başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · pdf filebilgiyi elde etmek ve...

52

Upload: dangthu

Post on 25-Feb-2018

276 views

Category:

Documents


15 download

TRANSCRIPT

Page 1: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak
Page 2: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğinizo açık denizlerin gecesinden çıkıp gelenhayalet geminin sisli şehir caddelerinde,

köy mezarlıklarının tarlalarla kesiştiği boşluklarda,çocuk parklarında ve kurgusu boşalmış

luna-parklarda, sandalyeleri ters çevrilmişmeyhanelerde, okuyucuları çoktan yokolmuş

kütüphanelerin ıssız koridorlarında gezindiğinimutlaka birileri fısıldamıştır kulağınıza. Hatta

geceleyin birdenbire havlayan köpeklerin nedenürktüklerini o zaman hissetmişsinizdir.

Ya da tüm bunlar uyku ile uyanıklık arasındayaşanan türden bir hayal...

Page 3: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

seyir defteri

Bazıları, Kubilay Han'ın dinsel inançlarının değişmesine yol açan Hevacra Tantrametninin konusunu merak etmezler. Bazıları, başkalarının rüyalarını merak

etmezler. Bazıları Hitit İmparatorluğunun neden birdenbire çökmeye başladığınımerak etmezler. Bazıları, geometri ile tanrısal töz arasındaki ilişkiyi merak

etmezler. Bazıları karşılarında durmakta olan kapının ardındakini merak etmezler.Bazıları ise içlerinde yanan ateşi biç bir zaman söndüremezler..

Page 4: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

içindekiler

4üstü çizilmiş kişiler

MERAK ÜZERİNE BÜYÜK BÜYÜK LAFLARnazlı ökten

6çıkmaz sokak

MERAKLARIMIN KAÇINILMAZ DÖNÜŞÜMÜnejat aksoy

9ölüdalga

SADECE MERAK ETTİMpınar türen

10fenerbekçisi

KÖROLASI MERAKIMyasemin sarıkaya

12denizboncukları

"YETER Kİ İÇİNDE OLSUN"çiğdem çalkıılıç

13düşdeğirmeni

GÖRÜNÜŞorhan cem çetin

14uçan hollandalı

54 NUMARA'NIN ESRARImurat gülsoy

20kara göründü!

MERAK PSİKOLOJİSİgeorge loewenstein

22başka bir dünyaMELANKOLİ

muharrem aydın ırmak

24.sisdüşleri

YOKLAMAergun kocabıyık

26sessiz alef

YAHUDİ DİYASPORADA GİZLİDİRadnan kurt

Page 5: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

30zehir adasıCIZIRTI

faruk ulay

33kimsesiz çığlık

HAFIZADA BİR GÖRÜNTÜ ANIzeynep günsür

34gizli hazine

GÖZLER SAĞAoliver sacks

36med-cezir

KEŞİF SANATIhorg.ce freeland judson

38kirli melekler

BOŞLUKgül çetin

39yanlış pusula

THANATOS'UN KOANI: YARATICI ÖLÜMh.tuğrul atasoy

41deligömlegi

RESİMLER-NESNELERmiya-se

42deligömlegiDÖVME

derya erkenci'nin fotoğrafına not düşen nazlı ökten

43şişedeki mesaj

KUZEY KUTUP DAİRESİNİN ÜSTÜNDEtürker artnaner

45deja vu

KONUŞMALARyekta kopan

47yalnızlığın oyuncakları

BENİ MERAK ETMİYORSUNahmet ortaçdağ

VE

kapak tasarımı"Max Ernst, Une Semaine de Bonte" ÜZERİNE ÇALIŞMA

yalçın karaca

Page 6: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

üstü çizilmiş kişiler

MERAK ÜZERİNE BÜYÜK BÜYÜK LAFLAR

nazlı ökten

Peki ya bilimsel merak? Dip balıkları neden yassı, yunuslar haberleşiyor mu gibi etliyesütlüye dokunmaz görünen soruların yanında insanların toplama kamplarında kobayolarak kullanılmasına, bir kaç kilometrelik bir alanda tek bir canlı bile kalmamasına,

sakat çocuklar doğmasına neden olan bir bilimsel merak ta yok değil.

Gaston Bachelard, La Psychanalyse du Fen [AteşinPsikanalizi] adlı kitabında Promete kompleksindenbahseder. Bachelard'm Prometesi, babasındanannesinin sevgisini çalan Oedipus'a naziredir.Promete ateşi tanrılardan çalıp insanlara getirdiğiiçin cezalandırılır. Promete kompleksi babasındanbilgiyi çalmak isteyen çocuğu açıklar. Bilgiyisimgeleyen şey ateştir ve ateş yakmasını öğrenmekçocuk için, kendisinden saklanan ve yasaklanan birbilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle eşanlamlıdır. Barınağı ısıtan ve yaşanılır hale getirenateş aynı zamanda onu kavurup yoketme gücüne desahiptir; bu nedenle iradesine hakim olacakolgunluğa gelmediği varsayılan çocuktan gizlenirbilgi. Ama o bilmek ister; büyümek için bu bilgiyibabasından çalmak zorundadır. Evden çaldığıkibritlerle uzaklaşıp kendisine ateş yakacak kuytu birköşe arayan çocuk, merakını ateşin sıcaklığındaeritmeye çalışırken babasına öykünmenin ötesindeonu yenmiştir. Büyümek belki de böyle bir şeydir:merak etmek, istemek, verilmezse önce gizlice eldeetmek sonra açıktan açığa hak talep etmek (çocukkalmış milletlerin sorunu belki budur albayım: tarihonlara umutsuzluğu öğretir; sonuçsuz kalacağınıbildiklerinden merak etmemeyi de öğrenirler).Bali'de çocukları beklentisizlik eğitir. Ailenin diğerüyeleri çocuğun isteklerini ve somlarını karşılıksızbırakır ve o da zamanla herşeyi akışına bırakmasıgerektiğini öğrenir. İçine doğduğu kozmik düzene etkiedemeyecek kadar küçük olduğunu öğrenecektirbüyüdükçe. Merak tabii ki birçok kavram gibiçatallanır kendi içinde; bilimsel merak saygın veonaylanır bir şeydir, anahtar deliğinin öte yanınaduyulan meraksa bayağı ve saklanasıdır. Oysagünümüzde sadece ülkemizde değil, dünyanın birçokülkesinde başka insanların kapalı kapılarının ardındaneler olup bittiği saygın medya patronlarınınvazgeçilmez geçim kaynağı ve mutlu yuvaların, kalesiyıkılmaz çekirdek ailelerin vazgeçilmez eğlence

kaynağı. İngiltere'de kraliyet ailesinin, soyluların özelhayatlarını merak edenler her hafta sırf bu konuyaayrılmış bir sürü dergi ve gazeteyi bir soap operaheyecanıyla takip ediyorlar. Paris metrosundaUzakdoğulu bir kadını Danimarka kraliçesi bilmemkimin resimlerine gömülmüş görünce kafanızdakitüm kategoriler darmadağın oluyor doğrusu.Fellini'nin bir zamanlar polislik ve çizgi romanressamlığı yanında paparazzilik te yaptığını duymakinsanı şaşırtıyor. Peki ya sıradan insanlarınhayatları? Onlar acı çekmeden giremiyor vizöre.Bir kameraman arkadaşım reality showmuhabirlerinin cinayet işlenen bir eve girer girmezilk aradıkları şeyin maktulun ya da katilin birfotoğrafı olduğunu söylüyordu; insanlar tanımasalarda yüzlerini merak ediyorlarmış ölenin ya daöldürenin daha doğrusu ölümün. Ünlü ve zengininsanların hayatlarını merak etmekle "acıkaderlerinin kurbanı olmuş"ları merak etmek aynışey değil ama bir çeşit tamamlayıcılıkları olduğusöylenebilir: ilkinde imrenmek ve katarsis var;ikincisindeyse "beterin beteri var haline şükretdostum"un gizli sevinci. "İyi ki onun yerindedeğilim", "keşke onun yerinde olsaydım".

Peki ya bilimsel merak? Dip balıkları neden yassı,yunuslar haberleşiyor mu gibi etliye sütlüyedokunmaz görünen soruların yanında insanlarıntoplama kamplarında kobay olarak kullanılmasına,bir kaç kilometrelik bir alanda tek bir canlı bilekalmamasına, sakat çocuklar doğmasına neden olanbir bilimsel merak ta yok değil. O halde iyi ve kötüdiye iki tür bilimsel merak tanımlamak zorundakalabiliriz. En çok insan en az maddi zararla nasılyok edilir sorusunu soranlarla, sanayileşmeninyarattığı çevre kirliliğiyle nasıl başa çıkılır diye merakedenlerin aynı kategoride olduğu, ve hattabirincilerin ikincilerden çok daha kolay kaynakbulduğu bir durumda bilimsel merakın saygınlığını

4

Page 7: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

üstü çizilmiş kişiler

Hadi biraz komplo teorilerine girelim:şimdi herkes daha çok demokrasi istiyor -

özellikle de çocuk kalmış milletler içinalbayım! Fakat üçüncü dünyanın

çatlayıncaya kadar yemeye ve yerlerekadar itaate alışmış yöneticileri hantal

gövdelerini zar zor taşıdıklarından ve dekurulu düzenin en ufak bir değişiklikte

tepelerine yıkılacağını düşündüklerindenvarolana sıkı sıkıya yapışıyorlar.

Değişimden ölesiye korkuyorlar çünkügünlük hesaplarının ve çıkarlarının

değişime dayanamayacağını biliyorlar.Çünkü yerlerini "daha dinamik ve çağdaş

kadrolar"a bırakmak zorunda kalacaklar.Değişim gerek çünkü Batı artık kapısınagelip dayanan üçüncü dünyanın baskısına

dayanamaz oldu.

sorgulamak gerekmez mi? Elbette ki, ama şunuunutmamak gerek: merak yoksa som da yok! Soruyoksa itaat var! Doğal olarak sistem sorulan da içinekabul edecek denli yayılmaya, yenilenmeye müsait,ama güçlü olduğu yerlerde. Güçlü olduğu yerlerdesoruları ve alternatifleri kabul ediyor sistem; zayıfolduğu yerlerde ezip yokediyor başa çıkmayıbeceremediği için (Okuduğunuz okulları düşününbir; önce doğru soruyu sormayı ve sonra onuncevabını aramayı mı öğrettiler size yoksa ezberlenipgerektiğinde cevaplan verilecek sorular olduğunumu?). Kendine güvenebildiği, kendini yenidenüretebildiği yerlerde soru işaretlerinden kanallarınıgenişletmek için faydalanıyor, alt kültürlere önceşöyle bir küçümsemeyle karışık bulantı duygusuylabakıyor sonra törpüleyip asimile etmeye çalışıyorbir yanıyla. Birkaç yıl önce sokakta tuhaf bakışlarlasüzülen giysiler ve takılar birkaç yıl sonra giyimendüstrisinin ışıltılı podyumlarında baştacı ediliyor.Daha birkaç yıl öncesine kadar batı metropollerindeGüneydoğu Asyalılar ve piercing (vücudun çeşitliyerlerine delikler açıp takılar takmak) meraklısıpunklar dışında kimsede göremeyeceğinizhızmalarla iyi aile kızları bile cirit atıyor ortalıkta.Genç anarşistlerin ve bağımsız solcuların bitpazarlarından üçotuz paraya edindikleri kenarlarıbeyaz şeritli kullanılmış eşofman üstleri süper lüksdükkanlann vitrinlerini süsledi geçtiğimiz yıl. 70'liyılların ikinci yarısında zenci gettolarında blockpartielerle yayılan rap müziği -ki Last Poets gibi

babaları Black Power'ın devrimci söylemiyleörtüştüler- şimdi oradan çıkıp tüm dünyaya,İngiltere'de Hintliler'den Almanya'da Türkler'ekadar (ne de olsa herkesin zencisi kendine) uzandıbile. Üstelik sadece 'alttakiler'in değil, sulandırılmışversiyonlarıyla 'üsttekiler'in müziği de olarak. İlkçıktığında orta yaşın üzerindeki WASP'ları (white,anglo-sakson, protestant) dehşete düşüren rock'nroll şimdi kendi orta yaş kuşağına sahip.

Sistem tüm bunlara açık çünkü katılımı arttırabilmekiçin sorgulanmaya ihtiyacı var. Hiç som sormayanbir itaat sürekli büyüyüp genişlemek zorunda olansistemi tıkar çünkü. Güçsüz olduğu yerdeyse bugünekadar çok ta yaratıcı ve üretici olmasıbeklenmediğinden kabızlığını ve müsamahasızlığınısürdürmekte inat ediyor. Hadi biraz komploteorilerine girelim: şimdi herkes daha çok demokrasiistiyor- özellikle de çocuk kalmış milletler içinalbayım! Fakat üçüncü dünyanın çatlayıncaya kadaryemeye ve yerlere kadar itaate alışmış yöneticilerihantal gövdelerini zar zor taşıdıklarından ve dekumlu düzenin en ufak bir değişiklikte tepelerineyıkılacağını düşündüklerinden varolana sıkı sıkıyayapışıyorlar. Değişimden ölesiye korkuyorlar çünkügünlük hesaplarının ve çıkarlarının değişimedayanamayacağını biliyorlar. Çünkü yerlerini "dahadinamik ve çağdaş kadrolar"a bırakmak zorundakalacaklar. Değişim gerek, çünkü Batı artık kapısınagel ip dayanan üçüncü dünyanın baskısınadayanamaz oldu. Ama hem serbest piyasa eşittirdemokrasi ve özgürlük demek, hem insan haklarıbayrağını en önde taşımak hem de sınırlan kapamakolmaz; bu, Batı'nın ideolojik meşruiyetini sarsar.Demokrasi, refah ve eşitlik bayraklarının ideolojiningöklerinde nazl ı nazlı dalgalanışına kananmültecilerin akınına uğrayan batılı ülkeler şimdimetropollerini -kendi outsider'ları yetmiyormuşgibi- istila eden "yabancılardan uzun vadedekurtulmanın tek yolunun bu insanların ülkelerininyaşanır hale gelmesi olduğunu anladılar belki. Arkabahçelerini çöplük olarak kullanmanın pek te akıllıcaolmadığını, çünkü bir süre sonra kokunun vesineklerin dayanılmaz hale geldiğini farkettiler. İşteböyle komplo teorileri iyidir albayım, böylece çocukkalmış mi l le t ler sorumluluğu üzerlerindenatıverirler. Bizi aşan şeytani güçlerin işidir herşey.Ancak buradan, komplo teorilerinde gerçeklik payıolmadığı sonucunu çıkaramayız. Hep söylerim:paranoyak olmam takip edilmediğim anlamınagelmez.

5

Page 8: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

çıkmaz sokak

MERAKLARIMIN KAÇINILMAZDÖNÜŞÜMÜ

nejat aksoy

Neden-sonuç ilişkileri olmadan yaşamanın ne kadar zevkli olabileceğinin düşünürken,eski uygarlıklar içinde meraksız yaşamayı becermiş olanlar var mı diye merak ettim.

Ama hemen bunu öğrensem ne işime yarayacak diye düşündüm ve merak etmekten genevazgeçtim.

Yaşamım boyunca hep merak ettim... Merak etmeve merakımın giderilmesi için yaptığım çalışmalaraharcadığım zaman, yeme-içme ve eğlence içinayırdığım zamandan hep daha fazla oldu.Küçüklüğümde, herkesi kendim gibi meraklı , bütünyanıtları bilen kimseler olarak görür, • herşeyi onlarasorardım.

Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti.Benim merak ettiklerimle onlarınki arasında en ufakbir benzerlik yoktu. Garip olanın ben mi yoksaonlar mı olduğunu fazla düşünmedim; ama herkesesoru sormaktan da vazgeçtim. Deneyerek keşfetmeve ilkokula gitmeden önce öğrendiğim okumasayesinde, kendime meraklarımı doyuracak yeni biryol buldum. Elime geçirdiğim okunabilecek nevarsa ( h e r zaman tümünü anlamasam da) okudumve deney yapabileceğim ortamları hazırlayabilmekiçin hiç bir zorluktan yılmadım.

İlkokul benim için tam bir işkence yeriydi. O andaöğrenmeyi istemediğim bazan gereksiz bulduğumyada zaten bildiğim şeyleri beynime boca etmeyeçalışan öğretmenler ve ne için orda olduklarınıbilmeyen/bilemeyen yaşıtlarımla geçen beş sıkıcıkış! İşkence ve sıkıntı ortaokul-lise yıllarında dasürdü. Bir şeyleri "öğrenmeye" mecbur bırakıldığımiçin yada o sıralarda ilgi alanımın dışında olduğuiçin, mümkün olabilen en az bilgi ile liseyi bitirdim.

Genel yetenek sorularını çözmedeki becerimsayesinde girebildiğim üniversitede işler değişti;meraklarımı doyurmak için derslerde edindiğimipuçlarını da kullanarak ve çokça vakit ayırdığımkendi yöntemlerimi de kullanarak, daha kısasürelerde yanıtlara ulaşabileceğimi anladım. Amabu arada "öğrenmeme" inadım ve öğrenmeözgürlüğüne inancım yüzünden üniversiteyi beşyılda bitirebildim.

En önemli sınavlardan önce bile, eğer o anda daha

farklı bir şeyi merak ediyor isem, mutlaka onuöğrenmek için çalıştım. Meraklarım beni tam birmaymun iştahlıya döndürmüştü. Konu ne olursaolsun, merak etme derecem belli bir sınırı geçergeçmez, herşeyi bırakır ve o konuyla uğraşırdım.Ön bilgileri edinerek az çok konuyu anladıktansonra, mutlaka ilgilenmeye değecek başka bir şeybulur ya da eskiden yarım bıraktığım meseleleri"halletmeye" yeniden dönerdim.

Zamanla sınır tanımayan meraklarımın, ne yazık kiçok sınırlı olmaya mahkum vaktim ile, ne kadardoyurulabileceği konusunda hiçte hoş olmayan acıgerçeği anladım. Çok şey hakkında yüzeysel birbilgi edinmem artık çok daha kolay bir halegelmişti, ama herhangi bir konuda biraz daha fazlabilgi edinmeye kalkıştığımda, bende olmayan sabırve yöntemlere de ihtiyacım oluyordu. Nedenlerimarasında askerliğimi geciktirmek ve çalışmalarımıdaha rahat ve uygun koşullarda sürdürebilmeyiumduğum yurtdışına gidebilmek için pasaportalmak olsa da, esas amacım olan merak etme vegiderme yöntemlerini iyice öğrenebilmek içinbaşladığım yüksek lisans ve doktora çalışmalarım,kolay olmasa da, kendimce gerçeği bulmamayardım etti. Merak ettiğim konunun tüm detaylarınıöğrenmeyi, yeni şeyler de bulup bulgularımıbaşkalarına bildirmeyi, deneysel araştırmayapmanın güçlüklerini, sabır gösterebilmeyi, hayalkırıklıklarını başarıya çevirebilmeyi öğrendim.

Doktoramı bit irdikten sonra ise meraklarımyüzünden yedi y ı l ımı nasıl boşa harcadığımıanlamam bende ikinci bir hayal kırıklığına yol açtı.Üniversiteyi benden çok sonra bitirenlerin bile,benden kat kat fazla maaş aldıkları ve benim vakitbulamamam yüzünden bıraktığım spor dahilyapmak isteyip de yapamadığım birçok şeyi, pek deyetenekli olmamalarına rağmen, uzman durumundayapmaları beni iyice çileden çıkardı. "Akademikdünya"da işlerin nasıl yürüdüğünü incelediğimde

6

Page 9: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

çıkmaz sokak

Bilim yapabilmeniz konunuz, çevreniz veönceki çalışmalarınızın başarısına bağlıdır.Sistem içerisinde başarısız sayılabilecek,

ismi duyulmamış bir sürü "bilim adamı" davardır. Bir çok insan ömrünü doktorasonrası çalışmalarla akademik bir iş

bulamadan geçirir. Şans ve başarısızlıkbilimin/bilim yapmanın doğasında vardır.Yayımların bir çoğunu hiç kimse okumaz,

bir kısmının hemen yanlış olduğu gösterilir,bir kısmı ise hiç kimsenin işine yaramaz .Bilim yapma işinin genel dinamiği bir çan

eğrisiyle açıklanabilir. Başarılı insan sayısıçok azdır ama onların varlığı için

başarısız olanlar da gerekir.

"hocalar" tarafından emirerine yakın bir konumdagörülen araştırma görevlisi pozisyonunun o kadarda kötü olmadığını anladım. Bilim adamlığıyapmanın rahiplikten farklı olmadığını da idraketmemle birlikte, bütün bunların başıma gelmesineneden olan meraklarıma lanet okudum ve bir dahahiç bir şeyi merak etmemeye karar verdim.

Neden-sonuç ilişkileri olmadan yaşamanın nekadar zevkli olabileceğinin düşünürken, eskiuygarlıklar içinde meraksız yaşamayı becermişolanlar var mı diye merak ettim. Ama hemen bunuöğrensem ne işime yarayacak diye düşündüm vemerak etmekten gene vazgeçtim. Birisi yada birşeybana herşeyi açıklasa, herşeyi bilen birisi olsam neolurdu diye düşündüm ve merak etmekten iyicevazgeçtim. İlle de bir şeyleri merak edeceksem,yanıtlarına gazetelerin verdiği ansiklopedilerden,paparazzi programlarından kolayca ulaşabileceğimşeyleri merak etmeye karar verdim. Bir de futbolusevmeyi becerir, iskambil, satranç oynamayaalışırsam mutlu olmamam için bir neden kalmaz,hem daha "sosyal" biri olurum hem de vaktimanlamlı bir şekilde geçer diye düşündüm. Amabeceremedim.

Sonunda profesyonel bilim adamı olmaya , kendiparamı kazanarak bu parayla istediğim gibi bilimyapmaya karar verdim. Yıllarca çalışıp bunugerçekleştirememe gibi "kelek bir , duruma"düşmemek için de kendime bir uyulacak kurallardizgesi hazırladım: İşime yaramayacak ve banapara kazandırmayacak şeyleri, en azından şimdilikmerak etmeyeceğim; insanlık ve doğaya düşman

araşt ırmalar yapıp bu yolda teknoloj i lergeliştirmeyeceğim ; daha iyi bir yaşam sağlamanınmaddi ve manevi bedellerini hep gözönünealacağım gibi...

Bilim, insan eğer içinde ise, farklı bir görünümesahip... Meraklarını gidermek ve ahlaki değerlerinigeliştirmek için çalışan bilim adamları devritükenmek üzere! Artık bir şeyleri keşfedip Nobel yada benzeri ödüller almak, toplum tarafından saygıgörmek ve başlıca güdüsü insanlığın yararı olanb i l im adamları bile azaldı. Doktorasınıtamamlamış birisinin özgürce bilim yapması artıkmümkün değil. Kişi bir üniversitede iş bulmak vearaştırma yapabilmek için para bulmak , çok azmaaşlarla yetinmek, meslektaşlarının primatlardanfarklı olmayan davranışlarına katlanmak vezamanla uyum göstermek gibi sorunlarlakarşılaşacağını önceden kabullenmelidir. Herhangibir üniversitede iş bulmak kolaydır, ama iyi birüniversitede hele birde istediğiniz coğrafi bölgedeçalışmak istiyorsanız şansınız iyice azalır.

"Gerçek bir üniversite"ye başvurduysanız doktoraçalışmanızın konvısu ve konuya hakimiyetiniz enönemli faktördür. Aktüel konularda çalışmayapmayanların işe girme şansı çok azdır. Bunlarise, doğal olarak, parayı veren hükümetlerin ve devşirketlerin seçtiği konulardır. Bu konular dışındaçalışma yapan araştırma guruplarının parabulması iyice güçleşmiştir. Moda olan bir konudaönceden düşünerek ya da şans eseri çalışmayapmış olmanız da işinizi garantilemez, çünkü sizingibi "uyanık" yada "şanslı" birçok aday vardır.

İşe girmenizle birlikte esas sorunlar başlar. En kısazamanda en çok yayını yapmak, isminizi duyurmak,ne kadar zeki ve çalışkan olduğunuzu kanıtlamakzorundasınızdır. Ve daha çalışmalarınız sürerken,en çok üç yıllık sözleşmeli olduğunuz için, yeni biriş aramaya başlarsınız. Asgari ücret düzeyindekimaaşınız biraz daha artar. Belli bir sürünmesürecinden sonra çok az sayıdaki akademikpozisyonlar için şansınızı denemeye başlarsınız.Eğer girmeyi başarırsanız bi l im yapabilmegarantiniz yoktur ama idare edecek bir para ileömür boyu görece rahat bir yaşamı garantilersiniz.Bütün bunlar ABD için de geçerlidir.

Bilim yapabilmeniz konunuz, çevreniz ve öncekiçal ı şmalar ınız ın başarısına bağlıdır. Sistemiçerisinde başarısız sayılabilecek, ismi duyulmamışbir sürü "bilim açkımı" da vardır. Bir çok insanömrünü doktora sonrası çalışmalarla akademik bir

7

Page 10: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

çıkmaz sokak

iş bulamadan geçirir. Şans ve başarısızlıkb i l i m i n / b i l i m y a p m a n ı n doğasında vardır.Yayımlar ın bir çoğunu hiç kimse okumaz, birkısmının hemen yanlış olduğu gösterilir, bir kısmıise hiç kimsenin işine yaramaz . Bilim yapma işiningenel dinamiği bir çan eğrisiyle açıklanabil ir .Başarılı insan sayısı çok azdır ama onların varlığıiçin başarısız olanlar da gerekir. Diğer gelişmişülkeler daha farklıdır ama temel uygulama aynıdır.

