bİldİrİ Özet kİtabi - dicle.edu.tr · 02 kasim 2017 perŞembe/ dİcle Ünİversİtesİ kongre...
TRANSCRIPT
BİLDİRİ ÖZET KİTABI
1
SEMPOZYUM KURULLARI SEMPOZYUM ONUR KURULU Hasan Basri GÜZELOĞLU (Diyarbakır Valisi) Prof. Dr. Mehmet Ali BEYHAN (Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı) Prof. Dr. Talip GÜL (Dicle Üniversitesi Rektörü)
SEMPOZYUM YÜRÜTME KURULU Prof. Dr. Eyyüp TANRIVERDİ (Dicle Üniversitesi) Doç. Dr. Hatip YILDIZ (Dicle Üniversitesi) Doç. Dr. Mehmet KARATAŞ (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERPOLAT (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Oktay BOZAN (Dicle Üniversitesi) Dr. Hakan ASAN (Dicle Üniversitesi) SEMPOZYUM BİLİM KURULU Prof. Dr. Ahmet CİHAN (İstanbul Medeniyet Üniversitesi) Prof. Dr. Ali AKAY (Dicle Üniversitesi) Prof. Dr. Besim ÖZCAN (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Bünyamin KOCAOĞLU (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Prof. Dr. Fatma ÜREKLİ (Mimar Sinan Üniversitesi) Prof. Dr. Fatmagül DEMİREL (Yıldız Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Gülbadi ALAN (Erciyes Üniversitesi) Prof. Dr. Hakan UZUN (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Hilmi BAYRAKTAR (Gaziantep Üniversitesi) Prof. Dr. İbrahim Ethem ATNUR (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. İbrahim ÖZCOŞAR (Mardin Artuklu Üniversitesi) Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK (Fırat Üniversitesi) Prof. Dr. Kenan Ziya TAŞ (Balıkesir Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet Alaaddin YALÇINKAYA (Karadeniz Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet KARAGÖZ (İnönü Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet ÖZ (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet SEYİTDANLIOĞLU (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet ŞAHİNGÖZ (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet Yaşar ERTAŞ (Sakarya Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa KESKİN (Erciyes Üniversitesi-Emekli) Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK (Fırat Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa TURAN (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa YILMAZ (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Necdet HAYTA (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Nimetullah HAFIZ (Bal-tam, Kosova) Prof. Dr. Osman KÖSE (Polis Akademisi) Prof. Dr. Sakıp Selçuk GÜNAY (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Šerbo RASTODER (Montenegro Üniversitesi, Karadağ) Prof. Dr. Temuçin Faik ERTAN (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Tufan GÜNDÜZ (Hacettepe Üniversitesi)
2
Prof. Dr. Yasemin DOĞANER (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Zekeriya KURŞUN (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi) Doç. Dr. Cahit TELCİ (İzmir Katip Çelebi Üniversitesi) Doç. Dr. Hatip YILDIZ (Dicle Üniversitesi) Doç. Dr. Marcello MOLLİCA (University Of Pisa, Italy) Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER (Harran Üniversitesi) Doç. Dr. Mehmet KARATAŞ (Dicle Üniversitesi) Doç. Dr. Nihada DELİBEGOVİĆ DŽANİĆ (Tuzla Üniversitesi, Bosna-Hersek) Doç. Dr. Tuncay ÖĞÜN (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi) Doç. Dr. Yahya BAHÇECİ (Erciyes Üniversitesi) Doç. Dr. Yousef Hussein Omar (Al-Aqsa Üniversitesi, Filistin) Yrd. Doç. Dr. Alpay DİZBİRLİK (Celal Bayar Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Kadir ACAR (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. İsmail BAYTAK (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERKEK (Uşak Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERPOLAT (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Oktay BOZAN (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Redžep ŠKRIJELJ (Novi Pazar Devlet Üniversitesi, Sırbistan) Yrd. Doç. Dr. Serkan SARI (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Sungur DOĞANÇAY (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Tuğrul ÖZCAN (Ordu Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Yaşar ARSLANYÜREK (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi) SEMPOZYUM SEKRETERYASI Dr. Mehmet Serkan ŞAHİN (Dicle Üniversitesi) Dr. Mustafa ÖKSÜZ (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Abdusselam ERTEKİN (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Asım KAÇMAZ (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Hikmet ÇİÇEK (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. İbrahim TAVUKÇU (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Mekki ULUDAĞ (Dicle Üniversitesi)
3
02 KASIM 2017 PERŞEMBE/ DİCLE ÜNİVERSİTESİ KONGRE MERKEZİ B SALONU
9.30-10.00 Kayıt
10.00-11.00 Açılış Konuşmaları
• Doç. Dr. Oktay BOZAN (Sempozyum Düzenleme Kurulu)
• Prof. Dr. Talip GÜL, Dicle Üniversitesi Rektörü
• Hasan Basri GÜZELOĞLU, Diyarbakır Valisi
02 KASIM 2017 PERŞEMBE/ DİCLE ÜNİVERSİTESİ KONGRE MERKEZİ B SALONU
AÇILIŞ OTURUMU 11.00-11.20 Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK
“Diyarbakır Eyaleti’nin Tazimat’a Dâhil Edilmesiyle Şehir ve Eyalet Yönetiminde Ortaya Çıkan Meseleler”
11.20-11.40 Prof. Dr. İbrahim ÖZCOŞAR “Şehir ve Kimlik: Osmanlı Modernleşmesinin Diyarbekirli Kimliklere Etkisi”
11.40-12.00 Prof. Dr. Gülbadi ALAN “Amerikan Board Örgütünün Diyarbakır ve Çevresinde Yürüttüğü Faaliyetler”
12.00-13.30 Öğle Yemeği
4
02 KASIM 2017 PERŞEMBE/ DİCLE ÜNİVERSİTESİ KONGRE MERKEZİ C SALONU
Oturum Başkanı/Chairman: Prof. Dr. Kemal ÇELİK 14.45-15.00
Prof. Dr. Muammer CENGİL “1869-1905 Yılları Arasında Diyarbakır Sancağında Dini ve Sosyal Hayatın Psikososyolojik Analizi”
15.00-15.15 Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK “Diyarbakır Vilayeti’nde Nehirler”
15.15-15.30 Yrd. Doç. Dr. Sungur DOĞANÇAY “Diyarbakır'dan Basra'ya Ulaşım ve Haberleşme”
15.30-15.45 Yrd. Doç. Dr. İhsan Seddar KAYNAR “Nehir Taşımacılığından Demiryoluna Diyarbakır’ın Ulaşım Ağı”
15.45-16.00 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Prof. Dr. Gülbadi ALAN 16.00-16.15 Prof. Dr. Muhittin ELİAÇIK
“Cizre Hamidiye Alayları Reisi Mustafa Paşa’nın Diyarbakır’daki Vukûâtı ile İlgili Arşiv Belgeleri”
16.15-16.30 Öğr. Gör. Mehmet Ali YAŞAR “II. Abdülhamid ve Aşiret Mektebi”
16.30-16.45 Doç. Dr. Hatip YILDIZ “Diyarbekir Cemiyet-i Tedrise-i İslamiyesi ve Hadim-i Terakki İbtidai Mektebi”
16.45-17.00 Arş. Gör. İsmail AYHAN “II. Meşrutiyet Dönemi Eğitim Reformları Kapsamında Yurtdışına Öğrenci Gönderilmesi: Diyarbakır”
Oturum Başkanı/Chairman: Prof. Dr. Mustafa KESKİN 13.30-13.45
Prof. Dr. Galip EKEN “II. Abdülhamid Döneminde Diyarbakır’da Eğitime Dair Bazı Bilgiler”
13.45-14.00 Yrd. Doç. Dr. Muhammed Tayyib KILIÇ “XVIII. Yüzyıl Şeriyye Sicillerine Göre Diyarbakır’da Gayrimüslimler”
14.00-14.15 Yrd. Doç. Dr. Orhan CANPOLAT “Tanzimat Dönemi Diyarbakır’daki Gayrimüslimlerin Hukuku”
14.15-14.30 Arş. Gör. Abdullah CENGİZ- Arş. Gör. Ömer TAYLAN “Çermik Şer’iyye Sicillerine Göre Çermik’te Müslim-Gayrimüslim İlişkileri (H. 1310-1315/M. 1894-1897”
14.30-14.45 ARA
5
02 KASIM 2017 PERŞEMBE/ DİCLE ÜNİVERSİTESİ KONGRE MERKEZİ D SALONU
Oturum Başkanı/Chairman: Prof. Dr. Muammer CENGİL 13.30-13.45
Dr. Ulaş BİNGÖL “XX. Yüzyılda Yaşamış Olan Diyarbakırlı Şairlerin Modern Türk Edebiyatındaki Yeri”
13.45-14.00 İhsan IŞIK “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Diyarbekirli Yazarlar”
14.00-14.15 Arş. Gör. Muhammed ASLAN-Arş. Gör. Ömer ASLAN “Ebû Bekir el-Âmidî Küçük Ahmedzâde Hayatı, Eserleri ve Tanzimat Dönemi Diyarbakır Eğitim-Kültür Faaliyetlerine Etkileri“
14.15-14.30 İbrahim Halil EVENGEN “Tanzimat’tan Cumhuriyete Diyarbakırlı Öncü Şahsiyetler”
14.30-14.45 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Prof. Dr. Muhittin ELİAÇIK 14.45-15.00
Doç. Dr. Mustafa ÖNCÜ Molla Hüseyin Küçük ve el-Kavlu’l--Mevsûk Adlı Eseri
15.00-15.15 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Uğurlu ASLAN “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Diyarbakır’da Edebî Muhitler”
15.15-15.30 Arş. Gör. Mahsum ASLAN-Arş. Gör. Abdülgalip ASLAN “Tanzimat Dönemi Alimlerinden Ali Emirî'ninMir'atü'l-Fevâid Adlı Eserinde Diyarbakır Kadıları”
15.30-15.45 Dr. Ayşe SAĞLAM “Hanili Salih’in “Mevlid-i Hürriyet”
15.45-16.00 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Prof. Dr. İbrahim ÖZCOŞAR 16.00-16.15 Prof. Dr. Kemal ÇELİK
“Diyarbakırlı Bir Vatansever: Süleyman Nazif” 16.15-16.30 Prof. Dr. Mustafa KESKİN
“Anadolu’da Milliyetimizin Teşekkülü” 16.30-16.45 Yrd. Doç. Dr. Hacı ÖNEN
“Sezai Karakoç Düşüncesinde İslam Medeniyeti” 16.45-17.00 Dr. Mehmet Emin GÖNEN
“Süleyman Nazif’in Batı Dünyasına Karşı Duruşu ve Hz. İsa’ya Açık Mektup Adlı Eseri”
17.00-17.15 Mehmet ŞİMŞEK “Tanzimat Sonrası Diyarbakır Süryani ve Keldani Topluluklarının Eğitim Kurumlarına Genel Bir Bakış”
6
02 KASIM 2017 PERŞEMBE/ DİCLE ÜNİVERSİTESİ KONGRE MERKEZİ E SALONU
Oturum Başkanı/Chairman: Doç. Dr. İrfan YILDIZ 13.30-13.45
Doç. Dr. Fatma Meral HALİFEOĞLU-Yrd. Doç. Dr. Gülin PAYASLI OĞUZ “Vali Kurt İsmail Paşa Tarafından Diyarbakır’da Yaptırılan Eserlerden Günümüze Ulaşanların Mimari Ve Yapısal Değerlendirilmesi”
13.45-14.00 Yrd. Doç. Dr. Gülin PAYASLI OĞUZ-Doç. Dr. Fatma Meral HALİFEOĞLU “Vali Kurt İsmail Paşa ve Diyarbakır'daki İmar Faaliyetleri”
14.00-14.15 Yrd. Doç. Dr. Emine EKİNCİ DAĞTEKİN- Dr. Ebru HARMAN ASLAN “Diyarbakır’da Osmanlı Son Dönemi Yapılarından İç Kale Eski Kolordu Binası”
14.15-14.30 Yrd. Doç. Dr. Havva ÖZYILMAZ-Sevilay AKALP “Tanzimat Dönemi İçkale'de Eski Hükümet Konağı”
14.30-14.45 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Doç. Dr. Evren DAŞBAĞ 14.45-15.00
Doç. Dr. İrfan YILDIZ “Diyarbakır’da Tanzimat Döneminden Cumhuriyet’in İlanına Kadar İnşa Edilen Kamu Yapıları”
15.00-15.15 Prof. Dr. Sinan UYANIK, Öğr. Gör. Mehmet CEBE, Öğr. Gör. İbrahim YENİGÜN “Diyarbakır Hamamlarına Çevre Tarihi Açısından Yaklaşımlar”
15.15-15.30 Öğr. Gör. Nursen IŞIK “Diyarbakır Hamidiye Sanayi Mektebi Binasının Geçmişten Günümüze Mimari Gelişimi ve Kullanım Sorunları”
15.30-15.45 Doç. Dr. Mustafa AKSOY “Diyarbakır’daki Koç-Koyun Başlı Mezar Taşları ile Kilimlerinde Kullanılan Damgaların Tarihi Kökleri”
15.45-16.00 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Yrd. Doç. Dr. Oktay BOZAN 16.00-16.15 Yrd. Doç. Dr. Mahmut AKPINAR
“Diyarbakır Mebusu Pirinçcizade Arif Efendi (1853-1909)” 16.15-16.30 İshak ŞİMŞEK
“II. Abdülhamit Dönemi Osmanlı Bürokrasisinde Diyarbekir’li Bürokratlar”
16.30-16.45 Dr. Mehmet Serkan ŞAHİN “II. Dönem Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Diyarbekir Mebusları ve Siyasi Faaliyetleri (1912)”
16.45-17.00 Önder BALPETEK “Abdülhamit Niyazi Çıkıntaş Hayatı, Fikirleri ve Mücadelesi”
7
03 KASIM 2017 CUMA/ DİCLE ÜNİVERSİTESİ KONGRE MERKEZİ C SALONU
Oturum Başkanı/Chairman: Yrd. Doç. Dr. Kadir ACAR 9.45-10.00
Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER “Milli Aşireti Reisi İle Pirinççizade Arif Efendi Mücadelesi”
10.00-10.15 Dr. Hakan ASAN “Diyarbakır Vilayeti'nde Aşiretlerin İskânı (Problemler ve Çözüm Yolları 1865-1900)”
10.15-10.30 Arş. Gör. Abdusselam ERTEKİN- Arş. Gör. Asım KAÇMAZ “Bedirhan Kardeşler (Hüseyin ve Osman) İsyanı”
10.30-10.45 Arş. Gör. Cemal Ülke “Diyarbekir ve Çevresinde Tanzimat’a Karşı Tepkiler”
10.45-11.00 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Prof. Dr. Ali AKAY 8.30-8.45
Yrd. Doç. Dr. Hasan ARSLAN “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923) Diyarbakır Eyaleti/Vilayeti’nin İdari Teşkilatlanması”
8.45-9.00 Yrd. Doç. Dr. Kadir ACAR “Diyarbekir Vilayeti’nin Teşkili”
9.00-9.15 Arş. Gör. Hikmet ÇİÇEK “Tereke Defterlerine Göre XIX. Yüzyılda Diyarbekir’de Aile”
9.15-9.30 Okt. Kazım KARTAL “Tanzimat Süresince Diyarbakır’ın Sosyal ve Ekonomik Yapısı Üzerine Bir Değerlendirme (1847-1848)”
9.30-9.45 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Prof. Dr. Mustafa KESKİN 11.00-11.15 Prof. Dr. Ahmet EYİCİL-Mahmut TURAN
“Diyarbakır’da Ermeni-Çerkez İlişkileri” 11.15-11.30 Yrd. Doç. Dr. Kasım ERTAŞ
“19. Yüzyılda Diyarbakır'da Müslüman-Ermeni İlişkileri” 11.30-11.45 Dr. Mustafa ÖKSÜZ
“Tanzimat Sonrası Diyarbakır Yahudilerine Bir Bakış” 11.45-12.00 Dr. D. Volkan KARABOĞA
“1840-1910 Yılları Arasında Diyarbekir'deki Gayrimüslimlerin Sosyal ve Hukukî Durumuna Genel Bir Bakış”
8
03 KASIM 2017 CUMA/ DİCLE ÜNİVERSİTESİ KONGRE MERKEZİ D SALONU
Oturum Başkanı/Chairman: Doç. Dr. Yücel YİĞİT 8.30-8.45
Yrd. Doç. Dr. Davut IŞIKDOĞAN-Arş. Gör. İsmet KAYA “Ziya Gökalp’in Din Eğitimine İlişkin Düşünceleri”
8.45-9.00 Yrd. Doç. Dr. Serdar ERKAN “Ziya Gökalp’in Küçük Mecmua’daki Fikir ve Görüşleri”
9.00-9.15 Doç. Dr. Ahmet ÇOBAN “Ziya Gökalp ve Eğitime İlişkin Görüşleri”
9.15-9.30 Doç. Dr. Cavid QASİMOV “Diyarbakırlı Ziya Gökalp’la İlgili Azerbaycan’da Yapılan Akademik Çalışmaların Genel Olarak Değerlendirilmesi”
9.30-9.45 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Doç. Dr. Cavid QASİMOV 9.45-10.00 Doç. Dr. Ünal TAŞKIN
“Diyarbakır Vilayet Matbaası” 10.00-10.15 Neslihan KILIÇ
“Diyarbakır Vilayet Matbaasının Diyarbakır’daki Yerel Basının Gelişimine Katkısı (1868-1923)”
10.15-10.30 Zülfikar İPEK “Peyman Gazetesinin Diyarbakır Basın Tarihinde Yeri”
10.30-10.45 Mehmet Ali ABAKAY-Dilan DAŞTEMİR “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Diyarbakır’da Kütüphaneler ve Kütüphanecilik”
10.45-11.00 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERPOLAT 11.00-11.15 Yrd. Doç. Dr. Kemal SAYLAN
“İngiliz Konsolosluk Raporlarına Göre 20. Yüzyılın Başlarında Diyarbakır’da Ticaret”
11.15-11.30 Dr. Ayşegül KUŞ “Amerikalı Misyoner Southgate’in Tanzimat Öncesinde Diyarbakır’a Dair Bazı Gözlemleri”
11.30-11.45 Yrd. Doç. Dr. Yaşar ARSLANYÜREK “XIX. Yüzyıl Sonlarında Diyarbakır Medreseleri: Maarif Salnamesine Göre”
11.45-12.00 Arş. Gör. Ahmet GÜLENÇ “Tanzimat Devri Diyarbakır’ın İdari, Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Tarihi Araştırmalarında Önemli Bir Kaynak: Amid Tereke Defterleri”
9
03 KASIM 2017 CUMA/ DİCLE ÜNİVERSİTESİ KONGRE MERKEZİ E SALONU
Oturum Başkanı/Chairman: Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER 8.30-8.45 Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERPOLAT
“Osmanlı Arşiv Belgelerinde Amid Yerine Diyarbekir Adının Kullanılmasının Tarihi Seyri”
8.45-9.00 Yrd. Doç. Dr. Cengiz KARTIN “İngiliz Belgelerinde Diyarbakır Üzerine Bir Değerlendirme (1854-1923)”
9.00-9.15
Arş. Gör. Halil İbrahim GÖRÜR “İngiltere’nin Diyarbakır Konsolosu’nun Açılışı ve İlk Dönem Faaliyetleri (1854-1860)”
9.15-9.30 Arş. Gör. Emel DEMİR GÖRÜR “İngiltere’nin Diyarbakır Konsolosu Jane George Taylor’ın Diyarbakır Vilayeti’ne Dair İthalat-İhracat İstatistikleri ve Değerlendirmeleri (1853-1863)”
9.30-9.45 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Doç. Dr. Hatip YILDIZ 9.45-10.00
Doç. Dr. Yücel YİĞİT “Osmanlı Taşrasında Polis Teşkilatının Yapılanma Süreci: Diyarbakır Örneği”
10.00-10.15 Doç. Dr. Ali DİKİCİ “Osmanlı Dönemi Polis Teşkilatında Görev Yapan Diyarbakır Doğumlu Gayrimüslim Polisler”
10.15-10.30 Yrd. Doç. Dr. Oktay BOZAN “Mütareke Döneminde İngiliz İstihbarat subayı Edward William Charles Noel'in Diyarbakır ve Çevresindeki Propaganda Faaliyetleri”
10.30-10.45 Dr. Suat AKGÜL “Atatürk’ün Diyarbakır Günleri”
10.45-11.00 ARA
Oturum Başkanı/Chairman: Doç. Dr. Havva ÖZYILMAZ 11.00-11.15 Doç. Dr. Evren DAŞDAĞ
“Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Diyarbakır Kültüründe Geleneksel Diyarbakır Çömleklerinin Kullanımı”
11.15-11.30 Okt. Yalçın DOĞAN “Ziya Gökalp’in Malta Esareti”
11.30-11.45 Dr. Ersoy ZENGİN “II. Meşrutiyet Döneminde (1908-1918) Ergani Bakır Madenleri”
11.45-12.00 Hayri YOLDAŞ “Diyarbakır Mûsıkîsi”
10
DİYARBAKIR EYALETİ’NİN TANZİMAT’A DÂHİL EDİLMESİYLE ŞEHİR VE EYALET YÖNETİMİNDE ORTAYA ÇIKAN MESELELER
Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK Fırat Üniversitesi
İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü
Diyarbakır Eyaleti, bütün Osmanlı hâkimiyeti süresince önemini koruyan eyaletler
arasındadır. Diyarbakır eyaleti 1515 tarihinde Osmanlı hâkimiyetine katılmış ve bu tarihten
başlayarak, Osmanlı Devletinin sonuna kadar, Diyarbakır şehri, Diyarbakır Eyaletinin
merkezini teşkil etmiştir. Eyalet yönetiminde görevli olan yöneticiler, aynı zamanda sancak ve
şehir yönetiminden de birinci derecede sorumlu olmuşlardır.
Bu çalışmamızda, Diyarbakır Eyaleti’nin Tanzimat’a dâhil edilmesiyle şehir ve eyalet
yönetiminde ortaya çıkan meseleler ele alınmıştır. Öncelikle Tanzimat’a kadar gelen süreçteki
şehir ve eyalet yönetimi ortaya konulmuş, Diyarbakır’ın Tanzimat’a dâhil edildiği 1845
tarihinden sonraki meseleler de gerek şehir yönetimi ve gerekse eyalet yönetimine tesirleri
bağlamında ele alınmıştır. Bu dönemde Diyarbakır Eyaleti’nin yeniden teşkilatlandırılması
(1848) ve sonrası gelişmeler de ele alınmış ve 1867 yılındaki yeni teşkilatlanmaya kadarki
süreç, ana hatlarıyla arşiv vesikalarına göre ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Osmanlı, Tanzimat, Şehir Yönetimi, İdari Teşkilat
11
Şehir ve Kimlik: Osmanlı Modernleşmesinin Diyarbekirli Kimliklere Etkisi
Prof. Dr. İbrahim ÖZCOŞAR
Mardin Artuklu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Modern dönem ve sonrasında ilgi duyulan kavramlardan biri olan “kimlik”, çoğu
zaman tarihi bağlamından koparılarak tartışılmaktadır. Ancak, kimliklerin geçmişe dönük bir
yönü vardır ve modern kimliklerin anlaşılması geçmişe dönük bu yönlerinin anlaşılmasını
gerektirir. Kimlik oluşumunda önemli unsurlardan biri de mekan/coğrafyadır. Bu bağlamda
“şehir” hem geleneksel hem de modern kimliklerin oluşumda önemli bir etkiye sahiptir. Bu
bildiri de Osmanlı dönemi Diyarbakır’ında toplum ve insan modern dönem ve sonrasında
anlam kazanan “kimlik” kavramı üzerinden değerlendirilecektir. Genel anlamda klasik
Osmanlı döneminde Diyarbakırlı kimliğin neye tekabül ettiği açıklanacak ardından bu
kimliklerin 19. Yüzyıldan itibaren modernlikle karşılaşmasıyla/çarpışmalarıyla geçirdikleri
ani değişim/dönüşüm ve kırılmalar üzerinden ortaya çıkan yeni kimlikleri
değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır/lı, Kimlik, Eşraf, Müslim-Gayrimüslim.
12
AMERİKAN BOARD ÖRGÜTÜ’NÜN DİYARBAKIR VE ÇEVRESİNDE YÜRÜTTÜĞÜ FAALİYETLER
Prof. Dr. Gülbadi ALAN Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Amerikan Board örgütünün Osmanlı ülkesindeki idari teşkilatlanmasında misyon
bölgeleri temel birimler olarak oluşturulmuşlardır. Bu birimler istasyon ve dış-istasyon olarak
alt birimlere ayrılmışlardır. İstasyonlar, bünyesinde dini, eğitim, hastane, yardım vb. bütün
çalışmaların bir misyonerin idaresi altında yürütüldüğü birer alt idari birimler olarak
tanımlanmaktadır. Dış-istasyonlar ise istasyonlar etrafındaki çevre bölgelerde yaşayan halka
hizmet ulaştırmak için teşkil edilmişlerdir. Bu teşkilatlanma içerisinde çalışmalar,
istasyonlarda görevli Amerikalılar ve yerli çalışanlar tarafından yürütülmüştür. Amerikalı
görevliler; Amerikan Board örgütü tarafından atanmış erkek misyonerler, bu misyonerlerin
eşleri, bekâr bay ve bayan misyonerler, doktorlar ve diğer tıbbi elemanlardan oluşmaktadır.
Yerli çalışanlar ise Amerikan Board örgütü tarafından atanmış veya görevlendirilmiş papaz ve
vaizler, öğretmenler ve diğer yerli yardımcılardan oluşmaktadır. Misyonerlerin ikamet yeri
kesinlikle istasyonlar olarak belirlenmiştir. Yürütmeleri gereken çalışmaları buradan idare
etmişlerdir.
