a beszelö köntös konusan kaftan
TRANSCRIPT
DÜNYA KLASKLER DZS: 90
KONUAN KAFTAN
Bu kitabn hazrlanmasnda, MEB Macar Klasikleri dizisinde yaynlanan birinci basks temel alnm ve çeviri dili
günümüz Türkçe’sine uyarlanmtr.
Yayna hazrlayan: Egemen Berköz
Dizgi: Yeni Gün Haber Ajans Basn ve Yaynclk A..
Bask: Çada Matbaaclk Yaynclk Ltd. ti.
Mart 2000
KALMAN MKSZATH
KONUAN KAFTAN
(A Beszelö Köntös)
Macarcadan çeviren:
Sadrettin Karatay
75. yl cokusuyla...
Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aama, insan varlnn en somut anlatm olan sanat yaptlarnn
benimsenmesidir. Sanat dallar içinde edebiyat, bu anlatmn düünce öeleri en zengin olandr. Bunun içindir ki
bir ulusun, dier uluslarn edebiyatlarn kendi dilinde, daha dorusu kendi düüncesinde yinelemesi; zekâ ve
anlama gücünü o yaptlar orannda artrmas, canlandrmas ve yeniden yaratmas demektir. te çeviri etkinliini,
biz, bu bakmdan önemli ve uygarlk davamz için etkili saymaktayz. Zekâsnn her yüzünü bu türlü yaptlarn
her türlüsüne döndürebilmi uluslarda düüncenin en silinmez arac olan yaz ve onun mimarisi demek olan
edebiyatn, bütün kitlenin ruhuna kadar ileyen ve sinen bir etkisi vardr. Bu etkinin birey ve toplum üzerinde
ayn olmas, zamanda ve mekânda bütün snrlar delip aacak bir salamlk ve yaygnl gösterir. Hangi ulusun
kitapl bu yönde zenginse o ulus, uygarlk dünyasnda daha yüksek bir düünce düzeyinde demektir. Bu
bakmdan çeviri etkinliini sistemli ve dikkatli bir biçimde yönetmek, onun genilemesine, ilerlemesine hizmet
etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydnlarna ükran duyuyorum. Onlarn çabalaryla be
yl içinde, hiç deilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özel giriimlerin çabas ve yine devletin yardmyla, onun dört be
kat büyük olmak üzere zengin bir çeviri kitaplmz olacaktr. Özellikle Türk dilinin bu emeklerden elde edecei
büyük yarar düünüp de imdiden çeviri etkinliine yakn ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okurunun elinde
deildir. 23 Haziran 1941.
Milli Eitim Bakan
Hasan Âli Yücel
dizi izle
SUNU
Cumhuriyet'le balayan Türk Aydnlanma Devrimi'nde, dünya klasiklerinin Hasan Âli Yücel öncülüünde
dilimize çevrilmesinin, kukusuz önemli pay vardr.
Cumhuriyet gazetesi olarak, Cumhuriyetimizin 75. ylnda, bu etkinlii yineleyerek, Türk okuruna bir
"Aydnlanma Kitapl'' kazandrmak istedik.
Bu çerçevede, 1940'l yllardan balayarak Milli Eitim Bakanl'nca yaynlanan dünya klasiklerini okurlarmza
sunmaya baladk.
Büyük ilgi gören bu etkinlii Milli Eitim Bakanl'nca yaynlanmam -ancak Aydnlanma Devrimi yarda
kalmasayd yaynlanacana kesinlikle inandmz- dünya klasiklerini de katarak sürdürüyoruz.
Cumhuriyet
dizi film izle
ÖNSÖZ
K. Mikszath, Avusturya - Macaristan mparatorluu içinde en mutlu yllarn yaayan, Tuna boyundaki
kuruluunun 1.000. yldönümünü kutlayan Macaristan'n yazardr. Macar yurdunun bu, görünüte o kadar mutlu
çann bütün yüze gülen yaam, "gentry" tabakasnn babayani yönetimi XX. yüzyln Macar veya yabanc
kuaklarna geçebilmek için Mikszath'n yaptlarnn en koyu renkleriyle toplanm bulunmaktadr.
K. Mikszath, Nograd ilinde Szklabonya'da (bugün Mikszath köyü) 1847'de dodu. Küçük soylu snfndan olan
babas meyhanecilik ve -o çalarda çok kez bu sanatla birlikte yürüyen- kasaplk yapard. Örenimini Kuzey
Macaristan'n protestan okullarnda yaparak hukukçu oldu, sonra il memurluuna girdi. 1881'de "Slovak
Kentdalar", 1882'de "Babacan Paloclar" yaptlarn çkarnca birden ün kazand. Daha sonra milletvekilliine
seçildi ve 1910'da, ölümünden az önce bütün ülke büyük bir coku içinde yazarlk yaamnn krknc yldönümünü
kutlad.
Mikzsath'n yazn çalmalar Macar klasikçiliiyle Macar kentsoylu klasikçilii snr üzerinde köylü, küçük
kentsoylu ve "gentry" snflarnn yaamlarn yanstr.
Bunlar içinde Mikszath en çok köy betimlerinde yükselmitir. "Slovak Kentdalar", "Babacan Paloclar"
adlaryla çkan köycü öykülerinde gençlik çann bütün gücünü ve ateini göstermitir. Kuzey Macaristan'daki
kark Macar - Slovak köylü halknn bu betimlemeleriyle Mikszath yalnzca halk betimlemelerinde yeteneinin
en yüksek noktasna erimekle kalmam, onun sayesinde Macar yaznnn halkçlk sanat da doruklarndan birine
yükselmitir.
Mikszath köycü öykülerinde halk bize bütün kültür maskelerinden syrlm olarak olduu gibi gösterdii halde
birçok romannda sk sk karlatmz küçük kentsoylu betimlerinde daha çok "anormal"i aradn, bu yaptlarda
garip tiplerin egemen olduunu görürüz. Küçük kentsoylu dünyasnn bu biçemdeki betimlemelerinde
Mikszath, herhalde Dickens ve Balzac'n etkileri altnda, XIX. yüzyl Avrupa yaznnda egemen olan küçük
kentsoylu betimciliine kaplmaktan baka bir ey yapmamtr.
Fakat buna karlk Mikszath köy betimciliinde olduu gibi "gentry" betimciliinde de tümüyle özgündür.
"Gentry" betimciliindeki en ba özellik, küçük kentsoylu betimciliindeki yadrgatclk ve "anormal"lik yerine
"tragicomicum"dur.
"Gentry" betimcilii sanatnn "tragicomicum"unu anlayabilmemiz için onun, Macaristan'n bu parlak, büyük
devlet rolü oynamaya özendii dönemindeki soylu snfnn iyi ve kötü yanlarn çok iyi gördüünü bilmemiz
gerektir. O, gösteri ve özentiyle gerçek arasndaki farklar görüyordu. Soylular Macaristann bekleyen çöküü
çanda ondan daha iyi duymu bir Macar yazar daha gösterilemez. Öyleyken Mikszath yaptlernda sonuna
kadar olaylarn üzerine "tragicomicum" ve hogörü perdesini örtmü, sanki hiçbir yerde bir kötülük görmemi,
hep iler gayet yolundaym gibi göstermitir.
Mikszath'n bu görü ve davran biçimi ne tutuculuktan, ne de bir görü darlndan ileri gelmektedir. Ondaki bu
görü daha çok Macar klasikçiliinin dourduu ve Macar yenicoumculuunun yetitirdii Mikszath'n Avrupa
gerçekçiliinin pozitivist rüzgârna kaplm olmasyla açklanabilir. O henüz klasiktir, henüz yenicoumcudur,
fakat artk onda gerçekçilik de hatr saylr oranda kendini göstermektedir. Mikszath, çann olaylarna kar
bakaldracak ve onlara kar sava açacak kadar yeni, gerçekçilii de o oranda köklü olmamakla birlikte, çan
bütün güzelliklerinden gözü kamamayacak kadar güçlüdür.
Bu çekikili durumda Mikszath edilgen yolu seçerek yaptlarnda her eye anlay göstermeye, her eyi ho
görmeye çalt ve böylece soyluluk Macaristann öyle betimledi ki, ilerin pek yolunda gitmedii, fakat ayn
zamanda Mikszath'n da içinden kendi kendine: "Peki ama, ilerin yolunda gitmesi gerekli mi acaba?" diye
düündüü satrlar arasndan sezilir.
Mikszath bu yolu seçmekle sonuç olarak iyi etmitir. Eer olaylar üzerine yarglara varma yolunu tutmu
olsayd, Macar yaznsal ve siyasal yenicoumculuunu ykan "Bat Okulu"nun müjdecisi olabilirdi. Fakat o
kadar. Oysa böyle, anlayl hogörürlüüyle en büyük Macar gülmece yazar olmu, Macar gülmecesi onun
sayesinde Avrupa ve insanlk ölçüsüne yükselmitir.
Deyiteki sanat da gülmece yazarln onun yazgs yapmtr. Gerçekten deyiinin en güçlü yan fkraclk gücüdür.
Zaten Mikszath'n öyküde her zaman daha güçlü kal ve birçok romannn birer uzun öyküden baka bir ey
olmay da bunun sonucudur. Yazlarnda fkraclk o kadar egemendir ki, Mikszath için "azyla yazyor" denebilir
ve öykücülük sanatndaki büyüsü ancak yazlar yüksek sesle okunduu zaman gerçekten ortaya çkar.
Krk sekiz cildi bulan yaptlarndan, yukarda adlar geçen "Slovak Kentdalar" ve "Babacan Paloclar"
öykülerinden sonra en önemlileri, Mikszath'n yaamnda birer snr ta oluturanlar unlardr:
Hamiyetli Efendiler (1884), Konuan Kaftan (1889), Aziz Petrus'un emsiyesi (1895), Yeni Zrinyi Destan
(1898), Noszty Olanla Maria Toth'un Öyküsü (1908) ve son yapt olan Kara Kent (1910).
Bu güzel yaptlar içinden biz imdi okurlarmzn dikkatini yalnzca ikisine çekeceiz:
Bunlarn biri, Sadrettin Karatay tarafndan burada çevirisi sunulan Konuan Kaftan'dr. Tarihsel romanla
tarihsel öykü arasnda bir geçit olan bu yaptnda Mikszath bir Macar ova kentinin, Kecskemet'in Türk çandaki
yaamn gözümüzün önünde canlandrmaktadr. Srmal Kaftan adyla Türk sinemalarnda uzun süre gösterilmi
olmas bakmndan (1) konusuna geni bir seyirci kitlesinin yabanc olmad bu yapt üzerine burada daha ayrntl
bilgi vermeyi gereksiz sayar ve okuru yalnzca filmden edindii izlenimleri anmsamaya çarrz.
Öteki roman Aziz Petrus'un emsiyesi'dir. Bu yaptla ilgili olarak da burada u kadar söyleyelim ki, bütün
dünyay dolam olan ve imdiye kadar on iki dilde okunabilen bu roman Ulusal Eitim Bakanl klasikleri
dizisinde çkmak üzere Necmi Seren tarafndan çevrilmektedir.(2)
T. Halasi Kun
KONUAN KAFTAN
I
UURSUZ LER.
PAPAZLARA GÖSTERLEN RABET.
Kimi kentlerin halk: "Türkler bizde yüz, iki yüz yl oturdu, çok çile çektik!" diye szlanr; delidir bunlar.
Beri yanda, söz gelimi Kecskemet gibi kentler de vardr, buralarda ne Türk oturmutur, ne Labancz, ne de
Kurucz. (3) Öyleyken asl çile çekenler bunlardr, çünkü savaç taraflardan birinin eletii bir yerde yalnzca
onun sözü geçer, harac o keser, ötekiler de onlarn semtine bile uramazd. Ama hiçbirinin elemedii yerler
böyle deildi; oralara bunlarn üçü de urar, istedii gibi çimlenirdi.
Bir gün Budin (4) Paas'nn can biraz erzak ya da para ister: "Haydi olum, Dervi Bey, Kecskemet Belediye
Bakan'na bir mektup yaz der, tumturakl deyiinden: "Banzla oynuyorsunuz" sözü eksik olmayan mektup
hemen yola çkard.
Czegled, Körös ve Kecskemet ile dolaylarndaki köyleri haraca kesen Muszta Bey de baka türlü yapmyordu.
Tanrnn haftas: "bu buyruumuz atllarla her köye, her kasabaya, dört bir yana ulatrla, baka türlü yaplmaya"
diye sald haberlerle haraçlar keserdi.
Varlkl kasabalara, Szecseny'den imparatorcular adna buyruklar salan yiit mre Kochary beyimiz de
imrenirdi; hatta Gacs Kaymakam hamiyetli Bay Janos Darvas bile, Kuruczlara bir ey gerektii vakit onlara
haber yollamaktan çekinmezdi. Kuruczlara ise ne zaman bir ey gerekmezdi ki?
Bunlar yetmiyormu gibi kah urada, kah burada görünen Tatar birlikleri, Kalga Sultan'nn adamlar, sonra
kendi keselerine i gören çeitli çeteler de eksik deildi. Gelin de siz bunlarn hepsiyle birden dostça geçinin.
Kecskemet'te daha o zamanlar ünlü panayrlar kurulurdu. Türk, Nemçe, Macar tüccarlar yar ülkeyi dolar,
gözün beendii, azn holand ne varsa buraya tar getirirlerdi. Ama bu panayrlarn sonu -hele sergiciler için- her
zaman tatsz olurdu, çünkü tam alveriin kzt zamanda kumlu yolda bir bulut belirir, ya bir Kurucz, ya bir Türk
ya da bir Labancz çetesi imek gibi iner, en deerli eyay yüklendii gibi tozu dumana katarak gözden
kaybolurdu.
Bu ilerin ceremesini de her zaman zavall kent çekerdi. Bir kez çadrlar yama eden Türkse, o zaman Labancz
gelir: "Ödeyin bakalm bizim tüccarlarn zararn, yoksa ta ta üstünde kalmaz" diye kente koca bir hesap
pusulas dayard. Yok, yamac Labancz ise, Kecskemetliler için o da ayn eydi, çünkü o vakit de Kuruczlarla
Türkler gelir, kendi tüccarlar için ödence isterlerdi ve bu da hemen her defasnda bin altn bulurdu.
Bu durumlara çok can sklan Kecskemet Belediye Bakan Bay Janos Szücs bo yere içini çekiyor ve elindeki
denei yere vurarak:
- Nereden bulaym, yiit aalar, nereden? diyordu. u bastmz yer Körmöcz altn madeni deil ki! Buras kum ite, ta
cehenneme kadar basbaya kum.
Bu gidiin sonu gelmeyeceini anlaynca kentin aksakalllar toplanp görütüler, sonra kalkp palatinusa (5)
gittiler. Bay Pal Fekete'nin anlatna göre bir dilekleri olduu kendisine söylendii vakit palatinusun keyfi kaçm
ve:
- Yalnz büyük bir ey istemeyin ha, çünkü vermem! demi.
- Bizim istediimiz pek küçüktür, devletlim, çünkü biz elimizdekini bile kendimize çok görüyoruz.
Palatinus gülümseyerek:
- Alâ, âlâ, neymi bakalm istediiniz? der.
- Devletlimden bizim panayrlar kaldrmasn istiyoruz.
Palatinus düünceye dalar, öksürür.
- Hm! Panayrlarnz kaldrmak iyi ama, bundan kaldrana bir yarar olmazsa kaç para eder!
Neyse, çok geçmeden I. Leopold'tan bundan böyle Kecskemet'te panayr kurulmamas için buyruk gelir...
Türklerle Kuruczlar:
- Bu alçaklar bizi aldmz baçlardan edecekler, diye bu ie pek kzmlard.
Ama onlarn da kendilerine göre bir düündükleri vard zahir; nitekim paskalyadan önce gelen kara-pazar günü
ünlü Kurucz Çete Ba stvan Csuda Kecskemet'e bir baskn verdi ve erlerini:
- Çocuklar, bir eye ilimeyeceksiniz, yalnzca piri tutup götüreceiz, çünkü ona kurtarmalk verirler! buyruuyla
doruca Franciscanuslarn manastrna saldrtt.
Kuruczlar iman pir Bruno Baba'y yakaladklar gibi manastr bahçesinde su fçs çeken emektar katrn srtna
attlar ve çevreye ilençler yadrarak debelenen kutsal ihtiyar Buri'nin srtndan (katrn ad Buri idi) yuvarlanmasn
diye iplerle, kaylarla smsk baladlar.
Tahminlerinde yanlmamlard. Kecskemet'in Hristiyan toplumu arasnda büyük bir yaygara koptu. Dul bayan
Pal Fabian, kambur Julianna Galgoczi ve kart yüzlü Klara Bulki ellerinde birer kilise kumbarasyla Papaz
Litkei'nin peinde ev ev dolaarak kurtarmalk toplamaya çktlar. Vardklar kapda:
- Zavall Bruno Baba'y düman elinden kurtaralm. Kutsal yortu için pek de güzel bir vaaz ezberlemiti, içinde
brakmayalm, yolunda sözler ediyorlard.
Yüz altn topland ve kadnlarn gözdeleri olan meclis üyesi Bay Gabor Porosznoki ile denetçi Bay Janos
Babos, bir de araba ustas Gergely Doma altnlarla yola çktlar. Skntlar ve serüvenlerle dolu bir yolculuktan
sonra, stvan Csuda'y buldular. Kurucz Bakan onlara ters ters sordu:
- Kecskemetliler sizlersiniz, deil mi? E, söyleyin bakalm, ne istiyorsunuz?
Sofi Babos ufack, kuruni gözlerini göe dikerek:
- Onu almaya geldik! dedi.
eytan gibi kurnaz ve alayc stvan Csuda:
- Kimi almaya geldiniz? Katr m, yoksa piri mi? diye onlara takld. Porosznoki u düünceyi ileri sürdü:
- Uyuabilirsek ikisini de.
- Papazn pek deeri yok, ama katrn yararn görüyoruz, bizim alayn davulunu tayor.
Çete bann lakrds Kecskemetlilerin houna gitmiti, papazn deeri yoksa, ucuz kurtarrz diye düünerek sevinçle
balarn salladlar.
- E, papaz efendi için borcumuz nedir?
- Üç altn verin, götürün.
Bizimkiler: "Ucuz be, Allah için ucuz" der gibi srtarak baktlar. Porosznoki kvrk yakal mavi kepeneinin bir
yann arkaya atarak elini mintan cebine sald.
- Al bakalm, Bakan efendi, ite üç altn.
Fakat Kurucz Bakan üyenin elini usulca itti.
- Papaz katr getirdi, imdi de papaz katr götürsün. Hak bu. Katrsz pazarlk yok.
Meclis üyesi ona:
- Öyle olsun, diye yant verdi. Katr için kurtarmalk ne vereceiz?
Csuda sözcükleri bastra bastra:
- Onun deeri yüz doksan yedi altn, dedi.
Kentlilerin damarlarndaki kan buz kesildi; tknaz Babos yerinde irkilerek aka m söylüyor diye çete bana
bakyordu, oysa onun güneten yazlam surat dehetli ciddiydi. (Suratna köpek tükürsün!) Daha demin nasl
gülümsüyordu; neyse, Kecskemetliler yine aadan aldlar.
- Bir katr için bu kadar para istemeye yürein nasl raz oluyor, aam; dört Arap atnn deeri bu!
- Piri ayrca ver götürelim, ne olur?
Babos ekledi:
- Olmazsa katr için bir daha geliriz!
Derken Bay Gergely Doma diplomatik ilikiyi yine kendisi yürütmeye karar vererek saygdeer papaz
efendilerin o katr bundan böyle kullanmayacaklarn, çünkü bir protestocu sava alaynda askerlik hizmeti
görmü olan bu hayvann lekeli bir kiilik olduunu ortaya att.
çlerinde en aklls Porosznoki idi, çünkü o, çete bann pir için iki yüz altn istediini, katr lakrdsnnsa baya bir
sakalama olduunu hemen çakmt; onun için atadan kalma para kesesini, içindeki altnlar akrdatarak cebinden
çkard ve:
- Eksiksiz yüz altn ite, dedi. Ta çatlasa fazla yok. Ya piri alr gideriz, ya paralar geri götürürüz. Zatn bilir, yiit
aam!
Beriki "olmaz!" diyerek inatla ban sallad.
Babos ayak diriyordu:
- Hristos efendimizi otuz gümüe sattklarn bir kez düünün! Bruno Baba'ya yüz altn nasl yetmezmi?
Kurucz Bakani:
- Sofuluk istemem, diye çkt. Hristos efendimizi otuz gümü paraya sattklar doru; ama onu ölümden
kurtarmak için Hristiyanlk ne verirdi, orasn sizler de bilemezsiniz.
Böyle çeki dövü, sonunda yüz altna pazarl uydurdular. Bay Csuda paralar, kylar törpülenmi mi, deil mi diye
teker teker gözden geçirdi, seslerinde Erdel ahengi duyuluyor mu, diye birer birer tnlatt. (Oras o zamanlar
sahte para basanlarn yatayd.) Her i bitince çete ba gerdan porsumu Bruno Baba'y kurula teslim etti, onlar da
büyük bir zafer sevinci içinde alp götürdüler.
Ama sevinçleri çok sürmedi, çünkü öz yurtlarna yaklatklar srada böcek srtl damlar akamn mor buusu içinde
henüz seçilmeye balam olan Nagykörös'ü geçer geçmez sa yanda Keskemet'in narin yapl kulesiyle bir toz
bulutu göründü. Bizimkiler:
- O da ne? diyerek durakladlar.
- Bizi karlamak için alay düzmü olacaklar.
- Söylevler çekilecek, saygdeer efendim, söylevler! Yanta hazrlanmak kötü olmaz.
Bruno babann gözlerinde yalar parlad.
- Zavall topluluum, iyi insanlar, beni severler, korkunç severler. Bakalm söylevi kim verecek?
- Herhalde tatl sözlü Papaz Litkei. Öyle, öyle. Nah ite görüyorum da kendisini. Önden gelen odur. Köpeim
ben, o deilse.
Bay Gergely Doma'nn köpek olmasna gerek kalmad, çünkü o görünen gerçekten Papaz Litkei idi. Geni
kenarl apkas, koca gövdesi uzaktan tannyordu, ama yanndakiler onlar karlamaya gelen alay deil, Türk
askerleriydi. Balarnda da Allahn belas Ali Mirza Aa vard.
Aa bizimkilerin yanndan atn sürüp geçerken:
- Akamlar hayr, akamlar hayr, diye seslendi, bakyorum arkadalar, papaz alm gidiyorsunuz, biz de bizimkini
götürüyoruz.
Aa gülüyor, Kei Litkei ilenip duruyordu; Bruno Baba onun ardndan mendilini sallayarak:
- Seni de kurtarrz, olum, diye bard.
Gerçekten Kecskemet'e varnca ilk ii para toplamak oldu. Dul Bayan Pal Fabian, kambur Julianna Galgoczi
ve geçkin Klara Bulki yardmsever halk yeniden dolamaya baladlar.
- Zavall keiimizi hain pagan elinde süründürmeyelim. Hristiyanlk bize ne der?
Bu söz üzerine kesenin az açlmayan yerde Bayan Fabian unu da katar:
- Hele Nagykörös ne der bu ie? (6)
Artk buna Kecskemet ruhu tayan hiçbir kii dayanamayarak yirmilii çkardndan çok geçmeden Kei Litkei de
yurduna döndü.
bununla kalsayd zarar yoktu, fakat papaz alverii öyle bir görenee dönütü ki, çete balarndan biraz harçla
gereksinmesi olan, hemen:
- Bana bir Kecskemet papaz gerek! diye buyruk çkaryordu. (Para piyasasnda bunun tutar belliydi.)
Dinine bal kent halk bir zaman papazlar için kurtarmalk verdi durdu. Kentin böylece duyulmasna can sklan
Belediye Bakan Bay Janos Szücs sonunda u dinsizce sözlerle bunun önünü ald:
- Tanr kendi kullarna sahip olamadktan sonra biz mi sahip olacaz? Sonuçta onlar gözetleme görevi en bata
ona düer.
Birkaç kei baba çetecilerin elinde kalnca papazlarn piyasas hemen sfra dütü: Bunun üzerine aknc aalar da
derhal baka mal aramaya koyuldular. Onlarla baa çklacak gibi deildi.
Petrus-Paulus Yortusu'nda Szolnoklu Türkler bir baskn yaptlar ve kiliseden dalan kadnlarn arasndan
Belediye Bakan'nn genç karsyla Bayan Gergely Doma'y alp götürdüler.
O zaman kent yeniden ayakland. Kentdalar, bunun artk akas makas kalmad! Papazlar neyse ne, alveri
oluyordu, ellerinde kaldkça da onlara bir zararlar dokunmuyordu. Ama kadn ksm baka! Oca sönsün,
kadnlarla i biraz zor!
Janos Szücs'ün buna o kadar can skld ki, belediye Bakanlndan hemen çekildi ve kâgir evlerinden birini
satarak Gergely Doma ile birlikte karsnn ardna dütü. Bay Szücs sevgili yastk arkada için iki yüz altn verdi.
Gergely Doma'ya gelince, o, karsn brakrlarsa yirmi be altn, yok eer -kendisi baka bir kar alabilmek için- onu
temelli alkoyarlarsa yüz altn önerdi. Zülfikar Aa bir süre düündü, sonra neesi kaçarak:
- Götür o karn olacak yarat dostum, götür! dedi.
O srada Kecskemet halkn dehetli bir korku almt. Kuruczlar da bir baskn yapmlar ve kentin en
zenginlerinden Tamas Vegh'in Vicza adl gelinlik kzn bir düün evinden, Nagy olu Mihaly'la oynak bir
havada dans ederlerken, tam delikanly çlgnca evirip çevirdii, kendisi de belini büküp kalçasn rgalad bir
srada anszn kapya yüklenip klç akrtlaryla içeriye dalan Bay Csuda'nn süvarileri alp kaçmlard. Ulu Tanrm,
bu gidile halimiz nereye varacak? Akama sabaha artk herkesin rz ehli ayalini rahat döeinden çekip
götürecekler! Zaten Kalga Sultan da en güzelinden on karya aznn suyu aktn haber edip duruyor, Budinli
Türkler de her saatte basabilirler...
Gerçi daha o zamanlar Kecskemet kzlar üzerine söylenen o oynak "yiit olan burdan seçsin yavuklu" türküsü
duyulmazd ama, orann kzlar bu çada da pek dilber eylerdi, hatta bunu Körö delikanllar da yadsmazlard.
Böyle olunca herkesin telaa düüü hiç de alacak ey deildi. Durum imdi masallardaki, yedi bal ejderin
erdenleri srayla yuttuu, üstüne kara örtü gerilmi kenttekine dönmütü. Sra imdi hangi kznd, bundan sonra kim
geliyordu? Bu güvensizlik, herkese kaytan halkann kendi boynuna geçtii duygusunu veriyordu. Uzaktan
kalkan bir toz bulutu günde on kez yürekleri hoplatyor, Talfaja ormannn clz aaçlar geceleri uuldamaya
baladkça dörtnala yaklaan bir bölüün çkard sesler seziliyordu. "Eyvah, yine aknclar geliyor!" Genç kadnlar
akamlar küçük ellerini kaldrarak kentin koruyucu evliyas piskopos Aziz Nicolaus'a yakaryor, kent
mühüründe bir keçi kafasna sapl olarak tuttuu burmal sopasyla duran o bön bakl evliya belki bir ey yapar
umuduyla yalvaryorlard.
Bana öyle geliyor ki, bu yakarlarda belki de: "Tanrm, eer alnmza bunu yazdnsa, köpek kafal Tatarla Budinli
Türk geleceine Csuda'nn husarlarn yolla!" koulunu ileri sürüyorlard.
II
YEN BELEDYE BAKANI. YEN DURUMLAR.
Umutsuzluk arttkça artm, kent ileri kötületikçe kötülemiti. Panayrlar kaldraldan beri mahkemeler paydos
etmilerdi, çünkü imdi mahkemeye üye toplayacak yer yoktu, halbuki Kecskemet'te mahkeme devirme
yargçlardan, panayra gelen yabanclardan kurulurdu. (7) imdi de Janos Szücs belediye Bakanl asasn
braktktan sonra kimse onu eline almak istemiyordu. Deli otu yememilerdi ya! Tanr'nn günü, her birinde
olmayacak istekler bulunan ve hep: "yoksa zatn kaza vurdururum!" gibi (hani u kark zamanda yaparlar m
yaparlar da) gönülalc sözlerle biten dört be buyruk almak ho bir ey deil.
