,böylebirader,zamançabukgeçiyor.Ha demeden ihtiyarlık bastırıverir. Bay Çibisov yemek yesenize... Sıkılmayın bizde teklif tekellüfyoktur.

Volodya'nın üç kız kardeşi Katya, Sonya, Maşa (en büyüğü on bir yaşındaydı) masanın etrafınaoturmuşlar,gözleriniyenigelendenayırmıyorlardı.Çeçevitsin,Volodya'nınyaşındaydı,boyuonunkadardı.Amaonungibietinedolgun,beyaztenlideğildi.Zayıf,esmer,çilliydi.Saçlarısert,gözleriçekik, dudakları kalındı. Kısacası çirkindi. Üstünde okul elbisesi olmasaydı, bir aşçı kadının oğlusanılabilirdi. Asık suratlıydı. Boyuna susuyordu, bir defa bile gülümsemedi. Kızlar ona bakarken,derhal bilgili, zeki bir adam olması gerektiğinde karar kıldılar. Boyuna bir şeyler düşünüyor,kendisinden bir şey sorulduğu zaman ürperiyor, başını sallıyor, sorunun tekrarlanmasını ricaediyordu.

Kızlar, öteden beri neşeli, konuşkan olan Volodya'nın bu sefer biraz durgunlaştığına hiçgülümsemediğine,evegelişindensankihiçmemnunolmamışgibigöründüğünedikkatettiler.

Çaymasasındaotururken,kızkardeşleriyleancakbirdefakonuştu.Hemdepekgaripsözlersöyledi...Semaveriparmağıylagöstererek,dediki:

—Kaliforniya'daçayyerineciniçiyorlar.

O da arkadaşı gibi bazı düşüncelere dalmıştı ve Çeçevitsin ile zaman zaman bakıştıklarına göre,ikisinindedüşünceleriaynıidi.

Çaydan sonra çocuk odasına girdiler. Baba ile kızları, oğlan çocukların gelişiyle kesilmiş olanişlerinedöndüler.Noelağacıiçinrenkrenkkâğıtlardançiçekleryapıyorlardı.Bu,hemçekici,hemdegürültülübirişti.Heryapılanyeniçiçeğikızlarsevinç,hattadehşetçığlıklarıylakarşılıyorlardı;sankiçiçekgöktendüşmüştü...Babalarıdagençlerinheyecanınaiştirakediyor:

—Bumakasammadakör,diyerekzamanzamanmakasıyereatıyordu.

Çocuklarınannesideçocukodasınaciddîbiryüzlekoşarakgeliyor:

—Makasımıkimaldı;genesenmialdınİvanNikolayiç?diyesöyleniyordu.

İvanNikolayiçağlayanbirsesle:

— Yarabbim insana makas bile vermiyorlar, diyor, sandalyesinin arkasına yaslanarak küskün halalıyor,amabirdakikageçmedencoşkunluğuyenidenbaşlıyordu.

BundanöncekigelişmelerdeVolodyadaNoelağacıhazırlıklarınakatılıryahutdaavluyakoşuporadaarabacıileçobanınnasılkaryığınıyaptıklarınabakardı.AmabuseferVolodyaileÇeçevitsinrenklikâğıtlara aldırış bile etmediler, bir defa olsun ahıra koşmadılar. Pencerenin önünde oturupbirbirlerinebir şeyler fısıldamayabaşladılar.Sonrabircoğrafyaatlasıaçarakbirharitayabaktılar.Çeçevitsinyavaşbirseslediyorduki:

Page 70: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

— İlkönce Perm şehrine, sonra Tümen'e, oradan Tomsk'a... Sonra, sonra, Kamçatka'ya... OradaEskimolarbizi sandallarlaBehringboğazındangeçirirler, işteböyleceAmerika'yagelmişoluruz...Oradabirçokvahşihayvanvardır.Volodya:

—YaKaliforniya?diyesordu.

— Kaliforniya daha aşağıda... Canım mesele Amerika'ya varmak. Ondan sonra Kaliforniya uzakdeğil.Yemeğimiziavlanarak,haydutlukederekçıkarırız.

Çeçevitsinbütüngünkızlardanuzakdurdu,onlarayanyanbaktı.Akşamçayındansonrabeşdakikakadarkızlaryalnızkaldı.Susmaktuhafoluyordu.Ciddîciddîöksürdü.Sağeliylesoleliniovuşturdu.Katya'yasertsertbakarakdediki:

—MayneRead'ıokudunuzmu?

—Hayırokumadım...Peki,sizpatenkullanmayıbilirmisiniz?

DüşünceleredalmışolanÇeçevitsinbusoruyacevapvermedi.Yalnızyanaklarınışişirdi,sankisıcakbasmışgibiiçiniçekti,sonragözleriniKatya'yadikerekdediki:

—Bizonsürüleripampaslardankoştuklarızamanyertitrer,korkuiçindekalanmustanglardörtbiryanaçifteleratarakkişnerler.

Çeçevitsinmahzunmahzungülümseyerekilâveetti:

—Kızılderililertrenleredehücumeder,fakatenkötüsüsivrisineklerletermitlerdir.

—Nebiçimşeybutermitler?

— Bunlar karıncaya benzer. Yalnız kanatları vardır. Pek kuvvetli ısırırlar. Benim kim olduğumubiliyormusunuz?

BayÇeçevitsin.

—Hayır,benyenilmezlerinbaşı,MonteginoAtmacaPençe'yim.

Kızların en küçüğü olan Maşa ona şöyle bir baktı, akşam karanlığından kararmaya başlayanpencereyebirgözattıktansonradüşüncelidüşünceli:

—Bizdedünmercimekyedik[Çeçevitsin,Rusçamercimekoğludemektir.].dedi.

Çeçevitsin'inbaştanbaşaanlaşılmayan sözleri,Volodya ile fısıldaşarakkonuşması,Volodya'nınhiçoyunoynamayıp,hepbirşeylerdüşünmesi...Bütünbunlar,esrarlı,garipşeylerdi.Büyükkızlar,KatyaileSonya,çocuklarıdikkatlesüzmeyebaşladılar.Geceçocuklaryatarkenkızlaryavaşyavaşonlarınkapısınınyanınasokulupkonuştuklarınıdinlediler.Ah,nelerneleröğrendiler.Çocuklar,altınaramakiçinAmerika'ya kaçmaya hazırlanıyorlardı. Yol için bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Tabanca, ikibıçak, peksimet, ateş yakmak için bir pertavsız, pusula, para olarakdadört rubleleri vardı.Kızlar,çocuklarınbirkaçbinkilometreyolyürümelerigerektiğini,yollardakaplanlarla,vahşilerlemücadele

Page 71: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

etmek zorunda kalacaklarını, sonra altın ile fildişi toplayacaklarını, düşmanları öldüreceklerini,korsan olacaklarını, cin içeceklerini, nihayet güzel kızlarla evlenip, çiftlik sahibi olacaklarınıöğrendiler. Volodya ile Çeçevitsin hararetle konuşuyor, ikide birde birbirlerinin sözlerinikesiyorlardı.KonuşmaesnasındaÇeçevitsinkendisine:"Montigomo-AtmacaPençesi"adınıveriyor,Volodya'yada"Beyazyüzlükardeşim"diyordu.

YatmayagiderlerkenKatya,Sonya'ya:

— Sakın anneme bir şey söyleme, dedi. Volodya bize Amerika'dan altın ile fildişi getirecek. Sensöylersenonubırakmazlar.

Noel'denbirgünönceÇeçevitsinbütüngünbirAsyaharitasınabaktı,birşeylernotetti.Volodyaise,biryeriniarısokmuşgibi,şişkin,mahzun,asıkbiryüzle,odadabiraşağıbiryukarıdolaşıyor,yemekyemiyordu.Hattabirdefaçocukodasındakikutsaltasvirinönündedurdu.İstavrozçıkardı:

—Allah’ım,günahlarımıbağışla!Allah’ım,zavallı,bahtsızannemikoru!diyeyalvardı.

Akşama doğru ağlamaya başladı.Yatmaya giderken babasını, annesini, kız kardeşlerini uzun uzunkucakladı.Katya ile Sonyameselenin içyüzünü biliyorlar, küçükMaşa ise hiçbir şey anlamıyordu.YalnızÇeçevitsin'ebakarakdüşünceyedalıyor,iççekereksöyleniyordu:

—Dadımdiyorki,oruçayıgelincenohutlamercimekyemeliymişiz.

Sabahleyin Katya ile Sonya yataklarından usulcacık kalktılar, çocukların Amerika’ya nasılkaçtıklarınıgörmeyegittiler.KapıyasessizceyaklaşıncaÇeçevitsin'inkızgınsesiniduydular:

—Demekgitmekistemiyorsun?Söyle,gitmeyecekmisin?

Volodyahafifhafifağlayarak:

—Allah’ımnasılgideyim,diyordu,annemeacıyorum.

—Beyaz yüzlü kardeşim, rica ediyorum, gidelim. Sen hep gidelim diyordun.Beni bile kandırdın.Şimdidetamgitmekgerektiğisıradakorktun.

—Ben,benkorkmadım,benannemeacıyorum.

—Söylebakalım,gidecekmisin,gitmeyecekmisin?

—Gideceğim,gideceğim,ancakbirazbekle.Evimdebirazdahayaşamakistiyorum.

Çeçevitsinazimlibirseslekararvererek:

—Öyleisetekbaşımagideceğim,dedi.Buişisensizdeyapabilirim.Birdekaplanavlamak,savaşagitmekistiyordun,öyleisefişeklerimigeriver.

Volodyaöyleacıacıağlamayabaşladıki,kızkardeşleridayanamadılar,onlardaağladılar.Ortalığabirsessizlikçöktü.Çeçevitsinbirkeredaha:

Page 72: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Yanigelmeyecekmisin?diyesordu.

—Ge...Geleceğim.

—Öyleisegiyin!

Çeçevitsin, Volodya'yı kandırmak için Amerika’yı övüyor, kaplan gibi böğürüyor, vapur taklidiyapıyor, küfrediyor,Volodya'ya bütün fildişileriyle aslan, kaplan postlarını vermeyi vaat ediyordu.Sert saçları, çilleriyle bu küçük esmer çocuk kızların gözüne fevkalâde, müthiş bir adam gibigörünüyordu. O bir kahramandı. Kararlı, korkusuz bir erkektir, öyle de kükrüyordu ki, kapınınarkasındakimolsaodadagerçektenbirkaplanınyahutaslanınbulunduğunainanırdı.

Kızlar,odalarınadönüpgiyinmeyebaşladıklarısırada,Katya,gözleriyaşladolu:

—Ah,çokkorkuyorum!dedi.

Saatikideyemeğeoturuncayakadarevdeherşeysakindi.Amayemekzamanıoğlançocuklarınevdeolmadığıanlaşıldı.Uşaklarıntarafına,ahırakâhyanınevineadamgönderildi.Oradadakimseyoktu.Köydearadılar,oradadabulamadılar. İkindiçayıonlarsız içildi.Akşamyemeğigelinceanneadamakıllı telâşa düşmüştü, hatta ağlıyordu. Gece tekrar köye gidildi. Her yer arandı. Fenerlerle derearaştırıldı.AmanAllah’ım,herşeyyerindenoynadı!

Ertesigünkomisergeldi.Yemekodasındabirkâğıtyazıldı.Anneağlıyordu.

Amaosıradabüyükkapınınönündebirkızakdurdu.Üçbeyazattankoyubuharçıkıyordu.Avludabiri:

—Volodyageldi,diyebağırdı.

Natalya:

—Volodyageldi,diyehaykırdı,haykırdı.

Sonrayemekodasınakoşarak:

—Volodiçkageldi,diyetekrarladı.

Mylord da kalın sesiyle havladı. Anlaşıldığına göre çocuklar şehirdeki handa yakalanmışlardı.(Handadolaşıyor,barutneredesatılır,diyesoruyorlarmış).Volodyasofrayagirergirmezağlamayabaşladı, annesinin boynuna sarıldı. Kızlar titreyerek dehşet içinde "şimdi ne olacak?" diyedüşünüyorlardı. Babalarının Volodya ile Çeçevitsin'i çalışma odasına götürüp onlarla uzun uzunkonuştuğunu,annelerinindebirşeylersöyleyipağladığınıişittiler.Babakandırıcıbirsesle:

—Böyleşeyolurmucanım?diyordu.Allahsaklasın,okuldanduyacakolurlarsasizikovarlar.Ayıpsize bay Çeçevitsin, yaptığınız şey hiç de iyi bir şey değil. Bu iş sizin başınızın altından çıkmış.Annenizin babanızın sizi cezalandıracağını umarım. Böyle şey olur mu hiç? Geceyi neredegeçirdiniz?

Çeçevitsingururla:

Page 73: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—İstasyonda,dedi.

Volodya bundan sonra yatağa yattı, başına sirkeye sokulmuş ıslak havlular kondu.Bir yere telgrafçekildi.DahaertesigünÇeçevitsin'inannesiolanbayangeldi.Çocuğunualdıgötürdü.

GiderkenÇeçevitsin'inyüzüciddî,vakarlıidi.Kızlarlavedalaşırkenbirteksözbilesöylemedi.YalnızKatya'nındefterinialdı,hatıraolarak:"Montigomoatmacapençesi"diyeyazdı.

Page 74: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ŞAMPANYA

(Biravareninhikâyesi)

Hikâyeminbaşladığıyılgüneybatıdemiryollarımızdanbirindeküçükbiristasyonunşefiydim.Yirmikilometre etrafta ne bir ev, ne bir kadın, ne de iyi bir meyhane olmadığını söylersem istasyondaneşeli yahut sıkıcı bir hayat sürdüğümü anlayacağınızı sanırım. Bense o zamanlar sağlam yapılı,ateşli, şımarık, budala bir gençtim. Biricik eğlencem, yolcu trenlerinin pencerelerine bakmak,afyonlu yahudi votkası içmekti, öyle anlar olurdu ki, vagonun penceresinde gördüğüm bir kadınbaşınabirheykelgibidurupnefesalmadanbakar,trenibellibelirsizbirnoktahalinegelinceyekadargözlerimletakipederimyahutiğrençvotkayıiçebildiğimkadariçer,sızarakuzungünlerin,saatlerinnasılgeçtiğinifarketmezdim.Benkuzeyliydim,stepinmanzarasıbanabakımsızbirTatarmezarlığınıhatırladı.Yazın onun ihtişamlı sessizliği, çekirgelerinin hiç kesilmeyen cızırtısı, kendisinden kaçıpbiryeresaklanmayaimkânolmayanparlakayışığıbanamüthişbirhüzünverirdi.Kışındastepinobakirbeyazlığı,soğukufukları,uzungeceleri,kurtlarınulumasıbeniağırkâbuslarlaezerdi.

İstasyondabirkaçkişioturuyorduk.Karımileben,sağır,saralıtelgrafçı,üçdebekçi.Genç,veremlibir adam olan muavinim tedavi edilmek için hep şehre gider, aylığından faydalanmak şartıylagörevlerini bana bırakarak, orada aylarca kalırdı.Çocuğumuz yoktu,misafirleri hiçbir vaatle bizegelmeleri için kandırmaya imkân bulamazdık, kendim de ancak aynı şebekede çalışan arkadaşlaramisafirliğegidebiliyordum,odaaydaençokbirdefa.Kısacasıpeksıkıcıbirhayatsürüyordum.

Hatırlıyorum, karımla yeni yılı kutlamaya hazırlanıyorduk.Masanın başına geçmiştik, yemeğimizitembeltembelyiyerekbitişikodadaaletinitıkırdatansağırtelgrafçıyıdinliyorduk.Ben,artıkafyonluvotkadan beş kadeh kadar içmiştim. Ağırlaşan başımı yumruğuma dayayıp sonu geleceğebenzemeyen bu can sıkıntısını düşünüyordum; karşımda oturan karım da gözlerini yüzümdenayırmıyordu.Bugeçicidünyadagüzelkocasındanbaşkahiçbirşeyiolmayanbirkadıngözüylebanabakıyordu. Beni delice, bir köle aşkıyla seviyordu; yalnız güzelliğimi yahut ruhumu değil, bütüngünahlarımı,kusurlarımı,kızgınlığımı,cansıkıntımı,hatta sarhoşolupgözlerimkararıncaöfkemikimdenalacağımıbilmeyerekkendisinisitemlerimlehırpalayışımıbileseviyordu.

İçimizikemirencansıkıntısınabakmadanyeniyılıpekparlakkutlamayahazırlanıyor,geceyarısınıngelmesinibirçeşitsabırsızlıklabekliyorduk.ÇünküelimizdeDulKlikoetiketlieniyicinstenikişişeşampanya vardı, sırf o güne saklamıştık; bu hazineyi güzün komşu istasyonun şefinden bir bahissonunda kazanmıştım. Matematik derslerinde bazen can sıkıntısından hava bile donup buz halinegelirken bahçeden sınıfa bir kelebek uçarak girer; çocuklar başlarını kaldırır, uçan şeyi, kelebekdeğildeyeniacayipbiryaratıkmışgibi,meraklaseyretmeyebaşlarlar; işte tıpkıbunungibi,bizimcansıkıcıküçükistasyonadüşenbayağıbirşampanyadabizieğlendiriyordu.Konuşmadanoturuyor,kâhsaate,kâhşişelerebakıyorduk.

SaatinyelkovanıonikiyebeşkaldığınıgösterdiğisıradayavaşyavaşşişeyiaçmayabaşladımBilmemiçtiğimvotka takatimimikesmişti,yoksa şişenindışı fazlamı ıslaktı, sadece şunuhatırlıyorumki,mantar patlayarakhavayauçarken şişe elimdenkaydı, yeredüştü.Şarabınyalnızbir bardakkadarıyeredökülmüştü,çünküşişeyielimleyakalamış,köpürendeliğeparmağımıtıkamıştım.

İkikadeheşampanyadoldurarak:

Page 75: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Haydi,yeniyılımızkutluolsun,dedim.İçbakalım.

Karım,kadehielinealdı,amakorkudolugözlerinidebanadikti.Yüzüsararmıştı,dehşetokunuyorduyüzünde.

—Şişeyidüşürdündeğilmi?diyesordu.

—Evet,düşürdüm.Bundanneçıkar?

Kadehinimasanınüstünekoyarak:

—Çokkötü,dedi,dahaçoksarardı.Kötüyealâmet.Yeniyıl içindebaşımızabir felâketgeleceğineişarettir.

—Nekadarbasitdüşüncelişeysin,diyerekiçimiçektim.Akıllıbirkadınolacaksın,birdeihtiyarsütninegibisayıklıyorsun.İçhaydi.

—Allahveredesayıklamışolsam,ama...mutlakabirşeyolacak!Bakgörürsün!

Kadehinedudağınıbilesürmedi,birkenaraçekildi,düşünceleredaldı.Boşinanışlarüzerindedurarakbirkaç söz söyledim, şişenin yarısını içtim, köşeden köşeye birkaç defa gezindikten sonra dışarıçıktım.

Dışarıda, sakin, ayazlı gece, bütün o soğuk, sessiz güzelliğiyle hüküm sürüyordu. Ay ile onunyanındaki pamuktan iki bulut birbirine yapışmış gibi istasyonun tepesinde, yüksekte hareketsizduruyor,sankibirşeybekliyorlardı.Bulutlarınarasındanhafif,şeffafbirışıksızıyor,bembeyazyereiffetine dokunmadan korkuyormuş gibi hafifçe dokunarak kar yığınlarını, demiryolunuaydınlatıyordu...Ortalıksessizdi.

Demiryoluüzerindenyürüyordum.Parlakyıldızlarlaserpiligökyüzünebakarak:

"Budalakadın!diyedüşünüyordum.Bazıalâmetlerinbazendoğruçıktığınıkabuletsekbilebaşımızanegibibirfelâketgelebilir?Şimdiyekadarçekilenıstıraplarlaşimdidedevamedegelenbahtsızlıklarokadarçokki,dahakötübirfelâketiinsanaklınabilegetiremez.Oltaylatutulupyağdakızartıldıktansonrasalçalanarakmasayakonanbirbalığınbaşınadahanegibibirfelâketgelebilir"

Dalları karlarla kapalı uzun kavak ağacı, mavimtırak karanlıkta kefene bürünmüş bir dev gibikarşımdaduruyordu.Kederle, hüzünle, banabakıyordu, sanki o dayalnızlığınnedemekolduğunubiliyordu.Uzunzamangözlerimiondanayıramadım.

Düşüncelerimedevamederek:

"Gençliğim,kimseyelüzumuolmayanbirizmaritgibi,boşyereyokoldugitti.Henüzçokküçükkenannemi,babamıkaybettim,lisedenkovuldum.Asilolarakdoğdum,amaneterbiye,netahsilgördüm,bilgilerimdeherhangibirşimendiferyağcısınınbilgilerindenfazladeğil.Nebiryuvam,neakrabam,nedostlarım,nedesevdiğimbirişimvar.Elimdenhiçbirişgelmez,gençliğiminenverimliçağındaküçük bir istasyona şef olmaktan başka bir şeye yaramadım.Başarısızlıklarlamusibetlerden başkahayatımdahiçbirşeygörmedim.Dahanegibibirfelâketolabilir?"

Page 76: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Uzaktakırmızıışıklargöründü.Banadoğrubirtrengeliyordu.Uykuyadalanstep,onungürültüsünüdinliyordu.Düşüncelerim o kadar acıydı ki, yüksek sesle kendi kendime konuşuyordum; telgrafıninleyişi,treninuzaktangelengürültüsüdesankibenimdüşüncelerimianlatmakistiyordu...

Kendikendime:

"Daha ne gibi bir felâket olabilir? Karımı mı kaybedeceğim? diye soruyordum. Bu da o kadarkorkunç bir şey değil. İnsan kendi vicdanından bir şey gizleyemez: karımı sevmiyorum! Onunlaevlenirkenhenüzbirçocuktum.Şimdigenç,sağlamyapılı,dinçbirerkeğim,oiseçöktü,ihtiyarladı,aptallaştı,içidışıboşinanışlarladolu.Sırnaşıksevgisinde,çökmüşgöğsünde,sönükbakışlarındanegüzellik var? Kendisine katlanıyorum, ama sevmiyorum onu. Daha ne olabilir? Gençliğim boşuboşuna geçip gidiyor. Vagon pencerelerinde görünen kadınlar, kuyruklu yıldızlar gibi önümdengeçipkayboluyorlar.Aşkdenilenohayatsuyundaniçmedim,içmiyorumda...Erkekliğim,dinçliğimkalbimharapolupgidiyor...Hepsibirsüprüntügibiçürüyor,bendekibuhazinelerburada,busteptemetelikbileetmiyor."

Trenuçargibigürültüyleyanımdangeçti,kızılpencerelerindensızankayıtsızışığıylabeniaydınlattı.Küçük istasyonumuzun yeşil ışıkları önünde yavaşladığını, bir dakika kadar durup gene yolunadevamettiğinigörüyordum.İkikilometrekadaryürüdüktensonrageridöndüm.Hüzünlüdüşüncelerkafamdan çıkmıyordu. O kadar acı duymama rağmen, hatırlıyorum, düşüncelerimin elden geldiğikadar hüzünlü, karanlık olmasına ayrıca gayret ediyordum. Bilir misiniz, uzağı göremeyen,onurlarınadüşküninsanlarınöyleanlarıolurki,bahtsızlıklarınıdüşünmekonlarabirçeşitzevkverir,hattaçektiklericefalarıetrafayayarakkendikendilerinipohpohlarlar.Düşüncelerimarasındabirçokgerçeklerolmaklaberaber,birçokmanasızlıklar,övünçlerdevardı.Benim:

"Dahanegibibirfelâketolabilir?"diyesormamdaçocukçabirböbürlenmegözeçarpıyordu.

Dönüştedekendime:

"Peki, dahaneolabilir?diye soruyordum.Galibayaşanmayanbir şeykalmadı.Hastalıkda çektim,para da kaybettim, âmirlerimden her gün ihtar da alıyorum, açlık çekiyorum, istasyon bahçesinekuduz bir kurt da hücum etti. Daha ne olsun? Hakaret görüyorum, küçük düşürülüyorum, ben dehayatımda birçok kimselere hakaret ettim. Yalnız hiçbir zaman cani olmadım, ama galiba cinayetelimdengelmez,mahkemeyegelinceondanhiçkorkumyok."

İki küçük bulut, artık ayın yanından uzaklaşmış, biraz ötede öyle bir biçim almışlardı ki, ayınbilmemesigerekenbirsırrısankibirbirlerinefısıldıyorlardı.

Karımbenievineşiğindekarşıladı.Gözlerineşeileparlıyor,bütünyüzüsaadetifadeediyordu.

—Sanabirhabervereceğim!diyefısıldadı.Çabukodanagitdeyeniredingotunugiy:bizebirkadınmisafirgeldi!

—Hangikadınmisafir?

—ŞimditrenleyengemNatalyaPetrovnageldi.

—NatalyaPetrovnadakim?

Page 77: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—AmcamSemionFeodoroviç'inkarısı.Sentanımazsın,çokiyikalpligüzelbirkadındır...

Galibasomurtmuştum,çünkükarımınyüzüciddileşti.Aceleacelefısıldadı:

—Tabii onun bize gelişi garip, amaNikolay, sakın somurtma, alçakgönüllülük göster.Ne yapsın,bahtsızbirkadın.AmcamSemionFeodoroviç,gerçektenzalim,müstebitbiradamdır,kendisiylebiraradayaşamakçokzor.Yengembizdeüçgün,kardeşindenmektupgelinceyekadarkalacakmış.

Karımmüstebit amcaya, bütün insanların ayrıcadagenç evli kadınların zayıf taraflarınadair uzunuzadıyasaçmasapanşeylerfısıldadı.

Busözlerdenbirşeyanlamadım,amayeniredingotumugiydim,yengehanımlatanışmayagittim.

Masanın başında iri siyah gözlü, çıtı pıtı bir kadın oturuyordu. Masamız, boz renkli duvarlar,doğramacıyapısıkanepe...Galibaherşey,enufakbir tozparçasıbile,buyenigelengenç,kendinegöre bir güzel koku saçan, nefis, bozuk ahlâklı kadının varlığıyla gençleşmiş, neşelenmiş,güzelleşmişti.Misafirinbozukahlâklıbirkadınolduğunu,gülümsemesinden,kokusundan,kendisinegöre bakışından, kirpiklerini titretmesinden, namuslu bir kadın olan karımla konuşurken sesineverdiğiahenktenanlamıştım...Kocasındankaçtığını,kocasınınhemihtiyar,hemdemüstebitbiradam,kendisinindeiyikalpli,şentabiatlıbirkadınolduğunusöylemesinelüzumyoktu.Dahailkbakıştaherşeyi anlamıştım, hem de sanmam ki, Avrupa'da o tabiattaki kadınları ilk bakışta anlayamayacakerkeklerbulunsun.

Ciciyengeelinibanauzattı,gülümseyerek:

—Yeğeniminbukadariribirerkekolacağınıaklımdanbilegeçirmemiştim!dedi.

—Bendebukadargüzelbiryengemolduğunubilmiyordum!diyecevapverdim.

Yemeği tazeledik. İkinci şişeninmantarı da gülümseyerek havaya uçtu. Yenge hanım bir yudumdakadehinyarısınıiçti;karımbiraralıkbiryeregittiğizamanyengehanım,artıknazlanmadı,dolubirkadehi boşalttı. Hem içtiğim şarabın, hem de bu kadının yakınlığının tesiriyle büsbütün mestolmuştum.Şumeşhurşarkıyıhatırlarmısınız?

Siyahgözler,şehvetligözler,

Yakıcı,lâtifgözler!

Sizibennekadarseviyorum,

Sizdennekadarkorkuyorum.

Ondansonraneolduğunubendebilmiyorum.Aşkınnasılbaşladığınıbilmekisteyenvarsınroman,hikâyeokusun,banagelince,pekazşeysöyleyeceğim,odageneaynıbudalacaşarkınınsözleriyle:

Anladımki,sizigördüğümgün,

Uğurlubirgündeğilmiş...

Page 78: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Herşeyaltüstoldu.Benibirtüygibidöndürerekuçurankorkunç,kudurmuşkasırgayıhatırlıyorum.Kasırgabeniuzunzamandöndürdü,yeryüzündenkarımıdayengeyide,benimkuvvetimidesüpürüpgötürdü.Ondansonrastepinküçükistasyonundanalıpbukaranlıksokağafırlatıp,attı.

Şimdisöyleyiniz:başımadahanegibibirfelâketgelebilir?

Page 79: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

VOLODYA

Yazın bir pazar günü, akşam üstü saat beşe doğru on yedi yaşında, çirkin, hastalıklı, sıkılgan birdelikanlıolanVolodya,Şmuhin'lerinsayfiyedekievlerininkameriyesindeoturmuş,canısıkılıyordu.Hüzünlü düşünceleri üçe ayrılıyordu: bir defa ertesi gün, yani pazartesi günü matematikten sınavvermesilâzımdı.Biliyorduki,yarın,yazılımeseleyiçözemediğitakdirdeokuldankovulacaktı.Çünküaltıncısınıftaüstüsteikiyılkalmıştı.Buyıldacebirdenaldığınotlarınortalaması2.75’ti.Sıkıntısınınikinci sebebine gelince, zengin, aristokratlığa özenen Şmuhin'lerde oturması her an onurunuyaralıyordu.Onaöylegeliyorduki,madamŞmuhin ile yeğenleri,Volodya ile annesineyoksul birakraba, bir sığıntı gibi bakıyorlar, üstelik annesine, gereken saygıyı göstermeyip onunla alayediyorlardı.Birkere tesadüfenmadamŞmuhina'nın,kuzeniAnnaFeyedorovna ilebirkonuşmasınıdinlemişti.Bukonuşma arasındamadamŞmuhina,Volodya'nın annesinden bahsederken, onunhâlâgenç görünmek istediğini, süslenip püslendiğini, kâğıt oyunlarındaki kayıplarını hiçbir zamanödemediğini, başkalarının pabuçlarıyla tütünlerine zaaf duyduğunu söylemişti. Volodya her günannesine,Şmuhin'leregitmemesini ricaediyor,onunbuevdenekadaronuyaralayıcıbirdurumdabulunduğunuanlatıyor,kandırmayaçalışıyor,saygısızsözlersöylüyordu.Amadüşüncesiz,şımarık,kendisinindekocasınındaservetiniharvurupharmansavurmuş,herzamanyükseksosyetedüşkünübirkadınolanannesionuanlamıyor,buyüzdenVolodyahaftadabirikidefabunefretettiğisayfiyeevinegitmeküzereannesinearkadaşlıketmekzorundakalıyordu.

Üçüncü sebep ise şu idi: delikanlı, kendisine tamamıyla yeni doğan garip, hoşuna gitmeyen birduygudanbiranolsunkurtulamıyordu...Onaöylegeliyorduki,kendisimadamŞmuhina'nınmisafiri,kuzeni olan Anna Fiyodorovna'ya âşıktı. Bu, otuz yaşlarında, sıhhatli, sağlam yapılı, yuvarlakomuzlu,yuvarlak,yağlıbirgerdanıolan,incedudaklarıherzamangülümseyen,hareketli,gürsesli,neşelibirbayandı.Hemgüzeldeğildi,hemdegençsayılmazdı.Volodyaonupekiyibiliyordu,böyleolmaklaberabernedenseonudüşünmedenyapamıyordu.AnnaFiyodorovnakriketoynadığızamanyuvarlak omuzlarını oynatıyor, düzgün sırtını hareket ettiriyor yahut da uzun bir gülmeden veyamerdivenlerden koştuktan sonra kendini bir koltuğa atıyor, gözlerini kapayıp ağır ağır nefesalıyordu. Sanki göğsü tıkanıyor, nefes alamıyormuş gibi yapıyordu... Volodya ona bakmamazlıkedemiyordu. Anna Fiyodorovna evliydi, ağırbaşlı bir mimar olan kocası haftada bir sayfiyeyegeliyor,rahatrahatuyuyor,geneşehredönüyordu.Volodya'nıngaripduygusuşöylebaşlamıştı:hiçyoktanbumimardannefretediyor,adamınşehregitmesineseviniyordu.

Şimdi de kameriyede oturmuş sınavını ve alaya alınan annesini düşünürken Niyuta'yı (Şmuhin'lerAnna Fiyedorovna'yı bu adla çağırırlardı) görmek, gülüşünü, entarisinin hışırtısını duymak içiniçindekuvvetlibiristekvardı.Buistek,romanlardanöğrendiği,hergeceyattığızamandüşündüğüoşairanesevgilerebenzemiyordu...Bu,garip,anlaşılmazbirduyguidi.Volodyapekfena,kötübirşeyolduğunubildiği,kendisinebileitiraftançekindiğibuduygudansıkılıyor,korkuyordu.

Kendikendine:

"Bu aşk değil... diyordu. İnsan otuz yaşındaki evli bir kadına âşık olamaz. Bu düpedüz küçük birmacera.Evetbirmacera..."

Volodya bu küçük macerayı düşünürken, yenilmez sıkılganlığını, bıyıksızlığını, çillerini, çekikgözlerini hatırlıyor, hayalindekendisiniNiyuta ile yanyanakoyuyor, bu çift ona çekilmezbir şeyolarak görünüyordu. O zaman kendisini güzel, cesur, ince zekâlı, son modaya göre giyinmiş bir

Page 80: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

adamolarakgözlerininönünegetirmeyekalkışıyordu.

Tambudüşünceleredalarakkameriyeninkaranlıkbirköşesinebüzülüpyerebaktığısıradahafifbirayak sesi duydu. Birisi ağır ağır ağaçlı yoldan geliyordu. Çok geçmeden ayak sesi kesildi,kameriyeninkapısındabirşeybelirdi.Birkadınsesi:

—Buradakimsevarmı?diyesordu.

Volodyabusesitanıdı,korkuiçindebaşınıkaldırdı.Niyutakameriyeyegirerken:

—Kimvarburada?diye tekrarladı...O,sizmisiniz,Volodya!Neyapıyorsunuzburada?Birşeymidüşünüyorsunuz?Böyledurmadandüşünülürmü?Düşün,düşün,düşün...İnsandelirirvallahi...

Volodya ayağa kalktı, Niyuta'ya şaşkın şaşkın baktı. O, banyodan yeni dönmüştü.Omuzlarında birçarşaf ile ıslak, tüylü bir havlu vardı. Başındaki beyaz ipek örtünün altından alnına yapışmış ıslaksaçlarıgörünüyordu.Vücudundansuyun,bademsabununun rutubetli, serinkokusugeliyordu.Hızlıyürüdüğüiçinnefesnefesekalmıştı.Blûzununüstdüğmesiaçıktı,öyleki,delikanlı,kadınınboynuilegöğsünügörebiliyordu.

Volodya'yabakarak:

— Niye susuyorsunuz? dedi. Bir bayan sizinle konuşurken susmak nezaketsizliktir. Amma dasümsüksünüz ha tıpkı fok balığına benziyorsunuz!.. Hep oturur, susar, düşünürsünüz. Sankifilozofsunuz. İçinizdehayatyok,ateşyok.Vallahi insanın içinikarartıyorsunuz.Sizinyaşınızdabirgençyaşamalı,zıplamalıgevezeliketmeli,kadınlarakuryapmalı,âşıkolmalı...

Volodyabeyaz,tombulelintuttuğuçarşafabakıyor,düşünüyordu.Niyutahayretle:

—Hâlâ susuyor...Buartık çokgaripdoğrusu...Benidinleyin;biraz erkekleşin!Gülümseyinbari!..Ooof... Amma da sevimsiz bir filozofsunuz! diyerek güldü. Ama niçin böyle sümsük olduğunuzubiliyormusunuzVolodya?Kadınlarakuryapmıyorsunuzdaondan.Niyekuryapmıyorsunuz?Doğruburada genç kız yok. Ama bayanlara kur yapmaktan sizi alıkoyan yok ki! Niçinmeselâ bana kuryapmıyorsunuz?

Volodyadinliyor,ağır,gerginbirdüşünce içindeşakağınıkaşıyordu.Niyutaonunelini şakağındançekerek:

—Çokgururluinsanlarböylesusar,veyalnızlığıseverlerdedi.SizpekgururlusunuzVolodya.Niçinbanaböylekaşaltındanbakıyorsunuz;doğrubaksanıza!..Haydicanımhaydi!

Volodyakonuşmayakararverdi.Gülümsemekisteyerek,altdudağınıkıpırdattı,gözlerinikırptı,geneelinişakağınagötürdü:

—Ben...ben...siziseviyorum!dedi.

Niyuta hayretle kaşlarını kaldırdı, güldü. Opera artistlerinin korkunç bir şey duydukları zamanyaptıklarıgibişarkısöyleyerek:

—Nelerişitiyorum?dedi.Ne?Nedediniz?Birdahasöyleyinbakayım...

Page 81: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Volodyabirdaha:

—Ben...Siziseviyorum,dedi.

Artıkkendiiradesiolmadan,hiçbirşeyanlamadanvedüşünmedenNiyuta'yadoğruyarımadımattı,elinibileğinden tuttu.Gözlerikarardı,gözyaşlarıyladoldu.Bütündünyabanyokokanbüyük, tüylübirhavluoluvermişti.Volodyaoandaneşelibirkahkahaarasından:

"—Bravo...bravoo,sözleriniduydu.Niyesusuyorsunuz?Konuşmanızıistiyorum.Haydikonuşun!"

Volodya, Niyuta'nın elini tutmasına engel olmadığını görerek, onun yüzüne baktı, beceriksizce ikieliyle belinden yakaladı. Bu sırada iki kolunun bileği arkasında kavuştu. Volodya iki eliyle onubelinden tutuyordu, Niyuta da ellerini ensesine atıp dirseklerinin çukurcuklarını göstererek başörtüsününaltındasaçlarınıdüzeltiyorvesakinbirsesle:

—Volodya insan becerikli, sevimli, nazik olmalı. Bu da ancak kadınların tesiriyle elde edilebilir.Amayüzünüz niye bu kadar fena, bu kadar kızgın.Konuşmalı, gülmeli... EvetVolodya, somurtkanolmayın.Dahagençsiniz,felsefeyapmayadahaçokvaktinizolur.Haydibırakınşimdibeni,gitmemlâzım.Bıraksanızacanım!

Zorlukçekmedenbelinikurtardı,birtürkütutturarakkameriyedençıktı.Volodyatekbaşınakalmıştı.Saçlarınıdüzeltti.Gülümsedi.Birköşedenötekiköşeyeikiüçdefagitti,geldi.Sonrasırayaoturdu,birdefadahagülümsedi.Dayanılmazbirutançduyuyordu,öyleki,birinsanınutanmaduygusununbukadarkeskin,bukadarkuvvetlioluşunahayret ediyordu.Utancındangülümsüyor,birbiriyle ilgisizsözlersöylüyor,hareketleryapıyordu.

Kendisinekarşıbirazöncebirçocukgibidavrandığı, sıkılganlığı, amadahaçoknamuslu,evlibirkadınıbelindentuttuğuiçinutançduyuyordu.Neyaşının,negüzelliğinin,nedetoplumsaldurumununböylebirharekettebulunmakiçinkendisinebirhakvermediğinisanıyordu.

Yerinden fırladı. Kameriyeden çıktı, arkasına bakmadan evden uzaklaştı, bahçenin derinliklerinedaldı. Başını elleri arasına alarak: "Ah, buradan hemen gidebilsek... Allah’ım, çabuk gitsek" diyedüşündü.

Volodya'nınannesiyleberabergidecekleritrensekizikırkgeçehareketediyordu.Demekki,üçsaatdahabeklemeklâzımdı.Fakato,annesinibeklemedenşimdidenseveseveistasyonagiderdi.

Saatsekizedoğrueveyaklaştı.Kesinkararınıvermişbirinsanhalivardı.Neolursaolsun,cesaretleiçerigirmeye,dosdoğrubakmaya,yüksekseslekonuşmayakararvermişti.

Taraçayı, sofayı, salonugeçti.Nefes almak için salondabirazdurdu.Buradanyemekodasında çayiçildiği duyuluyordu.MadamŞmuhina, annesi,Niyuta bir şeyler konuşuyor, gülüyorlardı.Volodyakulakkabarttı.Niyuta:

—Sizi teminederim!diyordu.Gözlerime inanamadım!Bana ilânıaşkettiğizaman,hattadüşünün,benibelimdentuttuğuzamankendisinitanıyamadım.Biliyormusunuz?Orijinalbirçocuk.BanaâşıkolduğunusöylerkenyüzündeÇerkezlerinkigibivahşibirifadevardı.

Annesiuzunbirkahkahailegülerek:

Page 82: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Nediyorsunuz?Bananasıldababasınıhatırlatıyor,tasavvuredemezsiniz,dedi.

Volodya hemen koşarak geri döndü, kendisini dışarı attı. Ellerini ovuşturuyor, dehşet içindegökyüzünebakarak:

"Bu mesele üzerinde böyle yüksek sesle nasıl konuşabiliyorlar, diye düşünüyor, azap duyuyordu.Böylesoğukkanlılıkla,yüksekseslekonuşuyorlar.Annemdegülüyor...Annem...Allah’ımniyebanaböylebiranneverdin?Niye?"

Amaneolursaolsunevedönmesilâzımdı.Ağaçlıyoldaikiüçdefagitti,geldi.Birazsakinleşti,evegirdi.MadamŞmuhinasertbirsesle:

—Niçinvaktindeçayiçmeyegelmiyorsunuz?diyesordu.

Volodyagözlerinikaldırmadan:

—Affedersiniz.Vakitgeldi,benimgitmemlâzım,diyemırıldandı.Anne,saatsekiz!

Annesibaygınbirsesle:

—Senyalnız git kuzum, dedi, ben bu geceyiLili'de geçireceğim, güle güle oğlum...Dur istavrozçıkarayım.

İstavrozçıkardı,sonraNiyuta'yaseslenerek,Fransızca:

—BirazLermontov'abenziyor...Değilmi?dedi.

Volodya,hiçkimseninyüzünebakmadan,yarımyamalakvedaetti,yemekodasındançıktı.Ondakikasonra istasyona giden yolda yürüyor, bundan memnunluk duyuyordu. Artık ne korku, ne utançduyuyordu,hafif,serbestnefesalıyordu.

İstasyonayarımkilometrekalabirtaşaoturdu,yarısındanfazlasıdolmatepeninarkasındasaklanmışolangüneşiseyretmeyebaşladı.İstasyonda, tektükışıklaryandı.Donuk,yeşilbir ışıkparladı.Amatrengörünürdeyoktu.Volodyakımıldamadanakşamınyavaşyavaşyaklaştığınıduyarakoturmayıçokhoşbuluyordu.Kameriyeninboşluğu,ayaksesleri,banyokokusu,gülmeler,kadınbelibütünbunlarhayalinde şaşılacak bir açıklıkla canlandı. Hiçbiri artık eskisi kadar önemli, eskisi kadar korkunçdeğildi.

"Saçma... Belinden tuttuğum zaman elimi itmedi hem de gülüyordu, demek ki hoşlandı.Hoşlanmasaydıkızardı."diyedüşündü.

Şimdi de Volodya kameriyede yeter derecede cesaretli olmadığı için pişmanlık duyuyordu. Böylebudalaca ayrılıp gitmek ona manasız geliyordu. Aynı şey bir daha başına gelse, meseleye dahacesaretle,dahabasitbirşekildebakacağınaemindi.

Tesadüfleri tekrarlamak da zor değildi. Şmuhin'lerde akşam yemeğinden sonra uzun süren birgezintiyeçıkılırdı.VolodyaNiyutailekaranlıkbahçedegezmeyegidersebutesadüfpekâlâyaratılmışolurdu!

Page 83: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

"Döneyim"diyedüşündü."Yarınsabahtreniylegiderim..Onlaradatrenimikaçırdımderim."

Geri döndü... Madam Şmuhina, annesi, Niyuta, yeğenlerden birisi taraçada oturmuş kâğıtoynuyorlardı. Volodya onlara "Treni kaçırdım" diye yalan söylediği zaman, ertesi gün sınava geçkalmasıihtimaliniilerisürerekendişeyedüştülervesabahleyinerkenkalkmasınıtavsiyeettiler.OnlariskambiloynarkenVolodyakenardaoturuyor,Niyuta'yaisteklebakıyor,bekliyordu...Kafasında,plânhazırdı. Karanlıkta Niyuta'ya yaklaşacak, elinden tutacak, sonra da kucaklayacaktı. Bir şeylersöylemesinedelüzumyoktu.Çünküikisidekonuşmayahiçihtiyaçolmadanherşeyianlayacaklardı.

Amayemektensonrabayanlarbahçedegezmeyeçıkmadılar;iskambiledevamettiler.Oyungecesaatbirekadarsürdü.Sonradayatmaküzeredağıldılar.

Volodyayatağınayattıktansonracanısıkılarak:"Bütünbunlarnekadarbudalacaşeyler!Neise,yarınıbeklerim.Yarıntekrarkameriyede...neise..."diyedüşündü.

Uyumaya çalışmıyor, iki elini dizlerinde kavuşturarak yatakta oturmuş düşünüyordu. Sınavıdüşünmek ona pek tatsız geliyordu. Artık okuldan kovulacağına adamakıllı aklı yatmıştı..Kovulmadandahiçbirkorkunçtarafıyoktu.Aksine,böylebirşeypekiyideolurdu.Birgünsonra,bir kuş gibi serbest kalacak, üniformasını atacak, herkesin yanında sigara içebilecek, buraya gelipistediğizamanNiyuta'yakuryapacak,artıkbirtalebedeğil,"birdelikanlı"olacaktı.Geriyeistikbalilebir meslek tutmak endişesi kalıyordu ki, bu noktada da alınacak karar belli idi. Volodya gönüllüasker, telgrafçı olabilir, bir eczaneye girip eczacılığa kadar yükselebilirdi. Bu dünyada az mı işvardı?Birikisaatböylecegeçti.Ohâlâoturmuşdüşünüyordu...

Saatüçedoğru,şafaksökerkenkapıhafifçegıcırdadı.Odayaannesigirdi.Esneyeesneye:

—Uyumuyormusun?dedi.Uyu,uyu,benbirdakikaiçingeldim.Damlaalacaktım...

—Damlamı?Niçin?

—ZavallıL.ili'ningenesinirbuhranıbaşladı.Uyusana,yavrum,yarınsınavagireceksin...

Annesi dolaptan bir şişe çıkardı. Pencereye yaklaştı. Şişenin üzerindeki etiketi okudu. Bir dakikasonraVolodyabirkadınsesiişitti:

—MariyaLeoniyevna,istediğimizdamlabudeğil.Buçiçeksuyu.Lilimorfinistiyor.Oğlunuzuyuyormu?Söyleyindearasınbulsun...

Bu Niyuta'nın sesiydi. Volodya ürperdi. Acele acele pantolonunu giydi, omuzlarına paltosunu attı,kapıyadoğruyürüdü.Niyutafısıldayarakannesineanlatıyordu:

—Morfinaldınızmı?ÜzerindeLâtinceyazılıdır.Volodya'yıuyandırın;obulur...

Annesikapıyıaçtı.OzamanVolodyaNiyuta'yıgördü.Üzerindebanyoyagittiğigünlükblûzuvardı.Dağınık taranmamış saçları omuzlarına sarkıyordu. Yüzü uykulu idi; alacakaranlıkta esmer gibigörünüyordu.

—Hah...İşteVolodyauyandı,dedi.Volodya,kuzum,dolaptamorfiniararmısınız?BuLilibaşımızadert...Herzamanbirşeyiolur.

Page 84: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Annesibirşeylermırıldandı,esnedi,veçıktı.Niyuta:

—Hadiarasanıza,niyeduruyorsunuz?diyesordu.

Volodya dolaba yaklaştı.Diz çöktü, ilâç dolu şişelerle kutuları karıştırmayabaşladı.Elleri titriyor,göğsündekarnındaöylebirşeyduyuyordukisankiiçindesoğukdalgalarbirbirinikovalıyordu.Eterasitfenik, hiç lüzum yokken titreyen elleriyle tuttuğu için dökülen çeşit çeşit otların kokusundanboğulurgibioluyor,başıdönüyordu.

"Galibaannemdışarıçıktı"diyedüşünüyordu."iyi,iyi."

Niyutasesiniuzatarak:

—E...Buldunuzmu?diyesordu.

Volodyabiretiketinüzerinde"Morf..."Yazısınıokuyarak:

—Şimdi...Hahiştebugalibamorfin,diyesöylendi.Buyurun!..

Niyuta kapı aralığında duruyordu. Bir ayağı koridorda, bir ayağı odada idi. Saçlarını toplamakistiyor,amasaçlarıuzun,sıkolduğuiçinkolaycadüzeltemiyor,Volodya'yadalgındalgınbakıyordu.Beyaz,amahâlâgüneşinaydınlatmadığıgöktenodayagirenozayıfışıkaltında,genişblûzuiçinde,uykulu uykulu, saçları dağınık duran Niyuta , Volodya'ya pek çekici, ihtişamlı görünüyordu.Sihirlenmişbirhaldeydi,bütünvücuduylatitriyordu,kameriyedebulâtifvücudunasılkucaklandığınızevklehatırlayarakmorfinionauzattı:

—Siznekadar...dedi.

—Ne?

Niyutaodayagirdi,tekrargülümseyerek:

—Ne?diyesordu.

Volodyasusarakonabaktı,sonradakameriyedekigibielini tuttu.Niyutaonabakıyor,gülümsüyor,bakalımdahaneolacak,diyebekliyordu.Volodyafısıltıile:

—Siziseviyorum...dedi.

Niyutagülümsemeyibıraktı,düşündü:

—Durun, galiba biri geliyor, dedi. Ah şu talebeler yok mu! konuşarak kapıya yaklaştı, koridorabaktı:

—Hayır,hiçkimseyok...

Niyutageridöndü...

SonraVolodyaodanın,Niyuta'nın,şafağın,hattakendisininhepbirdenkeskin,fevkalâde,görülmemiş

Page 85: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

birsaadetduygusuiçindebirleşiverdiğinisandı;insanınbütünhayatınıverebileceği,uğrundasonsuzıstıraplarıbilegözealabileceğibirsaadetduygusuydubu...Amayarımdakikageçtigeçmedi,bütünbunlar yok oldu. Volodya ancak dolgun, çirkin, iğrenme ifadesiyle çarpılmış bir yüz görüyordu.Kendisidebirdenbirebuolanşeyekarşınefretduydu.NiyutaVolodya'yıgeneiğrenereksüzdü:

—Artıkgitmemlâzım,dedi.Öf,nekadarçirkin,zavallı...Pisördekyavrusu!

Volodya'ya da onun uzun saçları, geniş blûzu, adımlar, sesi şimdi ne kadar çirkin görünüyordu!Niyutagittiktensonra:

"Pisördekyavrusu..."diyedüşündü."Gerçektenpisim...Herşeypis."

Dışarıdagüneşdoğuyor,yüksekseslecıvıldaşıyordu.Bahçedenbahçİvanınayaksesiyleelarabasınıngıcırtısıduyuluyordu.Birazsonrainekböğürtüleriyleçobanınkavalsesiişitildi.Güneşışığı,sesler,budünyada temiz, ince, şairanebir hayatınmevcut olduğunu söylüyorlardı.Amaneredebuhayat?BöylebirhayattanVolodya'yaneannesi,nedeçevresindebulunanbaşkabirkimsebahsetmemişti.

Uşakonusabahtrenineuyandırmayageldiğizaman,uykudaymışgibiyaptı.

"Aman,hepsinincanıcehenneme"diyedüşünüyordu.

Yataktansaatonbirdekalktı.Aynanınönündesaçlarınıdüzeltirken,uykusuzgecedensolmuş,çirkinyüzünebakarak:

—Gerçekteöyle...Pisördekyavrusu,diyedüşündü.

Annesionugörünce,sınavayetişemeyeceğidüşüncesiyletelâşadüştü.Volodya:

—Uyuyakalmışım,anne,dedi.Amasizmeraketmeyin,doktordanbirraporgötüreceğim.

MadamŞmuhinaileNiyutasaatbiredoğruuyandılar.VolodyauyananmadamŞmuhina'nınpencereyigürültüyle açtığını, kaba sesineNiyuta'nınkahkaha ile cevapverdiğini işitti.Kapınınaçıldığını, birsürü yeğenlerle sığıntıların (bunlar arasında annesi de vardı) salondan yemek odasına doğruyürüdüklerini, Nivuta'nın yıkanmış güler yüzünü, onun yanında henüz gelmiş olan mimarınkarakaşlarını,sakalınıgördü.

Niyuta,kendisinehiçyakışmayan,belkidedahahantalbirhalesokanbirUkraynakostümügiymişti.Mimarkötü, bayağıbir tarzdanükteler yapıyordu.Kahvaltıdaverilenköftelerin içinde fazla soğanvardı. Yahut da Volodya'ya öyle gelmişti. Niyuta'nın kasten kahkaha ile güldüğünü, kendisinebaktığını sanıyordu. Niyuta, böylece Volodya'ya geceye ait hatıraların kendisini hiç rahatsızetmediğini,pisördekyavrusunamasadabulunuşunuhiçfarketmediğinianlatmakistiyordu.

Saat dörde doğru Volodya annesiyle beraber istasyona yollandı. Kötü hatıralar, uykusuz gece,okuldankovulmadüşüncesi,vicdanazabıbütünbunlaronuniçindeağırbirduygu,kötübirkızgınlıkuyandırıyordu. Annesinin profiline, küçük burnuna, Niyuta'nın hediyesi olan yün hırkaya bakıyor,mırıldanıyordu:

—Niye pudra sürüyorsunuz? Hiç de yaşınıza uygun değil. Yüzünüzü boyuyorsunuz, ama oyundakaybettiğiniz paraları ödemiyorsunuz. Başkalarının tütününü içiyorsunuz. Öööf... İğrenç şeyler

Page 86: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

bunlar.Sizisevmiyorum,sevmiyorum!

Volodya, annesineağır sözler söylüyor, annesidegözlerinikorku ile açarak, elleriniovuşturuyor,dehşetiçindemırıldanıyordu:

— Ne oluyor sana oğlum? Aman Allah’ım, arabacı duyacak... Sus, yoksa duyacak! O, her şeyiişitiyor!

Volodyanefesnefese:

— Sizi sevmiyorum... sevmiyorum... diyordu. Siz ahlâksızsınız, vicdansızsınız. Bu yün hırkayıgiymeyeceksiniz.İşitiyormusunuz?Yoksaonuparamparçaederim.

Annesiağlayarak:

—Kendinegeloğlum,arabacıduyacak,diyordu.

— Ya babamın serveti ne oldu? Paranız nerede? Hepsini har vurup harman savurdunuz. Benfakirliğimden utanmıyorum ama böyle bir annemolduğu için utanıyorum.Arkadaşlarım bana sizisoruncaherzamanyüzümkızarıyor.

Trenle şehre varabilmek için iki istasyon geçmek gerekiyordu. Yolculuk bitinceye kadar Volodyasahanlıktadurdu,tirtirtitredi.Vagonagirmekistemedi,çünküoradanefretettiğiannesiduruyordu.Kendisinden, kondüktörlerden, lokomotifin dumanından, titremesine sebep olduğunu sandığısoğuktannefretediyordu...içikarardıkça,budünyanınkimbilirneresinde,bilmemhangiinsanların,sevgi, şefkat, neşe, canlılık dolu temiz, asil, sıcak, zarif bir hayat geçirmekte olduklarını dahakuvvetleduyuyordu...

Bunuduyuyor,duydukçaöyledehşetlikederleniyorduki,biryolcu,yüzünedikkatlebakarak:

—Dişinizmiağrıyor?diyesordu.

AnnesiyleVolodya, şehirde asillerdenbir bayanolanMaryaPetrovna'nın evindeoturuyorlardı.Bubayan,büyükbirdairetutuyor,odalarıayrıayrıkirayaveriyordu.Annesiikiodatutuyordu.Penceresiolanodadayatağıduruyordu,duvarlardayaldızlı çerçeveler içinde iki tablovardı.Küçük,karanlıkolanötekiodadaiseVolodyaoturuyordu.BuodadaVolodya'nınyattığıkanepedururdu.Eşyanamınadabaşkabirşeyyoktu.Bütünodaelbisedolusepetlerle,şapkakartonlarıyla,annesininniçinsakladığıbelliolmayanbirsürüıvırzıvırladoluydu.Volodya,derslerineannesininodasındayahutdayemekesnasında,akşamleyinbütünkiracılarıntoplandığı"ortak"adınıtaşıyanbüyükodadaçalışırdı.

Eve dönünce Volodya, kanepesine uzandı, titremesini durdurmak için üstüne yorgan örttü. Şapkakutuları, sepetler, öteberi, her şey ona kendi odası, annesinden, annesininmisafirlerindenve şimdiortak odadan gelen seslerden saklanabileceği bir sığınağı olmadığını kendisine hatırlatıyordu.Köşelerde dağınık bir vaziyette duran okul çantasını, kitaplarını gördükçe, gitmediği sınav aklınageliyordu... Nedense hiç sebep yokken, yedi yaşındayken rahmetli babasıyla beraber oturduklarıMantona şehrini hatırladı: sonra Biarich'te kumda beraberce koştuğu iki İngiliz kızı aklına geldi...Hayalinde o zamanki ruh haletini, dalgaların yüksekliğini, okyanus'un, göğün renklerini tekrarcanlandırmakistedi,amamuvaffakolamadı.Yalnızİngilizkızlarıcanlıgibigözlerininönünegeldi.

Page 87: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Gerikalanşeylerbirbirinekarışıp,intizamsızlıkiçindedağıldılar.

Volodya,"Hayır...Burasısoğuk,"diyedüşündü.Paltosunugiydi,"müşterek"odayagitti.

"Müşterek"odadaçayiçiliyordu.Semaverinönündeüçkişioturuyordu.Annesi,kelebekbağagözlüktakanihtiyarmüziköğretmeni,birde ıtriyatfabrikasındaçalışanyaşlı,pekşişmanbirFransızolanAugustinMihayloviçvardı.Annesi:

—Bugünyemekyemedim,diyordu,hizmetçiyiekmekalmayagöndermeli.

Fransız:

—Dunyaş,diyebağırdı.Amaevsahibininhizmetçiyibiryeregöndermişolduğuanlaşıldı.Fransız:

—O,bununönemiyok,dedi.Benkendimgiderim!Zararyok!

Fransız sert,kötübirkoku saçanpurosunugözegörünürbiryerekoydu, şapkasınıgiyerek,dışarıçıktı. Ondan sonra Volodya'nın annesi musiki öğretmenine, Şmuhin'lerde nasıl misafir kaldığını,kendisineoradaiyibirkabulgösterdiklerinianlatmayabaşladı.

—LiliŞmuhinakrabamdır,diyordu.MerhumkocasıgeneralŞmuhin,kocamlakardeşçocuğuydular.Lili'nindekızlıkadıBaronesKolb'dur...

Volodya,öfkeliöfkeli:

—Anne,busöylediklerinizyalan,dedi;niyeyalansöylüyorsunuz?

Ama annesinin doğru söylediğini pek iyi biliyordu. General Şmuhin ile barones Kolb'a dairanlattıklarındagerçeğeaykırıbirteksözyoktu.Amagenedeyalansöylediğinidüşünüyordu.Yalanonunkonuşmatarzında,yüzününifadesinde,bakışında,herşeyindeduyuluyordu.

Volodya:

—Yalan söylüyorsunuz, diye tekrarlarkenmasaya öyle bir yumruk indirdi ki, masanın üstündekiçanak çömlek yerinden oynadı, annesinin bardağındaki çay döküldü. Ne diye generallerden,baronlardankonuşuyorsunuz?Bütünbunlaryalan.

Musiki öğretmeni şaşırdı, çay genzine kaçmış gibi mendilini çıkarıp öksürmeye koyuldu. Annesiağlamayabaşladı.Volodya:

"Nereyegideyim?"diyedüşündü.

Sokaktandahayenigelmişti.Arkadaşlarınagitmektenutanıyordu.Genesebepyokkenikigençİngilizkızınıhatırladı.