Diyarbakır bu teşkilatlanma yapısında Doğu Türkiye Misyonu sınırları içerisinde yer
alacak olan Harput istasyonuna bağlı bir dış istasyon olarak teşkil edilmiştir. Dolayısıyla
burası Amerikan Board örgütüne mensup misyonerlerin doğrudan çalışmalar yürüttükleri ve
ikamet ettikleri bir yerleşim yeri değildir. Ancak merkez istasyonlarda bulunan misyonerler
burayı ziyaret ederek ve yerli halktan görevlendirdikleri kişilerle burada da misyonerlik
faaliyetleri yürütmüşlerdir. Bu bilgiler ışığında bildiride, kaynaklar ışığında Harput
istasyonunun kuruluşundan itibaren, buraya bağlı bir dış istasyon olarak faaliyet yürütülen
Diyarbakır’daki Amerikan Board örgütünün çalışmaları hakkında istatistiki bilgiler verilmeye
çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Amerikan Board, Diyarbakır, Harput, Misyonerlik, Doğu
Türkiye Misyonu
13
II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE DİYARBAKIR’DA EĞİTİME DAİR BAZI BİLGİLER
Prof. Dr. Galip EKEN Cumhuriyet Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Tanzimat Döneminde devletin bütünlüğünü korumak için sağlam temellere dayanan bir
eğitim sisteminin zorunluluğu anlaşılmıştı. İlk kez askeri okullarda başlatılan modernizasyon
faaliyetleri Tanzimat ile birlikte daha kapsamlı hale getirildi. II. Abdülhamid (1876-1908)
dönemine kadar pek çok reform yapılmasına rağmen eğitim alanında ülke çapında bir
bütünlük oluşturulamamıştır.1850’li yıllarda İstanbul ve çevresinde rüştiyeler açılmaya
başlandığı ve daha sonra hızla bütün Osmanlı ülkesine yayıldığı bilinmektedir. Eğer Tanzimat
modern eğitim kurumlarının açıldığı bir dönem olarak kabul edilirse, II. Abdülhamid dönemi
de Tanzimat reformlarının uygulamaya konulduğu dönem olarak kabul edilebilir. Devletin
resmi eğitim kurumları, cemaat ve azınlıklara ait okullar arasındaki fark nedeniyle bu
dönemde eğitim alanında pek çok yatırım yapılmıştır. İdadilerin yanı sıra ilk mektepler de
tesis edilerek; bina, öğretmen, kitap gibi bazı ihtiyaçlar devlet tarafından karşılanmıştır.
Osmanlı devleti eğitim sistemini kurumsallaştırmak ve yaygınlaştırmayı amaçlamış; bu yönde
birçok uygulama gerçekleştirilmiştir. Birçok ilde Vilayet Maarif İdareleri kurulmuş, ilk ve
orta öğretim ülke çapında yaygınlaştırılmıştır.
Bu çalışmada, Anadolu’nun güney doğu bölgesinde yer alan Diyarbakır’da, bahsi geçen
dönemde, ilk mektep, rüştiye ve idadiler, darüleytam ve hatta gayrimüslim çocuklar için
açılan okullar hakkında Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde yer alan belgelere göre bir
değerlendirme yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Rüştiye, İdadi, Eğitim, Diyarbakır, II. Abdülhamid
14
XVIII. YÜZYIL ŞERİYYE SİCİLLERİNE GÖRE DİYARBAKIR’DA GAYRİMÜSLİMLER
Yrd. Doç. Dr. Muhammed Tayyib KILIÇ Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Osmanlı devleti bünyesinde çok farklı etnik ve dini yapıyı barındıran cihanşümul bir
devlettir. Aynı şekilde Diyarbakır da bünyesinde Müslüman ahalinin yanı sıra gayrimüslim
unsurları barındıran kadim bir şehirdir.
Osmanlı devletinde uygulanan hukuk, İslam hukuku temelinde örfî ve şerî hukukun
mezcedildiği bir hukuktur ve bu hukuk sisteminin gayrimüslimler için getirmiş olduğu çeşitli
hükümler söz konusudur. Çünkü İslam hukukunun tatbik edildiği Osmanlı devletinde klasik
fıkıh doktrinine uygun olarak ahali müslim ve gayrimüslim olarak ikiye ayrılmış,
gayrimüslimler de harbî, muâhid, müste’men ve zimmî olarak çeşitli açılardan ayrıma tabi
tutulmuştur.
Konumuz açısından bizi ilgilendiren ise İslam devletinin tebaası olan zimmîlerdir.
Zimmî kavramı, en genel anlamıyla İslam devletinin himayesi altında bulunan nüfusa karşılık
gelmektedir. Sicil kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla Diyarbakır’da ciddi oranda bir
gayrimüslim (zimmî) nüfus bulunmaktadır. İşte tebliğimiz Diyarbakır’daki gayrimüslimleri
çeşitli açılardan ele alacaktır. Buna göre tebliğimizde ele alacağımız konular ana hatlarıyla
şunlardır;
Klasik fıkıh doktrinindeki zimmet akdi çerçevesinde gayrimüslimlerin hukukî
durumları, Osmanlı millet sistemi içinde gayrimüslimler, Diyarbakır’daki gayrimüslimlerin
etnik ve demografik yapıları, gayrimüslimlerin hukuki konularla ilgili muhtariyetleri, bu
muhtariyetlerine rağmen mahkemeye intikal etmiş nişanlanma, evlenme, boşanma, nesep,
vasiyet, miras ve nafaka gibi hukuki konular, tereke kayıtlarından yola çıkarak
gayrimüslimlerin toplumsal statüleri, din, ibadet ve vicdan hürriyeti, gayrimüslimlerin vakıf
uygulamaları, din adamlarının hukuki statüsü, iktisadi konulara taalluk eden alım-satım, borç
harç ilişkileri ve ödemekle yükümlü oldukları cizye, haraç ve ispence gibi vergi
mükellefiyetidir.
Anahtar Kelimeler: İslam Hukuku, Osmanlı Hukuku, Zimmî, Gayrimüslim, 18.
yüzyıl.
15
TANZİMAT DÖNEMİ DİYARBAKIR’DAKİ GAYRİMÜSLİMLERİN HUKUKU
Yrd. Doç. Dr. Orhan CANPOLAT Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Temel İslam Bilimleri Tebliğimizde “Tanzimat Dönemi Diyarbakır’daki Gayrimüslimlerin Hukuku” konusunu ele
aldık. 1515 tarihinde Osmanlı devletinin idaresi altına giren Diyarbakır, geçmişte olduğu gibi farklı
dini ve etnik gruplar konumunu muhafaza etmiş, kaynağı İslam hukuku olan “millet sistemi”
sayesinde yüzyıllarca bir arada yaşamalarını sağlamıştır. Diyarbakır Şer’iye Sicileri’ sayesinde XIX.
yüzyılın ikinci yarısında şehirde Müslüman nüfus ile birlikte çeşitli dinlere mensup gayrimüslim
vatandaşların yaşadığını öğrenmekteyiz. Bunlar Ermeni Gregoryen, Ermeni Katolik, Süryani Kadim,
Süryani Katolik, Keldani, Rum, Melkit, Rum Katolik, Protestan ve Yakubilerdir. Bu dinlere tabi
insanların ibadet ettikleri göz önünde bulundurulursa Diyarbakır’da birçok kilise ve manastırın olması
ihtimal dâhilindedir. Arşiv belgelerinde, gayrimüslim tebaanın, dinleri veya mezhepleri doğrultusunda
yerine getirdikleri inançları nedeniyle haksızlığa uğramadıkları ve kanun önünde Müslüman halk ile
eşit haklara sahip oldukları kaydedilmiştir.
Diyarbakır ekonomik canlılığa sahip önemli şehirlerdendir. Her ne kadar Müslüman ve
gayrimüslimler beraber çalışmışlarsa da, Müslümanlar daha ziyade tarım ve hayvancılık alanında
uğraşırken, gayrimüslim olanlar ticaret alanına ağırlık vermişlerdir. Ermeniler, kasaplık, mumculuk,
terzilik, ayakkabıcılık, fırıncılık, berberlik, lokanta ve kuyumculuk gibi çeşitli meslekler edinmişlerdir.
Diyarbakır’da yaşayan gayrimüslim tebaa siyasi, sosyal ve ekonomik haklara sahiptiler. Şehrin idare
meclisinde, belediye meclisi ve devletin pek çok kurumunda görev almışlardır. O dönemde hukuk
davaları Mahkeme-i Nizamiye, Mahkeme-i Şer’iye, Mahsusa, Ticaret ve İstinaf gibi çeşitli
mahkemelerde görülürdü. Osmanlı coğrafyasında olduğu gibi Diyarbakır’da da gayrimüslimlerin
isterlerse mallarını vakfedebilirlerdi. Asayişin sağlanması, evlenme, boşanma, miras, mülk alım
satımı, borçların tahsili, vergi ve çeşitli konuları cemaatleri içerisinde halledebilir veya arzu ederlerse
şer’i mahkemelere müracaat ederlerdi. Ermeni reayanın ölümü hususunda veraset malının taksimi
yapılırken kanuna muhalif şekilde, bir akçe dahi alınmamasını içeren fermanla Diyarbakır naibini
uyarmıştır. Öte yandan Müslümanlara ait okullar dışında gayrimüslimlere de eğitim imkânı sağlanmış
ve eğitim kurumları açılmıştır. Diyarbakır toplumunda Müslümanlarla diyalog kurmuşlar, komşuluk
ilişkileri, ölüm, doğum, çeyiz, mehir, düğün, bayram ve selamlaşma gibi sosyal faaliyetler ve
komşuluk vazifelerini ifa etmişlerdi.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Tanzimat, Hukuk, Müslüman, Gayrimüslim.
16
1869-1905 YILLARI ARASINDA DİYARBAKIR SANCAĞINDA DİNİ VE SOSYAL HAYATIN PSİKOSOYOLOJİK ANALİZİ
Prof. Dr. Muammer CENGİL Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Din Psikolojisi Anabilim Dalı
1869-1905 yılları arası gerek Osmanlı tarihi açısından gerekse Diyarbakır sancağı
açısından pek çok siyasi, askeri ve sosyal olayın yaşandığı bir dönemi ifade etmektedir. Bu
dönem ile ilgili temel bilgi kaynağımız bu dönem aralığında tutulmuş salnameler ve tarih
kitapları oluşturmaktadır. Gerek 1895 Ermeni olayları, gerekse Meşrûtiyet’in genelde
Osmanlı toplumunda özelde ise Diyarbakır sancağı üzerindeki etkileri vb tarihi olaylar ve
yaşanan bu olayların dini ve sosyal hayat üzerindeki etkileri bu bildirimizin ana eksenini
oluşturmaktadır. Şüphesiz din bir yandan sosyal olaylardan etkilenirken bir yandan da
toplumu etkileyen bir olgudur. Tarihte yaşanan pek çok olayın nedeni ya dindir ya da yaşanan
bu olaylar sonucunda dini ve sosyal hayatta bir değişim ve dönüşüm meydana gelmiştir.
Nitekim gerek 1895’te yaşanan ermeni olayları gerekse Meşrûtiyet’in ilanı dini ve sosyal
hayat üzerinde bir takım etkiler meydana getirmiştir. Aynı şekilde din de bu her iki olayın
ortaya çıkışında veya sonrasında toplumsal hayatın şekillenmesinde bir etki meydana
getirmiştir.
Tarihte yaşanmış olan olayların neden ve sonuç ilişkisi açısından psikososyolojik,
politik, askeri vb. pek çok çıktısı vardır. Biz bütüncül bir bakış açısıyla olayların arkasında
yatan nedenlerin tamamına bakabilirsek yaşanılan tarihsel olayları daha doğru bir biçimde
anlayabiliriz. Biz bildirimizi hazırlarken ilgili döneme ait salnameler ve tarihi kaynaklardan
elde ettiğimiz veriler ışığında o dönemde yaşanan olaylar ve olayların sosyal, dini hayata
etkileri ve toplumun ve dinin yaşanan olaylar üzerindeki etkilerini analiz etmeye çalışacağız.
Dolayısıyla çalışmamız kaynak taraması ve metinsel analiz yöntemleri kullanılarak
yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Din, Sosyal Hayat, Din Psikolojisi,
17
DİYARBAKIR VİLAYETİ’NDE NEHİRLER VE VİLAYETE KATKILARI (1850-1900)
Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK Fırat Üniversitesi
İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü
Diyarbakır ve çevresi l5l5 tarihinde Osmanlı devletinin hâkimiyetine geçmiş ve bu
tarihten itibaren, Doğu bölgesinin en önemli merkezi olarak, Doğu'ya yapılan seferlerin
merkez üssü haline gelmiştir. Diyarbakır bu konumunu, Osmanlı devletinin son dönemlerine
kadar sürdürmüştür.
Bu çalışmada, beşeri coğrafyanın bir parçası olarak, özellikle nehirlerin insanlık
tarihinde her zaman önemli roller oynadığı ve sundukları fırsatlarla, insan nüfusunun
yoğunlaştıkları yerler oldukları, ilkesi göz önünde bulundurularak, XIX. yüzyılın ikinci
yarısında yani 1850-1900 tarihleri arasında Diyarbakır vilayetinde bulunan nehirlerin bu
vilayete katkıları incelenmiştir. Bu çalışma yapılırken, konuyla ilgili arşiv kaynakları esas
alınmış, bununla birlikte bu dönem için oldukça kıymetli bilgiler veren, Diyarbekir Vilayeti
Gazeteleri ve Diyarbekir Vilayet Salnamelerinin elde olan bütün nüshaları da incelenmiştir.
1850-1900 yılları arasında Diyarbakır Vilayeti ve bu vilayete bağlı olan liva veya sancakların
sınırları içerisinde bulunan bütün akarsular ve köprüler tespit edilmiştir. Buna bağlı olarak bu
nehirlerin bulundukları yerlere her türlü katkıları da araştırma içerisinde yer almıştır. Bu
cümleden olmak üzere ziraat, tarım, ticaret ve ulaşım alanında, nehirlerin bölgeye katkısı da
kaynakların izin verdiği ölçüde ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Nehir, Köprü, Ulaşım, Ticaret
18
DİYARBAKIRDAN BASRA’YA ULAŞIM VE HABERLEŞME
Yrd. Doç. Dr. Sungur DOĞANÇAY Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Jeostratejik ve jeopolitik açıdan oldukça önemli konumlar işgal eden Basra ve
Diyarbakır ve ikisi arasında kalan coğrafya tarihsel süreç içerisinde her daim bölge ülkeleri
hatta Avrupa devletleri tarafından ele geçirilmek istenmiştir. Medeniyetlerin su kenarında
toplandığı düşünülürse bu durumun olağan olduğu daha iyi anlaşılır. Adı geçen coğrafya pek
çok devlet ve imparatorluğun kontrolüne girdi ve nihayet 1515 yılında Diyarbakır, aynı yılda
filli olarak Musul 1536 yılında Musul, Bağdat ve son olarak Basra’da Osmanlı Devleti tam
egemenliğini tesis etti. Osmanlı Devleti burada imar ve iskan faaliyetlerine ağırlık verdi. Fırat
ve Dicle nehirlerinde ıslah çalışmalarının yanı sıra mevcut şose yollara yenilerini ilave etti.
Bu yollarda ticaretin kesintisiz devamı için muhtelif aralıklarla menzilhaneler ve
kervansaraylar yaptı. Dicle Nehrinde yüzyıllardır devam eden kelek ticaretinin devamı ve
gelişmesi için güvenlik önlemleri aldı. Şöyle ki, nehrin eşkıya saldırısına açık muhtelif
noktalarına kaleler inşa etti, askeri birlikler sayesinde nehrin kritik noktalarında taşımacılığın
güvenliği ve devamlılığını sağlamaya çalıştı. Bölge ile olan muhaberatın kesintisiz devamı
için posta, telgraf ve demiryolu yapımına ağırlık verdi. Bölgeyi kontrolü altına almak için
politikalar yürüten İngilizler telgraf ve demiryolu imtiyazlarını İstanbul’daki etkili temsilcileri
sayesinde elde etmeyi bildiler. Bundan sonra da Fransızlar, Ruslar ve XIX. yüzyıl sonlarına
doğru Almanlarla büyük bir mücadeleye giriştiler. Bu mücadele sonunda belki de en karlı
çıkan devlet oldular. Nitekim I. Dünya Savaşı sonunda Irak’ta İngiliz manda rejimini
kurdular. Fırat ve Dicle nehirlerinin yanı sıra Fırat-Dicle havzasında da en nüfuzlu devlet
oldular. Bundan sonraki süreçte de bu nüfuzlarını devam ettirmesini bildiler.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Basra, Ulaşım, Demiryolu, Posta, Telgraf
19
NEHİR TAŞIMACILIĞINDAN DEMİRYOLUNA DİYARBAKIR’IN ULAŞIM AĞI
Yrd. Doç. Dr. İhsan Seddar KAYNAR Hakkari Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Bu çalışmada Diyarbakır’ın tarihinde önemli bir yer tutan nehir taşımacılığı açıklandıktan sonra, erken cumhuriyet döneminde ülkenin demiryolu ağına dahil oluşu ele alınacaktır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan nehir ulaşımı, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının dışında kalmıştır. Cumhuriyet hükümetleri demiryoluna ağırlık vererek Diyarbakır’ı ülkenin demiryolu ağına bağlamışlardır. Ulaşım teknolojisindeki bu değişim ülke sınırlarının değişimi ile beraber Diyarbakır’ın yüzünü Basra Körfezi’nden Anadolu’ya çevirmiştir.
Diyarbakır’ı demiryolu ağına eklemek için ilk girişim Ergani’deki bakır madenlerine erişmek için olmuştur. Ergani-Diyarbakır-Arade Hattı, tarihi Bağdat Hattı’na bir şube olarak düşünülse de, Bağdat Hattı’nın sınır çizgisi işlevi görmesi üzerine bu girişimden vazgeçilmiştir. Birkaç yıl sonra inşaatına başlanan ve Diyarbakır’ı ülkenin demiryolu ağına bağlayacak hattın gerekçesi de yine Ergani’deki bakır madenidir. Fevzipaşa-Diyarbakır Hattı’nın adı bu yüzden “Bakır Hattı” olarak anılacaktır. Yapımına 1927 yılında Fevzipaşa [Keller]’dan başlanmış ve 1935’de Diyarbakır İstasyonu açılmıştır. Hattın güzergahı, altyapısı ve finansmanı, yasama faaliyetlerinde çeşitli defalar değiştirilmiştir. İlk başta daha ucuza yapılması için “dar hat” olması planlanmış, ancak daha sonra bundan vaz geçilmiştir. Yapımı için bütçeden tahsisat ayrılmış, 1929 Büyük Buhran sonrasında, hattın finansmanı iç borçlanma ile karşılanmıştır. Diyarbakır İstasyonu açıldıktan sonra, hat doğuya doğru genişlemeye devam etmiştir. Van üzerinden İran’a ve Cizre üzerinden Irak’a gidecek demiryolu hatları Diyarbakır Hattı’na bağlanmıştır.
Cumhuriyet öncesinde Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde yapılan nehir taşımacılığı ile Basra Körfezi ile ilişkilenen Diyarbakır; ticaretini, denize açıldığı Basra Körfezi ile yapmaktaydı. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile askeri amaçlarla kullanılmaya başlayan Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde ticari faaliyetler sona ermiş; Cumhuriyet’in ilanı ile oluşan yeni sınırlar nedeniyle nehir taşımacılığı sona ermiştir. Diyarbakır; 1914’den 1935’e kadar limanlara doğrudan mal gönderme imkanlarından yoksun kalmıştır. Bu bağlamda çalışma, iktisat tarihinin imkanları ile Diyarbakır’a demiryolunun gelişi ve Anadolu’nun güney doğusunun yüzünü Basra Körfezi’nden Anadolu’ya dönmesini inceleyecektir.
Anahtar Kelimeler: Demiryolu, Nehir Taşımacılığı, Diyarbakır, Ergani, Bakır
20
CİZRE HAMİDİYE ALAYLARI REİSİ MUSTAFA PAŞA'NIN DİYARBAKIR’DAKİ VUKÛÂTI İLE İLGİLİ ARŞİV BELGELERİ
Prof. Dr. Muhittin ELİAÇIK
Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Miraniler de denilen Miran Aşireti, Güneydoğu ve Kuzey Irak’ta büyük bir Kürt aşireti
olarak tanınmıştır. Bu aşiretin reisi Mustafa Paşa, Osmanlı’nın son dönemlerinde üç alaylık
Cizre Hamidiye alayları komutanlığını yapıp önemli başarılar elde etmiştir. Sultan II.
Abdülhamid, Doğu ve Güneydoğuda otorite ve asayişi sağlamak için Hamidiye alaylarını
kurmuş ve bunun için bölgedeki aşiretleri İstanbul’a çağırmıştır. Mustafa Paşa da bu sırada
öne çıkıp tanınmıştır. Fakat daha sonra, kendisine bahşedilen imtiyazı suiistimal ederek çok
çetin bir eşkıya hâline gelmiş, devlet içindeki hamilerinden gördüğü destekten dolayı ortadan
kaldırılması oldukça güçleşmiştir. Bu konuda Osmanlı Arşivlerinde yüzlerce belge mevcuttur.
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde bulunan, 1885-1902 yılları arasında 500’e yakın belgede
Mustafa Paşa’nın işlediği zulüm, tecavüz, öldürme, yaralama, saldırı, gasp, darp, yakıp yıkma
vb. olayları geçmektedir. Bu olayların çoğu Diyarbakır Vilâyeti sınırlarında gerçekleşmiş ve
çok ayrıntılı yazışmalara sebep olmuştur. Yazışmalar genellikle Dahiliye Nezareti- Sadaret-
vilayetler arasında gerçekleşmiştir. Diyarbakır Vilâyetine ait belgelerde Divan-ı Harb ve
istînâf mahkemelerinin belgeleri de önemli yer tutmaktadır. Bu bildiride Mustafa Paşa’nın
vukuatına dair belgeler arasından Diyarbakır Vilâyeti dahiline ait olanlar seçilerek analitik
biçimde incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Miran Aşireti, Hamidiye Alayları, Mustafa Paşa, Diyarbakır Vilayeti.
21
II. ABDÜLHAMİD VE AŞİRET MEKTEBİ
Öğr. Gör. Mehmet Ali YAŞAR Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Tarih Anabilimdalı
Aşiret Mektebi, Sultan Abdülhamid’in aşiretleri Osmanlı Devletine bağlamak amacıyla hayata geçirmiş olduğu bir projedir. Kuruluş amacı başta İngiltere olmak üzere Avrupa devletlerinin menfi propagandalarına karşı uzak bölgelerdeki Arap aşiret reislerinin çocuklarını eğiterek devlete sadık birer elaman olmalarını sağlamak ve bu vesileyle aşiret reislerinin de devlete isyan etmelerini önlemek idi. Bu okulların açılması daha çok siyasi bir gaye güdüyordu denilebilir.
Sultan Abdülhamid mektebin açılması ile ilgili bir layiha hazırlamasını Fahri Yaver Osman Nuri Paşa’dan istedi. Bunun üzerine 1892 senesinde Osman Nuri Paşa tarafından bir layiha hazırlandı ve hemen akabinde aynı yıl içerisinde bir de nizamname düzenlendi. Sultan Abdülhamid’in onayı ile mektep, Akaretler’deki bir binada bir yıl faaliyet gösterdikten sonra Kabataş’ta ki Esma Hanım Konağına taşınmış burada eğitimini kapanıncaya kadar sürdürmüştür.
Önceleri Arap aşiret reislerinin çocuklarını okutmak amacıyla kurulan bu mekteb kısa bir süre sonra Arnavut ve Kürt aşiret ileri gelenlerinin çocuklarını kabul etmeye başladı. Hamidiye Alaylarına asker veren Zilan aşiret reisi Eyüp Paşa ve 5. ve 6. Alay komutanlar Sultan Abdülhamid’e bir mektup yazarak kendi çocuklarının da bu mektebe alınmalarını istediler. İstekleri kabul görür ve ilk etapta Cibranlı, Haydaranlı ve İzollu aşiretlerine mensup çocuklar mektebe kabul edilirler.
Aşiret Mektebi Nizamnamesinde, Okula 12-16 yaşlarında zihnen ve bedenen sağlam çocukların seçileceğine, bütün masrafların devlet tarafından karşılanacağına, Öğrencilere ayda 30’ar kuruş harçlık verileceğine, beş senelik eğitimleri sonucunda memleketlerine gönderilerek orada muallim ya da devletin uygun göreceği vazifelere tayin edileceklerine dair bilgiler mevcuttur.
Mektebinin ömrü ancak 15 yıl kadar sürmüştür. Talebeler arasında siyasi fikir ayrılığına dayanan tartışmalar, kavgalar ve yemeklerini beğenmeme bahanesiyle yaptıkları nümayişler sonucunda mektep 1907 senesinde bir daha açılmamak üzere kapatılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Aşiret, Aşiret mektebi, Arap Aşiretleri, Kürt Aşiretleri, Aşiret Mektebi Nizamnâmesi.
22
DİYARBEKİR CEMİYET-İ TEDRİSİYE-İ İSLAMİYESİ VE HADİM-İ TERAKKİ İBTİDAİ MEKTEBİ
Doç. Dr. Hatip YILDIZ Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi
19. yüzyılda Tanzimat’la birlikte yeni bir döneme giren Osmanlı Devleti, diğer pek çok alanda olduğu gibi, modern eğitimin gelişiminde de önemli adımlar atmaya başlamıştır. Bu dönemde, devlet eliyle yapılanların yanı sıra, kendisini sorumlu hisseden ve yenileşmeye gönül veren bazı aydın ve devlet adamlarının kişisel gayretleriyle eğitim alanında “ilmî cemiyet” olarak adlandırılan bazı sivil örgütlenmeler ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede, 1839-1876 yılları arasında eğitim, bilim ve kültür tarihi için önem arz eden beş büyük cemiyet kurulmuştur. Bunlardan biri de “Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye” olup, özellikle halk eğitimi konusunda ön plâna çıkmıştır. Bu cemiyet, diğer unsurlara göre yoksul ve geri kalmış Müslüman halkın ve çocuklarının eğitim-öğretimine yardımcı olmak ve parasız yatılı okullar açmak üzere 30 Mart 1864 (21 Şevval 1280) tarihinde İstanbul’da kurulmuştur. Söz konusu cemiyet, kuruluş amacına uygun olarak gerek Osmanlı döneminde, gerekse Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim alanında önemli başarılar elde ederek, başta çıraklık temel eğitim kurumları olmak üzere, Darüşşafaka gibi köklü bir eğitim kurumunu vücuda getirmiştir.
