bir demokrasi deneyi: park buluşmaları - besiktas.bel.tr · bir demokrasi deneyi: ... lı olan ve...
TRANSCRIPT
Sayı: Sonbahar ’09 / 7
Bir demokrasi deneyi:Park BuluşmalarıKuşaktan kuşağa devrim yolu
Beşiktaş'ta yerel kalkınma projesi: Öğrenci pansiyonculuğu
La Diva Turca Beşiktaş'ta ölümsüzleşecek
Duyguların prensesi: İclal Aydın
Ekranın gülen yüzü: Saba Tümer
İstanbul'un ilk uydu kenti: Levent
B+ SONBAHAR 03
Yeni bir sayı ve yeni bilgilerle birlikteyiz. Dergimiz bir yan-
dan geçmiş değerlerimizi yeniden yorumluyor, unutul-
malarını engelliyor; diğer yandan da ortak yaşamımızın
yeni ve güçlü değerleriyle sizleri tanıştırmaya çabalıyor.
Böyle bakılınca, istesek de istemesek de “kayıplar ve ka-
zançlar dünyası” dergimizin temel eksenlerinden birini
oluşturuyor. Anı ve anmalara ayırdığımız sayfalar kadar, başarılı Beşiktaş
kentlilerine ve sanatçı dostlarımıza ayırdığımız sayfalar da ilgi çekiyor.
Bu sayımızda genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus yaratma çabalarında sa-
nattan nasıl yararlandığı, karşıtı olarak da Cumhuriyet’ten sanatçıların ve
edebiyatçılarımızın nasıl etkilendikleri konu ediliyor. Resim ve Heykel
Müzesi’nde 72 yıl sonra yeniden düzenlenen ve Beşiktaş Belediyesi’nin
de katkı verdiği “Serginin Sergisi”nden hareketle hazırlanan yazı, dönem
tabloları eşliğinde ulusal tarihimize bir gezi niteliğinde…
Günümüz tarihini yazmaya aday çağdaş kadınlar da diğer sayfalarımızın
konukları. Üstelik tümü de Beşiktaş kentlisi, içimizden birileri. İclal Aydın ve
Saba Tümer’in yeteneklerini saymaya gerek var mı?
Türkiye’nin gururu, çağdaşlığın ve akılcılığın simgesi Türkan Saylan Ho-
camıza sevgimizi ifade eden heykel, sonunda Beşiktaş’la buluştu. İnanı-
yorum ki Türkan Hoca, çağdaş yaşama hazırladığı on binlerce öğrencinin
belleğinin yanı sıra, Beşiktaş kentlisinin gönlünden ve bilincinden de çık-
mayacak. Şimdi sırada uluslararası şöhretimiz, operamızın yüz akı Leyla
Gencer’in anıt heykeli var! Belediye yönetimi olarak bu kez “ulusal bir yarış-
ma” ile işe koyulduk.
Yerel yönetim olarak “Beşiktaş Park Buluşmaları” adı altında önemli ve ka-
lıcı bir gelenek yaratmaktan mutluyuz. Beşiktaş kentlisinin büyük ilgisi ve
katılımı bu buluşmaların temel direği. Park Buluşmaları’nın bir diğer taşıyı-
cısı ise, sanatçı dostlarımız. Her koşulda Beşiktaş için sahneye çıkan, söy-
leyen, yazan dostlarımız. Park Buluşmaları’nı önemsiyorum. Çünkü Beşik-
taş kentinde oluşturmaya çabaladığımız “sokak demokrasileri” için önem-
li bir deney ve başarılı bir örnek oluşturuyor. Bu olgu, seçimlerde söz verdi-
ğimiz “demokrasinin sokakta yaşanması” vaadini adım adım hayata geçir-
diğimiz uygulamalardan.
İsmail ÜNALBeşiktaş Belediye Başkanı
Kayıplar ve kazançlar...
Ulusal bayram ve anma günlerinde cadde ve meydanları doldurarak kut-
layan Beşiktaşlı kalabalıklar demokratik birikimin, “sokak demokrasisi”nin
bir başka ifadesi. Ama aynı anda, Cumhuriyet devrimlerine bağlılığı, çağ-
daş ve aydınlık bir yaşam talebini de sürekli dillendiren onurlu bir duruş bu...
Nitekim bu yıl yine birlikte kutladığımız Cumhuriyet Bayramı ile 10 Kasım
Atatürk’ü Anma Günü büyük katılım ve coşkuyla gerçekleştirildi.
Bu nedenle bir kez daha vurgulamalıyım ki; demokrasi sadece siyasal
ve yönetsel bir yapı değildir. Bu nedenle demokrasi arayışımız çok yön-
lü. Hayatın hemen her alanında yeni demokratik düzenlemeler ve kazanç-
lar sağlama peşindeyiz. “Öğrenci pansiyonculuğu” ile “yarı zamanlı istih-
dam” sağlama konusundaki çabalarımız bu arayışlarımıza örnektir. Öğrenci
pansiyonculuğundan yola çıkarak Beşiktaş’ı “bilgi ve kültür turizmi”ne ha-
zırlamak istiyoruz. Ancak böylelikle turizm gelirlerinin tabana yayılacağına,
yani demokratikleşeceğine inanıyorum. Üstelik; bilgi ve görgü alışverişin-
den sağlanacak bu birikimle Beşiktaşımızda hem toplumsal esenliğin, hem
de daha yüksek bir yaşam kalitesinin gerçekleşeceği gün gibi açık.
Öte yandan çalışan ve okuyan gençlere yarı zamanlı istihdam sağlama
amacımız da, anayasal bir hak olan “kişinin kendini geliştirme” hakkıyla sıkı
sıkıya ilintili. Açıkçası işi, sadece karşılığı ekonomik bir getiri olan “iş” olarak
değil, aynı anda ve belki de ücretten daha önemli olarak “kişiye sağlayaca-
ğı özgüven ve özsaygı” olarak görüyoruz.
“Yarı zamanlı istihdam” projesi, aynı anda bir kardeşlik, kenttaşlık projesi-
dir… İşi ve aşı üleşme, dayanışma projesidir. İnsanımızla başlayan, yararları
insanlarımıza yönelen bir demokratik paylaşım projesidir.
Büyük ozanımız Nâzım Hikmet’in şiirinde dillendirdiği gibi;
“Güneşli günler göreceğiz çocuklar…”
Bu sarsılmaz umutla hepinize güzel günler dilerim.
İMTİYAZ SAHİBİBeşiktaş Belediyesi adınaBeşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal
YÖNETİM YERİBeşiktaş BelediyesiNisbetiye Mahallesi Aytar Caddesi Başlık SokakNo: 1 34340 Levent, İstanbulwww.besiktas.bel.tr - 444 44 55
YAYIN TÜRÜDergi/Yaygın
YAYIN KURULUHasan Özgen, Yüksel Türkili, Füsun Türkvan, Görkem Kızılkayak
PROJE YÖNETMENİHasan Özgen
EDİTÖRGörkem Kızılkayak
YAPIM KOORDİNATÖRÜMelih Nedimoğlu
GENEL YAYIN YÖNETMENİGülçin Tahiroğlu
GÖRSEL YÖNETMENNadir Mutluer
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜÇağlar Dal
YAZI İŞLERİRüya Kalıntaş, Gül Budak, Çağlar Dal
SAYFA YAPIMEngin Ak
KATKIDA BULUNANLARAydan Çelik, Serda Aydın, Gülnur Ünal, Cengiz Kahraman, Umut Oray, Anıl Oray
FOTOĞRAFLAR Görkem Kızılkayak, Serhat Keskin, Şenol Kaşıkçı, Erdem Aydın
YAPIMCIRekta Halkla İlişkiler Ltd. Şti.Şehit Ahmet Sokak, No: 4, Kat:10, Daire: 112, Mecidiyeköy İş Merkezi, Mecidiyeköy
REKLAM SATIŞ PAZARLAMARekta PR 0212 291 12 12
EDİTÖRYAL HİZMET VE GRAFİK HAZIRLIKNDR Tasarım 0212 321 11 12
BASKIUNIPRINT 0212 798 28 40Baskı Tarihi: Kasım 2009
Kapak: Park Buluşmaları / Fotoğraf: Serhat Keskin
BEŞİKTAŞ KENTLİSİ’NİN DERGİSİ Sonbahar ’09 / 7
04 B+ SONBAHAR
06 Serginin Sergisi Beşiktaş’taki Resim ve Heykel Müzesi’nde 72 yıl sonra yeniden açılan bir serginin sorduğu sorular...
16 Türkan Saylan Parkı Çağdaş değerlerin savunucusu Türkan Saylan’ın adının verildiği park, Türkan Hoca’nın yaşattığı değerleri gelecek kuşaklara taşıyor.
20 Park Buluşmaları Beşiktaş kentlisi için yaz akşamlarının vazgeçilmezi olan Park Buluşmaları bu yıl üçüncü kez gerçekleşti.
03 Başkan’ın Beşiktaşlılara mesajı
06
16
20
40 Aykut Oray Umut ve Anıl Oray kaybettikleri babaları Aykut Oray’ı B+’ya anlattı.
4046 Albüm: Umut Kaçar Ustanın Vizörü’nde Umut Kaçar Beşiktaş’ın sahilden görüntülerini B+ okurları ile paylaştı. Umut Kaçar’ın fotoğraflarına Gül Budak’ın derlediği şiirler eşlik etti.
56 İclal Aydın Duyguların prensesiyle hayat ve Beşiktaş üzerine söyleştik.
32 Öğrenci Pansiyonculuğu Yeni bir yerel kalkınma projesi, Beşiktaş turizminde yeni bir model.
32
56
Yaprak dökümü misali bir bir kayıp gittiler… Ama sonsuza dek gönüllerimizdeki yerlerini koruyacaklar. Önce dünya opera tarihine adı-nı altın harflerle yazdıran Leyla Gencer. Son-ra bir demokrasi savaşçısı Türkan Saylan. Ve son olarak sanatçı olmanın duyarlılığını his-settiren, bir gönül adamı Aykut Oray. Her biri birbirinden çok farklı çizgilerde yol alsalar da, bu topluma sevdalı olmaları konusunda hem-fikirdiler.
Dergimizin bu sayısında her üç aydınımızla il-gili haberlerimiz var. Beşiktaş Belediyesi çağ-daş bir belediyecilik anlayışı ile sanata, kültüre yaptığı katkıları sürdürüyor.
“La Diva Turca” lakaplı Leyla Gencer’in İtalya’da vefatının ardından külleri İstanbul Boğazı’nın sularına serpilmişti. Beşiktaş Be-lediyesi, Leyla Gencer’in anısına olan saygı-sı nedeniyle onun adına bir yarışma düzenli-yor. Yarışmanın sonunda belirlenecek Leyla Gencer’in heykeli Boğaz’ın sularına bakmak için hazırlanacak.
Gelecek kuşaklara emanet edilecek hey-kellerden diğeri de Neşe Parkı’na yerleşti-rilen Türkan Saylan heykeli. Yaşamını çağ-daş değerlerin korunmasına adayan Türkan Saylan’ın heykeli Arnavutköy’de yerini buldu. Prof. Ferit Özşen’in yaptığı Saylan’ın heyke-li sanki “Haydi ilerleyelim, gidilecek daha çok yol var” dercesine öne bir adım atmış, ileriye doğru bakıyor. Ve sert görünümünün altın-da kelebek gibi bir kalp taşıyan Aykut Oray. Beşiktaş camiasının Aykut Ağabey’i. O da bu dünyadan geldi, geçti. O son yolculuğuna çı-karken, tüm sevenleri; “Ne yaptın Sayın Abim, vatandaşa böyle erken veda etmek var mıy-dı?” diye soruyorlardı. Aykut Oray’ı onun en yakınındaki iki kişi; oğulları Umut ve Anıl Oray B+’ya anlattılar.
Dergimizi gülen yüzüyle aydınlatan Saba Tümer’le ilgili herkes aynı düşünüyor: “Gül-mek ona çok yakışıyor”. Saba Tümer iç dün-yasının kapılarını B+ ile paylaştı bu kez. Onu en çok neler kızdırıyor? Çocukluğu nasıl geç-ti? Siyasetle arası nasıl?
Saba Tümer de bir Beşiktaş kentlisi, şehrin ruhu onu da sarmış durumda. Canlı yaşayan bir organizmadır sanki şehir. Beşiktaş’ta ya-şayanlar bu hissi çok iyi bilir. Yaz boyunca sü-
ren Beşiktaş Buluşmaları bunun en güzel ka-nıtı oldu. Beşiktaşlılar üç yıldır yaz akşamla-rını yemyeşil parklarda ünlü sanatçılarla şar-kı söyleyerek, filmler seyrederek ve söyleşiler yaparak geçiriyor. Park Buluşmaları, Beşiktaş kentlisi için yaz akşamlarının vazgeçilmezi.
Beşiktaşlı olmanın gururunu yaşatan yerler-den biri de Resim ve Heykel Müzesi. “Sergi-nin Sergisi” genç Cumhuriyet’in sanatçılar ta-rafından nasıl göründüğünü gösterdi. İlk defa 1937 yılında açılan sergi aradan geçen 72 yıla karşın bugüne tutulan bir ayna gibiydi. Sergi Cumhuriyet’in bazı konularda nasıl mesafe-ler katettiğini, bazı konularda ise hâlâ yerinde saydığını gözler önüne serdi.
Derginin semtleri tanıttığımız köşesinde bu sayıda Levent Mahallesi yer aldı. İstanbul’un ilk uydu kenti yeşilini koruyarak yoluna devam ediyor. 1950’lerde kurulan Levent, İstanbul’un en yaşanılası bölgelerinden biri olma özelliği-ni koruyor. Levent imar planını 1950’li yıllarda hayata geçiren Kemal Ahmet Arû’nun yaşamı ilginizi çekecek.
Seçim dönemlerinde verilen sözler unutu-lur gider. Ama Beşiktaş Belediyesi’nde du-rum bunun tam tersi. Verilen sözler unutulmu-yor, sırasıyla yerine getiriliyor. Onlardan biri de “öğrenci pansiyonculuğu” projesiydi. Şimdi o da hayat buluyor. Pansiyonculuğun Beşiktaş kentlisine yılda 40-60 milyon TL yeni bir gelir sağlaması bekleniyor.
Öğrenci Pansiyonculuğu projesi ile aynı dos-ya içinde Beşiktaş’ın turizm potansiyelini TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’a, şehir-cilik açısından geleceğini ise kent plancısı A. Faruk Göksu’ya sorduk.
Daha pek çok konu sizler için titizlikle hazırlandı.
Hayatınız Beşiktaş kadar renkli,Beşiktaş kadar dolu dolu olsun.
Hoşça kalın.
Kimler geldikimler geçti?
B+ SONBAHAR 05
Artı
68 Saba Tümer Ekranın gülen yüzü Saba Tümer özel hayatına ilişkin soruları B+ okurları için yanıtladı.
6872 Kazanım: AYÖM Beşiktaş Belediyesi’nin Akatlar’da açtığı Afet Yönetim Merkezi AYÖM’ün çalışmalarından detaylar.
60 Semt: Levent Mahallesi İstanbul’un ilk uydu kenti Levent’in hikâyesi.
76 Leyla Gencer Beşiktaş Belediyesi, dünya opera tarihinin en büyüklerinden biri olan Leyla Gencer’in anısına dikilecek heykel için yarışma düzenliyor.
7680 29 Ekim Cumhuriyet Kutlamaları
84 Haberler Beşiktaş’ta gerçekleşen etkinliklerden özetler...
90 Rehber / 24 saat
94 Mercek Nazime Sultan Yalısı
82 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü
06 B+ SONBAHAR
Dünden bugüne
Yazımızın başlığını bir dergiden ödünç aldık. Sanat Dünyamız’ın 2003
Sonbahar’ında çıkan 89. sayısının kapak başlığı buydu: Ulus Sanatla
Kurulur mu?
Bu soruyu aklımıza getiren şey bir serginin açılışı oldu. Uzun süredir kapa-
lı olan ve geçtiğimiz haziran ayında kapılarını yeniden açan İstanbul Resim
ve Heykel Müzesi’ndeki sergiden söz ediyoruz.
Müze, 1937 yılında açılan ilk sergisini yeniden sergiliyordu. Bu yüzden adı
da “Serginin Sergisi”ydi.
B+ hem Beşiktaş’taki bu müzenin açılmasını kutluyor, hem de önemli tar-
tışmalara vesile olmuş bu sergi vasıtasıyla günümüzü anlamaya çalışıyor.
Yüzyılın başında durum tespitiRivayet edilir ki İtalyan Birliği kurulduğunda General Garibaldi; “İtalyan Birli-
ği’ni kurduk, şimdi hedefimiz İtalyan milletini kurmakta” demiştir.
Garibaldi’nin bu lafı edip etmediğini bilmiyoruz, ama İtalyan Birliği’nin
hikâyesi Türkiye Cumhuriyeti’nden hayli farklıdır; onu biliyoruz.
İtalyan Birliği çok sayıda yerel hükümetin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir
devlet biçimidir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti yıkık bir imparatorluğun enka-
zından kurulmuş, eksikleri ve fazlalarıyla bambaşka bir modeldir. Ama genç
Türkiye Cumhuriyeti ile 19. yüzyılın ikinci yarısında kurulan İtalyan Birliği’nin
ulusal kimliğin oluşumu konusundaki durumları çok farklı değildir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren en önemli problematiklerin-
den biri ulusal kimliğin inşasıdır. İmparatorluğun hâkim unsuru, milliyetçiliği
en son keşfeden ulus olmasıdır. Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çı-
kan Türkçülük akımı görece geç kalmış bir milliyetçiliktir. Üstelik toplum-
la buluşamamış; sadece aydınlar arasında dile gelen bir konu düzeyinde
kalmıştır. Dolayısıyla aydınlar düzeyinden bakıldığında durum başka, halkın
gerçeğine bakıldığında durum bambaşkadır.
Bunu en iyi anlatan metinlerden biri, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun
ünlü romanı Yaban’dır. Roman, Çanakkale’de bir kolunu kaybeden Ah-
met Celal’in hikâyesini anlatır. Cepheden İstanbul’a dönen Ahmet Celal,
iki-üç yıl sonra gelen işgalin ardından kentten ayrılmaya karar verir. Onun
için en ideal yer, emir eri Mehmet Ali’nin Orta Anadolu’daki köyüdür. Ne var
ki Ahmet Celal’in zihninde kurduğu köy imgesiyle hakikat arasında büyük
Beşiktaş’taki Resim ve Heykel Müzesi’nde 72 yıl sonra yeniden açılan bir serginin sorduğu sorular...
Ulus sanatla kurulur mu?
Yazı: aYdan çelİk Fotoğraflar: serhat keskİn
B+ SONBAHAR 07
Arif Bedii Kaptan / Cumhuriyet’in Gençliğe Tevdii / 1934Atatürk’ün ünlü sözünün görselleştirilmiş halidir: “Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.”
bir uçurum vardır. Köy romantizmi, köylüyle karşılaşınca tuzla buz olmuş-
tur. Her geçen gün, Ahmet Celal için büyük bir hayal kırıklığıdır. Romandaki
köylüler, bırakın ulusal bilinci, az ötelerinde devam eden Kurtuluş Savaşı’na
destek vermeyi bile düşünmezler. Hatta yeri geldiğinde düşmanla işbirliği
yapacak kadar “pragmatist” bir kurnazlığa sahiptirler. Aslında kendi kuyula-
rını kazmakta, öz yıkımlarını gerçekleştirmektedirler. Roman bunu anlatan
bir finalle son bulur zaten. Yakup Kadri, Yaban’dan sonra çok eleştirilmiş,
kitap etrafında sert tartışmalar yapılmıştır.
Aynı durumu Kemal Tahir’in, Yorgun Savaşçı romanında da okumak mümkün-
dür. Her iki kitap da, büyük fedakârlıklarla yapılan Kurtuluş Savaşı’na bütün top-
lumun canı gönülden katılmadığını anlatmaktadır. Ama burada önemli bir ayrı-
ma işaret etmeden geçmeyelim. Yaban 1932, Yorgun Savaşçı ise 1968’de ya-
yımlanmıştır. Her iki romancı da geriye dönük (retrospektif) bir anlatım yapmak-
tadır. Ve her ikisi de siyaseten artık başka yerlerde durmayı tercih etmiştir.
Yaban, Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki in-
san malzemesini anlamak, şehir ile köy ha-
yatı arasındaki uçurumu görmek açısından
çok önemli bir kaynaktır. Büyük romancı-
mız Yaşar Kemal’in Dostoyevski’nin ünlü
sözünü; “Hepimiz Yaban’dan geldik”
diye bize uyarlaması boşu boşuna değil-
dir. (Dostoyevski kendisini ve diğer Rus
yazarları kastederek, “Hepimiz Gogol’un
palto’sundan çıktık der.) Yaban’ın yaza-
rı Yakup Kadri, kitabın yayımlandığı yıl
(1932) çok önemli bir girişime daha imza
atmış, bir grup kalem arkadaşıyla birlikte
Kadro dergisini çıkarmaya başlamıştır.
08 B+ SONBAHAR
Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör gibi dönemin önde gelen ay-
dınlarını bir araya getiren dergi, Kemalizm’in bir ideoloji olarak inşasında
önemli bir yere sahiptir.
Burada İngiliz tarihçi Benedict Anderson’un ünlü kitabı “Haya-
li Cemaatler”den bahsetmenin yeridir. Anderson, modernizm ile matbaa-
nın icadı arasında bir paralellik kurar. Bir modern ideoloji olarak milliyetçilik
ise, hem matbaadan hem de matbaayı takip eden gelişmelerden çok bes-
lenmiştir. Bir taraftan büyümeye başlayan kapitalizm, diğer taraftan yayın-
cılık diye bir işkolunu doğurmuş, hem kutsal metinler, hem de tarihi anlatılar
daha geniş kitlelerle buluşmaya başlamıştır. Bu gelişmeler hem seküler bir
dünya görüşünün hem de ulusal kimliğin gelişiminde önemli rol oynamıştır.
Ulusal kimliğin oluşumunda en etkili enstrümanlardan biri de sanattır. Özellik-
le resim-heykel gibi plastik sanatlar, dönemin ruhunu yansıtmak, bir “biz” duy-
gusu yaratmak, yaratılan bu duyguyu canlı tutmak konusunda kritik bir öne-
me sahiptir. Buna edebiyatı, mimariyi, müziği, tiyatroyu eklemek mümkündür.
İlerleyen yıllarda sinema sanatı bu işlevin bir numaralı taşıyıcısı olur. Ama he-
nüz çok genç bir sanat olan sinemanın gücü daha sonraki yıllarda hissedile-
cektir. Zaten biz, bu yazı özelinde resim ve heykel üzerinde duracağız.
İmgelerle kurulan yeni bir ülkeProf. Dr. Zafer Toprak, Cumhuriyet’in 75. yılında kendisiyle yapılan bir söy-
leşide Cumhuriyet’in aynı zamanda bir görsel devrim olduğunu söylemişti.
Sadece sanatsal yaratıyı kastetmiyordu Prof. Toprak. Danışmanlığını yap-
tığı “Bir Yurttaş Yaratmak” sergisinde, giyim-kuşamdan, adab-ı muaşere-
te, mimariden ritüellere değin her şeyde görsel bir devrim yaşandığını be-
lirtiyordu. Resim ve heykel dünyasında da durum çok farklı değildi. Sanat-
çılar arasında yoğun bir ça-
lışma, yaratma, tartışma or-
tamı oluşmuştu. Elbette bu
sanatlar Cumhuriyet’le bir-
likte doğmuş değillerdi. Os-
manlı modernleşmesinin
içinde doğmuş ve hayli yol
almışlardı. Cumhuriyet’ten
yaklaşık 40 yıl önce kurulan
bir Güzel Sanatlar Akade-
misi (Sanayi-i Nefise Mek-
tebi) ve ciddi bir güzel sa-
natlar birikimi vardı. Ama bu
birikim çok sınırlı bir seçkin
zümrenin elindeydi ve halk-
la buluşması söz konusu ol-
mamıştı. İşte Cumhuriyet’in
farkı buradaydı: Hem toplu-
mu güzel sanatlarla tanıştır-
mak hem de ulusal kimliğin oluşumunda sanatı rehber yapmak. Bu iki ama-
cı birden gerçekleştirmek gibi bir hedefi vardı yeni Türkiye’nin.
Sanatçılar cephesine bakınca, durum orada da çok farklı görünmüyordu.
Onlar da kendilerini yeni rejimin misyonerleri olarak görüyorlardı. Örne-
ğin Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kurucularından Ali Avni
Çelebi; “Ressam resim yapan değildir. Resim yoluyla topluma rapor veren
kimsedir” diyerek pozisyonuna açıklık getiriyordu.
Namık İsmail ise Cumhuriyet’in 10. yılında konuya şöyle bir perspektif ge-
tiriyordu: “…Cumhuriyet hükümetimiz tarafından her sahada yapılan dev-
rimlerin en önemlisi; milli duygularımızı, milli bütünlüğümüzü oluşturacak
olan Kültür Devrimi olacaktır. Güzel sanatlarımız bugün henüz milli olmak-
tan uzak, Doğu ve Batı’nın yapay etkileriyle kaotik bir manzara sunmakta-
dır. Milli varlığı oluşturan en önemli unsurlardan bir tanesi olan güzel sanat-
ların gelişmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır…”
Burada biraz soluklanalım ve tartışmaları bugün bile süren devlet-sanat iliş-
kisi o yıllarda nasıl ele alınıyordu, biraz daha yakından bakalım.
1937 sanat tarihimizde çok önemli bir yıldır. Atatürk henüz hayattayken
çok arzu ettiği bir kurumu hayata geçirme mutluluğuna erişmiştir: Devlet
Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlı Resim ve Heykel Müzesi nihayet açıl-
mıştır. Aslında geç bir tarihte, Cumhuriyet’in ilanından 14 yıl sonra açılmış
olması şaşırtıcıdır. Çünkü kısa zamanda büyük şeyler başaran bir yeni ül-
keden söz ediyoruz. Doğrusu, böyle bir müzenin kurulmasının gerekliliği
Cumhuriyet’in ilk yıllarında dile getirilmiştir. 1926 yılında Bakanlar Kurulu
kararı bile vardır ama, ne yazık ki bu karar o tarihte hayata geçememiştir.
“Ressam resim yapan değildir. Resim yoluyla topluma rapor
veren kimsedir.”
Ali Avni Çelebi
Ali Avni Çelebi / Silah Arkadaşları
B+ SONBAHAR 09
1937 yılında başka bir sanat olayı daha vardır. O yıl önemli bir sanat dergi-
si olan AR yayın hayatına başlar. AR’da çıkan yazılar ülkedeki sanat tartış-
malarını hayli alevlendirir. Bunlar bugün için bile entelektüel düzeyi yüksek,
hareketli yazılardır. Dönemin önde gelen fikir adamlarıyla yapılan bir anket
çalışması vardır ki, özellikle üstünde durmamız gerekir.
Söylemiştik, devlet-sanat ilişkisi bugün bile tartışılan bir konu. Sanat tarih-
çisi Prof. Dr. Semra Germaner o yılları çözümlerken şöyle diyor: “…Türkiye
Cumhuriyeti’nin büyük ekonomik zorluklarla dolu kuruluş yıllarından başla-
yarak devlet; sanat hamisi görevini ve sorumluluğunu üstlenmiş, bir sanat
ortamının yaratılmasına gayret etmiş, resim sanatı da bu ortamdan payını
almıştır… Cumhuriyet’in bireye kazandırdığı vatandaş kimliği ve kişilik anla-
yışı, çağdaş sanatın kişisel özgürlük kavramıyla örtüşmektedir… Toplumu
çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmayı hedefleyen Cumhuriyet hükümetleri-
nin kültür politikasında, ulusal bir kimliğe sahip olmak ve sanatın ülke düze-
yinde yaygınlaştırılması ön planda yer tutar…”
Prof. Dr. Germaner’in Cumhuriyet’in 75. yılında kurduğu bu cümlelerden,
yaklaşık 60 yıl önce söylenmiş sözlere, AR dergisinin anketine dönelim.
AR, dönemin kanaat önderlerine üç soru soruyor. İlk soru bir saptamay-
la başlıyor: “Bugün Türkiye’de bir sanat buhranı vardır… Plastik sanatlar-
da tam bir değer kaosu yaşanmaktadır… Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
İkinci soru, bu yazıda mesele ettiğimiz konunun ta kendisidir: “Sanatın milli
varlığımıza, milli kültürümüze girmesi için ne gibi çarelere ve tedbirlere baş-
vurmak gerekir?” Üçüncü soru hepsinden ilginçtir, ankete katılanlara sana-
tın devletleştirilmesi konusunda ne düşündükleri sorulur.
Hasan Âli Yücel, soruları çelebice ama eleştirel bir tavırla yanıtlar. Ona göre
bir buhran söz konusu değildir. Durum çok yenidir. Türkiye’de sanatın ge-
lişimi henüz doğum aşamasındadır. Ve her doğum gibi bu da sancılı ola-
caktır. Yücel ikinci soruyu da bir eğitimci gözüyle cevaplandıracaktır. Sa-
natın milli kimliğin bir parçası olması ona göre ancak eğitim ile mümkündür.
(Kısa bir süre sonra Milli Eğitim Bakanı olan Yücel, özellikle Köy Enstitüleri
üzerinden sanatın halka ulaşmasında önemli rol oynar.) Oğlu Can Yücel’in
deyimiyle “çağın en güzel gözlü maarif müfettişi”, üçüncü soruya devletin
sanata yaklaşımının müdahaleci değil, kollayıcı olması gerektiğini söyler.
AR dergisinin anketine yanıt veren diğer bir kişi, ismini yukarıda Kadro
dergisi vesilesiyle andığımız Vedat Nedim Tör’dür. Vedat Nedim sorula-
ra Yücel gibi “anlayışlı” yanıtlar vermez. Hatta söylediklerine yanıt demek
bile mümkün değildir. Tör, soru soranlara adeta hesap sorar. Önce soru-
ların kasıtlı ve peşin hükümlü olduğunu belirtir. Ardından tüm tespitlere iti-
raz eder. Ona göre bir sanat buhranı yoktur; sanatçı buhranı vardır. Sanat-
çıları başarısızlıkları için bahane bulmakla suçlar. “Siz orijinal ve kuvvetli bir
eser yaratırsanız, bütün dünya sizi fark eder. Şartlarınızı bahane ederek du-
rumu kurtaramazsınız. Dünyadaki pek çok sanat eseri yokluk ve ızdıraplar-
dan doğmuştur” gibi cümleler kurar. Üstelik ona göre Türk sanatçısı şans-
lıdır; yaşadığı topraklar bakir ve keşfedilmeyi beklemektedir. Oysa onlar
Namık İsmail / Harman / 1923
10 B+ SONBAHAR
bunu yapmaktansa, devlet kapısında bekleşmeyi tercih etmektedir. Sana-
tın milli varlığımızın bir parçası haline gelmesi için önce sanatın “var olması”
gerektiğini söyler Tör. Oysa ortalıkta öyle sanat eseri filan yoktur. Bırakın
pentürü “Michelangelo’nun eskizleri bile sizin tablolarınızdan daha kuvvet-
lidir” diye ressamları yerden yere vurur. Son sorunun yanıtı da aynı sertlik-
tedir. Kendisinin koyu bir devletçi olmasına rağmen, sanatın devletleştiril-
mesi diye bir şeyin saçmalık olduğunu, böyle bir şeyin Sovyetler Birliği’nde
bile olmadığını belirtir.
Gerek Hasan Âli Yücel’in, gerekse Vedat Nedim Tör’ün yanıtları, söz ko-
nusu yıllarda devlet destekli sanat tartışmalarına dair ilginç verilerdir. Sanat
gibi özgürlükle doğrudan bağlantılı bir faaliyet nasıl olur da devletin güdü-
münde olabilir?
Prof. Dr. Semra Germaner’e göre bir kültür devrimi gerçekleştirmiş
olan Türkiye’de, örneklerine 1930’ların Almanyası’nda ya da Sovyet-
ler Birliği’nde rastlanan türden güdümlü bir sanatın uygulandığından ya
da bir modernizm karşıtlığından ve yasaklamalardan söz edilemez. Sos-
yolog Ali Akay, (özellikle Milli Şef döneminde) sanat-devlet ilişkisi için
“güdümleme”den çok, “himaye” kavramını uygun bulur.
Başka bir sanat tarihçisi Prof. Dr. Ayla Ödekan ise konuya şöyle bir açı-
lım getirir: “1920’lerde sanatın toplumun gelişiminde başlıca etmen olduğu
düşüncesi 1930’larda hareketli bir sanat ortamı yaratmıştır. Cumhuriyet’in
10. yılında bir sanat çevresi oluşmuş ve sanatın sorunlarının tartışılabilece-
ği bir aydın grubu yaratmıştır. 1933 İnkilâp Sergileri’nin düzenlenmesi tar-
tışma ortamının hareketlenmesi açısından önemli gözükmektedir. ‘Devlet
-Sanat İlişkisi’, ‘Güdümlü Sanat’, ‘Sanatın Serbestliği’ gibi konuların tartı-
şılmasını başlatmıştır. 1930’larda yurt gezileri, halkevleri ve köy enstitüleri
gibi örgütlenmeler sanatçıyla halkı bir araya getirmiş ve karşılıklı etkileşim-
lerle yeni yaratıların saptanmasına olanak sağlamıştır. 1950’lerde çok parti-
li rejimle beraber sanat-devlet ilişkisi zayıflamış, ama giderek güçlenen özel
sektör ile sanat bağı kuvvetlenmeye başlamıştır.”