"Ortak" odada bir köşeden öteki köşeye gitti, geldi. Sonra Augustin Mihailoviç'in odasına girdi.Burası,keskineterlegliserinkokuyordu.Masanınüstünde,pencerekenarlarında, içleriçeşitli, renkrenksularladolubirçokşişe,bardak,kadehduruyordu.Volodya,masanınüstündenbirgazetealdı,adını okudu "Figaro"... Gazeteden kuvvetli, hoş bir koku geliyordu. Sonra orada duran tabancayı

Page 88: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

aldı...

Yandakiodadamusikiöğretmeniannesiniyatıştırmayaçalışıyordu:

—Canımehemmiyetiyok...Aldırışetmeyin!diyordu.Henüzpekgenç.Onunyaşındakidelikanlılarhepböyletaşkınlıklaryaparlar.Bunaboyuneğmeklâzım.

Annesisesiniuzatarak:

—Hayır,EvgenyaAndreyevna,diyordu,fazlaşımardıdaondan.Başındabirbüyüğüyokki.Bensezayıfım,hiçbirşeydeyapamıyorum.A...nekadarbahtsızım.

Volodya tabancanın namlusunu ağzına soktu. Tetiğe yahut horoza benzeyen bir şeyi yokladı,parmağıylabastı...Sonrabirçıkıntıdahabuldu,birdefadahabastırdı.Ondansonranamluyuağzındançıkardı,paltosununeteğinesildi.Mekanizmayıgözdengeçirdi.Ogünekadarhayatındahiçelinesilâhalmamıştı:

"Herhaldebunukaldırmaklâzım,diyedüşünüyordu,evetherhaldeböyle..."

"Ortak" odaya Augustin Mihailoviç girmiş, kahkaha ile gülerek bir şeyler anlatmaya başlamıştı.Volodya gene namluyu ağzına soktu.Dişleriyle sıktı, sonra tabancanın bir yerini parmağıyla çekti.Silâhpatladı...BirşeymüthişbirkuvvetleVolodya'yıensesindenitti,omasanın,şişelerlekadehlerinüzerine yüzükoyun düştü. Sonra rahmetli babası Montan'da iken bir bayan için yas tuttuğu sıradagiydiğisilindirşapkasıüzerindekigenişsiyahbirkordelâ ilebirdenbireönüneçıktı,onu ikieliylekucakladı,sonra,ikisiberaberkaranlık,derinbiruçurumauçtular...

Sonraherşeykarıştı,kayboldu.

Page 89: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ATILMIŞÇOCUK

HerakşamkigezintisiniyapanyargıçmuaviniMiguyev,telgrafdireğininyanındadurarakiçiniçekti.Tambirhaftaönce,geneböyleakşamgezintisindenevedönerkenburadaeskihizmetçileriAgniyaarkasındanyetişmiş,hırslaşunlarısöylemişti:

—Sabret!Helebiryuvanıyapayımdaozamanmasumkızlarıbaştançıkarmanınnedemekolduğunuanlarsın!Çocuğu da kapının önüne bırakacağım,mahkemeye de başvuracağım, karına da her şeyiolduğugibianlatacağım.

Bu tehdit dolu sözlerin arkasından kendi adına bir bankaya beş bin ruble yatırmasını istemişti.Miguyevbunlarıhatırladı,geneiçiniçektibukadarderde,üzüntüyemalolanşubirdakikalıkhevesekapıldığıiçinkendikendinebütünkalbiylesitemetti.

Oturdukları köşke gelince dinlenmek üzere merdiven başında oturdu. Saat tam ondu, bulutlarınarkasından ayın bir parçası görünüyordu. Sokakta, sayfiye evlerinin çevresinde kimsecikler yoktu:yaşlısayfiyelileryatmaküzereydiler,gençlersefundalıktageziyorlardı.Miguyevsigarasınıyakmakiçinceplerindekibritararkendirseğiyleyumuşakbirşeyeçarptı;merakedereksağdirseğininaltınabaktı.Birdenbireyüzüduyduğudehşettençarpıldı,sankiyanındayılangörmüştü.Merdivenbaşında,tam kapının önünde bir bohça duruyordu.Uzunca bir nesne bir şeye sarılıydı, elle dokununca biryorgana da benziyordu. Bohçanın bir kenarı biraz açılmıştı. Yargıçmuavini elini oraya soktu, elisıcaknemlibirşeyedokundu.Bubirçocukkundağıydı.Miuguyevdehşetiçindeyerindenfırlayarakzabıtadankaçmayahazırlananbircanigibietrafınabakındı.

Yumruklarınısıkarakdişleriarasındanhırslamırıldandı:

"Attıdemek!işteburada...zinaçocuğuyatıyor!Amanyarabbi!"

Korkusundan, hırsından, utancından ne yapacağını şaşırdı... Şimdi ne yapmalıydı? Karısı bunuöğrenincenediyecekti?Memurarkadaşlarınediyecekler?

Şimdi sayın başkan, herhalde, göğsüne elinin tersiyle vuracak, kıkır kıkır gülerek: "tebrik ederim.He-he-he...Kırkından sonra azanı teneşir paklar, derler...Ne çapkın şeymişsin, SemionErastoviç!"diyecektir.Bütünsayfiyelileresrarımöğrenecekler,belkisaygıdeğeraileanalarıonuevlerinebilesokmayacaklardı.Atılmışçocuklardanbütüngazetelerdebahsedilir,böylelikleMiguyev’inmütevazıadıbütünRusya'yayayılacaktır...

Köşkünortadakipenceresiaçıktı.KarısıAnnaFilopovna'nınakşamyemeği içinmasayıhazırladığıaçıkça işitiliyordu, avluda, hemen kapının arkasında kapıcı Yermolay, balalaykasını hazin hazintımbırdatıyordu...Buesrarınıherkesinbilmesiiçinçocuğunuyanarakviyaklamasıyeterdi.Miguyevyenilmezbiraceleetmekisteğiduydu.

"Çabuk, çabuk... diyemırıldanıyordu.Hemencecik, hiç kimse görmeden bir yere götürüp birisininkapısıönünebırakmalı..."

Miguyev kundağı eline aldı, şüpheli görünmemek için yavaş yavaş, düzgün adımlarla sokaktayürümeyebaşladı...Kayıtsızbirtavırtakınmayaçalışarak:

Page 90: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

"Şaşılacakkadarkötübirdurum,diyedüşünüyordu.Yargıçmuavinielindeçocuksokaktadolaşıyor!Amanyarabbi,birisigörürdemeseleyianlarsamahvoldumgitti...Şukapınınönünebırakıvereyim...Hayır,olmaz,buradapencereleraçık,belkibirisibakıyordur.Nereyegötürsemacaba?Hah,aklımageldi, tüccar Melkin'in köşküne götürüp bırakırım... Tüccarlar hem zengin, hem de merhametliolurlar;üstelikbelkiteşekkürbileederler,terbiyeetmekiçinevlerindealıkorlar."

Miguyev,tüccarınköşküsayfiyeyerininarkasokaklarındanbirinde,dereninkenarındaolduğuhaldeçocuğumutlakaonlarabırakmayakararverdi.

Yargıçmuavini:

"Allah vere de zırlayarak bohçadan düşmese, diye düşünüyordu. Doğrusu teşekkür ederim, hiçbeklemiyordum!Canlı bir insanı bir portföy gibi koltuğumun altında taşıyorum.Halbuki onun dacanı,ruhu,kendinegöreduygularıvar...OlurdaMelkinlerterbiyeetmeyealırlarsa,belkiondanşöylebirşey...belkibirprofesör,general,yazarçıkar...Budünyadanelerolmuyorki!Şimdibanabirpislikgibigörünüyor,amaotuz-kırkyılsonrabelkikarşısındaelpençedİvandurmakgerekir..."

Miguyev dar, ıssız sokakta uzun çitlerin yanından, kavak ağaçlarının koyu, siyah gölgeleri altındayürürkenbirdenbirekendisinikötübirsuçişliyormuşgibihissetti.

"Amaaslınabakılıncayapmakistediğimşeynekadaralçakçabirhareket!diyedüşünüyordu.Bundandaha alçakça bir hareket insanın aklından bile geçemez... Peki, zavallı yavruyu niçin o kapıdan bukapıya fırlatıyorsunuz?Dünyaya gelmek bir suçmu?Ne alçak insanlarız... Keyfini biz sürüyoruz,cefasını damasum çocuklara yüklüyoruz... Bütün bumeseleyi şöyle etraflıca düşünmek yeter. Bençapkınlık ettim, çocuğu ise zalim bir kader bekliyor... OnuMelkin'lere atacağım, onlar da, çocukbakımevinegönderirler,oradadaherkesyabancı,her şeybeylik... nebir şefkat,nebir sevgi,nedeşımarmakvar...Sonrabirkunduracınınyanınaçırakverirler... ayyaş,küfürbazolur, açlıktannefesikokar...Kunduracıçırağıha?Oysayargıçmuavinininoğlu,asilbirinsanınçocuğu...Damarlarındakikan,benimkanım..."

Miguyev kavakların gölgeliğinden, ay ışığı altında parlayan yola çıktı, kundağı açarak çocuğunyüzünebaktı.

"Uyuyor, diye fısıldadı. Bak sen, keratanın burnu da babasınınki gibi semerli... Uyuyor, babasınınyüzüne baktığının farkında bile değil... Facia, birader, ne yapalım, hoş gör... Demek ki, kaderböyleymiş..."

Yargıç muavini gözlerini kırpıştırdı, karıncaya benzeyen bir şeyin yanaklarından aşağı kaydığınıduydu...Çocuğu sardı, koltuğunun altınakıstırarakyolunadevametti.Melkin'inköşkünevarıncayakadarkafasındasosyalmeselelerkaynaştı,vicdanıgöğsünütırmalamayadevametti.

"Temizahlâklı,namuslubirinsanolsaydım,diyedüşünüyordu,hiçbirşeyealdırmaz,buyavrucaklaberaber Anna Filipovna'ya gider, diz çöker: Bağışla! Suçluyum! Beni parça parça et, amamasumyavruyakıymayalım.Kendiçocuğumuzyok,onuyanımızaalıp terbiyeedelim!diye söylerdim. İyibirkadıncağızdır,razıolurdu...Ozamançocuğumdayanımdakalırdı...Hey,gidihey!"

Melkin'lerinköşküneyaklaşınca tereddüt içindedurdu...Hayalindeşumanzaracanlanmıştı: salondaoturmuş gazete okuyor, yanında da semer burunlu çocuk ona sürünüyor, robunun püskülleriyle

Page 91: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

oynuyor; ama aynı zamanda da göz kırpanmemur arkadaşlarını, kıkır kıkır gülen, elinin tersiylekarnınavuransayınbaşkanıgözününönünegetirmektenkendinialamıyordu.Kalbindeyse,sevinçleyanyanaşefkatli,ılık,hüzünlübirduyguyeralmıştı...

Yargıçmuaviniyavruyuyavaşçataraçanınbasamağınakoydu,kolunusilkti.Yüzündegeneyukardanaşağıyadoğrukarıncalarkaymayabaşladı...

"Bağışla,yavrumbenim,gibibiralçağıbağışla!diyemırıldandı.Hakkınıhelâlet!"

Geriyedoğrubiradımattı,amahemenoandakesinkararınıverereköksürdü:

"Eh, oldu olacak! Dünya umurumda değil! Ben onu alayım da insanlar varsın istediklerinisöylesinler!"

Miguyev,çocuğualarakhızlıadımlarlageridöndü.

"Varsınistediklerinisöylesinler,diyedüşünüyordu.Şimdigidipönündedizçökerek:AnnaFilipovna!derim,iyikalplibirkadındır,anlar...çocuğuterbiyeetmeyebaşlarız...çocukerkekseadınıVladimirkoyarız,kızsaAnna...hiçolmazsaihtiyarlığımızdabizebirteselliolur..."

Verdiği kararı yerine getirdi. Ağlıyordu. Korkusundan, utancından titreyerek, ümitle belirsiz birövünmeduygusuylaköşkünegirdi,karısınadoğruyürüdü,önündedizçöktü...

Hıçkırarakçocuğuyerebıraktı:

— Anna Filipovna! dedi. Boynum kıldan incedir, ama önce beni dinle... Suçluyum! Bu çocukbenimdir...Agnuşkayıhatırlarsın,işteoldubirkere...Şeytanauydum....

Sonrakorkusundan,utancındanneyapacağınıbilmeyerek,cevapbeklemedenyerindenfırladı,dayakyemişgibidışarıkoştu...

"Kendisi çağırıncaya kadar burada dururum, diye düşünüyordu. Biraz kendine gelip meseleyietraflıcadüşünsün..."

KapıcıYermolay elinde balalaykaMiguyev'in yanından geçti, yüzüne baktı, omuzlarını silkti... Birdakikasonrageneoradangeçti,geneomuzlarınısilkti.Nihayetgülümseyerek:

—Bu ne iştir, Allah, Allah! diyemırıldandı. Şimdi, Semion Erastoviç, buraya çamaşırcı Aksinyagelmişti.Budalakadın,çocuğunumerdivenbaşınakoymuş,kendisiiçerdebenimyanımdaotururken,birisiçocuğualıpgötürmüş...Gördünüzmüfelâketi?!

Miguyevavazıçıktığıkadarbağırdı:

—Ne?!Nededin?!

Yermolay,efendisininkızmasınıbaşkatürlüyorumlayarakensesinikaşıyıp,içiniçekti:

— Beni bağışlayın, Semion Erastoviç, dedi. Ama zatınızın da bildiğiniz gibi şimdi sayfiyemevsimindeyiz...Buolmadanolmuyor...Kadınsızdemekistiyorumyani...

Page 92: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Efendisininkızgınlıktan,şaşkınlıktanbüyümüşgözlerinebakarak,suçlusuçluohladı,sözünedevametti:

—Butabiigünah,amaneyaparsın...Yabancıkadınlarıiçerialmamamıtembihetmiştiniz,çokdoğru,amakendimizinkilerineredenbulalım.EskidenAgnuşkaburadaykenyabancıları içerialmıyordum,çünkü o yabancı değildi. Şimdiyse kendiniz de görüyorsunuz...Yabancı kadın gelmeden olmuyor...HemAgnuşkaburadayken,doğrusunusöylemeli,hiçbirdüzensizlikolmuyordu,çünkü...

Miguyevona:

—Defolkarşımdanalçak!diyebağırarakodayakoştu...

Anna Filipovna, şaşkınlık, kızgınlık içinde oturuyor, ağlamaktan kızarmış gözlerini çocuktanayırmıyordu...

YüzüsararanMiguyev,dudağınıgülümsemeyleçarpıtarak:

—Hadi,hadi...diyemırıldandı.Şakaettim...Bubenimdeğil...ÇamaşırcıAksinya'nınçocuğu.Ben...benşakaettim...Onualgötür,kapıcıyaver.

Page 93: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

LEKELİHUMMA

Petersburg'tan Moskova'ya giden posta treninin sigara içilmeye mahsus kompartımanında gençteğmenKrimovoturuyordu,karşısındada,sinekkaydıtıraşlı,yaşlıcabiradamvardı.Herhalde,halivaktiyerindebirFinlandiyalıyahutİsveçliolacaktı.Yolboyuncaboyunapiposunuemiyor,hepaynışeyleritekrarlıyordu:

— Ya, demek subaysınız, biraderim de subaydır, ama o denizci. Kronştat'ta hizmet ediyor.Moskova'yaniçingidiyorsunuz?

—Vazifemoradada.

—Ya,evlimisiniz?

—Hayır,birkızkardeşimlebirteyzemvar,onlarlaberaberoturuyorum.

—Benimbiraderdesubay,denizsubayı,amaoevli,üçdeçocuğuvar.

—Ya...

Finlandiyalı,söylenenherşeyeşaşıyor,budalacaher"ya"değişindeağzıkulaklarınavarıncayakadarsırıtıyor,durmadankötükokanpiposunutüttürüyordu.Rahatsızolan,üstüstesorulansuallerecevapbulmakta güçlük çeken Krimov, karşısındakinden alabildiğine tiksinmeye başlamıştı. Şu tıslayanpipoyuelindenalıpkanepeninaltınaatsa,Finlandiyalıyıda,yakasındantuttuğugibi,vagondanfırlatsapekiyiolacaktıhani.

"Şu Finlandiyalılar iğrenç mahlûklar, diye düşündü. Yunanlılar da öyle. Lüzumsuz, hiçbir işeyaramayan bir millet doğrusu. Yeryüzünde boşu boşuna bir yer işgal ediyorlar, o kadar. Neyeyararlarsanki."

Budüşünceler içindegaripbiröğürmeduygusuuyandırdı.BunlarakarşılıkFransızlarla İtalyanlarıalayım dedi.Ama onlar da, ancak akordiyon çalan erkekler, çırılçıplak kadınlar, teyzesinin evindekonsolunüstündeasılıduranyabancımemleketlerdengelmegravürlerihatırlamaktanilerigeçmedi.

Zatensubaykendisinibirtuhafhissediyordu.Bütünkanepeboydanboyaboşolmasınarağmenelinikolunuuzatıprahatçaoturamıyor,susuzluktandilidamağınayapışıyordu.Başınıniçindeağırbirsistabakası vardı, sanki düşünceleri yalnız kafasının içinde değil, kanepelerin arasında da gecekaranlığına bürünüp gezinmektedirler. Uykuda imiş gibi, bu darma dağınık düşünceler arasındabirtakım mırıldanmalar, tekerleklerin dönerken çıkardıkları sesler, kapıların açılıp kapanışınıduyuyordu. Kampana sesleri, kondüktörlerin düdükleri, yolcuların, plâtformda telâşlı telâşlıkoşuşmaları,olduğundandahakuvvetliduyuluyordu.Zamanda, farkınavarılmayacakkadar, çabukgeçiyordu;bununiçinde,sankitrenbirdakikadabiristasyondeğiştiriyor,dakikabaşınaşumadenîsesduyuluyordu:

—Postatamammı?

—Tamam.

Page 94: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Ona öyle geliyordu ki, vagonların sıcaklığını kontrol eden adam, boyuna vagona girip çıkıyor,termometreye bakıyor; durmadan, ters istikametten gelen trenin gürültüsünü, köprüden geçerkentekerleklerinboğukuğultusunuduyuyordu.Gürültü,düdüksesleri,Finlandiyalı,tütündumanı,bütünbunlar, sağlambir kimseninbileözelliklerini hatırlayamayacağıbir sis halinde şekillerin tehdit veişaretleriylekarışarakKrimov'unüzerinedayanılmazbirkâbushalindeçöküyordu.Korkunçbircansıkıntısı içinde gittikçe ağırlaşan başını kaldırıyor, gölgelerin, dumanlı lekelerin birbirinikovalarcasına döndüğü fener ışığına bakıyor, su istemeye niyet ediyor, fakat kuruyan dili ağzındagüçlükle hareket ediyor, ancak Finlândiyalının suallerine cevap vermeye gücü yetiyordu. Şöylerahatça uzanıp uyumak istiyor, ama uyuyamıyordu; Finlândiyalı ise uyuyup uyanıyor, piposunutüttürüyor,"Ya,ya"diyeonabirşeylersöylüyor,geneuykuyadalıyordu;teğmenbirtürlüayaklarınırahatça kanepeye uzatamıyor, gözlerinin önünde boyuna tehdit eden şekiller dolaşıyordu. Spirov'agelince, su içmek için trenden indi. Bazılarının, masaların başına geçip çabuk çabuk bir şeyleratıştırdıklarınıgördü.Kızarmışetkokusuyladoluhavayı teneffüsetmemeye,yemekyiyenağızlarabakmamaya çalışarak — ikisi de kendisine kusacak kadar iğrenç geliyordu— "Nasıl dayiyebiliyorlar?"diyedüşündü.

Güzelbirbayan,kırmızıkasketgiymişbirsubaylayüksekseslekonuşuyor,gülümseyerekbembeyazdişlerinigösteriyordu.Bugülümseyiş,beyazdişler,bayanınkendisideKrimov'unüzerinde,kızarmışetleötekiyemeklergibi, kötü tesir yapmıştı.Nasıl oluyordabukırmızıkasketli subay,bukadınınyanında oturuyor, onun sıhhatli, gülümseyen yüzüne bakmak canını sıkmıyor, bunu bir türlüanlamıyordu.

Suiçip,vagonadöndüğüzamanFinlandiyalıyıpiposunuiçerkenbuldu.Tütün,yağmurlubirhavadadeliklâstiklergibitıslıyor,inipkalkıyordu.Gene:

—Ya,diyeşaştı,buhangiistasyon?

Krimov,kanepeyeuzanıp,keskintütünkokusunuyutmamakiçinağzınıkapayarak:

—Bilmiyorum,dedi.

—Tvert'enezamanvaracağız?

—Bilmem...Affedersinizben...Cevapverecekhaldedeğilim.Hastayım,soğukalmışım.

Finlândiyalı, piposunu pencerenin kenarına bir kere vurduktan sonra gene deniz subayı olanbiraderindenbahsetmeyebaşladı.

Krimov,artıkonudinlemiyor,rahat,yumuşakyatağını,soğuksudolusürahisini,yatarkenonahizmetetmek,suvermek,sakinleştirmekhünerinibilenkızkardeşiKatya'yıhatırlıyordu.

Hayaline,efendisininağır,sıkıcıçizmeleriniçeken,sürahi;doldurupgetirenemireriPavelgelincegülümsedibile.Yatağınabiruzanıp,birbardaksuiçseherşeygeçecek.Ozamankâbusyerini,derin,sağlambiruykuyabırakacak.Uzaktanuzağaboğukbirses:

—Postatamammı?diyesoruyor.

Pencereninhemenaltındabaşkabirses:

Page 95: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Tamam,diyecevapveriyor.

Bu, Spirov'tan sonra ikinci yahut üçüncü istasyondur. Zaman sanki uçarak geçiyor. İnsana öylegeliyor ki, kampana, düdük seslerinin bitip tükeneceği yoktur. Krimov, tasa ile başını kanepeninkenarınadayıyor,başınıelleriarasınaalıyor,genekızkardeşiKatyaileemireriPavel'idüşünmeyebaşlıyor. Ama kız kardeşi de emir eri de belirsiz şekillerle karışmış, onlarla beraber dönmeyebaşlamış, yok olmuşlardır. Kanepenin arkasına çarpıp geri dönen sıcak nefesi yüzünü yakıyor,ayaklarını uzatamadığı için rahatsız, pencereden ensesine doğru bir rüzgâr esiyor, ama ne olursaolsun içindenvaziyetini değiştirmekgelmiyor...Ağır, kâbuslu bir uyuşuklukonubüsbütün sarıyor,bütünvücudunusankizincirevuruyor.

Başınıkaldırdığızamanortalıkiyideniyiyeağarmıştı.Yolcularkürklerinigiyiptrendeniniyorlardı.Trendurmuştu.Beyazönlüklertakmış,numaralıtunçplâkalıhamallaryolcularınyanlarındadidinipduruyor, ellerinden çantalarını alıyorlardı. Krimov da kürkünü giydi, ne yaptığının kendisi defarkında olmadan öteki yolcuların ardından yürüdü. Sanki kendisinin yerinde bir yabancı varmışgibiydi. Sanki bu vagondan onunla birlikte, ateşi, susuzluğu, bütün gece gözünü kırptırmayan okorkutucu şekiller de beraber çıkmıştır.Ne yaptığının farkında olmadan çantasını alıyor arabacıyasesleniyor.Arabacı,Povorski'yekadarbirrubleyirmibeşkapikistiyor.Onunumurundamı,birşeysöylemedenkabulediyor,kızağaoturuyor.Rakamfarklarınıhâlâanlıyoramaartıkparanınonuniçinhiçbirkıymetiyoktur.Krimov'uevde, teyzesi ileonsekizyaşlarındakikızkardeşiKatyakarşılıyor.Katya'nınelindedefterkalemvardır.Bunlarıgörüncekızkardeşininöğretmenolmakiçin imtihanagireceğini hatırlıyor. Hoşgeldinlere, sorulan şeylere cevap vermeden, ateşten çabuk çabuk nefesalarak, sebepsiz yere bütün odaları dolaşıyor. Yatağına varınca, yastığının üzerine yığılıyor:Finlândiyalı, kırmızı kasket, bembeyaz dişli bayan, kızarmış et kokusu, gözlerinin önünde uçuşanlekelerbütünşuurunukaplıyor,artıkneneredeolduğunubiliyor,nedeheyecanlıseslerişitiyor.

Kendisinegeldiğizamansoyunmuşbirhaldeyataktaidi.Sürahiyi,Pavel'iseçti,amabuyüzden,nebirserinlik hissetti, ne de daha rahat, dahayumuşakbir yatakta olduğunu anladı.Ayakları da elleri degeneeskisigibibirtürlürahatbiryerbulamıyor,dilidamağınayapışıyor,Finlandiyalınınpiposununfısıltısını duyuyordu...Yatağın yanında, geniş sırtı ile Pavel'i iterek, sağlamyapılı, kara sakallı birdoktordidinipduruyor:

—Hiçbirşeyciğinyok,hiçbirşeyciğinyokdelikanlı,diyemırıldanıyordu?Mükemmel,mükemmel...Büyle,iştebüyle...

DoktorKrimov'adelikanlı,diyor,"böyle"diyecekyerde"büyle,""evet"yerine"avat"diyor...

—Avat,avat,avat,diyesıralıyordu.Üyle,üyle.Mükemmel,delikanlıyeisekapılma.

Doktorun çabuk, biraz lâubalice konuşması, dolgun yüzü, lâubalice söylenen "delikanlı" kelimesiKrimov'unasabınıbozdu.Ahlayıppuflayarak:

—Neyebanadelikanlıdiyorsunuz?diyeçıkıştı.Bunebiçimlâubalilik.TühAllahkahretsin.

Krimov,kendisesindenkorktu.Busesöylesinekısık,zayıf,uzayarakçıkmıştıki, tanımakmümkündeğildi.Doktorhiçkırılmadan:

—Mükemmel,mükemmel,diyemırıldandı.Kızmayın!avat,avat,avat.

Page 96: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Evdedezaman,trendeolduğugibişaşılacakbirhızlauçuyordu.Günışığıyatakodasındadurmadanyerinikaranlığabırakıyordu.Krimov'aöylegeliyorduki,doktoryatağınınbaşındanhiçayrılmıyor,herdakika"avat,avat,avat"dediğiduyuluyordu.Yatakodasındadurmadanbirtakımşeyler,şekillergelip geçiyordu: Pavel, Finlandiyalı, yüzbaşı Yaroşeviç, gedikli Maksimenkov, kırmızı kasket,bembeyazdişlibayan,doktor,hepsidekonuşuyor,ellerinisallıyor,sigaraiçiyor,yemekyiyorlardı.Bir keresinde güpegündüz Krimov, alay papazı Aleksandr babayı, dinî elbisesini giymiş, elindeyatağının başında durduğunu, o güne kadar asla rastlamadığı ciddî bir tavırla bir şeylermırıldandığını gördü. Teğmen, Aleksandr babanın, bütün Katolik subaylara dostça Lehli adınıverdiğinihatırlayarakkendisinigüldürmekiçin:

—Baba,LehyaYaroceviç,ehlidirehli,dedi.

—Amaneşeli,şakacıbiradamolanAleksandrbabagülmedi,aksinedahadaciddileşti.Krimov'ahaççıkardı. Geceleri sessizce iki gölge odaya girip çıkıyordu. Bunlar, teyzesiyle kız kardeşiningölgeleriydi.Kız kardeşinin gölgesi diz çöküyor, dua ediyordu.Kutsal tasvirlerin önünde eğildiğizaman, duvardaki gri gölge de diz çöküyordu. Sanki Tanrıya iki gölge dua ediyordu. BoyunakızarmışetileFinlandiyalınınpipokokusuduyuyordu.AmabirkereKrimov'unburnunakeskinbirgünlükkokusugeldi.Midesidöndü,bağırmayabaşladı:

—Günlükkokusubu,götürünşunu...

Cevap veren olmadı. Yalnız bir taraftan papazların pek hafif bir sesle söyledikleri şarkı ile,merdivenlerdençabukçabukçıkanbirininayakseslerigeliyordu.

Krimovkendinegeldiğizamanodadakimsecikleryoktu.Sabahgüneşi indirilmişperde ilepencerekenarının arasından geçiyor, bir bıçak ağzı kadar ince, titrek, güzel ışınlar sürahinin üzerindeoynuyordu. Dışarıdan tekerleklerin gürültüsü geliyor, demek sokaklarda karlar erimiş. Teğmen,ışıklara, aşinamobilyaya, kapıya baktı, ilk iş olarak gülmeye başladı. Göğsü,midesi, tatlı, neşeli,gıdıklayanbirgülüşletitredi.Bütünvarlığını,dişindentırnağınakadar,sonsuzbirsaadet,biryaşamasevinciduygusukapladı.İlkinsanyaratıldığı,ilkdefadünyayıgördüğüzamanherhaldeböylebirşeyduymuştur. Krimov, var kuvvetiyle hareket etmek, insan yüzü görmek, konuşmak istedi. Vücuduhareket etmiyor, kımıldayan yalnız elleri, ama o bunu hemen hemen fark etmiyor, bütün dikkatiniküçük şeylere çeviriyor. Nefes alıp verişinden, gülmesinden sevinç, sürahinin, tavanın, ışıkların,perdedekikordonunmevcutoluşundansaadetduyuyordu.BiryatakodasıkadarküçükbiryerdebileTanrının dünyası kendisine fevkalâde güzel, çeşitli, yüce görünüyordu. Doktor geldiği zamanteğmen, tıbbın ne kadar faydalı, doktorun da ne kadar hoş, sevimli bir adam olduğunu, bütüninsanlarındanekadariyi,alâkaçekiciolduklarınıdüşünüyordu.Doktor,arkaarkaya:

—Avat,avat,avat,diyordu.Mükemmel,mükemmel.Artıkiyileştin.

Teğmendinliyor,neşelineşeligülüyordu.Finlândiyalıyı,bembeyazdişlibayanı, jambonuhatırladı,canısigaraiçmek,yemekyemekistedi:

—Doktor,dedi,emirverindebanabiraztuzileçavdarekmeği,sardalyegetirsinler.

Doktor, olmaz, dedi. Pavel, emrini dinleyip ekmek almaya gitmedi. Teğmen bu hale dayanamadı,şımarıkbirçocukgibiağlamayabaşladı.Doktorgülerek:

Page 97: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Bebecik,dedi.Anne...Be...Mama...İsterim...

Krimov güldü. Doktor gittikten sonra derin bir uykuya daldı. Aynı neşe, aynı saadet duygusuylauyandı.Yatağınkenarındateyzesioturuyordu.Neşeile:

—A,teyzeciğim,diyesordu,neyimvardıbenim?

—Lekelihumma.

—Öylemi?Amaartıktamamıylaiyileştim.Katyanerede?

—Evdeyok.Herhaldeimtihandansonrabiryereuğradı.

İhtiyarkadınbunlarısöylerkenelindekiçorabınüstüneeğildi,dudaklarıtitredi,başınıçevirdi,birdenağlamayabaşladı.Kederden,doktorunyasağınıunutarak:

—AhKatya,Katya,diyemırıldandı.Gittibizimmeleğimiz,artıkyok.

Elindençorabıdüşürdü,almaküzereeğilincebuseferbaşörtüsükaydı.TeyzesininkırsaçlarınabakıpbirşeyanlamayanKrimov,kızkardeşiiçinkorkuduymayabaşladı:

—NeredeKatya,teyze?Nerede?diyesordu.

ArtıkKrimov'uunutupyalnızacısınıhatırlayanihtiyarkadın:

—Sendenlekelihummayayakalandı,öldü.İkigünöncegömdük,dedi.

Bukorkunç,beklenmeyenhaber,Krimov'un ta içine işledi.Amahabernekadarkorkunç,nekadarkuvvetli olursa olsun, sıhhatine kavuşmakta olan teğmeni dolduran o hayvani saadeti bastıramadı.Ağlıyor,gülüyor,kendisineyemekvermiyorlardiyeçokgeçmedenküfürbileediyordu.

Bir hafta sonra hırkasını giyip Pavel'e dayanarak pencere kenarına gitti. Kapalı ilkbahar göğünebaktı,pencereninönünetaşınaneskiraylarınkulaktırmalayansesleriniduyduktansonra,ancakkalbiacıacıburkuldu.Ağlamayabaşladı.Alnıpencerepervazınadüştü:

—Nekadarbedbahtım,diyemırıldandı.Tanrımnekadarbedbahtım.

Sevinç,hergünkücansıkıntısına,gerigelmeyecekbirkaybınduygusunayeriniverdi.

Page 98: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

SAADET

Büyük şose denilen step yolunun kenarında bir koyun sürüsü geceliyordu. Sürüyü iki çobankoruyordu. Birisi seksen yaşlarında dişsiz, titrek yüzlü bir ihtiyardı, dirseklerini yabani hatmiçiçeklerinin yapraklarına dayamış yüzükoyun yatıyordu; öteki kalın kara kaşlı, bıyıksız bir gençti.Arkasındaki elbise çuvallık ucuz kendirden yapılmıştı. Ellerini başının altına koymuş, sırtüstüyatıyordu.Tepesinde,gökyüzündeuzayıpgidensamanyolunaoradauyuklayanyıldızlarabakıyordu.

Çobanlaryalnızdeğillerdi.Birmetrekadarötede,yolukaplayanalacakaranlığıniçindeeyerlibiratvardı,onunyanındakocamançizmeli,kısacepkenlibiradameyeredayanarakduruyordu.Görünüşebakılırsabeylerinkorucusuydu.Gergin,hareketsizvücuduna,tavırlarına,çobanlarlaatınagösterdiğimuameleyebakılacakolursaciddî,ağırbaşlı,kendideğerinibilenbiradamdı;askercetavrı,beylerle,vekilharçlarlasıksıkgörüşmesonundaeldeedilenyüksektenalçakgönüllühalikaranlıktabilegözeçarpıyordu.

Koyunlar uyuyordu. Gökyüzünün doğu parçasını kaplamaya başlayan tanyerinin boz zemininde,uyumayankoyunlarınkaraltıları şuradaburadagörünüyordu;başlarınıyereeğerekayaktadurmuş,derin düşüncelere dalmışlardı. Yalnız geniş stepleri, gökyüzünü, günlerle geceleri hayal etmektendoğan çok uzun, çok ağır düşünceleri, herhalde kendilerini de duygusuzluk derecesinde eziyor,sıkıyordu; şimdi yere mıhlanmış gibi dururken ne yabancı bir adamın orada bulunuşunu, ne deköpekleringösterdiğihuzursuzluğufarketmiyorlardı.

Uykulu, durgun havada stepin yaz gecelerinde hiç de eksik olmayan biteviye bir gürültü vardı;çekirgeler hiç ara vermeden cırıldıyor, bıldırcınlar ötüyor, sürüden bir kilometre kadar uzakta,kenarlarındasöğütağaçlarıbüyüyendereninaktığıyataktayavrubülbüllertembeltembelçiliyordu.

Korucu, çubuğunu yakmak için ateş istemek üzere durmuştu. Sessizlik içinde çubuğunu yaktı, içipbitirdikten sonra da hiçbir şey söylemeden eyere dayandı, düşünceye daldı. Genç çobansa ona hiçaldırmıyor, yatmaya, gökyüzüne bakmaya devam ediyordu. İhtiyar çoban, korucuyu uzun uzadıyaincelediktensonrasordu:

—Sen,MakarovçiftliğindenPanteleyolmayasın?

Korucu:

—Takendisi,diyecevapverdi.

—Bende,kimacabadiyedüşünüyordum.Tanıyamadım,zenginolacaksın.Neredengeliyorsun?

—Kovilevskiyarazisinden.

—Epeyceuzak.Araziyiyarıyamıişletiyorsunuz?

—Her türlüsü var.Yarıya da, kiraya da, eh, bostan yapmak için verdiğimiz de oluyor. Ben, dahadoğrusu,değirmenegitmiştim.

Kirli beyaz renkli, kabarık tüylü, gözleriyle burnunun çevresindenkeçeleşmiş tüyparçaları sarkankocaman,kartçobanköpeği,yabancılarakarşıkayıtsızolduğunugöstermeyeçalışarak, ikiüçdefa

Page 99: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

sessiz sessiz atın çevresinde dolaştı, sonra birdenbire kızgın, kart sesli bir hırlayışla korucuyaarkadansaldırdı,ötekiköpeklerdekendilerinitutamadılar,yerlerindenfırladılar.

İhtiyarçoban,dirseğinedayanıpkalkarak:

—Hoştmelun!diyebağırdı.Hay,geberesice,hay!

Köpeklersakinleşinceihtiyarçoban,öncekiduruşunualdı,sakinbirsesle:

— Voznesenye günü Kovılevskiy'de Yefim Jmenya öldü. Geceleyin böylelerini anmak günahtır,berbatbirihtiyardı.Duymuşsundur,belki?

—Hayır,duymadım.

—YefimJmenya,demirciStepka'nınamcası,onutanımayanyoktur.Aman,nemelunihtiyardı.Onualtmış yıldır tanırım. Ta Fransızları kovan Çar Aleksandr'ı Taganrog'dan Moskova'ya arabalarlagötürdüğümüz zamandan beri... ölü Çarın cenazesini karşılamaya beraber gitmiştik, o zamanlarbüyük şose Bahmut'a, Yesavlovsk'tan da Gorodiçe'ye gidiyordu, şimdi Kovıl'in bulunduğu yerdekeklik yuvaları vardı, her adım başında bir keklik yuvası. Daha o zaman Jmenya'nın ruhunumahvettiğini, vücuduna şeytan yerleştiğini anlamıştım. Benim düşüncem şu: mujik dediğin azkonuşuyorsa,kocakarı işleriyleuğraşırsa,ondansonra tekbaşınayaşamayaçalışırsabilki, iyibirşeydeğildir.Yefimkagençliğindehepsusardı.Şunabunayangözlebakar,hindigibikabarırdururdu.Kiliseyegitmekyahutgençlerleberabersokaktagezmekâdetideğildi,hepyalnızbaşınaotururyahutkocakarılarla fısıldaşırdı. Genç olduğu halde arıcılık, bostancılık ederdi. Bostanına gelenler,yetiştirdiğikavunlarlakarpuzların ıslık çaldığınıduymuşlar.Birdefadaherkesinönündebir turnabalığıyakalamış,balıkbirdenbire:"Ho-ho-ho"diyegülmüş!...

Panteley:

—Bunlar,olağanşeylerdir,dedi.

Genççobanyanadöndü,karakaşlarınıkaldırarak,ihtiyaradikkatlebaktı:

—Karpuzlarınıslıkçaldığınısenduydunmu?diyesordu.

İhtiyariçiniçekerek:

—Duymasınaduymadım,Tanrıkorudu,dedi,başkalarısöylüyorlardı.Hembu,aklınalmayacağıbirşeydeğilki...Şeytanistersetaşıniçindedeıslıkçalar.Köylülerinazatedilmefermanıçıkmazdanönceüç gün, üç gece kaya uğuldamıştı. Kendim duydum. Turna balığının kahkaha atmasına gelince,Jmenyabalıkyerineşeytanıyakalamıştıdaondan...

İhtiyarbirşeylerhatırlargibioldu.Birdenbiredizüstükalktı,elleriniüşüyormuşgibisinirlisinirliyenlerinesokupgevezekadınlargibiburnundankonuşarakçabukçabukmırıldandı:

— Ulu Tanrı, sen bizi koru, günahlarımızı bağışla. Bir gün dere kıyısından Novopavlovka'yagidiyordum.Yağmuryağmaküzereydi,öyledefırtınavardıki,Tanrıgöstermesin...Varkuvvetimlekoşmayabaşladım,yoldandayabani erik ağaçları arasından (o zamanerik ağaçları çiçekaçmıştı)beyazbiröküzgidiyordu.Düşündüm:"Bukiminöküzüacaba?Buradaneişivar?"öküzhemgidiyor,

Page 100: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

hemkuyruğunusallıyor,hemde:"Bö-ö-ö!"diyeböğürüyordu.Amabirader,tampeşindenyetiştim,yaklaştım,birdenegöreyim,Jmenyaölüverdi.Üçdefaistavrozçıkardım,oisegözlerinibelerterekbana bakıyor, bir şeyler homurdanıyordu. Dehşetli korktum. Yan yana yürümeye başladık, onunlakonuşmaktan korkuyordum. Bu aralık gök gürlüyor, şimşek çakıyor, ağaçların dalları suya kadareğiliyordu.Birdenbire, yalan söylüyorsamTanrı cezamı versin, tövbe etmeden öleyim, baktım birtavşan,yolunbirtarafındanötetarafınageçiyor...Koştu,koştu,durdu,sonrainsansesiyle:"Merhaba,mujikler!"demezmi!

—Hoştmelun!Hay,geberesiceseni!

Bu sözleri, gene atın çevresinde dolaşmaya başlayan köpeğe söylemişti. Hâlâ eğere dayanıphareketsizdurankorucu:

—Olağanşeyler!dedi.

Düşünceyedalaninsanlargibi,ahenksiz,boğukbirseslesöylemişti.Sonraciddî,eminbirsesle:

—Olağanşeyler!diyetekrarladı.

İhtiyar,birazöncekicanlılığımkaybederek:

—Aman,nehınzırihtiyardı!diyedevametti.Mujiklerinazatedilmesindenbeşyılsonraonameydandayağı atmışlardı, o da öç almak için bütünKovil'e boğaz hastalığı gönderdi. O zaman ölenlerinsayısıbelirsizdi,sankikolerasalgınıbaşlamıştı...

Genççobanbirazsustuktansonra:

—Peki,boğazhastalığınınasılyollamış?diyesordu.

— Nasıl olacak, basbayağı. Bundan kolay ne var? Yeter ki, insan istesin. Jmenya, insanları yılanyağıylaöldürüyordu.Buöylebirilâçtırki,yağınkendisideğil,kokusubileöldürmeyeyeter.

Panteley:

—Doğru,diyetasdiketti.

—Ozamangençleronuöldürmekistediler,amaihtiyarlarengeloldular.Onuöldürmeyegelmezdi,çünkügizlidefinelerinyerlerinibiliyordu.Ondanbaşkadabilenyoktu.Buradakidefinelertılsımlıdır,bulmasına bulursun, amma göremezsin, o ise görüyordu. Bazen kıyıdan yahut ormandan giderdi,çalılıklarlakayalarınaltındadabirçokışıkgörülürdü...Hemışıklardakükürtparıltısınıandırıyordu...Ben de gördüm. Herkes Jmenya'nın, definelerin saklı olduğu yeri göstereceğini, yahut bunlarıkendisininçıkaracağınıumuyordu,oiseköpeknekendiyer,nedebaşkasınayedirir,dediklerigibiöldügitti,nekendisiçıkardı,nedebaşkasınaoyerlerigösterdi.

Korucu çubuğunu yaktı, kocaman bıyıklarıyla sivri, sert, iri burnu bir an aydınlandı. Ufacık ışıkbenekler elinden şapkasına zıpladı, eyerin üstünden geçerek atın sırtında koşuştuktan sonra,kulaklarınınyanında,yelesininiçindekayboldu.

Korucu:

Page 101: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Buralardaçokdefinevar,dedi.

Yavaşyavaşgerindiktensonraçevresinebakındı,bakışlarınıağarantanyerinedikerek,ilâveetti:

—Definevardır.

İhtiyarçobaniçiniçekerek:

—Elbette,dedi.Bütünalâmetler,olduğunugösteriyor,ancak,birader,kazıpçıkaracakadamyok.Hiçkimsesahiciyerlerinibilmiyor,şimdikizamanagörebütündefinelerherhaldetılsımlıdır.Bulabilmekiçin insanın elinde muska olması gerekir, muska olmadıkça bir şey yapamazsın, oğul Jmenya damuskalarvardı,amaoiblisoğluiblisinelindenalabilirsenal.Zatenkimseninelinegeçmesindiyehiçyanındanayırmaz.

Genç çoban yerde sürünerek, ihtiyara birkaç kulaç yaklaştı, başını yumruklarına dayayıp, sabitbakışlarınıonunyüzünedikti.Karagözlerindeçocukçabirkorkuilemerakparladı.Buikiduygudasankialacakaranlıktaonungenç,kabayüzününiriçizgilerinigermiş,inceltmişti.Büyükbirdikkatledinliyordu.

İhtiyarsözlerinedevamederek:

—Buralardabirçokdefineolduğukutsalkitaplardadayazılı,dedi.Bununböyleolduğuzatengüngibiaçık.Novopavlosk'luihtiyarerlerdenbirineİvanovka'dabirpusulagöstermişler,işteopusuladadefinenin yeri, kaç batman altın olduğu, nasıl bir kabın içinde durduğu bile yazılıymış; pusulayabakarak,çoktankazıpçıkarırlardı,amadefinetılsımlı,yanınayaklaşamıyorlar.

Genççobansordu:

—Nedenyaklaşamıyorlar,dede?

—Anlaşılanbirsebebivar,erbunusöylemedi.Tılsımlıdaondanolacak...Muskalâzım.

İhtiyar, hevesli hevesli konuşuyordu, sanki yolcuya ruhunu açmak istiyordu. Devamlı, çabukkonuşmaya alışkın olmadığından hım hım ediyor, kekeliyor, bu konuşma eksikliğini kendisi deduyduğu için sözlerini baş, el hareketiyle, zayıf omuzlarının hareketiyle süslemeye çalışıyordu;arkasındakikabaketengömlekyaptığıherharekettensonrakıvrılarakburuşuyor,omuzlarınadoğrukayıyor,güneşten,ihtiyarlıktankararmışsırtınımeydanaçıkarıyordu.Gömleğinieliyleçekiştiriyor,gömlek de hemen o dakikada gene kayıyordu. Nihayet ihtiyar çoban, gömleğinin bu itaatsizliğiyüzündençiledençıkmışgibiyerindenfırladı,acıbirseslesöylendi:

—Budünyadaservetvar,amayeregömülüolduktansonraneyeyarar?Böyleceokadarmal,tıpkıısırgan otu yahut koyun gübresi gibi bir işe yaramadan yok olup gidiyor! Servet, o kadar çok ki,oğul, bütün il halkına yeterdi, ama ne yazık ki, kimse göremiyor! Zaman gelecek, beyler kazıpçıkaracaklar yahut hükümet el koyacak. Beyler eski mezarları kazmaya başladılar bile... Kokuyualdılar! Mujiğin servetine göz dikiyorlar! Hükümet de az kurnazlardan değil hani. Kanunda,mujiklerdenbiri definebulursa, âmirlerine teslimetsin, diyeyazılıymış.E, affetmişsin sen, yağmayok!Kapıpdakaçarmısın?!

İhtiyarküçümseyenbirtavırlagüldü,sonrayereoturdu.Korucubüyükbirdikkatledinliyor,herşeyi

Page 102: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

olduğu gibi kabul ediyordu, ama vücudunun duruşuna, tek söz söylemediğine bakılacak olursaihtiyarınanlattıklarıonuniçinyenibirşeydeğildi.Bunlarüzerindeçoktanberidüşündüğü,ihtiyarınbildiklerindendahaçokşeybildiğianlaşılıyordu.

İhtiyar,sıkılganbirhareketlekaşınarak:

—Neyalansöyleyeyim,ömrümdebendeondefakadarservetaradım,dedi.Tamyerlerindearadım,amaanlaşılanhep tılsımlıdefinelere rastladım.Babamdaaradı,kardeşimdearadı,amazırnıkbilebulamadılar, servete kavuşmadan ölüp gittiler. Kardeşim llya'ya Allah rahmet eylesin, keşişin biriTaganrog'daki kalede bir yerde, üç taşın altında tılsımlı bir define bulunduğunu söylemiş, ozamanlarsa, hatırladığıma göre bu 1838 yılındaydı, Matveyev köyünde oturan bir Ermeni muskasatıyordu.Ilyadabirtanemuskaalmış,ikikardeşiyleberaberTaganrog'agitmiş.Ancakkaledekioyereyaklaşıncatamoradatüfeklibirnöbetçidurduğunugörmüşler.

Birses,durgunhavadaakislerbırakarakbütünstepeyayıldı.Uzaklardabirşeyşiddetlegümledi,taşaçarptı,sonra:"Tah!tah!tah!tah!"diyeçınlayarakstepedoğrukoştu.Seskesilinceihtiyarçoban,sorudolugözlerinikayıtsız,hareketsizduranPanteley'edikti.

Genççobanbirazdüşündüktensonra:

—Kömürocaklarındakovakoptu,dedi.

Ortalıkaydınlanıyordu.Samanyolugittikçesoluyor,eskiçizgilerinikaybederek,yavaşyavaşkargibieriyordu.Gökyüzüsomurtkan,bulanıkbirhalalıyordu.Böylezamanlardahavanınaçıkmı,kapalımıolduğunuanlayamazsın,ancakdoğudagörünenberrak,parlakçizgiye,bazıyerlerdehenüzsönmeyenyıldızlarabakıncaneolduğunuanlarsın.

Sabahın ilk hafif rüzgârı geçen yıldan kalma otlarla böğürtlenleri hiçbir hışırtı yapmadan usulcakımıldatarakyolkenarındankoştugeçti.

Korucudüşüncelerindensıyrıldı,başınısalladı.İkieliyleeğerisarstı,kolonlarıyokladı,atabinmeyecesaretedemiyormuşgibi,genedüşüncelidüşüncelidurdu.

—Evet,dedi,dirsekyakın,amaısıramazsın...Servetvar,amaonuarayacakakılyok.

Bunları söylerken yüzünü çobanlara çevirdi. Sert yüzünde, hayal kırıklığına uğramış gibi, hemhüzünlü,hemdealaylıbirifadeokunuyordu.

Solayağınıüzengiyegötürürkentekerteker:

— İşte böylece servetin nasıl bir şey olduğunu göremeden ölür gidersin... diye söylendi.Gençler,belkidegörürler,bizegelince,artıkdüşünmektenbilevazgeçmeliyiz.

Çiğle kaplı uzun bıyıklarını sıvazlayarak ağır ağır atma bindi, bir şey unutmuş yahut söylemekistediğişeylerisöyleyememişgibigözlerinikısarakuzaklarabaktı.Gözlegörülebilentepeciklerinensonuncusunun sise karıştığı mavimtırak ufukta, her şey durgundu; ufukla sınırsız stepin üzerindeşurada burada yükselen nöbet tepeleriyle kurganlar, cansız devler gibi duruyorlardı; onlarınhareketsizliğinde, sessizliğinde yüzyıllara, insanlara karşı tam bir kayıtsızlık seziliyordu; genebinlerce yıl geçecek, milyonlarla insan ölecek, onlarsa ölenlere hiç acımadan, yaşayanlarla hiç

Page 103: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ilgilenmedengeneböyleceduracaklar,kimsedeonlarınburadaniçindurduklarını,altlarındastepinhangiesrarınısakladıklarınıbilmeyecek.

Uyanan kargalar, sessiz sessiz, teker teker toprak üzerinde uçuyordu.Ne bu uzun ömürlü kuşlarınuçuşunda,nedeheryirmidörtsaattebir,hiçşaşmadantekrarlanansabahta,nestepinsınırsızlığında,nedebaşkaşeylerdebirmanayoktu.Korucugülümsedi.

—Neenginyer,yarabbi!dedi.Gitdesaadetibulbakalım!

Sonrasesinialçaltıpyüzüneciddîbirifadevererek:

—Burada,diyeilâveetti,buradaikidefiningömülüolduğumuhakkak.Beylerinhaberiyok,ihtiyarmujikler,dahaziyadeerler,yerleriniiyicebiliyorlar.Şurada,işteşutepeciklerinbiryerinde(korucukamçısıyla yan tarafta bir yeri gösterdi), bir zamanlar, haydutlar altın yüklü bir kervana baskınyapmışlar; bu altınlar, o zamanVoronej'de gemi yapanBüyük Petro'ya Petersburg'tan geliyormuş.Haydutlar sürücüleri tepelemişler, altınları yere gömmüşler, sonra o yeri bir daha bulamamışlar,ötekidefineyidebizimdonkazaklarıgömmüşler.1812yılındaFransızlardanbirsürümal,gümüş,altın vurmuşlar. Evlerine dönerlerken üstlerinin bütün altınlarla gümüşleri ellerinden alacaklarınıöğrenmişler. İşte onlar damalları boşuboşuna âmirlerinevermektensehiçolmazsa çocuklarımızakalsındiyetutmuşlar,gömmüşler,amanereyegömdükleribilinmiyor.

İhtiyarsomurtarak:

—Bendebudefinelerdenkonuşulduğunuduymuştum,diyemırıldandı.

Panteley,genedüşünceyedalarak:

—Evet,dedi.öyle...

Ortalığasessizlikçöktü.Korucudüşüncelidüşünceliuzaklarabaktı,gülümsedi.Yüzündehepo,birşeyiunutmuşyahutsöyleyememişgibibirifadeyleyularıçekti.Atisteksizisteksizyürümeyebaşladı.Panteley yüz adım kadar gittikten sonra başını sertçe sarstı, düşüncelerinden sıyrıldı, atınıkamçılayarakdörtnalasürdü.

Çobanlaryalnızkaldılar.

İhtiyar:

—Buadam,MakarovçiftliğindenPanteley'dir,dedi.Yemekiçmekefendilerden,yıldayüzellialıyor.Okumuşadam...

Uyanankoyunlar(üçbinbaşkadarvardı),sırfyapacakbaşkaişleriolmadığıiçin,alçak,yarıyarıyabasılmış otları, isteksiz isteksiz yemeye başladılar. Güneş daha doğmamıştı, ama stepteki bütüntepecikler,uzaktanbakınca,birbulutabenzeyensivritepeliSavurHöyükgörünüyordu.Buhöyüğünüstüne çıkılınca oradan gökyüzü gibi düz, ucu bucağı olmayan bir step, bey evleri, Nemçe veMolakançiftlikleri,köylergörünür,keskingözlübirKalmıkiseşehridetrenleridegörebilir.Ancakbu tepeden, bu dünyada sessiz steple, yüzyıllıkmezarlarla, gömülü servet ve koyundüşünceleriylehiçbirilgisiolmayanbüsbütünbaşkabirhayatolduğugörülür.

Page 104: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

İhtiyarçoban,yanıbaşındadurankancalısopasınıyoklayıpayağakalktı.Susuyor,düşünüyordu.Genççobanınyüzündekiçocukçakorku,merakifadesihenüzkaybolmamıştı.Hâlâdinlediğişeylerintesirialtındaydı,sabırsızlıklayenihikâyelerbekliyordu.

Ayağakalktı,yerdendeğneğinialırken:

—Dede,kardeşinllyaoereneyapmış?diyesordu.

İhtiyar,soruyuduymamıştı.Dalgıngözlerlegencinyüzünebaktı,dudaklarınışapırdatarak:

—Sanka,benhep İvanovka'daeregösterdikleripusulayıdüşünüyorum.Panteley'e söyledim,nemegerek,pusuladaysaöylebiryergösterilmişki,çocukgitsebulabilir.Biliyormusunneresi?BogatayaBaloçkada,haniselyatağıkazayazıgibiüçküçükyatağaayrılıyorya,iştedefineortayatakta.

—E,pekikazacakmısın?

—Talihimideneyeceğim...

—Dede,buluncaneyapacaksın?

İhtiyar:

—Benmi?diyerekgülümsedi.Hım..Helebirbulayımda...hepsinegösteririmhanyayı,Konyayı...Neyapacağımıbenbilirim...

İhtiyar,defineyibulursaneyapacağınıbirtürlüanlatamadı.Hayatındabelkiilkdefabusoruonabusabahsorulmuştu,yüzündekihafif,kayıtsız ifadeyegöredeönemli,üzerindedüşünmeyedeğerbirmesele değildi. Sanka'nın kafasında bir tereddüt daha kıpırdıyordu: Neden yalnız ihtiyarlar definearıyorlardı, dünya saadeti her gün ölebilecek olan bu yaşlı insanların nesine gerekti? Ama butereddüdüsoruyadökmek.Sanka'nınelindengelmiyordu, sormuşolsaydıbile ihtiyarınbunacevapverebileceğinisanmıyorum.

Hafifbirbulanıklıklaçevrilialgüneşgöründü.Henüzsoğukgenişışıkkuşaklarıçiğlekaplıotlarıniçinde yıkanarak, gerinerek, sanki bu işten bıkmadıklarını belirtmek için neşeli görünerek yerlereserilmeyebaşladı.Gümüşlüpelin,açıkmaviçiğdemler,sarıkolza,kantaronçiçekleri,bütünbunlargüneşinışığınıkendigülümsemelerinebirkarşılıkgibikabuledereksevinçleparıldadılar.

İhtiyar çobanla Sanka birbirlerinden ayrılarak sürünün yan taraflarında durdular. İkisi dekımıldamadan yere bakıp düşüncelere dalarak birer sütun gibi duruyorlardı. Birincisi servetdüşüncesinintesirindenbirtürlükurtulamıyor,ötekiysegeceleyinsöylenenleridüşünüyordu;onuasılilgilendiren kendisine hiç lüzumu olmayan aklının ermediği bu saadet denilen şey değil, insansaadetininböylehayalî,masalgibioluşuydu.

Yüzlerce koyun hep birden ürperip anlaşılmayan bir dehşet içinde, bir yerden emir almış gibi,sürüdenayrılarakyantarafaayrıldı.Sankadabiraniçinsankikoyunlarınouzun,ezicidüşünceleriniöğrenmişti, o da aynı anlaşılmaz, hayvanca bir dehşet içinde yan tarafa atıldı, ama hemen kendinitoparladı,bağırdı:

—Tuv,mendeburlar!Kudurdunuzmu?Yerebatasıcalar!

Page 105: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Güneş yenilmez, devamlı, boğucu bir sıcaklık vaat ederek yeryüzünü kavurmaya başlayıncageceleyin kımıldıysan, sesler çıkaran bütün canlılar, yarı uykuya daldılar. İhtiyarla Sanka ellerindesopalarıyla sürünün iki yanında Hintli fakirler gibi kımıldamadan duruyor, derin derindüşünüyorlardı. Artık birbirlerini göremiyorlardı, her biri kendi hayatını yaşıyordu. Koyunlar dasonsuzdüşünceleriçindeydi...

Page 106: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

BİRMESELE

Uskov'larınailesırrının,evdendışarıçıkmamasıiçinensıkıtedbirleralınmıştı.Hizmetçilerinyarısıtiyatroyavesirkegönderilmiş,gerikalanlarisemutfağatıkılmıştı.Hiçkimseninevealınmamasıiçindeemirverilmişti.Albayamcanınkarısı,kızkardeşivemürebbiyebusırrıbildiklerihaldehiçbirşeybilmezgibigörünüyorlar;yemekodasındaoturuyor,nesalonda,nedesofradaortayaçıkmıyorlardı.

BütünbukarışıklığınsebebiolanyirmibeşyaşındakiSaşaUskovçoktanberievdeidi.Koruyucusu,iyi kalpli İvanMarkoviç dayının tavsiyesi üzerine, çalışma odasına açılan kapının yanında, sessizsedasızoturuyorvekendisinisamimîbiritirafahazırlıyordu.

Kapınınarkasında,çalışmaodasındabirailekonuşmasıgeçiyordu.Bukonuşmapeknahoşvenazikbirmeseleüzerindeydi.SaşaUskovbirsarraftanbirmüddetönce,sahtebirbonokırdırmıştı.Üçgünönce bu bononun vadesi gelmişti. İşte şimdi amcasıyla dayısı İvan Markoviç bu meseleyi hal ilemeşguldüler.

Bonoyu ödeyip aile namusunu kurtarmak mı, yoksa ellerini kavuşturup, meselenin mahkemeyeintikal etmesine göz yummakmı lâzımdı?Yabancı olup ta bumeseleyle yakından ilgilenmeyenleriçinbugibiişlerhallikolaygibigörünür.Amaböylemeselelerihalletmekfelâketinedüşeninsanlariçinvaziyetpekciddîvepekzordur.Amcalarladayıçoktanberigörüşüyorlaramameseleninhallibiradımbileilerlemiyordu.Albayolanamca:

—Baylar,diyorduvesesindebiryorgunluk,biracıseziliyordu.

