“tÜrkmen gocasi” dariverenlİ mehmet emİn yarbay · · dil bilmez adem osmanlı yönetimi. ·...

160
1 “TÜRKMEN GOCASI” DARIVERENLİ MEHMET EMİN YARBAY NECATİ ÇAVDAR İÇİNDEKİLER: ÖNSÖZ 1. BÖLÜM DARIVEREN VE BÖLGENİN KONUMU II. BÖLÜM o DARIVEREN VE BÖLGENİN TARİHÇESİ o Türklerden Önce Darıveren o Tarih Öncesi Çağlar o Korunma -Barınma İçin En Uygun Alan: Kazanas Vadisi · Ormanlık Ülke o Anadoluda İlk Cumhuriyet Bu Topraklarda Kuruldu o Sağlık Tanrısı, Hamit Ovası’nda Korunur o Hapishane’de Burada · Antik Çağın Dericilik Merkezi

Upload: others

Post on 29-Oct-2019

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 1

    “TÜRKMEN GOCASI” DARIVERENLİ MEHMET EMİN YARBAY NECATİ ÇAVDAR İÇİNDEKİLER: ÖNSÖZ 1. BÖLÜM DARIVEREN VE BÖLGENİN KONUMU II. BÖLÜM o DARIVEREN VE BÖLGENİN TARİHÇESİ o Türklerden Önce Darıveren o Tarih Öncesi Çağlar o Korunma -Barınma İçin En Uygun Alan: Kazanas Vadisi · Ormanlık Ülke o Anadoluda İlk Cumhuriyet Bu Topraklarda Kuruldu o Sağlık Tanrısı, Hamit Ovası’nda Korunur o Hapishane’de Burada · Antik Çağın Dericilik Merkezi

  • 2

    Selçuklular Dönemi · Türkmenler, Uç Boyları o Kazıkbeli Savaşı, Dönüm Noktası o Server Gazi Ve Cankurtaran · Fransa’nın En Güzel Çiçekleri, Şam Duvarları Altında Meyve Vermeden Kazıkbeli’nde Solar · Bölge, Türk’e Ebedi Vatan Olur · Hamit Bey Bölgede, Selçuklu Vekili · Gevşek Yönetim Kerhen Bağlılık · Kırmızı Külah-Ak Külah · İlk Türkmen Beyliği Karaağaç’da Kurulur · Bölge Ası Karaağaç Olur o Anadolu Beylikleri o İbni Sait’in Tespiti:200 Bin Türkmen Var o Uç Beyleri, Uç Türkmenleri Bölgede Hamit Oğulları Hakimiyeti Ve Beylikler Dönemi o İlhanlılar Selçukluyu Böler o İbni Batuta, Hami Ovası’ndan Geçer o Bölge, Osmanlı’ya Satılır · Avşar Beyleri Türküsü · Dil bilmez Adem Osmanlı Yönetimi. · Timur ve Meşhur Filleri Hamit Ovası’nda · En Büyük İsyan III. BÖLÜM: MEHMET EMİN YARBAY'IN DOĞDUĞU ŞARTLAR · Hacı Mısırlıların Bekir Ağa · Hacı Mısırlılar · İlk Hacı, Hacı Kapan · Hatça Gelin · Öşürcü Mehmet Emin, Hatça Gelini Kaçırır · Derilen Ocak · Hatça Gelin, Hırı Bekir’e Yar Olur. · Doğumu Ve Şartları · Osmanlı-İtalyan Harbi (Trablusgarp Savaşı ) · Balkan Harbi Patlar · İkinci Balkan Savaşı HIRI BEKİR, MUHTAR

  • 3

    · Darıveren’de Hasta Olmaya Ne Var? Orada Çıtlık Var · Balkanlar Karışıktır. · "O, Deli Yanaşmayın" · Çeteler Ah Çeteler · Git, Dağda Bul · Bitten Jandarma Ölür · Tavuk Getirin! · Mührü Vermem TİLKİ, PAZARA İNMEZ · Efe Murat · Efeler Garson Oldu · Paşam Bunu Yapmayacaktın ELLİK GAVURU BALCI, ELLİK . BEKİR AĞA VEFAT EDER, İŞ MEHMET EMİNE’E KALIR Kardeşleri · Dayı Mesleği: Seyyar Manifaturacılık. · Evlenmesi · Okutma Dönemi · Sipahioğulları Yurdu · Karşıya Göç Var · Salih Yarbay, Evleniyor · “Serey”a Çatı SİPAHİOĞLU ve MÜLTEZİM .. · ”Hacıların Beygir, Kişniyor” · Kaymakam = Yarbay · Mehmet Emin Tutumlu- Salih Titiz KÜRTLER, DARIVEREN’DE MEHMET EMİN ASKER Mustafa Kemal’e Su Verdi Mi? TÜCCAR MEHMET EMİN:1940-60 DÖNEMİ 1940- 50 İNÖNÜ İKTİDARI · Mehmet Emin- Abdurrahman Peker İzmir’de · Yadigâr İzmir’de · “Abe Kuzum, Sen Üç Kazan Suyla La Pişmezsin” · Helva Ekmek · Hacı İbrahim Hanı · „Nedeceksın Başkasının Eşek Tıktığı Yerı?“ · Gökpınar Gölü Salda Gölü İle mi Bağlantılı ?

  • 4

    · Sıra Bir Hafta Sonra · Aman “Deh’ De, Kara Kurtlar Geliyor · Kızılhisar, Nasıl Serinhisar Oldu? · Leblebi Ve Kiremit · Haşhaş · Kolcular · Kaçak Silahları Nasıl Satıyorsunuz? · Ey Ahali, Halimi Görün... ALICI : ALİ, GÖNDEREN:ALİ · TUNALI TARLASI, ARPA BEDELİNDEN EZAN SUSTU, CAMİ CEMAMATSİZ KALDI · Gizli Okul · İhtiyar Talebe · Deli Ali Muhtar · Alaman Harbi · Kıtlık Yılları ... Ahlat Ekmeği · Ağa Toplanan Öşür Kayboldu. · Bekle Ki Memur Gelsin · Kendi Zahiremizi Çaldik · Sayım Memurları · “Para Ve Altın Yenmiyor, Ekmek Lazım” · Hediye, Ekmek · Fethiye’den Portakal · Fenike’den Portakal · Tuz Önemli · Tuz Fethiye’den ZORUNLU ÇALIŞMA DÖNMİ: Yol Vergisi; Ya Gidip Çalışılaceek Ya Hapis Olceek.” “Alem Vergisi” Başa Bela Eti Yenmeyenin Vergisi Yenir Mi? Pul Yoksa Dilekçe Hükümsüz Halıda Yürümek Güzel Darıveren Yaylası Elden Çıkıyor : “Deli Ali, Yaylayı Sattı Ezeli Rekabet NUMARALI HAYAT · Bölgenin Esnafları: · “Birlik Malı” Tatlı Ticaret Deli Ali, İsi Bilir :Duyduk Duymadık Demeyiiiiiiiin!... · İlk Tuvalet, Deli Ali’nin Eseri · Zırzır Deli -Hınzır Deli · Ağlanlı Meşhur. · „İşin Yoksa Ağalar Sokağından Geç“

  • 5

    · İlk Kilit Taşı Ve Ağların Maşası · Odalar Sorumlusu · Boğacıbekçiler · Orman Askeri · İlk Kamyon Geliyor · İlk Madenci · Kredi İle Traktör · Amerikan Yardım Kurulu Önemli Aktör MUHTAR , MEHMET EMİN YARBAY · Geceler Uzun, Laf Kısa · Haç Yasak, Yemen’e Gitmek Serbest! · İyi Yere, Ben Oturacağım · Şair Eşref (1846- 1912)Acıpayam’dan Geçer · Mehmet Emin Yarbay: Benden Paso, Alın Mührü · Yadigâr Evleniyor · İlk Gemici Feneri · Halk Evinde Radyo Dinlemek · Darıveren’e Radyo Merhaba Der · Dokumacılar DÜNYA DEMOKRASİ BİRLİĞİ VE AVRUPA BİRLİĞİ TARTIŞMALARI TÜM YÜK LÜTFİYE’NİNOMUZUNDA · Lütfiye „Gelin Vefat Eder, Çocuklar Yetim Kalır YÖRÜK KIZI FATMA GELİN · Seferberliği Biz Gördük, Siz Görmeyin · İslam Ahlakı · Biri Hoca, Biri Şer · Köyceğize Yolculuk · Ben Keçiden Kıl Umarım, Keçi Benden Çul Umar“ · Sandıraz Dağlarında Yaşayanlar · Muhammed Tas’dan Düşer · Bana “Dağlı” Desinler · Kilini Görmez · II.Durak Darıveren · “Dağlı Mustafa” · Kıyamet Kopacak, Tavuk Alıcısı Gelmiş · Keçilerin Sağlık Karnesi Nerde? · Koyunda Punk Modası

  • 6

    DERİN KUYU DARIVEREN’DE DİNI HAYAT CANLANIR “ELHAMDÜLİLLAH” SÖZÜ, OVAYA CAN VERİR · Selvi, Boy Veriyor · Marşal Planı, Meyve Verdi · Havuç Geldi ‘Salı’ Sona Erdi · Meyve Satmak Ayıp · Sulama Kanalı · Kanallar Geldi, Manda Bitti. · Ve Bir Hayal TEPKİ- ETKİ DÖNEMİ: “ÇOCUĞUMUN ADINI SANA MI SORACAĞIM” ABDİ BAŞÇAVUŞ, VEFAT EDER · Şafakla Pazarın Yolu Tutulur. · Harman Yeri · Satışlar, Harman Verisi · Dariveren’e Kamyon Otobüs Menderes’le Geldi · “Tapuyu Çattım” · Oğul Bekir Evlendiriliyor. · Erdönmez-Abdi-Ersönmez · Darıveren, Belediyelik DENİZLİ’YE EV YAPAR · Hatça Ana Para Kazanıyor · Ter Çürütür · Kaymakam Olun · Nuri Okumaya Gider, Gider Ancak · ll.Abdi · Işıma Çıra İle · 1956-57’lerde Bile En Büyük Ateş Ve Isı Kaynağı Odun DARIVEREN’DE EĞTİMİN ÜÇÜNCÜ DALGASI.. EĞİTİM DALGAYA GELMEZ VE HATÇA NİNE’YE VEDA.. REFİK YARBAY, KİRACI DENİZLİYE GÖÇ VAR · Bakkaldan Ekmek yok. · Oğlum Okuyacak: Böyük Adam Olacak · Her Yıl Aynı Yolculuk · Köye İlk Likit Gaz Ocağı Getirir · Çocuklarını Ticaret de Dener · Gazeteci Ersönmez · Buldan’dan Diploma · Canlı Havyan Bilgisi

  • 7

    · Darıveren’de Kompleks Yoktur · Okulda Takip · Sınıflarda Kontrol · Baş Açmak Ayıp · Başı Açık Gezen “Mucu Olur” · Ersönmez Okur, Salih Çalışır · Aynı il, Aynı Okul Aynı Yurt · Masraf Az, Kazanç Bol Olacak · Agbiler Gitti, Dudu Devam · Baykuş Savar ORMAN VE KEÇİ AĞAÇ DEDE · Bedava Dut Yiyorum · Ayva, Kavun Satışı · Gezgin Bakkallar, Bikar · Destan Satanlar , Darendeliler · Verem Büyük Tehdit · Pancar Geldi, Çatılar Değişti · 14 Mayıs 1950 · Şeker; Yok, Gaz; Yok · Fiston Giydim Basmadan Ve Tarla Zengini SABANDAN TRAKTÖRE · Babamın Dövdüğü Mebus Oluyor · Kız; Gitti, Traktör; Gitti · Kamyoncu Cemal, Köprüye Bindirir · Son Kontak Çevirme DUDU KIZ GELİN OLUYOR: · „Gelik, Gidik“ · Banka, Sağlam · Düğün Ve Sürgün · 30 Yilda Hiç Ters Düşülmez · Dünürlerle İlişkiler: · İlahi İle Düğün · Aşaği Köy Yukari Köy Farki · Şavklik Ve Elektirik · Anasını Satayım İKİ AĞA İKİ PARTİ · Köy Komple Demokrat · Menderes Ermiş · Reşat Aydınlı, Darıveren’de · En Meşhur Ev · İnönü Ve Bayar’a Suikast İhbarı

  • 8

    · İlginç Tesadüf Ve 'Yalancı Kahraman' · CHP Klasiği: Kanun Korsusu-Allah Korkusu ELLER RENKLİ TV İZLER BIZ RADYOYYA HASRET · Darbe Oldu, Köy Radyo Doldu · Manufaturacılığı Terk ÇİTÇİLİK DÖNEMİ HAÇ YOLCULUĞU HAS UN ÇIKTI, SU DEĞİRMENLERİ BİTTİ ENİŞTELER HER YIL MİRAS İSTER · Para Degil Ayva Gelecekti, Gelmedi ÇOCUKLARIN VE GELİNLERİN ÖĞETMENİ VEFAT EDER.. · Ameliyat DELİ DELİ AKAR DALAMAN ÇAYI · Yaprakli Baraji · Havuç Hayati Değiştirir · Şeker · Domates Meşhur BİTMEZ TÜKENMEZ MAHKEMELER.. · Hakim, Rakam İster. Bilirkişi, Beş Kuruş Etmez Der · Bu Adam Elinizdeki Tüm Tarlalari Alir · Yumruk İşe, Yarar. · Zehra, Kim? Ümmü, Adim Zühre“ · Sen, İdamlıksın Arkadaş! · Dikilen Ağaçlari Sökülür. · Tüfekle Saldiri · Köyün İmami Devrede · Ümmü Yenge, Hasta · Ve Barış · Kürekle Saldır, Birlikte Yemek Ye · Hacılar Gibi · Ev Yıkılır · Bela Geldi.Gitti..İyilik Gelmiş, Gitti AH DAMAT AH ...KIZIMIN CANINI AL“ · Mezarliklar Dolu Olurdu · Cami İçin Yumruk · .“Başkasina Çalişma” ÇALIŞIR, HAKKINI VERİR: · Nuri Algan: Ben Pes Ettim O Etmedi · Israfi Sevmezdi.

