bi haber fanzin 1. sayı

12

Upload: mert-destan-pala

Post on 09-Mar-2016

231 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Anlatılan Senin Hikayendir!

TRANSCRIPT

Page 1: Bi Haber Fanzin 1. Sayı
Page 2: Bi Haber Fanzin 1. Sayı

ÇIKARKEN… Uzun uzadıya bir şeyler yazarak hem sayfa sayısını arttırarak fazlada maddi külfet yaratmak

hem de sizi sıkmak istemiyoruz. Amacımız üniversitemize, ülkemize, hayatımıza dair bihaber

olan üniversiteli arkadaşları bihaber etmek. Kendimizce biraz gülerek, biraz düşündürerek

çokça politik söz üreterek yayın hayatımızı sürdürmeye çalışacağız. Đki haftada bir çıkarız

diye düşünüyoruz ama belli olmaz bilirsiniz öğrencilik hali ayın 7 sinde 1 hafta sonraya cepte

5 kuruş para kalmıyor. Hal böyle olunca düzenli bir yayın hayatı da pek mümkün olmuyor.

Neyse bu sayımız çokça acemice oldu umuyoruz bundan sonraki sayılarımız daha az acemice

olur. Tabi her şeyi bizden beklememekte gerekir. Sizde üniversiteye dair bir sorun, bir sıkıntı,

bir komiklik görüyorsanız bize yazın emin olun bas yazı olarak yayınlayacağız buda

okurlarımıza dergicenek sözümüz!

Düzenli olarak Kitap(bu sayıda olmasa da) ve film tanıtmaya çalışacağız bu konuda da aynen

öneri ve eleştiri yazılarına açığız. Yer ve zaman yarattıkça dergimizde tiyatro ve sergi

önerilerinde de bulunmak gibi bir isteğimiz var tabi buda biraz gayret isi bakalım zaman

gösterecek. Aklımızda aslında bir çok şey vardı yazacak ama geçince bilgisayarın basına ne

yazmak kolay oldu nede yazsakta fanzine koymak ( zira cepte pek de para yok). Madem bu

kadar para dediniz ne kadara satacaksınız bu dergiyi diyorsanız. Bu dünyada her şey parayla

değil cevabı verebileceğimiz en güzel cevap aslında gerçektende bu dünyada ne her şeyin

değeri tam karşılığıyla veriliyor nede her şeyin değeri var… şimdilik bu kadar ve merhaba…