Ülkemizde de akademisyen olabilmek gitgidegüçleşmektedir. ABD de uygulanan acımasız amabir anlamda doğru sayılabilecek kıstasların yerinişişirmeler ve türlü türlü etiketler alır. Buradabilimin öğretilemeyeceği, esasında asıl işleri tamda bu olan, kaşarlanmış akademisyenler tarafındanöylece kabul edilir. Çünkü kendi ülkelerindedoktora yapmış kişileri kabul etmemek içinellerinden geleni yaparlar. Bizdeki i lkokulsayısından daha fazla olan ve çoğu için kaliteaçısından da aynı n i te lemenin rahatçayapılabileceği, ABD üniversitelerinin birindentıngır mıngır gelen birisinin yardımcı doçent olmaşansı çok daha fazladır. Akademisyenler kendi işey a r a m a z l ı k l a r ı n ı n k a n ı t ı d e ğ i l m i ş g i b i ,başarısızlıkların suçunu öğrencilere yüklerler. Azolan maaşlarına "katlanırlar", çünkü çoğu ailecezaten zengindir ve bu sayede dışarıda okuyup"hoca" konumuna gelmişlerdir yada is imlerinikullanarak kazandıkları parayı dışarıya işler yaparakkat kat fazlalaştırırlar. Araştırma ve alt yapı içinpara harcanmasını bir t ü r l ü kabullenemez buparanın çevre güzelleştirmesi için kullanılmasınıdaha uygun bulurlar.

Özel seçim yöntemleriyle TÜBİTAK ve bazıkurumların dil öğrenmek ve doktora yaparak geridönmek üzere gönderdiği beyin özürlüler (iyileriçin söz meclisten dışarı) dışında kendi gayretleriile burslu veya burssuz okumuş ama yetenekli kişiler,bu üniversitelere bilgilerini aktarmak, eğitmek vearaştırma yapmak üzere gelirler ve en çok dört yıliçerisinde miskinleşip çevrelerine küserler yadatüccarlaşırlar.

Bizim gibi on yıllarca "gelişmekte olan" ülkestatüsünde tutunmaya çalışan ülkelerin bi l imalanında gelişmiş ülkeler karşısında, rekabet şanslarıçok az. Az gelişmiş ülke rallide Serçesiyle yarışmadurumunda iken gelişmiş bir ülke Ferrarisiyleuçuyor. Serçenin şoförü ne kadar usta olursa olsunFerrariyi geçme şansı çok az. Fazla yakıt tüketmesi,rahat olmayan kullanımı, aşırı miktarda eksoz gazı,gürültüsü ile çevresine verdiği zarar ve sıfıra yakın

can güvenliği de cabası. Gelişmiş ülkelere yapılanşoför transferleri, bu yarışlarda en az diğerlerikadar başarılı olunabileceğini gösteriyor, yeterki iyibir araba ve tamir ekibi olsun. Ne yazıktır ki arabave alt yapı sağlanacağına şoförler bu ülkelereeğitime gönderil iyor ve döndüklerinde aynışartlarda yarıştırılıyorlar.

Kanımca b i l im adamlarının ne için bi l imyapt ık lar ın ı sorgulamaları acil bir gereksinimdurumuna gelmiştir. Bilim adamlığı sıradan birmeslek haline gelmektedir ve bu büyük birtehlikedir. İnsancıl değerleri olmayan bir bilimadamının verebileceği zarar parasını ödeyemediğiiçin hastasını ölüme terkedebilen, hiç çekinmedengereksiz yere ameliyat yapabilen doktorlarınverebileceği zarardan çok daha fazladır. Bilimdünyasında, b i l im adamlarının insiyatiflerinikaybetmeleri ve yanlış kişi lerin bu işi yapmayıseçmeleri sonucunda , büyük ve kötü yönde birdeğişim yaşanmıştır. Kısıtlı para yüzünden, özgürbilim bağımlı bir hale dönüşerek bilim adamlarınıda köleleştirmiştir. Bunun sürmesi durumundabugünkü anlamıyla üniversiteler de yok olacaktır.Araştırmacıların çoğu artık daha iyi para verenşirketler için çal ışmaktadır . Bunun, zararı ise,bilginin art ık paylaşılmadığı ve. daha önemlisitoplum yararına olma şartı aranmadan yanlızcapara kazanmak için kullanıldığı bir dünyadır.

Üniversitelerde yapılan bilim eğitim, toplum yararı,aç ık l ık ve en önemlisi özgürlük içermelidir.Araştırmalara verilecek olan paranın kısıtlı olmasıve a l a n l a r ı n hükümetçe seçilmesi hemençözülmesi gereken büyük sorunlardır. Soğuk savaşdöneminin sona ermesiyle araştırmalar içinABD'nin verdiği paralar yarı yarıya azalmıştır. Bub i l i m a d a m l a r ı n ı n as l ında savaş teknoloj is iürettiklerinin en iyi kanıtıdır. Bu yöndeki üretimşüphesiz başka yönleriyle büyük gelişmeler sağlasada ahlaki açıdan tartışılmalıdır.

8

Page 11: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

ölüdalga

SADECE MERAK ETTİM

pınar türen

Yeryüzünde herhangi bir hareketin gerçekleşebilmesiiçin en temel gergeksinim kuşkusuz enerji kaynağıdır.Bence insana ait merak da bu itici güçlerin başındagelir. 'Şu dağın tepesinde ne var' yada 'bu suyundibinde neler oluyor acaba ' diye başlayan keşifler;kişisel meraklar sayesinde ortaya çıkanbuluşlar...bilimsel gelişmede merakın payını gösterir.Teoriler hipotezlerden, hipotezler de sorulardanortaya çıkar. Felsefede veya kimyada olsun çoğu somkaynağını bilinmeyene ilgiden yani merakdan alır. Buarada gündelik hayatlara nüfuz etmiş merak da insanyaşamının önemli bir parçası olarak karşımıza çıkar.

0-6 yaş arasına damgasını vuran merak öğrenmeyegiden yoldur. Elini merakla sobaya doğru uzatmayançocuk, sobanın yakıcı bir madde olduğunu ve buhareketinin annesini çıldırttığını asla öğrenemez.Çocuk gelişimi ile i l g i l i teorilerde çocuklardaöğrenmenin dikkat, ilgi ve merak yoluyla oluştuğu 'savunulmakta. Annesinin örtünün altına sakladığıoyuncağı algılama sınırı dışında olsa dahi büyük bir ilgive merakla takip eden çocuk çevreye karşı gösterdiğipozitif ilgiyle normal gelişen çocuk izlenimi uyandırır(bu tip şeylere meraksız kalan çocukların ileride çeşitliöğrenme zorluklan çekecekleri düşünülebilir!).Hayatın ilk yıllarında öğrenmeyle içice giren merakgündelik hayatlarımıza damgasını vurmaya ilerleyenyaşlarda ela devam eder. Merakla başlayan hobilerdentutun da okunan kitaplara, gidilmeye çalışılan diyarlarahatta aşklarımıza kadar, yaşantılarımızın içinde buluruzmerakı.

Ancak merak her zaman bilinçsizce bize yön verençocuksu ve saf bir ilgi değildir. Merağın bir yüzü eleinsanın içindeki şeytanı hareketlendirir. Kim açmakistemez ki pandoranın kutusunu? İçinden ne çıkar diyekuaılan hayallerle pekişen merakla yaşamayı mı yoksacesareti toplayıp 'ne olursa olsun' diyerek kapağıaçmayı mı seçiyoaız? Hadi cesareti bulduk ve açtıkdiyelim bu duaımda da genelde kapağı ardına kadaraçmaktansa azıcık aralayıp şöyle bir göz gezdirmeyiçoğumuz tercih ederiz ki böylece dengelerbozulmadan merak giderilebilir. Sonuçda insanınkendisine yönelik merakları çevresine yöneliklerinyanında çok daha sönük kalır. Kendi çocuğundan çokkomşunun çocuğunun ne yaptığı ile ilgilenenler yaclakendi hayatının t ıkanıkl ığ ını hiç merak konusu

etmeyerek soap operalardaki entrikalarda kaybolanlarvesairi vesaire bilinçli veya bilinçsizce yanlış yerey ö n l e n d i r d i k l e r i m e r a k l a r ı y l a k e n d i l e r i n ikeşfedemeden yaşarlar.

Hepimiz öyle yada böyle merakımızın piyonu oluruz.Birgün merakımı yenemeyip bir pavyona gittim.Birçok Türk filminin baş mekanı, çocukluğumda neeğlenceli, gençliğimde ne iğrenç dediğim bu garipmekan bu defa da psikososyal açıdan ilginç geliyordu.Önde bir masaya oturdum ve o andan itibaren belki deilk defa kendimi gerçek bir filmin karesi gibi hissettim.Belli etmeden etrafı süzmeye çalışırken aynı şekildebaşkaları tarafından süzüldüğümün de farkındaydım.Meraklı bakışlarımı masalarda oturan kadınlarınyüzlerinde, ellerinde gezdirip, yanlarındaki adamlarınbakışlarına dalmışken sahne alan şarkıcının ciyaksesiyle yerimden fırladım 'bu yüzden her gece ben hergece üzül...' Aman tanrım filmler bu kackır gerçekolabilir miydi? Sesi bu kadar kötü olan bu cılız kız binkere seyredilmiş köyün güzel kızı kaçıp büyük şehredüşer orada da bir anda kendisini pavyonda şarkısöylerken bulur senaryosunun ta kendisiydi. En çokmerak ettiğim tanımadıkları kadınlara içki ısmarlayanbu erkeklerin ne anlattıklarıydı. Muhtemelen orta,orta-alt tabakadan , evde kanlan ve birkaç çocuğu olansıradan aile reisleriydi işte (hani eve istedikliri saattegidebilenlerden). Yo hayır merak etliğim şablonauyan hayatları değil, yabancı bir kadının elini tutupyada en fazla bacağına dokunup anlatı lan (neanlattıklarını maalesef pek duyamadım) şeylerin nasılbir haliyeti ruhiyye oluşturduğu idi.

Başkalarına karşı duyulan merak kendinden kaçışın dabir yoluydu. Benim ne işim vardı burada? Belki birdaha hayatım boyunca hiç gelmeyecek belki degelmemek için kendimi zorlayacaktım. Zorla burnumusoktuğum bu hayatın aslında beni çektiğini içimdesaklayarak kendimden başka tarafa yönelttiğimmerakım sayesinde diğer hayatlara sadace değerekama asla içine girmeyerek ve bu sayede 'acaip' hayattecrübesi kazandığımı zannederek yaşayacağım.Hiçbir zaman hayat kadını, artist veya yankesiciolmayacağım sadece onları merak ederek kendimdenuzak tuttuğum merakımla başka hayatlar üzerindenyaşayacağım. Galiba daha fazlası için yeterincemeraklı değilim.

Page 12: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

fenerbekçisi

KÖROLASI MERAKIM

yasemin sarıkaya

Başından kimbi l i r neler geçip karşımda iççamaşırları ve siyah teniyle dayanılmaz bir zıtlıkoluşturan san naylon peruğuyla oturan kadınınneden kendi kendine konuşur olduğunu yanındakirahatsız bakışlı adam merak eder mi diye merak,ediyorum bu akşam trende. Yaşamları öykülere,romanlara, filmlere esin kaynağı olduğu haldebizzat kendileri neden bu kadar hayatın kıyısındaclırve neden kompartımanın en uzak köşesinde,mahallenin en ücra sokağında, parklarınkuytularında unutulmuş bir bankta yalnız başlarınadurur da bu tutunamayanlara kimseler ilgigöstermez diye düşünür oldum.

Öykünün okuyucularından kimileri belki amaöykünün içindekilerden kimseler merak etmedi"beyaz mantolu adanm"ın hikayesini, kimseler sorupöğrenmedi. Neden beyaz mantosu üzerinde subirikintilerine bakarak gezinir diye aklımdangeçirdim bir an. Hoş sorsalar da cevap verir miydibilinmez.

Birden kafamı çevirip pencereden dışarı bakmayabaşladığımda annemin seyrek aralıklarla şehirkalabalığına karıştığı zamanlarda "günün busaatinde nereye gider, ne yapar bu insanlar?" diyeciddi bir hayret içerisinde kalışını hatırlayıp ben deaynı şeyi merak eder oluyorum. Belki bu yazınıniçinde bir yerlerde de olduğu gibi okuyucularasorulan 'değil mi?, ne dersiniz?, bilir misiniz?1 gibisorulara okuyucular ne cevap verir, bir günde kaçkişi geçer bu üst geçitten, otobüs duraklarına asılıafişlerdeki insanların dişlerini kimler karalar, yoksagökyüzünü her sabah maviye hakikaten DalgacıMahmut mu boyar gibi gündelik ve çocuksumeraklanma dalıveriyorum birden.

Sonra yerde duran gazetenin sayfalarından zihnimehunharca bombardıman eden komplo, terör vesosyete haberlerinin etki a lanına gir iyorum.Düşmanların oynadıkları oyunların sahiden ne t ü royunlar olduğunu ve sözü edilen bu tarihseldüşmanların gerçekte kimler olduğunu, asgari ücretieğlence konusu yapan sosyete programlarındakisosyete mensuplarının sorulara verdikleri

cevaplardan hiç mi utanç duymadıklarını merakediyorum. Fotoğraf karelerine sıkışmış şiddetinaltında yer alan her şeyin kontrol altında olduğu vevatandaşın güvenliğinin sağlanacağından şüpheedilmemesi gerektiği ifadesi neden inadına şüpheetmeme yol açıyor diye ne cevap verdiklerini hepmerak ettiğim okuyuculara sorasım geliyor yine.

Başına ne geldiyse körolası merakı yüzünden geleninsanoğlunun karanlık ruhunun şeytani meraklarısilahları, şiddet ve seks dolu video oyunlarınıyaratırken, hayatı kolaylaştırdığı söylenen elektronikaletler yerin dibine batsa ve silah da icatedilmemiş olsa diye söylenir oldum. Okuldan gelipbeslenme çantas ını bir kenara f ı r l a t a r a k'nintendo'sunun başına geçip sokakta arkadaşlarıylasaklambaç oynamak yerine savaşçılık oynamayabaşlayan ve öldürdüğü garip uzaylı yaratıklarınardından hırçın kahkahalar atan çocuğun enazından kısa bir süre masum kalma hakkının daelinden alınmış olması beni dehşete düşürüyordoğrusu. Başdöndürücü bir hızla gelişen teknoloji-örneğin- Terminator gibi filmleri büyük bir iştahlayeniden ve sürekli üretirken terminatörlerinkendisinin çok yakın gelecekte varolacakları pek deiht imal dışı görünmüyor. Zaten bütün bunlarhesapta geleceğin öngörüleri olmuyor mu? diyesoracakken Ursula K. Leguin'in bi l im kurgununkehanetlerle hiçbir ilgisi bulunmayıp bugünkügerçekliğin bir betimlemesi olduğuna dairsöylediklerini hatırlıyorum.

Ben kendi adıma öngörülemezliği ve hep bir adımönümüzde oluşuyla insanoğlunun merakına mazharolan geleceğin yanında geçmişin de en az bir okadarını hak ettiğini ve tarihin gizli kalmış ya daaslında bambaşka olan gerçeklerle dolu olduğunainanıyorum. Türlü merakın bizi getirdiği noktada,ilerleme dediğimiz ve benim ne tarafa doğrug i t t iğ in i tam da kestiremediğim şey sayesindebozulan çocukluk - ilk gençlikle birlikle yıkılan eskievlerin, bozulan sokakların, sökülüp yerine asfaltyapılan arnavut kaldırımlarının, denizcilik işletmesimemurlarının çay kaynatıp içerken Ankara RadyosuÇoksesli Türk Sanat Müziği Korosu'ndan türküler

10

Page 13: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

fenerbekçisi

dinlediği eski boğaz iskelelerinin, Ara Güler'inf o t o ğ r a f l a r ı n d a k i t r a m v a y l a r ı n (nedenseBeyoğlu-Galatasaray arasında g id ip gelentramvayın Mc Donalds ve diğer bilumum fast foodrestoranların yanından geçerken fazlasıyla '-mışgibi' yapıyor hissine kapıldığımdan olacak banahiçbir nostaljik zevk vermemiştir), i lkokul lar ınönünde leblebi şekeri satan amcaların siluetleri de"Boğazın suları çekildikten sonra" diğer kalıntılarlabirlikte ortaya çıkar mı diye merak ediyorum.

Şairin "Balkonda u n u t u l a n y a z l a r " derkenanımsattığı çocukluğumdan en güzel zamanlarındanbiri olan balkonda ailecek çay içt iğ imiz yazakşamlarını düşünüp iç geçirdikten sonra buncasorunun altından kalkamayacağıma karar veripönünde farkına varmadan saatler geçirdiğimkitaplığımdan uzaklaşıyorum. Bir yandan yorgun

düşen zihnimi dinlendirmek üzere uykuya dalmayahazırlanıp bir yandan da merakın cevapları süreklibaşka bir soruya açılan somlar labirenti olduğunudüşündüğüm sırada çalan telefona yorgun argıncevap veriyorum. Karşımdaki arkadaşım "HayaletGemi'nin bu sayısı merak üzerineymiş" deyincebelki iş in a s l ı n ı öğrenirim diye yar ın sabaherkenden gazete bayiinin yolunu tutmaya kararveriyorum.

11

Page 14: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

denizboncukları

"YETER Kİ İÇİNDE OLSUN"

çiğdem çalkılıç

Bazılarının içinde olup da diğerlerinin içindeolmayan nedir? Galiba istek ve merakkarışımı bir şey. Davranışı belirleyen içsebeplerin önemini vurgulamak amaçlı birifade olsa gerek; 'yeter ki içinde olsun' içbelirleyicilerin dış etkenlerden daha baskınolduğunu anlayanların biraz da çaresizlikduygularıyla ettikleri bir laftır. Özellikleeğitimle ilgilenmeyen çocukları için. Eğitimleilgilendirme yöntemleri genellikle içselsebepleri ıskaladığından, içinde olanlarlaolmayanların arası gün geçtikçe açılmakta,zaten kendiliğinden herkesin 'içinde'olanlar bir süre sonra yeterinceb e s l e n e m e d i k l e r i n d e n a t ı l h a l egeçmektedirler. Ben size her şeye rağmeniçinde olanlardan birini anlatacağım şimdi.

Onun içinde olduğunu anlamak biraz zamanalmış. Çünkü o havlıyor. Halen uyumamekanı olarak kullandığı yakınlardakieczanenin önüne geleli yaklaşık 1.5 yı lolmuş. Eczacı hanımın dediğine göreyağmurlu bir kış gününde kapısınageldiğinde 3-4 aylık kadarmış. Bir sokakköpeği olan Barbie, önce eczacı hanımınbeslediği sokak kedileriyle dost olmuş (halaiyi geçiniyorlarmış) daha sonra mahalledekiçocuk yaşlı herkesle. Gözlediğim kadarıylaşimdilerde civarda pek çok tanıdığı var. Onaismiyle hitap eden, hal hatır soranlarını çokgördüm. Evet ben de onlardan biriyim amane yapabilirim köpeğin içinde var: iletişimemeraklı!

Barbie 8-9 aylık olduğunda eczacı hanımıngözlediği bazı davranış değişiklikleri olmuş.Barbie, hafta içleri her sabah saat 10-13 arası

ortadan kaybolmaya başlamış. Ne olupbittiğini pek anlayamayan eczacı hanımmeraklanmış ve bir gün nereye gittiğiniöğrenmek üzere takip etmiş. Barbie'nin 3-4sokak ötede bir bahçeye girdiğini görmüş.Ertesi günlerden birinde eczanesine bir çiftgelmiş ve Barbie'yi işare ederek, onunkendis inin köpeği o l u p olmadığınısormuşlar. O da Barbie'ye kendisininbaktığını söylemiş. (Onlar da Barbie'yiizleyerek eczaneyi bulmuşlar.) Bir köpekeğitim okulları olduğundan ve Barbie'ninbirkaç ay önce o okula geldiğindenbahsetmişler. Barbie birkaç gün boyunca,önce dışarıdan izlemiş okuldaki köpekleri.Bunu farkeden eğitimciler ona kapılarınıa ç m ı ş l a r . D e d i k l e r i n e göre diğerköpeklerden daha dikkatli ve atakmış.Bildiğim kadarıyla uzun süredir okulunadevam ediyor. Arada da üst mahalledekiarkadaşlarına takılıyor. Bunun dışında kalanzamanında eczanenin önündeki paspasınınüzerinde kedilerle birlikte miskin miskinuyuyor. Geçenlerde onu yolda yürürkengördüm. Caddeden karşıya geçerken yayageçidini kullanıyordu. Trafik ışıkları yayayayol verdiğinde diğer yayalarla birlike o dakarşıya geçti. Şehir yaşamının kurallarına daalışmış görünüyordu. Baktım yürürkencaddede onu tanıyanlar el sal layıpsesleniyorlar ama o emin adımlarla tahminedebileceğiniz yere doğru gidiyor. Ouzaklaşırken onun içinde ne olduğunudüşünüyordum hala.

12

Page 15: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

düşdeğirmeni

GÖRÜNÜŞ

orhan cem çetin

Fotoğrafçının Notu:

Ona nasıl bir fotoğrafını çekmemi istediğim sordum.

Bana, "Arkadan görünüşümü hep merak etmişimdir," dedi.

13

Page 16: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

uçan hollandalı

54 NUMARA'NIN ESRARI

murat gülsoy

Taşındıkları günü çok iyi hatırlıyorum. Günlükgüneşlik bir haziran sabahıydı. Gazeteyi almak içinkapıyı açtığımda aynı koridora bakan on dairedenbirine hamalların bir şeyler taşıdığını görmüştüm.Sevgilim henüz uyanmamış olduğundan gürültüyapmadan ona kahvaltı hazırlamanın planlarınıyapıyordum. Sanki bir kaç yıldır yaşadığım karmaşave panik artık bitmişti. Düzenli olarak çalışmayabaşlamıştım. İçki içmiyordum. Ve en önemlisi biray önce bana sürekli gördüğü düşleri anlatan masalçiçekleri gibi renkli bir kızla tanışmıştım. Dahası şuanda çarşaflara dolanmış narin bedeni tüm evetuhaf sürekli arzu uyandıran lezzetli bir kokuyayıyordu. Yarıçıplak olduğumdan kapıyı sadeceelimi paspasın üzerine uzatacak kaçlar aralamışolduğum için taşınma işine d ikkat imi pekvermemiştim. Zaten 60 daireli bu apartman denenşehir devletinde her ay en az bir taşınma oluyordu.Gözucuyla gördüğüm sadece son derece iyipaketlenmiş kolilerdi.

Daha sonra nasıl başladı tam olarak bilemiyorumfakat yeni taşınanlar hakkında bir takım laflardönmeye başladı. Önce alelade komşuluk merakızannettiğim bu dedikodular benim kulağıma kaçlargelmişti. Böyle diyorum çünkü benim de komşulukilişkilerim yok denecek kaçlar azdı. Fakat nasılolduğunu bilmediğim bir yoldan sanki evinduvarları, içinde yaşayanlar hakkındaki bilgilerisızdıran bir filtreymişcesine yaşayanlar bir süresonra merak bile etmeseler diğerleri hakkında birçok şey öğrenmiş olduklar ını farkediyorlardı .E m i n i m o n l a r b e n i m h a k k ı m d a b e n i msandığımdan çok daha fazlasını biliyorlardı. Bundabir sakınca yoktu doğrusu. Sadece geçen seneayrıldığım ve adını dahi anmak istemediğim okadının evli olması dışında toplumdan gizlememgereken hiç bir şey yoktu. Son derece sakin birhayat yaşayan işlerini evinin bir odasından idareeden tek kusuru biraz yüksek sesle müzik dinlemekolan genç bir adamdım. Ve komşularımı zerrekadar merak etmiyordum. Fakat bu yeni taşınankomşu... Haklarında söylenenler...

Kapıcımızın her çöp toplama saatinde büyük bir

heyecanla onlar hakkında söyledikleri gittikçe elanaçok ilgimi çekiyordu. Çünkü kapıcımızla o andakapısı açık olan diğer dairelerin sahipleri arasındageçen spekülatif sohbetlerde söylenenler birbirinitutmuyordu. Anladığım kadarıyla toplanmış olantüm bilgiler birbiriyle çelişiyordu. Bu insanlarındaha kaç kişi olduklarını bilen yoktu. Çünkü onlarlahiç kimse karşılaşmamıştı. Alışverişlerini kapıcıyapıyordu fakat o da kapının kulpuna asılmış olanpazar filesinin içindeki sipariş notları ile muhatapoluyordu. Torbayı alırken de görmemişti onları. Birkere meraktan pusuya yatmış fakat o gün torbasaatlerce kapıda ası l ı kalmış ve kapıcımızınuyukladığı bir anda torba içeri a l ınmış t ı . 52numarada oturan amca bir kez görmüştü torbanınalınışını. Fakat gördüğü sadece cinsiyetsiz beyaz birsol eldi. "Peki apartmana taşındıkları gün görenolmadı mı?" İşte bu soruyla bendeniz de meraklıkomşular arasındaki yerimi almış, ilk defa apartmaniçindeki rolüme ters düşen bir hamle yapmıştım.Sanki bornozumu giymeden kapıyı açmışım gibikendimi çıplak hissetmeme neden olan bakışlardankurtulabilmek için soruyu yineledim: "Sen görmedinmi mesela? Sanırım eşyaların taşınmasına yardımediyordun?" K a p ı c ı m ı z s o r u n u n kendis ineyöneltilmesinden hoşnut, cevapladı. Evet oradaydı.Bütün kutuların taşınmasına yardım etmişti. Fakateşyaların sahipleri ortal ıkta değildi. Taşıma şirketiy e t k i l i l e r i a p a r t m a n y ö n e t i c i s i n d e n imzakarşılığında -ki aynı zamanda yalnız 54 numaranıncleğil fakat apartmandaki bir çok dairenin sahibiydi-anahtarı a lmışlar ve eşyaları daha doğrusu kolilerieve yerleştirip gitmişlerdi. 54 numara diğer bir çokdaire gibi möbleli kiralanmış olduğu için bu yenikiracıların ela sadece kolileri ve bavulları vardı.

