bİzbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak....

66

Upload: others

Post on 17-Oct-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir
Page 2: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

BİZ KİMİZ?Ankara Mamak Abidinpaşa’da bir yıldız gibi parlayan Özel Bilinç Koleji, 1996 yılında NM Akademi ve NM Dershaneleri ile eğitim dünyasına adım atmıştır. Bu alanda marka olmayı başarmış, açıldığı günden itibaren çizgisinden hiç sapmamış, toplumumuza başarılı gençler yetiştirmiştir.

2013-2014 eğitim-öğretim yılında “Bilinç Sağlık Koleji”nin açılmasıyla güçlenen kurum, kısa sürede önemli başarılar elde etmiş ve kendini kanıtlamıştır. Uluslararası boyutlara taşıdığı üstün eğitim kalitesi, teknoloji ve değişen dünya şartlarına uyum konusundaki hassasiyeti, AB Standartları’nda “sağlıkçı” ye-tiştirme düşüncesi vb. kurumun bu camiadaki saygınlığını perçinlemiştir.

Öğrencilerimizin anne babaları için ne kadar kıymetli olduğunu biliyoruz ve bu çocukların anne ba-balarından çok, okulda bizlerle zaman geçirdiğinin, doğru yönlendirilmeleri gerektiğinin bilincinde ve sorumluluğundayız. İsteğimiz onları sadece kitabî bilgilerle doldurmak değil, bunun yanında onların doğru alışkanlıklar edinmelerini sağlamak; sanatta, sporda başarılar elde etmelerini sağlamak ve en önemlisi öğrenmeyi öğretmektir.

“Eğitim ömür boyu devam eden bir süreçtir.” ilkesinden hareketle bilginin değişken olduğunu, sürekli yenilendiğini biliyoruz. Fark yaratanların farklı düşünebilen ve farklılıklara saygı duyabilenlerin olduğu-nu öğretiyor ve bu doğrultuda öğrenci yetiştiriyoruz. Hayatta birçok olumsuzluğun olduğunu ancak olumlu düşüncelerin kazanacağını öğretip umutlu nesiller yetiştiriyoruz. Okulumuzda yaptığımız et-kinliklerle öğrenci, öğretmen ve veli ilişkilerimizdeki tutumlarla, yardımsever ve hoşgörüyü özümsemiş bireyler yetiştirmeyi hedefliyoruz.

Alanında uzman ve deneyimli kadrosuyla, Atatürkçü düşüncenin ışığında, çağdaş, laik ve aydınlık ne-siller yetiştirmeye devam ediyoruz. 2016-2017 eğitim öğretim yılında hizmet vermeye başlayan Anao-kulu-İlkokul ve Ortaokulumuzla eğitimin tüm alanlarında hizmet verebilmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Sağlıklı eğitimin sağlam temeller üzerine kurularak yapılacağının bilincindeyiz. Bu temeli hep birlikte sizlerle ve öğrencilerimizle el ele vererek atacağımıza inanıyoruz.

Page 3: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli

O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!

Mehmet Akif ERSOY

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı!Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.

İSTİKLAL MARŞI

Page 4: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Mustafa Kemal ATATÜRK20 Ekim 1927

GENÇLİĞE HİTABE

Ey Türk Gençliği!Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa et-mektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazi-nendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşer-sen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünme-yeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kasdedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibi-yetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mev-cuttur!

Page 5: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

4

BİLİNÇ KOLEJİ MARŞI

Bi̇z Küçük Hanımlar Bi̇z Küçük Beyler

Bi̇li̇nçli̇ Yeti̇şen Bi̇li̇nçli̇ Gençler

Atamızın Yolunda Onun İzi̇ndeyi̇z

Dürüst ve Çalışkan Bi̇li̇nç Kolejli̇yi̇z

Sağlık ve Sporda Hep İlerdeyi̇z

Bi̇li̇m ve Sanatta Bi̇z Bi̇ri̇nci̇yi̇z

Kız Erkek Kol Kola Bi̇li̇nçle Yürürüz

Dürüst ve Çalışkan Bi̇li̇nç Kolejli̇yi̇z

Bi̇li̇nci̇ Bi̇li̇mi̇ İlke Edi̇ndi̇k

Özgür Düşünmeyi̇ Burda Öğrendi̇k

Doğruluk Andımız Bi̇li̇nç İsmi̇mi̇z

Atamızın Yolunda Onun İzindeyiz

Dürüst ve Çalışkan Bi̇li̇nç Kolejli̇yi̇z

Page 6: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

5

Röportaj

Çağdaş KAPLAN: Öğretmenim merhaba. Öncelikle kurumunuzda öğrenci olmaktan dolayı bizler çok mutluyuz. Bu uzun soluklu eğitim maceranız acaba nasıl başladı? Biz-lere anlatır mısınız?

Nezaket HALİS: Evet, sizleri burada, böyle bir çalışma içinde görmekten dolayı inanın ben de çok mutluyum. Bir okul dergisi çı-karmaya çalışıyorsunuz ve yoğun bir emek sarf ediyorsunuz. Öncelikle sizlere teşekkür ediyorum. Eğitim öğretim maceramız aslında çok erken yaşlarda başladı. 1996 yılında NM Dershanesi ve NM Akademi ile uzun soluk-lu bir yola çıktık. Eğitim bizim işimiz diyerek, yaptığımız işi özenle ve severek yaptık. Bu süreçte bir sürü öğrenciye temas ettik. Ha-yatlarına yön verdik.

Disiplinli çalışma koşulları ve sıcak aile ortamı ile öğrencilerimizi hedeflerine ulaştırdık.Aslında her yaş kesiminden insanın yaşamına dokunduk.

Kimilerini en güzel liselere yolladık. Kimilerini mesleklerinde en güzel yerlere gelecekleri üniversitelere, kimilerini de kamu kurumlarına memur olarak yerleştirdik. Bunu yaparken de eğitim anlayışımızdan, duruşumuzdan, disip-linimizden asla taviz vermedik.

Daima çalışmak ve daima ileri gitmekten yola çıkarak; ailemizi daha da büyütmek ve bir okul açmak istedik. Bu gayede ilk olarak Bi-linç Sağlık Koleji’ni kurduk. Sonrasında Bilinç Anaokul-İlkokul-Ortaokul kısmını açtık. Şu an okullarımızda eğitim öğretim başarıyla de-vam etmektedir.

Eğitimde Bilinç Koleji Etkisini herkese gös-termeye devam edeceğiz.

Okul Kurucumuz Nezaket HALİS ile RöportajBilinç Koleji Sağlık Lisesi ve Bilinç Koleji Ortaokulu olarak, Nezaket Halis’i odasında ziyaret

ettik. Bilinç Koleji Sağlık Lisesi’nden Çağdaş KAPLAN ve Sıla KARAHAN; Bilinç Ortaokulu’n-

dan ise Fatih Mustafa BENZER ve Nehir TOSUN ile röportajımıza başladık.

“ 1996 yılında NM Dershanesi ve NM Akademi ile uzun soluklu bir yola çıktık.”

Page 7: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

6

Nezaket HALİS: Tabii ki... Bir Türk kadını olarak, özellikle başka bir örnek düşünmek pek mümkün değil. Ulu önder Mustafa Ke-mal Atatürk, ilkeleriyle ve düşünceleriyle her zaman yolumu aydınlatmıştır. Yönettiğim eğitim kurumları, okullar adına tek örnek al-dığım kişidir.

Ve onun sözüyle ‘’Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir; benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyor ve hissediyorsanız bu kafidir.’’ sözünü haya-tıma ilke edinmiş biriyim. Bilimin aydınlık ışı-ğında, onun yolunda gençler yetiştiriyoruz.

Sıla KARAHAN: Okulumuzun ilk dergisini büyük bir heyecanla çıkarıyoruz. Çıkacak ilk dergimiz ile ilgili duygu ve düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Nezaket HALİS: İnanın bende sizler gibi heyecanlı ve mutluyum. Aslında şu an sizler, Bilinç Koleji’nin tarihine not düşüyorsunuz. Bu dergi bizim arşivimizde ilk sayı olarak yerini alacak. Sizler çok özel ve güzel bir şey yapıyorsunuz. Bunun mutluluğu ve gu-ruru tarif edilemez. Dergi demek, bir okulda sanat, spor, edebiyat, kültür, müzik demek.. Dergi demek bir okulun aslında aynası de-mek. Sizleri geliştirmek, sizleri hayata hazır-lamak, deneyim kazandırmak gibi bir sürü işleve sahiptir. Onun için ben dergi işini çok önemsiyorum. Ve sizleri bir kez daha tebrik ediyorum.

Kendimizin, yaşadığımız çevrenin, dünya-nın, her durum ve kavramın farkına varmak demek. Yetiştireceğimiz gençlerin bilinç-li olmasının, bu kavramı her gün hayatında duyarak öğrenerek kullanmasının çok şey katacağını düşündük. Ve sizleri ‘’Bilinç-li Gençlik’’ olarak yetiştirmeye karar verdik. Bu isme uygun gençler yetiştirdiğimiz için çok mutluyuz.

Nezaket HALİS: Çok özenerek üzerinde durduğumuz bir isimdi. Uzun çalışmalar yaptık. Sizin derginizin adını koyarken yap-tığınız çalışmalar gibi bizler de isimler üze-rinde çok kafa yorduk. Herkesin duygu ve düşüncesini aldık. Elemeler yaptık. Bir top-lantıda isimleri tahtaya yazdık ve yeniden oylama yaptık. En fazla oy alan ‘’Bilinç’’ is-mini tercih etmiş olduk.

Bilinç demek aslında her şeyin farkında ol-mak demek.

Nehir TOSUN:

Okullarımızın ismini‘’Bilinç’’

koyarken, hangi düşünceler doğrultusunda bu ismi

belirlediniz?

“Bilinç demek aslında her şe-yin farkında olmak demek. Ken-dimizin, yaşadığımız çevrenin, dünyanın, her durum ve kavra-mın farkına varmak demek.”

Nehir TOSUN: Eğitim hayatınız ve yaşamı-nızda örnek aldığınız bir lider var mıdır?

Page 8: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

7

Röportaj

Fatih Mustafa BENZER: Biz gençlere vere-ceğiniz öğütler nelerdir?

Nezaket HALİS: Birçok şey söylemek müm-kün aslında ama okul marşımızda geçen bir sözü sizlere tekrarlamak istiyorum . ‘’Dü-rüst ve çalışkan’’ olmak belki de en güzel öğütlerden bir tanesidir. İkincisi de Atatürk çocuğu olmak, bilimi ve sanatı yakından ta-kip etmektir. Gelecek güzel günler sizleri beklemektedir. Yolunuzun açık ve başarı ile dolu olmasını istiyorsanız bilimin ve çalış-kanlığın peşini lütfen bırakmayınız. Bugün buraya geldiğiniz için sizlere çok teşekkür ediyorum.

“ Eğitimde Bilinç Koleji Etkisini

Herkese GöstermeyeDevam Edeceğiz.”

Page 9: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

8

Atatürk, yaşamı bo-yunca tüm sevdiklerine hangi yaşta

olursa olsun “çocuk” diye seslenirdi. Onun sözlüğünde çocuk sevgi demekti. Onun çocuğu

yoktu ama içinde bitip tükenmeyen bir çocuk sevgisi vardı. Bundan dolayı yüreği arada burkulmuş mudur bilmi-

yorum ama galiba bu ihtimal çok düşük; bütün Türk çocukları onun öz yavruları gibiydi. Atatürk, çocukların riyakârlık bilme-den bütün istek ve arzularını içlerinden geldiği gibi açıklama-larından çok hoşlanırdı. Son yıllarını da çok sevdiği bir çocukla geçirdi. Ülkü, Atatürk’ün çocuk sevgisinin bir simgesi oldu.

Onun açık mavi gözleri her yerde çocukları arardı. Çağ-daş ve mutlu Türkiye’yi çocuklarda görür ve çocuk-

larda bulurdu. Tüm yurt gezilerinde çocuklara sevgi ile yaklaşır, onlarla uzun uzun ko-

nuşurdu.

Atatürk ve ÇocukAtatürk ve Çocuk

Bilinç Education

Hazırlayan: Türkçe Öğretmeni

Sevgi ÖNEL

Page 10: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

9

Atatürk’ün Çocuklarla Anıları

ATATÜRK Şiir Okuyan Bir Çocuğu Dinlerken(19 Ocak 1923)

ATATÜRK, yine bir yurt gezisine çıkmış ve özel treni ile İzmir’den Konya’ya geçerken 16 Ekim 1925 günü akşamüzeri Uşak’ta mola vermişti. Uşaklılar onu bırakmak istemiyorlardı. Çay içmek üzere be-lediyeye geldi. Burada Haşim Tekin adında bir genç, özlü, duygulu bir konuşma yaptı. Kültür ve sanat alanında da atılımların yapılması ge-rektiğini belirten bu gencin konuşmasına

ATATÜRK cevap verdi:

“Bir millet, medeni duygularını gerçekten ifade edebilecek bir derecede edebiyatını, müziği-ni iyileştirmez ve geliştirmezse o milletin çağdaş medeniyete dâhil olduğu kabul edilemez.” diyerek milli kültürün yükseltilmesi üzerinde durdu. Daha son-ra, şehit çocuklarıyla yetimlerin barınıp okutulduğu Şef-kat Yurdu’na gidildi. Burada küçük, sevimli öksüz bir yavru birden ATATÜRK’ün kucağına atılarak yaşından hiç de bek-lenmeyen içli, duygulu bir konuşma yaptı. ATATÜRK, çocuğun bu davranışlarından ve konuşmasından çok duygulandı. Kendisini tutamayarak gözlerinden akan birkaç damla gözyaşıyla çocuğu bağrına bastı, sevdi.

Sonra çevresindekilere dönerek şöyle dedi:“Çocuğun sözleri ruhumda bir heyecan yarattı, bunu anlatamam. Gözyaşlarım duygularımın açık ifa-desidir. Ben hayatta çok az ağlayan bir adamım. O da Uşak’ta, burada oldu.”

(Kaynak: Cemil SÖNMEZ, ATATÜRK ve Çocuklar, s.89)

Atatürk’ten Bir Amerikalı Çocuğa Yazılan Mektup

Curtis La France isimli on yaşlarında Amerikalı bir çocuk 28 Ekim 1923 ‘te New York’tan gönderdiği

mektupta;“Türkiye hakkında yazılan yazıları bir araya top-luyoruz. Lütfen imzalı bir resminizle ufak bir mesaj gönderir misiniz ?” demiştir.

ATATÜRK imzalı fotoğrafını isteyen Curtis La France’nin gönlünü hoş etmeyi bir ödev saymış ve Amerikalı küçüğe şu mektubu göndermiştir:

“Mr. Curtis La France,Mektubunuzu aldım. Türkiye hakkında ilgi ve

dileğinize teşekkür ederim. İsteğiniz üzerine bir fotoğrafımı ilişikte gönderiyorum. Amerika’nın

zeki ve çalışkan çocuklarına biricik tavsiyem; Türk-lere dair her işittiklerine gerçek gözüyle bakmasınlar.

Kesin olarak bilimsel ve esaslı incelemeye önem versin-ler. Hayatta başarıya ve mutluluğa ulaşmanızı dilerim.’

(Kaynak: Utkan KOCATÜRK, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı ATATÜRK Günlüğü, s.343)

Page 11: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

10

Kalp PiliMühendis Wilson Greatbatch, 1958 yılında Cor-nell Üniversitesi’nde kalp seslerini kaydeden bir cihaz üzerinde çalışıyordu. Yaptığı cihazdan yan-lış parçayı çıkaran Wilson gerekli enerjiyi cihaza verdiğinde, icadı normal bir kalp gibi çalışmaya başlamıştı.

Yeni cihazını 1960 yılında bir insanın kalbine yer-leştirmeden önce hayvanlar üzerinde denedi ve ince ayarlarını yaptı.

Cırt CırtElektrik mühendisi olan George De Mestral, İsviç-re dağlarında köpeğiyle gezerken dulavratotunun (pıtrak bitkisi) köpeğin tüylerine ve elbiselerine yapıştığını görür. Mikroskopla bu iş nasıl oluyor diye inceleme yapar ve bitkinin üzerinde sayısız kanca görür. 1955 yılında, De Mestral kazara bul-duğunu icadını mükemmelleştirmek için naylon üzerinde deneme yapmaya karar verir ve günü-müzde kullandığımız cırt cırtı icat eder.

PİLİN BULUŞ HİKAYESİ Günümüzde kullanılan en önemli araçlardan biri olan bu daldaki çalışmaları başlatan kişi, ünlü kurbağa deneyi ile tanınan Luigi Galvani (1737-1798)’dir. 1780 yılında yaptığı deneylerin sonuçlarını 1791’de açıklayan Galvani, “hayvan-sal elektrik” teorisini ortaya attı. Bu teorisini, rastlantı sonucu ölü bir kurbağanın bacağın-daki sinirlerin neşter ile kesildiğinde kasıldığını gözleyerek oluşturmuştu. Buna göre, canlıları oluşturan hücreler içermekteydi. 1793’de Gal-vani’nin deneylerine devam eden Alessandra Volta (1745-1827) kurbağa bacağı kasılmala-rının farklı iki metalden kaynaklandığını bulur.Bacağın uyarılması, birbirine benzemeyen iki farklı metalden ve hücrelerin sıvı içermesinden kaynaklanıyordu. O hâlde adı verilen pili buldu (1800).

Böylece Volta, Galvani’nin biyolojik deneyle-rinin sonucu olan Hayvansal Elektrik Teorisi’ni ortadan kaldırdı. Galvani’nin deneyleri bilim ta-rihinin en ilginç olaylarından birisidir. Galvani ve Volta arkadaştılar ve Galvani asla Volta’ya kura-mını ortadan kaldırdığı için kin duymadı. Volta da Galvani’nin deneylerinin güzel ve şaşırtıcı deneyler olduğunu yazmaktaydı. Çalışmaların-dan ötürü Napolyon onu ödüllendirdi ve Avus-turya İmparatoru, onu Padua Üniversitesi’nde Felsefe Fakültesi Başkanlığı’na getirdi. Ölü-münden 54 yıl sonra 1881’de Volt adı, elektrik gücü birimi olarak onun anısına ithafen kullanıl-maya başlandı.

(Kaynak: www.kiymetli.wordpress.com)

Bilinç Education

Bilim TeknikBilim Teknik

Hazırlayan:

Gamze HALİS

Page 12: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

11

Bilim Teknik

PenisilinMucit: Alexander Fleming, Tarih: 1928St. Mary Hastanesi’nde danışman olarak çalışan ve Alexander Fleming ‘in hayatta kalan tek mes-lektaşı, ünlü bilim adamının Penisilin’i 1928 yılında bir rastlantı sonucu bulduğunu anlatmıştı.