Ama bu beraberinde başka bir sorunu getirir. Oluşmaya başlayan sanat pa-
zarı ile birlikte sanat halktan uzaklaşır ve yeniden seçkinlerin ve zenginle-
rin ilgi alanına sıkışır. (Vedat Nedim Tör’ün şiddetle eleştirdiği devletten bir
şey bekleme alışkanlığı günümüzde de olanca kuvvetiyle sürmekte. Birkaç
yıl önce Türkiye’ye gelip etkileyici bir uçuş gösterisi yapan illüzyonist David
Copperfield’in ardından bir Türk illüzyonisti “Devlet imkân versin, ben de
uçarım…” diye bir cümle kurmuştu.)
Temalar1937’de açılan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ndeki ilk sergide hayli ge-
niş bir tema yelpazesi görürüz. Ama bu yazı özelinde, birkaç temayı öne çı-
karacağız. Yazıya konu ettiğimiz resimlerin çoğu İnkılâp Sergileri’nden ola-
cak. Elbette Türk İzlenimcileri, D Grubu, Müstakiller’de yer yer konumu-
za dahil olacaklar ama ulusal bilinç konusunda İnkılâp Sergileri’nin özel bir
yere sahip olduğu açıktır.
Serginin Sergisi albümünde yer alan ifadeler bu durumu oldukça iyi özetler:
“ İnkılâp Sergileri, ulusal Kurtuluş Savaşı ve devrimleri konu alan yapıtlarıyla
resim tarihimizde özel bir ikonografi oluşturur. Ulus devletin kimlik imgele-
rini toplum bilincine yerleştirme girişimlerinden biri olan sergiler tüm sanat-
çılara açıktır. Ancak bu sergilerde sanatçıların hamasi konulara yönlendiril-
mesinin sanat açısından tehlikeli olacağı ve devrim konularını resimlemek-
le yapıtın devrimci sayılmayacağı görüşü benimsenmiştir.”
İnkılâp Sergileri’nin ilki Cumhuriyet’in 10. yılında 29 Ekim 1933’te açılır. Bu
sergilerde yer alan resimlerde dört ana izlekten söz edilebilir.
Birincisi Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’e duyulan şükranın ifadesi ve
Atatürk’ün şahsında temellenmiş bazı sembollerin tuvale aktarılmasıdır.
İkinci izlek Kurtuluş Savaşı’dır. Savaşın bir anlamda halen devam ettiği vur-
gusu hâkimdir. Çünkü daha yapılacak çok iş vardır ve bunlar süregiden bir
inkılâbın asli unsurlarıdır.
Üçüncü izlek köy hayatına dönüktür.
Dördüncü ve son izlek ise, kadınların sosyal yaşamda üstlendikleri yeni/ak-
tif role ilişkindir.
AR Dergisi’nde 4 Nisan 1938’de çıkan Halil Dikmen yazısı
B+ SONBAHAR 11
Atatürk resimleriİnkılâp Sergileri içinde en dikkat çekici olan resim belki de Zeki Faik İzer’in
İnkilâp Yolunda adını taşıyan tablosudur. Tablo 1933’te yapılmıştır. O za-
man 28 yaşında olan İzer, Delacroix’nın ünlü yapıtı “Özgürlük İnsanlığa Yol
Gösteriyor” tablosundan ilham almıştır. Gerek İzer’in Fransa kökenli resim
eğitimi, gerekse Cumhuriyet devriminin, Fransız devrimiyle kurulan ide-
olojik yakınlığı burada önümüze serilir. (Emin Türk Eliçin, “Kemalist Dev-
rim İdeolojisi kitabında, Büyük Millet Meclisi’ni, Fransız Devrimi sonrasın-
da kurulan ilk meclise benzetir. Tarihi figürler arasında benzeşmeler kurar.)
Delacroix’nın tablosundaki figürler daha soyut ve temsilidir. Artık iktidarı ta-
lep eden burjuva sınıfını, yoksulları ve işçi sınıfını temsil eden figürleri görü-
rüz. İzer’in tablosunda da temsili figürler yer alır. Bunlara ek olarak, devri-
mi temsil eden kadının arkasında eliyle hedef gösteren Atatürk’ü görürüz.
(Madem Delacroix’nın tablosundan konu açıldı, bir ayrıntıyı daha verelim.
2005 yılında bu tablo, özgürlüğü simgeleyen kadının açıkta olan göğüsle-
ri yüzünden İnsan Hakları ders kitabından çıkartılmıştı.
Yorumsuz aktarıyoruz.)
Arif Bedii Kaptan’ın tablosu “Cumhuriyet’in Gençliğe Tevdii”nde de Atatürk merkezdedir. 1934’te yapılan tabloda, zinde görünümlü bir genç erkek ve kadın ile
ellerinde tuttukları bir bebek vardır. Bu kompozisyon
nesilden nesile devamlılığı simgelemektedir. Yerde ise -aynı İzer’in tablo-
sundaki gibi- devrime karşı duranlar yatmaktadır.
Üçüncü örneğimiz; Anadolu yaşamını sanatının temeli yapan Turgut
Zaim’den. Sanatçının “Doğu ve Batı Halkının Atatürk’e Arz-ı Şükranı” adı-
nı taşıyan tablosu üç parçadan oluşur. Ortadaki panoda Atatürk yer almak-
tadır. Sol ve sağ tarafta yer alan diğer iki tablodaysa bütün renkleri ve çe-
şitlilikleriyle “Doğu ve Batı Halkı” görülmektedir.
Her üç tabloda da Atatürk’ün bir sembol olduğunu görürüz. Ama bütün
Cumhuriyet tablolarında durum böyle değildir. Örneğin Şeref Akdik’in
1934’te yaptığı “Atatürk Telgraf Başında” tablosu, böyle bir sembolizm
içermez. Etten kemikten bir mücadele insanıdır bu tablodaki.
Atatürk’ün sadece bu ülkede değil, bu coğrafyadaki hemen her ülkede de-
rin izler bırakmış bir lider olduğunu tekrar etmeye gerek
yok. Ama madem yeri geldi, bahsetmeden geçmek ol-
maz. Lübnanlı ünlü romancı Amin Maalouf’un bu yıl ya-
yımlanan “Çivisi Çıkmış Dünya” adındaki denemesinde
Atatürk’le ilgili bölüme kısaca bir göz atıp bu başlığı ka-
patalım: “…Özel hem de çok özel, hatta belki de İslam
Zeki Faik İzer / İnkılâp Yolunda / 1933
Turgut Zaim / Doğu ve Batı Halkının Atatürk’e Arz-ı Şükranı / 1933
12 B+ SONBAHAR
âleminde bir eşine daha rastlanmamış bir örnekten Atatürk’ten söz etmek
istiyorum. Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde, bugünkü Türkiye toprakları
çeşitli İtilaf orduları arasında paylaşılırken ve Versay’da ya da Sevr’de top-
lanan Batılı güçler duygusuz biçimde insanlara ve topraklara sahip olurken,
Osmanlı ordusunun bu subayı galiplere hayır deme cesaretini göstermiştir.
Birçokları karşılaştıkları haksızlıklardan yakınırken, Mustafa Kemal Paşa si-
laha sarılmış, ülkesini işgal eden yabancı birlikleri kovmuş ve diğer güçleri
tasarılarını gözden geçirmek zorunda bırakmıştır. Kısa süre içinde “ulusun
kurucusu” konumuna gelen eski subayın Türkiye’yi ve Türkleri istediği gibi
yeniden biçimlendirmek için uzun süreli bir gücü vardır artık. Halkı da onu
izlemiştir. Çok da şikâyet etmeden, gelenekleri ve inanışları altüst etmesi-
ne izin vermiştir. Neden? Çünkü halkını tekrar gururlandırmıştır. Halka hay-
siyetini geri veren kişi ona pek çok şeyi kabul ettirebilir. (…) Mustafa Kemal
ve haysiyetlerini kurtardıktan sonra, modernlik yolunda çok ilerilere gitme-
ye hazırlardır artık.”
Maalouf’un ailesinin Atatürk sevgisi, yazarın bir önceki biyografik kitabı
“Yolların Başlangıcı”nda da görülür. Atatürk’ü çok seven yazarın dedesi,
ilk doğacak çocuğuna Mustafa Kemal’in adını koyacağına ant içer. Ve bir
süre sonra eşi bir kız çocuğu doğurur. Dede sözünden dönmez ve Amin
Maalouf’un Kemal adında bir halası olur.
Benzer bir şeyi, geçtiğimiz yıl sinemalarda oynayan ve yaygın ilgi gören Per-
sepolis çizgi filminde de görürüz. Marjane Satrapi’nin aynı adlı çizgi romanın-
da, Atatürk’ün İran yönetici sınıfının özendiği bir lider olduğunu okuruz.
Kurtuluş SavaşıSözünü ettiğimiz dönemin baskın temalarından biri Kurtuluş Savaşı’dır.
Gerek İnkılâp Sergileri’nde gerekse onu önceleyen dönemlerde Kurtuluş
Savaşı tablolarının sayısı hayli fazladır. (Bunlardan bir kısmı, Birinci Dün-
ya Savaşı cephelerini anlatan kompozisyonlardır. Bunlar -özellikle Çanak-
kale- Kurtuluş Savaşı’na giden yolda bir basamak kabul edildiği için listeye
dahil edilmelerinde bir sakınca görülmez.)
İbrahim Çallı’nın “Türk Topçuları” ve “Zeybekler Kurtuluş Savaşı’nda”, Hik-
met Onat’ın “Siperde Mektup Okuyan Askerler”, Ali Avni Çelebi’nin “Si-
lah Arkadaşları”, Namık İsmail’in “Kurtuluş Savaşı”nda Topçular”, Zeki
Kocamemi’nin “Mekkare Erler Nakliye Kolu” adını taşıyan tabloları ilk etap-
ta aklımıza gelenlerdir. Kurtuluş Savaşı resimleri, dünyanın birçok yerinde
ulus-devlet kurma girişimlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Türkiye’de, Batı’da
olduğu türden “Meçhul Asker” heykellerine çok rastlanmaz. Ama sözünü
ettiğimiz tablolarda “meçhul asker” imgelerini bulmak mümkündür.
Bu noktada, dönemin heykel sanatına dair birkaç cümle kurmamız gereki-
yor. Resim söz konusu olunca, adı geçen sanatçılar bu topraklarda büyümüş
isimlerden oluşur. Ama iş heykele gelince durum farklıdır. Cumhuriyet’in ilk
yılları boyunca yabancı heykeltıraşların mutlak hâkimiyetini görürüz. Özel-
likle Avusturyalı Henirich Krippel ve İtalyan Pietro Canonica bu dönemler-
de çok sayıda anıtsal eser üretmiştir.
Daha önce resim konusunda yaptığı anketini andığımız AR dergisi, heykel
konusunda da bir anket yapar. AR, ankete katılan fikir adamlarına, yabancı
Şeref Akdik / Atatürk Telgraf Başında / 1934
Hikmet Onat / Siperde Mektup Okuyan Askerler / 1917
İbrahim Çallı / Zeybekler Kurtuluş Savaşı’nda / 1923
B+ SONBAHAR 13
ve Türk heykeltıraşlarla ilgili fikirlerini sorar. Ortalama kanı, Türkiye’nin hey-
kel konusunda hayli geç kaldığı ve bu açığı kapatması gerektiğidir. Türk
heykel sanatçısı yetiştikçe, söz konusu açık telafi edilecektir. (Ki böyle de
olur. Ahmet Haşim’in dediği gibi, orta yere konan kil, tunç ve mermer za-
manla sahibini bulur. Türk heykel sanatçıları sökün etmeye başlar.)
Orda bir köy var uzaktaAhmet Kutsi Tecer’in bütün Cumhuriyet nesillerinin zihnine nakşolan bu şi-
iri, platonik bir köy romantizmi taşır. Varlığı bugün de süren bir tartışmanın
kritik malzemelerinden biridir: Gitmediğin yer senin olabilir mi?
Cumhuriyet’in en temel problematiklerinden biri de kırsal hayatın dönü-
şümüdür. Türk edebiyatında köye dönük farklı yaklaşımlardan söz et-
mek mümkündür. Bu yazının başında sözünü ettiğimiz Yakup Kadri’nin
Yaban’ında, köylülüğe dönük, pek olumlu cümleler okuyamayız. Ama
bütün edebiyat böyle değildir. Köylülük konusunda birçok aydın Yakup
Kadri’den farklı düşünür. Onlara göre yozlaşmış kent hayatının alternati-
fi, saf ve bozulmamış köy ve köylülüktür. Toplumun yakalandığı hastalık-
Ali Cemal / Kurtuluş Savaşı’ndan
lardan arınmasının yolu yeniden kırsala dönüştür. Bu yaklaşım o sıralarda
Batı dünyasında da hayli taraftar bulmuştur. Buradaki yönelim bizdekinden
daha farklıdır. Sanayi devrimini yaşamış bu ülkelerin aydınları, kapitalizmin
büyüttüğü modern kent hayatının insana hayır getirmediğini; bilakis Cihan
Savaşı gibi bir yıkıma sebep olduğunu düşünüyordu. (Çok sonraları orta-
ya çıkacak olan hippie hareketinin esin kaynakları o zamandan gelmedir.)
Bizde ise sorun bambaşkaydı. Gerek Yakup Kadri’nin, gerekse ondan
farklı düşünenlerin ortak noktası, köy ve köylülüğün önemli bir şey oldu-
ğu ve üstünde durulması gerektiğidir. İlk grup köylülüğü dönüşmesi gere-
ken bir şey olarak görürken, köy romantizmine inanan diğer grup köylülü-
ğün referans alınmasını, ondaki halis duyguların açığa çıkarılmasının zorun-
lu olduğunu düşünür. Bütün farklılıklarına rağmen her iki yaklaşımın da or-
tak bir noktası vardır: Cumhuriyet’in temel düsturu olan muasırlaşmanın en
önemli duraklarından biridir köyler. Yurttaş yaratmanın ihmal edilemez bir
bileşenidir.
Cemal Tollu / Alfabe Okuyan Köylüler / 1933
Bedri Rahmi Eyüboğlu / İlk Geçen Treni Seyreden Köylüler / 1935
Atatürk’ün “Köylü Milletin Efendisidir” diye dile getirdiği temenni ve tespit
de bu yaklaşımlarla örtüşür.
İdeolojik düzeyde böyle devam eden köylülük meselesi, sanatta da ken-
di dilini kurmaya başlar. Köy hayatı Cumhuriyet’ten önce de sanatçıların te-
maları arasındaydı. Ama bu daha çok pastoral hayatı resmeden peyzaj-
lar biçimindeydi. Cézanne, Monet gibi izlenimcileri izleyen Türk sanatçıları
köyü bir “dışsal” seyir ve resim nesnesi olarak görüyordu. (Elbette bu pey-
zajlar da ulus oluşumunda dolaylı ama önemli bir işleve sahipti. İletişim ve
ulaşımın çok zor olduğu bir zamanda, bu resimler coğrafya bilincini artırıyor,
“vatan”ın ve memleketin kalan kısımlarını gösteriyordu.)
Cumhuriyet’le birlikte köye dair sanatsal yaklaşım da değişti, sanatçılar köy
hayatına dışardan değil, içerden bakmaya yöneldiler. Sanatın bütün ülke-
ye yayılması amacıyla, sanatçılar dört bir yana yollandı ve ülkeyi yakından
tanımaları istendi. Söz konusu sanatçılar, Anadolu’dan derlenmiş birçok
folklorik unsuru resimlerinde malzeme olarak kullandı. Turgut Zaim köy ha-
yatını merkeze alan ressamların en başında gelir. Sanatçının bu yazıda da
sözünü ettiğimiz Atatürk tablosunda bunu yakından görmek mümkündür.
Zaim’in bütün sanat yaşamı neredeyse, köyün sosyal yanını anlatan resim-
lerle sürmüştür.
Zaim’in yanı sıra Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cemal Tollu, Nurullah Berk, Eşref
Üren, Namık İsmail gibi sanatçılar bu konularda eserler verdiler.
Sanat eleştirmenleri Cumhuriyet’le birlikte yaşanan sanatsal dönüşümü bir
çeşit Rönesans olarak değerlendiriyor. Cumhuriyet’le beraber başlayan,
14 B+ SONBAHAR
İnkılâp Sergileri ve Halkevleri’yle devam eden ve daha sonra Köy Enstitü-
leri pekişen süreç için “Köy Aydınlanması” deniyor.
Ve kadınlarKadın, tarih boyunca sanatın en önemli esin kaynaklarından biri olmuştur.
Bu anlamda kadın, sanatın bir nesnesidir. Bu durum sadece sanat için de-
ğil, toplumsal hayat için de geçerlidir. Kadının toplumsal cinsiyeti, onu edil-
gen bir pozisyona mahkûm etmiş, tarih boyunca ikinci planda kalmasını
sağlamıştır.
Kadının nesne olmaktan çıkıp, özne olmaya doğru evrilmesi modern haya-
tın kazanımlarından biridir. Muasır medeniyet seviyesine ulaşmayı hedef-
leyen Türkiye, kadın konusunda söz konusu medeniyetlerden bile daha
önemli adımlar atmıştır. (Örneğin kadınlara milletvekili seçme ve seçilme
hakkı ülkemizde 1934’te verilirken, bu tarih Fransa’da 1944’tür.)
Kadınların elde ettikleri bu yeni/aktif konum hem sosyal hayatta, hem de
sanat hayatında etkilerini hemen göstermiştir. Cumhuriyet döneminde ka-
dın yine sanatın en önemli malzemelerinden biridir. Ama bir nesne değil,
artık bir aktördür. Bunda yeni benimsenen Medeni Kanun’un etkisi kadar,
toplumdaki algı değişiminin de büyük payı vardır. Sanat bu algı değişiminin
belki de en önemli parçasıdır. İşte o sanat içinde kadın, yeri gelir piyanosu-
nun başında şarkı söyler, yeri gelir okuma-yazma seferberliğine katılır, yeri
gelir cepheye mühimmat taşır, yeri gelir Zeki Faik İzer’in tablosundaki gibi
“Özgürlük” simgesi olur.
Kadın, Cumhuriyet’in en kuşatıcı sembolüdür. Kadın-sanat ilişkisi, onun bir
sanat objesi olmasıyla sınırlı değildir. Genç Cumhuriyet birçok kadın sanat-
çının yetiştiği bir ortam yaratmıştır. Bu ressamlardan ilk akla gelenler Mü-
fide Kadri, Mihri Hanım, Melek Celal Sofu, Hale Asaf, Celile Hanım, Naz-
lı Ecevit’tir. (Celile ve Nazlı hanımlar Türkiye tarihinin çok önemli iki şahsi-
yetinin anneleridir. Biri Nâzım Hikmet’in, diğeri Bülent Ecevit’in annesidir.)
Toplumsal hayata ve sanata, kadın elinin değmesi, ülkeye bambaşka bir
dinamizm kazandırmıştır. Sadece kent hayatı değildir kadının kendini gös-
terdiği alan. Köy hayatında da kadın bir aktör olarak görünmeye başlar.
SonuçBeşiktaş kentinin gurur veren kurumlarından biri olan Resim ve Heykel
Müzesi’nde 30 Haziran-28 Ağustos 2009 tarihleri arasında açılan “Ser-
ginin Sergisi”, genç Cumhuriyet’in sanatçılar tarafından nasıl göründüğü-
nü gösterdi. İlk defa 1937 yılında açılan sergi, aradan geçen 72 yıla rağmen,
bugünkü durumumuza tutulan bir ayna gibiydi. Cumhuriyet’in bazı konular-
da nasıl büyük mesafeler katettiğini, bazı meselelerde ise, nasıl aynı yerde
sayıp durduğumuzu, hatta geriye gittiğimizi görmüş olduk.
Sanat, çoğu zaman çıplak gözle göremeyeceğimiz şeyleri görmemizi sağ-
lamaz mı zaten? İşte “Serginin Sergisi” buna vesile oldu.
Şeref Akdik / Millet Mektebi
B+
B+ SONBAHAR 15
Hamit Görele / Konser
Melek Celal Sofu / Büyük Millet Meclisi Kürsüsünde Kadın / 1936
B+ SONBAHAR 17
Türkan SaylanParkı
Yazı: RüYa kalıntaş Fotoğraflar: seRhat keskİn
Eskiden Neşe Parkı olarak anılan park şimdi Türkan Saylan’ın heykeline ev sahipliği yapıyor ve artık yaşadığı, yaşattığı, öğrettiği değerlerle
ölümsüzleşen Türkan Saylan’ın adını taşıyor.
“Türkan Saylan heykeli
kendisi gibi mütevazı
bir parkta...”
18 B+ SONBAHAR
Levent’ten Ulus’a doğru yürürken sol tarafta Arnavutköy’e
inen sakin bir cadde vardır. Bu caddeye, yani Sekban-
lar Caddesi’ne dönüp beş dakikalık bir yürüyüş yaptığınız-
da ismi artık Türkan Saylan Parkı olan küçük bir parka ula-
şırsınız. Burası ulu çınar ağaçlarının gölgesinde oturup, kuş
seslerini dinleyebileceğiniz gizli bir köşedir adeta.
Bu park küçük de olsa Beşiktaş kentlilerinin ne kadar şanslı olduğunun bir
kanıtı sayılabilir. Beşiktaş’ta bulunan irili ufaklı onlarca park var ne de olsa.
Ama bu parkı artık diğerlerinden farklı kılan bir şey var. Eskiden Neşe Parkı
olarak anılan bu park şimdi Türkan Saylan’ın heykeline ev sahipliği yapıyor
ve artık Türkan Saylan’ın adını taşıyor.
Türkan Saylan bir Beşiktaş kentlisiydi, yıllarca Arnavutköy’de oturmuştu.
Elde ettiği onca başarı ve gerçekleştirdiği onca projeye rağmen her zaman
mütevazı kalmış bu insanın, yaşamayı tercih ettiği semtte, kendisi gibi mü-
tevazı bir parkta heykeli var artık…
18 Mayıs 2009’da vefat eden Türkan Saylan bir doktor, bir anne, bir hoca,
bir eğitim gönüllüsüydü. Gençlerle onların gözlerinin içine bakarak çalış-
manın, üretmenin kendi yaşam biçimi ve en büyük mutluluğu olduğunu ifa-
de etmişti. Kurucu başkanı olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
yıllardır binlerce gencin ve çocuğun eğitimini destekleyip finanse ediyordu.
Çünkü ilerlemenin en önemli unsurunun eğitim olduğunu gayet iyi biliyor-
du Türkan Saylan. Bütün hayatını insanlara adamıştı aslında; doktor olarak
hastalarına, anne olarak çocuklarına, eğitimci olarak gençlere ve çocukla-
ra, çağdaş bir insan olarak eğitime ihtiyaç duyan herkese... Bir anlamda ha-
yatını başkaları için yaşamış, mutluluğu başkalarının mutluluğunda bulmuş-
tu. Yani onun hayatına yön veren değerlerin yaşatılması adına, heykeli diki-
lecek örnek bir insandı Türkan Saylan.
Ve o heykel bugün sakin, huzurlu ve mütevazı bir parkta, ulu çınar ağaçları-
nın altında duruyor. Park küçük ancak Türkan Saylan heykeli durduğu yeri
büyütüyor adeta. Sağ kolu bir genç kızı ileri doğru gitmesi için destekliyor.
Sol kolunun altında ise iki tane çocuk var ona güvenmiş ve dayanmış. Ken-
dilerini kollayan güçlü bir kadının varlığını bilerek gülümsemişler sanki. Tür-
kan Saylan ise ileriye bakıyor, öne doğru bir adım atmış “Haydi, ilerleyelim.
Gidilecek çok yol var daha” dercesine.
Yaşadığı, yaşattığı ve öğrettiği değerlerle ölümsüzleşen Türkan Saylan ar-
tık bu kentin bir parçası. Heykeli dikilecek kadının bir heykeli var artık. İnan-
dığı değerleri herkese hatırlatmak için kendi adını taşıyan parkta zamanın
ötesinden buraya bakıyor. B+
Türkan Saylan heykeli hakkında, eseri yapan heykelt›raş Prof. Ferit
Özşen’le eserin yapım aşaması ve ilhamı hakkında sohbet ettik.
Türkan Saylan heykelini yapmaya nasıl başladınız? Heykeli nasıl tasarladınız?Ben İsmail Bey’den teklif gelmeden önce kendim bir Türkan Saylan hey-
keli çalışmaya başlamıştım zaten. Heykelin maketine “Haydi Kızlar Oku-
la” sloganı çıktığında başlamıştım. O makette Türkan Hanım ileriye doğ-
ru hamle yapar gibiydi, öne doğru bir adım atmış halde. Kabına sığmayan,
atılımcı bir kadın olduğu için böyle yapmıştım. Solunda 10 yaşlarında iki ço-
cuk, sağında 17 yaşlarında bir genç kızla tasarlamıştım. Sağ taraftaki kız
çağa başkaldıran frapan bir genç kız olsun istedim. Heykele başladığım
zaman Türkan Hanım hayattaydı. Başkandan teklif gelince de “zevkle ya-
parım” dedim. Ancak başkan heykel bir ayda bitsin istedi. Bir ayda hem ta-
sarım, hem uygulama, hem döküm. Ben hızlı çalışırım ama bir ay çok kısa
bir süreydi, ben iki ay istedim. Çalışmaya daha önceden başladığım için ka-
famda bir eskiz vardı. Hemen bir maket yaptım, maketi çok beğendiler. Ça-
lışmaya başladım. İsmail Bey sabah 9’da arar ve bugün ne yaptın diye so-
rardı. Her gün sıkı takipteydim. İsmail Bey her aşamada gelip kontrol etti
heykeli. Üç kez geldi yapım aşamasında. Benim için bu süreçte önem-
li olan heykele bir anlam yüklemekti ama zaten Türkan Hanım’ın hayatı an-
lam dolu. Düşünün lepra hastalığı için kendini feda eden bir kadın var orta-
da, atılımcı, çağdaş. Buna uygun olarak döpiyesli yaptım Türkan Hanım’ı.
Türkan Hanım’ın oğlu da geldi yapım aşamasında. Hatta yüz aşamasında
bana yardımcı oldu, çünkü ben kendisini hiç görmemiştim, fotoğraflardan
çalışıyordum. Benim elimdeki fotoğraflar ise çok farklı dönemlere aitti. Tam
5 saat, o tamam deyinceye kadar beraber çalıştık Türkan Hanım’ın oğluyla.
Çok da iyi oldu. Yani ben iyi olduğunu düşünüyorum, umarım beğenilir. Bir
sanatçının asıl isteği yaptığının beğenilmesidir tabii.
Türkan Hanım’ın hangi özelliklerini öne çıkarmak istediniz çalışmanızda? Nasıl bir kompozisyon çıktı ortaya?Önden, çocukları ileriye doğru destekleyen, aynı zamanda koruyup kolla-
yan, atılımcı bir kadın olarak tasvir ettim Türkan Hanım’ı. İki elinden biri, fikir
olarak daha ileriye göndermek için genç kızın sırtında bir destek gibi duru-
yor. Diğer eli ise iki küçük çocuğu koruyup kolluyor. Çocuklar da ona şük-
ran duygusu içinde yapışmışlar. Bence kompozisyonu iyi heykelin. Küçük
bir heykel oldu. Heykelin yeri biraz tenha ama güzel, sakin. Çınar ağaçla-
rı altında. Belediyenin çevre düzenleme birimi de çok özen gösterdi oraya.
İsmail Bey, Türkan Hanım vefat etmeden önce dikilmesini istiyordu hey-
kelin ama Türkan Hanım istememiş böyle bir şeyi. Bu da Türkan Hanım’ın
mütevazılığı. Zaten park da onun gibi oldukça mütevazı, gösterişsiz, küçük,
sakin bir park. Benim için ayrı bir yeri var zaten oranın. Akademi yıllarında
o parkın karşısındaki meyhaneye giderdim arkadaşlarımla ben. Orda şarap
içer, leblebi yiyip bülbülleri dinlerdik.
Levent Meydanı’ndaki “Barış İçin El Ele” heykeli, Abbasa-ğa Parkı’ndaki “Demokrasi Şehitleri”, şimdi Türkan Say-lan heykeli ve bir de Leyla Gencer heykeli projesi var Be-şiktaş Belediyesi’nin. Sizin dahil olduğunuz ve Beşiktaş Belediyesi’nin destek olduğu bu tip projeler hakkında ne dü-şünüyorsunuz? Şehrin belli mekânlarında çağdaş yaşama katkısı olmuş bu isimlerin hey-
kellerinin dikilmesi çok hoş bir durum bence. Heykeli dikilmesi gereken in-
sanlar var ki, Türkan Saylan da böyle bir insandı. Ben de yapıyorum onla-
rın heykellerini, bir güzellik koyuyorum ortaya. O güzellik insanın düşünme-
sini de sağlıyor aynı zamanda. Ben çağın daha ilerisine gitmeyi amaçlayan
bir görüşe inanıyorum. Ben günü, hatta günün daha ötesini yaşamayı yeğ-
leyen bir insanım. Bu toplumun da böyle kurtulacağına inanıyorum. Dolayı-
sıyla da heykelin ve resmin yeri olmalı bir kentte. Bunlar hem kenti kent ya-
pan objelerdir, hem de var olan değerleri takdir edip, onları yarına, çocuk-
larına taşıdığının simgeleridir. Bu objeler, heykeller kentin ortasında olduk-
ça, heykelin temsil ettiği değeri canlı tutarsınız. Bunlar geleceğe bir bel-
gedir, gelecek nesillere bırakılmış bir öğretidir aynı zamanda. Bu eserler-
le bazı değerleri ve belleği güncel tutarsınız. Bunlar kentin dokusunun par-
çasıdır. İnsani değerlerimizin ortada birebir şekillenmesi değerlere gösteri-
len özendir. Yaptığımız eserler bize burada yaşamışlığımızı ve medeniye-
timizin ölçülerini verecek. Taş üstüne taş koyacaksın, bir medeniyet koya-
caksın ki orada var olacaksın. İsmail Bey de bu anlamda çok doğru yapı-
yor bence. Güzel projeler bunlar. Hem sanat, hem kent, hem de çocukları-
mız açısından çok yararlı işler. Ben kendisini sonuna kadar destekliyorum.
Heykeltıraş Prof. Ferit Özşen
B+ SONBAHAR 19
20 B+ SONBAHAR
Güncel
Yazı: RüYa kalıntaş Fotoğraflar: seRhat keskİn
Beşiktaş kentlileri üç yıldır yaz akşamlarını yemyeşil parklarda ünlü sanatçılarla şarkı söyleyerek, filmler seyrederek ve söyleşiler yaparak geçiriyor. Park Buluşmaları artık Beşiktaşlılar için yaz aylarının vazgeçilmezi...
Beşiktaş kentlisininyaz coşkusu
“Park Buluşmaları”
22 B+ SONBAHAR
gil, Ezginin Günlüğü, Grup Gündoğarken, Sabahat Akkiraz, Erdal Erzin-
can, Fuat Saka, Zardan Adam, Entu, Aysun Kocatepe, Bulutsuzluk Özle-
mi, Yüksek Sadakat, Vedat Sakman, Yeni Türkü, Güldeste, Burçin Büke
ve Sibel Köse Beşiktaşlılar için söyledi şarkılarını.
Faruk Şuyun’un düzenlediği, “Ustalara Saygı” programının misafirlerini
de Abbasağalılar yemyeşil parklarında ağırladı. 10 Ağustos 2009 akşamı
Coşkun Demir için düzenlenen saygı gecesine sanatçının ortak çalışma-
lar yaptığı arkadaşları Ali Kocatepe ve Doğan Canku katıldı. Ülkemizin en
köklü müzik gruplarından Modern Folk Üçlüsü de 29 Temmuz 2009 ak-
şamı 40. sanat yılını “Ustalara Saygı” etkinliği kapsamında kutladı Abba-
sağa Parkı’nda. Modern Folk Üçlüsü’nün geride bıraktığı kırk yılda birlikte
çalıştığı dostları Arda Uskan, Burhan Karaçam, Can Gürzap, Deniz Ada-
nalı, Emel Sayın, Esin Afşar, Fatih Orbay, Hakan Güngör, İzzet Öz, Naim
Dilmener, Necip Kışlalı, Özalp Birol, Yuri Ryadchenko da grupla birlikte
sahneye çıktı, şarkılar söyledi.
Konserlerden sonra görüştüğümüz sanatçıların hepsi parkların konser ver-
mek için oldukça samimi ortamlar olduğu ve konserlerin çok keyifli geç-
tiği fikrindeydi. Grup Gündoğarken’den Burhan Şeşen, Abbasağa’da
verdikleri konserin heyecanını farklı bir simgeye bağladı ve “Demokra-
si Şehitleri”nin karşısında şarkı söylemenin keyfinin bambaşka olduğunu
söyledi sahnede. Bilindiği gibi Abbasağa Parkı “Demokrasi Şehitleri” Do-
ğan Öz, Doç. Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi, Prof. Ümit Yaşar Doğanay,
Prof. Cavit Orhan Tütengil, Çetin Emeç, Prof. Bahriye Üçok, Uğur Mum-
cu, Asım Bezirci, Onat Kutlar, Prof. Ahmet Taner Kışlalı ve Prof. Muammer
Aksoy’un heykellerine ev sahipliği yapıyor.
