5 - 6 ekİm 2016 grand cevahİr hotel ve kongre merkezİ ... · zinciri risk” anahtar kelimeleri...
TRANSCRIPT
2016 YılıSebze & Meyve
Sektörü
TÜRKAS 2016Bildiri Kitabı
“SEBZE & MEYVE”
5 - 6 EKİM 2016GRAND CEVAHİR HOTEL ve KONGRE MERKEZİ
İÇİNDEKİLER
Akademik Kurul ................................................................................................................................. 2 Açılış Oturumu ................................................................................................................................... 2 Keynote - Üreten, Koruyan ve Dönüştüren Türkiye ........................................................................... 2 Panel - I: Meyve&Sebze Tedarik Zinciri............................................................................................. 2 Akademik Oturum – I ........................................................................................................................ 2 Akademik Oturum – II ....................................................................................................................... 3 Panel - II: Meyve&Sebze Sektöründe Ürün ve Ambalaj Standartları ................................................. 3 Bildiri Tam Metinleri .......................................................................................................................... 3
MEYVE-SEBZE TEDARİK ZİNCİRLERİNDE RİSK ANALİZİ ...................................................... 4 AMBALAJ SİSTEMLERİ VE YENİ AMBALAJ GELİŞTİRME: MEYVE VE SEBZELERE
YÖNELİK BİR UYGULAMA ...............................................................................................................14 YAŞ MEYVE VE SEBZE İÇİN AMBALAJ SEÇİMİNDE KALİTE FONKSİYONU GÖÇERİMİ
...................................................................................................................................................................23 YAŞ SEBZE MEYVE ÜRÜNLERİ İÇİN AMBALAJ SEÇİMLERİ MODELİ: KİRAZ
UYGULAMASI ........................................................................................................................................31 MEYVE-SEBZE AMBALAJLAMADA KULLANILAN YENILEBILIR PROTEIN FILMLER .38 TAZE MEYVE VE SEBZELERİN AMBALAJLANMASI: PALET VE ARAÇ İÇİNE
YERLEŞTİRLMESİNDE İYİLEŞTİRME ÖNERİLERİ ...................................................................43 BİYOBOZUNUR TARIMSAL ÖRTÜ FİLMLERİNİN SEBZE VE MEYVE ÜRETİMİNDE
KULLANIMI ve UYGULAMALARI ....................................................................................................51 GIDA ENDÜSTRİSİNDE KULLANILAN YENİLEBİLİR FİLM VE KAPLAMALARIN
ÖZELLİKLERİ .......................................................................................................................................57 TÜRKİYE’DE SÜRDÜRÜLEBİLİR MEYVE ÜRETİMİ ve PAZARLAMASI AÇISINDAN
TARIM POLİTİKALARININ İRDELENMESİ ..................................................................................63 DOĞAL BILEŞIKLERIN MAP ILE KOMBINASYONUN MEYVE VE SEBZELERDE ÜRÜN
KALITESI VE MUHAFAZA ÖMRÜ ÜZERINE ETKILERI ............................................................73 GÜVENİLİR GIDA KONUSUNDA TÜKETİCİ FARKINDALIĞININ GELİŞTİRİLMESİNDE
İLETİŞİM STRATEJİLERİNİN ROLÜ: YAŞ SEBZE VE MEYVE ÜRÜNLERİNE YÖNELİK
BIR ARAŞTIRMA ...................................................................................................................................77 FONKSİYONEL BİR POLİSAKKARİT “KİTOSAN” VE MEYVE-SEBZE ENDÜSTRİSİNDE
KULLANIMI ...........................................................................................................................................88 AMBALAJ SEKTÖRÜNDE BASKI ÜNİTELERİNDE KULLANILAN UÇUCU ORGANİK
BİLEŞİKLERİN EMİSYONUNUN DÜŞÜRÜLMESİ ........................................................................96 ZEYTİN YAPRAĞI ÖZÜTÜ İLE ANTİBAKTERİYEL AMBALAJ MALZEMESİ ÜRETİMİ 101 TAZE DOĞRANMIŞ SEBZELERİN AMBALAJLANMASI ..........................................................107
2
Akademik Kurul Prof. Dr. Mehmet TANYAŞ, Maltepe Üniversitesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü
Prof. Dr. Umut Rıfat TUZKAYA, Yıldız Teknik Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Güneş KÜÇÜKYAZICI, Okan Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Şeyda Serdar ASAN, İstanbul Teknik Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü
Öğr. Gör. Dr. Pervin ERSOY, Yaşar Üniversitesi, Uluslararası Lojistik Bölümü
Açılış Oturumu Bayram Ali ÇAKIROĞLU, İBB, Gıda Tarım ve Hayvancılık Daire Başkanı
Sebahittin KORKMAZ, TSE, Başkan
Dr. Hayri BARAÇLI, İBB, Genel Sekreter
Bülent TÜFENKÇİ, T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Bakan
Keynote - Üreten, Koruyan ve Dönüştüren Türkiye 05 Ekim 2016, 11:30-12:00
Prof. Dr. Dilek BOYACIOĞLU, İstanbul Teknik Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Öğretim Üyesi
Panel - I: Meyve&Sebze Tedarik Zinciri 05 Ekim 2016, 13:30-15:00
Oturum Başkanı
o Prof. Dr. Umut Rıfat TUZKAYA, Yıldız Teknik Üniversitesi, Öğretim Üyesi
Panelistler
o Fahri DÜNDAR, PolarXP, Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Üyesi
o Deniz KIZILKAN, HAVI Logistics, Genel Müdür
o Ahmet Ferdi GÖMÜÇ, Atlas Soğutma, Satış ve Proje Müdürü
o Yüksel TAVŞAN, TÜSEMKOM, Yönetim Kurulu Başkanı
Akademik Oturum – I 05 Ekim 2016, 15:30-17:30
1. Arş. Gör. Saliha KARADAYI USTA, İstanbul Üniversitesi, Öğretim Üyesi Yardımcısı
2. Arş. Gör. Birgül ORUÇ, Okan Üniversitesi, Öğretim Üyesi Yardımcısı
3. Arş. Gör. Dr. Özge Nalan BİLİŞİK, Yıldız Teknik Üniversitesi, Öğretim Üyesi Yardımcısı
4. Atiye TÜMENBATUR, Maltepe Üniversitesi, Doktora Öğrencisi
5. Yrd. Doç. Dr. Zeynep TACER CABA, İstanbul Aydın Üniversitesi, Öğretim Üyesi
6. Arş. Gör. İsmail SEVİM, Yıldız Teknik Üniversitesi, Öğretim Üyesi Yardımcısı
7. Yrd. Doç. Dr. Mithat ÇELEBİ, Yalova Üniversitesi, Öğretim Üyesi
8. Z. Begüm KALYONCU, Özyeğin Üniversitesi, Öğretim Üyesi
3
Akademik Oturum – II 06 Ekim 2016, 10:00-12:00
1. Dr. Özgecan NİYAZ, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Öğretim Üyesi
2. Doç. Dr. Ayşe Tülin ÖZ, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Öğretim Üyesi
3. Emel KUŞKU ÖZDEMİR, Ege Üniversitesi, Doktora Öğrencisi
4. Özge TAŞTAN, Ege Üniversitesi, Doktora Öğrencisi
5. Yrd. Doç. Dr. Tuğba GÜRMEN ÖZÇELİK, Ege Üniversitesi, Öğretim Üyesi
6. Doç. Dr. Feza GEYİKÇİ, On Dokuz Mayıs Üniversitesi, Öğretim Üyesi
7. Yrd. Doç. Dr. Özlem KIZILIRMAK ESMER, Ege Üniversitesi, Öğretim Üyesi
Panel - II: Meyve&Sebze Sektöründe Ürün ve Ambalaj Standartları 06 Ekim 2016, 13:00-14:30
Oturum Başkanı
o Prof. Dr. Mehmet TANYAŞ, Maltepe Üniversitesi, Öğretim Üyesi
Panelistler
o Bayram Ali ÇAKIROĞLU, İBB, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Daire Başkanı
o Elif KURALAY, SAP Türkiye, Çözüm Müdürü
o Dr. Cemal YILDIZELİ, TSE, Müşavir
o Osman ACUN, Sert Plastik Ambalaj Sanayicileri Derneği, Dernek Başkanı
Bildiri Tam Metinleri Bir sonraki sayfadan itibaren, Akademik Oturumlardaki sunum sırasına göre tam metinler yer almaktadır.
4
MEYVE-SEBZE TEDARİK ZİNCİRLERİNDE RİSK ANALİZİ
Saliha Karadayı Usta1
, Güneş Küçükyazıcı2
ÖZET
Günümüz temel gıda tüketim ihtiyaçlarını karşılamada meyve - sebze kap ve ambalajlarının koruyucu
özelliğinden kaynaklanan öneminin yanında, bu kap ve ambalajların depolanması ve lojistiği de önem arz
etmektedir. Yetiştirici, işçi, üretici/işleyici, dağıtıcı/toptancı/aracı, restoran/süpermarket/yerel pazar ve
tüketici sırasıyla şekillenmiş olan meyve-sebze tedarik zinciri içinde nihai ürünlerin tüketiciye ulaşana
kadarki süreçte maruz kaldığı çeşitli riskler ve engeller bulunmaktadır. Literatürde, gelirle ilgili kayıplar,
güven ve kontrol mekanizmaları ile sorunlar, taze ürünlerin ürün karakteristiklerinden kaynaklanan kolay
bozulabilirlik gibi problemler, taze ürünlerin yönetimi, pazar ve talep yapısına bağlılık gibi riskler
bulunmaktadır. Bu çalışma kapsamında listelenen meyve-sebze tedarik zinciri risklerinin kendi aralarındaki
ikili ilişkileri, birbirlerini etkileme ve birbirlerinden etkilenme/etkilenmeme durumları uzman görüşleri
alınarak Delphi tekniği ile belirlenmiştir. Yönlendirilmiş ilişkilerden faydalanarak bir ağ yapısı
oluşturulmuş ve buna geçişlilik kurallarının da eklenmesiyle bir Yorumlayıcı Yapısal Modelleme uygulaması
yapılmıştır. Böylelikle meyve-sebze tedarik zinciri boyunca karşılaşılan risklerin kendi aralarındaki
ilişkileri hiyerarşik ve görsel bir şekilde modellenmiş, birbirlerini tetikleme durumları ortaya konmuş ve
önlem alınması gereken öncül riskler tanımlanmıştır. Ayrıca, bir MICMAC uygulaması yapılmış ve
böylelikle tanımlanan risklerin birbirlerine bağlılık durumları da ortaya konmuştur. Son olarak bu iki
uygulamanın sonuçları karşılaştırılmış ve bu risklerin önlenmesine yönelik tavsiyeler geliştirilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Meyve-sebze Tedarik Zinciri, MICMAC, Yorumlayıcı Yapısal Modelleme,
GİRİŞ
Gıda ürünleri, sosyal ve ekonomik değer bakımından stratejik önem taşıyan ürünlerdir. Hem çeşitlilik hem
de tedarik zincirindeki aktör sayısı çok fazladır. Gıda ürünlerinin başında yaş meyve ve sebze ürünleri gelir.
Meyve – sebze endüstrisi, farklı özelliklerde arz ve talebe sahip olan pek çok üründen oluşur. Ülkemizde,
dünyanın birçok ülkesine kıyasla, neredeyse her mevsimde ve hemen her bölgemizde meyve ve sebze üretimi
yapılmaktadır. Ürünler, üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar genellikle çok sayıda el değiştirmektedir.
Tedarik zinciri boyunca gözlenen bu el değişimi çeşitli riskler içermekte ve birçok problem ile
karşılaşılabilmektedir.
Meyve – sebze gibi çabuk bozulabilen ürünlerin satılacağı pazara hızlı bir şekilde, doğru koşulların sağlandığı
donanımlı araçlarla, doğru ambalajlama ve doğru depolama ile iletilmesi gerekmektedir. Maloni ve Brown
(2006) çalışmasında gıda tedarik zincirini yetiştirici, işçi, üretici/işleyici, dağıtıcı/toptancı/aracı,
restoran/süpermarket/yerel pazar ve tüketici sırasıyla şekillendirmiştir [8]. Benzer şekilde Dani ve Deep
(2010) ise çalışmasında tipik bir gıda tedarik zinciri yetiştirici, market, gıda işleyici, toptancı/dağıtıcı,
perakendeci ve tüketici şeklinde tanımlanmıştır [1].
Meyve – sebze tedarik zincirinin üretim kısmında ürünün dayanıklılığını bozmayacak doğru üretim
uygulamaları yapılmalıdır. Doğru dikim, doğru ilaçlama ve gübreleme, uygun su kaynaklarının kullanımı ve
doğru hasat gerçekleştirilmeli ve sonrasında da ürünlerin doğru ambalajlanması ve depolanması
sağlanmalıdır. Bu doğrultuda çalışanların işine hakim olması ve yeterli eğitime / donanıma sahip olması önem
kazanmaktadır.
1 Saliha Karadayı Usta, İstanbul Teknik Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği, İstanbul, Türkiye,
[email protected] 2 Güneş Küçükyazıcı, Okan Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği, İstanbul, Türkiye,
5
Ürünlerin satılacağı pazara iletiminde toptancı, perakendeci ve dağıtıcıların gerçekleştireceği operasyonlarda
ürüne zarar vermemesi, kullanacağı araçların ürüne özgü donanımlara sahip olması gerekmektedir. Aynı
zamanda bu operasyonların gereken hızda yapılması ve ürünlerin gereksiz yere bekletilmemesi de ürünün
kolay bozulabilirliği açısından önemlidir.
Satılacağı pazara ulaşan meyve – sebzelerin doğru iklimlendirilmesiyle tüketiciye iletimi sağlanmalıdır.
Satılacağı noktaya sorunsuz şekilde ulaşmış gıdaların doğru koşullarda doğru ambalaj ile satışa sunulması
gerekmektedir. Ayrıca, pazarın talebi de göz önünde bulundurulmalı, eksik veya fazla mal ikmali
yapılmamalıdır. Sorunsuz bir biçimde pazarda yer bulan meyve – sebzenin yine sorunsuz şekilde satılarak
tüketimi gerçekleştirilmelidir. Satılamayan ürünlerin yok edilmesi veya talep gören ürünlerin yok satması
durumundan kaçınılmalıdır. Her sektörün tedarik zinciri yapısı, sahip olduğu ürünün özelliklerine göre
şekillenmekte, kullanacak kap ve ambalajın niteliği de ona göre belirlenmekte, ardından uygun depolama ve
uygun donanıma ait araçlarla lojistiği gerçekleştirilmektedir.
Bu çalışma kapsamında, öncelikle meyve-sebze tedarik zincirinde karşılaşılan riskler ile ilgili gerçekleştirilen
literatür taraması hakkında bilgi verilmekte ve meyve – sebze tedarik zinciri modeli çizilmektedir. Daha sonra
da başlıca riskler listelenmektedir. Ardından, bu riskler arasında yönlendirilmiş ikili ilişkileri olup olmadığına
dair akademisyenlerden oluşan bir gruptan uzman görüşleri alınmakta ve uzman görüşleri ortak bir paydada
toplanmaktadır. Sonrasında, toplanan görüşler kullanılarak Yorumlayıcı Yapısal Modelleme ve MICMAC
Analizi uygulamaları yapılmaktadır. Son olarak uygulamalardan elde edilen bulgular değerlendirilmektedir.
LİTERATÜR TARAMASI
Çalışma kapsamında Scopus veri tabanından en çok atıf alan yayınlardan faydalanılmaktadır. “gıda tedarik
zinciri risk” anahtar kelimeleri kullanılarak makale başlıklarını kapsayan bir tarama ile 42 sonuca ulaşılmıştır.
Buna göre araştırma sonuçları analiz edildiğinde 2010 ve 2015 yıllarında bu alanda yapılan çalışma sayısında
yükselme görülmektedir. Bu alanda en çok çalışma yapan ülkeler Çin, Birleşik Krallık ve Hindistan olurken,
çalışmaların yüzde elli dördü makalelerden, yüzde otuz sekizi ise bildirilerden oluşmaktadır.
Şekil 1: Gıda Tedarik Zinciri Çalışmalarının Yıllara Göre Dağılımı
6
Şekil 2: Gıda Tedarik Zinciri Çalışmalarının Ülkelere Göre Dağılımı
Şekil 3: Gıda Tedarik Zinciri Çalışmalarının Yayınlara Göre Dağılımı
Scopus veri tabanında “soğuk zincir risk” anahtar kelimeleri kullanılarak yapılan taramada 10 sonuca, “gıda
tedarik zinciri bariyer” anahtar kelimeleri kullanılarak yapılan taramada 4 sonuca, “meyve sebze tedarik
zinciri risk” anahtar kelimeleri kullanılarak yapılan taramada 3 sonuca ulaşılmıştır.
Maloni ve Brown (2006) çalışmasında gıda tedarik zincirini yetiştirici, işçi, üretici/işleyici,
dağıtıcı/toptancı/aracı, restoran/süpermarket/yerel pazar ve tüketici sırasıyla şekillendirmiştir [8]. Benzer
şekilde Dani ve Deep (2010) çalışmasında da tipik bir gıda tedarik zinciri yetiştirici, market, gıda işleyici,
toptancı/dağıtıcı, perakendeci ve tüketici şeklinde tanımlanmıştır [1]. Tanımlanan model, Şekil 1’de
gösterilmektedir.
Şekil 4: Meyve – Sebze Tedarik Zinciri Yapısı Modeli (Maloni ve Brown, 2006:sf.38’den esinlenilmiştir)
7
Scopus veri tabanında “gıda tedarik zinciri risk” ” anahtar kelimeleri kullanılarak yapılan tarama sonucuna
göre en çok atıf alan çalışmalar, Tablo 1’de Yazar, Yıl, Risk Tipi ve Risk Ayrıntıları bazında gösterilmektedir.
Tablo 1: Meyve – Sebze Tedarik Zinciri Risk Çalışmaları
Kaynakça Risk Tipi Risklerin Ayrıntıları
[5]
Tüketici davranışı
Tüketicinin gıdayı doğru şekilde bekletmesi ve pişirmesi
Küresel değişim
Üretimin karmaşıklığı, büyük hacimlerde üretim, üretimin temizliği
/ hijyeni, uygun olmayan su kaynakları ve suni gübre kullanımı Gıda güvenliği
sistemleri
Bilimsel veriye dayalı mevzuatların tüm ülkelerce ortak olarak
kullanımı İklim değişimi Isı artışı ile mikroorganizmaların hızlı yayılması, hastalıkların
bulaşması
[2]
Makro seviye riskler
Talep yönetimi riski Tedarik yönetimi riski
Bilgi yönetimi riski Ürün / hizmet yönetimi riski
[1] İçsel/ operasyonel
riskler
Gıdanın kirletilmesi, tedarik ve talep koordinasyonu
sağlanamaması, operasyonel aksaklıklar, kapasitenin azalması,
insan kaybı, Dışsal riskler Gıdanın kirletilmesi, tedarik zincirine terör tehdidi, ürünün protesto
edilmesi, bölge/alan/mekân kaybı, sözleşmelerden kaynaklı
sorunlar
[3]
Fiziksel riskler
Sağlık sorunu yaratabilecek durumlar
Performans riski Tüketime uygunluk, tazelik, temizlik Zaman riski
Gıda hazırlama süresi, zamanında tüketim
Psiko-sosyal riskler Organik gıda algısı, üretim yeri ve yöntemleri
Finansal riskler Taleple bağlantılı olarak satışın yapılabilmesi
[7] Tedarik zinciri
riskleri
Tedarik, süreç, kontrol, talep riskleri
İçsel riskler Üretim, fiyat/pazar, kurumsal – kişisel – finansal riskler Çevresel riskler Politika/siyaset, makroekonomi, toplum, teknoloji, doğa olayları
[11] Biyolojik tehlikeler Hastalık yapıcı ve zarar verici bakterilerin oluşumu, eksik
kontroller, raf ömrüne uyulmadan dağıtımın yapılması Kimyasal tehlikeler
Hijyen ve temizliğin sağlanamaması Fiziksel tehlikeler Kullanılan gereçlerdeki metalik bozulmalar, ambalajların hasar
görmesi [4]
Finansal kayıplar Gelirler ilgili kayıplar, güven ne kontrol mekanizmalarındaki
sıkıntılar Ürün karakteristiği Kolay bozulma, mevsimsellik, değişen koşullarla değişen üretim Taze ürün yönetimi Uzun vadeli ilişkiler / yatırımlar / işbirlikleri
Taze ürün pazarı Alıcının pazarı, küçük kar payları, azalan fiyatlar
Bu çalışmalardan çıkan riskleri bir tedarik zinciri yapısına oturtup genelleme yaparsak;
Doğru sulama, ilaçlama, gübreleme gibi üretim uygulamalarının gerçekleştirilmemesi ve dolayısıyla
ürünün dayanıksız hale gelmesi,
Doğru ambalajlamanın yapılmamasından kaynaklanan ürünün hasar görmesi veya bozulması,
Doğru depolamanın / lojistiğin yapılamaması,
Doğru donanımlara sahip araç kullanılmaması,
Talep koordinasyonunun sağlanamamasından kaynaklı elde bulundurmama/yok satma veya ürünün
satılamayıp elde kalması ve
Ürün temizliğinin/ hijyeninin sağlanamaması
şeklinde bu riskler listelenebilir. Yapılan literatür taramasında karşılaşılan risklerin, tedarik zincirinde üretim,
dağıtım ve pazar noktalarında yoğunlaştığı Şekil 5 ile gösterilmektedir.
8
Şekil 5: Meyve – Sebze Tedarik Zincirinde Karşılaşılan Riskler
Çalışmanın devamında uzmanlardan, riskler arasında yönlendirilmiş ikili ilişkileri olup olmadığına dair görüş
alınmıştır. Uzman görüşleri, Tedarik Zinciri Yönetimi alanında çalışmalar sürdüren 5 akademisyenden anket
yöntemi ile elde edilmiştir. Delphi tekniği ile uzman görüşlerinin ortak bir paydada toplanması sağlanmıştır.
Toplanan bu görüşler ile de Yorumlayıcı Yapısal Modelleme ve MICMAC Analizi uygulamaları yapılmıştır.
YORUMLAYICI YAPISAL MODELLEME
Yorumlayıcı yapısal modelleme (Interpretive Structural Modeling - ISM), açıkça belirtilmemiş sistemlerin
net hale getirilmesinde ve tanımlanmasında kullanılmaktadır [10]. Bu yöntemden, bir problemi veya konuyu
tanımlamada belirli değişkenler arası ilişkiyi özetlemede yararlanılmaktadır [12]. Değişkenler arası ilişkilerin
tanımlanmasıyla, bu değişkenler arasındaki hiyerarşik yapı veya sıralamada modellenir. Yöntem genel olarak
olumsuz faktörlerin analizi için kullanılmaktadır. Bir soruna yol açan faktörlerin netleştirilmesini ve
sonrasında güç değeri bazında karşılıklı ilişkilerin gösterilmesini sağlar [9].
Yorumlayıcı yapısal modelleme 8 adımdan oluşmaktadır [6]. Bu adımlar:
1. Değerlendirmeye alınan sisteme ait değişkenlerin listelenmesi.
2. Birinci adımda listelenen değişkenler için kavramsal ikili ilişkilerin belirlenmesi.
3. Değişkenler için ikili ilişkileri gösteren Yapısal İç-Etkileşim Matrisi (Structural Self-Interaction
Matrix – SSIM) geliştirme.
4. Yapısal İç-Etkileşim Matrisin’ den yola çıkarak erişilebilirlik (reachability) matrisi geliştirme ve
oluşturulan matrisin geçişlilik (transitivity) için kontrol edilmesi. Geçişlilik, yorumlayıcı yapısal
modellemede kavramsal ilişkiler için benimsenen temel varsayımdır. Örneğin A değişkeni B ile ilişkili, B
değişkeni de C ile ilişkiliyken, A değişkeninin C değişkeni ile ilişkili olacağı çıkarımının yapılmasıdır.
5. Dördüncü adımda elde edilen erişilebilirlik matrisini farklı seviyelere ayırma.
6. Erişilebilirlik matrisindeki ilişkileri esas alarak yönlendirilmiş grafiğin çizilmesi ve geçiş
bağlantılarının kaldırılması.
7. Altıncı adımın sonucunda elde edilen grafik yorumlayıcı yapısal modele çevrilir, bunun için de
düğümler yerine değişkenlerle alakalı ifadeler yerleştirilir.
8. Yorumlayıcı yapısal model kavramsal tutarlılık açısından gözden geçirilir, gerekli görülen
değişiklikler yapılır [6].
Yorumlayıcı yapısal modellemenin meyve-sebze tedarik zinciri risklerinin analizinde kullanımı ile
tanımlanan riskler arasında ilişkiler kurularak model oluşturulabilir.
Meyve - sebze tedarik zinciri risk analizinde tanımlanan değişkenler şunlardır:
Doğru üretimin yapılamaması riski
Üreticinin doğru ambalajlama ve depolamayı yapamaması riski
Doğru lojistiğin yapılamaması riski
Doğru donanımlara sahip araç kullanılmaması riski
Talep koordinasyonunun sağlanamaması riski
Ürün temizliğinin/ hijyeninin sağlanamaması riski
9
Böylece yorumlayıcı yapısal modellemenin 8 adımından ilki olan değerlendirmeye alınan sisteme ait
değişkenlerin listelenmesi aşaması tamamlanmıştır.
Modellemenin ikinci adımında, birinci adımda listelenen değişkenler için kavramsal ikili ilişkilerin
belirlenmesi gerekmektedir. Bu amaçla, bu alan çalışmalar yapmakta olan uzman akademisyenlerden görüş
alınmıştır. Bilgi toplama süreci sonucunda elde edilen veriler şu şekildedir:
Doğru üretimin yapılamaması riski ile ambalajlama / depolama riski birbirlerinden etkilenmez. (O)
Doğru üretimin yapılamaması riski ile yanlış lojistik riski birbirlerinden etkilenmez. (O)
Doğru üretimin yapılamaması riski ile yanlış araç riski birbirlerinden etkilenmez. (O)
Doğru üretimin yapılamaması riski ile talep koordinasyonu riski birbirlerinden etkilenmez. (O)
Doğru üretimin yapılamaması riski ile hijyen riski birbirlerini etkiler. (X)
Üreticinin doğru ambalajlama ve depolamayı yapamaması riski, yanlış lojistik riskini etkiler. (V)
Üreticinin doğru ambalajlama ve depolamayı yapamaması riski ile yanlış araç riski birbirinden
etkilenmez. (O)
Üreticinin doğru ambalajlama ve depolamayı yapamaması riski ile talep koordinasyonu riski
birbirinden etkilenmez. (O)
Üreticinin doğru ambalajlama ve depolamayı yapamaması riski ile hijyen riski birbirlerini etkiler. (X)
Doğru lojistiğin yapılamaması riski, yanlış araç riskinden etkilenir. (A)
Doğru lojistiğin yapılamaması riski ile talep koordinasyonu riski birbirinden etkilenmez. (O)
Doğru lojistiğin yapılamaması riski ile hijyen riski birbirlerini etkiler. (X)
Doğru donanımlara sahip araç kullanılmaması riski ile talep koordinasyonu riski birbirinden
etkilenmez. (O)
Doğru donanımlara sahip araç kullanılmaması riski ile hijyen riski birbirlerini etkiler. (X)
Talep koordinasyonunun sağlanamaması riski ile hijyen riski birbirlerinden etkilemez (O).
Yapısal İç-Etkileşim Matrisi, değişkenleri temsil eden riskler arası ilişkileri gösteren bir matris türüdür. İki
değişken arasında tek yönlü veya çift yönlü ilişki bulunabildiği gibi, hiçbir ilişkinin bulunmama durumu da
söz konusudur. Bu ilişkilerin tanımlanmasında kullanılan semboller aşağıda gösterilmektedir:
V: i risk tipinin yönetiminin j risk tipi üzerinde etkisi vardır.
A: j risk tipinin yönetiminin i risk tipi üzerinde etkisi vardır.
X: i ve j risk tipleri yönetimlerinin birbiri üzerine etkisi vardır.
O: i ve j risk tipleri arasında ilişki yoktur.
Buna göre i risk tipinin j risk tipini etkilediği düşünüldüğünde, oluşturulan yapısal iç-etkileşim matrisinde
i’den j’ye geçişin gösterildiği noktaya V sembolü yerleştirilir. Aynı şekilde eğer j risk tipinin i risk tipini
etkilediği düşünüldüğünde, oluşturulan yapısal iç-etkileşim matrisinde j’den i’ye geçişin gösterildiği noktaya
A sembolü yerleştirilir. Yapısal iç-etkileşim matrisi Tablo 2’de yer almaktadır.
Tablo 2: Yapısal İç-Etkileşim Matrisi
(R6) (R5) (R4) (R3) (R2)
Doğru üretimin yapılamaması riski (R1)
O O O O X
Üreticinin doğru ambalajlama ve depolamayı
yapamaması riski (R2) V O O X __
Doğru lojistiğin yapılamaması riski (R3)
A O X __ __
Doğru donanımlara sahip araç kullanılmaması riski
(R4) O X __ __ __
Talep koordinasyonunun sağlanamaması riski (R5)
O __ __ __ __
Ürün temizliğinin/ hijyeninin sağlanamaması riski
(R6) __ __ __ __ __
10
Yorumlayıcı yapısal modellemenin dördüncü adımında yapısal iç-etkileşim matrisinden yola çıkarak
erişilebilirlik matrisi geliştirilecek ve oluşturulan matrisi geçişlilik için kontrol edilecektir. Meyve-sebze
tedarik zinciri risk tiplerinden üretilen erişilebilirlik matrisinde V, A, X ve O sembolleri yerine uygun şekilde
1 ve 0 yazılarak ilişkiler tanımlanır.
V: ( i,j ) girişi 1 olurken, ( j,i ) girişi 0 olur.
A: ( j,i ) girişi 0 olurken, ( i,j ) girişi 1 olur.
X: ( j,i ) girişi 1 olurken, ( i,j ) girişi 1 olur.
O: ( j,i ) girişi 0 olurken, ( i,j ) girişi 0 olur.
Buna göre yapısal iç-etkileşim matrisi örneğinin rakamlarla sembolize edilmesi ile elde edilen erişilebilirlik
matrisi Tablo 3’teki gibidir.
Tablo 3: Erişilebilirlik Matrisi
(R1) (R2) (R3) (R4) (R5) (R6) Etkileme
Seviyesi
Doğru üretimin yapılamaması riski (R1)
1 1 0 0 0 0 2
Üreticinin doğru ambalajlama ve
depolamayı yapamaması riski (R2) 0 1 1 0 0 1 3
Doğru lojistiğin yapılamaması riski (R3)
0 1 1 1 0 0 3
Doğru donanımlara sahip araç
kullanılmaması riski (R4) 0 0 1 1 1 0 3
Talep koordinasyonunun sağlanamaması
riski (R5) 0 0 0 1 1 0 2
Ürün temizliğinin/ hijyeninin
sağlanamaması riski (R6) 0 0 1 0 0 1 2
Bağımlılık Seviyesi (Dependence Power) 1 3 3 3 2 2
Yorumlayıcı yapısal modellemenin beşinci adımında, dördüncü adımda elde edilen erişilebilirlik matrisini
farklı seviyelere ayrılır. Öncesinde erişilebilirlik matrisindeki ilişkileri 1 ve 0 ile göstermek mümkündür.
Uygulamanın erişilebilirlik matrisi için başlangıç yönlendirilmiş grafiği örneği Şekil 6’daki gibidir.
Şekil 6: Başlangıç Yönlendirilmiş Grafiği
Meyve-sebze tedarik zinciri riskleri için oluşturulmuş olan başlangıç yönlendirilmiş grafik üzerine geçişlilik
kurallarının uygulanmasıyla nihai bir yönlendirilmiş grafik oluşturulur. Nihai grafik, görsel anlamda
değişkenler arası ilişkilerin saptanmasında fayda sağlamaktadır. Geçişlilik kurallarının uygulanmasından
sonra elde edilen nihai yönlendirilmiş grafik Şekil 7’deki gibidir.
11
Şekil 7: Nihai Yönlendirilmiş Grafiği
Grafikten yola çıkarak erişilebilirlik matrisi farklı seviyelere ayrılır. Erişilebilirlik matrisinin farklı seviyelere
ayrılmasında Tablo 4’teki gibidir.
Tablo 3: Erişilebilirlik Matrisinin Farklı Seviyelere Ayrılması
Erişilebilirlik Seti Öncül Set Kesişim Seviye
(R1) 1, 2, 3, 6 1, 2, 3, 6 1, 2, 3, 6 I
(R2) 1, 2, 3, 6 1, 2, 3, 6 1, 2, 3, 6 I
(R3) 1, 2, 3, 6 1, 2, 3, 4, 6 1, 2, 3, 6 I
(R4) 3, 4, 5 3, 4, 5 3, 4, 5
(R5) 4, 5 4, 5 4, 5
(R6) 1, 2, 3, 6 1, 2, 3, 6 1, 2, 3, 6 I
Erişilebilirlik setinde değişkenin hem kendisi hem de etkileşimde bulunduğu diğer bir deyişle erişebildiği
değişkenler yer alır. Öncül sette ise ilgili değişken ve bu değişkene doğru yönlendirilmiş olan diğer
değişkenler bulunur.
Erişilebilirlik setini farklı seviyelere ayırmada bir sonraki adım olarak bu iki setin kesişimine yer verilir.
Kesişimde yer alan bu değişken tipi birinci seviyeye yerleştirilir. Birinci seviyeye konumlandırılan bu
değişken hiyerarşide en üst seviyeyi temsil etmektedir. Seviyelere ayırma işleminden sonra elde edilen nihai
yorumlayıcı yapısal model Şekil 8’deki gibidir.
Şekil 8: Nihai Yorumlayıcı Yapısal Model
Buna göre doğru donanımlara sahip araç kullanılmaması riski (R4) ve talep koordinasyonunun
sağlanamaması riski (R5) hiyerarşinin tabanında bulunmaktadır. Dolayısıyla bu riskler dış etkenler olarak
değerlendirilebilir ve diğer tüm riskleri bir şekilde etkilemektedir. Doğru üretimin yapılamaması riski (R1),
üreticinin doğru ambalajlama ve depolamayı yapamaması riski (R2), doğru lojistiğin yapılamaması riski (R3)
ve ürün temizliğinin/ hijyeninin sağlanamaması riski (R6) birbirleriyle ilişkilidir ve operasyonların doğrudan
iyileştirilmesi ve kontrolü ile bu riskler azaltılabilir.
12
MICMAC ANALİZİ
MICMAC (Matrice d’Impacts Croise´s Multiplication Appliquee a un Classement/ Cross Impact Matrix
Multiplication Applied to Classification) analizi, değişkenlerin bağımlılık ve etkileme seviyelerine göre
yapılır. Buna analizde değişkenler arası ilişkiler tanımlandıktan ve erişilebilirlik matrisi elde edildikten sonra,
mevcut değişkenlerin birbirlerine bağımlılık durumu gözlenir. Değişkenler etkileme gücü yüksek, bağlantılı,
bağımsız veya otonom durumda olabilir. Bu özelliklerden birini kazanan değişken, analizde uygun yere
konumlandırılır. Bu diyagramda dört bölge bulunmaktadır.
I. Otonom elemanları
II. Bağımlı elemanları
III. Bağlantı elemanlarını
IV. Bağımsız elemanları temsil etmektedir [6].
Bağlantı elemanları istikrarlı değildir, herhangi bir değişimde diğerleri de etkilenir. Meyve-sebze tedarik
zinciri risklerinin analizinde kullanılan erişilebilirlik matrisine MICMAC analizi uygulandığında elde edilen
etkileme ve bağımlılık seviyesi diyagramı Şekil 9’daki gibidir.
Şekil 9: Etkileme ve Bağımlılık Seviyesi Diyagramı
MICMAC analizine göre tüm riskler otonomdur. Bir diğer deyişle birbirlerinden hem bağımsız riskler olup
hem de birbirlerini etkilemede zayıf kalmaktadırlar. MICMAC analizi ve yorumlayıcı yapısal modelleme
sonuçları karşılaştırıldığında elde edilen bu farklı sonuçların nedeni ise MICMAC analizinde geçişlilik
kurallarının göz ardı edilmesidir.
SONUÇLAR
Sosyal ve ekonomik değer açısından stratejik öneme sahip olan gıda ürünleri, insan yaşamının devamlılığı
bakımından vazgeçilemez durumdadır. Çeşitliliği çok fazla olan bu ürünlerin tedarik zincirindeki aktör sayısı
da çok fazladır. Gıda ürünlerinin başında gelen yaş meyve ve sebzeler, farklı özelliklerde arza ve talebe sahip
pek çok üründen oluşan bir endüstri halindedir. Ürünler, ilk üreticiden son tüketiciye yani tarladan sofraya
gelinceye kadar tedarik zinciri boyunca çok sayıda el değiştirir. Bu değişim, çeşitli riskleri de barındıran
birçok problemi de bünyesinde barındırmaktadır. Meyve – sebzeler, çabuk bozulabilme ve/veya tarladan
sofraya ulaşıncaya kadar geçtiği aşamalarda zarar görme tehlikesi ile karşı karşıya olan ürünlerdir.
Dolayısıyla ürünlerin, satılacağı pazara doğru koşulların sağlandığı donanımlı araçlarla, doğru ambalajlama
ve doğru depolama koşullarında ve hızlı bir şekilde iletilmesi büyük önem taşımaktadır.
Bu çalışmada, öncelikle meyve-sebze tedarik zinciri boyunca üreticiden dağıtıcıya, perakendeciden tüketiciye
kadar ürünlerin geçtiği her adımda karşı karşıya olduğu başlıca riskler literatür taraması bulguları ile
listelenmiştir. Bu riskler; doğru üretimin yapılamaması, üreticinin doğru ambalajlama ve depolamayı
yapamaması, doğru lojistiğin yapılamaması, doğru donanımlara sahip araç kullanılmaması, talep
koordinasyonunun sağlanamaması ve ürün temizliğinin/ hijyeninin sağlanamaması riski olarak tespit
edilmiştir. Bu riskler arasında yönlendirilmiş ikili ilişkileri olup olmadığına dair uzman görüşlerine
başvurulmuştur. Uzman görüşleri; Tedarik Zinciri Yönetimi alanında uzman olan, yaş meyve-sebze zinciri
13
hakkında çalışmalar yapmış ve yapmakta olan 5 akademisyenden oluşan bir gruptan anket yöntemi ile
toplanmıştır. Daha sonra, Delphi tekniği kullanılarak ortak bir paydada toplanan görüşler ile Yorumlayıcı
Yapısal Modelleme ve MICMAC Analizi uygulamaları yapılmıştır.
Yorumlayıcı Yapısal Modelleme sırasında, yönlendirilmiş ilişkilerden faydalanarak bir ağ yapısı
oluşturulmuş ve bu ağ yapısına geçişlilik kuralları da eklenmiştir. Böylece meyve-sebze tedarik zinciri
boyunca karşılaşılan risklerin kendi aralarındaki ilişkileri hiyerarşik ve görsel bir şekilde modellenmiş,
birbirlerini tetikleme durumları ortaya konmuş ve önlem alınması gereken öncül riskler tanımlanmıştır.
Modele göre; donanımlara sahip araç kullanılmaması riski ve talep koordinasyonunun sağlanamaması riski,
hiyerarşinin tabanında bulunmaktadır. Dolayısıyla bu riskler “dış etkenler” olarak değerlendirilebilir ve diğer
tüm riskleri bir şekilde etkilemektedir. Doğru üretimin yapılamaması riski, üreticinin doğru ambalajlama ve
depolamayı yapamaması riski, doğru lojistiğin yapılamaması riski ve ürün temizliğinin/ hijyeninin
sağlanamaması riski ise birbirleriyle ilişkilidir. Operasyonların doğrudan iyileştirilmesi ve kontrolü ile bu
riskler azaltılabilir. MICMAC analizi sonuçları ise tüm risklerin otonom olduğunu ortaya koymaktadır. Buna
göre, birbirlerinden bağımsız olan bu riskler birbirlerini etkileme konusunda da zayıftır. Yorumlayıcı yapısal
modelleme ve MICMAC analizi sonuçları karşılaştırıldığında, MICMAC analizinde geçişlilik kurallarının
göz ardı edilmesi nedeniyle farklı sonuçlar ortaya çıktığı görülmektedir.
Gelecek çalışmalarda, meyve – sebze tedarik zinciri boyunca karşılaşılan riskler farklı yöntemlerle de analiz
edilerek elde edilecek sonuçlar bu çalışmanın bulguları ile karşılaştırılabilir. Ayrıca veri toplama sırasında
hem akademisyenlerden oluşan uzmanların sayısı artırılabilir hem de sektörden uzmanların görüşlerine de
başvurulabilir. Böylece risklerin birbirini etkileme durumları ve geçişlilik kuralları daha kapsamlı olarak
tespit edilmiş olacaktır.
KAYNAKLAR
[1] Dani, S., Deep, A., 2010, “Fragile food supply chains : reacting to risks”, International Journal of Logistics
Research and Applications, Vol. 13, No. 5, pp. 395-410.
[2] Diabat, A., Govindan, K., Panicker, V. V., 2012, “Supply chain risk management and its mitigation in a
food industry”, Journal International Journal of Production Research, Vol. 50, No. 11, pp. 3039-3050.
[3] Fearne, A., Hornibrook, S., Dedman, S., 2001, “The management of perceived risk in the food supply chain:
a comparative study of retailer-led beef quality assurance schemes in Germany and Italy”, The International
Food and Agribusiness Management Review, Vol. 4, No. 1, pp. 19–36.
[4] Fritz, M., Canavari, A., 2008, “Management of Perceived e-Business Risks in Food- Supply Networks: e-
Trust as Prerequisite for Supply- Chain System Innovation”, Agribusiness, Vol. 24, No. 3, pp. 355-368.
[5] Jacxsens, L., Luning, P. A., Vorst, J. G. A. J. Van Der, Devlieghere, F., Leemans, R., Uyttendaele, M.,
2010, “Simulation modelling and risk assessment as tools to identify the impact of climate change on
microbiological food safety – The case study of fresh produce supply chain”, Food Research International,
Vol. 43, No. 7, pp. 1925–1935.
[6] Kannan G., Haq A. N., 2007, “Analysis of interactions of criteria and sub-criteria for the selection of
supplier in the built-in-order supply chain environment”, International Journal of Production Research, Vol.
45, No. 17, pp. 3831–3852.
[7] Leat, P., Revoredo-giha, P. L. C., 2013, “Risk and resilience in agri-food supply chains: the case of the
ASDA PorkLink supply chain in Scotland”, Supply Chain Management: An International Journal, Vol. 18,
No. 2, pp. 219-231.
[8] Maloni, M. J., Brown, M. E., 2006, “Corporate Social Responsibility in the Supply Chain: An Application
in the Food Industry”, Journal of Business Ethics, Vol. 68, No. 1, pp. 35-52.
[9] Mandal, A., Deskmukh, S.G., 1994, “Vendor Selection Using Interpretive Structural Modelling (ISM)”,
International Journal of Operations and Production Management, Vol. 14, No. 6, pp. 52-59.
[10] Sage, A. P., 1977, “Interpretive structural modeling”, Methodology for large-scale systems, New York,
McGraw-Hill, pp. 91 – 164.
[11] Wang, X., Li, D., Shi, X., 2012, “A fuzzy enabled model for aggregative food safety risk assessment in
food supply chains”, Production Planning and Control, Vol. 23, No. 5, pp. 377 – 395.
[12] Warfield, J.W., 1974, “Developing interconnected matrices in structural modeling”, IEEE Transactions on
Systems, Man and Cybernetics, Vol. 4, No. 1, pp. 51–81.
14
AMBALAJ SİSTEMLERİ VE YENİ AMBALAJ GELİŞTİRME: MEYVE VE SEBZELERE
YÖNELİK BİR UYGULAMA
A. Murat KÖSEOĞLU1, Birgül ORUÇ2
ÖZET
Paketleme, günümüzde nispeten yüksek yaşam standardına ciddi anlamda katkı sağlayan modern
hayatımızın gerekli bir parçasıdır. Doğa, bize çok farklı formlarda ve geniş bir ölçekte paketleme örnekleri
sunar. İnsan eliyle yapılan ilk paketleme formlarında çok farklı ve işlevsel ürünler kullanılmıştır. Söz konusu
paketleme formlarından kimileri günümüzde halen kullanılmaktadır. Paketleme bazı durumlarda kaynak
israfı olarak da değerlendirilmektedir ve bu konu özellikle çevreciler tarafından oldukça eleştirilmektedir.