Halk sesini yükseltmeye balamt.
- Ya çkp gidelim buradan, ya burada ölelim, ama böyle yaayamayz.
- Bir ey yapmak gerek.
- Ne yapabiliriz? mparator bile hakkndan gelemedikten sonra Türkü biz ülkeden nasl sürüp çkarrz?
Üyeler Belediye Kona'nda böyle dertli dertli söyleirlerken salonun açk penceresinden anszn bir ses duyuldu:
- Efendiler, beni dinlerseniz Türkü ülkeden kovmak deil, buraya, Kecskemet'e getirmek gerek.
Üyeler hep birden balarn kaldrdlar.
- Kimdir o pervasz? Dardan laf atan kim?
- Terzi Lestyak'n olu!
Marton Zaladi:
- Ne cesaretle bizim lakrdmza karyor o, diye öfkeyle söylendi ve pencereyi kapamas için çavua iaret etti.
Gabor Porosznoki gizli bir güç tarafndan itilmi gibi yerinden sçrad.
- Bana kalrsa o delikanly kovmamal, buraya çarp ne demek istediini sormalyz.
Üyeler balarn salladlar, fakat en etkili meclis üyesine kar gelemediler, yalnzca Kristof Agoston kzgn kzgn
homurdand:
- Babas zaten delinin biri, olu da ona çekmi. Bir örenciden consilium mu (8) isteyeceiz? Öyle ya, onun böyle
eylere akl erer, bandan geçti çünkü.
Her eyi merak eden Ferencz Kriston:
- Ne geçti bandan diye sordu.
- Consilium abeundi (9), ha ha ha. Nagyvarad'tan kovuldu ya ite. Gelsin o consiliumdan bize de versin
bakalm. Zaten çok bir saygnlmz yok, varsn biraz daha azalsn.
Sonra babasnn, terzi Lestyak'n tahtas çatlak zrtapozun biri olduunu anlatt. Geçen gün Bruno Baba ya
lekesini çkarsn diye cüppesini ona yollam. Lekeyi çkarmasna çkarm ama makasla, lekeli yeri keserek.
Zavall Bruno Baba'ya iyi ki inme inmemi.
Belediye çavuu Gyuri Pintyö o srada Lestyak olan telala içeri soktu.
nce, uzun, yakkl, frça gibi sk ve sert saçl bir çocuktu bu.
- Olum, dedi ona güzellikle Porosznoki, demin pencereden kulama senin sesin çalnd, bir ey diyordun, imdi
çekinmeden anlat bakalm ne demek istediini.
Mihaly Lestyak armad, diyeceklerini apaçk, anlalrcasna ortaya döktü:
- Hamiyetli efendilerim, ne yalan söyleyeyim, benim düünceme göre u öz yurdumuzun bugünkü durumunda
ölü fermanlarn, yazl inancalarn çok deeri yoktur, bizim aramzda oturacak tek bir canl bey, hatta bir çavu
bunlardan yüz kat yararl olur, ufak tefek bir sürü belay bamzdan defeder. Özgür kentiz, efendiler, ama bu
özgürlüümüze zincirler vurulmutur. Yaayabilmemiz için bamza bir despote gerek.
Üyeler aknlk içinde, büyülenmi gibi birbirlerine baktlar. Çoktan beri böyle dokunakl scak sözler
duymamlar, bu salonda bu kadar güzel bir ses hiç çnlamamt. Sabah olal urada, ne yapacaklarn arm bir
durumda oturup dururken ite karanlkta sanki anszn bir k parlayvermiti.
- Yaa, diye bard Mate Puszta, duydunuz mu akllca lakrdy?
Ak saçl György Pato gösündeki gümü zinciri sallayarak:
- Doru söylüyor! dedi, samann içinden buday seçti çkard.
Gabor Porosznoki yerinden kalkp Mihaly Lestyak'n yanna gitti ve delikanlnn omzuna vurarak:
- Bundan böyle oy sahibisin, oul, dedi törenle. Bay Mihaly Lestyak, zatnn yeri aramzdadr, buyurun, öyle
oturun. (Yeil masann banda bir bo iskemle, Janos Szücs'ün iskemlesi duruyordu.)
O zaman herkeste bir cokunluk görüldü. Macarlar beklenmedik ilerden çabuk duygulanrlar; bu da o anlardan
biriydi. Kent ulular delikanlnn elini skmak için yerlerinden sçradlar. Kristof Agoston bile Ferencz
Kriston'un kulana eilerek barmak istercesine:
- Ah o keçi sakall babas olmasa! dedi.
Bay Kriston yüzünü ekitti:
- Brak Allahn seversen! Yahu, kentin armasnda da meleyen bir keçi var.
- yi, anladk ama bunun babas Kecskemet'e ayanda çarkla gelmi bir Slovak'tr.
- Ama çocukta hiç de belli deil.
(Sahiden, geçenlerde çkan bir tp dergisinde herkes okumutur: Beyaz bir insann yaras -hekim diliyle deri
bütünlüünün eksiklii- bir zencinin derisiyle yamannca o küçük kara deri parças gitgide aarrm; bunun gibi,
zencinin vücuduna yamanan beyaz deri de yava yava kararrm. Büyük Macar kentlerinde yüzyllardan beri bu
olay sürüp gelmektedir. Herhangi yabanc bir aile zamanla Macarlkla öyle bir kaynar ki, onun rengini bile
alr. te yal terzi Lestyak, rengi belirsiz saç, yuvarlak kafasyla Slovaklarn otyepkasna (10) benzedii halde
Mihaly kurnazlkla parlayan söbü yüzü, ela gözleri ve incecik byyla öyle bir Macar ki, srtnda tek gömlek
yerine akll uslu bir urba olsa hani kimse u duvarda betimleri asl eski üyelerden birinin torunu olmadn ileri
süremez.)
Meclise can gelmi, görümelere yeniden balanmt. Biraz sonra Kecskemet'in bugünkü siyasetine uygun olarak
ne pahasna olursa olsun kente Türk getirilmesine oy birliiyle karar verildi.
Derken onur yerinde oturan Porosznoki yeni bir konuya geçti.
- Daha Bakan seçimi var görüülecek, dedi. yi günlerde bu yer erdem sahibi kiiler için bir ödüldü, ama
bugün, Bakanlarn birçou yurt uruna kurban gitmi, birini Budin Sancak Paas kazklatm, öteki stanbul'un
Yedikulesi'nde üzücü bir tutsaklktan sonra ölmü, birini Kuruczlar süngüleriyle delik deik etmiler ve bir
dördüncüsünün de kars kaçrlmken, evet böyle bir günde Bakanlk asasn kabul etmek kahramanca bir
özveridir ve hiçbir kentdamz seçim yoluyla böyle bir ykma itivermeye hakkmz yoktur. Çünkü, sorarm size,
bugün halk oyunu kime verir? Çok deer verdii kiiye mi? Böyle bir günde kamu ilerinin bana güvenilen ve
sevilen kii yerine kimsenin sevmedii birinin geçmesi olas m, deil mi? Ben bunun olabileceini sanyorum,
sayn baylar. (Cokun onaylama sesleri.)
- Öyle, öyle! Çok doru!
- Baylar, Bakan'n üyeler içinden seçilmesi gerektiine göre bugünkü koullar içinde bir tek çkar yol kalyor ki,
o da içinizden birinin gönüllü olarak Bakanlk yerine geçmesidir.
Gözlerini merakla çevrede gezdirdi. çeriye bir kilise sessizlii çökmütü. Üyelerden kprdanan bile olmad.
- Kimse yok mu? diye sordu alnn krtrarak. Öyleyse üyelerden birinin tekin olmayan bir ii üzerine almas
gerektiinde geleneimizin gösterdii çareye bavurmamz gerek. Pintyö, getirin u kurun çekmeceyi!
Çavu yandaki hücreden, dört yannda çapraz konmu trpanlar üzerinde birer ölü kafas resmi bulunan,
kurundan, küçük bir çekmece getirdi.
- Bakn urada on iki tane zar var, dedi Porosznoki tok bir sesle ve zarlar, üzerinde güz güneinin içeriye
süzülen nn oynat yeil masann ortasna saçt. Bunlarn bir tanesi siyah, ötekiler hep beyaz! Siyah zar çeken
Bakan.
Porosznoki zarlar yeniden çekmeceye koydu.
Bay Kriston titrek sesiyle söze kart:
- Ama burada on bir üye var, zarn biri fazla.
- Bay Lestyak da çekecekse o baka.
Bay Zaladi:
- Oyu olduktan sonra çekmesi gerek, diye düüncesini belirtti. Hak hrkasnn astar görevdir.
Üyeler bir azdan:
- Çeksin, o da çeksin! dediler.
Mihaly Lestyak'n gözleri parlad, yüzünü bir alev sard, kendi kendine:
- Ah siyah çekebilsem diye düünüyordu.
çerde bu iler olurken Mihaly olay çavularn azndan darda kaynaan halkn arasna szmt; üyeler sabahtan beri
orada zihinleri durmu bir halde nasl oturuyorlard, Mihaly pencerenin altna nasl gelmi ve bo lakrd yn içine
akl kvlcmn nasl frlatm, bunun üzerine Gabor Porosznoki onu sokaktan çarp yeil masann bana nasl geçirmiti,
bunlar hep duyulmutu. Olacak ey mi bu yahu? Dorusu yamandr o Gabor Porosznoki, adamn gözünden anlar.
Ahali konan önünde çalkanp duruyordu. Ara sra kalabaln uultusu içinden "Yaasn Mihaly Lestyak! Lestyak'
görmek isteriz! Onu dinlemek isteriz!" gibi sesler yükseliyordu.
Fabian Teyze yayk çalkalyormu gibi, eliyle koluyla geni devinimler yaparak büyük bir kümeye dil
döküyordu:
- Ermi o, ermi, ayol! Tanr ona ne diyeceini, zavall kentimizi irret pagandan ne türlü kurtaracan düünde
bildirmi. Letasi hanm, karde, sen Tanr buldu buldu da onu mu buldu, diye soruyorsun ha? Tanrm yaradanm
yapaca ii hep sanat ustalarnn çocuklarna gördürür. Hristos efendimiz bir dülgerin olu deil miydi? Bu da bir
terzi ustasnn olu. Hah, ite geliyor, bak!
Matyas Lestyak yakndaki evceizlerin birinden telala frlayarak hzl admlarla sokaa dümütü. Yal adam, bir
elinde arnn öfkeli öfkeli sallyor, öbüründe teyelleri sarkan mavi çuhadan bir kürkü tutarak:
- Nerde o köpolu, tutup bir geberteyim onu! Madem geldi, onun yeri buras! diye söylene söylene gidiyordu.
- Mecliste, mecliste! diyenler oldu.
- Kim, Mihaly ha! Nasl gidermi o oraya? Benden mi kaçyor yoksa? Eh, ben de çkncaya kadar beklerim.
Göstereceim kerataya! Kemiklerini kracam teresin! Daha bir saat önce, kzdr diye ütüyü kendisine vermitim,
çünkü u elimdeki kürkü bugün götürüp Halas Belediye Bakan'na vermem gerek, adam bunu giyip de Nograd
ilindeki Pete l Kurulu'na gidecek. (11) Demin de: "Mihaly, getir artk u ütüyü!" diye mutfaa seslendim. Ne
Mihaly, ne ütü. Sen ol da bu ie patlama!
Abac ustas Balint Katona, Mihaly' arkaya ald.
- Öyle yetimi bir delikanly terzi çraklna, ütü kzdrmaya koamazsn gayr, aam.
Terzi ona çkrcasna, sertçe:
- Sen kendi iine bak komu, dedi. Keratann elinden baka bir i gelmezse ben ne yapaym? Zaten eninde
sonunda daraacn boylayacak o. i gücü kent ileriyle uramak. Dur ben sana gösteririm kent ileriyle uramasn.
Alimallah her yann göverteceim onun.
Balint Katona olann bugün konduu devleti anmsayarak:
- Bouna çeneni yorma! dedi.
- urackta yerin dibine geçeyim, ben de onu tokatlamazsam.
Abac ustas, daha yumuak gereçle i gören dükkân komusuna olunun Belediye Meclisine nasl alndn anlatmak
üzere idi ki, danma odasnn penceresi açlarak Bay Gabor Porosznoki'nin ba göründü.
Porosznoki havay sarsan gür sesiyle: "Kecskemet kentinin sayg deer ahalisi!" diye söze balaynca ses soluk
kesiliverdi.
- Göreneklerimize, yasalarmza uyularak bugün kentimiz belediye Bakanlna bir yl süreyle saadetli, hamiyetli
sayn Bay Mihaly Lestyak'n seçilmi olduunu meclis adna duyururum.
Skk kümeler arasnda slk gibi arma sesleri dolat. lk azdan belki de "Ha ha ha, Mihaly Lestyak m, he he he!"
diye alayc bir kahkaha çkmt. Evet, ilk çkan ses belki buydu, fakat bu ses yükselirken baka bir sese, belki de
alkanlkla savrulmu bir "yaa!" sesine çarparak biraz duraklam, kslm, biraz da "yaa" sesine dönmütü. Ondan
sonra artk yüzlerce ve yüzlerce ses hep yaaya, o gittikçe kabaran, bütün öteki sesleri boan ilk yaa sesine
katlarak geni dalgalar halinde havay doldurmutu... Oysa ilk "yaa" daha ksk ve ilk "he he he" daha gür
olsayd, o zaman "yaa" sesi ikiye bölünür ve imdi gökleri sarsan naralar cehennemin derinliinden yükselen
"ha ha ha, hi hi hi"lere dönerdi. Halkn sesi ne kadar gür çkarsa o kadar kolay, solukla üflenen bir tüy
hafifliiyle yükselir.
Cokun yaa seslerine halk sokaklardan sel gibi akmaya balad. Her yandan, kiminin elinde çengelli srklar, su
kovalar bulunan ve "yangn nerede?" yahut "ne var, ne olmu?" gibi sorularla telal insanlarn koutuu
görülüyordu.
Derken Belediye Kona'nn kaps açld ve aralarnda Mihaly Lestyak da bulunan üyeler ikier ikier çktlar.
Genç Lestyak sanki hiç de eskisi deildi; çalml ve arbal admlarla yürüyordu. Yüzü, gençlerde görülen bir
kzartyla parlyor, gözlerini, balarna devlet kuu konanlar gibi gülümseyerek halkn üzerinde dolatryordu. ki
yannda Roma konsüllerinin lictorlar gibi, ellerindeki denei havaya kaldrm birer çavu ona ayak uyduruyordu.
Kecskemet'te büyüklük simgesi buydu.
Fakat sayn Bakan'n böyle bir debdebeyegereksinimi de vard, çünkü gümü dümeli çepkenler içinde kaslan
güçlü meclis üyeleri arasnda srtndaki tek gömlei ve eski püskü yeleiyle yirmi iki yandaki delikanl biraz
garip görünüyordu. Belki de halk asl coturan bu garip görünümdü.
Yal Lestyak bir sararyor, bir kpkrmz kesiliyordu.
- Dü mü görüyorum hey ulu Tanrm? diyerek gözlerini outuruyor, belki de oraya akn eden yalar kurutuyordu.
Birden: "Tut, komu!" dedi.
Sahiden Balint Katona tutmasayd düecekti.
- Haydi Lestyak usta, kendine o kadar güveniyorsan Belediye Bakan'na bir dayak at da görelim.
Yal adam bir ey demedi, derman kesilen elindeki arn usulca yere dütü, gözlerini yumdu. Fakat gözleri kapal
olduu halde Bakan'n kendisine yaklatn duydu ve hemen kedi gibi üzerine sçrayarak elindeki ütüsüz, beyaz
teyelleri ve tebeir çizgileri görünen yeni kürkü onun srtna örtüverdi.
Ahali bunu da kendinden geçercesine cokun bir sevinçle karlad, yalnzca Balint Katona akacktan haykrd:
- Ak olsun Matyas aa, Halas Belediye Bakan Fülek'e giderken ne giyecek?
Yal terzi horozlanarak yantlad:
- Aam abayla gidiversin. o bana kürk diktirecek kadar adam m olmu ki?
Bunun üzerine dövüken bir boa gibi insan ynlar arasndan kendisine yol açarak doru eve, önündeki küçük
bahçede dallarndan kiremit krmzs yemilerini sarktan koca armut aacnn bulunduu evceizine seirtti; aacn,
altna dayaklar vurulmu yüklü, iri dallar yola sarkmaktayd.
Bir tiyin hz ve ustalyla aacn ta tepesine trmanarak üst dallar çlgnca silkmeye balad; her zaman üzerine
titredii mis kokulu canm armutlar sapr sapr halkn üstüne yayordu, çocuklar, kadnlar, krala taç giydirilirken
saray haznedarnn saçt altnlar kapanlar gibi itie kaka armutlarn üzerine atldlar. Yuvarlanan armutlardan
almak için koskoca adamlarn da eildikleri görülüyordu. Yal adam ksk sesiyle:
- Yeyin, helal olsun! diye baryor ve yal aac var gücüyle, üzerindeki armutlarn hepsi dökülünceye kadar
sarsyor, durmadan sarsyordu.
...Yal Lestyak olunun seçimini böyle kutlad.
III
GARP HAZIRLIKLAR.
KRSTOF AGOSTON'UN ELÇL.
Bakan seçiminin sarholuu geçmiti. Ertesi, daha ertesi gün halk kendine gelmi: "Ne çlgnlkm meer yaptmz.
Baya soytarlkm" diye söyleniyordu. Bazlar:
- Kenti maskara ettiler!
- Kendilerini kn rahata vermek için üyelerin çevirdikleri dolap bu, diyorlard.
urada burada öç alma hrs patlak vermi, kskançlk duygular aça vurulmutu; tek tük kaçrlan sözlerde hep
honutsuzluk seziliyordu. Ama komu bölgelerde egemen olanlar Bakan tanmakta gecikmediler. Zülfikar Aa,
"El-mahrusa Szolnok kalesinden" yazd tatl dilli mektubunda ona, elinde bulunan iki keiin kurtarmaln
yollarsa Bakanlk görevine hayrl bir ile balam olacan bildirmiti. Bay Csuda güzellikle dört araba ekmek
istiyordu. Yalnzca Budin Kaymakam'nn adam, vergi ilerini düzenlemek için Kecskemet'e gelen Halil
Efendi, kendisiyle görümek için karsna sakalsz bir yeni yetime çkarlmasna surat etmiti. Bunun üzerine
Bakan hemen yüz geri ederek kapy çarpm, birkaç dakika sonra bu kapdan, elinde iple bir yal teke çekerek
çavu Pintyö girmiti.
- Bu aklsz hayvancazla burada iin ne bre imansz köpek?
- Bakan efendimin verdii buyruk üzerine getirdim ben onu. Bunun sakal olduundan zatn bununla
görüecekmi.
Gediine konan bu ta Kecskemet halknn houna gitti ve terazinin kefesi Mihaly'den yana eildi.
- Adam olacak adam! Kimseye alt olmuyor. Efendinin aznn payn verivermi. Böyle Bakan da gelmemiti!
Ondan sonra artk, bakalm ne olacak, diye Lestyak'n yapp ettiklerini hiç gözden kaçrmaz olmulard. Ama
alemin azna da her gün yeni bir sermaye çkyordu.
Ortada dönen laflara baklrsa Belediye Bakan ince i bilir Janos Balogh ile Brasso'dan buralara dümü ünlü
kuyumcu Venczel Walter ustay yanna çartarak onlara halkal bir krbaçla telkari bir nacak smarlamt; krbacn
sap yakut, zümrüt ve daha baka yanar döner cevahirle kakmal altndan, nacan da sap altndan, az gümüten
olacakt. Geceyi gündüze katmalar buyurulmutu. Bu iki süslü alet dünyann parasna mal olacakt.
(Acaba kentin böyle eylere paras var m?)
Ertesi pazar Bakanla üyelerden ikisi dükkânlar srayla dolaarak ulusal renkli ne kadar kurdele varsa hepsini
satn aldlar, sonra Belediye'nin dört atlsyla Szikra'ya açldlar.
Szikra bir kum deryas, Kecskemet'in Sahrasdr. O çadan beri aaç yetitirici torunlar o vakit daha babo olan,
durmadan kaynaarak yer deitiren, koan ve sonu gelmeyen dalgalar halinde ilerleyen bu kumu durdurdular.
Oysa o zaman uçsuz bucaksz bir genilikte ne su, ne bitki. Güne parltl n o köpüren, göz kamatrc bir hzla
dalgalanan kum ynlarnn milyarlarca zerresine saçarken sanki binlerce gizli süpürge durmadan çalyormu,
yahut da üzerlerinde yalnzca günein oynayor, sçryormu gibi görünür. Hayvann, canl yaratn izi bile yok. Bu
toprak ufack bir köstebek bile dourmaz, çünkü bu toprak gelip geçicidir. Topran bile barnamad bu yer
kimseye yurt olmaz. Köstebek bile deliini brakp oray yine aramay sever. Bugün urada iaret koyduu bir kum
ynn ertesi gün bulmak kimin haddi? Kum tepecikleri telal yolcular gibi durmadan ilerlerler, dalr, koar ve
yeniden toparlanrlar...
Burada derin bir ölüm sessizlii var. Yalnzca bazen, sklmadan buralara urayan bir çatal kanatl krlangcn
havada kanadn aklatt duyulur. Uzaktan, çok uzaktan bir yaban ördei çiftinin sesi gelir. Oralarda bir sazlk
olmal. Derken gür ve çirkin sesiyle balaban kuu haykrr.
Güne, doarken bir kum tepesinin içinden yükselir, akam batarken de yine bir kum tepesinin içine kayar.
Günein kendi de, esmer boza çalan tek renkli dünyann üzerinde, yükseklerden çevreye altn tozu serpen bir
kum tepesi gibi görünür.
Bu geni kumsalda ancak çok, pek çok gidildikten sonra dudaklardan: Ot, ot! diye içten gelen bir sevinç
haykr duyulur. Artk su da uzak deildir. Bodur söütler arasnda nazl kvrmlarla akan Tisza, (12) bizim tatl sulu
rmamz görünür. Sol kolda küçük bir kulübe, kr muhtarnn evi aarmaktadr ve onun ardnda hrtl sazlklaryla
yemyeil çayrlar uzanr. Ötede bir siyeç, onun karsnda kararm bir çit, hergelelerin, lglarn sndklar üstü açk bir
barnak.
Kr yaam genç Bakan'n houna gidiyor, her eye ayr ayr, dikkatle bakyordu. Raslad sr ve at çobanlarna
uyarlarda bulunuyordu: Tam dört hafta sonra, sabah erkenden Belediye Kona'nn önünde yüz ba koca
boynuzlu öküzle lgdan seçme en güzel elli acar tay bulunmalyd; taylarn yeleleri ulusal renkli eritlerle
örülecek, öküzlerin boynuzlarndan da yine o renkte kurdeleler sarkacakt.
Tabii bu tembihler de gizli kalmam, aalar kente döner dönmez çevrede duyulmutu; o zamanlar Kecskemet'te
gündelik gazeteler olsayd yaz ileri müdürü bu haberi kesinlikle basütunda "siyah" harflerle haberler arasna
sktrrd. Fakat o çalarda halk henüz yalnzca arap sürahilerinin banda düünce yürütüyordu.
- Altn sapl krbaç, altn nacak, ulusal kurdeleli öküzler, taylar! Yoksa kraln olu bizim soylu kentimize
baçoban m duracak?
Fakat ertesi sabah Gyurka Pintyö boynunda davulla sokak sokak dolaarak davudi sesiyle:
- Drum! Drum! Ey ahali, duyun, iitin... diye haberi yaymaya balaynca halktaki aknlk daha da artt.
Davulcu Gyurka bu balangçtan sonra, her zaman bir duraklar, algam biçimindeki ban küskün bir kaz gibi ve
esiz bir ustalkla yana sarktarak gocuunun iç cebindeki yass matarann emziine azn dayard. Yine öyle yapt ve
uzunca bir yudum çekerek grtlan slattktan sonra gürleyerek sürdürdü:
- Türk padiahnn kars olmak isteyen varsa pazar gününe kadar sayn Bakan efendimizin katna çksn!
Bunu duyan Kecskemet halk arasnda doallkla hayli kaynama oldu.
- Çldrd m bu Bakan, ne oldu?
Çoklar da:
- Toy çocuk o daha! dediler. in içyüzünü bilenler üpheli üpheli gülümsüyor, balarn sallayarak: "Bir ey
çkmaz bundan!" diyorlard.
Ama ona inananlar bu habere ayor, bir yandan da Türk padiah Kecskemet'ten evlenmek istiyormu, diye bu
iltifata seviniyorlard. evketli Sultan dorusu zevk sahibi imi. (Al bakalm Negykörös, daha diyecein var m?)
Yetimi kzlarla dul gelinler korka korka aralarnda bu haberin lafn ettiler, tam be gün çeme balarnda, kendir
havuzunun yannda ve daha nerede toplanrlarsa, açk saçk sözlerle gülüerek, elenerek bunun dedikodusunu
yaptlar.
Kent ilerigelenlerinin plan sümüklü böcek gibi gittikçe boynuzlarn dar uzatyordu. Padiah IV. Mehmet'in
Budin'e gelecei haberi alnmt; sada solda yüz öküzle elli tay, altn krbac ve altn naca ona götürecekleri,
üyelerin ayrca gönüllü yazlacak eksiklilerden en güzel dördünü seçerek kendisine armaan edecekleri
söyleniyordu.
Pal nokai'nin güzel kars reçel kaynatrken kikir kikir gülerek:
- Yalnzca dört tane mi? Zavall Türk padiah! diyordu.
Mate Toth ona anlatyordu:
- Borcsa kardeim, onun saraynda daha üç yüz altm alt kars var, buna ne dersin?
Keten saçl, ku beyinli Bayan György Ugi de lafa kart:
- Her sabah onlar dövmekle nasl baa çkar ki, Mate aa?
- Sen ne aklsz eysin, yavrum, Ugi aann dövdüü gibi o karlarn dövmez ki! Onlar görmez bile. Üç yüz altm alt
kars oluu da her gününe bir tane düsün diye, anladn m?
(Toth emmi anlaml anlaml dilini aklatt.)
Kadnlar arasnda sivri aklllyla tannan Kata Agoston bir sürü padiah kars arasnda en karayazlsn ossaat
kefetmiti:
- Ya ubat ay yirmi sekiz çeken ylda sras ayn yirmi dokuzuna düen zavall ne yapar?
Dorusu buna Mate Toth da bir ey diyemedi. "Türklerin takvimi baka türlüdür" gibi bir ey kekeledi, ama bu
söz oradaki kadnlarn o üç yüz altm altnc karya duyduklar acmayla gözlerinden ya gelmesini önleyemedi.
(Zavall karayazl yaratk!) Derken, bakalm gönüllü yazlmaya kimin yüzü tutacak merak bütün duygular
bastrd. Keckskemet bahçelerinde yetien en güzel dört gülün kimler olduu bir anlalsayd artk! Acaba belediye
kimleri seçecekti?
Bu çekici düünce, biliyorum, kendini beenmi gönüllerden birçounu ta içinden gcklyordu. Fakat ah u ayp
denen ey olmasa!
Çok geçmeden Bakan'n surat da aslmt. Pazar gününe kadar aa tek bir balkçaz taklmad.
Yalnzca Fabian teyze kalarn rastklam, kolal eteini hrdata hrdata Bakan'a varm ve fettanca göz krparak
sormutu:
- Bilin bakalm, neye geldim size?
- Vergi vermeye gelmi olacaksnz.
Bayan Fabian kys oyal örtüsünü Lestyak'a doru savurarak:
- Hadi canm sizde, dedi.
- Belki de birinden yaknmaya geldiniz.
- Hayr!
- Öyleyse papazlar için para topluyorsunuz, dedi Bakan ineli bir sesle.
Fabian teyze neesi kaçarak ban edi ve ölgün bir edayla:
- Siz bilemezseniz benim söylemem bouna! diye inledi.
- Ne, yoksa yazlmaya m geldiniz?