Abbasağa Parkı 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde de çok özel bir konsere sah-
ne oldu. Barış Günü’nde o heykellerin önünde konser verme sırası Çağdaş
Yaşamı Destekleme Derneği’nde müzik eğitimi alan gençlerin oluşturduğu
Çağdaş Müzik Topluluğu’nundu... Topluluk Abbasağalılarla birlikte söyledi
barış şarkılarını…
Hava sıcak. Beşiktaş’ta her zaman buluştuğumuz çay
bahçesinde buluşuyoruz arkadaşlarla… Yan masada
bir genç telefonda annesiyle konuşuyor. Arkadaşlarıy-
la konsere gideceğini söylüyor. Telefonu kapadıktan
sonra arkadaşlarına dönüp “onlar da oradaymış zaten”
diyor, gülüşüyorlar. Sonra içlerinden biri “Beş dakika
kaldı, hadi hesabı ödeyip gidelim” diyor. Biz de anlıyoruz o zaman; Park Bu-
luşmaları başlıyor, konser var bu akşam. Ezginin Günlüğü konseri! Zaman
kaybetmeden yola koyuluyoruz. Abbasağa Parkı’na yürürken Beşiktaş’ta
oturan birkaç arkadaşı arayıp onları da çağırıyoruz. Mahalleden tanıdık si-
maları görüyoruz, biraz sohbet ediyoruz. Sonra bu yılın programını içeren bir
broşür alıp oturuyoruz bir yere. Konser başlıyor. Ezginin Günlüğü’nün şarkı-
larına eşlik ediyor parktaki herkes. Konser bittiğinde yanımızda oturan genç
bir kadın bu yazın daha güzel geçeceğini, bu yılki programın geçen yıldan
daha dolu olduğunu söylüyor. Beşiktaş’a taşınalı yedi ay olan arkadaşım,
Park Buluşmaları’nın her yıl yapıldığını böyle öğreniyor…
Beşiktaş’ta yaz akşamları 2006 yılından beri kültür-sanat etkinlikleriyle
renkleniyor. Beşiktaş kentlileri üç yıldır yaz akşamlarını yemyeşil parklarda
ünlü sanatçılarla şarkı söyleyerek, filmler seyrederek ve söyleşiler yaparak
geçiriyor. Beşiktaş Belediyesi’nin İstanbul’da neredeyse yok olmak üzere
olan mahallelilik ruhunu canlandırmak amacıyla düzenlediği bu etkinlikler
dizisi artık Beşiktaşlılar için yaz aylarının vazgeçilmezi...
Beşiktaş kentlileri yaz gecelerini farklı etkinliklerle geçirmeye o kadar
alışmış ki artık belediyeden daha fazlasını talep ediyor. Program mahal-
lelerden gelen talepler doğrultusunda düzenleniyor. Bu durum belediye
ve mahalleliler arasında bir tür “sokak demokrasisi” olarak da tanımlana-
bilir. Halk ve yerel yönetim biraraya gelerek karar veriyor.
15 Temmuz’dan 20 Eylül’e kadar iki aylık bir süreye yayılan etkinliklere
toplam 19 park ve okul bahçesi ev sahipliği yaptı. Konser mekânları ise
Abbasağa ve Aykut Barka parklarıydı. Diğer mekânlarda vizyondaki Türk
filmleri gösterildi. Oldukça renkli geçen yaz akşamlarında Bülent Ortaç-
B+ SONBAHAR 23
Park Buluşmaları’nın tek kişilik gösteri ve söyleşi programı da oldukça zen-
gindi. Sunay Akın, Cezmi Ersöz, Salih Kalyon, Cezmi Baskın, Altan Gör-
düm, Altan Erkekli, Rutkay Aziz ve Tarık Akan anılarıyla şenlendirdi parkla-
rı. Ceyhun Yılmaz, Vedat Özdemiroğlu ve Serhat Özcan da tek kişilik gös-
teri bölümünün konuklarıydı. Beşiktaşlılar için her yıl Park Buluşmaları et-
kinliklerine katılan Sunay Akın’ı dinlemek başka bir keyifti. Sunay Akın’dan
sonra sahneye çıkan Entu grubunun hareketli Karadeniz türkülerine ise ho-
ronlarla eşlik edildi. İnsanlar horon teperken o kadar eğleniyordu ki, sonun-
da Abbasağa’da oturan bir İngiliz de dayanamayıp horona katıldı ve gece-
nin yıldızı oldu.
Türk sinemasının son dönemdeki en önemli örneklerinin gösterimleri de
oldukça ilgi gördü. Devrim Arabaları, Güneşi Gördüm ve Kız Kardeşim,
Beşiktaş kentlilerinin birbirlerine en çok tavsiye ettiği ve hakkında konuş-
tuğu filmlerdi. Çekirdeklerini ve patlamış mısırlarını alanlar izlemek istedik-
leri filmlerin gösterildiği parkın yolunu tuttular.
Beşiktaşlılar yıldızların altında film izlerken yanlarında getirdikleri yiyecek
ve içecekleri paylaştı, konserlerde şarkılarını dinledikleri sanatçılarla dans
etti, fotoğraf çektirdi. Konserlerde en çok eğlenen ise tabii ki çocuklardı.
Sanatçılara eşlik eden çocuklar konserler boyunca sahnenin önünde dans
etti. Çocukların bütün sanatçılardan tek bir isteği vardı: Kolbastı! İstekleri-
ni yalnızca hareketli Karadeniz türkülerini yorumlayan Entu grubu gerçek-
leştirdi. Konserlerin belki de en unutulmaz ve inanılmaz görüntüsü ise dans
eden çocuğunu izlemek için saçındaki boyayla kuaförden koşarak gelmiş
genç bir anneydi. Bu görüntüye Grup Gündoğarken bile kayıtsız kalmadı
ve genç anneyi sahneye davet etti. Genç kadın komşularına merhaba de-
yip el salladıktan sonra kuaföre geri döndü!
Beşiktaşlılar bu yıl da sıcak yaz gecelerinde eve tıkılıp kalmadılar, tele-
vizyona esir olmadılar. Kentli olmanın, mahallelerinde komşularıyla haya-
tı paylaşmanın bütün güzelliklerinden yararlandılar. Çocuklarıyla beraber
parklarda zaman geçirdiler; güldüler, eğlendiler, şarkılar söyleyip dans etti-
ler. Komşularıyla sohbet edip açık havada film izlediler. Tanımadıklarıyla ta-
nıştılar, yeni dostluklar kurdular.
Park Buluşmaları’nın elde ettiği süreklilik ve başarı bu etkinliklere sahip çı-
kan ve büyük bir özveriyle katılan Beşiktaş kentlilerine ait… Kentlilerin verdi-
ği destek Beşiktaş Belediyesi’nin çalışmalarını daha da etkili hale getiriyor.
Beşiktaş’ta bir yaz daha yıldızların altında izlenen konserler, filmler ve gös-
terilerle geçti. Kültür ve sanata yapılan yatırımları her zaman destekleyen ve
varlıklarıyla etkinlikleri zenginleştiren Beşiktaş kentlileri 2010 yazının daha
da güzel geçeceğini gayet iyi biliyor. Çünkü onlar kentli olmanın hakkını so-
nuna kadar veriyor… B+
28 B+ SONBAHAR
Betül BalcıBen Abbasağa’da oturuyorum. Hemen hemen bütün etkinliklere
katıldım. Programdan çok memnunum. Yazın vakit geçirmek için
harika bir yer park. Artık eskisi gibi gidip gelmeler, komşuluklar kal-
madı. Biz bu etkinlikler sayesinde mahalleliyle, komşularımızla bir
arada oluyoruz. Sıcak bir ortam oluyor burada. Benim çocuğum
çok küçük olduğu için pek bir şey yapamıyorum çocuğumla ama
buraya gelebiliyorum. Çocuklarımızla gelip rahat rahat film izliyo-
ruz, konser dinliyoruz.
Bülent OrtaçgilKonser vermek için güzel yerler parklar, daha sıcak ortamlar. Sizi tanı-
mayan insanlar da burada sizi dinliyor olabilir. İnsanlar parklarda daha ra-
hat görünüyor, ağaçların altında kimi bira içiyor, kimi çimlerde uzanıyor,
kimi çekirdek çitliyor, beğenmezse çekip gidiyor.
Belediyeler mutlaka “Park Buluşmaları” gibi kültür hizmetleri sunmalı,
ama her belediye bunu yapmıyor. Bu yer, niyet ve insanlardan gelen ta-
leple de ilgili tabii. Beşiktaş farklı bir yer bu anlamda. Çoğunlukla öğren-
cilerin, memurların oturduğu, belirli bir entelektüel seviyenin olduğu bir
yer Beşiktaş. Dolayısıyla insanlar memnun oluyor burada bu tür etkinlik-
lerden. Sinemaya gidiyor, konser izliyor. Bence çok güzel.
Hülya MetinKatılabildiğim bütün etkinliklere katıldım. Hepsi çok keyifliydi.
Parklardaki etkinlikler samimi ve keyifli. Özellikle çocuklarımız için
çok güzel oluyor. Burası aile ortamı gibi. Yeri geliyor burada in-
sanlarla, komşularımızla çayımızı bile paylaşıyoruz. Ne yersek ne
içersek hep birlikte. Sohbet ediyoruz, konserimizi, filmimizi izli-
yoruz. Ama bence çocuklarımıza ve kadınlara yönelik şeyler de
yapılabilir. Mesela çocuklar için parklarda kitap okumaları olabilir,
çünkü Beşiktaş bir kültür merkezi.
Parklarımızda ağırladığımız sanatçılara ve izleyicilere “Park Buluşmaları”
hakkındaki düşüncelerini sorduk.
B+ SONBAHAR 29
Meliha YıldızBen daha yeni taşındım Beşiktaş’a. 6 aydır buradayım ama bu-rada farklı bir şey olduğunu hissediyorsun. Farklı bir havası var Beşiktaş’ın. Bu etkinlikler televizyon başında eve kapanmak yerine insanların evden çıkmasını sağlıyor. Beşiktaş’ta zaten insanlar dışar-da, parklarda oturup vakit geçirebiliyor. Biz annemle televizyon iz-lemek istemiyoruz, buraya geliyoruz. Güzel bir şey bu. Bu sırada in-sanlar tanışıyor, sohbet ediyor. Bu bir taraftan bir araya gelme, ayn› zamanda da örgütlenme. Etkinliklerin iki buçuk ay, yani bütün yaz boyunca devam etmesi zor ama bizim için çok güzel.
Özgür KarahüseyinBu yazın programı çok güzeldi. Bazı aksaklıklar oldu tabii liste-
dekilerin dışında ama güzeldi. Burası anne babalarımızın anlattı-
ğı eski açık hava sinemaları gibi oluyor. Eskiden mahalleliler ge-
liyor, toplanıyormuş. Bugün Beşiktaş Belediyesi bunu canlan-
dırdı tekrar. Çok güzel bir uygulama bu nedenle. Başka beledi-
yelere örnek olur umarım. Konserler, söyleşiler ve filmler dışında
ramazan dolayısıyla tiyatrolar da eklenmiş bu sene programa.
Yapılabilecek her şey yapılıyor, ben gayet memnunum.
Grup GündoğarkenBu parklardaki konserlerde katılım çok samimi geldi bize. Hiç bu ka-
dar katılım beklemiyorduk biz aslında, özellikle Ulus’taki Aykut Bar-
ka Parkı’ndaki katılım çok şaşırttı bizi. Bu Beşiktaş Belediyesi’nin ba-
şarısı. Belediyelerin bu tip etkinlikler düzenlemesi çok önemli zaten.
Çünkü hükümet halkını pek tanıyamıyor ama yerel yönetimler halka
daha yakın oluyor ve insanlarla birebir ilişkileri var. Bizim için ise bü-
yük konserlerin havası çok başka ama parklarda sahneler küçük oldu-
ğu için daha iç içe, daha sıcak, daha samimi bir ilişki kuruluyor dinleyi-
ciyle. O yüzden biz çok seviyoruz park konserlerini. Biz üç sene önce
çıkmıştık ilk kez park konserlerine. İlk seneyle bu sene arasında katı-
lımda ciddi bir fark var. İnsanlar alışmışlar artık, gelenekselleşmiş bel-
li ki. Hiç unutulmayacak şeyler oluyor tabii bu kadar samimi bir ortam-
da. Mesela bu akşamki konsere saçı boyalı bir kadın gelmiş kuaför-
den dans eden çocuğunu izlemeye, çok enteresan. Anlatsam çoğu
insan inanmaz buna!
30 B+ SONBAHAR
EntuPark konserlerinde daha farklı her şey, çünkü kitleye daha yakınsınız. Belediyenin
yaptığı projenin amacı olan mahalleli tanışsın, kaynaşsın kısmına sanatçı da katı-
lıyor parklarda. Biz genelde konserlerde çıkıp seyirciden kopuk bir biçimde ken-
di repertuvarımızı sunarız. Ama bu park konserlerinde seyircilere göre yönlendir-
dik programı. Kimseyi kırmadan, üzmeden… Herkes mutlu bir şekilde ayrılıyor park
konserlerinden. Sanki orada sahneye çıkanlarla seyirciler beraber o parkta köpek
gezdirmişler, çocuklarını dolaştırmışlar gibi bir hava var. Konserlerin daha da sa-
mimi olması için doğaçlama olarak izleyiciler de sahneye alınabilir. Çocukların, ka-
dınların çıkıp yeteneklerine göre bir şeyler yapması, doğaçlama şarkı söylemesi
eğlenceli olabilir. Sahnenin önünde çok güzel dans edenler vardı. Çok samimi bir
hava vardı konserde; sanki “Aaa sahne var burada, arkadaşlar da hazır, çıkalım ça-
lalım” gibiydi. Kitleyle iletişim de böyle oldu.
Modern Folk ÜçlüsüSanatçıyla halk arasında hiçbir zaman bir seviye farkı olmaması lazım.
Bu anlamda parklar çok önemli ortamlar. Zaten sanatçı bu halkın için-
den çıkıyor. Dolayısıyla bu nitelikteki samimi buluşmalarda halkla iç içe
oluyoruz. Biz de bundan çok keyif alıyoruz, çünkü bizim yaptığımız
müzik türü de bu. Dinleyicilerimizle göz kontağında olup duygusal bir
şeyler paylaşmak işimizin özü ve büyük bir keyif bizim için. İşin duygu-
sal yönü var bir de; çıkıp ezberlenmiş şarkıları söylemek değil konser.
Konser sanatçıyla dinleyici arasındaki duygusal bağı, iletişimi, elektriği
oluşturmak. Onlar bizi, biz onları geliştirip olgunlaştırıyoruz. Karşılıklı bir
alışveriş bu, bir duygu bütünselliği. Bu duygu bütünselliğinde de mutla-
ka böyle bir beraberliğin keyfi var. Beşiktaş Belediyesi’nin bu tür etkin-
likleri yapmaya mutlaka devam etmesi lazım, sanatçıların da bu devam
etme arzusuna katkıda bulunmaları lazım. Aslında bu bir yükümlülük.
Buradaki seyircinin az olması maddi beklentileri karşılamayabilir ama
bunun manevi değerini hiçbir yere yazamazsınız. Bu yüzden sanatçıla-
rın böyle şeyleri desteklemesinde büyük yarar görüyorum.
B+ SONBAHAR 31
Bulutsuzluk ÖzlemiBeşiktaş Belediyesi çağdaş bir anlayışa sahip. Biraz önce ken-
di aramızda bu tip belediyelerin şekillendirdiği yerlerin farklı ol-
duğunu konuşuyorduk. Hatta şurada oturan emekli gibi görünen
çifti de örnek alarak dedik ki; bu akşam evde yemek pişirmek,
bulaşık yıkamak istemediler ve çıkıp geldiler, birer kadeh şarap-
la yemeklerini yiyorlar herhalde. Bu da bir belediye hizmeti aslın-
da. Bazı yerlerde bunun olmadığını ve oranın sönükleştiğini gö-
rüyoruz. Belediyenin semt parklarında birtakım sosyal etkinlikler
düzenleyerek semt sakinlerini orda buluşmaya teşvik etmesi çok
güzel. İstanbul’un eski yaşamında da olan bir şey bu, mesela yaz-
lık sinemalar dönemi vardı. Semt sakinleri yazlık sinema bahane-
siyle birbirlerini görürlerdi. Ancak bu etkinliklerle mahallelilik ru-
hunu yeniden canlandırmak biraz sabır gerektirebilir ve insanların
belleğinde olan bu tip alışkanlıkların tekrar ortaya çıkması biraz
zaman alabilir. Artık insanları eve bağlayan televizyon var. Bir de
ekonomik nedenler var tabii; insanlar dışarıdaki etkinliklere para
ayıramayacak durumdalar. Yani biraz sabırla devam etmesi ge-
rekiyor bu etkinliklerin…
Park Buluşmaları afiş ve etkinlik programı broşürü
32 B+ SONBAHAR
Öğrenci pansiyonculuğu Beşiktaş’ta bir yerel kalkınma projesidir. Pansiyonculuk Beşiktaş’a yılda 40-60 milyon TL bir gelir sağlayabilir!
Beşiktaş turizminde yeni bir model
Öğrenci Pansiyonculuğu
Son yıllarda yerel kalkınma ile yerel yönetimler arasında ku-
rulan ilişki siyasi bir program olarak da, beklenti olarak da
yükseliyor. Bu öngörü ve beklenti post-modern bir çözüm
olabileceği gibi, arkaik bir hurafe olarak da kalabilir. Hele bi-
zim gibi ciddi, karar-yargı üretmek için araştırma ve analiz-
lere gerek duymayan; duyduğunu doğru, seyrettiğini ger-
çek sanan toplumlarda yerel kalkınma-yerel yönetim ilişkisini dikkatle irde-
lemek gerekir.
Öyleyse kentlerin kalkınma ile olan ilişkisini nasıl algılamalıyız? Farklı bir
araştırmadan aktaralım:
“Kent ölçeğinde siyasetin ekonomik ve toplumsal olmak üzere iki ana ek-
seni bulunuyor. Bunlardan ekonomik olanı, kent mekânının sermaye biri-
kiminin bir aracı olarak kullanılmasını sağlayarak ekonomik gelişmenin ileri
götürülmesini desteklemek ve onu şekillendirmektir. Kentsel siyasetin bu
ekonomik amaçla çokça çelişen ikinci ekseni (toplumsal işlev) ise, başta
ücretli emekçiler olmak üzere kentsel alan içinde yaşayan nüfusun barın-
ma, dinlenme, kolektif tüketim ve hizmet gereksinimlerinin karşılanmasıyla,
yani toplumsal refahın artırılmasıyla ilgilidir.”
(A. Ekber Doğan, Neo-Liberal Belediyecilik ve Yerel Kalkınma, Mülkiye
Dergisi, cilt XXIX, sayı 246, internet yayını)
Özetle kentsel kalkınma denen şey; kentsel mekânları ya ulusal ve uluslar
üstü sermaye güçlerinin isteğine göre biçimlendirmek ya da kent halkının
refahını artıracak şekilde yönetmektir. Üçüncü bir yol da, bu iki çıkar arasın-
da dengeli bir yapı oluşturmaktır.
Beşiktaş kentinde öteden beri turizm yapılıyor ve bu nedenle oluşmuş
ciddi bir yatak kapasitesi var. Turizmcilerin deyimi ile Beşiktaş sahip ol-
duğu değerler ve imkânlar açısından kendi başına bir destinasyon (varış-
konaklama-duruş) noktası… “İstanbul” olarak ifade edilebilecek diğer de-
ğerlere gün içinde ulaşabilmek açısından da çok avantajlı bir konuma sa-
hip. Bu nedenle konaklama kapasitesi açısından Tarihi Yarımada’nın ar-
dından ikinci sırada…
Vizyon
Yazı ve Söyleşiler: HASAN ÖZGEN Fotoğraflar: SERHAT KESKİN
B+ SONBAHAR 33
Bu yazının devamı olan söyleşilerde uzmanlar çok önemli tespitlerde bu-
lunuyorlar. Önümüzdeki yıllarda Beşiktaş kentinin mekânsal gelişmesi ve
kentsel refahı hizmet, turizm ve kültür endüstrilerine bağlı olacak. Ancak
turizm alanındaki beklentiler ve öneriler var olan, bugün de yaşanan turizm
olgusundan hareketle söyleniyor. İster grup ya da kişisel, ister kitle turizmi
olarak yapılsın, var olan turizm sektörünün Beşiktaş’ta iki temel eksiği var.
1) Beşiktaş’ın kullanılmayan imkânlarını ve potansiyelini değerlendirmiyor.
Boğaziçi, konaklama, eğlence, yemek, konferans, tarih turu vb ile yetini-
yor. Bir anlamda Beşiktaş kenti, genel İstanbul turizmine yataklık yapıyor,
destek oluyor.
2) Turizm gelirlerinin demokratikleştirilmesini önermiyor. Kente yayılan,
hakla paylaşılan turizm geliri yeterli düzeyde değil!
Bu açılardan bakıldığında Beşiktaş kenti turizm için yeni ve ek bir potansi-
yele sahip. Öncelikle Beşiktaş kentinde ikili bir yaşam tarzı var. Mahalle ya-
şamı ve site yaşamı. Her ikisinde de görgülü ve eğitimli bir kentli nüfus ya-
şıyor. Yani çağdaş turizm uygulamaları için mekân ve insan kaynakları açı-
sından uygun bir birikime sahip.
Öte yandan Beşiktaş bir “eğitim kenti”. Yedi üniversiteye, çok sayıda ders-
haneye, etüt ve öğrenci pansiyonuna sahip. Üniversite öğrencilerinin yaşa-
mak için birinci tercihleri Beşiktaş. Kentsel güvenlik üst düzeyde ve insani
ilişkiler de seviyeli ve çağdaş. Öğrenci nüfusunun yaklaşık 25-30 bin civa-
rında olduğu sanılıyor.
Bu verilere bakınca Beşiktaş kentinde neden yaygın ve örgütlü bir “öğren-
ci ev pansiyonculuğu” yok diye soruyor insan! Öğrencilerin istekli ailelerin
yanında pansiyoner olarak kaldığı bu sistem hem ailelere bir yan gelir sağ-
layacak, hem de öğrencilerin daha güvenli ve sağlıklı ortamlarda yaşama-
sına yardımcı olacaktır. Üstelik bu yöntem bütün Batı ülkelerinde çok yay-
gın ve talep edilen bir yöntemdir. Ayrıca “öğrenci ev pansiyonculuğu” Be-
şiktaş kentlisinde evini turizme açma, turizmde kullanma geleneği ve biri-
kimi yaratacaktır.
Turizm gelirlerinin demokratikleştirilmesi, yani halkla paylaşılmasının güçlü
araçlarından biri kuşkusuz “pansiyonculuk”tur. Beşiktaş kentlisi pansiyon-
culuğa, hazır olan yerel ihtiyaçlardan yani öğrencilerden ev pansiyonerle-
ri oluşturarak başlayabilir. Bu başarılırsa Beşiktaş kentlisine yıllık 40 ile 60
milyon TL arasında değişecek yeni bir gelir sağlanabilir. (10 bin pansiyoner
öğrenci 10 ay boyunca 300 ile 600 TL arasında ödeme yaparsa…)
Belediye Başkanı İsmail Ünal, herhalde bu ve benzeri verileri düşünerek
seçimlerde öğrenci pansiyonculuğunu teşvik edeceğini açıklamıştı. Şimdi
sıra bu işin tutarlı bir örgütlenmesinde.
Benim senaryom şu: Konaklama ihtiyacında olan öğrenci ile evine pansi-
yoner öğrenci almak isteyen aileyi Beşiktaş Belediyesi buluştursun. Bu iliş-
kinin örgütlenmesinde, kuralların belirlenmesinde ve takibinde, pansiyona
ayrılacak mekânların sağlıklı hale getirilmesinde belediye öncülük yapsın,
kimi teşvikler geliştirsin… Ancak ev sahibi ile öğrenci arasındaki akçalı ko-
nulara karışmasın…
9-10 Ekim 2009 tarihlerinde Bursa’da yapılan Tarihi Kentler Birliği ve
Dünya Kaleli Kentler Birliği ortak buluşmasında Avrupa Tarihi Kentler ve
Bölgeler Birliği Genel Sekreteri Brian Smith, kültür turizminin ulaştığı yeni
boyutları ve AB bakışını şöyle açıkladı:
“Yapılandırılmış ve hedefleri konmuş bir kültürel turizm için, gelen insanların
talepleriyle kentin bu talepleri karşılama yeteneği arasındaki denge doğru
kurulmalıdır. Kentin tarihi ve sahip olduğu özellikler yeni teknolojilerle yo-
Boğaziçi Üniversitesi Yıldız Teknik Üniversitesi
Yurtdışında öğrenci pansiyonculuğundan örnekler. Aileler ve öğrenciler. (Üstte, altta ve yan sayfada)
34 B+ SONBAHAR
Bir yerel kalkınma projesi olan
“pansiyonculuk”binlerce öğrenci ve ev sahibinin
yüzünü güldürecek.
B+
rumlanmalı ve kentin ayırt edici kimliği öne çıkarılmalıdır. Kent farklılıkları
kucaklamalı ve benimsemelidir. Turizm gelirlerini turizmin yararına yatırım-
lara dönüştürecek mekanizmalar oluşturulmalıdır.
AB’nin önceliklerinden biri, Avrupa’yı bilgi ekonomisinin merkezi haline
getirmektir. Kültürel miras, yeni iş alanlarının yaratılması ve yaratıcı işlevlen-
dirme ve yeniden kullanımların oluşturulması için yararlı bir olanaktır. Bil-
gisayar teknolojilerinden yararlanılarak sanal ortamlarda yaratıcı çözüm-
ler geliştirilebilir. AB’nin ikinci önceliği, sürdürülebilirliktir. Tarihi kentler yüz-
yıllardır değişime ayak uydurarak bugüne gelebilmişse, bu sürekliliği biraz
destekle yarınlara da taşıyabilir. Bu konuyu geliştirmek için yapılacak proje-
lere AB de fon ayırıyor. Rekabetçi ve refah sağlamaya yönelik bir ekonomi
ile sürdürülebilirlik ilkesi arasında bir uzlaşma zemini bulmalıyız. Uluslarara-
sı işbirliği ve anlaşmalar zorunludur ama eylem kesinlikle yerelde olacaktır.
Bunu da belediyeler, başkanlar ve yerel halk yapacak.”
Beşiktaş kentinin kültürel değerleri arasında en önemli varlıklardan biri
“akademik dünya” ile geleceğe hazırlanan “öğrenciler”dir. Bir yandan “bilgi
ekonomisinin merkezi” haline gelmek, diğer yandan turizm gelirlerini “öğ-
renci pansiyonculuğu” ile demokratikleştirmek gibi bir şans önümüzde du-
ruyor. Üstelik bu çabalarımıza AB fonlarından destek alma hakkımız da var.
“Öğrenci pansiyonculuğu” iyi uygulanırsa, hem Beşiktaş kentinin daha çok
bizlere ait olduğunu gösterecek, hem de Beşiktaş’ta yaşayanlara yeni bir
ekonomik alan yaratacaktır. Bu sosyo-ekonomik örgütlenme modeli, ta-
raflara bilgi ve kültür alışverişi sağlayacak; ekonomik kazanç ve kuşaklar
arası güven olarak yansıyacaktır.
Öğrenci pansiyonculuğuna öncülük edebilecek iki mahalle: Arnavutköy (üstte) ve Abbasağa (altta)
B+ SONBAHAR 35
Eşim Bayındırlık İşleri Müsteşarı idi. Maalesef 1985 yılında vefat etti. Çocuklarım da ev-
lendikten sonra yurt dışına yerleştiler. Ben emekliyim. Şu anda yalnız yaşıyorum. Altı odalı
Boğaz manzaralı oldukça büyük bir evim var. Bu süreçte hem yalnızlığımı gidermek hem
de çocuklara bir faydam olması açısından öğrenci pansiyonculuğuna sıcak bakmaya baş-
ladım. Aslında bu konuda deneyimli sayılırım. Bundan önce de üç öğrenciye dairemi kira-
ya vermiştim ve çok memnun kaldım. Şimdi yine dairemin odalarını öğrencilere kiraya ver-
meyi düşünüyorum. Bu konuda çevremden de olumlu tepkiler aldım. Beşiktaş Belediyesi
ve Bahçeşehir Üniversitesi’yle görüşüp yardımcı olmalarını istedim. Çocuklar konusunda
bir ayrım yapmıyorum ama öncelikle aileleriyle tanışmayı arzu ederim. Yabancı öğrenciler
de olabilir. Maalesef yabancı dil bilmiyorum ama aradaki iletişim sorununu mutlaka aşabi-
leceğime inanıyorum. İlgilenen arkadaşları bekliyorum.
Beşiktaş kentlisi Hanife Güngör Dedeoğlu: “Öğrenci pansiyonculuğu yapmak istiyorum.”
Pelin Demirsar Ergiden2002 yılında yurt dışında dil eğitimi almaya karar verdim. Danışmanlık şirketi kurs ve konaklama konusunda yardımcı oldu. Yanında kaldığım aile üniversitede öğ-retim görevlisiydi. Ya-bancı kültürlere çok meraklı oldukları için daha önce de çeşit-li ülkelerden yabancı öğrencilerle yaşamış-lar, pratik açısından bana inanılmaz yar-dımcı oldular. Her gün farklı bir konu üzeri-ne konuşuyorduk. Ba-zen anlamakta zorlan-sam da kulak dolgun-luğunun da çok önem-li olduğunu ve zaman-la her şeyi anlayacağı-mı söyleyip konuşmaya devam ederlerdi. Yanında kaldığım aile Yahu-di bir aileydi. Kültürel farklılıklarımız hiçbir zaman sorun olmadı. Bu ara-da aile yanı konaklama konusunda kararsız kalan arkadaşlar için bir tav-siyem var. Dönmeme iki ay kala ailenin yanından ayrılıp kendi ayaklarımın üzerinde durabildiğimi göstermek adına tek başıma yaşamaya çalıştım. Masraflarımda ciddi bir artış oldu ve Türkiye’ye dönmeye karar verdim.
Melodi Türkili2007 senesinde Norveç’li
bir aileyle bir sene yaşama
fırsatım oldu. Bir program
aracılığıyla yurt dışına gitti-
ğiniz zaman pek çok avan-
taj yakalıyorsunuz. Aile yanı
konaklama da bunlardan
biri. Norveç’te kiralar olduk-
ça yüksek olduğundan aile
yanı konaklama benim için
oldukça avantajlı oldu. Za-
man zaman farklı kültür-
lerden gelmemiz nedeniy-
le ufak sorunlar yaşanabili-
yor. Ancak sonuçta ailemin
de yabancı bir öğrenciyi mi-
safir etmekteki amacı fark-
lı kültürlerle tanışmak oldu-
ğundan iki taraf için de tat-
sız bir süreç olmadı.
Onur Candar2006-2007 yılları arasında AFS aracılığıyla İtalya’ya gittim. AFS’de öğ-
renciler ailelere herhangi bir ödeme yapmıyor. Yani konaklamada sistem
tamamen gönüllülük esasına dayalı. Aileyi AFS belirler. Tabii öncelikle siz-
den sağlık durumunuz, alerjik bir durumunuz olup olmadığına kadar pek
çok bilgi alınır. Yanlarında kaldığım aileyle herhangi bir sorunum olmadı. Ai-
lenin farklı milletlerden öğrencileri konuk etmesinin altında sanırım değişik
kültürleri tanıma isteği yatıyor. İki taraf da tam anlamıyla kültürler arası bir
alışveriş yaşıyor. Zorluk değil ama bize farklı gelen bazı yanları da olabiliyor
farklı bir ailenin yanında yaşarken. Örneğin aile aktivitelerine katılıyorsunuz.
Bu kesinlikle bir zorunluluk değil hatta keyif veriyor ama bizim kültürümüz-
de aile aktiviteleri pek yaygın değil .
Yurt dışında aile yanında kalan öğrenciler deneyimlerini anlattı.
36 B+ SONBAHAR
Sayın Göksu, deneyimli bir kent plancısı ve uzlaşma projeleri yöneticisi olarak Beşiktaş kentini nasıl konumlandırıyorsunuz?A. Faruk GÖKSU: Beşiktaş resmi belgelerde, örneğin Çevre Düzeni
Planı’nda, İstanbul’un “Merkezi İş Alanı ve Kültür Alanı” olarak değerlen-
dirilmektedir. Ancak, Beşiktaş’ın potansiyeli dikkate alındığında Beşiktaş
kentsel gelişimini çok boyutlu görmek gerekir.
Beşiktaş kentini iki temel eksen etrafında değerlendirmek ve gelişme stra-
tejisini buna göre tasarlamak gerekir. Birincisi; kentteki “ticaret, kültür, tu-
rizm ve konut gelişimi”dir. İkinci eksen ise, Beşiktaş’ta yaşayanların, çalı-
şanların ve okuyanların taleplerini içerecek “yaşam çeşitliliği”nin koruna-
rak zenginleştirilmesidir. Bu özelliklere bağlı olarak kentin yeni mekânsal
çevresini “metropol akslar” üzerinde geliştirilecek yeni kentsel yapılanma-
lar oluşturacaktır.
Bu açıdan bakıldığında Beşiktaş iş ve ev yaşamının yanı sıra kültür-sanat,
turizm, eğlence, tarih, üniversite eğitimi, Boğaz yaşamı gibi hayatın fark-
lı renklerini yan yana barındırır. Beşiktaş’ı diğer ilçelerden ayıran en önemli
farklılığı bu özelliği oluşturmaktadır!
Metropol akslardan söz ettiniz. Metropol akslarla Beşiktaş ilintisini açar mısınız?A.F.G: Beşiktaş kenti, Beşiktaş Meydanı-TEM Bağlantı Yolu’nu içeren
“Metropol gelişme aksı” ile Dolmabahçe Sarayı ve Rumeli Hisar arası
“Boğaziçi kıyı aksı” olmak üzere iki önemli aksa sahiptir.
Kent plancısı ve uzlaşma projeleri yöneticisi A. Faruk Göksu:
Bu iki aks hem İstanbul metropolünün hem de Beşiktaş’ın mekânsal, top-
lumsal ve ekonomik gelişimini biçimlendirmektedir.
“Beşiktaş Pergeli” olarak adlandırabileceğimiz mekânsal gelişme şema-
sının odağını Dolmabahçe Sarayı ve Beşiktaş Meydanı ile Tarihi Beşiktaş
Çarşısı’ndan meydana gelen tarih ve kültür odağı oluşturmaktadır. Perge-
lin bir ucunu Barbaros Bulvarı ve Zincirlikuyu küresel aksı, diğer ucunu ise
8,5 km. uzunluğundaki Boğaziçi kıyı aksı oluşturmaktadır.
Beşiktaş’ın geleceği, küresel aks ile Boğaziçi kıyı aksı arasında kalan, yani
pergelin iki ucu arasındaki özellikle ev yaşamının yoğun olduğu yerleşimle-
rin nasıl yenileneceği ve dönüşeceği üzerine kurgulanmalıdır.
Sayın Başaran Ulusoy gibi pek çok uzman, küresel aks üze-rindeki yoğun yapılaşmanın ve trafiğin Beşiktaş kentsel yer-leşimi üzerindeki olumsuz baskısından söz ediyor. Bu küre-sel aks baskı nedeni olmaya devam edecek mi?A.F.G: İstanbul metropolünün merkezi iş alanı gelişmesinin önemli yatırımla-
rının Beşiktaş ilçesinde yapılacak olması ulaşım, altyapı, ayrışma yeni birta-
kım sorunlar doğuracak, var olan yükleri ağırlaştıracaktır. Ancak yeni iş ola-
nakları ve kaynak yaratma gibi fırsatları da ortaya çıkaracaktır. Bu nedenle,
İstanbul’da gayrimenkul sektörüne yönelik tahminlerde şu unsurları dikka-
te almak gerekir:
a) Küresel eğilimler
b) Türkiye ekonomisinin gelişimi
c) Bu gelişime göre geliştirilen araştırmalarla ortaya çıkan gelecek senaryoları
d) Beşiktaş’ın mevcut ve potansiyel özellikleri
Beşiktaş’ın geleceği küresel aks ile Boğaziçi kıyı aksı arasında...
B+ SONBAHAR 37
Bu başlıklara göre Beşiktaş kentinin gelecek beş yılı için şu tahminleri ya-
pabiliyoruz:
Yatırımcılar için özellikle rezidans, ofis ve otel yatırımlarında Beşiktaş ilçesi
A ve B sınıfında aranan bir ilçe olacaktır.
Beşiktaş’ta rezidans ve konut yatırımı gerek konum gerekse manzara açı-
sından kısa vadeli en kârlı yatırım alanıdır.
Kredi olanaklarının kolaylaşması ile daha çok B sınıfı konutlara olan talep
artacaktır. Beşiktaş halen konut talebinin yüksek olduğu bir ilçedir.
Beşiktaş, gerek İstanbul metropolünün gerekse kendi iç dinamiklerinin or-
taya koyduğu fırsatları değerlendirme potansiyeli olan bir ilçe konumunda-
dır. Kısacas›; Beşiktaş’ın iç ve dış dinamikleri dikkate alındığında, “Beşiktaş
İstanbul’un gelecek beş yılının yıldızı olacaktır.”
Size göre “gelecek beş yılın yıldızı” olmaya aday Beşiktaş kentinde hangi sektörler diğerlerine göre öne çıkacaktır? Bir öngörünüz var mı?A.F.G: Beşiktaş’ta hızla gelişecek sektörlerin başında turizm gelecektir.
İstanbul’un büyüklüğü ve ulaşım sorunları karşısında ziyaretçilerin çoğun-
luğu Merkezi İş Alanı içinde ya da ilgili oldukları yerlerin yakınında otel ter-
cih etmektedir. Beşiktaş, turistlerin ihtiyaç duyduğu/duyacağı hizmetlere
en yakın olan konumuyla önem kazanmaktadır; ki bu hizmetler kongre, eğ-
lence, tarih ve kültür merkezlerinde, deniz ve kara ulaşımı imkânlarında yo-
ğunlaşmaktadır.
Turizm sihirli bir sektör ve Türkiye için önemi büyük. An-cak turizm gelirleri tabana, halka yayılan gelirler değil…Tam tersi belirli ellerde toplanan gelirler. Beşiktaş kentin-de turizm gelirlerinin demokratikleştirilmesi yani doğrudan halkın gelir elde edeceği bir turizm olabilir mi?A.F.G: Beşiktaş’ta turizm; küresel aks ve Boğaziçi kıyı aksı üzerinde geli-
şecek dört ve beş yıldızlı konaklama, kongre ve eğlence vb gibi yatırımları-
nın yanı sıra Çarşı, Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek ve Rumeli Hi-
sarı gibi geleneksel dokular içinde özellikle “ev pansiyonculuğu” şeklinde
de fırsatlar sunacaktır.
Beşiktaş’taki üniversite ve öğrenci potansiyeli; yurt ve pansiyon kullanım-
larının yaygınlaşmasına neden olacaktır. Ayrıca özellikle turizm sektörünün
gereksinimi olan nitelikli işgücünün ortaya çıkması için iş odaklı programla-
rın geliştirilmesi zorunluluğu da ortaya çıkacaktır.
Sonuç olarak, Beşiktaş’ın yaşam çeşitliliği ve metropol akslar olmak üzere
iki önemli potansiyeli dikkate alındığında ticaret, kültür, konut ve turizm sek-
törlerinde önemli gelişmeler sağlanacak; bu yeni gelişmeler de Beşiktaş’ta
yaşayan, çalışan ve okuyanlar için önemli fırsatlar sunacaktır.
Bu fırsatların değerlendirilmesi ve Beşiktaş’ın geleceğinin kurgulanması
için yeni bir “Yol Haritası”na gereksinim vardır. Yol Haritası’nda;
• “Beşiktaş Pergeli” dinamikleri (odaklar ve akslar)
• Yönetim yaklaşımı (denizden yönetim)
• Yaşam çeşitlilik yönetimi
(kültür-sanat, turizm, tarih, üniversite, Boğaz)
• Yaratılan değerin paylaşımı
• Kentsel arsanın yeniden kullanımı
• Yapı ve yaşam kalitesinin artırılması
• Ayrışma ve bütünleşme
konuları ele alınmalıdır. B+
Barbaros Bulvarı ve Zincirlikuyu
RumeliHisarı
Dolmabahçe Sarayı ve Beşiktaş Meydanı
38 B+ SONBAHAR
Büyük bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Çeşitli yazı ve söyleşi-lerinizde bu krizi en az kayıpla geçen sektörün “turizm sek-törü” olduğunu vurguluyorsunuz. Bu başarının temel aktör-leri neler? Hangi yapısal nedenler Türk turizminin başarısı-na yardım ediyor?Başaran ULUSOY: Türkiye, küresel ekonomik krizde turizm talebinin önem-
li ölçülerde daraldığı bir dönemde, rakipleri gibi turizmde ağır bir daralmay-
la hâlihazırda karşı karşıya kalmadı. Nitekim önümüzdeki süreçte de ben-
zer seyrin izleneceği ve yıl sonunda, en kötü ihtimalle geçen yılın rakamla-
rının yakalanacağını tahmin ediyoruz.
Bu durum ancak Türkiye’nin pek çok alandaki eşsiz konumu ve turizm kay-
naklarıyla açıklanabilir. Öncelikle Türkiye, tarihsel, kültürel ve doğal özellik-
leriyle rakiplerine oranla çok daha önemli avantajlara sahiptir. Akdeniz’in
en güzel yerine oturan coğrafyası, deniz-kum-güneş turizminden kültür tu-
rizmine, inanç turizminden doğa turizmine, kruvaziyer turizminden kongre
turizmine, spor turizminden yayla turizmine vb birçok turizm ürününü aynı
anda misafirlerine sunabilme özelliğine sahiptir. Havaalanları ve ulaştırma
şirketleri, karayolları sistemi, konaklama üniteleri, tüm bu ürün çeşitliliğinin
son derece kaliteli bir hizmet anlayışıyla sunulmasını destekleyecek düze-
ye ulaşmış durumdadır.
Ayrıca Türkiye turizminin konjonktürel ve pazarlarının çeşitliliği anlamındaki
özellikleri de sektöre önemli avantajlar sağlamaktadır. Avrupa’nın turist gön-
deren pazarlara en yakın Euro olmayan varış ülkelerinden biri olması, yıllardır
yüksek seyreden petrol fiyatlarıyla olağanüstü bir zenginliğe erişmiş petrol
zengini Arap ülkeleriyle halkımızın ortak inanca ve yakın yaşam kültürlerine
sahip olması, Ruslara turizmde dünyanın başka hiçbir yerinde bulamayacak-
ları bir hizmet ve ürün kalitesini sunabiliyor olmak, doğumuzda aynı ırk ve aynı
dili paylaştığımız ve fosil yakıtlarla yeni yeni zenginleşmeye başlayan kardeş
ülkeler olması, dünyanın büyük bölümünün kapılarını sınırladığı İran gibi bir
ülkeyle dostane komşuluk ilişkilerimizin büyük bir turizm pazarının kapılarını
“ülkemize özel” açıyor olması gibi avantajlar örnek olarak gösterilebilir.
Bir diğer önemli avantajımız da Türkiye’de uygulanan her şey dahil sistemi.
Bugün Batı ve Doğu Avrupa’nın orta sınıfları küresel ekonomik kriz nedeniy-
le her şey dahil sistemine daha fazla rağbet ediyorlar. Bu anlamda Türkiye ra-
kipleri arasında bu alanda en fazla ve en kaliteli arza sahip ülkelerden biridir.
Gene günümüzde ülke pazarlarında bulunan ve kitle turizminde faaliyet gös-
teren tur operatörleri, yeni gelişen varış ülkeleri ile marjinal varış ülkelerine yö-
nelik operasyonlarını azaltmış ya da elemiş durumdalar. Türkiye gibi kendini
kanıtlamış kitlesel varış ülkeleri bu şirketler için çok önemli bir destinasyondur.
Türkiye 2000’li yıllardan beri dünyanın ilk 10 varış ülkesinden biri olmuş ve
büyük varış ülkesi imajı kazanmıştır. Türkiye için her yıl gelen 20 milyon tu-
rist iyi bir referans oluşturmakta ve güvenlik, hijyen gibi konular da daha az
sorgulanmaktadır. Ayrıca bu büyüklükler, turistlerin zihninde kolay erişilebi-
len, sorunsuz varış noktası imajı da sağlamaktadır.
ABD Başkanı Obama’nın ziyareti, binlerce kişinin katıldığı Dünya Su
Kongresi’nin İstanbul’da yapılması, gene Ekim ayında IMF Kongresi’nin
İstanbul’da gerçekleştirilmesi gibi etkinlikler Türkiye imajını güçlendiren ve tur
operatörlerinin destinasyon seçiminde tercihlerini kolaylaştıran gelişmelerdir.
Yeni hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde onaylanan 1/100.000’lik İstanbul Çevre Planı'na göre İstanbul "hizmet, kültür ve turizm" olarak üç sektör öncelikli planlanı-yor. İstanbul ekonomisi için turizm neden bu kadar önemli oldu?B.U. Öncelikle İstanbul dünya turizminde markalaşmayı becerebilmiş ve
destinasyon konumuna gelmiş bir kentimizdir. Bu nedenledir ki İstanbul’da
turizm son 10 yıldır kesintisiz bir büyüme içindedir. Yabancı ziyaretçi sayı-
sı 1999-2008 yılları arasında yüzde 300’ü aşkın bir gelişme göstermiş-
tir. Gelen yabancı ziyaretçi açısından sınır girişleri bazında Türkiye toplamı
içindeki payı yüzde 26.7’dir.
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy:
Beşiktaş barındırdığı turizm kaynaklarıyla çok önemli bir yere sahip!
B+ SONBAHAR 39
Turizm talebi arttıkça, İstanbul’da mevcut turizm arzları da yıllar için-
de önemli gelişimler göstermiştir. Bugün İstanbul’da 2 bini aşkın seyahat
acentesi, 100 bini aşkın turizm işletme belgeli ve belediye belgeli yatak ka-
pasitesi, 80 bine yakın yeme-içme ve eğlence tesisi bulunuyor.
Ayrıca son yıllarda İstanbul, medikal turizmde de dünya çapında iddia sahi-
bi olabilecek kapasiteye sahip bir metropol konumuna gelmiştir. Bu kent-
te bulunan 198 yatarak tedavi ünitesinde toplam yatak sayısı 31 bin 681’dir.
Bu yatakların 6 bin 217’si özel şirketlere ve 2 bin 931’i de vakıf, dernek gibi
kuruluşlara aittir.
Bunun en iyi göstergesi bu alandaki rakipleriyle yapılacak basit bir karşılaş-
tırmada bile ortaya çıkıyor. Örneğin, bu turizm türünde iddialı Hindistan’da
10 tane JCI sertifikalı sağlık kuruluşu varken İstanbul’da bu sayı 14, Türkiye
çapında da 27’dir.
Tüm bu rakamlar, turizmin İstanbul ekonomisindeki büyüklüğünü göster-
mek açısından önemli verilerdir.
Biraz daha somut bilgiler vermek gerekirse, 2008 yılında istanbul’a gelen
yabancı ziyaretçi sayısı 7 milyon civarında gerçekleşmiştir. Yabancı ziya-
retçilerin 2008 yılında yapt›klar› harcamanın Türkiye ortalaması olan 635
dolar civarında olduğunu varsayarsak, turizmin 2008 yılında İstanbul’a 4.5
milyar dolar civarında doğrudan ekonomik girdi yarattığı söylenebilir.
Bilinen bir gerçek turizmin ekonomik kalkınmaya olan dolaylı katkısı-
nın çok daha yüksek olduğudur. Çünkü, oteller birer pazar yeri gibidir. Bu
mekânlarda sadece turizm hizmeti değil ülkenin tarım ürünleri, tekstil ürünle-
ri, teknoloji ürünleri, sanat ve kültür ürünleri, sağlık ürünleri hepsi yerinde ihraç
edilmek suretiyle satılmaktadır. Bu kadar geniş bir spektrumda ihracat ya-
pabilen bir sektör daha yoktur. Bu nedenle de turizmin İstanbul’a ekonomik
faydası, ekonominin tüm sektörlerine ve topluma çok daha hızlı ve etkili bir
şekilde dağılımını sağlar. Bu nedenle turizm İstanbul için bu kadar önemlidir.
İstanbul'un yeni turizm vizyonu nedir? Nasıl bir yol haritası-na sahibiz ve beklentilerimiz neler?B.U. İstanbul’un turizm vizyonundan söz edebilmek için öncelikle,
İstanbul’da turizmi yöneten bir iradenin olması gerekir. Maalesef bizce İs-
tanbul henüz böyle bir iradeye sahip değil.
İstanbul’da turizm yönetilmelidir. İstanbul’da turizmin gelişiminin, alt ve üst
yapısının tanıtımının, satış ve pazarlamasının bir elden ve kente özel olarak
yapılabildiği güçlü ve yetkili bir yapı oluşturulmalıdır.
Bu konuda parça parça, farklı kanallardan bir şeyler yapılıyor kuşkusuz, an-
cak bu yeterli değil. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi İstanbul artık markalaş-
mış bir destinasyon. Ancak dünyada markalaşmış birçok destinasyon var
ve krizin yaratmış olduğu amansız rekabet ortamında, markanın ve imajın
devamlılığını sağlayacak güçlü bir iradeye ihtiyaç var.
Bünyesinde profesyonel bir kadro bulunduracak bu yapı; İstanbul Valiliği,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, turizm özel sektör kuruluşları, ilgili İstan-
bul meslek kuruluşları temsilcilerinden oluşmalı, turizmle ilgili proje üretme-
li, İstanbul’daki tarihsel ve doğal mirası koruyacak, yeniden üretecek faali-
yetlerde bulunmalı, pazar araştırmaları yapmalı, İstanbul’un tanıtım fonunu
yönetmeli, yurt dışında organize edilecek workshop’ları, fuar katılımlarını,
ağırlama işlerini icra etmelidir. Kuşkusuz böyle bir kurulun tüm bu görevleri
ifa edebilmesi için güçlü finansal kaynaklara, yetkilere ve profesyonel kad-
roya ihtiyacı olacaktır.
Turizm açısından bakıldığında İstanbul bütününde Beşik-taş ilçesinin gelecekteki konumu nedir ve Beşiktaş'ı nasıl bir kentsel değişim bekliyor? B.U. Beşiktaş, Yıldız Sarayı, Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Re-
sim ve Heykel Müzesi, Denizcilik Müzesi, Ihlamur Kasrı gibi değerleriyle
İstanbul’un en önemli tarihsel ve kültürel turizm kaynaklarına sahip semt-
lerinden biridir. 7 bine yaklaşan işletme belgeli yatak kapasitesi İstanbul’un
toplam yatak kapasitesinin yaklaşık %10’una denk geliyor. Önemli kong-
re otelleri, kruvaziyer limanı Karaköy’e ve diğer önemli turizm merkezlerine
yakınlığı ile turizm alanında daha da yükselmesini beklediğimiz İstanbul’un
yıldızı parlak 2-3 semtinden biridir Beşiktaş. İlçe, çok hareketli ve canlı ti-
caret hayatıyla eski ile modernin aynı potada eridiği bir kentsel yapıya sa-
hip. Bu nedenle de hızlı bir değişim süreci içinde. Bu değişimler kimi za-
man Beşiktaş’a çağdaş bir görünüm verip, müthiş bir canlılık yaratırken, di-
ğer yandan kentsel dokuya baskı da yapıyor. Altyapısı taşımaya müsait ol-
madığı halde hızlı bir şekilde çoğalan iş merkezleri, alışveriş merkezleri cid-
di trafik ve park sorunlarını da beraberinde getiriyor.
Bizce, eskiyle yeninin, Batı’yla Doğu’nun aynı potada eridiği, tüm sokakla-
rında bu birlikteliğin izlerinin görüldüğü ve hissedildiği Beşiktaş’ta, bu de-
vasa inşaatların devam etmesi durumunda, zamana meydan okuyarak gü-
nümüze kadar gelebilmiş turizm kaynaklarının bu baskı altında yok olabile-
ceği kaygısı taşıyoruz.
Yukarıda da bahsedildiği gibi İstanbul, Türkiye’nin hızla gelişen önemli tu-
rizm merkezlerinden biri ve Beşiktaş da barındırdığı turizm kaynaklarıyla
çok önemli bir yere sahip. Bu nedenle Beşiktaş’ın gelişim sürecinde mev-
cut kentsel dokusunu göz önünde bulunduran plan ve projelere yer veril-
mesinde yarar görüyoruz.
“Öncelikle,İstanbul’da
turizmi yönetenbir iradenin
olması gerekir.Maalesef
bu irade yok!”
B+
B+ SONBAHAR 41
Zamansız bir gidişle aramızdan ayrılan Aykut Oray, çok
renkli bir kişiliğe sahipti, birçok şapkası vardı. İdealleri-
ni asla terk etmedi. O bir sosyal demokrat olmakla övün-
dü hep. Ama halk onu en çok “Bizimkiler dizisinin Katil”i
olarak belleklerine kazıdı. Beşiktaş’ın maçlarından birin-
de kapalı tribün dakikalarca “Halkçı Katil” ve “En Büyük
Katil Bizim Katil” sözleriyle tempo tuttu.
Kolunda horozu, yanında Eser’i, sürekli kapıdaki çöp bidonlarına vuran,
“vatandaşa cart curt yok” diyen Katil Yavuz, “Sayın Abim”siz konuşmazdı.
Cenaze töreninde yolculuğa hazırlanırken de sevenleri hep aynı şeyi söylüyor-
du: “Ne yaptın Sayın Abim, vatandaşa böyle erken veda etmek var mıydı?”
Erken veda ettiği birileri daha vardı Aykut Oray’ın, oğulları… Umut ve Anıl Oray babalarının hayatlarına kattığı anlamı B+ ile paylaştılar.
Şimdi onların anlatımıyla Aykut Oray’ı öğrenelim.
Baban sizlere ömür!Öğle vakti telefon acı acı çalıyor. Gece, kardeşimle muhabbeti abartıp sa-
bahlamış, bol bol da babamızı anmışız kahkahalar eşliğinde; şimdi bura-
da olsa -kendine özgü sesiyle- bizi kesin azarlardı “Daha yatmadınız mı?”
Aşağıdan sesler geliyor. Misafir var. Hayret, bu saatte kimse gelmez ba-
baanneme... Telefon çalmaya devam ediyor. Açıyorum. Kuzenim haberdar
olmadığımızı anlayıp “Bir şey duydum doğru mu?” benzeri bir şeyler geve-
liyor. Aceleyle kapatıp kendimi balkona atıyorum. Babamın numarasını tuş-
luyorum. Çalıyor. Normalde kimsenin geçmediği sokakta garip bir hareket-
lilik var. Göz göze geldiğim insanlar gözlerini kaçırıyor. Eyvah! Yoksa? Hadi
baba aç şu telefonu. Lütfen! Bunun bir şaka olduğunu söyle. Uzun uzun
çaldıktan sonra telefon açılıyor. “Baban sizlere ömür!” diyor Ekrem Bora...
Sesi kederli. Sessiz bir çığlık düğümleniyor boğazıma. Sonrası bulanık...
Halam ve babaannemi komşularına emanet edip aceleyle İstanbul’a doğru
yola çıkıyoruz kardeşimle. Tarih 11 Ağustos 2009. Babamın by-pass ame-
liyatına girmeden önce söyledikleri çınlıyor kulaklarımda... “Baba ölünce
evin büyük oğlu bey olur. Unutma oğlum! Güçlü olacaksın. Bırakmayacak-
sın kendini... Ben de 15 yaşında kaybettim babamı biliyorsun...” Böyle ko-
nuşma diyorum, ölmeyeceksin sen. Ölemezsin! Yolun nasıl geçtiğini anla-
yamadan İstanbul’a varıyoruz. Nemli, boğucu, bir sıcak karşılıyor bizi. Allah
biliyor, zaten hoşlanmazdım Ağustos’tan. Artık hiç sevmiyorum.
Savaş çocuğuyduAykut Oray 13 Ekim 1942’de İkinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle tüm dün-
ya sarsılırken İstanbul-Üsküdar’da doğdu. Babası Afyon-Dinar, anne-
si Muğla-Milas doğumluydu. İlkokulu babasının memuriyeti nedeniyle (tü-
tün eksperi) Buca ve Ödemiş’te okudu. Ortaokula, Ödemiş’te başlayıp
Manisa’da bitirdi. Liseyi, 1957 yılında babasının ölümünden sonra döndü-
ğü Ödemiş’te bitirdi. Üniversiteyi İstanbul’da okudu ve İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Ön Asya Dilleri ve Kültürleri bölümünden mezun oldu.
Yüksek lisansını Hititoloji üzerine yaptı. 1961 yılında tiyatroya, İstanbul Üni-
versitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu’nda başladı. 1963’te profesyonel
oldu ve 50’yi aşkın oyunda rol aldı. 1975’te askerlik sebebiyle oyunculuğa
ara verdi. Askerlikten sonra evlendi, iki oğlu oldu. Tiyatroyu bırakıp ticaret-
le uğraştı, kendi işini kurdu. 1988’de “Perihan Abla” isimli dizide birkaç bö-
lüm rol alarak oyunculuğa geri dönüş yaptı. 1989’da “Bizimkiler” dizisinde-
ki Horozcu Yavuz-Katil karakteriyle tanındı. Ölümüne dek 13 sinema filmi,
14 TV dizisi ve 3 TV programında yer aldı.
Sert görünümlü,kelebek kalpli:
Aykut OrayUmut ve Anıl için kaybettikleri babaları Aykut Oray çok fazla anlam ifade ediyor.
Her şeyden önce dost, dobra, dürüst, hayatını sosyal demokrasiye adamış, para değil ilişki biriktiren ve daha nicesi...
Oğulları babalarını B+’ya anlattı.
B+ SONBAHAR 43
Beşiktaşlılığıyla övünürdü“Tarafsızım deyip en büyük taraflılığı yapacak kadar terbiyesiz değilim.
CHP’liyim ve Beşiktaşlıyım. Beni sevenler böyle sever ya da sevmez.”
Nüfus cüzdanında Üsküdar yazsa da, aşka ilk Ödemiş’te düşse de, son aş-
kıyla Kadıköy’de yaşlansa da sonuna kadar Beşiktaşlıydı babam. Evlenip
çoluk çocuğa karışana dek Beşiktaş’ta Çarşı’da yaşamıştı. Beşiktaşlılığıy-
la ve Çarşı’yla övünürdü.
Tarafını samimiyetle ve karşısındakini kırmadan (eğer hırsız değilse!) ortaya
koyduğundan, hayatı boyunca harama el uzatmadığından, kimsenin güve-
nini çarçur etmediğinden, sosyal demokrasiye ve kültürüne bağlılığından,
kendisiyle aynı düşüncede, tarafta olmayan insanlar tarafından da sevildi,
sayıldı. Gerçek bir yurtsever ve hümanistti. Ne olduğunu, ne düşündüğünü
asla gizlemedi. Dürüst ve dobraydı.
Oturdukları yerden, bilmedikleri, tanımadıkları yerler ve insanlar hakkında
olur olmadık yorumlarda bulunan yarı aydınlara öfkelenir, eleştirirdi. Mem-
leket meseleleri üzerine kafa patlatan, her yönüyle ciddi ciddi sorgulayan,
okuyan, araştıran bir aydındı. İnsanını sevmenin yolunun kendini sevmek-
ten geçtiğine inanırdı. Gerek turneler gerek seçim çalışmaları sebebiy-
le Türkiye’nin büyük bir kısmını dolaşma şansına erişti. Ahkâm kesmedi,
inançları, değerleri uğruna elinden gelenin de fazlasını yapmaktan hiç yo-
rulmadı, gocunmadı. Herkesin bir arada, barış, huzur, güven içinde yaşaya-
bileceği bir sistemin, bu toprakların (Anadolu) özünde, tarihinde var oldu-
ğunu savunurdu. Pek kimse bilmez, arkeoloji eğitimi almıştı, arkeologdu.
“Yani çivi yazısı Hititçeyi okurum, transkriptini çıkarırım, tercüme ederim.
Klasik arkeoloğum. Dünyanın en önemli Hititoloğu Muhibbe Darga’nın ya-
nında Hititçe üzerine doktoraya başlamıştım, bitiremedim.” Çünkü yeni ev-
lenmişti ve asistan maaşı ev geçindirmeye yetmiyordu. Bu içinde hep bir
ukde olarak kaldı.
Antik çağ kalıntılarına değer vermeyen yerel yönetimlere, sahip çıkmayan
yöre halkına sitem eder, hele bu köktendinci bir söylemle yapılırsa sinirle-
nirdi. Siniri, saman alevi gibiydi. Bir anda parlar, bir anda sakinleşirdi. Hatta
bu huyuyla kendisi bile dalga geçerdi. Çok büyük bir yanlış olmadığı takdir-
de babamın kimseyle uzun süre küs kaldığı görülmemiştir.
Para değil insan biriktirdiDünyadaki genel döngünün aksine siyasete girince iflas etti. Paraya hiç
değer vermedi. Bize de vermememiz gerektiğini öğütledi. Para değil in-
san biriktirdi.
Ustalarının telkinlerinin aksine halkın içinde, onlardan biri olarak yaşadı.
Beyazcamda gördüğünüz, sevdiğiniz, kendinize yakın bulduğunuz adam,
insanlarla olan ilişkilerinde asla ama asla rol yapmadı. Coşkusuyla, çocuksu
telaşıyla, sevinciyle, kederiyle, gülüşüyle, gözyaşıyla gerçekti.
B+ SONBAHAR 45
Bu sebeptendir ki “katil” gibi gerçekten olumsuzluk, tekinsizlik saçan bir la-
kabı bile sevimlileştirebildi. Selimiyelilerin halkçı katiliydi o. Duyarlıydı.
Sanatçı değil “oyuncuyum” derdi. Sanatçı denildi mi rahatsız olurdu. Babam
sadece oyuncuydu ve bununla çok mutluydu. Zamanında oyuncuların şahit-
liklerinin mahkemelerde kabul edilmediğini gördüğü, yaşadığı halde vazgeç-
medi oyunculuk tutkusundan. Bazen ara verse de bir şekilde hep yolu kesişti
oyunculukla. Mesleğini sevmeyi, azla yetinmeyi genç yaşta ustalarından öğ-
renmişti. Okullu değil alaylıydı. Hırsları, ihtirasları hiçbir zaman olmamıştı. Ya-
şadığı anın tadını çıkarmayı becerebilen ve bunu etrafıyla paylaşabilen nadir
insanlardandı. Aktördü ve fiyakalı bir beyefendiydi. Kahramanımızdı...
Bana ve kardeşime, fikrimizi düzgün bir şekilde ifade etmemiz gerektiği-
ni babamız öğretti. Hiçbir zaman susturmaya çalışmadı. Dinleyip anlamaya
çalıştı. Hatta sessiz kalırsak kızardı. Bize hep arkadaş gibi yaklaşmaya gay-
ret etti. Kısıtlamadı. Ufkumuzun geniş olmasını istedi. Bir de sorgulamamı-
zı. Haklıyla haksızı birbirinden ayırıp hep ama hep haklının yanında yer ala-
bilmemiz için... Onunla tartışmamıza izin verirdi. Ailecek yaptığımız sohbet-
lerde tartışmanın tonu yükselse bile bir aradayız diye keyiflenirdi. Zaten en
ateşli tartışma bile babamın bir esprisi ile güvenli sulara dümen kırardı. Ar-
kadaşımızdı. Bizimle gezmekten, eğlenmekten çok keyif alırdı.
Paylaşımcıydı, keyif insanıydıBir keyif insanıydı. Türkiye’nin neresinde, ne yenir bilirdi. Mutlaka gittiği ye-
rin yerel lezzetlerinin peşine düşer, tarihi hakkında yeni bilgileri iletir ya da
öğrenir, pazarlarını dolaşır, alışveriş yapar, bundan büyük bir zevk duyardı.
İnsanların arasında, insanlarla bir arada olmak, onlarla sohbet etmek, poli-
tika tartışmak onu çok mutlu ederdi. Paylaşımcıydı.
Şimdi babamın son çekilmiş fotoğraflarından birine bakarken şaşırarak
yaşlandığını, yıprandığını fark ediyorum. Sakalları beyazlamış, alnındaki
çizgiler derinleşmiş ama bakışları hep aynı. Sıcak, candan ve dalgın.
Sahi ne zaman büyüdük biz? Aslında hiç büyümedik. Kabahatimiz oldu-
ğu zaman “eşşek kadar adam oldunuz!” derdi ama hep küçücük çocuktuk
onun gözünde. Haber vermezsek kızardı. Endişelenirdi. Arardı. Konu ailesi
olunca evhamlıydı. “İhtiyarladık oğlum naapalım? İdare edeceksiniz.” derdi.
“Maşallah baba benden daha genç duruyorsun” derdim, tebessüm eder,
sinkaflı konuşurdu. Beşiktaş’ın maçlarında, rakip takım futbolcularına isim
takma konusunda çok yaratıcı bir insandı. İhtiyarlama sebebinin Beşiktaş
olduğunu söylerdim. Kabul etmezdi. Futbolculara kızardı ama kulübe asla
laf ettirmezdi. Ona göre tüm hakemler, basın vb Beşiktaş düşmanıydı. Fa-
natik bir Beşiktaşlıydı ama ölene dek Avrupa maçlarında Türk takımlarını
destekledi. Desteklemeyenlere de kızardı. Futbolu kirletenlerin bu tip şar-
latanlar olduğunu savunurdu.
Artık aramızda değil. Sabahları şenlendiren kahkahaları, -sadece ona
özgü- sesi yok. Beşiktaş maçlarında heyecandan yerinde duramayan, yeni
bir mekân keşfettiğinde muzip bir çocuk gibi sevinen, tarihi bir olaydan
bahsederken anı adeta yaşarcasına canlandıran bu güzel adamdan geriye
hatırladıkça içimizi ısıtacak sıcacık bir tebessüm kaldı. Fiyakalı, beyefendi,
adam gibi adamdı. Babamızdı... B+
“Nüfus cüzdanında Üsküdar yazsa da, aşka ilk Ödemiş’te
düşse de, son aşkıyla Kadıköy’de yaşlansa da
sonuna kadar Beşiktaşlıydı.”
46 B+ SONBAHAR
Albüm
Sahilden Beşiktaş
Umut Kaçar 1981 yılında Ankara’da doğdu. 2004 yılında Uludağ Üniver-
sitesi Sosyoloji bölümünde lisans öğrenimini tamamladı. 2004 yılından
bu yana Atlas dergisinde çeşitli konuları yayınlanıyor.
2006 yılında Hizbullah ile İsrail arasındaki savaşı fotoğraflayan Kaçar,
sosyal, kültürel ve politik dosyalar üzerine çalışıyor. Özellikle İran, Irak,
Suriye, Lübnan, Afganistan ve Türkiye’deki sosyal hareketliliği takip et-
mekte ve belgelemektedir.
Atlas dergisinin yanı sıra, Sky Life, The Gate gibi dergilerle de çalışan Ka-
çar, çeşitli ulusal ve uluslararası ajanslar için de fotoğraf çekmektedir.
umut kaçar
Umut Kaçar B+ dergisi için Beşiktaş sahillerinin izini sürdü.
Ustanın vizöründen
B+
50 B+ SONBAHAR
Bir çocuk gördüm uzaklarda Biraz çocuk, biraz adam, biraz hiçti Ellerinde yaşlı zaman demetleri Daha önce denenmemiş yeni bir yol seçti
Bir çocuk sevdim uzaklarda Bir elinde yarın, öbür elinde dün Erken ihtiyarlamaktan sanki biraz üzgün Dünyanın haline bakıp güldü geçti
Sezen Aksu
54 B+ SONBAHAR
Heeey,Ne duruyorsun be, at kendini denize:Geride bekliyenin varmış, aldırma;Görmüyor musun, her yanda hürriyet;Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;Git gidebildiğin yere...
Orhan Veli Kanık
56 B+ SONBAHAR
Sanatçı gözüyle
Söyleşi: GÜLNUR ÜNAL Fotoğraflar: GÖRKEM KIZILKAYAK
İclal Aydın:Duyguların prensesi
Okimi zaman bir dizide oynadığı bir anne rolüyle, kimi
zaman köşe yazılarıyla, kimi zaman aşk üstüne, kü-
çük hayatlar üstüne yazdığı kitaplarıyla çıktı karşımı-
za. O güzel gülümsemesiyle, o sıcak ses tonuyla ek-
randan, yazılarıyla gazeteden halkla pozitif bir iletişim
kurdu. İclal Aydın’la hayatı ve Beşiktaş üzerine güzel
bir söyleşi gerçekleştirdik.
İclal Aydın kimdir?İclal Aydın: Ülkede pek çok insan için farklı algılara hitap eden biriyim.
Birden fazla iş yaptığım için değişik alanlarda herkesle başka bir ilişkimiz
var. Kimisi için bir dizi oyuncusuyum, kimisi için bir köşe yazarıyım, kimi-
si için tiyatro oyuncusuyum, kimisi için hüzünlü bir yüz... İnsanlarla iletişim
kurmak, yapabildiğim en iyi şeylerden biri diye düşünüyorum.
Bu başarılarınızın sırrı nedir?İ.A: Başarı olarak görüyorsanız teşekkür ederim. Şansa çok inanıyorum
ama şansı iyi kullanmak gerektiğine daha çok inanıyorum. Çok çalışkan
biriyim. Sanırım karşılığını alıyorum. Karşınıza çıkan fırsatları iyi değerlen-
direbiliyorsanız zaten sıra dışı mutluluklar yaşamaya da aday oluyorsunuz.
Ama her zaman çok başarılı olduğum da söylenemez. Projelerimin ken-
di içinde çok başarısız olduğu anlar, yerler de var. İşler her zaman çok şa-
hane gitmiyor.
Hayat her durumda aşamadan geçiriyor insanı ve bu aşama-lardan geçerken elbet zorlandığınız noktalar olmuştur. En zoru neydi ve hayattan ne öğrendiniz?İ.A: O her gün değişir. Her yeni gün, hayattan hâlâ hiçbir şey öğrenmedi-
ğinizi öğrenirsiniz. Her defasında aynı hataları yapabileceğinizi ve her de-
fasında aynı noktadan başlayabileceğinizi... Aslında tecrübelerinizin sizi
nasıl hayatın farklı katlarına taşıdığını görürsünüz. En zoru neydi bilemem
ama hayat çok kolay geçmedi. Ben iyiyi görmeyi tercih ederim, başka tür-
lü yaşama yolunu bilmiyorum. Çok mutlu ve çok olumlu biri olduğum için
değil bu. Aksine olaylara olumsuz yönden baktığım da olur. Kötüyü çok
çabuk okuyabilirim, yıkılmaya eğilimim fazladır ama aynı şekilde çabuk to-
parlanırım. Düşerim kalkarım... Sanırım bu durum bir yaşamsal alışkanlığa
dönüştü bende...
Berlin’den İstanbul’a dönüşünüz sırasında tiyatroyu bırak-manız da bahsettiğiniz gibi bir döneme mi denk geldi? İ.A: Geniş zamanlı cümleler ürkütücü olsa da bu soruyu geniş zaman için-
de cevaplamak gerek. Aslında iş değiştirmek, şehir değiştirmek, bir sos-
yal ilişkiyi bitirmek, büyük kararlar vermek zordur. Taşınmak bile zordur.
Dolayısıyla bu kararlar kolay verilmez. İnsan karar verse de uygulaması
daha zordur. Hele yaş ilerledikçe daha da zor olur.
Bir şey çok kötü giderse, dibine kadar o kötülüğü veya sıkıntıyı yaşarım
ama bitirdikten sonra da bir değişime karar verdiysem bir daha geri dönüp
bakmam. Ne yaptığım işe, ne ayrıldığım şehre, ne bitirdiğim sosyal ilişki-
ye hiçbir zaman geri dönmüşlüğüm olmamıştır. Çok özlesem bile... Çünkü
dibine kadar onu yaşamışımdır. O yüzden böyle zamanları yıkılmak değil
de yeniden yapılanmak olarak değerlendirirsek daha iyi olur. Ben bu ko-
nuda yapabileceğim her şeyi yaptım diyene kadar mücadele ederim. İçi-
nizde bir tortu kalırsa yarın öbür gün emin olun geri teper, onun için sonu-
na kadar yaşayıp tüketmekten yanayım. Hayatımın her alanında böyledir.
Tiyatroda da yapabileceğim her şeyi yapmıştım. Eğitim sürecimi ciddi an-
lamda bitirdiğimi düşünüyordum. Çok cesurca, bir bavulla çıktım geldim
Türkiye’ye. Arkadaşlarım ve ülkeme özlemim dışında hiçbir şeyim yoktu.
Son kitabınız “Senin Adın Bile Geçmedi” aşkın değişik acı çekme hallerini anlatıyor, sizce aşk nedir?İ.A: Kaç yaşına gelirsek gelelim hepimizin aşkla ilgili söyleyeceği o kadar
çok söz var ki... Bugün mesela sizin oturduğunuz koltukta annem otursa
onunla da yine benzer şeyler konuşuruz. Bir yurt dışı gezisinde son kita-
bınız nedir diye sordular birkaç ay önce. Aşk üzerine bir şey yazıyoruz ar-
kadaşımla dedim. Anında reaksiyon geldi. Dillerin, dinlerin her şeyin üze-
rinde aşk. Aşkın kesin bir tarifi olmadığı için böyle kitaplar yapıyoruz. Ya
da bu tür yazılar yazıyoruz. Şarkılar dinliyoruz, filmler yapıyoruz. Aşk arayı-
şımız da sürekli devam ediyor haliyle. Aşk tam olarak nedir bilemem ama
emin olduğum tek şey; yüzde yüz kişinin kendisiyle ilintili bir duygu oldu-
ğudur. Bundan eminim! Siz karar verirsiniz, siz büyütürsünüz, siz seçersi-
niz, siz vazgeçersiniz, siz güzelleştirirsiniz.
Anlatmaktan mı daha çok hoşlanırsınız yok yazmaktan mı?İ.A: İkisini birbirinden ayırmıyorum. İkisi de birbirini tamamlıyor. İyi anlatıcı
“Avrupa yakasında en modern, en yaşanılası noktanın Beşiktaş olduğunu düşünüyorum.
Buradan ayrılamıyorum.”
B+ SONBAHAR 57
olduğum da söylenir. Ama yazmanın şöyle bir hali var: Ben ölümlü olduğu-
mu biliyorum, yani yazmanın benden daha uzun ömürlü olabilme ihtima-
li beni ölümsüz kılıyor. Bir de konuşmanın başka bir ritmi, başka bir melo-
disi var. Yazım ve konuşmam birbirine çok benziyor gibi gözükse de baş-
ka bir konuşma üslubum, bambaşka bir yazı dilim var. Yazı kendini yazdırı-
yor. İnanın bazen oturuyorum bilgisayar başına -çok iddialı olacak bu söy-
lediğim ama- son cümlemi bilerek yazmaya başlıyorum. O son cümle üze-
rine inşa ederim konumu ve yazımı. Bazen de konuyu ve ilk cümlemi bili-
rim ama nasıl bitireceğimi bilmem. Dolanırım, otururum, kalkarım, sonra o
cümlenin nereden geldiğini bilmem, tıkır tıkır gelir oraya yerleşir.
Bu kadar yoğun hayatınızın içine bir de anneliği sığdırmışsı-nız. Kızınız sizin için neyi ifade ediyor?İ.A: Aslında anneliği sığdırmıyoruz, annelik halimizi iş yaşamımıza sığdı-
rıyoruz. Ben işkolik bir insandım. Şimdi öyle değilim. Yani şimdi kızımdan
başka hiçbir şey daha önemli değil. Annelikten sonra bir garip tembel-
lik geliyor. Şöyle diyorsunuz, “Ah şimdi nasıl yapıcaz, kim kalkacak gidi-
cek, çocuğumu nasıl bırakacağım?” Mesela artık benim için şehir dışında
bir dizide çalışabilmem mümkün değil. Lal’in büyümesini görmek ve onun
her daim yanında olmak istiyorum. Bu nedenle de istemediğiniz bir şeye
hayır demek, dünyanın neresinde olursanız olun takabildiğiniz en büyük
mücevhermiş, onu öğrendim.
Siz kent yaşamının içinden gelen bir sanatçısınız ve Beşiktaş’ta oturuyorsunuz. Kentle kültür sanat ilişkisi nasıl olmalıdır sizce?İ.A: Açıkçası şöyle söylemek isterim. İsmail Başkan yaptığı her işte benim
çok sevdiğim, saygı duyduğum, desteklediğim biri. Siyasetçi demek is-
58 B+ SONBAHAR
temiyorum, bir halk insanı. Ben Ankaralıyım ve Murat Karayalçın’ın Anka-
ra Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde üniversite öğrencisiy-
dim. Gerçekten bu kadar sevilen bir başkan görmedim Ankara’da. Bu işin
sihri halkla yakın olmak. Aynı iletişimi ya da bir benzerini İsmail Başkan’ın
projelerinde de görüyorum. Genç bir ekiple çalışıyor bildiğim kadarıy-
la... Biz kentle kültür-sanat ilişkisini güçlendirmek adına üzerimize düşeni
yapmaya hazırız ama bizim fikir vermemize gerek yok, belediyenin fikirle-
ri ve uygulamaları emsallerinin önünde zaten.
Marmara Depremi’nde kimsesiz kalan çocuklara ve kot kum-lama işçilerine gönüllü destek verdiğinizi biliyoruz. Gönüllü çalışmalara yakınlığınız çocukluktan gelen bir şey mi, yoksa sonradan mı bu tür çalışmalara destek vermeye başladınız? İ.A: Bu bir ailesel alışkanlık, bir yaşam görüşü, bu bir davranış biçimi, bir
aile terbiyesidir. Alma verme ilişkisi, kazancınızı paylaşabilme, fikrinizi
paylaşabilme, kendinizden başka insanların yaşadığını bilerek büyümek-
ten bahsediyorum. Çocuğumu kucağıma aldığım ilk günden beri bunu
ona aşılamaya gayret ediyorum. Paylaşmanın lezzeti fikriyle büyüttüğüm
bir çocuk var. Ben de ailemden bunu gördüm. Şu anda birtakım aktivitele-
rin içindeyim ama emin olun olanaklarımın daha kısıtlı olduğu dönemlerde
çok daha iyi bir aktivisttim ve çok daha fazla mücadele ederdim. Elimden
geleni yapıyorum ama içimde bir ses eskisi kadar iyi değilim, diyor. Daha
fazlasını yapmam gerekiyor sanki.
Yaşadığımız kent İstanbul’un kültür-sanat alanında çok büyük eksiklikleri var. Siz bu konularda neler yapmak isterdiniz?İ.A: Kaç kişi sizce kültür-sanat etkinliklerini izlemek istiyor? Kaç kişi bu-
nun farkında? Kaç kişi televizyonun başından kalkabiliyor? Berlin’de ya-
şadığım süre boyunca iki şeye hayret etmiştim. Bunlardan bir tanesi bele-
diyelerin iki buçuk yaşından itibaren bütün çocukların tiyatroya gitmesini
zorunlu bir ödev haline getirmesiydi. Kreşlerdeki tüm çocuklar belediye-
nin organizasyonuyla senede üç kez ücretsiz tiyatroya gidiyor. Belediye
bunu görev edinmiş kendine. İkincisi sağlıkla ilgiliydi. Çocukların diş kont-
rolü de belediyeler tarafından ücretsiz olarak yapılıyordu. Bence kültür-
sanat projeleri bu kadar erkenden dipten ve derinden başlamalı. Yani kül-
tür-sanat etkinliklerini görülebilir ve ulaşılabilir hale getirmek kadar o bilin-
ci oluşturmak da önemli.
Yerleşim için karşı tarafı değil de neden Beşiktaş’ı seçtiniz?İ.A: Ben İstanbul’a ilk yerleştiğimde Kalamış’ta da oturdum. Ankara’da
büyüdüğüm için Anadolu yakası çocukluğumu hatırlatıyordu. Sonuçta
yaptığım işin merkezi Avrupa yakasında. Bu nedenle bu yakayı seçtim.
Beşiktaş’ın hangi özelliklerini seviyorsunuz?İ.A: Avrupa yakasında en modern ve en yaşanılası noktanın Beşiktaş ol-
duğunu düşünüyorum. Beşiktaş’ı medeni buluyorum. Buradan ayrılamı-
yorum. Beşiktaş’ta da oturmadığım yer kalmadı. İnsanlarının çok büyük
bir önemi var. Ben görsel algısı yüksek biriyim. Güzel sokak, temiz sokak,
medeni insan görmeyi, hayatın içinde olmayı tercih ediyorum.
Beşiktaş’ta kızınızla beraber gittiğiniz yerleri öğrenebilir miyiz?İ.A: Bebek’te kahvaltı yapmayı severim, Arnavutköy’de balık yemeyi
Kuruçeşme’yi, Ortaköy’ü severim.
Beşiktaş’la ilgili eksik gördüğünüz şeyler var mı?İ.A: Cumartesi-pazar günleri yoğun trafik sebebiyle Beşiktaş içinde hayat
felç oluyor. Hiçbir yere gidip gelmek istemiyorum. Bazı yolları araç trafiği-
ne kapatmak lazım. Belirli saatler arasında yollar kapatılarak sadece toplu
taşıma araçlarına geçiş izni verilmeli.
“Yazdıklarımın benden daha uzun ömürlü
olabilme ihtimali beni ölümsüz
kılıyor.”
B+
B+ SONBAHAR 61
İstanbul’un ortası yeşil:
LeventYazı: RüYa kalıntaş Fotoğraflar: seRhat keskİn
İstanbul’un ilk uydu kenti
dokusunu koruyarakyaşıyor.
62 B+ SONBAHAR
Levent semti şehrin tam göbeğinde, yeşillikler içindeki müs-
takil bahçeli evleriyle bugün belki de İstanbul’un en yaşa-
nılası yeri. Emlak ve Kredi Bankası’nın 1950 yıllarında şe-
hir dışında bir orta sınıf semti olarak tasarladığı ve tamam-
ladığı konutlar, şimdi şehrin tam ortasında, ancak hâlâ ye-
şil ve düzenli…
Bugün Büyükdere asfaltı boyunca uzanan yolun doğusundaki ıssız ve ge-
niş araziler 18. yüzyılda I. Abdülhamid tarafından Kaptan-ı Derya Cezayir-
li Hasan Paşa’ya irat edilmiş. I. Abdülhamid’den sonra tahta geçen III. Se-
lim, Nizam-ı Cedid düzenlemeleri doğrultusunda Levend’leri, kentin dışın-
da olan bu alanda inşa edilen kışla kompleksinde toplamaya ve eğitmeye
karar vermiş. Semtin adı, bu dönemde Levend Çiftliği ve Levend Kışlası
denilen bu yerden geliyor.
Bu bölge 1868 yılında İstanbul’da yapılan belediye düzenlemeleri çerçe-
vesinde, 7. Daire, yani Beşiktaş Dairesi sınırları içine alınmış ve bu tarihten
sonra Beşiktaş ilçesinin sınırları içinde kalmış.
İlk Uydu Kent1. Levent’ten 4. Levent’e ve Yeni Levent’e kadar aşamalı olarak bölüm bö-
lüm kurulup genişlemiş olan Levent semti, batıda Büyükdere Caddesi, do-
ğuda Ebulula Mardin Caddesi, güneyde Nisbetiye Caddesi, kuzeyde ise
Orgeneral İzzet Aksular Caddesi ile çevrilidir. Semt, 1950’li yıllarda Em-
lak ve Kredi Bankası’nın yaptırdığı toplu konut projeleriyle tanımlanır. Em-
lak ve Kredi Bankası, halkın inşaat teşebbüslerini desteklemek için gerek-
li kredileri sağlamak amacıyla Atatürk’ün talimatları doğrultusunda 3 Hazi-
ran 1926 tarihinde kurulan Emlak ve Eytam Bankası’nın devamı. En önem-
li özelliği gayrimenkul ipoteği karşılığında borç para vermesi olan Emlak ve
Eytam Bankası, 1 Eylül 1946 yılında banka hizmetlerini genişletmek ama-
cıyla Türkiye Emlak ve Kredi Bankası Anonim Ortaklığı’na devredilmiş. Le-
vent semti de Emlak ve Kredi Bankası’nın tasarladığı bir toplu konut proje-
siydi. Proje Türkiye’nin ilk uydu kent uygulaması olması bakımından olduk-
ça önemli. Uydu kentler, şehrin nüfus yükünü hafifletmek için şehrin çev-
resinde oluşturulan, alt ve üst yapısı tamamlanmış konut bölgeleri olarak
tanımlanır. Bu konutlarda oturanlar şehre çalışmak için gider. Planlandığı
dönemin çağdaş yaşam koşullarının gerekleri olan okul, çarşı, park, sağlık
ocağı ve cami gibi başlıca hizmet birimleriyle birlikte tasarlanan Levent de
1950’lerde şehrin dışında oluşturulmuş bir semt.
Levent’in ilk kısım evlerinin yapımına Emlak ve Kredi Bankası toplu konut
projesi çerçevesinde 1947’de başlanmış, 1950’de ilk kısım olan 1. Levent
bitmiş. İlk önce yapılan 400 kadar ev, küçük bahçeler içinde tek veya iki
katlı evler. Orta gelirli ailelerin 20 yıllık taksitlerle alabileceği fiyatlarda olan
bu evler çok rağbet görünce projeye daha kuzeyde 2. ve 3. Levent bölge-
sinde devam edilmiş. İlk evlerden daha büyük olarak yapılan ve villa tipinde
olan bu evler yine orta gelir gruplarını hedeflemiş. Daha sonra da en kuzey-
deki 4. Levent konutlarının yapımı ile Levent projesi 1960 yılında tamam-
lanmış. 1. ve 4. Levent mahalleleri mimar Prof. Dr. Kemal Ahmet Arû ve mi-
mar Prof. Dr. Rebii Gorbon’un ortak çalışmasıyla gerçekleştirilmiş.
Levent, kent dışı bir toplu konut yerleşim projesinin 40 yıl gibi bir süre içinde
İstanbul’un büyümesiyle kent içi yerleşime dönüşmesinin bir örneği olarak
gösterilebilir. Ancak Levent mahallesi, bir iş merkezine ve kent içi yerleşi-
me dönüşme sürecini zaten oldukça planlı bir konut projesi olması nedeniy-
le benzerlerinden oldukça farklı yaşamış. Benzer biçimde şehrin sınırlarına
dahil olan ve nüfusu hızla artan yerlerde plansız yapılaşma oldukça sık görü-
lürken, Levent’te durum bunun tam tersi olmuş. Levent çağdaş yaşam ko-
şullarının tüm gereklerini karşılayan bir konut bölgesi olarak titizlikle tasarlan-
mış bir semt. Semtin yavaş yavaş şehrin içine dahil olduğu bu 40 yıla direne-
bilmesi ve dokusunu koruyabilmesi bunun en önemli göstergesi sayılabilir.
Şehre Dahil Oluş Hikâyesi1950’lerde İstanbul’un dışı sayılan Levent, tüm sakinlerinin birbirlerini tanı-
dıkları bir orta sınıf semtiydi. Semt, etrafı tarla, kırlık ve koruluklarla çevrili ol-
dukça sakin bir yerdi. Ancak 1950’lerden sonra Levent’in çevresinde Eti-
ler ve Gültepe mahallelerinin kurulması ve Nisbetiye Caddesi’nin güneyi-
nin yapılaşmaya açılmasıyla Levent için değişim başladı. 1960’tan sonra 4.
Levent’in kuzey tarafında başka konutların yapılması Levent’in çehresin-
deki değişikliği hızlandırmış. Mahalle ile İstanbul arasındaki mesafe bu ge-
lişmelerden sonra hızla kapanmaya başlamış. Ancak eski Levent evlerine
kat çıkılmasına izin verilmediği için bu dönemde bölge eski görünümünü
çoğunlukla korumuş. 1960 ve 70’lerden sonra ise Levent’in etrafında yük-
sek yapılar inşa edilmeye başlanmış, bölgede nüfus artmış, semt artık ken-
tin içine dahil olmuş. Yüksek binalar ve gecekondular arasında sıkışan ma-
halle , 1980 sonrasında konut bölgesi olma niteliğini de nispeten kaybede-
rek ticaret ve eğlence ağırlıklı bir bölge olmaya başlamış.
Özellikle 1972’de açılan Boğaziçi Köprüsü ve onun bağlantılarının
Levent’ten geçmesi bölgede ciddi bir kentsel değişim dönemini başlat-
mış. Köprülerin yapımıyla kuzeye kayan iş merkezlerinin etkisi altında ka-
lan Levent, fiziksel olduğu kadar sosyal bir dönüşüme de maruz kalmış. Bu
dönemde İstanbul’un finans merkezi haline gelen bölgede birçok gökde-
len ve iş merkezi inşa edildi. Semt inşa edilen yüksek bina ve gökdelenler-
le kuşatılınca, şehrin iş merkezi Levent’e kaydı. Yüksek iş merkezlerinin ve
AVM'lerin açılması ile oluşan yoğunluk ve büyük şirketlere iş yapan daha
küçük kurumların ofisleri, ayrıca bu kadar insanın yemek yiyeceği restoran-
lar, kebapçılar, kafe-barlar, eğlenecekleri gece kulüpleri, arabaları ve servis
araçları az yoğunluklu Levent Mahallesi’ne yayıldı. Bir dönemin orta sınıfı-
nın ekonomik gücü, müstakil evleri ayakta tutmaya yetmeyince evlerini hız-
la elden çıkardılar. Bu değişimler mahallede ikamet eden sosyal tabakaya
yansıyınca semt memur ve aydınların yaşadığı mahalle orta sınıf bir semt
olmaktan çıkıp, yüksek gelir gruplarının yerleştiği mahalle bir muhit haline
geldi. 1950’lerde 2 bin kadar nüfusuyla oldukça sakin bir muhit olan Levent
artık kalabalık ve gürültülü bir yerdi.
Uzun yıllar çağdaş şehircilik anlayışıyla tasarlanmış örnek bir yerleşim pro-
jesi olarak gösterilen Levent’in, 1980’li yılların hızlı değişiminden payını ala-
rak tasarlanma amacının dışında kullanılması yanlış olduğu kadar üzücü de
olmuş. En üzücü olan ise semtin kendine has dokusunu oluşturan müsta-
kil binaların işyerlerine dönüşmesi. İşyerine dönüştürülen bu evlerin bazıla-
rına maalesef kaçak kat bile yapılmış bu dönemde. Evlerin orijinal halleri-
ne dikkat edilmeden yapılan değişiklikler de cabası olmuş. Ancak, 1996 yı-
lından bu yana buralarda yıllardır yaşayan mahalle halkının bölgenin konut
özelliğini korumaya yönelik mücadeleleri sayesinde bu olumsuz tablo dur-
ma noktasına gelmiş. Beşiktaş Belediyesi önce bu duruma engel olabil-
mek ve Levent’in eski ruhuna kavuşabilmesi için birtakım çalışmalar yap-
maya başlamış. Bunlardan en önemlisi, özellikle müstakil evlerin ofis, res-
toran ve banka şubesi olarak kullanılmasının önüne geçebilmek ve bu böl-
genin amacına uygun bir biçimde, yani konut alanı olarak kullanılması için
artık konutlara işyeri ruhsatı verilmemesi.
Levent bugün “Boğaziçi Geri Görünüm Koruma” alanında kalıyor. Ayrıca
2007 senesinde Anıtlar Kurulu, Levent’in bugünkü durumunu değerlen-
direrek yerel yönetimlerin dikkatini Levent’in korunması konusuna çekti.
Levent bu karardan sonra Beşiktaş Belediyesi’nin de desteğiyle Kentsel
Sit Alanı olarak tescil edildi. Kentsel Sit Alanı kararı sonrasında artık bura-
da yapılacak uygulamalar için belediye dışında Anıtlar Kurulu’nun onayı da
gerekecek. Levent’in korunmasına yönelik bu kararlar sevindirici olmasının
yanı sıra oldukça da elzem kararlar aslında. Çünkü hem İstanbul’un tam or-
tasında olan hem de bu kadar çok konut barındıran ve bu kadar planlı olan
başka bir yer yok. Zaten her geçen gün sayısı artan gökdelen ve iş merkez-
lerinde çalışan uluslararası nitelikteki işgücünün Levent konutlarına ihtiya-
cı oldukça aşikâr…
Beşiktaş Belediyesi Levent’in korunması ve semte eski ruhunun kazan-
dırılması için yaptığı çalışmalarda Levent Meydanı’nı da ihmal etmemiş.
Zaten önemli semtlerin arasında bir kavşak durumunda olan Levent’in bir
de iş merkezi haline gelmesi, bölgede ciddi bir trafik sorununa neden ol-
64 B+ SONBAHAR
muş. Ancak yeniden düzenlenen Levent Meydanı ve özellikle bu düzenle-
me çerçevesinde Levent Meydanı’na yapılmış olan ücretsiz belediye oto-
parkı bu bölgeyi oldukça rahatlatmış. Semtin tasarlandığı halindeki planı-
na uyulması ve yasalar çerçevesinde davranılması sonucunda banka ve di-
ğer işletmeler son zamanlarda konut aralarındaki yerleri terkederek, plan-
da belirlenmiş ticari alanlarda faaliyetlerine devam etmeye başlamış. Le-
vent Meydanı’nın yeniden düzenlenmesi çalışmalarında meydanın semtin
hem estetik hem de teknik ihtiyaçlarına cevap verir hale getirilmesi hedef-
lenmiş. Meydanda trafiğin minimuma indirilip büyük bir alanın yayalara bı-
rakılması, tabelaların yarattığı görüntü kirliliğini azaltmak için yapılan cephe
düzenleme çalışmaları oldukça iyi sonuçlar vermiş. Meydanın eski ve yeni
fotoğraflarına bakınca düzenlemenin ne kadar fark yarattığı hemen anlaşılı-
yor. Bu durumdan hem esnaf hem de semt sakinleri oldukça memnun. Le-
vent Meydanı şimdi yayaların rahatlıkla gezebildiği, alışveriş edebildiği ve
zaman geçirdiği bir yer…
Cumhuriyet döneminin modern kent yaşamı için oluşturduğu birkaç örnek
projeden biri olan Levent projesi, aynı zamanda bugün yetişkin olan yak-
laşık 35 bin ağaç ile de o dönem için oldukça ilerici olarak adlandırılabile-
cek bir ekolojik proje. Bugün Levent sokaklarında yürürken evlerin koca-
man ağaçların arkasına saklandığını ve yeşillikler içinde zar zor seçildiklerini
görebilirsiniz. Öyle ki şehrin ve iş merkezlerinin yanı başında bu kadar yeşil
ve sakin bir yaşam alanı görmek sizi oldukça şaşırtabilir. Buranın zaten bir
yaşam alanı olarak tasarlanmış olması, iş merkezlerinin bölgede daha son-
ra konumlanması bölgenin en cazip yönü aslında. Burası kurulduğunda iş
için şehre gidenler artık işlerine yürüyerek gidebiliyor. İşte bu yüzden Le-
vent, önce iş merkezi, sonra plansız yerleşim anlayışının tersine, önce ya-
şam alanı sonra iş merkezi biçimindeki planlı şehir büyümesine örnek gös-
terilebilecek bir mahalle.
Levent’te irili ufaklı pek çok park var. Toplam 19 parkın arasında en çok
dikkat çeken ise Dilek Sabancı Engellileler Parkı. 16.750 m2 alan üzerine
kurulu bu parkın en önemli özelliği bedensel engellilere uygun olarak dü-
zenlenmiş olması ve engelli çocukların yardım almadan aktivitelerini ger-
çekleştirebilmesine olanak sağlaması. Park bu anlamda Türkiye’de bir ilk.
Parkın içerisinde basket sahası, voleybol sahası, kapalı spor alanı, 50 kişi-
lik kafeterya, yürüyüş yolları, çocuk oyun alanları ve süs havuzları var. Park-
ta engelliler için bir de sanat atölyesi bulunuyor. Düşler Akademisi adlı bu
atölyede engelli ve sosyal dezavantajlı gençlere ücretsiz olarak kültür ve
sanat eğitimleri veriliyor. Gönüllülük esasıyla çalışan Düşler Akademisi pro-
jesinin uygulama ortağı; çağdaş belediyeciliğin ana felsefelerinden “Engel-
siz Kent, Katılımcı Birey” anlayışını benimsemiş olan Beşiktaş Belediyesi.
Öncü ve örnek bir model oluşturan bu projenin, en çok eğitim kurumunu
barındıran Beşiktaş bölgesinde olması ayrı bir anlam taşımaktadır.
1950’li yıllar için oldukça ilerici bir proje olan, hatta bugün bile örnek bir pro-
je olarak gösterilen Levent yavaş yavaş eski ruhunu geri kazanıyor. Bugün
Levent yeniden İstanbul’un en yaşanılası bölgesi… B+
66 B+ SONBAHAR
Levent Kültür Merkezi12 Eylül 2005 tarihinde Beşiktaş
Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın ye-
nilenmiş haliyle açılışını yaptığı Le-
vent Kültür Merkezi’nin içindeki sa-
lona Onat Kutlar Sinema Salonu ismi
verildi. Avrupa sinemalarından ödül-
lü filmlere yer veren merkez, Japon
Film Festivali ve Rotarakt Kısa Film
Festivali gibi Beşiktaşlıların yoğun
ilgi gösterdiği organizasyonlara da
ev sahipliği yapmıştır. Levent Kül-
tür Merkezi yeni sezonda da yepye-
ni filmlerle Beşiktaşlılara ücretsiz ola-
rak hizmet etmeye devam edecektir.
Kemal Ahmet Arû Kemal Ahmet Arû 1912
yılında İstanbul’da doğ-
du. 1932’de Galatasaray
Lisesi’nden ve 1937’de
Güzel Sanatlar Aka-
demisi Yüksek Mimar-
lık Bölümü’nden me-
zun oldu. 1940’da Yük-
sek Mühendislik Mekte-
bi Mimarlık Fakültesi Şe-
hircilik Kürsüsü’nde asis-
tanlık görevine başladı.
1950’de profesör oldu
ve aynı yıl Şehircilik Kürsüsü Başkanlığı’na seçildi. 1954-1970 döne-
minde aralıklarla İTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanlığı görevinde bulundu.
1961-1962 yıllarında Stuttgart, 1963’te Berlin ve 1967’de Viyana Tek-
nik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehircilik kürsülerinde konuk öğ-
retim üyesi olarak dersler verdi. 1967-1982 yılları arasında İTÜ Mimar-
lık Fakültesi Şehircilik Enstitüsü Başkanlığı yaptı. Projeleri uluslararası
pek çok ödül kazandı. Arû, 1947-1957 yılları arasında Rebii Gorbon’la
birlikte 1. Levent ve 1954’te 4. Levent toplu konut uygulamalarını ger-
çekleştirdi. Eğitim alanındaki çalışmaları ve uygulamalarıyla Türkiye’de
kent tasarımına önem verilmesini sağlayan ve Şehircilik Bölümü’nün
temellerini atan Arû, 20 Aralık 2005 günü vefat etti.
Kimdir?
Levent / 1940’lar
Yapıldığı yıllarda Levent Mahallesi ile ilgili
bir yazı ve ilan
68 B+ SONBAHAR
Söyleşi
Saba Tümer:
“Haksızlığadayanamam”
Söyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraflar: GÖRKEM KIZILKAYAK
B+ SONBAHAR 69
Medya dünyasının başarılı ismi; Saba Tümer. Adını
duyan herkesin yüzünde tebessüm uyandıran biri
o. Kahkahaları gecelerimizi aydınlatıyor. En cid-
di konu ve konukları ağırlarken bile yüzünden gü-
lümseme eksik olmuyor. Küçük yaşlarda olgunlu-
ğa ulaşan Saba Tümer, dostlarına olan bağlılığıy-
la tanınıyor. İkiyüzlülüğe tahammülü yok. Kendini; “dobra, dürüst ve eğlen-
celi” olarak tanımlıyor. Şaşırtmayı seviyor Saba Tümer, onu siyasete girer-
ken görürseniz şaşırmayın. Ama 60 yaşına kadar beklemeniz gerekecek.
Saba Tümer B+’nın tüm sorularını içtenlikle yanıtladı.
Bugün lodos, İstanbul’un fırtınalı bir günü. İzmir’in de fırtı-nası boldur. Nasıl bir duygu yüklüyor bu durum?Saba Tümer: Evet İzmir’in de lodosu ünlüdür. Herkesi olduğu gibi beni de ser-
sem gibi yapıyor, bir baş ağrısı geliyor doğrusu. Ama ben rüzgârı seviyorum.
Siz rüzgârlı, fırtınalı günlerinizde ne yaparsınız?S.T: Gezerim, sosyalleşirim, arkadaşlarımı ararım. Dışarı çıkarım ama fırtına-
nın şiddetine bağlı biraz da bazen kimseye tahammül edemem, o zaman
yalnızlığı tercih ederim. Ama genelde o fırtınalı günleri gezerek ve sosyalle-
şerek atlatma yolunu denerim.
İstanbul’a ilk kez ne zaman geldiniz? İlk izlenimleriniz neydi?S.T: Çocukluğumdan beri gider gelirim ben, babam İstanbullu zaten. Bütün
tatillerde babaannemi görmeye giderdik İstanbul’a.
Bugün yaşadığınız Beşiktaş sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor?S.T: Ben İstanbul’a geldiğimden beri Beşiktaş’ta yaşıyorum. Seviyorum
burayı, buraya alıştım ben. Daha çok İzmir’e benzetiyorum Beşiktaş bölge-
sini. Bu yüzden de çok hoşuma gidiyor.
Buradaki hayat tarzını çok seviyorum. Çok da kalabalık yerlerde oturma-
yı sevmiyorum. Burada şehrin hem göbeğindesin, hem de değilsin. Ken-
di özelin var. Hem içinde hem dışındasın yani. Her yere ulaşım daha kolay.
Bana göre Beşiktaş, İstanbul’un merkezi. Benim hayat standardıma göre
bu böyle.
En ciddi konuların arasına serpiştirdiğiniz bir gülümseme sizi farklı kılıyor. Sizde hayatı bir başka algılayış görülüyor. Nasıl ulaştınız bu sürece, onu konuşalım…S.T: Hayatta yaşadığınız birçok şey zaten sıkıntı verici, onlardan bir şekil-
de kurtulmanız lazım, bir kısa devre yapıyor. O sıkıntılardan kurtulmanın bir
yolu da es geçmek. Gülmek iyidir…
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz. Çocukluğunuzdan beri güler misiniz?S.T: Ailemin ilk çocuğuydum. Şımarık bir çocukluk geçirdim doğrusu. Tey-
zemlerle, kalabalık bir aile ortamında büyüdüm. O nedenle de kendimden
büyüklerle çok iyi anlaşırım. Annemin bütün arkadaşlarının çocukları erkekti,
onların arasında büyüdüm. Dışarıda çok oyun oynadım. O nedenle de bugün
çok iyi erkek arkadaşlarım var. Çok fazla erkek sırdaşım ve dostum vardır.
Etkilendiğiniz kişi ya da kişiler oldu mu?S.T: Kimseyi hayatımda rol model olarak almadım ben. Hatırlamıyorum.
Geçmişten gelen hangi özelliklerinizle övünürsünüz?S.T: Övünmek doğru bir cümle mi olur bilmiyorum ama dürüstlüğümle övü-
nüyorum, fazla dürüstüm yani haksızlığa dayanamam. Başkasına da hak-
sızlık yapılmasın. Sana ne denilecek ortamda bile fikrimi beyan edip, baş-
kasının hakkını savunmaktan çekinmem.
Bu ruh hali iş hayatında mutlaka sorunlara yol açmıştır. Öyle değil mi?S.T: Evet, tabii. Açmaz olur mu? Birçok sorunu da beraberinde getirmiştir
işin doğrusu. İş hayatında hak yeniyor. Arkadaşlarım seni sendika başkanı
yapalım dediler çoğu kez.
Neden olmadınız? S.T: Hiç uğraşamam, hele bu aralar hiç.
Herkes kendi hakkını mı savunsun diyorsunuz? S.T: Sen ne kadar başkalarının hakkını savunmaya çalışırsan da bir bakıyor-
sun savunduğun insan sana bir darbe vurmaktan çekinmiyor. Zor iş bu…
Biraz kötü anılar var galiba iş hayatı ile ilgili... Dostum dedi-ğiniz insanlarda ne gibi özellikler ararsınız?S.T: Hem iyi günümde, hem kötü günümde yanımda olmalarını isterim.
Kötü gününde çok insan oluyor da iyi gününde senin başarını kutlayan,
senin mutluluğunla mutlu olan kişi benim dostumdur. Bir art niyet besle-
meyen kişidir o.
Kimler yanınıza yaklaşamaz?S.T: İkiyüzlüler. Sezersem bitti, silerim. Hayatımda beni rahatsız edecek in-
sanlara asla yer yok. O kadar uğraş içerisindeyim ki, etrafımdaki olumsuz
insanları çekemem. Kutum dolu bu konuda.
Peki kendinizi anlatmanız gerekse hangi kelimeleri seçerdiniz?S.T: Dobra, dürüst, eğlenceli, hafif dengesiz… Bak bu özellik herkeste var.
Geliyorlar, gidiyorlar… Devam edelim; insan canlısı, gülmeyi seven…
Anlaşılan siz gülmeyi çocukluktan itibaren seviyorsunuz. Bugün de gülmeniz sizi kariyerinizde farklı bir noktaya taşı-dı. Öyle değil mi?S.T: Evet, etkisi oldu hiç kuşkusuz. İçimden geldiği gibi davranıyorum ben
ekranda.
Okulu bitirdikten sonra Nuri Çolakoğlu sizi asistan olarak yanına çağırmış. Onun yanında başlasaydınız kariyerinizde ne gibi değişiklikler olurdu? S.T: O zaman ne olurdu bilmiyorum. Hayat bu seçimle beni buraya getirdi.
“Bana göreBeşiktaş
İstanbul’unmerkezi”
Ekranın gülen yüzü Saba Tümer kendi sözleriyle; “Dürüst, dobra ve eğlenceli.” Tümer “Başkasının hakkını savunmaktan hiç çekinmedim” diyor.
70 B+ SONBAHAR
Ama Nuri Bey’in teklifini kabul edip başlasaydım da eğer bugünleri görmek
benim alın yazımda varsa ben yine bugünlere gelirdim.
Kadere inanıyorsunuz, gazetecilik okuduğunuza göre yine medyanın bir alanında olurdunuz mutlaka…S.T: Evet İzmir’de kalsaydım evlenirdim belki, çoluk çocuğa karışırdım kim
bilir. Hayatın önümüze gelen seçenekleri arasında hem hayır, hem şer olan
seçenekler var. Onlar seni ileriki hayatında nereye getirir onu bilmiyorsun.
Su yolunu buluyor…
Su yolunu bulurken Günay Oğuz’un katkısı nasıl oldu size?S.T: Günay Oğuz’un çok büyük katkısı oldu. Beni çok severdi, derdi ki;
“Keşke bir sistem olsa da beynimi senin beynine boşaltsam.” Çok ağır, yo-
ğun tempoda altı ay boyunca müthiş bir eğitim verdi bana. Bu sektörde
kendime olan güvenimi bana Günay Hanım kazandırdı. Dersler bittikten
sonra ben kendimi ana haber sunacak kadar donanımlı görüyordum. Za-
ten öyle de oldu.
Bugünkü tarzınızın oturmasında Okan Bayülgen’in katkısı oldu mu? S.T: Okan bana ekranda gülmenin ayıp olmadığını gösterdi. Ben zaten gü-
lüyordum ama kendimi tutuyordum. Ayıp olmasın diye. O dedi ki: “Madem
geliyor koy ver gitsin, bu sensin.”
Günay Oğuz size düzgün Türkçe konuşmayı da öğretti ek-randa. Türkçe, ekranlarda tam bir erozyona uğramış durum-da. Türkçeyi kurtarmak mümkün mü? S.T: Kötü modeller var ama Türk Dil Kurumu’nun yaptıklarını da kurtarma
olarak algılamıyorum. Ben daha esnek bakıyorum bu konuya. Önemli olan
iki tarafın birbirini iyi anlaması. Gençler kelimeleri kısaltarak konuşuyorlar,
ben hiçbir şey anlamıyorum konuşmalarından. Bunlar kötü. Almış olduğum
eğitimi elimden geldiğince ekrana yansıtmaya çalışıyorum. Düzgün konuş-
mak insana çok şey kazandırıyor. Anlaşılmak da önemli.
Türkçe konuşmayı öğret, gülmeyi öğret. İşiniz zor. Kime do-kunsan dert dinliyorsun. Tansiyonu yüksek bir toplum ol-duk. Sizce neden? S.T: Geceleri onu oturtmaya çalışıyoruz, yavaş yavaş günlük hayata da si-
rayet edeceğini umuyoruz.
Yok siz bir yandan geceleri uyutmamayı da öğretiyorsunuz. İnsanlar sizin programınızı seyredeceğim diye sabahları zor uyanıyorlar...S.T: Sorma, öyle oluyor.
İç dünyanızı ekrana yansıtıyor musunuz?S.T: Beni tanıyan anlıyor... O gün sıkıntılı mıyım, gergin miyim, birine mi si-
nirlendim. Dövmek istediğim birisi mi var? Yoksa çok mu mutluyum? Çok
mu huzurlu bir ruh hali içerisindeyim? Beni tanıyan anlıyor. Devamlı progra-
mı seyreden kitle de anlıyor. Çok mesajlar geliyor. Mesela “Niye bugün hiç
gülmüyorsunuz?” diyorlar, “Niye bugün gergin görünüyorsunuz?” diyorlar.
Tıpkı tiyatro sanatçıları gibi ekranın başındakiler de duygu dünyalarını yansıtmadan işlerini yürütmek zorunda. Bu za-man zaman zorluk yaratıyor mu?S.T: Ben öyle oynayamıyorum. Olduğum gibi olmaya çalışıyorum. Pozitif
yanımı yansıtıyorum ama her şey hayatta lay lay lom geçmiyor elbet. Ne
kadar profesyonel olursan ol, bazı şeyleri de kendi içinde yaşıyorsun. Bunu
anlıyor izleyiciler ve uyarıyorlar beni. Çok da hoşuma gidiyor bu durum. Bu
benim onlara göstermemden değil, onların çok zeki olmasından kaynakla-
nıyor. Onun için çok seviyorum kendime özel izleyici kitlemi.
Hiç hoşlanmadığınız birisini konuk ettiğiniz oluyor mu? Bu-rada objektiflik kriterleriniz neler?S.T: Oluyor tabii ki. Mecburen gelmiş, bir olay olmuş davet etmek zorunda kal-
mışsın. Derdini anlatıyor, gidiyor. Orada son derece profesyonelliğimi koruyo-
rum. O kişiye olan hissiyatım onu ekranın önünde zor duruma sokmama neden
olamaz. Son derece objektif davranırım bu konuda, işe duygularımı karıştırmam.
Çok geniş bir yelpazeden konuklarınızı seçiyorsunuz. Bu sizin hayat görüşünüzü de yansıtıyor mu?S.T: Aynen öyle. Benim ne merakımı çekiyorsa onu gündeme getirmekten
hoşlanıyorum.
Hiç mahalle baskısı hissettiniz mi? S.T: Tabii ki mahalle baskısı var. Yok denemez.
Peki iş hayatında baskı olarak niteleyebileceğiniz duygular yaşadınız mı?S.T: Çok fazla bir baskı ile karşılaşmadım. Şu an gündeme getirmeme de-
ğecek şeyler yaşamadım doğrusu. Ama bugün ekranın önündeki kişi oldu-
ğun için her şeyine dikkat etmen gerekiyor. Özgür bir ruhum sonuçta ama
o kadar hayatıma dikkat etmekten de hoşlanmıyorum. Herkesin özeli ken-
dine. Kimsenin bir şey demeye hakkı yok. Birisine kızıyorsun, bağıracaksın
mesela. “A şuna bak cadı” diyorlar. Cadısı mı var. Tabii ki bağıracaksın, sü-
rekli ekranda gülüyorum diye, hayata pozitif bakmaya çalışıyorum diye her
şeye güleceğim anlamına gelmiyor elbette. Kızarım da, gülerim de…
Peki gençlere örnek olmak açısından medya dünyasında ba-şarılı olmanın kriterleri var mı?S.T: Gençlere örnek olmak söz konusuysa çok tavsiye ettiğim bir sektör
olduğunu söyleyemeyeceğim. Ben çocuğumun bu sektöre girmesini iste-
mem. Daha fazla açmama gerek yok herhalde. Daha ne diyeyim?
Özel hayattan bir soru… Erkekler akıllı, başarılı kadınlarla aralarına mesafe koyuyorlar mı?S.T: Genele bakarsak koymuyorlar ama özele bakarsan koyuyorlar. Ben
daha bunu çözemedim. Ya da belki de erkekler böyle mesafe koyuyorlar
diye yalnız ve başarılı kadınların bir züğürt tesellisi bu. Erkekler bizden kor-
kuyor gibi düşünüyorlar ama korkmayan da korkmuyor. Daha bana kork-
mayanı denk gelmedi, bekliyorum. Tabii ki ilk başta bir erkek için çok onur-
landırıcı bir şey, tanınan, bilinen, herkesin arzuladığı biriyle beraber olmak.
Ama zaman içerisinde onun altında ezilme duygusu maalesef oluyor. Onu
da yenebilen çok az erkek oluyor.
Programınızın gece saatlerine denk gelmesi özel yaşamını-zı nasıl etkiliyor?S.T: Özel yaşam kalmıyor. Eve sahura misafir gelebiliyor yemeğe…
“Etrafımda olumsuz insan
çekemem.”
B+ SONBAHAR 71
Boş zamanınız kalıyorsa neler yapıyorsunuz? S.T: Yürüyüş yapıyorum, alışverişe çıkıyorum. Yeğenimle vakit geçirme-
yi seviyorum. Yeğenim 5 yaşında, adı Ali. Kitap okuyorum. Arkadaşlarım-
la buluşuyorum.
Yeni projeler var mı?S.T: Şu anda yok. Şu anda yaptığımdan keyif alıyorum, tatmin oluyorum.
Bıkana kadar programımı sürdürürüm. Hayat ne getirecek bilmiyorum. Tek
başıma daha başarılı olduğumu düşünüyorum, yine aynı tarzda ilerlerim.
Saba Tümer geleceği nasıl görüyor, neler bekliyor hayattan?S.T: Ben plan, program yapmayı sevmiyorum. Gelecek gelince onu dü-
şünme taraftarıyım. Şu anda düşüneceğim ama olup olmayacağı belli de-
ğil. Onun için de gelsin göreyim.
Hayata olumlu bakmak ve iyi enerjiyi üzerinize çekmek için ne gibi inançlarınız var? Evinizi Feng Shui’ye göre mi ayarladınız?S.T: Ben her şeyden ufak ufak yapmaya çalışıyorum çok fazla kendimi
kaptırmadan. Mesela siz bana “Evine bambu koy şans getirir” diyorsunuz.
Hemen alıyorum. Üç bambudan ölmem, alıyorum. Diyorsunuz ki; “Üzeri-
ne yeşil bir şey koy.” Koyuyorum bir yeşil yüzük. Çok kaptırmadan yapıyo-
rum bunu. Çünkü kaptırırsanız kendinizi, bir mesai harcamanız gerekiyor.
Bu metropol hayatı içinde mesai harcayamıyorsunuz her şeye. Küçük kü-
çük tadında, ilgileniyorum değişik konularla. Ama her şeyin aşırısına da kar-
şıyım. Kendi hayatıma adapte ediyorum her şeyden, tadında küçük şeyleri.
Biraz da hayatı demliyor gibisiniz!S.T: Evet, aynen öyle.
Neler sizi düşündürüyor bugünlerde?S.T: Dünyada ne olup bittiğiyle çok az insan ilgileniyor herkesin dilinde.
Herkes kendi dünyasındaki şeyleri kamufle etmek için diğerinin dünyası-
na girmeye çalışıyor. Herkes iç içe, bırak kendi enerjini kendine sakla. Bı-
rak diğerlerini, ülken için, dünya için bir şeyler yap . Bak sor. Türkiye’de Fa-
tih Terim’i sevmiyorlar şimdi. Adamın yapmış olduğu müthiş başarılar var.
Sev ya da sevme matematiksel doğrular var. Çekemiyorlar. Kıskancız. Ta-
mamen egosal bir şey bu. Geçmişi silip atamazsın, adam tarih yazdı.
Siyasetle ilişkiniz nasıl? S.T: Yok bir ilişkim. Ben habercilik geleneğiyle tarafsız olmaya dikkat ettim.
İleriki zamanlarda siyasete girer miyim? Evet, inandığım bir şey olursa gire-
rim. Hak koruyan insan olarak girerim hiç kuşkunuz olmasın. Ama şu an için
düşünmüyorum.
Bu yaş ne zaman gelir?S.T: 60’tan sonra sıra gelebilir. 60’ımdan sonra ülkem yararına bir şeyler
yapmak isterim.
Bugüne bakarsak, sosyal sorumluluk projelerine destek ve-riyorsunuz değil mi? Kriterleriniz ne bu konuda?S.T: O projeye inanmam gerekiyor. O projenin altında herhangi bir şe-
kilde bir rant elde edilmediğine inanmam gerekiyor. Altından başka bir
şey çıkarsa çok üzülürüm, kullanılmış olurum o zaman. Hiç hoşlanmam
bu durumdan. B+
72 B+ SONBAHAR
Kazanım
BeşiktaşAfet Yönetim Merkezi
yenilendi
Depremler, seller, orman yangınları, hortumlar, kasırgalar,
salgın hastalıklar… Özellikle son yıllar göz önüne alındı-
ğında iklim yapısının değişmesi, küresel ısınma, doğa-
nın hızla tahrip edilmesi ve doğal dengenin bozulması
gibi nedenlerle afetlerde önemli bir artış olduğunu gö-
rüyoruz.
Kimi zaman kelimeleri farklı yorumlayıp sorunları dışsallaştırabiliyoruz. Söz
konusu afetlerse eğer tamamen bizden bağımsız bir şekilde meydana gel-
miş gibi davrandık senelerce. Bir olayın afet olarak tanımlanabilmesi için insanlara zarar verip, olumsuz etkilemesi gerektiği ortada. Kısacası tüm bu
yaşanan doğal(!) olaylar, insanların doğal dengeyi tahribi ölçüsünde artıyor,
kötü yönetim ve bilinçsizlikle birleşince afete dönüşüyor. İnsanoğlu kendi
sonunu maalesef kendi elleriyle hazırlıyor.
Altyapı eksiklikleri, yerleşime uygun olmayan (akarsu yatakları vb) bölge-
lerin yerleşim yeri olarak seçilmesi gibi nedenlerle afetler, neden oldukla-
rı hasarlarla bölge ve ülke ekonomilerini, sanayilerini olumsuz etkilemeye
devam ediyor. Ülkemizde 1950’li yıllardan sonra hızlanarak artan bilinç-
siz kentleşme olgusu, maalesef günümüzde yaşanan pek çok afette faz-
laca can ve mal kaybı yaşanmasına neden oldu. Kentsel dönüşüm projele-
rinin kimi zaman ranta bağlı olması, yerleşime uygun olmayan yerlere imar
izni verilmesi yaşantımızı tehdit eder duruma geldi. Yapılan araştırmalarda
İstanbul’da tam 1 milyon bağımsız yapı olduğu ve binaların %30’unun ta-
mamen yıkılması gerektiği vurgulanıyor. Tablo oldukça düşündürücü.
Karşımızdakini suçlamak sorunu çözmüyorGözünüzün önüne defalarca izlediğimiz filmlerden bir sahne ya da sık sık
okuduğumuz türden bir gazete haberi getirin. Bir tarafta çaresizce yıkıma
karşı koyan insanlar, diğer yanda kurgu gereği gaddar olarak nitelendiri-
len(!) yıkım ekibi. Yıkım ekibi hep kötü adam formatında işlenir ya da yan-
sıtılırdı o filmlerde. Pek çoğumuz yaşanan dram karşısında ezilenin tarafı-
nı tutup ekiplerin tasını tarağını toplayıp gitmelerini isterdik için için. Kısa-
cası bu bir şey olmazcı, ne var yanici bilincin oluşmasında ve kayıplar ve-
Yazı: ÇAĞLAR DAL Fotoğraflar: ERDEM AYDIN
B+ SONBAHAR 73
rilmesinde eğitimsizlik kadar basının ya da beyazperde ve televizyonun
farkında olmadan yarattığı bu tip dayatma ve yönlendirmelerinin yeri yok
mu diye düşünmek gerekiyor. Netice itibariyle sorun hepimizin sorunuysa
eğer, olumsuzluklar karşısında hep beraber mücadele etmek zorundayız.
İnsan ya da doğanın etkisiyle gerçekleşen afetlerden ülkemiz de kaçınıl-
maz olarak nasibini aldı. Can kayıpları yaşandı, maddi manevi hasarlar mey-
dana geldi. Pişmanlıklar yitirdiğimiz canları geri getirmeye yetmedi, sadece
tüm bu kötü olaylar sonrasında oluşabilecek olumsuz durumların önlenme-
si, zararın en aza indirilebilmesi, toplumun her kesiminin bilinçli ve hazırlıklı
olmasının önemini tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.
Önlemimizi almazsak sel vurur, deprem yıkar, çığ yutar…Dünyada son 10 yılda tam 1 milyon kişi afetler nedeniyle hayatını kaybetti. Ja-
ponya örneğinde de gördüğümüz gibi afetler kadar, afetin meydana geldi-
ği ülkenin sosyo-ekonomik yapısı da hasar görülebilirliğin boyutunu etkiliyor.
Kuşkusuz doğal afetler tamamiyle önlenemez ancak hasarı en aza indirge-
mek günümüzde mümkün. Kısacası biz önlemimizi hakkıyla almadığımız
sürece sel vurur, deprem yıkar, çığ yutar…
Yaşanan son sel felaketi, sadece depreme değil tüm doğal afetlere karşı
önlem almamız gerektiğini hatırlattı.
Afet yönetimi anlayışı değiştiZaman içinde afetler sonucu oluşan riskler değişse de etkili ve sürekli bir
afet yönetimiyle gerekli önlemleri alarak tehlikeyi azaltabilmemiz mümkün.
Afetler zincirleme pek çok etkiyi de beraberinde getiriyor. Örneğin deprem
ya da sel sonrası oluşabilecek salgın hastalık tehlikesi hayatı tehdit edebilir.
Zincirin tüm halkalarını düşünüp hareket etmek facianın zararını azaltmak
adına oldukça önemli.
Afet yönetimi sayesinde; sistemli hazırlık, güçlendirme ve toplumu bilinç-
lendirme çalışmalarının yapılıp, toplumsal örgütlenmenin sağlanmasıyla sa-
dece kötü olaylar sonrası yardımda bulunma ezberini bozarak kalıcı ve akıl-
cı önlemler alınıyor. Etkin koordinasyonunu sağlamış bilinçli bir afet yöne-
timi, afet öncesi ve sonrasında insanlara zaman kaybetmeden ulaşılması-
nı sağlar, ilkyardım, yeniden inşa etmek, ekonomik ve fiziksel iyileştirme ça-
lışmalarıyla ihtiyaç sahiplerine cevap verir, sadece ekonomik kayıpların de-
ğil psikolojik iyileştirmeyle sosyal kayıpların da mümkün olan en alt seviye-
de tutulmasını amaçlar. Afet yönetiminin altını çizdiği en önemli nokta; mer-
kezi ve yerel yönetimlerin uyumlu çalışmaları ve halkın katılımıyla zorlukların
üstesinden daha kolay gelinebileceği. Özetle pek çok uzmanın da ifade et-
tiği gibi asıl önemli olan yara sarmak değil hazırlıklı olmak.
Beşiktaş Belediyesi afetler konusundaki duyarlılığını ortaya koyuyorBeşiktaş Belediyesi, toplumun her kesiminin olayların olumsuz etkilerinden
en az zararla kurtulabilmesi adına bilgi paylaşımı ve bilinçlendirme çalışma-
larına senelerdir devam ediyor. Örneğin zaman içinde yaptığı “Afetlere Ha-
zır mıyız?” konulu halka açık paneller, “Depreme Hazırlık” programı çer-
çevesinde düzenlediği etkinliklerin yanı sıra alınması gereken önlemler ve
afetler konusundaki duyarlılığını kararlı bir şekilde ortaya koydu. Boğaziçi
Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ile birlik-
te Gezici Deprem Simülasyon Eğitimi TIR’ını Beşiktaş Meydanı’na kurup,
simülasyon odasıyla olası depremlere karşı deprem öncesi ve sırasında
yapılması gerekenlerin uygulamalı olarak öğretilmesine olanak tanıdı. Bu
uygulamada asıl altının çizilmesi gereken nokta bu tip girişimlerin sorum-
lu, pratik ve yenilikçi bir anlayışın ürünü olması ve Beşiktaş Belediyesi’nin
özellikle söz konusu insan hayatı olduğunda projelere desteğini her zaman
içtenlikle sürdürmesi.
Afet Yönetim Merkezi (AYÖM)Beşiktaş Belediyesi’nin Akatlar’da açtığı Afet Yönetim Merkezi (AYÖM) ola-
sı doğal afet ve karla mücadele için yöneticilerinin, birimlerle koordinasyon
kuracağı ana merkez olarak karşımıza çıkıyor. 2008 yılında organizasyonu
tamamlanan merkezde dört ana kurtarma ekibi bulunuyor. Her ekibin altın-
da afetler, kurtarma ve bilgilendirme konularında eğitim görmüş 120’ye yakın
personel görev yapıyor. Kurtarma ekiplerine destek vermek adına ilçenin tüm
mahallelerinde 30 kişilik Mahalle Gönüllü Kurtarma Ekipleri oluşturulmuş, bu
genç ve dinamik ekip olası bir afet durumunda ana ekiplere her türlü desteği
sağlamayı amaçlıyor. AYÖM’de tüm çalışma ve eğitimlerin gerektiği takdirde
revize edilerek merkezin dinamizmini koruması hedefleniyor. Bu sayede hiz-
metler en etkin şekilde verilebilecek.
74 B+ SONBAHAR
Deprem ve AYÖMİstanbul Teknik Üniversitesi’ne hazırlatılan Beşiktaş ilçesindeki bazı ma-
hallelerin zemin raporlarının tetkiki neticesinde oldukça önemli sonuçlara
varıldı. Beklenen Marmara Depremi’nde, Ortaköy Deresi ve Ihlamur Dere-
si vadileri çevresinde söz konusu depremin büyüklüğüne bağlı olarak bazı
hasar ve yıkıntılar olabileceği tahmin ediliyor. Durum böyle olunca, yani
neyle savaştığımızı olabildiğince net ortaya koyabildiğimize ve daha önce-
ki deneyimlerimizde de gördüğümüz gibi ahlanıp vahlanmanın hiçbir soru-
nu çözmediğinin bilincinde olduğumuza göre sıra yapılması gerekenlere,
çözüm, önlem ve projeler üretmeye geliyor. AYÖM özelikle depremler ko-
nusundaki hassasiyetini ortaya koyduğu Olası Deprem Projesi kapsamın-
daki çalışmalarıyla pek çok akılcı uygulamayı hayata geçirmeyi amaçlıyor.
Örneğin oluşturulacak Seyyar Cerrahi Merkezleri ile deprem anında yara-
lılara en hızlı ve etkin yardımın yapılması amaçlanıyor. Bu merkezler en az
500 yatak kapasiteli olacak. Ulaşım kolaylığına sahip bu merkezlerin oto-
parkları ölüm vakaları durumunda morg olarak kullanılabilecek. Kulağa se-
vimsiz gelse de Kocaeli Depremi’ni hatırlayacak olursak bu noktanın atlan-
mamış olduğunu görmek oldukça önemli.
Bir diğer önemli uygulama ile parklar, spor alanları, boş yeşil alanlar ve
okullarda belirlenen Toplanma Alanları ile herhangi bir karışıklığa yer veril-
meden semtlilerin güvenle bir araya getirilmesini sağlanabilecek. Ortaköy
Dereboyu’da oluşturulan Afet Deposu’nun yanı sıra helikopter pisti de bu-
lunan Aykut Barka Deprem Parkı herhangi bir afet durumunda ana depo
olarak kullanılacak. Bu uygulamalar sayesinde AYÖM; deprem anında ve
sonrasında kargaşa ve düzensizliği önleyerek tüm kritik noktaları kontrolü
altına alabilecek.
Aile Tanıtım Kartı ProjesiMerkez ilk kez B+ ile paylaştığı bir projeyle ebeveynleri oldukça rahatlata-
cak gibi görünüyor. “Önce çocuklar ve okullar” sloganıyla hizmetlerine de-
vam eden AYÖM, afetler yaşanırken savunmasız durumda olan çocukla-
rımızın kaybolmaları ve zarar görmelerini önlemek adına Aile Tanıtım Kar-
tı Projesi’ni hayata geçirmeye hazırlanıyor. Çocuklara ilişkin bilgilerin yer
alacağı kartla miniklerin afet durumunda yabancı kişilere teslim edilmesi-
nin önüne geçilmiş olacak. Sistem, okulda sorumlu kişinin kartı görmeden
çocukların okuldan ayrılmasına izin vermeme esasına göre işleyecek. Son
zamanlarda çocuk kaçırma olaylarındaki artış göz önüne alınırsa bu uygu-
lamanın oldukça yerinde olduğu söylenebilir.
Afetlere karşı tüm önlemler en etkili şekilde alınsa da bireyin cehaletiyle
mücadele edilmez ve toplumsal bilinç oluşturulmazsa kayıpları azaltmak
maalesef mümkün değil. Eğitimin hayat kurtarabildiğinin bilinciyle AYÖM
tam da bu noktadan hareketle afetlerle ilgili hazırlanan broşürlerle ev ve
okullara ulaşmayı planlıyor. Aykut Barka Deprem Parkı’nda oluşturulacak
simülasyonlarla semtliler almaları gereken önlemleri uygulamalı olarak öğ-
renebilecekler.
Merkez son olarak yaşanan sel felaketinde meteorolojinin yaptığı uyarıla-
rı dikkate alarak Afetle Mücadele Ekipleri ile hafta sonu dahil olmak üzere
her gün 24 saat mahallelerde Beşiktaş kentlilerinin yanında oldu.
444 44 55 numaralı telefondan AYÖM’e sizler de ulaşabilirsiniz. B+
76 B+ SONBAHAR
Kimlik
Beşiktaş Belediyesi dünya opera tarihinin en büyüklerinden biri olan Leyla Gencer’in anısına dikilecek heykel için yarışma düzenliyor.
Vefatının ardından külleri Boğaz’a savrulan Leyla Gencer’in heykeli onu gelecek kuşaklara taşıyacak.
ÖlümsüzLa Diva Turca
Yazı: Gülçİn TAHİROĞlU
B+ SONBAHAR 77
O sahnede ağlamayı, ağlatmayı bildiği kadar, gülmeyi
güldürmeyi de çok iyi biliyordu. Söylediği her opera-
nın, oynadığı her rolün tadını, keyfini çıkarmayı bilirdi.
Sesinin bin bir rengi vardı… Bestecinin yarattığı kişiliğe
uygun olanı bulur, onu sesine yansıtırdı. Repertuvarın-
da 23 besteciden 73 opera bulunuyordu. O kim miy-
di? Repertuvarında 41 opera eseri olmadığına göre, o tüm dünyanın tanı-
dığı Maria Callas olamazdı. Peki ondan sonra adını opera tarihine altın harf-
lerle yazdıran sanatçı kimdi?
Bu soruları sanat dünyasını yakından bilenler hemen doğru olarak ya-
nıtlar. O dünya opera tarihinin en büyük sopranolarından biri olan Leyla
Gencer’dir. “La Diva Turca”, “La Regina” adları ile anılan Leyla Gencer.
O yaşamı boyunca sayısız övgüyle karşılaştı. Gazeteci Zeynep Oral’ın onu
anlatan kitabı “Tutkunun Romanı Leyla Gencer”de yer alan maestro Ricar-
do Muti de ona hayran olanlardan sadece biriydi. Ricardo Muti’nin “Tüm
Violetta’ları dinledim ama senin kadar iyisi hiç olmadı” sözleri bir övgüden
de öteydi.
Neydi onu benzersiz kılan? Seslendirdiği eserlerdeki dramatik, psikolojik
derinliği yakalaması mıydı onu çekici kılan? Yoksa en çok güçlü kişilikleri,
lirikten çok dramatik kişileri sevmesi miydi onu ulaşılamaz yapan…
Lucia’nın, Norma’nın, Lady Macbeth’in, Queen Elizabeth’in, Filo-
ra Tosca’nın, Lucrezia’nın, Madam Butterfly’ın, Alceste’nin, Aida’nın,
Violetta’nın, Leonora’nın “Leyla la Turca”sı Leyla Gencer seçkin opera
sahnelerinde, resitallerde derin hayranlık uyandırmayı bildi.
Onun büyüklüğünü anlatmak için “Tutkunun Romanı”ndan birkaç alın-
tı yapalım: “Verdi’nin dehasını sevdi. Bellini’nin eserlerine doyamadı.
Donizetti’yi en iyi yorumlayarak ‘Donizetti Kraliçesi’ adına layık görüldü...”
Zeynep Oral “Onun yetkinliği olmasaydı, başaramasaydı, gelip geçecek
olan ama bugün birer repertuvar operasına dönüşen tüm eserleri sevdirdi”.
Belisario’yu halka o mal etti.
Zeynep Oral onunla ilgili yaptığı saptamalardan birinde; “Söylediği her
operanın, oynadığı her rolün tadını, keyfini çıkarmak için sesinin rengini de-
“Robert Devereux” / Roma / 1966
“Don Carlo” La Scala / Milano / 1963
78 B+ SONBAHAR
ğiştiriyordu” ifadesini kullanıyor. Ve Leyla Gencer’in sözlerinden bir alıntı
yapıyor: “Koyulukla açıklık arasında sesin yüz binlerce rengi vardır. Bir no-
tanın yüz binlerce rengi vardır. Bestecinin yarattığı kişiliklerden ne istediği-
ni çok iyi bilirsen, yüz binlerce renk içinden o kişiliğe en uygun rengi bulup
çıkarabilirsin…”
Sahnedeyken neler hissediyordu Leyla Gencer? Bu kez Zeynep Oral’ın
Kültür Bakanlığı için hazırladığı “Leyla Gencer” kitabına başvuralım. Onun
anlatımıyla öğrenelim içinde bulunduğu duyguları: “Sahneye çıktığın ilk
anda, karanlıktan ışığa geçtiğinde, gerideki her şeyi unutursun. O anda iz-
leyiciyle aranda bir gerilim hissedersin. Elektrikli bir hava… Seni sınıyorlar-
dır. Senden beklentileri sonsuzdur. Senden Tanrıları yeryüzüne indirmeni,
sahneye getirmeni, her istediklerini vermeni beklerler. Sen bunu bilirsin. O
gerilimi iliklerinde duyarsın…”
Yaşanan muhteşem gerilim bir sanatçı üzerinde nasıl etkili olur? Bu soru-
nun yanıtını da veriyor Leyla Gencer: “Sonra oyununu oynamaya, şarkı-
nı söylemeye başlarsın. Artık sesin, senin sesin değildir. Sesin yalnızca bir
araç, bir müzik aletidir. Sen o müzik aletini eline almış, istediğin gibi kullanı-
yorsun ve o sana itaat etmek zorunda. Artık sen, sen değil bir başkasısın-
dır, canlandırdığın kişisindir. O başkası, sensin.”
Acımasızca eleştirirdiOnu yakından tanıyanların söylediği gibi Leyla Gencer her temsilden sonra
kendini acımasızca eleştirirdi.
Zeynep Oral, “Leyla Gencer” kitabında onun “kusursuzluğun peşinde bir
ömür” geçirdiğini anlatıyor. Leyla Gencer’in kusursuzluğunu anlatan cüm-
leler şöyle: “Yalnız meslek yaşamında, yalnız sahnede değil, hayatın her
alanında peşinden koştuğu bir ilke vardı: Kusursuzluk… Sahnede de ya-
şamda da her şey mükemmel olmalıydı. Mükemmeliyetçiydi. Bu neden-
le özellikle sahnede, yalnızca kendisinin değil, rol arkadaşlarının, orkestra-
nın, koronun, giysilerin, sahne tasarımının, ışıkların, her şeyin, ama her şe-
yin mükemmel olmasını isterdi. Onun bu tavrı, kendisine karşı da acımasız-
ca bir eleştirmen olmasını sağladı. Kendi gücünü ve güçsüzlüklerini çok iyi
biliyordu. Kendini aşmaya çalışması, kendiyle yarışması hep bundandı…”
Zeynep Oral “Tutkunun Romanı”nda Leyla Gencer’in kişiliğine ilişkin ipuç-
ları veriyor: “Kapris ya da titizlik arasında bir uçtan öteki uca gidip geli-
yordu. Ancak Scala’da çalışanların bugün bile onu ne denli sevdiklerine,
Scala’dan içeri adımını attığı an nasıl çevresinde pervane olduklarına ken-
dim tanık oldum.”
Leyla Gencer’in gördüğü ilgiden etkilenen Zeynep Oral’a cevabı ise şöyle ol-
muş: “Ne ekersen onu biçersin… Ben bunu Anadolu köklerimden öğrendim.
Çalışanlara tatlılık, güler yüz, yakınlık göstermek kültürümün bir parçasıydı…”
Kökleri nereden nereye…Leyla Gencer’in köklerinin bir yanı Anadolu’ya diğer yanı Polonya’ya doğru
uzanıyordu. Polonezköy’de doğan Gencer’in annesi Polonyalı aristokrat bir
ailenin kızı olan Alexandra Angela Minakovska’ydı. Annesi eşinin ölümünden
sonra Müslüman olup, Atiye adını almıştı. Babası Safranbolulu köklü bir aile-
nin oğlu olan Hasanzade İbrahim Bey’di. Soyadı Kanunu’ndan sonra Çey-
rekgil soyadını alan İbrahim Bey, ağabeyi Hüseyin Çeyrekgil ile çiftçilik, ba-
lıkçılık, taşımacılık ve Çubuklu Suyu’nun işletmesini yapıyordu. Ayrıca Lale
Sineması’nın işletmesini de üstlenmişti ve Karaköy’de hanları bulunuyordu.
Leyla babasını genç yaşta kaybetti. 1928’de İstanbul’da doğan ve 10 Ma-
yıs 2008’de Milano’da vefat eden Ayşe Leyla Çeyrekgil, 1946’da banka-
cı İbrahim Gencer ile evlendi. Eşinin soyadını kullanan Leyla Gencer İstan-
bul İtalyan Lisesi’ni bitirmişti.
Bir süre İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda şan eğitimi aldı. Fransa’nın
önde gelen hocalarından Reine Gelenbevi, ünlü orkestra şefi Muhittin Sa-
dak ve besteci Cemal Reşit Rey’in öğrencisi oldu.
Ankara Devlet Konservatuvarı’nda ders vermek üzere Türkiye’ye ge-
len ünlü İtalyan soprano Giannia Arangi Lombardi ile tanıştıktan son-
ra İstanbul’daki konservatuvar eğitimini yarıda bırakarak çalışmalarını
Ankara’da onun özel öğrencisi olarak sürdürdü. Hocasının İtalya’da hayatı-
nı kaybetmesinden sonra İtalyan tenor Apollo Granforte hocası oldu.
Leyla Gencer, Devlet Tiyatroları Ankara Operası’nda korist olarak görev ya-
parken 1950 yılında sahnelenmeye başlayan “Cavallerina Rusticana” ope-
rasında Santuazza rolü ona verildi. Gencer’in bu rolle başlayan opera kari-
yeri dünya opera tarihinin en büyük sopranolarından biri olarak sona erdi.
Leyla Gencer’in Boğaz’a savrulan külleri onun hem Anadolu’ya hem de
Avrupa’ya ait olduğunu kanıtlar gibiydi adeta. Beşiktaş Belediyesi bu
ölümsüz sanatçıyı gelecek kuşaklara aktarmak ve belleklere kazımak adı-
na bir yarışma düzenliyor. Yarışma Leyla Gencer’in heykelini yorumlayacak
sanatçıyı belirlemek adına yapılıyor.
Maestro Gavazzeni ve Leyla Gencer / 1972
B+
B+ SONBAHAR 79
Beşiktaş Belediyesi’nın Leyla Gencer'in anısına düzenlediği
heykel tasarım yarışması Türkiye Cumhuriyeti uyruklu tüm hey-
keltıraşlara açık olacak.
Yarışma jürisi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü
Prof. Rahmi Aksungur başkanlığında, Prof. Vedat Somay, Prof.
Nilay Büyükişleyen, Prof. Ferit Özşen ve Yıldız Teknik Üniversi-
tesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekai Görgülü’den olu-
şuyor. Yarışmanın danışman jüri Üyeleri ise; Beşiktaş Beledi-
ye Başkanı İsmail Ünal, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü
Rengim Gökmen, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konserva-
tuvarı Müdürü Prof. Dr. Mesut İktu, sanat tarihçisi Murat Katoğ-
lu ve makine yüksek mühendisi Hasan Mani. Jürinin yapacağı
değerlendirme sonucunda birinciliği kazanan tasarımın sahibi-
ne 22 bin, ikinciye 15 bin, üçüncüye 8 bin TL ödül verilecek. Bir
yarışmacı da 5 bin TL tutarında mansiyon ödülü alacak. Yapı-
lan çalışmalar 20 Kasım 2009 saat 17.00’a kadar Beşiktaş Be-
lediyesi Plan ve Proje Müdürlüğü’ne teslim edilecek. Yarışmaya
katılan tüm tasarımlar 15 gün süre ile Beşiktaş Belediyesi Sergi
Salonu'nda sergilenecek. Eserin yüksekliği kaide hariç en fazla
2 metre 50 santimetre olacak.
Heykel yarışmasıylailgili detaylar
16 Mayıs 2008
Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Aya İrini Konseri / 1984
80 B+ SONBAHAR
Cumhuriyet bayram›
Cumhuriyetimizin 86. yıldönümünücoşkuyla kutladık!
Bu topraklarda özgürlük uğruna savaşan, ulusunu çağdaş uygarlık düze-
yine taşıyan bir lider yaşadı; Atatürk. O sürdürdüğü bu çetin savaştan dim-
dik çıkarak halkına insanca ve onurluca yaşayabilecekleri bir vatan emanet
etmekle kalmayıp, emanetini eşsiz bir rejimle taçlandırdı. Öngörü gücü bu
denli güçlü bir dehanın bizler adına inşa edip bilinçli tercihleriyle şekillendir-
diği bu ülke pek çok mazlum ulusa örnek oldu. Tarihi bilinçli olarak tahrip
etmeye çalışanlara inat eserleri hâlâ sapasağlam ayakta. Oluşturduğu mo-
del ve düşünce sistemi hâlâ eskisi gibi yolumuzu aydınlatıyor. Bizler tam
86 yıl sonra ona minnetimizi sunmak adına hâlâ ilk günkü sevinç ve coşku-
muzla bir araya geliyoruz.
Yeryüzünde çok az insana nasip olmuş bir dehaya sahip Ulu Önder
Atatürk’ün en büyük kutsal emaneti olan ve bugüne kadar itinayla taşınan
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 86. yıldönümü her yıl olduğu gibi bu sene de
yurdun dört bir yanında coşkuyla kutlandı. Bu kutsal emanetin sadık bek-
çileri olan Beşiktaş kentlileri de belediyenin 28 Ekim günü düzenlediği yü-
rüyüşte tek yürek oldular. Katılımcılar, “Türk ulusunun yaradılışına en uygun
olan yönetim cumhuriyettir.” diyen Atatürk’ün mirasına gönülden sahip çık-
tıklarını bir kez daha gösterdiler.
Ortaköy Hacı Mahmut Camii Meydanı’nda Beşiktaş Kaymakamı Saadet-
tin Yücel, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Belediye Başkan Vekili
Kemal Çiloğlu, Belediye Başkan Yardımcıları Uğur Büyükbalkan ve Füsun
Türkvan’ın katıldığı fener alayı ile başlayan yürüyüş, Barbaros Meydanı’na
kadar hep birlikte söylenen marşlar eşliğinde devam etti. Çeşitli televizyon
kanallarının ana haber bültenleri yürüyüşü canlı yayında ekrana yansıttı.
Bu özel günde hissedilen haklı gururla Türk bayrakları ve meşalelerle Be-
şiktaş Meydanı’na gelen kortej daha sonra Barbaros Meydanı’nda Cum-
huriyet konserini izledi. Birbirinden değerli sanatçılar Cumhuriyet coşku-
larını Beşiktaş kentlileriyle paylaştı. “Anadolu’da Dört Mevsim” adı altında
düzenlenen konserde, Sabahat Akkiraz, Yavuz Bingöl, Candan Erçetin,
Fahir Atakoğlu gibi müziğin dev isimleri Anadolu Senfoni Orkestrası eşli-
ğinde sahne aldılar. Saat 20.00’da başlayan konser Beşiktaşlıların yoğun
katılımıyla oldukça keyifli geçti.
Konser öncesi yaptığı konuşmada Beşiktaşlılara “Sevgili Mustafa Kemal-
ciler” şeklinde seslenen Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal bu toprak-
ları vatan yapan Mustafa Kemal Atatürk’e minnetini bir kez daha bu anlam-
lı günde dile getirdi, semtte kutlamaların her zaman daha farklı ve coşkulu
olduğunu belirtti.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları bir sonraki gün Konaklar
Meydanı’nda düzenlenen bir törenle devam etti. CHP İstanbul Milletve-
kili Çetin Soysal ve Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal'ın katıldığı tö-
ren, Atatürk Anıtı’na çelenk konulmasının ardından saygı duruşu ve İstiklal
Marşı’nın okunmasıyla sona erdi. B+
Anma
Atamızı saygıyla andık!
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 71. yıldönümünde tüm
yurtta gerçekleştirilen törenlerle anıldı.
Bu törenlerden biri de Beşiktaş Meydanı’nda gerçekleştirildi. Beşiktaş ilçe
Kaymakamı Saadettin Yücel, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Be-
lediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu, Başkan Yardımcıları Uğur Büyükbal-
kan, Füsun Türkvan, Belediye Meclisi Üyeleri ve muhtarların katıldığı tören-
de Beşiktaş Meydanı’ndaki Cumhuriyet ve Demokrasi Anıtı’na çelenkler
konuldu. Saygı duruşu yapıldı ve İstiklal Marşı okundu.
Beşiktaş Meydanı’ndaki törenin ardından Sakıp Sabancı Anadolu
Lisesi’nde günün anlam ve önemini vurgulayan konuşmalar yapıldı, şiir-
ler okundu. İsmail Ünal söylenen marşlara öğrencilerle birlikte eşlik ederek
programı sonuna kadar izledi.
Resmi törenlerin ardından Akatlar Kültür Merkezi’nde Beşiktaş
Belediyesi’nin düzenlediği ve her kesimden Beşiktaş kentlisinin katıldığı
bir tören yapıldı.
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, açılış konuşmasında şu sözlere yer
verdi: “Bugün bizim için çok önemli, çünkü her 10 Kasım, Mustafa Kemal’e
daha farklı, daha yürekten, daha duygulu baktığımız bir gün oluyor. Mus-
tafa Kemal, Beşiktaş sınırlarından Samsun’a çıkarken bir asker, Mustafa
Kemal askeri kıyafetlerini çıkartıp Anadolu’da mücadeleye başlarken bir
kurtarıcı, Mustafa Kemal tüm savaşlarda dev bir komutan, Mustafa Ke-
mal, Cumhuriyetimizi kurduğu zaman bir devlet adamı… Ama bütün bun-
ların ötesinde, Mustafa Kemal’i, tarikat yuvalarıyla mücadele ederken, harf,
şapka ve diğer bütün devrimleri yaparken dev bir devrimci kimliğiyle biliyo-
ruz. İşte Mustafa Kemal’in bu devrimci kimliğinden aldıklarımız, bizi aydın-
lık yarınlara taşıyacaktır.”
Programda Beşiktaş Belediyesi’nin hazırladığı “Güle Güle Çocuklar” adlı
filmin gösterimi yapıldı. Ardından araştırmacı, şair ve yazar Sunay Akın’ın
“Atatürk ve Kadın” konulu söyleşisi gerçekleştirildi. Hem film hem de Su-
nay Akın’ın anlatımları ilgi ve heyecanla izlendi.
84 B+ SONBAHAR
Haberler
Depremi unutmak yok!
Sağlıklı dişlere!Bilimsel araştırmalar, karşımızdaki kişinin hakkımızda bir fikir sahibi olabilmesi için sadece 7 da-kikanın yeterli olduğunu gösteriyor. Ve o kısa sürede en çok dikkati çeken bölge ağız ve dişler. Peki çarpıcı bir gülümsemeye sahip olabilmek için ağız ve diş sağlığımıza ne kadar özen gösteri-yoruz? Bu sorunun cevabını Türk Diş Hekimleri Birliği kaynaklarını aktararak verelim.Türkiye’de 12 yaş gurubunun yüzde 84’ünün dişlerinde çürük var. Bir diğer araştırma ise, Türk Periodonto-loji Derneği ile Colgate’den… Türkiye’de daha önce hiç diş hekimine gitmeyenlerin oranı yüz-de 26. Kişi başına düşen yıllık diş macunu tüketimi Almanya’da 470 gram, Çin’de 202 gram, Amerika’da 572 gram iken Türkiye’de 86 gram. Sağlık Bakanlığı’nın araştırmasına göre de, diş hekiminin yolunu şaşıranlar arasında birinciliği koruyoruz. Kısacası ağız ve diş sağlığı konusunda gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında bir sınıfta kalma durumu söz konusu. İşte bu noktada Beşiktaş Belediyesi, Dentistanbul Hastanesi ile birlikte önemli bir sosyal sorumluluk projesine imza attı. Temmuz sonundan ağustos sonuna kadar bir ay süreyle Beşiktaş bölgesinde yaşayan 7-16 ya-şındaki çocuk ve gençlere ücretsiz “ağız ve diş sağlığı taraması” hizmeti verildi. 29 Temmuz’dan Ağustos ayının sonuna kadar kliniklerde günde ortalama 30 kişi muayene edildi.
Marmara Depremi’nin 10. yılında
YTÜ Doğa Bilimleri Araştırma Mer-
kezi ve Jeoloji Mühendisleri Oda-
sı İstanbul Şubesi “Afet, Çocuk ve
Okullar” konulu sempozyum dü-
zenledi. 15 Ağustos 2009’da ger-
çekleştirilen sempozyumda dünya
ve Türkiye’nin deprem riski, okul-
larımızın deprem konusunda ye-
niden yapılandırılması, medya ve
STK’ların rolü masaya yatırıldı.
Afet, Çocuk ve Okullar
Türk Kalp Vakfı; Beşiktaş Belediyesi’nin işbirliğiyle tanınmış ve kıymet-li kardiyolog hocalarının ve ünlü konuklarının katılımıyla 24 Eylül’de bir top-lantı gerçekleştirdi. Türk Kalp Vakfı Başkanı Çetin Yıldırımakın, Dünya Kalp Federasyonu, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Ekonomik Forumu’nun tüm dünya ülkelerine “Kalbinle Çalış” sloganıyla duyurdukları kalp ve damar hastalığı riski konusundaki çok önemli mesaj ve uyarıları açıkladı.
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın da bir konuşma yaptığı toplantı-ya Türk futbolunun popüler ismi ve Türk Kalp Vakfı Mütevelli Üyesi Fener-bahçe Kulübü eski Başkanı Ali Şen ve yorumcu Bengü de katıldı.
“Kalbinle Çalış”
10 sene önce saat 03.01’de kapımızı çalan deprem ocakları sön-dürüp, aileleri darmadağın etmişti. O gün bugündür yaşananlar unutuldu gitti. Oysa hafızamızı biraz zorlasak ne görüntüler gelir geçer gözümün önünden… Taş üstünde taşın kalmadığı evler, insan hayatı-nın ne kadar ucuz olduğunu anlatan sahneler ve yetkililerin acizliği bir bir hatırlanır yeniden. San-ki bir daha yaşamayacakmışız gibi, felakete nasıl hazırlıksız yakalandığımızı unuturuz, o anlar “keş-ke” demenin anlamını yitirdiği anlardır. Bu acı de-neyim sonrasında gerçekleri tartışmak adına bir kıpırdanma olmadı değil, ama yapılan çalışmalar saman alevi misali yok oldu, izi kalmadı. Bu konuyu hafızadan silmeye niyetli olmayanlar da vardı. Onlar çözümün peşinden giden insanlardı. Konunun özü bilinçli bir eğitim almaktan geçiyor. Beşiktaş Bele-diyesi, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ile birlikte 7 Ağustos 2009 Cuma günü önemli bir çalışma başlattı. Gezici Deprem Simülasyon Eğitim TIR’ı Beşiktaş Meydanı’na kuruldu. TIR’da oturma ve mutfaktan oluşan simülasyon odasında deprem sırasında yapılması gerekenler uygu-lamalı olarak gösterildi. 14 Ağustos 2009’a kadar hizmet veren Ge-zici Deprem Simülasyon Eğitim TIR’ı önemli bir işlevi yerine getirdi. Hafızaları tazeledi ve en önemlisi deprem öncesi ve sonrasında ko-runma yöntemlerinin yerleşmesini sağladı. Deprem bilincini her ke-sime ulaşarak geliştirmeyi hedefleyen belediye, deprem öncesi ve sonrası hayat kurtaracak bilgi ve önerilerin yer aldığı deprem bilgi kartlarını semtlilerle paylaştı. Beşiktaş Belediyesi halkı aydınlatmak adına bu çalışmaları sürdürecek.
B+ SONBAHAR 85
Beşiktaş’ın kaybıSiyah beyazlıların büyük kaptanı, spor yazarı, yorumcu Vedat Okyar 20
Temmuz 2009’da aramızdan ayrıldı. Bir süredir kanserle mücadele eden
Okyar, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. 64 yaşında hayata veda
eden Vedat Okyar’ın kaybı spor camiasında üzüntü yarattı. Futbol hayatına
İnegölspor’da başlayan Okyar, 1968-1976 yılları arasında Beşiktaş’ta 253
maçta oynadı ve 21 gol attı. 33 kez Türk Milli Takımı formasını giyen Ok-
yar, futbol oynadığı dönemde 43 penaltıdan 42’sini gole çevirdi. Nezake-
ti ve düzeyli yorumlarıyla tüm futbol camiasının sevgisini kazanan Okyar’ın
tabutu Beşiktaş bayrağına sarıldı. Üzerine “10 Numara Vedat Okyar” yazılı
bir Beşiktaş forması konuldu. Futbolseverler Vedat Okyar’ı her zaman gü-
zel duygularla anacak.
Uzak renklerFotoğraf sanatçısı Ethem Temo, Amerika’dan Asya’ya objektifine ta-kılanları Beşiktaşlılarla paylaştı. Temo ilk kişisel sergisini 28 Mayıs 2009’da Beşiktaş Sanat Galerisi’nde gerçekleştirdi. Açılışa Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal da katıldı. Temo’nun çalışmalarını port-reler, farklı kültürlerin gündelik yaşamları ve doğa fotoğrafları oluştur-du. Ethem Temo fotoğraf çalışmalarını kısa anlatımlarla zenginleştirdiği bir kitabı da sergiye katılanların beğenisine sundu. Ve sosyal sorumlu-luk anlayışı gereği kitabının satışından elde edilecek geliri Muhtaç Ço-cuklar Vakfı’na bağışladı. Eserlerinin yanı sıra toplumsal duyarlılığı ile de takdiri hak eden sanatçının bundan sonraki çalışmaları ilgiyle izlenecek.
Bebek semti yazın cazibe merkezi olma özelliğini korudu. Bebekli-
ler bir arada eğlenmenin keyfini çıkardılar bu yaz. Bebek Park’ta Ga-
ranti Flexi Card’ın sponsorluğunda dördüncüsü düzenlenen şenlik
Beşiktaş Belediyesi ve Bebekliler Derneği’nin katkılarıyla şölen ha-
vasına dönüştü. 12-14 Haziran 2009’da gerçekleşen Bebek Şen-
liği, Beşiktaş Bandosu’nun keyifli gösterisiyle başladı. Üç gün bo-
yunca süren şenliğe Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal da ka-
tılarak halkın sorunlarını dinledi. Bu seneki etkinliğin sürprizlerinden
biri de Moda Tasarımcıları Derneği’nin çalışmasıydı. 25 ünlü moda-
cı hazırladıkları koleksiyonla şenlikte yerlerini aldı. Moda rüzgârları
Cihangir’deki Artane Sanat Galerisi’nin sanat ve tasarım ürünlerin-
den oluşan bir pazar alanında devam etti. Şenliğin ilgi çeken bölüm-
lerinden biri de “Gurme ve Ekoloji” konulu pazardı. Seçilen tatlar,
Bebeklilerin beğenisine sunuldu. Daha bitmedi, ilgiyle dinlenen şen-
liğin starları da vardı: Eski Tüfekler, Oldies But Goldies, Vahram Ge-
sar ve Kerim Soysal’ın DJ performansı, Sattas, aCuba ve son olarak
Bebek Mızıkacıları… Onlar da Bebeklilerle birlikte müziğin keyfini çı-
kardılar. Şenliğin tadı gelecek seneye kadar unutulmayacak.
Bebek şenlendi
18-23 Eylül 2009 tarihleri arasında düzenlenen Türkiye Dans Festivali’nde
dünyanın dört bir köşesinden gelen dansçılar Ortaköy Princess Otel’de bir
araya geldi. Salsa, hip hop, oryantal, tango… Toplam 104 dans performansı
izleyicileri büyüledi. Etkileyici dans show’lar, ödüllü yarışmalar, eğlenceli par-
tiler, dünyaca ünlü eğitmenler eşliğinde düzenlenen dans kursları farklı kültür-
lerden esintiler yaşattı. Beşiktaş Belediyesi’nin de desteğini alan festivali di-
namik kılan unsur, profesyonel dansçıların yanı sıra amatör dansçıların da per-
formanslarını sergileme olanağı bulmalarıydı. İstanbul’un ev sahipliğini yaptı-
ğı, Küba ve Dominik Cumhuriyeti’nden yetkililerin de yer aldığı festivalde, altı
gün boyunca İstanbul Boğazı’nın eşsiz manzarası dansın sıcacık enerjisiyle
buluştu.
Dans rüzgârları esti
86 B+ SONBAHAR
Haberler
Preveze Deniz Zaferi ve Deniz Kuvvetleri Günü'nün 471. yıldönümü
sebebiyle Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuz-
biroğlu, Beşiktaş Kaymakamı Saadettin Yücel ve Beşiktaş Beledi-
ye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu’nun katılımıyla Beşiktaş'taki Barba-
ros Hayrettin Paşa Anıtı ve Türbesi'nde tören düzenlendi. Program-
da Deniz Kıdemli Albay Nafiz Turgut’un “Preveze Deniz Zaferi” ile İs-
tihbarat Yüzbaşı Eyüp Uyanık’ın “Türk Deniz Kuvvetleri” konulu tak-
dimleri de yer aldı.
Preveze Deniz Zaferi’nin 471. yıldönümü kutlandı
Deniz Temiz Derneği ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortaklaşa düzenledi-
ği “Sınırsız Mavi” projesi bir acı gerçeği de su yüzüne çıkardı. İstanbul’da
150 bin çocuğun denizi görmediğini biliyor muydunuz? Şaşırmayın, bu
acı gerçek araştırma sonucunda açığa çıktı. Yaşadıkları semtin dışına
çıkamayan dar gelirli ailelerin çocukları kelimenin tam anlamıyla deni-
ze hasret yaşıyorlar. Beşiktaş Belediyesi bu gerçekten hareket ederek
üzerine düşen sorumluluğun bilinciyle her mahalleliye özel tekne gezileri
düzenleme kararı aldı. Şehrin stresinden uzak, birbirleriyle kaynaşan Be-
şiktaşlılar 15 gün boyunca İstanbul Boğazı’nda piknik keyfini yaşadılar.
Denize hasret nesiller
Dolu dolu bir yazOkulların kapanmasının ardından sıra Yaz Okulları’na geldi. Beşiktaş Be-
lediyesi ve Beşiktaş Halk Eğitimi Merkezi’nin düzenlediği Yaz Okulları ka-
pılarını 7-16 yaş grubundaki tüm çocuk ve gençlere açtı. Futbol, basketbol,
tenis, drama, halk oyunları, bale ve İngilizce alanlarında faaliyet gösteren
yaz okulları eğitirken, eğlendirmeyi de ihmal etmedi. Gençler sporu, sanatı,
kültürü, kısacası yaşamın her alanını yaşayarak öğrenme olanağına kavuş-
tu. Yaz okullarının kazandırdığı en önemli kazanımlardan biri de arkadaş-
lık ve paylaşma duygusu. Yaz okullarını başarıyla bitirenlerin sertifikalarını
3 Eylül 2009’da Beşiktaş Kaymakamı Saadettin Yücel, Beşiktaş İlçe Mil-
li Eğitim Müdürü Şeref Çalışır, Beşiktaş İlçe Halk Eğitimi Merkezi Müdü-
rü İsmail Çelik verdiler. Törende çocuklar yaz boyunca öğrendiklerini ser-
gilerken, katılımcılar yaptıkları konuşmalarda eğitimin önemini vurguladılar.
FGP Prodüksiyon ve Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen
1.Uluslararası Boğaziçi Film ve Video Festivali 13 Eylül 2009’da başla-
dı. Festivalde 100’ü aşkın film arasından seçilen 11 kısa filmin gösterimi
yapıldı. Festivalde jürinin ödül verdiği üç film, İstanbul’dan sonra Ekim
ayı içinde Paris ve New York’ta da özel gösterimlerle seyircilere sunul-
du. Etkinlik yıl boyunca sürecek. Alfred Hitchcock’un “Sapık” filminden
dünyada ilk defa tiyatroya uyarlanan “Ölüm Korkusu” adlı tiyatro oyunu
Aralık ayına kadar Akatlar Kültür Merkezi’nde gösterimde olacak. Sa-
natçı Ceylan İnsel’in festival için özel olarak hazırladığı sinema temalı in-
teraktif resim sergisi ve müzik konserleri de yıl içinde gerçekleşecek.
Uluslararası film festivali
B+ SONBAHAR 87
Beşiktaş Belediyesi Beşiktaş kentlisini yaz boyunca sanatla kucak-
ladı. Park Buluşmaları tam bir sanat şölenine dönüştü. Sıcak yaz ge-
celerinde konserden film gösterilerine, tiyatrodan tek kişilik oyunlara
kadar geniş bir yelpazede katılım gerçekleşti. 15 Temmuz-20 Eylül
2009 tarihleri arasında yaklaşık 20 ayrı parkta gerçekleştirilen etkin-
liklere semt halkı ücretsiz katıldı. Sanatçılar Beşiktaşlılarla, Beşiktaş-
lılar sanatçılarla buluştu. Bu karşılıklı paylaşım çok önemliydi.
Türk filmleri arasında; Adab-ı Muaşeret, Devrim Arabaları, Güneşi
Gördüm dikkat çekti. Bulutsuzluk Özlemi, Grup Gündoğarken, Bü-
lent Ortaçgil, Yeni Türkü, Yüksek Sadakat, Erdal Erzincanlı, Zardan
Adam, Ezginin Günlüğü, Sabahat Akkiraz ve Vedat Sakman hay-
ranlarıyla bir araya gelmenin keyfini çıkardılar.
Ceyhun Yılmaz, Vedat Özdemiroğlu, Yalçın Ökten eğlenceli göste-
rileriyle, Altan Erkekli, Cezmi Ersöz, Rutkay Aziz ve Tarık Akan din-
lenesi söyleşileriyle, Sibel Köse muhteşem sesiyle, Burçin Büke pi-
yano resitaliyle Beşiktaş Buluşmaları’na renk kattılar.
Park Buluşmaları’nın en ilgi çeken gösterilerinden biri de “Türk şi-
irinde üç garip: Melih Cevdet, Oktay Rifat, Orhan Veli” anısına dü-
zenlendi. Tiyatro sanatçıları Berkay Ateş, Can Yılmaz ve Emre Çak-
man sanatseverleri bir “Garip Akımı” yolculuğuna çıkardı. Neslihan
Arslan’ın seslendirdiği geceye besteci gitarist Ömer Özgeç ve ke-
manıyla ona eşlik eden Güneş Yuğnak Özgeç de katıldı. Sanatçılar
ilgiyle karşılandı.
Beğeniyle izlenen buluşmalardan biri de “Ustalara Saygı” etkinli-
ğiydi. Bir döneme imzalarını atan Modern Folk Üçlüsü, Coşkun De-
mir ve Salim Dündar Abbasağa Parkı’nda halkla buluştu. Arda Us-
kan, Burhan Karaçam, Can Gürzap, Deniz Adanalı, Esin Afşar, Fa-
tih Orbay, Hıncal Uluç, İzzet Öz, Özalp Birol, Yuri Ryadchenko’nun
da katıldığı etkinliklerde gerçekleştirilen dia gösterisiyle sanatsever-
lere hem görsel hem de müzikal bir şölen yaşatılmış oldu. Yine dikkat
çeken buluşmalardan biri de “Yeşilçam’da Yüzümüzü Güldürenlere
Saygı” gecesiydi. İsmail Dümbüllü, Şener Şen, Necdet Tosun, Ke-
mal Sunal, Muammer Karaca, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Adile Na-
şit… Yıllarca Türk halkının yüzünü güldüren değerli ustalarımız anıla-
rın eşliğinde dile getirildi. Park Buluşmaları’na katılan tüm sanatçılar
ilgi ve hayranlıkla izlendiler.
Park Buluşmaları muhteşemdi
Çocukluğumuzdan bir anı olarak bizlere kalan komşuluk ilişkileri gi-derek yerini bireysel yaşama bıraktı. Artık insanlar aynı apartmanda karşı komşularının adlarını bile bilmiyorlar. Çağdaş Leventliler Der-neği işte tam da bu noktadan yola çıkarak Beşiktaş Belediyesi’nin desteğiyle “Levent Mahallesi-Komşular Çaylancası” etkinliğini dü-zenledi. 7 Haziran 2009’da Levent Sevgi Parkı’nda gerçekleştirilen etkinlik nedeniyle Hacı Adil Sokak yarım saat boyunca trafiğe ka-patılarak futbol oynandı. Acun Ilıcalı ve Yılmaz Erdoğan’ın katılımıyla şenlenen sokak futbolu Leventli gençlerle, Beşiktaş Belediye Mec-lisi üyeleri arasında gerçekleşti. Çağdaş Leventliler Derneği Genel Başkan Yardımcısı Zehra El için, bölgelerindeki 400 binada komşu-luk ilişkilerini yaşatmaya kararlı olduklarını söyledi. İki saat süren et-kinlik Leventlilere eğlenceli dakikalar yaşattı.
Levent’te sokak futbolu
Filiz Kahraman 15 Ekim 2009’da hazırladığı 9. kişisel sergisiyle sanat-severlerle bir arada oldu. Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleşen sergide sanatçı, şehrin içinde farklı yönlere çekiştirilen, parıl-tılı bir hayat yaşıyormuş gibi görünen günümüz insanının kalabalıklar için-de kayboluşunu, şehir, zaman ve yalnızlık üçlemesiyle anlattı. Sanatçı 30 Ekim’e kadar meraklılarıyla buluşan olan sergisinde, zaman zaman pek ço-ğumuzun yaşadığı bir gerçekliği incelikli bir biçimde ele aldı.
Yurt içinde yedi, yurt dışında bir kişisel sergi açmış ve otuza yakın karma sergisi bulunan Kahraman önümüzdeki günlerde de gerçekleştireceği pek çok projeyle çalışmalarını sürdürmeyi amaçlıyor. Sanatçı, modern çağı daha da ileriye götürüp 2020, 2030, 2040, 2050, 3000 gibi seriler oluş-turmayı ve gelecek çağları resimlerine taşımayı hedefliyor.