Bu çalışma paketleme ile modern paketleme sistemlerinin sosyal, politik ve ekonomik gelişim içinde
geçirdiği değişimi ortaya koymayı hedeflemektedir. Ayrıca paketleme ile ilgili çevresel sorunlar çalışmada
tartışılacaktır. Bunların yanında meyve ile sebzelere yönelik bir paketleme sistemi geliştirilmesi için hazır
gıda sektöründe yapılan bir çalışma adı geçen gıda gurubuna uyarlanarak bir yöntem önerilecektir. Bu
yöntem ilgili teknoloji uzmanlarının söz konusu ürünler için yeni paketleme geliştirmede üzerinde
çalışabilecekleri adımları gösterecektir. Söz konusu adımların aynı zamanda uygulamada teknoloji
uzmanları tarafından kullanılabilecek teknikleri ve gerekli bilgiyi de ortaya koyacağı değerlendirilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Ambalaj Sistemleri, Dağıtım, Lojistik, Paketleme, Yeni Ambalaj Geliştirme
1. GİRİŞ
Paketleme, tüm dünyada yüksek yaşam standardına ciddi anlamda katkı sağlayan modern hayatın gerekli bir
parçasıdır. Paketleme ve modern paketleme sistemleri zaman içinde sosyal, politik ve ekonomik olarak yaşanan
değişimlere paralel olarak kendi içinde değişim geçirmiştir, bu değişimin gelecekte de devam edeceği
değerlendirilmektedir. [4] Paketleme bazı durumlarda kaynak israfı olarak görülmekte ve bu yönüyle paketleme
ile ilgili çevresel sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Paketleme sürecinin gelişimi bir proje olarak ele alınıp tüm
yönlerini ele alan bir tablo oluşturmak aşamaları oldukça kolaylaştıracak ve tüm tarafların ihtiyaçlarına cevap
verebilecektir. Söz konusu geliştirme projesi, teknoloji uzmanlarının yeni paketleme geliştirmede üzerinde
çalıştıkları adımları gösterebilmelidir. Ayrıca uygulamada teknoloji uzmanları tarafından kullanılan teknikleri
ve gerekli bilgiyi vurgulamalıdır. İngiltere paketleme enstitüsü tarafından paketleme için üç farklı tanım ortaya
konmaktadır [1].
Ürünlerin taşıma, dağıtım, depolama, perakendecilik ve nihai kullanım için koordineli bir şekilde hazır
hale getirilmesi,
Ürünlerin en az maliyet ve sağlam olarak nihai tüketicilere güvenli olarak teslimatının sağlanma
yöntemi,
Satışların ve buna bağlı olarak karın en üst düzeye çıkarılmasını sağlarken teslimat maliyetini minimize
etme hedefinin teknolojik ve ekonomik bir fonksiyonu,
Son tanım satışları maksimum kılarken aynı zamanda yeniden kullanım, geri dönüşüm ve tasarrufun
maliyetlerini minimize etmeyi de amaçlamaktadır. Çeşitli ambalaj seviyeleri arasında tüketici açısından
bakıldığında genel bir ayrım yapılmaktadır [1].
Temel paketleme, içerdiği ürünle doğrudan temas halinde olan paketlemedir. Bu paketleme temel ve
genelde geniş bir koruyucu bariyer oluşturur. Perakende satış noktalarında sıklıkla satın alınan bu
1 Yrd. Doc. Dr. Ahmet Murat KÖSEOĞLU, Okan Üniversitesi, İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi, Uluslararası Lojistik Bölümü,
İstanbul, Türkiye, [email protected] 2 Ar.Gör. Birgül Oruç Öğretim Elemanı, Okan Üniversitesi, İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi, Uluslararası Lojistik Bölümü,
İstanbul, Türkiye, [email protected]
15
ambalaj türüne metal kutu, cam şişe ve plastik kaplar örnek verilebilir.
İkincil paketleme, oluklu bir mukavva kutusu gibi çok sayıda temel paketlemeyi bünyesinde barındırır.
Bu paketleme bir fiziksel dağıtım taşıyıcısıdır ve ilk başlarda birincil ambalajların sergilenmesi için
perakende mağazalarında kullanılsın diye tasarlanmıştır.
Üçüncül paketleme de ikincil ambalajlardan oluşur. Oluklu mukavva kutularından oluşan bir paletin
etrafında sarılmış olan streç film üçüncül paketleme için yaygın bir örnektir.
Dördüncül paketleme; uluslararası ticarette üçüncül ambalajların kullanılmasını kolaylaştırmak için
sıklıkla kullanılan paketleme yöntemidir. Bu türün en yaygın örneği metal taşıma konteynerleridir.
2. PAKETLEMENİN GELİŞİMİ
Doğa yumurta kabuğundan, ağaç kabuğuna hatta hayvan derisine kadar çok geniş ölçüde paketleme örnekleri
sunar. İnsan eliyle yapılan ilk paketleme formlarında keten, muz gibi yapraklar veya deri ve hayvan midesi gibi
hayvan ürünleri kullanılmaktaydı. Bu paketleme formlarından bazıları günümüzde de halen kullanılmaktadır.
Ticaretin hızla büyümesi ve yaygınlaşması çini, cam, metal, deri ve tahtanın gıda paketleme materyali olarak
kullanımını büyük ölçüde hızlandırmış ve teşvik etmiştir. Ancak tüm bu farklı malzemelere rağmen yine de
çoğu besin maddesi taşıma ve depolama esnasında hayvan, böcek veya mikro organizmalar tarafından tahrip
edilmiştir [7]. 1700’lü yılların öncesinde, paketleme temel olarak gıda ürünlerinin kısa dönemli depolanması ve
taşınması amacıyla kullanılırdı ancak insanlar taşralardan hızla büyüyen şehirlere göç ettikçe gıdayı muhafaza
etme yöntemleri oldukça önemli hale geldi. Bu zamanda Avrupa’da büyük ordu ve donanmaların inşa edilmesi
de sürece etki eden diğer bir olaydır. 1795 yılında Napoleon, ordusu için geliştirilecek olan pratik bir gıda
koruma yöntemine ödül teklif etmiş ve Nicolas Appert isminde Fransız bir şef, meyveyi cam şişe içerisinde
ısıtmak yöntemi ile muhafaza ederek bu ödülü kazanmıştır. İngiliz Peter Durand ise bu süreci 1812 yılında metal
bir teneke kutuda uygulamıştır [8]. Bu teneke kutuların ağırlıkları hem daha hafif hem de kırılma ihtimalleri
daha düşük olmuştur. Konserve gıdalar 1824 yılından itibaren İngiliz donanması tarafından da kullanılmış,
üretimleri Amerikan iç savaşı döneminde altı kat artmıştı. 18. yüzyılda şehirler büyümüş birbiri ile rekabet
halinde olan yerleşik mağazalar kurulmuştu. Bu mağazalar varil ve torba gibi hacimli kaplarda gıda maddeleri
satın almakta, satışta ise müşterinin ihtiyacına göre ölçülerek evinden getirdiği kaplara yerleştirilmekteydi.
Fakat bu şekilde satılan gıdanın kalitesinin kontrol edilmesi mümkün değildi. Gıdalarda süt sulandırılır; ekmeğe
kum, kül ve talaş; hardala un; çaya farklı bitkiler eklenir; süte salyangoz salgısı eklenip krema olarak satılırdı.
Nihayetinde, öncelikle gelişmiş batılı ülke hükümetleri hileli ticareti kontrol altına almak amacı ile gıda
saflıklarının bozulması, gıda, içecek ve ilaç yasaları çıkardılar [2].
Aynı dönemde mağazalarda ve dükkânlarda gıdalar halen ambalajsız kaplarda sayılıyor ve tartılıyordu. Kâğıt
torba üretimi için 1852’de bir makine geliştirilmiş bu makine sayesinde dükkân sahibi müşteri talep etmeden
önce ürün porsiyonlarını hazırlayabilmiş ve müşteri de ürünlerini kolay yoldan evine taşıyabilmişti. Yaklaşık
1870’lerde geliştirilen düztabanlı kâğıt torbaların ise raf ve tezgâhlarda sergilenebilme gibi fazladan bir avantajı
vardı. Ama yine de, gıda üreticileri toptancılara ürünleri ambalajsız tedarik ediyor; toptancılardan ürünlerin
tazeliğini muhafaza etmelerini bekliyorlardı [10]. Bir zaman sonra gıda üreticileri ilaç sektöründe uygulanan
etiketli ve kapalı cam kaplarda satılan tıbbi ilaçların başarılı olduğunu ve tüketicileri ürünü almaya sevk ettiğini
fark ettiler. Bu pazarlama kavramı yulaf ezmesi satmak amacı ile 1884 yılında Amerikan bir tahıl şirketi
tarafından kullanıldı. Çoğu insanın hayvan yemi olarak değerlendirdiği bu gıda ürünü, baskı yöntemi ve göz
alıcı resimler içeren paketlemelerle popüler bir kahvaltı yiyeceğine dönüşmüştü [5].
Eski Mısırlılar yiyeceklerini taşıma ve depolamada yaşadığı problemlerin bir kısmı bugün hala yaşanmaktadır.
Ancak günümüzde ürünleri taşıma, paketleme ve depolama için ileri teknolojiye sahip yöntemler geliştirilmiştir.
Bu sistemler olmadan çoğu yiyecek ve ürün büyük ölçüde zarar görebilir. Çin’de paketleme sistemleri üzerinde
yapılan bir analizde [6]:
Ülke çimentosunun %17,5 inin taşıma esnasında heba edildiği,
Tüm camın %20 sinin kullanılmadan önce zarar gördüğü,
Mikroskopların %40 ının alıcıya ulaşmadan önce kırıldığı tespit edilmiştir.
1980’lerin başında Rusya’da da benzer bir durum mevcuttu. Paketleme, dağıtım ve depolama tesislerinin
olmayışı yıllık olarak:
16
Taze sebzelerin %45’i
Taze meyvelerin %55’i
Patateslerin %70’i
Buğdayın %50’si
Bir milyon ton et
Bir buçuk milyon ton balığın heba olmasına sebep oluyordu.
Paketleme sistemlerinin ve altyapısının zayıf ya da yoksun olduğu yerlerde, ciddi miktarda gıda ve diğer ürünler
israf edilir. Fakat paketleme oranı arttıkça daha az yiyecek ziyan olacak, ama diğer taraftan geliştirilmiş
paketleme için gerekli kaynaklar artacak ve ambalajların yeniden kullanımı, geri dönüşümü veya tasarrufu gibi
problemler de artmış olacaktır [2].
Paketlemede kullanılan kaynaklar ile beraber; bunların nasıl azaltılacağı, tekrar kullanılacağı, geri
dönüştürüleceği,iyileştirileceği ve gerekirse tasarruf edileceği konuları günümüzde önem kazanmıştır. Bu
konular, uzmanlar yeni ambalaj ürünleri geliştirdikçe onları etki altına alan bazı kültürel veya sosyal durumlar
meydana getirmektedir [9]. Paketleme ürünleri üreticiyi, taşıma endüstrisini ve perakendeciyi içine alan kurulu
organizasyon yapısına uymak zorundadır. Bunların her birinin kendine özgü gereklilikleri vardır aynı zamanda
da maliyetlerini mümkün olduğu kadar düşük tutmak arzusuna sahiptirler.
3. PAKETLEME SİSTEMLERİ VE FONKSİYONLARI
Ambalaj üreticileri daha karmaşık paketleme materyalleri geliştirmek amacı ile araştırma ve geliştirme
projelerini finanse etmektedirler. Bu tür programlar üzerinde çalışan teknoloji uzmanları paketlemenin
verimliliğini arttırırken aynı zamanda beraber kullanılan kaynak miktarını da azaltabilmiştir. Örneğin; cam bir
süt şişesinin ağırlığı 1920’de 570 gram iken, 1990’larda 245 grama düşürülmüş, bu ağırlık günümüzde 28
gramlık plastik bir şişe halini almıştır. Aynı şekilde 1950’lerde bir bira 91 gram iken, 1990’larda 17 gram
ağırlığında inmiştir. Paketleme sistemlerinin içerikleri genellikle aşağıda belirtildiği şekildedir [2]:
Paketleme malzeme özellikleri:
Cam
Kalay kaplı levha
Kâğıt- sert mukavva ve oluklu mukavva
Polimer (plastik)
Malzeme kombinasyonları
Paketleme makinaları
Dağıtım Sistemleri:
Temel, ikincil ve üçüncül paketleme
Taşıma
Depolama
Soğutma
Perakendecilik:
Raf boşluğu
Çevresel etkiler:
Kentsel atık yönetimi
Geri kazanım
Yeniden kullanım
Geri dönüşüm
Tasarruf
Ambalaj ürünü geliştirilirken göz önünde bulundurulması gereken dört önemli paketleme fonksiyonu vardır
bunlar muhafaza etme (çevreleme), koruma, elverişlilik ve iletişimdir [1].
3.1. Muhafaza etme
Bu paketleme fonksiyonu çoğu kişi tarafından dikkate alınmayacak kadar açıktır ancak mantıken paketlemenin
en temel fonksiyonudur. Büyük, kesikli ürünler hariç diğer tüm ürünler bir yerden başka bir yere taşınmadan
17
önce bir araya getirilmelidir. Bir süt kartonu, bir varil çimento veya ray vagonu; her ne olursa olsun bir ambalaj
ürünün işlerliğinin korunmasını sağlamalıdır. Muhafazanın olmaması halinde, çoğu ürün zayi olacak aynı
zamanda çevre kirlenecektir.
3.2. Koruma
Koruma, genelde paketlemenin temel fonksiyonu olarak kabul edilir. Ambalaj, içerisindekileri su, nem buharı,
gaz, koku, mikroorganizma, toz, sarsıntı, titreme ve basınç yükü gibi dış çevresel etkilerden korumak
zorundadır. Çoğu durumda ise ambalaj, çevreyi üründen korumak zorunda kalır. Bu özellikle zehirli kimyasallar
gibi çevreye ciddi zararları olan ürünler için önemlidir. Çoğu gıda ürünlerinde paketleme ile sağlanan koruma,
saklama sürecinin önemli bir kısmıdır. Örneğin; kartonlarda steril olarak paketlenmiş süt ve meyve suları ancak
ambalaj, koruma sağladıkça steril kalır. Vakum ambalajlı et, ambalaj oksijen girişine müsaade ettiği müddetçe
arzu edilen raf ömrüne ulaşmayacaktır. Genel anlamda, ambalajın sağlamlığı (bütünlüğü) zedelendiğinde ürün
daha fazla korunamaz.
3.3. Elverişlilik
Modern yaşam tarzları, paketlemede büyük değişiklikleri gerekli kılmıştır. Doğada, işgücünde, aile genişliğinde
pek çok değişiklik olmuştur. Bunun yanında artık dışarıda veya uzakta yerlerde tüketilen çok çeşitli yiyecek ve
içecek talebi oluşmuştur. Bu değişikliklerin tamamı ürünlerin daha elverişli kullanılmasını sağlayacak ambalaj
çözümleri gerektirmektedir. Elverişlilik ürünün ilk mekânında ne kadar kolay paketlendiği, depoladığı ve
dağıtımının yapılmasıyla ilgilidir.
3.4. İletişim
Bir ambalaj sattığı şeyi korumak ve koruduğu şeyi satmak zorundadır. Tüketicilerin özgün markalaştırma ve
etiketleme yoluyla ürünlerden hemen haberdar olması süpermarketlerin self servis prensibi ile çalışmasına
olanak sağlamıştır. Perakende mağazaların ödeme bölmelerinde modern tarama cihazlarının kullanımı
ambalajların Evrensel Ürün Kodu (UPC) ile sunulmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle yiyecek, içecek ve
ilaç gibi ürünler hukuken üzerinde aşağıda belirtilen gerekli ve önemli bilgileri taşımak zorundadır.
Ürün nedir?
Ürünü kim üretti?
Ürün nereden temin edildi?
Ürün miktarı ne kadar?
Eğer bir gıda ürünü ise içindekiler neler?
Ürün içeriği nasıl kullanılacak, nasıl kullanılmayacak ve ne zaman kullanılacak?
Modern depo ve dağıtım merkezleri stokların rotasını takip edebilmek için (özellikle) ikincil ve üçüncül
paketleme ile ilgili bilgiye ihtiyaç duyarlar. Bu ambalajlar zehirli maddeleri, kırılgan malları ve diğer yükleme-
boşaltma detaylarını iletmek amacı ile uluslararası ölçekte tanınmış semboller barındırabilir. Ambalaj üç farklı
ortamda fonksiyonlarını yerine getirmek zorundadır. Ambalaj gelişimi sürecinde bu üç farklı çevreyi göz
önünde bulundurmamak kötü bir şekilde tasarlanmış ambalajlara, maliyet artışlarına ve tüketici şikâyetlerine
sebep olacaktır [1].
3.5. Fiziksel çevre
Ürüne fiziksel zararın dokunabileceği çevredir. İndirme, düşürme ve çarpma sebebiyle oluşan sarsılma; yol, ray,
deniz ve hava dâhil taşıma türlerinden kaynaklı titreme ile oluşan zayiat ürünün maruz kalacağı fiziksel zararlara
örnek olabilir. Paketleme işleminden doğan sıkışma ve ezilme zararları ile birlikte ev ortamında, taşıma
sürecinde ve depoda istiflemeler de kontrol edilmesi gereken faaliyetlerdir.
3.6. Yakın çevre
Ambalajı çevreleyen ortamdır. Ürün; su, nem buharı, gazlar (özellikle oksijen ve karbondioksit), ışık (özellikle
UV ışını), sıcak ve soğuk etkisi, mikroorganizmalar, kemirgenler, kuş ve haşerelerden kaynaklı zarara
18
uğrayabilir. Ambalaj ürün için etkili bir bariyer oluşturmadıkça, otomobillerden yayılan egzoz dumanı, toz ve
kir gibi yakın çevredeki kir maddeleri de ürünün içerisine kolaylıkla sızabilirler.
3.7. Beşeri çevre
Ambalajın insanlarla etkileşim içerisinde olduğu çevredir. Beşeri çevre için ambalaj dizaynı, vizyon bilgisi ve
güçlü yeteneklere sahip insanlara ihtiyaç duyduğu kadar yasal ve hukuki düzenlemelere de ihtiyaç duyar. Bu
çevre çocuk emniyet kilidi ve emniyet belirteci gibi farklı özellikleri gerektirebilir. Elverişlilik fonksiyonunu
maksimize etmek için, ambalaj tüketici açısından basitçe tutulabilir, açılabilir ve kullanılabilir olmalıdır. İlk
açıldığında tamamen tüketilmeyen ürünler için ürün tamamen kullanılana kadar kalitesini sürdürmesi adına
ambalaj açılıp kapanabilir olmalıdır.
4. PAKETLEMEDE AMBALAJ GELİŞTİRME SİSTEMİ
Geliştirilecek sistem için dört ambalajlama fonksiyonu beşeri, fiziksel ve yakın çevre ile birlikte
değerlendirilmiştir. Meyve ve sebzelerin hassas yapıları gereği ezilmeden veya sıkıştırılmadan uygun fiziksel
koşullarda korunması gerekirken, ürünlerin elverişlilik fonksiyonu açısından paketlenmesi, depolanması ve
dağıtımı kolay olmalıdır [11]. Ayrıca meyve ve sebze için geliştirilecek ambalaj sistemi yapıları gereği
‘bastırmayın/ezmeyin’ uyarısında bulunmalıdır. Yakın çevreyi ele aldığımızda meyve ve sebzelerin tahrip edici
dış etkenlerden korunup korunmadığına bakılmalıdır [12]. Meyve ve sebze tüketim ve korunma açısından diğer
tüketim mallarına göre nispeten daha fazla hassasiyet gerektirmektedir. Ürünün raf ömrü, hava teması ve/veya
karbondioksit varlığına gerek olup olmadığı ve kurumaktan korunma ihtiyacı ambalaj geliştirme sistemi için
yakın çevre açısından göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir. Dağıtım için soğuk zincire gerek olup
olmadığı konusu da elverişliliği açısından paketlemenin yakın çevre ölçütüdür. Bununla birlikte, geliştirilecek
ambalaj içeriğindeki meyve veya sebzenin depolama süre bilgisini, raf ömrü bilgisini ve depolanma şekil
bilgisini içermelidir. Ambalajın etkileşim içerisinde olduğu beşeri çevre için emniyet kilidi/belirtecinin
gerekliliği meyve ve sebzenin korunması adına önemli bir koşuldur. Bunun yanında kolay açılıp kapanabilir ve
kolaylıkla depolanabilir ürün ambalajları insan faktörü için rekabet avantajı sağlayacaktır. Ürünün geliştirilecek
ambalaj üzerindeki görsel sunumu, gıda mevzuatına uygun detayları, barkod, marka ve kullanım klavuzu beşeri
çevrenin ihtiyacı olan ölçütlerdir. Tablo 1’de paketleme sistemini çevre ve fonksiyon ilişkisi açısından
özetlemiştir [3].
19
Tablo 1. Ambalaj Fonksiyonları ve Çevre İlişki Örgüsü
FONKSİYONLAR
Muhafaza
etme Koruma Elverişlilik İletişim
ÇE
VR
EL
ER
Fiz
ikse
l
Meyve
veya
sebzeleri
muhafaza
etmek
Meyve veya sebzelerin
sıkıştırılması/ezilmesi
Paketlemesi kolay
Depolanması kolay
Dağıtımı kolay
Bastırmayın/
ezmeyin uyarısı
Yak
ın ç
evre
Raf ömrü-ne kadar süre?
Mikrobik bozulma olabilir
mi?
Hava temasını kesmeye
ve/veya
karbondioksit eklemeye
ihtiyaç var mı?
Kurumaktan koruma
gerekli mi?
Dağıtım için soğuk zincir
ihtiyacı var mı?
Depolama süre
bilgisi
Raf ömrü bilgisi
Ürünün depolanma
şekli bilgisi
Beş
eri
Meyve
veya
sebzelerin
bir kısmı
kullanıldık
tan sonra
da
kalanların
muhafaza
edilmesi
gerekebilir
Emniyet belirteci/klidi
ihtiyacı var mı?
Açılması kolay mı?
Tekrar kapatılmasına ihtiyaç
var mı?
Depolaması kolay mı?
Ürün görseli
Gıda mevzuatı
uyumu
Markalama ve
marka vurgusu
Barkodlama
Kullanım Kılavuzu
20
Akış diyagramı ambalaj geliştirme sisteminin iskeletini oluşturma konusunda uzmanlar tarafından yaygın
kullanılan tekniklerden biridir. Şekil 1, ambalajlama uzmanları tarafından paketleme ihtiyaçlarını ve
bağlantılarını tanıma ve süreci şekillendirmede sıklıkla kullanılan bir akış diyagramını yansıtmaktadır. Buna
göre; ilk etapta ürünün bozulma şekilleri ve paketleme sürecinin gerektirdiği koşulları analiz etmek
gerekecektir. Bozulma şekilleri başlığı altında ürünün istenen zaman sürecinde ve ortamda korunması için
dikkate alınması gereken raf ömrü, emniyet kilidi/belirteci benzeri paketleme koşullarını değerlendirmek
yerinde olacaktır. Ambalaj üretim sürecinde ise ürünün niteliğinden ziyade sürecin gerektirdiği koşullar ön
plana çıkmaktadır. Optimum ambalaj oluşturmaya yönelik engelleyici ve yapısal koşulların bir arada analize
dahil edilmesinin ardından ortaya çıkan malzemelerle çeşitli kıstaslar altında prototip ürün geliştirilir. Bu
kıstasları ürün/paket uyumu, piyasada var olan koşullar ve sürecin maliyeti şeklinde ifade etmek mümkündür.
Geliştirilen ambalaj prototipi üzerinde uygulanacak dağıtım testi ve raf ömrü testlerinin ardından optimum
ambalaj elde edilmiş olacaktır. [3]
Şekil 1. Gıda Ambalajı Geliştirme Akış Şeması
5. SONUÇ
Günlük yaşamımızda çokça çeşitli amaçlarla kullandığımız ambalaj ürünleri hayatımızın gerekli bir parçası
haline gelmiştir. Ne var ki; modern dünyamızı kolaylaştıran ürün ambalajlarının ilk formları da insanlığa
geniş ölçekte paketleme alternatifleri sunmuştur. Günümüzde ise; var olan bilgi birikiminden yararlanarak
kaynak israfını önlemek, çevre kirliliğine ambalajların yaptığı katkıyı azaltmak, maliyet avantajı oluşturmak
amacıyla çeşitli ambalajlama sistemleri geliştirilmektedir [12]. Bu makalede sebze ve meyve ürünlerine
yönelik bir ambalaj paketleme sistemi yöntemi uyarlanmıştır. Önce paketlemenin detaylı tanımı yapılmış,
tarihi gelişimi ve gelişim sürecindeki yenilikleri ile birlikte günümüzdeki temel paketleme koşul ve kriterleri
açıklanmıştır. Ardından; ambalajın fonksiyonlarını yerine getirmek zorunda olduğu üç farklı ortam anlatılmış,
paketleme fonksiyonları ile çevre ilişkisi meyve ve sebze örneğinde şekle dönüştürülmüştür.
Gıda ambalajı geliştirmek amacı ile kullandığımız akış şeması var olan kısıtlar altında analiz edilmiş, bu
analizler ışığında geliştirilen prototip ambalaj ürününe uygulanan raf ömrü testi ve dağıtım testlerinin
ardından optimum ambalaj çıktısı elde edilmiştir. Son olarak geliştirilen bu ambalaj sistemi için kapsamlı bir
metodoloji hazırlanmıştır. Ambalaj geliştirme sistemi ile ilgili tüm metodoloji Tablo 2’de gösterilen tabloda
ÜRÜN
BOZULMA ŞEKİLLERİ SÜREÇ KOŞULLARI
RAF ÖMRÜ
DAĞITIM KOŞULLARI
ENGELLEYİCİ KOŞULLARIN HESAPLANMASI YAPISAL KOŞULLAR
ÜRÜN/PAKET UYUMU
PİYASA KOŞULLARI
MALİYET PROTOTİP ÜRÜN
RAF ÖMRÜ TESTİ DAĞITIM TESTİ
MUHTEMEL MATERYALLER
OPTİMUM AMBALAJ
21
özetlenmiştir [1]. Bu tablo ürün gelişiminde kullanılan teknoloji uygulamasının ve sistematik sürecin önemli
argümanlarını tanımlamaktadır. Aynı format başka bir ambalaj geliştirme sistemi projesi planlamak için de
kullanılabilir.
Tablonun ilk kısmı toplumu kültürel, örgütsel ve teknik yönlerden ele almıştır. Kültürel bakış açısı içerisine
toplum içerisinde paketlemeye yönelik yaklaşımlar, meyve ve sebze tüketimi ile ilgili kavramlar ve çevresel
konular dâhil edilmiştir. Örgütsel yönden yasal düzenlemeler, mevzuat düzenlemeleri ve ilgili anlaşmalar
kapsam içerisine alınmış, teknik perspektif ise daha çok malzeme bilgisi ve kullanılacak materyaller ile ilgilidir.
İkinci kısımda analitik bakış iş çevresi üzerine olmuştur ki buradaki başlıklar toplum, organizasyon yapısı ve
teknik gerekliliklerdir. Toplum içerisinde risk almaya yönelik yaklaşımlar, işe giriş çıkış saati kısıtlamaları,
yaratıcılığı ve hedef odaklı çalışmayı arttıran iş ortamı ve gerekli teknik malzemeler projenin iş çevresinde göz
önünde bulundurduğu ölçütlerdir. Sistemi oluşturma amacına yönelik yapılacak ilk iş kriter ve kısıtlamaları
tanımlamak olacaktır. Bu konuda bizlere yardım edecek tekniğe, organizasyona, veriye ve kaynağa dayalı
argümanlar tabloda listelenmiştir. Problemi tanımlayıp kriterleri belirledikten sonra “Go, Go-No” kararı verilir.
Eğer karar, sistemi devam ettirme şeklinde ise belirlenen kriterler tablo, liste, akış diyagramı veya kullanıcı
anketi yardımıyla tanımlanır. Fikir ve kavram oluşturma aşamasında örgütsel açıdan insan, zaman ve mekan
organize edilirken kavram oluşturmada taslaklar, beyin fırtınası, benzerlikler, modelleme, materyal test etme
gibi tekniklerden yararlanılır.
Basınç, rutubet, kullanıcı ve raf ömrü testleri oluşturulan kavramı test etmek için kullanılan tekniklerdir. Burada
gerekli kaynakların toplanması, bu kaynakların kayıt ve analiz edilmesi, süreç için gerekli testlerin bilgisi
yeterlidir. Tarama matrisi,3D modelleri, optimize etme teknikleri kavram tarama ve prototip geliştirmede
kullanılacak teknikler iken bu aşamada testi organize etmek ve süreç bilgisine sahip olmak önemlidir.
Basınç, rutubet, kullanıcı ve raf ömrü testlerine ilaveten deneme çalışması ve kullanım testleri ile birlikte
geliştirilen prototip değerlendirilir ve yeni bir “Go,Go-No kararı ile ambalaj üretim ve dağıtımına geçilir.
Nihayetinde, paketlemeye konu meyve ve sebzeler iyi koşullar altında tüketiciye ulaştırılmış olur.
Tablo 2. Ambalaj Geliştirme Sistemi Metodolojisi [1]
Tablo 2. Ambalaj Geliştirme Sistemi Metodolojisi [1] (devam)
Paketlemeye yönelik yaklaşımlar Yasal ve mevzuat düzenlemeleri Paketleme sistemi ve malzemeleri bilgisi
Gıda ürünlerine yönelik beklentiler Tüm paketleme sistemi ve burada kabul edilmiş anlaşmalar Paketlemede kullanılan araçlar ve makineler
Meyve veya sebze kullanımı ile ilgili kavramlar
Atıklara yönelik yaklaşımlar
Çevresel hususlar
KÜLTÜREL YÖNDEN ÖRGÜTSEL YÖNDEN TEKNİK YÖNDEN
TOPLUM
Tüketici ürünleri için uygulama yasası Giriş çikiş saatleri kısıtlamaları Nihai tüketici ekipmanları
Yaratıcılık ve risk almaya yönelik yaklaşımlar Yaratıcılık ve hedef-odaklı çalışmayı arttıran ortam yapısı Kullanılabilecek malzemeler
ÖRGÜTSEL TEKNİKTOPLUM
İŞ ÇEVRESİ
Teknikler Organizasyon, bilgi ve kaynaklar
Veri toplama teknikleri
Soru sorma Veriyi toplamak ve kaydetmek için zaman, doküman ve
Anket ekipmanları organize etmek
Gözlem
Kütüphane araştırması İhtiyaç duyulan bilgiye karar vermek
Konu hakkında bilgi sahibi kişiler ile konuşmak Hangi kaynakların gerekli olduğunu belirlemek
Konu hakkında yazılı kaynak araştırması yapmak ve bunlarla ilgili veri toplamak
Soru ve gözlem
Paketleme fonksiyonları ve çevre ağı Bilginin toplanması, kaydedilmesi ile analizini
ve konu hakkında bilgili bir uzman ile görüşmeyi organize etmek
Amaca yönelik eylem: kararlar, çıktılar ve eylem
Kriter ve kısıtlamaları tanımlama
Başlangıç nitelikleri
Problemi tanımlama
22
KAYNAKLAR
[1] J. A. Gawith & T. R. Robertson. (2000). Wrapping up packaging technology, Journal of the Home
Economics Institute of Australia.
[2] Bickerstaffe, J. & Barrett, E. (1993). Packaging’s role in society. In Levy, G. (Ed.) (1993). Packaging in the
environment. London: Blackie Academic & Professional.
[3] Gnanasekharan, V. & Floros, J. (1993). Shelf life prediction of packaged foods.
[4] Charalambous, (Ed.) (1993) Shelf life studies of foods and beverages. Elsevier Publishing.
[5] Hine, T. (1995). The total package: The evolution and secret meaning of boxes, bottles, cans, and tubes.
Boston: Little Brown and Company.
[6] Larionov, V.G. (1994). Packaging personnel training in the C.I.S. Packaging Education News, No. 3.
[7] Lockhart, H.E. (1995). A paradigm for packaging. Packaging Education News, No 8, March.
[8] Melis, T. (1991). The innovative packager. Singapore: Octogram Books.
[9] Pacey A. (1992). The Maze of Ingenuity, Second Edition, Ideas and Idealism in the Development of
Technology
[10] PIAC (1995). National solid waste analysis and the role of packaging waste. Auckland: Packaging Industry
Advisory Council.
[11] Robertson, G.L., (1993). Food packaging, principles and practice. New York: Marcel Dekker Inc.
[12] Soroka, W. (1995). Fundamentals of packaging technology. Leicestershire: The Institute of Packaging
Go, Go-No Kararını Verme
Akış diyagramı
Listeler Kriterleri tanımlama Tüketicilerin ne istedikleri konusunda enformasyon
Tablolar Bu veriyi toplama konusunda organize olma
Kullanıcı anketi Taşımacılık ve dağıtım sistemleri bilgisi
Değerler ve etik yasaları Uygulama yasası Uygulama yasası Değer durumunu göz önünde bulundurmak
değerlendirme
teknikleri
Listeler
Tablolar Veri-teknik veri
Diyagramlar
Taslaklar
Beyin fırtınası
Benzerlikler Fikir ve kavram oluşturma İnsan, zaman ve kaynakları organize etme
Modelleme
Materyal test etme
Basınç testi İhtiyaç duyulan bilgi
Rutubet testi Kaynaklar- malzemeler hakkında bilgi toplama
Raf ömrü testi Testi organize etme
Kullanıcı testi Kaynaklar- gerekli kaynakları edinme
Veri toplama, kayıt etme ve analiz
Tarama matrisi İnsan, zaman ve kaynakları organize etme
Süreç teknikleri bilgisi
3D modelleri Kaynaklar- ihtiyaç duyulan kaynakları edinme ve
Süreçler- kesme, şekillendirme, katılma malzemeler hakkında bilgi toplama
Optimize etme Testi organize etme
Kaynaklar- gerekli kaynakları edinme
Veri toplama, kayıt etme ve analiz
Basınç testi Sosyal duruma göre değerlendirme
Rutubet testi
Raf ömrü testi
Kullanıcı testi
Deneme çalışması Gerçekleştirilecek testi organize etme ve bilgi
Kullanım testi toplama
Prototip değerlendirme
Tüketici testi, taşıma testi
Nihai özellikler
Başlangıç niteliğindeki özellikler
Kavram testi
Kavram tarama
Prototip geliştirme
Ambalajı üretme
Ürünü paketleme
Ürünü dağıtma
Meyve veya sebzelerin tüketicilere iyi şartlar altında ulaştırılması
Tüketicilerin ambalajdan etkilenmesi ve ihtiyaç duydukları tüm bilgiye sahip olabilmeleri.
Go, Go-No Kararını Verme
23
YAŞ MEYVE VE SEBZE İÇİN AMBALAJ SEÇİMİNDE KALİTE FONKSİYONU GÖÇERİMİ
Özge Nalan Bilişik1, Gülfem Tuzkaya2, Umut Rıfat Tuzkaya3
ÖZET
Gıda ürünlerinin ve özelikle yaş meyve & sebzenin tedarik zinciri içindeki hareketinin, uluslararası normlara
uygun şekilde gerçekleştirilmesi verimlilik ve zayiat açısından çok önemlidir. Sektörel değerlendirmelere göre,
süreç içinde lojistik açıdan yetersiz veya yanlış faaliyetlerden dolayı oluşan ürün kaybı, üretilen tüm yaş meyve
ve sebzenin %25’i civarındadır. Bu kaybın önlenmesinde süreç boyunca yapılacak çok sayıda iyileştirmeden
önemli bir tanesi, ürünlerin zincir içinde tarladan itibaren uygun şekilde ambalajlanarak ilerlemesidir. Mevcut
duruma bakıldığında ürünlerin büyük kısmı ambalajsız (paletsiz, kasasız ve dökme) şekilde taşınmaktadır.
Ambalajlı olarak taşınan ürünlerde ise bir standart bulunmamaktadır. Ürüne uygun ambalaj noktasında,
uluslararası bazı standartlar bulunsa da Türkiye’de ki ambalajlama uygulamaları komisyoncu ve tüccarların
kendi inisiyatifinde gerçekleşmektedir.
Bu çalışma kapsamında ürün ihtiyaçları ve ambalaj özellikleri dikkate alınarak ürüne uygun ambalajların
belirlenmesi hedeflenmektedir. Bu amaçla Kalite Fonksiyonu Göçerimi (KFG) tekniği kullanılması
önerilmiştir. Ambalajların karakteristik ve teknik özellikleri belirlenmiş, ürünlerin korunabilmesi, kolay
taşınabilmesi ve bilgilendirme ihtiyaçlarını karşılamak üzere ambalajlardan beklentiler ortaya konmuş ve bu
özellikler ve ihtiyaçlar arasındaki korelasyon çıkarılmıştır. Sonuç olarak da, genellikle ürün geliştirme amaçlı
kullanılan kalite fonksiyonu yayılımı bu çalışmada, ürünler ile ambalaj tipleri arasında bir eşleştirme yapmak
için değişik bir amaçla kullanılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Ambalaj özellikleri, Kalite Fonksiyon Göçerimi, Ürün beklentileri
GİRİŞ
Taze meyve ve sebzenin ambalajlanması çabaları, tarladan sofraya kadar uzanan tedarik zincirinin verimliliğini
etkileyen en önemli bileşendir. Ambalajlama konusunda oluşturulacak standartlar zincir içindeki tüm aktörlerin
faaliyetlerini daha etkin gerçekleştirmesi, ürün zayiatının azaltılası, takip edilebilirliği artırması ve nihayetinde
son müşterinin tatminini artırması açısından kritik öneme sahiptir. Türk Standartları Enstitüsü’nün yaptığı
tanıma göre ambalajlama; “içerme, koruma ve bilgi verme işlevlerini yerine getirmek amacıyla ürünlerin
koruyucu malzeme ve ambalaj kapları kullanılarak bu standartta yer alan metotlarla sarılmaları ve/veya kaplara
yerleştirilmeleridir” (TS4278, 1984).
Ambalaj Seçimini Etkileyen Faktörler
Ürünler için kullanılan ambalajların üç temel işlevi bulunmaktadır. Bunlar; içerme, koruma ve bilgilendirmedir.
Ambalajlama yöntemi seçilmeden önce, ambalajlanacak ürünün nitelikleri gözden geçirilmelidir. Herhangi bir
faktörün ağırlığı bir üründen diğerine önemli ölçüde değişmekle birlikte başlıca faktörler; (1) ambalajlanacak
ürünün yapısı, (2) pazarlama faktörleri, (3) dağıtım faktörleri, (4) ilgili yasa ve tüzükler ve (5)ambalajlama ile
ilgili maliyet unsurlarıdır.
Ambalajlanacak ürünün yapısı; öncelikle ambalajlanacak ürünün fiziksel özelliklerine göre farklılık
göstermektedir. Fiziksel özellikler boyut, biçim, ağırlık, yoğunluk, çevresi ile etkileşimi şeklinde sıralanabilir.
İkinci sırada ambalajlanan ürünün duyarlılığı gelmektedir. Çarpma, ezilme ve titreşime olan duyarlılık dikkate
alınmalıdır. Çevre atmosfer şartlarına olan duyarlılık kapsamında; renk değiştirme, kirlenme, tat ve kokunun
bozulması, çürüme vb. sıralanabilir. Bunlara ek olarak, çalınma riski ve mikroorganizma, böcek ve
kemiricilerinin saldırılarına duyarlılık da ürün yapısı açısından ele alınmalıdır.
Pazarlama faktörü; talebin uyarılması ve talebin karşılanması şeklinde iki başlıkta ele alınabilir. Özellikle
perakende satışlarda, görünüşle veya tüketicinin miktar, kalite ya da kullanışlılık açısından isteklerine daha iyi
1 Özge Nalan Bilişik, Yıldız Teknik Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü, İstanbul, Türkiye, [email protected] 2 Gülfem Tuzkaya, Marmara Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü, İstanbul, Türkiye, [email protected] 3 Umut Rıfat Tuzkaya, Yıldız Teknik Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü, İstanbul, Türkiye, [email protected]
24
cevap verilerek talep uyarılabilir. Görünüş, ambalajların, ürün veya üretici hakkında yaratması istenen imaja
bağlıdır. Böyle bir imaj, ürünün renk, tasarım, ticari marka gibi reklam unsurlarıyla desteklenmesi ve tüketici
üzerinde ambalaj içeriğinin üstün kaliteli, sağlığa uygun, ekonomik, basit, güvenceli vb. özeliklerde olduğu
hakkında izlenim yaratılmasıyla sağlanabilir.
Talebin karşılanmasında ise mevsimsel dalgalanmalar ve fiyat değişiminin etkisi ile oluşan dalgalanmalar
ambalajlama açsından önem arz eder. Meyve sebze üretiminde mevsimsel dalgalanma sıkça görülür ve
genellikle fiyat dalgalanmaları da mevsimselliğe bağlı olmaktadır. Ürünlerin arz süresini uzatmak ve
dalgalanmaları minimize etmek adına uygun ambalajlar seçilmelidir.
Dağıtım faktörleri; gelişmişlik düzeyine bağlı olarak taşıma, yükleme ve boşaltma işlemlerinin elle veya
mekanik olarak yapılması nedeniyle ürünün gideceği yere ve karayolu, demiryolu, denizyolu veya havayolu
modlarından bir veya birkaçının kullanılmasına göre değişir. Bir dağıtım sisteminde ambalajın karşılaşabileceği
tehlikeler;
- Yükleme, boşaltma ve transit işlemleri sırasındaki çarpmalar,
- Ulaşım ve depolamada ambalajların üst üste istiflenmeleri sonucunda meydana gelen basınç,
- Mekanik olarak yapılan yükleme boşaltma ve transit işlemleri sırasındaki titreşim,
- Diğer ambalajlardaki sivri uçların veya taşıma araçları, paletler ve taşıyıcı bantlardaki keskin kenarların
delmesi,
- Sıcaklık, nem ve basınç gibi atmosfer koşulları,
- Kemirici ve böceklerin çevreyi sarmaları, kirlilik, su ve başka ambalajlarda bulunan maddelerin
bulaşmaları gibi diğer çevre koşullandır (TS4278, 1984).
Bunlara ek olarak farklı sınırlamalarda bulunmaktadır. Herhangi bir dağıtım sisteminde kullanılacak ambalajın
boyutları ve ağırlığı, kapı ve geçitlerin boyutları, kaldırma donanımının kapasitesi ve insan gücünün kullanıldığı
durumlarda kadın ve erkek iş gücünün taşıma kapasitelerine bağlı olarak sınırlanır. Daha rahat yükleme ve
boşaltma yapılabilmesi için ambalajların paletler üzerine konulması isteniyorsa palet yükünün dengeli ve
ekonomik olması gerektiğinden, palet kullanımı seçilecek ambalajın boyut olasılıklarını tayin eder. Ambalajın
taşınmasında forklift kullanıldığında aracın genişlik ve çatal giriş yüksekliğinin karşılanabilmesi gereklidir.
Taşıyıcı bantların da boyut ve ağırlık sınırları dikkate alınmalıdır.
Ambalaj tasarımı ve seçimini etkileyen yasa ve tüzükler güvenlik, tüketicinin korunması, taşıyıcının istekleri
ve ithalatta böcek vb. zararlı veya hastalık taşıma ihtimali olan ürünlerin kontrolleriyle ilgilidir. Güvenlikle ilgili
hususlar ulusal mevzuatta yer almıştır. Aynı zamanda genel hukuk kurallarına da uyulması gereklidir.
Ambalajlama ile ilgili maliyet unsurları; dağıtım maliyetleri, ambalaj maliyeti ve yatırım maliyeti
başlıklarında ele alınmalıdır.
Ambalajlama Metodunun Seçimi
Ambalaj seçimi yaparken, seçimi etkileyen faktörler değerlendirildikten sonra uygun ambalaj tasarımının
oluşturulması için koruyuculuk ve bilgi vericilik ilkeleri açısından tasarım yapılmalıdır. Bilgi verme aşamasında
ele alınması gereken noktalar; ambalaj içinde bulunan ürünün tanımı, uyarılar, yasal olarak konulması gereken
bilgiler ve taşıma-yükleme-boşaltma aşaması ile ilgili bilgilerdir. Koruyucu tasarıma dair olarak taşıma ve
depolama süreçlerinde ürünü fiziksel ve çevresel anlamda koruma ile birlikte bunu ekonomik olarak
gerçekleştirme ve kayıp oranını azaltıcı tedbirler dikkate alınmalıdır.
