balçova anadolu lisesi sessiz dergisi sayı 1

46

Upload: baran-taylan

Post on 30-Mar-2016

244 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

TRANSCRIPT

Page 1: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1
Page 2: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Genel Yayın YönetmeniNursen ÇITIR

Yazı İşleri Baran Taylan Kapak Fotografı Sinem UÇAR

Yönetim OrganizasyonBalçova Anadolu LisesiOnur Mahallesi Eren Sk. No:9 Balçova Tel:(0232) 259 6582 Faks:278 4993

Web Adresi

Bundan sonraki sayılarda yer almak istiyorsanız

Adresimiz

[email protected]

balcovaanadolulisesi.meb.k12.tr

Page 3: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

YENİDEN MERHABA

İNSAN, VAR OLDUĞU GÜNDEN BERİ YOK OLMAMANIN,

ÖLÜMSÜZLÜĞE ULAŞMANIN PEŞİNE DÜŞMÜŞTÜR. SESİNİ SONSUZCA

DUYURABİLMEK İÇİN DE ZAMANA BİR İZ BIRAKMA YOLUNU TUTMUŞTUR.

KİMİ ZAMAN ADINI KAZIMIŞTIR AĞAÇLARA, KAYALARA; KİMİ ZAMAN

SADECE SÖYLECEKLERİNİ SÖYLEMİŞ SAVURMUŞTUR SESİNİ SAZININ

EZGİSİNE EKLEYEREK ZAMAN DENEN RÜZGARA.

İŞTE BİZ DE BALÇOVA ANADOLU LİSESİ OLARAK, ZAMANA

BİZDEN BİR İZ OLSUN DİYE KALEMLERİMİZİ BİRLEŞTİRDİK.SESSİZCE ,

BAĞIRIP ÇAĞIRMADAN, DİNGİN BİR DURUŞLA SÖYLEDİK

SÖZÜMÜZÜ.BİZDİK BÜTÜN SÖZLERİN SAHİBİ, SES BİZİM SESİMİZDİ.

MERHABA DERKEN “YENİDEN” SÖZCÜĞÜNÜ KULLANDIK ;ÇÜNKÜ

BU SAYI, DERGİMİZİN SANAL ORTAMDAKİ İLK SAYISI AMA BİLDİK DERGİ

FORMUNDA BİR SAYIMIZ DAHA VARDI.YANİ SESİMİZİ İKİ YIL

ÖNCESİNDEN DUYURMAYA BAŞLAMIŞTIK.

UMUDUMUZ VE GAYRETİMİZ GELECEĞE DE KESİNTİSİZ SES

VEREBİLMEK, SEVGİYLE VE OKURLARIMIZIN DESTEĞİYLE GELECEK

GÜZEL GÜNLERE…

Page 4: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Foto -1: Foça Küçük Liman

Foça İzmir’in hızla gelişen turizm ilçelerinden biridir.

İzmir-Çanakkale karayolunda Menemen ilçesini geçtikten

sonra, sola ayrılan 26 Km’lik karayolu ile ulaşılmaktadır.

Foça Ege Bölgesinde kurulan en eski yerleşimlerden biridir.

M.Ö. 11. yy’da Aioller tarafından kurulduğu ve en ünlü 12

İon kentinden biri olduğu bilinmektedir. Kentin adını

Yunancada tombul hayvan anlamına gelen Phoka (Akdeniz

Foku) dan aldığı düşünülmektedir.

Foça sahip olduğu tarihsel zenginliklerin yanı sıra

doğal güzellikleri ile de dikkat çekmektedir. Foça kıyı

alanındaki adaları, irili-ufaklı koyları, tertemiz denizi, iklimi

ve çam ormanları ile eşsiz bir doğa harikasıdır. Tüm bu

zenginlikleri ile Foça 1991 yılında Türkiye’nin oniki özel çevre

koruma bölgesinden biri olarak koruma altına alınmıştır.

Foça’nın koruma altına alınmasındaki en büyük

etken yerleşime adını veren Akdeniz Fokları’nın yaşam

alanlarından birinin de Foça kıyıları olmasıdır. Akdeniz foku

(Monachus monachus) Akdeniz çevresinde yaklaşık olarak

600 adet kalan bir deniz canlısıdır. Bunun en büyük yaşam

alanlarından biri Türkiye kıyıları olup, yaklaşık olarak 100

adet fok yaşamaktadır. Akdeniz foku (Monachus monachus)

ülkemizde Sinop, Gelibolu, Behramkale, Foça, Datça, Kemer,

Antalya, Alanya, Taşucu ve Hatay kıyılarında yaşamaktadır.

Akdeniz foku (Monachus monachus) üzerinde insan

yapılaşması olmayan, insan faaliyetlerinden uzak, sessiz,

tenha kayalık ve kıyı mağaralarına sahip olan kıyıları yaşam

alanı olarak seçmektedir.

Akdeniz foku (Monachus monachus) 3 m boyu, 300

Kg ağırlığı ve irice yüzgeç ayakları olan, vücudu gri veya

siyah kıllar ile kaplı bir hayvandır. Sığ sularda ve nehir

ağızlarında avlanmakta, doğurmak ve dinlenmek için de

karaya bağımlı olmaktadır.

ÇEVRE ÇEVRE ÇEVRE ÇEVRE ÇEVRE

İNSAN GÖKYÜZÜNE (YILDIZLARA) BAKINCA EVRENİN GEÇMİŞİNİ, YERYÜZÜNE (TOPRAĞA) BAKINCA KENDİ GELECEĞİNİ GÖRÜR.

Page 5: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Foto-2-3 Akdeniz Fokları (Monachus monachus)

Foça kıyı alanında çok yoğun yapılaşma ve

sanayileşmenin olmaması, nüfus azlığı fokların bu kıyıları

tercih nedenidir. Yapılan çalışmalarda Orak adasında dört,

Hayırsız adada bir, İncir adasında bir ve Foça kıyılarında üç

adet fok mağarası bulunmuş ve haritalanmıştır. Foça

kıyılarında 4–5 kadar fokun yaşadığı düşünülmektedir.

Fok nüfusunu tehdit eden nedenler;

- Kıyı alanlarında yoğun yapılaşma ( ikincil

konutlar, sanayi tesisleri, yol çalışmaları)

- Yasadışı ve aşırı su ürünleri avcılığı

- Fokların bilinçli olarak veya kazara

öldürülmesi

- Fok mağaralarına dalış yapılması

- Deniz kirliliğidir.

Yolunuz bir gün Foça’ya düşerse Orak adası

ve çevresine yapılan tekne turlarına katılarak

Akdeniz Foklarını görme şansına ulaşabilirsiniz.

Yalnız dikkat edin Foça’nın bir karataşı vardır ve

kimse nerede olduğunu bilmez, ama bu taşa

ayağını bir kez basanda benim gibi kendini

Foça’dan alıkoyamaz.

Foto- 4: Bakir Foça Kıyıları HAZIRLAYAN: Erhan ERGÜRHAN Coğrafya Öğretmeni

ÇEVRE ÇEVRE ÇEVRE ÇEVRE ÇEVR

EN İYİ ARKADAŞLAR HAYVANLARDIR; NE SORU SORARLAR, NE DE KUSUR KABAHAT BULURLAR. ELİOT

Page 6: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Aura , Yunanca’da ‘soluk’ anlamına gelen ‘avra’

kelimesinden gelmektedir.Aura, canlıların bedenini saran

yüksek enerji yüklü alana verilen addır ve bedenimiz

üzerinde yaklaşık 3 mm.lik bir manyetik alan oluşturur.

Biz buna evrensel enerji alanı diyoruz. Bu enerji alanının

madde ve tüm cisimler üzerinde düzenleyici bir etkisi

vardır. Aura normal insan gözü tarafından algılanamaz;

ancak duyuların geliştirilmesiyle çıplak gözle

görülebilmesi mümkündür.

İnsanın enerji alanı gücünü sürekli olarak

evrensel enerjiden alır ve kullanıldıkça yerine yenisi

konulur ve çoğalır. Evrensel enerjiden kendimizi

beslemek ve böylece ışık saçan bir varlığa dönüşebilmek

için istediğimiz kadar alabiliriz.

1900 yılından beri birçok bilim adamı yaptık-ları

tıbbi araştırmalar sonucu aurayı keşfetmiş, onun

yardımıyla birçok hastalığı teşhis edebilmişlerdir.

Aurik Enerji Alanını Deneyimlediniz mi?

Eğer aşağıdaki sorulardan birine olumlu yanıt verebilir-

seniz, kendi auranızda dışsal bir enerji alanının etkisini

deneyimlemişsiniz demektir.

* Bazı insanlarla birlikteyken, kendinizi tükenmiş

hisseder misiniz?

* İnsanlarla bazı renkleri ilişkilendirir misiniz?(Örneğin,

"Bana hep sanki sarı bir insan gibi gözüküyorsunuz.")

* Yeni tanıdığınız birinden anında hoşlandığınız ya da

hoşlanmadığınız oldu mu?

* Bir insanın görünürdeki davranışının aksine, aslında

neler hissettiği ile ilgili bir algınız oldu mu?

* Birisi gelmeden ya da siz onu görmeden önce hiç o

insanın varlığı ile ilgili bir algınız oldu mu?

* Bazı sesler, renkler kendinizi daha rahat ya da rahatsız

hissetmenize neden olur mu?

* Bazı insanların yanında daha enerjik olur musunuz?

* Bir odaya girip hiç korktuğunuz, donakaldığınız ya da

kızgınlık duyduğunuz oldu mu? Bazı mekânlar size orada

kalma ya da orayı terk etme isteği verir mi?

* Birisi hakkındaki ilk izleniminizi dikkate almayıp da en

sonunda bu hissinizin doğrulandığı olur mu?

* Bazı odalar diğerlerine göre daha rahat ve eğlenceli

geliyor mu? Bir odadan diğerine farkı hissediyor musu-

nuz? Kardeşinizin odasının sizinkinden nasıl daha farklı

hissedildiğine dikkat ettiniz mi?

YAŞAM ARAŞTIRAN: ŞÜKRİYE ÖZKAN

HAYAT İKİ ŞEKİLDE YAŞANIR: YA HİÇ MUCİZE YOKMUŞ GİBİ, YA DA HER ŞEY BİRER MUCİZEYMİŞ GİBİ. EİNSTEİN

Page 7: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

İnsan aurası, fiziksel bedeni çevreleyen bir enerji

alanıdır. Bu alan bedeni her yönden sarar,üç boyutludur.

Sağlıklı bir bireyde, bedenin çevresinde elips şekli oluştu-

rur, ortalama bir bireyde, bedenin çevresinde 2,5-3 m

genişliğindedir. Kadim üstatların auralarırun birkaç km

genişliğinde olduğu söylenir. Gittikleri her yerde çok

sayıda insanı kendilerine çekebilmelerinin bir nedeninin

bu olduğuna da inanılır.

Aurik alanları zayıf olanlar, dışsal etkilerden daha

çok negatif olarak etkilenirler. Bu durum, daha kolay

yorulmaya ve yönlendirilmeye yol açar. Zayıflamış

auralar; başarısızlık duygusu, sağlık sorunları ve yaşamın

birçok alanında etkin olamayış olarak sonuçlanırlar.

Auranız ne kadar güçlü ve canlı ise, o kadar

sağlıklı olursunuz. Aksi hâlde dışsal güçler tarafından

olumsuz yönde etkilenmeye açıksınızdır.

Kendi Auranızı Nasıl Görebilirsiniz?

Loş bir odada rahat bir koltuğa oturun.

Ellerinizi hızla 20 saniye kadar birbirine sürtün; ellerinizi

avuçlarınız birbirine bakacak şekilde 5 cm kadar aralıklı

tutun. Aralığı bozmadan ellerinizi ileri geri oynatmaya

başlayın. Bu arada avuçlarınızın arasına gözlerinizi

odaklamadan bakmaya başlayın. Auranız soluk renkli bir

duman seklinde görünmeye başlayacaktır. Bu çalışmayı

sıkça tekrarladığınızda, aurayı çok daha süratli

görebildiğinizi fark edeceksiniz. Bu durumda artık

ellerinizi birbirine sürtmenin gereği kalmaz ve sadece

aurayı görmeye konsantre olmanız yeterli hale gelir. Bu

yolla vücudunuzun diğer uzuvlarının da aurasını

görebilirsiniz. Sağlıklı aurada çeşitli renkler göreceksiniz.

Auranızı görmeye alıştıktan sonra başkalarının da

aurasını görebilirsiniz. Bunun için gene loş bir

ortamda aurasını görmek istediğiniz kişinin yaklaşık

2m uzağında durarak gözlerinizi odaklamadan bakın

ve aurayı görmeye odaklanın. Bir süre sonra kişiyi

çevreleyen duman şeklinde haleyi fark edeceksiniz.