Fleming bir deney üzerinde çalışırken, muhte-melen laboratuvarın karşısındaki bardan uçup gelen bir küf mikroskoptaki lamın üzerine kon-muştu.

O sırada Fleming, lam üzerinde zararlı bir bak-teri türü olan stafilokokları inceliyordu. Dikkatsiz bir bilim adamı bu küfü büyük olasılıkla önünden uzaklaştırırdı, ama o, küfün bakteri üzerindeki etkisini görmek istedi. Sonuç hayret vericiydi...

Çünkü Fleming, “Penicilim notatum” isimli yeşil küfün bulunduğu bölümdeki bakterilerin öldü-ğünü fark etmişti...

Daha sonra gerçekleştirilen testlerde, bu küfün diğer bakteriler üzerinde de etkili olduğu orta-ya çıktı. Tavşan, fare ve insanlar üzerinde yapılan testler sonunda, açık bir yan etkisinin de olma-dığı görüldü.

Ne var ki Fleming, küften sızan maddeyi bir tür-lü keşfedememişti. Sonuç olarak 1939 yılında, Oxford’dan Howard Florey ve Ernest Chain bu maddeyi ayrıştırmayı başardılar ve buna “Peni-cilin” adını verdiler.

Bu madde, öldürücü bakteriyel hastalıklarla savaşabilen ilk antibiyotik olarak tarihe geçti.Fleming ve diğer iki bilim adamı, 1945 yılında Nobel Ödülü aldılar...

Çünkü milyonlarca insanın hayatını kurtaran bir buluş yapmışlardı...

GÜNLÜK RİTMİ KONTROL EDENMOLEKÜLER MEKANİZMALARIN KEŞFİÇevremizdeki en büyük değişiklik, aydınlık ve karanlık periyodlar şeklinde gerçekleşen ve çoğu zaman kanıksamadığımız gece-gündüz döngüsü. Bu döngünün tüm canlılar üzerinde muazzam etkileri var.

İnsanda uyku ve uyanıklık hali, bilişsel işlevler, metabolizma ve hormon düzeyleri gibi yaşam-sal unsurların hepsi gece-gündüz döngüsünün etkisiyle değişir.

Bu nedenle üzerinde yaşadığımız gezegenin kendi çevresinde dönüşü ile ortaya çıkan ‘dünya saati’ ile vücudumuzun kendi döngüsünü oluş-turan biyolojik ‘iç saat’ in uyumlu olması sağlımız için önemli.

Bu uyumdaki aksamalar hastalıklara neden olur.Vücut iç saati 18. yüzyıldan beri biliniyor ve araştırılıyor.

Bitkilerde ve hayvanlarda bir iç saat olduğu çok sayıda gözlem ve davranış deneyiyle gös-terildi. Ancak biyolojik saatin moleküler meka-nizmalarıyla ilgili çalışmalar çok daha yeni.

İşte bu alandaki öncü çalışmaları nedeniyle Jeffrey C. Hall, Michael Rosbash ve Michael W. Young 2017 yılı Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödü-lü’ne layık görüldü.

(Kaynak: Bilim Teknik Dergisi)

(Kaynak: wikipedia.org)

Hazırlayan: Fizik Öğretmeni

Buket YILMAZ

Page 13: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

12

mesi için yapılan icatlar ve araştırmalar sayesin-de 20.yüzyılda insanlık hiç olmadığı kadar iler-lemiştir.

İnsanlar bilimin kattığı gelişmeler sayesinde daha az iş gücü sarf edip, daha çok verim al-mışlardır.Teknolojinin de gelişmesiyle adeta el-lerimize yapışan telefonlar, merak ettiklerimizi saniyesinde öğrendiğimiz internet ağı ve bil-gisayarlarımız daha da gelişerek günümüzdeki vazgeçilmezliklerini kazanmışlardır.

Sizler bu makaleyi okurken dahi bilim, aramızda milyonlarca ışık yılı olan yeni bir gezegen bul-mamızı sağladı. Kanserli hücreleri yok etmek-te yeni adım atıldı. Ve ne yazık ki bunların yanı sıra bilimi kötüye kullanan insanlar sayesinde de sağlığımızı kötü etkileyecek kimyasallar, milyon-larca insanın ve doğanın yok olmasını sağlaya-cak nükleer silahlar da ortaya çıktı.

Bilimi , teknolojiyi daima iyiye kullanmak bizlerin elinde.

Bilim sınıflandırılabilir ama asla sınırlandırılamaz.

Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün de dedi-ği gibi. ”Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Ha-yatta en hakiki mürşit, ilimdir!” 12/CAybüke BOZKURT

Telefonun icadı ile birlikte insanlar haberleşme açısından çok önemli bir cihaza kavuşmuşlardır.

Telefonun olmadığı dönemlerde insanoğlu ha-berleşmek için farklı ve ilkel yöntemler kullanır-ken, telefonun icadı ile birlikte iletişim kolaylaş-mış ve insanlar istedikleri anda istedikleri kişi ile iletişime geçebilmişlerdir.

Yani telefonun icadı uzağı bizlere yakın kılmıştır. Burada devreye ‘bilim’ girmektedir. ‘Bilim in-sanlığa her zaman bir şeyler vermiştir’. Bilim için ‘Evrendeki olguları ve olayları ele alıp birtakım yöntem ve deney yolları kullanarak, gerçeğe dayanarak birtakım yasalarla doğruya ulaşan bilgidir.’ desek yanılmış olmayız.

Bilim hayatımızın her alanında bizlere yardımcı olmaktadır. Örnek göstermek gerekirse; sağ-lık sektörü, teknolojik aletler hatta yaşadığımız dünya atmosferinin dışında dahi ‘bilim bize bil-mek istediklerimizi gösteren bir teleskoptur’. Pek çoğumuz bu teleskopla yakından ilgilen-mektedir.

Çünkü bilim her geçen gün teknolojik açıdan bizlere bir şeyler vermektedir. Bunları bize sağ-layan değerli bilim insanlarıdır.

Pek çoğu hayatını bilime ve bilgiye adamış bilim insanları. Bir gün onlar ölse bile insanlığa kaliteli hayatlar sunmak adına yaptıkları buluşlar daima var olacaklardır. Aslında bu insanların çoğunu hayatımızın bazı kısımlarında tanırız. Mesela yer çekimini bulan Isaac Newton, ticari elektriğin mucidi Nikola Tesla , telefonun yaratıcısı Alexan-der Graham Bell ve daha nicesi. Yakın tarihe ba-kacak olursak ülkemizde çok güzel gelişmelere imzasını atan sayın Aziz Sancar. Adını 2015 yılında aldığı Nobel Ödülü ile tamamen duyuran bilim insanımız. Nedir bu Nobel Ödülü diye soracak olursak eğer alacağımız cevap ‘’hayatını daima insanlığa katkı sağlamaya adamış’’ insanlara veri-len ödül olacaktır.

Hayatımızı kolaylaştıran her şey bize bilimin birer armağanıdır. 17. yüzyılda başlayan bilimin geliş-

AYDINLATICI IŞIK, BİLİM

Page 14: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

13

Bilim Teknik

EKO - OKULLAR PROGRAMI NEDİR?Eko-Okullar Programı okul öncesi ile ilk ve orta-okullarda çevre bilinci, çevre yönetimi ve sürdü-rülebilir kalkınma eğitimi vermek için uygulanan bir programdır. Katılımcı yaklaşımıyla okullardaki öğrenciler hem çevresel konularda bilgi edinir-ler, hem de ailelerini, yerel yönetimleri ve sivil toplum kuruluşlarını (STK) çevresel konularda bi-linçlendirmede etkin rol alırlar. Program,okullar-da ISO 14001/EMAS üzerine kurulmuş bir çevre yönetim sisteminin uygulanmasını da sağlar.

Yerel düzeyde sürdürülebilir kalkınma sürecinin uygulanmasına yardımcı olmak üzere, öğrenciler okulun çevresel etkilerini azaltmak için uygula-nan 7 adımda etkin rol almak için yönlendirilirler. Dolayısıyla eko-okullar, sınıfta ders öğretmenin ötesine geçerek, toplumun diğer bölümlerinde de çevre duyarlılığının sağlanmasında rol almış olurlar.

Program, çevre için yapılan bütünsel bir okul faaliyetini kapsar ve uygulandığı okullardaki ba-şarısı, okul müdürü başta olmak üzere okul ida-resinin ve öğretmenlerinin ilgisine bağlıdır.

Eko-Okullar programındaki en önemli ve bü-tünleştirici etken ise öğrenci katılımıdır. Komi-tenin yerel halkı ve yöneticileri bilinçlendirme

çabaları ise öğrencilerde diyalog kurabilme becerilerini geliştirmeyi ve iyi bir yurttaşlık eği-timini sağlar.

Hem Bir Program Hem Bir Ödül Planı

Eko-Okullar Programı, okullara çevre eğiti-mi konusunda yol gösterici bir program sun-masının yanı sıra; program dâhilinde yaptıkları çalışmalarda ve verdikleri çevre eğitimiyle üs-tün başarı sağlamış okullara Yeşil Bayrak ödülü vermesi nedeni ile aynı zamanda bir ödül planı olma özelliğini de taşır.

Yeşil Bayrak, uluslararası düzeyde tanınan ve saygınlığı olan, çevreye duyarlı, okulu simge-leyen bir eko-etikettir. Ödülün geçerlilik süresi 2 yıldır bu sebeple ödülün her iki yılda bir ye-nilenmesi gerekir. Eko-Okullar uzun, verimli bir programdır. Yeşil Bayrak ödül başvurusu ile ilgili bilgi ayrıca verilmektedir.

Programın Faydaları

Programın uygulanması, öğrencilere çevre ko-nusunda olduğu kadar, yaşamları boyunca kul-lanacakları ve başarılarını etkileyecek alışkanlık-lar kazandırır.

Hazırlayan:

Gamze HALİS

Page 15: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

14

ÖĞRENCİLER;• Bir grup üyesidir ve yeni bir kimlik geliştirir,

• Grup çalışmasına alışır, katılımcı bir yapı oluşturur,

• Sorunları tanıma, çözüm üretme ve tartışma be-cerisi geliştirir,

• İnisiyatif kullanma, karar verme yeteneği gelişir,

• Plan yapma, rapor yazma becerisi gelişir,

• Tüketim alışkanlıkları değişir, savurganlık önlenir,

• Doğal kaynakları koruma bilinci gelişir.

Bunların yanında programın OKULA faydaları şöy-ledir;

• Temizlik ve düzenini sürekli kılar,

• Su ve elektrik tasarrufu öğrenci eliyle sağlanır,

• Okul, öğrencilerce sahiplenilir,

• Okul, bulunduğu bölgenin merkezi du-rumundadır,

• Yerel, ulusal, hatta uluslararası boyutta tanınır,

• İsterse iletişim ağımız kanalıyla ulusal ve uluslararası düzeyde etkileşir.

(Kaynak: ekookullar.org.tr)

Page 16: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

15

Matematik ve SatrançMatematik ve Satranç

EĞLENCELİ MATEMATİK DÜNYASIİLGİNÇ SAYILARLA TANIŞTINIZ MI?Matematik hayatın ta kendisidir. Yaşadığımız her an, çevremizde gördüğümüz hemen her şey ma-tematikle iç içedir. Matematiğin bir de pek bilinmeyen ve oldukça estetik olan bir yüzü vardır. Şimdi matematiğin bu güzel yüzünden bazı yansımalara ve insanı hayran bırakan, bir nevi “sihirli” sayılara ve eşitliklere bir göz atalım;

1 . 9 + 2 = 1112 . 9 + 3 = 111123 . 9 + 4 = 11111234 . 9 + 5 = 1111112345 . 9 + 6 = 111111123456 . 9 + 7 = 11111111234567 . 9 + 8 = 1111111112345678 . 9 + 9 = 111111111123456789 . 9 +10= 1111111111

1 . 8 + 1 = 9 12 . 8 + 2 = 98123 . 8 + 3 = 9871234 . 8 + 4 = 987612345 . 8 + 5 = 98765123456 . 8 + 6 = 9876541234567 . 8 + 7 = 987654312345678 . 8 + 8 = 98765432123456789 . 8 + 9 = 987654321

1+2=34+5+6=7+89+10+11+12=13+14+1516+17+18+19+20=21+22+23+2425+26+27+28+29+30 = 31+32+33+34+35 37. 3 = 111

37. 6 = 22237. 9 = 33337.12 = 44437.15 = 55537.18 = 66637.21 = 77737.24 = 88837.27 = 999

9.9+7=8898.9+6=888987.9+5=88889876.9+4=8888898765.9+3=888888987654.9+2=88888889876543.9+1=8888888898765432.9+0 = 888888888

Matematik ve Satranç

Hazırlayan:

Veli YAKAR

Page 17: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

16

BİRAZ DA GÜLELİM

İnsanlar üçe ayrılır: Saymasını bilenler ve saymasını bilmeyenler.

Sağlama bizim işimiz,sen soldan geç.

Üç bilinmeyenlidenklem çözerim,

geçme beni üzerim.

Küsuratımbile olamazsın.

Aritmetiğin hastasıyım, geometrinin ustasıyım.

Pisagor sağolsun.

Dünya yuvarlaksa, insanlar köşeyinasıl dönüyor?

Bir matematikçi, kamyoncu olursa

Bir imam, bir doktor ve bir matematikçi golf oynamak maksadıyla golf sahasına gittiklerinde görürler ki saha doludur.Fakat işin enteresan yanı o sırada oyun oynamakta olan yaşlı dört adam oldukça kötü oynamaktadırlar.Sonunda dayanamayıp yetkiliye şikayet ederler:- Evet kabul ediyoruz, sıra onların fakat siz çok iyi bir kulüpsünüz. Bu kadar kötü bir oyunun oynanmasına nasıl seyirci ka-labiliyorsunuz? Bunun üzerine yetkili o kişilerin kulübün ortaklarından olduklarını ve hepsinin kör olduğunu, bu yüzden o kadar kötü oynadıklarını söyleyince;

İmam pişmanlık ve mahcubiyet içerisin-de:- Ben imamım, lütfen herhangi bir ihti-yaçlarında beni şu camide bulsunlar, der ve apar topar gider.

Doktor aynı şekilde:- Ben dünyanın en ünlü göz doktorların-dan biriyim. Herhangi bir şikayetlerinde onlara yardım etmeyi çok isterim, deyip hemen evine doğru yola koyulur.Matematikçi ise gayet soğukkanlı bir şe-kilde sorar: İyi de niye gece oynamıyor-lar?

BİR FIKRA

Page 18: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

17

Matematik ve Satranç

BİRAZ DA KAFAMIZI YORALIMA = 1B = 2C = 3Ç = 4D = 5E = 6F = 7G = 8Ğ = 9H = 10I = 11İ = 12J = 13K = 14L = 15M = 16N = 17O = 18Ö = 19P = 20R = 21S = 22Ş = 23T = 24U = 25Ü = 26V = 27Y = 28Z = 29

SORU 1 : Dört adet 7, bir adet 1 rakamını ve dört temel işlemi kullanarak 100 sayısına ulaşabilir mi-sin? (7, 7, 7, 7 ve 1)

SORU 2 : Elimizde 3, 5 ve 8 litre su alan 3 kabımız var. 8 litre su alan kap dolu, diğerleri boş. Tam 4 litre suyu nasıl ölçeriz?

Çözümler 1) (7+7).(7+1/7) = 100

Çözümler 2) Önce 8 litrelik suyun tamamını 5 lit-relik kaba dolduruyoruz. Kapta 3 litre su kaldı. Sonra da 5 litrelik kaptaki suyu 3 litrelik boş ka-bın tamamı dolacak şekilde aktarıyoruz. Şimdi 5 litrelik kapta 2 litre su kaldı.

3 litrelik dolu kaptaki suyun tamamını tekrar 8 lit-relik kaba alıyoruz.

5 litrelik kapta kalan 2 litre suyu 3 litrelik kaba alı-yoruz. Bu 3 litrelik kapta 1 litre boşluk kaldı.

8 litrelik kaptaki su ile 5 litrelik kabı tamamen dolduruyoruz.

Son olarak da 3 litrelik kapta kalan 1 litrelik boş-luğu bu 5 litrelik kaptan doldurunca elimizde 4 litre su kalır.

Z = 29E = 6K = 14A = 1

Ç = 4A = 1L = 16I = 11Ş = 23M = 16A = 1K = 14% 50 BAŞARI

% 85 BAŞARI

D = 6E = 6N = 17E = 6Y = 28İ = 12M = 16

% 90 BAŞARI

(Kaynak: bilgiustam.com • bilgimat.com • matematikciler.com)

Page 19: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

18

İLGİNÇ BİR BAŞARI HİKAYESİSusan Polgar dünyayı farklı algılıyor. O bir dahi-

nin beynine sahip. Ancak Susan doğuştan bir deha değil bunu geçirdiği sıra dışı çocukluk sayesinde kazandı. O sıradan bir çocuğun bir dahiye dönüş-türülebileceğinin canlı bir ispatı aslında. Onun bey-nini ve düşünüş biçimini anlamak suretiyle, kendi beyinlerimizin sınırlarını geliştirebiliriz belki de…

Susan, her üçü de satranç tarihinin büyük isimleri arasında olan Polgar kardeşlerin en büyüğü. Onla-rın bu inanılmaz başarıları, babaları Laszlo Polgar’ın yaptığı bir deneye dayanıyor aslında. Macaristan’da yaşayan pedagojik psikolog Laszlo Polgar’ın ilk kızı olan Susan 1969 yılında doğduğunda babasının bir teorisi vardı. Ona göre “Dahiler doğmaz, yaratılır”dı. Bu tezini savunurken de Mozart’ı örnek gösteriyor-du. Sonuçta Mozart’ın daha 5 yaşında müzik konu-sunda gösterdiği başarısı Mozart gibi bir müzisyen olan ve oğlunu sistematik olarak yetiştiren babası-nın eseriydi. Ona göre birçok çocuk kapasitesinin çok altında yetiştiriliyordu ve okula devam ederek bu kapasitenin arttırılması imkanı yoktu. Bir deney yapmaya karar verdi kızı üzerinde. Öncelikle kızını bir matematikçi olarak yetiştirmeyi düşündü ancak Susan bir gün evde bir satranç tahtası bulup bunun hakkında ailesine sorular sormaya başlayınca baba Polgar satrançta karar kıldı. Satrancı sadece hobi olarak oynayan baba, bilgisinin bu proje için yeterli olmayacağını düşündüğünden önce kendisini bu konuda yetiştirdi.

