Çarlığın kırım’ı ilhakının 231. yılı münasebetiyle: kirim ... · prof. akdes nimet...

6
KIRIM ve “KIRIM’A SEYAHAT” KİTABI ÜZERİNE NOTLAR Yunus ZEYREK Çarlığın Kırım’ı ilhakının 231. Yılı münasebetiyle: Giriş Bizim Ahıska’nın 33. sayısı için kaleme al- dığımız editör yazısında Fatih Kerimî’nin Kırım’a Seyahat adlı kitabından bahisle bu ki- tap hakkında bir yazı kaleme alacağımızı ifade etmiştik. Şu hususa da işaret etmek isteriz ki bu, Kırım’la ilgili ilk yazımız değil. 2011 yılında üç sayıda Kırım bahisleri vardır. 1 Mart 2014, Kırım nü- fusunun çoğunu meyda- na getiren Ruslar, V. Pu- tin Rusya’sının tahrik ve teşvikiyle bir halkoylama- sına giderek Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya bağlanma kararı aldı; Putin yönetimi de bu kararı onayladı! Bu yazımızda, Ka- zan Türklerinin önde ge- len aydınlarından Fatih Kerimî’nin kaleme aldığı Kırım’a Seyahat adlı kitabı ve bu vesileyle o günden bu güne Kırım’ı konuşacağız. Ama önce kısa bir tarih yolcu- luğu yapmamız icap ediyor. Kırım Yarımadası, Karadeniz’in kuzeyinde yer alan ve Türklük geçmişi çok eski çağlara giden bir coğrafya parçasıdır. Burası, tarihin hemen her döneminde İskit, Hun, Hazar, Peçenek ve Kıpçak Türkle- rinin yaşadığı bir yerdir. Burada Rum, Ermeni, Venedikli ve Cenevizliler de yaşamışlardır. Ama Kırım’ın bir Rus geçmişi yoktur. Altun Orda Devleti’nin tarihe karışmasın- dan sonra burada merkezi Bahçesaray olan Kırım Hanlığı kurulmuştur (1441). Kırım Yarımadası’nın dışına taşan, Azak Denizi çevre- si ile bugünkü Ukrayna’nın Karadeniz sahilini de içine alan Kırım Hanlığı, 1475 yılında Os- manlı Devleti’ne katılmıştır. 1 Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile Mülâkat, Sayı: 21; Ukrayna-Rusya Steplerinde Ahıska Türkleri, Sayı: 23; Yurduna Kavuşan Adam: Cengiz Dağcı, Sayı: 24. Zaman içinde güçlenerek 1552’de Kazan Hanlığı’nı ele geçiren Ruslar, Kırım’a göz dik- miş ve bir taraftan savaşırken diğer taraftan da içeriden çökertmenin yollarını bulmuşlardır. Nihayet 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynar- ca Antlaşması’yla Osmanlı’dan koparılarak ba- ğımsız konuma getirilen Kırım Hanlığı, 21 Nisan 1783’te de Çariçe II. Katerina’nın emriyle Rus ordusu tarafından iş- gal edilmiştir. Artık bir zamanlar vergi verdikleri Kırım Hanlığı’nı ortadan kaldırıp buraya akın akın Rus göçmenleri sevk edi- lecektir… Kırım’ın Rusya’ya in- tikalinden sonra Türk nüfusu Anadolu (Ak Topraklar)’ya hic- reti başlamış, onların bıraktığı topraklara Rus ve diğer unsur- lar iskân edilmiştir. Kırım’da bugün şaha kalkan Rusluğun hikâyesi kısaca bundan iba- reir! Geçmiş asırlara baktığı- mızda içimizi yakan hadise- leri hatırlarken Kazan Türk- lerinden merhum Albay Mecit Sakmar’ın şu ifadele- rine yer vermeden geçme- yelim: “Kazan’da bir Türk devletinin yıldızı sönerken gü- neyde Osmanlı İmparatorluğu en kudretli ve parlak devrini yaşıyordu. Kanunî Sultan Süleyman, Fransa Kralı Fransuva’ya yardım için ordu ve donanmasını Tulon’a göndereceğine ve Osmanlı gölü hâlinde bulunan Karadeniz yoluyla ordu geçirerek Kırım Hanı ordusunu takviye ile Kazan’ı düşmekten kur- tarabilirdi. Eğer bu yardım yapılabilseydi bugünkü geopolitik durum da bambaşka olurdu.2 Bu bölgede Altun Orda ve Kırım Hanlığı gibi devletleri vücuda getiren halk, toplu kat- liamlara tâbi tutulmuş, kırılmış, Türkiye ve Romanya’ya doğru göçe zorlanmış ve nihayet 2 Mecit Sakmar, Türk-Rus İlişkilerinin Özeti, Emel dergisi, S. 87, 1975. 3 Bahar 2014 Bizim AHISKA