Bunu değişik kişilerde deneyerek tecrübenizi

arttırabilirsiniz; Pek çok kişi oldukça sağlıksız bir

yaşam sürdürdüğünden auraları çok dar, kırıklı ve

gri renkli olur. Ancak ruh ve beden sağlığı yerinde ve

hayat dolu kişilerde auranın geniş, kesiksiz ve renkli

olduğunu göreceksiniz. Yapacağınız pratikler,

zamanla karşınızdakinin sağlık durumu ve rahatsızlık

bölgeleri ile ilgili fikir sahibi olmanızı sağlar.

YAŞAM

DÜNYA HERKESE YETECEK BÜYÜKLÜKTE. ONUN İÇİN, BAŞKASININ YERİNİ KAPMAKTANSA, ÇALIŞARAK GERÇEK YERİNİZİ BULUN.

(CHARLİE CHAPLİN)

Page 8: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Kirlian fotoğrafçılığı, yüksek voltajlı, yüksek

frekanslı, düşük amperli elektrik alanına dayalı

aygıtlarla canlı nesnelerden yayılan birtakım biyolojik

ışınımları fotoğrafik olarak saptamayı amaçlayan

elektrografik fotoğrafçılık tekniğine verilen addır.

Bu fotoğrafçılık tekniğine “kirlian” adının

verilmesinin nedeni, bu teknikte kullanılan aygıtın ilk

kez Rus mühendis Semyon Davidovich Kirlian (1898-

1980) ve eşi Valentina Khrisanova Kirlian tarafından

geliştirilmiş olmasıdır. Semyon Kirlian’ın paranormal fenomenlere ilgi duyması ünlü bilim

adamı Nikola Tesla ile tanışmasından sonra başlamıştır. 1939'da bir fotoğraf filmini tab

ederken fotoğraf tepsisinin üzerinde bulunan cisme elektrik yükü verildiğinde tepside

kazara bir resmin oluştuğunu gözlemleyen Semyon Kirlian ve eşi aynı yıl geliştirdikleri bir

aygıtla, sözkonusu ışınımların daha çok canlı bedenlerden yayıldıklarını saptamışlar ve

çektikleri çeşitli organların fotoğraflarında, bu organlardan salınan renkli ışımaları

görüntülü hale getirmeyi başarmışlardır. Bedenden yayılan ışınımın çeşitli renkler halinde

fotoğrafı çekilebilen kısmına “korona” (Latince’de “taç”) adı verilmiştir. Bu teknikteki

temel yöntem, koronayı görünür hale getirebilmek için yüksek gerilimli elektrik alanının

kullanılmasıdır.

Söz konusu fotoğrafların yaşayan her şeyin içeriğinde "yaşam gücü" bulunduğunun

ya da "aura"nın varlığının fiziksel kanıtı olduğunu belirten Kirlian, böylece, kendi metodu

ile, öteden beri okültistlerin ve teozofların varlığını ileri sürdükleri, canlı bedenlerini

sarmalayan, nadir vakalar haricinde gözle görülemez olan aura’nın varlığını kanıtlamış

olduğunu iddia etmiştir. Kirlian fotoğrafçılığının ünlü olduğu yönlerden biri de insan

vücudundaki akupunktur noktalarını işaret edebilmesidir. Bu iddiayı doğrulamak için

yapılan deneylerden en ilginci, bir bitki yaprağının bir kısmı kesilse de, kirlian

fotoğraflarında yaprak sanki kesilmemiş gibi, yaprağın bir bütün halinde ışınımının devam

etmiş olmasıdır. Bu da, Semyon Kirlian’a göre fotoğraflardaki ışınım görüntülerinin

önceden bilinen fiziksel etkenlerden kaynaklanmadığını ortaya koyan açık bir kanıttır. Bu

tür "kanıtlar" neden metal paraların dahi "aura"sının olduğunu açıklayamadıkları için

bilimsel çevrelerde kabul görmezler.

Kirlian fotoğrafçılığında kullanılan aygıtlar, en basit şekliyle, izole edilmiş bir kutu

içerisinde bulunan, bir sıkma plakasıyla, fotoğraf camıyla veya bir optik aletle

irtibatlandırılmış bir yüksek frekans kıvılcım üretecinden oluşur. Bir kamera

gerektirmeyen aygıt, elektrik akımlarıyla saniyede 75.000-200.000 elektrik salınımı

yapabilen jeneratörler gerektirir. Bu jeneratörler de çeşitli optik aletlere ve

mikroskoplara bağlanabilir. Kirlian fotoğrafçılığı alanında çalışma yapan araştırmacılar,

koronanın canlının heyecan ve sağlık durumlarına bağlı olarak renk ve ışıma değişiklikleri

gösterdiğini belirtmişlerdir. Kirlian fotoğrafçılığı yöntemini Ruslar 1970’li yıllardan

itibaren birçok hastanede hastalıkları teşhis amacıyla kullanmaktadırlar.

FOTOĞRAF TEKNİĞİ: KİRLİAN

SANAT, GERÇEKLERİ TANIMAMIZA YARDIMCI OLAN BİR YALANDIR. Pablo Picasso

Page 9: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

BUGÜN HAYAL YARIN GERÇEK

Bir gün gelecek, sabah uyandığımızda farklı

bir dünyada bulacağız kendimizi; mutanlar,

ucubik yaratıklar, robotlar olacak

hayatımızda. ġiddet, öfke ve kan kokacak

sokaklar. Bu farklı dünya ĢaĢırtmayacak hiç

bizi. Kimi savaĢçı, katil, kimi komik, zararsız,

kimi büyücü, kimi geçmiĢten, kimi gelecekten,

uzaydan… Hepsiyle tanıĢıyoruz biz. Nereden

mi? Çizgi filmler, animeler, mangalar, filmler,

fantastik kitaplar… kafamızı çevirdiğimiz her

karede varlar.

Gelecekçilik! Geleceğimizi tasarlamaya “Nasıl bir gelecek?” sorusuna yanıt

aramaya çalıĢırken, kapitalizm, tüketim araçlarını sonuna kadar kullanmaya devam

ediyor. Tasarlanan geleceğin toplum tarafından sindirilmesi ve sorunsuz bir geçiĢ

süreci için gelecek tasarlayıcıların hedef kitlesiyse çocuklarımız.

“Müzeleri, kitaplıkları ve her türlü akademiyi yıkmak istiyoruz.” diyordu Ģair

Marinetti 1909’da. Bugünü geçerek geleceği, onun dinamik varlığına ulaĢmayı amaç

edinmiĢ olan fütürist Marinetti sürat ve saldırganlığı övmüĢ, edebiyatta iĢlenecek

konular saldırgan hareketler, kavga ve dövüĢtür, demiĢti manifestosunda.

Fütürizm akımının kendini fazlaca hissettirdiği çizgi filmler, çocuklarımızın

hayal dünyasında Ģu anki gerçekliğin dıĢında farklı bir dünya oluĢturmuĢtur bile.

Bizler bu dünyaya hayal gücü diyoruz, daha doğrusu demek istiyoruz .Fakat atılacak

her adımın süper güçler tarafından planlandığı dünyamızda, mutantları, ucubik

yaratıkları, düĢündükçe kendime Ģu soruyu sormadan yapamıyorum: Neden çizerlerin

büyük bir çoğunluğu aynı hayali kurguluyor? Bu bir tesadüf mü?

Çizgi film piyasasını tekelinde tutan Amerikan Disney firması bu piyasaya

yeni bir yaklaĢım sunan Japon animeleri de tekeline almıĢ, Japonya’nın önde gelen

çizgi film stüdyolarıyla ortaklık anlaĢmaları yaparak animelere sponsorluk iĢini

üstlenmiĢtir. Büyükler için hazırlanan Japon mangaları (çizgiroman) animasyon

dünyasına kazandırılmıĢ çocukların izlemesinde bir sakınca görülmeden beraberinde

gelen çizgi film oyuncakları ile geleceğimizi oluĢturacak çocukların tüketimine

sunulmuĢtur. Bütün bu senaryolar M. Gen (geleceği planlama) projesinin basamakları

bence, biz basamakları tırmanmaya devam ederken laboratuar kapıları ardında bütün

bu yaratıklar karĢımıza çıkacakları zamanı bekliyorlar…

GELECEĞİN DÜNYASI TUNA ATLI UYSAL

DEĞĠġĠM ANCAK ĠÇERĠDEN AÇILABĠLEN BĠR KAPIDIR.

Page 10: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

AYIN

DOSYASI

Page 11: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

KIRMIZI

En güzel elbiseler kırmızıdır. Bundandır kırmızının en kadınsı renk oluşu. Haşinliği, asaleti ve kararsızlığı bundandır. Baş kaldırışı, cazibesi bundandır. Tehlikelidir kırmızı. Bütün uyarılar, bütün yasaklar kırmızıdır.Kan kırmızıdır.Hayatidir,vurucu darbedir. Ürkütücüdür kırmızı,fazla dikkat çeker,göz yorar,fazla cesurdur.Yalan.Bana beni teşvik edendir kırmızı.Belki bundandır,insanların başkalarını mutlu,coşkulu hatta güzel hissetmelerini önleme çabası. Kırmızı yasak renktir,giyilmez,en cartından kırmızı ruj sürülmez,kırmızısını geç stiletto bile abartıdır.Uçlarda gezinmedikten sonra ne anlamı var yaşamanın?Seviyoruz sığ suları,seviyoruz zincirlerimizi ve tabi ki maskelerimizi.Uçurumun kıyısında gezmenin bile içten içe bir eğlence,bir zafer çığlığı olduğu inkar edilebilir mi?Caziptir kırmızı olan her şey.Kırmızı yanan trafik ışığı bile gaza basma isteği uyandırmaz mı hiç insanda?

Oysa yine de masum bir güvendir kırmızı. Bembeyaz bir kısrağın narin ve asil boynunda, rüzgârda salınan yelesi gibi… Sömürülüyor kırmızı. En çirkin, en sinsi emellerin fon müziği oluyor bazen. Bayağılaşıyor, adileşiyor kırmızı. Kırmızı güller, kırmızı kalpler… Ama yine de başkadır kan kırmızı şarabın parıltısı. Her şeye rağmen saf kalmaya çalışıyor kırmızı. Bilenin en gerçek tutkusu, bilmeyenin en büyük ürküntüsü olarak. En gizli düşler kırmızıyken, en korkulu sahneler de kırmızıdır. Kan götürür ortalığı. Bir alevdir kırmızı. Aniden parlar, belki bir tetikleyiciye bile ihtiyaç duymadan. Alışık olmayanlar yaklaşmaz kırmızının alevine. Ateşin yakıcılığına dayanma gücüdür kırmızı, iki deli aşığın aşk uğruna tenlerinde iz bırakma isteği…

Kırmızıdır öfkeler ve öfke besler insanı. Başını dik tutması, tutunabilecek yerler bulma gücüdür öfkenin damarlardaki pompalanışı. Özgüvendir öfkenin kırmızısı. Beyaz, ince ayak bileklerini taşıyan yüksek topuklardır kırmızı. Bir yerlerde eksik cümleler kurmuş usulca boyanmış dudaklar… Biraz şuh, biraz hazin, biraz iç burkan, biraz acılı, sancılı… Ve bir damla gözyaşı düşmüş kırmızıya. Kırmızıya boyanmış yaralar, yaşlar, bekleyişler…

Karanlıkta parlayan bir bıçak keskinliği, gece ayazının incecik soluğu kırmızısı. Kırmızıdır her ayrılık, ya kan vardır sonunda ya kan uykusu. Ve gece on ikiden sonra bütün içkiler “kırmızı”dır!

ŞİRİN MUTLU

Page 12: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Beyaz

Beyaz…Dizinde çocuğunu

sallayan annenin söylediği ninni gibi

saf,duru… Bazen kıyıya vuran

dalgalar gibi coşkulu,özgür…Bir

pamuk gibi yumuşacıkBazen de

bomboş bir sayfa gibi boş,anlamsız…

Kimi zaman masum bir çocuğun

bakışı gibi ılık…

Mutluluk,acı,hüzün,heyecan

Beyaz farklı,bu farklılığa neden

olan ise biz…

Elif POLAT

SİYAH

Kendimi ifade etmekte zorlanıyorum çoğu zaman. Sürekli bir yanlış anlaşılma, sürekli bir dışlanma…”Kendini nereye koyduğun değil, insanların seni nereye koyduğu önemlidir ” sözü ne kadar da doğruymuş meğer. Ne kadar kendimi iyiliklerin, yaşamın, bazen baharın, bazen güneşin, bazen umudun, bazense mutluluğun rengi olarak görsem de insanların gözünde bir matem, bir gece kadar boğucuyum! Çoğu zaman renkten bile saymazlar beni ;ama ben aslında sonsuzluğun rengiyim. Bakıldığı zaman içinde kaybolunanım…”Lekelidir o” derken o kadar rahatlar, o kadar umursamazlar ki, o “lekenin” hayranlıkla izledikleri renklere ton verdiğinin farkına varamıyor, o “lekeyi” hep dışlıyorlar. ”Leke” kelimesi bile kötü anılıyor toplumda. Oysa renkler, insanların hatıralarında güzel ”lekeler“ bırakmaz mı? Bakar mısınız? Siyaha kötü anlamlar yükledikleri yetmiyormuş gibi siyahla aynı anlamı taşıyan kelimelere de kötü anlamlar yüklüyorlar.