— Baylar, aile namusunun bir ön yargı olduğunu kim söylemiş? Ben hiç de böyle bir şeysöylemedim.Benyalnızsizi,yanlışbirgörüşedüşmemeniz için ikazediyorum.Tamirkabuletmezbir hataya düşmeniz ihtimalini hatırlatmak istiyorum. Bunu nasıl olup ta anlamıyorsunuz? SizinleÇincedeğil,Rusçakonuşuyorum.

İvanMarkoviçyumuşakbiredaile:

—Anlıyoruzkardeşim,anlıyoruz,diyordu.

— Benim aile namusunu kabul etmediğim söylediğinize göre, demek ki, anlamıyorsunuz. Genesöylüyorum,yanlışanlaşılmış...Ailenamusubirönyargıdır.Yanlışanlaşılmış...İştebenimdediğimbu.Herhangibir sebeptenbirdolandırıcıyımüdafaaetmekveonugöreceğicezadankurtarmak,budolandırıcıkimolursaolsun,gayrikanunîvenamuslubir insanayakışmayanbirharekettir.Buailenamusunu kurtarmak değil, medeni cesaretsizliktir! Bakın, orduyu misal olarak alalım... Ordununşerefi, bizim için bütün şereflerden üstündür. Ama biz gene de suçlu olan mensuplarımızısaklamıyoruz,suçlarınıörtbasetmiyoruz.Onlarımahkemeyeveriyoruz.Bundanneçıkar?Ordununşerefibuyüzdenkaybediyormu?Hiçdedeğil,aksine.

Temyizmahkemesindeçalışmaktaolanötekiamcasessizsedasız,pekakıllıolmayan,romatizmalıbirzattı.SusuyoryahutdabirdavaaçıldığıtakdirdeUskov'larmgazeteleredüşeceğinisöylüyordu.

Oncabuişibaştankapatmakveyayılmasınamâniolmaklâzımdı.Fakatgazeteleredairfikirlerindenayrıolarak,noktainazarınıbaşkabirşeyeistinatettirmiyordu.

Page 107: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Saşa'nın dayısı, iyi kalpli İvan Markoviç rahat rahat, tatlı tatlı ve sesinde hafif bir titreme ilekonuşuyordu. O, işi şuradan alıyordu; gençliğin hakkı vardır, diyordu, kendini kaptırması onunözelliklerindendir,hangimizgençolmadıkvehangimizkendimizikaptırmadık.Alelâdeinsanlardanbahsetmiyorum: Büyük adamlar bile gençliklerinde yanlış hareketlerden ve birtakım kötülüklerekapılmaktanuzakkalamamışlardır.Büyükyazarlarınhayatlarını ele alın: hangisi gençkenkumardapara kaybetmemiş, içmemiş, makul düşünen insanların kızgınlıklarını kendi üzerine çekmemiştir.EğerSaşa'nınböylebirşeyekapılmasıbircürümhalinegeliyorsaunutmamaklâzımki,Saşa,hemenhemen hiç terbiye görmemiştir. Kendisi lisenin dokuzuncu sınıfından kovulmuştur. Annesini vebabasını ise çocukken kaybetti.Ve böylece en nazik yaşlarında kendisine yol gösterilmedi, faydalıtesirlerdenuzakkaldı.Saşagayet sinirli,kolay feveranedenbiradamolmuştur.Sağlambir temeliyoktur.Veenmühimidetalihsizdir.Suçuvarsada,herhaldemüsamahayavehermerhametliinsanınsevgisinelâyıktır.Şüphesizonucezalandırmaklâzımdır.Amao,bizzatkendivicdanıveyakınlarınınkararını beklerken, çektiği ıstıraplar yüzünden zaten cezasını görmüştür. Albayın ordu ile yaptığımukayese pek güzeldir ve bu onun zekâsının yüksekliğini gösteriyor. Sosyal vazifeden bahsedişionun ruhundaki asaleti belli ediyor. Fakat unutmayalım ki, her ferdin içinde bir vatandaş, bir deHıristiyanvardır,veİvanMarkoviçcoşarak:

— Eğer biz, mücrim çocuğu cezalandırmak yerine ona yardım elimizi uzatırsak vatandaşlıkvazifemizeihanetmiedeceğiz?diyebağırdı.

BundansonraİvanMarkoviçailenamusundanbahsetmeyebaşladı.O, filhakikaUskov'larınsoyunamensupolmak şerefinenail değildi.Fakat buünlü soyun13’üncüyüzyıldanberimevcut olduğunugayetiyibiliyor;ayrıcadabirdakikabileolsunhatırasınıunutamadığıpeksevgilikızkardeşinin,busoyunmümessillerindenbirinin karısı olduğunuda hatırından çıkarmıyordu.Bir kelimeyle bu soybirçok sebepten dolayı kendisi için pek kıymetliydi. 1500 ruble için bu her şeyden üstün olmasıgereken şecere üstüne bir gölge düşmesi fikrini asla kabul edemiyordu. Bütün bu sayıp dökülensebepler yetmediği takdirde. İvan Markoviç, son olarak dinleyicilerden kendi kendilerine şunusormalarını teklif etti: esas itibariyle cinayet nedir? Cinayet, kötü niyetle yapılan ahlâksızca birharekettir. Fakat insanların iradesi serbestmidir? İlim, bumesele hakkında hâlâmüspet bir cevapbulmuş değildir, ilim adamları bu hususta birbirinden ayrı kanaatler taşırlar. Meselâ, en yeniLombrozzoOkulu[bkz.CesareLombroso],serbestbiriradeyikabuletmiyorvehercinayetiferdinanatomikhususiyetlerininmahsulüsayıyordu.Albayyalvararak:

— İvan Markoviç, dedi, biz burada ciddî bir işten bahsediyoruz; siz ise Lombrozzo'yukarıştırıyorsunuz.Zeki bir insan olduğunuza şüphe yok.Amabunlardan bahsetmeye ne lüzumvar.Yoksabütünbulâfların,bubelâgatinmeseleyihalledeceğinimisanıyorsunuz?

SaşaUskovkapısınınönündeoturmuşdinliyordu.Nekorku,neutanç,nesıkıntı,yalnızyorgunlukvebir ruh boşluğu duyuyordu.Ona göre, affedilmesiyle edilmemesi arasında bir fark yoktu.Kendisiburayasadeceverilecekhükmüdinlemek,gerekirseizahattabulunmaküzeregelmişti.AmabunudaiyikalpliİvanMarkoviç'inricasıüzerinerazıolmuştu.Başınagelecekşeydenbirkorkusuyoktu.Habuoda,hahapishane,haSibirya,onuniçinhepsibirdi.(SibiryaiseSibirya...Allahbelâsınıversin.)

Hayattanbıkmıştı.Gerçektenhayatonapekağırgeliyordu.Gırtlağınakadarborcabatmıştı.Cebindemeteliği yoktu. Akrabalarından buz gibi soğumuştu. Dostlarından ve kadınlardan er geç ayrılmasıicapedecekti.Çünküonlarşimdiden,onunbeleşçiliğine istihfaflabakmayabaşlamışlardı.Doğrusu,geleceğipekkaranlıktı.

Page 108: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Saşa kayıtsızdı. Onu yalnız bir tek şey; bu kapının arkasında kendisi için cani denmesiheyecanlandırıyordu. Her an yerinden fırlamak, bu odaya girmek ve albayın o madenî bet sesinekarşı:

—Yalansöylüyorsunuz,diyebağırmakistiyordu.

Bucanisözükorkunçbirsözdü.Bukelime,katiller,haydutlar,hırsızlariçinkullanılır.Birkelimeileahlâksız, kötü insanlar için. Saşa ise o gibi insanlardan çok uzaktı. Doğrusu borcu çoktu. Ödemekabiliyeti de yoktu. Ama borç cinayet değildi ya. Borcu olmayan insan da pek azdı. Albayla İvanMarkoviçdeborçiçindeydiler.

Saşa, benim günahım ne, diye düşünüyordu. O, sahte bir bonoyu kırdırmıştı. Fakat bütün tanıdığıarkadaşları pekâlâ bu gibi işleri yapıyorlardı. Meselâ Handrikof ve Von Burst, ne zaman parasızkalsalar,akrabalarıveyadostlarıadınasahtebonolartanzimedip,kırdırırlarveevlerindenparagelirgelmez bu bonoları müddeti dolmadan geri alırlardı. Saşa da aynı şeyi yapmıştı. Fakat Andrikofkendisine vaat ettiği parayı vermeyince bonoyu geri alamamıştı. Kabahati Saşa'da değil, aksitesadüflerdearamaklâzımdı.Başkanınimzasınıkullanmak,suçlubirhareketsayılırdı,amagenedebircinayetdeğildi.Herkesinkullandığıbirusul,çirkinbirhaldi.

Fakatkimseyedehiçbirbakımdanzararıyoktu.ÇünküSaşa,albayınimzasınıtaklitederkenonabirkötülükgeleceğini,onuzararasokacağınıhatırınabilegetirmemişti.Saşa,"Hayır,bubenimbircaniolduğumugöstermez."diyedüşünüyordu."Benimkarakterimcinayetemüsaitdeğildir.Benhisli,iyikalpli bir insanım. Param olunca fakirlere yardım ederim..." İşte Saşa böyle düşünürken kapınınarkasındakonuşmalarhâlâdevamediyordu.

Albaygittikçehiddetlenerek:

—Amabaylarbu işinsonuyoktur.Düşününbirdefa, farzedelimki,affettikvebonoyuödedik.OzamanSaşayinebuyolsuzhayatadevameder,yeniyeniborçlaragirer,parasınıboşuboşunaharcar,bizim terzilerimize gidip, namımıza kendisi için kostümler ısmarlar. Yaptığı işin, son kabahatiolduğunugarantiedebilirmisiniz?Banagelince,benonundüzeleceğinehiçdeinanmıyorum.

Temyizmahkemesimemurucevapolarakbirşeylermırıldanıyor,sonradaİvanMarkoviçtatlıtatlıvesühuletlekonuşmayabaşlıyordu.AlbaysandalyesinisabırsızlıklaoradanorayaçekiyorvemadenîbetsesiyleİvanMarkoviç'insözlerinikapatıyordu.NihayetkapıaçıldıveİvanMarkoviçdışarıçıktı.Zayıf,sakalsızyüzüyeryerkıpkırmızıolmuştu.Saşa'yıelindentutarak:

—Gel,dedi,samimiyetleherşeyiitirafet...Onurunukırdaaçıkça,itaatkârbirşekildekonuş.

Saşaodayagirdi.Temyizmahkemesindeçalışanamcaoturuyor,albayelleriniceplerinesokmuşbirayağını sandalyeye dayamış,masanın önünde duruyordu.Oda sigara dumanıyla dolu ve havasızdı.Saşanememuranedealbaybaktı.Birdenbirebirutançduydu,canısıkıldı.EndişeyleİvanMarkoviç'edöndüve:

—Ödeyeceğim...Vereceğim,diyemırıldandı.

Madenîses:

Page 109: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Bubonolarıkırdırırken,sonunudüşünmedinmi?diyesordu.

—Ben... Bana... o zamanHandrikof borç para vereceğini vaat etmişti. Saşa, bundan başka bir şeysöyleyemedi.Odadançıktı.Tekrarkapınınyanındakisandalyeyeoturdu.

O anda çekip gitmeyi çok isterdi. Fakat içinden taşan nefret onu boğuyor gibiydi, albayın sözünükesmek,onahakaretetmekiçinkalmaklâzımgeldiğinidüşünüyordu.Oturmuş,nefretettiğiamcasınasöylenecek şöyle adamakıllı, ağır bir söz ararken, karanlığa gömülmüş olan misafir odasınınkapısında bir misafir belirdi. Bu albayın karısıydı. Kadın, Saşa'yı yanına çağırdı. Parmaklarınıçatlatarak,ağlayaağlaya:

—Aleksandr,biliyorum,benisevmiyorsunuz,dedi,amaricaederimdinleyin,benidinleyin.Dostumbunasıloldu?Bukorkunç,korkunçbirşey.Allahaşkınaonlararicaedin,kendinizitemizeçıkarın,yalvarın.

Saşa,onunkalkıpinenomuzlarına,yanaklarındandökülenyaşlarabakıyor,kapıarkasındanyorgun,bitkin insanlarındonuk,sinirlisesleriniduyuyorveomuzlarınısilkiyordu.Saşaasilşovunun,1500ruble için bu kadar gürültü patırtı çıkaracağını hiç tahmin etmezdi. Ne bu gözyaşlarına, ne deduyduğuseslerintitreyişinebirmanaverebiliyordu.

Bir saat sonra albayın, kendi fikrini kabul ettirdiğini işitti... Amcalar ve dayısı işi mahkemeyegötürmeyekararvermişlerdi.Albayiçiniçekerek:

—Karar,dedi,tamam,bittiartık.

Bukarardansonraamcalardavedayıda,hattakarardaısraredenalbaydabile,hissedilirbirçözülmebaşladı.Odayabirsessizlikçökmüştü.İvanMarkoviçahçekerek:

— Ah Yarabbim... Zavallı kız kardeşim, dedi. Ve o zaman kız kardeşinin o sırada mutlaka gözegörünmezbirşekildeodadabulunduğunuanlatmayabaşladı.Herhaldeozavallı,muhterem,bedbahtkadının şimdi ağladığını, oğlu için yalvardığını söyledi. Onun öteki dünyadaki rahatı İçin Saşa’yıaffetmeklâzımdı.

Hıçkırıklar duyuluyor, İvan Markoviç ağlıyor ve kapının arkasından işitilmesi mümkün olmayanbirtakımsözlermırıldanıyordu.Albayayağakalkıyor,odadabiraşağıbiryukarıdolaşıyorveuzunkonuşmatekrarbaşlıyordu.

Tam bu sıradamisafir odasında saat ikiyi vurdu.Ailemeclisi bitmişti.Albay, kendisinin bu kadarâsabınıbozanadamıgörmemek içinçalışmaodasındanmisafirodasınagelmedide sofadangeçti...İvan Markoviç ise odasına girdi. Heyecanlı idi. Ellerini neşe ile ovuşturuyor, ağlamış gözleriyleneşelineşelibakıyordu.Dudaklarındabirgülümsemepeydaolmuştu.Saşay'ya:

— Vaziyet iyi, dedi, Allah’a şükür... Sen artık evine gidip rahat rahat uyuyabilirsin. Biz bonoyuödemeyikararlaştırdık.Fakatşuşartlaki,pişmanlıkgetireceksinvehemenyarındanteziyokköyünegidipişlegüçleuğraşacaksın.

BirdakikasonraİvanMarkoviçileSaşapaltolarını,şapkalarınıgiymişler,merdivendeniniyorlardı.Dayınasihatlerveriyor,Saşa iseonudinlemiyorveomuzlarındanyavaşyavaş ağırvekasvetli bir

Page 110: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

şeyinkalktığınıhissediyordu.Affedilmişti.Artıkserbestti!Neşebirrüzgârgibigöğsünüdolduruyorvekalbindetatlıbirürpermehissediyordu.Nefesalmak,çabukyürümek,yaşamakistiyordu!Sokakfenerlerine, kararmış gökyüzüne bakarak, bugün "Ayı" adındaki lokantadaVonVurst, isimgününükutluyor,diyedüşündü.Veneşetekrarruhunukapladı.

—Gideceğim, diye karar verdi. Fakat bu anda, cebinde bir kapik bile olmadığını hatırladı. Şimdiyanlarına gideceği arkadaşlarının parasızlığından ötürü onu hor gördüklerini düşündü. Ne olursaolsunmutlakaparabulmaklâzım,İvanMarkoviç'e:

— Dayı bana yüz ruble ödünç versene, dedi. Dayısı ona şaşkın şaşkın bakarak, arka arka fenerdireğinedoğrugitti.Saşasabırsızlıklaayakdeğiştirerekvenefesnefese:

—Dayıricaederim,şuyüzrubleyiver,dedi,sonrayüzüdeğişti,titremeyebaşladı.Dayısınadoğruyürüdü.Onunhâlâmeseleyianlamadığını,hepöyleşaşkınşaşkındurduğunugörerek:

— Vermeyecek misin? diye sordu. Dikkat et, eğer vermezsen yarın gidip polise teslim olurum.Bonoyuödemenizevakitbırakmam.Yarınyenibirsahtebonoyazarım.

ŞaşırmışolanİvanMarkoviçdehşetiçinde,anlaşılmazbirtakımlaflarmırıldanarakparaçantasındanyüzrublelikbirkâğıtçıkardıveSaşa'yauzattı.Saşaparayıderhalkaptıvedayısındanuzaklaştı...

Arabayabindiktensonra,Saşasakinleşmişveiçindeneşenintekrarcanlandığınıhissetmişti.İyikalpliİvan Markoviç'in aile meclisinde bahsettiği o gençlik hakları, içinde uyanmış ve konuşmayabaşlamışlardı. Saşa gideceği içki âlemini düşünüyor ve kafasındaki şişeler, kadınlar ve dostlararasındaşufikirdönüyordu:

—Şimdigörüyorumkibenbircaniyim.Evetcaniyim.

Page 111: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

YAĞMURLUHAVALAR

İri iri yağmur damlaları karanlık camları kamçılıyordu. Bu yağmur, bir defa başladıktan sonra,nihayetsoğuktandonansayfiyelialışıpbüsbütünkayıtsızkalıncayakadargünlerce,haftalarcasürüpgiden sayfiye yağmurlarındandı. Soğuktu.Havada keskin, hoşa gitmeyen bir rutubet kokusu vardı.AvukatKvaşin'inkaynanasıylakarısı, ikisidehırkalarınıgiyipşallarasarılmışlar,yemekodasında,masanın başında oturuyorlardı, ihtiyar kadının yüzünde: çok şükür karnım tok, sağlığım yerinde,biricik kızımı da iyi bir erkeğe verdim, şimdi artık müsterih bir vicdanla iskambil falı açmayahakkımvar,ifadesiokunuyordu.Ortaboylu,tombul,yirmiyaşlarında,uysalyüzlü,solgunbenizlibirkadınolankızı,dirseklerinimasayadayamışkitapokuyordu;amagözlerinebakıncakitapladeğildekitapta yazılı olmayan kendi düşünceleriyle ilgilendiği anlaşılabilirdi. Kadınlar susuyorlardı.Yağmurungürültüsü,aşçıkadınınderinlerden,mutfaktangelensesionlarakadargeliyordu.

Kvaşinevdeyoktu.O,yağmurluhavalardasayfiyeyegelmez,şehirdekalırdı;rutubetlisayfiyehavasıbronşitinepekfenatesirettiğiiçinçalışmasınaengeloluyordu.Kanaatincebozrenklihavanınsoğukmanzarası, yağmurun pencerelerde bıraktığı gözyaşı izleri, kuvvetini alıyor, ona can sıkıntısıveriyordu. Rahat yaşamaya daha elverişli olan şehirdeyse, yağmurlu günler hemen hemen farkedilmedengeçiyordu.

İhtiyarkadınikidefafalaçtıktansonra,iskambilkâğıtlarınıkarıştırdı,kızına:

—Yarınhavaiyiolacakmı,bizimAlekseyStepanoviçgelecekmi,diyefalaçtım.Gelmeyelibugüntambeşgünoluyor...dedi.Nehava,Yarabbi...

Nadejda Filipovna kayıtsız gözlerle annesini süzerek yerinden kalktı, oda içinde bir köşeden birköşeyegidipgelmeyebaşladı.Kendidüşüncelerinedevamederek:

—Barometredünyükseliyordu,dedi,bugünsegenedüşüyormuş!

İhtiyarkadıniskambilkâğıtlarınıuzunsıralarhalindedizdiktensonrabaşınısalladı.

Kızınabakarak:

—Göreceğinmigeldi?diyesordu.

—Elbette.

—Nasılgöreceğingelmez?Burayauğramayalıbugünbeşgünoluyor.Mayıstaençokiki,bazenüçgün gelmezdi, şimdiyse, dile kolay, tam beş gün! Benim bile karısı olmadığım halde, göreceğimgeldi. Dün bana, barometre düşüyor, dediler, ben de sırf Aleksey Stepanoviç için piliç keserek,balıkları temizlemelerini söylemiştim.O, pilici, balığı sever. Rahmetli baban, balığı görmeye biletahammüledemezdi,amaAleksStepanoviçseviyor.Herzamaniştahlayiyor.

Kızı:

—Onudüşünürkenkalbimsızlıyor,dedi.Bizimbilecanımızsıkılıyor,onunelbettedahaçoksıkılır,anneciğim!

Page 112: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Sıkılmazolurmu?Bütüngününümahkemedegeçiriyor,gecedeyapayalnızbaykuşgibiboşevdeyatıyor.

— Beni en çok korkutan nedir biliyor musunuz, anne, orada yapayalnız, hizmetçisiz kalışı. Nesemaver koyacak, ne su verecek kimsesi var.Yaz ayları için neden bir uşak tutmamalı?Hemde osevmedikten sonra bu sayfiyeye ne lüzum var? Ona, istemez demiştim, ama dinletemedim. "Seninsağlığın için lâzım," dedi.Ama bende sağlık ne gezer? Zaten hastalığımın başlıca sebebi onun bucefalarabenimiçinkatlanmışolmasıdır.

AnnesininarkasındandurupbakanNadejdaFilipovna,açılanfaldabiryanlışlıkgördü,masayaeğilipdüzeltmeye başladı. Ortalığa gene bir sessizlik çöktü. İkisi de kâğıtlara bakarken sevgili AlekseyStepanoviç'inşudakikadaşehirdekaranlık,boşodadayapayalnızoturduğunu;aç,yorgunbirhaldeailehasretiyleyanıptutuşarak,masasıbaşındaçalıştığınıdüşünüyorlardı.

NadejdaFilipovna'nınbirdenbiregözleriparladı:

—Biliyormusun,anne?dedi.Havayarındaböyleolursasabah treniyleşehre,onuziyaretetmeyegideceğim!Hiçolmazsasağlıkdurumunuöğrenir,yüzünedoyadoyabakar,çayınıiçiririm.

Bu kadar basit, yerine getirilmesi de pek kolay olan bir düşüncenin o ana kadar akıllarınagelmediğineikisideşaşakaldılar.

Şehir,sayfiyedenyarımsaatkadaruzaktaydı,trendenindiktensonradayirmidakikakadararabaylagitmek gerekiyordu. Ana kız biraz daha konuştuktan sonra ikisi de memnun, aynı odada uykuyayattılar.

Salondakisaatgeceninikisinivurduğuzamanihtiyarkadın:

—Of-of...Yarabbi,bizgünahkârkullarınıbağışla!diyerekiçiniçekti.Hiçuykumyok!

Kızı,fısıltıyla:

— Uyumuyor musun, anne? diye sordu. Ben de hep Alyoşa'yı düşünüyorum. Şehirde sağlığıbozulmasabari!Kimbilirnebiçimlokantalarda,aşçıdükkânlarındayemekyiyordur.

İhtiyarkadıniçiniçekti:

—Bendebunlarıdüşünüyordum.Yarabbi,senonukoru.Yabuyağmuranebuyrulur?

Sabahleyinyağmur,artıkpencereleridövmüyordu.Ağaçlarhüzünlühüzünlüduruyor, rüzgârınheresişindeyapraklarındabirikenyağmurdamlalarınıyere serpiyorlardı.Çamurluyollarda insanlarınayak izleri, araba tekerleklerininoyduğuyollar,hendekler, çukurlar sudoluyor.NadejdaFilipovnayolaçıkmayakararverdi.

İhtiyarkadın,kızınışallarlasarıpsarmalarken:

—Bendenselâmgötür,diyordu.Hemdesöyle,onapeköylemahkememahkemedolaşmasın...İnsanadinlenmedelâzım.Sokağaçıkarkenboynunaatkısarmayıunutmasın:havalarındurumubelli.Tanrıkorusun!Pilicideal,onagötür;evyemeğisoğukdaolsageneaşçıyemeğindeniyidir.

Page 113: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Kızı,akşamtreniyleyahutsabahleyindöneceğinisöyleyerekgitti.

Amasöylediğindençokdahaerken,öğleyemeğinedoğrugeridöndü.Ogeldiğisıradaihtiyarkadın,kendi odasında, sandığın üstünde uyuklarken, akşam yemeği için damat beye acaba ne kızartsam?diyedüşünüyordu.

Kızı, solgun bir yüzle, darmadağınık saçlarla annesinin odasına girdi, hiçbir şey söylemedenşapkasınıçıkarmadanyatağayığıldı,başınıyastıklararasınagömdü.

İhtiyarkadınşaşırıpkalmıştı:

—Neoldun?diyesöylendi.Niçinbukadarçabukdöndün?AlekseyStepanoviçnerede?

NadejdaFilipovnabaşınıkaldırdı,kuru,yalvarangözlerleannesininyüzünebaktı.

Nihayet:

—O,bizialdatıyor,anne!diyebildi.

İhtiyarkadınkorkudolubirsesle:

—Nediyorsun,Tanrılâyığınıversin!dedi,gecelikhotozubaşındanyanakaydı.Bizikimaldatmayakalkışır?Allah’ım,senbizikoru!

Kızı:

—Bizialdatıyor,anne!diyetekrarlarkençenesititredi.

İhtiyarkadınsarardı:

—Bunudaneredençıkardın?diyebağırdı.

—Şehre gidince dairemizi kapalı buldum.Kapıcı, Alyoşa'nın bu beş gün içinde bir defa bile evegelmediğinisöyledi.Evdeoturmuyor!Oturmuyor!Oturmuyor!

NadejdaFilipovnaellerinisalladı,hıçkırarakağlamayabaşladı.Hemağlıyor,hemde:

—Oturmuyor!Oturmuyor!diyetekrarediyordu.

Sinirbuhranlarıbaşladı.İhtiyarkadınkorkuiçindekalarak:

— Bu nasıl şey? diye mırıldanıyordu. Daha üç gün önce gönderdiği mektupta evden dışarıçıkmadığınıyazıyordu!Pekigecelerineredeyatıyor?Yarabbisenbilirsin!

NadejdaFilipovnahalsizdüşmüştü,hattaşapkasınıbileçıkaramıyordu.Afyonyutmuşgibimanasızgözlerleetrafınabakınıyor,sinirdengerilenparmaklarıylaannesininelineyapışıyordu.

İhtiyarkadın,kızınınyanındatelâşlıtelâşlıdolaşıyordu:

— Tam inanacak adamı bulmuşsun, insan kapıcının sözlerine inanır mı? diye ağlamaklı bir sesle

Page 114: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

söylendi.Nekadarkıskançşeymişsin!O,bizialdatmaz...Hemdebizialdatmayanasılcesareteder?Biz şöyleböyle insanlardanmıyız?Tüccar soyundanolsakbilegeneböylebir şeyyapmayahakkıyoktur,çünküsennikâhlıkarısısın!Bizgerekenyereşikâyetdeedebiliriz!Seninleevlendiğizamançeyizolaraktamyirmibinaltınverdim!Sençeyizsizinbirideğilsinki!

Busözlerisöylersöylemez,kendisideağlamayabaşladı,sonrakolunusilkti;kendisidehalsizdüştü,sandığınüstüneyattı.Busıradagökyüzündemavilekelergörünmüşbahçedeıslakotlarüzerindenilkgüneşışığıyavaşçakaymış,neşelenenserçeler,gökyüzündekoşuşanbulutlarıngölgelerininaksettiğisu birikintileri etrafında cıvıldaşarak, zıplamaya başlamışlardı, ama ana kız, hiçbir şeyin farkındadeğillerdi.

Akşamüzeri Kvaşin geldi. Şehirden ayrılmadan önce eve uğramış, kapıcıdan, kendisi yokkenkarısınıngeldiğiniöğrenmişti.

Neşeli neşeli kaynanasının odasına girdi, onların yaşlarla dolu gözlerini, somurtkan yüzlerinigörmüyormuşgibidavranarak:

—İşte,bendegeldim!dedi.İştebendegeldim!Tambeşgündürgörülmedik!

Aceleylekarısının,kaynanasınınelleriniöptü,ağırbirişibaşardığıiçinmemnunlukduyanbirinsantavrıylakendisinikoltuğaattı.

Ciğerlerindekibütünhavayıdışarıçıkararak:

— Of! dedi. O kadar bitkinim ki, sormayın, zorla oturuyorum! Hemen hemen beş gün... geceligündüzlü sanki iğne üzerinde oturuyormuşum gibi yaşadım! Bu zaman içinde eve bir kere bileuğramadım! Hep Şipunov ile İvançikov'un müsabakasıyla uğraştım. Galdeyev'in mağazasınınüstündekibürodaçalışmakzorundakaldım...Yemedim,içmedim,birsıranınüstündeyattım,dondum,bittim...Birdakikabileboşdurmadım,evegitmeyebilevakitbulamadım.İşteNadyuşabuyüzdeneveuğrayamadım...

BusözlerisöylediktensonraKvaşin,fazlaçalışmaktanbelkemiğiağrıyormuşgibiellerinikalçasınadayadı,yalanınınyahutkendisinindediğigibi,diplomatlığınınnasılbirtesirbıraktığınıanlamakiçinyan gözle karısının, sonra kaynananın yüzüne baktı.Kaynanasıyla karısı, kaybettikleri kıymetli birşeyi hiç beklemedikleri, ummadıkları bir zamanda bulan insanlar gibi sevinçle birbirlerinebakıştılar...Yüzleriparlıyor,gözleriyanıyordu...

Kaynanası,yerindenfırlayarak:

—Azizyavrum,diyebağırdı.Ah,Yarabbi,bennediyeburadaoturuyorum?Çabukçayhazırlasınlar!Belkikarnındaaçtır?

Karısı,sirkeyleıslatılanmendilibaşındançekipatarak:

— Elbette açtır! dedi. Anne, çabuk şaraplamezeleri getirin! Natalya, sofrayı hazırla! Ah, Yarabbihiçbirşeyhazırdeğil!

İkisidemesut,bahtiyar,odalardatelâşlakoşuşmaya,uğraşmayabaşladılar...

Page 115: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Biraz sonramasa hazırlanmıştı. İçi dışıMadera şarabı, likör kokan, tokluktan güçlükle nefes alanKvaşin, durmadan açlıktan şikâyet ediyor, yemekleri zorla çiğniyor, durmadan Şipunov ileİvançikov'unmüsabakasındansözediyordu.

Karısıda,kaynanasıdagözlerinionunyüzündenayırmayarakdüşünüyorlardı:

"Neakıllı,nenezaketliadam!Hemdenegüzelerkek!"

AkşamyemeğindensonraKvaşinkocaman,yumuşacıkkuştüyüyatağınayatarken:

"Bu pek önemli! diye düşünüyordu. Gerçi tüccar soyundan, cehalet kokan insanlardır, amakendilerinegöreayrıbirgüzellikleriolduğudainkâredilmez.İnsanhaftanınbirikigününüburadazevklegeçirebilir."

Yorganıbaşındanaşağıçekti,ısındı,uykuyadalarken:

"Bupekönemli!"diyemırıldandı.

Page 116: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ARABALIK

Akşamleyinsaatonageliyordu.ArabacıStepan,kapıcıMihayloköyündendedesinemisafirliğegelenarabacınıntorunuAlyoşkaveherakşamevinavlusunatuzlubalıksatmayagelenyetmişlikbirihtiyarNikandr arabalıkta bir fener etrafına oturmuş, papaz oyunu oynuyordu. Ardına kadar açık olankapıdan bütün avlu, ev sahiplerinin oturduğu büyük ev, avlu kapısı, kilerler, kapıcı dairesigörünüyordu.Bütünbunlar,gecekaranlığıylaörtülüydü.Yalnız içindebirkiracıoturanküçükevindört penceresi pırıl pırıl parlıyordu.Arabaların, kızakların kalkıkoklarınıngölgeleri, duvarlardankapıya doğru uzanıyor, fenerden, oyunculardan gelen gölgelerle karışıyor, titriyordu... Ambarıahırdanayıranincearaduvararkasındabeygirlervardı.Etrafotkokuyor,ihtiyarNikandr'dannahoşbir tuzlu balık kokusu geliyordu. Arabacı, kral [Kâğıt oyunlarında papaza verilen ad.] olmuştu;kendisince kırlara yakışır bir tavır takınmıştı; kırmızı, kareli bir mendile gürültülü bir şekildehapşırdıktansonra:

—Şimdiistediğiminkafasınıkeserim,diyordu.

Sekizyaşlarında,çoktanmakasgörmemişaçıksarısaçlıbiroğlançocuğuolanAlyoşka,arabacıyasert sert, kıskançlıkla baktı, kendisinin de kral olmasına az kalmıştı. Bunun için de suratını asmış,kaşlarınıçatmıştı.Kâğıtlaradüşüncelidüşüncelibakarak:

—Dede,dedi,bensendensonraoynayacağım.Biliyorumsendekupakızıvar.

—Haydibudala,bukadardüşünmeoynabakalım.

Alyoşka, çekine çekine kupa oğlanını oynadı. Bu anda avludan çıngırak sesi işitildi. Kapıcı ayağakalkarak:

—HayAllahmüstahakkınıversin,dedi,haydikral.Gitdekapıyıaçşimdi.

Birazsonrageridöndüğüzaman,oyundaAlyoşkaprens,tuzlubalıksatıcısı,asker,arabacıdaköylüolmuşlardı.Arabacıtekraroyunaoturarak:

—Vaziyetkötügidiyor,dedi.Şimdidoktorlarçıktı,kapıyıaçtımçıkaramadılar.

—Nerde, çıkarmak kolaymı? Herhalde yalnız beynini altüst etmişlerdir, o kadar. Kurşun kafayagirdiyseneyapsalarparaetmez.

Arabacıdevamla:

—Kendinikaybetti,dedi.Herhaldeölecek.Alyoşka,itoğluit,kâğıtlarımabakma,yoksakulaklarınıçekerimha.Evet,doktorlarıdışarıyaçıktı,annesibabasıdaiçerigirdi...Şimdigeldiler,öylebağırabağıraağlıyorlarki,yürekleracısı."Biricikoğlumuz"diyorlar..Felâketişte.

Oyuna dalmış olan Alyoşka'dan başka herkes iyice aydınlatılmış olan evin pencerelerine baktılar.Arabacı:

—Yarınkarakolagitmeklâzımmış,dedi.İfadealacaklar...Bennesöyleyebilirimki?Görmedimki?Busabahçağırdılarbeni,birmektupuzatıp"Bunupostakutusunaatarmısın"dedi.Ağlamışolduğu

Page 117: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

gözlerinden belliydi. Karısı, çocukları evde yoktu, gezmeye çıkmışlardı... İşte ben mektubugötürürkenodatabancaileşakağınabirkurşunsıkmış.Geldiğimzamandaaşçıkadınvarkuvvetiyleimdatçağırıyordu.

Tuzlubalıksatıcısıkısıkbirsesle:

—Büyükbirgünah,dedi,başınıçevirdi.Büyükgünah.

Arabacı,birkâğıdıdahabüyükbirkâğıtlakırarak:

—Fazlaokumuşluğundan.dedi.Kaçırdıişte.Bazenbütüngeceoturur,boyunayazardururdu...Hey,köylü,oynasana!..Amagösterişlibirefendiydidoğrusu.Beyaz tenli,uzunboylubiradamdı. İyidekiracıidi.

Arabacı,dokuzlukozlabirkupapapazıalarak:

—Hep kadınmilleti yüzünden, dedi. Başka birinin karısına tutulmuş, karısından da soğumuşmuş.Olur,böyleşeyler.Kralkızmayabaşlıyorha.

Busıradatekrarkapıaçıldı,öfkelenenkral,canısıkılmışgibibirtükürdü,dışarıyaçıktı.Aydınlanmışpencerelerde dans eden çiftlere benzeyen gölgeler göründü.Avluda heyecanlı sesler acele adımlarişitildi.Arabacı:

—Herhaldegenedoktorlargeldi,dedi.YorulacakbugünMihaylo.

Biraniçinulumayıandırangaripbirsesişitildi.Alyoşka,korkuyladedesine,sonrapencerelerebaktı,dediki:

—Dünkapınınyanındabaşımıokşadı.Çocuknerelisinsen?dedi.Dedeşimdiböyleuluyankimdi?

Dedecevapvermedi,yalnızfenerinfitilinidüzeltti.Birazsonra:

—Gitti adam, dedi ve esnedi. Kendisi dr mahvoldu, çocukları da. Şimdi bütün hayatları boyuncaçocuklarıbuayıptankurtulamazlar.

Arabacıdöndü,fenerinyanmaoturdu:

—Öldü,dedi.Darülacezeyehabergönderildi,ihtiyarkadınlargelsindiye.

Arabacıistavrozçıkardı:

—Allahrahmeteylesin,diyemırıldandı.

Alyoşkadadedesinebakarakistavrozçıkardı.

Tuzlubalıksatıcısı:

—Onungibilerböyleanılmaz,dedi.

Page 118: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Niye?

—Günahişte.

Arabacıonahakverdi:

—Doğru,dedi,şimdiruhudoğrudandoğruyacehennemegidecek.Şeytanınelinegeçecek.

Satıcı:

— Günah, diye tekrarladı. Böyleleri ne gömülür, ne onlar için ayin yapılır. Onlara bir leş gibimuameleedilir.Hiçbirmerasimyapılmaz.

İhtiyar,kasketinigiyipayağakalktı:

—Bizimgeneralkarısınındaböylebirşeybaşınageldi,dedi.Kasketiniaşağıyadoğruçekti.Bizozaman hâlâ köle idik, general karısının küçük oğlu, o da herhalde fazla okumuşluğundan olacak,ağzına bir kurşun sıktı. Dinî kanunlarımıza göre, onu papazsız, ayinsiz, mezarlığın öte tarafınagömmeklâzımdı.Amahanımefendi,elegüneayıpolmasındiye,polislere,doktorlararüşvetvermiş,oğlu,buişibuhraniçinde,kendisinibilmezbirhaldeişlemişgibikâğıtalmış.Paraileherşeyyapılır.Böylece onu, papazlarla, bando ile yani gereken merasimle gömdüler. Hem de kilisenin altınagömdüler.Sonra rahmetligeneral,bukiliseyikendiparasıyla tamirettirdi,ailesindenkimölmüşseşimdioradayatıyor.Bugömmedensonrabirikiaygeçiyor,herşeyyolunagiriyor.Amaüçüncüayabasınca,birgünkiliseninbekçileri,generalkarısınınkendilerinikabuletmeleriniricaediyorlar.Neistiyorlar? Huzuruna çıkınca kadının ayaklarına kapanıyorlar: "Bizi affedin hanımefendi, diyorlar,amadahafazlakilisedeçalışamayız.Başkabekçilerbulun,bizilütfenbuiştenaffedin."Hanımefendi:"Niçin?" diye soruyor "Tahammülümüzkalmadı, diye cevap veriyorlar, oğlunuz, bütün gece kabiraltındauluyor."

Alyoşka bundan ürperdi, pencereleri görmemek için yüzünü arabacının sırtına dayadı. İhtiyardevamla:

—Generalkarısıilköncebunahiçinanmakistememiş."Bütünbunlar,demiş,sizde,cahilhalktakendikendinizi inandırmanızdan." Bir müddet sonra bekçiler gene ona gittiler, hem bu sefer zangoçlabirlikte. Onun, o da uluduğunu duymuş. General karısı işlerin sarpa sardığını gördü. Bekçilerlebirlikte yatak odasına kapandı, dedi ki: "İşte dostlarım size yirmi beş ruble, siz bu gece usulca şubahtsızoğlumutopraktançıkarın,kabristanınarkasınagömün."Herhaldeonlarabirerkadehdevotkaikrametti.Bekçilerdedediğiniyaptılar,üstüyazılımezartaşıhâlâkiliseninaltındadır.Generaloğluise,kabristanarkasında.

Tuzlubalıksatıcısı:

—HeyAllah’ımaffetgünahlarımızı,diyeahçekti.Yılınancakbirgünündeböyleleriiçinduaedilir.Üçleme yortusunun cumartesi günü. Onların ruhu için fakirlere sadaka verilmez, günahtır. Amaruhlarının selâmeti için kuşlara yemdağıtılabilir.General karısı, her üçgündebir dört yol ağzınaçıkar,kuşlarayemdağıtırdı.Birdefadörtyolağzında,neredengeldiğibelliolmayansiyahbirköpekortaya atladı, ekmeği kaptı, sonra kaybolup gitti... Tabii bu köpeğin ne biçim köpek olduğu belli.Bundansonrageneralkarısıbeşgünneyedi,neiçti,yarıdelibirhaldegezdi...Birdenbirebahçede

Page 119: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

dizçöküyoruzunuzunduaediyordu.Eh,Allahaısmarladıkkardeşler,Allahyardımcınızolsun.GelMihayloşkabanakapıyıaçıver.

Tuzlubalıksatıcısıylakapıcıdışarıçıktılar.ArabalıktakalmamakiçinarabacıylaAlyoşkadaçıktılar.Arabacı,hâlâgölgeleribirgörünüpbirkaybolanpencerelerebakarak:

—İşte,bizimgibiyaşıyordu,öldü.Busabahavludageziyordu,şimdiiseölüyatıyor,dedi.

Arabacı,tuzlubalıksatıcısıylayürüyerek:

—Güngelir,bizdeölürüz,dedi.

İkisi de karanlıkta kayboldular. Arabacı, arkasından da Alyoşka, ışıklı pencerelere çekine çekineyaklaştılar. Uzun uzun ağlamış olan pek solgun bir bayan, kır saçlı yakışıklı bir erkek, odanınortasındaikioyunmasasınıçekiyorlardı.Herhaldeölüyü,üstünekoyacaklardı.Masalarınyeşilçuhasıüzerinde hâlâ tebeşirle yazılmış rakamlar görünüyordu. Sabahleyin avluda koşup bağıran, birsandalyeüzerindeduruyor,eliniuzatarakyatakörtüleriylebiraynayıörtmeyeçalışıyordu.Alyoşka,fısıldayarak:

—Büyükbaba,neyapıyorlar?diyesordu.

İhtiyar:

—Şimdionumasalarınüstünekoyacaklar,dedi.Haydigidelimoğlum,yatmazamanıgeldi.

ArabacıylaAlyoşka, arabalığa döndüler,Allaha dua edip ayakkabılarını çıkardılar. Stepan, döşemeüzerinde bir köşede, Alyoşka ise kızakta yattı. Arabalığın kapılan artık kapanmıştı. Söndürülmüşfenerdenkuvvetlibir iskokusugeliyordu.Biraz sonraAlyoşkabaşınıkaldırdı, etrafınabaktı,kapıaralığındanaynıdörtpenceredenışıkgörünüyordu:

—Dedeciğim,korkuyorum,dedi.

—Hadi,uyu,uyu.

—Dedimya,korkuyorum.

—Nekorkuyorsun?Ammadaşımardınha.İkisidesustular.

Alyoşkabirdenbirekızağınüstünesıçradı.Hıçkırahıçkıraağlayarakdedesinedoğrukoştu.Arabacıdakalkarak:

—Nevar,neoluyor?diyesordu.

—Uluyor.Korkuyorum,dedeciğim...İşitmiyormusun?

Arabacıkulakkabarttı:

—Ağlıyor,dedi.Hadigityat,budala.Acılarıvar,ağlıyorlar.

Page 120: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Torun,hıçkırarak,baştanaşağıtitreyerek:

—Köye gitmek istiyorum dede, dedi.Anneme gidelim, köye gidelim.Gidelim, canım dedeciğim,sevabagirersin.

—Nebudalaçocuk.Hadi,sus,sus.Bendefeneriyakayım,budala!

Arabacı,aranarakkibritibuldu,feneriyaktı.AmaışıkAlyoşka'yısakinleştirmedi.Ağlayarak:

—Stepan dedeciğim, köye gidelim, dedi.Buradan korkuyorum, çok korkuyorum.Mendebur, beniniyeköydengetirdin?

—Kimmendebur?İnsanözdedesineböylesöylermi?Döverimseniha.

—Döv,döv,döv,eşeksudangelinceyekadardövamma,Allahaşkınabeniannemegötür.

Arabacı,tatlıtatlıfısıldayarak:

—Hadioğlum,hadisus,korkma...Dedi.Bendekorkuyorumya.Allah’aduaet.

Kapıgıcırdadı,kapıcınınbaşıgöründü:

—UyumuyormusunStepan?dedi.Bensebütüngeceuyuyacağım.İçerigirdi.Bütüngecepencereyibiraçbirkapa.SenAlyoşkaniçinağlıyorsun?

Arabacı,onunyerinecevapvererek:

—Korkuyor,dedi.

Tekrarkısabirzamaniçinbirulumaişitildi.Arabacıdediki:

—Ağlıyorlar.Annesigözlerineinanmakistemiyor.Acıdanhelâkoluyorlar.

—Babasıdaburadamı?

— Burada... Bir kenara oturup susuyor. Çocukları da akrabalarına götürdüler... Eh Stepan, biraziskambiloynasakmıdersin?

Arabacıbaşınıkaşıyarak:

—Olur,dedi.SenAlyoşka,gituyu.Evlenecekzamanıngeldi,hâlâtutupağlıyorsun,budala.Hadigit,sersemgit.

Kapıcının odada bulunuşu Alyoşka'yı yatıştırdı. Çekine çekine kızağa gitti, yattı. Uyku arasındafısıltılarduyuyordu.Dedesi:

—Kırıpalıyorum,diyordu.

Kapıcıda:

Page 121: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Kırıpalıyorum,diyerektekrarlıyordu.

Avluda çıngırak çaldı, kapı gıcırdadı. O da sanki "Kırıp alıyorum" diyordu. Alyoşka, rüyasındaefendiyigördü,gözlerindenkorkupağlayaraksıçrayıpkalktığızamanartıksabaholmuştuBiryandadedesihorluyor,arabalıkartıkonakorkunçgelmiyordu.

Page 122: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

BAYAN.N.'NİNHİKÂYESİ

Bundan dokuz yıl kadar önce, bir akşamüzeri sorgu yargıcı Pyotr Sergeyeviç ile birliktemektuplarımızıalmakiçinatlaistasyonagitmiştik.

Hava çok güzeldi, ama dönüşte gök gürültüleri duyuldu; kızıl bakır renkli bir bulutun üzerimizedoğrugeldiğinigördük.Bulutbize,bizdeonayaklaşıyorduk.

Bulutunkapkarayerindebizimevilekilisebeliriyor,uzunkavakağaçlarıdagümüşleyaldızlanmışgibi parlıyordu. Havada yağmurla karışık biçilmiş ot kokusu vardı. Yol arkadaşım heyecanlıydı.Durmadangülüyor, saçmasapan şeyler söylüyordu.Diyorduki:birdenbireyolumuzüstüne surlarıdişli,sarmaşıklarlaörtülü,baykuşlarladoluortaçağdankalmabirşatoçıksa,yağmurdankaçıporayasığınsak,sonrayıldırımbiziöldürsenegüzelolurdu.

Amaişte ilkdalga,çavdar,yulaf tarlalarındanhızlageçti.Rüzgârbirhamleyaptı, tozlarhavalandı.PyotrSergeyeviçgüldü,atınımahmuzlarken:

—Negüzel!diyebağırdı.Negüzel!

Neşesibanadageçmişti;birandailiklerimekadarıslanacağımı,yıldırımçarpmasıylaölebileceğimidüşünerekgülmeyebaşladım.

Kasırgadaatüstündedörtnalagiderken,rüzgârdanboğulurgibiuçtuğunuhissetmek,insanınruhunaheyecanveriyor,göğsünügıcıklıyor.Evimizinavlusunagirdiğimizzamanrüzgâr,artıkdinmişti,iriyağmurdamlaları,otları,çatılarıdövüyordu.Ahırınyanındakimseyoktu.

Pyotr Sergeyeviç, eyerlerini indirdikten sonra atları ahıra çekti. Onun, bu işleri bitirmesinibekleyerek eşikte duruyor, yağmurun çapraz çizgilerini seyrediyordum; tatlı, iç gıcıklayan bir otkokusu,buradakırdakindendahakuvvetliduyuluyordu;bulutlardan,yağmurdanortalıkkararmıştı.

Gökyüzünün yarıldığını sandıracak kadar şiddetli, çatırtılı bir gök gürlemesinden sonra yanımayaklaşanPyotrSergeyeviç:

—İştegökgürlemesidediğinböyleolur!diyebağırdı.Nasıl,ha?

Yanımda, eşikte duruyordu, biraz önceki hızlı koşunun tesiriyle ağır ağır nefes alarak beniseyrediyordu.

—NatalyaViladimirovna,dedi,uzunzamanböyledurupsizebakabilmekiçinherşeyimiverirdim.Bugünçokgüzelsiniz.

Hayranlık ifade eden, yalvaran gözlerle bana bakıyordu, yüzü solgundu, sakalıyla bıyıklarındapırıldaşanyağmurdamlalarıdasankimuhabbetlebeniseyrediyorlardı.

PyotrSergeyeviç,sözlerinedevamederek:

— Sizi seviyorum, dedi. Evet, seviyorum, sizi karşımda gördüğüm için bahtlı bir insanım, karımolmayacağınızı biliyorum, ama zarar yok, bir şey de istemiyorum, hiçbir isteğim yok, sevdiğimi

Page 123: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

bilmeniz bana yeter. Susun, cevap vermeyin, yeter ki, benim için dünyada her şeyden değerliolduğunuzubilin,sizebakmamaizinverin.

Hayranlığıbanadageçmişti.Heyecanlıyüzünebakarak,yağmurgürültüsünekarışansesinidinliyor,büyülenmişgibihiçkımıldamadanduruyordum.

Oışılışılgözleredoyadoyabakmak,sesiniebediyetekadardinlemekistiyordum.

PyotrSergeyeviç:

—Susuyorsunuz,peki!dedi.Susmaktadevamedin.

Kendimiokadar iyihissediyordumki,sevincimdengüldüm,bütünhızıylayağanyağmurunaltındaevedoğrukoştum;odagüldü,subirikintilerinebasmamakiçinzıplayazıplayaarkamdankoştu.

Çocuklargibigürültüpatırtıederekkoşakoşamerdivenlerdençıktık,hızlaodayagirdik.Sırsıklamolmuş,koşmaktannefesnefesekalmıştık.

Beni neşeli görmeye alışkın olmayan babamla ağabeyim, şaşkın şaşkın yüzüme baktılar, onlar dagülmeyebaşladılar.

Fırtına bulutları dağılmış, gök gürültüsü kesilmişti, Pyotr Sergeyeviç'in sakalındaki yağmurdamlalarıysahâlâpırıldıyordu.Akşamyemeğinekadardurmadanşarkı söyledi, ıslıkçaldı,gürültüederek köpekle oynadı, onu odadan odaya kovaladı, az kalsın semaveri getiren uşağı devirecekti.Yemekyenirkendeçokyiyor,saçmasapankonuşuyor,kışıntazehıyaryiyinceinsanınağzındabaharkokusuduyacağınıiddiaediyordu.

Gece yatağıma yatarken mumu yakarak penceremi arkasına kadar açtım; tarif edilmesine imkânolmayanbirduygubütünruhumusardı.Hür,sıhhatli,asil,zenginolduğumu,sevildiğimihatırladım,amaenönemlisiasil,zenginoluşumdu,Yarabbi,hemasil,hemzenginolmak,nehoşbirşeydi.Sonrayatağımıniçindeşebnemleberaberodamadolanhafifsoğuktanbüzülürken,PyotrSergeyeviç'isevipsevmediğimianlamayaçalıştım...Amabirşeyanlayamadım,uyuyupkalmışım.

Sabahleyin yatağımın üstünde titreşen güneş lekelerini, kavak dallarının gölgelerini gördüğümzaman,birgünönceolupbitenlerinhepsihayalimdecanlandı.Hayatbanazengin,binbirrenkli,peklâtifgöründü.Şarkısöyleyerek,aceleacelegiyinipbahçeyekoştum...

—Peki, sonraneoldu?Hiç.Kışın şehirdeoturduğumuz zamanPyotrSergeyeviç, ara sıra köydenbize geliyordu. Köylü ahbaplar, yalnız köyde, o da yazın sevimli olurlar, şehirde, kışınsevimliliklerinin yarısını kaybederler. Şehirde onlara çay ikram ederken, giydikleri redingotunbaşkasının sırtından alındığını, çaylarını gerektiğinden fazla karıştırdıklarını sanırsınız. PyotrSergeyeviç, şehirde de aşkından konuşuyordu, ama bu, köydekine hiç benzemiyordu. Burada bizibirbirimizden ayıran duvarı daha çok hissediyorduk:Ben asildim, zengindim, o ise yoksuldu, asilbile olmayan bir papazın oğlu, sorgu yargıçlığı eden bir kişiydi, o kadar; ikimizde (ben gençolduğumiçin,odaTanrıbilirneden)buduvarıhemçokyüksek,hemdekalınbuluyorduk;şehirdebize geldiği zaman zoraki gülümsüyor, toplumu tenkit ediyordu. Salonda yabancı birisi olduğuzaman da somurtarak susuyordu. Aşılmasına imkân olmayan hiçbir duvar yoktur, ama çok iyitanıdığımzamanımızın romankahramanları, fazla sıkılgan, gevşek, tembel insanlardır, kendilerine

Page 124: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

güvenleriyoktur.Başarısızlığa,hayatınkendilerinialdattığıdüşüncesinepekçabukboyuneğiyorlar;mücadeleetmekvarkentoplumaadilikdamgasıvuruyor,onutenkitetmeyekalkışıyorlar,asılkenditenkitlerininyavaşyavaşadileştiğinifarketmiyorlar.

Seviliyordum, saadet pek yakınımdaydı, benimle omuz omuza yaşadığını sanıyordum; kendimianlamayaçalışmadanhayattannebeklediğimi,neistediğimibilmedengamsız,kedersizyaşıyordum,zamansayürüyor,yürüyordu...İnsanlar,asklarıylayanımdangelipgeçiyor,parlakgünler,ılıkgecelerbirbirinitakipediyor,bülbüllerötüyor,kuruotkokularıhavayıdolduruyordu.Şimdiyalnızhatıralarıkalanbütünbulâtif,güzelanlarherkesteolduğugibibendede izbırakmadanhızlageçiyor,değeribilinmiyor,sisgibikaybolupgidiyordu...Şimdibütünbunlarnerede?

Babam öldü, ben ihtiyarladım; beğenilen, okşayan, ümit veren bir şey, yağmur sesleri, gökgürlemeleri, saadet düşüncesi, aşkın sesleri, bütün bunlar ancak birer hatıra olarak kaldı. Şimdiönümdedüz,ıssızbirçölgörüyorum:oradacanlıbirtekmahlûkyok,uzakufuktaherşeykaranlıkkorkunç...

İşteçıngırakçalınıyor,PyotrSergeyeviçgelmişolacak.Kışınağaçlarıgörünce,yazınyalnızbenimiçinyeşerdiklerinihatırlıyor,kendimitutamayarakfısıldıyorum:

"Ah,benimsevgililerim!"

Baharımıberabergeçirdiğiminsanlarıgördüğümzamandahüzün,ılıklıkduyuyorum,onlaradaaynışeylerifısıldıyorum.

PyotrSergeyeviç,babamıntavsiyesiyleçoktanşehrenakledildi.Birazihtiyarladı,birazçöktü.Çoktanberi aşktan konuşmazoldu, artık saçma şeyler söylemiyor,memurluğu sevmiyor, gizli bir ıstırabıvar, anlayamadığım bir şey onu hayal kırıklığına uğratmış, hayattan ümidini kesmiş... İstemeyerekyaşadığıbelli,işteşömineninkarşısınageçipoturdu;sessizsessizateşebakıyor...Nesöyleyeceğimibilmeyereksordum:

—Nevar?

—Hiç...diyecevapverdi.

Ortalığagenesessizlikçöktü.Ateşinkızıl ışığıhüzünlüyüzündezıplamayabaşladı.Geçmişgünlerihatırladım, birdenbire omuzlarım sarsıldı, başım göğsüme düştü, acı acı ağladım. Kendime, buadama karşı tahammül edilemeyecek kadar büyük bir acıma duyuyordum, şimdi hayatın bizevermekten kaçındığı o geçmiş şeyleri sonsuz bir iştiyakla istiyordum. Şimdi, artık asilliğimi,zenginliğimidüşünmüyordum.

Ellerimişakaklarımabastırarak,yüksekseslehıçkırıyor,mırıldanıyordum:

—Tanrım,tanrım,hayatımızmahvoldu...

O ise oturmuş susuyordu, bana: "Ağlamayın" demiyordu. Bu ağlamanın gerektiğini, zamanıngeldiğinibiliyordu.Onundabanaacıdığınıgözlerindenanlıyordum;bendeonaacıyor,biryandandanebenim,nedekendisininhayatınıdüzenesokamayanbusıkılganadamaiçerliyordum.

Kendisini uğurladığım zaman, öyle hissettim ki, holde kürkünü mahsus yavaş yavaş giymeye

Page 125: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

çalışıyordu.Birikidefasessizceelimiöptü,yaşlarlaıslananyüzümeuzunuzunbaktı,öylesanıyorumki, o dakikada fırtınayı, yağmurun çapraz çizgilerini, bizim kahkahalarımızı, benim o zamankiyüzümü hatırlamıştı. Bana bir şeyler söylemek istiyordu, söylemek için can atıyordu, ama bir şeysöylemedi,yalnızbaşınısalladı,kuvvetleelimisıktı.Allahselâmetversin!

Onuuğurladıktansonrasalonadöndüm,geneşömineninönündekihalınınüstüneoturdum.

Kızıl ateşler küllenip kararmaya başladı. Ayaz, büyük bir şiddetle pencereye vuruyor, rüzgâr daşömineninbacasındabilinmeyenbirşarkısöylüyordu.

Hizmetçisalonagirdi,yerdeuyukladığımısanarakbanaseslendi...

Page 126: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

KAYITSIZLIK

Uzunmarşandiz treni, çoktan beri istasyonda duruyor, lokomotiften, sanki sönmüşgibi, hiçbir sesçıkmıyor.Treninyanında,istasyonkapılarındakimseciklergörünmüyor.

Bir vagondan solgun bir ışık şeridi çıkıyor, manevra rayları üzerine kayıyor. Vagon içinde, yereserilmiş bir keçe üzerinde iki kişi oturuyor, biri geniş kır sakallı, kalpağı andıran uzun bir kürkşapka,kürklükısapaltogiymişihtiyarbiradam;öbürü,dahabıyıklarıterlememişbirgenç.Üstündeyünlükumaştan lime limebir ceket, ayağında çamurlu çizmeler var. İkisi demarşandiz ile hayvangötürüyorlar.İhtiyarayaklarınıönedoğruuzatmış,susarakoturuyor,birşeylerdüşünüyor.Gençiseyarıuzanmış,elindekiarmonikleoynuyor,hafifhafif,işitilirişitilmez,seslerçıkarıyor.Yanlarında,içindebiryağmumuolanbirfenerasılıduruyor.

Vagon, tıka basa dolu. İnsan fenerin donuk ışığı altında, vagon içindeki şeylere dikkatli dikkatlibakmaya başlarsa ilk ağızda gözleri önünde canlı, olduğu belli ama çok acayip, biçimsiz şeylerbelirir. Bu mahlûklar, birbiriyle itişip kakışan, sessizce kaygan duvardan yukarıya, tavana doğrutırmanandevyengeçleriandırıyor.

Yalnız,birazdahadikkatlibakılıncakaranlıkiçindeboynuzlar,boynuzgölgeleri,upuzun,kemikleriçıkmışsırtlar,kirlideriler,kuyruklar,gözlergörülüyor.Buşekiller,öküzlerlegölgeleridir.Bazılarıbaşlarını çevirip insanlara bakıyor, kuyruklarını sallıyor, bazıları yatmaya yahut ayakta daha rahatdurmaya çalışıyorlar.Yerleri dar.Bazıları yatınca, öbürleri ayakta durmak, birbirlerini sıkıştırmakzorundakalıyor.Neyemlikleri, ne samandöşekleri, nedebir tutamotları var. [Rusya’dao zamanbirçokdemiryollarındayangın çıkmasındiyevagonlardaot bulundurulmazdı.Bunun için yollananhayvanlarbütünyolboyuncayiyeceksizkalırlardı.]