Bu tür, bir yere varmayan konuşmalar günlükolağan e tk in l iğ imiz haline gelmişti . Hatta 55numaradaki yaşlı kadın kandilde helva dağıtırkenk a p ı m ı ç a l d ı ğ ı n d a b i l e k ü ç ü k araş t ı rmakomisyonumuz olağan t o p l a n t ı l a r ı n d a n bir inigerçekleştirmişti. Hepimizin kulağı kirişteydi, birkapı g ıc ır t ı s ı duyduğumuzda -50 ile 60 arasındakitüm rakamlar- dışarıya çıkıyor, baldan tat l ı fiskosiçinde kendimizden geçiyorduk. Tabii 54 numara

14

Page 17: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

uçan hollandalı

hariç. Apartmanın diğer katlan doğal olarakduaımdan habersizdi. Önemli olan asansörle aynıkata çıkan insanların tavrıydı. Herkes deli gibimerak ediyordu. Bir de her akşam seyrettiğifilmlerin konularını sabahları 54 numara üzerindekurgulayan kapıcımız tabii. Hiç unutmuyorum birakşam yine komite toplantısında çaresiz akı lyürütmelerden birinde kapıcımız "Bu vampirolmasın?" dedi. Aslında bir açıdan da akla enyakın açıklamaydı: taşınırken sadece büyük kolilergelmişti. Ve kolilerden bir tanesi gerçekten de çokağırmış ve tabut kadar da büyükmüş. Kapıcımızaülkemizde vampirlerin barınamayacağını söyleyipgüldüysem de rüyalarımdan birinin bu izlekteolacağından hiç kuşkum yoktu.

Akıl yürütmelerin sonu yoklu. Kanunkaçağı birmafya liderinden, yasadışı bir örgütün beynikonumundaki azılı katil bir kadına, melankolik biryazardan, delirmiş kocasına bakan yaşlı bir kadınadönüşen komşumuz üzerinde dolaşan bu esrarperdesini aralayıp da sıradan biri ya da birileriolduklarını açıklasalar hepimiz acayip bozulurdukgibime geliyor. Hatta bu sırrın çözülmesini deistemiyor gibiydik.

Çiçek kokan, renkleri yüzüne ellerine pek de hoşbulaştıran sevgilim fazla bir açıklama yapmadanbeni bırakıp gittiğinde -ki döneceğinden en ufak birkuşkum yoktu- bir kaç gün derin düşüncelere dalmışve 54 numara'nın esrarından uzak kalmıştım.Sevgilimin bana söylediklerini düşünüyordum. Onubenim kadar kimsenin sevemiyeceğini asla benimgibi biriyle karşılaşamayacağını çok iyi biliyordum.Çünkü ben onun nadide bir kelebek gibi dolaştığızehirli çiçek bahçelerinden uzakta yalnız ve yalınbir ağaçtım. Beni bulunduğum yere sıkı sıkıyabağlayan adeta fiziksel köklerim vardı. Fakatgiderken bana şöyle demişti: ''Çok iyisin.. . Belkibenim için fazla iyi . . . Gidiyorum. Çünkü, utançverici ama dürüst olmak zorundayım, sana aslayalan söyleyemem, çünkü sıkıldım. Bilmiyorum.Nedenini bilmiyorum. O kaçlar açıksın ki. belkikeşfedilecek bir şeyin olduğu hiss inekapı lamıyorum. Evet diğerleri bu heyecanıyaşatıyorlar bana yani bilmece çözme merakımıtatmin ediyorlar. Bir sırrın, esrarlı bir yönün nebileyim tuhaf bir yönün yok. Görüyorsun ya benkötü bir kızım." Ah küçük sevgilim, biliyordum,erken bir karşılaşmaydı bu. Yeni insanlar çekerinsanı bilmezmiyim. Hele sen de yeni insanlar ıçekiyorsan... Her ilişkide o yabanıl toprakları adımadım keşfetmenin zevki. Fakat dönüp banageleceksin. Ve ben burada, bıraktığın koltukta seni

bekliyor olacağım, ve yalancı bahçelerinsınırlarının bittiği yerele başlayan uçsuz bucaksız birçöle benzeyen ruhumu senin ellerine teslimedeceğim... Buna benzer şeyler söylemek istemiştimona. Daha sonraki günlerde aklımın içinde tekrartekrar çektiğim bu kısa filme böyle diyaloglar yazıpdurdum. Oysa son derece sıradan bir şekildeözetlemiştim ona:"Ben burada seni bekliyorolacağım, seni bekleyeceğim... Tam bu noktada!"Elimde gazete ve ekmekle yarıçıplak holünortasında d i k i l i p duruyordum. Dokunaklı birsahneydi.

Bu hafif bunalımlı ve romantik devreyi benimsosyal devrem izledi. Her akşam sevdiğim birinidavet ediyordum evime. Geç saatlere kadarsohbetler bazen konuşmanın ne kadar önemli vegüzel bir şey olduğunu hatırlatıyordu bana. Bir geces inemacı dostumu bek l iyordum. H a f t a l ı kper iyot lara b i n d i r d i ğ i m i z görüşmeler imizdehayattan, sanattan, yazıdan ve görüntülerdenbahsediyor, olmadık konulara doğru dağılanz i h i n l e r i m i z i n geride bıraktıkları izleri keyifleseyrediyorduk. Hayatı sinema f i lmleri seyrediponlar üzerine yazı yazmakla geçen bir adamlabenim gibi evinin arka odasında istatistik anal izprogramlarıyla boğuşarak yaşayan birinin bu gecesohbetleri gerçekten tuhaf yerlere gidiyordu. İştebir gece onu bekliyordum. Fakat Mehmet herzamanki saatinden erken gelmişt i . Tam çöpsaatinde araştırma komisyonumuzun en hararetlit o p l a n t ı l a r ı n d a n b i r i n i n or tas ında k ü t diyeasansörden çıkıvermişlerdi. Üstelik ya lnız değildi.Sevgilisi Lale ve bir yerden mut laka tanığıdım birkız vardı. Komisyonumuz sessizce dağıldı. Onlarıiçeri davet ettim. Mehmet, "Haydi giyin seni ilginçbir yere götürmeye geldik" dedi. Sonra da beni biryerden tanıdığımı zannettiğim kızla tanıştırdı. Yeniçekilen fi lmlerden birinde iyi bir rolü varmış,gelecek vaadediyormuş. Uzak ülkelerin birinde buişi okulunda öğrenmiş falan fi lan.. .

Gerçekten de hoş bir yere götürdüler beni. Şehretepeden bakan güzel bir bahçeydi. Bu zamansıztanışmanın da etkisiyle üzerime bir durgunlukçökmüştü. Ben evde oturup son okuduğum romanıballandıra ballandıra Mehmet'e a n l a t m a y ı tercihederdim. Uzaklardaki şehir ışıklarına bakıp egzotikiçkimden yudumlar aldım ilk başta. Arada sıradaçoktan u n u t u l m u ş bir f i l m üzerine i lginç şeylersöylemem hem Mehmet'i sevindirdi hem de uzakülkelerin kokusunu üzerinde hala bir kartvizi t gibit a ş ı y a n Defne'yi. Suskunluğum sanki ona dabulaşmıştı. Mehmet müthiş bir içgüdüyle "Akşam

15

Page 18: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

uçan hollandalı

komşularla ne konuşuyordunuz öyle hararetle?"diyerek çöp saat indeki g i z l i a raş t ı rmakomisyonumuzun üstüne durduk yere küçüktopluluğumuzun projektörlerini çevirmiş oldu.Önce geçiştirecek gibi oldum fakat bu saçmalığıdaha fazla önemsemek anlamına geleceği için herşeyi kısaca anlattım. 54 numaranın esrarı... Hepsinieğlendirmişe benziyordu anlatt ıklarım. Hemenonlar da akıl yürütmeye başladılar. Mehmet ise"Böyle basit bir problemi nasıl çözemezsinanlamıyorum." dedi. Sanki cevabını biliyormuş dabenden saklıyormuş gibi sustu. "Tabii ki çözebilirimsadece gerçekten merak etmiyorum..." diyerekkonuyu kapattım. Daha doğrusu kapatmaya çalıştım.Defne ise nedense konunun üzerin gitmeyi tercihetti. Bu bana karşı ilgisiz olmadığının bir ifadesiydibelki de... Fakat bir şeyler söylemek zorundaydım.Bir dedektif gibi dedim. "Bilim adamı titizliğiyleçalışan bir dedektif gibi. Bu bir sistem problemi.İçinde ne olduğunu bilmediğimiz bir kutununsırrını çözmek için kutunun içine girenlerle dışarıverdiklerini saptayarak ve her varılan noktadaeldeki bilgileri yeniden yapılandırarak." Oldukçailgisini çekmişe benziyordu. Konuyu ağır ağırdeğiştirmek için bir kaç Sherlock Holmes anektocluanlatmaya koyulmuştum. İçkinin de etkisiyleDefne'ye yakınlaşmaya başlamıştım. Bir yandan daaklımın içinde yankılanan küçük sevgilimin sözleri."Sıkıldım... Çok açıksın..." Haklı mıydı? Peki haklıysadeğişebilir miydim? Gerçekten ötekiler heyecanlakeşfedilecek kıtalar mıydı? Bu soruların böylesineyoğun bir şekilde aklıma hücum etmesinin nedeniDefne'den etkilenmeye başlamamdı sanıyorum . Azkonuşuyordu fakat söyledikleri hep kafamın içindeaçık duran bir takım yerlere gidip oturuyordu. Dahadoğrusu her hareketi ilgimi çekmeye başlamıştı.Evet merak ediyordum. Onu kafamın içinde benimküçük sevgilimle karşılaştırıp dunıyordum. Ve onuincelemenin ve onu gülümsetecek ince söz oyunlarıyapmanın tadına yeni yeni varıyordum ki ayrılıksaati geldi. Yanağıma kondurulan bir öpücük veellerimin arasından kayıp gitti.

Ertesi gün zıpkın gibi uyandım. Tüm problemleriçözecektim. Önce 54 numaranın esrarı. Sonra dakendime dikeceğim esrarlı adam kıyafeti. Birbirinintersi iki problemle uğraşmak tam bana göreydi.Şimdiden o güzel bahçede tekrar birarayagelindiğinde -belki de sadece Defne ve ben- esrarınçözümünü nasıl çarpıcı bir şekilde anlatacağımıhayal edebiliyordum. Defne'nin hayranlık belirtenbakışlarına kayıtsız kalacaktım tabii ki. Esrarengiz veçekici olmanın sırları.

Önce problemleri tanımladım: Birincisi onlaraanlattığım gibi bir kara kutu problemiydi. Evetüzerinde 54 numara yazan bir kara kutu. İçinde neolduğunu bilmiyordum fakat belli ki içerde birşeyler oluyordu. Yani bir hareket vardı. O halde buhareketin anlamını çözmek de mümkün olmalıydı.Kutuya giren ve çıkanları saptarsam ve aralarındakiilişkiyi tanımlarsam içerisi hakkında bilgi edinmişolabilirdim. İkincisi ise başlangıçta bundan dahazor gibi görünen fakat oldukça kolay bir problemdi.Benim gibi saklayacak hiç bir şeyi olmayan, biresrarı, bir gizi olmayan bir adamdan nasıl bir karakutu yaratı l ır? Çok basit, bunun için de yinedışardan bana gelen etkilerle benim dışarıylakurduğum ilişkileri gözden geçirmem gerekiyordu.Eğer kişi dışarıya verdiği bilgileri sınırlarsa ve bubilgilen belli bir denetimden geçirerek diğerlerinesunarsa çevresinde kendiliğinden bir esrar perdesibelirmeye başlar. Denetim de şöyle kurulmalıdır:diğerlerine veri len b i l g i l e r içerideki -yaniesrarengiz adamın kafasının içindeki veyageçmişindeki- daha büyük bir sırra işaret etmesigerekir. Adamın -burada sözkonusu benim- hiç birhareketi ve duygular ı tesadüfi olmamalıdır . Azkonuşmak ve ince, kaynağı belirsiz seçkin zevkleresahip olmak ve diğerlerinin sahip olduğu değerleresaldırgan bir tavır almaksızın kayıtsız kalmak daikinci kuralımızı oluşturmalıdır. Fakat burada küçükbir sorun kapıda beklemektedir. Bu ela sizin herşeyinizi bilen ya da bilmese bile esrarengiz biradam olmadan önce nasıl davrandığınızı hilen vesize o şekilde davranan y a k ı n l a r ı n ı z vetanıdıklarınızda. Bu tanıdıklar eğer yeterinceanlayışl ı olurlarsa -ki burada sözkonusu olanMehmet'in ta kendisi- geride tek bir sorunkalıyordu: O sakladığım, beni ben yapan, tümhayatımı yönlendiren büyük sır nedir? Burada enince noktaya g e l i y o r u z . Y a l a n k e s i n l i k l esöy lenmemel i . Hiç l ik bi le uyduru lmuş birhikayeden daha iyidir.

Kendime uygun b i r s ı r a r a m a y a ara ver ipbilgisayarımda yeni dosyalar açıp öteki problemlei lg i l i olarak bulduklarımı kaydetmeye başladım.Önce 54 numara'nın sipariş notlan... Gereksinimlerlistesi son derece iyi bir bilgi kaynağıdır. Sonra 54numara'ya postayla gelenler. Hayır mektuplarıfalan okumuyordum -ki zaten hiç m e k t u pgelmiyordu- sadece zarfların üst kısmı için kendimeizin vermişt im. Ç ü n k ü kara k u t u y u k ı r ı p içinebakmadan s ı r r ı çözmek bir m a r i f e t t i . Sonrafaturalar. Hepsi de evsahibinin adına gelen elektrik,su ve telefon f a t u r a l a r ı . Bunlar ın üzer indekiharcama miktar lar ı , tarihler, uzaktan izleme ile

16

Page 19: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

uçan hollandalı

edindiğim diğer bilgiler. Yani gece saat kaçtalambalarını kapatıyorlar, kaçta alış veriş listesiniasıyorlar gibi bilgiler. Bir de tabii evden çıkanlar:ses, ışık ve madde olarak. Çöpler yani. En zor kısmıda buydu. Yani çöpleri karıştırıp onları kategorilereayırıp kodlamak ve tüm bunları kapıcı gelmeden vekimseye görünmeden yapmak tabii.

İlk onbeş gün sonunda elimde korkunç bir bilgiy ı ğ ı n ı o l u ş m u ş t u . B u n l a r ı h e n ü zdeğerlendirmemiştim ki Defne'nin oynadığı filmingalasından sonra Mehmet'lerde küçük bir toplantıyapılacağını öğrendim. Asl ında Defne'ylekarşılaşmaya tam hazır değildim. Bir esrarengizadam olarak gürndelik hayatta nasıl davranmamgerktiğinin ayrıntılarını henüz planlamamıştım.Üstelik beni ben yapan, yani yapması gereken obüyük sırrı da keşfetmiş değildim.

Film pek bir şeye benzemiyordu dersem yalanolmaz. Ya da konusu bana ilginç gelmedi. FakatDefne başarılıydı diyebilirdim. Hatta oldukçaetkileyiciydi. Galadan sonra Mehmet'in evindeküçük denilmesine rağmen yirmi kadar insanıngeldiği partide Defne'yle pek konuşamadım. Birazda rahat bırkmak istedim. Onun gecesiydi. Tadınıçıkarmasında hiç bir sakınca yoktu. Ayrıca kendimebiçtiğim esrarengiz tiplemenin yapacağı en doğalhareket çok gözden kaybolmadan bir kenara çekilipkendi yoğun düşüncelerine dalmasıydı. Ben de öyleyaptım. Küçük balkonun parmaklıklarına kadaryükselmiş olan manolya ağacının az bulunurkokusunu içime çekerek kendimi düşünüyordum.Kendi sırrımı düşünüyordum. Var mıydı bir sırgerçekten? Küçük sevgilim? O bir sır olabilirmiydi? Yani ona hâlâ bağlı olduğum? Ya da 54numaranın esrarını araştırmam? Bunu zatenDefne'yi etkilemek için, bir oyun olsun diyeyapmıyor muydum? Yoksa Defne'ye miyaklaşıyordum küçük sevgilimin hayali bendenuzaklaştıkça? Bu ve buna benzer sorular birbirinikovalarken gecenin bittiğini üzüntüyle farkettim.Evet parti bitmiş herkes birer ikişer evi terketmeyebaşlamış bense hâlâ Defne'ye söyleyecek'uygunkelimeleri bulamamışt ım. Yalnızbaş ıma evedöndüğümde ağır bir kasvet göğsümün orta yerineyerleşmişti. İçimden bir ses topladığım bilgileriincelememi söylüyordu. Hem de hemen şimdi.

Bilgisayara girdiğim bilgileri belli başlıklar halindeekrana dökmeye başladım. Uzun alış veriş listeleri.Tüketim alışkanlığımdan anladığım kadarıylaiçeride ya çok az yemek yiyen iki kişi vardı ya danormal beslenen bir insan vardı. İkinci bulgu ise bu

kişinin perhiz yaptığıydı. Yağsız, tuzsuz, sağlığa.zararlı olmayan besinler tüketiliyordu. İçki yok,sigara yok, gazete yok. Bu tabii çok fazla bir bilgivermiyordu. Elektrik sarfiyatına bakarak da şunlartespit edilmişti: bir buzdolabı ve bir lamba. Evetarada sırada çalıştırılan bir çamaşır makinesi, belkibir f ı r ın. Dış gözlemlerimden içerdeki kişininuyuma saatlerinin saptamam mümkün değildi.Çünkü yirmidört saat açık bırakılan bir lambadışında ışıkta bir hareket olmuyordu. Çöpleregelince alış veriş listesinin hemen hemen aynısıgibiydi. Her iki günde bir yarım küflü ekmek dışındaanormal hiç bir şey yoktu. Su sarfiyatı içerdekininher gün bir kez banyo yapmaya yetecek kadar suharcadığını gösteriyordu. Dışarı ses gelmemesi deiçeride televizyon ya da radyo dinlenmemesi ileörtüşüyordu. Bir insan evin içinde ne yapar? Belkikitap okur. Tabii ya möbleli olarak tutulmuş bu evegelen ağır kolilerin içi de kitap doluydu. Demek kiiçeride ya lnız yaşayan, hiç dışarı çıkmayan, azyemek yiyen, yediklerine dikkat eden, oturmaodasının ışığını hiç söndürmeyen muhtemelenyaşlı biri oturuyordu. Açıkçası yaşlı olduğu bilgisiolmayana ergi yöntemiyle bulunmuştu. Yani 'buinsanın genç olması halinde ortaya anormal birtablo çıkıyordu. Genç bir insan neden hiç evindendışarı çıkmayıp, bir şeker hastası gibi perhizyemekleri yiyerek durmadan kitap okur? Karanlıkbir adam olsa ya da yasadışı işlere bulaşmış biri yada hapisten çıkmış bunalımlı biri, en azındansigara içer veya müzik dinler ya da birileri onuziyarete gelir. Öte yandan kendibaşma yaşadığınagöre çok yaşlı olması olasılığı da tehlikeyegiriyordu. Orta yaş? Belki. Peki bu allahın cezasıortayaşlı perhiz yapan insan bütün gün neyapıyordu?

Ya ben ne yapıyordum?

Geceyarısı yorgun gözlerim aynada kendi suretiniincelerken bu soruyu soruyordu kendine İnsanlarıncanını sıkıp onları kaçırmak dışında bir de buaptalca dedekiflik işine sardırmak dışında ne

, yapıyordum. Hayat akıp gidiyordu ve ben arkaodada bilgisayarın başında kendi kendime oyunoynuyordum. Küçük sevgilimi kaybettiğim gibiş i m d i de D e f n e ' y i daha k a z a n m a d a nkaybedecektim. Aptalın biriydim. Boş yere kendimideğiştirmeye çalışıyordum. Hele 54 numarameselesi... Diğer komşuların bile artık ilgilerininyok olduğunu görmezden gelerek, kapıcımızlaısrarla bu konuyu tartışıyordum. Sanki tümapartman hâlâ bu s ı r r ın peşindeymiş gibihissetmeye çalışıyordum. Küçük sevgilimin hayaleti

17

Page 20: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

uçan hollandalı

elimi ayağımı bağlıyor, dönmeyeceğini bilmemerağmen Defne'ye yaklaşmama engel oluyordu. Biryandan da Defne'ye kendimi tüm çıplaklığımlagösterirsem onun da sıkılacağı endişesinitaşıyordum. Tanrım neden bu zavallı kuluna süreklimerak edilmesini sağlayacak bir sır vermedin?

•r

Tam bu acıklı ve komik dualarla kendimdengeçmiştim ki kapı çalındı. Geceyarısını çoktangeçmişti ve doğal olarak kimseyi beklemiyordum.İlk aklıma gelen 54 numaradaki esrarengiz şahsiyetoldu. Ne yanılgı. Gelen Defne'ydi! "Zamansız gelenmisafirlere verilen cezalara razıyım." "Zamansızgelen misafire göre durum değişir, hele beyaz şarapgetirmişse, markasına bağlı olarak tavır alınır."diyerek demin sızlanan adam sanki ben değilmişimgibi capcanlı karşıladım onu.

Zihnimin hiç bu kadar hızlı çalıştığına şahitolmamıştım. Tanrım yalnızlık neler yaptırtıyorinsana! Ve alkolle yıkanan mum ışığı ne kadarkolaylaştırıyor herşeyi. Hele herkes hazırsa böylebir geceye.

Son yıllarda yaşadığım en güzel bir kaç saatinsonunda uyku ile uyanıklık arasında ağzımdaki buyeni ve lezzetli tadın keyfini çıkarıyordum kikapıdan bir gürültü geldiğini duydum. Dahadoğrusu bir tıklama, bir hışırtı. Yataktan doğruldum,Defne'nin mışıl mışıl uyuduğundan emin olduktansonra mecburen kalkıp kapıya yöneldim. Hiç birşey duyulmuyordu. Kapının gözetleme deliğindenkoridora baktığımda 54 numaranın kapısının açıkolduğunu ve koridora soluk sarı bir ışığınyayıldığını gördüğümde kendimi bir korku filmindekurban rollerinden birini oynar gibi hissettim.Hemen kapyı açtım ve ışığa doğru yürüdüm.

Sırlarla dolu olduğuna şu "anda yataklarında mışılmışıl uyuyan komşularımla yürekten inandığım 54numaranın içindeydim şimdi. İçerde orta yaşlı birkadın oturuyordu. Hiç kapatmadığı solgun ışıkta birhayalet gibi görünen kadına doğru yürüdüm. "Şey,ışığınızı gördüm... Merak ettim.... İyi misiniz?"gibilerinden bir şeyler geveledim. Oturmamısöyledi. Çok yaşlı olmadığını anladım. "Merakınızıgidermek isterim" dedi. Ve anlatmaya başladı...

Çoktandır onu izlediğimi, onun hakkında araştırmayaptığımı bildiğini söyledi. Ve neden diye sordu?Kendimi mahkemede yargılanıyormuşum gibihissediyordum. Evet neden? Gerçekten neden?Beni neden ilgilendiriyor ki? Ya da bizi? Tümkomşularımı ve kapıcımızı? Defne için böyle bir

araştırmaya devam ettiğimi söyleyip komik durumada düşmek istemedim. Pek bir şey söyleyemedim.Önüme bakıyordum. Birbirine benzeyen budairelere o kasvetli havayı veren evsahibine aitaltmışlı yıllardan kalma eşyaların ortasındaanlamsızca susuyordum. Ne diyebilirdim ki...

Sonra o konuşmaya başladı.

Merak edilecek hiç bir şey yok. Gerçekten yok. İştegörüyorsunuz yalnız ve yaşlı bir fiziköğretmeninden başka bir şey yok burada. Buherkese kapalı tuttuğum kapının ardında kimseninilgisini çekecek bir şey yok. İnsanlar... Meraklıyaratıklar. Onları böylesine hayata bağlayan buduyguyu yitireli öyle çok oldu ki... Bir çok şeyiherkes gibi yaşadıktan sonra, uzun ve yorucuacılardan sonra anladım ki merak edilecek hiç birşey yok. Ben insanları merak etmiyorum. Bugünekadar beni y a n ı l t a n , gerçekten benimbildiklerimden farklı bir şeyler bilen, farklı birşeyler hisseden, ya da daha çok bir şeyler bilenbirine rastlamadım. Sen rastladın mı? Ah evetdaha yolun basındasın ve benim gibi müstesnabiriyle karşılaştın. Ama küçüğüm sen öylesanıyorsun. Ben bir istisna değilim. Hiç kimse hiçbir şey istisna değil. Çünkü ben yaşamıyorum.Yaşanılan hayatı paylaşmıyorum diyelim.

Böyle uzayıp giden bir çok şey anlattı.Bildiklerimin dışında hiç bir şey söylemediğinişimdi anlıyorum. Ona araştırmanın, incelemenin,keşfetmenin heyecanından ve fazi let indenbahsettiğimde yorgun gülümsedi.

Hepsi senin kafanın içinde. Yeterince düşünürsenher şeyi bulabilirsin. Daha doğrusu hatırlarsın.Unuttuklar ını hatırlıyorsun çocuğum, sadecehatırl ıyorsun, bir şey bulmuyorsun, bir şeyçözmüyorsun, bir şey öğrenmiyorsun, sadecehatırlıyorsun. Aynı rüyalardaki gibi. Yeterincedüşünürsen rüyalarını da çocukluğunu da ve bir çokşeyi de hatırlarsın.

Sonra ona kendimden bahsettim. Kaygılarımdan,korkularımdan, isteklerimden, küçük sevgilimden,Defne'den, bir çok şeyden... Bana hayatımınanlamını başkalarında aramamın hep hayalkırıklığıgetireceğini söyledi. Peki sence nerede aranmalıdiye sorduğunda cevabım sanki çok önceden beribunu düşünüyormuşcasına hazırdı: kendi kafamıniçinde.