Her ne kadar ”gece” deseler de bana “karanlık, tehlikeli” deseler de ben derinliğin, sessizliğin rengiyim…Öyle ki renkler arasında da sevilirim. Başlarına bir dert, bir sıkıntı

gelse benim yanıma koşar, bana sığınırlar. İyi bir dinleyici olarak onları dinler, iyi bir arkadaş olarak yardımcı olmaya çalışırım. Aslında kötü değilim de, her gelenin sıkıntısını içime almaktan böyle kapkara bir şey oldum işte. Kötünün üstünü örtmeye çalışırken kötü olan ben oldum.

Şimdi soruyorum size: O hayatın, o güneşin, o iyiliğin, o mutluluğun neşenin rengidir dediğiniz renklerin hangisi ”O renk değil, lekedir” dediğiniz siyah kadar fedakar, cesur ve güçlü? Hepsini silebiliyor, üstünü örtebiliyor musunuz? Peki ya siyah? Hangisi o leke kadar iz bırakıyor…

Mercan İpek Öngün

Bir zifirin suda dağılması kadar siyahtı terk edilce... Dilsiz bir çocuğum içinde kopan haykırışlara rağmen sessizliğidi... Bir gözyaşı kadar tuzlu ve yakıcı aşk... Bir kuşun kanat çırpması gibi gelip geçti renkler... Bir suyun akması kadar hızlıydı seni sevmek... Yani bir elma şekerinin rengi kadar kırmızı Senin olmak kadar da sahiciydi aşk...

Burak Şahiner

Page 13: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

RENKLERİN FISILDADIKLARI

Kirpiklerimizin ardından belirdiğinde

gözler, belirdiğinde bir ışık inceden, buluş-

tuğumuzda dünyayla ilk, keşfettiğimizde ilk

nefesi, renklerin de bizi keşfetmesiyle

kucaklaşırız onlarla. Dünya, renkleriyle bir

gelir bize. O renklerle sunulunca daha

anlamlı kılınır bizim için. İki tür renk

vardır yaşamda; bir dokunabildiğimiz

gözlerimizle, iki içimizde çırpınan

susturamadığımız renkler. Gözlerimizdekinin

yorumu içimizdekindedir. İşte bu yüzden

asıl olan içimizdekilerdir belki de.

Susturamadıklarımız patlar rengarenk

tozlara dönüşür. Bu tozlara içimizden

kattıklarımızla da bir adı olur her rengin,

verdiği bir duygu.

Yemyeşil bir kırda yürürken doğallığı,

saflığı, canlığı hissederiz içimizde. Yeşil

dendiğinde belki hepimizin aklına ilk gelen

bu olur: doğallık ve canlılık. Oysaki bir

asker anası için üniformadır yeşil,

özlemdir, hasrettir, onur, gurur, şeref,

namustur. Her rengi farklı bir yere

kondurabilir zihnimiz. Bir çiçek görürüz

mesela kıpkırmızı. Beyaz bir benek vardır

üstünde, beyaz benek içinde de siyah bir

böcek. Siyahla bir gölgelenir güzelliği

çiçeğin siyah çiçektedir çünkü. Oysa siyah

ne kadar sevimlidir beyaz bir kelebeğin

üzerinde. Ne kadar da hür görünür o

beyazlığın içinde...

Beyaz... Beyaz masumdur. İçi dışı

birdir beyazın, onda yalan yoktur.

Sonsuzluktur o. Sonsuza giden yoldur.

Sonsuz maviliğin üzerinde uzanan pamuktan

bir demettir.

Mavi... Mavi uçuk kaçıktır.

Biriktirdiğimiz umutların içinde susmayan

çocuktur. Düşlerimizin rengindendir,

şekerlerimizin tadından. Gökteyse mavi

ağlarsa ansızın düşüverir papatya

tarlalarına, düşüverir bir goncanın bağrına.

Damla damla paylaştırır hüznünü her bir

demet çiçeğe. Yaşaran gözlerdeki damlalar

yeşeren umutlara dönüşür yeryüzünde.

Kırmızı goncanın bağrında alev alev yanar

goncada dökmek için içini gün gelir açar

yapraklarını.

Kırmızı... Kırmızı aşktır, tutkudur,

güçtür, nefrettir. Belli olmaz ama kiminin

bakışlarına yerleşmiş bir ateştir alev alev.

Mavinin, elanın, yeşilin ya da kahvenin

ardına gizlenmiş sinsi bir duygudur o

bazen. Gülen gözlerin ardından delici oklar

fırlar kimi zaman. Evet delip geçer bazen

kırmızı. Bazense çekiciliğin, yakıcılığın

sembolüdür. Bana sorarsanız bir kadının

gözlerinde değil de elbisesinde hayat

bulmalıdır kırmızı. Belki de o da kendini

orada daha iyi hissediyordur. Kim bilebilir?

Dili olsa renklerin ve konuşsalar anlatsalar

en mutlu oldukları yeri ve zamanı ama ne

mümkün? Öyleyse dilimiz varsa bizimde

konuşabiliyorsak ve de anlatmakta renklerin

hislerine tercüman olmakta yarar var

dedim. Renklerin yüreğinde, renklerin

diliyle, renklerin sesinden renkleri anlattım

ve yine renkli renkli hoşça kal diyorum

sizlere...

Sevinç Tuğçe KURT

Page 14: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Ateşler vardır ki,

Gözyaşı bile

Söndüremez öfkelerini…

Elif Polat

Gözyaşlarım,

Yıllar gibi aktı yanaklarımdan

Ağladıkça açılırsın demişlerdi,

Şimdi anlıyorum;

Her damlada artmış dertlerim…

Ayşen Erçelik

Atlayabilecek kadar

Cesur olduğumdan değil yaptıklarım…

Sadece,

Düşmekten korkuyorum.

Sanma ki zamanla,

Bitti gözyaşım

Sessizim artık,

Tenhalarda ölüyorum…

Kübra Oğurtanı

Gözyaşından Çağlayan Şiirler

Her şeyi yüzüme vuran

Bir şeyler var…

Anılarımın aynası, gözyaşı!

Çağdaş Varol

Gözyaşı olsan gözümde

Hiç ağlamazdım, gitme diye…

Soner Savran

Küçük su damlaları

Katreler yanaklarımdan

süzülürken

Fark ettim.

Gözyaşlarıyla dinmez acılar…

Elif Döner

GÖZYAŞI GÖZYAŞI GÖZYAŞI

DÜNLE BERABER GİTTİ DÜNE AİT NE VARSA, BUGÜN YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK GEREK.

MEVLANA

Page 15: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Alışmak zordu “hassas çocuk

kalbin”deki berelerin üstünü kapatıp yeni bir şarkı yazmaya. Alışmak zordu, henüz “düşlediğin” tutamazken yüreğimden istemediğinin tutmasına. Alışmak zordu yeni bir aşka, yeni bir başlangıca. Ve O. Duyup bileceğim tüm peygamberlerden yüce sabrıyla, insanlığıyla, saygısı, anlayışı, sıcaklığıyla o! Yine de alışmak zordu. Her zaman zordur. Bazen insan “Lanet olsun ben sadece mutsuz olmak için yaratıldım” derken önüne çıkan fırsatlara izin vermez. Ta ki gün gelir bir melek fısıldar kulağına “aşk”. “Git” der; bu yol senindir. Ve o şansın döndüğü anda, gardın indiği anda, aşka soyunduğum anda geldi. O. Bir lütuf gibi, mutsuzlukların kefareti, sonu gibi. Sadece mutluluk vardı; güzellik vardı, sonra. Heyecan vardı; yeni bir hayat vardı, küçük sevimli utangaçlık vardı. ”Aşk” vardı aşk! İki insan yeni yeni tanıyorken birbirlerini her şey ne kadar da değişiyor. Kaybetmemek için neler göze alınıyor! Ve sen! O ilk günler öyle olduğunu sandığım, bir çocuk masumiyetindeki ruhuna öyle inandırmıştın ki beni. Dünyada herkesin bir eşi olurmuş. Gözlerime bakmaya kıyamadığın zamanlarda, sen bulutlara bakarken düşünüyordum ben bunları-senin haberin yoktu- herkesin bir eşi varmış ve benimki hemen yanı başımdaymış diyordum. Gözler önemlidir. Derler ki büyükler; kalbinde anasıdır gözler. Gözlerinde bulmuştum huzuru. Hissettiğini yap derler hani anı yaşa. Seni hissetmeye erkenden başlamak bu yüzden.

Ben hep çocuktum dilimde şarkılar, gözlerimde ışıltılarla, şımarık gülüşlerimle ha birde kulağına “seni seviyorum” derken. Omzunda uyurken de çocuktum ve öyle büyüdüm ben. Küçük bir kızken cesareti öğrendim. Ha sonra birde esareti. Ben sonra yeni bir rol verdim sana, ”istenmeyenken” ”düşlenen” oldun ve özlenen ve beklenen. Pek çok rolün oldu hayatımda; özlediğim, kızdığım, beklediğim, sövdüğüm, sevdiğim, babam, zaman zaman kucağımda uyuyan çocuğum, nefesim… Hep can damarımdan vurdun yani, en büyük coşkularım oldun hep. Bir sen korudun beni, bir ben çekebildim seni. İkinci bir annenin tadını sayende öğrendim. Öyle her zaman utanmamayı en azından gözlerinin içine bakabilmeyi öğrendim. Şarkılar her zaman soğuk eylül akşamlarında kulağına fısıldayarak söylenmiyormuş, öğrendim bunu da. Bir de okeyde taş çalmayı senden öğrendim. Bir duanın kabul olması gibi bir şeydi seninle olmak. Hani o yerli yabancı her filmde görüp imrendiğim aşk sahnelerini yaşamak; ettiğim duaya amin demek gibiydi. Her şey masallar gibi şeker pembeyken bile en büyük gerçeğimdin oysa. Gördüğüm her korkulu rüyada kucakladın beni ve kimseye anlatamadığım o kabusları hep sen bildin. Her korktuğumda içime o suyu serptin, beni güldürmesini bir sen iyi bilirdin. Merhametinle şiddetinin arasındaki ince çizgide çok gidip geldim ben.Evet hiç unutmadım kırıp döktüklerini!Acımasızca kırdığın kalbimi,döktüğün yaşlarımı…Ve sonra beni üzdüğün için kendini kahretmeni unutmadım.Alnımdan her öptüğünde kalbimdeki bir çizgiyi silerek affettim seni.Gözlerini açıp “Günaydın Sevgilim” dediğinde affettim seni. Aşkın yaşandığı bir şehir zindan duyar bazen. Her sokak adı tanıdık,her adım bildik,her köşebaşı,

her mekan,her yüz.Gecenin bir yarısı “ne olur onu hatırlatacak bir şey olmasın” dualarıyla tavaf edilen dar sokaklarda;yüzü yerde,sade kendi adımlarını sayan ve aslında hatırlatacak şeylerden kaçarken her şeyi hatırlayan,kendiyle çelişen bir kadın.Artık ağlamayı bile başaramayan… Her şeyin karşılığı lügattaki gibi olmalıymış aslında.Tam da öyle!Elma elma olmalı mesela!Kitaba kitap demelisin,anne annedir öyle ya.Eğer tutup birine “her şeyim” dersen ve her şeye “o” dersen her şeyini bir gün kaybedermişsin doğruymuş. Öyle ana yağmurun altında elele gezip sonra çocuk gibi koşup otobüse yetişme telaşı yaşarken beklemediğin bir anda bir seni seviyorum duyarken,ya da televizyonda bir şarkı duyduktan sonra aynı şeyleri düşündüğünü bilip,aynı anda birbirinin gözünün içine bakarken,”benim karnım da” dan önce “senin karnın aç mı?” diye düşünürken,tam üşüyorum derken “üşümüşsün sen” deyip sımsıkı sarılırken,bir bakışından anlayıp ”sen de özledin değil mi?” derken;hangi lügat düstur olabilir bir aşığa?Hangi mantık dur diyebilir;yapma çok üzüleceksin sonunda! Senin yüzüne söverken bağıra çağıra,başka kimseye kötüleyemiyorum ki seni.Bazen çok canım yanıyor,söyleniyorum eşe dosta,ama onu da beceremiyorum ki.Tüm yanlışlarıma rağmen tek doğruydun sen bu hayatta.Çok yanlış,bir doğruya götürüyormuş baksana Alışmak zordu…Bitti dediğin yerde başlamasından daha zordu “başladığı yerde bitmesi” ve buna alışmak daha da zordu… Yorgun yüreğimle seni sevmek zordu,hep şikayet ederdim kahretsin olmuyor diye. Şimdi bir şikayet daha ediyorum… Kahretsin olmuyor…

MIRILDANDIKLARIM MERVE GÜL

İNSANLAR YAŞADIKÇA YAŞLANDIKLARINI SANIRLAR, HALBUKİ YAŞAMADIKÇA YAŞLANIRLAR.