Çalışmanın sonraki bölümünde yukarıda belirtilen ambalajlamayı etkileyen faktörler ve uygun metotların seçimi
konuları dikkate alınarak, yaş meyve ve sebzelerin ihtiyaçlarına göre uygun ambalaj özellikleri arasındaki
ilişkiyi belirlemek için kullanılan Kalite Fonksiyon Göçerimi (KFG) metodu anlatılmıştır. 3. Bölümde ise KFG
yaş meyve ve sebze için uygulanmış ve sonuçlar analiz edilmiştir.
25
METODOLOJİ
Bu bölümde, KFG tekniğinin genel adımları ve ardından bu çalışmadaki uyarlanmış hali anlatılmıştır.
Standart Kalite Fonksiyon Göçerimi (KFG)
KFG kavramı ilk olarak Profesör Akao tarafından 1966 yılında müşteri isteklerini ve gereksinimlerini tasarım
gereksinimlerine dönüştürerek bir tasarım geliştirmek için müşteri odaklı bir ürün geliştirme aracı olarak ortaya
atılmıştır (Wood et.al., 2016). KFG tekniği, eş zamanlı mühendislik ve toplam kalite yönetimi uygulamaları
için anahtar bir araçtır. KFG, tüm işletme fonksiyonlarının müşterinin taleplerini karşılaması için ürün planlama,
ürün tasarımı ve üretim planlamanın tutarlı bir cevap verebilmesi için entegre edilmesinden sorumlu olan çok
fonksiyonlu takımları belirtir (Kahraman et.al., 2006). Müşteri isteklerini tasarım gereksinimlerine dönüştürme
süreci müşteri isteklerinin tasarımcıların ve mühendislerin kullanabileceği ölçü birimleri açısından
tanımlanmasını ve tayinini içermektedir. Anahtar çıktı ise birleştirilmiş özellikler ile müşteri tatminini
artırmaktır (Wood et.al., 2016).
Korelasyon Matrisi
Teknik Gereksinimler
İlişki MatrisiMüşteri İstekleri
Teknik Gereksinimlerin Ağırlığı
Hedef Değerler
Planlama
Matrisi
Şekil 1. Kalite Evi
Kalite Evi, KFG takımı tarafından oluşturulan KFG’nin temel yapısıdır. Müşteri istekleri ve bunları karşılamaya
yönelik olarak belirlenen teknik gereksinimleri ilişkilendirmeye, ürün özelliklerini algılamaya dayalı olarak
karşılaştırmaya, teknik gereksinimleri objektif ölçülere dayalı olarak karşılaştırmaya ve aralarındaki olumlu ya
da olumsuz korelasyonları belirlemeye yarayan matrisler setidir (Kılıç ve Babat, 2011).
KFG tekniğinin genel adımları aşağıdaki gibidir:
Adım 1: Müşteri İsteklerinin Belirlenmesi: Ürünün müşteriyi tatmin edecek özelliklerinin belirlenmesi için
müşterinin üründen ne beklediğinin anlaşılması gerekmektedir. Bu nedenle, KFG tekniğinin ilk adımında çeşitli
yöntemlerle (anket, yüz yüze görüşme, telefon ile görüşme gibi) müşterilerin beklentileri belirlenmelidir.
Adım 2: Müşteri İsteklerinin Önem Derecelerinin Belirlenmesi: Müşteri isteklerinin müşteri açısından ne kadar
öncelikli olduğu ile ilgili bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Adım 3: Planlama Matrisinin Oluşturulması: KFG tekniğinin bu adımında, müşteri değerlendirmeleri yer
almaktadır.
1. Rekabet Analizi: Her bir rakibin müşteri istekleri açısından ne durumda olduğunun belirlenmesi
gerekmektedir.
26
2. Mevcut Durum Analizi: İncelenen işletmenin belirlenen müşteri istekleri açısından ne durumda olduğunun
belirlenmesi gerekmektedir.
3. Hedef Değerler: Müşteri istekleri ile ilgili işletmenin mevcut durumuna göre hedeflerinin neler olduğunun
belirlenmesi gerekmektedir.
4. İyileştirme Oranı: Müşteri istekleri ile ilgili hedef değerlerin mevcut performans değerlerine bölünmesi ile
elde edilen bir orandır.
5. Satış Avantajı: Bir müşteri isteğinde yapılacak iyileştirmelerin satış noktasında ne kadar katkısının
olacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. 1,5 değeri yüksek bir katkı sağlayacağını, 1,2 orta düzeyde
bir katkı sağlayacağını ve 1 değerinin çok az bir katkı sağlayacağını göstermektedir.
6. Müşteri İsteklerinin Mutlak Ağırlığı: Müşteri isteklerinin önem derecesi, iyileştirme oranı ve satış avantajı
değerlerinin çarpılması ile elde edilen ağırlıktır.
7. Müşteri İsteklerinin Bağıl Ağırlığı: Herbir müşteri isteğinin mutlak ağırlığının, tüm müşteri isteklerinin
mutlak ağırlıklarının toplamına bölünmesi ile elde edilen değerlerdir.
Adım 4: Teknik Gereksinimlerin Belirlenmesi: KFG tekniğinde, müşteri isteklerinin nasıl karşılanacağının
belirlenmesi gerekmektedir. Teknik gereksinimlerin ölçülebilir nitelikte olması ve müşteri istekleri ile doğrudan
ilişkili olması gerekmektedir.
Adım 5: Teknik Gereksinimler Arasındaki İlişkilerin Belirlenmesi (Korelasyon Matrisi): Teknik
gereksinimlerin birbirinin ne şekilde etkilediğini gösterir.
Adım 6: Müşteri İstekleri ve Teknik Gereksinimler Arasındaki İlişkilerin Belirlenmesi (İlişki Matrisi): Bu
adımda müşteri istekleri ve teknik gereksinimler arasında ilişki olup olmadığı ve ilişki var ise ilişkinin düzeyinin
ne olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
Adım 7: Sütun Ağırlıklarının (Teknik Gereksinimlerin) Ağırlıkların Belirlenmesi: Her bir teknik gereksinimin
ilişkili olduğu müşteri isteği ile ilişki düzeyinin ve bu müşteri isteklerinin önem derecelerinin çarpılarak
toplanması ile elde edilen değerlerdir.
Uyarlanmış KFG
Bu çalışmada genel KFG tekniği adımlarına bağlı kalarak önerilen ‘Uyarlanmış KFG Tekniği’ adımları
aşağıdaki gibidir:
Adım 1: Ürün İsteklerinin Belirlenmesi
Adım 2: Ürün İsteklerinin Önem Derecelerinin Belirlenmesi
Adım 3: Planlama Matrisinin Oluşturulması: Uyarlanmış KFG tekniğinin bu adımında aşağıdaki
değerlendirmeler yapılmıştır.
1. Alternatiflerin Analizi: Her bir malzemenin ürün istekleri açısından performansı belirlenmiştir.
2. Satış Avantajı: Ürün isteklerinde yapılacak bir iyileştirmenin satışlara sağlayacağı katkı
değerlendirilmiştir.
3. Ürün İsteklerinin Mutlak Ağırlığı: Ürün isteklerinin önem derecesi ve satış avantajı değerlerinin
çarpılması ile elde edilmektedir.
4. Ürün İsteklerinin Bağıl Ağırlığı: Her bir ürün isteğinin mutlak ağırlığının, tüm ürün isteklerinin mutlak
ağırlıklarının toplamına bölünmesi ile elde edilen değerlerdir.
Adım 4: Teknik Özelliklerin Belirlenmesi
Adım 5: Teknik Özellikler Arasındaki İlişkilerin Belirlenmesi ve Korelasyon Matrisinin Oluşturulması
Adım 6: Ürün İstekleri ve Teknik Özellikler Arasındaki İlişkilerin Belirlenmesi (İlişki Matrisi)
27
Adım 7: Sütun Ağırlıklarının (Teknik Özelliklerin) Ağırlıkların Belirlenmesi: Her bir teknik özelliğin ilişkili
olduğu ürün isteği ile ilişki düzeyinin ve bu ürün isteklerinin önem derecelerinin çarpılarak toplanması ile elde
edilen değerlerdir.
UYGULAMA
Torbalar, kasalar, sepetler, kutular ve konteynırlar gibi bir çok ambalaj, taze ürünlerin taşınmasında,
nakliyesinde, depolanmasında ve pazarlanmasında kullanılmaktadır. Aşağıda meyve-sebze sektöründe en çok
kullanılan ve bu çalışmada dikkate alınmış ambalaj çeşitlerinin özellikleri açıklanmıştır:
Paletler (A1): Paletler ürünleri bir arada taşımanın verimli bir şeklidir. Palet ağır ürünlerin veya üst üste
istiflenen kolilerin kolay taşınması, kolay nakledilmesi için tasarlanan, fabrika ve iş alanlarında kullanılan bir
taşıma aracıdır. En çok kullanılan palet tipleri 80cm*120cm boyutlarındaki Euro palet ve 100cm*100cm
boyutlarındaki kare palettir.
Sepetler (A2) ve Ahşap Sandıklar (A3): Çeşitli boyda tel takviyeli sepetler ve sandıklar bir zamanlar çilekten
patatese kadar çok çeşitli ürün için kullanılıyordu. Bunlar dayanıklıdır ve nakliyenin verimini artırmak için
boşken iç içe konabilir. Ancak, maliyet, bertaraf etme sorunları ve istif raflarını verimli biçimde hazırlama
güçlükleri bunların kullanılmasını, yeni pazarlarda bile önemli oranlarda sınırlamıştır.
Oluklu Mukavva Kutular (A4): Oluklu mukavvadan kutular çok çeşitli tarz ve ağırlıklarda imal edilirler.
Nispeten düşük maliyetli ve çok yönlü olduğu için, taze meyve ve sebze ambalajlamada kullanılan başlıca
malzemelerdendir.
Kağıt ve File Torbalar (A5): Özellikle patates, soğan ve turunçgiller gibi sebze ve meyveler için dayanıklı file
torbalar yaygın biçimde kullanılmaktadır. Düşük maliyete ek olarak, file biçimdeki torbalarda sınırsız hava
akımı avantajı vardır. Havalandırma özellikle soğan ve benzeri sebzeler için çok önemlidir.
Plastik Poşet ve Filmler (A6): Plastik poşet ve filmler meyve ve sebzelerin tüketiciler için ambalajlanmasında
en yaygın malzemelerdendir. Malzeme maliyetinin çok düşük olmasının yanı sıra, otomatik torbalama
makineleri de ambalaj maliyetlerini düşürmektedir. Filmler şeffaftır, içindekilerin kolayca kontrol edilmesini
sağlar ve üzerine kaliteli resimler rahatlıkla basılabilir.
Sert Plastik Ambalajlar (A7): Sert plastik ambalajlar daha çok küçük meyve, kiraz, mantar vs. gibi çok değerli
meyve sebzelerin veya kolayca hasar alabilecek ürünlerin ambalajlanmasında kullanılmaktadır.
Bu çalışmada Uyarlanmış KFG tekniği kullanılarak meyve-sebze sektöründeki ürünlerin beklentilerini
karşılamak için gerekli ambalaj türlerinin teknik özelliklerine dönüştürülmüştür. Uzmanlar tarafından belirlenen
ürün beklentileri ve açıklamaları Tablo 1’de gösterilmiştir.
Tablo 1. Ürün beklentileri ve açıklamaları
Ürün Beklentileri Açıklama
Tarladan sofraya israfı azaltma (CR1) Meyve ve sebze kayıpları minimize edilmelidir.
Ürünün tazeliğini koruması (CR2) Meyve ve sebze uzun süre taze kalmalıdır.
Ürünün besin değerini koruması (CR3) Meyve ve sebze ambalaj içerisinde iken besin
değerini kaybetmemelidir.
Hızlı taşınabilirlik (CR4) Meyve ve sebzeler üretildikten sonra hızlı bir şekilde
son tüketiciye ulaştırılmalıdır.
Hızlı yüklenebilirlik ve istiflenebilirlik (CR5) Meyve ve sebzelerin hızlı taşınabilmesi için hızlı bir
şekilde araçlara yüklenmesi ve istiflenmesi
gerekmektedir.
Kimyasal tehlikelere karşı koruma (CR6) Meyve ve sebzeler kimyasal faktörlerden
etkilenmemelidir.
28
Çevresel etkilere karşı koruma (CR7) Meyve ve sebzeler çevresel faktörlerden
etkilenmemelidir.
Ürünün pazarlanabilirliğini kolaylaştırması
(CR8) Meyve ve sebzelerin pazarlanabilirliği artırılmalıdır.
KFG tekniğinin ikinci adımında ürün beklentilerinin önem dereceleri belirlenmiştir (Tablo 2, Sütun 2-3). Tüm
kriterlerin önem derecesi yüksek olmakla birlikte CR1, CR2, CR3 ve CR7 diğerlerine göre biraz daha önemli
bulunmuştur. Sonrasında planlama matrisi oluşturulmuştur. Bu aşamada yapılan değerlendirmeler uzmanlar
tarafından gerçekleştirilmiştir. Ambalaj çeşitlerinin ürün beklentileri açısından durumlarının analizi 1-5
skalasına göre yapılmıştır (Tablo 2, Sütun 5-11). Bir sonraki adımda, bir ürün beklentisinde yapılacak
iyileştirmenin satışları ne kadar etkileyeceği değerlendirilmiştir (Tablo 2, Sütun 4). Bu değerlendirmede eğer
çok yüksek bir katkı varsa 1,5, orta düzeyde bir katkı varsa 1,2 ve hiçbir katkı yoksa 1 değerleri kullanılmıştır.
Satış avantajı sağlamada CR1, CR2 ve CR8 görece daha önemli bulunmuştur.
Tablo 2. Ürün beklentilerinin önem dereceleri, satış avantajı ve ambalaj çeşitlerinin değerlendirmesi
Ürün
Beklentile
ri
(Sütun 1)
Ürün
Beklentilerini
n Önem
Derecesi
(Sütun 2)
Normaliz
e Önem
Derecesi
(Sütun 3)
Satış
Avantaj
ı
(Sütun
4)
Ambalaj Çeşitleri
A1
(Sütu
n 5)
A2
(Sütu
n 6)
A3
(Sütu
n 7)
A4
(Sütu
n 8)
A5
(Sütu
n 9)
A6
(Sütu
n 10)
A7
(Sütu
n 11)
CR1 9 0,141 1,5 3 2 3 4 2 1 3
CR2 9 0,141 1,5 1 2 2 3 3 3 3
CR3 9 0,141 1,2 1 1 2 2 2 2 2
CR4 7 0,109 1,5 5 3 4 4 3 3 3
CR5 7 0,109 1,2 5 3 5 4 3 2 4
CR6 7 0,109 1,2 1 1 1 2 2 2 2
CR7 9 0,141 1,2 2 2 3 3 1 3 3
CR8 7 0,109 1,5 1 2 2 4 3 2 3
Planlama matrisinin son aşamasında ürün beklentilerinin mutlak ve bağıl ağırlıkları hesaplanmış ve sonuçları
Tablo 3’te gösterilmiştir. Örneğin Paletler (A1) hızlı taşınabilirlik (CR4), yüklenebilirlik ve istiflenebilirlik
(CR5) açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Yine israfın azaltılmasında (CR1) fayda sağlamaktadır. Diğer bir
bakış açısıyla tazeliğin korunması (CR2) dikkate alındığında; plastik poşet ve filmler (A6) ile kağıt ve file
torbalar (A5) diğer ambalaj çeşitlerine göre daha faydalı bulunmuştur.
Tablo 3. Ürün beklentilerinin mutlak ve bağıl ağırlıkları
Ürün
Beklentileri
Ağırlık Bağıl Ağırlık
A1 A2 A3 A4 A5 A6 A7 A1 A2 A3 A4 A5 A6 A7
CR1 0,633 0,422 0,633 0,844 0,422 0,211 0,633 20% 16% 17% 19% 13% 7% 16%
CR2 0,211 0,422 0,422 0,633 0,633 0,633 0,633 7% 16% 11% 14% 20% 21% 16%
CR3 0,169 0,169 0,338 0,338 0,338 0,338 0,338 5% 6% 9% 8% 11% 11% 9%
CR4 0,820 0,492 0,656 0,656 0,492 0,492 0,492 26% 18% 18% 15% 15% 16% 13%
CR5 0,656 0,394 0,656 0,525 0,394 0,263 0,525 21% 15% 18% 12% 12% 9% 14%
CR6 0,131 0,131 0,131 0,263 0,263 0,263 0,263 4% 5% 4% 6% 8% 9% 7%
CR7 0,338 0,338 0,506 0,506 0,169 0,506 0,506 11% 13% 14% 11% 5% 17% 13%
CR8 0,164 0,328 0,328 0,656 0,492 0,328 0,492 5% 12% 9% 15% 15% 11% 13%
29
Yaş meyve-sebze sektöründe ürün beklentilerini karşılamak için kullanılacak ambalajlardan beklenen teknik
özellikler ve açıklamaları Tablo 4’de gösterilmiştir. KFG tekniğinin bir sonraki adımında teknik gereksinimler
arasındaki korelasyon belirlenmiş ve kalite evinin çatı kısmında gösterilmiştir.
Tablo 4. Ambalajın teknik özellikleri ve açıklamaları
Ambalajın Teknik Özellikleri Açıklama
Neme dayanıklılık (TÖ1) Ambalaj neme karşı dayanıklı olmalıdır.
Ağır yük taşıyabilsin (TÖ2) Ambalaj ağır yükleri taşıyabilmelidir.
İkincil ambalajlamayı kolaylaştırsın (TÖ3) Ambalaj ikinci bir içine konulabilmesine izin vermelidir.
Maliyeti (TÖ4) Ambalajın maliyeti düşük olmalıdır
Etiket kullanımına uygunluk (TÖ5) Ambalaj özellikle ürün hakkında kolay bilgi edinebilmek
için etiket kullanımına uygun olmalıdır.
Darbeye dayanıklılık (TÖ6) Ambalaj çevreden gelebilecek herhangi bir etkiye karşı
dayanıklı olmalıdır.
Hacminden maksimum seviyede faydalanma
(TÖ7)
Ambalaj hacmi içerisinde kalan boşluklar minimize
edilmelidir.
Temiz kalması ya da temizlenebilmesi (TÖ8) Ambalaj hijyenik olmalıdır.
Ürün beklentileri, planlama matrisi, teknik gereksinimler ve teknik gereksinimler arasındaki korelasyonlar
belirlendikten sonra ürün beklentileri ve ambalajların teknik özellikleri arasındaki ilişkiler belirlenmiştir. KFG
tekniğinin sonraki adımında sütun ağırlıkları yani ambalajların teknik özelliklerinin ağırlıkları belirlenmiştir.
İlişki matrisi ve ambalaj türlerinin teknik özelliklerinin ağırlıkları Tablo 5’te gösterilmiştir.
Tablo 5. İlişki matrisi ve ambalajın teknik özelliklerin ağırlıkları
Ürün Beklentileri Ambalajın Teknik Özellikleri
TÖ1 TÖ2 TÖ3 TÖ4 TÖ5 TÖ6 TÖ7 TÖ8
CR1 3 7 3 3 3
CR2 7 3 7
CR3 7 3
CR4 3 3 3 5
CR5 3 7 9 3 5 3
CR6 5 5
CR7 3 7 7
CR8 9 5
Teknik
Gereksinimlerin
Ağırlıkları
3,1406 1,0938 1,7344 3,1719 1,4063 3,4688 0,75 1,5313
Teknik
Gereksinimlerin
Bağıl Ağırlıkları
19,3% 6,7% 10,6% 19,5% 8,6% 21,3% 4,6% 9,4%
Sonuç olarak ürün beklentilerinin geneli dikkate alındığında, ambalajların sunduğu teknik özellikler açısından
en büyük fayda sırasıyla darbelere karşı dayanıklılık (TÖ6), düşük maliyet sunma (TÖ4) ve neme karşı
dayanıklılık (TÖ1) olarak belirlenmiştir.
KFG kapsamında yapılan son değerlendirme ise ambalaj çeşitlerinin teknik özellikleri sağlama seviyesidir
(Tablo 6). Ambalaj teknik özelliklerini en büyük oranda sağlayan ambalaj çeşitleri sırasıyla oluklu mukavva
kutular (A4), paletler (A1) ve sert plastiklerdir (A7).
Tablo 6. Ambalaj özelliklerinin teknik özellikleri sağlama seviyesi
30
TÖ1 TÖ2 TÖ3 TÖ4 TÖ5 TÖ6 TÖ7 TÖ8 Ortalama Normalize
Değer
A1 5 5 3 3 2 5 5 4 4 %80,0
A2 3 3 3 3 3 4 3 3 3,125 %62,5
A3 3 4 4 4 4 4 4 2 3,625 %72,5
A4 3 4 5 3 5 4 4 5 4,125 %82,5
A5 1 4 5 3 4 2 5 3 3,375 %67,5
A6 5 3 4 3 4 2 4 4 3,625 %72,5
A7 5 4 4 3 4 3 4 4 3,875 %77,5
SONUÇ
Bu çalışma kapsamında yaş meyve ve sebzelerin ambalajlardan beklentileri ve ambalajların bu beklentileri
karşılamada sunduğu teknik özellikler incelenerek arasındaki ilişkiler belirlenmeye ve yorumlanmaya
çalışılmıştır. Ürünlerin beklentileri, ambalaj teknik özellikleri, beklentileri karşılamanın satışlara etkisi, ambalaj
çeşitlerinin beklentileri ne kadar karşıladığı ve yine ambalaj çeşitlerinin ambalaj özelliklerinin ne kadarını
karşıladığı ayrı ayrı incelenmiştir.
Sonuç olarak bazı beklentilerin daha önemli olduğu ve bazı ambalajların da bu beklentileri daha fazla karşıladığı
tespit edilmiştir. Burada uygulanan yöntem karar vericilerin değerlendirmesi ile direkt ilişkilidir. Bu sebeple
uzman kişilerden görüş almak kritik derecede önemlidir. Çalışma bir örnek niteliğindedir ve daha önce meyve
ve sebze ürünleri için benzer bir çalışma yapılmamış olmasından dolayı literatüre katkısı önemlidir. Çalışmanın
kapsamının geliştirilerek, yöntemin çeşitli ürün grupları için ayrı ayrı yapılması ve sonuçların karşılaştırılması
gelecek çalışmalar kapsamında ele alınmalıdır. Bu sayede ürün sınıflarına en uygun ambalaj çeşitleri tespit
edilerek bir standartlaşma sağlanması hedef olmalıdır.
KAYNAKLAR
[1] Türk Standartları Enstitüsü, (1984), Ambalajlama Genel İlkeleri Bölüm 1, TS4278.
[2] Kahraman C., Ertay T., Büyüközkan G. (2006), “A fuzzy optimization model for QFD planning process
using analytic network approach”, European Journal of Operational Research, 171, 390–411.
[3] Wood L.C., Wang C., Abdul-Rahman H., Syakirin N., Abdul-Nasir J. (2016), “Green hospital design:
integrating quality function deployment and end-user demands”, Journal of Cleaner Production, 112, 903-
913.
[4] Kılıç B. ve Babat D. (2011), “Kalite Fonksiyon Göçerimi: Yiyecek İçecek İşletmelerine Yönelik Kuramsal
Bir Yaklaşım”, KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇k Araştırmalar Dergı̇si 13 (20): 93-104.
31
YAŞ SEBZE MEYVE ÜRÜNLERİ İÇİN AMBALAJ SEÇİMLERİ MODELİ: KİRAZ UYGULAMASI
Atiye Tümenbatur1
ÖZET
Yaş sebze ve meyveler içerdikleri çeşitli mineraller ve vitaminler nedeniyle sağlıklı beslenme için tartışılmaz bir
yere sahiptir. Bundan dolayı, ürünlerin üreticiden tüketiciye hızlı bir şekilde, yeterli miktarda ve aynı kalitede
ulaştırılması büyük önem taşımaktadır. Çabuk bozulabilir nitelikte olan bu ürünler nihai tüketiciye ulaşana
kadar birçok elleçlemeden geçmektedir. Tedarik zinciri ağı içerisinde yapılan her işlem ürünün kalitesini ve
fiyatını olumsuz etkilemektedir. Üretici, toptancı, dağıtıcı ve perakendeciden oluşan bu organizasyonun etkin
bir şekilde planlanarak ürünlerin sağlıklı bir şekilde sofralara ulaşması sağlanmalıdır.
Ülkemiz sahip olduğu elverişli araziler ve ürün çeşitliliği sebebiyle bir tarım ülkesi olup yılda yaklaşık 46 milyon
ton seviyelerinde yaş sebze meyve üretilmektedir. Ancak raf ömrü kısa olan bu ürünlerde, yanlış hasat
yöntemleri, hatalı paketleme ve uygun olmayan araçların kullanılması önemli miktarda kayıplara neden
olmaktadır. Paketleme aşamasında yaşanılan kayıpları önlemek için öncelikle her ürün için uygun ambalaj
malzemesinin belirlenmesi gerekmektedir. Uygun ambalaj malzemeleri belirlemenin ön koşulu ise; ürünlerin
boy, renk ve menşeine göre standartlarının oluşturulmasıdır.
Bu uygulamada amaç uygun ürüne uygun ambalajın seçilmesidir. Ürünümüz Kiraz olup, önce ürünümüzün
standardı belirlenmiş ve uygun ambalaj seçme çalışması AHP yöntemi uygulanarak yapılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Ürün Standardı, Ambalaj Standardı, AHP Modeli.
1. GİRİŞ
Tarım sektörü hem istihdam yaratması hem de dış ticaret işlemlerinde önemli bir paya sahip olmasından dolayı
ülke ekonomisi için önemli bir yere sahiptir. Ülkemiz, sahip olduğu ürün çeşitliliği ve elverişli araziler sebebiyle
bir tarım ülkesi olup Dünya Tarım Sektörü ’nün 7. büyük ekonomisi konumundadır. 2011 verilerine göre yıllık
toplam sebze meyve üretimi 42 milyon ton civarındadır. Bu üretimin parasal değeri ise 57 milyar TL’dir. Ancak,
ürünlerin yaklaşık 10 milyon tonu tarladan son tüketiciye ulaşana kadar zayi olmaktadır. Ürünlerin hasatında
hatalı yöntemlerinin uygulanması, ambalajlama, depolama, taşıma ve nihai tüketim alışkanlıklarındaki
yanlışlıklardan dolayı yılda 14.2 milyar TL’lik bir milli gelir kaybı meydana gelmektedir.
Sağlıklı beslenme için önemli bir yere sahip olan yaş sebze ve meyvelerde gıda güvenliği ve hijyen konularının
son dönemlerde ön plana çıktığı görülmektedir. Gıda güvenliğinde amaçlanan, gıda maddelerindeki
bozulmaların önlenmesi ve raf ömürlerinin uzatılmasıdır. Taze sebze meyveler, gıda sektöründe raf ömrü kısa
olan ürünler içinde yer almaktadır ve belli bir süre içinde tüketilmesi gerekir. Bundan dolayı, ürünlerin
tüketiciye hızlı bir şekilde, yeterli miktarda ve aynı kalitede ulaştırılması büyük önem taşımaktadır. Çabuk
bozulabilir nitelikte olan bu ürünlerin, en ekonomik yollarla tüketiciye ulaştırılması, depolanması, fiziksel
etkenlerden korunması için uygun ambalajlarla dağıtım kanalı içinde hareketi sağlanmalıdır.
2. KİRAZ MEYVESİ VE ÖZELLİKLERİ
Kiraz diğer meyvelere göre uzun süre muhafaza edilemeyen ve hızlı bir şekilde tüketilmesi gereken sert
çekirdekli bir meyve çeşididir. Türkiye Standartları Enstitüsü Kiraz ve Vişne’ yi aynı kapsamda ele almış olup,
Kiraz meyvesini botanik yapılarına göre 29 çeşit olarak belirlemiştir. Her bir ürün için çeşit özellikleri tek tek
belirlenmiştir. Aynı standart altında Kiraz meyvesi kalite özelliklerine göre;
- Ekstra
- Sınıf I
- Sınıf II
1 Atiye Tümenbatur, Maltepe Üniversitesi Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetimi Doktora Programı, İstanbul, Türkiye
32
olarak üç sınıfa ayrılmıştır. 4
Kiraz çeşitleri her geçen gün artmakla birlikte bazı yerli kiraz çeşitleri şu şekildedir; Altıparmak, Yakacık, Sapı
Kısa, Karabodur, Kara Kiraz, Turfanda, Kırdar, Çakır, Edirne ve 0900-Ziraat. Türkiye’de kiraz üretiminde iller
bazında Konya birinci sıradadır. Kiraz hasadı İzmir’de Mayıs ayında başlayıp en son Ağustos ayında Konya’da
biter. Bu süre içinde ürünlerin en kısa sürede hasat edilmesi ve müşteriye en hızlı ve uygun şekilde ulaştırılması
gerekmektedir. Hasat edildiği andan itibaren ürünün kalitesinin devam ettirilebilmesi önemlidir. Bundan dolayı
ürünlerin paketlemesinden ve soğuk hava depolarına konulmasından önce ön soğutmaya tabii tutulması, yani
ürün sıcaklığının aşamalı bir şekilde düşürülmesi gerekir. Ön soğutmada kirazlar kısa bir sürede (yaklaşık 8-10
dakika) 4 derecenin altında soğutulurlar. Böylece bozulmalar önlenmiş, dayanıklılık artırılmış ve meyvelere
dinçlik kazandırılmış olur. Ürünün içyapısının bozulmasını engelleyerek kalite özelliklerinin korunmasını
sağlayan bu işlem aynı zamanda ürünün üzerinde bulunan ilaç artıklarının temizlenmesini de sağlamaktadır.
Yıkama, kurutma, ayırma, sınıflandırma ve doğru kap seçimi ürünlerin ambalajlanmasından önce yapılması
gereken işlemlerdir. Bozuk, ezik ve çürük ürünlerin ayıklanmasından sonra ürünlerin boy, renk, şekil gibi
niteliklerine göre ayrılması gerekir. Ürünlerin ambalajlamasından önceki son adım ise; doğru kap seçimidir.
Ürünün muhafazası ve taşınması esnasında ürünle temas edecek kapların ürünün kalitesini olumsuz etkileyecek
hammaddeden olmamasına dikkat edilmelidir.
Türkiye Dünya Kiraz ihracatında ilk üç ülke arasında yer almaktadır. 2005 yılında 280.000 ton seviyelerinde
olan Kiraz üretimi 2015 yılında 535.600 ton seviyelerine ulaşmıştır. Yıllık üretimin yaklaşık %10’u ihraç
edilmektedir. Sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin yanı sıra ülke ekonomisine de önemli katkıları olan kirazın,
hasatından itibaren tüketiciye ulaşana kadar süreçte ve taşınması esnasında soğuk zincir dışına çıkmadan tat,
aroma ve diğer fiziksel özelliklerinin korunması gereklidir. Ayrıca ihraç edilecek meyvenin çeşidine has renk
ve tatta olmasına dikkat edilip ambalaj malzemesi iyi kalitede malzemeden seçilmiş olmalıdır.
Türkiye’de yıllara göre kiraz ağacı sayısı ve üretimi Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1. Türkiye’de Yıllara Göre Kiraz Ağacı Sayısı ve Üretimi
Kiraz
Yıl Ağaç sayısı (Bin) Üretim (Ton)
Meyve veren Meyve vermeyen
1988 4 693 1 305 135 000
1989 4 786 1 300 134 000
1990 4 924 1 370 143 000
1991 5 000 1 391 150 000
1992 5 160 1 550 155 000
1993 5 337 1 507 155 000
1994 5 545 1 735 160 000
1995 6 050 2 100 186 000
1996 6 230 2 090 200 000
1997 6 368 1 965 215 000
1998 6 850 2 460 195 000
1999 7 150 2 525 250 000
2000 7 450 2 515 230 000
2001 7 620 2 630 250 000
2002 7 850 2 670 210 000
4 TSE Kiraz ve Vişne Standartı, Temmuz 2011
33
Kiraz
Yıl Ağaç sayısı (Bin) Üretim (Ton)
Meyve veren Meyve vermeyen
2003 8 400 3 200 265 000
2004 8 750 3 750 245 000
2005 9 385 4 447 280 000
2006 10 616 5 237 310 254
2007 12 048 6 434 398 141
2008 12 542 7 001 338 361
2009 13 284 6 935 417 694
2010 14 740 7 409 417 905
2011 15 836 7 553 438 550
2012 16 916 7 264 470 887
2013 17 922 7 236 494 325
2014 19 087 7 232 445 556
2015 20 616 6 614 535 600
Kaynak: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TÜİK, Erişim Tarihi : 22.09.2016
3. AMBALAJLAMA VE AMBALAJ SEÇİMİ
Ambalaj, içerisinde yer alan ürünü, ürünün yapısına ve şekline göre en iyi şekilde koruyarak kolay taşınmasını
sağlayan ve aynı zamanda ürün hakkında bilgi içeren metal, kağıt, karton, cam, plastik vb. malzemelerden
yapılmış dış örtü olarak tanımlanmaktadır. Ambalaj seçimini etkileyen en temel faktörlerden biri
ambalajlanacak ürünün yapısıdır. Yaş sebze ve meyve ’de ambalajlama, taşıma sırasında ürünlerin korunmasını
sağlayacak şekilde uygun olarak belirlenmiş ahşap, mukavva, plastik gibi malzemelerden yapılmaktadır.
Ambalaj malzemelerinin seçiminde, istifleme gücü, depolama işlem ve süresi, kullanılan ön soğutma yöntemleri
ve maliyet ön plana çıkmaktadır ve her birinin avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır.
Ürünlerin korunması, saklanması, nakliyesi, dağıtımı ve depolanmasında kullanılan ambalajlar kullanım
amaçlarına göre üç kategoriye ayrılmaktadır. İlk kategori, birincil ambalaj diye adlandırdığımız ürünle doğrudan
temas halinde olan ambalajdır. İkinci kategori, birincil ambalajı koruyan ve satış ortamında kolay taşınmasını
sağlayan ikincil ambalajlardır. Üçüncü kategori ise ürünün dağıtım kanalları arasında taşınmasını kolaylaştıran
ve fiziksel hasarları önlemek üzere kullanılan ambalajlardır.
Ürünle doğrudan temas halinde bulunan birincil ambalajlarda aranan temel işlev, içinde bulunduğu ürünü
çarpma, ezilme, mikrobiyolojik, nem ve atmosferik etkilerden korumasıdır. Ayrıca bu ambalajların gıda
muhafaza yönetmeliğine de uygun olması gerekmektedir. Ürün ambalajında diğer önemli işlevler şunlardır:
1. Nakil ve taşıma esnasında üründe meydana gelebilecek hasarları önlemeli ve azaltması
2. Soğutmayı hızlandırmak için havalandırma sağlaması ve solunum yoluyla ısı kaçışını önlemesi
3. Ürünün su kaybını azaltmasıdır.
Uygun ambalaj seçiminde ürünün boyut, biçim, ağırlık gibi fiziksel özelliklerinin yanı sıra çarpma, ezilme ve
çevre atmosfer şartlarına olan duyarlılığına dikkat edilmelidir.5
5 TSE Ambalajlama Genel Bölüm 1.
34
Teknolojideki hızlı değişim ve zincirdeki aktörlerin farklı ihtiyaçlarının olması ambalajın fonksiyonlarında da
değişikliklere neden olmuştur. Toptancı, perakendeci ve diğer alıcıların farklı ambalaj talepleri olmasına
karşılık, taşıma ve depolama işlemlerinde kolaylık sunması ortak bir beklentidir.
Belirli ölçü ve standartlarda kap ve ambalajlar olmasına rağmen her ürün farklı sınıf ve boyutlarda olduğu için
ayrı ambalajlanmaktadır.
Kiraz gibi raf ömrü kısa olan ve iklim değişikliklerinden etkilenen ürünlerin ambalaj seçiminde taşıma
sürelerinin ve taşıma araçlarının dikkate alınması gereklidir. Ayrıca tedarik zincirinin her aşamasında nakliye
söz konusu olduğundan seçilen ambalajın hafif, kolay taşınabilir olması ve depolama esnasında üst üste
yığılabilir olmasına dikkat edilmelidir.
4. ANALİTİK HİYERARŞİ YÖNTEMİ İLE AMBALAJ SEÇİMİ
Kiraz ürünü ambalaj seçiminde kullanılan AHP modeli Şekil 1’de gösterilmiştir.
Şekil 1. Kiraz İçin Ambalaj Seçimi Hiyerarşik Yapısı
Tablo 2. Ana Kriter Değerlendirmelerinin Geometrik Ortalaması
ANA KRİTERLER
MA
LİY
ET
DA
YA
NIK
LIL
IK
ÜR
ÜN
Ü K
OR
UM
A
HİJ
YE
N
ÇE
VR
ES
EL
DU
YA
RL
ILIK
MALİYET 1,00 1,28 0,94 1,26 1,32
DAYANIKLILIK 0,78 1,00 0,65 4,93 1,26
ÜRÜNÜ KORUMA 1,06 1,53 1,00 4,22 1,57
HİJYEN 0,79 0,20 0,24 1,00 1,00
ÇEVRESEL DUYARLILIK 0,76 0,80 0,64 1,00 1,00
Üç akademisyen tarafından değerlendirilen beş ana kriterin geometrik ortalaması Tablo 2’de verilmiştir. Tablo
3’de ise geometrik ortalaması hesaplanan kriterlerin ağırlıkları gösterilmektedir. Bu çerçevede seçilecek kap
ve/veya ambalajın ürünü koruması ve dayanıklı olmasının diğer kriterlere göre daha yüksek bir paya sahip
olduğu görülmektedir.
KİRAZ İÇİN AMBALAJ
SEÇİMİ
DAYANIKLILIK ÜRÜNÜ KORUMA
HİJYEN
KARTON PLASTİK
MALİYET ÇEVRESEL DUYARLILIK
AHŞAP
35
Tablo 3. Ana Kriterlerin Ağırlıkları
NORMALİZE
MA
LİY
ET
DA
YA
NIK
LIL
IK
ÜR
ÜN
Ü K
OR
UM
A
HİJ
YE
N
ÇE
VR
ES
EL
DU
YA
RL
ILIK
Ağ
ırlı
kla
r
MALİYET 0,23 0,27 0,27 0,10 0,22 22%
DAYANIKLILIK 0,18 0,21 0,19 0,40 0,20 24%
ÜRÜNÜ KORUMA 0,24 0,32 0,29 0,34 0,26 29%
HİJYEN 0,18 0,04 0,07 0,08 0,16 11%
ÇEVRESEL DUYARLILIK 0,17 0,17 0,18 0,08 0,16 15%
Tablo 4’de maliyet kriterine göre ambalajların geometrik ortalaması ve ağırlıkları gösterilmektedir. Karton
ambalajın ağırlığı %55’tir. Diğer ambalaj türlerine göre maliyet açısından avantajlı olduğu görülmektedir.
Tablo 4. Maliyet Kriterine Göre Ambalajların Ağırlıkları
ANA
KRİTERLER
KA
RT
ON
PL
AS
TİK
AH
ŞA
P
NORMALİZ
E
KA
RT
ON
PL
AS
TİK
AH
ŞA
P
Ağır
lık
lar
KARTON 1,00 4,72 1,44 KARTON 0,52 0,66 0,46 55%
PLASTİK 0,21 1,00 0,69 PLASTİK 0,11 0,14 0,22 16%
AHŞAP 0,69 1,45 1,00 AHŞAP 0,36 0,20 0,32 30%
Tablo 5’te dayanıklılık kriterine göre ambalajların geometrik ortalaması ve ağırlıkları gösterilmektedir. %62’lik
bir oranla plastik ambalajın daha dayanıklı olduğu görülmektedir. Karton ambalaj maliyet açısından avantajlı
olurken dayanıklılığının %11 olarak hesaplanmıştır.
Tablo 5. Dayanıklılık Kriterine göre Ambalajların Ağırlıkları
ANA
KRİTERLER
KA
RT
ON
PL
AS
TİK
AH
ŞA
P
NORMALİZ
E
KA
RT
ON
PL
AS
TİK
AH
ŞA
P
Ağır
lık
lar
KARTON 1,00 0,22 0,33 KARTON 0,12 0,14 0,08 11%
PLASTİK 4,48 1,00 3,00 PLASTİK 0,53 0,64 0,69 62%
AHŞAP 3,03 0,33 1,00 AHŞAP 0,36 0,21 0,23 27%
Tablo 6’da ürün koruma kriterine göre ambalajların geometrik ortalaması ve ağırlıkları gösterilmektedir. Ahşap
ambalajın %14’lük bir payla ürünün korunmasında diğer ambalajlardan dezavantajlı durumda olduğu
görülmektedir. Karton ve Plastik ambalajların birbirlerine yakın değerlerde olması taşıma esnasında bu
ambalajların seçilmesinde etkili olmaktadır.
36
Tablo 6. Ürün Koruma Kriterine Göre Ambalajların Ağırlıkları
ANA
KRİTERLER
KA
RT
ON
PL
AS
TİK
AH
ŞA
P
NORMALİZ
E
KA
RT
ON
PL
AS
TİK
AM
BA
LA
J
Ağ
ırlı
kla
r
KARTON 1,00 1,19 3,27 KARTON 0,47 0,46 0,47 47%
PLASTİK 0,84 1,00 2,71 PLASTİK 0,39 0,39 0,39 39%
AHŞAP 0,31 0,37 1,00 AHŞAP 0,14 0,14 0,14 14%
Tablo 7’de hijyen kriterine göre ambalajların geometrik ortalaması ve ağırlıkları gösterilmektedir. %75’lik bir
oranla karton ambalajın diğer ambalajlardan daha hijyen olduğu hesaplanmıştır. Plastik ambalaj ise sadece
%5’lik bir farkla ahşap ambalajdan daha sağlıklı olduğu görülmektedir.
Tablo 7. Hijyen Kriterlerine göre Ambalaj Ağırlıkları
ANA
KRİTERLER
KA
RT
ON
PL
AS
TİK
AH
ŞA
P
NORMALİZE
KA
RT
ON
PL
AS
TİK
AH
ŞA
P
Ağır
lık
lar
KARTON 1,00 6,26 6,46 KARTON 0,76 0,81 0,68 75%
PLASTİK 0,16 1,00 2,02 PLASTİK 0,12 0,13 0,21 15%
AHŞAP 0,15 0,49 1,00 AHŞAP 0,12 0,06 0,11 10%
Tablo 8’de çevresel duyarlılık kriterine göre ambalajların geometrik ortalaması ve ağırlıkları gösterilmektedir.
Burada hijyen kriterinde olduğu gibi en yüksek pay %73 ile karton ambalaj olarak görülmektedir.
Tablo 8. Çevresel Duyarlılık Kriterine Göre Ambalaj Ağırlıkları
ANA
KRİTERLER
KA
RT
ON
PL
AS
TİK
AH
ŞA
P
NORMALİZE
KA
RT
ON
PL
AS
TİK
AH
ŞA
P
Ağır
lık
lar
KARTON 1,00 8,28 4,93 KARTON 0,76 0,64 0,79 73%
PLASTİK 0,12 1,00 0,28 PLASTİK 0,09 0,08 0,04 7%
AHŞAP 0,20 3,58 1,00 AHŞAP 0,15 0,28 0,16 20%
Tablo 9’da karton, plastik ve ahşap ambalajların beş ana kritere göre hesaplanan sonucu görülmektedir. Tabloda
da görüldüğü gibi karton ambalaj %47’lik bir oranla ilk sırada yer almaktadır. Plastik ambalaj ise gerek maliyet
yönünden gerekse çevresel duyarlığının düşük olmasından dolayı ikinci sırada yer almaktadır.
37
Tablo 9. Sonuç
SEÇENEKL
ER MALİYET
DAYANIKLI
LIK
ÜRÜN
KORUMA HİJYEN
ÇEVRESEL
DUYARLIL
IK TOPLAM
KARTON 0,5479 0,1124 0,4659 0,7498 0,7311 0,47130045
PLASTİK 0,157 0,621 0,391 0,155 0,071 0,3199815
AHŞAP 0,295 0,267 0,143 0,096 0,198 0,2083625
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Taze sebze meyvelerin, hasat edildiği tarihten tüketimine kadar geçen sürede oluşacak herhangi bir seviyedeki
sıcaklık değişiklikleri, fiziksel ve kimyasal yapılarında bozulmalar meydana getirmektedir. Bundan dolayı,
birçok sebze ve meyve tarladan nihai müşteriye ulaşana kadar uygun şekilde muhafaza edilmediği için ziyan
olmaktadır. Bu kayıplar, gelişmiş ülkelerde hasat ve hasat sonrası işlemlere bağlı olarak %5-%10
seviyelerindeyken, ülkemizde % 40’lara varan oranlardadır. Bu oranlar göz önüne alındığında, ülkemizde hasat
sonrası yaklaşık 10 milyon tonun üzerinde yaş sebze meyvenin henüz nihai tüketiciye ulaşmadan zayii olduğu
görülmektedir.