Upload: others

Post on 16-Feb-2020

15 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Çarlığın Kırım’ı ilhakının 231. Yılı münasebetiyle: KIRIM ... · Prof. Akdes Nimet Kurat’ın 1940’lı yıllarda ka-leme aldığı Pansılavizm başlıklı makalesinin

KIRIM ve “KIRIM’A SEYAHAT” KİTABI ÜZERİNE NOTLAR

Yunus ZEYREK

Çarlığın Kırım’ı ilhakının 231. Yılı münasebetiyle:

Giriş

Bizim Ahıska’nın 33. sayısı için kaleme al-dığımız editör yazısında Fatih Kerimî’nin Kırım’a Seyahat adlı kitabından bahisle bu ki-tap hakkında bir yazı kaleme alacağımızı ifade etmiştik. Şu hususa da işaret etmek isteriz ki bu, Kırım’la ilgili ilk yazımız değil. 2011 yılında üç sayıda Kırım bahisleri vardır.1

Mart 2014, Kırım nü-fusunun çoğunu meyda-na getiren Ruslar, V. Pu-tin Rusya’sının tahrik ve teşvikiyle bir halkoylama-sına giderek Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya bağlanma kararı aldı; Putin yönetimi de bu kararı onayladı!

Bu yazımızda, Ka-zan Türklerinin önde ge-len aydınlarından Fatih Kerimî’nin kaleme aldığı Kırım’a Seyahat adlı kitabı ve bu vesileyle o günden bu güne Kırım’ı konuşacağız. Ama önce kısa bir tarih yolcu-luğu yapmamız icap ediyor.

Kırım Yarımadası, Karadeniz’in kuzeyinde yer alan ve Türklük geçmişi çok eski çağlara giden bir coğrafya parçasıdır. Burası, tarihin hemen her döneminde İskit, Hun, Hazar, Peçenek ve Kıpçak Türkle-rinin yaşadığı bir yerdir. Burada Rum, Ermeni, Venedikli ve Cenevizliler de yaşamışlardır. Ama Kırım’ın bir Rus geçmişi yoktur.

Altun Orda Devleti’nin tarihe karışmasın-dan sonra burada merkezi Bahçesaray olan Kırım Hanlığı kurulmuştur (1441). Kırım Yarımadası’nın dışına taşan, Azak Denizi çevre-si ile bugünkü Ukrayna’nın Karadeniz sahilini de içine alan Kırım Hanlığı, 1475 yılında Os-manlı Devleti’ne katılmıştır. 1 Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile Mülâkat, Sayı: 21; Ukrayna-Rusya Steplerinde Ahıska Türkleri, Sayı: 23; Yurduna Kavuşan Adam: Cengiz Dağcı, Sayı: 24.

Zaman içinde güçlenerek 1552’de Kazan Hanlığı’nı ele geçiren Ruslar, Kırım’a göz dik-miş ve bir taraftan savaşırken diğer taraftan da içeriden çökertmenin yollarını bulmuşlardır. Nihayet 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynar-ca Antlaşması’yla Osmanlı’dan koparılarak ba-ğımsız konuma getirilen Kırım Hanlığı, 21 Nisan

1783’te de Çariçe II. Katerina’nın emriyle Rus ordusu tarafından iş-gal edilmiştir. Artık bir zamanlar vergi verdikleri Kırım Hanlığı’nı ortadan kaldırıp buraya akın akın Rus göçmenleri sevk edi-lecektir… Kırım’ın Rusya’ya in-tikalinden sonra Türk nüfusu Anadolu (Ak Topraklar)’ya hic-reti başlamış, onların bıraktığı topraklara Rus ve diğer unsur-lar iskân edilmiştir. Kırım’da bugün şaha kalkan Rusluğun hikâyesi kısaca bundan iba-rettir!

Geçmiş asırlara baktığı-mızda içimizi yakan hadise-leri hatırlarken Kazan Türk-lerinden merhum Albay Mecit Sakmar’ın şu ifadele-rine yer vermeden geçme-yelim: “Kazan’da bir Türk

devletinin yıldızı sönerken gü-neyde Osmanlı İmparatorluğu en kudretli ve parlak

devrini yaşıyordu. Kanunî Sultan Süleyman, Fransa Kralı Fransuva’ya yardım için ordu ve donanmasını Tulon’a göndereceğine ve Osmanlı gölü hâlinde bulunan Karadeniz yoluyla ordu geçirerek Kırım Hanı ordusunu takviye ile Kazan’ı düşmekten kur-tarabilirdi. Eğer bu yardım yapılabilseydi bugünkü geopolitik durum da bambaşka olurdu.”2

Bu bölgede Altun Orda ve Kırım Hanlığı gibi devletleri vücuda getiren halk, toplu kat-liamlara tâbi tutulmuş, kırılmış, Türkiye ve Romanya’ya doğru göçe zorlanmış ve nihayet 2 Mecit Sakmar, Türk-Rus İlişkilerinin Özeti, Emel dergisi, S. 87, 1975.

