ankasam bÜlten...haber-analİzler güneydoğu asya’da yükselen İslamofobi ve 05yeni...
TRANSCRIPT
Ankara-Washington Hattında
S-400 Krizi11ABD’nin Yeniden Yükselen Orta Asya İlgisi3
Güneydoğu Asya’da Yükselenİslamofobi ve
Yeni Zelanda’daki Terör Saldırısı
ANKASAM BÜLTENSAYI: 11
9-15 MART 2019
HABER-ANALİZLER
05Güneydoğu Asya’da Yükselen İslamofobi ve Yeni Zelanda’daki Terör Saldırısı
Cenk TAMER
03ABD’nin Yeniden Yükselen Orta Asya İlgisi
Dr. Abdrasul İSAKOV
07Ruhani’nin Irak Ziyareti: Ekonomi, Şia ve ABD Boyutu
09Paris’ten Berlin’e Silah İhracatında Esneklik Çağrısı
11Ankara-Washington Hattında S-400 Krizi
ANALİZLER
ANKASAM BAKIŞ
İÇİNDEKİLER
13 Medya
BASINDA ANKASAM
15Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi
DERGİLER
Çankaya Mahallesi, Cemal Nadir Sokak, No: 20 06880, Çankaya – Ankara/Türkiye
Tel: +90 312 474 00 46 | Faks: +90 312 474 00 45 E-posta: [email protected]
Tasarım-Dizgi: Alper VURAL
Bu yayının tüm hakları Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’ne (ANKASAM) aittir. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek yapılacak makul alıntılar dışında ANKASAM’ın izni olmaksızın yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi, kayıt ve bilgi depolama, vd.) yollarla basımı, yayını, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. Bu çalışmada yer alan görüş ve değerlendirmeler yazarına ait olup, kurumsal olarak ANKASAM’ın resmi görüşünü yansıtmaz.
Bölgesel Araştırmalar Dergisi
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
3
ANKASAM Bakış
Abdrasul İSAKOV
ANKASAM AVRASYA MASASI KIDEMLİ ARAŞTIRMACISI
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
ABD’nin Yeniden Yükselen Orta Asya İlgisi
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
4
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
yardım miktarını üç katına çıkardıklarını ve 2010 yılında 10,1 milyon dolar olan yardım miktarını 2018 yılında 28,1 milyon dolara yükselttiklerini belirtmiştir.[2] Taşkent ziyareti çerçe-vesinde Özbekistan Dışişleri Bakanı Abdulaziz Kamilov’la bir araya gelen ABD’li üst düzey diplomat, ilerleyen süreçte her yıl düzenlenmesi planlanan “Özbekistan-ABD İkili İstişare Toplantısı”nın birincisini gerçekleştirmiştir. Toplantı sonu-cunda taraflar eğitim ve enerji alanında işbirliği yapılmasını öngören iki mutabakat zaptı imzalamıştır. Söz konusu toplan-tının ikincisinin 2020 yılında Washington’da yapılması plan-lanmaktadır.[3] Ayrıca Wells, Özbekistan’daki sivil toplum temsilcileriyle de görüşmeler gerçekleştirmiştir.[4]
Taşkent’teki Dünya Ekonomisi ve Diplomasi Üniversitesi öğ-rencileriyle buluşan Wells, burada yapmış olduğu konuşmada, ülkesinin Özbekistan’a mali yardımda bulunmanın yanı sıra Mirziyoyev’in Washington ziyaretinden sonra ikili ilişkilerin de yeni bir seviyeye yükseldiğini; Özbekistan yüksek öğretim kurumlarında Amerikan İngilizcesi eğitimi veren hocalarının sayısının dört kat arttığını ve Webster Üniversitesi’nin ülkede kendi kampüsünün olacağını açıklamıştır.[5] ABD’nin Özbe-kistan’daki eğitim ve enerji sektöründeki yatırımları dikkate
alınırsa önümüzdeki süreçte Washington’un Özbekistan’la yakın işbirliği geliştireceğini söylemek mümkündür. Gerçek-ten de Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’in Mayıs 2018 tarihindeki Washington ziyareti ikili ilişkilerin yeni bir seviyeye yüksel-mesine olanak sağlamıştır. Denge politikası yürüten Mirziyo-yev gerek ikili gerekse bölgesel meselelerde ABD ile işbirliğini iyileştirme kararı almıştır.