Bayan Fabian utana skla yant verdi:
- Ne yapaym, dulum!
- Hm. Bu da bir neden, öyle ya.
- Kent uruna yapyorum, dedi kadn kulaklarna kadar kzararak.
Bakan yar kzgn, yar gülerek homurdand:
- yi ama, Bruno Baba ile Kei Litkei buna ne derler, onlar sizi nerdeyse bir azize yapmlard.
- Günaha girersem âyin yaptrrm. Ruhum her zaman kilisenindir, kentim için yalnzca vücudumu feda
edeceim.
- Âlâ, âlâ, ben adnz yazarm.
Bundan baka Czegled Soka'ndan Panna Nagy, Kemenes'in dul kars ve Maria Ban gibi birkaç suratsz daha
bavurdu. Böylelerinden bazlarn Bakan: "Ykl uradan kazk kar, yüzünü eytanlar görsün!" diye odasndan
kovup çkarmt.
Bakan çopur yüzlü bir kza da öfkelenerek:
- Evinde bir aynan yok mu senin? diye sordu.
- Yok, bay Bakan.
- Öyleyse yavrum, sen git bir yerde bir kova su bul, onun içinde kendine bir bak, azck insafn varsa sonra
yine gel.
Bütün bu dedikodular iyi haber alan çevrelerde bir ho karland. Pazartesi günü Belediye Meclisi topland
vakit üyeler kendileri de dayanamayarak bu baarsz giriimi kötülemekten çekinmediler.
- E, kafese giren oldu mu?
Lestyak tersçe yant verdi:
- Biri de ie yaramaz.
Bay Gabor Porosznoki keyifli keyifli öksürdü.
- Hesabmz yanl çkt. Padiah için Kecskemet'te dört sütnine bulmak, dört odalk bulmaktan daha kolay.
Bakan kesin olarak:
- Ben o dört odal da bulacam, dedi.
Kafasna koyduu bir eyi yerine getirmekte inat ettii, sözünün eri olduu anlalyordu. Biraz sonra:
- Oraya çiçeksiz gidilmez, diyerek Budin Paas'nn gizli mektubunu meclis üyelerinin önüne sürdü. Paa bu
mektubunda onun, evketli Sultana ne gibi armaanlar götürmenin yakk alaca sorusuna kar Doululara özgü
üstü kapallkla: "Ona at, silah, kzartma ve çiçek götürün!" diye yazyordu.
Çiçeksiz olmazd vesselam.
imdiye kadar ie yarayacak kimsenin gelmeyiine almazd, çünkü hiçbir tuzak kurulmamt. Türk Sultan olmakla
i bitmez ki! Türk Sultanna baylan kim? Bari yakkl, zengin, boz cepkeni vücuduna uygun, çizmeleri sert
konçlu Tisza boyu deirmenci uaklarndan biri olsa ve kendine nikâhl bir e arasa, neyse. Ama Türk Sultan!
Türk Sultan deyince bizim bu taraf dieletilerinin aklna paalar paas gelir, paa üzerine bildii de:
Türk paas paas, göbeiyle yaas! tekerlemesiydi.
Beyaz at klndan örme halkann arasna kzl buday taneleri konmazsa serçe kuu tuzaa düer mi? Bir yavru sçan
bile kapanda aaran domuz yana imrenir de öyle yakalanr.
Keckskemet kzlarna da bir tuzak ister.
Ama nasl bir tuzak? Hey Tanrm, urbadan iyi tuzak m olur? nciler, kurdeleler, tenteneler... Bunlar da bir Üç
Azizlik'tir, ama cehennem Üç Azizlii! blis'ten tutun da bütün eytanlar bu üç eyin içinde zplarlar. Bunlardan
biri kadna "bana bak, bana!" diye seslenir, öteki onu "ne olur, beni tak!" diye kandrmaya çalr, üçüncüsü
kulana "benim için günaha gir!" diye fsldar.
Mihaly Lestyak kentin bu ilerden anlayan kadnlarn çararak Türk tüccarlarnda bulabilecekleri en güzel
ipeklileri, altn, gümü srmalarla ilenmi kumalar, en ince, çeitli tenteneleri, yakutlu yüzükleri, göz kamatrc, ar
pahal küpeleri toplayp getirmeleri için kimini Szeged'e, kimini Budin'e yollad: "Hanm abla, sakn bilezikleri
de unutmayn, alacanz eya görülmemi, duyulmam güzellikte eyler olsun, ona göre seçin. Sanki dört bey kzn
düüne hazrlyormuunuz da onlara gerekiyormu gibi düünün, aklnz ona göre ayarlayn..." demeyi de unutmad.
Ötede yal Lestyak da bo durmuyordu; olunun buyruu üzerine bir köylü arabasna atlad gibi, ilerini yapt
çevredeki büyük beylerin, Vaylarn, Faylarn, Bariuslarn (çünkü yal adam uzak illere ün salm yaman bir
terziydi) çiftliklerine urayarak bu kent iine yardm etmeleri için (öyle ya, hepsinin Keckskemet snrlar içinde
çiftlikleri vard) dikiçi kadnlar imeceye çard.
Nereye vardysa bey hanmlar, "kentin koruyucular" ona güler yüz gösterdiler ve Matyas usta kente bir araba
yükü dikiçi kzla döndü.
Arkasndan koca koca sandklar içinde, satn alnan güzelim mallar da geliverince Matyas Lestyak'n
yönetiminde geceli gündüzlü duraksz bir çalmadr balad. Makaslar krdyor, yüksükler tkrdyor, ineler parl parl
yanyor, parça halindeki yn yn kadifeler, ipekliler yava yava birer biçim alyordu. te bir etek, u bir fistan, bu
da bir yelek! (Aman ne göz alc eyler!) u beyaz tentene omuza konunca ne de ho duracak. Ya u bin bir pulla
ilenmi ipekli maskarala bakn! Bu da gelin bal imi. Çünkü dört canl çiçekten ikisi kz, ikisi gelin.
Keckskemet'in bütün kz ve kadnlar gündüzleri hep bu masallardaki giyimleri andran süslü urbalarn lakrdsn
ediyor, geceleri dülerinde hep bunlar görüyorlard.
Saygdeer pir Bruno Baba ile Kei Litkei münasebetsizce ie karmasalard her ey yoluna girmi saylrd.
Kecskemet'te, tek bir çavu bile olsa, bir Türk orununun bulunmas, hele bunun kent tarafndan çarlmak istenii
papazlarn hiç houna gitmiyordu.
- Yehova'nn kulu Tanr'ya yaranmaya uramasn, çünkü iki yüzlü kulu Tanr'nn biri iter, öteki de elinden
tutmaz, iki arada kalr. Keckskemet'in Tanr korkusu bilir ahalisi, gözünüzü dört açn!...
Papazlar böyle demekle kalmyor, salt Türklerle, erdenlerimizi sürükleyip götüren, bizi günaha sokan
Türklerle ho geçinmek için aziz Piskopos Nicolaus'un kentini onlara peke çeken yeni Bakan'a atp tutuyorlar,
verdikleri kkrtc vaazlarda onu yerin dibine sokup çkaryorlard.
Macarn yürei kav gibidir, ufack bir kvlcmdan ate alr. Halkn öfkesi arttkça artyordu. Ertesi pazar kiliseden
çkarak Belediye Kona'nn önünde küme küme toplaan telal insanlar gözda veren yumruklarn skarak:
- Kahrolsun Bakan! Kahrolsun üyeler! diye barmaya baladlar.
Sesleri en gür çkanlar Katoliklerdi. Çiftçi atalar yüz yl önce Çek ülkesinden buralara gelmi olan Lutercilerle
o sralarda Temetö Soka'nda ayr bir topluluk halinde oturan Tolna'dan gelme Kalvinciler Erdel'in Protestan
beyleriyle ahbaplk eden perçemlilerden belki de holanyorlard. Özetle, protestanlara Türkün kavuu da
Papa'nn tac kadar acayip görünürdü.
Porosznoki ile Agoston büyük bir tela içinde Bakan'n katna vardlar.
- Yandk, yandk! Ahali aada birbirine giriyor, duymuyor musunuz? Bakan istifini bozmadan yant verdi:
- Duyuyorum.
- Ne yapacaz? Tasarmzdan vazgeçsek mi?
Mihaly alayl bir bakla onlar süzdü.
- Pir bize kar döneli durum daha kötületi mi? Ne dersiniz? Çünkü sorun burada.
- Hayr, dedi Porosznoki, daha kötülemesine kötülemedi, ama ne olur ne olmaz diye düünmek gerek. Halk
arasnda sözleri geçen bu papazlar iki haftaya varmaz, ahaliyi kazma kürek üzerimize yürütürler.
- Kecskemet'in yazgsn biz mi tutacaz elimizde, yoksa sözü ayaa m düüreceiz? burada. Bence bizim
elimizde tutmamz gerek. Demek ki biz neye karar verirsek öyle olacaktr.
Genç Bakan bu sözleri o kadar sert ve kesin söylemiti ki, demir gibi salam bir özyaps olan Porosznoki'nin
bile houna gitti, yalnzca Agoston biraz inelemeye yeltendi.
- Bay Bakan, dikkafallk her vakit akll ii deildir. bir kez bu duruma gelmi, bamz büsbütün derde girmeden
ne yapacaksak yapmalyz.
- Elbet yapacaz. Zatn yarm saate kadar yola çkacak.
- Ben ha?
- Önemli bir i için gizlice bir elçilie gideceksiniz.
- Nereye?
- Sayn arkadalar, oturun. Fakat azlara kilit, buradan tek bir söz çktn istemem. Laf tayan mahkemeye
sürüklerim.
Hastaca Zaladi:
- Tpk bir diktatör gibi konuuyor, diye mrldand.
Bu srada öteki üyeler, yüzleri dehet içinde, bet beniz soluk içeri girmilerdi. Bazlarnn gözleri korkudan
gerilmiti.
- Ne diyor, ne diyor? Biz de duyalm!
Bay Agoston Kuruczlar, bata Istvan Csuda'y aramaya çkyormu.
- u haydudu mu? Ah bir elime geçse, ben ona yapacam bilirim.
- Merak etmeyin, dedi Bakan, ona bir zarar dokunmaz.Onunla güzellikle konumaya gidiyor. Pirle Litkei
Baba'y bir daha, fakat vakit geçirmeden kaçrmak için ne istediini soracak ona. Pazarlk edecek. imdilik bu
herifler bize gerekmiyor.
Ask suratl kent ulularnn yüzleri güldü; hepsinin rengi yerine gelmiti. Bay Porosznoki sevincinden eliyle
alnna vurdu:
- Dorusu bunu ben akl edemezdim.Çok iyi, çok uygun.Zatn anadan doma bir diplomatm meer.
- Çaresizlik en iyi, bazan deneyimden daha iyi akl hocasdr. Papazlara kar elimizde güç yok, onlar ne hapse
tkabiliriz, ne de vaazlarnn önüne geçebiliriz. Elimizde tek bir çare var, o da stvan Csuda.
Dar çkmak üzere olan Bay Agoston sordu:
- Ona ne kadar önerebilirim?
- Herhalde ucuza yapar. u sralarda hiç ii yok, hem zaten o bu iin ustasdr. stediinin yarsn verebilirsiniz.
Agoston'nu doru ksra yarm saat sonra Czegled yolunu tozutuyordu. Üçüncü günün akam Csudagil dindar
papazlar elleri kollar bal, yine o yoldan götürdüler...
Bay Kristof Agoston'un gizli elçilii böyle baarl olmu ve kendisi de bunu ölünceye kadar gittikçe daha
hararetle, daha renkli ve romantik bir biçimde anlata anlata bitirememiti. Hele kocalk günlerinde: "Nerde o
benim, hametli Thököly'nin saraynda tam yetkili elçilik ettiim günler!" diye kurula kurula övünmesi
görülecek eydi.
IV
DÖRT MUHABBET ÇÇEYLE YOLA ÇIKI.
Papazlar kaçrlm, Kecskemet halk yatm, armaanlarla Budin'e Türk padiahnn katna gidilecek büyük gün
yaklamt.
Urbalarn dikilmesi bittiinden herkesin görmesi için üç günlüüne Belediye Kona'na kondu. Gelen gidenin
hesab yoktu; oras düün evine dönmütü.
Göz alc süslü urbalarn serildii büyük masay çavu Pintyö gözetliyordu. Yal Gyurka orada bir cehennem
zebanisi gibi duruyordu; yalnzca elinde alevden satr yerine bir fndk sopas tutmaktayd.
Sergideki cici bici o kadar güzel görünüyordu ki, Pintyö'nün bile gözleri dalyordu. Kendi kendine:
- Suratsz karlar böyle çaptlara güvenirler, diyor, gözüne ho görünen dilberleriyse:
- u öteki odaya gir de bir kez giyin, ekerim, bakalm nasl yakacak? diye hevese getiriyordu; bu i ona
verilmiti.
Böyle bir öneriye dayanlr m? Kadnlardan yürei çarpmayan, baklarn orada unutmayan yoktu. Binbir gece
masallarnn parltlar bile bunun yannda hiç kalrd.
Gelen kzlardan kaç, bir ceylan gibi korkak admlarla, baygn gözlerini eyann üzerinde gezdirerek dolarken
baklar birdenbire geriliyor, alev alev parlyor, elleri ayaklar titremeye, akaklar çarpmaya balyordu. O zaman
çavu ona: "Giy de bak, kzm!" diye sesleniyordu. Hangi kz buna kar koyabilir? Öleceini bilse giyinip
bakyordu.
Bir kez de gönlünü bunlara kaptrann vay haline! Dikiçi kzlardan ikisi hemen saçlarna renk renk kurdeleler
örüyor, belini skp inceltiyorlar, sonra o zarif yelekle üzerine gümü ayçeler ilenmi vine rengi fistan
giydirerek ayaklarna krmz çizmeleri çekiyorlar, hele bir de gerdanna prl prl mücevherleri taktlar m: "Haydi
yavrum, bir de imdi gör kendini!" diyorlard.
O zaman karsna ayna geliyor, kz onun içinde masallardaki perilerden birini görünce sevinç çl koparmaktan
kendini alamyordu.
Sonra da öyle gösü çarpa çarpa, heyecandan soluyarak, gururun verdii hrsla doya doya kendini
seyredemeden zebani önüne dikiliyordu.
- Haydi yeter artk, çkar bakalm onlar... yahut istersen her zaman böyle urbalar içinde gezebilirsin.
Buna kar: "aarm aklnza!" deyivererek güzelim delmenin kopçalarn çözüvermeye, büyülü etein kemerini
gevetivermeye, o biçimli krmz çizmeleri, o prl prl mücevherleri çkarp atarak yine eski püskü bezlerin içine
girmeye kimin gönlü raz olur?
Hepsi de giyinip bakmak istiyor, hiçbiri isteyerek çkarmyordu.
Yal bal kadnlarn bile kskançlktan karnlarna arlar girmiti. Yara onlar da katlmak istiyorlard, oysa Szeged'de
olsa bunlar kesinlikle atee atarlard. (13)
Karlarla baa çkamadndan bu ie bir snr çizmek gerekmiti. Bundan böyle yalnzca güzeller, öksüzler ve
yoksullar, el yüzüne çkabilecek olanlar giysileri deneyebileceklerdi.
Pintyö aann rütbesi artmt; güzel seçmek ona kalmt. Paris'in (14) bir tane altn elmas vard, onun bir sepet! Yal
çavua yaranmak için neler yapmyorlard! Göz süzüp gülümsemeler, domuz butlar, çörekler, uradan buradan
bir binlik arap geldii de oluyordu. Özetle Pintyö hatr saylr bir adam olmutu. Bunun önemi asl on, yirmi yl
sonra anlalmt. O vaktin kadnlar birbirine: "Ben kaya yarndan çkmadm ya, Lestyak'n urbalarn ben de
giymitim!" diye övünürlerdi. Bu lakrd baya bir atasözü olmutu.
Hele o günlerde, daha sca scana bunun ne büyük önemi olduunu varn siz düünün! Urbalar kimi giymi, kimi
giyememiti, yani kiminin güzellii resmen kabul edilmi, kimi çürüe çkarlmt. Bu yüzden dökülen ac göz yann
haddi hesab yoktu.
Hani bir yolsuzluk yapt, rüvet ald diye yal çavuun günahn almak da istemem (aradan iki yüz yl geçtikten
sonra bunun kantlanmas zordur), ama çingene kzna kar iledii gibi baz insafszlklar yapt söz götürmez.
Çaptlar içinde, yalnayak, saçlar darmadan gelen bu kara kzcaz iri gözlerini o paha biçilmez süslü eya
üzerinde gezdirirken az açk kalm, parlak dou incilerini andran bembeyaz dileri görünmütü. (O koca bunak
bunun farkna bile varmamt ya!)
Narin fakat dinç yapsyla bu kz henüz bir çocuktu. Uzun zaman azn ayrarak, duraklaya duraklaya masann
çevresinde dolatktan sonra dayanamayarak çavua sordu:
- Bunlar ben de giyebilir miyim?
Gyuri day önce iri iri soludu, sonra ona tersçe bir çkt:
- Kel ban imir tarak nesine? Cehennem ol!
Kzcaz öyle bozuldu, öyle utand ki, bana kaynar sular dökülmüe döndü. Oradaki süslü süslü eyler bu yaban
kedisini bile büyülemiti. Ban çevirdi, gözleri dolu dolu oldu ve yalarn elinin tersiyle sildi.
Bereket versin -yahut aksi gibi- Belediye Bakan da oralardayd ve onun üzüntüsünü sezmiti. Eliyle kzn
omzuna dokununca zavall titredi:
- Seç u urbalardan da bir giyin bakalm.
Kz inanamayarak onun yüzüne bakt, sonra:
- u brakmyor, diye dirseiyle Pintyö'yü gösterdi.
- Ya ben, yani Belediye Bakan, izin verirsem.
Kz slak gözleriyle ona bakt:
- Buraya sen mi karyorsun? Sahi mi?
- Pintyö, dedi Bakan gülerek, u kzn ardndan en güzel urbalar götür, bakalm bir eye benzeyecek mi?
Bir çeyrek saat sonra onu görmeliydi! Ykanm, süslenmi olarak giyinme odasndan çknca salonda birden bir
hayranlk uultusu yükseldi.
Bu bir hayal oyunu muydu, yoksa canl bir gerçek mi? Çünkü gözler kamatrc güzellikte bir kral kzyd bu!
Kiraz rengi ipek delme altnda sanki bir peri endam gizleniyor, bacaklarna dolanan eteklik dalga dalga
topuklarna kadar iniyordu. Dudann rengi gerdanndaki yakutun kzlln gölgede brakyor, kurum gibi kara saçlar
büklüm büküm örgüsüyle boyunca uzanyordu.
Belediye Bakan hayranlkla sordu:
- Kimin kzsn sen?
- "Yiit balkç"da çalan yal mzkac Bürü'nün. ("Yiit Balkç" Tisza boyu tanyalar (15) arasnda ünlü bir kr
meyhanesiydi.)
- Adn ne?
- Czinna.
- Bizimle Budin'e gelir misin?
Kz kaytszca omuz silkti.
- Gelirsen o urba senin olur.
- Gelirim.
Demetin en güzel çiçei böylece ele geçmiti. Ötekileri bulmak zor deildi; yalnzca kz sürüsünün içinden
bunun yanna daha üç en güzelini seçmek gerekiyordu. Keten saçl, meneke gözlü, ince belli Maria Bari, uzun
boylu, sülün yapl Magdolna Katona, sonra açm hatmi gülü gibi yanaklarndan kan damlayan, dolgun göüslü
Agnes Pal ne güne duruyorlard? Sultan bunlardan daha dilberini öpmemi ve Firdevsi bunlardan daha
güzellerini akmamtr...
Artk yola çklabilirdi.
Pazar sabah, her birinin boynunda demirden birer zarif çanla boynuzlar kurdeleli yüz öküz, yelelerine küçük
gümü çngraklar takl, lgdan seçilmi, ceylan gibi elli tay da gelmiti. Arabalardan ikisine kzlar bindiler; bu
kzlardan ikisi giyinilerine göre sözde gelin, hem de en cilvelisinden yeni gelinlerdi. Arkalarndan üye
efendiler, gümü kordonlu, açk mavi pelerinler içinde yayl arabalarna trmandlar. Öndeki arabaya, yanna
Ferencz Kristof'u, karsna da Jozsef nokai'yi oturtarak Bakan bindi. Bunlardan biri öküzler, öteki taylar
üzerine memur edilmiti. kinci arabada oturan eski elçi Bay Agoston imdi çiçekçi olmutu. Siyaset böyledir
ite! Gabor Porosznoki prl prl bir ipek klf içinde silahlar götürüyordu. Belediye üyelerinin altncs olan ufak
tefek, kambur György mecs pek gösterisiz bir adamd ama, Türkçeyle Tatarcay iyi konutuundan onu da
"yalayc" olarak götürüyorlard.
Derken alana birikmi halkn "yaa" naralar yükseliyor, kent kadnlar onlarn ardndan sallamak için örtülerini
tez balarndan alyorlar, arabaclar atlarn sürüyor, çobanlar krbaçlarn aklatyorlar ve alay öküzlerin çan, taylarn
çngrak sesleri arasnda, mzkayla yola düzülüyor...
Yolculuk o kadar tekdüze ki, yazmaya bile demez. Macar Ovas'nda köyler, kentler ve dolaylar hep bir
örnektir. Yalnzca gök kubbenin snrlad lgml düzlük, baygn güz güneinin vurmasyla eflatun yansmalar yapan
boz renkli silik toprak her yanda birdir. Ayn toptan bir arn basma ötekine nasl benzerse burada da köy
dolaylar hep öyle, birbirinin ayndr. urada burada tek bana aaçsz bir küçük tanya, bir beyaz ev, bir kuyu
sereni göze çarpar. Köylerin kysnda gergin kanatlarn açm duran yel deirmenleri yolcuya ilerdeki köydenmi
gibi uzak gözükürler.
Zaten Büyük Ova kentleri arasnda da tuhaf bir benzerlik vard ve her biri bir eyiyle övünebilirdi. Debreczen
kollegiumu, Szeged Matyas kilisesiyle, Kecskemet de tepesinde Kalvinci horozla Luterci yldzn ve Katolik
haçn dostça bir arada göründükleri Aziz Nicolaus kulesiyle anlrd. Sonra yiyeceklerden yana da her biri
ülkede ün alm bir ey gösterebilirdi. Debreczen'in krmz biberini bilmeyen yoktu. (Bu üç kent o zamandan
beri de ayn hzla ilerledi ve her biri kendi büyük adamn yetitirdi: Debreczen Mihaly Csokonai Vitez'i,
Szeged Andras Dugonits'i, Kecskemet de Jozsef Katona'y verdi.) (16)
Özetle bizim kahramanlar gittiler, gitiler, sonunda günün birinde kendilerini koca karnca yuvasnda, Budin
kalesinde buldular ve orada vakit yitirmeksizin herkes üzerine ald iin bana geçti.
Burada ilk görev "yalayc"ya düüyordu. Bunun yalayc kadndan fark insanlarn derdini yal melhemler yerine
altnla iyi etmesindeydi ve saraya kabul olunmak için saa sola onun komas, elinden gelen ustal göstermesi
gerekiyordu.
Padiah Kecskemetlilere, yüksek katna girebilmeleri için çaramba günü izin verdi.
V
PADAHIN KATINDA. GÖK MÜHENDS.
Bizim aalar Sultan'n katna pelerinlerini sa omuzlarna atm, klçlarn kuanm olarak büyük bir tantanayla çktlar.
Bay Mihaly Lestyak güzel yiit endamyla pek göze çarpyordu.
Söylevi o verdi. Sözlerinde Kecskemet'in ackl durumunu o kadar güzel, o kadar canl anlatt ki, arkasnda
duran dört üyenin gözleri yaard. (Bay mecs'i bir gün önce geri yollamlard.) Söylevde bir yn süslü, yaldzl
sözden sonra döne dolaa, Kecskemet'e sürekli orada oturacak bir paa veya bir çavu, yahut serçe parmak
kadar da olsa onlar aknclarn errinden koruyacak birinin yollanmas isteniyordu. Onlar en ulu hükümdarn
ayaklarna kapanarak bunu yalvarmak için gelmilerdi. evketli Sultan'n bir tek adamnn orada bulunuu kentin
kurtulmasna, varln korumaya yeterdi.
Sonra bir aytaç (17) ustalyla laf bu çavuun Kecskemet'te ne kadar rahat edeceine getirerek ona kâgir ev
yaptracaklarn, deerini bileceklerini, hizmetini göreceklerini, ku sütüyle besleyeceklerini... cokun bir dille
anlatt.
Sultan, Budin Paas'nn dilmac Nazur Bey'in Türkçeye çevirdii söylevi duygusuz, bezgin bir yüzle dinliyordu.
Yoksa çok yakklyd ve sevimli bir hali vard, krk yanda kadar gözüküyordu. Pek seyrek olarak hafifçe ban
sallyordu.
Budin Paas brahim Paa ellerini önüne kavuturmu, Sultan'n yanbanda duruyor ve kan bürümü ufak, sabrsz
gözlerini:
- Söylevi duyduk, kantlara bakalm artk, diyen bir anlatmla kurul üyelerinin üzerinde gezdiriyordu.
Bunlar da hemen ortaya döküldü.
Gabor Porosznoki ilerledi ve elinde tuttuu açk yeil ipek klf çözerek içinden birer bayapt olan altn krbaçla
naca çkard ve ikisini de Sultan'n önündeki rahlenin üzerine koydu.
- evketli padiahm, Kecskemet'in silahlarn ite ayann altna koyuyoruz.
Sultan eildi, krbac eline alarak evirip çevirdikten sonra brahim Paa ile usulca bir eyler konutu.
O srada üye Bay nokai eni konu sesler çkararak grtlan temizlemi ve ezberledii sözleri u yolda dökmeye
balamt:
- Yiit askerlerine bir parça kzartmalk getirdik, padiahlar padiah! Kerem et, efendim, bir kez u pencereden
nazar kl...
Nazur Bey makine gibi bunlar Türkçeye çevirince Sultan pencerenin yanna gitmek için isteksiz isteksiz
sedirinden kald. Aada o güzel, çalml tosunlarla taylar görünüyordu. Padiah bunlara bakarken Bay Ferencz
Kristof da hemen ezberindeki söylevi okudu. Bütün bunlar Dou'nun güçlü efendisinde fazla bir ilgi
uyandrmam, neesizce yine sedirine geçip oturmutu.
...Derken o srada divan odasnn kaps açld ve içeriye serin bir hava dalgas girer gibi oldu. Belki de dört etein
hrtsyd bu, çünkü girenler dilber Kecskemet kzlaryd.
Sultan birden canlanarak yerinden sçrad.
Kristof Agoston divann ortasna gelerek bir okul çocuu gibi durdu ve elindeki demeti babasna sunuyormu
gibi bir devinimle utana skla:
- Efendimize biraz çiçek getirdik, dedi.
Macarca söylenen bu sözleri Sultann anlamad kesindi. Öyleyken imdi dilmacn aracl olmakszn gülümsemek
lütfunda bulundu. Sonra neeyle Budin Paas'na seslendi:
- brahim, peçeleyin hemen unlarn yüzlerini! (Dou diliyle bu söz, açgözlü baklarnzla onlar bir dakika bile
kirletmeyin, demekti.)
Paa önlemler almak için dar koarken Sultan dilmaca ar, kesik kesik sözlerle bir eyler anlatyordu.
- Ey kafirler, Tanr gölgesini üzerimizden eksik etmesin, evketli padiahmz size, istedikleriniz üzerinde
düüneceini söylüyor. O vakte kadar rahatnza bakn, darda bekleyin!
Bunlar söyleyen dilmaç bir iaret yapt ve o zaman kurula kar çkmak dütü.
Fakat Sultann neesini gören Bay Agoston hatrdan çkmayacak bir i ilemek hevesine kapld ve dar doru
yürümeye hazrlanan arkadalarn eteklerinden çekerek dilmaca:
- Ulu dilmaç, dedi, Sultan'n sa kolu, hakir bir dileimiz daha var, ne olur, efendine bunu da bildir.