Susan, henüz daha dört yaşına basmadan ba-bası ile satranç çalışmalarına başladı. Susan ilk tur-nuvasına beş yaşında girdi ve dönemin önemli ta-bularından birini de alt etti. 1970’li yıllarda satranç dünyası erkek egemenliği altındaydı ve bu oyunun kadınlara dönük olmadığına dair yaygın bir inanış vardı. Ancak 10 maçın hepsini kazanarak bu tabu-nun yıkılması için ilk adımları atmaya başlamıştı as-lında. Bu esnada Polgar ailesine 1974 yılında ikinci çocukları Sofya ve 1976’da son kızları Judit katıldı. Baba Polgar onların satranç eğitimlerine beş yaşı-na kadar başlamasa da Susan ile çalışmalarına de-vam ederken diğer iki kız kardeş de bu ortamda

büyümeye başladı… Susan, 1991 yılında büyük usta oldu. 1996-1999 yılları arasında ise Dünya Kadınlar Şampiyonu ünvanını elde etti. İkinci kız kardeş Sofya, henüz beş yaşındayken 11 yaş kız-larda Macaristan şampiyonu olarak başlar sat-ranç kariyerine. 1986 yılında 14 Yaş Kızlar Dünya Şampiyonu olan Sofya, olimpiyatlarda da birçok madalya sahibi olur.

Sofya’nın en büyük başarısı ise Roma’da en iyi erkek satranç sporcuları arasında sekiz oyun üst üste kazanmasıdır.

En küçük kardeş Judit, 1988 yılında Dün-ya 12 Yaş Genel Kategori Şampiyonu olarak ilk rekorunu kırar. 1989 yılında dünyada en iyi yüz sporcu arasına giren Judit, 1991 yılında da yeni bir rekor kırarak tarihteki en genç büyük usta ünvanını elde eder. 2005 yılında dünyada en iyi sekiz numaralı sporcu olarak kariyerinin en parlak dönemini yaşar. Peki bu üç satranç de-hası kardeşin sırrı nedir? Gerçekten babalarının savunduğu gibi çalışmayla dahi mi olmuşlardı? Satranç oyunu gibi süregelen bir görev beynin ön kısmında, ön bellek adı verilen bir bölgede işlenmektedir. Buradaki nöronlar gerekli bilgile-ri bağlantılar oluşturarak kaydederler. Ancak bu bağlantılar kısa sürede kaybolur. Yani ön bel-lek geçici bir not defteri gibi çalışır ve sadece yaklaşık 7 değişik bilgi saklayabilir. Bu nedenle 7 basamaklı bir telefon numarası aklımızda tuta-bildiğimiz maksimum bilgidir. Susan’ın bu inanıl-maz hafıza becerisinin temelinde gördüğü taş-ları akılda gruplayarak tutması yatıyor. Siyahlar, beyazlar, piyonlar vb… Çocukluğundan itibaren Susan binlerce kitap okuyup, binlerce hamle in-celediği için satranç oyununun tüm ihtimallerini neredeyse beynine kazımıştı. 10 yaşındaki bir çocuk yaklaşık 10 bin kelime bilir; oysa Susan 10 yaşındayken 100 bin satranç grubunu öğren-meye çalışıyordu. Bu işlem onun beyninin fizik-sel olarak değişmesini sağladı. Polgarların ba-şarısının temelinde örüntü tanıma yatıyordu. Yani herhangi bir satranç oyunu esnasında Polgarlar rakiplerinin tersine oyunda muhakeme yürütmü-

ederken diğer iki kız kardeş de bu ortamda büyümeye başladı…

Susan, 1991 yılında büyük usta oldu. 1996-1999 yılları arasında ise Dünya Kadınlar Şampiyonu ünvanını elde etti. İkinci kız kardeş Sofya, henüz beş yaşındayken 11 yaş kızlarda Macaristan şampiyonu olarak başlar satranç kariyerine. 1986 yılında 14 Yaş Kızlar Dünya Şampiyonu olan Sofya olimpiyatlarda da birçok madalya sahibi olur. Sofya’nın en büyük başarısı ise Roma’da en iyi erkek satranç sporcuları arasında sekiz oyun üst üste kazanmasıdır.

En küçük kardeş Judit, 1988 yılında Dünya 12 Yaş Genel Kategori Şampiyonu olarak ilk rekorunu kırar. 1989 yılında dünyada en iyi yüz sporcu arasına giren Judit, 1991 yılında da yeni bir rekor kırarak tarihteki en genç büyük usta ünvanını elde eder. 2005 yılında dünyada en iyi sekiz numaralı sporcu olarak

Kısacası yıllar süren çalışma Polgar kardeşlerin beyinlerini değiştirmiş. Bu da aslında babasının deha doğulmaz, deha olunur teorisini kanıtlayan bir durum.

21 yaşındayken Suzan satranç ustası ünvanını kazandı. Yaklaşık 600 erkek arasındaki ilk kadın oldu. En küçük kızkardeşi Judit ablasının izini takip etti, şu anda adı dünyanın en iyi 15 erkek oyuncusu ile birlikte anılıyor. Polgar kardeşlerinde etkisi ile günümüzde satranç şampiyonalarında artık kadınlar, erkeklerle eşit şartlar altında yarışıyorlar.

Anlaşılan o ki yaptığımız şey her ne olursa olsun eğer aklımızı tamamen ona verirsek ve gerçekten istersek başarılı olmak mümkün.

Page 20: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

19

Matematik ve Satranç

yor; sezgisel hareket ediyorlardı. Herkesin daki-kalar, bazen saatlerce süren muhakeme sonunda yapabildiği bir hamleyi, Polgarlar hiç düşünme-den yapabiliyorlardı ve üstelik sonunda oyunu da kazanıyorlardı.

Onlar satranç oynarken, beyinlerinde kullanılan kısım, hepimizin yüz tanırken kullandığı kısımla ay-nıydı. Yani Polgarlar herkes nasıl tanıdıklarının yü-zünü bilebiliyorsa, herhangi bir satranç oyununda karşılarına çıkan durumları “önceden tanıyorlardı”. Kısacası yıllar süren çalışma Polgar kardeşlerin be-yinlerini değiştirmiş. Bu da aslında babasının “deha

doğulmaz, deha olunur” teorisini kanıtlayan bir du-rum. 21 yaşındayken Susan satranç ustası ünvanı-nı kazandı. Yaklaşık 600 erkek arasındaki ilk kadın oldu. En küçük kızkardeşi Judit ablasının izini takip etti. Şu anda adı dünyanın en iyi 15 erkek oyuncusu ile birlikte anılıyor. Polgar kardeşlerin de etkisi ile günümüzde satranç şampiyonalarında artık kadın-lar, erkeklerle eşit şartlar altında yarışıyorlar.

Anlaşılan o ki yaptığımız şey her ne olursa ol-sun eğer aklımızı tamamen ona verirsek ve ger-çekten istersek başarılı olmak mümkün.

Suzan, her üçü de satranç tarihinin büyük isimleri arasında olan Polgar kardeşlerin en büyüğü. Onların bu inanılmaz başarıları, babaları Laszlo Polgar’ın yaptığı bir deneye dayanıyor aslında.

Macaristan’da yaşayan pedagojik psikolog Laszlo Polgar’ın ilk kızı olan Suzan 1969 yılında doğduğunda babasının bir teorisi vardı. Ona göre “Dahiler doğmaz, yaratılır”dı. Bu tezini savunurken de Mozart’ı örnek gösteriyordu sonuçta Mozart’ın daha 5 yaşında müzik konusunda gösterdiği başarısı Mozart gibi bir müzisyen olan ve oğlunu sistematik olarak yetiştiren babasının eseriydi. Ona göre birçok çocuk kapasitesinin çok altında yetiştiriliyordu ve okula devam ederek bu kapasitenin arttırılması imkanı yoktu. Bir deney yapmaya karar verdi kızı üzerinde. Öncelikle kızını bir matematikçi olarak yetiştirmeyi düşündü ancak Suzan bir gün evde bir satranç tahtası bulup bunun hakkında ailesine sorular sormaya başlayınca baba Polgar satrançta karar kıldı.

Satrancı sadece hobi olarak oynayan baba, bilgisinin bu proje için yeterli olmayacağını düşündüğünden önce kendisini bu konuda yetiştirdi. Susan, henüz daha dört yaşına basmadan babası ile satranç çalışmalarına başladı.

Susan ilk turnuvasına beş yaşında girdi ve dönemin önemli tabularından birini de alt itti. 1970’li yıllarda satranç dünyası erkek egemenliği altındaydı ve bu oyunun kadınlara dönük olmadığına dair yaygın bir inanış vardı. Ancak 10 maçın hepsini kazanarak bu tabunun yıkılması için ilk adımları atmaya başlamıştı aslında. Bu esnada Polgar ailesine 1974 yılında ikinci çocukları Sofya ve 1976’da son kızları Judit katıldı. Baba Polgar onların satranç eğitimlerine beş yaşına kadar başlamasa da Susan ile çalışmalarına devam

kariyerinin en parlak dönemini yaşar.

Peki bu üç satranç dehası kardeşin sırrı nedir? Gerçekten babalarının savunduğu gibi çalışmayla dahi mi olmuşlardı?

Satranç oyunu gibi süregelen bir görev beynin ön kısmında, ön bellek adı verilen bir bölgede işlenmektedir. Buradaki nöronlar gerekli bilgileri bağlantılar oluşturarak kaydederler. Ancak bu bağlantılar kısa sürede kaybolur. Yani ön bellek geçici bir not defteri gibi çalışır ve sadece yaklaşık 7 değişik bilgi saklayabilir. Bu nedenle 7 basamaklı bir telefon numarası aklımızda tutabildiğimiz maksimum bilgidir. Suzan’ın bu inanılmaz hafıza becerisinin temelinde gördüğü taşları akılda gruplayarak tutması yatıyor. Siyahlar, beyazlar, piyonlar vb…

Çocukluğunda itibaren Suzan binlerce kitap okuyup, binlerce hamle incelediği için satranç oyununun tüm ihtimallerini neredeyse beynine kazımıştı. 10 yaşındaki bir çocuk yaklaşık 10 bin kelime bilir, oysa Suzan 10 yaşındayken 100 bin satranç grubunu öğrenmeye çalışıyordu. Bu işlem onun beyninin fiziksel olarak değişmesini sağladı.

Polgar’ların başarısının temelinde örüntü tanıma yatıyordu. Yani herhangi bir satranç oyunu esnasında Polgar’lar rakiplerinin tersine oyunda muhakeme yürütmüyor, sezgisel hareket ediyorlardı. Herkesin dakikalar, bazen saatlerce süren muhakeme sonunda yapabildiği bir hamleyi, Polgar’lar hiç düşünmeden yapabiliyorlardı ve üstelik sonunda oyunu da kazanıyorlardı. Onlar satranç oynarken, beyinlerinde kullanılan kısım, hepimizin yüz tanırken kullandığı kısımla aynıydı. Yani Polgar’lar herkes nasıl tanıdıklarının yüzünü bilebiliyorsa, herhangi bir satranç oyununda karşılarına çıkan durumları “önceden tanıyorlardı”.

(Kaynak: matematiksel.org)

Page 21: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

20

Sanat ve EdebiyatSanat ve Edebiyat

ATATÜRK CANIM ANNEM

BİLİNÇ KOLEJİ SEVGİ

Canım annem,Annelerin en güzeli,Nur yüzlüm,Işık saçan,Melek annem.

Annelerin en güzeli,Nasıl öderim hakkını?Ne yapsam yanımdasın.En büyük hazinemsin.Melek annem.

6/BSelen AKGÜL

Atam sen rahat uyu.Gözün arkada kalmasın.Türküz biz Türk!Rengimiz al,Alnımız ak.

Elimizde kalem,Önümüzde defter,Düşümüzde okul,Kalbimizde SEN varsın…

6/BAlara Ayça YENER

Bilgi ışığım olsun diyeİlgiye doyayım diyeLazım olan bilgiyeİnandım bu sevgiyeNedenini hiç sormadanÇare buldum okulumdan

Korkmuyoruz cehalettenOkulumuz bilgiyle ilerlerkenLamba gibi ışık verirkenEmin adımlarla yürürkenJilet gibi keskin yüreğimizİnanıyor size gerçekten.

5/AAleyna Gülçin KAMIŞLI

Sevgi

Sevgidir adıEn güzel duygudur yüreğimizdeVe saygı ikisi de birbirinden tatlıGün doğar doğmaz başlarsınİnsanlara hatta bütün dünyaya gerekli.

Sevgi

Sana olan sevgimizEyfel kulesinden büyükVerirsin içindeki güzel kalbiniGerçeği hesaba katmadan seversinİnce ince işlersin yüreğimize tertemiz sevgini.

6/AUmut Deniz TERCANLIDilasude ÖZDOĞANNehir TOSUN

Bilinç Education

Hazırlayanlar:

Türkçe Öğretmeni Sevgi ÖNELTürk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Selin KAHRAMAN

Page 22: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

21

Sanat ve Edebiyat

BULUTSüzülüyor gökyüzünde, sis misali,Yavaş yavaş yürüyor bu mavi sanki,Akşam olunca karanlıkta ayrı bir güzel,Kahverengi siyah gibi oluyor sanki.

Elimi uzatıyorum o eşsiz maviye,Ulaşamıyorum, bakıyorum sadece,Hele de arasındaki o beyazlık...Beni benden alıyor sanki bu şeffaflık.

Uçan kuşları gördükçe yanında,Kıskanıyorum bir kardeş edasıyla,Sana hayran oluyorum her bakışımda,Seni seviyorum mavim, tüm heyecanımla.

9/DBurçin GÜNAYDIN

HİSBİR ŞİİR

Çocuklardan selam geldi,Gökyüzüne, bulutlara,Karlı dağlar ardından,Açan beyaz umutlara...

Ağaçlardan gölge seçtim,Güneşi koydum tepeme,Mutluluğu kucakladım,Sevgi savurdum yüreklere.

Yağmur düştü topraklara,Hüzünlere, sevinçlere,İlmek ilmek işledim,Kainata, güzelliklere.

Mevsimleri geçirdim,Derelerden fikirlerimi taşırdım,Denize dolan ruhumu,Bir şiirle esir aldım.

11/C Melike YILDIRIM

Kaos, karmaşa ve bir de merhamet varBunları oluşturan kimÇılgın ruhun özbenimsemesiTanrı da ağlar mıKanadı kırılmış, çaresiz bir kuş gibi

Bir güvercinin özgürlüğünü engellemişAma o da artık tükenmişO kudretli gücü kaybediyorKimdir, o kimdir

Kendimi ona çok benzetiyorumBitmiş tükenmiş bir sonÇığlıklarım kendi düşünceme karşıÜstte, altta insan, hepimiz farklıyız

İçimdeki sesler kavuruyor beniKimsesizliğim yalnızlığıma alışkınNefret alıp götürüyor beniYavaş yavaş hissizleşiyorum

12/AMustafa Eray ŞEN

Page 23: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

22

Kitabın adı : MELOYazarı : Sevim AK

Yayın Evi : Can Çocuk YayınlarıSayfa Sayısı : 152

Balık tarlası sokağı insanları, çocukların balıklarla konuştuğu zamanları anlatır. Bizim çekingen Melo da bu zamanın öykülerini işiterek büyüdü. Hatta bir gün, o da bir balıkla göz göze gelmeyi başardı. Pıtır adını verdiği yüzgeçli dostuna anlatacak öyle çok şey vardı ki.Alınganlıklar, hayal kırıklıkları... Ancak Pıtır gelmez oldu. Denizde yolunda gitme-yen bir şeyler vardı ve kimse bunun farkında değildi. Derken Melo, yıllar önce savaştan kaçıp mahalleye göç etmiş Tisu Teyze’yle tanıştı. Aranan cesaret sohbetlerde, geçmişin öykülerinde ve bir tutam yaratıcılıkta gizliydi…

Çocuk edebiyatımızın en sevilen yazarlarından Sevim Ak, edebiyat-

taki 30. yılını selamladığı romanı Melo’da, yitirilen çevre bilinci ve katılımla kazanılan öz güven üzerine bir öykü anlatıyor.

“KİTAP TANITIMI”MELO

Sevim AKÖykü ve oyun yazarı.1 Ağustos 1955 doğumlu. Samsun

Subaşı İlköğretim Okulu, Kadıköy Kemal Atatürk Or-taokulu, Kadıköy Kız Lisesi, Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği’ni bitirerek, Biyokimya Uzmanı oldu. 1985 yılından beri çocuk öyküleri yazıyor. İlk kitabı “Uçurtmam Bulut Şimdi” (1997) ile Akademi Kitabevi Öykü Ödülü’nü aldı. Öyküleri Kırmızı Fare, Doğan Kardeş, Bando, Milliyet Kardeş, Vakıf Ço-cuk, Kırmızı Bilye. Televizyon çocuk programları

için öyküler, senaryolar yazdı. “Düşlere Sobe” adlı çocuk oyunu İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelendi.

(Kaynak: www.dr.com.tr)

Page 24: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

23

Sanat ve Edebiyat

‘’Her şeyin iyi gittiğini nereden çıkarıyorsun?’’‘’Herif, rüzgarı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra tel-

leri takılır gibi kadına geliyor, gece yarısı…’’‘’Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku, dedim…’’

Evet. Ah be Müzeyyen ne çektik senden! Kitabı okurken, kendinden geçmeyen varsa lütfen bana ulaşsın. Tam olarak battaniyenin altından çıkmadan okunacak bir ki-

taptır. Ancak İlhami Algör okumaya ‘’Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’’ kitabı ile baş-larsanız, diğer kitapları sizi çok tatmin etmeyebilir. Eğer kitabı okurken, karakterleri kafanızda

canlandırırsanız süper olur. Kitap adeta kafanızda yer eder ve çok canlı bir anlatıma kavuşur. Okurken, birkaç okuma yaptığım kitaplardan biri…

Kitapta neler yok ki? Kişilik paradokslarından tutun da zamanının mühim adamlarına inceden taş-lamalar ve bu taşlamaların yanında kendi halinde yaşanan tutkular... Kitabı okurken, bir yandan dış-lanmışlık, bir yandan çaresizlik ve öte yandan da değersizlik yüklü hissiyat bulutları okurun tepe-sinde biter ve bir süre sonra bu bulutlar birbiri ardına çarpışarak önce okuru, şimşekler çaktırarak korkutur, sonrasında yağan yağmur edasındaki tespitleriyle de huzur verir.Kitabın konusuna gelirsek, çok fazla detay vermeyeceğim. Daha çok üç kişi arasında dönen bir hikayedir. Tamamen hayatınızı adadığınız kişi, eve geldiğinde ortada olmasa nasıl hissederdi-niz? Cevap aslında az çok belli. İşte böyle bir şey…Kişilik paradoksları, bir aynanın karşısına geçip aynadaki ile kendini aynı görememektir. Biri

yapılan seçimleri ifade ederken diğeri (yani aynadaki) ise yapılmayan ya da yapılamayan seçimlerin sahibi bir başka benliği ifade eder. Hani denir ya nerede değilsem orada

mutlu olacakmışım gibi hissediyorum diye. Tam da anlatmak istediğimi özetler ni-telikte bu sözcükler…

Nerede değilsek orada mutlu olacaksak mutlaka okumaya devam etmeliyiz. Okumak başka yerlerde olmak ve kendi benliği-

ni bulmaya bir adım daha yaklaşmak demektir. Bu vesileyle herkese keyifli okumalar dilerim.