Page 3: Bi Haber Fanzin 1. Sayı

BİR VARMIŞ BİR YÖK’MÜŞ Faturalar-100 TL ,Ev kirası- 500 TL ,Kitap-kırtasiye-200 TL ,Harç-600 TL ,Yemek- Kalmıyor! Artık listede sağlık, kültür-sanat, gazeteyi yazmaya yer kalmıyor. Zaten insanca yaşamaya ne gerek var. Yaşamak için yemeğe de para kalmıyor. Sahi… Sorsak söyler mi DEÜ yemekhane şirketinin biricik patronları. Nerededir şu at eti kasapları. Gerçi ‘yok’ ona bile para kalmıyor. Ve biz yokun hesabını yaparken; yaz boyu günde 12 saat güvencesiz çalışıp ancak 1 dönemin harç parasını toplamışken ona da zam geliyor. Demek ki birilerine de yeterince kar kalmıyor. Veee çılgın proje: kredi başı ücretlendirme hemen devreye sokuluyor… 26 ağustos 2011 deniliyor yasanın onayı için. Kim inanır buna? 30 yıl önce onaylanmış bu yasa. 30 yıl önce o malum darbeden sonra ilk yanlışı görüp susanla başlamış onay. Sonra kime oy verdiğini umursamayan ilk kişi girmiş kuyruğa, bir onay olaylara karışmam deyip gazete bile okumayı unutan gençten, bir onay da Đngilizce makale yazıp bununla övünürken ülkesindeki yanlışı anlatmayan akademisyenden. Gün gelmiş gazeteler satılmış, onaylamış gazeteci sahipleri de bunu. Sonra seçimler olmuş yıllarca, yine oy vermiş birileri aynı bakış açısıyla. Sonra O genç hiç gazete okumadığından bilememiş hangi gazeteci satılmış. Ve okuduğu gazetecilere, derslerdeki akademisyenlere bakıp sanmış ki ona bedava vizeler verilecek. Avrupalı gibi okuyup Avrupalı gibi işe yerleşecek. Ama yaz boyu hiç de anlatılan toz pembe Avrupa çalışma şartları yokmuş karşısında şimdiyse daha reklam panolarıyla süslü okulunda gözü tekrar boyanmadan banka kuyruğunda öğrenmiş 30 yıllık onayın bedellerinden sadece birini. Evet! 850 lira borcu da gördük genç yaşımızda. Oysa makarna, bulgur pilavı yemek yetiyordu borçtan sakınmamıza. ’Olsun. Bu da deneyimdir. Öğrenim kredisini öderken yabancılık çekmeyiz’ dememizi mi beklediler bilinmez. Ama bu kadar da kanaatkar olmadı eşkıyalar. Olmadık. Belki başkaları bu süreci sadece avrupada diplomamız geçerli olsun diye başladığına inandırmaya çalışabilir. Belki bilimin, kültür-sanatın yuvası üniversitelerde bile dünyadan bi haber yaşayan ama ne olacak kariyerim deyip hayatta sadece kendi çıkarlarını sorgulayan insanlar buna inanabilir. Ama biz Bologna sürecini biliyoruz. Dolmabahçeden biliyoruz, üniversitenin asıl öznelerinden biz öğrencileri içeri almadan sermayeyle yapılan toplantılardan biliyoruz, her dönem harcı yatıramazsak gidecek emeklerimizi biliyoruz, sınavlar, dershaneler, şifreler, sürekli değişen sistemlere rağmen üniversiteyi kazanabilmiş arkadaşlarımızın harç ödeyemedikleri için üniversite kapısından döndüklerini biliyoruz. işte bu yüzden susmadık, susmuyoruz.. ülkenin her yerinde üniversitelerde Kayıt dayanışması insiyatiflerini kurarken yaşadığımız dayanışmanın güzelliği bize üniversitelerin sadece piyasaya rekabet ederek para kazandıracak müşteriler yetiştiren bir kurum değil geleceği beraber yaratacak bizlerin başka bir dünyanın ilk adımlarını atacağı yer olduğunu bir kez daha gösterdi. Ve bu inançla 8 ekimde Ankaraya geleceksizleştirmeye, Yarının işçileri olan bizleri işçiyken işsiz etmeye çalışanlara dur demeye giderken sadece bugün adına değil geleceği yaratan bir geçmiş adına da haykırdık ve 68 çağırıyor dedik. Türkiyenin her köşesinden 10000lerce insanla orada sadece işçiyken işsiz olmaya değil, öğrenciyken müşteri, akademisyenken, işçiyken, memurken ücretli köle olmaya karşı haykırdık. şimdiyse 68in çağrısına uymanın sesimize ses katarak

Page 4: Bi Haber Fanzin 1. Sayı

MÜFTÜ-HUKUK-MEDYA: ŞEYTAN ÜÇGENİ Artık şiddete uğrayan kadınlar 110 lira ödemeden korunma talep edemiyor. 1 Ekimde yürürlüğe giren 6100 sayılı hukuk mahkemeleri kararına göre, hukuk mahkemelerinde açılacak tüm davalarda masraflar peşin ödenmek zorunda. Böyle bir uygulamaysa Aile mahkemelerinde boşanma ve nafaka davası açmış, korunma talebinde bulunmuş çok sayıda kadının mağduriyeti gözler önündeyken adalete başvurmasını engeller niteliktedir.Alınan karar zaten zar zor ayakta duran kadının çektiği zorluğu katmerleyecektir.