Sadrazam, oradaki paalar ve din bilginleri bu pervaszla aarak baktlar. Kecskemetli efendiler de daha az
aknla dümemilerdi. Ama akl Kecskemet'ten gelen çiçeklerde kalan Sultan hâlâ gülümsüyordu, bir kez
Sultann yüzü güldü mü güne açar, çimenler büyür, talar dile gelir ve her dert unutulurdu.
brahim Paa'nn kahyas Hüseyin Bey Macarca:
- Daha ne istiyorsunuz Tanr'nn belalar, çabuk söyleyin söyleyeceinizi, darda daha bir sürü kurul bekliyor,
diye onlara çkt.
- Asl onun için ya, dedi Kristof Agoston cesarete gelerek, Nagykörös elçilerini darda gördük de evketli
padiahtan onlara istedikleri ne olursa olsun vermemesini yalvaracaz.
Kahya Bey güldü ve Keecskemetlilerin bu ikinci dileklerini müminlerin halifesine kendisi anlatt. Bu tuhaf
dilee Sultan da güldü (tahta çkt çkal bana böyle bir i gelmemiti) ve merakla sordu:
- Bunun sebebi ne ola?
Yant Bay Mihaly Lestyak verdi:
- Nagykörös'le Kecskemet'in aralar Mekke ile Medine, köpekle kedi gibidir.
Bu söz Sultann son derece houna giderek ziyadesiyle keyiflendi. Dilmaç da needen alnna kadar parlayan bir
yüzle hükümdarn yantn onlara bildirdi.
- Haydi sevinin, enlik yapn! evketli Sultanm ilk dileiniz üzerinde düünecek, ikinci dileinizi yerine getirecek.
Kecskemetliler dar çkarken içeri braklmalarn bekleyen Nagyköröslü komularna "Günaydn!" diyerek avluya
çekildiler. Birkaç dakika sonra kahya usulca onlarn yanna sokuldu (yalayc onu önceki gün görmütü) ve
üyelerin omuzlarna vurarak, dost bir yüzle onlara umut verdi.
- Ne talihli heriflersiniz sizler! Sultann gözüne girdiniz, sizden çok holand. Hiç korkmayn, hepsi olacak.
Honutlukla ellerini ovuturuyordu. Kecskemet'e bir Türk memur atanrsa ona yüz altn söz verilmiti.
Artk darda tatl umutlarla, Bakan'n söylevini, Agoston'un baarsn överek bekleiyorlard. Bay Agoston kendisi
de hayret içindeydi:
- Bir deerim varm deil mi, kentdalarm? Burada akl dolu akl, diyordu.
Bir buçuk saat kadar sonra kahya yine göründü. Öfkeyle elini kolunu sallyordu; yamru yumru koca yüzü
öfkeden krmz bibere dönmütü.
- Ah domuzlar, diye bard uzaktan, talihinizi ayanzla teptiniz.
Bir eyden haberleri olmayan üyeler ta kesilerek bakakaldlar.
- Ne oldu Tanr akna?
- Ne olacak, eekliinize doymayn! Nagyköröslüler gerek Budin, gerekse Szolnok Paalklarnn uzaklndan, çeitli
ilerini görmek için buralara gidip gelmenin zorluundan, yoruculuundan yakndlar ve kendilerine yakn olan
Kecskemet'te Türk yönetimi kurulmasn istediler.
- Bizse... diye kekeledi Jozsef nokai.
- Sizse Nagykörös kurulunun dilei ne olursa olsun yerine getirmemesini padiaha söz verdirdiniz. Gözünüz
kör olsun!
Türk usulü önlerine bir iki tükürdükten sonra üyelere arkasn dönüp yürüdü.
Kecskemetlilerin orada irkilip kallar görülecek eydi. Lestyak byn sryor, onurlu Porosznoki sövgüler
savuruyordu; Kriston'un korkudan burnu kanamaya balam, yal nokai'nin ise sinirleri geveyerek gözleri
dolmutu. Buna karlk bay Agoston pl prtsn toplad gibi Tuna kysnda duran arabalarnn yanna gidip birinin
içine boylu boyunca yatarak kürkünü bana çekti; üzerine öyle bir titreme gelmiti ki yüz nezleye bedeldi.
Kriston bu üzüntülü sessizlii bozarak:
- Artk köyümüze dönsek de olur, dedi.
- Sultan'n buyruunu bekleriz, dedi Bakan.
kindi vakti epeyce geçmiti ki, padiahn kaymakam, yannda bir dilmaçla geldi, onlar bir odaya götürdü ve
dilmacn azyla:
- evketli padiah size bunu gönderdi, uurlu kademli olsun, diyerek kendilerine bir kaftan verdi.
Üyeler bu altn srma kordonlarla, çeitli acayip ilemelerle süslü urbay üzgün üzgün gözden geçirdiler ve
donup kalarak sanki "yalnzca bu kadar m?" der gibi baktlar.
Bay Porosznoki:
- evketli Sultan baka bir haber yollamad m? diyerek honutsuzluunu aça bile vurdu.
Kaymakam büyük bir aldrszlkla yant verdi.
- Baka haber yollamad. Sultan size kar çok iyi yüreklilik gösterdi, ama verdii sözü yerine getirmesi
gerekirdi. Ne yapsn, siz öyle istediniz.
- Bir daha yanna girsek olmaz m?
- Olmaz.
- Allah belasn versin! Hap yuttuk! Kenttekiler tam sevinecekler.
- Eh, oldu bir kez, dedi Bakan souk bir yüzle. Srtlan bakalm u kaftan Bay Kriston!
Ferencz Kriston, içine ay postu geçirilmi kaftan öfkeden hrslanarak ve hiç sayg göstermeden yüklendi; öyle
ki, etei öpülecek urbann bir ucu yeri süpürüyordu. Böylece Bakangilin ardndan söylene söylene
sürükleyerek götürdüü kaftan, arabalarn yanna varnca, eski bir battaniye gibi, yemliin içine frlatverdi.
Bay Agoston ise ortadan sr olmutu; yalnz, arabaclardan birinin anlattna göre kendini, kocal bir kznn
bulunduu Vacz'a atmt; yolda dilerinin çatrtsndan pek az konuabilmi, yalnzca dünya gözüyle Kecskemet'i bir
daha görmeyeceini söylemiti.
Bizimkiler atlarn yemleyip sulayp yola düzülünceye kadar alacakaranlk çökmü, bacalarn duman sislere
karmt; Pete bataklndaki (imdi asma köprü alan) kurbaalar çirkin sesleriyle durmadan, uzun uzun ötüyorlar,
Budin camilerinin müezzinleri çekilmez barmalarna baladklar srada ykk Pete kalesinin baykular ac ac hu
çekiyorlard. Yalnz ta uzaktan, küçük bir köyceizden bir kilise çannn alayan sesi duyuluyordu.
Yeni salm süt gibi kzl beyaz, yar saydam sis gittikçe uzanp yaylyor ve sanki çevreye, alayla srtan cüceler,
bouan ejderler, boynuzlu hortlaklar, yorganl cinler datyordu. Gök yüzünde tek bir lacivert bulut, ar ve
tembel yaylmt...
Pete evlerini geride brakp Hatvan Kaps'nn ötesindeki sazl, kndral sulak yerleri güçlükle geçtikten sonra
Kristonlarn arabas, kendir slatlan bir yere girecei srada (aa yukar bugün Ulusal Tiyatro'nun bulunduu yer)
bulut bir kez kmldam ve bir gümü parann mavi bir kese içine düüü gibi, anszn ay yutuvermiti.
Karanlk daha koyulam, uyuyan doaya törenli, baygn bir sessizlik çökmütü; yalnzca araba tekerlerinin
balçkta çkard ses ve Pete ba evlerinden tek tük horoz ötüleri duyuluyordu. Atlar isteksiz isteksiz ayak
sürüyorlar, arabaclar uyukluyor, üyelerse derin düünceler içinde yanyana oturuyor ve pek seyrek bir iki söz
ediyorlard.
Oysa konuulacak laf yok deildi, çünkü hepsinin düüncesi aynyd; birisi: "Kente ne yüzle gireceiz?" deyince
öteki bir öksürüyor, gözlerini karanlk göe dikiyor ve ancak neden sonra: "imdi Kecskemet belediye üyesi
olacama bir çoban köpei olsam daha iyi" yantn veriyor, üçüncüsü öne düük ban birden kaldrarak: "Yüz
öküze, elli küheylana karlk bir yeil hrka, kazançl i!" diyordu.
Bunun üzerine yine susuyorlar ve gözlerini yeniden o acayip, korkunç biçimlerin kaynat beyazmtrak sise
dikiyorlard.
Sonunda bir defasnda bu sis direklerinden birinin arasnda yine bir hayal seçildi. Ötekilerden daha gerçek,
daha göze çarpc olan bu biçim birden yolun üstüne, atlarn önüne duruverdi; gölgesi yola vurmutu.
Önde gidenlerin atlar ürktü. Arabac gözlerini açt. Kulaklarna cana yakn bir kadn sesi çalnmt:
- Durun!
Katolik nokai istavroz çkararak: "yi saatte olsunlar, tu tu tu!" dedi. Kriston sordu:
- Sen kimsin?
- Czinnaym ben ayol, çingene kz Czinna. Çabuk beni arabaya aln!
Demin korkan yalnzca nokai idi, fakat imdi Kriston'la Porosznoki'nin de ödleri koptu. Hatta öteki arabada
gelen Bakan bile üenmeden yere atlad.
- Bak hele u kargaya, nasl geldin sen buraya?
Czinna ksaca:
- Kaçtm, dedi.
- Peki ama, ne diye, yumurcak?
- Canm skld da ondan.
- Eyvah, çattk belaya! dedi Kriston ban kayarak. Senin yüzünden hepimizi sallandracaklarn biliyor musun
sen? Defol git yerine! Ah ne yapsak, ne yapsak? Porosznoki de:
- Kovalyalm gitsin, diye düüncesini aça vurdu.
O srada ay bulut altndan syrlarak tabak gibi ortaya çkm, kzn güzel yüzüne vurmutu.
Üstündeki güzelim urba srlsklam olmu, çizmeler çamura bulanm, eteklii, sazlk ve bataklklar içinde koarkan
adamakll slanmt; üzerine yapm urbann altnda kzn alacak kadar güzel vücudu seziliyordu.
- Dönmek istemiyorum, dedi inatla ve aznda beyaz dileri parlad; zaten biraz da çeneleri birbirine çarpyordu.
Titreye titreye delmesinin kopçalarn ilikledi.
- Dönmelisin, dedi Bakan, kellemiz elden gider.
Kz bir ürperme geçirerek iri, güzel gözlerini Bakan'a kaldrd ve öyle tatl, o kadar sitemli bir bakla bakt ki,
Bakan:
- Haydi gel öyleyse, diye bard, otur yanma, götüreyim.
Porosznoki tasal bir iaretle:
- Bay Bakan, bay Bakan, ne iliyorsunuz? dedi.
- Varsn benden sorsunlar!
nokai:
- Juventus ventus, (18) diye homurdand.
Czinna'nn baklar yine parlad, bu bakta bir köpek ballnn scakl vard. Sonra çevik, ustalkl bir sçrayla, bir
yaban kedisi gibi geçip Bakan'n yanna oturdu.
Arabalar yeniden yürüdüler.
- Sen üüyorsun, dedi Lestyak soluunu tutarak. Sonra yemlie atlm padiah kaftann alp dizlerine örttü.
Biraz sonra avcunu kzn alnna koydu; elini okayan bu aln biraz ateli, fakat ne kadar düzgündü. Bakan'n kan
tutumaya balamt.
Öndeki arabada giden nokai o srada içini çekerek:
- Ah, diyordu, içimizde bir tek akyazl adam var, Vacz'a çekilip ban kurtaran Kristof Agoston.
En arkadaki arabada oturan genç sr çoban da yanndaki yal at çobanna (bunlar imdi öküzsüz, taysz
dönüyorlard):
- çimizde bir tek akyazl adam var, o da bizim Bakan Bay Lestyak, çünkü o, çingene kznn krmz dudann
çenisine bakyor, koluyla güzel belinin inceliini ölçüyor, diyordu.
Bakan soruyor:
- E, Czinna, anlat bakalm, nasl kaçtn?
- Kapnn eiinde çömelerek bizi gözeten yal Türkü uyumas için kandrdm, o da uyuyordu.
- Nasl konutun onunla Türkçe?
- Boynumdaki gerdanl çkarp ona verdim.
- Ya ötekiler?
- Onlara da cesaret vermeye çaltm, ama gelmek istemediler. Dönüp gelirlerse burada ie gitmek gerekirmi.
Orada öleye nefis yemekler, kzartmalar, üç türlü, lezzetli meyva vard. Belki ku sütü bile bulunur. Ama ben
artk akam yemeini beklemedim...
- Oysa bizimle giderken sen de pek hevesliydin.
- Urbalara sevinivermitim.
- Peki, artk usandn m?
- Bilmem, bir tiksinti geldi onlardan, eski çaptlarm aryorum.
Bakan can sklarak:
- Vah vah, dedi, sen Kecskemet'in bana daha çok dert getireceksin, Czinna. Seni arayacaklar!
Czinna korkuyla genç Bakana sokuldu, vücudu kavak yapra gibi batan aa titriyordu.
- Korkma, bir kez azmdan çktktan sonra seni brakmam, benim sözüm sözdür.
Çingene kz eilerek hçkrklar içinde Bakan'n elini öptü.
Erkek sinirli, adeta kaba bir davranla kzn ban tutarak elini vermek istemedi; "ben piskopos muyum?" diye
kzgn kzgn söyleniyordu. Fakat o anda gözünün önünde dünya birden dalp karmaya, dönmeye, yldzlar
zplamaya balamt; araba devrilecek gibi oluyor, yol kysndaki kazklar, saplar çlgn bir hzla kaçyorlar ve o,
arabann üstünde kendini unutmu bir halde, o güzel ba gösüne bastryordu.
Derken birden, kendinden utanarak brakt.
- Oo, o, Czinna, ne halt ediyorsun? Çocukluk etme bakaym, brak elimi, yoksa u kaln örgünü arabann okuna
balarm da ban kmldatamazsn. nsan nasl artyorsun!
Kzn kaln, zengin saç örgüsünden tutarak:
- Ha, balayaym m oraya? diye akalat.
- Beyim nasl isterse, dedi kz uslu ve yava bir sesle.
- Balamam, korkma! Baka bir ey düünüyorum.
Böyle diyerek koca saç örgüsünü, o gdklayc ylan kzn öbür omzuna att. Krbaç gibi aklayarak kzn güzel
boynuna dolanan saçn ucu beriki koltuunun altndan yine Lestyak'n eline geldi.
Uzun uzun sustular. Lestyak durmadan alnn outuruyordu. Neden sonra fsldayarak:
- Bu örgüyü kesmeli diye düünüyorum, dedi.
Czinna aalayarak, karanlkta da parlayan gözlerini kaldrd.
- Eil bana doru, Czinna, arabac söylediklerimi duymasn. Kulan yüzüme daya! Daha yakla! Korkma öpecek
deilim.
- Umurumda bile deil, öperseniz öpün.
- Saçn kesmek gerek.
- Keserseniz kesin, o da umurumda deil.
- Sonra arabadan ineceksin.
Kz telala kmldand.
- Çünkü seni arayacaklar, benimse seni korumaya gücüm yetmez. Zaten ben ne olacam, kim bilir? Benim
için ilerisi belli deil. Özetle arabadan inmen gerek, o kesin.
- Ama niçin?
- Sultan veya Budin Paas Kecskemet Belediye Bakan'ndan daha güçlüdür de ondan. Ben onlardan güçlü
olsaydm sen yanmda kalrdn ve saçnn bir teline zarar gelmezdi.
- Dediklerinizi anlamyorum, beyim!
- Dur, imdi anlarsn. u sandn içinde iyi çuhadan bir kat erkek urbas var, Budin'den bu sefer aldm. Arabadan
inince bir yerde bunlar giyinir, bir delikanl olursun, cebine birkaç altn da koyarm. Ne sandn? Eski Czinna'y
eytan bile tanyamaz.
Czinna içini çekerek gözlerinden ya dökmeye balad.
- Yava yava yol alr, elinden geldii kadar baka yollardan giderek birkaç gün sonra Kecskemet'i tutarsn. Oraya
varnca da i aryan bir terzi çra gibi babama ba vurursun.
Czinna gözünün yalarn silerek bir kahkaha att.
- yi, sahiden çok iyi! Hiç olmazsa sizi her gün görebilirim.
- Kes sesini! Tay gibi kineme! in akas yok. Bizim ihtiyar seni yanna almaktan çekinecek olursa u yüzüü ona
gösterirsin. Benim böyle istediimi anlar.
- Siz o vakit orada olacaksnz ya, bunu sözle de söyleyebilirsiniz.
- Nerede olacam ben de bilemem, dedi Bakan ask bir suratla ve parmandan almandinlerle süslenmi firuzeli
bir yüzük çkararak Czinna'ya uzatt. Sonra biraz duraklayarak ekledi:
- Ama gerekmedikçe yüzüü gösterme, üstündeki erkek urbasnn kimi gizlediini hiç kimse, babam bile
sezmesin. Ben öyle istiyorum.
- Ba üstüne, dedi Czinna.
- Haydi bakalm, imdi i bana. Ortalk aarmadan kaçmalsn.
Arabann çekmecesinde, taylarn yelelerini düzelttikleri koca bir makas vard, onu yerinden alrken elleri
titredi. Hele o canm saç örgüsünü tutup dibinden kesmek isterken:
- Kyamyorum, dedi ve eli geveyerek makas brakverdi. Kz hemen uzand ve:
- Ne varm kyamayacak, diye söylenerek aleti eline ald.
Keskin demir çat, çat, k, ak, diye iledi ve bir an sonra saç yn yere serildi.
Kz imdi taçsz kalan bayla gülümsüyordu.
Sonra Mihaly sandktaki urbay dürüp katlarken o, saça örülmü olan ar ipek kurdeleleri çözdü.
- Sözüme iyi kulak ver, kln deitirdikten sonra en yakn yoldan doru Tisza kysna gidersin ve üstünden
çkardklarn, urbalarn brakp dertlerini birlikte götürerek canlarna kyan kzlarn yaptklar gibi, söütler arasndaki
kumlua brakrsn...
- Ba üstüne, dediiniz gibi yaparm.
O dakikada Kriston'un arabasndan:
- Hey, aman aman, diye telal sesler duyuldu.
Bakan o yana doru seslendi.
- Ne var? Ne oldu?
- Bataa saplandk.
Bu hiç de alacak bir ey deildi. O çalarda mutlu iller yol bakmndan pek yoksuldular. O vakitler daha: "ose
yapyoruz diye çamur üstüne çamur yyorlar!" yaknmas duyulmuyordu, çünkü böyle bir eyin yapld da yoktu.
O çan insanlar: "Yolu arabalar yapar, tekerlek izi olan yerden insan geçmitir, bakalarnn geçtii yerden biz de
geçeriz" derlerdi.
imdi de bir aralk tekerlek izi bitmi, araba yosundan, çürüntüden, ay nda yemyeil bir çayr gibi gözüken
gömüe dingiline kadar saplanmt.
Delidir bu, Petöfi'nin "açk kitap" adn verdii Büyük Ova. Gündüz, lgmyla topra su; gece, ay yla suyu toprak
gösterir. (nsan buna ne zaman inansn?)
Arabac durmadan sövüyor, koumlar koparrcasna atlara vuruyordu, ama ne yana süreceini, yolun hangi
tarafta olduunu kendisi de bildii yoktu. Öteki araba baka bir yönden kurtulu yolu aryordu, biraz sonra o da
sapland.
- Hep burada yiteceiz. Yolu bilen var m?
Arabadan atlyarak toplatlar.
- "Cehennem gölleri" dedikleri yere geldik anlalan, dedi Porosznoki. Bir yanda bir geçit olmas gerek; kira
arabaclarndan çok duymutum, iyi yola göllerin arasndan çklrm.
- Ama o geçit ne yanda? Onu arayp buluncaya kadar batar gideriz.
- Yal Marczi'yi kaldrmal. Yamurlu güz günlerinde Pete'ye çok sr sürmütür o, belki yolu bilir. Baksana,
küçük tayc, en arkadaki arabada yatan Marton emmini kaldr!
Ayana tetik Pali bir sözü iki ettirmedi, hemen gidip uyuyan yal adam bir iyi sarst.
- Ne var? Ne sarsalyorsun adam, köpolu?
- Kusura bakma, dede, Kecskemet'e hangi yoldan gidilir biliyor musun diye soracaktm da. Kt sözlü sr
çoban:
- Dur bakaym, diye yant verdi.
- imdi "Cehennem gölleri"ne gelmiiz, öndeki iki araba gömük içinde bocalyor. Hele öyle çevrene bir bakn
bakalm, ne yandan çkabiliriz yola?
Marczi gözlerini göe dikerek engin kubbede göz krpan, kvlcm saçan milyarlarca yldz arasnda dolatrd.
- Burasn görmek için arabadan inmeyecek misin?
Yal adam:
- Nesini göreyim, diye olana çkt. Güneyin hepsi de birbirine benzer, benim kafam papaz defteri mi ki, bütün
otlar tanyaym?
Sonra gözlerini yine kaldrarak uzun uzun ölçüler ald.
Derken arabann içinde birden dorulup kalkarak Kristonlarn arabacsna seslendi:
- Baksana oul, Büyükay'nn berisindeki u iki küçük yldz görüyor musun, biri çok soluk, öteki daha parlak,
ama ondan ufak, tam birbiriyle kar karya, gördün mü?
- Görüyorum, Marczi emmi.
- Hah ite, olum, o iki yldzn ortasna doru sür! Yol o yana düer!
Bunu söyledikten sonra her ii yoluna koymu bir adamn iç rahatlyla yine uzanp yatt. Baylar da dizkapaklarna
kadar çkan suyun içinden arabalara trmandlar, fakat Bakan arabasnn yanna vard zaman Czinna orada yoktu.
Kz o tela arasnda ortadan kaybolmutu, yalnzca dalm saç yn arabann yemliinde kapkara yatmaktayd.
Mihaly bu saç ynn içini çekerek avuçlad, sonra azar azar batakla saçmaya balad. Kara saç tutamlar ar ar
düüyor, yel onlar, sanki uçuuyorlarm gibi, yanlara sürüklüyor, yeilimtrak su hafifçe rgaladktan sonra
kndralara, su zambaklarna, kelebek yaprakl yaban bezelyesi çiçeklerine doluyordu...
Koca çoban Marczi'nin tarifine göre giderek sahiden doru yola çktklar vakit, Bakan'n elinde saç kümesinden
yüzüün çevresine sard tek bir telden baka kalmamt.
- Heey, diye bard cokun bir sesle, benim kz nerede? Hangi arabaya bindi?
Her yandan:
- Burada yok, burada yok! yantn verdiler.
Üyeler rahat bir soluk alarak mrldandlar:
- Hele ükür, küçük yosma kendiliinden defolmu!
Artk skntlar sona ermiti. imdi yöreden köye, köyden yöreye ulayorlard.
Ama sabah aarts tekerlek izlerini aydnlatncaya kadar ara sra yoldan çkyorlard; fakat ne zarar vard, Marczi
emmi oradayd, her ardkça onu kaldryorlar ve yal adam hemen yolu gösteriveriyordu.
imdi doru Gurk tavuun yaknnda yanp sönen küçük yldzdan yana sürün.
Gökteki parlak gezginler arasnda o hiç yabanc deildi. Toprak her yanda birdir, tanmak olanakszdr, ama gök,
noktalarla belirlenmi mavimtrak bir zemindir, hiç deimez.
Yal çoban Pete'den soylu Kecskemet kentine kadar olan yolu hep gökyüzünden ölçerek çkarmt. O kadar açk
gördüü, hiç armad bu yol onun gözünde adeta tozuyordu.
VI
DLE DÜEN KENT.
Pintyö kuru sk doldurulmu havan toplarn pazar yerine çektirdi, uraya buraya: "Ho geldin!" "Yaa!" gibi
birtakm levhalar asld. Kentin biricik aytac Pal Fekete, arlna çekilmi: "çinizde sayg deer bilge Seneca'nn
ününü duymyan yoktur sanrm!" diye balyan söylevini belliyordu. (Sahiden, Kecskemet'te bu ad duymayan
kalmamt. Çünkü Pal Fekete her zaman bu ünlü, saygdeer bilgenin sözlerini yineler dururdu.) Bürügil
kemanlarnn yaylarn reçineliyorlard, özetle hazrlk büyüktü. yi ki, Czegled'e varldnda Bay Porosznoki'nin
aklna gelmiti de usta binici Pali'yi ata bindirerek, ortada sevinecek bir ey yok, kentte farfara yapmasnlar,
diye ileri yollamt, yoksa çanlar da çaldracaklard.
Habercinin gelii herkesin neesini kaçrd, akama doru baadamlarn kente giriini halk pencerelerden, çitlerin
ardndan ask suratla, üzüntüyle seyrediyordu. Tek bir "yaa" duyulmad, yalnzca sokak köpekleri arabalarn
arkasndan ürüyorlard. Ama böyle oluu daha iyi, bu kadar rezalet yetimiyor mu sanki, fazlasna ne gerek var?
Daha o akam Budin'den gelen haberler, Köröslülerin Kecskemet'i nasl mat ettikleri, daha dorusu
Kecskemet'in kendiliinden ne türlü faka bast, Sultann alay eder gibi bunca deerli armaana karlk onlar bir
kaftanla arverii haberleri her yana yaylmt. (Kaftan yere batsayd!) O Kaftanla ne yüzle çkp geliyorlard! Ne
çirkin, ne ayp!
Ertesi sabah Belediye Kona'nn önüne kalabalk yld; yüze gelen adamlar, yolculuun sonucunu resmi azlardan
duymak için toplant salonuna çktlar. Böyle büyük elçilik kafilesinin dönüünde eskiden beri görenekti bu.
Asl halk, kadnlar, ipsiz ayaktakm alana birikmi itiip kakyor, çlk koparyorlar, o anda hangi azdan türedii
belirsiz bir beyiti dillerine dolam, bozuk düzen seslerle ona makam uydurmaya çalyorlard:
Kecskemet artk ne mutlu sana,
Kavutun padiah kaftanna.
O srada yoldan geçen birkaç Nagyköröslü arabac atlarn bir iyi kamçlayp alayl bir tavrla kalabala doru:
"Kaftan scak tutuyor mu?" diye seslenince halk büsbütün çileden çkmt.
Kaftan scak tutuyor mu, tutmuyor mu, onu yukarda ter döken baadamlara sormalyd.
Oradakiler hep çatk suratla, içlerinden kimi, Bay nokai gibi, kendini salvermi bir halde oturuyorlard; yalnzca
Bakan'n güzel, esmer çehresinde yüreklilik ve inat parlyordu.
Yolculuun nasl geçtini Porosznoki, özenerek kaleme ald, Tanr adyla balyan bir söylevle anlatt. (Zaten Tanr
da u günlerde belal ziyaretlerini o kadar sklatrmt ki, Kecskemet halkndan saylabilirdi.) Kenti haraçtan
temelli kurtarmak için hazrlanan tasarda bir uursuzluk vard. Onlar iyi niyetle, ellerinden geleni yapmlard.
(Tanr da bilir ya!) Ama tasar suya düünce ne yapabilirlerdi. Gider de çok olmutu, yalan deil, ama onlar
bunun boa gideceini akllarna getirmemiler, külfetsiz nimete konulmaz, sözünü düünmülerdi.
lkin herkes sessizce dinliyordu; Porosznoki'nin büyük bir cokunlukla balayan söylevi kurulu zor
durumundan kurtaracaa benziyordu, fakat ayrntlara geçerek: Ve sonunda çaramba günü büyük bir debdebe
içinde evketli Türk padiahnn katna çktk" demesi üzerine i deiti. Sözün burasnda Gaspar Permete:
- Aznda çubuu var myd? diye barnca gülümeler oldu, aklna gelen lakrdya karmaya balad. çabucak çrndan
çkt; ilk kvlcm saman tututurmutu, artk yangnn önüne geçilemezdi.
- Varmz youmuzu deve yaptlar.
- O yosmalara görülmedik urbalar kestirdiler. Ad üstünde pezevenklik bu!
- Cevahirli krbaç, altn nacak götürdüler. Paralar har vurup harman savurdular!