Uzunbirsusuştansonraihtiyar,cebindenkapaklıbirsaatçıkarır;saatikiyiçeyrekgeçiyor:

—Aşağıyukarıikisaattirbekleyipduruyoruz.Gidipbirazdürtüklemeli,yoksasabahakadarburadakalırız.Uykuyamıdaldılar,nedir,Allahbilir.

İhtiyar, ayağakalkıyor,uzungölgesiylevagondandikkatlidikkatli aşağıya,karanlığın içine iniyor.Trenboyuncalokomotifedoğruyürüyor.Yirmikadarvagongeçtiktensonrakızılbirocakgörüyor.Ocağınönünebirioturmuş,hiçkımıldamadanduruyor,kasketiningüneşliği,burnu,dizleri,kırmızıbirrenkleaydınlanmış.Gerikalantaraflarıkapkara;karanlıktazorfarkediliyor.

İhtiyar:

—Dahaçokmubekleyeceğiz?diyesoruyor.

Ses yok.Hiç kımıldamayan adamherhalde uyuyor. İhtiyar, sabırsızca gırtlağını temizliyor. İnsanıniliklerinekadarişleyennemlihavaaltındabüzülüyor.Lokomotifetrafındadönüyor.Busıradadaikifenerinkuvvetliışığı,birangözlerinikamaştırıyor.Buyüzdengeceonadahadakaranlıkgeliyor.

Küçükistasyonbinasınadoğrugidiyor.

Peron basamakları ıslaktır, şurada burada yeni düşmüş eriyen karlar, beyaz beyaz, küme kümegörülüyor.

Page 127: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

İstasyonbinasınıniçiyseaydınlıktır,birhamamgibisıcaktır,içerdegazkokusuvardır.Birbaskülden,üstündebirkondüktörüniformasıduransarıbirkanepedenbaşkabirşeyyok.Solundaardınakadaraçık iki kapı vardır. Birinde telgraf masası, yeşil kalpaklı bir lâmba görülür, öbürü, koyu rengeboyalıkocamanbirdolaplayarıyarıyadolmuşbirodayaaçılır. İçerdebaşlıkondüktörlemakinist,pencerepervazıüzerineoturmuşlar,ellerindebirşapka,boyunatartışıyorlar.Makinist:

— Sahici kunduz değil, Polonya kunduzu, diyor. Sahici kunduz böyle olmaz. Ne kadar ederöğrenmekistermisiniz,beşrubledenfazlaetmez.

Başkondüktöröfkeliöfkeli:

—Bu işlerdenpekde çakarsınız ya, diye cevapverir.Beş ruble olurmuhiç?Durun şu tüccardansoralım. (İhtiyara dönerek) Bay Malahin, siz ne dersiniz, sahici kunduz mu bu, yoksa Lehistankunduzumu?

İhtiyarMalahin,kalpağınıelinealır,tambiruzmantavrıylakürküyoklar,üzerineüfler,koklar,öfkeliyüzündebirdenküçümseyenbirgülümsemebelirir,keyiflikeyifli:

—Evet,Lehistankunduzubu,Lehistankunduzu,der.

Gene bir tartışmadır başlar. Başkondüktör şapkanın sahici kunduz olduğunda direnir, makinistleMalahin böyle olmadığına onu kandırmayı çalışırlar. Tartışma sırasında ihtiyar, birdenbire burayaniçingeldiğinihatırlar:

—Kunduz,kunduz,şapkaşapkaamatrendeduruyor,baylar;nedir,nebekliyoruz,gidelimartık.

Başkondüktör:

— Gidelim, der. Bir sigara daha içelim de gidelim. Ama aceleye de lüzum yok. Nasıl olsa biziistasyondadurdururlar.

—Nemünasebet,neyedurdursunlar?

—E,öyleişte.Biristasyondageçkalıncıöbüristasyonlardadadurdururlar.Karşıdangelentrenlereyol vermek için.Şimdi gitsekde bir, sabahleyin gitsekde.Neyapsak artık 14numarayı alamayız;herhalde23numarayıverirler.

—O,sizindilinizdenebiçimdilbucanımç

E—h,böyleişte,bizimdilimiz.

Malahin,başkondüktörüdikkatlidikkatlisüzer.Birdüşünür,sankikendikendinekonuşuyormuşgibimırıldanır:

— Allah belâsını versin yalan söylüyorsam. Hesap ettim, not defterime bile yazdım. Bütün yolboyunca tam otuz saat kaybettik. İşi öyle bir hale sokuyorsunuz ki, baylar, bu gidişle ya öküzlergeberir,yahutdayerinevarıncaetleriikirublebileetmez.Bu,yolculukdeğil,batakişi.

Page 128: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Başkondüktörkaşlarınıkaldırır,doğruamaeldennegelirdergibiderinbirahçeker.Makinistsusar,düşünceli düşünceli kalpağa bakar. İkisinin yüzünde de gizli bir düşünce okunur.Açığa vurmazlarama gizlenmek istendiğinden değil, bu gibi düşünceleri sessizlik, sözden daha iyi anlattığı içindir,ihtiyar anlar. Elini cebine atar. Bir on rublelik çıkarır. Hiçbir giriş yapmadan, sesinin perdesini,yüzünün ifadesini asla değiştirmeden, rüşvet alıp verirken ancak Ruslarda görülen bir güvenle,açıklıklaparayıbaşkondüktöreuzatır.Odasessizcealır,dördekatlar,ağırağırcebinekor.Sonraüçüdeodadançıkarlar,yolda,uyuyankondüktörüuyandırıpperonagiderler.Başkondüktörelinisilkerek:

—Püf,ammadahava,gözgözügörmüyor.Kurthavasıdiyesöylenir.

Penceredenyeşillâmba,telgrafmasasıbaşındatelgrafçınınsarısaçlıbaşıgörülür.Onunyanıbaşındabaşka biri daha vardır: sakallı, kırmızı saçlı bir adam, istasyon şefi. İstasyon şefi,masaya eğilmişmavi kâğıtta bir şeyler okuyor, sigarasıyla satırları çabuk çabuk güder...Malahin vagonuna doğruyürür.Yolarkadaşıolangenç,geneeskisigibiyanuzanmıştır,armonikten,güçişitilirseslerçıkarır.Bıyıklarıhenüz terlememiştir, çocukdenecekkadargençtir.Geniş sakallıbeyazyüzündebir çocukdüşünceliliğivardır.Gözleri,büyüklerdeolduğugibideğil,uysal, tasalıbakışlarlabakarlar.Amaoda ihtiyar gibi iri, sağlam yapılı, ağır, kaba vücutludur. Sanki ağır vücudunu oynatmak elindengelmiyormuş gibi kımıldamaz, duruşunu değiştirmez. İnsana, kımıldayınca üzerinde bir şeypatlayacak, öküzleri de, kendisini de ürkütecek kadar bir gürültü çıkaracak gibi gelir. Kalın iriparmaklarıarmonikdüğmeleriüzerindebeceriksizceoynar,alettenbirtakımhafif,pesseslerçıkar,biteviye,basitbirmotifiçindebirleşir.Kendisidikkatledinler,herhaldeçalgısındanpekmemnundur.

Bir kampana sesi işitilir ama o kadar boğuk gelir ki, sanki yakında değil, pek uzaklardadır.Arkasından ikinci, üçüncü zil işitilir, sonra baskondüktörün düdük sesi duyulur. Bir dakika kadarderinbirsessizlik içindegeçer.Vagonhareketetmez,yerindedurur,amaaltındanbirtakımbelirsizsesler,ayakaltındaçiğnenenkargıcırtısınıandıranseslergelir.Vagonbirdenürperir,seslerdurur.Tekrarbirsessizlikçöker.

Ama birdenbire kuvvetli bir itişten dolayı vagon sanki zıplayacakmış gibi sarsılır, bütün öküzlerbirbiriüzerinedüşer.İhtiyar,buitilişyüzündenensesinedüşenyüksekşapkasınıdüzelterek

— Öbür dünyada da inşallah senin başına böylesi gelir, diye homurdanır. Bütün hayvanlarımıgebertecek.

Yaşa,sessizceayağakalkar,yeredüşenbiröküzüboynuzundantutar,ayağakalkmasınayardımeder.Buitiliştensonratekrarsessizlikçöker.Vagonaltındagıcırdayankarınsesiişitilir.İnsanaöylegelirki,trengeriyedoğruhafifçekımıldamıştır.İhtiyar:

—Şimdigeneçeker,der.

Gerçekte bütün tren bir çırpınış geçirir, bir çatırtı işitilir. Vagon, tekrar sarsılır, öküzler birbiriüzerinedüşer.Yaşakulağınıdikerek:

—Kolaydeğil,der.Herhaldetrenpekyüklü.Lokomotifçekemiyor.

— Eskiden ağır değildi de şimdi mi oldu? Yok kardeş, bu, şu demektir, başkondüktör, makinisteparadanbirpayayırmamış.Gitşunugötür,yoksasabahakadartreniçekiştirir,durur.

Page 129: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Yaşa,ihtiyardanbirüçrublelikalır,vagondanatlar.Ağıradımlarıvagonundışındatokseslerçıkarır,sonrayavaşyavaşkesilmeyeyüztutar.Sessizlik...Bitişikvagondabiröküzuzunuzun,yavaşyavaş,sanki şarkı söylüyormuş gibi, böğürür. Yaşa, döner. Vagon içine nemli, soğuk bir rüzgâr girer.İhtiyar:

—Yaşa,kapıyıkapadayatalım,der.Mum,boşunayanmasın.

Yaşa,ağırkapıyıiter,kapatır...Lokomotifindüdüğüişitilir, trenyolakoyulur, ihtiyar,uzanır,başınıçıkınıüzerinekoyarak:

—Soğuk,diyemırıldanır.Evinhali başka.Her şey sıcacık, tertemiz,yumuşacıktır, ibadet edilecekyerlerdevardır.Burada ise insandomuzdandahakötübirdurumda.Dörtgünoldu, çizmelerimiziçıkarmadık.

Yaşa,vagonunsallantısındansağasolayalpavurarak feneriaçar, ıslakparmaklarıyla fitilebastırır,mumparlar,birtavagibicızırdar,sonrasöner.Malahin,Yaşa'nınyanınayattığını,kocamansırtıylasırtınayaslandığınıduyarak:

—Ya,kardeş,der.Soğuk.Her aralıktan rüzgâr işliyor.Annenlekardeşinburadabirgecekalsalar,sabahleyin kıkırdayıp giderler. Böyle işte kardeş, sen kardeşlerin gibi okumak istemediğin içinbabamla birlikte öküz götüreceksin. Kabahat sende kendi kendinden şikâyet et. Kardeşlerin şimdiyataklarındayatıyorlar,üzerleriyorganlaörtülü.Senise,haylaz,zavallıbirçocuksun.Öküzlerlebirdurumdasın.

Trengürültüsündenihtiyarınsözleriişitilmez,amaodahauzunzamanbirşeylermırıldanır,ahçeker,homurdanır. Vagondaki soğuk hava, gittikçe daha çok ağırlaşır, bozulur. Taze gübre kokusuylamumun isi, havayı öyle berbat, öyle keskin bir hale getirir ki, uykuya dalmaküzere olanYaşa'nınboğazı,göğsüyanar,öksürmeye,hapşırmayabaşlar.Böyleşeylerealışmışolanihtiyarise—birşeyolmamış gibi— bütün göğsüyle nefes alır, gene horuldar. Vagonun sallanmasına, tekerleklerinvuruşunabakılırsa,trendeğişenbirhızla,amagenedeçabukgider.Lokomotif,ağırağırsolukalır,trenin gürültüsünden farklı bir şekilde pıslar, kısacası bir gürültü patırtıdır gider. Öküzler sinirlisinirli birbirine sokulup, boynuzlarını duvarlara vururlar. İhtiyar uyandığı zaman vagonun açıkküçük penceresinden, aralıklarından erken bir sabahınmavi göğünü görür. Dayanılmaz bir soğukvardır. İnsanın en çok sırtını, ayaklarını dondurur.Trendurur.Uykulu, asık suratlıYaşa, öküzlerinyanındadurupetrafınabakar.

İhtiyar, uyandığı zaman keyfi pek yerinde değildir. Suratı asık, kaşları çatıktır. Sert sert geğirir.Yaşa'ya göz altından bakar.Yaşa ise kocaman omzunu öküzlerin karnı altına dayamış, onu hafifçekaldırarak,ayaklarınıçözmeyeçalışır.İhtiyarhomurdanır:

—Dünipleruzundemiştim,hayırbabacığımdeğil,dedin.Birtürlüsözdinlemiyorsunki,hepkendibildiğiniokuyorsun.Budala!

Kapıyıöfkeliöfkeli iter.Vagon içinebirden ışıkyayılır.Kapının tamönündebiryolcu trenidurur.Arkadadaevinçatısıolankırmızıbirbinavardır.Burasıdabüfelibüyükbiristasyondur.Vagonlarındamları,peronlar,toprak,raylar,herşey,incecik,yenidüşmüştuzgibibirkarlaörtülüdür.

Yolcutrenininvagonlarındayolcularınnasıluyukladıkları,kırmızıyüzlü,kızılsaçlıbirjandarmanın

Page 130: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

nasılgezindiğigörülür.Frakvekargibibeyazbirgömlekgiymişbiruşakperondankoşar,birtepsiüzerinde ikipeksimetlebirçaybardağıgötürür.Uşağın iyiuyumadığı,üşüdüğü,hayatındandapekmemnunolmadığıbellidir.

İhtiyar, ayağa kalkar, doğuya doğru bakarak dua etmeye başlar.Yaşa, öküzle işini bitirince küreğivagonunbirköşesinekor,ihtiyarınyanındayeralır,duaetmeyebaşlar.Sadecedudaklarınıkıpırdatır,haççıkarır.Babasıiseyüksekseslemırıldanır.Duanınsonundayükseksesle,gayetaçıkolarak:

—...Allahuzunömürlerversin,aminder.

Derin nefes alır, hemen başka bir duaya başlar. Son cümleyi de açık, belirli bir şekilde söyler:Mihrabınakurbanlarsunalım!

Yaşa,duasınıbitirdiktensonraaceleacelehaççıkararak:

—Lütfenbeşkapikverirmisiniz?der.

Beş kapiği aldıktan sonra kırmızı bakır çaydanlığı alır, sıcak su almak üzere istasyona koşar.Traversler,raylarüzerindengenişadımlarlaatlayaraktazekarüzerindekocaizlerbırakarakyürür.Yoldaçaydanlıktandünküçayıdöker,büfeyevarır,beşkapikleçaydanlığagürültülügürültülüvurur,vagondan, büfecinin eliyle büyük çaydanlığı ittiğini, semaverin hemen hemen yarısını beş kapiğedoldurmakistediğifarkedilebilir.AmaYaşa,kendieliylemusluğuaçar,işineengelolmamalarıiçindirseklerinigerer,sıcaksuylaçaydanlığıiyicedoldurur.Koşakoşavagonadönerkenbüfeci:

—Allahbelânıversinmelun,diyebağırır.

ÇayiçerkenihtiyarMalahin'inasıkyüzübirazaçılır:

— Yiyip içmeyi biliriz, ama işlerimizi unutuyoruz. Dün bütün gün yedik içtik, başka bir şeyyapmadık.Gelgelelim,masraflarıyazmayıunuttuk.Yarabbinekafa.

İhtiyardünkümasraflarıyüksekseslehatırlamayaçalışır,kullanılakullanılaeskimişbirnotdefterinekondüktöre,makiniste,yağcılaranekadarparaverdiğiniyazar.Busıradayolcutreniçoktangitmiş,açılan yolda bir aşağı bir yukarı hiçmaksatsız, sanki yalnız hürriyetine seviniyormuş gibi, servislokomotifigelirgider.

Güneşdoğmuşkarüzerindeoynamaktadır:istasyonunönsaçağından,vagonlarındamlarındanberrakdamlalardüşer.

İhtiyar, çayını içtikten sonra vagondan istasyona doğru tembel tembel yürür.Birinci sınıf beklemesalonuortasındadahaöncetanıdığımızbaşkondüktörleistasyonmüdürüdurur.Müdür,güzel,küçükbirsakalbırakmış,pekşık,hışırhışırbirpaltogiymiştir.Gençadamherhaldehepbiryerdedurmayaalışıkolmadığından, iyibiryarışatıgibi, incebirhareketleboyunaayakdeğiştirir,dörtbiryanınabakınır,yanındangeçenleriaskerceselâmlar,gülümser,gözlerinibirkısıpbiraçar.Kırmızıbenizli,sapsağlam, neşeli bir adamdır. Yüzünden sanki biraz önce taze karla beraber gökten düşmüş gibicanlıbirtazeliktaşar.Başkondüktör,Malahin'igörüncekabahatlikabahatliahçeker,elleriniaçar:

—Artık14üncünumarailegitmekbizekısmetdeğil.Pekgeçkaldık.Başkabirtrenbunumaraileşimdiyerinevarmıştırbile.

Page 131: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

İstasyonşefi,birtakımevrakıçabukçabukgözdengeçirir.GökmavisigözleriniMalahin'eheyecanladiker,gülümseyerek,yüzününbütüntazeliğiniüzerineüfleyerekonabirtakımsuallersormayabaşlar:

—Aa, sizmisiniz,bayMalahin,Sizinöküzlerinizvardeğilmi?Sekizvagonkadarha!Neyapsakacaba?Geçkaldınız.14üncünumaraisegeceleyinbirtreneverilmiş.Şimdineyapabiliriz?

Genç adam, iki pembe parmağıyla Malahin'in kısa kürkünden tutar, boyuna ayak değiştirerekkandırıcı,nazikbirşekildeanlatmayabaşlar:

—Şunumaralargitti,şunumaralardahagidecek.

KendisiniiseMalahin'eelindengeleniyapacağınasözvermiştir.

GerçektenyüzündeyalnızMalahin'edeğil,bütündünyaya iyiliketmekisteğiokunur.Öylebahtiyar,öylememnun, sevinçli bir hali vardır ki, ihtiyar, dinler, marşandiz trenlerinin biraz karışık gidipgelişlerinden bir şey anlamadığı halde, doğru der gibi baş sallar. Kendisi de iki parmağıyla sıkpaltosunun havını yoklar. Kibar, tatlı sözlü bir genci dinlemek hoşuna gider. Ona olan sevgisinigöstermekiçincebindenbironrublelikçıkarır,yanınaikirubledahakor,istasyonşefineverir,ötekideaskerceselâmlar,incebirhareketleparayıcebineatar.Kafasındabirdenbireparlakbirfikirdoğanistasyonşefi:

—Baylar,der,şöylebirşeyyapsakmıacaba?Askertrenigeçkaldı.Bakın,hâlâgörünürdeyok.Sizişuasker trenininnumarasıylamıgöndersekdersiniz.Askerî trenide28numara ilegöndeririz.Nedersiniz?

Başkondüktör:

—Olabilir,diyekabuleder.

İstasyonşefidememnunmemnun:

—Mükemmel,âlâ...öyleiseburadabeklemeyelüzumyok.Sizihemenyollatırım.Mükemmeloldu.

Malahin'i askerce selâmlar. Yolda evrakı okuyarak dairesine koşar. İhtiyar, sona eren bukonuşmalardanpekmemnundur,gülümser,sankiburadabaşkahoşbirşeyyokmudiyearanırgibietrafınabakar,başkondüktörükolundantutarak:

—Amabirşeyleriçsek,der.

—İçmekiçinbirazerkendeğilmi?

—Yok,dostluğumuzadayanaraksizeikrametmememüsaadeedin.

Büfeyegiderler.Biraz içtiktensonrabir şeyleryemek içinuzunuzunseçerler.Kondüktör,oldukçaihtiyar,şişmanmışişman,renginikaybetmişşişyüzlübiradamdır.Hantalbirşişmanlığıvardır,çokiçen,vaktindeyatıpuyumayaninsanlardaolduğugibirengisapsarıdır.

Malahin:

Page 132: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Şimdi ikincikadehideyuvarlayabiliriz,der.Hava soğuk, içmekgünah sayılmaz.Lütfenbir şeyalsanıza. Demek ki başkondüktör, artık size güvenebilirim. İnşallah yolda bir düzensizlik olmaz.Bilirsinizbizimsığır işlerindebir saatinbileönemivardır.Bugünbirbakarsınbaşka,yarınbaşka.Birikigüngeçkaldınmı,fiyatlardeğişir,pantolonsuzdönersiniz.Lütfenbirşeyalırmısınız?...Artıksizegüveniyorumbaykondüktör.İkramagelinceyahutbaşkabirarzunuzvarsaherzamanemrinizeamadeyim.

BaşkondüktörüağırladıktansonraMalahinvagonadöner:

Ş—imdibiraskerînumaraaldık,artıkçabukgideriz.Kondüktör,hepbunumarailegidersek,yarınakşamsekizdevarırız,dedi.İnsançalışmazsabirşeyeldeedemez.Bakdaibretal.

Birinci kampanadan sonra vagon kapısına vücudu isle kapkara kesilmiş, gömlekli, pis, lime limepantolonlu bir adam yaklaşır; bu adam biraz önce vagonların altına giren, çekiciyle tekerleklerevuranyağcıdır.

—Baylar,buöküzvagonlarısizinmi?

—Neolacak?

—İkivagonhastada.İşleyemez.Buradatamiretmeklâzım.

—Hadiuydurmacanım.Canıniçmekistiyor,bahşişalacaksın.Şunundoğrusunusöylesene.

—Sizbilirsiniz,amabenimderaporetmemlâzım...

Malahin, hiç öfkelenmeden, itiraz etmeden, gayet sakin, sanki içinden gelmiş gibi cebinden yirmikapikçıkarır,yağcıyaverir.Odasessizcealır,ihtiyaratatlıtatlıbakarak,konuşmayabaşlar:

—Demeketişiiçingidiyorsunuz.İşherhaldeyolundaolsagerek.

Malahin,içiniçeker,sükûnetleyağcınınsiyahyüzünebakar,öküzticaretiningerçektenbirzamanlarkârlı bir iş olduğunuanlatır, şimdi ise tehlikeli, zararlı bir iş olduğunu söyler.Yağcıonun sözünükeserek:

—Buradaarkadaşımvar,baytüccarlaronadabirşeylerikrametseniz...

Malahin, arkadaşı için de bir şeyler verir.Askeri tren çabuk gider. İstasyonlarda oldukça az kalır.İhtiyarmemnundur.Şıkpaltoluadamonunüzerindekuvvetlibirtesirbırakmıştır,içtiğivotkabaşınıhafifçedöndürmüştür.Hava,pekgüzeldir.Kısacasıherşeyyolundagider.İhtiyar,durmadankonuşur.Trenin her duruşunda büfeye koşar.Dinletecek adam arayanMalahin, büfeye kimi başkondüktörü,kimimakinistigötürür.İçerkenbirdeniçmez,uzunuzunkadehtokuşturarak,şerefesözlersöyleyerekiçer.Tatlıtatlıgülümser:

—Sizinişinizbaşka,bizimkibaşka,der.Allahsizede,bizedekısmetimiziversin.İstediğimizgibi,Allah’ınistediğigibiolsun.

Votkanıntesiriyleyavaşyavaşheyecanlanır.İşhırsınakapılır.Didinmek,birşeylerleuğraşmak,aceleettirmek, birtakım bilgiler edinmek, durmadan konuşmak ister. Kâh ceplerinde, kâh çıkınlarında

Page 133: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

evraklararar,kâhbirşeylerhatırlamakister,birtürlühatırlayamaz,kâhcüzdanınıçıkartır,hiçlüzumyokken parasını sayar. Çırpınır durur, ah çeker, müthiş telâşlanır, ellerini şaplatır. Başkentin ettüccarlarının mektuplarını, telgraflarını, hesaplarını, posta, telefon makbuzlarını, evrakları, notdefterini önüne koyarak yüksek sesle düşünmeye başlar, sözlerini Yaşa’nın da dinlemesini ister.Evrak okumaktan, fiyatlardan bahsetmekten usanınca, istasyonlarda öküz vagonundan çıkar, hiçbirşeyyapmadanellerinikavuşturur,dehşetleheyecanlanır.Sızlananbirsesle:

—HeyAllah’ım,der,heyazizVlasiy!Doğru,sığırdır,hayvandır,amaodainsangibiyiyipiçmekister.Tamdörtgünoluyor,ağızlarınabirşeykoymadılar.HeyAllah’ım,Allah’ım,

Uysal bir oğlan olan Yaşa, onun ardından giderek, emirlerini yerine getirir. Babasının ikide birbüfeye koşması, hoşuna gitmez. Babasından korkarsa da, bunu işaret etmekten de kendini alamaz.İhtiyarısertsertsüzerek:

—Ah,başladınızgene,der.Neredengeliyorbuneşe?Bugünisimgününüzmüacaba?

—Senözbabanaöylediluzatmayakalkışma!

—Ammadamodatutturdunuzha!

Yaşa, babasının arkasından gitmeye lüzum yoksa hiç kımıldamadan keçesinin üstünde oturur,armoniğidımbırdatır.Bazenvagondançıkar,trenyolundatembeltembeldolaşır.Lokomotifönündedurur.Uzunuzun,hareketsizcekâhtekerleklere,kâhkömürvagonunaodunatanişçilerebakar.Sıcaklokomotif tıslar,atılanodunlar,vagon içinedüşergibi sağlam,yaşodunlarınsesiniçıkarırlar;peksoğukkanlı, vurdumduymaz bir insan olan makinistle yardımcısı birtakım anlaşılmaz hareketleryaparlar, hiç acele etmezler. Yaşa, lokomotif önünde biraz durakladıktan sonra tembel tembelistasyonagider,büfededuranyiyeceklerebirbakar,hiçdemerakedilecekbirtarafıolmayanbirilânıkendikendineyükseksesleokur,sonrayavaşyavaşvagonunadöner.Yüzündenecansıkıntısı,nedeherhangi bir arzu okunmaz.Onca ha evde olmuş, ha vagonda, ha lokomotif yanında durmuş farketmez.

Akşama doğru tren büyük bir istasyonda durur. Işıklar raylar üzerinde yeni yanmıştır. Mavileşenzemin üzerinde serin, şeffaf hava içinde ışıklar, yıldız gibi soluk renkli görülürler, ama açıkçaseçilirler. Artık iyice kararan istasyon çatısı altındaki fenerler, kırmızı, bol ışıklıdır. Bütün yollarvagonlarladoludur.İnsana,yenibirtrengelseyerbulamayacakgibigelir.Yaşa,akşamçayıiçinsıcaksu almak üzere istasyona koşar, peronda güzel giyinmiş bayanlar, öğrenciler gezinir. Perondanbakılınca istasyonun iki yanında akşam karanlığı içinde, uzaklarda ışıklar görünür, görülen yerşehirdir.Hangişehir?Yaşabunumeraketmez.Oyalnızdonukrenkliışıklargörür,istasyonarkasındazavallıbinalargörür,arabacılarınsesleriniişitir,yüzündesoğuk,keskinrüzgârıduyar,buşehirrahatdeğildir,sıcaktırdiyedüşünür.

Çay içerken karanlık tamamıyla basıp vagon duvarına gene fener asılınca, tren hafif bir itilişlesarsılır, yavaş yavaş geriye doğru gider, biraz sonra durur; birtakım belirsiz sesler işitilir. Birisivagonları birbirine bağlamaya uğraşır: "tamam" diye bağırır. Tren hareket eder, tekrar ilerler.Ondakikasonratekrargeriyedöner.

VagondançıkanMalahintreninitanıyamaz,öküzdolusekizvagoneskidentrendeolmayanplatformvagonlarıyla yan yana durur. İki üç platformda yük vardır, öbürleri ise boştur. Trenin yanında

Page 134: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

birtakım yabancı kondüktörler görülür. Suallere isteksiz isteksiz karşılık verirler. Onların da pekMalahin'le uğraşacakvakitleri yoktur.Treni çabucakhazırlayıpbir anönce sıcakbir yeredönmekisterler.

Malahin:

—Butreninnumarasıkaç?diyesorar.

—18.

—Pekiaskeritrennerede?Bizinediyeaskerîtrendenayırdılar?

Cevapalamayıncaistasyonagirer.İlktanıdığıbaşkondüktörüarar,bulamayıncaistasyonşefinekoşar.Şefmasasıbaşınaoturmuş,parmaklarıylabirtakımevrakıkarıştırır, işivardır.Girenifarketmemişgibi davranır. Görünüşü pek heybetlidir. Siyah saçları kesik, kepçe kulaklıdır, burnu uzun vekemerlidir; sanki hakarete uğramış gibi suratı asıktır.Malahin, uzun uzun şikâyetlerini anlatmayabaşlar.İstasyonşefi:

—Ne,ne,der.

Sonrasandalyesineyaslanarak,öfkeliöfkeli:

— Ne, der, neye 18 numara ile gidemezmişsiniz? Açık konuşun, sözlerinizden hiçbir şeyanlamıyorum.Nedediniz?Herişebenbakabilirmiyim?

Durmadansuallersorar,bellibirsebepolmadığıhaldeboyunasertleşir.

Malahin,artıkçantasınıçıkarmak içincebineelatar,ama istasyonşefi,neyekırıldığıanlaşılmadansandalyesinden sıçrayıp odasından dışarı fırlar.Malahin, omuzlarını silkip dışarı çıkar.Konuşacakbiriniarar.

Can sıkıntısındanmı, kaygılı bir güne yeni bir kaygı daha katmak düşüncesiylemi, yoksa üstünde"Telgraf"sözüyazılıpencereyigördüğündenminedirpencereyeyaklaşır,telgrafçekmekistediğinisöyler.Kalemielinealdıktansonradüşünür,mavibirkâğıtüzerineşusözleriyazar:"Acele,HareketMüdürlüğüne. Sekiz vagon canlı mal. Her istasyonda durduruyorlar. Süratle gidecek bir numaravermeniziricaederim.Cevaplı.Malahin."Telgrafıgönderdiktensonratekraristasyonşefininodasınagirer.Buradakurşunibirkumaşlakaplıbirkanepeüzerinde,yakışıklı,favorili,gözlüklüşapkalıbiradam oturur. Sırtında acayip bir kürk vardır, kadın kürklerine benzer, kordonları da kürklüdür,şeritlidir,kollarıyırtmaçlıdır.Karşısındakontrolörüniformasıgiymiş,kuruyüzlü, irikemiklibirivardır.Kontrolör,şuacayipkürklübayadönerek:

—Bakınsizeöylebirvakaanlatacağımki,şaşırıpkalacaksınız,der."Z"demiryolukumpanyası,"N"demiryolu kumpanyasından kaşla göz arasında üç yüzmarşandiz vagonu aşırır. Yemin ederim ki,olmuşbu.Vagonlarıkendihattınaalır,boyar,üstlerinekendimarkasınıkor.İşiböyledüzenler."N"kumpanyası,heryanaadamlarınıgönderir,arar,tarar,birgün"Z"kumpanyasınınbozukbirvagonuelinedüşer.Vagonukendiatölyelerindetamireder.Birden,tekerleklerinmihverindekendimarkasınıgörür.E,nedersiniz,buna?BenböylebirşeyyapsaydımSibirya'yagönderirlerdi.Amademiryolukumpanyasıyapıncabirşeyolmuyor.

Page 135: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Kültürlü, aydın adamlarla konuşmaktan hoşlanan Malahin, sakalını yavaşça sıvazlar, ağır ağırkonuşmayakarışır:

—Meselâ,der,şumeseleyielealalım:istebenöküzgötürüyorum,sekizvagon.Kabul.Bendenhervagoniçin,içindealtıyüzpudağırlığındamalvarmışgibiücretalıyorlar.Halbukihervagondasekizöküzvar,altıyüzpudgelmez,dahaazdır,amademiryoluidaresi,bunahiçdikkatetmez.

Bu sırada odaya, babasını arayan Yaşa girer, konuşmayı dinler, sandalyeye oturmak ister. Amaherhaldevücudununağırlığınıhatırlayarak,pencereyedoğruilerler,pencerekenarınailişir.

Malahin,devamla:

—Buna asla dikkat etmezler, der.Üstelik de oğlumla benden öküzlerle birlikte yolculuk ettiğimiziçinüçüncümevkidegidiyormuşuzgibiücretalırlar.İşteoğlumYako.Evdeikioğlumdahavaramaonlar bilim yolu tuttular.Demiryollarının hayvan tüccarlarını nasıl batırdıklarını şimdi anlıyorum.Eskidenhayvanlarkarayolundangötürülürdü.

İhtiyar,uzunuzun,yavaşyavaşkonuşur.Hercümledensonra,bak,zekiinsanlarlanasılkonuşuyorum,demekistermişgibiYaşa'yabakar.Kontrolörsözlerinikeserek:

—Düşünün, hiç kimse bu işlere kızmıyor, hiç kimse tenkit etmiyor, der.Neye?Sebepgayet basit:çünkü kepazelik, ancak düzeni bozduğu zamandır ki, rastgele gözlerine çarpar, öfke uyandırır.Burada iseçoktanberiprogramagirmiş,düzenin takendisiolmuştur.Her travers,onun izini taşır,kokusunuverir.Bununiçindirki,kolaycaalışkanlıkhalinegelir.Evetöyle.

İkincikampanaçalar,acayipkürklüadam,ayağakalkar,kontrolörkolunagirer.Heyecanlıheyecanlıkonuşmaya devam ederek, onunla beraber plâtforma çıkar.Üçüncü kampanadan sonra odaya koşakoşaistasyonşefigirer.Malahin:

—Söyleyin,hanginumarailegideyim?der.

İstasyonşefi,evrakabakar,öfkeliöfkeli:

—SizMalahinmisiniz?diyesorar.Sekizvagonöylemi?Pulunuzyokdeğilmi?Vagonbaşınabirruble,ayrıcapuliçinaltırubleyirmikapik,demekondörtrubleyirmikapikvereceksiniz.

Parayıaldıktansonrabirşeyleryazar,üstünekumserper.Masadanbirevraktomarınıöfkeliöfkeliçekipalarak,odadanhızlıhızlıçıkar.

Gece saat ondaMalahin, hareketmüdürünün cevabını alır.Onaöncegitmekhakkı verilir.Telgrafıokuduktansonraihtiyar,gözlerinikırpar,büyükbirmemnunluklacebinekor,Yaşa'ya:

—Bakdaöğren,der.

Geceyarısıtren,yolunadevameder.Gece,birgünöncekigibi,karanlıktır,soğuktur,duruşlardahauzundur. Yaşa, keçe üzerinde oturur, durmadan, rahat rahat armonikasını çalar, ihtiyar ise hâlâbirtakım işler görmek ister. İstasyonların birinde bir tutanak yazdırmak lüzumunu duyar. Dileğiüzerinejandarmaoturupşunuyazar:188.yılının10KasımgünüdemiryolununZkısmıgediklisillyaÇered, 18 Mayıs 1871 yılı kanununun 11 inci maddesi gereğince x istasyonunda şu zaptı tuttum.

Page 136: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

"Söyleyin daha ne yazayım? der.Malahin onun önüne birtakım yazılar, posta, telgraf makbuzları,hesaplankor. Jandarmadanne istediğinikendisidepek iyibilmez.O, tutanaktaayrıbirolaydeğil,bütünyolculuğunu,bütünzararlarını,istasyonşefleriylekonuşmalarınıanlatmak,hemdeuzunuzun,iğnelibirdilleanlatmakister:

— "Z" istasyonu için lütfen şunu yazın: istasyon şefi, yüzüm hoşuna gitmediği için beni askertrenindenayırdı,der.

Malahin,jandarmanınmutlakabuyüzmeselesindenbahsetmesiniister.Jandarmaiseyorgunyorgundinler.Dahasözbitmedenyazmayadevameder.Tutanağınıdaşöylecebitirir: "YukardayazılıolanşeyleribengedikliÇeredyazıptutanağı"Z"kısımşefinevermeküzerealdım,birsuretinidetüccarGavrilaMalahin'everdim."ihtiyar,suretialır,yancebinidolduranevrakaekler,pekmemnunolarakvagonunadöner.

Sabahleyin, Malahin tekrar canı sıkkın uyanır, şuna bu defa öfkesini Yaşa'dan değil, öküzlerdençıkarır.Homurdanarak:

—Mahvoldubuöküzler,mahvoldu,Allahbelâsınıversin,hepsigeberecek,hepsi.Pfüü.

Çoktan beri su içmeyen öküzler, duvarlardaki kırağı damlalarını yalarlar. Malahin yanlarınayaklaşıncaonunsoğukkısakürkünüdeyalamayabaşlarlar.Susuzluktan,vagonsarsıntısındanbitkindüştükleri, açık renkli, yaşlı gözlerinden bellidir. Karınları açtır, üzüntü içindedirler. Malahinhomurdanarak:

—Şumelunlarıtaşımakyokmu?Biranöncegeberselerbari.Sizebakmakinsanıniçinedokunuyor.

Öğleyin tren, büyük bir istasyonda durur. Orada, yönetmelik gereğince Malahin'in öküzlerine suverilir.Amaöküzleriçmez.Suonlaraçoksoğukgelir...

Aradanikigün,ikigecedahageçer.Nihayetuzaktankarabirsisiçindebaşkentgörünür.

Yolculuk, sona erer. Tren asıl istasyona varmadan yük istasyonunda durur. Vagonlardan çıkanöküzler,sankibuzüzerindeyürüyorlarmışgibisağasolayalpavurarakkayarlar.Malahin ileYaşa,yükboşaltma,veterinermuayenesiişlerinibitirdiktensonra,şehirkenarındapis,ucuzbirhanodasınayerleşirler. Han, öküz pazarının tam üstündedir. Orada pislik içinde otururlar. Evlerinde hiçyemedikleri kötü yemekleri yerler. Gece gündüz otelin altındaki meyhanede çalan bir orkestranınçığırtkansesleriarasındauyurlar.İhtiyar,sabahleyinerkenerkenbiryerleregidipalıcıarar.Yaşaisebütün gün otelde odasında kalır yahut sokağa çıkıp başkenti gezer. Pis, tezekle dolu meydanı,meyhane tabelâlarını, sis içinde manastırın dış duvarlarını görür. Arada bir sokağın öte tarafınageçer.Birbakkalınpenceresinebakar.Renkrenkkurupastadolukavanozlarıalıkalıksüzer,esner,tembeltembelodasınayürür.Başkentonunilgisiniçekmez.

Nihayetöküzlerbirtüccarasatılır.Malahin,sürücülertutar.Bütünöküzlerionaronargruplaraayırır.Şehrin öte tarafına geçilir.Öküzler, başlarını indirip, yorgun yorgun gürültülü sokaklardan geçer,hayatlarında ilk ve son defa olarak görecekleri şeylere, kayıtsızca bakarlar. Üstleri başları yırtıkpırtıksürücüler,başlarınıeğiparkadanyürürler,onlarındacanısıkılır.Aradabirsürücülerdenbiridüşüncelerindenayılır,önündekendisineemanetedilenöküzleringittiğinihatırlar,işiolanbiradamolduğunugöstermekiçinvargücüylebiröküzünsırtınavurur,öküzacıdan,düşergibiolur.Onadım

Page 137: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

kadarkoşar, sankiyabancılarönündedövülmektenutanıyormuşgibiheryanınabakınır.Malahin'leYaşa,öküzlerisatıp,aileiçinkendikasabalarındadaalabileceklerişekerlerialdıktansonradönmeyehazırlanırlar.

Treninhareketindenüçsaatöncealıcıileberaberiçmiş,bundandolayıdabirşeyleryapmakisteyenihtiyar,Yaşailebirlikteaşağıya,hanıngazinosunainer.Çayiçmeyekoyulur.Bütüntaşralılargibitekbaşına yemek yiyip, içki içemez. Yanında arkadaş ister. Kendisi kadar tez canlı, konuşmayı sevenarkadaşlarister.Garsona:

—Patronuçağırsana,der.Nezaketicabıonabirşeyikrametmekistediğimisöyle.

Gazino sahibi, tokgözlü, müşterilerine karşı tamamıyla kayıtsız olan bir adamdır, gelip masayaoturur,Malahingülerek:

—Eh, işi yaptık, der.Keçi verdik, şahin aldık. Buraya hareket ettiğimiz zaman etin fiyatı 3,90’dı,geldiğimizzaman3,25’e indi.Geçkaldınız,dediler.Üçgünönceolsaydıolurdu, şimdiet içinpekistekyok.Filipperhizi başladı.Olur, şeydeğil, öküzbaşınaondört rublekaybımvar.Bir öküzünnakliyesikaçagelir,artıksizdüşünün.Tarifeonbeşruble.Ayrıcadaheröküziçinrüşvet,ikramlar,türlüdalavereleriçinaltıruble.Yani...

Gazinosahibi,nezaketledinler,isteksizisteksizçayınıiçer,Malahin,oflayıppuflar,ellerinişaplatır.Başarısızlığıylaalayeder.Amakaybınınonupekheyecanlandırmadığıbellidir.Onuniçin, isterkârolsun ister zarar, farkyoktur.Yeterki, karşısındabirdinleyicisiolsun.Uğraşacak işiolsun,birdetrenikaçırmışolmasın.

Bir saat sonra Malahin'le Yaşa bavullarını, çuvallarını alarak odalarından inerler. Arabaya binipistasyonagideceklerdir.Otel sahibi, garsonlar, birtakımkadınlar, onlarla birliktegelir. İhtiyar, pekheyecanlıdır.Heryanaufaklıkparalarsavurur.Sözleriuzatauzata:

— Allah’a ısmarladık, der. Sağlıcakla kalın. Allah size yardım etsin. İnşallah sağ kalırsak tekrarBüyükPerhizdeburayageliriz.Allah’aısmarladık...İnşallah...

Kızağa oturduktan sonra ihtiyar, şapkasını çıkarır. Uzun zaman sis içinde manastır duvarlarınınkarardığı tarafadoğruhaççıkarır.Yaşa,onunyanında,oturacakyerinkenarındaoturur.Ayaklarınıyantarafasarkıtır.Yüzü,eskigibiheyecansızdır,necansıkıntısı,nebirarzugösterir.Evegitmektensevinçduyar,başkentigezmediğinepişmandeğildir.

—Sür!

Arabacı,atlarıkırbaçlar,başınıarkayaçevirerek,ağır,havalelibagajiçinsöylenir.

Page 138: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

SARHOŞLAR

Yakışıklı,esmer,topsakallı,yumuşak,kadifebakışlıbiradamolanfabrikatörFrolovilevekiliortayaşlı,kocamankafalı,sertsaçlıavukatAlmer,şehirdışındabirlokantanınsalonundaeğleniyorlardı.İkisidebalodandoğrulokantayageldikleriiçinarkalarındafrakvardı,beyazboyunbağıtakmışlardı.Salondaikisindenvekapıönündekigarsonlardanbaşkakimseyoktu;Frolov'unemriüzerineiçeriyemüşterialınmıyordu.

İçkiyebirerbüyükkadehvotkaylabaşlayarakistiridyeyimezeyaptılar.

Almer:

— Güzel, dedi. İstiridye ile meze yapmak modasını ben çıkardım, azizim. Votka boğazını yakar,kavurur,arkasındanşöylebiristiridyeyuttunmu,boğazındatatlıbirserinlikduyarsın,öyledeğilmi?

Bıyıklarıtıraşedilmiş,kırlaşmışfavorilibirgarsonmasanınüstünesalçatabağınıkoydu.

Frolov:

—Ogetirdiğinne?diyesordu.

—Balığınüzerinedökmekiçinmayonez...

Fabrikatörsalçatabağınabakmadan:

—Ya?Böylemikonur?diyebağırdı.Bunebiçimmayonez?Hizmetetmesinibilmiyorsun,hayvan!

Frolov'unkadifegözlerindeşimşeklerçaktı.Masaörtüsününbirucunuparmağınadoladı,hafifbirhareketyapıncamezeler,şamdanlar,şişeler,masanınüstündenevarsaşangırşunguryereyuvarlandı.

Bu gibi kazalarda öteden beri alışık olan garsonlar, masaya doğru koşarak, ameliyat yapanoperatörlergibi,ciddîciddî,ağırağırcamkırıklarınıtoplamayabaşladılar.

Almer:

—Onlaranegüzelmuameleediyorsun,diyerekgüldü.Ama...masanınyanındançekil,yoksahavyarabasacaksın.

Frolov:

—Mühendisiçağırınburaya!diyebağırdı.

Mühendis,birzamanlargerçektenhemmühendis,hemzenginbiradamolanekşisuratlı,sarsakbirihtiyardı; bütün servetini israf etmişti; şimdi, ihtiyar yaşında bu lokantaya düşmüştü, garsonlarlaşarkıcı kızları idare ediyor, icabındamuhabbet tellâllığı da yapıyordu.Çağrılınca gelenmühendis,büyükbirsaygıylabaşınıyanaeğdi.

Frolovonadönerek:

Page 139: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Banabak,azizim,dedi,bunekepazelik?Adamlarınnebiçimhizmetediyorlar?Böyleşeylerdenhoşlanmadığımıbilmiyormusun?Allahcezanıversin,burayagelmemsonra!

Mühendis:

— Affınızı rica ederim, Aleksey Semioniç! dedi. Hemen gereken tedbirleri alacağım! En küçükistekleriniz,eniyişekilde,çabucakyerinegetirilecektir.

—Peki,haydigit...

Mühendis yerlere kadar eğildi, iki büklüm geri geri çekildi, kol düğmelerini, parmaklarındakiyalancıpırlantalarısondefapırıldatarakkapınınarkasındakayboldu.

Mezemasasıyenidendonatılmıştı.Almerkırmızışarapiçiyor, tazemantarlakuşetiyiyordu.Sonrabalık salatasıyla tatlı su kefali kızartması ısmarladı. Frolov yalnız votka içiyor, ekmekle mezeyapıyordu.Durmadanyüzünüelleriyleovuşturuyor, somurtuyor,oflayıppufluyordu.Keyfiyerindeolmadığıbelliydi.İkisidekonuşmadanoturuyorlardı.Salondadaçıtyoktu.Matabajurluikielektrikfeneripırılpırılyanıyor,birşeyekızıyormuşgibifısıldıyordu.Kapıarkasındaçingenelerhafifsesleşarkısöyleyerekdolaşıyorlardı.

Frolov:

—İçiyorum,amaneşelenemiyorum,dedi.İçtikçeayılıyorum,başkalarınavotkaneşeverir,bendeysetersine kızgınlık, iğrenç düşünceler, uykusuzluk doğuruyor. Neden, birader, içkisiz, sefahatsiz bireğlencebulunamıyor?Bu,insanatiksintiveriyor!

—Öyleyseçingeneleriçağır!

—Canlarıcehenneme!

Koridorkapısındanihtiyarbirçingenekarısıbaşınıuzattı.

—AlekseySemioniç,çingenelerçaylakonyakistiyorlar,dedi.Ismarlasınlarmı?

Frolov:

—Peki,diyecevapverdi.Biliyormusun,müşterilerdenziyafetistedikleriiçinlokantacıdanyüzdeşukadar alıyorlar. Zamanımızda bahşiş isteyenlere bile inanılmıyor. Hepsi alçak, sefil, şımarıkmahlûklar. Meselâ şu garsonları ele alalım. Suratları profesörlere benziyor, saçları ağarmış aydaikişeryüzrublekazanır,kendievlerindeoturur,kızlarınızadegânokullarındaokuturlar,amaonlaraistediğinkadarküfredipkafa tutabilirsin.Mühendison rubleverincebirkavanozhardalyer,horoztaklidiyapar,içlerindenbirisialınıpgücensevallahibinrublebağışlardım!

Almerşaşkınşaşkınonunyüzünebakarak:

—Pekiamaneyinvarsenin?dedi.Bukötümserliğininsebebine?Yüzünkıpkırmızı,vahşi...Neyinvarkuzum?

— Fenayım. Kafama bir şey girdi, rahat vermiyor. Bir çivi gibi saplandı, artık oradan ne yapsan

Page 140: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

çıkaramazsın.

Salona kısa boylu, yusyuvarlak, şişman bir ihtiyar girdi. Benekli bir ceketle leylâk rengi yelekgiymişti,elindedegitarvardı.Alıkalıkbaktı,askergibivaziyetalıpselâmverdi.

Frolov:

—Ha,parazit!dedi.Takdimederim:domuztaklidiyaparakservetkazanmıştır.Gelbakalımburaya!

Fabrikatör bir bardağa votka, şarap, konyak doldurdu, üzerine tuz, biber ekti, hepsini karıştırarakparaziteverdi.Odaiçerekyiğitçeöksürdü.

Frolov:

—Bulaşıksuyuiçmeyeokadaralışmışki,safşaraptanmidesibulanır,dedi.Haydi,parazit,oturdaşarkısöyle.

Parazit oturdu, tombul parmaklarıyla gitarın tellerine dokundu, şarkısına başladı: tpçik, mipçikMargarit'çik...

Frolovşampanyaiçincesarhoşoldu.Masayayumruğuylavuraraksöylendi:

—Evet,kafamabirşeyyerleşti!Birdakikabilerahatvermiyor!

—Pekiamanegibibirşey?

—Söyleyemem.Sır.Buöylebirsırki,ancakduaederkensöyleyebiliyorum.Amaistersen,dostça,aramızdakalmakşartıyla...Yalnızsakınkimseyesöyleyeyimdeme...Sakın,ha...Sanasöylersembelkiiçimaçılıramasen...Allahaşkınadinle,sonradaunut...

Frolov. Almer'in kulağına doğru eğildi, yarım dakika kadar kulağının içine nefes alıp verdiktensonra:

—Karımdannefretediyorum,dedi.

Avukatonaşaşkınşaşkınbaktı.

Frolovkızararak:

—Evet,evet,karımMaryaMihaylovna'dannefretediyorum,diyemırıldandı.Nefretediyorum,işteokadar.

—Sebep?

—Kendim de bilmiyorum!Evleneli ancak iki yıl oluyor, bilirsin, severek evlendim, şimdiyse birdüşman;işteşu,affedersin,parazittennasılnefretediyorsam,ondandaöylenefretediyorum.Ortadabir sebep de yok!Yanımda oturduğu, yemek yediği yahut konuştuğu zaman ruhumu öyle bir öfkekaplıyorki,kababirşeysöylememekiçinkendimizortutuyorum.İçimdesözleanlatamayacağımbirşeyoluyor.Ondanayrılmakyahutgerçeğiolduğugibikendisinesöylemek imkânsız,çünkürezalet

Page 141: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

çıkar,amaonunlabirçatıaltındaoturmakbenimiçincehennemdenbeter.Evdeoturamıyorum!İştebunun için gündüzleri işlerimle uğraşıyor, yemeğimi lokantalarda yiyorum, geceleri debatakhanelerdevakitöldürüyorum.Bunefretduygusununasılyorumlarsın?Şöyleböylebirkadındadeğilki,güzel,zeki,sessiz.

Parazit,ayağınıyerevurarakşarkısınadevamediyordu:

Subaylarladolaştım,

Öpüştüm,koklaştım...

Almer,birazsustuktansonra:

— İtiraf ederim ki.MaryaMihaylovna'nın sana denk olmadığını her zaman düşünürdüm, diyerekiçiniçekti.

—Yaniokumuşmudemekistiyorsun?Banabak...Bendeticaretokulunualtınmadalyailebitirdim,üç dört defa Paris'e gittim. Tabii senden daha akıllı değilim, ama karımdan da budala olmadığımmuhakkak. Hayır, birader, asıl mesele okumuşlukta değil! Bütün bu zırıltının nasıl başladığınıanlatayımdagör.Baknasıloldu:birgünbirdenbirekarımınbenimleseverekdeğildezenginliğimegöz koyduğu için evlendiğini düşünmeye başladım. Bu düşünce kafama yerleşti. Ne yapsam, neetsem,nafile,kafamdanbirtürlüçıkmıyor!Tamosıralardakarımabirhırsgeldi.Yoksulluktansonraaltın küpün içerisine düşmüştü, sağa sola para saçmaya başladı. Zıvanadan çıktı, kendisini o kadarunuttu ki, her ay harcadığı paranın tutarı yirmi bini buldu.Bense yaradılıştan şüpheci bir insanım.Kimseye inanmam,herkestenşüpheederim.Senbananekadarşefkatgösterirsenbenokadarazapduyarım,öylesanıyorumki,herkesbanaparamiçinyaltaklanıyor.Hiçkimseyeinanmıyorum!Sıkıcıbirinsanım,birader,çoksıkıcı!

Frolov,birbardakşarabıbiryudumdaiçerekdevametti:

—Amabütünbunlarsaçma,dedi.Söylememdoğrudeğildi,ahmaklıkettim.Sarhoşluklaağzımdankaçırdım, sen de şimdi bana avukat gözüyle bakıyorsun, başkasının sırrını öğrendiğin içinmemnunlukduyuyorsun.Haydi,haydi...bukonuyukapatalım,içmeyedevamedelim!

Garsonaseslenerek:

—Banabakdedi,Mustafaburadamı?Çağırdagelsin!

Birazsonrasalonaonikiyaşlarındafraklı,beyazeldivenlibirçocukgirdi.

Frolov:

—Buraya gel! dedi. Bize şu gerçeği açıkla bakalım.Bir zamanlar siz, Tatarlar, bize hükmediyor,haraç alıyordunuz, şimdi deRuslara hizmet ediyor, bornoz satarak geçiniyorsunuz.Bu değişikliğinasılaçıklamalı?

Mustafa,kaşlarınıyukarıkaldırdı,incebirseslecevapverdi:

—Feleğincilvesi!

Page 142: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Almer,çocuğunciddîyüzünebaktı,kahkahayıattı.

Frolov:

—Haydi, ona bir ruble ver! dedi.Bu feleğin cilvesiyle servet yapıyor.Yalnız bu iki söz için onuburada tutuyorlar. İçbakalım,Mustafa! İlerdebüyükbirkerataolacaksın!Yanizenginlerinyanındageçinenparazitlerokadarçoğaldıki,şaşılacakşey!Sizbıçaksız, tabancasızhaydutlar,soyguncularöyleçoğaldınızki,elinizdenyakasınıkurtaranaaşkolsun!Çingenelerideçağıralımmı?Ha?Getirburayaçingeneleri!

Çoktanberikoridorlardasıkılançingeneler,bağrışaraksalonasaldırdılar,vahşibireğlencebaşladı.

Frolovonlara:

—İçin!diyebağırıyordu.İç,içFiravunsoyu!Şarkısöyleyin!Heyt!

Kışgünüydü...He-e-yt...Kızaklaruçuyordu...

Çingenelerşarkısöylüyor, ıslıkçalıyor,oynuyorlardı.Frolov,çokzengin,şımarık,"genişmizaçlı"kimselerinbazenkapıldığıtaşkınlıketmesevdasıyladelilikleryapmayabaşladı.Çingenelereyemekleşampanyaverilmesiniemretti,fenerlerdenbirininmatabajurunukırdı,duvardaasılıdurantablolara,aynalara şişeleri fırlattı; bunları yaparken hiçbir zevk duymadığı belliydi, çünkü hep somurtuyor,adamlara öfkeli öfkeli bağırıyor, gözlerinde, hareketlerinde nefret okunuyordu. Mühendise solosöyletiyor,basolaraşarap,votka,yağhalitasıiçiriyordu...

Sabahleyinsaataltıdahesabıgetirdiler.

Almer:

—925ruble40kapik!diyerekomuzlarınısilkti.Niçin?Yok,yok,dur,kontroletmeklâzım!

Frolovcüzdanınıçıkardı:

— Vazgeç! diye mırıldandı. Varsın soysunlar... Beni soymayıp da kimi soyacaklar... Parazitlerolmadan... Olmaz.. İşte sen, avukatımsın... Yılda altı bin ruble alıyorsun... Niçin? Ama affet... Nesöylediğimikendimdebilmiyorum.

Almer'leberaberevedönerkenFrolovmırıldanıyordu:

—Şimdibenimiçinevegitmek,cehennemegitmekkadargüç!Evet...Ruhumuaçabileceğimkimsemyok...Hepsisoyguncu...Herkeshain...Sırrımınediyesanaaçtım?Ni...çin?Söyle:niçin?

Evinin kapısına geldikleri zaman Moskovalıların herkesle, her yerde öpüşmek âdetine uyarakAlmer'edoğruuzandı,yerindesallanarak,dudaklarındanöptü:

—Allah’a ısmarladık...Ben sıkıcı, kötü bir insanım, dedi.Bu sürdüğümüz hayat kötü, sarhoş, yüzkızartıcıbirhayat!Senokumuş,zekibirinsansın,böyleolmaklaberaberyalnızgülümsüyor,benimleberaber içki içmekten başka bir şey yapmıyorsun... Hiçbirinizden hayır yok... Sen gerçek dost,namuslu bir insan olsaydın şöyle demen gerekirdi: "Sen, alçak, kötü bir adamsın! İğrenç bir

Page 143: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

mahlûksun!"

Almer:

—Haydi,haydi...diyemırıldandı.Git,yatartık.

—Sizdenhayıryok.Ancakbir tekümidimkalıyor,yazınsayfiyeyegidincekıraçıkacağım, fırtınakopacak, gök gürleyecek, bir şimşek çakıp oracıkta canımı alacak, ben de kurtulacağım... Allah’aısmarladık...

Frolov, Almer'Ie gene öpüştü; ayakta uyuyarak, bir şeyler mırıldanarak, iki uşağın yardımıylamerdivenlerdençıkmayabaşladı.

Page 144: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

KAŞTANKA

I

YARAMAZLIK

Yüzütilkiyebenzeyen,genç,kularenginde,zağarmelezibirköpekkaldırımdabiraşağıbiryukarıkoşuyor, endişeyle etrafına bakmıyordu. Ara sıra duruyor, üşüyen ayaklarından kâh birini, kâhötekinikaldırıyor,ağlayarakkendikendineşunusoruyordu:nasıloldudayolumuşaşırdım?

Ogününasılgeçirdiğini,sonundabuhiçtanımadığıkaldırımanasıldüştüğünüpekiyihatırlıyordu.

Günşöylebaşlamıştı:sahibiLukaAleksandriçşapkasınıgiyipkoltuğununaltına;kırmızıbirmendilesarılıtahtadanbirşeyalmış:

—HaydiKaştankagidelim!diyebağırmıştı.

Çağırıldığını duyan köpek, tezgâh altında uyuduğu yongaların arasından çıktı; tatlı tatlı gerindi,sahibinin peşi sıra koştu.LukaAleksandriç'inmüşterileri çok uzakta oturuyorlardı.Bu yüzden herbirininevinevarmadanöncemarangoz,birkaçdefameyhaneyegiripateşalmakzorundakalıyordu.Kaştanka, yolda pek edepsizce hareket ettiğini hatırlıyordu. Gezmeye çıkardıkları için o kadarsevinmişti ki, durmadan zıplıyor, havlayarak, atlı tramvaylara saldırıyor, evlerin avlularına giripçıkıyor, köpeklerin peşinden koşuyordu.Marangoz, çok defa Kaştanka'yı gözden kaçırıyor, durupsertsertçağırıyordu.Hattabirkeresinde,yüzühiddettendeğişerekonuntilkikulağınıavucununiçinealıpçekti,kesikkesik:

—Geberinşallahhınzırdedi.

Müşterilerini dolaştıktan sonra LukaAleksandriç, bir dakika için, çoğu zaman yemek yediği, içkiiçtiği, kız kardeşinin evine uğradı. Kız kardeşinden çıktıktan sonra tanıdığı bir ciltçiye, oradanmeyhaneye,dahasonradabirdostunauğradı.İşböyledevametti.Kaştanka,butanımadığıkaldırımageldiği zaman karanlık basmış,marangoz da fitil gibi sarhoş olmuştu. Ellerini, kollarını sallıyor,derinderiniççekerekmırıldanıyordu:

—Ah, ah, insanlar günahkâr doğar, günahkâr yaşar.Ah günahkâr kullar, günahkâr kullar... Şimdisokaklardageziyoruz,fenerlerebakıyoruz,amabirdeöldükmü,cehennemateşindeyanacağız.