İnsanların başkalarında aradıkları sır aslında kendi

18

Page 21: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

uçan hollandalı

kafalarının içinde ya da ruhlarının bir yerinde gizli.Başkasını didikledikçe kendinden uzaklaşır insan.Kendine dönmelisin. Kendi içine. Her şeyin sırrısenin o heyecanla çarpan kalbinin tam içindebaşka bir yerde değil.

İtiraz edecek gibi oldum:

"Ah, inanmadığın şeyleri söyleme bana. Heleaşktan hiç bahsetme. O şimdi yatağında uyuyankadın yarın gece başka bir yerde uyuyacak. Heryaşadığını birer birer kazanç hanesine yazan buinsanlardan mı medet umuyorsun? Hayır, sadeceitiniz ediyorsun. Çünkü anlamsız buluyorsun. Böyleolamaz diyorsun. Olmamalı diyorsun ama ne yazıkki böyle.

Şimdi git ve o kadının yanında uyu. Uyku her şeyinilacıdır."

Sabah uyandığımda Defne hâlâ uyuyordu. Başımdahafif bir sızı olmasına rağmen kendimi iyihissediyordum. Sadece hatırlanamayan düşlerdenkalan büyük bir boşlukla kapıya ilerledim. Yenisevgilime kahvaltı hazırlama isteğiyle yarıçıplakkapıyı araladım. Paspasın üzerinden gazeteyesarılmış ekmeği alırken bir kaç şey birden oldu.Bombardıman gibi.

Karşımda o beni nedensiz terkeden sevgilimduruyordu. Döndüm diye gülümsüyordu. Çekingenve sevdalı. 54 numaralı daireden hamallar bir

takım koliler taşıyordu. Ben uzun bir zaman önceküçük sevgilimi bekleyeceğimi vaadettiğim yerde,yine yarıçıplak elimde gazete ve ekmek aval avalbakıyordum.

Ve aniden gece gördüğüm rüya tüm çıplaklığıylacanlandı gözlerimin önünde. Hatırladım. Banagerçek denilen muammanın elektromanyetikdalgaların zihindeki yorumundan başka bir şeyolmadığını anlatan emekli öğretmeni hatırladım.Merak edilecek hiç bir şey olmadığını söyleyen oyaşlı kadını hatırladım. Herşeyin, tüm hayatınhatır lamaktan ibaret olduğunu söylediğinihatırladım. Hatırladım ve büyük boşluk kapandı.Büyük boşluk kapanarak o muazzam resmitamamladı. Hiçliğin korkunç resmini. Issız birçölden ibaret olan ruhumun ta kendisi olan oresmi.

Küçük sevgilimin ağlayarak merdivenlerden inennarin bedeninin acı veren titremesini duygusuzcaizledim bir süre. Artık ne önemi vardı ki. Gidecekti.Gitmişti . Böyle bir günde, ben tam buradadururken. Yine gidiyordu. Belki de -hayır hayıreminim- sadece bir kez gitmişti. O gün ve bugün.Sadece bir kez. Sonra mutfağa yöneldim veDefne'ye kahvaltı hazırlamaya başladım. Geldiğigibi yaşamaya başlamam o ana kazınmıştır.

Elveda 54 numara'nın esrarı. Elveda küçük sevgilim.Elveda saf ve iyi niyetli duygular... Ve merhabaesrarengiz genç adama göz kırpan yalancı dünya.

19

Page 22: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

kara göründü!

MERAK PSİKOLOJİSİ

george loewenstein

Psikolojide merak üzerine ilk araştırma dalgası1960'lı yıllarda başlayıp üç temel mesele üzerindeyoğunlaşmıştır. Merakın altında yatan sebepler enbaşta gelen soruydu. Farklı entellektüel bakışaçılarını temsil eden psikologlar merakın nedenikonusunda spekülasyonlar yaptılar ve hepsi demerakın daha önceden oluşturdukları teorik çerçeveiçerisinde açıklanabileceği sonucuna vardılar.İkincil olarak, merak konusunda araştırma yapanlarinsanların neden gönüllü olarak, sırlar vebulmacalar gibi merak uyandıracağını bildikleridurumlara yöneldikleri üzerinde kafa yordular. Sonolarak, sınırlı sayıda araştırmada merakın durumsalbelirleyenleri incelendi ama bu ilk dalgapsikolojideki durumcu [situationalist] devriminetkisini tam olarak yansıtmadan kırıldı.

İkinci dalga ise 1970'lerin ortasında başladı ve onyıl içinde duruldu. Yaş, cinsiyet ve zeka katsayısı gibibireysel özelliklerle ya da davranışla bağıntı kurmaçabalan da çelişik bulgularla sonuçlandı.

MERAKIN TANIMI VE BOYUTLARI

İlk olarak, merakın kendiliğinden harekete geçenbilgi edinme arzusu olduğu düşünülüyordu. ÖrneğinAristo insanın "faydacı bir amaç için" değil, içselnedenlerle bilimle uğraştığını öne sürmüştür.Cicero da meraktan "hiçbir kâr güdüsü olmayan....doğuştan gelen öğrenme ve bilme aşkı" olaraksözediyordu. Bu ilk düşünürler, bilgiye dışsalnedenlerle de ihtiyaç duyulduğunu kabul etseler demerakla bu tür dışsal etkenlerin uyandırdığı arzuarasına kesin bir çizgi çekmişlerdir (1).

İkinci olarak, merak terimin getirdiği güdüselyoğunlukla bir tutku olarak görülmüştü. Ciceromerakı "öğrenme tutkusu" olarak tanımlar veUlysses'le sirenlerin hikayesinin gerçekte meraka

* The Psychology of Curiosity: A Review andReinterpretation (Psychological Bulletin 1994,Vol.116, No l, 75-98) adlı makale Nazlı Öktentarafından derlenmiştir

dair bir kıssa olduğunu öne sürer: "İnsanları[men; erkekler] sirenlerin kayalıklı sahillerinebağlayan şey öğrenme tutkusuydu". Aziz Augustinemerakı "bilgiye duyulan tuhaf [curious sözcüğüİngilizce'de hem meraklı, hem de tuhaf anlamınagelmektedir) bir özlem olarak tanımlamıştır. Humemerak karşısında muğlak bir tavır takındıysa da bu,merakın gücüne saygı duyan bir tavırdı ve merakıiki ayrı itki başlığında inceliyordu. Bunlardan birisiiyiydi ki buna "bilgi aşkı"diyordu; ikincisiysekötüydü ve bunu "oldukça farklı bir ilkeden türemişbir tutku" olarak yorumluyordu. İyi merakı bilimselincelemeyle örneklerken, kötü merakı "komşusununeylemlerini ve hallerini bilmeye duyulan doyumsuzbir arzu olarak" olarak niteliyordu.

Üçüncü olarak merak, iştah bağlamında elealınıyordu. Bentham "merak iştahı"ndan, Burkemerakın "çok keskin bir iştahı olduğundan"sözediyordu. Aziz Augustine de merakı bazen "bilgiiştahı" bazen de "görme hevesi" [ocular lust ] diyetanımlıyordu. Ancak 19. yüzyılda Feurbach "tatminedilememiş bilgi güdüsü"nün yolaçtığı acılaradeğinirken merakın tıpkı bedensel iştah gibi, tatminedilmediği taktirde acı verici mahrumiyet duygularıüreteceğini öne sürdü. Özetle merak, modernliköncesi yazarlar tarafından içsel nedenlerle oluşanyoğun bilgi iştahı olarak görülmüştür.

Psikologların ilk tartışmaları bu modernlik öncesiyaklaşımlarla aynı doğrultudadır. Örneğin Freudmerakı "bilgi susuzluğu" ya da Schaulust (AzizAugustine'deki görme hevesine eşdeğer) olarakgörmüştür. James ise iki tür merak tanımlıyordu:"Yalnızca çevrenin yeniliğiyle harekete geçmeyeeğilim"le nitelenen isimsiz bir tür merak ve "özgülbilgi alanlarına yönelik "bilimsel merak".

Merakın tanımı konusunda uzlaşma, davranışçıpsikologların yüzyıl başında toplu olarak merak yada araştırıcı davranış diye adlandırdıkları bir dizidavranışı incelemeye başladıklarıyla bozuldu.Örneğin Pavlov (1927), koşullanmış tepkilerkonusundaki araştırmasında köpeklerin alışılmadıkher sesya da görüntüye doğru döndüklerini

20

Page 23: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

kara göründü!

farketmiş ve bu olayı bir araştırıcı refleksebağlamışt ır . Bühler (1928) ve arkadaşları,bebeklerde görülen aynı eğilimi merak olarakadlandırmışlardır. Bu tür yönelim reflekslerimodernlik öncesi dönemde tanımlandığı şekliylemeraktan çok, modern dikkat kavramıyla ilgilidir.İçsel güdü olmaları gerekmediği gibi bilişsel iştahlaözdeşleştirilen güdü özelliklerine de sahipdeğillerdir.

MERAKIN ALTINDA YATAN NEDEN

William James'in oluşturduğu ve Mc Dougall'ıngeliştirdiği ilk yaklaşımlar, merakı korkuyla yakındanilişkili bir duygu olduğunu çünkü ikisinin de aynıuyaran tarafından üretildiğini öne sürüyorlardı.James merak ve korku arasındaki bu yakın iilişkiyeörnek olarak kıyıda oturan bir adama doğru yavaşyavaş yüzüşünü gözlediği bir timsahın davranışınıanlatır. "Adam sakin durduğu sürece adım adımyaklaşıyor ama bir hareket yapar yapmaz çılgıncageri çekiliyor". Bu işlevci yaklaşımla James, merakınorganizmaları, çevrelerini keşfetmek için hareketegeçmek üzere evrimleşirken korkunun da kısmen butür keşiflerin ortaya çıkardığı tehlikelere karşıevrimleştiğini iddia ediyordu.

Yüzyılın başında merakın nedeni sorusuna en sıkverilen karşılık merakın bir güdü oluğunuvarsaymaktı. Bu tür açıklamaların belirleyici özelliğimerakın araştırıcı davranışla azaltılan, hoş olmayanbir duyum ürettiği varsayımıydı. Güdü temelliaçıklamalar merakı birincil bir güdü olarak mıyoksa ikincil (yani daha temel güdülerin türevi)olarak mı gördüklerine; ve merakı homeostatik birgüdü olarak mı yoksa uyaranlara bağlı bir güdüolarak mı gördüklerine göre farklılaşırlar. Açlık vesusuzluk gibi homeostatik güdüler içsel olarakuyarılır ve genel olarak zamanla tatminedilmedikleri taktirde yoğunlaşırlar. Korku gibiuyarana bağlı güdüleriyse çevredeki işaretlerharekete geçirir. Ancak hiçbir güdünün bu ikikategoriye tam olarak oturmadıkları bilinir; hergüdü hem dış uyaranlardan hem de içseldurumlardan etkilenir.

özdeşleştirmeye başladığında ortaya çıkanyüceltilmiş çocuksu cinsel keşfin ürünü olduğunainanıyordu. Daha sonra toplumsal baskı sonucucinsel keşif bir kenara bırakıldığında üç yollayüceltilir: Nörotik engellemede bireyin düşüncesüreçleri genelde bastırma edimiyle engellenir,bunun sonucunda merak olduğu yere mıhlanır;alternatif olarak kalıntı cinsel merak ta, merakın zıttıolan zoraki dalgınlık şeklinde tezahür edebilir; sonolarak cinsel merak doğrudan dünya hakkında birmerak olarak yüceltilebilir. Freud, bu sonuncuyu"en nadir ve mükemmel" yüceltme tipi olarakgörmesine rağmen "araştırmanın bir ölçüde zorakiolduğuna ve cinsel eylemin yerine geçtiğine" dikkatçeker. Freud'un açıklamasının sonuçlarından biri,bu tür merakın, geliştiği nadir durumlarda tipikolarak seks güdüsüne atfedilen özelliklerdenbazılarını göstermesi gerektiğidir.

[...] Merakın başka güdülerin türevi olmayan birincilbir güdü olduğunu kanıtlama konusundaki çabalariki yönlü olmuştur. Araştırmacılar bazı durumlardabedensel ihtiyaçları tamamen tatmin edilmişhayvanların yine de keşfe yönelik davranışlargösterdiklerini kanıtlamaya çalışmışlardır!...l İkincive daha verimli bir çalışma dizisi merakın açlık vekorku gibi motive edici güce sahip olduğunukanıtlamaya çalışır[...] Üçüncü bir araştırma alanı,tatmin edilmemiş merakın açlık ve susuzluk gibidiğer güdülerle aynı şekilde yoğunlaşma eğilimindeolduğunu göstermiştir.

Merakın bir güdü olup olmadığı ne cevaplanabilirne de özellikle önemli bir sorudur. Önemli olanmerakın diğer birincil güdülerle özdeş sayılanözelliklerin çoğuna sahip olmasıdır.

FREUD: MERAK VE CİNSELLİK

Freud'un çeşitli denemelerine dağılmış pasajlardanbir merak yorumu çıkarılabilir. Freud merakı seksgüdüsünün türevi olarak görüyordu. Merakın, çocuk3 ila 5 yaşları arasında jenital hazzı bakma itkisiyle

21

Page 24: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

başka bir dünya

MELANKOLİ

muharrem aydın ırmak

bir

sabahın erken saatleri henüz çoğu insan uykusunda istanbulun garibanmahallesinde sevgili kemal ağabey çok korkuyorum dışarıda bir gürültüdürsürüyor evimiz çok sessiz dışarının gürültüsüne rağmen mahir diye birindenbahsediyorlar kanun kaçağıymış kemal ağbey kanun kaçağı ne demek oııudabilmiyorum evimizin pencereleri çok alçakta kalıyor babam geldi kemal ağbeybabam çok yorgun ve üzüntülü gözüküyor pencereden sarkıp babamıkucaklamaya çalışıyorum annesinden bahsediyor öldüğünü söylüyor ben deüzülüyorum yapacak bir şey yok değil mi kemal ağabey üzülmekten başka neolabilir ki zaten ben annemi de pek tanımıyorum kimi zamanlar gelip gidiyorbabamla aralarında bir anlaşmazlık olmuş annem de bizi bırakıp gitmiş nereyegittiğini ben de bilmiyorum çok uzaklara gittiğini söylediler kimi zamanlardagelip teyzemin evinde kalıyormuş kemal ağabey evimizi değiştirdik merdiven altıbir ev küçük bir ev eski evimiz kadar büyük değil ama biz yine de sığdıkkardeşlerimle daha çok yakınlaştık şimdi hepimiz aynı yatağa sığıyoruz babanı damerdiven altındaki odada kalıyor kimi zaman onun odasına giriyorum sandıklarıvar küçük küçük birisi tıraş malzemeleri için diğerinde de penseleri tornavidalarıvar babamın yanında yatıyorum bu gece ben hiç korkmuyorum babamınyanındayken her yattığımda bismillahirrahmanirrahimle başlıyoruz sonra daelhamdürillahi rabbil aleminle devam ediyoruz kemal ağabey ne söylediğimizinfarkında bile değilim ne için söylediğimizin de babanı her zaman dua edernedense hiç de duası tutmaz burada bir anlaşmazlık var babam hep der ki eğerdua edersen ne olursa olsun tutarmış otuz yıl oldu hala tutmuyor bayrama çok azvar annemi arıyorum boşluk var içimde annem para gönderdi mi onu dabilmiyorum acaba bayramlık alınacak mı bize bayrama bir gün kaldı halabayramlıklar alınmadı bizler hala bekliyoruz artık akşam oldu evimizde birsessizlik var ne annem ne babanı var ne de bayramlık uyku tutmadı içimi kemalağbey kapının tanı karşısında uyuyorum hala bekliyorum gelecek diye pes ettimuyku bastırdı o an kapı açılıp içeri bir gölgenin girdiğim gördüm halı işte geldielindedir bayramlıklar karanlığa alışık gözlerimle görebiliyorum elinde hiçbir şeyolmadığını artık ne bayram var ne bayramlıklar

iki

dörtyol ağzında yalnız başıma yürüyorum bu dörtyol ağzının ilginç bir görüntüsüvar arkamda kalan yolun sadece yirmibeşmetresi görülebiliyor yol çok keskin birşekilde yok oluyor görebildiğin sadece yirmi beş metre sonrası hiç önümde

22

Page 25: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

başka bir dünya

kalan iki yoldan biri yokuş aşağıya doğru samatyalı kahveye doğru gidiyorkahvenin verandasının tanı karşı köşesi ise camii diğer yol alabildiğine yokuş yolilerledikçe sol tarafında kilise hemen altmış yetmiş adım ilerisi camii yorulursankiliseye yorulmayıp devam edersen camii'ye gidersin genel de insanlar yorulsa dacamiye gitmek taraftarı olduğundan kilisenin içini pek kimse bilmiyor halbuki nesakin ve sessizdir zangoç bey etrafta olmadığında bahçede istediğin kadaroyunlar oynarsın kilisenin ağaçlarındaki dutları rahatlıkla yersin nedense camilerbeni hep ürpertmiştir çocukluğumda ne garip yolun sağındaki dördüncü ve sonyol baktığında görüntü mesafen çok geniş bu yoldan ilerlediğinde bizim eveulaşırsın birden eve doğru ilerlemeye başladım sokağın parke taşları huzur dolukinıbilir binlerce insan çiğneyip geçti bu taşları hala huzurlu ve şikayet etmedenduruyorlar varlıklarını sürdürmek için sanki daha da yapışmışlar birbirlerine

üç

sessizce seyrediyorum yuvarlak aynasını önüne koymuş saçları bembeyaz hemenensesinde çıkan fazla saçlarına takılıyorum tıpkı yaban otları gibi beyaz saçlar dayemyeşil bir bahçe görüntüsü veriyor ihtiyar görünümüne rağmen dimdik genişomuzları var bej gömleğinin boynuna gelen kısmına bir havlu sarmış aynadangözgöze geliyoruz yüzünü bir gülümseme alıyor sesi hiç çıkmıyor sadecegülümseyip tıraşına devam ediyor önce sağ yanağındaki kılları harman yapar gibikırpıp sakin ama çabucak bitiriyor aynı işlemi sol yanağına da uyguladıktan sonratekrar sabunlu fırçasını alıp ikinci kez suratına sürüyor bu kez her iki tarafında dabir önceki işlemin daha değişiğini uyguluyor jileti elmacık kemiğinden aşağıyadoğru indirirken yanak kesimlerine geldiğinde bir balon gibi şişiriyor eneğlenceli tarafı da bu bölümü jilet işlemini tamamladığında yanak eski halinedönüyor tıpkı balon gibi istediği kadar şişirip tekrar eski haline dönmesi yıllarcaaynı kalması hiç patlamadan çok tuhaf ön taraf tamam ensede kalan yabani otgörünümündeki kılları alırken bu kez yuvarlak aynanın tam karşısına gelecekşekilde küçük bir ayna ile ayarlama yapıldıktan sonra bir canbaz hüneriyleensedeki kıllar kökten götürülüyor şimdilik kesim işi bitti derken çevik birhareketle yerinden kalkıp lavaboya doğru ilerliyor tekrar yüz yüze geliyoruz yineaynı gülümseme var suratında halbuki tıraş olduğu zaman suratındaki ifade nekadar ciddi ve anlamlı içli büyük aynanın karşısında bir yandan kendini seyredipbir yandan da suratına kolanyayı sürüyor hafif bir yanma olduğu belli belki benolmasam bağırır mıydı diye düşündürüyor beni tekrar odaya geri döndüğündesurat ifadesinde biten bir görevin mutlu ve ciddi havası var koyuca bir pantalonbej gömlek hemen üzerine pantalonunun aynı renginden yeleğini giyiyor odanıniçinde bir şeyler aranıyor ve sonunda paralarım koyduğu yerden alıp büyük biritina ile yeleğinin iç cebine yerleştiriyor havanın tüm sıcaklığına rağmen incecikceketini almayı unutmayıp bu arada da benim elimden tutuyor birlikte dört yolağzına doğru yürüyoruz sessizlik hakim tüm sokağa

23

Page 26: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

sisdüşleri

YOKLAMA

ergun kocabıyık

Önümdeki formu dolduruyorum: YedeklikYoklama Bildirimi. Önceki gün babamınısrarla hatırlatması üzerine AskerlikŞubesinden almıştım. Birisini kendim içindiğerini babam için doldurdum. Yattığıyerden güçlükle doğrulup imzaladı boşluğu.Bu çok önemsediği işi tamamladıktan sonra,10cc morfin verdik. Mırıldanarak, odanınsarkan kapısının menteşeleri arasına rondelakonulması gerektiğini hatırlattı. Sözlerininson kısmı neredeyse hiç anlaşılmıyordu amabunu daha önce de birkaç kez tekrarladığıiçin ne demek istediğini anladım. Bumeseleyi en kısa zamanda halledeceğime sözverdim. Gözkapakları yavaşça kapandı,kendisini içinden kemirerek tüketen biryaratığa benzettiği ağrının kısa süreliduraklamasından yararlanıp uykuya daldı.

Sanki ölümle tutuştuğu mücadelede her nekadar yatağa çakılmış olsa da haladayanabildiğim göstermek istiyordu. Dahaölmemişti, olası bir harp için ordununyedekteki subayı ama öte yandan ikibuçukyıldır içinde bulunduğu kendi savaşınınkahraman bir askeriydi.

Sabah saat sekizbuçuğa doğru telefon ziliyleuyandım. Ses annemindi: "Babanızın durumukötü, hemen buraya gelin" dedi. Konuşmasıbir telefon görüşmesi değil de bir telgrafmetniydi sanki, kısa ve herşeyi anlatan tek bircümle. Karımla birlikte bir taksiye atlayıphızla şehrin öteki yakasına geçtik. Boğazınüzerindeki köprüde ilerlerken öteki taraf,yaşadığım taraftan ayrılıverdi birden.Altımızdaki nehirle bölünen iki karşıt dünya:ölüler ve yaşayanlar ülkesi. Soğukalgınlığı

yüzünden gece ateşlenmiştim ve kendimison derece halsiz hissediyordum. Sabahakarşı bir üşüme nöbetiyle tekrar yükselenateşin değiştirdiği algılarım yüzünden günebir düşle başlar gibi başlamıştım.

Kapıyı babamın arkadaşlarından birisi açtı vekötü haberi verdi: "Başınız sağolsun..." İçerigirdik, her zamanki gibi yatakta uzananbedeninin cansız olduğu yüzünün örtülüolmasından anlaşılıyordu. Ne garip, birkaçhafta önce yine yatağında böyle uzanırkenaçık olan yüzünden henüz hayatta olmasınarağmen ölmüş olduğu okunuyordu.

Söylediklerine göre son sözleri hışırtılı birtelsizden geliyormuşcasına güçlükleanlaşılıyormuş ve galiba şöyle demiş: "İrtifakaybediyoruz, yüksel!" Ordudan emekliolduktan bir yıl sonra tam hayata yenidenbaşlamayı düşünürken ölümcül bir hastalığayakalandığını öğrenmişti. Modern tıbbıntüm çabaları hastalığın ruhu karşısında etkisizkaldı.

Toprağa verdiğimiz gece düşümde gördümbabamı; sağlıklı görünüyordu. Üzerindeüniforması vardı. Salondaki koltuklardanbirinde oturmuştu. Yanına gittim merakımaengel olamadan "ölümden çok korkuyorum,nasıl bir şey ölüm?" diye sordum. Sorumuyanıtlarken yüzünde bir tebessüm vardı;"Ben ölmedim ki" dedi, "gördüğün gibi budünyadayım... Hem ölümden korkma, ölümdiye bir şey yok" Oturduğu yerden kalktı.Her atlayış öncesinde ayaklarının zarargörmesini engellemek için yaptığı gibi sargıbezleriyle ayak parmaklarım ve bileğini

24

Page 27: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

sisdüşleri

W.Eugem: Snntb. 19İ8

sarmaya başladı. Ayaklarını bandajlamayıbitirdikten sonra sadece özel durumlardakullandığı botlarını giydi. Bağcıklarını özenlebağladı. Traştakımını, havlusunu çantasınayerleştirdi. Camdan dışarı baktım; j ipikapının önünde bekliyordu. "Nereyegidiyorsun?" dedim. Bir şeyleri gizlediğizamanlar yaptığı gibi kısa ve kaçamak biryanıt verdi, "tatbikat" dedi, "belki gecegelmem".

Annem kardeşimle beni uyandırdığındahava yeni ağarmak üzereydi. Bizi camınkenarına getirdi. Ufuktaki havaalanındanhomurdanarak birbiri ardına kalkan uçaklarıgösterip "Bakın, babanızın uçağı!" dedi. Birsaat geçmemişti ki radyoda kahramanlıktürküleri çalmaya başladı. Şanlı ordumuzharekata başlamıştı. Annemin çenesibüzüştü, gözleri ve burnu akmaya başladı.Kardeşim ve ben şaşkındık. Daha öncebabamız bir savaşa katılmamıştı, nasıldavranacağımızı bilemiyorduk. O sıralar ben

ilkokul üçüncü sınıftaydım, kardeşimsehenüz okula başlamamıştı. Ağlamaya her anhazırken yayın aniden kesildi ve bir erkeksesi "Babanın uçağı düştü!" diye haykırdı.Gözkapaklarım birden açılıverdi. Bir süreyattığım yerden karanlık odanın tavanınadoğru baktım. İçimdeki ses şöyle diyordu:"Nerde şimdi baban?" soru öyle bir abandıki üzerime ağırlığı altında ezildim, un ufakoldum. Dokumalar ağlayacaktım. Güçlüklebastırdım bu duyguyu. Ve düşümde babamayönelttiğim bir soruyu anımsadım. Şöyledemiştim ona, "ölünce n'oluyor, nereyegidiyoruz?", "Bir yere gittiğimiz yok,gördüğün gibi buradayız" demişti.Anlayamamıştım. Çünkü ben onun gibi ölüolmadığım halde nasıl oluyor da onunla aynımekanı paylaşabiliyorduk, "aramızdaki farkşu" diye başlamıştı yanıtına "sen uyanıncaburadan gideceksin, bense hep buradakalacağım."