- Hepimizi rezil ettiler. imdi dardan geliyorum, Nagyköröslüler pazar yerinde: "Kaftan scak tutuyor mu?"
diye baryorlar. Nedir bu bamza getirdikleri?
- Yant verin bunlara!
riyar Jozsef Berkesi yerinden sçrad ve gözlerini belerterek, yumruklarn skarak, böürür gibi:
- stifa edin! Yeil masann bandan çekilin! diye haykrd.
Bu gözda hemen, aaçlar kökünden söken bir kasrga iddetiyle yüz grtlaktan bir anda yanklar yaparak salonu
doldurdu:
- stifa edin!
Hrslanm halk gittikçe daralan bir çember halinde yeil masann çevresini saryordu.
Mihaly Lestyak altndaki iskemleyi teperek yerinden sçrad ve bir zincirle yelek cebinde duran kent
mühürünü çkard gibi zinciriyle birlikte koca masaya öyle bir çarp çarpt ki, mühür angr ungur salonun ta öte
köesine yuvarland.
- Aln ite, sizin olsun! dedi ve hzla kapya doru yürüdü.
Fakat Balazs Putnoki onun yolunu kesti.
- Hey, aslanm, dur, buradan bir yere gidemezsin! Ben seni Tanr önünde, kul önünde kentimizin dümanlaryla
elbirlii etmekle, dinimizin direklerini Csuda'ya teslim eylemekle suçlandryorum; sen kentin tutsasn!
Lestyak gururlu ve souk bir tavrla sordu:
- Kim buyurmu onu?
Purnoki sanki dilini kesmiler gibi duraklad, Lestyak ise salon kapsn çarparak çkp gitti.
Öteki üyeler de kamu isteine boyun eerek ayaa kalktlar ve yerlerini braktlar.
Bay Jozsef Berkesi ortaln aknl içinde Bakanlk kürsüsüne kadar kendisine yol açtktan sonra:
- Bana sorarsanz, dedi, iyice düünüp tanarak yeni bir Belediye Meclisi seçilinceye kadar kent ilerine biri
Katolik, biri Kalvinci, biri Luterci olmak üzere göstereceimiz üç kiilik bir kurul baksn.
Çounluk:
- Uygundur, uygundur! diye kükredi.
Hemen orackta Samuel Holeczi, Balazs Putnoki ve Jozsef Berkesi beyleri seçiverdiler.
Üçler Meclisi halkn dalmasn bile beklemeden yandaki odaya görümeye çekildi ve ilk olarak Mihaly
Lestyak'n yakalanmasna karar verdi.
htiyar Lestyak cierparesinin, sevgili Miskasnn zindana sürüklendiini görünce alad, szlad. Önce ütüsünü
kavrayarak onunla Belediye çavularn tepelemek istedi, fakat bileini burkarak ütüyü elinden aldklar zaman
ncil'den aklna gelen, duruma uygun belal sözleri Gyuri Pintyö ile Pista Muska'nn balarna yadrd.
Eski Bakan biraz öfkelenerek:
- i büyütmeye gerek yok, babacm, bu da geçer, dedi.
Yal adam, bir tiyatro kahraman gibi yumruklarn kaldrd:
- Görürler onlar, yazk sana Kecskemet, Sodom ve Gomora gibi yazklar olsun sana!
Mihaly:
- Talih bizim de yüzümüze güler elbet, diyerek babasn yattrmaya çalyordu.
- Talih mi? Yal adam bir kocakar gibi gözlerinden yeniden yalar dökmeye balad. Talih de bir tanrçadr, o ta
tpk öteki kadnlar gibi bir kadndr; hep yeni erkekler peinde koar, bir kere seviip braktna bir daha dönmez.
Derken kendini umutsuzlua kaptrarak çlgn bir atlla makas eline ald ve daha yeni diktii güzel bir tafta
cepkeni öfkesinden:
- Yrtl köpek, sökül köpek! sterse kyamet kopsun! diye diye parçalamaya balad.
Kyamet kopmasna kopmamt ama, canm cepkenin ele alnacak yeri kalmamt; zavall Mihaly'i de yaka paça
kentin küf kokulu zindanna sürüklediler.
Arkasndan seirtti, fakat güçsüz bacaklar kapnn önünde çöküverdi ve yalnzca eikten içeriye:
- Korkma, sevgili olum, korkma, ben seni kurtarrm oradan, senin kurtulu fermann ben çkartacam, diye
seslendi.
Dorusu o zamanlar bu büyük bir iti.
nsan Budin Paas'na gider, kurtarmak istedii adamn hemen braklmas için bir buyruk isterdi. Budin Paas'nn
yürei yumuamazsa, Szolnok Paas'na gidilirdi, onun buyruu da geçerdi çünkü. Diyelim ki Szolnok Paas'nn da
keyfi yerinde deil, o vakit en iyisi Kalga Sultan'na yahut Fülek'teki valiye çkmakt; hatta en kötü durumda
Bay Csuda'ya da ba vurulabilirdi, onun da sözü geçerdi. Ama Szecseny'de stvan Kohari'ye çkmak daha
kolayd; bu deerli büyüklerin Kecskemet'te hep sözleri yürürdü.
O srada i arayan bir garip delikanl iyi rasgelmiti. Yakkl, insana güven veren, cana yakn bir çocuktu bu; Bay
Lestyak artk rahat rahat yukarda ad geçenleri (hangisini daha çabuk bulursa) aramaya çkabilir; o yokken de
bu çapkn eve bakar, siparileri alr, sabrsz müterileri lakrdyla oyalar. Hizmetçi kz, Erzsike onun an piirsin,
hem de ne türlü insan olduuna göz kulak olsun.
- Ama bana bak, olum Laczko (adn Laczko idi deil mi, yavrum?) sakn Erzsi kza sataaym falan deme ha,
çünkü o benim vaftiz kzmdr, anladn m?
Yal adam, evinden böyle ayrld ve uzun bir zaman gözükmedi; eve döndüünde k çoktan bastrmt.
O yl puslu, sert bir k olacan yaban kazlar haber vermiti, öyle de oldu. ki taraf savaçlar çok yokluk çekti,
Thököly Bey'in yiitlerinden Noele kadar yüz kii dondu. Bldr ürün gevek olduundan erzak darl vard, asker
yalnzca üümüyor, açlk da çekiyordu, onun için urada burada biraz acmasz davranlar alacak bir ey deildi.
Yal Lestyak Budin Paas'nn fermanyla döndüü zaman kötü ünlü Kalga Sultan'nn bir bölüü de tutsak kayna
dizilmi bir yn kadn ve erkekle Olaj Bey'in komutas altnda kent dolaylarna gelmi ve atllaryla Üçler
Meclisi'ne u buyruu yollamt:
"Dinsiz köpekler! Yarn kulua kadar sekiz araba ekmek, krk öküz, yirmi araba odun ve dört bin be yüz nakit
florin göndermezseniz ölen üstü erlerimle kendim almaya geleceim. Kecskemet Bakan'nn kafalarndan
ikisini keseceim, çünkü Bakana bir kafa yetiir. Duyduk duymadk demeyin!"
Belediye Kona'n korku almt. Çavular güçlü Olaj Bey'e ekmek yaptrmak, odun toplamak için soluk solua
evleri dolayorlard, fakat asl güçlük paray denkletirmekte görülüyordu, çünkü kent kasas bombotu. u srada
böyle bir kan aldrmaya halkn takat yoktu.
Matyas Lestyak, ii yolunda olduu zamanlardaki gibi, sinsi bir ikiyüzyülükle Belediye Kona'na girdii vakit
üyeleri akn bir durumda buldu. Putnoki ona sertçe sordu:
- Ne var, ne istiyorsunuz?
- Beyim, efendim! Ben u olan almaya geldim.
- Hangi olan!
- Canm ite, kendi olumu. Eve götüreceim zavally.
- Yani brakacak olurlarsa, öyle mi?
- Tabii, tabii, dedi yal adam gururla ve Putnoki'nin önüne brahim Paa'nn mektubunu açverdi. Artk siz ne
türlü isteyip dilerseniz.
Paa'nn mektubunu okuyunca Bakan bir ey diyemeyerek boynunu büktü, hatta korkusundan elini grtlana
götürdü, çünkü Budin Komutan brahim Paa, Tanr esenlik versin, akll uslu satrlar arasna birkaç alayl söz
kartrmadan kalemini divitine sokmazd. Bu kez de: "Boynunuz pek kanyor, farkndaym" diyordu. Bakan
kendine gelerek:
- Buna sözüm yok, dedi, buyrua boyun eeriz. Ama imdi vakit geçti, zindanc da burada deil. Mihaly
kardeimizi yarn sabah salveririz.
Terzi evine gitti. Fakat ortalk aarmadan yine Konak kapsnn önündeydi. Oysa amansz bir hava vard, koca bir
sis dalgalanyor ve hafiften kar da attryordu.
Belediye üyeleri Konaa oldukça erken geldiler, hele Putnoki, gece aklna gelen iyi bir düünceyi arkadalarna
açmak için hepsinden önce gelmiti.
- Bu Lestyak boanacak olursa hiç iyi olmayacak. Herifin kafas akl, kurnazlk dolu.
- Oras öyle, kafal adam, ama sancak beyiyle ne de olsa tepiemeyiz.
- Onu ben de biliyorum. Herifi çkarmasna çkaracaz ama, ben onu öyle bir yere yollayacam ki, oradan bir
daha dönemez. Siz ii bana brakn.
Daha erkenden sokaklar görülmemi bir kalabalkla dolmutu. Halk, saknd eyay denklerle, el arabalaryla
uzakça ba evlerine tayordu. Olaj Bey'in çevrede görünüü ortala korku ve ürkü salmt. Çünkü sözün dorusu bu
babacan Olaj Bey öyle Csuda aamz yahut mzmz Dervi Bey gibi bir papaz veya bir kz kaçrmakla yetinecek
bezirgânlardan deildi. yi yürekli Olaj Bey toptan i görmesini severdi. Seyrek gelirdi, ama bir de geldi mi,
kadnlaryla, çocuklaryla, hem de atlarn, srlarn da birlikte, sürer götürürdü; hayvanlardan yalnzca birine,
kutsal Kuran'n yasak ettii mundar domuza ilimezdi. Olaj Bey böyle bir adamd, bu yadsma götürmezdi.
Olaj Bey'in isteklerini duyan kent ilerigelenleri birer ikier danma odasna toplanyorlard; daha erkenden kimi
biraz para getiriyor, kimi ekmek, odun yazdrmaya geliyordu. Kötü haber insann gözünü birden açar.
Bay Putnoki, Mihaly Lestyak' zindandan çkarp divana getirmeleri buyruunu verince oradakilerden birçou
tela göstermeye, mrn krn etmeye balad.
Üçler Bakan resmi bir edayla:
- Mihaly Lestyak, özgürsünüz! dedi.
Salonda batan baa bir honutsuzluk mrlts dolat.
Putnoki alay edercesine ekledi:
- Budin'deki vezir büyük koruyucunuz demek.
Lestyak sesini çkaramad, yalnzca gitmek istercesine sinirli bir davranta bulundu.
- Durun bakalm, yama yok! Azizim eski bakan, Budin Paas Roma Papas deildir. Kilitleri açp kapayabilir
ama, günahlar balayamaz. Bunlarn kefaretini ödemek gerek.
Sinirlere ileyen bir sessizlik oldu; herkes soluk almadan, ne olacan bekliyordu.
- Amansz Olaj Bey Csalanos gölünün yannda, snrlarmzda duruyor. Kente büyük bir haraç kesti, bugün öleye
kadar bunu kendisine yollamamz gerek, bu da olanaksz. Mihaly Lestyak, sizin için vardmz yargy biliyor
musunuz?
- Zatn isterse söyler ne olduunu.
Balazs Putnoki hain bir gülüle ekledi:
- O ünlü kaftan alp getiren sizsiniz, onu giyip beyin katna gideceksiniz, gösterin bakalm bu kaftann ne ie
yaradn!
Mihaly'nin yürei burkuldu. Bunu hiç beklemiyordu. Durduu yerde adeta salland, fakat birden kendini
toparlad. çinden konuuyormu gibi: "Korkmaya gelmez, korkmaya gelmez..." diyordu.
Yürei hzla çarpyordu; sesi hçkrk tutmu gibi titrek ve gevekti, fakat kaytsz görünmeye çalt.
- Peki, Bey'e ne söyleyeceim?
- Ona deyin ki, haracn yarsna raz olsun, hem bunu bir araya getirinceye kadar bir iki gün beklesin. Yahut da,
oldu olacak, elli at, yüz öküz ve üstelik dört bin altna mal olan kaftan önerin ona. Honut olacaktr, he he he,
hem üstünü de getirin, Belediye kasasna atalm, ha ha ha...
- Peki ama, o beni o saat kaza vurdurur, yahut tutsak zincirine balatr.
Putnoki omzunu oynatt.
- Oras sizin bileceiniz i.
- Ya? dedi Lestyak ac bir bakla. Demek benim için bu yargy veriyorsunuz, öyle mi?
Ve akn gözlerini triumvirlerin, kentin ak saçl kocalarnn üzerinde gezdirdi. Onlar balarn sallayarak yargnn
hakl olduunu doruluyorlard. Kamu maln düünmeden harcayanlar aleme ibret olacak biçimde
cezalandrmalyd. Dalgn dalgn:
- Zindanma götürsünler, daha iyi, dedi, fakat o anda utand.
Üçler Bakan ineli bir ikiyüzlülükle:
- Fakat neden korkuyorsunuz? Kaftan giyip öyle gideceksiniz, diye bilgiçlik etti.
Bu söz üzerine büyük bir kahkaha koptu ve Lestyak'n bütün kan yüzüne topland.
- Korkmak adetim deil, dedi yiitçe. Yola ne vakit çkaym?
- Öleden önce, ben buyruklarm verinceye kadar siz de hazr olun. O zamana kadar günah çkartmak istemez
misiniz?
- Hayr!
Yal Lestyak tela içinde kvranyor, olunu Tatar alaynn kucana yollamann ne büyük hakszlk olduunu bütün
kente duyurmaya çalyordu. Dinlemeden, savunmak için az açtrmadan verilen bir ölüm cezasyd bu! "Ey
ahali, bu hakszla göz yummayn, üç ay önce onu ne kadar sevdiinizi düünün! Bakaldrn, ayaklann! Elinize
balta, dirgen aln; ben sizi "üç yaprakl yonca" biçmeye götüreyim. (Triumvirlere alay için böyle denirdi.)
Tek bir yumruk kmldamad, düenin dostu mu olur? Olsa olsa bir iki pencereden kuburnu ve tr sakslarnn
ardnda sarn yahut esmer birkaç kz yüzü görünmü ve belki de çiçek yapraklarnn arasndan: Zavall Mihaly
Lestyak! diye üzüntülü bir ah yükselmiti.
Bu güzel yüzler daha sonra da;
- Ne zaman geçecek? O kaftann içinde bir görsem, ne kadar geç geliyor, diye bekletiler.
O srada Belediye Kona'nn önünde bir at eyerleniyordu. Lestyak topuklarna kadar uzanan kaftann bacaklarna
dolamasna bakmayarak, çevik bir sçrayla hayvann srtna atlad. Sol ayan üzengiye koyarken slk bile çalyordu;
varsn iki yüz yl sonra da türküler onun bu son yolculua nasl çktn dokunakl sözlerle anlatsnlard.
ki kent koruman klçlarn çekmi sanda solunda at sürüyordu. Merakla birikmi halk yuha çekmesin, alay
etmesin diye arka kapdan çkarak yan sokaklara saptlar. Oysa bu, alay edilecek deil, alanacak bir eydi!
Üçler, pencerenin önünde, dalgalanan sis yüzünden görebildikleri sürece artlarndan baktlar. Bay Putnoki
keyifli keyifli ellerini ovuturuyordu.
- E, artk Kecskemet'in borusunu bu da duymaz bir daha! (Kecskemet'te öle vakti, Aziz Nicolaus kulesinden
çalnan boruyla duyurulurdu.)
Sonra birden, oraya toplanm kalabala dönerek:
- Haydi bakalm, dedi, imdi hemen harac arabalara yüklemeye balayalm ki, Olaj Bey kzp kent üzerine
yürürken yolda yüklerle karlasn.
Korumanlar Lestyak' yalnzca kentin ucuna kadar geçirdiler. Böyle buyrulmutu. Ötekinin gidecei yere zaten
gidemezlerdi; korumanlara ne diye kymalyd?
Kim bilir, belki Lestyak da gitmez, olur a, yolunu baka yöne deitirir, dünya genitir, dört bir yana yolu var.
Ama böyle de iyi, varsn istedii yana gitsin, burada ayak altnda dolamasn da...
Onu hiç de iyi bilmiyorlard. Eski Bakan, ucu buca gözükmeyen kar örtüsünün üstünde Csalanos'a doru yol
alrken kendi kendine öyle konuuyordu:
- Gideceim, gitmem gerek. Gitmeyecek olursam korkak adn taknacam ve onlar için sonsuzlua kadar ölmü
olacam; gidersem belki geri dönebilirim. Olaj Bey akll adamdr, ölülere istek göstermez, çünkü onlardan bir
yarar yoktur, onca canl adamn deeri vardr, köle ticareti yapar. Olsa olsa beni de tutsak olarak alkor.
Herhalde gideceim.
Kaftann aa sarkan eteiyle altndaki lagar hayvana vuruturunca zavall yaratk biraz gayrete geldi. Tanr onun
bahtn da açmt, daha dün kent deirmeninin tan çevirirken imdi srtnda bir yiit götürüyordu. (Üçler bu at
seçerken, Tatarlara çok bile demilerdi.)
Yolcu, dilerinin arasndan: "Daraacna yolluyorlar beni!" diye fsldad ve hncndan kan tututu.
Sonra yumruklarn havaya kaldrarak: "Ah bir kez daha dönüp gelebilsem!" dedi ve altndaki küheylana
acmaszca bir tekme att; hayvan triumvirlerin yerine yedii bu vuruu sessizlikle karlad.
O srada rüzgâr daha sert esmeye balamt; bu, Csalanos gölünden geçerken böyle sertleiyordu. Uzaktan
birtakm angrt, ungurtu duyuluyordu ki, Tatar karargahnn sesleri olmalyd. Deh, küheylan, yürü bakalm!
Karda, çok yaknda bir siyeç karalts belirmiti. Kamtan örülmü, hayvanlarn klamasna yarayan, istendii zaman
yeri deitirilebilen bir siperdi bu ve daha ziyade, sürüyü rüzgâra kar korumak için yaplmt. Kendi haline
braklm olan bu kam çitin yalnzca iki kanad kalmt. (Bereket, Tatarlar kama deer vermezlerdi, yoksa bu da
yerinde kalmazd.)
Lestyak'n yolu tam bir çitin yanndan geçiyordu. Atn üstünden, çitin önünde geni kara apkal, kepenekli bir
adamn durduunu gördü; lapa lapa serpitiren kardan korunmak için oraya snm olacakt.
Kara apkal adam yola doru gelerek ona seslendi:
- Mihaly Lestyak aam, elenin biraz!
Lestyak o yana bakmad bile, yalnzca ters bir suratla:
- Beni durduracak söz bulamazsn, arkadam! diye homurdand.
- Ben Czinnaym!
Meerse onu durduracak söz varm. Hemen attan aa sçrad.
- Sen buralarda ne aryorsun, karayazl kz! Bak hele una, ne de yakkl olan olmu. (Ve isteksiz isteksiz
gülümsedi.)
- yi ki attan indiniz, aam, nasl olsa ben bineceim ona. Hadi çabuk gelin uraya, çitin altna durun, o kaftan da
ben giyeyim.
- Sen çldrdn m?
- Sizi nereye yolladklarn iitir iitmez her eyi düündüm. Siz giderseniz ya öldürürler ya tutsak diye götürürler,
öyle deil mi?
- Belki öyledir, Czinna, fakat senin burada oluuna inanamyorum.
akn akn bakyor, kzn seyrine doyamyordu.
- Öldürecek olurlarsa bir daha kimse diriltemez sizi.
- Eh, bu sözünün doruluuna diyecek yok.
- akay brakn imdi, yavuz adam! Sizi tutsak alrlarsa kimse kurtaramaz, baadamlarn da iine gelir bu.
Mihaly'nin keyfi kaçm, dudaklarn sryordu.
- Fakat kendimi Mihaly Lestyak'n yerine koyarak ben gidecek olursam, öldürtecek olsalar da kadn
olduumun farkna varnca vazgeçerler, çünkü Tatarlar kadna ilimezler, siz de beni kurtarabilirsiniz. Yok, eer
tutsak olarak alkorlarsa o zaman Mihaly Lestyak diye daha âlâ kurtarabilirsiniz. Onun için çabuk verin bana
u kaftan.
Böyle güzellikle onun yüzüne gülerken bir yandan da kaftan srtndan syrp çkard.
Mihaly hâlâ söyleniyordu.
- Yok yok, olmaz, ardn m sen? Ama Czinna'nn sözleri de etki etmiti. -Öyledir, belki öyledir. Eliyle alnn
ovalad.- Seni kurtarmasna kurtarrm, ne diye kurtarmayacakmm? Bana bak, zaten bana bir can borcun
olduunu söylüyordun, ben onu senin dediin gibi anlamyorum. Bilgiçlii brak, kz, dur bakaym, ne yapacam
ben de bilmiyorum.
Fakat kz durmuyordu; kaftan artk onun fidan boyunu örtmü ve bir an sonra bir tüy hafifliiyle atn üstüne
sçramt.
Üç dakika sonra kz sisler içinde gözden yitti, Mihaly Lestyak öfkeyle ardndan kouyordu. Ta uzaklarda
yanklar yapan gür sesiyle:
- Dur! diye baryordu. Brakmam seni, buyuruyorum sana, dur!
O artk istedii kadar baradursun, bir dakika süren bir zayflk yanlla yetmiti. Bir dakikalk zayflk büyük
adamlarn dümesine yol açar.
Kz gitti, gitti ve Tatar karargahna kadar bir kez bile durmad.
- Ben Kecskemet elçisi Mihaly Lestyak'm, beni komutannzn katna götürün.
Bodur bir Tatar iyi bir Macarcayla:
- n atndan, arkadam, dilediin yere götüreyim seni! diye karsna dikildi. Kecskemet Belediyesi amma da kötü
hayvan vermi altna. Hah, ite Olaj Bey de geliyor, Tanr ömrünü uzun etsin!
Gerçekten, doru renkte güzel bir at üzerinde gelen, koca gövdeli Olaj Bey'di, birliklerini denetlemekten
geliyordu.
Deminki bodur herif:
- Ulu beyim, Kecskemet elçisi geldi, diye haber verdi.
Tatar beyi elçiyi ve üstündeki urbay batan aa dikkatle süzdükten sonra tatl bir dille:
- Sözüme darlma olum, öyle döner misin? dedi.
Czinna arkasn döndü.
Olaj Bey bu sefer bir kez de arkadan bakt. Sonra hemen eyerden atlad gibi, Czinna'nn önünde yere kapand
ve kaftann eteini üç kez öptü. Czinna iri kara gözleriyle, akn akn ona bakyor, dü gördüünü sanyordu.
- Tanr büyüktür ve Muhammet onun peygamberidir. Kecskemet kentinin elçisi, buyruun nedir?
Saygyla eilmi, önünde duruyordu.
Czinna azck aalad; sonra kesin bir sesle:
- Hemen u saatte Kecskemet snrlarndan çekilip gideceksiniz!
Olaj Bey süzgün koyun gözlerini göe dikti, sonra arkaya, erlerine doru dönerek gür sesiyle haykrd:
- Kalkyoruz, atlar eyerleyin!
VII
DKTATÖR. KECSKEMET'N ALTIN ÇAI.
Lestyak siyeçin yannda kalmt ve ne ileyeceini, ne yana gideceini düünüp duruyordu. Ba arlam, içindeki
düünceler eriyerek kurun gibi yaylmt. Her yannda bir uyuukluk, bir geveklik vard, duyduu pimanlk içini
parçalyor, kendi kendine: "yi yapmadm, bencillik, korkaklk ettim!" diyordu.
çindeki sknt diken diken batyor, gözleri yere dikili, ne yana gideceini düünüyordu.
Sis bir parça dalm, ötede Csalanos gölü parltl, kocaman bir ayna gibi açlm, onu çaryordu: "Gel, Mihaly
Lestyak, gel, buraya yat, gümü örtünün altna gir. Daha iyi, burada yumuak kumdan yastklar üstünde düe
dalarsn! En doru yol budur senin için!"
Göle doru birkaç adm att. Fakat yolunun üstünde bir bektai üzümü çals duruyordu, bütün bölgenin en
yüksek aacyd bu; incecik dallar küçük, kardan kelebeklerle örtülüydü ve Mihaly ona çarparak dütü.
Bu ackl annda toprak anann gösüne kapannca kulana bir ses geldi. Bin atn nal sesi gibi uzaklardan
yanklanan bu sar taprtnn havada bir hrt uyandrdn duymutu.
"Eyvah, Tatarlar kenti basacaklar!" diye ürperdi.
Fakat dur, dur! Taprt sanki uzaklayor, gittikçe hafifleyerek ölgün bir uultu halinde kaybolup gidiyordu. Rap,
tap! Ha, bu bir tek at, aman Tanrm, bu gelen Czinna!
Lestyak yerinden sçrad, üstünün kirini temizlemeden heyecandan soluk solua kza doru kotu.
- Geldin mi? Bir ey olmad m sana? Sahi sen misin? Ne oldu?
Czinna tatl tatl gülümsüyordu. Yant vermezden önce, mark bir kz gibi, yüzünü kahramanca iirdi:
- Efendime arz edeyim ki, tatar alayn buralardan kovdum. imdi alabildiklerine kaçyorlar.
- Söyleme!
Tabii bu "söyle, Tanr akna söyle!" demekti.
Kz anlatmaya balad. Fakat önce üstündeki, karla kapl yeil kaftan büyük bir sevgiyle, parltl gözlerinin tatl
baklaryla okad.
- Mihaly Lestyak aam, bu kaftancn epeyce deeri var.
- Ne gibi?
- Olaj Bey bunu srtmda görür görmez atndan indi, eteini üç kez öptükten sonra ne buyurduumu sordu. Ben
hemen buradan defolup gitmelerini buyurdum. Sözümü tuttular, çekip gittiler.
Mihaly Lestyak'n az açk kalmt.
- Olacak ey mi? Öyle büyülü mü bu?
- te dediim gibi oldu. Fakat uzun lafa vaktimiz yok, aha kaftannz, onu giyin, aha atnz, binin üstüne, ben
öteki yoldan size yetiirim.
Mihaly aknlktan bir türlü kendine gelemeyerek:
- Allah Allah, bu sahiden mucize! Öyleyse bu kaftan koca bir hazine!
- Ona ne üphe. Ama siz durmayn, belki gelenler olur. Kent tarafndan araba karaltlar görür gibi oluyorum.
Mihaly'n aln krt.
- Sahi, Czinna, kimseye bir ey deme, olmaz m? Hizmetine teekkür. Sonra görüürüz. Hatta daha bugün. Evet,
seninle konuacam, Czinna.
Delikanl "peki, peki!" diyerek "Etekli aaç" yöresine doru gözden yitti.
Lesyak doru yoldan gitti. Sahiden karsna uzun bir sra araba çkt. Bunlar odun ve ekmek götürüyordu; Marczi
Szikra söve saya öküzlerini sürüyordu. Arabalarn önünde, çakal alnl güzel bir atn üstünde, belinde sar mein
çanta "nervus rerum" (19) ile triumvirlerden biri, Samuel Holeczi gidiyordu. Ötede, arabalarn birinde, âlâ
kzarm peksimetlerin üzerinde gidenin Fabian Teyze olduuna ant içerim; ne yapsn, "it bal Tatar" görmeyi bir
kez kafasna koymutu, yanna da tatl sözlü Pal Fekete çömelmi, çipil çipil tavan gözleriyle, elindeki kargack
burgack kâttan bir eyler okuyor...
Kecskemetliler:
- Bak hele bak, Mihaly Lestyak! diye ardlar. Ahiretten geliyor.
Lestyak'a pek dümanl olmayan Samuel Holeczi (çünkü Luterciler ne de olsa hep bir telden çalarlar), ayn
zamanda bu ii pek merak ettiinden tatllkla sordu:
- Gördüüm siz deilsiniz, ruhunuz olacak deil mi, azizim?