Üreticiler ürünlerini iki şekilde satabilmektedir. Ya ürünü hasat edip kendi imkânları ile toptancı hallerine
götürüp orada komisyoncular aracılığı ile satmaktadır ya da doğrudan süpermarket gibi perakendecilere satış
yapmaktadırlar. Dünyada ki örneklerine baktığımızda, toptancıların istediği standartlarda paketlenmeyen
ürünlerin satışı mümkün olmamaktadır.
Bu çalışma, Yaş Meyve ve Sebze ürünlerinin taşıma ambalajı seçiminde AHP yönteminin uygulanabilirliğini
göstermek için yapılmıştır. Çabuk bozulabilir gıdaların ambalaj seçiminde üç önemli faktör vardır. Bunlar;
ekonomik olması, ergonomik olması ve çevreye duyarlı olmasıdır. Yaptığımız AHP çalışması maliyet,
dayanıklılık, ürün koruma, hijyen ve çevreye duyarlılık olarak beş ana ölçüt kullanılmıştır. Belirlenen kriterlerin
tutarlılık oranlarının %10’nun altında olması bu çalışmanın uygulanabilirliğini göstermektedir. Ambalajların
seçiminde ise plastik ve karton ambalajlarının farklı türleri arasında seçim yapmak için kullanılabilir.
Türkiye’de, yaş sebze meyvenin yurtiçi satış ve pazarlamasında en büyük rolü Toptancı Halleri ve bu hallerde
görev yapan komisyoncular ve tüccarlar oynamaktadır. AHP çalışması konu uzmanı üç öğretim üyesi ile
yapılmıştır ancak Akademisyen, Tüccar, Komisyoncu, Taşıyıcı ve Perakendeciler bazında uygulanması daha
etkin sonuçlar doğurabilir.
KAYNAKÇA
[1] Bogataj, M., Bogataj, L ve Vodopivec, R. (2005). Stability of Perishable Goods in Cold Logistics
Chains. International Journal of Production Economics. 93-94;345-356
[2] TS_Ambalajlama Genel İlkeler Bölüm 1, TS 4278/Haziran 1984
[3] TS_Ambalajlama Genel İlkeler Bölüm 1, TS 4279/Haziran 1984
[4] TS_Yaş Meyve ve Sebze- Karışık Ambalajlama Kuralları, TS 13286/Mayıs 2007
[5] TS_ISO_Meyve-Sebze Ön Ambalajlama Kuralları, TS ISO 7558/Nisan 2002
[6] TS_Kiraz ve Vişne , TS 793/Temmuz 2011
[7] www.tuik.gov. t r
[8] Ulaştırma Hizmetleri, Ambalajlama Malzemeleri, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara, 2011
38
MEYVE-SEBZE AMBALAJLAMADA KULLANILAN YENILEBILIR PROTEIN FILMLER
Emre ASLAN1, Zeynep TACER CABA2
ÖZET
Meyve ve sebzelerde hasat sonrasında ve depolama sürecinde meydana gelebilecek kalite kayıplarını önlemek
amacıyla bitkisel kökenli, doğal ve alternatif uygulamalar günümüzde büyük rağbet görmektedir. Yenilebilir
filmler öncelikli amacı gıdayı korumak ve raf ömrünü uzatmak olan, gıdanın yüzeyinde oluşturulmuş, gıda
ile birlikte tüketilebilen, doğal kaynaklardan elde edilen, ince tabakalı yenilebilir maddeler olarak
tanımlanabilmektedir. Bu uygulamaların amacı gıdanın fiziksel, kimyasal ve duyusal özelliklerini korumak
ve bu özelliklere katkı sağlamak yanında ambalaj kullanımına bağlı çevre kirliliğini de minimum seviyeye
indirmektir. Yenilebilir film kaplamaların meyve ve sebzelerde kullanılması ile su kaybı önlenirken aroma
bileşiklerini ve pigmentleri korunmakta ve kararma tepkimelerini durdurulabilmek gibi önemli avantajlar da
sağlanabilmektedir. Protein bazlı biyobozunur kaplamalar bu anlamda önemli bir grubu oluşturmaktadır.
Bu çalışmada protein bazlı yenilebilir film ve kaplamaların meyve sebze üzerindeki etkileri ayrıntılı olarak
incelenmiş ve mevcut uygulamalar ele alınmıştır.
Anahtar Sözcükler: Biyobozunur filmler, meyve-sebze, protein, raf ömrü
GİRİŞ
Dünya nüfusunun hızla artışı, gıda endüstrisindeki gelişmeler sonucunda gıda çeşitliliğinin fazla olması,
kadınların iş dünyasında daha fazla yer almaları ile evde geçirdikleri sürenin sınırlanması vb. sebeplerle
gıdaların ambalajlanmasında yeni alternatiflerin aranması zorunlu hale gelmiştir [16]. Günümüzde dünya
çapında yıllık yaklaşık olarak 150 milyon ton plastik üretilmekte ve bu mikta artmaya devam etmektedir.
Plastiklerin ve polimerlerin çoğunun geri dönüşümü olmaması ve doğada uzun süre çözünmemesi nedeniyle
çevreye büyük zararlar verdiği gibi ekonomik kayıplara da neden olmaktadır. Bu nedenle plastik vs. gibi
ambalajların kullanımı yerine daha doğal olan biyobozunur ambalajların kullanılması hem daha ekonomik
hem de çevre dostu ambalaj kullanılması ve tüketiciyi bu yönde bilinçlendirme çalışmaları günümüzde hız
kazanmıştır [14].
Yenilebilir film kaplamalar; gıdayı korumak, raf ömrünü uzatmak amacıyla gıdanın yüzeyinde oluşturulmuş
ince tabakalı gıda ile birlikte tüketilebilen, proteinler, polisakkaridler, ve lipidler gibi doğal kaynaklardan elde
edilen yenilebilir maddedir. Mikrobiyal bozulmayı uzun depolama süreci boyunca engellediği ve azalttığı
için geniş bir kullanım alanına sahiptir [6].
Yenilebilir filmler özellikle bakteriyostatik özellikleri nedeniyle gıdaların raf ömrünün uzatılmasında etkili
olmaktadır ve bu anlamda fonksiyonel ambalaj malzemesi özelliklerini taşıyabilmektedir [6]. Yenilebilir
filmlerin su buharı geçişine karşı gösterdiği direnç en olumlu özellikleridir. Bu özellik, meyve sebze gibi kısa
sürede su kaybına uğrayıp büzüşme gösteren gıdalar için oldukça önem taşımaktadır. Bu sayede depolama
sırasında oluşabilecek ağırlık kayıplarını önleyip ekonomik kayıpları da büyük ölçüde azaltmaktadır.
Yenilebilir filmle kaplanmış meyve ve sebzelerde solunum yavaşladığından dolayı olgunlaşma da gecikmekte
ve mevsimine ait olmayan meyve sebzeleri daha diri ve tadında yeme şansımız her geçen gün artmaktadır
[2]. Polisakkarid ve lipidden üretilen yenilebilir filmlere göre daha yüksek bariyer özelliklerine sahip olmaları
nedeniyle protein filmler yenilebilir filmler içerisinde, en çok ilgiyi çeken grup olarak yer almaktadır. Buna
karşın, su buharı geçirgenliği anlamında nispeten düşük kararlılık göstermeleri ve düşük mekanik
dayanıklılıkları nedeniyle gıda ambalajlamada kullanımlarında bu özellikleri geliştirme amaçlı
modifikasyonlara ihtiyaç duyulabilmektedir. Gıda ürünlerinde yenilebilir film ve kaplamaların
uygulamalarının geçmişinin çok eskiye dayandığı bilinmektedir. Vaksların portakal ve limon gibi
1 Emre ASLAN, İstanbul Aydın Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Florya Yerleşkesi, İstanbul,
Türkiye 2 Zeynep TACER CABA, İstanbul Aydın Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İstanbul Aydın Üniversitesi Çevre ve İnsan Sağlığı Araştırmaları Merkezi, Florya Yerleşkesi,
İstanbul, Türkiye, [email protected]
39
turunçgillerdeki dehidrasyonu geciktirmek amacıyla Çin’de 12. yy.’dan itibaren kullanıldığına ilişkin
bulgular bulunmaktadır. Bunun yanında, havuç, elma, patates, salatalık vb. meyve sebzelerde kalitesinin
korunması ve raf ömrünün uzatılmasına ilişkin oldukça bazı çalışmalar da bulunmaktadır [4, 11].
YENİLEBİLİR KAPLAMA UYGULAMALARININ TAZE MEYVE VE SEBZELERİN HASAT
SONRASI ÜRÜN BOZULMALARI ÜZERİNE ETKİLERİ
Meyve ve sebzelerin hasat sonrasında hızlı metabolik olaylarının ve olgunlaşma göstererek solunumun devam
etmesinden dolayı hızlı bir şekilde bozulma göstermesi nedeniyle film kaplamalar modifiye atmosfer
uygulamalarına benzer bir etki yaratmaktadır. Bu kapsamda yapılan çalışmalarda farklı kompozisyonlarda
yenilebilir kaplama uygulamaları yapılmıştır. En yaygın olarak kitinin bir türevi olan kitosan, film oluşturma
yeteneğinin yüksek oluşu ve antimikrobiyal fonksiyonları ile taze çileğin, böğürtlenin, dilimlenmiş mango
meyvesinin ve turunçgillerin kalite kayıplarını kontrol etmek amacıyla başarıyla kullanılmış bir maddedir.
Sodyum alginat doğal bir polisakkarit olmasıyla birlikte nem tutma, jel oluşturma gibi fiziksel ve biyolojik
yeteneğe sahip olmasından dolayı elma bazlı antimikrobiyal yenilebilir filmlerin hazırlanmasında kullanılır
[14].
Hasattan sonra sebze ve meyvelerde bozulmaya neden olan biyolojik olayların devam etmesi, ürünün besin
değerini, kalitesini, aromasını ve görünüşünü olumsuz yönde etkiler. Oksijenin gıdalarda vitamin kayıpları,
enzimatik esmerleşme, yağların acılaşması ve aerobik mikroorganizmaların gelişmesi gibi birçok bozulma
faktöründe rol oynamaktadır. Yenilebilir film ve kaplamalar meyve ve sebzelerin nem kaybını, gaz değişimini
ve oksidasyon reaksiyonunu kontrol etmek amacıyla geliştirildiklerinden, ürünün iç gaz atmosferini kontrol
altında tutabilir, meyvelerin solunum hızını en aza indirerek meyvenin bozulmaması için nem kaybını en aza
indirerek su buharına karşı bariyer görevi görür. Taze meyve ve sebzelerin çürütücü mikroorganizmalara ve
fungal gelişmelere karşı savunma sisteminde uçucu bileşiklerin etkisinin büyük olduğu bilinmektedir.
Ananasta soğuk nedeniyle oluşabilecek iç kararmayı engellemek veya azaltmak amacıyla, elmada yüzey
parlaklığını artırmak, ne kaybını engellemek berelenmeleri azaltmak amacıyla ve limonlarda su kaybını
engellemek amacıyla parafin mumu içeren kaplamalar kullanılmaktadır [14].
YENİLEBİLİR KAPLAMALARIN UYGULANMASINDA ÖNEMLİ UNSURLAR
Gıdanın kalite özellikleri bulunduğu ortamın koşullarına ve ambalajın özelliklerine bağlı olarak değişir.
Meyve ve sebzelerde kalite öncelikli olarak duyusal özellikler, gıda güvenliği ile ilgili endişeler ve besinsel
değer gibi parametrelere bağlıdır. Gıda maddelerinin ana bileşenlerinden biri olan su, bozulma hızını kontrol
ederken, gıdanın tat ve koku gibi duyusal özelliklerini ve depolama ömrünü etkiler. Nem kaybı ya da
kazanımının önlenmesiyle gıdaların depolama süresinin artması sağlanır. Bu da gıdanın çevresiyle nem
değişimini kontrol eden uygun bir ambalaj malzemesinin seçimiyle önlenebilir. Su buharının yanı sıra oksijen
ve karbondioksit gibi gazların aktarımı da gıdaların depolama kararlılığını etkiler. Oksijen varlığı, acılaşma
ve bazı vitaminlerin kaybına neden olabilir. Böylece gıda da istenmeyen değişiklikler meydana gelir. Oksijen
derişimi mikrobiyal gelişim hızına etki eder. Bu bileşiklerde meydana gelecek kayıplarda gıdanın kalitesini
olumsuz yönde etkiler. Antimikrobiyal film ve kaplamalarda, hedef mikroorganizma ve gıda kompozisyonu
dikkate alınmalıdır. Difüzyon kinetiği ile ambalajdan gıdaya geçen antimikrobiyal maddenin aktivitesinin
belirlenmesi gerekmektedir.
Gıda maddesinin ışık ile etkileşimi gıdanın bileşimine bağlı olarak gıdada istenmeyen fotokimyasal
reaksiyonlar meydana gelmesine neden olur. Biyobozunur filmlerin ışık ile etkileşimde önemli bir rolü
olduğuna ilişkin bazı çalışmalar yapılmıştır. Kaplanmış havuç ve pırasalarla yapılan böyle bir çalışmada,
kesilmiş veya soyulmuş yüzeylerde nem kaybına bağlı olarak gelişen beyaz bölgelerin, kaplanmış havuçlarda
aynı depolama süresi sonunda görülmediği belirlenmiştir. Aynı şekilde pırasalarda kesilen uçlarındaki
genişlemeler, kaplama işlemiyle engellenmiştir. Meyvelerde kaplama kalınlığı çok kalınsa içerdeki oksijen
yoğunluğu gereken seviyeden daha düşük olacağından karbondioksit seviyesi kritik seviyeye yükselecektir;
bu da istenmeyen bir durumdur. Bu durumda ambalaj içerisinde anaerobik mayalanma riski oluşmaktadır[10].
40
MEYVELERDE KULLANILAN BAZI ÖNEMLİ YENİLEBİLİR PROTEİN FİLMLERİ
Yenilebilir protein filmleri bitkisel kaynaklı ve hayvansal kaynaklı protein filmler olmak üzere iki gruba
ayrılmaktadır.
BİTKİSEL KAYNAKLI PROTEİN FİLMLER
Mısır Proteini (zein) Filmi
Mısır endosperminde bulunan zein proteininden elde edilen yenilebilir filmler kırılgan yapıya sahip
olduklarından dolayı öncelikle (esnekleştirilme) plastikleştirilmelidir. Zein filmler kullanıldığı gıda ürünü
üzerinde sert, parlak ve mikroorganizma varlığını engelleyen veya azaltan etkiye sahiptir. Ayrıca kullanıldığı
gıda ürününün parlaklığını artırır nem kaybını düşürür ve renk değişimini geciktirir. Orta düzeyde oksijen ve
karbondioksit bariyer özelliği bulunan zein filmleri atmosfer oksijen etkisini azaltırken, iç kısımdaki
karbondioksit konsantrasyonunu artırarak sebzelerin solunum oranlarını artırmaktadır [5]. Zein kaplamalar
domateslerde ise, parlaklık korurken, nem kaybını azaltmakta, renk değişimini de geciktirmektedir.
Buğday Gluteni Filmi
Buğday gluteni, buğday nişastası üretiminde ortaya çıkan bir yan üründür. Molekül ağırlığının yüksek olması
yaygın apolar karakteri ve fraksiyonlarının çeşitliliği en önemli özelliklerindendir. Buğday gluteninin seçici
gaz bariyer özelliği ve kauçuk benzeri mekanik özelliklere sahip filmler oluşturabilme yeteneği vardır.
Mekanik olarak güçlü olduğu için nispeten su dayanımına sahiptirler. Buğday gluteni esaslı filmlerin gaz (O2,
CO2 ve etilen) bariyer özellikleri düşük olduğu için bağıl nem şartlarında oldukça iyi etki gösterirler. Protein
filmlerin mekanik özellikleri doğal olarak oluşan çapraz bağ ajanları (formaldehit gibi) veya kağıt gibi lif
bazlı bağ ajanlarıyla oluşturduğu kompozit malzeme kombinasyonlarıyla nispeten zayıf olan mekanik
özelliklerde önemli iyileşmeler sağlanmıştır [8]. Liyofilize buğday gluteni filmlerinin su bariyer veya suya
dayanım özellikleri artmazken [16], buğday gluteni ve selüloz kombine edilerek oluşturulan yenilebilir filmin
mantarlarda şapka açılması olarak nitelendirilen kalite değişimini geciktirdiği belirlenmiştir [9].
Buzdolabında saklanan çileklerde gluten [15].
Soya Proteini Filmi
Besinsel ve fonksiyonel olarak soya proteini kullanımı son yıllarda ciddi artış göstermektedir. Soya proteini
biyolojik olarak parçalanabilme özelliğinden dolayı çevre dostu bir üründür. Soya protein izolatı, filmlerin
yapımında hammadde olarak yaygın bir şekilde kullanılan en önemli proteinlerden biridir [16]. Soya protein
filmleri genelde, kendine özgü hidrofilik özelliklerinden ve esnek yapıda film elde etmek için kullanılan
hidrofilik plastikleştiricilerin miktarından dolayı zayıf nem dayanımı ve su buharı bariyeri özelliğine sahiptir.
Tam soya unu ve elma pektini ve elma pektini kombinasyonunun hidrokolloid yenilebilir film üretimi için
hammadde olarak kullanıldığı bir çalışmada en iyi yoğunluktaki filmleri elde etmek için iki bileşen arasındaki
oran ‘’2:1 mg/cm2, pektin-soya unu ‘’ olarak belirlenmiştir. Filmler soya polipeptid zincirleri arasında
izopeptid bağlarını üreten enzim olan transglutaminaz varlığında da hazırlanmıştır.
Bezelye Proteini Filmi
Bezelye yüksek besin değeri ve önemli fonksiyonel özellikleri ile gıda endüstrisinde yaygın olarak kullanılan,
baklagil familyasına ait protein kaynaklarından biridir. Kurutulmuş bezelyeler genel olarak karbonhidrat
(%35), protein (%27) ve çok az miktarda da lipid içermektedir [16]. Bezelye protein konsantresi filmlerinin
dayanım ve bariyer özelliklerinin belirlenmesi için yapılan çalışmalarda filmlere eklenen plastikleştirici
konsantrasyonunun artması ile filmin kopması için gerekli uzunluğu artmış, gerilme gücünü ve elastik
modulesini azaltmıştır. Bezelye protein konsantrelerinin kuru filmine %40’a kadar plastikleştiricilerin
kullanılması, su buharı geçirgenliğini önemli derecede yükseltmiştir[3].
Ayçiçek Proteini Filmi
Yağ endüstrisinden açığa çıkan genellikle hayvan yemi olarak kullanılan ayçiçeği yağ keki %30 dolayında
protein içeren ucuz bir protein kaynağıdır. Film oluşturucu solüsyona plastikleştiricilerin eklenmesi
41
zorunludur. Plastikleştirici eklenmediği takdirde protein ağları işlenmek için çok gevşek olmaktadır. Proteini
çözmek için kullanılan baz, filmlerin özellikleri üzerinde oldukça etkilidir. Plastikleştiricilerden gliserol
kırılmaya karşı en büyük direnci gösterirken, trietilen glikol en yüksek gerginliği göstermiştir [13].
HAYVANSAL KAYNAKLI PROTEİN FİLMLER
Keratin Filmi
Yüksek disülfid içerikli sert keratinler tüy, saç, tırnak ve toynak gibi epidermal apendajlarda bulunurken; az
miktarda disülfid bağlarına sahip yumuşak keratinler epidermisin boynuzumsu dış tabakasında ve nasırda
bulunmaktadır [12]. Keratin filmlerinin su buharı geçirgenliği, soya ve gluten gibi diğer proteinlerin
filmlerinden daha düşük bulunmuştur ancak bunlarla birlikte kullanıldığı filmler sıklıkla [12].
Süt Proteini Filmi
Süt ve süt ürünlerinin en önemli bileşenlerinden olan süt proteinleri, moleküler ve fizikokimyasal özellikleri
birbirinden farklı, heterojen yapıdaki kazein, kesilmiş süt suyunun proteini ve peynir altı suyu proteinlerinden
oluşmaktadır. Süt proteini bazlı filmler, gıdalarda tek başına kullanılabilecekleri gibi diğer kaplama
materyalleri ile belirli oranlarda kombine edilerek de kullanılabilmektedirler.
Jelatin Filmi
Endüstriyel olarak kemik ve derilerdeki kollajenden elde edilen çözünür jelatin, gıda ürünlerinin elastikliğini,
kıvamını ve stabilitesini geliştirmek için katkı olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Jelatinin ürünleri
kuruma, ışık ve oksijenden korumak için dış bir film olarak da kullanılabileceği düşünülmüştür. Gıda kaynaklı
jelatinin kalitesi, özellikle transparanlık, renk ve tadın varlığı ve kolay çözünme gibi karakteristikleri
sınırlandıran reolojik özelliklerine (jel direnci ve viskozite gibi) bağlıdır [6]. Jelatin filmleri de diğer
yenilebilir filmlerde olduğu gibi çeşitli plastikleştiricilerin farklı oranlarda ilavesiyle üretilmekte ve filmlerin
karakteristik özellikleri plastikleştiricilerin cinsinden ve konsantrasyonundan etkilenmektedir [17]. Jelatin-
nişasta içeren filmlerle kaplanan avokadoda hasat sonrası raf ömrü uzamış iken [1]; bir diğer çalışmada zein
ve jelatin içeren kaplamaların mangoda olgunlaşmayı yavaşlattığı gözlenmiştir [7].
SONUÇ
Üretici, tüketici ve çevre açısından ürün kalitesi, ürün güvenliği ve tüketici beklentileri anlamında
değerlendirildiğinde yenilebilir kaplamaların gıda endüstrisinde hızla yaygınlaştığı görülmektedir. Taze
sebze ve meyvelerin sağlık açısından öneminin her geçen gün daha fazla anlaşılması ve insanların beslenme
alışkanlıklarının artık daha fazla bu yönde olmasına karşın, bu ürünlerin taze halde çabuk bozulması ve uzun
süre muhafaza edilememesi ciddi anlamda zorluk oluşturmaktadır. Böylelikle yenilebilir film kaplamaların
bu ürünlere uygulanması günümüzde giderek önem kazanmaktadır. Yenilebilir protein filmlerin meyve
sebzelerdeki uygulamalarının gıda güvenliği, teknolojiye uygunluk, ekonomik fizibilite ve tüketici kabul
edilebilirliği gibi konular ile birlikte daha yoğun biçimde ele alınarak bu konudaki araştırmaların
geliştirilmesine halen gereksinim duyulmaktadır.
KAYNAKLAR
[1] Aguilar-Mendez, M. A., Martín-Martínez, E. S., Tomás, S. A., Cruz-Orea, A., Jaime-Fonseca, M. R., 2008,
“Gelatine–starch films: Physicochemical properties and their application in extending the post-harvest shelf
life of avocado (Persea americana)”, Journal of the Science of Food and Agriculture, 88(2), 185-193.
[2] Akbaba, G., 2006, “Yenilebilir ambalajlar”, Bilim ve Teknik Dergisi, 30-32.
[3] Aydınlı, M., Tutaş, M., 2000, “Water sorption and water vapour permeability properties of polysaccharide
(locust bean gum) based edible films” , Lebensmittel Wissenschaft und Technologie, 33, 63-67.
[4] Baldwin, E. A., Nisperos-Carriedo, M. O., Chen, X., Hagenmaier, R. D., 1996, “Improving storage life of
cut apple and potato with edible coating”, Postharvest Biology and Biotechnology, 9(2), 151-163.
[5] Cho, S.Y., Rhee, C., 2002, “Sorption characteristics of soy protein films and their relation to mechanical
properties”, Lebensm.-Wiss.u.-Technology, 35, 151-157.
42
[6] Dursun, S., Erkan, N., 2009, ‘Yenilebilir protein filmler ve su ürünlerinde kullanımı’, Gıda Teknolojileri
Elektronik Dergisi, 3(4), 352-373.
[7] Gol, N. B., Rao, T. R., 2014, “Influence of zein and gelatin coatings on the postharvest quality and shelf
life extension of mango (Mangifera indica L.)” , Fruits, 69(2), 101-115.
[8] Gontard, N., Guillaume, C., 2010, “Packaging and the shelf life of fruits and vegetables”, in Robertson,
G. L. (Ed.), Food Packaging and Shelf Life. A Practical Guide, CRC Press, Roca Baton, FL, pp. 297–315.
[9] Guillaume, C., Chalier, P., Gontard, N., 2008, “Modified atmosphere packaging using environmentally
compatible and active food packaging materials”, in: Chiellini E. (Ed)., Environmentally Compatible Food
Packaging, CRC Press, Boca Raton, FL, pp. 396–418.
[10] Işık, H., Dağhan Ş., Gökmen S., 2013, “Gıda endüstrisinde kullanılan yenilebilir kaplamalar üzerine bir
araştırma”, Gıda Teknolojileri Elektronik Dergisi, 8(1), 26-35.
[11] Li, P., Barth, M.M., 1998, “Impact of edible coatings on nutritional and physiological changes in lightly
processed carrots”, Postharvest Biology and Technology, 14, 51–60.
[12] Martelli, S. M., Moore, G. R. P., Laurindo, J. B., 2006, “Mechanical properties, water vapor permeability
and water affinity of feather keratin films plasticized with sorbitol”, Journal of Polymers and the Environment,
14, 215-222.
[13] Orliac, O., Silvestre, F., Rouilly, A., Rigal, L., 2003, “Rheological studies, production, and
characterization of injection-molded plastics from sunflower protein isolate” , Industrial & Engineering
Chemistry Research, 42(8), 1674-1680.
[14] Öz, A.Y., Süfer, Ö., 2012, ‘Meyve ve Sebzelerde Hasat Sonrası Kalite Üzerine Yenilebilir Film ve
Kaplamaların Etkisi’, Akademik Gıda, 10(1), 85-91.
[15] Tanada-Palmu, P.S., Grosso, C.R.F., 2005, Effect of edible wheat gluten-based films and coatings on
refrigerated strawberry (Fragaria ananassa) quality. Postharvest Biology and Technology, 36(2), 199-208.
[16] Temiz, H., Yeşilsu, A. F., 2006, “Bitkisel protein kaynaklı yenilebilir film ve kaplamalar”, Gıda
Teknolojisi Dergisi, 2, 41-50.
[17] Thomanize, M., Carvalho, R. A., Sobral, P. J. A., 2005, “Physical properties of gelatin films plasticized
by blends of glycerol and sorbitol”, Journal of Food Science, 70(3), E172-E176.
43
TAZE MEYVE VE SEBZELERİN AMBALAJLANMASI: PALET VE ARAÇ İÇİNE
YERLEŞTİRLMESİNDE İYİLEŞTİRME ÖNERİLERİ
İsmail Sevim1, Seda Ediz2
ÖZET
TS6528 Taze Meyve ve Sebzeler - Paralel Yüzlü Ambalajların Kara Nakil Vasıtalarına Yerleştirilmesi
Kuralları adlı dokümanın “2.1 - Ambalajların Palet Üzerine Yerleştirilmesi” başlıklı maddesinde, palet
üzerine yerleştirilecek olan ambalajlar için aynı boyutta olma kuralına değinilmiştir. Palet üzerine
yerleştirilen yüklerin sıkı ve dengeli olarak yerleştirilebilmesi hususuna atıfla temellendirilen bu kural,
farklı meyve/sebzeler için üretilen farklı boyutlardaki meyve/sebze ambalajlarının taşınması halinde
araçlarda atıl kapasite kalmasına sebep olabilmektedir. Bahsi geçen dokümanda yer alan bir diğer kuralda,
farklı boyutlarda meyve/sebze ambalajlarının istiflenmesi durumunda paletsiz yükleme yapılabilmesine izin
verilmiştir. Fakat bu durum aracın doldurulması ve boşaltılması esnasında zaman kayıplarına neden
olmaktadır. Bu zaman kayıplarının ve atıl kapasite probleminin aynı anda giderilebilmesi için paletli
yükleme sırasında farklı boyutlardaki paralel yüzlü ambalajların aynı palete yüklenebilmesine izin
verilmelidir. Bu çalışmada, bahsi geçen sorunların giderilmesi için standartta yapılması gereken
güncellemelere ilişkin önerilerde bulunulmuş ve bu önerileri uygulamada karşılayacak olan iki ve üç boyutlu
paketleme problemleri kısaca tanıtılmıştır.
Anahtar Sözcükler: İki ve üç boyutlu paketleme problemleri, taşımacılık standartları, taze meyve ve sebze
taşımacılığı.
1. GİRİŞ
Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından 1989 yılında yayınlanan “TS6528 Taze Meyve Sebzeler - Paralel
Yüzlü Ambalajların Kara Nakil Vasıtalarına Yerleştirilmesi Kuralları” başlıklı standart (Standart) taze meyve
ve sebzeleri taşıyan ambalajların paletsiz ya da paletli olarak kara nakil vasıtalarına yerleştirilmesine ilişkin
tanım, kural ve kısıtlamaları içermektedir (Standart). TSE, taze meyve ve sebze nakliyatlarına taraf olan
üretici, distribütör ve perakendecilerden nakliye operasyonları esnasında bu standarda uymalarını talep
etmektedir. Ancak standart hazırlanırken dönemin şartları gereği, karakteristikleri farklı olan üreticiden
distribütöre ve distribütörden perakendeciye olan nakliye operasyonları ayrı ayrı incelenmediğinden
uygulama ile standart arasında farklılıklar görülmektedir.
Üreticiden distribütöre olan mal hareketliliği genelde tek tip ürün üzerinden olmaktadır. Bu tip taşıma paletli
ya da paletsiz olarak yapılabilmektedir. Distribütörden perakendeciye olan nakliyat ise çoğu zaman bir palet
üzerindeki farklı tip ürün ve ambalajlarla gerçekleştirilmektedir. Bu temel farklılık, üreticinin mal
hareketliliğini göz önüne alan varsayımlarla hazırlanan standarda ait kuralların uygulamada göz ardı
edilmesine neden olmaktadır.
Bu çalışmada standardın, distribütör ayrımı yapılarak güncellenmesi ve standartta yer alan “verimlilik”
ifadesinin altının güçlendirilmesine ilişkin önerilerde bulunmuştur. Bu öneriler genel itibariyle literatürdeki
iki ve üç boyutlu paketleme problemlerinin kullanımına ilişkindir. Bu nedenle önerilere ilaveten bu
problemler de kısaca tanıtılmıştır.
Bu çalışmanın ikinci bölümünde standart kısaca tanıtılmış, ardından üçüncü bölümde standarda ilişkin eleştiri
ve öneriler tartışılmıştır. Dördüncü bölümde iki ve üç boyutlu paketleme problemleri tanıtılmış, standart
önerilerine dair bağlantılar kurulmuştur. Çalışmanın son bölümü ise sonuçlara ayrılmıştır.
1 İsmail Sevim, Yıldız Teknik Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği, İstanbul, Türkiye, [email protected]. 2 Seda Ediz, İstanbul Şehir Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği, İstanbul, Türkiye, [email protected].
44
2. TS6528 TAZE MEYVE VE SEBZELER - PARALEL YÜZLÜ AMBALAJLARIN KARA NAKİL
VASITALARINA YERLEŞTİRİLMESİ KURALLARI
Standart, uygun herhangi bir materyal ve tasarımla üretilen kapaklı-kapaksız ambalajlarda taşınan taze meyve
ve sebzelerin paletlere ve doğrudan ya da paletli olarak kara nakil vasıtalarına yerleştirilmesi ile ilgili kuralları
veren bir TSE standardıdır. 1989 yılında hazırlanan standart, paletsiz ambalajlar ve paletli ambalajlar için
kuralları içeren iki ana başlıktan meydana gelmektedir.
Paletsiz Ambalajlarla İlgili Kurallar: Bu başlık altında taze meyve sebze ambalajlarının paletsiz şekilde
doğrudan kara nakil vasıtasına yüklenmesine ilişkin kurallara değinilmektedir. Bu kurallar, ambalajların kara
nakil vasıtasına enlemesine ve sıkı bir şekilde yerleştirilmesine ilişkin detaylı yönlendirmelerden
oluşmaktadır. Bu yönlendirmeler homojen ve homojen olmayan yükler için ayrı başlıklar halinde verilmiştir.
Paletli Ambalajlarla İlgili Kurallar: Ambalajların paletlere ve paletlerin kara nakil vasıtalarına
yerleştirilmesi ile ilgili yönlendirmeler bu başlıkta yer almaktadır. Ambalajların palete yüklenmesine dair tek
tip ambalaj kullanılmalı, ambalajlar verimli bir şekilde palete yerleştirilmeli ve palet kenarında en fazla 10
mm çıkıntı olmalı gibi kurallara yer verilen başlıkta, paletli yüklerin kara nakil vasıtalarına yüklenmesi ve
kapaklı-kapaksız kasa paletlerdeki ambalajların durumuna ilişkin kurallara da değinilmiştir.
3. STANDARDA DAİR ELEŞTİRİLER ve ÖNERİLER
Üretici tarafından hasadı yapılan taze meyve ve sebzeler, üreticinin elinden çıktıktan sonra birçok farklı rotayı
izleyerek son tüketiciye ulaşabilmektedir. Birbirinden farklı olan bu rotalar son tüketici hariç tutulmak üzere
ortak bir şemada toplanmaya çalışıldığında, taze meyve ve sebzelerin şu üç noktadan geçtiği görülmektedir:
(1) üretici, (2) distribütör ve (3) perakendeci. Bu durumda taze meyve ve sebze taşımacılığı için iki tip nakliyat
tanımlanabilir: (1) üreticiden distribütöre olan nakliyat ve (2) distribütörden perakendeciye olan nakliyat.
Üreticiden distribütöre olan mal hareketliliğinin çoğu zaman tek tip ürün üzerinden ve distribütörden
perakendeciye olan taşımacılığın ise çoğu zaman birden fazla tip ürün üzerinden yapıldığı düşünüldüğünde,
tek/çok tip farklılığı nedeni ile bu iki tip taşımacılığın ortak noktalarla birlikte farklı bazı karakteristiklere de
sahip olduğu söylenebilir.
Üretici tek tip ürün üretir. Ürettiği bu tek tip ürünü uygun ambalaj ve metotlarla distribütöre aktarır. Farklı
üreticilerden gelen farklı tipteki ürünlerle beraber distribütörde birden fazla tipte ürün birikir. Daha sonra
distribütör perakendecilerin taleplerine göre farklı tip ve miktardaki ürün karmalarından oluşan siparişleri
hazırlar ve perakendecilere teslimat yapar. Distribütörün hazırlamak durumunda olduğu farklı tip ve
miktarlardaki siparişler, distribütörden perakendeciye olan nakliyatı, üreticiden distribütöre olan nakliyattan
farklı kılmaktadır. Buna ilaveten palet kullanımına olan ihtiyaçta görülen farklılık da bu iki tip nakliyatı
birbirinden ayırmaktadır. Distribütörler tek bir nakil vasıtası ile birden fazla perakendeciye teslimat yapmak
durumunda olduklarından palet kullanımına daha çok ihtiyaç duyarlar. Üreticiler ise tek tip ürünü fazla
miktarlarla taşıyarak distribütöre teslim ettiğinden palete çok sık ihtiyaç duymazlar.
Yukarıda sayılan iki nedenden ötürü, iki tip nakliyat için farklı kurallara ihtiyaç duyulması doğal bir durumdur.
Standardın paletli ambalajlarla ilgili kuralları incelendiğinde bu kuralların, üretici/distribütör türünde bir
ayrıma gidilmediği görülmektedir. Bu nedenle standarttaki ilgili kuralların uygulamada karşılaşılan bu ayrımın
ihtiyaçlarına cevap vermediği kanaati oluşmaktadır. Bu çalışmada, paletle taşımaya ilişkin kurallarda yer alan
iki noktaya ilişkin tespitlere, eleştiri ve önerilere yer verilmiştir. Bu noktalardan ilki palete yüklenen
ambalajların aynı boyutta olması iken, ikincisi palet yüzeyinin kullanımı ile ilgili olarak kullanılan “verimlilik”
tabiridir.
3.1. Aynı Boyuttaki Ambalajlar
Standartta yer alan kurallara göre palet üzerine yüklenen tüm meyve ve sebzeler ürün tipi ne olursa olsun aynı
boyuttaki ambalajlarda bulunmalıdır. Aynı boyuttaki ambalajların kullanılması ile paletten tam verimlilik
sağlanması, ambalajların sıkı bir şekilde istiflenmesi ve bu sayede daha güvenilir bir taşımacılığın sağlanması
45
hedeflenmektedir. Tek tip ürün üreten üreticinin ürününü ve palet boyutunu göz önüne alarak seçeceği uygun
bir ambalaj sayesinde hedeflenen bu amaçlara ulaşılabilir. Bu açıdan bakıldığında standardın ilgili maddesi
hem makul hem de uygulanabilir bir haldedir. Ancak distribütörden perakendeciye olan taşımacılık
düşünüldüğünde durum farklı bir boyut kazanmaktadır.
Distribütör, farklı perakendecilerden gelen siparişleri değerlendirerek her perakendeci için bir palet
hazırlamaktadır. Gelen her sipariş farklı bir ürün karmasına sahip olduğundan bir palette birden fazla çeşitte
meyve ve sebze olması olağan bir durumdur. Farklı tip meyve ve sebzelerin verimli bir şekilde
ambalajlanabilmesi için farklı boyuttaki kutulara ihtiyaç duyulduğu aşikardır. Örneğin, karpuz ambalajları ile
üzüm ambalajları içlerine konulan meyvelerin boyut ve dayanıklılık farklarından dolayı fiziksel olarak farklılık
gösterecektir.
Şekil 1’de perakendeciye gitmek üzere hazırlanmış olan bir palet görülmektedir. Görüldüğü üzere standartta
yer alan aynı tip ambalaj kuralına tabi olunmamaktadır. Bunun sebebi ise standardın distribütörün uygulamada
karşılaştığı sorunları göz ardı etmesidir. Bu nedenle standardın distribütör gereksinimlerini hesaba katan bir
takım güncellemelere ihtiyacı vardır. Bu güncellemelerin temelini ise farklı tip ambalajların aynı palete
yüklenmesine müsaade edilmesi oluşturmaktadır.
Öneri: Standartta yer alan, bir palete yalnızca aynı tip ambalajların koyulabilmesi kuralı esnetilmeli, farklı tip
ambalajlarla çalışmak zorunda olan distribütörlerin ihtiyaçlarını da göz önünde bulunduran farklı tip
ambalajların palete yüklenmesi ile ilgili kurallar “Paletli Ambalajlar” başlığına eklenmelidir.
3.2. Verimlilik
Standart, bir palete aynı tip ambalajların yüklenebileceği kuralını verdikten sonra ambalaj yerleşiminin palet
yüzeyinin en verimli kullanımını sağlayacak şekilde yapılmasını salık vermektedir. Ancak bu verimlilik
tanımının ne olduğu ya da bunun nasıl sağlanacağına ilişkin bilgi ve kurallara yer verilmemiştir. Standardın,
aynı boyuttaki ambalajlara dair maddesi ile beraber bu verimlilik tanımını da kapsayacak şekilde
güncellenmesi gerekmektedir.
Şekil 1: Farklı tip ürünleri barındıran bir palet
Öneri: Verimlilik tanımı “ürün özelliklerine uygun olarak belirli bir yükseklik haddi dikkate alınarak palet
yüzeyinde en az boş alan kalacak şekilde yükleme yapılması” olarak verilmeli ve literatürden örnekleri içine
alan bir “Aynı Tip Ambalajların Palete Verimli Bir Şekilde Yüklenmesi” ile ilgili bir el kitabı hazırlanmalıdır.
Hazırlanan bu el kitabına ilaveten, distribütörler literatürde yer alan iki ve üç boyutlu paketleme problemleri ile
tanıştırılmalı, bu alanlardaki metotlar palet yükleme uygulamalarına entegre edilmelidir. Bölüm 4’te bu iki
problem ve alt problemleri literatürden örneklerle kısaca tanıtılmıştır.
46
4. İKİ VE ÜÇ BOYUTLU PAKETLEME PROBLEMLERİ
Paketleme problemi, çok sayıda küçük parçanın (item) bir ana parça (object) üzerinde en iyi yerleşim planının
bulunmasıyla ilgilenen bir optimizasyon problemidir (Hopper, Two-dimensional packing utilising
evolutionary algorithms and other meta-heuristic methods, 2000). Bu problemin amacı yerleşim yapılacak ana
parçanın kullanılabilinirliğini maksimize etmek ve böylece atıl kapasiteyi en aza indirmektir. Paketleme
problemleri çok boyutlu uzayda kombinatoryal optimizasyonun yapıldığı ve çözümünün matematiksel bir
modelle ifade edilemediği problemler olduğundan farklı en iyi çözümlere sahiptir. Bu tür problemler NP-tam
problemler olarak ifade edilirler. Paketleme problemlerinde en iyi çözüme yakın çözümlerin bulunması için
farklı metodlar kullanılır. Bunlardan bazıları genetik algoritma, tavlama benzetimi, tabu arama ve yapay sinir
ağlarıdır.
Paketleme problemi mühendislik, matematik, bilgisayar, yönetim bilimi gibi pek çok alanda karşımıza çıkar.
Araştırmacılar problemin karmaşıklığı ve probleme özgü kısıtlamalara göre iki boyutlu paketleme
problemlerinin çözüm yaklaşımları için farklı metodlar kullanmıştır. Rojas ve Torres çalışmalarında genetik
algoritma tekniğini kullanarak bir bankaya ofislerin yerleştirilmesi problemini ele almıştır. Verimliliği
artıracak şekilde optimum bir ofis düzeni elde etmeye çalışmışlardır (Rojas & Torres). Gonzales ve arkadaşları
yapmış oldukları çalışmada, benzetilmiş tavlama algoritmasını bir web sayfasındaki içeriklerin yerleşim
düzeni optimizasyonu için uygulamışlardır (Gonzales, Rojas, Pomares, Salmeron, & Merelo, 2002). Dyckhoff
genetik algoritmaların uygulandığı paketleme problemleri için bir sınıflandırma yapmıştır. Problemler
öncelikle boyutlarına göre tek boyutlu (1D), iki boyutlu (2D) ve üç boyutlu (3D) olmak üzere
gruplandırılmıştır. Daha sonra da sahip olduğu geometrik şekle göre düzgün biçimli ve düzgün biçimli
olmayan olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Ayrıca kullanılan parçaların özdeş olup olmaması ve probleme özgü
amaç doğrultusunda ana parçaların ve küçük parçaların hepsinin veya bir kısmının kullanılma durumuna göre
paketleme problemlerini kategorize etmiştir (Dyckhoff, 1990).
Jakobs yaptığı çalışmada sıralamaya dayalı genetik algoritmaya melez bir yaklaşım uygulamak için BL
(Bottom-Left) çözümünü kullanmıştır. Bu çözüm, yerleşim düzeni içerisinde uygun olan en düşük konumu
bulmak için arama yapmaz ancak yerleşim düzeninde aşağı-sol konumunu muhafaza etmeye çalışır. Her bir
küçük parça, ana parçanın sağ üst köşesinden başlar ve yerleşim düzeni içerisinde aşağı ve sola doğru ilerler
(Jakobs, 1996). Liu ve Teng çalışmalarında Jakobs’ın kullandığı algoritmayı geliştirmişler ve Jakobs’ın ele
aldığı paketleme problemine algoritmanın geliştirilmiş versiyonunu uygulayarak daha iyi bir sonuç elde
etmişlerdir (Liu & Teng, 1999). Lesh ve arkadaşları iki boyutlu şerit paketleme problemi için BLD (Bottom-
Left-Decreasing) adlı bir çözüm yaklaşımı geliştirmişlerdir. Bu çözümün stokastik bir versiyonunu da
çalışmalarında uygulayıp, BLD yaklaşımından daha etkili bir sonucu çok daha kısa bir hesaplama süresi
içerisinde elde etmişlerdir (Lesh, Marks, McMahon, & Mitzenmacher, 2005).