Page 16: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

İZMİR ŞİİR KÜTÜPHANESİ

İzmir’de, Türkiye’nin tek “Şiir Kütüphanesi” var

ve ben hala nerede olduğunu, nasıl bir yer olduğunu

bilmiyorum. İş hayatı birçok sosyal faaliyetten mahrum

bırakıyor çalışanları. Bir zaman aralığı bulup

kütüphanenin havasını teneffüs etmeliyim …

Kime sorabilirim, nasıl ulaşırım, araştırmaya

başlıyorum. Atilla İlhan Kültür Merkezinin (İzmir)

telefonun numarasını çeviriyorum, numarayı internetten

aldım; telefonu bir bey açıyor, hemen şiir kütüphanesinin

yerini soruyorum, Alsancak’ta Tren İstasyonunun 50

metre ilerisinde diyor. Ardından da, neden buradan

soruyorsunuz diyor!. Birden şaşırıyorum ters giden bir

şeylerin olduğu açık, orası Atilla İlhan Kültür Merkezi

değil mi? diye sorduğumda… burası Alsancak’ta bir

restoran!!!

Murat KÖMEK, sahibi olduğu yerin aslında şiirin,

şairin, dinleyenin buluşma yeri ve Alsancak’ta bulunan bu

yerin Atilla İlhan Kültür Kafe – Ütopya Bahçe’si

olduğunu anlatıyor. Buradaki ortamı gelip görmelisiniz

diyor, kafenin bahçesini, şair, şiir ve müzik buluşmasını

anlatıyor. Bu bilmediğim yeri öğrendiğime memnun bir

şekilde telefon görüşmesini bitirirken Murat KÖMEK

ilave ediyor; Şiir dinletileri, şair toplantıları ve

organizasyonlarında işletmemiz ev sahipliği yapmaktan

onur duyacaktır.

Alsancak’ta olduğunu sandığım Kütüphaneye

gitmeden önce Kütüphanenin kurucusu olan ve Konakta

muayenehanesi olduğunu öğrendiğim Opt.Dr. Em.Tabip

Yarbay Hanifi BAY ile görüşmek istiyorum.

Konak Katlı Otoparkının arkasında, Oğuz

TÜMBAŞ’ın bir yazısında da okuduğum gibi eski bir

binada olan Opt.Dr.Hanifi BAY’ın muayenehanesini

buluyorum. Aklımda Alsancak’ta olduğunu düşündüğüm ve

görmek istediğim Şiir Kütüphanesi var. 2008 yılı Haziran

ayında yine aynı yazıda, kitap sayısının 2500 olduğu

belirtiliyordu. Geçen bir yıl içinde kitap sayısı muhakkak

artmıştır diye düşünüyorum. Muayenehanenin katına

geldiğimde iki kapı karşılıyor beni, sol kapının üzerinde

doktor beyin adının bulunduğu levha, sağ taraftaki kapı

üzerinde ise İzmir Şiir Kütüphanesi! Müracaat ya da

kitap bağışı için bir büro olabileceğini tahmin ediyorum!

Şaşkınlığımdan sıyrıldıktan sonra açık olan muayene-

hanenin kapısından içeriye girerken, Funda Hanım

buyurun diyor. Kısaca kendimi tanıtıp doktor beyle şiir

kütüphanesi hakkında söyleşi yapmak istediğimi ve şiir

kütüphanesini daha yakından tanımak istediğimi

söylüyorum. Doktor Beyin dışarıda olduğunu ancak beni

telefonla görüştürebileceğini bildiriyor. Görüşüyoruz,

ameliyattan yeni çıktığını bugün görüşmenin mümkün

olamayacağını belirtip iki gün sonraya randevulaşıyoruz,

Mütevazı bir muayenehane, penceresi güneş

görüyor, bina eski olmasına rağmen içeride bunu pek

hissetmiyorsunuz. Bekleme salonunda otururken

karşınızdaki duvarda size gülümseyen, şiir kütüphanesi

ve Opt.Dr.Hanifi BAY hakkında çıkan gazete kupürleri

olan küçük bir pano var. Funda Hanıma kapıdaki şiir

kütüphanesi levhasını soruyorum, İzmir Şiir Kütüp-

hanesi burası diyor. Ya Alsancak’ta Murat KÖMEK’in

tarif ettiği yer… Bilinmeyen birkaç soru işareti

yanıtlarını buluyor, Şehir Kütüphanesi! Şiir ve şehir

kelimesi teknolojinin azizliğine uğramış sanırım. Evet

telefondaki aceleci sesim şiir kelimesini şehir olarak

iletmiş olmalı karşıya, Alsancak’ta Şehir Kütüphanesi

diye mırıldanıp gülümsüyorum. Muayenehanenin kütüp-

haneye çevrilen yan odasına girip biraz geziniyorum,

Muayenehaneden ve dışarıdan iki kapısı olan küçük bir

oda. Penceresi dışa kapalı içeri açık, camın arkasından

bahar tazeliğinde bir resim hayalindeki pencere burası

bak der gibi duruyor. Ortada beyaz uzun bir masa ve

dört sandalye, kitap inceleme ve okumayı kolaylaştırmak

için düzenlenmiş. İç açıcı duruyor ortam ferah ve temiz.

Raflar düzenli, kitaplar tozlanmamış, önemsendikleri,

sevildikleri çok açık. Rafların kenarlarında duran üç

koltuk rahatınız için hazır tutuluyor.

VELİ DESTEK HATTI Nevim KARAHAN

TÜM UZAKLARIN YOLU AYAĞININ UCUNDAN BAŞLAR.

Page 17: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Çok büyük bir yer değil, çok kitap da yok, önce

fakir bir şehir gibi göründü, kitap kokusunu çekince

içime ne çok şiir vardı, ne zengindi artık gözümde.

Hep çok sevmişimdir kitap kokusunu. Kitap sayısını hala

bilmiyorum, iki gün sonraki görüşmemizde netlik

kazanacak, ancak gördüğüm kadarı ile anlıyorum ki

sayıda çok artış olmamış.

Kütüphanenin bir rafında Ödünç Gülüşler, şiir

kitabım, ödünç olmayan gülüşü ile beni karşılıyor. İzmir

Şiir Kütüphanesi’nden beni haberdar eden Oğuz

TÜMBAŞ vasıtası ile kitabım raflardaki yerini almıştı.

Aylar önce bu kütüphanenin bu kadar güzel olabileceğini

kestirememiştim. Sonra kapı arkasında bir rafta başka

bir kitap daha, Şair Opt.Dr.Hanifi BAY’ın şiir kitabı

Arabacı Beygiri;

İstemem yem Ağzım yaralı Vurma, yeter ki gem Ben yine koşarım Adım adım ıslak yolları Uykusuz aç bilaç Kötü söyleme İşe yaramazsın deme Razıyım kaderime Yaşlandım diye Terk etme Hanifi BAY / 1967-İstanbul

Ve birkaç gün sonra ver elini İzmir Şiir Kütüphanesi…

Kütüphaneye gelenlerin çoğunluğunu şair dostlarımız

oluşturuyor diyor Opt.Dr.Hanifi BAY ve devam ediyor;

Şimdilik 40 yaş gurubu üzerinde ziyaretçimiz var,

gençlerden gelenler nadir fakat amaçlarımızdan biri

gençlere ulaşmak, onları buranın varlığından haberdar

etmek, şiiri sevdirmek. Fazla kişi bilmiyor Şiir

Kütüphanesini, biz varız diyen sesimizi duyurmak için

basında çıkan birkaç yazı yeterli gelmedi. Planlarımız için

gönüllü arkadaşlara ihtiyacımız var.

Daha önceki planlarında olan şiir dergisini

çıkaramamışlar, oysa kapağını bile hazırladım diyor

Opt.Dr.Hanifi BAY; yazık ki bazı kopmalardan dolayı

bunu gerçekleştiremedik. En çok Şairler Arşivi için

heyecanlıyım, gelecek nesle bırakabileceğimiz güzel bir

çalışma olacak bu. Hala çalışmalara devam ediyoruz. Az

çok bütün şairlerin hayat hikâyeleri şiir kitaplarında

bulunmakta, bizim amacımız hayat hikâyelerinin yanında

o şaire dair basında çıkan haberleri de derlemek,

dosyalamak ve zamanla bunları bilgisayar ortamına da

atmak, paylaşmak.

Geçen sene 2500 civarında olan kitap sayımızda

bu sene fazla artış olmadı. Şiir kitabı yanında şiirlerin

yayınlandığı dergileri de derlemeye çalışıyoruz; çünkü

bazı şiirler sadece dergilerde yayımlanıyor ve zamanla

dergilerle birlikte kayboluyor. Bu kayboluşlara

üzülüyoruz, istiyoruz ki Türkiye’de bir ilk olan İzmir

Şiir Kütüphanesi bu şiirlere de sahip çıksın, bu sebeple

kütüphanemize şiirlerin bulunduğu dergi ya da

kitapların bağışlarını bekliyoruz, diye ekliyor.

Belirli zamanlarda düzenledikleri buluşma

günlerine Şiir Atölyesi diyorlar, ekim ayında tekrar

başlayacaklarını, her hafta perşembe günleri ya da

uygun başka bir günde Şiir Atölyesine devam edecek-

lerini anlatıyor.

Aradan bir hafta geçiyor, yanımda küçük kızım

Demet ile birlikte Konak Katlı Otoparkın yanından

geçiyoruz; Bak diyorum, İzmir Şiir Kütüphanesi şu

ileride görünen binada. Birden gözleri büyüyor, hadi

kütüphaneye gidelim… zamanımız kısıtlı, yetişmemiz

gereken yere doğru gitmek zorundayız. Başka bir

zamana ertelenen bu ziyaret isteği umudumu daha çok

yeşertiyor… Yürüyüp gidiyoruz.

Kitap ya da dergi göndermek isterseniz ya da İzmir Şiir

Kütüphanesini ziyaret etmek isterseniz;

Adres: Çok Katlı Otopark Arkası Özel Hayat Hast. Bitişiği Konak Eczanesi Üstü 3. Kat Konak – İZMİR e-mail: [email protected]

VELİ DESTEK HATTI Nevin KARAHAN

ARADIĞINI BİLMEYEN BULDUĞUNU ANLAYAMAZ. C. BERNARD

Page 18: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

PALMİYE GÖLGESİNDE HAYATA DÜŞÜLEN NOTLAR Barış AZAR

HAYATA SORULAN SORULAR

Hangi yapıştırıcıyla yapıştırsam Kalbimin kırıklarını? Hangi duvar ustasına tamamlatsam Yarım kalanlarımı? Hangi yıldız kümesiyle süslesem Senle olan anılarımı? Hangi battaniyeyle sarıp saklasam Büyük acılarımı? Hangi sargı beziyle kapatsam Derin yaralarımı? Bilemiyorum nasıl anlatsam sana olan ihtiyacımı?

KANDIRDINIZ BENİ

Suçlusun anne!

Suçlusun adile teyze!

Suçlusun masalcı nine!

Siz bana anlatmadınız gerçek hayatı.

Anlatmadınız acıyı, ayrılığı, aşkı.

Sonu hep mutluydu masallarınızın

Kandırdınız beni

Hani nerede pamuk prenses?

Nerede Heidi?

HİÇBİR ŞEY İYİ YA DA KÖTÜ DEĞİLDİR. BU SENİN NASIL DÜŞÜNDÜĞÜNE BAĞLIDIR.

Page 19: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

PİLAV ÜSTÜ yazılar

*Şu anda 70 milyon

bizi okuyor…

*Sessiz dergi pşşt,

çıt yok…

*Balçova Anadolu

Lisesi’nden,

Oxford’u kazanma

ihtimali kadar çok

seviyorum seni…

*Kerevizi

sevebildiğim kadar,

sana olan aşkım…

*Zenginler ne

yer?

-Et.

*Peki fakirler

ne yer?

-Hayalet.

Ulaşım

[email protected]

pilavustu.blogspot.com

facebook.com/mcevheroglu

balal.sozlukspot.com

Pilav Üstü

Mert Cevheroğlu

Eskiz Defterimden

Page 20: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Bu millet

kılı kıpırdamadan dava uğruna

canını vermeye razı olmasaydı

ben hiçbir şey yapamazdım.