3Bahar 2014

Bizim AHISKA

Page 2: Çarlığın Kırım’ı ilhakının 231. Yılı münasebetiyle: KIRIM ... · Prof. Akdes Nimet Kurat’ın 1940’lı yıllarda ka-leme aldığı Pansılavizm başlıklı makalesinin

kalanlar da Sibirya ve Orta Asya ülkelerine sü-rülmüştür. 1730’lu yıllardan itibaren başlayan işgal ve istilâlarda Kırım’ın tarihî yapıları, mi-marlık eserleri tahrip edilmiştir. Şâir A. S. Puş-kin dahi bu tahribata şahit olmuştur. Bir diğer Rus Şâiri M. Voloşin bir şiirinde bu tahribatı iş-lemiştir. Çariçe II. Katerina’nın sevgilisi Gene-ral Potomkin’le başlayan Rus zulmü, Çarlık ve Sovyet dönemlerinde devam etmiştir. Demek ki Rus’un her rengi ve her devri, aynı çizgiyi takip etmiştir.3

Osmanlı Devleti, her ne kadar bu ilhakı kabul etmese de on sene sonra yapılacak Yaş Antlaşması’yla bunu da kabullenmiş olacak-tı. Bu antlaşmalar tarihinden itibaren Osmanlı Devleti’nin Rus nüfuz dairesine girdiği söyle-nebilir. Zira o tarihten itibaren Osmanlı Devleti onca savaşta ne Rusları yenebilmiş ne de ona rağmen bir siyaset takip edebilmiştir!

Büyük edibimiz, hikâyeci Ömer Seyfeddin (1884-1920), der ki, “Eskiden Türk milletini par-çalayan iki kuvvet vardı: Rus pençesi ve millî gaflet. Birinci kuvvet artık kırıldı. Fakat ikinci kuvvet hâlâ duruyor. Bu kuvvete karşı uğraşmak bugün bütün milliyetini idrak etmiş olan Türkler için bir farzdır.”

Bu hükme katılmamak mümkün değil. Lâkin bir şartla: Merhum Ömer Seyfeddin bu sözleri yazdığı sırada Rusya’da 1917 Bolşevik İhtilâli’nin getirdiği perişanlık yaşanmaktaydı. Hâlbuki bugün farklı! Öyleyse ilk tespitini ol-duğu gibi kabul etmeli ve bizim için tehdit olan 3 Sol adlı bir gazetenin internet sayfasında Kırım’la ilgili bir yazı

kaleme alan bahtsız bir hemşehrimiz, insanî açıdan bir Rus’a bile yakışmayacak derecede adi ifadelerle Kırım Türklüğüne saldırmıştır. Doktora tezini, Bizim Ahıska’nın iki sayısında iki yazıyla yere serdiğimiz ve burada adını anmayı bile zül kabul ettiğimiz bu akademisyen kılıklı arkadaş, Türk kelimesini bilhas-sa kullanmamaya dikkat ederek Kırım Türklerinin bir zamanlar köle ticaretiyle uğraştıklarından dem vurmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerle iş birliği yaptıklarını öne sürerek onların vatandan sürülmelerini haklı gösterecek derecede rezil bir duru-ma düşmektedir., Eski devirlerde dünyanın hemen her yerinde, bugün hoş görülemeyecek birtakım işlerin yapıldığından bu il-imsiz ve iz’ansız akademisyenin haberi yok mu? Bahsettiği köle ticaretinin de Venedikliler ve Cenevizlilerden kaldığını bilmiyor mu? Nazilerin tarafını tutmaya gelince, bazı kişiler Stalin zul-münden kurtulmanın çaresini o şeklide görmüş olamaz mı? Ama genel olarak Kırım Türkleri Sovyet cephesinde değil miy-di? Kaldı ki Nazi taraftarı Ruslar da vardı; hatta Ukraynalıların çoğu öyleydi. Ama herkes biliyor ki Stalin Ukraynalıları nüfus çokluğundan dolayı sürmeyi göze alamamıştır. Gücü bir avuç insana yetmiştir! Bu devirde böyle bir zalimi ve onun zulmünü onaylamak, Türk solunun insanlık değerleri açısından hazin hâlini ifade etmektedir… Böyleleri sadece Türk değil insan bile olamaz herhalde! Bunlar, sosyalizm yalanıyla bu topraklarda kendilerini tarihî Rus emellerine adamış zavallılardır!