Bu durumun en somut örnekleriyle her gün karşılaşıyor olsak da, yalnızca son dönemdeki gelişmelere dikkat çekmek yeterli olur. 28 kişinin tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki N.Ç.nin “her şeyi bilerek ve rızasıyla “ yaptığı iddiasıyla, mahkemenin sanıklara büyük ceza indirimi yapması bu adaletsizliğin bir yansımasıdır. Hukuk kadınlara da hiçbir konuda yaşama alanı tariflemezken, müftülüğün oluşturduğu kadın tariflemesi de oldukça çarpıcı. Geçtiğimiz günlerde Bursa müftülüğü internet sitesinde “Bir insanın her zaman neşeli, mutlu olması hoş olurdu. Ama bu mümkün değildir. Eşinizin sinirli olmasının nedeninin sizinle hiç ilgisi olmayabilir. Ona saldırı hakkı tanımak gibi güzel bir armağan verirseniz fırtınaya fırsat vermezsiniz. ‘bu adam beni deli etti’ diyorsanız, bırakın fırtına essin. Arkasından sağanak yağış gelsin, sonradan çiçekler açacaktır. “ şeklinde öneride bulunmuştur. Toplumun her alanının gittikçe muhafazakarlaştırılmaya çalışıldığın burada da kendini gösteriyor ve biz kadınlar açık giyersek tecavüze uğraması gereken, kocamıza ses çıkarırsak dayak fırtınasının sorumlusu olan, başbakanın da dediği gibi haşaa.. erkekle eşit olmayan insanımsı bir varlığa dönüştürülmeye çalışılıyor.2 çocuk annesi Ş.E.nın kocası tarafından bıçaklanması, gazetecilik etiğinden

hiç nasibini almamış Habertürkün bunu en çarpıcı şekilde gözler önüne sermesi ve bunun sonucunda ne ölen kadının mahremiyetinin ne de diğer kadınların ve çocukların haklarını gözeterek sunulan bu sürmanşet ve fotoğrafın, yaşanan olaya rağmen kadına her taraftan nasıl saldırıldığını yineliyor. AKP hükümetinin kadına ne kadar değer verdiği, nasıl baktığı aşikar. Yaşanan haksızlığın, şiddetin ve zulmün devam etmesine izin vermeyeceğiz. Bunun için çözüm yine bizim elimizdedir. Bize bu rolü biçen düzene karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz.

Page 5: Bi Haber Fanzin 1. Sayı

30 YILLIK BİR ZİHİN KAPANIŞININ ADI: YÖK

6 Kasım tarihi bir çok liseli ve üniversiteli, farkında olmasa da öğrenci ahalisi için önemli bir gün. Pek tabi bugünün önemi FB’nin, GS’yi 6-0 yenmesinden gelmiyor. Bugünün anlamı üniversitelerde gerçekleştirilen koyunlaştırma hareketinin başlangıcı olmasındandır.

Nedir Bu 6 Kasımla Derdimiz?

6 Kasımın önemi aslında koyunlaştırma hareketinin üniversitelerdeki baş yürütücüsü olan YÖK’ün kuruluş tarihi olması. Bundan 30 yıl önce bu ülkenin pek muhterem darbecileri bir şeyin farkına varmıştı; toplum giderek sorunlarına daha fazla sahip çıkıyor ve gerçekleri daha çok görüyordu. Bu durumda baş rolü ise gençler oynuyordu. Durum bu olunca müdahale etme gerekliliğini hissetti bu zat-ı muhteremler ve 6 kasım 1981’de 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile üniversitelerde Evren’nin (Şimdilerde Recep’in) kılıcı YÖK kurulmuş oldu.

YÖK iş başına gelir gelmez icraatlarına başladı. Đlk olarak bir çok Devrimci, Đlerici, Yurtsever, Demokrat, Kürt ve Alevi öğrenci okullardan atılarak okullarda gerici ve faşistlerin egemen olması sağlandı. Sonra herkesinde girmemesi gerekirdi üniversitelere. Nitekim solculuk en çok yoksul halk çocuklarının arasında yaygındı(gerçektende sistemden en çok ezilen onlardı ve doğal olarak bu sistemin değişmesini istiyorlardı). Bu durumda yoksul çocuklarının üniversiteye girmemeleri lazım gelirdi; harç dendi, orijinal kitap dendi, sınavlar dendi, dershane dendi(yetmedi şifrelerle) yoksul halk çocuklarının üniversite okuması engellendi, okumaya çalışanlar ise ek işlerde, inşaatlarda güvencesiz ve güvenliksiz ölümle burun buruna çalışmak zorunda kaldı. Bunlar kafi gelmemiş olacak ki ve sanki üniversitelerde eğitim çok bilimselmiş gibi bir çok öğretim üyesi Aydın, Đlerici, Demokrat olduğu için okullardan atıldı. Ha bu kadar akademisyeni atınca akademisyen eksiği ortaya çıktı ve böylece bir çok yeteneksiz-niteliksiz akademisyen sınava dahi tabi tutulmadan Profesör ve doçent yapıldı.Üniversite bilimsellikten uzaklaştı, sermayeye yakınlaştı, koyunlaştı ve koyunlaştırıldı. Đşte bizim derdimiz, isyanımızda bu hali vaktimize. Biz insan olduğumuzu ve düşünmemiz gerektiğini hissediyoruz. Ve biz koyun olup sürülmeyi reddediyoruz.