ABD’nin 4,6 milyon dolarlık “cömertliğinden” sonra Kırgı-zistan’da ihtiyatlı iyimserlik havası hâkim olmaya başlamıştır. Çünkü Atambayev devrinde ikili ilişkiler olabildiğince bozul-muştu. Manas Havaalanı’ndaki Gansi Üssü’nün kapatılması ikili ilişkilerin bozulmasının en büyük sebeplerindendi. Cum-hurbaşkanı Ceenbekov, Wells’i kabul etmediği gibi aynı gün görevini tamamlayan Rusya’nın Bişkek Büyükelçisi Andrey Krutko’yu “Dank (Şan) Madalyası” ödülüne layık görmüştür. Bu durum Kırgızistan’ın dış politika önceliğinin hangi ülke ol-duğunu açıkça ortaya koymaktadır. Vladimir Putin’in Bişkek ziyaretinin de yaklaştığını hesaba katarsak Kırgız yönetiminin dış politikada “tam denge politikası” yürütmekten şimdilik kaçındığını varsayabiliriz. Üstelik ülkede Amerikan yanlıları-nın da azınlıkta olduğu aşikardır.
ABD, bölge ülkeleriyle dışişleri bakanları düzeyinde “C5+1” toplantıları gerçekleştirmektedir. Bu formatın fazla etkili olduğunu söylemek mümkün olmasa bile en azından Was-hington’un bölgeyle olan irtibatını sağlamaktadır. Bölgede Kazakistan’la iyi ilişkilere sahip olan ABD, Türkmenistan ve Tacikistan’la aynı seviyede ilişkilere sahip değildir. Bundan ötürü ABD, yeni seçilen Ceenbekov’un nabzını yoklayarak
ABD Dışişleri Bakanı’nın Güney ve Orta Asya’dan So-rumlu Yardımcısı Alice Wells, 25-28 Şubat 2019 tarih-lerinde Kırgızistan ve Özbekistan’a ziyaret gerçekleş-
tirmiştir. Wells’in ziyaretini önemli kılan hususlardan biri de onun söz konusu iki ülkeye yüklü miktarda ekonomik yardım sözüyle gelmiş olmasıdır. Bu bağlamda ABD’nin Orta Asya’ya yeniden yönelmesine yol açan faktörleri ele almakta fayda var-dır.
25 Şubat 2019 tarihinde Bişkek’e gelen Alice Wells, Kırgızistan Maliye Bakanı Baktıgül Ceenbaeva ile yaptığı görüşmede eski Cumhurbaşkanı Kurmanbek Bakiev döneminde ABD’ye kaçı-rılan 6 milyar doların 4,6 milyarının Kırgızistan’a iade edilme-si konusunda anlaşma imzalamıştır. Anlaşmada, söz konusu paranın ülkenin sağlık ve hukuk alanlarında reform yapılması için kullanılması ve içilebilir su kaynaklarının temin edilmesi için harcanması kararlaştırılmıştır.[1]
26 Şubat 2019 tarihinde Taşkent’e geçen Wells, Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev ve diğer yetkililerle görüşmüş-tür. Wells, Taşkent yönetiminin ülkedeki reform politikalarını desteklediklerini; bu bağlamda Özbekistan’a sağladıkları mali
Kırgızistan’la ilişkilerini canlandırmak istiyor olabilir.Çin’in bölge ülkelerine sağladığı milyonlarca dolarlık kredi ve hibeler, Rusya’nın Avrasya Ekonomik Birliği, Kolektif Güven-lik Anlaşma Örgütü ve her ikisinin Şanghay İşbirliği Örgü-tü üzerinden bölgede tesis ettiği araçlar, ABD’yi bölgede var olabilmek için yeri geldiğinde kesenin ağzını açması gerektiği kanısına itmiş gibi görünüyor.
Afganistan’dan çıkacağını ilan etmesiyle birlikte bölgede ze-min kaybeden ABD güçlü olduğu yönlerini pekiştirerek böl-gedeki konumunu korumaya gayret etmektedir, denebilir. De-mokrasi, hukukun üstünlüğü, özgür basın ve liberal ekonomi söylemleri ABD’nin bundan sonra da bölgeyle temasında ön plana çıkaracağı hususlar olmaya devam edecektir. Mirziyo-yev’in ABD’ye yönelik politikası, bölgedeki varlığı açısından Washington için büyük bir fırsattır. Ceenbekov’un ABD ile nasıl bir ilişki kurmak istediğini öğrenmek için ise biraz daha beklemeye ihtiyaç var gibi gözükmektedir.