BazenbabacanbirtavıralıyorveKaştanka'yıyanınaçağırıpdiyorduki:

—Sen,Kaştanka,böcektenbaşkabir şeydeğilsin...Doğramacımarangozunyanındane ise, sendeinsanagöreosun.

İştemarangoz,Kaştanka ileböylekonuşurkenortalığıbirbandosesikaplayıverdi.Kaştanka, şöylebirbakınca,üstünedoğrubiralayaskergeldiğinifarketti.Zatenmızıkayahiçtahammüledemezdi;sinirleri bozulurdu.Bu yüzden sağa sola koştu, ulumaya başladı.Amamarangoz hiç de onun gibidavranmadı. Kaştanka hayretler içinde gördü ki, sahibi ne umduğu gibi korktu, ne uludu, ne dehavladı.Esasvaziyetialdı.Ağzıkulaklarınavararak,elinikasketinegötürdü,selâmdurdu.Sahibininkızmadığını gören Kaştanka, daha yüksek bir sesle uludu, ne yaptığını fark etmeden sokağın öte

Page 145: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

yanınafırladı.

Kendine geldiği zaman bando artık çalmıyordu. Alay ortalıkta görünmüyordu. Sokağı geçerek,sahibinibıraktığıyerekoştu.Amamarangozoralardayoktu.Birsağa,birsolaatıldı;sokağıbirdefadahadolandı; sanki yer yarılmış,marangoz içine girmiştiKaştanka, kokusuyla sahibini bulacağınıumarak, sokağı koklamaya başladı. Ama alçağın biri, biraz önce yeni kauçuk lastiklerle oradangeçmiş, böylelikle bütün hafif kokular o kuvvetli kauçuk kokusuyla karışmıştı. Artık bir kokuyuötekindenayırmakkabildeğildi.

Kaştankasahibinibulamadanbiraşağıbiryukarıkoşuyordu.Busıradahavadakararmayabaşlamıştı.Sokağınikiyanındafenerleryandı;evlerinpencerelerindeışıklargöründü.Karlapalapayağıyorvesokağı,atlarınsırtını,arabacılarınşapkalarınıbeyazaboyuyordu.Havakarardıkçaetrafdahabeyazgörünüyordu. Kaştanka'nın önünden, boyuna görüş sahasını kapayarak ayaklarıyla iten tanımadığıbirtakım müşteriler geçiyordu. (Kaştanka için bütün insanlık, bir eşit olmayan iki büyük kısmaayrılıyordu: Sahiplerle müşteriler. Aralarında şu esaslı fark vardı: Birincilerin onu dövmekhaklarıydı, ikincilere gelince, onları da Kaştanka'nın bacaklarından ısırmak hakkına sahipti)Müşterilerbiryereyetişmekiçinaceleediyor,Kaştanka'yahiçaldırışetmiyorlardı.

HavabüsbütünkarardığızamanKaştanka telâşa,üzüntüyedüştü.Birkapıeşiğinedayanarakacıacıağlamaya başladı. Luka Aleksandriç ile yaptığı o günkü gezintiden yorgun düşmüştü. Bütün günancak iki kere ağzına bir şey koyabilmişti. Ciltçide biraz tutkal,meyhanelerin birinde de tezgâhınyanında bir parçacık salam derisi bulmuştu. O kadar...Kaştanka insan olsaydı herhalde. "Böyleyaşamakmıolur,beynimebirkurşunsıksamdahaiyi..."diyedüşünürdü.

II

ESRARLIBİRYABANCI

AmaKaştankabirşeydüşünmüyor,sadeceağlıyordu.Lapalapayağanyumuşakkar,sırtı ilebaşınıbüsbütünörttüğü,odabitkinliktenağırbiruykuyadaldığısıradadayandığıkapıgıcırdayarakaçıldıveyanınaçarptı.Kaştankayerindenfırladı.Açılankapıdanmüştericinsindenbiradamçıktı.Kaştanka,bağırıpayağınaçarptığıiçinadamıntabiidikkatiniçekti.Adameğilerek:

—Neredengeldinburayaköpekçik?diyesordu.Biryerinimiacıttım?Vah,zavallı...Hadikızma,suçbenim...

Kaştanka,kirpiklerindensarkankartaneleriarasındanyabancıyabaktı,önünde,kısaboylu,şişmanca,yüzü tombul, sakalı tıraş edilmiş bir adamduruyordu.Başında silindir şapka vardı.Kürkününönüaçıktı.ParmaklarıylaKaştanka'nmsırtındakikarlarıtemizleyerek:

— Niye böyle hırlıyorsun? diye sordu. Sahibin nerede? Herhalde yolunu şaşırdın. Vah zavallıköpekçik...Şimdineyapacağız?

Kaştanka yabancının sesinde sıcak, içli bir eda duyunca elini yaladı, daha acıklı inlemeye başladı.Yabancı:

—Meğersengüzel,gülünçbirköpekmişsin...dedi.Tıpkı tilkiyebenziyorsun.Ne iseyapılacakbirşeyyok.Benimlegel.Belkidebirişeyararsın.Haydigel,füüt!..

Page 146: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Adam dudaklarını şaplattı, "benimle gel" manasına, eliyle bir işaret yaptı. Kaştanka arkasındanyürüdü.

Aradanyarımsaatgeçmemiştiki,Kaştankabüyük,aydınlıkbirodada,yerdeoturuyordu.Başınıbirazyanaeğmiş,masadaoturanveyemekyiyenyabancıyamerakla,dikkatlebakıyordu.AdamhemyiyorhemdeKaştanka'yaöteberi atıyordu,önceekmeklepeynirinyeşil kabuğunu, sonrabiraz et, yarımbörek,tavukkemikleriverdi.Kaştankaaçlıktanbütünbunlarıöyleaceleyediki,hepsinintadınıayrıayrı alamadı. Sanki yedikçe acıkıyordu. Yabancı, Kaştanka'nın atılan parçaları müthiş bir iştah ileçiğnemedenyutuşunabakarak:

— Sahiplerin seni pek kötü besliyorlarmış, diyordu. Ne kadar da zayıfsın. Bir deri, bir kemikkalmışsın.

Kaştankaadamakıllıyedi.Amagenededoymadı.Yalnızsarhoşgibiolmuştu.Yemekbittiktensonraodanınortasınayattı.Ayaklarınıuzattı,vücudundatatlıbiruyuşuklukduyarakkuyruğunusalladı.Yenisahibi koltuğuna rahatça yerleşip purosunu içerkenKaştanka da kuyruğunu sallayarak şumeseleyiçözmeyeçalışıyordu:Burasımıdahaiyi,yoksamarangozunevimi?Buradakieşyalarbambaşkaidi,çirkindi. Odada koltuk, kanepe, lâmba ile halılardan başka bir şeycik yoktu. Adeta bomboşgörünüyordu.Marangozuneviiseeşyailehıncahınçdoluydu.Masa,tezgâh,biryığınyonga,rende,oymakalemi, testerekafes içindekuş, leğen...Sonrayabancınınevindehiçbirkokuduyulmuyordu.Marangozun evi ise hep duman içinde olur, tutkal, cilâ, talaş kokuları mis gibi kokardı. Ama buyabancının gene de pek önemli bir üstünlüğü vardı.Adamakıllı yemek veriyordu.Hakikati olduğugibisöylemeklâzımgelirseKaştankamasanınönündeoturuponatatlıtatlıbaktığızamanadamcağızbirdefabilevurmamış,ayaklarınıyerevurarakonuürkütmemiş.Birdefabile:

—Defol,kahrolasıca...diyebağırmamıştı.

Yeniefendisipurosunuiçtiktensonradışarıçıktı,çokgeçmedenelindeküçükbirşilteilegeridöndü.Şilteyikanepeninyanındabiryerekoyarak:

—Küçük,küçük...Gelbakayım,yatburaya,uyu!

Busözlerisöylediktensonralâmbayısöndürdü,dışarıçıktı.Kaştankayatağınayattı,gözlerinikapadı.Osıradasokaktanbirhavlamageldi.Kaştanka,busesecevapvermekisteğiduydu.Amabirdenbireiçinebirüzüntüçöktü.LukaAleksandriç'leoğluFedyuşka'yı, tezgâhaltındakirahatyerinihatırladı.Uzunkışgeceleri,marangozuntahtalarırendelediğiyahutyüksekseslegazeteokuduğuzamanlardaFedyuşka'nın çoğu zaman kendisiyle oynadığı aklına geldi. Fedyuşka, onu tezgâhın altından arkaayaklarından tutarak çekip çıkarır, öyle oyunlar oynardı ki, Kaştanka'nın gözleri kararır, bütünmafsallarıağrımayabaşlardı.

Fedyuşka,Kaştanka'yı arka ayakları üstünde yürümeye, çan oyunuoynamaya zorlardı.Buöyle biroyunduki,Fedyuşka,kuyruğundankuvvetleçeker,odabununüzerineinler,havlardı.Bazendatütünkoklatırdı.Ama bir oyun daha vardı ki, çok ıstırap vericiydi. Fedyuşka, bir et parçasını bir ipliğebağlar,Kaştanka'yaverirdi.KaştankabuetparçasınıyuttuktansonraFedyuşkakahkaha ilegülerek,midesinden geri çekerdi. Bu hatıralar canlandıkça Kaştanka daha yüksek, daha hazin bir sesleinlemeye başladı. Ama çok geçmeden yorgunluk ve odanın sıcaklığı kederinden daha ağır bastı.Uyuklamayabaşladı.Hayalindenköpeklergelipgeçiyordu.Bunlarınarasındaogünsokaktagördüğüihtiyar,uzuntüylübirPoodlevardı,birgözüneakdüşmüştü,burnununçevresindeuzunuzuntüyler

Page 147: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

vardı.Rüyasında,Fedyuşkaelindemarangozkalemiyleköpeğinpeşinedüşüyordu,sonrabirdenbirekendisidetüyleniveriyor,neşelineşelihavlayarak,Kaştanka'nınyanınageliyordu.İkisiburunburunagelipkoklaşıyor,sokağafırlıyorlardı.

III

YENİ,PEKHOŞBİRTANIŞMA

Kaştanka uyandığı zaman ortalık aydınlanmıştı. Sokaktan yalnız gündüze mahsus gürültülergeliyordu.Odadakimsecikleryoktu.Kaştankagerindi,esnedi,cansıkıntısıiçinde,kızgın,asıksuratlaodayıdolaştı.Köşebucağı,eşyalarıkokladı.Sofayabirgözattı.Amailgilenecekbirşeyerastlamadı.Oradasofayaaçılankapıdanbaşkabirkapıdahavardı.Kaştankabirazdüşündüktensonraikiayağıylakapıyıtırmaladı,açtıveodayagirdi.Yataktayorganınaltındabirmüşteriyatıyordu.Buadamın,birgünöncekiyabancıolduğunuhemenanladı.İlkinHırrrr...diyekızgınlıkgösterdi.Amasonradanbirgünöncekiyemeklerihatırlayıncakuyruğunusalladı.

Yabancının elbisesini, fotinlerini koklamaya başladı. Bu fotinlerde at kokusuna benzer bir kokubulunduğuna dikkat etti. Yatak odasında kapalı duran bir kapı daha vardı. Kaştanka, bu kapıyı datırmaladı; göğsüyle itti, açtı. Ama içinde garip, şüphe uyandırıcı bir korku vardı. Pek dehoşlanmayacağıbirşeylekarşılaşacağınıhissederek,homurdanahomurdanaçevresinebakınabakınaKaştanka kirli duvar kâğıtlarıyla kaplı küçük bir odaya girdi.Ama girmesiyle korku içinde dışarıfırlamasıbiroldu.Gerçektenhiçbeklemediği,korkunçbirşeylekarşılaşmıştı.Başını,boynunuyereeğerek, kanatlarını gere gere bej renkte bir kaz, tıslayarak üzerine yürüyüvermişti. Kazın birazötesindebeyazbirkediyatıyordu.Kedi,Kaştanka'yıgörürgörmezayağafırladı.Sırtınıkalkangibiyükseltti; kuyruğunu dikti; tüylerini kabarttı, o da tısladı.Köpek iyice korkmuştu, ama korktuğunubelli etmek istemediği için yüksek sesle havladı, kedinin üzerine saldırdı... Kedi sırtını biraz dahakabartarak tısladı, pençesiyle Kaştanka'nın kafasına vurdu. Kaştanka geriye sıçradı; yere oturdu,başını kediye doğru uzatarak tiz bir sesle, var kuvvetiyle havlamaya başladı. Bu sırada kaz,Kaştanka'nınarkasınasokulmuş,gagasıylapekacıtaraksırtınavurmuştu.Kaştanka,yerindenfırlayıpkazınüzerineatıldı...

Bu sırada: "Ne oluyor?" diyen sert bir ses duyuldu. Arkasından da, sırtına bir hırka giymiş olanyabancı,ağzındabirpuroileodayagirdi:

—Neoluyor?Hadiyerinizebakayım!

Adam,kediyeyaklaştı,kabarmışsırtınabirfiskevurarak:

—FedorTimofeyiç, bu ne demek?Kavgayamı başladınız?Ah, seni ihtiyar kerata...Yat bakayım!dedi.

Sonrakazadönerek:

—İvanİvaniçyerine...diyebağırdı.Kediuysallıkederekyatağınayattı,gözlerinikapadı.Yüzünün,bıyıklarının ifadesine bakılacak olursa kızıp kavga ettiği için kendi de memnun değildi. Kaştankagücenikbirseslehomurdandı.Kazda,boynunuuzatarak,birişhakkındaaceleacele,canlı,pekaçık,amagenedeanlaşılmazbirtarzdakonuşmayabaşladı.

Page 148: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Bununüzerineevsahibiesneyerek:

—Peki,peki!dedi.Amaiyigeçinmeliha!Dostça,barışiçindeyaşamalısınız.

Kaştanka'yıeliyleokşayarak:

—Hadi,kızıltüylü,korkma...dedi.İyiarkadaşlaradüştün.Kötülüketmezlersana.Durbakalımsananeadtakacağız.Böyleadsızolmazya...

Birazdüşündüktensonradediki:

—Hah...SanadaTeyzeadınıtakalım,anlıyormusun?Teyze!

"Teyze" sözünü birkaç defa tekrarladıktan sonra dışarı çıktı. Kaştanka oturup etrafına bakmayabaşladı.Kedi,şilteninüstündehareketsizduruyor,uyuyormuşgibiyapıyordu.Kazboynunuuzatmış,olduğu yerde tepinerek gene bir mesele hakkında çabuk çabuk, heyecanla konuşmaya devamediyordu.Bununçokzekibirkazolduğubelliydi.Uzunbirsöylevdensonra,herseferindesankibirşeye şaşmış gibi geri geri gidiyor, sanki söylediği söylevden hayranlık duyduğunu anlatmakistiyordu.Kaştanka,onubirazdinleyip:"Hırrrr..."diyecevapverdiktensonraköşebucağıkoklamayabaşladı. Bir köşede küçük bir tekne duruyordu. Kabın içinde haşlanmış nohutla ıslatılmış çavdarekmeğiparçalarıvardı.Kaştanka,nohuttantattı,amahoşlanmadı.Ekmekkabuğundanbirparçaalıncayemeğekoyuldu.Kaz,kendisi içinhazırlananbiryemeğinyabancıbirköpek tarafındanyenmesinehiç sinirlenmedi. Tersine, daha büyük bir heyecanla konuşmaya başladı. Hatta köpeğe, emniyetduymayabaşladığınıgöstermekiçintekneyeyaklaştı;birkaçtanenohutyedi.

IV

PARMAKISIRTACAKŞEYLER

Birazsonraevsahibigeneiçerigirdi,beraberindenhemkapıya,hemdeIIşeklinebenzeyengaripbirşeygetirdi.Odundan, pekkaba sabayapılmışolanbu şeyinyukarı kısmınabir çan, bir de tabancaasılmıştı. Çanın tokmağından ve tabancanın tetiğinden ipler sarkıyordu. Ev sahibi bu şeyi odanınortasınakoydu.Uzunuzunbirşeylerçözüpbağladı.Sonrakazabakarak:—Buyurun,İvanlvaniç...dedi.

Kazdaonunyanınagelipbiranbekleyerekdurdu.

—Haydi,işebaştanbaşlayalım.Öncebaşınıeğ,selâmver!Haydi,çabuk!

lvanİvaniçboynunuuzattı,dörtbiryanasalladı,sonraayaklarınıbirbirineçarptı.

—Aferinsana!..Şimdiölbakalım!

Kazsırtüstüyattı,ayaklarınıyukarıdikti.Bunabenzerbirkaçönemsizmarifetyaptıktansonrasahibibirdenbirebaşınıelleriyletutarakdehşetiçindebağırmayabaşladı:

—İmdat!Yangınvar!Yanıyoruz!

lvanİvaniçbununüzerinebirazöncegetirilenkapışeklindekişeyedoğrukoştu.İpigagasıylaçekerek

Page 149: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

çanıçalmayabaşladı.

Evsahibibuiştenpekmemnunkalmıştı.Kazınboynunuokşayarak:

— Aferin, lvan İvaniç! dedi. Şimdi bir kuyumcu olduğunu farz et... Altın, pırlanta gibi şeylersatıyorsun. Mağazana geldiğin zaman bakıyorsun ki... dükkânda hırsızlar var. Bu durumda neyaparsın?

Kaz öteki ipi gagasıyla yakaladı, çekti. Bunun üzerine tabanca gümleyerek patladı. Kaştanka, çansesinden pek hoşlanmıştı, patlamadan da öyle mest olmuştu ki, II şeklindeki şeyin etrafındahavlayarakkoşmayabaşladı.Evsahibi:

—Teyze,hadiyerine!Susbakayım,diyebağırdı.

lvanlvaniç'inişi,tabancayıpatlatmaklabitmişdeğildi.Evsahibi,tambirsaatonuipüstündekoşturupüzerindekırbaçşaklattı.Buaradakazmaniaatladı,çemberiniçindengeçti,kuyruğununüstüneoturupayaklarını salladı.Kaştanka, lvan İvaniç'tengözlerini ayırmıyor, sevincindenuluyordu.Birkaçdefada yüksek sesle havlayarak onun peşinden koşmaya kalkıştı. Ev sahibi kendini de, kazı da epeyceyorduktansonraalnındabirikenterlerisildive:

—Marya,Havronyaİvanovna'yıburayagetir,diyeseslendi.

Birdakikasonrabirdomuzsesiduyuldu...Kaştankayerindenfırladı.Pekcesurbirtavırtakındı,sonraneolurneolmazdiyedüşünerek,evsahibininyanınasokuldu.Kapıaçıldı.İçeriyeihtiyarbirkadınbaşı uzandı. Kadın bir şeyler söyleyerek siyah, çok çirkin bir domuzu odaya bıraktı. Domuz,Kaştanka'nın hırlamasına hiç kulak asmadan burnunu yukarı kaldırdı, neşeli neşeli birtakım seslerçıkardı.Sahibini,kediyi,lvanİvaniç'igörmektençokhoşlandığıbelliydi.Yuvarlakburnuylakedininkarnınıdürttüktensonrakazlahafiftenkonuşurkenhareketlerinde,sesinde,kuyruğununtitremesindeçokbabacanbirhalvardı.Kaştankahemenanladıki,böylekimselerehavlayıphomurdanmanınhiçfaydasıyoktu.Evsahibi,odanınortasındaduranIIişaretinikaldırdıve:

FedorTimofeyiçbuyurun,dedi.

Kedikalktı.Tembel tembelgerindi, istemeye istemeye, sankibir lütuftabulunacakmışgibidomuzayaklaştı.Evsahibi:

—Haydibakalım,dedi,Mısırehramındanbaşlayalım.

Uzun uzun bir şeyler anlattı. Sonra da: "Bir, iki, üç!" diye komuta verdi. lvan İvaniç, "üç" sözünüduyar duymaz, kanatlarını çırptı, domuzun sırtına atladı...Kanatları, boynu ilemuvazenesini bulupdomuzunsertkıllarıüstünesağlamcayerleştiktensonraFedorTimofeyiçtembeltembel,görünürbirküçümsemeyle, sanki bu sanattannefret ediyor, hiç değer vermiyormuşgibi domuzun sırtına çıktı.Sonra gene isteksiz bir tavırla kazın arkasına sıçradı ve arka ayakları üzerinde durdu.Böylece vesahibininMısırehramıdediğişeyortayaçıkmışoluyordu.Kaştanka,sevincindenincebirsesleuludu.Amabu sırada ihtiyar kedi esnedi,muvazenesini kaybederek, kazın sırtındanyere yuvarlandı, lvanİvaniç de sallandı, o da aşağı yuvarlandı. Ev sahibi bağırdı, ellerini salladı, bir şeyler açıklamayabaşladı. Ehramla bir saat uğraştıktan sonra yorgunluk nedir bilmeyen adam, lvan İvaniç'e kedininsırtınabinmeyi,dahasonrakediyepuroiçmeyifilânöğretti.

Page 150: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Nihayetdersbitti.Evsahibialnınısildi,dışarıçıktı.FedorTimofeyiç,birşeydeniğrenmişgibitısladı.Sonraşiltesineyatıpgözlerinikapadı,lvanİvaniçisetekneyeyaklaştı.İhtiyarkadındadomuzualıpgötürdü. Yeni izlemlerin çokluğu yüzünden gün Kaştanka için pek çabuk geçti. Akşam üstü deşiltesiyleberaber,duvarlarıkirlikağıtlakaplıodayayerleştirildi.OradaFedorTimofeyiç'le,kazlabiraradageceyigeçirdi.

V

İSTİDAT!İSTİDAT!

Aradanbiraygeçti.

Kaştankaartıkherakşamiyiyemekleryemeye,kendinetakılanTeyzeadınaalışmıştı.Evsahibinede,yenikapıyoldaşlarınadaısınmıştı.Kısacasıişlertıkırındagidiyordu.

Günler hep aynı tarzda başlıyordu, lvan İvaniç çoğu hepsinden önce uyanıyor, uyanır uyanmaz dahemenTeyze'yeveyakediyeyaklaşarakboynunuuzatıyor,birmeselehakkındaheyecanlıheyecanlı,inandırıcı,amagenedeeskisigibianlaşılmazbirtarzdakonuşmayabaşlıyordu.Bazenbaşınıyukarıkaldırarak, uzun söylevlere girişiyordu. Tanışıklığın ilk günlerinde Kaştanka onun, aklınınfazlalığındanbukadarçokkonuştuğunusanmıştı.Amaçokgeçmedenonakarşıher türlüsaygısınıkaybetti.ArtıkkazuzunsöylevlerleyanınayaklaştığızamanKaştankakuyruğunusallamıyor,herkesiuykusuzbırakancansıkıcıbirgevezegibikarşılıyor,teklifsizce"Hırrr..."diyecevapveriyordu.

Fedor Timofeyiç ise bambaşka bir zattı. Uyandığı zaman hiç ses çıkarmıyor, hareket etmiyor,gözlerinibileaçmıyordu.Hiçuyanmasadahamemnunolacağabenziyordu.Yaşamayıpeksevmediğibelliydi.Hiçbirşeyonuilgilendirmiyor,herşeyekarşı tembel,kayıtsızdavranıyordu.Herşeyihorgörüyor,hattalezzetliyemeğiniyerkenbiletiksinetiksinetıslıyordu.

Kaştankauyanıncaodalarıdolaşmaya,köşelerikoklamayabaşlıyordu.Evinbütünodalarınıgezmekhakkı bir ona, bir de kediye verilmişti.Kazın ise kirli duvar kâğıtlarıyla kaplı odanın eşiğini bileaşmayahakkıyoktu.Havronyaİvanovna'yagelince,avludakiküçükkulübesindeoturuyor,ancakderszamanında ortaya çıkıyordu. Ev sahibi geç uyanırdı; çayını içtikten sonra hemen marifetlerinebaşlardı.HergünIIşeklindekialet,kamçı,çemberlerodayagetiriliyor,hemenhemenhepaynışeyleryapılıyordu.Derslerüç,dörtsaatsürüyordu,öyleki,FedorTimofeyiçbazenyorgunluktanbirsarhoşgibi sallanarakyürüyordu. lvan İvaniç,gagasınıaçarakderinderinnefesalıyor, ev sahibi iseyüzükıpkırmızı,alnındakiterleribilebirtürlüsilemiyordu.

Derslerveöğleyemeğibütüngünüdolduruyordu.Akşamlarisepekcansıkıcıgeçiyordu.Evsahibiakşamları,çoğuzamankazlakediyiyanınaalarakbiryeregidiyordu.TekbaşınakalanTeyze,şilteyeyatıyor, hüzünlere dalıyordu. Hüzün, içine görünmez bir şekilde doluyor, bir odayı karanlık nasılsararsatıpkıöyle,yavaşyavaşsarıyordu.İlköncehavlamak,yemekyemek,odalardakoşmakisteğinikaybediyordu.Sonrahayalindebellibelirsiz iki şekilbeliriyordu.Köpekdesemdeğil, insandesemdeğil... Yüzleri sevimli, cana yakın, tatlı, ama gene de iyi seçilemiyor. Onları görünce Teyzekuyruğunu sallamaya başlıyordu. Bu hayalleri eskiden bir yerde görmüş, sevmiş gibi geliyordu.Uykuyadaldığızamanbuhayallerdentutkal,talaş,cilâkokularıgeldiğinihissediyordu.

Yenihayatına iyicealıştıktan,kemikleri çıkmış zayıfbir sokakköpeği ikenbesili, karnı tokbir evköpeğihalinegeldiktensonraevsahibibirgünderstenönceonuokşadı,dediki:

Page 151: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

— Ee... Teyze, işe başlamanın zamanı geldi artık. Havyar kestiğin yeter. Seni bir artist yapmakistiyorum.Artistolmakistermisin?

Bunun üzerine ev sahibi ona birtakım oyunlar öğretmeye başladı. Köpek, ilk derste arka ayaklarıüzerinde durup yürümeyi, ev sahibinin pek yüksekte tuttuğu şekeri yakalamayı öğrendi. Bundansonraki derslerde ise dans etmeyi, ip üzerinde koşmayı, müzik çalarken ulumayı, çan çalmayı,tabanca atmayı öğrendi. Bir ay geçmeden Fedor Timofeyiç, "Mısır ehramındaki" yerini başarı iletutabildi.Derslerindençokhoşlanıyor,başarılarındanmemnunoluyordu.Diliniçıkarıp, ipüzerindekoşmak,çemberiniçindensıçrayarakgeçmek,ihtiyarFedorTimofeyiç'insırtınabinmekonabüyükbirzevkveriyordu.Başarıgösterdiğiheroyundansonragürültülü, sevinçlibir şekildehavlıyordu,öğretmenidehayretleriçindekalıyor,seviniyor,elleriniovuşturuyordu.

—İstidat!İstidat!...Şüphesizbüyükbiristidadıvar.Mutlakabaşarıkazanacaksın.

Teyze,buistidatsözüneöylealışmıştıki,sahibibusözühersöyleyişindeayağakalkıyor,sankiadınıduymuşgibietrafınabakınıyordu.

VI

RAHATSIZBİRGECE

Teyze, bir köpek rüyası gördü, sanki kapıcı elinde bir çalı süpürgesiyle onu kovalıyordu, korkuiçindeuyandı.

Oda sakin, karanlık ve pek sıcaktı, ötesini berisini pireler ısırıyordu. Teyze, o güne kadar hiçkaranlıktan korkmamıştı. Ama o anda nedense üzerine bir sıkıntı çöktü, havlamak isteği duydu.Yandakiodadasahibiyükseksesle içiniçekti.Birazsonradadomuz,kulübesindehoruldadı.Sonraherşeyeski,sakinhalinedöndü.Yemekdüşününceruhabirhafiflikgelir.İşteteyzedeogünFedorTimofeyiç'tenbirtavukayağınınasılçaldığını,salonda,duvarladolabınarasında,tozların,örümcekyuvalarının bulunduğubir yere nasıl sakladığını düşünmeyebaşladı.Bukemiğin hâlâ orada durupdurmadığınıanlamakiçingidipbaksafenaolmayacaktı.Evsahibinindekemiğioradabulupyemesipek mümkündü. Ama sabah olmadan odadan çıkmak yasaktı, usul böyleydi. Teyze, hemenuyuyabilmekiçingözlerinikapadı.Çünkütecrübeylebiliyorduki,nekadarçabukuyursa,sabahdaokadar çabuk oluyordu. Ama birdenbire çok yakınında garip bir ses duydu. Teyze ürperdi, ayağakalktı. Bu sesi lvan İvaniç çıkarmıştı.Ama o her zamanki geveze, kandırıcı ses değildi.Daha çokvahşi bir çığlığa benzeyen tabii olmayan, kapı gıcırtısı gibi bir sesti. Teyze, karanlıkta bir şeygöremediği,hiçbirşeyanlayamadığıiçindahadakorktu,"Hırrr..."diyehomurdandı.Aradanuzunbirzamangeçti. İyicebir parçayı tamamen temizlemeyeyetecekkadarbir zaman...Artık sesi bir dahaduyulmadı. Teyze yavaş yavaş sakinleşti, uykuya daldı. Rüyasında iki büyük, kara köpek gördü,yanlarında,arkalarındangeçenyıldankalmatüylersarkıyordu.Büyükbirleğeniniçinden,büyükbiriştah ile bulaşık sularını yutuyorlardı.Bulaşık suyundanbeyazbir buharla pek iştah açıcı bir kokuyükseliyordu. Arada bir teyzeye bakıp dişlerini göstererek: "Sana vermeyeceğim işte!" diyehomurdanıyorlardı.Amaosıradaevdengocuklubirköylüçıktı,köpeklerikamçıilekaçırdı.Bununüzerine teyze leğene yaklaşıp yemeğe başladı.Ama köylü uzaklaşır uzaklaşmaz, o iki kara köpek,korkunçbirhomurtuileüzerineatıldı,busıradageneoçığlığabenzerbirsesişitildi.

lvanİvanoviç:

Page 152: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Gırr...Gırr...diyebağırıyordu.

Teyzeuyandı,şiltesindençıkmadanvarkuvvetiyleulumayabaşladı.Onaöylegeldiki,bağıranartıklvan İvanoviçdeğil,başkabirkimse,biryabancı idi.Nedensedomuzdakulübesindebirdefadahahoruldadı.

Bununüzerinebirterliksesiduyuldu,üstündehırka,elindebirmumlaevsahibiodayagirdi.Titreyenışık,pisduvarkâğıtlarınınüzerinde,tavandaoynadı,karanlığıdağıttı.Teyze,ozamanodada,yabancıolmadığını gördü, lvan İvanoviç yerde oturuyor, uyumuyordu.Kanatları sarkmış, gagası açılmıştı.Sanki çok yorulmuş da susamış gibi bir hali vardı. İhtiyar Feodor Timofeyiç de uyumuyordu.Anlaşılanodabusestenuyanmıştı.Evsahibikaza:

—lvanİvaniç,sananeoluyor,nebağırıyorsun?Hastamısın?diyesordu.

Kazsusuyordu.Sahibieliyleonunboynunadokundu.Sırtınıokşadıvedediki:

—Ammadatuhafhayvansın.Hemkendinuyumuyorsun,hemdebaşkalarınıuyutmuyorsun.

Ev sahibi dışarı çıkıp, ışığı beraberindegötürünceodaya tekrar karanlık çöktü.Teyze, genekorkuiçindeydi.Kaz bağırmıyordu.Ama köpeğe karanlıkta bir yabancı varmış gibi geliyordu. İşin dahakorkunçtarafışuidiki,buyabancıyıısırmakdamümkündeğildi.Çünkügözegörünmüyordu,şeklideyoktu.Nedenseonabugece,mutlakakötübirşeyolacakmışgibigeliyordu.FedorTimofeyiçderahatdeğildi.Teyze,onunşiltesindekıpırdandığını,esnediğiniveyabaşınısalladığınıduyuyordu.

Sokakta bir yerde bir kapıya vuruldu, domuz, kulübesinde tekrar homurdandı. Teyze dişlerinigösterdi, ön ayaklarını uzattı, başını üzerine koydu. Kapının vuruluşunda, her nedense uyumayandomuzun homurtusunda, karanlıkta ve sessizlikte ona lvan İvaniç’in bağırırına benzeyen hüzünlü,korkunç bir şey varmış gibi geldi. Her şey endişe, dehşet vericiydi. Ama neden? Bu görünmeyenyabancı kimdi? İşte o sırada birdenbire Teyze'nin yanında iki yeşil, donuk ışık yandı.TanışmalarındanberiilkdefaolarakFedorTimofeyiçyanınayaklaştı.Neistiyordu?Teyze,kedininayağınıyaladı,niyegeldiğinisormadanhafifhafif,değişikseslerleulumayabaşladı.

lvanİvanoviç:

—K..kre!...diyebağırdı.

Kapı tekrar açıldı.Elindemumla ev sahibi içeri birdi.Kaz eski vaziyette, gagası açılmış, kanatlarısarkık,oturuyordu.Gözlerikapalıidi.Evsahibi:

"lvanİvaniç"diyeseslendi.

Kaz kımıldadı. Bunun üzerine adam onun önüne, yere çöktü. Bir dakika kadar sessizce baktıktansonra:

— Ne oluyor lvan İvanoviç? Ölüyor musun ne? Ah!.. Şimdi anlıyorum, şimdi anlıyorum, diyebağırdı,elleriylebaşınıtuttu:

—Niyeböyleolduğunuanlıyorum.Bugünüzerinebiratbastıdaondan!..AhAllah’ım,Allah’ım!

Page 153: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Teyze sahibinin neler söylediğini anlamıyordu. Ama onun da korkunç bir şey beklemekte olduğuyüzünden belliydi. Başını, bir yabancının baktığını sandığı karanlık pencereye çevirdi, ulumayabaşladı.Evsahibielleriniovuşturarak:

—Amanölüyor.Teyze,ölüyor!dedi.Odanızaölümgirdi,neyapacağız?

Rengi uçmuş, heyecan içindebulunan ev sahibi ah çekerek, başını sallayarakyatakodasına döndü.Teyzekaranlıktakalmaktankorktuğuiçinarkasındanyollandı.Sahibiyatağınaoturdu,birkaçdefa:

—Allah’ım,Allah’ımşimdineyapmalı?

Teyze sahibinin ayaklarınındibindenuzaklaşmıyor,niyebukadarkederlendiğini, herkesinniyebukadar endişe içinde olduğunu anlamayarak, ama anlamaya çalışarak her hareketini takip ediyordu.Şiltesini pek seyrek bırakan Fedor Timofeyiç bile sahibinin yatak odasına girdi, ayaklarınasürtünmeyebaşladı.Kedi,sankiağırdüşünceleriniatmakistiyormuşgibibaşınısallıyorkaryolanınaltına şüpheli şüpheli bakıyordu. Sahibi bir çukur tabak aldı, musluktan su doldurdu, tekrar kazınyanınagitti.Tabağıönünekoyarak,tatlıbirsesle:

—İçlvanİvaniç,içcanım...dedi.

Amalvanİvaniçnebirhareketyapıyor,nedegözleriniaçıyordu.Sahibionunbaşını tabağadoğruiterekgagasınısuyadaldırdıisedekaziçmiyordu.Kanatlarıdahadaçoksarkmıştı.Başıolduğugibitabağıniçinedüştü,kaldı.Evsahibi:

—Hayır,artıkbirşeyyapılamaz,diyebirahçekti.Artıkherşeybitti,lvanlvanic'tenhayırkalmadı!

Yanaklarındanaşağı,yağmuryağarkenpencerelerdegörünenparlakdamlalardökülmeyebaşladı.Neolupbittiğini iyiceanlamayanTeyzeileFedorTimofeyiçsahiplerinesokuldular,korkuiçindekazabakmayabaşladılar.Evsahibihüzünlühüzünlüiççekerek:

— Zavallı lvan İvaniç, dedi. Ben de bahar gelince seni sayfiyeye götüreceğimi, beraberce yeşilçimenler üzerinde gezeceğimizi hayal ediyordum. Sevgili hayvancık! İyi arkadaşım! Sen artıkyoksun!Sensizbenneyapacağım?

Teyze'nin içine, kendi başına da böyle bir şey geleceği korkusu çöküyordu. O bilinmeyen birsebepten ötürü gözlerini kapayacak, ayaklarını uzatacak, dişleri meydana çıkacak, herkes de onadehşetlebakacaktı.HerhaldeFedorTimofeyiç'inkafasındandabunabenzerşeylergeçiyordu.İhtiyarkedi,hiçbirzaman,oandakikadarsomurtkan,kederliolmamıştı.

Şafak söküyordu. Teyzeyi o kadar korkutan, o görünmez yabancı artık odada değildi. Ortalıkadamakıllıaydınlandıktansonrakapıcıgeldi.Kazıayağındantutupbiryeregötürdü.Birazsonradaihtiyarkadıngöründü,tekneyialıpdışarıçıktı.

Teyze, salonagitti,dolabınarkasınabaktı.Sahibi, tavukbudunuyememişti.Bıraktığıgibi, tozların,örümcek ağlarının arasında duruyordu. Ama Teyze hüzün, keder içindeydi. Ağlamak istiyordu.Kemiğikoklamadıbile.Kanepeninaltınagirdi.Oradaoturdu,hafif,incebirsesleinlemeyebaşladı:

—Vuu...Vuu...Vu...

Page 154: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

VII

BAŞARISIZBİRBAŞLANGIÇ

Birakşamevsahibi,duvarıpiskâğıtlaörtülüodayagirdi.Elleriniovuşturarak:

— Eh... dedi. Bir şeyler daha söylemek istediyse de söylemeden çıktı. Ders sırasında yüzününifadesinipekgüzelinceleyenTeyze,sahibininheyecaniçinde,kuruntulu,hattakızgınolduğunufarketti.Sahibibirazsonraodayadöndüvedediki:

—BugünyanımaTeyzeileFedorTimofeyiç'ialacağım.Mısırehramında,senTeyze,bugünölülvanlvaniç'in yerini tutacaksın. Durun, berbat! Hiçbir şey hazır değil. Pek az prova yapıldı. Rolleröğrenilmedi.Rezil,kepazeolacağız.

Sonra gene dışarı çıktı, çok geçmeden kürk paltosu, silindir şapkasıyla odaya döndü. Kediyeyaklaşarakönayaklarındanyukarıkaldırdı.Göğsüne,kürkününiçinesakladı.BuhareketyapılırkenFedorTimofeyiçpek ilgisizgörünüyor, gözlerini kapamakzahmetinebilekatlanmıyordu.Belliydiki, onun için yatmak, ayaklarından tutulup, şilte üzerine uzanmak yahut da kürk altında sahibiningöğsüneyaslanmak,hepsibirdi.

Sahibi:

—Teyzeburayagel,dedi.

Teyzebirşeyanlamadan,kuyruğunusallayarakarkasındangitti.Birazsonrakızağıniçindesahibininayaklarıdibindeoturuyor,onunsoğuktanveheyecandanbüzülerek:

—Ayıpolacak,rezilolacağız,dediğiniişitiyordu.

Kızak,tersyüzüçevrilmişbirçorbakâsesinebenzeyenbüyük,garipevinönündedurdu.Evin,camlı,üçkapılıuzunantresibirdüzineparlakfenerleaydınlatılmıştı.Kapılargıcırdayarakaçılıyor,antrededolaşaninsanlarıbirağızgibiyutuyordu.İçerdeepeycekalabalıkvardı.Evinyantarafınasıksıkatlardageliyordu.Amagörünürdehiçköpekyoktu.

Ev sahibi Teyze'yi eline aldı, Fedor Timofeyiç'in bulunduğu kürkün altına, göğsüne soktu. Burasıkaranlık,havasızdı,amasıcakbiryerdi.Biraniçinikiyeşildonukışıkparladı.Buışıkyanındakininsoğuk, sert ayaklarına dokunduğu için endişeye düşen kedinin açılan gözleriydi. Teyze, kedininkulağını yaladı, elden geldiği kadar rahat oturmak istediği için bir hayli kıpırdadı. Kediyi soğukayaklarıyla altına aldı. Kazara, kafasını kürkten dışarı çıkardı. Ama hemen kızgın kızgın hırladı,başını gene kürkün altına soktu. Ona öyle geldi ki, çok büyük, kötü bir şekilde aydınlatılmış, içiucubelerledolubirodagörmüştü.Odanınikitarafındauzananbölmelerden,parmaklıklararasındankorkunçsuratlargörünüyordu.Bunlaratların,boynuzlu,uzunkulaklıhayvanlarınsuratlarıydı,birdekocamanbirsuratvardıki,burnununyerindenkuyruksarkıyor,ağzındanikiuzun,iyicekemirilmişkemikuzuyordu.

Kedi teyze'nin ayakları altında kısık kısık miyavladı. Ama bu sırada bir anda kürk açıldı. Sahibi"Hop!"dedi.FedorTimofeyiç ileTeyzeyereatladılar.Küçük,kurşun rengi tahtaduvarlıbirodadaidiler.Buradaaynalıküçükbirmasadan,biriskemleden,köşelerdeasılıbirtakımelbiseilebezlerden

Page 155: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

başka eşya yoktu. Lâmba veyamum yerine de yelpaze şeklinde parlak bir ışık yanıyordu. Bu ışıkduvarasokulmuşküçükbirborudançıkıyordu.FedorTimofeyiç,Teyze'ninbozduğutüyleriniyaladı.İskemleninaltınagiripyattı.Hâlâheyecaniçindeolansahibielleriniovuşturaraksoyunmayabaşladı...Tıpkı evinde, yorganının altına girmek üzere yaptığı gibi soyunmaya başladı. Sonra iskemleyeoturdu, aynaya bakarak birtakım garip işler yapmaya koyuldu. Önce başına bir peruka geçirdi.Ortasındanikiyeayrılmışolanperukanınboynuzabenzeyenikiçıkıntısıvardı.Sonrayüzünübeyazbirşeyleboyadı,bubeyazboyaüzerinedekaş,bıyıkyaptı;yanağınıkırmızıyaboyadı.İşibununladabitmedi. Yüzünü, boynunu kirlettikten sonra garip, hiçbir şeye benzemeyen, Teyze'nin evde de,sokaktadagörmediği bir elbisegiymeyebaşladı.Kocamançiçekli basmadanyapılmışpekbol birpantolon düşünün. Basma orta halli evlerde perde ile mobilya örtüsü olarak kullanılan cinstendi.Pantolonise,takoltukaltlarınakadarçıkıyordu.

Bir ayağı kahverengi, öteki de sarı renkteydi.Adambupantolon içindekaybolduktan sonrabir deüzerinebasmadankısabirceketgiydi.Buceketinyakasıbüyük,kenarıtesteredişigibiydi.Arkasındaaltınrengibiryıldızvardı.Sonraayağınaikiayrırenktençoraplarveyeşilbirpabuçgeçirdi.

Teyzeningözleri,ruhuburenklerdenkamaşmıştı.Çuvalgibigeniş,hantalvücuttangenedetanıdığıokokugeliyordu;sesidesahibininsesiydi.Amabazıanlarda teyzeşüpheyedüşüyordu. İşteozamanhavlamak, bu renk renk şekillerden kaçmak isteği duyuyordu. Yeni oda, yelpaze şeklindeki ışık,kokular, sahibiningeçirdiği değişiklikler...Bütünbunlar onabelli belirsiz bir korkuveriyordu, önduyusu biraz sonra mutlaka korkunç bir şey, meselâ burun yerinde kuyruğu olan kocaman suratıgöreceğinisöylüyordu.Duvarınarkasında,birazuzaktaonefretettiğimızıkahâlâçalıyordu.Zamanzaman anlaşılmaz bir böğürme işitiliyordu. Ama bir tek şey köpeği biraz teskin ediyordu: FedorTimofeyiç'inkayıtsızlığı.İskemleninaltındarahatrahatuyukluyor,iskemleyioynattıklarızamanbilegözleriniaçmıyordu.Fraklı,beyazyeleklibiriodayabaşınıuzatarak:

—ŞimdimisArabella'nınsırası,ondansonrasizin!dedi.

Sahibi hiç cevap vermedi. Masanın altından küçük bir bavul çıkardı, oturup beklemeye başladı.Dudaklarından, ellerinden heyecan içinde olduğu belliydi. Teyze, onun nefesinin titrediğiniduyuyordu.Kapınınarkasındanbiri:

—MösyöJorjbuyurun!diyebağırdı,

Sahibikalktı.Üçdefaistavrozçıkardı.Sonraiskemleninaltındakikediyialarakbavulakoydu.Hafifbirsesle:

—Teyze,gel!dedi.

Teyze,birşeyanlamadanellerineyaklaştı.Sahibibaşındanöptü.FedorTimofeyiçileyanyanakoydu.Bundan sonra bir karanlık çöktü... Teyze kedinin üzerine basmaya başladı. Bavulun yanlarınıtırmaladı.Korkudansesinibileçıkaramıyordu.Bavul sankidenizüstündeymişgibidalgalanıyordu.Sahibiyükseksesle:

—İştebendegeldim!diyebağırdı.İştebendegeldim.

Teyze,bubağırıştansonrabavulunsertbirşeyeçarptığını,sonrahareketsizkaldığınıduydu.Oandakuvvetli,kalınbirböğürmeişitildi.Birhayvanavuruluyormuşgibiydi.Buhayvandaherhaldeburun

Page 156: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

yerinde kuyruğu olan o kocaman suratlı hayvandı. O kadar korkunç bir şekilde böğürüyor,gülüyordu ki, bavulun kilitleri sarsıldı. Bu böğürmeye cevap olarak sahibinin ince, keskin gülüşüişitildi.Evdehiçböylegüldüğüişitilmemişti.Sahibibuböğürmeyibastırmayaçalışarak:

—Va-a!...diyeseslendi.Sayınseyirciler!Şimdiistasyondangeliyorum.Büyükannemgeberdi.Banamirasbıraktı.Bavuldapekağırbirşeyvar...Herhaldealtınolmalı.Hah...Hah...Yaburadabirmilyonvarsa.Açalımdabakalım...

Bavulunkilidiaçıldı.KeskinbirışıkTeyze'ningözlerineçarptı.Köpekhemenbavuldandışarıatladı,böğürmelerdensağırlaşmışgibihızlıhızlısahibininetrafındakoşuşmaya,varkuvvetiylehavlamayabaşladı.Sahibi:

—Vay!...diyebağırdı.AmcamFedorTimofeyiç,sevgiliTeyze'm.Sevgiliakrabalarım.Allahbelânızıversin.

Bunları söyledikten sonra kendini yüzükoyun kumun üstüne attı, kediyle Teyze'yi tuttu, kucakladı.Sahibinin kolları arasında bulunduğu sırada Teyze kaderin kendisini sürüklediği bu yeni dünyayıgözdengeçirdi,onunbüyüklüğüneşaşarak,hayretindenvesevincindenbirdakikakadardonakaldı.Sonrasahibininkollarıarasındankurtuldu, izlemlerin tesirininkuvvetindenolduğuyerdebir topaçgibidönmeyebaşladı.İçinegirdiğibuyenidünyabüyüktü,keskinbiraydınlıkiçindeydi.İnsannereyebaksa,döşemedentavanakadaryalnızyüzlergörünüyordu.Sahibi:

—Teyze'ciğim,lütfenoturun,dedi.

BusözünmanasınıanlayanTeyzehemensandalyeyesıçradı.Oturduktansonrasahibinebirgözattı.Sahibiningözleriherzamankigibiciddîvetatlıbakıyordu.Amayüzü,ayrıcadaağzıvedişlerigeniş,değişmeyen bir gülümsemeyle çirkinleşmişti. Kahkahalarla gülüyor, zıplıyor, omuzlarını silkiyor,binlerce yüzün önünde neşe duyduğunu göstermek istiyordu. Teyze de onun neşesine kapıldı.Birdenbirebütünvücuduylabubinlerceyüzünkendisinebaktığınıhissetti.Tilkiyebenzeyenkafasınıyukarıdoğruuzattı,sevinçleuluduSahibi:

—Teyze'ciğimsizoturun,bizdeamcamlabirazdansedelim,dedi.

FedorTimofeyiç,kendisinebirtakımbudalalıklaryaptıracaklarızamanıbekleyerekayaktaduruyor,dört tarafa kayıtsızca bakıyordu. Dansını pek tembelce, kayıtsızca, asık suratla yapıyordu;hareketlerinden,kuyruğundan,bıyıklarındankalabalığıda,keskin ışığıda,sahibinide,kendisinidepekhorgördüğübelliydi...Payınadüşendansıbitirdiktensonraesnedi,oturdu.Sahibi:

—Eh,Teyze'ciğim...dedi,öncesizinlebirşarkısöyleyelim.Sonradansederiz,olurmu?

Bunun üzerine cebinden bir flüt çıkararak, çalmaya başladı. Müzikten hiç hoşlanmayan Teyze,sandalye üzerinde endişeli endişeli hareketler yapmaya başladı ve uludu. Her taraftan bağrışmalaralkışlar işitildi. Sahibi seyircileri selâmladı, gene sessizlik çökünce yeniden çalmaya koyuldu. Tizperdedenbirnotaçalındığısıradayukarda,seyircilerarasındabiriyükseksele"Ah..."diyeseslendi.

Birçocuksesi:

—Babacığım,diyebağırdı.BuKaştankadeğilmi?

Page 157: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Sarhoş,titrekbirtenorses:

—Evet,takendisiKaştanka!diyetekrarladı.Fedyuşkavallahi,billahibuKaştanka!Fü-üfük!

Galeridenıslıkçalındı,biriçocuk,ötekierkekikisuskuvvetle:

—Kaştanka!diyebağırdı.

Teyzeürperdi,sesleringeldiğiyanabaktı.İkiyüz,birikıllı,sarhoş,gülümseyen,ötekibirazdolgun,kırmızıyanaklıvekorku ifadeeden iki insanyüzü,dahaöncekeskin ışığınçarptığıgibigözlerineçarptı... Birdenbire hatırladı. Sandalyeden düştü, kumun üzerinde çırpınmaya başladı. Sonra ayağasıçradı,sevinçlibirçığlıklabuyüzleredoğrufırladı.Müthişbirbağrışmaişitildi.Bubağrışmaiçindeıslıklarlatizbirçocuksesiduyuluyordu:

—Kaştanka!Kaştanka!

Teyze, tahtaperdeninüzerindenatladı.Sonrabiromuzdangeçti,kendisinibir locadabuldu.Ondansonra yüksek bir duvar geliyordu. Teyze, buraya da atladı, ama geçemedi, duvardan aşağı kayıpdüştü, ondan sonra elden ele geçti birtakım yüzler, eller yaladı. Hep daha yükseğe, daha yukarıyadoğruçıkarak,nihayetgaleriyevardı...

Yarım saat sonraKaştanka artık sokakta tutkal ve cilâ kokan insanların ardından yürüyordu. LukaAleksandriç sallanıyor, geçirdiği tecrübelerden ders almışçasına, ön duyu ile yol kenarındakihendektenbirazuzaktayürümeyeçalışıyor,buarada:

—Günahımbüyük,günahımbüyük..,diyesöyleniyordu.SendeKaştankaneolduğubelirsizbirisin.Doğramacımarangozyanındaneisesendeinsanınyanındaöylesin.

Onun yanında yürümekte olan Fedyuşka babasının kasketini giymişti. Kaştanka ikisinin sırtlarınabakıyor, çoktan beri böyle arkalarında yürüdüğünü, hayatının bir an bile değişmediğini,kesilmediğinidüşünerekseviniyordu.

Kirli duvar kâğıdıyla kaplı olan odayı, kazı, Fedor Timofeyiç'i, lezzetli yemekleri, dersleri sirkihatırladı.Amabütünbunlaronaşimdiuzun,karışık,ağırbirrüyagibigeliyordu...

Page 158: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

DÜŞMANLAR

Karanlık bir eylül akşamının saat onunda, hükümet doktoruKirillov'un altı yaşındaki oğluAndreyölmüştü. Doktorun karısı ölü çocuğunun karyolası önünde yere diz çöküp yasının ilk nöbetinekapıldığısıradaholdenşiddetlibirçıngıraksesiduyuldu.

Difteri hastalığı yüzünden hizmetçilerin hepsine daha sabahleyin izin verilmişti, hepsi evlerinegönderilmişti. Kirillov ceketsiz, yeleğinin düğmeleri çözük bir halde ıslak yüzünü, asit feniktenyanmış ellerini silmeden kapıyı açmaya gitti. Hol karanlıktı. İçeri giren adamın yalnız orta boyluolduğunu, boynundaki beyaz atkıyı, çok solgun yüzünü görebiliyordu, öyle ki bu yüzün holdebelirmesiyleburasıaydınlanırgibiolmuştu...

İçerigirenadamaceleacele:

—Doktorevdemi?diyesordu.

Kirillov:

—Evdeyim,diyecevapverdi.Neistiyorsunuz?

Yenigelensevinçlebağırdı:

—Ya,sizsinizdemek?

Bununarkasındankaranlıktadoktoruneliniaramayabaşladı,buluncadaşiddetlesıktı.

— Çok... çok sevindim! Sizinle tanışıyoruz! Ben, Abogin'im... sizi yazın Gnuçev'lerde görmekşerefine ermiştim... Evde bulduğuma o kadar sevindim ki!.. Allah aşkına şimdi benimle gelmekzahmetinekatlanın...Karımtehlikelisurettehastalandı...Arabamıdagetirdim...

Geleninsesinden,hareketlerindenbüyükbirheyecangeçirdiğianlaşılıyordu.Yangındanyahutkuduzköpektenkorkmuşbirinsanabenziyordu,sıksıknefesalmaktankendinizortutuyordu,titrekbirsesleaceleacelekonuşuyordu.Sesinde taklitsiz içli, çocukçaürkekbir ifadevardı,Bir şeydenkorkuncaşaşıranbütüninsanlargibikısa,kesikcümlelerlekonuşuyor,işleilgisiolmayanbirçoklüzumsuzsözkullanıyordu.

—Yaevdebulamazsam,diyekorkuyordum.Burayagelinceyekadarbütünruhumbüyükbir ıstırapiçindeydi... Allah aşkına giyininiz de gidelim... Bakın nasıl oldu. Sizin de tanıdığınız Aleksandrİvanoviç Popçinskıy bize gelmişti... Oturmuş konuşuyorduk... Sonra çay içmeye oturduk; karımbirdenbire haykırdı, göğsünü tutarak sandalyesinde yığıldı kaldı. Onu karyolaya kadar götürdük...Şakaklarınınisadırruhuylaovuşturdum,yüzünesuserptim,faydavermedi...ölügibiyatıyor...Damarçatlamasıolmasındankorkuyorum...Gidelim...Babasıdadamarçatlamasındanölmüştü...

Kirillovdinliyor,Rusçaanlamıyormuşgibisusuyordu.

Abogin gene Popçinskiy'den, karısının babasından konuşmaya, gene karanlıkta doktorun eliniaramayabaşlayıncadoktor,birdenbirebaşınısalladı,hersözüuzatauzata:

Page 159: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Affedersiniz,bengidemem...Beşdakikaönce...Oğlumöldü...

Abogin:

—Sahimi?diye fısıldayarakbiradımgeriledi.AmanYarabbi,neuğursuzbirzamandagelmişim!Şaşılacakkadartalihsizbirgün...şaşılacakkadar!Netesadüf...sankimahsus.

Abogin elini kapı tokmağına götürdü, düşünceli düşünceli başını önüne eğdi.Anlaşılan kararsızlıkiçindeydi,neyapacağınıbilmiyordu:gitmelimi,yoksadoktorayalvarmayadevametmelimiydi?

Kirillov'unkolunuyakalayarakateşliateşli:

— Beni dinleyin, dedi, durumunuzu çok iyi anlıyorum! Allah şahidimdir, böyle bir zamandadikkatiniziçekmeyeçalıştığımiçinutanıyorum,amaneyapabilirim?Kendiniztakdirbuyurun,kimegidebilirim? Buralarda sizden başka doktor yok ki! Allah aşkına gidelim! Kendim için ricaetmiyorum...Hastabendeğilim!

Ortalığa bir sessizlik çöktü. Kirillov arkasını Abogin'e çevirdi, biraz durdu, sonra ağır adımlarlaholdensalonageçti.Kararsızkararsız,birmakinegibiyürüdüğüne,salondangeçerkenkullanılmayanlâmbanın saçaklı abajurunu büyük bir itina ile düzelttiğine, masanın üstünde duran kalın kitabıkarıştırdığınabakılacakolursaodakikadanebirniyeti,nebiristeğivardı,hiçbirşeydüşünmüyordu,herhalde dışarıda yabancı bir adamın kendisini beklediğini unutmuştu bile. Alacakaranlık, salonunsessizliği galiba şaşkınlığını büsbütün arttırmıştı. Salondan çalışma odasına geçerken, sağ ayağınıgerektiğinden fazlayukarıkaldırıyor, eliylekapıçerçevesini arıyordu,oandabütünvarlığındabirçeşitkararsızlıkduyuluyordu,sankiyabancıbirevegirmişti,yahuthayatındailkdefasarhoşolmuştu,şimdi.şaşkınlıkiçindekendisinibuyeniduygununtesirinebırakmıştı.Kitapdolaplarınınarkasındangelen geniş bir ışık sızıntısı, çalışma odasının bir duvarında uzayıp gidiyordu, bu ışık, asitfenikleeter'in ağır, ezici kokusuyla birlikte çalışma odasından yatak odasına geçilen kapının aralığındansızıyordu... Doktor, kendisini masanın önündeki koltuğa bıraktı; uykulu gözleriyle bir dakikaaydınlatılmışkitaplarınabaktı,sonrakalkıpyatakodasınagitti.

Yatakodasındaölübir sessizlikhükümsürüyordu.Enküçükeşyayavarıncayakadarher şeybirazönce yaşanılan kasırgayı, yorgunluğu açıkça anlatıyordu. Şimdi her şey dinleniyordu, iskemleninüstündebiryığıntüpün,kutunun,kavanozunarasındaduranmumlakonsolunüstündekibüyüklâmbabütünodayıparlakbiraydınlığaboğuyordu.Pencerenintamönündekikaryoladagözleriaçık,yüzüşaşkınlık ifadeedenbirerkekçocukyatıyordu.Hiçkımıldamıyordu,amaaçıkgözlerisankiherandaha ziyade karararak kafatasının içine doğru çekiliyordu. Ellerini çocuğunun cansız vücudunakoyup,yüzünüyatağınkıvrımlarıarasınagizleyenzavallıanne,karyolanınönünedizçökmüştü.Odaçocuğu gibi kımıldamadan duruyordu, ama vücudunun kıvrılışında, kollarının duruşunda o kadarcanlılık görülüyordu ki! Bütün varlığıyla, kuvvetiyle, hırsıyla karyolaya doğru eğilmişti, sankiyorgunvücuduiçinnihayetbulmayamuvaffakolduğubusakin,rahatduruşubozmaktankorkuyordu.Yorganlar,bezparçalan,leğenler,yerdekisubirikintileri,hertarafaatılmışfırçalar,kaşıklar,içindekireçsuyubulunanşişe,boğucuağırhava,herşeydonmuş,sankidinlenmeyedalmıştı.

Doktorkarısınınyanındadurdu,ellerinipantolonununceplerinesokarakbaşınıyanaeğdi,gözlerinioğluna dikti.Yüzü kayıtsızlık ifade ediyordu, ancak sakalında pırıldayan çiğ damlaları onun birazönceağladığınıbelliediyordu.

Page 160: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Ölümden söz açıldığı zaman akla gelen o tiksinti verici dehşet, yatak odasında yoktu. Bütün odurgunlukta,anneninduruşunda,doktorunkayıtsızyüzündeçekici,içedokunanbirşeyvardı;iştebuinsan kederinin gözle görülmesine imkân olmayan güzelliğini insanlar anlamayı, anlatmayı dahauzunzamanöğrenemeyeceklerdir,buduygu,galiba,ancakmusikiifadeedebilirdi.Gamlısessizliğinde bir güzelliği vardı. Kirillov ile karısı ağlamıyorlardı, sanki bu kaybın ağırlığından başkadurumlarınınbütünnazikliğinideanlıyorlardı:Birzamanlargençliklerigeçipgittiğigibişimdibuçocukla birlikte artık çocuk sahibi olmak hakları da ebediyete karışıyordu. Doktor 44 yaşındaydı,saçlarıağarmıştı,kendisideihtiyargörünüyordu;solukbenizlihastakarısınınyaşıda35’ti.Andreyilkvesonçocuklarıydı.