“KİTAP İNCELEME”Kitap Adı : Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku

Yazar : İlhami ALGÖR

Yayınevi: İletişim Yayıncılık

Sayfa Sayısı : 65

11/C Kardelen UYANIK

Page 25: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

24

SANATIN HAYATIMIZDAKİ ÖNEMİ

Reşat Nuri GÜNTEKİN

İnsanın olduğu her yerde sanatta vardır. Geçmiş dönemler incelendiğinden, insanoğlunun ortaya çıkışı ile birlikte, sanat eserleri de varlığını göstermeye başlamıştır. Bu durum insanın kendisini herhangi bir araçla ortaya koymak istemesinden kaynaklanır. Sanat anlayışı ve eserleri toplumdan topluma ve kişiden kişiye farklılık gösterir. Çünkü sanat özünde, öznel bir kavramdır. Toplumların ve bireylerin, bakış açıları değişince, sanat eserleri de farklı olur. Sanat denince akla, ilk güzellik gelir. Çünkü sanat güzel olanı güzel bir şekilde ortaya koymak ister.

Günümüz sanat anlayışı daha farklı boyutlar kazanmıştır. Teknolojinin gelişmesi , toplumların ge-lişmesi, insanların sanata olan ihtiyacını arttırmış ve sanata bakış açısını değiştirmiştir. Örneğin, bir sanat eseri ile insanlar duygu ve düşüncelerini diğer insanlara kolaylıkla aktarabilmektedirler. Sanat ve sanatçıya verilen önem her geçen gün azalmaktadır Çünkü günümüzde sanat, sadece ticari amaçlar için kullanılmaktadır. Bir ülkenin sanatçısı varsa; o ülke tanınır, bilinir. Atatürk’ün ‘’Sa-natsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur.” sözü sanatın önemine vurgu yap-maktadır.

Sanat insanların hayal gücü ve becerilerinin birleşimi ile olmaktadır.Her insanın değişik bir sanat dalına yakınlığı ve sevgisi vardır. Toplumun gelişmesinde sanatın mı yoksa bilimin mi yeri daha fazladır sorusunda kesin bir çizgi çizip evrensel bir cevap vermek zordur. Ama şunu söylemek mümkündür ki; toplumların gelişmesinde sanat çok fazla öneme sahiptir.

Sanat üzerinden yüzyıllar geçse bile değerinden bir şey kaybetmemektedir. Sanatsal eserlerin varlığı ülkelerin ve insanların kültürel zenginlikleridir. Sanatsız bir toplum, nefes almayan bir insan demektir.

Çağdaş Türk Edebiyatı’nın ünlü roman ve tiyatro yazarı Reşat Nuri Güntekin, 25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası askeri doktor Nuri bey, annesi Erzurum Valisi Yaver Paşa’nın kızı Lütfiye Ha-nım’dır.

Reşat Nuri Güntekin, Anadolu insanının yaşantısını, sorunlarını, kişisel duygularını, inançlarını sansürsüz, yapmacıklık olmadan, konuşulan Türkçenin tüm yalınlığını ve açıklığıyla dile getiren bir yazardır. Onu ünlendiren ‘’Çalıkuşu’’ romanına gelinceye kadar, yazdığı küçük öy-küler, tiyatro eleştirileri, piyesler, gezi izlenimleri de dikkati çeker.

Güntekin eserlerinde, insan sevgisine geniş yer verir. İyimser bir kişili-ğe sahiptir. Müfettişlikte adım adım gezdiği, Anadolu’yu gördüklerini, duyduklarını kendine özgü tipleri, geleneklerle görenekleri, toplum-sal sorunları , pek derine inmeyen bir gözlemle, etkin bir biçimde an-latır. İyi bildiği sahne tekniğini, duygulu bir yoğunlukta, bazen mizahla iç içe işler.

12/C Yeşim AKBAŞ

11/C Melike YILDIRIM

(Kaynak: www.turkedebiyati.org)

Page 26: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

25

Sanat ve Edebiyat

TÜRKÇEYE DOĞRUNeden mi bu soru? Özellikle de son zamanlarda unuttuğumuz, en değerli varlığımız olan Türkçemizi ‘’Batı’’ sevdasıyla yozlaştırıp, değersiz hale getirdiğimiz için bu soru… En basi-tinden ‘’tamam’’ kelimesini ‘’tmm’’ diyerek, içindeki sesli harfleri silip, üşengeçlikle birlik-te Türkçemizi değersiz bir hale getiriyoruz. Peki neden? İçimizdeki o bitmek bilmeyen ve doğrusunu anlayamadığımız ‘’Batı’’ sevdasından dolayı… Zamanında biz gençlere zorluklar türlü zahmetler ile emanet edilen bu muazzam dili nedendir ki zorlama bir dil haline getirdik. Örneğin ‘’tşkkrlr’’ ? Bunun asıl adı, ‘’teşekkürler’’dir. Ve buna benzeyen birçok örnek…

Hani bir tarif vardır ya, yediden yetmişe diye, herkesin elinde akıllı telefon denilen bir icat ve üşengeçlikle beraber bu güzel dilimizi kısaltmalarla, Türkçeye ait olmayan kelimelerle yozlaştırıp, kendi ellerimizle yok ediyoruz. ‘’Evet’’, ‘’hayır’’ gibi basit kelimelerde bile, sesli harfleri atarak, Türkçemizi çirkinleştiriyoruz. Tarihini bilmeyen milleti, milletten saymadığımız gibi; diline sahip çıkmayan milleti de bu şekilde düşünebiliriz.Ulu Önder Mustafa Kemal Ata-türk’ün, Latin harflerini kabul etmesiyle, daha da güzelleşen Türkçemize sahip çıkalım, koru-yalım, yozlaşmasına izin vermeyelim.

Her kelimeyi, her cümleyi, doğru söyleyemesek de, doğru telaffuz edemesek de, dikkat denilen şeyi doğru uygulamalıyız. Bir gün değil, her gün uygulanmalı ki; özümüzü, atalarımızı unutmamalıyız. Bu aziz dil ve bu ülkeyi bize bırakan atalarımıza en büyük minnetimizi, Türkçe-mize ve vatanımıza sahip çıkarak gösterebiliriz. Çevremize bir baktığımız zaman, neredeyse tüm panolar yabancı dildedir. Reklam panoları, mağaza isimleri, marka isimleri artık Türkçe-nin dışında kullanılmaktadır. Türkçemiz gün geçtikçe Batı dillerinin etkisi altına girmektedir.Bizlere emanet edilen bu kusursuz ve muhteşem dilin özünü, gelecek nesillere taşımalıyız.

12/A Asena ARSLAN

TÜRKÇESİ VARKEN• VERSİYON ⇔ SÜRÜM, UYARLAMA

• EKSTRA ⇔ FAZLADAN

• İMİTASYON ⇔ TAKLİT

• OPTİMİST ⇔ İYİMSER

• SAVE ETMEK ⇔ KAYDETMEK

• ADİSYON ⇔ HESAP FİŞİ

• PRINT OUT ⇔ ÇIKTI

• ANONS ETMEK ⇔ DUYURMAK

• BODYGUARD ⇔ KORUMA

Page 27: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

26

TÜRKÇEMİZE SAHİP

ÇIKALIM!

YABANCIDİLE EVET

YABANCILAŞMIŞ DİLE HAYIR!

TÜRKÇEDünyanın en köklü veen zengin dilidir.

Onu yabancı sözcüklerlekirletmeyin, yok etmeyin!

TURKCHEDEĞİL

TÜRKÇE!

TÜRKÇEMİZPARLAK

İZİMİZDİR!

Objektif-Nesnel, Tarafsız

Star-Yıldız

Partner-Eş

Antipatik-Sevimsiz

Fulltime-Tam Gün

Laptop-Dizüstü Bilgisayar

Jenerasyon-Kuşak,Nesil

Döküman-Belge

Anons Etmek-Duyurmak

Data-Veri

Monoton-Tekdüze

Dizayn-Tasarım

Slayt-Yansı

Analiz-Çözümleme

Bye Bye-Güle Güle

Son zamanlarda gençler arasında yaygınlaşan, dili kı-saltma ve yabancı sözcükle-ri kullanma eylemi yüzünden, Türkçemiz büyük bir sıkıntı içine girmiştir.

Küçükten büyüğe hepimiz bu kök-lü hazineye sahip çıkmalıyız!

Page 28: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

27

Sanat ve Edebiyat

Eğer her şeyi alma gücüm olsaydı “barış” kavramını almak isterdim.Çünkü soyut kav-ramlar ne kadar varlıklı da olsak alınamaya-cak şeylerdir.

Barış kavramı birçok duyguyu beraberinde getirir.

Barış insanları birbirine bağlayan, insanlar içinde sevgiyi ve güveni artıran bir kavram-dır.

Barış kardeşliktir ve hayatımızda önemli bir yer tutar. Bence barıştan yoksun insanların içinde mutluluk, huzur, kardeşlik gibi duy-gular bulunmaz.

Barış, kardeşliğin sembolü, geleceğin yo-ludur. Şimdi ülkesinde savaş olan bir çocuk

düşünelim!

Silah sesleri, tanklar, askerler... Açıkçası ben çok korkardım, gittikçe içime kapanırdım ve geleceğe dair kaygılarım olu-şurdu.

Çocukluğun gerektirdiği hiç-bir şeyi yapamadığımdan bir-çok şeyden yoksun kalırdım.

Mesela güven duygusunu bi-lemezdim.

Böyle duygularla yetişen bir nesil nasıl mutlu olabilir ki? Bu dediklerimi düşündüğümüzde her zaman insanlarla kardeşlik, dayanışma ve beraberlik için-de barış sağlanmalıdır.

6/ADilasude ÖZDOĞAN

“DÜNYA’DABARIŞ”

“YOK ETMEK DEĞİLYAŞATMAK”

Ülkemiz tarihi ve doğal güzellikler bakımından çok zengindir.

Bazı insanlar bunu önemsemiyor. Onları sadece kendi çıkarları ilgi-lendiriyor. Ekonomik gelirleri uğruna ormanları ve içindeki birçok canlıyı katlediyorlar. Buna izin verilmemelidir.

Doğal ve tarihi güzellikler de bir ül-kenin olmazsa olmazıdır.

Ama en önemlisi de bu güzellikleri korumaktır.

Doğal afetlerden insanlara kadar her olası duruma tedbir alınmalıdır.

Ayrıca bu güzelliklerin orijinalliği de korunmalıdır.

Tarihi eser ve yapıların bakımları za-manında ve düzgün bir şekilde yapıl-malıdır.

Öyle ki tarihi bir yapıya gelenler yapı-nın içinde zamana yolculuk etmelidir. Bir ülkenin tarihini anlamanın en güzel yolu budur.

Aynı şekilde ormanları korumak, do-ğaya saygı duymak, yok etmeye de-ğil yaşatmaya odaklanmak ve sahip çıkmak da görevlerimiz arasındadır.

Ülkesini seven, geliştirmek isteyen in-sanlar zaten ülkesinin her şeyini korur.

6/AFatih Mustafa BENZER

Page 29: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

28

Şahika Ercümen ile ilgili merak edilenler şöyle;

Profesyonel Serbest Dalgıç, Serbest Dalış Eğit-meni, Beslenme ve Diyet Uzmanı. 2014 yılı itiba-riyle serbest dalış alanında 6 adet resmi dünya rekoru sahibidir. Şahika Ercümen, 16 Ocak 1985 tarihinde Çanakkale’de doğmuştur. Çocuklu-ğunda yaşadığı astım rahatsızlığı üzerine spora başladıktan sonra su sporlarının birçok dalında şampiyonluklar elde etmiştir. Çanakkale Milli Pi-yango Anadolu Lisesi’ni bitirdi. Ankara, Başkent Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü me-zunudur.

Başkent Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümünde Yüksek Lisans eğitimine devam et-mektedir. 2013 yılı itibarıyla serbest dalış alanın-da 4 adet resmi dünya rekoru sahibidir. Dünya rekorlarının yanı sıra 1998 yılından beri katıldığı yüzme ve sualtı sporları müsabakalarında ulusal ve uluslararası 100’ün üzerinde madalya, çeşitli özel ödüller, kupalar, birçok Türkiye rekoru elde etmiştir. Şahika Ercümen suya karşı olan tutkusu

ve minnettarlığından sualtı ile ilgili birçok sos-yal sorumluluk projesini de gönüllü olarak yü-rütmektedir. İngilizce ve Almanca bilen Şahika Ercümen, Uluslararası Serbest Dalış Eğitmeni Lisansı sahibidir. 22 Temmuz 2014 tarihinde Şa-hika Ercümen aldığı tek bir nefes ile -91 metreye inerek yeni bir Dünya rekoru kırdı! 23 Temmuz 2014 tarihinde ise paletsiz ip destekli serbest dalış kategorisinde 72 metrelik bir dalış yapa-rak bir rekor daha kırdı. Derin dalıştaki tüm resmi Türkiye rekorları kendisine ait olan sporcumuz böylece 6. Dünya Rekoru’na imza atmış oldu.

Doğum Tarihi: 16 Ocak 1985

Doğum Yeri: Çanakkale

Meslek: Sporcu. Çeşitli reklam filmleri ve sos-yal sorumluluk projelerinde yer alan milli spor-cu, engelliler ile dalış, suların korunması ve nesli tehlike altında olan türler ile ilgili sosyal sorum-luluk projeleri yürütmekte, doğru nefeslenme, başarı, motivasyon gibi konularda seminerler de vermektedir.

Şahika ERCÜMEN

Spor ve SağlıkSpor ve Sağlık

Bilinç Education

Hazırlayan: Beden Eğitimi ve Spor Öğretmeni

Gülşah TÜRKAYDIN

Page 30: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

29

Spor ve Sağlık

2002 : Yılın Sporcusu Ödülü Çanakkale/Türkiye2003: Türkiye Şampiyonu Paletli Yüzme 800m ve 400m, (B Grubu)2003: Türkiye Şampiyonu, Sualtı Navigas-yonu2003: Türkiye Şampiyonu, Serbest Dalış Takımı ile2004: Türkiye Şampiyonu, Serbest Dalış Takımı ile2005: Türkiye Şampiyonu, Serbest Dalış Takımı ile2006: Türkiye Şampiyonu, Sualtı Hokeyi Ta-kımı ile2006: Türkiye Rekoru Serbest Dalış, İspan-ya/ Tenerife2007: Türkiye Rekoru ve Türkiye Şampiyon-luğu, Serbest Dalış2007: Türkiye Şampiyonu, Sualtı Hokeyi Ta-kımı ile2008: Türkiye Şampiyonu, Serbest Dalış Takımı ile2008:Avrupa Üçüncüsü, Sualtı Hokeyi Milli Takımı ile İstanbul/ Türkiye2009: Türkiye Şampiyonu, Serbest Dalış2010: Türkiye Rekoru ve Dünya Rekoru’ na en yakın derece ( -65 metre)2011: Dünya Rekoru, Serbest Dalış 110 met-re Buz Altı Yatay Dalış Weissensee/ Avus-turya2011: Buzun altından 70 metre olan bayan-lar rekorunu ve 108 metre olan erkekler re-

korunu kırarak en uzun mesafeyi gitti, Guin-ness Rekorlar Kitabına girdi.2011: Dünya Rekoru 60 metre Paletsiz De-ğişken Ağırlık, Mısır/Dahab2011: Dünya Rekoru 70 metre Paletli Sabit Ağırlık, Mısır/Dahab2013: Dünya Rekoru 61 metre Paletsiz De-ğişken Ağırlık, Van/Türkiye (Van Gölü’ nde kırılanDünya Rekoru dünyanın en ekstrem dalış re-koru olarak ta kabul edilmektedir.)2014: Dünya Rekoru Paletsiz İp Destekli 72 metre Kaş/Türkiye2014: Dünya Rekoru Paletsiz Değişken Ağır-lık 91 metre Kaş/Türkiye

19 Ocak 2015 tarihinde Milliyet Gazetesi tara-fından düzenlenen “61. Milliyet Yılın Sporcusu Ödülleri”‘nde Ercümen 2014 yılının sporcusu ödülünün sahibi oldu. Şahika Ercümen, Ça-nakkale Zaferi’nin 100’üncü yılında şehitleri anmak amacıyla 24 metre derinlikteki İngi-liz savaş gemisi Majestic’e dalarak şehitlerin anısına çelenk bıraktı.

25 Ekim 2015 günü Antalya’da kendisine ait 91 metrelik Dünya rekorunu 100 metreye çıkar-mak isteyen serbest dalış Dünya rekortmeni Şahika Ercümen, yüzeye yaklaştığı sırada fe-nalaşınca ’acil durum protokolu’ uygulanarak tekneye alındı.

ŞAHİKA ERCÜMEN’İN ÖDÜLLERİ

(Kaynak: wikipedia.org)

Page 31: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

30

Bilinç Education

2001 yılında Manisa’nın Akhisar ilçesinde dün-yaya gelen Ayşe Begüm Onbaşı, sporla henüz 3 yaşındayken tanıştı. O günlerde Akhisar’da bale eğitimi alan başarılı sporcu, İspanyol Bale Öğretmeni’nin dikkatini çekmesiyle birlikte, jim-nastiğe yöneldi. Sporcu bir aileden gelen Ayşe Begüm, haftanın 5 günü evinden yaklaşık 50 ki-lometre uzaklıktaki antrenman salonuna giderek sporunu geliştirip, zaman içinde dünya çapında bir jimnastikçiye dönüştü.