Mihaly Lestyak yüzünü ekiterek:
- Hayr, ruhum deil, kendim olmalym, diye homurdand. (Aklndan kim bilir neler geçiyordu?) Ya sizler
nereye böyle?
Triumvir akac bir adamd:
- Snrda konuk var, ona biraz kahvaltlk götürüyoruz, diye akalat.
- Onun ardndan zor yetiirsiniz.
- Yok canm!
- O imdi üç snr öteye varmtr. Konuk Allahasmarladk bile demeden svt:
Bayan Fabian da:
- Sahi mi söylüyorsunuz? diye kekeledi.
Bay Fekete tasalanarak:
- Ne yazk, dedi, Olaj Bey güzel bir söylev kaçrd.
Lestyak kaftan öyküsünü anlatt; bunu dinlerken Bay Samuel Holeczi'nin surat cier rengini almt. Ucu kalkk
burnunu isteksiz isteksiz kayarak:
- Olur ey deil, diye mrldand. Hm, böylesi belki dünya kurulal görülmemitir.
Fakat aknl bir dakika bile sürmedi, usta tilkinin biriydi o, hemen duruma egemen olmasn bilirdi.
- Heey, arabaclar, heey, millet, dönün, dönün, geriye doru yola düzülün bakalm! Kecskemet'e büyük gün
dodu.
Ve hemen atndan inerek saygl bir tavrla:
- Mihaly Lestyak efendim, dedi, benim ata binin, o lagar hayvanla gitmenize gönlüm raz deil.
- Bana yeter bu, saolun, beni bunun üstüne üç triumvir bindirdikten sonra bir tanesi indiremez.
- Öyleyse, Bay Fekete, siz binin ve olan bitenden kente haber ulatrn.
Kecskemet'in Cicerosu öneriye dört elle sarld, kaçrd frsat bol bol telafi edebilecekti.
- Giderim, ne diye gitmeyeyim, böyle güzel bir hayvana binmek büyük bir zevktir. Ama bana bir de krbaç
verin, çünkü benim mahmuzum yok.
Azgn "Sarmany"n krbaca gereksinmesi yoktu, büyük aytac srtna ald gibi, torbalarnda yem yerine kzgn köz
bulunan, masallardaki küheylanlarn hzyla uçtu gitti.
Pazar alanna vard zaman hayvann köpüklü srtndan dumanlar çkyordu. Bay Fekete de srsklam olmutu.
Hemen orada duran ve gittikçe biriken halka heyecanla, aytaçlk cokunluuyla süsleyerek Tanrnn garip
hikmetini, cansz bir urba parçasnn adeta dile gelerek talanc düman snrlarmzdan nasl kovduunu ilan etti. Bu
bir mucizeydi. Sayn Kecskemet ahalisi, zorba Olaj Bey yerlere eilerek Mihaly Lestyak arkadamzn srtndaki
kaftann eteini saygyla üç kez öpmü ve: "Kecskemet kentinin elçisi, buyruun nedir?" diye sormu, bunun
üzerine Bay Mihaly Lestyak ban kaldrarak büyük bilge saygdeer Seneca gibi (Seneca'y bilmeyeniniz var
m?) "Kentlilerimin rahatn bozmayn, buradan çekilip gidin!" demi.
Söylevinin burasnda saygl Kalvinci vaiz Ezsaias Mokros Efendi:
- O sözü Seneca'nn söyledii kesin deil ki, diye atld.
Pal Fekete istifini bozmad.
- Olabilir, ama ekmek arabalarnn, öküzlerin, para torbasnn, Triumvirin ve nihayet Lestyak'n gelmekte
olduklar kesin.
Alan büyük bir sevinç tufan doldurdu. Sinirleri harekete getiren mucize haberi bir yangn alevi gibi sokaktan
sokaa, evden eve yaylarak herkesi artt. Yerlerinden atlan, kendilerinden herkesin yüz çevirdii üyeler yeniden
ortaya çkarak halkn arasna karmlard. Porosznoki'yi "yaa!" diye karladlar, nokai'ye her yerde apka çkararak
yol açtlar. Ferencz Kriston üyeye gelince, ahali onu dinlemek için büyük yaygara kopard. O da çok
nazlanmadan alandaki, lahana salamuras dolu bir fçnn üstüne çkt ve yalnzca u sözleri söyledi:
Sizden yalnzca bizi bu mutlu güne kavuturan genç dahi için adalet istiyorum.
Bu söz bin grtlaktan birden yankland:
- Adalet isteriz!
Halk yn gittikçe kabaran bir rmak gibi dalgalanyordu. Her yanda bir kaynama, bir canllk göze çarpyor,
erkekler, kadnlar çevik devinimlerle yeni gelenlere Pal Fekete'den duyduklar "Büyülü kaftan" mucizesini
ulatryordu. Doallkla, her biri o kaftana küçük bir nak daha iliyordu.
Yaa! haykrlaryla yarlan hava insanlar coturuyor, gönüller heyecandan sarslyordu. Herkes kmldanyor, tela
ediyor, her grtlaktan ayr bir ses yükseliyordu, fakat hepsinin de düünceleri birdi. Kadnlar, açan tomurcuklar
gibi körpe kzlar giydirip kuatmlard, kentin deerli halkysa ünlü dört yaz aygr arabaya komak için Belediye
ahrnn yolunu tutmutu. Atlarn yeleleri arasna kurdeleler takmay da unutmadlar. Havan toplarn pazar yerine
yal adamlar çekiyordu. Yolda "Üç Elma" Meyhanesi'ne urayarak topçuyu tezgâh banda yakaladlar. (Haydi
Hupka Aa, Allahn seversen çabuk ol! Hupka ise bir yudum daha! diye yalvaryordu.) Saygdeer Luterci papaz
Peter Molitorisz Efendi, saati gelince çan kendi eliyle çalmak için Aziz Nicolaus kulesine çkt. urada burada,
evlerin çatlarnda gönüllere ferahlk veren üç renkli kanatlar yükselmeye balamt. Dorusu bunlarn rengi biraz
soluktu, ne de olsa Bethlen Bey zamanndan kalma eyler; Kecskemet evlerinin çatlar o vakitten beri pek de
çiçek açmamlard.
Dümü meclis üyelerinin on biri de yarm saat içinde gümü dümeli mintanlarn giymiler, akrtl klçlarn takmlar,
danma odasnn kaps önünde yarm daire biçiminde dizilmilerdi. Bay Pal Fekete'ye bu sefer de görevlerin en
ar dümütü. (Yöneticilerin her birinin omzuna yüklenen görevin ayn arlkta olmad bundan da anlalr.) Hazrlad
söylevi çabuk deitirmek, "Erkli Bey!" sözünü silip yerine "anl yurt çocuu!", "Senin katna geldik!" yerine
"Yine aramza geldin!" ilah, yazmak gerekmiti. (Zarar yok, böyle de çok güzeldi.)
Gerçi biraz ivediye geldi ama, her ey eksiksiz yolunda gitti. Yalnzca alay arabas gecikti, fakat toplar
vaktinde gürledi, çanlar törenle çalnd ve Lestyak göründüü vakit, ta Belediye Kona'nn kapsna kadar bütün
geçtii yerlerde halkn cokun haykrlar bir ç gibi sokaklardan tat. Mihaly orada atndan indi, Bay Fal Fekete'nin
söylevini dinledi, beyaz urbal kzlara gülümseyerek bakt, eski üye arkadalarnn ellerini skt. (Bay
Porosznoki'yi kucaklad.) Derken onu da kucaklayp kaldrdlar ve götüre götüre bir yere braktlar; buras danma
odasnda, yeil masann bandaki Bakanlk yeriydi.
Gürültü bir parça kesilince (çünkü koca salon kent ilerigelenleriyle doluydu) kar gibi ak saçl Mate Puszta
söz ald ve yaban arsnn vnltsn andran sesiyle Mihaly Lestyak'n erdemlerini sayp döktükten sonra sözlerini:
- Onu Kecskemet'e deimez bakan seçmeliyiz! diye bitirdi.
Duvarlar yaa sesleriyle sarsld, Gaspar Permete gösünü döverek, eliyle koluyla iaretler ederek çok önemli
söyleyecei olduunu anlatmak istiyordu, meramn anlatncaya kadar dakikalar geçti.
- Ben, Gaspar Permete, biliyorsunuz, bundan on iki hafta önce bir tek söylevimle bu meclisi devirmitim,
imdiyse yine ben, gerekli bilgiyi edindikten sonra diyorum ki, onun için deimez bakanlk ksa bir zamandr.
Bay Gerzson Zeke hemen lafa kart:
- Ölümünden sonra da Bakanlk edecek hali yok ya!
- Neden olmasn? Bizim yapacamz, kutsal Macar tac -Tanr'nn izniyle- Habsburg hanedannda ilk erkek
çocuklar yoluyla nasl babadan oula geçiyorsa kentimiz bakanlk asas da öylece Bay Lestyak'n torunlarna
geçmelidir, buna karar verip tutanaa geçirelim.
Gerzson Zeke: - kisi arasnda biraz fark var ama!
Gasar Permete (öfkeyle): - Yok!
Gerzson Zeke: - Krallk tac altndandr, bakanlk asas kzlck dalndan.
Bu hafif tertip atmay, akln herkesin beendii Czegled mahalleli Janos Deak kesti.
- Bay Zeke'nin hakk var, çünkü taç zayf ba üstünde de güçle parldar, ama zayf elin kzlck dalyla vuruu da
zayftr. Bundan ötürü kzlck sopas henüz bilinmeyen torunlarn eline verilemez. Hem bu büyük günün tadn
böyle atmalarla kaçrmak da yakmaz. En iyisi arballktan ayrlmayalm ve ileri bir sraya koyalm, çünkü daha
üzerinde birinin oturduu bir sandalyeye kimi buyur edecek olsak kimse bunun için teekkür etmez. Her eyden
önce zaten geçici olan Üçler Meclisi daln bildirmelidir.
Sadan soldan birtakm sesler yükseldi:
- Zaten kendileri kaçtlar, biri de yok burada.
- Durum böyle olunca, efendiler, buyurun, eski üyeleri seçin, ondan sonra da Bay Mihaly Lestyak'n deimez
bakanln tutanaa geçirelim.
Bu iin de böyle olduunu söylemeye bile gerek yok. Orada bir hükümdar çalmyla kurulmu oturan Bakan
bayla soukça teekkür etti.
Yüzü solgundu, fakat öteden halk:
- Kaftan öyküsünü dinleyelim! Kendisinden duymak isteriz! diye barmaya balaynca kpkrmz kesildi.
Sandalyesinin üstünde sknt içinde kmldanp duruyordu. Sanki görünmeyen bir demir el grtlan skyordu. Olaj
Bey'le aralarnda geçeni, görmedii, yaamad bir olay yüzlerce insana anlatmak... bütün kent önünde yalan
söylemek! Ah, Tatar karargahna gitmemekle ne kadar yanl yapmt. eytan çkarm olacakt o kz karsna. Fakat
madem ki gitmemiti, her eyi açkça ortaya dökmeliydi. Fakat artk geçti, olmaz, olanaksz...
Kazand an ne kadar büyükse, beklenmedik bir rüzgârn bunlarn hepsini dataca duygusu cann o kadar actacak
gibi skmaktayd. Kral Midas'n (20) koca kulaklar bile ortaya çkmt. Ona, bu onuru sanki çalyormu gibi
geliyor, bir türlü sevinemiyordu; oysa bunu hak etmiti. Ne olursa olsun kaftan ele geçiren kendisiydi.
Öyleyken yine de yüksek arkalkl koltuunun ardnda münasebetsiz bir gölge titriyor, kmldanyor gibiydi.
Sesler gittikçe daha canl, daha üsteleyerek yükseliyordu:
- Susalm! Dinliyoruz!
Çare yoktu.
akn bir durumda kaftan srtndan çkararak yeil masann üstüne serdi. te Kecskemet'in paha yetmez hazinesi!
Sonra duraklaya duraklaya, bandan sonuna kadar, kaftann marifetlerini anlatt. (21)
Bakan'n sözleri dinleyiciler arasnda büyük bir honutluk dourmutu; herkes sevincini aça vuruyor, yalnzca
arka srada halsiz bir yal adam sessizce alyordu.
Güçlü Bakan, bugüne bugün kentin diktatörü, ayaa kalkt, hçkrklar içinde inleyen adamn yanna giderek
elinden tuttu:
- Hadi babacm, gidelim artk, evde biraz dinlenmek istiyorum...
Oymal küçük kapda Erzsi kzla Laczi olan, gözleri yolda bekleiyorlard. Kaygana pimi, kuskuslu tavuk
kzartmas olaanüstü olmu, frnda kzarm domuz yavrusu soumutu bile; iyi ki gelmilerdi.
- Sevgili olum, bir çrakla çaltm, daha dorusu imdi ikimizin de çalmadmz sana söylememitim, öyle ya,
seninle ne vakit konuabilirdim?
Bakan kaytsz bir çehre taknd:
- u genç çocuk mu dediin?
- Budin Paas'na ricaya gittiim vakit tuttum onu, çünkü Miska, seni bakan yapan benim, ben, bunu iyi bil.
(Yal adamn gururlu bak yeil bir kla parlyordu.) Baba Lestyak bugün de yaman adamdr, anladn m? Bu uak
dükkâna lazmd, ho, o vakitten beri urdan uraya bir çöp kaldrdnn farknda deilim ya. Onun ne bildiini
snamaya daha vaktim olmad. imdiye kadar politikayla ben uratm, bundan sonra azck da sen ura. Gülme,
Mihalycm, darlrm ha. Bu Lestyak kan ne bulunmaz kanm. Eh, eve de gelmiiz.
Uzun zaman görmedii baba evi insann ne de houna gider. Baca keyifli keyifli çubuunu tüttürür, kocam
armut aacnn yal dallar neeyle uzaktan sizi çarrlar, darda, avluda Karaba karlar, odaya girince Pamuk
dizlerinize sürünür, srl testiler güler, duvardaki çini tabaklar tandktr, oda eyasnn her biri bir ey anlatmaya
balar, kocaman sobada ate çtrdar ve kahverengi kapnn altna doru vuran orasn sanki bir altn çemberle kuatr.
Yal adam içini çeker.
- Zavall anacn u günleri görseydi ne olurdu!
Yemei getiriyorlar, onun iç açc buusu baba yurdunun masas üzerinde bir ho yaylyor. Erzsi ile çrak Laczi
girip çkyor, candan hizmet ediyorlar. "Baka tabak ver! Bçan keskinini getir! Mahzene ko, yavrum, ama bir
ayan burada olsun!"
- Sen de olum, otur bakaym, karnn aç çünkü, biliyorum, tutukevi yemei seni bitirmitir, ho, o vakitten beri
ben de yemedim ya. Önce büyük üzüntümden, imdi de büyük sevinçten. Ben Budin'de Miklos Toldi'nin at
gibi yaadm. (22) Eh, hele seni kurtardm ya!
Bakan dalgn dalgn kekeledi:
- Babacan adamdr brahim Paa! (Czinna ile olan garip durum onu artmt.)
- Can var ama babaln bir yana brak olum, çünkü ihtiyar, azgn köpein biri. Önce bana kzd, az kalsn ben de
kodesi boyluyordum.
- Neden?
- O çingene kznn yüzünden. Bilmem hatrnda m? Yahu bu çorbann tuzu yok mu? Laczko, tuz kabn getirsene!
Laczi elde sallanan bir söüt sürgünü gibi titriyordu.
- Ne oluyor sana? Hm. Olumdan m korkuyorsun yoksa, deli? O öyle büyük olmakla, merak etme, kimseyi
srmaz.
- Teekkür ederim, tuz istemez. Demek brahim o kzn yüzünden öfkelendi, öyle mi?
- Kz güya sizinle birlikte kaçmm. Onu geri vermezsek yahut nerede olduunu söylemezsem beni de delie
tktrrm. Öyle dedi, yüzünü bile görmedim, diye bouna söyledim.
Bakan:
- Öyle demekle pek iyi etmemisiniz, diye mrldand. E, sonra?
- Bereket, o günlerde urbasn Tisza kysnda bulduklar, birkaç gün sonra da daha aada ölüsünü çkardklar
haberi geldi.
- Ah, dedi Bakan sevinçle, kz ölmü mü?
Laczi olan da "Ah!" diye içini çekti ve biraz önce sobann üstünden alarak masaya koymak üzere tuttuu
kzartma taban elinden düürüverdi.
Usta öfkeyle bard:
- Eline ineyi batrrm ha, sersem. Kaldr unu, sonra defol gözümün önünden!
Fakat birden yine yüzü güldü:
- u günde olmayacak eyler oluyor, cansz domuz yavrular da kaçyorlar! (Nar gibi kzarm küçük domuz ta
yatan altna yuvarlanmt.)
Laczi, yüzü pancar gibi olmu, kapya doru gidiyordu.
- Dur bakaym, dedi Bakan ve yanna gelen çran kulana bir eyler fsldad, hadi imdi gidebilirsin.
- Bir ey mi istiyorsun? Erzsi'ye söyleyeyim, daha iyi, bu çok beceriksiz, dedi olann ardndan bakarak.
Terzilie aklnn yatacan sanmyorum. Çünkü olum, o her sanata benzemez, yüksek bir bilgidir. Tanr yapsn
düzeltmek kolay m? Biçimsiz srt biçime sokarm, düük omuzlara erkeklik veririm. Zordur bu olum! (Ve yal
terzi heyecana gelerek seyrek kendir saçn kartrd.) Oysa u çapkna da yazk, öyle uslu, o kadar sevimli yüzü
var ki, hani vallahi kz bile olabilir.
- Babacm, bugünkü günde olmadk olmaz.
- Oras öyle, ama sen bu kzartmadan alsana, yere dütü diye çekinme. Biraz kaygana daha var. Ba sevmez
misin ba?
- Yiyorum ben, yiyorum, fakat siz hâlâ Budin yolculuunun sonunu anlatmadnz.
- Ha, ne diyordum, o haberi alnca brahim efendimizin keyfi yerine geldi, ne yapsn, Sultan zavally çok
sktryormu. Hemen ölüm kantlarn toplatp padiaha yollad, beni de yanna çartarak: "yi davranl adamlarsnz,
görüyorum" diye srtm okad. (Biz Lestyaklar gerçekten öyleydik ve öyleyiz de.) Al bakalm, olunu kurtaracak
buyruk. Ama köpolu, dedi, buna bedava konduunu kimseye söyleme ha, sonra iimi bozarsn... Ferman ben ite
böyle ele geçirdim.
- Biraz acele olmu.
- Kim acele etmi, ben mi?
- Hayr, paa.
- Anlayamadm.
- Ne hacet, oraya bakn.
Çingene kz Czinna gülerek, nazl nazl salnarak açk kapdan içeri dald; üzerinde güzel, tenteneli bir bluz, krmz
zemin üzerine siyah benekli karton etek, Erzsike'nin yabanlk giysisi vard.
Yal Lestyak korku içinde arkaya ylarak:
- Tanrm, sensin bizim snamz! diye bard, çingene kz, kt, tu tu, iyi saatte olsunlar!
akaklarnda souk ter damlalar belirmiti.
- Ruh deil o babacm, kzn kendisi.
- nanrsam eytan beni çarpsn.
Bu söz üzerine sanki eytan çarlm gibi, kap vuruldu. Fakat hiç de o deildi; içeriye, yannda Pal Fekete ile
Gaspar Permete olduu halde üye Mate Puszta girdi.
- Ho geldiniz! Buyurun, öyle geçin. Ne amaçla buyurdunuz, efendiler?
- Bizi zatnn katna meclis yollad.
Bakan bir hükümdar kurumuyla:
- Sizi dinlemeye hazrz! dedi.
Gelenler, onlar gittikten sonra Meclis'in ne kararlar verdiini ksaca anlattlar. Birincisi, Bay Agoston'u almak
için, Vacz'a bir elçilik kurulu gönderiliyordu (pekâlâ, iyi olur); ikincisi, kaftan tam otuz gün Belediye
Kona'nda halkn gözünün önüne konacak, gelen geçen, yerli yabanc herkes parasz seyredecek, yalnzca
Nagyköröslü olursa on dinar verecek (bu da çok âlâ).
Mate Puszta sürdürdü.
- En önemli kararmz da u: "Aziz Nicolaus Kilisesi'nden zincirli kutsal eya sandn getirteceiz, kaftan geceleri
onun içine konacak, daha sonra gündüzleri de sandkta kalacak." te anahtar, bunu gözbebeiniz gibi korumanz
ve yabanc elin sokulamayaca bir yere saklamanz için Meclis zatna yollad.
Bunlar söyleyerek ipek bir kordondan sarkan anahtar Bakana uzatt.
- Meclis'in kararna ba eerim.
Anahtar ald, ayaa kalkt ve Czinna'nn yanna giderek onun boynuna ast.
- Bunu koynunda sakla, Czinna!
Czinna kulaklarna kadar kzard ve elinde olmayan bir hareketle krmz ilemeli örtüyü gözlerine indirdi; bunun
üzerine doal olarak, arkadan krklm olan saç ortaya çkverdi.
Bay Mate Puszta pencereye doru dönmü, koca kafasn sallyordu: "Güzel bir kzn kar gibi beyaz gösü. Yabanc
elin sokulamayaca yer oras demek..."
Terzi kendini tutamayarak bard:
- Vay köpek enii vay! Ayol bu Laczi olan! (Onu saçndan tanmt.)
Bakan gülümsedi:
- Babacm, bir kez mucizeler balad m böyle olur ite. Zaman gelecek, Belediye Bakan'nn kars olan terzi çra
diye dillere destan olacak.
Bunu duyunca kzn yüzünde ve alnnda bir zafer parlts çakt, fakat Mihaly'nin baklarndaki scak, yumuak
okaylara daha fazla dayanamad. Mutluluktan öleceini sand ve elini yüreine bastrarak koa koa kendini dar att.
Terzi yaylanm gibi birdenbire öfkeyle yerinden sçrad.
- Nedir bana oynadn bu oyun? Kecskemet kentinin Belediye Bakan olmasan sana söyleyeceimi bilirdim.
ükret, Miska, bin kez ükret. Sonra nedir o anlaml lakrdlar? Ne yapmak niyetindesin?
- Onunla evleneceim.
- Sen mi? Kecskemet'in deimez bakan ha?
- Ne varm?
Yal adamn ba üzüntüyle önüne dütü.
- Budin Paas duyacak olursa ikimizi de öldürtür.
- Bu kaftan paaya kar da korur bizi. Hem madem ki Czinna'y Tisza'da bouldu biliyorlar, onu artk aramazlar
da.
- Biri çkar haber verir. Ayol sizler de söz söyleyin Allahnz severseniz, odun gibi durmayn burada üçünüz de.
Bu dürtüleme üzerine Gaspar Permete gerçekten azn açt ve deerli Bakan'n kentin en zengin kzlarndan
beendiini alabileceini, her parmana on be tanesini takabileceini, bu ne idüü belirsizin ne de olsa onun
konumuna uymayacan söyledi. Mihaly gülerek:
- Laf bunlar, dedi, ya Czinna Msr krallarndan türemeyse?
- Onu biraz zor kantlarsnz, Bay Bakan!
- Zatn için tersini, yani onun kral ailesinden türeme olmadn kantlamak ne kadar zorsa bu da onun kadar
zordur.
Permete de gülüyordu, Mate Puszta da, çünkü Mate Puszta'ya göre: "Bakan ne yaptn bilir, onun iine
karlmamalyd."
Fakat Pal Fekete aamz iin manevi yann ele almt:
- Bir Bakan kars rasgele biri olamaz, diyordu, onun okuyup yazma bilir, her ie akl yatar, zeki bir hatun
olmas gerek.
Mihaly Lestyak kzarak:
- Eeh, dedi, saygdeer Seneca, kadnn, yamur bana akt zaman saçak altna çekilmeyi düünecek kadar akl olursa
yeter, der.
Bay Permete omuzlarn silkerek:
- Burada bouna çene yoruyoruz, dedi ve usulca hayrl geceler dileyerek ötekileri de odadan çkard.
Evlerine dönen üç erkek, çingene kz Czinna'nn öyküsünü üç yana yaya yaya gittiler. O akam kadnlar
arasnda öyle dedikodular dönüyordu:
- Onu kesinlikle büyüledi, içkisine bir ey katt, baka türlü olacak ey deil bu. Öyle akll bir adam nasl olur da
bu kadar saptr, sahiden bir i var bunda!
Fakat bu "yeni olay" dedikoducu kadnlardan çok Balazs Putnoki'nin houna gitmiti. Çingene kznn sa
olduunu, onu Mihaly Lestyak'n sakladn, imdi de nikahlamak istediini Budin Paas'na haber vermek için daha
o gece yola düzüldü. Ama sonradan ortaya çkt gibi, Budin Paas'nn yannda ii biraz ters gitmiti.
Söylediklerine göre, Paa onu dikkatle dinlemi, ondan sonra kalarn çatarak: "Demek sa olduunu ileri
sürüyorsun, öyle mi?" demi, "Evet, sa!" yantn alnca yanndaki çavua iaret etmi: "Götür bunu, tabanna elli
denek vurdurduktan sonra yine getir yanma." Yine getirdikleri zaman brahim son derece güler yüz
göstererek sormu: "Hâlâ sa m o kz?". "Yok yok, devletli paam, sa falan deil, ne gezer!" deyince brahim
keyfinden ellerini outurmu ve: "evketli Sultanma ben bir kez birisi için öldü haberini verdim mi, o artk yer
altnda, alt ayak derinlikte yatyor demektir, sen sen ol, bunu aklndan çkarma!" demi.
Laf yetitirici Putnoki'nin bana böyle iler gelmiti ite! Beri yandan Mihaly Lestyak'n bana da her kiiye nasip
olmayan bir devlet konmutu; ne akyazl adamd; etkisi arttkça artyor, darlarda da sözü geçiyordu. Kecskemet
büyük önem kazanmaya balamt.
Kaftan tek bana, düman kprtmayan bir orduya bedeldi. Hem öyle bir ordu ki, ne erzak isterdi, ne cephane;
ona olsa olsa güve zarar verebilirdi, baka hiçbir ey!
Kecskemetlilerin doal olarak artk dümandan korkular kalmamt, hatta arada öyle bir aknc Türk alaynn
kendilerine çatmasn büyük bir keyifle beklerlerdi; halk için bu büyük bir elence oluyordu. Öyle zamanlarda
Bakan debdebeyle Belediye aygrna binerek kentten açlyor, önünde, arkasnda dörder atl çavu gidiyordu.
Erkek, kadn, çoluk çocuk, bazan bütün Kecskemet Türk komutanlarnn kaftann eteini öptüünü ve Bakan'n
önünde "buyur, efendim!" diye eildiini görmek için aknc alay karlyor, bu seyirden herkes çlgnca bir zevk
duyuyordu.
Ülkede büyülü kaftan üzerine bir sürü saçma eklemelerle iirilmi söylenceler dolayordu. Tehlike anlarnda
güya kaftan dile gelir, kent büyüklerine öütler verirmi; hastann eli deince ifa bulurmu; kz veya dul kadn onu
öpünce kocaya varrm. Biraz akl erer takma göre kaftanda büyük bir keramet yoktu, yalnzca padiahn
örümcek bacana benzeyen imzasyla üzerine; "Kaftan giyene boyun ein!" sözü ilenmiti. Matyas Lestyak
aamz dünyaya ün salan bu giysi parçasn (çünkü yabanc ülkelerde de ün almt) anlayan gözlerle iyice
baktktan sonra pek ziyade küçümseyerek düüncesini:
- Bunda alacak bir ey yok. Üstüne düecek olsam böylesini ben de dikerim, sözleriyle aça vurmutu.
Kaftann mucizeli gücü Mihaly Lestyak'n kendini de büyülü bir k içine sarmt. Onun serüveni, bakanl da tpk
kaftan gibi, söylencelerin zengin renkli urbalarna bürünmütü. Kecskemet'ten yüz fersah uzaktaki
kulübelerde, sessiz güzel akamlarda hep onun sözünü ediyorlard. Tat Szeged ötelerinde, balkç uann kay
hafif bir hltyla sarn köpükleri yara yara kayarken kendisi hep: "Kecskemet Bakan imdi ne yapyordur kim
bilir, zümrüt çaksyla altn pastrma yiyordur..." diye düünüyordu.