Doktorkarısıgibideğildi, ruhları ıstırapçektiğizamanhareketetmekihtiyacıduyaninsanlardandı.Karısınınyanındabeşdakikakadardurduktansonrasağayağınıyukarıkaldırarakyatakodasından,yarısını büyük geniş kanepe kaplayan küçük odaya, oradan damutfağa geçti.Ocağın, aşçı kadınınyatağıyanındadolaştı,sonraeğilerekküçükkapıdanholeçıktı.

Oradagenebeyazboyunatkısını,solgunyüzügördü.

Abogin:

—Nihayetgeldiniz!diyerekiçiniçekti,kapınıntokmağınıtuttu.Gidelim,lütfen!

Doktorbirdentitredi,karşısındakininyüzünebaktı,hatırladı...

Canlanarak:

—Benidinleyin,gitmemeimkânolmadığınısizesöylemiştim!dedi.Netuhafşey!

Aboginyalvaranbirsesle:

—Doktor,benruhsuzbireşyadeğilim,durumunuzupekiyianlıyorum...Kederinizipaylaşıyorum!diyerek elini boyun atkısı üstüne koydu. Biliyorsunuz, kendim için istemiyorum... Karım ölüyor!Feryadını işitmiş, yüzünü görmüş olsaydınız, ısrarımın sebebini anlardınız! Yarabbi, bensegiyinmeyegittiğinizisanıyordum!Doktorvaktimizkıymetlidir!Gidelim,ricaederimgidelim!

Kirilovsözleritekertekersöyleyerek:

—Gidemem!dedi,salonadoğrubiradımattı.

Abogin,peşinibırakmadı,kolunuyakaladı.Birdilencigibiyalvarmayabaşladı:

—Kederinizvar,anlıyorum,amabiliyorsunuzkisizidiştedavisine,konsültasyonadeğil,birinsanınhayatını kurtarmaya çağırıyorum. Bu hayat herhangi şahsî kederden üstündür! Peki ben cesaret,fedakârlıkistiyorum!İnsanlıkadına!

Kirillovsinirlenerek:

—İnsanlıkdenilenşeyikiuçludeğnektirdedi.Bendeaynı insanlıkadınabenigötürmemeniziricaediyorum. Vallahi çok tuhaf! Benim ayakta duracak halim yok, sizde tutmuş beni insanlıklakorkutuyorsunuz! Şimdi ben hiçbir işe yaramam ki... İmkânı yok gidemem, hem karımı kime

Page 161: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

bırakayım?Hayır,hayır...

Kirillovellerinisallayarakkapıyadoğrugeriledi.Korkudolubirsesle:

— Hiç... hiç rica etmeyin, diye devam etti. Beni af buyurun... Düsturun XIII üncü cildi gereğincegitmekzorundayım,sizdebeniyakamdantutupsürükleyebilirsiniz...Buyurun,sürükleyin,ama...işeyaramamki...Hattakonuşacakdurumdadeğilim...Afbuyurun...

Abogingenedoktorunkolunututtu.

—Boşyerebenimleböylekonuşuyorsunuzdoktor,dedi.XIIIüncüciltten sözedenkim? İradenizizorlamayahakkımyoktur. İstersenizgelin, istemezsenizgelmeyin,sizbilirsiniz,anınben iradenizedeğil, duygularınıza başvuruyorum. Genç bir kadın ölüm halinde! Şimdi oğlunuz öldüğünüsöylüyorsunuz,duyduğumdehşetisizanlamazsanızkimanlar?

Abogin'insesiheyecandan titriyordu;bu titremede,sesinahengindesözlerdendaha fazla inandırıcıbirşeyvardı.Aboginiçliydi,amasöylediğibütünsözlerbeylik,ruhsuz,yersiz,lüzumsuzgörünüyor,hattadoktorunevindekihavayı,öte taraftaölümhalindebulunankadını tahkirediyordu.Kendisidebunu duyuyor değildi, anlaşılmamaktan korktuğu için sözlerle olmazsa ses ahenginin içliliğiylekandırabilmek için sesine elden geldiği kadar yumuşaklık, tatlılık, vererek doktoru inandırmayaçalışıyordu. Sözler her bakımdan ne kadar derin, ne kadar güzel olursa olsun, ancak kayıtsızinsanlaratesirederamamesutyahutbahtsızolanlarıherzamantatminedemez,çünküsaadetinyahutbahtsızlığınenyüksek ifadesi çoğuzamansusmaktır; aşıklar sustukları zamanbirbirlerinidaha iyianlarlar,mezarbaşındasöylenensıcak,coşkunsözler,ancakyabancılaratesireder,ölününkarısıylaçocuklarınahemsoğuk,hemönemsizgelir.

Kirillov susuyordu. Abogin doktorluğu yüksek, insanî gayelerine, fedakârlığa v.s. dair birkaç sözsöyleyincedoktorağırbirsesle:

—Gideceğimizyeruzakmı?diyesordu.

—Onbeşyirmikilometrekadarbirşey.Atlarımçokiyidir!Namusumüzerinesözveriyorumki,sizibirsaatekadargötürüpgetiririm.Yalnızbirsaat!

Son sözler doktora insanlıkla doktorluğun gayelerinden daha ziyade tesir etti. Biraz düşündüktensonraiçiniçekerek:

—Peki,gidelim!dedi.

Hızlı, hem bu defa emin adımlarla çalışma odasına doğru yürüdü. Biraz sonra uzun redingotunugiyerek geri döndü. Sevinç duyan Abogin, onun yanında sık, kısa adımlarla yürümeye başladı,ayaklarıbirbirinedolaşarakpaltosunugiymesineyardımetti;berabercedışarıçıktılar.

Dışarısıkaranlıkolmaklaberaberholdenbirazaydınlıktı.Karanlıkzemindedoktorunuzun,iriyapılıvücudu, uzun ince sakalı, kartal burnu açıkçabeliriyordu.ŞimdiAbogin'in solgunyüzündenbaşkakocaman kafasıyla tepesinde duran kasketi de görünüyordu. Beyaz boyun atkısı yalnız öndengörünüyordu,arkataraftaysauzunsaçlarınınaltındagizleniyordu.

Abogindoktorunfaytonabinmesineyardımederken:

Page 162: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—İnanınkibuâlicenaplığınızıtakdiretmesinibileceğim,diyemırıldanıyordu.Hemenorayagideriz.Sende,Luka,yavrum,eldengeldiğikadarhızlıgitmeyegayretet!Lütfen!

Araba hızlı gidiyordu, önce hastane avlusuyla bir hizadaki biçimsiz yapılar uzanıyordu; her yerkaranlıktı,yalnızavlununiç taraflarından,bahçedekiağaçlarınarasındanbir ışıksızıyordu,hastanebinasınınüstkatpencerelerindenüçühavanınrengindendahasolgungörünüyordu.Dahasonraarabazifiri karanlıklara daldı; buralarda mantar küfü kokuyor, ağaçların hışırtısı duyuluyordu;tekerleklerin gürültüsünden uyanan kargalar, yaprakların arasında kımıldayarak acı acı gaklamayabaşladılar, sanki onlar da doktorun oğlunun öldüğünü, Abogin'in de karısı hasta olduğunubiliyorlardı.Amaiştetektükağaçlar,çalılargelipgeçmeyebaşladı;üzerindesiyah,büyükgölgeleruyuyan gölcük, donuk bir parıltıyla ışıldadı, fayton düz ovada gitmeye başladı.Kargaların sesleri,artıkgerilerden,çokuzaktanboğukboğukişitiliyordu,birazsonrabüsbütünkesildi.

Hemen hemen bütün yolculuğun devamınca Kirillov ile Abogin konuşmadılar. Ancak bir defaAboginderinderiniçiniçekerekmırıldandı:

—Ezici bir hâl! İnsan hiçbir zaman yakınlarım kaybetmek tehlikesiyle karşılaştığı zamanki kadarsevmez.

Fayton yavaş yavaş dereyi geçerken Kirillov, su şırıltısından korkmuş gibi birdenbire silkindi,kımıldanmayabaşladı.

Kederlibirsesle:

— Baksanıza, beni bırakın, dedi. Size sonra gelirim. Karımın yanına hastabakıcıyı göndermekisterdim.Oradayapayalnızkaldı!

Aboginsusuyordu.Faytonsallanıpyalpavurarak,taşlaraçarparakkumsalkıyıyageçti,yolunadevametti.Kirillov,kederiylebaşbaşakalmıştı,çevresinebakındı.Arkadayıldızlarınzayıfışığıaltındayolile karanlıkların içine gizlenen kıyıdaki söğüt ağaçları görünüyordu. Sağda gökyüzü gibi düz,sınırsız bir ova serilmişti; onun üstünde uzakta şurada burada, herhalde yanar şist bataklıklarında,donukateşleryanıyordu.Soldayolileaynıhizada,çalılıklarlakaplıbirtepecikuzanıyordu,tepeciğinüzerinde hafif sisle örtülü, küçük bulutlarla çevrili kocaman kırmızı hilâl, hareketsiz duruyordu.Bulutlar,sankionuhertaraftangözetliyorlardı,kaçmasındiyegözaltınaalmışlardı.

Bütün tabiattaümitsizliğe,hastalığabenzerbir şeyhissediliyordu; toprak,karanlıkodasındayalnızbaşınaoturupgeçmişgünleridüşünmemeyeçalışandüşkünbirkadıngibi,baharın,yazınhatıralarınıcanlandırıyor, kaçınılmasına imkân olmayan kışı, yeis içinde bekliyordu. Ne tarafa baksanız heryerde tabiat,karanlık,çokderin, soğukbirçukuruandırıyordu,öylederinbirçukurki, içindenneKirillov,neAbogin,nedekırmızıhilâlçıkamayacaklardı...

Araba eve yaklaştıkça Abogin'in sabırsızlığı artıyordu. Durmadan kımıldanıyor, yerinden fırlıyor,arabacının arkasından başını uzatarak, ileriye bakıyordu.Nihayet araba, üstü çizgili yelken beziylegüzel bir tarzda kapanmış bir merdivenin önünde durdu, Abogin ikinci katın ışıkla aydınlananpencerelerinebaktığızamannefesinintitrediğiduyuluyordu.

Doktorlaberaberholegirerkensinirlisinirlielleriniovuşturuyordu.

Page 163: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Birşeyolursa...benbudarbeyedayanamam,dedi.

Sessizliğekulakverdi.Amagürültüfalanişitilmediğinegöre,şimdilikherşeyyolundademektir.

Holdennebirayaksesi,nedetelâşlıayakpatırtısı işitilmiyordu,parlakaydınlığarağmenbütünevderinbiruykuyadalmışgibigörünüyordu.OzamanakadarhepkaranlıktakalandoktorlaAbogin,artıkbirbirlerini tetkikedebilirlerdi.Doktoruzunboylu,genişyapılı, itinasızgiyinmişbiradamdı,yüzüçirkindi.Zencidudağınıandırankalındudakları,kartalburnu,pörsükcildi,kayıtsızbakışları,hoşa gitmeyen, şefkatsiz, seri bir ifade taşıyordu. Taranmamış saçları, çökük şakakları, arasındançenesi görünen vaktinden önce kır düşmüş ince sakalı, cildinin solgun boz rengi, ihmalci, kabahareketleri,kısacasıbütünbunlarınsertliği,hayatınınyoklukiçindegeçtiğini,hayatainsanlarakarşıbıkkınlıkduyduğunuanlatıyordu.Kuruvücudunabakarakbuadamınkarısıolabileceğine,birçocukiçinağlayacağınainanmakzordu.Aboginisebüsbütünbaşkatiptebirinsandı.Etinedolgun,iriyapılı,kocaman kafalı, sarışın bir erkekti, yüz çizgileri geniş olmakla beraber yumuşaktı, zevkle, en sonmodayauygungiyinmişti.Duruşunda,düğmeleribaştanaşağıilikliredingotunda,kabarıksaçlarında,yüzünde, asil bir aslanı andıran heybetli bir şey duyuluyordu; başı yukarda, göğsünü kabartarakyürüyor, kulağa hoş gelen bariton bir sesle konuşuyordu. Boyun atkısını çıkardığı zaman yahutsaçlarını düzeltirken yaptığı el hareketlerinden ince, hemen hemen kadınca bir zariflik akıyordu.Hattayüzününsolgunluğu,paltosunuçıkarırkenyukarıyamerdiveneçocukçabirkorkuylabakması,bütünvücudundasezilenasiltavırlarınıbozmuyor,onatok,sıhhatli,metingörünüşündenhiçbirşeykaybettirmiyordu.

Merdivenleriçıkarken:

—Kimselergörünmüyor,birşeydeişitilmiyor,dedi.Telâş,gürültüyok.inşallahherşeyyolundadır.

Doktoruholdengeçirerek,kuyruklupiyanonunsiyahşekligörünen,tavanındabeyazkılıflıbiravizeduran salona götürdü, buradan ikisi de küçük, pek konforlu, lâtif pembe bir ışıkla hafifçeaydınlatılmışmisafirodasınageçtiler.

Abogin:

—Buradabirazoturunuz,doktor,dedi,bende...şimdigelirim.Gidipbakayımdasizehabervereyim.

Kirillov yalnız kaldı. Misafir odasının şıklığı, lâtif yarı karanlık bir macera geçiriyormuş gibiyabancı,hiçtanımadığıbirevdebulunması,onagalibahiçtesiretmiyordu.Kanepedeoturmuş,asit-fenikten yanan ellerini süzüyordu. Yalnız göz ucuyla çevresine bakarak açık kırmızı abajuru,viyolonselkutusunugördü.Yangözlesaattiktakınıngeldiğitarafabaktı,buradaAbogingibiiri,tokgörünüşlübirkurtkorkuluğuvardı.

Ortalıkta çıt yoktu... Bitişik odalardan birinde, çok uzakta birisinin yüksek sesle: "A-a!" diyebağırdığı, camlı bir kapının şıngırdadığı duyuldu, (herhalde camlı dolap kapısıydı), sonra her şeygene sessizliğe gömüldü. Beş dakika kadar bekledikten sonra ellerini gözden geçirmeyi bıraktı,gözleriniAbogin'inçıktığıkapıyaçevirdi.

EşikteAboginduruyordu, amabirazönce çıkanAbogindeğildi.Üzerindeki tokluk, incelik ifadesikaybolmuştu.Yüzü,elleri,tavırlarıdeğişmiş,bütünvarlığıeziyetvericibedenîbirağrıgibibirşeyintesiriyle altüst olmuştu. Burnu, dudakları, bıyıkları, yüzünün bütün çizgileri ayrı ayrı kımıldıyor,

Page 164: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

sankiyüzündenkopupdüşmekisliyordu,gözleriyseacınıntesiriylegülüyordu...

Abogin ağır, geniş adımlarlamisafir odasının ortasına doğru yürüdü, eğildi, inledi, yumruklarınısalladı:

—Aldattı!diyebağırırken"tı"ekinikuvvetle söylüyordu.Aldattı!Gitti!ŞuPopçinskiysoytarısıylakaçmakiçinhastarolüoynayarakbenidoktorçağırmayagöndermiş!Yarabbi!

Abogin ağır adımlarla doktora doğru ilerledi, beyaz, yumuşak yumruklarını onun yüzüne doğruuzattı,yumruklarınısarsarakbağırmayadevametti:

— Gitti! Aldattı! Peki, bu yalana ne lüzum vardı?! Yarabbi! Yarabbi! Bu çirkin, kalpazancahokkabazlığa,buşeytanca,iğrençoyunanelüzumvardı?Benonaneyaptımki?Gitti!

Gözlerinden yaşlar boşandı. Bir ayağı üzerinde döndü, sonramisafir odasında dolaşmaya başladı.Şimdi kısa redingotu, modaya uygun dar pantolon içinde vücuduna göre kısa görünen ayakları,kocamankafası,kabarıksaçlarıylabiraslanıandırıyordu.Doktorunkayıtsızyüzündebirmerakışığıparladı.YerindenkalkıpAbogin'isüzdü.

—Pekiamahastanerede?diyesordu.

Aboginhemgülüyor,hemağlıyor,hemdeyumruklarınısallamayadevamediyordu.

—Hasta!Hasta!diyebağırdı.Buhastadeğil,melun!Alçaklık!Rezilliköylebir rezillikki,bundandahaçirkinbirhareketşeytanınbileaklınagelmezdi!Osoytarıileahmakla,paskalla,ohokkabazlakaçmakiçinbenievdenuzaklaştırdı!Ahyarabbi,keşkeölseydi,dahaiyiolurdu!Benbunatahammüledemem!Edemem!

Doktor doğruldu. Gözlerini kırptı, gözleri yaşlarla doldu, ince sakalıyla, çenesiyle sağa soladönmeyebaşladı.

Çevresinemeraklabakınarak:

— Müsaade edin, bu nasıl şey? diye sordu. Benim çocuğum öldü, karım keder içinde, evdeyapayalnız... kendim güçlükle ayakta duruyorum, üç gecedir uyumadım... sonra da ne görüyorum?Beniadibirkomedyadaruhsuzbireşyarolüoynamakzorundabırakıyorlar!Anla...anlamıyorum!

Aboginyumruğunuaçtı,buruşmuşbirkâğıdıyerefırlattı,üzerineezmekistenilenbirböceğebasargibibastı.

Yumruğunu yüzünün yanında sallayarak, nasırına basılmış bir insan gibi dişleri arasındansöylenmeyebaşladı:

— Bense görmüyor... anlamıyordum! Her gün buraya geldiğinin farkına varmıyordum, bugün dekupa arabasıyla niçin geldiğini anlamadım!Neden kupa arabasıyla geliyor?Bense görmüyordum!Aptal!

Doktor:

Page 165: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Anla...anlamıyorum!diyehomurdanıyordu.Bunedemek!Buinsanahakaret,insanıstırabıylaalayetmekdemektir!Bu...buimkânsızbirşey...hayatımdailkdefagörüyorum.

Kendisine ağır bir şekilde hakaret ettiklerini daha yeni anlayan bir insan tavrıyla şaşkın şaşkınomuzlarını silkti, ellerini ikiyanaaçtı,nesöyleyip,neyapmakgerektiğinikestiremeyerek,yorgunbirhaldekoltuğayığıldı.

Aboginağlayanbirsesle:

— Peki, benden bıktın, başkasını sevdin, anladık, ama bu yalana, bu alçakça, haince teşebbüse nelüzumvardı?Neye?Niçin?Bensananeyaptım?

Kirillov'ayaklaşarakateşlibirsesle:

—Benidinleyin,doktor.Sizbenimbahtsızlığımıistemeyerek,şahidioldunuz,bendesizdengerçeğisaklayacak değilim. Size yemin ederim ki, bu kadını seviyor, ilâhî bir aşkla, bir köle gibiseviyordum! Onun uğruna her şeyimi feda ettim; akrabalarımla bozuştum, memurluğu, musikiyibıraktım,anneme,kızkardeşimebağışlanmayacağımşeylerionabağlıyordum...Birgünolsunfenagözlebakmadım...Böylebirşeyesebebiyetvermedim!Buyalanneye?Benaşkistemiyorum,amabuiğrençhıyanetneye?Sevmiyorsanaçıkça,namuslucasöyle,çünkübumeselehakkındakigörüşümünneolduğunudaaçıkçabiliyorsun...

Abogin,yaşlıgözlerle,bütünvücuduylatitreyerekiçliiçliruhunudoktoraaçıyordu.İkielinigöğsünebastırmış,ateşlibirseslekonuşuyor,hiççekinmedenailesırlarınıortayadöküyordu,sankibusırlarınnihayetdışarıatıldığınaseviniyordu.Bir,ikisaatböylekonuşsa,ruhunubüsbütünaçsaydı,muhakkakki, kendini hafiflemiş hissedecekti. Kim bilir, doktor onu sonuna kadar dinlese, dostça ilgigösterseydi, belki çoğu zaman olduğu gibi, hiç itiraz etmeden, budalalık etmeden kadere boyuneğerdi...Amabaşkabirşeyoldu.Aboginsöylerken,hakareteuğrayandoktor,gözlegörülecekkadardeğişmişti. Yüzündeki kayıtsızlık, şaşkınlık ifadesi, yavaş yavaş yerini acı hakarete, öfkeye,kızgınlığa bırakıyordu.Yüz çizgileri daha sert, kaba, hoşa gitmeyen bir şekil aldı.Abogin, güzel,ama rahibeye benziyken kuru, manasız yüzlü bir genç kadının resmini doktorun gözlerine doğruuzatıp, bu yüze bakarak onun yalan söyleyebileceğine inanmakmümkünmü, diye sorduğu zamandoktor, birdenbire ayağa fırladı, gözlerinde şimşekler çaktı. Her sözü kaba kaba, örse vurur gibisöyleyerek:

— Bunları, bana ne diye anlatıyorsunuz? Dinlemek istemiyorum! İstemiyorum! diye bağırarakyumruğunumasayaindirdi.Sizinbayağısırlarınızaihtiyacımyok,canıcehennem!Bubayağışeyleribana söylemeye hakkınız yoktur! Yoksa yetecek kadar hakaret görmediğimi mi sanıyorsunuz?Kendisinesonunakadarhakaretedilebilecekbiruşakmıyımben?Ha?

Abogin,Kirillov'unyanındangerigeriçekildi,şaşkınlıkdolugözlerinionadikti.

Doktor,sakalınıoynatarak:

—Beniburayaniçingetirdiniz?diyedevamediyordu.Keyfinizgelinceevleniyor,keyfinizgelincekuduruyor,melodramoynuyorsanızbundanbanane?Sizinmaceralarınızlabenimnealıpvereceğimvar? Beni rahat bırakın! Asil görünmeye çalışın, insanca ülkülerinizle gösteriş yapın, (viyolonselkutusunagözattı),kontrbas,trombonçalın,ıblıklargibisemirin,amainsanahakaretetmeyehakkınız

Page 166: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

yoktur!Onasaygıgöstermesinibilmiyorsanız,hiçolmazsadikkatinizideüzerineçekmeyin!

Aboginkızararak:

—Pekiamabütünbunlarnedemek?diyesordu.

—Bu,şudemekki, insanlarıböyleoyuncakyerinekoymakalçaklık,rezilliktir!Bendoktorum,sizdoktorları, kendilerinden lavanta, fuhuş kokusu gelmeyen bütün işçileri, uşak ve vasıta sanırsınız,varsınöyleolsunamaıstırapiçindekıvrananbirinsanıruhsuzbireşyagibikullanmak,hakkınısizekimsevermemiştir!

Aboginhafifsesle:

—Banabunlarısöylemeyenasılcesaretediyorsunuz?diyesordu,yüzügeneöfkedentitredi.

Doktor:

— Hayır, keder içinde olduğumu bildiğiniz halde nasıl beni buraya bayağılıklarınızı dinlemeyegetirmek cesaretini gösterdiniz? diye bağırarak, yumruğunu tekrar masaya vurdu. Başkasınınkederiyleböylealayetmekhakkınısizekimverdi?

Abogin:

—Sizdelirmişsiniz! diyebağırdı.Bu âlicenaplığayakışmaz!Benkendimde sonderecebahtsızımve...ve...

Doktor,alaylıalaylıgülümseyerek:

— Bahtsızmış, dedi. Bu söze dokunmayın, o size ait değildir. Bono karşılığında para bulamayanhaylazlardabahtsızız,diyorlar.Fazlasemizliktennefesalamayanıblıkdabahtsızdır.Sefilinsanlar!

Abogintizbirsesle:

—Sayın bay, siz kendinizi kaybediyorsunuz! diye bağırdı.Böyle sözler için... tokat atılır!Anlıyormusunuz?

Bununarkasındaneliniaceleiçcebinesoktu,paraçantasınıçıkardı,ikibanknotçekipalarak,masanınüstünefırlattı.

Burundeliklerinioynatarak:

—İşteviziteparanız!dedi.Hakkınızödenmiştir!

Doktor:

— Bana para teklif edemezsiniz! diye bağırdı, banknotları eliyle masanın üstünden yere süpürdü.Hakaretiçinparaverilmez!

Abogin ile doktor karşı karşıya duruyor, hak etmedikleri hakaretleri öfke içinde birbirlerine

Page 167: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

savuruyorlardı. Herhalde hayatlarında hiçbir zaman, hatta sayıklarken bile bu kadar haksız, acı,manasız söz söylememişlerdir. Her ikisinde de bahtsız insanların bencilliği baş göstermişti.Bahtsızlar,bencil,garezci,haksız,merhametsizolurlar,delilerkadarbilebirbirlerinianlayamazlar.Bahtsızlık, insanları birleştirmez, ayırır, hatta kederleri aynı cinsten olduğu için birbirlerine bağlıolmalarıgerekeceğini sandığınızyerlerdebile,hallerindenoldukçamemnun insanlarınmuhitindendahaçokhaksızlık,kötülükyapılmaktadır.

Doktor,boğulurgibi:

—Benihemenevimegönderiniz!diyebağırdı.

Abogin,sertbirhareketleçıngırağıçaldı.Çağırışınakimsegelmeyincegeneçaldı, sonraçıngırağıöfke ile yere fırlattı, çıngırak halıya çarparak, boğuk bir ses çıkardı, can çekişir gibi acıklı acıklıinledi.Uşakgeldi.

Aboginyumruklarınısıkarak,onunüzerineyürüdü:

—Nereyesaklandınız,kahrolasıcaherifler?!Senneredeydin?Gitsöyle,buefendiyefaytonubanadakupaarabasınıhazırlasınlar!

Uşakgitmeküzereyüzgeridöndüğüsırada:

— Dur! diye bağırdı. Yarın evde hiçbir hain kalmayacak! Hepiniz defolun! Yenilerini tutacağım!Alçaklar!

ArabalarınhazırlanmasınıbeklerkenAboginde,doktordasusuyorlardı.Abogin,genetoklukhalini,geneeski inceliğini,zarifliğini takınmıştı.Şimdimisafirodasındadolaşıyor,zarifbir tarzdabaşınısarsıyor,herhaldebusıradabirşeylerkuruyordu.Kızgınlığıhenüzgeçmemişti,amadüşmanınıfarketmediğini göstermeye çalışıyordu... Doktor da ayakta duruyor, bir eliyle masanın kenarınadayanıyor,onu,karşılarında tokluk, zariflikgörenkederli, yoksul insanlarınbakabilecekleriderin,birazhayâsız,çirkin,küçümsemedolugözlerlesüzüyordu.

Birazsonradoktor,faytonabinipgittiğizamangözlerindeaynıküçümsemeokunuyordu.Ortalık,birsaat öncekinden daha karanlıktı. Kızıl hilâl, artık tepenin arkasına kaçmıştı, onu muhafaza altındatutan bulutlar da yıldızların yanında kara noktalar halinde duruyordu.Kırmızı fenerli kupa arabasışosede gürültü çıkararak, doktorun arabasını arkada bıraktı, geçip gitti. Abogin itiraz etmek,budalalıklaryapmaküzeregidiyordu...

Doktoryoldagiderkenkarısını,Andrey'ideğil,Abogin'i,birazönceayrıldığıevdeyaşayaninsanlarıdüşünüyordu.Düşüncelerihaksız,insanlığayakışmayacakkadarmerhametsizdi.Abogin'ide,karısınıda, Popçinskiy'i de, pembe yarı karanlıkta yaşayan, lâvanta kokan insanların hepsini de mahkûmetmişti; yol boyunca onları düşünürken nefret duyuyor, kalbinin derinliklerine kadar onlardaniğreniyordu.Kafasındabuinsanlarhakkındasarsılmazbirinanışyerleşmişti.

Zaman geçecek,Kirillov'un kederi de geçecektir, ama bu haksız, insan kalbine yaraşmayan inanış,sarsılmayacak,doktorunaklındanmezarakadarçıkmayacaktır.

Page 168: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

POSTACI

Geceninsaatüçü...Postacı,yolaçıkmaküzeretamamıylahazırlanmıştı.Paltosunu,kasketinigiymiş,elinde paslanmış kılıcını tutuyordu. Kapının önünde duruyor, arabacıların, henüz koşulmuş olantroykayapostayıyükletmelerinibekliyordu.Gözlerindenuykuakanpostamemuru, tezgâhıandıranbirmasaüzerinderesmîkâğıdabirşeyleryazıyor:

Üniversite talebesi yeğenim, diye söze başladı, istasyona gitmek istiyor, posta arabasına yabancıalmakyasakamaneyapalım,senonutroykanaaldagötürüver.Ayrıcaatkiralayacağımıza,bedavagitsin,dahaiyi.

Avludan:

—Hazır,diyebirsesişitildi.

Memur:

—Hadisağlıcaklagit,dedi.Hangiarabacıgidiyor?

—SemyonGlazin.

—Gel,imzala.

Postacı imza etti, dışarı çıktı. Kapının önünde bir troyka kara kara görünüyordu. Atlar, hiçkımıldamıyordu. Yandakilerden biri, ayaklarını sinirli sinirli değiştiriyor, başını sallıyordu. Buyüzden boynundaki ziller ara sıra hafif hafif şıngırdıyordu. Yükle dolu araba kara bir leke gibiduruyor, yanında tembel tembel iki hayal kımıldıyordu: elinde bavul tutan üniversite talebesiylearabacı.Arabacı,birpipo tüttürüyordu.Piponunateşi, karanlık içindehareket ediyor,kâh sönüyor,kâhparlıyor,biraniçinbirceketkolununparçasınıyahutbakırkırmızıiriburnuylaposbıyıklarını,aşağısarkançatıkkaşlarınıaydınlatıyordu.

Postacı,elleriyleçuvallarıtartakladı,üzerinekılıcınıkoydu,arabayaatladı.Talebe,kararsızkararsızarkataraftanarabayabindi.İstemeyerekpostacıyıdirseğiyleittiğiiçinutangaç,nezaketlibirtavırla:

—Affedersiniz,dedi.

Pipo söndü. Postamemuru, olduğu gibi, yani yeleğiyle, terlikleriyle dışarıya çıktı. Gecenin nemlihavasıyüzündenbüzülerekarabanınönünegeçti:

— Hadi güle güle, dedi. Mihaylo, annene selâm söyle, herkese selâm söyle. Sen de Ignatiy,Bistratsov'apaketivermeyiunutma.Hadi,deh,yürü.

Arabacı,dizginleribirelinealdı,burnunutemizledi.Oturduğuyerinaltınıdüzelterek,ağzınışaplattı.Postamemuru:

—Hadi,selâmsöyle,diyetekrarladı.

Çıngırak,zillerebirşeylersöyledi,zillerdeonatatlıtatlıcevapverdi.Araba,gıcırdayarakyerinden

Page 169: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

kımıldadı.Çıngırakağlamaya,zillerdegülmeyebaşladı.Arabacı,yerindebirazdoğruldu,kırbacınıyandakisinirliata ikidefaşaklattı, troykadatozluyoldanboğukbirgürültü ile ilerlemeyebaşladı.Kasabauyuyordu.Genişsokağınikiyanındaevler,ağaçlar,karakaragörünüyordu.Hiçbiryerdebirışıkyoktu.Yıldızlarınserpildiğigökyüzünde,yeryerinceuzunbulutlarvardı,birazsonratanyerininağaracağıtaraftaayınincecikorağıgörünüyordu.Amanesayısızyıldızlar,nedebeyazgibigörünenhilâl,geceninkaranlığınıaçmıyordu.Havasoğuktu,nemliydi,sonbaharkokuyordu.

Kendisini yanına almayı kabul eden bir adamla tatlı tatlı konuşmayı bir nezaket borcu bilen talebesözebaşladı:

—Yazınbusaatlerdeaydınlıkolur.Simdiisedahatanyeribileağarmıyor.Geçmişyazartık,geçmiş.—Talebe, gökyüzüne söyle bir bakarak devam etti — Sonbaharın geldiği gökyüzünden bileanlaşılıyor. Sağa bir bakın. Orada bir hizada duran üç yıldız görüyorsunuz, değil mi? Bu yıldızkümesi,bizimyarıküremizdeancakeylülayındagörülenOreonyıldızkümesidir.

Ellerinipaltosununyenleriiçineçekmiş,başınıyakasıiçine,kulaklarınakadarsokmuşolanadam,nebir harekette bulundu, ne de göğe baktı. Oreon kümesinin onu hiçte ilgilendirmediği besbelliydi.Yıldızlarıgörmeyealışmış,çoktanbıkmışolsagerekti.Talebe,birazsustuktansonra:

—Havasoğuk,dedi.Tanyeribiradarsa.Güneşkaçtadoğuyoracaba?

—Ne?Nedediniz?

—Güneşkaçtadoğuyor?

—Altıda.

Troyka şehirden çıktı. İki tarafta yalnız sebze bahçelerinin çitleri, tek tük söğüt ağaçları gözeçarpıyor,öndeisekaranlık,herşeyikapatıyordu.Burada,açıkhavadahilâldahabüyük,yıldızlardahaparlak görünüyordu. Bir ara havanın nemli kokusu geldi; postacı yakası içine daha çok büzüldü,üniversiteli, ilkönceayaklarıyanındansonrapostaçuvallarınınüstünden,ellerinden,yüzündenhoşagitmeyen bir soğuğun geçtiğini duydu.Troyka yavaşladı, zil de, üşümüş gibi sustu.Bir su şırıltısıişitildi, atların ayakları altında, arabanın tekerlekleri yanında, suda yıldızların akisleri oynaşmayabaşladı.

Aradanondakikageçmişgeçmemişti,öylekaranlıkbastıki,neyıldızlar,nedehilâlgörünüyordu.Troyka ormana girmişti. Köknar ağaçlarının dikenli dalları durmadan üniversitelinin kasketineçarpıyor,örümcekağlarıyüzüneyapışıyordu.Tekerlekler,atlarınnalları,yanköklereçarpıyor,arabasarhoşgibisağasolayalpavuruyordu.Postacı,öfkeliöfkeli:

—Yoldangit,dedi,neyehepkenardangidiyorsun.Dallarsuratımıtırmaladı.Sağaal,sağa.

Amabuandaneredeisebirfelâketolacaktı.Arababirdenbire,sankiürpererekzıpladı,titredi,müthişbirgıcırtıylabirsağabirsolaadamakıllıeğilerekbaşdöndürücübirhızladaryolaatıldı.

Atlarbirşeydenürktüler,başlarınıalıpyürüdüler.Arabacıkorkuile:"Pırr,pırr,sizişeytanlarsizi."diyebağırıyordu.

Yerinde boyuna zıplayan talebe, muvazenesini kaybedip arabadan düşmemek için öne eğildi,

Page 170: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

tutunacakbirşeyaradı.Amabavullarkayıyordu,üniversitelibiranarabacınınkayışınıtutmakistedi,amaarabacıdaboyunazıpladığı içindüşebilirdi.Tekerlekleringürültüsü,oklarıngıcırtısıarasındadüşenkılıcınyerenasılçarptığıişitildi,ondansonraarabaarkasındaikişeyinboğukseslerçıkararak,yerevurduğuduyuldu.Arabacı,arkasınadoğrueğilerek:"Pırr,dur."diyekulaktırmalayıcıbirseslebağırıyordu.

Üniversitelininyüzüarabacınınoturduğuyereçarptı, alnı sıyrıldı.Birdenarkayadoğru itildi, sırtı,arabanınarkalığınaçarptı.Kendikendine"düşüyorum"diyedüşündü.Amaoandatroykaormandançıkıp açık kıra girmişti. Birdenbire sağa doğru döndü, kalas köprü üzerinden gürültüyle geçerekbirden, taşkesilmişgibidurdu.Ansızınduruşyüzündenüniversiteli, fizikkanununagöreöneitildi.Arabacı da, üniversiteli de soluk soluğa idiler. Arabada postacı yoktu. Kılıçla, talebenin torbası,ayrıcabirtorbailebirlikteuçupgitmişti.Ormandanpostacının:"Dur,namussuz."seslerigeliyordu.Arabayadoğrukoşarak:"Melunherif"diyebağırıyordu.Sesindeacılık,kızgınlıkvardı.Arabacınınyanına sıçradı, onayumruğuylagözdağı vererek: "Geber inşallah"diyebağırdı.Arabacı, kabahatlikabahatli, atların burnu yanında bir şeyler düzelterek: "Allah’ım, nedir bu başımıza gelenler."diyordu."Hepşumelunyanatyüzünden.Henüztay,arabayakoşulalıbirhaftaoluyor.Fenagitmiyor,amadikaşağıoluncayandık,iki,üçsopayersebirdahaböyleyaramazlıketmez.Dur,şeytan,dur."

Arabacı, atları düzenleyip bavulu, torbayı, kılıcı ararken postacı, öfke ile vızlayan ağlamaklı birsesle,onaboyunasövüpsayıyordu.Hazineleriniarayıpbulduktansonraatları,hiçlüzumyokken,yüzadımkadaryetti,rahatdurmayanyanatabirazsövdü,sonrayerinesıçradı.Korkusugeçtiktensonratalebe,neşelendi, içindengülmekgeliyordu.Hayatında ilkdefa,gecebirpostaarabasındayolculukediyordu. Geçirdiği sarsılmalar, postacının yere düşüşü, sırtındaki ağrı, kendisine pek meraklımaceralargibigeldi.Birsigaratüttürdü,alaylıalaylıdediki:

—İnsanınböylecekafasıdakırılırmıkırılır!Azkalsınbendedüşüyordum.Sizinnasıldüştüğünüzügörmedimbile.Sonbahardaböylebiryolculuğunnasılolacağınıgözümünönünegetiriyorumda...

Postacısusuyordu.Üniversiteli:

—Siz,postaileçoktanberimigidipgeliyorsunuz?diyesordu.

—Onbiryıldır.

—Allah,Allah,hergünmü?

—Hergün.Postayıgötürür,geridönerim,Neolacakmışyani?

On bir yıldır her gün yapılan bu yolculukla postacının başına herhalde merak uyandırıcı birçokşeylergelmiştir.Aydınlıkyazgecelerinde,osertsonbahargecelerinde,yahutdaamansızkarfırtınasıtroyka etrafında anaforlar yaptığı zamanlarda insan korkudan, sıkıntıdan kendisini zor kurtarır.Herhalde atlar çok defa gemi azıya alıp giderler. Çok defa araba çamur içine batar, haydutlarınhücumunauğrar,fırtınayüzündenyolunusapıtır...

—Buonbiryıl içindekimbilirbaşınızdannelergeçmiştir?dedi.Böyleyolculuketmek,korkunçolsagerek.

Üniversiteli, konuşuyor, postacının kendisine birtakım şeyler anlatmasını bekliyordu.Ama postacı,

Page 171: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

suratını asmış, susuyor, yakasının içine büzüldükçe büzülüyordu. Bu arada tanyeri ağarmayabaşlamıştı.Göğünnasılrenkdeğiştirdiğibelliolmuyordu;gök,genedekaranlıkgibiydi.Amaatlar,arabacı, yol, artık görünmeye başlamıştı. Hilâl, durmadan ağarıyor, altındaki kundaklı bir topuandıranbulut,altucundanhafifhafifsararıyordu.Çokgeçmedenpostacınınyüzüdegöründü,çiğdenıslanmıştı.Birölüyüzügibihareketsiz,renksizdi.Üzerindehaşin,süreklibiröfkeninizidonmuşgibiduruyordu, sanki hâlâ acı duyuyor, arabacıya kızmaya devam ediyordu. Üniversiteli, postacınınkızgın,üşümüşyüzünebakarak:

—Çok şükür, artıkhavaaydınlanıyor,dedi.Benbüsbütünbuzkesildim.Eylüldegeceler ayazolurama güneş çıkar çıkmaz, hava ısınıverir sanki hiç soğuk yokmuş gibi olur. İstasyona çabuk varırmıyız?

Postacı,yüzünüburuşturdu,ağlamaklıbirtavırtakındı:

—Nedeçokkonuşmak istiyorsunuz. İnsankonuşmadan, sessiz sessizdegidemezmi canım?diyesordu.

Üniversiteli, utandı, artık yol boyunca ağzını açıp bir şey söylemedi. Sabah çabuk çabukyaklaşıyordu.Hilâl, donuklaştı, bulanık, kurşuni gökle bir oldu.Bulut, büsbütün sarardı.Yıldızlar,söndü.Amadoğutarafı,hâlâsoğuktu,baştanbaşagökrengindeydi,öyleki,arkasındagüneşinsaklıolduğunainsanıninanacağıgelmiyordu.

Postacınınsuratlıhali,sabahsoğuğu,yavaşyavaşbuzkesilenüniversiteliyegeçti.Tabiataaldırışsızcabakıyor,günışığınabakıyor,yalnızzavallıağaçların,otlarınbusoğukgecelerinasılkorkuileürpereürpere geçirdiklerini düşünüyordu. Güneş, uykulu, soğuk, donuk bir halde doğdu. Her zamanyazıldığı gibi, ağaçların uçları, doğan güneşle hiç de yaldızlanmamıştı. Işınlar, toprak üzerindekayıyordu.Uykulukuşlarınuçuşunda sevinçokunuyordu.Soğuk,geceleyinnasılsa,güneşdoğuncadageneöylekalmıştı.

Üniversiteli, önünden geçtikleri büyücek bir evin inik perdeli pencerelerine uykulu, asık suratıylabaktı.Bupencerelerin arkasında insanlarherhalde, pek tatlı sabahuykusunuuyuyorlardır, nepostazillerini işitiyor, ne soğuğu duyuyor, ne de postacının öfkeli suratını görüyorlardır, diyedüşünüyordu. Küçük bayan, çıngırak sesiyle uyansa bile gene öbür yanına dönüp fazla sıcaktan,rahatlıktangülümser,ayaklarınıaltınaalır,eliniyanağınakoyarakdahaderinbiruykuyadalar.

Üniversiteli,evinönündeışıldayanhavuzabaktı,soğuksuiçindeyaşayabilenturnabalıklarını,sazanbalıklarınıdüşündü.

Postacıbirdenbire:

—Yabancıtaşımakyasak.Böyleoluncanediyebiniyorlarsankidoğru,banavızgelir.Yalnızböyleşeylerineseverim,neisterim.

—Mademkihoşunuzagitmiyor,neyedahaöncesöylemediniz.

Postacı gene öfke ile pek dostça olmayan bir bakışla bakmaya devam etti. Biraz sonra Troyka,istasyonunkenarındaduruncaüniversiteli teşekkür edip arabadan indi. Posta treni hâlâ gelmemişti.Manevra yolunda uzun birmarşandiz treni duruyordu. Kömür vagonunda yüzleri çiğden ıslanmış

Page 172: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

makinistle yardımcısı, pis bir teneke çaydanlıktan çay içiyorlardı. Vagonlar, peron, sıralar, ıslaktı,soğuktu. Tren gelinceye kadar üniversiteli, büfe önünde durup çayını içti. Postacı ise elleriniyenlerinesokmuş,yüzündehâlâöfkeokunuyor,perondabaşınınönüneeğmiş,yalnızbaşınabiraşağıbiryukarıgidipgeliyordu.Kimekızıyordu?İnsanlaramı?Yoksulluğamı?Sonbahargecelerinemi?

Page 173: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

DİLENCİ

—Sayınbayım!Zavallı,açbirinsanayardımedin!Üçgündüraçım...Handayatmakiçinverecekbeşkapiğimbileyok...Vallahi!Sekizyılköyöğretmenliğiettim,yerimikaymakamıniftiraları,desiseleriyüzündenkaybettim.Birihbarakurbangittim.İştebiryıldanberiişsiz,güçsüzdolaşıyorum.

Avukat Skvortsov, dilencinin esmer, çiçekbozuğu yüzüne, bulanık sarhoş bakışlı gözlerine,yanaklarındaki kırmızı beneklere baktı, bu adamı daha önce de bir yerde gördüğünü hatırlar gibioldu.

Dilencidevamediyordu:

—ŞimdiKaluga ilinde bir iş teklif ediyorlar, amaoraya gidecek paramyok.Lütfen yardım edin!Dilenmekayıp,ama...neyapayım,çaresizlik.

Skvortsov,ricacınınayağındakibirialçak,biriyüksekolanlâstiklerebakıncabirdenbirehatırladı.

—Baksanıza, sizeüçgünöncegalibaSadovoycaddesinde rastgelmiştim,dedi,amaozamanköyöğretmenideğil,enstitüdenkovulmuşbirtalebeolduğunuzusöylüyordunuz.Hatırlıyormusunuz?

Ricacıbozularak:

— Ha...yır, imkânı yok! diye mırıldandı. Ben, köy öğretmeniyim, isterseniz belgelerimi degösterebilirim.

— Yalan söylemeyin! Talebe olduğunuzu iddia ediyordunuz, hatta niçin kovulduğunuzu daanlatmıştınız.Hatırladınızmı?

Skvortsov,öfkeilebüyükbirtiksintiyleyırtıkpırtıkelbiseliadamınyanındançekildi.

Kızgınkızgın:

—Bualçaklıktır,sayınbay!diyebağırdı.Sizipoliseteslimederim,Allahcezanızıversin!Yoksul,açolabilirsiniz,amabusizesaygısızca,vicdansızcayalansöylemekhakkınıvermez!

Yırtık elbiseli adam, kapı tokmağını tuttu, suçüstünde yakalanan bir hırsız gibi şaşkın şaşkın evintaşlığınabaktı.

—Ben...benyalansöylemiyorum...diyekekeledi.Belgelerimigösterebilirim.

Skvortsov,kızmayadevamederek:

—Kim size inanır? dedi. Toplumun köy öğretmenlerine, talebelere karşı duyduğu sevgiyi kötüyekullanmakkadaralçakça,bayağıca,iğrenç,pisbirşeyaklagelemez.Ayıptır.

Skvortsov köpürmüştü, ricacıyı hiç acımadan haşladı. Bu serseri, saygısızca yalanlarıyla ondatiksinti,nefretuyandırmıştı.Okadardeğerverdiğiiyilikseverlikduygularına,içlikalbine,bahtsızlaraacıma duygularına hakaret etmişti; "kişi" yalan söyleyip merhametine saldırmakla yoksullara

Page 174: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

vermeyisevdiğisadakayıkirletmişti.Serseri,öncekendisinisavunmayaçalıştı,yeminetti,amasonrasustu,utancındanbaşınıyereeğdi.

Elinikalbininüstünekoyarak:

—Bayım!dedi.Gerçektenben...yalansöyledim!Ne talebeyim,neköyöğretmeni.Hepsiuydurma!Rus korosunda çalışıyordum, sarhoşluk yüzünden kovuldum. Ama ne yapayım? Vallahi, yalansöylemedenolmuyor!Gerçeğisöyleyincekimsesadakavermiyor!Gerçeğegüvenirsenaçlıktanölür,yatacakyerbulamazsın!Sözlerinizçokdoğru,anlıyorum,amane...yapabilirim?

Skvortsovonayaklaşarak:

—Nemiyapabilirsiniz?diyebağırdı.Çalışınız,yapılacakşeybu!Çalışmakgerek!

—Çalışmak,bunubendebiliyorum,amaişnerede?

— Boş söz! Gençsiniz, sağlığınız, kuvvetiniz yerinde; her zaman iş bulabilirsiniz, yeter ki, istekolsun. Ama tembelsiniz, şımartılmışsınız, sarhoşsunuz! Ağzınızdan, meyhaneden gelir gibi, votkakokusu savruluyor! Yalana alışmışsınız, yalan iliklerinize kadar işlemiş, şimdi elinizden ancakdilenmekgeliyor!Birgünçalışmadenenşeyetenezzületsenizbilesizekalemodasındakâtiplik,Ruskorosundaşarkıcılık,dahabilmemnelerolmalı.Maksatçalışmakdeğil,havadanparakazanmak!Yabeden çalışmasına ne buyrulur, ha?Kapıcılığa yahut fabrika işçiliğine tenezzül etmezsiniz.Hemenitirazhazırdır!

Ricacı:

— Ne tuhaf konuşuyorsunuz... diye mırıldanarak acı acı gülümsedi. Beden işini nerede bulayım?Tezgâhtarlıkbendengeçti,çünküticaretleuğraşmakiçinçekirdektenyetişmekgerek,kapıcılığabenikimse almaz, çünkü bana "sen" diye seslenemezler... Fabrikaya almazlar, çünkü oraya girmek içinsanatbilmeklâzım,bensebirşeybilmiyorum.

— Saçma! Sizin gibiler daima kendilerini haklı gösterecek sebep bulurlar. Peki, ya odun kırmakistemezmisiniz?

—Kabuletmemdemiyorum,amabugünsanatlarıodunculukolanlarbileyiyecekekmekbulamıyor.

—Evet,evetbütüntembellerböylekonuşurlar.Birişteklifettinmi,hemenretcevabıhazırdır.Pekiyabenimevimdekiodunlarıyarmakistemezmisiniz?

—Hayhayyararım...

—Pekibakalım...Pekgüzel...Görelim!

Skvortsov,aceleacele,buaradabirçeşitdekinduyarak,mutfaktanaşçıkadınıçağırdı.

—Olga,dedi,bubayıodunluğagötür,odunyarsın.

Serseri,buişeakılerdiremiyormuşgibi,omuzlarınısilkipcesaretsizadımlarlaaşçıkadınınpeşindengitti.Yürüyüşüne bakılacak olursa, odun kırmayı açlık yüzünden, para kazanmak için değil de bir

Page 175: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

onurmeselesisaydığı,verdiğisözdendönmemekiçinkabulettiğianlaşılıyordu.Aynızamandaiçkiyüzündençokzayıfdüştüğü,hastaolduğu,çalışmayahiçniyetiolmadığıdahalindenbelliydi.

Skvortsov acele acele yemek odasına gitti. Buradan, avluya bakan pencerelerden odunlukla avludaolup bitenler görünüyordu. Pencere önünde duran Skvrotsov, aşçı kadınla serserinin arka kapıdanavluya çıktıklarını, çamurlaşmış karları çiğneyerek odunluğa doğru gittiklerini görüyordu. Olgayanındakini öfkeli bakışlarla süzdü, dirsekleriyle iki tarafa çarparak odunluğu açtı, kapıyı öfkeliöfkeliduvaraçarptı.

Skvortsov:

"Galibahatununkeyiflekahveiçmesineengelolduk,diyedüşündü.Neşirretkadın."

Ondansonrayalancıöğretmenin,yalancıtalebeninbirkütüküstüneoturduğunu,kırmızıyanaklarınıellerine dayayarak, düşünceye daldığını gördü. Aşçı kadın, baltayı onun ayaklarına doğru fırlattı,öfkeliöfkeliyeretükürdü,sonra,dudaklarındakiifadedenanlaşıldığınagöre,sövüpsaymayabaşladı.Serseri, odunlardan bir tanesini kararsız kararsız kendine doğru çekti, soğuktan donan ellerinihohladı,odunageneyavaşçavurdu,buhareketi sakına sakınayapıyordu, sanki lâstiğinikesmektenyahutayağınınparmaklarınıkoparmaktankorkuyordu.Odungenedevrildi.

Skvortsov'un öfkesi artık geçmişti. Şımarık, ayyaş, belki de hasta bir adamı soğukta çalışmakzorundabıraktığıiçinbirçeşitazap,utançduymayabaşladı.

Yemekodasındançalışmaodasınageçerken:

"Zararyok,varsınçalışsın...diyedüşündükendiiyiliğiiçinyapıyorum."

BirsaatsonraOlgageldi,odunlarınyarılmışolduğunubildirdi.

Skvortsov:

—Alşuellikapiği,onaver,dedi.İsterseherayınbirindeodunyarmayagelsin.İşherzamanbulunur.

Ayınbirindeserserigeldi,geneellikapikkazandı,amaöyleiçmiştiki,ayaktagüçduruyordu.Ondansonra avluda sık sık görünmeyebaşladı, her zamanyapacağı bir iş bulunuyordu: kâhkarları öbeköbek topluyor, kâh odunluğu düzenliyor, kâh halıların, yatakların tozunu silkiyordu. Bu işlerekarşılıkherdefa20-40kapikalıyordu,hattabirkerepantolonbileverdiler.

BaşkabirevetaşınırlarkenSkvortsov,onueşyalarıyükletmeye,taşımayayardımetsin,diyetutmuştu.Serseri,ogünayık, somurtkan, sessizdi;elinieşyalarahemenhiç sürmüyor,arabalarınarkasındanbaşını önüne eğerek yürüyordu, hatta çalışkan görünmeye bile gayret etmiyordu, daha ziyadesoğuktan büzülüyor, arabacılar tembelliği, kuvvetsizliği, yırtık paltosuyla alay ettikleri zaman, peksıkılıyordu. Eşyaların taşınma işi sona erdiği zaman Skvortsov, onu yanına çağırdı, bir rubleuzatırken:

—Sözleriminüzerinizde iyi tesiryaptığınıgörüyorum,dedi.Çalışmanızakarşılıkşuparayıalınız.Görüyorumki,ayıksınız,çalışmakdaistiyorsunuz,adınıznesizin?

—Luşkov.

Page 176: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Luşkov,şimdisizedahatemizbirişteklifedebilirim.Yazıyazmasınıbilirmisiniz?

—Bilirim,efendim.

—Öyleyseyarınbumektuplabenimarkadaşımagider,temizeçekmekiçinyazıalırsınız.Çalışın,içkiiçmeyin,sözlerimideunutmayın.Haydi,Allahselâmetversin!

Skvortsov,bir insanı iyiyolasürüklediğinememnundu,Luşkov'unomzunuokşadı,hattaayrılırkenonaeliniuzattı.Luşkovmektubualdı,gitti,birdahadaavluyaişistemeyegelmedi.

Aradan iki yıl geçti.Bir günSkvortsov, tiyatro bilet gişesi önünde aldığı biletin parasını verirkenyanında duran kısa boylu, kuzu derisi yakalı, eski kunduz derisi şapkalı bir adam gördü. Adam,çekingen bir sesle gişe memurundan bir parodi bileti istedi, biletin parasını da beşer kapiklikmangırlarlaödedi.

Skvortsov,onunyüzünebakıncaeskioduncusunutanıdı.

—Vay,sizmisiniz,Luşkov?diyesordu.E,nasılsınız?Neyapıyorsunuz?İyimisiniz?

—Eh,şöyleböyle...Şimdinoterinyanındaçalışıyorum,aydaotuzbeşrublealıyorum.

—Tanrıyaçokşükür.Çokiyi!Siziniçinseviniyorum.Memnunoldum,pekmemnunoldum,Luşkov!Siz,benimbirçeşitvaftizoğlumsayılırsınız.Biliyorsunuzya,sizibeniyiyolaçıkardım.Hatırlıyormusunuz,nasılhaşlamıştım,ha?Ozamanyeryarılsayeregirecektiniz.Söylediklerimiunutmadığınıziçinteşekkürederim.

Luşkov:

— Asıl ben size teşekkür etmeliyim, dedi. O zaman size gelmeseydim, belki bugüne kadar yaöğretmen,yatalebekalırdım.Evet,sayenizdekurtuldum,girdaptançıktım.

— Memnun oldum, memnun oldum. Öğütlerinize, yardımınıza teşekkür ederim. O gün çok iyisöylemiştiniz.Sizede,sizinaşçıkadınada(oiyikalpli,asilkadınaTanrıselâmetversin)minnettarım.O zaman çok güzel söylemiştiniz, tabii size ölünceye kadar minnettarım, ama beni asıl kurtaranaşçınızOlga’dır.

—Yaninasıl?

—Basbayağı. Size odunyarmaya geldiğim zamanhemenbaşlardı: "Ah, seni sarhoş!Melun herif!Bari Tanrı canını alsa da kurtulsan!" Sonra karşıma geçip oturur, kederlenir, yüzüme bakarakağlamayabaşlardı:"Senbahtsızbirinsansın!Budünyadarahatyüzügörmeyeceksin,öbürdünyadadarahmetekavuşmayacaksın!Bahtsızadamsınsen!"Hepbutarzdasöylenirdururdu,anlıyormusunuz?Benimyüzümdenokadarüzüldü,okadargözyaşıdöktüki,tasavvuredemezsiniz.Amaenönemlisi,benimyerimeodunlarıokırıyordu!Biliyormusunuz,bayım,sizinevdebirtekodunkırmadım,herzamanokırardı.Beniniçinkurtardı,nedenonabakarakdeğiştim,niçiniçkiyibıraktım,bunlarısizeaçıklayamam.Ancakşunubiliyorumki,onunsözleri,asilhareketleri ruhumdabirdeğişiklikyaptı,beniiyiyolaoçevirdibunuhiçbirzamanunutamam.Galibavakitgeldi,gongavuruyorlar.

—Luşkov,saygıylaeğilerekselâmverdi,parodiyedoğruyürüdü.

Page 177: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

POLINKA

Öğleden sonra saat ikiye doğru, pasajdaki "Paris Çeşitleri" mağazasında alışveriş bütün hızıyladevam ediyor. Tezgâhtar seslerinin biteviye uğultusu işitiliyor. Bu uğultu, okulda, öğretmentalebelerinebir ağızdanyüksekseslebir şeyezberlettiği zamançıkanuğultuyuandırır.Bubiteviyegürültü, ne bayanların gülüşmeleriyle, ne camlı giriş kapısının çarpışlarıyla, ne de tezgâhtarçocuklarınbiroraya,birburayakoşuşmalarıylakesilmiyor.

Mağazanınortasındadikişatölyesisahibikadının,MariaAndreneevna'nınkızıPolinkaduruyor,ufaktefek,zayıfça,sarışınbirkız,gözleriylebiriniarıyor.Karakaşlıbirçocukonadoğrukoşuyor,ciddîciddîbakarak:

—Neistiyorsunuzhanımefendi?diyor?

Polinka:

—BanahepNikolayTimofeyiçbakar,diyekarşılıkveriyor.

Tezgâhtar Nikolay Timofeyiç, boylu poslu, kıvırcık saçlı bir adamdır, en son modaya göregiyinmiştir, kravatında büyük bir iğne vardır. Şimdiden tezgâhın önünü temizlemiş, boynunuuzatmıştır,gülümseyerekPolinka'yabakar.

Hoş,gürbaritonsesiyle:

—HoşgeldinizPelageyaSergeyevna,buyurundiyor.

Polinkaonunyanınayaklaşarak:

—Oo,merhaba,bakıngenegeldimsize,banaipekşeritverirmisiniz?diyesoruyor.

—Pekiamaneiçin?

—Sutyeniçin,arkasıiçin,yanitambirgarnitür.

Şimdi,şimdi.

NikolayTimofeyiç,Polinka'nınönünebirkatçeşitipekşeritkor.Odayavaşyavaşseçmeyebaşlar.Pazarlığagirişir,tezgâhtariltifatlıbirgülümsemeyle:

—Efendim,birrubleyehiçdepahalıdeğil,diyekandırmayaçalışır.Fransızmalı,sekizbenekli.Ricaederim,bununaşağısıdavar.Arşınıyetmişbeşkapik.Amahiçdeaynıkalitededeğil.Ricaederim.

Polinka,şeritlerinüzerineeğilereknedenseiçiniçeker:

— Ayrıca yanlar için kara kehribar renginde fantezi düğmeler de lâzım. Sizde bu renge uygunçeşitlervarmı?

—Var.

Page 178: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Polinka,tezgâhüzerinedahaçokeğilir.Hafifbirsesle:

—NikolayTimofeyiç,perşembegününeyebizdenokadarerkençıktınız?

Tezgâhtargülümseyerek:

— Şaşılacak şey, nasıl da farkına varmışsınız, üniversiteli bayla pekmeşguldünüz de, diye cevapverir.Nasıldafarkınavarmışsınız,hayret!

Polinkakıpkırmızıkesilir,susar, tezgâhtar,sinirlisinirli titreyenparmaklarıylakutularıkapatır,hiçlüzumu olmadığı halde birbiri üstüne kor. Bir dakika sessizlik içinde geçer. Polinka, suçlu suçlutezgâhtarabakarak:

—Ayrıcasiyahrenkliiplikdantelâlardalâzım,der.