Hiçbir zafer amaç değildir.

Zafer, ancak kendisinden daha

büyük bir amacı elde etmek için

belli başlı bir vasıtadır.

Hiçbir şeye ihtiyacımız yok,

yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır:

çalışkan olmak!

Çalışmak demek,

boşuna yorulmak, terlemek değildir.

Zamanın gereklerine göre bilim ve

teknik ve her türlü uygar

buluşlardan azami derecede istifade

etmek zorunludur.

Biz kimsenin düşmanı değiliz.

Yalnız insanlığın düşmanı

olanların düşmanıyız.

Adalet gücü bağımsız olmayan

bir milletin, devlet halinde varlığı

kabul olunamaz.

HÜRRĠYET VE BAĞIMSIZLIK BENĠM KARAKTERĠMDĠR.

Page 21: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

AZMİN ZAFERİ VE BİR ULUSUN DOĞUŞU

7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. Yalnız ve içine kapanık biri olarak yaşamaya, oradan oraya sürüklenmeye başladı.

8 yasında okuldan alındı ve köyde yaşadı. Zamanını tarlalarda kargaları kovalamakla geçirdi. 10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu

okuldan aldı. Sinirden ve korkudan üç gün evinden çıkmadı. 17 yasında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı. 24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek basına bir hücrede hapis yattı. 25 yaşında sürgüne gönderildi. 27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulunduğu derneğin çalışmaları

ile kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu. Doğduğu şehrin merkezinden rakibi törenle karşılanırken kalabalık arasından yalnız başına olanları izliyordu.

30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.

30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. o kalabalık arasından yalnız başına olanları izliyordu. 37 yaşında böbrek hastalığından Viyana da 2 ay hasta ve yalnız yattı. 37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu dağıtıldı. 38 yaşında savunma bakanı tarafından görevinden alındı. 38 yaşında bir toplantıda giyebileceği tek bir sivil elbisesi yoktu ve bir başkasından bir redingot ödünç

aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı. 8 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkartıldı. 38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü, onun kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı. 39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.

SONRA NE Mİ OLDU? 42 yaşında TÜRKİYE CUMHÜRİYETİ CUMHURBAŞKANI oldu.

Kim mi? MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Ona para yok! dediler Bulunur dedi. Düşman çok dediler Yenilir! dedi. Silah yok! dediler halledilir dedi. Ve sonunda tüm dedikleri oldu.

Hayatta bazen aksilikler üst üste gelebiliyor inanarak, sabırla, çalışarak ,bunları aşmak bizim elimizde yeter ki gerçekten isteyelim.

ATAM İZİNDEYİZ…

Page 22: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

. . .

Boşluktayım yine

Dibi görünmez karanlık kuyularda

Kaybolan ışığım.

Benim için hiç açmadı çiçekler.

Bir dolu tanesi düşüp

Deldi hep yapraklarını.

Kalbim de bir yaprak şimdi

Kırılganmış, bilmezdim.

Yanılmışım…

Bilmeden kendimizi bitirmişiz.

Deniz Ecem Karataşer

Sessizce yol alıyorum sonsuzlukta...

Artık gücüm kalmadı

Ve sonuma doğru yaklaştıkça

Ayak seslerimden başka bir şey yoktu yanımda...

Kalbimi ruhumun derinliklerine gömerken

Kaybettim her şeyimi

Şimdi

Yalnızlıkla koyun koyuna devam ederken yola

Korkuyorum!

Sonum olmasa da... Afra Gasgar

DÜNYAYLA KAVGANIZDA “DÜNYA”YI DESTEKLEYİN. F KAFKA

F.Kafka

Page 23: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

BAKIŞLAR

Saç, düşüncelerin maskesidir aslında

Kötülükleri gizler

Et, kemiklerin maskesidir aslında

Kemikleri hayattan mahrum eder

Vücut, ruhun maskesidir aslında

Ruhu engeller sadece

Hiçbiri gerçeği göstermez

Gözler ise ruhun aynasıdır aslında

Mahkumluğu yaşatır bakışlarda

Baran TAYLAN

ŞİİRLERİMİZ

GÖKKUŞAĞI İSTİYORSAN YAĞMURA DA KATLANMAK ZORUNDASIN.

ADIM ADIM YAKLAŞIYORUM SENSİZLİĞE Bakışlarında saklanmış hüzünlerimi de alıp yanıma Gidiyorum senden, bizden çok uzaklara Damla damla besliyorum anılarımı gözyaşlarımla Derin derin çekiyorum ayrılığın acısını içime Yudum yudum tadıyorum çaresizliğini sevginin Yavaş yavaş çöküyor üstüme gece Adım adım yaklaşıyorum sensizliğe

Gülümseyişinde boy vermiş sevgimi de alıp yanıma Gidiyorum senden, bizden çok uzaklara Damla damla besliyorum acılarımı gözyaşlarımla Derin derin çekiyorum kokunu son kez içime Yudum yudum tadıyorum özlemini Yavaş yavaş çöküyor üstüme gece Adım adım yaklaşıyorum sensizliğe Mercan İpek Öngün

YAĞMUR ÇOK YAĞDI BUGÜN

Yağmur çok yağdı bugün;

Acı çeken gönlüm gibi.

Bir sen bilirdin derdimi,

Birde eski sevgili..

Ama inandım hep,

Yağmurdan sonra güneş çıkacak diye.

Bekledim, gözlerine bakarak bekledim.

Güneş çıktı ellerimdeydi,

Gözlerin gözlerimde, kalbin artık benimleydi..

Umrum da değildi artık ne yağmur ne güneş,

Ne de eski sevgili...

Ekrem Mert

CEVHEROĞLU

Page 24: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

ASKIDA YAŞAMAK

Gelmeyişini içtim birkaç gündür Tadı buruk, tadı garip, tadı keskin Yenik bir sessizlik bu Biliyorum, evet biliyorum Kan kırmızı, kirli gülüşler var ardımda Yetişemediğim bir şeyler var etrafımda Ben üç gün evveli yaşıyorum Seni bir gece yarısı kaybettim Bir düş arası arıyorum Döküldüm, saçıldım sahil kaldırımlarında Gelmedin Hep böyle miydi yaşamak O eksik bir çarşamba, ben zavallı salı Yanlış kapıları üzerime kapatıyorum Bütün trenleri kaçırdım Nedense artık ölmek istemiyorum Şirin MUTLU

ŞİİRLERİMİZ

ÖFKELİ BİR KAFAYI, EN ÇABUK YATIŞTIRAN ŞEY GÜZELLİKTİR.

Page 25: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

. . .

Baba dediğini duydum bir çocuğun Çaresiz titrek bir sesle baba... Bir bebeği gördüm çırılçıplak ve kanlar içinde Kan kırmızısıyla uyumluydu gözünün beyazı Sustum

Bir asker gördüm,bir katili Üniformanın ardındaki dehşeti Bir kadını gördüm gözyaşları durmayan Birilerini gördüm ben acıması olmayan Sustum

Kendimden korktum,ağladım

Kendimi gördüm Üzerime kan bulaşmıştı Göğsümde bir acı

Havada kan kokusu Gözlerimi kapadım Yanağımdaki sıcaklığı hissettim Sustum…

… Sen karşımda dururken Bosna küçülüp içime dolardı Saçların ta Mısır'a koşardı... Aşkı Rose Maria'dan,entrikayı Dallas'tan öğrenmişken Sanıyor musun kolay olur bunca yaranın iyileşmesi Sen yatağında kaparken gözlerini Ben... Ben intiharın başka yolunun seçtim Aşk dedim... Tahri de bildim Zühre'yi de... Ben aşkın en alasını yasayıp öldüm diyeceğim

Hani seni en çok ben tanıyorum ya Yalansın bana bile Bilemedim senden giderken yüreğimi Meksika açıklarında öldüreceğimi Öldüm... Ferhat'ı da bildim Şirin'i de Leyla'da oldum Mecnun'da Seni de sevdim senin olan beni de Seni yüreğime gömdüm Ben de öldüm yüreğimde seninle...

… Renkleri sever gibi sevdim seni... Tüm tonlarıyla,açığıyla,koyusuyla... Bazen gökyüzü kadar mavi bazen gece kadar siyah... Resim yapar gibi sevdim seni. Küçük kuru boyalarımla mutluluğu çizdim kağıda. En ağlamaklı zamanlarımda sulu boyayla bir gece çizdim... Ve kendimi... Bir güneş çizdim ve kuşları. Kırlangıçlara senin adını verdim gökyüzüne benim adımı... Özgürce dolaş içimde istedim özgürce havalan. Nereye uçarsan uç benim ol istedim. Sen maviliğimde süzülürken Güneş doğsun ve bir serçe hiç bilmediği bir pencereye konsun istedim. Doğanın yeşili, Güneş’in sarısı ve maviliğim içinde sen güzelliğinle yaşa istedim. Sen ve ben bir bütün... Sen ve ben biz olalım istedim...

ŞİİRLERİMİZ Recep Burak ŞAHİNER

TEK KİŞİLİK MİYDİ Kİ BU ŞEHİR? SEN GİDİNCE, BOMBOŞ KALDI... (Ö.ASAF)

Page 26: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

BİR ŞEHRİM VARDI

Bir şehir vardı,uzun ve martı sesleriyle şenlenen

Bir sahil vardı evimin önünden geçen

Ayrılmak istemiyordum ne oradan ne evimin önünden

Bir şehrim vardı uzun ve martı sesleriyle şenlenen

Bir gün bir saatte bir yerde bir anda her düşündüğümde

Her düşündüğümde her düşüncemde hep o şehrimin sahili aklımda

Hiç çıkmıyor, çıkaramıyorum o şehri içimden

Bir şehrim vardı uzun ve martı sesleriyle şenlenen

Sahil kenarında uçan martıları,yüzen balıkları,coşkulu insanları görünce

İçim acıyor, onları bir daha göremeyeceğim diye

Yine aklımdan geçiriyorum o şehrin sahilini içimden

Bir şehrim vardı uzun ve martı sesleriyle şenlenen

Düşünüyorum o Girit mahallesini güzel çiçek kokularını

Kendimi tutamıyorum, sarhoş oluyorum, bir anda güzelleşiyorum

Yine aklımdan geçiriyorum o şehrin sahilini içimden

Bir şehrim vardı uzun ve martı sesleriyle şenlenen

Ayrılık vakti gelmişti, korkuyordum, huysuzlaşıyordum

Son bir kez bakayım dedim o güzel şehrimin sahilinden

İzin vermediler, bağırdım oraya bakmak içini içimden

Şimdi başka bir yerdeyim alışamıyorum bu yere ben

Bir şehrim vardı uzun ve martı sesleriyle şenlenen

Buğra ÇATALYÜREK

ŞİİRLERİMİZ

EĞER KIŞ, "BAHARI YÜREĞİMDE SAKLIYORUM" DESEYDİ, ONA KİM İNANIRDI?

Page 27: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Hayat bir sınavsa eğer hiç

uğraşma, adını yaz ve çık.

Belki sınıfta kalırsın; ama

adının altında bembeyaz

bir sayfa bırakırsın.

[Aziz Nesin].

Bil ki, İnsanın değerini varlığı değil

yokluğu gösterir. Unutma, 'Yokluğu

bir şey değiştirmeyenin, varlığı

gereksizdir'. [Dostoyevski].

Ne garip değil mi ?

Sevdiğimizinsanın her yalanında

bir doğru,Sevmediğimiz insanın

her doğrusunda bir yalan ararız..

[Dostoyevski].

Hayata yeniden başlasaydım,

saniyelerin nabzını tutardım.

[Dostoyevski]

Kabuğunu koparmadan ne bir elmayı

soyabildim, ne de iyileştirebildim

biryaramı, ama karşıma çıkınca

kızmadım hiç elma kurduna, bendim

çünkü bıçağı saplayan onun yurduna.!

[Sunay Akın].

Anne karnına sığarken dünyaya neden

sığmadığını ve en sonunda bir

metrekarelik yere sığmak zorunda

kalacağını fark etmeli insan.

[Can Yücel

Gözleri sürekli gözlerindeyse sana

merakındandır; ama gözlerini

senden kaçırıyorsa, o gözlerde

sana ait bir şeyler vardır .

[Dostoyevski

Gözyaşları kurur.

Dostoyevski

NEDEN'İ OLAN, NASIL'A KATLANIR. Nietzsche

Page 28: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Gecenin, karanlık olduğuna hiçbir

zaman inanmadım. Ayrı bir huzur veriyor

bana ve benim gibilere. Hoş, bizim mahalle-

nin esnafı benden başkasına “Deli” demiyor.

Sanırım gece, sadece bana aydınlık, hisset-

tirdikleriyle. Kedinin köpeği, kuzunun kurdu

tamamladığı gibi deniz de geceyi

tamamlıyor. Öyle ya ben ona aşığım.