her iki kuvvete karşı dikkatli olmalıyız, değil mi? Bu hususu daha iyi anlamak için merhum Prof. Akdes Nimet Kurat’ın 1940’lı yıllarda ka-leme aldığı Pansılavizm başlıklı makalesinin okunmasını tavsiye ederiz.4

Sadede gelecek olursak, Aralık 1917’de Kı-rım Tatar Millî Kurultayı, Kırım Demokratik Cumhuriyeti’ni ilân etti ve Numan Çelebi Ci-han (1885-1918)’ı İcra Komitesi Başkanı olarak seçti. Cafer Seydahmet Kırımer (1889-1960) ve Dr. Ahmet Özenbaşlı (1893-1958) da onunla be-raberdi. Bu hükûmet, 1918’de Kızılordu tarafın-dan yıkıldı; Başkanı olan Numan Çelebi Cihan, Akyar (Sivastopol)’a götürülerek orada şehit edildi ve cesedi denize atıldı.

Sovyet rejimi, Ekim 1921’de Kırım Muhtar Sovyet Cumhuriyeti’ni kurdu. Bu hükûmetin başkanı olan Veli İbrahim de Mayıs 1928’de idam edildi.

1896 yılında %30’dan çoğu Türk olan Kırım nüfusu göçlerden dolayı azalıyordu. 1920’li yıl-larda bu oran % 23’lere düşmüştür. Yine o yıl-larda icat edilen sun’i kıtlıktan dolayı ölenlerin %60’ı Türk’tü!

Nihayet Kırım’ın tarihî yerli nüfusunu teşkil eden Tatar/Türk ahalisi, 18 Mayıs 1944’te Orta Asya ülkelerine sürgün edildi. Birkaç ay sonra 15 Kasım 1944’te de Ahıska Türkleri aynı akı-bete uğrayacaktır. Sovyet rejiminin çökmesiyle 1990’lı yıllarda Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu öncülüğünde vatana dönen Kırım Türkleri, bu-günkü nüfusun hatırı sayılır bir bölümünü (% 13) meydana getirmektedirler.

1. Kuzeyli bir Türk aydını: Fatih Kerimî

Fatih Kerimî, 1903 yılı baharında Kırım’a gitmiş; bu yolculuğunu anlatan bir de kitap telif etmiştir. Esas konumuz olan o kitaba geçmeden, kendisinden kısaca bahsedelim. Kerimî, 1870 yılında bugünkü Tataristan’ın Bügülme kaza-sına bağlı Minlibay köyünde dünyaya gelmiş, ilk ve orta tahsilini bu çevredeki medreselerde tamamlamıştır. 1896 yılında İstanbul Mülkiye Mektebinde yüksek tahsilini bitiren Kerimî, iki yıl Kırım’ın Yalta şehrinde öğretmenlik yaptık-tan sonra Orenburg’a gitmiştir. Burada eğitim faaliyetine devam etmiş, sonra da bu şehirde yayın hayatına başlayan ve memleketin zengin 4 Akdes Nimet Kurat, Panslavizm, DTCF Dergisi, II/4, Ankara 1953.

Bizim AHISKA

4 Bahar 2014

Page 3: Çarlığın Kırım’ı ilhakının 231. Yılı münasebetiyle: KIRIM ... · Prof. Akdes Nimet Kurat’ın 1940’lı yıllarda ka-leme aldığı Pansılavizm başlıklı makalesinin

ailelerinden biri olan Zakir Remiyev’in çıkardığı Vakit gazetesinde uzun yıllar başyazarlık yap-mıştır (1906-1917). Bolşevik İhtilâli’nden sonra Moskova’ya gitmiş ve burada bir üniversitede Türkçe dersleri vermiştir. Zalim Stalin devrinin masum kurbanlarından biri olan bu değerli ya-zar, 1937’de Türk casusluğu gibi uydurma bir suçla tutuklanmış ve idam edilmiştir. Modern Tatar edebiyatının kurucularından biri olan Fa-tih Kerimî’nin üç kitabı Türkiye Türkçesiyle de yayımlanmıştır: İstanbul Mektupları, Kırım’a Seyahat, Avrupa Seyahatnamesi.

2. Kırım’a seyahat

Fatih Kerimî’nin Kırım’a Seya-hat adlı küçük kitabı, bunca sene sonra okunmaya ve üzerinde düşünülmeye değer yazılardan meydana gelmektedir.5 Biz bu kitabı okurken altını çizdiği-miz yerlerden hareketle özet-lemeye çalışacağız.