—Neçeşitdantelâistiyorsunuz?Tülüzerineişlenmişolanlarmodayaenuygunçeşittir.

—Fiyatınekadar?

—Düzsiyahıseksenkapik,renklisiikibuçukruble.

NikolayTimofeyiçzayıfbirsesle:

—Sizebirdahahiçgelmeyeceğim,diyeilâveediyor.

—Niye?

—Niyemi?Bunubilmeyeceknevar?Anlamanızgerek.Neyekendimiüzüpdurayım?Olurşeydeğil,yoksabuüniversite talebesininyanınızdanasıl rolyaptığınıgörmemhoşbir şeymisanıyorsunuz?Benherşeyigörüpanlıyorum.Sonbahardanberisizeadamakıllıkuryapıyor.Hemenhergünonunladolaşıyorsunuz.Sizemisafir geldiği zamangözlerinizi ondanhiç ayırmıyorsunuz, sankimelekmişgibi... Onu seviyorsunuz. Sizin için onun üstüne kimse yok. Varsın öyle olsun, daha fazla ne diyekonuşmalı...

Polinka,hiçsesçıkarmaz,şaşkınlıklaparmağınıtezgâhüzerindeyürütür.Tezgâhtardevameder:

—Her şeyi açıkça görüyorum. Niçin size gideyim? Benim onurum var. Dış kapının dış mandalıolmakherkesinhoşunagitmez.Dahaneistemiştinizefendim?

—Anneciğimbirsürüşeylerısmarladıamaunuttum..Tüydelâzım.

—Hangisindenistiyorsunuz?

—Modayaenuygunolanını.

—Ensonmodakuştüyleridir.İstersenizpekmodaolankanaryasarısırengindenvereyim.Şarabiilesarı karışık olanı da var. Çeşitlerimiz çok. Bu işin de nereye varacağını bir türlü anlayamıyorum.Bakın,seviyorsunuz.Güzel,amasonuneolacak?

Page 179: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

NikolayTimofeyiç'in yüzünde, gözlerine yakın kırmızı lekeler belirir. Elindeki ince havlu kumaşıburuşturarak,mırıldanmayadevameder:

— Onunla evleneceğinizi mi sanıyorsunuz? Hiç hayale kapılmayın. Üniversite talebelerininevlenmesiyasaktır.Sonrao,buişisankinamuslucabitirmekiçinmisizegeliyorsanıyorsunuz,öyleha! Onlar bizi insan yerine koymazlar. Onlar, tüccarlara, terzilere, cahillikleriyle alay etmek, içkiiçmek için giderler. Kendi evlerinde, kibar evlerde içmek ayıptır. Ama bizim gibi basit, cahilinsanlardan sıkılmazlar. Bizim evlerimizde baş aşağı da yürüyebilirler. Ya, öyle! Peki, hangi tülüalacaksınız? Size kur yapıyor, aşk oyunu oynuyorsa, niçin böyle yaptığı besbelli... Doktor, avukatolduğu zaman şöyle bir aklından geçirir: "Eh, der, bir zamanlar sarışın bir kız vardı, nerde şimdiacaba?Kimbilir,belkişimdidentalebearkadaşlarıarasındacakasatar,birterzikızagözkoydum,"der.

Polinkasandalyeyeoturur.Beyazkutuyığınınadüşüncelidüşüncelibakar,iççekerek:

—Yok,şutüylerialmayacağım.Annemistediğinialsın,belkiyanılırım.Sizbanadiplomatiçinarşını40 kapik olandan altı arşın saçaklı şerit verin. Gene aynı elbise için de Hindistancevizi düğmeistiyorum.Yandankulaklıolsun,dahasağlamdır.

NikolayTimofeyiç,kumaşısaçaklışeridide,düğmeleridesarar.Polinka,onunyüzünesuçlusuçlubakar. Belli ki, konuşmaya devam etmeyi bekliyor. Ama öteki somurtarak susar, tüyleri düzeltir.Polinka,kısabirzamansustuktansonra,solgundudaklarınımendiliylesilerek:

—Aman,mantodüğmesialmayıdaunutmayayım,der.

—Hangirenkolsun?

—Birtüccarkarısıiçin.Pekaşağıbirşeyolmasında.

—Tüccarkarısıise,gözeçarpanbirrenkolmalı.Alınişte.Burada,mavi,kırmızı,sonrapekmodaolanyaldızlırenklerkaynaşmıştır.Tamgözalıcırenkler.Dahakibarlarsiyahmat,birdeetrafındatekparlak çizgisi olan düğmeleri alırlar. Yalnız şunu anlamıyorum. Kendiniz düşünemiyor musunuzcanım?Bütünbugezintileriniznereyevaracak?

Polinka,zayıfbirsesle,düğmelerüzerineeğilerek:

—Ah,bendebilmiyorum,neyaptığımıbendebilmiyorum,diyefısıldar.

Nikolay Timofeyiç'in arkasından kendisini tezgâha sıkıştıran, iri yarı, favorili bir tezgâhtar geçer.Yüzündepekincebirnezaketifadesiyleşöylebağırır:

—Buyurunbayan,lütfenbutarafabuyurun!Üççeşitjarsebluzlarımızvar.Düzşeritli,siyahdantelalı.Hangisiniistersiniz?

BusıradaPolinka'nınyanındanşişmanbirbayangeçer.Bubayan,bassayılabilecekkalınbirsesle:

—Bluzlardikişlideğil,dokunmuşolsun,düğmelikleriiçeridenbastırılmışolmalı.

NikolayTimofeyiç,Polinka'yaeğilipzorakibirgülümsemeyle:

Page 180: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Aman bir şeylere bakıyormuş gibi davranın. Allah aşkına kendinize bakın. Ne kadar hasta, nekadar solgun görünüyorsunuz. Yüzünüz büsbütün değişmiş. Bırakır sizi o, Polageya Sergeevna,bırakır.Evlensebile sevdiği içindeğil, açlıktan evlenir, paranıza tamahederek evlenir.Çeyizinizleevinidöşer.Sonrasizdenutanmayabaşlar.Sizimisafirleri,arkadaşlarıyanınaçıkarmaz.Çünküsiz,okumuşdeğilsiniz.Bizimhatundergeçer.Sizkendinizibudoktorlar,avukatlararasındagereğigibiidareedebilirmisiniz?Siz,onlariçincahilbirterzikızsınız.

Mağazanınbirköşesindenbiri:

—NikolayTimofeyiç,diyebağırır.Bak,küçükhanımüçarşınatlaskurdeleistiyor.Sizdevarmı?

NikolayTimofeyiç,başınıoyanaçevirir,yüzündebiryılışmabelirir:

—Var,var,diyebağırır.Atlaslıotoman,hareliatlaskurdelelervar.

Polinka:

—Azkalsınunutuyordum,der.Olya,kendisinebirkorsaalmamısöylemişti.

NikolayTimofeyiçkorkuile:

—Ah,gözlerinizyaşlı.Neyeböyleyapıyorsunuz?Hadi şukorsadairesinegidelim,orada sizi birşeyinarkasınagizlerim.Yoksapekhoşolmaz.

Tezgâhtar,zorakibirgülümsemeileaşırıbirkayıtsızlıklaPolinka'yıkorsadairesinegötürür.Oradakutulardanmeydanagelmeyüksekbirehramınarkasınagizler.Yükseksesle:

—Nasılkorsaistiyorsunuz?—sonrahafifçefısıldar:gözlerinizisilin!—

—Kırksekizsantimliklâzım!Yalnızikikat,astarlıhakikibalinalıolsun...SizinlekonuşmamgerekNikolayTimofeyiç,bizegelirmisiniz?

—Nekonuşacağız?Konuşacakbirşeyyokki.

—Beniyalnızsizseviyorsunuz.Sizdenbaşkakimseilekonuşamıyorum.

—Kamış değil, kemik değil, hakiki balina... Peki ama ne konuşalım? Konuşacak bir şey yok ki!Onunlabugüngezmeyegideceksiniz,değilmi?

—Evet...Gideceğim.

—Öyleisenedenkonuşalım?Konuşmakbirişeyaramazki!Onuseviyorsunuz,değilmi?

Polinkacesaretsizce:

—Evet,diyefısıldar.Gözlerindeniriiridamlalarakmayabaşlar.

NikolayTimofeyiç;omuzlarınısinirlisinirlisilker,yüzübirdenbiresolar:

Page 181: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Konuşacakbirşeyimizkalmadıki,diyemırıldanır.Birşeykonuşamayız.Gözlerinizisilin.Ben...Hiçbirşeyistemiyorum...

Busıradakutuehramınadoğruuzunboylu,zayıfbirtezgâhtaryaklaşır,alıcıbayana:

—Çorapbağı içinfevkalâdebir lâstikistemezmisiniz?der.Kanınakışınıdurdurmaz, tıbbenkabuledilmiştir.

NikolayTimofeyiç,Polinka'nınönünegeçer.Onunda,kendisinindeheyecanınıgizlemeyeçalışarak,yüzünügülümsergibiburuşturur,yükseksesle:

—İkiçeşitdantelâvardır,hanımefendi,der.İpekten,ketenden.Oryantal,Britanya,Valânsiyen,kroşe,torşon, bunlar ketendendir... Rokoko, sutajet, kambre ipektendir... Allah aşkınıza gözlerinizi silin,burayageliyorlar!

Gözyaşlarınınhâlâdinmediğinigörünce,dahayükseksesledevameder:

—İspanyadantelleri,rokoko,sutajet,kambre...Fildekozçoraplar,keten,ipekçoraplar...

Page 182: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ZİNOÇKA

Bir avcı kafilesi, köy kulübesinde, yeni biçilmiş kuru otların üstünde geceyi geçirmeyehazırlanıyordu.Ayışığı,pencerelerdeniçeriyevuruyor,sokaktadahazinhazinarmonikaçalınıyordu.Kulübeyi dolduran kuru ot yığılı, etrafa tatlı, hafif, iç gıcıklayıcı bir koku saçıyordu. Avcılarköpeklerden, kadınlardan, ilk aşklarından, yabani ördeklerden konuşuyorlardı. Tanıdık bütünbayanların en ince özellikleri tahlil edilip, yüze yakın hikâye anlatıldıktan sonra, alacakaranlıktakendisidekocamanbirotyığınınıandıran,kurmaysubaylardasıksıkgörülenkalın,kısıkbirseslekonuşanenşişmanavcı,yükseksesleesneyerek:

—Sevilmek, pek öyle büyükbir şey değildir.Bayanlar, zaten bizleri sevmek için yaratılmışlardır.İçinizdenbirikendisindenşiddetle,kudurmuşçasınanefretedildiğineşahitoldumu?Biriniznefretinbağışladığıtatlıduygularıinceledinizmi?Ha?

Cevapverenolmadı.

Kurmaysubayınkalınsesi:

—Hiç incelemediniz, öylemi, baylar?Bana gelince, güzel bir kız, benden nefret etti, ilk nefretinalâmetlerinikendiüzerimdeinceledim,ilkdiyorum,baylar,çünkübuilkaşkıntersinebenzeyenbirşeydi. Ama şimdi anlatacağım olay, daha ne aşktan, ne de nefret denilen duygudan bir şeyanlamadığımbiryaştageçmişti.Ozamansekizyaşındaydım,amabununönemiyok,çünkübaylar,burada önemli kişi erkek değil, kadındır. Şimdi dikkatinizi rica edeceğim. Güzel bir yaz akşamı,güneş batarken bize girmeden bir ay kadar önce enstitüyü bitiren, pek sevimli, şiir kadar lâtif birmahlûk olan mürebbiyem Zinoçka ile benim odamda oturuyorduk. İkimiz de derse çalışıyorduk.Zinoçka,dalgındalgınpencereyebakarak,söylüyordu:

—Evet.Nefesalırkenoksijenyutarız.Şimdidesizsöyleyin,Petya,nefesverirkenneçıkarırız.

—Karbon,diyecevapveriyordum.

Zinoçka:

—Doğru, diyekabul ediyordu.Ürünlerse tersine: karbonalır, oksijen çıkarırlar.Karbongazozda,semaver ateşinde vardır... Bu pek zararlı bir gazdır. Napoli'ye yakın bir yerde "Köpek mağarası"denilenbirmağaravardır,içikarbonladoludur,burayabırakılanbirköpek,hemenboğulupölür.

Napoliyakınlarındakibubahtsız"Köpekmağarası",bilgilerintemelidir,hiçbirmürebbiyedeondanbir adımöteyegitmekcesaretini gösteremez.Zinoçka, her zaman, doğabilimlerinin faydalarındanateşliateşlibahsederdi,amakimyabahsindebumağaradanbaşkabirşeybildiğinisanmıyorum.

İşteefendim,Zinoçkatekrarlamamısöyledi.Tekrarladım.Ufuknedir?diyesordu.Cevapverdim.Bizufukla mağarayı gevelerken, avluda babam, ava gitmeye hazırlanıyordu. Köpekler durmadanhavlıyor,atlaryerlerindeduramayaraksabırsızlanıyor,arabacılaracilveyapıyorlardı.Uşaklardayükarabasına paketleri, başka öteberiyi yüklüyorlardı.Yük arabasının yanında fayton duruyordu, bunalvanitski'lere doğum gününü kutlamaya gitmek üzere annemle kız kardeşlerim biniyorlardı. Evdeyalnızben,Zinoçka,dişleriağrıyanüniversiteliağabeyimkalıyorduk.Budurumkarşısındabendeki

Page 183: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

hasetlecansıkıntısınıartıksiztasavvurediniz!

Zinoçka,penceredendışarıbakarak:

—Şimdisöyleyinizbakayım,nefesalırkenneyutuyoruz?diyesordu.

—Oksijen...

—Evet,toprağıngöklebirleştiğinisandığımızyeredeufukderler...

Amaişteyükarabasıyolakoyuldu,onunarkasındandafayton...Buaralık,Zinoçka'nın,cebindenbirkâğıt çıkardığını, sonra sinirli sinirli buruşturarak, şakağına bastırdığını görüyordum.Daha sonrabirdenbirekızararak,saatebaktığınıgördüm.

—Unutmayın,dedi,Napoliyakınlarında"Köpekmağarası"denilenbiryervardır...

Genesaatebakıpdevametti:

—Toprağıngöklebirleştiğinisandığımızyere...

Zavallıcık, büyük bir telâş, heyecan içinde odada dolaşmaya başladı, sonra bir daha saate baktı.Dersinbitmesinedahayarımsaattenfazlabirzamanvardı.

Güçlüklenefesaldı,titreyenelleriylearitmetikkitabınıkarıştırdı:

— Şimdi aritmetiğe başlıyoruz, dedi. İste 325 numaralı şu vazifeyi yaparsınız, ben de... şimdigelirim...

Odadançıktı.Merdivenlerdenaşağıuçargibikoştuğunuduydum,sonraaçıkmavientarisininavludapırıldayıp, bahçe kapısından geçerek kaybolduğunu pencereden gördüm.Hareketlerinin çabukluğu,yüzününkızarması, gösterdiği telâş,merakımıuyandırmıştı.Nereye, niçinkoşuyordu?Benyaştakibirçocuktaumulmayacakbirzekâmolduğuiçinhemenanlayıverdim,herşeyikavradım:serttabiatlıolan annemle babamın burada bulunmayışından faydalanarak bahçeye koşmuştu! Demek ki, çilekyahutkirazkoparacaktı!Ogiderdebendururmuyum?Elbettebendekirazyemeyegiderim,Tanrıcezasınıversin!Aritmetikkitabınıbiryanafırlattım,bahçeyekoştum,kirazağaçlarınaatıldım,amaZinoçka orada yoktu. Çilek tarlasını, böğürtlenliği, bekçi kulübesini geçtikten sonra en hafifgürültüden ürkerek, sararıp, solarak bostandan çıktığını, göle doğru ilerlediğini gördüm. Peşinedüştüm, şu manzarayla karşılaştım. Gölün kenarında, iki ihtiyar söğüt ağacının kalın gövdeleriarasındaağabeyimSaşaduruyordu;dişleriağrıdığıyüzündenhiçdebellideğildi.KendisinedoğrugelenZinoçka'yabakıyordu,bütünbenliğigüneşleaydınlanmışgibisaadetleparlıyordu.Zinoçkada,sanki kendisini "Köpek mağarası"na sürükleyerek, karbon yutmaya zorluyorlarmış gibi, güçlükleyürüyor, ağır ağır nefes alıyor, ağabeyime doğru ilerliyordu... Bütün bunlar hayatında ilk defabuluşmaya geldiğini gösteriyordu. Ama işte yaklaştı... Yarım dakika sessizce bakıştılar, sankigözlerine inanamıyorlardı. Sonra görünmeyen bir kuvvet Zinoçka'yı itti. Ellerini Saşa'nın omzunakoydu,başınıönüneeğdi.Saşagülüyor,anlaşılamayanbirşeylermırıldanıyor,çokâşıkbirinsanınbeceriksizliğiyleherikiavucunuZinoçka'nınyüzündegezdiriyordu.Havadaöylegüzeldiki,baylar...Güneşin,arkasındasaklanmayahazırlandığı tepe, ikisöğütağacı,yeşilkıyılar,mavigökyüzü.Saşaile Zinoçka'nın gölgeleri, gölün ayna gibi düz, sakin yüzünde aksediyorlardı. Her yanda sessizlik

Page 184: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

hükümsürüyordu.Kavakağacınıntepesindeuzunbıyıklımilyonlarcakelebekuçuşuyor,bahçeninöteyanındadameleyendavarsürüleriağıladönüyordu.Sözünkısası,fırçayıal,resimyap.

Bütün bu gördüklerimden, ancak Saşa'nın Zinoçka ile öpüştüğünü anladım.Bu çok ayıp bir şeydi.Annem öğrenecek olursa ikisine de gösterir! Bilmem neden utanç duydum, buluşmanın sonunubeklemeden odama döndüm. Sonra aritmetik kitabını elime aldım, düşünmeye, fikir yürütmeyebaşladım.Yüzümdemuzafferbir gülümsemedolaştığının farkındaydım.Biryandanbaşkalarına aitbir sırrı bilmek hoşuma gidiyor, öte yandan Saşa ile Zinoçka gibi yetkili kimseleri istediğimdakikadaadabımuaşereteaykırıhareketle suçlandıracağımıbilmekdahaziyadehoşumagidiyordu.Artık elimdeydiler, onların rahatı büsbütün benim iyi kalpliliğime bağlıydı, öyleyse sabredin, bensizegösteririm!

Ben yatmaya hazırlanırken Zinoçka her zaman olduğu gibi elbiselerimi çıkarmadan yatıpyatmadığımı,duaedipetmediğimianlamakiçinodamageldi.Onunçokgüzel,mesutyüzünebaktım,gülümsedim, öğrendiğim sır, beni içerden dürtüyor, dışarı çıkmak istiyordu. Şöyle bir çıtlatıpyapacağıtesirintadınıanlamakgerekti.

Gülümseyerek:

—Amabenbiliyorum!dedim.Hı-hı-hı!

—Nebiliyorsunuz?

—Hı-hı!Saşailesöğütlerinaltındaöpüştüğünüzügördüm.Peşinizdengitmiştim,herşeyigördüm...

Zinoçka titredi, yüzü kıpkırmızı oldu. Sözlerim onun üzerinde yıldırım tesiri yapmıştı. Ayaktaduracaktakatikalmayaraküstündesuiledolubardaklaşamdanduransandalyeyeyığılırgibioturdu.

İçiniçingüldüm,onunşaşkınlığındanzevkduyuyordum.

—Sizinöpüştüğünüzü...gördüm...diyetekrarladım.Annemesöylersemgörürsünüz!

Cinsiyet bakımındankorkakbirmahlûkolanZinoçka, uzunuzunyüzümebaktı, her şeyi bildiğimianlayıncasertbirhareketleelimiyakaladı,titrekbirfısıltıyla:

— Petya, bu alçaklık olur... dedi. Size yalvarırım, Allah aşkına... erkek olun... kimseye bir şeysöylemeyin...asilinsanlarhafiyeliketmez.Buenbüyükalçaklıktır...yalvarırımsize...

Zavallı Zinoçka, hem erdemli, hem de sert tabiatlı bir kadın olan annemden, ateşten korkar gibikorkuyordu. Bu bir; ikincisi pişmiş kelle gibi sırıtan yüzüm onun bu ilk, temiz, şairane aşkınıkirletmemezlikedemezdi,bununiçinonunruhhalini tahminedeceğinizisanırım.Benimyüzümdenbütün gece gözüne uyku girmemişti, sabah çayına geldiği zaman gözlerinin altında siyah halkalarvardı...ÇaydansonraSaşailekarşılaştığımzaman,kendimiövünmekten,sırıtmaktanalamadım:

—Amabenbiliyorum!DünZinoçkaileöpüştüğünüzügördüm!

O,Zinoçkagibikorkakdeğildi,bununiçinbeklediğimtesirigörmeyemuvaffakolamadım.Bu,benidaha ziyade kışkırttı. Mademki Saşa korkmamıştı, demek ki, her şeyi gördüğüme, bildiğimeinanmıyordu;öyleysesabret,sanaispatederim!

Page 185: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Zinoçka, öğleye kadar ders verirken yüzüme bakmıyor, kekeliyordu. Beni korkutacak yerde, herfırsattagözümegirmeye çalışarak, herderstenbeşnumara atıyor, yaramazlık ediyor, diyebabamaşikâyet etmiyordu. Yaşımdan umulmayacak kadar zeki olduğumdan onun sırrını istediğim gibisömürüyordum: derslerimi yapmıyor sınıfta takla atıyor, sorulan sorulara saygısızca cevapveriyordum.Sözünkısasıbugünekadaröyledevametseydim,iyibirşantajcıolurdum,işteefendim,aradan bir hafta geçti. Başkasının sırrı, beni tahrik ediyor, ruhuma batan bir diken gibi eziyetveriyordu.Neolursaolsunonuaçığavurmak,yapacağıtesirigörmekistiyordum,iştebirgünöğleyemeğinde,birçokmisafirindehazırbulunduğubirsıradaalıkalıksırıttım,şeytanlıkdolugözlerleZinoçka'yısüzerek:

—Benbirşeybiliyorum...Hı-hı!Bengördüm...dedim.

Annem:

—Nebiliyorsun?diyesordu.

Daha büyük bir şeytanlıkla Zinoçka'ya, sonra Saşa'ya baktım. Kızcağızın kızarışını, Saşa'nın öfkedolubakışlarınıgörmeliydiniz!Dilimi ısırdım,sustum.Zinoçkayavaşyavaşsarardı,dişlerinisıktı,artıkbirşeyyemedi.Geneogün,akşamdersleriarasındaZinoçka'nınyüzüdeğişmişti.Buyüzdahahaşin,dahasoğuktu,birmermeriandırıyordu.Gözleri,bakışlarıacayipti,doğrudandoğruyayüzümeçevrilmişti. Namusum üzerine yemin ederim ki, kurdun peşine düşen, dişlerini onun gırtlağınageçirmeyehazırlananköpeklerde bile hiçbir zamanböyle ezici, yok edici gözler görmedim!DersarasındaZinoçka,birdenbiredişlerinisıkıp,şunlarıfısıldadığızaman,bubakışınifadeetmekistediğimanayıpekiyianladım:

—Nefretediyorum!Çirkin,iğrençmahlûk,sizdennekadarnefretettiğimi,tıraşedilmişkafanızdan,bayağıkepçekulaklarınızdannekadariğrendiğimibilseniz!

Amaoandabusözlerindenkendisidekorktu:

—Bunlarısizesöylemiyorum,rolümütekrarlıyorum...dedi.

Sonra, baylar, gece yarısı yatağıma yaklaştığını, gözlerini ayırmadan uzun uzun yüzüme baktığınıgördüm.Bütünkalbiylebendennefretediyor,artıkbensizyaşayamıyordu.İğrençsuratımıgörmek;onuniçinbirihtiyaçolmuştu.Güzelbiryazakşamınıçokiyihatırlıyorum.Etrafkuruotkokuyordu,ortalıkta hiç ses yoktu v.s. Mehtap vardı. Ağaçlık yolda dolaşarak, vişne reçelini düşünüyordum.BirdenbiresolgunyüzlügüzelZinoçkayanımayaklaştı,kolumuyakaladı,boğulurgibifısıldadı:

—Sendenokadarnefretediyorumki!Sanadilediğimkötülüğü,dahahiçkimseyedilemedim!Bunuanla!Bunuanlamanıistiyorum!

Biliyor musunuz mehtap, şehvet dolu, solgun bir yüz, sessizlik... hatta ben keratanın bile hoşunagitmişti...Onunsesinidinliyor,parlayangözlerinebakıyordum...İlkanlardabu,benimiçinhoş,yenibir şeydi, ama sonra beni bir korku aldı, haykırdım, bastığımyeri göremeyerek, bir deli gibi evedoğrukoştum.

Anneme şikâyet etmekten başka çare yoktu. Ben de şikâyet ettim, bu arada, Saşa ile Zinoçka'nınöpüştüklerini söylemeyi de unutmadım. Budala olduğum için bunun doğuracağı sonuçları

Page 186: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

bilmiyordum,yoksabusırrıaçmazdım.Annembenidinlediktensonraöfkesindenkızardı:

—Bunusöylemeksanadüşmez,sendahaküçüksün...Amaçocuklariçinnegüzelbirörnek!dedi.

Annem hem erdemli, hem yol yordam bilen bir kadındı. Bir rezalete meydan vermemek içinZinoçka'yıbirdenbiredeğilde,çoğuzamanasilolmaklaberaberevdekalmalarıistemeyeninsanlarıkovduklarıgibi,yavaşyavaşevdengitmekzorundabıraktı.HatırlıyorumZinoçkabizdenayrılırkenevimizebaktı,sonbakışı,önündeoturduğumpencereyeçevrilmişti;siziteminederimkiobakışıhâlâhatırlıyorum.

Zinoçkabirmüddetsonraağabeyimleevlendi.O,sizindetanıdığınızZinaidaNikolayevna'dır.SonraHarbiyeliykenonunlakarşılaştım.BütüngayretlerinerağmenbıyıklıHarbiyeliylenefretettiğiPetyaarasındabiryakınlıkbulamadı,amagenedebanaakrabacamuameleetmedi...Hattaşimdibile,artıkuslandığımaşahadetedendazlakkafama,göbeğime,uysalgörünüşümerağmenağabeyimigörmeyegittiğimzamanhâlâbanayangözlebakar,oradabulunmamrahatınıkaçırır.Anlaşılannefretdeaşkgibi kolay kolay unutulmuyor... Durun bakayım! Galiba horoz ötüyor! Geceleriniz hayırlı olsun!Mylord.haydiyerine!

Page 187: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

VEROÇKA

lvanAlekseyiçOgnevoağustosakşamıcamlıkapıyınasılgürültüyleaçtığını,taraçayanasılçıktığınıhâlâ hatırlar.O akşam, üstünde hafif bir ceket, başında geniş kenarlı hasır bir şapka vardı. Bugünçizmeleriyleohasırşapkadahâlâyatağınınaltında,toziçindeduruyor.Birelindebüyücekbirkitapladefterpaketini,ötekielindekalın,boğumlubirbastontaşıyordu.

KapınınarkasındaelindebirlâmbaileOgnev'inyolunuaydınlatanevsahibiKuzniyetsovduruyordu.Dazlakkafalı,beyaz,uzunsakallıbir ihtiyardı.Kargibibeyazpikedenbirceketgiymişti.Tatlı tatlıgülümsüyor,başınısallıyordu.

Ognev:

—Allahaısmarladıkbeybabadiyeseslendi.

Kuzniyetsov lâmbayı masanın üzerine koydu, taraçaya çıktı, iki uzun, dar gölge basamakları aştı,çiçekkümelerinedoğruyürüdü,sallandı;başlarııhlamurağaçlarınıngölgelerinedayandı.

lvanAlekseyiç:

—Allaha ısmarladık, tekrar tekrar teşekkür ederim iki gözüm, dedi gösterdiğiniz konuk severlik,iyilik,dostlukiçinteşekkürler...Konukseverliğinizihiçunutmayacağım.Siziyikalplibirinsansınız.Kızınızda iyikalplibir insan.Zatenburada,hepiniz iyi, samimî,neşeli insanlarsınız.Hepinizöyleiyisinizkisözleanlatamam.

Duygululuğunun artmasından, biraz önce, içtiği likörün tesirindenOgnev vazeder gibi ahenkli birsesle konuşuyordu. O kadar duyguluydu ki içinden geçenleri sözlerle değil de daha çok gözkırpmalarıyla, omuz hareketleriyle anlatıyordu. Gene böyle biraz içmiş, duygulu bir halde olanKuzniyetsovdagençadamadoğruuzandı;öpüştüler.Ognev:

—Sizeçokalışmıştım,dedi;hemenhemenhergünevinizegeldim.Belkiongeceburadakaldım.Okadarçokliköriçtimki,şimdihatırladıkçaiçimekorkubasıyor.AmadahaçokGavrilPetroviç,banagösterdiğiniz yardıma, benimle iş birliği etmenize teşekkür ederim. Siz olmasaydınız istatistiğimiyapmak için burada ekime kadar didinip durmak zorunda kalacaktım. Kitabımın önsözünde şöylediyeceğim:"Burada,banacanvegönüldenyardımeden,N...kazasının,ziraatMüdürüKuzniyetsov'aminnettarlığımıifadeetmeğiborçbilirim."İstatistiğinparlakbirgeleceğivar!VeraGavrilovna'yaeniçten selâmımı bildirin. Doktorlara, sorgu yargıçlarına, kâtibinize yardımlarını hiçbir zamanunutmayacağımılütfensöyleyin!Şimdidebeybabacığımbirbirimizikucaklayalım,sondefaolaraköpüşelim.

DuygulanmışolanOgnev,ihtiyarlabirdefadahaöpüştüktensonra,merdivendeninmeyebağladı.Sonbasamaktabaşınıarkayaçevirip:

—Acababirdahagörüşecekmiyiz?diyesordu.

İhtiyar:

—Allahbilir!dedi,amasanırımki,hiçbirzaman...

Page 188: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Evet,doğru.SizedünyalarıversekPetersburg’agelmezsiniz.Benimisebukazayabirdefadahadüşeceğimpekşüpheli.HadiAllahaısmarladık.

Kuzniyetsov:

—Barişukitaplarıburadabıraksaydınız,diyeseslendi.Bukocayükütaşımaknezorunuza.Yarınsizebiradamlayollardım.

AmaOgnev, artık dinlemiyor, hızlı adımlarla evden uzaklaşıyordu. Şarapla ısınmış ruhunda neşe,sıcaklık, hüzün vardı... Yürüyor ve düşünüyordu: Hayatta iyi insanlarla karşılaşmak ne kadar sıkmümkün oluyor. Ama bu karşılaşmalardan geriye yalnız hatıralar kalıyor, ne yazık! Hani, bazenufukta turnalargörünür,hafifbir rüzgâronların sevinç, şikâyetdolu seslerinigetirir...Amabir ansonrainsanmaviufuklaranekadardikkatlebakarsabaksın,birnoktabilegörmez,birsesişitmez...İşte bunungibi, insanlar yüzleri ve konuşmalarıyla hayattan gelip geçerler, arkalarındahafızamızasilikizlerdenbaşkabirşeybırakmayarak,geçmişegömülürler.BahardanberiN...kazasındaoturan,hemen her gün konukseverKuzniyetsov'lara uğrayan lvanAlekseyiç, ihtiyara, kızına, hizmetçilereakrabaları imiş gibi alışmıştı. Bütün evi, şu rahat taraçayı, ağaçlı yolların kıvrımlarını, mutfaklabanyodairesiönündekiağaçlarıngölgelerini,hepsinihepsinienküçükayrıntısınakadaröğrenmişti;amaşimdibahçekapısındançıkarçıkmaz,bütünbunlarbirerhatırahalinegelecek,onuniçingerçekmanalarını ebediyen kaybedeceklerdi. Aradan bir iki yıl daha geçecek, bütün bu sevimli hatıralar,hayalininyarattığışeylerleberaberşuurununiçindegitgidesönükleşecekti.

Ağaçlı yoldan bahçe kapısına doğru yürüyen, duygulu bir ruh hali içinde olan Ognev: "Dünyadainsanlardankıymetlihiçbirşeyyoktur."diyedüşünüyordu."Hiçbirşeyyoktur..."

Bahçedehavasakindi,ılıktı.Tütün,muhabbetçiçeğivehâlâsolmamışolangünçiçeklerininkokularıduyuluyordu.Ağaçgövdeleriyleküçük fundalıkların arası sisle doluydu.Amabu sis okadar kesifdeğildi; ince, sanki ay ışığıyla dolu bir sisti... Ognev'in hatırasında uzun zaman kalan şey, işte buhayaletlere benzeyen sis parçalarının yavaş yavaş, ama gözle fark edilebilecek bir şekildebirbirlerininarkasındanağaçlıyollardangeçipgitmeleriydi.Ay,bahçeninüstünde,çokyükseklerdeduruyordu. Onun altından doğuya doğru şeffaf sis lekeleri uçuyordu. Bütün dünya sanki siyahşekillerleveserseribeyazgölgelerdenibaretti.BelkidesisiilkdefabumehtaplıağustosgecesindedikkatedenOgnev,tabiatladeğildebirdekorlakarşıkarşıyabulunduğunusezdi.Öylebirdekorki;sanki havai fişekleri yakan acemi teknisyenler, bahçeyi Bengal ateşiyle aydınlatmak isteyerek,fundalıkların arkasına oturmuşlar, bu aydınlıkla beraber havaya beyaz bir duman dakaçırıvermişlerdi.

Ognev,bahçekapısınayaklaşırken,alçakçittenkaranlıkbirgölgeayrıldı,onadoğruyürüdü.Ognevsevinçle:

—VeraGavrilovna, dedi, siz buradamısınız?Bense sizi aramadık yer bırakmadım.Ve dolaşmakistiyordum...Allahaısmarladık,gidiyorum.

—Bukadarerkenmi?Saatdahaonbir...

—Hayırvakittir,gitmemgerek.Beşkilometrekadaryürüyeceğim,sonraeşyalarımıtoplayacağım;yarınsabahdaerkenkalkmakvar...

Page 189: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Ognev'inönündeKuzniyetsov'unkızıVeraduruyordu.Yirmibiryaşında,herzamanhüzünlü,rastgelegiyinmişgüzelbirkızdı.Çokdüşünen,bütüngünyatağauzanıpellerinegeçirdikleriherşeyitembeltembel okuyan can sıkıntısı çekenhüzünlükızlar zatenhepböyle rastgelegiyinirler.Hele tabiattanzevk, güzellik duygusu almış olanlara kıyafetlerindeki bu ihmal daha da fazla bir çekicilik verir.Ognev, sonraları şu güzel Veroçka'yı, belinde kocaman pililer yaptığı halde gene de vücudunadokunmayangenişbluzunu;yukarıdoğrutaranmışsaçlarındanayrılıpalnınadüşenbuklesini;akşamüstü, sakin havalarda durgun bir bayrak gibi omuzlarını örten, gündüzleri sofada, erkek şapkalarıyanındaburuşukbirhaldeduranyahutdaihtiyarkedininyemekodasındakisandığınüzerindegörüp,pek saygısızca üstüne uzandığa kenarları saçaklı küçük, kırmızı, el örgüsü şalını düşünmedenhatırlayamıyordu.Buküçüksaldan,bubluzunpililerindenrahatbirtembellik,birevhali,biriçliliksızıyordu.Ognev,belkideVera'danhoşlandığıiçinolacak,elbisesininherkıvrımındasıcak,içli,saf,hatta iyi,şairanebirşeybuluyordu.Buöylebirşeydiki, içliolmayan,güzellikduygusundanuzak,soğuktabiatlıkadınlardabulunmazdı...

Veroçka,mütenasip vücutlu bir kızdı.Yüzünün çizgileri düzgün, bukleli saçları güzeldi.Hayatındapek az kız tanımış olanOgnev'eVeroçka çok güzel görünüyordu.Bahçe kapısının yanında onunlavedalaşırken:

—Gidiyorum!dedi,hakkınızıhelâledin!Banayaptığınıziyiliklereteşekkürederim!

Tıpkı ihtiyarla konuşurken yaptığı gibi vaaz eder gibi sesle, aynı göz kırpmaları, aynı omuzhareketleriyleVera'ya,gösterdiğikonukseverlik,içlilik,dostlukiçinteşekküretmeyebaşladı:

—Annemesizdenhermektubumdabahsettim,dedi.Herkes sizinvebabanızgibiolsaydıbudünyacennetedönerdi.Zatenburadaherkesiyi,içli,sade...

Vera:

—Sizşimdinereyegidiyorsunuz?Diyesordu.

— Annemin yanına, Oriol'a gidiyorum. Orada bir iki hafta kalıp Petersburg'a, işimin başınadöneceğim.

—Yasonra?

—Sonramı?Bütünkışçalışacağım.Bahargelince,genebirkazayagidipbilgitoplayacağım.Haydi,sizesaadetler,uzunömürlerdilerim.Hakkınızıhelâledin.Belkidebirdahahiçgörüşemeyiz.

Ognev eğildi,Veroçka'nın elini öptü. Sonra sessiz bir heyecan içinde arkasındaki pelerini düzeltti.Kitappaketinidaharahatçakoltuğununaltınayerleştirdi.Sustuvesonradediki:

—Nedeçoksisvar.

—Evet...Bizimevdebirşeyunutmuşolmayasınız?

—Yooo,sanmam...

Ognev, birkaç saniye sessizce durdu. Sonra beceriksiz bir hareketle bahçe kapısına doğru döndü,bahçedençıktı.Vera,onunarkasındançıkarak:

Page 190: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Durunbiraz,siziormanakadargötüreyim,dedi.

Yoldayürümeyebaşladılar.Buralardaartıkağaçlarortalığıkapamıyor,gökyüzüyleuzakları,dörtbiryanı görmek mümkün oluyordu. Sanki bir peçeyle örtülmüş olan tabiat şeffaf, donuk bir dumanarkasındasaklanıyor,amabütüngüzelliğibupeçeninarkasındanneşelineşelibakıyordu.Dahakalın,dahabeyazolansisparçaları, şuradaburada fundalıklarınveyaağaçlarınyanındauyuyor,yahutdaparça parça yollarda yürüyor, toprağa sığmıyordu, sanki açık havaya yer vermek istiyordu. Sisinorasından ormana kadar bütün yol görünüyordu. Yolun iki tarafındaki karanlık hendekten, sisinserbestçe dolaşmasına engel olan küçük çalılar çıkıyordu. Bahçe kapısına yarım kilometre uzaktaKuzniyetsov’a ait ormanın başladığı yer kararıyordu. Ognev, "Niye benimle beraber geldi? Onutekrar geri götürmek zorunda kalacağım." diye düşünüyordu. Ama yandan Vera'nın yüzüne birazbaktıktansonratatlıtatlıgülümsedi:

— Bu kadar güzel bir havada ayrılıp gitmeye insanın içi razı olmuyor, dedi. Tam romantik birakşam;mehtap,sessizlik,herşey...herşey...Biliyormusunuz,VeraGavrilovna,yirmidokuzyıldanberibudünyadayaşıyorum,bir tekmaceramyok...Randevuları, âşıklaryolundaöpüşmeleri ancakkulaktanduydum.Butabiibirhaldeğil,insanşehirde,otelodasındaoturduğumüddetçebueksikliğifarketmiyor,amaburadaaçıkhavadabu istekçokkuvvetleduyuluyor, insanınbunacanısıkılıyor,doğrusu.

—Pekiniçinböylesiniz?

—Bilmem.Herhalde bütün ömrümce vakit bulamadım.Kim bilir, belki de beni şey edecek... tiptekadınlararastlamadım.Zatençokaztanıdığımvar.Biryeredegidipgelmiyorum.

Gençler, iki, üç yüz adım kadar sessizce yürüdüler. Ognev, Veroçka'nın açık başına, küçük şalınabaktı. Ruhunda birbiri ardınca bahar, sonra yaz günleri canlandı. Petersburg'taki karanlık otelodasındanuzakta,iyiinsanlarındostçahareketlerinden,tabiattan,sevdiğiiştenzevkalarak,şafaklarınnasılgünbatışınadöndüğünüfarketmeden,yazınsonaerdiğinihabervermekiçin,öncebülbüllerin,sonra bıldırcınların, öteki kuşların ötmekten vazgeçtiklerini anlamaya vakit bulamadan geçirdiğigünler... Zamanın nasıl geçtiği fark edilmediğine göre, demek ki, o günler rahat, iyi yaşanmışgünlerdi. Ondan sonra Ognev, nisanın sonunda bu N... kazasına nasıl isteksiz isteksiz geldiğinihatırladı.Fazlaparasıyoktu,insanlara,yolculuğaalışıkdeğildi.Buradadacansıkıntısıyla,yalnızlıklakarşılaşacağını, kendi düşüncesine göre bilimler arasında şimdi en yüksek bir yer alan istatistikbiliminekarşıbirkayıtsızlıklakarşılaşacağınısanıyordu.NisanayındabirpazarsabahıN...kazasınageldiği zaman starover [17. yüzyıl başında Rusya'da, din kitapları üzerinde ve ibadet şekillerinde,aslınadönüşiçinyapılandüzeltmelerikabuletmeyenmezhebemensupolan]Riyabuhin'inhanınaindi.Ona günde yirmi kapik karşılığında temiz, aydınlık bir oda verdiler. Koşulan tek şart, sigarasınıdışarıda içmesiydi.ÖncedinlenipKazaTarımMüdürününkimolduğunuöğrendikten sonrahemenyürüyerekGavrilaPetroviç'egitti, ihtişamlıkorular,gençormanlararasındandörtkilometrekadaryürüdü. Bulutların altında, havayı gümüş sesleriyle dolduran turnalar dalgalanıyor, yeşile çalanotlaklarüzerindençayırkuşlarıkanatlarınıvakarlasallayarakuçuyorlardı.

Ognevozamanhayretiçinde:

—Allah’ım! diye düşünmüştü, burada her zamanmı bu hava teneffüs edilir?Yoksa yalnız bugün,benimgelişimşerefinemiortalıkböylemisgibikokuyor?

Page 191: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Kuzniyetsov'larda, resmî bir kabul, iş için yapılan bir ziyaret nasıl karşılanırsa öyle bir karşılanışbekleyen Ognev içeri cesaretsiz, cesaretsiz girdi, önüne bakarak, sıkılgan bir halde sakalıylaoynuyordu. İhtiyar, önce alnını buruşturdu. TarımMüdürlüğünün bu genç adama, istatistiğe hangibakımdan faydalı olacağını anlayamadı. Ama Ognev, kendisine istatistik bilgilerinin ne olduğunu,nerelerden toplandığını etraflıca anlattıktan sonra, Gavril Petroviç canlandı; gülümsedi, bir çocukmerakıyla onun defterlerine bakmaya başladı.O günün akşamıOgnev,Kuzniyetsov' larda yemeğekaldı. İçtiği sert likördengittikçesarhoşoluyor,yeni tanıdığıbu insanlarınsakinyüzlerine, tembelhareketlerinebakarak,bütünvücudundatatlı,uyuşukbirtembellikduyuyordu.Buöylebirhaldirki,insanauyumak,gerinmek,gülümsemekisteğiverir.Yenitanıdıklarıiseonudostçasüzüyor,annesininbabasının sağ olup olmadığını, ayda kaç para kazandığını, tiyatroya sık sık gidip gitmediğinisoruyorlardı...

Ognev, o çevrede yaptığı gezintileri, kır eğlencelerini, balık avlarını, kazanın ileri gelenleriyleberaber Kızlar Manastırına ve her misafire boncuklu bir para çantası hediye eden Narfa anayayaptıklarıziyaretleri;otamRuslarahasateşli,bitmek,tükenmekbilmeyentartışmalarıhatırladı.

Tartışanlar, kızgınlıkla masaya yumruklarını vururlar, birbirlerini anlamazlar, sözlerini keserler,hemen hemen her cümlede hiç farkına varmadan kendi kendilerini yalanlarlar, durmadan konudeğiştirir,iki,üçsaattartıştıktansonragülerek:

—Biztartışmayaniyegirdik,Allahaşkına?Mangaltahtasındanbaşladık,bayramhaftasındabitirdik,derler.

OrmanayaklaştıklarısıradalvanAlekseyiç,Vera'yaşunlarısöylüyordu:

— Hatırlıyor musunuz? Doktorla beraber Şertav'ya nasıl gitmiştik. Hani o gün yolda bir ermişerastlamıştık.Benonabirbeşlikvermiştim.Odaüçdefa istavrozçıkarmış,beşliğiçavdar tarlasınaatmıştı. Allah’ım, beraberimde o kadar çok hatıra götürüyorum ki, eğer onları bir arayatoplayabilsek güzel bir altın külçe olurdu! Anlamıyorum, bu kadar zeki, duygulu insan büyükşehirlerde niye burun buruna yaşamaya razı olurlar da buralara gelmezler. Nevski'de, o büyükrutubetlievlerdeburadandahaçokrahatlık,dahaçokgerçekmivar?Vallahibaştanbaşaressamlarla,bilginlerle,gazetecilerledoluolanomobilyalıodalarbanahiçbirzamançekicigelmedi.

Ormanınyirmiadımkadaryakınında,yolüstünde,küçük,dar,kenarlarıdireklibirköprücükvardı.AkşamgezintilerisırasındaburasıKuzniyetsov'larla,misafirleriiçinherzamanküçükbirdurakyeriolurdu. İsteyenler burada, ormanın yankısıyla eğlenirlerdi. Bu noktadan yolun, orman içinde nasılkaybolduğugörülürdü.Ognev:

—İşteküçükköprüyegeldik,artıkburadandönmelisiniz,dedi.

Veradurdu,birazdinlendi.Sonraküçükdireklerdenbirininüstüneoturarak:

—Birazoturalım,dedi.Ayrılmadanöncevedalaşırkenoturulur.

Ognev,onunyanına,kitappaketininüstüneyerleşti,konuşmayadevametti.Vera,yolyürümektenağırağır nefes alıyor, lvanAlekseyiç'e değil de, başka bir yana bakıyordu.Bundan ötürüOgnev, onunyüzünügöremiyordu.Ognev:

Page 192: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Birdedüşünün,diyordu,onyılsonrabiryerdekarşılaşıvermişiz.Ozaman,kimbilir,nebiçiminsanlarolacağız?Sizsayınbiraileanasıolacaksınız.Bende,şimdiyekadarçıkarılmışolankırkbincilt istatistik kitaplarından birinin, hiç kimseye lüzumuolmayan kalın bir istatistik kitabının yazarıolacağım.Görüşüp,eskizamanlarıhatırlayacağız...Şimdibizbugünüduyuyoruz,obizidolduruyor,heyecanlandırıyor... O zamansa birbirimize rastlayınca bu köprücükte son defa ne zamangörüştüğümüzü,günü,ayı,yılıhatırlayamayacağız.Sizherhaldedeğişeceksiniz...Söyleyinbakayım,değişecekmisiniz?

Veraürperdi,yüzünüonaçevirereksordu:

—Ne,nediyorsunuz?

—Şunusoruyorum...

—Affedersiniz,söyledikleriniziduymadım.

İşteancakoandaOgnev,Vera'dabirdeğişiklikolduğunugördü.Kızınyüzüsolgundu.Sıksıknefesalıyordu. Nefesinin titreyişi ellerinden, dudaklarından, başından belli oluyordu. Saçlarından, herseferki gibi, alnına bir bukle değil, iki bukle düşüyordu. Besbelli Ognev'in gözlerine bakmaktançekiniyor,heyecanınıgizlemeyeçalışarak,kâhboynusıkılmışgibiyakasınıdüzeltiyor,kâhkırmızışalınıbiromzundanöbüromzunageçiriyordu.

Ognev:

—Üşüdünüzgaliba?diyesordu.Busis içindeoturmakpeksıhhîbir şeydeğil.Durunbensizievekadargötüreyim.

Verasusuyordu,lvanAlekseyiçgülümseyerek:

—Neoldunuz?diyesordu.Susuyorsunuz,sorularımacevapvermiyorsunuz.Rahatsızmısınız?Yoksakızıyormusunuz?Söylesenize.

Vera,Ognev'intarafındakiyanağınınüstüneavucunukuvvetlebastırdı.Sonrasertbirhareketlegeriçekti.

Yüzündebüyükbirıstırapokunuyordu.Fısıltıyla:

—Kötübirdurum...diyemırıldandı.Pekkötü.

Ognev,omuzlarınısilkti,sıkılganlığınıgizlemeden:

—Nedenkötüolsun?Meselene?diyesordu.

Hâlâ ağır ağır nefes alan, omuzları titreyen Vera, Ognev'e sırtını çevirdi. Yarım dakika kadargökyüzünebaktıktansonra:

—Sizinlekonuşmamgerek,İvanAlekseyiç,dedi.

—Buyurun,sizidinliyorum.

Page 193: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Belkisizegaripgelecek,Şaşacaksınız...Amabubenimumurumdabiledeğil.

Ognev,birdefadahaomuzlarınısilkti,dinlemeğehazırlandı.

Veroçkabaşınıeğipparmağıylaşalınınpüskülünükıvırarak:

—Bakın,dedi.Bensizebirşey...birşeysöylemekistiyorum...Sizegaripgelecek,saçmabirşeygibigelecekamaben...ben...dahafazlasınatahammülümkalmadı.

Vera'nın konuşması anlaşılmaz bir mırıltıya döndü, birden bir ağlama ile kesildi. Kız, yüzünüatkısıylaörttü.Başınıdahaçokeğdi.Acıacıağlamayabaşladı,lvanAlekseyiçşaşırmıştı.Neyapmak,ne söylemek gerektiğini bilmeden ümitsizce etrafına bakmaya başladı. Ağlamalara, gözyaşlarınaalışıkolmadığıiçinkendigözlerideyanmaya,yaşarmayabaşlamıştı.Şaşkınlıkiçinde:

— Amma da yaptınız, diye mırıldandı. Vera Gavrilovna bu da ne demek? Niçin ağlıyorsunuz?Söyleyinbana.Kuzumhastamısınız?Yoksabirisizigücendirdimi?Söyleyin...Belkibirşey...Sizebiryardımımdokunur.

Ognev, Vera'yı yatıştırmak için ellerini yüzünden hafifçe çekmeye teşebbüs edince genç kızgözyaşlarıiçindegülümsedi:

—Bensizi...Siziseviyorum!dedi.

Bubasit ve alelade sözler, sadebir dille söylenmişti.Amabüyükbir utançduyanOgnev,Vera'danyüzünüçevirdi,ayağakaktı,sıkılganlıktansonrakorkuduymayabaşladı.

Vedalaşmanın,likörün,ruhundauyandırdığıohüzün,sıcaklıkveduyguluhalinyerine,kuvvetli,hoşagitmeyen bir sıkıntı başladı. Ruhu sanki altüst olmuştu.Yan gözleVera'ya bakıyordu.Aşkını itirafetmekleerkekleringözündekadınlarıgüzelleştirenoyasakbölgehalindençıktıktansonragençkız,onaşimdidahakısaboylu,dahabasit,dahasolukgörünüyordu.

DehşetiçindekalanOgnevkendikendine:

"Bunebiçimşey?Acababenonuseviyormuyum,sevmiyormuyum?Geldeişiniçindençık,"diyesoruyordu...

Kızagelince,sankienönemli,enağırolanşeyisöylediğinden,artıkhafif,rahatrahatnefesalıyordu.O da ayağa kalkıp, İvan Alekseyiç'in yüzüne bakarak, çabuk çabuk, ateşli, durdurulamayacak birtarzdakonuşmayabaşladı.

Birdenbire korkuya kapılan bir adam, kendisini şaşırtan felâketin gürültülerini nasıl birer birer,sırasıylahatırlayamazsaOgnevde,tıpkıöyle,sonralarıVera'nınsözlerinden,cümlelerindenhiçbirinihatırlayamadı. Yalnız bu sözlerin neye dair olduğunu, Vera'nın kendini, söylediklerinin tesirinihatırlıyordu.Kızınheyecandanbirazboğuk,kısıksesini,ifadesindekiahengi,ateşliliğihâlâoandakigibi duruyordu. Vera gülerek ağlayarak, kirpiklerindeki göz yaşlarını pırıldatarak, tanıştıkları ilkgünden beri Ognev'in kendine göre özel halleriyle, akıllılığı ile iyi, zeki gözleri, hayattakimeseleleri,gayeleriylekendisinenasıltesirettiğini,onunasıldelicesine,derinden,ihtiraslasevdiğinianlattı; yazın bahçeden içeri girdiği yahut sofada pelerinini gördüğü zaman veya uzaktan sesiniişittiği anlarda kalbine, saadetin ön duygusu olan bir ürperme dolduğunu, onun saçma şakalarının

Page 194: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

bile kendisini güldürdüğünü, defterlerindeki rakamların her birinde pekmantıklı, büyük birmanabulduğunu,budaklıdeğneğinibütünağaçlardandahagüzelgördüğünüsöyledi.

Orman, sisparçaları veyolkenarındaki suyolları, sankikızı dinlemek için susmuşlardı.Ognev'inruhundaisekötü,tuhafbirşeyoluyordu...AşkınıanlatırkenVera,insanısihirleyecekkadarçekiciydi.Güzelveihtiraslakonuşuyordu.AmaOgnevbütüniyiniyetinerağmenbirzevk,birsaadetduymuyor,yalnızVera'yakarşıbiracıma,iyibirinsanınkendisiiçinıstırapçektiğinibilmektengelenbirazap,teessürduyuyordu.Bu,kitapmantığıyladüşündüğündenmiböyleydi?Yoksaçoğuzamaninsanlarınhayata karışmalarına engel olan o objektif olmak alışkanlığından mıydı? Gerçek olan şu idi kiOgnev,Vera'nınsevinçlerine,ıstıraplarınaciddîbirgözlebakamıyor,onlardabirsunilikbuluyordu.Ama gene de içinde bir duygu canlanıyor, ona gördüğü, dinlediği bu şeylerin, tabiat, kişi saadetibakımındanbütünistatistiklerden,kitaplardan,gerçeklerdendahaderin,dahaciddîbirşeyolduğunufısıldıyordu.BuyüzdenOgnevdekendinisuçlugörüyor,kızıyor,amagenedebununnebiçimbirsuçolduğunuanlayamıyordu.

Nelersöylemekgerektiğinihiçbilmemesidebugüçdurumudahagüzelleştiriyordu.Amabirşeylersöylemek gerekti. Düpedüz "Ben sizi sevmiyorum" diye karşılık vermek elinden gelmezdi Ama"evet"dediyemezdi,çünküokadararadığıhalderuhunda,birkıvılcımbilebulamıyordu...

Ognev susuyor; Vera ise, onu görmekte o anda bile nereye isterse peşi sıra gitmekten, karısı,yardımcısı olmaktan daha büyük bir saadet düşünmediğini, şimdi ayrılacak olurlarsa sıkıntıdaöleceğinianlatıyordu.Parmaklarınıçatlatarak:

—Buradakalmam,diyordu,buev,buorman,buhavabanamanasızgeliyor.Budevamlısükûnete,bugayesizhayata,buradaoturan,birbirlerineikidamlasugibibenzeyensolgun,renksizinsanlara,artıktahammül edemiyorum... Hepsi iyi kalpli, içli insanlar... Çünkü karınları tok ıstırap çekmeyen,mücadele etmeyen insanlar. Bense sefaletten, işten ruhları sertleşmiş insanların ıstırap çektiği obüyük,rutubetlievleregitmekistiyorum.

BusözlerdeOgnev'eciddîgörünmüyor,yapmacıkgibigeliyordu.Vera,sözlerinibitirdiğihaldeohâlânediyeceğinibilemiyordu.Amasusmakdaimkânsızdı.Mırıldanarak:

—BenVeraGavrilovna,dedi,sizeçokmüteşekkirim,amaben...Hiçbirbakımdanböylebirduyguyalâyık bir insan değilim. İkincisi, namuslu bir adam olarak size söylemeliyim ki, saadetmuvazeneüzerinekurulur.Yaniikitarafaynışekilde...Sevildiklerizaman...

Ama Ognev, mırıldandığı bu sözlerden hemen utandı, sustu. O anda yüzünde budalalık, suçluluk,bayağılıkokunduğunuhissediyordu.Bütünifadesigergindi,tabiideğildi...Vera,herhaldeyüzündekigerçek ifadeyi okumuş olacak ki, birdenbire ciddîleşti. Rengi uçtu, başını eğdi. SessizliğedayanamayanOgnev:

—Benibağışlayın,dedi,sizeokadarsaygımvarki...içimsızlıyor!

Veraşiddetledöndü,hızlıhızlıevedoğruyürüdü.Ognevdepeşindengitti.Vera,elininbileğiyleonabirişaretyaparak:

—Hayır,lüzumyok,dedi,gelmeyin,kendimdegiderim...

Page 195: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

—Hayır,olmaz,sizigötürmeliyim,olmaz...

Söylediğihersözonabayağı,çirkingeliyordu.Heradımattıkçakendinidahasuçlubuluyordu.Kendikendine kızıyor, yumruklarını sıkıyor, soğukluğuna, kadınlara nasıl muamele edileceğinibilmediğineiçerliyordu.RuhundabirheyecanyaratmayaçalışarakVeroçka'nıngüzelboyunaposuna,saç örgüsüne, tozlu yolda küçük ayaklarının bıraktığı izlere bakıyor, onun sözlerini, gözyaşlarınıhatırlıyordu,bütünbunlaronuancakrikkategetiriyor,amaruhunuateşlendirmiyordu.

Biryandan:"Amainsanzorlasevemezya"diyekendiniiknayaçalışıyor,biryandanda:

"Peki, ama zorla olmazsa ben ne zaman seveceğim." diye düşünüyordu. "Otuz yaşıma geliyorum,Vera'dan daha iyi bir kadına rastlamadım, hiçbir zaman da rastlamayacağım...Ah şumelun ihtiyartabiatım!...Otuzyaşındadaihtiyarolunurmu?"

Vera, biraz daha hızlı yürüyor, başını eğmiş, arkasına bakmıyordu. Ognev'e, kızcağız sankikederindenküçülmüş,omuzlarıdaralmışgibigeldi.

"Şimdi onun arkasından bakarak ruhunda neler geçtiğini tasavvur ediyorum" diyordu. "Herhaldeölecekkadarutanıyor,ıstırapçekiyor...Allah’ımbütünbunlardaokadarşiir,hayat,manavarki,taşolsageneduygulanır.Benisenebudala,nemanasızbirinsanım..."

BahçekapısıönündeVeraonabirdefagözucuylabaktı,boynunubüküp,atkısınasarınarak,ağaçlıyoldanaceleaceleyürüdü.

lvanAlekseyiç tek başına kalmıştı. Ormana dönerken yavaş yavaş yürüyor, ikide bir durup bahçekapısınabakıyordu.Yüzünde,sankibaşındangeçenlerekendisideinanmıyormuşgibibirifadevardı.YoldaVeroçka'nınayak izleriniarıyor,okadarhoşlandığıbugençkızınbirazöncekendisineâşıkolduğunusöylediğine,kendisinindeonubeceriksizce,manasızcareddettiğineinanamıyordu.Hayattainsanların, iyi niyetlerine ne kadar az tâbi olabildiklerini ilk defa tecrübeyle öğrenmiş oluyor, nekadar namuslu, iyi kalpli olurlarsa olsunlar, istemeye istemeyebaşkalarını nasıl büyük, hiç de haketmedikleriıstıraplaradüşürebileceklerinikendimisaliyleanlıyordu.

Vicdan azabı duyuyordu. Vera, gözden kaybolunca, sanki çok yakın, çok kıymetli, bir dahabulamayacağıbirşeyikaybetmişgibioldu.Gençliğininbirparçası,sankiVeraileyokolupgitmişti.Bukadarmanasızcayaşadığıdakikaların,artıkbirdahagerigelmeyeceğinihissediyordu.