  • 9

    HER AKŞAM TV’YE DÜNÜRÜNE GELİR SOKAK OLAYLARI MEHMET EMİN YARBAY’IN TELEVİZYONU · Güçlü Su Ve Küllü Su · İlk Yanan Işik O’nun · Tüfek Ve Kaza · SON DÖNEM · Bana Ne Oldu? · Dilim Kopsa da Hastayım Demeseydim · Oğula: At Kuyruğu Olma.. Kocaya: Ölümsüz Köy Yok · Hem Barış Ve Kavga Anlik · Benim Parti Burda Yok · Hayatta Olmayanlar Var Olanlar Yok · Hatiralar Canlanir · O, Köyler Beni Tanir · Vasiyetleri · „Eşek Sattı Dedirtmem“ · Azrail, Mehmet Emin’e Git · Para Vermeyeceksen Yüksek İcar Ver · Bana Ait Yer:Şu Kil Çuvalin Kapladiği Alan · Kim Önce Giderse, “Hoyraz “, O’nun · Illa Namaz... Yine, Namaz!.. · 5 Gün 5 Yil · Ilk Defa „Ayazlik“Tan Veda · 40 Yaşindaki Genç · Ya Uşcan Ya Düşcek · Denizli’ye Son Gidiş · İlk Kez Cuma’ya Gidemez · Birinci, Bekle. Ikinci, Dur · „Gelin, Gelse.. Ersönmez, Gelse!..“ · Regaip Selasi · Sali - Teneşiri Hazir. Fakat · „Hoyraz „ Tamam · Cenazeye Katkatilanlar · Hemen Isik Sönmesin · Yemekli Mevlüt · Hayat Devam Eder · Cenaze - Dügün Bir Arada Olabilir Miydi? · Alan Yok ki, Fiyatı Olsun · Düğün Aileyi Yine Birleştirir · Alt -Üst Parasi Hazir,Fakat.. KİŞİLİĞİ DEDE- TORUN İLİŞKİSİ

  • 10

    · Yasin Adi, Onun · Rüyada Fatma’yi Görür · „Ananiz, Sizi Sattiğini Bilmiyor Mu? · Dikilme Cezası · Beyhan Arslan · Doğru Aç · Temekten Kaçiş · Kedi Deliğinden Giriş · Bir Dönüm Tarla Sulayamazsınız · Okul- Tarim · Torununun Torunu Gördü SAĞLIK Yemesi - İçmesi VI.BÖLÜM DARIVEREN’DE SOSYO KÜLTÜREL ÇEVRE VE İLKLER · Dar-I Viran’dan Dariveren’e · Karaağaç ‘Dan Acıpayam’a · Zırai Devrim Başlıyor · İlk Traktör · İlk Kamyon · Köy’de İlk Otobüs · Havuç Hayatı Değiştirir · Domates Meşhur · İlk Radyo · İlk Televizyon · Bilgisayar · İlk Telefon · İlk Bakkal · Et Alışkanlığı · İlk Kiremit Çatı Ve İlk Döşenen Marsilya Kiremit · İlk Kilit Taşı Ve Ağların Maşası · Odalar Sorumlusu · Darıveren’de Odalar · Darıveren Belediyelik · Elektrik · Su · Güçlü Su · Değirmenler · Güneş Enerjisi KÜLTÜREL HAYAT · Türbeler

  • 11

    · Mezarlıklar · Dedeler · Hamit Ovasının Manevi Sultanları Abdi Beyler · Gabaardıç · Mahalli İnançlar · Halk Hekimliği · Adak · Yağmur Duası · Bayramlar ŞEHİT VE GAZİLER · Kore’ye Gidenler · Kıbrıs’a Gidenler DARIVEREN, DİNDARDIR · Darıverenli Sarhoş · “Ula Verin!..” · Kamu Gücü İle Yer Tamam · Darıverenliler Camii · Tarihi Yapı Ve Yatırlar. · Mescit Ve Camiler · Cuma Camii DARIVERENDE “PEYGAMBER ÇOCUKLARI · Al-İ Resul Ve Şerifzadeler · Muhassıllar · Darıveren Medresesi DARIVERENDE İLK OKUL VE EĞİTİM . · İlk Okuyan Ve Çocuk Okutan Aile · Eğitimin İkinci Devresi · İlk Öğretmen · Eğitimin Üçüncü Devresi · Darıveren’de Eğitimin Dördüncü Halkası DARIVERENLİ MEŞHURLAR · İlk Bayan Öğretmen · Solan Fidan · Darıveren’de Okuyup Öğretmen Olan İlk Kız · Kırık –Çıkıkçı · Dişçi · Hava Raporu · Sıtma Savar · Doktorlar · Yapı Ustası · Terzi · Marangoz · Yemekçi

  • 12

    · Saz Çalan · Yeme –İçme · İstatistikçi · Kuyucu · İlk Fotör Şapkalı · Muhabbet Ehli · Ayyaşı · Kumarcı · Çok Güldüren · Ağaları · Ağalık Soydan Olur · Güreşçi · Kağnı Yapan · İlk Gramafon · İyi Oynayan · İlk Motorlu Araç Kullanan Bayan · İlk Tüp gazlı Ocak · İlk Madenci · Kahvehaneler · Köyde Tiyatro · Yalancılık Testi · En Meşhur Ev · En Meşhur Yemek · Tatlı · Yukarı Mahallede İlk Okuyanlar · İsimler · Meşhur Deyimler (Darb-ı Meseller) · Davulcu · Filim Sahnesi · Baş Açmak Ayıp, Başı Açık Gezen “Mucu Olur” · Sinema · Dedesil –Darıveren · İlk Öğretmen Vefatı · Cinayet · Evlilikler · Tasada Kıvançta Birlik · Deprem AVCILIK · Dalaman Çayı’ndaki Silah. · Ava Giden, Evde Avlanır · Gaz Ahmet · En Uzun Mesafe Taş Atan · Arşivci · Çörek Otu DARIVEREN’DE SİYASET

  • 13

    · Belediye Seçimleri · Belediye Meclis Üyeleri · Muhtarlar EVLENME ADETLERİ VE DÜĞÜN EĞLENCELERİ · Kız İsteme Ve Söz Alma: · “Kılını Bile Görmedim” · Nişan Takılması · Düğün Hazırlıkları · Düğün Odunu · Maşala GİYİM – KUŞAM · Üç Etek GÜREŞLER · Biraz Vakit Geçirelim De Yen · Çam Köye Gadar Go Gari · Yaşar Doğu · Ana, Artık Sen Halledersin DARI HEM KAZANÇ HEM EĞLENCE ARACI · Arapaşı · Güç Ölçüsü YÖRESEL YEMEKLER · Darıveren’de Uğurlamalar · Darıveren’de Bulunan Resmi Kurumlar · Dernek- Vakıflar SÜLALELER · Darıveren Kasabası’ndaki Soy Adları · Boy Adıyla İlgili Olanlar · Lakaplar “DARIVEREN AĞZI" · Darıveren Sözlüğü · Kaynaklar

  • 14

    “TÜRKMEN GOCASI” DARIVERENLİ MEHMET EMİN YARBAY” ÖNSÖZ

    Ankara’dan çıkıp Darıveren istikametine giderken, muhatabımın konuştuğu ağız dikkatimi çekiyor. “Şimdi” demiyor, “Hindi” diyor. “Şura “ kelimesini “ Hura” olarak kullanıyor.. Ve başkaları.. Denizli’ye vardığımızda, bunun sadece o kişiyle sınırlı olmadığını anlıyorum. Lehçede ufak tefek ağız değişikliği olsa da doğup büyüdüğüm yöre insanın ağız biçimiyle aynı. Yani alfabesinde “Ş” yerine çok kere “H” harfi kullanılıyor.. Darıveren’e gitmek üzere Honaz dağı eteklerini

    silerek yola devam edip bir zamanlar Kazıkbeli diye ünlenen Cankurtaran’ı geçince Hamidiye Ovası’na erişiyorsunuz. Sanki saklı bir yer. Bir şeylerin burada korunduğu hissini veren bir yapı. Çevresi dağlarla çevrili. Birisi Cankurtaran’dan Denizli’ye açılan boğaz. Diğeri Gölhisar’a açılan kapı. Bir başkası daha var.Gireniz Vadisi... Ancak Dalaman Çayı izin verirse, dağları dele dele geçebilirsiniz. Bu üç tabi yolun dışında Hamid Ovası kendine özel bir alan gibi.. Diğer bir dikkatimi çeken konu ise, Hamidiye Ovasında yol alırken, dağların kenarlarında yer alan yerleşim alanlarının isimleri.. Burada sayılan tüm isimler hemen hemen yine doğduğum yerlerdeki yerleşim birimlerinin isimleri ile aynı. Birisi Batı Torosların ucu diğeri Anadolu’nun tam göbeği...Türkçe’nin benzer ağızı kullanılıyor ve yerleşim yerlerine benzer isimler veriliyor. Bu iki benzerlik iyice dikkatimi çekiyor. Hamidiye Ovası’nı geçerek dağların ova ile birleşmek için ovanın yükseldiği, dağların ovaya akmak için eğildiği alanda kurulu bulunan Darıveren’e geldiğimizde karşımızda 98’ lik bir “Türkmen Gocası” ile karşılaştık. Biraz sıhhati bozulmuştu . Ancak tüm hayat aktiviteleri, ilaç takviyelide olsa normal idi. ... Bu ziyaret sonrasında Darıverenli Abdi bey’i yazmak için muhatabımla aramızda konuşmalar oldu. Ancak sonraki gelişmeler bunu mümkün kılmadı. .... Eylül Başında, gece bir rüya. “Hayırdır” dilekleri ile gece gördüğüm rüyayı yakınlarıma anlatıyorum. Ve anı gün sabah saatlerinde Ersönmez Yarbay’dan bir telefon: “Babam vefat etti.O’nun hakkında kitabı yazar mısın?” Bir asır yaşamış, gün görmüş, belki ilim değil fakat irfan sahibi “Türkmen Gocası” artık bedenini kalanların şerefine teslim ederek can kafesinden “Kurtulmuş”tu.. Kimilerine göre ise yer yüzü mekânından çekilmişti. Böylece O’nun hakkında bilenenleri kaleme almak, bize düştü. Kitap için veri toplamak gerekti. Önce Ankara’da sonra Denizli, Acıpayam, Gölhisar,

  • 15

    Çameli yaylalarında ve Darıveren’de birçok insanla görüştüm. Bölge ile ilgili kitaplara müracaat ettim. Internet sitelerine baktım. Olmadı Fransalara kadar uzanıp, doğrusunu araştırma gayretine girdim. Bu arada “O, insan vefat etmiş gitmiş. Bazı olayları deşmeye ne gerek var?.. O’nun hayatında yazılacak ne varmış?”.. şeklinde sorularla karşılaştığım gibi “O, sıradan bir insandı, bu kadar ünlü varken onları değil de Bunu yazmanın ne anlamı var?” diyenler çıktı. Buna rağmen, bizim kitap çalışmasına hazırlık yaparken konuştuğumuz, kimi itirazı olan “Tanınmamış bir insanının hayatı da yazılır mı?” diye soran insanlar içinde sonradan biraz anlatınca “Evet yazmaya değer” görüşüne gelenler de olmadı değil. Elbette, her insanin hayati bir destandır. Her insanin bir hikâyesi vardır. Biz, genellikle bu hikâyeyi o insanla birlikte toprağa gömeriz. Gömeriz de neler kaybettiğimizi çok kere düşünmeyiz. Oysa üstünü örttüğümüz sadece bir insanin hayatıyla sınırlı değil. O, insanin hayati çerçevesinde toplum hayatında ne çalkalanmalar olmuş ne gibi değişiklikler yaşanmıştır. Umarım, bu çalışmayı okuyanlar, sadece “Türkmen Kocası Mehmet Emin Yarbay’ın hayatını değil, yüzyıllık bir toplumsal delişimi, devinimi de takip etmiş olacaklar. “Sıradan” insanların “sıradan olmayan” hikâyeleri ile karşılaşacaklar. Yeğenleri, oğlu ve torunu ile siyasal hayatımıza önemli aktörler katmış olan Darıveren’li Mehmet Emin Yarbay, diktiği on bin fidan ile de bu toprağa değer katan isimsiz kahramanlar arasında yer aldığını, toplum hayatımıza önemli katkılar sunduğunu

    görmüş olacaklardır. Bizde elimizden geldiği, kudretimizin yettiği kadar genç kuşaklara bu isimsiz kahramanlardan birini sunmuş olmanın mutluluğunu yaşamak isterken, eksikliğimizin affı, noksanlarımızın ilerde tamamlanmak üzere iletilmesi ricası ile; Sipahioğlu Mehmet Emin Yarbay’a her şeyin hâkimi, mutlak kudret sahibi Allah’tan rahmetler dilerim. Necati Çavdar

  • 16

    I. BÖLÜM: DARIVEREN VE BÖLGENİN KONUMU DARIVEREN VE BÖLGENİN KONUMU Resmi kayıtlar; Mehmet Emin Yarbay için 01.07.1909 da doğduğu 11.08.2007 de vefat ettiğini yazıyor. Bir insan için 98 yıllık resmi hayat süreci Burada bitmeli mi? İnsanın, doğduğu yerin, bulunduğu toplumun, o toplumu şekillendiren olayların elbette

    kişiye etkisi olacaktır. Çünkü insan sosyal bir varlık. Bizde bu düşünceden hareketle, bir asırlık hayat süren Mehmet Emin Yarbay’ın doğduğu yerler ve sosyal çevreye göz atmak istiyoruz. Mehmet Emin Yarbay’ın doğduğu, evlendiği, askere gittiği, torun sahibi olduğu ve geçimini sağladığı yer bugünkü adları ile Denizli’nin Acıpayam İlçesi’nin Darıveren beldesi. Darıveren, yukardan bakınca insanın göz çukurlarını andıran ve

    kenarlarındaki dağların göz kiplikleri gibi dikildiği bir yerde, Hamit Ovasının dağlara yaslandığı güney ucunda yerleşik bir orman kenarı beldedir. Darıveren arazisinin büyük bölümünü sulayan Dalaman çayı ovaya can veriyor. Tepsilli eteklerinden inerek ilerde Bademli ve Köy derelerinin birleştiği yerde Koca yokuş mevkiinin 5 km ötesinde meyilli bir arazi üzerine kurulmuş. Batı Torosların uzantısı olan Gölgeli, Eşeler ve Güre Dağları ile Honoz dağına bakar Darıveren’ in İlçe Merkezi olan Acıpayam’a uzaklığı 20 km, il merkezi Denizli’ ye uzaklığı ise 80 km. dir. Denizli – Acıpayam –Çameli-Fethiye karayolu üzerinde yer almaktadır. Darıveren, Ege Bölgesi’nden Akdeniz bölgesine geçiş yerinde ve Ege Bölgesi’nin Güney uçlarında yer alan konumu gerekse iklim yönünden Ege, İç Anadolu ve Akdeniz Bölgesinin geçiş yerindedir. Kasabanın bulunduğu alanda Göller Bölgesi iklimi hüküm sürmektedir. Acıpayam’ın yerleştiği Hamit Ovası’nı doğuda bulunan Eşeler Dağı, 2230 metreyi bulan yüksekliği ile bölgeyi Burdur ve Tefenni’den ayıran tabi bir set görevini yükleniyor. Batıda ise, Hamit Ovasını Gölgeli Dağlar silsilesinde ki 2421Metreyi bulan yükseltisiyle Bozdağ, Kırdağları ve Kızılhisar dağları sınırlıyor. Kuzeyde ise yılın önemli bir zamanında başında adeta beyaz tül gibi duran karla 2528 metrelik Honaz dağı ve 1873 metreyi bulan yükseltisiyle Elma Dağı , Honaz’a eşlik ediyor..

    http://ncavdardariviranda.blogspot.com/2009/01/dariveren-ve-blgenin-konumu_09.html�

  • 17

    II. BÖLÜM DARIVEREN VE BÖLGENİN TARİHÇESİ Türklerden Önce Darıveren Tarih Öncesi Çağlar Darıveren çevresindeki yerleşim birimlerinde tarih öncesi çağlara ait buluntuların varlığı, bu merkezlerin yakınlığı düşünülünce, Hamit Ovası ve çevresinin tarih öncesi çağlarda da yerleşim için uygun bir yurt olduğu ortaya çıkmaktadır. Acıpayam yakınlarındaki Yassıhöyük kazıları, M.Ö.2700’lü yıllara ait verileri ortaya koymaktadır. Yassıhöyük gibi irili ufaklı dokuz höyüğün varlığı bu bölgede, yerleşmelerin eskiye dayandığını ispat etmektedir. Bilindiği gibi höyükler bir önceki yerleşim yerinin, deprem, sel, yangın, istila gibi sebeplerle yıkılarak kaybolmasından sonra yeniden başkaları tarafından inşa edilerek mesken tutulan ve yükseltileri bir apartman boyunu bulan tepeciklerdir. Tunç çağına kadar tarihi indirilen bu tepeciklerdeki yerleşmelerin Luwi, Hitit, Frig, Helenistik, Roma dönemlerinde de devam ettirildiğini göstermektedir. Kazanas Vadisi yani Hamit Ovası Pamukkale bölgesindeki ölüler şehrini ve hastalara şifa dağıtan konumundaki ruhani merkezi Gölhisar da ki Kbyria’ya bağlayan geçiş yeri aynı zamanda Kbyria’yı batıdaki Datça bölgesindeki Karya’ya ve Aspendos, Side gibi Akdeniz’in kıyılarında bulunan merkezlere bağlayan geçiş yolları idi. Darıveren yakınlarındaki İbecik köyü harabeleri, Gölhisar’da ki antik kent, Hamit Ovası’nın bir ucunda Karahüyük deki tarihi Themmisonion ile Agethe Kome diye tarihte isim alan ve Acıpayam Ovasına hâkim bir yerde Acıpayam sırtlarındaki Alacain gibi bölgedeki tarihi miras bu durumu ispatlıyor. Ormanlık Ülke Darıveren’in içinde bulunduğu bölgedeki “Gölhisar”ın adı Hitit tabletlerinde “Arzawa” şeklinde adlandırılır. Peki ; “Arzawa “ sözcüğü ne anlama gelir? “Arzawa” kelimesi “ Luwice” ilinde “ormanlık ülke” anlamındadır. Özgürlüğüne düşkün Arzawa halkı, Hitit krallarına karşı devamlı savaşmıştır. Kaynaklara göre 500 yıl Hititlerle savaşan yöre halkı, Hititleri bu kadar uğraştırmalarının nedeni olarak bölgenin coğrafi özelliğini göstermektedirler. Hititlerle bağımsız olmak için savaşmışlar savaşmasına da Mısır- Hitit savaşında da, Arzawa halkı, Mısırlılara karşı Hititler yayında yer alırlar. Tarihin kaydettiği ilk antlaşma olan “Kadeş antlaşması” tabletlerinde “Arzawa” halkının ismi de kazınmış, tarihin sayfalarına... Anadoluda İlk Cumhuriyet Bu Topraklarda Kuruldu Anadolu’da ilk cumhuriyet bu topraklarda kurulur. Buranın ve kurulan medeniyetin adı

  • 18

    Kbyria’dır. Torosların ‘Aslan’ı. Kibyra. Hızlı atların ve kahraman savaşçıların yurdu Kibyra, yüzyıllar öncesine ait bir Toros masalı anlatır. Kibyra’da yapılan savunma duvarı bu döneme aittir. Hızlı atları ve keskin kılıçları ile tanınan Kbyria yakınındaki üç şehir devleti ile birlikte KABALİA adını alarak “YATAN ARSLAN” şeklini amblem olarak seçiyor. Kabalia bölgesi bir müddet sonra Lidyalılara ardından Büyük İskender himayesine ve Bergama Krallığına bağlanıyor. Antik çağda Bergama krallığı sona erince güçlenen simgesi; yere uzanmış aslan figürü veya heykeli olan böylece güçlülüğün ve mağrur halini göstermek isteyen Kbyria’nın bölgede elde ettiği çekim gücü ile M.Ö. 2.Y.Y da Kbyria kenti komşu devletler olan Boubon, Balbaura, ve Oeno-anda şehirleriyle birlikte “Tetrapolisi” yani “dörtlü” şehir” devleti şeklinde beraber yönetimi, katılımcı şehir “cumhuriyeti” ni oluştururlar. Bu dört şehir tek meclisle idare edilerek Anadolu’da ilk defa çok şehirli Cumhuriyet rejimini yaşatırlar. Kbiyra bu mecliste iki oya sahiptir. Çünkü 2000 atlı, 30.000 yaya askere sahiptir.0 Anadolu’da ilk cumhuriyeti, Tetrapolisi oluşturan diğer şehirler hakkında kısaca söz etmek yerinde olur. Balbaura 1500 rakımlı Asar Tepe üzerine inşa edilmiştir. Hitit kaynaklarında Lu-wi dilinde “Büyük Walwa “ diye adlandırılır. “Wal-vva” nın anlamı bugün için bilinmemektedir. Kentin adı, Hitit kaynaklarında sıkça geçer. Tetrapolislik dağıldıktan sonra Balbaura güvenlik gerekçesiyle Lykia birliğine katılmıştır. Bizans dönemindeki kilise kayıtlarında kentin adı geçmektedir. Ele geçirilen lahitlerde yatan aslan kabartmalarının bulunması Kibyra’nın etkisini gösterir. Balbaura en güçlü zamanında, Söğüt Gölü ve çevresine kadar etkisini göstermiş ve çevre köylere egemen olmuştur. Kentin agorası, tiyatro ve akropolü günümüze kadar ulaşmıştır. Boubon Boubon sözcüğü eski Hellen dilinde “kasık” anlamındadır. Bu söz kasıkta çıkan çıbanı, uru anlatmak için de kullanılırdı. Boubon antik kenti düşmanlara karşı savunma imkânı veren İbecik ve Pırnaz ovalarına hâkim bir tepe olan 1305 rakımlı Dikmen Tepesi’nin güney yamacına kurulmuştur. Bu konumuyla bölgede asayişi sağlamada önemli bir yere sahiptir. M.Ö.200’lü yıllara ait bilgiler elde edilen ve çevredeki şehir devletleri ile “ Kibyra Tetrapolisi” ne “Üçlü cumhuriyete” girer. Boubon daha sonra diğer Tetrapolis şehirleri ile Lykia’ ya geçer. Yine diğerleri ile birlikte M.Ö.43 yılında Roma eyaleti kurulur. BUBON (Boubon) şehir kalıntıları, yağmacıların saldırısına uğramış olsa da Anfi tiyatrosu, kesme duvar taşları, kral mezarları, sütun başlıkları Gölhisar’ın İbecik’de Dikmen Tepesi üzerinde hala yerli yerindedir. M.S.2.yüzyıla tarihlenen birçok heykelle birlikte görkemli bronz Apollon heykeli bulunmuştur. Bu buluntular Bubon’da antik çağlarda bir bronz heykelcilik okulu ve atölyesinin varlığını kanıtlamaktadır. Kaçak kazılarda çok büyük tahribata uğramış şehirde, günümüze kadar gelen kalıntılardan Agora, Tiyatro, su sarnıcı, çeşme ve mabetlerin olduğu anlaşılmaktadır. Oinonda Luwi dilinde, Oinonda; üzüm, bağ, şarap anlamındadır. Oinonda kenti, Gölhisar’a bağlı İncealiler köyünün 2 km batısındadır. Kent Kibyra ile Fethiye (Megri) yolu üzerindedir.

  • 19

    M.Ö.2 YYda Tetrapolise dahil oldu. Tiyatro, kaya mezarları, suru ve su sarnıcı günümüze kadar ulaşmıştır. Demir işçiliğinde ve at yetiştiriciliğinde bölge önemli bir yere sahiptir. Kibyra’nın demircilik, debbağlık ve kerestecilik yönlerinden büyük gelişim göstermesi üzerine rakibi Temizoniyom (Tefenni) önemini yitirir. Kabalia da cumhuriyet rejimi yaşanırken Romalılar sınıra dayanıyor. M.Ö. 183 yılında kuzeyde Bergama şehrinden gelen Romalı General Manius Aguilius, Kibyra önlerine gelerek kenti kuşatır. Şehir yönetimi haraç vermek zorunda kalır. Romalı Generale 100 talent ve buğday vererek şehri savaştan kurtarılır. Daha sonra Romalılarla anlaşma yapılarak 100 yıl şehir serbest bırakılır. Aynı zamanda Roma’da konsül olan Manius Aguilius, Roma’daki siyasi işlerinden dolayı Anadolu’dan aniden İtalya’ya dönünce Kibyra tekrar Bergama Krallığının eline geçer. Ancak M.Ö. 82 yılında Romalı komutan Mu-rina, Mitritades Savaşıyla Kibyra’yı yeniden alır. Murina bir düzenleme yaparak, Kibyra’nın oluşturduğu birliği, cumhuriyeti dağıtır. ???Kbirya’nın çevresindeki Boubon, Balbaura, Oinonda şehirleri ise Likya’ya bağlanır. Roma Meclisi Kabalia’yı kendine eyalet yapıyor Kbiyra ve çevresi, M.S. 23 yılında meydana gelen büyük bir depremle sarsılır. O zaman Roma imparatoru Tiberius??? (15-37) bizzat Gölhisar’a gelerek Gölhisar’ı bölgede eyaletin merkezi yapar. İmparator Tiberius şehre yardım ederek Kibyra’nın mali ve mimari yönden güçlenmesi için beş yıl vergiden muaf tutar. Depremden sonra şehrin adı Kaiseneus Kibirya oluyor. Şimdiki binalar o zaman yapılmıştır. Şehirde Stadion, Agoro, Akropol, Nekrapol (mezarlık) yaptırıyor. Bugün ayakta duran eserler bu zamanda yapılanlardır. İmparator Tiberius’un esas çalışması Kibyra’nın etrafındaki bölgeleri ele geçirip, onları kontrol altında tutmak için oralara en kısa yerden varılacak yollar yaptırması, yani Gölhisar’ı kavşak noktası yapmasıdır. Açılan; 1. yol: Gölhisar’ı Akdeniz’e bağlıyor. Kibyra-İsinda-Termesseus-Attelia veya Pamfilya (Korkuteli-Güllük-Antalya) 2. yol: Gölhisar’ı İç Anadolu ya bağlıyor. Kibiyra-Tefenni-Eğneş-Düger-Burdur Gölü-Baladız-Uluborlu 3. yol: Gölhisar’ı Ege ye bağlıyor. Kibiyra-Karaağaç-Laodikya (Denizli) 4. yol: Kibiyra-Boubon-Balbaura-Oinonda şehir devletlerini kendi aralarında bir birine bağlayan yoldur. Bölge antik dünyada en parlak çağını Romalılar döneminde yaşar. Bu gün bölgede rastlanan kalıntıları oluşturan tiyatro, agora, odeon, bazilika ve mezar yapılarının çoğu Romalılar dönemine aittir. Roma parçalanıp, ikiye ayrılınca Kabalia ve yöre Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) eline geçer. Doğu Roma İmparatorluğu zamanında kent kurulduğu tepelik alandan aşağıya doğru kaymaya başlar. Bölgeye artık Hırıstiyanlık hâkim olur. Kafir Roma’dan çok çeken Hıristiyanlar, Pagan dönemde, antik döneme ait heykel vs. deki ahlaksız buldukları simgeleri yok ederler ya da kırarak müstehcenliklerini gizlerler. M.S. 417’deki şiddetli deprem ise Hıristiyanlaşan ???Kibyra’nın sonunu hazırlayarak yerle bir eder. Kibyra’nın atları ve silahşörleri ünlüdür. Kibyra’da hayvancılık ileriydi. Aşağı agorada

  • 20

    dericilik yapılıyordu. Yakın zamana kadar işletilen maden ocakları ve arazinin doğal yapısında bulunan demir madeni, Kibyra’da demircilik sanatının varlığının kanıtlarıdır. Sağlık Tanrısı, Hamit Ovası’nda Korunur Karahüyük’de ki tarihi Themmisonion kentinin aynı zamanda o dönemin kutsal alanlarından olduğunu belirtmeden geçmeyeceğim. “Sağlık tanrısının” bu kentte oturduğuna inanılırdı. Hamit Ovası’nın üç tane girişi vardır. Bir tanesi Denizli yönünden Cankurtaran’dan giriş. Diğeri kendisi gibi korunaklı gözlerden, biraz daha yüksekte ki Gölhisar’a geçiş. Diğeri ise Sandıraz ve Gölgeli dağlarını yararak bölgeden denize ulaşan suyolu, Dalaman çayı. Dalaman Çayı güzergâhı kolay geçit vermez. Denizli ve Gölhisar girişlerini de kapattın mı, bölge tabi sur içine alınmış oluyordu. Hapishane’de Burada Antik çağda bölge hapishanesinin de burada olduğunu dair kayıtlara rastlanmaktadır. Grekçe “Hapishane” anlamına gelen “Phylakaion” denilen, yerleşim biriminin de yine Hamit Ovasın’da, Acıpayam’ın bu günkü yeri ya da yakınında Malı Dağı zirvesinde olduğu tahmin edilmektedir. Antik Çağın Dericilik Merkezi Antik çağda, bölgede bulunan köylerin ve şehir devletlerinin deri ihtiyacı da bu bölgeden sağlanırdı. Roma döneminde yün, dokuma ve bugün konfeksiyon ürünleri şeklinde öne çıkan Pamukkale’de yoğunlaşan Laodikeia, Hieropolis şehirlerinin yanında o dönemde Hamit Ovası’nda yetişen başta manda gibi hayvanların derileri işlenerek komşu şehir ve devletlere satılarak önemli gelir elde ediliyordu. Bugünkü Yeşilyuva kasabasının bulunduğu yerde kurulan Kaisareia kenti, dericiliğin ve ayakkabıcılığın merkezi konumunda idi. “Ayakkabı imalatçıları esnafının en yücesi” tarafından kentin ileri gelenlerinden birine yaptırılan büstteki yazı buradaki ayakkabıcılığın ileri bir seviyede olduğunu göstermektedir. SELÇUKLULAR DÖNEMİ Hamit Ovası’ndaki esas iskân ve bugüne kadar gelen yerleşme dokusu Selçuklular zamanında gerçekleştirilir. Hamit Ovasında Türk akınları 1070 yılında Afşin Bey’in Honaz’a kadar Denizli ve havalisine akıncılarıyla beraber gelmesiyle başlar. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’ya artık yerleşmek üzere gelen Türkler, çeşitli akınlarla Batı Anadolu’ya önemli bir nüfus yığınağı yaparlar. 1080’lere doğru da Sahra-i Talamaniye yani Karağaç Ovası’nın fethi tamamlanır. Deprem ve göçlerle Selçuklu’nun “Sahra-i Talamaniye” dediği Hamit Ovasında ve civarında pek az yerli halk kalmıştır. Türkler burada genelde boş bir coğrafya ile karşılaşırlar. Bölgeye gelen Oğuz boyları artık burayı, “yurt” bilirler. Türkmen boyları, yarı göçebe yarı yerleşik hayata başlarlar. Ya terk edilmiş yada depremlerle yıkılmış olan eski yerleşim yerlerine değil çoğunlukla kendilerine uygun alanlara yerleşerek buralara Türkmen boylarının isimleri verilir. Hamit Ovasında ondokuz Oğuz boyunun ismi geçiyor olması, buralara yerleşen Oğuz boylarının özelliklerini koruma arzusu olarak görülebilir.

  • 21

    Türkmenler Uç Boyları Horasan’dan hareket eden Anadolu’nun Toros eteklerine yayılan Avşar boyları düşman saldırılarından dağlara çekilerek korunurlar. Diğer zamanlarda yurtlarına inerek tarım ve hayvancılıkla uğraşırlar. Kazıkbeli Savaşı Dönüm Noktası 1120’lerden sonra yüzyılın sonlarına kadar bu alanlar zaman zaman Haçlılarla bir olan bölge devleti Bizans’ın eline geçer. Türkmenler, Hamit Ovası’nın savunmaya uygun olması dolayısıyla Bizans’ı, Kazıkbeli geçidinden (Cankurtaran) ileri geçirmezler. Kazıkbeli’nde Haçlı ordusu ve Bizans ordusu ile devamlı mücadele halinde olmuşlardır. II.Haçlı seferi sırasında Anadolu’ya giren Haçlılar, 1147 yılında en kestirme yol gördüklerinden Denizli’den Antalya’ya Hamit Ovası’ndan geçerek gitmek isterler. Haçlıları, Selçuklu uç birliklerinden Avşarlar, Hamit Ovası’nin tabii giriş kapılarından olan bugünkü Cankurtaran’da karşılarlar. Kazıkbeli Savaşı denen bu savaşta Haçlılar perişan edilir. Gerek 1147 yılındaki Kazıkbeli savaşı gerekse 1176 yılında Çivril ilçesi yakınlarında yapılan Miryakefalon Savaşı’ndan sonra Türkler Denizli ve çevresine hâkim olarak bölgeyi yurt edinmeye başlarlar. Server Gazi ve Cankurtaran Cankurtaran mevkiinde 1147 yılında Türkiye Selçukluları’nın Fransız Kralı VII. Lui ile Alman İmparatoru Konrad kumandasındaki Haçlı Ordusu’nu Kazıkbeli Savaşı’nda darmadağın etmiştir. Bu savaşta komutanlardan Mehmet Gazi ve kardeşi Server Gazi şehit olmuş, Server Gazi’nin türbesi Cankurtaran’da bulunmaktadır. Cankurtaran Honoz dağının, Denizli’den Hamit Ovasına geçit veren tek boğazıdır. Bölge, 1147- 1148 yıllarında haçlı seferlerinin akınlarına maruz kalır. Fransa Kralı VII. Louis’in kumandasındaki ikinci Haçlı ordusu 1147 yılında Efes’e gelir. Oradan Menderes nehri boyunca yürüyüşüne devam eder. Bu ordudan ayrılan ve daha çok Almanların oluşturduğu bir Haçlı öncü kuvveti 1147 senesinin sonlarında Kazıkbeli’ne gelerek Hamit Ovası’na geçmeyi denerler. Kazıkbeli’nde pusu kuran Hamit Ovası yöresinden toplanmış Türk Kuvvetleri tarafından yok edilirler. Bundan sonra 6 Ocak 1148 tarihinde yürüyüşe geçen Fransız kuvvetleri Kazık Beli’nin alt tarafına gelirler. Planlarına göre Kazıkbeli geçidi, 7 Ocak 1148 tarihinde aşılacaktır. Fransız Kralı VIIX???Louis; Haçlılar, Denizli’den çıkıp ilerleyerek Kazıkbeli’ne geldiklerinde daha önceleri burada perişan edilen Alman haçlılarının cesetlerini görünce savaş düzenine girerler. Birkaç gün önce Denizli yöresindeki yenilginin öcünü almak için pusu kuran Türkler ise bölgeye başka yerden geçmenin mümkün olmadığını bildiklerinden Kazıkbeli’nin tepesinden Haçlıların hareketlerini izlerler. Haçlılar; savaşçı birliklerini, öncü ve artçı ikiye ayrılmış olarak Kazıkbeli’ne doğru yürüyüp, planlarına göre öncüler hızlı bir şekilde Kazıkbeli’nin düzlük yerine varacak orayı Emniyete alıp, çadırları kurarak kamp yerini hazırlayacaktır. Nitekim Geoffroi de Rancon kumandasındaki öncü kuvvetleri bir mukavemetle karşılaşmaksızın Kazıkbeli’nin en yüksek yerine varır. Fakat saat sabahın henüz dokuzudur. Öncü kumandanı bugünkü yürüyüşü az bulmuştur. Bizanslı rehberleri de geçidi aşmayı tavsiye ederler. Ve Hamit Ovasındaki Kızıl çukur ovasını kast ederek; “az uzakta kamp kurmaya elverişli bir ova bulunduğunu” söylerler. Fransız öncü kuvvetleri Kazıkbeli’ni terk ederek, Kızılhisar ovasına inip çadırlarını kurarak istirahata çekilirler. Türklerin kuvveti onlara göre az

  • 22

    olduğu için Haçlı öncü birliklerine hiç direniş göstermezler. Haçlı Ordusu’nun esas kuvveti olan artçı birlikleri de önceden kararlaştırıldığı gibi Geoffroi’nin Kazıkbeli’nin düzlüğünde durup çadırları kurduğundan emin ve orasının da çok uzak olmadığını görerek hareketini ağırlaştırırılar. Nasıl olsa öncüler şarkılar söyleyerek elleri kollarını sallayıp geçidi geçmişlerdir. Fransa’nın En Güzel Çiçekleri, Şam Duvarları Altında Meyve Vermeden Kazıkbeli’nde Solar 1147’deki Kazıkbeli, savaşını Haçlı yazarların günlüklerinden öğreniyoruz. Biz, ecdadımızın ne yaptığını Fransız Keşişinin günlüklerinden çıkarmaya çalışıyoruz. Kazıkbeli’nde Haçlı ordusunu perişan edenleri. Komutanları kim bilmiyoruz bile. Elimizde kalan birkaç mezar olmasa, unutup gideceğiz. 1110-1162 yıllarında yaşamış bir keşiş ailesinden gelme Fransız yazar Odon de Deuil; Bizans, Alman ve Fransa İmparatorluklarının Türkleri Anadolu’dan atmak ve tümüyle yok etmek üzere yola çıktığı 1147’deki 2. Haçlı Seferinde bulunmuş. Bu sırada birde roman yazan Odon de Deuil; Kazıkbeli savaşını şöyle anlatacaktır: Dağ sarp ve kayalıktı, tepesi bulutlara değecek kadar yüksek bir dağın ( Honaz dağı) yamacında yürüyorduk. Aşağıda vadinin derinliklerinde sular cehennem içine düşüyor gibiydi. Ordu, bu arızalı yolda ilerledi. Savaşçılar, birbirini itiyor, kalabalık her geçen an biraz daha büyüyordu, nihayet sıkıştılar ve süvarileri düşünmeden burada tıkanıp kaldılar. Yük hayvanları düşerken sesleri uçurumun derinliklerinde akisler yapıyordu. Kayalar yerinden kopuyor, düşerken insanları ve hayvanları eziyordu. Herkes yanlış bir adım atıp uçuruma yuvarlanmaktan ve başkaları düşerken kendisine çarpmasından korkuyordu. Türkler; bu kalabalığı ok yağmuruna tutarak kendilerini toplamalarına meydan vermiyorlardı. Saatlerin ilerlediği zamanlarda Haçlılardaki karışıklık daha da arttı, bu Türklere kâfi gelmedi, aksine daha cüretli oldular. Türkler, öncüden daha uzun bir zaman için korkmadıklarından ve artçıyı da henüz görmediklerinden bize karşı saldırdılar, birden atılarak hatlarımızı yardılar ve kalabalığı koyun gibi doğradılar. Bundan gökleri ve kralımızın kulaklarını delen bir çığlık hasıl oldu. Kral şimdi felaketin ne olduğunu gördü ama bu sırada gökten, yaklaşan karanlıktan başka bir yardım gelmedi. Ancak karanlık çökerken Türk hücumunun tahribatı durdu. Türkler, Haçlı kuvvetlerinin kargaşalığını görerek, hemen harekete geçip, Kazıkbeli yolunu kestiler, Haçlılar, ancak Türklerin içinden geçerek yardıma koşabileceklerdi. Türkler önce uzaktan şiddetli bir ok yağmuruna tuttular ve sonrada kılıçlarıyla saldırdılar. İlk anda birçok kayıplar verdik. Türkler, Fransa kralından daha asil ve kudretli olan Alman imparatorunun ordusunu yendiklerini söyleyerek savaşıyorlardı. Her iki tarafta uzun müddet inat ve şiddetle dövüştü. Türkler Haçlıların birçoğunu öldürdü, büyük bir kısmını da esir aldılar. Haçlı ordusu bu feci durumda iken sonradan Kral, başında bulunduğu artçıyı göndermişti, onlara başımıza gelen bütün felaketi anlattım. Savaşçılar heyecanla silahlarına koştular. Lakin yolun hayli kötü oluşu yüzünden süratle hareket edemediler. Bu sırada yanında bir miktar asil olduğu halde Kral, savaşın içine atıldı, bu mücadelede atını kaybetti, yanındaki, kendisini koruyan şövalyeler de teker teker Türk oklarıyla öldüler. Türkler; ağır zırh giymiş Haçlıların hareketine engel olmak için atları da öldürüyorlardı. Kral ve şövalyelerin bu ani hücumu bir kısım haçlıların kurtulmasına yol açtı fakat Kral, Türklerin arasında kalmıştı, bu çarpışmada Kral, sayıca az lakin pek ünlü

  • 23

    muhafızlarını kaybetti. Fakat soğukkanlılığını toplayıp bazı ağaç köklerine tutunarak süratle bir kayanın üzerine çıktı. Kral, kayanın üzerine çıkınca onu esir almak için Türkler de ardından tırmanmaya çalıştılar. Uzaktan bazıları ok atıyordu. Zırhı oklardan kendisini korudu ve kayayı çıkmak isteyenleri de kılıcıyla durdurdu. Türkler karanlık bastırmaya başladığı için ani bir saldırıdan çekindiklerinden ganimet toplamak için dağıldılar. Kral daha sonra sahipsiz bir ata binerek askerlerine iltihak edebildi. Fransa kralını Türklere esir düşmekten gecenin ve ganimet arzusunu kurtardığı muhakkaktır. Kazıkbeli savaşında öyle çok mal ele geçmiştir ki, Türk ülkesi Harçlılardan alınan ganimetlerle dolmuştu. Kazıkbeli Savaşı diye adlandırılan bu savaş Haçlıları pek üzmüştü. Fransızlara göre Fransa’nın en güzel çiçekleri Şam duvarları altında meyve vermeden solmuşlardı. Gece hemen kendilerini toplamışlar daha ciddi tedbirler almışlardı. Türkler’de zayıflığımızı öğrendikten ve epeyce ganimet aldıktan sonra daha kahramanca olarak bizi taciz ediyorlardı. Buna karşılık Haçlılarda toparlanmışlardı. Türkler bu kalabalık orduya saldırmak yerine geçecekleri yolu takip ederek Haçlıları yok etme yolunu seçtiler. Haçlılar’da Kazıkbeli’nden hareketle Kızılhisar ovasından geçerek Acıpayam Ovası’ndan ve kıyıları bataklık iki ırmaktan geçtiler. Ancak Haçlı ordusunda açlık baş göstermiş, atları yiyen şövalyeler ve ordu güçlükle Gölhisar tarafından Antalya’ya varabilmişti. Kazıkbeli savaşı hakkında bir başka kaynakta, şöyle değişik iki hikâye naklediyor: Türkler muharebe meydanına hâkim olunca, çevrelerinde az Türk bulunduğu sırada birkaç Fransız askeri, kralın atından tutarak onu yakında bulunan bir tepeye çıkardılar ve geceye kadar orada kaldılar. Lakin herhangi bir yoldan inmenin Türkler içinde kalmaktan daha akıllıca olduğuna hükmettiler. Kral her taraftan Türklerle çevrili idi. Ordusu kaybolmuştu, kimse gidecek yolu bilmiyordu. Nihayet kalabalığın yaktığı ateşi fark ederek oraya vardılar. Diğer rivayet ise, kralın bir tepede yanında bir Haçlı kuvveti ile kaldığından bahseder. Türkler onu tanımıyordu, kral bu tepede kendisini cesaretle savundu. Gecenin çöktüğü, karanlığın dövüşleri ayırdığı sırada bir ağaç altına çekildi. Sonra dallarına çıkarak, uzun zaman kendisini Türklere karşı müdafaa etti. Türkler karanlık ve kralın yardımına gelen kuvvetlerden dolayı Kazıkbeli’n den uzaklaştılar. Kim ne derse desin Haçlılar burada özellikle Hamit Ovası civarında Selçukluya uç boyluğu yapan Türkmen beylerine yenilirler. Sağ kalan Haçlılar Selçuklu ve Türkmenlere belirli bedeller ödeyerek hiçbir zarar vermeden Antalya üzerinden gideceklerini belirtirler. Bu şartla kendilerine izin verilir. Bu sırada Rumların, Fransız askerlerine hile ile hıyanet ettikleri görülür. Zira bir kısmı yaralı, açlık, hastalık ve yoksulluk içinde ızdırap çeken Haçlılardan, dindaşları Rumlar ellerindeki paraları tehdit ve hile ile alırlar ve onları hasta, aç olarak ölüme terk ederler hatta bir kısmını da öldürürler. Bu durumu gören Selçuklu ordusuna mensup Türkmenler, birkaç gün önce savaştıkları bu askerleri himayelerine alırlar, açları doyurup ve hastaları tedavi ederler. Hatta Türkler, Rumların Haçlılardan zorla ellerine geçirdikleri gümüşleri Rumlardan satın alarak fakir Haçlılara dağıtırlar. Bir vakânüvist (olayları görüp kayda alan tarihçi) olarak Fransız rahip ya da keşiş Odon de Deuil’ ilave bilgiler vererek; “Dindaşları, Rumların zulmünden kaçarak Müslümanların nezdinde emniyet, himaye ve merhamet arayan Haçlılardan üç binden fazla gencin Türklere katıldığı söyleniyor. Ah merhamet!.. Sen her türlü ihânetten daha zâlimsin!.. Müslümanlar onlara ekmek verdiler;

  • 24

    fakat dinlerini satın aldılar. Bununla birlikte Türkler, bu iyiliklerine karşılık hiç birini din değiştirmeye zorlamadılar” diyerek onların Müslümanlığı kabul etmeye zorlanmadığını söylüyor. BÖLGE, TÜRK’E EBEDİ VATAN OLUR 1157’de Alaşehir’e gelen Bizans İmparatoru Manuel Kommones, Selçuklu desteğinden yoksun Türkmen boylarını yağma ve tahrip ederek bütün etrafı yakıp yıktıktan sonra İstanbul’a döner. Bölgedeki Türkmen boylarının bunun intikamını alacağını iyi bilen Kommones Türk akınlarını önlemek için Homa ve Honaz istihkâmlarını tahkim ve teçhiz etti ise de Türk kuvvetleri yollarının kapatılmış olmasından yılmadılar. 1158 senesinden Karaağaç Ovası’ndan akınla ansızın Leodikya (Denizli) üzerine inerek Bizans imparatorunun Türkmenlere ve Türk topraklarında yaptığı tahribin öcünü alırlar. Bölgeye artık Türkler hâkim olurlar. II. Kılıç Arslan 1177’de yöreye yerleşmiş olan Türkmenler üzerinde hâkimiyet sağlar. Selçuklu hükümdarı II.İzzeddin Kılıçarslan Denizli, Uluborlu, Burdur ve Antalya’ya kadar olan bölgeyi ve Türkmen aşiretlerini idaresi altına alır. Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan ile Bizans imparatoru Manuel I Komnenos arasında, Denizli yakınlarında(Çivril) Miryokefalon’da (Myriokephalon) yapılan savaş (17 Eylül 1176). İle bölge Türk’e ebedi vatan olur. Kendine bağlı küçük beyliklerden yardımcı kuvvetler alan Kılıç Arslan’ın ordusu, hemen hemen Manuel’in ordusuna eşit, ancak daha kötü teçhizatlıdır. Fakat Türk ordusunun daha fazla hareket imkânı vardır. Bizans öncü kuvvetleri, zor kullanarak 17 Eylül 1176 da geçide girer. Türkler, geri çekilerek dağlara saparak, sonra da imparatorluk ordusu dar yola girdiği sırada yamaçlardan aşağı inip geçit içine saldırırlar. İmparatorun kayınbiraderi, bir süvari alayı başında Türklere karşı saldırıya geçer. Fakat bütün adamlarıyla birlikte kılıçtan geçirilir. Geçidin aşağısında bulunan askerler onun durumunu görürler, sıkışık durumda oldukları için yardım edemezler. Manuel, cesaretini kaybederek paniğe kapılıp geçitten çıkmak için geriye kaçar. Bunun üzerine, bütün ordu onu takip eder. Ağırlıklar yolu kapamıştır. Bu nedenle askerler geriye çekilemezler ve Bizans ordusu askerlerinden çok azı kurtulur. Akşama kadar süren savaş sonunda, II. Kılıç Arslan, Manuel’e bir haberci göndererek, derhal geri dönmesi, Eskişehir (Dorylaion) ve Gümüşsu (Sublaion) kalelerini yıkması şartıyla ona barış teklif eder ve kalan ordusuyla geçitten çıkmasına izin verir. Miryokefalon savaşı, Selçuk ve Bizans tarihinin dönüm noktalarından biri olduğu gibi Hamit Ovası ve civarına yerleşen Türkmenler içinde çok önemlidir. Zira bu olaydan sonra artık Bölge Türkmen boylarının ebedi vatanıdır. Türklerin Malazgirt’ten sonra Bizans’a vurdukları bu ikinci darbe sonucu Bizans, Anadolu’da üstünlüğünü kaybeder. III.Haçlı seferinin atlatılmasından sonra Bizans topraklarına akınlar şiddetlenmiş, Anadolu Selçuklu Devleti’nin desteği ile Sahra-i Talamaniye’nin yani Hamid Ovası’nın tamamı kesin olarak fethedilmiştir. Bu fetih, Denizli’ye göre elli yıl öncelik arzederek 1192 den sonra Burdur ve Gölhisar yöresinde yine çatışırlar. Selçuklu beyi Hüsamettin Bey, Çal Selçuklu Beylerinden Osman Bey ise Karaağaç yani bugünkü Acıpayam yöresini Bizans’tan koruyarak hâkimiyeti altına alır. Osman Beyin bir lakabı da Yatağan baba olup, Savaşa yata yata kazanmasından alır. Osman beyin ordusunda bulunan bir Selçuklu veliahdının tedavi olduğu pınara Sultan pınarı denilmiş, bölgedeki birçok köy isimleri bu fetihle ilgili olmuştur. Fetihden sonra

  • 25

    buraları bir veliaht ile komutan Osman Bey’e (Yatağan’a) verilir. Ve bu iki şahsiyet vefatlarında Yatağan’a gömülmüşlerdir. Hamit Bey Bölgede, Selçuklu Vekili III. Kılıç Aslan Isparta’yı aldıktan ve 1205’de Gölhisar’ı içine alan havaliyi ele geçirdikten sonra Hamit Bey idaresindeki Türkmenleri buralara yerleştirir. Öte yandan ???Miryakefalon savaşı ve 12006-12007 de Leodikeia olarak bilinen Denizli’nin kesin olarak feth edilmesi ve bölgede artık asayiş probleminin kalmamasıyla bölge göçer haldeki Türkmen boylarının yerleşik düzene geçmesine zemin hazırlar. Gevşek Yönetim Kerhen Bağlılık Selçuklu yönetimi Türkmen aşiretleri üzerinde tam bir otorite sağlayamaz. Bölge Anadolu Selçukluları tarafından itaat altına alınması için 1219 ve 1236’da I. Keykavus ve Ala-addin Keykubat döneminde yeniden fetih hareketlerine sahne olur. Böylece bölge kesinlikle Selçuklu hâkimiyetine girmiş oldu. 1257 yılında Selçuklu Devleti üç kardeş arasında pay edildi. Fakat II.Alaaddin Keykubat ölünce, II.İzzeddin ve lV. Rukneddin Kılıçarslan arasında paylaşıldı. Ama iki kardeş arasında çıkan savaşta Rukneddin yenildi ve Burdur kalesine hapsedildi.1259 tarihinde hapisten çıkarak tekrar Selçuklu tahtına oturdu. Rukneddin Kılıçarslan, hapis dönemi olaylarının intikamını almaya başladı. Bu yüzden huzursuzluk arttı. Bu arada Baba İlyas ve Baba İshak isyanları da devletin otoritesini sarstı. Ve nihayet Selçuklu Devleti 1303 yılında tamamen ortadan kalktı. İlk Türkmen Beyliği Karağaç’da Kurulur Bölge Asi Karağaç Olur Bizanslılar kendilerine sığınan eski sultan İzzettin Keykavus’a taht mücadelesinde bir miktar asker vererek yardımcı olur. İzzettin Keykavus’ta tekrar tahta çıkınca Bizans İmparatoruna, Denizli havalisini terk eder. Bu durum hürriyetlerine düşkün ve yıllar yılı “küffar”a kılıç çeken Türkmenleri tamamen kızdırır. Bölgeye yoğun halde yerleşen Türkmenlerden Bizanslılar tutunamazlar ve Denizli yöresi 1259 senesinde tekrar Türkmenlerin eline geçer. Antalya ve Denizli’nin Türk hâkimiyetine girmesinden sonra akın akın gelen aşiret ve oymaklar, bilhassa Kayı, Avşar, Bayındır, Büğdüz, Yazır, Yiva ve diğerlerinin toplamı 200 bin çadıra ulaşmıştır. Bu arada Orta-Asya’dan Moğol istilasından kaçan bir Türkmen kütlesi de Anadolu’ya gelmeye başlamıştır. Hamit Ovasi yöresine gelirken başlarında Mehmet Bey adında bir bey bulunan yaklaşık 60.000 kişilik bu Türkmen grubu, önce Burdur, Karaman, oradan da bir kısmı Karağaç Ovasına inerek burada ( Sahra-i Talamaniye’de) yönetim ve nüfuzu ele geçirirler. Çevre topraklarını eline geçiren Hamitoğulları, 1261’de Sarayköy’den Antalya-Alanya’ya kadar olan bu bölgede Anadolu Selçuklu Devleti’nden bağımsızlıklarını ilân ederler. Anadolu’da ilk Türkmen beyliğini kurulur. Bağımsızlık ilânı ve Türkmenlerin Selçuklulara karşı bu tutumları, ne yazık ki zayıf bir

  • 26

    Selçuklu Devletini yaşatmak isteyen Moğollar tarafından iyi karşılanmaz. İlhanlı Hükümdarı Hulagu, adam gönderip yanına çağırdığı halde gelmeyen Mehmet Beyi, Rükneddin’in teşvikiyle “ASİ” ilân eder. HULAGU, Selçuklu Sultanı Rükneddin’e ve Anadolu’daki Moğol kuvvetlerine ferman göndererek Mehmet Bey ve maiyetindeki Türkmenler üzerine yürümelerini emreder. Müttefik Moğol ve Selçuklu ordusu, Türkmenler üzerine yürüdüğü sırada Mehmet Bey’in damadı olan Ali Bey, eniştesine kırılarak Selçuklulara iltihak eder. Ali Bey Türkmenlerin gizli geçitlerini bildiğinden müttefik Moğol-Selçuklu ordusu tarafından yeni kurulan beylik ansızın bastırılır. Türkmen kuvvetleriyle müttefik ordusu, Sahra-i Talamaniye de (Karaağaç Ovasında) karşılaşırlar. Savaşı kendilerini ihanet eden Ali Bey yüzünden kaybeden Türkmenler, dağlara kaçarlar. Bu savaşın Karaağaç Ovasında meydana gelmesinden dolayı bölgeye ASİ’lik sıfatı verilir. Bağımsız beyliğini ilân eden Mehmet Bey, Hamit Ovası’nın güneyinde yapılan savaşda yenilgiye uğratılarak öldürülür (1261). Kimi kaynaklarda şöyle anlatır, Karağaç’ın Asikaraağaç olmasını şöyle anlatır: “Türkmenlerin reisi Mehmet Bey savaştan sonra Bozdağ’a kaçmış ve burayı tahkim etmiştir. Mehmet Bey ile diğer Türkmen Beyleri dağlardan inerek Selçuklu hükümdarı Sultan Rükneddin’e itaat etmişlerdir. Selçuklu Sultanı bu isyanı bastırıp Uç işlerini de yola koyduktan sonra Karaağaç Ovası’ndan ayrılarak Uluborlu’ya geldiğinde Mehmet Bey’i öldürterek damadı Ali Bey’i Türkmenlerin başına müstakilen Bey yaptı ve böylece Türkmenler Selçuklu ve dolayısıyla İlhanlı hâkimiyeti altına girmiş oldu. Ali Bey, sonradan Denizli’de bir beylik kuracak olan İnançoğulları’nın atasıdır. Bölgedeki halkın genel kanaati ise “Asi”lik unvanın, bölgedeki Türkmenlerin Germiyan hâkimiyetini kabul etmemesinden doğduğu görüşündedir. Hamit Ovası yöresi Selçukluların idaresinde iken 1277 yılında Cengiz İmparatorluğunun akınlarına da hedef olur. Cengiz İmparatorluğunun tanınmış şahsiyetlerinden Ketykavlis’un ölümü ve 1300 yılında İlhanlı tahtına sahip Ebusait Bahadır Han’ın küçük olması dolayısıyla bölge Gölhisar sultanlığı tarafından idare edilmiştir. Hamit Bey’i, Dündar Bey kardeşi Mehmet Bey’i Gölhisar’a vali olarak gönderir. Meşhur Arap Seyyahı Ibni Batuta’nın Gölhisar’a geldiğinde karşılaştığı Mehmet Bey (Gölhisar Beyi) bu kişidir. Gölhisar sultanı Mehmet Çelebinin 1325 yılında ölmesi üzerine 1326 yılında Germiyanlılarla savaş ilan edilmiş ve bu sene içinde bölge Kütahya’da bulunan Germiyanlıların eline geçmiştir. Anadolu Beylikleri Anadolu Selçuklu Sultanlığı’nın zayıflamasıyla çeşitli Türkmen aşiretleri beylikler şeklinde teşkilatlanırlar. Muğla’da Menteşe Beyliği, Denizli ve çevresinde İnançoğulları Beyliği kurulur, Konya-Karaman bölgesinde Karaman oğulları beyliği vardır. Isparta-Burdur yöresinde Hamidiye-Hamit Oğulları - Beyliği hüküm sürer. İbni Sait’in Tespiti: 200 Bin Türkmen Var 1261 yılında Karaağaç (Hamit Ovası’ndan) Ovasından geçen ve 1274’de vefat eden Mağribli İbni Said’den nakillere yer veren Ebu’l Fida, “Kitab Bast-Ul Arz Fil-tul Vel Arz”

  • 27

    adlı eserinde Batı Anadolu’dan söz ettikten sonra bölgeyi şöyle tarif eder: “..Bu bölgenin (Antalya ve havalisi) batısında Türkmen Dağları (Batı Toroslar) ve Türkmen ülkesi bulunur… Bu Türkmenler Selçuklular devrinde Rum Diyarını fetheden Türk soyundan çokluk bir kavimdir. ... Türkmenlerde başka yerlere gönderilen kilimler yapılır. Buranın sahilinde Cun (kasaba) vardır. Buna Cun Marki (Marki-Fethiye) denir. Buranın sahilinde Marki isimli bir körfez vardır, burası seyyahlarca meşhurdur. Buradan İskenderiye ve başka yerlere odun (kereste) yollanır. Buraya büyük, derin bir nehir dökülür. Bu nehrin Battal Nehri diye bilindiği söylenir. Bu nehrin üzerinde bir köprü vardır, barış zamanlarında indirilir ve harp çıktığı zaman kaldırılır. Köprü, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında sınırdır. Antalya’nın kuzeyinde Toğurlu-Tokuzlu -Honaz- (Tonguzlu - Denizli) dağı vardır. Burada ve bunun etrafında 200.000 kadar hane ( Beyt-Çadır) Türkmen oturur ve bunlara Uç denir. Buralarda güzel yay imal edilir” diyor.. Bu yer Karaağaç Ovası ile Beşler yaylasında Honaz dağına kadar olan kısımdır. Burada bahsi geçen nehir halk arasında “Gireniz çayı” olarak adlandırılan ve Marki (Fethiye) körfezinin batısında denize dökülen Dalaman (Damalan) Çayından başkası değildir. Yine aynı yazar Türkmenlerden bahsederken şöyle devam eder: “...Denizli!den garbe (batıya) doğru uzayan dağlar bu göçebelerin yaylaları olduğu için buralara Türkmen Dağları (Cibat’üt-Türkmen) adı verilmişti. Eski İslam kahramanı Battal Gazi’nin hatıraları ve ona ait destani rivayetleri bütün Anadolu Türkleri gibi bu göçebeler arasında da çok canlı yaşadığı için Dalaman Çayı’nın kaynakları istikametinde bulunan mezarına “Seyyit Gazi” atfıyla bu çaya da Battal nehri deniliyordu....” Ebu’l-Fida’nın kaydında geçen köprü; Muğla il sınırları içindeki Gürleyik’teki “Akköprü” olmalıdır. Nitekim başka geçit imkânının olmadığı bir yerde kurulan bu köprünün Osmanlılar zamanında eski Bizans kalıntısı üzerine restore edildiği anlaşılmaktadır. Bir başka kayıtta da bu bilgilerin Moğollardan evvelki devreye ait olduğu ve 1204’den sonraki zamanlardır. İbni Said’in bu söyledikleri ile daha sonraki birçok tarihi hatıranın karıştığı görülmüştür. Türklerle Rumlar arasında sınır olduğu belirtilen nehir bahsedildiği gibi Karaağaç Ovasından çıkan Dalaman çayı olduğu kadar da Menderes Nehridir. Nitekim bunun üzerinde kurulan ve 1243’de Türk ve Bizans garnizonları arasında irtibatı temin eden köprü burada bahsedilen köprüdür. 1177’de aynı yerde köprübaşında Ata Bey Bizanslılarla çarpışırken şehit düşmüştür. Uç Beyleri, Uç Türkmenleri Bölgede İlhanlı Hükümdarı Argunhan’a bir harita yapan Kubbeddin, Talamaniye dağlarının Uç Türkmenleri elinde olduğunu yazar. Hayli kalabalık olan Türkmen nüfusu, bu yörede Anadolu’nun en yoğun OĞUZ boylarının yer isimlerini verirler. Mevcut bazı köylerin isimlerinden anlaşılacağı üzere bu Türkmenler Avşar boyuna ve aralarında bazı Uç oklu boylar da bulunmakla beraber daha çok Bozoklar’a mensupturlar. Bu yöre Türkmenleri arasında Kayılar da bulunur. Yatağan- Söğüt Ova arasındaki yer Kayı yayla ismini taşımaktadır. Kayılar belki 1261 isyanına karışır. Menteşe yöresine gittiklerinden sonra hadiselere pek az karışırlar. Avşarlar, diğer Türkmenler arasında öne çıkarlar. Önceleri konar, göçer yaşayan Avşarlar daha sonra sınır boylarına kadar yerleşik hayata geçtiler. Hayatlarını akıncılıktan ziyade kilim imal ve ticaretiyle sağlayan Türkmenler kilim imal sanatını orta Asya’dan getirmiş olabilecekleri başka kayıtlarda da belirtilmektedir.

  • 28

    Türkmenlerin mahalli kabile (sülale) beylerinin idaresinde olduğu muhakkaktır. Bugün dahi Karaağaç bölgesinde diğer yerleşim yerlerinde olduğu gibi Darıveren’de de Türkmen Beyleri hanedanları, (ağaları) bulunması, asıllarının bu zamana kadar uzadıkları intibaını vermektedir. Avşarlar, Darıveren, Karahöyükavşar ve Kumavşarı denen yerlere yerleşirler. Diğer bir faal boy olan Yazır beylerinin bölgede hakimiyet mücadeleleri 19’ncu yüzyıla kadar devam etmiştir. HAMİT OĞULLARI HAKİMİYETİ ve BEYLİKLER DÖNEMİ Hamitoğulları Beyliğinin isim babası Hamit Bey, Harzemşahların, Yomut kabilesindendir. Celaled-din Harzemşah’m yanında Anadolu’ya gelen Hamit Bey, O’nun 1231 yılında öldürülmesi üzerine beraberindeki kuvvetler ile önce Suriye’ye geçer. Eski kaynaklarda Hamitoğullarının, Mısırlı olarak gösterilmesi bu yüzdendir. Hamit Bey, Suriye’den sonra Anadolu’ya geçerek Selçukluların yönetimine girer. Hamit Bey aşireti ile Selçukluların en zayıf yeri olan Burdur-Denizli arasına gelir. Aşiret, bölgeye yayılır. Bundan dolayı Dinar’a kadar olan çizgide Horzumlulara rastlanır. Bugün Anadolu’da yaşayan Horzumlular, Harzemşahlıların torunları olsa gerektir. 1787’de Burdur kadısı ve Tirkemiş Hassı Voyvodasına gönderilen bir fermanda konar-göçer Horzum Cemaatinden bahs edilmektedir. 1830’lu yıllara ait bir emirde de bir kısmının Aydın-Kuyucak’ta bir kısmının da Burdur’da olduğu anlaşılmaktadır. Avşarlar ise Acıpayam ve Gölhisar arasına yerleşmişlerdir. Darıveren’e yerleşenler de Avşarlardır. Çamköy’ün çekirdek yapısını “Resul Avşarları” oluşturur. Bu yöredeki Avşarlar özellikle Germiyanoğulları ile yaptıkları savaşlarla meşhurdur. Gölhisar’a ve Dirmil’e ait eski türkülerde Avşarlara olan hayranlık belirtilir. Bu türkülerde Avşar kavramı mertlik, adalet, dürüstlük ve kahramanlığın sembolüdür. Hamitoğulları beyliğinin esas kurucusu Hamit Bey’in torunu olan Felekeddin Dündar??? Beydir. Türkiye Selçukluları Devleti yıkılmaya yüz tuttuğu sırada Isparta, Eğridir, Burdur ve havalisinde bulunan Türkmenlerin reisi Felekeddin Dündar Bey, XIV. YY. başlarında, Hamitoğulları beyliğini kurmuştur. Onun babası İlyas Bey ve büyük babası Hamit Bey, Türkiye Selçuklularının uç beylerinden idiler. Bir “Uç” beyi olan Dündar Bey, beyliğini Burdur’da ilan ederek beyliğinin adını dedesinin adına hürmeten “Hamitoğulları” olarak ilân eder. Hamitoğullarının en parlak dönemi Dündar Beyin zamanıdır. Dündar Bey, kuruluştan sonra Gölhisar, Korkuteli ve Antalya’yı ele geçirerek ülkesinin hudutlarını güneye doğru genişletir. O, Antalya’yı kardeşi Yunus Bey’in idaresine bırakır. İlhanlılar Selçukluyu Böler 1314’de Anadoluya gelen İlhanlı beylerbeyi (Başvezir) Emir Çoban’a bağlılıklarını bildiren Hamitoğulları İlhanlı fırtınasını kazasız, belasız atlatma yolunu bulur. 1317 yılında, İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır döneminde, Emir Çoban büyük güç kazanır. Ve oğlu Timurtaş’ı (Demirtaş) Anadolu Valisi olarak atar. 1318 tarihinde sonra da Anadolu Selçuklu Devleti tamamen varlığını yitirerek tarihe karışır. İlhanlılar’ın Anadolu valisi Timurtaş, Anadolu’daki beylikleri tek tek ortadan kaldırmaya başarır. Hamitoğullarının da üzerine yürür. Dündar Bey, Antalya’ya kaçtı ise de yeğeni

  • 29

    Mahmut tarafından Moğollar’a teslim edilir. Timurtaş, Hamitoğulları hükümdarı Dündar Beyi, 1323 yılında Antalya’da öldürür ve Hamitoğulları Beyliği’nin Isparta ve Eğridir şubesi topraklarına sahip olur. Bu durum karşısında Dündar Beyin oğulları memleketten kaçarlar. Bu hâkimiyet 1327’de Emir Çoban’ın ölümü ile Timurtaş yerine vekil olarak ???Alaaddin Eratna Beyi bırakarak Memlüklere sığınmasına kadar devam eder. Fakat Hamit Ovası yöresi, gerek buradaki Türkmen boylarının özel durumu, gerekse bölgenin korunaklı olması Timurtaş ve İlhanlıların bölgeye girmesine engel olur. Bu durum ilhanlılardan kaçan ya da bunalan Anadolu’daki Türkmen boylarının ikinci bir göç dalgası şeklinde Hamit Ovası ve çevresine yerleşmesine yol açar. 1327’de Timurtaş’ın Mısır’a kaçması üzerine Dündar Bey’in oğullarından Hızır Bey (öl. tak.1330) Eğirdir’e gelerek Hamitoğullarının topraklarının bir kısmında hâkimiyet kurar. Hızır Beyin ölümünden sonra yerine, Dündar Beyin diğer oğlu Necmettin İshak Bey (öl. tak.1340’dan önce) beyliğin idaresine hâkim olur. İshak Bey, Eşrefoğulları arazisinden bir kısım topraklar alarak Beyşehir ve Akşehir’e kadar beyliğin sınırlarını genişletir. İbni Batuta, Hamiovası’ndan Geçer Ünlü Arap seyyah İbni Batuta’da Hamit Ovasından geçer. Seyyah İbn-i Batuta 1333’de Eğridir’e gelerek Hamitoğlu Beyliği’nin liderlerinden İshak Bey’le görüşmüştür. İbni Batuta, babasının sağlığında İshak Bey’in biraderi Mehmet Bey’in Gölhisar beyi olarak bulunduğunu yazmaktadır. XIV. yüzyılın ilk yarısında Batuta, Antalya’dan geçerek, Denizliye gitmek üzere Gölhisar’a uğrar. Gölhisar’ın o dönemde küçük bir yerleşim birimi olduğunu belirterek Gölhisar’dan, hemen hemen hiçbir yerleşim yerine rastlamadan geçtiğini söylediği Hamit Ovası yoluyla Denizli’ye ulaşır. 1332-1333’de Karaağaç ve Kızılhisar Ovası’ndan geçen İbni Batuta Karaağaç Ovasının Türkmenlerle dolu olduğunu söylemektedir. Batuta, Türkmenlerin yerleşik olduğunu değil konar, göçer olduğunu belirtmek için Karaağaç Ovasının o dönemde yerleşmeye elverişli olmadığını kaydeder. İbn Batuta Seyahatnamesi’sinde Karaağaç olarak nitelediği bölgeden geçtiği anlatarak şöyle der: “...Burası dört bir yanı su ile çevrili küçük bir kasabadır. Gölde bol miktarda kamış yetişir. Kasabanın tek bir yolu vardır ki, bu da kamışlık ile göl arasında açılmış ve sadece bir atlının geçebileceği köprü gibi bir yoldur. Kasaba suyun ortasında yükselen bir tepe üzerinde kurulmuştur. Bu sebeple ele geçirilmesi güç, metin bir kale görüntüsündedir. Burada ahilerden birinin tekkesine indik. Gölhisar’ın hükümdarı Mehmet Çelebi’dir. Çelebi Türk dilinde “efendim” manasına gelir. Bu zat, Eğridir hükümdarı sultan Ebu İshak’ın kardeşidir. Şehre indiğimiz vakit, orada bulunmuyor idi. Burada birkaç gün kaldıktan sonra o da döndü ve bize geniş ölçüde iltifat ederek yol harcımızı gördü, binekler verdi. Oradan Karaağaç yoluyla ayrıldık....” Bölge, Osmanlı’ya Satılır İbni Batuta’nın görüştüğü Hamit Oğulları beylerinden Mehmet Bey’in oğlu İshak Bey’in 1335’te ölümünden sonra Hamitoğullarının başına oğlu Emir-i Muazzam adıyla anılan Muzafereddin Mustafa Bey geçer. Onun da yerine oğlu Hüsamettin İlyas Bey 1349’da başa geçer. İlyas Bey, Karamanoğlu Alaaddin Bey ile yaptığı savaşta yenilir. Daha sonra Germiyanoğulları’ndan Süleyman

  • 30

    Şah’ın yardımı ile Karamanoğulları’ndan kaybettiği toprakları geri alır. İlyas Bey’den (öl. 1375’den önce) sonra yerine Kemaleddin Hüseyin Bey geçer. Kemaleddin Hüseyin Bey, Karamanoğulları’nın saldırısına uğrar. Ama Osmanlılar ve Germiyanoğulları’nın yardımıyla kurtulur. Bölge sürekli el değiştirmektedir. Halk bundan bezgindir. Kim bölgeyi egemenliklerine almaya kalksa ellerinde tutamaz Eskiden beri özgürlüklerine düşkün olan bölge halkı kolay kolay yabancıya boyun eğmez. Hüseyin Bey, Sultan I.Murat’ın isteği üzerine Yalvaç, Karaağaç, Beyşehir, Seydişehir ve Alaşehir gibi bazı yerleri 80.000 altın karşılığında Osmanlılara satar. Avşar Beyleri Türküsü Osmanlılar, Germiyanoğullarına çeyiz olarak Acıpayam dolaylarındaki “Yeşil Sahra” denilen Eşeler bölgesini verirler. Germiyanoğulları, 5-6 bin atlıyla Yeşil Sahra’ya doğru yola çıkarlar. Hamitoğulları da kuvvetlerini Yeşil Sahra’nın güneyine yığarlar. Horasandan çıkıp kendilerine uygun yurt araya araya da buralara gelen tarihsel Karaağaç Bey’in komutasındaki Avşar aşireti de aynı yere gelir. Karaağaç Bey ovayı görünce ’tamam’ diye düşünür.’Sonunda bulduk yurdumuzu” der. Karaağaç Bey, obanın büyüğü, bilgesi Albaba’ya akıl danışır. Albaba; “Bana kalırsa” diye girer söze “Biz bu iki gurup arasında kavgaya tutuşmayalım, zaten Horasan’dan kırıla kırıla geldik. 500-600 kişiyle bu kuvvetlere karşı koyamayız” der. Karaağaç Bey, belki de hayatında ilk defa Albaba’yı dinlemeyip çok az kuvvetle, Kazıkbeli’nde Germiyanoğullarını kırar geçirir. Haçlılara yol vermeyen Kazıkbeli, Germiyanoğulları kuvvetlerine de set olur. Olayı haber alan Hamitoğlu, beyi ise ’Bu adam buraları hak etti’ diyerek Karaağaç beyin komutasındaki Avşarlarla savaşa tutuşmaktan vazgeçer. O günden beri Yeşil Sahra, Avşar Beyliği’nin yurdu olur. Isparta’da Şarki Karaağaç olduğu için burada ki yerleşim yerlerinin toplamına, yani Hamit Ovası’na “Asi Karaağaç” denir. Meşrutiyet yıllarında ise buraya Isparta’daki Şarki Karaağaç’dan ayırmak üzere “Garbi Karaağaç” denilir olmuş. Osmanlı’nın sonlarında ve Cumhuriyet’ten sonra da ovadaki payam (acı badem) ağaçlarından dolayı Acıpayam adı verilir. İşte, Avşar beyi Karaağaç bey komutasındaki Avşarların, hiç ummadıkları bir zaman ve yerde Osmanlı destekli Germiyanoğullarının önüne çıkarak, Hamit Ovasına girmelerini engellenmesini o zamanın ozanları şöyle dile getirir: “Adını da sevdiğim Avşar Beyleri, Size de bir vezirlik yakışıp duru, Topla dizgini tanı kendini Karşında Germiyan’lar bakışıp duru Kar mı yağmış, şu Avşar’ın düzüne Sızılar mı imiş, kır atımın dizine Selam söyleyin, Avşar Bey’in kızına Kendi güler, beni ağlatıp duru Hani benim ekmeğimi yiyenler, Samur kürkümle, Kır atıma binenler,

  • 31

    Germiyanlar fermanına uyup ta, Dövüşelim Avşar Beyi diyenler. Avşar Beyi derler, bize ezelden Bülbül yuva yapmış, gülden gazelden, Sarı topraklar gitmesin, tez elden, Çarpışalım der Avşar Beyleri. Avşar Beyi derki, gelsin göreyim, O nasıl yiğitmiş bende bileyim, Armağan isterse, canlar vereyim, Candan başka armağanım yok benim. Aşağıdan çıktı Avşar Beyin kervanı, Aşk ile savrulur güzellerin harmanı, Gençlik elde iken, sürün demi dervanı, Kocalıkta dem, devran sürülmez, Avşar Beyleri Kahramanlar diyarına şaştılar, Şafak söküp, gün doğmadan kaçtılar Bizim bahçemize yad eller girmeden, Kaçmayın, dövüşelim der Avşar Beyleri” Dilbilmez Adem Dünde bugünde “Avşar” lehçesini terk etmeyenler vardır. Bölgeden giderek Osmanlı Sarayı’nda yükselen Mehmet Paşa, kendi değerlerini koruduğu konuşmasında yerel ağzını değiştirmediği için “Dil bilmez adem” derler. Katırcıoğulları;15.ve 16.Yüzyıllarda Kemer civarında yaşayan ve bu bölgeye adlarını veren Salur Türkmenlerinden Tımarlı sipahi ailesidir. Kemer oğulları sonra Katırcıoğulları adını almışlardır. Ünlü bir Celaliyken devlet hizmetine girip Anadolu Beylerbeyliğine kadar gelen Mehmet Paşa bu ailedendir. “Hamit Eli’ndendir “ kaydını düşen Tarihçi Naima’nın “Sadrazam Fazıl Ahmet Paşanın arkadaşıydı. Birlikte birçok savaşa katıldılar. Kandiye (Girit) kuşatmasın da şehit düştü (1668) Bir silahşördü. Oynadığı ciridi, devlet adamları seyretmek için alana koşarlardı”şeklin de anlattığı ve Padişah huzuruna kabulünden sonra söylediği “Saadetlü Hünkarımın gara gara gözlerini gördüğüm gibi ödüm sıda yazdı” diyen Mehmet Paşa’nın konuştuğu Burdur Türkmen şivesini anlamayan saray çevresi ve bazı tarihçiler “dil bilmez bir ademdi “derler.. OSMANLI YÖNETİMİ Osmanlı yönetiminde bölge “Hamid livası”dır. İstanbul Topkapı arşivinde bulunan 1522 tarihli “Defter-i Mufassal-ı Liva-ı Hamid”

  • 32

    1391’den sonra Osmanlı hâkimiyetine giren Gölhisar, Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi olan Kütahya’ya bağlandı. I. Murat’ın Hamitoğulları’n dan 80.000 altın karşılığında Akşehir, Beyşehir, Yalvaç, Karaağaç ve Isparta şehirlerini satın alması üzerine, beyliğin tamamen ağırlığı Antalya’ya kaymış. Beyliğin Antalya şubesi ise 1423’de son bulmuştur. Gölhisar Gölü ortasında bulunan ve ilçeye ismini de veren ve Şahkulu isyanı sonrası yıkılan kale (hisar) Hamitoğulları döneminden kalmadır. Kosova savaşına (1389) giden Sultan Murat’a Hamid Oğulları beyi Kemalettin Hüseyin, oğlu Mustafa idaresinde yardımcı kuvvet gönderir. Hamitoğullarının son beyi Kemaleddin Hüseyin Beyin oğlu Mustafa Bey, Osmanlı komutanı olarak görev almıştır. Kemaleddin Hüseyin Bey 1391 yılında ölür. Böylece bölgede Osmanlı Dönemi başlamıştır. 1402 Ankara savaşında Osmanlıların yenilmesi üzerine Anadolu’da beylikler yeniden canlanmaya başlar. Hamit Ovası yöresi, 1402 yılında Timur tarafından Germiyanoğulları Beyliğine bağlanır. 1429 yılına gelindiğinde ise Kütahya’da bulunan Germiyanoğlu Yakup Bey Osmanlılardan korkarak 2.Murat’a bir vasiyetname ile Germiyan Beyliğini ve Hamit Ovası yöresini kesin olarak Osmanlı İmparatorluğuna bağlar. En Büyük İsyan Osmanlı Devleti yönetiminde bölgede en büyük kalkışma 1511’de baş gösteren Şah kulu isyanıdır. II. Beyazıt zamanında Şah kulu ayaklanması ortaya çıkar. Şah kulu Şehzade Korkut’un Antalya’dan Manisa’ya giden hazinesini yağmalayarak Antalya, İstanos, “Almalı”, Burdur ve Keçiborlu’yu basarak, buraların kadılarını ve birçok insanı öldürür. Şah Kulu, Elmalı’yı ele geçirdikten sonra, Gölhisar’a ulaşır. Hisarı kuşatır ve ele geçirir. Gölhisar kadısının elli bin akçesine el koyduktan sonra Hisarı yağmalarlar. Şah kulu kendisine destek vermeyen, Gölhisar köylerini de yağmalatır. Gölhisar’dan sonra Burdur’a yönelen Şah Kulu, burada bulunan Osmanlı birliğini yenilgiye uğratır. Şah kulu sonunda İran’a sığınır ve böylece tehlike ortadan kalkar. Diğer yerleşim birimlerinde olduğu gibi isyana katılan Gölhisar’a ait köyler Arnavutluk’a sürülür. Şah Kulu isyanı, Gölhisar’ın merkezi özelliğini yitirmesine neden olur. Zamanla Gölhisar’ın idari ve ekonomik olarak bağladığı, Karaağaç, Tefenni ve Ma??? (Yeşilova) birer birer ayrılırlar. 1579 tarihli bir fermanla “Gölhisar Karaağacı” bu günkü Acıpayam Ovası bölgenin idari merkezi olur. Buranın yönetim yeri ise Yatağan’dır. 1867 de idari yeniliklerinde Darıveren’ in İlçe merkezi Tefenni’dir. Osmanlı Devleti 1914’te 1.Dünya Savaşına katılınca bütün yurtta seferberlik ilân edilmiş ve aynı yıl göller bölgesinde şiddetli bir deprem olmuş, önemli dini yapıları bu depremde yıkılmıştır. Savaşın başlaması ve depremden sonra kolera salgını başlamıştır. 1.Dünya Savaşının yenilgi ile neticelenmesinden sonra İtalyanlar Antalya’ya asker çıkarırlar. Darıveren İşgale Uğramaz Kurtuluş Savaşı sırasında İtalyan askeri Gölhisara yakın Pırnaz’ın “Gavur Döndü” mevkiine kadar gelip geri dönerler. Darıveren tarafına geçmezler. Yunan İşgali sırasında, Ege ve Marmara bölgelerinde işgal edilmeyen tek şehir Denizli’dir.

  • 33

    Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi efendinin öncülüğünde 1919 yılında kurulan Kuvai- Milliye, düşmanı Denizli’ye 20 kilometre mesafedeki Sarayköy Köprübaşı’nda durdurmuştur.

    III. BÖLÜM: MEHMET EMİN YARBAY'IN DOĞDUĞU ŞARTLAR Mehmet Emin Yarbay'ın babası, 1881 doğumlu Hacılar sülalesinden namı-ı diğer

    Sipahioğulları’ndan “ Bekir’dir. Doğumların nüfusa kayıtları, devletin ihtiyaçlarına göre yapılma işi Anadolu’nun her yerinde olan bir gerçektir. İnsanların devlete işi düştükçe nüfus kayıtları yapılmıştır. Nitekim Bekir oğlu Salih 04.06.1918 doğumlu, Bekir kızı Zehra 01.07.1918 olarak doğumları kaydedilmiştir. Aralarında bir ay vardır.

    Zamanın birinde Dalıverenli bir genç askerlik yoklamasına gider. Gence doğum tarihini sorarlar. Gencin cevabı şu olur:

    “Asmalılı Molla Ahmed ile doğdum. Tarihini bilmiyorum” Bekir’in babası Salih’dir. Anası Fatma’dır. Bekir, cılız ve zayıf olduğu için “Hıra

    Bekir” derler. Bekir’i sağlık nedeniyle askere de almazlar.

    İLK HACI, HACI KAPLAN Mehmet Emin Yarbay’ın, baba tarafından hatırlayabildiği en büyük dedesi Hacı

    Kaplan’dır. Köyden İlk hacca giden, kişi de Sipahi oğullarından Hacı Kaplan isimli zaatır. Mehmet Emin anlatıyor; “Dedemiz tutma asker imiş.Devlet maaş ödemediği için bu bölgenin aşarının

    toplaması işini dedeme vermişler.Tutma asker olduğu için Yemen’e kadar gitmiş.Yemen’e gittiğinde oğlu ile Hac yaptığı için de bize Hacılar demişler.

    Sipahioğlu Kaplan, 1750’li yıllarda deve katarları ile aylar süren yolculukla, Yemen’e ve Hacca gider ve gelir.

    O yüzdende bu aileye Hacılar denmektedir. Hacı Kaplan’dan bu güne kalan tek hatıra Mehmet Emin Yarbay’ın evinin

    samanlığında takılı olan samanlığının kapısıdır. Mehmet Emin Yarbay’ın evinde ki bu kapı, ambar ve pekmez sızdırma taşının da

    200 –250 yıllık olduğu ve “Sipahi” dedelerinden kaldığını söyleyenlerde var. Hacı Kaplan’ın mezarı Aşağı obadan Yukarı obaya giderken eski mezarlıkta

    yolun sağında, köy çayının yakınında bir yerde olduğu söylenmektedir. HATÇA GELİN ve HACI MISIRLILAR(DARICILAR) Mehmet Emin’in annesi ise Hacı Mısırlılar sülalesinden nam-ı diğer Darıcılar

    sülalesinden Hatice’dir. Mehmet Emin’in anne tarafından büyük dedelerinden Mehmet isminde bir genç

    askere gider. Mehmet, askerliğini Mısır’da yapar. Mehmet,Mısır dayken Hacca da gider.

    Aslında büyük kardeşi de vardır, Mehmet’in. Ancak o dönemde aile, iki kardeşten hangisini tercih ederse onu askere

    gönderirmiş. Adet, kural öyle. Büyüğü varken kendisini gönderen ailesine kızar, küser.

  • 34

    Uzun bir zaman sonra Mehmet, çok güzel bir atla Darıveren’e, baba ocağına çıkar gelir, Süleyman. Fakat ana, baba çoktan ölmüş, ağabey, kardeş kalmamış. Yeğenler ve köylüde tanımazlar, tanıyamazlar.

    Hacca gitmek her dönem için mühimdir. Özellikle o dönemde gitmek her baba yiğidin harcı değildir. Darıverenden, çıkıp ulaşılamaz yolları, deryaları geçip Mısıra gitmiş, oradan da Hac yapmak için Hicaza. Kolay iş mi?

    Mısırdan askerden dönen Mehmet’in Sülalesine artık “Hacı Mısırlılar” denir olmuş. Hacı Mısırlılar konusu (1951'de) kaleme aldığı Acıpayam isimli kitabın yazarı Yüreğil Muallimi Karahöyüklü, Ali ehbi'den (Aykota) hocanın aktardığı biçim şöyledir:

    Mısırlılar: 1199 (1783 )doğumlu Süleyman ağanın oğlu 1233 (1817)Mehmet

    efendi Mısırda askerlik yaparak orduda gösterdiği fevkalade yararlılıktan dolayı yüzbaşı rütbesi verilerek Zabit(Subay) olmuştur. Türk ordusunda 18 yıl vazife görmüş ve kol ağalığına (yüzbaşı)kadar yüksedikten sonra tekaüt (emekli) olarak memleketine dönmüştür. Askerliği müddetince Mısır'da oturmasından Mısırlı unvanıyla anılan bu zatın oğlu 1268 (1852) Hacı Süleyman her yönden iyi ve faydalı olmayı kendine prensip edinerek idealini işimle*** ve insanlara saygı ve sevgisiyle ispat ettiğinden doğru sözlü bir şahsiyet olarak tanınmıştır. Oğlu Mehmet de oda bakmakta ve misafirleri konuklamakta babasının yolunu tutmuştur"

    1324(1908) yılında Yüreğil’de kurulan MaarifCemiyeti’nin ilk azalarından olan Petentelli Hacı iBrahim ağa, arkadaşı Mısırlı oğlu Süleyman,

    Dağlı oğluAli ağa ve Meclis Azası Süleyman bey ile Yardımoğlu Mustafa Efendi’den oluşan bir komisyon tarafından mektep binası yapılmasına ve çocukların usul-ü cedit(yeni usul ile)üzere okuyup yazmalarına ön ayak olan ve Darıveren’de maarifin(Eğtim-öğreteimn)temelini atanlar kişiler arasında canı gönülden çalışanlardan birisidir.

    DARICILAR SÜLALESİNDEN SÜLÜMAN’IN HATÇA. Asıl adı Hatice’dir. Ancak bölge insanı diğerlerini ünlediği gibi O’nu da “Hatça”

    diye ünler. Hatça 1880 doğumludur.Hatça,15 yaşında Yukarı obaya gelin olur. İlk eşinden üç çocuğu olur. Nuri1312(1896),İsmet (veya ismail )1314(1898) ve Dudu..İlk eşi, askere gider ama gelmez. Nerede ve nasıl öldüğü de bilinmez. Sadece “Askerde kaldı” diye haber geldiğini söylerler. Hatça gelin, kucağına alıp bağrına bastığı çocuklarına sarılarak O’na ağıtlar yakar.

    ÖŞÜRÇÜ MEHMET EMİN, HATÇA GELİNİ KAÇIRIR Ancak, “Mültezimlik” yapan Hacı Mısırlıların Mehmet Emin göz koyar Hatça

    Gelin’e. Salih oğlu 1872 doğumlu Hacıların Mehmet Emin’in durumu iyidir. O; “öşürcülük”

    yapar. Yani vergi tahsil eder. Devlet, adına topladığı öşürleri, Denizli’de biriktirir. Satar. Devlete vereceğini verir, kalanı kendisinin olur.

    Mehmet Emin aslında ilk evliliğini Yazır köyünden yapar.Yazırlı gelin zengin ailenin kızı imiş.O yüzden almış, üç yıl evli kalmış.

    Mehmet Emin, iyi ata biner, çevrede kabadayılık yaparmış.Sekiz yıl da muhtarlık yapmış.

    Fatıların Hatça gelini üç çocukla dul kalınca Mehmet Emin, ağa Hatça gelinin

  • 35

    penceresi önüne gelir,”Pencereyi aç konuşalım”diye baskı yaparmış. Hatça gelin durumu kayınvalidesine bildirip, “Birlikte kalalım” demiş. Kayın valide de “Benim koca adam, senin çocuklarının gürültüsünü çekemez”diye

    tersler. Kayınvalidesinden destek bulamayan Hatça, daha bir korumasız kalır. Mehmet Emin Hatça gelini alıp kaçırır. Koparır Fatılar’ın evden. İsmetinden,

    Nurisinden..Dudu kızdan, çocuklarından.. SALİH DEDE İsterseniz burada biraz soluklananlım.. Mehmet Emin’nin yeni evinin büyüğü Mehmet Emin’n de dedesi olan Salih

    dededir. Salih dedenin 1850 doğumlu olduğu tahmin edilmektedir. Vefat tarihi ise 1916’dır. Salih dedenin eşinin ismi Fatma’dır. Fatma hanım’dan Abdurrahman, Emin, Bekir, Ümmü, Zeynep ve Emine isimli

    çocuklaı olur. Oğlu Abdurrahman askerden hasta gelmiş ve 25 yaşında vefat etmiştir. Kızı Ümmmü,Haydarların Hacı Mehmet Ali’nin anasıdır. Kızı Emine, Aykarların Süleymanla evlenmiş, Şahsanenin annesi olup 70 yaşında

    vefat etmiştir. Diğer kızı Zeynep, Hıdırların gelini, Hıdırların Mustafa ve Mehmet’in annesidir. Yeni kayın Peder Salih dede, gelini Hatça’ya “Sen de namlı bir atanın kızıydın

    fakat, Allah bir gelinimizsin...Sen dile düğünler kuralım..Davul, zurna çalalım..” Çok geçmez, Mehmet Emin’de ölür. Ondan hiç çocukları olmaz. Fatılarda kalan oğlu İsmet büyür. İsmet’de askere gider, babası gibi O’da gelmez, gelemez. İsmet’de yazılır “Şehit” defterine.

    Honaz’dan kopup gelerek, ovayı saran, Darıveren’den geçerek kademe kademe sırtları geçip Tepsilli’yi yalayan deli poyraz susar. Aslında Poyraz susmaz. Fakat söylediklerini anlayan çıkmaz.

    Bir gün hatça gelin, ovadan gelirken yolda bir çocuk cenazesini mezarlığa götüren cemaatle karşılaşır.”Acaba kimin çocuğu öldü ki”diyekendi kendine iç geçirip, söylenir.Aslında cepheye gönderdiğinin emaneti Dudu kız da vefat etmiştir.

    Biraz sonra annesi Fatma Sipahioğullarının eve gelerek kızı Hatça’ya, Fatıların evdeki kızın Dudu ölmüş, duydun mu ?”diye haber verir. O yıllarda kolera kol gezer. Dudu kız da koleradan tükenir ve ölür.

    Annesiyle bereber eski kayınvalidesine gitmeye karar verirler.Kayınvalidesinin eve yaklaştıklarında, kayınvalidesi onları görüp kapıyı kilitleyip, evden ayrılır.

    Evlat acısıyla sarsılan Hatça gelin çaresiz, Sipahiooğulları evine döner. Hatça gelinin iki oğlu ve bir kızından sadece Nuri ile kalmıştır. Hatça Gelin’in

    Fatıların Nuri diye bilenen büyük oğlu, dedesinin yanında büyür, sonra evlenir. Gelin’in ilk kayın pederi ihtiyar Mehmet Emin Yarbay’ın dayısı oğlu Bankacı Süleyman Darıcı’nın eşi Hava hanım, “Hatça nene’nin oğlu Fatıların Nuri evli idi. Bir kızı vardı. Güzel, uzunboylu idi. Nuri, bahçesinde rakı çıkarır, satardı” diyor.

    Köyün en yaşlısı (Abdurrahman Cengiz Peker) Ağa dayıya göre ise Ağa Dayı ise “Nuri tütün kıyardı. Tütünü havanda kıyardı. Kendi kabadayı idi. Gürbüz... Heybetli bir

  • 36

    genç idi. Bir defasında güreş oldu. Aliverenliler, bizim pehlivanları yendi. Nuri aslında güreşçi değil. Onu söylediler. Nuri çıktı. Aliverenlileri yendi.” diye Hatça Nene’nin Fatılar’dan olan Nuri’sini anlatıyor. Hatça Nene’nin ilk eşinden olan oğlu Fatıların Nuri, genç yaşta ölür.Kızı Şadiye, babası Nuri öldüğünde henüz beşiktedir.

    DERİLEN OCAK Salih dede, hastalığı sebebi ile namaz kılamazmış,Sabaha kadar Allah’a “Vekilim

    sensin” diye zikir edermiş. Hatça hanımın kayın pederi kendisini çok sever. O’da onu çok sayar. Soğuk kış

    günleri gelin Hatça; erkenden kalkar, ocağını bile yakamayacak kadar yaşlı kayınpederin ocağını yakar. Bir gün gider ki ocak “derilmiş”..Yani yanıyor. Kayınpeder, yakamadığına göre...

    Kim yakmış olmalı ki? Aklına bin bir soru gelir. Bir daha ocak yakmaya kayınpederin odasına gitmez. Kayın baba Salih dede, “Hayralo Hatça, artık ocağı çatmaya gelmiyorsun?” diye

    ne olduğunu sorar. O’da “Geldiğimde ocağın derilmişti.. Ben korkuyorum. Artık gelmem ocak çatmaya-yakmaya” der. Bunun üzerine yaşlı Salih dede.”Velie velvekil” duasını okur.

    “HACILARIN BEYGİR, KİŞNİYOR” Mehmet Emin, “Kaysarlı (Yeşilovalı) çakallara kefil olduğunu. Kızılhisar’ın

    öşürünü toplayan bu ailenin parayı yeiğini.. Bu yüzden bütün tarlalarının icrada satıldığını ve Salih dedenin üzüntüsünden hastalanarak sürekli at kişnemesi gibi ilginç sesler çıkardığını,öldüğü zaman kendisinin 4-5 yaşlarında olduğunu.. Cenaze ile bugünkü öğrenci yurdu yanına kadar gitiğini”söyler.

    Salih dede evde otururken, yoldan geçerken çıkardığı ilginç sesi duyan köylüler; “Hacıların beygir, kişniyor” diye dalga geçerler. Mehmet Emin’in dedesi Salih, sigaraya başlıyor. Bol bol tütün içiyor. Bu arada can sıkıntısından tik oluşuyor..

    Dede, sigarayı çok içer. Torun küçük Mehmet Emin, dedesinin sıgara içişini“D ede yandı, dede söndü“diyerek izlermiş.

    Salih dedenin komşusu Sarı mustafa, hiç çalışmaz.Bir kekliği vardır.Onu alıp Kızılalan denen yerde keklik avcılığına gider.Tek yaptığı iş keklik avlamak..Sarı mustafa’yı yaşına bakmadan sürekli oyuna kaldırırlar.O2da daha çok “serender”oyununu oynar.Müziğin ritmine uyamasa bile delikanlı gibi zıplar.Eşi Bülbül nene ise, başka bir yiyecek bulamadığı için çocuklarını sadece kabak aşı ile büyütür.

    Salih dedenin komşuları, eşeklerini ekin tarlasının içine bırakırmış. Salih dede de çocuklara, “eşekler akıllansın”diye dayak attırırmış.”Eşeklere vurun terbiye terbiyedir, bir daha gelmesinler”dermiş.

    Bir güğn bir kadın Salih dedeye bağırıp çağırarak tartaklar.Gelini Hatice, kocası Emin’e”Babanı kurtar” demiş.Emin, éKadın odada benim ocağımı yakıyor.Bize himet ediyor” diye sesini çıkarmamış.Salih dede bu olay dolayısıyla oğlu Emin’e öyle içten bir beddua ederki, dev gibi yakışıklı güzel adam iki hafta i