Büyülü kaftan yalnzca dümana: "Defolun buradan, Kecskemet'e yaklamayn!" demekle kalmyor, dostlar da
davet ediyor, kr kr Körmöcz altnlarn "Gelin buraya, Kecskemet'e gelin!" diye çaryordu. Zengin adamlar,
soylu beyler bütün arlklaryla bu "en güvenli" kente tanyorlar, ana babalar çocuklarn en çok buraya
yolluyorlard. Bugün de hâlâ görülen çeit çeit sevimli örenci balar Kecskemet sokaklarnda ilkin o zaman
türemiti. Okul yaam gelimi, halk inanlmayacak bir hzla zenginlemiti.
Doallkla her iyinin bir kötü yan olur. Kaftan para, para da bir sürü hrsz, harami dourmutu ve bunlar
Kecskemet'e durmadan baskn yapyorlard. Ama her kötünün de bir iyi yan vardr. Hrszlar yüzünden sk
yönetim ilan edilmiti, bunun üzerine il de serbest kalmadndan sava divan geçici bir zaman için Kecskemet
Belediyesi'ne verilmiti.
Nerdeyse Kecskemet ayrcalkl kentler arasna girecekti.
VIII
ÖTEK KAFTAN.
Mihaly Lestyak artk kentin, ölüme dirime gücü yeten tek egemeni olmutu ve kral da kendisine
"Kecskemetli" sanyla soyluluk verince saygnl büsbütün artmt. Soyluluk armasnda gümü zemin üzerinde
kaftanl bir övalye duruyor, ortadan ikiye ayrlm armann bir yannda üç altn erit üzerinde, ahlanm bir tilki
görülüyordu. (Dorusu hametli kral bunu iyi düzenlemiti.)
Bakan'n tam mutluluu için yalnzca bir eyi, Czinna ile nikahlanmas eksikti.
Buna da kimsenin engel olduu yoktu.
Yal Lestyak duruma çoktan almt. O ne idüü belirsiz yavrucak hoa gitmesini pek iyi biliyordu; akamlar tral
yüzünü okad zaman kendini cennette sanyordu. Ama kz da hani günden güne güzellemiti, yan beli daha
dolgunlam, yüzü, içinin krmzl kabuundan dar vuran eftali gibi olmutu; Kumanya'da (23) ei yoktu.
Artk onun sevgilisi, en yakn sr orta olmutu, onu hep "Gelinim, kzm!" diye çaryor ve oluna:
- Çabuk ol, Miska, yoksa vallahi ben alrm ha, diye taklyordu.
Mihaly bir engel olduu zaman sabrszlktan adeta tepiniyor, engel olmad zamansa ii hep ardan alyordu; her
vakit kararszd, günü gününe uymuyordu.
lkin i Sancak Paas'ndan gelecek fermana braklmt, çünkü onsuz olamazd. Ama ku bile, acmasz ellerin
ykacandan korksa da yine yuvasn kurar...
Zaten ferman da Putnoki'nin tabanna yazl olarak kendiliinden gelmiti. Artk Paa'nn, kz rahatsz etmeyecei
kesin.
Yal adam:
- Gayr nikahlanabilirsiniz, çocuklar! diye onlar heveslendiriyordu.
- Czinna'nn saç uzayncaya kadar bekleyelim, dedi Mihaly, ksa saç üstünde gelin çiçei tuhaf durur.
Kzn saç bir yl içinde uzad, hem de nasl! Bir akam ba baa oturmu, tatl tatl fsldarlarken saçn çözdü (çünkü
imdi saçn, kibar hanmlarnki gibi bann çevresine doluyordu) ve iki kaln örgüyle Mihaly'nin ellerini,
tutsaklarnkini baladklar gibi, smsk sard. Sonra da:
- Eli kolu bal bir Bakan, diye onunla alay etti.
Mihaly bu üstü kapal sözün ne demeye geldiini anlamt.
- Evlenmemizin vakti geldi. Czinna, biliyorum, ben de dört gözle o günü bekliyorum. Ama Bakan kars
olabilmen için daha biraz bir eyler örenmen kötü olmaz, burasn düünmelisin; benim de bir Bakan karsn
yaatabilmem için önce bir parça dünyalk edinmem gerek.
Bakan zaten Czinna'y okutmak için büyük bilgin Molitorisz'i tutmu, fakat daha alt ay geçmeden saygdeer
papaz efendi:
- Benim bildiimi artk o da biliyor, demiti.
O srada Mihaly de biraz para biriktirmiti, fakat tam o günlerde soyluluk berat geldi. Kör talih açldkça
açlyordu; Mihaly artk yüksek yaam sürmeye balamt. Çevreden soylu beyler onunla ahbaplk kurmular,
ziyaretine geliyorlar, o da onlara gidiyordu. Böylece Czinna'y ihmal etmiti. Bir soylu, kumrular gibi, eiyle
yuvasna çekilemezmi, gülünç olurmu. Kör olas soyluluk berat sanki onu deitirmi, kann sahiden maviletirmi
gibi, Mihaly bir tuhaf olmutu. Çevrede ona Beniczky ailesinden bir kz verecekleri, kendisinin de mre
Thököly'nin imparator elinde bulunan illerinden birine vali olaca söyleniyordu... ama bunlar hep
dedikoduydu ve Kecskemetliler kendileri uyduruyorlard.
Bu sözler kulana gittikçe Czinna'nn yürei nasl szlyordu. Eskiden, güzel yaz akamlarnda oturup fsldatklar
bahçedeki büyük armut aacnn altnda duran peykeye Mihaly'nin oturduu artk pek az oluyordu (bazan
haftalarca kibar köklerinde vakit geçiriyordu). O eski günlerde Czinna ne kadar mutluydu. imdi Mihaly
gelse, bir iki scak söz etseler de lakrdnn sonu her defasnda urada toplanyordu:
- Bana bak Czinna, benim sevgili güvercinim, sözlerine dikkat et ha, o günü hiç anma... anlyorsun deil mi?
Oraya, Olaj Bey'in karargahna senin gittiini sakn kimseye söyleyim deme, sonra beni yitirirsin.
Böyle zamanlarda kzn yüreine sanki bçaklar saplanyordu. çinde, Mihaly'nin kendisini sevmedii, yalnzca
korktuu, onu susmas için nian yüzüüyle kendisine bal tuttuu üphesi uyanyordu. Bu yüzden neesi gün
geçtikçe azalyor, yanaklarnn krmz gülleri dökülüyor, gözlerinin ba döndürücü prlts sönüyor, bunun yerini
durgun bir bulanklk alyordu. Fakat o bu haliyle de güzeldi.
Yal Lestyak onun hasta olmasndan korkmu, nedenini de anlamt.
- Tasalanma! Kendini yeyip bitirme, benim güzel zambam, o seni seviyor, inan ki seviyor, paras olsa seni
hemen yarn nikahlayacak, ama elindekini avucundakini Faylarla, Beniczkylerle kumarda tüketiyor. Ben
Miska'y bilirim, fazla hoppadr, ama yürei temizdir. Hani ikiniz benim yanmda da yaayabilirsiniz, yoksulca;
ama divane bir kez kibarlk sevdasna kapld m, bilirsin ya, açlktan ölür de yine çilei ille gümü tabaktan yemek
ister. Miska da imdi tam bu illete tutulmu bulunuyor, brakalm onu, varsn tilkili armadan hevesini alsn. Ya
tilki onu yer, ya o tilkiyi. Czinna, yavrum, soylu armalarndaki o türlü hayvanlar da hep obur eylerdir. Bunu
bilmi ol.
Böyle zamanlarda Czinna hep içini çekerdi; bu güzel sözler onun yarasna melhem olamyordu.
- çini çekip durma, biraz gülsün yüzün eskisi gibi. Elimden gelse sana öyle sözler söylemek isterim ki,
duyunca oynamaya kalkarsn.
Kendi kendine gözlerini krptryor, "sus, Matyas, dilini tut, Matyas" diye homurdanarak kendi kendine
çkyordu.
Czinna, onun gizlemek istedii eyin ne olduuna bir türlü akl erdirememiti. Ortada göze çarpacak yalnzca bir
ey vard: Yal terzinin yanna birkaç günden beri efendiden iki yabanc adam gelip gidiyordu; akam geç vakit,
adeta gizlice geliyorlar, arka odaya kapanp uzun zaman fiskos ediyorlard ve Lestyak bunlarn kim olduklar,
ne istedikleri üzerine tek bir söz söylemeden, gösü ilikli, dalgn bir durumda evin içinde dolap duruyordu.
Sonunda bir akam -artk yabanclarn gelip gitmesinin arkas kesildikten sonra- Czinna'nn ban kucana alarak
keyifli keyifli onun saçlarn kartrrken (yal adamn en sevdii elencesi buydu) kza:
- Müjde, Czinnacm, müjde! dedi. Artk düünün olacak i, halt etme, sana öyle bir çehiz yaptracam ki, o kibar
Fay hanmlarn yüzleri kskançlktan çil çil olacak. Gül, hadi gül, Czinna, çünkü o kadar paran var ki senin,
çocuklarn olduu zaman (ne kzaryorsun, torunlarmdan utanacak ne var?) altnlarla yuvarlamaca oynayacaklar.
Yal adam, cebinden bir avuç altn çkararak Czinna'nn gözünün önüne tuttu. Aptallaan kz:
- Nereden buldunuz bu kadar paray? dedi.
- Bu nedir ki ötekilerin yannda? Bana bak çocuum, sana her eyi anlatacam. Zaten biraz da senin için
yapyorum, çünkü parasz kaldkça Miska'nn seni alamayacan biliyorum. Biraz da, dedim, evet, öyle, çünkü
bunda kendi bencilliimin de biraz etkisi var. Ben kendimden sonra bir yapt brakmak isterim; istiyorum ki
bin yl sonraki terziler de o yaptma bakarak beni: "Bir vakitler Matyas Lestyak adl bir usta terzi varm, bu
urbay o dikmi" diye ansnlar.
- Ne demek istediinizi azck bile anlamyorum.
Yal adam, ii fsltya dökerek sürdürdü:
- Geçenlerde bana iki yabanc gelmiti, sen de görmüsündür ya onlar, biri ufak tefek, bodur, öteki de koca bir
zebella. Bir kent adna gelmiler ama hangi kent olduunu benden de sakladlar, ben de sormadm, neme gerek.
Özetle bana geldiler ve: "Usta, terziler terzisi, bütün terzilerin en büyüü!" dediler, "Buraya geliten amacmz
seni zengin ve ölmez yapmaktr." "Ne istiyorsunuz?"; "Bize Kecskemet kentininki gibi bir kaftan dikeceksin,
ama iki yumurta, yahut iki buday tanesi birbirlerine nasl benzerse dikecein kaftan da ötekinin tpks olacak,
yapabilir misin?"; "Benim inem her eyi, gözümün görebildii her eyi diker."
Czinna, üüyormu gibi yal terziye sokuldu.
- Peki, neye karar verdiniz?
- Pazarl yaptk. Kavga çeki be bin altna uyutuk, be yüzünü pein verdiler, bunun hepsi senin yavrum.
- yi ama onun gibi dikebilecek misiniz?
- Ben mi? (Gözleri alevlendi.) Hadi oradan, maskara. Sen beni ne sanyorsun? Bir bayapt olacak diyorum
sana.
Kz korka korka sordu:
- Bir zarar gelmez mi dersiniz?
Yal adam gülerek:
- Ne zarar gelebilir? dedi. O kentin de bir kaftan olacak, o kadar. Bir de u olabilir: imdi belki iki yüz kenti
yama, talan eden Türk yüz doksan dokuz kentle yetinmek zorunda kalacak. Bu yüzden o da açlktan ölmez
herhalde.
- Doru, doru, dedi Czinna dalgn dalgn.
- Sen, gelinciim, anahtar bana verirsin, bunu dünyada kimsenin bilmesi gerekli deil. Ben bir bakarm, kaftan
iyice bir gözden geçirdikten sonra çabucak onun bir eini dikerim, kimsenin ruhu bile duymaz. Ondan sonra
öyle bir düün yaparz ki, dillere destan olur. O minimini ayaklarnn dans ettiini nasl görmek istiyorum bilsen.
Gelin kaynata ondan sonra her eyi inceden inceye tasarladlar; gelin urbasnn, çelengin, iskarpinin nasl
olacan, be bin altndan dört binini: "al ite, karm bir ey getirmedi deme" diyerek Mihaly'nin eline nasl
sayacaklarn konutular. O vakit Mihaly soracakt: "Nerden buldunuz bunlar?" Biz de "kalburla denizden tadk"
deriz... Sonunda bir miras masal uydurulur ve hiç sonu gelmeyen mutluluk balar.
Czinna'nn neesi yerine gelmi, gülüyor, ellerini çrpyordu; Lestyak'n, önüne tuttuu alkml aynann içinde
gördüü gelecein görünümü o kadar houna gitmiti.
Yal terzi ertesi gün Czinna'dan anahtar alarak Belediye Kona'ndaki demir sandn olduu yere gitti, kaftan
yeniden bir gözden geçirdi, ondan sonra zengin Türk tüccarlarnn bulunduu Szeged'e yolland. Oradan nefti
renkli halis kadife kuma, sof, krma ve kaytanla içine konacak ay kürkünü ald. Bütün harc tamamladktan
sonra Lestyak, yaratc zekalarn ateli heyecanyla ie sarld.
Kolay deildi bu i. Her akam kaftan koltuunun altnda gizlice evine getiriyor, afakta geri iletiyordu. Bakan'n
odasna istedii zaman girebilmek için izni vard, onun için kimsenin gözüne çarpmyordu; öyle ya, belki de
Bakan bir i için kendisi yolluyordu onu.
Arkadaki odasna kapanarak akamdan sabahlara kadar bir sanatç merak ve ateiyle çalyordu. Bazan Czinna'y
uyandryor ve ahane örnee uymaya balayan baz parçalar ona gösteriyordu. Gözlerinde alev parlyor, aln
yanyor, burun delikleri inip kalkyordu; sesi gururdan titriyordu. "Bak ite, u önü, u yakas, bu da kolu!"
Hele on be gün sonra, yeni kaftan son dikiine kadar tamam olunca geçip onu süzerken yürei tatl duygularla
dolarak: "Bundan daha yetkin yapt olur mu?" dedi.
Vakit gece yarsn geçmiti. Horozlar öterken terzi pencereden eildi. O, kaftan dikerken hep yaknlarda
gizlenen adamlarn bu saatte çarmt.
Horozlara, havlamalaryla Bodri karlk verdi; bu, yabanc insan kokusu duyduunu gösteriyordu.
Sahiden adamlar geldiler, terzi onlar içeri ald.
- Bakn bakalm, dedi.
Yatan üzerine yanyana iki kaftan serilmiti, bunlar iki yumurta, iki buday tanesi gibi birbirinin benzeriydiler.
Usta sordu:
- Nasl?
Yabanclardan biri: "Sahiden sen terziler terzisisin, dünyann en büyük terzisi sensin" dedi. Öteki bir ey
söylemedi, yalnzca koca kemerine elini atarak masann ortasna bir yn altn döküverdi.
- Tam dört bin be yüz tane. nanmazsan kendin de say, usta.
- eytan saysn. Ben para için deil, onur için çaltm.
Zebella kaftanlar göstererek sordu:
- Hangisi bizim? Hangisini götüreceiz?
Lestyak kaftanlarn önünde ararak duraklad.
"Onlara kendiyaptm m vereyim? Bir daha hiç görmemek üzere. Tanr bilir nereye götürecekler ve bir daha ne
olduunu bilmeyeceim. Onu düüne düüne meraktan kendimi yiyeceim. Onun eteini öpmek için eilen, yani
benim, benim sanatmn önünde eilen Türkü göremeyeceim. Hayr, hayr. Baar tamdr, yapt eksiksizdir. Ben o
onuru görmek, o onur içinde yüzmek istiyorum."
Zebella szland:
- Eee, hangisinin yeni olduunu niye söylemiyorsun?
- Siz niçin yenisini soruyorsunuz?
- Bize onu vereceini biliyoruz da ondan.
Lestyak bu sözden alnarak parlad; ksk bir sesle kekeliyerek:
- Hayr, hayr, dedi, inada eskisini, sahici kaftan vereceim ite. Yenisi... O Kecskemet'e kalsn.
Zebella hemen kaftan katlayp koltuunun altna kstrd. Kapnn kilidi gcrdad, karanlkta iki gölge bir daha
görünmemek üzere yitti.
Yal adam hemen yatt, fakat gözüne bir türlü dinlendirici uyku girmiyordu. Çirkin hayaletler eziyet ve sknt
veriyordu. Ekmek selesinin içine süpürüp yatan altna sürüverdii altnlar ayaklanarak örümcekler gibi
duvarlara trmanmaya balamlard. "Hele hele unlara, inin bakaym oradan!" çlerinden biri gösünün üstüne
sçram, çlgnca zplyordu. "Bak una, dur, imdi yakalarm seni!" Elini uzatt, fakat tutmann olana yoktu, oysa
onun souk ayaklar, ucu buzlu toplu ineler gibi, vücuduna nasl batyordu, onu titretiyor, dilerini çatrdatyordu.
Derken bu büyülü altn srtkan bir eytan tutuyor, göz kamatrc bir atete çabucak eriterek onun kulana
döküyormu gibi geldi; erimi altn, kaynar kaynar damarlarnda kouyor, yaylyor, akaklarn zorluyordu. Ve
sonunda kan ateler içinde tutuurken, oda hatllarnn arasndan bir takm korkunç sesler çkaryordu: "Matyas
Lestyak, ne yaptn, ne yaptn?"
Sçrayp kalkt, giyindi, ban pencerenin souk camna yaslayarak sabah bekledi. çinde büyük bir sknt
duyuyordu, fakat bunu kendine de itiraf edemiyordu. Eh, ne var, her ey yolunda. Bu i salam oldu, çok iyi
oldu.
Kaftan götürüp Belediye'deki demir sanda koydu, sonra dönüte, anahtar vermek için Czinna'nn yatak odasna
girdi. Orada usulca kzn kulana:
- Her ey yolunda, yavrucuum, dedi, dört bin sar tay yatan altnda kiniyor. Düün arabasna koacak var artk,
tasalanma.
Ama sesini dingin göstermeye çalmas bounayd, yüzündeki perianlk bunun tersini söylüyordu. Hiçbir yerde
rahat yoktu. sersem bir sinek gibi saa sola yalpa vuruyordu; derken anszn verdii bir kararla olunun odasna
dald. Çavu Pintyö de, elinde bir mektupla orada duruyordu.
Yüzünün renginden ve gülümseyiinden Bakan'n pek keyifli olduu anlalyordu. Giyinmesini henüz
bitirmemiti. imdi onun kl da eskisi gibi deildi, mintan yerine kolu yrtmaçl, içi vine rengi ipek astarl çepken
giymi, soylu klna bürünmütü
- Günaydn, efendi baba. Ne haber?
- Senden bir dilekte bulunacam.
- Kecskemet Belediye Bakan'na yalnzca bir kii buyruk verir.
- Yani ben, öyle mi?
- yi bildiniz. Buyruunuz?
- Ufak bir ey, yalnzca geçici bir heves, Kecskemet'e bir daha düman gelirse kaftan giyip ben karlamak
istiyorum.
- Allah Allah, kötü elence deil. yi de rasgeldi, çünkü bugün baka birini göndermek istiyordum.
Terzi atlarak sordu:
- Bir ey mi var?
- Sadrazam Kara Mustafa'nn bir taburu gece yarsndan beri Talfaja ötesinde yatyor. Belgrat altndan Kekkö
Kalesi'ne geçerlerken sabaha kar erzak için haber yollamlar. Tam ite Pintyö de onlardan mektup getirmi.
Doal olarak bir ey verecek deiliz.
Yal adam aka gelerek bard.
- Âlâ, ben kar gideceim.
- Çok iyi olur. Pintyö, babama bir binek at eyerlettir.
- Hangisini efendim, Büszke'yi mi?
- Raro'yu eyerlesen daha iyi olur sanrm, o daha usluca. Bugün kendim gidemiyeceim, iim çok, mahkemeyi
toplayacam. Davac da kim, biliyor musunuz, babacm? Kalga Sultan gibi büyük bir adam. Kecskemetli efeler
Felegyhaza dolaylarnda bir sürü koyunu çevirmiler ve sürücü dört Tatar kafa göz demeyip pataklamlar. Biri
de ölmü.
- Dünya tersine döndü, olum.
Bakan gittikçe artan bir neeyle sürdürdü:
- in en güzel yan, Kalga Sultannn, istedii gibi öç alaca yerde bizim yasalarmza göre adalet isteyii;
Kecskemet için en büyük devlet. Bunu da kaftandan bakas yapmad. Ha, dur bakaym, Pintyö, az kalsn
unutuyordum. Her eyden önce sen panayr yerine git ve orada yargç olabilecek dört kii yakala. çlerinde Türk
de olsa olur.
Panayrn ilk günüydü (kaftan ele geçtikten sonra Kecskemet de eski panayr haklarn I. Leopold'tan geri
istemiti), yal Pintyö çergelerin altlarna srayla göz atyor, kl yerinde adamlarn ardna düüyor ve Szeged'ten
yahut Halas'tan gelme kerliferli birini yakalad m, belledii sözleri saksaan gibi döküyordu:
- Kecskemet kentinin Sayn Belediye Bakan soylu beyim, hamiyetli Mihaly Lestyak adna! Zat alinizden
bizim hakir Konamza kadar zahmet buyrularak orada hak ve adalet gereince ahalimiz üzerinde yargçlk
etmesi selam ve saygyla rica olunur. Çary kabul etmeyene gücenecek.
Çok geçmeden, Szeged'de noterlik yapm Pal Börcsök'ü, aklnn keskinliiyle tannm Szentesli Ferencz
Balogh'u yakalad; bunu çilingir sofrasnn banda, altnc dümede bulmutu. (24) (Ama böyle de makbule
geçmiti.) Sonra ball çörek satan, Czegledli stvan Korda'y da çard ve Bay Bakan Türk de olur dedii için, kady
iple tutturan kent yere batsn demesine bakmayarak Budinli koca sakall kürkçü Molla Çelebi'yi de yanna
katt.
Böylece iini bitirince Belediye ahrna gitti, Raro'yu güzelce tmar etti, yelesini tarad, biraz yulaf verdi, sonra
eyerini vurdu ve efendi baba gelsin diye Lestyaklara haber yollad.
Bay Matyas Lestyak çevik admlarla Belediye Kona'nn önüne vard, panayrdan devirilmi yargçlar oradaydlar;
Belediye Bakan bunlara Gabor Porosznoki ile Kristof Agoston'u da katmt ve yedinci olan kendisi de hepsine
bakanlk ediyordu.
Bakan, babasn görünce Pintyö'nün eline Belediye mühürünü vererek anahtar için Czinna'ya yollad, sonra
demir sandktan kaftan çkararak oradaki iki üyeye verdi, onlar da yal terziye giydirdiler. Görenek olan tören
buydu.
- Haydi Tanr esenlik versin.
Matyas Lestyak ayaklarn çalmla üzengilere geçirdi. Atn üzerine, gösünü iirerek, ban yiitçe arkaya atarak,
sahici bir övalye gibi yerleti.
Darlkl panayrclar güçlü Bakan'n babasn görmek merakyla toplamlard. Yal adamn ark vücuduna giydirilen
ünlü kaftan ilkyaz yeliyle pr pr dalgalanyordu.
Kecskemek ahalisi srtarak önünde apka çkaryor, çocuklar cokun bir sesle:
- Yaa Lestyak day, yaa! diye baryor baz büyüklerse çekememezlikle:
- Akyazl baba, ne mutlu ona, diye fsldayorlard.
O anda yal adamn keyfine sahiden diyecek yoktu. Cana can katan ilkyaz havas cierlerini dolduruyor,
altndaki Raro çalml çalml, saa sola sçryordu. Yol boyunca evlerin önündeki bahçelerden yeni açlm
yaseminler, zambaklar ona gülüyorlard; evlerinin önünden geçerken Czinna'nn beyaz bir mendille kendisini
selamladn gördü.
Bütün tela geçmi, üzüntü ve tasa adna bir eyi kalmamt. Askerin savatan önceki heyecan savaa giriince
geçiverir. imdi o da savata, hem de ate hattndayd; havann sessiz titreyiinde sanki göze görünmiyen borularn
kan coturan yanklarn duyuyordu: "leri, zafere!"
Yal terzi yolun tozu içinde gözden yiterken Bakanla meclis üyeleri, devirme üyeler arasnda rahatça
oturmular, Kalga Sultannn koyun sürülerinin nasl sürülüp götürüldüü üzerine gelen haberleri ve tanklarla
sanklarn usanç verici, bitmez tükenmez ifadelerini dinliyorlard. Bu saçma sapan lakrd yn arasna sayn
üyelerin geni esnemeleri de karyordu. Yamac, aç bir dümann kent önünde bulunuu bu zatlar zerre kadar
rahatsz etmemekteydi. Bu zamanda snrdaki düman defetmek, pazarda hr çkaran bir yumurtac kadn yola
getirmek kadar basit bir "gündelik i" olmutu. Birine bir adamla bir fndk sopas nasl yetmekteyse ötekine de
yine bir adam, bir de kaftan yetiyordu.
çlerinden yalnzca Bakan'n, Kalga Sultan adna gelmi olan Olaj Bey salona gireliden beri rahat kaçm,
iskemlesinde oturamaz olmutu. Olaj Bey odaya girince atmaca gözlerini sayn üyeler üzerinde öyle bir
gezdirdikten sonra ünlü Bakan Mihaly Lestyak'n içlerinden hangisi olduunu sormutu. Bunun üzerine Bay
Kristof dirseiyle masann banda oturan gösterdi.
Olaj Bey iddetle ban sallayarak:
- Olamaz! dedi.
Bakan bouk ve tnlaysz bir sesle:
- Mihaly Lestyak benim ite, diye onu inandrmaya çalt.
ri yapl Bey öfkeli öfkeli homurdand:
- Ya iki buçuk yl önce benim karargahta karlatmzda gözlerim yanl görmü olacak, yahut da o vakitten beri
senin ban deiti.
- Ne yapalm, insan kocuyor ite.
- Öyle olsun! imdi ben zatna bir mektup getirdim.
Mektup Kalga Sultan'ndan geliyordu ve Sultan bunu sanki kalemini bala batrarak yazmt:
Sevgili olum, yiit Mihaly Lestyak! Rica ederim, u alçak kurtlarn cezasn ver, çünkü bunlarn gözünü
yldrmayacak olursan inan ki, bamdan sarm bile çalacaklar. Bir küfe kelle yollasan makbule geçecek.
(Hrszlardan iki küfe de doldurabilirsin.) Çoktandr kesik Kecskemetli ba seyredemiyorum.
Size gerekli bilgiyi verecek olan adamm Olaj Bey'e büyük ikramda bulunun.
Güçlü efendin ve dostun
Krm han, Kalga Sultan
Lestyak akn ve dalgn gözlerle mektubu süzdükten sonra büyük beylerin Kecskemet Belediye Bakan'yla ne
kadar srtn okayarak konutuklarn görsün ve herkese yaysnlar diye srayla üyelerin önüne sürdü.
O srada Olaj Bey'in, hâlâ üzerine dikili duran aratrc, yoklayc baklarn fark ediverince kulaklarna kadar kzard.
Skntl duygular içinde, ineler üzerinde oturuyordu; saatlerce süren soruturmalar, salonu kaplayan buu onu
sersem etmiti. öyle öle vakti, artk baylacak bir duruma gelip Bakanl Porosznoki'ye teslime hazrland bir
sradayd ki, sokakta korkunç çlklar kopmu, gittikçe yaklaarak pencerenin camlarn titretmeye balamt.
Üyeler ürkerek pencerelere kotular, fakat komalaryla yüzleri ölü yüzü gibi sapsar bir halde oradan kaçmalar
bir oldu.
Kükremi ve gemi azya alm Raro dörtnala Belediye Kona'na doru kouyordu; üzerinde, srtnda kaftan, eyere
bal olarak yal Lestyak vard, yalnzca adamcazn ba yerinde deildi.