Söz konusu kitap, başlı-ca iki bölümden meydana gelmektedir. İlk bölümde Orenburg’dan başlayan yol-culuk esnasında trenin uğ-radığı Rusya şehirleri, ikinci bölümde de Kırım intibaları anlatılmaktadır. Kitabın ilk bölümü Kırım’a Seyahat ana başlığı ve onun altında da bir-kaç alt başlık var: Orenburg’dan Bahçesaray’a sefer ve maksat, Orenburg’dan gidiş, Orenburg, Bo-zoluk istasyonunda 20 dakika, Samara, Samara’dan gidiş, Bir Rus kızı ile sohbet, Ryajeski istasyonunda bir saat, Kursk istasyonunda üç saat, Harkof’ta bir saat.

Kerimî, Türk milletinin büyük maarif ön-cülerinden İsmail Gaspıralı (1851-1914)’nın çıkarmakta olduğu Tercüman gazetesinin 20. Yılı münasebetiyle 4 Mayıs’ta Bahçesaray’da yapılacak Dua Meclisi’ne katılmak üzere 27 Nisan 1903 tarihinde trenle yola çıkmıştır.6 Yol arkadaşı, yazı yazdığı Vakit gazetesinin sahibi

5 Fatih Kerimî, Kırım’a Seyahat, Haz. Hayri Ataş, IQ Yayıncılık, İstanbul, 2004, 128 s.6 Tercüman’ın 1907’de de 25. Yılı kutlanmıştır (Abdülhamid Şâmil, Büyük Gaspıralı’nın 25. Faaliyet Yılı Bayramı, Emel, S. 113, 1979).

Ramiyef’in kayınbiraderi Hamidcan Efendi’dir. Kerimî, başta Orenburg olmak üzere Kırım’a

kadar geçtikleri istasyon şehirleri hakkında kısa bilgiler vermektedir: Bozoluk, Samara, Sızran, Penza, Marşansk, Ryajeski, Tula, Kursk, Harkof; sonra Kırım: Akmescit (Simferopol), Bahçesaray, Akyar (Sivastopol), Yalta…

İyi bir eğitim almış, dinî ve millî duyguları yüksek bir şahsiyet olan Fatih Kerimî, bu şehir-lerden bahsederken aklı fikri maarif ve mede-niyettedir. Mensup olduğu cemiyetin cehaletine yanan Kerimî, kiminle karşılaşsa, konuşsa, ne-

den bahsedilse, konu hep maarife gelmek-tedir. Yani eğitim, kültür ve medeniyet

meselesi… Nerede, ne kadar mescit, mektep ve medrese var, buralarda

ne kadar öğrenci okuyor ve neyi tedris ediyorlar… Muallimler, mollalar ne biliyor ve talebeye ne öğretiyorlar… Müslüman ül-keler neden geri kalmıştır, iler-lemenin çaresi nedir vs. “İlim ve maarif karşısında el bağlayıp diz çökmeyen adamın yahut mil-letin akıbeti hüsrandır.” diyor.

Samara’dan hareket edince trenle seyahat etmenin rahat-lığını hissediyor ve bu arada vapur, telgraf, telefon, fotoğraf, elektrik, buhar ve haritanın kulla-

nılmasıyla hayatın nasıl değişti-ğine dikkat çekiyor. “Bin kere afe-

rinler olsun insanlık saadeti hadimle-rine.” diyerek bunları icat edenleri

takdir ediyor. Marşansk’ta trene binen ve karşısın-

da oturan genç bayan, okumuş bir Rus kızı-dır. Onunla yaptıkları karşılıklı konuşma, bir me-deniyetler diyalogu gibidir. Ehliyetsiz ve cahil din adamlarından şikâyetle, dinimizi asıl kaynakla-rından öğrenmeyip böyle gidersek sonumuz inkı-razdır (yok oluş), diyor. “Maarifli hanımefendi ile güzel güzel sohbetler ederken” vaktin nasıl geçti-ğini anlamıyor. Fakat çok hayatî konular üzerinde konuşulmaktadır. Bunlar arasında İslâm ve kadın meselesi başta geliyor. O soruyor, bu cevaplıyor: Evlilik, çok evlilik, boşanma, eğitim, örtünme, bâtıl itikatlar… Kerimî, bütün suallere açık kalp-lilik ve dirayetle isabetli cevaplar veriyor. Kursk

İsmail Gaspıralı

5Bahar 2014

Bizim AHISKA

Page 4: Çarlığın Kırım’ı ilhakının 231. Yılı münasebetiyle: KIRIM ... · Prof. Akdes Nimet Kurat’ın 1940’lı yıllarda ka-leme aldığı Pansılavizm başlıklı makalesinin

istasyonunda karşılaştığı hemşehrilerinin kılık kı-yafetle ilgili soruları karşısında, bu konuyu terziy-le konuşmalarını tavsiye ederek, ‘Müslümanların İslâm dininden bu kadar bîhaber olmalarına binlerce teessüf ettim.’ diyor. Nihayet, halkın bu derece fi-kirsiz ve cahil kalmasından ulema ve medresenin sorumlu olduğunu söyleyerek, “Cenabı Hak bunla-ra insaf versin!” der.