Paketleme probleminde ana parça (konteynır, kutu vs.), küçük parçalar (kutu) ile doldurulması gereken boş bir
nesne olarak ifade edilir (Hopper & Turton, A review of the application of meta-heuristic algorithms to 2D
strip packing problems, 2001). Paketleme problemleri, üzerine yerleşim işleminin yapılacağı ana parçanın
formuna göre şerit paketleme (strip packing) ve kutu paketleme (bin packing) olarak ikiye ayrılır.
4.1. Şerit Paketleme Problemi
Kağıt ve tekstil gibi endüstrilerde ham madde rulo halinde bulunur. Bu nedenle paketleme problemi yerleşim
düzeninin yüksekliğini azaltmayı amaçlar. Bu paketleme türü şerit paketleme olarak bilinir (Hopper & Turton,
A review of the application of meta-heuristic algorithms to 2D strip packing problems, 2001). İki boyutlu şerit
paketleme probleminde 𝑗 = 0, 1, 2, … . , 𝑛 olmak üzere her birinin genişliği 𝑤𝑗 ve yüksekliği ℎ𝑗 olan 𝑛 adet
dikdörtgensel parça ve genişliği 𝑊 ve yüksekliği sonsuz olan bir adet şerit ele alınır. Bu problemdeki amaç
kullanılan şeridin yüksekliği minimum olacak şekilde, bütün parçaların şeridin üzerine yerleştirilmesini
sağlayan bir yerleşim düzeni bulmaktır (Iori, Martello, & Monaci, 2003). Şekil 2(a)’da iki boyutlu şerit
paketleme problemine bir örnek verilmiştir.
İki boyutlu şerit paketleme problemi, eni ve derinliği sabit olan bir ana parça üzerine dikdörtgenler prizması
halindeki ve farklı boyutlardaki küçük parçaların yüksekliği minimize edecek şekilde dizilmesine
47
dönüştürülebilir. Bu probleme de üç boyutlu şerit paketleme problemi denir (Wei, Oon, Zhu, & Lim, 2012).
Şekil 2(b)’de üç boyutlu şerit paketleme problemini şematik olarak gösteren bir örnek verilmiştir. Bortfeldt ve
Mack üç boyutlu şerit paketleme problemi için önce sonsuz yükseklikte bir ana parçayı dolduran daha sonra
da bu yüksekliği kademe kademe alçaltarak minimum yüksekliği tespit etmeye çalışan bir sezgisel metot
önermişlerdir (Bortfeldt & Mack, 2007). Bir başka çalışmada üç boyutlu paketleme problemi sezgiselleri için
sıkça kullanılan parçaların büyükten küçüğe doğru ana parçaya dizilmesi ilkesinin dışına çıkılmış, sırayı
bozmak pahasına tüm küçük boşlukların doldurulmasına dayanan bir sezgisel önerilmiş ve önerilen bu sezgisel
yardımıyla kargo araçlarının verimli bir şekilde yüklenebileceğine değinilmiştir (Allen, Burke, & Kendall,
2011). Bir diğer çalışmada ise üç boyutlu şerit paketleme probleminin iş çizelgeleme problemi ile benzerliğine
değinilmiş ve iki boyutlu şerit paketleme problemi için kullanılan NFDH ve FFDH algoritmalarının üçüncü
boyuttaki kullanımlarına ilişkin performans verileri verilmiştir (Li & Cheng, 1990).
(a) İki boyutlu şerit paketleme problemi (b) Üç boyutlu şerit paketleme problemi
(Martello, Pisinger, & Vigo, 2000)
Şekil 2: İki ve üç boyutlu şerit paketleme problemleri
Üç boyutlu şerit paketleme problemi, farklı boyuttaki küçük parçaların bir ana parça üzerine yerleştirilmesi ile
ilgilendiğinden, farklı boyutlardaki ambalajların palete yüklenmesi sırasında kullanılabilir. Şekil 3(a)’da katman
katman yerleştirilen kutuların yerleşimi, Şekil 3(b)’de ise sütunlar halinde palete yerleştirilen kutuların yerleşimi
görülebilir. Her seferinde farklı ürün karmalarını, kısa sürede paletlere yüklemek durumunda olan distribütörler,
bu problem çözümü yardımıyla paletlerdeki atıl kapasiteyi minimize edebilir, operasyonlarını hızlandırıp teslim
zamanlarını iyileştirebilirler.
Distribütörler, verimlilik kaygısıyla standartta yer alan bir başka kural olan paletten taşan kısmın 10 mm’yi
geçmemesi kuralını da çiğneyebilmektedirler. Şekil 4’te uygunsuz bir şekilde paletten taşan bir yük görülebilir.
Bu tip bir taşıma, standarda muhalefet göz ardı edilse bile, kara nakil vasıtasına yükleme/boşaltma esnasında
ürüne zarar verilmesine yol açması açısından uygunsuzdur. Bu uygunsuzluk distribütörün tüm siparişi tek
parça halinde gönderip operasyon verimliliğini artırma kaygısından dolayı meydana gelmektedir. Bu
uygunsuzluğun giderilmesi için üç boyutlu şerit paketleme problemi vasıtası ile verimliliğin başka yollarla da
artırılabileceği bilgisi distribütörlere aktarılmalıdır.
4.2. Kutu Paketleme Problemi
Kutu paketleme problemi çok sayıda kutunun paketlenmesini ele alır ve burada kullanılan ana parça levhalar
halinde bulunur (Hopper & Turton, A review of the application of meta-heuristic algorithms to 2D strip
packing problems, 2001). Şerit paketlemeden farklı olarak kutu paketleme probleminde kullanılan ana parça
sonsuz sayıdadır ve yüksekliği sabittir. Bu problemde amaç, yerleştirilmesi planlanan bütün parçaları
yerleştiren ve kullanılan ana parça sayısını en aza indiren bir yerleşim düzeni bulmaktır. Uygulamaya bağlı
48
olarak ana parça özdeş veya farklı boyutlarda olabilir.
(a) Katman halinde yerleştirilmiş ambalajlar (b) Sütunlar halinde yerleştirilmiş ambalajlar
Şekil 3: Palet yerleşim örnekleri
Şekil 4: Paletten taşma ihlali
Tek boyutlu (1D) kutu paketleme probleminde kullanılan parçaların genişliği ana parçanın genişliği ile aynıdır.
Farklı genişlikteki parçaların kullanıldığı paketleme problemi iki boyutlu kutu paketleme problemi olarak
bilinir. Bir gazete sayfasına en fazla seri ilanın boş alan en az olacak şekilde yerleştirilmesi iki boyutlu kutu
paketleme problemine örnek gösterilebilir. Şekil 5(a)’da iki boyutlu kutu paketleme problemi şematik olarak
gösterilmiştir.
Dikdörtgenler prizması şeklindeki birden fazla ana parçaya, birbirinden farklı boyuttaki dikdörtgenler prizması
şeklindeki küçük parçaların yerleştirilmesi ise üç boyutlu kutu paketleme problemi olarak bilinir (Crainic,
Perboli, & Tadei, Extreme point-based heuristics for three-dimensional bin packing, 2008). Literatürde iki
boyutlu kutu paketleme problemi kadar ilgi görmeyen üç boyutlu kutu paketleme probleminin çözümü için
genetik algoritmalar, tabu arama, hırslı arama ve çeşitli sezgiseller önerilmiştir (Wang & Chen, 2010), (Crainic,
Perboli, & Tadei, TS 2 PACK: A two-level tabu search for the three-dimensional bin packing problem, 2009),
(de Castro Silva, Soma, & Maculan, 2003) ve (Maarouf, Barbar, & Owayjan, 2008). Şekil 5(b)’de üç boyutlu
kutu paketleme problemine örnek teşkil eden bir şema görülebilir.
49
Üç boyutlu kutu paketleme problemi, palete yüklenen ürünler için bir yükseklik sınırı var ise taze meyve ve
sebze ambalajlarının verimli bir şekilde palete yüklenmesinde kullanılabilir. Bu kullanım esnasında iki durum
göz önüne alınmalıdır: (1) üç boyutlu kutu paketleme probleminde birden fazla ana parça bulunmaktadır ancak
distribütörün paleti tektir, (2) tek palet olduğundan yükseklik kısıdı çiğnenebilir. Distribütörün tek paletinin
olması problemin yapısını değiştirmemektedir. Literatürdeki çözüm metotları küçük çaplı bir takım
değişikliklerle tek palet çözümü için kullanılabilir. Yükseklik kısıdından dolayı tek palet perakendecinin
siparişini taşımaya yetmiyorsa, probleme yeni paletler eklenerek literatürdeki metotlarla üç boyutlu kutu
paketleme problemi çözülerek sonuca gidilebilir.
(a) İki boyutlu kutu paketleme problemi (b) Üç boyutlu kutu paketleme problemi
(Allen, Burke, & Kendall, 2011)
Şekil 5: İki ve üç boyutlu kutu paketleme problemleri
5. SONUÇ
Bu çalışmada taze meyve ve sebze ambalajlarının kara nakil vasıtalarına yüklenmesine ilişkin TS6528 kodlu
TSE standardı incelenmiş, uygulamada karşılaşılan durumlar ile standart arasında bir karşılaştırma yapılmış.
Bu karşılaştırma neticesinde standardın güncellenmesine ilişkin önerilerde bulunulmuştur.
Yapılan karşılaştırmada standardın üretici/distribütör ayrımı yapmadan genel kurallar tanımladığı, bu
kuralların üretici açısından uygulanabilir olsa da distribütörden perakendecilere olan taşımacılığa uygun
olmadığı tespit edilmiştir. Bu bulgudan yola çıkılarak standardın distribütörlerin çalışma prensiplerini göz
önüne alarak güncellenmesi gerektiği önerilmiştir. Bununla beraber standartta açık bir şekilde ifade edilmeyen
palete yerleştirmede takip edilmesi gereken “verimlilik” ilkesinin de güncellenen standarda eklenmesi ve
verimli yerleştirme için uygun bir el kitabının hazırlanması önerilerinde bulunulmuştur.
Çalışmanın son kısmında verimli yerleştirmede yardımına başvurulabilecek olan iki ve üç boyutlu paketleme
problemleri kısaca tanıtılmış ve bu problemlerin çözümüne ilişin literatür örnekleri verilmiştir.
KAYNAKLAR
[1] TS6528 Taze Meyve ve Sebzeler - Paralel Yüzlü Ambalajların Kara Nakil Vasıtalarına Yerleştirilmesi
Kuralları, 1989, TSE.
[2] Hopper, E., 2000, “Two-dimensional packing utilising evolutionary algorithms and other meta-heuristic
methods”.
[3] Liu, D., Teng, H., 1999, “An improved BL-algorithm for genetic algorithm of the orthogonal packing of
rectangles”, Europen Journal of Operational Research, cilt 2, no. 112, pp. 413-420.
[4] Rojas, G., Torres, J., 2006, “Genetic algorithms for designing bank offices layouts”, Prosiding Third
50
International Conference on Production Research–Americas’ Region.
[5] Dyckhoff, H., 1990, “A typology of cutting and packing problems”, European Journal of Operational
Research, cilt 2, no. 44, pp. 145-159.
[6] Gonzales, J., Rojas, I., Pomares, H., Salmeron, M., Merelo, J., 2002, “Web newspaper layout using
simulated annealing” IEEE Transactions on Systems, Man And Cybernetics, (Part B), pp. 686-692.
[7] Iori, M., Martello, S., Monaci, M., 2003, “Metaheuristic algorithms for the strip packing problem”,
Optimization and Industry: New Frontiers, pp. 159-179.
[8] Lesh, N., Marks, J., McMahon, A., Mitzenmacher, M., 2005, “New heuristic and interactive approaches
to 2D rectangular strip packing”, Journal of Experimental Algorithmics (JEA), no. 10, pp. 1-2.
[9] Jakobs, S., 1996, “On genetic algorithms for the packing of polygons”, Europen Journal of Operational
Research, cilt 1, no. 88, pp. 165-181.
[10] Hopper, E., Turton, B., 2001, “A review of the application of meta-heuristic algorithms to 2D strip
packing problems” Artificial Intelligence Review, cilt 4, no. 16, pp. 257-300.
[11] Allen, S., Burke, E., Kendall, G., 2011, “A hybrid placement strategy for the three-dimensional strip
packing problem” European Journal of Operational Research, cilt 3, no. 209, pp. 219-227.
[12] Martello, S., Pisinger, D., Vigo, D., 2000, “The three-dimensional bin packing problem” Operations
Research, cilt 2, no. 48, pp. 256-267.
[13] Bortfeldt, A., Mack, D., 2007, “A heuristic for the three-dimensional strip packing problem” European
Journal of Operational Research, cilt 183, no. 3, pp. 1267-1279.
[14] Wei, L., Oon, W.-C., Zhu, W., Lim, A., 2012, “A reference length approach for the 3D strip packing
problem”, European Journal of Operational Research, cilt 220, no. 1, pp. 37-47.
[15] Li, K., Cheng, K.-H., 1990, “On three-dimensional packing”, SIAM Journal on Computing, cilt 19, no.
5, pp. 847-867.
[16] Crainic, T. G., Perboli, G., Tadei, R., 2008, “Extreme point-based heuristics for three-dimensional bin
packing”, Informs Journal on Computing, cilt 20, no. 3, pp. 368-384.
[17] Wang, H., Chen, Y., 2010, “A hybrid genetic algorithm for 3D bin packing problems”, in Bio-Inspired
Computing: Theories and Applications (BIC-TA), Changsha.
[18] Crainic, T. G., Perboli, G., Tadei, R., 2009, “TS 2 PACK: A two-level tabu search for the three-
dimensional bin packing problem”, European Journal of Operational Research, cilt 195, no. 3, pp. 744-760.
[19] de Castro Silva, J. L., Soma, N. Y., Maculan, N., 2003, “A greedy search for the three-dimensional bin
packing problem: the packing static stability case”, International Transactions in Operational Research, cilt 10,
no. 2, pp. 141-153.
[20] Maarouf, W. F., Barbar, A. M., Owayjan, M. J., 2008, “A new heuristic algorithm for the 3D bin
packing problem”, in Innovations and Advanced Techniques in Systems, Computing Sciences and Software
Engineering, Springer, Netherlands.
51
BİYOBOZUNUR TARIMSAL ÖRTÜ FİLMLERİNİN SEBZE VE MEYVE ÜRETİMİNDE
KULLANIMI ve UYGULAMALARI
Mithat ÇELEBİ1
ÖZET
Endüstride polimerlerin kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Polietilen, polipropilen, polietilen terefitalat,
polikarbonat ve polistiren polimerleri genel amaçlı olarak yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Bu petrol
türevli polimerlere ilaveten yenilenebilir kaynaklı polimerler de üretilebilmektedir. Yenilenebilir kaynaklı
polimerler biyobozunur özellik göstermektedirler. Son yıllarda, özellikle gıda ve ambalaj endüstrisinde bu
polimerlere olan ilgi hızla artmaktadır. Biyobozunur polimerler arasında fiyat ve kolay ulaşılabilirlik
açısından nişasta ve poli(laktik asit) sıklıkla tercih edilmektedir. Biyobozunur polimerler tarımda sebze ve
meyve üretiminde tarımsal örtü filmleri (malç) olarak ürünün kirlenmesini önlemek, yabancı ot büyümesini
engellemek, gece ve gündüz arasında oluşan sıcaklık farkını azaltmak ve ürün verimini arttırmak amacıyla
kullanılmaktadır. Bu filmler ilk olarak çilek üretiminde kullanılmakla birlikte domates, biber ve kavun
üretiminde de kullanılmaktadır. Filmin biyobozunur özellikte olması nedeniyle film ürünün hasatından
sonra belirli bir sürede toprağa karışmaktadır. Biyobozunur tarımsal örtü filmleri toprak kirliliğini ve işçi
maliyetlerini azaltması nedeniyle önemlidir. Tarımsal örtü filmleri kullanıldığı sebzeye ve iklime göre farklı
renklerde de üretilebilmektedir.
Bu çalışmada, yenilenebilir kaynaklardan elde edilen biyobozunur polimerlerin sebze ve meyve üretimine
olan katkılarından bahsedilecektir. Bu kapsamda, sebze ve meyve üretiminde kullanılan biyobozunur
tarımsal örtü filmlerinin ülkemizdeki ve yurt dışındaki uygulamalarından elde edilen sonuçlar
tartışılacaktır.
Anahtar Sözcükler: biyobozunma, çilek, domates, malç, nişasta, poli(laktik asit)
GİRİŞ
Plastik filmler sera örtülerinde, malç filmlerde ve tarımsal uygulamalarda kullanılmaktadır. Malç filmlerin
üretiminde nişasta, selüloz ve protein gibi doğada bulunan materyaller veya mikroorganizmalardan elde edilen
polihidroksi alkanoatlar gibi biyobozunur polimerler ya da petrol bazlı plastikler kullanılabilir. Malç film veya
küçük sera örtülerinin toplanması, taşınması ve temizlenmesi çiftçiye ve endüstri firmasına maliyetli geldiği
için bu işlemlerden kaçınmaktadırlar. Biyobozunur plastiklerin kullanılması bu sorunun aşılması için çözüm
sunmaktadır [1, 2].
Malç uygulaması çevre dostu bir uygulama olup, toprak neminin korunmasına, yabancı ot kontrolüne, verimin
artmasına, topraktaki mikroorganizma faaliyetinin artmasına, erozyonun önlenmesine, toprak sıcaklığının
kontrolüne, toprağın organik madde içeriğinin artmasına, yıkama yoluyla besin kaybının önlenmesine, zaman
ve paradan tasarruf sağlanmasına katkı sağlamaktadır. Yapılan birçok çalışmada fidan yetiştiriciliğinde malç
kullanımının toprak nemini muhafaza ettiği, yabancı ot kontrolü sağladığı, toprak sıcaklığını artırdığı ve
böylelikle kök büyümesini teşvik ederek fidan kalite ve randımanını artırdığı bildirilmektedir [3].
EN 13432 standartı, % 90 organik maddeden yapılan ve 6 ay içerisinde karbon dioksite dönüştürülmesi
gereken plastikler olarak biyobozunur plastikleri tanımlamıştır. Biyobozunur plastiklerin yenilenebilir
kaynaklardan elde edilmesi, kullanım süresince poliolefinlere oranla 3–4 kat daha az enerjiye ihtiyaç duyması
dolayısıyla daha az karbon salınımı yapması gibi önemli avantajları vardır. Ayrıca biyobozunur plastiklerin
malç filmlerde kullanımı insanların çevre konusunda bilinçlenmesinde etkili rol oynamaktadır. Tarımda, malç
filmlerin, küçük sera örtülerinin ve diğer malzemelerin topraktan ayrıştırılması zordur. Bunların yerine
biyobozunur malzemeler kullanılarak toprakta biyobozunmanın gerçekleşmesi sağlanır. Bu sayede
kullanıcıların malzemeleri topraktan temizlemesi için ve malçların yok edilmesi için para harcaması gerekmez
[4].
1 Mithat Çelebi, Yalova Üniversitesi, Polimer Mühendisliği Bölümü, Yalova, Türkiye, [email protected]
52
Biyopolimerler bitkilerden, hayvanlardan, mikroorganizmalardan ve tarımsal atıklardan üretilebilmektedirler.
Bitkilerden elde edilen polimerlerden nişasta ve selüloz yaygın olarak kullanılmaktadır. Mikroorganizmalar
tarafında üretilen polimerlerin genel adı polihidroksialkanoatlardır (PHA). PHA’lar ester yapısında oldukları
için mikrobiyal poliesterler olarak da isimlendirilirler. Mikrobiyal poliesterler kontrollü büyüme ve besleme
koşulları altında mikroorganizmalar tarafından üretilir. Hayvanlardan elde edilen en yaygın biyopolimerler
kitin ve kitosandır. Kitin, böcek, ıstakoz ve karidesin kabuğunda bulunan makromoleküldür. Kitosan, kitinin
deasetilasyonu ile elde edilir. Kitosanın özellikleri deasetilasyon derecesine göre değişir. Tarımsal atıklar da
biyopolimerler için önemli bir kaynaktır. Farklı çeşitlerde biyopolimer üretebilmek için tarımsal yağlar ucuz
karbon kaynağı sağlar. Biyobozunur lineer poliester olan PHA üretilmesinde tarımsal atıklar karbon kaynağı
olarak kullanılır. Tarımsal atıklardan elde edilen ksilan ile buğday glüteni kompozit film üretiminde
kullanılabilmektedir [4-6].
BİYOBOZUNUR TARIMSAL ÖRGÜ FİLMLERİNİN ÜRETİMİNDE KULLANILAN
POLİMERLER ve ÖZELLİKLERİ
Polilaktik Asit (PLA)
Yinelenen birimleri laktik asit’ten oluşan poli(laktik asit) (PLA), alifatik poliesterler grubuna giren bir
polimerdir. En önemli özelliklerinden biri, mısır, şeker kamışı ve buğday gibi nişasta zengini bitkisel
kaynaklardan üretilen biyo-bozunur ve gübrelenebilir (compostable) bir termoplastik polimer olmasıdır. PLA
ambalaj ve medikal endüstrisinden genel tüketici ürünlerine kadar geniş bir alanda kullanılmaya başlamıştır
[7].
Tablo 1’de yenilenebilir kaynaklarda elde edilen ve biyobozunur özellikte olan poli(laktik asit) (PLA) ve
polihidroksibütirat (PHB) polimerlerinin diğer geleneksel polimerlerin özellikleri ile karşılaştırması
gösterilmektedir [4].
Tablo 1. Çeşitli biyobozunur ve bozunmaz polimerlerin özelliklerinin karşılaştırılması
Özellik PLA PHB Polistiren Polipropilen Poli(etilen
terafitalat)
Çekme gerilimi
(MPa)
48-72 40 34-46 21-37 47
Modül (GPa) 2,1-2,5 3,5-4 2,9-3,5 1,1-1,5 3,1
Uzama (%) 1-10 3-8 3-4 20-800 50-300
Çentikli İzod
Darbe
Dayanımı (J/m)
13-33 20-24 40-80 72 79
Camsı geçiş
sıcaklığı (Tg)
(oC)
60 -5-5 95-100 0 75
Erime Sıcaklığı
(oC)
153 170-180 163 250
Piyasada bulunan biyoplastikler, nişasta temelli polimerlerden, polihidroksialkanoatlardan (PHA), polilaktik
asitlerden (PLA) ve yenilebilir kaynaklardan üretilmektedir. PHB’den elde edilen biyoplastikler, 175 °C erime
noktasına sahip olarak ısıya dayanıklıdırlar. PHB, genelde ısıya dayanıklı ve transparan ambalaj filmlerinin
üretiminde kullanılır. PHB farklı karbon kaynakları kullanılarak bazı şirketler tarafından üretilmektedir.
Bunlar; Biomer (Almanya), Mitsubish (Japonya) metanolden Biogreen® ticari isimli PHB üretmektedir.
Brazilya PHB Industrial şeker kamışından ekstrakte edilen sakkaroz (sükroz)’dan Biocycle® ticari isimli
PHB’ı küçük hacimde üretmektedir. Procter & Gamble (USA) Nodax ticari ismiyle PHB ile 3-
Hidroksihekzanoat (PHB/HHX) kopolimerini üretmektedir. Avrupa da en yaygın olarak kullanılan
biyoplastiktir [4].
53
Tablo 2’de çeşitli malzemelerin yanma ısıları gösterilmiştir [2]. Petrol türevli malzemelerin yanma ısıları
yenilenebilir kaynaklı malzemelere göre çok daha yüksek olduğu Tablo 2’de görülmektedir.
Tablo 2. Çeşitli malzemelerin yanma ısıları
Malzeme Yanma Isısı
(Btu/Ib)
Petrol 20.900
Polietilen 19.900
Polipropilen 19.850
Polistiren 17.800
Lastik 13.000
Taş kömürü 11.700
Çam kerestesi 9.600
Meşe odunu 8.300
Gazete 8.000
Kumaş 6.900
Ortalama kentsel katı atık 4.500
Bahçe atığı 3.000
Gıda atığı 2.600
1 Btu: 1,055 kJ
Geleneksel plastiklerin en büyük sorunu kullanıldıktan sonra toprağa zarar vermeden karışmamasıdır. Malç
filmlerde biyobozunur plastiklerin kullanımı, meyve ve sebzelerin daha sağlıklı üretilmesi ve doğaya zarar
vermemesi sayesinde tarım alanında önem kazanmıştır. İlk araştırmalar çilek yetiştirmek için yapıldı. Saman
yerine kullanılan bu filmler kontrollü foto bozunma ile parçalandı. Foto bozunma plastik malzemeye katılan
katkılar sayesinde yapılmaktadır. Kullanılan bu katkılar ağır metal bileşikleri içerdiklerinde toprağın
kirlenmesine sebep olmaktadır [4].
MALÇ FİLM UYGULAMALARI VE BİYOBOZUNURLUĞUN AVANTAJI
Malç filmler sadece tropikal iklimlerde yetişen acı biber ve tatlı patates gibi ürünlerin kuzey iklimlerinde
yetiştirilmesine olanak sağladı. Biyobozunur malç filmler tatlı mısır ve yemlik darı gibi sebze ve tahılların
üretiminde kullanılır. Ayrıca ormancılık ve çevre iyileştirme uygulamalarında önemli bir potansiyele sahiptir.
Foto-bozunur plastiklerin en önemli avantajı toprakta bozunduktan sonra sürülüp yeniden ekim işlemine
olanak sağlamasıdır [8].
Malç filmlerin en büyük pazarlarından biri Çin ve Tayvan gibi uzak doğu ülkeleridir. Çin, Amerika’dan 5 kat
daha fazla tarım alanında plastik kullanmaktadır. Malç filmler uygulanan alanlarda sera etkisi yaratır. Güneşin
enerjisi toprak tarafından absorbe edilir ve bir kısmı ısıya dönüşür. Ayrıca toprakta gündüz-gece arasında
oluşan ısı farkı azaltılır. Malç filmi bitkinin kök gelişimini arttırarak bitkinin olgunlaşma süresini hızlandırır
ve hasat verimini yükseltir. Biyobozunur malç filmler enzimatik, hidrolitik, oksidatif, UV, mikroorganizmalar
ve bakteriler ile parçalanılır ve toprağa karışır, hasat zamanına kadar kademeli olarak bozunur ve toprağa
herhangi bir zararlı atık kalmaz [8].
Bir çalışmada malç filmlerin karpuz yetiştiriciliğine etkisi incelenmiştir. Farklı renklerde üretilen malçların
karpuzun verimine etkisi araştırılmıştır. Kontrol (2.03 kg/m2)’dır. Aşılı uygulamalarda en fazla verim
kahverengi (7.70 kg/m2) malç ile elde edilmiş ve bunu sırasıyla saydam (6.55 kg/m2 ), siyah (6.18 kg/m2 ),
gri (5.55 kg/m2 ) ve beyaz (5.52 kg/m2 ) malçlar takip etmiştir. Aşısız uygulamalarda ise en yüksek verim
siyah (6.55 kg/m2 ) malçtan elde edilmiş, bunu sırasıyla saydam (5.88 kg/m2 ), kahverengi (4.67 kg/m2 ), gri
(4.57 kg/m2 ) ve beyaz malçlar (2.55 kg/m2 ) takip etmiştir [9].
Yapılan bir başka çalışmada ise Erzurum ilimizde bitki yetiştirme mevsimi başlarında şeffaf plastik filmin
tohum derinliğindeki toprak sıcaklığı üzerine olan etkisi araştırılmıştır. Çalışma sonucunda, plastik filmin
54
kontrole göre toprak sıcaklığını 2,5 cm toprak derinliğinde 4,4-8,2°C, 7,5 cm toprak derinliğinde ise 4,1-7,9°C
artırdığı saptamıştır [3].
Sun ve ark. meyve bahçesinde 3 farklı malçlama metodunu kullanarak malçlamanın su tüketim ve su koruma
potansiyelini araştırmışlardır. Araştırmada plastik film malçı, katılaşmış malç ve saman malçı kullanılmıştır.
Araştırma sonucunda; plastik film malçının ve katılaşmış malçın su kullanım etkinliğini artırdığı; malçlamanın
her üç tipinin de deneme alanındaki bitki su tüketimini azalttığı sonucuna ulaşılmıştır [10].
Geleneksel meyvecilikte, hastalık ve zararlıların oluşturduğu kaybı önlemek için zirai ilaç uygulamaları,
verimi arttırmak için ise gübreleme yapılmaktadır. Yapılan bu uygulamalar çevre ve ürün kirliliği meydana
getirebilmekte, insan sağlığını olumsuz etkileyebilmekte ve üretim masraflarını artırabilmektedir. Organik
meyve üretiminden geleneksel üretime göre daha sağlıklı ürünler elde edilebilmektedir. Şekil 1’de Sevinç
Ateş’in çalışmasında çilek bitkisi ve meyvelerinin üretiminde malç film uygulaması gösterilmiştir [11].
Biyobozunur malç filmlerin organik sebze ve meyve üretiminde kullanımı çevreyi korumakta ve insan sağlığı
açısından da daha uygun olmaktadır.
Şekil 1. Çilek bitkisi ve meyvelerinin görünümü
Şekil 2’de ise Harun Özer’in organik domates yetiştiriciliğinde malç uygulaması gösterilmiştir [12].
Şekil 2. Domates üretiminde malç uygulaması
Tablo 3’te çeşitli plastik malç malzemelerin ticari olarak kullanımda olanlar ve araştırma safhasında olanlar
hakkında ve malzemenin biyobozunurluğu ile ilgili bilgi verilmiştir [2].
55
Tablo 3. Plastik malç malzEmeleri ve biyobozunurluk özellikleri
Plastik malç malzemeleri Ticari/Araştırma Biyobozunurluk
Düşük Yoğunluklu Polietilen
(LDPE)
Ticari Hayır
Çok düşük yoğunluklu polietilen
(LLDPE)
Ticari Hayır
Etilen vinil asetat (EVA) Ticari Hayır
Etilen bütil akrilat (EBA) Ticari Hayır
LDPE veya LLDPE nin EVA ile
karışımları
Ticari Hayır
Poli(bütilen adipat-co-terafitalat)
PBAT
Araştırma Evet
Poli(laktik asit) PLA Araştırma Evet
Polihidroksibütirat (PHB)
kopolimerleri
Araştırma Evet
Polikaprolaktam kopolimerleri ve
nişasta
Araştırma Evet
Nişasta esaslı polimerler Araştırma Evet
Bitkisel yağ kaplı kraft kağıt Araştırma Evet
Biyoplastik malç filmler Northern Illionis’de toprak sıcaklığını 1.7 oC ve merkez Illionis (Urbana) de ise 2.3
oC arttırmıştır. Tarımsal malçlarda toprak sıcaklığının artması genellikle istenen bir durumdur. Ancak toprak
sıcaklığının artması sıcak iklimlerde bitkilerde fizyolojik strese neden olur ve doymuş topraklarda kök
hastalıkları meydana gelebilir [13]. Biyobozunur plastiklerden üretilen malçlar polietilenden üretilen malçlara
göre toprağın sıcaklığını daha az yükseltmektedirler. Bu da sıcak iklimlerde sıcaklık artışı ile olabilecek
olumsuzları en aza indirmektedir. Malç filmler toprağın mikrobiyolojik özellikleri toprakta bırakıldıklarında
olumsuz etkilemektedirler. Biyobozunur malç filmler polietilenden daha az toprağın mikrobiyolojik
özelliklerini etkilemektedir [14].
SONUÇ
Türkiye’de çilek ve domates üretiminde malç film uygulamaları mevcuttur. Farklı renklerde malçlar
kullanılabilmektedir. Genellikle maliyetinin düşük olması nedeniyle siyah renkli polietilenden üretilen malçlar
kullanılmaktadır. Önümüzdeki yıllarda polietilenin yerini biyobozunur malçların alması ürünlerin kontamine
olmadan üretilmesine ve toprak kirliliğinin azaltılmasına katkı sağlayacaktır.
KAYNAKLAR
[1] Fukuda, 1993, “Biodegradable Plastics And Polymers: Proceedings Of The Third International Scientific
Workshop On Biodegradable Plastics And Polymers”, Osaka, Japan.
[2] Kasirajan, Subrahmaniyan; Ngouajio, Mathieu, 2012, “Polyethylene and biodegradable mulches for
agricultural applications: a review”, Agron. Sustain. Dev. 32:501–529.
[3] Erdel, Erhan, 2013, “Malçlamanın Toprak Nemi ve Bazı Toprak Özeliklerine Etkisi”, Yüksek Lisans Tezi,
Atatürk Üniversitesi, Erzurum.
[4] Çelebi, Mithat, 2015-2016 Bahar Dönemi, “Biyobozunur Polimerler ve Uygulamaları” Ders Notları, Yalova
Üniversitesi, Yalova.
[5] Chandra, Rustgi, 1998, “Biodegradable Polymers”, Pergamon.
[6] Kayserilioğlu, Bakir; Yilmaz, Akka,2003, “Use of xylan, an agricultural by-product, in wheat gluten based
biodegradable films: mechanical, solubility and water vapor transfer rate properties”, Bioresource Technology,
87: 239-246.
[7] Avérous, 2008, "Polylactic acid: synthesis, properties and applications; Monomers, Polymers and
Composites from Renewable Resources”, Elsevier.
56
[8] Çetin, Baran; Uğur, Mert, 2015, “Biyobazlı Polimerlerin Üretimi ve Tarımsal Uygulamaları”, Bitirme Tezi,
Yalova Üniversitesi, Yalova.
[9] Nergiz, Bayram Ali, 2011, “Aşılı ve Aşısız Karpuzlarda Farklı Renklerde Malç Kullanımının Bitki
Büyümesi, Verim ve Kaliteye Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana.
[10] Sun, H., Shao, L., Liu, X., Miao, W., Chen, S. and Zhang, X., 2012, “Determination of water consumption
and the water- saving potential of three mulching methods in a jujube orchard” European Journal of Agronomy,
43, 87-95.
[11] Ateş, Sevinç, 2015, “Nevşehir İli Organik Çilek Yetiştiriciliğinde Kullanılabilecek Farklı Gübre ve Malç
Materyallerinin Verim ve Kalite Özellikleri Üzerine Etkileri”, Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana.
[12] Özer, Harun, 2012, “Organik Domates (Solanum lycopersicum L.) Yetiştiriciliğinde Değişik Masura, Malç
Tipi ve Organik Gübrelerin Büyüme, Gelişme, Verim ve Kalite Üzerine Etkileri” , Doktora Tezi, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi, Samsun.
[13] Wortmana, Sam, E; Ignatius, Kadomab; Michael, D. Crandall, 2015 “Assessing the potential for spunbond,
nonwoven biodegradable fabric as mulches for tomato and bell pepper crops”, Scientia Horticulturae, 193,
209–217.
[14] Moreno M.M.; Moreno, A., 2008, Effect of different biodegradable and polyethylene mulches on soil
properties and production in a tomato crop, Scientia Horticulturae 116, 256–263.
57
GIDA ENDÜSTRİSİNDE KULLANILAN YENİLEBİLİR FİLM VE KAPLAMALARIN
ÖZELLİKLERİ
Özden İlhan1, Begüm Kalyoncu2
ÖZET
Son yıllarda tüketicilerin daha yüksek kaliteli sebze ve meyveleri kolaylıkla bulma talepleri artmıştır. Ayrıca
tüketiciler artık tüketimlerinin çevresel sonuçlarıyla da yakından ilgilenmektedirler. Sebze ve meyveler
toplandıktan sonra hızla bozulmaya başladıkları için raf ömürleri sınırlıdır. Tüketicilerin evlerine ulaşana
kadarki tedarik zincirinin uzun olması ve satın alımdan tüketime kadar geçen sürenin artmasıyla sebze ve
meyvelerin besin değerinde ve duyusal özelliklerinde kayıplar ortaya çıkmaktadır. Bu kayıpların
önlenmesindeki en önemli etmenlerden biri ambalajdır. Öte yandan gıda endüstrisinde yoğun olarak kullanılan
petrol türevi polimer bazlı gıda ambalajlarının sürdürülebilirliği düşüktür ve bu ambalajların atıkları ciddi
çevresel problemlere yol açmaktadır. Bu noktada yenilebilir filmler sebze ve meyvelerin raf ömrünü duyusal
özelliklerini koruyarak uzattıkları gibi sentetik polimerlere olan bağımlılığı da azaltmaktadır. Yenilenebilir film
ve kaplamalar sebze ve meyvelerin yüzeyi üzerinde ince bir tabaka şeklinde oluşturularak gıda ile beraber
tüketilebilen doğal maddelerdir. Yenilebilir filmler ve kaplamaların üretiminde genel olarak; polisakkarit,
protein, lipit ve reçine esaslı bileşikler kullanılmaktadır. Sebze ve meyvelerin kaplanmasında kullanılan
yenilebilir filmler depolama sırasında oluşan nem kaybına karşı bariyer özellik gösterip turgor basıncının
düşmesini engeller, ayrıca yüzeye parlak bir görünüm sağlayarak duyusal özelliklerde iyileştirme sağlar. Bunun
yanı sıra kullanılan filmler gıdaların oksijen geçirgenliğini azalttığı için biyolojik bozulmalara karşı da koruma
sağlamaktadır. Bu derleme çalışmasında sebze ve meyvelerde kullanılan yenilebilir film ve kaplamalar
hakkındaki en yeni bulguların değerlendirilmesinin yanı sıra bu uygulamaların Türk gıda sektöründe
uygulanabilirliğinin sunulması amaçlanmıştır. Bu literatür derlemesi yenilebilir kaplama ve paketleme
konularında ileride yapılacak nicel ve nitel araştırmalar için bir ön çalışma niteliğindedir.
Anahtar Sözcükler: Yenilebilir kaplama, sebze ve meyve, raf ömrü, ambalaj
GIDA ENDÜSTRİSİNDE KULLANILAN YENİLEBİLİR FİLM VE KAPLAMALARIN
ÖZELLİKLERİ
Taze meyve ve sebzeler sağlıklı beslenmenin vazgeçilmez ögelerindendir. Toplumlardaki sağlık bilinci
seviyesinin artması ile dünyada ve ülkemizde meyve, sebze talebi ve tüketimi her geçen yıl artmaktadır. Ancak
bu ürünlerin kısa raf ömrü ve uygunsuz saklama koşullarında hızla bozulmaları büyük kayıplara yol
açmaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre dünyada üretilen tüm gıdaların
üçte birinin israf edildiği ve bu oranın meyve ve sebzeler için %50’ye ulaştığı bildirilmiştir [8]. Meyve ve
sebzelerin dâhil olduğu gıda atıkları çevresel problemlere neden olmakta ve kısıtlı kaynakların verimli
kullanımı ilkesi çerçevesinde ekonomik gelişmenin önünde bir engel teşkil etmektedir.
Artan kentleşme ve taze ürünlere yıl boyunca olan talep nedeniyle meyve ve sebzeler hasat sonrasında işleme,
nakliye, pazarlama ve depolama gibi birçok evreden geçer. Bu evreler süresince meyve ve sebzelerin kabul
edilebilir tazelikte kalmasını sağlamak için farklı özellikte ambalajlar kullanılmaktadır. Ambalajlar,
içerisindeki ürünü çeşitli etmenlere karşı koruyan, taşınmasını kolaylaştıran ve tanıtımını yapabilen
malzemelerdir. Günümüzde ambalaj materyallerini petrol bazlı plastikler, metal, cam, kağıt ve mukavva bazlı
ürünler oluşturmaktadır [21]. Bu materyallerin düşük maliyeti tercih edilmelerine neden olmakla birlikte büyük
çoğunluğunun yenilenebilir ve sürdürülebilir kaynaklardan elde edilmemesi büyük çevresel sorunlara yol
açmaktadır.
Polimerler ve plastikler geçen yüzyılın en fazla kullanılan malzemelerindendir. 1950 yılından beri, plastik
üretimi küresel olarak her yıl yaklaşık % 10 artmıştır. Dünya çapında plastik üretimi 1950 yılında yaklaşık
1 Özden İlhan, Anakra Üniversite, Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara, Türkiye, [email protected] 2 Begüm Kalyoncu, Özyeğin Üniversitesi, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü, İstanbul, Türkiye, begü[email protected]
58
1.3 milyon ton olarak tahmin edilmekteyken 2014 yılında bu rakam 311 milyon tona yükselmiştir. Üretilen
plastik materyalin ise %40’ının çöp sahalarında depolandığı ve %32’sinin ise doğaya karıştığı belirtilmektedir
[3]. Özellikle tüketici tarafından satın alındıktan sonra gerçekleşen gıda israfları, gıdaların raf ömürleri ile
yakından ilgilidir. Gıdaların raf ömrünün uzaması ile bu tip israfların azaltılması ve dolaylı olarak
sürdürülebilir olmayan kaynaklardan elde edilen ambalaj malzemelerinin kullanımının da azaltılması
muhtemeldir.
Son yıllarda artan çevresel endişeler araştırmacıları ürünlerin tüketiciler tarafından daha uzun süre kabul
edilebilir düzeyde kalmasını sağlayan, atık miktarı az olan ve yenilenebilir kaynaklardan elde edilebilecek
ambalaj materyalleri geliştirme arayışına sokmuştur. Çeşitli ülkelerde yaygın olarak bulunan tarım yan
ürünleri, gıda işleme artıkları ve organik hammaddeler alternatif ambalaj materyalleri olarak denenmektedir
[11]. Yenilebilir filmler ve kaplamalar, gıda ile birlikte tüketilebilecek ince ambalaj materyalleridir. Gıdalar
ve ortam arasında nem, oksijen, aroma ve tat geçişlerine karşı bariyer görevi üstlenirler [6]. Yenilebilir
kaplamalar farklı tekniklerle meyve ve sebzelerin üzerine direk uygulanırken, yenilebilir filmler üretildikten
sonra ürünlerin üzerine kaplanırlar. Yenilebilir filmler ambalaj materyali olmalarının yanı sıra ürünün de bir
parçası olduğundan gıda kodekslerine uygun olmak zorundadır.
Yenilebilir meyve-sebze kaplamaları çevreye olan zararı düşük, alternatif ambalaj materyalleri olarak öne
çıkmaktadır; çünkü bu ürünler atık ambalaj miktarının azaltılmasında; sebze ve meyvelerin nem kaybı, aroma
göçü ve mikrobiyolojik bozulmalara karşı korunmasında sentetik ürünlere göre avantaj sağlamaktadır [6].
Bunlara ek olarak, yenilebilir filmler ve kaplamalar fonksiyonel özellikleri bulunan aktif ambalajlar olarak
da üretilebilmektedir. Böylece gıdalara farklı antioksidan veya antimikrobiyal ajanlar eklenebilmektedir.
Yalnız, yenilebilir filmlerin yüksek uygulama maliyeti, tüketiciler tarafından bilinirliğinin ve talebinin düşük
olması ve bazı durumlarda ikinci bir ambalaj materyaline ihtiyaç duyulmasından ötürü polimer bazlı sentetik
ambalaj filmlerin yerine tamamen geçmesi için daha fazla araştırmaya gerek duyulmaktadır [7].
GIDALARDA KULLANILAN YENİLEBİLİR KORUYUCU KAPLAMALARIN KISA TARİHÇESİ
Depolama ömrünü uzatmak için gıdaların yenilebilir koruyucu kaplamalar ile kaplanması kavramı yeni
değildir. 12. ve 13. yüzyıllarda Çin'de üretilen portakallar depolama öncesi balmumu ile kaplanmaktaydı. 19.
Yüzyılda ise fındık ve bademlerin okside olmasını ve ransidite gelişimini engellemek için sükroz kaplamalar
kullanılmıştır. 1930 yılından sonra ise sıcak erimiş (hot-melt) parafiler ve mumsu maddeler elma, armut gibi
taze meyvelere uygulanmaya başlanmış, 1950’li yıllarda ise meyvelere parlaklık ve sertlik veren, nem kaybını
ve küf gelişimini engelleyen karnauba mumu emülsiyonları endüstride kullanılmaya başlanmıştır [5, 19].
Yenilebilir filmler ile ilgili patentler 1950'lere kadar uzanmaktadır [7,15]. Günümüzde yenilebilir filmler
polisakkarit, protein ve lipid bazlı ya da bunların karışımları olabilmektedir “Şekil (1)” [26].
YENİLEBİLİR FİLM VE KAPLAMALARLA İLGİLİ GÜNCEL ÇALIŞMALAR
Film ve kaplamalarda kullanılan maddelerin fiziksel ve kimyasal özellikleri ve bu kaplamalara eklenen etkin
maddelerin kaplanan ürünlere etkisi büyüktür. Bu nedenle kaplanacak ürünün özelliklerine göre yenilebilir
kaplama ve film hammaddesi seçilmelidir. Sebze ve meyve kaplamalarında kullanılabilecek filmlerin toksik
olmayan, olumlu duyusal özelliğe sahip, kaplanan ürünün tadını ve aromasını değiştirmeyen, bariyer ve
mekanik özellikleri kuvvetli, kolay uygulanabilen ve ucuz niteliklerde olması gerekmektedir [12,5,4].