Wells, göreve geldiği günden bu yana sürekli ABD’nin “Bir-leşmiş Merkezi Asya” arzuladığını dile getirmektedir. Elbette bölge ülkelerinin kendi aralarında birleşmesi Rusya ve Çin’e karşı daha bağımsız dış politika yürütme imkânı tanıdığın-dan Washington sürekli bu söylemi ön plana çıkarmaktadır. Vaziyet böyleyken Orta Asya Cumhuriyetleri de bu söylemi kendi aralarındaki birlikteliği pekiştirmek için kullanmalı-dır. Elbette bunu yaparken ABD’nin yardımıyla değil kendi iç potansiyellerini harekete geçirerek ve siyasi iradelerini ortaya koyarak gerçekleştirmelidir.
ABD, bölge ülkeleriyle dışişleri bakanları düzeyinde “C5+1” toplantıları gerçekleştirmektedir. Bu formatın fazla etkili olduğunu söylemek mümkün olmasa bile en azından Washington’un bölgeyle
olan irtibatını sağlamaktadır.“ “
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
5
Analiz
Cenk TAMER
ANKASAMORTADOĞU UZMANI
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
Güneydoğu Asya’da Yükselenİslamofobi ve
Yeni Zelanda’daki Terör Saldırısı
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
6
incelendiğinde ise radikal sağ veya sol hareketlerin yönetimde güç sahibi olduğu ya da siyasete doğrudan yön verdiği devlet-ler, karşı ideolojideki grupları kendi varlıklarına tehdit olarak algılayabilecektir. Bir varlığa (referans objesine) yönelik teh-dit algılaması sonucu ortaya çıkan fobi ya da korku kavramı, dini ve etnik kimliği referans aldığında karşımıza İslamofobi (İslam korkusu-düşmanlığı) ya da Zenofobi (yabancı korku-su-düşmanlığı) gibi kavramlar çıkmaktadır.
Güney Asya örneğinde incelendiğinde ise söz konusu etnik veya dini kaynaklı tehditlerin ülkeden ülkeye farklı boyut-larda hissedildiği görülmektedir. Lakin 240 milyona yakın Müslümanın yaşadığı Güneydoğu Asya, 1,6 milyarlık İslam dünyasının önemli bir parçasın oluşturmaktadır. Bu anlam-da Malezya ve Endonezya’da geleneksel inançlarla birlikte İslam inancı (kimliği) ön plana çıkarken; Kamboçya, Laos, Vietnam, Myanmar, Tayland ve Singapur’da Budist inancı, Filipinler, Doğu Timor, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer Ok-yanusya takımadalarında ise Hristiyanlık inancı önem kazan-maktadır. Fakat tüm Güneydoğu Asya ülkelerinde geleneksel inanç ve öğretilerin, kısacası hâkim yerleşik kültürün etkisi güçlü bir şekilde hissedilmektedir. Bir başka ifadeyle söz ko-
nusu toplumlar etnik ve dini hareketlerin yanı sıra yabancı kültürel değerlere karşı da kendilerini sürekli tehdit altında hissedebilmektedir.
Okyanusya örneğine bakıldığında ise yerleşik kültürün et-kisinden bağımsız olarak Avustralya ve Yeni Zelanda hükü-metlerinin farklı bir önermede bulunarak “ötekileştirme” kavramına doğrudan başvurmadığı görülmektedir. Örneğin Avusturalya’daki Müslümanlar, devletin “çok kültürlülük poli-tikaları” kapsamında kendilerine ait cami ve mescitlerde hem ibadetlerini hem de kültürel faaliyetlerini serbestçe yapabilme imkanına sahiptir.[2] Aynı şekilde sosyolojik açıdan benzer kültürleri paylaşan Yeni Zelanda Müslümanların uzun yıllar-dır özgürce yaşama imkânı bulduğu, kendi ibadethanelerini ve İslami kurumlarını açabildiği bir ülkedir. Buna rağmen son yıllarda Avustralya başta olmak üzere bölgede toplumsal ve sosyolojik boyutta Müslümanlara ve genel anlamda göçmen-lere yönelik saldırıların arttığı gözlemlenmektedir. Bu konuda hazırlanan bir araştırma raporuna göre Avustralyalıların yüz-de 46’sı ülkeye göçmen girişinin kısıtlanmasından yanadır.[3]
Kısacası Okyanusya kıtasındaki İslam karşıtlığının oluşmasın-da göç hareketlerinin yanı sıra radikal-köktendinci terörden duyulan korkunun da etkili olduğu söylenebilir. İslam gerçek anlamda bir barış ve kardeşlik dini olmasına rağmen özellikle 2013 sonrası süreçte Ortadoğu’da kök salıp sözde devlet kur-ma yoluna giden DEAŞ gibi radikal köktendinci grupların dünyanın farklı coğrafyalarına yayılmaya başlamasıyla birlikte etnik ve dini gruplara yönelik baskılar da boyut değiştirmiştir. Bu anlamda Güneydoğu Asya ve Okyanusya’da hem göçmen
Uluslararası kamuoyunda oluşan genel kanaatin aksine İslamofobi, belirli bir coğrafya veya kültürün ürettiği ideolojik bir paradigma veya nefret söylemi değildir.