Kitabın birinci kısmı, “1 Mayıs gecesi Kırım Yarımadası’nı kuruya birleştiren Perekop berzahını geçip Kırım’a girdik.” cümlesiyle bitiyor.

3. Kırım

Kırım başlığını taşıyan ikinci bölüm, kitabın esas konusunu teşkil etmektedir. Kırım başlığı altında bazı coğrafî bilgiler verilmekte, Kırım ahalisi, Kırım’da maarif, Kırım halkının yaşayışı, Kırım’ın evvelki hâline bakış, Kırım Tatarlarının dinleri gibi alt başlıklarda çok değerli bilgiler verilmektedir. Sırasıyla: Simferopol (Akmesçit), Bahçede Kırım mirzası ile görüşme, Bahçesaray’a ulaşma, Bahçesaray’da Han sarayları, İsmail Gasprinski, Tercüman gazetesi ve yirmi senelik

devamının dua meclisi, Sivastopol’de iki gün, Mü-dafaa Müzesi, Sivastopol’den Yalta’ya hareket, Yalta, Dereköy, Livadiya, Yalta’dan gidiş alt başlıkları al-tında çok ilgi çekici notlar yer almaktadır.

Kısaca bu bölümlere göz atalım.Kırım’ın alanı 22,198 km² olup Perekop (Or

Kapı), Yevpatoriya (Gözleve), Simferopol (Ak-mescit), Feodosiya (Kefe) ve Yalta gibi beş böl-geden meydana gelmektedir. Eyaletin merkezi Simferopol (Akmescit) şehridir. Yazları sıcak ve kışları çok soğuktur. Meyve ve sebze bakı-mından çok bereketli ve emsalsizdir. Ahalisi, çokluk derecesine göre Rus, Tatar, Rum, Erme-ni, Bulgar, Çek, Alman, Polak, Yahudi, Karaim, Kı-rımçak ve Çingenelerden meydana gelmektedir. Bir zamanlar Tatar/Türk nüfusu çokluk iken Rus istilâsından sonra başlayan Türkiye göçü, onla-rı ikinci dereceye düşürmüş. Yedi yüz bin civa-rındaki nüfusun neredeyse yarıya yakını Tatar/Türk. Kerimî, Kırım maarifini de çok geri bul-makta ve yerden yere vurmaktadır. Kerimî’nin şu cümleleri, Kırımlıların dil, tabiat ve coğrafyası hakkındaki yerinde tespitlerini ifade etmektedir:

Kırım - Bahçesaray’da Han Sarayı Camii

Bizim AHISKA

6 Bahar 2014

Page 5: Çarlığın Kırım’ı ilhakının 231. Yılı münasebetiyle: KIRIM ... · Prof. Akdes Nimet Kurat’ın 1940’lı yıllarda ka-leme aldığı Pansılavizm başlıklı makalesinin

“Kırım Tatarlarının lisanı Türkçe olup yemek, içmek ve giyim kuşam, örf ve âdet, fikir ve itikat yönlerin-den dahi Osmanlı Türklerine pek yakındırlar. Kırım Müslümanları umumiyetle doğru, dindar, saf kalpli, misafirperver, kanaatli ve insaniyetli bir halktır. Kırım’ı herkes sever; çünkü iklimi, tabiatı, havası, insanları, mahsulleri, hâsılı her şeyi iyidir. Her yerinde bir letafet ve her yerinde bir şiiriyet vardır.”

Kerimî, trende Türkiye’ye doğru yola çıkmış Kefeli bir ai-leyle karşılaşıyor. Bu göçün se-bebini onun ağzından veriyor: “Çocuklarımızı askere alıp uzak ve havası fena yerlere gönderiyorlar; oralarda bizim evlâtlarımız dayanamıyorlar, Hristiyan arasında vefat olup kalıyorlar. Namaz kılmak ve oruç tutmak imkânı vermiyorlar, domuz eti yediriyorlar. Hem de balalarımızı okutmağa yer yok. Rus mekteplerinde din diyanet öğretmeye çare yok.”

Yol arkadaşı Hamidcan buralara ilk defa geldiğinden Kerimî onu gezdirmek için Akmesçit’te trenden inerler ve burada bir gün kalırlar. 60 bin nüfuslu şehrin otellerinden, cad-delerinden, mescit ve mekteplerinden bahseder. Şehirde 12 mescit, birkaç mektep ve medrese ile müftü vardır. Cami-i Kebir’de bir öğle namazı kılar ve yandaki medreseyi ziyaret ederler. Bu şehirde Ruslara ait 9 kilisesi var. Kırım ve Salgar adlı iki Rusça gazete çıkmaktadır.

4. BahçesarayOrenburg’da başlayan ve günlerce süren tren yol-

culuğu 2 Mayıs, Cuma günü Bahçesaray istasyonun-da sona eriyor.

Bir zamanlar Kırım Hanlarının payitahtı olan Bahçesaray şehri, kayalık tepeler arasında yer al-maktadır. Şehre II. Katerina’nın girdiği yerdeki zafer takının altından giriliyor. Bu takın üzerine ‘15 Mayıs 1787’ tarihi kazılmıştır! Şehirde birçok esnaf dükkânı ve bilhassa kahvehanelerin çokluğu dikkat çekmek-tedir! 12 bin kişiden ibaret nüfusunun 10 binini Türklerin teşkil ettiği bu şehirde 36 mescit ve birkaç mektep ve medrese bulunmaktadır. Medreselerin en büyükleri Zincirli Medrese ile Orta Medrese’dir.

Meşhur Tercüman gazetesi bu şehirde basıl-maktadır. Fatih Kerimî, nihayet Tercüman Mu-harriri İsmail Bey’i evinde ziyaret eder. Kahvesini içer ve hâl hatırdan sonra 4 Mayıs’ta yapılacak Dua Meclisi’nde görüşmek üzere ayrılırlar.

Kerimî ve arkadaşı Hamidcan Efendi, Bahçesaray’da dolaşırlar. Han Sarayı, Han Camii, Çufut Kale, türbe ve ziyaretler, bahçeler… Mezar-lıktaki bir kâğıttan Kırım hanlarından birçoğunun vefat tarihlerini verir: Devlet Giray Sultan (1631), Saadet Giray Han (1717), Selim Giray Han (1690), Gazi Giray Han (1703)…

5. Han Sarayı

Fatih Kerimî, Han Sarayı’nı tasvir etmekte ve bilhassa Gözyaşı Çeşmesi’nden bahisle bu çeş-me için şiir yazmış olan Rus şâiri Puşkin’i anar. “Sarayların binaları güzel, bahçeleri ve çeşmeleri pek lâtif ve şâirânedir.” der. Han Sarayı’nı dolaştıktan sonra buradaki camide bir öğle namazı kılarlar. Caminin içeriden ve dışarıdan çok güzel ve aza-metli olduğunu ifade eder. Otele döndüklerin-de Tercüman’ın 20. Yıl Meclisi’ne uzaklardan, ta Petersburg’dan ve Kafkasya’dan gelen misafirlerle görüşür, sohbet ederler.

6. Gaspıralı, Tercüman gazetesi ve dua meclisi

Fatih Kerimî, zamanın cemiyetini değerlen-direrek ‘eskiliği dindarlık, yeniliği dinsizlik’ olarak görenleri tenkit etmektedir. Medreselerde ya-pılan eğitimin çok geri olduğunu, artık halka,

Bahçesaray’da Tercüman gazetesi idarehanesi

7Bahar 2014

Bizim AHISKA

Page 6: Çarlığın Kırım’ı ilhakının 231. Yılı münasebetiyle: KIRIM ... · Prof. Akdes Nimet Kurat’ın 1940’lı yıllarda ka-leme aldığı Pansılavizm başlıklı makalesinin

“Siz karanlıktasınız, size ziya lâzım; siz hasta-sınız, size devâ lâzım!” diyenlerin kınandığına işaret ederek toplumun hazin hâlini ortaya koy-maktadır. “İşte böyle bir zamanda hamiyetperver İsmail Bey Gasprinski Bahçesaray’da Tercüman is-minde Müslümanca (Türkçe) ve Rusça bir gazete tesis ederek 1883 senesi 10 Nisan’ında ilk nüshasını neşret-ti.” diyerek İsmail Bey’i ve gazetesini övmektedir.

4 Mayıs 1903, Pazar günü Tercüman gazetesinin 20. Yılı dolayısıyla düzenlenen Dua Meclisi adlı program başlıyor. Meclis gazete bi-nasının bahçesinde yapılıyor. Meclise uzaklardan davet edilen misafirler, mirzalar, âlimler ve ahali iştirak ediyor. Rus misafirler de var. Kahveler ve tatlılar ikram ediliyor. Yüzlerle ifade edilen tebrik telgraf ve mektupları okunuyor. Bunlardan bazı-larının Müslüman kadınlara ait olması Kerimî’yi sevindiriyor. Zira “Milletin istikbâli ve bekası kadın-larımızın elindedir. Onlar eğitimli, terbiyeli ve ahlâklı olursa, milletin istikbâli açık, değilse milletin hâli ha-rap, istikbâli berbattır.”

