bankacılığın tari̇hsel geli̇şi̇mi̇
DESCRIPTION
bankacılığın tarihsel gelişimiTRANSCRIPT
BANKACILIĞIN TARİHSEL GELİŞİMİ
MEHMET ALBAYRAK
Bankacılık tarihinin incelenmesi, bugün yerleşik kurum ve kurallara uygun olarak kendiliğinden yaptığımız işlemleri daha iyi anlamamızı ve günümüzde uygulanan karmaşık finansal sistemlere hangi aşamalardan geçilerek ulaşıldığını görmemizi sağlayacaktır.
Toplumların ekonomik alanda refahı, üretimin ve dolayısıyla gelirin adil bölüşümünün yüksek bir düzeyde gerçekleştirilmesine bağlıdır. Bunun içinde yeterli tasarruf hacmi yanında, tasarrufları etkin bir şekilde yatırıma, istihdama katma değere dönüştüren bir mekanizmanın mevcudiyeti şarttır.
Tarihte ilk bankacılık hizmetleri Sümer ve Babil Medeniyetlerine kadar uzanmaktadır.Bu dönemde bankacılıkla ilgili hizmetler dini yapıların çevresinde ve rahipler yardımıyla başlamıştır. Servetlerini diğer insanlardan korumak isteyen kişiler, mabetlerin güvenilirliğinden ve rahiplerin dürüstlüğünden faydalanarak varlıklarını buralara emanet etmişlerdir. M.Ö. 2000 yılında Sümerlerde Maket (tapınak, korunaklı yer) olarak adlandırılan bu yapılar, bilinen ilk banka niteliğindeki kuruluşlardır.
İlk Bankalar tapınaklar , İlk bankacılar da rahiplerdir.
Tapınakların banka olarak kullanılmalarının nedeni güvenlik bakımından en uygun yer ve dini bakımdan kutsal yer niteliği taşımasıdır.
Banka hukuku tarihçileri, tapınaklar en güvenilir yerler olduklarından pek çok kimsenin değerli eşyalarını, para gibi kullanılan nesnelerini, tapınaklara bıraktıklarını, bunlara Tanrılara sunulan armağanlarında eklenmesiyle, rahiplerin ellerinde büyük birikimlerin oluştuğunu söylerler.
Oluşan bu birikimlerin rahipler tarafından ihtiyacı olanlara bazı güvenceler karşılığında ödünç verildiği ve daha sonra hediyesi yani faizi ile birlikte geri alındığı belirtilmektedir. Bu faaliyetler tarihçiler tarafından bir çeşit ilkel bankacılık olarak nitelendirilmektedir.
Milattan Önce ikibinli yıllarda ünlü Hammurabi Kanunları’nda bankacılığa ilişkin çok sayıda kurallar yer almıştır.
Hammurabi Kanunları’nda tapınaklarda yapılacak borç işlemleri, vadeden önce ya da vadesi gelen borcun tahsil usulleri, alınacak faiz oranları ile rehin, ipotek ve kefalet şekilleri ayrıntılı şekilde ifade edilmiştir.
Hammurabi Yasalarında borçlanmada yıllık faiz % 33, % 20 veya % 12′yi geçemezdi. Bu oranlar tahıl, hurma ve madenler için uygulanmaktaydı.
Babil’de olduğu gibi, eski Yunan Site Devletlerinde de tapınaklar, kredi ve mevduat kabulünün yanı sıra, kambiyo işlemlerinin yapıldığı yerler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bir paranın diğerine çevrilmesi işlemi tapınaklarda rahipler tarafından yapılmaya başlanmıştır. Kambiyo (Exchange) olarak isimlendirilen bu tür işlemler, siteler arası ticaretin o dönemde gelişmesi sonucu, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.
Çünkü, her sitenin kendine özgü sikkesi, diğer site tarafından kabul edilmediğinden, bir tür değişim mekanizmasının kurulması gerekmiştir.