Geceleri

denizin ucunu

göremezsiniz. Sonu

yoktur. Ay,

aydınlatırken

geceden geriye

kalan kalıntıları,

deniz daha bir

başkadır.

Yine böyle

bir gün, ben denizi

ve geceyi

düşünürken,

kararan havayla

birlikte, kulakları

dolduran kepenk seslerini mırıldanıyor

esnaflar. Ben ise kısalmış pantolonuma,

tabanımdan ayrılmakta olan ayakkabıma ve

cebimde(sadece somut şeyleri alabilecek)

bir meteliğe sahip olmanın umarsızlığı ile

ilerliyorum eskimiş yolda.

Kasap Mehmet ile yandaki yeni

yetme terzi , hakkımda konuşmaya başlıyor,

biliyorum…

-Yahu bu adam neden hep böyle? Gidecek

ailesi, kalacak evi yok mu, diyor yeni yetme

terzi.

Kasap Mehmet alışkanlıktan ileri

gelen bir kahkaha atıveriyor

-İlahi sen de! O bizim mahallemizin delisi.

Tanıştırayım! Bahriyeli Ali!

İki dudağının arasından yere düşen

kelimeler, eskisi gibi canımı acıtmak yerine

hoşuma gidiyor artık.

Uzun zaman önce unuttum üzülmeyi.

Hafızamdan ne kadar çok kelime silinirse

yerine yenileri yerleşiveriyor hemen. Ben

üzülmeyi unuttuğumda sevinmeyi öğrenmiş-

ken, o diğer tüm

insanlar gibi olan

sadece deri ve

kemikten

oluşmuş insanlar

delirdiğimi

söylediler. Evet…

Evet ben

farklıyım. Her

gün dünü unutup

bugüne masmavi

bir sayfa açıyor

gönlüm.

Ne kara

bulutlar var

benim gökyüzümde, ne de fırtınalar eser

kalemimde. Sevmeye, sevilmeye, gülmeye

yer var gemimde!

Akıllı olan kalsın kendi evinde. Ben

açılıyorken herkesi kucaklayan açık

denizlere, deli olarak adlandırılan tüm

arkadaşlarım gelsin benimle!

Rotamız gece de… Zaten ancak bu

yakışır benim gibi bir deliye! Üzülmeyi

unutup sevinmeyi öğrenen tüm delilere!

AYŞEN ERÇELİK 9/D

ÖYKÜ Unutmayı Öğrenenler; Deliler

KİŞİNİN HAYATI, DÜŞÜNÜN RENGİNE BOYANMIŞTIR. MARCUSAURELİUS

Page 29: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Sabah kalktım hiç

okula gidesim yoktu.

Zaten şifayı

kapmıştım. Okula

gitmemek işime

gelmişti. Karnım

acıkmıştı. Geçtim

mutfağa. Hiç de

anlamazdım şu yemek işinden. Annemi de

uyandırmaya kıyamadım. Başımın çaresine

bakacaktım artık. Tencereler bana ben

tencerelere bakıyordum. Aramızda sadece benim

ve tencerenin anlayabileceği bir elektrik olmuştu.

İçimden bir ses ne bulursan koy diyordu. Açtım

buzdolabın, çıkan soğuk havayla ürpermiştim.

Aldırmadım, baktım neler var diye. Kahvaltılık ıvır

zıvırlar… Ama bugünü monoton geçirmek

istemiyordum; onun için normal kahvaltı

yapmayacaktım. Onları eledim. Sebzeliği açtım.

Ne ararsanız vardı, tabi domates dışında. Malum

kilosu 10 TL olmuştu. Kereviz, bakla, pırasa,

ıspanak hep de sevmediklerim toplanmışlar. Hepsi

bana masum masum bakıyordu. Dayanamadım

bu bakışlarına çıkardım hepsini. Güzelce yıkadım,

ince ince doğradım. Boşaltı-verdim tencereye

hepsini.Tabi sadece bunlar olmazdı. Tekrar geçtim

bizim beyaz külüstürün başına. Biraz salça

koymak lazımdı,

biraz da tereyağı;

ama yağ önce

konmaz mıydı?

Beyse zaten hiçbir

şeyi kuralına göre

yapmamıştım. Bu

benim yemeğimdi.

Salça ve tereyağını

da ekledim. Orda beyaz beyaz minik yumurtalar

gözüme çarptı. Ne kadar da sevimlilerdi.3-5 tane

de yumurta kırdım. Biraz su, biraz da tuz attım.

Nedense kötü kokular geliyordu. Aldırmadım,

karıştırmaya devam ettim. Bu işe baş koymuştum

ölmek var dönmek yoktu. Güzel bir tabağa

boşalttım. Büyük bir tepsiye mükemmel

yemeğimi(!) büyük bir bardak suyu ve çatalı

koymuştum. Masanın başına geçtim önemli an

gelmişti. Bu mükemmel yemeği(!)yemeden önce

gözüm, artık ortak bir geçmişimiz olan tencereme

takıldı. Tencereyi yakmıştım ama o beni

affetmişti. O da gözlerini kaçıramadı. Uzun uzun

bakıştık. Önüme döndüm. Çatalımı elime aldım.

Önce bir yudum su içtim. Sonra çatalımla

yemeğimi karıştırdım ve bir parça aldım. Yavaş

yavaş ağzıma

götürüyordum. O

muhteşem buluşmaya

saniyeler kalmıştı. Ve

sonunda buluştuk.

Çiğnemeye başladım.

Önce tuzlu salça tadı

ardından da yanmış

sebze tadı geldi. Zar zor lokmamı yuttum. Koca

bardak suyu bir dikişte bitirdim. O kadar

uğraşmıştım, bütün emeklerim boşa gitmişti. Yine

bizim meşhur kahvaltıya kalmıştım. Üzgün üzgün

otururken kardeşimin sesini duydum. Hemen

annemi çağırmıştı.

Küçük yumurcak

beni hemen

satmıştı. Annem

söylene söylene

ortalığı toparladı..

Çok üzgündüm

karar vermiştim

bir daha yemek yapmayacaktım. Bana göre

değilmiş bu iş. Bir daha tencerelere uyup böyle

çocukça maceralara atılmayacağım.

ÖYLESİNE BİR GÜN ECEM AKÇALI

BİR YERDE KÜÇÜK İNSANLARIN BÜYÜK GÖLGESİ OLUYORSA, ORADA GÜNEŞ BATIYOR DEMEKTİR.

Page 30: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Geçenlerde bir kitap okumuĢtum. Ye Dua Et Sev”. Bir kadının hayatında yaptığı değiĢiklikleri anlatıyordu. Bir kadının hayatında yaptığı baĢlangıç.

Ġnsanlar doğar, büyür ve ölür. Doğumlarını baĢlangıç ölümlerini ise bitiĢleri olarak alırlar. Peki gerçekten öyle mi? Hayatta sadece tek bir baĢlangıç mı yapılabilir? Hayır. Kitaptaki kadını ele alalım mesela -artık biz ona adıyla seslenelim: Elizabeth-hayattaki değerini anlamak için bir yıllık bir seyahate çıkar. Evine döndüğündeyse aradığını bulmuĢtur: Her zaman bir baĢlangıcın olduğu...

Elizabeth'in baĢardığını neden biz de baĢaramayalım. Sadece korkmaktan vazgeçelim, kendimizi yönlendiren insanlardan kurtulalım yani zincirlerimizi kıralım ve hayatımız için yeni bir adım atalım. Bir baĢlangıçla yeni bir biz olalım. Çoğu insana alıĢtıkları hayatı değiĢtirmek saçma, baĢlangıçlar önemsiz gelir. Belki de korkarlar.

Aslında tam da böyle insanlar için gereklidir baĢlangıçlar. Çünkü baĢlangıçlar yeni umutları ve heyecanları getirir beraberinde. Fakat istemek gerekir ve yürek ister. Cesur insanların iĢidir baĢlangıçlar. BaĢlangıçlar korkutucu olsa da yeni bir hayat ve beraberinde getirdiği heyecanlara değer. Çünkü hayat yeni

heyecanlarsız devam edemez... ILGAZ UZUNEL ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“Kadının Adı Yok” ilk defa 1987’de yayımlanmıĢ ve bir yıl içinde 40 baskı yapmıĢ. Aynı yıl Boğaziçi Üniversitesi’nden 7000 öğrencinin katıldığı “baĢarılı kitap” seçiminde en fazla oyu alarak yılın kitabı seçilmiĢ. Ne var ki 1988’in Nisan ayında kitabın küçüklere zararlı olduğu iddia edildi ve poĢette satılmasına karar verilmiĢ. Ancak yazar tarafından açılan dava sonucu kitap aklanmıĢ. Üstelik birçok dile çevrilmiĢ. ġimdilerde kadın-erkek eĢitliğinden, bekâretten, toplum baskısından ya da törelerden bahsedildiğine sık sık tanık oluyoruz. Ekranlarda, gazetelerde, hatta evlerimizde, kendi içimizde sıklıkla düĢündüğümüz ya da tartıĢtığımız konular bunlar. Bunlar üzerinde kalıplaĢmıĢ birçok söylem var. ĠĢte “Kadının Adı Yok” bahsettiğim söylemleri de teĢhir eden bir kitap. Duygu Asena bir kadının yaĢadıklarını, daha doğrusu herkesin üç aĢağı beĢ yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı bir kadının ağzından anlatıyor. Bu kadın

küçücük bir kızın doğal meraklarından; aĢklar, acılar ve hırslarla dolu bir hayata kadar kendi ayakları üzerinde durabilmek, özgür olabilmek ve kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Karakter bütün bunlar için çabalıyor olabilir ancak yine de karakterde rahatsız edici bir nokta var: Roman kiĢisi çok önyargılı, özellikle de erkeklere karĢı. Yazar, çoğumuzun değil yazmaya, söylemeye bile cesaret edemeyeceği olaylara ve durumlara kitabında yer vermiĢ. Eğer siz de sıradan aĢk romanlarından sıkıldıysanız bu kitabı keyifle okuyabileceğinizi söyleyebilirim. GÖZDE ÇETĠNÖZ

Yıllar önce “Latife”sini bir solukta okumuĢtum Ġpek ÇalıĢlar’ın. Atatürk’ün kısa bir süre eĢi olmuĢ, kimilerinin kızarak, kimilerinin acıyarak baktığı Latife Hanım’a nasıl da tarafsız bakabilmiĢti! Kitabının en çekici yanlarından biri de söylediklerinin yanında, söylemediği halde satır aralarından seslenen iletilerdi. ĠĢte Halide Edip’i Ġpek ÇalıĢlar’ın kaleminden okuyabileceğim kitabı elime aldığımda yine bir solukta okuyabileceğim bir kitapla baĢ baĢa olduğumu biliyordum. Kitabın tuğla kalınlığında olması gözümü korkutmak Ģöyle dursun, beni memnun etmiĢti; çünkü Latife’yi bitirdiğimde “KeĢke daha anlatsaydı!” duygusunu böylece bu kitapta yaĢamayacağımı düĢünüyordum. Ancak olmadı. Ġpek ÇalıĢlar’ın da dediği gibi “biyografisine sığmayan bir kadın” Halide Edip.Kitabı okudukça insanın ona duyduğu hayranlık daha da artıyor. Sadece Halide Edip’i tanımak için değil, bir dönemi tanıkların gözünden

öğrenmek için de muhteĢem bir kaynak bu kitap.