Şekil 6: Yenilebilir film ve kaplama materyalleri
59
Farklı yenilebilir filmler ve kaplama materyalleri üzerine yapılmış olan derleme çalışmaları mevcuttur
[12,5,10,24]. Bu çalışmada meyve ve sebzelere uygulanmış ve ya uygulanabilecek yenilebilir film ve
kaplamalar üzerine yapılmış yakın tarihli çalışmalar derlenmiştir.
Valenzuela ve ark. kitosan (CH), kinoa proteini-kitosan (Q/CH) ve kinoa proteini-kitosan-ayçiçeği yağı (Q /
CH / SO) bazlı yenilebilir kaplama materyallerinin hasat sonrası hızla bozulan çilek meyvelerinin raf ömrüne
etkisini araştırmıştır. Kaplama uygulanan ve kontrol grubu çilekler 15 gün boyunca mikrobiyolojik,
fizikokimyasal ve duyusal olarak incelenmiştir. CH, Q/CH/SO ve Q/CH kaplamaları küflenme nedenli
kayıpları önemli ölçüde azaltmış ve duyusal özelliklerin kontrol grubuna göre daha iyi muhafazasını
sağlamıştır [25].
Limchoowong ve ark. iyodür ile zenginleştirilmiş yenilebilir filmler üreterek bu filmlerle domatesleri
kaplamışlardır. Taşıyıcı olarak kullanılan kitosan film ile bireylerin günlük iyot alımlarını arttırmak
amaçlanmıştır. % 1.5 (w / v) CT-I film ile kaplanan domatesler yaş olarak her gramında yaklaşık 0.4 ug iyodür
içerdiği saptanmıştır. Buna ek olarak, iyot katkısı domateslerin depolanabilirliğine ve tazeliğine olumlu yönde
etki etmiştir [13] .
Forato ve ark., kaju gamı (CG) ve karboksimetilselüloz (CMC) bazlı yenilebilir kaplamaların taze ve kesilmiş
kırmızı guavaların raf ömrüne etkisini değerlendirmiştir. Kaplama kontrol numunelerine kıyasla renk değişimi
gecikmiş, kütle kaybı ve yumuşama azalmıştır. MR analizi dokulardaki değişimin tespiti için kullanılmış ve
depolamanın 12. gününde kaplanmamış kesilmiş meyvelerdeki ağırlık kaybı kaplanmışlara (CG ve %2 wt
CMC) göre %38.5 fazla olarak tespit edilmiştir[9].
Mohammadi ve ark. salatalık (Cucumis sativus) çürümesine neden olan Phytophthora drechsleri
inokülasyonuna karşı Cinnamomum zeylanicum (CEO) esansiyel yağı içeren yenilebilir kaplamalarının
etkinliğini araştırmıştır. CEO kitosan nanoparçacıklar (CSN) içerinde enkapsüle edilmiştir. CEO-CSN
kaplaması uygulanan salatalıklar 10 ± 1 °C sıcaklıkta 21 gün raf ömrüne sahip olurken, kontrol grubu 15
günden az sürede kabul edilemez düzeyde kalite kaybı görülmüştür [17].
Pereira ve ark. probiyotik bakteriler içeren fonksiyonel film geliştirilmesini araştırmış, viz. Bifidobacterium
animalis Bb-12® ve Lactobacillus casei-01 içeren peynir altu suyu protein izolatı (WPI) bazlı filmler
geliştirmiştir. Yenilebilir filmlerin probiyotik bakterilerin gıdalarla alınması için iyi bir taşıyıcı olduğu
sonucuna ulaşılmıştır [18].
Marelli ve ark. yaptığı çalışmada ipek proteini fibroinin yenilebilir kaplama olarak kullanımını araştırmış ve
%1’lik fibroin çözeltisine daldırarak kaplanan muzların raf ömründe önemli derecede uzama saptanmıştır [16].
60
Şekil 7: Yenilebilir Kaplamalar Uygulanan Meyve Ve Sebzelerin Depolama Süresince Kalite
Değişimleri [17,16,13,9]
Marquez ve ark., transglutaminaz eklenmiş peynir altı suyu proteini/pektin kompozit filmlerin taze kesilmiş
elma, patates ve havuçların raf ömrüne etkilerini incelemiştir. Film ile kaplanmış havuç ve patateslerdeki
ağırlık kaybını depolamanın 6. gününe kadar engellemiştir. Filmler kesilmiş sebzelerin kabul edilebilirliğini
önemli ölçüde etkilememiş ancak on gün depolama sonrasında kaplanmamış sebzelerde oluşan sertlik ve
çiğnenebilirlik azalmasına engel olmuştur [22].
Perdones ve ark., limon esansiyel yağı içerek kitosan kaplamalarını incelemiştir. Araştırma sonucunda
kaplamanın 20 °C sıcaklığında depolanan çileklerin küflenerek bozulmasını 7 güne kadar engellediği
saptanmıştır [20].
Azarakhsh ve ark. limonotu esansiyel yağı (0.1%, 0.3% ve 0.5%, w/v) eklenmiş aljinat bazlı [sodyum aljinat
%1.29(w/v), gliserol % 1,16 (w/v) , ayçiçeği yağı % 0.025 (w/v)] yenilebilir kaplamanın taze kesilmiş
ananasların raf ömrüne etkisini araştırmıştır. Araştırma sonucunda %0.3 ve 0.5% (w/v) limonotu esansiyel
yağı eklenmiş kaplamaların 10 +/- 1 °C sıcaklıkta 16 gün depolama sonucunda küf ve toplam bakteri sayısını
kontrol grubuna göre önemli düzeyde azalttığı sonucuna varılmıştır. 0.5% (w/v) limonotu esansiyel yağı
eklenen film ile kaplı numunelerde duyusal özelliklerde değişim gözlenmiştir, bu nedenle 0.3% (w/v) limonotu
esasnsiyel yağı içeren kaplamanın taze kesilmiş ananasın raf ömrünü uzatmak için kullanılabileceği sonucuna
varılmıştır [3].
Sharma ve Rao ksantam gamı bazlı yenilebilir kaplamaların tek başına veya sinnamik asit (1 g/L) ile
zenginleştirilmiş olarak taze kesilmiş Asya armutları (Pyrus pyrifolia L cv. 'Nashpati') ve Avrupa armuduna
(Pyrus communis L cv. “Babughosha”) uygulanmasının meyvenin 4 °C de depolanması süresince kalite
kriterlerine olan etkisini araştırmıştır. Ksantan gam bazlı yenilebilir kaplamaya sinnamik asit eklenmesi taze
kesilmiş armutlarda oksidatif kararmayı ve askorbik asit miktarındaki düşüşü önemli derecede azaltmıştır.
Araştırma sonucunda sinnamik asit eklenmiş kaplamanın kesilmiş Nashpati ve Babughosha armutlarının raf
ömürlerini sırasıyla 4 ve 8 güne çıkarmada etkili olabileceği belirtilmiştir [23].
61
Arnon ve ark. günümüzde narenciyelerde sıklıkla kullanılan polietilen pazlı vakslar yerine geçebilecek
biyobozunur kaplama materyallerini araştırmış, metilselüloz (MC), hidroksipropil metilselüloz (HPMC),
karboksimetil selüloz (CMC) ve kitosan (CH) bazlı kaplamaları incelemiştir. İnceleme için en hassas
narenciyelerden olan mandalina kullanılmıştır. Araştırılan kaplama materyallerinden CMC ile kaplanan
mandalinalar en yüksek düzeyde parlaklık elde edilmiş, sertlik korunmuş, kütle kaybı en düşük miktarda
gerçekleşmiştir. Ek olarak katmanlı bir kaplama modeli denenmiş ve iç katman olarak CMC ve dış katman
olarak kitosan ile kaplanan mandalinalar incelenen tüm parametrelerde olumlu yönde artış sağlanmıştır.
Katmanlı yapıdaki polisakkarit bazlı yenilebilir kaplamaların sentetik vakslara alternatif olabileceği
belirtilmiştir [1].
SONUÇ
Yenilebilir film ve kaplamalar tüketicilerin daha uzun raf ömrüne sahip; ama en az düzeyde işlem görmüş,
duyusal özelliği yüksek ve çevreye olumsuz etkileri en aza inmiş meyve ve sebze talebini karşılamak için
kullanılabilecek sentetik ambalajlara alternatif yenilikçi ürünlerdir. Yenilebilir bu ambalajlarla ilgili
araştırmalar devam etmekte olup, gıda endüstrisinde ve özellikle meyve sebzelerde kullanımının
yaygınlaşması beklenmektedir. Yenilebilir film ve kaplamaların görece yüksek maliyetlerinin azaltılması
konusunda yapılacak çalışmalar sonucunda bu ambalajların çok yakın bir gelecekte polimer endüstrisine
hâkim olacağı düşünülmektedir.
KAYNAKLAR
[1] Arnon, H., Granit, R., Porat, R., & Poverenov, E., 2015, "Development of polysaccharides-based edible
coatings for citrus fruits: a layer-by-layer approach", Food chemistry, 166, 465–72.
[2] Ayana, B., & Turhan, K. N., 2010, "Gıda Ambalajlamasında Antimikrobiyel Madde İçeren Yenilebilir
Filmler/ Kaplamalar ve Uygulamaları", GIDA /THE JOURNAL OF FOOD, 35(2).
[3] Azarakhsh, N., Osman, A., Ghazali, H. M., Tan, C. P., & Mohd Adzahan, N., 2014, "Lemongrass essential
oil incorporated into alginate-based edible coating for shelf-life extension and quality retention of fresh-cut
pineapple", Postharvest Biology and Technology, 88, 1–7.
[4] Baldwin, E. A., Hagenmaier, R. D., & Bai, J., 2012, "Edible coatings and films to improve food quality",
CRC Press.
[5] Debeaufort, F., Quezada-Gallo, J.-A., & Voilley, A., 1998, "Edible Films and Coatings: Tomorrow’s
Packagings: A Review", Critical Reviews in Food Science and Nutrition, 38(4), 299–313.
[6] Dhall, R. K., 2012," Advances in Edible Coatings for Fresh Fruits and Vegetables: A Review", Critical
Reviews in Food Science and Nutrition.
[7] Earle, R. D., 1965, "Method of preserving foods by coating same".
[8] FAO., 2014, "Food Loss and Food Waste", 11.09.2016 Tarihinde http://www.fao.org/food-loss-and-food-
waste/en/ adresinden erişildi.
[9] Forato, L. A., de Britto, D., de Rizzo, J. S., Gastaldi, T. A., & Assis, O. B. G., 2015, "Effect of cashew
gum-carboxymethylcellulose edible coatings in extending the shelf-life of fresh and cut guavas", Food
Packaging and Shelf Life, 5, 68–74.
[10] Galus, S., & Kadzińska, J., 2015, "Food applications of emulsion-based edible films and coatings", Trends
in Food Science & Technology, 45(2), 273–283.
[11] Garcia Martinez, M., & Brofman Epelbaum, F. M., 2011, "Food Chain Integrity", Food Chain Integrity.
Elsevier.
[12] Guilbert, S., Gontard, N., & Gorris, L. G. M., 1996, "Prolongation of the Shelf-life of Perishable Food
Products using Biodegradable Films and Coatings", LWT - Food Science and Technology, 29(1), 10–17.
[13] Limchoowong, N., Sricharoen, P., Techawongstien, S., & Chanthai, S., 2016, "An iodine supplementation
of tomato fruits coated with an edible film of the iodide-doped chitosan", Food Chemistry, 200, 223–229.
[14] Lin, D., & Zhao, Y., 2007, "Innovations in the development and application of edible coatings for fresh
and minimally processed fruits and vegetables", Comprehensive Reviews in Food Science and Food Safety, 6,
62
60–75.
[15] Macquarrie, R., Schupp, K., & Taylor, P., 2000, "Edible casing film formulation".
[16] Marelli, B., Brenckle, M. A., Kaplan, D. L., & Omenetto, F. G., 2016, "Silk Fibroin as Edible Coating for
Perishable Food Preservation", Scientific reports, 6, 25263.
[17] Mohammadi, A., Hashemi, M., & Hosseini, S. M., 2015, "Chitosan nanoparticles loaded with
Cinnamomum zeylanicum essential oil enhance the shelf life of cucumber during cold storage", Postharvest
Biology and Technology, 110, 203–213.
[18] Odila Pereira, J., Soares, J., Sousa, S., Madureira, A. R., Gomes, A., & Pintado, M., 2016, "Edible films as
carrier for lactic acid bacteria", LWT - Food Science and Technology, 73, 543–550.
[19] Park, H. J., 2003, "Edible coatings", Food Preservation Techniques, 90–105. 20.
[20] Perdones, Á., Escriche, I., Chiralt, A., & Vargas, M., 2016, "Effect of chitosan–lemon essential oil coatings
on volatile profile of strawberries during storage", Food Chemistry, 197, 979–986.
[21] PlasticsEurope, 2015, "Plastics - the Facts 2014 / 2015".
[22] Rossi Marquez, G., Di Pierro, P., Mariniello, L., Esposito, M., Giosafatto, C. V. L., & Porta, R., 2017,
"Fresh-cut fruit and vegetable coatings by transglutaminase-crosslinked whey protein/pectin edible films", LWT
- Food Science and Technology, 75, 124–130.
[23] Sharma, S., & Rao, T. V. R., 2015, "Xanthan gum based edible coating enriched with cinnamic acid
prevents browning and extends the shelf-life of fresh-cut pears", LWT - Food Science and Technology, 62(1),
791–800.
[24] Shaw, C. P., Secrist, J. L., & Tuomy, J. M., 1978, "Method of extending the storage life in the frozen state
of precooked foods and product produced".
[25] Valenzuela, C., Tapia, C., López, L., Bunger, A., Escalona, V., & Abugoch, L., 2015, "Effect of edible
quinoa protein-chitosan based films on refrigerated strawberry (Fragaria ananassa) quality", Electronic Journal
of Biotechnology, 18(6), 406–411.
[26] Yai, H., 2008, "Review Article Edible films and coatings : characteristics and properties", 15(3), 237–248.
63
TÜRKİYE’DE SÜRDÜRÜLEBİLİR MEYVE ÜRETİMİ ve PAZARLAMASI AÇISINDAN TARIM
POLİTİKALARININ İRDELENMESİ
Özge Can NİYAZ1, Nevin DEMİRBAŞ2
ÖZET
Türkiye’de, iklim ve doğal koşulların uygun olması nedeniyle, meyve üretimi ve pazarlaması oldukça önemli
bir yere sahiptir. Yaş meyve üretim ve ihracat miktarı açısından dünyanın ilk on ülkesi arasında yer alan
Türkiye’de, ihracatın üretime oranı ise oldukça düşüktür. Meyve üretim ve pazarlamasında birçok sorun
olmasına rağmen, sadece meyve üretim ve pazarlamasına özgülenmiş tarım ve ticaret politikaları
bulunmamaktadır. Oysa, meyve üretim ve ticaretinin sürdürülebilirliği için üretim ve pazarlama
politikalarının, bu üretim dalının özelliklerine göre selektif olarak belirlenmesi ve uygulamaya aktarılması
büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de sürdürülebilir meyve üretimi ve pazarlaması
açısından tarım politikalarının irdelenmesidir. Çalışma ikincil verilerden yararlanarak hazırlanmış bir
literatür araştırmasıdır.
Anahtar Sözcükler: Meyve üretimi, meyve pazarlaması, tarım politikası, üretim ve pazarlama
politikaları, Türkiye.
1. GİRİŞ
Global olarak her geçen gün tüketicilerin sağlığa ve sağlıklı gıdaya verdiği önem artmaktadır. Meyveler,
şüphesiz ki sağlıklı ve dengeli beslenmede önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle, giderek artan nüfusun yeterli
ve dengeli beslenmesi açısından meyve üretim ve pazarlaması da önemli hale gelmektedir.
Meyvecilik sektörü, insan beslenmesinde önemli olduğu kadar, ekonomik anlamda da ülkeler adına artı değer
yaratmaktadır. Meyve üretiminde birim alandan elde edilen gelir, diğer bazı ürün gruplarına göre (tarla ürünleri
vb.) daha fazladır [11]. Meyve yetiştiriciliğine dayalı katma değeri yüksek ürünler ülke ekonomisine önemli
katkılar yapmakta ve bu katkılar yetiştiricilik yapılan yöreye yansımaktadır. Meyveler toplandıktan sonra
doğrudan tüketilebilir ürünler olmaları nedeniyle işlenmemiş halleri de gelir kaynağı olmaktadır.
Türkiye, uygun iklim ve toprak özellikleri nedeniyle meyve-sebze üretimi açısından önemli bir potansiyele
sahiptir [5];[17]. Meyve üretim ve pazarlaması, Türkiye’nin tarımsal ekonomisi içinde önemli bir yer
tutmaktadır. Meyve üretimi, yurtiçi meyve talebinin, yine yurtiçi üretimle karşılanmasını sağlamasının yanı
sıra, tarıma dayalı sanayiye de hammadde sağlayan bir üretim dalıdır. Aynı zamanda meyve ve işlenmiş meyve
ürünlerinin ihraç edilmesi ile ülkeye döviz girişi sağlanmaktadır.
Türkiye’de tarım sektörünün Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindeki payı, 2014 yılı itibariyle %8.1’dir.
2014 yılı itibariyle bitkisel üretim değeri, toplam tarımsal üretim değerinin yaklaşık %68.7’sini
oluşturmaktadır. Yine, 2014 yılı itibariyle toplam bitkisel üretim değerinin %30.4’ü meyve üretimine aittir.
2014 yılı itibariyle toplam meyve üretim değeri yaklaşık olarak 30 milyon TL'dir. Türkiye tarım alanında
meyvelik alanların payı %8.4’tür. 2014 yılında 38.5 milyon hektar olan toplam tarım arazisinin, yaklaşık 3.2
milyon hektarı meyve üretimine tahsis edilmiştir. 2014 yılı pazarlanan meyve değeri, çiftçinin eline geçen
fiyatlarla yaklaşık 25 milyon TL olup; toplam tarımsal ürün değerinin %22.3’ünü ve toplam bitkisel üretim
değerinin ise %31.5’ini oluşturmaktadır [35].
1 Özge Can NİYAZ, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Çanakkale, Türkiye, [email protected] 2 Nevin DEMİRBAŞ, Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, İzmir, Türkiye, [email protected]
64
Türkiye, yaş meyve üretim ve ihracat miktarı bakımından, dünyanın önemli üretici [43] ve ihracatçı ülkeleri
arasında [24];[21] ilk onda yer almasına rağmen, en iyi yılda bile ihracatın üretime oranı %10’u
geçememektedir [16].
Türkiye’de doğrudan meyve üretim ve pazarlamasını kapsayan bir destekleme politikası bulunmamaktadır [9].
Yaş meyve üreticileri sadece genel ürün grupları için verilen desteklerden yararlanmaktadır. Örneğin;
Türkiye’de çeşitli tarım ürünlerine yönelik müdahale şekillerine rastlanırken, meyve ile ilgili (fındık hariç)
çiftçiye özel bir destek bulunmamaktadır. Diğer bitkisel ürünlerde olduğu gibi, gübre ve mücadele ilacı desteği,
genel bir yaklaşım olarak, bu üretim dalına da uygulanmaktadır [6]. Tarım politikaları içinde gübre ve
mücadele ilacı desteği dışında meyve sektörünü de ilgilendiren diğer politikalar; küçük ve parçalı yapıyı
düzeltmek için tarımsal yapı politikaları; kapsamı mazot, sertifikalı tohum/fide/fidan, organik tarım ve İyi
Tarım Uygulamaları (İTU) vb. olan destekleme politikaları [12]; meyvelerin üretim, depolama, nakliye gibi
üretim ve pazarlamanın her aşamasında dikkat edilmesi zorunlu olan gıda güvenliği politikalarıdır.
Meyvecilik alanına özgülenmiş selektif politikaların olmayışı önemli bir sorundur. Bu bağlamda, sürdürülebilir
meyve üretim ve pazarlaması için politikalar üretilmesi önemli görülmektedir. Bu politikaların oluşturulması
kadar, uygulanabilirliği ve sürdürülebilirliği de bir o kadar önemlidir.
Türkiye’deki sebze ve meyve işletmeleri, küçük aile işletmeleri şeklinde olduğundan üreticiler ürünleri
pazarlamada etkin bir yapıya sahip değildir. Genel hatlarıyla yaş meyve pazarlamasında, doğrudan doğruya
üreticiden tüketiciye yapılan satışlar dışında ürünler en az iki kanal değiştirmekte ve dağıtım kanalı sayısı
ortalama üç olmak üzere beşe kadar ulaşmaktadır. Üreticiden tüketiciye doğrudan satışlardan sonra en az el
değiştirme kooperatif, sanayi ve ihracat alımlarında görülmektedir. Bu kanalların dışında geleneksel yaş meyve
pazarlama kanalları ‘‘Üretici-Toptancı-Perakendeci-Tüketici’’ şeklinde gerçekleşmektedir [6]. Ürün nasıl
satılırsa satılsın, çiftçi reel olarak yeterli geliri elde edememektedir [30].
Meyveler dayanıksız ürünler olduklarından pazarlama zincirindeki aksaklıklar nedeniyle %25-35’i pazarlama
aşamasında ziyan olmaktadır. İstikrarlı pazarlama politikaları ile bu kaybı %10’lara düşürmek mümkündür
[13]. Meyveciliği de kapsayan, uygulanan ve uygulanması planlanan politikalar kayıpların ekonomiye
kazandırılması açısından önemlidir.
Bu çalışmanın amacı Türkiye’de sürdürülebilir meyve üretimi ve pazarlaması açısından tarım politikalarının
irdelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda çalışmanın yöntemi ikincil verilerden yararlanılarak gerçekleştirilen
bir literatür araştırmasıdır.
2. TÜRKİYE’DE TARIM POLİTİKALARINDA MEYVE ÜRETİM ve PAZARLAMA
POLİTİKALARI
Tarım politikası genel anlamda tarım ekonomisinin makro düzeydeki sorunları ile ilgilidir. Tarım kesimine
yön vermek, tarım ve tarım dışı kesimler arasındaki ilişkileri düzenlemek amacıyla alınan kararlar, önlemler
ve uygulamaların bütünü tarım politikasının konuları kapsamındadır [8].
Türkiye’deki tarım politikası alanlarını; tarımsal yapı politikaları, üretim politikaları, destekleme politikaları,
girdi politikaları, pazar ve pazarlama politikaları, yayım ve eğitim politikaları, tarımda sosyal politikalar,
bölgesel ve kırsal kalkınma politikaları ile tarımsal dış ticaret politikaları olarak sıralamak mümkündür [39].
Türkiye’de yaş meyve ve bu arada da sebze sektörüne yönelik izlenen tarım politikaları kapsamında ana unsur
olarak; üretici örgütlenmesi, tarımsal yayım ve danışmanlık, pazarlama ve fiyat oluşumu, başta örtü altı alan
olmak üzere yatırım ve kredi düzenlemeleri, çiftçi kayıt sistemi, gıda güvenliği ve izlenebilirlik ile dış ticareti
konu alan düzenlemeler yer almaktadır [22].
Tarım sektörünün çoğunluğunu oluşturan küçük işletmelerin bireysel olarak ekonomik güçleri
bulunmamaktadır. Tarımsal desteklemelerden işletmelerin sayısal çoğunluğunu oluşturan küçük işletmelerden
çok büyük işletmeler yararlanmaktadır [27]. Meyve üreten işletmeler de, çoğunlukla küçük işletmeler
olduğundan bu genel problem, meyve sektörü için de geçerlidir.
65
Genel anlamda tarımsal destek miktarlarının yetersizliği, destek miktarları yüksek olan Avrupa Birliği (AB)
ve diğer büyük pazarlarla rekabet edebilme olanağını güçleştirmektedir. Türkiye’de 2007/2009 yılları
arasındaki destekleme bütçeleri sırasıyla; 5.605 Milyon TL, 4.983 Milyon TL ve 5.826 Milyon TL’dir. AB’de
ise daha 2000 yılında verilen destekler ülkeler itibariyle; Fransa (10 milyar dolar), Almanya (6 milyar dolar),
İtalya, İspanya (5 milyar dolar) ve Yunanistan’da (3 milyar dolar) çok daha yüksektir [40]. Avrupa Konseyi,
27 Eylül 2007 tarihinde 1182/2007 sayılı meyve ve sebze sektörüne özel kurallar getiren Konsey Tüzüğünü
kabul ederek, meyve ve sebze rejiminde reforma gitmiştir. Reform, meyve ve sebze sektörünü Ortak Tarım
Politikası içerisinde yer alan reforma uğramış diğer sektörlerle uyumlu hale getirmeyi amaçlamıştır. Reform,
meyve ve sebzelerin işlenmesine yönelik verilen desteklemeleri kaldırmakta, meyve ve sebze sektörünü Tek
Ödeme Programı kapsamına dahil etmektedir. Böylece meyve ve sebze üreticileri için çapraz uyum kuralları
geçerli kılınmaktadır. AB, üretici örgütlerinin çekiciliğini artırmak ve pazarlama zincirindeki rollerini
güçlendirmek için özel önlemler alarak verilen desteklemeleri artırmaktadır [9]; [15].
Türkiye’de tarım politikaları geliştirilirken dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan biri, liberalleşme
eğilimine girmiş olan dünya ticaretinde özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve AB gibi dünya tarım
ticaretinde önemli paya sahip ülkelerin uyguladıkları politikaları yakından takip etmek olmalıdır. Bu ülkelerin
uyguladıkları özellikle ihracat sübvansiyonları ve giriş fiyatı uygulamalarının iç piyasada istikrarsızlık yarattığı
açıktır. İhracat sübvansiyonları dünya fiyatları artış gösterdiğinde azalmaktadır. Diğer yandan giriş fiyatı
uygulanan ürünlerde, Türkiye’nin AB’ye dönemsel olarak ihracatı olanaksız hale gelmektedir [27]. Türkiye’de
bu şekildeki genel politikalar belirlenirken meyve üretim ve pazarlamasını kapsayacak kısımlar göz önünde
bulundurulmamaktadır.
Sertifikalı tohum ve fidan kullanımı, üretimde kaliteyi arttıran en önemli etkenlerdendir. Kalite ve standartlara
uygun ürün elde edilmesini sağlamaktadır. Üretimde sertifikalı materyallerin kullanılmaması zarara yol
açmaktadır. Meyve üretiminde sertifikalı fidan kullanımını teşvik etmek amacı ile sertifikalı fidan kullanım
desteği mevcuttur [34].
Meyvelerde, ürün doğru zamanda ve doğru şekilde hasat edilemediği gibi, yeterli ve nitelikli depolama da söz
konusu olamamaktadır. Taze tüketime yönelik olarak iç piyasaya sunulan ürünler ambalajsız ve soğuk zincirsiz
taşınmakta, bu sırada ürün kayıpları yaşanmaktadır [28].
Belirlenen yaş meyve sebze türlerinde (33 tane), zirai ilaçların reçetesiz satışının yasaklanması, aşırı ilaç
kullanımını önlediğinden hem ekonomik anlamda hem de insan sağlığı açısından önemli bir uygulama olarak
görülmektedir. Bu ürün yetiştiricilerinin ayrıca kayıt defteri tutma zorunluluğu da bulunmaktadır [12]. Zirai
ilaçlar yalnızca reçete yazma yetkisi olan sorumlu kişiler tarafından verilebilmektedir [33]. 2006 yılında
uygulanmaya başlayan tarım danışmanlığı ile tarımsal işletme sahiplerinin bilgi, teknik ve yöntemler
konusundaki ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli düzeyde karşılanması amaçlanmıştır [32]. Fakat 2006 yılında
tarımsal destekler kapsamına alınan Tarımsal Yayım ve Danışmanlık desteği 2016 yılında son kez ödenerek
kaldırılmıştır. Bu nedenle tarımsal danışmanlığa olan ilgi ve talebin ortadan kalkacağı düşünülmektedir.
Bir diğer konu, gıda güvenliği ile ilgili politikaların da yaş meyve sektöründe tam olarak uygulanamamasıdır.
Üretim sırasında ve sonrasında bilinçsizce kullanılan tarımsal ilaçların bıraktığı kalıntı problemleri nedeniyle
yaş meyveler gümrüklerden geri dönmektedir [41]. Yoğun tarım ilacı kullanımı insan sağlığı, ülke ekonomisi
ve çevre açısından büyük bir sorundur.
Türkiye’deki meyve ve sebze işletmelerinin ürünlerini pazarlamada etkin bir yapıya sahip olmadığı
görülmektedir. Aynı zamanda fiyat oluşumunda da herhangi bir etkileri olmadığı belirtilmektedir [6]. Üretimin
küçük bir kısmı ihracata konu olmaktadır. Bu nedenle de küçük çiftçilerin bir araya gelip güçlenebileceği
örgütler (birlikler, kooperatifler vs.) altında toplanmasını sağlayacak, uygulanabilir politikalara ihtiyaç
duyulmaktadır [28]. Türkiye’de 37 tane yaş meyve sebze kooperatifi bulunmaktadır [26]. Bunun yanı sıra
Türkiye genelinde 4 tane de Yaş Meyve Sebze İhracatçı Birliği bulunmaktadır [41]. Mevcut kooperatif ve
birliklere rağmen yaşanan sorunlara bakıldığında kooperatif ve birliklerin üretim ve pazarlamada yeterince
etkin rol alamadığı görülmektedir.
66
Meyve ihracatında kalite ve sürekliliğin sağlanması çözüm bekleyen en önemli sorundur [38]. Ayrıca tanıtım,
ürün ve marka geliştirilmesine öncelik verilmesi, pazarlama zincirinin ürünün gerektirdiği şekilde planlanması,
alıcı piyasada kalıcılığın hedeflenmesi ve alıcı ülkenin dış ticaret kurallarının sıkı bir şekilde takip edilmesi
gerekmektedir. Dış pazarların talepleri doğrultusunda, istenen çeşitte ve yeterli miktarda üretim
yapılmamaktadır. İhraç edilebilecek kalitede üretimde bulunmak yerine üretim fazlasının ihraç edilmesine
çalışılmaktadır [28].
Planlı dönem boyunca, yaş meyve üretim ve pazarlama politikalarına ilişkin olarak diğer ürün gruplarından
ayrı politikaların izlenmediği görülmektedir. Planlı dönem boyunca meyve üretim ve pazarlaması alanında
sürekli değinilen ve değişmeyen bazı önemli konular mevcuttur. Bunlardan biri, fiyat politikaları kapsamında
üreticilerin, tüccar ve komisyonculara borçlanmaları ve yeterli depolama imkanının olmaması nedeniyle ürünü
hasat döneminde satma eğiliminde oldukları ve bunun da fiyat dalgalanmalarını şiddetlendirdiği konusudur
[6].
Türk tarım politikaları genelde tarımsal üretimin bütününe hitap eden, ürün grupları bazında özele
indirgenmemiş bir yapıya sahiptir. Bitkisel üretim bazında belirlenmiş politikaların bir kısmı meyve üreticisini
de kapsamaktadır. Sözü edilen tüm politikalar bitkisel bir ürün olması itibariyle meyve sektöründe de etkili
olmaktadır. Bununla birlikte, sektörün özelliklerini göz ardı etmeyen daha spesifik politikalara ihtiyaç
duyulmaktadır.
3. SÜRDÜRÜLEBİLİR MEYVE ÜRETİMİ AÇISINDAN POLİTİKALARIN İRDELENMESİ
Bilindiği üzere üretim için ihtiyaç duyulan kaynaklar, kıt kaynaklardır. Kıt kaynakların en verimli şekilde
değerlendirilmesi ve bu kaynakların devamlılığının sağlanabilmesi için uygulanan üretim politikalarının
kaynakları koruyucu özellikte olması gerekmektedir. Aksi takdirde bu kaynakların yenilenebilmesinin çok zor,
hatta imkansız olduğu bilinmektedir. Bu kapsamda bitkisel üretimin tamamı için geçerli olan üretimin
sürdürülebilirlik esasları, bitkisel üretimin bir alt kolu olan meyve üretimini de kapsamaktadır.
Son yıllarda dünyada yaşanan iklimsel ve çevreyle ilgili değişimlerin etkileri ve nedenleri birçok kavramla
birlikte sürdürülebilirlik kavramının da görünürlüğünü arttırmıştır. Sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi konusu
farklı bilim dalları kapsamında birçok boyutuyla ele alınmaktadır. Uygulama açısından işletme faaliyetleri
içinde, özellikle üretim süreçlerinin yönetilmesinde mevcut teori ve yaklaşımların bir çatı altında toplanıp
irdelenmesi gereği ortaya çıkmıştır [38].
Tarımsal üretimin sürdürülebilir olması için dikkat edilmesi gereken en önemli iki nokta; kaynakların
korunması ve üretimin devamı için maliyetlerin minimum, gelirin ise maksimum seviyede olabilmesidir.
Meyve üretimi yapan işletmelerin genel karakteri küçük ve parçalı bir yapıya sahip olmalarıdır [7]. Türkiye’de
tarımsal yapıyı etkinleştirmek amaçlı tarımsal yapı politikaları mevcuttur. Üretiminin ekonomik boyutta
sürdürülebilirliği açısından, bu yapıyı düzeltmek amaçlı tüm tarımsal ürün grupları için benimsenen tarımsal
yapı politikalarının uygulanabilirliği arttırılmalı ve bu uygulamalar düzenli olarak denetlenmedir. Ancak, hızlı
nüfus artışı ve sanayileşme süreci doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı üzerinde önemli bir baskı unsuru
olmaya devam etmektedir. Çevrenin korunması ve üretim sürecinin olumsuz etkilenmemesi açısından doğal
kaynakların sürdürülebilir kullanımı konusundaki kurum ve kuruluşlar arasında görev ve yetki dağılımındaki
belirsizlikler yeterince giderilememiştir [29].
Yüksek verimli tarım alanlarının tarımsal üretim amacıyla kullanılması, tarım topraklarından, tahlillerle
belirlenecek kabiliyetleri doğrultusunda ve doğru tarım teknikleri ile faydalanılması; ayrıca, arazi kullanım
planlaması ve yaygın erozyonun önlenmesi suretiyle toprak kaynaklarının etkin kullanımı esas alınmalıdır [29].
Meyve üretim alanları seçilirken bu politika benimsenmeli ve uygulanmalıdır.
Tarımsal üretimin rekabet gücüne doğrudan katkıda bulunacak şekilde; yüksek üretim değeri bulunan tarım
ürünleri olan (meyve tür ve çeşitlerinin) üretiminin artırılması amacıyla, maliyet etkin bir biçimde sulama
yatırımları ve tarım işletmelerinde gözlenen arazi parçalılığı sorununun hafifletilmesine yönelik olarak
67
toplulaştırma yatırımları yaygınlaştırılmalıdır [29]. Meyvecilik kayıp oranı yüksek bir üretim olup kayıp
oranındaki artışın doğrudan maliyeti artırdığı bilinmektedir.
Gıda sanayinin özellikle ihracatta itici gücünü oluşturan meyve ve sebze işleme sanayinde teşviklerin kalite,
verimlilik, çeşit ve maliyet açısından sanayinin gerek iç pazardaki büyümesine gerekse dış ticaretteki gücünü
artırmasına olanak verecek bir şekilde yeniden yapılandırılması önem taşımaktadır [31].
Bilinçsizce yapılan ilaçlama ve gübreleme çevrenin kirlenmesine neden olmaktadır. Son yıllarda uygulanmaya
başlanan Entegre Mücadele programlarının yaygınlaştırılmasında zorluklarla karşılaşılmaktadır [28]. Bu konu
üzerinde politikalar geliştirilmeli ve uygulanabilirliği sağlanmalıdır. Meyve üretimi sırasında aşırı ilaç
kullanımı hem insan sağlığı, hem de çevre açısından zararlıdır. Ayrıca gereğinden fazla miktarda kullanılan
kimyasal ürünler maliyeti arttırmaktadır. Sebze-meyvedeki gerek tavsiye dışı uygulamalar ve gerek yüksek
ilaç kalıntısı nedeniyle yer yer ihracatta iadelerle karşı karşıya kalan Türkiye, tarım ilaçlarının kullanımını
gelişmiş ülke standartlarına henüz taşıyamamış durumdadır [30]. Tarımsal ilaç kullanımını düzenleyici daha
etkin politikalar üretilmeli ve bu politikaların uygulanması denetlenmelidir [40]. Meyve üreticileri kullanmaları
gereken ilaç tip ve miktarlarını reçete yazma yetkisi olan ziraat mühendislerine danışmalı ve tavsiyelere uygun
ilaç kullanmalıdır.
Gıda güvencesinin ve güvenliğinin sağlanması ile doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı gözetilerek,
örgütlü ve rekabet gücü yüksek bir tarımsal yapı oluşturulmalıdır. Üretimin talebe uygun olarak
yönlendirilmesini sağlayacak politika araçları uygulanırken, Türkiye’nin AB’ye üyeliği sonrasında Birlik
içinde rekabet edebilmesi için tarımsal yapıda gerekli dönüşüme öncelik verilmelidir [29]. Bu çerçevede,
meyve sektöründe, doğal ortamların korunması ve kontrolü, kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılarak
üretimin artırılması, kurumsal yapının etkin şekilde yeniden oluşturulması, uluslararası anlaşmaların
tamamlanması, pazarlamada soğuk ve donmuş zincirin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. İstihdam oranını
arttırmak için sektör iyi değerlendirilmeli ve ihracat özendirilmelidir [27].
Türkiye’de üretimin sürdürülebilirliği için alınacak teknik önlemlerin başında; tohumluk kalitesinin artırılması,
sertifikalı tohum ve fidan kullanımının ve üretimi arttırıcı diğer yöntemlerin kullanımının teşvik edilmesi
gelmelidir [28]. Meyve üretiminde sertifikalı fidan kullanımının yaygınlaştırılması büyük öneme sahiptir.
Sertifikalı fidan kullanımının yaygınlaşması açısından mevcut desteklemeler önemli bir politika aracı olarak
görülmektedir.
Rekabet üstünlüğümüzün olduğu kiraz dahil birçok meyvede ise verimlilik ve etkinlik sağlanamadığından,
gelecekte rekabet gücümüzün azalması söz konusu olabilecektir [31]. Verimliliğin ve üretici gelirlerinin
istikrarlı bir şekilde artırılması amacıyla, çiftlikten sofraya gıda güvenliğinin sağlanması yönünde tarımsal
üretim ve pazarlama aşamalarında başta ilaç ve gübre ile nitelikli tohumluk kullanımı, sulama, bitki ve hayvan
sağlığı ile gıda hijyeni olmak üzere çeşitli konularda eğitim ve yayım hizmetleri artırılmalıdır. Söz konusu
hizmetlerin genç ve kadın çiftçileri de kapsayacak şekilde ve yapıları güçlendirilmiş üretici örgütleri tarafından
yürütülmesine ağırlık verilmelidir [29]. Bu eğitim ve yayım hizmetlerinden meyve üreten kesimin
yararlandırılması şarttır.
4. SÜRDÜRÜLEBİLİR MEYVE PAZARLAMASI AÇISINDAN POLİTİKALARIN
İRDELENMESİ
Pazarlama süreci ürünün üretimine karar verilmesiyle başlayan ve ürün son tüketiciye ulaştırıldıktan sonra dahi
devam eden bir süreçtir. Bu kapsamda pazarlama süreci üretim dönemini, hatta üretim öncesi dönemi dahi
kapsamaktadır. Dolayısıyla üretim sırasında uygulanan istikrarsız politikalar, pazarlama sürecini de doğrudan
etkilemektedir.
Yaş meyve ve sebze piyasası; üreticileri, üretici organizasyonlarını, nakliyecileri, aracıları, komisyoncuları,
tüccarları, ihracatçı ve ithalatçıları, belediyeleri, perakendecileri, kamu örgütlerini ve tüketicileri yakından
ilgilendirmektedir [23]. Taze meyve ve sebze piyasasında ürünler üreticiden perakendeciye genellikle aracılar
vasıtasıyla iletilmektedir. Bu aracıların, özellikle de kayıt dışı olanların varlığı, gıda fiyatlarında yukarı yönlü
baskı oluşturan piyasa noksanlıklarına neden olmaktadır [4].
68
Türkiye’de yaş meyve ve sebze pazarlamasında çeşitli kanallar mevcuttur. Meyve ve sebze üreticilerinin bir
kısmı ürünlerini yol üstü pazarlarında veya tarlada (üretim yerinde) satarak tüketiciye ulaştırmaktadırlar. Bir
kısım üreticiler, üretim yerinin pazara uzak olması veya nakliye masrafının ağır olması sebebiyle, üretim
yerinde komisyonculara satmak yolu ile de ürünlerini pazarlayabilmektedir. Komisyoncu ise çiftçilerden satın
aldığı ürünleri perakendeci ve toptancı dağıtım kanallarına pazarlamakta ve buradan pazar, süper market,
manav ve bakkallara aktarılarak tüketiciye ulaştırılmaktadır. Üreticiler, tarım kooperatifleri ve ihracatçı
firmalara da doğrudan ürünlerini pazarlayabilmektedir. Diğer bir pazarlama kanalı ise meyve ve sebzelerin
tarım kooperatifleri yoluyla perakendecilere ve oradan da tüketicilere ulaşmasıdır. Yaş sebze ve meyve
pazarlama kanallarının nispeten en uzun olanı ise “üretici –toplayıcı - komisyoncu (üretim yerinde) – toptancı
-komisyoncu (tüketim yerinde) – perakendeci – tüketici” şeklindedir [20]. Ancak çoğunlukla yaş meyve ve
sebze pazarlaması Toptancı Hal’lerinde yapılmaktadır [14]. Pazarlama ile ilgili sorunların önemli bir bölümü,
yaş meyve ve sebzenin pazarlandığı toptancı hal sistemi ile yakından ilgilidir [18].
Toptancı halleri ile ilgili 552 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yetersiz kalması nedeni ile yeni Hal
Yasası 26.03.2010 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanmış ve 01.01.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5957
sayılı kanunun temel amaçları gıda güvenliğinin sağlanması; tüketicinin kaliteli, güvenilir ve uygun fiyatlı mal
temin edebilmesi; rekabetçi yapının sağlanması; kayıt dışılığın önlenmesi; maliyetlerin düşürülmesi; toptancı
halleri ve pazarların çağdaş bir sisteme dönüştürülmesi olarak belirlenmiştir. Kanun kapsamında rüsum
oranları yeniden düzenlenmiştir. Rüsum maliyetleri azaltılarak tüketiciye daha ucuz mal temin edilmesi, meyve
sebze fiyatlarından kaynaklanan enflasyonun düşürülmesi ve kayıt dışılığın azaltılması amaçlanmıştır.
Kanunda ürün künyesi, hal kayıt sistemi gibi yeniliklere yer verilmiştir. Yine yasa kapsamına göre hallerin
soğuk hava depolama veya ambalajlama tesisi ve laboratuvar altyapılarının tamamlanması gerektiği
bildirilmiştir [25]. Yeni hal yasası içerdiği pek çok yeniliğe rağmen uygulamada bazı sorunları da beraberinde
getirmiştir. Buna göre sektör temsilcileri yasada altyapı çalışmalarının tamamlanması için tanınan süreye
rağmen hazırlıkların tamamlanamayacağını belirtmişlerdir. Getirilen diğer eleştirilerden biri ise küçük
üreticilerin sistem dışına itileceği yönündedir. Bildirim uygulaması nedeni ile malları hale getirmek yerine
bildirim ile yetinilmesinin kayıt dışılığı artacağı ve denetim sorununa neden olacağı belirtilmektedir. Yine
meyve sebze dışında diğer gıda ürünlerinin de halleri girmesi nedeni ile hallerde ihtisaslaşma düzeyinin
düşeceği, laboratuvarların kullanım güçlüğünün artacağı ve bu durumun gıda güvenliği açısından tehdide yol
açacağı belirtilmektedir [37]. Hal Kanunu çıkarıldıktan sonra bazı maddeler kaldırılarak ve bazıları da
değiştirilmek sureti ile revizyona uğratılmıştır. Çözüm bekleyen sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik
ikinci revizyon taslağı da meclise sunulmuştur.
AB ülkelerinde yaş sebze ve meyvelerin toptancı hallerine girme zorunluluğu bulunmamaktadır. Yaş sebze ve
meyve, genel olarak üç kanaldan perakendeciye ulaştırılmaktadır; (1) toptancı halleri, (2) büyük dağıtıcı
marketler, (3) üretici birlikleri. Bunlardan büyük dağıtıcı marketler, toptan ve perakende dağıtım
yapabilmektedirler [3].