Spor kariyerinin yanı sıra Akhisar Anadolu Lise-si’nde öğrenimini sürdüren genç jimnastikçi, 11 yaşından bu yana milli formayı taşıyor. Başarıla-rıyla ülkemizi gururlandıran Ayşe Begüm Onbaşı, İtalya’da düzenlenen Avrupa Aerobik Jimnastik Şampiyonası’nın küçükler kategorisinde zirve-ye çıktı. “Madalya Canavarı” koleksiyonuna yeni bir madalya daha ekledi! Sezonun önemli tur-nuvalarından biri olan Avrupa Aerobik Jimnastik Şampiyonası’nda mücadele eden Ayşe Begüm Onbaşı, küçükler tek kadınlar kategorisinde mil-li takımımıza altın madalya kazandırdı. İtalya’nın Ancona şehrinde düzenlenen ve 22 ülkenin yer aldığı şampiyonada Türkiye Milli Takımı, küçükler kategorisinde yarışan 19 ülkeden biri oldu. Ayşe Begüm Onbaşı da daha önce kazandığı Dünya Şampiyonluğu’nun yanına Avrupa altın madalya-sını da ekledi. Ayşe Begüm, finalde mindere ilk çıkan isimdi. Harika bir performans gösterip ra-kiplerini beklemeye koyulan genç sporcu, 21 bin

150 puanla zirveye çıktı. Turnuvanın ikincisi Rus jimnastikçi Daria Tikhonova olurken, kürsünün üçüncü basamağında da bir başka Rus sporcu Ekaterina Gridina yer aldı. 15 yaşındaki milli jimnastikçimiz Ayşe Begüm Onbaşı’yı artık dünya tanıyor. Kore’de düzenle-nen Aerobik Jimnastik Dünya Şampiyonası’nda 15-17 yaş grubunda Dünya Şampiyonu olarak altın madalya kazanan Ayşe Begüm’ün başarısı tüm Türkiye’de sevinçle karşılandı, herkes onunla gurur duydu.

AYŞE BEGÜM ONBAŞI KİMDİR?

Dünya starımız milli jimnastikçi Ayşe Begüm On-başı, Manisa’nın Akhisar ilçesinde yaşıyor. Anne babası pazarcılık yapıyor. Tekstil ürünleri satan Onbaşı Ailesi’nin ilk ve tek göz ağrısı. Bütün aile, altın madalya kazandığı için biricik kızlarıy-la gurur duyuyor. Ayşe’nin başarısında ailesinin desteği çok büyük. Onu küçük yaşlarda önce bale kursuna, 8 yaşında ise belediyenin jimnas-tik kursuna yazdıran anne babası, onun en büyük sevgi ve motivasyon kaynağı. 15 yaşındaki Ayşe Begüm Onbaşı, 7 yılda sayısız başarıya imza attı. Yani Dünya Şampiyonluğu’ndan kazandığı altın madalya onun ilk madalyası değil. Ayşe’nin dola-bının üzerinde hiç boş yer yok. “Ben bir madalya canavarıyım.”

Ayşe Begüm ONBAŞI

Page 32: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

31

Spor ve Sağlık

Her yerde madalyaları olan Ayşe, şimdiye kadar kaç madalya kazandığını bilmediğini söylüyor. Ama gazetelerin arşivlerine göre 60’dan fazla madalya kazandı. Bunların 35’i ise altın madalya ve çoğunu uluslararası yarışmalardan kazanmış. Ona “Madalya Canavarı” diyorlar. O da çevresi-ne “Ben bir madalya canavarıyım” diyormuş ama bu güzel, minik kız bir canavardan ziyade olsa olsa “Altın Kız” denilmeyi hak ediyor.

“Altın Kız” diyoruz çünkü gerçekten Ayşe Be-güm Onbaşı çok özel bir sporcu. Katıldığı her yarışmada 3 farklı seride yarışıyor. Tek başına, bir başka arkadaşıyla ikili ya da üçlü grupların için-de yarışıyor ve en az 1 madalya kazanıyor. Geçen yıl Meksika’da yapılan Aerobik Jimnastik Dünya Şampiyonası’nda gösterisini yaparken düştüğü için altın madalyayı kıl payı kaçırıp, Bronz madal-ya kazandı.

Bu durum Ayşe Begüm’ü daha da kamçılamış. Hem okuluna gitmiş hem de her gün Akhisar’dan Manisa’ya 45 dakikalık yolculuk yapıp, hafta içi, 3,5 saat; hafta sonları ise 5 saat antreman yap-mış. Azmi ve disiplini onun başarıdan başarıya koşmasını sağlıyor.

Hiç kuşkusuz başarıya giden yolda Ayşe Be-güm Onbaşı yalnız değil. Milli Jimnastik Takımı Antrenörü Gürkan Er, Ayşe’nin yetişmesinde en büyük rolü oynayan kişi. Manisa Spil Jimnastik Kulubü’nde Emire Özkan ve Yasin Talay ile birlik-te antrenörlük yapıp pek çok çocuğun başarılı bir sporcu olması için çalışan Gürkan Er, aynı za-manda Celal Bayar Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu’nda öğretim üyesi.

Yıldız sporcu için hem antrenörü Er, hem Mani-sa Büyükşehir Belediyesi Spor Kulubü, hem de Celal Bayar Üniversitesi Spor Kulübü el ele ver-miş. Üç kulübün de sporcusu olan Ayşe Begüm Onbaşı’nın ulaşım, kıyafet vb. ihtiyaçlarını bele-diye, antreman yapmak için gerekli olan salonu ise üniversite sunuyor.

2008 yılından beri sporcularını hazırladığı özel programla çalıştıran Antrenör Gürkan Er, emeği-nin karşılığını 2013’ten itibaren almaya başlamış. Fransa’daki yarışmalara katılan Ayşe Begüm On-başı ve diğer sporcuların neredeyse tüm madal-yaları kazanmaları milat olmuş, gerisi çorap sö-küğü gibi gelmiş. Öğrendiğimiz kadarıyla Ayşe

gibi onlarca sporcu altın madalya yolunda hızla ilerliyor.

Sporcuların yediğine içtiğine bile müdahale eden Antrenör Gürkan Er, Ayşe Begüm’ün ek-mek, dondurma, çikolata yemesini yasaklıyor. 49 kilodaki Ayşe Begüm’ün kilo almaması için diyetini sürekli kontrol ediyor. Antrenörü, “Sen bir showgirl’sün, çık ve kendin ol, şovunu gös-ter onlara” diyerek motive ediyor. Ayşe Begüm de şovunu içinden geldiği gibi yapıyor. Kimse-ye benzemiyor, kendisine kimseyi örnek almıyor. Kimselere benzemek istemiyor. O kendisi, Ayşe Begüm Onbaşı olmak istiyor. Tek rakibi var o da kendisi. Kostümünü giyiniyor, saçını makyajını ta-mamlıyor ve aynanın karşısına geçiyor. Aynada kendisine bakıp “Bugün bomba gibiyim. Elim-den gelen her şeyi yapacağım” diyor ve yarış-maya çıkıyor. Ayşe’nin başarısı ülke çapında ses getirdi. Herkes onunla gurur duyarken Altın Kız çevresine “Tek rakibim kendimdim. Özveri, di-siplin ve azimle çalıştım. Sadece kendimi aşmak için yarıştım ve başardım.” diyordu. Herkes onun başarısını konuşurken Ayşe Begüm kazandı-ğı altın madalyayı çoktan dolabının üzerine ko-yup soluğu antremanlarda aldı bile. İki yıl daha kendi yaş kategorisinde yine Dünya Şampiyonu olmak için mücadele edecek. Seneye Avrupa Şampiyonasına katılacak. Yani kazanacağı daha çook altın madalya var. Altın Kız, özveri, disip-lin ve azimle çalışıyor. Bu küçük kız çocuğunun altın madalyaları, gururu ve sevincinden başka hiçbir şeyi yok. Milyon dolarlık futbolcular gibi bir sponsoru da yok. Biri Ayşe Begüm’e destek olsa, belki de emekli oluncaya kadar ülkemizin adını dünya spor tarihine altın harflerle yazdır-maya devam edecek, en kötü anlarımızda bile milletçe sevinç duymamızı sağlayacak.

Kaynak: eksisozluk.com

Page 33: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

32

Bilinç Education

Sepaktakraw:Daha çok Güneydoğu Asya bölgesin-de oynanan bu spor, Asya Bölgesi’nde oynanan, ayak voleyboluna benzer. İki takımın üçer kişi ile topu rakip sahaya göndererek puan almayı amaçladığı spor dalı, dışarıdan çok estetik durur.

Gelincik Saklama:İngiltere’nin York bölgesinde yapılan, gelinciği pantolonun içerisinde en fazla tutanın kazandığı ilginç bir spordur.

Telefon Atma:Nokia’nın doğduğu ülke olan Finlandi-ya’da keşfedilen spor, isminden de an-layacağınız gibi organizatörün ayarladı-ğı telefonları en uzağa kim atarsa ona sürpriz bir telefonun verildiği garip bir spor dalıdır.

Bataklık Futbolu:Futbol oyunu gibidir fakat daha fazla yorucudur. Daha fazla çaba sarf edil-mesi gereken bir oyundur. Bir devresi 13 dakika süren bu spor, 6 kişilik iki ta-kımdan oluşur.

Eş Taşıma:17 yaşından büyük ve 49 kilodan ağır olan herkesin katıldığı bu yarışmada; iki eşten birisini, boynunu ters bir şekilde asarak koşmaya başlamasıyla başlar. Hedeflenen yeri bitirene ise aynı atle-tizmdeki gibi madalya verilir.

Fil Yarışı:Nepal’de bulunan bu spor at yarışına benzer. Geleneksel bir spordur

9/B Berat Rıza KOÇ

PEK BİLİNMEYEN SPOR DALLARI

(Kaynak: www.besyo.org)(Kaynak: www.nadirsporlar.blogspot.com)

Page 34: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

33

Spor ve Sağlık

İbn-i Sina’nın tam adı Ebu Ali el-Hüse-yin ibni Abdullah ibn-i Sina el-Belhi’dir. Samanoğulları sarayı maliye kâtiplerin-den ve saygın bir bilim adamı Abdullah Bin Sina’nın oğlu olan İbn-i Sina, Ba-tı’da “Avicenna” adıyla tanınır.

980 yılında günümüz Özbekistan’ında yer alan Buhara yakınlarındaki Afşana kentinde doğdu.

Yalnız doğuda değil, Ortaçağ Avrupa-sı’nda da en büyük tıp bilgini sayılan İranlı Müslüman bir bilgin ve düşünür-dür. Olağanüstü bir zekâ sahibi olduğu için daha 10 yaşındayken Kur’an-ı Ke-rim’i ezberledi.

İbn-i Sina, Kuşyar isimli bir hekimin ya-nında tıp eğitimi aldı. Buhara’da ba-basından ve döneminin ünlü bilginle-rinden özel ders ve iyi bir eğitim aldı. Olağanüstü hafızası ve zekası da bu konuda ona çok yardımcı oldu. 14 ya-şına geldiğinde öğretmenlerini geç-meye başlamıştı.

Felsefe, edebiyat, matematik, tıp gibi çeşitli alanlarda engin bir bilgi birikimi-ne ulaştı. 16 yaşında tıbba döndü ve bu konudaki bilgileri öğrenmekle kalma-yıp yeni tedaviler de geliştirdi.

19 yaşında doktor ünvanı elde etti ve ücret almaksızın hastaları tedaviye başladı. Samani Hükümdarı Nuh bin Mansur’un hastalığını iyileştirmesi üzerine, Buhara’daki olağanüstü zengin kitaplıktan dilediği gibi yararlanması-na izin verildi.

Burada bulup okuduğu kitaplar, bilgisinin daha da derin-leşmesine ve düşüncelerinin gelişmesine büyük katkıda bulundu.

21 yaşına geldiğinde dönemin en büyük hekimlerinden biri sayılıyordu. Gazneli Mahmud’un Samani hanedanlığı-na son vermesi üzerine Buhara’dan Harzem’e gitti.

Düzensiz yaşayışıyla Gazneli Mahmud’u kızdırınca Har-zem’den ayrılarak Irak-ı Acem (İran’ın güneydoğu Azer-baycan bölgesi), Gürgenç ve Rey’de dolaştı. Bu gezgin yıllarında zaman zaman hekimlik yaptı. Bir süre Heme-dan’da Büveyhi Emiri Şemsü’d-Devle’nin vezirliğinde bu-lundu. Siyasal nedenlerle hapsedildi.

Hapisten sonra düşmanlarının kötülüğünden kurtulmak için kentten kente göç etti. Sonunda İsfahan’da, Kâkûyi Hükümdarı Alaü’d-Devle’nin sarayına girdi. Hükümdarla çıktığı bir sefer sırasında 10 Temmuz 1036 tarihinde mide rahatsızlığından Hemedan’da öldü.

İbn-i Sina’nın en büyük yapıtlarından biri “Kitabu’ş-Şifa”-dır (Sağlık Kitabı). İnsanlık tarihinde tek bir kişi tarafından yazılan en kapsamlı yapıt olan Kitabu’ş-Şifa mantık, fizik, geometri, astronomi, matematik, müzik ve metafizik ko-nularında dönemin tüm bilgilerini bir araya getiren bir ansiklopedidir. İbn-i Sina’nın belki de en ünlü yapıtı olan “El-Kanun Fi’t-Tıb” (Hekimlik Yasası), Yunan hekimlerinin bulgularına olduğu kadar kendi gözlem ve deneylerine de dayanan bir tıp ansiklopedisidir.

İbn-i Sina yaşamının son yıllarında, “Kitabu’ş-Şifa’yı”, “Ki-tabu’n-Necat” (Kurtuluş Kitabı) adıyla özetledi. Bunun da özeti olan “İşarâtve’t-Tenbihât” (Belirtiler ve Uyarılar), kendi felsefe sistemini en özlü biçimde dile getirdiği ya-pıtıdır.

Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin muhtelif alanlarında seçkinleşmiş olan, İbn-i Sina matematik alanında matematiksel terimle-rin tanımları ve astronomi alanında ise duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenmiştir.

BİLİM İNSANI İBN-İ SİNA

Page 35: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

34

İbn-i Sina, her şeyden önce bir hekimdir ve bu alandaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Tıpla ilgili bir-çok eser kaleme almıştır; bunlar arasında özel-likle kalp-damar sistemi ile ilgili olanlar dikkat çekmektedir.

İbn-i Sina dendiğinde, onun adıyla özdeşleşmiş ve Batı ülkelerinde 16. yüzyılın ve Doğu ülkele-rinde ise 19. yüzyılın başlarına kadar okunmuş ve kullanılmış olan El-Kânûnfî’t-Tıb (Tıp Kanunu) adlı eseri akla gelir.

Beş kitaptan oluşan bu ansiklopedik eserin bi-rinci kitabı, anatomi ve koruyucu hekimlik , ikinci kitabı basit ilaçlar, üçüncü kitabı patoloji , dör-düncü kitabı ilaçlarla ve cerrâhî yöntemlerle te-davi ve beşinci kitabı ise çeşitli ilaç terkipleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir.

İbn-i Sina, çoğu fizik, astronomi ve felsefeyle il-gili olarak 150 civarında eser yazdı. Farsça olan birkaçı dışında bunların hepsi Arapça’dır.

Bilhassa tıp ilmine dair araştırmaları son dere-ce orijinal ve doğrudur. Bu yüzden doğu ve batı hekimliğine kelimenin tam anlamıyla, 600 yıl hükmetmiştir.

İbn-i Sina, tıp araştırmaları yaparken bazı hasta-lıkların bulaşmasında göze görünmeyen birta-kım yaratıkların etkisi olduğunu, yani mikropların varlığını sezmiş ve bu bilinmeyen mahluklardan eserlerinde sık sık bahsetmiştir. Mikroskobun henüz bilinmediği bir devirde böyle bir yargıya varmak çok ilginçtir.

O çağın Fransasının en meşhur tıp fakülteleri olan “Montpellier” ve “Lauvain” Üniversiteleri’nin temel kitabı İbn-i Sina’nın yazdığı “El-Kanun Fi’t-Tıb” oldu.

Durum XVII. yüzyılın ortalarına kadar böyle de-vam etti ve İbn-i Sina, 700 yıl Avrupa’nın tıp ho-cası oldu. Altı yüzyıl önce Paris Tıp Fakültesi’nin kütüphanesinde bulunan 9 ana kitabın en ba-şında İbn-i Sina’nın Kanûn’u yer almıştır.

Bugün hala Paris Üniversitesi’nin tıp fakültesi öğrencileri St. Germain Bulvarı yanındaki büyük

konferans salonunda toplandıklarında iki kişinin duvara asılı büyük boy portresiyle karşılaşırlar.

Bu iki portre, İbn-i Sina ve er-Razi’ye aittir.

Başlıca eserleri: el-Kanun fi’t-Tıb, (Hekimlik Yasası); Kitabü’l-Necat, (Kurtuluş Kitabı); Risa-le fi-İlmü’l-Ahlak, (Ahlak Konusunda Kitapçık); İşaratve’l-Tembihat, , (Belirtiler ve Uyarılar); Kita-bü’ş-Şifa, (Sağlık Kitabı).

11/B Yağmur SÖZEYATAROĞLU

(Kaynak: www.sabah.com.tr) - Biyografi

Page 36: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

35

Spor ve Sağlık

(Kaynak: www.log.com.tr)

TAŞINABİLİR YAPAY BÖBREKLER

ABD’de kısa zaman sonra bir onay kurumu olan

FDA tarafından onaylanması ve bunun ardından da böbrek yetmezliği hastaları ile buluşması beklenen giyilebilir

yapay böbrek (Wearable Artificial Kidney), 2008 yılında başlayan bir bilimsel projenin geldiği nihai nokta olma yolunda.

Böbrek hastaları için diyaliz makinesini adeta belde taşınabilir bir aygıta dönüştüren bu teknolojik aygıt, 4,5 kg ağırlığıyla kolay taşınabilme avantajı ile

dikkat çekiyor.

Böylelikle böbrek hastalarını uzun saatler boyunca bir diyaliz makinesine bağlı tu-tan işlem, tedavi olunurken iş ya da okullara gidebilecek formaya kavuşturuyor. Has-taların, giyilebilir yapay böbrek ile birlikte hayatlarına diyaliz makinelerinin sınırlamaları olmaksızın devam edebilmeleri amaçlanıyor.Klinik deneyleri devam eden proje, FDA onayı aldığı taktirde satışa sunulacak.

KONUŞTURAN PROTEZLER KANSER sonucu gırtlağı alınan ve bu nedenle konuşamayan hastaların im-dadına ses protezleri yetişiyor.

Gırtlağı olmayanları yeniden konuşturan, hatta şarkı söyleten protezler, sadece 10 dakikalık bir ameliyatla takılıyor. Üç dört ayda bir değiştirilen

protezleri, hastanın kendisi ayna karşısında çıkarıp temizleyebili-

yor ve sonra tekrar takabiliyor.