Bu da tapınaklarda görevli rahiplerin yapmaya başladıkları, araştırmalar sonucunda anlaşılmıştır.
Bu dönemde, rahipler tarafından kambiyo işlemlerinin yapılmaması halinde, siteler arası ticaret gerçekleşemezdi. Sikkelerin saklanmak üzere tapınaklara kabulü “mevduat”; bu sikkelerin ihtiyacı olanlara fazlasıyla iade edilmek üzere verilmesi de “kredi” benzeri kurumların ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Daha sonraları ilk defa Yunanistan’da laik bankacılık görülmüştür. Laik bankacılık kendilerine ‘Trapezit’ diyen Bankerler tarafından yapılmaya başlanmıştır.
Yapılan araştırmalar sonucunda; din adamlarının en büyük rakibi olan Trapezit’lerin MÖ. 4.yüzyıl civarlarında ortaya çıktıkları tarihçiler tarafından söylenmektedir.
“Masa”, “Tezgah” kelimesinden türeyen “Trapez” çok sonraları Akdeniz ülkelerinde görülen “Banker” kelimesinin öncüsüdür.Çünkü, banker kelimesi de Latince tezgah anlamında kullanılan “Bank” dan gelmektedir.
Para ticareti, pazar ve fuarlarda ‘banco’ adı verilen tahtadan bir sıra veya masa üzerinde yapılıyordu.Çalıştıkları yere ‘banchum’, kendilerine de ‘bancheri’ adı verilen bu kişilerin bazıları para da basmıştır.
Banker Kelimesinin ilk ortaya çıktığı dönemlerde ilk bankerlerden olan Lombard ailesi para değiştirme işinde uzmanlaşmışlardır.Bu Trapezit’lerin (bankerlerin) %12 - 14 faiz ile ödünç verdikleri söylenmektedir.
Roma imparatorluğu’nun yıkılışını izleyen dönemde ticarette önemli düşüş görülmüş, buna karşılık tefecilik yaygınlık kazanmıştır.
12.yüzyıla ulaşıldığında ise, ticaretin Akdeniz siteleri ile Bruges, Anvers ve Lübeck’in yönetimindeki Hansa Birliğine dahil kentlerde ve fuar açılan yerlerde yoğunlaştığı görülmüştür.
O dönemdeki gelişme ile birlikte, bugünkü emre muharrer senede, yani bonoya çok benzeyen “Cambiale” mektubu ortaya çıkmıştır. “Cambiale” bankacılığın da gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.
Cambiale’nin düzenlenmesine sebep, güvenlikten yoksunluk dolayısıyla bir
siteden diğerine veya bir kentten ötekine para yollamanın veya beraberinde götürmenin tacir için tehlikeli olmasıdır. Bir yabancı site veya kentte ticaret yapmak isteyen tacir, kendi ülkesindeki para değişimi ile uğraşan cambsora başvurup, gerekli parayı ona öder, cambsor da cambiale’yi yazıp tacire verir. Cambiale Mektubunda, tacirden paranın alındığı, komisyon ve masraflar düşüldükten sonra kalan tutarın ödeme yerinde mektubu ibraz edene veya yetkilendireceği kişiye bizzat veya temsilcisi aracılığı ile ödeneceği vaat edilmekteydi.
Böylelikle ödeme yerinde cambiale paraya dönüştürülüp, mal alınabiliyor veya bir borç kapatılabiliyordu. Aynı yöntem doğu ülkelerindeki kiliselerin masraflarını karşılamak için de kullanılmıştır.
Bu Sistem tam bir banker olan “Cambsoru” ve “Kliring”i yaratmıştır. Çünkü cambsorlar veya adamları arasındaki hesaplaşma “Kliring” ile yapılmıştır.