Bu olgunun hem etki alanı hem de beslendiği kaynaklar ol-dukça çeşitlidir. Daha açık bir ifadeyle İslamofobi, Avrupa’da son dönemde ortaya çıkan aşırı-radikal sağ siyasetin bir ürü-nü olarak lanse edilse de esasında bunun sosyolojik boyutları çok daha farklıdır. Aynı şekilde İslam düşmanlığının filizlenip kök saldığı coğrafyalar da tahmin edilenden çok daha geniştir. Güney Asya bu coğrafyaların başında gelmektedir.
Devletler, etnik, dini veya ideolojik kimlik gibi belirli referans nesnelerini toplumsal güvenliğe tehdit olarak algılayabilirler. Bunun başlıca sebepleri, “öteki” inşasını telkin eden ulus dev-let anlayışı, azınlık rejimi ya da devletin belirli bir ideolojiyi benimsemesi olabilir. Örneğin bir devletin kimliği yalnızlaş-tırıcı bir siyaset üzerine kurulmuşsa, çok az sayıda yabancının gelmesi bile sorunlu olarak değerlendirilecektir.[1] Bir başka örneğe bakıldığında azınlık rejimlerinin hüküm sürdüğü Su-riye, Letonya, Makedonya gibi devletler rakip nüfusun göç hareketlerine veya daha fazla doğurganlık oranına sahip ol-masına karşı hassas olacaklardır. Devlet ideolojisi bakımından
karşıtı hareketler hem de Müslümanlara duyulan öfke (İsla-mofobi) giderek artmaya başlamıştır.
En son Yeni Zelanda’nın Christchurch kentindeki Al Noor Camisi ve Linwood şehrindeki camiye, cuma namazı sırasın-da gerçekleştirilen ve 49 kişinin yaşamını yitirdiği terör saldı-rısı, İslamofobinin yeniden gündeme gelmesine yol açmıştır. Bunun yanı sıra teröristin kullanmış olduğu söylem ve mani-festolar dikkate alındığında bu saldırının İslam düşmanlığına ek olarak göçmen karşıtı ırkçı bir terör eylemi olduğu anla-şılmaktadır. Bu yönden söz konusu terör saldırısı, İslamofobi ve Zenofobi’nin neden olduğu küresel düzeydeki etnik ve dini motifli ideolojik bir kavganın ürünüdür.
Özellikle Batı tarafından üretilerek algı yönetimiyle geniş coğ-rafyalara yayılan bu iki olgu, temelde din ve etnik ayrımcılı-ğa dayanıyor gibi gözükse de esasında bu kavramların terör eylemlerine yön verebilecek kadar güçlendirilmesi (radikalize edilmesi) tamamen küresel düzeyde yürüyen siyasi ve ideolo-jik bir mücadelenin sonucudur. Manipülasyon, algı yönetimi ve propagandanın güçlü bir şekilde kullanıldığı bu savaşta din ve mezhepler üzerinden yaşanan ideolojik kutuplaşma, radi-kal terörizme doğrudan yön vermektedir. Söz konusu savaşta Batı’nın sıkça başvurduğu İslamofobi ve Zenofobi gibi olgular, artık küresel bir fenomen haline gelmiş olup “dini terör” ve “etnik terör” kavramsallaştırması, yerini artık küresel düzeyde yürüyen ideolojik motifli yeni bir terör olgusuna bırakmak-tadır. Bu anlamda Yeni Zelanda’da yaşanan son terör saldırısı bunun en net göstergesidir.
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
Devletler, etnik, dini veya ideolojik kimlik gibi belirli referans nesnelerini toplumsal güvenliğe tehdit olarak algılayabilirler. Bunun
başlıca sebepleri, “öteki” inşasını telkin eden ulus devlet anlayışı, azınlık rejimi ya da devletin belirli bir ideolojiyi benimsemesi olabilir.