25

Page 28: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

sessiz alef

YAHUDİ DİYASPORADA GİZLİDİR

adnan kurt

Ağustos 1995, SafedOrada, yazıdaki sırları

ve tinsel gerçekleri çözmeye çalıştılar.

d harfine bak dedim.nasıl da soylu duruyor sonunda kelimenin

harfe bak, harfe dokun, harfin içinde eriharf ol, hafle birlikte kıyam etharf ol harfler ummanına bat.

Of Not Being a Jew

Hep birlikte profesörün ve kızı-eğitmenimizinevindeydik. Profesör şakalar yapıyor, küçük hikayeleranlatıyordu. Alman ve eşi bana hep tedirgingöründü. Ve bölüm başkanı buralara nasıl göçolduğunu anlatırken, kendi ailesinin 40lardaAvusturya ve Polonya'dan nasıl geldiğini daha açıkvurguluyordu. İngiliz de neredeyse aynı ısrarla vesafça "neden buraya gelmişler ki?" diyetekrarlıyordu.

Otele erken döndük. Barmen çağırdı: "Nasıldı parti"dedi, "erken döndünüz". Bize içkiler hazırlarken"Piliçler yoktu değil mi? Barmen daha iyidir deyipburaya geri geldiniz" diye konuşuyordu. Ellerikabaca bardaklara, şişelere uzanırken gözleri ışıltıylaoynuyor, kahkahalarında beyaz, düzgün dişlengörünüyordu. "Bunlar çok zekidir" diyordu. "Herpartide masanın çevresine toplanır, şakalaryaparlar. Şakaların ardından dinlerler, içindemesajlar vardır. Aldınız mı mesajları?"... Artıkyalnızdık, konuşma sürüyordu. "Aslında onlar dainsan, üstelik sıradan. Akıllıları, aptalları, güzelleri veçirkinleri var. Aslolan öğretiler. Ve bizlere dışarıdaöğretilen Yahudilerin en iyi, en arı, en zekioldukları. Böylesine koşullanmışken karşılaşıncatutulmak garip değil ki. Ama bakın, burada eğitim,

kurallar, vatansevgisi önemlidir. Ve başarınınsırrıdır bu. Bize bakın, Araplara: Biz, şanslarımızı-örneğin Nasır'ı- öldürmekle ün saldık; onlarteknolojileriyle, ürünleriyle, başarılarıyla."

Yafa'da dolanıyoruz. Tepeden Tel Aviv'in (BaharTepesi) silueti ve ışıkları görünüyor, Akdeniz Sahiliboyunca, çevremiz yenilenmiş Osmanlı evleri vekonaklarıyla çevrili. Bakımlı ağaçlıklar ve yayayolları. Güzel bir ezan sesi duyuluyor, makamı farklı.Nemli bir sıcak, ve şık insanlar, bakımlı kadınlar,çok güzel-alımlı genç kadınlar yürüyorlarlokantalara, operaya doğru. Ezanın ardından,meydandaki topluluk çağdaş yerel müzikler çalmayabaşlıyor. Ve egzotik güzellikte bir kadın ezgilersöylüyor, çağlarcasına. Sesi ve ezginin müziğibeni . İşte bu karşılığını bulamadığımeylem nedir? Müziği neden dinleriz ve insanın busanatsal güdüsünün kaynağı nedir? Oradanuzaklaşırken kadının sesi gecede çivit rengindedir.

İndigo'da yeni bir baskı teknolojisi üzerindeçalışırken şunu ayrımsadım: Gutenberg mürekkep,mekanik baskı gibi kolaylıkla (alışkanlıkla) anlayıpgözlemleyebileceğimiz değişkenler kullanırken, bizbunlara ek olarak bilgisayarlarla denetlenen altsistemler, laserler, fontlar, eternet, disket ve engar ib i e lek t r ikse l alanda yönlendi r i l en,elektromanyetik alanlarla aktarılan, toplanan, kağıdayapıştırılan garip şekilli mürekkep parçacıklarıylauğraşıyorduk. Yani biraz bu dünyaya ait/yakınolmayan tözlerle içiçeydik. Ve istediğimiz, süreçsonunda bu dünyaya ilişkin basılı, algılanabilirnesneler elde etmekti.

İşlevi garip ama özensiz döşenmiş bir ofisinbekleme salonunda oturuyordum. Ortada dergi,gazete konulan sehpanın üzerine, yanımda

26

Page 29: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

sessiz alef

getirdiğim büyük cam küreyi çalışır şekildekoymuştum. Cam küre içerisinde bir elektrontabancası elektronlar fırlatıyor, bu elektronlarkürenin çevresindeki sargıların yarattığı manyetikalanda saparak, dairesel bir yörünge izliyordu. Budairesel yörünge, devingen elektronlarla gazıniyonize olması sonucunda yayılan mavi bir ışıltıylaizlenip, çapı ölçülebiliyor. Böylece, elektronun yüküve kütlesinin oranı deneysel olarak ölçülebiliyor.Sanki bir hekime, bu hastalıklı küreyi göstermeyegitmiş gibi hissediyor ve huzursuzlanıyordum.Birden kapı açıldı ve dışarıdan Profesör MahmutBey girdi. Üniversitede kuvantum mekaniği derslerialdığım öğretmenim. "Merhaba!" dedi, sankineden orada olduğumu biliyormuşçasına. Birazheyecanla odada dolaştıktan sonra küreyigöstererek "Söyle bakalım, bu elektronlar nedendönüyor ve döndükleri çemberin çapını nasılbiliyorlar?" diye sordu. Garipsemedim ve sankiderste ona yanıt vermek zorundaymışım gibi "Çokbasit değil mi efendim?" dedim. "Elektronlarındevinimi ve durağan manyetik alanla etkileşiminiklasik elektromanyetik kuramla hesaplayabiliriz.Lorentz'in etkileşim denklemini de kullanarakdönme yörüngesinin çapını bulabiliriz." Birdensinirlendiğini hissettim. "Ben size gerçekleriöğretememişim, yazıklar olsun! Elektronlargidecekleri yolu nasıl hesaplasınlar?" dedi, "Nebilsinler Maxwell denklemlerini? Bu denklemlerinçözümünü yapıp, elektronlara bildiren iki melektir.Bu düzenek kurulduğunda gelen Hesabef ve Kitabetadındaki iki matematik meleği alan ve yörüngehesaplarını yaparak elektronlar için uzay-zamanyollarını çizerler" Bu rüyanın devamı gelmişmiydianımsamıyorum. Ama yıllar önce gördüğüm burüya bana yeni bir yaşam yolu açmıştı.

Ne garip! Çoğu kez düşünmeyiz, dünya dediğimizmaddesel ortamın, varoluşumuzu duyumsadığımızçevremizin bize yalnızca bir f izik kuramıyla"dokunduğunu". Dokunmak nedir, duymak?Evrende etkin olan dört temel gücün/etkileşiminbirisi olan elektromanyetik etkileşimle dokunuyor,duyuyor, görüyor ve yaşıyoaız. Yani varlığımızıduyabilmemizin biricik yolu Elektromanyetik

Alanlar. Maxwell'in elektriksel ve manyetikgörüngüleri tanımlayıp geliştirdiği kuram, tüm busüreci anlamayı sağlıyor. Düşünün bir kere, bardağısıkıca tuttuğunuzu. Ve Hayat Ansiklopedisinde(Ansiklopedi savaşlarının olmadığı ve çoğumuzunevinde ancak onun bulunduğu yıllarda) okuduğunuzatom bilgilerini hatırlayın. "Atomun çekirdeği birfutbol alanı ortasında bir top büyüklüğündeyse,elektron, bu alan çevresinde dönüp duran bir kumtanesini andırır. . ." gibi birşeyler. Herşey,dolayısıyla elimiz ve bardak da atomlardanoluştuğuna göre, ve atomlann "boş" kısımları çokama çok büyükse parmak atomlarımız nedenbardak atomlarıyla içice geçip karışmıyorlar? Yanıtelektromanyetik kuramdan geliyor: En azından,elektriksel itme kuvvetleri o denli büyüktür ki,parçacıklararası oylum çok büyük olmasına karşın,birbirini iten elektronlar ve protonlar bu karışmayıönler. Ve işte bu elektriksel etkileşim bizimdokunma duyumuza temel sağlar. Görmek bile, kababir yorumla fotonlarla cisimlerin etkileşimi ve bufotonların gözümüzdeki ağtabakada yaptığıfotokimyasal tepkimelerle oluşur. Hep aracılar,bilinmeyen (ya da zor anlaşılabilen) alanlar var.Hatta birçok yanılsamanın dışında, insansıgenelgeçer yanı lsamalar da var. Örneğin,kahverengi diye gerçek bir renk olmaması. Hiçdikkat etmiş miydiniz, temel renkler/doğal renklerdiye bildiğimiz gökkuşağının yedi rengi arasındakahverengi ya da gri yoktur. Ve gerçekten de doğal,saf bir kahverengi . ış ık yoktur ! Gözdekialgılayıcıların yetersiz etkileşimi ve izgesel duyarlığınedeniyle, bazı renkler ağtabakaya (retina) birliktedüştüğünde, bunu hepimiz kahverengi adında birrenk olarak tanımlıyoruz.

Dünya yalnızca elektromanyetik alanlarla bizekendini veriyor, bizse bunu beynimizde yorumlayıpkatı, maddesel gerçeklikler olarak algılıyoruz.Teknoloji geliştikçe yaptığımız, bu görünmeyen,anlaşılması güç etkileşimleri ve alanları kullanarak,maddenin kendisini "daha uygun" biçimlendirmek.Duyu organlarımıza ya daha güzel, ya da daha etkinsunular yapabilmek. Nereye kadar derseniz bir uçörnek vermeli: Tatil yörelerinde, gezginlerin uğrak

27

Page 30: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

sessiz alef

yerlerinde el yetilerinin aşkın bir şekli sıkçasergileniyor. Pirinç tanesi üzerine sevgilinizin adınıyazabiliyorlar. Mühendisler ve bilimcilerseatomları "teker teker" IBM yazacak şekilde birkristal parçası üzerinde 20-30 atom büyüklüğündebir yere yer leşt i r iyor lar . Peygamberlerin,meleklerin, büyüler, tılsımlar ve tansıkların sıradantarihsel öğeler olduğu topraklarda tüm bunlarıdüşünmek insana gerçek bir büyücü olma heyecanıveriyor. Düşünsenize, yüzy ı l l a r öncesindebüyücülerin maddesel olmayan var l ık laraolmayacak işler yaptırma hayalleri ya da yalanları,artık bir mühendisin neredeyse günlük işleri.

Weizmann Enstitüsü'nün bahçesindeki binadaydıİndigo'nun laboratuvarı. Erken gelmiştik o gün.Ticarete pek bulaşmamış bu bölümün sevimlimutfağında uykumu atabilmek için kahvehazırlıyordum. Kahvemi içip, yeni yaptığımızbaskılara gözatarken, birisinin yerleri silmekteolduğunu farkettim. Genç bir zencinin. Deja vu.Yeni bir laser sisteminin tasarımı için St.Louis'deuzay ve havacılık devinin laboratuvarındaydık.15metre kadar yerin dibinde, b i n a n ı niklimlendirme ve hava arıtma sistemlerini gezerkenyaşlı bir adama (belki de duruşuyla, bir zombiye)rastladım. Boş gözlerle, kırlaşmış saçları vesakallarıyla yerleri paspaslayan bir adama. Binlerceinsanın çalıştığı bu laboratuvarda karşılaştığım ilkzenciydi. Akşam yemeğinde şirket, yöneticilerindenbirisine zencileri sordum. Suratı ekşidi ve"AfroAmerikanlar (kibarca zenci, PC) yalnızca dertçıkarır, bir işe de yaramazlar" dedi.

Akşam Tel Aviv'e dönerken, Zeev bitmek bilmeyensorularımı bıkmadan yanıtlıyordu. "Burayagelenler zorluklardan, fakir ülkelerden kaçanYahudiler. Doğrusu eskisi kadar da kucak açıpbeklemiyoaız. Dünyanın heryerinden göç olduburaya. Ençok da 1950'lerde. Gaıplararası evliliklergiderek yaygınlaştı. Bu kadar güzel kadınlarınçoğalması, genç kızların çoğunun biçimli ve güzelolması bana kalırsa yeni bir genetik harmanınürünleri. Göçlerin sonuncusu Sovyetler Birliği veHabeşistan'dan oldu. Habeş Yahudileri sorun

yarattı tabii. Yani bütün herşey bir yana, sununlayüzleşmeliyiz: bu göçmenler siyah!" Ürettikleriportakallardan ailelerine, yemeklerine, dinlerine vedillerine dek arı bir ırk olma özelliği taşıyanYahudilerin belki de bu özellikleri yüzünden: RogerPenrose'un akıl ve beyin üzerine yazdığı yenikitabını ararken kitapçılarda mutlaka rastladığımRichard Dawkins'in Bencil Gen (The Selfish Gene)adlı kitabının popülerliği anlaşılabilirdi.

Hayfa'dan güneye doğru iniyoruz. SağımızdaAkdeniz, sol tarafımızda çöl. Bir süre sonra ufak biryerleşim yeri ve bir bina üzerinde kocaman biryazı: Fanny Kaplan Center.

ama Fanya Kaplannasıl öldü diye sorsak sanırım

işimiz fazlasıyla ciddileşir.Üç Firenk Havası

Burada da hayat alışageldiğimiz gibi. Yani ekmekparası peşinde insanlar, yol yapan işçiler, ucuzişgücü sömüren patronlar, tüccarlar, postamemurları, balıkçılar, akademisyenler, az para alıp"ayışığında" ek iş yapan üniversite profesörleri,bakkallar, askerler ve polisler var. Yani "YahudiMitosu"nu güçlendirecek imgeler değil, vebildiğimiz hayatın ta kendisi ve onu yaşayaninsanlar. Hayat her yerdeki gibi daha değişik.Yaygın din öğeleri ve askeri alışkanlıklar özgün birfarklılık katıyor buna. Dergilerdeki kiralık kadınreklamlar şaşırtıyor: Yahudi fahişeler- mümkünolabilir mi bu?

Zion Dağının yanıbaşında Kudüs, sanki dinsavaşlarının tüm tarihini barındıran, izler saklayanbir kent. Semavi dinlerin sunduğu dingin ve uhrevihavayı solumayı beklerken, tüm dinlerin varoluş veegemenlik kinini duyuyorsunuz. Yahudilik, buanlamda sınırlı bir barışı özünde içeren din olsagerek. Dinlerini değil ikna veya zorlamayla, hiçbirşekilde yayma olasılıkları yok. Ancak ırklarınınsürekliliği dinlerini yaşatıyor, ve dinleri gereği"vaadedilmiş topraklar"a sahip olmak dışında dintemelli bir saldırganlıkları olmasa gerekir. Ama

28

Page 31: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

sessiz alef

anladığım kadarıyla, işte tam bu "vaadedilmiştoprakların sınırları din, siyaset ve savaşın ortaktemasını ve esnek/ayarlanabilir egemenliknedenselini oluşturmaktadır. Ve bu yolla da 2500yıl sonra tekrar devletleşmiş Yahudi Ulusu'nun"güncel ve sıradan" siyasal etkinliklerinisergileyebilmeleri sağlanmıştır. Siyonizmin (ZionDağı'na kavuşmayı hedefleyen Yahudi ideolojisi)ve Museviliğin simgelerinden birisi olan veDavid'in yıldızı olarak bilinen altı köşeli yıldızın neolduğunu Orhan Saik Gökyay'ın GergedanDergisinde yayınlanmış olan Tılsımlı Gömlekleradlı yazıs ından h a t ı r l ı y o r u m . OsmanlıPadişahlarının gömleklerine de işlenmiş olan buyıldız, Süleyman Peygamber'in mührü olarakanlatılıyordu: Üstüste yerleştirilmiş iki eşkenarüçgen biçimindeki bu mühürle, SüleymanPeygamber'in türlü yaratıkları buyruğu altınaaldığına inanılıyor. Yahudilerin arasındaki yaygıninanca göre bu yüzük/mühürün köşelerinde Musa,Harun, Yakup, Davud, İshak ve İbrahimpeygamberlerin adları kazılıdır. Zeev'e "Mademtemel öğreti tüm Yahudilerin Zion Dağı'nakavuşmasını hedefliyor, İsrail'e gelenler arasındaçatışmalar oluyor mu?" diye soruyorum, "Ne deolsa bu topraklar için hayatlarını, y ı l lar ını ,emeklerini vermiş insanlar ve bir anda bu olanağahazır konanlar var". "Bu tür bir hoşnutsuzlukbelirmeye başladı" diye yanıtladı Zeev. "ArtıkYahudi olmanın geçer koşullarından en önemlisidil ve şive olarak kabul görüyor. Saygınlık, daha iyiİbranice konuştukça artıyor. Beceremeyenlerburada daha az Yahudi sayılıyorlar".

Kudüs'te dolanırken, eğer Haçlıların zamanaralığında süzgeçlerseniz gördüklerinizi, sürekliolarak Umberto Eco ve Foucault's Pendulum'uanımsarsınız. Haçlı askerleri, Templar şövalyelericirit atmaktadır çevrenizde. Ortak gizlerden, belkide komplo kuramının parçalarından SüleymanMabedi 'nin/Hazinesi 'nin peşinde birtakımiçrekçiler. 95. bölümde, Prag Mezarlığı'nda İsrail'in12 kabilesinin temsilcilerinin 1800lerde dünyayı elegeçirme planlarını açıkladığı toplantıya ilişkin biröykü anlatılıyordu. Gezi rehberimiz 12 kabilenin ve

İsrail'in tarihine ilişkin bilgiler verirken, "Türklerinde 13- kabile olduğunu biliyor muydunuz?" diyesordum, Koestler'in iddiasını kastederek. "Bu birşakaysa, lütfen söyle!" diye çıkıştı, ve ekledi:"Gerçekten de, Kral David'in 13 oğlu olduğu vekutsal kitapta 12sinden sözedilip, 13. oğlunun sırolduğu söylenir." Umberto Eco aklıma geldikçe,hep kendisine sormak istediğimiz şu soru daetkinleşiyor: Yazarını, çizerini, yayınevini hiçbirşekilde öğrenemediğimiz Martin Mystere-Atlantis'inöykülenmesinde payı var mı acaba? Ve kitaptakiözgeçmişinde, akademik araştırmalarının JamesJoyce'tan Süpermen'e uzanması bir rastlantı mıdır?

Uzak nedir?Kendisinin bile ücrasında yaşayan

benim içingidecek yer ne kadar uzak olabilir?

Mataramda Tuzlu Su

sonsöz

Niyetlendiğim bu değildi. Bir uzak yolculuğa çıktımve bambaşka bir yolda buldum kendimi, istediğim,bu hırçın ve zor dönemeçteki duygularımı dilegetirmekti, olmadı. Tüm bu yolculuk boyuncaismet Özel'in Of Not Being a Jew adındaki şiirinigönlümden ve yanıbaşımdan eksik edemedim. Vesevgili dostum Marek Lasman'dan çok şeyöğrendim, yakınlık gördüm. Teşekkürler.

29

Page 32: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

zehiradası

CIZIRTI

faruk ulay

Mehmet Ulusel için

Görüyor musun, dönüp dolaşıp sana geliyorum işte.Adın belleğimden bir türlü eksilmiyor. Eski birdostluğun dikenli patikalarını izlerken ilk anımsananadlar oluyor nedense. Oysa sevgili Arda, ne denlizayıftır belleğim adlara karşı bir bilsen. Adlar veyüzler... Yine de adın bugün yanımda ve dikenlerealdırmadan yürüyorum patikada. Bu yürüyüşün nereyeçıkaracağını bilmiyorum. Bilseydim yürür muydum?Yüzü güneş yanığına bulanmış yeşil gözlü bir Akdenizligibi davranmam gerekiyor şimdi. Yan filozof bir tavırtakınarak atıyorum adımlarımı. Bir filozof olmaktanöte, yarı insan bir Yunan tanrısıyım. Tanrıolduğundan ölümsüzlüğün gizine erişmiş ama insanolduğundan ölmeye yanan bir yolcuyum. Patika beniburaya çıkarıyor şimdi. Ölmekle ölmemek arasındabir yere... Ne olduğu belirsiz her yer gibi bulunduğumnoktayı betimlemem olanaksız. Çok uzaklardan arkaikbir sazla çalınan bildik bir ezgi geliyor kulağımayalnızca. Bir ezgiden çıkarak nerede olduğunukestirebilir mi insan? Öyle sandığım zamanlar oldu kigitar çalardım. Çalmaya çalışırdım yalnızca veçalamadığımdan nerede olduğumu kestiremezdim.Yaşamımın üçte birini bu yanılgının tutsağı olarakyaşadım. Şimdi o yanılgının öyküsünü yazarakyaşıyoaım. Her yanılgı sonu kötü biten bir serüveninbaşlangıcı gerçekte. Yeşil gözlü insanların süreklidüştüğü yanılgılardan biri bu. Tabiat hepimizeüveyana ve cahil örümceklerin ördüğü sözcüklerledolu ağızlarımız. İstediğimizi konuşamıyoruz.İstediğimizce yazamıyoruz da. Resimse öleli öylesineçok oldu ki görüntüler ancak görüldükleriyle kalıyorlar.Görüyor musun dönüp dolaşıp sana, oradangörüntüye geliyorum işte. Yazdığımın başınadönüyorum böylece ve hiç yazmamış gibi oluyorum.Yazmak hiçbir şeyi değiştirmiyor Arda. Yazılmamışbir yazı da okunduğunda hiçbir şey değişmiyorelbette. Tek kendimin konuşabildiği diller üretiyorumnicedir ve ne konuştuğumu bazan ben bileanlayamıyorum. Yanlış uyanılmış bir uykuyabağlıyorum acıklı durumumu. Düşündükçe hakveriyorum sana. Parmağımı avuçiçi çizgilerindegezdirdiğim akşam ne demiştin bana; "Uyusak daölsek." Sıkıldığını, ölmeyi yeğleyecek denli benden

sıkıldığını anlamış ama ses çıkarmadan parmağımıavucunda gezdirmeyi sürdürmüştüm. Neyapabilirdim ki sevgili Arda, o avuçiçi tek serüvenimdio zamanlar ve elini benden kurtaracak denli güçlüolmayı öğrenemedikçe parmağımın yürüdüğüpatikayı izlemek zorundaydık. Evet, sen bendenkurtulamadıkça ben de parmağıma boyun eğmekzorunda kalacaktım. Senden de zayı f t ımbaşkalarından kurtulma konusunda. Neden evlendinbenimle Arda? Sevginin nasıl sona ereceğinigörmeye mi yoksa gerçek anlamda bir varoluşaerişebilmek için kimselerin sevilmemesi gerektiğinikendine kanıtlayabilmeye mi? Sevginin sonunugörmeye durduysan evlendiğinde seviyordun beni.Sevgiyi tümden yoketmek istediysen beni severekbaşladın bu amacını gerçekleştirmeye. Evlendin,benden başlayarak herkesi sevmeyi unuttun amaayr ı lmayı beceremedin. Evli l iğin al ışkanlıkyarattığını, tütünden de sakıncalı olduğunu bilmiyormuydun Arda; seni uyarmamış mıydım bu konuda?

Sevgiyi yok edip de sevdiğinden kurtulamamış tekkadın olmana dayanamadığımdan bu adaya gelmekzorunda kaldım. Kırçıl sakallı, kısık sesli bir Fransızşarkıcısının kasetlerini dinleyerek yazıyorum bumektubu sana. İkimizin de Fransızca bilmediğinianımsıyorum bir yandan. Bilmediğimiz dilleriçözmekte ne de ustaydık. Birbirimizi anlamaktaüstümüze yoktu. Bu yüzden sevişmekten caydık. Neolduğumuzu anladık, kendimize döndük vedöndüğümüz yerde sürdürdük yaşamımızı. Yan yana,aynı yataka ama apayrı dünyalarda. Bu arada gitarçalmayı bıraktım, sen de anlamadığım dilde ezgilermırıldanmaya başladın. Bu ezgileri sonradan benisenden uzağa taşıyan bir otobüsün kasetli teybindenve adaya geldiğim takanın kıçına kondurulmuş lükskamarada seviştiğim bir kadından dinledim. Troya'dadoğduğumu öğrendiğim gün kendimi Ithaca'dabulacağımı biliyordum. Acemi bir Odysseusolduğumdan senden ayrılmamı bu denli geciktirdim,evliliğin alışkanlığa dönüşmesine neden oldum.Buraya gelirken kerelerce kayboldum, olmadıkadalarda karaya vurdum, kaşla göz arasındaboşalttığım şarap şişelerine sana yazılmış mesajlarkoyup denize bıraktım ama bir sonra çıktığım adada o

30

Page 33: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

zehiradası

mesajları beni bekler buldum. Yazdığım herşeyikendime yazdım gerçekte sevgili Arda. Aramızdadolaşan bunca sevgisizliğe karşın adının başınasevgili sıfatını yakıştırmam denli kaçınılmaz birdurumdu kerelerce kaybolmam, mesaj yollamam veyolladıklarımı bulmam. Benden kaçamayan sendenkaçtım da kendimden kaçamadım. Kaçamadığım içinde anımsamacılığın tuzağına düştüm ve patikaların endikenlisinde yürürken buldum kendimi. Dostluklarıneskidiği görülmemiştir Arda. Adların unutulduğu birdevre rastlanmamıştır tarihe dönüp bakıldığında.Sevgiler ve evlilikler ölür yalnızca. Bir dedoğulduğunda bağlanılmış dil unutulur zordakalındığında. Kaçışa açılan tek kapıdır anadilinunutulması. Bilinmez dillerin çözülmesi için bunlarınöğrenilmesi gerektiğini anladığı gün Odysseus olurinsan ve kapanacağı bir ada arar kendine.