Önceleri bir ödeme yöntemi olarak görülen “cambiale”, daha sonra kredi ile de işlemeye başlamıştır. Şöyle ki, vade farkını almak şartı ile “Cambsor Mektubu” tacir kendisine ödeme yapmadan da yazmaya başlamıştır.
Gerek mevduat kabulü ve gerekse kredi verilmesi işlemleri, önceleri tanıklar önünde yapılan bir sözlü anlaşma olarak yapılmakta iken; daha sonraları 13. ve 14.yüzyıllarda, anlaşmanın önemli hükümlerini içeren “Holograph” belgesi hazırlanmaya başlanmıştır.
Bu Holograp adı verilen belgede, mektubun imzacısı (keşideci, tanzim eden), muhatap durumundaki bankere, belirli bir miktardaki parayı, belirlenen bir tarihte, lehtara ödemesi için havale talimatı vermektedir.
Bugünkü poliçeye benzeyen bu mektup, önceleri tedavül edemiyordu. Poliçe ve çek 16.yüzyıldan 18.yüzyıla kadar geçen sürede modern şeklini alırken, mevduat ve kredi bankacılığı da iyice yerleşmiştir.
Belirtilen süreçte, bankerlik kuşaktan kuşağa geçmiş ve banker aileler ün kazanmaya başlamışlardır.Büyük tacirler, ticaretin yanı sıra kredi vermeye veya özellikle Londra piyasalarında olduğu gibi poliçede “kabul” lerini satmaya başlamışlardır. “Merchant Banker” veya “Merchant Bank” kavramları da böyle çıkmıştır.
Piecerza, Siena, Lucca, Floransa ve özellikle Lombardia bankerleri o dönemde büyük üne sahip olmuşlardır. Hatta bugün bile senet ve emtia avansı kredisi “Lombard” işlemi diye anılmaktadır.
Bankacılık o dönemde bir takım darbelere de uğramıştır. Borç alanlar arasında krallar ve devletler olduğundan, borç büyüdükçe emirnamelerle borç silinmesine gidildiği gibi, alacaklı banker ailelerin malvarlığına da el konulduğu olmuştur.
1640 yılında İngiltere’de Kral tarafından, tüccarların Londra Kulesinde saklanan altın külçelerine el konulması, devlete olan güveni sarsmıştır.
Bu olaydan sonra tüccarlar altınlarını sertifika karşılığında “goldsmith” olarak adlandırılan tüccarlara vermeye başlanmışlardır. Daha sonraları goldsmithler, kasalarında biriken altınlar karşılığında, bunlara dayalı olarak borç isteyenlere “goldsmith notes” denilen kendi senetlerini vermeye başlamışlardır.
Bu senetlerin piyasada alış veriş işlemlerinde kullanılması, ilk banknot sistemini oluşturmuştur. Bu dönemde Fransa ile yapılan savaş sonrasında İngiltere’nin para sıkıntısına düşmesi, bir devlet bankası kurarak bu banka aracılığı ile piyasaya para sunulması fikrini doğurmuştur.
Devlet tarafından para sıkıntısını gidermek üzere İngiltere Bankası Kurulmuştur.
Ailelerin bankerlik mesleğini kurumsallaştırması, bankayı ve bankacılık kavramını ortaya çıkarmıştır. İlk kurulan bankalara örnek olarak;
“Casa di San Giorgio” (Cenova 1407)
“Banco della Piazzi di Rialto” (Venedik 1587)
“Banco Giro (Venedik 1617)”
“Venedik Bank (Venedik 1637)” gösterilebilir.
“Casa di San Giorgio” (Cenova 1407)
“Banco della Piazzi di Rialto” (Venedik 1587)
Banco Giro (Venedik 1617)
“Venedik Bank (Venedik 1637)”
17.Yüzyılda ekonomik hayat canlanmış.Canlanan ekonomik hayat nakit sermaye talebinin artmasına, nihayetinde para ve kredi alanında yeni ihtiyaçların doğmasına neden olmuştur.