Küçük köprüye gelince durdu, düşünceye daldı. Kızcağıza bu kadar garip, soğuk davranmışolmasınınsebebinibulmakistiyordu.Busebebindışarıdadeğil,kendiiçindeolduğubelliydi.Kendikendine şunu itiraf etti: bu soğukluk, zeki adamların o kadar övündükleri mantığın soğukluğudeğildi; egoist bir budalanın soğukluğu da değildi. Bu bir ruh zaafı, güzelliği derinden derineduymak kabiliyetsizliğiydi. Terbiyeden, ekmek parası için girişilen karmakarışık bir hayatmücadelesinden,otelodalarındakimsesizyaşamaktangelenerkenihtiyarlamaidi.

Küçükköprüdenyavaşyavaş,sankiistemeyerekormanagirdi.Koyubirkaranlıkiçinde,ötedeberidekuvvetli,pırılpırılparlayanlekelerhalindeayışığıışıldıyordu.AmaOgnev,kafasınıniçindekilerdenbaşkabirşeyleilgilideğildi.Kaybettiğişeyiyenideneldeetmekisteğiduydu.

lvanAlekseyiçtekrarevedöndüğünühatırlıyordu.

Page 196: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Ruhunu biraz önceki hatıralarla heyecanlandırmaya, Vera’yı zorla hayalinde yaşatmaya çalışarakbahçeden hızlı hızlı yürüyordu. Yolda ve bahçede artık sisten eser kalmamıştı. Parlak ay sankiyıkanmışgibigökyüzündenonabakıyor,yalnızdoğuyönüsisleniyor,kararıyordu.Ognevdikkatleattığı adımları, karanlık pencereleri, gün çiçekleriyle muhabbet çiçeklerinin kesif kokularını hâlâhatırlar. Kendisine alışık olan Karo kuyruğunu ahbapça sallayarak yanına yaklaşmış, elinikoklamıştı... Ognev'in evin etrafında iki defa dolaştığını, Vera'nın karanlık penceresi önünde birmüddet durduğunu, sonra elini sallayıp derin bir iç çekerek bahçeden çıktığını gören bir tek canlıyaratıkdabuköpekti.

Bir saat sonrakasabayavarmıştı.Vücudunu, yananyüzünüyorgun argınhanınkapısınadayayaraktokmağı vurdu. Kasabanın bir yerinde bir köpek uyku sersemliğiyle, havlıyor, sanki tokmağıvuruşunabirkarşılıkimişgibikiliseninyanındatunçbirgongavuruluyordu.

Adetabirkadıngeceliğinebenzeyenupuzunbirentarigiymişolanhancıkapıyıaçmış:

— Geceleri boyuna sürtüyorsun... Bu kadar sürteceğine Allah’ına dua etsen daha iyi olur... diyehomurdanıyordu.

Odasınagiren lvanAlekseyiçyatağınayığıldı.Uzunuzunateşebaktı.Sonrabaşını salladı,eşyasınıtoplamayakoyuldu...

Page 197: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

ESKİEV

Eskieviyıkıpyerineyenisiniyapmaklâzımgeldi.Mimaraboşodalarıgezdirirkenişarasındatürlüşeyleranlatıyordum.Yeryerkopmuşsarkmışduvarkâğıtları,donukcamlıpencereler,kararmıştuğlasobalar, her şey daha pek yakında burada insan yaşadığını gösteriyor, onlara ait hatıralarıcanlandırıyordu.İştemeselâbirgünsarhoşadamlarşumerdivenlerdenölüyüindirirlerkenayaklarıkaydı,tabutlaberabermerdivendenaşağıyuvarlandılar;canlılarıhertaraflarıyarabereiçindekaldı,ölüisesankihiçbirşeyolmamışgibi,ciddîciddîduruyor,yerdenkaldırıptabutakoyduklarızamanbaşınısallıyordu.İştesıraylaüçkapı:buradasıksıkmisafirkabuledenbununiçinherkestendahaiyigiyinen, ev kirasını da zamanında ödeyen üç kız oturuyordu. Koridorun sonundaki şu kapıçamaşırhaneyeaçılır,oradagündüzçamaşıryıkarlar,geceleyindegürültüederekbira içerlerdi.Şuüç odalı dairedeyse her yer basillerle, bakterilerle doludur. Kötü bir yer! Burada birçok kiracımahvoldu.Kesin kanaatime göre bu daire bir zaman birisi tarafından lânetlenmiştir, çünkü buradakiracılarla beraber daha birisi, gözle görünmeyen birisi yaşıyordu.Burada oturan kiracılardan biraileninakıbetinipekiyihatırlıyorum.Anası,karısı,dörtçocuğuolan,gözeçarpacakhiçbirözelliğibulunmayanbiradamıgözlerinizönünegetirin.BuadamınsoyadıPotuhinidi,yoksuldu,birnoterinyanındakâtipti,aydaotuzbeşrublekazanıyordu.İçkiiçmez,dinineçokbağlı,ciddîbirinsandı.Banaevkirasınıgetirdiğizamanüstübaşıdüzgünolmadığı,kirayıbeşgüngeciktirdiğiiçinözürdilerdi.Aylığıaldığınadairsenetverdiğimzamansâfsâfgülümseyerek:"Ammadayaptınızha!Sevmembenbusenetleri!"derdi.Yoksuldu,amatemizyaşıyordu.Ortadakişuodadadörtçocuklaberabernineleriotururdu.Buradaysayemekpişirirler,yatarlar,misafirlerinikabulederlerdi,hattadansbileettikleriolurdu.BuodadaPotuhinotururdu;raporlar,rollerv.s.gibiözelişleritemizeçekmeyeçalıştığıbirdemasasıvardı.Şurada,sağtaraftaonunkiracısı,tesviyeciYegoriçoturuyordu.Ağırbaşlı,amaiçkikullanan bir adamdı; hep sıcaktan şikâyet eder, bunun için her zaman yalın ayak, yalnız yelekledolaşırdı.Yegoriçkilit,tabanca,çocukbisikletleritamireder,ucuzduvarsaatlerinitamiretmektendeçekinmezdi; çocuklarayirmibeşkapiğekayakyapar, amabütünbuyaptığı işlerden iğrenirdi.Asılsanatının musiki aletleri ustalığı olduğunu söylerdi... Masasının üstünde hurda çelikle demirparçalarınınarasındaherzamantuşlarındanbirieksikbirakordeonyahutkenarlarıeğrilmişbirborugörmekkabildi.Potuhin'eodakirasıolarakikibuçukrubleverir,heptezgâhınınbaşındabulunurdu.Dışarı,ancaksobayabirdemirparçasısokmakiçinçıkardı.

Bazıakşamlarki,bupekseyrekolurdu,içerigirdiğimzamanşumanzaraylakarşılaşırdım:Potuhin,masasınınbaşındabirkâğıdıtemizeçekmeyeçalışırdı,annesiylezayıf,yorgunyüzlükarısılâmbanınönünde oturur, dikiş dikerlerdi, Yegoriç de eğesini gıcırdatırdı. Sönmeye yüz tutan soba, ortalığaboğucu bir sıcaklık saçardı; ağır havada tuzlu lâhana çorbası, çocuk bezi, Yegoriç'in kendine haskokusuhissedilirdi.Yoksulluk,ağırhavaiçindedeolsaçalışaninsanlarınyüzleri,sobanınçevresinesıralanmışçocukdonları,Yegoriç'indemirparçaları,bütünbunlarbuevdehuzur,sevgi,memnunlukhüküm sürdüğünü gösteriyordu... Kapının arkasında koridorda, saçları taranmış, neşeli çocuklarkoşuşurlardı.Onlarbudünyadaherşeyiniyigittiğinden,sabahleyin,birdeakşamyatarkenTanrıyaduaettiktensonraebediyetekadarböylesürüpgideceğindenemindiler.

Şimdi işte bu odanın ortasında, sobadan bir, iki adım ötede bir tabut, onun içinde de Potuhin'inkarısını gözleriniz önüne getirin. Karısı ebediyete kadar yaşayan hiçbir koca yoktur, ama ölümünburayagirmesibambaşkabirşeydi.

AyinyapıldığısıradaPotuhin'inciddîyüzüne,sertlikifadeedengözlerinebakınca:

Page 198: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

"Ehe,birader!"diyedüşündüm.

Potuhin'in, çocukların, ninenin,Yegoriç'in bu dairede kendileriyle beraber yaşayan o görünmeyenşey tarafından damgalandıklarını hissediyordum. Ben, boş inanışlara bütün varlığıyla inananinsanlardanım,bu,belkievsahibiolduğum,kırkyıldanberikiracılarla işgördüğümiçinböyledir.Meselâ,kâğıtoyunununbaşlangıcındatalihinizyoksasonunakadarkaybedeceğinizeinanırım;kader,yeryüzünden sizi ve ailenizi silip, süpürmek istiyorsa, insafsızca peşinize düşer, ilk bahtsızlık herzamanuzunbir zincirin ancakbaşlangıcı sayılır...Bahtsızlıklar da, bir çeşit taşlara benzer.Yüksekkıyıdaki taşlardan yalnız bir tanesinin düşmesi, ötekilerin de onun arkasından yuvarlanması içinyetişir.SözünkısasıayindensonraPotuhin'indairesindençıkarkenonunda,ailesinindekendilerinibekleyenakıbettenkurtulamayacaklarınainanıyordum.

Gerçektendebirhaftageçmişgeçmemiştiki,yanındaçalıştığınoter,ansızınişinesonvermiş,yerinebir kız oturtmuştu.Ne dersiniz?Potuhin'in kırıldığı şey, işinden olmaktan ziyade, yerine bir erkekdeğil de, kız alınmış olsaydı. Neden kız oluyormuş? Onuruna o kadar dokundu ki, eve dönünceçocukların hepsini sopadan geçirdi, anasına küfretti, zil zurna sarhoş oluncaya kadar içti. İçkiyeYegoriçdekatılmıştı.

Potuhinbanaevkirasınıgetirdi,amaonsekizgüngeciktirdiğihaldeartıközürdilemiyordu;senedialırkendesusuyordu.İkinciayparayıannesigetirdi;kiranınyalnızyarısınıverdi,geriyekalanınıbirhaftasonragetireceğinisöyledi.Üçüncüaymetelikbilealamadım;kapıcı23numaralıdairedeoturankiracıların "yakışık almayacakbir tarzda"hareket ettiklerinden şikâyet etmeyebaşladı.Bunlarkötüalâmetlerdi.

Gözlerinizin önüne şöyle bir manzara getirin. Somurtkan yüzlü Petersburg sabahı bu donukpencerelerdeniçeriyebakıyor.Kocakarı,sobanınyanındaçocuklaraçayiçiriyor.YalnızbüyüktorunuVasyabardaktaniçiyor,ötekilerçayıdoğrudandoğruyaçaydanlıktantabaklaradöküyorlar.Sobanınönünde Yegoriç çömelmiş duruyor, elindeki demiri ateşe sokmaya çalışıyor. Dün geceki içkidensonrabaşıkurşungibiağırlaşmış,gözleridonuk;ofluyor,titriyor,durmadandaöksürüyor.

Büsbütünbaştançıkardı,iblisoğluiblis!diyehomurdanıyor.Kendisininzıkkımlandığıyetmiyormuşgibi,başkalarınıdagünahasokuyor.

Potuhin kendi odasında, üstünde artık ne yorgan, ne de yastık bulunmayan karyolasında oturuyor,parmaklarınısaçlarınageçirmiş,donukgözleriyleayaklarınınaltınabakıyor.Üstübaşıyırtık,saçlarıhaylizamandırtarakyüzügörmemiş,kendisihasta.

Kocakarı,Vasya'yaaceleetmesinisöylüyor:

—İç,çabukiç,yoksaokulageçkalacaksın.Vakitgeldi,bendeçıfıtlaratahtasilmeyegideceğim...

Bütünevdeyalnızkocakarıyeisekapılmıyor.Geçmişgünlerihatırlayarakgündelikleçalışıyor.Cumagünleri faizci Yahudilerin bürosunda tahtaları yıkıyor, cumartesileri tüccarlara çamaşıra gidiyor,pazarları da şehirde sokak sokak dolaşarak hayırsever bayanlar arıyor. Onun her günü bir işeayrılmıştır.Çamaşırda, tahtadayıkıyor,doğumlaradagidiyor,görücülükdeediyor,dileniyorda.Ama o da içmeden yapamıyor, sarhoşken gene işini unutuyor. Rusya'da böyle sağlam kocakarılarçoktur,hemdebirçokmesutyuvalarıntemelidirler!

Page 199: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Çayını bitiren Vasya, kitaplarını çantasına yerleştirerek sobanın arkasına giriyor; orada ninesininentarisininyanındapaltosuasılıdurur.Birdakikasonraoradançıkıpsoruyor:

—Yabenimpaltomnerede?

Nine ile öteki çocuklar hep beraber paltoyu aramaya başlıyorlar, uzun zaman arıyorlar, amapaltosankisırolmuş.Nereyegider?NineninVasya'nınyüzlerisararıyor,korkuifadeediyor.Yegoriçbileşaşkınlıkiçinde.YalnızPotuhinhareketsiz,sessizduruyor.Başkazamanherhangibirşeyihemenfarkederkenşimdihiçbirşeygörmüyorbirşeyişitmiyor.Budurumşüpheli.

Yegoriç:

—Osatıpiçti!diyeişaretediyor.

Potuhin'desesyok,demekkiYegoriçdoğrusöylüyor.Vasyadehşetiçindekalıyor.Paltosu,rahmetliannesinin çuha elbisesinden dikilen, nefis saten astarlı güzel paltosu satılarak parası meyhaneyeverilmiş!Paltoylaberaberyanceptekimavikalem,kabındaaltınharflerle"NotaBene"yazılıbloknotdameyhaneyolunakurbangitmişti!Bloknotunkenarındauculastiklibaşkabirkalem,bundanbaşkaçıkartmalardavardı.

Vasya'nın içinden kana kana ağlamak gelir, ama olmaz ki!Başı ağrıyan babası ağladığını duyarsabağırır, tepinir,dayakatmayabaşlar,hemdeakşamdankaldığızamanlar fenadöver.NineVasya'yıkorur,babasınineyedevurur;nihayetkavgayaYegoriçdekarışır,babasınınboğazınasarılır, ikisibirden yere düşerler. Yerde yuvarlanır, tepinir, sarhoş insanların hayvani hırsıyla birbirlerinesaldırırlar,Nineağlamayabaşlar,çocuklarbağrışırlar,komşularkapıcıyıçağırırlar.

AğlamakisyanetmekkabilolmadığındanVasyahomurdanır,ellerinikırarcasınasıkar,tepiniryahutceketinin yenini ısırarak köpeğin tavşanı tartakladığı gibi uzun müddet kendi kolunu tartaklar.Gözlerinin feri sönmüş, yüzü ümitsizlikten gerilmiş, çarpılmıştır. Onun bu halini gören nine,birdenbire başındaki şalı çekip alır, gözlerini bir noktaya dikerek elleriyle, ayaklarıyla tuhafhareketler yapmaya başlar. O anda, öyle sanıyorum ki, çocuk da, kocakarı da, hayatlarınınmahvolduğunu,gelecekiçinartıkhiçbirümitkalmadığınıanlamışlardır...

Potuhinağladıklarınıduymaz,amaolanbitenleriodasındangörür.Yarımsaatsonraninesininşalınabürünen Vasya okula gidince o, size anlatmak için söz bulamadığım bir yüzle sokağa fırlayarak,oğlunun peşinden gider. Çocuğuna seslenmek, onu teselli etmek, özür dilemek, rahmetli annesinişahit tutarak, namusu üzerine söz vermek ister, ama göğsünden hıçkırıktan başka bir şey çıkmaz.Sabahleyinhavanemli,soğuk.

OkulayaklaşanVasya,arkadaşlarıkadınabenziyordemesinlerdiye,şalıçıkarıpyalnızceketleokulunkapısındaniçerigirer.Potuhinevedönüncehıçkırır,birşeylermırıldanır,annesinin,Yegoriç'in,onuntezgâhının önünde yerlere kadar eğilir. Sonra biraz kendine gelince koşarak benim yanıma gelir,nefesnefeseAllahrızasıiçinbendenbirişister.Tabiionaümitveririm.

Potuhin:

—Nihayetkendimegelebildim!diyemırıldanır.Artıkaklımıbaşıma toplamalıyım.Bu rezaletebirsonvermeliyim.

Page 200: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Sevinir, bana teşekkür eder, ben de ev sahibi oldum olalı bu kiracı bayları inceden inceye tetkikettiğim,içyüzlerinibildiğimiçinonabakarak:

—Çokgeç,azizim!Senartıkbirölüsün!demekisterim.

Yanımdan çıkan Potuhin doğruca okula koşar. Orada bir aşağı, bir yukarı dolaşarak çocuğununokuldançıkmasınıbekler.

NihayetVasyaçıkınca:

— Bana bak, Vasya, oğlum! der. Bana şimdi bir iş vaat ettiler. Sabret, sana mükemmel bir kürkalacağım...Senilisedeokutacağım!Anlıyormusun?Lisede!Seniasilbirinsanyapacağım!Birdahaiçkiiçmeyeceğim.Namusumüzerinesözveriyorumki,içmeyeceğim.

Bunlarısöylerkenbütünkalbiyleaydıngeleceğeinanır.Amaişteakşamolur.Çıfıtlardanaldığıyirmikapikle yorgun argın eve dönen kocakarı, çocukların çamaşırlarını yıkamaya koyulur. Vasya birkenara çekilmiş, hesap problemlerini çözmeye çalışır. Yegoriç çalışmaz. Potuhin'in himmetiylekendini büsbütün içkiye vermiştir, o anda yenilmez bir içki içmek isteğiyle kıvranır.Odalar sıcak,havaboğucu.Kocakarınınçamaşıryıkadığıteknedenortalığabuharyayılıyor.

Yegoriçsomurtkanbiryüzle:

—Haydi,gidelimmi?diyesorar.

Benimkiracısusar.Verdiğisözyüzündencanıpeksıkılır.İçmekisteğiyle,cansıkıntısıylamücadeleeder...vetabiatıylacansıkıntısıgalebeçalar.Ondansonrasıbelli...

GeceyarısıYegoriç ilePotuhinçıkıpgiderler, sabahleyindeVasyaninesininşalınınyerindeyellerestiğinigörür.

İşte anlattığımolaybudairedeolmuştu.Şalın parasını içkiyeverenPotuhinbir daha evedönmedi.Nereyegittiğinibilmiyorum.O,kayıplarakarıştıktansonrakocakarıbüsbütüniçmeyebaşladı,ondansonrayatağadüştü.Hastaneyekaldırdılar,küçükçocuklarıakrabadanbirisialıpgötürdü.Vasyadaişteşu çamaşırhaneye girdi. Gündüzleri ütülere ateş kor, geceleri de bira taşırdı. Çamaşırhanedenkovulunca öteki üç kızdan birinin yanına girdi. Aldığı emirleri yerine getirmek için bütün gecesokaklardadolaşıyordu,artıkona"tavcı"diyorlardı.Dahasonraneoldubilmiyorum.İştebuodadadabirdilenciçalgıcı tamonyıloturmuştu,öldüğüzamanyatağının içersindentamyirmibinrubleçıktı.

Page 201: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

BABA

—Ehdoğrusubiraziçtim...Kusurabakma,geçerkenbirtezgâhbaşıyapayım,dedim.Havasıcakda.İkiküçükşişeyuvarladım.Neyapalım?Sıcakkardeş.

İhtiyar Musatov, cebinden bir bez parçası çıkardı. Tıraşlı, görmüş geçirmiş yüzünü sildi. Oğlunabakmadansözlerinedevametti:

—Sana kuzucuğum, bir dakika geldim. Pek önemli bir iş için.Kusura bakma, belki seni rahatsızediyorum.Salıyakadarbanaonrubleverebilirmisin?Anlıyorsuntabii.Dünişteevkirasıverilecektide.Paradayok.Kafamıkesseleryok,yok.

GençMusatov,birsözsöylemedendışarıyaçıktı,kapıarkasındayazlıkevininsahibiyle,evdeberaberoturdukları meslek arkadaşlarıyla bir şeyler fısıldaştı. Üç dakika sonra döndü. Gene bir şeysöylemedenbabasınaonrublelikbirkâğıtuzattı,ihtiyarMusatov,kâğıdabakmadankayıtsızcacebinesoktu:

—Mersi,dedi.Eh,nasılsınbakalım,çoktanberigörüşemedik.

—Evetçokoluyor.TaPaskalya'danberi.

—Ben,dört,beşdefasanagelmeyeniyetlendimamabirtürlüvaktimolmadı,işimbaşımdanaşkın.Hoş, söylediklerim de doğru değil ya. Boyuna yalan söylüyorum. Sen bana inanma Borinka. Salıgünü on rubleyi veririm dedim ya, inanma. Tek bir sözüme bile inanma. Hiçbir işim yok. Yalnızhaylazlık,sarhoşluk.Sonrabukılıklasokağaçıkmakdaayıpoluyor.SenBorinka,affetbeni.İki,üçdefa küçük kızı gönderip senden para istedim, acıklı mektuplar yazdım. Paraya teşekkür ederim,yalnızmektuplarainanma,hepyalansöylüyorum.Senisoymaktandasıkılmıyordeğilimkuzucuğum.Biliyorum,sendeikiucunubirarayazorgetiriyor,zeytinekmekyiyorsun.Amaşuyüzsüzlüğümlene yapayım, öyle yüzsüzüm ki, eşim benzerim yoktur... Affet beni Borinka, sana gerçeği apaçıksöylüyorum,çünküşumelekyüzüneiçimsızlamadanbakamıyorum.

Birdakikasessizlikiçindegeçti,ihtiyar,derinderingöğüsgeçirdi,sonra:

—Banabirbiraikrametsenekuzum,dedi.

Oğlu dışarıya çıktı. Kapı arkasında tekrar fısıldaşmalar işitildi. Biraz sonra birayı götürdüklerizamanihtiyar,şişeyigörüncecanlandı,edasınıtamamıyladeğiştirdi.Gözlerinifaltaşıgibiaçarak:

—Demin yarışlara gitmiştim, dedi. Üç kişiydik. Şustra üzerine üç ruble koyduk. Allaha şükür şuŞustra'ya.Birrubleyeotuzikirubleverdi.Neyapayımkardeşim,yarıştaoynamadanedemem.Hemde kibarca bir zevktir. Bizim hatuncuk, yarışlara her gidişimde bana adamakıllı çıkışır, ama genegiderim.Neyapayımhevesbu.

Sarısaçlısüzgünyüzlügençadam,Boris,birköşedenöbürünesessizcegidipgeliyor,hiçbirkelimesöylemedendinliyordu.İhtiyar,öksürmekiçinkonuşmasınıkesinceonayaklaştıdediki:

—Geçenlerde babacığım, bir çift fotin almıştım, bana biraz dar geliyor. Sen almazmısın?Ucuzaveririm.

Page 202: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

İhtiyar,yüzünüburuşturarak:

—Olur,dedi.Yalnızaynıfiyataolsun.Hiçindirmekabuletmem.

—Pekâlâsanaveresiyeveririm.

Oğlu, yatağın altına girdi, oradan yeni fotinlerini çıkardı. Babası hantal, kahverengi, kendisininolmadığıbelliolançizmeleriniçıkardı,yenifotinlerigiymeyebaşladı:

— Tamam, tamam geliyor. Kabul. Bende kalsın. Sah günü emekli maaşımı alınca sana parasınıgönderirim.

Sonrabirdenbiregeneağlamaklıhaliyle:

—Yalansöylüyorum,atyarışlarıdaemeklimaaşıdayalan.SendebenialdatıyorsunBorinka...Senincömertsiyasetinianlıyorum,beynininiçiniokuyorum.Fotinlerdargelmişkalbingenişdeondan.AhBoriya,Boriya!Herşeyianlıyorum,herşeyigörüyorum.

Sarhoşunoğlu,konuşmayıdeğiştirmekiçin:

—Sizyenidaireyetaşındınızmı?diyesordu.

—Evetkardeş,taşındık.Heraytaşınıyoruzya.Hatununhuyuböyle,biryerdefazlakalamaz.Birdefaeskievinizegittim,sizisayfiyeyeçağırmakistedim.Sıhhatiniziçinbiraztemizhavadayaşamakfenaolmaz.

İhtiyarelinisilkipsallayarak:

— Olmaz, dedi. Hatun bırakmaz, kendim de istemem ya. Yüz defa beni uçurumdan çıkarmayaçalıştınız.Bendeçalıştım.Amaboşuna.Bırakınartık.Koy,uçurumdageberipkalayım. İşteburadaseninle oturuyorum, senin melek yüzüne bakıyorum, ama gene de bir şey beni eve, o uçurumaçekiyor,Alınyazımböyleymişdemek.Bokböceğinizorlagülfidanınagötüremezsin.Hayırkardeş,olmaz.Eh,gitmezamanıdageldi.Havakararıyor.

—Durun,bensizibirazgeçireyim.Benimdeşehregitmemlâzım.

İhtiyarilegençpaltolarınıgiyipdışarıyaçıktılar.Birazsonraarabayolakoyulduğuzamanhavaiyicekararmıştı,pencerelerdeışıklargörünüyordu.

Baba:

—Dolandırdımseni,Borinka,diyemırıldanıyordu.Zavallı,zavallıçocuklar,insanınböylebirbabasıolmasıherhaldebüyükbir felâkettir.Yüzünügörünceyalansöyleyemiyorum.Affetbeni...Allah’ımşu yüzsüzlüğüm nereye kadar varacak... Şu halimle seni utandırıyorum. Kardeşlerini de seni desoyuyorum.Amadünbenibirgörseydin,Borinkasendengizleyecekdeğilimya.Dünbizimhatunakonu komşu ıvır zıvır geldi. Onlarla beraber içtim. Çocuklarıma adamakıllı veriştirdim. Sövdümsaydım, beni bıraktılar, diye ağlandım. Birtakım sarhoş kadınları kendime acındırmak istedim.Kendimizavallıbirbabagöstermekistedim.İşteâdetimböyle.Kusurlarımıgizlemekisteyincebütünkabahati masum çocuklarıma yüklüyorum. Ama Borinka sana yalan söyleyemem, senden bir şey

Page 203: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

saklayamam. Sözde yukardan alacaktım, seni görünce, uysallığını, iyi kalpliliğini görünce dilimtutuldu,içimdeğişti.

—Neisebabacığım,bırakşunlarıda,başkabirşeydensözaçalım.

—Allah’ım,ne çocuklarımvar,Allahbana lütfetti, ne çocuklarverdi.Böyle çocuklarıbenimgibiserseriyedeğil,kalbiolan,duygularıolanbirinsanavermeliydi.Benonlaralâyıkdeğilim.

İhtiyar,tepesidüğmelikasketinielinealdı,birkaçistavrozçıkardı.Sonraahçekip,sankidinîtasvirlerarıyormuşgibietrafınabakınarak:"Allahaçokşükür"dedi."Mükemmel,eşibulunmazçocuklar.Üçoğlum var, birbirinden iyi. Hiçbiri ağzına içki koymaz, ağırbaşlı, işten anlayan, kafalı insanlar.Arabacı,bilsennekafalıçocuklardır.ŞuGrigoryyokmu,öylebirzekâsıvardırki,onkişiyeyeter,öylebirkonuşurki,avukatlarhaltetsinyanında.Fransızcadakonuşur,Almancadakonuşur. İnsan,dinlemekten kendini alamaz. Çocuklarım, benim olduğunuza inanamıyorum. Sen Borinka, çokçilekeşevlâtsın,senibatırıyorum,batırmayadadevamedeceğim...Banaboyunaparaveriyorsun.Birşeye yaramadığını bile bile. Demin sana merhamet dileyen bir mektup gönderdim. Hastalığımdandemvurdum.Düpedüzyalansöyledim.Senden, rom içmek içinpara istedim.Sende,yokdeyipdebenikırmaktançekindiğin içinboyunaveriyorsun.Bütünbunları biliyorum, farkındayım.Grişadaçilekeşinbiri.Perşembegünükardeş,dairesinegittim.Sarhoştum,üstümbaşımkirliydi,elbiselerimyırtıkpırtıktı,meyhanegibivotkakokuyordum.Birtakımkabacasözlerledoğrumasasınayaklaştım.Oysa ki, etrafında arkadaşları, müdürü, arzuhalcilere vardı. Ona, bütün hayatı boyuncatemizleyemeyeceğibirlekesürdüm.Oisehiçutanmadı.Yalnızbirazsarardı,amasonragülümsedi.Bir şey olmamış gibi bana yaklaştı, hatta beni arkadaşlarıyla tanıştırdı, sonra evime kadar getirdi.Ağzını açıp bir söz söylemedi, sızlanmadı. Onu senden fazla soyuyorum. Ya kardeşin Saşa'ya nedersin?Odaçilekeş.Bilirsin,asilbirailedenbiralbaykızıylaevlendi.Çeyizidevar.Benimlepekilgilenmemesi lâzım, ama hiç de öyle değildi, kardeş. Evlenir evlenmez, nikâhtan sonra gençkarısıylaberaberilköncebeniziyaretetti.Şuoturduğumçukurda...Vallahi...

İhtiyarağlargibibirhalaldı,sonrahemengüldü:

—Oandadasankimahsusyapıyormuşuzgibikvaslarendelenmişturpyiyorduk,balıkkızartmıştık.Evde öyle bir koku vardı ki, şeytana bile fenalık gelirdi. İçmiş, bir yana uzanmıştım, karım, yüzükıpkırmızı,gençlerikarşılamayaçıktı.Sözünkısası,rezaletvesselam.Saşageneherşeyihoşgördü.

Boris:

—Evet,bizimSaşaiyiadamdır,dedi.

—Fevkalâde iyi adam.Hepiniz altıngibi çocuklarsınız.Sende,Saşada,Sonyada.Hepinizenelerçektirmiyorum.Ben,yüzünüzükızartıyorum,üzüyorum, soyuyorumsizi.Şimdiyekadar sizdenbirtekşikâyetsözüişitmedim,banahiçbirzamanfenagözlebakmadınız.İyibirbabaolsaydımneise,amanegezer!Siz,bendenkötülüktenbaşkabirşeygörmediniz.Benkötü,ahlâksızbiradamım.ŞimdiAllahaşüküryatıştım,artıkkendimegüvenimkalmadı.Halbukieskidensizküçükkenkendimemüthişgüvenirdim.Ozamanneyapsam,nesöylesem,hepbanaöylesi lâzımmışgibigelirdi.Kimizaman,geceleri kulüpten eve dönerim, sarhoş hali, hemen huysuzluğa başlardım, rahmetli annene, fazlamasraf ediyorsun, diye çıkışırdım, bütün gece dırdır başının etini yerdim, hem de böyle yapmaklâzımmış gibi düşünürdüm. Kimi zaman, sabahlan siz kalkıp okula giderdiniz, ben de ona hâlâsöylenir dururdum. Nur içinde yatsın, çok çektirdim zavallıya. Okuldan döndüğünüz zaman, ben

Page 204: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

uykudaolurdum.Sizdebenkalkmadanyemeğeoturmayacesaretedemezdiniz.Yemektetekraraynıteranebaşlardı.Hatırlarsınherhalde.Allah,kimseyeböylebabavermesin.Allah,benibüyüklüğünüzbelli olsundiyegönderdi.Evet, böyledir, öyle ise çocuklar sonunakadardayanın.Babanı say, çokyaşarsınderler.BelkidegösterdiğinizbüyüklükiçinAllahsizeuzunömürverir.Arabacıdur!

İhtiyar,arabadanatladı,genebirayaküstümeyhanesinedaldı.Yarımsaatsonrageridöndü.Sarhoşsarhoşbirçığlıkattı.Geneoğlununyanınaoturdu:

—Sonyanerede?diyesordu.Hâlâyatılıokuldamı?

—Hayır,mayıstabitirdi.ŞimdiSaşa'nınkaynanasıyanındaoturuyor.

İhtiyar:

—AllahAllah,diyeşaşakaldı.Yamankız,demekağabeylerinebenzemiş.EhBorinka,annesiyokki,sevinsin.DinleBorinka...O...Nasılyaşadığımıbiliyormu?Ha!

Boris, hiç karşılık vermedi, beş dakika kadar derin bir sessizlikle geçti. İhtiyar ağlamaya başladı.Küçükbezparçasıylagözlerinisildi:

—SeverimonuBorinka,dedi,severim!Biricikkızım,ihtiyarlıktainsanıeniyiavutacakkızıdır.Onubirgörebilsem.OlurmudersinBorinka,görebilirmiyim?

—Tabii,istediğinizzaman.

—Sahimi?Birşeydemezmiacaba?

—Yokcanım,görüşmekiçinkendisisiziaramıştı.

— Doğru mu söylüyorsun? Ama ne çocuklar! İşitiyor musun arabacı? Borinka, ne olur, bu işidüzenle.O, artık birmatmazeldir.Delikatestir, konsomedir, ben de bu kötü kılığımla kendimi onagöstermek istemem.Biz, Borinka, bu işi şöyle düzenleyelim: üç gün kadar içkiden el çekerim, şumelunsarhoşyüzümbirazkendinegelsin.Sonrasanagelirim,sende,birzamaniçin,elbiselerindenbirinibanaverirsin; tıraşolurum,saçlarımıkestiririm.Sonrasengider,onukendievinegetirirsin.Olurmu?

—Hayhay.

—Arabacıdur!

—İhtiyartekrararabadanatladı,meyhaneyekoştu.Boris'leberaberevegelinceyekadarböylecebir,ikidefadahaarabadanatladı.Borisonuhepsessizsessiz,sabırlabekledi, ihtiyar,arabayısavdıktansonra uzun pis bir sokaktan hatununun evine doğru giderken, müthiş utanmış, kabahatli bir yüztakınmıştı.Sıkılganbirtavırlahomurdandı,dudaklarınıdiliyleıslatarak,ricaedergibi:

— Borinka, dedi. Şayet hatun, ileri geri söylenirse sen hiç aldırış etme. Elden geldiği kadar iyidavran.Ocahildir,küstahtır,amagenedeiyikadındır.Göğsündeiyi,sıcakbirkalpçarpar.

Uzun avluyu geçtiler. Boris, karanlık bir sofa gördü. Kapı gıcırdadı. Mutfak kokusu, semaver

Page 205: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

dumanları geldi. Birtakım keskin sesler işitildi. Sofadanmutfağa geçerkenBoris, sadece koyu birduman,üstüneçamaşır asılıbir ip,deliklerindenkıvılcımsaçanbir semaverborusugördü. İhtiyar,mutfağayakınolduğuiçin,havasıpekbozulmuşalçaktavanlıküçükbirodayaeğilerekgirerken:

—İştehücrem,dedi.

İçerde,masa başında, üç kadın oturmuş, kahvaltı ediyorlardı.Misafiri görüncebirbirine bakıştılar,yemeyikestiler.Herhaldeihtiyarınhatunuolanbirkadın,sertsert:

—E,buldunmubakalım?dedi.

—Buldum, buldum. Boris, lütfen otur. Ya, delikanlı, bizde işler basittir; biz böyle basitlik içindeyaşarız.

Anlaşılmazhareketlerledidinipduruyordu.Hemoğlundansıkılıyor,hemdekadınlarınyanındaherzamankigibiyüksektenatmak,kendinizavallı,bırakılmışbirbabagibigöstermekistiyordu:

—Evet, kardeş, işte böyle basit, gösterişsiz yaşarız.Biz, delikanlı, basit insanlarız. Sizin gibi gözboyamayısevmeyiz.Ya,birazvotkaiçelimmi?

Kadınlardanbiri(biryabancıyanındaiçmektenutanıyordu)içiniçekti,dediki:

— Ben de mantarla biraz içerim... Ama ne mantar, insan içmeden duramaz." lvan Gerasimoviç,beyefendiyedeikramedin.Belkiiçerler.

Sonuncukelimeyikadıneçirlerşeklindesöylemişti,ihtiyar,oğlunabakmadan:

—İçsenizedelikanlı,dedi.Bizdekardeşşarap,likörbulunmaz.Bizböylebasityaşarız.

Hatuniçiniçekerek:

—Evimizdenhoşlanmazlartabii,dedi.

—Yok,canımyok,içer,içer.

Boris,babasınıincitmemekiçinkadehialdı,sessizceiçti.Semavergeldiğizamandasüzgünyüzüyleihtiyara yaranmak için berbat çaydan iki bardak içti.Hatunun, bu dünyada ana, babalarını bırakan,dinsiz,katıyürekliçocuklarkonusuüzerindekiiğnelikonuşmasınısessizcedinliyordu.Kafayıtutmuşolanihtiyar,herzamankicoşkunsarhoşlukhalinegirerek:

Biliyorum, şimdi neler düşünüyorsun, diyordu. Benim düşkün, zavallı, kirli bir adam olduğumudüşünüyorsun.Banagelincedelikanlı,şuyaşadığımsadehayat,seninhayatındançokdahanormaldir.Hiç kimseye ihtiyacım yok benim. Ve... Ve... Kimsenin önünde alçalmak niyetinde değilim. Banaacıyarakbakançocuklaramüthişkızarım.

Çaydan sonra tuzlu balığı kızdırıp, üzerine hevesli soğan serperken öyle duygulandı ki, gözleriyaşardı.

Tekrar yarışlardan, kazançlardan, dün on altı ruble verdiği bir hasır panama şapkadan konuşmaya

Page 206: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

başladı. Tuzlu balığa, içkiye duyduğu aynı iştahla yalan söylüyordu. Oğlu, sessiz sessiz bir saatoturdu,sonragitmekiçinayağakalktı,ihtiyaronayüksektenbakarak:

—Sizidahafazlatutmakistemem,dedi.İstediğinizgibiyaşamıyorsam,kusurabakmayındelikanlı.

Şöylebirkabardı,böbürleneböbürlenepufladı,kadınlaragözattı.Oğlunusofayakadargötürerek:

—Gülegülebeyefendi,dedi.Atande.

Karanlıksofadaise,birdenbireyüzünüoğlununyüzünedayadı,hıçkırmayabaşladı:

—Sonya'cığıbirgörsem,diyemırıldandı.Buişidüzenle,Borinka,kuzucuğum.Tıraşolur,elbisenigiyerim...Yüzümebirciddîlikveririm...Onunyanındasessizcedururum.Vallahihiçsesçıkarmam.

Ardından,kadınseslerigelenkapıyaürkekürkekbaktı.Hıçkırıklarınıkesti,yükseksesle:

—Gülegüle,beyefendi,dedi.Atande!

Page 207: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

GÜZELLER

I

Hâlâ hatırlarım; sekizinci mi dokuzuncu mu sınıfta ne idim, dedemle beraber Don bölgesindekiBolşoyKrepkoyköyündenDonRostov'unagidiyorduk.Müthişsıcak,sıkıcı,yorucubirağustosgünüidi. Sıcaktan, yüzümde taze bulutları savuran kuru, yakıcı rüzgârdan göz kapaklarımız birbirineyapışıyor,ağzımızkuruyordu;neetrafımızabakmak,nedekonuşmakistiyorduk.BoyunauyuklayanarabacımızUkrayna'lıKarpo'nunatlarınüzerindeşaklattığıkırbacıkasketimedokunduğuzamanbilesesimi çıkaramıyor, itiraz etmiyordum. Yalnız bu yarı uykulu halden kendime gelerek isteksizisteksiz, uysal uysal uzaklara bakıyordum:Acaba bu toz bulutları arasında köyü görebilirmiyim?AtlarımızıdoyurmakiçinBahçi-SalahisimlibüyükbirErmeniköyünde,dedemintanıdığızenginbirErmeninin evi önünde durduk. Hayatımda bu Ermeni kadar karikatüre benzeyen bir insangörmemiştim.Küçük, saçları kesik, gür ve sarkık kaşlı, gaga burunlu, uzun, kır bıyıklı, dudaklarıarasındakirazağacındanyapılmışuzunbirçubukbulunankocamanağızlıbirbaştasavvuredin;bubaş,zayıf,kambur,acayipurbalıbirvücudunüzerinekondurulmuştur.Gerçektendeüstündekırmızıbir ceketle, parlak, mavi bir şalvar vardı. Ermeni, ayaklarını dışa doğru aça aça ve pabuçlarınısürterek yürüyordu. Ağzından çubuğunu çıkarmadan konuşuyor, gayet vakarlı davranıyordu...Gülümsemiyor, kaşlarını çatıyor, misafirleriyle mümkün olduğu kadar az meşgul olmayaçalışıyordu.

Ermenininevinderüzgârve tozyoktuamaiçerisistepveyolkadarnahoş,sıkıcı,boğucuydu.Hâlâhatırlarım; toz, toprak içinde, sıcaktan bitkin bir halde, bir köşede, yeşil bir sandığın üstündeoturuyordum. Ahşap, boyasız duvarlardan, mobilya ve döşemeden, güneşle yanmış kuru bir ağaçkokusu çıkıyordu. Nereye baksan dört bir tarafta sinek doluydu; sinek, sinek, sinek... DedemleErmeni,alçakbirsesleiştengüçten,davardanbahsediyorlardı...Semaverinhazırlanmasınınbirsaatkadar süreceğinibiliyordum.Dedemde en azbir saat boyunaçay içer, sonrada iki, üç saat kadaryatardı.Böylecegünümündörttebiribeklemeklegeçecek,sonrayenidenyolunsıcağı,tozu,arabanınsarsıntısı başlayacaktı. İki sesin mırıltısını işitiyordum. Bana Ermeniyi, içinde yemek takımlarıbulunandolabı,sinekleri,üstünegüneşvurmuşolanpencereyiçoktanberigörüyormuşumgibigeldi;onlarıgörmektenancakuzakbirgelecektekurtulabileceğimisanıyordum.Bubozkıra,bugüneşe,busineklerekarşımüthişbirnefrethissettim...

Başörtülü bir köylü kadın, üzerinde çay takımı bulunanbir tepsiyle içeri girdi. Sonra da semaverigetirdi.Ermeniağırağırsofayaçıktıve:

—Maşa...diyeçağırdı,gelçaykoy!NeredesinMaşa?

Aceleaceleyürüyenbirininayaksesleriduyuldu,odayaonaltıyaşlarındabirkızgirdi.Üstündesadebasma bir elbise, başında beyaz bir atkı vardı.Çay fincanlarını yıkayıp içlerine çay korken arkasıdönük duruyor, yalnız ince beli, yalınayakları, aşağı kadar inen pantolonunun çıplak topuklarınıkapadığıgörülüyordu.

Evsahibibeniçayaçağırdı.Masayaotururkenbanabardağıuzatankızınyüzünebaktım,birdenbiresankiruhumdabirrüzgâresmişdegününbütünintibalarını,sıkıntılarını,tozunutoprağınıruhumdansilipgötürmüşgibibirhissekapıldım.Hayatımdagördüğümyahutrüyalarımdatahayyülettiğimengüzelyüzünharikulâdeçizgilerinikarşımdabuldum.Gözümünönündebirdilberduruyordu.Bunu

Page 208: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

dahailkanda,sankiinsanınşimşeğigörmesigibianlayıverdim.

Maşa’nın yahut da, babasının dediği gibi, Maşa'nın gerçekten bir dilber olduğuna yemin etmeyehazırım. Fakat bunu ispat edemem. Bazen ufukta bulutlar darmadağınık bir halde karışıverir,arkalarındasaklanangüneşonları,gökyüzünütürlütürlürenklerleboyar.Turuncu,altınrengi,kızıl,eflâtun, tozpembe...Bulutlardan kimi keşişe, kimi balığa, kimi sarıklı birmüslümana benzer.Ateş,gökyüzünün üçte birini kaplar, kilisenin haçında, çiftlik evinin pencerelerinde parlar, nehirde, subirikintilerindeakisleryapar,ağaçlardatitrerdurur;uzakta, tauzaktagurubaydınlığı içindeyabaniördekler, sürühalinde,geceleyecekleriyerleredoğruuçarlar... İneklerigüdenküçükçoban,bendinüstünden arabayla geçen kadastrocu, hava almaya çıkan baylar... Herkes guruba bakar, hepsi deistisnasızonufevkalâdegüzelbulur,fakathiçkimsebugüzelliğinsırrınıçözemez,anlatamaz.

Ermenikızınıgüzelbulanyalnızbendeğilim.Seksenyaşında,sert,kadınların,tabiatıngüzelliklerinekarşıkayıtsızbirihtiyarolandedemMaşa'yabirdakikakadarmuhabbetlebaktıktansonra:

—Kızınızmı?diyesordu.AvetNazariç?

—Evet,kızım...

Dedemonuöverek:

—Güzelkızdoğrusu,dedi.

Birressambukızıngüzelliğiniklâsik,ağırbaşlıbulurdu.Buöylegüzelliktiki,onabakmakinsandanedenseşufikriuyandırıyordu:Buinsanınçizgilerimuntazamdı;saçları,gözleri,burnu,ağzı,boynu,göğsü,gençvücudununbütünhareketleriahenkliydi,öylebirahenkki, tabiatbuişte tekyanlışbileyapmamıştı. Nedense insanda, ideal güzellikte bir kadının da mutlaka Maşa'nın burnu gibi hafifkemerli bir burnu olacağı kanaati uyanıyordu. Gözleri de onunki gibi büyük, kara, kirpiklerionunkilergibiuzun,bakışlarıgeneonunbaygınbakışlarıolmalıydı.Yeşilbirsazsakinbirçayanasılyakışırsa, onun, simsiyah, dalgalı saçları da, kaşları da yanaklarının, alnının beyaz tenine öyleyakışıyordu.Maşa'nınbeyazboynu ile tazegöğsüyeniyenigelişmekteydi.Fakatbunları çınlatmakiçininsana,müthişbirsanatlâzımdırgibigelirdi.İnsandayavaşyavaş,içten,güzel,onunkadargüzel,birsözsöylemekarzusuuyanırdı.

İlk önce Maşa'nın bana hiç dikkat etmediğinden, gözlerini boyuna önüne eğmesinden canımsıkılıyordu; kırılmıştım. Sanki kızın etrafındaki mesut, mağrur bir hava onu benden ayırıyor,kıskançlıkla bakışlarımdan koruyordu. Bu belki de üstümün, başımın toz toprak içinde oluşundanyahutyüzümünyanıklığındanyahutdaçocukolduğundanilerigeliyordiyedüşündüm.

Fakatyavaşyavaşkendimiunuttum,bugüzellikduygusuiçindekayboldum.Artıkostepinverdiğicansıkıntısını,tozu,sineklerinvızıltısınıhatırlamıyor,çayıntadınıalamıyor,yalnızmasanınöteyanındagüzelbirkızınbulunduğunuhissediyordum.

Bugüzelliğigaripbirşekildeduyuyordum,amabendeistek,zevk,mestolmakarzusudeğil,yalnızağır,fakathoşbirhüzünuyandırıyordu.Bu,müphem,karışık,rüyayabenzeyenbirhüzündü.Nedensekendime,dedeme,Ermeniye,bugençErmenikızınaacıyordum.Banaöylegeliyorduki,dördümüzdeçokmühim,hayatiçinlüzumlu,birdahabulamayacağımızbirşeylerkaybetmişgibiydik.Dedemdemahzunlaşmıştı.Artık ekinlerden, koyunlardanbahsetmiyor, boyuna susuyor,Maşa'ya düşünceli

Page 209: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

düşüncelibakıyordu.

Çaydan sonra dedemyatmayagitti.Bende evden çıkıp avludaoturdum.Ev,Bahçi-Salah'taki bütünevler gibi güneşe karşı idi; ne ağaç, ne de gölge veren başka bir şey vardı. Karapazı, daha bunabenzer şeylerle dolu olan büyük avluda, müthiş sıcağa rağmen canlılık ve neşe vardı. Bu avluyuşurasından burasından kesen alçak çitlerden birinin yanında harman vardı. Harman yerinin tamortasındaki bir direğin etrafındabirbirinin arkasındanon iki at koşuyordu.Yanlarındada uzunbiryelekveşalvargiymişbirköylüyürüyor,kamçısınıaradabir,havadaşaklatıyor, sankiatlarlaalayetmek,onlarüzerindekihâkimiyetindengururlanmakistiyormuşgibi:

—Allahbelânızıversin,diyebağırıyordu.Haydibakayım.

Beyaz, kır, doru atlar niye böyle bir nokta etrafında dönmek, niye buğdayları ezmek gerektiğinianlamadan istemeye istemeye, sanki kendilerinden, güçlerinden başka bir şey isteniyormuş gibikoşuyor, dargın dargın kuyruklarını sallıyorlardı. Nalları altında rüzgâr, altın rengindeki samantozlarındanbulutlarkaldırıyor,çitleruzaklaragötürüyordu.

Yüksek, yeni yapılmış yığınların yanında, ellerinde tırpanlar bulunan kadınlar uğraşıp duruyor,arabalar gidip geliyor, bu yığınların arkasındaki avluda gene bir direk etrafında buna benzer birdüzüneatkoşuyor,bunabenzeyenbirköylükırbacınışaklatıp,atlarlaeğleniyordu.

Oturduğum basamak sıcaktı. Seyrek tırabzanlarda, pencerelerin çerçevelerinde sıcaktan yer yerreçineler eriyordu; basamaklarla panjurların altındaki gölgeliklerinde birbiri içine girmiş kırmızıyosunlarvardı.Güneşbaşımı,göğsümü,arkamıyakıyordu.Fakatbenbusıcağıhissetmiyor,yalnızarkamda, sofada, odalarda, çıplak ayakların sesini duyuyordum. Çay takımını kaldırdıktan sonraMaşa,yanımdangeçiparkasındahafif,kokulubirrüzgârbırakarakbasamaklardanfırladı.KızarmışkoyunkokusuylabirErmenininsesiduyulan,küçük,kararmışbirbinayadoğrukuşgibiuçtu.Burasıherhaldemutfak olmalıydı.Maşa, karanlık kapıdan girip kayboldu.Onun yerine, kapının eşiğinde,ihtiyar, kırmızı yüzlü, yeşil şalvarlı kamburca bir Ermeni kadını gözüktü. İhtiyar, bir şeye kızmış,küfrediyordu.BirazsonraeşiktetekrarMaşagöründü.Mutfağınsıcaklığındankızarmıştı.Omzundabüyüksiyahbirekmekvardı.

Ekmeğin ağırlığı yüzünden, vücudunu kıvıra kıvıra avludan harman yerine doğru koştu. Çitinüzerinden atladı, altın renginde bir saman tozu bulutuna bürünerek arabaların arkasında kayboldu.Atlarıkullananköylü,kırbacınıindirdi.Sustu,birdakikakadarsessizarabalarınolduğuyerebaktı;sonrakız,atlarınyanındatekrargörünüpçitiatladığızamanonugözleriyletakipetti,sankiatlaraçokcanısıkılmışgibi:

—Allahbelâsınıversin,keratalar...diyebağırdı.

Artık heponun çıplak ayaklarının sesini duyuyordum.Ciddî, düşünceli yüzüyle avludankoştuğunugördüm. Kâh arkasında rüzgâr bırakarak basamaklardan geçiyor, kâh mutfağa giriyor, kâhharmandan geçiyor, kâh büyük avlu kapılarından girip çıkıyordu. Ben de başımı dört bir yanadöndürerek,onugüçhalletakipedebiliyordum.

Böyle güzelliğiyle gözlerimin önünden gelip geçerken, hüznüm artıyordu. Kendime de, ona da,arabalaradoğruherkoşusundaonumahzungözlerle takipedenköylüyedeacıyordum.Güzelliğinimikıskanıyordum,bukızınbenimolmadığını,hiçbirzamandaolmayacağını,onuniçinbiryabancı

Page 210: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

olduğumubildiğimdenmicanımsıkılıyordu?Yoksaonunbuazbulunurgüzelliğibirtesadüfeseridirde, hiçbir şeye yaramaz, dünyadaki her şey gibi o da uzun sürmez diye müphem bir his içindemiydim? Yahut bu hüznüm, gerçek güzelliğin insanda yarattığı o bambaşka duygunun ta kendisimiydi?Allahbilir.

Orada,oüçsaatinnasılgeçtiğinihiçfarketmedim.Banaöylegeliyorduki,dahaMaşa'yabakmayadoyamadanKarponehregitmiş,atıyıkamış,arabayıhazırlamayabaşlamıştı.Islakhayvan,neşesindenkişniyor,ayaklarıylayerieşeliyordu.

Karpo:

—Basgeri...diyebağırıyordu.

Dedemuyanmıştı.Maşa, avlununbüyükkapılarını gıcırdatagıcırdata açtı.Arabayabindik, avludançıktık.Sankibirbirimizedargınmışızgibihiçkonuşmadanyolalıyorduk.

Aradan iki veya üç saat kadar geçip de uzakta Rostov ve Nahiçeven göründüğü zaman boyunasusmaktaolanKarpo,başınıgeriçeviripdediki:

—ŞuErmenininkızıgüzelkızdıdoğrusu...

Kamçısınıatınüzerindeşaklattı.

II

Aradanzamangeçti,artıkgençbirüniversitetalebesiolaraktrenlegüneyegidiyordum.Mayısayıidi.İstasyonun birinde, galiba Belgorod ile Harkov arasında, peronda biraz dolaşmak için vagondanindim.

İstasyonun küçük bahçesine, perona, tarlalara akşam loşluğu çökmüştü; istasyon binası gurubukapatıyordu. Fakat lokomotiften çıkan dumanın üstündeki tatlı pembe renk, güneşin büsbütünbatmadığınıgösteriyordu.

Perondadolaşırken,yolculardançoğunun,birikincimevkivagonunönündedönüpdurduklarınıfarkettim.Hallerinden,buvagondamühimbirkimseninbulunduğuanlaşılıyordu.Bunlarınarasındayolarkadaşımolanbir topçusubayıdavardı.Busubay,yoldatesadüfen,kısabiraniçindetanıştığımızinsanlargibi,zeki,camayakın,sevimli.

—Kimebakıyorsunuz?diyesordum.

Subaycevapvermedi,yalnızgözleriylebirkadınıişaretetti.Buonyedi,onsekizyaşlarındagençbirkızdı.ÜzerindebirRuselbisesivardı,başıaçıktı.Biromzunaihmalkârbirşekildebirceketatmıştı.Bu bir yolcu değildi, herhalde istasyon şefinin kızı yahut kız kardeşi falan olmalıydı. Vagonpenceresinin önünde duruyor, ihtiyar bir yolcu kadınla konuşuyordu. Daha vaziyeti iyicekavramadan,oErmeniköyündekapıldığımduyguyakapılmışım.Kız,fevkalâdegüzeldi.Nebenim,nedebenimleberaberonuseyredenlerinbundaşüphesivardı.

Şayetherzamanyapıldığıgibionungüzelliğiniparçaparçatasviretmeyekalkarsak,onunengüzelyerinin gür, dalgalı saçları olduğunu söyleyebiliriz. Bu saçlar gelişigüzel omuzlarına düşüyordu.

Page 211: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

Başınınüstündesiyahbirkurdeleilebağlanmıştı.Kızınöteki taraflarıpekmuntazamdeğildi.Yahutda alelâde sayılırdı.Gözleri, ya cilvedenyahut da uzağı göremediği için yarı kapalıydı.Burnu iseyukarıyakalkıktı.Ağzıküçüktü.Yandanbakıldığızamanyüzününçizgilerikeskindeğildi.Omuzları,yaşına göre, dardı. Ama bütün bunlara rağmen kız hakikaten güzeldi. Ona bakarken, bizimmemleketinkadınlarınıngüzelgörünmeleri içinyüzçizgilerininhiçdemuntazamolmasına lüzumyokdiyedüşündüm.Hattadiyebilirimki,kızınkalkıkburnuyerinebiçimli,Ermenikızınınburnugibihatasızbirburnuolsaydıherhaldebuyüzbüsbütüngüzelliğinikaybederdi.

Pencerenin önünde konuşan genç kız akşam serinliğinde üşüyüp büzülüyor, dönüp bize bakıyor,saçlarını düzeltmek için ellerini başına götürüyor, konuşuyor, gülüyor, yüzünde kâh hayret, kâhdehşet ifadesibeliriyor,vücududa,yüzüdebiranbile rahatdurmuyordu.Güzelliğinin sırrı, sihri,gerçekten de bu küçük, bu zarif hareketlerinde, gülümsemesinde, yüzünün mimiklerinde, bizefırlattığı bakışlarında gizliydi. Bu güzellik, kızın zarif hareketleri, gençliği, sesinde, gülüşündeokunan masumlukla çocuklarda, kuşlarda, karacalarda, fidanlarda görüp sevdiğimiz o kendinikoruyamamakhalininbirleşmesindenilerigeliyordu.

Bu güzellik, hareketli bir güzellikti. Ona dans etmek, bahçelerde koşuşmak, boyuna gülmek, neşeyaraşırdı.Bugüzellik ciddî fikirlerle, hüzünle, rahatlıklauyuşamazdı. İnsanaöylegeliyorduki, buperondakuvvetlibirrüzgâresseyahutyağmuryağsabuzayıfvücutbirdenbiresolacak,buoyuncakgüzellik, bir çiçek gibi toz olup uçuverecekti. İkinci kampanadan sonra vagonumuza doğruyürüdüğümüzzamansubayiççekerek:

— Böyle işte... diye mırıldandı. Bu "böyle işte..." sözünün manasını izah etmek işini üzerimealmayacağım.

Belki mahzundu, güzel genç kızdan, ilkbahar akşamından uzaklaşıp sıkıntılı vagonuna dönmekistemiyordu.Belki de benim gibi o da güzel kıza, bana, kendisine, tembel tembel, isteksiz isteksizvagonlarınagidenbütünyolcularaacıyordu.

İstasyonbinasınınpencereleriönündengeçerkentelgrafbaşında,solgun,kırmızıkıvırcıksaçlı,rengiuçuk,elmacıkkemikleriçıkıktelgrafçıyıgördük.Subayiçiniçekerekdediki:

—Bahsegirerimki,butelgrafçı,ogüzelkızaâşıktır.Böyledağbaşındamelekgibibirkızlabirdamaltındaoturupdaâşıkolmamak,insangücünüaşar.Amadostumçalışmaktankamburuçıkmış,fakir,soluk,namuslu,zekicebiradamınböylegüzelbiraptalcığa,kimseyealdırışetmeyenböylebirkızaâşıkolmasınefelâkettir;negülünçşeydir,bilirmisiniz?Birdedahakötüsünüdüşünün:düşününki,bu telgrafçı hem âşık, hem de evlidir, karısı da onun gibi kamburu çıkmış, hırpani, namuslu birkadındır.Istırapvallahi,ıstırap...

Kondüktör, vagonumuzun yanında, sahanlığın parmaklığına dayanmış, güzel kızın durduğu yerebakıyordu. Görmüş geçirmiş, pörsümüş, çökmüş, uykusuz gecelerden, vagonun sarsıntılarındanyorulmuş,sevimsizcedolgunyüzündeşefkat,derinbirhüzünokunuyordu;sankibukızda,gençliğini,saadetini, içkikullanmadığızamanlarını,saflığını,karısını,çocuklarınıgörüyordu.Sankipişmanlıkduyuyor, bütün varlığıyla bu genç kızın kendisine ait olmadığını, kendisine vaktinden önce gelenihtiyarlığı, hantallığı, yağlı yüzüyle tabii, insanî olan yolcu saadetinden gökyüzü kadar uzakolduğunuhissediyordu.

Üçüncü kampana da çaldı. Düdükler öttü, tren ağır ağır hareket etti. Penceremizden ilk önce

Page 212: Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî ...Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça

kondüktör, sonra istasyon şefi, bahçe, harikulâde, çocukça, kurnazca gülümseyişle o güzel kızgöründü.

Başını pencereden uzatıp geriye bakarak, onun gözleriyle treni takip ettikten sonra, perondatelgrafçınınpenceresiönündennasılgeçtiğini,saçlarınıdüzelttiğini,bahçeyekoştuğunugördüm.

İstasyon binası, artık gurubu örtmüyordu. Ova apaçık önümüzdeydi. Fakat güneş batmıştı; trenindumanıkarakara,yeşilkadifegibigüzekinleriüzerineyayılıyordu.İlkbaharhavasındakararmayabaşlayangökyüzünde,vagonumuzdahüzünvardı.

Kondüktörvagonagirdi,mumlarıyakmayabaşladı.