“ “
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
7
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
Haber-Analiz
Ruhani’nin Irak Ziyareti: Ekonomi, Şia ve ABD Boyutu
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 11-13 Mart 2019 tarihleri arasında Irak’a ilk res-mi ziyaretini gerçekleştirdi. Bu ziyaret, 2008
ve 2013 yıllarında İran’ın eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad tarafından gerçekleşti-rilen temasların ardından Irak’a yapılan üçüncü resmi ziyaret olma özelliğini taşıyor. Görüşme-lerin, Avrupa Birliği’nin (AB) Irak’ın komşusuy-la olan siyasi ve ticari ilişkilerini sınırlandırması konusunda baskılarını artırdığı bir dönemde gerçekleşmesi dikkat çekti. Ayrıca Ruhani, bu ziyaretinde yine bir ilke imza atarak Irak’ın önde gelen Şii taklit merciinden Ayetullah Ali Sistani ile bir araya gelmesi kafalarda birçok soru işare-tine yol açtı.
Bu gelişmeler ışığında Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Hasan Ruhani’nin Irak’a olan ziyaretini ve Ayetullah Ali Sistani ile yaptığı görüşmenin ne anlama geldiğini değerlendirmek üzere alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatinize sunmaktadır.
Özge ELETEK
ASİSTAN
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
8
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
Prof. Dr. Cemil Hakyemez, Suudi Arabistan’ın son zamanlarda Irak ve Ayetullah Sistani’yle olan ilişkilerini geliştirme yönünde hamleleri olduğunu belirterek “İran bölgede kendisinin dışında boy gösterecek olan oluşumlara çok sıcak bakmıyor. Kendisinin Irak’ta güçlü bir varlığı bulunmakta ve bu varlığı kaybetmek istemiyor” şeklinde konuştu.Ruhani’nin Ayetullah Sistani ile görüşmesine değinen Hakyemez, “Irak’ta Sistani’nin gücü küçümsenemeyecek düzeyde. Bu yüzden Ruhani, Sistani ile de ilişkilerini iyi tutmak zorunda. Çünkü İran, yaptırımlardan dolayı eli kolu bağlı bir durumda” diye konuştu.
Emekli Büyükelçi Uluç Özülker, konuya dair yaptığı değerlendirmede İran’ın Ortadoğu politikasının Şiilik üzerine kurulduğunu belirterek “Irak’ın %64’ünün Şii olduğu biliniyor. Bunun sonucunda Tahran’ın Bağdat’a olan ilgisinin artmasının temelinde Şii yayılmacılığı yatıyor. Diğer bir nokta ise, İran’ın Ortadoğu’da bir nüfuz bölgesi oluşturma amacının olmasıdır. İran, Astana Süreci’nde de Şiiliği ön plana çıkararak açıklamalarda bulunmuştu. Bu yüzden İran, bölgede varlığını devam ettirme düşüncesiyle hareket edi-yor” şeklinde açıklama yaptı.
Gazeteci Ahmet Tezcan, Türkiye’nin bu gelişmeleri yakından izlediğini belirterek Ruhani’nin Irak’ta Ayetullah Sistani, Cumhurbaşkanı ve Başba-kan’la yaptığı görüşmelerin arkasında yatan en önemli sebebin İran’ın Batı tarafından ağır yaptırımlara maruz kalmasından kaynaklanan ekonomik faktörler olduğunu belirtti. Tezcan, “(Görüşmelerde) sağlık, ulaşım ve vize kolaylığı gibi alanlara ek olarak demiryolu inşasının başlatılması konusunda da anlaşmaya varıldı. ABD, (İran’a yönelik) yaptırımlarını Irak’ta çok kolay uygulayamamaktadır. Bu anlamda Tahran ve Bağdat arasındaki söz konusu yakınlaşma, ABD’nin yaptırımlarının olumsuz sonuçlarından uzaklaşılması bakımından önemlidir. Bu görüşmelerin iki ülke arasında olumlu sonuçla-nacağını düşünüyorum” şeklinde değerlendirdi.
Dr. Öğr. Üyesi Atay Akdevelioğlu, Ruhani’nin Irak ziyaretini ve yapılan bir dizi anlaşmayı, ABD’nin İran’ı her alanda izole etme çabasına Tahran’ın doğal tepkisi ve mevcut dış bağlantılarını güçlendirme yolunda attığı adım olarak değerlendirdi. Akdevelioğlu, “Irak, Suriye, Lübnan, Afganistan ve Ye-men’den oluşan beş devlet, İran tarafından özel bağlantı kurulan ülkeler ola-rak adlandırılıyor. Şüphesiz özel bağlantılar içinde en önemlisi Irak ile olan bağlar. Özellikle Şiilik ve hatta Sünni karşıtlığı üzerinden kurulan kimlik tabanlı bir bağlantı söz konusu. Bu kimliksel taban üzerine kurulan ilişkiler ağı, 2003 işgalinden sonra çok derinleşti ve anlaşılması zor olan karmaşık bir yapıya dönüştü.” şeklinde belirtti.
Prof. Dr. Cemil
HAKYEMEZ
Uluç ÖZÜLKER
Ahmet TEZCAN
Dr. Öğr. Üyesi Atay
AKDEVELİOĞLU
Hitit ÜniversitesiTemel İslam Bilimleri
Emekli Büyükelçi
Sabah Gazetesi-Yazar
Ankara Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
9
Haber-AnalizParis’ten Berlin’e Silah
İhracatında Esneklik Çağrısı
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
Fransa Maliye Bakanı Bruno Le Maire “Re-kabetçi ve verimli olmak istiyorsak Avrupa dışındaki ülkelere ihracat yapabilmemiz
gerekir.” diyerek silah ihracatındaki kuralların esnetilmesi yönünde Almanya’ya çağrıda bulun-du. Fransa’ya gerçekleşen silah ihracatında da çok katı kuralların olduğunu vurgulayan Le Ma-ire, bu konuda Berlin ile uzlaşma arzusu içinde olduklarını belirtti.
Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Almanya ve Fransa’nın ortak sa-vunma projeleri geliştirmeyi planladığı bir dö-nemde Paris’in yaptığı bu çağrının ne anlama geldiğini tartışmaya açarak alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dik-katlerinize sunmaktadır.
Burcu KESKİN
ASİSTAN
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
10
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
Prof. Dr. Mustafa Nail Alkan, son zamanlarda özellikle Almanya ve Fransa’nın Avrupa Birliği’nin (AB) dışında hareket etmeye başladığına dikkat çekerek Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçtiğimiz ay dile getirdiği “Avrupa Ordusu” fikrini hatırlattı. Normal şartlarda bu fikrin destekleneceği tahmin edilmezken Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in konuyla ilgilenmeye başladığına dikkat çeken Alkan, Avrupa Ordusu fikrinin eski olmasına rağmen bugüne kadar gerçekleşemediğinin altını çizerek “Bu projenin gerçekleşmemesinin nedeni Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) mevcudiyetiydi. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) reddettiği Avrupa Ordusu fikri tartışılırken ilginç bir şekilde Fransa’da Sarı Yelekliler hadisesi patlak verdi.” diye konuştu.
Prof. Dr. Mustafa Nail ALKAN
ANKASAM AB Danışmanı
Dr. Öğr. Üyesi İdil Laçin ÖZTIĞ, Le Maire’nin Almanya’ya silah ihracatına dönük kurallarını gevşetme çağrısını yorumlarken “Almanya, Suudi gaze-teci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesine tepki olarak Suudi Arabistan’a yeni silah satışına izin vermeme kararı, Avrupa savunma sanayiini olumsuz etki-leyecek niteliktedir.” ifadesinde bulundu. Öztığ, bu kararın İngiltere’nin bazı parçaları Almanya’da üretilen savaş uçaklarını Suudi Arabistan’a satmasına engel teşkil ettiğini vurguladı.
Dr. Öğr. Üyesi İdil Laçin ÖZTIĞ
Yıldız Teknik ÜniversitesiSiyaset Bilimi ve
Uluslararası İlişkiler
Gazeteci Ömer Aydın, Fransa’nın son dönemde savunma sanayii alanında elde ettiği kazanımları sürdürmek istediğini ve özellikle de Ortadoğu ve Asya ülkeleriyle imzaladığı satış anlaşmalarıyla savunma sanayiinin bütçe-sini iki katına çıkardığını dile getirdi. AB’nin dünya siyasetinde söz sahibi olması için mücadele eden Fransa’nın aynı zamanda bu hedefi kendi ekono-mik geleceği için de tek çıkış yolu olarak gördüğüne dikkat çeken Aydın “Sa-nayi ve endüstri alanında Avrupa’da hakimiyet kuran Almanya’nın savunma sanayii alanında kaybedecek önemli bir pazarı yok. Buna karşın Fransa, sa-vunma sanayii ihracatından elde ettiği gelirleri ekonomik refahının önemli kalemleri arasında görüyor.” sözlerini kaydetti.
Ömer AYDINGazeteci
Doç. Dr. Murat Gül, Fransa ve Almanya’nın “Future Combat Air Systems (FCAS)” olarak adlandırılan projeyle uçakları, dronları, uyduları ve kara-dan havaya füzeleri entegre ederek ileri nesil bir sistem üretmeye yönelik anlaşmalar imzaladıklarını kaydederek “Silah sanayisine yönelik rekabette yer alabilmek ve pastadan alacakları payı arttırmak için önemli bir adım atmışlardı.” dedi. Le Maire’nin söz konusu çağrısının Almanya’ya uyarı nite-liğinde bir mesaj olduğuna dikkat çeken Gül, Fransız yetkilinin “Ürettiğimiz silahları ihraç edemeyeceksek Almanya ile bu kadar maliyetli bir projeyle silah geliştirmek anlamsız. Eğer rekabetin bir parçası olmak ve etkili kalmak istiyorsak Avrupa dışındaki ülkelere de silah satmalıyız.” sözlerine dikkat çekti.
Doç. Dr. Murat GÜL
Kırıkkale ÜniversitesiUluslararası İlişkiler
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
11
Haber-AnalizAnkara-Washington
Hattında S-400 Krizi
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Sa-vunma Bakanlığı’ndan (Pentagon) yapılan açıklamada, Türkiye’nin Rus-
ya’dan S-400 hava savunma sistemi almaktan vazgeçmemesi halinde, Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının satılmasına ilişkin kararın gözden geçirileceğinin belirtilmesi, Türk-Amerikan iliş-kilerinde yeni bir gerilimin yaşanmasına sebep oldu. Söz konusu açıklamanın Rus yapımı S-400 füze savunma sistemlerinin Türkiye’ye teslim edileceği tarihlerin netleştirildiği günlerde ger-çekleşmesi ise dikkatlerden kaçmadı.
Bu kapsamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştır-maları Merkezi (ANKASAM), ABD’nin Türkiye politikasını ve S-400 Krizi’nin bu politikadaki yerini tartışmaya açarak alanının önde gelen uz-man ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkati-nize sunmaktadır.
Özge ELETEK
ASİSTAN
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
12
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
Prof. Dr. Yaşar Onay, Türkiye’nin S-400 konusunda geri adım atmasının mümkün olmadığını söyleyerek “Gelinen noktada Türkiye, bedeli ne olursa olsun S-400’leri alacaktır. Zira S-400 meselesi, bir savunma sistemi satın alma kararının çok daha ötesine geçerek Türkiye’nin egemen bir devlet olarak bağımsız kararlar aldığının göstergesi haline gelmiştir.” dedi.
Prof. Dr. İlter Turan, ABD’nin Türkiye’ye olan yaklaşımını yorumlayarak “Washington, S-400’lerin NATO Güvenlik Sistemleri için bir tehdit oluş-turacağını düşünüyor. Bu nedenle de S-400’ler üzerinden Rusya’nın NATO sistemlerine nüfuz edebileceğini dile getiriyor. Dolayısıyla Türkiye’nin yö-nelimini olumlu karşılamıyor. Üstelik Amerikan Senatosu’nda da Türkiye karşıtı bir rüzgar da esiyor. Hatta Türkiye’nin S-400’leri alması durumunda, yaptırım uygulanması konusu bile tartışılıyor.” açıklamasında bulundu.
Emekli Büyükelçi Aydın Nurhan, Türk-Amerikan ilişkilerinde S-400 me-selesi üzerinden yaşanan krize ilişkin yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin S-400 almasına en fazla İsrail’in karşı çıktığını belirtti. Bu kapsamda Nur-han, “ABD, İsrail’in etkisi altına girmiş bulunuyor. Tel Aviv, bölgede kendisi-ne direnebilecek hiçbir aktörün varlığını istemiyor. Ankara ise sadece İsrail değil; çevresinden gelebilecek bütün tehlikelere karşı önlem alarak kendi güvenliğini sağlamaya çalışıyor.” açıklamasında bulundu.
Gazeteci İrfan Sapmaz, Türkiye ve Rusya arasındaki yakınlaşmadan ABD’nin büyük rahatsızlık duyduğunu belirterek S-400 alımının da söz konusu rahatsızlığın dozunu arttırdığını söyledi. Bu bağlamda Sapmaz, ABD’nin F-35 savaş uçaklarının Türkiye’ye satışına ilişkin kararın gözden geçirileceği hususundaki açıklamasını yorumlayarak bahsi geçen açıklamanın sıradan bir baskı unsuru olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Giray Saynur Derman, ABD’nin F-35 savaş uçakları konusunda yapılan anlaşma üzerinden Türkiye’nin S-400 kararını etkilemek istediğini; buna karşılık Ankara’nın ise Moskova’yla anlaşmayı tamamladığını ve bun-dan geri dönüş olmadığını söyledi. Sözlerine “Avrupa ve Amerika’nın konu-ya bu kadar çok itiraz etmesinin sebebi bir NATO üyesi olarak Türkiye’nin S-400 alımının NATO Savunma Sistemleri’ne aykırı olduğunu öne sürmele-ridir. Ancak Ankara, bu konuda taviz vermeyecektir. Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda da hiçbir şekilde geri atmayacağımız ve S-400’lerin alımının gerçekleştirileceği vurgulandı.” dedi.