11/B Selin TUNCER

Page 37: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

36

Gezelim GörelimGezelim Görelim

MUTLU ŞEHİR SİNOPTürkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’nda yüzde 77,7’si ‘mut-luyum’ diyen şirin kentimiz Sinop’u yakından ta-nıyalım.

Sinop Karadeniz Bölgesinin ortasında Anado-lu’nun en kuzeyinde, Boztepe Yarımadasının en dar kesiminde kurulmuştur. Karadeniz’in en gü-zel tabii limanlarından biridir.

Bölgenin en eski şehirlerinden olan il, 3’üncü yüzyıl filozoflarından Diyojen’in doğum yeridir.

Ormanlarla iç içe girmiş plajları şehri ziyaret edenlere inanılmaz güzellikler sunar.İlçeleri; Ayancık, Boyabat, Dikmen, Durağan, Erfelek, Gezde, Saraydüzü ve Türkeli’dir.

Ulaşım

Karayolu: Sinop Ankara’ya 414 km, İstanbul’a 682 km uzaklıktadır.

Havayolu: Sinop Havalimanı, kent merkezine 8 km uzaklıktadır. Ulaşım, dolmuş, ticari taksiler ve uçak şirketlerinin servisleri ile sağlanmaktadır. Sinop ile İstanbul arasında her gün karşılıklı ola-rak uçak seferleri düzenlenmektedir.

Sportif Aktiviteler

Kamp Karavan: İl merkezinde, çadır ve karavan turizmine yönelik altyapısı tamamlanmış olan Gazi Kampı, Karakum Kampı, Yuvam Kampı, Ak-liman mevkiinde Martı Kamping ile Demirkollar Kampı her türlü ihtiyacı karşılayacak niteliktedir.

Avcılık: Sinop ili ve ilçelerinde çok sayıda yaban domuzu bulunmaktadır. Yöre avcıları tarafından avlanmaktadırlar. İlde domuz avcılığı için altyapı tamamlandığında, avcılık yöre dışına taşacaktır.

Yelkencilik: Sinop İl merkezinde ulusal ve ulus-lararası düzeyde yelken yarışmaları yapılmakta-dır.

Ne Yenir? Yöreye özgü yemekler; Nohul (üzümlü-ceviz-li-kıymalı-yoğurtlu), Katlama Pilaki (Hıdırellez yemeği), Mısır Pastası, Hamursuz, Kaşık Çıkart-ması (mamalika), Keşkek Yemeği, Hamsi Dolma-sı, Ayva ve Kestane Yemeği, Kulak Hamuru (içi etli mantı), Islama, Mısır Çorbası, Mısır Tarhanası, Sirkeli Patlıcan ve Sirkeli Pırasa.

Ne Alınır? Yöre el sanatları yönünden oldukça zengindir. Ayancık İlçesi’nde keten dokumacılığı yapıl-maktadır. Çember de yörede dokunmakta, hem başörtüsü olarak hem de dekoratif amaçlı kul-lanılmaktadır.

Mahrama ve Durağan Bezi, Durağan İlçesinde dokunmaktadır.İl merkezinde görülen el sanat-larından birisi, halk arasında kotracılık da deni-len, gemi modelciliğidir.

Ayrıca ilde Özekes ailesinin dört kuşaktır devam ettirdiği el yapımı bıçak üretimi de önemli bir yer tutar.

Yapmadan Dönme... Akliman Yöresi, Hamsilos Koyu, Sarıkum Gölü (tabiatı koruma alanı), Ayancık Akgöl, Bazalt Ka-yalıkları, Boyabat Kalesi, Ambarkaya Kaya Meza-rı, Tatlıca Şelalesini ziyaret etmeden,Sinop Müzesi Cezaevi ve kalesini görmeden,Mantı, Nokul (kıymalı ve üzümlü), Islama (tavuklu) yemeden,Dünyaca ünlü hediyelik kotra ve taka maketleri, turistik çelik bıçaklar, keten işlemelerinden al-madan,DÖNMEYİN...

Sinop TürküleriAk Bakraçlar Susuz KaldıBen Giderim Batum’aBük Dibinde YatarımDil lalaEntarisi Salkım Salkım

Bilinç Education

Hazırlayan: Sosyal Bilgiler Öğretmeni

Yasemin TURAN

Page 38: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

37

Gezelim Görelim

HAMURSUZ KESTANELİ İÇ PİLAV

MISIR ÇORBASI NOKUL

İÇLİ TAVA

PEŞKİR

NE YENİLİR?

BIÇAK MAHRAMALAR

KOTRACILIK

ÇEMBER

PEŞKİR

NE ALINIR?

Page 39: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

38

NEREYE GİDİLİR?

AKGÖL

BAZALT KAYALIKLARI

HAMSİLOS

TATLICA ŞELALESİ

AKLİMAN

BOYABAT KALESİ

SARIKUM

AMBAR KAYA KAYA MEZARI

ERFELEK ŞELALESİ

TARİHİ CEZAEVİ

(Kaynak: kulturturizm.gov.tr)

Page 40: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

39

Gezelim Görelim

BAŞKENTİ

Cape Town (Yasama), Pretoria (Yürütme), Blo-emFontein (Yargı)

NÜFUSU

63.261.080 (2016)

YÜZÖLÇÜMÜ

1.125.815 km2

RESMİ DİLİAfrikaner, İngilizce, Zuluca ve yerel diller DİNİ

Hıristiyanlık, İslamiyet

PARA BİRİMİ

Rand

KOMŞULARI

• Afrika’nın güney ucunda yer alır. Mozambik, Swaziland, Zimbabve, Botswana, Namibya ile komşudur. Atlas ve Hint okyanusuna kıyısı vardır.

• Güney Afrika toprakları içinde yer alan Lesotho bağımsız bir devlettir.

YER ŞEKİLLERİ

• Ülkenin doğusu diğer bölgelere göre daha dağlıktır.

• Ülkenin ortasında platolar, kıyılarında ise dar bir şerit halinde ovalar bulunur.

• Ülkenin kuzeybatısında iç kesimlerde Kalahari çölü yer alır.

• Ülkenin en önemli nehri Oranj ve Lipopo’dur.

NÜFUS VE YERLEŞME

• Afrika’nın nüfusu en kalabalık ülkelerindendir.

• Farklı etnik gruplar vardır.

• Nüfus daha çok güney ve doğu kesimler ile maden yataklarının çok olduğu Johannesburg çevresinde toplanmıştır.

• Cape Town, East London, Port Elizabeth, Dur-ban önemli liman kentleridir.

GÜNEY AFRİKA CUMHURİYETİ Hazırlayan: Sosyal Bilgiler Öğretmeni

Yasemin TURAN

Page 41: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

40

ENDÜSTRİ

• Afrika Kıtası’nın en gelişmiş ülkesidir.

• Zengin yeraltı kaynakları ve yetişmiş insan gücü var-dır.

• Kömüre dayalı termik santral ve nükleer, hidroelektrik santralleri vardır.

TARIM VE HAYVANCILIK

• Geniş tarım topraklarına rağmen sulama yetersiz ol-duğundan üretim azdır.

• En çok üretilen mısırdır. Bununla birlikte diğer ürünler buğday, yer fıstığı, şeker kamışı ve ayçiçeğidir.

• Cap bölgesinde üzüm, turunçgiller ve meyveler ye-tiştirilir.

• Hayvancılık olarak koyun, keçi, tiftik ve sığır yetiştiri-ciliği önemlidir.

• Ülkenin batı kısmından soğuk su akıntısı geçtiği için balıkçılık da gelişmiştir.

YER ALTI KAYNAKLARI

• Yer altı kaynakları bakımından çok zengindir.

• Taş kömürü bakımından çok zengindir.

• Elmas, altın, platin bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alır.

• Dünyada krom üretiminde 3. sıradadır.Ulaşım

• Gelişmiş, kara, hava ve demiryollarına sahiptir.

• Dış ticarette deniz ulaşımı çok kullanılmaktadır.

TİCARET

• İhraç ürünleri arasında başta madenler yer alır. • İthalatı ise otomotiv ürünleri, kimyasal maddeler ve kâğıttır.

Page 42: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

41

İlginç Bilgilerİlginç Bilgiler

Portakalın adı Türkçeye “Portugal” yani portekiz ifadesinden geçmiştir.

Bunun nedeni Osmanlı’ya portakal meyvesinin Por-

tekiz’den gelmesidir.

Topuklu ayakkabılar ilk olarak 1600’lü yıl-larda erkekler tarafından giyilmiştir. Daha

sonra kadınlar daha erkeksi görünmek için giymeye başlamışlardır.

Bir Dolunayın Görülmediği Tek Ay 1865 Şubat’tır.

1838 yılında Fransız Daguerre tarafından çekilen bu fotoğrafın sol alt köşesinde görü-len vatandaş, fotoğrafı çekilen ilk insan olma

özelliğini taşıyor. Tarihe geçen adamın muhte-melen bundan hiçbir zaman haberi olmadı.

24 Şubat 1954’te İstanbul Boğazı buz tutmuş ve

insanlar yürüyerek boğazı geçmiştir.

Arkadaş kelimesiOrta Asya’da

Türk savaşçıların arkadan gelen saldırıları önle-

mek için sırtlarına dayadıkları taştan

gelir. “Arkataş”

Buz devrinde 32 bin yıl önce, bir

sincabın gömdüğü tohumdan çiçek üretilmiştir. Buz

devri animasyonun-daki sincabın ça-bası boşuna değil

yani.

İlginç Bilgiler

Hazırlayan: Türkçe Öğretmeni

Sevgi ÖNEL

Page 43: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

42

2011 yılında Japonya’da meydana gelen 8.9 büyüklüğündeki deprem öyle etkili oldu ki Dünya’da günler 1.8 mikrosaniye kısaldı!

Osmanlı’da hasta bulunan evin penceresine kırmızı/sarı çiçek konurdu. Çiçeği gören sa-tıcılar, hasta rahatsız olmasın diyesessizce geçerlerdi.

Afrika taraflarında yaşayan bir kız çocuğu ilk insanların kemiklerinden oluşan tabağı oyun oynarken buldu.

Panama Kanalı’nın yapımında 25.000 işçi hayatını kay-betmiştir.

İlk yeraltı tüneli 1 km. uzunluğunda olmuş ve bundan 4 bin yıl önce Irak’ta Fırat Nehri’ninaltından geçmiştir.

1960’larda CIA, Rus konsolosluklarındacasusluk için, Akustik Kedicik ismini verdiği programında, cerrahi yöntemle kedilerin içi-ne mikrofon, pil ve anten yerleştirerek kedileri dinleme cihazına dönüştürdü.

Yıllar önce kahve çekirdeklerini ala-bilmek için evrak gerekiyordu.

Page 44: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

43

İlginç Bilgiler

Titanik’te 2223 yolcu vardı. Ama aslında gemide 2224 yolcu olması gerekiyordu. Satılan biletin

yolcusu Titanik’e binmedi, bilet bir doktor tara-fından Avrupa seyahati sırasında alındı. Ancak doktor Fransa’dan başladığı yolculuğunu kötü hava koşulları nedeniyle Southampton Lima-

nı’na kadar sürdüremedi ve gemiyi kaçırdı. Bi-leti olduğu halde gemiye binemeyen tek yolcu,

Türk Doktor Besim Ömer AKALIN’dı.

İlk çağlarda tuvalet alışkanlığı olmadığı için evin içine tu-

valetlerini yapıyor-larmış ve genelde onlara basıyorlar-mış ve o çağda

pisliklere basma-mak için topuklu

ayakkabı giyilirmiş ve topuklu ayak-kabı o çağdan

itibaren günümüze ulaşmıştır.

Saatin icadından önce, belirli bir süre boyunca

yanmaya ayarla-nan mum saatleri vardı. Hatırlatıcı veya alarm kur-

mak istediğinizde, istediğiniz zama-na denk gelecek şekilde muma bir çivi tutturuyor-

dunuz ve mum o seviyeye kadar

eridiğinde, bunlar metal mumluğun

üzerine düşüp ses çıkararak sizi uyan-

dırıyordu.

1900 yılındaAmerikan patentdairesi başkanıCharles Duell

“Artık yenihiçbir şey yok.İcat edilebile-

cek her şey icat edildi.” dedi.

Saat alarmı olmadan önce

insanlar,“tıktıkçı”larsayesinde

uyanıyorlardı.

(Kaynak: www.gelisenbeyin.net)

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR...* Su aygırının sütü pembedir.* Bal güneş görmediği sürece bozulmaz.* O piti piti ingilizce bir şiirin giriş dizesidir.*Peynir ve bitter çikolata diş çürümesini önler.* Timsahlar daha derine batmak için taş yu-tarlar.* Bir yılan üç yıl uyayabilir.* Sağ elini kullananlar sol elini kullananlara göre 9 yıl daha fazla yaşamakta.* İnsan yılda en az 1460 tane rüya görür.* Kelebeklerin ömrü bir gün değildir.* Su samurları el ele tutuşarak uyurlar.* Leonorda Da Vinci aynı anda bir eliyle yazı yazıp, diğeri ile resim yapabiliyordu.* İnsan beyninde 37.2 tirilyon hücre bulunur.* Yarasaların görme duyularında sıkıntı yoktur.

Page 45: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

44

BİLİNÇ, ÇOCUKLUK VE ÇOCUKLARLA FELSEFE

“Her çocuk filozoftur, ama çok azı öyle kalır” demiş ünlü yazar Brigitte Labbe. Çocuklar doğuştan filozoftur. Oyunun kuralını merak et-mek gibidir, çocuklar için varoluşun nedenini, evrenin sırlarını doğayı merak etmek. Aslın-da felsefe denilince gelişmiş zihinsel bece-riler düşünülür. Bu yüzden çocuk ve felsefe yan yana yanlış iki kelime gibi görünür. Fakat merak etme, sorgulama, soru sorma, cevap arama, nedenini düşünme, hayret etme gibi durumlar felsefenin temelini oluşturur ki bu durumlar çocukluğun en masum tanımlarıdır aynı zamanda. Büyüdükçe kaybolan masu-miyetin bir parçası da bu yetilerin sönmesidir. Bu yüzden evreni, uzayı, güneşin büyüklüğü-nü, bitkileri, hayvanları çocukken merak et-miştik ama sonra merak etmedik.

Çocukluk böylesine felsefenin içine doğmuş bir hal iken, bu durum sistemli ve bilinçli bir şekilde yapıldığında çocukların dinleme be-cerisinin ve kendine güvenin inşasına kadar uzanan bir gelişim süreci perçinlenmiş olur. Hatta hatta felsefenin yapılacağı doğru kişiler aslında tam da çocuklar. Zihin arı, önyargısız, sorgulamak üzere kurulmuş bir kafa yapısı…

Her şey kusursuz! Bir de bunun yanında çocu-ğu eleştirmek, tartışmak, bilgiyi üretmek, de-ğerlendirmek gibi bilişsel aşamalara taşırken iletişim kurma, dinleme, anlama, empati kurma gibi sosyal becerileri de kazandırır. Ve o eksik yanlarımızdan biri tartışma kültürünü öğret-mek de bir başka kazanım. Çünkü farklı olanı dinlemek, farklı olana saygı duymak, ötekinin varlığını kabullenmek bir felsefe adabıdır. Kır-madan dökmeden ötekini anlamak, özgürce düşüncelerini ifade etmek… Felsefe ilerleme-nin başlangıç noktasıdır. Toplumlar felsefenin ruhuyla aydınlanmıştır. Bilinçli insan olmak da felsefeyle başlar.

Çocukluktan itibaren verilmiş bir felsefe eği-timi çocuğun akademik ve sosyal başarısını tetiklerken çok özel ve önemli bir gelişmeyi de oluşturur: “Değerlerini bulmasını.” Çocuk-lara iyinin kötünün formülünü veremeyiz, onun bunları anlaması ancak belli bilişsel süreçle-ri kazandığında pek mümkün. Sorgulayarak anlayarak bunun yolunu bulmasını sağlamak ise bazı değerleri kalıcı öğrenmesini sağlar. Erdemli olmayı ezberletemeyiz ama erdemli olma bilincine ulaştırabiliriz. Erdemi ve iyi olanı isteme sürecine taşıyabiliriz.

Ayrımcılık, savaşlar, ötekileştirme, ırkçılık, eko-nomik ve cinsiyet eşitsizlikleri, şiddet, adalet-sizlik, tahammülsüzlük, çevre kirliliği artık bazı toplumların değil yaşadığımız zamanın genel sorunlarıdır. Dünyamız bu olumsuz gelişme-lerle her geçen yıl daha çok kirlenirken; bu-nun yanında başka bir gelişme de içinde farklı enerji ve farklı donanımla gelen yeni nesil ço-cuklardır. Onlar dünyayı bu olumsuzluklardan seçimlerini iyiden yana yaparak kurtaracaklar değiştirecekler. İyiyi güzeli doğru olanı seç-meleri için bilinçlenmeleri, bilinçlenmeleri için sorgulayıp anlamaları gerekmektedir. Eğitim-cilerin okulların topluma dünyaya bir görev olarak görüp çocukları felsefe ile tanıştırması en çok bunun için gerekmektedir.

Toplum olmak uzlaşma gerektirir. Bundan her geçen gün koparken; eleştirmek, değerlen-dirmek farklı düşünebilmek ve anlamak, anlaş-mak iletişim kurmak uzlaşmak ancak bir bilinç seviyesi ile mümkündür. Dünya ve toplum için bilinç; bilinçlenmek için de felsefe diyoruz. Çocukları felsefeyle tanıştırıp; bilimin, sanatın, üretkenliğin bir parçası olacakları yaşamlar ye-şertmek istiyoruz. Dünyayı güzellik kurtaracak-sa, sevmekle başlayacaksa her şey; bilinçlerin iyiye yönelmesiyle gerçekleşecek bir gün…

Derya GÜNGÖRBilinç Koleji Genel MüdürüFelsefe Öğretmeni

Page 46: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

45

Felsefe

HİNTLİ BİR BABA VE OĞULHintli yaşlı bir baba, oğlunun sürekli her şey-den şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün oğlunu tuz almaya gönderir.

Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çocuk döndüğünde yaşlı babası ona bir avuç tuzu bir bardak suya atıp içmesini söyler.

Çocuk, yaşlı babasının söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürür. “Tadı nasıl?”

diye soran yaşlı babasına öfkeyle “Acı..”diye cevap verir. Baba kikirdeyerek oğlunu kolundan tutar ve dışarı çıkarır.

Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve oğluna bu kez de bir avuç tuzu göle atıp gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çocuk ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sorar:

“Tadı nasıl?” “Ferahlatıcı…” diye cevap verir çocuk. “Tuzun tadını aldın mı?” diye soran yaşlı adamı, “Hayır!” diye cevaplar oğlu. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş oğlunun yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir. Ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti neyin içine konduğuna bağlıdır. Şikayetin olduğunda yapman-gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili hislerin genişletmektir.“Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.”

“Pencereyi açınca iki yere bakabiliriz: Çamur dolu yollara veya güneşli gökyüzüne.Hangi yöne bakarsak çocuklarımız da o yönden ilerler.”

ÇİFTÇİ FLEMİNGİskoçya’da yoksul mu yoksul bir çiftçi yaşar-dı. Adı Fleming’di. Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin gel-diği yere koştu.

Bir de baktı ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk kurtulmak için çırpınıp duruyor, bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi, çocuğu bataklıktan çıkardı ve acılı bir ölümden kurtardı. Ertesi gün Fleming’in

evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini.“Oğlumu-kurtardınız, size bunun karşılığı vermek istiyorum.” dedi.

Yoksul ve onurlu Fleming “Kabul edemem!” diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada çiftçinin küçük oğlu göründü. “Bu senin oğlun mu?” diye sordu aristokrat.Çiftçi gururla “Evet” dedi. Aristokrat devam etti: “Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver, onun iyi bir eğitim almasını sağlayayım“ dedi. Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu aris-tokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming’in oğlu, Londra’daki St.Mari’s Hospital Tıp fakültesinden mezun oldu ve tüm dünyada adını penisilini bulan Sir Alexan-der Fleming olarak duyurdu.

Bir süre sonra aristokratın oğlu zatüreye yakalandı. Onu ne mi kurtardı? Penisilin!Aristokratın Adı: Lord Randolph ChuckOğlunun Adı: Sir Winston ChurchillKurtaran Doktor: Çiftçinin oğlu Sir Alexander Fleming

(Kaynak: www.aktuelpdr.net

Page 47: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

46

Bilinç Koleji Sağlık Lisesi’nden öğrencilerimiz, çok değerli Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fa-kültesi’nden Prof. Dr. Erten Gökçe ile bir röportaj gerçekleştirdiler. 11/A sınıfından öğrencilerimiz Bengüsu Demirel ve Hacer Şahin’in ilk röportaj deneyimi, eğlenceli ve son derece öğretici geçti.Şimdi röportajımıza başlayalım.

Bengüsu DEMİREL: Merhaba sayın hocam. Bize biraz yaşam hikayenizden bahseder misiniz?

Erten GÖKÇE: Tabii ki. Ben Prof. Dr. Erten Gök-çe. Ankara Üniversitesi Öğretim üyesiyim. Aynı zamanda Temel Eğitim Bölüm Başkanıyım.Muğla Fethiyeliyim. İlkokulu bir köy okulunda okudum.

Eğitim öğretimimin bir kısmını Fethiye’de tamam-ladım. Sonra Ankara Üniversitesi’nden mezun oldum. Pek çok okulda, kurumda, şirketlerde eğitimci olarak, akademisyen olarak görevle so-rumluluk üstlendim. Şu anda da yine Ankara Üni-versitesi’nde göreve devam ediyorum.

Bilinç Koleji’nin de çalışmalarına destek veri-yorum. Sizleri de kutluyorum. Çok iyi çalışmalar yaptığınızı düşünüyorum. Yaşamda üç şeye ina-nıyorum. Bir tanesi, hayalleriniz ve hedefleriniz olmalı hayatta. Benim hep hayatta hedeflerim vardı.

Bu Ankara’da yaşamak üzerine kuruluydu hep.Ankara’yı nedense hep çok sevmiştim. İkinci-si ise başarının sürpriz veya tesadüf olmadığını

düşünüyorum. Başarı istiyorsan, sürekli ve etkili çalışacaksın. Ben bunu öğrendim ve bunu yap-tım. Üçüncüsü ise hayatta her şeyin bedeli vardır.

İyi şeyler yapmanın da, kötü şeyler yapmanın da..Dolayısıyla hayatta üç şey var. Hayaller ve hedef-ler, sürekli ve etkili çalışma, bedelini ödeme. Bu üç şeyi çok önemsiyorum. Ve sizlere de tavsiye ediyorum.

Tabii sizin yaşlarınızda çok anlayamıyorsunuz hayatın getireceklerini, götüreceklerini.. Hayat biraz eğlence, bilgisayarlar, telefonlar, arkadaş ortamı, cafeler, ortamlar, çok cazip.

Bütün bu cazip ortamların içerisinde oturup ders çalışmak açıkcası çok da cazip gibi gö-rünmüyor.

Ama gerçek şu ki bir şey istiyorsan onun karşı-lığını ve bedelini vermek zorundasın. Yani hayat sana bir şey vermeden önce, senin hayata bir şeyler katman gerekiyor. Sanırım işte hayatın özü, ana fikri de bu bence…

Prof. Dr. Erten GÖKÇE ile Röportaj Hazırlayan: Türk Dili ve Ed. Öğretmeni

Selin KAHRAMAN

Page 48: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

47

Röportaj

Hacer ŞAHİN: Bu güzel cümleler için çok te-şekkür ederiz. Peki biz gençler için, yaşamımızı yönlendirebileceğimiz fikirleriniz ya da önerile-riniz var mıdır?

Erten GÖKÇE: Size şunu söyleyim; lisedeki öğ-renciler aslında yetişkin olma sürecine yaklaşı-yor. Sizler mesela yakında mezun olacaksınız. Sizi yepyeni bir hayat bekliyor.

Size birkaç tavsiyede bulunmak isterim. Birincisi hayatınız boyunca doğru söyleyin, dürüst olun, insanların seveceği, saygı duyacağı saygın bir birey olmak için uğraşın. Ben buna kısaca ka-rakter sahibi olmak diyorum.

İkincisi de ilişkileri iyi tutmak lazım. Nedir bu? Arkadaşların ile ailen ile ilişkileri iyi tutmak çok önemlidir. Çevrenizdeki insanlarla olumlu ve ya-pıcı iletişim kurmak da buna dahildir. Üçüncüsü ise, bazen hayatta zorluklar olur, hepimizin başı-na gelebilir.

Kötü zamanlar yaşayabilir. Yaşamda karşımıza çı-kan engellere karşı düşmemek değil, düştüğün zaman kalkmasını bilmektir. Şimdilik bu üç öneri hayatınızın akışını farklı etkileyebilir.

Erten GÖKÇE: Açıkca ifade etmek gerekirse en zor sorunuzun bu olduğunu söylemek istiyorum.

“Mücadele ile hedeflere ulaşma çabası ile gel-miş ama kazanılan başarıların bedeli ödenmiş bir hayattır; hayat benim için..”

Hacer Şahin – Bengüsu Demirel: Sevgili hocam bizlere kıymetli vaktinizi ayırdığınız için çok te-şekkür ederiz.

Hacer ŞAHİN: Hayatınızı bir cümle ile

anlatmak isteseydiniz o kısa cümle ne olurdu?

“ Bir şey istiyorsan

onun karşılığını ve

bedelini vermek zorundasın.

Yani hayat sana bir şey

vermeden önce, senin

hayata bir şeyler katman

gerekiyor.” “ Hayat; yaşamda karşımıza çıkan egellere karşı düşmemek değil,

düştüğün zaman kalkmasınıbilmektir. ”

Page 49: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

48

MÜZİĞE DAİRSesleri çeşitli usullerle düzenleme sanatıdır. Bu düzenleme melodi, armoni, polifoni gibi şekil-lerde olur. Müzik duygu ve hayallerin ifade vası-talarından biridir. Daha tarihin başlamadığı eski çağlarda doğmuştur. İlkel insanlar, çeşitli ayinler vesilesiyle sevinçlerini ya da kederlerini belli et-mek için müzikten faydalanmışlardır. Bu devir-lerdeki müzik aletleri şüphesiz sadece el, ayak ve sesten ibaretti.

Ellerini birbirine ayaklarını yere vurarak sesler çıkarırlardı. Ses de en önemli müzik aleti yerini tutardı. Eski Mısırlılar, Çinliler, Yunanlılar ve Ro-malılarda ise müziğin çok önemli bir yeri vardı.Öyle ki, bugün kullandığımız müzik sözü bile, Eski Yunanca’dan gelir. Onların en büyük tanrı-sı olan Zeusun kızı «Mousa» (Müz) diye anılırdı. Müzik sözü bu addan geliştirilmiştir.

Hıristiyanlığın çıkışından sonra kilise müziği ge-lişmeye başlamış, bu arada halk türkülerinde de bazı gelişmeler olmuştur.

15. ve 16. yüzyıllarda kilise müziği en gelişmiş ha-line ulaştı. 17. yüzyılda yeni müzik aletleri gelişti-rildi ve opera doğdu. Batı müziğinin klasik çağı olan 18. yüzyılda Beethoven, Mozart, Bach gibi dünyaca tanınan dev besteciler yetişti.

19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılda Batı müziğin-de yeniden büyük gelişmeler oldu. Stravinsky, Prokofiyev gibi besteciler yetişti ve caz müziği doğdu.

MÜZİĞİN KAYDEDİLMESİMüziğin en önemli konularının başında bir müzik eserinin kaydedilmesi gelir. Müzik eserleri bu-gün nota ile kaydedilmektedir. Notanın kullanıl-maya başlaması oldukça yenidir. 11. yüzyıla ge-linceye kadar nota diye bir şey bilinmiyor, bazı hatırlatıcı çizgi ve işaretlerle müzik eserlerinin kaydedilmesine çalışılıyordu. Şüphesiz ki bu, çok yetersizdi. Bu bakımdan müzik eserleri an-cak duyma yoluyla, kulaktan kulağa yayılıyordu.

11. yüzyılda Guido adlı bir İtalyan, Latince bir ila-hinin altı mısranın ilk seslerinin ayrı tonlarda ol-duğuna dikkat etti. Bu ilk sesler Ut, Re, Mİ, Fa, Sol, La idi. Guido seslerin tonları akılda tutulur-sa, heceler başka şekilde de düzenlense ses-lerin unutulmayacağını düşündü. Böylece 6 ton tespit edilmiş oldu. Sonradan ut’a «do» dendi, la’dan sonra da «si» ilave edildi. Böylece, bu-gün de kullanılan ve 7 ana tonu içinde toplayan «gam» meydana geldi. Notalar, porte denen 5 çizgiden meydana gelmiş satırlar üzerine yazılır. Porte çizgilerinin üstüne ve arasına nota yazıla-bildiği gibi, bir portenin alt ve üstüne eklenen çizgilere de yazılabilir. Her portenin başında bir işaret bulunur. «Anahtar» diye anılan bu işaret notanın perdesini göstermeye yarar. Müzikte başlıca üç çeşit anahtar, «sol», «fa», «re» anah-tarları kullanılır.

En çok kullanılan sol anahtarıdır. Türk müziğinde yalnız sol anahtarı kullanılır. Porte çizgisindeki bir notanın yanına «diyez», «bemol», «natürel», «es» gibi özel işaretler konabilir. Bunlar, seslerin tonlarındaki değişiklikleri ve duraklamayı bildirir. Porte çizgisinin üzerinde dikey çizgiler görürüz. Bunlar ölçü çizgileridir. Eldeki notanın ölçüsü anahtarın hemen yanına yazılır. Çizgiler o ölçüye göre notaları böler.

MÜZİKTE SES VE HAREKETMüziğin iki ana elemanı vardır: Ses ve hareket. Ses, titreşimler sayesinde duyulur. Eğer bir tit-reşim düzenliyse, müzik sesini meydana getirir. Düzensiz ise, o zaman buna gürültü deriz. Bir sesi meydana getiren çeşitli faktörler şunlardır:

Perde: Bir sesin belirli bir zaman içinde meyda-na getirdiği titreşim sayısıdır. Titreşim çoksa ses «yüksek perde» den (tiz), azsa «alçak perde» den (pes) olur.

Ton: Bir müzik sesi aynı zamanda bir sesin ya da müzik aletinin niteliğidir. Bir tonun yumuşak veya sert olmasına «şiddet» denir. Tonların özellikleri de bir sesin niteliğini meydana getirir. Mese-la boru’nun sesi klarnetten, obua’nın sesi ke-man’dan farklıdır.

MüzikMüzik

Bilinç Education

Hazırlayan: Müzik Öğretmeni

Umutcan DÜLGER

Page 50: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

49

Melodi (ezgi): Birbiriyle ilgili tonlar serisidir. En büyük özelliği bir müzik fikrini ifade etmesidir.

Armoni: İki veya daha fazla tonun beraber ha-reket etmesiyle meydana gelir. Aynı zamanda sesleri birleştiren müzik bilimidir.

Aralık: İki sesin titreşimi arasındaki orandır. Me-lodi de olsun, armoni de olsun kulaktaki müzik etkisini seslerin aralığı meydana getirir. Sesten sonra müziğin en önemli elemanı harekettir. Mü-zikte hareket zaman, ölçü, tempo ve ritim vası-tasıyla sağlanır.

Zaman, sesin süresidir. Notaların başındaki ke-sirler zamanı gösterir.

Ölçü porte üzerindeki çizgilerle gösterilir. No-tanın başında belirtilen zaman süresine göre, notayı parçalara böler. Tempo, bir müzik eserin-de müzik hareketinin hızlı ya da yavaş olacağını belirtir. Ritim, hareketlerin düzenli aralıklarla tek-rarlanması olayıdır.

TÜRK MÜZİĞİBatı müziğinden sonra dünyanın en yaygın mü-zik sistemi Türk müziğidir.

Asya, Afrika ve Avrupa gibi üç kıtaya yayılan Türkler, Orta Asya’dan getirdikleri milli müzikle-rini buralara yaymış, Türk müziği Yakın Doğu’da İran ve Arap müziğinin yerine geçmiştir.

Türk müziği eserleri daha çok ağızdan ağza, söylenerek yayılmış bu yüzden sayısız eserler kaybolmuştur. Bununla beraber Türklerin hiç olmazsa 9 tane nota sistemi kullandığı da bilin-mektedir.

Fakat bu nota sistemleriyle pek az eser kayde-dilmiştir. Hemen hemen 20. yüzyılın başlarına kadar Türk müziğinin işitmekle öğrenilmesi usulü devam etmiş, genel olarak parçalar notaya alın-mamıştır.

15. yüzyıldan sonra unutulan Türk müziği bilimi 20. yüzyılda yeniden canlanmıştır.Rauf Yekta, Suphi Ezgi, Salih Murat Uzdilek, Hü-seyin Sadettin Arel ve Yılmaz Öztuna gibi müzik bilginleri Türk müziğinin ilmi temellerini tespit etmişlerdir.

Çeşitli bakımlardan insanlara faydaları dokunan, huzur veren müzik, insanlar arasında ortak bir dil özelliğini taşır.

Müzik yoluyla çeşitli duygular ifade edilebilir. Ancak bir müzik eserini gerektiği gibi anlayabil-mek için iyi bir müzik eğitimi görmek gerekir. İlk müzik eğitimi, dinlemekle olur.

İyi eserleri sabırla dinlemek müzik eğitiminin ilk adımlarını teşkil eder.

Daha sonra şarkı söylemeye çalışmak, bir saz çalmayı öğrenmek, müzik eğitiminde ileriye doğru atılan adımlardır.

Günümüzde müzikten iş hayatında ve tedavide de faydalanılmaya başlanmıştır.

Öte yandan marşlar milletlerin kahramanlık duy-gularını harekete getiren müzik eserleri olmak bakımından eskiden beri büyük önem taşır. «Mehter» diye adlandırılan Türk askeri müziğinin ise Türkler arasında olağanüstü bir önemi vardı.

Bu müziği Abbasiler müzik olarak benimsediler, Selçuklular vasıtasıyla da Osmanlılara geçti.

Türk Halk Müziği Milat’tan çok önceki yüzyıllar-dan beri var olagelmiştir. Başka milletlerin halk müziğinde olduğu gibi Türk Halk Müziğinde de eserler doğrudan doğruya halkın eseridir, bes-tekarları belli değildir. Türk’ müziğinde melodi, konuya göre tayin olunur ve asıl önemli olan me-lodidir.

Lirik bir müzik olan Türk Halk Müziği toplumsal özellikler taşır.

Türk Halk Müziğine ait derlemeler ise ancak cumhuriyetin ilanından sonra başlamıştır.

Müzik

Page 51: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

50

POP MÜZİK NEDİR?Türkiye’de 1945’lere dayanan bir tarihi olan pop müzik genellikle popüler müzik yerine kullanılsa da aslında popüler müziğin bir alt grubudur.

Günümüzde birçok Rock, Hip-Hop R&B ve Country türlerine de dokunan pop müzik tam ola-rak tanımlanmakta zorluk çekilen bir kavramdır. 1980 sonrası Türkiye’de her yapılan çalışma pop olarak adlandırılmaya başlandı.

Bunun sebebi pop söyleyen kişilerin arabesk şar-kılar söylemesi pop bestecisi olduğunu söyleyen kişilerin arabeskçilere şarkı vermesi sayılabilir. Bu çalışmalara arabesk-pop müzik dediğimiz kavra-mı meydana getirdi.1990 sonrası bu akım yaygın-laştı. Günümüze kadar ulaştı.

METAL MÜZİK NEDİR?Metal, rock müziğin daha sert ve agresif olan tü-rüdür. Distorsiyon (Distortion) gitarlar brutal, çığlık vokaller (scream), hızlı ritimler içerir. Bilinen en ünlü metal grupları içerisinde Black Sabbath, Iron Ma-iden, Helloween, Judas Priest, Manowar ve Slayer örnek gösterilebilir.

TÜRK SANAT MÜZİĞİ NEDİR?Türk Sanat müziği, makamlı bir müzik türüdür. Klasik anlamda Türk Sanat Müziği çeşitli İslam müzikleri-nin oluşturduğu zengin birikime dayanan Osmanlı müzikçilerinin ürünü olan makamsal bir müziktir.

TÜRK HALK MÜZİĞİ NEDİR?Türk Halk Müziği, Türk toplumunun duygu ve dü-şüncelerini duygulu, coşkulu ve samimi bir şekilde anlatan ezgilerdir. Sözlü ve sözsüz olmak üzere iki-ye ayrılır. Sözlü halk müziğine türkü adı verilir.

FON MÜZİĞİ NEDİR?Fon müziği, bir sahne eseri oynanırken çalınan mü-ziktir. Sinema ve tiyatroda, sahnede şiir ya da hika-ye okunurken, görüntüyü ya da sahneyi daha etkili kılmak ya da izleyicide bir ruhsal durum uyandır-mak amacıyla, görüntü ya da sahnelenen oyunla birlikte çalınan müzik, arka müziği fon müziğidir.