Peki Ne Yapmadı YÖK?

Özü itibari ile başlık bir ironiye işaret ediyor. Nasıl mı? Şöyle biz vallahi üniversiteye-eğitime ‘iyi’ bir şey yaptığını göremedik. Durum böyle olunca bizde ne yapmadığını anlatalım dedik. Eğitim eğer herkesin ulaşması gereken bir hak ise parasız olması gerekir. Peki parasız mı eğitim? Cevap evetse; daaaaaat! Yanlış cevap her sene harç ödüyoruz mesela bu sene bide buna ek bireysel harç uygulamasıyla karşılaştık! Neymiş efendim bir dersi üçüncü defa alırsak yüzde elli fazlası, dördüncü defa alırsak yüzde yüz, beşinci veya daha fazla defa alırsak yüzde üç yüz fazlasını ödeyecekmişiz! Bazılarımız şöyle diyebilir ‘ben çalışkanım beni ne ilgilendirir ders

Page 6: Bi Haber Fanzin 1. Sayı

çalışsalardı’ ama peki ya bu insanlar üniversitede yaşamlarını sürdüre bilmek adına, harç paralarını ödemek için veya ders kitaplarını almak için çalışıyorsa ya bu yüzden kalmışsa o dersi? Bu yine bizim sorunumuz değil midir yani? Yani eğitimi parasız olması gerekirken paralı hale getirenler suçlu değil de çalışmak zorunda kalan öğrenci mi suçlu? Üniversiteye gelmek zor iş hele şifren olmazsa daha zor, peki ya gelince? Kaçımız direk devlet yurduna yerleştik? Ya yerleşemeyenler ne yapsın cemaatin yurtları dışında seçenek kalıyor mu? Bu durumda yaşayabilmek geleceğimizi,hayatımızı cemaatin örümcek kafalılarına bırakmamak için çalışmak zorunda değil miyiz? Yani bu harç zamlarından bizim anladığımız ince bir ‘PĐYASA MATEMATĐĞĐ’! Yani biz bu üniversitede yurtsuzluğu,cemaat yurtlarını, orijinal kitap paralarını, harçları gördük ama parasız eğitimi göremedik…

Bir de sanıyoruz ki eğitim bilimsel olmalı diyebiliriz. Ama bunu gördük diyen yalan söyler. Çünkü görmedik, biz bilim nedir bilemedik. ‘Bilim denince, doğa ve toplumun gelişim, ilerleme yasalarını anlamak, buradan elde edilen bilgiyi toplumun hizmetine sunmak; insanın ve doğanın zenginliğini, yine insan ve doğanın ihtiyaçları doğrultusunda kullanılabilir hale getirmek; insanlığın bolluk içerisinde, sağlıklı, mutlu, eşit ve özgür yaşamasının olanaklarını ilerletmek, bu uğurdaki çalışmaları sistemli bir hale getirmek akla gelir. Eğer bilimin amacı ve işlevine dair bir tanım yapılacaksa, namuslu, onurlu her bilim insanının üzerinde birleşebileceği genel tanım budur. Üniversiteler ise, bilimin konusunu oluşturan bütün alanlarda, bilimin amacına ve işlevine uygun olarak araştırma ve üretim içerisinde olan, bu temelde lisans ve lisansüstü öğrenim veren, öğrencileri bilimsel ve mesleki bir formasyona kavuşturan kurumlardır.’ (Eğitim-Sen). Bu alıntıdan başlarsak anlatmaya doğa ve toplumun gelişmesine katkısını göremedik. Gördüğümüz Hes’ler için mühendis eğitimi verilmesi, yenilenebilir enerjilere dair hiçbir akademik eğitim verilmemesi, bilim insanı yetiştirmesi gereken istatistik, matematik, biyoloji, fizik, kimya v.b dalların formasyonla öğretmen olmaya yaraması, toplumu ilerletmeyen gericileştiren, tek bir dini ve ırksal yapıya dayanan farklı olanı yok sayan, kısacası toplumun eşitliği, özgürlüğü, mutluluğu için üretim yapmayan sadece ve sadece piyasanın yani patronların yani paranın mutluluğu için üretim, araştırma ve geliştirme yapan bir eğitim.