Prof. Dr. Yaşar ONAY
Prof. Dr. İlter TURAN
Aydın NURHAN
İrfan SAPMAZ
Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN
İstanbul ÜniversitesiUluslararası İlişkiler
Bilgi ÜniversitesiUluslararası İlişkiler
Emekli Büyükelçi
GazeteciCNN Türk Haber
Koordinatörü
ANKASAM Avrasya Danışmanı
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
13
Basında ANKASAM
ANKASAM Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doğacan Başaran Kanal B, “Güncel”
programında dış politikadaki son gelişmeleri değerlendirmiştir.
15 Mart 2019
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL’un “ABD Savaşı Kaybetti”
başlıklı değerlendirmesi 14.03.2019 tarihinde Sputnik Arabic’te yayınlanmıştır.
Değerlendirmenin tamamına ulaşmak için tıklayınız.
14 Mart 2019
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL’un “ABD Savaşı Kaybetti”
başlıklı değerlendirmesi 14.03.2019 tarihinde expert.ru’da yayınlanmıştır.
Değerlendirmenin tamamına ulaşmak için tıklayınız.
14 Mart 2019
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL’un “ABD Savaşı Kaybetti”
başlıklı değerlendirmesi 14.03.2019 tarihinde Antimaidan’da yayınlanmıştır.
Değerlendirmenin tamamına ulaşmak için tıklayınız.
14 Mart 2019
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL’un “ABD Savaşı Kaybetti” başlıklı değerlendirmesi 14.03.2019 tarihinde Weapon News’de yayınlanmıştır.Değerlendirmenin tamamına ulaşmak için tıklayınız.
14 Mart 2019
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL’un “ABD Savaşı Kaybetti” başlıklı değerlendirmesi 14.03.2019 tarihinde News Front’ta yayınlanmıştır.Değerlendirmenin tamamına ulaşmak için tıklayınız.
14 Mart 2019
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL’un “ABD Savaşı Kaybetti” başlıklı değerlendirmesi 14.03.2019 tarihinde Voennoe Obozrenie’de yayınlanmıştır.Değerlendirmenin tamamına ulaşmak için tıklayınız.
14 Mart 2019
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL’un “ABD Savaşı Kaybetti” başlıklı değerlendirmesi 14.03.2019 tarihinde RIA Novosti’de yayınlanmıştır.Değerlendirmenin tamamına ulaşmak için tıklayınız.
14 Mart 2019
ANKARA KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ | ANKASAM
14
ANKASAM HAFTALIK BÜLTEN | 9-15 MART 2019
Basında ANKASAM
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL’un İsrail askerlerinin
Filistin’deki Müslümanlara müdahalesi hakkındaki değerlendirmesi 14.03.2019
tarihinde Yeni Şafak’tayayınlanmıştır.Değerlendirmenin tamamına ulaşmak için
tıklayınız.
14 Mart 2019
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL, TRT Radyo 1, “Gündem”
programında dış politikadaki son gelişmeleri değerlendirmiştir.
13 Mart 2019
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL’un İsrail askerlerinin Filistin’deki Müslümanlara müdahalesi hakkındaki değerlendirmesi 14.03.2019 tarihinde sonhabersaati.com’da yayınlanmıştır.Değerlendirmenin tamamına ulaşmak için tıklayınız.
14 Mart 2019
ANKASAM Avrasya Danışmanı Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN Bengütürk, “Haftaya Bakış” programında dış politikadaki son gelişmeleri değerlendirmiştir.
11 Mart 2019
BÖLGESEL ARAŞTIRMALAR
DERGİSİ
ULUSLARARASI KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) bünyesinde faaliyet gösteren ve uluslararası hakemli dergi olan
Bölgesel Araştırmalar Dergisi’nin son sayısı yayımlanmıştır.Academic Keys, ASOS Index, CEEOL, Cite Factor, DRJI, Index
Copernicus, Research Bible, Sindex ve TÜBİTAK DERGİPARK veri tabanları tarafından taranan dergimize aşağıdaki bağlantı
üzerinden ulaşabilirsiniz.
Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) bünyesinde faaliyet gösteren ve uluslararası hakemli dergi olan Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi’nin son sayısı yayımlanmıştır.Academic Keys, ASOS Index, CEEOL, Cite Factor, DRJI, Index Copernicus, Research Bible, Sindex ve TÜBİTAK DERGİPARK veri tabanları tarafından taranan dergimize aşağıdak bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
ANKASAM BÖLGESEL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ CİLT II , SAYI II
ULUSLARARASI KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT II , SAYI II