Bu hayali andran basz insan gövdesinden kanlar damlyordu. Kanlara bulanm at ve kaftan ta uzaktan kpkrmz
görünüyordu.
IX
YARGI GÜNÜ.
Porosznoki'nin banda ne kadar saç varsa dimdik olmutu.
- Dehet! dedi.
Bakan hçkrklar içinde masaya kapand.
Olaj Bey, yal adamn kaftan giyerek sadrazamn taburlarndan birine elçilie gitmi olduu kendisine anlatlnca:
- Olur ey deil! diye at.
Bay Agoston kederli Bakan'n çevresinde dönütürüyordu.
- Gelin, hamiyetli efendim, oturumu datalm biz. Çünkü sizin banza gelen bu ykm görev snrlarn amaktadr.
Mihaly bir kez silkindi ve gözlerindeki yalar kuruttu.
- Cesaretim yerinde. Babamn öcünü almadan uradan uraya gitmem. Bu ii Türkler yapmamtr.
Hemen ölüyü eve götürüp ykamalarn ve iki korumann çabuk kan izinde giderek babasnn ban ve suçun
kaynan bulmalarn buyurdu:
Porosznoki de:
- Kaftan vücudundan çkarn, yukar getirin, diyerek verilen buyruu tamamlad.
Biraz sonra Pintyö alaya alaya, kanl kaftan getirdi. Olaj Beyle Molla Çelebi kaftann eteini öpmek için
hemen yerlerinden sçradlar. Fakat Bey ona yaklanca, çirkin yüzünü buruturarak:
- Vallahi bu gerçek kaftan deil, dedi, eyhülislamn mührü yok bunda.
Molla Çelebi de ellerini gösüne koydu ve dindar bir tavrla:
- Bu, kutsal urba deil, diye dorulad.
Dinleyiciler arasnda oturan Kecskemetliler ürpererek Bakana baktlar. Kristof Agoston bard:
- Hainliktir bu!
Ferencz Kriston tanklarn peykesinden kalkarak Bakan'n önünde dikildi:
- Hesap verin bakalm! Anahtar zatna emanet edilmiti.
Bakan sinirlenerek:
- Hiçbir ey bilmiyorum, diye yantlad. (Vuruldukça sertleen demire benziyordu.)
Porosznoki ellerini outuruyordu.
- Felaket, yazk zavall Kecskemet'e!
Sapandan frlatlm talar gibi havada bir takm sesler vnlyordu:
- Gebersin suçlu!
- Benim diyeceim de o, gebersin!
Arada sövgüler de savruluyordu.
- Onun yeri sanklar arasnda, Bakanlk sandalyesinde deil.
Bakan, soylu olaldan beri önündeki masada yan yatrlm duran klcn öfkeyle akrdatarak:
- Susun diye bard, ben bu bakanlk sandalyesinde oturuyorum ve burada kalacam. Kecskemet kentinin
Bakan: Sus! diye buyurduktan sonra kim azn açabilirmi, görmek isterim.
O anda salona çöken korkunç sessizlik ancak mezarda olabilirdi.
- Kimmi bakaym o bana dilini uzatan divane? Kaftann sahici kaftan olmadn bilseydim, kendi öz babam
onunla göndermezdim. Bu anlalmaz bir i. Tanr Kecskemet kentine yeni bir çile çektirmeyi dilemi, ama
bundan sarslmamalyz, ne olursa olsun dümeni çeviren el duramaz. Onun için üye Bay Kriston, siz hiç
durmayn ve Türklerin istedikleri harac Talfaja'ya götürün ki, derdimiz birken iki olmasn.
Kriston hemen kalkt, fakat daha eie varmadan kap büyük bir gürültüyle açld ve içeriye Czinna'nn dald
görüldü. Yüzü beyaz zambak gibi aarmt, akn akn, sallanarak yürüyordu... Güzel gözlerinden yalar
dökülmekteydi.
Bakan kalarn çatarak ona haykrd:
- Burada iin ne senin? Git, evde ala.
- Benim yerim buras.
Kz dizlerinin üstüne yld. Etei tenteneli krmz fistan, gelincik çiçeinin yapraklar gibi açlnca, altnda insan bir
ho eden güzel bacaklar görünüverdi.
Olaj Bey'in yüzü güldü ve altndaki iskemleye bir tekme atarak:
- te bu, bu! dedi. Mihaly Lestyak beyim, hele bir bak. te senin adna karargaha gelen bu kzd. Bu deilse ben
Kabe'ye hiç yüz sürmeyeyim.
Bay Porosznoki ile Bay Agoston gözlerini, arm, kulaklarna kadar kzarm Bakana diktiler. Onun zayf taraf
buydu; ondan sonra gücünü yitirmeye balad.
Czinna üzgün üzgün ban sallad:
- Seni hiç görmü deilim, aam.
Bakan ükranla ona bakyor, sanki "bir kez daha kurtardn beni!" diyordu. Sonra dilerinin arasndan kendi
kendine fsldad: "Her ey çöküyor, yklyor, iler hep tersine gidiyor."
O zaman Szentesli Ferencz Balogh sordu:
- Ne istiyorsun, çocuum?
Kzn gösünden bouk, bitkin bir hçkrk koptu.
- Her eye ben neden oldum. Suçlu benim!
Czegledli çörekçi de:
- Neymi senin suçun, a uslu bebek? diye sordu.
- Yabanc bir kentten Matyas Lestyak'a be bin altna bizimkine benzer bir kaftan diktirmek için adamlar
gelmiti. Demir sandn anahtarn ona ben verdim.
Bu sözler üzerine salonu öfkeli, tehlike haber veren bir uultu doldurdu. Bakan soluk yüzünü duvara doru
çevirmiti. Böyle bir ykma hiç hazrlanm deildi.
Porosznoki gürledi:
- Ne akla uyup da bu ii iledin? Açkça içini dök, doruluk suçu hafifletir.
Czinna elini gösüne götürdü. Uzun, ipek kirpiklerini indirdi. Utancndan yerin dibine geçecek gibi olmutu,
fakat u üzüntülü annda içindekini söylemek gerekti.
- Çünkü seviyorum, evet, ben Mihaly Lestyak' canmdan daha çok, yurdumdan daha çok seviyorum. Yal
adam, altnlardan dört binini iki buçuk yldr yavuklusu olduum olu beni alsn diye, bana ayrmt. imdiye kadar
salt ikimizin de yoksul olmamz yüzünden evlenemedik. Onun sözüne inandm, anahtar kendisine verdim.
Soluk yüzüne kan gelmi, beyaz zambak yeniden, fakat ancak yarm dakikalna, pembe gül olmutu.
Bay Agoston tela içinde: "Bu nasl i, bu nasl i?" diye söyleniyordu, keke ölünceye kadar Vacz'ta kalsaydm.
Porosznoki sabrszlanarak:
- Peki, sonra? dedi.
Bakan sandalyenin kenarn sk sk tutuyordu; dünya onunla birlikte dönüyor, yazmann kaleminden çkarak
tutanak kâdnn üzerinde hzla çoalan tombul harfler ufack eytanlar gibi gözünün önünde oynuyorlard.
Dudaklarn kanatrcasna sryor ve içinden: "Of, yalnzca imdi, daha bir yarm saat zayflk göstermesem!"
diyordu.
Czinna perian, ölgün bir sesle yine söze balad:
- Sonra m? Evet, sonra. Ne olmutu hele? (Eliyle mermer gibi düz alnn outurdu.) Evet sonra, geceleri
Belediye'ye gidiyor, demir sandktan kaftan alp eve getiriyor ve onun benzerini dikiyordu. Müteriler bunu
geçen gece alp götürmülerdi.
Porosznoki:
- Anlald, diye homurdand. htiyar, kendini beenmi, iddiac bir adamd, ikisini bir sand, bilgisini göstermek
istedi. Bugün de kendi marifetinin etkisini görerek bunun zevkini sürmek için gitmi olacak.
Szegedli Börcsök sordu:
- Peki, kimdi o kaftan smarlayanlar? (çinden, yoksa bizimkiler miydi, diye düünüyordu.)
- Bilmiyorum, dedi Czinna. Rahmetli de bilmiyordu. Çok gizli tuttular. Bana hep: Uzak bir kent, derdi.
Bay Agoston üzüntü içinde u düünceyi ortaya att:
- O kenti örenmemiz gerek.
- Öreneceiz! dedi Bakan dingin, tok bir sesle. (Bütün duruma srasnda ilk sözü bu olmutu.)
Dinleyiciler yerinden Bay Permete ac ac söylendi:
- O sonraki i. Siz imdi, elinizden geliyorsa, yarg verirken erkekliinizi gösterin bakalm.
Bay Permete'nin sözleri sanki onun damarlarna dörtnala koan taze kan vermiti. Onu, Mihaly Lestyak'
erkeklie çaryorlard.
Gözlerinin içinde imekli kvlcmlar çakt.
- Göstereceim, dedi souk bir sertlikle ve cebinden mühürlü bir buyruk çkard.
Sonra ayaa kalkarak törenle okumaya balad:
- Biz Tanrnn izniyle Avusturya imparatoru Birinci Leopold... Sesi tkand, hrlt gibi bir hal ald; elleri
titriyordu, havaszlktan çrpnarak buyruu Agoston'a uzatt:
- Siz sürdürün! Sonra bitkin bir durumda:
- Ben de insanm yahu.
Fakat söylediine hemen piman olmu gibi Pintyö'ye seslendi:
- Pencereleri açmal. Bozuk havadan üstüme... fenalk geldi.
Bay Agoston bu srada hükümdarn hrszlk ve hainlik suçlarna kar Kecskemet snrlar içinde sk yönetim ilan
eden ve Kecskemet Kent Meclisi'ne sava divan yetkisi veren buyruunu okudu.
- imdi oy vermeye balyoruz.
lk oy Porosznoki'nindi:
- Bu kz kente hyanet etmitir. Ben, satrla bann uçurulmasn isterim.
Ardndan oy sras kendine gelen Börcsök ksaca:
- Satr! dedi.
Molla çelebi u düünceyi ileri sürdü:
- Ak yüzünden yapm, suçsuzdur.
Sra Ferenc Balogh'undu.
- Bu yüzden kente öldürücü bir tehlike geleceini bilemezdi, dedi. Çile çkarsn!
Öyle sessizlik vard ki, yüreklerin çarpt, pencereden giren bir kelebein kanat çrp duyulabiliyordu. ki oy ölüm
istiyor, ikisi de cana kymyordu.
Sra Szegedli çörekçiye gelmiti. Uzun uzun düündü; saçlarnn dibinden ter fkryordu. Büyük bir zorlukla
azndan:
- Hafif bir hapis cezas yeter! sözü çkabildi.
Yürekleri kzn kurtulmas için çarpan, o güzel beyaz boynun cellat satr altna gelmesine bir türlü raz
olmayanlar geni bir soluk aldlar.
Arada daha Bay Agoston vard. Onun sesi keskin bir slk gibi çkt:
- Ölüm!
imdi oylar yine denkti. Bakan'n oyu yargy belli edecekti. Tüyler ürpertici bir durum!
Bakan ayaa kalkt, alacak bir manevi güçle kendini toplam gibiydi, endaml yapsyla yay gibi doruldu; istifini
bozmadan, klcnn yannda duran denei usulca eline alarak büktü.
Denek bir kez çatrdad: Krlmt.
- Ölüm! dedi açk, herkesin duyabilecei bir sesle.
Kz dehet içinde gözlerini ona dikti ve yürek paralayc bir çlkla olduu yere yld.
Dinleyiciler arasndan, birbirine karan yaa ve ah sesleri duyuldu.
Kecskemetliler aralarnda: "Yine de büyük adam!" diye fsldayorlard.
Molla Çelebi:
- Kötü adam! diye homurdand.
Lestyak bütün bunlara hiç aldr etmedi, Bakanlk masasn brakt, artk onun bir eyle ilgisi kalmamt. Gidip
sevgilisinin yanna eildi ve onu kaldrrken kulana:
- Korkma, kurtarrm seni! diye fsldad.
Bay Permete yanndakilere yavaça: "ki yürei var bu adamn!" diyordu.
O iki yürekli adam güvenli, erkekçe admlarla, sanki hiçbir ey geçmemi gibi salondan çkp evine gitti ve o
basz gövdeyle bir odaya kapanarak onunla saatlerce u yolda konutu:
- Ne diye yaptn bunu, niye yaptn? Kendine de ettin, bana da, ona da, görüyorsun. Kötü adam deildin sen,
biliyorum... Seni kahramanln öldürdü, bu Macar canavarn sende zorla uyandrdlar; buymu alnnn yazs! O
zavall kz da ykma sürükledin, bari bunu yapmasaydn. Onun zayf yan yüreiydi, sen onu kefettin. Her ey
altüst oldu. Bak, nasl perianm... O kimsesiz kzn, o hazinenin deerini bilemedim... Onu avuttum, kendimi
büyüklük dülerine kaptrdm... bak ne hale getirdiler beni.
Sözlerini bitirdikten sonra öteki odaya geçerek seledeki altnlar arayp buldu.
- Al kzm, Erzsi, götür unu bahçeye, orada halka saçver bunlar.
Gözleri alamaktan imi kz akn akn bakt, sonra yine kentin güçlü Bakannn sözünü tutarak parl parl altnlar
avuç avuç kumlu yola, hendeklere, çallarn arasna saçt.
Bakan oradan gelip geçenlerin altnlar nasl kaptklarn, nasl itiip kaktklarn bir süre pencereden seyretti.
Fakat Erzsi döndüü vakit orada deildi. Hiçbir yerde yoktu. Ne zaman gittiini nereye gittiini kimse
görmemiti. Kecskemet'te onunla bir daha konuan olmad.
*
Czinna'nn ölüm cezas dört gün sonraya braklmt. Üç gün çile çkarm, dibinde iki balmumunun titreyen haçn
önünde diz çökerek gece gündüz yakarmt.
O vakte kadar her ey hazrlanmt. Dülgerler Belediye Kona'nn yeil kapsnn karsna daraacn kurmular, ie en
yakn ilgi gösteren Bay Pal Fekete, Gülek'teki cellad kendisi gidip getirmiti. (Üyelerin baka ileri vard.
Kecskemet gölcüklerinde kancal srklarla, kaybolan bakan aratyorlard.)
Sonunda dördüncü gün -Aziz Nicolaus Kilisesi'nin kulesinden dokuz borusu çalnrken- birikmi halk arasnda
büyük bir kaynama oldu. Ölüm çan çalmt, Czinna imdi ölüm yerine götürülüyordu. Üstünde, çözük saçlarn
hemen batan aa örttüü baya bir beyaz entari vard.
Celladn satrna engel olacak olan bu saç berber Gazsi Szekeres'e i çkarmt; verilen buyruk üzerine elindeki
makasla hemen hükümlünün yanna kotu ve güzelim saç dibinden krpverdi.
Derken Ferencz Kriston bir iskemlenin üstüne çkarak ölüm kararn okudu.
Sonra Papaz Bruno, kz elinden tutup idam sehpasna çkard. Cellat, bir elinde geni azl satr, öbüründe beyaz
bir örtüyle orada duruyordu, onunla kzn gözleri balanacakt. Bayan Pal Nagy:
- Bakmaya korkuyorum, diyerek gözlerini kapad.
Gerzson Zeke:
- Yazk bunun ölümüne, ne de güzel! diye ac ac söylendi.
Fabian teyze çevreye anlatmaya çalyordu:
Bir saniye, bir gelinlik kz daha eksilecek.
om azl Janos Szomor bu söze kar:
- Onlar eksiltmek zor! dedi.
stvan Toth bilgiç bilgiç anlatyordu:
- Ben çok kelle uçurulduunu görmüümdür ama, bunun kadar dokunaklsn hiç görmedim. Bir kez, tek bir
yaarm göz yok. Yal Bürü de, haftas oluyor Szabadka'ya mzka çalmaya gitti. kincisi, insan bu durumda hiçbir
yandan af mendilinin sallanmasn bekleyemez; üçüncüsü...
Gerisini anlatmaya vakti olmad, Czegled sokandan yana koca bir toz koptu, babayiit Kurucz atllar büyük bir
sava patrtsyla yaln klç daraacna doru akn ettiler. Önde, iri yapl ar atlar üzerinde, tulgalarnn siperi yüzlerine
indirilmi birkaç kii vard.
Ayaktakm kalabalk:
- Düman, düman! diye çlklar kopararak rasgele çevreye dalverdi.
Büyük bir tela, bir kargaalktr koptu. Bruno Baba kürsüden atlad ve dileri birbirine çarpa çarpa Belediye
Kona'na kotu:
- Bu gelen Csuda olacak! Beni almaya geldi. Götürüyorlar beni, götürüyorlar!
Üyeler de kaçtlar. Celladn satr elinden dütü ve o da svt.
Bunlar hep bir göz açp kapama içinde olup bitmiti.
Tulgal yiitlerden biri ölüm peykesine atn sürerek korkudan titreyen Czinna'y bir tüy gibi eyerin üstüne
kaldrd.
Yolunu kesen olmad, ne istediini kimse sormad, o da kimseden izin istemedi.
Küçük çete yan sokaklardan birine saparak geldii gibi, atlarn dörtnala sürerek gitti.
Neden sonra, her çeitten, her snftan, ürkmü insanlar yava yava ortaya çktlar.
Üyeler yalnzca Czinna'y götürdüler, baka kimseye dokunmadlar diye sevindiler.
Celladn surat ekidi. O kadar uzak yoldan geldikten sonra, dorusu ona imdi bir i vermelilerdi.
Olay bahçe çitleri, odun ynlar ardndan seyretmi olan birçoklar, atn daraacna süren tulgal yiidin Mihaly
Lestyak'tan bakas olmadna yemin billah ediyorlard. Boyundan, devinimlerinden, parlak kestane rengi
gözlerinden tanmlard. Üyeler onu gölcüklerin durgun sular içinde bouna aryorlard.
Sözüne inanlr kadnlardan olan Bayan Janos Deak atl yiidin kucanda giderken Czinna'nn:
- Bir daha saçm uzayncaya kadar bekleyecek misin? diye sorduunu, onun da açk, uzaktan duyulabilecek bir
sesle:
- Hayr Czinna, hayr, beklemem, dediini duymutu.
................................
Böyle mi olmutu, baka türlü mü, orasn Tanr bilir, fakat o günden sonra artk Mihaly Lestyak' bir daha ölüler
arasnda aramadlar, bir gün dipdiri dönüp gelmesini beklediler.
Lestyak'n ortadan kayboluu nedensiz deildi, Kurucz çeteleriyle kaftan aramaya gitmi,yavuklusunu da
götürmütü, bunda ne vard? Pek iyi etmiti. Göreceksiniz, günün birinde, altn balkl demir kr atnn üstünde,
srtnda kaftanla çkp gelecektir.
Evet, günün birinde, Kecskemet büyük bir tehlike karsnda kald bir gün, o gelecek, bakanlk sandalyesine
oturacak ve dümanlar arasna imek gibi düecekti.
Beklediler, çok beklediler. Bir zamanlar kaftann peinden kouan küçükler bile çoktan öldüler, fakat torunlar
onu hâlâ bekliyorlard.
YAZARIN SON SÖZÜ
Öyküyü tamamlamak için onu ar bir ilgiyle izleyen ve baz dönüm noktalarnda bana mektup yazarak: "Dur,
yahu bozacaksn!" diye dikkatimi çeken okurlarma burada birkaç söz söylemek gereksiz olmayacaktr.
Bunlardan çou, Olaj Bey'in katna Mihaly Lestyak'n yerine Czinna'nn niçin gittiini sorarak, "buna ne gerek
vard?" dediler.
Bazs da terzinin kaftan yabanclara vermesine kadar sabrla bekledikten sonra Kecskemet'in düecei tehlikeye
akllar kesince, canlar sklarak: "Ne yapyorsun Tanr akna?" diye çattlar.
Dorusunu söylemek gerekirse, ben belki elimde bulunan birkaç satrlk tarih verintisine fazla bal kalmmdr.
Böyle yapmasaydm öykü gerçekten daha düzgün, daha derli toplu, ne bileyim, estetik bakmndan daha yetkin
olabilirdi.
Fakat kronikann ksa kaydna ne derece bal kalm olsam da öyküyü Kecskemet kentinin geçmi günlerinden
kalma bir tarih epizodu olarak göstermek istemedim, çünkü bunda asl olan öyküdür ve masal, tarih olaylar,
onu yalnzca renk olarak çerçevelemektedir. Ben bu renkleri kaftan olaynn geçtii zamann yüz yl öncesinden
yüz yl sonrasndan, bile bile toplayp bir araya getirdim, kimi yerde renkleri kaftana yaklatrdm, kimi yerde de
kaftan renklere götürdüm.
Bu öykü canl ve dokunakl olmak bakmndan gerçekten bir deer tayorsa, bu ancak, çok sknt çekmi eski bir
kent yaamnn tablosu olmasndandr.
Ama bu bakmdan yarg verecek olan sizlersiniz...
Kaftana gelince; Kecskemet kenti onu uzun zaman her yanda, fakat bo yere aratp taratt.
Sonunda, artk hemen tümüyle unutulup gitmiti ki, anszn ortaya çkt.
çinde bulunduumuz yüzyln ilk yarsnda, Samuel Literati Nemes adl bir garip antikac bilgin varm. Kent kent
dolar, antikalar alr satarm.
imdiki antikaclara baknca talihi daha açk bir adam olmalyd ki, aradn bulurmu. Hem bir gün para edeceini
akl kestii bir ey olursa, ne yapar yapar, ele geçirirmi. Söz gelimi:
"Bir zamanlar II.Bela'dan kalma bir yüzük olacakt" diye, Kesmark'ta bir laf geçti mi, bir hafta sonra Samuel
Literati Nemes onu Rimaszombat dolaylarnda yerden kazar çkarrm.
Kecskemet'te büyülü kaftan lakrds böyle kulana çalnm olacakt. Nitekim çok geçmeden Eger'de kaftann
tiftizlerini ele geçirmiti. Bunu hemen, büyük tela ve farfarayla Kecskemet'e götürdü. Ünlü konuan kaftan iki
yüz yllk bir göçten sonra yurduna dönmütü.
Belediye Bakan ile üyeler kaftan inceden inceye gözden geçirdiler. (Ne yapalm, Bay Porosznoki yahut Bay
Kriston yaamyorlard ki, kaftan tanyabilsinler!) Son fiyatn sordular, sonra balarn kayarak mrn krn ettiler.
O zaman bilgin sordu:
- Siz ne veriyorsunuz, bir de onu duyalm. Belediyeciler danma odasna çekildiler. Sonunda Bakan, sözleri
dilerinin arasnda birer birer brakarak:
- Sana bir ey diyeyim mi, Bay Samuel Literati? Bunun hepsi iyi, ho, ama bu kaftanla imdi kimi korkutacaz?
Bunun için Türk gerek, Bay Literati, Türk gerek, ya!
Fakat Türkü Bay Literati de yerde kazp çkaramazd. Kaftan böylece onun üzerinde kald gitti.
C
Aydnlanma Kitapl
DÜNYA KLASKLER DZS
Yaynlanan Kitaplar:
1- Sokrates'in Savunmas (Platon)
2- Devlet Adam (Platon)
3- Candide (Voltaire)
4- Atinallarn Devleti (Aristoteles)
5- Top Oynayan Kedi Maazas (Balzac)
6- Devlet I-II (Platon)
7- Devlet III-IV (Platon)
8- Yüzbann Kz (Pukin)
9- Philebos (Platon)
10- talya Hikâyeleri I (Stendhal)
11- talya Hikâyeleri II (Stendhal)
12- Yallk/Dostluk (Cicero)
13- Masallar (Aisopos)
14- Pazartesi Öyküleri I (Alphonse Daudet)
15- Pazartesi Öyküleri II (Alphonse Daudet)
16- Rönesans (Jules Michelet)
17- Dr. Jekyll ve Mr. Hyde (Robert L. Stevenson)
18- Alice Harikalar Ülkesinde (Lewis Carroll)
19- Yöntem Üzerine Konuma (Descartes)
20- Glgam Destan
21- Mart/Vine Bahçesi (Çehov)
22- Gulliver Cüceler Ülkesinde (Jonathan Swift)
23- Totem ve Tabu I (Sigmund Freud)
24- Totem ve Tabu II (Sigmund Freud)
25- Deien Kafalar (Thomas Mann)
26- Çin Öyküleri (Anonim)
27- Gulliver Devler Ülkesinde (Jonathan Swift)
28- iirler (Safo)
29- Üç Öykü (Gogol)
30- Mozart Prag Yolunda (Eduard Mörike)
31- Masallar I (Jacob ve Wilhelm Grimm)
32- eytanl Göl (George Sand)
33- Çocukluk (Lev Tolstoy)
34- Tefeci Gobseck/Üç Öykü (Balzac)
35- Masallar II (Jacob ve W. Grimm)
36- Michael Kohlhaas (H. Von Kleist)
37- Ykntlar I (Volney)
38- Ykntlar II (Volney)
39- Pierre ve Jean (Maupassant)
40- Paul ve Virginie (Bernardin de Saint-Pierre)
41- Metafizik Üzerine Konuma (Leibniz)
42- van vanoviç ile van Nikiforoviç'in Öyküsü (Gogol)
43- Haksz Yönetime Kar / Tembellik Hakk
(Henry D. Thoreau / Paul Lafargue)
44- Sadk-Safdil (Voltaire)
45- Yunus Emre I (lhan Bagöz)
46- Yunus Emre II (lhan Bagöz)
47- Yunus Emre III (lhan Bagöz)
48- Tours Papaz (H. de Balzac)
49- Bizans (Ferenc Herczeg)
50- Erzurum Yolculuu /Byelkin'in Öyküleri (Pukin)
51- Macbeth (Shakespeare)
52- Genç Werther'in Aclar (Goethe)
53- Yeraltndan Notlar (Fiyodor Dostoyevski)
54- Pâl Soka'nn Çocuklar (Ferenc Molnar)
55- Yalnz Gezerin Dülemleri (J. J. Rousseau)
56- Yaamlar (Plutarkhos)
57- Öyküler I (Oscar Wilde)
58- Öyküler II (Oscar Wilde)
59- Yeniyetmelik (Lev Tolstoy)
60- Beyaz Geceler/Uysal Kz (Fiyodor Dostoyevski)
61- Dr. Faustus (Christopher Marlow)
62- Faust (Goethe)
63- Yazlk Dönüü (Goldoni)
64- Karac'olan I (lhan Bagöz)
65- Karac'olan II (lhan Bagöz)
66- Bilinmeyen Bayapt / Krmz Han (Balzac)
67- Sevil Berberi (Beaumarchais)
68- Ankara Ant (Augustus)
69- Peter Schlemihl (Adelbert von Chamisso)
70- Yeni Atlantis (Bacon)
71- Knulp (Hermann Hesse)
72- Gençlik I (Lev Tolstoy)
73- Gençlik II (Lev Tolstoy)
74- Sezar ve Kleopatra (George Bernard Shaw)
75- Kr Atl (Theodor Storm)
76- Mektuplar (Platon)
77- Bayazt (Racine)
78- Tula Teyze (Miguel de Unamuno)
79- Fçdan Öyküler (Storm)
80- Apartman I (Zola)
81- Apartman II (Zola)
82- Apartman III (Zola)
83- Yol Arkadam - Öyküler (Maksim Gorki)
84. Bartleby (Herman Melville)
85. Bozkrda Bir Kral Lear (Turgenyev)
86. Son bni Sirac'n Serüvenleri (Chateaubriand)
87. Korkunç Bir Gece / Öyküler (Anton Çehov)
88. Yahudiler (Gotthold Ephraim Lessing)
89. Benito Cereno (Herman Melville)
Okurlarmz, eksik kitaplarn Cumhuriyet Kitap
Kulübü'nden salayabilirler.
C
Aydnlanma Kitapl
DÜNYA KLASKLER DZS
Çkacak Kitaplar:
c Alacakaranlkta-Tonio Kröger (T.Mann)
c Felsefenin lkeleri (Descartes)
c Aktörlük Hakknda Aykr Düünceler (Diderot)
c Üç Ksa Oyun (Pirandello)
c Marie Grubbe I (Jacobsen)
c Marie Grubbe II (Jacobsen)
c Hastalk Hastas (Moliére)
c Taras Bulba (Gogol)
c Gülme (Bergson)
dizi izle