1637 yılında Venedik’te Venedik Bankası kurulmuş ve bu banka ile çek ve banknot kullanımına yol açan Contadi di Banka Sistemi geliştirilmiştir.
Dünyanın En Eski Bankası;
Antik zamanda bankaları kurtarmak için canlandırma paketlerine ihtiyaç duyulmadı. 1472’de İtalya’da rehinci dükkanı olarak kurulan Banca Monte die Paschi di Siena, dünyanın halen işlemlerini devam ettiren en eski bankasıdır.
İlk Modern Banka;
Avrupa’daki paraların çeşitliliği ve ayarlarının düzgün olmaması paraların değişiminde büyük güçlükler yaratmaktaydı. Bu güçlüğü açmak üzere 1609 yılında Amsterdam Belediyesinin garantisi altında çalışmak üzere, ilk modern banka olan Amsterdam Bankası kurulmuştur
Daha sonra Amsterdam, Paris ve Hamburg basta olmak üzere çeşitli kentlerde bankalar açılmıştır.18.yüzyıla ulaşıldığında bankalar bütün Avrupa’ya yayılmıştır.
18.yüzyıl ile 20.yüzyıl arası Avrupa ülkelerinin köklü bankaları kurup geliştirdikleri, merkez bankacılığına geçtikleri ve bankaya ilişkin hukuki düzenlemeleri yaptıkları dönemdir.
İlk banknotun 1609’da Amsterdam bankasınca tedavüle çıkartıldığı iddia edilmektedir.Ancak, bu emisyon mecburi tedavüle dayanmamaktadır. Nitekim İngiltere'de de aynı yıllarda kuyumcular kendilerine yatırılan madeni paralar karşılığında kağıt para çıkarabiliyorlardı.
Ulusal emisyon bankalarının ilki İsveç’te bulunan “Rigsbank” tır.
İngiltere’de herhangi bir imtiyaza sahip olmadan “Bank of England” 1829’a kadar hazine yararına banknot ihracı ile yetkilendirilmiştir.1844 “Bank Act” bu imtiyazı o tarihe kadar ihraç yetkisini kullanan bankaların tekeline vermiştir. Fransa’da “Banque de France” 1848’de imtiyaza sahip olmuştur.
ABD’de uzun süre serbest olan banknot çıkarma yetkisi 1863’de “National Bank Act” ile düzenlenmiştir.
Sovyet Rusya’da ise 1921’de kurulan “Gosbank”, hem emisyon yetkisine sahip ve hem de kısa vadeli kredi veren tek kuruluştur.
Böylece rahiplerin tapınaklarda yaptığı mevduat kabulüne benzeyen emanet (vedia) ve krediye benzeyen ödünç işlemlerinden günümüzdeki çok yönlü bankacılığa ulaşılmıştır.
ABD’de ise modern ticari bankacılık 1782 yılında Kuzey Amerika’da kurulan Bank of North America ile başlamıştır.
Banka, Amerika’nın bağımsızlık savaşının finansmanında kullanılmıştır. Bu bankanın başarısı üzerine başka bankalar da faaliyete geçerek, Amerika’nın bankacılık sektörü oluşmuştur.
1791 yılında hem özel, hem de merkez bankası niteliğini gösteren Bank of The United Stated kurulmuştur.
1907 yılında bankacılık sistemi ABD Merkez Bankası ile olgunluğa ulaşmış ve modern banka sisteminin zemini oluşmuştur.
20.Yüzyılda gittikçe gelişen bankacılık sektöründe bir önemli diğer unsur ATM ‘ler oldu.
ATM = Automated Teller Machine (otomatik vezne makinası)
İlk ATM 1967’de Yapıldı.
İskoç mucit John Shepherd-Barron, İngiltere’nin önde gelen bankalarından Barclay’s için 1967’de Kuzey Londra’da dünyanın ilk gerçek ATM’sini inşa etti.