Türkiye’de yaş sebze meyve sektörü için etkin bir pazarlama sistemi ve organizasyonun kurulamamış olması,
mevcut sistemin ise aracılar tarafından kontrol ediliyor olması, hem ürün kayıplarına neden olmakta hem de
üretici-tüketici niteliğindeki geniş toplum kesimlerinin çıkarlarını son derece olumsuz etkilemektedir. Hasat
döneminde çok miktarda ürünün pazara çıkması, depolama olanaklarının yetersizliği, üreticinin içinde
bulunduğu finansman olanaklarının yetersizliği, hasat döneminde fiyatların düşmesine ve üreticilerin önemli
miktarlarda gelir kaybına uğramasına neden olmaktadır [36]. Pazarlama sorunları iki kısım altında toplanabilir;
bunlar, pazarlama amacıyla yapılan sınıflama, ambalajlama, depolama gibi fiziksel işlemlerden kaynaklanan
sorunlar ve pazarlama zincirinde yer alan aktörlerin fiyat oluşumundaki etkileri sonucu üretici gelirinin
etkilenmesidir [19].
Türkiye’de, özellikle son 10-15 yıllık dönemde, meyve ve sebze ticaretinde önemli gelişmeler olmuş, en son
gelişmeleri uygulayarak modern anlamda üretim ve pazarlama yapan, büyük ve güçlü, yeni şirketler doğmuş
ve hızla gelişme göstermiştir. Bunlar içinde ihracata yönelenler ithalatçı ülkelerin gıda güvenirliğini sağlamak
amacıyla koyduğu yoğun kuralları uygulamak ve uluslararası rekabet ile boğuşmak durumunda olmuşlardır
[2].
69
Yaş meyve üretiminde dünyada ilk onun içinde olan Türkiye’nin yaş meyve ihracatının üretime oranı %10
civarında kalmaktadır [16]. Bunun en önemli nedenleri; ürünlerin gıda sanayinde hammadde olarak
kullanılması ve yurtiçinde tüketilmesi ile ihracata konu olan yaş meyve ve sebzelerin uluslararası piyasalarda
talep edilen miktar ve kaliteye uygun çeşitlilikte olmamasıdır. Üretim esnasında yapılan yanlış uygulamalar,
ürünün kalite ve standardizasyonunu doğrudan etkilediğinden satış esnasında sorunlara yol açmaktadır. Meyve
üretiminde sertifikalı fidan kullanımı, tarımsal ilaç miktarının doğru uygulanması, pazarın talebine uygun çeşit
seçimi, ürünlerin kaliteli üretilmesi gibi etkenler ürün pazarlanmasını doğrudan etkilemektedir. Dünyada
üretici ülkeler sınıfında yer alabilmek için üretim miktarı, sanayi kalitesi, altyapı ve kullanılan girdiler, finans
ve pazar şartlarını kapsayan rekabet kriterleri doğrultusunda yaş meyve ve sebze sektörünün yapılandırılması
gerekmektedir [3].
Sürdürülebilir meyve pazarlama politikalarının ana amacı maliyetleri düşürmek ve çiftçi gelirlerini arttırmak
olmalıdır. Seçilecek politika araçları bu amaca ulaşmayı destekler nitelikte olmalı ve istikrarlı bir şekilde
uygulanmalıdır.
Türkiye’de bazı ürünler için (pamuk vb.) üretici organizasyonlarının hazır olmasına rağmen, meyve sebzede
örgütlenme konusunda büyük bir boşluğun söz konusu olduğu belirtilmektedir [42]. Çiftçilerin büyük
çoğunluğunun küçük ve parçalı arazilere sahip oluşu, tek başlarına pazarlama faaliyetlerinin altından
kalkabilmelerini de engellemektedir [2]. Bu nedenle bir araya gelerek güçlenmeleri gerekmektedir. Bunun için
tarımsal örgütlere üye olmalıdırlar. AB uyum yasaları ve müktesebat çerçevesinde 2007 yılında meyve sebze
üretici birlikleri kurulmuştur. Türkiye’de yaş meyve sebze kooperatifleri de bulunmaktadır. Yaş meyve üretim
ve pazarlaması sırasında karşılaşılan sorunlara bakıldığında, üretici örgütlerinin yeterince etkin olmadığı
sonucuna varmak mümkün olmaktadır. Üretici örgütlenmesine ilişkin mevzuat yeniden ele alınarak,
üreticilerin değişik amaçlara uygun şekillerde; verimliliği ve pazarlamada rekabet gücünü artırıcı yönde
örgütlenmeleri desteklenmelidir [29]. Üreticilerin tek bir çatı altında toplanmasında kooperatiflerin rolü
oldukça büyüktür. Kooperatiflerin, üretim ve pazarlama faaliyetlerinde etkin bir yapıya sahip olmasını
sağlayacak politikalar belirlenmelidir. AB’de üretici örgütleri yoluyla desteklerin kullandırılması söz konusu
olup, Türkiye’de bunların geliştirilmesinin gerekliliği bilinmektedir. Bu açıdan, kooperatiflerin yanı sıra,
üretici birliklerinin de yasada verilen hizmetleri yerine getirebilmesi için fonksiyonlarının iyi bilinmesi
gerekmektedir [1].
Tarım ürünleri ihracatında rekabet gücünün artırılması amacıyla, ihracat destekleri dış ticarete konu ve markalı
ürünlere yönlendirilmelidir [29]. Bu nedenle meyve üreticilerinin tek bir çatı altında toplanarak marka
edinebilme çabası önemlidir.
Küreselleşen dünyada büyüyen meyve pazarı; üretim, ambalaj, soğuk depolama, frigo zincir lojistiği ışığında
artış göstermektedir [10]. Yaş meyvelerin dayanıksız yapısı ve çabuk bozulabilme özelliği nedeniyle depolama
ve nakliye faaliyetleri büyük önem taşımaktadır. Soğuk hava depolarındaki yetersizlikler büyük kayıplara
neden olmaktadır. Depolama, nakliye, ambalajlama faaliyetleri konularında işlevsel politikalar üretilmeli ve
daha önemlisi uygulanmalıdır.
Yaş meyve pazarlamasında sürdürülebilirliğin sağlanmasında en önemli etkenlerden biri de pazarlama
kanallarının kısalmasıdır. Bu şekilde üretici daha çok kazanırken, tüketici de daha az ödeyeceğinden daha çok
tüketebilecektir.
Meyve-sebze ürünleri dışında rekabette zorlanan, ancak dünya fiyatlarındaki artışlarla görece bir avantaj elde
etmeye başladığı düşünülen tarım ve gıda sektörlerinin geleceği açısından önemli yatırım kararları ve politika
değişiklikleri gerekmektedir [31].
5. SONUÇ ve ÖNERİLER
Türkiye, sahip olduğu coğrafi özellikler açısından meyve üretimi için oldukça uygun şartlara sahiptir. Meyve
üretimi, yurt içi meyve talebinin yine yurt içi üretimle karşılanmasının yanı sıra, tarıma dayalı sanayiye de
hammadde sağlayan bir üretim dalıdır. Aynı zamanda meyvelerin ihraç edilmesi ile ülkeye döviz girişi
sağlanmaktadır.
70
Türkiye’nin tarımsal ekonomisinde önemli bir yere sahip olan bu üretim dalının karşı karşıya kaldığı
problemlerin çözümü önemlidir. Meyve üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların en önemli nedeni meyve
sektörünü de kapsayan tarımsal üretim ve pazarlama politikalarının gerektiği gibi uygulanamıyor olmasıdır.
Meyve üretim ve pazarlamasına ilişkin spesifik tarım politikalarının olmayışı önemli bir sorundur.
Mevcut tarımsal politikalar, dolayısıyla bitkisel üretim politikaları tarımsal üretimin amaçlarına göre
belirlenmeli ve politikaların uygulamaları denetlenmelidir. Türkiye’deki tarımsal üretimin özellikleri göz
önünde bulundurulmadan belirlenen politikaların uygulanabilirliği tartışılır düzeydedir. Hükümetler değişince,
tarım politikaları da değişmektedir. Tarımsal üretimin yapısı gereği belirlenen politikaların istikrarlı ve
rasyonel olması gerekmektedir.
Tarımsal üretimin genel problemi olan arazilerin küçük ve parçalı yapıda olması, meyve yetiştiriciliği yapılan
işletmelerinde en önemli sorunlardan biridir. Meyve üretiminde girdi maliyetlerinin düşmesi ve verimliliğin
artması için arazi bölünmelerinin önüne geçilmelidir. Mevcut parçalı arazilerde ise toplulaştırma yoluna
gidilmelidir.
Üretim sırasında gereğinden fazla kullanılan ilaç ve gübre maliyetin artmasına neden olmaktadır. Ayrıca çevre
tahribatı yaratmakta ve insan sağlığını riske atmaktadır. Gıda güvenliği ile ilgili politikalar daha katı hale
getirilmeli ve uygulamalar düzenli olarak denetlenmelidir. Üretimin sürdürülebilirliği açısından doğal
kaynakların korunması çok önemlidir. Üreticiler ilaç kullanımı konusunda bilinçlendirilmeli ve yetkili kişilere
danışmaları sağlanmalıdır.
Üretim girdilerinin fiyatlarının yüksek olması tarımsal üretimi ve üreticiyi olumsuz etkilemektedir. Mazot,
gübre, ilaç gibi önemli girdilerin fiyatlarının yükselmesinin önüne geçecek önlemler alınmalı ya da girdi
destekleme miktarları arttırılmalıdır.
Verimli tarım arazilerinin yerleşim alanı veya sanayi alanı olarak açılması engellenmelidir. Bu konuda ‘‘Tarım
Arazilerinin Korunması, Kullanılması ve Arazi Toplulaştırmasına’’ ilişkin tüzük bulunmakla beraber, tüzüğün
uygulamalarının ilgili kuruluşlarca düzenli olarak denetlenmesi de önemli görülmektedir.
Üreticilerin tek bir çatı altında birleşmesi meyve üretim ve pazarlaması için oldukça önemlidir. Kooperatiflerin
üretim ve pazarlama faaliyetlerinde etkin olmayan yapısı nedeniyle, üreticiler birleşme yönüne
gidememektedir. Bu nedenle tekel haline gelmiş büyük firmalar ile rekabetten oldukça uzak kalmaktadırlar.
Soğuk zincirin oluşturulması, meyvecilik için hayati öneme sahiptir. Ürünlerini depolama imkanı bulamayan
üreticiler, ürettikleri ürünün tamamını ürün fiyatının en düşük olduğu hasat döneminde elden çıkarmak zorunda
kalmaktadırlar. Dolayısı ile çiftçilerin geliri azalmakta ve bir sonraki üretim periyodunun masraflarını
karşılamakta güçlük çekmektedirler. Ambalajlama ve paketleme konularında da yeterli imkan
bulamamaktadırlar.
Meyve pazarlamasında pazarlama kanalının uzunluğu üreticinin eline geçen fiyatı azaltırken, tüketicinin
ödediği fiyatı arttırmaktadır. Pazarlama faaliyetlerinde aracıların aktif rol oynuyor olması meyve üreticileri
açısından çözüm bekleyen önemli bir sorundur. Kooperatiflerin etkin çalışarak, depolama, paketleme ve tüm
pazarlama faaliyetlerinde söz sahibi olması gerekmektedir.
Meyve üretiminin yüksek olmasına karşın, düşük olan ihracat oranının başlıca sebepleri arasında kalite,
standardizasyon sorunları ve ilaç kalıntısı sorunu gelmektedir. Üretim aşamasındaki yanlış uygulamalar
sonucu, meyvelerin dış pazarlarda yer alması engellenmektedir. Yeni pazarlara açılabilmek ve ülkeye döviz
girişi sağlayabilmek için ihracata uygun üretim yapılmalıdır.
KAYNAKLAR
[1] Albayrak, M., 2008, “Bahçe Ürünlerini Pazarlama Sürecine Üretici Birliklerinin Olası Etkilerinin
Değerlendirilmesi”, Bahçe Ürünlerinde IV. Muhafaza ve Pazarlama Sempozyumu, Antalya.
[2] Albayrak, M., 2009, “Yaş Meyve ve Sebze Pazarlama Merkezleri: Toptancı Haller-Pazarlar Dünya, Avrupa
71
Birliği ve Türkiye’den Örneklerle Yapısı ve İşleyişi”, TKB TEAE Yayın No:177, s:70, Ankara.
[3] Ankara Ticaret Borsası (ATB), 2011, “Sebze ve Meyve Halleri”, Rapor, Ankara.
[4] Aysoy, C., Kırlı, D. H., Tümen, S., 2015, “Taze Meyve-Sebze Tedarik Zincirindeki Engelleri Azaltıcı
Tedbirlerin Fiyatlar Üzerindeki Etkisi”, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Ekonomi Notları, Ankara.
[5] Demirbaş, N., 1994, “Türkiye’de ve Özellikle Ege Bölgesinde Meyve-Sebze İşleme Sanayiinin Mevcut
Üretim ve Pazarlama Yapısının Analizi ve Sektörün Geliştirilmesi Olanakları Üzerine Bir Çalışma”, Ege
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İzmir.
[6] Demirbaş, N., 2001, “Türkiye’de Toptancı Halleri ile İlgili Yasal Düzenlemelerin Meyve-Sebze Üretim ve
Pazarlama Politikalarının Başarısı Üzerine Etkileri: İzmir İli Örneği”, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, İzmir.
[7] Emeksiz, F., Albayrak, M., Güneş, E., Özçelik, A., Özer, O. O., Taşdan, K., 2005, “Türkiye’de Tarımsal
Ürünlerin Pazarlama Kanalları ve Araçlarının Değerlendirilmesi”, Tarım Haftası’2005 Kongre VI. Teknik
Kongre, s.1155-1171, Ankara.
[8] Eraktan, G., 2001, “Tarım Politikası Temelleri ve Türkiye’de Tarımsal Destekleme Politikaları”, Uzel
Yayınları, sf.3.,Ankara.
[9] Erkal, A., 2003, “Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası Kapsamında Taze Meyve ve Sebze Ortak Piyasa
Düzeni”, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB), AT Uzmanlık Tezi, Ankara.
[10] Esmen, E., 2008, “Tropik Meyvelerin Türkiye Pazarı Açısından Genel Bir Tanımı ve Analizi”, Bahçe
Ürünlerinde IV. Muhafaza ve Pazarlama Sempozyumu, Antalya.
[11] Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB), 2005, “Tarımsal Araştırma Master Plan Revizyonu”,
Tarımsal Araştırma Genel Müdürlüğü, Ankara.
[12] Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB), 2016, , www.tarim.gov.tr, (Erişim tarihi:6 Eylül 2016).
[13] Hekimoğlu, B., Altındeğer, M., 2011, “Türkiye, Batı Karadeniz ve Samsun Bölgemizde Şeftali Üretimi ve
Pazarlaması’’, Samsun Valiliği Tarım İl Müdürlüğü Strateji Geliştirme Birimi Raporu, Samsun.
[14] Kanadalı, E., Dağdemir, V., 2013, “Yaş Meyve Sebze Pazarlamasında Aracılar Bakımından En Uygun
Kanalın Belirlenmesi: Mersin İli Örneği”, Anadolu Tarım Bilimleri Dergisi, 28(2):77-81.
[15] Köse, T., 2007, “Meyve ve Sebze Ortak Piyasa Düzeni 2007 Reformu”, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı (GTHB), AB Uzmanlık Tezi, Ankara.
[16] Niyaz, Ö. C., Demirbaş, N., 2011, “Türkiye Yaş Meyve Üretim ve İhracatının Son On Yıllık Döneminin
Değerlendirilmesi”, Tarım Ekonomisi Dergisi, 17(1):37-45.
[17] Niyaz, Ö. C., Demirbaş, N., 2015, “Identifying The Factor Affecting Fresh Fruit Production and Marketing
in Canakkale-Turkey”, Journal of Agricultural Faculty, 12(2):78-85.
[18] İstanbul Ticaret Odası (İTO), 2005, “Muz Sektör Profili”, İstanbul.
[19] Pezikoğlu, F., Ergun, M. E., Erkal, S., 2004, “Taze Meyve Sebze Pazarlama Zincirinde Modern
Perakendecilerin Durumu”, Bahçe Dergisi , 33(1-2):75-84.
[20] Polat, Ö., 2010, “Adana İli Yaş Sebze ve Meyve Toptan Fiyatlarının Analizi’’, Çukurova Üniversitesi,
Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Adana, sf.63-70.
[21] Polat, Ö., Güngör, C., Korkmaz, M., Çimen, V., Yahyaoğlu, G., 2011, “Adana İli Toptan Sebze ve Meyve
Fiyatlarının Çeşitli Faktörlere Göre Değerlendirilmesi”, Akademik Bakış Dergisi, 26:1-13.
[22] Sayın, C., 2008, “Türkiye’de Yaş Meyve Sebze Sektöründe İzlenen Politikaların AB Ortak Tarım
Politikasına Entegrasyonunun SWOT Analizi ile Değerlendirilmesi”, Bahçe Ürünlerinde IV. Muhafaza ve
Pazarlama Sempozyumu, Antalya.
[23] Sayın, C., Ceylan, F., Özalp, M., Mencet Yelboğa, M., 2012, “Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası,
Türkiye ve Avrupa Birliği’nde Yaş Meyve Sebze Piyasasının Değerlendirilmesi”, AB Destek Fonlu Rapor,
Kumluca Belediyesi, Antalya.
[24] Tahhuşoğlu, H., 2007, “Hatay İlinde Yaş Sebze Meyve Dış Satımının Yapısı ve Geliştirme Olanakları”,
Ç.Ü., Fen Bilimleri Ens., Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana.
[25] Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Ticaret Bakanlığı (TCGTB), 2012, “5957 nolu Sebze ve Meyveler ile Yeterli
Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’’, Ankara.
72
[26] Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Ticaret Bakanlığı Kooperatif Genel Müdürlüğü (TCGTBKGM), 2013,
“Türkiye Kooperatifçilik Raporu’’, Ankara.
[27] Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı (TCKB), 2000, “Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı; Tarımsal
Politikalar ve Yapısal Düzenlemeler Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara.
[28] Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı (TCKB), 2004, “II. Tarım Şurası, Üretim ve Pazarlama
Komisyon Raporu”, Ankara.
[29] Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı (TCKB), 2006, “Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı (2007-
2013)” , Ankara.
[30] Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı (TCKB), 2007, “Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) Gıda
Güvenliği, Bitki ve Hayvan Sağlığı Özel İhtisas Komisyon Raporu”, Ankara.
[31] Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı (TCKB), 2014b, “Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) Bitkisel
Üretim Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara.
[32] T. C. Resmi Gazete, 2006, “Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair
Yönetmelik”, Sayı: 27593, 8 Eylül 2006, Ankara.
[33] T. C. Resmi Gazete 2011a, “Bitki Koruma Ürünlerinin Reçeteli Satış Usul ve Esasları Hakkındaki
Yönetmelik”, Sayı: 27912, 21 Mart 2011, Ankara.
[34] T. C. Resmi Gazete 2016, “2016 Yılında yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar”, Sayı: 8791, 5
Mayıs 2016, Ankara.
[35] Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2016, www.tuik.gov.tr, Erişim: 02.09.2016.
[36] Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB), 2008, “Yaş Sebze ve Meyve Raporu”, Ankara.
[37] Türkiye Ziraatçiler Derneği, (TZD), 2016, www.ziraatcilerdernegi.org.tr, (Erişim tarihi:7 Eylül 2016).
[38] Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçılar Birliği (UYMSİB), 2011, “Haber Bülteni”, Sayı:4, Bursa.
[39] Yavuz, O., 2004, “Tarım Politikası”, Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, s.
178-240, Bursa.
[40] Yaş Meyve Sebze Portalı (YMSP), 2011, www.yms.gov.tr, (Erişim tarihi:13 Kasım 2011).
[41] Yaş Meyve Sebze Portalı (YMSP), 2016, www.yms.gov.tr, (Erişim tarihi:07 Eylül 2016).
[42] Yercan, M., 2007, “Türkiye ve Avrupa Birliğinde Tarımın Örgütlenme Deseni ve Tarımsal Kooperatifler”,
Tarım Ekonomisi Dergisi, Sayı: 13(1), s.19-29, İzmir.
[43] Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), 2013, “Yaş Meyve ve Sebze Sektör Raporu”, Ankara.
73
DOĞAL BILEŞIKLERIN MAP ILE KOMBINASYONUN MEYVE VE SEBZELERDE ÜRÜN
KALITESI VE MUHAFAZA ÖMRÜ ÜZERINE ETKILERI
Ayse Tülin Öz1, Özge Süfer2
ÖZET
Meyve ve sebzelerin hasat sonrası taşıma, muhafaza ve pazarlama aşamalarında meydana gelen ürün ve kalite
kayıpları gerek ürünün canlılığını devam ettirmesi ve gerekse ürün için uygun koşulların sağlanmaması gibi
faktörlerin olumsuz etkileri ile genellikle fungal kökenli ve daha düşük oranda da bakteriyel ve fizyolojik
bozuklukların sebep olduğu etmenlerin etkisi ile meydana gelmektedir. Hasat sonrası depolama sırasında
meydana gelen kayıpların yüksek olması ve bu kayıpları azaltmak amacıyla kimyasal uygulamalar ile yapılan
savaşım yöntemlerine kısıtlayıcı önlemler getirilmesi araştırmacıları ve tüketicileri son zamanlarda doğal
uygulamalara yöneltmektedir. Bitkisel ürünler, hem insan diyetlerinde hem de gıda muhafazasında doğal
antimikrobiyal ajanlar ve fitokimyasal maddelerin en önemli kaynaklarıdır. Bitkisel kökenli antimikrobiyaller
sadece gıdalarda doğan patojenlere karşı değil, aynı zamanda gıda lezzetine katkıda bulunabilecek özelliklere
sahip olduğu bilinmektedir. Fitokimyasal maddelerin, esansiyel yağların, bitkisel kökenli doğal uygulamaların
gıda güvenliği sorunlarına neden patojenler dahil olmak üzere doğal bozulma süreçleri ve mikroorganizmaların
üremesine önlenmesi üzerinde güçlü bir etkisi bulunmaktadır. Bu amaçla hassas ürünlerin muhafazası sırasında
gerek bitkisel kökenli maddelerlerle birlikte kullanılan yenilebilir kaplama materyali veya doğal bileşiklerin
MAP uygulamasının kombine kullanımı ile kimyasal bileşiklere alternatif uygulamalar olan talep her geçen gün
artmaktadır. Bu çalışmada, doğal bitkisel antimikrobiyel uygulamaların taze ürünlerin hasat sonrası raf ömrüne
ve ürün kayıplarına olan etkisi üzerine yapılan çalışmalar değerlendirilmiştir. MAP paketlemenin bu doğal yeni
alternatif uygulamalara entegre edildiği çalışmaların yapılması, bu teknolojinin ticari anlamda basarısı için
gereklidir. Doğal alternatif uygulamaların MAP ile birlikte düşük sıcaklıkta muhafazası ve yeni hasat sonrası
teknolojilerin kullanımı, taze ürünlerin metabolizmalarını yavaşlatarak ürünlerin kalite korunumunu
sağlayarak fungal ve fizyolojik bozulmaları kontrol altına alabilmaktedir. Bundan sonraki araştırmalar, düşük
toksisiteye sahip olan etkili olan doğal antimikrobiyellerin hasat sonrası yeni teknolojiler ile birlikte kullanımı
üzerine odaklanmalıdır
Anahtar Sözcükler: MAP, antimikrobiyel, fitokimyasal, esansiyel yağlar, muhafaza
GİRİŞ
Modifiye atmosferde paketleme (MAP), bir ürünü çevreleyen havanın; mikroorganizma gelişimini önlemek,
biyolojik aktiviteleri ve kimyasal olayları yönetmek veya gıdanın raf ömrünü uzatmak amacıyla, ürünün
ambalajının kapatılmasından hemen önce, uzaklaştırılması ve/veya buhar/gaz geçirgenliği olan bir bariyer ile
değiştirilmesini öngören bir teknolojidir [9]. Bu teknoloji, aktif MAP ve pasif MAP olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Pasif MAP uygulamasında, uzun depolama süreci sonucunda ambalaj atmosferinin bileşimi;
ambalaj materyalinin geçirgenliğiyle ve gıda maddesinin solunum yapması sonucunda değişkenlik gösterir.
Belirli bir müddet sonra ambalaj içerisinde kararlı hale (dengeye) ulaşılır. Denge durumunda, üretilen
karbondioksit miktarı ile solunum sırasında tüketilen oksijen miktarı birbirine eşit olup, bu eşitlik ambalaj
membranı tarafından sağlanır [4, 17]. Pasif MAP üzerinde yapılan çalışmalar, aktif MAP araştırmalarına kıyasla
oldukça sınırlıdır [6]. Buna karşın aktif MAP teknolojisinde ise, ambalaj içerisindeki atmosferi oluşturan gazlar
ya ortamdan uzaklaştırılır ya da farklı gazlarla değiştirilir [10].
Meyve ve sebzeler; hasattan sonra da canlı kalan ve dolayısıyla, solunum yapan ve kolay bozulabilen gıda
maddeleridir. Pek çok meyve ve sebzenin raf ömrü, MAP uygulamalarıyla arttırılabilmektedir [11]. MAP
teknolojisinin en çok uygulandığı meyveler; çilek, taze kesilmiş elma, armut ve kavun dilimlenmiş havuç, dut,
böğürtlen ve papayadır. Sebzeler ise; brokoli, kuşkonmaz, kereviz çubukları ve taze kesilmiş biberdir [17].
1 Ayşe Tülin Öz, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Osmaniye, Türkiye, [email protected]
2 Özge Süfer, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Osmaniye, Türkiye, [email protected]
74
MAP İLE KOMBINE EDILEBILEN DOĞAL BILEŞEN VE KATKI GRUPLARI
Son 20 yılda, gerek çeşitli hastalıklara olan eğilimlerin artması, gerekse de insanların beslenme konusunda
bilinçlenmeleri sonucunda meyve ve sebzelere olan ilgi inanılmaz derecede artmış, bu durum da üreticileri raf
ömrünü arttırmak ve kaliteyi iyileştirmek amacıyla yeni teknolojileri araştırmaya ve denemeye sevk etmiştir.
[5]. Bu amaçla, MAP uygulamasının haricinde, antioksidan maddelere daldırma, doğal katkılar içeren yenebilir
film ve kaplamalar üretme, nanoteknolojik çözeltiler kullanarak yeni model kaplamalar oluşturma ve yüksek
miktarda oksijen ve basınçlı inert gazların kullanımı ile geleneksel olmayan bir atmosfer ortamı yaratma gibi
teknolojilerden faydalanılmaktadır. Bu teknikler tek başlarına ya da MAP ile birlikte rahatlıkla
kullanılabilmektedir [6].
MAP ve yenebilir kaplamalar ile tek başlarına ya da kombine olarak kullanılan doğal bileşen gruplarının en
başında esansiyel yağlar gelmektedir [10]. Esansiyel ya da uçucu yağlar, bitkilerin çiçek, yaprak, meyve, kök
vb. kısımlarından sadece fiziksel yollarla (sıkıştırma ve destilasyon) elde edilebilir. 3000’e yakın esansiyel yağ
olduğu tahmin edilmekle birlikte en çok kullanılanları; kekik ve nane yağları ile öjenol ve sinamaldehittir. Uçucu
yağların antiviral, antimikotik, antiparasitik, antioksidan ve antibakteriyel etkileri olduğu bilinmektedir.
Yağlarda bu etkileri sağlayan bileşenler fenolik gruplardır [16]. Esansiyel yağların sözü geçen etkileri pek çok
faktörden etkilenebilmektedir. Yağın konsantrasyonu ve çözünebilirliği, ortamın pH’sı, tuz, oksijen miktarı ve
sıcaklığı, ortamda bulunan mikroorganizmaların çeşidi ve sayısı, gıdanın bileşenleri ve emülsifikasyon ajanları
bu etmenlere örnek olarak verilebilir [13].
Polisakkaritler de esansiyel yağlar kadar sıklıkla kullanılan gruplardan biridir. Toksik olmayışları ve kolay elde
edilebilmeleri, kullanımlarını arttırmaktadır. Ayrıca karbondioksit ve oksijene karşı seçici geçirgen olmaları,
meyve ve sebzelerin solunumları ile olgunlaşmalarını yavaşlatmaktadır. Nişasta ve türevleri, kitosan ve selüloz
ve türevleri bu grupta çoğunlukla faydalanılan bileşenlerdir [3].
Meyve ve sebzelerde kullanıma uygun bir başka doğal bileşen çeşidi de proteinlerdir. Mısır, buğday, soya
fasülyesi, fıstık, süt veya jelatinden elde edilebilirler. Protein türevli bileşikler oksijen ve karbondioksit için iyi
bir bariyer görevi görürlerken, su için aynı performansı gösteremezler [3]. Enzimler de protein temelli
olduklarından bu gruba dahildir. Anahtar bir enzim olan lizozim, peptidoglukanlarda bulunan N-asetilmuramik
asit ile N-asetilglukozamin arasındaki beta 1-4 bağlarını parçalar. Peptidoglukan gram pozitif ve gram negatif
bakterilerin hücre duvarlarında bulunan en büyük komponenttir. Lizozimin parçalama faaliyeti sonucunda
bakteri hücrelerinde lizis gerçekleşir. İnsanlarda ve pek çok hayvanda doğal olarak üretilen bu enzimin gıda
sistemlerinde kullanımı son yıllarda gündeme gelmektedir [7].
Asetik asit, benzoik asit, laktik asit, sitrik asit, malik asit, tartarik asit, propiyonik, kumarik ve sorbik asit en çok
kullanılan klasik koruyucu ajanlardır. Zayıf organik asitler olarak da bilinirler. Bu asitler bakteri ve mantar
hücrelerinin gelişimini inhibe ederler. Sorbik asit ayrıca bakteri sporları üzerinde de etkilidir. Zayıf asitler, düşük
pH’da optimum inhibisyon aktivitesi gösterirler [2].
MAP VE DOĞAL BILEŞIKLERIN KOMBINASYONUNUN MEYVE VE SEBZELERDEKI
UYGULAMALARI
Literatürde MAP ve doğal bileşiklerin kombinasyonunu içeren çalışmalara bakıldığında, araştırmaların çoğunun
et ve et ürünleri üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Meyve ve özellikle sebzeler üzerindeki araştırmalar ise
oldukça kısıtlıdır.
Sellamuthu ve ark. [12] MAP uygulamasını (%8 CO2, %2 O2) kekik yağı muamelesi ile kombine ederek, 2 farklı
tür avokado meyvesi üzerinde denemişlerdir. Bu kombinasyonun meyvenin kalite parametreleri (renk, sıkılık,
ağırlık kaybı), duyusal özellikleri (tat, tekstür, aroma ve genel kabul edilebilirlik), toplam fenolik bileşik ve
flavonoid içeriği ile antioksidan aktivitesi üzerindeki etkilerini araştırmışlardır. Meyveler öncelikle 10ºC’de 18
gün boyunca depolanmış daha sonra ise 25ºC’de 5-10 gün olgunlaşmaya bırakılmıştır. Bu sürenin sonunda,
MAP + kekik yağı uygulamasının meyvelerin ağırlık ve sıkılık kaybını azalttığı, kabul edilebilir bir tat, tekstür
ve aromaya sahip olduğu ve toplam fenolik bileşik ve flavonoid içeriği ile antioksidan aktivitesinde de artışlar
görüldüğü açıklanmıştır.
75
Pomelo (bal greyfurt, Citrus grandis L. Osbeck. cv. Guanxi Pummelo) meyvesi üzerine yapılan bir çalışmada,
kitosan bazlı yenebilir kaplamanın ve sodyum kloritin, aktif ve pasif MAP uygulamasıyla birlikte meyvenin
kalite özellikleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. %10 CO2, %10 O2 içeren MAP ortamında kitosan kaplama ve
sodyum kloritin kombine şeklinde kullanımının, tek başlarına kullanımlarına oranla mikrobiyal gelişimi daha
fazla geciktirdiği ortaya çıkarılmıştır. Sinerjik bu uygulamada, ortamda mezofiller ve psikrotroflar geliştiği halde
askorbik asit ve toplam çözünebilir kuru madde oranı sabit kalmış, aynı zamanda ağırlık kaybı da azalmıştır [1].
5ºC’de 10 gün boyunca depolanmış taze kesilmiş kavunların kalitesi üzerine vanilin (1 ya da 2 g/L) ve sinamik
asit (tarçına özgü asit, 0.15 ya da 0.3 g/L) gibi doğal antimikrobiyallerin ve aktif MAP uygulamasının etkisi
Silveira ve ark. [15] tarafından araştırılmıştır. Her iki antimikrobiyal madde de oldukça etkili bulunmuş ve
özellikle aktif MAP uygulaması ile tarçının birlikte kullanılmasının, ambalaj sektörü için faydalı olabileceği ve
güvenilir ürün eldesine yeni bir bakış açısı getireceği ifade edilmiştir.
Kitosan bazlı yenebilir kaplamanın kullanıldığı bir başka araştırma ise yeşil fasülye üzerinde yapılmıştır.
Kullanılan kitosan kaplama, uçucu yağların bir nanoemülsiyonunu içermektedir. Aynı zamanda, bu çalışmada
gama ışınlamasına da yer verilmiştir. Öncelikle kekik yağı, mandalina, bergamot ve limon uçucu yağlarını içeren
dört farklı nanoemülsiyon hazırlanmıştır. Bu emülsiyonların arasında kekik yağı, yapılan çeşitli testler
sonucunda en etkili antibakteriyal ajan olarak tespit edilmiş ve kitosana kombine edilmesi kararlaştırılan
esansiyel yağ olmuştur. İkinci aşama olarak, E.coli ve S. Typhimurium ile inoküle edilmiş yeşil fasülyelerin
gama radyasyonuna duyarlılıkları ölçülmüştür. MAP uygulaması yapılmayıp, sadece kitosan bazlı kaplama
kullanılan yeşil fasülyelerde, E.coli ve S. Typhimurium’un radyasyona duyarlılığı sırasıyla 1.32 ve 1.30 kat
artmıştır. MAP + kitosan kaplama uygulaması ile ise bu oranlar sırasıyla 1.80 ve 1.89 olmuştur [14].
Kubzdela ve Czaczyk’nın [8] lahana salatası karışımı (kuru) üzerinde yaptıkları çalışmada, askorbik asit ve sitrik
asit çözeltisi ile ön muamelenin ve akabinde modifiye atmosferde paketlemenin salatanın raf ömrü ve kalitesi
üzerindeki etkisi değerlendirilmiştir. Askorbik asit ve sitrik asit çözeltisi ile ön muamele, mezofilik mayalar ile
Pseudomonas cinsi psikrofil bakteri sayısında 2 logluk, koliform ve mezofil bakterilerde ise önemli oranda
azalmaya sebep olmuştur. Yüksek oranda oksijen (%50 ya da 70) ve karbondioksit (%30) içeren modifiye
atmosferde paketlemenin, örneklerin mezofil, psikrofil, laktik asit ve koliform bakterilerinin gelişimini inhibe
ettiği tespit edilmiştir.
SONUÇ
Her geçen gün sağlıklı beslenmeye olan ilginin artması, meyve ve sebze tüketimini hızlandırmakta, bu durum,
sözü edilen gıdaların kalite ve raf ömürlerinin etkin bir şekilde arttırılmasını zorunlu kılmakta ve üreticileri yeni
teknoloji ve uygulama arayışlarına sokmaktadır. Doğal bileşikler ile modifiye atmosferde depolama
uygulamasının birarada kullanılması, bu arayışlara hem olumlu hem de umut vaat eden bir yaklaşım olarak ön
plana çıkmaktadır. İleriki çalışmaların, hayvansal ürünlerden çok bitkisel kaynaklı ürünler olan meyveler ve
özellikle sebzeler üzerinde yoğunlaşması ve ayrıca protein veya enzimler ile kombine edilmiş MAP
uygulamalarına ağırlık verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
KAYNAKLAR
[1] Ban, Z., Feng, J., Wei, W., Yang, X., Li, J., Guan, J., Li, J., 2015, “Synergistic Effect of Sodium Chlorite
and Edible Coating on Quality Maintenance of Minimally Processed Citrus grandis under Passive and Active
MAP”, Journal of Food Science, 80(8), C1705–C1712.
[2] Brul, S., Coote, P., 1999, “Preservative agents in foods: Mode of action and microbial resistance
mechanisms”, Int. J. Food Microbiol., 50, 1– 17.
[3] Cha, D. S., Chinnan, M. S., 2004, “Biopolymer-based antimicrobial packaging: a review”, Critical Reviews
in Food Science and Nutrition, 44(4), 223–37.
[4] Costa, C., Lucera, A., Conte, A., Mastromatteo, M., Speranza, B., Antonacci, A., Del Nobile, M.A, 2011,
“Effects of passive and active modified atmosphere packaging conditions on ready-to-eat table grape”, J. Food
Eng., 102, 115–121.
76
[5] Farber, J. N., Harris, L. J., Parish, M. E., Beuchat, L. R., Suslow, T. V, Gorney, J. R., Busta, F. F., 2003,
“Microbiological safety of controlled and modified atmosphere packaging of fresh and fresh-cut produce”,
Comprehensive Reviews in Food Science and Food Safety, 2(s1), 142–160.
[6] Ghidelli, C., Perez-Gago, M.B., 2016, “Recent advances in modified atmosphere packaging and edible
coatings to maintain quality of fresh-cut fruits and vegetables”, Critical Reviews in Food Science and Nutrition,
xxxxxx (Accepted Manuscript).
[7] Gill, A.O., Holley, R.A., 2000, “Inhibition of bacterial growth on ham and bologna by lysozyme, nisin and
EDTA”, Food Res. Int., 33, 83–90.
[8] Kubzdela, E.R., Czaczyk, K., 2016, “The effect of organic acid pretreatment and modified atmosphere on
shelf life of dry coleslaw mix”, Journal of Food Processing and Preservation, xxxxxx (Accepted Manuscript).
[9] McMillin, K. W., 2008, “Where is MAP Going? A review and future potential of modified atmosphere
packaging for meat”, Meat Sci., 80, 43– 65.
[10] Öz, A.T., Süfer, Ö., 2013, “Taze meyve ve sebzelerin muhafazasında modifiye atmosfer paketlemenin doğal
bileşiklerle birlikte kullanımı”, Akademik Gıda, 11(2), 110-115.
[11] Sandhya, 2010, “Modified atmosphere packaging of fresh produce: Current status and future needs”, LWT
Food Sci. Technol., 43, 381–392.
[12] Sellamuthu, P. S., Mafune, M., Sivakumar, D., Soundy, P., 2013, “Thyme oil vapour and modified
atmosphere packaging reduce anthracnose incidence and maintain fruit quality in avocado”, Journal of the
Science of Food and Agriculture, 93(12), 3024–3031.
[13] Seow, Y. X., Yeo, C. R., Chung, H. L., Yuk, H. G., 2014, “Plant essential oils as active antimicrobial
agents”, Critical Reviews in Food Science and Nutrition, 54(5), 625–44.
[14] Severino, R., Ferrari, G., Vu, K. D., Donsì, F., Salmieri, S., Lacroix, M., 2015, “Antimicrobial effects of
modified chitosan based coating containing nanoemulsion of essential oils, modified atmosphere packaging and
gamma irradiation against Escherichia coli O157:H7 and Salmonella Typhimurium on green beans”, Food
Control, 50, 215–222.
[15] Silveira, A. C., Moreira, G. C., Artés, F., Aguayo, E.,2015, “Vanillin and cinnamic acid in aqueous solutions
or in active modified packaging preserve the quality of fresh-cut Cantaloupe melon”, Scientia Horticulturae,
192, 271–278.
[16] Vergis, J., Gokulakrishnan, P., Agarwal, R. K., Kumar, A., 2015, “Essential Oils as Natural Food
Antimicrobial Agents: A Review”, Critical Reviews in Food Science and Nutrition, 55(10), 1320–1323.
[17] Zhang, M., Meng, X., Bhandari, B., Fang, Z., Chen, H., 2014, “Recent Application of Modified Atmosphere
Packaging (MAP) in Fresh and Fresh-Cut Foods”, Food Reviews International, 31(2), 172–193.
77
GÜVENİLİR GIDA KONUSUNDA TÜKETİCİ FARKINDALIĞININ GELİŞTİRİLMESİNDE
İLETİŞİM STRATEJİLERİNİN ROLÜ: YAŞ SEBZE VE MEYVE ÜRÜNLERİNE YÖNELİK BIR
ARAŞTIRMA
Emel KUŞKU ÖZDEMİR1, Füsun TOPSÜMER2
ÖZET
Gıda güvenliği çalışmaları kapsamında semt pazarları sürekli denetlenmesi gereken işyerleri olarak
tanımlanmakta ve yönetmeliklerde, pazar yerlerinde kullanılan ambalaj, tanıtım ve kimlik levhaları, satıcıların
kılık, kıyafet ve temizliği, atıklarının atılmasına kadar birçok unsur yer almaktadır. Bununla beraber tüketicilere
yönelik; gıda ürünlerini saklama, son kullanma tarihi, etiket okuma, raf muhafaza ve ambalaj kontrolü gibi
standartların bulunmasına rağmen, bu standartların paketlenmemiş yaş sebze-meyve ürünlerini kapsamadığı
görülmektedir. Bu kapsamda gıda güvenliği konusunda çıkarılan mevzuatların neredeyse tamamında ambalajlı
ürünlere yönelik esasların belirlenmiş olması ancak, yaş sebze-meyvelerin paketlenmemiş olarak satıldığı semt
pazarlarının dışarıda bırakılmış olmasının gıda güvenliği çalışmalarında bir boşluk yarattığını söyleyebiliriz.
Bu kapsamda mevcut çalışma semt pazarlarında satılan yaş sebze-meyve ürünlerinde gıda güvenliğini konu
almaktadır. Araştırmanın amacı; tüketicilerin yaş sebze-meyvelere yönelik gıda güvenliği konusundaki bilgi ve
farkındalık düzeyleri, konuya yönelik bilgilerinin kaynağı, konuyla ilgili yürütülen iletişim faaliyetlerinden
haberdar olma durumları ve bu faaliyetlerin etkililiğine yönelik tutumlarının ölçümlenmesidir. İzmir ilinden 489
katılımcıyla gerçekleştirilen araştırmada; yaş sebze-meyve alışverişini semt pazarlarından yapan tüketicilerin
(%70) çoğunluğunun; düşük-orta gelir gurubundan ve düşük eğitim seviyesinden olan kadınlardan oluştuğu, bu
tüketicilerden yalnızca yarısının (%55) gıda güvenliği konusunda bilgi sahibi olduğu ve bilgili olsalar dahi semt
pazarından sebze-meyve alışveriş yaparken güvenilir gıda olması durumunu önemsemedikleri görülmüştür.
Bunun yanı sıra tüketicilerde güvenilir gıda farkındalığı yaratılması konusunda yürütülmesi önerilen stratejik
iletişim çalışmalarının başında yasal otoritelerin yürütücülüğündeki kamusal yarar ve ikna (konuyla ilgili
kamuoyu araştırmaları yürütülmesi, ürünlerin üzerinde güvenilir gıda etiket ve logosu bulundurulması, tasarım
ve içerik bakımından ilgi çekici gıda güvenliğini tanıtıcı materyallerin hazırlanıp kamuoyunun gıda riskleri
hakkında bilgilendirmesi, gıda krizlerine karşı risk planları hazırlanması ve kriz durumlarında tüketici zararının
telafi edilmesi, vb.) odaklı çalışmalarının geldiği tespit edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Gıda Güvenliği, İletişim Stratejileri, Semt Pazarları, Yaş Sebze-Meyve
1. GİRİŞ
Çevre sorunlarının küresel ısınma ile birlikte kendini daha da fazla hissettirmeye başlaması, insanoğlunun süreci
tersine çevirmek için eyleme geçmesi, bu olaya ekolojik boyutunun yanında politik, sağlık ve sosyo-ekonomik
boyutlar da kazandırmıştır [21]. Tarımsal üretim de çevre ettiğinin yanında ekonomik, sağlık ve sosyo-ekonomik
açıdan duyarlılığın arttığı bu alanlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada artan nüfus ve şehirleşme
oranı ile birlikte, gıda kullanımı ve beslenme iyileştirme yaklaşımlarını da önem taşıyan kavramlar haline
getirmiştir. Özellikle de 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren insanların beslenme durumunun ve gıda
kaynaklarının iyileştirilmesi önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmamız da, bu çevre sorunları
ve küresel ısınma ile birlikte, yaşanan iklim değişikliklerinin etkide bulunduğu tarımsal üretim ve gıda
iyileştirme çabalarına odaklanmaktadır [22].