OKUDUKÇA OKUDUKÇA OKUDUKÇA

TANRIM, BANA KİTAP DOLU BİR EVLE ÇİÇEK DOLU BİR BAHÇE VER. KONFÜÇYÜS

Page 31: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Bir soruşturma dosyası açtık ve öğretmenlerimize sorduk: Bugüne

dek okuduğunuz kitaplardan sizde iz bırakanlar hangileridir? İşte bize

verilen yanıtlardan ortaya çıkan listeler…

KADİR ŞEVİK

SPĠNOZA’NIN TAO’SU-Morris Fransez ĠNCE MEHMED-YaĢar Kemal NĠETZSCHE AĞLADIĞINDA-Irvin D. Yalom SAVAġ VE BARIġ-Tolstoy VERONĠKA ÖLMEK ĠSTĠYOR-Paulo Coelho CEVDET BEY VE OĞULLARI-Orhan Pamuk SUÇ VE CEZA-Dostoyevski KARAMAZOV KARDEġLER-Dostoyevski

SİBEL ESİN ÖZTÜRK

LEYLA’NIN EVĠ-Zülfü Livaneli ĠSTANBUL HATIRASI-Ahmet Ümit AĞRI DAĞI EFSANESĠ-YaĢar Kemal PARFÜMÜN DANSI-Tom Robbins BOYALI KUġ-Jerzy Kosinski GAZAP ÜZÜMLERĠ-John Steinbeck

LÜTFİYE ACAR

ĠÇĠMĠZDEKĠ ÇOCUK-Erdal Atabek KĠMYA HATUN -Saide Kudüs

NURSEN ÇITIR

ORTADĠREK – YaĢar Kemal PUSLU KITALAR ATLASI-Ġhsan Oktay Anar PARANIN CĠNLERĠ-Murathan Mungan SEVDA SÖZLERĠ- Cemal Süreya KÜÇÜK PRENS- Saint-Exupery BABA VE PĠÇ- Elif ġafak BABALAR VE OĞULLAR- Turgenyev YEDĠ KAPILI KIRK ODA- Murathan Mungan

ORHAN ÖZDEMİR GERALERLE BAMBAġKA-Ali Fuat BaĢgil TEK ADAM-ġevket Süreyya Aydemir MESNEVĠ-Mevlana C. Rumi ÇĠLE-Necip Fazıl Kısakürek ZEYTĠN DAĞI-F. Rıfkı Atay BYE BYE TÜRKÇE-Prf. Oktay Sinanoğlu OSMANCIK-Tarık Buğra ġU ÇILGIN TÜRKLER-Turgut Özakman ATATÜRK-Lord Kınross

OKUDUKÇA OKUDUKÇA OKUDUKÇA

İKİ ŞEYİN SONSUZ OLDUĞUNU BİLİYORUM; EVREN VE APTALLIK. ASLINDA İLKİ KONUSUNDA ÇOK DA EMİN

DEĞİLİM. ALBERT EĠNSTEĠN

DİĞER ÖĞRETMENLERİMİZİN LİSTELERİNİ SONRAKİ

SAYILARIMIZDA YAYIMLAYACAĞIZ.

Page 32: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Dergi hazırlığı sırasında arkadaĢlarımızın da nabzını tutalım, sessiz kitlelerin sesi olalım

diyerek yola çıktık ve arkadaĢlarımıza sorduk: OKULUMUZDA NELER OLSUN?

Ġnsanın isteklerinin sınırı yok, olmamalı da; yoksa bulunulandan bir adım öteye

geçilemezdi. Hazır bu dergiyi yöneticilerimiz de okuyacaklar ya isteyelim isteyebildiğimizce…

Okulda kırtasiye

malzemeleri satılsın Dersler

40 dakika olsun

Bahçeye hamaklar

kurulsun

Sınıflarda

yastık olsun

Sınavlar olmasın

Yüzme havuzu

Öğrencilerin

kullanabileceği

internet

Arka bahçeye kale

direkleri olsun Ankesörlü

telefon

Tuvalette

boy aynası

asansör ve

yürüyen merdiven

Kantin okulun

içinde olsun

Okul

baĢka

renge

boyansın

KENDĠNĠZE GÜLEBĠLDĠĞĠNĠZ ĠLK GÜN BÜYÜMEYE BAġLARSINIZ.

Ethel Barrymore

Page 33: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Yüzme havuzu

istemiĢtik

Yüzemedik -ama olsun -

havuzumuz oldu

----DEMEK KĠ NEYMĠĠĠĠĠĠġ ? ---- ĠSTEMEK ÖNEMLĠYMĠĠĠĠĠĠĠĠġ.

AYRICA…

YÜZEMESEK DE KAĞITTAN GEMĠLERĠMĠZĠ YÜZDÜRDÜK

Hayallerimizi bindirdik

bu gemilere…

Ama hain bir el…

Ah Metin abi ah!!!

Niye boĢalttın havuzumuzu?

GÜZEL OLAN SEVGĠLĠ DEĞĠL, SEVGĠLĠ OLAN GÜZELDĠR. Tolstoy

Page 34: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Dört adet sıfır ile matematik

iĢlemlerini kullanarak 24’ü elde

edin.(Bütün matematik iĢlemleri

kullanılabilir.)

BU CÜMLEDE. . .HARF VAR.

AKLA ZARAR Efecan Tufan

Eskimo evleri iglooların içi

neden sıcaktır?

Her iki gözümüzün de görme

kabiliyeti oldu halde neden

cisimleri tek olarak görürüz?

HAYAT BĠR OYUNA BENZER. ÖNEMLĠ YANI ESERĠN UZUN OLMASI DEĞĠL ĠYĠ OLMASIDIR.

SENECA

Gönye yardımıyla bir dairenin

merkezi nasıl bulunur?(gönye ve

çemberde hiç bir sayı ve işaret yok)

BU CÜMLEDE. . .HARF VAR.

Noktalı yere yazı ile bir sayı

yazın ve cümle doğru olsun.

10 ile 5’in toplamı ne zaman 3

eder?

Page 35: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

DÜNYANIN EN ÇOK SÖYLENEN

ġARKISI HANGĠSĠDĠR?

Bu Ģarkı ‘’Happy birthday to you ‘’dur.

ġarkının asıl kaynağı Amerikalı iki kız

kardeĢe aittir. Orijinal adı ‘’Good

Morning to All’’ yani hepinize

günaydındır. Daha sonra güftesi

değiĢtirilerek bütün dünyaya

yayılmıĢtır. Fakat telif hakkı kardeĢlere

aittir.

BĠR HAFTA NĠÇĠN 7 GÜNDÜR?

Babilliler 7 günlük haftayı zaman

birimi olarak kullanıyorlardı. Ġlk

çağlarda bilinen beĢ gezegen ile güneĢ

ve ayın sayısının 7 oluĢu bu sayıyı

gizemli ve uğurlu kılıyordu. Daha

sonra dinlerde göğün 7 katlı oluĢu ve

doğadaki ana renk sayısının 7 oluĢu,

müzik notalarını 7 oluĢu sayının

önemini daha çok belirtti. Daha sonra

Fransa takvim yapısını değiĢtirerek

hafta satısını 10 yaptı ama kabul

görmedi. Rusya 5 günlük hafta

uygulamasına geçti, o da tutmadı.

Sonunda yine hafta 7 gün olarak kaldı.

NEDEN EVLĠLĠK YÜZÜĞÜ YÜZÜK

PARMAĞINA TAKILIR?

Evlilik yüzüğünü ilk defa eski mısır

prensesi neferteti takmıĢtır. O

yıllardaki tıbbın ne kadar ilerde olduğu

ayrı bir tartıĢma konusudur ama

yüzyıllar sonra anlaĢılmıĢtır ki direk

kalbe giden tek damar evlilik

yüzüğünü taktığımız parmaktır.

NEDEN BĠRĠ HAPġIRINCA ''ÇOK

YAġA'' DERĠZ?

Milattan önce dördüncü yüzyılda Aristo ve

tıbbın babası sayılan Hipokrat'ın öğretileriyle

insanlar, hapşırmanın başın yabancı

maddelere karşı bir savunma refleksi

olduğunu öğrendiler. Hapşırma bir

hastalığın başlangıcı olduğundan hastalığın

kötü bitmemesi için hapşırana 'uzun yaşa',

'sağlıklı yaşa' gibi sözlerin söylenmesi adeti

bu zamanlarda başladı. Yaklaşık yüz yıl sonra

Romalılar hapşırmanın iyi bir şey olduğuna,

insanı hastalıktan koruduğuna, hapşırığı

tutmanın hastalığın kuluçkaya yatmasına

belki de ilerde ölüme sebep olabileceğine

inandılar. Artık hapşıranlara 'tebrikler' veya

'iyi şanslar' deniliyordu.

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? Efecan Tufan

KAYBEDĠLMĠġ GÜNLERĠN EN KÖTÜSÜ, BĠR DEFACIK OLSUN, GÜLMEDEN GEÇĠLENĠDĠR.

Page 36: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Kız Elifcan,yüzüğünü koy da soğusun çabucak.

Aaaa, al şu yüzüğünü yeter artık bu kadar

soğuduğu. Hadi bakalım, bak hayatın ellerimde

görcem şimdi her şeyi.

Şuraya baksana kızım, iki kafa baş başa vermiş seni

çekiştiriyolar. Bak yılanı görüyo musun köpek kafası

bak seni çekiştiriyolar dikkat et etrafına.

Vala bak, 3 vakte iyi bi haber gelcek, güvercini

görünüyon.Kızım inanmıyo musun bak kendin

kanadı görmüyon mu?

Bak sıkıntıların hepsi bi yere toplanmış.Hep biriktirmişsin ama

bak önün ferah .atçan inşallah sıkıntılarını.Bak göz var dur

parmağımla ezeyim orayı gözü çıksın.

Kısa kısa yolların var, gitmek istemişsin ama önünü kapamış-

lar.Zor, zor gidemiceksin şansına küs. Valizi boşa topladın

--Bak at çıkmış, ee at murat demek, bak kısmetin de var.

Hadi hayırlısı! --

Elifcan :gelin ata binmiş ya nasip!hav ha ha haa

Kızım nasıl bir faldır böyle kaplumbağa var evde

hazır.Sen kovaları dizmeye başla artık

NEYSE HALİM . . . Rojda ÖZCAN

RÜYALARI GERÇEKLEŞTİRMENİN EN İYİ YOLU UYANMAKTIR.

Page 37: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

Bak iyi hoş ta görümcenle ya da kaynananla

sorunun olcak

--Bak sağ elini bastır şuraya da nişan haberin tez vakitte olsun.

--Elifcan:Tabi kızım şüphen mi var ama yine de batırıyım ben.

-- Hadi bakıyım bi dilek tut.

-- Elifcan:ayyyyyy! Aman tutçam dur bi Dakka dur !

-- Bak 2 tane dilemişin 2si birleşti bi yerde olcak ama

merak etme

-- Elifcan:tez vakitte inşallah

--Bak burada da küçük balıkların var yani kısmet

öyle ya da böyle çıkacak bi yerden Elifcan.

--Elifcan: Amiiin amiiin:

--Rojda: Vala başka da bişi yok, benden bu kadar.

ÇIKSIN FALIM ! Rojda ÖZCAN

BUGÜNÜ YAŞIYORSAM EĞER, GELECEK GÜZEL GÜNLERE İNANDIĞIM İÇİNDİR

Page 38: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

SESSİZ ÇİZGİLER

Balçova Anadolu Lisesi’nin ilk mezunları için okulumuzda “yemekhane” açılması yılan hikayesine dönmüş bir

konuydu. O yıllarda üretilen aşağıdaki karikatürler öğrencilerin bu konudaki ortak duygularını yansıtmaktaydı.

Şimdi bir yemekhanesi olan okulumuz için güncelliğini yitirmiş bir konu da olsa nostalji yaşayalım istedik.

Mert Kıcır Mert Kıcır

Mert Kıcır Mert Kıcır

Page 39: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

SERKAN Mert Kıcır

Mert Kıcır

Page 40: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

SINAV MINAV TANIMAM DİZLERİMİ İZLERİM Elifcan SUCUER

GÖNÜLÇELEN Nasıl bir CANSEL ELÇİN hayranı olduğumu beni tanıyalar bilir. Senaryo olmadan o televizyonda hareket etse dahi

izlerim E haliyle çektiği dizi balla börek gibi geliyor. Dizi

bazen Hatırla Sevgili’yi aratmıyor değil. Hiçbir dizi Hatırla Sevgili gibi olamaz, bunu biliyorum..

Yurtdışında Türkiye üzerine tezler hazırlamış genç akademisyen

Türkiye'ye dönüş yapar. Akademisyen bir arkadaşıyla, kenar

mahallede gördüğü kız üzerine bahse girer: Bu kenar mahalle dilberinden hanımefendi olur mu olmaz mı?

Hasret ve Murat’ın itirafsız aşkları. Murat’ın en yakın arkadaşı

Levent. Allah kimseye böyle arkadan vuracak arkadaş vermesin. Hasret’e evlenme teklif etti, izlerken ayıplamaktan telef oldum.

Yazıklar olsun!

Bahar’a da ne oluyorsa? Televizyonun içine girip saçını yolasım geliyor.

Cuma akşamları bırakın bir yere gitmeyi telefonlara bile

bakmam.

YAPRAK DÖKÜMÜ Her fırsatta bitmesini istediğim bir diziydi. Başlarda severek izlesek

de nedensiz uzatmalar olunca hepimiz sıkılıyoruz. Hep ‘’Bu kadarı da

olmaz artık’’ dedik izlerken. Neler olmadı yıllardır. Ama insan yine

de merak ediyor.Acaba finalde neler olacak???

TÜRKAN Bu dizi neden bu kadar güzel Sanırım benim

hoşuma giden kararlı insanlar. Nedensiz bir heyecanla izliyorum

diziyi.

Türkan’ın mektup arkadaşı Ali. Biraz itici sanki.

Sevemediğim bir yönü var. Fedakar,yardımsever; ama eksik bir

şey var.Adını koyamıyorum. Çok iyi bir arkadaş ;ama fazlasını

istiyor.Ama Türkan’ın da aynı şeyi hissettiğini düşünmüyorum.