Kuruluşundan beri hayal edilen şube açma fikrini bir türlü gerçekleştirememiş olan Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’nin bu düşüncesi, İstanbul dışında Osmanlı’da örneğine pek rastlanmayan “Diyarbekir Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiyesi”nin kuruluşuyla hayata geçirilmiştir. Üyeleri şehrin Müslüman ahalisinin ileri gelenlerinden olan bu cemiyet, 1890’larda Diyarbakır’da kurulmuş olup nizamnamesinde asıl amacı; “Diyarbekir’de bulunan mekatib-i ibtidaiye-i İslamiyenin ıslahı” şeklinde ifade edilmiştir. Cemiyet, bu amaç doğrultusunda, yeni usule göre Müslüman çocukları eğitmek için numune olmak üzere Cami-i Kebir’de 1890 yılında bir ibtidai mektebi açmıştır. Nizamnamesinde “Hadim-i Terakkî” olarak isimlendirileceği ifade edilen bu mektebin binası, Diyarbekir merkezinde yer alan Ulu Cami’nin doğu tarafını oluşturan ve İsmail Hakkı Paşa’nın valiliği sırasında imar ve ihya edilmiş olan Mekteb-i Rüşdîye-i Mülkiye binasından iki oda ve bir salonun ayrılmasıyla oluşturulmuştur. Böylece mektebin teşkili, bazı maarifperverlerden oluşan hususi bir komisyon vasıtasıyla sağlanmış ve aynı komisyon bir hayli müddet mektebi idare ettikten sonra maarif dairesine devretmiştir. Mektep, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar varlığını devam ettirmiştir.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Diyarbekir, Cemiyet, Tedris, İbtidai
23
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ EĞİTİM REFORMLARI KAPSAMINDA YURTDIŞINA
ÖĞRENCİ GÖNDERİLMESİ: DİYARBAKIR
Arş. Gör. İsmail AYHAN Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi
Osmanlı Devleti, modernleşme çabaları doğrultusunda Batı ile ilişkilere 18. yüzyılda
başlayabilmiş ve devletin modernleşme politikalarında yurt dışına öğrenci gönderme olgusu
önem verilen konular arasında yer almıştır. Tanzimat öncesinde, askerî yenilgilerin
durdurulması için açılan modern askerî ve teknik okulların kalifiye eleman ihtiyacını
karşılamak üzere bir taraftan yabancı uzman istihdam edilirken diğer taraftan donanımlı
eğitimci ve mühendis yetiştirmek için yurtdışına öğrenciler gönderilmiştir. 1856 yılından
sonra tıp, mühendislik ve hukuk alanında da öğrenciler gönderilmiştir. Bu öğrenciler
döndüklerinde, askerî fabrikalar, Tophane, Baruthane, Tüfenkhane ve Fişenkhane başta olmak
üzere sadrazamlık, nazırlık, elçilik, ordu komutanlığı, modern okullarda hocalık ve doktorluk
gibi makamlarda da görev almışlardır. Bu çalışmada, II. Meşrutiyet Dönemi’nde yurtdışına
gönderilenler arasında çok az sayıda yer alan Diyarbakırlı öğrencilerin kim olduğu, nasıl
seçildiği, öğrencilerin hangi ülkelere gönderildikleri ve hangi alanlarda eğitim aldıkları, yurda
dönüşlerinde nasıl istihdam edildikleri, bu öğrencilerin Diyarbakır modernleşmesine
katkılarının ne ölçüde olduğu, arşiv belgeleri doğrultusunda ortaya konulacaktır.
Anahtar Kelimeler: II. Meşrutiyet, Modernleşme, Yurtdışı eğitim, Diyarbakır, Öğrenci
24
DİYARBAKIRLI ŞAİRLERİN MODERN TÜRK EDEBİYATINDAKİ YERİ
Dr. Ulaş BİNGÖL Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Diyarbakır, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu coğrafyasının güzide
şehirlerinden biridir. Her kültür şehri gibi Diyarbakır’da da geçmişten günümüze birçok
münevver, âlim, şair ve devlet adamı yetişmiştir. Tanzimat Dönemi’nde Diyarbakır’da kültür
ve sanat faaliyetleri duraksamadan devam etmiş, önemli şairler doğmuştur. XX. yüzyıla
gelindiğinde yine farklı görüşte ve farklı mizaca sahip önemli şairler bu kültür ve sanat
şehrinden çıkmıştır. Divan sahibi birçok şairin yetiştiği Diyarbakır, Batı edebiyatı tesirinde
kalan şairler de yetiştirmiştir. Süleyman Nazif, Faik Ali, Ziya Gökalp, Cahit Sıtkı Tarancı,
Sezai Karakoç, Ahmet Arif gibi şairler, Modern Türk edebiyatının önde gelen Diyarbakırlı
şairleridirler. Her biri farklı bir mizaca ve dünya görüşüne sahip olan bu şairler, eserleri ile
derin etkiler bırakmışlardır. Süleyman Nazif, Yeni Türk edebiyatında bir dönemeç olan
Servet-i Fünun edebiyat topluluğuna mensup iken kardeşi Faik Ali,Fecr-i Ati edebiyat
topluluğunda yer almıştır. Ziya Gökalp şiirlerinde işlediği temalar ve nesir türünde verdiği
eserler ile Millî edebiyatın en tanınan şairlerinden biridir. Cahit Sıtkı Tarancı, naif mizacı ve
her kesimden insana hitap eden şiirleri ile Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatında müstesna
bir yere sahiptir. İkinci Yeni şiir hareketinin önemli isimlerinden olan Sezai Karakoç, duygu
dolu şiirler yazdığı gibi diriliş düşüncesi ile bir ideolojinin temsilcisidir. Sosyal gerçekçi ve
Marksist bir şair olarak bilinen Ahmed Arif ise Anadolu coğrafyasını ve insanının trajedisini
kendi dünya görüşüne göre yorumlamıştır. Bu bildirinin amacı söz konusu Diyarbakırlı altı
şairin Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatındaki yerini incelemektir.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Yeni Türk Edebiyatı, Süleyman Nazif, Faik Ali, Ziya
Gökalp, Cahit Sıtkı, Sezai Karakoç, Ahmed Arif.
25
TANZİMAT'TAN CUMHURİYET'E DİYARBEKİRLİ YAZARLAR
İhsan IŞIK Araştırmacı-Yazar
1839 Tanzimat Fermanı'nı izleyen yaklaşık 86 yıllık süreci, Osmanlı Devletinin yeniden
yapılanma çabaları itibariyle, uzun ama fazla verimli olmayan bir Tanzimat dönemi saymak
mümkündür. Zaten Cumhuriyet dönemi dahi başlangıçtan günümüze siyasi ve sosyolojik
karakteristiği ile Tanzimat'ın devamı ve bir benzeridir, tüm çalkantılarıyla süregelmektedir.
Bu süreçte öne çıkan 30 kadar Diyarbekirli ismi, şöhret kazandıkları ve etkin oldukları
alanlar itibariyle 4 ana bölümde inceleyerek, Tanzimat'ta başlayan ve adeta Cumhuriyete
hazırlık yapılan bu önemli değişim ve dönüşüm sürecinde hangi isimlerin ne ürettiğine ve ne
üretmediğine bakmakta büyük fayda vardır. Aslında bu tahlil ihtiyacı, Türkiye mütefekkirleri
tarafından ülkenin bütünü için çok önemli bulunarak, bu konuda binlerce eser verilmiştir. Bu
eserlerden bilimsel tahlilleri içerenleri kadar, düşünsel analiz ve eleştirilere yer verenleri de
bir o kadar kıymetli ve önemlidir.
Tanzimat'tan Cumhuriyet'e sürecinde Diyarbekir'den,
1. Grupta Tasavvufçu Şairler ve Din Bilgileri yer almaktadır. Bunlardan en ünlü isimler
olarak; Şeyh Yusuf Raif Bey, Şaban Kâmi Efendi, Şeyh Abdurrahman Aktepe ile Müftü
Ahmed Muhtar Hilmi Efendi sayılabilir.
2. Grupta şairlerimiz ile ilim adamları ve bu geçiş döneminde gözlemlenen Osmanlının
çürüyüşünü sorgulayan, nedenleri üzerinde duran ve çareler öneren azımsanmayacak kadar
fikir adamları yer almaktadır.
Bunlar arasında öne çıkmış isimler olarak, Faik AliOzansoy, Diyarbakırlı Said Paşa,
Süleyman Nazif, Ali Emiri Efendi, Ziya Gökâlp, Şükrü Mehmet Sekban ve Ekrem Cemil Paşa
sayılabilir.
Anahtar Kelimeler: Yazar, Bilgin, Düşünür, Tasavvufçu, Şair.
26
KÜÇÜK AHMEDZÂDE EBÛ BEKIR EL-ÂMIDÎ VE TANZIMAT DÖNEMI
DIYARBAKIR EĞITIM-KÜLTÜR FAALIYETLERINE ETKILERI
Arş. Gör. Muhammed ASLAN Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Arş. Gör. Ömer ASLAN
Erzincan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
On yedinci yüzyılda yaşayan Küçük Ahmedzâde Ebû Bekir el-Âmidî, ilim geleneğine
sahip bir aile ortamında yetişmiştir. Çocukluğundan ilme, okumaya merak salmış ve dünya
zevklerini bir tarafa bırakarak ilimle uğraşmayı meslek edinmiştir. Daha genç yaşta dünyaya
geliş amacına vakıf olmuş ve bunu hesaba katarak yaşamaya çalışmıştır. Çok okuduğundan
“el-Kâri” nisbesiyle meşhur olmuştur. Farlı hocalardan sarf, nahiv, mantık, me‘ani gibi alet
ilimleri ile tefsir, hadis, fıkıh, siyer gibi dini ilimleri okumuştur. Bu okumalar neticesinde
hocalarından akli ve nakli ilimlere dair, tefsir ve fıkha dair bir de hadis ilmine dair üç icâzet
almıştır. Ebû Bekir Efendi bunun yanında Arap ve Fars edebiyatının meşhur şairlerini ve
hikmetli eserlerini okuyup edebiyat alanında da kendini geliştirmiştir. Eğitimini tamamlayan
Ebû Bekir Efendi Diyarbakır surlarının Mardin Kapısı’nın bitişiğindeki Hazreti Ömer
Camisi’ndeki medresede ders vermeye başlamıştır. Hem kendi döneminde hem de sonraki
dönemlerde âlimlerin övgüsüne nail olan Ebû Bekir Efendi pek çok talebe yetiştirmiş ve
1776’da vefat etmiştir.
Hayatını ilme adayan Ebû Bekir Efendi pek çok eser kaleme almıştır. Eserlerinin başında
Ezhârü’t-tenvîl‘alâ Envârü’tenzîl, Tefsîrü’ş-Şerîf‘ale’l-Fâtiha, el-Hâşiye ‘alâ Hüseyniyye
gelmektedir.
Ebû Bekir Efendi içinde yetiştiği ilmî geleneği, kendisinden sonraki dönemde devam
etmesini sağlamıştır. Yetiştirdiği talebeler vasıtasıyla Tanzimat Dönemi Diyarbakır ve
çevresinin eğitim ve kültür faaliyetlerine katkıda bulunmuştur. Ayrıca gerek evlatlarının
gerekse talebelerinin bölgede açtıkları medreseler Tanzimat Dönemi Diyarbakır’ın eğitim ve
kültür seviyesinin yükselmesine vesile olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Küçük Ahmedzâde, Ebû Bekir Efendi, El-Âmidî, Tanzimat Dönemi,
Medrese.
27
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E DİYARBAKIRLI ÖNCÜ ŞAHSİYETLER
İbrahim Halil EVİRGEN Gazeteci, Araştırmacı-Yazar
Bu bildirimizde Tanzimatla beraber Cumhuriyete kadar bazı fikir ve sanat adamlarını
ele alarak, o dönemin Diyarbakır panoramasını çizerek, şehrin tarih, kültür, sanat ve edebiyat
alanında öncü sayılacak isimler üzerinde durulacaktır.
Diyarbakır’ın dünden bu gününe bakış açısında önem arz eden isimlerin çerçevesinde
sunulacak bildirimizde, günümüze bu isimlerin etkileri ele alınırken, çağdaş yazarlara ve
araştırmacılara yol göstericiliği üzerinde fikirler sunulacaktır.
Ali Emirî Efendi, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, Mustafa Akif Tütenk, Abdulgani
Fahri Bulduk, Said Paşa olmak üzere, on’u aşkın ismin Diyarbakır tarihi, kültürü, sanatı ve
edebiyatı üzerindeki etkisini ve bugüne gelen izdüşümleri ele alınarak, önemli eserleri
hakkında açıklamalarda bulunulacak, dünle bu gün arasında köprü vazifesi gören çalışmalar
üzerinde fikir yürütülecektir.
Genelde portre çalışmalarında göz ardı edilen bazı şahsiyetlerin önemli bilinmeyen
özellikleri, şehrin tanıtımına esas teşkil eden eserlerinin ele alınacağı bildiride amaç, bu güne
dünden gelen yansımalar üzerinde durularak, geçmişe kapı aralamaktır.
Anahtar Kelimeler: Ali Emirî Efendi, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, Mustafa Akif
Tütenk, Abdulgani Fahri Bulduk, Said Paşa, Tanzimat, Osmanlı, Diyarbakır
28
MOLLA HÜSEYİN KÜÇÜK VE el-KAVLU’L-MEVSÛK ADLI ESERİ
Doç. Dr. Mustafa ÖNCÜ Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Temel İslam Bilimleri
Doğu ve Güneydoğu Anadolu ilim ve irfan yuvaları bakımından oldukça zengin
bölgelerdir. Buralarda ilim merkezleri olan medreseler ile irfan merkezleri olan tekke ve
zaviyeler çoğu kez bir arada yer almış ve buralaradan büyük alimler, arifler ve fikir adamları
yetişmiştir. Bugün de bölgedeki en köklü medreselere bakıldığında bu hakikat müşahade
edilebilecektir. Osmanlı döneminin fikir dünyasında önemli bir konumda olan bu eğitim
kurumları Cumhuriyet döneminde de bazı olumsuzluklar olsa da varlıklarını muhafaza
etmişlerdir. Bu medreselerden birçok ilim ve irfan sahibi İslam alimi ve mütefekkiri
yetişmiştir.
Osmanlının son dönemleri ile Cumuriyetin ilk dönemlerine yaşamış olan Diyarbakır
Silvanlı Molla Hüseyin Küçük bu alimlerden biridir. Çok sancılı bir dönemde doğup büyüyen
bu İslam aliminin bölgede etkisi oldukça büyük olmuştur. Molla Hüseyin Diyarbakır’ın
Silvan ilçesinde hayatını idame etmiş ve orada vefat etmiştir. İlmî icazetin yanı sıra Tarikat
icazeti de almıştır. Bu meyanda bölgede çok talebe yetiştirmiştir. Bir çok ilmi icazette onun
adı geçmektedir. İslami ilimler alanında birçok eser kaleme almıştır. Bunlardan bazıları
günümüze ulaşmış ve yazma halindedir. Bu eserlerden bir tanesi el-Kavlu’l-mevsûk fî cevâbi
tenkidâtı müfti Çermûk adlı eseridir.
Bu dönemde yaşayan ve Molla Hüseyin çağdaşı olan diğer bir alim de Diyarbakır’ın
Çermik ilçe müftüsü Molla İsmail es-Siirdî, el-Ezherî, el-Çermûkîdir. Molla İsmail tasavvufta
bulunan tevessül, istimdad, rabıta vb. bazı adab ve erkanları tenkid etmiştir. Bu konularda
bazı risaleler yazmıştır. Molla Hüseyin Küçük konuyla ilgili el-Kavlu’l-mevsûk fî cevâbi
tenkidâtı müfti Çermûk adlı bir eser kaleme almıştır. Bu eserde Çermik müftüsünün bu
eleştirilerine ciddi, ilmi reddiyeler yazmıştır. Molla Hüseyin burada hem tasavvuf
çevrelerince hem de diğer ilim çevrelerince çok tartışılan ve halen de tartışılmaya devam eden
tasavvufun özellikle de nakşibendilik tarikatının temel konuları hakkında yapılan tenkidleri
cevaplamıştır. Molla Hüseyin, burada Çermik müftüsünün kullandığı dil ile karşılık vermiştir.
Müftünün düz yazıyla yazdıklarını düz yazı ile, nazım ile yazdıklarını da nazımla cevap
vermiştir. Eser hem nesir hem de nazım olarak kaleme alınmış ve eserde bazen sert bir üslup
kullanılmıştır. Burada Molla Hüseyin’in özellikle Fıkıh Usulüne dayanarak temellendirdiği ve 29
Mantık ilminin ilkelerini kullanrak sağlam bir zemine oturttuğu reddiyeler dikkat
çekmektedir. Bu durum eserin ne kadar ehemmiyetli olduğunu gözler önüne sermektedir.
Tanzimat’la beraber gittikçe hızlanan modernleşme Osmanlı devletinin her tarafına
gitgide yayılmıştır. Bu süreç toplumun her katmanında kendisini iyice hissettirmiş, payitahtta
başlayan bu hareket diğer bölgelerde de görülmeye başlanmıştır. Dönemin fikir adamları
İslam coğrafyasının geri kalmışlığı üzerinde kafa yormuşlardır. Bu geri kalmışlığın nedenleri
taspit edilmeye çalışılmış ve buna uygun reçeteler sunulmaya çalışılmıştır. Müslüman
mütefekkirlerden bazıları köklerimize, geleneğimize dönmenin çözüm olabileceği konusunda
ısrarlı olurken; bazıları medernleşmenin, fen ve teknikte ilerlemenin bu geri kalmışlığa çare
olacağını iddia etmişlerdir. Diğer bazı fikir adamları orta bir yolun çözüm olabileceğini
savunmuşlardır. Bu fikir ayrılığı günümüzde yenilikçilik ve gelenekçilik adı altında hala
güncelliğini korumaktadır.
Osmanlı’nın son dönemleri ile Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşamış olan Silvanlı
Molla Hüseyin Küçük ile dönemin Çermik müftüsü İsmail Bey arasında ilmi tartışmalar
meydana gelmiştir. Bu ilmi tartışmalar o dönemde İslam coğrafyasındaki adı geçen
tartışmalar ve çözüm arayışlarının Diyarbakır ve çevresindeki yansıması olmuştur. Zira Molla
Hüseyin klasik medrese geleneği içerisinde yetişmiş ve bölgede ciddi nufüzü olan bir alim
iken Müftü İsmail Bey o dönemin çalkantılı ilmi ortamının yoğun bir şekilde yaşandığı
Mısır’ın el-Ezher Üniversitesinde ilmi tedrisatını tamamlamış ve Diyarbakır’ın Çermik
ilçesinde müftü olarak görev yapmıştır. Bu iki alimin arasında meydana gelen ilmi
tartışmaların merkezinde tasavvuf yer almıştır. Zira o dönemde hatta günümüzde bile İslam
aleminin geri kalmışlığı üzerinde ciddi bir şekilde kafa yoran aydınlar bunda tasavvufun
büyük etkisi olduğunnu iddiasında bulunmuşlardır. O dönemde bu iki alim arasında meydana
gelen ilmi tartışmalar müftü Molla İsmail’in tasavvufa yönelttiği eleştirilere Molla Hüseyin
reddiye olarak bir eser kaleme almıştır.
Bu tebliğde Tanzimat dönemi ile Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki ilmi
tartışmaların Diyarbakır ve çevresindeki yansımalarını değerlendireceğiz. Bu dönemde bu
bölgede medrese çevrelerinde canlı olan fikir tartışmaları değineceğiz. Bir kadı ve aynı
zamanda bir sufî olan büyük İslam alimi Molla Hüseyin Küçük’ün hayatının yanı sıra
özellikle onun kaleme aldığı el-Kavlu’l-mevsûk fî cevâbi tenkidâtı müfti Çermûk adlı eserinin
satır aralarında dönemin bölgedeki ilmî ve fikrî tartışmalara ışık tutmaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Molla Hüseyin Küçük,Tasavvuf, Tanzimat, Diyarbakır, İslam
Düşüncesi
30
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E DİYARBAKIR’DA EDEBÎ MUHİTLER
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Uğurlu ARSLAN Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Tarihi seyri içerisinde Osmanlı Devleti’nin sınırları genişledikçe sanatsal ve kültürel
faâliyetlerin icrâ edildiği muhitlerin sayısı da artmaya başlamıştır. Bu artışta şüphesiz başta
sosyal piramidin zirvesinde bulunan padişah ve şehzâdeler olmak üzere dinî ve siyasî
bakımdan önde gelen şahsiyetlerin hâmiliklerinin etkisi oldukça büyüktür. XI. yüzyıldan
itibaren Türk yönetimine geçen ve zaman zaman Türk boylarına başkentlik yapan Diyarbakır,
siyasî sahada olduğu kadar edebî muhit olarak da önemli bir kültür merkezidir. Özellikle
XVIII. yüzyılda şâir Âgâh zamanında Diyarbakır’da âlim ve şâirleri bir araya getiren edebî
topluluğun varlığı, şehri edebî faaliyetlerin icra edildiği bir merkez haline getirmiştir.
Tanzimattan Cumhuriyet’e kadarki süreçte ise Osmanlı İmparatorluğu, bir taraftan
paradoksal bir ağ içerisinde tarihinin en kaotik dönemlerini yaşarken, diğer taraftan ise
gelenek-değişim ekseni içerisinde hayatın her evresinde bir değişim sürecine girmiştir. Tarihî
ve edebî açıdan kadim bir kültüre sahip olan Diyarbakır, Tanzimat’tan sonraki süreçte de
kültürel ve sanatsal varlığını hissettirmeye devam etmiş, şehrin farklı mekânlarında yapılan
musâhabe ve müşâareler ile tarih boyunca yüklendiği kültürel kimliği muhafaza etmeye
çalışmıştır. Dicle Nehri kıyısı, Sülûkiye Medresesi, Alipınar Panayır’ı, köşkler, bazı esnafların
dükânları kültürel ve sanatsal faâliyetlerin icrâ edildiği önemli mekânlardır.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, edebî muhit, müsâhabe, edebiyat, şair, dîvân şiiri.
31
TANZİMAT DÖNEMİ ALİMLERİNDEN ALİ EMÎRÎ'NİN “MİR'ATÜ'L-FEVÂİD Fİ TERÂCİMİ MEŞÂHİRİ AMİD” ADLI ESERİNDE DİYARBAKIR
KADILARI
Arş. Gör. Mahsum ASLAN Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Arş. Gör. Abdulgalip ASLAN
Batman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi
Diyarbakır/Amid şehrine yerleşim, milattan önce 7000’li yıllara dayandırılmaktadır.
Meyyâfârkin (Silvan) ile birlikte Mezopotamya’nın en eski şehirlerinden biridir. Hz. Ömer
döneminde komutan İyad b. Ğanem tarafından 17/639 yılında fethedilmiştir. Fethedildiği
günden itibaren günümüze kadar Diyarbakır/Amid’de, Amidî ya da Meyyâfarkin’e nisbetle
Fârikî nisbelerini taşıyan birçok âlim ve fakih yetişmiştir. Bunlardan bir kısmı bilinmekte,
ancak çoğu hala bilinmemektedir.
Tanzimat dönemi Diyarbakır’ın önemli ilim adamlarından ve Millet kütüphanesinin
kurucusu olan Ali Emîrî de bu eksikliği hissetmiş olacak ki “Miratü’l-Fevâid Fî Terâcimi
Meşâhir-i Amid” adlı eserini yazmıştır. Emîrî, eserinde Diyarbakır’a mal olmuş önemli ilim
adamlarını tanıtmaktadır. Biz de çalışmamızda Ali Emîrî’nin bu eserinde geçen Diyarbakır
kadılarını tanıtacak ve önemli hususiyetlerini ortaya koymaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır/Amid, Ali Emîrî, Mir’âtü’l-Fevâid, Kadı.
32
HANİLİ SALİH’İN “MEVLİD-İ HÜRRİYYET”İNDE HÜRRİYET ALGISI
Dr. Ayşe SAĞLAM Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü
Zaptedilemeyen bir kalem. Yanlış bulduğu uygulamaları eleştirmekten çekinmeyen bir
dil. Doğru bildiği değerleri hayatı pahasına savunan bir şair. Meşrutiyet rejiminin icra edildiği
bir dönemde Diyarbakır’dan meşrutiyet aleyhinde yükselen bir ses. Namık Kemal’in
“Hürriyet Kasidesi”nden aldığı ilhamla hürriyet mevlidi yazan Hanili Salih’in “Mevlid-i
Hürriyyet” manzumesi. Hürriyet aşığı olan şair, “Mevlid-i Hürriyyet” şiirinde yaşadığı
dönemde hürriyetle ilgisinin olmadığını düşündüğü uygulamaların hürriyet adı altında icra
edilmesini eleştirir. Dönemin İttihat ve Terakki Hükumeti’ni ağır bir dille yeren şair, devrin
birçok sosyal ve politik meselesine temas eder.
Bu çalışmada “Mevlid-i Hürriyyet” şiirinin ana teması olan hürriyet konusunun Hanili
Salih’in kalemine ne şekilde yansıdığı üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Hanili Salih, Mevlid-i Hürriyyet, İttihat ve Terakki Cemiyeti,
meşrutiyet, hürriyet algısı.
33
DİYARBAKIRLI BİR VATANSEVER: SÜLEYMAN NAZİF
Prof. Dr. Kemal ÇELİK Gümüşhane Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Süleyman Nazif, 1870’te Diyarbakır’da doğmuştur. Çok sayıda alim, şair, yazar ve devlet adamı yetiştiren bir aileye mensuptur. S. Nazif de şair ve yazardır. Diyarbakırlı Mehmed Said Paşa’nın oğludur. Servet-i Fünun dönemi şairlerinden Faik Ali Ozansoy’un da ağabeyidir. Büyük babasının adı da Süleyman Nazif’tir. Dönemin ünlü ediplerinden biri olarak tanınan büyük dedesi İbrahim Cehdi ve Süleyman Nazif’in annesi Ayşe hanım Akkoyunlu Türkmen Aşireti soyundan gelmektedir.
Süleyman Nazif, ilköğrenimine babasının görevli olduğu Harput (Elazığ)’da başlamış, daha sonra Diyarbakır Rüştiyesi’ne devam etmiştir. Babası Mardin’e görevlendirilince burada Abdülkerim Sabit, Adliye Müfettişi Ferit beyler ve babasından aldığı dersler yanında, bir Ermeni papazdan Fransızca, Muş Müftüsünden de Arapça dersleri almıştır. Babasının vefatı üzerine 1891’de Diyarbakır’a dönmüştür. Muş, Mardin ve Diyarbakır’da çeşitli görevlerde çalışmıştır. Süleyman Nazif, aleyhinde yazdığı yazılar nedeniyle II. Abdülhamid ve yönetiminden kaçarak gittiği Paris’te 8 ay kaldıktan sonra, bir takım güvenceler karşılığı İstanbul’a gelmiştir. Padişah tarafından Bursa Vilayet Mektupçusu olarak 12 yıl zorunlu ikamete tabi tutulmuştur.
1908’de II. Meşrutiyet ilan edilince İstanbul’a gelerek gazeteciliğe başlayan S. Nazif, Yeni Tasvir’i Efkar’da, İttihat ve Terakki yönetimini eleştiren yazıları nedeniyle İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır. Çeşitli illerde valilik görevi yapmıştır. 1918’de Cenap Şahabeddin ile Hadisat Gazetesini çıkarmıştır. Bu dönemde, örnek aldığı Namık Kemal’in de etkisiyle, çok sayıda milliyetçi, vatansever yazılar yazmıştır. Aralık 1918’de, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine de destek vermiştir. 9 Şubat 1919’da, Fransız İşgal Komutanı Franchetd’Esperey’in, F. Sultan Mehmed’i taklit ederek İstanbul’da at üzerinde dolaşması ve azınlıkların küstahça davranışları nedeniyle, sansüre aldırmayarak Kara Bir Gün başlıklı makalesini yayımlamıştır. Bunu takiben, Pierre Loti anısına düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşma nedeniyle İngilizler tarafından yakalanarak milli harekete destek veren arkadaşları ile birlikte Malta’ya sürülmüştür. 1921’de serbest bırakılmış, İstanbul’a gelerek çeşitli gazete ve dergilere yazılar yazmıştır.
4 Ocak 1927’de İstanbul’da vefat eden Süleyman Nazif, Edirnekapı kabristanına defnedilmiştir.
Anahtar Kelimeler: S. Nazif, Şair, Yazar, Diyarbakır, Kara Bir Gün, İstanbul.
34
ANADOLU’DAKİ MİLLİYETİMİZİN TEŞEKKÜLÜ
Prof. Dr. Mustafa KESKİN Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü (Emekli Öğretim Üyesi)
Türklerin, daha Abbasi Halifeliğinin erken dönemlerinde, bu devletin askeri
teşkilatında görevlendirildiklerinden itibaren, İslam medeniyeti havzasına geldiklerini, Hun
Hakanlığı zamanında, en az dört defa Kafkasya üzerinden Anadolu’ya girip, Orta
Anadolu’dan bir kavis hareketi ile İran üzerinden ilk yurtlarına döndüklerini biliyoruz.
Türklerin, hem de Müslüman olarak, orta yolu izleyerek ve ebedi bir vatan edinmek üzere
Orta Doğu’ya geldikleri, burada mükemmel teşkilatlı ve işleyişli Selçuklu Sultanlığı’nı
kurdukları, dış siyasetlerinin ağırlık noktasını, Ani’den Urmiye’ye, buradan Irak-ı Acem ve
kuzey Suriye’ye kadar bütün Anadolu yarımadasına sahip, Hristiyan Doğu Roma
İmparatorluğu’na çevirdikleri, Doğu’dan mütemadiyen gelmekte olan Oğuzları-Türkmenleri
uc bölgelerine yerleştirdikleri bedihi bir hakikattir. Tarihin dönüm noktalarından biri olan bu
mühim hadiseden önce de, Türkmenlerin ve Kürtlerin birbirlerini tanıdıklarını, erken
dönemden başlayarak her iki kavim arasında bir kurbiyetin başladığını, kaderlerinin birbirine
tabi olduğunu, Malazgirt sahasında muazzam, ama ahenksiz, ülkü ve gaye birliğinden yoksun
Doğu Roma ordusunu karşılamak için, “şanlı cedid-i ekberimiz” Sultan Alp Arslan’ın
davetine Kürtlerin 10.000 kişilik bir yardımcı güç ile icabet etmesinde görüyoruz ki, temelleri
o tarihlerde atılan kader birliği, Selçuklu-Eyyubi rekabetinde, Osmanlı Avrupa'sının
iskânında, Fırat’ın doğusunun ana gövdeye ilhakında, İdris Bitlisî’ye tevcih edilen ferman-ı
âlilerde, Edirne’nin istirdadında ve nihayet Harb-i Umûmî’de ve sonrasındaki Milli
Mücadele’de tamamen ayrılmaz ve ayrıştırılmaz bir mahiyet kazanmıştır.
Bu soruya cevap verebilmek için, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka “Türk Milleti”
denildiğini ve bu milletin Osmanlı sosyal camiasının bir muhassalası olduğunu bilmenin
yanında, müştereken yaşadığımız coğrafyada, maruz kaldığımız bela ve musibetlerin de
bugünkü milliyetimizin yapılanmasındaki rolünü de unutmamak lazımdır.
Anahtar Kelimeler: Türkler, Anadolu, Millet, Türkiye.
35
SEZAİ KARAKOÇ DÜŞÜNCESİNDE İSLAM MEDENİYETİ
Yrd. Doç. Dr. Hacı ÖNEN
Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Sezai Karakoç, Diyarbakır’ın yetiştirdiği önemli düşünürlerden biri olup, diriliş
düşüncesinin mimarıdır. Karakoç dirilişi, yeniden inanmak, yeniden düşünmek, yeniden
duymak şeklinde tanımlamaktadır. Ona göre diriliş, İslam dünyasının inanç dünyasını yeniden
kurmak, düşünce ve estetik dünyasını yeniden canlandırmaktır. Sezai Karakoç’a göre
medeniyetler hemen ölmez, bazen kriz geçirir ancak zamanla dirilip yeni bir açılım yapabilir.
Medeniyetler, gerilemiş gibi görünse de zamanla yeni açılımlarla yeniden dirilebilir. Sezai
Karakoç’a göre, İslam medeniyeti tarih içinde farklı krizler yaşadığı gibi, içinde yaşadığımız
dönemde de yeni bir kriz yaşamaktadır. Ona göre İslam medeniyeti yeniden ihya edildiği
zaman, Müslüman toplumlar içinde bulunduğu krizlerden çıkabilirler. Bu çalışmada Sezai
Karakoç’un İslam medeniyeti, İslam medeniyetinin yaşadığı krizler ve çıkış yolları ile ilgili
görüşleri ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Medeniyet, İslam, Toplum, Karakoç, Kriz
36
SÜLEYMAN NAZİF’İN BATI DÜNYASINA KARŞI DURUŞU VE “HZ. İSA’YA AÇIK MEKTUP” ADLI ESERİ
Dr. Mehmet Emin GÖNEN
Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Batı düşüncesinin Türk İslam dünyasına resmi bir düzenlemeyle girdiği 1839 yılı
Tanzimat ilanından tam 30 yıl sonra dünyaya gelen Süleyman Nazif, hayranı olduğu Tanzimat
edebi anlayışının birinci kuşağını temsil eden Namık Kemal gibi batıya karşı her zaman
mesafeli, sağlam ve dik durmuştur. Onun duruşu milletin öz değerlerinden asla taviz
vermeden, batının yıkıcı değerlerinin farkında olmak ve onları elemek şartıyla, batının bilim
ve sanatını almaktır. Şiirlerinin genelinde milli duygu ve düşünceleri, vatan sevgisini ele alan
Nazif, Hıristiyan dünyasının emperyalist ve asimile düşüncesine karşı her zaman
tahammülsüz olmuştur. Bu tavrını İngilizlerin İstanbul’u işgal ettikleri o bahtsız günde
yazdığı “Kara Bir Gün” yazısıyla açıkça ve çok sert bir üslupla ortaya koyar.
Bunun yanı sıra Hıristiyan dünyasının o yıllarda çeşitli coğrafyalarda yaptığı haksızlık
ve zulümleri birçok yazısında dile getirir. 1912 yılında Hak Gazetesinde yayınladığı
yazılarında Trablusgarp ve Bingazi olayları nedeniyle Avrupa’nın vicdanına seslenir. Fakat
Avrupa bu seslenişe alayla karşılık verir.
Süleyman Nazif, “süslü küfür ve zulmet kıt’ası” diye tarif ettiği Avrupa’nın o yıllarda
ortaya koyduğu bütün siyasi icraatlara karşı teyakkuzdadır. Türkiye’nin aleyhine olan bu
yıkıcı icraatlardan birisi de; Birleşmiş Milletlerdeki İngiliz temsilcisinin Türkiye'deki
Hıristiyanları himaye ve Türklerin bunlar hakkındaki muamelelerini kontrol için geçici veya
daimi bir heyetin Türkiye’ye gönderilmesini teklif etmesi ve Paris'te yayınlanan bir gazetenin
de kazanacağı olası bir zaferin tüm Kuzey-Afrika'da geniş bir kurtuluş mücadelesine neden
olacağı düşüncesiyle İtalya, Fransa ve İngiltere'yi İspanya'nın yardımına çağırması olmuştur.
Süleyman Nazif Birleşmiş Milletlerin bu çağrısı üzerine “Hz. İsa’ya Açık Mektup adlı
mektupları kaleme alır. Bu mektuplarında Batı dünyasının bu yaptıklarını ağır bir dille
eleştirir.
Bu çalışmada Süleyman Nazif’in batı dünyasına bakışı ve bu bakışını ortaya koyan
“Hz. İsa’ya Açık Mektup” adlı eseri incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Süleyman Nazif, Bakış, Batı Dünyası, Hıristiyan, Hz. İsa.
37
TANZİMAT SONRASINDA DİYARBAKIR SÜRYANİ VE KELDANİ TOPLULUKLARININ EĞİTİM KURUMLARINA GENEL BİR BAKIŞ
Mehmet ŞİMŞEK Araştırmacı-Yazar
Bildirimizde Tanzimat döneminde Diyarbakır’daki Süryani ve Keldani topluluklarına
ait okulların kuruluşları, öğrenci sayıları, mevcut yasalara uygunlukları ile öğretimsel çabaları
ele alınacaktır. Tanzimat sonrasında eğitim alanında gerçekleştirilen reformların
Diyarbakır’daki toplulukların tüm katmanlarında uygulanmaya çalışıldığını bu bildirimizde
ortaya koymaya çalışacağız. Özellikle Keldani okuluna ait belgenin Osmanlı Devletinin sonu
ile Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna tanıklık etmesi (1918-1923) açısından oldukça
önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Süryani, Keldani, Eğitim
38
VALİ KURT İSMAİL PAŞA TARAFINDAN DİYARBAKIR’DA YAPTIRILAN ESERLERDEN GÜNÜMÜZE ULAŞANLARIN MİMARİ VE YAPISAL
DEĞERLENDİRİLMESİ
Doç. Dr. Fatma Meral HALİFEOĞLU Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Gülin PAYASLI OĞUZ
Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
19. yüzyılın ikinci yarısında Tanzimat'ın ilanıyla başlayan batılı anlayışın hakim
olduğu yönetimsel ve siyasi düzenlemeler, kentlerde yeniden yapılanma sürecini beraberinde getirmiştir. Tanzimat Dönemi ile batılı tarzda inşa edilen hükümet konakları, askeri yapılar, eğitim binaları, kent meydanları gibi modern kent düzenlemeleri gündeme gelmiştir.
1867 yılında vilayet olan Diyarbakır'a 1869 yılında vali olarak atanan Hatunoğlu İsmail Hakkı Paşa, şehircilik felsefesine sahip bir Tanzimat bürokratı idi. Bu dönem yöneticiler, kentlerin gelişimi için şehirleri eski kent dokularının dışına taşıma çabasına girerek, hükümet konağı, kışla binaları gibi devlet yapılarını yeniden şehir dışına inşa ettirmişlerdir.
Kurt İsmail Paşa ise Diyarbakır Valiliği sırasında, devlet anlayışını yansıtan binaları; Diyarbakır Surlarının Elazığ yönünde bağlantısını sağlayan Dağkapı'nın ilerisindeki düzlükte yaptırmıştır. İleri görüşlü olan Kurt İsmail Paşa, halkın da bu bölgede yaşamasını sağlamak amacıyla bu yapıların çevresindeki arazileri imara açarak Diyarbakır'ın kentsel gelişimini Suriçi’nden sur dışına çıkarmayı hedeflemiştir.
Diyarbakır, 19.yy’ın sonlarına kadar, surların çevrelediği Suriçi ile sınırlı kalmış, 1869-1875 yılları arasında Vali Kurt İsmail Paşa döneminde sur dışına açılma hareketleri başlamıştır. Kolorduya ait kışlalar, orduya ait yönetim binaları, bir cami, Rüştiye mektebi ve ıslahhane bu dönemde inşa edilmiş yapılardandır.
Kurt İsmail Paşa tarafından yaptırılan bu yapı grubundan bugünkü Kolordu Binası (Kışla yapısı), cami ve çeşme günümüze ulaşmış yapılardandır. Kolordu binası askeri yönetim tarafından kullanılırken, cami ve çeşme hizmet veremeyecek durumdadır.
Bu çalışmada, Hatunoğlu İsmail Hakkı Paşa'nın Diyarbakır'da vali olarak görev yaptığı dönemde inşa ettirdiği yapılardan günümüze ulaşan Kolordu Binası (kışla), cami (Kurt İsmail Paşa Camisi) ile çeşmenin mimari ve yapım özellikleri ele alınarak, bugünkü durum ve kullanımları anlatılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Kurt İsmail Paşa, Kolordu Binası, Cami, Çeşme.
39
VALİ KURT İSMAİL PAŞA VE DİYARBAKIR'DAKİ İMAR FAALİYETLERİ
Yrd. Doç. Dr. Gülin PAYASLI OĞUZ Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Doç. Dr. Fatma Meral HALİFEOĞLU Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Antik çağlardan günümüze kadar birçok uygarlığın izlerini taşıyan Diyarbakır, bir
yandan Batı dünyasını Uzakdoğu’ya, diğer yandan da kuzeyi güneye bağlayan önemli bir
kavşak konumundadır. Bu bakımdan Kent, hemen her dönemde bir yönetim, ticaret, sanat ve
bilim merkezi olarak bu özelliğini mimarlığına da yansıtarak günümüze gelmiştir.
Başlangıcından Osmanlı hâkimiyetine kadar geçen uzun zaman diliminde Diyarbakır,
çoğunluğu savaş nedeniyle, çok azı da anlaşmayla olmak üzere, sık sık hâkimiyet
değiştirmiştir. 19. Yüzyılın sonlarına kadar surların sınırladığı Suriçi bölgesinde varlığını
sürdüren kentin sur dışına açılımı ilk olarak Vali Kurt İsmail Paşa tarafından gerçekleşmiştir.
Karslı Hatunoğlu Kurt İsmail Paşa, 1868-1875 yılları arasında Diyarbakır valiliği
yapmıştır. 7 yıl 9 ay bu görevde kalarak Diyarbakır'da bazı alanlarda devrim niteliğinde
sayılabilecek hizmetlerde bulunmuştur. İsmail Hakkı Paşa; eğitimden sosyal düzene,
kentleşmeden sanayiye kadar kentin hem mevcut sorunlarına çözüm üretmiş, hem de bazı
alanlarda ileri görüşlülüğüyle radikal kararlar alıp uygulamaya koymuştur. Hükümet konağı,
kışla binası, cami, çeşmeler, rüştiye mektebi, fabrika, atölye, sahabeler türbesi,
şehirlerarasındaki bağlantıları sağlayan yol yapım çalışmaları önemli imar faaliyetlerinden bir
kısmını oluşturmaktadır.
Bu çalışmada, Tanzimat dönemi devlet adamlarından Kurt İsmail Paşa'nın Diyarbakır
Valiliği döneminde (1868/1875) kente katkıları ve öne çıkan önemli imar faaliyetleri
anlatılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Kurt İsmail Paşa, kışla, hükümet konağı, imar
faaliyetleri.
40
DİYARBAKIR’DA OSMANLI SON DÖNEMİ YAPILARINDAN İÇ KALE ESKİ KOLORDU BİNASI
Yrd. Doç. Dr Emine EKİNCİ DAĞTEKİN Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Dr. Ebru HARMAN ASLAN
Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Tarihi Diyarbakır kenti, dış ve iç kale olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. Eski kent dokusunu çevreleyen surların kuzeydoğu köşesinde, Dicle vadisine hâkim olan tepede İç Kale yer alır. Diyarbakır, tarihin her döneminde büyük uygarlıkların, kültürel ve ekonomik hareketlerin merkezi olarak kabul edilen bir kenttir. Kent, M.Ö.3000 yıllarında Hurriler’den başlayarak Cumhuriyet dönemine kadar uzanan birbirini izleyen uygarlığa tanıklık etmiştir. İç Kale’de Amida/Virantepe Höyüğü, Artuklu Sarayı, Saint George Kilisesi, Kale Camisi, Sahabeler Türbesi ve son dönem Osmanlı idari ve askeri yapıları bulunmaktadır.
İç Kale’de yer alan sivil idari ve askeri yapılara ilişkin kaynaklarda çok az bilgi yer almaktadır. Yapım tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber, yapım tekniği ve işlevleri, Osmanlı son dönem idari sistemin değişmesi ile inşa edilen yapılar olduğunu göstermektedir. Cumhuriyet döneminde değişen yönetim şekli ile yapıların işlevleri yeni yönetime uygun olarak şekillenmiş ve 1990’lı yıllara kadar kentin idari birimleri olarak kullanılmıştır. Büyüyen kentin idari birimleri yeni gelişen kent alanlarına taşındıktan sonra, İç Kale’de yer alan yapıların yeniden kullanımını sağlamak ve bu alanı canlandırmak için yerel ve merkezi idarece girişimlerde bulunulmuştur. 2000’li yıllarda Kültür ve Turizm Bakanlığı, ''İçkale Kültür ve Turizm Merkezi Projesi'' kapsamında, yapıların restorasyonu ve yeniden işlevlendirilmesini sağlayarak alanın korunmasına katkı sağlamıştır.
İç Kale alanı içerisinde yer alan Eski Kolordu Binası, 1900-1902 yılında yapılmış iki katlıkargir bir yapıdır. Yapının güneyinde Hükümet Binası, batısında Adliye ve Hapishane Binası, kuzeyinde St. George Kilisesi yer almaktadır. Doğu yönde avlusu bulunan yapı, dikdörtgen planlı olup siyah bazalt taştan inşa edilmiştir. Yapı günümüzde kafe-restoran olarak işlevlendirilmiştir. Bu çalışma kapsamında Diyarbakır’da son dönem Osmanlı yapılarından olan İç Kale Eski Kolordu Binası’nın zaman içinde geçirdiği dönüşüm süreçleri incelenerek, özgün mimari nitelikleriyle geleceğe aktarılması için belgelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır İç Kale, Eski Kolordu Binası, son dönem Osmanlı yapıları, koruma, işlev.
41
TANZİMAT DÖNEMİ İÇKALE’DE ESKİ HÜKÜMET KONAĞI
Doç. Dr. Havva ÖZYILMAZ Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Sevilay AKALP Dicle Üniversitesi
Osmanlı imparatorluğu döneminde kentlerde, 19. yüzyılın başlarına kadar eskiye ait
devlet binaları yoktu. Adliye, hükümet Konağı, vb. gibi resmi hizmet binalarının kent
merkezlerinde yerini almaya başlaması, modernizasyon sürecinin sonuçlarından birisidir.
İdarenin yer aldığı ve idari merkezi temsil eden en önemli yapılar olan “hükümet konakları”,
genellikle Osmanlı kentlerinde yeni bir kent yaratma eğiliminin sonucunda olmuştur.
1515 tarihinde Osmanlı hâkimiyetine katılan Diyarbakır şehri, eyaletin merkezini teşkil
etmiştir. 19. yüzyılda Diyarbakır, “Paşa Sancağı” yani “Merkez Sancak” durumuna gelmiştir.
Eyalet yönetiminde görevli olan yöneticiler, aynı zamanda sancak ve şehir yönetiminden de
birinci derecede sorumlu olmuşlardır. Tanzimat dönemi sosyal, ekonomik, idari, kültürel ve
siyasi tarihimiz açısından bir dönüm noktasıdır. Bu devrin en önemli özeliklerinden biri de
merkez ve taşra idarelerinde yapılan değişikliklerdir. 19. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nde yönetim
sisteminin değişerek 17. yüzyılda başlayan Batılılaşma etkilerinin, tüm ülkede yeni yapı
tipleri ile birlikte uygulanmaya başlandığı bir dönemdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son
yüzyılında, değişen yeni idari sistemin gereği olarak hükümet konakları inşa edilmiştir.
Diyarbakır’ın ilk yerleşim yeri İçkale kentim yönetim merkezi rolünü üstlenmiştir.
İçkale’de geçmişten günümüze kalan eserlerden birisi Tanzimat dönemi yapısı eski hükümet
konağıdır. Çalışma kapsamındaki Eski hükümet konağı iki yapıdan oluşmaktadır. Bu
çalışmanın amacı 19. yüzyıl Osmanlı idari yapısının aydınlanmasına kaynak teşkil edebilecek
bazı bilgiler ortaya konulmasının yanı sıra, geçmişte kentin yönetim merkezi görevini görmüş
hükümet konağının belgelenmesi ve bu yapıların kentin ilk yerleşim yeri olan İçkale
içerisindeki önemini vurgulamaktır. Amaç ayrıca dönemin sosyal, siyasal ve yönetimsel
özelliklerini ortaya koymanın yanı sıra yapının mimari zenginliği tanıtılarak kültürel mirasın
sürdürülebilirliğine katkı sağlamaktır. Yapıda kullanılan malzemelerin ne olduğu, bölgedeki
kaynaklarla ilişkisi, kullanılan malzemenin izin verdiği yapım sisteminin nasıl olduğu, nasıl
detaylandırıldığı incelenerek görsel dokümanlar ve mimari anlatımlarla aktarılmaya
çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Hükümet Konağı, Diyarbakır, İçkale, Tanzimat, Adliye Binası
42
DİYARBAKIR’DA TANZİMAT DÖNEMİNDEN CUMHURİYETİN İLANINA KADAR İNŞA EDİLEN KAMU YAPILARI
Doç Dr. İrfan YILDIZ Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Diyarbakır’da Osmanlı döneminde günümüze ulaşan kamu yapılarının büyük
çoğunluğu Tanzimat’tan sonra inşa edilen yapılardır. Diyarbakır’da Tanzimat’la birlikte başlayan yeni imar faaliyetleri kapsamında eğitim yapıları, adli yapılar, hastaneler ve askeri yapılar inşa edilmiştir. Bu yapıların büyük çoğunluğu II. Abdülhamit döneminde vali Hacı Hasan Paşa tarafından yapılmıştır. 1840’tan sonra inşa edilen bu yapılar o dönem Diyarbakır eyaletinin idari ve sosyal durumu hakkında bilgi vermesi bakımında önem arz etmektedir. Tanzimat döneminden cumhuriyettin ilanına kadar Diyarbakır’da inşa edilen ve günümüze ulaşan kamu yapılardan üç tanesi eğitim yapılarıdır. Bu yapılardan ilki Dârü’l-Muallimin’dir. Vali Kurt İsmail Paşa döneminde kimsesiz çocukları barındırmak ve onlara bazı sanatları öğretmek amacıyla Darü’l-Muallim’in inşaatına, Islahhane olarak 1870 yılında başlanmıştır. 1908 Dar-ül Muallimin’e çevrilmiştir. İkinci yapı İdadi Mektebi’dir. Diyarbakır İdadi Mektebi’nin inşasına 1305/1888 yılında Vali Hacı Hasan Paşa zamanında başlanmış 1890 yılında tamamlanmıştır. Üçüncü eğitim yapısı ise Mekteb-i Nisa (Ziya Gökalp İlkOkulu)’dur. Mekteb-i Nisa’nın namı diğer Dar’ül Muallimat Kız İlköğretmen Okulu’nun inşasına 1910 yılında başlanmıştır.
Bu dönemde inşa edilen kamu yapılarından biri Gureba Hastanesi’dir. Hastahane, 1884 yılında Vali Sırrı Paşa zamanında inşa edilmiştir. Diğer yapılar ise Hükümet Binası, Adliye Sarayı (Büyük Adliye Sarayı), Jandarma Kışlası (Süvari Alay Birliği), Kolordu Binası, Hapishane, Atatürk Müzesi, Cephanelik (Muhakemat Müdürlüğü) Binası ve Kurt İsmail Paşa Kışlası’dır. Hükümet Binası’nın inşasına Sırrı Paşa’nın ilk valiliği zamanında başlanmış, inşaatı Hacı Hasan Paşa zamanında 1888 yılında bitirilmiştir. Adliye Binası’nın yapımına 1891 tarihinde Vali Hacı Hasan Paşa zamanında başlanmış ve aynı yıl tamamlanmıştır. Jandarma Kışlası, Vali Hacı Hasan Paşa (1887-1891) tarafından yaptırılmıştır. Kışla bitirildikten sonra üzerine zabıta dairesi inşa ettirmiştir. Kolordu Binası ise Vali Mehmet Faik Paşa zamanında 1319/1902 yılında fırka kumandanı Ferik Mehmet Kamil Paşa tarafında yaptırılmıştır. Hapishanenin ne zaman inşa edildiği bilinmemektedir. Yapı’nın Vali Hacı Hasan Paşa zamanında (1887-1891) tamir edilip Hapishane olarak kullanılmaya başlandığı kaynaklarda geçmektedir. Atatürk Müzesi’nin inşa tarihi bilinmemektedir. Mustafa Kemal Paşa Birinci Dünya Savaşında bu binada çalışmıştır. Cephanelik (Muhakemat Müdürlüğü) Binası 1900 lü yılların başında inşa edilmiştir. Kaynaklarda buranın Ziraat Bankası dairesi olarak inşa edildiği geçmektedir. Diyarbakır’da günümüze ulaşan tek kışla olan Kurt İsmail Paşa Kışlası, Vali Kurt İsmail Paşa’nın Diyarbakır valiliği döneminde suriçinden yarım saat mesafede güzel bir mevkide inşa edilmiştir. Kışla, hükümet konağı, kışla, cami ve vali konağı yapılarından oluşmaktadır.
Tanzimat’ın ilanından cumhuriyetin ilanına kadar geçen sürede Diyarbakır’da inşa edilen kamu yapıları imparatorluğun zayıflamaya başladığı döneminde inşa edildiğinden malzeme ve süsleme açısından fakir yapılardır. Bu eserlerin inşasında kesme taş malzeme ve moloz taş malzeme kullanılmıştır. Yapılar süsleme açısından sade yapılardır. Dönemin ekonomik durumundan dolayı bezemeye fazla yer verilememiştir. Bu tebliğ kapsamında Diyarbakır’daki bu dönem kamu binalarının; mimari özellikleri, plan tipleri, cephe düzenleri ve süslemeleri hakkında bilgi verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Kamu Yapıları, İç Kale
43
DİYARBAKIR HAMAMLARINA “ÇEVRE TARİHİ” AÇISINDAN YAKLAŞIMLAR
Prof. Dr. Sinan UYANIK Harran Üniversitesi,
Mühendislik Fakültesi
Öğr. Gör. İbrahim Yenigün Dicle Üniversitesi
Teknik Bilimler MYO
Öğr. Gör. Mehmet CEBE Dicle Üniversitesi
Teknik Bilimler MYO
Yaklaşık dokuz bin yıllık köklü geçmişiyle Diyarbakır, önemli medeniyetlere ev
sahipliği yapmış ve bu dönemlere ait her türlü eserle, adeta “tarihin sorgulandığı” bir kaynak
merkezi olmuştur. Başta kültürel ve sosyal yönler olmak üzere, bünyesinde yer alan tarihi
zenginliği, cömertçe insanlığa sunmuştur. Ancak bu tarihi dokuya ait bilgilerin bir kısmı
günümüz toplumları tarafından elde edilirken, diğer kısmına ait kodlar deşifre edilmeyi
beklemektedir. Geçmiş toplumların sosyal yaşantısında önemli bir kültür ve öneme sahip
hamamlar ise bu açıdan inceleme konusu olacak değerdedir. Diyarbakır’ın neredeyse hemen
her bölgesinde bir hamamın yer alması, söz konusu incelemeye önemli gerekçelerden sadece
birini teşkil etmektedir. Bununla birlikte, tüm devletlerin geleceklerini yakından ilgilendiren
çevre ve çevre sorunları, gündemin tartışmasız en hayati konularından olma özelliğini
sürdürmektedir. Dolayısıyla, yarınlarımıza katkısı olabilecek her türlü çevreci yaklaşımın,
günümüz toplumları için önemi tartışılmaz niteliktedir. Buradan hareketle çalışmada,
Diyarbakır’ın tarihi hamamları çevreci yaklaşımla ele alınarak değerlendirilmiş, tespit edilen
hassasiyet ve çarpıcı detayların ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Hamamlar, Çevre Tarihi
44
HAMİDİYE SANAYİ MEKTEBİ BİNASININ GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE MİMARİ GELİŞİMİ VE KULLANIM SORUNLARI"
Öğr. Gör. Nursen IŞIK
Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Diyarbakır Hamidiye Sanayi Mektebi Fiskaya Mah. Yusuf Azizoğlu Caddesi üzerinde
bulunan ve günümüzde Ticaret ve Sanayi Odası tarafından kullanılan anıtsal yapılarımızdan
biridir.
1870 yılında Kurt İsmail Paşa tarafından sanat okulu olarak yaptırılmış olan Sanayi
mektebi, ve daha sonra bakımsızlık nedeniyle yıkılmıştır. 1896 yılında Diyarbakır valisi
olarak atanan Halid Bey tarafından bu mektep yeniden inşa ettirilmiş, yapıldığı dönem Sultan
II. Abdulhamid’in tahta çıkışının 25.yılına denk gelen 1 Eylül 1900 gününe rastlaması üzerine
binaya “Hamidiye Sanayi Mektebi” adı verilmiştir. Daha sonra Askeri Rüştiye’nin
kaldırılması üzerine sanat okulu Urfa kapıda başka bir binaya taşınarak bu bina Dar’ül
Muallimin (Öğretmen Okulu) olarak eğitim vermeye başlamıştır.
Kuzey- güney doğrultuda dikdörtgen planlı olan bu bina, Diyarbakır’ın geleneksel
yapı malzemesi olan bazalt taştan yapılmıştır. Zemin +1 ve çatı katlı olarak inşa edilen bu
yapı daha sonra birçok kurum tarafından kullanılmıştır. Bu binada, zaman içinde kullanımları
sırasında farklı dönemlerde tadilatlar yapılarak, binanın planları mimari açıdan değişime
uğramıştır. Binanın dış cepheleri korunmuş olmasına rağmen, iç duvarlarının büyük bir
bölümü yıkılarak, mevcut kullanımlara göre değiştirilmiştir. Duvarları sıva ve boya ile
kaplanmış bu binanın döşemeleri betonarme ile değiştirilerek yapı taşıyıcı sistemi yığmadan
karkasa dönüştürülmüştür. Binanın yanında aynı dönemde yaptırılan çeşme ve saat kulesi
daha sonraları yıkılmış ve günümüze ulaşamamıştır.
Bu çalışmada, Tanzimat döneminde yapılan ve günümüzde Ticaret ve Sanayi Odası
Binası olarak kullanılan yapının geçmişten günümüze mimari değişimi ve gelişimi anlatılarak,
bu ve benzeri anıtsal yapılardaki gerek taşıyıcı sistem gerekse mimari açıdan kullanım
sorunları değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Hamidiye Sanayi Mektebi, Dar’ul Muallimin, Diyarbakır
Ticaret ve Sanayi Odası Binası
45
DİYARBAKIR’DAKİ KOÇ-KOYUN BAŞLI MEZAR TAŞLARI İLE KİLİMLERİNDE KULLANILAN DAMGALARIN TARİHİ KÖKLERİ
Doç. Dr. Mustafa AKSOY Marmara Üniversitesi
Atatürk Eğitim Fakültesi
Etnografya eserleri, kültür tarihi araştırmalarında en otantik belgelerdir. Bu nedenle bir
bölgenin veya halkın kültürel yapısı araştırılırken o belgeleri ve onların tarihi kaynakları
görmezden gelinemez.
Bilindiği gibi Diyarbakır’da koç-koyun başlı mezar taşları ile geleneksel usulle kimler
yapılmış ve yapılmaktadır. Fakat konu hakkında yapılan araştırmaların çoğunluğunda söz
konusu olan bu eserlerin tarihi kökleri yok sayılmış ya da yeterince dikkat edilmemiştir.
Mesela Dünyadaki ilk koç-koyun başlı mezar taşları 1772’de Hakasya’nın Yenisey ırmağı
boyunda bulunduğu halde, Diyarbakır’daki koç-koyun başlı mezar taşları Karakoyunlu ve
Akkoyunlularla izah edilmiştir.
Diyarbakır kilimlerinde kullanılan şekil ve damgalar da Balkanlardan Sibirya veya
Urallara kadar olan Türk kültür coğrafyasında görüldü halde bu konuya değinilmemiştir.
Diğer yandan Diyarbakır kilimlerindeki kullanılan damgalar ve şekillerin Farslarda niçin
olmadığı konusuna da görmezden gelinmiştir.
Bu bildiride 1996’dan bari yapmış olduğumuz saha araştırmalarında elde ettiğimiz
görsel bilgilerle, Diyarbakır’daki koç-koyun başlı mezar taşları ile kilimleri -özellikle Fars
coğrafyasıyla- karşılaştırmalı anlatılarak ilgililerin dikkatine sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Etnografya, Hakasya, Sibirya, Fars, Kilim
46
DİYARBAKIR MEBUSU PİRİNÇCİZADE ARİF EFENDİ (1853-1909)
Yrd. Doç. Dr. Mahmut AKPINAR
Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Fakültesi
Gazetecilik Bölümü
Bu çalışmada ilk önce, Diyarbakır’ın önde gelen ailelerinden birine mensup
Pirinçcizade Arif Efendi’nin aile, eğitim ve meslek hayatına değinilmiştir. Devamında, yeğeni
Ziya Gökalp’ın idadi yıllarında rejime karşı söylem ve eylemlerde bulunduğunda Arif
Efendi’nin kentteki nüfuzuyla onu nasıl koruyup aklanmasını sağladığından bahsedilmiştir.
Sonrasında ise 1895’te cereyan eden Ermeni patırtısı sırasında yaşananlar ve Arif Efendi’nin
üstlendiği role dikkat çekilmiştir. Aynı şekilde 1896’da göreve gelen Vali Halid Bey ile
yaşadığı soruna temas edilmiştir. Bölgede kendileri ve kent ahalisi için zamanla bir tehdide
dönüşen Milli İbrahim Paşa meselesinin çözüme kavuşturulmasında yaşanan olaylara
değinilmiştir. Son olarak da, ailenin geleceğini de etkilemiş olan mebusluk adımıyla başlayan
ve kısa süren siyasi yaşamı üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Gelenekçi, Tüccar, Nüfuz, Ermeniler, Aşiret, Mebus
47
II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİ OSMANLI BÜROKRASİSİNDE DİYARBEKİR’Lİ BÜROKRATLAR
İshak ŞİMŞEK Mardin Artuklu Üniversitesi
Bu çalışmada; toprakları üzerinde barındırdığı peygamber/sahabe mezarları yanında
yetiştirdiği yazar ve şairlerle çok mümbit bir şehir olan Diyarbekir’de doğup, yetişmiş ve son
dönem Osmanlı devlet bürokrasisinde etkili olmuş Diyarbekir’li yöneticiler ele alınmıştır.
Osmanlı Devletinde Kalemiye Sınıfı (Nişancı, Defterdar) ile başlayan devlet
bürokrasisi, 19. yüzyıla kadar padişahın varlığına bağlı (patrominyal) bir özellik taşırken; 19
yüzyıldan itibaren Avrupa tarzı reformların etkisiyle güçlenerek devleti yöneten belirleyici
güç haline gelmiştir. Tanzimat Fermanı ile kurumsallaşan Osmanlı Bürokrasisi, II.
Abdülhamid döneminde her alanda büyük bir güce/sayıya (35,000 civarı) ulaşmış ve devlet bu
gücü kontrol altına almak için, memurları Sicill-i Ahval Defterlerine(1879-1909 arası)
kaydetmiştir.
Osmanlı bürokrasisi içerisinde yer alıp Sicill-i Ahval Defterlerinde kayıtlı olan
yöneticilerden Diyarbekir merkez doğumlu olan 342’si Müslüman ve 61’i Gayrimüslimlerden
oluşan 403 yönetici/memur bulunmaktadır. Süleyman Nazif Efendi(vali/yazar/şair), Ali Emiri
Efendi(defterdar/yazar/şair) gibi tanınmış yöneticiler yanında, ismi ön plana çıkmamış ama
Osmanlı bürokrasisi içerisinde önemli görevler üstlenmiş İbrahim Hakkı Bey(Mebusluk),
Pirincizade Arif Efendi(Belediye Riyaseti), Ahmet Cemil Paşa/Mihran Boyacıyan
(Mutasarrıflık), Ahmet Cemil Efendi/ Yusuf Ziya Bey(Kaymakamlık)vb. gibi pek çok
yöneticide yer almaktadır.
Sicill-i Ahval kayıtlarından yola çıkarak, bu bürokratların görev yaptıkları yerler, eğitim
durumları, aldıkları nişan, rütbe ve tecziyeler vb. pek çok özelliklerine ulaşarak detaylı
bilgiler edinebilmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Diyarbekir, Bürokrasi, Sicil-i Ahval, Ali Emiri, Süleyman Nazif.
48
II. DÖNEM OSMANLI MECLİS-İ MEBUSANI’NDA DİYARBEKİR MEBUSLARI
VE SİYASİ FAALİYETLERİ (1912)
Dr. Mehmet Serkan ŞAHİN Dicle Üniversitesi
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında otuz yıl aradan sonra yasama faaliyetlerine
tekrar başlayan Meclis-i Mebusan 1912 yılında seçim kararı alarak çalışmalarına son verdi. II.
dönem parlamentosunu oluşturacak mebusların belirlenmesi için 1912 yılının ilk aylarında
yapılan seçimler sonucunda oluşturulan yeni dönem Osmanlı Meclis-i Mebusanı Nisan ayında
toplandı.
İktidardaki İttihat ve Terakki Fırkası’na ek olarak kısa süre önce kurulan Hürriyet ve
İtilaf Fırkası’nın da katıldığı seçimler bu yönüyle Türk demokrasi tarihinin ilk çok partili
seçimleri olurken, ülke genelinde büyük bir gerginlik altında yapıldı. İttihat ve Terakki
iktidarının seçim süresince muhalefete uyguladığı baskı ve şiddet politikaları sonucunda
seçimler İttihat ve Terakki adaylarının ezici üstünlüğü ile tamamlanırken, yaşanan olaylar bu
seçimlerin “Sopalı Seçim” olarak tarihe geçmesine yol açtı. Seçimlerin ardından toplanan
meclis iç ve dış sorunlar karşısında yasama faaliyetlerine başlarken, günden güne büyüyen
muhalefetin sert tepki ve tehditleri karşısında siyasi ömrünü sadece dört ay sürdürebildi.
Bu çalışmada 1912 yılı Nisan ve Ağustos ayları arasında faaliyet gösteren II. dönem
Meclis-i Mebusan’da görev yapan Diyarbekir mebusları Feyzi (Pirinççioğlu) ve Zülfü (Tigrel)
Beylerin siyasal çalışmaları incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: II. Meşrutiyet, Meclis-i Mebusan, 1912, Diyarbekir, Feyzi (Pirinççioğlu)
Bey, Zülfü (Tigrel) Bey
49
ABDULHAMİD NİYAZİ ÇIKINTAŞ HAYATI, FİKİRLERİ VE MÜCADELESİ
Önder BALPETEK Dicle Üniversitesi
Abdulhamit Niyazi Çıkıntaş, Diyarbakır’ın meşhur valilerinden İbrahim Paşa’nın
torunlarından Mehmet Feyzi Bey’in oğludur. Varlıklı bir aileye mensup olan Çıkıntaş, çeşitli
kademelerde memurluk yapmanın yanı sıra Diyarbakır Belediye Başkanlığı da yapmıştır.
Hamidiye alaylarının önde gelen aşiretlerinden Milli Aşiret’inin reisi İbrahim Paşa ile ortak
hareket etmiş kimi zaman onu evinden misafir etmiştir. 31 Mart Vak’asında Diyarbakır’daki
olayların baş müsebbibi olmuştur. Diyarbakır olaylarına ön ayak olan Hacı Niyaz Çıkıntaş
İstanbul’a Divan-ı Harbe teslim edilmek üzere gönderilirken İzmir’den bir Fransız vapuruna
atlayarak Mısır’a firar etmiştir. Sonraki yıllarda Hacı Niyazi Efendi, Hürriyet ve İtilaf
Fırkası’nın Diyarbakır Şubesini kurmuş ve başkanlığını yürütmüştür. Böylesine aktif siyasi
kişiliğinin yanında aynı zamanda kuvvetli bir edebi şahsiyete de sahiptir. Şairin fikirlerini,
öğretici bir amaçla nazım- nesir olarak yazdığı Âmid-i Sevdâ (Cüz’-i Evvel: Tahzîr) adlı
eserin yanında, ulaşılamamış olan bir divançesi ve yarım kalan hatıratı vardır.
Anahtar Kelimeler: Hacı Niyazi Çıkıntaş, Diyarbakır, 31 Mart Vak’ası, Ziya Gökalp,
Âmid-i Sevdâ.
50
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E (1839-1923) DİYARBEKİR
EYALETİ/VİLAYETİ’NİN İDARİ TEŞKİLATLANMASI
Yrd. Doç. Dr. Hasan ARSLAN Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
4 Kasım 1515’te Bıyıklı Mehmed Paşa’nın Beylerbeyliğine atanması ile Osmanlı idari
teşkilatı içerisinde beşinci eyalet olarak, Diyarbakır eyaleti teşkil edilmiştir. Daha sonraları
Osmanlılar tarafından bu bölgede ele geçirilen topraklar, hep Diyarbakır merkez olmak üzere
teşkilatlandırılmıştır.
Klasik Osmanlı idarî sisteminde ülke, “Vilayet” veya “Eyalet” diye adlandırılan büyük
idarî birimlere ayrılmakta ve eyaletler de “Sancaklar”dan oluşmaktaydı. Eyalet ve sancakların
merkezi durumunda olan şehirler, aynı zamanda idarî bir merkez olma özelliğine sahiptirler.
Eski çağlardan itibaren önemli bir askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik bir merkez olan
günümüzdeki Diyarbakır (Osmanlı döneminde merkez sancağın adı Amid) şehri, kendi adını
taşıyan eyaletin/vilayetin Paşa Sancağı statüsünü elde etmiş ve zamanla eyalet sisteminde bazı
değişiklikler olmasına rağmen Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar bu konumunu muhafaza
etmiştir.
Bu çalışma, Diyarbakır Eyaleti/Vilayeti’nin idarî teşkilatını ve zikredilen dönem
içerisinde bu yapının geçirdiği değişim ve dönüşümleri dönemin arşiv ve diğer
kaynaklarından yararlanarak, inceleyecektir.
Anahtar Kelimeler: Diyarbekir, İdari Teşkilat, Osmanlı Devleti, Diyarbekir
Eyaleti/Vilayeti.
51
DİYARBEKİR VİLAYETİ’NİN TEŞKİLİ
Yrd. Doç. Dr. Kadir ACAR Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
1856 Paris Antlaşması’nın tarafı olan devletler en ufak mahalli karışıklıkta mülki
idarenin bozukluğunu ileri sürerek ıslahat teklifleri sunuyordu. Mülki taksimattaki bozukluk
ve idaresindeki karışıklık küçük meselelerin bile merkeze yazılmasına sebep oluyordu. Ali ve
Fuat Paşalar bu konuda esaslı bir ıslahat yapmak üzere Midhat Paşa’nın da desteğiyle vilayet
usulünü geliştirdiler. Yeni usul eyalet ve sancakların büyütülerek muktedir ve tecrübeli valiler
tarafından yönetilmesini öngörüyordu. İlk olarak Midhat Paşa’nın valiliğinde Tuna
Vilayeti’nde tecrübe edildi. Vilayetin dahili idaresi hakkındaki mevzuat da bu vilayette
kaleme alındı. Maliyeden belediye hizmetlerine kadar birçok konuda talimat ve
nizamnameden oluşan bir mevzuat ortaya çıktı. Tuna Vilayeti’ndeki çalışmaların mahsulü
olan bu mevzuat 1867’de diğer vilayetler için de uygulamaya konuldu.
Yeni vilayetler de bu mevzuata göre teşkil edilmeye başlandı. Bu vilayetlerden biri de
valiliğine Kürdistan Eyaleti eski valisi Mustafa Paşa’nın getirildiği Diyarbekir Vilayeti idi.
Diyarbekir Vilayeti, yeni usulün maksadına uygun olarak daha geniş bir coğrafyada daha az
idari birimden oluşacak şekilde teşkilatlandırıldı. Diyarbekir Vilayeti; Harput, Ma’den-i
Hümayun ve Hısn-ı Mansur sancaklarından müteşekkil Harput Eyaleti ile Diyarbekir, Mardin
ve Siird sancaklarından oluşan Kürdistan Eyaleti birleştirilerek teşkil edildi. İki eyaletin
toplamda 6 sancak ve 71 kazası varken Yeni usul üzere teşkil edilen vilayet Diyarbekir,
Ma’muretü’l-aziz, Mardin ve Siird olmak üzere 4 sancak ve 17 kazadan oluşuyordu.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Vilayet Usulü, İdare, Teşkilat, Harput
52
TEREKE DEFTERLERİNE GÖRE XIX. YÜZYILDA DİYARBEKİR’DE AİLE
Arş. Gör. Hikmet ÇİÇEK
Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Dicle havzasının yukarı kesiminde, denizden yaklaşık 650 m. yükseklikte yer alan
Diyarbakır, önemli ulaşım ve ticaret yollarının kesiştiği bir noktada kurulmuştur. Bu
özelliklerinden dolayı tarihin en eski dönemlerinden beri insan yerleşimine sahip olan şehir,
Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra bu önemine binaen Beylerbeyilik merkezi olarak
teşkilatlandırılmıştır.
Biyolojik ilişkiler sonucunda insan neslinin devamını sağlayan, biyolojik, psikolojik,
ekonomik, sosyal, hukuksal vb. yönleriyle toplumun en temel öğesi olan ailenin tarihi süreç
içerisinde geçirdiği değişim ve dönüşümün tarihi çalışmalar içerisindeki önemi çok büyüktür.
Bu sebeple, eski Türk anlayışı ve İslamiyet’in kabulüyle hukuk düzeni çerçevesinde oluşan
Osmanlı ailesinin araştırılması Osmanlı Devleti’nin sosyal yapısının anlaşılmasındaki rolü ise
yadsınamaz. Bu amaçla XIX. yüzyılda Diyarbekir’de ailenin incelendiği bu çalışmayla bu
alanda küçük bir katkının yapılacağı düşünülmektedir.
Diyarbekir’e ait şerʻiyye sicilleri içerisinden 1241-1304/1825-1886 yılları arasında
ölen kişilerin miras kayıtlarını içeren on altı adet tereke defteri bu çalışmada kullanılmıştır.
Bu tereke kayıtları kullanılarak XIX. yüzyılda Osmanlı toplumunda ve Diyarbekir örneğinde
ailenin yapısı, Diyarbekir’de çok eşliliğin olup-olmadığı, şayet çok eşlilik mevcut ise diğer
Osmanlı şehirlerine göre çok eşililiğin durumu, ailede ortalama çocuk sayısı, aile reislerinin
sosyal statüleri ve maddi durumları ile çok eşlilik arasında bir bağlantının olup-olmadığı gibi
konular incelenecektir. Böylece XIX. yüzyılda genelde Osmanlı toplumunda ve özelde
Diyarbekir’de ailenin durumu incelenerek belirtilen sorulara cevap aranacaktır.
53
TANZİMAT SÜRESİNCE DİYARBAKIR’IN SOSYAL VE EKONOMİK YAPISI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME (1847/1848)
Okt. Kazım KARTAL
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
Diyarbakır eyaleti 1515 tarihinde Osmanlı hâkimiyetine katılmıştır. Osmanlı idaresine
girdikten hemen sonra yapılan tahrire göre 1518’de şehrin, dört kapı ve bunlara göre
adlandırılmış Bab-ı Mardin, Bab-ı Rum, Bab-ı Cebel ve Babü’l-Ma olmak üzere dört
mahalleye sahip olduğu görülmektedir. Diyarbakır şehri üzerine yerli ve yabancı yazarlar
tarafından çeşitli eserler yayınlanmışlardır. Bu eserler şehrin tarihi, coğrafyası ve mimari
yapıları hakkında bizlere yeterince bilgi vermektedir. Ancak şehirdeki sosyal ve ekonomik
faaliyetler hakkındaki bilgiler tahrir defterleri, cizye defterleri, ahkâm, şeriyye sicillerine ve
seyahatnamelere münhasır kalmaktadır. Bir şehrin sosyo-ekonomik ve demografik yapısı
üzerine sağlıklı değerlendirme yapmak için nüfus defterlerine de bakılması gerekmektedir.
Zaten şehrin nüfusu hakkındaki bilgilerin en güvenilir kaynaklardan bir tanesi de
nüfus defterleri olup, bu nüfus defterlerinden daha değişik bilgiler elde etmek mümkündür.
Bilhassa onlar üzerindeki mukayeseli bir çalışma tescil edilen bilgilerin teyidine yarayacağı
gibi şehirdeki gelişmelere de ışık tutacaktır. Bu sebeple bu çalışmada Başbakanlık Osmanlı
Arşivinde 3730 sıra numaralı olan 1263 tarihli Diyarbakır eyaleti, Diyarbakır (merkez)
kazası defteri incelenmiştir. Bu çalışmada Diyarbakır şehrine ait nüfus defterinden mahalle
adları, yöneticileri, meslek grupları, yurt içi ve yurt dışından alınan göçlerle oturmuş oldukları
mahalleler tespit edilmiştir ve Diyarbakır’a göç eden nüfusun ekonomik yapısı üzerinde genel
bir değerlendirme yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Tanzimat, Nüfus, Sosyo-ekonomik
54
MİLLİ AŞİRETİ REİSİ İBRAHİM PAŞA İLE PİRİNÇÇİZÂDE ARİF EFENDİ MÜCADELESİ
Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER Harran Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Doğum tarihi belli olmayan Milli Aşireti reisi İbrahim Paşa’nın babası Mahmud
Bey’dir. İbrahim genç yaşta aşiretin başına geçti ve aşiretin adeta “başkenti” olan
Viranşehir’i imar etti. Hamidiye Alayları’nda görev aldı ve Alay komutanı oldu. Sultan II.
Abdulhamid ile görüştü ve güvenini kazandı. İttihatçılarla yıldızı barışmadı. Sultan II.
Abdulhamid tahttan indirilince bütün Suriye’yi İttihatçılara karşı ayaklandırmak istedi.
Muarızı olan Arif Efendi İttihatçıları onun üzerine kışkırttı ve üzerine ordu gönderilince
İbrahim Paşa Viranşehir’i hasta bir şekilde terk etti ve Nusaybin yakınlarında öldü.
İbrahim Paşa Kürtçe’nin yanında Türkçe ve Arapça’yı çok iyi konuşuyordu.
Şehrin eşrafından olan Arif Efendi 1853’te Diyarbekir’de doğdu. Vilayet İdare
Meclisi üyeliği ve Belediye reisliği yaptı. 1908’de yapılan seçimde Diyarbekir mebusu
olarak meclise girdi. 14 Mart 1909'da vefat etti.
Arif Efendi Diyarbekir merkezinde nerdeyse rakipsiz hareket ederken, 1900’ların
başında yöredeki aşiretler üzerinde ve hemen hemen tüm kırsal alanda otoritesini sağlamış
olan Milli Aşireti Reisi İbrahim Paşa karşısına çıktı.
İbrahim Paşa, 1904’ten itibaren Diyarbakır’a bağlı köyleri etki alanı içine almaya
başladı. Kırsal kesimde aşiretlerin sindirilmesi, Diyarbakır çevresindeki köylerin tahrip
edilmesinin ardından İbrahim Paşa için sırada, Diyarbekir şehir merkezindeki eşraf
bulunuyordu. İşte ikisi arasındaki mücadele de burada başlamaktadır. İbrahim Paşa
Diyarbekir merkezine hakim olmaya çalışmakta, Arif Efendi ise buna engellemeye
çalışmaktadır.
55
DİYARBAKIR VİLAYETİ’NDE AŞİRETLERİN İSKÂNI (PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI 1865-1900)
Dr. Hakan ASAN Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden itibaren nüfus iskân politikası izlediği
görülmektedir. Devletin iskân sistemindeki temel amacı ekonomik ve asayiş kaygıların
giderilmesi isteğinden kaynaklanmaktadır. XIX. yüzyıl Osmanlı Devletinde siyasî hareketlilik
ile birlikte sosyal değişim ve dönüşümün ortaya çıktığı bir dönemdir. Zamanla; ortaya çıkan
sorunların giderilmesi, düzenin ve asayişin sağlanması, dağılan yerleşim alanlarının
canlandırılması, tarım ve ticaretin geliştirilmesi ve ihtiyaç duyulan yeni yerleşim alanlarının
oluşturmasına yönelik politikalar izlenmiştir. Osmanlı Devleti aşiretleri belirli periyotlarla ve
belirli yerlere ihtiyaçları karşılanarak iskân etmek istemiştir. Diyarbakır Vilayeti aşiretlerin
etkili olduğu ve aşiret iskân politikasının uygulandığı bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmada 1865-1900 yılları arasında Diyarbakır Vilayeti’nde uygulanan aşiret iskân
politikasının sebepleri, nasıl bir politika izlendiği, politikanın uygulanmasında yaşanan
sorunlar ve sorunların çözüm yolları ile aşiret iskân politikasının sonuçları değerlendirilmiştir.
Çalışmamızda; Osmanlı Devleti’nin o dönem içerisinde tutmuş olduğu ve bugün
Osmanlı Arşivlerinde bulunan belgeler ile uzun bir süre yayın hayatına devam eden
Diyarbekir Vilayet Gazetesi’ne başvurulmuştur. Bunların yanı sıra söz konusu dönemde ve
sonraki dönemlerde kaleme alınmış tetkik eserlerden yararlanılmıştır. Aşiretlerin Diyarbakır
Vilayetine iskân edilmesi, problemler ve çözüm yolları üzerinden irdelenerek değerlendirmesi
yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Aşiret, İskân, Problem, Tedbir.
56
BEDİRHAN KARDEŞLER (HÜSEYİN VE OSMAN) İSYANI
Arş. Gör. Abdusselam ERTEKİN Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Arş. Gör. Asım KAÇMAZ Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
1877-78Osmanlı-Rus savaşına gönüllü milisleriyle katılan Bedirhaniler’den Hüseyin
ve Osman Bedirhan kardeşlerin savaş esnasında orduyu terk ederek Cizre-Bohtan bölgesine
dönmeleri ve burada bir emir gibi karşılanmaları kısa zamanda Kürtlerin etraflarında
toplanmasına yol açmıştı. Reşkotan ve Motkanlı aşiretlerin başlatmış olduğu isyanın (1878)
Van, Hakkari, Bohtan, Behdinan, Muş ve Bitlis’teki Kürt aşiretleri arasında yayılarak Cizre-
Bohtan bölgesine de sirayet etmesiyle Bedirhan Beyler kendilerini bu isyanın başında
buldular. Bedirhan kardeşleri tedip maksadıyla gönderilen kuvvetlerin bir başarı elde
edemeyerek yenilgiye uğramaları başta Yezidiler ile Hakkari Kürtleri olmak üzere Bedirhan
kardeşlere katılımlar neredeyse on bine ulaşmasına neden olmuştu. Kardeşlerden Osman
Bey’in Cizre-Bohtan Emiri ilan edilip hutbelerde halifenin yerine adının okunmaya
başlanması Osmanlı Devleti’ni daha ciddi davranmaya ve isyan karşısında esaslı adımlar
atmaya sevk etmişti. Sultan II. Abdülhamid bir taraftan isyanı bastırmak üzere birlikler
gönderip Cizre’yi ele geçirirken diğer yandan daha fazla Müslüman kanının dökülmesine razı
gelmeyerek barışçıl yollarla Bedirhan kardeşleri sulha razı etme siyasetini takip etmiştir.
Bunun için Bedirhan Beyin diğer oğulları Bahri ve Ahmet Bedri Beyler tavassut tarikiyle
isyancı kardeşlerine irsal olunmuştu. Padişahın iyi niyet göstergesi olarak tutuklu tüm
Bedirhanileri serbest bırakması, devletin duruma hâkim olması ve Bahri ile Ahmet Bedri
beylerin kardeşlerini telsim olmaya ikna etmeleri isyanın nihayete ermesine neden olmuştur.
Bu tebliğde/makalede Bedirhan Kardeşlerin isyanı, II. Abdülhamid’in isyan karşısındaki tavrı
vesikalar ve kaynaklar ışığında ele alınarak incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: II. Abdülhamid, Cizre-Botan, Bedirhaniler, Hüseyin Bey, Osman
Bey, İsyan,
57
DİYARBEKİR VE ÇEVRESİNDE TANZİMAT’A KARŞI TEPKİLER
Arş. Gör. Cemal ÜLKE Mardin Artuklu Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nin merkezileşme çabaları bağlamında Diyarbekir ve
çevresinde Tanzimat’a karşı tepkiler ele alınacaktır. 19. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nde önemli
reform hareketlerinin yaşandığı ve devletin bazı kurumlarının tekrar organize etmeye
çalışıldığı bir dönem olmuştur. Özellikle, Tanzimat Fermanı’nın (3 Kasım 1839) ilanıyla
birlikte merkezi otoriteyi güçlendirme amacıyla idari alanlar başta olmak üzere; adli, mali ve
askeri alanlarda kapsamlı yenilikler uygulanmaya çalışılmıştır. Tanzimat'ın öngördüğü
düzenlemeler devletin her yöresinde aynı anda uygulamaya konulamadı. Öncelik hükümet
merkezine daha yakın denetimi kolay yerlere verildi. Fakat bazı bölgelerdeki sorunlardan
dolayı Tanzimat’ın uygulanması ertelendi. Uygulamanın ertelendiği bölgelerin/şehirlerin
başında Diyarbekir ve çevresi gelmekteydi.
Diyarbekir Eyaleti’ne bağlı Cizre’de yöneticilik yapan ve bölgede uzun yıllar devlet
adına hizmet gören Cizre Emiri Bedirhan Bey, Tanzimat’ın ilanı ile birlikte yönetiminde
bulunan Cizre ve çevresinin Musul vilâyetine bağlanmasına karşı çıktı ve bu konuda Musul
valisiyle mücadeleye başladı. Yönettiği bölgeler Musul eyaletine bağlanınca Bedirhan Bey
bunu kabul etmeyerek isyan etti. (1846) Hakkâri bölgesindeki Nesturîler’in vergi vermemek
için Bedirhan Bey’e karşı isyan etmesi üzerine Bedirhan Bey Nesturîlere karşı savaş açtı.
Osmanlı Devleti, 1846 yılında Anadolu Ordusu Müşiri Osman Paşa kumandasında Bedirhan
Bey’e karşı harekete geçti. 1847 yılında teslim olan Bedirhan Bey ailesiyle birlikte önce
İstanbul’a daha sonra Girit’e sürgün edildi.
Anahtar Kelimeler: Diyarbekir, Merkezileşme, Tanzimat Fermanı, Tanzimat’a
Tepki, Bedirhan Bey
58
DİYARBAKIR’DA ERMENİ - ÇERKEZ İLİŞKİLERİ
Prof. Dr. Ahmet EYİCİL Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Mahmut TURAN Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Kafkasya’da Rusya devletinin izlediği yayılmacı politika sonucunda Çerkezler ve
diğer halklar yurtlarını terk etti. Osmanlı devletinin teşvikiyle 1860 yılına kadar küçük gruplar
halinde göç eden Çerkezler, o tarihten itibaren büyük kitleler halinde Anadolu’ya geldiler.
Çerkezler olumsuz iklim şartları ve hastalıklardan dolayı, İstanbul’dan ziyade Osmanlı
devletinin (Balkanlar, İç Anadolu, Halep, Karadeniz ve Doğu Anadolu’daki) boş arazilerine
yerleştirildi. Bu bölgelerde yaşayan ve bağımsız bir devlet hayal eden Ermeniler, Çerkezleri
kendilerine karşı rakip gördüler.
Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ve sınıra yakın bir konumdaydı.
Diyarbakır’da Ermeniler, Kürtler ve Kafkaslardan kara yoluyla gelen Çeçenler, bir arada
yaşamaktaydı. Bu bölge ekonomik açıdan zayıftı ve devletin bu bölgede otoritesi azdı. Bölge
halkı ekonomik şartlardan dolayı muhacirleri istemiyordu. Rusya devleti bu bölgedeki
azınlıkları kendi lehine kullanıyordu ve askeri yetenekleri iyi olan Çerkezleri burada
istemiyordu. Rusya hükümeti Ermenileri kullanarak, Bab-ı Âli’ye dilekçeler göndertiyorlardı
ve böylece Çerkezlerin Diyarbakır’a yerleştirilmelerini engelliyordu. Ermeniler basın yolu ile
Avrupa’daki devletlere Çerkezlerin ve Osmanlı Devleti’nin, Ermeni ve Kürtlere zulmettiğini,
kendilerinin mağdur olduklarını ve asimile edildiklerini beyan ediyorlardı.
Diyarbakır’da Çerkez–Ermeni ilişkilerinde dikkat çeken nokta, boş arazi meselesiydi.
Ekonomik yönden fakir olan bölge halkı ellerindeki toprakların muhacirlere verilmesini
istemiyordu. Rusya ve diğer devletler kendi çıkarları doğrultusunda bölgede karışıklık
çıkarıyorlardı. Bu durumu kendi lehlerine çevirerek Osmanlı devletine baskı yapıyorlardı.
Anahtar Kelimeler: Ermeni, Çerkez, Diyarbakır, Kürtler, Rusya.
59
19. YÜZYILDA DİYARBAKIR’DA MÜSLÜMAN-ERMENİ İLİŞKİLERİ
Yrd. Doç. Dr. Kasım ERTAŞ Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında farklı etnik köken ve inanca sahip
insanlar yüzyıllarca bir arada, kendi inançlarını ve kültürlerini muhafaza ederek genel olarak
huzur içerisinde yaşamışlardır. İmparatorluğun bünyesindeki bu topluluklar içerisinde
Ermeniler çok farklı bir konuma sahiptirler. Toplumsal hayatın farklı tabakalarında etkin bir
şekilde rol alan Ermenilerin, Müslümanlarla ilişkilerinin diğer gayrimüslim topluluklara
nazaran daha sıcak olduğu bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeniler ile
Müslümanlar arasındaki münasebet hem yabancı seyyahların hem de Müslüman ve Ermeni
yazarların eserlerine yansımıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya, Avrupa ve Afrika’da
yayıldığı geniş coğrafyaya kıyasen oldukça küçük bir paya sahip olan Diyarbakır vilayetinde
19. yüzyılda Müslümanlar dışında çok sayıda dini grup/cemaat bulunmaktaydı. Bu açıdan
Diyarbakır, barındırdığı dini gruplar itibarıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun adeta küçültülmüş
bir halini teşkil etmekteydi. 19. yüzyıl Diyarbakır’ının bu yapısı içerisinde en büyük nüfusa
sahip olan gayrimüslim topluluk Ermenilerdir. Diyarbakır’ın zanaat ve ticaret hayatında etkin
rol oynayan Ermeniler; kuyumculuk, demircilik, bakırcılık ve mimarlık gibi birçok zanaat
alanında ön planda olmuşlardır. Bunun yanı sıra; valilik, belediye, hastane ve adliye gibi
kamu kurumlarındaki hizmet alanlarında da Ermenilerin Müslümanlarla birlikte etkin bir
şekilde görev aldıklarına şahit olunmaktadır. Dolayısıyla Ermenilerin toplumsal hayatın
neredeyse bütün alanlarında Müslümanlarla münasebet içerisinde oldukları söylenebilir. Biz
de buradan hareketle çalışmamızda Ermenilerin Diyarbakır’daki konumları ve Müslümanlar
ile olan münasebetlerini genel hatlarıyla ortaya koymaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Diyarbakır, Birlikte Yaşama Kültürü, Müslümanlar,
Ermeniler.
60
TANZİMAT SONRASI DİYARBAKIR YAHUDİLERİNE BİR BAKIŞ
Dr. Mustafa ÖKSÜZ
Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Hz. Süleyman’ın vefatının akabinde krallığının ikiye bölünmesinden sonra kurulan
kuzeydeki İsrail krallığına tabi Samiriye’den gelen Yahudiler, Diyarbakır ve bölgeye
yerleşmiştir. Onların zürriyetinden gelenler asırlar boyunca bölgede yaşamaya devam
etmişlerdir. Diyarbakır’ın Osmanlı hâkimiyetine girişinden sonra da Yahudilerin buradaki
mevcudiyetlerine dair dönemin Osmanlı kaynaklarından bilgi bulmak mümkündür. Özellikle
tahrir ve cizye defterleri vasıtasıyla nerede yaşadıkları takip edilmektedir. Nitekim muhtelif
zamanlarda Diyarbakır’a uğrayan seyyahlar da Yahudiler hakkında bilgi vermişlerdir. 1844
yılında kenti ziyaret eden Yahudi seyyah Efraim Neumark, iki yüz civarında Yahudi’nin
yaşadığını ve içlerinde zengin kişilerin bulunduğunu söyler. Efraim Neumark’tan dört yıl
sonra şehre gelen bir diğer Yahudi seyyahı Benyamin Haşeni de iki yüz elli Yahudi hanenin
hayatlarını idame ettirdiğini belirtir.
Diyarbakır Yahudileri hakkında pek fazla kaynak ve çalışma bulunmamaktadır.
Kaynakların yetersizliği çalışmaların sadece seyahatnamelere ve Alliance İsraélite Universille
teşkilatına bağlı görevlilerin raporlarına istinat etmelerine yol açmıştır. Hâlbuki Diyarbakır
Şerʻiyye Sicilleri, içtimai ve iktisadi hayata dair mühim veriler ihtiva etmektedir. Kıymeti
tartışılmaz olan bu kaynak ne yazık ki Diyarbakır Yahudileri için kullanılmamıştır. Tanzimat
sonrası Diyarbakır Yahudilerinin içtimai, iktisadi ve beşeri hayatına yönelik bir girizgâh
yapma iddiasında olan tebliğ, ihmal edilmiş mühim bir kaynağı kullanarak Diyarbakır’da
yaşayan Yahudilere ve serüvenlerine tarihi zaviyeden bir bakış açısı sağlamayı
hedeflemektedir. Şüphesiz sicillerden istinbât edilecek malumat, Diyarbakır ve Yahudi Tarihi
araştırmalarına katkı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Yahudiler, Osmanlı, Tanzimat, Diyarbakır Şeriyye
Sicilleri
61
ZİYA GÖKALP’İN DİN EĞİTİMİNE İLİŞKİN DÜŞÜNCELERİ
Yrd. Doç. Dr. Davut IŞIKDOĞAN
Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Arş. Gör. İsmet KAYA
Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Din eğitimi kavramı, ülkemizde çok eski bir tarihe dayanmamakla birlikte, cumhuriyet
döneminden beri sıklıkla kullanılan ama birçok açıdan temellendirilmeye ihtiyaç duyulan bir
kavramdır. Ülkemizde, bu kavramın eğitim ile ilişkilendirilmesinde ve eğitime olan
etkilerinin ortaya konmasında değerli fikirler beyan eden düşünürler olmuştur. Bu kişilerin
düşüncelerinin tespit edilmesi ve doğru bir şekilde ele alınması önem arz etmektedir.
Günümüzde yaşadığımız birçok sorunun çözümü, o dönemde yaşayan düşünürlerin ve beyan
ettikleri fikirlerin doğru okunmasıyla mümkün olabilmektedir. Ancak bu sayede eğitimde
yaşanan bazı sıkıntılar aşılabilir ve bunlara yeni çözüm yolları bulunabilir.
Ülkemizde din eğitimi konusunda yeni fikirler öne süren ve bu konuda eser neşreden
düşünürlerden birisi de Ziya Gökalp’tir. Gökalp, yaşadığı dönemde din eğitimi ile ilgili
fikirler ortaya atmıştır. O dönemde ortaya koyduğu fikirlerin etkisi günümüzde hala devam
etmektedir. Gökalp, sosyoloji, psikoloji, felsefe, eğitim, din ve din eğitimi gibi birçok alanda
çalıştığı ve eserler verdiği için, çalışmaları birçok araştırmacı tarafından incelenmekte ve
değerlendirilmektedir. Bu araştırmanın amacı Ziya Gökalp’in din eğitimine yönelik fikirlerini
ortaya koymak ve günümüze olan yansımaları hakkında bir bakış açısı sunmaktır.
Bu araştırma, Ziya Gökalp’in din eğitimi ile ilgili görüşleriyle sınırlandırılmış ve
eserlerinde ortaya koyduğu düşüncelerden yola çıkılarak değerlendirmede bulunulmuştur. Bu
nedenle Gökalp’in yazdığı eserler incelenmiş ve bu konuyla ilgili başka araştırmacıların
yazdıkları kaynaklardan yararlanılmıştır. Araştırmada öncelikle literatür taraması yapılmış,
daha sonra ele alınan eserlerin içerik çözümlemesi yapılmıştır. Gökalp’in din eğitimine
yönelik fikirleri, mümkün olduğunca kendisinin ifade ettiği ve anlamlandırdığı şekilde ortaya
konmaya çalışılmıştır.
62
ZİYA GÖKALP’İN “KÜÇÜK MECMUA”DAKİ FİKİR VE GÖRÜŞLERİ
Yrd. Doç. Dr. Serdar ERKAN
Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Diyarbakır’ın yetiştirdiği mümtaz fikir adamlarından biri olan Ziya Gökalp, Malta sürgünü dönüşü İstanbul’da durmayarak Diyarbakır’a yerleşti. Burada milli mücadele ve milli devlet fikrini kamuoyuna tanıtmayı arzu etmekteydi. Bu amaçla haftalık Küçük Mecmua adlı dergiyi 5 Haziran 1922 tarihinde “Haftada bir çıkar, ilmî, edebi, siyasi, iktisadî mecmuadır” başlığı ile çıkarmaya başladı. Değişik aralıklarla 33 sayı çıkan dergi 5.Mart 1923 tarihinde Ziya Gökalp’in Ankara’da Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Encümenliği’ne tayin edilmesinden dolayı yayın hayatına son vermek zorunda kaldı.
Bir taşra dergisi olmasına rağmen bıraktığı etkiler bakımından ardında derin izler bırakmıştır. O dönemde saman kağıdı denilen en kalitesiz kağıda basılıyordu. Harfleri bile zor okunuyor, mürekkep izleri arka sayfaya geçiyordu. Fakat başta İstanbul olmak üzere Türk aydınları bu derginin Diyarbakır’dan gelmesini sabırsızlıkla bekliyorlardı. Falih Rıfkı (Atay), dergi için: “Ziya Gökalp’in ruhundaki kutsal ateş, bu dergi yoluyla bize kadar ulaşıyor” diyordu. Yahya Kemal’e göre derginin etkisi büyük olmuş, Gökalp’in pek çok yazısı, İstanbul ve Ankara basını tarafından iktibas edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, bir konuşmasında “Ziya Gökalp’in Küçük Mecmuası, inkılabımıza büyük hizmetlerde bulunmuştur” demekle derginin önemini Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine Ziya Gökalp’in etkisinin ne derece önemli olduğunu bir kere daha zikretmiştir. Nitekim Atatürk, Ziya Gökalp’i “fikirlerinin babası” olarak kabul etmekte idi.
Küçük Mecmua, Türk Milleti’nin var oluşunu belirleyen en karışık dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden yeni bir medeniyet hamlesi olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin doğuşuna şahitlik etmiş bir fikir okuludur. Ziya Gökalp ve fikirleriyle katkı sağlayan değişik yazarların bu okulda tartıştıkları sorunlar bugün, Türk nesli açısından bir belge ve bir hafıza niteliği taşımaktadır. Sosyolojik tahliller başta olmak üzere tarih, felsefe, din, sanat, ahlak ve iktisadi alanlarda çok zengin konuların ele alındığı bu mecmua, bir dönemin fotoğrafını sunarken aydın kimliğiyle kendilerini ortaya çıkaran insan tipinin de betimlemesini yapmaktadır. Ziya Gökalp, fildişi kulede bir aydın değil, hayatın ve onun yaşattığı problemlerin tam ortasında yer alan bir eylem adamı, bir çözüm üretici “münevver” tipini temsil eder. Ziya Gökalp, Diyarbakır’dan birlik ve beraberlik mesajları vererek; Türk milli kimliğinin tüm farklılıkların üstünde ve ötesinde tek kimlik olduğunu vurgulamış; bu çerçevede ulus - devlet oluşumunun felsefi ve sosyolojik temellerini oluşturmuştur. Bu amaçla Ziya Gökalp’in “Küçük Mecmua” daki yazılarına bağlı kalarak, Gökalp’in fikirlerini; ülkemizin milletçe siyasi, iktisadi, kültürel ve dini burhanların en şiddetli biçimde yaşandığı son yıllarda, yeniden ilim dünyasına kazandırmayı bir görev addettik.
Anahtar Kelimeler: Ziya Gökalp, Küçük Mecmua, Diyarbakır, Millet, Tarih.
63
ZİYA GÖKALP VE EĞİTİME İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
Doç. Dr. Ahmet ÇOBAN
Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Diyarbakır’ın önemli şahsiyetlerinden düşünür, devlet adamı, şair ve yazar olan Ziya Gökalp (1876-1924), hem Osmanlı Devleti’nin son yıllarını hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna şahit olmuş, toplumun fikir mimarlarından biri olarak tarihte önemli bir konuma sahip bulunmaktadır. Farklı etnik oluşumları içinde barındıran Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinde, ülkenin içinden geçtiği değişim dönemlerine tanıklık etmiş, 20. Yüzyıl Türkiye’sinin sosyal bilimler alanında yetiştirdiği öncü düşünürün, her iki dönemin de eğitim politikalarının şekillenmesinde oldukça etkili olduğu kabul edilmektedir. Dolayısıyla böylesine etkili bir şahsiyetin eğitime ilişkin görüş ve düşüncelerinin araştırılması, incelenmesi ve analiz edilmesi büyük önem arz etmekte ve günümüz eğitim sorunlarına çözüm sağlayacağı düşünülmektedir.
Araştırmanın amacı, savunduğu düşünceleriyle ülkenin eğitim politikalarını etkileyen Ziya Gökalp’in eğitimcilik yönünü ve eğitime ilişkin görüşlerini çeşitli boyutlarıyla ortaya koymaktır. Bu temel amaç çerçevesinde şu sorulara cevap aranmıştır: Ziya Gökalp’in, 1.Eğitimci yönünü oluşturan unsurlar nelerdir? 2.Osmanlı Eğitim Sistemi’ne ilişkin görüşleri nelerdir?
3.Döneminin eğitim sistemini “kozmopolit” olarak değerlendirmesinin nedenleri ve buna ilişkin çözüm önerileri nelerdir?
4.Eğitimdeki temel kavramlara (eğitim, öğretim, kültür, disiplin v.s.) ilişkin görüşleri nelerdir?
5.Eğitim reformuna ilişkin görüşleri nelerdir? 6.Eğitimin “Milli “olmasına ilişkin görüşleri nelerdir? 7.Eğitimin amacına ilişkin görüşleri nelerdir? 8.Eğitim programlarına ilişkin görüşleri nelerdir? 9.Öğretmenlik mesleği ve niteliklerine ilişkin görüşleri nelerdir? 10.Üniversite öğretimine ilişkin görüşleri nelerdir? 11.Üniversite öğretim elemanlarının niteliklerine ilişkin görüşleri nelerdir? 12.Eğitim sürecinde yetiştirilecek bireylerin özelliklerine ilişkin görüşleri nelerdir?
Araştırmanın amacı doğrultusunda yapılan literatür taramasında önemli kaynaklara ulaşılmış, gerekli incelemelerden sonra değerlendirmelere yer verilmiştir. Kendi döneminin koşullarına göre önemli bir eğitim süreci yaşamış olan Ziya Gökalp, aktif bir kişiliğe sahip olmakla dikkatleri çekmiş, devletin etkili ve yetkili kademelerinde görev yapmış, yenilikçi fikirlere sahip olmuş ve bu fikirlerini dile getirmiştir. Osmanlı Eğitim Sistemini çok iyi analiz etmiş, eğitimin “kozmopolit” bir duruma gelmesinin nedenlerini ve bu durumdan kurtulmanın yollarını açık ve net bir şekilde dile getirmiştir. Özellikle eğitim ve öğretim kavramları arasındaki farkı vurgulayarak, eğitim sistemine yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Eğitime ilişkin yapılacak reformların üniversitelerden başlanarak yapılmasına ve “eğitimin milliliği”nin ne anlama geldiğini belirterek önemine dikkatleri çekmiştir. Eğitimin amacını sosyolojik temele dayandırılmasının gerekliliğinden hareketle eğitim programlarının yapılandırılması gerektiğini belirtmiş, öğretmenlerin yetiştirilmesi, mesleğin niteliği ve saygınlığına ilişkin önerilerde bulunmuştur. Üniversitelerin ve öğretim elemanlarının nitelik ve statülerine ilişkin önemli görüşler ileri süren Ziya Gökalp, insan yetiştirme modeline ilişkin çarpıcı tespitlerde bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Ziya Gökalp, Eğitim, Öğretim, Diyarbakır.
64
DİYARBAKIRLI ZİYA GÖKALP’LA İLGİLİ AZERBAYCAN’DA YAPILAN AKADEMİK ÇALIŞMALARIN GENEL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Doç. Dr. Cavid QASİMOV
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Ziya Gökalp, Diyarbakır’da doğan ve Türk Dünyası’nın son birkaç yüzyıl içinde
yetiştirdiği büyük düşünürlerden biridir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyesi olarak siyasete
atılan Ziya Gökalp, yazmış olduğu eserlerle(özellikle Türkçülüğün Esasları adlı baş eseri ile)
Türk Dünyası’nın sevilen bir ismine çevrilmiştir. Ziya Gökalp, Türkçülük kavramını
sistemleştirerek, batılılaşmayı, ekonomide devletçiliği, dilde özleşmeyi öngören bir
milliyetçilik anlayışının fikir babası olduğundan dolayı tekçe Türkiye’de değil, aynı zamanda
Türkî Cumhuriyetlerde(özellikle Azerbaycan’da) akademik araştırmaların ilgi odağına
çevrilmiştir. 02-03 Kasım 2017 tarihinde yapılacak olan Uluslararası Tanzimat'tan
Cumhuriyet'e Diyarbakır Sempozyumu’na sunmak istediğim bildiride Azerbaycan’da Ziya
Gökalp’la ilgili yapılan akademik çalışmaların değerlendirilmesini yapmağı amaçlıyoruz
Anahtar Kelimeler: Ziya Gökalp, Azerbaycan, Akademik Çalışmalar
65
DİYARBAKIR VİLAYET MATBAASININ DİYARBAKIR’DAKİ YEREL BASININ GELİŞİMİNE KATKISI (1868-1923)
NESLİHAN KILIÇ Gazi Üniversitesi SBE Gazetecilik
Tanzimat dönemi Osmanlı Devleti’nin batılı kurum ve kuruluşlarıyla yeniden
yapılandırıldığı bir dönemdir. Esasen Gülhane Parkında okunan bir padişah fermanından ibaret olan Tanzimat Fermanı, etkisi Cumhuriyetin ilk dönemlerine kadar devam eden ve hukuktan, siyasete, ekonomiden, eğitime, sosyal hayattan, devlet idaresine pek çok alanda bir dizi yeniliği ifade etmektedir.
Basın tarihi açısından da dönemin çeşitli yansımaları söz konusudur. Bu kapsamda Osmanlı Devleti Vilayet Matbaalarını kurmak suretiyle matbuat âleminde bir takım yeniliklerin önünü açmıştır.
İlk örneklerini 16. yy. da Avrupa’da gördüğümüz matbaanın Osmanlı Devletine gelişi yaklaşık 18. yydır. Matbaanın icadı ve yaygın kullanımıyla basılı eserler büyük bir ivme kat etmiş, zor ve zahmetli bir süreç oldukça kolay hale gelmiştir. Her ne kadar çeşitli sebeplerle matbaanın Osmanlı Devletine girişi ve yaygınlık kazanması Avrupa’ya nazaran biraz gecikmiş olsa da neticede 19. yy. da matbaa Osmanlı Devletinde de yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu yaygınlıkta devlet öncü rol oynamış ve matbaanın gelişimi özel girişimden ziyade devlet eliyle olmuştur. Bu çerçevede çeşitli vilayetlerde devletin resmi bir kurumu olarak Vilayet Matbaaları kurulmuştur. Matbaalarda çok ve çeşitli türde yayınlar basılmış, bu durum ülkedeki entelektüel düzeyin gelişimine çeşitli açılardan katkılarda bulunmuştur.
Basın tarihimiz açısından Vilayet Matbaaları iki açıdan önem arz etmektedir. Birincisi, devletin resmi yayın organı olan Vilayet Gazeteleri bu matbaalarda basılmış, bu sayede devletin vatandaşı bilgilendirmesinde birinci elden bir yol açılmıştır. İkincisi de, sermaye ve teknolojik birikim isteyen böylesi büyük yatırımların o günün şartlarında özel teşebbüs tarafından yapılması zor ve zahmetli olduğundan devletin öncü rol oynaması, yerel basının bu matbaalar yoluyla gelişimine katkıda bulunmuş, bu sayede özel teşebbüsün çeşitli yayın organları bu matbaalar yoluyla basın tarihimizde yerini almıştır.
Diyarbakır’da basın faaliyetlerinin başlaması da kentte Vilayet Matbaasının 1868 yılında kurulması ile başlamıştır. Ardından dönemin Diyarbakır Valisi Kurt İsmail Hakkı Paşa’nın gayretleriyle bir gazetenin çıkarılması yönünde yürütülen çalışmalar sonuç vermiş ve ilk sayısı 3 Ağustos 1869 tarihinde çıkan Diyarbakır Gazetesi matbaada basılarak yayın hayatına girmiştir.
İşte biz de tebliğimizde Diyarbakır Vilayet Matbaasında basılan başta Diyarbakır Vilayet Gazetesi olmak üzere özel teşebbüsün çıkarttığı diğer gazete ve dergileri ele alacağız.
Anahtar Kelimeler: Tanzimat Dönemi, Vilayet Matbaaları, Vilayet Gazeteleri, Diyarbakır Vilayet Gazetesi, Basın Tarihi.
66
PEYMÂN GAZETESİ’NİN DİYARBAKIR BASIN TARİHİNDEKİ YERİ
Zülfükar İPEK Dicle Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Osmanlı dönemi Diyarbekir vilayetinde ilk matbaa h. 1286 (m.1869-70) yılında kurulmuştur. 1869 yılında ise bir devlet gazetesi olan Diyarbekir Gazetesi basılmıştır. Diyarbakır’ın ilk özel gazetesi olan Peymân Gazetesi ise II. Meşrutiyet’in ilanından sonra 29 Haziran 1909 yılında yayın hayatına başlamıştır. Gazetenin ilk sayısındaki bilgilere baktığımızda her hafta pazartesi günleri basılan gazetenin imtiyâz sahibi ve mes’ul müdürünün Mirîkâtibizâde Şükrü olduğu anlaşılmaktadır. Gazetenin seneliği 25, posta ücretiyle beraber ücreti 32 kuruş olup nüshası 20 paradır. Kitapçılar kapısında; ilk 7 sayısı Kıra-i Zâde Lütfi Efendi’nin, 7’den 16’ya kadar olan sayılar Itarzâde Mustafa Efendi’nin, 16’dan sonraki sayılar ise İslam Bey’in mağazalarında satılan gazetenin mahal-i tab’ı Diyarbekir devlet matbaasıdır.
Konu olarak özellikle kalkınma medenileşme üzerine yazılar yazan peymân yazarları ayrıca Osmanlı donanması, ittihad ve terâkki cem’iyeti’nin faaliyetleri, Osmanlı birlik ve kardeşliği, II. Abdülhamid dönemi Osmanlı uygulamaları, aşiretlerin durumu ve ıslahı gibi pek çok konuda yazılar da kaleme almışlardır. Gazetenin yazarları ise başta Ziya Gökalp olmak üzere Mirikatibizâde Şükrü, Mukavelat muharriri Ömer Ali, Pirinçcizâde Feyzi, İttihâd ve terâkki yöneticisi Yüzbaşı Mazhar gibi birçok isim ile beraber isim ve imzasını belirtmeden yazan çok sayıda yazar da mevcuttur. Biz de bu çalışma ile peymân gazetesini içerik itibariyle tartışmaya açmaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır Basını, Ziya Gökalp, Mirikatibizâde, Özel Gazete, Peymân
67
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E DİYARBAKIR’DA KÜTÜPHANELER VE KÜTÜPHANECİLİK
Mehmet Ali ABAKAY Araştırmacı-Yazar
Dilan DAŞTEMİR Bolu İzzet Baysal Üniversitesi
Bu bildirimizde dünyanın en büyük kütüphanelerinden birine sahip olmuş ve bu
zenginliği koruyamamış Diyarbakır’da Kütüphaneciliğin Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar
olan tarihini bilgiler ve belgeler ışığında ele alıyoruz.
Döneminde Dünyanın bilinen, mevcut olan en önemli kütüphanelerinden olan
Diyarbekir Kütüphanesi, savaş sonrası şehrin tesliminden sonra 1.040.000 Ciltlik
Kütüphaneye sahiptir. Bu kütüphaneden sadece Mısır’a Sultanın Kadısına düşen ganimet
kitap yetmiş deve yüküdür.
Merhum Ali Emirî Efendi’nin doğduğu şehirde git gide küçülen kütüphaneciliğin
sebeplerini ve sonuçlarını irdeleyeceğimiz bildiride şehrin zengin kültür-sanat ve edebiyat
dünyasına ışık veren kimi önemli kaynak eserlere de yer verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Kütüphane, Halk kütüphanesi, Ali Emirî
68
İNGİLİZ KONSOLOSLUK RAPORLARINA GÖRE 20. YÜZYIL BAŞLARINDA DİYARBAKIR TİCARETİNE DAİR BAZI TESPİTLER
Yrd. Doç. Dr. Kemal SAYLAN
Gümüşhane Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Hint ve İran ticaretinin kavşağında bulunması, tarihsel süreç içinde Diyarbakır’ın idari
ve iktisadi merkez olmasını beraberinde getirmiştir. Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren Avrupalı devletlerle yapılan ticaret anlaşmaları ve buharlı gemi ticaretinin ön plana
çıkmasıyla birlikte Anadolu’nun iç bölgelerinde bulunan bazı şehirler ticari anlamda
gerilemeye başlamıştır. Bu duruma Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik
ve sosyal gerilemenin de etkisi büyüktür.
Bununla birlikte Diyarbakır’ın önemli bir tarım potansiyeline sahip olması Avrupalı
devletlerin ilgisini buraya yöneltmiştir. Özellikle İngilizler, Diyarbakır’ı Erzurum konsolosluk
bölgesine dâhil ederek buradaki ticari faaliyetlerini artırmışlardır. Bu durumun en güzel
göstergelerinden biri konsolosluk raporlarında Diyarbakır Vilayetine önemli bir bölümün
ayrılmış olmasıdır.
Toplam sayısı 11 olan bu raporlar, 1900-1913 yılları arasındaki verileri ihtiva
etmektedir. Raporlarda Diyarbakır’dan yapılan başlıca ihracat ve ithalat kalemleri yer
almaktadır. Raporlarda ayrıca vilayetin ticaret potansiyelinin ne kadar olduğu ile ilgili bilgiler
bulunmaktadır.
Bu çalışma; İngilizlerin Erzurum Konsolosluk Raporları esas alınarak 20. yüzyıl
başlarında Diyarbakır’ın ticaret potansiyelini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışma
vilayet dâhilinde ihracat ve ihracata konu olan ürünlerin tespit edilmesine yardım edecektir.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Konsolosluk, Rapor, Ticaret.
69
AMERİKALI MİSYONER SOUTHGATE’İN TANZİMAT ÖNCESİNDE DİYARBAKIR’A DAİR BAZI GÖZLEMLERİ
Dr. Ayşegül KUŞ
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Diyarbakır, Mezopotamya bölgesinde eski çağlardan itibaren varlığını sürdüren
önemli şehirlerden biridir. Kentin bu önemi ana yollar üzerinde yer almasından
kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, daha ilk çağlardan itibaren Hurriler, Mitanniler, Asurlular,
İskitler, Medler, Persler, Selevkoslar, Urartular ve Romalılar gibi kimi topluluklar bölgeyi ele
geçirerek burada askeri, siyasi ve ekonomik bakımdan hâkimiyet tesis etmeye çalışmışlardır.
Roma ve Bizans dönemlerinde eyalet merkezi olan Diyarbakır, İslâm devletleri döneminde de
bu özelliğini sürdürmüştür. Özellikle Akkoyunlular zamanında uzun bir süre bu devletin
merkezi olan şehir, 1515 yılında Osmanlı hâkimiyeti altına girdikten sonra da devletin en
önde gelen idari merkezlerinden biri olmuştur. Şehrin geçmişinin çok eskilere dayanması ve
stratejik konumda bulunması tarihin çeşitli dönemlerinde pek çok seyyahın bölgeyi ziyaret
etmesine sebep olmuştur. Diyarbakır, 19. yüzyılda Osmanlı topraklarını çeşitli amaçlarla
seyahat eden Buckingham, Ainsworth, Texier, Cuinet gibi kimi batılı gezginlerin de ilgisini
çekmiştir. Bu seyyahlardan biri de Amerikalı misyoner olan Horatio Southgate’dir. O,
1830’lu yıllarda gerçekleştirdiği seyahati esnasında Diyarbakır’da da bulunmuş ve kentin
fiziki, sosyo-kültürel ve ekonomik yapısına dair bazı izlenimlerini kayıt altına almıştır. Bu
çalışma, onun 1840 yılında yayımlanan “Narrative of a Tour Through Armenia, Kurdistan,
Persiaand Mesopotamia” adlı eserindeki gezi notlarından yola çıkarak kentin tarihinin
aydınlatılmasına yönelik kimi katkılar yapmayı amaçlamaktadır.
Anahtar Sözcükler: Diyarbakır, seyyah, HoratioSouthgate, Fiziki yapı, sosyo-
kültürel yapı, ekonomik yaşam.
70
XIX. YÜZYIL SONLARINDA DİYARBAKIR MEDRESELERİ “MAARİF SALNAMELERİNE GÖRE”
Yrd. Doç. Dr. Yaşar ARSLANYÜREK Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Eğitim öğretim tüm toplumlarda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da öneme haizdi.
Bu bağlamda devletin tüm vilayetlerinde, bazı ilçelerinde ve dahası bazı nahiyelerinde dahi
eğitim öğretim faaliyetleri önemle yürütülmüştür.
Diyarbakır, kadim bir geçmişe sahip olmakla birlikte Osmanlı Devleti döneminde
öneme haiz büyük şehirlerdendi. Diyarbakır’da gerçekleştirilen eğitim öğretim faaliyetleri de
bunun en önemli göstergelerindendir. Maarif Salnamelerinde, Diyarbakır ile ilgili birçok kayıt
bulunmaktadır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti döneminde Diyarbakır’daki eğitim öğretim,
Diyarbakır merkez olmak üzere Siverek, Cizre, Eğil, Silvan, Çermik ve Çüngüş gibi ilçelerde
ve bazı nahiyelerde gerçekleştirilmiştir. Bu gibi yerlerdeki eğitim öğretim kurumları sıbyan
mektepleri, iptidai mektepleri, idadi mektepleri, rüşdiye mektepleri, öğretmen yetiştiren
okullar ile medreseler gibi kısımlardan oluşmaktaydı. Bunun yanında kızlara mahsus ortaokul
seviyesinde okullar da bulunmaktaydı. Sivil nitelikli bu okullara ilave olarak askeri nitelikteki
okullar da mevcuttu. Söz konusu dönemde şehirde bir de sanayi mektebinin olduğu
anlaşılmaktadır. Bu okulların yanında XIX. yüzyılda Amerikalılar ve Fransızlar ile Ermeniler,
Süryaniler, Keldaniler ve Protestanların da Diyarbakır’da kendilerine mahsus özel okulları
vardı.
Eğitim öğretim tarihi açısından oldukça öneme haiz Maarif Salnamelerinde,
Diyarbakır ile ilgili bilgiler incelenmek suretiyle yakın dönem Osmanlı tarihi içerisinde
Diyarbakır’ın eğitim öğretim tarihi açısından önemi aydınlatılmasına çalışıldı. Maarif
Salnamelerinde eğitim öğretimle ilgili oldukça ayrıntılı bilgiler bulunduğundan, bu çalışmada
sadece medreseler ayrıntılı bir şekilde incelendi.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Diyarbakır, eğitim, öğretim, medrese.
71
TANZİMAT DEVRİ DİYARBAKIR’INİDARİ, SOSYO-EKONOMİK VE KÜLTÜREL TARİHİ ARAŞTIRMALARINDA ÖNEMLİ BİR KAYNAK:
“AMİD TEREKE DEFTERLERİ”
Arş. Gör. Ahmet GÜLENÇ Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Kişinin vefatından sonra geriye bıraktığı menkul ve gayr-i menkul mallarının İslam
hukukuna göre mirasçıları arasında paylaşılıp, kadı tarafından kaydedildiği yer olan tereke
defterleri ait oldukları şehirlerin idari, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı hakkında önemli
bilgiler ihtiva etmektedir. Tereke kayıtlarında bir şahsın nerede ikamet ettiği, nüfus bilgileri,
ne işle meşgul olduğu, eşi veya eşleri, kız ve erkek çocukları, akrabaları, giysileri, eşyaları ve
malları, borçları ve alacakları, toplam miras miktarı ve mirasının mirasçıları arasında
taksimine ait bilgiler yer almaktadır. Tereke defterlerindeki bu verilerden yola çıkılarak,
defterin ait olduğu devirdeki halkınyaşayış tarzı, evlerinde veya günlük hayatta kullandıkları
eşyalar, geçim kaynakları, mal ve eşya fiyatları, ortalama servet miktarları, kullandıkları
unvanlar, Müslim ve gayr-i Müslim nüfusun oranları, kız ve erkek çocuk ortalaması, eş
durumları, şehir merkezinde veya köylerde yaşayan halkın nüfusu gibi daha birçok veri elde
edilebilir.
Çalışmada, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden temin edilen ve Tanzimat Devri
Diyarbakır tarihi çalışmalarında önemli kaynak eserlerinden olan 353 (h.1256-1257/m.1840-
41), 377 (h.1260-1261/m.1844-45), 308 (h.1264-1266/m.1847-49), 280 (h.1266-
1268/m.1849-51), 293 (h.1279-1280/m.1862-63) ve281 (h.1281-1282/m.1864-65)numaralı
tereke defterlerinin tanıtımları ve muhtevaları hakkında bilgi verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Tanzimat Dönemi, Amid/Diyarbakır, Tereke
Defterleri, Sosyo-Ekonomik Hayat.
72
OSMANLI ARŞİV BELGELERİNDE AMİD YERİNE DİYARBEKİR ADININ KULLANILMASININ TARİHİ SEYRİ
Yrd. Doç Dr. Mehmet Salih ERPOLAT Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Diyarbekir bölgesi Osmanlı Devleti’nin idaresine alındıktan sonra Diyarbekir Vilayeti
(Eyaleti) adı altında teşkilatlandırılmıştır. Vilayetin merkezi olan Amid sancak itibar edilerek
paşa sancağı hâline getirilmiştir. Yani beylerbeyinin ikamet ettiği ve eyaleti yönettiği merkez
olmuştur. Bu durum Osmanlı Devleti’nde eyalet sisteminin devam ettiği ana kadar da devam
etmiştir. Bundan dolayı Osmanlı arşiv belgelerinde Amid adına sık sık rastlanılmaktadır.
Amid adının Osmanlı arşiv belgelerinde genellikle “medine-i Amid”, “mahmiye-i Amid”,
“Amid livası”, “Amid sancağı”, “Amid kal’ası” “Amid nahiyesi” gibi ifadelerle birlikte
araştırmacıların karşısına çıktığı müşahede edilmektedir. Bu adın arşiv kayıtlarında XVI.
yüzyıldan XVII. yüzyıla kadar neredeyse kesintisiz bir şekilde kullanıldığına şahit
olunmaktadır.
Tespitlerimize göre; Osmanlı arşiv belgelerinde XVII. yüzyıldan itibaren Amid yerine
Diyarbekir adının yavaş yavaş kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Bu kullanım Amid
adının tamamen terk edilerek yerine Diyarbekir adının kullanılması şeklinde olmamıştır. Bazı
kâtiplerin kimi belgelerde şehir için Amid adını, kimi belgelerde ise Diyarbekir adını tercih
ettikleri görülmektedir. Osmanlı arşiv belgelerinde günümüz Diyarbakır şehri için Amid adı
yerine, XVII. yüzyıldan başlayarak Diyarbekir adının “ şehr-i Diyarbekir”, “Diyarbekir
mahallatından…”, “Diyarbekir’de vâki‘ Câmi‘-i Kebir …”, “nefs-i Diyarbekir”, “Diyarbekir
Kal‘ası” gibi şehrin bir özelliğiyle beraber kullanılmaya başlandığı tespit edilmektedir.
Böylece Amid adının Diyarbekir’e tahvil edilmesinde bir gün ansızın yayımlanan bir
ferman, çıkarılan bir kanun ya da herhangi bir siyasi mülahaza sonucu olarak değil, hayatın
tabiî akışı içinde gerçekleşen tarihî bir hadise olduğu anlaşılmaktadır. Tanzimat ve sonrası
dönemde de Amid adı yerine Diyarbekir adının daha yaygın hâlde kullanıldığı müşahede
edilmektedir. Bu tarihî gelişmenin arşiv belgelerine yansıyan numunelerinden misaller
verilerek konu açıklığa kavuşturulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Amid, Diyarbekir, Sancak, Şehir, Medine.
73
İNGİLİZ BELGELERİNDE DİYARBAKIR ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME (1854-1923)
Yrd. Doç. Dr. Cengiz KARTIN Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Buharlı makinelerin icadı ile birlikte başlayan Sanayi Devrimiyle 19. yüzyıl’da Güneş Batmayan Ülke halini alacak olan İngiltere’nin Ortadoğu ile ilgili planları Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından çok daha öncelere dayanmaktadır. Ortadoğu ve Avrupa coğrafyasının bir geçişi hüviyetinde olan Anadolu’ya da bu manada pek çok görevli gönderen İngiltere, öteki olarak tanımladığı bölge insanlarının neye sahip olduğu bilgisi ile, ilerde coğrafyanın şekillendirilmesini sağlamayı planlamıştır.
Diyarbakır, tarih boyunca Anadolu coğrafyasını tamamlayan ve onun ayrılmaz bir parçası konumunda olmuştur. Bu bütünlük özellikle Osmanlı Devleti’nin Anadolu’ya hakim olması ile birlikte bir kader birliğine dönüşmüştür. Genelde Anadolu, özelde Diyarbakır’da Türkler, Kürtler, Ermeniler ve diğer toplumlar her ne kadar zaman zaman problemlerle karşılaşmışlarsa da genellikle dostane bir yaşam sürdürmüşlerdir.
Hem dünyanın süper gücü olması hem de bölge dışı aktör olması açısından İngiltere Diyarbakır’a özel bir önem vermiştir. Bu önem, sadece burada bulunan yeraltı kaynakları ile açıklanamayacak derecede büyüktür. Bölgeye göndermiş olduğu arkeolog, doktor, asker, mühendis ve benzeri istihbarat uzmanları marifeti ile birinci elden kaynaklar temin eden İngiltere, bunlara ilave olmak üzere konsolos ve yardımcılarının hazırlamış oldukları raporlar ile Diyarbakır’ın ekonomik, siyasi, kültürel, coğrafi, sosyal dokusunu da tahlil etmenin yollarını temin etmiştir.
Söz konusu raporların tamamının kesin ve doğru bilgilere havi olduğu tezi bilimsel yaklaşıma uygun değildir; ancak başta İngiltere olmak üzere bölge dışı aktörlerinin de neye sahip olduğunu bilinmeden geleceği şekillendirmek de mümkün değildir. Çalışma başta The National Archives (İngiliz Ulusal Arşivi), Royal Geographical Society (Kraliyet Coğrafya Topluluğu) ve İngiliz seyyahların kaleme almış oldukları bilgilerin bir değerlendirmesi üzerine inşa edilecektir. Özellikle konsolosluk raporlarında Musul, Halep, Şam ve Erzurum şehirleri ile birlikte değerlendirilmiş olan Diyarbakır’a -bahse konu tarih aralığında- George Taylor, William Richard Holmes, Edward William Charles Noel, Gertrude Bell başta olmak üzere pek çok İngiliz de gelerek birinci elden gözlemlerini makale ve kitaplarında aktarmışlardır. Bildiri yukarıda ifade edilmiş olan rapor ve kayıtlara dayalı olarak 1854-1919 tarih aralığında İngilizlerin gözlemlerine bir bakış sergilemeyi hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, İngiliz Konsoloslar, Gertrude Bell, Edward William Charles Noel, Türkler, Kürtler, Ermeniler.
74
İNGİLTERE’NİN DİYARBAKIR KONSOLOSLUĞU: AÇILIŞI VE İLK DÖNEM FAALİYETLERİ (1854-1860)
Arş. Gör. Halil İbrahim GÖRÜR Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
İngiltere’nin Diyarbakır Konsolosluğu’nun açılışı ve ilk dönem faaliyetlerini
incelediğimiz bu çalışma temel olarak, söz konusu konsolosluğun İngiliz Milli Arşivleri’nde
(The National Archives-TNA) bulunan kendi kaynak ve raporlarına göre hazırlanmıştır.
İngiltere’nin Diyarbakır’a atanan ilk konsolosu William Richard Holmes, 28 Ekim
1854’te Diyarbakır’a gelerek görevine başlamıştır. Burada yaklaşık altı yıl görev yapan
Holmes, görevinin ilk yıllarında Kırım Harbi’nin bölgede neden olduğu askeri hareketliliğin
yanı sıra, bölgenin kendine özgü dahili meselelerine dair de önemli değerlendirmelerde
bulunmuştur. Diyarbakır gibi Osmanlı Anadolu’sunun mühim bir vilayetinde İngiliz
konsolosu olarak görev alan Holmes’ın değerlendirmeleri, sadece Diyarbakır için değil genel
anlamda tüm bölgenin nabzını tutması hasebiyle bu noktada bizlere tarih adına önemli
ipuçları sunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır Vilayeti, İngiliz Konsolosu, W. Richard Holmes,
Diyarbakır İngiliz Konsolosluğu, Konsolosluk
75
İNGİLTERE’NİN DİYARBAKIR KONSOLOSU JOHNGEORGE TAYLOR’IN DİYARBAKIR VİLAYETİ’NE DAİR İTHALAT-İHRACAT İSTATİSTİKLERİ VE
DEĞERLENDİRMELERİ (1853-1863)
Arş. Gör. Emel DEMİR GÖRÜR Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
İngiliz Milli Arşivi’nden (The National Archieves) elde edilen belgelere dayanılarak
hazırlanan bu çalışmada, ilk olarak İngiltere’nin Diyarbakır Konsolosu John George Taylor’ın
kim olduğu ve hangi yıllar arasında Diyarbakır Konsolosluğu görevinde bulunduğu hakkında
bilgi verilmiştir. Ardından Fransa, İsviçre, İran, İngiltere gibi doğulu ve batılı devletlerden
Diyarbakır Vilayeti’ne ithal edilen ve Diyarbakır Vilayeti’nden de yabancı ülkelere ihraç
edilen ürünlerin miktarı ve piyasa değeri tablolar halinde verilmiş ve bazı ürünlerin ise
önemine binaen ayrıntılı değerlendirmeleri yapılmıştır. Yapılan çalışma ile Diyarbakır
Vilayeti’nin söz konusu dönem itibariyle sadece bölgesel ölçekte değil uluslararası ölçekte de
oldukça canlı bir ticaret bölgesi olduğu ortaya konulmaya çalışılmış olup Diyarbakır
Vilayeti’nin bu dönemdeki ekonomik hayatına dair bilgiler verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır Vilayeti, İngiliz Konsolosluğu, John George Taylor,
Ticaret, İthalat-İhracat.
76
SERKOMİSERLİKTEN MÜDÜRLÜĞE: DIYARBAKIR EMNIYET MÜDÜRLÜĞÜNÜN KURULUŞU (1885-1938)
Doç. Dr. Yücel YİĞİT Polis Akademisi
Güvenlik Bilimleri Enstitüsü
XIX. Yüzyıl ortalarına kadar Osmanlı Devleti, emniyet ve asayiş ihtiyacını geleneksel
kurumlar vasıtasıyla gidermeye çalışmıştır. Ancak birtakım etkenlerle birlikte şehirlerde,
kamu güvenliği ve huzuru için yeni kolluk birimlerinin kurulması mücbir olmuştur. Bu
çerçevede jandarma ve polis teşkilatları tesis edilmiştir. Dolayısıyla polis, modern bir
yapılanmanın ve gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Çalışmanın temel amacı: polis
teşkilatının Osmanlı taşrasında Diyarbakır ölçeğinde temellenmesini ortaya koymaktır. Ayrıca
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e takriben yarım asırlık geçiş sürecinde elde edilen maddi veriler
mukayese edilmiştir. İkinci el literatür, taşrada polis yapılanmasının 1896’da başladığını işaret
etse de arşiv kaynakları bunu teyit etmemektedir. Zira 1885’te başlayan süreçte Diyarbakır’da
önce serkomiserlik kurulmuş akabinde de 1910’da Diyarbakır emniyetinin statüsü
serkomiserlikten müdürlüğe çıkartılmıştır. Savaş yılları müstesna polis kadrosunun mevcudu
pozitif bir seyir göstermiştir. Yine büyük ölçüde Osmanlı mirası devam ettirilmiş lakin rütbe
isimleri yenileştirilmiştir. Çalışmada kullanılan belgeler, Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri
ile Polis Mecmuasından alınmıştır. Yine ikinci dereceden bazı kaynaklar da kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Diyarbakır, Kolluk, Polis, Asayiş
77
OSMANLI DÖNEMİ POLİS TEŞKİLATINDA GÖREV YAPAN DİYARBAKIR DOĞUMLU GAYRİMÜSLİM POLİSLER
Doç. Dr. Ali DİKİCİ
Bu bildiri, Osmanlı’nın son döneminde Polis Teşkilatı’nda görev yapan Diyarbakır
doğumlu gayrimüslim polisleri incelemek amacıyla kaleme alınmıştır. Osmanlı
bürokrasisinde gayrimüslim azınlığın istihdamı 19. yüzyılın son döneminde artış göstermiş ve
başta Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler olmak üzere azınlıklar, polis teşkilatı da dâhil
bürokrasinin birçok alanında görev almışlardır. Özellikle Abdülhamid döneminde
yoğunlaşmaya başlayan gayrimüslimlerin polis olarak istihdam edilmesi politikası, İttihatçılar
tarafından artırılarak devam ettirilmiştir. Osmanlı döneminde polislerin doğdukları vilayette
istihdam edilmeleri mümkündü ve başta Ermeni kökenli olmak üzere çok sayıda gayrimüslim
polis, büyük Ermeni ayaklanmaların yaşandığı Doğu Anadolu illeri olmak üzere birçok ilde
görevlendirilmiştir. Bu çerçevede bölgede önemli bir merkez olan Diyarbakır’da da,
Diyarbakır doğumlu veya başka illerden gelen birçok gayrimüslim polis görev yapmıştır.
Sadece Diyarbakırlı polisleri incelediğimiz bu bildiride,bu polislerin biyografik bilgilerinin
yanı sıra, istihdam edilmelerinde izlenen hükümet politikaları, savaş dönemlerinde bu
polislerin tutum ve davranışları, özellikle İttihat ve Terakki döneminde çeşitli nedenlere bağlı
olarak değişen istihdam politikası hususları üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Gayrimüslimler, Diyarbakır, Polis, İç Güvenlik
78
MÜTAREKE DÖNEMİNDE İNGİLİZ İSTİHBARAT SUBAYI EDWARD WİLLİAM CHARLES NOEL'İN DİYARBAKIR VE ÇEVRESİNDEKİ PROPAGANDA
FAALİYETLERİ
Doç. Dr. Oktay BOZAN Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu’ya yönelik politikasının çıkış noktasını Hindistan
Müstemleke Nezareti’nin 14 Aralık 1918’de hazırladığı “Kürdistan” adlı raporun satır aralarında görmek mümkündür. Raporda; İngiliz mandasındaki Irak’ın güvenliği ve işgal bölgesinin kuzeye doğru genişletmesi için Kürtlerin kontrol altında tutulması gerektiği vurgulanmıştır. İngiltere’nin bu politikasının temel amacı Musul petrol havzası ile Basra körfezi ve oradan da Hindistan’a uzanan güzergâhı kontrol altında tutması idi. Bu amaçla Urfa, Antep, Maraş ve civarı 1919 yılının Şubat-Mart ayları içerisinde İngilizler tarafından peş peşe işgal edilmiştir. İngilizler bu yerlerin işgalinden sonra işgal bölgelerine Diyarbakır ve Mardin’i de katmaya gayret etmiştir. Bu amaçla İngiliz Siyasi Hâkimi Edward William Charles Noel, Urfa, Mardin ve Diyarbakır bölgelerinde ortaya çıkan İngiliz aleyhtarı faaliyetleri önlemek amacıyla 1919 yılı başında Mardin, Diyarbakır ve Urfa’ya gönderilmiştir. Binbaşı Noel, yaklaşık yedi ay buralarda zararlı siyasi propagandalar yapmak suretiyle halk arasında yılgınlık ve ayrılık yaratmaya çalışmıştır. Buralardaki aşiret reisleri ile yaptığı görüşmelerde Kürt milliyetçiliğini öne çıkarmak suretiyle onları kışkırtmaya çalışmıştır. Bazı aşiret reisleri kâh para vermek, kâh cebir ve şiddet göstermek suretiyle elde ederek Osmanlı idaresinden kopartılmaya çalışılmıştır. Binbaşı Noel, gittiği her yerde İngilizler lehine ve Osmanlı Devleti aleyhine propaganda yapmıştır. Özellikle bu dönemde örgütlenmeye çalışan Kürt Teali Cemiyeti yöneticilerini İngiliz himayesine ve yönetimine razı olamaya ikna etmeye çalışmıştır. Noel, Kürt Teali Cemiyeti mensupları ile yaptığı görüşmelerde her fırsatta Ermenileri eleştirmiş, Kürtleri överek var gücüyle onları Osmanlı idaresinden koparmaya çalışmıştır. Diyarbakır’a gelir gelmez, Kürtçülük faaliyetlerinde öne çıkan Cemilpaşazade Ekrem ile görüşmelerde bulunmuş, halkı Osmanlı idaresine karşı isyana sevk etmeye çalışmıştır. Ancak bütün bu propaganda ve tahriklere rağmen çoğu Kürt aşiret reisi ve Kürt eşrafı Osmanlı idaresi altında kalmaya devam edeceklerini ve İngiliz işgaline izin vermeyeceklerini Noel’in yüzüne karşı ifade etmiştir. Aşiretlerden istediği desteği alamayan İngilizler, bölgede kalan gayrimüslimleri silahlandırmaya çalışmıştır. Diyarbakır Vilayeti ve çevresindeki aşiretler üzerinde istediği hâkimiyeti kuramayan İngilizler, bazı aşiret reislerini tutuklayarak onlara gözdağı vermeye çalışmıştır.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, Mardin, Edward William Charles Noel, Cemilpaşazade Ekrem, Milli Aşireti
79
ATATÜRK’ÜN DİYARBAKIR GÜNLERİ VE ASKERÎ AÇIDAN DEĞERLENDİRMESİ
Dr. Suat AKGÜL
Emekli Öğ.Alb.
Atatürk, bir asker olarak; askerî harekâtın bütün türlerini muharebe alanlarında yaşamış ve uygulamıştır. Çok çeşitli muharebe alanlarında eşkıya takibi, kıyı savunması, çölde muharebe ve dağınık kabilelerin yönetimi, çıkarma ve ileri harekât; kıyı savunması, siper harbi, dağlarda, geçitlerde, derin karda, şiddetli soğuklarda muharebe, özel harp, oyalama muharebesi, stratejik savunma, alan savunması, stratejik taarruz, takip ve başarıdan faydalanma gibi askerî taktik ve stratejik uygulamalarda bulunmuştur. Atatürk'ün stratejik ve taktik uygulamalarında klâsik askerî harekâtın her tür örneği vardır. Birinci Dünya Savaşı içinde, Çanakkale Cephesi kapandıktan sonra 16’ncı Kolordu Komutanı olarak Edirne’de görevlendirilen Atatürk buradaki kısa görevi sonrasında aynı birliğin Diyarbakır’a intikali emri ile Diyarbakır’a gelmiş ve görevine Diyarbakır’da devam etmiştir. Görev emrini alan Atatürk 15 Mart 1916’da Diyarbakır’a hareket etmiş ve 27 Mart 1916’da Diyarbakır’a gelerek görevine başlamıştır. Bu tarihten itibaren Diyarbakır’dan, emir ve komutası altındaki bölgelerde meydana gelen askeri olayları ve muharebeleri yönetmiştir. Diyarbakır, ilçeleri ve civar illerde incelemelerde ve denetlemelerde bulunmuş bölge halkı ve mahalli idarecilerle görüşmeler yapmıştır. 7, 8 ve 13 Ağustos 1916 tarihlerinde Muş, Bitlis ve Tatvan’ın muharebeler sonucu Rus işgalinden kurtarılmasını sağlamıştır. Atatürk 16 Aralık 1916 tarihinde bu kez merkezi Diyarbakır’a kaydırılmış olan 2’nci Ordu Komutanlığı’na vekâleten, 16 Mart’ta asaleten atandı. 10 Temmuz 1917 tarihine kadar Diyarbakır’daki görevine devam etti. Atandığı 7’nci Ordu karargâhını oluşturmak maksadıyla 10 Temmuz’da Diyarbakır’dan ayrıldı. Atatürk Diyarbakır’a geldiği 27 Mart 1916 tarihinden, ayrıldığı 10 Temmuz 1917 tarihine kadar Diyarbakır’da çok önemli bir görev ifa etmiştir. Muharebelere katılmış, bazı bölgelerin düşman işgalinden kurtuluşunu sağlamış, halkla iyi ilişkiler kurmuş, bölge valileri ve diğer idarecilerle bölgenin ihtiyaçları ve diğer hususlarda görüşmeler yapmış, bölgedeki birçok noktada; dağda, tepede, mezrada ve köyde incelemelerde bulunmuş bu inceleme değerlendirmelerini uygulamalarına yansıtmıştır. Askerî harekâtın birçok örneğini Diyarbakır’daki görevi esnasında uygulamıştır. Başta İç Hat Manevrası olmak üzere milis güçlerinden yararlanılarak yapılan muharebeler ve özel harp uygulamaları askerî açıdan dikkate değer özellikler taşımaktadır. Atatürk’ün Diyarbakır günleri başta kendi el yazısı ile tuttuğu notlardan oluşan ve yaveri Şükrü Tezer tarafından yayınlanan “Atatürk’’ün Hatıra Defteri” adlı kitap ile bu görevi esnasında sürekli yanında bulunan ve Kurmay başkanlığı görevini yapan İzzettin Çalışlar’ın anılarından hareketle incelenecek ve değerlendirilecektir. Ayrıca yine Diyarbakır’da görev yapmış olan Ali Fuat Cebesoy’un anılarından da yararlanılacaktır. Bu bildiride; konu ile ilgili arşiv kaynaklarından ve diğer eserlerden de yararlanılarak Atatürk’ün Diyarbakır’daki görevi esnasında yaptıkları, yaşadıkları ve etkileri derinlemesine incelenmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Atatürk, Mustafa Kemal Paşa, Silvan.
80
TANZİMAT’TAN CUMHURİYETE DİYARBAKIR KÜLTÜRÜNDE GELENEKSEL DİYARBAKIR ÇÖMLEKLERİNİN KULLANIMI
Doç. Dr. F. Evren DAŞDAĞ İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi
Diyarbakır’ın geçmişten gelen en büyük gücü farklı din ve dillere ev sahipliği yapmış
olmasıdır. Coğrafyası gibi sıcakkanlı insanlarının bir arada huzurla yaşadığı kentte, her
uygarlığın kendine özgü kültürünün, geleneklerinin izlerini görmek mümkündür. Bu izler
bazen surların üzerinde yer alan motiflerde, mimari yapılarda, bazen geleneksel el
sanatlarında, bazen şehir halkının günlük yaşamında görülebilir.
Bilindiği gibi kültür; geçmişten günümüze getirdiğimiz tüm birikimlerimizdir. Bu
birikimlerimizle birlikte günümüze süzülerek gelen geleneksel el sanatlarımız ise yaşamımıza
yön vermekte, kolaylaştırmakta, güzelleştirmekte ve bir zarafet katmaktadır. Bu çok
yönlülüğün içinde yer alan bir sanat dalı da çömlekçiliktir. Diyarbakır’ın geleneksel
çömlekçiliğinde ustaları tarafından yöre kilinden yapılarak üretilmiş, kırkı aşkın form
bulunmaktadır. Bu formlardan biri “künk” olup, kanalizasyon ve su boruları olarak yer altında
kullanılmaktadır. Bir diğeri “küp” olup, çeşitlerine göre erzak kabı, su deposu veya evlerin
çatısında baca olarak kullanılmaktadır. Ayrıca “puhrenk” denilen yarım silindir şeklindeki
form ise kiremit niyetine, hamamlarda, camilerde, evlerde vb. çatılara döşenmektedir. Testiler
ise çeşitlerine göre; su içmede; kumbara olarak tasarruf etmede; düğünde gelinin kırması
ritüelinin yerine getirilmesinde; Kurban bayramında çocuklara, içine su, üstüne elma konarak
verilip, sevindirilmelerinde; yapıların tavanlarına konularak, yalıtım sağlanmasında
kullanılmaktadır. Öte yandan yemek pişirmek için güveç veya tabak niyetiyle yapılmış kil
kaplar da mevcuttur. Ayrıca avlularda, bahçelerde kullanılan saksıların yanı sıra, plakalar
şeklinde yapılan formların da, surların mimarisinde, fırınların zemin döşemelerinde yer aldığı
görülmektedir. Bu araştırma, ilgili literatür taramaları yapılarak, bu alanda çalışmış usta ve
kalfalarla görüşülerek hazırlanmıştır. Amaçlanan Tanzimat’tan Cumhuriyete kadar Diyarbakır
kültüründe ve yaşamında önemli yeri olan geleneksel Diyarbakır çömleklerinin neler olduğu,
kimler tarafından yapıldıkları, nerelerde, nasıl kullanıldıkları ortaya konarak, tarihe bir ışık
tutmaktır.
Anahtar Kelimeler: Tanzimat, Cumhuriyet, Diyarbakır, Çömlekçilik, Seramik,
Geleneksel Sanatlar
81
ZİYA GÖKALP’İN MALTA ESARETİ
Okt. Yalçın DOĞAN
Dicle Üniversitesi
1876 yılında Diyarbekir’de doğan Ziya Gökalp, ilk eğitim hayatında dini dersler
aldıktan sonra, gittiği Diyarbekir Askeri Rüştiyesi ve Diyarbekir İdâdi-i Mülkiye’de tanıştığı
hocaların etkisiyle fikir hayatı oluşmaya başladı. Aslında Ziya Gökalp’in düşünce yapısında
babasının da büyük tesiri olmuştu. Babası Mehmed Tevfik Efendi, muhafazakâr bir yapıya
sahip olmasına rağmen Ziya Gökalp’i daha çocukluğunda okudukları kitaplar konusunda
zorlamayıp istediği kitapları okuması konusunda özgür bırakmıştı.
Ziya Gökalp, ilk isyan harekâtını daha çocuk yaşta okulda iken ders bitiminde yapılan
“padişahım çok yaşa” selamlama merasiminde yapmış, valinin geldiği bir gün merasim
sırasında “milletim çok yaşa” diye bağırarak dikkatleri üstüne çekmiş ve yaptığı bu hareketten
dolayı sorguya çekilmişti.
Ziya Gökalp, eğitim hayatı boyunca hürriyet düşüncesinden vazgeçmemiş aksine
bunları yazıya dökmeye başlayarak fikir hayatı oluşmaya başlamıştı. Bu düşünce yapısıyla
İttihat ve Terakki’de yer alarak, İttihat ve Terakki’nin Diyarbekir şubesini açmıştır.
I. Dünya Savaş’ından sonra İngilizler tarafından çoğu İttihatçı, Ermeni kırımı
iddiasıyla suçlanınca bazıları yurt dışına kaçmış hatta Ziya Gökalp’e de yurt dışına kaçma
teklif edilmiş; fakat Ziya Gökalp, bu isteği kabul etmeyip Dâr’ülfünun’da ders vermeye
devam etmiştir. Ziya Gökalp, ders vermeye gittiği bir gün tutuklanıp karakola götürülmüş ve
oradan Bekirağa Bölüğü’ne gönderilmiştir. Ziya Gökalp, Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemesi’nde
idamla yargılanmıştır. İdam cezası almayan Ziya Gökalp, yargılamadan sonra önce Limni
Adasına oradan da iki yıla yakın kalacağı Malta’ya sürgün edilmiştir. Malta’dayken maddi ve
manevi sıkıntılar çeken Gökalp, sıkıntılara rağmen burada arkadaşlarına felsefe dersleri ve
çeşitli konferanslar vermiştir. Buradayken ailesiyle sık sık mektuplaşarak özlemini bu şekilde
gidermeye çalışmıştır.
Yapacağımız bu çalışmada Ziya Gökalp’in, sürgüne gidiş süreci ve sürgünde
yaşadıklarını arşiv, hatıralar ve kendi kaleminden ailesine yazdığı mektuplar ve tetkik
eserlerden yararlanarak hazırlamaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Ziya Gökalp, Bekirağa Bölüğü, Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemesi, Malta.
82
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE ERGANİ BAKIR MADEN-İ HÜMAYÛNU
Dr. Ersoy ZENGİN Munzur Üniversitesi
Ergani Bakır Madeni Hümayûnu Osmanlı Devleti’nin en önemli bakır madeniydi. Bu
madenin mülkiyeti devletin olmakla beraber işletmesi özel şahıslara (mültezimlere)
verilmekteydi. Mültezim madeni kazıp çeşitli rafine işlemlerinden sonra elde ettiği ham bakırı
hükümet tarafından belirlenen bir fiyattan devlete satmaktaydı. Mültezimden alınan bu
bakırlar silah ve gemi yapım fabrikaları gibi devlet işletmelerinin ihtiyaçları karşılandıktan
sonra geriye kalan ham bakır yurtdışına satılmaktaydı. Yurtdışına satılarak önemli bir gelir
elde edilmekle beraber bakır üretiminde belli başlı sorunlarla mücadele edilmesi gerekti.
Bunlardan birisi bakırların İskenderun ve Samsun limanlarına nakli meselesiydi. Bir diğeri
bakırın saflaştırılmasında gerekli olan odun kömürünün teminiydi. Bir başkası ise üretimi
daha düşük maliyete gerçekleştirecek olan modern teknolojinin üretimde etkin kılınmasıydı.
Bu sorunlardan ilk ikisinin çözümü için bölgeye demiryolu yapımı şarttı. Ancak demiryolu
yapımı gibi büyük sermaye gerektiren işlerin yabancı sermayesiz yapılması mümkün değildi.
Mağaralardan cevherin çıkarılması, ayıklanması, fırınlarda eritilmesi, çevre
ormanlardan odun kömürünün temin edilmesi gibi işler bölge halkı tarafından
gerçekleştirilmekteydi. Üretim ilkel şartlarda yapılıyordu. Maden amelesinin çalışma koşulları
kötüydü. Çalışanların ortalama ömrü 45 idi. Ergani bakır madeninde yaşanan üretim deneyimi
Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki üretim teknolojisini ve çalışma ilişkilerini ortaya
koyması bakımından ilginç bir örnektir.
Anahtar kelimeler: Ergani, Bakır, Maden, Osmanlı, II. Meşrutiyet.
83
DİYARBAKIR MÛSIKÎSİ
Hayri YOLDAŞ Araştırmacı-Mahalli Sanatçı
Diyarbakır Mûsıkîsi, Tasavvuf Mûsıkîsinin etkisinde kalarak tüm makam ve usullere
vakıf şekilde Sanat Mûsıkîsi formunda dönemin sanatçıları tarafından birçok eser üretimine
mazhar olmuş ve parlak bir dönem yaşamıştır. Bu sanatçılar, Hacı Eftal EFENDİ, Molla
ÇELEBİ, İsmail ÇELEBİ, Şeyh Ahmed NAKŞİBENDİ, Seyyid NUH, Ahmet Verdi ÇELEBİ,
Ahu, Hicazi, Siruni, Mehmed ÇELEBİ, Çemenzede Mehmet ÇELEBİ, Yahya ÇELEBİ, Şehla
Mustafa ÇELEBİ, Remzi ve Civan’dır. Bu süreç Halk Müziği Sanatçıları Ahmet
YÜKSEKSES, Celal GÜZELSES, Yusuf TAPAN, Celal SEVİMLİ, Tarık ÇIKINTAŞ, Hüsnü
İPEKÇİ ve Eşref ATAY tarafından da devam ettirilmiş, Aynı mûsıki terbiyesi ile sürdürülmüş
ve Halk Müziği repertuvarında bu form etkisinde birçok eser yapılmıştır. Bu Sanat Mûsıkîsi
formunda yapılan türkü repertuvarındaki eserleri ayırmak ve istisnai yerlerini belirtmek ayrıca
Diyarbakır Mûsıkîsinde kullanılan makamların yöresel isimlerini ve hiçbir kaynakta olmayan
usta çırak ilişkisi ile ayrıca yaptığım araştırma ve tespitler doğrultusunda bir ana makam olan
İbrahimi makamı içinde, Uşşak, Hüseyni Bayati ve Muhayyer makamlarını barındırdığıdır.
Bu makamları türküler ile örnekleyerek Minare Uşşağı ve Newrûz Divanı’nın da kayıt altına
alınması ile ayrıca yöremiz Uzun Hava türlerini ve Türkülerini eserler ile açıklamak yararlı
olacaktır.
84
OSMANLIDA “HAMİDİYE ALAYLARI” RUSYA TARİH YAZIMINDA
Doç.Dr. Ziyad Emrahov
Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Kafkaz Araştırmaları Ensitüsü
Makalede XIX yüzyılın 90'lı yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'nun Küçük Asya
bölgesinde düzeni ayarlamak için yaratılmış Hamîdiye alaylarının rolünden bahsediliyor.
Rusya tarih yazımının incelenmesinden anlaşılmaktadır ki, XIX yüzyılın 90'lı yıllarında
büyük devletlerin Uzak Doğu'daki mücadelesinin güçlenmesi ile aynı zamanda Ortadoğu'da
Sultan hükümetinin yürüttüğü politikadan ileri yeni çatışma oluşmuştu. Rus araştırmacılar
yazıyorlar ki, Balkan yarımadasının önemli bölgeleri üzerindeki hakimiyetini kaybetmiş 2.
Abdülhamid bunu Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalmış halklara karşı kişisel
diktatörlüğünün ve zulmünün güçlenmesi ile restore etmeye çalışıyordu.
1891 yılında Küçük Asya topraklarında esasen Kürtler ve Çerkezlerden oluşan, yerel
administrasiyanın nezaretinde asılılığında olmayan gayri-nizami süvari birlikleri (Hamidiye)
oluşturulmuştu. Onların teyinatını “eyaletlerde nüfusun güç özbaşınalığına karşı herhangi
hoşnutsuzluk ifade etmesi sırasında kanunu uygulamak” oluşturuyordu. Hamidiye kendi
görevini onların fiziksel mahvinde görerek özel gaddarlığı Ermeni nüfusuna ilişkin teşhir
ettirmiştir. Makalede bütün bunlar detaylı analiz edilerek Rusya tarih yazımında XIX yüzyılın
90'lı yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'nun Küçük Asya topraklarında düzeni ayarlamak için
yaratılmış Hamîdiye alayları ile ilgili mevcut bakışlar irdelenmiştir.
Anahtar kelimeler: Osmanlı imparatorluğu, hamidiye alayları, Çarlık Rusyası, büyük
devletler, kürdler, çerkezler
85
SEMPOZYUM KATILIMCI LİSTESİ
Prof. Dr. Ahmet EYİCİL (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi) Prof. Dr. Ali AKAY (Dicle Üniversitesi) Prof. Dr. Galip EKEN (Cumhuriyet Üniversitesi) Prof. Dr. Gülbadi ALAN (Erciyes Üniversitesi) Prof. Dr. İbrahim ÖZCOŞAR (Mardin Artuklu Üniversitesi) Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK(Fırat Üniversitesi) Prof. Dr. Kemal ÇELİK (Gümüşhane Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet Ali BEYHAN (Atatürk Araştırma Merkezi) Prof. Dr. Muammer CENGİL (Hitit Üniversitesi) Prof. Dr. Muhittin ELİAÇIK (Kırıkkale Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa KESKİN (Erciyes Üniversitesi/Emekli) Prof. Dr. Sinan UYANIK (Harran Üniversitesi) Doç. Dr. Ahmet ÇOBAN (Dicle Üniversitesi) Doç. Dr. Ali DİKİCİ (Emekli) Doç. Dr. Cavid QASİMOV (Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi) Doç. Dr. Evren DAŞDAĞ (İstanbul Medeniyet Üniversitesi) Doç. Dr. Fatma Meral HALİFEOĞLU (Dicle Üniversitesi) Doç. Dr. Hatip YILDIZ (Dicle Üniversitesi) Doç. Dr. İrfan YILDIZ (Dicle Üniversitesi) Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER (Harran Üniversitesi) Doç. Dr. Mustafa AKSOY (Marmara Üniversitesi) Doç. Dr. Mustafa ÖNCÜ (Dicle Üniversitesi) Doç. Dr. Ünal TAŞKIN (Adıyaman Üniversitesi) Doç. Dr. Yücel YİĞİT (Polis Akademisi) Doç.Dr. Ziyad Emrahov (Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi) Yrd. Doç. Dr. Cengiz KARTIN (Erciyes Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Davut IŞIKDOĞAN (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Emine EKİNCİ DAĞTEKİN (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Gülin PAYASLI OĞUZ (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Hacı ÖNEN (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Hasan ARSLAN (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Havva ÖZYILMAZ (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. İhsan Seddar KAYNAR (Hakkari Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Kadir ACAR( Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Kasım ERTAŞ (Şırnak Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Kemal SAYLAN (Gümüşhane Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mahmut AKPINAR (Cumhuriyet Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERPOLAT (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Muhammed Tayyib KILIÇ (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mustafa Uğurlu ASLAN Dicle Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Oktay BOZAN (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Orhan CANPOLAT (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Serdar ERKAN (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Sungur DOĞANÇAY (Dicle Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Yaşar ARSLANYÜREK (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi) Dr. Ayşe SAĞLAM (Dicle Üniversitesi) Dr. Ayşegül KUŞ (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
86
Dr. Ebru Harman ASLAN (Dicle Üniversitesi Dicle Üniversitesi) Dr. Ersoy ZENGİN( Munzur Üniversitesi) Dr. Hakan ASAN (Dicle Üniversitesi) Dr. Mehmet Emin GÖNEN (Dicle Üniversitesi) Dr. Mehmet Serkan ŞAHİN (Dicle Üniversitesi) Dr. Mustafa ÖKSÜZ (Dicle Üniversitesi) Dr. Suat AKGÜL (Emekli) Dr. Ulaş BİNGÖL (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Abdülgalip ASLAN (Batman Üniversitesi) Arş. Gör. Abdusselam ERTEKİN (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Ahmet GÜLENÇ (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi) Arş. Gör. Asım KAÇMAZ (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Cemal ÜLKE (Mardin Artuklu Üniversitesi) Arş. Gör. Emel DEMİR GÖRÜR (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Halil İbrahim GÖRÜR (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Hikmet ÇİÇEK (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. İsmail AYHAN (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. İsmet KAYA (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Mahsum ASLAN (Dicle Üniversitesi) Arş. Gör. Muhammed ASLAN (Bingöl Üniversitesi) Arş. Gör. Ömer ASLAN( Erzincan Üniversitesi) Öğr. Gör. İbrahim YENİGÜN (Dicle Üniversitesi) Öğr. Gör. Mehmet Ali YAŞAR (Dicle Üniversitesi) Öğr. Gör. Mehmet CEBE (Dicle Üniversitesi) Öğr. Gör. Nursen IŞIK (Dicle Üniversitesi) Okt. Kazım KARTAL (Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi) Okt. Yalçın DOĞAN (Dicle Üniversitesi) Dilan DAŞTEMİR (Bolu İzzet Baysal Üniversitesi) Hayri YOLDAŞ (Araştırmacı) İbrahim Halil EVENGEN (Araştırmacı) İhsan IŞIK (Araştırmacı) İshak ŞİMŞEK (Mardin Artuklu Üniversitesi) Mahmut TURAN (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi) Mehmet Ali ABAKAY (Araştırmacı) Mehmet ŞİMŞEK (Araştırmacı) Neslihan KILIÇ (Gazi Üniversitesi) Önder BALPETEK (Dicle Üniversitesi) Sevilay AKALP (Dicle Üniversitesi) Zülfikar İPEK (Dicle Üniversitesi)
87