Geliştirilen ilk ATM Sadece çek bozma işlemlerinde kullanılıyordu.
ATM cihazı Türkiye'ye ilk defa 1982 yılında İş Bankası tarafından, Bankamatik ismiyle kurulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkeler arasındaki gelişmişlik farklılıkları daha belirgin hal almıştır. Bunun sonucu olarak gelişmiş ülkelerle azgelişmiş ülkeler arasında bankacılık anlayışı da değişiklik göstermeye başlamıştır. Örneğin azgelişmiş ekonomilerde genellikle devlet eliyle, özel yasalarla kalkınmayı desteklemek amacıyla kurulan kalkınma ve yatırım bankacılığı ön plana çıkmıştır.
1970’lerin başında petrol krizinden sonra petrol üreten ülkelerin kazançlarını bankalara yatırmaları ve para sisteminin çökmesi sonrasında bankacılık sektöründe önemli değişiklikler yaşanmıştır.1980’lerde bilgisayar teknolojilerinin yaygınlaştığı bankacılıkta, 1990’larda internet bankacılığı, 2000’lerde bireysel bankacılık hizmetlerinin ve elektronik para ve elektronik bankacılık ürünlerinin hızlı gelişim gösterdiği görülmektedir. Aynı zamanda sermayesi çeşitli devletlere ait olan, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası gibi uluslarüstü para ve kredi kurumları ortaya çıkmıştır.
Günümüze gelindiğinde bankacılık sektöründe karşılaşılan en önemli olgunun küreselleşme olduğu görülmektedir.
Finansal küreselleşme olgusu,dünyanın yeniden şekillendirilmesi sürecinin bir uzantısı olarak görülmektedir.
Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşların kurulması ve bu kuruluşların uyguladıkları politikalar finansal küreselleşmede en önemli faktörlerden olmuştur. Finansal küreselleşmenin etkisi tüm ülkelere yayılmıştır.
2000’li yıllarda çok hızlı sosyal, teknolojik, siyasi ve ekonomik gelişmelerin yaşanmaya başlanması ile birlikte ulusal ve uluslararası düzeyde küresel çapta finansal krizler yaşanmaya başlamıştır.
Bu krizler bankacılık anlayışını da riskler, krediler, fiyatlandırma ve alınacak önlemler konusunda değiştirmeye ve geliştirmeye başlamıştır.
Küreselleşmenin bir sonucu olarak gelişmekte olan ülke piyasalarındaki bankacılık faaliyetlerinde yabancı sermaye yer almaya başlamıştır. Gelişmekte olan ülkelerde yabancı sermayeli bankaların aktif büyüklüğünün her geçen gün hızla arttığı görülmektedir.
BANKACILIĞININ TARİHİ GELİŞİM SÜRECİNDE MERKEZ BANKALARI
17. ve 18. Yüzyılda Merkez Bankaları
Bütün Avrupa kıtasına yayılmış olan küçük bankalar kendi madeni paralarını basmışlardır. Hükümetler ticareti desteklemek için para birimi birliklerine daha çok önem vermeye başlamıştır.
1609 yılında ilk merkezi modern banka özelliği taşıyan Amsterdam Bankası kurulmuştur.
Ancak bir yandan savaş borçları, bir yandan da Hollandalı “East India Company” adlı şirketin ödeme imkanının kalmaması nedeniyle bu banka 1819 yılında batmıştır.
1656 yılında Stockholms Bank, sıkı bir devlet kontrolünde olmasına rağmen İsveç hükümeti tarafından özel bir kurum haline getirilmişti. Devlet, servetinin büyük bir bölümünü bankaya yatırmıştır.
1656 ve Devam eden yıllarda Avrupa’da devlet borçlarını finanse etmek amacıyla diğer merkez bankaları kuruldu.
Bu bankalar, banknotları neşreden milli bankalar olarak iş yapıyordu. Bu banknotlar, milli bankaların emanete aldığı bozuk paralar için birer makbuzdu ve bu makbuzlar ödeme aracı olarak kullanılıyordu.
İlk dönemdeki merkez bankalarının başlıca görevi, devlet borçlarını karşılamayla sınırlı idiyse de, bu bankalar birer özel girişim ve kurum olarak başka banka işlerini de karşılıyordu.
19. yüzyıl finansal krizlerden sonra bankacılığı olumlu bir şekilde işletmek için talep görülüyordu.
Çoğu zaman bu durum merkez bankalarının tek hakkı banknot basıp dolaşıma sunmak olarak somutlaşıyordu.
Bankalar tarafından piyasaya sürülen banknotların bozuk paraya veya altına dönüştürerek güvence altına almak için, milli bankalar için şartlar ortaya kondu.
Banknotların dayanıklılığına göre banknotlar önce bozuk paraya, sonra da (altın, gümüş gibi) soya metaline dönüştürülerek güvence altına alınacaktı.
1844 yılında “Peel Banka Belgesi” ile birlikte İngiltere’de ilk defa bütün banknotların İngiliz Bankası tarafından tamamen altın kaplama olması zorunluluğu yasal olarak belirlendi.
Serbest altın esası olarak adlandırılan bu yasa 1873 yılında Büyük Britanya’ya sokuldu ve birçok Avrupa ülkesinde de benimsendi.
Serbest altın esasının piyasaya girmesiyle merkez bankalarının altın
ihtiyatlarını para karşılığında tutmaları sonucu ortaya çıktı. Merkez bankalarının bunu hedeflemesindeki asıl amaç değer istikrarının güvence altında olmasıydı.
Zamanla kâğıt para miktarı demir para miktarını ve soy metalini aştı. Bu yüzden 1914 yılında altın kaplama işi birçok ülkede yürürlükten kalkmıştır.
20.Yüzyıldan Günümüze Merkez Bankaları
Birinci Dünya Savaşından sonra, işsizlik ve fiyatlardaki istikrarsızlık merkez bankalarının dünyadaki ekonomi dengesinin korunmasında daha fazla önem kazanmasına yol açmıştır. Bu gelişmeler belirgin bir şekilde 1929 – 1933 yılındaki ekonomik kriz sırasında olmuştur.
20. yüzyılın ilk yarısında meydana gelen 1. ve 2. dünya savaşından
dolayı meydana gelen zarar da merkez bankasının asıl görevi savaş masrafının karşılanması için finansal bir kaynak olmasıydı.
İkinci Dünya Savaşından sonra ülkelerin merkez bankası üzerindeki etkisi
daha da çoğaldı.Merkez bankalarının amacı gelir artışını ve iş imkanını artırmaktı.
Ulusal bankalar özerkliğinin kayıplarını belirleyerek kamusal hedefleri desteklemek için ortak bir noktayı seçti.
Reserve Bank of India gibi bazı bankalar bile kamulaştırıldı. Federal Reserve System gibi bazı bankalar ise bağımsız bankalar olarak yürürlüktedir, fakat buna rağmen hükümete işleri ile ilgili rapor vermek zorundadır.
1980’li yılların sonuna kadar hiçbir merkez bankası fiilen değer istikrarının korunması için hiçbir sayısal enflasyon hedefi bildirmemişlerdir. Fakat 20. yüzyılın 90’lı yıllarında daha fazla merkez bankası enflasyon hedefi koymuştur.
Merkez bankalarının bugün tarih içinde gelişen üç hedefi vardır: değer
istikrarı, ekonomik denge ve finansal istikrardır. Şu anda bu hedeflerin yerine getirilmesini, 2007’den beri yaşanan finansal kriz zorlaştırmaktadır
MEHMET ALBAYRAK
REYHANLI SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEK OKULU