Henüz kirlenmemiş, dalgalı bir deniz canlandırusunda şimdi. Lodos rüzgarları essin üstünde. Böylebir denizin dalgaları rüzgara savrulmuş küllekaplanmış tepeleriyle ancak uzaktan izlenebilecek birserüvenin kıyısını dövebilirler ancak. Vurduklarıkıyılardan çekilirken yuttukları taşları aynı kıyılarayeniden tükürürler ve kıyıya sıralanmış yeşil gözlüinsanlar bu aşları önlerinde uzanan engin maviliktekaydırarak yaşadıkları serüvenden uzaklaşmayaçalışırlar. Kayan her taş, atanın ruhundan bir parçataşır, taş kaydıran da kaydırdığı her taşla birlikteyaşadığı serüvenden uzaklaşır. Ben, senin için butaştım işte sevgili Arda. Ama beni kaydıracak gücükendinde bulamadığından senin için kayarak senievlilik serüveninden uzaklaştırdım. Doğnı başlamış ouykudan o yüzden yanlış uyandım. Gözlerimi açtım,günün parlaklığını gördüm, aydınlığın körleştirengücüne karşı koyabilmek için yeniden uyumakistedim. Böyle birşey istemeyecektim sevgili Arda.Hazır uyanmışken kalkacak ve gözümü çapaklardanarındırmadan mutfağa gidip her sabah yaptığım gibiocağın altını açacak, makarna sosu hazırlamaktakullandığımız küçük demirdöküm tencereyi musluğunaltına tutacak, yansına dek suyla doldurup içine ikiyumurta ve bir kaşık tuz atıp ateşe verecektim. Amauyumaya, günün parlaklığından kurtulmaya çalıştım.Yatakta geçen zamanın kazanılmaktan çokyitirildiğini bilmeyen tembel bir memur gibidavranarak başladım düşünmeye. Evli l iğimizidüşündüm, uyandığında doğrulup bana bakacağını,beni uyuyor sanarak alnıma bir öpücük konduracağınıve bu öpücüğün varlığını unutmak için elimizdengeleni yapacağımızı düşündüm. Bu yatağauzandığımız ilk günün gecesinden beri aksatmadansürdürdüğün bu törenin tek izleyicisi olabilmek içinher sabah senden önce uyandığımı ve bunu sana

söylemeden bunca yıl nasıl dayandığımı düşünürkenseni sevmekten vazgeçemeyeceğimi anladım. Senihep seveceğimi anlamakla senin beni sevmediğini vehiçbir zaman sevemeyeceğini anlamak aynı kapıyaçıkıyordu. Az sonra uyanacaktın, alnıma bir öpücükkonduracak, adımı mırıldanacaktın. Sevgi dolu birmırıldanma olacaktı bu ama sevgiyi kendine saklayıpbenden önce fırlayacaktın yataktan. Mutfağagidecektin, güne çılbırla mı başlamalı yoksahaşlanmış yumurtayla mı diye düşünecektin. Nedüşüneceğini bile sen düşünmeden önce biliyordumArda. Böyle tanımıştım seni. Eşim değil dostumdun.Kimsesizdim, tek sen vardın yaşamımda ve sendenönce uyanıyordum her sabah. Beni öpmene, beniseviyor görünmene katlanıyordum. O sabahtasarladığım gibi yap ıp yataktan hemenkalkabilseydim beni öpmeye yanaşmadığının farkınavarmayacaktım ama yanlış uyanmışım bir kere.Uyandığın gibi mutfağa gittin. Beni öyle bıraktın.Bilmediğim bir güne uyandırdın beni. Bilmediğimbir dile tutsak ettin. Senin diline... Çılbırda kararkıldığını yüksek sesle söyledin ve ne söylediğinianlamadım. Bir şey daha söyledin, pek eski bir şey...Sonra... Duş almaya, banyoya girdin, pençe pençeolmuş tenini göreyim diye bornozunu giymedenyanıma geldin ve odayı dolduran ışıktan başka bir şeyseçemedim. Yeni uyanmış gibi davrandım,anlamadığ ım bir dilde günaydın dedin,söylediklerini çıkaramadım. Öyle sandın. Radyoyuaçtın, parazitler arasında yitirdim söylenenleri. Sende o sesler arasında yitip gittin. Kulak tırmalayan bircızırtı kaldı geriye. Yanıma cızırtıyı aldım, seni çılbırolmayı bekleyen iki yumurtayla başbaşa bıraktım,evlenmeden önce, ayn kentlerde öğrenim görürkenbana yazdığın mektupları toparladım ve usuma düşenilk adaya doğaı yola çıktım.

Ne zaman tanışmıştık, ne zaman evlenmiş, ne zamanayrılmıştık sevgili Arda? Herkesin yaşamında önemliolan tarihleri anımsamaktan çok uzaktayım bu adada.Önümde paketlenip açılmaktan yıpranmışmektupların, bitmeye yüz tutmuş bir şişe şarap, yeşilcamdan üflenmiş bir kadeh, sana yazdığını mektubunson sayfası batmaya yanan bir güneş duruyor. Solyanıma bakıyorum, beni adaya getiren takanınkaptanını görüyorum; mendireğin taşlarına oturmuş,olamayacak mavilikte bir denizin dalgalarındaespadril lerini y ıkıyor. Yemyeşi l gözlü birAkdenizliyim ve bitmek bilmez serüvenimin kıyısınakurulmuş bir çardakaltının en mutlu masasınayerleşmişim. Yanlış okumuyorsun sevgili Arda, adınıkimsenin bilmediği bu adada balık lokantalarınınmasaları, uyandırdıkları duygularla adlandırılıyorlar.Mutluluğun masasında oturuyorum şimdi ama mutlu

31

Page 34: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

zehiradası

değilim. Seni düşünüyorum çünkü. Mutlu olmadığını,bir alışkanlıktan kurtulmaya çalıştığını biliyorum.Bense sabah akşam balık yiyorum. Deniziyle güneşinebakılırsa bir Akdeniz adasındayım ama adıyla tadınıbilmediğim bir soğuk deniz balığının kılçıklarınıayıklıyorum. Doğramaları çivi mavisine boyanmış,kireç badanalı odaların en sevimlisinde uyanıyoaım,beni adaya getiren motorda tanıştığım kömür saçlıkızı yanımda buluyorum, onu uyandırmamaya özengöstererek yataktan kalkıyorum, bahçeye çıkıyorum,binanın ardına dolanıyorum, topu topu dört tavuğunev bellediği kümese varıyoaım, folluktan iki yumurtaçalıp mutfağa giriyorum ve her akşam makarna sosuhazırlamakta kullandığımız kabı toprak kübe daldırıpocağa koyuyorum. Burada yumurtalar tuzsuzhaşlanıyor sevgili Arda. Kimse çılbır yapmasınıbilmiyor. Gerçekte, kahvaltı diye bir şey bilinmiyor buadada. Herkes öğleyin uyanıyor çünkü. Ve uyanan,kendim balıkla donatılmış bir sofrada buluyor. Yüzlerdenizde yıkanıyor, dişler aynı denizde fırçalanıyor vebir gün öncesinin ticaret rüzgarlarında dalgalarıntükürdüğü taşlar toplanıp yeniden denize atılıyor. İşinkomik yanı sevgili Arda, her akşam bir başkasınıhazırladığımız o makarna sosunu kiremitler üstündefırına verdiğimiz balıkları yerken kullanıyoruz.Adalılar bizi, beni ve kız arkadaşımı çok seviyorlar.Bilmediğimiz bir dilde selamlıyorlar ikimizi .Hazırladığımız balıkları yedikten sonra bilmediğimizbir dilde teşekkür ediyorlar bize. Söylemekistediklerini anladığımızı belirtecek sözler söylüyoruzonlara ve söylediklerimizi anlıyorlar. Öyle sanıyoruz.Yüzlerinden eksilmeyen o gülümsemeden çıkarıyoruzbizi anlayıp sevdiklerini. Yanılıyor olabiliriz. Onlarda yanılıyor olabilirler. Ama bir yaşama kapılanmayaçalışıyoruz ve onlar da tekdüzeleşmiş yaşamlarındankurtulmak için varlığımıza katlanmak zorundalar.Yaşam, anlaşılmayan ne varsa anlar görünmeklesürdürülüyor ancak sevgili Arda. Seviştiğim kız,adalılar, ben... Hiçbirimiz birbirimizi anlamıyorsakda anlar gibi görünerek kimsenin bilmediği bu yerdemutlu olabiliyoruz.

Ve ancak mutlu bir insan gibi davrandığımdamutluluğun masasına oturabiliyorum. Ancak o zamansana mektup yazmak geliyor içimden, ne yazdığımıanlamayayım diye bilmediğim bir dilde yazıyorum,yazdıklarımı o sabah açtığın radyoda duyduğumcızırtıyla eşleştiriyorum ve bana hiçbir zamansöylemediğin, beni üzmemek için kendine sakladığınsözleri sana bildirmeye yazıyorum. Mektup bittiğindeşarap şişesi de boşalmış oluyor, sayfaları yuvarlayıpşişeye kovuyorum ve soluğu deniz kıyısında alıyorum.Gerçekte, oturduğum çardak denize uzatılmış dermeçatma bir iskeleye kurulmuş. Suya bir şişe bırakacağım

zamanlarda denizin üstünde bulunmaktansa kıyısındadurmayı yeğliyoaım. O yüzden adanın öte ucuna,sana yakın kıyısına yürüyorum, şişeyi olabildiğinceuzağa fırlatıyorum, soyunuyorum, günün son denizbanyosunu alıyorum, dişlerimi fırçalıyorum ve benibekleyen yatağıma, adını henüz öğrenemediğim,benim yaşamıma kapılanmış kıza dönüyorum.

"Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür." Edebiyat-ıCedide'den kalmış bir avuç özdeyişten birinisöylemiştin duş almadan önce. Nereden aklınagelmişti, nasıl ulaşmıştı bu söz sana? Her söz, sevgiliArda, ancak söylendiği gün geçerlidir. Geriye kalan, osözün gölgesidir ve gölge gerçeğin izdüşümüdür.Yıl lar, neredeyse bir yüzyı l sonra, aynı sözüsöyleyerek rahatladığını sanmak ancak yaşamınkurduğu kumpaslardan birine düşmektir ki ne sana, nede bana yakışır bu. Hoyrat bir zamanın insanlarıolarak her şeyden haberimiz olmalı. Unutkanlıklarakapılmamalıyız ama eski sözleri yineleyerek zamanharcamamalıy ız . Zaman.. . Sana bildirmeğeçalıştığım, nasıl geçtiğini anlamadığın zamanınvarlığı. Doğru, yanlış uyanan ve yatarak zamankazanmaya çalışan bendim belki ama o arada seninde zamandan habersiz olduğunu anladım. Oncaalışkanlığı ikimiz için yaşadım sevgili Arda. Sen tekbaşına varolmaya çalışırken ben iki kişilik birvaroluşun gizlerini aradım, zamanın bu işte birparmağı olduğunu kanıtlamaya çalıştım. Kendime...Beni d i n l e m i y o r d u n ç ü n k ü . Uyuyordun.Al ı ş ı lagel inmiş, herhangi bir uyanışa doğrudoludizgin uyuyordun ve ben çoktan uyanmıştım. Tekbasmaydım. Yapayalnızdım. Yanlış, yapayanlışuyanmıştım ve bir adaya doğru çoktan yola çıkmıştım.Takadan bozma, lüks bir yolcu gemisinde... İnsanınbelleği ancak... İnsanlık değil ben ve sen önemliyizşimdi. Bu adada... Sen de değil, yalnızca ben...Anlamadığı dilde mektuplar yazarak kendineyollayan adam... Cızırtı... Ne denli dile aykırı, titrek,kulak tırmalayan bir sözcük. Dil böyle doğar ama. Dileaykırı kavramların bir araya gelmesinden oluşansözcüklerle. Ve sevgili Arda, bunca uzun bir mektuptangeriye kalacak olan ne seni sevdiğim, ne bendennefret ettiğin, ne hafıza-i beşer, ne de haşlanmayakoyulmamış yumurtalar. Yalnızca bu ada... Ne beni, nede seni kabul edecek, içine kapalı, uyumak, uyanmaknedir bilmeyen, makarna soslu soğuk denizbalıklarıyla beslenen, kümes hayvanlarına küsmüş,dilsiz, belleksiz, yuttuğu taşlan tükürmüş dalgalarlaçevrelenmiş bu sıcak ada.

32

Page 35: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

kimsesiz çığlık

HAFIZADA BİR GÖRÜNTÜ ANI

zeynep günsür

Bir bebeği öldürür gibi öldürdü(ler). Daha sorulan sorarken ben, o(nlar) vurarakkocaman gözlü bir orman hayvanını mesela, hiç cevap vermeyecekder) gibi öylece baktı(lar). Doyumsuz, tatminsiz, gelişmemiş beyin(er)i ve erkeklik organdarhyla, toptan bir

reddedilmişliği hep taşıyacak et yığını. İnsansız, düşüncesiz, salt egolu bir pornocinselliğini yaşayabilecek ahmaklıkta o(nlar).

Geçelim.

Foucault şöyle diyor; "cinsel l iğin gerçeğinisöylemek için, yüzyıllar boyunca bir bilme-iktidarb i ç i m i n e göre d ü z e n l e n e n y ö n t e m l e rgeliştirilmiştir. Bu yöntemlere bir ad verilebilir:İtiraf... Zevk ve acı içinde başkalarına söylenmesiolanaksız olan şeyleri kişi kendi kendine itiraf etti vekitaplara dönüştürdü..."

Öyleyse, itiraf, bir anlamda bütün yaratıların içindegizlidir.Zevk ve acıyla öylece bakarak.

Geçelim.

Aslında ilginç olan yaratılanın içine sızan itiraflarınyaşam boyunca nasıl hatır landıkları , neredesaklandıkları, ya da acılarının nasıl çekildiğidir.Yani itiraflara dönüşmeden önceki halleri.

"Toptan bir reddedilmişliği hep taşıyacak etyığını"nı, mesela, nasıl hatırlayabilir insan? Hangianında su yüzüne çıkar o görüntü ve acısı nedir?Vücudumuzun içinde saklanan, karanlık, nemli, sıcak,akışkan o canlı yapının dehlizlerine sığınanbinlerce söylenememiş şey. Kendi kendimize itirafedemediklerimiz.

"Kanser'e yakalanmış, çok da gençti" derler. Ben"kanser"i hep bir cümle gibi d ü ş ü n ü r ü m .Söylenememiş bir itiraf. Sıcakta ve nemde eriyenbir cümle.

Ahmaklığı yıllarca içinde taşıyan, saklayarakyüklenen bir vücudun direnci nedir?

Zorla porno cinselliği dayatılan bir vücut, havakabarcıkları içinde kalıyor ve kendi kendini soğuyor."Doyumsuz, tatminsiz, gelişmemiş beyin(ler)"iyaşantımızın içine nüfuz ederken yakalayıp saf dışıbırakamıyoruz. En fazla görmezlikten gelebiliyoruz.

O(nlar) farkına varmadan yanlarındaki sulardankayıp gitmeye çalışan bir grup insancık olarak heran o yağlı, yapışkan katmanlara bulaşma riskinitaşıyarak yaşamaya çalışıyoruz.Nereye kadar?

Geçelim.

Hafızada bir görüntü anı: Gölgeli yeşilliklerinarasında beliren kocaman gözlü bir orman hayvanıile çok kısa bir zaman aralığında bakışlarımızbirleşiyor. İkimizin yüzünde de belli belirsiz birgülümseme.

33

Page 36: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

gizli hazine

GÖZLER SAĞA*

oliver sacks**

Bayan S., altmışlı yaşlarında, zeki bir kadındır.Sağ hemisferinin arka ve iç bölümlerinietkileyen ağır bir inme geçirmiş, bunarağmen zekasını ve mizah yeteneğinimükemmel bir şekilde korumayıbaşarmıştır.

Bazen hemşirelerin tepsisine tatlı ve kahvekoymadıklarından şikayet eder. Hemşireler,'ama bayan S., işte, sol taraftalar' dediğinde,bunu anlamaz görünür ve sol tarafa bakmaz.

Kafası yavaşça sola döndürüldüğünde, tatlı,görüş alanının-yani görme alanının sağlamkalmış olan yarısının- içine girer ve 'ah, evetişte burçla, ama daha önce orda değildi' der.Bedeniyle ve dış dünyayla ilgili 'sol' kavramınıt a m a m i y l e k a y b e t m i ş t i r . Bazenporsiyonlarının çok az olduğundan yakınır.Çünkü tabağının sadece sağ tarafında olanlarıyer. Tabağın bir de sol tarafı olduğunufarketmez. Zaman zaman, yüzünün sağtarafına makyaj yapar, ruj sürer, bu arada soltarafı ihmal eder. Bu durumu tedavi etmekneredeyse imkansızdır. Çünkü bu durumdaolan bir kişinin dikkati diğer tarafa çekilemez( t e k t a r a f l ı d i k k a teksikliği/hemi-inattention-bakınızBattersby, 1956). Üstelik kişi durumunda biryanlışlık olduğunu da farketmez. Konuyu,düşünce düzeyinde anlayabilir ve güler amadoğaldan bilmesi imkansızdır.

Bayan S., durumunu düşünsel olarakbildiğinden, bu algılama bozukluğu ilebaşetmek üzere çaba sarfeder. Bazıyöntemler geliştirmeye çalışır. Sol tarafadoğrudan bakamadığından ve soladönemediğinden, bir daireyi tamamlayanakadar sağa döner. Bu yöntemi dahakolaylaştırmak üzere, bir tekerlekli sandalyeistemiş ve kendisine böyle bir sandalyeverilmiştir. Şimdi orada olduğundan eminolduğu bir şeyi bulamıyorsa, sağa doğru birdaire etrafında , aradığı şey görüntü alanı içinegirene dek dönüyor. Kahvesini ve tatlısınıbulamadığında da aynı yöntemi başarıylauyguluyor. Eğer porsiyonları gözüne çok azgörünüyorsa, gözleriyle sağ tarafı takipederek, tekerlekli sandalyesiyle dönüyor.Daha önceden görünmeyen parça, görmealanı içine girdiğinde bunu yiyor, dahadoğrusu yarısını yiyor. Böylelikle biraz olsunaçlığım bastırabiliyor. Ama hala açsaveya bunun üzerine düşünür de olanın sadeceyarısını yediğini farkederse, ikinci bir tur dahaatarak kalan çeyreği görüyor ve yine bununbir tarafını yiyor. Bu kadarı genelde doymasıiçin yeterli oluyor (ne de olsa iki denemesonunda porsiyonun 7/8 ini yemiş oluyor).Ama çok çok açsa veya içinde bir merakkaldıysa, üçüncü tuaı da atarak, porsiyonununonaltıncı parçasını da sağlama alıyor (tabiikigeriye kalan soldaki onaltıncıyı tabağında

* The man who nıistook his wife for a hat and other cliııical tales (1990-Harper Perennial Edition) acili kitaptan ÇiğdemÇalkılıç Türkçeleştirdi. (Yapı Kredi Yayınları'nda basıma hazırlanıyor)"Oliver Sacks, Albert Einstein Tıp Koleji'nde klinik nöroloji profesörü olarak çalışmaktadır. Geçtiğimiz yıllardasinemaya uyarlanmış olan "Uyanışlar" (Awakenings) adlı ki tabın da yazarıdır. Klinik hikayelerini biramda topladığı"Karısını şapkasıyla karıştıran adam" (The man who nıistook his wife for a hat) (1990) adlı kitabı Amerika'da 'bestseller'olmuştur. Türkçesi Yapı Kredi Yayınları'nda yakında basılacaktır.

34

Page 37: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

gizli hazine

bırakarak). 'Bu çok saçma, kendimiZeno'nun ok'u gibi hissediyorum, orayahiçbir zaman ulaşamıyorum. Davranışlarımçok garip görünüyor olabilir ama bu şartlaraltında elimden başka ne gelir ki?' diyor.

T a b a ğ ı d ö n d ü r m e s i , k e n d i s i n idöndürmesinden çok daha basit olurdukuşkusuz. Bu konuda o da hemfikir ve buyöntemi denemeye çalıştı. Ama bu, onu garipbir şekilde zorluyordu. Çünkü tabakdöndürme hareketi kendiliğinden birdavranış olarak gelişmiyordu. Oysasandalyesiyle dönmek tamamiyle doğaldı.Bakışı, dikkati, hareketleri ve tepkilerikendiliğinden, içgüdüsel olarak sağ tarafayönelikti.

Onu fazlasıyla rahatsız eden şey, yüzününsadece bir yarısı makyajlıyken insanlarınonunla dalga geçmesiydi. Bayan S., ' aynayabakıyorum ve görebildiğim kadarıylamakyajımı yapıyorum' diyordu. Biz deyüzünün sol tarafını sağ taraftan gösterecekbir ayna olabilir mi diye merak ettik. Sankiona bakan başka birinin onu görmesi gibi.Karşısına bir kamera ve monitör koyarak, birvideo sistemi oluşturduk. Sonuçlar şaşırtıcı vegaripti. Video ekranını 'ayna' gibi kullanarakyüzünün sol tarafını sağdan görebiliyordu. Bunormal bir insanın bile kafasını karıştıracakbir deneyimdi (video ekranını kullanarak traşolmayı deneyenler bunu bilirler). Bayan S.için ise bu deneyim iki misli kafa karıştırıcı vegaripti. Çünkü o sırada gördüğü, yüzünün vebedeninin sol tarafını hissetmiyordu. Sıkıntıve şaşkınlıkla'götürün şunu' diye bağırdı. Buyüzden konuyu daha detaylı olarakinceleyemedik. Yazık oldu! Çünkü R.L.Gregory'nin de merak ettiği üzere, tek taraflıdikkat eks ik l iğ i (hemi- inat tent ion)vakalarında ve sol tarafla ilgi herşeyin tümüylekaybedildiği durumlarda (left hemi-fieldextinction) bu tip video geribildirimleriyararlı olabilirdi. Konu fiziksel ve metafiziksel

açıdan o kadar karmaşıktı ki ancak deneylerbu konuda bir karar alınmasına sebepolabilirdi.

not

Bilgisayarlar ve bilgisayar oyunları tek taraflıihmal (unilateral neglect) vakalarında, 'kayıptarafın' izlenmesi için yararlı olabilir. Ayrıcahastalar bu işlemi kendi kendilerineyapabilme konusunda eğitilebilirler (ne yazıkki Bayan S.' i gördüğüm 1976 senesinde buimkanlar yoktu). Yakınlarda (1986) bu konuhakkında kısa bir film çektim.

Bu kitabın özgün baskısında, M. MarcelMesulam'ın hazırladığı, benimkiyle hemenhemen aynı zamanlarda piyasaya çıkan,Davranışsal Nöroloji'nin İlkeleri-Principlesof Behavioral Neurology (Philadelpia;1985)-adlı kitabını kaynak olarak gösterememiştim.Yeri gelmişken, Mesulam'ın 'ihmal' (neglect)hakkındaki açık ve düzgün formülasyonunuaktarmadan edemeyeceğim;

İhmal çok ciddi olduğunda, hasta, sankievrenin bir yarısı, herhangi bir anlam ifadeetmiyormuş, sanki aniden yokolmuş gibidavranır... Tek taraflı ihmal durumunda olanhastalar (unilateral neglect), sol yarı alanda,gerçekten hiçbir şey olmuyormuş gibidavranmakla kalmazlar, o tarafla ilgili, önemlibir şeylerin olabileceği beklentisini detaşımazlar.

Battersby, W. S. et. al "ünilateral'spatialagnosia' (inattention) in patients withcerebral lesions." Brain (1956) 79: 68-93.

Mesulam, M. M. Principles of BehavioralNeurology (Philadelphia:1985) 259-288.

35

Page 38: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

med-cezir

KEŞİF SANATI

horace freeland judson

Amerikalı bilim yazan Judson (d. 193D çalışma halindekibilim adamlarının bilinmezle başa çıkma süreçlerinibelgelemek için en çok uğraş vermiş olanlardan biridir. Bupasaj onun, ilk olarak 1980'de basılmış olan The Search forSolutions adlı kitabından alınmıştır.

BİLİM YÜZYILIMIZIN SANATIDIR. Yaklaşık dörtyüzyıl önce modern bilim henüz başlıyordu. FrancisBacon knowledge is poıver [bilgi güçtür; ya da bilgiiktidardır] diyordu. Emekli bir bürokrat olarakyazıyordu. Sloganı gerçekte o zamandan bu yanabürokratların krala ya da vergi mükellefleri karşısındabilime para harcamalarını haklı çıkarmak için önesürdükleri ilk açık vaat cümlesiydi. Bilgi güçtür;günümüzde, daha basit bir biçimde bilginin teknolojiiçin esas olduğunu söylüyoruz. Bacon'ın vaadi müthişbir şekilde, fazlasıyla yerine geldi. Bilme hevesi yapmahevesiyle eşleşti. Bu durumda söz konusu vaat - hangitemel araştırma programının ne zaman hangi sonucuvereceğini öngörmenin çok düşük bir olasılık olduğukoşulunu akılda tutarak- Batı dünyasındaki billimadamlarına daha önce eşi görülmemiş bir araştırmaözgürlüğü tanıdı. Yine de Bacon'ın vaadi çoğu bilimadamını harekete geçiren şeye nüfuz etmekten uzaktır.Bilimin birçok ödülü vardır ama en büyüğü, şimdiyedek bulduğumuz en ilginç, en zor, en acımasız, enheyecan verici ve en güzel takip oluşudur. Bilimyüzyılımızın sanatıdır.Fetih birçok çağın başlangıcından çok daha kesin birbiçimde saptanabilir: 30 Haziran 1905'te Bern'dekipatent ofisinde bir evrak memuru olan AlbertEinstein, Annalen der Physik dergisine otuzbirsayfalık "Devingen Cisimlerin ElektrodinamiğiÜzerine" makalesini verdiği zaman. O zamandan buyana yazılmış hiçbir şiir, hiçbir oyun, hiçbir müzikparçası görecelik kuramının kavranmayaçalışıldığında zihni zevkten titreten gücüneulaşamamıştır. Bundan elli yıl önce görecelikkuramını anlayan topu topu kırk kişi olduğusöylenirken, Einstein'ın da dediği gibi günümüzde herparlak lise öğrencisi taraf ından kavranabi l i rdurumdadır; ve bu da sanatta yeninin özümsenmehızının özelliğidir.