BAROK MÜZİK NEDİR?Barok dönemde müzik kontrast (karşıtlık) kav-ramı içinde gelişir. Bu dönemin müzik eserle-rinde aynı tınıdaki çalgılar adeta birbirleriyle savaşırcasına ve karşıtlık oluşturarak kendilerini gösterirler.

Karşıtlıklar üzerine kurulan barok müzikte ritmik yapıda da büyük gelişmeler olur. Vurgular rö-nesans devrinden farklı olarak abartılmıştır.

Bu dönemde doğan opera ve kantatlar günü-müzde de olduğu gibi abartılı bir tarzda ses-lendirilmiştir.

COUNTRY MÜZİK NEDİR?Country, ABD’nin güney doğusunda yaşayan beyazlara özgü müzik tarzıdır. Country tarzı, 1920’lerde ABD’nin güney eyaletlerindeki yok-sul ve beyaz köylüler arasında ortaya çıktı.

Country, ilk sömürgecilerin torunlarının ku-şaktan kuşağa aktardıkları Wales, İskoçya ya da İrlanda’ya özgü eski halk şarkılarının ya da baladlarının Amerikan zevkine uyarlanmasıyla oluşturulmuştur.

Eşlik eden başlıca çalgılar bir banjo ya da gitar ve bir kemandı.

Bu müzik, köylerin çevreleriyle iletişim olanak-larını artıran radyo sayesinde tüm güney eya-letlerinde yayıldı.

Güneyli halk, country’i büyük bir ilgiyle karşı-ladı.

(Kaynak: www.nedir.com)

Page 52: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

51

Müzik

SARI GELİN TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİEski dönemlerden birinde, Çoruh Nehri’nin kıyılarında yaşayan Kıpçak beyinin sarı saçlı kızı vardır.

Erzurumlu bir genç Kıpçak beyinin kızına aşık olur. Hem Erzu-rumlu gencin ailesi hem de Kıpçak beyi karşı çıkar bu sevda-ya.Kavuşmalarına engel olurlar.

Erzurumlu genç ise sevdasının peşinden gitmeye kararlıdır.Sevdiği Kıpçak kızına şiir yazar ve daha sonra kızı kaçırır.Kaçan iki sevdalı gencin peşine Kıpçak beyinin adamları düşer.

Kovalamaca sonucunda Erzurumlu genç,beyin adamları tara-fından öldürülür.Bu sevda da tarihin hüzünlü ve acılı sayfaları arasındaki yerini alır…

Sarı Gelin türküsünün hikayesi hakkında çeşitli rivayetler vardır.Kızın Türk değil Gürcü olduğu,Ermeni türküsü olduğu gibi veya

farklı versiyonları vardır. Şeyh Abdülkadir Geylanî’nin müritlerin-den Sananı’nin başından geçen bir sevda hikayesi olarak da anlatılır.Birçok türkünün,birden çok hikayesi vardır.

Bu, bir hikayenin doğru,diğerlerinin yanlış olduğu anlamına gelmez. Bu, o türkünün ne kadar zengin olduğuna işaret eder. Çünkü tarihteki benzer acılar ve mutluluklar farklı zamanlarda, farklı insanların kaderi olmuştur…

Kim bilir belki de sadece bir çiçeğe yazılmıştır...

KARA TREN TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİYıl 1915, Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok cephede savaşmak zorunda olduğu ve her türden malzeme gerekli olduğu gibi her şeyden önce de savaşacak askere ihtiyaç vardı.

O dönemlerde büyük Osmanlı İmparatorluğu’nun son günle-rini yaşadığı ve çok acı kayıpların verildiği günlerdi. Savaşa gi-denlerin geri dönmediği pek çoğunun akıbetinin bilinemediği günler..

Geride kalanlar sadece yaşlı, çoluk çocuk ve kadınlardı. Onlar da istasyonlarda sabahlayarak o dönemin en önemli iletişim ve ulaşım aracı olan kara trenlerden gelecek haberleri bekliyor-du... Fakat ümitle beklenen kara trenler kara haber getiriyordu çoğu zaman.

Anaların, bacıların, eşlerin, gözleri ağlamaktan fersiz düşmüş çaresiz bekleyişi...

Bekledikleri bir defa ölmüş ama o her kara tren gelişinde bir defa daha ölen kadınlarımız. Yor-gun, bitkin ve başı eğik kara tren, acı bir çığlık atarak uzaklaşıyor. İnadına yaşatılmaya çalışılan ümitleri, o korkunç bekleyişleri bir ağıta dönüşüyor;

Kara tren gecikir belki hiç gelmez...Dağlarda salınır da derdimi bilmezDumanın savurur halim hiç görmezGam dolar yüreğim gözyaşım dinmez.

9/Cİrem Nur AŞÇI

(Kaynak: www.ilimrehberi.net)

9/Cİrem Nur AŞÇI

Page 53: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

52

EğlenceEğlence

SENCE ÜZGÜN MÜ, MUTLU MU?

RESME GÖZÜNÜZÜ KISARAK BAKINIZ

RESME GÖZÜNÜZÜ KISARAK BAKINIZ

SENCE GÜZEL Mİ, ÇİRKİN Mİ?

EĞLENMEK SERBEST

Bilinç Education

Hazırlayan:

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Selin KAHRAMANTürkçe Öğretmeni Sevgi ÖNEL

Page 54: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

53

Eğlence

KARE BULMACA

Soldan Sağa

1) Saatin iki ibresinden uzunu2) Karışık renkli3) Ötücü bir kuş4) Sayıları göstermekte kullanılan işaretlerin her biri5) Hedefi vurma6) Manevi yönden7) Numara kısaltması8) En kısa zaman9) Temizliğe hastalık derecesinde düşkün olan kimse10) Bir yeri saran başka yerin bütünü, civar11) Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka işareti

12) Bir hayvan13) Madeni ip

Yukarıdan Aşağıya

13) Üç yanı denizle çevrili kara parçası14) Bir göz rengi15) Pozitif elektrot16) Fakat, ama17) Asetik asidin tuzu veya esteri18) Bir ilimiz19) Voltamper kısaltması20) Yurdumuzun güneyindeki deniz21) Sodyum simgesi22) Tozu çok olan yer

Page 55: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

54

Lüzum Yok

Öğretmen sınıfta ders anlatırken ço-cuklara sormuş: Anneniz sizi çarşıya yolladı, bir kilo patates iki kilo doma-tes, bir paket tuz, yarım kilo da beyaz peynir al, dedi. Patatesin, domatesin, tuzun, peynirin fiyatlarını biliyorsu-nuz, daha önceki derste bu üniteyi işlemiştik. Şimdi hesaplayın bakalım, bakkala ne kadar vermemiz gereki-yor? Bütün talebeler oturmuş hesa-bını yapmış, toplamış, defterlerine bir güzel yazmışlar. Ama çocuğun biri hiçbir şey yazmadan öyle oturuyor-muş, öğretmen merak etmiş: Oğlum sen niye yazmıyorsun? Lüzum yok öğretmenim... O ne biçim laf! Ne de-mek lüzum yok! Çocuk gülümsemiş: Öğretmenim benim babam bakkaldır, biz böyle şeylere para vermeyiz. :)

Sorular Kolay Mı?

Temel, sınavdan çıkan oğluna sordu: Uşağum nasi geçti, sorular zor miydi? Oğlu omzunu silkti ve şahane cevabı verdi: Yok babacuğum, sorular ko-laydi ama cevaplari çok zor idi.

Balık baştan kokar. Neden? Kırıldığı zaman kullanılan şey nedir?

Nasrettin Hoca eşeğe neden ters biner?

Hangi tene krem sürülmez?

Elmayı yerken kurt bulmaktan daha kötü olan nedir?

Bisiklet ne zaman uçak kadar hızlı gider?

İyi ki Arnavutluk’ta doğmamışız neden?

Kaptan gemiyi ne zaman terkeder?

Fatih Sultan Mehmet on sekiz yaşını bitirince ne olmuş?

Altı adam bir şemsiyenin altında ıslanmadan nasıl durabilir?

Sıcak kahve nasıl içilir?

Alfabede kaç harf var?

Hangi karnede sıfır olmaz?

İlk Türk bayrağını kim dikmiştir?

Hangi macunla diş fırçalanmaz?

Termometre ile öğretmen ara-sında ne benzerlik vardır?

Hastalara ameliyattan önce ne verilir?

(Ayakları yoktur da ondan) (Yumurta)

(Eşeğin dikiz aynaları olmadığı için)

(Antene)

(Yarım kurt bulmaktır)

(Uçağa bindiğinde)

(Çünkü Arnavutça bilmiyoruz)

(Karaya çıkıp evine giderken)

(On dokuz yaşına girmiş)

(Yağmur yağmazsa)

(Fincanla)

(6, A-L-F-A-B-E)

(Sağlık karnesinde)

(Terzi)

(Lahmacunla)

(İkisi de sıfırı gösterdiği zaman insan titrer)

(Gün verilir)

Page 56: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

55

ResimResim

Resim

Hazırlayan: Resim Öğretmeni

Buket ORTAHÜNER

Page 57: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

56

HÜZÜNLÜ VE GÜÇLÜ RESSAM Frida KAHLOMeksikalı ünlü ressam, Macar Yahu-disi fotoğrafçı bir baba ve Kızıldereli bir annenin 4 kızından biri. Doğum tarihi 6 Temmuz 1907…

Yaşamı sağlık sorunlarıyla geçen Fri-da’nın ilk problemi bacağıyla olmuş. 6 yaşındayken geçirdiği çocuk felci sonucu bir bacağı diğerinden daha kısa ve güçsüz kalmış. Bu özrünü ka-patabilmek için kendisine “Tahta Ba-cak Frida” diyenler dahil sürekli mü-cadele vermiş. Genç kızlık çağında doktor olmak isteyen ressam, döne-min en iyi tıp eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu’nda okumuş; sanat,-felsefe, edebiyat gibi alanlara yön-lenmiş. Ailesinin yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalan Frida, bir süre sonra çalışmaya başlamış. Ve çalıştığı mat-baada çizim yeteneğini keşfetmiş. 17 Eylül 1925’te okuldan eve dönerken bindiği otobüse tramvay çarpması sonucu, çoğu kişinin öldüğü kaza-da, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmış.

Kazadan sonra 32 kez ameliyat edil-mesine rağmen tüm hayatı korseler, doktorlar arasında geçmiş, omurga-sı ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşamış.Kazadan sonra 1 ay hastanede kalan Frida, ailesinin teş-vikiyle, kendisini oyalamak için resim yapmaya başlamış. Annesinin yata-ğının tavanına astığı aynaya bakarak oto-portreler yapmış. Bitmek bilme-yen sağlık sorunları nedeniyle zama-nının büyük bölümünü “gündüzlerin ve gecelerin celladı” olarak adlan-dırdığı aynasının karşısında geçiren Frida’nın tüm hayatı boyunca yaptı-ğı 143 tablonun 55’i oto-portre imiş. Resimlerindeki ustalık, Pablo Picas-so’ya bile “Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz” dedirtmiş.Frida, bir gün Meksikalı Michalangelo

olarak anılan ünlü ressam Diego Rive-ra’yı görmeye ve resimlerini göster-meye gitmiş. Yakınlaşan iki sanatçı 21 Ağustos 1929’da evlenmişler. 1930’da eşiyle beraber Amerika’ya gitmiş, 1933’te işleri bitene kadar orada ya-şamışlar. Sık sık sağlığı bozulan Fri-da, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış ve tüm dünyada sergiler açmış. 1938’de New York’ta açılan sergisi ona büyük ün getirmiş. Resimleri sürrealist ola-rak değerlendirse de, aslında acıla-rının gerçekliğini resmettiğini belirt-miş. 1950’de omurgasındaki sorunlar nedeniyle hastaneye kaldırılmış ve 9 ay hastanede kalmıştır.

1953 yılında sağ bacağı kesilmiştir. 13 Temmuz 1954’te akciğer embo-lisi teşhisiyle son nefesini verdiğin-de,(çoğu kimse intihar ettiğini düşü-nür) arkasında bıraktığı son tablosu “Yaşasın Yaşam” isimli bir natürmort-tur. Kahlo’nun hayatı “Frida” isimli bir film ile sinemaya aktarılmış ve filmde kendisini Salma Hayek canlandırmıştır.

9/CElif Eylül MERCAN

Kaynak: mimarcasanat.com

Page 58: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

57

FARKINDA OLALIM,FARKINA VARALIMHayvanları neden korumalıyız?Hayvanlar bizim dostumuzdur. Çünkü bu dünyayı onlarla paylaşı-yoruz, burası bizlerin olduğu kadar onların da evi.

Onların da bizler gibi yaşayabileceği başka bir gezegenleri yok. Dünyamızın dengesini korumak için bizler gibi onların da burada bulunması gerekiyor.

Dolayısıyla hayvanlarla birlikte, hepimizi misafir eden doğamızı da korumamız şart.

Hayvanları korumak ve sevmek ayrı şeyler olsa da, onları korumak ve yaşamalarına yardımcı olmak aslında onları sevmek demektir.

Hayvanları sevmek için illa bir hayvan sahibi olmamız gerekmez.

Hayvanları korumak için neler yapmalıyız?Eğer hayvanları seviyor ve korumak istiyorsak, onların yaşama hakkına saygı göstermeli, çevre-mizdeki herkese bunu anlatmaya çalışmalıyız. Hayvanları sevmeyenler ya da onlardan korkanlar olabilir. Ama bizim için önemli olan onları her-kesin bizler gibi sevmesi değil, zarar vermemeleridir.• Zor durumda kalmış hayvanları koruyalım. Onların bakımına yardımcı olalım.• Bakımını üstlendiğimiz hayvanların yiyeceklerini, içeceklerini düzenli verelim. Aşılarını zama-nında yaptıralım.• Hayvanlara eziyet edilmesi insanlıkla bağdaşmaz. Öte yandan bu davranış yasalarımıza göre suçtur. Bu suçu işleyenleri uyaralım.• Kuşların, karıncaların yuvalarını bozmayalım. Yumurtalarını almayalım. Avlanma mevsimi dışında kesinlikle av hayvanlarını avlamayalım.• Hayvanları korkutmayalım, ürkütmeyelim. Onlara şakada olsa eziyet etmeyelim.• Bakamayacağımız hayvanları eve almayalım. Biz almazsak belki bakabilecek biri alır.• Yiyecek artıklarımızı, özellikle ekmeği, çöplüğe atacağımıza yakınımızda bulunan hayvan bes-leyicilerine verelim.

FarkındalıkFarkındalık

Farkındalık

Hazırlayan: Türkçe Öğretmeni

Sevgi ÖNEL

Page 59: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

58

Okulumuzdan EtkinliklerOkulumuzdan Etkinlikler

BİLİNÇ KOLEJİ 29 EKİM BAYRAMI

Bilinç Education

Page 60: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

59

Okulumuzdan Etkinlikler

Page 61: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

60

BİLİNÇ KOLEJİ 23 NİSAN BAYRAMI

Page 62: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

61

Okulumuzdan Etkinlikler

YAZ OKULU

Page 63: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

62

MEZUN KÖŞEMİZBilinç Sağlık Koleji olarak 2016-2017 Eğitim-Öğre-tim yılında ilk mezunlarımızı verdik.

Büyük bir coşku ve heyecan ile dört yılın sonunda artık mezun oldular. Şimdi hayatın her aşamasında, farklı yerlerde, farklı başarılar ile karşımıza çıkıyor-lar. Mezun öğrencilerimizden Ezgi Sarıbaş’ın duy-gu ve düşünceleri bizlerle.

Merhaba sevgili öğrenci arkadaşlarım,

Ben de sizler gibi Bilinç Sağlık Koleji’nin koridor-larında koştum, sıralarında oturdum, arkadaşlıklar dostluklar edindim.

Yeri geldi ağladım, yeri geldi güldüm. En güzel günlerimi lise yıllarımda yaşadım.

Geçen sene mezun oldum, aranızdan ayrıldım. Bi-linç Sağlık Koleji’nde deneyim kazandım, bilgi ve birikime orada sahip oldum.

Şimdi Başkent Hastanesi’nde hemşire olarak gö-rev yapmaktayım. Hepinize başarılar diliyorum, he-pinizi sevgi ile selamlıyorum.

Page 64: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

63

Okulumuzdan Etkinlikler

STAJ PROJEMİZAB Standartlarında Hasta / Yaşlı Bakım Projesi Bilinç Koleji Sağlık Lisesi Berlin’de Yaz Stajındaydı… Her yıl ülkemizde çok sayıda öğrenci AB projeleri kapsamında, farklı kültür ve yaşam tarzlarını tanıyarak tecrübeler elde etmektedir. Bu çerçevede Bilinç Koleji Sağlık Lisesi öğrencile-ri mesleki beceri eğitimi ve kültürel bir gezi kapsamında 2015 yazında Almanya’nın başkenti Berlin’de iki haftalarını Hasta / Yaşlı Bakımı Stajı yaparak geçirdiler. Bu sene de yine aynı şekil-de, okulumuz öğrencilerini staja Almanya’ya götüreceğiz.

Page 65: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir

Bilinç Education

64

TANSİYON ÖLÇME PROJEMİZBİLİNÇ OKULLARI ANATOLİUM ALIŞVERİŞ MERKEZİNDEYDİ

Bilinç Koleji Sağlık Lisesi ve Bilinç Anaokulu/İlkokulu/Orta-okulu olarak Anatolium AVM’de ortaklaşa bir toplum hizmeti

gerçekleştirdik.

Bilinç Koleji Sağlık Lisesi öğretmen ve öğrencileri toplum hizmeti kapsamında daha önceden de gerçekleştirdikleri “Sağlık Günleri” etkinliğinin devamı olarak tansiyon ölçtüler.

Bilinç Anaokulu öğretmenleri AVM’de bu-lunan çocuklara resim yaptırıp onlarla oyu-nlar oynadılar. Özellikle çocukların eğle-nerek vakit geçirmelerine yardımcı olan bu hizmette, palyaçolar eşliğinde anaokulu çağında olan çocuklarımız mutlu oldular.

Bu etkinlikleri toplumsal fayda ve sosyal sorumluluk olarak gören Bilinç Okulları, her yaş grubunda öğrenciyi bünyesinde bulundurması ve bu hizmetlere gönülden destek veren okul yönetimiyle, topluma bu hizmetlerin verilmesinin haklı gururunu yaşa-maktadır.

Page 66: BİZbilinckoleji.com/frontend/dergilik/001.pdf · Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir