araşhrma yazı dizisi - turuz...kod adı yeşil olan mahmut yıldırım, kimine göre sıradan bir...
TRANSCRIPT
Araşhrma Yazı Dizisi Yayın No: 34
YEŞİL ÖLDÜ MÜ?
Yazan HAKANfÜRK
Dünya Yayın Hakları© Kitabın yazarına aittir. Tanıtım için yapılacak alıntılar dışında, tüm alıntılar
Kültür Bakanlığı Telif Hakları Sözleşmesi hükümleri gereği, yazarın yazılı izinini gerektirir. Yazılı izin olmadan radyo ve
televizyona uyarlanamaz; oyun, film, CD ya da manyatik bant haline getirilemez. Fotokopi veya herhangi bir yöntemle
çoğaltılamaz.
Baskı Ağustos 2011
3.oooAdet ISBN: 975-8208-04-7
Dizgi: Akademi TV. A.Ş.
Baskı: Kayhan Matbaası San. Tic. Ltd. Şti.
Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi C-Blok No. 244 Topkapı - İSTANBUL
Kapak Tasarım Akademi TV. A.Ş.
Dağıtım: Akademi TV. Programcılık, Reklam, Film Yapım ve
Yayın Pazarlama A.Ş. ( 0538) 555 62 05 ( 0538) 654 45 04 P.O. BOX 1066
Sirkeci- İSTANBUL TÜRKİYE
Bu kitabı ülkesine ihanet etmeyen, gereğinde ülkesi için herşeyi yapmaya hazır olanlara. Cesur, namuslu ve dürüstçe görevini yapanlara. Ülkemin herşeyi ile demokrasiye kavuşması için çalışanlara, isimsiz kahramanlara, eşim ve çocuklanma ithaf ediyorum.
HAKANTÜRK
4 IiAKANTÜRK -------
HAKANTÜRK'ÜN DİGER KİTAPLARI Yazarın 1970 yılından beri yazdığı 80 kitabının bir ço
ğu tükenmiş olup, bir yıl içerisinde hepsinin genişletilmiş baskıları yapılacaktır. Satışta olanlar:
AVRUPA İLE DANS Eylül 2008 ABDULLAH ÇATLI KİMDİR? AKREP İLE YILAN ALAATTİN ÇAKICI KİMDİR? AL TIN TABANCALI KABADAYI (Hakan Çillioğlu) AMERİKAN İMPARA TORLUGU AMERİKA 'NIN HEDEFİNDEKİ ÜLKELER ANKARA&WASHİNGTON HATTI ASRIN OPERASYONU BABALARIN DÜNYASI BABALARIN ÖLÜMÜ BARON VE RULET Kasım 2008 BÜYÜK KOMPLO BÜYÜK OYUN BÜYÜK PLAN ÇAPKININ SONU Eylül 2008 DELİKANLI KİMDİR? Ekim 2008 DERİN DEVLET VAR MI? DÜNYAYA HÜKMEDENLEREkim 2008 ERGENEKON NEDİR? ERGENEKON DAV ASI Ağustos 2008 FUAT AYDIN KİMDİR? GÜÇLER SAV AŞI HEDEF ÜLKE TÜRKİYE İSTANBUL'DA AŞK Kasım 2008 KABADAYI Ekim 2008 KABADAYILARIN DÜNYASI KARANLIKLAR PRENSİ-1-KİM BU YEŞİL? KURTLARIN DÖNÜŞÜ
------- YEŞİL ÖLDÜ MÜ? -----
KURTLAR KONSEYİ KOD ADI TÜRKİYE KORKUT EKEN KİMDİR? MAFYA İMPARATORLUGU MEHMET ALİ AGCA KİMDİR? MEHMET AGAR KİMDİR? MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLA Ti NİHAT AKGÜN KİMDİR? ORGENERAL BÜYÜKANIT KİMDİR? OSMANLI'DAN AVRUPA BİRLİGİ'NE OYUN İÇİNDE OYUN Ekim 2008 ÖLÜMSÜZ KURTLAR ÖZEL KUVVETLER (Bordo Bereliler) R. TAYYİP ERDOGAN KİMDİR? R. TAYYİP ERDOGAN&BUSH RUMUZ AMERİKA RUHSAR - Bir İstanbul Masalı -SEDAT PEKER KİMDİR? SERSERİ SUSURLUK LABİRENTİ TİMSAHIN GÖZYAŞLARI Kasım 2008 TÜRKİYE ATEŞ ÇEMBERİNDE TÜRKLERİN ATEŞLE İMTİHANI TÜRK-AMERİKAN SAV AŞI TÜRKİYE NEREYE KOŞUYOR? TÜRKİYE'DE KİM MAFYA VURGUNCULAR Y ANKİ'NİN ÇOCUKLARI YEŞİL ÖLDÜ MÜ? -.
5
6 HAKANfÜRK -------
İÇİNDEKİLER YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ......... . ...................................................... . . 7
BU TOPRAKLAR HEPİMİZİN ............................................... 8 BU ÜLKE İÇİN RÜTBELERİMİ SÖKTÜM ........................... 10 YEŞİL'LE BULUŞMA ÖYKÜSÜ ......... .................................... 13 SUSURLUK RAPORU'NDAN YEŞİL'LE İLGİLİ DETAYLAR ................................................ 17 CEM ERSEVER'İ NİÇİN ÖLDÜRDÜK? .......... . . .................... 18 BİLİNENLER ......................................................................... 19 YEŞİL'İN KARDEŞİ BAHATTİN .......................................... 20 POLİTİKACI GÖZÜYLE YEŞİL. ............................................ 24 SİYASETÇİLER MEDYAYI SEVER. ......................... .. .......... 31 YEŞİL BİLMECESİ. ..................................... .......................... 32 YEŞİL'İN AYAK İZLERİ. ....................................................... 38 MEHMET EYMÜR SİTESİNDE BENDEN BAIISETTİ ..................................... ........... ............ -41 SIRRI SAKIK 23 YILDIR POLİTİKADA. .............................. 43 ÖLÜM KOMANDOLARI BORDO BERELİLER ................... 46 SUSURLUK ÖNCESİ. .... ........................................................ 51 ASTSUBAY HÜSEYİN OGUZ .............................................. 90 HERŞEYİ ASKERDEN BEKLEMEK. ...................... ............ 144 VATAN SATILMAZ .............. .... ............................................ 145 KARANLIK GÜÇLER ................ ....................................... .... 187 DERİN DEVLET VARMI.. .................................................. 189
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 7
YF.5İLÖLDÜ MÜ? ..
"İhanet arkadaşlık zincirini karartır; fakat vefa dostluğu uzun ömürlü kılar."
HAKANTÜRK Her canlı varlık gibi insanlar da doğar, yaşar ve günün birin
de ölür. Kimi insanoğlu arkasında bıraktığı eserlerle asırlar boyu şükranla anılır, kimi ise Adolf Hitler ve benzerleri gibi farklı şekillerle hatırlanırlar. Bizim bu kitabımızın kahramanı olan Mahmut Yıldırım ise kendi gerçek adıyla değil kod adlarından birisi olan "Yeşil" olarak tanınmaktadır. Peki kim bu Yeşil? . . Üzerinde bu kadar konuşulan, hatta bazılan tarafından öldü denilen Yeşil gerçekten öldü mü? .. Gerçi Mahmut Yıldırım'ın yaşamasından çok ölmesini isteyen . birileri olduğu muhakkak. Çünkü kendilerinin verdikleri emirler sonucu onun işlemiş olduğu birçok suça karıştırılmak istememektedirler.
Bir insan vefat ettiğinde cenazesine sadece onu sevenler değil, gerçekten öldüğünden emin olmak isteyenler de gelir. Son birkaç yıldır Yeşilin öldüğü konusunda haberler çıkmaktadır. Bu tür haberleri kasıtlı olarak çıkaranlann tek gayesi Yeşilin ortaya çıkıp "Ben ölmedim " demesini sağlamak. Böylece onun ele geçirilmesi ve işlediği söylenen suçlann hesabının sorulmasını sağlamak. Tabii bu arada o işlediği söylenen suçlarda kimlerin kendisine emir verdiği, kimlerin suça ortak olduğu da araştırılacaktır.
Ben yıllar Önce "KİM BU YEŞİL?" diye bir kitap yazdım. Bu kitap şu anda 25. baskısı olmasına rağmen çok iyi satılmaktadır. O kitabımda yazılması gereken hemen hemen her şeyi yazmıştım. Fakat aradan geçen bunca yıl sonra bu konuda ikinci bir kitap yazmam gerektiğine inanarak bu satırları yazmaktayım. Kod adı Yeşil olan Mahmut Yıldırım, kimine göre sıradan bir infazcı, kimine göreyse Derin Devletin bir elemanı olarak bu ülkeye zarar verenleri ortadan kaldıran bir kahramandır. Ben tarafsız bir yazar olarak bütün malzemeyi size sunayım, kararınızı siz verin.
HAKANTÜRK
BU TOPRAKLAR HEPİMİZİN
Bu topraklann her kanşı bizim için kutsaldır. Her ağaç, her tepe, her ova veya höyük aynı değeri taşır. Ormanın sessizliği, rüzgann uğultusu, nehrin akışı mutlu veya hüzünlü şeyleri bana hatırlatır. Bazılannın sadece toprak olarak gördüğü ayaklannın altındaki yerler, benim gibi düşünenler için daha farklı şeyler ifade eder. Çünkü, bu topraklar bizim atalarımızın kanlarıyla yoğrulmuş olduğundan, bizim çıplak ayaklanmız farklı şeyler hisseder. Eskiden her çocuğun veya deli.kanlılık çağına gelenlerin hayali günün birinde bu güzel vatan için asker olmaktı. Maalesef son yıllarda Avrupa Birliği içimize soktuğu fitne ve fesatlar yüzünden gençlerimiz daha önce kutsal gördükleri şeylere sahip çıkmayıp, askerliği bir vatan borcu olarak görmeyip, Türkiye Cumhuriyeti Devletini Avrupa İnsan Haklan Mahkemelerine Şikayet etmektedirler. Bu ülkeyi bu hale getirenlere lanet olsun. İnsanlarımıza refah vaat ederek kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmektedirler.
YEŞİL'DEN BÜYÜK İTİRAFLAR
Oğlu 14 Şubat 2006'da İstanbul'da gözaltına alınınca, 'Yeşil' yeniden kamuoyunun gündemine geldi. Oysa Yeşil 27 Ocak'tan bu yana Tempo'nun gündemindeydi. TEMPO muhabiri Tutkun Akbaş'la 'internet' ve telefon yoluyla bağlantı kuran Yeşil, 'konuşma zamanının geldiğini söylüyordu. Ama bu buluşma için azami gizlilik ve güvenlik istiyordu. Randevunun biçimi ve zamanını belirleme sürecinde de bazı bilgiler gönderiyordu. İşte Yeşil'in yazdıklarından kelimesi kelimesine çarpıcı bölümler . . .
27 Ocak 2006 günü saat ıı.o7'de mail kutuma bir mesaj düştü. Uzunca yazılmış metnin altındaki imza, "Gerçek Yeşil, Mahmut Yıldırım, Hacı" olarak "atılmıştı" Metinde açık açık söylenmese de 'sahte Yeşil Osman Gürbüzle ilgili yaptığımız habere yönelik tepkiler içeren bir mesajdı. Yeşil'le İnternet yoluyla mesajlaşma.m.ız, 'buluşma girişimine' dönüştü. Güney illerinden birindeki buluşma onun güvenlik kaygısı nedeniyle gerçekleşemedi. Zaten bir hafta sonra düzenlenen baskında da oğlu gözaltına alındı. Kendisinin son anda kaçtığı iddia edildi.
Yeşil, yani Mahmut Yıldırım'ın ilk mesajı şöyleydi:
YF.ŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 9
"Uzun bir zamandır suskundum ve suskunluğumu bozmaya ' cağımı her defasında söylemi§tim. Birileri yine bir şeylerin peşinde ve ben peşinde olduklan şeyi yakında vereceğim. Bazı salaklar zarar ettiklerinin farkında değil herhalde. Biri çıkıp beni taklit ederek ahkam kesiyor ve biri de Susurluk'taki silahların nerede olduğunu söyleyip duruyor. Ve biz bu kadar aptalız, ses çıkarmıyoruz, öyle mi? Derginizdeki yazılarınızın ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu zaman gösterecek ve zaman bazılarının aleyhine �liyor. Beni taklit etmenin cezası -bilenler bilir- ölümdür. Beni mafya ile kanştıranlar yanlış yoldalar, kendini bilmez birileri rant ve isim peşine düşerek hata üstüne hata yapmakta, faturası ona kesildiği zaman canının ne kadar yanacağının herhalde farkında değil. Biz amatör değiliz, Eyüp Aşık'ın beni birileri ile karıştırması şimdi değil, yıllardır var olan bir şeydir. Ben bu olmakla gurur duydum. Tarih bizi ileride hep anacaktır. Biz bu ülkeyi severken canımızı verdik ve ben bir itirafçı değil, bu ülkenin kadrolu askeriyim ve öyle de kalacağım. Beni Sayın Özal, Eşref Bitlisli (EDİTÖRÜN NOTU: Yeşil Org. Eşref Bitlis'in soyadım Bitlisli olarak kullanıyor. Düzeltrnedik. Metinlerdeki yazım yanlışlan ve ifadeler de düzeltilmedi) Cem Ersever, Adnan Kahveci, Nesim Malki, Hiram Abbas, Ömer Lütfü Topal, Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı, Behçet Cantürk, Savaş Buldan ve şu an yaşayan birkaç kişi iyi bilir ki, dostuma dost, düşmanıma düşmanım. Kimse hikaye yazmasın, kimse orada burada birilerini yükseltmesin, ortaya çıkarsam çok kişi kaybeder. Ben M. Ali Ağca gibi şarlatan değilim. Yakında bir savaş var ve bu s9vaş istihbaratçılar savaşı olacaktır. Tabii aradaki piyonları temizleme zamanı geldi. Benimle irtibata geçerseniz sevinirim. "
27 Ocak 2006'da başlayan ve ı2 Şubat tarihinde sonlanan eposta mesajlarında ise 'Yeşil' şunları anlattı:
"Aldığım bir habere göre benim gelişirrt bazılarım rahatsız etm� olacak ki korumalarım iki katına çıkarmışlar. Hani ben ölmüştüm? Ölü bi1·inden insan korkar mı? Bana kıyak olsun diye beni öldü gösterip �Zerine geldiği gibi at koşturacaklar. Sonradan birilerine Yeşil ol derler ve bazı olaylar yaparak üstüme yıkın. Bu oldu mu yani? Ya insan zekası kıt olur da beni hafife alır, siz ki beni bilip beni operasyonlarınızda kullanırsınız ve bati başka hedeflere güdüklerseniz sonradan siz
10 HAKANfÜRK
birilerine ilıanet edersiniz ve ben boş duracağım! Benim Ankara 'ya geleceğimin haberi duyuldu. Beni her zaman kıstırdıklarını sanırlar ve bu zevki hep onlara tattırırım. Ama sonra hayal kırıklığına uğrarlar şimdi biz ikinci oyunumuza geçiyoruz. Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı ve o zavallı Gonca Us arabada mı öldüler? Yoksa öldürüp arabaya mı koydular? Orada tek delil Sedat Bucak'tı ve hesaba katmadıkları bizdik. Hani o kayıp silahlar, çantalar. Korumasız bir adım dahi atmayan Sedat Bucak korumasız gezecekti ha. Onlar Sedat'ı kaçırmışlardı. Sedat uzun bir zaman Hüseyin Kocadağ'ın şiş_irmesiyle Çatlıyı kendi köyünde saklıy_ordu. Güya Çatlı MIT'e çalışıyordu. Halbuki olayın iç yüzü Oyle değildi. Birkaç kendini ajan bozuntusu sanan kişilerle işbirliği içindeydi. Hiram Abbas öldürüldü sahnede Cem Ersever öldürüldü sahnede, Çatlı öldürüldü sahnede Topal öldürüldü sahnede Özal öldü sahnede Behçet Cantürk öldürüldü sahnede Savaş Buldan öldürüldü sahnede Nesim Malki öldürüldü sahnede helikopteri düştü Eşref Bitlis'in sahnede yine İleride ile ilgili bazı arşivlerden kaldınlmış belgeleri sana yollayacağım, bu belgeleri istiyor.
"BU ÜLKE İÇİN RÜIBELERİMİ SÖKTÜM" Konuşacağımı duyanlar Ozal'ın ölümü ve sonrasını da anla
tacağımı fark ettiler ve şimdiden doğacak tüm bilgileri safdışı etmek için çabalıyorlar. Bu ülke benim, bu ülke için öldüm, bu ülke için Öldürdüm, şimdi göreceğiz bu ülkeyi kim terk edecek? Vampirler, gölünü kan bürümüş/er, kimmiş göreceğiz. Bu ülkeyi kime sattıklarını tüm Türkiye bilecek. Beni ta Çin 'e Dursun Karataş'ı vurmak için gönderenler Yunanistan 'da barlarda kadeh tokuşturdular. Dursun Karataş'la kol kola gezenler şimdi neredeler? Kimseden korkmadım şimdiye kadar, beni tanıyanlar bilirler. Ben bir itirafçı değil bu ülkenin en büyük askeri okulunda yetiştirilmiş kadrolu subayıyım. Ben bu ülke için rütbelerimi söktüm. Teröristlerle yıllarca gezdim. Vurdum, vuruldum, öldüm, öldürdüm. Şimdi beni karalamaya başladılar. Sıradakini bekliyorum, herkesin sırası var. Kimse acele etmesin. Tek tek kucağıma düşecel,cler. Bu Türkiye'den başka Türkiye yok. Asıl ben ve benim silah arkadaşlarım bu ülkeyi karşılıksız sevdik.
Ben hırsız polis oyunu oynamıyorum ve bu oyunu oynayacak Zamanım yok. Çünkü zaman benim aleyhime işliyor.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 11
Şunu unutma, şimdiye kadar hayattaysam, akıllı ve zeki olduğum için bugüne kadar geldim. Daha önce de belirttiğim gibi, bana zarf atma ve kelime oyunlan oynama, benim kimliğimi ve kimliğim hakkında bilgi sahibi olacaksan, kayıtlı bulunduğum nüfus müdürlüğüne intemetten girersen ulaşırsın. Bu, kimlik üstündekiler, gerçek veya yalan. Sen Mahmut Yıldırım ile Ahmet Demir'i lütfen birbirine kanştımıa. Biri Hacı, biri de Sakallı'mn Yani ikisi de Yeşildir. Fark ikisini birbirinden ayırmaktır. Bu da zeki ve akıllı birinin işin içinden çıkacağı bir oyundur. Sana attığım mailleri iyi takip edersen kilit bulmacalara ulaşırsın. Biz iyi yetiştirilmiş, profesyonel insanlarız. Biz sadece dağlarda değil, en modem metropol/erde istihbarat çalışmaları yapmış, sayılı istihbarat birimleri ile köşe kapmaca oynamış kişileriz. Bir çoğunu da temizlemiş kişilerdeniz. Tüm bilgileri baştan ve kesmeden seninle yazışıp anlatacağımı, içinde olduğum ve ekibimle haıeket ettiğim tüm bilgilerin yam sıra, sır olan ve diğer birimlerden alınmış başka/arma satılmış detaylı bazı ana bilgileri de sana aktaracağım.
Her şeyden evvel kuruluşumuzdan evvel nasıl orduya katıldığımı, kimlerle çalıştığımı, Hiram Abbas'la nerede ve hangi görevleri paylaştığımı, kimlerin bizden haberdar olduğunu, kimlerle bağlantı kurduğumuzu, Eşref Bitlisli, Adnan Kahveci, Ömer Lütfü Topal, Nesim Malki, Uğur Mumcu, Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Hiram Abbas, Mehmet Üstünkaya, Rauf Denktaş, Turgut Özal ile nasıl görüştüğümü, aramızdaki mesafeleri kimlerle ne görüştüğümü adlan geçenleri bizlerle olan bağlantı/an, Cem Efsever'i kimin aramıza soktuğu ve neden bize ihanet ettiği, Cem Ersever'in Musa Anter'i neden öldürttüğünü, görevlerimizin neden kine dönüştüğü ve kayıp olan örtülü ödeneği kim nerede kullandı. T.Ç, M.A, H.K. 'nin ortak çıkarları neden T.Ç. ile H.K, M .A. 'yı kullandıkları ve örtülü ödenekteki paraların Nesim Malki'ye kimin verdiği, Nesim Malki'nin bu paraları aldıktan sonra kimleri haberdar ettiği ve asıl kimin Nesim Malki'yi öldür.düğünü ve buna benzer sır ve gerçek belgelerle yazışmalann gizlidir ibarelerin arkasındaki birkaç haini tek tek gerçeklerle sadece sen bileceksin. Seninle yine maillerle haberleşip, bazı bilgiler göndereceğim, bu bilgiler, kurucularımızdan, silahlı eğitimimize, üst komutanlarımıza, maddi finansmanlann kaynaklan, görevlerin•iz, kimleri takip ettiğimizi ve kimleri dinlediğimizi, kullandığımız silahlardan,
12 HAKANfÜRK
hedefimizdekiler, vuracaklanmız, vurdurduklarımızdan, siyasilerden, paşalara, kumarhanecilerden, bakanlara, bilgi kaynaklarımızdan, MİTten, emniyet istihbarattan bizimle çalışanlar, daha önce Batı Çalışma Grubunun neden kurup, neden lağvettiğimizi, kimler bizim için çalıştı, hangi gazeteciyle bilgi alış verişinde bulunduk, bizim için çalışan gazeteciler, polisler, askerler ve başka bazı özel bilgileri seninle paylaşacağım.
Biz daha önce vardık ve şimdi olduğumuz gibi de vardık. 1984'ten sonra inlerimizden çıkıp yeni dünyaya merhaba dedik. Bu merhaba da her zaman olduğu gibi yine üstlerimizin emirleri ve direktifleri doğrultusunda hareket ettik. Biz Eşref Bitlisli komutasında yeni bir birim ve en tehlikeli �ilerden seçme askerlerle göreve başladık. Kurucumuz Başbakan Turgut Özal'dı. Gizli bırakılmış ve adı sır !Jibi saklanmıştı. Askeri kademe komutasında Eşref Bitlisli ile Ismail Paşa idi. Bu birim 12 Eylülcülerin yaptığı, ihtilalcilerin bile güven duymadığı MİT'e karşı kuruldu. Çünkü Kenan Evren 12 Eylül darbesini yaptıktan kısa bir siire sonra MİTin içindeki sivil asker çatışmasından korkarak, bilgi infaz ve tetikçi grubu kurdu. Bu grup kontrgerilla şeklinde olup sadece direkt konsey üyelerini bilgilendirmek, gelen tehditleri ve suikast/eri önlemek için her kesimin adammdan alınarak göreve başladı. Kenan Evren darbeden sonra dış baskılardan bunalarak demokrasiye geçiş için bir hükümetin kurulması için Sayın Turgut Özal'a görevi verirken reddedileceği aklının ucundan bile geçmemişti. Kenan Evren 'in hesabı çarşıya uymamış Turgut Özal'm bu reddini ta suikaste kadar unutamamıştı. Çünkü Turgut Özal bir akıldı ve Başbakan olacağına kesin gözüyle bakıyordu. Asker kökenli birinin Başbakan olması ne kadar bu ülkeyi verimli olacağı da meçhuldü. Siyasilerin siyaset yasağı ortaya atılınca denenmemiş/er denenmeye aday olmaya başladılar ve ezici bir çoğunlukla Turgut Özal Başbakan oldu. Tıpkı hayal ettiği gibi ve o da MİT'e güven duymadı. Çünkü herkesin her birimden adamları vardı. Kim elini nereye atsa hemen bilgi sahibi olabiliyordu. Hatta bu bilgilerin satıldığı da oluyordu, işte o saatten sonra akıllar çalışıp sığmakta bulunan kurtlar göreve çağrıldılar. Bu kurtlar mavi altın kurtlardı ve kimsenin ruhu duymadı. Kendini ajan sananlar süslü Osman 'ın peşinde veya Bülent Ersoy 'un hangi iş adamıyla yemek yediğiyle uğraşıyorlardı. Bir de işkenceyle adam konuşturup soruşturma yaptıklarım sanıyorlardı. Şu anda kirli bir siyaset ve kirli oyunların döndüğü bir
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 13
bermuda üçgeninin içinde demir perdenin aktörleri gizli planlarını yürütmekteler. Bu kirli oyunun aktörleri siyasiler, p�alar, işadamları ve bazı gizli servisin de içinde bulunduğu gruplar bulunmaktadır. Ben bugünden itibaren daha önceden de söylediğim gibi susmayacağım. Beni bu saatten sonra kimse susturamaz. 1979 yılından itibaren daha önce Eşref Bitlis'in emri ile yasadışı TKML örgütüne sızdım. Birçok aktif görevlerde bulundum. 1980 ihtilalinden sonra yine komutanın emriyle kızaklara yani sığınaklara çekildik. (Asker içinde) 12 Eylül darbecileri iç güvenlik ile dış güvenlik için birimler kurmaya başladılar ve legal yoldan değil de, illegal yollardan bu birimler acil olarak kuruldu- Rahmetli Uğur Mumcunun 2978'den beri ölümünün birkaç gün öncesinde görüştüğü son adam bendim. Çünkü o bizim gizli bilgi kasamızdı. Her yaptığımız operasyonu ve her bilgiyi Eşref Bitlisli'nin emriyle Uğur Mumcuya ulaştırıyorduk. Yani her şeyden haberdardı. Kinteksten başlayıp uluslararası tüm bilgileri kendisine yollamaya b�ladık. MİT'te yasadışı örgütleri ellerinin altında toplama.fikrini ortaya atan bazı askerler senaryolarla bir piyonu öne sürerek CIA'den maaş alan bazı MIT'çiler ABD'nin emriyle Apo'yu piyasaya sürdüler. Ki bu örgütün kurulmasında en çok işine gelenin ClA olduğu kaçınılmaz bir gerçekti.
YEŞİL'LE BULUŞMA ÖYKÜSÜ
Tam bir hafta boyunca Yeşille yazıştım, telefonla konuştum. Nihayet yüz yüze gelecektik. Güneyde bir yerde randevu verdi. İşte her şey, casusluk ve korku filmlerini gölgede bırakacak gelişmeler de burada başıma geldi. Halen cep telefonlan, laptop, dijital fotoğraf makinesi ve kameramın olduğu çanta Yeşil'in elinde. Benim elimde ise Yeşil'in sayfalar dolusu yaptığı itiraflar . . . Bu arada Yeşil'den bir hafta önce gelen son mesaj: "Yurdu terk ediyorum. Bazı kurumlara da bilgi verdim"
27 Ocak 2006 günü saat ıı.o7'de mail kutuma bir mesaj düştü. Uzunca yazılmış metnin altındaki imza. "Gerçek Yeşil, Mahmut Yıldırım, Hacı " olarak "atılmıştı. " Yeşil'in ilk mesajının son cümlesindeki gibi irtibata geçtik! Bir hafta her gün bilgisayar başında gerek e-mail üzerinden, gerekse de MSN'den gece gündüz yazışmalanmız sürdü. Sonunda cep telefonu üzerinden görüşmelerimiz başladı. Yaklaşık ıo kez cep telefonumdan beni arayan Yeşil, "Sana bulunduğum yeri de bildiriyorum. " diyordu. Nitekim öyleydi de. Çünkü Türkiye'nin
14 HAKANTÜRK
güneyinde bir yerden arıyordu her defasında. Sahil numaralardan . . . Yeşil'le ilişkide adeta casusluk filmlerinin andıran bir trafiğin içinde buldum kendimi. Çünkü benimle röportaj için ikna olmuştu. Ama çok da acelesi var gibi davranıyordu. Çünkü istediklerini yerine getiremediğimde, telefonunu geç açtığımda, ya da mailine geç yanıt verdiğimde, "Seninle il�ki.m bitm�tir" mesajlarıyla karşılaşıyordum. Türkçesi hafif Joğu aksanlıydı. Sert bir ses tonuna sahipti. Beni 6 Şubat Pazartesi günü sabah saatlerinde cep telefonumdan aradığında Ankara'ya gelmem gerektiğini, Büyük Erşan Oteli'ne gidip beni orada adamlarının karşılayacağını söyledi. Bu görüşme sabah saatlerinde oluyordu. Öğleden sonra MSN yazışmamızda ise Ankara'nın artık güvenli olmaktan çıktığını, çünkü görüşmemizin özellikle istihbarat birimlerince öğrenildiğini söyledi. Bu sefer verdiği yeni bir adres vardı. Türkiye'nin güney ucunda bir bölge. "Yarın gel" diyordu. Benden istediği laptop, dijital fotoğraf makinesi ve dijital kamera idi. Hepsini hazırlayıp, ilk uçakta soluğu onun gelmemi istediği yerde aldım. Otele yerleştim. Odamda MSN'imi açtığımda karşıma Yeşil'in güvenliğini sağlamakta görevle olduğunu söyleyen ama Yeşil'le yazıştığımız adresten başka biri çıktı. Kendisinin bir binbaşı ve o bölgenin sorumlusu olduğunu söyleyerek söze girdi. Israrla benim ve Yeşil'in güvenliğinin çok sıkı korunması gerektiğinden söz ediyordu. Hatta kendisinin de 2 adamıyla birlikte bulunduğum otelde kaldığını, benim güvenliğimi sağlamak üzere Yeşil tarafından görevlendirildiklerini belirtiyordu. Filmi koparan gelişmeler de işte bu odada yaşandı. Bana güvenlik testinden geçmem gerektiğini söyleyen kişi yanımda herhangi bir gizli dinleme ya da yer belirten cihaz olup olmadığını sordu. Sonra da "ilaç kullanıyor musun?" diye sordu. Hatta ekledi: "Sakın kapsül kullanma. " Neden bu sorulan sorduğunu soramadım bile! Sonra "Yarın güvenli hathn yanında olacak, seni takip edeceğim " dedi. Bir ara çift cep telefonlarımdan güvenli hat olarak kullandığım cihazın küçük bir sorunu çıktı. Sim kartını bu nedenle diğer cihaza yerleştirdim. Bu sırada karşı taraftan MSN üzerinden ''Ne yapıyorsun orada şimdi?" sorusuyla karşılaştım. Ben de durumu anlattım. Bana sert bir biçimde. "Sen bu kadar hazırlık yaptın bozuk telefonla mı geldin? Şimdi Hacı ağabeyi arayıp ona bu durumu bildirmem lazım. Bu yüzden görüşme iptal olabilir" yanıtı geldi. Yine belki onlarca kez karşılaştığım asabi üsluptu bu. "Seni birazdan otel odasından Hacı abi arayacak"
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 15
dedi. Yanın saat sonra oda telefonum çaldı, karşımdaki Yeşil'di. "Bana bazı sorunlardan bahsetti, canım sıkıldı. " deyip olumsuz konuşmaya başladı. Yine ikna ettim kendisini. "Şu an seni uydu telefonundan arıyorum. Hareket lıalindeyim. Benim sesimi kimse duymadı bugüne kadar. Seninle yerimi bile belli ederek konuştum. Seninle yarın akşam görüşeceğim. Yanımda emekle paşalar da olacak. Sana bazı belgeler vereceğim. Paşalar da konuşacaklar. Ben Harp Okulu mezunu bir albayım " dedi. Hatta bazı üst düzey askerlerden bu röportaj konusunda onay geldiğini, onlann da bu konuda hemfikir olduklannı ekledi. "Şimdi dinlen " dedi ve irtibatımız sabaha kadar koptu.
Sabah 7.3o'da kalkıp kahvaltıya indim otelde. Tekrar odama çıktığımda kapıdan içeri atılmış bir not gördüm. "Hemen interneti aç" yazılı not. Yeşil'i korumakla görevli kişiden geliyordu. MSN'i açtığımda karşımdaki bu sefer Yeşil'di. Bana elektronik cihazlarımın güvenlik taramasından geçeceğini söyledi. Önce tüm eşyalanmı çantama doldurup odada bırakmamı sonra da odadan çıkmamı istedi. Sonra bir anda "her şeyini çantana koy, şarj aletleri dahil Camii'nin tuvaletine götür. Otele geri dön, iki saat sonar aynı yere git ve sana bir telefon verilecek. Büyük Postane önüne gideceksin, oradan seni alacaklar" dedi. Kimlik, kredi kartlanm ve paramı yanıma almam gerektiği uyansında da bulundu. Bahsettiği caminin tuvaletine gidip Yeşil'in dediklerini yaptım, görevli işini gayet iyi bilir biçimde çantamı aldı, otele geri döndüm, iki saat sonra tekrar aynı yere gittiğimde tuvalet görevlisi, "Çantam aldılar, götürdüler" dedi. Peki bana bir mesaj yok muydu? Eliyle masadaki telefonu gösterdi. Cihazın altında küçük bir kağıt vardı. Kağıdı alıp açtım. Notta "Otogar ... firmasına git" yazıyordu. Hemen camiden çıkıp taksiye bindim, ilk çantamı tuvalete bırakıp otele döndüğüm taksiydi beni otogara götüren. Bu tuhaf tesadüfe şaşırdım. Otogara gittiğimde nottaki firmayı aradım. Bulduğumda beni birilerinin Rarşılayacağı ümidini taşıyordum. Ama kimse yoktu. O firmadaki görevliler de konuyla çok ilgisiz gibiydiler. Sonra aynı firmanın otobüslerinin kalktığı peron kısmındaki tarafına geçtim. Bana verilen yerin ismini söylediğimde 4 kişiden genç olanı kalkıp, "Abi benimle gel" dedi. Beni hemen ön tarafa götürdü, bir bilet kestirdi ve "Saat 13.oo'te 4 'perondan kalkıyor" dedi. Otobüse bindim, 43 numaralı koltuk, otobüsün en arka dörtlü koltuğundan sol uçtakiydi. İneceğim yeri bile bilmiyordum. 3 saatlik bir
16 HAKANTÜRK
yolculuktan sonra geldiğimizde muavinin nerede ineceğim yönündeki sorusun: "Otogar" yanıtını verdim. O yerde otogar olmadığını ama başka; bir noktada indirebileceklerini söyledi. İndim ve etrafa balanaya başladım. Ne beni bekleyen, ne de karşılayan vardı. Aklımdan bir internet kafeye gidip tekrar bağlantı kursam mı diye geçirdim. Gördüğüm ilk internet kafeye gittiğimde tıklım tıklım öğrenci doluydu. Yer yoktu. Çıktım. Aklıma hemen İstanbul'dayken yazışmalarımızdan birinde geldiğim yerdeki bir otelin adını verdiğini hatırladım Yeşil'in. O otele gittim. s yıldızlı bir oteldi. Ama in cin top oynuyordu. Bir odaya yerleştim. Gece boyunca odadaki telefona baktım, durdum. Sabah olduğunda hiçbir haber yoktu. Sabah otelde kahvaltımı yaptım. Resepsiyondaki görevliye bana bir not olup olmadığını sordum. Yoktu. Çıkıp bir internet kafeye gittim yine. İnternet kafede öğlene kadar MSN başında bekleyip, durdum. Yeşil'le yazıştığım e-mail adresine sürekli mesajlar attım. Yeşil ortalıkta yoktu. Artık iyice endişelenmiştim. Kontürlü bir telefondan ailemi arayıp sadece iyi olduğumu söyledim ve kapattım. Tekrar otele döndüm. Odada otururken saat ı7.oo'de içime bir tedirginlik düştü yine, en yakın İnternet kafeye gittim. Mesaj gelmişti. Heyecanla açtım ama hayalkırıklığı! Mesaj şuydu: "Sana ulaşacağım ve çantan bir hafta sonra adresine verilecektir. Sen otele dönmem gerekirken orada/azla dolandın ve bir yerleri telefonla aradın, durdun. Sana güven olmadığı için görüşme bitmiştir.
Hacı adına . . . . . . . . "
Yeşil'i korumakla görevli olduğunu söyleyen kişi yine karşımdaydı. Bu sefer görüşmeyi iptal ettiğini söylüyordu. Hemen İnternet kafeden çıkıp en yakın taksi durağına gittim. 3 saat uzaklıktaki havaalanıydı istikamet. Ama takside giderken de garip şeyler oluyordu. Sürekli değişik araçlar içinde bulunduğum taksiye "eskortluk" yapıyorlardı. Karanlık bir otoyolda yanımıza yaklaşan bir araç kornaya basıyor, taksi şoförü ona karşılık veriyor, taksi onu takip ediyor, otoyolda yavaşlayıp sağa çekiyor, taksi onu geçiyor, tekrar kornalaşıyorlardı. Beni Yeşil'e götürdüklerini bile düşündüm. Cep telefonlarım dahil çantam Yeşil'in elindeydi. İstanbul'a geldiğimde Yeşil' den bir mesaj gelmişti, o da son mesajdı:
"Senin adına üzüldüm. Çünkü sen eğer görüşme yerinden ayrılıp otele dönseydin ve oradan telefon görüşmesi yapma-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------ 17
saydın, bunlar olmazdı. Sen orada iken bazı sivil polisler, orayı gözlem altına aldılar ve seninle otogarda samimi bir yakınlık gösteren de polis muhbiriydi. Yani yanlış ne bizde, ne de benim ekibimde . .. .'nın senden biraz şüphe duyması, bu aşamaya senin getirdiğinin farkında değilsin. Şimdi ben yurttan ayrılıyorum ve sadece bazı kurumları haberdar ettim. Kendine iyi bak. Hacı. "
SUSURLUK RAPORU'NDAN
YEŞİL'LE İLGİLİ DETAYLAR
Gerçek adı: Mahmut Yıldırım Kod adı: Ahmet Yeşil - Mehmet Kırmızı Tire-Sakallı Terminatör Salih-Derdi oğlu, Bingöl/Solhan 1953 doğumludur. * Yeşil'in ilk teması 1973 yılında Bingöl/Genç ilçe Jandarma
Komutanlığı'yla oldu. Ancak verdiği bilgilerin değerlendirilmesinde güçlük çekildiği için Yeşil, MİT'e devredildi.
* Ekim 1973-Kasım 1975 tarihleri arasında Yeşil askere gitti. * 1989'da MİTie ilişkisi, yarattığı "komplikasyonlar" yüzün
den kesildi. *Daha sonra Tunceli Jandarma Bölge Komutanlığı adına
istihbari bilgiler topladı. * Bu çalışmalarda deşifre olunca, Diyarbakır'a çekildi. * 1992'de Muş'ta yakalanan 5 PKK mensubu, Yeşil tarafın-
dan öldürüldü. /
* 1994 yılında Bayram Kanat, Diyarbakır'daki evinden kaçınldı.
* Emekli Binbaşı Ahmet Cem Ersever; daha sonra arkadaşı Mustafa Deniz ve sevgilisi Neval Boz, Yeşil ve arkadaşları tarafından öldürüldü.
* Muş Bulanık Hoşgeldi köyü muhtarı, ağabeyinin kızı Zeynep Baba, Bitlis Tatvanlı Şükran Mizgin, Diyarbakır'da tutuklandıktan sonra serbest bırakıldılar. Yeşil, bu şahıslan alarak işkence ve tecavüz etti. Şükran Mizgin'i Muş'ta öldürdü. Zeynep Baba'ya ise ne yaptıkları bilinmiyor.
18 HAKANTÜRK
* Batman'da milletvekili Mehmet Sincar'ı öldürdü. *Vedat Aydın ve Musa Anter'in öldürülme olaylannı da
bizzat Yeşil planlayıp uyguladı. * A. Demir ve A. Kanat grubunun PKK damgalı tehdit mek
tuplarıyla Diyarbakır ve çevre illerden çok miktarda para tahsil ettiler.
*Yeşil, Ocak 1995 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alındı, yapılan sorgusunda sürekli olarak, MİT'le olan ilişkileri, ilişkide bulunduğu kişilerin kimliği, verdiği bilgilerin neler olduğu, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar tarafından bizzat soruldu.
* MİT'le Yeşil'in ilişkisi 30 Kasım 1996 tarihinden itibaren (Susurluk kazasından 27 gün sonra) kesildi.
CEM ERSEVER'İ NİÇİN ÖLDÜRDÜK?
"Ersever, Kocadağ, Bucak ve Çatlı'yı MI5'e satmıştı"
Biz; o salaklardan daha akıllı, daha zeki karda yürüyüp izimizi belli etmeyen bir gruptuk. Biz Turgut Özal'a yakın olarak görev yaparken K. E. 'nin yapacağı bir suikastı gözlüyorduk. Daha sonraları başarılarımız kendini gösterince de faal görev yaptık. Ta ki aramıza bir bozuğun girmesine kadar. Yani Cem Ersever. Cem Ersever başka paşalara çalışıp bizleri kendisinin emrinde olduğunu sanarak hareket etmeye, ajancılık oynamaya başladı. Gayesi bizleri saf dışı etmek kendi adamlarını yerleştirerek kariyer edinmekti. JlTEM'i Cem Ersever değil Eşref Bitlis kurdu. Uluslar arası bilgi ve beceri sahibi olmuştuk. Cem Ersever birkaç kaçakçının arasına sızarak birkaç iş yapar, bir şeyler yapmış olabilir ama bizlerin arasında barınamazdı. Çünkü biz ispiyoncuları sevmezdik. İleride Cem Ersever'in başımızı ağrıtacağı sinyalini almaya başlamıştık. Biz terörle mücadele için kurulduk kendi çıkarlarımızı gözetmek ve mafyalarla içli dışlı olmak için değil. Ama Cem Ersever'i vurmak bana nasip oldu. Yanında Mustafa Deniz ve kendi sevgilisini götürmek de. Kötü oldu çünkü Cem Ersever çok kişinin katili ve ispiyoncusu oldu. Turgut Özal'ın, Uğur Mumcunun, Eşref Bitlisli'nin, Hiram Abbas'ın, Adnan Kahvecinin, Ömer Lütfü Topalın, Nesil Malki'nin Savaş Buldan 'ın, Behçet Cantürk'ün ve adım ileride açıklayacağım geniş bir kitlenin önü ve arkasından sonra gelen cinayetlerin
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 19
bir numaralı göstericisi olacakh. Ayrıca Hüseyin Kocadağ 'ı, Gonca Us'u, Sedat Bucak'ı ve Abdullah Çatlı 'yı Mi5'e satmışh.
YEŞİLİ İHBAR EDEN KİŞİNİN KOD ADI: BARAN
Derin devletin "kara kutularından biri" olarak anılan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'a yönelik operasyon bir kez daha güvenlik birimleri arasındaki sert mücadeleyi ortaya çıkardı. Güvenlik birimlerinden edinilen bilgilere göre ilk temas Yeşil'in oğlu Murat Yıldırım'la sağlandı. Resmi devlet görevlisi olup olmadığı belirlenemeyen Baran isimli şahıs oğul Yıldırım'la bir yıl önce tanıştı. İkili ortak ticari işlere girerken, sürekli takip de devam etti. Polisin baskın yaptığı ev aslında irtibat noktasıydı. Polisin elinden kaçan kişinin Yeşil mi yoksa Yeşii'in kuryesi mi olduğu ise henüz belirlenemedi.
BİLİNENLER
Doğan Haber Ajansı'nın 14 Şubat Salı günü akşam saatlerinde geçtiği haberle Türkiye Yeşil'e yönelik operasyonu öğrendi. Habere göre Yeşil'in oğlu Murat Yıldırım çete oluşturarak bazı işadamlanndan haraç alıyordu. Bu faaliyetler sırasında da babasının adını kullanıyordu. Polisten edinilen bilgilere göre operasyondan 15 - 30 dakika önce Yeşil baskın yapılan evi terk ederek kaçtı. Önce eldeki bilgiler böyleydi. Ancak bir gece önce ulaşılan bilgiler büyük resmin daha farklı olduğunu ortaya koydu. Resmin ana hatları şöyle:
* OGULLAR ESNAF: Mahmut Yıldırım'ın iki oğlu bulunuyor. 40 yaşın altında olan oğullar halen Ankara'da esnaflık yapıyor. Mahmut Yıldıran'ın "öldüğü söylenen" tarihlerde bile oğullarıyla teması vardı. Ancak bu temaslar 2-3 yılda bir ve gizlilik içinde gerçekleşiyordu.
* YEŞİL SIK SIK YUR1DIŞINDAYDI: Mahmut Yıldırım ve oğullarının bütün hareketleri Jandarma gözetiminde tutulurken, kendisi sık sık yurtdışından Türkiye'ye ğirişler yaptı. Polis operasyonu sırasında da Yeşil Türkiye' deydi.
* OGULLARIN MADDİ SORUNU VAR: Yeşil'in oğullan babalan ortada yokken sakin bir hayat sürdü. Kimi kaynaklara göre maddi zorluk çeken oğullar, yıllar içinde polisle hiçbir şekilde temas etmemeye çalıştı.
* BARAN DEVREDE: Yeşil'e yönelik polis operasyonunun hemen ardından ihbarcının Baran adında bir şahıs olduğu ileri
20 HAKANTÜRK
sürüldü. Dikkatlerin odaklandığı bu kişinin henüz gerçek kimliği ve nerede olduğu tespit edilemedi, iddialara göre Baran bir yıl süreyle Yeşil'in oğullarıyla arkadaşlık ederken, ilişki ortak ticarete de dönüştü.
* Yeşil'in Türkiye'ye giriş yaptığı bilgisi üzerine MİT harekete geçti. Ancak belli süre temas sağlanamadı. Baran'dan gelen istihbaratlara uygun olarak İstanbul'daki irtibat evleri belirlendi.
* MİT adresleri polise ulaştınlırken, polisten operasyon yapması istendi ve operasyon ani kararla uygulamaya konuldu. Yüze yakın özel harekatçı ve polisin katıldığı operasyon neticesinde Yeşil'in oğlu Murat Yıldırım ve 13 kişinin yakalandığı ancak Yeşil'in kaçtığı duyuruldu.
*Bu noktadan sonra Yeşil'in kaçışıyla ilgili olarak ağırlık kazanan iki duyum oldu. İlk duyuma göre baskın yapılan ev Yeşil'in CD, disket ve benzeri malzemeler için kullandığı irtibat eviydi. MİT'in bilgisi de operasyon gününde söz konusu malzemenin transfer edileceği şeklindeydi.
*Polis eve girdiğinde öncelikle aradığı kişi Yeşil değil, Yeşil'e iletilmek istenen materyaldi. Ancak bu materyale ulaşılamadı. Kaçan kişi ise yine Yeşil değil kuryesiydi.
*İkinci duyuma göre sabah 4-5 sularındaki polis operasyonundan hemen önce JİTEM bilgi sahibi oldu. Uyarılar ve gerekli girişimler üzerine Yeşil operasyondan kısa bir süre önce evden çıkarıldı.
Yeşil'le ilgili olarak gazetelere yansıyan tanık bilgilerinin de doğru olmadığı çünkü Yeşil'in yüzünü estetik operasyonla değiştirildiği öğrenildi. Bu arada operasyon duyulduğu andan itibaren Ankara'da büyük hareketlilik yaşandı.
YEŞİL'İN KARDEŞİ BAHATIİN
Yaklaşık ıo yıldır yaşayıp yaşamadığı muamma olan, 25 yıl MİT'in elemanı olarak çalışan Mahmut Yıldınm hakkında söylenecek çok şey var. Ortadan kaybolduğu güne kadar MİT'in en aktif elemanlarından biri ol arak faaliyet gösteren, eski MİT Kontr-Terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür'e 'baba ' diyecek kadar yakın olan, yaptıkları gibi sonu da karanlık görünen biri Mahmut Yıldınm . . . Oğlu Murat Yıldınm ve 15 kişi, çok sayıda tahsil edilmemiş çek ve senetle birlikte İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün 'Lacivert' operasyonuyla gözaltına alındı. Beşik-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 21
taş'taki Gül Apartmanı'ndaki operasyondan hemen önce Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın kaçtığı iddia edildi. Ancak, emniyet bu iddiayı yalanladı. Mahmut Yıldırım'ın kardeşi Bahattin Yıldırım, hem ağabeyi hem de yeğeniyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ağabeyinin MİT tarafından okutulduğunu, sonra da birçok yerde işe sokulduğunu söyleyen kardeş Bahattin Yıldırım, ağabeyi Yeşil'in durumuyla ilgili şu ilginç iddiada bulunuyor: "Ağabeyimin akıbetiyle ilgili tek sonımlu Mehmet Eymür'dür. "
Soru: Ağabeyinizden bir haber var mı? B. Yıldırım: Yok. Sizde bir haber var mı? Soru: ıo yıldır kayıp birinden söz ediyoruz. Bu belirsizlik sizi nasıl etkiliyor?
B. Yıldırım: Hayatımız altüst oldu. Çocukları, e§i, hepimiz ne düşüneceğimizi, neye karar vereceğimizi şaşırdık.
Soru: Neden akıbeti hakkında bu kadar soru işareti var? B. Yıldırım: Bu insan 10 yıldır kayıp. Bu adamın ço
cukları, eşi var. Hiçbirini mi özlemiyor? Bu, akıl işi değil. Biri çıkıp 'sağ kolu olduğunu söylüyor, sonra başka biri daha çıkıp "Sağ kolu bendim " diyor. Herkes bir havada. Onun yaşadığım bana ispat edin, bir aylık maaşımı vereyim.
Soru: Ağabeyinizin birçok kod adı bulunuyordu. Niye "Yeşil" adı baki kaldı?
B. Yıldırım: Ben de bilmiyorum. Bunu, ona bu adı yakıştıranlara sorun. Onun bir sürü kod adı, kimliği vardı. Kimliklerinin hepsi bende duruyor. Onları bir çanta içinde gömdüm. Ağabeyimle ilgili kesin bir dunım ortaya çıktığında, ben de o kimlikleri ve fotoğrafları ortaya çıkaracağım.
Soru: Bu kadar esrarengiz olmasının nedeni ne? B. Yıldırım: Bunu ben de araştırıyorum ama cevabım bu
lamıyorum. Bu adamı tahtalı köye gönderdiler. Bunu iddia ediyonım. Ama kimin taraftndan gönderildiğini bilmiyonım. Bilenler biliyor. Ben emekli olana kadar bu sonı işaretleri kalacak.
Soru: Emekli olunca ne yapmayı planlıyorsunuz ki? B. Yıldırım: Bu adamı tahtalı köye kimin gönderdiğini
bulacağım. Karşımda Mehmet Eymür var. Ben başka birini
22 HAKANI'ÜRK
tanımam. Bugün Mehmet Eymür telefon açıp, "Gel, görüşelim " dese, görüşmem.
Soru: Aklınızdaki soruların cevabı Mehmet Eymür'de ise neden görüşmüyorsunuz?
B. Yıldıran: Görüşecek bir şey yok. Silahımı alıp Mehmet Eymür'ün peşine düşeceğim. Bu işle ilgili pek muhatabım Eymür'dür.
Soru: Eymür'ün neler olduğunu bildiğini iddia ediyorsunuz. Şimdikiler de biliyor olabilirler mi?
B. Yıldırım: Biliyorlardır tabii. Bilmez olurlar mı? O kapıdan içeri girmek zordur. Siz o kapıdan içeri giremezsiniz, ben de giremem. Bana ''Ağabeyiniz burada olabilir" diye yer gösterin, o kapıyı ben ardına kadar açayım.
Soru: Eymür'ün dışında yakasına yapışacağınız başkaları yok mu?
B. Yıldırım: Başka adamlar mutlaka vardır. Ama hepsinin başı Eymür dü. Akın Birdal'ın vurulma olayına karışan bir jandarma astsubay vardı. Elazığ 'da oturduğumuz dönemde kapımızda nöbet tutardı. Sonradan öğrendik ki, büyük paralar elde etmiş. Anlayacağınız, Türkiye deyince duracaksınız. Düşmanımın kim olduğunu bilmediğim için canımı Allah'a emanet ettim.
Soru: Eymür'ün "Ona düşmanlık edenler, tehdit edenler, Ankara'yı terk edeceksin' diyenler belli" şeklinde bir açıklaması var. Kim bu kişiler?
B. Yıldınm: Bu kişileri Eymür açıklamalı. Ama ağabeyim hiç tehdit almadı, hayatından endişe duymadı. Biiylc• bir endişesi olsa bana söyler ya da kendini korumaya alırclı.
Soru: Yeğeninizin başına gelenlerle ilgili ne dfü�iiııiiyorsunuz?
B. Yıldırım: Yeğenim, askerliğini yapmamış, rnlıil lıir çocuk. Başına gelenleri ben de basından öğrenci i ııı. M 11 rn ı 'ı ıı bir evi vardı, onu satıp birkaç araba almıştı. Olo kıııılıııııa işi yapıyordu. Bu olay patladı. Bu işin sonunun ııı· cılıırnp,1111 hı·ıı de merak ediyorum.
Soru: Murat Yıldmm, babasına özeniyor olıılıılıı ıııl'?
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 23
B. Yıldırım: Gençtir, cahildir. Babasına özenip özenmediğini kendisine sonnak lazım.
Soru: İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah Öldürüldüğünü, Emniyet Müdürlüğü sözcüsü ise yaşadığını açıkladı. Yetkililer tam tersi açıklamalar yaptılar. Sizce Mahmut Yıldırım'ın birileriyle görülecek hesabı var mıydı?
B. Yıldırım: Belki vardır, ama akıbeti bilinmiyor! Soru: Her esrarengiz olayın içinden Yeşil adı çıkıyor. Bu
olayların ağabeyinizle ilişkilendirilmesine ne diyorsunuz? B. Yıldırım: Ne diyebilirim . . . Artık onunla ilgili haberleri
takip etmiyorum, kafamı da yormuyorum. Zamanında gündeme gelmesin diye çabaladım ama gündeme geldi. Herkes istediği şeyi yazabilir. Siz de canınız ne istiyorsa onu yazabilirsiniz.
Soru: Moraliniz çok bozulmuş gibi. B. Yıldırım: Bozuk olmaz mı? 10 yıldır ne ses var ne seda.
Yer yarıldı sanki içine girdi. Benim yerime kendinizi koyun, sizin moraliniz bozulmaz mı? Ben kardeşimin öldüğünü iddia ediyorum. Birileri 'yaşıyor' diyor. O yüzden silahımı alıp Eymür'ün peşine düşeceğim. Ama siz de peşinde olun. Bu işi sonuçlandıralım.
Soru: Devlete karşı güveninizi mi kaybettiniz? B. Yıldırım: 1996 yılına kadar vatanseverdim ve vatanım
için en imde savaşırdım. O tarihten itibaren beni hiçbir şey ilgilendirmiyor. Ülke işgal edilse, hatta oturduğumuz bu bahçenin kapısına bile dayamalar kılı kıpırdatmam.
Soru: "Vatan için ölürüm" deyip, sonra sırtını dönmek çelişki değil mi?
B. Yıldırım: Hem büyük bir çelişki he� de acı bir şey. Bunu düşiine düşüne kalp damarlarım tıkandı. Bilincimi kaybettim.
24 HAKANTÜRK
POı.triKACI GÖZÜVLE YF.ŞİL
'Toplumun göriinmeyen mekanizmasını işleten kişiler, ülkemizin gerçek yönetici gücünü meydana getiren ve göriinmeyen hükümeti oluşturuyorlar. Zihinlerimiz, adım hiç duymadığımız kişiler tarafından şekillendiriliyor.
Walther Bemoys
Dünyanın bütün ülkelerinde Gizli Servislerin uzantısı olan ve kamuoyu tarafından bilinmeyen güçler vardır. Bunun böyle olduğunu bizim medya mensupları ve siyasetçilerimiz de çok iyi bilmelerine rağmen, ülkemizde oluşan Susurluk kazası, Yeşil ve benzerleri için söylemedikleri söz, yazmadıkları suçlama kalmaz. Çünkü onlar Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı olan kin ve hınçlarını bu tür insanlar üzerinden gösterebilmektedirler. Bunun en son örneğini Mehmet Ali Ağca olayında da gördük. Bu ülkenin Başbakanlığını yapmış olan Nihat Erim'i, Türk Silahlı Kuvvetlerinin birkaç Orgeneralini öldürenler cezaevlerinde değil, aramızda olmalarına rağmen o konuda belli kesimin hiç sesi çıkmaz. Bilmem hangi manken sevgilisinden ayrılmış diye gazetelerde sür manşet olurken, A-4 plastik patlayıcıyla yakalananlar iç sayfalarda küçük yer bulur. İş lafa gelince de adaletten, demokrasiden ve şeffaflıktan yana olduklarım da bağıra bağıra söylerler. Türkiye'yi yıkmak için çalışan dış güçlerin gönüllü destekçileri istemediğimiz kadar vardır. Ne çabuk unuttuk Karen Fogg'un bizim içimizdeki yalakalarıni. Ben kitaplarımın birinde Genelkurmay Başkanının da açıklamasıyla tek tek isimlerini yazmıştım. Niçin birisi çıkıp da bu konuda beni mahkemeye vermedi? . . Veremezdiler, çünkü çok iyi biliyorlardı ki, benim elimde sağlam belgeler olmazsa ben yazmam. Onlar ise "çamur at izi kalsın" taktiğini yıllardan beri uygulamaktadırlar. Biz dönelim tekrar Yeşil konusuna; bu kitapta tek başına Yeşil'i ele alacak olursak, tuzsuz ve baharatsız bir yemeğe benzer bu kitabımız. Çünkü Yeşil deyince, onunla bağlantılı bir sürü isim gelir benim aklıma. O bağlantılarını da gözler önüne sermek lazım ki, okuyucu resmin tamamını görebilsin. Bir şeyin tamamını gösteremezseniz insanları istediğiniz gibi yönlendirip, aldatabilirsiniz. Yeşil ile bağlantılı olarak
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 25
CHP'nin en üst organı olan Merkez Karar Yürütme Kurulu üyesi Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya bakın neler diyor . . .
Soru: Gene Yeşil ortaya çıktı. JİTEM'in adamı olarak çok cinayetler işlediği söylenen bir isim bu. Önce Yeşil'in kim olduğunu sormak istiyorum. Yeşil itirafçı mı, yoksa doğrudan doğruya JITEM'de mi çalışmaya başlamış?
S. Yerlikaya: Yeşil itirafçı değU PKK veya TİKKO sempatizanı olup dağa çıkmış, sonra da dağdan inmiş biri de değil o. Yeşil, devletin yetiştirdiği bir operasyon adamı. Direkt halkın içinden alınmış bir adam o. Yeşil, Bingöl Solhanlı bir vatandaş. Ailesi Elazığ 'a yerleşmiş. Yeşil de, Elazığ 'da doğmuş, büyümüş. Elazığ 'da devlete ait Ferro krom tesislerinde işçilik de yapmış. Bu vatandaşın asıl adı Mahmut Yıldırım. 'Yeşil', onun kod adı. Bir kod adı daha var: 'Sakallı'. Yeşil, adım ilk Tunceli'de duyurdu. O zaman 'Sakallı ' kod adıyla ünlüydü.
Soru: Yeşil'i kim bulup devlet görevlisi yapmış? S. Yerlikaya: Olağanüstü Hal döneminde devlet, Yeşil tü
rü bir sürü insanla çalıştı. Abdullah Çatlı gibilerine, kimlikler, paralar, silah izin belgeleri, yeşil ve kırmızı pasaportlar verildi. Yeşil de bu insanlardan biri işte. Yeşil, önce MITe çalıştırıldı. Sonra JİTEM'e kaydırıldı. Emniyet'te ise hiç çalışmadı.
Soru: Siz Yeşil'i tanıyorsunuz. Sizinle bu konuda dokuz yıl önce de biri konuşma yapmıştım. Siz Yeşille yüz yüze konuşmuştunuz değil mi?
S. Yerlikaya:;Evet. Ben 9o 'da Tıınceli'nin Ovacık ilçesinde avukatlık yapıyordum. Yeşil'i o zaman tamdım. Emrinde 20-30 kişilik bir özel tim vardı. Bunların arusında İnsan Hakları Derneği Başkam Akın Birdal'ı vuran Haydar kod adlı zat da vardı. Bu adamlar asker elbisesine benzer elbiseler giyiyorlardı. Yeşil bazen de sivil dolaşıyordu. Bunlar köylere operasyonlar yapıyor, insanlara işkence ediyorlardı. Dağa gidip PKK'yla çatışmıyordu bunlar. Normal vatandaşla uğraşıyorlardı. Yeşil ve adamlarının yaptıkları çok korkulu bir hal almıştı. Yeşil, Ovacık'ta bir kahveye veya lokantaya girdiğinde orası hemen boşalırdı. Yeşil, Ovacık Emniyet Amirliği'nin üst katında kalıyordu. Benim bürom da emniyetin yanındaydı. Yeşil'i sık sık görüyordum. Zaten bizim karşılıklı konuşmamız da dağ başında olmadı. Bir lokantada, kahvede de olmadı. Emniyet Amirliğinde oldu.
26 HAKANTÜRK
Soru: Buluşmanıza kim aracılık etti? S. Yerlikaya: Yeşil ve adamlannın işkencelerini vatandaş
yetkililere şikayet ediyordu ama çare bulamıyordu. O, köylüleri dövüyor, suya batırıyor, onları çırılçıplak soyup karın içine sokuyor, bazılarım da karısının önünde çırılçıplak soyuyordu. Elinde hep iki defterle dolaşırdı. Size isminizi ve köyünüzü sorardı. Sonra o defterlere bakıp sizinle ilgili bütün bilgileri söylerdi. O defterler, ona verilmişti. Yeşil, terörle mücadele kapsamında görevlendirilmiş biriydi. Onun gözünde herkes PKK'lıydı, her Kürt potansiyel suçluydu. Zaman zaman Abdullah Çat/mm da bölgeye geldiği, bunlarla hareket ettiği söyleniyordu. İşte ben o dönemde, Ovacık'ın tek avukatıydım. Vatandaş bana geldi. Ben de durumu savcıya, kaymakama söyledim. 'Biz karışamayız' dediler. Hatta jandarma komutam yüzbaşı çok iyi biriydi. 'Bizim bu adamla uğraşmamız mümkün değil. Bu adam direkt yukarıya, Genelkurmay'a bağlı. Gidin, derdinizi oraya anlatın. Yoksa burada daha çok pislikler yapacak bu. Benim yapabileceğim bir şey yok' dedi.
Soru: Yeşil'le sizi kim buluşturdu? S. Yerlikaya: Ovacık'ta Yavuz bey diye bir savcı vardı.
Ondan, beni Yeşil'le görüştürmesini rica ettim. Çünkü bu savcı bey, Yeşil'le çok samimiydi. Onunla emniyetin bahçesinde sık sık tavla oynuyordu, lokantaya gidip rakı içiyordu.
Soru: Savcı Yeşil'in vatandaşlara neler yaptığını bilmiyor mey�? .
S. Yerlikaya: Bilmez olur mu? Ben size olayları tüm çıplaklığıyla anlatıyorum. Yorumu da artık size bırakıyorum. Savcı bir akşam beni aradı ve 'Yeşil seni emniyet amirliğinde bekliyor' dedi. Yanıma üç kişi alıp, gittim. Bir polis bizi emniyet amirinin odasına aldı. Az sonra Yeşil geldi ve emniyet amirinin makamına oturdu. Kendisine bu insanların terörist olmadığını, devletine bağlı insanlar olduklarım anlattım. Bana, 'Sen ne karışıyorsun dedi. 'Avukatım' dediğimde de, defterini açtı. 'Senin dosyan da çok kabarmış. Yakında senin hesabın da görülecek. Milletvekili olmak istiyorsun, unut' dedi. Düşünün ben o zaman Sosyal Demokrat Halkçı Parti'nin ilçe başkanıydım. PKK'lı değilim, DEP'li değilim.
Soru: Yeşil'in birçok cinayet işlemesine rağmen bir dokunulmazlığı vardı anlaşılan. Kim sağlıyordu ona bu dokunulmazlığı?
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 27
S. Yerlikaya: Düşünün. Bir savcı, bir yüzbaşı, kendilerinin görev alanında türlü olaylara kansan Yeşille ilgili 'Biz onunla uğraşamayız. Ona bir telkinde bulunamayız' diyorlardı. Yeşile bu dokunulmazlığı tabii ki devlet sağlıyordu. Derin devlet dediğimiz yapı koruyordu onu. Devletin içinde ona bu dokunulmazlığı sağlayan kimdi dersiniz . . . Bu, ya JlTEM'dir, ya da MİT'tir. Yeşil, o dönemde JlTEM'e çalışıyordu. Sonsuz yetkileri vardı. Ne kaymakam ne de yüzbaşı ona kimse karışamıyordu.
Soru: Yeşil'in kimlerle ilişkisi vardı? Onu kimler tanıyordu? S. Yerlikaya: Onu, Olağanüstü Hal Valiliği tanıyordu.
Gittiği ilin valisi ve emniyet müdürü de tanıyordu. Elinde resmi bir belge olmalı ki, gittiği yerlerde resmi binalarda kalıyordu. Gittiği ilçelerin kaymakamı, emniyet amiri ve yüzbaşısı da onu tanıyordu. Eski ORAL Valisi Ünal Erkan, Hayri Kozakçıoğlu Yeşili çok iyi tanırlar. Emniyet Genel Müdürlüğü yapan Mehmet Ağar da onu çok iyi tanır. Üstelik o da Elazığlı. MIT'in eski önde gelenlerin Mehmet Eymür zaten tanıdığım söyledi. Yeşil MİT'te Eymür'ün adamıydı. Hatta Eymür Yeşil için 'öldü ' dedi.
Soru: Sizce Yeşil öldü mü? S. Yerlikaya: Hayır, ölmedi, yaşıyor. Ama kamuoyuna
öldüğü söyleniyor. Gündemden çıkanlmak istendiği için ölmüş gösteriliyor. Çünkü bu adam onlarca faili meçhul cinayet işledi. Savaş Buldanlar, Musa Anter'ler, Behçet Cantürk'ler . . .
Soru: Bunların katili Yeşil midir? S. Yerlikaya: Evet. Bütün bu cinayetlerin içinde Yeşil var.
Elazığ'da bir doktorla avukat infaz edilm�ti. Tunceli'de genç bir kız kaçırılıp öldürülmüştü. O olaylarda da Yeşil vardı. Ama bu cinayetlerle ilgili Yeşil hakkında askeri mahkemede itirafçılarla birlikte yargılandığı tek bir dava var. O davanın da ne olduğu belli değil. Ciddi bir dava değil o. Oysa Yeşille ilgili binlerce dosya olması gerekirdi. Ben Yeşilin yaşadığım biliyorum. Daha geçen baharda, Yeşili eskiden beri bölgeden tanıyan bazı insanlar bana onunla görüştüklerini söylediler. Birkaç müteahhit bana 'Yeşille oturduk. Ankara 'da lokantada yemek yedik' dedi. Bunlar benim tanıdığım kişiler. Bu müteahhitler, Elazığlı, Diyarbakırlı ve Bingöllü.
28 HAKANTÜRK
Soru: Peki insanlann Yeşil'den bu kadar korkmalannın asıl sebebi ne? Onun çok vahşi olması mı yoksa desteğinin çok kuvvetli olması mı?
S. Yerlikaya: insanlar Yeşil'in arkasındaki desteğin çok kuvvetli olmasından korkuyorlar. Bunu yaşadılar çünkü, insanlar öldürülmekten korkuyor. Yeşil'in kim olduğunu kamuoyuna ilk açıklayan benim. Kumarhaneci Topal öldürüldükten sonra, Topalın Kzzılay'da bir bankanın hesabına Mahmut Yıldırım adına 10 milyon dolar yatırdığı haberi gazetelerde çıktı. Bu adamın kim olduğunu kimse anlamadı. Mahmut Yıldırımın 'Yeşil' olduğunu basın benden öğrendi. Onun robot resmini de ben çizdim basına. Zaten Yeşil, Topal cinayetinden sonra konuşulmaya başlandı. 97'nin Şubatıydı. CHP Genel Merkezden Yeşil beni telefonla aradı.
Soru: Sizden ne istiyordu? S. Yerlikaya: Konuşmaya, küfürle, hakaretle, tehditle
girdi. 'Benden ne istiyorsun? Her şeyi devlet adına yaptım ben dedi. Ben de, 'Büyük pislikler yapan. Gel bunların hesabım ver. Bunlar kayıt dışı kalsın diye devlet seni zaten bir gün öldürtür. Konuşmaman için seni öldürürler' dedim. 'Kimse bana dokunamaz. Ben tedbirimi aldım. Yaptığım bütün işleri kasetlere aldım. Kim bana emir vermiş, kim bana ne demiş, anlattım. Adam öldürüyorsam, devletim için yapıyorum. Bu kasetleri ilgili yerlere verdim. Eğer bana bir şey olursa kasetler ve ilişkiler ortaya çıkacak' dedi. Sonra da, benimle buluşmak istedi. Ankara 'da Gölbaşı 'ndaki parkta randevu verdi. 'Yalnız gel' dedi. Odamda arkadaşlarım vardı. Onlara, Arkamdan gelmeyin. Bu adam istese beni zaten istediği yerde vurur' dedim. Parka yalnız gittim. Ama Yeşil gelmedi. Baktım arkadaşlar üç arabayla gelmişler. Yeşil sonra beni aradı, 'Sözünde durmadın. Niye onları getirdin dedi. Bir süre sonra da Akın Birdal'ı vuran Haydar kod adlı kişi aradı. 'Bizimle uğraşmaktan vazgeç, bu işlerin peşini bırak' dedi.
Soru: Peki bu kadar çok arandığı söylenen bir adam nasıl oluyor da hala haraç toplamaya çalışıyor?
S. Yerlikaya: Yeşil, G. Doğuda daha çok devletin talimatlanyla iş yapıyordu. Ama zamanla kimliği ortaya çıkınca, devletin bazı kesimleri ona G. Doğudan el çektirdi. Onu Batıya aldılar. O da Batıda işin kuralına göre görevini yapıyor. Haraç alıyor. Yeşil, Doğudan Ankara 'ya ve İstanbul'a geldikten sonra
YF.ŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 29
lüks yaşamın içine girdi ve para toplamaya koyuldu. Kumarhaneci Topalın onun adına bankaya yahrdığı ıo milyon doların akıbeti hiç sorulmadı. Bu para ne için yahrıldı, devlet bunu ortaya çıkarmadı. Bu da dahil, Yeşilin her türlü olayı kapahldı. Yeşil de yakalanmadı. Bir ara Antalya 'da Yeşilin yazlığına operasyon yapıldı. Yok yarım saat önce, yok on dakika önce kaçh açıklamaları oldu. Polisten yarım saat önce kaçan adam yakalanmaz mı? Çok kolay yakalanır. Devlet, Yeşil konusunda ciddi değil. Üstelik Yeşil öldü gibisinden de kamuflqjlar yapılıyor.
Soru: Niye ölü gösterilmek isteniyor? S. Yerlikaya: Mesela Yeşil, Mehmet Eymür'ün MİTte ada
mıydı. Eymür Yeşilin neler yaphğmı biliyor. Yeşil bir gün çözüldüğünde, ucunun kendisine dokunacağım biliyor. Eymür öldü, bir dönem bitti gibisinden Yeşil işini kapatmaya çalışıyor. On beş gün önce televizyonda yine Yeşilin öldüğünü söylediler. Eğer öldüğünü biliyorsa, nerede, ne zaman, hangi olayda, nasıl öldüğünü de bilmesi lazım. Eymür bunları da açıklamak zorunda. Bakınız . . . Devlet Yeşili ne öldürür, ne de yargılar. Yeşil mahkeme önüne çıkarılırsa her şeyi anlahr. Öldürülürse de, bana söylediği kasetler ortaya çıkar. Bu yüzden Yeşili yakalamak da, ortadan kaldırmak da istemiyorlar. Yeşil hô.lô. kuvvetli biri. Devlet, Yeşil konusunda samimi değil. Her şeyi bilen ve bulan emniyet Yeşili nasıl bulamaz? İnsanlar onun Ankara 'da Mercedes 'le dolaşhğım, Sakarya çevresindeki barlara gittiğini, lokantalarda yemek yediğini görüyorlar.
Soru: Yeşil'in oğlu İstanbul'un göbeğinde adamlanyla yakalandı geçen hafta. Yeşil'in de aynı evi kullandığı söyleniyor. Yeşil destek almasa İstanbul' da çete kurulabilir mi?
S. Yerlikaya: Hayır kurumaz. Yeşil'in maddi ve manevi desteği olmadan, oğlunun silahlı çeteye sahip olması, haraç toplaması mümkün değil. Ama ben Yeşil'ia o evde olduğunu tahmin etmiyorum. Yeşil işi olgunlaşhnr, adamlara emir verir ve sonrasını tepeden takip eder. Üstelik Türkiye'de sadece Yeşilinki değil bir sürü çete var. Devletimiz maalesef bu konuda çürümüşlük içinde.
Soru: Ama bakıyoruz, Yeşil'in oğlunu yakalayan, Yeşil'i deşifre edenler de devlet görevlileri. Devlet görevlileri acaba kendi içlerinde bir güç çekişmesi mi yaşıyorlar?
30 HAKANTÜRK
S. Yerlikaya: Olabilir. Devletin içinde, kunımlannda bu işlere karşı çıkan, dürüst, namuslu, iyi niyetli görevliler de var.
Soru: Yeşil, JİTEM'in yani Jandarma İstihbarat'm adamı olarak tanınıyor. Ama son zamanlarda Silahlı Kuvvetler'in dürüst ve şeffaf bir yapıya kavuşmak için çok ciddi çalışmalar yaptığını görüyoruz. Bu çelişki nasıl mümkün oluyor? Ordunun zirvesi temiz bir yapı isterken, ordunun içinde birileri eski ilişkileri mi sürdürmeye çalışıyor?
S. Yerlikaya: Mutlaka vardır. Terörle mücadelede sap ve saman karıştırıldı. 'Gerçek suçludan ziyade, potansiyel suçlular arandı. Askeriyede, JlTEM'de bu tür yanlışlıklar çok oldu. Mesela Veli Küçük. Onun da kendine göre çetesi vardı. Ama doğru dürüst yargılanmadı. Bunları yargılamaktan ziyade, dışlayarak yavaş yavaş temizleme yoluna gidildi. Şu anda düzgün olmayan işlere bulaşmış kişileri temizleme gayretleri var. Ama bu kişiler yargıda cezalandınlsalar, sonuç daha etkin olur. Tabii bir de hükümetler devletin içindeki çetelere, askeriyenin, JİTEM'in, MİTin işine fazla giremediler ya da girmek istemediler. Biz 91-95'te DYP'yle koalisyon kurduk ama İçişleri ve Savunma gibi bakanlıklara hep OHAL valilerini getirdiler. Susurluk'ta adı geçenler bürokrasiye getirildi, bakan yapıldı. Bu işleri çözmek bu nedenle mümkün olmadı.
Soru: Biz ne zaman içindeki suçluları tümüyle ayıkladığma inandığımız bir devlete sahip olacağız?
S. Yerlikaya: Herkesin yargılanabildiği, kimsenin dokunulmaz olmadığı, şeffaf, demokratik bir devlet olmadıkça, söylediğiniz olmaz. Bakın . . . Susurluk sırasında Mersin Cezaevinden biri bana telefon etti. 'Ben bunlarla bir dönem çalıştım. Susurluk'taki kazada araba sayısı iki değil ü_ç ' dedi. 'Birinci arabada Çatlılar vardı, ikincide konımalar. Uçüncüde eroin. Bursa'da Çelik Palas'a gidiyorlardı. Yeşil malı almak içfn onlan otelde bekliyordu. Zaten Yeşil zaman zaman Berlin'e gider. Orada Türkiye'm spor diye bir kulüp var. Orada malı dağıtırlar' dedi. Ben bunu açıkladım. Konu Alman parlamentosuna da gelmiş, operasyon yapılmış, olayın doğnı olduğu çıkmış. Telefondaki adam benimle daha çok şeyler paylaşacaktı ama bağlantı koptu, ailesini aradığımda, 'öldü ' dediler. Bütün bu yaşananlar, bir gün bir iktidar gelecek, yargılanacak.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 31
SİYASEfÇİLERMEDYAYI SEVER
"Türkiye'nin bazı dostları, en büyük görünen düşmandan da tehlikelidir."
HAKANTÜRK Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin olmazsa olmazlarını yok
edebilmek gayretinde olanlara sağolsun Türkiye'den yeterince yardım edenler oluyor. Halbuki bu devletin kanatları altında büyürken, okullarına okumuş her şeyinden faydalanmış olmalarına rağmen bu devlete ve onları savunanlara neden düşman olduklarını aslında kendileri de bilmiyorlardır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkalım derseniz bir anda onbinlerce insan sizinle olur ve her taraftan maddi manevi destek dışında dünyanın Türkiye dahil bütün medyası sizinle olur.
Ama "Gelin bu güzel ülkemize sahip çıkıp, onun dünyanın sayılı devletlerinden birisi yapalım derseniz, f�istlikle, ırkçılıkla, şövenistlikle suçlanırsınız . . . '"
Benim bu yazdıklarımın bilincinde olanlar, daha düne kadar hiçbir şeyleri yokken bu ülke ve milletin aleyhine yaptıkları çalışmalardan dolayı ortaya ya zengin bir işadamı olarak çıktılar veya siyasette, medyada, sanatta velhasıl bir şeklide sivrilip bütün maddi ve manevi imkanlara sahip oldular. Çünkü onların çalışmalarını yakından izleyen belli güçler "Bu adam veya bu kadın bizim işimize yarar, buna bazı imkanlar sağlarsak bunu istediğimiz gibi yönlendirir ve bizim söylemek istediklerimizi bizim için söyleyerek bizlere hizmet eder" düşüncesiyle desteklerler. Bu yazdıklarımın doğruluğunu görmek için son yirmi yılı araştırın ve göreceksiniz ki sıradan birisi olan ve hiçbir özelliğe sahip olmayanların bulundukları konuma hangi manevralarla gelmiş olduklarını onları tanıyanlardan dinlediğinizde çok şaşıracaksınız.
Bugün Türkiye'nin televizyonlarını, radyplarını, yazılı medyasını dikkatlice incelediğimizde Türkiye'yi kültürüyle, örf ve aneneleriyle, aile yapısı ile örtüşmeyenleri kabul ettirebilmek için planlı bir çalışma yapıldığını göreceksiniz. Siz ağzınızla kuş dahi tutsanız sizinle ilgili küçük bir haber yapmazlar. Diğer tarafta kendilerinden olanları hergün her yerde görürsünüz. Özellikle son bir yıl içinde yabancıların eline geçen ve Türkiye için oldukça önemli olan kuruluşlarla ilgili Türk insanı tepki
32 HAKANfÜRK
göstermesin diye onlarda medyamızı reklam pastası kandınnasızca etki altına almaktadırlar.
YEŞİL BİLMECESİ
Türkiye'nin birkaç haber dergisinden birisi olan Yeni Aktüel Dergisi'nde son günlerde Yeşil öldü diyenlerle geniş haber yapılınca, ben bu ülkede ilk defa KİM BU YEŞİL kitabını yazan birisi olarak medyada çıkanları yakınen takip etmekteyim, iş böyle olunca da tabii ki Yeşil haberiyle ismi gecen muhabir Mehmet Korkmaz'a ulaşmak için dergi merkezi İstanbul'u ve haberin yapıldığı yer olan Ankara'yı aradığım halde Mehmet Korkmaz'a ulaşamadım. Derginin merkezine gittim Genel Yayın Yönetmeni Selçuk Tepeli ile görüştüm. Benim bütün kitaplarımda olan cep telefonlarımı ve kartvizitimi verdim ki haberi yapmış olan muhabir arkadaş Mehmet Korkmaz bana ulaşsın. Ben bu satırları yazarken halen bir haber almış olmadığımdan tekrar Yeni Aktüel Dergisi Yayın Yönetmeni Selçuk Tepeli ile görüştüm ve Mehmet Korkmaz tarafından aranmadığımı söyledim.
Selçuk Tepeli ise benim telefonlarımı Mehmet Korkmaz'a ulaştırdıklarını ve aranmış olduğumu düşündüklerini belirtince, ben Mehmet Korkmaz'ın telefonunu vermediklerini, bunda korkacak bir şey olmadığını söyleyince, tekrar ilgileneceğini belirtti. Bakalım bu kitap bitene kadar soyadı Korkmaz olan bu arkadaş beni arayacak mı? .. Ararsa neler söyleyeceğini de cidden merak ediyorum. Ben hiç tanımadığım kimselere dahi üzerinde iki cep telefonum olan kartvizitimi veriyorum. Tanımadığım veya gizli olan telefonlara telefonumu açıyorum ama birilerinin bazı şeylerden bu kadar korkmasına da şaşırmıyor değilim.
YAPIIAN HABERE BAKALIM
Polis İstanbul, Kadıköy'deki bir eve baskın düzenledi ve haraç çetesi kurduğu öne sürülen "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın oğlu Murat Yıldırım ile çete elemanlarını yakaladı. Yeşil'in de o evde olduğu, yarım saat önce çıkarak yakalanmaktan kurtulduğu yazıldı. Siz, Yeşil'i öteden beri izleyen bir milletvekilisiniz. Sizce Yeşil o gün o evde miydi?
S. Yerlikaya: Yeşil o gün evde değildi. Daha önce eve gelmiş, gitmiş olabilir, onu bilmiyorum. Ama polisin baskın yapmasından yarım saat önce o evden çıkhğı iddiası doğru değil. Yeşil aranmıyor ki kaçırılsın! O operasyon Yeşili yakalamaya
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 33
yönelik bir çalışma değildi, bir şikayete konu olan oğlu Murat Yıldırım ve onun kurduğu iddia edilen çete elemanlarına yönelikti. Bana kalırsa basın mensupları, biraz daha renkli olsun diye Yeşil'in adını haberin içine kattı. Gerek emniyet yetkililerinden aldığım bilgiye göre, gerek olayın akışma baktığım zaman Yeşil'in o gün o evde olmadı(jı sonucuna varıyorum.
Soru: Yeşil Susurluk kazasından sonra sırra kadem bastı. Kimileri öldüğünü, kimileri yaşadığını iddia ediyor. Sizi hakkında herhangi bir duyum aldınız mı?
S. Yerlikaya: Yeşil'in Ankara ve İstanbul'da çok geniş bir çevresi var. Bu çevre, daha çok doğu ve güneydoğululardan oluşuyor. Doğulu bir politikacı olarak bu çevredeki bazı insanlarla diyalogum var. Zaman zaman Yeşil'in bu ortak tanıdığımız insanlarla buluştuğunu, eğlence yerlerinde görüldüğünü, yemek yediğini haber alıyorum. Yaşıyor ve hareket etme konusunda hiçbir sıkıntı çekmiyor. Zaman zaman kiminle görüştüğü, kimden haraç aldığı gibi bilgiler alıyoruz. Aynı yörenin insanlarıyız. Onu tanıyanların bir kısmı beni de tanıyor. Dolayısıyla bana haber getirenler oluyor. Ama "Yaşadığını kim söylüyor" derseniz, isim vermem mümkün değil. Yeşil hem emniyetin, hem jandarmanın, hem de MİT'in kullandığı bir kişi. Bu üç birim dışında Yeşil'i yakalayacak bir başka güvenlik ve istihbarat kuruluşu yok ki! Bu kuruluşların gündeminde Yeşil'i aramak, yakalamak gibi bir madde yok.
Soru: JİTEM ve MİT'in Yeşil'i kullandığı yazıldı, çizildi ama emniyetin de kullandıgını ilk kez sizden duyuyorum. Bu konuda ne tür bilgilere sahipsiniz?
S. Yerlikaya: 198o 'li yılların sonuyla 199071 yılların başında Tunceli'de görev yaparken emniyet birimlerinde kalıyordu. O zaman Tunceli 'de avukatlık yapcyordum. Ovacık Emniyet Müdürlüğünde kendisiyle görüşmüş, yöre halkına neden kötü davrandığını sormuştum. Emniyet özel harekat güçleriyle,jandannayla operasyonlara çıkıyor, köylülere türlü işkenceler, kötü muamelelerde bulunuyordu çünkü. MİT Kontrterör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür de üç hafta evvel çıktığı 32. Gün programında "Bizden sonra emniyet ve jandarma da Yeşil'i kullandı" dedi. Emniyet'in Yeşil'i kullandığını söyleyen yalnız ben değilim.
34 HAKANTÜRK
Soru: Genç bir avukat olarak Tunceli'de sürdüğünüz Yeşil'in izini daha sonra olgun yaşlardaki bir politikacı olarak başkentte de sürdünüz. Biraz anlatır mısınız?
S. Yerlikay a: "Kumarhaneler Kralı " olarak ünlenen Ömer Lütfe Topal'm 1996 'da İstanbul'da öldürülmeden evvel Yeşil'in Ziraat Bankası Ankara Heykel Şubesinde "Ahmet Demir" adına açtırdığı hesaba 500 milyon lira para yatırıldığı ortaya çıkınca "Kim bu Yeşil" diye ortalık birbirine girdi. Ben Tunceli'deki faaliyetlerinden bildiğim, tanıdığım için Yeşil'in Tunceli'den tanıdığım Yeşil olduğunu anlamıştım. Daha hiç kimse onun kim olduğunu bilmiyorken, basma verdiğim bilgilerle tanınmasına katkıda bulundum. Yeşil'in Tunceli bölgesindeki operasyonlarda gasp, meskene tecavüz ve işkence gibi birsürü suça bulaştığını ortaya koydum. Hatta bildiklerimi basma aksettirdiğim için Yeşil ve arkadaşlan tarafından birkaç kez ölümle de tehdit edildim.
Soru: Kimdi sizi tehdit edenler? S. Yerlikaya: İnsan Hakları Derneği'nin (IHD) eski genel
başkam Akın Birdal 'ı vuran "Haydar" kod adlı Elazığlı Cengiz Ersever de Yeşil 'in ekibindendi. Daha Birdal 'a saldırıyı gerçekleştirmeden evvel beni telefonla aramış ve Yeşille ilgili açıklama yapmaktan vazgeçmem konusunda tehdit etmiş, yakalarını bırakmazsam benim için kötü olacağım söylemişti. Basın ve yayın organlarına Yeşil ve adamlarıyla ilgili inandmcı bilgiler verdiğim için tehditler daha sonra da sürdü.
Soru: Yeşil de sizi aradı mı? S. Yerlikaya: 1997 yılının ocak veya şubat ayıydı. CHP
Genel Merkez yöneticisi olarak partideki odamda oturduğum bir sırada beni telefonla aradı, kendisiyle ilgili basına bilgi vermemem konusunda beni tehdit etti. Tehdit etmekten vazgeçmesini, tehdit etmekle bir yere varamayacağım söyledim. Kendisini kullanan derin devletin bir gün kendisine yöneleceğini, çok şey bildiği için ortadan kaldınlacağmı söyledim, "Gel CHP olarak sana sahip çıkalım; yaşadıklarım, bildiklerini anlat; adalete sığın, böylece ölümden kurtul" diye telkinde bulundum.
Soru: Önerinizi nasıl karşıladı?
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 35
S. Yerlikaya: Babacan tavrım karşısında yumuşadı; tehdidi, küfürlü konuşmaktan vazgeçti. Ama derin devletin bir gün kendisine yöneleceği, onu ortadan kaldıracağı yönündeki görüşüme katılmadığım söyledi. Söylediği şuydu: "Ben bütün bildiklerimi bir video kasetine kaydettim. Kaseti de çoğaltarak en güvendiğim üç kişiye teslim ettim. Birini de kimsenin tahmin edemeyeceği bir yere sakladım. Üzerime gelirlerse kasetleri basma dağıtırım. Bunu bildikleri için devlettekileri bona hiçbir şey yapamaz." Hatta şu küfürlü lafı da etti:
"Beni 1 y . . . ı bile yiyemezler" Aynen söylediği bu. Soru: Bu görüşmeden sonra irtibatınız kesildi mi? S. verlikaya: O görüşmede kendisini buluşmaya, oturup
konuşmaya ikna ettim. Bir Pazar giinü Ankara 'mn Gölbaşı İlçesinde Polis Özel Harekat Merkezinin yanındaki Atatürk Parkında buluşup konuşacaktık. Ben kararlaştırdığımız gün ve saatte randevu verdiği yere gidip bekledim ama kendisi gelmedi.
Soru: Birçok faili meçhul cinayet yaptığı öne sürülen, soğukkanlı bir katil. Gözünü kırpmadan adam öldürebilen biriyle buluşma fikri sizi tedirgin etmedi mi? Giderken bir tedbir aldınız mı?
S. Yerlikaya: Bana telefonda "Erkeksen yalnız gel" demişti. Ben de Gölbaşı 'ndaki parka yalnız gittim. Herhangi bir tedbir almamıştım. Fakat Yeşil ile buluşacağımdan haberi olan bazı hemşehrilerim silahlanıp arkamdan geldi. Belki de Yeşil beni gözlemledi, kalabalık olduğumuzu anlayınca gelmekten vazgeçti.
Soru: Güvenlik güçlerinin yapamadığını ya da yapmadığını siz mi yapmaya kalkıştınız?
S. Yerlikaya: Benim kendisini derbest eclip ilgili makamlara teslim etmek gibi bir gücüm yok. Sadece telkinle ikna edebileceğimi düşünüyordum. Temiz toplum uğruna ben ve arkadaşlarım kendimizi tehlikeye attık. Başka ne yapabilirdim ki? Bütün pislikleri ortaya döküldüğü halde güvenlik güçleri üzerine gitmiyordu. Kimse onu yakalamak için çaba harcamıyordu. Polis Antalya 'daki bir, iki yere göstermelik baskın düzenledi. Yine bugünkü gibi "Yarım saat önce kaçtı," "On dakika farkla kurtuldu " gibi inandırıcı olmayan açıklamalarla kamuoyunıırı
HAKANfÜRK
gözunu boyama yoluna gittiler. Bugün haraç vermedi, diye adamlarına işadamı kurşunlatan Yeşilin oğlu Murat Yıldırım o zaman çocuk yaştaydı. Yeşil o gün yakalanıp cezaya çarptırılsaydı, oğlu bugün çete kurup onu bunu vurmaya, haraç toplamaya cesaret edemezdi. Babasına hiçbir şey olmadığını görünce cesaretlendi ve onun yolundan gitmeye başladı. Babasının kamuoyunda yarattığı korkudan nemalanmaya çalıştı. Nitekim işadamla,.ından haraç isterken babasının adını kulanıyormuş. Gerçekte devlet hiçbir zaman Yeşili aramadı ve yakalamak istemedi; sadece kamuoyundaki tepkileri yatıştırmak için arıyormuş, yakalamaya çalışıyormuş gibi yaptı.
Soru: MİT Kontrterör Dairesi'nin eski başkanı Mehmet Eymür üç hafta kadar önce bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada Yeşil'in öldürüldüğünü iddia etti. Siz ise yaşadığını öne sürüyorsunuz. Yakın zamanda yaşadığına dair bir haber mi aldınız?
S. Yerlikaya: Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz da Yeşil 'in öldüğünü ortaya atmıştı. Bu sözlerin ardından Yeşil beni aradı ve Yılmaz'ın sözlerinin gerçeği ifade etmediği ortaya çıktı. Bu yapılanlar Yeşili yargıdan kaçırmaya yönelik çabalardır. Tabii deşifre olduğu için artık derin devlet Yeşilden istifade etmiyor. Bu bir gerçek. Derin devlet zamanında Yeşili çok kullandı. Yeşil eliyle cinayetler, işkenceler, gasplar ve daha birçok yasadışı suç işlendi. Şimdi bunla,.ın açığa çıkmaması için Yeşili kamufle ederek o karanlık dönemi örtbas etmeye çalışıyorlar, jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde Teoman Koman da Yeşil'i, JlTEM'i inkar etmişti. Ama bugün Diya,.bakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi ile Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinin verdi kararlarda JITEM'in askeri bir birim olduğu, Yeşil ve arkadaşlarının da JITEM adına çeşitli suçlar işlediği o,.taya çıktı.
Soru: Yeşili rahat mı hareket diyor, yoksa gizleniyor mu? S. Yerlikaya: Bi,. ara kendi kullandığı gri renkli mercedes
marka bir otomobille Ankara 'da geziniyordu eğlenmeyi seven bir insan. Bıı tiir eğlence yerlerinde zaman zaman boy gösteriyor. Aynı mekanda bulunmuş ortak dostlarımız, Yeşil'in neler yaptığını merak ettiğimi bildikleri için gelip ne zaman ne,.ede, ne yaptığını anlatıyor bana.
YF.ŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 37
Soru: Bilgiler sade vatandaşlardan mı geliyor, yoksa kamu görevlileri de bilgi aktarıyor mu?
S. Yerlikaya: Yeşil'in yaptığı pis işleri bilen ve bundan rahatsızlık duyan namuslu kamu görevlileri de bana zaman zaman bilgi aktarıyor. Yeşil ortaöğrenimini Elazığ 'da tamamladı. Etibank bünyesindeki Ferro Kram işletmesinde puantör olarak görev yaptı. Onu Elazığ 'da tanımayan yok. 1998'de Elazığ 'da görev yapan bir güvenlik görevlisinden bir mektup aldım. Mektupta Yeşil 'in eski MHP Elazığ il başkanının oğluyla işledikleri suçlar sıralanıyor ve ikilinin ellerinde otomatik silahlarla çekilmiş fotoğrafları yer alıyordu. Mektubu basma yansıttım. Mektupta adı geçen MHP'li başkanın oğlu Ankara 'da gözaltına alındı, ancak bir, iki gün sonra serbest bırakıldı. Daha sonra bu kişilerden tehditler almaya başladım. Tehdit mesajlarının bir kısmı bana faksla ulaştırılmıştı. Bunun üzerine Tunceli Cumhuriyet Savcılığı 'na suç duyurusunda bulundum. Savcılık dava açtı ancak, faks mesajında görülen telefon numarası Elazığ 'da yaşayan kimsesiz bir kadının adına kayıtlı çıktı. Dava halen sürüyor. Tehditler yakın bir zamana kadar devam ediyordu. Yeşilin Elazığ 'da yakın çalışma arkadaşları var. Tehditler onlardan geliyor.
Soru: Yeşil'in yakın zamanda Ankara'da, İstanbul'da görüldüğünü söylediniz. Kullandığı gri renk mercedes marka otomobilin plakasını hatırlıyor musunuz?
S. Yerlikaya: Yeşilin mercedesle gezdiğini kendisiyle yakın ilişkide olan Bingöllü bir hemşehrisi söyledi. Plakasını sormadım ama, Yeşilin yaşadığı kesin. Sadece bir kişiden değil, birçok kişiden duydum bunu. Zaman zaman Ankara 'da, zaman zaman İstanbul'da, zaman zaman yurtdışında görülüyor. Yurtdışma kırmızı pasaportla çıkıyor. Cebinde, kendisine bazı imtiyazlar sağlayan kartlar, farklı isimlere çıkarılmış kimlikler, pasaportlar var. ""
Soru: Yeşil'ini kırmızı pasaportu kendi adına mı? S. Yerlikaya: Hakkında gıyabi tutuklama kararı olan biri
kendi adına kırmızı pasaport çıkarabilir mi! Mümkün değil. Tabii ki farklı bir isme çıkarılmış.
Soru: Devletin artık Yeşil'i kullanmadığını söylüyorsunuz. Devlet kullanmadığı bir kişiye neden kırmızı pasaport versin?
HAKANTÜRK
S. Yerlikaya: Daha önce kullanırken vermiş kırmızı pasaporht, yeni değil. Devlete verdiği hizmetin (!) karşılığı olsa gerek. MİT'in kendisine tahsis ettiği "Metin Atmaca " adına çıkarılmış pasaport hala hatırlardadır. Hatta bu pasaportla yurtdışına çıktığı ve dönemin başbakanı Mesut Yılmazın Macaristan'da yumruklanması olayını tezgahladığı ileri sürülmüştü.
Soru: Devlet artık iş vermediğine göre nasıl yaşıyor? S. Yer/ikaya: Dönemin başbakanı Tansu Çiller'in "PKK'mnfinansörleri" diye ilan ettiği listede adı geçen doğulu işadamlarından tehditle, şantajla çok para topladı. I/alô o paralarla idare ediyordur. Ayrıca doğulu işadamlarından haraç almaya da devam ediyor. Yeşil'e para veren çok. Kimi korkudan, kimi de eski günlerin hatırına veri' yor.
Soru: Eski günlerin hatınna derken neyi kastettiniz? S. Yerlikaya: Güneydoğuda, Yeşil ve arkadaşlarının bazı
işudamları tarafından kullanıldığım bilmeyen yok. Kimi zaman birbirlerine üstünlük sağlamak, kimi zaman da
ihale almak için bir tehdit unsuru olarak kullandılar onu. Zamanında verdiği hizmetlerin karşılığım alıyor.
'YEŞİL'İN AYAK İZLERİ
Yeşil kod adlı Mahmut Yıldınm ile ilgili ilginç bilgi ve iddiaların yıllardır ardı arkası kesilmiyor . . .
"' ı953'te Bingöl, Solhan'da doğdu. Çocukluğu Elazığ'da geç-ti.
* Hacı, Sakallı Terminatör, Metin Atmaca, Ahmet Demir, Ahmet Yeşil, Mehmet Kırmızı, Hasan Tannkulu kod adlarını kullandı.
* ı973'ten itibaren MİT için çalışmaya başladı. İlişkisi ı989'a dek sürdü.
"' Ardından Tunceli'de Nazimiye ve Ovacık bölgelerinde operasyonlara katılmaya başladı.
* Deşifre olunca Diyarbakır'a çekildi ve Jandarma Asayiş Komutanlığı için kırsal alanda çalışmaya başladı. Bu dönemde Cem Erse ver (Cesedi 4 Kasım I993'te Ankara, Elmadağ 'da bulundu. Bu cinayeti 'Yeşilin işlediği öne sürüldü.) ile yakınlaştı.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 39
* 1994'te ailesiyle birlikte Ankara'ya yollandı. Ayni' yıl MİT'e dönen Mehmet Eymür'ün talimatıyla yurtdışı çalışmalarında yer aldı. MİT elemanlarıyla birlikte Şam'da Öcalan'a yönelik Mercedes operasyonunu katıldı.
* Son olarak 23 Kasım 1996'da yeşil pasaport verilerek VIP'den geçirilerek yurtdışına gitti. MiT Beyrut'a gittiğini söylerken onun Budapeşte'de görüldüğü iddia edildi.
* Etibank Teftiş Kurulu'nca düzenlenen rapora gön Mahmut Yıldırım Şubat 1977 - Şubat 1997 arası Etibank Elazığ Ferokrom Tesisleri'nde işçi olarak çalıştı, maaş aldı ve emekli oldu.
* Mahmut Yıldırım Ankara'da Ahmet Demir adına Ziraat Bankası Heykel Şubesi'nde bir de hesap açtırmış (Hesap numarası: 30100939782-9). Hesaba 20.06. 1994 tarihinden beri para yatırılıyor.
* Yeşile ait olduğu belirtilen 0542 211 89 82 numaralı cep telefonundan bağlantıları tespit edildi. Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan, Mahmut Yıldırım'ın öldüğüne dair devletin kayıtlarında bir bilgi, belge yer almadığını belirterek "Söz konusu kişi hakkındaki mahkeme kararlarına istinaden gerekli arama çalışmalarımızı sürüyor" dedi.
* Yakınları Mahmut Yıldırım'dan 1996'dan bu yana haber alamadıklarını bildirmiş ve mirastan yararlanmak için başvuruda bulunmuştu. Bu mahkeme kararı ile desteklenirse 2006 sonunda Mahmut Yıldırım'ın mirasından yararlanabilecekler.
Bu bilgilerin büyük bölümü 16 Şubat 2006 tarihli Birgün Gazetesi'nde yer alniıştır.
DTP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI SIRRI SAKIK'A GÖRE YEŞİL ÖLDÜ
Yaşayıp yaşamadığı bilinmeyen "Yeşil '� kod adlı Mahmut Yıldırımla ilgili bir iddia da Demokratik Toplum Partisi (DTP) Genel Başkan Yardımcısı Muş eski milletvekili Sim Sakık'tan geldi! Sakık'a göre 16 Mayıs 2001 günü Malatya'nın Akçadağ Ilçesi'nde düşen askeri nakliye uçağında ölenler arasında Yeşil de vardı . . .
"Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın akıbetiyle ilgili pek çok iddia ortaya atıldı. MİT Kontreterör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür, 1996 sonunda bir randevuya gelmemesi ve ardın-
40 HAKANTÜRK
dan kendisinden hiç haber alınamaması nedeniyle Yeşil'in bu tarihlerde öldüğünü savundu. Ancak Etibank Teftiş Kurulu'nca düzenlenen bir raporda, Mahmut Yıldırım'ın Şubat 1997'de Etibank Elazığ Ferrokrom Tesisleri'nden emekli olduğu kaydedildi. CHP Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya ise 23 Şubat 2006'da Yeni Aktüel'de yayımlanan röportajında Yeşil'e kırmızı pasaport verildiğini, bir Mercedes ile dolaştığını ve aranmadığını söylemişti. . .
"Ne yapmaya çalışıyorsun" diye sordum. Ama çok kararlı olduklarım gördüm. Arabaya binerken de "Sırrı Bey korktunuz mu " diye sordu. Dedim ki "Ben insanım. Enseme silahın namlusunu dayıyorsun, sonra da 'Korktun mu diye soruyorsun. Tabii korkuyorum. Eşit koşullarda değiliz. " Sonra sigara istendi, birer sigara içildi. Şehre vardığımızda yolumuzu Emniyet Özel Harekat timleri kesti. Timler bize doğru gelince Yeşil eliyle 'gidin anlamına gelen bir işaret yaptı. Timler geri çekildi. O gece Muş 'tu çatışma çıkmıştı ve şehir karanlıktaydı. Bana ait otelin önüne geldik, orada bizi indirdiler ve hiçbir şey yapmadılar. Olup bitenleri sabah kalktığım Malazgirt mitinginde halka anlattım.
Soru: Serbest bırakınca ne düşündünüz? S. Salak: Ucuz kurtulduğumuzu! O gece bizi infaz edebilir
di. Nitekim 1991 seçiminde milletvekili seçilip Ankara 'ya geldikten sonra Muş 'tu sağ yakalanan üç PKK militanıyla iki sade vatandaşı jandarmanın elinden alıp Murat Köprüsünün altında infaz ettiğini işittim. Ayrıca birkaç yakınımın ve sevilen bir şeyh olan Mehmet Emin Bingöl'ün infaz edilmelerinde parmağı olduğunu duydum. Her iki olayı da gündem dışı konuşmayla parlamentonun gündemine getirdim. Aktiiel Dergisi, Murat Köprüsü altında gerçekleştirilen yargısız infazları kapaktan verdi.
Soru: Milletvekili seçilmenizden sonra da temas kurdu mu? S. Sakık: Milletvekili olduğum dönemde değil, cezaevine
girip çıktıktan sonra temas kurdu. Güneydoğudaki düşük yoğunlukla savaş doruk noktaya ulaşmıştı. Bir yıl yatıp çıkmıştım. DEP'li milletvekili arkadaşlarım cezaevindeydi. Beni aradı, "Hem DEF Davası hem de Kürt sorunuyla ilgili olarak devlet sizinle görüşmek istiyor" dedi "Devlet" derken kimi kastettiğini sordum. Demirel'den, Çillerden bahsetti. "Biz
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 41
istediğimizde bu isimlerle görüşebiliyoruz" dedim ama teklifini geri çevirmedim. Ertesi sabah cezaevine gidip Yeşille konuştuklarımızı arkadaşlarıma anlattım.
Soru: Arkadaşlarınız Yeşil'in teklifini nasıl karşıladı? S. Sakık: Teklifin altındaki niyet hakkında tahminlerde
bulunduk. Kişisel görüşüme göre derin devlet beni tuzağa düşürmeye çalışıyordu. Yine de görüşme talebinin samimi olabileceği ihtimalini gözardı edemezdik. Varlık nedenimiz Kürt sorununu çözmek, akan kanı durdurmaktı. Şu karara vardık: Görüşme, ileri süreceğimiz şartlarda gerçekleşecekti. Emin bir yer seçilmeliydi, örneğin milletvekili lojmanları ya da büyük bir otelin lobisi. Ayrıca gorüşmeye tek başıma değil, partinin üst düzey yöneticisiyle katılacaktım.
MEHMET EYMÜR, strESİNDE
BENDEN BAHSETTİ Soru: Sizi tuzağa düşürüp ortadan kaldırmak istediklerini
düşündüren bir gelişme mi oldu? S. Sakık: Çankaya 'daki yazıhanemin çevresinde karanlık
adamlar peydahlanmıştı. O güne kadar görmediğim simalar dolaşıyordu. Niyetlerini hissettiğimi Yeşile de söyledim ve uyardım: "Beni öldürmeye kalkışırsanız, siz de ölürsünüz. Ben giderim ama sizden de birileri benimle gelir. Sizden korkmuyorum. Özal'ı da ekibiniz öldürdü" dedim. MİT'ten ayrıldıktan sonra kurduğu İnternet sitesinde Mehmet Eymür de bu meydan okumama yer vermiş: "Sakık ölüm tehlikesiyle iç içeydi, yine de meydan okuyordu" diye yazmış.
Soru: Cezaevindc aldığınız kararı Yeşil'e nasıl ulaştırdınız? S. Sakık: iki gün sonra tekrar aradı. Arkadaşlarla aldığı
mız kararı ilettim. İlgili kişilere ulaşt1racağmı ve arayacağını söyledi. Birkaç gün sonra aradı ve şartlarımızın kabul görmediğini, görüşmenin olmayacağını söyledi. Ondan sonra irtibatı kesti ve bir görüşme olmadı. Ama karanlık simalar etrafta dolaşmaya devam etti. Meclis lojmanlarında hapis hayatı yaşadım. Büromu kapatmak zorunda kaldım. Tahmince Muş 'taki yargısız infazları Meclis'e taşımam, Yeşilin adını teşhir etmem, olayların üzerine gitmem rahatsız etti. Kulp'taki operasyonda gözaltına alman 11 kişinin kaybolması olaylarını
42 HAKANTÜRK
gündem dışı konuşmayla Meclis gündemine getirmiştim. Eminim ki Kulp 'taki operasyonda da Yeşilin parmağı vardı.
Soru: ıı köylüyü gözaltında canlı gören var mıydı? S. Sakık: Gözaltına alınanlardan Mehmet Salih Akdeniz,
ağabeyimin kayınbiraderi ve mensubu olduğum "Batıkan " aşiretinin ileri gelenlerindendi. Operasyon bölgesindeki bir alanda elleri bağlı bir biçimde tutulurken eşi ve gelini tütün götürüyor. Eşi serbest bırakılması için askerlere yalvarıyor, yakarıyor. Bırakmıyorlar. Kocası ona "Sen git" diyor. Yakınları, cesetler bulunduktan sonra olay !/erine giden TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyeleriyle Insan Hakları Derneği yöneticilerine de anlattı. Dosyalarda var bu ifadeler. 1993 'te tutanaklara geçmesi için parlamento kürsüsünden bunların tek tek isimlerini, yaşlarım, nerde, nasıl, ne zaman gözaltına alındıklarını ve onlardan daha sonra haber alınamadıklarını anlatmıştım. Daha sonra yakınları Avrupa insan Hakları Mahkemesine (AIIIM) başvurunca bu tutanakları da kanıt olarak gösterdiler. Mahkeme, Türkiye'yi bir buçuk trilyon. liralık tazminata mahkCım etti. Aynı günlerde Muş'ta da iki kişi gözaltına alınmış ve kaybolmuştu. Dolayısıyla gözaltına almdıktan sonra kaybolanların sayısı 11 değil, 13 'tür.
Soru: İsimlerini hatırlıyor musunuz? S. Sakık: Adem Simin ve din adamı Hüseyin Uğurlu. Ce
setleri bile bulunamadı. Bolu ve Kayseri komando tugaylarına bağlı birliklerinin Muş-Bingöl-Kulp üçgeninde gerçekleştirdiği operasyonda köyler çembere alınmıştı. Milletvekili olarak Muş'taki hiçbir yetkiliye ulaşamıyordum. Bunun üzerine dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i aradım, olanları anlattım, yardım istedim. Bir saat sonra cevaben aradı. Muş Valisi ve il .Jandarma Alay Komutanından benim için randevu aldığım söyledi ve gidip görüşmemi önerdi. Valiye gittim, jandarma komutanına gittim, şikayetleri aktardım. Her ikisi de operasyonların Bolu ve Kayseri'den gelen birlikler tarafından gerçekleştirildiğini ve devre dışı olduklarım söyledi. Operasyondan sonra Bolu 'ya dönen bir birliğe, dönemin Genelkurmay Başkam Doğan Güriş gidip plaket verdi.
Soru: 3 Kasım 1996'daki Susurluk kazası ardından Yeşil'den haber aldınız mı?
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 43
S. Sakık: Askeri ihalelere giren Muşlu bir müteahhit, 1998 'de Yeşil'i Zonguldak Jandarma Komutanlığında gördüğünü söyledi. O zamanki Zonguldak Jandarma Komutam, daha önce Muş 'ta görev yapmıştı, Yeşille oradan tanışıyorlardı. Kimi de bir yerde araba içinde gördüğünii söyledi. Bir rivayete göre, 16 Mayıs 2ool'de Diyarbakır'dan havalandıktan sonra Malatya 'da düşen askeri bir uçakta Yeşil de vardı. Ne derece doğru bilmiyorum. Yeşil gibi birinin fazla yaşayabilme şansının bulunduğuna inanmıyorum. Ne yazık ki Türkiye 'de ısrarla yanlış bir iş yapılıyor. Sanki olup bitenlerin tek mimarı bu zavallı Yeşil'miş gibi sunuyorlar. Bunlar tek başına değil. Şemdinli'de suçüstü yakalanan iki astsubay yalnız değil. Yeşil bu kadar cinayeti tek başına per•ıasızca işleyebilir mi? O dönemin askeri ve sivil sorumluları nerede?
Soru: Yeşil'in uçak kazasıyla ortadan kaldırıldığı haberini veren kaynağı hatırlıyor musunuz?
S. Sakık: Hatırlamıyorum. Ama böyle yorumlar yapılıyor. Bu olayda var mı, yok mu bilmem ama Yeşilin hayatta olduğuna inanmıyorum. Keşke yaşasa ve bildiklerini tek tek anlatsa. Bu ülkenin nasıl yönetildiğini, neler yapıldığını öğrenseydik. Bu ülkeye, insanlığa yapabileceği en büyük hizmet olurdu.
Soru: Ağabeyiniz olan DEP Gaziantep il Başkanı Abdülsemet Sakık da o dönemde öldürüldü. Cinayetle ilgili bir ipucu elde ettiniz mi?
S. Sakık: Faili ]ıô.lô. meçhul. Bir ara Hizbullah örgütüne mal ettiler ama bilmiyoruz. Türkiye 'de 17-20 bin faili meçhul cinayet var. Yakalanan üç, beş Hizbullah militanının bu cinayetlerin bir kısmını işlediği iddia edildi. Buna ne inandık, ne ciddiye aldık. Gaziantep 'teki ağabeyimin ölümünde yine bu karanhk birimlerin parmağı olduğunu düşüp.üyorum.
SIRRI SAKIK 23 YILDIR POLİTİKADA Muş'un Zengök köyünde doğan Sakık, Muş'ta otel işletirken
politikaya atıldı ve SODEP'in kuruluşunda yer aldı. SODEP-HP birleşmesinden sonra SHP Muş İl Başkanı oldu. 199ı'de SHP'den Muş Milletvekili seçildi. SHP'den istifa eden DEP milletvekilleriyle hareket etti ve 1994'te milletvekilliği TBMM Genel Kurulu'nda düşürüldü. DEP'li arkadaşlanyla tutuklandı ve bir
44 HAKANTÜRK
yıla yakın cezaevinde kaldı. Halen Demokratik Toplum Partisi'nde Genel Başkan Yardımcısı.
DÜŞEN CASA'DA 34 ASKER ÖLMÜŞTÜ Malatya'da son beş yılda altı uçak kazası meydana geldi. Sırrı
Sakık'ın işaret ettiği uçak kazası, ı6 Mayıs 2ooı'de Malatya'nın Akçadağ İlçesi yakınlarında meydana geldi. Özel Kuwetler Komutanlığı mensuplarını taşıyan CASA tipi askeri nakliye uçağı, Diyarbakır'dan havalandıktan bir süre sonra bilinmeyen bir nedenle düştü. Kazada, Özel Kuwetler Komutanlığı mensubu 28 askerle 6 mürettebat yaşamını yitirdi. Genelkurmay Genel Sekreterliği kazada yaşamını yitiren personelin rütbe ve isimleriyle ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada, Yeşil'in gerçek ismi Mahmut Yıldırım ya da sahte isimleri olan Ahmet Demir, Metin Atmaca ve Hasan Tanrıkulu isimleri yer almıyordu.
AHMET TÜRK "RESTORANDA YOLUMUZU KESTİ" Demokratik Toplum Partisi (DTP) Eş Başkanı Mardin eski
milletvekili Ahmet Türk, Sırn Sakık'ın "Yeşil, beni derin devletle görüştürmeyi önerdi. Teklifini cezaevindeki DEP'li arkadaşlarıma aktardım " şeklindeki sözlerini doğruladı. O tarihte DEP Davası'ndan mahkum olduğunu ve Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde yattığını hatırlatan Türk, ı995'de cezaevinden çıktıktan sonra karşılaştığı Yeşil'le aralarında geçen diyalogu şöyle anlattı :
"Sendikacı Yaşar Seyman hanımefendi, Ankara 'daki bir restoranda bize yemek verdi. Çıkarken, halinden alkollü olduğu anlaşılan biri yolumuzu kesti. Kendini 'Yeşil ' diye tanıttıktan sonra 'Sim Sakık'a 'Sizi devletle görüştüreyim, Kürt sorununu çözün " dedim, bazı şartlar ileri sürünce 'görüşme gerçekleşmedi' dedi. Devletle istediğimiz zaman görüşebildiğimizi, kendisinin aracılığına ihtiyaç duymadığımızı söyledim.
UÇAK KAZASI Sırn Sakık'ın kendisiyle yapılan haberde Yeşil'in düşen uçak
ta öldüğünü iddia etmesi üzerine ben kendisini cep telefonundan arayıp bu konuyla ilgili sorulanın olduğunu ve hangi numaraya faks çekebileceğimi sordum.
Sırn Sakık ise "Ben NEVRUZ nedeniyle Ankara 'dan ayrılıyorum, ancak döndüğümde görüşürüz" deyince ben ısrarla "Yeşil'in o uçak kazasında öldüğünden nasıl emin olabilirsi-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 45
niz?" soruma karşılık olarak da "Öyle bir duyum almıştım" dedi.
Yeşil öldü mü, ölmedi mi konusu tesadüfen 16 Mart 2006'da yine bir dostlar sohbetinde açıldığında Tempo Dergisinden Tutkun Akbaş ile ben ölmediğini iddia ettik. Çünkü Yeşil'in oğlu Murat Yıldırım ile ilgili yapılan operasyon sonrası Yeşil her ikimizle irtibatlaşmıştı. Fakat o sohbette bulunan İstanbul eski Organize Şube Müdürü ve aynı zamanda hukuk doktoru olarak halen Üniversite'de öğretim görevlisi olan hemşerim Dr. Adil Serdar Saçan ise Yeşil'in öldüğünü iddia ediyordu.
Demokrasilerde çare tükenmeyeceği gibi herkes bir diğerinin düşüncesine saygı duymalıdır. Benim çizgimin ne olduğunu bugüne kadar yazdığım yetmişe yakın kitaplarımda bellidir. Ben hiçbir zaman yanardöner olmadım. On sene önce ne demişsem ve yazmışsam, bugün de onların arkasındayım. Yeşil'in bu ölümüyle ilgili detaya girmeden şunu birilerine sormakta yarar var. Kendini yürekli veya iyi bir gazeteci, yazar gibi gösterenler benim ilk defa ele aldığım ve o konuda kitap yazdığım Abdullah Çatlı, Susurluk, Mafya konuları, Kabadayılar ile ilgili kitaplarım piyasaya çıktıktan sonra benim kitaplarımdan çalıntı yaparak, üzerine de bir şeyler ekleyip kitap çıkarmaktadırlar? .. Bu sizlerin hiç dikkatini çekti mi? .. Bunun en son örneği ise yıllardan beri söylenen fakat bir türlü kitap olarak yazılamayan "Derin Devlet Var mı? .. " kitabımı yazdım aradan belli bir süre geçince bu konuda iki ayrı kanaldan iki kitap çıktı. Bu tür davranışlar sadece Türkiye' de olabiliyor.
Dünyaca ünlü ve uluslararası ödüllü ressam Neşe Banu, NİSAN YAGMURU diye ı999 )'ılında bir kitap yazdı. Bu kitap TRT-ı'de TV dizisi oldu, başrollerini Cihan Ünal ile Hülya Koçyiğit oynadı. Daha sonra o Nisan Yağmuru'ndan esinlenenler ortaya bir sürü şiir kitabı, beste ve benzeri konular çıkardılar. Türkiye'de sanata işte bu kadar saygı duyulmaktadır. Ben bir gazete veya dergi'den alıntı yaptığımda o derginin ismini ve muhabirinin Kim olduğunu muhakkak belirtiyorum. Adamlar benim kitaplarımdan bir sürü alıntı ve çalıntı yapıyor kaynaklar bölümünde ismimiz bile geçmiyor. Kurtlar Vadisi dizisini izleyen okuyucularım ertesi günü hangi diyalogu hangi kitabımdan almış olduklarını bana mesaj olarak atıyorlardı. Bu konuda söylenecek ve yazılacak o kadar çok şey var ki. . .
Biz dönelim tekrar Yeşil'in 16 Mayıs 20oı'de düşen Askeri uçağın içinde olarak öldü konusuna. Böyle bir şeyi iddia �tmek bir defa
HAKANTÜRK
mantık dışı. Neden derseniz? Yeşil gibi Türkiye genelinde bilinen ve yaptıkları gazetelerde boy boy çıkmış olan birisini Türkiye'nin gözbebeği sayılan Özel Kuvvetler Komutanlığının Bordo Berelileri değil uçaklarına almak, yanlarına dahi sokmazlar. Kafalarda ki soru işaretlerini yok etmek için o kaza akabinde benim Panorama Dergisinde yazmış olduğum dört sayfalık haberin noktasına dahi dokunmadan burada tekrar veriyorum. Ve kaza sonrası HAKANTÜRK Ailesi olarak Verdiğimiz ölüm ilanını da bu kitabımda kullanırken, o yiğit askerlerimize buradan tekrar Allah Rahmet Eylesin demekten başka elimden bir şey gelmediği için çok üzgünüm. Çünkü dünyada her devletin bir ordusu vardır. Türkiye'de ise tam tersi olan Türk Ordusunun Türkiye Cumhuriyeti Devleti vardır. Biz dönelim uçak kazası sonrası yazdıklarıma:
ÖLÜM KOMANDOLARI BORDO BERELİLER Türkiye'nin üzerinden bir türlü kara bulutlar eksilmiyor.
Sanki bütün dünya ülkemize karşı cephe almış. Son otuz yılı şöyle bir gözümüzün önünden geçirdiğimiz takdirde ülke olarak ne çok badireler atlatmış olduğumuzu ve bütün bu olumsuzlukları yaşamamıza rağmen halen milletçe dimdik ayaktayız. Yaşadığımız ekonomik krizlerin suni olarak oluşturulduğunu ve bu ülkeyi yerle bir etmek isteyen belli devletlerin ve onların iş birlikçilerinin oyunu olduğunu ne yazık ki ülke genelinde bir avuç insan dışında çokları fark edemediler. 2ı. yy'da bir ülkeyi yıkmak isteyenler savaş açmadan ekonomik olarak yıkmaya çalışmanın çok daha kolay olduğunun bilincindedirler. Bir ülke eğer ekonomik olarak yeterince güçlüyse yaptınm gücü de o kadar güçlü olacaktır. Meydanlara çıkıp nutuk atacaklarına bu ülkenin çıkarlarını bugün, yarın ve yarından sonra en iyi nasıl koruyabiliriz diye kafa yorsalar çok daha iyi ederler.
Yaşamakta olduğumuz bütün bu sorunların üzerine "ÇOK ÖZEL' olan Bordo Berelilerin uçağının düşmesi bütün ülkeyi yasa boğdu. Türk insanının ne derece birbirine bağlı olduğunu Malatya'da Casa uçağının düştüğü kayısı bahçesinin sahibi Şeyho Ertaş, zararının karşılanması için ordunun yaptığı teklifi kabul etmeyerek gösterdi. Şeyho, "Ülkemizin bağrı yandı. 34 şehit varken nasıl para alırım?" dedi. Bununla da kalmayıp tarlasını şehitlik gibi düzenleyip yitirdiğimiz askerlerin adını yazacağını söyledi. Türkiye 34 kahramanını gözyaşı seliyle uğurladı. Şehitlerimizin geride kalan acılı ana ve eşlerinin fer-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 47
yatlarına dualar karıştı. Onları kara topr; ı.Ç;;ı eleği), kalbimize �m�k •
Abdullah Öcalan'ı, Semdin Sakık'ı yakalayıp adaletin karşısına çıkaran Bordo Bereliler'in karada bilekleri bükülmezken, Azrail'in oyununa gökyüzünde yakalandılar. Onlar, Genelkurmay'ın en seçkin birliği olan Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevliydiler. Çok gizli, çok özel görevlerde devreye giriyorlardı. Ordu'nun gözbebekleri olan Bordo Bereliler, Semdin Sakık'ı Kuzey Irak'ta filmlere konu olabilecek nefes kesen bir operasyonla yakalayıp, Türkiye'ye getirmişlerdi. Abdullah Öcalan'ı dünyanın diğer bir ucu olan Kenya'da yakalayıp Türkiye'ye "Paketleyerek" getiren bu kahramanların başarısını çekemeyen belli çevreler, ''Apo'yu yok falan devletin yok filan devletin adamları yakalamış bizimkilere teslim etmişler" gibi asılsız şayialar yaymışlardı.
Abdullah Öcalan'ın getirilişini konu alan ASRIN OPERASYONU adlı kitabımın üst başlığı "Paket Kenya 'da Kapatıldı " idi. O kitabımı okuyanlar, dünya terör örgütlerini ve onların gizli veya açık destekleyicilerinin gerçek yüzlerini görürler. Kazada şehit ola
"nlann büyük bölümü Bordo Bereliler olmasına rağmen
şehitler arasındaki dört erin o gün teskerelerini aldık.lan ve Ankara'ya ailelerinin yanına gibnekte oldukları öğrenildi. Demek ki ölümün insanı ne zaman, nerede yaka-layacağı belli olmuyor. "Zoru hemen başarır, imkansız için biraz uğraşırız" diyen Bordo Bereliler, kaybettikleri arkadaşlarının acısı karşısında çaresiz kaldılar. Özel Kuvvetler, en tehli-keli operasyonlar için daima hş.zır bekliyorlar. Bordo Bereliler, kara, deniz ve hava kuvvetlerinden seçiliyor. Sadece subay ve astsubaylardan oluşan bu ekip, ağır fiziki ve psikolojik eğitim-den geçiriliyor. Vücutlarının her bölümünü, öldürücü birer silah gibi kullanmayı öğreniyorlar. Savaşta düşmandan bilgi toplamak stratejik hedef tahrip etmek, taktik akın ve pusular icar etmek, düşman işgaline uğrayan bölgelerde mukavemet hareketleri başlatmak hep onların işi. Ayrıca uzak mesafeli keşifler, sızma, paraşüt, sualtı operasyonu, şiddetli soğukta muharebe, kurbağa adam, psikolojik hareket, hayatı idame, göğüs göğse muharebe alanlarında eğitim alıyorlar. Amerikalı uzmanların Delta Force, K-5 gibi dünyaca ünlü özel kuvvetlerden bile daha iyi olduğu dünyaca kabul edilen Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler
HAKANTÜRK
Komutanlığı'nır• bu özel insanlarının ölüme yenilmeleri ne acı bir şey . . .
KAZADA ŞEHIT DÜŞEN PERSONELİN RÜTBE VE İSİMLERİ: ı. Hava Binbaşı Lütfü Ceylan 2. Kara Pilot Yüzbaşı Murat Erdeveci 3. Kara Pilot Yüzbaşı Yılmaz Tekgül, 4. Piyade Yüzbaşı Hakan Bizrenli. 5. Kara Pilot Üsteğmen Mahir Turan. 6. Piyade Üsteğmen Yılmaz Gülhan 7. Kara Pilot Üsteğmen Levent Şahin 8. Piyade Başçavuş Halil Helvacıoğlu 9. İstihkam Kıdemli Başçavuş Ümit Başaran ıo. İstihkam Başçavuş Nadir Türkmen ıı. Muhabere Başçavuş Mikail Altıntaş 12. Sağlık Başçavuş Hasan Ersoy 13. Piyade Kıdemli Üstçavuş Turan Kalın 14. Muhabere Kıdemli Üstçavuş Zeki Çınar 15. Personel Kıdemli Üstçavuş Sudi Doruk 16. Hava Kıdemli Üstçavuş Mehmet Özden 17. Hava Kıdemli Üstçavuş Ebubekir Çakıcı 18. Piyade Üstçavuş Yılmaz Aydın 19 . . �iyade Üstçavuş �ehmet Öner 20. Hava U:�ak Bakım Ustçavuş Zahit Çelık 21. Hava Uçak Bakım Ustçavuş Saadettin Boy 22. J .Hava Kıdemli Çavuş Tuncay Urhan 23. J. Hava Astsubay Çavuş Ferhat Öztürk 24. Piyade Uzman Çavuş Ersin Bartan 25. Piyade Çavuş Bülent Haluk Demir 26. Muhabere Çavuş İsa Türkmen 27. Piyade Er Halit Günay 28. Piyade Er Erdal Şimşek 29. Piyade Er Aydın Uçar 30. Ulaştırma Er Mutlu Kaymakçı 31. Hava Er Mehmet Ali Karabudak 32. Hava Er Nedim Akyol 33. Hava Er Şefik Ayaydın 34. Hava Er Atakan Caran
Dünyanın birçok devletleri bazı operasyonlarını büyük bir tantana ile dünya basınına anlatırken, yapılan birçok operasyon ise yıllarca inkar edilir. Çünkü hiçbir devlet kendisinin "Terör Devleti" olarak deklare edilmesini istemez. Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyanın bütün ülkelerinde her operasyonu gerçekleştirebilecek elemanlannın var olduğunu Türkiye'de ve dünyada çok az insan bilir. Türkiye gibi etrafı ateş çemberi ile çevrili olan bir ülke, kendini savunmak zorunda olduğunu bilerek, barışı korumak için savaşa hazır olmak zorundadır.
Osmanlılar'ın olsun, bugün 78 yaşında olan Türkiye Cumhuriyeti'nin olsun düşmanları hep vardı ve dünya var oldukça da bizler hiçbir zaman düşmansız kalmayacağız. Ben bir tarihçi olmamakla beraber, Türkiye düşmanlığının nedenlerini gözler
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 49
önüne sermek için elimden geldiğince gücümün yettiğince yazdığım kitaplarda anlatmaya çalıştım.
Bordo Bereliler, ruhsal fizikleri, çelik gibi sinirleri, bedenlerine güvenleri, taktik bilgileri tim ruhu gibi konularda aynı tornadan çıkacak şekilde yetiştirilirler. Bunlar yapılırken tek bir şey özgün bırakılır, o da görevin yaratıcılığı ve kurnazlığıdır. Kendilerine verilecek görevi en iyi şekilde yerine getirmek için eğitimlerini aralıksız ·sürdüren Bordo Bereliler, fiziki kondisyonlarını olduğu kadar, yakın dövüş kabiliyetlerini de her zaman en üst seviyede tutarlar. Vücudun her bölgesini etkin kullanmasını bilen bir Bordo Bereli'den düşmanlarının kurtulma şansı yoktur. Yoğun eğitim programı içerisinde Bordo Bereliler'e verilmek istenen işbirliği ruhu, ekip çalışması ve başarının gerektiğidir. Savaşta hedefe varmak kadar eldeki silahlan en iyi şekilde kullanarak hedefi imha etmek de çok önemlidir. Paraşütle atlayış sırasında indikleri hedefte başlayan faaliyetleri boyunca düşmana hiç gözükmemek zorunda olan Bordo Bereliler, tam bir profesyonellik ve sessizlikle icra ettikleri görevlerinde son derece başarılıdırlar. Verilen görev ne olursa olsun, görevlerini yaptıktan sonra olay yerinden geldikleri gibi sessizce ayrılırlar.
Devletimiz onay verdiği takdirde, dünyanın her ülkesinde her operasyonu gerçekleştirebilecek güç ve teknik teçhizata sahip olan Bordo Bereliler'in bugüne kadar yaptıkları, yapacaklarının teminatı olduğunu tüm dünyanın bilmesi gereklidir.
* * *
Bordo berelilerin uçağı düştüğünde Genelkurmay Başkanlığı dışında A-4 ebatında biz HAKANTIJRK ailesi olarak aşağıdaki ölüm ilanını vermiştik:
KAZADA ŞEHİT DÜŞEN PERSONELİN ....
RÜTBE VE İSİMLERİ: 1. Hava Binbaşı Lütfü Ceylan 2. Kara Pilot Yüzbaşı Murat Erdeveci 3. Kara Pilot Yüzbaşı Yılmaz Tekgül, 4. Piyade Yüzbaşı Hakan Bizrenli. 5. Kara Pilot Üsteğmen Mahir Turan. 6. Piyade Üsteğmen Yılmaz Gülhan
50 HAKANTÜRK
7. Kara Pilot Üsteğmen Levent Şahin
8. Piyade Başçavuş Halil Helvacıoğlu
9. İstihkam Kıdemli Başçavuş Ümit Başaran
10. İstihkam Başçavuş Nadir Türkmen
1 1 . Muhabere Başçavuş Mikail Altıntaş
12. Sağlık Başçavuş Hasan Ersoy
13. Piyade Kıdemli Üstçavuş Turan Kalın
14. Muhabere Kıdemli Üstçavuş Zeki Çınar
15. Personel Kıdemli Üstçavuş Sudi Doruk
1 6. Hava Kıdemli Üstçavuş Mehmet Özden
1 7. Hava Kıdemli Üstçavuş Ebubekir Çakıcı
18. Piyade Üstçavuş Yılmaz Aydın
19. Piyade Üstçavuş Mehmet Öner
20. Hava Uçak Bakım Üstçavuş Zahit Çelik
2 1 . Hava Uçak Bakım Üstçavuş Saadettin Boy
22. J.Hava Kıdemli Çavuş Tuncay Urhan
23. J. Hava Astsubay Çavuş Ferhat Öztürk
24. Piyade Uzman Çavuş Ersin Bartan
25. Piyade Çavuş Bülent Haluk Demir
26. Muhabere Çavuş İsa Türkmen
27. Piyade Er Halit Günay
28. Piyade Er Erdal Şimşek
29. Piyade Er Aydın Uçar
30. Ulaştırma Er Mutlu Kaymakçı
31 . Hava Er Mehmet Ali Karabudak
32. Hava Er Nedim Akyol
33. Hava Er Şefik Ayaydın
34. Hava Er Atakan Caran
YEŞİL VE ETRAFINDAKİLER
Aslında Yeşil bilmecesini çözebilmek için Susurluk öncesinde neler olduğunu bir film şeridi gibi gözlerimizin önüne getire-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 51
bilirim düşüncesiyle hangi tarihte neler yaşanmış olduğunu gelin birlikte analize edelim:
SUSURLUK ÖNCESİ
22 Mayıs 1947: ABD Başkanı Truman, Türkiye ve Yunanistan'a komünizm tehlikesine karşı mali yardım yasasını imzaladı.
5 Haziran 1948: İstanbul'da Komünizmle Mücadele Derneği kuruldu. İlk kongresini 30 Ekim 1948'de yapan dernek, 1963 yılında 9, 1968 yılında 141 şubeye sahipti.
4 Nisan 1949: Washington'da NATO anlaşması imzalandı.
7 Temmuz 1950: Türkiye Kore Savaşı ile ilgili BM kararını onayladı ve ABD önderliğinde oluşturulacak Birleşik Komutanlığa 4500 asker yollamayı kabul etti. (Savaş sonrasında, Kore'ye yollanan askerlerin 717'sinin öldüğü, 2246'sının yaralandığı ve 167'sinin de kayıp olduğu bildirildi.)
20 Eylül 1951: Türkiye NATO üyesi olarak kabul edildi.
27 Eylül 1952: Seferberlik Tetkik Kurlu, Amerikan Askeri Yardım Kurumu JUSMAT binasında kuruldu.
6/7 Eylül 1955: Selanik'te Atatürk'ün evinin bombalandığı iddiası ile başlayan olaylar azınlıklara yönelik bir yağma harekatı Şekline dönüştü. Hükümet İstanbul, Ankara ve İzmir'de sıkıyönetim ilan etti ve olaylan başlatanların komünistler olduğunu açıkladı.
27 Mayıs 1960: Türk Silahlı Kuvvetleri içinde Milli Birlik Komitesi adıyla faaliyet gösteren bir grup subay yönetime el koydu. Devlet Başkan.lığı, Başbakanlık Müsteşarlığına Kurmay Albay Alparslan Türkeş getirildi.
31 Temmuz 1964: 13 Kasım 196o'da Milli Birlik Komitesinden ihraç edilen Alparslan Türkeş CKMP'ye girdi ve Genel Başkanlığa getirildi.
1965: Ülkü Ocakları Derneği kuruldu.
14 Temmuz 1968: CKMP sözcüsü Rıfat Baykal, partili gençleri "her bakımdan dinamik ve etkili bir kadro haline getirmek için parti gençlik kamplarında komando dersleri verileceğini açıkladı. "
9 Şubat 1969: CKMP'nin adı Milliyetçi Harekat Partisi olarak değiştirildi.
52 HAKANTÜRK
22 Kasım 1979: İstanbul'da Kültür Sarayı kimliği belirsiz kişilerce yakıldı.
12 Mart ı971: Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komu' tanı Muhsin Batur, Deniz Kuvvetleri Komutanı Cemal Eyicioğlu, Türk Silahlı Kuvvetleri adına hükümete, Millet Meclisine ve Cumhuriyet Senatosuna yönelik hazırlanan 12 Mart Muhtırasını verdi. Demirel kabinesi istifa etti.
s Maıt 1972: Marmara Yolcu Gemisi kimliği bilinmeyen kişilerce batırıldı.
28 Haziran 1972: Eminönü Araba Vapuru, kimliği bilinmeyen kişilerce batırıldı.
ı Ekim 1973: MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, "Emanet olan davayı kucakladım. Hiçbir şeye aldırmadan yürüyorum. Geri dönersem vurun. DAVADAN DÖNENİ VURUN, " dedi.
20 Temmuz 1974: Türk ordusu Banş Harekatını başlattı ve Kıbns'a çıkartma yaptı. Lefkoşe ele geçirildi. ABD Kongresi Türkiye'ye yönelik silah ambargosu başlattı.
31 Mart 1975: Milliyetçi Cephe Hükümeti AR MSP MHP ve CGP tarafından Süleyman Demirel'in başbakanlığında kunıldu.
8 Ağustos 1975: Beyrut'ta görev yapan bir Türk diplomatının arabasına Ermenilerce bomba konuldu. Bunu 22 Ekim 1975'de Viyana, 24 Ekim 1975'de Paris, 9 Haziran 1977'de Vatikan, 29 Ocak 1982'de Los Angeles, s Mayıs ı982'de Bostan büyükelçilerinin, 16 Şubat 1976'd3 Beynıt Büyükelçisinin eşinin ve şoförünün 12 Ekim 1979'da Hollanda Büyükelçisinin oğlunun, 7 Haziran ı982'de Lizbon Büyükelçiliği İdari Ateşesinin, ıo Eylül 1982'de Burgaz Konsolosluğu İdari Ateşesinin öldürülmesi, Is Mayıs ı977'de Paris Türk Turizm Bürosunun, 3 Ocak 1978'de Brüksel Büyükelçiliğimizin, 8 Temmuz 1979'da Paris THY bürosu ve Turizm Ateşeliğimizin çeşitli Ermeni Terör örgütlerince boiiıbalanması eylemleri izledi.
25 Aralık 1976: Silopi ilçesi Jandarma Komutanı Üsteğmen Ahmet Cem Erveser, halkın üzerine ateş açtırdı. Olayda 3 kişi yaralandı. TMBB konu ile ilgili Araştırma Komisyonu kurulmasına karar verdi.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 53
27 Ocak 1977: Ankara Emniyet Müdürlüğü Abdullah Çatlı hakkında polise ateş açtığı gerekçesi ile işlem yapıyor.
1 Mayıs 1977: İstanbul Taksim'de düzenlenen 1 Mayıs İşçi Bayramı Kutlamalarında göstericilerin üzerine çeşitli noktalardan açılan ateş sonucu 34 kişi öldü çok sayıda insan yaralandı. Polis 350 kişiyi gözaltına aldı.
29 Mayıs 1977: CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in Çiğli'de yaptığı seçim gezisinde kimliği belirsiz kişilerce suikast girişiminde bulunuldu. Ecevit olayı yara almadan atlattı.
2 Haziran 1977: Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun ve 200 subay emekli edildi. 1 Mayıs 1977 olayları, Çiğli Suikasb gibi operasyonlar ordu içinden tasfiye edilen bu kanat ile ilişkilendirilmişti.
24 Haziran 197S: MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, "Ülkücü Gençler Devletin Güvenlik Kuvvetlerine Yardımcı oluyorlar" dedi.
21 Temmuz 1977: İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti Demirel tarafından kuruldu.
30 Ağustos 1977: Kara Kuvvetleri komutanlığına Orgeneral Kenan Evren getirildi.
24 Aralık 1977: MİT İstihbarat Başkanlığı Yardımcısı Emekli Albay Sabahattin Savaşman, Genel Kurmay Askeri Mahkemesi tarafından, CİA hesabına casusluk yapmak suçundan tuhıklandı.
2 Şubat 1978: Büle"nt Ecevit Hükümetinin Milli Savunma Hasan Esat Işık, 'Ordu içinde kontrgerilla yoktur' dedi.
ı6 Mart 1978: İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde sol görüşlü öğrencilerin, saldırılardan korunmak amacıyla toplu olarak okuldan ayrıldıkları sırada, Üzerlerine atılan bir bombanın patlaması ile 7 öğrenci öldü, 41 öğrenci yaralandı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü 7 Mart tarihinde kampus polisine sağ görüşlü öğrencilerin bombalı bir saldın hazırlığında olduğunu bildirmişti.
24 Mart 1978: Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz, ülkücü İbrahim Çiftçi ve arkadaşları tarafından öldürüldü.
7 Nisan 1978: İstanbul Hukuk Fakültesi Doçenti Server Tanilli evinin önünde açılan ateş sonucu ağır yaralandı.
54 HAKANTÜRK
17 Nisan 1978: Malatya Belediye Başkanı Hamido, eşi ve bir çocuğu, evine yollanan bir bomba sonucu yaşamını kaybetti. Malatya'da çıkan olaylarda solculara yönelik saldırılar yüzünden askeri birlikler müdahale etmek durumunda kaldı.
Mayıs 1978: Ankara Valiliği Ülkü Ocaklan Derneği hakkında suç duyurusunda bulundu. Dernek yöneticileri Ülkü Ocaklannı feshetti ve Ülkücü Gençlik Derneği kuruldu. Ülkü Ocaklan Derneği'nin başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Ülkücü Gençlik Derneği başkanlığını üstlendi.
19 Mayıs 1978: Ankara Etlik Piyangotepe'de ülkücü bir grup, solculara ait bir kahvehaneyi bastı. 7 kişiyi öldürdü.
ıı Temmuz 1978: Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Bedrettin Cömert öldürüldü. Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi Abdullah Çatlı hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarttı.
3 Eylül 1978: Sivas'ta iki çocuğun kavgası sağ-sol çahşmasına dönüştü. 2'si kadın, 1'i çocuk 9 kişi öldü, 60 kişi yaralandı.
9 Ekim 1978: Ankara Bahçelievler'de 7 Tıp üyesi Abdullah Çatlı'nın planladığı bir eylem sonucu, Haluk Kırcı ve arkadaşlarınca öldürüldüler.
20 Ekim 1978: İTÜ Elektrik Fakültesi dekanı Bedri Kalafakioğlu öldürüldü.
27 Kasım 1978: Diyarbakır İli Lice ilçesi Fis köyünde yapılan bir toplantıda Abdullah Öcalan liderliğinde PKK (Kürdistan İşçi Partisi) isimli örgüt kuruldu. PKK, Temmuz 1979'da Milletvekili Celal Bucak'a yönelik bir saldın düzenleyerek varlığını kamuoyuna duyurdu.
21 Aralık 1978: Kahramanmaraş'ta öldürülen sol görüşlü iki öğretmenin cenazesinde olaylar çıktı. Dört gün boyunca sağ ve sol gruplar arasında süren çatışmalarda 111 kişi öldü, 1760 kişi yaralandı.
1 Şubat 1979: Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Abdi İpekçi İstanbul'da kimliği belirsiz kişilerce açılan ateş sonucu öldürüldü.
19 Mayıs 1979: Doğan Öz'ü öldürmekten aranan Ülkücü Hüseyin Kocabaş ve arkadaşları Balıkesir'de yakalandılar.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 55
30 Mart 1979: Avrupa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı Lokman Kundakçı, 70 bin marka ulaşan kumar borcu yüzünden önce Aydınlık gazetesine, daha sonra da İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'e "siyasi cinayetlerin arkasında hareketin lideri olan kişi vardır" dedi.
7 Haziran 1979: Malatya'da öğretmen Nevzat Yıldınm, Oral Çelik ve Bedri Ateş tarafından öldürüldü.
5 Haziran 1979: Kaldığı yer MİT tarafından İstanbul Emniyeti'ne bildirilen Mehmet Ali Ağca, İstanbul' da yakalandı.
ıo Temmuz ı979: Mehmet Ali Ağca, İstanbul Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu tarafından basın önüne çıkartıldı. Ağca'nın silahı temin ettiği Mehmet Şener aranmaya başlandı.
3 Ağustos ı979: Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi Doğan Öz'ü öldürmekten sanık İbrahim Çiftçi hak kında idam cezası kararı aldı.
20 Ağustos ı979: Bahçelievler' de 7 TIP üyesinin öldürülmesi ile dava Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde görülmeye başlandı.
26 Eylül 1979: Abdi İpekçi'nin öldürülmesi ile ilgili olarak sanık Mehmet Ali Ağca hakkında idam istemi ile İstanbul Sıkı yönetim Mahkemesinde kamu davası açıldı.
20 Kasım 1979: Mehmet Ali Ağca, tutuklu bulunduğu Kartal - Maltepe Askeri Cezaevinden kaçtı.
7 Aralık ı979: i.U. Fakültesi Sosyoloji Kürsüsü Başkanı Cavit Orhan Tütengil öldürüldü.
24 Ocak ı980: Ekonomiyi düze çıkartmak amacı ile AP azınlık hükümeti bir dizi karar aldı.
27 Mayıs 1980: MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Gümrük ve Tekel eski Bakanı Gün Sazak öldürüldü. ...
4 Temmuz 1980: Çorum'da olaylar çıktı. 26 kişi öldü. Solculara ait çok sayıda ev ve işyerleri ateşe verildi.
19 Temmuz ı980: Eski Başbakanlardan Nihat Erim İstanbul'da öldürüldü. Olayı Dev-Sol üstlendi.
21 Temmuz ı980: Maden İş Başkanı Kemal Türkler İstanbul'da uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
56- HAKANTÜRK
12 Eylül ı980: Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanununun verdiği yetkiye dayanarak, emir ve komuta zinciri içerisinde yönetime el koydu. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren oluşturulan Milli Güvenlik Konseyi'nin de Başkanlığını üstlendi. Türkİş dışındaki sendikalar, Kızılay dışındaki dernekler ve tüm partiler kapatıldı. Bazı milletvekilleri ve parti liderleri gözaltına alındılar.
20 Ağustos ı980: Mehmet Özbay Urfa Emniyet Müdürlüğüne başvurarak bir pasaport aldı. (Abdullah Çatlı'nın kullandığı isim)
8 Ekim ı980: Abdullah Çatlı yurtdışına çıktı. ıı Ekim ı980: MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş tutuk
landı. 24 Ekim ı980: Mehmet Ali Ağca, İsviçre Lucoma'da Hotel
Krone'a yerleşti. Otelde 4 gün kalan Ağca, Mehmet Şener, Oral Çelik ve Abdullah Çatlı ile görüştü.
ıs Kasım ı980: Bahçelievler Katliamı davasında zanlılardan Ercüment Gedikli, Albay olan babası sayesinde tahliye edildi.
ı7 Kasım ı980: Bahçelievler Katliamı davasında zanlılardan Haluk Kırcı, Abdullah Çatlı'nın liderliğinde 7 TİP'liyi nasıl öldürdüğünü anlattı.
29 Nisan ı981: Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesinde 587 sanıklı MHP davasına başlandı. 1971-1980 tarihleri arasında 694 kişinin sağ görüşlü kişilerce öldürüldüğünü açıklayan Savcı, Türkeş ve 498 sanık hakkında idam cezası istendi.
13 Mayıs 1981: Abdi İpekçi cinayetinin firari sanığı Mehmet Ali Ağca, Vatikan'da Papa il. Jan Paul'u vurdu. Papa saldırıdan yaralı olarak kurtulurken, Ağca'nın kaldığı otelde yapılan arama da ele geçen bir mektupta ABD ve Sovyet Emperyalizmine dünyanın dikkatini çelonek için bu eyleme giriştiği yazıyordu.
22 Şubat ı982: Oral Çelik, Mehmet Şener, Abdullah Çatlı Zürih'te uyuşturucu kaçakçılığı suçundan yakalandı. İnterpol
tarafından aranan Şener dışındakiler serbest bırakıldılar. 4 Mart 1982: Oral Çelik hakkında Abdi İpekçi cinayetiyle
ilgili Türk Interpol'ünün isteğiyle Kırmızı Bülten ile aranmaya başlandı.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------ 57
8 Temmuz ı982: Abdullah Çatlı, Türk Inierpol'ünün isteğiyle, Kırmızı Bülten ile aranmaya başlandı.
8 Ağustos ı982: ASALA Militanlan Esenboğa Havaalanına bir saldın düzenlediler. 16 kişiyi rehin alan militanlar polis ile çatıştı. 9 kişi öldü, 72 kişi yaralandı. Operasyon sonucu yaralı olarak yakalanan Leo Ekmekçiyan tutuklandı.
28 Ağustos ı982: ASALA, Ottowa Askeri Ateşemiz Albay Atilla Altıkat'ı öldürdü. Altıkat Ermeni terör örgütlerince öldürülen ilk Türk subayı idi.
Devlet Başkanı Kenan Evren, Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı yetkileri ile köşkte bir görüşme yaptı. Görüşmede ASALA'ya karşı yurtdışı operasyonlara başlanılması karan alındı.
9 Eylül ı982: Kırmızı Bülten ile İnterpol tarafından aranan Abdullah Çatlı gerçek ismini kullanarak Miami"den ABD'ye girdi. İtalyan Gladio şeflerinden Stefano della Chiaie ile birlikte seyahat etmekte olan Çatlı, iddiaya göre WACL (dünya AntiKomünistler Birliği) toplantısına katıldıktan sonra Henry Arslan ve Bekir Çelenk ile görüşme için Bolivya'ya gitmişti.
4 Ekim ı982: MHP davasında ı62 savunma avukatı hazırladıklan dilekçede 'MHP'nin seçim bildirgesindeki vaadleri ile MHP'nin tutum ve davranışları bugün fiilen iktidardadır' diyerek sanıkların beraatını talep ettiler.
6 Ocak ı983: MİT Müsteşarlığı Güvenlik Dairesi · Başkanlığına Mehmet Eymür getirildi. /
ıs Haziran ı983: Türk kökenli mafyanın, kaçakçılıkla uğraşan gayrimüslimlere karşı tutumu yüzünden Behçet Cantürk'ün isteği doğrultusunda ASALA militanı Mığırdıç Madaryan, Kapalıçarşı'da silahlı bir eylem düzenlendi. 2 kişi öldü, 21 kişi yaralandı. ..
22 Ekim ı983: MİT ASALA'ya karşı çeşitli eylemler düzenlenmesi için Avrupa'daki çeşitli Türk kuruluşlanna başvurdu. Paris'de Abdullah Çatlı ile anlaşmaya vardı.
s Aralık ı983: Paris'te ASALA liderlerinden Ara Torayan'ın arabasına bomba kondu.
9 Şubat ı984: Babalar Operasyonu başlatıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık İstihbarat ve Harekat Daire Başkanlığı'n-
58 HAKANfÜRK
dan Atilla Aytek ve MİT Güvenlik Dairesi'nden Mehmet Eymür, Genelkurmay Başkanlığının oluru ile Dündar Kılıç, Behçet Cantürk ve Abuzer Uğurlu'yu gözaltına aldı.
17 Mart 1984: Marsilya'da Ermeni Gençlik Örgütü'ne bombalı bir saldırı düz�nlendi.
29 Nisan 1984: Paris'in Alfortville mahallesinde "Ermeni Soykırım Anıtı" açıldL
1 Mayıs 1984: Paris'te Henry Papazyan'ın arabasına bombalı bir saldın düzenlendi.
3 Mayıs 1984: Alfortuille'de Ermeni Anıtına bombalı bir saldın düzenlendi. Aynı gün Paris'de Ermeni Kahvesi ve bir spor salonu da bombalandı.
24 Haziran 1984: Paris'.te Ermeni Gençlik Yurduna bombalı bir saldırı düzenlendi.
24 Ekim 1984: Hasan Kurdoğlu sahte kimliği taşıyan, Abdullah Çatlı Paris'te uyuşturucu ticareti yapmaktan dolayı tutuklandı. 27 Ekim'de Sante Cezaevine kondu.
25 Haziran 1985: Ankara 1 nolu Askeri Mahkemesi İbrahim Çiftçi'nin Doğan Öz'ü taammüden öldürdüğü, ancak hukuki zorunluluk nedeni ile Çiftçi'nin beraatine karar verdi.
21 Eylül 1985: Abdullah Çatlı, kendi başvurusu üzerine Papa Suikasti Davasında tanık olarak ifade verdi. Çatlı ifadesinde Federal Almanya Gizli Servisinin, "Ağca'nın ifadesini desteklemesi ve Suikasti Bulgar Gizli Servisinin yönlendirdiği" şeklinde konuşması için kendisine para teklif ettiğini, Oral Çelik'in suikastin gerçekleştirdiği gün Viyana'da kendi yanında olduğunu belirtti. Çatlı verdiği ifadelerle Bulgar sanık Sergei Antonov'un beraat etmesini sağladı.
1986: MİT Güvenlik Daire Başkanı Mehmet Eymür'ün, Vali ve Kaymakamlara verdiği "Kaçakçılık ve Devletin Güvenliği" konulu brifingde dağıttığı hizmete özel raporda, ''Ağca, Çatlı ve Çelik, Türkiye'yi zor durumda bırakmak için Sovyetler Birliği, Bulgar Gizli Servisi ve Bulgar Mafyası tarafından sağ örgütlere yerleştirilmiş provakatörlerdir" deniliyordu.
8 Temmuz 1986: Paris ıo. İstinaf Mahkemesi Abdullah Çath'yı ateşli silahlar ve uyuşturucu maddeler ile ilgili kanunlara
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 59
muhalefetten ve sahte kimlik kullanmaktan dolayı s yıl 1 ay hapis cezasına çarptırdı.
14 Kasım 1986: Oral Çelik, Fransa-Belçika sınırında uyuşturucu kaçakçılığından yakalandı. Üzerinde Bedri Ateş adına düzenlenmiş sahte bir pasaport vardı.
30 Nisan 1987: Haluk Kırcı, Ankara Bahçelievler'de 7 TİPLİ'nin öldürülmesi olayı ile ilgili yargılandığı Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından 7 defa idama mahkum edildi.
5 Haziran 1987: Mehmet Özbay, Londra Türk Başkonsolosluğuna başvurdu ve pasaportunu kaybettiği için yeni bir pasaport aldı.
10 Kasım 1987: MİT Güvenlik Daire Başkanı Mehmet Eymür, MİT Müsteşan Hayri Ündül'ün kendisinden istediği "Banker Bako Olayı, Polis içindeki Çekişmeye Yeraltı -Polis-Kamu Görevlileri ilişkileri" konulu etüd çalışması, Endül'e vekalet eden MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas'a sundu.
16 Kasım 1987: Hiram Abas, Mehmet Eymür tarafından kaleme alınan ve daha sonra MİT Raporu olarak anılacak etüd çalışmasında yer alan bir MİT görevlisinin isminin çıkartılmasını istedi. Eymür raporun bir kopyasını da Cumhurbaşkanı Evren'in damadı MİT görevlisi Erkan Gürvit aracılığı ile Köşke yolladı.
21 Aralık 1987: Emniyet Genel Müdürü Saffet Arıkan Bedük, MİT Müsteşarlığına hitaben yazdığı yazıda 'Emniyet teşkilatı mensupları ile ilgilj olarak hazırlanıp, yetkili yerlere gönderilen ancak Genel Müdürlüğümüze gönderilmeyen, illegal olarak elde edilip tarafıma intikal edilen raporda itham edilen kişiler hakkında tahkikat açılacağından eldeki tüm delil ve belgelerin kuruluşumuza çok acele gönderilmesini arz ederim ' deniliyordu. -.
16 Ocak 1988 İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar, Ankara Emniyet Müdürlüğüne getirildi. Atama kısa bir süre sonra açığa çıkacak olan MİT Raporu'nda yazılanlar yüzünden tenzili rütbe olarak değerlendirildi.
7 Şubat 1988; 10 Kasım 1987 tarihini taşıyan "Banker Bako Olayı, Polis içindeki Çekişme ve Yer altı - Polis - Kamu Görevlileri ilişkileri" konulu MİT raporu Doğu Perinçek'in yönetimindeki 2ooo'e Doğru, dergisinde açıklandı. Basında MİT'in
60 HAKANTÜRK
rapordaki iddialan konusunda bir tartışma başladı. Hükümet önce raporu yalanladı, sonra gerçek olduğunu kabul etti ancak resmi olmayan bir çalışma olduğunu iddia etti.
8 Mart ı988: Mehmet Eymür, Kutlu Savaş'a MİT Raporu ile ilgili ifade verdi.
2 Haziran ı988: Ülkücü avukat Kürşat Özkan, Büyük Ankara Otelinde İTO Başkanı Niyazi Adıgüzel, Türkiye Gazetesi Ankara Temsilcisi Mevlüt Işık ve İşadamı Davut Çelik'i vurduktan sonra intihar etti.
27 Mayıs ı988: Hiram Abas, Mehmet Eymür ve Korkut Eken MİT'ten istifa ettiler.
ı8 Haziran ı988: Ülkücü görüşlü Kartal Demirağ, ANAP kongresi sırasında Başbakan Turgut Özal'a suikast girişiminde bulundu. Dava ile ilgili soruşturma Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Ağar tarafından yürütülmeye başlandı.
25 Kasım ı988: Abdullah Çatlı, Fransa tarafından İsviçre'ye iade edildi.
ıı Ağustos ı989: Mehmet Özbay, Chicago Başkonsolosluğuna başvurarak eskisini kaybettiği için yeni bir pasaport aldı.
31 Ocak ı990: Prof. Muammer Aksoy öldürüldü. 7 Mart ı990: Hürriyet Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Çetin Emeç öldürüldü.
20 Mart ı990: Abdullah Çatlı, İsviçre'de tutuklu bulunduğu Zug cezaevinden kaçtı.
20 Haziran ı990: MİT Müsteşan Teoman Koman, teşkilat tarihinde ilk kez düzenlenen basın toplantısında MİT'in telefonları dinlediği iddiasını yalanladı.
4 Eylül ı990: Eski din adamı ve yazar Turan Dursun öldürüldü.
26 Eylül ı990: MİT eski Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas, İstanbul'da öldürüldü. Eylemi Dev-Sol üstlendi. Gazetelerde TKP/ML TİKKO adına eylemi üstlenen bir faks çekildi ise de daha sonra TKP /ML TIKKO faksın kendilerince yollanmadığını ve eylemi kendilerinin gerçekleştirmediğini açıkladı.
3 Ekim ı990: Prof. Bahriye Üçok öldürüldü.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 61
8 Kasım 1990: MİT Raporu olayı yüzünden Eymür ile birlikte istifa eden Korkut Eken, BOT AŞ Teftiş Kuruluna tayin edildi.
5 Nisan 1991: Mehmet Özbay, İngiltere vatandaşlığına geçti. 24 Nisan 1991: Olağanüstü Hal Bölge Valisi Hayri Kozakçı
oğlu, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ı OHAL sınırlan dışına çıkardı.
17 Ocak 1992: Çekiç Güç Uçakları, Jandarma Genel Komu tam Orgeneral Eşref Bitlis'in içinde bulunduğu helikopteri taciz etti ve inmeye zorladılar. Bitlis kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Özal'a Güneydoğu'daki terör olaylarının Çekiç Güç tarafından desteklendiğini ve Kuzey Irak'ta Çekiç Güç denetiminde bir Kürt Devleti kurulmaya çalışıldığını anlatan bir rapor sunmuştu.
18 Şubat 1992: 2ooo'e Doğru Dergisi muhabiri Halil Güngen, Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım ve adamları tarafından öldürüldü.
16 Nisan 1992: Kartal Demirağ şartlı tahliye yasasından yararlanılarak tahliye edildi.
27 Mayıs 1992: Muş Alay Komutanlığında gözaltına alınan s kişi Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından yer göstermeleri için alındılar. Bir gün sonra cesetleri bulundu.
25 Aralık 1992: Uyuşturucu Kaçakçısı Şehmuz Daş, Drej Ali lakaplı Ali Yasak'ın kardeşinin düğününe giderken öldürüldü.
24 Ocak 1993: Gazeteci - yazar Uğur Mumcu arabasına konan bomba ile öldürüldü.
17 Şubat 1993: Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'in BachCraft B200 tipi uçağı havalandıktan kısa bir süre sonra Ankara'da düştü. Bitlis, emir subaYl,; ve uçak mürettebatı öldü. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş olaydan hemen sonra yaptığı açıklamada düşme sebebinin buzlanma olduğunu açıkladı.
21 Şubat 1993: İnsan Haklan Derneği Elazığ Başkanı Avukat Metin Can ve Dr. Hasan Kaya, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ve ekibi tarafından öldürüldüler.
17 Mart 1993: Binbaşı Ahmet Cem Ersever ve 30 kadar arkadaşı ordudaki görevlerinden istifa ettiler.
62 HAKANTÜRK
17 Mart 1993: Cumhurbaşkanı Turgut Özal öldü. Özal'ın ölümünden sonra Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçildi. Demirci'den boşalan Başbakanlığa da Tansu Çiller getirildi.
5 Mayıs 1993: Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'in uçağının düşmesi ile ilgili olarak takipsizlik karan verdi.
16 Ağustos ı 993: MİT İstanbul Bölge eski Müdür Nuri Gündeş, Tansu Uçuran Çiller tarafından İstihbarat Başdanışmanlığına getirildi.
ı-7 Eylül 1993: Sabah Gazetesi, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu'nun Olağanüstü Hal Bölge Valiliği hesaplarından 2 milyarı kendi adına açılan hesaplara geçirdiğini açıkladı. Başbakan Tansu Çiller, Kozakçıoğlu'nu istifaya davet ederken, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel "paralar örtülü ödenekten teröre karşı mücadele için verilmiştir. Ancak ne için harcandığı açıklanırsa devlet sıkıntıya düşer" dedi.
2 Eylül 1993: Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Bucak Aşireti lideri Sedat Bucak'ı PKK ile mücadele konusunda ikna etti. 195o'den beri Mecliste temsilcileri bulunan ve yaklaşık ıo bin kişilik gücü ile Siverek'teki en büyük aşiret olarak PKK'nın ı979 Temmuz'unda kendini duyurmak için gerçekleştirdiği ilk saldırının hedefi olan Bucaklar, '80 sonrasında devlete mesafeli duruyorlardı.
Korkut Eken, Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı olarak oluşturulan, Özel Hareket Timlerinin eğitilmesi için geçici kadro ile Başbakanlık'ta görevlendirildi.
31 Ekim 1993: Ahmet Cem Ersever'in sevgilisi Neval Boz'un cesedi Ankara'nın Çamlıdere bölgesinde bulundu.
2 Kasım 1993: Ahmet Cem Ersever'in yardımcısı Mustafa Deniz'in cesedi Ankara'nın Çamlıdere bölgesinde bulundu.
4 Kasım 1993: Başbakan Tansu Çiller, basına yaptığı açıklamada: "Türkiye mUis hareketine dönüşmüş ve yaygınlaşmış bir terör hareketi ile karşı karşıyadır. PKK'nın haraç aldığı işadamları ve sanatçıların isimlerini biliyoruz, hesap soracağız" dedi. MİT tarafından hazırlandığı ve MGK tarafından Başbakana aktarıldığı iddia edilen listede 940 memurun ve 67 Kürt işadamının isimleri olduğu söylenmekteydi.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? -------
JİTEM Grup Komutanı Emekli Binbaşı Ahmet Cem Ersever'in cesedi Ankara Elmadağ ilçesi yakınlarında Jandarma Bölgesinde bulundu.
8 Kasım 1993: KKTC'de First Mechant Bank adı ile 500 bin dolar sermayeli bir banka kuruldu. Bankanın yönetim kurulu Nuri İnuğur, Tarık Ümit, Türkan Namlı, Ömür Özçelik, Şirin Berk, Ahmet Cemal N anılı gibi isimlerden oluşuyordu.
ı6 Aralık 1993 : Oral Çelik, İtalya'ya iade edildi. 13 Ocak 1994: İstanbul Emniyeti Yaşar Öz'ün evine baskın
yaptı. Öz ile birlikte bir tabanca ve çok sayıda sahte kimlik ele geçirildi. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir'i arayarak Öz'un kendileri için çalıştığ,ını, silah ve belgeleri de kendilerinin temin ettiğini söyleyerek Oz'ü serbest bıraktırdığı iddia edildi.
ıs Ocak 1994: Kürt asıllı Uyuşturucu Kaçakçısı Behçet Cantürk ve şoförü İstanbul Sapanca'da ölü olarak bulundu. Cantürk'ün ı98o'lerde ASALA'ya ı99o'larda da PKK'ya yardım ettiği için devlet tarafından hazırlanan listeye dahil edildiği iddia edildi.
ı9 Ocak 1994: Hilmi Taruk, Fevzi Taruk, Yemlihan Taruk öldürülen akrabaları, Behçet Cantürk'ün mezarını ziyaret ettikten sonra saldırıya uğradılar. Saldırıda Hilmi Taruk öldü.
14 Şubat 1994: Kulislerde Çiller ailesi tarafından MİT müsteşarı yapılacağı söylenen Mehmet Eymür, s yıl sonra Kontrterör Daire Başkanı olarak MİT'e döndü.
; 25 Şubat ı994: Avukat Yusuf Ziya Ekinci Ankara'da öldü-
rüldü. Ekinci'nin adının da listede yer aldığı iddia edildi. ı Nisan 1994: Söylemez ve Bucak aşireti mensupları Ankara
Roumors Disco'da çatıştılar. Mehmet Sena Söylemez yaralandı, Memduh Bucak, Vahap Akpınar, Ahmet Oynak öldü.
ı2 Mayıs 1994: Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Namık Erdoğan Kırıkkale'de kafasına iki kurşun sıkılarak öldürülmüş şekilde bulundu.
3 Haziran 1994: Savaş Buldan, Hacı Kıray ve Adnan Yıldırım Bolu yakınlarında ölü olarak bulundular. Buldan, Kıray ve Yıldırım görgü tanıklarının ifadelerine göre polis telsizli kişilerce kaçırılmışlardı.
HAKANTÜRK
2 Ağustos 1994: Korkut Eken'in kadrosu Başbakanlıktan Emniyet Genel Müdürlüğüne aktarıldı.
15 Eylül 1994: Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın kızı Zeynep Özal, Alaattin Çakıcı'nın kansı Uğur Çakıcı'nın evine giderek, işadamı Selim Edes'in Emlak Bankası eski Genel Müdürü Engin Civan'dan alacağını tahsil etmesi için yardım istedi.
19 Eylül 1994: Engin Civan, işadamı Selim Edes'e vaat ettiği kredi karşılığı aldığı 5 milyon dolar'ı geri vermeyi reddettiği için, Alaattin Çakıcı'nın adamları tarafından vuruldu.
21 Eylül 1994: PKK İtirafçısı General Zinnar kod adlı Alaattin Kanat İstanbul'da Kürt işadamı Şener Er'in babasının kaçırıp, fidye istediği suçu ile tutuklandı. Kanat yakalandığı tarihte er olarak askerliğini yapıyordu. 26 Eylül'de ifade veren Kanat, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın adını verdi.
26 Eylül 1994: Selim Edes teslim oldu ve adam öldürmeye azmettirmek suçunC.an tutuklandı.
30 Eylül 1994: Hastanede tedavi görmekte olan Engin Civan, mali polis tarafından gözaltına alındı.
4 Ekim 1994: Azerbaycan'da Başbakan Suret Hüseyinov ve OMON (Siyasi Polis) Birliklerinin lideri Rı.1.şen Cevadov, Devlet Başkanı Aliyev'i devirmek için bir darbe girişiminde bulundular. Cevadov ile anlaşan Aliyev darbeyi bastırdı ve Hüseyinov Bakü'den kaçtı.
12 Ekim 1994: Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın eşi Semra Özal, Şişli Cumhuriyet Başsavcılığında Civan davası ile ilgili tanık olarak ifade verdi.
22 Ekim 1994: Diyarbakır Lice'de Tuğgeneral Bahtiyar Aydın öldürüldü. Resmi açıklamalara göre saldın PKK tarafından yapılmıştı.
1 Kasım 1994: Civan Davasının ilk duruşmasında tanık olarak dinlenilen Uğur Çakıcı Selim Edes'in aracılannın Özal ailesi olduğunu iddia etti.
4 Kasım 1994: Dündar, Kılıç'ın kızı Uğur Çakıcı, Alaattin Çakıcı'dan boşandı.
n Kasım 1994: Avukat Medet Serhat öldürüldü. Olayın tanığı olan eşi, katil zanlısı olan Tefik Ağansoy'u teşhis etti.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 65
3 Aralık 1994: Özgür ihke gazetesinin Kumkapı'daki merkezi, Cağaloğlu ve Ankara büroları aynı anda yapılan saldın ile havaya uçuruldu. Savcılıkta yapılan araştırmada İstanbul'da ki patlamada kullanılan araçlardan birinin, Ankara'da polis tarafından gözaltına alınan ancak arabası geri verilmeyen bir kişiye ait olduğu tespit edildi.
4 Aralık 1994: Ahmet Özal'ın sahibi olduğu Kanal 6 tele vizyonu ve Mehmet Ali Ilıcak'ın sahibi olduğu Akşam gazetesi Dündar Kılıç ile Alaattin Çakıcı'nın yaptığı iddia edilen bir telefon görüşmesini yayınladılar. Konuşmada Dündar Kılıç, kızı Uğur Çakıcı'nın şarkıcı Seda Sayan ve İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Çağlar ile ilişki kurduğunu söylüyor ve Alaattin Çakıcı'da Uğur Çakıcı'yı kendisinin öldürmesi gerektiğini bunu da yapacağını söylüyordu. Uğur Çakıcı ve Dündar Kılıç kasedin sahte olduğunu iddia etti.
12 Aralık 1994: Korkut Eken, Abdullah Çatlı ve Ayhan Çarkın Azerbaycan'a gitti. Kısa bir süre sonra bu gruba Ruşen Cevadov'un davetlisi olarak Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin'de katıldı. İddiaya göre dörtlü, Cevadov'un başın da bulunduğu OMON birliklerini eğitti.
19 Aralık 1994: Ömer Lütfü Topal'ın eski tetikçisi Bülent Fırat, Vatan Caddesindeki bir otoparkta öldürüldü. Fırat'ın otoparka el koyduğu ve Akgün Oteli Kumarhanesini harca bağlamaya kalkıştığı için Topal ile arası açılmıştı.
29 Aralık 1994: Ankara 2 Nolu DGM Yargıcı Kd. Binbaşı Ülkü Coşkun, Emniyet'in telefon santrallerine dinleme için cihaz yerleştirmesine lzin verdi.
ıo Ocak ı995: Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, DGM Başsavcılığına başvurarak, GSM hatlarının dinlenmesi için PTT ve özel şirket hatlarına özel bir sistemin bağlanması için gerekli yasal iznin verilmesini istedi. -..
12 Ocak 199s: Ankara 2 Nolu DGM yargıcı kd. Binbaşı ihkü Coşkun, Emniyet'in telefon santrallerine dinleme için cihaz yerleştirmesine tekrar izin verdi.
15 Ocak ı995: İran asıllı Asker Simtko ve Lazem Esmaili isimli uyuşturucu kaçakçıları Polat Rönesans Otelindeki Emperyal Casino'ya girerken kaçırıldılar.
66 HAKANTÜRK
20 Ocak 1995: Alaattin Çakıcı'nın eski eşi ve Dündar Kılıç'ın kızı Uğur Kılıç, Bursa Uludağ'da öldürüldü. Çakıcı eski sarısını namusunu temizlemek için öldürttüğünü açıkladı. Uğur Kılıç'ın amcası İbrahim Kılıç, olaydan sorumlu olanların cezalandırılacağını söyledi.
28 Ocak 1995: Asker Simtko ve Lazem Esmaili'nin cesedi Silivri yakınlarında bulundu. Jandarma Kayıtlanna göre Simtko ve Esmaili PKK tarafından Kürt işadaınlan listesini hazırladıkları için öldürmüşlerdi.
Şubat 1995: Mehmet Özbay, Chicago Başkonsolosluğuna başvurarak eskisini kaybettiği için yeni bir pasaport ve nüfus cüzdanı aldı.
5 Şubat 1995: Uğur Kılıç'ı Uludağ'a götüren uçağın pilotları esrarengiz bir kazada öldüler.
27 Şubat 1995: Abdullah Çatlı, Mehmet Özbay adına düzenlenmiş sahte pasaportla Trabzon havaalanından çıkış yaptı. Çatlı'nın Azerbaycan'a gittiği iddia edildi.
2 Mart 1995: MİT Görevlisi Tank Ümit, İstanbul' da kaçırıldı. 6 Mart 1995: Tarık Ümit'in 34 ZU 478 sahte plakalı kırmızı
Chavrolet Camaro marka arabası İstanbul Silivri yakınlannda Jandarma Bölgesinde terkedilmiş olarak bulundu.
ıo Mart 1995: Ailesi Tank Ümit'in kaçırılması olayında devletin konuyu derinlemesine araştırmadığını iddia etti ve Ümit'in yerini bildirecek olanlara 500 milyon ödül vaat etti.
1 2 Mart 1995: İstanbul'da Gazi Mahallesinde dört kahve otomatik silahlar ile tarandı. Alevi kökenli iki kişinin ölmesi üzerine çıkan olaylarda polis ve halk birbirlerinin üzerine ateş etti. İki gün süren çatışmalarda 21 kişi öldü. Gerginlik askeri birliklerin müdahalesi ile yatıştırıldı.
13 Mart 1995: Tansu Çiller, 'Terör Örgütlerinin Finans Kaynağının Kurutulması için Alınacak Tedbirler Genelgesini yayınladı.
15 Mart 1995: Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev'e iki,nci defa darbe girişiminde bulunuldu. Azerbaycan Meclis Özelleştirme Komişyonu üyesi ve TIKA personeli ,ferman Demirkol'un ve Türkiye Cumhuriyetlerden sorumlu !'Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir'in adının da karıştığı darbe girişimi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, haber vermesi üzerine önlendi.
YF.ŞİL ÖLDÜ MÜ? -------
OMON Birliklerinin Başkanı Ruşen Cevadov, teslim olduğu halde Aliyev'e bağlı birlikler tarafından öldürüldü. Aliyev, Azeri televizyonunda olayda Türkiye'nin sorumluluğu olduğunu söyledi. Ferman Demirkol, Demirel'in ricası ile özel bir uçakla Türkiye'ye getirildi. Uçakta Demirkol dışında Çatlı ve birkaç arkadaşının olduğu iddia edildi.
21 Mart 1995: Meydan Gazetesinde yayınlanan bir haberde Tank Ümit'in hayatta olduğu ve liderliğini Abdullah Çatlı'nın yaptığı ülkücü mafya tarafından kaçınldığı iddia edildi.
4 Nisan 1995: BOTAŞ'ın Ceyhan Bölge Müdürlüğünde bulunan petrol çamurunun tahliyesi için açtığı ihaleyi Güven Sazak ve Ahmet Baydar'ın ortak olduklan Baysa isimli şirket kazandı.
30 Mayıs 1995: Çakıcı'nın adamlanndan Recep Çiçek, Cankurtaran Holding başkanı Emin Cankurtaran'ı yaraladı.
30 Ağustos 1995: Engin Civan'ın vurulması olayına adı kansan Nurullah Tevfik Ağansoy, Almanya' da yakalandı.
Eylül 1995: Abdullah Çatlı, Güven Sazak'ın Baysa şirketindeki hisselerini satın aldı ve Mehmet Özbay kimliği ile yönetim kuruluna girdi.
3 Eylül 1995: Özel Harekat Daire Bşk. Vekili İbrahim Şahin, Abdullah Çatlı ve bir grup özel timci Ayhan Akça ve ziya Bandırmalıoğlu'nun oğullannın sünnet düğününde bir araya geldiler ve aynı pistte göbek attılar.
27 Eylül 1995: Özer Uçuran Çiller'in de bir dönem kuryeliğini yapan Mehmet Urhan, uğradığı bir bombalı saldın sonucu öldü. Saldırıda aynca Matild Manukyan yaralandı. Urhan, Çiller aleyhine İstanbul Bankası soruşturmasında ifade veren tek tanıktı. Olay polis kayıtlarına, IGDAŞ'ın aksini ispat etmesine rağmen, doğal gaz patlaması olarak geçirildi.
28 Kasım 1995: Musevi asıllı tefeci Nesim Malki, iş görüşmesi için gittiği Bursa'da öldürüldü. Malki'nin borç kayıtlannı içeren defter kayboldu.
1 Aralık 1995: Borsacı Yener Kaya İstanbul'da arabasının içinde yakılarak öldürüldü. DYP Milletvekili adayı Kaya'nın evrak çantası arabada bulunamadı.
25 Ocak 1996: Adalet Bakanlığı tarafından yanlışlıkla tahliye edildiği için aranan Haluk Kırcı, İstanbul'da yakalandı.
68 HAKANfÜRK
1 Şubat 1996: Haluk Kırcı, gözaltında bulunduğu İstanbul Emniyet Müdürlüğü infaz Nöbetçi Amirliğinden firar etti. İddialara göre Kırcı'nm firannda Emniyet Amiri Sedat Demir'in yardımı olmuştu.
9 Şubat 1996: MİT, Ankara Emniyetinden Yeşil kod adlı Mahmut Yıldınm için Metin Atmaca sahte kimliği ile pasaport aldı.
12 Mart 1996: Afyon Valisi Ahmet Özyurt'un kızı ve Baku Regency Oteli kumarhane müdürü damadı Bakü'deki evlerinde ölü olarak bulundular.
3 Nisan 1996: Engin Civan, tahliye edildikten sonra, para cezasının ilk taksitli olan 6,25 milyar lirayı ödedi ve yurtdışına kaçtı.
12 Nisan 1996: Korkut Eken, tekrar BOTAŞ'da görevlendirildi.
26 Nisan 1996: Abdullah Çatlı, Kıbns Emperyal Jasmine Court Otel'de 424 numaralı odaya yerleşti. Aynı tarihte otel sahibi Ömer Lütfü Topal'da oradaydı. Çatlı, otelden ı Mayıs tarihinde ayrıldı.
28 Nisan ı996: Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal'ın ortağı Hikmet Babataş, Bodrum Gümbette öldürüldü.
6 Mayıs 1996: Şam'da PKK lideri Abdullah Öcalan'a yönelik bir bombalı saldırı düzenlendi. Öcalan saldından yara almadan kurtuldu.
24 Mayıs ı996: Yaprak TV sahibi Mehmet Ali Yaprak Gaziantep'de polis olduklan söylenen kişilerce ikinci kez kaçınldı ve 6 gün boyunca rehin tutuldu.
ıı Haziran ı996: Söylemez Kardeşler Çetesi ortaya çıkartıldı. Çetenin beyni olduğu iddia edilen Mehmet Sena Söylemez, DYP Milletvekili Mehmet Ağar'ın kardeşini öldürtmek ve Adalet Bakanı olduğu dönemde de kendisini öldürmeye çalışmak ile suçladı. Söylemezler ile ilişki içinde olduğu söylenen 2 Emniyet Müdürü, ı Emniyet Amiri, ı Başkomiser, 2 Komiser Yardımcısı, 1 Üstteğmen, ı Emekli Üsteğmen, s Astsubay, ı Emekli Astsubay yüzünden Üniformalı Çete olarak da adlandınlan Söylemez Kardeşler çetesi hakkında Ankara ı nolu DGM'de dava açıldı. Basına konuşan TBMM Faili Meçhul Siyasi Cinayetler
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? -------
Araştırma Komisyonu Başkanı Avundukoğlu, "devlet içine çöreklenmiş başka çeteler de var" dedi.
29 Haziran 1996: Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan ve Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Tansu Uçuran Çiller, Refah - Yol Koalisyonu Hükümetini kurdular.
4 Temmuz 1996: İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek yaptığı basın toplantısında Çiller ailesinin, Jandarma Yüzbaşı Hüseyin Pepekal aracılığı ile mafya ile birlikte gladio benzeri bir örgütlenme kurduklarını iddia etti.
7 Temmuz 1996: İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek yaptığı basın toplantısında Özer Uçuran Çiller'in silah kaçakçısı Hüseyin Duman ile birlikte çalıştığını iddia etti.
ıı Temmuz 1996: Kocaeli Çetesi olarak da bilinen örgütün lideri Hadi Özcan, Rize'de yakalandı ve ilk ifadesinde Abdullah Çatlı ile birlikte BOTAŞ ihalesine girdiklerini anlattı. Hadi Özcan'ın iddialarına göre Abdullah Çatlı, Ceyhan'dan Boru hattından çalınan ham petrol ile Baysa tarafından satın alman petrol çamuru karıştırıyor ve dünya piyasasına sürüyordu.
28 Temmuz 1996: Kumarhaneler Kralı olarak da tanınan Ömer Lütfü Topal İstanbul Sarıyer, Tazeceviz sokağındaki evinin önünde çapraz ateş ile öldürüldü. Daha sonra yapılan incelemede Çatlı'nın, cinayetin işlendiği saatlerde bir�ok kere Ercan Aksoy, Oğuz Yorulmaz ve Ayhan Çarkın isimli Ozel Tim mensubu polislerle ve iş ortağı Ali Fevzi Bir ile telefon görüşmesi yaptığı ortaya çıktı.
6 Ağustos 1996:;
Özel Tim'de görevli polisler Ercan Aksoy, Oğuz Yorulmaz, Ayhan Çarkın Ankara Emniyeti Koruma Müdürlüğünde görevlendirildiler.
7 Ağustos 1996: Şanlıurfa milletvekili Sedat Edip Bucak'ın istemi ile Ercan Aksoy, Oğuz Yorulmaz, Ayhan Çarkın Bucak'ın yakın koruması olarak atandılar.
70 HAKANTÜRK
8 Ağustos 1996: Diyarbakır, İçel ve Hakkari'de faaliyet gösteren 3'ü polis, 7 kişilik bir çete silahlan ile birlikte yakalandı.
25 Ağustos 1996: MİT İstanbul Bölge Başkanlığı İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'na yolladığı tek sayfalık bilgi notunda: "Topal cinayetinin failleri, Özel Timciler Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Ayhan Çarkın ile Topalın ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir'dir" dedi. Bilgi notu polis kayıtlarına kimliği bilinmeyen bir telefon ihbarı olarak geçirildi.
27 Ağustos 1996: Üç Özel Tim polisi, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz ve Ayhan Çarkın, İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğünde sorguya alındılar. Özel timciler daha sonra 'bize istediklerini söylememiz için işkence yapıldı dediler.
28 Ağustos 1996: '80 öncesinde bavul cinayetleri diye de bilinen 13 cinayete de adı karışan Ülkücü Nurullah Tevfik Ağansoy'un kansı olaydan İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ'ı sorumlu tuttu. Ağansoy'un yerini Çakıcı'ya haber verenin o gün Cafede bulunan Selçuk Ural olduğu iddia edildi.
29 Ağustos 1996: Emniyet Özel Harekat Daire Başkan vekili İbrahim Şahin, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın talimatı ile üç özel timci polisi Ankara'ya götürdü ve serbest bırakıldılar.
16 Eylül 1996: Oral Çelik, Türkiye'ye iade edildi. Çelik, Türkiye'de iki davadan dolayı hakim karşısına çıkartılacak: Malatya'da öğretmen Nevzat Yıldırım'ın öldürülmesi ve Abdi İpekçi Cinayeti.
21 Eylül 1996: işçi Partisi lideri Doğu Perinçek açıkladığı ikinci MİT Raporunda Çiller Örgütü isimli bir örgütten bahsetti. Perinçek bu örgütün liderlerinden Abdullah Çath'nın Mehmet Özbay sahte kimliği ile Yeşil pasaport taşıdığını açıkladı.
19 Ekim 1996: Sakarya'da s kişilik bir çetenin 3 üyesi silahlan ile birlikte ele geçirildi.
1 Kasım 1996: Sedat Bucak, Abdullah Çatlı, Hüseyin Kocadağ, Gonca Us ve Bucak'ın korumaları iki mercedes ile geldikleri Kuşadası Onura Otel'e yerleştiler. İki oda tutan grup, akşam yemeğinden sonra öldürülen Ömer Lütfü Topal'a ait kumarhanede oyun oynadılar ve 3 Kasım günü saat 14:oo'de otelden ayrıldılar. Otelin faturasını Ali Oto isimli müteahhit ödedi.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 71
Susurluk Kazası:
3 Kasım 1996: Balıkesir'in Susurluk ilçesine 7 kilometre uzaklıkta, Uçakyolu mevkiinde, saat 19:3o'da meydana gelen trafik kazasında İstanbul Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay sahte kimlikli Gonca Us ölürken; DYP Şanlıurfa Milletvekili ve Bucak aşireti lideri Sedat Edip Bucak yaralandı.
4 Kasım 1996: 06 AC 600 plakalı Mercedes'de yapılan incelemede araç içinde bulunanlann tam listesi şöyle:
1 adet 9 mm çaplı Baretta tabanca (Mehmet Özbay adına ruhsatlı),
1 adet 9 mm çaplı Sig Sauer tabanca (Sedat Bucak adına ruhsatlı),
1 adet 9 mm çaplı Saddam (Tang) marka tabanca (ruhsatsız), 1 adet 22 kalibrelik Bertta tabanca (ruhsatsız), 2 adet 22 kalibre tabancaya göre susturucu, 2 adet 9 mm çaplı MP5 otomatik tabanca (ruhsatsız), 13 adet
7,62 mm çapında BKS (biksi) mermisi, ıoo adet 5, 56 mm çapında M16 mermisi (Emniyet Genel Müdürlüğü - Ankara yazılı, 2o'şerlik, 5 sarı kutu içinde),
1 adet cep telefonu (Baysa Şirketi çalışanlarından Ali Alptekin adına kayıtlı ve Abdullah Çatlı tarafından kullanılan),
ı adet cep telefonu (Bucak'ın şoförü Osman Tosun adına kayıtlı ve Bucak tarafından kullanılan),
1 adet cep telefonu (Hüseyin Kocadağ adına kayıtlı ve kendisi tarafından kullanılan),
35 adet fotoğraf (1996 yılı Temmuz - Ağustos aylarında Siverek'te Bucak'a ait ikametgahta çekildiği.._belirtilen Abdullah Çatlı, Sami Hoştan ve Ercan Ersoy'un samimi pozlan),
Mehmet Özbay adına düzenlenmiş nüfus kağıdı (Abdullah Çatlı'nın üzerinde),
Mehmet Özbay adına düzenlenmiş sürücü belgesi (Abdullah Çatlı'nın üzerinde).
72 HAKANTÜRK
Mehmet Özbay adına düzenlenmiş ticaret odası üyelik kartı (Abdullah Çatlı'nın üzerinde),
Mehmet Özbay adına düzenlenmiş çok sayıda kredi kartı (Abdullah Çatlı'nın üzerinde),
Mehmet Özbay adına düzenlenmiş silah taşıma ruhsatı (Abdullah Çatlı'nın üzerinde),
Mehmet Özbay adına düzenlenmiş ve Mehmet Ağar imzalı Emniyet Uzmanı olduğunu gösteri belge (Abdullah Çatlı'nın üzerinde),
Beyaz kağıt içerisinde 0,33 gram ağırlığında beyaz toz (yapılan inceleme sonucu kokain olduğu tespit edildi) (Abdullah Çatlı'nın üzerinde),
Kahverengi toz içeren bir paket (yapılan inceleme sonucu toprak olduğu tespit edildi) (Hüseyin Kocadağ'ın üzerinde).
5 Kasım ı996: Abdullah Çatlı'nın Türk Bayrağına sanlı cenazesi, Nevşehir'de toprağa verildi. Aralarında Interpol'ün kırmızı bültenle aradığı Haluk Kırcı, BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve Feridun Öncel'in de bulunduğu çok sayıda ülkücünün katıldığı cenaze töreninde dağıtılan bildiride "Yıllar var ki ülkemiz örtülü bir savaş içinde. Çatlı bu savaşta yan tuttu. Yan tutmakla kalmadı, risk aldı, bedel verdi. Kılıç gibi savaştı, onurlu bir ömür sürdü. Hakka yürüdü. " deniliyordu.
6 Kasım ı996: İçişleri Bakanı ve DYP Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar kendisine yöneltilen suçlamalara karşılık "ödülüm bu mu olacakh?" dedi.
8 Kasım ı996: Mehmet Ağar, kızının sağlık sorunlannı sebep göstererek görevinden istifa etti. İçişleri Bakanlığına DYP İstanbul Milletvekili Meral Akşener getirildi.
l l Kasım ı996: Susurluk Cumhuriyet Savcısı İsmail Kantaş, Susurluk Kazasını çete teşekkülü olarak değerlendirdi ve dosyayı İstanbul DGM'ye gönderme karan aldı. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Kanal D Televizyonunda katıldığı Arena'da Ömer Lütfü Topal'ın rant kavgası yüzünden öldürüldüğünü iddia etti.
1 2 Kasım ı996: Siyasi partilerin, Devlet - Mafya - Polis ilişkilerinin ve Susurluk kazasından sonra ortaya atılan iddialann araştınlması için verdikleri Meclis Araştırma Komisyonu açıl-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 73
ması yönündeki önerge TBMM Genel Kurulunda oy birliği ile kabul edildi. Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz, kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topa'lın öldürülmesi ile ilgili belge ve bilgileri aktarmak için Çankaya Köşküne çıktı.
13 Kasım 1996: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan'a yazdığı mektupta Yılmaz'ın aktardığı bilgilerden bahsetti.
1 4 Kasım 1996: Mehmet Ağar, Abdullah Çatlı'yı tanıdığı iddiasını reddetti.
1 5 Kasım 1996: Sedat Bucak tedavi edildiği İ.Ü. Tıp Fakültesi Hastahanesi'nden gece saat 03:00 sıralarında taburcu edildi.
20 Kasım 1996: İstanbul DGM Savcısı Ahmet Gürses, Bucak'ın reEıni korumaları Ayhan Çarlon, Oğuz Yorulmaz, Mustafa Altınok, Enver Ulu ve Ercan Ersoy'un ifadelerini aldı.
2 1 Kasım 1996: Bucak, olay günü kaza yerine ilk gelenlerden biri olan Gözcü Gazetesi muhabirlerinden Mehmet Şehirlioğlu'na verdiği demeçte, arabada bulunan silahlann kendisine ve adamlarına ait olduğunu söyledi.
22 Kasım 1996: Sedat Edip Bucak HBB Televizyonunda kendisiyle canlı olarak yapılan röportajda Kocadağ'ın Çatlı'yı gerçek kimliği ile tanımadığını belirtti ve hakkındaki iddialara karşılık "bana yargısız infaz yapılmak isteniyor" diyen Bucak hafıza kaybı nedeni ile kontrolsüz konuştuğunu söyledi ve "arabada ruhsatlılar dışında silah yoktu " dedi.
23 Kasım 1996: Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, MİT tarafından sağlanan ve Mahmut Atmaca adına düzenlenmiş pasaport ile yurt dışına çıktı
24 Kasım 1996: ANAP lideri Mesut Yılmaz Almanya gezisi sonrasında program dışı olarak Macaristan'a gitti. Budapeşte Hilton otelinde kalan Yılmaz, lobide Elazığlı olduğu sonradan öğrenilen Veysel Özerdem'in saldırısına uğradı ve burnu kırıldı.
26 Kasım 1996: 9 milletvekilinden oluşan TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu çalışmalarına başladı.
DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, meclis grubunda "Bir ülke uğruna, bir millet uğruna, devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır, onlar şereflidirler . . . " dedi.
74 HAKANTÜRK
27 Kasım 1996: Budapeşte'de Yılmaz'a saldıran kişinin olan Veysel Özerdem'in ülkücü olduğu ortaya çıktı. Özerdem Yılmaz'ı, Çatlı aleyhine söylediği sözlerden dolayı yumrukladığını açıkladı.
28 Kasım 1996: Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, MİT tarafından sağlanan ve Mahmut atmaca adına düzenlenmiş pas aport ile yurda döndü.
4 Aralık 1996: Kamyon şoförü Hüseyin Gökçe'nin yargılanmasına Susurluk'ta başlandı. Gökçe'nin tahliye talebi, mahkeme tarafından reddedildi.
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Susurluk'ta bir araya gelenlerin beraberliğinde yadırganacak bir şey olmadığını belirtip, "devletin kendi menfaatleri içinde gizli servislerin çalışmaları da var. Bu üç kişi belki onun için bir araya gelmiştir. " dedi.
5 Aralık 1996: içişleri Bakanı Meral Akşener, İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal ile T�pal cinayetine adı karışan ve Bucak'ın korumalığını da yapan Ozel Harekat Tim Memurları Ercan Aksoy, Adnan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz'ı görevlerinden alındılar. Jandarma Kriminal Dairesi, Abdullah Çatlı'nın üzerinde çıkan Emniyet Uzmanı belgesinin sahte, ancak belgedeki Mehmet Ağar imza sının gerçek olduğunu açıkladı.
8 Aralık 1996: İçişleri eski Bakanı ve DYP Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar, ''Abdullah Çatlının Emniyet Genel Müdürlüğünde uzman olarak çalıştığı ve kendisine yardımcı olunması ricasını " içeren belgedeki imzanın sahte olduğunu iddia etti. Ağar'ın dokunulmazlığına ilişkin olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı fezleke Adalet Bakanlığına gönderildi. Adalet Bakanı Şevket Kazan, fezlekenin Ceza işleri Genel Müdürlüğünce incelendiğini bildirdi.
13 Aralık 1996: Adalet Bakanlığı, DYP Milletvekili Ağar'ın dokunulmazlığının kaldınlması talebi ile gönderilen fezlekeyi, "dosyada eksiklikler bulunduğu" gerekçesi ile iade etti.
14 Aralık 1996: İstanbul Emniyet Müdürlüğü Topal'ın öldürülmesinde kullanılan Kalaşnikov tüfeklerin şarjörlerini birbirine başlamakta kullanılan koli bantlarında bulunan parmak
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 75
izlerinden birinin Şahin Ekli sahte kimliğini kullanan Abdullah Çatlı'ya ait olduğunu açıkladı.
16 Arahk 1996: Ağat'ın dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlayan Ankara Cumhuriyet Savcısı Nihat Artıran, fezlekenin yeniden hazırlanması görevinin başsavcıya verilmesine tepki gös�ererek soruşturmayı yürütme görevinden çekildi. Dilek Ornek, lslanbul Atatürk Havalimanına içinde 25 milyar değerinde Alman Markı bulunan bir çantayı sokarken yakalandı.
18 Aralık 1996: içişleri Bakanı Meral Akşener, "Yazıczoğlu bana değil ANAP lideri Yılmaza bilgi verdi ve Çatlı'nın parmak izini beş buçuk ay sakladı. Soruşturma biterse kendisini Rize'ye vali yapacağım böylece ona yakınlığı tescillenir" dedi.
20 Aralık 1996"Bakanlar Kurulu kumarhanelerin kapanmasına kararlaştırdı. Türkiye'deki kumarhanelerde toplam 20 bin kişi istihdam ediliyor ve 164 trilyon vergi ödeniyordu. Emniyet'in İsrail'den aldığı 16 UZt ve 25 adet Jerico marka silahın kayıtlarda mevcut olmadığı anlaşıldı.
22 Aralık 1996: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, TBMM'de temsil edilen siyasi parti liderlerini (Necmettin Erbakan, Tansu Uçuran Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve Muhsin Yazıcıoğlu) Susurluk'ta meydana gelen trafik kazası sonrasında ortaya atılan iddialan görüşmek üzere Çankaya Köşkünde topladı.
20 Aralık 1996: Atatürk Havalimanında içinde 25 Milyar lira değerinde dövizle Türkiye'ye giriş yaparken yakalanan Dilek Örnek ile İran uyruklu bir kişi çıkarıldıklan DGM'de tutuklanırken; Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin'in yakın koruması ve şoförü Ayhan Akça serbest bırakıldı.
24 Aralık 1996: Mesut Yılmaz TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'na 4 saat süreyle bilgi verdi. ....
26 Aralık 1996: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu 3 saat süreyle MİT görevlisi Mehmet Eymür'ü dinledi.
İçişleri Bakanı Meral Akşener, haklarında muhtelif gıyabi tutuklama kararları bulunan suç faillerine yardım ve yataklık yapmak iddialanyla haklarında soruşturma yürütülen 7 emniyet mensubunu görevden aldı.
HAKANTÜRK
27 Aralık 1996: İstanbul Valisi Rıdvan Yenişeri ve İstanbul Emniyet eski Müdürü; Kemal Yazıcıoğlu, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'na bilgi verdiler. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Ankara Cumhuriyet Savcısı Nihat Artıran hakkında inceleme başlattı.
30 Aralık 1996: Meral Akşener tarafından açığa alınan İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun yerine Ankara Emniyet Müdürü Ramazan Er'in 'geçici görevle" atandığını bildirdi.
8 Ocak 1997: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonunda bilgi veren Korkut Eken, "Devlet ülkücü ile de, solcu ile de işbirliği yapar" dedi.
TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu, İbrahim Şahin'i dinledi.
ıo Ocak 1997: Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan rapor, Erbakan'a sunuldu. Teftiş Kurulu Başkanı Oduncu, hazırlanan raporda aralannda Ağar ve Bucak'ın bulunduğu 25 kişi için suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
İstanbul 4 Nolu Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan duruşmada, sürpriz tanık Abdullah Yavuz, ipekçi cinayetinde rol aldığı için yargılanan Oral Çelik'i teşhis edemedi. Çelik bu davadan tahliye edildi ancak Malatya'da bir öğretmenin öldürülmesi ile ilgili davadan yargılandığı için serbest bırakılmadı.
ıı Ocak 1997: Adalet Bakanı Kazan, Başbakanlık Teftiş Kurulunun raporunda "devlet içinde çete tespit edilmediğini" açıkladı.
İstanbul eski Emniyet Genel Müdürü Necdet Menzir açıklamalarda bulundu.
13 Ocak 1997: Adalet Bakanı Kazan, "raporda çete yok" şeklindeki sözlerinden vazgeçti, İstanbul DGM, Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz'ı tutuklayarak cezaevine yolladı. Abdullah Çatlı'nın evi kazadan 70 gün sonra polis tarafından arandı.
16 Ocak 1997: İçişleri Eski Bakanı Ağar, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nda PKK ile mücadele için finans kaynaklannın kurutulması karannın MGK'da alındığını ve Çatlı'yı Mehmet Özbay olarak tanıdığını söyledi.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------ 77
ı7 Ocak ı997: Susurluk kazasında ölen Abdullah Çath'nın telefonlan İstanbul DGM tarafından incelemeye alındı.
20 Ocak 1997: Frankfurt Ağır Ceza Mahkemesi, Türk hükümetinden bir bayan bakanın eroin kaçakçılığı ile ilişki içinde olduğunu açıkladı.
22 Ocak 1997: DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak ve Abdullah Çatlı'nın eşi Meral Çatlı TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nda ifade verdi.
23 Ocak 1997: Gazetelerde Özel Timci-Bucak-Çatlı ilişkilerini belgeleyen fotoğraflar yayınlandı. Oral Çelik, yargılanmakta olduğu üçüncü davadan da beraat etti ve serbest bırakıldı.
28 Ocak 1997: Özel Timci Ziya Bandırmalıoğlu, İstanbul DGM önünde tutuklanacağını anlayınca kaçtı. TBMM'de Telefon Dinlenmesi İddialan Araştırma Komisyonu kuruldu.
30 Ocak ı997: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonunda konuşan Oral Çelik "ASALA'yı biz çökerttik" dedi.
1 Şubat ı997: Tüm yurt genelinde SÜREKLİ AYDINLIK İÇİN BİR DAKİKA KARANLIK Eylemleri başlatıldı.
5 Şubat 1997: Emniyet İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı TBMM Susurluk Araştırma Komisyonuna bilgi verdi.
6 Şubat 1997: Adli Tıp Kurumu, Çatlı'ya Mehmet Özbay, Yaşar Öz'e Eşref Çuğdar adıyla düzenlenen uzman emniyetçi belgeleri üzerindeki Mehmet Ağar imzalannın gerçek olduğunu açıkladı.
12 Şubat 1997: Aydınlık için Karanlık Eylemine RP'lilerden gelen tepkiler kamuoyunda rahatsızlık yarattı.
21 Şubat 1997: Mehmet Ağar Elazığ'da coşkulu bir kalabalık tarafından karşılandı. ...
28 Şubat 1997: Aylık olağan toplantısını yapan Milli Güvenlik Kurulu, ''.Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulamasından asla taviz verilmeyeceği, laikliğin sadece rejimin değil, demokrasinin de güvencesi olduğu " şeklinde karar aldı ve ı8 maddelik bir önlemler listesi açıkladı.
28 Şubat 1997: Bülent Orakoğlu, Ankara'da katıldığı bir toplantıda 'Asker Türkiye'de arhk darbe yapamaz, 167 bin
HAKANTÜRK
polis ve 7 bin özel tim görevlisi var. Askerin polisi de yanma alması gerekir" dedi.
1 Mart 1997: Dündar Kılıç, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'na bilgi verdi.
5 Mart 1997: Aralannda İbrahim Şahin ve Korkut Eken'in de bulunduğu 10 kişi hakkında İstanbul DGM'de 313. Madde kapsamına giren cürüm işlemek için silahlı çete oluşturmak iddiası ile dava açıldı.
2 Mart 1997: Hakkında tutuklama karan bulunan İbrahim Şahin teslim oldu.
12 Mart 1997: Tansu Çiller'in müşaviri Borsacı Adil Ongen, Çakıcı'nın adanılan tarafından Türk Ticaret Bankası'nı Evcil'in almasına engel olduğu gerekçesi ile kurşunlandı. Ongen zırhlı aracı sayesinde kurtuldu.
1 Nisan 1997: Mehmet Eymür, TBMM Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonunda verdiği ifade de "Eğer polis tarafından aranan suçlular, televizyonlara çıkıp konuşabiliyorsa polisten birileri onları himaye ediyor demektir" dedi.
Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel, "görülen lüzum üzerine" Çankın Valiliğine atandı. Emniyet Genel Müdürlüğü görevine vekaleten Hakkari Valisi Kemal Çevik getirildi. TBMM Telefon Dinleme Komisyonunda konuşan bir TELSİM yetkilisi "Telefonları polis değil ama MİT dinliyor. İsteklerini kanuni değil diye geri çevirdiğimizde Telekom şebekemize el koydu, " dedi.
2 Nisan 1997: Mehmet Eymür, Hanefi Avcı hakkında 500 milyon liralık tazminat davası açtı. Eymür, dava dilekçesinde Avcı'nın resmi görevini kişisel menfaatleri için kullandığını iddia ediyordu.
7 Nisan 1997: Susurluk kazasından sonra ismi sık sık geçen Yaşar Öz teslim oldu.
10 Nisan 1997: Ankara 2 Nolu DGM, telefonlann dinlenmesi için verdiği kararı iptal etti.
30 Nisan 1997: Dündar Kılıç'ın oğlu Cenk Ali Kılıç, Alaattin Çakıcı'nın yakınlanndan Ferit Metin Arslan'ı öldürdü.
1 Mayıs 1997: Alaattin Çakıcı Flaş TV'de 23. Saat isimli progr�mda Türk Ticaret Bankası olayı ve Kanal 6'nın el değiştir-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 79
mesi ile ilgili açıklamalar yaptı. Tansu ve Özer Uçuran Çiller'in medya üzerinde kredi gücü ve silah tehditi ile bir baskı ortamı oluşturulduğunu söyleyen ve Tansu Uçuran Çiller hakkında "namussuz" sözcüğünü kullanan Çakıcı, "Ya Yalı Çetesini yok edeceğim ya da yok olacağım " dedi.
2 Mayıs 1997: Flash 1V'nin İstanbul'daki merkezi kimliği belirsiz kişilerce basıldı. Canlı yayın esnasında stüdyoya giren bir grup ortalığı dağıtıp çevreye ateş açtılar.
s Mayıs 1997: İstanbul 4 Nolu DGM'de görülmekte olan dava ile ilgili olarak DGM Savcılığı Dilek Örnek ve eniştesi Ercan Doğan'ın Hollanda ve Fransa'da da suç işlemek için örgüt oluşturmaktan arandıklarını belirtti.
12 Mayıs 1997: Sağlık ve Sosyal Hizmetler Emekçileri Sendikası (SES) Genel Eğitim Sekreteri M. Konuk, Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan'ın Susurluk Çetesi tarafından öldürüldüğünü iddia etti. Konuk, Haluk Kırcı'nın sadece İstanbul'da 22 medikal şirketin ortağı olduğunu da açıkladı.
16 Mayıs 1997: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu hazırladığı raporu tamamladı.
27 Mayıs 1977: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu raporu görüşülmek üzere meclise sunuldu. Muhalefetin eleştirilerini yanıtlamak için söz alan İçişleri Bakanı Meral Akşener, Susurluk'takiler hariç olmak kaydıyla, ıı Haziran 1996/3 Kasım 1996 tarihleri arasında 9 çetenin polis tarafından açığa çıkartıldığını ve bu çetelere dahil 136 kişinin çeşitli suçlardan dolayı yargılanmaya başlandığını, 36 kişinin 21 adedinin emniyet, 6 kişinin de silahlı kuvvetler personeli olduğunu açıkladı.
29 Mayıs 1997: Hanefi Avcı, Mehmet Eymür tarafından kendisi aleyhinde açılan dava hakkında mahkemeye yazdığı cevap dilekçesinde Eymür ile Yeşil'in ilişkilen'lıi anlattı.
31 Mayıs 1997: MGK olağan toplantısında, "Sarmusak" olayı konuşuldu.
2 Haziran 1997: İstanbul DGM'de çete davasının ilk duruşması yapıldı.
19 Ha#ran 1997: İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçe,k, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına 30 yıldır CIA adına çalıştırdığı ge-
Bo HAKANTÜRK
rekçesi ile Tansu Uçuran Çiller hakkında suç duyurusunda bulundu.
30 Haziran 1997: ANAR DSP ve BTP koalisyonunun oluşturduğu 55. Hükümet Cumhurbaşkanının onayı sonrası göreve başladı.
7 Temmuz 1997: Hanefi Avcı, Show 'IV'de 32. Gün programına katıldı ve TSK'ya yönelik istihbarat faaliyetlerinde bulunduğu iddialarına yanıt verdi .
ıo Temmuz 1997: Çiller'in yalı komşusu işadamı Mehmet Üstünkaya'ya Çakıcı'nın adamlan tarafından silahlı saldında bulunuldu.
TBMM Susurluk Kazası Araştırma Komisyonu üyeleri, Hanefi Avcı ile birlikte yemek yedi. Avcı, yemekte Gazi Mahallesi olaylarının Yeşil kod adlı Mahmut Yıldınm tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğini iddia etti.
16 Temmuz 1997: Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu, TSK'ya yönelik istihbarat faaliyetlerinde bulunduğu gerekçesiyle tutuklandı ve ifadesi alındı.
23 Temmuz 1997: Susurluk Davasında ikinci duruşması yapıldı.
26 Temmuz 1997: Meral Çatlı, eşinin öldürüldüğünü iddia etti.
1 Ağustos 1997: İş Bankası kredi borçlarına karşılık işadamı Erol Evcil'in zeytin işleme tesislerine el koydu.
8 Ağustos 1997: Başbakan Mesut Yılmaz, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ı Susurluk Kazasını incelemesi ve bu konuda bir raporu hazırlaması için tam yetki ile görevlendirdi
14 Ağustos 1997: Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'ın dokunulmazlıklannın kaldınlması ile ilgili olarak toplanan TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu 21'e karşı 18 oyla dokunulmazlıklann kaldınlmasını engelledi. Komisyon toplantısına ANAP'lı üyelerden yalnızca Ekrem Pakdemirli katıldı ve çekimser oy kullandı. DYP ve RP'li üyelerin tamamının katıldığı ve red oyu verdikleri toplantıya DSP'li üyeler Meclis Genel Kurulu yüzünden geç kaldılar.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------ 81
12 Eylül 1997: İstanbul DGM'de görülen davanın kilit isimlerinden Şahin, Akça ve Bandınnalıoğlu, savcının talebi ile tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi.
16 Eylül 1997: Çok geniş yetkilerle görevlendirilen Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş DGM'ye iki mektup hazırladı.
28 Ekim 1997: Ahmet Özal 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın çete tarafından zehirlenmiş olabileceğini iddia etti.
24 Kasım 1997: Beyoğlu ı. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Topal Cinayeti davasında sanıklardan Oğuz Yorulmaz, Ayhan Çarkın ve Ercan Ersoy, Ali Fevzi Bir ve Sami Hoştan tutuksuz yargılanma üzere kefaletle tahliye edildiler.
30 Kasım 1997: Başbakan Mesut Yılmaz, Kutlu Savaş ile bir likte MİT Müsteşarı Sönmez Koksal ile görüştü.
8 Aralık 1997: TBMM Hayali İhracat, Faili Meçhul Siyasi Cinayetler ve Susurluk Araştırma Komisyonlarının Raportörü Hakim Akman Akyürek TEM otoyolunda geçirdiği trafik kazasında öldü.
11 Aralık 1997: TBMM'de yapılan oylama ile Mehmet Ağar ve Sedat Edip Bucak'ın dokunulmazlıktan kaldırıldı.
14 Ocak 1998: Dokunulmazlığı kaldırılan Mehmet Ağar İstanbul DGM savcılığına sanık sıfatı ile ifade verdi.
19 Ocak 1998: Dokunulmazlığı kaldırılan Sedat Edip Bucak İstanbul DGM savcılığına sanık sıfatı ile ifade verdi.
22 Ocak 1998: Başbakan Mesut Yılmaz Kutlu Savaş'ın hazırladığı raporu katıldığı bir televizyon programında kamuoyuna açıkladı.
31 Ocak 1998: Susurluk davalarının kilit isimlerinden Sami Hoştan (Arnavut Sami) teslim oldu. -.
11 Şubat 1998: Tün Türkiye genelindeki kumarhaneler kapatıldı.
20 Şubat 1998: İstanbul DGM, 5 aydır elinde tuttuğu Hanefi Avcı dosyasını yürürlüğe koydu. MİT telefonlarını deşifre etmek suçundan dolayı Hanefi Avcı tutuklandı ve ıo gün boyunca Beypazarı Cezaevinde tutuldu.
82 HAKANfÜRK
6 Mart 1998: TBMM Karma Komisyonu, Mehmet Ağar'ın dokunulmazlığını uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz'ü serbest bıraktırdığı gerekçesi ile açılan dava dosyası nedeniyle ikinci kez kaldırdı.
23 Mart 1998: Sami Hoştan Çete davasından tahliye oldu. Böylece davada tutuklu sanık kalmadı.
3 Mayıs 1998: Mehmet Ağar, ilk kez sanık sıfatıyla hakim karşısına çıktı. Ancak yapılan itiraz üzerine DGM dosyasını Yargıtay'a yolladı. Sedat Edip Bucak da sanık sıfatı ile hakim karşısına çıktı ve dosyası ana dosya ile birleştirildi.
7 Mayıs 1998: Tansu Çiller ve eşi Özer Uçuran Çiller, TBMM Soruşturma Komisyonu'na eksik bilgi ve tahrif edilmiş belgeler sundukları için Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
12 Mayıs 1998: insan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal Ankara'da iki kişinin silahlı saldınsına uğradı. Saldırıyı Yeşil'in ekibinden uzman çavuş Cengiz Ersever'in organize ettiği öğrenildi.
22 Mayıs 1998: Akın Birdal suikastinin tetikçileri ve Cengiz Ersever yakalandılar ve Ankara DGM'nin karan ile tutuklandılar.
9 Temmuz 1998: Yargıtay 8. Ceza Dairesi İstanbul DGM'nin görevsizlik kararını bozdu. Dosya Danıştay'a gönderildi. Danıştay 2. Dairesini kararı çerçevesinde mahkeme İstanbul 6 nolu DGM ya da Yargıtay 8. Ceza dairesinde gerçekleştirilecek. Ancak 18 Nisan 1999 Genel Seçimlerinde, Elazığ'dan Bağımsız Milletvekili seçilerek dokunulmazlık zırhına tekrar kavuşan Ağar'ın lüzumu muhakeme kararı hala çıkartılamadı.
2 Ağustos 1998: Kanal D'de yayınlanan Arena programın da Ömer Lütfü Topal'ın eski tetikçilerinden Bülent Fırat'ı öldürttüğü ve dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ'a 40 bin Mark rüşvet verdiği iddia edildi.
3 Ağustos 1998: Emniyet Genel Müdürlüğü Başbakan Mesut Yılmaz'a Çakıcı'nın yeniden Türk Ticaret Bankası ihalesine yönelik müdahalelerde bulunduğunu bildirdi.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? -------
4 Ağustos 1998: Türk Ticaret Bankası ihalesi televizyondan naklen yayınlanarak yapıldı. İhale 600 milyon dolar ile müteahhit Korkmaz Yiğit'in üzerinde kaldı.
17 Ağustos 1998: Fransa'nın Nice kentinde bir otelde Alaattin Çakıcı yakalandı. Çakıcı, Fransız Polisi tarafından gözaltına alındığı sırada yanında Selçuk Ural'ın kızı Aslı Ural da bulunuyordu. Çakıcı'nın üzerinde biri Nedim Acar adına düzenlenmiş diplomatik pasaport olmak üzere 4 pasaport ve çok sayıda kredi kartı çıktı.
İstanbul Büyük Klüp'te Mehmet Ağar'ın oğlunun düğünü yapıldı. Düğünde Kenan Evren ile birlikte nikah şahitliği yapması beklenen Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel törene katılmadı.
22 Ağustos 1998: Washington'dan bazı gazetecilere e-mail yollayan Mehmet Eymür'ün eşi Janset Eymür: "Yavuz Ataç'ı Abattın Çakıcı ile birlikte yurtdışma operasyona yollayan Şenkal Atasagundur. Gerçekler nasıl olsa ortaya çıkacak" dedi. Mektubu Eymür'ün kendisinin kaleme aldığı iddia edildi.
20 Eylül 1998: Devlet Bakanı Eyüp Ayık ile Alaattin Çakıcı'nın telefon görüşmeleri televizyon kanallannda yayınlandı.
30 Eylül 1998: Satın aldığı televizyon kanalları, gazeteler ve bankalar ile bir anda dikkatleri üzerine çeken Korkmaz Yiğit, ziyaret ettiği içişleri Bakanı Kutlu Aktaş'a Erol Evcil'in Nesim Malki cinayetini nasıl organize ettiğini anlattı. Ancak Çakıcı'dan korktuğu için tanıklık yapmayı kabul etmedi. Bakan Aktaş tarafından kaydedilen bu konuşma Başbakan Yılmaz ve Başbakan Yardımcısı Ecevit'e iletildi.
1 Ekim 1998: Mehmet Eymür, MİT Müsteşan Şenkal Atasagun'un önerisi ile Şeker Fabrikalan Genel Müdürlüğüne müşayir olarak atandı. Çakıcı olaylannda ac4 geçen Yavuz Ataç ise MIT'ten emekliye sevkedildi.
s Ekim 1998: Mehmet Eymür "Benim Mehmet Ağar ile mücadelem, bu devlet yaranna ve fazilet mücadelesidir. Yapılan her şey hiyerarşi içinde yapılmışhr. Yeşili kullanan bensem, müsteşarın imzası ile kullanmışımdır Sorumluluğu kendi üzerinden benim üzerime nasıl atabilir ki. Böyle bir şey mümkün değil," dedi.
HAKANTÜRK
8 Ekim 1998: Akın Birdal suikastında ismi geçen ve Yavuz Ataç'ın ekibinden olan Mikail San kod adlı Mehmet Kulaksızoğlu İstanbul' da yakalandı.
ıo Ekim 1998: Paris'te bulunan Erol Evcil, 'Nesim Malki cinayeti ile ilgim yok. Asıl cinayetten sonra kimler yükseldi, kimler banka sahibi oldu ona bir bakın dedi.
1 2 Ekim 1998: Mehmet Eymür, İstanbul DGM'de ikinci kez tanık olarak dinlendi ve 'Tarık Ümit, Mehmet Ağar'ın emriyle Yasar Öz ve Nurettin Güven tarafından Dursun Karataş'ın ye1·ini tespit için yollanan 291,5 kilo eroini Alman polisine ihbar ettiği için öldürüldü ' dedi.
1 3 Ekim 1998: CHP İçel Mil!etvekili Fikri Sağlar, Korkmaz Yiğit ile Alaattin Çakıcı'nın telefon konuşmalannı içeren bir bandı açıkladı. Bu gelişme üzerine Aydın Doğan, Milliyet gazetesinin Korkmaz Yiğit'e satışını iptal etti. Malki cinayetinin tetikçilerinden Mehmet Sümbül Istanbul'da yakalandı. Soruşturma genişleyince, dönemin Bursa Emniyet Müdür Yardımcısı Yusuf İlhan gözaltına alındı.
17 Ekim 1998: Nesim Malki'nin iş ortaklanndan Hayyam Garipoğlu, Sümerbank'ı Malki'den aldığı finans desteği ile satın almış, POAŞ ve Türkbank ihalelerine katılmıştı.
19 Ekim 1998: Başbakan Mesut Yılmaz 'Malki cinayeti ile bir gecede 700 trilyon el değiştirdi' dedi.
21 Ekim 1998: Susurluk Bankeri olarak da bilinen ve İtalyan mahkemelerince uyuşturucu kaçakçılığına dayanan kara paraları akladığı gerekçesiyle aranan Hakkı Yaman Namlı, tutuklandı.
9 Kasım 1998: İstanbul DG Savcılığının emri ile Korkmaz Yiğit gözaltına alındı. Aynı gece Yiğit'in satın almış olduğu Kanal 6 ve Kanal E televizyonlannda gözaltına alınmadan önce hazırladığı bant yayınlandı. Yiğit burada 'Devletin en üst seviyesi bana medyaya gir, banka ihalesine gir derken ben niye Çakıcı 'dan yardım isteyeyim dedi ve Mesut Yılmaz, Güneş Taner ve Kamuran Çörtük hakkında ağır ithamlarda bulundu.
ıı Kasım 1998: Yiğit'in açıklamalan hükümeti sarstı. FR DYP ve CHP Mesut Yılmaz aleyhinde gensoru önergesi verdiler.
13 Kasım 1998: Korkmaz Yiğit İstanbul DGM'de tutuklandı ve Kırklareli Cezaevine gönderildi.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 85
1 4 Kasım 1998: İstanbul DGM, Malki cinayetinin azmettiricisi olarak aranan Erol Evcil'in tüm mal varlığına tedbir karan koydurttu.
1 6 Kasım 1998: Çakıcı ile telefon görüşmeleri yaptığı açığa çıkan ANAP'lı Eyüp Aşık hakkında İstanbul DGM'de çete mensuplarına yardım ettiği gerekçesi ile dava açıldı.
17 Kasım 1998: MİT Müsteşan Şenkal Atasagun, 'MİT için taşeron kullanma devri bitmiştir' dedi.
22 Kasım 1998: İadesi için Fransa'da mahkemeye çıkartılan Çakıcı "Mesut Yılmaz beni Mehmet Eymür aracılığı ile öldürmeye çalıştı. Bu bilgiyi MİT'teki dostlarım bana iletti, iade edilirsem hemen öldürüliirüm " dedi.
20 Kasım 1998: Türkbank ihalesi ile ilgili olarak verilen gensoru önergesi TBMM'de kabul edildi. 55. Hükümet (ANASOL - D Koalisyon) düştü.
3 Aralık 1998: Fransa, idam edilmemesi koşulu ile Çakıcı'nın iadesini kararlaştırdı.
15 Aralık 1998: İstanbul Narkotik Şube Müdürü Ferruh Tankuş, yeni atandığı Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü görevine başlamadan önce "bir grup uyuşturucu kaçakçısı, beni rüşvet ile tayin ettirdi" dedi.
ıo Ocak 1999: Haluk Kırcı İstanbul Pendik'te Bünyamin Adanalı'nın evinde, polis tarafından yakalandı.
ı7 Ocak 1999: Bülent Ecevit tarafından kurulan Azınlık hükümeti güvenoyu'aldı.
15 Şubat 1999: PKK lideri Abdullah Öcalan, Kenya'nın başkenti Nairobi'de Yunanistan Büyükelçiliğinden havaalanına giderken MİT tarafından düzenlenen bir operasyon sonucu yakalandı ve özel bir uçak ile Türkiye'ye �tirildi. APO İmrah adasında yer alan cezaevine yerleştirildi.
28 Mayıs 1999: DSP - MHP - ANAR Bülent Ecevit'in Başbakanlığı üstlendiği 57. Hükümeti kurdular.
29 Mayıs 1999: Emniyet birimleri içinde yer alan bir grubun Başbakanlığın telefonlan da dahil olmak üzere çok sayıda telefonu dinlemekte olduğu ortaya çıktı.
86 HAKANTÜRK
10 Haziran 1999: İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, telekulak skandalı ile ilgili olarak "Emniyet İstihbaratı Kahvehaneye dönmüş, sırlar sokağa dökülüyor" dedi.
29 Haziran 1999: APO, İmralı adasında sürdürülen yargılamasında TCK 125. Madde hükümleri gereğince idam cezasına çarptınldı.
23 Temmuz 1999: Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral, yardımcısı Osman Ak ve Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican'ın telekulak skandalı ile ilgili olarak mevzuata aykın davrandıklan ortaya çıktı.
29 Temmuz 1999: Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası TBMM'de kabul edildi.
7 Ağustos 1999: Türk-İş Genel Sekreteri ve Genel Maden -İş Başkası Şemsi Denizer, Zonguldak'ta evinin önünde bir süre korumalığını da yapan Cengiz Balık tarafından öldürüldü.
10 Ağustos 1999: Dündar Kılıç, geçirdiği kalp krizi sonucu öldü.
16 Ağustos 1999: Abdi İpekçi Suikastının sanıklanndan Mehmet Şener'in tutukluluk karan zaman aşımına uğradı.
21 Ekim 1999: Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Cumhuriyet Gazetesi yazan, Kültür eski Bakanı Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, arabasına konan bir bomba ile öldürüldü. Cenazesine öğrencilerin, kalabalık bir halk topluluğu ve Ankara'da bulunan tüm komutan ve subaylar katıldı.
28 Ekim 1999: Nesil Malki Cinayeti'nin azmettirici Erol Evcil, Mudanya'da cep telefonu görüşmeleri sayesinde yeri belirlendikten sonra yakalandı.
1 Kasım 1999: Bahçelievler Katliamı olarak da bilinen 7 TIP'linin öldürülmesi olayının sanıklarından Bünyamin Adanalı ve Ünal Osmanağaoğlu işer kez idam cezasına çarptınldı.
15 Kasım 1999: Nesim Malki cinayetinin tetikçisi olduğu iddia edilen Burhanettin Türkeş Bulgaristan'da Türk ve Bulgar polisinin ortak operasyonu ile yakalandı.
22 Kasım 1999: TBMM Susurluk Kazasını Araştırma Komisyonu üyelerinden FP Gaziantep Milletvekili Bedri İncetahtacı Ankara'da geçirdiği esrarengiz bir trafik kazası sonrasında hayatını kaybetti. Aynı komisyonun üyelerinden CHP Mersin
YF.ŞİL ÖLDÜ MÜ? -------
Eski Milletvekili Fikri Sağlar komisyon üyelerinin tümünün yaşamının tehdit altında olduğunu söyledi.
23 Kasım ı999: Nesil Mall<l cinayetinin tetikçisi olduğu iddia edilen Burhanettin Türkeş İstanbul DGM'de tutuklandı.
27 Kasım ı999: Elazığlı Ülkücü Babalardan Nihat Akgün İstanbul Ataköy'deki lokantasında iki kiralık katil tarafından çapraz ateş sonucu öldürüldü.
2000: ıs Ocak 2000: TÜSİAD, Çakıcı ile olan ilişkisi açığa çıkan
Bayındır Holding patronu Kamuran Çörtük'ü dernekten ihraç etti.
23 Ocak 2000: Abdi İpekçi Suikastı soruşturmasında MİT'in mahkemeden bazı bilgileri sakladığı iddiası doğrulandı. Yalçın Özbay'ın Almanya'da MİT mensupları tarafından yapılan sorgusuna ait kayıtlar Oral Çelik'in beraat kararından sonra mahkemeye ulaştınldı.
9 Şubat 2000: Batman Valiliği tarafından PKK ile mücadele için gümrüksüz olarak 2. 7 milyon dolarlık silah ithal edilerek oluşturulan Özel Tim'in silahlannın bir kısmının kaybolduğu, bazılarının Hizbullah tarafından kullanılmakta olduğu ileri sürüldü. Valilik silahlan, Türkiye'ye yönelik kaçakçılığın merkezinde yer alan Bulgar Kintex şirketinden ithal etmişti.
ıs Şubat 2000: Sabancı Suikastı'nı sanığı Mustafa Duyar'ı öldüren Karagümrük Çetesi mensubu Ahmet Yergüder davası için İstanbul'a götürülürken jandarmalara yemek ısmarladığı otelden kaçtı.
,
ı Mart 2000: Kanal D televizyonunda Nesim Malki Cinayetinin sanıklarından Mehmet Sünbül'ün Hizbullah tarafından kaçırılıp öldürülmeden önce Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu tarafından yapılan sorgusuna ait ses kasetleı:inin çözümü yayınlandı. Velioğlu'nun sorularına yanıt veren Sünbül kasette, Nesim Malki'yi Şükrü Elverdi ve Oğuz Işık'ın öldürdüğünü, Erol Evcil'in bu cinayet için kendilerine 2 milyon dolar teklif ettiğini, ancak çeşitli zamanlarda toplam birbuçuk milyon dolar alabildiklerini anlatıyordu.
8 Mart 2000: MİT tarafından Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğüne Müşavir olarak atandıktan sonra istifa ederek, Washington'a yerleşen Mehmet Eymür, hazırladığı İnternet say-
88 HAKANTÜRK
fasında Hanefi Avcı'nın Hizbullah'ın kurucusu olduğu, Eyüp Aşık'ın Evcil ve Çakıcı'ya destek sağladığı, devlet kurumlannın sağcı militanlar kadar solcu militanlan da kullanmakta olduğu gibi çok sayıda iddiaya yer verdi.
21 Mart 2000: Yer altı dünyasının önde gelen isimlerinden Alaattin Çakıcı ve Karagümrük Çetesi lideri Nuri Ergin arasında SÖZ düellosu yaşanmaya başlandı. Ergin'in aynı cezaevinde yatan Çakıcı'ya yolladığı mektupta "Şerbeti posalanmış şambabası ", "havalar yağışlı saç boyan akacak" gibi cümleler kullandığı görüldü. Mektuplaşma Istanbul'a hakimiyet kurma mücadelesine dönüştü ve Çakıcı'nın adamları ile Karagümrük Çetesi arasında bir tür kan davası başladı.
27 Mart 2000: Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin Bursa yakınlarında geçirdiği trafik kazasında ağır yaralandı. Beyin çevresinde ödem oluşan Şahin, hafızasının bir kısmını kaybetti.
2 Nisan 2000: ABD'de yaşayan ve kurduğu internet sitesinde çeşitli iddiaları dile getiren Mehmet Eymür, Çakıcı'yı '80 sonrasında kullandığını ancak ASALA'yı bitirmek ile övünen Çakıcı 'nın aslında silah kullanmayı bile beceremediğini ileri sürdü.
ıı Nisan 2000: Sami Hoştan, 1992 yılından beri aranmakta olan uyuşturucu kaçakçısı Sami Hoştan olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı.
Nisan 2000: Özel Harekat Daire Başkanı Vekili İbrahim Şahin, taburcu oldu ve "Çatışmalarda ölmedim. Ölüme bu kadar kolay yenilmem " dedi.
17 Nisan 2000: 26 Temmuz 1996 tarihinde İstanbul'da dur ihtarına uymadığı için silahla Ömer Karagöz isimli kişiyi yaralayan Ayhan Çarkın hakkında İl İdare Kurulu tarafından verilen meni muhakeme karan Danıştay tarafından bozuldu. Çarkın hakkında ıo yıla kadar ağır hapis istemi ile dava açılacak. Sami Hoştan hakkında uyuşturucu ticareti yapmak suçundan 30 yıldan 66 yıla kadar ağır hapis istemi ile dava açıldı.
6 Mayıs 2000: Uğur Mumcu'yu arabasına yerleştirdikleri bomba ile öldürdükleri iddia edilen 7 kişi İstanbul'da yakalandı. Emniyet yetkilileri yakalananların aşın dinci bir örgüte mensup olduklarını ve soruşturmanın selameti için basına yayın yasağı konulduğunu açıkladılar.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? -------
ıı Mayıs 2000: Uğur Mumcu'nun arabasına bombayı koyanların İran Gizli Servisi Savama ajanlan olduğu ileri sürüldü. Tevhid-i Selam isimli aşın dinci örgütün Mumcu Suikastında gözcülük yaptıkları ortaya çıktı. 6 olay yerinde yapılan tatbikatta eylemi nasıl gerçekleştirdiklerini anlattılar. Umut adı verilen operasyonu sürdüren emniyet Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy cinayetlerini gerçekleştiren aşın dinci örgüt mensuplannı da yakalamaya başladı. Ancak emniyet ile DGM Savcılığı arasında zanlıların ifadelerindeki çelişkiler konusunda bir çatışma yaşanıyor.
13 Mayıs 2000: Papa il. Jean Paul, Fatıma'da katıldığı bir törende bugüne dek açıklanmayan Meryem Ana'nın üçüncü sırrının Papa Suikastı olduğunu ilan etti.
8 Haziran 2000: Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, Abdi İpekçi Suikastı ile ilgili soruşturmanın dönemin sıkıyönetim komutanı Necdet Üruğ tarafından engellendiğini ileri sürdü.
13 Haziran 2000: İtalyan Cumhurbaşkanı, Mehmet Ali Ağca'nın affı ve Türkiye'ye iade kararını onayladı.
14 Haziran 2000: Mehmet Ali Ağca Türkiye'ye getirildi ve Kartal Özel Tıp Cezaevine yerleştirildi. Ağca iki gün sonra çıkartıldığını ilk duruşmasında "Anlatılanların hepsi masal, İpekçi Cinayetinde ben sadece aktördüm. Olayın sırlan Bekir Çelenek'in ölümii ile yok olup gitti" dedi.
12 Temmuz 2000 : Umut Operasyonu iddianamesinden son 12 yılda işlenen 22 cinayetin aydınlatıldığı, Mumcu'nun laik kesimin temsilcisi olduğu, Kışlalı, Üçok ve Aksoy'un başörtüsüne karşı konuşmaları yüzünden öldürüldüğü belirtildi, iddianamede tüm eylemlerin Iran gizli servis ajanlan tarafından organize edildiği aşırı dinci örgütlerine de "'taşeron olarak kullanıldığı da vurgulanıyor.
4 Ağustos 2000: Tuğgeneral Veli Küçük Yüksek Askeri Şura karan ile emekli edildi.
Susurluk Kazasını milat sayanlar için söylenecek son bir söz daha var "Dünya dönüyor. " Gerçekten de dönüyor dünya ve karanlık ilişkiler ağının parçası olan insanlar işlerine hala devam ediyorlar.
90 HAKANTÜRK
M'TSUBAYHÜSEYİN OOUZ
TBMM Susurluk Komisyonu Başkan: Mehmet Elatmış (Nevşehir)
Başkan V: Mahmut Yılbaş (Van)
Üyeler: Yaşar Topçu (Sinop)
Durmuş Filai Sağlar (İçel)
Hayrettin Dilekcan (Karabük) Sema Pişkinsüt (Aydın)
Mehmet Bedri İncetahtacı (Gaziantep)
Astsubay Hüseyin Oğuz'un, TBMM Susurluk Komisyonu Başkanlığına vermiş olduğu ifadeyi okurken tüylerinizin diken diken olacağına eminim. Milletvekilleri o güne kadar almış oldukları ifadeler ışığında sorularını yönetiyorlardı.
Başkan: Komisyonumuzun çalışma sistemini biliyor musunuz? Mafya, güvenlik güçleri ve siyasetçi üçgeni içerisinde olan olayları araştırıyoruz. Güneydoğu'da da birtakım olaylar özellikle faili meçhul cinayetler, çete tabir edilen Yüksekova, Hakkari çeteleri gibi çetelerin varlığı söyleniyor. Siz de göreviniz gereği, çete elemanı olarak nitelendirilen ve itirafçı diye de bilinen kişilerin sorgulamalarını yapmışsınız. Bu konuda medyada da birtakım şeyler çıktı. Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne de ifade verdiniz mi?
H. Oğuz: Verdim efendim. Başkan: Biz onun için çağırdık sizi. Öncelikle, kısaca kendi
nizi tanıtın, nerede doğduğunuzu, halen ne iş yaptığınızı, tahsilinizi, ondan sonra bu konularda bildiklerinizi anlatın.
H. Oğuz: Ben 1977 yılında Jandarma Astsubay Okulunu bitirdim. Edime İl İpsala İlçesi Koyuntepe Köyü nüfusuna kayıtlıydım. Uzun müddet terörle mücadelede çalıştığım için .JİTEM üyesi değilim. İl Jandarmada sorgulama astsubaylığı yapt1ğım için örgütler' den zaman zaman tehdit aldığımdan, nüfusumu İzmir Karaburun Merkez mahallesine naklettirdim. Edime İpsala 1959 doğumluyum. Mehmet oğlu Havva 'dan olmayım. 1982 yılından beri İl Jandarmalarının sorgularında çalışıyorum.
Başkan: Halen?
H. Oğuz: Halen değil. Yıiksekova olaylanndan sonra o görevden alındım.
Başkan: Şu andaki görevin?
H. Oğuz: Şu anda Elazığ il Jandarma Komutanlığı Merkez Bölüğü Personel İşlem Astsubayı olarak atandım. Gittim, ancak faaliyette bulunmadım. Uç gün kaldım orada zaten. Daha önce Ancak ilçesindeydim. Oradan geldim, izine ayrıldım. Rahatsızlığıma binaen rapor almıştım. Böbreklerimde taş yapıyor vücudum, o nedenle almıştım. Başka bir rahatsızlığım yok.
Başkan: Geçmiş olsun. Bu kadan yeter. Artık bildiklerinizi anlatın. Kronolojik sırayla başlayın, bugüne kadar gelin.
H. Oğuz: Malatya iljandarma'da görevliyken, 1996 yılında, tam tarihini hatırlayamıyorum. Elazığ-Malatya arasında Kömürhan Köprüsü var. Kömürhan Köprüsüne genç bir bayan, bir de erkek, 20-25 yaşlarında kişilerin atıldığın.ı, bunu da balıkçıların bulduğunu. . . Balıkçılar ihbar ederler Il Jandarmasma. Ben de bu konuda uzmanım. Kriminal Sorgulama ve Narkotik Kursu gördüm. Kriminal ekibiyle birlikte olay yerine gittiğimizde . . .
Genç bir bayan, gözleri bağlı, bir iple elleri arkadan bağlanmış. Beyczz nevresimle de gözleri bağlanmış bayanın. Erkek de czym şekilde. Gözleri beyczz nevresimle bağlanmış ve bunların ikisi de genç, her ikisi de temiz. Genç traşlı bir delikanlıydı, üstleri temizdi. Betz ilk gördüğümde üniversite öğrencisi olabilirler, üniversitede öğrenci olaylarından dolayı olmuştur diye değerlendirdim. Ancak o şekilde olmadığım, ceset üzerinde ilk yaptığım incelemede, ayağında çorap olmadığını görmüş, muhtemelen evden alınmış, infaz edilmiş diye düşünmüş ve orada o şekilde bir karar vermiştik. Resimledik gece olmasına rağmen. Ben kamera kullanmasını da biliyorum. Kameraya da aldık. Kamerayı ben kullanıyordum. Bunun üzerine bizim bunun gerçek kimliğini önce tespit etmemiz lazım ki faillere öyle ulaşmamız gerekiyor diye düşünmüştük. Yine bir Abdullah Kaya Üsteğmenim, Ergun Karadere uzman Çavuşum, bir de Ali Başçavuş, emekli oldu. Bunlar Diyarbakzr'a görevli gittiler. Neticesine geleceğim, çok önemli, püf nokta çünkü, oraya gidince, haliyle ilgili zabıtalara uğrayacaklardı, uğradı-
92 HAKANTÜRK
lar. Polise, jandarmaya uğramışlar. Poliste gözalhna alındığım bunlar öğrenir ve oradan aldıkları cevap "Sizin ne ü;inize geliyor; bunun sizinle alakası yok. Çekin gidin görevinize. " Hiçbir evrak almadan, hiçbir işlem yapmadan bunla? çektiler geldiler. Abdullah Üsteğmenim gelince, ben dedim ki "İyi ki sizi de infaz etmediler. " Gerçekten böyle konuştuk ve olay böylece kaldı.
Başkan: Erkek kimmiş?
H. Oğuz: Erkek Diyarbakır Silvanlı. Merkez Mahallesi nüfusuna kayıtlı olabilir.
Başkan: O da mı talebe?
H. Oğuz: O da talebe. Sivas 'ta 2 yıllık bir üniversite!/ bitirmiş. O anda Diyarbakır'da iş arama konumunda kızla tanışırlar. Kız önce yurtta kalıyormuş. Biz de bu konuda annesinin ifadesini aldık. Annesi kendisinin ilgili zabıtaya müracaat ettiğini söylemişti. "Kendisi yurttan ayrıldı, biz daha arıyoruz, nerede olduğunu bilmiyoruz" şeklinde beyanı vardı bayanın.
M. Yılbaş: Üsteğmenle astsubayın adını bir daha verir misin bize?
H. Oğuz: Abdullah Kaya Üsteğmen şimdi güneydoğuda, Şımak'ta olabilir. İl Merkez Bölük Komutanıydı o zamanlar kendisi. Ergun Karadere uzman çavuştu. Astsubay oldu şimdi. Nereye tayin olduğunu bilmiyorum.
M. Öney: Peki, bunların geçmişini araştırdınız mı? Neden, yani niçin oldu?
H. Oğuz: Şimdi, ben şöyle arzedeyim: Silvanlı olan genç, Sivas'ta iki yıllık üniversiteden aynlma. Yalnız, özgeçmişiyle ilgili sizin sorunuza tam bir yanıt vereyim: Güvenlik güçlerince gözaltma alınmış mı alınmamış mı diye sorarız biz. Herhangi bir kaydı yok. Daha önceden güvenlik güçleri tarafından alınmış, takip edilmesi gereken diyoruz tabii biz. Öyle bir konumu yok. Yalnız, bayanın yurttayken kendi arkadaşlarıyla bazı konulan olmuş. Onu annesi anlatmışh. Ben bilemiyorum. Ben sadece Malatya 'daki araşhrmalarını yapmışhm. O şekilde kalmıştı. Dosya şu andafaili meçhul.
Başkan: Bu olay şimdi bitti mi?
H. Oğuz: Bu bitti.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 93
Başkan: Ama siz bunun infaz olduğunu kanaatine nereden vardınız?
H. Oğuz: Elleri bağlıydı. Arkadan sıkılmıştı. Örgüt olmuş olsa, örgüt ayağına bir şey bırakır. Der ki: "ajan veya provokatörün sonu budur. " Ama bu örgüt değil ve üstü başı temiz ve evden alınmış. Ayağında çorap yoktu, erkek cesedin.
Başkan: Niye alınmış olabilir? Onu da araşhrdınız mı? İnfaz neden yapılmış? İdeolojik bir tarafı var mı?
H. Oğuz: Şimdi şöyle söyleyeyim. Müzahir olması halinde de Doğu ve Güneydoğu 'da vatandaşın bu fikrin benimsemesi önemli değil, yani Müzahir azıcık dahi konuşmuş da olsa, onun bir terör örgütü mensubuymus gibi değerlendirildiğini bilmenizi isterim. O nedenle, o kadar basit bir şeyden dahi gözaltına alınıyor. Müzahiri şöyle söyleyeyim . . .
M. İncetahtacı: Yardımcı olmak anlamında mı?
H. Oğuz: Hayır, yakın: yani, o ideolojiye yakın, onu benimsemeye çalışmış, sempatizanın bir altı olarak değerlendirin. Sempatizan değil de, altı.
Başkan: O zaman birçok infaz yapılması lazım Türkiye'de. Yani, Müzahir ayn, yardım eden ayn, bir de onun daha alh diyorsunuz ki, o zaman Güneydoğu'da da başka yerde de adam kalmaz.
H. Oğuz: Şöyle söyleyeceğim: O esnada başka bir gözaltı varsa ve tanık olduysa. Bunlar gözaltına alındığında başka bir infaz varsa bilemiyorum, çünkü kişinin Diyarbakır 'da atıldığını ben biliyorum. Onların gözaltına alındığı sırada. Onlar tanık olduysa, bu tanıkları yoketmek için infaz edilmi!j olabilir, diye değerlendiriyorum.
Başkan: O Diyarbakır da ki sistem nedir? Onu söyler mi-siniz? '.
H. Oğuz: Diyarbakır'daki sistem, şimdi siz hep çete diyorsunuz, fakat ben onu ayırmak istiyorum. Tetik timi ve menfaat timi diye ayırmak istiyorum. Siz menfaat timlerini şu ana kadar dinliyorsunuz. Menfaatçi tetikçiye görev veriyor, "Sen şunu resmi olarak aldır" diyor. Nasıl aldınyor? Özel Harekat elbisesiyle aldırıyor. Polis olarak kapıyı çalıyor, alıyor, aldırıyor, ondan sonra da infaz ediyor ama jandarma bölgesine
94 HAKANTÜRK
atıyor. Polis bölgesinden Özel Harekat elbisesiyle alıyor, götürüyor. jandarma bölgesine atıyor. Jandanna bölgesine atarken, o karakol komutanının haberi olmuyor mu; oluyor. Ben de karakol komutanlığı yaptım. Benim bölgemde affedersiniz, kimin neyin ne olduğunu, hepsini bilmek mecburiyetindeyim; çünkü benim görevi bu. Yani, bir bölgeden alınıp diğer bölgeye atılan bir cesedi kesinlikle bilir ve araştırmasını yaptığı zaman, bilgi sahibidir diyorum ben.
M. Yılbaşı: Cesetlerin bulunduğu noktayla, mekanla Diyarbakır sorumluluk alanı arasında . . .
H. Oğuz: Ben onu tam açayım size, demek istediğinizi anladım. Şimdi efendim, Diyarbakır'la bu cesetlerin bulunduğu yer arasında tahminime göre 11-12 tane kontrol noktası var. Yani normal bir insanın geçmen mümkün değil.
M. Yılbaş: Nereden gelirse, 12 tane kontrol.
H. Oğuz: Ergani istikametinden gelirse, 12 kontrol noktası var. Şimdi Elazığ'dan Bingöl tarafından gelirse, yine 5-6 tane kontrol noktası var.
Başkan: Bunlar nereden gelmiş sizin araştınnalannıza göre?
H. Oğuz: Diyarbakır'dan ve o kontrol noktalarından geçebiliyor.
M. Yılbaş: Bize bu konudaki soru işaretlerini de açarsan fevkalade yararlı olur. Niçin Diyarbakır'da muayyen bir yer veyahutta ters istikamete, Siirt istikametine, Urfa istikametine gidilmeden, niye Malatya istikametine, kömürler noktasına geliyorlar. Değerlendirmen nedir?
H. Oğuz: Çünkü Diyarbakır'da bu olaylar çok gündemde. Vatandaş artık eskisi gibi değil, yeni yeni duyarlı oluyor.
M. Yılbaş: Az kirli yerlere taşınması olarak telakki ediyorsun, yani Malatya' da fazla bir şey yok.
H. Oğuz: Malatya 'dafazla güvenlik güçleri yok, artı Malatya 'da bu konunun üzerine fazla düşülmez şeklinde değerlendiriliyor.
Başkan: Peki, bu soruşturmayı yaparken ifadeler falan da aldınız mı?
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? -------
H. Oğuz: Tabii, anne ve babanın ifadesini aldık. Başkan: Onun dışında, olayın görgü şahitlerinin?
95
H. Oğuz: Tabii alındı, balıkçı zaten gören. Cesetleri balıkçı görmüş. Ben yerini şöyle tarif edeyim: Kömürhan Köprüsünün Malatya girişinde ı,s kilo metre içeride sağda tam göle inerken. Araba iner bırakıldığı yere.
Başkan: İnfaz olduğu ve kimin infaz ettiğine dair delil de elde edebildiniz mi? Balıkçılann ifadesini aldınız, onlar öldürüldükten sonra cesedi gördüler. Anne babası da zaten bir şeyi bildiği yok. Size belki onların durumlanm anlamıştır. Onun dışında, bu olayı çözmek için birtakım ifadeler alındığında neticeye varabildiniz mi?
·
H. Oğuz: Neticeye varılmadı işte. Abdullah Kaya Üsteğmen o Ergun Uzman çavuşun birlikte gittiklerinde orada kesildi. Diyarbakır'da gözaltına alındığı kesin. Orada polisin gözaltma aldığı kesin ve polisin ailesiyle irtibatı var. Artı, o esnada da bayanın arkadaşının birisi telefon ediyor annesine ismini bilemiyorum şimdi ben bayanın "yurda gelmedi" diyor.
Başkan: Polisin dediniz ailesiyle irtibatı var; o nasıl?
H. Oğuz: Polise ailesi telefon ediyor. O bayan kızın arkadaşının bildirmesi üzerine. Şu anda bizde gözalt1 yok demiş, araştıralım cevap verelim demiş, o şekilde bir yanıt vermiş, o şekilde kalmış.
M. Yılbaş: Bir de ailesinin isimleri, bilinenler.
H. Oğuz: Mersih Gülnar'da ayakkabı tamirciliği yapıyor baba, anne evhanımı, fakir bir aile olduğunu biliyorum, gördüm çünkü. Ben tanıyorum kendilerini. Morgtan da kızın cesedini ben teslim ettim.
M.B. İncetahtacı: Peki, özür dilerim,_ düşünce itibariyle hangi düşünceye mensuplar?
·
H. Oğuz: Düşünce itibariyle sosyal demokrat bir düşünceye sahip olduklarını tahmin ediyorum.
M.B. İncetahtacı: Tahmin mi ediyorsun, biliyor musun?
H. Oğuz: Aile öyle. Çünkü, geldiklerinde, konuştuklarında konuşma tarzlarından öyle olduğuna kanaat getirmiştim. Konuştum ben kendileriyle çünkü.
HAKANTÜRK
M.B. İncetahtacı: Cenaze orada mı defnedildi Mersin'e mi götürdüler?
H. Oğuz: Aldılar cenazelerini. Biri Diyarbakır Silvan 'a, biri Mersin Gülnar'a gitti.
Başkan: Diyarbakır'daki sistemi anlatacaktın, o sistem nedir? Kronolojik sıraya göre anlat.
H. Oğuz: Diyarbakır'daki sistemi şimdi ben şöyle arz edeyim: Şimdi, bu itirafçılık olayları var. Askeriyenin içinde hepsi bu işin içinde değil. Ben şöyle açayım, şimdi Yeşil olayı var. Yeşili herkes gündeme getiriyor. Yalnız . . . çoğu Yeşil'i tanımıyor.
Başkan: Sen biliyor musun Yeşil'i?
H. Oğuz: Ben kim/iğini biliyorum, bu sefer de gördüm Yeşil'i.
Başkan: Yeşil'i bize de anlat o zaman.
H. Oğuz: Eskiden, ülkü ocakları davasından Elazığ polisince gözaltına alınmış bir kişi. Elazığlı değil kendisi. Bingöl Solhan Asmakaya Köyü nüfusuna kayıtlı, Salih oğlu 1953 doğumlu benim bildiğim Yeşil; yani, esas Yeşil.
Başkan: Gerçek adı ne?
H. Oğuz: Mahmut Yıldırım. S. Pişkinsüt: Bingöl'lü mü?
H. Oğuz: Bingöl Solhan Asmakaya Köyü nüfusuna kayıtlı ve şu anda da, iki suçtan fişi var bu şahsın. Devletin manevi şahsiyetine hakaretten bir tane var; bir de görevli polis memuruna hakaretten fişi var. Kayıtlan var yani. Evveliyatı var benim bildiğim Yeşilin. Yeşil, 1 .85 boylarında, zayıf ve esmer, uzun boylu bir şahıs.
Başkan: Yaptıktan hususunda da bilgin var mı?
H. Oğuz: Fazla bilgim yok. S. Pişkinsüt: Eski bir ülkü ocaklannda suçlu mu?
H. Oğuz: Ülkü ocaklarında kayıtlı bir şahıs. S. Pişkinsüt: Suçu var mı?
H. Oğuz: Devletin manevi şahsiyetine .. .
YEŞİL ÖIDÜ MÜ? ------ 97
S. Pişkinsüt: O ikisi dışında. Eski ülkü ocaklanna ait suçu yok mu?
H. Oğuz: Onu bilemiyorum. 82 yılındaki dosyasını bilmiyorum. Elazığ emniyeti soruşturmayı yapmış. Şu anda kaydı mevcut.
Başkan: Peki, bu Sakallı diye anılan kişiyle Yeşil diye anılan kişi aynı kişi mi?
H. Oğuz: Evet. Ama, gerçek Sakallıysa da ayrı bir hikaye, çünkü Yeşil ile ilgili çok şey anlatılmakta.
Başkan: Ne biliyorsan bize söyle.
H. Oğuz: Benim bildiğim . . . Başkan: Sen Yeşil'i biliyorsun da Sakallıyı . . . bilmiyor mu
sun?
H. Oğuz: Bir sefer gördüm ben Yeşili. Hatta Malatya'ya aynı şekilde sıçramak istedi Yeşil ve ekibi ama Yaşar Ercan albayımız izin vermedi. Onun bazı şeylerini biliyordu. Biz konuştuk kendisiyle. Bu faili meçhul ve para karşılığı iş yaptığını biliyorduk.
D.F. Sağlar: Nereye bağlı çalışıyor?
H. Oğuz: Yeşil önceden polisle çalışıyordu. Daha sonra Cem Ersever'le tanışan kişi ve Cem Ersever'le Suriye'ye gidip gelen bir insan bu. Çok da parası olan bir insan.
D.F. Sağlar: Peki, biraz evvel bir albaydan bahsettiniz. Bizim mıntıkaya girecekti müsaade etmedi. Bu albay . . .
H. Oğuz: Yaşar Ercan, emekli oldu şu anda. D.F. Sağlar: Yaşar Ercan, bu kişinin böyle işler yaptığını
bile bile sadece müsaade etmemekle mi yetiniyor? Neden başka işler yapmadı? .._
Başkan: Tuğgeneral Veli Küçük, o bölgede görev yaptı mı ve hangi zamanda?
H. Oğuz: Zannedersem, Ağrı 'da alay komutanlığı yaptığını biliyorum.
Başkan: O zaman mı yaptı bu işi?
H. Oğuz: Zaten JİTEM'de görevliydi Veli Küçük. Daha sonra Personel Başkanlığına geldi.
HAKANTÜRK
Başkan: JİTEM'de görevli olur da, diyelim ki, Trakya bölgesinde . . .
H. Oğuz: Olsun, önemli değil ki. Ekip oraya kayar, değişen bir şey olmaz.
Başkan: Askeriyede bir hiyerarşi vardır.
D.F. Sağlar: Yani, JİTEM Türkiye'nin her tarafını kontrol edilebiliyor, her tarafında eylem yapılabiliyor .. .
H. Oğuz: Evet, telefonla görüşmesi yeterli olur. D.F. Sağlar: Sen diyorsun ki Edirne'de oturması, Ağn'da
oturması önemli değil. . .
H. Oğuz: Hiç önemli değil. Benim elimde cep telefonu olsun, ben buradan ararım, derim ki böyle böyle yapın.
Başkan: O ayrı da, şimdi herkesin bir alanı var. Sen diyelim ki, şu anda Elazığ'da bir yerde görevlisin. Diyelim ki, İzmir'deki bir şeye karışabilir misin?
H. Oğuz: Hayır. Karışamam. Başkan: General de olsa, o da kanşamaz.
H. Oğuz: Ama, o ekibi gönderir. D.F Sağlar: Yeşil'i gönderiyor.
H. Oğuz: Gönderir. Açar telefonu, oradaki elemanlarına der ki, "ben birini gönderiyorum. "
M.B. İncetahtacı: Hüseyin Bey, biraz önce çok önemli bir şey söylediniz. Dediniz ki, Yeşil, Veli Küçük'ün adamı dediniz.
H. Oğuz: Veli Küçük tanır dedim ben, Cem Ersever ile birlikte çalışmış dedim.
M.B. İncetahtacı: Tanır değil, beraber çalışırlardı dediniz.
H. Oğuz: Çok iyi tanır. M. B. İncetahtacı: Bu çok önemli bir mesele. Bunu açar
mısınız? Ne demek beraber çalışır, nasıl beraber çalışır aynı bölgede olmadıklan halde?
Başkan: Tanımak ayrı şey, bir işi beraber yapmaları yani, böyle gayri kanuni işleri, kanun dışı işleri beraber yapmaları ayrı şey. Biz şimdi sizi tanıdık mesela . . .
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 99
S. Pişkinsüt: Yani, Hüseyin Bey, bildiklerinizi rahat rahat anlatın.
H. Oğuz: Ben çok rahatım. Ben onun mücadelesini veriyorum.
D.F Sağlar: İsterseniz şöyle yapalım: Bu bir sistem. Sistemi anlatın, ondan sonra isimlerini sonra koyarsınız.
H. Oğuz: Bazı sorularda zorlanıyorum değil de, anlatma güçlüğü çekmiş oluyorum.
Başkan: Kapalı kalmamak şartıyla, olaylan bütün çıplaklığıyla bildiğinizi anlatın.
H. Oğuz: Anlatmazsam yarın bana döner zaten. Mecburen her şeyi anlatacağım.
Başkan: Bildiğinizi anlatın, sağdan soldan duyduğunuzu değil.
H. Oğuz: Ben, Veli Küçük'le Malatya 'dayken telefonla görüşmüştüm iki sefer, bir olay olmuştu. O olayı anlatayım ben size, oradan ben teyit etmeye çalışacağım. Doğan Erşahin var ve şu anda.firar. Malatya'nın Pötürge Tosunlu Köyünden.
Başkan: Şahıs mı?
H. Oğuz: Şahıs, hem de jandarmanın elinden ikinci sefer kaçan bir şahıs. Bu mafyanın çok büyük bir adamım Şu anda cezaevinde yatan Gülbahar Ateşin de kocasının arkadaşı. Celal Ateş'in arkadaşı. Ben Malatya 'da çalıştığım için bütün bunu biliyorum.
Başkan: Hangi mafyanın adamı bu?
H. Oğuz: Bu uyuşturucu mafyasının. Başkan: İsmi ne? Mesela, Baybaşin . . .
H. Oğuz: Ben öyle bilmiyorum. Onu beh şöyle arzederim. Celal Ateş, İzzet Avni Öztürk bunlar Pötürgeli. Celal Ateş, biliyorsunuz, Hollanda 'da öldürüldü. Çok büyük bir adam. İzzet Avni Öztürk'ü şu anda Türkiye'ye getirilmek üzere çok parasının olduğunu biliyorum. Biliyorum; çünkü, onun yeğeniyle konuşuyorum, her zaman konuşuyorum, cep telefonlarına ·varıncaya kadar. Halen görüşüyorum, Malatya'da da görüşmüştüm; çünkü, ben olayı Veli Küçük'e getireceğim. Ondan açıyorum birazcık, önbilgi olsun diye.
100 HAKANTÜRK
Şimdi, o sırada, Doğan Erşahin firar etmVjti. Kocaeli jandarmasının elinden firar etti. Bu haliyle Malatya nüfusuna kayıtlı olduğu için bizim de yakalama görevimiz var, gelirse tabii. Malatya 'ya gelmiyor yalnız bu. Düsmanlıydı bunlar. Bize müracaat etti. Aydın Oztürk geldi. Alay komutam beni tanıştırdı. Bu esnada ben İzmit İl Jandarmasına resmi telefonla ulaştım. Orada Erdoğan Emelce diye bir astsubayla görüştüm. Daha sonra bana bir cep telefonu verdi; ki, bizde birimlere cep telefonu yok; yani, devlet bize görev yaparken cep telefonu falan vermiş değil. Kendisinin özel telefonu olabilir diye düşündüm, o cep telefonundan aradım ben kendisini. Daha sonra girdiğimiz bir çalışmada, ben o firar olan şahsın cep telefonuna vanncaya kadar tespit ettim. Yani, Doğan Erşahin'in tespiti, cep telefonu. Cep telefonunda değişik bir şekilde girdim, görüştüm.
Şöyle görüştüm: Onun kardeşi var, deri tokatladı derler. Nasıl tabir edeyim ben size; yani büyük bir deri yolsuzluğu vardı İstanbul'da. Kardeşi İstanbul'da Doğan Erşahin 'in. Dolayısıyla, ben Erdoğan Emelce'ye telefon ettiğimde -benden bir sene önce 76 mezunu astsubay sizin pisliğinizi biz mi temizleyeceğiz arkadaş, 800 milyon para almışsınız, ondan sonra da Doğan Erşahin oraya geliyor, yakalayın diyorsunuz- dedim ve o para alınıp Doğan Erşahin 'in sevk sırasında yemek esnasında kaçtığı açık olan bir şeydi Doğan Erşahin de ,arandığı halde, İzmit bölgesinde faaliyet yürüten aynı zamanda tetikçi . . .
D.F. Sağlar: Pardon, bu 800 milyon lira aldığınız dediğiniz astsubay kim?
H. Oğuz: Ben telefonla söyledim, Erdoğan Emelce. D.F. Sağlar: O da mı astsubay?
H. Oğuz: Astsubay. Zannedersem, sorguda olması lazım; çünkü, takip ediyorlardı o zaman.
Başkan: İzmit'te?
H. Oğuz: İzmit il Jandarmadaydı. Veli Küçük İl Jandarma Alay Komutanıydı o zaman. Bunun üzerine, ben, yine, iki ekip yaptık biz Malatya jandarmada; çünkü, o infaz eder, adam öldürür, o şekilde bir tetikçiydi Doğan Erşahin.
Başkan: Onu nereden biliyorsunuz?
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 101
H. Oğuz: Dosyası var efendim. Dosyayı inceledik, Tosunlu Köyünde zaten ilk icraatı bunun bir vatandaşın kafasını kesip, kahvesinin ortasına koyan bir kişi Doğan Erşahin.
Başkan: Dosyasında bunlar yazıyor mu?
H. Oğuz: Tabii, var bunlar. Kabarık bir dosyası var. Başkan: Neredeki dosyasında?
H. Oğuz: Bizde, jandarmadaki takip dosyasında. Başkan: Takip dosyasında.
H. Oğuz: Tabii. Y. Topçu: Jandarmadaki takip dosyasında kime ait dedin?
H. Oğuz: Doğan Erşahin Malatya Pötürge Tosunlu Köyün-den.
Başkan: Devam edin, buyurun.
H. Oğuz: Ben gece Veli Albayla görüştüm. Dedim komutanım, Doğan Erşahin buraya gelmiş diyorsunuz, Doğan Erşahin burada yok. Bu arada Doğan Erşahin'in uğrayacağı Tekin var Baddalgazi'de oturuyor, hatırladığım kadarıyla Coşkun olması lazım soyadı, kendisiyle de görüştüm, sürekli onunla irtibata giriyor, daha sonra Doğan Erşahin aynı şekilde firar ederken yüzbaşı elbisesiyle geldi Baddalgazi'de bir vatandaşı öldürdü gitti.
D.F. Sağlar: Nerede öldürdü?
H. Oğuz: Malatya'da Baddalgazi'e. D.F. Sağlar: Kimi öldürdü?
H. Oğuz: Doğan Erşahin, yüzbaşı elbisesiyle geldi, benjandarma komutanıyım diye öldürdü adamı gitti.
D.F. Sağlar: Bu yüzbaşı elbisesini kim verdi, nereden aldı?
102 HAKANTÜRK
H. Oğuz: Onu bilemiyorum; çünkü İzmit bölgesinde faaliyet. . .
Ben iddia olarak da değil, ben onu bilemiyorum. Vatandaşı evinden çıkardılar, bahçesinde öldürdüler gittiler.
D.F. Sağlar: Kimdi bu vatandaş?
H. Oğuz: Dosyası mevcut onun zaten. Adliyede onun dosyası var.
Başkan: Devam et. Bizim soru sormamıza meydan bırakmadan, kronolojik sırayla.
H. Oğuz: Zaten, bir ithamda bulunmuş gibi değil. Bakınız, Veli Küçük, Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olduğundan sonra da infazlar başlamıştır.
Başkan: Veli Küçük'le görüştünüz, ne dedi?
H. Oğuz: Veli Küçük bana telefonda "oraya geldiğini biliyoruz biz; hatta Gülbahar Ateş'le de görüştüm ben " dedi. Gülbahar Ateş'in telefon numarasını verebilir misiniz komutanım dedim; verdi, ben görüştüm. Gülbahar Ateş şu anda cezaevinde. Gülbahar Ateş'le ben çok görüştüm telefonla. Gülbahar Ateş İsrailli bir kadındır, aynı zamanda MOSSAD'm da ajanıdır. Gülbahar Ateş Celal Ateş'in kansı. Yaşlı bir kadın, çok kibar konuşur telefonda. "Evladım dedi" bana telefonda, ben çünkü küçüktüm, abla diyordum, o evladım diyordu. "Doğan Erşahin 'i Veli Küçiik koruyor sen ne istiyorsun benden" diyordu. "Bak buraya Malatya'da geldiğini iddia ediliyor" dedim. Hayır, Malatya 'da değil; onlar biliyorlar onun nerede olduğunu, hiç sorma, dedi. Yani Veli Küçük'le ilgili bilgim o.
D.F. Sağlar: Çok önemli bir şey söyledi arkadaşlar, siz o sırada konuşuyordunuz. Yüzbaşı elbisesiyle geldi . . .
H. Oğuz: Evet, gerçek bu. Dosyada mevcut. Y. Topçu: Bizim onu bulmamız için öleni bilmemiz lazım . . .
M. Öney: Kimin faili meçhul?
H. Oğuz: Öldürülen adamın kimliğini bilmiyorum. M. Öney: Yüzbaşı elbisesini giydi geldi, cinayeti işledi dön
dü diyorsunuz; nasıl faili meçhul.
H. Oğuz: Evden aldı.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 1 03
H. Dilekcan: Şöyle sorabilir miyim: Bu yüzbaşı elbisesi içinde Doğan Erşahin'in bu şahsı çıkanp öldürdüğüne dair Doğan Erşahin'dir diye teşhis eden var mı?
H. Oğuz: Teşhis eden var, Ana, akabinde Doğan Erşahin 'in muhtar ağabeyi öldürüldü; Asimile olarak, o tespit edilmiş o öldürüldü.
H. Dilekcan: Yani, Doğan Erşahin'in kaç kişiyi öldürdüğü-ne dair tanık var?
H. Oğuz: Var . . . Var . . . Başkan: Kim o tanıklar?
H. Oğuz: Onları bilemiyorum; çünkü orası polis bölgesi. Başkan: Bu dosyayı istetmemiz için; yani, o Malatya'daki
dosyada Cumhuriyet Savcılığı 'ndaki dosyada Doğan Erşahin sanık olarak gözüküyor mu?
H. Oğuz: Gözüküyor. M. Öney: Ceketi değiştirdiğine kadar biliniyorsa, faili meç
hul olur mu . . .
H. Oğuz: Bize göre faili meçhul değil yalnız, kamuoyunda faili meçhul. Bize göre değil yani.
M.B. İncetahtacı: Kime göre faili meçhul?
H. Oğuz: Kamuoyuna göre faili meçhul. Y. Topçu: Yargıya göre meçhul.
H. Oğuz: Yargıya göre. M. Yılbaş: Bu olaylarla ilgili zabıtanın kullandığı başka bir
tabir yok mu Hüseyin? Mesela, faili firar . . . Avukatlar var burada yani.
D.F. Sağlar: Siz hukuk dilini söylüyorsupuz, adam var olan gerçeği anlatıyor. Bize göre faili meçhul değil bu.
Y. Topçu: Bir şey daha söyledi. Dedi ki, tanıklar falan dosyada var onun öldürdüğüne dair, bilgi var dedi. H . Oğuz: Ben şöyle arz edebilir miyim efendim.
H. Dilekcan: Ben şöyle sorabilir miyim? Dosya mevcut ve savcı bu cinayetin katillerini ararken Doğan Erşahin ismiyle mi
1 04 HAKANTÜRK
anyor, müstear bir isimle mi anyor, yoksa katilin kim olduğu adliyede bilinmiyor mu?
H. Oğuz: Adliyede bilinmiyor; ancak . . . H. Dilekcan: Yani siz diyorsunuz ki, adliye aslında bunun
failini bilmiyor; fakat biz zabıta olarak, sizin bu şahsın Doğan Erşahin tarafından öldürüldüğünü biliyoruz. Peki, bunu siz biliyorsunuz jandarma olarak, polis biliyor mu?
H. Oğuz: Poliste de bilenler vardır; yalnız kanıtlamak istemezler; çünkü, onlar da zararım görür diye düşünüyorum.
H. Dilekcan: Ama tanıklar . . .
H. Oğuz: Tanıklar ifadeye gitmediler. Şöyle söyleyeyim: Benim anlattığım olay az bir olay değil. Yani bir Doğan Erşahin 'i siz basit düşünmemeniz lazım.
Y Topçu: Rütbesi ne bu adamın?
H. Oğuz: Doğan Erşahin, şöyle söyleyeceğim üç sefer ceza-evindenfirar eden bir şahıs . . .
H. Dilekcan: Firar ediyor mu, ettiriliyor mu?
H. Oğuz: Açıkçası, para karşılığında.firar ettiriliyor. Y Topçu: Rütbesi ne bunun?
H. Oğuz: Rütbesifalan yok bunun. Doğan Erşahin sıradan bir vatandaş.
D.F. Sağlar: Hüseyin Bey, şöyle diyelim, bu, polis bölgesin-deki dosyada faili meçhul görünüyor. Öyle mi?
H. Oğuz: Evet. D.F. Sağlar: Sizin dosyanızda . . .
H. Oğuz: Hayır, bizim dosyamızda değil. Neden faili meçhul gözüküyor; çünkü onun akabinde aşiretle de öç alma olayı var. Aşiret bunlar. Kısa sürede, muhtar ağabeyi var, ağabeyini öldürdüler yolda. Karşı taraf onu öldürdü, o şekilde olaylar başlamıştı orada.
H. Dilekcan: Ağabeyini kim öldürdü misilleme olarak?
H. Oğuz: Ağabeyini de Sülükler öldürdü .. . Sülük soyadlı başka bir grup var.
H. Dilekcan: Onlann zabıtayla, kollukla bağlantısı var mı?
YEŞiL ÖLDÜ MÜ? 105
H. Oğuz: Yok hiç alakası yok. Zabıtayla onlann şeyi yok, kendi hesaplaşmaları var. Yalnız, kendi Doğan Erşahin grubundan, ben Ateş grubundan biliyorum.
H. Dilekcan: O zaman, olayın açıklığa çıkması açısından, olaya şöyle bakalım: Doğan Erşahin bu dediğiniz şahsı öldürürken Türkiye'deki PKK olaylan var, başka olaylar var; yani, emniyetle jandarmayla ilişkisi nedeniyle mi öldürüldü yoksa şahsi meseleleri nedeniyle mi?
H. Oğuz: Bu bir uyuşturucu hesaplaşması. H. Dilekcan: Yani, kendi mafya . . .
Başkan: Siz şöyle bir kronolojik sırayla anlatın, sonra sorulan soralım; ama, geniş anlatın, bizim soru sormamıza meydan vermeden. Bir olay söylediğiniz zaman, o alayın bütün detayını anlatın ki . . .
H. Oğuz: Ben, o zamanlar, Hakkari'de Yüksekova çetesini anlattım net olarak.
Başkan: işte, kronolojik sırayla dedim. Yani, Malatya'dan başladık, bugünkü tarihe kadar gel. Ne olayı biliyorsan, Yüksekova mı biliyorsun, başka şey mi biliyorsun; hepsini anlat.
H. Oğuz: Malatya'da benim yaşadığım bu. Başkan: Sanki, biz olayı biliyormuşuz gibi anlatıyorsun, o
zaman biz olayı bilmiyoruz, soru soruyoruz, o zaman da kanşıyor.
H. Oğuz: Anladım. Malatya'da ben en fazla terör olayıyla uğraştım ama, bu olCıyla da bir altı ay çalışmam oldu benim. Yani, bu Doğan Erşahin olayla altı ay çalışmam oldu; çünkü bu jandarmanın bir onur meselesi durumuna düşmüştü yakalanması. Az bir adam değildi bu ve daha sonradan yakalandı bu, yine jandarmanın elinden kaçtı. Bir astsubayın aya-ğına sıktı kaçtı yine firarda. .....
S. Pişkinsüt: Sistemle beraber anlatırsanız belli olacak herhalde. Yani, cep meselesi nasıl çalışıyor, yereldeki jandarma etki yapmıyor mu; yani, bir yerden bir emir geliyorsa yerelde olan jandarma ekibi veya komutanları bu böyle olmaz diyemiyor mu?
H. Oğuz: Hepsinin bilgisinin olacağını zannetmiyorum. S. Pişkinsüt: En azından siz komutanınıza anlatmadınız mı
burada çarpıklık vardır, şu 800 milyon almış, bu Veli Küçük'le
106 HAKANfÜRK
beraber çalışıyor diye anlatmadınız mı; yani, yereldeki bilmez mi bu konuyu?
H. Oğuz: Malatya 'da biz bunu gündeme getirmiştik . . . S. Pişkinsüt: Nasıl korundu kollandı o zaman gündeme
geldiği halde?
H. Oğuz: Malatya'ya geldiğinden de bizim haberimiz olmadı; çünkü, biz hem Pötürge'de arıyorduk hem polis bölgesinde, polis arkadaşlarla iki tim oluşturmuştuk, polisler de arıyordu bunu. Sahte kimliği de vardı o zamanlar, hahrlamıyorum şimdi, sahte kimlik taşıyordu cep telefonu dahi vardı, iki arabada dolaştığını biliyorduk, yanındakilerden bir tanesinin bir arabasını ben yakalamışhm. Trafik kazası bile geçirdim, silahla yakaladım kaymbiraderinde. Adliyeye de çıkh, ondan sonra, 6136 'dan bir şey olmaz. Topal bir kayın biraderi var onun.
M. Yılbaş: Şimdi, Doğan Erşahin olayıyla Vali Küçükle Yeşil arasındaki ilişkiyi veya yakın tanımayı . . .
H. Oğuz: Yeşille Doğan tanımaz birbirini. M. Yılbaş: Hayır, bak, ne dedim ben sana; Doğan Erşahin
meselesini gündeme Yeşil'le Veli Küçük arasındaki ilişkisi sebebiyle geldin.
H. Oğuz: Veli Küçük'ten geldim ben oraya. M. Yılbaş: Şimdi, oradan tekrar gelerek Veli Küçük ile Yeşil
arasındaki . . .
D.F. Sağlar: Sistemi anlatacaktın bize.
M. Yılbaş: Veli Küçük'le Yeşil arasındaki yakın tanımanın ne anlama geldiğini açar mısın? Yakın tanıyor dedin, orada durdun.
H. Oğuz: Tanıması lazım. Yakın tanıyor çünkü. Ben JİTEM'de görevliydim, sorguda olmama rağmen ben bile tanıdığıma göre, böyle istihbarat birimindekilerin hepsi tanır Yeşil'i.
M. Yılbaş: Yani, JİTEM Türkiye genelinde Yeşil'i tanıyor. Bu nedenle Veli Küçük de Yeşil'i tanıyor mu diyorsun?
H. Oğuz: Polis de tanır.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 107
H. Dilekcan: Burada bir şeyi açıklamak istiyorum ben. Jandarma Genel Komutanı'nın açıklamalanyla şu anda JİTEM nasıl bir kuruluş bunu anlatır mısınız?
M. Yılbaş: Sayın Savcım müsaade edin de, benim sorduğum bir şey var, onu bitirsin ondan sonra . . . Pat diye ortaya Veli Küçük'ü tanıyor dedi, şu anda gelinen noktada da Türkiye'de herkes Yeşil'i tanıyor; o da . . .
H. Dilekcan: Ben bağlantı kurmak için sordum.
Başkan: Sorular sorulunca karışıyor. Sen soru sormaya meydan bırakma. Bir laf atıyorsun; nedir altındaki bilmiyoruz biz; yani, biz anlayacağımız şekilde, biz bir şey bilmiyoruz. Sen bildiğini bütün detayıyla, anlat. Bak dedin ki, Diyarbakırda'ki sistem dedin. Nedir bu sistem? Sanki biz biliyormuşuz gibi konuştun. Bu sistemi anlat, biz bilelim.
H. Oğuz: Diyarbakır'dakini ben size şöyle arz edeyim efendim:
Şimdi . . . Başkan: Sayın Valinin sorduğu soru var; yani, Veli Küçük
dedin. Nerden tanıyor, nasıl tanıyor.
H. Oğuz: Şimdi Yeşili jandarmanın istihbarat birimindekilerin hepsi tanır, net 'tanır ve Veli Küçük bir zamanlar bu birimin en kıdemlisi, en sözü geçen bir kişiydi; Yeşil Veli Küçük'ün sözünden çıkmayacak bir kişi.
D.F. Saclar: Bu adamlar bu tip adanılan niye kullanırlar, neden kullanırlar; hepsini anlat.
Y. Topçu: Başkanın dediğini yapsın, ondan sonra da bize sistemi anlatsın.
H. Oğuz: Bildiğim kadarını anlatıyorum. İnfaz edilecek, kaçırılacak kişiler tespit edilir. Şöyle tespit edilir: Terör yanlısı mı değil mi, gerçi bütün birimler bunu hedef olarak almazlar. Şimdi, öldürülecek dediği zaman, kim öldürülecek.
Başkan: Kim tespit yapar onu da söyle.
H. Oğuz: Onu da istihbarat birimleri yapar genelde. Başkan: Jandarma istihbarat mı?
108 HAKANTÜRK
H. Oğuz: Ben size söyleyeyim: Siz JITEM diyorsunuz. JİTEM'in aslında emniyet istihbarah kadar bir gücü yok. Ben ona geleceğim. Ben teşkilahmm içindeyim.
Emniyet istihbarat birimlerinde müthiş dinleme cihazları var, takip kontrolleri var; ama, teröre yönelik olduğu zaman, PKK'nın ERNK diyoruz biz, cephe faaliyetinde ve kırsaldaki/erle aym anda ne konuştukları anında alabilecek güç var sistemde. Yalnız, sözde terör örgütlerine yardımcılık yaphğı değerlendirilir; ancak, terör örgütüne yardım etmese dahi orijini Kürt ise bu adam hedeftir.
Başkan: Sadece Kürt olması yetiyor mu?
H. Oğuz: Burada yetiyor. Türkiye'de biliyorsunuz 47 çeşit azınlık var. Ben biliyorum, ben okudum çünkü. Şimdi, bunların içerisinde orijinali Kürt olan isterse ülkeyi bizden fazla sevsin o birimlerde çalışanlar eğer onu hedef göstermişlerse, kesinlikle infaz edilir.
Başkan: Onlann takdiri; yoksa Kürt olmasından dolayı değil. O zaman onlar takip etmiş oluyor.
H. Oğuz: Demin arz ettim, istihbaratlar içerisinde bu şahısın faaliyeti şudur şeklinde değerlendirmeler yapılır ve bir netlik kazandırılır, hedef bellidir, yani liste çıkar.
M.B İncetahtacı: Listenin hazırlanmasını ben anlayamadım; bir daha anlatır mısınız; yani, terörle alakası olanlar . . . Daha önce bir şey dediniz, müzahir olanlar dediniz; yani, bu müzahir olanların içerisinden Kürt olanlar mı listeye alınır.
H. Oğuz: Genelde Kürt olanlar. M.B. İncetahtacı: Öyleyse yalnız Kürt olmak sebep değil,
müzahir olmak ayrıca önemli vasıf.
H. Oğuz: Müzahir olanla gidilir konuşulur, Kürt olanla gidip konuşulmaz. Oraya da bir netlik getireyim.
M.B. İncetahtacı: Müzahir olan Kürt değilse sen bu işten vazgeç mi denir?
H. Oğuz: Evet. Kulağı çekilir, sen böyle böyle yanlış yapıyorsun sakın yapma, evine ailesine de gidilir. Şimdi, Diyarbakır'da bir zamanlar tetik timleri vardı. Şimdi bilmiyorum var mı yok mu; çünkü, infazlar durdu. Bu işte Yeşil oradaydı o zamanlar, Cem Ersever ile çalışıyordu . . .
YF.ŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 109
Başkan: Hangi tarihler arasında?
H. Oğuz: '93 yıllarında hatırlıyorum; çünkii bir sefer suçlu almaya gittiğimde hiç kimseyle göriişmedim, yanlışlık oldu diye; çünkü, gözaltındaydı o çocuk, aldım ve ailesine teslim ettim. DGM başkanıyla görüştüm örgüte giderken almıştım. Cezaevine göndermedik örgüte kazandırmadık, biz kazandık yapt1ğımız şeyle. Orada Diyarbakır'da biri devletin yanındaymış gibi gözükse, dese ki -Başbakanım kusura bakmayınMehmet Elkahnış PKK yanlısı dediği zaman hemen alınır; hiç değerlendirmeden alınır. Alındığı zaman zaten yapılan bir işlemle örgüte yönlendirilir o. Yani kötü niyetle yönlendirilir, yapılan baskı, işkence şeyinde o şahıs istemese dahi, kesinlikle artık örgüte karşı bir yol çizmek mecburiyetinde kalır.
Başkan: Başlangıçta dedim ki, kronolojik sırayı takip edin, '96'dan başladınız şimdi '9.3'e indiniz.
M.B. İncetahtacı: Diyarbakır'daki sistemi siz anlattınız mı bize?
H. Oğuz: Bitmedi ve ben onu bildiğim kadarıyla o şekilde biliyorum. Net olarak, resmi elbisesiyle infaz edilecek şahısların alındığım, infazdan sonra zaten fazla kişinin infaza katılmadığım biliyorum en fazla üç kişi katılır.
S. Pişkinsüt: Kimler katılır?
H. Oğuz: Şimdi, bu pişmanlık yasasından yararlananlar var. Onlar her zaman zor durumda bırakılması için onlara tetik çektirirler. Bu zaten faili meçhullerin çıkacağına ben inanmıyorum; çünkü neticesinde tetiği çekenler de infaz edilir.
S. Pişkinsüt: Tetik çekenler pişmanlık yasasından yararlananlar sivil kıyafet giydirilir mi?
H. Oğuz: Giydirilmez. ..
Y. Topçu: Yine soruya girdik. Lütfen, konunun insicamını kaybettim. Rica ederim . . .
Başkan: Ben dedim ki, oradan Güneydoğu'da görevli olduğun tarihten itibaren kronolojik sırayla kendin bizzat yaşadığın, gözünle gördüğün olaylan bize bütün çıplaklığıyla anlat zamanımız geniş; çünkü, önemli şeyler söylüyorsun veya bildiğin söyleniyor. Bütün bunları sırasıyla, olaylan soruşturursun bilirsin, görevin olur bilirsin, bunları soruya mahal kalmadan anlat.
110 HAKANTÜRK
İlk defa sen Güneydoğu'da göreve nerede başladın, o görevin neydi o tarihten başka sırayla gel.
Y. Topçu: Bir şey daha hatırlatabilir miyiz? Kendisini jandarma da bu işlerde bulunduğuna göre olaylann nasıl ortaya konacağını, nasıl kanıtlanacağını veya nasıl ifade edileceğini de bilmesi lazım, biliyor da .. .
Başkan: Bak şimdi, sen Güneydoğu'ya ne zaman tayin oldun, görevin neydi, o görevinden dolayı öğrendiğin şeyleri böyle yukarıdan aşağıya doğru gel. Bugüne kadar gel.
H. Oğuz: Evet, şimdi ben yaşadıklarımı anlatayım. Yani görevde . . .
Başkan: Yaşadıklarını anlatacaksın tabii, yoksa duyduğunu değil, gazetede okuduğunu değil. . .
H. Oğuz: 77-81 'de Diyarbakırda 'ydım. Başkan: Neydi görevin?
H. Oğuz: Kulp 'ta karakol komutanıydım. Başkan: Tamam, buradan başladık şimdi. Buradan başla.
Ve sırasıyla devam et . . .
H. Oğuz: 79 'da Ergani'deydim. Kendim yakalamıştım faillerini. 81 yılında yaşadığım bir olay var. Ergani Kesantaş 'ta karakol komutanıydım . . .
Y. Topçu: 8l'de . . .
H. Oğuz: 79'a kadar Kulp Aygün 'deyim. Herhangi bir olay yok. 79'dan 81 'e geldim, Ergani'de bir tek o zamanlar ideolojik olay olarak tabir ediliyordu, matematik öğretmeni vardı, Kadir öğretmen Afyonluydu, Kırali Kasabasında babası da AP'nin ilçe başkanıydı, bu şahıs Ergani-Elazığ istikametinde otobüs içerisinde bıçaklanarak öldürülmüştü polis bölgesinde ve bunun faillerini ben buldum. Bu konuda Jandarma Genel Komutanının bana iki takdiri var.
Başkan: Anlat, olayları kısaca anlat. . .
H. Oğuz: Şimdi Kesantaş Köyünde ortaokul var, ortaokulda o Zamanlar PKK değil, türküler söylenme olayı vardı, bu öğretmen arkadaş da karşıydı Kürtçe söylenmesine, şarkı söylenmesine, okulda Kürtçe konuşulmasına karşıydı. Sadece öyle bir olay olmuştu. Öğretmenler arasında bir olay yaşan-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 111
mıştı, bu bir tayin isteyecekti, nitekim o niyetle gidiyordu. Babası o zamanlar Adalet Partisi Kırali Kasabasının başkanıydı. Onun yanına gittiğini biliyorum, ben görüşmüştüm kendisiyle zaten, az �!Jretmen vardı. Ben de bekardım beraber yemek yiyorduk. Oldürülünce ben failini yakaladım yakın köydendi. Şaban diye bir çocuktu, cezaevine girdi o zamanlar, biz bunu yakaladık. Babası teşekkür minnetinde Genel Komutanlığa mektup yazdı, o şekilde karakol komutam ben olduğum için . . .
Başkan: Tamam, geç . . . Bu zaten konumuz değil.
H. Oğuz: 81 -83 Bursa 'daydım ben. Başkan: 81-83 Bursa . . .
H. Oğuz: Bursa 'da 6 ay komandoda kaldım. Komando kursu gördüm çünkü. Oradan askeri sorguya geçtim 82 yılında.
Başkan: Nerede?
H. Oğuz: Polis, askeriye müşterek 78 yılında atılan askeri personelleri sorgusunda bizzat ben şeydim.
Başkan: Nerede bulundu bu görevin?
H. Oğuz: Polis bölgesinde, emniyet müdürlüğünde askeriyenin sorumlusu bendim ve o zamanlar sorumluların, gözaltındakilerin müdürüydüm. Genel Komutanımız Teoman Komanda Işıklar Askeri Lisesi Komutanıydı o zamanlar. Sıkıyönetim yeni yeni kalkıyordu, OHAL vardı, o türlü konumdaydı. Orada sorgı:da bulunmuştum.
Başkan: O artık bizi ilgilendirmiyor.
H. Oğuz: 83 'ten 86 yıllarında Kars'taydım. 84 yılında oraya komandoya, merkez komando takımına geldim, operasyonlara gidiyordum.
Başkan: Şimdi 83-86 . . .
H. Oğuz: Kars. Başkan: 84 dedin . . .
H. Oğuz: 84 yılında Genel Komutanlığın açmış olduğu bir kursa geldim, özellikle bu olaylarla ilgili kursa geldim; çünkü, istiyordum kendim, benim babam da faili meçhul gittiği için faili meçhul olaylar kalmasın ve büyük bir hobim var bu konu-
112 HAKANTÜRK
da. Kursa geldim, 3 ay ıo gün bir kurs gördüm bu konuda. Kurs gördükten sonra Kars 11 Jandarma Alay Komutanlığında bu gördüğüm kursta istidam edildim. Yalnız orada yaşadığım terör olayı ve faili meçhul olay hatırladığım kadarıyla yok. 86 'da ben Uşak'a tayin oldum, 86-93.
M.B. İncetahtacı: Uşak İl Jandarma sorgu kısım amiri olarak tayin edildim. Aynı zamanda da narkotik sorumluluğuna bakıyordum. Orada bir tane terör olayına tanık oldum. Hatırlar mısınız bilmiyorum; Tarlabaşı'na 3 tane Dev-Sol'un o zamanlar iç hesaplaşması başlamıştı, hizipleşmesi. Çanakkale'de infaz olmuştu 2 tane; 3 tanesini Tarlabaşı'na atmışlardı, ı tanesini de, şair lakaplı bir tanesini de Büyükkayalı Köyüne attılar, Ulubey'in ve onun soruşturmasına İzmir'e gitmiştim.
Başkan: Örgüt hesaplaşması. . .
H. Oğuz: Örgüt içhesaplaşması. Başkan: Bunu da geç, bizim şeyimiz değil.
H. Oğuz: 93 yılında Malatya İl Jandarmaya tekrardan sorguya tayin oldum.
M. Yılbaş: Şu anda?
H. Oğuz: Şu anda Elazığ İl Jandarmadayım. Şu anda 93-96 Malatya 'dakilerini anlatacağım.
M. Yılbaş: 96'nın hangi ayma kadar?
H. Oğuz: l Temmuza kadar 96'nın. ı Temmuzda ilişki kesmiştik çünkü.
Başkan: Şimdi, Malatya' da bir deminki başta anlattığın olay vardı, onun dışında .. .
H. Oğuz: Onun dışında yok efendim. Başkan: Ondan sonra . . .
H. Oğuz: Ondan sonra Hakkari İl Jandarma İstihbarat Şube Subay Vekili olarak tayin edildim.
Başkan: 96'da .. .
H. Oğuz: Tabii, 96'nın l Temmuzunda ı Temmuzda saat ı4-3o'da başladım göreve. Saatimi dahi tuttum.
Y. Topçu: Hakkari İl Jandarma ...
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 113
H. Oğuz: Alay Komutanlığı İstihbarat Şube Subay Vekilliğine tayin oldum.
Başkan: Tamam, şimdi şu tarihte gördüğün oradakinden başla.
H. Oğuz: Şimdi efendim ben çalışmamda başarılı olmam için ilk gittiğim yerde önce kayıtlara bakarım. Ben orada görevimi arz edeyim size; istihbarat elemanlarına ödeneklerinin ödentileri �i benim. Yani ben imza atıy_orum, diyorum ki eleman şudur, şu kadar para verilsin. Oyle bir göreve atandım ben. Orada dosyalara şey yaptım, iki dolapta klasörler mevcut, dosyaları inceledim, aşiretleri inceledim, 23 tane aşiret var şu anda. Hakkari'de inceledim. Elemanların kayıtlarına baktım, neler vermiş elemanlara onlara baktım, kaç paramız var baktım, onları teyit ettim notlar çıkardım. O esnada şube müdürü tayin olmuştu, İbrahim İçgüder diye bir binbaşı vardı, hatta şu anda Hatay'a, tayin oldu. Bana bir şeyler vereceğini, teslim edeceğini düşünmüştüm ben; çünkü, öyledir zaten çalışma sisteminde. Şu eleman şunu getirir, şu şu şeklinde vermesini bekliyordum vermedi. Daha sonra bu tayin olup gittikten sonra en kıdemlisi bendim, şube müdürlüğüne bakıyordum istihbarat şube müdürlüğüne bakmaya başladım. Çekmeceleri çektim, odayı temizliyorum; sol tarafta iki tane tabanca çıktı. Birisi Saddam 14 'lüsü, bir tanesi gerçekten ilk sefer gördüğüm bir silah ve bunu hiç kıpırdatmadım yalnız, o asker de kapıda; çünkü, bazı şeylerin önbilgisini almıştım burada kaçakçılık olayları yapılıyor, bir şeyler yapılıyor, temizleyeyim dedim. Oh)racağım ya ben orada. Olur bir şey koyarlar ben yanmayayım dedim. Onun hesabım yapmıştım yani ben kendim koymadım, onu arz edeceğim. Atilla Araş Başçavuşu çağırdım, Atilla gel dedim. 'O da benim hemşerim. Gel dedim, bak burada iki tane tabanca var, yann derler ki dedim bak burada çok olaylar oluyor, bir:f kirlidir bu silahın dedim başımıza kalmasın. Ha bu meyanaa da faili meçhul cinayetler vardı, ben onları okumuştum, Hakkari bölgesinde yapılanlar. Bir de astsubay beni ikaz etti, abi sakın atlama burada dedi, bak Malatya'dan biz seni biliyoruz, burada atlarsan kafana sıkarlar senin dedi, burasını bilmiyorsun dedi. Ben tabanca olayına geleyim; tabancaya tutanak tuttum ve Mesut Kuru yarbay var, komutan yardımcısı, gittim, İzmir'den yeni geldi dürüst bir insan . . .
114 HAKANTÜRK
Y. Topçu: Soyadı? H. Oğuz: Mesut Kuru. Komutanım dedim, bakın siz de yeni
geldiniz ben de yeni geldim, ben gönüllü gittim Hakkari'ye, yani beni oraya kerhen vermediler, ben dilekçe verdim OHAL'de çalışmak istiyorum dedim, Malatya'dan gittim. Bunları dedim, buyurun komutana mı söyleyeceksiniz, ne İijlem yapılacaksa bizim envanterde olacak bir silah olacağım zannetmiyorum ben dedim. Hüseyin iyi oldu dedi ve Necati Kılıçkaya Albaya çıkarmak üzere 14 'lüyü yaph böyle, bir şeyi yok, öteki silahı yaph, güm patladı ve benim ayağımın yanından geçti köşeye saplandı mermi. Ondan sonra bir panik koptu alayda, Necati Kılıçkaya çıkh geldi, ben böyle bir hediyeymiş gibi kutunun içinde, odasına, '?1asasına !]Ötürdüm dedim komutanım böyle böyle böyle Ibrahim Içgüder'in odasındaydı deyince, tamam dedi, götürün karargah bölük komutanına. Arif Özkan başçavuşa teslim edin dedi. Arif Özkan başçavuşa ben bunu senetle teslim ettim. Dedim ki, abi böyle böyle bu yarın başımıza bir şey gelir sen buna bana bir senet ver dedim. Verdi, ve silahları çekmeceye koydu; ben bekliyordum ki, bu silahlarla nereden geldi, bu silahlar ne İJi yapılıyor, üzerine gidilecek bekliyordum ben; ama, öyle bir işlem yapılmadı. Tutanağım aldım ama ben yalnız, Diyarbakır DGM'sine bunu verdim, şu anda mevcut. Şöyle bir işlem yapıldı efendim; buluntu silahlar hatta bir uzman çavuş bulmuş gibi il merkezinde tutanak tutuldu, bu da ben onu, o dergide de geçiyor. Yalçın Yalıncak astsubayın kulağım çekiyor, o olaylara da geleceğim ben, Necati Kılıçkaya tutanak tutmak istemiyorlar, bu sahipli bir silah komutanım, biz bunu nasıl buluntu silah diyeceğiz. Hayır diyor, buluntu silah olarak şu anda Hakkari adliyesinde buluntu silah olarak emanette mevcuttur bu silahlar. Oradan başladı ben kurs gördüm bu konuda uzmanım ve devletimi çok seviyor. Yani kanım dahi aksa hiçbir şeyim olmayacak diye düşünerek ısrarla sorguya geçeyim diyorum; çünkü, sorguda yanlış sistemler var, çarpık sistemler var. Teslim olmuş bir teröriste nasıl davranılacağını bilmiyorlar. Hep ısrar ettim, dediler ki hayır, beni Şemdinli'nin Ortaklar Karakoluna sürdüler, resmen sürdüler. Bir hafta oraya gittim ben, sözde ben terör konusunda uzmanım, oradaki karakoldaki personeli bu konuda aydınlatacağım; ama benim gitmem çok iyi oldu, ben orada çok güzel bir olaya tanık oldum, terör konusunda bilgilendirdim arh gizli mevziler
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 115
yaptım ben onlara. Kendim kerpiç kestim; köylü çocuğuyum, kerpiç kemsini biliyorum, samanla karışık kestim mevziler yaptım. O esnada Emin diye bir uzman çavuş vardı, ona baskım sordum, bu karakol neden basıldı, nasıl basıldı, kimlerin ne kabahati var, soruşturma yapıldı mı, yapılmamış, hiçbir şey yok.
M.B. İncetahtacı: Hangi karakol?
H. Oğuz: Ortaklar Karakolu. M.B. İncetahtacı: Ortaklar Karakolu . . .
Y. Topçu: Ortaklar Karakolu.
H. Oğuz: Orada bir haftalığına göreve gittim. Orada Haşim Şen uzman çavuş, şu anda İsviçre 'de MED 1V'ye de çıkan bir uzman çavuş, ben o olayı özellikle anlatacağım. Yani askeri karalama falan değil, dürüst insanlar da çok var, yalnız böylelerinin temizlenmesi lazım diye ısrarla çıkıyorum isterse beni teşkilattan atsınlar hiç önemli değil. Haşim Şen uzman çavuş, İstanbul'dan tayin olan 6 yıllık tecrübeli bir uzman çavuş. Orada özelliğinden bahsedeyim birazcık Ortaklar'ın isterseniz; önünden bir yol geçiyor, sadece o yoldan kaçakçının geçmesi lazım. Bu çocuk Urfa Suruç'lu kendisi Haşim Şen, kardeşi de astsubay şu anda, iyi de bir görevde komandoda, engel olduğu için Emin de Tuncelili İzmir'de oturuyor, bölük komutanına bunları zaman zaman söylüyorlar. Komutanım burada kaçakçılık oluyor, şöyle oluyor, böyle oluyor bilgiler göndermelerine rağmen, bir de diyor ki, terör bölgede çok gruplar, biz grup diyoruz terör örgütüne, gruplar dolaşıyor, bize kuvvet, silah işte insan gücü artırılsın. Bölük komutanı geliyor, astsubay o zamanki karakol komutanının savunmasını alıyor . . .
D.F. Sağlar: Bölük komutanı kim? H. Oğuz: Bilemiyorum ismini. O zamanki bölük komuta
nını bilemiyorum. Yalnız bu 95 yılında olan bir bir hadise. Karakol baskını oluyor, karakolda şehitlerimiz oluyor 1 7 ta
ne. Bu emin denen uzman çavuşun cephanesi bitince saklandığı yeri de bana göstermişti, Eminle ikisi cephaneleri bitince büyük bir kaya kovuğu var oraya saklanıyorlar, bunları bölük komutanı alıyor, götürüyor, ilçe jandarmaya götürüyor Şemdinli'ye. Sebebi sizsiniz şeklinde sorgulamaya başlıyor; ancak,
116 HAKANTÜRK
bunlar uzman çavuş tabii. Kendisi yüzbaşı; ama, ismini bilmiyorum yüzbaşı yalnız o zamanki bölük komutam. Kendisi birimlerimize hamli olmadığım, başarılı olduğunu kanıtlamak için bu zaman çavuş Haşim Şeni bir hafta sorguya alıyorlar, mahzuru yoksa söyleyebilirim değil mi . . .
Başkan: Tabii . . .
H. Oğuz: Jop dahi sokuyorlar. Yani söylenecek bir şey değil aslında; ama, çünkü bu tür insanların temizlenmesi lazım. Gerçekten bir temizlik gerekiyorsa. Bu uzman çavuş firar ediyor bunun akabinde. Uzman çavuşla bir tek ben görüşmüştüm. Kardeşi benim can samimi arkadaşım Ali Şen. Şu anda Urfa Viranşehir, Suruç dedim yanlış oldu, Viranşehir'li. Benim yanımda geçen sene sorgudaydı bu Kürtçe bildiği için beraber çalışıyorduk ve bu çocuk.firar ediyor. Dosyası şu anda orada, valizleri dahi orada, bütün eşyaları orada. Oradan firar ediyor, önce İstanbul'da çalıştığı için, İstanbul'dan kendisine illegal pasaport hazırlıyor. Pasaportla beraber İsviçre'ye gidiyor ve MED 1V'de beyanat veriyor. Ben bu sıkıntılara rağmen öyle bir şeye hiç düşünmem; çünkü, ülkemi çok seviyorum. Yani ben de onun kadar yaşamış bir insanım. Oradan ben o karakoldan yanımda Adnan Keysan yarbay da vardı yalnız, o da dürüst bir subay; fakat, benim gibi konuşamaz; çünkü, beklentileri var onların, general olacak meneral olacak. Öyle beklediler mi zarar görüyoruz. Adnan Keysan 'la beraberdik Ortaklar'da . . .
Y. Topçu: Adnan Keysan mı? H. Oğuz: Keysan; Denizlili kendisi. Denizli'nin ilçesini
bilmiyorum. Şu anda Hakkari il jandarmada harekat asayiş şube müdür. O da hukuk fakültesi mezunu. Oradan ben il jandarmaya tekrar Hakkari'ye geldim. Yalnız temmuz ayının 19'unda başlamıştım, ağustos ayının ı6'sında olabilir dönüşüm. Çünkü 14 Ağustos PKK'nın eylem yıldönümü diye bizi oraya gönderdiler ve uzmanız diye. Oradan geldiğimde rapor yazdım ben. Her dönüşümüzde işle şunlar yapılması lazım, şu şekilde yapılması lazım şeklinde maddeler halinde rapor verdik, beraber imza attık alay komutanına verdik bunun akabinde bana dediler ki sen Yeniköprü 'ye gideceksin dediler. Gündemde olan bir yer Yeniköprü de.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 117
Başkan: Nere bu yer? H. Oğuz: Yüksekova 'nın Hakkari-Van, şöyle söyleyeyim;
Van-Hakkari-Yüksekova arasında üçgende bir yer. Arama noktası var şu anda çok güçlü bir arama noktası var orada.
Oradaki arkadaşlar, vatandaş mağdur oluyor, medyada çok çıkıyor, oradaki arkadaşlara yardımcı olasın aramada ve vatandaşlara davranış açısından. İki gün orada kaldım ben. Orada şimdi anlatacağım çok önemli bir olay var. Yani, uyuşturucuyla ilgili bir olay var. Resmiyim yalnız, oturuyorum çay içiyorum, 06 plaka kırmızı bir Opel araba geldi. İki tane Mehmetçik var, asker dedi ki, çeker misiniz arabayı arayalım, hayır dedi sen beni arayamazsın dedi. Komisermiş bilmiyorum ben. İzliyorum yalnız, bakalım askere karşı davranışı ne olacak. Çekti aratmak istemedi, beyefendi kusura bakmayın ben başçavuşum dedim. Ben burada görevliyim ben size şu anda diyorum ki buraya çekeceksiniz dedim. Arabada o konuştuğum kişiyle beraber 5 kişiydi. Bana dedi ki nasıl ararsınız biz işe gidiyoruz, böyle böyle görevliyiz dedi. Ben de görev yaptım dedim. Sen görev mahiyetini bana azıcık tüyo versene dedim, göster uyuşturucuya gidiyorsan, göster. Bir de bu araba kimin; bu araba emniyetinse, dersin ki arkadaş böyle böyle bir eleman var yanımızda, uyuşturucuya gidiyoruz, numuneyi aldık bir şeyler söyleyeceksin. Bununla kavga ettim ben orada. Kavga ettim bunlar Yüksekova 'ya gideceklerine geri döndüler. Hakkari'ye döndüler. Oradan hiç havaya gelmeden, Bağışlı Karakolu var, o da il merkezine bağlı. Oradan Bağışlı Karakoluna,,, tabii bunlar semaçh mesaj, Astsubay Hüseyin Oğuz görev akabinde Bağışlı Karakoluna geçecektir. Oraya da geçtik. Orada 8 gün kaldım. Orada astsubaylara işte vatandaşa nasıl davranılması lazım, o şekilde konular. Hatta kendim yemek yaptım, bir dana kesmişlerdi, paylara ayrılmıştı, askerlerle beraber yemek yaptım. O es.nada bir yol kesime olayı olmuştu, tabii vatandaştan da herhangi bir şey olmadı, şeyden de herhangi bir şey olmadı, karşı tarafta terör örgütünden de bir şey olmadı. Ben geldim Hakkari merkezine, o arabaya nokta koyuyorum, Yeniköprü 'deki kırmızı arabaya, gelişmeler olacak çünkü.
Başkan: Plakasını da aldınız mı?
ııB HAKANfÜRK
H. Oğuz: 06 kırmızı Opel, geri kalan plakasını almadım ve emniyette şu anda.
Hakkari'ye geldim. Hakkari'ye geldiğimde yarbay Hami Çakır'a telefon ettim, daha evvel Uşak'ta beraber çalışmıştık. Milliyet gazetesinde olsun, Sabah'ta olsun, diğer gazetelerde olsun jet yüzbaşı diye çıkmıştı o zamanlar, bir kadın bir bebeğin cesedinin öldürme olayının faillerini çıkarmıştım en o zamanlar tabii bizde olay olduğu zaman, böyle bir şey olduğunda uzman çavuş astsubay değil de başındaki amir bu �i çıkardı, o da yüzbaşıydı o zamanlar. Öyle bir olay çıkmıştı, ben telefon ettim kendisine, kapıyı kapadım yalnız. Dedim ki komutanım biz burada devletin hiçbir varlığını gösteremiyoruz, burada devlet yok dedim. Ben gittim Yeniköprü 'de böyle gördüm, karakol komutammn çekmecesinde iki kilo esrar gördüm Bağışlı 'da dedim. Biz burada gerçekten hizmet yapmaya mı geldik yoksa hırsızlık yapmaya mı geldik dedim. Vallaha aynen böyle söyledim. Beni Yüksekova'ya aldırabilir misin dedim. Bak orada gözaltılar da var dedim. Ben yardımcı olacağım dedim. Derhal Hüseyin dedi bana. Aynen konuşmamız bu. Yalnız ekim ayının konuştuğum 15.15'i olabilir yani. Tamam, ben paşayla görüşeceğim, tugay komutanıyla dedi. Yalnız beni tanımıyorlar, bilmiyorlar. Bu konuda uzman olduğunu bilen arkadaşlar var, alay komutam biliyor beni vermiyor o göreve. Yazı çıktı 20 Ekim, helikopterle; paşa, korumalar, özel beni aldılar Yüksekova 'ya. Aynen anlattığım gibi, özel . . . indiğimde albay Ersan Aklan, yarbay Hami Çakır, yine bir şahıs vardı yüzbaşı, beni karşıladılar resmi elbiseliydim Hami yarbay beni tamttz. Dedi ki, "�te bizim, Hüseyin ... "
M. Yılbaş: Hangi tarihte Hüseyin? . . H. Oğuz: Tam 20 Ekim 1996 saat ı olabilir, indiğim yer de
dağ komandonun taburu, pistine indim, bir valizim vardı zaten eşyam affedersiniz kaplumbağa gibi her şey oydu, evimi götürmemiştim. Onunla indiğimde beni tanıttı ve ben gittim, resmi elbisemi çıkardım, sivillerimi giydim, sarı bir kazağım vardı, oradaki arkadaşlarla, sorgudakiler, Yüksekova sorgusundaki arkadaşlarla tanıştım. Astsubay Atilla Ateş, sonradan öğrendim ismini kod adı kullanıyordu Oğuz bir de uzman çavuş Mustafa vardı. Gözaltında 37 kişi vardı, onlann içinde en önemlisi Ferhat Duma 'ydı. Neden en önemlisi Ferhat Duma 'ydı; Ferhat Duma kırsaldan gelen silahlı militanlık
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 119
yapmış bir PKK örgüt üyesiydi; ama okuma yazması olmayan bir insandı, içeri girdik, ben oradaki arkadaşlara sorgu sistemini anlattım, sorgunun jop, işkence olmadığını sorguya psikolojik olarak k�iyi tahlil ederek yaklaşılması gerektiğini, genç bir astsubaydı çünkü oradaki, hatta ben Ferhat Duma'yla konuştum, Ferhat Duma'nın ifadesini bizzat ben aldım; ama, ifadeye imza atılmıyor; çünkü, sorgudaki/er imza atmaz, konuştum, fezlekesini de ben hazırladım. Onun yanında uyuşturucudan Kerimoğlu soyadında vardı birkaç kişi, 37 kişi vardı ben hepsini hazırlamam, mümkün değil; çünkü, kayıtları var yalnız orada, o esnada akşam olmuştu, o gün geçti 21 'ine geliyoruz. 21 'inde, taburda yatıyorum, yemeğe para vermiyorum, bir tek sigaramı almıştım, bir karton sigara almıştım; çünkü, dışarı çıkmayacağım diyordum, olay ' /arı biliyordum, bombalamalar falan oluyor biliyordum. Bir ihbar geldi dediler ki, PKK bir vatandaşı kaçırmış. Ben de dedim ki, aman komutanım çok güzel bir olay; çünkü benim hobim, ben dedim ki bu çok güzel bir olay ben dedim varım bu işe, Atilla Astsubay da var dedim, eğer fidye olayı varsa biz bunu çözeriz, biz direk gideriz dedim. Siz bizi korursanız yeter dedim ben, Hami Çakır yarbaya konuştum. Hüseyin acele etme, sen git bir dinlen, sorgudan çıkmıştım çünkü ben. Gittim duşumu aldım, dinlendim, saat 2 falandı; 21 'i bu, Tahir Baskın geldi, iri yarı bir adam, şu anda Anavatanın (İlçe başkanı, orada şahıs benim yeğenim Necip Baskm'ı kaçırdılar şeklinde Hami Yarbayın yanında söyledi. Bu esnada onu söyleyince o anlattı yani, ihbarı başladı olayın artık, kim vardı kaçırırken Necip 'in yanında, İlhami Baskından bahsetmişti. Hüseyin siz devam edin, gerekirse ben sizi çağıracağım dedi. Biz gidip sorguya devam ettik. O esnada korucu Mehmet Emin Ergen çağrıldı, Kadir olarak ismini bildiğim şu anda tutuklu onlar, korucuyu çağırdı Hami yarbayım, onlara sordu, onlar olayı netleştirmedi/er. Öyle bir şey yok, şüpheleniyor çüııkü koruculardan o bölgede. Daha sonra ben Kahramanı tugayın istihbaratında bizzat böyle plan yaparken gördüm, dedim o itirafçı Kahraman buralarda olmasın komutanım. Eğer o buralardaysa dedim vardır bir dümen dedim. Öyle bir şey attı, yalnız, hep değerlendiriyoruz bu kaçırma nasıl olabilir, neden olabilir, kimler kaçırmıştır değerlendirmesini yapıyorduk. Bu esnada Kahramanın orada olduğu çıktı, yani Yüksekova 'da taburda sözde görevli olarak geldiği çıktı, çıktı Kahraman getirildi,
120 HAKANTÜRK
İlhami Baskın o esnada saklanıyor, yani b�ka bir odaya alındı yüzleştirilecek ya, İlhami Baskını görünce renk ath, tamam dedi, tamam deyince Yarbay Hami Çakır, "al Hüseyin sana teslim " dedi. Ben de koluna girdim, Astsubay Atilla 'ya dedim ki "kardeşim gel olay nasıl çözülür bir gör" dedim ben. Aldık sorgu odasına gittik, ben açık konuşacağım işkence falan yapmadık, yaptıysak, tokat attıysam attım diyeceğim; çünkü, ben de hesap vereceğim bir gün gelecek. Şimdi sorgu odalarında iyi karşılanabilenlerin yerleri yarı oturtulur, diğerleri de hücre sistemi vardır, oralarda oturur. Biz tabii koltuklara böyle buyurduğunuz gibi, oturduğumuz gibi oturuyoruz, çay söyledik, üstünde başında ne varsa çıkar dedim ben buna . . .
Y. Topçu: Kahraman'a diyorsun? . . H. Oğuz: Kahraman Bilgece. . . Çıkardı, kahverengi bir
cüzdan çıkardı. Yalnız ben tarif edebilir miyim cüzdanı (cebinden bir cüzdan çıkararak) şimdi cüzdan şöyle efendim, aynı böyle bir cüzdan, şurada bir zinciri var bu cüzdanın. Böyle bir cüzdandı çıkardığında, açtı 1000 dinar cüzdanda . . .
Başkan: Irak Dinarı . . . H. Oğuz: Irak Dinarı, bir tane asker er kimliği, ben bizzat
kendim okudum Hakkari jandarmada er olarak geçiyor diye yazıyor, bir kimlik var. Ömerli Kayagözlü Köyünden Kahraman Bilgiç üzerinde bu Kahraman Bilgiç yani Türkiye Cumhuriyeti Kimliği var. Bu kimliği de Hakkari nüfus idaresinden almış, verildiği tarih falan o kimlikte var. Bunun yanında not defterini açıyorum ben, çok önemli çünkü, irtibatlar kimler, not defterinde şöyle yazıyor; 15 Ağustos 1996 tarihinde beni ara, Yücel Karademir diyor.
Y. Topçu: Yücel? H. Oğuz: Karademir; öyle not yazıyor. Bu Yücel Kara
demir kim dedim. Dedi ki abi o konuya girmeyelim dedi. Bak şimdi konuşuyoruz samimiyiz dedim, 2000 sigarası içiyorum, tuttum buyur dedim bir paket de sigara. Açtık sigarayı, asker girdi, oğlum çay getir bize dedim. Ya sen bizim adamımızsın dedim. Ben ona zarf attım, sen bize yardımcı olacaksın ki, biz bunları temizleyelim. Sen zaten her zaman yardımcı olan bir insanmışsın dedim, ben seninle hatırlarsan tugay istihbaratında görüşmüştüm dedim. He abi hatırlıyorum dedi. O zaman konuş, her şeyi anlat dedim. Bu Yücel Karademir olayından
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 121
başladı, dedi ki abi biz Yücel Karademir'le Çukurca komando taburunda tanıştık. Afyonlu Hilmi, Konyalı Fikret asker bir de Yücel dedi. Uzun müddet ben tanıyorum dedi, ope-rasyonlara gidiyorduk. Ne iş yapıyor dedim Yücel Karademir? Bu ikmal astsubayı dedi. Yani ikmal işlerine bakan bir astsubay. Bununla senin mevzun nedir dedim ben. Yani operasyona katılan birliklerden tanışa, diyeceksin normaldir; ama bu ikmal astsubayı. Sen bununla nereden tanışıyorsun dedim ben. Abi dedi, benim onda silahlarım var, dedi. Ne silahı var dedim? 6 tane lav var dedi o zam1nki anlatımı . . .
Y. Topçu: 6 tane lav? . . H. Oğuz: Lav silahı. Bir sefer atılıyor ondan sonra atıl
mıyor. Yani bir sefer kullanılıyor. Uzi silahım var dedi, birkaç el bombası falan var dedi. Peki ne yapacaksın onları dedim ben? Abi dedi. Biz Ankara 'da bir bankayı soyacağız, dedi. Ya nasıl soyacaksın oğlum mantıksız olma dedim. Mantıklı konuş dedim. Hayır, Yücel abi onu halledecek ve askeri malzemeleri o götürdü dedi. Elbiseleri götürdü dedi, bir de karısından ayrıldı, sözlüsü var, onu ayarladı, ona kimliği de ayarlamış dedi. Onu da arz edeceğim ben size. Peki nasıl olacak dedim? Ben onunla konuştum dedi. Bütün işleri hallettik, biraz sonra alo diyeceğim geleceksin . . . Şimdi çok büyük bir şey, birden inanamadım ben. Tekrardan Atilla korucularla konuşurken, alınmıştı korucularda, Atilla gel bir ağabeyciğim dedim, ya zan altında kalmalıyım, vicdanen hesap vermemiz lazım dedim bak bu astsubay dedim ve biz de silahlı kuvvetler mensubuyuz. Ya Kahraman doğru söylüyor musun kardeşim dedim. Abi niye yalan söyleyeceğim ben dedi. Bulun Yücel Karademir'i, istersen ben cep telefonundan telefon edeyim dedi. Neyse diğer anlatımlara geçtik biz. Burada daha devam edeceğim. Yücel Karademir'le ilgili, sorularınızı alabilirim. Orada kaçırma olayını net anlatmıştı, Necip Baskının olayını net anlatmıştı, onu da isterseniz anlatayım. Yalnız Kahramanın anlattıklarını önce anlatayım ben.
Başkan: Tabii, tabii. . . H. Oğuz: Hamdi Payroz'dan bahsetmeye başladı, kurmay
albay, şu anda Genelkurmayda icra tetkik dairesinde görevde, halen görevde.
M. B. İncetahtacı: Azmi Poyraz? . .
122 HAKANTÜRK
H. Oğuz: Hamdi Poyraz. Y. Topçu: Nerede? H. Oğuz: Genelkurmayda icra tetkik daire başkam. Ben
Trakya 'lıyım, H harfini yutarım kusura bakmayın. Y. Topçu: icra ... H. Oğuz: icra tetkik daire başkanlığında görevli. Şimdi, dedim ki, ya dedim bak Kahraman, burada çok ma
sum adamlar öldürüldü, öldürüldüğünü duydum dedim. Ben bilmiyorum dedim. Bunları sen bak iki senedir tugaydasın, artı itirafçısın dedim, bildiğin, yaşadığın, gördüğünü anlatır mısın? Tabii anlatacağım abi dedi. 9 tane olay anlattı bana o zaman. Hamdi Poyrazla ne biliyorsun dedim ben ona. Birinci olay, o şekilde yazdık. Hamdi Poyraz, ben Kemal Ölmez, İsmet Ölmez, bir Kuzey Iraklı, sözde haber elemanı olarak geçinen bir şahısla beraber bizi Çukurca Çzğlıya gönderdi dedi. Neden gönderdi dedim? Vallaha abi detayı İsmet biliyor dedi. Biz gittik, Çığlıda İsmet'in akrabaları vardı, onlar orada kaldılar, ben Çığlz 'da askeriyede kaldım. O Kuzey Iraklı gitti Kuzey İrak'a dedi. Birgün bekledik dedi, ertesi gün geldi, elinde bir çuval vardı dedi. Şimdi çuval var deyince, görmediğim için ben ona tarif ettirmeye çalışıyorum, kendileri İsmet'le beraber Hamdi Poyrazın yanına götürdüler. Bu çuvalda çıkıntı, girinti şekil var mıydı dedim, neye benzerdi sence dedim. Abi dedi, oha oha dedi silah olabilir dedi. Peki dedim içinde uyuşturucu olamaz mı dedim. Zannetmiyorum dedi yani. Ama silah olma ihtimali çok büyük dedi. Ne oldu dedim devam et. O Kuzey Iraklı orada kaldı dedi. Biz geldik, yalnız dedi bak, bunu unuttum, dedi, aynen söylediği tabir, bunu unuttum biz tugaydan görüştüğümüz Hamdi Poyraz bize kağıt yazdı dedi. Kağıt not Y<fZdı de�i, yolda arand�9ımzz zaman rahat geçelim diye dedi. Ismet Olmez, Kemal Olmez, Kahraman Bilgiç o çuvalı alırlar, İsmet'le beraber -ağır bir çuval- ikisi beraber tugay karargahına Hamdi Poyrazın odasına götürürler ve bırakırlar. Hamdi Poyraz olayından bir tanesi bu, anlattığı o, tabii, ben bilmiyorum başka, Kahraman Bilgiç'in anlatımı bu.
Ondan sonra geldi "abi ben konuşursam yanlış olmaz mı" dedi. ''Anlat" dedim. Devam ediyor, Mehmet Emin Yurdakul'a geldi olay. Mehmet Emin Yurdakul'la beraber . . .
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 123
M.B. İncetahtacı: Binbaşı olan. H. Oğuz: Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul . . . . ve dedi ki "Aşağıkonak Köyünde, Özel Harekat, biz,
operasyonda idik abi. Köy araması yapılıyor idi. Köy araması esnasında, ben, kümesten 13 kilo eroin, 4 tane tabanca kendim çıkardım " dedi. "Peki, ne oldu o tabancalara " dedim. "Mehmet Emin Yurdakul Binbaşıya verdim. Mehmet Emin Yurdakul Binbaşı, bunun bir tanesini Ali ihsan Zeyda -şu anda belediye başkam- Ali ihsan Zeydan 'a eşine hediye etti" dedi. "Diğerleri ne oldu " dedim. "Bilmiyorum" dedi. "Peki eroin ne oldu " dedim. ''Abi, eroinin 8 kilosunu, en son, sen de biliyorsun -ben, ona "biliyorum " dedim; ama, bilmiyordum- İzmir'de bir astsubay yakalandı ya" dedi "He" dedim. "O astsubay, Mehmet Emin Yurdakul'un taburunda idi. Ben onu tanıyordum; ama, ismini bilmiyordum" dedi. Durdum yine. "Peki astsubay Mehmet Emin Yurdakul'u söylememiş mi" dedim. ''Abi, söyler mi; ben biliyorum, Mehmet Emin Yurdakul'un karısı, ya 480 olacak, 580 milyon parayı onun karısına gönderdi söylememesi için " dedi. Mehmet Emin Yurdakul'la ilgili bir tanesi bu.
İkincisi -o zaten dergide de çıktı; hatta, yaşlı adamcağız televizyonda da konuştu- iki çobanın öldürülmesi, üçüncüsünün de namaz kılınarak öldürülmesi olayı var. Şimdi, bunlar yine bir operasyonda; ama, hangi köyde olduğunu bilmiyorum; Kahramanın anlatımı, tabii, ben şey olmasın. İki tanesini öldürüyorlar, bir tanesi de yalvarıyor yaşlı adamcağız "arkadaş, bak, benim iki tane oğlumu PKK şehit etti. Gelin öldürmeyin, ne olursunuz. Ne isterseniz ben size vereyim, diyor. Kahramanla Mehmet Emin yan yana bunları konuşurken. Mehmet Emin "bak kardeşim, biz ikisini öldürdük. Eğer, bunu öldürmezsek, bizim başımıza bela olur, tanıklık yapar" diyor. Adamcağız da diyor ki "bari, iki rekat namaz kılayım. " Aynen böyle. Namazım kılıyor ve arkadan yaşlı adamı vuruyorlar. Kahraman'ın anlatı mı bu. Vuruyorlar dediğim, vatandaş da yerini merini · biliyor bunun, yani ne şekilde olduğunu.
Ondan sonra, Kahramanın Mehmet Eminle ilgili anlattıkları bir başka olay; iki tane gencin öldürülmesi. Zannedersem, Esenderem yolu olması lazım. Mevsim kış, karlı bir zamanda atılması olayı var. Onu da anlatmıştı o zaman Kahraman
124 HAKANTÜRK
Bilgiç. Sadece, böyle oldu dedi, ben de size o şekilde arz ediyorum.
Üçüncü bir olay. ''Abi ya onu anlatayım mı " dedi. "Ne varsa anlat" dedim. 'Ya, bir Abdullah Canan olayı var, ben, onun nasıl olduğunu net biliyorum " dedi.
Y. Topçu: Abdullah Canan. H. Oğuz: Evet. ''Abdullah Canan olayı " dedi. Ben, Abdullah
Canamfalan tanımam, bilmem; yani, ben oraya gittim. "Nasıl olmuş anlat" dedim. Şimdi dedi ki ''Abi, acaba, o olayın o şekline tam girsem mi?" 'Ya, ne biliyorsan anlat" dedim. ''Ama, ben para da aldım. Şimdi, o olayda para da aldım" dedi. "Kaç para aldın" dedim. "Ya, Yakup Ediş var. Yakup Ediş 'in evine Mehmet Canan geldi. O zaman 24 bin marka pazarlık etmiştik. 7 bin markını Yakup Ediş'e bıraktı ben daha sonra alacağım diye. Bunu, Buhrah Ölmez var, Kemal'in kardeşi şu anda Hakkari'de, ben tanıyorum kendisini ona verdim" dedi. "Peki, niye verdin ona" dedim. ''Abi onlarla beraberiz. Niye vermeyeceğim onlara; onlarla beraberiz. Yoksa, ben bu Vjten şey alamam. Ben nasıl geçiniyorum. İsmet Kemal telefon ediyor, onlar telefon ediyor, PKK adına siz örgüte şunu bunu yapıyorsunuz, o şekilde" dedi. Daha detayına geleceğim. "Peki, ondan sonra ne oldu " dedim. "Otel Şenler var, otel Şenler'e geldiler ben görüştüm. Yalnız, bir hafta taburda kaldı. Taburda sorgulandığım biliyorum. Bana "söyleme" dediler" dedi. Ben biliyorum; çünkü, sürekli istihbarat birimlerinde Kahraman Bilgiç. "Bana şey olmaz mı, ben zor durumda kalmaz mıyım bunları anlatınca " dedi. "Sen, anlat temizlen; yarın senin başına kalır bu, Kahraman Bilgiç öldürdü derler" dedim. O zaman "anlatayım ahi" dedi. "Mehmet Emin Yurdakul iki tane adam getirmişti. Yalnız onları asker olarak tanıttı, ikisini de üsteğmen olarak tanıttı; üsteğmen değildi bunlar, tetikçiydi" dedi. O zaman, yine durdum ben. "Nerede kaldı onlar" dedim. Dedi ki "orada yatıp kalkıyorlar abi, taburda. "
M. Yılbaş: Mehmet Emin, Jandarma mensubu değil. H. Oğuz: Değil, değil; piyade bir binbaşı. M. Yılbaş: Tugaya bağlı. H. Oğuz: Tabii; dağ komando tugayının bir ünitesi olan
taburda tabur komutam o zamanlar. Bu Abdullah Canan ola-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 125
yında para aldığını, kendisinin yardımcı olabileceğini, Esat Cananı tanıdığım söyledi, Mehmet Cananı tanıdığım söyledi. Yakup Ediş 'le beraber konuştuklanm söyledi. Şenler Otelinde oturup konuştuklarım söyledi. Bu kadar anlattı Abdullah Canan olayım. Yani, taburda ...
Başkan: Öldürüldüğünü falan anlattı . . . H. Oğuz: Tabii, öldürüldüğünü, bir hafta taburda kaldı
ğım, taburda öldürüldüğünü .. . Başkan: Kimin öldürdüğünü, nasıl öldürüldüğünü . . . H. Oğuz: "Onu, Mehmet Emin, bir de yanındaki üsteğmen
olarak tanıttığı kişiler bilir abi. Ben tanık oldum, tanık olduğum olayları anlatıyorum" diyor. "Mesela, yaşlıya, vicdanen rahatsız oluyorum. Namaz kıldı, yaşlı adamcağız, suçsuz, hiç günahı yoktu " diyor.
Y. Topçu: Acaba, Cem Ersever ve yanındakiler buna JITEM demekle, sizin anlattığınız, birtakım kanşık ve ldrli işlerde, kendilerine güç verir düşüncesi mi. . .
H. Oğuz: Evet. . . Evet.. . H. Dilekcan: Yalnız istihbarat dense, kimse anmayacak,
terörle mücadele deyince mesele değişiyor, işleri kolaylaşıyor. O gayrikanuni yaptıklan işlerde kolaylaşmış oluyor.
H. Oğuz: Zaten gündemde bir terör olayı var; terörle mücadele eden kişilerin etkin konumu var; sıradan bir karakol komutanının ne konumu olacak; ama, terörle mücadele deyince, gözaltılar( falan var ya, 30 gün gözaltına alması, o tür bir havası var yani.
H. Dilekcan: Bu tür düşüncesi olanlar, yani, jandarmanın içinde bu tür düşüncede, kendilerine JİTEM, değişik bir isim, hava verenler, bahsettiğiniz tarzlardaki ol\iylarda çıkar temin etmeye yönelik bir ekip mi vardı?
H. Oğuz: Öyle bir ekip .. . Evet .. . Evet .. . İlk zamanlar azın
lıkta dahi olsa, bira ra lağvedilmesi düşünülüyordu, lağvedildi, bu tür kişiler arındırıldı zaten oradan. Cem Ersever de emekli oldu mecburen.
H. Dilekcan: Öyle bir ekip vardı diyorsunuz; ancak, bir de Veli Küçük diye bir isimden bahsettiniz, bu Veli Küçükle irtibat halinde, telefonlaşırken falan . . .
126 HAKANTÜRK
H. Oğuz: Telefonla görüştüm ben . . . H. Dilekcan: Bu Veli Küçük, Jandarma istihbaratından gö-
rev almış mıydı? H. Oğuz: Tabii, aldı biliyorum. H. Dilekcan: Hangi birimde? H. Oğuz: Onu tam bilemiyorum; taşrada olabilir. H. Dilekcan: Merkezde değil. H. Oğuz: Diyarbakır'da olmuş olabilir. H. Dilekcan: Diyarbakır'da çalışmış mı? H. Oğuz: Bilemiyorum . . . Şey olmasın, zan altında kalma
yalım, istihbaratta çalıştığını biliyorum, etkin bir görevde kaldığını biliyorum, ama, A ilinde, B ilinde, şu görevdeydi falan, onu bilemiyorum.
H. Dilekcan: Peki, böyle olaylarla, bahsettiğiniz General Veli Küçük Doğan Erşahin, o Kocaeli'de bulunduktan sonra bazı olaylar arttı diyorsunuz. Yanlış yapanlar daha sonra temizlendi diyorsunuz ama, bu şahıs general olmuş . . .
H. Oğuz: Ben şöyle bir atıfta bulunabilir miyim . . . Bir çizgi çizin teğet, buraya iyileri koyun, buraya kötüleri koyun; iyilerle kötüler denk olduğu zaman ne olacak, başarı olacak; ama, şu anda o tür kötü insanlar çoğunlukta, tabii general olacak.
H Dilekcan: Nasıl? H. Oğuz: Kötüler çoğunlukta . . . H. Dilekcan: General olmaya karar veren kim yalnız . . . H. Oğuz: Onun kanadındaki adam çok . . . D. Sağlar: Birbirlerini ekibi diyorsunuz yani, çete diyorsu
nuz. H. Oğuz: Tabii, ne olacak yani! .. Cevap verebildim mi ora
da size ben? Beni, zaten buradan, Meclisten çıkınca temizlemezlerse iyi yani.
H. Dilekcan: O hususta ben size şunu söyleyE.yim, konuşmayanları konuşmasın diye temizlerler, konuşanlıı;: artık konuşmuştur; konuşursanız, temizlenmeme konusunda daha garantilidir yani ; eğer bildiğiniz bir şey varsa, anlatın korkmayın . . .
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 127
H. Oğuz: Cem Ersever'i herkes diyor ki, işte Jandarma Genel Komutanlığının diğer elemanları temizledi; alakası yok; Cem Ersever'i Habur Gümrük Müdürünün oğlu temizledi. Neden? Çünkü, para alışverişi vardı, büyük para olayı vardı. Cem Ersever, benim gibi, toplantıya mahkemeye gelirken, takım elbisesi giyen bir insan .. .
Y. Topçu: Kim, kim temizledi? H. Dilekcan: Habur Gümrük Müdürü'nün oğlu, Kemal ol-
ması lazım ismi . . . S. Pişkinsüt: Şu anda nerede? H. Oğuz: Bilmiyorum . . Başkan: Bildiğini anlat . . . H. Oğuz: Ben bildiğimi şöyle yani . . . içeride konuşulanları
anlatayım, duyumlarım ve konuştuklarım. Cem Ersever'in bir mahkemesi varmış, mahkemeye gelecek, takım elbisesiyle beraber çıkmış mahkemeye gelmeye hazırlanıyor; Cem Ersever'i kolayca tuzağa düşürmeleri mümkün değil, çünkü çok uyanık birisi, kişi olarak görmedim ama, bildiğim kadanyla çok uyanık birisi, faka bastırılacak bir insan değil. Bunu alıp sorguluyorlar, yani, ölümü .. . Kafasına sıkma falan, sonradan yaptılarsa bilmiyorum ama, şırıngayla . . . Bu şırınga sorgusunu da herkes bilmez.
Başkan: Şırınga olduğunu sen nereden biliyorsun? H. Oğuz: Konuşulan o . . . içerideki otopsi raporundan oku
yanlar o şekilde kom1şuyor. Y. Topçu: Habur Gümrük Müdürü'nün oğlu . . . H. Oğuz: Onun tarafından öldürüldüğünü biliyorum ben.
Kemal olabilir belki, öyle hatırlıyorum, net bilmiyorum; net olmayan şeye net demem. -..
Y Topçu: Ben Habur Gümrük Müdürü'nün tanıyorum. M. Yılbaş: Kimi sayın Bakanım? Y. Topçu: Sinop'ta Gümrük Muhafaza baş Müdürü Ali Bal
kan. D.F. Sağlar: Ali Balkan'ın oğlu mu? H. Oğuz: Vallahi bilmiyorum onu . . .
128 HAKANTÜRK
D.F. Sağlar: Oğlumu, şoförü mü? H. Oğuz: Onu biliyorum, belki şoförü de olabilir, bilmiyo
rum; ben oğlu olarak biliyorum. D.F. Sağlar: Peki siz bunları nereden duydunuz? Yani, bu
sizin aldığınız istihbarat.. . H. Oğuz: Bizim de iyi arkadaşlarımız var. Hepsi yani o
istihbarat biriminde görevliyse, şey değil ki, ülkesini seven çok insan; not alıp daha sonra konuşabilecek... Bakın siz tanık olun, daha sonra çıkıp konuşacak insanlar da . . . Ben çünkü bir önderlik yapmış oldum, çıktım konuştum, daha sonra gerçekleri anlatacak çok insan çıkacak. Ve bildiklerini anlatacak . . .
D.F. Sağlar: Bakın siz Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kahraman, şerefli bir mensubusunuz; söylediklerinizin hepsi son derece önemli; inanıyorum ki, bunlar önemli bir bilgiye, hatta belki belgeye, daha doğrusu direkt konuşmalara dayalı olan sözler; bu söylediklerinizle en son Cem Ersever'in öldürülmesiyle ilgili bilgi de çok önemli; bunu nereden aldınız, nasıl öğrendiniz; sadece arkadaşlarınız mı söyledi? Niye sonra, sizin bildiğinizi Genel Kurmay bilmiyor ya da Jandarma Komutanlığı . . .
H. Oğuz: Hayır biliyor da onlar, asker olduğu için pek açıklamak istemezler.
D.F. Sağlar: Yapanı niye saklıyor, yapanı saklamak da hırsızlık değil mi?
H. Oğuz: Ama, Cem Ersever'le beraber takıldığı adamlar varsa başka, onlar da çıkacak ortaya.
D.F. Sağlar: Kim onlar? H. Oğuz: Bilmiyorum. Y. Topçu: Bir teklifim var Başbakanım. Bir ara sizin sor
duğunuz soruya Veli Küçük nasıl general oldu cevabında, "bir çizgi sizin altında iyiler var, üstünde kötüler var; kötüler çoğunlukta" tabir ettiler; izin verirseniz zabıtlardan çıkaralım.
M. Yılbaş: Hayır efendim. Y. Topçu: Şundan dolayı söylüyorum: Kötüler çoğunlukta
dediği için . . . H. Oğuz: Hepsi için, geneli için demiyorum ben . . .
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 129
D.F. Sağlar: Kimi koruyoruz ben anladım arkadaşlar . . . Y. Topçu: Koruma meselesi değil, kimseyi korumuyoruz . . .
Ben, koruma anlamında söylemiyorum. Bu söz arkadaşımız için yann askeri ceza mahkemesinden bilmem nereye kadar giden bir yargılamaya vesile olur; ben hukukçuyum, açın askeri ceza mahkemesi şeylerini bakın! Ben kendisi için söylüyorum, ben kimseyi koruma falan sadece o kısmını . . .
D.F. Sağlar: Zabıtta kalmasını istiyorum. Y. Topçu: Hayır diyorsunuz . . . Başını derde sokar ama .. D.F. Sağlar: Arkadaşımızın başını derde sokacağını zannet-
miyorum, bir duyumu anlatıyor. Y. Topçu: Hayır . . . Hayır . . . Bir ordu mensubu olarak. . . D.F. Sağlar: Bu olaylann hepsi doğruysa, bu olaylara . . . Y. Topçu: Onu söylemiyorum, bir kanaat söylüyor, kanaat .. .
Diyor ki, Veli Küçük nasıl general oldu; çünkü, mensup olduğu kurumda kötüler çoğunlukta diyor .. .
H. Oğuz: Ekip işi, onu general yapacak ekibi var. H. Dilekcan: Veli Küçük'ü lanse edenlerin, çoğunlukta olan
bir general olma noktasında onun hakkındaki referanslar noktasında gibi anladım ben. Yoksa, tepedekilerin çoğunlukta olduğu . . .
Y. Topçu: General oluyor adam, general. . . Şurada general oluyor .. .
H. Dilekcan: O anlamda şurayı kastederek söylenmiş bir söz anladım ben yani.
Y. Topçu: Siz bilirsiniz, ben kendisi için söylüyorum; bana göre zabıtta olmaması gerek.
H. Dilekcan: Veli Küçük Sinop'a general o'tdu. Y. Topçu: Sinop'ta general olmadı yalnız .. . H. Dilekcan: Sinop'un generali burada, pardon .. . Y Topçu: Sinop'a general olmadı, Ali Balkan Sinop'ta Güm
rük Muhafaza Müdürü .. .
130 HAKANTÜRK
H. Oğuz: Dikkat edin! Bağlantıyı kurun . . . O bölgenin bölge komutam Veli Küçük, Ali Balkan da orada, orada Gümrük Müdürü . . .
H. Dilekcan: Ben onun için . . . Y Topçu: Sinop'a değil, Giresun'da Karadeniz Bölge Komu
tanı, yalnız, Ali Balkan, Sinop'a geleli üç yıl oluyor. H. Oğuz: Peki ben şunu söyleyeyim, Mustafa Zeydan 'm
oğlunun şu anda kırsalda olduğunu, kendisi gelip, Mecliste bir milletvekili değil mi "benim oğlum PKK'da tabur komutam " kendisiyle görüşüyor, neden gidip getirmiyor İran 'da karısının yanından onu Mustafa Zeydan, Rüstem kod, Yücel Zeydan, gitsin getirsin, madem mücadeleyse . . . Ve orada bütün ihaleleri Mustafa Zeydan 'm akrabaları alıyor. Nasıl alıyor? PKK ile anlaşmalı. ispatı var... Gayet basit. Yücel Zeydan kırsalda, abisinin adı da Rüstem; araştırın.
H. Dilekcan: Şimdi, şuraya dönmek istiyorum ben, tekrar; orayı atlayalım, ondan sonra bir soru daha var . . .
Başkan: Bu konuda daha açıklayıcı bilgin varsa, laf ortada kalmasın; devam et . . .
H. Oğuz: Mustafa Zeydan 'la ilgili . . .
Başkan: Bir laf attın ortaya .. . Tabii. . . H. Oğuz: Ben onu açıklayayım. Mustafa Zeyda 'nm belki
bir tane kadınla evlendiğini biliyorsunuz değil mi? Uç tane eşi var, birisinin öldüğünü ben size söyleyeyim. Bir karısı İranlı ve İran 'da dayısıyla sürekli görüşüyor Yücel Zeydan, oradan da telefonla görüşüyor; Mustafa Zeydan 'ın oğluyla telefonla görüştüğünü de biliyorum.
H. Dilekcan: Peki şurayı açabilir miyiz . . . Bu konudaki istihbarat bilgisine dayalı olarak mı söylüyorsunuz, duyumlara göre mi söylüyorsunuz?
H. Oğuz: Duyum değil, istihbarat bilgisi; net kayıt bu. H. Dilekcan: Net olarak. .. H. Oğuz: Net tabii ... Öyle şey mi olur ... Dağlıca'mn tabur
komutam, Yüksekova Dağlıca tabur komutam . . . Rüstem kod, Yücel Zeydan . . . Yüksekova Dağlıca köyü var; bu bölgenin tabur komutam Rüstem kod, Yücel Zeydan; bu da kim, Türkiye
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 131
Büyük Millet Meclisinde Mustafa Zeydan 'ın oğlu. Terör örgütü PKK'nın tabur komutanı halen .. .
H. Dilekcan: Daha önce, tabur komutanı olmadan önceki, PKK'ya katılmadan önceki statüsü neydi, yani halk arasında ne olarak biliniyordu, Zeydan'ın oğlunun dışında, herhangi bir yerde görevli miydi?
H. Oğuz: Kim? H. Dilekcan: Yücel Zeydan. H. Oğuz: Van 'da çalışhğını falan biliyorum ben, fazla bir
ön yapısını bilmiyorum; yalnız kesinlikle, kırsalda PKK adına tabur komutanlığı görevini yapıyor. Amca çocukları da korucu kendileriyle görüşüyorlar ve o bölgede terör örgütü PKK neden eylem yapmıyor; işte bundan eylem yapmıyor.
Başkan: Bir de ihale filan işi.. . H. Oğuz: Onu diyeceğim ben. Bakın şimdi Hakkari'de - ben
incelenmesini isterim şahsen, bir vatandaş olarak istiyorum şu anda bir yahlı bölge ihalesi var, ben hep takip ediyorum - şu anda beni ne kadar gözalhna alsalar da benim irtibatlarım devam ediyor. 100 milyarlık bir ihale olayı var, ölen bir şahsın üzerine müteahhitlik karnesi olmasına rağmen, o ihale Mustafa Zeydan 'ın akrabaları tarafından alınmışhr, yahlı bölge ihalesi.
Başkan: Yatılı bölge . . . H. Oğuz: Okul ihalesi olarak biliyorum.
; Başkan: Milli Eğitim Bakanlığı'nın mı? H. Oğuz: Olabilir, bilmiyorum. Zaten, Mustafa Zeydan 'ın
bir oğlu da Sağlık Bakanlığında müsteşar falan olabilir, Sağlık Bakanlığında görevli.
H. Dilekcan: Kaç tane aşiret var? H. Oğuz: Piyanis var, Doski var üç tane Yüksekova'da
büyük aşiret var. H. Dilekcan: Peki Ceylan hangi aşirete bağlı? H. Oğuz: Piyanişten olması lazım. H. Dilekcan: Peki, bu fidye olaylannda veya benzer olaylar-
da aşiret ayrımı olmuş mudur? \
HAKANTÜRK
H. Oğuz: Önceki bir olayda, aşiret birbirine giriyor, şu olay var: Fakin Mengeç'in yanında bir kuyumcu var, kim olduğu bilmiyorum, adamla görüşmedim, fakat ağabiyle beraber konuştuğumuzda, onun oradaki anlatımlar, bir para olayı var, o tahkikat yapılmış zaten, o savcı var bir tane, kimse bilmiyorum, o çıksa bütiin olayları anlatacak, bir savcı var . . .
Başkan: Nerenin savcısı? H. Dilekcan: Yüksekova'nın, bu olcwlar olduğu zaman bir
savcısı va_r, ben ismini bilmiyorum . . . Başkan: Tarih söyle . . . H. Oğuz: 95. Başkan: Bayan mı erkek mi? H. Oğuz: Erkek. Başkan: Hangi tarihte? H. Oğuz: 95 yılı ve önceki. H. Dilekcan: O savcının bildikleri . . . H. Oğuz: Savcı giderken de oradaki olaylarla ilgili dosya
götiirdüğünii biliyorum ben. H. Dilekcan: Peki, o savcıda gittiğini tahmin ettiğiniz bil�
giler, size halen duyum olarak gelen bilgiler . . . H. Oğuz: Faili meçhullerin kimler tarafından, ne şekilde
ycıpıldığım, Ali İhsan Zeydan 'la Mehmet Emin Yurdakul'un vatandaşları Mehmet Balkzz'la beraber nasıl toplayıp gözaltına alındığım, kimlerden kaç para alındığına dair bilgiler olduğunu tahmin ediyorum.
H. Dilekcan: Bu Piyanişten aşiretinin . . . H. Oğuz: İçinde olmadığını mı, olduysa ne kadar oldu,
nasıl sıyrıldığı sorusuna ben size yanıt vereyim. H. Dilekcan: Onu öğrenmek istiyorum ben yani. H. Oğuz: Onu arz ediyordum demin size . . . Fakin Mengeç'in
yanında bir kuyumcu var, o kuyumcudan bir altın alma olayı var, işin içinde bir de asteğmen var· taburda; asteğmen, hatta o vatandaşı, mağduru sanık olarak savcılığa çıkarıyorlar ve tutuklanıyorlar; bu olay orada belgeleri falan var. O vatandaşın da orada kuyumcu dükkanı var. Bunu da Piyaniş aşire-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 133
tinden birkaç kişi yaptığı için, aşiretler arasında ikinci bir husumet doğması, aşiretin ileri gelenleri devreye giriyor ve barıştırıyorlar . . . Öylece kapanıyor yani.
H. Dilekcan: Peki, Pişanisten aşiretinde korucu sayısı hakkında bir bilgi . . .
H. Oğuz: Korucu sayısı 9 bin falan olabilir. H. Dilekcan: Peki, bu koruculann PKK ile müsademesi
oldu mu? H. Oğuz: Piyan işten olmaz; çünkii, Yücel var devrede. H. Dilckcan: Oldu mu diyorum yani? H. Oğuz: Olmuş olabilir yani, ben net bilmiyorum; olmuş
olabilir. H. Dilckcan: Peki diğer aşiretlerden . . .
11. Oğuz: Mesela Jirki aşireti var, her şeyini veriyorlar. Beytüşşebap'tan gelen Jirki aşireti var, 200 kişilik ekibi var onların, dört dörtlük mücadele.. . Topal bir insancağız var orada, bir arabası var, kendi dahi gidiyor, yaşlı bir adamcağız var, onlar da orada mücadele ediyor, Jirki aşireti . . .
H. Dilekcan: Yani, Jirki'nin d ışında . . . 11. Oğuz: Var . . . Var . . . 23 aşiret var biliyordum da yani,
diğerleri, irili ufaklı aşiretler var . . . Koruculuk sistemini o soruya atfen hemen söyleyeyim: koruculuk sisteminde, korucubaşı, takım komutanı, arl1, elemanları . . . Siz bilmiyorsunuz, yanlış anlamayın, bilmediğinizi biliyorum, aydınlatayım. Korucubaşı, aynı zamanda tim komutanlarından vekalet alır, ne vekaleti, maaşları, özlük haklarıyla ilgili tüm komutanı aynı o şekilde; yani, korucu olan, gerçekten dürüstçe korucu olup mücadele edenlere işte bir çuval un, şeker, çay alımp o şekilde göliiriiliir verilir; korucubaşı, tüm komutanları ne göreve gider, ne bir şey; altlarında 1'oyotalar var, sıfır, hem de yeni çıkmış, benim arabam olmadığı için bilmem, bilgisayarlı falan filan bir şeyler söylüyorlar. Yani, orada öyle bir rahat olayı var.
il. Dilckcan: Peki, Yeşil ile ilgili olarak .. . il. Oğuz: MHP'de de ilçe başkanlığı yapmış birisi . . . H. Dilckcan: Bağlantısı, nasıl . . .
134 HAKANTÜRK
H. Oğuz: Önce polisle irtibatta bu. Artık, polisler arasında ne geçtiyse bilmiyorum; daha sonra JİTEM'e atlıyor, şu anda da MİT'in elemanı bildiğim kadarıyla.
H. Dilekcan: Polisten kastınız, Özel Harekat timi mi? H. Oğuz: Yok. . . Yok ... İstihbarat birimi. Özel harekatın
istihbarat konumu olmaz. Özel Harekat sadece dağlarda gezebilen bir birimdir yani, onun istihbarat konusu olmazÖzel Harekatın olmaz.
H. Dilekcan: Peki bu Yeşilin PKK itirafçısı olduğu sene veya yıl . . .
H. Oğuz: PKK'nın itirafçısı değil ol. Hiç alakası yok. Elazığ Emniyetince gözaltına alınmış Bingöllü 'dür. Çocukluğu Elazığ 'da geçmiştir. Herkes Elazığlı biliyor, Elazığlı değil.
H. Dilekcan: Peki, Yeşilin karıştığı şu şu olaylar. Ye§i ! 'in içinde olduğu olaylar diyebileceğiniz . . .
H. Oğuz: iki tanesini biliyorum. Bir Vedat Aydın'ın olayını anlatımlardan biliyorum yalnız. Diyarbakır'dan. Işte dedim ya, üç kişi bunlar alıyor, bir tanesinin Alaattin Kanat olduğunu söylediler; ama bilmiyorum net değil. Birisi kesin Yeşil. O zaman Özel Harekat elbisesiyle kapıyı çalıyor ''polis " diyor. Bizim vatandaşımız da resmi elbiseye saygılı ya. O şekilde çıkıp alıp, götürüp infaz ediyorlar, yani resmi elbiselerle alınıp Yeşil'in komutasında. Götürüp infaz ediyorlar . . . Adam çok rahat tabii. İki tane tabancası var adamın, cep telefonu var. Telsizi var . . .
Y. Topçu: Özel Tim'le nasıl ilişki kurmuş Yeşil? H. Oğuz: Ama şimdi, şöyle söyleyeyim ben size: Ben Genel
Komutanlığa girerken kimlik gösteriyorum, bir de telefon ediyorlar, diyorlar ki "böyle, böyle bir astsubay gelmiş, görüşmek istiyor. " Bir kart veriyorlar, tekrar gidip bir kart daha alıyorum, ama, Yeşil geldiği zaman kapıda karşılanıyor, koluna girilip götürülüyor. Yeşil böyle bir adam, konumu olan bir adam.
H. Dilekcan: Peki, bu bilgileri verirken, siz Yeşili hiç gördünüz mü?
H. Oğuz: Yeşili ben bir sefer gördüm. Malatya'da İl Jandarmada "Yeşil" dediler. 3 kişi gelmişlerdi. Bıyıkları vardı,
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 135
esmerdi, ı.85 boylannda, telsiz telefonlanna benzer orijinal bir telefon cihazı vardı onda. Bir el çantası vardı, MHP şeyi vardı: çantasının üstünde . . . H. Dilekcan: Konuşmuşluğumuz oldu mu?
H. Oğuz: Hiç olmadı; çünkü yorgundum. Doğanşehir'den gelmiştim ben. Oradan gelmiştim, yorgundum, nöbetçi subayıyla çay içiyorduk. O alay komutanım sordu "Yaşar Ercan " deyince durdu. Yaşar Ercan diirüst bir adam çünkü "Görüşecektik" falan dedi, ben anladım tiplerini görünce başka bir düzen diye. Yan taraftan telefon ettim, komutanım böyle böyle 3 kişi geldi. "Bana bak, Yeşil buraya gelecek, oysa bilmem ne yap yap mazeret uydur, gönder, sen de kaç oradan " dedi. Beni çok severdi; çünkü halen görüşiiriim.
Y. Topçu: Peki, bunun özel timle ilişkiyi nasıl ilişki kurduğuna dair bir bilginiz var mı? Yani, polisle her gittiği yerde jandarmayla bu derece içli dışlı nasıl olur? Tanımak başka, jandarma veya polisin her tanıdığını içine alıp onunla beraber eylem yapmaya yahut da onun eylemlerine arka çıkmaya falan böyle bir şey içerisinde mi, böyle bir fikrin, böyle bir düşüncenin içerisinde mi?
H. Oğuz: Değil Şimdi, şöyle bir şey; ben sizi tanıyorum, diyorum ki Fikri Bey 'e, Yaşar Bey gelecek böyle böyle, bizim arkadaşımız, evveliyatımız var, sen fazla soru sorma ona diyorum ve sizi gönderiyorum Yaşar Bey'e. Sonra Fikri Beyle karşılaştığımız zaman diyorum ki bana bak, böyle böyle bir olayımız olmuştu, bizim icraatımız, senin haberin olsun, ona göre dikkat et diyorum. Fikri Bey 'le beraber aynı icraata girmese bile anlatıyor. Fikri Bey'den ayrıldıktan sonra Mehmet Bey 'in yanına gittiği zaman Fikri Bey'le beraber böyle bir icraatımız oldu, olmasa da bulaştırmış oluyor.
Y. Topçu: Şimdi, sevgili kardeşim, Yeşil dediğiniz adam, bize ulaşan bilgiler, basında medyada yer alaiı şekliyle bu komisyona gelen bilgiler, hariçten duyumlanmıza göre adeta güneydoğuyu kasıp kavurmuş, Malkaçoğlu gibi. Sonradan oradan çıkmış, İstanbul'a gelmiş . . .
H. Oğuz: Veli Küçük Kocaeli Alay Komutam olunca bir tarafa kaydı.
H. Dilekcan: Cem Erse ver, Suriye'ye gidip geliyordu dediniz.
136 HAKANTÜRK
H. Oğuz: Cem Ersever'in karısı Suriyeliydi zaten. Suriye gizli servisiyle en son irtibata geçince ondan sonra tıklama olayı oldu, öldürme olayı oldu. Ondan sonra onu Jandarma Genel Komutanlığı dışladı. Cem Ersever bana göre bir vatan hainidir. Suriye Gizli Servisiyle irtibata geçiyor, ondan sonra buradan bir ona espiyonaj ve kontrespiyonaj diyoruz. Yani, bizim buradaki bilgileri götürüp Suriye'ye şey yapıyor. Beni, bu durumda Silahlı Kuvvetler dışlasa bile benim gidip Türkiye Cumhuriyetinin aleyhinde olan bilgileri oraya, Suriye'ye götürmem. Onun yaptığı olay o. Herkes diyor ki Cem Ersever yaramaz bir adam.
H. Dilekcan: Peki, bu Cem Ersever'in . . . H. Oğuz: 2 sene yedi, ondan sonra para tatlı gelince . . . H. Dilekcan: Veli Küçük'le bir bağlantısı olduğunu
söylemiş. H. Oğuz: Muhakkak var tabii . . . Veli Küçük tanır kendisini. H. Dilekcan: Benim kafam allak bullak oldu şimdi. H. Oğuz: Kafanız allak bullak olmasın. Ben s aydır sürekli
olarak . . . Ben 20 senedir devleti korudum, şimdi kendimi korumaya çalışıyorum.
H. Dilekcan: Ben bağlantı kuramıyorum. Y. Topçu: Veli Küçük'le ikisi aynı yerde bulundular mı?
Yani, Cem Ersever'in görev yaptığı yerde Veli Küçük komutan olarak bulundu mu?
H. Oğuz: Evet. Y. Topçu: Peki, bu Veli Küçük meselesine tekrar gelelim.
Siz dediniz ki, orayı biraz açmanızı rica ediyorum. Kendisi Kocaeli'ne geldi. Kocaeli'nde albaydı sanıyorum.
H. Oğuz: Bir ara bir soruşturma geçirdi. Zaten, şu anda Yaşar bey orada iki tetikçi şu anda geziyor, Hendek'te. ı 'er milyara tetik çeken adamlar geziyor.
Y. Topçu: Orada bir sürü faili meçhul cinayetler oldu. Kocaeli, Adapazarı, Sapanca, o civarda bir sürü cinayetler oldu, faili meçhul kaldı. Veli Küçük geldikten sonra çoğaldı dediniz, bilginiz var mı? Nedir mesele?
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 137
H. Oğuz: Hayır, ben şöyle takip ediyorum. Yani, bize değerlendinneler gelir her yıl sonunda. İşte, şu ilde şu kadar yoklama kaçağı,faili meçhul falan değerlendirmeleri gelir. Bir önceki yıl da gelir. O istatistiki bilgilerden biz de bir takip ediyoruz zaten.
Y. Topçu: Takip ediyorsunuz da, Veli Küçük'ün gelmesiyle çoğaldığını müşahede ettiğinize göre, Veli Küçük'iin bulunduğu yerlerde faili meçhuller çok mu oluyor. Daha önce de bulunduğu güneydoğuda mı çok olmuştu. Peki, Cem Ersever'le ilişkisi bu faili meçhuller sebebiyle mi yoğun olduğunu söylüyorsunuz?
H. Oğuz: Evet, vicdanen rahat olayım, öyle. Y. Topçu: Peki, bu konuda bir bilginiz var mı? Veli Küçük,
Yeşil'i iyi tanır mıydı? H. Oğuz: Herkes tanır. Y. Topçu: Herkes tanır başka. Şuradaki Bakkal Ahmet
Efendiyi herkes tanır da içlerinden bir tanesi samimidir. Hatta, bakarsınız bir tanesi ortağı çıkar. Belki bakkalda finansmanı vardır. Tanıması başka, bir de bu adamın şimdiye kadar böyle, adeta bir efsane anlatır gibi anlatılan olaylarında dahil olup olmadığına dair bir bilginiz var mı? Ya da onun etrafından yönlendirildiğine dair bir bilginiz var mı?
H. Oğuz: Ben ona şöyle bir yamt vereyim: Yeşil, polisten ahldıktan sonra jandarmaya, JlTEM'e falan değil, jandarmaya atlıyor diyoruz biz yani, jandarmayla çahsmaya başladığı zaman, bunu bütün il jandarma komutanlıkları, bölük komutanları, karakol komutanlarıfalmı hepsi bilir: yani, onun faaliyet yaphğı . . .
Y. Topçu: Bile bile aldılar oraya diyorsunuz. H. Oğuz: Öyle tahmin ediyorum. Y. Topçu: Peki, şöyle söyleyeyim: Velt Küçük'ün Yeşil kod
adlı yahut Yeşil diye tanınan bu kişi, polisten özel timden jandarmaya Veli Küçük'ün bulunduğu yerde mi atladı?
H. Oğuz: Onu net bilmiyorum bak. Y. Topçu: Peki, bir soru daha soracaktım size. Dediniz ki
demin, Yeşil resmini gördükten sonra, Yeşil budur, doğrudur; fakat rütbesi Abdullah ·Çatlı'nın üzerindedir. Şimdi, rütbesi
HAKANfÜRK
Abdullah Çatlı'nın üzerindeyse, o zaman Yeşilin Abdullah Çatlı'yla ilişkisi var. Bir arada.
H. Oğuz: Evet. Y. Topçu: Peki, Veli Küçük Abdullah Çatlı'yı tanır mı? Bu
konuda bilginiz var mı? H. Oğuz: Onu bilmiyorum ben. Olabilir diye düşünüyo
rum, çünkü şöyle söyleyeyim: Eski ülkücü kanattan askeriyede olanlar var mesela. Onlarında ülkücü ayaklanndan birbirlerini savunduklarım biliyorum.
Y Topçu: Peki, Yeşilin, Abdullah Çatlı'yı tanıdığına gön H. Oğuz: Kesin tanır. Y. Topçu: Peki Sedat'ı? H. Oğuz: Sedat Bucak tanımaz mı? Çok iyi tanır. Y. Topçu: Peki, Korkut Ekenle bir ilişkisi olduğunu biliyor
musun? H. Oğuz: Korkut Ekeni çok iyi tanıyanlar var. Korkut
Eken 'le kesinlikle bir ilişkisi var Yeşilin. Y. Topçu: . Peki, başka o gruptan kimlerle olabilir? Mesela
İbrahim Şahin olabilir mi? H. Oğuz: İbrahim Şahin ufak kalır, İbrahim Şahin kim ki? Y. Topçu: Mehmet Ağar mı? H. Oğuz: Mehmet Ağar'a kadar dayanır; ama, "Mehmet
Ağar bu adamı öldürün " diye emir de vermiştir. Y. Topçu: Hayır, böyle bir şey söylemiyoruz. Başkan: Mehmet Ağarla ilişkisi olduğunu nereden biliyor
sun? H. Oğuz: Bağlantıyı soruyor. Y Topçu: Bağlantıyı soruyorum. "Abdullah Çatlı'mn üze
rinde" dedi. Abdullah Çatlı'nın üzerinde dediğine göre teşkilat şeması hakkında, o grup hakkında bir bilgisi var.
H. Dilekcan: Abdullah Çatlı'yı tanıyor musun? H. Oğuz: Tanımıyorum. Bunlar bilgi. Susurluk kazası oldu
dediklerinde, Çatlı yani ne Çatlılar var. Biz öyle konuşuyoruz,
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 139
halen konuşuyoruz. Çatlı ne ki, Çatlı ufak, Yeşil çok önemli. Jandarmada özellikle Yeşil çok önemli.
M.B. İncetahtacı: Siz bunlan bana teyit eder misiniz: "biz bilgiye, belgeye dayanarak konuşuyorum" der misiniz?
H. Oğuz: Ben bilgiye dayanarak konuşuyorum. Bakın, biraz evvel 200 bin mark dediğimde siz de çıkardınız, gördüğüm şey.
M.B. İncetahtacı: Bir şema çizmeye çalışıyorsunuz şu anda.
H. Oğuz: Tasarladığım kadarıyla. Y. Topçu: Ben de oradan sordum zaten. Şemayı biliyorum. H. Oğuz: Yeşil daha önceden faaliyet içerisinde olan bir
insan, Abdullah Çatlı daha sonra faaliyete katılan bir insan. Başkan: Peki ikisinin arasında bir irtibatın olduğunu nere
den biliyorsun. Yani gördün mü? Y. Topçu: Bilgin var mı bu konuda? H. Oğuz: Yeşili genelde bu tip işlerde kullandıklarını bili
yorum. Mesela ben göreve girdiğimde 8-ıo sene sonra Yeşil'i duymuştum. Yani; Yeşil, Yeşil . . .
Başkan: Nerede kullanıldığını? H. Oğuz: Jandarmada kullanıldığını. Önce polis kullandı. Y. Topçu: Siz beni dinlemediniz, ben bir devam edeyim is-
terseniz. H. Oğuz: Polisten dışlandıktan sonrajandarmaya atlıyor. Y. Topçu: Dedim ki, Abdullah Çatlı'nın üzerinde dediğinize
göre sizin bunun şeması konusunda bilginiz var. O halde Korkut Eken tanır mı; çok iyi tanır. Abdullah Çatlı çok iyi tanır. Şimdi, dedi ki, "Özel Timdeki ilişkisi İbrahim Şahifıden daha yukarılarda. " Söyle o zaman dedim. Ağar'a gider dedi. Yeşil Özel Tim'le olan ilişkisi. Peki, o zaman, bilgileriniz ışığında şunu sorayım: Yeşil'in faaliyetlerinde yasadışı . . .
H. Oğuz: Cinnah caddesinde buluştukları, önce kumarhane demişlerdi, birahane gibi bir yeri olduğunu .. .
Y. Topçu: Hayır, Yeşil'le buluşan kim? Kumarhane veyahut kahvehanede?
140 HAKANTÜRK
il. Oğuz: Onları bilmiyorum, Yeşil'le orada buluştuklarını biliyorum.
Y. Topçu: Kimin? H. Oğuz: Bu tiir işlerde olanları, Yeşili tanıyan kişilerin
buluşma yerlerinin orası olduğunu biliyorum. Y. Topçu: Bir daha söyleyin orayı. H. Oğuz: Yeşilin buluşma yerinin Cinnah caddesinde bir
kumarhane veya birahane olarak, o tür /zerkesin giremeyeceği bir yerinin olduğunu ve orada buluşmaların yapıldığını, konuşmaların yapıldığım . . .
Y. Topçu: Bir büro olmasın burası? H. Oğuz: Olabilir, bilemiyorum. Cinnah caddesinde oldu
ğunu kesin biliyorum. Başkan: Nereden biliyorsun sen? H. Oğuz: İstihbarat kaynaklarından, bizimle konuşulan
lardan efendim. Y Topçu: Ben Abdullah Çatlı'yı şahsen tanımam, ama
Yeşil'le ilişkili olduğunu istihbarat kaynaklarından biliyorum. H. Dilekcan: Bu olay olana kadar Abdullah Çatlı'nın ismini
duymuş muydunuz? H. Oğuz: Duymamıştım. M. Yılbaş: Sayın Bakanım, sorgulamanızı izleyebilmemiz
için istihbarat kaynaklan, hangi istihbarat kaynakları? .. Yararlı olur.
Y Topçu: Sorayım efendim, memnuniyetle. Sayın milletvekili, değerli valim diyor ki "hangi istihbarat kaynaklarından biliyor bu bilgileri?"
il. Oğuz: Bizim Jandarma Genel Komutanlığından şu anda görevde olan istihbaratçı, istihbaratta çalışan samimi olduğum arkadaşlarla konuştuğumuz konular bunlar. Yüzyüze konuştuğumuz şeyler bunlar. Zaman zaman, bu olaylar çıkmadan da gündeme geliyordu. Yeşil, Diyarbakır 'dcı bir iş yapılıyorsa Yeşilin işidir.
Y Topçu: Yeşil'in olaylarına dair, yürüttüğü olaylara dair bu istihbarat kaynaklarına bilgi olabilir. Şimdi, biz, burada bir
YEŞİL ÖLDÜ MÜ?
özel yere döndük, sizin· Abdullah Çath'nın üzerinde dediğimiz bilgi de bu kaynaklara mı dayanıyor?
H. Oğuz: Abdullah Çatlıyı ben hiç tanımam. Yalnız Çatlı piyasaya çıkmadan önce Yeşil çok yüksek konumda olan bir insan demek istiyorum ben, anlatamıyorum herhalde. Yeşil, bu
faaliyetin içerisinde olan bir insan diyorum ben. Y Topçu: Tamam, Abdullah Çath'nın üzerinde, Korkut
Eken'le ilişkili olduğu, Sayın Ağar'a kadar uzanan bir ilişki bağı bulunduğunu siz, bu istihbarat kaynaklarından, demin bahsettiğiniz Jandarma Genel Komutanhğı'ndaki istihbarat kaynak larından mı öğrendiniz?
H. Oğuz: Genellikle arkadaşlarla değerlendirmelerde . . . Başkan: Bu kaynaklar yazılı kaynaklar mı, şifahi kaynaklar
mı? H. Oğuz: Şifahi, bilgi yani. Genellikle arkadaşlarla değer
lendirmelerde. S. Pişkinsüt: Alınan istihbari bilgi yazılı olarak veya sözlü
olarak başka yere iletilmiyor mu? H. Oğuz: Hayır, ben şöyle söyleyeyim: İstihbarat toplantısı
yapılmadan önce bir değerlendirme yapılır. Niye? Emniyet istihbaratta ben sorguda olduğum zaman, çalıştığım siire içerisinde bir değerlendinne yapılıyordu. Kim ne konuşacak? Valinin yapacağı toplantı veya ikinci Orduya gidiyorduk mesela.
Y. Topçu: Peki, bir şey daha söylediniz, dediniz ki 'Veli Küçük bir soruşturma geçirdi" Konusu neydi? Bu güneydoğuyla mı ilgiliydi?
H. Oğuz: Bilmiyorum, olabilir. Kocaeli Alay Komutanıyken birkaç soruşturma geçirdi hiçbir yere aksettirilmedi daha sonra aklandığını duydum. ....
Y. Topçu: O olaydan dolayı aklandığını duydunuz. Peki, şimdi ben tekrar oraya dönmek istiyorum. Bu Yeşil'in Özel Tim'le olan bağlantıları yahut Özel Tim'in içerisinde, Özel Tim'le birlikte olduğu dönem içerisinde güneydoğuda faili meçhul cinayetlerden, özellikle bazı isimler zikrediliyor işte, Cantürk gibi o türden şeyler. Bu olaylarla bir ilişkisi olduğuna dair bir bilginiz var mı?
142 HAKANTÜRK
H. Oğuz: Bilgim yok. Yalnız, Yeşil kişilere çok yaklaşabilen . . . Kürtçe biliyor, Kürtçe bildiği için çok yakın tav/ayabilen, paraysa para . . .
Y. Topçu: Peki, Yeşil hiç tutuklandı mı? H. Oğuz: Tutuklandıysa Elazığ Emniyeti tarafından tutuk
lanmış olabilir; çünkü, soruşturmayı onlar yapmıştır. Y. Topçu: Peki, oradan nasıl kurtuldu? H. Oğuz: Onu bilemiyorum. Şimdi şöyle: Ben, hatta o
dosyayı bile alabilmeyi düşünüyorum da bilemiyorum. Şu anda yapılan soruşturmada herkesin kaydı vardır. Bilgisayarda kaydı olduğuna göre, dosyası da vardır.
Y. Topçu: Peki, bugün Yeşilin halen tutuklanmamış olma-sını bu kadar itham altındayken, onu neye bağlıyorsun?
H. Oğuz: Korunduğuna bağlıyorum. Y. Topçu: Kim koruyor sizce? H. Oğuz: Valla onu tanımayan istihbarat birimi yok. Em
niyet de tanır Yakalanmaz. MİTi de tanır, Jandarması da tanır.
Y Topçu: O zaman şöyle mi düşünmek lazım: Yeşil yakalandığı zaman birçok kişinin yaptığı işler ortaya çıkmış olacak yani, konuşma korkusu gibi. Konuşur, anlatır, birçok kişiyle ilgili şeyler ortaya çıkar, hadise büyür, böyle mi yorumluyorsunuz olayı?
H. Oğuz: Yeşil konuşursa . . . Y. Topçu: O zaman öldürürler. Yeşili tanıdıklanna göre.
Daha kolay, konuşmaması için, değil mi? . . H. Oğuz: Yeşilin başından geçenleri başkalanna anlattığı
da var. Yani, Yeşil öldürülse yarın Yeşilin çıkıp birinin onu anlatabilecek konumu da var. Yeşil çıkıp anlatırsa bilmiyorum; ama, herkesin kafası karışacağı gibi çok değişik olaylar olur.
Y. Topçu: Ben söylediklerinizle tam aydınlanamadım. H. Oğuz: Bana göre bir iç savaş çıkar. Yeşil çıkar konu
şursa . . . Yalan değil bu. Y. Topçu: Çok olay olur demeye getiriyorsunuz, değil mi?
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 143
H. Oğuz: İnfazlar başlar, suikastlar başlar. Bir iç savaş gibi olur. Gerçekten öyle yani.
Y Topçu: Peki, Yeşil'in Türkiye'de olup olmadığını biliyor musunuz?
H. Oğuz: Uç gün önce İstanbul'daydı. Y Topçu: Nereden biliyorsunuz? H. Oğuz: MİT'e çalışıyor. (Gülüşmeler) Peki, sorgulama
sebebi ne? Onu biliyor musunuz? H. Oğuz: Şimdi, bu İsmail Akkol olayım biliyor musunuz?
İsmail Akkol'u sözde Yeşil teslim etti. Sabancı suikastinde. DTKPC'ci olan, MİT'e teslim etti. O Suriye 'ye gidip geliyor ya devamlı, gitti pat onu aldı oradan, getirip teslim etti.
Y. Topçu: Bu bilginizin kaynağı sağlam mı? H. Oğuz: Sağlam da konuşmuyor hiç kimse. Genel Komu
tanlıkta herkes biliyor. Y. Topçu: Peki, Sabancı cinayetinin tetikçisi olduğu söyle
nen kişinin yerini o tespit etti, sonra . . . Başkan: Yeşil'in bununla alakası var mı? H. Oğuz: Ben diyorum ki, Yeşil Suriye gizli servisiyle bağ
lantılı. Bu çok önemli bir bilgi. Cem Ersever'in karısı Suriyeli. Cem Ersever'le beraber Su
riye'ye çok gidip geldi. Birisi çıksın desin ki, arkadaş, biz İstanbul'daki şu Ermeni'ye bu altım sattık. Cem Ersever'in silahı yok, kimliği sadece. Bir sürü parası vardı, şimdi hiç parası yok.
Başkan: Bir de dedin ki, işte "Yeşil en üstte, Çatlı onun altında onun üstünde Korkut Eren . . . "
H. Oğuz: Çatlı deşifre olmamış bir irrsan. Başkan: "Bunu istihbarat kaynaklarından öğrendim" de
din, istihbarat kaynaklan, istihbaratı netleştirmeden evvel bir araya geliriz, konuşuruz kimin ne yapacağını. . .
Peki, bunu hiçbir makama yazılı hale getirip de veya sözlü olarak. .. Diyelim ki, siz bir astsubaysınız, bu değerlendirmeyi nereye bildiriyorsunuz?
I IAKANTÜRK
H. Oğuz: Yakın a;nirine bildirir. Şube müdürüne bildirilir. Başka yere ulaşmaz.
Başkan: Peki, bildirdiniz mi veya o kişiler bildirmiş mi? Şöyle bir yapılanma var mı?
H. Oğuz: Zaten, özür. dilerim efendim, benim basımdaki istihbarat şube müdürü Yeşili kesinlikle tanır, tanımayan olmaz. Yeşilin konumu böyle böyle oldu yine konuşulur. Yani, Yeşil taze bilgiymiş gibi konuşulmaz. "Yeşille ilgili böyle böyle bir şey geldi komutanım haberiniz var mı?" denir. Çiinkü, Yeşil eski. Ne zaman: Cem Ersever olayından sonra deşifre oldu. Ben mesela biliyordum Yeşili. Jandarma Teşkilatmdaydım. 25 senelik askerim ben. 20 senelik bir astsubayım. Diyarbakır'da çalışt1m. Kars 'ta, Malatya 'da çalıştım, biliyorum. Yani, bir tek Yeşil kod ad. Bazıları diyor ki "albay" Albay Diyarbakır'da Yeşil ve de net o Yeşil; ama onu da vermezler; çünkü bütün istihbarat birimleri . . .
Aslında, istihbarat birimleri bu tür şaibeleri ortadan kaldırmak için bilgi ve belgeleri komisyona getirmiş olsa, siz hiç uğraşmazsınız. Dosyalan dürüstçe getirseler, deseler ki, Yeşil şu markı şundan aldı şu gönderdi. Buyurun, A belgesi dese; var yahu, kayıtlar hepsi var.
Başkan: Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz. HERŞEYİ ASKERDEN BEKLEMEK
Astsubay Hüseyin Oğuz'un bu ifadesi sonucu o tarihlerde hükümet olanlar ne yaptı dersiniz? .. Tabii ki hiçbir şey .. . Çünkü minareyi çalanlar çoktan kılıfını hazırlayarak yaptıklan yanlarına kar kaldı. Daha sonra ki günlerde ise Türkiye genelinde iyi niyetli birileri bir şeyler yapmaya kalktıysa da bir sonuç elde edemediler. Okuyuculanmla karşılaştığımda hep bana soruyorlar: "Türkiye Nereye Gidiyor? .. Bu ülken i n hali ne olacak? .. Bizleri bu hale kimler getirdi?.. . Ordumuz bu gidişe neden "DUR " demiyor? . . . Unutmamak gerekir ki, ülkemiz demokrasi ile yönetilmekte. Eğer bu ülkede yanlış giden bir şeyler var ise, vatandaş olarak bizler nedenlerini sorgulamalıyız. İşin kolayına kaçarak, başımız her sıkıştığında Türk Silahlı Kuvvetlerinden gelip düzeltmesini bekleriz. Müdahale yapılıp da işler tekrar rayına oturdu mu, ordu mensuplanmızı suçlayanlann karşısında sessizce dururuz. Avrupa Birliği veya Amerika Birleşik Devletleri ülkem insanlanna "gelin dese" Türkiye'nin yüzde 9o'ı
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 145
sonunu düşünmeden koşarak gider. Geçenlerde ışı gırgınna birileri büyük gazetelerden birisine ''Amerika Ajan Arıyor" diye ilan vermişti. O ilana inanıp kimlerin aradığını ve kendilerinden istenen her şeyi yaptıklannı biliyor musunuz? .. Türkiye'yi bu hallere düşürenlere lanet olsun . . .
VATAN SATILMAZ
Bu güzelim ülkeyi parçalayıp yok etmek isteyenler uzun vadeli yaptıklan planlannı adım adım gerçekleştirirlerken kendilerine destek olacak ve kendi düşüncelerini savunacak sözde aydınlardan oluşan bir ordu yaratıldığını birçok iyi niyetli insanımız görememektedir. Bu sahte kahramanlann sözlerinin dinlenmesi için önce onları içlerinden çıktıkları topluma kabul ettirmek düşüncesiyle onların iplerini ellerinde tutanlar kontrollerindeki medya aracılığıyla onları sürekli gündemle tutmaktadırlar. Konuyu biraz daha açmam gerekirse, daha düne kadar hiç kimsenin tanımadığı bir gazeteci bakıyorsunuz Türkiye'nin en düşkündür. Amerikan askerleri Irak'a girdiğinde bazı kanı bozuk Iraklılar, ülkelerini işgale gelenlerin ellerini öpüyorlardı. Çünkü onlar Amerikalıların gerçek yüzlerini henüz bilmemekteydiler. Bugün ise o beğenmedikleri Saddam'ı mumla aramaktadırlar. Yabancı kültür mühendisleri yıllardan beri Türkiye'de bizim milletimiz üzerinde çalışarak insanlarımıza ülkemizde vatanseverliğin büyük bir suç olduğunu, ulusalcılığı öcü gibi göstererek toprak satımının hiçbir kötü tarafı ölmadığını beyinlere işlemektedirler. Yabancılara toprak satımına karşı olan, Avrupa Birliği Ülkelere veya en büyük müttefikimiz olarak görünen Amerika'ya ,alkış tutmuyorsanız belli çıkar çevrelerin işlerine çomak sokuyorsunuz demektir, iş böyle olunca da, satılmışlar elbirliğiyle size karşı cephe alarak, her konuda yolunuzu kesmek için bütün güçleriyle gizli ve açık bir savaşa girerler. Türk insanı iı;,in değerli olan her şeyi onlar çoktan gözden çıkarmışlardır. Ulkem insanlarını birl;>ir ne bağlayan her ne varsa, tek tek yok ettiler.
•
1071'den beri Hıristiyan dünyası bizi bu topraklardan söküp atmak için yüzlerce yıl önce ne gibi planlar yapıyorduysa, bugün de aynı planlarını çok daha geliştirerek uygulamaya koymaktadırlar. Türklerin Anadolu'ya yerleşmesini Avrupalılar hiçbir zaman hazmedememişti. Şimdi onlara birde dünyaya hükmetmek isteyen Amerika katıldı. Ne acıdır ki, ABD Türk milletine yılları büyük dost ve müttefik olarak bizim seçilmiş ve atan-
HAKANTÜRK
mışlanmız tarafından bize yutturulmuştur. Kurt'tan post, gavurdan da hiç dost olur mu? .. Unutmayın ki zehir hep altın kupalarda sunulur. Daha önce ki kitaplanmda belgeleriyle Avrupa ve Amerika'nın Osmanlı döneminde olsun, cumhuriyet döneminde olsun biz Türkler üzerinde nasıl sinsice oyunlar kurduklarını açıkladığımdan burada tekrarına girmeyeceğim. Bu konuya ilgi duyan okuyucularım için: Amerikan imparatorluğu / Amerika'nın Hedefindeki Ülkeler / Büyük Oyun, gibi kitaplarımı tavsiye ederim. Dikkat ettiniz mi? 30 Ağustos 2006'dan itibaren Genelkurmay Başkanı olacak olan Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı yıpratarak önünü kesmek için*her türlü yola başvurdular ama muvaffak olamadılar. 28 Temmuz 2006'da ART Televizyonunda yapılmakta olan Gündeme dair 1V programına çıktığımda üç buçuk saat boyunca telefonlar kilitlendi. Çünkü o programı yapan Nuriye Atabey hanımefendi dersine iyi çalışmış olduğundan, yönettiği sorular ise Yaşar Büyükanıt Paşamdan, Ortadoğu'nun bugünü ve geleceği, Derin Devlet ve Kim Bu Yeşil gibi oldukça hassas olan konulan içermekteydi. İzleyicilerden gelen mesajlardan bazılan benim ve Nuriye Atabey hanımın dikkatli olmamızı çünkü bu ülkede bizim gibileri ya kurşunla veya trafik kazasıyla öldürdüklerini vurgulamaktaydı.
Şimdi sıkı durun; Ben programın bitimine birkaç dakika kala canlı yayında "Programı bitirdikten sonra İstanbul'a arabamızla döneceğimi" söyledim. Ama biz o gece dönmeyip Ankara'da kalarak ertesi günü İstanbul'a hareket ettik. Fakat programı yapan Nuriye Atabey, kendi arabasıyla kardeşini, yeğeninin ve çocuğunu alarak Mersin'e tatile giderken büyük bir trafik kazası geçirdi ve kendilerine ters yoldan gelerek çarpanlara hiçbir şey olmazken, Nuriye Atabey'in arabası hurdaya çıkıyor. İçindekiler ise yaralanıyor. Acaba bu da bir tesadüf mü? .. Çünkü ben bu ülkede yolda giderken başıma yıldınm dahi düşse onun tesadüf olmadığını kabul edenlerdenim, insanlar bazen bilmeden de başkalarına hizmet etmektedirler. Ben bu tür konularda farklı düşündüğümden ölümüm ne kadar tabi görünürse görünsün geniş kapsamlı bir araştırma yapılması için gerekli tedbirleri aldım. Ben ölümü dost gibi görenlerden olduğumdan bugüne kadar korkusuzca 7o'e yakın kitap yazdım. Bana verilen lakaplardan birisi de "Yazarların Deli Yüreğidir" . . . Çünkü ölümden korkacak ne var? Azrail de olsa gelen Melek değil mi? Özellikle son 35 - 40 yılda Türkleri sadece Avrupa' dan değil Anadolu'dan da atabilmek için planlı ve programlı çalış-
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 147
malar sürdürülmektedir. Bu tür ihanet çalışması yapan yabancıların en büyük destekçileri içimizdeki Türk kimliği taşıyan, fakat kanlan bozuk ne idüğü belirsiz işbirlikçileridir. Osmanlı devletinin parçalanmasıyla birlikte Türk düşmanlarının belli projeleri gerçekleşti. Fakat bu onlar için yeterli değildi. Onların gayeleri biz Türk milletini tamamen yok etmek olduğu için çalışmalarını sürdürmekteler. Biz Türk milleti olarak bu ve benzeri faaliyetlerde bulunan gizli elleri tespit edip, kırmamız gerekir. Unutmayalım ki bu vatandan başka gidecek bir yerimiz yok. Bunun bilincinde olarak ülkemize sahip çıkalım.
Bu ülke, medyasından çektiği kadar hiçbir şeyden çekmemiştir. Susurluk kazası olduğunda milletimizi Abdullah Çatlı ve diğerleriyle yıllarca meşgul ederlerken birileri bu ülkeyi soyup soğana çevirdi. Susurluk olayı biraz eskiyince bu defa halkımızı Ülkücü Çeteler diye kendi uydurdukları şeylerle meşgul etmeye başladılar. o da bitince, Yeşil Öldü Mü - Yaşıyor Mu? .. Diye sürmanşet haberler yapmaya başladılar. Peki bütün bunlar yapılırken kendi aralarında neler konuşmaktaydılar gelin benim yıllar önce ele geçirdiğim o konuşmaların CD'lerini birlikte değerlendirmeden iyiler ve kötüleri analiz edelim. Biliyorum, çoğunuz iyi insanlarsınız. Bu yüzden hep kötüler kazanıyor zaten. Birçok kötü, hatta alçak tanıdım. Çoğu bulundukları mevki veya makamı korkmadan suiistimal eden, elindeki imkanları kendisi ve avenesi için kullananların insan olmadıkları halde insan demek zorunda olduğumuz kimselerdi. Hiç birinde çekingen bir ruh haline rastlamadım, iyi olmak için kimseye kötülük yapmamak yeterlidir. Fakat kötüler öylesine organize olmuşlar ki, iyi kötü karşısında çaresizdir. Filmlerde bile iyi, kötüleşmeden kötünün hakkından gelemez. Yeminini bozar ve kavgaya girer. Oysa kavga kötünün mesleğidir asıl. İyiler herkese acır, kimseye zarar vermemek için elinden gelen her şeyi yapar! Babalarımız iyi insanlardı ve bize de iyi olmamızı öğütlediler. Biz de iyi insan olmak için belli bir çaba göstermekleyiz. Ve .çocuklarımıza aynı güzel şeyleri öğütlüyoruz. Yaşadığımız bütün olumsuzluklara rağmen ümidimizi kaybetmeden, kötülere karşı savaşımızı sürdürmeliyiz. İsmet İnönü'nün dediği gibi; ''Namuslu insanlarında sesi, namussuzlann sesi kadar gür çıkmalıdır. "
TÜRKİYE'NİN MEDYA PATRONLARI Türkiye'de medyanın gücünü artık sokaktaki adam dahi
biliyor. Hükümetleri deviren, memlekette ihtilal yapılması için
HAKANTÜRK
sürekli değişik haberler üreten medya mensupları ve onların sırtını sıvazlayan patronların varlığını bilmeyen yoktur bu ülkede. Kitabı bitirirken birkaç kitap daha çıkacak malzeme arttı, işte onların içinden Aydın Doğan ile Cem Uzan'in yaptığı görüşmelerin teyp kayıtlarının nokta ve virgülüne dokunmadan buraya alınmasında yarar var:
CEM UZAN'IN AYDİN DOGAN İLE 2001 YILINDA YAPTIGI VE CEBİNE KOYDUGU CİHAZLA GİZLİCE
KAYDETIİGİ GÖRÜŞMENİN ORİJİNAL METNİ (Ş 2 no. : 37 üzerinde el ı yazan cd Aydın Doğan Cem Uzan
görüşmesi anlaşıldığı kadanyla görüşme bir odada geçiyor, cihazla gizli ses kaydı yapılmış)
C.Uzan: Ne olacak şimdi Aydın Bey? A.Doğan: Valla şimdi olan . . . . . . 22 yaşında . . . Mecidiyeköy Vergi Dairesi'ne kendi adıma kaydoldum . . . 43 yılda 58
devalüasyonu gördüm, 60 ihtilalindeki o sıkıntıları gördüm ondan sonra Bülent Bey 70 devalüasyonunu, Bülent Bey karne kullanımını, bilmem gaz yok, tuz yok o dönemi gördüm . . . 8o'de 24 Ocak'ı gördüm, Tansu Çiller . . . bu kriz mi ne olduğu belli değil, her zaman Türkiye'de bir kriz olur.
C. Uzan: 3 ay, 5 ay. A.Doğan: 5 ay ondan sonra bir belirlilik başlar, ufak ufak
kıpırdar, büyüme başlar bilmem ne yapar şimdi bu kasımda vurdu, bekliyoruz şimdi böyle bir düzelecek, şubatta bekliyorduk doğrusu, ondan bekliyorduk ki. . . her gün her sabah kalkıp dolar bugün kaç para oldu ondan sonra sildim kafamdan yani dolar kaç para olur mu yani Türkiye'nin %8o'inin çok büyük gördükleriniz de dahil % 9o'ının eğer bu kriz böyle devam ederse ki öyle görünüyor bu krizin altından kalkabile-ceğini sanmıyorum . . . Devlet bunun altında kalır .. .
C.Uzan: Ne olacak sanki ıo tane daha banka . . . 20 tane daha banka.
A.Doğan: . . . Burada . . . Benim tahminimce ayaklar baş olsun, başlar ayak olsun öyle olacak Türkiye'de.. . Enflasyon aşağı inecek. .. yabancılann parası ödensin. . . Yılbaşına kadar bankacılık sisteminin ne olduysa . . .
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 149
C.Uzan: Şimdi IMF tabii şey diye bakıyor X bir bankanın alacağı var. X bir bankasının A bankasından alacağı var, ülkede. Kitabı bitirirken birkaç kitap daha çıkacak malzeme arttı, işte onlann içinden Aydın Doğan ile Cem Uzan'ın yaptığı görüşmelerin teyp kayıtlarının nokta ve virgülüne dokunmadan buraya alınmasında yarar var:
Türkiye'de ha ne oluyor . . . Alamayacak. .. Ne yapacak bankayı İngiliz hükümeti, Amerikan hükümeti cebinden yardım edip o bankaya . . . Amerikan hükümeti IMF vasıtasıyla Türkiye'ye dönüyor krediyi, Türkiye'den o şirkete ödeniyor biz senle baş başa kaldık şimdi diyor. İşin özü ve gerçeği bu.
A.Doğan: Şimdi Garanti �ankası'nın İtalyan vazgeçi filan deniyor, Italyanlar vazgeçmedi ltalyanlar . . .
C.Uzan: . . . olacak. A.Doğan: 700 milyon dolar . . . toplam . . . bana diyorlar bitti,
bitmedi daha alacak da ama olmayacaksa olmuyor . . . öyle bir fiyat.. . BDDK'dan yüksek para alacaklar . . . ben alacağım dediğim için söylüyorum . . . dedim ki, ben Halit Cıngılhoğlu için dedim yani kendim için değil dedim ki kardeşim biz size 400 milyon kadar verelim şeye şimdi bu bankaya 400 milyon dolar özkaynak. .. 400 milyon dolar vereceğiz . . . kağıtlara da I milyar dolar kağıt parası ama bu kağıtlar bize bilmem teknik tabiriyle . . . kağıt diyorlar. . . şey dedi ki, ben dedi hiçbir kredi kabul etmem, krizden çıktım ahi. . .
C. Uzan: Sizinkilere de bizimkilere de. /
A.Doğan: Senin kredin de, benim kredim de işlemsiz kredi kabul etmem dedi. . . iki, içeriye 500 milyon dolarlık kağıt alının, dedim, başka kağıt almam dedi sadece bireysel krediler yani tüketici kredileri filan . . . çok basit bir vaka. Birinci sene 50 milyon, ikinci sene 50 milyon, 3 sene 50 milyon dolar işte olay bu.
"\.
C.Uzan: Niye? A.Doğan: Evet yaptı da. C.Uzan: Yaptı, yaptığının ertesi günü Mehmet Ali aradı dedi
ki: Bedavaya veriyoruz. Mehmet Ali'ye bir şey söyledim, dedim ki, siz diyorsunuz ki, ben söz veririm sözümden caymanı şimdi ben dün akşam bu adama söz verdim, anlaşma yaptık, şimdi bu
150 HAKANTÜRK
adamlar ertesi gunu bana gelip ben. . . dedi. Aaaa adam ... biliyordu sizinkiler de biraz gaza getirdi...
A.Doğan: ... ben bunu düşüneyim dedim . . . C.Uzan: Üç gün, beş gün. A.Doğan: . . . koskoca . . . ama şunu biliyorum ben yaptı . . . boz
du şimdi ben yapsam, gaza getirsem . . . bundan sonra 65 yaşından sonra onun için de toprak karar verir . . .
C. Uzan: Şimdi Mehmet Ali şey yapmıştı, söylemişti telefonda siz de daha önce söylemiştiniz zaten. . . şimdi 2 milyar daha önce sizin söylediğiniz bankalan ucuza kapatabilme operasyonuna benzer operasyonlar. Konu işte bu. Sizin 2 milyar dolarlık borcunuz var mı? . .
A.Doğan: Var. C. Uzan: 8 sene vadeli bu sene vadesi gelen paralar, bu sene
vadesi gelen parayı ödeyebildi mi, hayır ödeyemedi. 6oo'den 15oo'e çıkan dolarda siz ödeyebildiniz mi?
A.Doğan: Ödeyemedik. C.Uzan: Kimse ödeyemedi ha . . . gel... şunu .. . 2002'den
itibaren . . . başka bir şey yok nitekim daha açılmış bir tane dava yok ya sizin alacağınız varsa ben de size ödemiyorsam ya oturur konuşuruz bir noktaya geliriz, bakarsınız anlaşıp alabiliyor musunuz, alamıyorsanız da ne yaparsanız . . . ne yapacak başka adamın.. . hali yok ya yok. . . Şimdi bunlar bir sindirme taktiği içindeler bu sindirme taktiğinde de Türkiye'de .. . bulunuyorlar yani Fatih Altaylı yazıyor ay ay bir buçuk aydır . . . aynı haberi aşağıdan yukanya, yukandan aşağıya, sağdan sola yazıyorlar . . .
A.Doğan: Ben diyorum ki, bana da öyle diyorlar . . . bana diyorlar ki . . . Reutar yazıyor, Focus yazdı . . . yazdı yani dükkana dış muhabirler bunları getiriyor.
C.Uzan: Abi ama bi dakika. Tabii tabii Fatih Altaylı yazdı da niye bunu kaynak gösteriyor şimdi bu operasyon, bu operasyon tamamen kol operasyonu. Mehmet Ali'yle de görüşmüşler kol operasyonu.
A.Doğan: Türkiye'de görüşmediği adam kalmamış.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 151
C.Uzan: Normal görüşmüşler canım, sen ne diyorsun . . . bu-rada mütevazi işimiz var, kendine göre bir yaşamımız var .. . her şeyiyle ortada.
A.Doğan: . . . bunu şunun için anlatıyorum. Erol'un bankası için bir şeyler alacaklar, BDDK'dan üstüne para alacaklar . . . Erol bir yardımlaşma şeyi aldı onu da herhalde susturmak için .. . yani bankacılık sistemi bunun içinde Yapı Kredi de var, bunun içinde Ak.bank da var, bunun içinde iş Bankası da var, bankacılık sistemi çok yakın gelecekte de Malezya'ya dönebilir. Malezya'da 5 tane büyük bankanın. . . şimdi mesela Deutsche Bank'ta şey de bekliyor bir tanesini kapayım ama diyor .. .
C.Uzan: Yapı Kredi'yi, İş'i, Dış'ı, Ak'ı, onlardan birini kapayım diyor, peki ne olacak bu senaryoya ben katılıyorum, bu teşhislerin hepsine katılıyorum, bu teşhisler benim teşhislerimin aynı.
A.Doğan: . . . kurtarmaya çalışacak . . . C.Uzan: İki tane şey bir yani sizin için de aynı şey geçerli,
bizim için de aynı şey geçerli, siz de iki şapka taşıyorsunuz, biz de iki şapka taşıyoruz, bir medya şapkası var, bir işadamı şapkası var.
A.Doğan: Tabii tabii. C.Uzan: Yani ikisi ayrı, siz ne görüyorsunuz bilmiyorum
medya şapkası olarak ama çok kötüye süratle gidişi görüyorum. A.Doğan: Benim bütün şirketlerim zarar ediyor şu anda . . .
geçen sene 15 trilyon. . . bu sene 2.5 trilyon . . . geçen sene Milliyet ı.5 trilyon kar etmiş, bu sene ıo trilyon zarar etmiş . . .
C.Uzan: Ne olacak peki?, hayır ben medyadayken medyanın hükümet ve ülke üstündeki yayın gücü olarak ne yapacağız, bugünkü kombinasyon götüremez bu işi yani.. .
A.Doğan: . . . yani bir sağlık kurumu olsun .. . yıpranmışlığı olsun.
C.Uzan: Ama işte onun için bu kriz uzadıkça uzuyor, gittikçe gidiyor yani bir şey yok olaya çare bulmuyor, biz., ne günler geçirmiş insanız kalbin sıkışıyor, nefes nefese kalıyorsun, seni öldürmüyor ama nefes nefese kalıyorsun, yatak döşek yatıyorsun niye . . . olmadığı için.
152 HAKANTÜRK
A.Doğan: . . . mesela medya .. . bir haber geçtiği zaman . . . daha yıkıcı muhalefet yapabilirler . . . bunlann fiillerini bozup . . . bunları katiyen . . . ama bunlar ters gibi geliyor bir taraftan diyorsun ki, demokrasi olsun . . .
C.Uzan: Yani tamam da bunlar kardeş şeyler . . . hiçbir şey Tayyip'i çarptırır gider yerine Abdullah Gül gelir, Ahmet Gül gelir, Mehmet Gül geliyor anlatabiliyor muyum, oraya o görüşte birisi gelip oturup . . .
A.Doğan: Ama Tayyip geldiği zaman da . . . C.Uzan: Kurtulmayacağına hemfikirim ama bu yaşadığımız
süreç var ya daha kötüye gidecek, benim endişem o yoksa benim ne Ali'yle, ne Ahmet'le, ne Mehmet'le hiçbir şahsi sorunum yok çünkü.. . dediği gibi dört dörtlük olsaydı. . . kim gelirse gelsin bana ne ya. Ben devletten ihale almıyorum, bilmem ne yapmıyorum yani . . .
A.Doğan: . . . olsa . . . ben senede 200 milyon dolar para kazanıyorum.. . ama affedersin. . . şu gözünü çıkaralım, demişler . . . komşu gözünü çıkaralım adamınkini de çıkarmış onunkini de çıkarmış. . . aklı başında bir adam Türkiye'ye. . . Türkiye'nin iyi olması yani bunlar . . . ama . . . daha aktif bir muhalefet yapılabi-lir . . . ama kim gelir . . . şimdi o boşlukta daha mı kötü olmuş . . . ama geçen gün dolar dolar çıkmış ısoo'e . . . 1450 dolar 13oo'lerdeydi daha altı ay önce 680 binlerdeydi.
C.Uzan: Yani şunun cevabını bulamıyorum, bir ülkede kriz olmuş yav kardeşim siz duruyorsunuz, kriz durmuyor ki yani şimdi 600 küsur binden gelmiş. . . ben sana söyleyeyim 2.5 altında kalamaz .. . 2 milyar dolar . . . şimdi ben sana desem ki ulan Motorola gel buraya.. . milyar dolar para almaya kalktın Türkiye'den ne oldu. Yani ben şunun için söyledim, 2 milyar dolarla oturup ediyor Merkez Bankası.
A.Doğan: Türkiye'nin bu sene döviz girdisi 13 milyar dolar .. . 15 milyar dolar şeyden geldi, diyorlar, IMF'den söyleye-yim . . . olduğum için hepsinden daha tedbirliyim. İki tane daha . . . ama diyor ki, adam ya bu dedikodu çıktı, çıktı ı6oo'lere halbuki Türkiye'de . . . yani neredeyse artık Türk parası maaş ödemelere kaldı onun için göreceksiniz diyor bu böyle .. .
C. Uzan: Kim bunu Derviş mi söylüyor? A.Doğan: Yok Derviş söylemiyor, Derviş'i ben . . .
YEŞİL ÖLDÜ MÜ?
C. Uzan: Hayır hayır şunun için söylüyorum.
A.Doğan: Ama Derviş'ten gelebilir.
C.Uzan: Yani ha o kaynaklı, o kaynaklı o zaman.
153
A.Doğan: Ben Deıviş'i bir defa Rahmi Koç'un şeyinde gördüm, o puşt geldiği zaman .. . tanıştırdılar işte . . . yani Türkiye'yi böyle bir karamsarlık içerisinde götürüyoruz.. . Cem Bey bazı şeyler de . . . geldi yani ben bunu sana anlattım mı bilmiyorum dedim ki, bak inanmanızı istiyorum ki bizim haberlerimizin hiçbir tanesinde bir ahkah niyet Uzan Grubu'na bir husumet, bir kızgınlık yok, ben dedim, Uzan Grubu'na biraz kırgınım . . . onu da şey yaptım. Cem Bey dedim bir iki yerde benim için vermiş veriştirmiş, ben onun babası yaşındayım, baban 35'li mi, 36'lı mı?
C. Uzan: 35'li.
A.Doğan: Evet benle baban, aynı yaştayız, ben de arada bir kendimi tutamayıp söylüyorum hiç söylemiyordum eskiden, hiçbir şey . . . genç adamlar hatta senin gıyabında yakışıklı adam felan diyordum . . . şey yaptık . . . öbür kardeşin .. . babanla da şeyim var hatta bir iki kere karşılaştık, bir iki defa ben babana. .. ya şöyle gösterdim, o da bana gösterdi. . . kurallara yakın bir iki yerde ben . . . Türkiye'de . . . senle arkadaşlık yapıyor, iki gün sonra dönüyor bize" geliyor . . . herhangi birisi gelip dese ki, Aydın Bey sizin için kötü dedi, getir yüzleştir ama anlan.. . senden biraz fazla . . . ben dedim, bak kardeşim bu haberlerin . . . bu haberlerin .. . Times . . . çıkıp bir haber yapıyor, bunu bizim gazetelerin alma-ması veyahut benim almayın demem Cem Beyle herhangi bir şeyi mi var derler, ben sanki bunlan . . . ben bunlan ne gazeteden gördüm, ne bir şey . . . Times bir haber yapıyor, Focus dergisi bir haber yapıyor veyahut Reuters bir haber yapıyor .. . bakın dedim, bakın üretim haberleridir.
C. Uzan: Gördük onu . . . var.
A.Doğan: Hayır şimdi, üretim haberleri, ben dedim sana .. . yani . . . bunu söyledim. Üretim haber, uydurma haber ne vakit söyledim açtım, Aydın Bey bu haber üretim, bu haber uydurma, bu haberi düzeltirim, hemen bir açıklama yollayın gönderin .. .
C.Uzan: Aydın Bey, Aydın Bey şimdi bir şey var, biz birbirimizi tanıyoruz, sizinle geçmişten tanışıklığımız var, sizinle
154 HAKANTÜRK
geçmişte iş yaptık. Ondan sonra ben de aynı şekilde ben size geldim, dağıtım işini hatırlarsınız, öbürü yapar dediniz.
C. Uzan: . . . yok ya çocuğumla çoluğumla yaşayan bir adamım, al işte her şeyimi araştırdılar bir defa daha araştırsınlar, her gün küfrediyor gazetelerde siz de kaç senedir medyanın içindesiniz, biz de kaç senedir medyanın içindeyiz kaç tane medya kavgası gördük, yaşadık, medya kavgaları hepimize çok zarar verdi.
A.Doğan: Tabii. C.Uzan: Ama bir şey öğretti en azından bana valla sırtım şey
gibi oldu, kösele gibi oldu. Kösele gibi oldu yani hiçbir işe yaramadı, hepimize zarar verdi ama bu. .. ama şimdi sinirleri aldık, şimdi bu adamlar bizim elimizdeki medya gücünü bize karşı bugüne kadar kullandılar. . . kullandılar şimdi siz işadamısınız sonuç olarak ben diyorum ki, ben buraya Aydın Doğan'a bunu konuşmaya geldim, bunu bugünkü . . . kategorisi vardı Mil-liyet'in . . . yani bugünkü Hürriyet gazetesinde bir haber var Tel-sim" ve . . .
A.Doğan: Telsim ve Turkcell . . . C. Uzan: Manşet Telsim yazıyor, haberini içini okusan Tel
sim Turkcell yazıyor ama manşet Telsim yazıyor. A.Doğan: Yalla . . . C.Uzan: Şimdi bak buradaki şey bu önemli değil ama bura
da bir şey var . . . olayın ikincisi bana yol gösterdiler, ben bir desteği yanımda hissettim bu desteği Motorola olayında, Nokia olayında Uzan Ailesi'nin yanında olmasını istiyorum, normalde herkes bana benimle çalışanlar da bunu söylüyor, sen gazetecilikte, sen daha uzun senedir bu işin içindesin yav patron kırk gündür bunlar küfrediyor, sen niye cevap vermiyorsun, normalde ne olurdu sen geçen Mehmet Barlas'a yazdığı yazıda da yazmıştın ... sen yazdın ben yazdım, sen yazdın ben yazdım bir sürü. Niye yapmadım, niye yapmadım kırk gündür yani bir annem hariç herkes bütün sülalem payını aldı, kanın dahil aldı payını neyse.
A.Doğan: Bir şey daha söyleyeyim, benim kanınla kızım .. . belki bilmiyon ben o . . . gece telefon açtım çıkartmışlar şeyden .. . geçen baskıdan çıkartmışlardı.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 155
C.Uzan: Ben o gece aradım Mehmet Ali'yi. A.Doğan: Hayır, resmi çıkartın diye geçen baskıda gördüm,
bana sordu çıkartın resmi dedim . . . Dinç'le kavga ettik, benim kanma, hanımıma, sülaleme sövdü, ben onun karışma .. . Kemal Uzan'ın oğlu benim kanınla, benim resimlerimle . . . ben dedim ki, . . . ben kimsenin karısıyla, çocuğuyla uğraşacak değilim . . .
C.Uzan: . . •
A.Doğan: Orada bir hata olmuş, yani senin ailenle, senin karınla şey yapmaya haklan yok. . .
C.Uzan: O başka bir konu . . .
A.Doğan: Yani yanlış. C. Uzan: Şimdi ben burada kırk gündür hiç sesimi çıkar
madım özellikle talimat verdim, yazmayacaksınız, dedim bir şey için.
A.Doğan: . . . C. Uzan: Bu konuşmayı yapacak birbirimizin gözünün içine
bakacak yüzümüz olsun diye ha şimdi siz de biz de her şeyin ötesinde birinci statülü işadamıyız, bir grubumuz var, bu grupta herkesin kendine göre . . . var ve Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu ortamdan dolayı da herkesin kendisine göre zorlukları var, şimdi ben diyorum ki, Aydın Bey bana yol göster, ben bu olayı halletmek istiyorum. Doğan Grubu'nu benim Nokia'yla ve Motorola'yla olan mücadelelerimde yanımda görmek istiyorum, bunun için bana yol göster, bunun için ne yapmam lazım bana yol göster. '
A.Doğan: Şimdi.. . yani bizim sizin yanınızda veya karşınızda olmamız diye bir şey yoktur, onun bedeli de yoktur ya şöyle . . . şey haklıdır Uzanlar haklıdır demek henüz olmayan bir şey. Uzanlar haklıdır demek de akıllıca olmaz ben inancımı .. . bu., gazetesinin veya Doğan medyasının %9s'i objektif haberciliktir ve benim haberim yoktur %s'i duygusaldır . . . Galatasaray işinden yani ben ne anlarım Galatasaray'dan . . . O Fatih'ten felan filan . . .
C.Uzan: Yani benim Fatih'le bir işim yok ki, Fatih'i tanımıyorum ki, Fatih'i adam yerine de koymuyorum ki, sen koyuyor musun ki herhangi bir gazetede . . . adam yerine.
A.Doğan: Bak bir şey söyleyeyim . . . balayında benim özel kalemi mi de götürdüm .. . yok geliyor diyor ki, bak nankör diye
156 HAKANTÜRK
bir basın toplantısı yapsam bir söylesem bunun yaptıklarını neden aleyhine yazıyor Hasan, Hasan Cemal'a daha fazla para veriyorsun, bana az veriyorsun diyor, 15 seneden beri çalış . . .
C.Uzan: Onu rahmetli Yekta getirmişti kaç sene önce Cağaloğlu'na, o adam ondan sonra . . .
A.Doğan: iki defa .. . müdürlüğü yaptı ondan sonra Hasan Cemal benden çok fazla para alıyor diye küstü, şey bu şimdi bunu anlatmak istiyorum, bugüne kadar yapılan bu haberlerde özel bir kasıt yoktur.
C. Uzan: Ya abi. . . bu kırk gündür yapılıyor. A.Doğan: Bundan sonra özel bir kasıtla haber yapılmaya
caktır, yapıldığı zaman ya da yanlış uydurma bir haber olduğunda telefonla alo diyeceksin . . . benim sizin yanınızda olmam, ben şunu yapmaya çalışıyorum Türkiye'de biraz da ben yazılı basında açıkça söylemeliyim . . . ne Mehmet Emin'in gazetesini ne de Dinç'in gazetelerini karşımda görmem onun için ben yazılı basının itibarını kurtarmaya çalışıyorum, şu Dinç'in gazetelerinin bana sövmesi ben aldırış etmiyorum ama mesleğimizin itibarını aşağı çekiyor o bakımdan benim birinci işim doğru haber yapmaktır, burada sana söz de vereyim yanlış haber varsa, bugüne kadar bundan sonra yapılmayacaktır . . .
C.Uzan: Bugüne kadar çok yanlış yapıldı yav, öyle diyorlar diye konuşmuyorum, çünkü ben de aynı lisanı konuşuyorum sen de aynı lisanı konuşuyorsun sen.
A.Doğan: . . . televizyonlarında . . . dikkat dikkat diyormuş, televizyondan, radyoların.
C.Uzan: Yok, hayır Fatih Altaylı her gün Radyo D'de küfretti bak . . . yakın diye üç tane mahkeme kararı tebliğ ettim, ben üç tane tedbir karan tebliğ ettim Hürriyet gazetesine, Milliyet gazetesine . . . muhataplardan biri de sizsiniz son otuz gündür, kırk gündür üç tane tedbir karan tebliğ ettim, tedbir kararlarını alıp çöpe attılar, yayın yapmadılar.
A.Doğan: Ne diye tedbir kararı. C.Uzan: Kemal Uzan, Cem Uzan, Hakan Uzan İmar Banka
sı, Adabank, Çukurova Elektrik, Kepez, Telsim aleyhine haysiyetlerini küçük düşürücü yayın yapılmasını tedbiren durdurdum, üç tane tedbir karan verdim ben ya . . .
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 157
A.Doğan: Bilmiyorum. C.Uzan: Valla ben sana söylüyorum, üç tane tedbir karan
verdim. A.Doğan: Ben Milliyet'ten .. . C. Uzan: Tabii ben ona şaşırdım. Aydın Bey mahkemeden
korkar, dedim ya . . . A.Doğan: Hayır, benim haberim yok. C. Uzan: O zaman senin hukukçulann uyuyorlar. A.Doğan: . . . C.Uzan: Radyo D . . . düğününde Mehmet Ali Birand geldi
yanıma, a naber, nasılsın bana . . . tanıyor musun, dedi, tanımıyor musun dedi. . . değilsin. Cem Uzan imza sahtekan Mehmet Cansun'un evine hacize gittiler bizimkiler senedi imzalamış borcu var, senedi var alacağım, tahsil edeceğim tabii sen bana hem küfredeceksin hem de ben senden borcumu almayacağım var mı böyle bir şey.
A.Doğan: . . . C.Uzan: Tabii ki Cem Uzan imza sahtekar demek bunlann
hepsi... A.Doğan: CNN'de de yalan haber. C. Uzan: Tabii ki yalan haber Cem Uzan imza sahtekan,
diye.. . Faruk Süren ertesi gün Faruk, çıktı dedi ki, bu imza benim imzam, dedi.
A.Doğan: Şimdi birinci sual cevabını vereyim yanndan . . . bugünden itibaren hiç olmaması lazımdı bir daha konuşacağım ama şunu yarın haber çıkabilir. Muhtemelen gerçek tarafı varsa yani. . . niye koymadın be adam, bir şey vardı, diyorlar.
C.Uzan: Aydın Bey oradaki gazetecileri -sen de bilirsin ben de bilirim, şimdi senin söylediğin bir söz vardır, ben bunu hep birçok yerde şey yaptım senin ağzından meşhur Asil Nadir gittiği zaman, yav kardeşim sen beni döversin, büyüksün ama ben . . . çoluğuna çocuğuna . . .
A.Doğan: . . . şimdi sen bizim elimizden evimizi ekmeğimizi alacaksın . . .
158 HAKANTÜRK
C.Uzan: Şimdi burada ben o durumdayım, sen Asil Nadir durumundasın.
A.Doğan: Asil Nadir benden kuvvetliydi. C.Uzan: Ama yani şimdi benim açımdan ben diyorum ki,
Doğan Grubu'yla ister gazete, ister televizyon, ister başka herhangi bir konuda her türlü işbirliğine ortaklığa, şuna buna hazmın, bu bİ2im aramızdaki olayı daha yakınlaştıncı bir faktör olarak görüyorum, sonuç olarak siz diyorsunuz ki, ben kendimi şu an da yazılı basında rakipsiz görüyorum, diyorsunuz. Ben tam öyle görmüyorum.
A.Doğan: Rakipsiz demekte değil de ağırlıklıyım. C.Uzan: Ağırlığınız var, tamam doğrudur bugün işte şöyle
veya böyle 260 bin, 270 bin satan bir Star gazetesi var, bir de 200 küsur satan bir Akşam gazetesi veya 150 bin, 200 bin var Milliyet zarar ediyor dediğiniz gibi benim hesaplanma göre zaran çok daha büyük olması lazım 150 binlerdeyken.
A.Doğan: . . . zarar ediyorum ama. C.Uzan: Borsa bilançosundan baktırdım, Milliyet'in aslında
gördüğüm kadanyla 20 küsur da sizinkiler epey bir yüklemişler. A.Doğan: Nasıl oluyor da öğreniyorsun, zannetmiyorum. C.Uzan: in bir dakika, ya öz sermaye 2ooo'de 25 trilyon
dan 2ooı'de ı9 trilyona inmiş, 36 itibariyle duran varlıklarda 9.6 trilyonluk değer artışı yapılmasına rağmen bir de büyük geliri şeyden gelmiş grubun diğer şirketlerine verdiği döviz kredilerine kur farkı bindirerekten gelir yapmış ama yani kağıt gelirdi bunlar.
A.Doğan: Hayır, hayır şöyle, Milliyet almış krediyi kullanmamışlar.
C.Uzan: Sonuç olarak, sonuç olarak. A.Doğan: Bir şey.söyleyeyim, bir şey söyleyeyim samimi bir
şey öğrenmek istersen istediğin her türlü şeyler. C.Uzan: Yok ya canım ortadaki şeyler, ortadaki şeyler. A.Doğan: Bir kuruş şey yoktur 10.5 trilyon zarardır, 10.5
trilyonun temmuz, ağustosta da zarar etmiştir, bir önceki ayda da zarar etmiştir ama bizim kanaatimiz Milliyet gazetesi kapıya geliyor, zarann %99.5'uğu da bir finansman giderlerindendir,
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 159
yahut finansman gideri gelmeseydi bizim arkadaşların dediği gibi elindeki mallar ölçülü kaldırabilecek şeydeyim.
C. Uzan: Hepimiz zarardayız, herkes zararda .. . A.Doğan: Gazeteler de zarardadır şeyler de zarardadır.
Posta zararda, Kanal D zararda. C.Uzan: Peki ne zaman, ne kadar geçecek bu zarar? A.Doğan: Benim geçen sene Kanal D'den 50 milyon dolar.
Bu sene Kanal D'yi bana yıl sonu kapıyor gözüküyorlar ama bu sene elli tane şey kurumundan, medya kurumundan 50 milyon dolar zarara bağlarsak yıl sonu toplamında çekebileceğiz, yani CNN, Kanal D, Milliyet, Hürriyet.
C.Uzan: Niye zam yapmıyorsun gazeteye? A.Doğan: Nasıl yapalım benim bütün şirketlerim zararda
şey yapıyorum A.Doğan: Bak bir dakika şunu da söyleyeyim, bunlan şey
yapma biz aslında şu anda Star'ı şeyde göremiyoruz, neden göremiyoruz. En azından benim gazetelerimin satıldığı yerde çok daha dar şey anlamında konuşuyorum, belgeler beş bin kişi vardır ki, Türkiye'de bunlar sayısal bir şey değil ama ağırlıkları önemli ben buna önem vermek istiyorum; ben bu bakımdan da bir iki tane de şey yapılamaz.
C.Uzan: Dikkate alınır. 260 bin de kendi satışı var yani onu verdiğini biliyorsun. Tamam olabilir ben bir şey demiyorum, yani ben benim için her dakika için bir gazete yani.
A.Doğan: Şunu anlatmaya çalışıyorum, yani ben günde ı.5-2 milyona yakın gazete satıyorum. Star gazetesinin 250 bin, 300 bin, 200 bin ne satıyorsa bilmiyorum satması eee hem de 125 bin liraya o çeşitli iki tane gazete satması çok rahatsız ediyor. O zaman biri 5 gazete çıkarabilirim dese çıkarsın . . .
.. C.Uzan: Tamam bizim açımız biz Star'da beklediğimizi,
aradığımızı şu anda buluyoruz. Tamam. A.Doğan: Şimdi sana bir şey söyleyeyim, benim tüm medya
grubumun gayretini İtalyanlar ve bayiler alıyor ayda ı.3 milyon dolar yurtiçi ve dışına para veriyorum.
C. Uzan: Şimdi 1111 o kadar değil, o kadar değil. A.Doğan: Yurtiçi benim.
ı<>o HAKANTÜRK
C.Uzan: Her gün geliyor rakamlar, canım o kadar değil Star'ın şu an ki maliyeti yirmi civarındadır.
A.Doğan: Bir de finansmanı saymıyorsun. C.Uzan: Ne var yani. Olabilir yani olabilir buradaki şey ııı
tabii siz de bizle dağıtıma çıktınız tabii bunun için de 25 milyon daha var . . .
A.Doğan: Fısıltıyla konuşuyor benim bir kabahatim yok. C.Uzan: Şimdi gaza getirdiniz adamı. A.Doğan: Hayır, hayır. C.Uzan: Gaza getirdiniz. A.Doğan: Ben illa onlan dağıtma demedim, siz onlardan
transfer ederseniz dedim, ben biliyorum aykın üyesini transfer edeceğim bir adam var aldım şey yaptım . . . De ki şimdi "Gazete bize geldi!" "Nereden geldi üçkağıtçı! Ben dağıtmadım!", bana geldi ben' düşüneceğim, dedim. Seninle oturacaktım, konuşacaktım, seni de çağıracaktım. Sen bir buçuğa dağıt dağıtma, hatta üç buçuğa da dağıtırsın, "Gel bir protokol yapalım. Adam götürme adam getirme olmasın dendi" diye yaptım. E şimdi ben dağıtmak istemem desek her türlü. Ama ben melek değilim, yani ben işadamıyım. Kimse için kötü düşünmüyorum, ama kendime hak anlaşılmıyor, beni yoksa yani bizim doğuda Mehmet Ali'ye öyle söyledim yahu söyle de ki, Aydın Doğan diyor ki, bugüne kadar size neyi söz verdi de yapmadı Aydın Doğan? Söz verdiyse bir şey mutlaka söz vermedim, diyordum.
C.Uzan: Hangisinde dağıtım da mı? A.Doğan: Hayır, dağıtımda söz verdim onun dışında olan
işlerde de işte ben bir şey konuştuk, ben söz verdimse mutlaka yapmışımdır. Ha benden Uzan'a deki ben Mehmet Ali'ye şöyle söyledim: Cem Bey genç adam, dedim. Siz gazinoda buluşursunuz, lokantada buluşursunuz, yemekte buluşursunuz yani ben bahsedilen yerde olmam gibisinden. Sen beklediğin karan verirsin, sözlerine dikkat et, verdiğin sözden geri dönmeyeceksin. Bana verdim şu sözden geri döndüm dersen zaran bana da olsa iş verdiğimizde kovulursun.
C.Uzan: Bana dün hiçbir şey sormuyordun galiba efendim. A.Doğan: Söz vermiyoruz, verince öyle yapıyoruz demek
istiyorum. O bakımdan yani yazık oldu sen para kaybettin, ben
YF.ŞİL ÖLDÜ MÜ? ------ ı6ı
para kaybettim, bir miktar para kazandı ve şu anda çözüyorum bize o kardeşim çok paraya mal oldu. Bak şimdi.
C.Uzan: Ben, Mehmet Ali'ye dedim, Mehmet Ali'ye de dün söyledim dedim ki, "Bak ben o günü bir telefon bekledim tamam mı. Ya arkada§ çağırmıştım buraya tamam mı, nedir kardeşim derdin, gel oturalım diye bir telefon bekledim. Mehmet Ali'den bekledim telefonu.
A.Doğan: Bana dedi ki, yetmedi. Manşet Hürriyet'e alındı. Dedik ki devretme kardeşim. Bir tane Yasemin'i yeni birini almıştım o zaman şey. Kadını ben yeni aldım, kadına para ödemeden yani şey şu bu neye benziyor, hem döverim hem de yaptırırım gibi şimdi orada güm diye Hürriyet'i aldık duayen dedi ki, "Yav bizim bir kabahatimiz yok yani Hürriyet'i niye aidini" Aldım, para kazanacağım diye aldım. Bastım aldım.
C.Uzan: Para kazanmak için almadın ki! A.Doğan: Bir beş milyon dolar. Normal iyi para demiş. Ben 22 milyon mark biliyordum demek ki, 5 milyon dolarmış.
C.Uzan: Ama ne aldınız dağıtımın intikamı için aldınız, Maksat açıkça ortada.
A.Doğan: 25 milyon dolar var güzelim, 25 daha kaybedeceksin yann getir imzalayayım ve hiçbir zaman da oranında şeyinde olmayacak, devamlı kaybedeceksin. Bak ben de 20 milyon mark kaybettim. E bi 30-40 da şimdi yatının yaptım bir 20-30 da yatının yaptım.
C.Uzan: Olaylardan 3 ay, 4 ay sonra, şey nerede konuştuk biz Mehmet Ali'yle. /Mehmet Ali'yle mi konuştum yoksa Fatih. Ertuğrula konuştum ben. Gelin bakın hayır ortak olun, dedim. Gelin bakalım değil daha başlamamıştı. Ortak olalım dedim, yan yanya ortak olalım, dedim.
A.Doğan: Ben şimdi o başlayan dönem ben bilseydim biraz sabredebilseydim satın alırdım alıyorsan al satıyorsan sat, gazetelere onu basayım, ben basayım.
C.Uzan: işte öyle kendi halinde dönen bir müessese kann da var akar da akmazdan var işte öyle gider.
A.Doğan: Kar ediyor mu? C.Uzan: Ediyor ediyor ediyor. O başka mesele kendi basma
karlı ama.
1 62 HAKANTÜRK
A.Doğan: ıo bin dolar kafa kafaya götürdü. Şeyine getirdi. Şran dedi.
C.Uzan: Ya tamam da şimdi ben de diyorum ki, yahu hala aynı noktadayız. Bırakalım şunu. Ya siz tamam medyada bizden daha büyüksünüz.
A.Doğan: Medyada yazılı basında, medyada televizyonda senin daha çok televizyonun var.
C.Uzan: Şimdi eee siz Dinçle gazeteyi kurarken kurmadan önce hakkımda bir iş yaptınız. Size şimdi geliyor. Ne yapacağız biz birleşelim, başkasını da sokmayalım, neyi paylaşamıyoruz kardeşim, dediniz.
A.Doğan: Ama Dinç uyku soframda beni sattı. C. Uzan: Tamam. E şimdi Dinç gitti. Sabah gazetesi ne olur
ne olmaz. A.Doğan: Ben bana söylendi Sabah'ı al, almak istiyorsunuz,
dendi. Bana komünistler her türlü desteği verdiler. Emin olun ben bir şey daha söyleyeyim. Seni şerefimle temin ederim tek kalmaktan rahatsızım yazılı basında sen kalacak mısın, tek misin?
C.Uzan: Hayır, hayır sen kendini öyle görebilirsin. Ben karşı çıkıyorum.
A.Doğan: 2 milyon gazeteyi ben bugün 500 bin Milliyet, 400 bin Hürriyet, 400 bin Posta, 200 bin Fotomaç, 150 bin eee 120 bin Gözcü, bilmem 60 bin Radikal, bilmem ne koydun aman bakıyorum ki % 5o'yi geçiyor.
C. Uzan: % 5o'yi geçiyor tabii geçiyor. A.Doğan: Ondan sonra diyorum ki, gazete olsa keşke
Dinç'in gazetesi de iyi değil . . . C.Uzan: Daha 00000 çok çok. A.Doğan: O da güzel bir gazetedir. Ama şey . . . C.Uzan: Şimdi ya ben diyorum ki, hangi konularda işbirliği
yapabiliriz ve birlikte yapalım. Siz de para kazanın biz de kazanalım. Şu aramızdaki şeyi bırakalım.
A.Doğan: Sizlen görüşmek çok harika vallahi bak. . .
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 163
C.Uzan: Ya! Ya! Ya! Buraya kadar baş başa birbirimize zarar verecek her türlü operasyonu yaptık.
A.Doğan: Ben sana zarar hiçbir şekilde vermem. C.Uzan: Ya Dinç'i gaza getirdin hiçbir şey olmadıysa. A.Doğan: Demedim derim. Ben bu adamlara dağıtma-
yacağım. Dağıtırsam ama nasıl olur, dedim. Dinç bana dedi ki. C. Uzan: O günlük anladık, toplantıya katılmıyordum. Siz
geliyorsunuz diye katıldım ben toplantıya. Bana öyle söylendi Naim. Hayır yani bana şey değil. Ben olayı olarak şey ediyorum. Gelip gitme meselesinde değilim ben. Ben oradaki toplantıya siz geliyorsunuz diye geldim.
A.Doğan: Ben ona dedim bana olmuyorsun. Bana destek çık, bana sahip çık. Ben burada kimseye husumetimden değil. Ama Mehmet Emin orada bana yaptığı şeyler var. Şimdi ben orada kalkıp şey yapamam. Ben dedim ki, işi bilen bir rakibim olunca para kaybetmekten korkmam. Böyle rakibim olunca ben korkmuyorum. Onlar para kaybetmekten korkuyor, ben korkmuyorum. Ama birisi ya boş ver ben 100 milyon dolar kaybettim, öbür taraftan 100 milyon dolar kazandım, dedi mi rahatsız oluyorum. Çünkü benim öyle bir lüksüm yok. Benim zaten bir sürü borcum var. Petrol Ofisi'nden 100 milyon dolar kaybetti yani Petrol Ofisi doğru dürüst ödeyemiyor, şimdi kalkıp da yani orada 100 milyon dolar mı kaybedeyim. Oradan mı şey edeyim yani. O bakımdan ben de yapamam. Ya petrol Ofisi'nden 300 milyon dolar kazanacak, 200 milyon dolar kazanacak işte şöyle yapacak, ben yapamam. Ben işten para kazanmak isteyen herkesle ortağım. Yayıncılıktan para kazanmak istiyorsan her türlü işbirliğine hazmın. Ben yayıncılıktan para kaybettim dersen.
C.Uzan: Yayıncılıktan para kazanmaya gelQ.im ben buraya. A.Doğan: Para kazanmaya geldiysen birinci yapacağın ı)
Star'ın fiyatını artır. 2) Star'ı getir dağıtılan toplam gazetelerin içerisine koy, yani gidip takım gazetelere daha fazla rağbet ediyor millet. Ne diyor bir Hürriyet, bir Milliyet, bir Sabah alacağım orada Star yoksa gidip özellikle Star'ı arayıp onu bulmuyor. Çok özel ilişki, çok arayan gidip buluyor. Getirirsin onu da bizim dağıtım sisteminin içine koy işine geliyorsa.
C.Uzan: Nasıl olacak o iş?
HAKANTÜRK
A.Doğan: Bedava olmaz, çıkarırsın dağıt dersin, dağıtırım gazetenizi. Nedir onun bir bedeli var, oturur konuşuruz. Ha ben dedim Dinç'in yaptığım gibi size teslimiyet mukavelesi de yapmam. Dinç'in yaptığı gibi ayağım dağa da kaçsa beni kastetsen size attığım imzayı çizemem, derim. Zaten imza ile şey yapacağız. Türkiye'de şimdi biri dersin ki, Aydın Doğan sen şunu yaptın da yapmam dedin mi evet yaptım derim. Sana da giderken söyleyeceğim laflan da ben şunları şunları şunları söyledim. Bunların dışında hiçbir şey yapmayacağımı söylerim. Sonra buraya araya söz verdi de şunu yaptı, bunu yaptı diye şey yapma. Onu da söyleyeyim. Sen Star gazetesini.
C.Uzan: Şöyle yapalım ! Ne düşünüyorsunuz fiyat olarak? A.Doğan: Ya şeyde, çok yanlış yapıyorsunuz bak onu da
söyleyeyim. Ya dediğim gün adam döverim yanlış bizim buna hakkımız yok. Ne benim, ne senin
C.Uzan: Ben kimseyi dövmüyorum ya . . . A.Doğan: Yanlış böyle şeyler Türkiye'de o kadar antipatik
oluyor o kadar antipatik oluyor. C.Uzan: Ya İş Bank antipatikliği bir kere bizi Hürriyet anti
patik yaptı. A.Doğan: Kardeşim Hürriyet değil, şunu söylüyorum. Fark
lı senin hakkında da bin tane şey var. C.Uzan: Ne yaptım, ne yaptım hiçbir şey SPK soruşturma-
sında. A.Doğan: Senin hakkında da var bin tane şey. C.Uzan: Yo benim hakkımda değil, benim hakkımdaki şeyi. A.Doğan: Bir şeyler söyleyeyim, ben sana bu İş Bankası'nın
şeyi, şey gibi. C. Uzan: .. .işin tetikçiliği. A.Doğan: Bu kampanya aleyhimize başlatılmış. Kampanya
aleyhimize dönecek diyorum çünkü, kampanya başlatıyorsun bu işte.
c. Uzan: Siz de kampanya başlatıyorsunuz. Sen şimdi kendi gazeteni okuyan adamsın, kendi gazeteni okuyup da kampanya yok diyorsan ben ne diyeyim şimdi Aydın. O zaman açık konuşmuyoruz demektir.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 165
A.Doğan: Bir kampanya başlatılmış, bu kampanya Türkiye, yurtdışında bir kampanya başlatılmış, bu kampanya da Türkiye'de bir gazetede yazılmış olabilir doğrudur. Çünkü Stern yazmış, Focus yazmış.
C. Uzan: Aa ilk önce Hürriyet yazdı. İlk önce Hürriyet yazdı. A.Doğan: Ne yazdı Hürriyet ilk önce? C.Uzan: "Bilmem kaç milyar dolarlık takip" diye tam sayfa girdiniz.
A.Doğan: Ama adam şöyle C.Uzan: Adamın açıklamasını . . . adam diyor ki, şey dedim,
diyor borsaya verdiği açıklamasını yapıyor. Vadesi gelmiştir, ödememiştir. Yeni borç . . . Tekrar vadesi gelen borcun ertelenmesi ile ilgili diyor . . . Adamın ne . . . tutturdu diye açıklaması var ne bi. . . Ben hakkımı hukuk ve diğer bütün yollar ile arayacağım ve paranın tahsil edeceğim diyor adam. Başka bir şey demiyor. Ne adam kaçırmalardan ne bilmem nelere kadar. Her türlü. Markus'un paralarını bulanlar bilmem neyi bilmem ne yapanlar diye her gün bunlar yapıldı. 40 gündür Aydın Bey yapmayın gözünüzü seveyim. Ben sana aynı neşriyatı 40 gün yapsam benlen .. .
A.Doğan: Akşam gazetesinin bana yaptığı iftira yalan şunlara bir şey yapıldı mı? Bir şey yapılmadı. Yalla arada bir aldınyorum, aldırmıyorum . . .
C.Uzan: Sen de aldırma Hürriyet'e, Milliyet'e alma onlan. A.Doğan: Hiç ahi şirkete de sokmuyorum. Dedim ki, elli
tane gazeteyle geliyorum ... C. Uzan: Şimdi buradaki şey şu. Eee biz sizin yaptığınız
yayımlardan zarar gördük. Ticari olarak zarar gördük ve zarar görüyoruz. Ben buraya gelirken hedefin mazeretimi anlatmak. Çok açıkça dedim ki, "Ben Aydın Bey 'in konuşulacak bir iş adamı olduğuna inanıyorum. Bir i1jbirliğ�ne ben girerim" dedim. Girerim. Rahatım ve girerim, dedim. Başka konularda da işbirliğine girerim, dedim, işbirliğine ve benim açımdan ben bu savaşın bize karşı olan yapılan kampanyanın bir savaşa dönmesinin kimseye bir şey kazandırmayacağını biliyorum. Kimseye bir şey kazandırmayacak. Sizin kendi sözünüzden biliyorum. Yani yakınımdaki çok insana çok defalar sizin sözlerinizi ağzınızdan tırnak içinde sizin asli mazeret istediğinizi söylemişimdir çünkü doğrudur. Doğru bir teşhistir. Çünkü . . .
166 HAKANTÜRK
Ama bakın ben kırk gündür, kırk gündür inanılmaz bir kampanyayla karşı karşıyayım. Ve zarar ediyorum, bundan siz de diyorsunuz ki, ben zarardan korkuyorum, karşımdaki adamdan adam rey yüz atanın bakmam dediğin zaman korkuyorsunuz. Korkuyorsunuz, haklısınız ticari nedenlerden dolayı korkuyorsunuz.
C.Uzan: Ben de zarar ediyorum. Ben de zarar ediyorum. Zarar etmemek için zarar etmemek için. Bana karşı yapılan bu kampanyanın karalama kampanyasının durması lazım. 57.00
A.Doğan: Şimdi bak bir daha bir şey söyleyeyim. Ben tekzip aldım, yayımladım filan, şimdi bir şeyler söyledin de ??en . . . (Anlaşılmıyor) aldım yayımladın dedin de ben.
C.Uzan: Tabii benim haklarım . . . A.Doğan: Bizim içimizde de aklı başında insanlar var ted
bire rağmen nasıl yayımlıyorlar, bunun hukuki sonuçlarını düşünmeden ben şey gazetesine Şafak gazetesine tekzip gön-' deriyorum, tekzibimi yayımlamıyor mesela . . .
C.Uzan: O Yeni Şafak, o bugün var ama yann olmayabilir. A.Doğan: Olmayacak zaten. C.Uzan: Ooo tabii o başka bir kategori. A.Doğan: Evet. C. Uzan: Sizin ve benim durumum farklı, şimdi siz bize dahi
elli milyon daha zarar verebilirsiniz, yüz milyon dolar daha zarar verebilirsiniz, biz de size, siz bize, biz size siz bize ne anlamı var. Hiçbir şey.
A.Doğan: Ben .. . ama şunu diyorum ben zarar edeceğim diye yalan haberi yazmaya hakkın yok ya . . . Yazıyor, yazıyor . . .
C.Uzan: Ne ne yalan haber var, ben yalan haber yazılmasın diye işi. . .Benim adıma yalan haber yazılmasın diyorum.
A.Doğan: işte benim yalan haber yazmaya hakkım yok. C. Uzan: Kırk gündür yazıyorlar yahu. A.Doğan: Şimdi öyle güzelim, yalan .. . kaynak yok diye, de
diler. C.Uzan: Nasıl kaynak yok.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? -------
A.Doğan: Yahu SPK senin aleyhinde suç duyurusunda bulunuyor, ne diyor, geçmişte! Defterlerini kaldınp götürüyor, ben de onu haber yaptım.
C.Uzan: Uç gün evvel adam sizdeydi. Aydın Bey. A.Doğan: Hangi adam? C.Uzan: Mengitürk! Üç gün evvel Ertuğrul'un odasındaydı!
Ertuğrul rica etti. Mengitürk'ten baskın yapmasın! A.Doğan: Etmedi. Anlaşılmıyor. O sadece. C.Uzan: Evet, evet! Aydın Bey senin nasıl haber kaynakların
var ise müsaade et benim de var! A.Doğan: Vardır tabii ama biz böyle bu kadar . . . C. Uzan: Ertuğrul'un odasındaydı. Ertuğrul rica etti adam
dan. A.Doğan: Benim böyle bir gücüm olsaydı, yine bastınrdım
seni yok ama. C. Uzan: Alacak bir şey yok ki, istiyorsa alsın götürsün. Aldı
götürdü. Ne yaptı? Mesut Yılmaz Fatih Çekirge'ye, Cavit Kavak, Güneş Taner bizim Ankara Temsilcisi Sabahattin'e, Fatih Çekirge'nin yanında Mesut Yılmaz diyor ki, "Bizimkiler bir haber yapsın " İstanbul il başkanına Tantan'ın iki gün evvel ölüyormuş, küfrediyormuş diye . . . Sen demiş bize kampanya açtın, demiş, Fatih'e işte demiş böyle olur, demiş. Olmayan bilmem ne dosyası da demiş gazetelere haber olur senin patronun da gider adalete ifade vermek zorunda kalır, demiş. . . Şimdi senin gazetenin o günkÜ gazetenin ı. Sayfasında yurtdışına kaçtı, aranıyor, diyor. Milliyet gazetesi tamam mı. Ifade vermemek, yurtdışına kaçtı aranıyor. Aynı gazetenin arka sayfasında spor sayfasında Faruk Süren'le Türkbükü'nde şeye gittiler, diyor anlatabildim mi şimdi burada yani.. . ·.
A.Doğan: Mesut Yılmaz. C. Uzan: Burada yani burada im şöyle bir şey var yani SPK
ile ilgili bizim hiçbir sorunumuz yok. Bizim açımızdan niye yok. Ben kağıdı ne alıyorum, ne satıyorum. Ben spekülasyon yapmıyorum. Onun için tahta kapalı veya açık ben zarar etmiyorum. Küçük tüketici zarar ediyor. Orada üç defa, beş defa mektup yazıyor. Yani ben alıp satmadığım için bana bir zararı yok. Sen bugün Hürriyet'in şeyini hissesini almış veya satmış. Benim öyle
168 HAKANTÜRK
değil ki işim. Anlatabildim mi. Şimdi bana orada açılan soruşturmanın hepsi, ifade verdim ya. Af kapsamında biliyor musun? Ha yani adama gidiyorum ben ifade veriyorum, savcı eğer gerek görürse soruşturmanın sonucunda gerek görür ise, dava açar ise dava sonra af kapsamında. Af kapsamında yine para cezası da s milyar lira. He? Eften püften nedenlerle. Şimdi.
A.Doğan: Çay içelim mi?
C. Uzan: İçelim.
A.Doğan: Bize iki tane çay getirsene kızın.
C.Uzan: Şimdi bizim açımızdan Hürriyet grubunun bir tane adama para vereyim, bir tane web sitesi alsın. Aydın Doğan bilmem ne dat com diye. Ondan sonra da haber yazdım. Bak ben bunu yapsam ertesi günü de bunu haber diye koysam. Bu haber midir?
A.Doğan: Böyle bir şey olur mu? Tamam ben onu .. . C.Uzan: Radikal'in Radikal'in birinci sayfasını aç da bak, "Uzan dede dat com diye gecen hafta Uzan dede dat com " diye .. .
A.Doğan: Aydın Doğanın bir sürü gazetesi var. 20 günden beri . . .
C.Uzan: Hayır, hayır ama şimdi bak ne oluyor olay karşılıklı zarar vermeye dönüyor. Karşılıklı zarar vermeye dönüyor. Şimdi sen diyorsun ki, "Yahu ben Almanya 'da şu kadar daire . . . Doğru bana bu zararı vermek bana da bu kadar haktır" Ben de rakamını söylüyorum. Çok mu iyi oldu ikimiz için de şu . . . ortamı içinde.
A.Doğan: Şaka yaptım.
C. Uzan: Niye? Hayır niye ertesi günü adam bitmişti sen eğer gazeteyi ...
A.Doğan: Nasıl bitmişti?
C. Uzan: 184 kişiden ı8o kişiyi tatil etti . . .
A.Doğan: Seni tabii işine geliyor .. . Ben sana şey yapayım diye adam gelmiş diyor ki . . .
C.Uzan: Cem Uzan gülüyor .. .
A.Doğan: Haydi o parayı vermişsin .. . Diyor ki, sen dağıtımı yerine getirme . . .
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? -------
C. Uzan: Ooo . . . olarak güzel dili kullandın . . . Tetikçilik yaptı dedin affettiririm ben . . . Şimdi bugünden sonrasına baktığımızda dağıtım diyorsunuz. Peki dağıtım da ne yapabilecek misiniz?
A.Doğan: Gel sen dağıt. C.Uzan: Nasıl dağıtacaksınız? A.Doğan: Benim gazetelerim neyse Hürriyet, Milliyet kendi
gazetelerim neyse her türlü şart ve şekilde . . . dağıtınm. C.Uzan: Müşteri olarak. A.Doğan: Ortak mortak alamam. Nasıl para alacağım, yö
netim kuruluna şey ederim ama şirketi yönettirmem. Şirketi kilitleme hakkı vermem.
C.Uzan: Tamam. A.Doğan: Onu söyleyeyim. Yani şirketi kilitlerim yok. Yani
şu senin haklannı sonuna kadar kullanmayı tazminat hakkı da veriyorum.
C.Uzan: Şöyle olabilir mi? Şimdi sizde Yay-Sat var. A.Doğan: Var. C.Uzan: Bana buradan bir hisse verin siz. Karşılığında da bir
ihtiyat hakkı. Benim Medya Pazarlama var. Bu hayatiyetini devam ettirsin.
A.Doğan: Beni hiç ilgilendirmiyor. C.Uzan: Şöyle olsun alsın getirsin Yay-Sat'ın uç noktasına
malı teslim etsin. A.Doğan: Ama sen onu bir süre sonra yapmalısın. C.Uzan:
Doğru ama şimdi şu var. Bir süre alışalım. A.Doğan: Beni ilgilendirmez yani bir süre sonra sen gelirsin
ben çok para kaybediyorum dersin. '• C.Uzan: Tamam o zaman bana o hakkı versin. A.Doğan: Ben sana tazminat veriyorum. Şirketi teslimat
verelim ya da kapatırsın, bir de bir oyun yapar. Hisse satanın sana ama bu hisseyle hisse ne yönetim hakkı vermem, şirketi kilitleme hakkı vermem. Milliyetle Hürriyet nasıl dağıtılıyor, ne şartlarda.
1 70 HAKANTÜRK
C.Uzan: Bir şey daha rica edeceğim. Onu ben geçen sefer yaşadım çünkü. Dört büyükten Hürriyet ve Milliyet çünkü ben orada ortağım her şey çok güzel. 5 gün geçti aradan bir gün geldi Hürriyet ve Milliyet dedi k.:: 'Ya biz artık Yay-Sat'la dağıtmak istemiyoruz, Aydın Doğanın yeni kurduğu yeni Sat-Yay 'la devam edeceğiz"
A.Doğan: O hileye intikal eder, Doğan grubunun yayınları hiçbir şekilde başka bir dağıtım organına gitmeyecek, giderse aynı şartlarda.
C.Uzan: Doğan grubu bunu garanti edecek. A.Doğan: Biz kötü niyetli değiliz ki, bizim kafamıza takılan
şu, biz de Kanal'daki gibi her türlü rekabetimiz olacak ama ileride şı nu söyleyeyim sana ben burada tek kaldım, Türk Cumhuriyeti'nde tek kaldım. Hisseni al dedim, alamam dedi, bırak da gideyim dedim, gidemezsin, dedi, Onun içinde bir Gameda örneği çıkmasın diye ama ben ahlaki bilmem ne bu şeyde her türlü garantiyi veririm. Kendi grubum gibi kendi gazetelerim gibi dağıtırım ve senin de büyüme şansın da başka türlü olmaz. Biliyorum ki, bu iş de bana pahalıya mal olacak.
C.Uzan: Niye? A.Doğan: E şimdi sen büyüdükçe rekabet artacak. Artsın. Ben zaten bir tane biri olsun karşımda istiyorum. Ben tek
kalmaktan rahatsızım. Mehmet Emini çok istedim ama olmadı .. . C.Uzan: Yüz elli, iki yüz bin diye tahmin ediyorum, deniyor.
Peki, bunda ne düşünüyorsunuz? A.Doğan: Şimdi bak ne düşünüyorsunuz, ne yapıyorsunuz
değil kesin bir kararımız var. C.Uzan: Varım ben bunda. A.Doğan: Ama şunu söylemek istiyorum, bu ortalığın, işbir
liğinin getirdiği birtakım olacak ama haberleri satın alıyorum şeklinde düşünüyorsan bu olmaz.
C.Uzan: Ben haberleri satın alıyorum, diye bakmıyorum ama ben bir şeye bakıyorum bunu da açık açık konuşuyorum, ben şuna bakıyorum ortak olduğumuza göre diyorum tabii ben zarar etmek istemiyorum, kendimle bana Hürriyet gazetesi kırk gündür zarar ettirdi, kırk gündür zarar ettirdi, yarın öbürsü gün birisi sizin borçlarınızdan dolayı ertelenen kredilerinizden
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 171
dolayı şundan dolayı, bundan dolayı almaya kalksa değil mi siz ne yaparsınız baş başa mücadele edeceğiz benim yaptığım da o.
A.Doğan: Nedir Motorola'yla problemin. C.Uzan: Benim Motorola'nın değerini düşürsün diye. Akışı
yaptın % 23'e düşürdün asıl Motorola'nın çıkardığı şey bu anladığım kadanyla.
C.Uzan: Oradaki şey şu. A.Doğan: Yok yok ben takip ediyorum. C. Uzan: Bir şey söyleyeceğim şimdi siz nasıl kendi işinizi
santim santim takip ediyorsunuz, dosyalarınızı ben de kendi işimi takip ediyorum şimdi biz bundan sonra yılbaşında bunlarda bir yönetim değişikliği oldu bizim gruba bakan adam değişti, başka birisi geldi, 2 milyar dolarlık bir iş yaptığın adam ödeme var .. .
A.Doğan: Ne kadarı yatının bunun. C.Uzan: Tamamı yatının ya. A.Doğan: Felan yok mu? C.Uzan: 3 milyar dolarlık yatırım var. Aaa çok cüzi bir ra
kamdır onu zaten şöyle olur aynı şeyin üzerine. Gayet iyi bilir anlatmıştır size Siemens de veriyor.
A.Doğan: İstanbul'da. O zaman. Belli bir oranda. C.Uzan: Hepsi veriyor ama olsun cüzi bir rakam, 3 milyar
doların içinde birkaç yüz milyon dolar yani çok önemli bir rakam değil, buradaki şey nisan vadesi gelene kadar kasım patlamış aralık, ocak gidiyoruz. Gel kardeşim konuşalım. Neyse Adana'da altı ay da iki defa toplantı yapıldı ve bizim bütün sözleşmelerimiz İsviçre, hissedarda İsviçre lehinde ve hisselerin o kadar zor sözleşmeler yapıyoruz orada sermaye arttırımı olduğu takdirdeki ne yapılacağı öngörülmüş dolayı9ıyla. Yani 66, 22'ye düştü Motorola'nın lehine felan öyle bir şey yok ama buradaki şey şu mart ayında başladı bunlann birkaç tane adamı sağda solda konuşmaya nisanın 15'inde mi ne. Türkiye'den de bir heyet zaten şirketin %66'sı bizde değil mi, biz alırız şirketi yönetiriz şimdi onunla ilgili Aydın Bey bana kasayı açayım yok.
A.Doğan: Tabii. C.Uzan : O ayn, onun bir de .. .
172 HAKANTÜRK
EK: 2 CEM UZAN İLE AYDIN DOÖAN ARASINDA TOPLANTI ANINDA KAYDA ALINDIÖI DÜŞÜNÜLEN
TARİHİ BELLİ OLMAYAN GÖRÜŞME
C.Uzan: Kapıyı açayım da gireyim, alayım yok. A.Doğan: Tabii ki illa ki.
C. Uzan: O ayrı onun bir de Motorola da alamıyor, bir liste var oradaki 'listedeki yatının bankacılarından birini o görevlendiriyor, başka bir tanesini biz görevlendiriyoruz, o iki banka bir üçüncü bankayı seçiyor onlar bir ihale hazırlıyor, diyorlar ki, biz bunu satıyoruz, var mı alan? Alan yediemine ödüyor parayı, oradan Motorola'nın alacağı ödeniyor, geri kalanlan bize geliyor falan filan bildiğimiz şeyler. Yani şimdi o kadar detaylı bir prosedür var ve bu da ayrıca İsviçre'de hakim var. Hakem hukukuna göre biz bir avukat onlar bir avukat bildiğimiz şeyler, hakem de katılacak ondan sonra tartışma tartışma. Ayrıca İsviçre mahkemesi ülkedeki ekonomik force majör'lar var. Yani deprem olduğu zaman nasıl economic force majör ise biz de şu an economic force macor'u yaşıyoruz şu anda yani. Onun için art niyetli bir şekilde ele geçirmeleri falan çok uzun bir süre alacak. Şimdi biz ikimiz oturuyoruz sen bana ne diyorsun altmış altı altmış aldı, altmış aldı. Altmış altıyı çıkartabilir miyim tabii çıkartabilirim. Tabii çıkartacağım ben, çıkartmayacağım demiyorum ki. Buraya gelmeden önce avukatlar altmış altıyı çıkartmak için yazışmalar yapıyorlar o normal bir prosedür. Şimdi benim savunma yapmaya hakkım yok mu, var. Attığımız adımda ne yapacağımız yazıyor mu, yazıyor. Ben bunu uyguluyor muyum, uyguluyorum. Ha ana bu arada ben uygulamak istemez isem; uygulamayabilirim de. Şimdi durum bu noktada ve Motorola ile anlaşılacak, Yani ama ne oluyor, sizin burada yaptığınız neşriyat adanılan enine güçlendiriyor, bana daha katı yaklaşıyor. Niye ispanya'da çıkmıyor Cem Uzan ile ilgili haber.
A.Doğan: Seni temin ederim bu dışarıda yapılan neşriyata bizim katkımız yoktur.
C.Uzan: Dışanda değil, dışarıda değil, şimdi Crow Almanya, İngiltere, Amerika ve bir de Türkiye'de yayın yaptırdı. Bunu ne şekilde para ile yaptırdı biliyor musun? Fatih Altaylı . . .
A.Doğan: Fatih Altaylı. C. Uzan: Ama dur bir anlatayım, dur bir anlatayım. London
Times, haber Uzanlar. Şimdi bana haberi geldi İngiltere'den
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 173
geldi. Amaç ne idi? Sizin cümlelerinizin üzerine bir şeyler koymuş. Dediler ki, ileriki günlerde daha büyük daha zedeleyici bir haber yapacalanış. Onu yazdırdık, bunu yazdıkdık, açıklama gönderdik falan filan. Ben takip ederim işimi. Ha cumartesi günkü London Times'ta tam sayfa bir haber, Motorola'nın Londra'daki müdürünün ne kadar başanlı olduğunu yazıyor aynı muhabir.
A.Doğan: Aynı muhabir.
C.Uzan: İki gün bizim aleyhimize yazdı yazdı üçüncü günde de Motorola'nın müdürünün ne kadar başanlı olduğunu yazdı. Ya adamlann Türkiye'de gelip tanışmadığı adam kalmıyor. Her yere oraya buraya. Bak ben yapacaklanmı yaptım, açtırdım ceza davalarını. Şimdi Amerikalı dedektif yolunu bulabilir mi Türkiye'de kim sana takip ettirecek beni. Bak benim korumalar, fark etti takip edildiğimizi, babamın korumalan fark etti, amcamın korumaları fark etti.
A.Doğan: Nasıl takip ediyorlar peki?
C. Uzan: Arabalarla şunlarla bunlarla takip ediyorlar aynı film gibi. Ne bileyim ben? Ne yapayım, bir canım var onu mu alacaklar. Ben şunu söyleyeyim sayın Motorola Şikago'da yaşam başkadır, İstanbul'da başkadır. Şimdi sen beni izletmek için kimi tuttun arkadaş? Hizbullahçı mı tuttun, tinerci mi tuttun, serseri mi tuttun? Sen de bunu kaç defa birinci sayfadan yazdın.
A.Doğan: Ya da bu Mehmet Emin.
C.Uzan: Turkcell'de aynı durumda ı.5-2 yıl ödemesizdi ertelediler bunu. Onların tan sendikasyonunu bilmiyorum. Ericsson erteledi. Yani 6oo'den 15oo'e ben mi çıkarttım dolan? 38 dolardan 18 dolara düşmüş konuşma. Bir de ada'm Turkcell'e takıyor bize geliyor, bize takıyor Turkcell'e gidiyor gerçi biz onları takip ediyoruz özel bir yazılım sistemimiz var dakika dakika. Takip ediyoruz, al alabilirsen. ' •
A.Doğan: Bir şey soracağım bu Aria'nın roming işi ne olacak?
C.Uzan: Bu işin bir fiyatı olması lazım, bu fiyatıda ödeyeceksin kardeşim. Şimdi şeyde bir fark var.
A.Doğan: Sizin bağlı olduğunuz bir kurum vardı.
C. Uzan: Telekominikasyon Kurumu.
174 HAKANTÜRK
A.Doğan: Onlar bir şey yapamıyor mu? C.Uzan: Onlann bir yaptınmı yok, ancak bunlar mahkem-
eye gidecek. A.Doğan: Kimler razı olmuyor bu işe siz mi, onlar mı? C.Uzan: ikimiz de razı olmuyoruz. A.Doğan: Peki Turkcelle ile Telsim arasında bir anlaşma
var mı? C.Uzan: Yok, yok. Ya böyle bir uygulama dünyada sadece
Hollanda' da var başka bir yerde yok ki. A.Doğan: Turkcell ile Telsim arasında roming yok mu? C.Uzan: Yok tabii. Avrupa'da hiçbir, yerde yok. Uyanık İtal
yan gelmiş iş Bankası'ndan iki kişiyi kafalamış, benim yatınmım üzerinden geçinecek yok ya. Yok ya %3i mi ne. Yani bu işte yatırım yapmalan lazım başka çareleri yok ki. Ben yapmadım mı yatırımı mı? Yaptım yaptınmımı şimdi bununla uğraşıyorum. Yani yaptım yatırımını bununla mücadele ediyorum. Şimdi bir de' şöyle bir şey hani sen diyorsun ki, ben uç noktama sokmam diyorsun. Bizdeki onun da ötesinde ben istediğimi elime alının istediğimi almam, benim kanalım bu.
A.Doğan: Sen şimdi diyorsun ki, arkadaş sen bu yayınlan kes.
a) Mecbur kalırsam ben de sana yayın yapanın. b) Gel birlikte ortak olalım, birlikte iş yapalım. C.Uzan: Ortak olalım, bir işbirliği başlatalım. İyi niyetli bir
işbirliği başlatalım. A.Doğan: Ben de diyorum ki: a) Ben seninle işbirliğine
vanm, bu işbirliğinden de senin kar edeceğinin de kesin kanaatindeyim, b) Bu anlaşma olsun veya olmasın, benden bağımsız olarak bizim sana sübjektif yayın yapmayacağız ama ben objektif yayın ilkelerine göre
C.Uzan: Ben şunu demiyorum, yann çıktısın da ya bilmem ne dünyanın en iyisiymiş, en büyüğü imiş gibi bir şey beklemiyorum.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 175
A.Doğan: Şunu da söyleyeyim atıyorum. Financial Times, New York eğer bir haber yaparsa ve ben makalenin içerisinden bir şeyler çıkartıp makale yazmak değil bunu yapmayız.
C. Uzan: Ama şu andaki bu. A.Doğan: Kesinlikle bunu yapmayız. Bu anlaşmalar olsun
veya olmasın gene yapmayız. Ben yine arkadaşlarımla konuşacağım, kardeşim, bak ben şunu söylüyorum medya yara almamalı, medyanın kafasının arkasında bir niyeti var, bunun için haber yapıyor olayını kaldırmalı, benim medyada altı ay evvelki sermaye piyasası değeri 2.5-3 milyar dolardı bugün düştü.
C. Uzan: 15 milyon dolar değil mi Milliyet'in şu anki borsa değeri?
A.Doğan: Ben böyle derken diğerleri var, Hürriyet de var ama bilmiyorum doğrudur yani. Sadece biz düşmedik ki tüm Türkiye düştü. Doğan Holding 3 milyar dolardan 200 milyon dolara düştü. Ben bu sektörün itibannın korunmasından yanayım, itibannın korunmasının birinci şartı da yazdığımız her haberin arkasında bir mana aranmamalıdır. Cem ile Aydın Doğan'ın bir işi var bu yapılıyor denmeli, bunun garantisini sana veririm . . . Bunu anlaşma olacak diye de yapmam ben, size kesinlikle subjetkif haber yapacağım.
C.Uzan: Tamam, bunlar tamam da Financial Times'da bir defa çıkan . . .
A.Doğan: Evrensel değerlerin dışına çıkmayan. Yalnız bir şey daha var bunu da açıkça konuşalım. Ben kimsenin avukatı değilim, kimsenin de müdafisi de değilim. Ben ülkede niçin yayın yapıyorum insanlan doğru bilgilendirmek için. Şimdi bir kampanya başlatılmış ülkenin kurumlanndan birisine, yani sen şantaj yapıyorsun kardeşim diyebilmeli bunu korkmadan diyebilmeli. Yani hükümete de yani bilmiyorum .
.. C.Uzan: • . • Yani sen .. . A.Doğan: Şimdi ben ne olduğunu bilmiyorum, samimi bil
miyorum. Şimdi bugün denmezse bak yann bu adam şantaj yapıyor, denir. Hiç bundan şey yapma . . . Bunu söylüyorum . . . Şöyle diyelim evrensel yayıncılık kurallannın dışına çıkmayacağız nedir bu.
C. Uzan: Öyleyse 40 gündür niye çıkıyorsunuz.
HAKANTÜRK
A.Doğan: Her defasında bana açıp soruyorlar, benim Ruhsat bile beni aradı, sanki biz bu Uzanlar konusunda kampanya.
C.Uzan: Öyle kampanya bu. A.Doğan: Dedim ki, bak kızım burada çıkıyor, şurada çıkı
yor . . . C.Uzan: Aynı haber, aynı haber, başka bir şey yok ki. Moto
rola'nın Uzan'dan alacağı varmış. Uzan ödemiyormuş. Eeeeee bu kadar, başka ne haber, başka hiçbir haber yok. 40 gündür aynı haber, Financial Times'tan çıkanyor Hürriyet alıyor 5 gün yazıyor, o bırakıyor ya bırakın Aydın Bey. Financial Times. Bak işte bak, en azından bir şeyi açıklığa kavuşturmuş oluruz.
A.Doğan: Bu Finansal Forum'da Aydın diye biri, ben de senden öğrendim. Benim hakkımda da yazıyor aynı kadın, saçlan diyor jöleli, ulan ben 65 yaşında adamım.
C. Uzan: Buradaki şey şu Aydın Bey, bizim dedikodu ile işimiz yok. İşimiz yok.
A.Doğan: Böyle yaygın bir kanaat var. Benim ıs milyon dolar borcum var onu da söyleyeyim. Bazı şeyler sana da ters geliyordur.
C.Uzan: Şimdi. A.Doğan: İş Bankası Petrol Ofisi ile ortak. İş Bankası'nın
şubeleri çok yayın . . . C. Uzan: Satıyor musunuz hisselerinizi. A.Doğan: Hayır bizim 780 milyon dolar borcumuz var.
Kamu oyunda da borcu bir bana yazıyorlar, bir iş Bankası 'na yazıyorlar ... Bir dakika önemli miymiş? Şimdi ben iş Bankası ile olan bir problemimde, ben iş Bankası'nda 40 yıldır çalışıyorum. Bu ortaklık olduktan sonra da. Benim iş Bankası'nda. Milyon dolar. Benim 780 milyon dolar borcum ... Hiç kimseye karşı bir şeyim yok benim. Mesela Erol Simavi'den kimseye karşı bir şeyim yok benim. Mesela Erol Simavi'den ben o gayri menkulü almak için 6 ay düşündüm.
C.Uzan: Şimdi. . . düşünüyorsunuz? A.Doğan: Bakın Cem Bey, benim İş Bankası ile bir prob
lemim yok. C.Uzan: Bizim de yok, işim yok ki problemim olsun.
YF.ŞİL ÖLDÜ MÜ? 177
A.Doğan: Şimdi benim İş Bankası'na 780 milyon dolar borcum var, bu borcun 200 milyon dolan benim kontrolüm de, kendi kontrolümüzdeki bankalarda, yani 290 milyon dolar toplam borç var... ama tabii benim de uykum kaçıyor, yann dolar ne olacak diye. Tüm şirketlerim zarar ediyor, Allah bana iyi davrandı şansım tuttu, Kasım krizine yakalanmadık.
C.Uzan: Biliyorum devalüasyondan 3 gün önce dönmüşsünüz dolara.
A.Doğan: Üç gün önce değil. Bir kuruş şeyimiz yoktur. Şu an bankam 61 trilyon kar açıkladı bu tamdır. 400 milyar 393 milyon dolar öz kaynağım vardı ama sermaye ödemesinde 1 19 milyon dolar eksiye geldik. Türk lirasında kar elde etmek önemli değil ki. Benim bir sıkıntım yok ama ha bu iş iki sene daha devam ederse ben de giderim. Borsada hisse senetleri çok anormal değer kaybetti, bu kadar değer kaybetmemeli idi. Konuşmalanmızın sonucu şu Motorola.
C. Uzan: Peki bugüne, kadar niye bu yayınlan Doğan Grubu ve Hürriyet yaptı. Bugüne kadar yaptı Doğan Grubu ve Hürriyet.
A.Doğan: Bugüne kadar yapılanlann hepsi objektif haber. C.Uzan: Objektif haber. Sübjektif haber. Ben her gün Doğan
Grubu gazetelerinde bugün mü sübjektif haber çıktı. Bunlan yaşamak istemiyorum, sen de aynı şekilde.
A.Doğan: Evrensel gazetecilik kurallannın dışına çıkmamak lazım. Tabii sen d� istemezsin onu, ben de istemem.
C.Uzan: Kimse istemez. A.Doğan: Her gün beni yazdı . . . Kemal'in oğlu. Eğer karar
verdiyseniz bugün gidiyorsanız, bugün yann gidiyorsanız yann, muhakkak ki bunu kamuoyuna da ilan edelim. Dağıtımda büyük uzlaşma neyse, bunun bedeli bunun bedeli, sen üzerine alınma Star şu an yanın bir gazete iken ciddi bir gazete olacaktır, Star'ın şu anda değeri isim değeri 25-30 milyon dolarsa, ben dağıtmaya başladığımda bir sene içerisinde isim değeri 100-150 milyon dolara çıkacaktır. Çünkü yayıncılıkta bir ara Hürriyet'in borsa değeri 1 milyar 50 milyon dolardı şu anda 300 milyon dolar, 1 milyar dolar içeriye girdik. Milliyet'in öz varlığı 50 milyon dolardır ama bana göre değeri 250 milyon dolardır. Net karar verirsen yann buyur gelirsin öyle pazarlığı da çok
HAKANTÜRK
uzatmayız. . . Tekrar tekrar söylüyorum bunu bir haber satın alma olarak yorumlarsanız ben bunda yokum.. . Bu iş için 50 milyon dolar para isterim. Tabii biliyorum şu an 50 milyon dolar nakit olarak zor verilir ama . . .
C. Uzan: Peki vade ile. A.Doğan: Olmaz. C.Uzan: Tamamı peşin diyorsunuz. A.Doğan: Evet, tamamı peşin .. . Tekrar söylüyorum biz ev
rensel gazetecilik kurallanna çıkmayacağız özellikle bu Motorola konusunda, diğer konularda aramızda sıkıntı çıkabilir.
C. Uzan: Neyle ilgili çıkabilir? A.Doğan: Ya başka konularda çıkabilir özellikle Motorola ve
Nokia konusunda .. . Biz haber çıktığında bunun böyle olmadığını söyleriz.
C.Uzan: Ama çıktıktan sonra. A.Doğan: Ben şunu özünü veriyorum, evrensel gazetecilik
kurallan çevresinde yazacaklar ve diyeceğim ki, haber içerisine sübjektif unsurlar içeren şeyler katmayacaksınız. . . Bir yanlış olmuşsa da ertesi gün doğrusunu yazacaksınız . . . Yani yanlış anlama köşe yazarlarına da ben kanşmıyorum, onlar yorum yapıyorlar . . .
C.Uzan: Beı. de kırk yılda bir yorum yapmış köşe yazannın yazdığı yazı beni de ilgilendirmez. Ama bak şimdi ÇEAŞ'tan İmar Bankası'na kar aktanmı var, diye yazdığı zaman Fatih Altaylı, ben benim adamlarımı zor tutuyorum, POAŞ'tan Dısbank'a bilmem ne yapıldı mı dememek için. Yani şimdi. . . Çünkü ben yara alıyorum.
A.Doğan: Yani kusura bakma canı yanan eşek attan hızlı gidermiş .. .
C.Uzan: Berke Barajı'nı yapmışım bitirmişim, babam yaptı hayattaki en büyük eseri, 20 güne kadar su tutmaya başlayacak, bir küsur milyar dolarlık yatırım yapmışım, herif yazıyor, Uzanlar bunu kendi çimento fabrikalannr1.n, aldı, diyor, çimentosu da bunun bozuk, diyor. Çimentosu da bozuk bunun diyor o yüzden baraj yıkılacak diyor. O zaman okumuyorsunuz gazetelerinizi Aydın Bey.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 179
A.Doğan: Hepsini okuyamıyorum tabii. C. Uzan: Ama ben Hürriyet'ten bahsediyorum, diğerlerinden
bahsetmiyorum. A.Doğan: Bozuk çimento çıkmaz ya. C.Uzan: Fatih Altaylı da yazdı, ekonomide de yazdılar. Aldı
oraya koydu, buraya koydu, şuraya koydu. Aydın Bey bak, ben bir şey söyleyeceğim, şimdi sen de benim gibi bir işadamısın. İkimiz de kendimize göre bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Şimdi ben buraya iyi niyetle, siz de sağ olun eksik olmayın iyi niyetle şu ana kadar oturduk konuştuk, hepsi gayet güzel. Şimdi siz şurada şunu koyduğumuz zaman, peşin para ile 50 milyon dolar peşin para ile ben işi yapmak istemiyorum. Çünkü bu yapmama maddesidir.
A.Doğan: Peki yapma maddesi nedir? C. Uzan: Ben bu işe 25 milyon dolar veririm. Bunun da bir
cismini nakit olarak veririm, 5-10 milyon dolannı hemen veririm, ondan sonra da öbürünü de bir altı ay içerisinde öderim. Altı aylık bir şekilde öderim.
A.Doğan: Senin gazeten daha şey olacak, teşekkür ederim, geldiğiniz hoş geldiniz, ben arkadaşlanmla konuşacağım bu Motorola, üstüne üstüne basıyorum Motorola ve Nokia konusunda kardeşim durup dururken.
C.Uzan: Niye imadan vazgeçmiyor, niye ÇEAŞ'a saldınyor. Ya bak ÇEAŞ'ın hiçbir şeyi yok, davası var ise davası görülüyor. Davası bitsin.
A.Doğan: Yani .. . C.Uzan: Bir dakika, bir dakika Cem Uzan gitti ifade verdi,
Cem Uzan'ın gidip ifade verdiği olay, aynı haberi 37 defa haber... -.
A.Doğan: Ben diyorum ki, bak bazı şeyleri çöz yap sonra da Aydın Doğan ile konuştum. Ben şunu söylüyorum, bir Motorola haber yapıldığı için söylüyorum Motorola ve şey konusunda evrensel yayın kaidelerinin dışansına çıkılmayacak. Ben bir daha söyleyeceğim.
C. Uzan: Reuters'in geçtiği Motorola bir açıklama yapıyor ise diyorsa ki, şudur ve daha sonra da Reuters'e veriyorsa bütün dünyada geçiyor benim buna bir itirazım yok. .. Benim onlara bir
180 HAKANTÜRK
itirazım yok, Reuters'e geçen Motorola'nın, Nokia'nin offical açıklamalanna hiçbir itirazım yok benim, onu hem kabul ediyorum tamam. Hatta ben o gün karşı açıklamamı da gönderirim benim açıklamamı da yayımlarsanız. Motorola bunu dedi, Nokia bunu dedi, Telsim de bunu dedi. Ama Marcos'un paralannı alanlar şimdi Uzan'ın paralannı alacaklar.
A.Doğan: Dünyada ünlü bir dedektiflik şirketi yasalmış bu.
C.Uzan: Türkiye'de değil. Peki ben bir şey soracağım Motorola geldi size ne dedi?
A.Doğan: Demiş, biz alacağımızı alınz, demiş, Motorola rahatsız oldu mu Amerika sermaye piyasası kurulu rahatsız olur, o rahatsız olunca Beyaz Saray rahatsız oluyor, biz bu paramızı alacağız, Uzanlar'ın şurada şunu yaptılar yani yaptığınız, bize söylediği bu Motorola'nın alacağımızı alacağız.
C.Uzan: Sizden ne istiyor, sizden destek istiyor.
A.Doğan: Ha bizden bir destek falan . . .
C.Uzan: Hayır, hayır.
A.Doğan: Bize destek verin, değil bilgi topluyorlar hakkınızda.
C.Uzan: benim çok da gizli saklı bir şeyim yok ki.
A.Doğan: Sadece bizimle değil ki bütün işadamlan ile görüştü. Biz de açıkça söyledik bizden ne destek isteyecekler.
C. Uzan: Ne bileyim ben, Motorola size geldikten sonra bu olaylar 40.000 vesika haline getirildi.
A.Doğan: Ondan evvel dış b:ısında bu haberler. O tabii Türkiye'den talepte bulundu, Grosman söyledi, Mesut Yılmaz . . . bizi ilgilendiren bir tarafı yok bu işin.
C.Uzan: Tabii.
A.Doğan: Ama ben tahmin etmiyorum uzlaşırsınız.
C.Uzan: Uzlaşma görüşmeleri sürüyor zaten, olay uzlaşma ile bitecek yani herhangi bir şey yok, uzlaşma ile bitecek ama bu uzlaşma çerçevesinde sizin bu.
A.Doğan: Bugüne kadar da yapmadık böyle . . .
C.Uzan: Hiçbir şey olmaz sana zarar verdiler, biz reklamları kestik, yani sen ufak mı görüyorsun ıo milyon dolan.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? -------
A.Doğan: 10 bin dolar bile çok büyük para. C.Uzan: 10 milyon dolar reklam kestik. A.Doğan: Ama bizim işimizde bu var.
181
C. Uzan: Tefrikadan dolayı kesersin iki tane neşriyattan dolayı kesemezsin.
A.Doğan: . . . Yani benim anladığım . . . Telsim . . . C.Uzan: 40 gün tefrika olduk yani halen devam ediyor. Kaç
tane bugün de dahil olmak üzere haberler Telsim'e ültimatom gibi onun gibi bir sürüsü var, bir sürüsü var. Yani Mehmet Emin'e hiç dokunmadınız bugüne kadar Turkcell sanki Doğan Grubu'nun yan kuruluşu.
A.Doğan: Birkaç yerde oturacağız. C.Uzan: Nerede ortaktınız? A.Doğan: Bir tanesi Digitürk'te ortaktık . . . Digitürk'te dava
lıyız şimdi. C.Uzan: Öyle mi? A.Doğan: Bir şirket vardı. . . Sonra bir şirket kurduk öyle
işte.. . Mehmet Emin ne yapıyor şimdi bu paraları ona kaç senede döner?
C. Uzan: Dönmez. A.Doğan: .. . Kadar dondurdu değil mi? C. Uzan: Yıl sonuna kadar dondurdu ama fark etmez. Eski
den Türkiye'de bu rakamlar yoktu şimdi artık hiç yok .. . Niye alacak para yok adamda, adam ekmek derdinde . . .
A.Doğan. . . . Şimdi biz mahkemelere düşmek istemiyoruz, adam Cumhurbaşkanlığı'na dilekçe veriyor, batık bankadaki kredilerle ilgili, . . . O bakımdan ben isterseniz hemen yarın .. .
C. Uzan: Olmaz ben bu şartlarda yapama� 50 milyon dolar peşin, mümkün değil yani bu yapmama şartıdır.
A.Doğan: Peşin şeyi şuradan geliyor, ben alacağımı garanti altına almak istiyorum. Yoksa . . .
C.Uzan: Olur mu hayır işte Dinç'te 25 milyon doların 23.5 milyon doları ödendi.
A.Doğan: Evet.
182 HAKANTÜRK
C. Uzan: Tabii, nasıl biliyor musunuz hem de, 5 milyon dolann vadesi kamyondan indikten sonra geliyor, kavgadan sonra geliyor, . . . Dedim ki, ayıptır artık budan sonrası hırsızlığa girer. Yani sen benim hem paramı alıyorsun, hem işten caymışım, bir de parayı saklamaya devam etmeye çalışıyorsun. Yani bu nasıl bakacaksın suratına ve ondan sonra mahkemeye de gittim 5 milyon dolann 1.5 milyon dolannı kurtarabildim. 3 milyon dolan gitti. Yani ondan sonra da para ödemiyorlar, onun için bu olmaz.
A.Doğan: Ama fiyat pahalı geliyor. C.Uzan: Hem fiyatı, hem peşinatı. Tamam rekabet etmeme
nin, şartlarını oluştururuz. Nasıl ki adam almamayı şunu, bunu yapmıştınız her şeyi fiyat politikasını da oluşturunuz . . . Fiyatta da oynanz, ben de söz verdim mi, tutanın. Siz de aynı şeyi söylüyorsunuz.
A.Doğan: Aramızda bir tane televizyon alışverişi oldu onda da sözünüzde durdunuz.
C. Uzan: Ben söz verdim mi tutarım . . . En karlı aylarımızda kasım, aralıkta çok gerilere düştük. Ben dedim ki, . . . siz Mehmet Emin ile ortaksınız, ihale ile karşı karşıyayız ondan sonra ben malı almışım, ihale ile karşı karşıyayız ondan sonra ben malı almışım, bir tarafta şey ortağız bir tarafta rekabet edeceğiz bu etik olarak olmaz dedim. Ve ondan dolayı çekildim, yani orada bir şeye kızmaktan falan değil ya orada sadece etik olarak geriye çekildim. Yoksa bütün zararını çekmişim tam şey noktasına gelmiş, oradan ayrılıyorum.
A.Doğan: Siz bakın karar verirseniz. C. Uzan: He he bu alınır mı bu sonra sizi şeyi söylemiştiniz,
Milliyet' ! söylemiştiniz. 6.5 milyar dolar borcu olduğu söyleniyor. A.D . . . . Benim iki tane alacaklım var, ikisi ile de oturup görüşüyorum. Buradaki şey şu, beni masaya dayak yemiş oturtmak istiyor ve Doğan Grubu bana dayağı atıyor. Şu anda siz 40 gündür. . . dayak... Bu size bir şey kazandırmıyor. 10 milyon dolar para değil mi yahu?
A.Doğan: ı o bin dolar bile para . . . C.Uzan: Ben en büyük üç-beş müşterinizden de biriyim aynı
zamanda. Şimdi birinci sayfaya adam Telsim batıyor diye haber koyacak. 3. Sayfada da Telsim reklamını koyacak. Bu olur mu,
YEŞİL ÖLDÜ MÜ?
bu olur mu? Benim ricam şu tefrika olayını bırakalım. Yani sonuç olarak ne olur, ne ben bakanın, ne siz bakarsanız, . . . insanım çünkü, yarın öbür gün siz de aynısını yaparsınız.
A.Doğan: Kötü komşu insanı mahveder. C.Uzan: Olabilir tamam Allah daim eylesin tamam. A.Doğan: Keşke daha önce . . . C.Uzan: Ben daha önce söyledim Mehmet Ali'ye söyledim
yemekte New York'ta yemekte söyledim. Hayır, ortak olalım dedim, neden ortaklıktan korkuyorsun ki, dedim.
A.Doğan: İkiniz de hata var. C.Uzan: Yani bizim öyle bir şeyimiz yok, biz kimseyi kov
madık. Yani bu işte başka bir şart söyleyeyim, düşünün. A.Doğan: . . . Düşündüm ki, bugünün şartlarında niye ala
caksınız Milliyet'i ben vereyim 40-50 milyon dolar da gerisini teminatla veririm.
C.Uzan: Valla ben şeyi söyledim, babamın . . . İle ilgili bir şirket.
A.Doğan: Şimdi bunlara . . . birkaç ortaklık. .. beceremiyor bunlar Aycell ne yapar bilmiyorum. Ama bu tip şeyler olursa biz o işe gireriz, bizim işimiz.
C. Uzan: . . . Yani beni düşünüyorsanız ikincisi bir şey daha yapabiliriz KVK var ya bildiğimiz kartların yüklenmesi, onları size satabilirim yani Yay-Sat üzerinden satabilirim. Diyorum ki, dağıtım şirketi artık 4 trilyonluk satış yapar . . . %15'i bu işin kan olacak, 4-5 trilyon . . . %5 . . .
A.Doğan: . .. Onu biz şey yapıyoruz, kavga ediyoruz, hırlaşıyoruz.
C.Uzan: Yani biz a kalitede iş yapabiliriz istiyorsanız, KVK satabiliriz, tekrar reklam verebiliriz, ama dediğim gibi bizim şeyimizde de . . .
A.Doğan ... Sen bu kadar şikayet ettiğine göre objektif katılımı sağlarız ne zaman istersen tekrar görüşürüz. Biz başkalarının da tetikçisi olmayız.
C. Uzan: Şu ana kadar öyleydin ama. A.Doğan: Hayır hayır.
184 HAKANTÜRK
C. Uzan: Tabii bir de şu var genellikle habere muhatap olanlar, ben de bu işin içindeyim, küçükken de mürekkebin kokusunu aldık ama bilfiil 12 senedir medyanın içerisindeyim. Ben de diğer işadamlan gibi değilim siz de bakhğınız zaman habere, ulan bunu geçirmek için yazmışlar, dersiniz, ben de baktığım zaman geçirmek için derim. Mehmet Ali'ye yazdım o gece ı6 Temmuz gecesi idi, geceleyin haberim oldu, 3 milyar dolarlık takip diye, dedim ki, bak, dedim, ben bir şey rica ediyorum, benim kanının resmini çıkartın yarın öbür gün yüz yüze bakacak yüzümüz olsun, yakışmaz, dedim yani.
A.Doğan: O benim kızım, ama şundan dolayı yapmışlar . . . zaten çıkmış şimdi çıkartırlarsa.
C.Uzan: Bakın Mehmet Ali'ye bir şey daha söyledim. Bir gün siz de bizden bir şey istemiştiniz, hatırlarsanız ekranda Tansu Çiller ile kapışmıştınız ertesi gün de Tansu bize geliyordu. Mehmet Ali bana telefon açtı dedi ki, bu Aydın Bey ile ilgili ağzına geleni söyleyecektir, ya bize bunu konuşturtma, dedi ve yahut da dedi, çünkü canlı yayma çıkacak, konuşmasını durdurabilirsen durdur, durduramıyor isen Aydın Bey arayacak onu canlı yayına bağla, dedi. Tamam dedim. Yalçın Doğan, Mehmet Ali üçü bir arada benim odaya geldiler, dedim ki, siz o gün benden bir şey rica ettiniz, dedim, ben de bunu yaptım çünkü o gün sizin böyle,bir arzunuz vardı. Şimdi ben bugün sizden bir şey rica ediyorum, hepimizin birbirimize işi düşüyor, hepimizin birbirimizden ricası oluyor, insan haklı olduğuna inanıyor karşısındaki bir şeyi olmasını istiyor, ben de sizden şimdi bunu rica ediyorum o gün Mehmet Ali'den rica ettim, şimdi de sizden rica ediyorum. Lütfen siz kendi müesseselerinize hakim olabilen bir insansınız, Reuters haber geçmiş Motorola . . .
A.Doğan: Lütfen evrensel kaideler dışında haber olmayacak, siz gazetelerinizde bazı kurumlara saldınyorsunuz, yani İş Bankası . . .
C.Uzan: İş Bankası ile benim işim yok ki.
A.Doğan: Ya İş Bankası. C.Uzan: İş Bankası'nm yaptığı resmi açıklama varsa onu
koyarsın ama benim İş Bankası ile herhangi bir işim yok ki. Yok varsa söyle, ne işim olacak benim İş Bankası ile.
A.Doğan: Şimdi. C.Uzan: Yarın da o zaman benimle ilgili bir haber var. A.Doğan: Yarın Aydın Doğan sözünde durmasın demeye-
sin diye evrensel ilkeler dahilinde Motorola, Nokia ile ilgili bir şey yok ama çünkü o zaman birtakım yayın organlan birbirlerinin ayağına basmıyor, diyorlar.
C. Uzan: O zaman siz bize saldırın. A.Doğan: Gülüyor. C. Uzan: Benim kimse ile bir alıp veremediğim yok, ama siz
burada bazı şeyleri çok güzel söylüyorsunuz, ama şu var siz 40 gündür saldınyorsunuz, 40 gündür tefrika yapıyorsunuz ve bu habercilik diyorsunuz bana.
A.Doğan: Evet. C. Uzan: İş Bankası ile ilgili diyorsunuz ne bir ticari işim var
ne de bir banka hesabım var. A.Doğan: Aria ile falan. C. Uzan: Hiçbir Aria benim ne rakibim olacak ya. Aria ile
uzaktan yakından hiçbir işim yok fakat Aria'yı zorlayacak. Roming yapmayacağız, Türkcell de yapmıyor bunu, Ayccll de yapmıyor biz de yapmayacağız tabii.
A.Doğan: Türkcell ile yaptığınız haberlerin c;oAıı yala r ı adam açıklama gönderiyor onu da çarpıtıyorsunuz.
C.Uzan: Hayır bakın kaç kişiyi telefona aldım, hir tnıw yarı lış diyen var mı? '
A.Doğan: Cem Bey, Cem Bey, ben de seninle ilgili halll'r ya pınca kaç kişi arıyor iyi ettin bu pezevenke gidiyor.
C.Uzan: Tabii takdir sizin gazetelerinizindir size aittir, aı ıııı bizim İş Bankası ile herhangi bir sorunumuz.yok.
A.Doğan: Tamam ben... geldin oturduk, konuştuk ııuıın
evrensel gazeteciliğin dışında hiçbir haber yapılmayacaktır 11 11 1 11 Türkiye'deki bazı müesseselere saldırmak yalan yanlış haht•rlı•r yapmak birisi de çıkar senin ailen hakkında yazar . . .
C.Uzan: Biz kimseye yalan yanlış hakaret etmedik. A.Doğan: Söylediğim de pişman oldum ben . . .
186 HAKANTÜRK
C.Uzan: Yok ahi yani. . . A.Doğan: Bu kadar şeyden sonra adam bizi arkadan gön
derdi kapıdan şey yaptı demeyesin diye, bugün yoksa yarın olabilir çünkü insanlar bakıyor bir haftadır ne oluyor, on gündür ne oluyor diye . . .
C. Uzan: Aynı soruyu bana soruyorlar ne oluyor ıo gündür diye . . .
A.Doğan: . . . diye yaptım diyorsun . . . Benim İş Bankası ile ilişkim yoktur.
C.Uzan: Ama ben de şunu söyleyeyim siz ne kadar evrensel değerlere uyarsanız bende o kadar uyanın, bunu siz de bunu benim dönmeyeceğim bir söz olarak kabul edin.
A.Doğan: Ya yemek yedin mi? C. Uzan: Hiç gerek yok, hiç gerek yok. C. Uzan: İyi günler.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? 187
KARANLIK GÜÇLER
"İyi bir organize ile ülkemizde Başbakan dahi olunur " . . .
HAKANTÜRK Ülkemizde araştırmacılığa gereken önem verilmediği için,
bazen medyanın gücüyle, bazen de fısıltı gazetesi aracılığı ile birileri ortaya bir laf atıyor, onun yanlış veya doğru olduğu araştırılmadan herkes kendine göre bir değerlendirmeye girerek yalan yanlış şeyler söylemektedir. Bugün Türkiye'nin en büyük gazeteler ve diğerlerinin tamamına yakını bizim Cağaloğlu 'ndaydı. Her gelen hükümetten aldıkları kredi ve teşvikler sonucu bir çoğu devlete kafa tutacak duruma gelerek Cağaloğlu'ndan ayrılıp holdinglerini, bankalarını kurarak çok büyük oldular. Ama biz kimin nereden geldiğini ve bundan otuz kırk yıl öncesini çok iyi bildiğimizden onların işine gelmeyiz.
Çünkü onlar kendi çevrelerinde "Evet efendimcileri" bulun.durmaktan zevk alırlar. Bir Alman atasözü: "inanmak güzeldir. Fakat kontrol etmek çok daha güzeldir" der.
İnsanlarımız doğru ve g�zel şeyler yerine, yalan ve yanlışlara inanmak meylindedirler. Oyle ki, Cağaloğlu'nda bir yalan söyleyin, beş dakika sonra Sirkeci'ye indiğinizde yalanın sizden önce oraya vardığını ve sizin söylemiş olduğunuz o yalanın abartılarak anlatılmakta olduğunu görürsünüz. Bu kitap "Yeşilin ölüp ölmediği" üzerine yazıldığı için, bu tür hassas konulan yazmadan çok iyi -araştırma yapılması gerektiğine inandığımdan, yıllardan beri bu konuyla bağlantılı bilgi ve belgeleri toplarken, aynı konuyla ilgili anlatmak istedikleri varolanlarla değişik ortamlarda görüşüp, notlar almıştım.' Bu son günlerde Başbakan R. Tayyip Erdoğan'ın deyimiyle birileri de bu konuda düğmeye bastı ki, Derin Devlet büyük gaı;etelerde sür manşet olarak yerini almaya başladı. Bu konuyu işlerken, Derin Devlet deyince önce kimler akla gelir, kimlerin Derin Devlet'le ilgisi olabilir veya ilgisi olduğu söylenilmektedir?.. . . Önce hastalığı teşhis edeceğiz ki, ona göre ilacını yazalım. Kendi ülkemizde Derin Devlet olduğuna inanıyoruz. Peki, demokrasiyle, yöneltildiğine bazılarının bütün kalpleriyle inandıkları Amerika, Avrupa ve Avustralya'da, Derin Devlet veya Kontrgerilla türü
188 HAKANTÜRK
örgütlerin varolmadığını sananlara bu kitabımda aksini ispat edeceğim.
Türkiye'de Kontrgerilla 12 Mart 1971'den sonra İstanbul'un Kadıköy Tüccar başı sokakta bulunan Ziverbey Köşkü'nde sorguya alınan gazeteci arkadaşlar tahliyeleri akabinde köşe yazılarında veya yazdıklan kitaplarda Kontrgerilla'nın varlığını gündeme getirmişlerdi. Derin Devletin gündeme getirilmesi ise 3 Kasım 1996'da Balıkesir'in Susurluk ilçesinde Abdullah Çatlı ve arkadaşlarının geçirdiği trafik kazasından sonra sürekli gündemde tutulmuş ve tutulmaktadır. Hatta birileri biraz arsızca davranıp, Beni istediğiniz yere şikayet edebilirsiniz" deyince, ona "Derin Dev/etin adamı olduğu nasıl da belli oluyor" diye yakıştırmalar yapılır. Derin devlet işi bu kadar ucuz ve ayağa düşmez. Ancak bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde herkes hükümetlere güvenmediğinden, sırtlarını bir yerlere dayar veya arkasında birilerinin varolduğu intihasını vermekten zevk duyarlar. Türkiye'de Derin Devlet'in ve Kontrgerillanın varlığı hiçbir zaman inkar edilmemiştir. Fakat yabancı ülkelerin derin devletleri veya kontrgerillalan çok daha sessiz ve becerikli işler yaptığını yakınen bilenlerden birisiyim. Bu kitap aslında bir başucu kitabı olabilir. Çünkü çok yönlü bilgiler içermektedir. Bu ve diğer kitaplanmla ilgili görüş ve düşüncelerinizi www. hakanturk.com'a veya 0535 600 ıı 91'e ulaştırabilirsiniz. Bu ülke hepimizin olduğuna göre elimizden geldiğince, gücümüzün yettiğince sahiplenmeliyiz. Ülkesine sahip çıkmayanlar, kendi ailesine de sahip çıkmazlar.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ?
DERİN DEVLEfVARMI? "Dürüst olma yollarından birisi,
içimizdeki duyguları sansürlemeden dışarıya ifade etmektir, ikilemlerimiz
olabilir; ikilemleri ifade etmek de bir dürüstlüktür. " Prof. Dr. Üstün Dökmen
Yıllardan beri Derin Devlet'in varlığı üzerinde tartışılır. Bazı siyasetçilerimiz bugün var dedikleri Derin Devlet'i, belli bir süre sonra inkar ederler. Halbuki bir şey ya vardır veya yoktur. Siyasetçiler gibi ben sözü evirip çevirmeden elimdeki bilgi ve belgelerle Derin Devlet'in varlığını hem de ülkenin Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık koltuğunda yıllarca oturmuş kimselerden oluşanların itiraflarıyla ispat edeceğim. Türkiye'nin siyasi tarihine damga vurmuş olan birkaç kişiden birisi olan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bakın bu konuda ne diyor: "Türkiye Cumhuriyeti devletinin kanunları uar. Kuralları var. Kanunlar içerisinde kurulmuş organları var. Güvenlik birimleri var. İstihbarat örgütleri var. Buralarda keyfilik, insan haklarına aykırı bir şey yok. Olmamalı da. Çok itina ile söylüyorum, devlet yönetiminde zaaf belirirse .. . Devletin kanunları vardır, uygulanamamaktadır. Valisi, kaymakamı vardır. Hakimi, savcısı vardır. Askeri, polisi vardır. Ama kanunlar uygulanamadığı için huzur yoktur.
O zaman bu huzuru biz tesis edelim niyeti ile devletin içinden ve dı.şından talepler gelir. Bu bir devlet boşluğudur. Devlet, boşluğu kabul etmez. Türkiye maalesef bunu yaşamıştlr. Bu yaşandı. 1977-1978'lerde ... 1979'da biz idareyi devraldığımız zaman tam bir devlet boşluğu vardı. Derin Devletin içinde kimler var? Olaya şöyle bakacaksınız. Derin Devletin içindekiler yani normal zamanlarda belirli yetkileri kullanma durumunda olanlar, bir de bakarsınız, kurtarıcı haline gelmek isterler. Öyle hissederler kendilerini. Oysa, kimse onlara görev vermemiştir. " Bu sözlerin ardından konu bugünün Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a ve başında bulunduğu hükümete gelince bir değerlendirme yapılması gerekiyordu. Hükümete oldukça uzun süreli avans tanınmıştı. Şu anda durum neydi? Ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün itibariyle, siyaset yolculuğunun hangi istasyonundadır.
190 HAKANTÜRK
Demirel fazla düşünmeye gerek duymadan, o kendinden emin tavrıyla; "Türkiye, yönetilmesi zor bir ülke... Tek parti döneminde de zordu, çok partili dönemde de zor. Etraf problemli. Tarih ve coğrafya yönetime istikamet veriyor. Yönetimi güçleştiriyor veya kolaylaştırıyor. Bugünü sağlıklı değerlendirebilmek için dünü irdelemeden, bu konuda analiz tam yapılamaz. Tarihten aldığımız şartlar var. 624 yıllık Osmanlı deneyimi var. Bu yönetimin içinde önemli unsurlar var. Pozitif unsurlar var. Güç var. Kudret var. Kurumların en başında "Hanedan " var. Ve ikinci kurum "İlmiye". Yani alimler. Daha çok din alimleri. Üçüncü kurum "Kalemiye" yani bürokrasi . . . Dördüncü kurum "Seyfiye" yani askerler. Osmanlı yönetiminde ilk bakışta söz padişahındı. Ama ülke yönetimine baktığınızda ilmiyenin de, kalemiyenin de, seyfiyenin de söz hakkı var. Bu kendiliğinden işleyen bir olay. Yani padişah fetva almadıkça birtakım şeyleri yapamıyor. Osmanlı çöktü. Genç Cumhuriyet kuruldu. Siz bugünü nasıl değerlendirmektesiniz deyince, "Dur, acele etme. Osmanlı çok uluslu, çok dilli, çok dinli bir ülke. Böyle bir ülkenin yönetimdeki zorlukların önemli bir kısmı bugüne intikal etmiştir. Genç Cumhuriyet kuruldu tamam. Ama Osmanlı 'nın içinden çıkan komşu ülkelerle Türkiye 'nin sorunları oldu. Ve bu bir savunma olayım doğurdu. Bu noktada altı çizilecek bir husus var. Türkiye Cumhuriyetini var eden, büyük Atatürk'ün gösterdiği istikamette hareket eden ordu hareketidir. Milletin ordusudur. Kurtuluş Savaşı bittikten sonra da askerin, Türkiye Cumhuriyeti üzerin-de özel bir iddiası olmuştur.
Atatürk Cumhurbaşkanıdır, devletin kurucusudur, askerdir, İnönü ikinci Cumhurbaşkanıdır, devletin ikinci kurucusudur, askerdir. Atatürk'ün çevresindekilerin bir kısmı askerdir. Sivil olarak ilk defa Celal Bayar görünüyor. O da Kurtuluş Savaşının içinden geliyor, işte bu şartlarda, demokratik yönetime geçiliyor. Artık milli irade var. Millet iradesinin üstünlüğü var. Hakimiyet milletindir. Çok partili sistem var. Şimdi dikkatinizi bir noktaya çekiyorum, iktidar, seçimle gelir. " Ve der ki; Milletten yetki aldım, ülke yönetiminde her şey artık benim hakkımdır. Ben nasıl istersem, ülke öyle yönetilecek. Bu bir jakoben düşüncedir, fakoben idare. Yani, siyasi iktidarın yetkiyi kimseyle paylaşmak istememesi, iktidar benim, her şeye ben karar veririm demesi.
YEŞİL ÖLDÜ MÜ? ------- 191
Evet . . . Millet iradesini ben temsil ediyorum, yönetimde son söz benim felsefesi. Jakoben inanmıştır. Bu inanış ülke yönetimini bir yerde zorlaştırdı. Zira çok partili yaşama girdikten sonra bir kurullar devleti ile karşı karşıyasınız. Devletin yönetimi adeta paylaşılmıştır. Burada iki önemli tezat var. Biri, iktidarın gayri kabili taksimidir. Büyük bir konu. Yani iktidar gücü paylaşılamaz konusu. Ama bu gücü kullanırken, devletin yönetimine iştirak olan diğer kurumların.fikrini alma var, danışma var, istişare var. Devlet yönetimine iştirak olan diğer kurumların fikrini almak, iktidan taksim etme anlamına gelebilir mi? Evet gelebilir. Burada her şey neyi, nasıl yapacağınıza bağlı. Bunu öyle yaparsınız ki, Anayasal kurumların düşüncesini alır, tartışır ve ona göre karar verirsiniz. Zira siyasi iktidarın kararlarım icra edecek olanlar da aslında yine bu kurumlardır. Millet bana yetki verdi, istediğimi yaparım, yetkiyi kimseyle paylaşmam felsefesi bir jakoben yaklaşım olduğu halde hep bu havaya girdik. Rahmetli Adnan Menderes de jakobendi, ben de jakobendim. Bugün Türkiye'yi yöneten siyasi iktidarın iyi niyetli oldukları kesin. Ama kendi siyasi iktidarlarım anlayış felsefeleri jakobendir.
Son günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın karikatürünü çizenler hakkında büyük tazminat davaları açmasını bakın Demirel nasıl değerlendirmektedir: "Benim mizacım biraz sakin. Sakin dediysem vurdumduymaz değil. Ölçii şu, acaba sineğin üzerine balyozla mı gitsek? .. Hayır, işte i)lçiim. Sineğin üzerine balyozla gitmek de yanlış. Varsın böyle olsun kıyamet kopmaz ya diye vurdumduymaz davranmak du yanlış. Zaman zaman birtakım çirkin şeyler oldu. Mahkeme yolunu kullandım. Çok değil. Haklarıma tecavüz oldu. Hakarete uğradım. Aileme tecavüzler oldu. O zaman mahkemeye gittim, ben kazandım. Kazandığım paralara gelince, kimden ne aldıysam, hayır işlerine kullandım. Benim buradan bütün siyasetçilere tavsiyem, sineğin üzerine balyozla gitmeyip, tahammüllü olsunlar. Hür medya çok önemli bir şet. Medyanın eleştirileri doğru mu, ona bakıp doğrularından faydalanmaya çalışsmlar. "
SİYASET İNCE SANAT
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 6 kez gidip, 7 kez iktidara gelebilen çok ender siyasetçilerdendir. Buradaki soru cevabı, genç siyasetçilerimize ders olur düşüncesiyle verelim.
192 HAKANTÜRK
Soru: Sayın Demirel hükümet etmek nasıl bir şey? S. Demirel: Yönetme sanatıdır, iktidarı kullanma sanatı. Soru: Bu sanat nasıl icra edilir? S. Demirel: İktidar benim, kimse benim işime kanşmasın
diyebilirsiniz. Bunda, şeklen de haklısınızdır. Ama senin işine karışılmasını devletin yeni tarzı getiriyor.
Soru: Bu durumda iktidar etme sanatının incelikleri neler? S. Demirel: Bir tezatı anlatmak istiyorum. Anayasa bir
yandan siyasi iktidar hakkında kayıt koymuş, bir taraftan da kurullar için kayıt koymuş. Kurulların yerini tarif etmiş.
Soru: İktidar etme sanatı? S. Demirel: Kurumların yerinde durabilmesine, görev ve
yetkilerini iyi anlayabilmesine ve kendilerine verilen öneme bağlı. Belki karışık görünüyor ama., ince sanat gerektiriyor.
Soru: Nasıl icra edilecek? S. Demirel: Uzlaşmayla . . . Batılılar bize diyor ki, uziaşma-
yı bilmiyorsunuz. Soru: Bu sanat nerede öğretilir? S. Demirel: Devlette. Soru: Okulu? S. Demirel: Devlet kadroları ve siyaset .. . Bu sanat, ehliyeti
beraberinde getirir, iyi icra edilmezse, yönetim zaafı çıkar ve derin devlet devreye girer.
Soru: Mersin'de yaşanan bayrak olayı? S. Demirel: Böyle olaylara aman dikkat. Öyle bir infiale
yol açar ki, illke yönetilemez duruma geliverir. Hani, derin devlet konuşuyoruz ya. Böyle şeyler onların tümüne güç verir. Cesaret verir. Olayı anında bastıracaksın. Tepkini anında vereceksin. Duruma anında hakim olacaksın. Yoksa . . .
HAKANTÜRK, bugüne kadar yaptıgı görevlerin d ış ında merkezi Amerika'da olan lnternational American Academy of Security Başkanlıgı ve The World Medical Assistance Assocation 2. Başkanlıgı ve international Economics Asistance Assocation Başkanlıgı görevinde bulunmuş i lk ve tek Türktür. 1962 yı l ından beri yurtdış ında yaşamakta o lan HAKANTÜRK'ün bu 68. kitabıdır. Diger eserlerinden bazılan: Kabadayılann dünyası, Abdullah Çatlı Kimdir?, Kim Bu Yeşil?, Korkut Eken Kimdir?, Rumuz Amerika, Milli istihbarat Teşkilatı, Karanlıklar Prensi, Türkiye Ateş Çemberinde, Alaattin Çakıcı Kimdir?, Büyük Komplo, Büyük Oyun, Asrın Operasyonu, Hedef Ülke Türkiye, Amer ika n l m p a rato r ı u g u , B a b a l a r ı n D ü nyası , Tü rkiye 'de Kim Mafya?, Sedat Peker K imdir?, Vurguncular, R.T.Erdogan &G.W. Bush, Babaların Ölümü, P.M.Fuat Aydın Kimdir?, Yanki'nin Çocukları, Kurtlar Konseyi, Kurtların Dönüşü, Ölümsüz Kurtlar, Der in Devlet Var m ı?, Türk Amerikan Savaşı , Osman l ı'da n Avrupa Birl igi'ne . . . Türkiye Nereye Koşuyor, Türklerin Ateşle imtihanı, Mehmet Ali Agca Kimdir? ..
Son günlerde kod adı Yeşil olan Mahmut Yıldırım'ın öldüğüne dair yine basında haberler çıkmaya başladı. Oğlu Murat Y ıldınm' a karşı yapılan polis operasyonunun ardından önce "Yeşil kaçtı" diye bir haber çıktı. Daha sonra İstanbul Emniyet Müdürü yaptığı açıklamada Yeşil ' in ölmüş olduğunu ve ölü bir insanın kaç am ı y a c a ğ ı n ı bel irtm i ş ti . Fakat bu açıklamanın ardından Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü "Yeşil ölmedi yaşıyor" deyince tabii ki bu da gazetelerde manşet oldu. Bu kitapta neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belge ve tanıklarıyla bulacaksınız. Çünkü öldü açıklanması yapıldıktan sonra Yeşil yaşadığını ıspat etmek için birkaç kişiyle irtibata geçip konuştu.
HAKANTÜRK, bugüne kadar yapbgı gorevlerin dışında merkezi Amerika"'da olan lnternational American Academy of Security Başkanlıgı ve The World Medical Assistance Assocation 2. Başkanlıgı ve international Economics Asistance Assocation Başkanlıgı görevinde bulunmuş ilk ve tek Türktür. 1962 yılından beri yurtdışında yaşamakta olan HAKANTÜRK'ün bu 68. kitabıdır. Diger eserlerinden bazılan: Kabadayılann dünyası, Abdullah Çatlı Kimdir?,
Kim Bu Yeşil?, Korkut Eken Kimdir?, Rumuz Amerika, Milli istihbarat T eşkilab, Karanlıklar Prensi, Türkiye Ateş Çemberinde, Alaattin Çakıa Kimdir?, Büyük Komplo, Büyük Oyun, Asnn Operasyonu, Hedef Ülke Türkiye, Amerikan lmparatorl ugu, Babaların Dünyası, Türkiye 'de Kim Mafya?, Sedat Peker Kimdir?, '{urguncular, R.T.Erdogan &G.W. Bush, Babaların Olümu, P.M.Fuat Aydın Kimdir?, Yanklnin Çocuklan, Kurtlar Konseyi, Kurtlann Dönüşü, Ölümsüz Kurtlar, Derin Devlet Var mı?, Türk Amerikan Savaşı, Osmanlı'dan Avrupa BirliÇfne ... Türkiye Nereye Koşuyor, Türklerin Ateşle imtihanı, Mehmet Ali Agca K. d" ? ım ır . ..
Son günlerde kod adı Yeşil olan Mahmut Yıldırım'ın öldüğüne dair yine basında haberler çıkmaya başladı. Oğlu Murat Yıldırım'a karşı yapılan polis operasyonunun ardından önce "Yeşil kaçtı" diye bir haber çıktı. Daha sonra İstanbul Emniyet Müdürü yaptığı açıklamada Yeşi l ' in ölmüş olduğunu ve ölü bir insanın kaçamıyacağını b e l i rt m i ş t i . Fakat bu açıklama n ı n ard ın dan Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü "Yeşil ölmedi yaşıyor" deyince tabii ki bu da gazetelerde manşet oldu. Bu kitapta neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belge ve tanıklarıyla bulacaksınız. Çünkü öldü açıklanması yapıldıktan sonra Yeşil yaşadığını ıspat etmek için birkaç kişiyle irtibata geçip konuştu.