' The Workl Treasury of PHYSICS, ASTRONOMY andMATHEMAT1CS (Ed. Timothy Ferris) adlı kitaptan NazlıÖkten tarafından Türkçeleştirildi.

Genin o maddesinin moleküler yapısını, ünlüdeoksiribonükleik asitin [DNA) çifte sarmalınıdüşünün bir. Bu sarmal, aralarındaki tüp biçimlialanda bir dizi kimyasal madde çifti -bu maddelerindört çeşidi iki tür çift halindedir ve sarmalınçevresinde tam on madde çifti bulunur- bulunan, biriaşağı diğeri yukarı doğru sarılan ama birbirine bağlıiki kordondan oluşmaktadır. Bu bir heykeldir. Amabiçimin ve işlevin nasıl bir olduğunu gözlemekgerekir. Bu dizi eşi olmayan bir ikilik yaratır: biryandan kordonların birbirinden ayrılmasına veçiftleşme kuralları sonucu kordonların, tamamlayıcıkordonların bir kopyasını kendi üzerlerindetoplamalarına izin verir; öte yandan diziorganizmanın özünün tüm karakteristiklerini dörtharfli bir alfabeyle şifreler. Böylece yapı hem kalıtımıhem de embriyonun büyümesini içine alır. Mart1953'te yapının açıklığa kavuşması insanlık yaşadıkçayankılanacak denli aydınlatıcı bir olaydı. Aynızamanda yapı hem son derece ekonomik hem de gözkamaştırıcı bir biçimde zariftir. Bu yüzyılda yapılmışdaha hayranlık verici bir heykel yoktur.

Bilimi sanatla karşılaştırmak -bu yüzyıl ın sonçeyreğinde- bilmin yaptıklarını küçümsemek gibigörünüyorsa bu, en azından kısmen günümüzdesanattan beklediklerimiz çok az olduğu içindir.Yüzyılımızdan önce herkes tabii ki sanatçının cloğyıtakl i t ettiğini varsayıyordu. Aristo böyle söylemişti;düşünce açıktı ve ikibin yıl boyunca ilerlemiş veevrilmişti. Bunun üzerine düşünenler sanatçınındoğayı tesadüfi bir biçimde değil, olması gerektiğigibi taklit ettiğini eklediler. Günümüzde bu, bilimadamının tanımıdır. Medawar ( 1 ) "bilimsel akılyürütme varsayımlarla, neden oldukları mantıksalbeklentiler arasındaki sürekli karşılıklı etki ve edimdir:daha önce edindiğimiz bilgilere göre duruma tatminedici bir açıklık getiren bir varsayıma gelene kadardurmadan bir gidiş geliş vardır ve varsayımlar tekrartekrar formül haline getiri l ir . Buraya kadarMedawar'ın tanımladığı şey, varsayım terimi hariç,ressamın ya da şairin eserindeki deneyimiyle aynışeydir. Bilimsel akıl yürütme, mümkün olanla varolan,olabilecek olanla gerçekte olan arasında bir türdiyalogtur. Yirminci yüzyılda en keskin şekliyledoğanın taklidini gerçekleştiren ressam ya da şairdeğil bilimadamıdır.

36

Page 39: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

med-cezir

Çoğu bilimadamı -özellikle matematikçiler vefizikçiler- bir kuramda güzelliğin neredeyse kendindebir kanıtlama biçimi olduğunu öne sürmektedir.Örneğin "zarafet"tten sözetmektedirler. Paul Dirac(2) anti-maddenin varlığını, herhangi bir şekliylegözlemlenmesinden yıllar önce öngörmüştü -oolmasaydı bilim kurgu filmleri ne yapardı?. Ve buöngörüsü de ona Nobel ödülünü kazandırdı. Diracbundan yıllar sonra "denklemlerde güzellik eldeetmek onları deneylere uydurmaktan dahaönemlidir"diye yazıyordu." Öyle görünüyor ki insandenklemlerinde güzellik sağlamaya çalışırsa ve derinbir içgörüye sahipse doğnı yoldadır".

Bilimadamı bu noktada sanatçıyla aynı yoldadır.İçgörü derin olmalıdır. Diyalog olabilecek olanlagerçekte olan arasındadır. Bilimadamı doğal sonucu

37

Fotoğraf, Bill Fredericks, 1986

almaya çalışır. Dünya oradadır.

Bilimin toplumsal sistemi yüksek lisans öğrencisininyaşıtları ve daha büyüklerle birlikte kıdemli birbilimadlamının laboratuarında çıraklık etmesiylebaşlar; kürsüde ya da karatahtada ve resmi yayınlarda-bu resmi anlamda bir eleştiri çağrısıdır- işbirliğiyledevam eder. Bilimin toplumsal sisteminin en temelişlevi hayal gücüyle muhakeme arasındaki etkileşimiözel bir etkinlik olmaktan çıkarıp genel [kamusal] biretkinlik haline sokmaktır. Sanatçı için gerçek mihenktaşı olan o baş döndürücü hoşluk duygu.su en şanslı veyetenekli bilimadamı için bile bilim yapma sürecininsadece orta noktasındadır.notlar1) İngiliz biyolog. 1960 Nobel ödülünü fizyoloji ve tıpBurnet'le paylaştı.ÇN.2) İngilz kuramsal fizikçi. 1933 Nobel fizik ödülünüSchödinger ile paylaştı Ç.N.

Page 40: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

kirli melekler

BOŞLUK

gül çetin

Sustu kadın.Konuşup bitirdiği, mutsuzluk verici bir gençlikanısıydı.Işıklı bir odadaydılar, ince minderlere bağdaşkurmuşlardı.Kadının uzun, siyah saçlarına güneş vuruyordu.Bir gölge dolaştı etrafta; ayakları üşümüş, solgunyüzlü, kocaman ürkekgözleriyle bir çocuk: Hüzün.Uzun dakikalar boyunca susuldu.Kadın, başı önünde, kendi içine dönmüştü.Çayını yudumladı. Sigarasından güçlü bir nefes aldı.Süzülen dumanlarınkenarlarına takıldı. Çok uzak bir yere çekilip gittipeşlerinden.Gölgenin ayak sesleri duyuluyordu belirsiz.Sessizce yürüyordu.Çıplak ayaklarının yeri kavradığı anı seçmekmümkündü yine de.Peşinden acıyı getiriyordu.Getirip bakıyordu kadının gözlerine.Kadın, uzun kirpik ler inin keskin uçlarındabesliyordu acıyı.Çayından bir yudum aldı.Başını yere eğdi yeniden.Gözleri halının kıvrımlarında gezindi.Kirpikleri örttü gözlerini.Dışa dönüklüğün aytaşını örten, zarif, keskinparmaklıklar.Uzun, aşılması zor bir mesafe girdi aralarına.Sessizlik uzadı.Neye yarardı anlamaya çalışmak?Hiçbir zaman o tadda değildi sözcükler.Mümkün olabilir miydi, bir başkasının onbeşyaşının ayaklarıyla dolaşmak sokaklarda?Anlatış, yaşanmışa dair söylenmiş, zararsız, beyazbir yalandı.Neye yarardı merak etmek, başka bir insandanyayılan sevincin, kaygının, mutsuzluğun gerçekrenklerini?

Toprak bütün canlılarıyla gök ve yer arasındaoturacaktı ve hiç kapanmayacaktı aralarındaki

uzaklık. İki insan, oturup konuşacaklardı. Birianlatacaktı kendini Anlaşılıyor sanacaktı.

Anladığını düşünecekti diğeri. Heykelin üstünekeskin bir gün ışığı vuracaktı. Herkes dönüp

bakacaktı, görebilmeyi umacaklardı. Çizgiler,parlak bir buğunun içinde eriyecek, anlaşılmaz

olacaklardı. Gölgeler çekip gidecek, geriye ışıkdolu, anlaşılmaz bir form bırakacaklardı.

Sözcükler,

Hala öne eğikti kadının başı.Sigarasını içiyordu.Gözlen halının kıvrımlarında geziniyordu.Seslendi ona, yavaş sesle.Duymadı.Ağzından yayılan dumanların kenarlarına asılmayısürdürdü.Uzun, siyah saçlarına ışık vuruyordu.Hüzün, solgun yüzü ve yeri kavrayan sessizadımlarıyla dolaşıyordu odada.Elini uzattı.Dokundu.Parmak uçları, bir başka tenin kokusuna değdi."İyi misin?"Keskin bir kopuş anı."Ha evet, dalmışım."Gülümsedi kadın.Pencereye doğru süzüldü gölge, bıraktığı boşluğugüneş doldurdu aceleyle.Rüzgar girdi pencereden. Örttü üstünü sarılanların.Unutmak zamanıydı, uzaklıkları, sözcükleri, yer vegök arasında uzayan boşluğu...

38

Page 41: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

yanlış pusula

THANATOS'UN KOANI: YARATICI ÖLÜM

h. tuğrul atasoy

Kaç ten elimin altında soldu bilmiyorum. Öyle biran geliyor ki mesleğin verdiği sakin olabilme yetisiyok oluyor. Ve her ölenle bir parça da sizdenölüyor. O an bilebildiğim ama tanımlayamadığımduygular sarıyor benliğimi. Tıbbi bilgi ruhanibilgiyle sarmaş dolaş olup aynı karanlık kuyuyayuvarlanıyor. Bu sadece doktorun ölüm karşısındakiçaresizliği değil belki de yaşamın ölümle aynı yerdebulunmasının yol açtığı o 'yaşamın anlamsızlığı'duygusu. Birbirinden sonsuz derecede uzak olankavramlar içice geçiveriyor. Kimi zaman da satoriye* benzer şekilde konuyla ilgisiz görünen düğümlerçözülüveriyor, işte tam o yenilgi anında.

Kafka kitabın kahramanının hamamböceği olarakyaşadıklarını anlatır, kimine göre biraz abartıyakaçmıştır, bir gün böyle düşünenler yeni çekilmişfilmlerin birinde AİDS olduktan sonra hayatıcehenneme dönen insanla ve onun acıları ilesarsılırlar.

Çok izole bazı beyin damar tıkanıklıklarında insanıhayrete düşünen r a h a t s ı z l ı k l a r görü lür ,prosopagnozi bunlardan birisidir, kişi karşısındakonuşmadan duran en yakınının yüzünü tümayrıntıları ile tarifleyebilirken onu bütün halindehatırlayıp sentezleyip yüzün kime ait olduğunusöyleyemez. Ama dokunduğu ya da sesini duyduğuan o kişiyi tanıyabilir. Bir çok gündelik yaşantı vesorunun tüm tarifini, analizini yapabilmemize karşınson tahlilde tanıyı koyup çözüme varamayışımız birbaşka etmenin araya girmesiyle bir anda sorunubütünüyle tanıyabi lmemiz az önce andığımrahatsızlığı çağrıştırıyor.

Ölüm işte bir nevi soruna istemesek dedokunmamızı çoğu kez de bazı şeylerin çağrısınıduymamızı ve gözümüzün önünde olup da günlükz i h n i m i z i n görmemizi engellediği şeylerikavramamızı sağlıyor.

Zen hocaları geçitsiz geçitten geçme hevesindekiçömezlerine çözümsüz somlar ve çelişkiler verirlerki çömezin zihni boşalsın, günlük, insanoğlununyarattığı yapay gerçeklikten sıyrılsın ve herşeyi

olduğu gibi görsün. Çünkü biz genelde gördüğümüzügörmek, duyduğumuzu duymak yerine görüpduymaya kendimiz i ş a r t l a d ı ğ ı m ı z şeyleria lg ı lamaktayız . Bu da sonuçta yeni yanlışkoşullanmalar getirmekte. Ve ölüm çözümsüz soruolma işlevini mükemmelen yerine get ir i r çoğuzaman.

Ve en ağır soruyu sorar insan kendine "Öyle ise herşey ne iç in?" . A r t ı k g ü n l ü k h a y a t ı m ı z ı nyutturmacaları, sahte gururlan, yanlış hedefleriyoktur; elle tutulur az şey kalmıştır, geriye dönensevgi, mutlu anların hatıraları gibi.

Aşık Veysel "Her kim olursa bu sırra mazharDünya'ya bırakır ölmez bir eser" ile cevap vermişO ağır soruyu sorup aldatıcı gerçekten kendisinis ıyırabi lenler hep ölümsüzlüğe ulaşmak içinyaratıcılık denizine mi yelken açmışlar acaba?Hayır, dinsel yanıtlar var, sonuçta ödül için veahlaksal kuvvetlerin sonucu belirlediği, insanı cevapbulmaktan öte köle olmaya iten yanı t lar .Feyerabend'in dediği gibi "... kölelik ister Tanrı'yaister iyiye hizmet etsin içine düşülebilecekdurumların en aşağılığıdır". Soru cevapsız kaldığıgibi daha ağır bir yükün altına iter insanı. AlanWatts "Hiç hoşgörüsü olmayan saltık ahlakçılıkahlakı temelinden yıkar" der.

Bir diğer girişim kabullenmenin olanı olduğu gibideğerlendirmenin getirdiği kendini doğa ile birhissetmek o mükemmel döngünün parçası olmaktır.Artık soru yoktur. Aslında soru en büyük gerilimioluşturur, ne zaman ki olmadığı -anlık olarak-kavranır o zaman som yokolur. Burada varılacakhedef değil oraya gidiş eyleminin her anı kutsaldır.

Nietzsche "yaratıcılığın ancak bilincin ölüm anındaolabileceğini" söylüyor öbür yanda. Ölüm vegerçek yaratıcılık, ve ölümsüzlüğe uzanış. Picasso ise"her yaratma edimi ilk önce bir yıkma edimidir"diyor. Ölüm ile başlayan ve ölümsüzlüğe uzanankutsal çaba. Bilinen kaçınılamayan sonun yarattığıkorku ve gerilime yüzyıllardır yükselen, gün geçtikçekeskinleşip k imi korkularından s ı y r ı l a n , insan

39

Page 42: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

yanlış pusula

zekasının, insan estetiğinin bulduğu en keskin veölümsüz cevap. Hermann Hesse sanatçı kahramanıGoldmund ile kendisine soruyor "...belki... tümsanatın tüm usun kökeni ölümden duyulankorkudur?" Pekala neden ölüm her insan içinbunca kesinken yaratıcı çabası ile ölümsüzlüğeulaşabilen ya da bu yolda emek harcayanlarınsayısı bu kadar az? Veysel Karani'ye kendini nasılhissettiğini sormuşlar "Sabah uyanmış ve akşamaölüp ölmeyeceğini bilmeyen biri gibi" demiş. Tüminsanlar durumun aynı olduğu söylendiğinde "İyiama kaçı bunu hissediyor?" demiş.

Bu anlatılan, bir somya cevap olurken bir diğersoruyu akla getiriyor. Ölümü doğal sayan, döngüselolsun ya da olmasın, insan yaşamının öğesi olarakkabullenen ve yaşamı dikey yaşayan DoğuFelsefeleri, ne için ölümsüz yapıt lar ın altınaimzalar ını koymuşlar, elecek ve geçmişinyadsınması yaşanan anı kutsal kılar ve yaşamınsonlu olduğu bilindiğinde gelecek ve geçmişönemini yitirir. Yaşam dikey algılanır, yaşanan anönem kazanır. Tüm bunlar ölümün en yalın haliylekabul edilmesinin, insan edimlerinin ve doğanınölümsüz, eksik anlaşı lacağının b i l inmesininsonucudur. Ölüm bu şekilde algılandığında tümyaşam sadelik ve doğal olanın örnek alınmasıüzerine kurulacaktır. Yapay değerler, şişirilmiş,insanı esir alan çıkarcı öğretiler, çarpıtılmış zevkleryerine doğal örnek esas al ınıp kişinin bil incisayesinde denetim altında tuttuğu rastlantısallık ileestetik duygusunu karışımı, eseri oluştururlar.Yaşanan anın sadelik bazında yeniden yaratılması.Ve estetik duygusunu tatmin edip doğal örneği eniyi veren, yaşanan anı en iyi yansıtanın ölümsüzlükpayesini alması.

Claude Levi-Strauss Yaban Düşünce adlı eserindesanatın küçültülmüş örneklerden oluştuğunu vegerçek örneğin k ü ç ü k örnek i ç i n d ekorkutuculuğundan sıyrıldığını, elle tutulur halegetirildiğini, indirgenmiş örnekçede parçalardanönce bütünün tanınabildiğim söyler. Yaşam,sonunda ölüm ile korkutucu gizini halen bizlerdengizlemeyi sürdürüyor. Bu gizin yarattığı korku vebunaltı bir yandan yaratıcı insanların cevap bulmagirişimlerini kamçılarken, bir yandan yaratılaneserlerin sayesinde sahiplerinin ve diğerlerinin bukorku ve bunaltılarını hafifletmektedir. Ölümünverdiği tüm acıyı dinsel öğretiler, çelikleştirilmişduygular ve bilimsel gerçekler değil çok zaman oacılı anların doğurduğu sanatsal ürünler alır. Yalnızölüm değil bir çok çözümsüzlük doğuran sorununhem bizi en fazla rahatlatabildi hem de en doğru

yanıt larını ölüm bunaltısı ile onun gölgesindeyarattığı korkunç açmazlara, ölümsüzlük umudu veestetik ile cevap arayan, savaşan yaratıcı beyinlerineserlerinde buluyoruz.

Sadece hayat-ölüm döngüsünün soyut anlatımı yeralmaz yukarıda anılan yaratıcı çabaların içinde. T.S.Eliot "İnsan cinsi fazla gerçeğe tahammül edemez"derken bir açıdan bu noktayı formüle eder.Devreye gelişen zekamızın en eşsiz yönü yanihayalgücü girer. Sonuçta temel açmazımıza sonsuzsayı ve biçimde ayrıca her beğeni düzeyindeseslenebilen cevaplar külliyatı serilir ortaya.Soljenitsin "Çok açık olan ilgi çekici değildir"diyor. Çekiciliklerindeki derin sır ise sessizceyanıt lamaya çalıştıkları o en önemli sorunungizeminde ve yanıt ın zeka yüklü estetiğindearanabi l i r .

notlar

Thanatos: Freud'a göre ölüm içgüdüsü.Koaıi: Japon Zen Buddacılığıncla bir ikilemoluşturan ve çözümleyici düşünceyi tüketerek,sezgisel düşünceyi uyandırmak ereğiyle üzerindedurulan cümle. En ünlülerinden biri şudur:"İki elibirbirine vurunca bir ses çıkar; siz bir tek elinsesine kulak verin".Satori: Zen düşünmenin ereği olan ruhsal uyanış.Zen düşünce yandaşı bu ruhsal uyanışa, lotus(zazen) durumunda oturup yoğunlaşarak vebirdenbire daha yüksek bir bilinç düzeyine geçmekolanağı sağlayan bir şok yaratmaya yönelik çeşitliteknikler uygulayarak erişebilir.

zevk limanındabuluşalım...

40

Page 43: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

deligömleği

RESİMLER - NESNELER

miya-se

Yaz. Çocuklar. Dondurma. Kir ve ter.

İzmir'de makarna bahçesi. İçecek bedava.Makarna ince uzun solucanlar gibi duruyortabakta. Haşlanmış solucanların üzerindekaynatılıp koyulaştırılmış kan.

Belediye otobüsü. Kir ve ter. Tozlu camlar.Dışarıda akan evler, parklar. Kısakaydıraklar. Çocukların kayma sevincinianiden kesen toprak, kummmm. Zincir.Salıncak. İleri-Geri, İleri-Geri. Hız. Hızlı.Analar, babalar, babaanneler, anneanneler,dedeler, teyzeler Arsız çocuklarınardında terbiyeli büyükler.

Oyuncaklar. Pembe, sarı, kırmızı, canlı.Sesli, hareketli, eğitici (!)

Pastane. Sevgi yolu. Plastik masa sandalye.Plastik sevgi. Sevgi yolu(!) Çekirdek çitlemeyolu. Boncukları ipe dizip sama yolu.Ağlama, gülme, gece yarısı işemeyolu.

Demokrasi parkı. Park etmiş demokrasi.Çark etmiş özgürlük. Neyin özgürlüğü? İtilipkakma, itilip kakılma, köpekler gibi kuyruksallama özgürlüğü. Nefret etme, seviyormuşgibi yapma özgürlüğü. Esas oğlanlarla, esaskızlarla kaçamak sevişme özgürlüğü.Yalanları söyleyip doğruları bilmezdengelme özgürlüğü. Türkü dinleyip arabeskyaşama. "Ben aslında..." diye başlayıp aslınıbilmeme. Sarhoş bile olamayıp yalancıktansarhoş olma özgürlüğü. ÖZGÜRLÜK..ÖÖÖĞĞĞĞ....

Topuklu ayakkabı. Esmer ve siyah saçlı olup

esmer-sarışın olmak. Boyalar. Satmaktanhoşlanmayıp satmalar. Aslında (!) almaktanhoşlanmayıp almalar. Çoğul ekler -ler/-lar.Tekil ağızlar.

Klipler. Kamera. Kısacık filmler. Biten,bitiveren sevgiler. Klipler. O kadarcık bilesürmeyen bakışlar. Gözler, gözler, gözler.Haydar'ın gözleri, uzun kirpikleri, oçoğaltan ve çoğalan ışık. İnsan Haydar.Haydar.

Duvarlarım... Boşluğumu sıkı sıkıya örten.Pek erken sığınılmış anlar, fotoğraflar. Artıkbiriktirilmek istenmeyen kitaplar.

Çiçekler. Niçin her akşam su isterler?(Çoğumuz susuz sevgisiz yaşamayaalıştırdık ya kendimizi, birbirimizi) Amaçiçekler her akşam su isterler. Vermesemölürler, versem ölürüm. Balkonda çiçeksulayan kaçlın resmi olarak asılırım evinduvarına. Fırında patlıcan pişiren kadınresmi, masayı silen, yatağa giren.

Ne çok resim var. Ne çok nesne. Ne çokses. Ne çok koku. Gözlerim kapansakulağım açık. Kulağı-mı tıkasam burnum. Oela tıkansa tenim. Onu da sıvasam çamurla.Yüreğim, beynim. Onlar da kararsa, ölüm. Obile yok edemiyor resmi, nesneyi.

41

Page 44: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

deligömleği

DÖVMEderya erkenci'nin fotoğrafına not düşen nazlı ökten

Şaşkınlık? Merak? Arzu? Bakıyor(lar).Bu kadın gerçek mi, böyle bir kadın hiç yaşamış mı? Bir başkasının varlığını etimizesokabilir miyiz, güzelliğini taşıyabilir miyiz bedenimizde? Birleşme anı tende sonsuza deksaklanabilir mi? İnsanın canı ne kadar acır? Arzu insanın etini acıtır mı? Kaçlının yüzündearadığı şeyi bulacak mı? Yoksa yüzün gerisinde sakince bekleyen tende mi sorularıncevapları?Şaşkınlık? Merak? Arzu? Bakıyor(lar).

42

Page 45: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

şişedeki mesaj

KUZEY KUTUP DAİRESİNİN ÜSTÜNDE

türker armaner

Çok uzaklardan geldiğimi söyledim uzunboylu Finli kadına. Laponya'nın nemli, pusluhavası handaki herkesin iliklerine kadarişlemişti. Yaşımı sordu, işimi, nereden gelipnereye gittiğimi... Kadınla konuşurkenellerimi ikimizi ayıran tahta bölmeyedayamıştım, dokunduğum nesnelerioluşturan 'maddeyi merak ederim hep. Bu,yumuşak, yapış yapış olmuş bir tahtaydı.Ellerimi çektim, parmaklarımda siyah izlerkaldı. İçeriye Güney Avrupalı görünüşlü ikigenç kadın girdi. Aralarında daha önceduymadığım, Fransızca da İspanyolca daolmayan, ama her ikisini de andıran bir dildekonuştuktan sonra hancı kadına- çatlak birİngilizceyle boş oda sordular. Kadın başınıiki yana salladı. Birbirlerine bakıp boşmasalardan birine oturdular. Çantalarındançıkardıkları azığı yemeğe başladılar.

Geçtiği köprülerden bir dahageçemeyecek olanlaradır şarkım. Sevdiğinikaranlıkta göremeyecek olanlara.Yalnızca toprağısevebilirsinseni ise o da istemez geceyarısı güneşininaltında.

Yaşlı Lapon şarkısını bitirince çantamınolduğu köşeye gidip oturdum. İçerigirdiğimde onu farketmemiştim, belki debenden sonra gelmişti. Konaklamaya gelmişbir yolcuya benzemiyordu. Ne geçip giden,ne de yerleşmiş... Yersiz, zaman dışıydısanki. Lapoıı olduğunu nereden çıkarmıştımbilmiyorum. Şarkısını az çok sökmeyebaşladığım bir dilde söylemişti.

Vakit geceyarısını geçmişti, hava ışıl ışıl,gökyüzünde mat bir parlaklık... Yağmur.Güneyli kadınlardan biri bana bakarakarkadaşıyla konuşuyordu. Ötekinin gözü,yukarıya, odaların bulunduğu kata çıkanmerdivendeydi.

Dışarıdan kısa, tiz bir boru sesigeldi.