Doktor Orhan Türkan’ın hocası. Yakışıklı değil; fakat

çok karizmatik. Ukala olmak bir insana ancak bu kadar yakışır.

Kalbim ondan yana aslında

İki adam arasında kalan idealist bir doktor adayı Türkan.Mesleği

hayatının bile üstünde.Cüzzam karşısında yapmaya çalıştıkları

ve yapacakları…

Gelecek bölümleri merakla bekliyorum.

KÜÇÜK KADINLAR

Ben varlığından bile bıktım artık annem izlemek için ısrar

etmekten bıkmadı.Bu kadar karmaşa nasıl yaşansın ya insanın

mantığı almıyor.Bir yere kadar sevdik izledik ama tadında

kalsın.Kızların hepsi ayrı bir alemde.Herkes başının dikine

gidiyor.Ayrı ayrı belalar da başlarında zaten… Oysa başlarda

ne kadar da sevmiştik yaşananları paylaşmıştık. Şu an

izleyicinin zaaflarının kullanıldığını düşünüyorum.Çünkü

hiçbirimiz acı çekene duyarsız kalamıyoruz.İsmail de

kalamıyordu

İsmail Güncan’a :D

ZAMAN, SESSİZ BİR TESTEREDİR. KANT

Page 41: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

SINAV MINAV TANIMAM DİZLERİMİ İZLERİM Elifcan SUCUER

MUTLULUK BAŞARIYA, BAŞARI İSE ZAMANI DEĞERLENDİRMEYE BAĞLIDIR. Seneca

YER GÖK AŞK ‘’Bir sevda için bölünmüş iki kızkardeşin yüreği...

Biri hüzün dolu, diğeri hırçın ve gururlu. Hayatın neler getireceğini kim bilebilir?

Kader isterse kaçamaz insan, mecbur olur birbirine...

Ne vazgeçebilir yürek, ne de dur diyebilir sevdaya. Bir

yüreğe iki yangın düşerse Yer Gök Aşk olur...’’ Hala Yusuf’un Toprak’a aşık olacağı günü bekliyorum.İlk

bölümden beri buna inanıyorum.

FATMAGÜL’ÜN SUÇU NE?

İlk bölümü izledikten sonra devamını

getiremedim.İnsanın psikolojisi gerçekten bozulur

izlerken.

Olayın şakalara konu olmasından da ayrıca

rahatsızım.Bunu belirtmeden edemeyeceğim.Herkesin

durup kendine ‘’Fatmagül’ün suçu neydi !? ‘’ diye

sormasını isterim.

ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ

Son zamanlarda izlediğim en güzel dizi. Her açıdan o

kadar başarılı ki.Kızıyorum,ağlıyorum ama yine de çok

seviyorum.Osman!Dünya’ya gelen en sevimli çocuk bu

mu yoksa

çocuk.Her şeyi farkında.İnsanın kalbini acıtıyor

söyledikleri.

Ali Kaptan ne hallere düşse müstehak. Baba olacak bir

de.Cemile gibi güzel, vefakar karısı varken yaptıkları

gerçekten nankörlük.

Aslında diziyi soluksuz takip etmemin bir nedeni de

Soner’in gizemli halleri. Nedendir bilemiyorum ama bunu

içselleştirmiş durumdayım. Ben bile umut bağladım.

Aylin’i seviyor mu? , Sorumluluğum var ne demek?

Durduk yere ‘‘Bir erkeği mutlu edebilir!’’ dedi ‘’Beni

mutlu edebilir.’’ demedi ! Nedenini çok merak ediyorum.

Mete ve Berrin’in babalarına karşı kararlı tutumları , zor

da olsa dik durmaları bunların yanında kendi

hayatlarındaki karmaşa izlenmeye değer.

Page 42: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

U

O’nun Hayali Büyük bir gürültü yüzünden, henüz fırsat bulmuş olduğu tatlı uykusundan uyandı. Şiş gözleriyle, son birkaç aydır aç olan midesine aldırmadan etrafa bakındı. Birkaç acı dolu çığlık bastırmıştı sükûneti. Henüz kuruyan yanaklar tuzlu bir acıyla yeniden ıslanmış, güçlükle kapatılan yaralar hemencecik açılıvermişti. Korkudan eser yoktu gözlerinde; minik bedeniyle bakışlarının olgunluğu müthiş bir tezat oluşturuyordu. Cephanelerin olduğu bölüme bir bomba atılmış, acımasızlıkla yakılan ateş oradaki patlayıcıları da patlatarak bombanın gücüne güç katmıştı… Şimdi daha da üşüyordu Elif. Yağmurda, o yırtık pırtık ceketini cephanelerin üzerine koyarken hiç üşümemişti oysa…Şimdi ne o yarım yamalak sıcak tutan yırtık ceketi ne de kendinden fazla değer verdiği mermileri kalmıştı…Onların yok oluşları acıttı canını.

Birden o tanıdık sesi işitti Elif… Gelmiş geçmiş en büyük liderin sesiydi bu.

Tesellilerin en büyüğü bir gün o’nun hayallerinin gerçek olacağını bilmekti. Aslanlarım!” diye kükredi birden. Sizler, bizler, hepimiz damarlarımızda Türklüğün asil kanını taşıyoruz! Düşmanın bu acımasız bombaları cesaretimizden ve kararlılığımızdan en ufak bir parça dahi götüremeyecek! ”Bir an duraksadı ve Elif ‘çiğin korku ve cesaretle karışmış iri gözlerine

baktı. Tekrar halkına seslenmek üzerine kafasını çevirdi ulu Önder. Onlar ki bizim Ayşe’mizden, Fatma’mızdan, küçük Elif’imizden habersiz! Onlar ki bir Türk’e saldıracak kadar cahil! Onlar ki canımızı Cumhuriyet adına feda edeceğimizi bilmez! Ey Aslanlarım! Savaşmaktan kaçmayın! Cumhuriyet uğruna ölün! Öyle ki kanınızın son damlasında dahi yüzünüz açık alnınız açık olsun Aslanlarım! Ben size Cumhuriyet adına savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum!” .Bir kez daha daha anlamıştı Elif’cik… Cumhuriyet, özgürlük demekti; demokrasi demekti… ve uğruna ölünebilecek kadar değerliydi.

Ayşen Erçelik 9/D

DUYURULAR ÖDÜLLER DUYURULAR ÖDÜLLER

CUMHURİYET BAYRAMI BALÇOVA İLÇE BİRİNCİSİ

(KOMPOZİSYON)

CANSU ÖZGE ŞAHİN GÜZEL ŞİİR OKUMA

YARIŞMASI BALÇOVA İLÇE BİRİNCİSİ

AYŞEN ERÇELİK

BALÇOVA KAYMAKAMLIĞI

İNSAN HAKLARI KONULU

KOMPOZİSYON YARIŞMASI

BİRİNCİSİ

BİR SÖZLÜK HAZIRLADIM.

ELBETTE SANAL ORTAMDA.

BENİM DE SÖYLEYECEK SÖZÜM

VAR DİYORSAN

balal.sozlukspot.com

Barış AZAR

pilavustu.blogspot.com

MERT CEVHEROĞLU’NUN

“Ġşte, tipik lise öğrencisi, ders çalışıp fotosentez yapıyorum

arada bir de yazıyorum..” diye kendini ifade ettiği blog.

Ġnternette gezinirken uğrarsanız Yaşama dair ufak dokunuşlarla

karşılaşacaksınız.

YAKIN ZAMANDA, ÖNCE

OKULUMUZDA, SONRA İLÇE ÇAPINDA,

SONRA DA İL ÇAPINDA YAPILACAK

SCRABBLE TURNUVASINA HAZIRLIKLI

KATILMAYI İSTEYEN ARKADAŞLAR,

İNTERNETTE ZAMAN

BULDUĞUNUZDA

UĞRAYABİLECEĞİNİZ ADRES:

www.oyunus.com/wordabula

DERGİMİZ “SESSİZ”

AYLIK YAYIMLANACAKTIR.

ÜRÜNLERİNİN DERGİDE

YAYIMLANMASINI İSTEYEN

ARKADAŞLAR, ADRESİMİZ

[email protected]

Page 43: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

ANONİM

Gözlerimin neme, ellerimin kısa çöplere alıştığı bir dönemde tanıştım Murat öğretmenle. Onunla kurtulup önyargılarımdan, diğer öğretmenlerimle de tanıştım yeniden… O, İlhan’la, zaten olmayan kadınları sevip Üstad’la kaldırımlarda ölürken, Fikret’le yağmurlara vurulup Arif’le gözler ararken, ben; şiire tutuldum. Sonra öğretmenim ve diğerleri başarmam için çabalamasalardı bugünü bile hayal edemezdim herhalde. Eve yaklaşırken bunlar vardı aklımda… Elimde de Murat öğretmene vermek üzere sımsıkı tutmuş olduğum şiir kitabım. Ürkek üç vuruşla ben geldim diyorum tahta kapıya. Siyahlar içinde uzun boylu bir kadın karşılıyor beni. Murat öğretmenin eşi olduğunu söylerken; karlanmış saçlarına, üzerindeki yorgunluğa tezat, çocuk gibi bakıyor gözleri. Sorularımın ardından, damlalar yanaklarımdan yuvarlanıp sessizliği deliyor. Bir ara yutkunuyor, yaşadığını hatırlamak ister gibi. Anlatıyor sonra; isyan eder gibi, ayaktayım dercesine. Öğretmenime teşekkür etmeye, değerinizi yeni fark ettim demeye fırsat bulamadığımdan sanırım, canımı acıtıyor ölüm haberi. Elimdeki şiir kitabı düşüyor yere. Kalmaya gücüm olmadığında gitmeye cesaret verirdi şiirler. Ama bu defa zayıflığımın ve korkaklığımın yanı sıra kimsesizim. Kelimeler sözcüklere, kalbim acıya mahkum. Bir şiir azat edilmeyi beklerken derinlerde, bir başka şiir uçup gidiyor uzak diyarlara… Koyu mavi, deli dolu bir nehirdir insan. Denize ulaşmaktır tek gayesi. Değişememekten, gelişememekten yakınır; tek damlayla taşıp hafif rüzgarlarla dalgalanırken. Ne rüzgarı ne de katreyi anlar çünkü. İnsanlar vardır , tek dokunuşları değiştirir hayatı. Öğretmenler de böyledir hep. Düzeltmeye, yenilemeye adarlar kendilerini. Bazen umut olurlar, bazen sevinç. Hiçbiri imza atmaz, hep anonimdir hayata kazandırdıkları. Mumların pastama sığmaz olduğu bugün, yeni anlıyorum bazı şeyleri. Onlarca gizli özne var cümlelerimde. Benim de hayat hikayem anonim… Başka hikayelerde emeği geçen herkese sevgilerle… Kübra Oğurtanı

DUYURULAR ÖDÜLLER DUYURULAR ÖDÜLLER

24 Kasım Öğretmenler Günü Kompozisyonu

İNSAN HAKLARI KONULU AFİŞ YARIŞMASI BALÇOVA KAMAKAMLIĞI BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ

ŞÜKRİYE ÖZKAN

İNSAN HAKLARI KONULU AFİŞ YARIŞMASI BALÇOVA KAMAKAMLIĞI JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ

KAYACAN UĞRAŞ

Page 44: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

KONUŞAN FOTOĞRAFLAR

CÜCE, DAĞA DA ÇIKSA CÜCE, DEV, KUYUYA DA GİRSE DEVDİR. SENECA

Şu adımıma dikkat edin, Buse bile selam durdu yürüyüşüme! -1001, 1002, 1003, evet 9999 çok az kaldı. Ben

kaçtaydım ya?

-Dilek Hocam, gölge yapayım size.

Evet kızlar, ses veriyorum; sonra gür bir sesle başlıyoruz:

Daha dün annemizin kollarında yaşarken . . .

Bütün erkekler toplandık toplandık toplandık. . . Sorduk

neden zayıf aldık, zayıf aldık, zayıf aldık !!

Diğer boyama kitapları nerede ?!

Page 45: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1

KONUŞAN FOTOĞRAFLAR

HER İNSAN, BİR DÜNYADIR . Herbert

Vurmuyordum canım arkadaşım seviyorum sadece. Okula serbest gelmek yasak değil miydi ? Bu ne hal !!

Hocam 7 saattir poz veriyoruz amaa ! - Kız Fatoş senin defterin nerede ? Sabah iyi ki yumurta içmişim, Sertap’tan

güzel söylemiyorsam ne olayım!

Basketbol sahasında futbol topu ile voleybol

oynayanlar. . .

Dosyaları birazdan açıklayacağım, basını

çağırın.

Bu kadar dedikodu yeter ! Reallllyy ?

-Ayy fotoğraf çekiyorlar

bakmayın, kızlar.

-Görmemişiz gibi davranalım. -Aaa, bizi mi çekiyorsunuz?. -Süperiz.

Page 46: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 1