Filiz Kahraman 2010 Resim Sergisi ile yalnızlığın izini sürdü
88 B+ SONBAHAR
Haberler
2 bin 500 pet şişe, 4 bin 500 meşrubat kutusu, 2 bin cam şişe, 116
ömrünü tamamlamış lastik, her biri kurşun asit ve polikarbon içeren
13 büyük boy akü… Bunların tümü denizlerimizden çıktı. STH gö-
nüllüleri çocuklarımızın yarınlarına sahip çıkmak adına kolları sıvadı.
Dünya Çevre Günü’nde çevre bilincinin oluşmasına katkıda bulun-
mak adına 5 Haziran günü ilköğretim öğrencilerinin aktif katılımıyla
3. Konuşan Balık, Deniz ve Çevre Şenliği gerçekleştirildi. Çocuklar
hem eğlendi, hem de çeşitli yarışmalarda gösterdikleri performans-
la çevre konusundaki duyarlılıklarını gözler önüne serdi. Ortaköy
Meydanı’nda düzenlenen etkinlikte STH Açık Hava Sergisi, Katı
Atık Envanteri Sergisi yapıldı. STH gönüllülerinin miniklere yaptığı
sunumlarda insanoğlunun doğada yaptığı tahribat anlatıldı. Etkinlik
kapsamında düzenlenen yarışmada “Konuşan Balık” sloganı seçil-
di. Hamiyet Gerçek İlköğretim Okulu’ndan Yasin Bayraktar’ın sloga-
nı birinciliğe layık görüldü. Yasin’in sloganı “Gidecek yerin mi var?”dı.
Bu sözün üzerine başka söze gerek var mı?
Gidecek yerin mi var?
Zorlu bir maratondur üniversiteye hazırlık dönemi. Dershane ile okul
arasında geçer günler. Çözülen milyonlarca testin ardından sınav
kâbusu da atlatıldıktan sonra her şey sona ermez. Şimdi sıra doğru
yeri tercih etmeye gelmiştir. İşte tam da bu noktada Beşiktaş Bele-
diyesi öğrencilere yardım elini uzattı. 24 Temmuz-3 Ağustos 2009
tarihleri arasında Köyiçi Meydanı’na kurulan “ÖSS Tercih Çadırı”nda
öğrencilere Dilko ve Fen Bilimleri dershanelerinin rehber öğretmen-
leri yönlendirici bilgiler aktardılar.
ÖSS Tercih Çadırı
Minik Kalplerle El Ele Derneği (MİKADER), Marmara Depremi’nin 10’uncu
yılında Kocaeli’ndeki çocuklarla Emel Sayın ve Ferhat Göçer’i İstanbul’da
bir araya getirdi. 17 Ağustos 2009’da gerçekleştirilen organizasyonda
Kocaeli’nde hizmet veren üç çocuk yuvası, iki gençlik merkezi ve iki ye-
tiştirme yurdunun çocukları yer aldı. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirge-
me Kurumu’na (SHÇEK) bağlı yuva ve yetiştirme yurtlarında yaşayan ço-
cukların yaşam koşullarını iyileştirmeyi hedefleyen MİKADER, Beşiktaş
Belediyesi’nin desteğiyle Kuruçeşme Arena’da gerçekleştirilen konser-
den elde edilen geliri yine çocuklar yararına kullanacak.
Minik kalplerle el ele
Her şey eğitim içinBeşiktaş Belediyesi ilçe sınırları içinde bulunan ilköğretim okulları ve
liselere verdiği desteği sürdürüyor. Yıllık boya badana, periyodik te-
mizlik, dış cephe, yalıtım, laboratuvar, yuva binası ve spor sahası ya-
pımına gönülden katkı sağlıyor. Eğitime destek sözü sadece bugünü
de kapsamıyor. Önümüzdeki beş yılda her okul ayrı bir plan dahilinde
değerlendirilecek. Her şey çocuklarımızın daha çağdaş bir ortamda
eğitimlerini sürdürebilmeleri için. Daha sağlıklı koşullarda eğitim gö-
ren çocuklarımızın ışığı yarınlarımızı aydınlatsın.
B+ SONBAHAR 89
Bir süredir kanserle mücadele eden Türk edebiyatının en önemli kadın ya-
zarlarından Nezihe Meriç 18 Ağustos 2009’da aramızdan ayrıldı. 1925 yı-
lında Gemlik’te doğan Meriç, Eskişehir Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı ve Felsefe bölüm-
lerine devam etti. Öğrenimi süresince Verda Ün ile piyano çalıştı. Ken-
dine has sıcak üslubunu yapıtlarına da yansıtan Meriç, “Korsan Çıkmazı”
ile TDK ödülünü, “Bir Kara Derin Kuyu” ile Sait Faik Abasıyanık ödülünü,
“Yandırma” ile Sedat Simavi Edebiyat ödülünü kazandı.
Nezihe Meriç’i kaybettik
Marmara Mermeri bu yıl ikinci kez ustaları bir araya getirdi. Barış
Parkı’nda düzenlenen 2009 Uluslararası Beşiktaş Heykel Sempoz-
yumu, Beşiktaş Belediyesi ve Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sa-
natlar Fakültesi Heykel Bölümü’nün ortaklaşa çabalarıyla gerçekleş-
ti. Beşi Türk, dördü yabancı dokuz heykeltıraş Marmara Mermeri’ne
hayat vermek için çalıştı. Sempozyuma katılan sanatçılar; Giorgie
Cpajak, Kamen Tanev, Roberto Manzano, Valerian Jikia, Ayla Tu-
ran Tan, Songül Telek, Canan Sönmezdağ, Cemil Güç ve Tolga
Yurtözvere’ydi. Sanatseverler eserleri ve heykeltıraşların çalışmala-
rını pazar hariç her gün Barış Parkı’nda izleme olanağına kavuştular.
Sempozyumda ortaya çıkan eserler, Beşiktaş Belediyesi’nce uygun
görülen mekânlara yerleştirilecek.
Heykeltıraşlar için Marmara Mermeri’nin çok ayrı bir yeri var. Sağ-
lam dokusu ve dış hava şartlarına granit kadar dayanıklı olması ne-
deniyle Marmara Mermeri onların güvenerek kullandıkları bir mal-
zeme. Bu çağlar boyunca da böyle oldu. Antik dönemde Marmara
Adası’na dışardan gelip yerleşen Sisam ve Miletoslular adanın ku-
zeybatısında bulunan zengin mermer yataklarını keşfedip işlemeye
başladılar. MÖ 560-550 yıllarında yapılan Helenistik dönem tapı-
naklarının en büyüğü olan Artemis Tapınağı’nın sütunlarının bir kısmı
Marmara Mermeri’nden yapıldı. Roma ve Bizans dönemi tapınakla-
rında da kullanılan Marmara Mermeri’nin kullanımı Osmanlı mimari-
sinde zirveye çıktı. Süleymaniye Camii, Dolmabahçe Sarayı ve Çıra-
ğan Sarayı’nda dönemin mimarları Marmara Mermeri kullanmayı ter-
cih ettiler. Bugün bu gelenek Beşiktaş’ta devam ediyor.
Yüzyılın soluğu; Marmara Mermeri
Büyük Taarruz’un ardından düşmanların yurdumuzu terk etmesinin anısına her yıl 30 Ağustos’ta kutladığımız Zafer Bayramı bu yıl da Be-şiktaş Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı’na çelenk konarak, saygı duruşuy-la başladı. Beşiktaş Kaymakamı Saadettin Yücel, İstanbul Deniz Mü-zesi Komutanı Deniz Kurmay Kıdemli Albay A. Rıza İşipek, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, İlçe Milli Eğitim Müdürü Şeref Çalışır, Beşiktaş Belediye Meclisi Üyeleri, siyasi parti, kamu ve özel kurum temsilcilerinin katıldığı tören, Zafer Bayramı’nın ramazan ayına denk gelmesi nedeniyle iftar yemeği ile devam etti. Teknede verilen iftar ye-meği sonrası gidilen Arnavuktöy İskelesi’nde Başkan Ünal, günün an-lam ve önemine ilişkin duygu ve düşüncelerini anlattı.
Zafer Bayramı
90 B+ SONBAHAR
110 Yangın İhbar
112 Sıhhi İmdat
121 Telefon Arıza
122 Ankesör Arıza
126 Kablo TV Arıza
154 Alo Trafik
155 Polis İmdat
156 Jandarma İmdat
158 Alo Sahil Güvenlik
175 Alo Tüketici
177 Orman Yangın İhbarı
182 Ruhsal Bunalım Danışma
184 Sağlık Danışma
185 Su Arıza
186 Elektrik Arıza
187 Gaz Arıza
188 Cenaze Hizmetleri
Temizlik İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 65
Yazı İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 26
Çevre ve Koruma ve Kontrol Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 92
Mali Hizmetler Müdürlüğü Tel: 0212 319 41 23
Hukuk İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 28
Sağlık İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 04
Destek Hizmetler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 34
İmar ve Şehircilik Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 53
Zabıta Müdürlüğü Tel: 0212 260 60 05
Beşiktaş Evlendirme Dairesi Nüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah. Tel: 0212 260 64 97
Ortaköy Zabıta Karakolu Tel: 0212 260 54 53
Beşiktaş Çarşı Zabıta Karakolu Tel: 0212 258 16 73
İlçe Emniyet Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81 Beşiktaş Tel: 0212 327 50 01 Faks: 0212 260 99 99
2. Şube Emniyet Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 214 40 18 Faks: 0212 214 45 00
3. Kolordu Komutanlığı Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 285 06 46 Faks: 0212 285 03 23
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137 Beşiktaş Tel: 0212 274 64 80
Beşiktaş Kadastro Müdürlüğü Cihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 261 33 97 Faks: 0212 236 34 98
Darphane Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 55 Beşiktaş Tel: 0212 275 09 50 Faks: 0212 274 90 94
Deniz Müzesi Komutanlığı Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93
Devlet İstatistik Enstitüsü Bölge Müdürlüğü Cihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53 Beşiktaş Tel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76
Halk Eğitimi Merkezi Dikilitaş Mah. Leylak Sok. No:10 Beşiktaş Tel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Nisbetiye Mah. Okul Sok. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 325 50 01 Faks: 0212 325 91 20
İlçe Özel İdare Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 261 02 72 Faks: 0212 259 67 63
İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı Nisbetiye Cad. Başlık Sok. No:1 Beşiktaş Tel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41
Jandarma Bölge Komutanlığı Balmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 213 44 00
Kaymakamlık Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 11
Arnavutköy Zabıta Karakolu Tel: 0212 265 12 66
Levent Zabıta Karakolu Tel: 0212 269 53 08
Gayrettepe Zabıta Karakolu Tel: 0212 272 37 89
Dikilitaş Semt Evi Emirhan Cad. Dilek Sok. No:2 Beşiktaş Tel: 0212 2612926
Etiler Yaşam Evi Etiler Mah. Ahular Sok. No:19 Beşiktaş Tel: 0212 2634369
Ulus Yaşam Evi Nisbetiye Mah. Ilgın Sokak No: 3 Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 269 81 98
Ulus Yaşam Evi Ulus Mah. Yol Sokak No: 2 Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 2872715
Ortaköy Yaşam Evi Ambarlıdere Yolu Sk. No: 4 Ortaköy Tel: 0212 227 33 94 Gençlik Merkezi Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5 Beşiktaş Tel: 0212 259 06 73
Kız Öğrenci Yurdu Çitlenbik Sok. No: 29 Yıldız-Beşiktaş Tel: 0212 236 10 24-25
Erkek KonukeviProf. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 25/A Gayrettepe-Beşiktaş Tel: 0212 274 07 30, 0212 274 00 87
RESM‹ DA‹RELER
BEDAŞ Bedaş Genel MüdürlükTel: 0212 347 74 10 Faks: 0212 347 75 03
Bedaş Beyoğlu İşletme Şefliği Tel: 0212 237 23 50 Faks: 0212 297 63 04
Harp Akademileri Komutanlığı Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. Beşiktaş Tel: 0212 284 80 65 İstanbul Merkez Komutanlığı Mecidiye Mah. Palanga Cad. No: 62 Beşiktaş Tel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65
24 saat
Beşiktaş'ta Yaşam RehberiHer konu için arayın... 7 gün 24 saat
444 44 55ACİL NUMARALAR
Beşiktaş Belediye BaşkanlığıNisbetiye Mah. Aytar Cad. Beşiktaş Tel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70 İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.tr
Beşiktaş Belediye Başkanlığı (Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah. Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat) Faks: 0212 259 16 83
Özel Kalem Müdürlüğü Tel: 0212 280 48 03
Emlak ve İstimlak MüdürlüğüTel: 0212 319 42 54
Teftiş Kurulu Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 94
İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 96
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 42
Plan ve Proje Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 75
Fen İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 63
Park ve Bahçeler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 64
BEŞİKTAŞ BELEDİYES‹
B+ SONBAHAR 91
SAĞLIK KURULUŞLARI
Dentistanbul Diş Hastanesi Abbasağa Mah. Yıldız Cad. No: 71 Beşiktaş Tel: 0212 327 40 20
Dünya Göz Hastanesi Nisbetiye Mah. Saydam Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 281 11 11
Hattat Hastanesi Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 13 Beşiktaş Tel: 0212 282 36 48
Metropolitan Florence Nightingale Hastanesi Gayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sok. No: 8 Beşiktaş Tel: 0212 283 34 00
Levent Semt Polikliniği Levent Mah. Binbir Çiçek Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 268 35 45
Şaban Gündeş Semt Polikliniği Kültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21 Beşiktaş Tel: 0212 257 01 16
Ege Polikliniği Nisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16 Beşiktaş Tel: 0212 325 40 46
Beşiktaş Polikliniği Sinanpaşa Mah. Şair Leyla Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 261 00 81
Sefa Polikliniği Muradiye Mah. Nüzhetiye Cad. No: 15/2 Beşiktaş Tel: 0212 227 24 97
Transmed Polikliniği Levent Mah. Fulyalı Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 281 10 94
Cosmed PolikliniğiLevent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17 Beşiktaş Tel: 0212 283 91 81
Yaşasın Hayat Polikliniği Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39 Beşiktaş Tel: 0212 236 73 00
Nüfus Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15
Milli Saraylar Daire Başkanlığı Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 11 Beşiktaş Tel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92
Müftülük Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 37 Beşiktaş Tel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10
Polis Eğitim Müdürlüğü Akat Mah. Selçuklar Sok. No: 24 Beşiktaş Tel: 0212 352 36 93 Faks: 0212 352 36 92
1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51
2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 260 20 02 Faks: 0212 236 51 65
TRT İstanbul Televizyonu Kuruçeşme Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 83 Beşiktaş Tel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16
Türk Telekom Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40 Beşiktaş Tel: 0212 288 24 00 Faks: 0212 212 42 42
Beşiktaş İlçe Afet Merkezi Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 83 Beşiktaş Tel: 0212 261 46 46 - 0212 327 33 13
POLİS MERKEZLERİ
Arnavutköy Polis Merkezi 1.Cadde No: 52 Arnavutköy-Beşiktaş Tel: 0212 263 60 07
Beşiktaş Polis Merkezi Yıldız Parkı girişi Çırağan-Beşiktaş Tel: 0212 327 52 80
Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi Nisbetiye Caddesi Dilhayat Sok. No: 1 Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 263 17 67
Levent Polis Merkezi Hacı Adil Caddesi No:1 Levent-Beşiktaş Tel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 236 96 63
H‹ZMET B‹R‹MLER‹
İ.E.T.T. Beşiktaş 1. Hareket Amirliği Tel: 0212 268 35 38
İ.E.T.T. Beşiktaş Boğaz Hareket Amirliği Tel: 0212 259 56 30
İ.E.T.T. Beşiktaş İşletme Şefliği Tel: 0212 259 33 57
İ.E.T.T. Dereboyu Hareket Amirliği Tel: 0212 347 79 50
İ.E.T.T. 4. Levent Aktarma Merkez Amirliği Tel: 0212 268 35 38
İGDAŞ Genel Müdürlüğü Tel: 0212 626 46 46 Faks: 0212 626 46 86
İGDAŞ İstanbul Bölge Müdürlüğü Tel: 0212 534 37 73 Faks: 0212 534 44 10
İGDAŞ Etiler Şefliği Tel: 0212 358 51 62 Faks: 0212 358 51 63
İGDAŞ Fulya İşletme Şefliği Tel: 0212 212 52 87 Faks: 0212 212 52 88
İSKİ Beşiktaş Şube Müdürlüğü Tel: 0212 285 94 19-20
İSKİ Müşteri Hizmetleri Tel: 0212 328 17 55 Faks: 0212 328 17 61
İSKİ Beşiktaş Şefliği Tel: 0212 328 17 58 Faks: 0212 328 17 59
İTFAİYE Tel: 0212 261 75 00 - 0212 261 75 01 0212 227 81 19 - 0212 227 14 79 0212 258 75 34 Faks: 0212 227 81 19
MUHTARLIKLAR
Abbasağa Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Yüksel Sağat Cihannuma Mah. Çömezler Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57
Akat Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Murat Tayfun Kirmanlı Akat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84
Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Sedef İrteş Arnavutköy Mah. Satış Meydanı Sok. No: 27 Beşiktaş Tel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95
Balmumcu Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cüneyt Doğan Balmumcu Mah. Zincirlikuyu Sok. No: 21 Beşiktaş Tel: 0212 274 58 75 - 347 75 05 Faks: 0212 347 75 05
Bebek Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Aydın Onar Bebek Mah. Bebek Hamamı Sok. No: 8B Beşiktaş Tel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00
Cihannuma Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ertan Kurtlutepe Cihannuma Mah. Mazharpaşa Sok. No: 15 D: 1 Beşiktaş Tel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62
Dikilitaş Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Abdullah Sızmaz Dikilitaş Mah. Cami Meydanı Sok. No: 12A Beşiktaş Tel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33
Etiler Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Seçil Eşki Etiler Mah. Ahular Sok. No: 19 Beşiktaş Tel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28
Gayrettepe Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Necla Başar Gayrettepe Mah. Fahri Gizden Sok. No: 26 Beşiktaş Tel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16
Konaklar Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Mehmet Rıfat Akyüz Konaklar Mah. Faruk Nafiz Çamlıbel Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99
Kuruçeşme Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Adnan Soysal, Kuruçeşme Mah. Kırbaç Sok. No: 40 Beşiktaş Tel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38
Kültür Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Dursun Gül Kültür Mah. Sekbanlar Sok. No: 88 Beşiktaş Tel: 0212 263 35 37 Faks: 0212 263 35 37
Levazım Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ziya Uygur Levazım Mah. Koru Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21
Levent Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Muzaffer Türk Levent Mah. Gonca Sok. No: 12 Beşiktaş Tel: 0212 264 75 31
Mecidiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Sabit Akgün Mecidiye Mah. Ambarlıdere Sok. No: 5 Beşiktaş Tel: 0212 261 73 30
Muradiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cengiz Hacıömeroğlu Muradiye Mah. Muradiye Deresi Sok. No: 2 Beşitaş Tel: 0212 260 41 25
Nisbetiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Hatice Ayşe Şirinler Nisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 30 Beşiktaş Tel: 0212 281 71 61
Ortaköy Mahalle Muhtarlığı Gürcü Kızı Sokak. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 261 65 21
Sinanpaşa Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Zeki Bölükbaşı Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5 BeşiktaşTel: 0212 258 75 74
Türkali Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Y. Ahmet Bayraktar Türkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136 Beşiktaş Tel: 0212 261 58 34
Ulus Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Kadir Gedik Ulus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 287 27 15 Faks: 0212 263 42 12
Vişnezade Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Reyhan Cinyusuf Vişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53 Beşiktaş Tel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23
Yıldız Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Şevki Yıldırım Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1 Beşiktaş Tel: 0212 260 45 17
Medis Polikliniği Konaklar Mah. Akasyalı Sok. No: 10 Beşiktaş Tel: 0212 269 66 66
Clinika Gayrettepe Polikliniği Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 34 Beşiktaş Tel: 0212 347 55 77
Micromed Polikliniği Levent Cad. Sümbül Sok. No: 34/A Levent Tel: 0212 280 10 87
Etiler Kardiyoloji Polikliniği Akat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25 Beşiktaş Tel: 0212 352 52 51
Kranioplast Polikliniği Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40: 7 Beşiktaş Tel: 0212 283 92 92
Refresh Polikliniği Levent Mah. Krizantem Sok. No: 19 Beşiktaş Tel: 0212 324 74 54
Tunç Polikliniği Kültür Mah. Esra Sok. No: 2A D: 3 Beşiktaş Tel: 0212 287 01 00
Güzel Günler Polikliniği Levent Mah. Güllü Sok. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 278 27 71
Beşiktaş Dikilitaş Sağlık Ocağı Dikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sok. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 327 17 89
Beşiktaş Sağlık Grup Başkanlığı Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 327 17 86
Beşiktaş Verem Sağlık Dispanseri Sinanpaşa Mah. Sinanpaşa Köprüsü Sok. No: 13 Beşiktaş Tel: 0212 327 79 86 Faks: 0212 327 79 86
Merkez Sağlık Ocağı Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 327 33 14 Faks: 0212 327 33 14
Ana Çocuk Sağlığı Dispanseri Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok. No: 20 Beşiktaş Tel: 0212 261 44 00
SSK Dispanseri Cihannuma Mah. Bostancı Veli Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 227 04 41
Nisbetiye Mahallesi Muhtarlığı
92 B+ SONBAHAR
Ortaköy Princess Hotel Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10 Beşiktaş Tel: 0212 227 60 10 Faks: 0212 260 21 48
Parksa Hilton Vişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12 Beşiktaş Tel: 0212 310 12 00 Faks: 0212 227 91 85
Radisson Sas Bosphorus Hotel Yıldız Mah. Ortaköy Salhanesi Sok. No: 9 Beşiktaş Tel: 0212 260 57 57 Faks: 0212 257 65 55
Sürmeli Hotel Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 272 11 60 Faks: 0212 272 75 32
The Plaza Otel Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165 Beşiktaş Tel: 0212 274 13 13 Faks: 0212 273 15 90
Hotel Les Ottomans Kuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68 Beşiktaş Tel: 0212 359 15 00 Faks: 0212 359 15 40
Swissôtel The Bosphorus, Istanbul Bayıldım Caddesi No: 2 Maçka-Beşiktaş Tel: 0212 326 11 00 Faks: 0212 326 11 22
W Hotel Süleyman Seba Cad. No: 22 Beşiktaş Tel: 0212 381 21 21 Faks: 0212 381 21 81
SİNEMALAR
Akmerkez AFM Kültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56 Beşiktaş Tel: 0212 282 05 05
Peugeot Cine City (Alkent Sitesi) Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 352 16 66
Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi Dikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109 Beşiktaş Tel: 0212 236 77 62
Ortaköy Beltaş Sağlık Ocağı Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok. No: 20 Beşiktaş Tel: 0212 259 56 18
Levent Sağlık Ocağı Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 15 Beşiktaş Tel: 0212 279 58 26
Karanfilköy Sağlık Ocağı Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121 Beşiktaş Tel: 0212 351 25 53
Baykent Tıp Merkezi Nisbetiye Mah. Aydın Sok. No: 8 Beşiktaş Tel: 0212 284 00 90
Boğaziçi Tıp Merkezi Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 227 00 00
Çebi Tıp Merkezi Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 58 Beşiktaş Tel: 0212 227 55 55
Ota Tıp Merkezi Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 23 Beşiktaş Tel: 0212 227 84 50
Jinemed Tıp Merkezi Muradiye Mah. Deryadil Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 283 92 70
Dikilitaş Tıp Merkezi Dikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sok. No: 1A Beşiktaş Tel: 0212 327 19 12
Acıbadem Etiler Tıp Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8 Beşiktaş Tel: 0212 283 03 33
International Etiler Tıp Merkezi Levent Mah. Nisbetiye Cad. No: 19 Beşiktaş Tel: 0212 280 40 30
Ortaköy Tıp Merkezi Balmumcu Mah. Varnalı Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 347 11 30
Otim Med Diyaliz Merkezi Dikilitaş Mah. Yeşilçimen Sok. No: 9 Beşiktaş Tel: 0212 327 87 47
Renmed Diyaliz Merkezi Levent Mah. Begonya Sok. No: 10 BeşiktaşTel: 0212 269 47 31
K.S.V. Onkoloji Merkezi Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 6-8 Beşiktaş Tel: 0212 278 83 41
Cosmed Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17 Beşiktaş Tel: 0212 283 91 81
Levent Genel Cerrahi Merkezi Levent Mah. Yasemin Sok. No: 2/1 Beşiktaş Tel: 0212 324 01 50
İstanbul Anestezi Merkezi Levent Mah. Çamlık Cad. No: 31 Beşiktaş Tel: 0212 324 01 48
İstanbul Ortopedi Merkezi Levent Mah. Çilekli Cad. No: 32 Beşiktaş Tel: 0212 324 03 24
Onep Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 15 Beşiktaş Tel: 0212 283 92 70
Novita Cerrahi Merkezi Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 5 Beşiktaş Tel: 0212 284 97 03
Özel Acıbadem Göz Sağlığı Merkezi Etiler Mah. Yıldız Çiçeği Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 284 90 90
Özel Dünya Göz Sağlığı Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/7-9-10 Beşiktaş Tel: 0212 324 73 73
Sevgi Kadın Sağlığı Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/11 Beşiktaş Tel: 0212 324 99 99
Özel Gastro Med Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2 Beşiktaş Tel: 0212 324 73 73
Fertijin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Mrk.Bebek Mah. Bebek Dağı Sok. No: 99 Beşiktaş Tel: 0212 287 57 75
Natal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi Nisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13 Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 324 30 10
Jinepol Kadın Sağlığı Kliniği Aytar Cad. Başlık Sok 1/B Levent Tel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80
Animalia Hayvan Hastanesi Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 280 92 77 (4 Hat)
OTELLER
Bebek Oteli Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34 Beşiktaş Tel: 0212 358 20 00 Faks: 0212 263 26 36
Conrad International Yıldız Mah. Yıldız Cad. No: 79 Beşiktaş Tel: 0212 227 30 00 Faks: 0212 259 66 67
Çırağan Palace Kempinski Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 32 Beşiktaş Tel: 0212 258 33 77 Faks: 0212 259 66 87
Dedeman Otel Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 50 Beşiktaş Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 275 11 00
La Maison Hotel Yıldız Mah. Müvezzi Cad. No: 43 Beşiktaş Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 227 42 78
Mayadrom AFM Akat Mah. Orkide Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 352 23 51
Movieplex Sinemaları Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 11 Beşiktaş Tel: 0212 296 42 60
Ortaköy Feriye Sinemaları Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 236 28 64
Sinematek Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 Beşiktaş Tel: 0212 325 73 71
KÜLTÜR MERKEZLERİ
Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16 Beşiktaş Tel: 0212 351 93 82-84
Mustafa Kemal Merkezi Attila İlhan SahnesiAkat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8 Beşiktaş Tel: 0212 351 24 56
Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema SalonuLevent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 Beşiktaş Tel: 0212 325 73 71
Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale SahnesiOrtaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 236 10 27
Beşiktaş Kültür Merkezi Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 227 54 92 - 0212 236 18 18
MÜZELER
Aşiyan MüzesiBebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15 Beşiktaş Tel: 0212 263 69 86
Deniz Müzesi Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 327 43 45
Atatürk Anıtı / Arnavutköy
Barbaros Hayrettin Paşa Meydan›
24 saat
B+ SONBAHAR 93
TAKSİ DURAKLARI
•Abbasağa Mahallesi
Yıldız Taksi Tel: 0212 260 06 06
Conrad Taksi Tel: 0212 260 55 40
Çırağan Taksi Tel: 0212 227 72 66
•Akat Mahallesi Karanfil Taksi Tel: 0212 651 97 68
Akatlar Taksi Tel: 0212 351 65 25
Site Taksi Tel: 0212 268 42 85
Mayadrom Taksi Tel: 0212 325 81 69
•Arnavutköy Mahallesi İskele Taksi Tel: 0212 265 94 33
Sizin Taksi Tel: 0212 263 38 50
Kültür Taksi Tel: 0212 265 94 33
Bebek Taksi Tel: 0212 263 72 45
•Balmumcu Mahallesi Merkez Taksi Tel: 0212 263 72 45
Mimar Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesi Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 261 42 98
Şehir Müzesi Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Yıldız Sarayı Beşiktaş Tel: 0212 258 53 44
Yıldız Sarayı MüzesiYıldız Mah. Serencebey Yokuşu Beşiktaş Tel: 0212 258 30 80 ÜNİVERSİTELER
Bahçeşehir Üniversitesi Yıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sok. No: 4-6 Beşiktaş Tel: 0212 236 54 90
Boğaziçi Üniversitesi Bebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sok. No: 2 Beşiktaş Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115 Beşiktaş Tel: 0212 359 54 00
Galatasaray Üniversitesi Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36 Beşiktaş Tel: 0212 227 44 80
İstanbul Teknik Üniversitesi Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90 Beşiktaş Tel: 0212 293 13 00
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yıldız Mah. Çiğdem Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 236 69 35
Yıldız Teknik Üniversitesi Yıldız Mah. Hamam Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 259 70 70
•Konak Mahallesi Oyak Site Taksi Tel: 0212 264 16 58
Yeni Levent Taksi Tel: 0212 268 12 10
4. Levent Merkez Taksi Tel: 0212 264 19 64
Konaklar Taksi Tel: 0212 281 56 19
Köşk Taksi Tel: 0212 264 44 23
•Kuruçeşme Mahallesi
Çeşme Taksi Tel: 0212 265 88 22
Park Taksi Tel: 0212 287 61 56
Sahil Taksi Tel: 0212 265 88 22
•Kültür Mahallesi Bulut Taksi Tel: 0212 265 77 11
•Levent Mahallesi
Sevgi Taksi Tel: 0212 282 43 77
Basın Taksi Tel: 0212 264 69 89
Levent Taksi Tel: 0212 264 16 17
Site Taksi Tel: 0212 268 42 85
Levent Merkez Taksi Tel: 0212 264 19 64
Uygun Taksi Tel: 0212 269 22 65
Birlik Taksi Tel : 0212 269 01 87
•Nisbetiye Mahallesi
Birlik Taksi Tel: 0212 269 01 87
Nisbetiye Taksi Tel: 0212 264 22 31
Levazım Taksi Tel: 0212 267 17 29
•Bebek Mahallesi Çınar Taksi Tel: 0212 265 22 37
İkiler Bizim Taksi Tel: 0212 263 53 15
İskele Taksi Tel: 0212 263 72 45
•Dikilitaş Mahallesi Güven Taksi Tel: 0212 261 65 27
Dikilitaş Merkez Taksi Tel: 0212 261 56 26
Emirhan Taksi Tel: 0212 260 75 35
Dikilitaş Taksi Tel: 0212 258 05 41
Öner Taksi Tel: 0212 211 66 63
Koza Taksi Tel: 0212 267 17 00
•Etiler Mahallesi
Doğan Taksi Tel: 0212 265 32 71
Günaydın Taksi Tel: 0212 265 32 17
Özen Taksi Tel: 0212 287 04 02
Bahar Taksi Tel: 0212 351 19 03
•Gayrettepe Mahallesi
Esentepe Taksi Tel: 0212 266 23 80
İdil Taksi Tel: 0212 266 05 30
Cihan Taksi Tel: 0212 272 03 07
Esen Taksi Tel: 0212 272 29 07
Öz Ulaş Taksi Tel: 0212 266 18 17
Öz Turizm Taksi Tel: 0212 269 90 99
•Ortaköy Mahallesi
Öz Ortaköy Taksi Tel: 0212 260 06 95
Aile Taksi Tel: 0212 261 48 55
•Ulus Mahallesi
Merkez Taksi Tel: 0212 269 59 81
Ulus Vadi Taksi Tel: 0212 287 69 19
Öz Ulus Taksi Tel: 0212 263 05 06
Ulus Taksi Tel: 0212 263 69 46
2. Ulus Turizm Taksi Tel: 0212 264 70 79
Turizm Taksi Tel: 0212 264 70 91
•Vişnezade Mahallesi
Öz Valide Çeşme Taksi Tel: 0212 259 41 52
Valide Çeşme Taksi Tel: 0212 260 36 24
Merkez Taksi Tel: 0212 327 33 60
İSKELELER
Arnavutköy İskelesi Arnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad. Beşiktaş Tel: 0212 263 56 25
Bebek İskelesi Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. Beşiktaş Tel: 0212 263 60 23
Beşiktaş İskelesi Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. Beşiktaş Tel: 0212 261 96 15
Ortaköy İskelesi Mecidiye Mah. Vapur İskelesi Sok. Beşiktaş Tel: 0212 227 88 19
Bebek İskelesi
B+ SONBAHAR 95
Kuruçeşme sahilinde bulunan Nazime Sultan Yalısı Raimondo D’Aronco tarafından tasarlanıp
inşa edilmiştir. 19. yüzyıl başında yanındaki Naciye Sultan Yalısı ile birlikte Bibetullah Hanım Sultan’a,
öncesinde ise Şah Sultan’a ait olan yalı hakkındaki kaynaklar oldukça kısıtlı ve çelişkili.
Yalının yapılış tarihi ve Sultan Abdülaziz ile Hayrandil Kadın Efendi’nin kızı olan Nazime Sultan’a
verilme gerekçesi kesinleşmemiş olup günümüzde hâlâ gizemini koruyor. Çırağan Sarayı’nın
yanmasından sonra bir süre Meclis-i Mebusan binası olarak da kullanılan Nazime Sultan Yalısı
hanedanın yurt dışına kaçmasından sonra satıldı. Bir süre tütün deposu olarak kullanıldı ve
ardından yıkıldı. Şu anda yerinde Kuruçeşme Parkı bulunmaktadır.