İsmail Bey, umuma hitaben kısa bir konuşma yapıyor. Misafirlerin teşrifinden duyduğu mem-nuniyeti dile getiriyor, teşekkür ediyor. Âlimlere de Kur’an hatmiyle dua etmelerini rica ediyor. Namazdan sonra dualar ediliyor, nutuklar söyle-niyor, yemekler veriliyor. Kerimi, bu törenle ilgili geniş malûmatın Tercüman gazetesinin 11 Mayıs 1903 tarihli nüshasında verildiğine işaret ediyor.

Yeni cami İmamı Hacı Emir Efendi, ilim, maa-rif ve matbuatın önemine dair güzel bir nutuk ve-riyor. Çar ailesi de duadan unutulmuyor! Kazanlı Abdülkayyum Nasırî, Karabağlı Safer Velibek, Sibiryalı Hacı Seydukof, Orenburglu Hacı Abdül-ganibay Hüseyin’in ruhları için dualar ediliyor. Mevcut kalem ehli ile maarife hizmetleri olan Orenburglu Hacı Ahmetbay Hüseyin ile Bakülü Zeynelabidin Takiyef hürmetle anılıyor. Ve daha birçok cemiyet ve muteberân… Akmescit’ten ge-len Rus fotoğrafçı fotoğraflar çekiyor. Akşama renkli fenerler yakılıp, gençler şarkı söylerken kâmiller de söz ve sohbetle hoşça vakit geçiriyorlar.

Fatih Kerimi mecliste, “Türk dilinde kısaca bir nutuk iradıyla yüksek hizmetlerini tebrik, devamını te-menni, kendilerine teşekkür ibraz ettim.” diyor. Ver-diği nutku da kaydeden Kerimî’nin nutku, “Sağ olunuz, var olunuz. Yaşasın maarif erbabı!” sözleriyle sona eriyor.

7. Sivastopol’de iki gün

Kerimî ve arkadaşı, 5 Mayıs günü Han Camii’nde öğle namazı kılıp İsmail Bey’le veda-laştıktan sonra Bahçesaray’dan ayrılıyorlar. Tren-le Sivastopol’e geliyorlar. 1855 Kırım Harbi’ni de anarak adeta bir Evliya Çelebî üslubuyla ve her yönüyle şehri tasvir ediyor. Buradan Yalta’ya gi-diyor. Bir km mesafede, bir zamanlar iki sene mu-allimlik ettiği ve kalben unutamadığı Dereköy’ü de ziyaret ediyor. Eski dostların kahvesini içiyor ve birlikte o günleri anıyorlar. Hele bu köyde kıl-dıkları Cuma namazından bahsederken aklından geçenler kayda değer: “Bizim Kazan’da imamlar Cuma namazlarını uzun kıldırıyorlar. Uzun uzun su-reler okuyorlar, hutbeyi uzatıyorlar. Ahali ise yorulu-yor, çoğu imamlar da papağan gibi hutbe okuduğunda horul horul uyuyorlar! Hâlbuki Kırım ve İstanbul’da cuma ve teravih gibi uzun namazları mümkün merte-be kısa tutuyorlar. Cumanın farzında en kısa sureleri okuyorlar. İşleri, güçleri ve vakitleri dar olanların da camiye gelmelerine sebep olmak için elbette İstanbul ve Kırım âdeti iyidir.”

Orenburg’a dönüş güzergâhı Yalta’dan kalkan va-purla, Kefe ve Kerç üzerinden Novorosisk’e doğrudur.

Bu küçük kitapta o kadar çok şey anlatılmakta-dır ki ifade etmekten aciz kalıyor insan. Yalnız bu kitabı okurken yer yer Rusluğa hürmet duyguları hissedilmektedir. Rus baskısı ve zulmüne dair bir ifade yok! Tersine Çar ve ailesi, Rus büyükleri, ke-şişi vs. saygıyla anılmaktadır. “Kırım Tatarlarının lisanı Türkçe olup…” dediği hâlde kitapta Türkçe yerine Müslümanca denilmesi de dikkati çekiyor! Sivastopol’da caddelere adları verilen Rus gene-rallerini ve bilhassa Sinop’ta Türk donanmasını mahveden Amiral Nahimof’u, vatan kahramanları olarak anıyor! Kendisi, inançları kuvvetli bir Müs-lüman ve yüksek kültüre sahip bir Türk milliyet-çisi olan müellifin bu duruşunu, o zamanlar Rus hâkimiyeti altında yaşamanın mecbur kıldığı bir tavır olarak görüyoruz…

Şehit yazar Fatih Kerimî’yi rahmet ve şükranla anarken bu kitabı bize kazandıran Hayri Ataş’a da teşekkür etmeliyiz.

Not: Fatih Kerimî’nin İstanbul Mektupları adlı daha hacimli kitabını da bir başka yazımızda ele almayı ümit ediyoruz.

Bizim AHISKA

8 Bahar 2014