‘Demokrasi’ talebi ise hep çok uzak oldu Türkiye’deki eğitime. Yahu okul bizimse, bunca bina bizim eğitimimiz içinse o zaman bu okulun yönetiminde karalarında neden söz ve yetki hakkımız yok? Hani bizim içindi her şey! Rektör seçimi olur bize söz yok, geçtik onu ÖTK seçimlerinde bile bize söz hakkı yok sonra üniversitenin %99 u aç gezerken bir tane zibidi Jaguar’ıyla ÖTK başkanı atanıyor yani bu zibidi mi bizi temsil ediyor?

Sonuç; biz bu işten bir gram bir şey anlamadık. Nitekim, kardeşim biz bu üniversite denen yerde eğitim değil olsa olsa mutasyona uğramış kötü bir taklidini görüyor olabiliriz! Gelecek sizsiniz deler bize ama okuldan çıkınca ne yapacağımız belli değil. Ya KPSS peşinde tüm cemaat hırsızlıklarına,yandaş kadrolaşmaya rağmen koşacağız,

Page 7: Bi Haber Fanzin 1. Sayı

ya diplomayı kenara atıp bambaşka bir iş bulacağız ya da karın dokluğuna güvencesiz bir şekilde bir para babasının ücretli kölesi olacağız. Yani kardeş anlayacağımız GELECEK dedikleri şeyin kendisi GELECEKSĐZ!

Dün’den Bugün’e YÖK…

Eğer 30 yıl olmuş, AKP zaten bu YÖK’ü kaldıracak, hem geçen sene zam yaptı YÖK AKP geri çektirmedi mi ahada harçlara da karşı diyorsan; 3 yanlış bir doğruyu götürür kardeeeeeş! Doğrudan başlarsak doğru senin iyi niyetindir. Bunca yapılandan sonra bu adamlara iyi niyetli olmayacaksın kardeş, sonra sende yetmez ama evet der sonra yetti de arttı noktasına gelir ‘Đleri Demokrasi’ denen şeyin faşizmden başka bir şey olmadığını yaşayarak öğrenirsin. Yanlışlara gelirsek eğer YÖK 30 yıl önce kuruldu. Ama 30 yıl boyunca ÖGB(özel güvenlik birimi)’siyle, yasağıyla, okula aldığı polisiyle, cezalarıyla sesini yükselten herkesin ümüğünü sıktı işkence yaptı. Hele AKP’nin YÖK’ü halini aldığı son 9 yılda daha bir ustalaştı işkencecilikte. Bizce de AKP YÖK’ü kaldıracak ama merkezi yapısını! Yerine seçim vadi gibi yapıştıracak anlımıza her üniversiteye bir YÖK! Bilir misin Bologna süreci denen bir şey var? Arkadaş bu süreç ne menem bir süreçtir ki her şey gelip buraya dayanıyor. Bu yerel YÖK’lerde buradan geliyor aslında, mütevelli heyeti denen bu yapılar içinde şehir ticaret odası başkanlarından, yerel iş adamları

derneklerinin başkanlarına, emniyet müdürlerine kadar aslında eğitimle, üniversiteyle hiç alakası olmayan bir çok kişinin üniversiteyi yönetmesini amaç ediniyor. YÖK kaldırılmıyor bizatihi çoğaltılıyor!

Page 8: Bi Haber Fanzin 1. Sayı

Sonra harç meselesi var yanlışlarından. 2 Sene evvel harçlara yapılan %500 zammın geri çekilme meselesinden bahsediyorsan üniversitelilerin harç zamlarına karşı direniş başlatması AKP’yi geri adıma zorlamıştı. Ha birde şu mesele var tabi ki bu YÖK’ün başkanını, kadrosunu, her şeyini AKP atıyor, yapacaklarını AKP belirliyor peki harçları ve zamları neden YÖK yaptı deniyor? Bu YÖK tamamıyla AKP’nin üniversitede ki eli değil mi?. Yani AKP bir yandan zam yapıyor bir yandan bu zammı çekerek bizi uyutmaya çalışıyor ama üniversiteli bunu ye-mi-yor! Son zamlar ise derslerin kredilerine göre ücretlendirilmesi işleminin ön denemesi gibi. Yani eğitimin-iş hayatın için gerekli olan dersler daha fazla kredi olacak ve bunları alabilmek için daha fazla ücret ödeyeceksin ödeyemezsen almayacaksın! Al sana bir ince ‘PĐYASA MATEMATĐĞĐ’ işlemi daha!

Bir Şey Yapmalı!

Peki ama ne yapmalı? Bizce cevap açık haydi barikata! AKP ‘ustalık’ dönemine hızlı başladı. Ülkenin dört bir yanında faşizm açık açık uygulanıyor. Karşı çıkanlar hapse atılıyor, karalanıyor. Çakma efeler gibi AKP önce bir Đsrail’e diklenir gibi yapıyor sonra kalkan olup emperyalizme ve tabi ki ABD’ye göbekten bağımlılığını sürdürüyor! YÖK eliyle üniversiteleri teslim almaya, gericileştirmeye ve piyasaya daha da açmaya çalışıyor. AKP’nin bu çılgın projelerine karşı bizimde diyecek sözümüz, kendimizce projelerimiz var tabi!

‘68’ Yeniden!

Yapılması gereken bugün emperyalizme, gericiliğe,faşizme, YÖK’e ve bunların kurumsallaşmış adı olan AKP’ye karşı Denizler, Mahirler, Đbolar gibi direnişi örmek yani tüm bu baskı ve şiddet politikalarına karşı özgürlüğümüz ve geleceğimiz için 68’in çağrısıyla Türkiye’nin tüm sokaklarını isyanın sesiyle doldurmaktır. Yapılacak şey bir yandan hakkını arayan işçiyle direnmek, Karadeniz’de köylülerle Hes’çileri derelerden-vadilerden kovmak, Kürecikte Emperyalizmi korumak için yapılacak kalkana karşı kürecik halkıyla anti-emperyalist mücadeleyi örmek ve üniversitelerimizde AKP tarafından YÖK eliyle uygulanan tüm politikalara karşı direnmek ve hakkımız olanı istemektir. Bu gün yapılması gereken geçmişe bakıp bugünü düzeltmek için mücadele etmek ve yarını bugünden mücadelemiz içinde şekillendirmektir. Bu gün yapmamız gereken ve yapacağımız şey AKP-Cemaat koalisyonunun o çok korktuğu 68’i yeniden yaratmaktır. Bizimkisi, bir 6 kasım daha yaklaşırken tüm Türkiye’yi yeniden parasız-bilimsel-demokratik eğitim sloganlarıyla doldurmanın, yeniden TAM BAĞIMSIZ TÜRKĐYE şiarını AKP’nin suratına çarpmanın çağrısıdır! Şimdi yeniden tarih bizi göreve çağırıyor. Şimdi sokak bizi çağırıyor, hayat bizi çağırıyor, gelecek bizi çağırıyor, şimdi 68 bizi çağırıyor!

Page 9: Bi Haber Fanzin 1. Sayı

8 EKİM’İN ARDINDAN ”BU ABLUKA DAĞITILACAK”

8 Ekim‘de Ankara sokaklarında büyük bir buluşma gerçekleşti. Sokağı örgütleyenler ‘Sokağın Meclisi‘ni kurmak için bir adım attı. Kürecik halkı ‘Füze Kalkanına Hayır‘ diye –tarihin izi sinmiş bir güçle- yürüdü. ‘Derelerin Kardeşliği‘ suyuna-toprağına sahip çıkma kararlığıyla Metin Lokumcu‘yla birlikteydi. Gerze halkı ‘direnişe devam‘ kararlığıyla arşınladı sokakları.

Halkların kardeşliği sloganları yükseldi bütün kortejlerden. KESK, ‘insanca yasam için‘ bir büyük yürüyüş kolu olup aktı alana. TMMOB, ‘ferman padişahın sokaklar bizimdir‘ diye meydan okudu. DĐSK, kıdem tazminatına göz koyanlara karsı alanlardaydı. TTB, ‘sözlerimi geri alamam‘ diyerek dümeni ileri kırdı. Ve 68‘in çağrısıyla yürüdüler. Kırmızı bayraklarıyla yine sel olup aktılar, yine sokağı kızıla ve isyana boyadılar. Yine umut oldular ve yeni bir devrimci genç kuşağın izlerini düşürdüler Ankara‘nın sokaklarına Gençlik Muhalefeti yürüdü, gençliğin isyanı ve öfkesi olup yürüdü… On binler buluştu Sokak Meclisi‘nde, ülkenin dört bir yanında mücadele edenlerin sesi birbirine karıştı. Hep birlikte tek ses oldular, ‘BU ABLUKA DAĞITILACAK‘.

Page 10: Bi Haber Fanzin 1. Sayı
Page 11: Bi Haber Fanzin 1. Sayı

TARİHTE 15 GÜN 2 Ekim2 Ekim2 Ekim2 Ekim 1968 Meksika’da üniversite işgal eden öğrencilere güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu yüzden fazla öğrenci öldü.

4 Ekim4 Ekim4 Ekim4 Ekim 1957 SSCB ilk uydu Sputnik-1’i uzaya gönderdi.

5 Ekim5 Ekim5 Ekim5 Ekim 1968 Deniz Gezmiş ve arkadaşları DÖB(devrimci öğrenci birliği)’ü kurdu.

6 6 6 6 EkimEkimEkimEkim 1991 Doç. Dr. Bahriye Üçok kargoyla gönderilen bir bombayla öldürüldü. 1984 Đlyas Has Đzmir ’ de idam edildi.

7 Ekim7 Ekim7 Ekim7 Ekim 1980-Necdet Adalı idam edildi. 9 Ekim 1967-Ernesto Che Guevara Bolivya’da öldürüldü.

9 Ekim9 Ekim9 Ekim9 Ekim 1978 Bahçelievler Katliam’ı ‘’faşistler 7 devrimci genci Bahçelievler’de

bir ev baskınıyla katletti.’’

10 Ekim10 Ekim10 Ekim10 Ekim 1969 FKF(fikir kulüpleri federasyonu ) DEV-GENÇ(devrimci gençlik birlikleri federasyonu ) ismini aldı.

14 Ekim14 Ekim14 Ekim14 Ekim 1979 Fikri Sönmez Fatsa Belediye Başkanı seçildi.

15 Ekim15 Ekim15 Ekim15 Ekim 1982-Mine Bademci katledildi.

ALTERNATİF FİLM - HAİR(1979)

Hair,1979 Alman-Amerikan ortak yapımı sinema filmidir.

Müzikal türde çevrilen filmin yönetmenliğini, Milas Forman

yapmıştır. Baş rollerini John Savage, Treat Williams ,

Beverly D’Angela , Annie Golden gibi sanatçıların üstlendiği

film dünya sinema tarihinin ” klasikleri” arasında yer

almaktadır. Savaşa ve militarizme karşı olan, barış ve sevgi

dolu özgür bir dünya hayal eden çiçek çocuklarının “

olmayan ülkelerinde” kalbinin sesini arayan bir savaş

yolcusunun hikayesini anlatan filmde;Beyaz Saray önünde

Vietnam Savaşı’nı protesto eden binlerce insanın

görüntüleriyle birlikte sunulan “ Let the Sun shine in (Bırak

güneş içeri girsin) ” şarkısı temelinden hareket edilmiştir.

Oklahoma’daki ailesinden kendisini bulmak için ayrılan

Claude ile yine kendini bulma savaşındaki bir grup hippinin hayatı Vietnam Savaşı

ekseninde kesişir. Bu rastlantısal kesişme sonucu sistemin dişlileri arasında sıkışan

Claude’un iç çelişkilerini anlatan film en iyi beş müzikal arasında kabul edilmektedir.Filmde

sınıf ve ırk ayrımcılığı, din,aile,evlilik ve devlet kurumlarına göndermeler yapılmaktadır.

Hümanizm ise apayrı bir boyutta filmin her karesinde kendini hissettirmektedir. Ayrıca

film hiç savaş sahnesi barındırmamasına ragmen savaşın etkisi ve acılarını göstermesi

bakımından oldukça etkileyicidir.

Page 12: Bi Haber Fanzin 1. Sayı

Dokuz Eylül Üniversitesi Yemekhanelerinde Günlerce İnsanlara At Eti Yedirildi - Herşeyin Alınıp Satılır Dolduğu Günümüz Dünyasında Yediklerimizde At eti oluyor.