Ait olduğum yer çok uzakta, gittikçe deuzaklaşıyorum. Yukarıya, daha yukarıyadoğru. Gecenin görüldüğü son yerleri degeçtim. Neden uzaklaşıyorum? Ne-den?Kendimden mi? Gördüğüm düşler bileoraya, o uzama aitken... Önce belleğimi,'anımsama'yı bırakmaya çalıştım sıcakülkelerde, ulusal kahramanlarının anıtlarınındibinde. 'Önce'yi çağırmamalıydım; entehlikelisi buydu ait olmaya ilgili olarak. Amadüşler... Sonra 'sevgi'clen kurtulmayaçalıştım. 'Başkası' da beni oraya, ya da başkabir uzama bağlı kılabilirdi. Arınma yolundasevgi, kendimi 'ben olmayan'a teslimetmek olacaktı. Şimdi ne var sıradabırakılacak? 'Acı' mı?

İkinci boru sesi

Yağmur durdu. Ben düşünürken Yaşlı Laponşarkı söylemeyi sürdürüyordu. Durdu, kendidilinde bir şeyler söyledi, sonra sustu, bukez sonsuza dek... İçeriye gölgeler girdi.Sürekli güneşin olduğu, herkesin, her şeyinsürekli -puslu havayla yağmur yüzünden netolmayan bir biçimde- görüldüğü, güneşingece gündüz demeden her şeyin gölgesiniher yere düşürdüğü bu kasabada gölgeler

43

Page 46: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

şişedeki mesaj

artık bağımsızlaşmıştı. Gölgeler ölüyügötürdü. Han sessiz.

Finli kaçlının söylediğine göre handaki sonodayı ben almışım. Sabah üçüncü boruçalmadan uyandırmasını söyledim.Merdivene doğru yöneldiğimde, güneylikadınlar yaklaşıp kalacak yerleri olmadığım,o saatte kasabadan ayrılmak için bir araçbulamayacaklarını söylediler, geceyiodamda geçirip geçiremeyeceklerinisordular. Birlikte yukarı çıktık. Odalarnumaralandırılmamış, harflendirilmişti.Elindeki anahtarlıkta, üstünde minik biryuvarlak olan A harfi vardı: (Â). Koridorunbaşındaki odaya baktık, kapısına tebeşirlebüyük bir -yuvarlaksız- A harfi çizilmişti.İçeriden yeni doğmuş bir çocuğun ağlamasesi geliyordu. Onu yatıştırmaya çalışan biryetişkin sesi arandım, duyamadım. Odamıuzun koridorun sonunda bulduk.

Kapıyı açtım. İlk gözüme çarpan, geniş, üçkişilik bir yataktı. Yaşlı Lapon'un ölüsünüyatağa koymuşlardı. Cesedi kucaklayıppencereden aşağı, gece ışığının değdiğitoprağa attım. O aşağı düşerken ben deyukarı çıkacakmışım gibi bir hafi f l ikhissettim içimde. Güneyli kadınlar çoktansoyunup yatağa girmişti, ben de girdim.Seviştik.

Sabah beni uyandıran Finli kadına paramıödeyip çıktım. Hanın üstüne kurulduğutepeden aşağı inerken uyurken bıraktığımgüneylileri düşündüm. Biri sevişirkenkulağıma, geldikleri yerele, hiç bitirilemeyen,organik görünüşlü bir yapı olduğundansözetmiş, 'buralara gecenin indiği zamanlargene gelecek, ama bazı şeyler hiç bitmez'demişti. 'Vücutlarımızla' deeli ötekisi, 'belkibiz tamamlarız'. Sevişmemiz hiç bitmedi.Ama yapı ela hiç tamamlanmadı. Odadançıkarken birbirlerine sarılmışlardı. Onlarailk kez dikkatle baktım. Biri kısa düz saçlı,

çok zayıftı. Ötekisi de zayıftı sanıyorum,üstündeki çarşaf yüzünden pek göremeelim.Yüzü, kendi gür saçlarıyla, sarılelığı kısa saçlıkaelının sırtının arasında kaybolmuştu. Soleli arkadaşının zayıf bacaklar ınınüstüneleydi.

Kentten uzaklaşırken 'önce' gerçekliğiniyitiriyor, düşleşiye)rdu. O kenti hiçyaşamamış okluğuma ikna etsem dek e n d i m i , d ü ş ü n g e r ç e k l i ğ i n d e nkaçamayacaktım. 'Bir yere ait' başkadüşlerim varelı artık.

Üçüncü boru sesi

Kuzey kutup dairesinin üstündeki gölgelerhanında yalnız düşler vardı artık. 'Önce'g ib i , ' ş i m d i ' de d ü ş l e ş i y o r d u ,uyanamayacağım bembeyaz bir düşe. Birönceki gün trenden indiğim istasyonubulamıyordum, raylar ela yoktu ama tahtatrenler hızla sağımdan solumdan geçiyordu.Yavaşladıklarında elimi uzatıyordum,yumuşak tahta içeri çöküyordu.

Anımsama düş görmekti artık. Sevgiyi, benikaçtığım o uzama döndüremeyecek düşselgölgelere d u y u y o r d u m . Ac ı , düşgörmemekti. Üçüncü boru sesinden sonrakaçış b i tmiş t i . En kuzeyele, sonbırakacaklarımı da bırakmıştım artık. Bende bir elüşsel gölgeyim gece yarısı güneşininaltında.

44

Page 47: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

deja vu

KONUŞMALAR(Ibanez V-300.85030134T)

yekta kopan

6. E.

sigaranın dumanı dişlerin arasında bir göründü mü, göğün merkezine doğrusorgusuz sualsiz bir yolculuğa çıkıyor elemektir, ardındaki görüntüleri aynıcanlılıkta tutup, bir arnavutköy yalısının betonlaşmamış saydamlığındadalgalanacaktır, yol boyunca, sonra bir deja vu gibi bedeli ödenmişdüzensizliklerle yaşlanır, ölür. bütün bir yolculuğu yalandır, sorguya çekilmiyorolmanın getirdiği kural tanımazlıkla yalanlara saklar kişiliğini, ayın ışığını incitmekistemeyen gölgesiz buluta yarınsız, terbiyesiz, siz'siz bir giriş yapar, acımasız birmide bulantısı, kesintisiz, serseri bir aşk. çarşafsız bir döşeğe serilmiş yırtıkpırtık battaniye yalnızlığıyla uçar bulut başka pencerelere, yalan susmaz.

5. A.ona kötü bir şey olsun istedim,

bana aşık olsun istedim.Lale Müldür.

hiç kimse söylemedi mi bu patlamış buluta çağdaşlığa pantolonçıkarılmayacağını? boyasını silmeyi unutmuş, kıkır kıkır gülüyor, kendinedönmeden anlatmalı yarım bir insanın nasıl seviştiğini, gözler ki serbest bırakıraltın kafes cinselliğinin sertliğini, yatağı dövüyor, gözlerinden yaşlar akıyor,gülüyor, görme, görme, görme, daha doğmaz ki güneş, damarları ortaya çıkmışgöğsünün, yağmurlarla, bulut pantolonunu farkediyor. yastığa bulaşmış boyalar.

4. D.

bir ağlayıştı, kavuşma noktasını arardı perdenin, yırtabilmek, gıcırtısı şiirli tahtakokusunu içine çekebilmek için. üşümüş elleri dolaşırdı kıpkırmızı mührüdöşemeye akmış bir damganın üstünde, kabartılı/abartılı, ilk kar düşerdidudaklarına; şekeri unutulmuş boyasız pamuk helva, kan damlası süzülürdudağından gece kokusu gelirdi, midesi yumruk olurdu, kasığı mağara, usundanuslu olmadığı anların şarkıları resm-i geçit yaparlardı, kaçarlardı, sessiz ama kararlıbir uçurtma yükselirdi "enola gay. enola gay. enola gay. enola gay..." kapah mekanrüzgarlarından biri gelir kulağına dolardı, güler, elinin tersiyle ayırırdı perdeninkanatlarını, öpüşen dudakları, ışık omuzlarından tırmanıp diline, otururdusözlerine, bunlar olurdu, her akşam olurdu.

45

Page 48: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

deja vu

3- G.Biliyorsunuz parkların

Sizi çağıran taraflarıİnsanın gizli, karanlık köşeleriyle oranlı.

Edip Cansever.

kedi gelir, mırıldanır, çimen hışırdar, korkar, saatler tıkırclar. tıkırtılar gelir, güler,saygısızlık gelir, tükürür, direnci kırılmış bir kuşun kanadı gelir, gölgesi gelir,kiraz ağacı koşar, karıncalarını alır. gelir sonra, o da gelir, çilek getirir, kırmızı.erik ister, yeşil, vapurdan denize atlayan yaşı gelir; tuzlu intihar kokulu, çağlargelir, küflü, ayaklarında karasular, oturmak isterler, rakı isterler, çöller geliryumuşacık karınlarıyla. korkuyu bekler, ürkerler, güneş gelir, kuyuya düşmüşışıklarıyla, şarkı söyler, bir de bakarsın umutsuzluk gelir, kusarken yalnızlığınıırmaklara, yarıda bırakıp doğayı, bir kadının dudakları gibi gelir oturur karşıma,hemen bakıp yanıma; işte, derim, şimdi... sen ne zaman gelelin ki?

2. B.

... ne çok kışlar oldular: öyle çok. zarif bir gece yürüdüler, susmamak için. ateş.kendi keşifleri ateşi tenleriyle söndürdüler, zaman düşmanı çocuklar, karagörmeden altı ay, hindistan kıyılarında dişetlerini ovuşturan bir erkişi, ya Hak! yahak?., titriyor geçip gitmez yelkovan korkularıyla bir yel. bir göğüs bul kendine,nefes al artık, erdik günlerine kış. üzerine uzanan bir cesedi itemeyip uçurumlara,düş uçurumlara, üşü. hesapsız bir mahcubiyetle gözlerini ısıtmaya çalışırkenyakalanan bir çocuk ol. öyle çok ol. ne kadar hoyrat bir giz bu, tükürüyor yüzüne,alaycı bir güz bu, geçiştiriyor kendini, gibi. sen yine köse bir tohum ol, çekciğerlerine düşü. üşü.

1 E

-ben intihar edeceğim, sen de seyredeceksin.-hayır, bu isteyeceğim son şey olurdu.-demek ölmemi istemiyorsun.-ölmen beni ilgilendirmiyor, sadece bir intiharı seyretmek istemiyorum.-ben de istemem.-bir intiharı seyretmeyi mi?-hayır, ölmeyi.-ama intihar ediyorsun.-ölmüyorum ki. sadece ben intihar edeceğim, sen de seyredeceksin.

46

Page 49: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

yalnızlığın oyuncakları

"BENİ MERAK ETMİYORSUN"

ahmet ortaçdağ

Arabanın kapısını çekti. Ağzındaki sigara külünü almış,dumanı burnuna, gözlerine doluyor. Boğazında dahaönce tatmadığı bir yanma, zihninde takılmışmonologlar. Durmadan geri sararak anonim hikayeyitekrar tekrar anlatıyorlar. Bıkmadan, usanmadan.Bitkinlik bu gidişleri bitirmeyecek. Her adımda gecegeçmişte uzayacak.Kül düştü.Pantolonuna çarparak dağılmış. Bej doku üzerindeparçacıkların nasıl karıncalandığına baktı bir süre.Sonra elini üzerine kapadı ve kumaşa bastırdı. Tıpkıdaha önce halıya döktüğü kahvenin üstüne bastığı gibi.Gömleğine dökülen yağın bıraktığı iz gibi. Ait olduklarıyeri bulan lekelerle uğraşmayacaktı artık.Arabayı çalıştırdı. Direksiyonu çevirmeye başladı.Sağa, sağa, düz, sola... İçine doğru uzamakta olan yoldabir hedef, bir varış noktası yoktu. Pencereyi indirdi.Yüzüne çarpan iyot kokusu yetişti imdada. Vebilinmedik vaadleri yeşertecek nem. Uçsuz dalgalarınpeşinde, koyu griden maviye, vakti gelmiş kavuşma.Burnuna kömür ateşinde kızarmış balık tütüyor şimdi.Dilinde yosun tatlardan bir kamaşma. Balıkçı cansızbedenlere hayat vermek derdinde, elindeki süngerletezgahına su fışkırtıyor. İpin bir ucunda hayatıboyunca o derin hazzı yaşamış adam, kim bilir kaç kez,diğer ucunda avına kapılmak için sabırsızlananistavrit, hayatında ilk kez. Adam mest. Avını avlıyor.Balık da.Deniz yanıbaşında koşuyor. Arasıra binalar, ağaçlararalarına giriyor. Onu tekrar yakalamak için gazabasası geliyor, hızını kesecek arabaları gözüpekçesollayası. Ama ilk trafik lambası dikiliyor karşısına. Herzaman tezcanla yetişip geçtiği san ışık, kabuğunu kenditırnaklarıyla kazıdığı yaradan sızan kırmızıdabekletiyor onu."Beni merak etmiyorsun!"Üç ay sürmüş ilişkinin dibinde bıraktığı tortu. İlişki,ayn kulvarlarda kazanmak için kulaçlanan yanş. Aşk iseçoktan yıllanmış, içilmeyi bekliyor. Merakedilmeyenler;Tekrar tekrar parmak izlerine bırakılan eski fotoğraflar;üzerinden defalarca geçilen ve her seferindeayrıntılarından yitiren acı tatlı anılar; anne, baba,kardeş, eski arkadaşlar, dostlar: Ağızlarda her demlezzet, bildik tarifler.Bir fotoğraf. Masanın etrafında sekiz, on kişi. Yüzlerdeiçkinin bırakmış olduğu kaygan iz ve o anın

ölümsüzlüğüne kaldırılmış kadehler. Kaygısız belkimutlu. Kağıdı terkedip havaya yayılıyor, gülen esmeryüz, uzun dökük kahküller, parlayan göz, kahkahanınardından bakan dişler: Siyah beyaz atılmış tarih,solmaya yüz tutmuş satıh, korumaya alınmış bir tapu.Duvarlarda raflar boyu dizilmiş kitaplar, plaklar. Herbiri üzerinde hak iddia eden, geçmişin arşivinde onunadına başvurulacak kaynaklar: Gün be gün, ay be ay, yılbe yıl düşüncelerin, hislerin ilk gün tazeliğindedondurulmuş olduğu referanslar.Tüketilmiş fakat yeni parmak izleriyle buluşturulmayıbekliyorlar. Geçmişi bırak, sende şimdiyi yaşamakistiyorum. Ellerimiz kayıp giderken tutunabileceğimiztek an, bu an: Şimdi.Yanında yatıyor, uykunu yaşıyorum. Bu anı yaşamakkolay değil. Ya geçmişe gömülüp bellek labirentindebir çıkış arıyor insan, önüne dikilen seıt duvarlaraçarparak, ya da geleceğe dair kurgular yaparak çıkışıgelecekte arıyor. Oysa çıkış cliye bir şey yok bellek için.Tek gerçek burada ve şimdi."Beni seviyor musun?"Hayır. Anı yaşatacak güç yok sende. Sevgiyi sahipolduğun tek şey sandığın geçmişle geçmişleyalnızlığından ürktüğün gelecek arasındafelcediyorsun. Geleceğin olarak sarıldığın, geçmişteyaşanmaya devam eden ilişkiler, hepsi bireralışkanlık, hepsi anı defterine mahkum, ölü doğmuşbirer aşk. Seni merak etmiyorum. Rüyanda negördüğünü, kiminle ne konuştuğunu, ne paylaştığını,kime dokunduğunu, kimi öptüğünü. Sadece yanınckıyatıyorum; kalbini dinliyorum, soluğunu duyuyorum,kokluyorum.Merak etmiyoaım. Miğferin ardındakini gözetlemeyideğil, kalkanlarına saldırmayı değil, zırhınınarasından bana sızmanı, tenime ulaşmanı istiyorum.Ve kızmıyorum şimdi; 'o an'ları es geçtiğin, vaadlerinpeşinde geçmiş ya da gelecekte bana bir 'an'lamaradığın için.Kızmıyorum; 'evcilik oyunu' nostaljisini kırdığım için.Yine de anlar seninle yaşanmaya devam ediyor. Nekadar sürer? Duru gerçek çökelene dek, kristalleşipbelleğin bir köşesine yerleşerek.Yavaşladı ve park yeri aramak için hikayeye bir süreara verdi.Bu sahil kasabasında her şey ne kadar da değişmiş.Troleybüslerin arada bir boynuz atıp sıkıştırdığı bucaddede, bir zamanlar ödevlerini bitirmeye eve

47

Page 50: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

yalnızlığın oyuncakları

koştururdu; elinde sefer tası, arkasında sırt. çantası;geçen zaman sadece yükünü arttırmış ve şimdisırtlanılmak için hayat sırada bekliyor. Bir farkla; eskiparlak öğrencinin görmek için gece gündüz çırpındığı'takdirlerin yerini arık hiçbir şey almıyor.Hava karardığı için esnaf ve halk çarşıyı terketmiş, eskitahta evlerin önü lüks arabalara bırakılmış. Bu köygecenin kuytusuna sığınanlar için bir koy, şimdilerde.Arabayı park etti ve bara girdi. Sıcak ve nem üzerineyapıştı. Çok sayıdaki zenci köşeleri tutmuş. Gözlerdensıyrılıp bir içki söyledi. Sigarasına el atmıştı ki alkolüyüzünden akan bir zenci çakmağını yakarak uzattı.Ezberlenmiş bir diyalog için ilk hareketti ve diğerleritakip etti: kulağına uzandı, bir şeyler soaıldu, bir şeylercevaplandı. O anı hayata geçiren tek şey adamın tuhafkokuşuydu. Koyu koku. Bir 'o-an' yargı.Bardağını alıp dışarıya çıktı. Burnu laham ekşisi iyotkokusunu izledi. Vücudu ayaklarını kaldınp indirdi,civardan soyutlanmış bir yer gözledi ve onu denizkenarındaki kaldırıma oturttu. Bedeni bir yer buldu.Peki içindeki dipsizliğe geçmişten, taa çocuklukyıllanndan bu yana boşalıp duran kırgınlık sonununerede bulacak?Bardaktan bir yudum, sigaradan bir nefes aldı.Zencilerle kırıştıran kızlara, motorsikletlerinetrafında şamata yapan gençlere baktı. Derken birazönce barda sigarasını yakan zencinin ona doğnıadımladığım farketti. Zenci geldi ve onu sıkıştırarakyanına, kaldırıma oturdu.Ona bakmadı. Biraz sonra zenci elindeki bira kutusunuonun önüne koydu ve sessizliği sürdürdü. Ona yinebakmadı. Aralarında iletimsizliğin yoğun iletimiyaşanıyor, edimsizlik gitgide büyüyordu. Birkaçsaniye geçmedi ki ensesinde patlayan bir yumruklasarsıldı. Başını çevirdi. Zenci iki yana açtığı konuşanellerini tek sözcükle noktaladı:'Evet?'Hiçbir şey yapmadı, yapamadı. Bedeni kilitlenmiş.Çoktandır içinde yok ettiği anlar zencinin yüzündepatlıyor sanki, saldırganlığı dize getiriyor, eritiyor. Vetek taraflı olarak yaşamaya devam ettiği, gün içindeonu nadiren terk eden 'o an' ise tek merak duygusuylayine gerçeğine dönüyor:"Acaba 'o an' seyrek de olsa. paylaşılıyor mu?"Yerinden doğruldu. Güç aldığı gözlerin arasındankendi adımlarıyla geçti. Ensesinde kaç çift göz kaldı,sayamadı. Yalnızca uzaklaştıkça birer birereksildiklerini duydu. Arabaya vardığında ise ayaktaduracak hali kalmamıştı. Arabaya bindi. Bekledi.Radyoyu açü. Sesler, yalnızlığı alıp dağıtıyor,karoserden havaya atlayan dalgaboyları boşluktailerliyor, suda, taşta, bulutta kırılıyor; ama varlığınısürdürüyor.İlk defa duyduğu şarkının sözleri yaşadıklarına altyazı

oluyor kafasında. Abartısız, katıksız, sınırsız tutkuya.Yollardan geçiyor. İçi acıyor. Tek yönlü yol onu yenibir gerçekliğin yaratılmasını bekleyen odasınabırakacak.Eve az kaldı. Işıklardan sonra sola dönecek, döıt yolağzında selektörleri yakacak, evin civarında parketmek için boş bir yer arayacak.Işıklardan sonra sola döndü. Dört yol ağzındaselektörleri yaktı. Evin önünü bulmamıştı ki radyonunpürüzsüz, pak sesini neşterleyen periyodik uğultuyufarketti. Arabadan geliyordu. Vidası gevşemiş biryayın gıcırtısı olabilirdi, veya motoru soğutanpervanenin kayışının. Arabayı durdurdu. Radyoyukapattı. Sessizlik. Bekleyişi bu kez daha yakından gelenkeskin bir çınlama kesti. Telaşla arabadan indi,kaportayı açtı. Motorun içine doğnı korkarak eğildi,bakındı. Sesi takip etmeye çalıştı, sağ ön tekerleğeyaklaştı. Yere eğilmişti ki şaşkın gözleri çamurluğunaltından kayıp çıkan bir kedi yavrusuyla buluştu. Üstüyağ içindeydi ve titriyordu. Ne yapacağını şaşırdı.Olup biteni kavramaya çalıştı. Nasıl olup arabasınasığındığını kestiremediği bu yavru gizli bir güçtarafından iletilmiş bir çağrıydı sanki. O an, buolağandışılığı tüm iştahıyla yutarken, içindekitenhalığın yavru kediye karşı kabaran sorumluluklabirlikte nasıl dağılıp yok olduğunu yaşadı heyecanla.Sonra karar vermişliğin kesinliğiyle çantasından kağıtmendil çıkardı ve tüylerin üzerindeki siyah yağtabakasını silmeye başladı. Kesiksiz atışlar mendilinaltından eline vuruyordu. En ufak leke kalmayıncayakadar uzun uzun tüylerini sildi. Hoşuna gitmişolmalıydı ki saat alarmı bağırışlar yerini keyif dolu,tok gırlamalara bırakmıştı.Kararmış mendili çöpe attı. Yavruyu sıkıca kavradı vekucağına bastırdı. Şefkat dolu elle okşadı, okşadı."Beni merak etmiyorsun!"Nereden çıktın sen? Nerelisin? Hangi şehirden?Annene mi benziyorsun, babana mı? Bu esmer tüylerdoğulu atalarından mı kök alıyor? Dökme gözler sankiKleopatra'nınkilerclen izler taşıyor. Peki annen meraketmiyor mu seni? Aramıyor mu?Nasıl düştün buraya? Kuyruğundaki yara?Çok tekme mi yedin bu cılız bedene? Konıyamadınmı kendini? Sana saldıranlara kabaramadın mıyeterince?Hadi anlat. Dinliyorum!

Peki gel. Bitti hepsi. Gel kucağıma!Hazırım;ihtiyaç duyduğunda

yanında olmaya,yalnızhğı unutturmaya.

48

Page 51: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

HAYALET GEMİİki Ayda Bir Yayınlanır

Sayı 26 Eylül / Ekim 199560000 TL KDV Dahil

Sahibi

TEKNOFİLTeknoloji Tasanın Limited Şirketi adına

Adnan KURT

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Sedef ERKMAN

Yazı Kurulu

Sedef ERKMANMurat GÜLSOY

Nazlı ÖKTENPınar TÜREN

Halide VELİOĞLU

Katkıda Bulunanlar

Nejat AKS O YH. Tuğrul ATASOY

Çiğdem ÇALKILIÇGül ÇETİN

Orhan Cem ÇETİNDerya ERKENCİZeynep GÜNSÜR

Muharrem Aydın IRMAKErgun KOCABIYIK

Yekta KOPANMİYA-SE

' Ahmet ORTAÇDAĞYasemin SARIKAYA

Faruk IILAY

Kapak Tasarımı

Yalçın KAKACA

Baskı

NET Matbaacılık

Eğer Hayalet Gemi ileilişki kurmakistiyorsanız...

Herhangi bir evin loşodalarından birindegözlerinizi kapatın.

Ve karanlıkta bir koltuğakendinizi bırakıp,geçmişi ve geleceği

veen önemlisi bugünü

düşünüp sorular sorun.Sonra

yaklaşmakta olanHayalet Gemi ' yi

düşleyin.

Ya dabize yazın.

49

Page 52: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz · PDF filebilgiyi elde etmek ve böylece büyümekle e ... Çok kısa bir süre hayal kırıklığına uğramama yetti. Benim merak

D I A L O G U E a. (Yun. dialogos'tzn). 1.Karşılıklı konuşma. -2. Bir edebiyat ya datiyatro yapıtında kişiler arasında karşı l ıkl ısöylenen sözler bütünü; bir f i l msenaryosunda, olayın akışında yer alanoyuncular arasında konuşulması iç inhazırlanan metin. -3- Kişiler ya da siyasi,ideolojik, toplumsal, ekonomik yandaşlar,karşıtlar arasında ayrılıkları içeren konularüzerinde bir anlaşmaya ya da geçiciuzlaşmaya varmayı amaçlayan görüşme;müzakere.

DIALOGUE CAFE a. 1. Kafeteryahizmetlerinin yanışını geniş bir kitaplık,satranç, faks ve bilgisayarda tez/ödev yazmaolanağı sağlayan yeni bir tür mekan. -2.Sabahları günlük gazeteler eşliğinde evbörekleri ve çay çeşitleri ile kahvaltı yapmadurumu. -3- Tıp, Mühendislik, Sosyal Bilimler,Edebiyat konularında referans kitapların,ikinci el ve/veya kullanılmış kitapların birkafeterya ortamında kiralanmaya / okunmayasunulma biçimi. -4. Sadece R.Hisarüstü 6.Sok(Fırın Sok.) Emek ap. No 3 Giriş Katı'nda varolan bir yaşam tarzı.

DIALOGUECAFE

Tel / Faks: (212) 257 86 87