Türkiye, sahip olduğu ekolojik avantajlardan dolayı özellikle de sebze ve meyvenin yetiştirildiği bir ülke
konumunda olup, birçok meyvenin anavatanı konumundadır. Bu açıdan, gerek sebze ve gerekse meyve
üretiminde dünyanın önemli ülkeleri arasında yer almakta ve bu ürünlerden milli gelir açısından büyük yararlar
sağlamaktadır. Ancak ülkemizde gıda güvenliği konusunda çıkarılan mevzuatların neredeyse tamamında
1 Emel Kuşku Özdemir, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü, İzmir, Türkiye, [email protected]
2 Füsun Topsümer, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü, İzmir, Türkiye, [email protected]
Mevcut çalışma Emel Kuşku Özdemir’ in “Tüketicilerin Yaş Sebze-Meyve Tüketim Tercihlerine Yönelik Güvenilir Gıda Farkındalığının
Geliştirilmesinde İletişim Stratejilerinin Rolü” isimli Yüksek Lisans Tezi (2015) verilerinden faydalanılarak üretilmiştir.
78
ambalajlı ürünlere yönelik esaslar belirlenmiş, ambalajsız yaş sebze-meyve ürünleri ve bu ürünlerin yaygın
olarak açıkta satıldığı semt pazarları dışarıda bırakılmıştır. Bu durum da gıda güvenliği konusunda bu alanda bir
boşluk oluşturmakta ve insan sağlığını tehdit eden bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
2. KAVRAMSAL ÇERÇECE
2.1. Gıda Güvenliği
Ortaya çıkan kitlesel üretim yöntemlerinin insan sağlığı ve çevre sorunları bakımından doğurduğu olumsuz
sonuçlar bütün dünya ülkelerinin insan ve çevre sağlığını gözeten yatırımlar yapmasını gerekli kılmıştır [27].
Bu çalışmaların başında tüketicilerin ürün tercihi yaparken kendi sağlıklarını ve çevreyi gözeten tüketim
kalıplarını benimsemesini içeren gıda güvenliği yönetim sistemleri ve çalışmaları gelmektedir. Gıda güvenliği,
“sağlıklı gıda üretimini sağlamak amacı ile gıdaların üretim, işleme, saklama, taşıma ve dağıtım aşamalarında
gerekli kurallara uyulması, önlemlerin alınması” olarak tanımlanmaktadır [13]. Bu kavramın ortaya çıkma
sebebi, değişen teknolojiye bağlı olarak geliştirilen yeni üretim teknikleri ve bu teknikler nedeni ile gıda
maddelerinin insan sağlığı bakımından risk taşımaya başlamasıdır. Bu yeni teknikler, ürünlerin genetik
yapısında değişiklikler yapılmasına olanak tanırken, insan sağlığı için zararlı hormonlu ürünlerin üretilmesini
de imkânlı kılmaktadır [27]. Yeni üretim tekniklerinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan bir diğer
olumsuzluk ise ürünlerin üretim miktarını arttırmak amacıyla ürünlerde kullanılmaya başlayan kimyasal katkı
maddeleridir [2].
Bu kapsamda günümüzde benimsenen modern tarım üretim politikaları, gıda güvenliği, gıda hijyeni ve tarım
ürünlerinin çeşitliliğini amaçlayarak insan sağlığını gözetmektedir [29]. İnsan sağlığına zarar vermeyecek
üretim biçimini savunan bu yeni eğilimler sonucunda gıda üretiminde kontrol ve denetimleri arttıran güvenilir
gıda mevzuat ve uygulamalarını ortaya çıkarmıştır [17].
Bu mevzuat ve uygulamalar hasattan başlayarak, taşıma, depolama, paketleme, hazırlama ve tüketim dâhil
olmak üzere tüm süreçlerde işletilen gıda güvenliği çalışmalarını kapsamaktadır. Bahsedilen süreçlerin
tamamında ürün bozulmalarının nedenleri olarak gösterilen; biyolojik, kimyasal ve fiziksel tehlikelerden
ürünlerin uzak tutulması ve bulaşmaların önlenmesi çalışmaları yürütülmektedir [30]. Bahsi geçen tehlikelerden
biri olan biyolojik tehlikeler, canlı varlıklar olan bakteri, virüs, küf toksinleri ve parazitlerin gıdalara bulaşması,
gıdaların bileşim ve karakter özelliklerini bozması sonucu kişilerde enfeksiyonlara neden olmaktadır. Kimyasal
tehlikeler, pestisitler, veteriner ilaçları ve gıdalara teknolojik amaçlı ya da belirli bir özellik kazandırmak
amacıyla dışarıdan bilinçli bir şekilde eklenen gıda katkı maddeleri olmak üzere insan sağlığı açısında en fazla
riski oluşturan tehlikelerdendir. Fiziksel tehlikeler ise ürünlere karışan cam, metal, plastik, taş, toprak, tahta
parçaları, kıl vb. gibi yabancı maddeleri ifade etmektedir [31].
Adı geçen bu tehlikelerin gıdalar ile temasının önlenmesi, gıda risklerinin ortadan kaldırılması ve tüketicilere
güvenilir gıda erişme hakkının sağlanabilesi adına uluslararası alanda güvenilir gıda standartları sağlama amaçlı
gıda yönetim sistemleri benimsenmektedir. Bu çalışmaların temeli Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı
(FAO) ve Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) tarafından Gıda Standartları Programını yürütmek üzere bir Gıda
Kodeksi Komisyonu kurmaya dayanmaktadır [8]. Uluslararası alanda kabul görmüş gıda güvenliği standartları;
Gıda İşletmeleri Uygun Teknoloji Gerekleri olarak ifade edilen GMP, Uygun Hijyen Gerekleri olarak ifade
edilen GHP, Tehlike Analizi Kritik Kontrol Noktaları (HACCP), olmak üzere belirli kontrol ve üretim sistemleri
uygulanmaya başlanmıştır. Bununla birlikte “çiftlikten sofraya (farm to table/fork)” sloganıyla gıda güvenlik
sistemi ile ilgili olarak var olan tehlikelerin belirlenmesi, yayılmadan önlenmesi ya da zararının azami miktarlara
dönüştürülmesi gibi tüm süreçler Toplam Kalite Yönetimi Sistemi içerisine dâhil edilmiştir [4].
Türkiye’ de yürütülen gıda güvenliği çalışmaları AB uyum kriterleri kapsamında Avrupa Birliği gıda hukukunun
ilkelerini temel almaktadır. Bahsi geçen gıda hukukunun ilkelerini 1997 yılında AB Komisyonu tarafından
yayınlanan Yeşil Kitap oluşturmaktadır. Ancak bugünkü AB gıda güvenliği politikasının temel belirleyicisi 12
Ocak 2000’de Komisyon tarafından yayınlanan ve AB gıda politikasına entegre ve kapsamlı bir özellik
kazandıran Beyaz kitaptır. Beyaz Kitap ile gıda güvenliği için çiftlikten sofraya entegre bir gıda güvenliği
politikası oluşturacak standartların benimsenerek insan sağlığının korunması amaçlanmaktadır [18]. Çiftlikten
sofraya gıda güvenliğine ilişkin belirlenen ilkeler: gıda zincirini bütün olarak gören entegre yaklaşım, tüm
süreçlerde izlenebilirlik, risk iletişimi, sorumluluğun gıda sektörüne yüklenmesi ve süreçlerde kamuoyuna açık
ve sürekli bilgi alma hakkı olarak belirtilmektedir.
79
Gıda zincirini bütün olarak gören entegre bir yaklaşım: Bu yaklaşım hammadde, tarım uygulamaları ve gıda
işleme aktivitelerinin risk analizlerine tabi tutularak denetlenmesi, ortaya çıkan risk durumlarında düzenleyici
eylemlerde bulunma ve tüm bu sürecin takibi için kontrol sistemlerinden faydalanarak tüketicin korunmasını ve
yararını gözetmektir [17].
İzlenebilirlik: İzlenebilirlik faktörü gıda güvenliği yönetim süreci içinde ürün ve üretim süreçlerini geriye dönük
izleyebilmeyi sağlayan bir kayıt sistemini ifade etmektedir. Bu sistem sayesinde güvenilir gıdaya dair bir sorunla
karşılaşıldığında, sorunların kaynağı tespit edilebilir ve ürünlerin tarladan sofraya ulaşana kadar geçirdikleri
süreçte karşılaşabilecekleri tüm fiziksel, kimyasal ve biyolojik riskler önlenmiş olmaktadır. Ayrıca izlenebilirlik
sistemi gıda güvenliği ile ilgili tereddüde yol açacak bir risk olduğu durumlarda ürünün piyasadan çekilmesi
olanaklı kılmaktadır [11]. İzlenebilirlik dünya genelinde yaygın olarak kullanılan International Article Number
(EAN) adında bir barkod uygulaması ile sağlanmaktadır [23].
Risk Analizi: Risk analizi ve risk iletişimi konularından sorumlu olarak kurulan Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi
gıda güvenliği konusunda bilimsel bilgi ve dayanışma sağlamada en yetkili kurum olarak tanımlanmaktadır. Bu
kapsamda üye ülkelerle iş birliği sağlama ve yönlendirici kimliği temel görevleri arsındadır [14].
Sorumluluğu gıda sektörüne yükleyen: AB komisyonu tarladan sofraya gıda güvenliği sürecinde en büyük
sorumluluğu üretici, çiftçi ve imalatçı olmak üzere gıda sektörüne yüklemektedir. Tüketiciler ise, gıda
ürünlerinin mutfağa gelmesinden sonraki süreçten sorumlu tutulmaktadır [9].
Vatandaşa açık ve sürekli bilgi alma hakkı: Gıda güvenliği konusuna giren bir diğer ilke tüketicilerin bu konuda
sahip olduğu açık ve sürekli bilgi alabilme hakkıdır. Buna ek olarak yeterli ve güvenilir özellikte gıdaya erişme
hakkı, beslenme eğitimi hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı ve gıda ürünleri ile ilgili sorunları
duyurma hakkı tüketicilerin sahip olduğu diğer gıda güvenliği haklarıdır [16].
2.2. Yaş Sebze-Meyve Ürünlerinde Gıda Güvenliği
Türkiye, sahip olduğu ekolojik avantajlardan dolayı özellikle de sebze ve meyvenin yetiştirildiği bir ülke
konumunda olup, birçok meyvenin anavatanı konumundadır. Bu açıdan, gerek sebze ve gerekse meyve
üretiminde dünyanın önemli ülkeleri arasında yer almaktadır [10]. Meyve ve sebze üretiminin Türkiye’ deki
gıda sektörü sıralamasında en fazla paya sahip olan 3. büyük üretim olduğunu ifade etmektedir [14]. Türkiye
Tarım Sektörü Raporu’ na (2013) göre ise, ülkemizde üretimden ziyade kalite sorunları bulunmaktadır. Birçok
meyve ve sebze üretiminde dünyanın en ön sıralarında olmamıza rağmen bu durum ihracat rakamlarına
yansımamaktadır [3]. Buna sebep olarak dünya ticaretinde meyve ve sebze ürünlerinden beklenen belirli
standartların olmasını göstermektedir. Öyle ki AB’ ye ihracatın ön koşulu olarak belirlenen bu standartlar,
ülkemizde üretimden pazarlamaya var olan alt yapı eksiklikleri, yeni üretim teknolojilerinin kullanılamaması,
tarım politikasındaki yetersizlikler ve üretici bilgi eksikliği ile örgütsüz yapılanması sebebi gibi birçok olumsuz
neden dolayısıyla sağlanamamaktadır [15].
Yaş sebze ve meyve ürünlerinde gıda güvenliği standardı ve kalitesi sağlamak için izlenebilirlik yürütülmesi
gereken en önemli süreçlerdendir. Bu nedenle 5 Haziran tarihli 5179 sayılı Gıda Kanunu 16 ıncı maddesi gıda
üreticisi ve gıda işletmesi olanlar için izlenebilirliği zorunlu hale getirmiştir. Yaş sebze-meyve üreticilerinin
izlenebilirlik kriterlerine uyup uymadığı ise, Tarım İl veya İlçe müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen
denetimler sırasında gıdalardan alınan numuneleri laboratuvarlarda analiz ederek belirlenmektedir. Pazarcılara
yönelik denetimlerde ise, ürünleri kimden aldığının belgelendirmesi zorunluluğu getirilmiştir. “Gıdalarda
Maksimum Bitki Koruma Ürünleri Kalıntı Limitleri Tebliği” nde belirtilen limitlere bağlı olarak yapılan
analizler sayesinde limitlerin üzerinde kalıntı maddesi tespit edilen yaş sebze-meyve ürünlerini üreten kişiler
izlenebilirlik sistemi sayesinde tespit edilip, cezai işlem uygulanabilmektedir [5].
Türkiye’de yaş sebze ve meyve pazarlama sistemi 552 sayılı Yaş Meyve ve Sebze Ticaretinin Düzenlenmesi ve
Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1995) esas alınarak yürütülmektedir. Yaş sebze ve
meyve ticaretinin düzenlenmesini esas alan 552 sayılı yasa ilk olarak 1995 yılında yürürlüğe girmiştir. Ancak
552 sayılı yasanın ihtiyaçlara cevap vermediği ve belirtilen hedeflere tam olarak ulaşılamadığından Sanayi ve
Ticaret Bakanlığınca hazırlanan “Sebze Ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi Ve Toptancı Halleri Hakkında
Kanun Tasarısı” yürürlüğe girmiştir [6]. Tasarının gıda güvenliği konusunda getirdiği en büyük yenilik
satıcıların satışa sunduğu malların, kap ve ambalajları üzerinde ürün künyesi bulundurma zorunluluklarının
mevzuata eklenmesidir. Ürünlere eklenmesi gereken künye sayesinde malların nerede üretildiği, cinsi, miktarı,
hangi üretici ve işletmeye ait olduğu konusunda bilgi sahibi oluna bilinecektir. Ürünlerde künye bulundurma
80
zorunluluğu 4 Kasım 2008 tarihinde yayımlanan “Bitkisel Üretimde Kullanılan Kimyasalların Kayıt Altına
Alınması ve İzlenmesi Hakkında Yönetmelik” ile de uyum sağlamaktadır. Bu yönetmelik gıda güvenliği
sürecinin temel ilkelerinden olan izlenebilirlik kriteri gereğince alınan ürünleri üreticisine ulaşabilecek şekilde
üretici bazında kayıt sistemine dayanmaktadır. Ürünlerin barkot ve kimlik sistemlerinin oluşturulup ürün
ambalajına işleme zorunluluğu ise toptancı, hal tedarikçisi, ihracatçı, gibi toptan alanlara verilmiştir [6]. Aynı
tasarı, üreticilerin kendi ürettikleri ürünleri semt pazarlarında satmalarına olanak tanıyan uygulamayı da
içermektedir. Ancak üreticilerin satışa sunduğu ürünleri için künye bulundurma zorunluluğu bulunmamaktadır.
Ayrıca bu tasarıda, toptancı hallerinde işlem gören ürünlerin gıda güvenliği analizlerinin, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ile Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’ nın birlikte belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde, Tarım ve
Köy İşleri Bakanlığının yetkilendirilmiş olduğu laboratuvarlarda toptancı halleri tarafından yaptırılması zorunlu
kılınmıştır [6]. Buna ek olarak yürürlükte olan “Yaş Sebze-Meyve Ürünleri İçin Hijyenik Uygulamalar
Yönetmeliği” yaş meyve ve sebzenin birincil üretimden paketlenmesine kadar bütün üretim safhalarında
mikrobik, kimyasal, fiziksel açıdan risklerin önlenmesini içeren ve İyi Tarım Uygulamaları (GAP) ile İyi Üretim
Uygulamaları (GMP) yönetmeliklerini destekleyen bir yapı göstermektedir [7]. Dünya ticaretinde pazar payı
elde etmenin ve rekabetin anahtarı konumunda bulunan izlenebilirliğin bu sistemler ve ilgili yönetmeliklerle
gıda güvenliği ve kalite standartlarının işletilmesinde önemli bir basamağı yerine getirdiği şüphesizdir.
2.3. Yaş Sebze-Meyve Satış Yerleri Olarak Semt Pazarlarında Gıda Güvenliği
Ülkemizde aktif olan yaş sebze-meyve tedarik zincirinde, sanayiciler, dış satıcılar, toptancı halleri,
komisyoncular, tüccarlar, pazarcılar, kooperatifler, semt pazarları, manavlar ve süper marketler olmak üzere
birçok kanal yer almaktadır [15]. Konuyla ilgili yürütülen bir araştırmaya göre Türk tüketicilerin %88,7’si yaş
meyve-sebze alışverişini semt pazarlarından gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, tarihin çok eski dönemlerinden
beri, özellikle de şehirlerde yaşayan orta ve alt gelirli aileler için ucuzluk ve çeşitliliği bir arada sunan alışveriş
mekânları olarak semt pazarlarının [24], ülkemiz yaş meyve sebze tedarikinde öncelikli satış noktalarından biri
olduğu [1] ve sayıları her geçen gün artan büyük market zincirlerinin kişilerin alışveriş alışkanlıklarını
değiştirmesine rağmen, semt pazarlarının halen yaş sebze ve meyve alışverişinde ağırlığını sürdürdüğü
anlaşılmaktadır [32].
Ülkemizde Pazar yerleri 12 Temmuz 2012’ de yürürlüğe giren Pazar Yeri Yönetmeliği’ ne tabidir [25].
Yönetmelik semt ve üretici pazarlarının kurulması, işletilmesi, taşınması ve kapatılmasını, yönetim ve
denetimini, bu yerlerde faaliyet gösteren üretici ve pazarcılarda aranılacak nitelikleri, bunların çalışmalarını,
yapacakları satışları, haklarını ve uymakla yükümlü bulundukları kuralları, belediye ve diğer idarelerin görev,
yetki ve sorumlulukları ile pazaryerlerine ilişkin diğer hususları kapsamaktadır [33]. Yaş sebze ve meyve
ürünleri ticareti ise 11 Mart 2010 tarihli “Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer
Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun” 7 ve 15 inci maddeleri esasına dayanmaktadır [28].
Semt pazarları ve sebze-meyve ticaretine yönelik oluşturulan bu düzenlemelerin amacı:
- Bu yerlerde sebze ve meyveler ile belediyece müsaade edilen diğer gıda ve ihtiyaç maddelerinin ticaretinin
kaliteli, standartlara ve gıda güvenilirliğine uygun olarak serbest rekabet şartları içinde yapılmasını temin
etmek,
- Tüketicilerin hak ve menfaatlerini korumak ve üreticiler ile pazarcıların faaliyetlerini düzenlemek,
- Semt ve üretici pazarlarını modern bir yapıya kavuşturmaktır.
Bu amaçlar doğrultusunda semt pazarlarında gıda ticaretinin kaliteli, standartlara ve gıda güvenilirliğine uygun
olarak yapılmasını sağlamak amacıyla, künye, kayıt sistemi, çöp alanları, tanıtım levhaları, fiyat etiketi, kıyafet,
paketleme, kimlik kartı ve malların özellikleri gibi unsurları içeren gereklilikler ile ilgili maddeler yönetmelikte
açıklanmaktadır [33].
2.4. Gıda Güvenliği Sürecinde Tüketicilerin Rolü ve Farkındalığının Geliştirilmesi
Ülkemizdeki mevcut yaş-sebze meyve üretiminin ekonomiye olan katkısının arıttırılmasının bir diğer önemli
basamağını üretici ve tüketicilerin gıda güvenliği ve bitkilerdeki sağlığa zararlı ilaç kalıntıları hakkında
bilinçlendirilmesi oluşturmaktadır [6]. Bu bağlamda semt pazarlarının tüketici, üretici ve satıcısı konumunda
bulunan tarafların her birinin, gıda güvenliği farkındalığının geliştirilmesinde devlet ve bu konuda görev
yapmakla sorumlu kurum ve kuruluşlarına büyük rol düşmektedir. Özellikle gıda güvenliği konusunun sağlık,
ekonomik ve politik anlamda taşıdığı önemin büyüklüğü, bu konudaki yaptırım, mevzuat ve denetimlerin
81
uygulanmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Konuya yönelik yürütülen tüm bu süreçlerin işyeşi konusunda
belki de en fazla dikkat edilmesi gereken konuların başında tüketici ve üretici farkındalığının geliştirilmesi
gelmelidir. Gıda güvenliği konusunda farkındalık düzeyi yüksek ve bu doğrultuda eylemeler gerçekleştiren
üretici ve tüketicilerin varlığı ile yanlış tarımsal uygulamalar sonucunda oluşabilecek su kirliliği, toprak kirliliği,
biyolojik çeşitliliğin azalması ve çevre sorunlarını arttırması gibi insan sağlığını tehdit eden birçok
olumsuzluğun önüne geçilebilir.
Bu noktada yaş sebze-meyve ürünlerine yönelik geliştirilecek doğru iletişim mesaj ve stratejileri ile kişilerin
dikkatinin bu noktaya çekilmesi gıda güvenliği çalışmaları için önemli bir basamağı oluşturmaktadır. Gıda
güvenliliği ile ilgili yürütülecek bu iletişim çalışmalarının ve çalışmalara yönelik mesajların tüketici, üretici ve
satıcılara ulaştırılması ise halkla ilişkilerde mesleğinin uzmanlık alanına girmektedir. Hedef kitlerle bilgi
yaymak, gerçek bilgilere dayanan iletişim ve hedef kitlelerle iş birliği yapmayı temel alan halkla ilişkiler [26]
çalışmaları devletin gıda güvenliği konusunda yürüteceği iletişim kampanya ve stratejilerin odağında olmalıdır.
Öyle ki halkla ilişkilerin interdisipliner bir alan olarak devlet ve kamuoyu arasında sağlayacağı iletişim, gıda
güvenliği konularında da söz sahibi olmasına olanak tanımaktadır. Devlet kurum-kuruluşlarının kamuoyu ile
ilişkisi, gıda güvenliği gibi topluma yabancı bir kavram hakkında kamuoyuna bilgi sağlanması ve bu doğrultuda
tutum ve davranış değişikliğine giderek, toplumda gıda güvenliği konusunda sağduyu ve iş birliği sağlanmasında
iletişimin rolü çok büyük öneme sahiptir. Devlet kurum ve kuruluşları ile kamu arasındaki yürütülecek iletişimin
temeli ise halkla ilişkiler uygulamaları olan kampanya ve iletişim stratejileri ile mümkündür.
3. METODOLOJİ
3.1. Araştırmanın Amaç, Kapsam ve Önemi
Gıda Üretimi ve Satış Yerleri Hakkındaki Yönetmeliğe göre (2003) semt pazarları sürekli denetlenmesi gereken
işyerleri kategorisinde yer almaktadır. Pazaryerlerine yönelik hazırlanan yönetmeliği (2012) göre;
Pazaryerlerinde kullanılan ambalaj, satış yerleri tanıtım ve kimlik levhaları, satıcıların kılık, kıyafet ve temizliği,
pazaryeri atıklarının atılmasına kadar birçok unsur yer almaktadır. Bununla birlikte yaş sebze ve meyvelerin
üretici için ekime yönelik gıda güvenliği düzenlemeleri mevcuttur. Bunlar tohum seçimi, uygun alet kullanımı
ve ilaçlama süre aralığına yönelik bilgilerdir [12] . Tüketiciler söz konusu olduğunda ise, gıda ürünlerinde
buzdolaplarında belli bir derecede saklama, son kullanma tarihine bakma, etiket okuma, raf muhafaza şekline
ve ambalaj kontrolünü yönelik oluşturulan gıda güvenliği kontrol faktörleri bulunmaktadır [25]. Ancak hem yaş
sebze ve meyve ürünleri hem de bu ürünlerin geleneksel olarak satıldığı pazaryerleri için bu faktörlerden
bahsetmek mümkün değildir [20]. Bununla birlikte semt pazarlarında açıkta satılan yaş sebze ve meyve
ürünlerinde gıda güvenliği konusunda tüketici farkındalığının araştırıldığı çalışmalara literatürde
rastlanamamıştır. Bu kapsamda mevcut çalışmada tüketicilerin yaş sebze-meyve ürünlerinde gıda güvenliği
konusundaki farkındalık düzeyleri, konuya yönelik bilgileri ve bu bilgilerinin kaynağı ile yürütülen iletişim
kampanyalarından haberdar olma durumları başlıca araştırılan konulardır. Çalışma sonucunda, yürütülen gıda
güvenliği çalışmalarında etiketsiz ürünlere yönelik eksik kalmış boyuta ilişkin, iletişim stratejileri önerilmesi ve
araştırmadan elde edilen verilerin yürütülecek yeni araştırma ve uygulamalara veri sağlaması amaçlanmaktadır.
Araştırma kapsamında tüketicilerin;
- Gıda güvenliğine yönelik bilgi ve bilinç düzeyleri,
- Yaş sebze ve meyve alışverişinde tercih ettiği satış yerleri,
- Yaş meyve-sebze ürünlerini satın alırken tüketici olarak güvenilir gıda özelliğini arama durumları,
- Gıda güvenliği sürecinde üretici sorumluluğu ile ilgili görüşleri,
- Yasal otoritelerin güvenilir gıdaya yönelik sorumlulukları ile ilgili görüşleri,
- Güvenilir gıda konusunda güven duydukları kişi, kurum ve kuruluşlar ile
- Güvenilir gıda farkındalığının geliştirilmesi için yürütülen ve yürütülmesi gerektiğine inandıkları halkla
ilişkiler çalışmaları hakkındaki görüşleri hakkında bilgi sağlanması amaçlanmaktadır.
3.2. Veri Toplama ve Analiz
82
Araştırmamızda sayısal veri elde etmeye imkân tanıyacak anket yöntemi kullanılmıştır. Yaş sebze-meyve
tüketicilerinin gıda güvenliğine yönelik farkındalıklarını belirlemek amacıyla hazırlanan anket formu altı
bölümden oluşmaktadır. Anket formundaki soruların bir kısmı literatürden derlenerek bir kısmı da konuyla ilgili
araştırmalar, konunun içeriği ve anketin uygulanacağı ana kütlenin özellikleri dikkate alınarak araştırmacı
tarafından geliştirilmiştir. İfadeler 5’li Likert ölçeği ile (“Kesinlikle katılıyorum”, “Katılıyorum”, “Ne
katılıyorum, ne katılmıyorum”, “Katılmıyorum” ve “Kesinlikle katılmıyorum”) hazırlanmış olup, tüketicilerin
verilen ifadelere katılma/ katılmama dereceleri ölçülmeye çalışılmıştır.
Araştırmanın birinci bölümde yer alan ilk soru tüketicilerin yaş meyve-sebze alışverişinde nereleri tercih ettiğini
belirlemeye yönelik hazırlanmıştır. İkinci bölümde ise tüketicilerin gıda güvenliği hakkındaki bilgi durumunu
ortaya koyabilmeye yönelik bir soru yer almaktadır. Üçüncü bölümde yer alan 22 soru; tüketicilerin yaş sebze
ve meyve ürünlerinde gıda güvenliğine yönelik algılarını, gıda güvenliği konusundaki uygulamalara satış
sürecinde ne kadar dikkat ettiklerini ve bunları ne derece uyguladıklarını belirlemeye yöneliktir. Dördüncü
bölümde tüketicilerin gıda güvenliği konusunda kimlere güvendiklerini tespit etmeye yönelik sorular
hazırlanmıştır. Beşinci bölüm tüketicilerin yaş sebze ve meyve ürünlerinde gıda güvenliğine yönelik
farkındalıklarını sağlayacak halkla ilişkiler çalışmalarının belirlenmesine yönelik 24 sorunun yer aldığı
bölümdür. Soru formunun son bölümünde ise katılımcıları tanımlayıcı demografik özellikleri içeren sorulara yer
verilmiştir
Çalışmanın uygun örnekleme yöntemi olarak olasılıklı örnekleme yöntem türünden olan basit rastlantısal
örnekleme yöntemidir. Örneklem büyüklüğü basit rastlantısal yöntemle %5 hata payı, %95 güvenilirlik
seviyesinde seçilecek olan 470 kişi olarak saptanmıştır. Araştırmanın yeterli örneklem adedi 470 kişi olarak
belirlenmesine rağmen güvenirliğini arttırmak amaçlı 550 kişiye uygulanmıştır. Araştırma verileri tam
cevaplanmış 489 adet form üzerinden SPSS 20.0 (Statistic Packets For Social Sciences) programı kullanmak
sureti ile analiz edilmiştir.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA
4.1. Katılımcıların Demografik ve Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Araştırmaya katılan katılımcıların cinsiyet, yaş, eğitim, gelir ve meslekleri ile ilgili bilgileri aşağıda
açıklanmaktadır (Tablo 1).
Tablo 1: Demografik ve Sosyo-Ekonomik Özellikler N % N %
CİNSİYET EĞİTİM
Kadın 258 53 Okuryazar 9 2
Erkek 231 47 İlköğretim 60 12
Orta Öğretim 108 22
Yüksek Öğretim 302 64
YAŞ MESLEK
18-25
26-35
156
144
32
29
Üniversite Öğrencisi
Öğretmen/Akademisy
en
74
47
15
10
36-45 101 21 Ev Hanımı 53 11
46-55 56 11 Memur 40 8
56-65
66 ve üstü
29
3
6
1
Kamuda İşçi
Özel Kuruluşta İşçi
8
181
1,5
37
Serbest Meslek 60 12
GELİR Emekli 18 4
Düşük (0-2000)
Orta (2001-4000)
314
139
64
28
Serbest Meslek 60
12
Yüksek (4001 ve
üstü
36 8
Toplam 489 %100
83
4.2. Katılımcıların Gıda Güvenliğini Bilme Durumlar
Bu bölümde araştırmaya katılan katılımcıların gıda güvenliğine yönelik algılarının ne olduğu ve bu algıların
katılımcıların cinsiyetleri, yaşları, eğitim düzeyleri, gelir durumları, meslekleri, ailedeki birey sayıları ve sahip
olunan çocuk sayısı değişkenleri ile ilişkisi H1 hipotezi kapsamında incelenmiştir. Katılımcıların yarısından
biraz daha fazla (%55,4) bir kısmını oluşturan 271 katılımcının gıda güvenliği kavramından haberdar ve bu
konuda farkındalığı olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra katılımcıların %33,7’si gıda güvenliğinden
haberdar ancak tam anlamıyla ne anlama geldiğini bilmemektedir.
Bulgular ışığında “H1: Tüketicilerin gıda güvenliğini farkındalık düzeyleri ile demografik özellikleri (yaş,
cinsiyet, gelir, eğitim durumu, meslek) arasında anlamlı bir farklılık vardır.” Hipotezi kabul edilmiştir. Bu
Kapsamda gıda güvenliği farkındalığı ile cinsiyet ilişkisi incelendiğinde, kadınların %58,1 ile gıda güvenliği
farkındalığının, erkeklerden (%52,3) daha yüksek olduğu söylenebilir. Gıda güvenliği farkındalığı ile bir başka
değişken olan yaş incelendiğinde farkındalık düzeyi yüksek olarak nitelenebilecek kişilerin sırasıyla 26-35 yaş
aralığı (86 kişi), 18-25 yaş aralığı (78 kişi) ve 36-45 yaş aralığındaki (59 kişi) kişilerdir. Bir diğer değişen olarak
eğitim incelendiğinde, farkındalık düzeyi yüksek kişilerin büyük çoğunluğunu %73’ lük bir oranla (197) ile
yükseköğretim eğitimi seviyesindekiler oluşturmaktadır. Gelir değişkeni kapsamında katılımcıları güvenilir gıda
farkındalığı incelendiğinde orta gelir grubunda yer alan katılımcılarının %71’inin ve üst gelir grubunda yer alan
katılımcının %72’ sinin gıda güvenliği bilgisi ve farkındalığının yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bir diğer
değişen olarak meslek ve gıda güvenliği ilişkisi incelendiğinde ise farkındalık düzeyi en yüksek kişiler sırası ile
emekliler (%78) ve öğretmen/akademisyenlerdir (%68). Farkındalığı en düşük grup ise ev hanımlarıdır.
4.3. Katılımcıların Yaş Sebze-Meyve Satın Almada Tercih Ettiği Yerler
Bu bölümde araştırmaya katılan katılımcıların yaş sebze-meyve alışverişinde tercih ettiği yerler ve bu tercihlerin
katılımcıların cinsiyetleri, yaşları, eğitim düzeyleri, gelir durumları, meslekleri, ailedeki birey sayıları ve sahip
olunan çocuk sayısı değişkenleri ile ilişkisi H2 hipotezi kapsamında incelenmiştir. Araştırmanın yaş sebze-
meyve tercih yeri ile ilgili sorusuna katılımcıların 344’ü semt pazarı, 89’u manav/süpermarket, 24’ü üretici
pazarı, 22’si organik pazar, 7’si diğer, 3’ü sebze meyve hali cevabını vermiştir. Bu veriler ışığında katılımcıların
büyük bir çoğunluğunun (%70,3) yaş sebze-meyve alışverişinde semt pazarlarını tercih ettiğini söyleyebiliriz.
Bulgular ışığında “H2: Tüketicilerin yaş sebze-meyve alışverişinde tercih ettiği yerler ile demografik özellikleri
(yaş, cinsiyet, gelir, eğitim durumu, meslek) arasında anlamlı bir ilişki vardır.” Hipotezi kabul edilmiştir.
Araştırma verileri yaş sebze ve meyve alışverişinde %52,3 oranla kadınların erkeklere (47,6) göre, semt pazarını
daha fazla tercih ettiğini göstermektedir. Bununla birlikte yaş sebze-meyve alışverişi semt pazarlarından
gerçekleştiren 344 kişinin 215’i yükseköğretim eğitim grubundandır. Bu veriler ışığında tüketicilerin eğitim
durumlarının yüksek olmasına rağmen yaş sebze ve meyve ürünlerini semt pazarlarından almaları, güvenilir
gıda farkındalıklarının düşük olduğu ya da farklı değişkenler nedeniyle semt pazarlarını tercih ettiği şeklinde
yorumlanabilir. Günden, Miran, Uysal ve Bektaş (2008) araştırmalarında tüketicilerin semt pazarlarını fiyat ve
alışkanlıkları nedeniyle tercih ettiğini tespit etmişlerdir.
Araştırmada yaş sebze-meyve alışverişinde semt pazarından gerçekleştiren grupların sırasıyla düşük (0-2000)
ve orta (2001-4000) gelir grupları olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra tüm yaş guruplarından tüketicilerin
semt pazarlarını sebze-meyve alışverişi semt pazarlarından gerçekleştirdiğini belirtmekle birlikte, en yüksek
oranı yaşlı ve orta yaş grupları oluşturmaktadır. Eğitim söz konusu olduğunda ise yine gruplara arsı farklılıktan
söz etmek gerekmektedir. Bulgulara göre % 88,8 oranla okuryazarlar semt pazarı tercih sıralamasında birinci,
%73 oranla ilköğretim grubunun ikinci, %71 oranla ortaöğretim grubunun üçüncü ve son olarak %69 oranla
yükseköğretim grubu dördüncüdür.
Meslek söz konusu olduğunda ise gelirle ilişkili olarak % 88 oranla işsizler semt pazarı tercih sıralamasında ilk
sıradadır. Öğretmen/akademisyenler ikinci (%77), kamu işçileri üçüncü (%75), ev hanımları dördüncü (%73),
emekliler beşinci (%72), üniversite öğrencileri altıncı (%71), özel kuruluş iççi/yöneticileri yedinci (%69),
serbest meslek mensupları sekizinci (%66) ve memurlar dokuzuncudur (%63).
4.4. Yaş Sebze Meyve Satış Yeri Tercihi ve Gıda Güvenliği Farkındalığı İlişkisi
Tüketicilerin yaş sebze-meyve satış yeri tercihlerinin gıda güvenliği farkındalık düzeylerine göre farklılaşıp
farklılaşmadı H3 hipotezi kapsamında incelenmiştir. Bulgular tüketicilerden gıda güvenliğini hiç duymadım
84
diyenlerin %60,4’ünün, gıda güvenliğini duydum ama ne anlama geldiğini bilmiyorum diyenlerin %78’inin ve
gıda güvenliğini duydum ve anlama geldiğini biliyorum diyenlerin de %67,5’i yaş sebze ve meyve alışverişini
semt pazarlarından gerçekleştirdiği görülmektedir. Buradan tüketicilerin yaş sebze ve meyvelerdeki gıda
risklerinden haberdar olmasına rağmen yine de semt pazarları tercih etmekten vazgeçmediğini söylemek
mümkündür. Bu nedenler “H3: Tüketicilerin yaş sebze-meyve alışverişinde tercih ettiği yerler ile gıda güvenliği
farkındalık düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.” Hipotezi reddedilmiştir. Bu bulguya benzer olarak
çalışmalarında tüketicilerin meyve ve sebzelerde kimyasal olduğunu bilmesine rağmen bu faktörü göz ardı
edebildiğini tespit etmiştir [19].
4.5. Tüketicilerin Gıda Güvenliğine Yönelik Algıları
Araştırma bulguları tüketicilerin yaş sebze ve meyve ürünlerine yönelik gıda güvenliği algılarının toplam beş
boyutta açıklanabileceğini göstermektedir (Cronbha Alfa=,862; KMO=,887; Açıklanma Oranı=%61).
Bunlardan ilki ve en önemlisi “Yasal Otoritelerin Konuya Yönelik Sorumluluklarına” ilişkin algıları
oluşturmaktadır (a= ,928). İkinci öne çıkan boyut “Üreticilerin Sorumlulukları” ile ilgilidir (a= 863). Bu
boyutları sırası ile “Tüketici Sorumluluğu (a=,761)”, “Risk Önleme (a= ,753)” ve “Güvenilir Gıda Bilgisi (a=
,720) ” algıları izlemektedir.
Araştırmada H4 hipotezi kapsamında gıda güvenliği farkındalığı düşük tüketiciler ile yüksek tüketicilerin gıda
güvenliğinin algılanan boyutları arasında bir farklılık olup olmadığı incelenmiş, gıda güvenliği konusunda
farkındalık düzeyi yüksek olan tüketicilerin (p=,011) üretici sorumluluğu (p=, ,000), risklerin önlenmesi ve yasal
otorite sorumluluğuna ilişkin (,031) daha negatif bir tutum içerisindedirler. Diğer bir değişle farkındalığı düşük
olan tüketiciler yasal alanda gıda güvenliği ile ilgili yapılan çalışmaları yeterli bulurken, farkındalığı yüksek
olanlar yetersiz bulmaktadır. Bununla birlikte yine farkındalığı yüksek olan tüketicilerin gıda güvenliği
konusunda daha bilinçli olmakla beraber, üreticilerin bu konuya yönelik sorumluluklarını daha fazla
önemsemektedirler. Bu veriler ışığında “H4: Gıda güvenliğine yönelik algılar tüketicilerin güvenilir gıda
konusundaki farkındalık durumuna göre farklılık göstermektedir.” Hipotezi kabul edilmiştir.
Tüketicilerin gıda güvenliğine yönelik algılarının demografik özelliklere göre farklılaşıp farklılaşmadı H5
hipotezi ile test edilmiştir. Bulgular eğitim düzeyine göre gıda güvenliğine yönelik algılanan boyutların
farklılaştığını göstermiştir. Yasal otorite sorumluluğuna ilişkin algılar (p=,006), Güvenilir gıdaya yönelik algılar
(p=,003) ve Tüketici sorumluluğuna ilişkin algılara (p=,022) ilişkin yükseköğretim mezunları ilköğretim
mezunlarına arasında anlamlı bir farklılık göze çarpmaktadır. Düşük eğitim düzeyinden olan okuryazarlar ve
ilköğretim mezunları yasal otoritelerin gıda güvenliğine yönelik aldığı önlemlerin yeterli olduğunu düşünürken,
yükseköğretim mezunları yetersiz olduğunu düşünmektedir. Buna ek olarak lise (p=,018) ve üniversite eğitim
düzeyinden olanların (p=, 000) gıda güvenliğine yönelik bilinç düzeyi, ilköğretim mezunlarına göre daha
yüksektir. Veriler doğrultusunda “H5: Tüketicilerin gıda güvenliğine yönelik tutumları demografik özelliklerine
göre farklılık göstermektedir.” Hipotezi kabul edilmiştir.
4.6. Stratejik İletişim Çalışmalarına Yönelik Tüketici Algıları
Araştırma bulguları tüketicilerin yürütülmesi gereken stratejik iletişim çalışmalarına yönelik tutumların dört
boyutta açıklanabileceğini göstermektedir (Cronbha Alfa a= ,938; KMO= ,944; Açıklanma Oranı= %63).
Bunlardan ilki ve öne çıkanı “Kamusal Yarar ve İkna (a= ,917)” konusunda yürütülmesi gereken çalışmalardır.
İkinci öne çıkan boyut “Medya Yönetimi (a= ,858)” çalışmalarını içermekte olup, onu sırasıyla ile “Yasal
Süreçlerde Paydaşlarla İşbirliği (a= ,798)” ve “İtibar ve Etkinlik Yönetimini (a= ,775)” içeren çalışmalar takip
etmektedir.
Araştırmada tüketicilerin stratejik iletişim yönetimine algılarının demografik özelliklerine göre değişip
değişmeme durumu H6 hipotezi kapsamında incelenmiş, tüketicilerin eğitim durumlarına göre “Kamusal yarar
ve ikna” ve “Medya yönetimi” algıları açısından farklılık olduğu görülmüştür. Araştırma sonuçlarına göre
medya yönetimi ile kamusal yarar ve iknala ilgili halkla ilişkiler çalışmalarını orta öğretim mezunları,
yükseköğretim mezunlarına göre daha fazla önemsemektedir. Bu kapsamda “Tüketicilerin yaş sebze ve meyve
ürünlerine yönelik yürütülmesi gerektiğini düşündüğü halkla ilişkiler çalışmaları demografik özelliklerine göre
farklılık göstermektedir.” Hipotezi yalnızca eğitim değişkeni açısından doğrulanmış olup, diğer değişkenler
açısından reddedilmiştir.
Ayrıca çalışmada stratejik iletişim çalışmalarına yönelik algılanan boyutlar ile gıda güvenliği farkındalığı
arasında farklılık olup olmadığı H7 hipotezi incelenmiş algılarda boyutların tamamına yönelik farklılık olduğu
85
görülmüştür (Kamusal yarar ve ikna p=0.000; Medya yönetimi p=0.000; İtibar ve etkinlik yönetimi p=0.000;
Yasal süreçlerde paydaş işbirliği p=0.003). Diğer bir değişle gıda güvenliği farkındalığı yüksek tüketiciler diğer
tüketicilerden daha yüksek bir oranda iletişim çalışmaları yürütülmesini önemsemektedir. Bu kapsamda “H6:
Tüketicilerin yaş sebze ve meyve ürünlerine yönelik yürütülmesi gerektiğini düşündüğü halkla ilişkiler
çalışmaları gıda güvenliğini bilme durumlarına göre farklılık gösterir.” Hipotezi de kabul edilmiştir.
4.7. Katılımcıların Gıda Güvenliği Konusunda Güven Duyduğu Kişi, Kurum ve Kuruluşlar
Araştırmanın gıda güvenliği ile ilgili hangi kişi, kurum ve kuruluştan gelen haberlere inanırsınız sorusuna
katılımcılar çoğunluk gıda uzmanları cevabını vermiştir. Sıralamada 10,1 puan alan gıda uzmanlarını sırasıyla,
9,95 puanla sağlık kurumları, 9,85 puanla aile ve arkadaş çevresi, 9,47 puanla uluslararası kurumlar, 9,08 puanla
tüketici hakları örgütleri, 8, 88 puanla aktivist guruplar, 8,85 puanla üretici/çiftçiler, 8,69 puanla sivil toplum
kuruluşları, 8,54 puanla kooperatifler, 8,36 puanla diğer tüketiciler, 7,78 puanla satıcılar, 7,74 puanla medya,
7,72 puanla yerel yönetimler, 7,63 puanla toptancı halleri, 7,24 puanla tanınmış kişiler ve 6,96 devlet kurum ve
kuruluşları takip etmektedir. Bu veriler ışığında en çok güvenilen kişilerin gıda uzmanları ve en güvenilen
kurumların da sağlık kurumları olduğunu söylemek mümkündür.
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Literatür ve sahaya yönelik yaptığımız araştırmalarda, ülkemizde Tarım, Hayvancılık ve Köy İşleri Bakanlığı
ile Türkiye Gıda Güvenli Derneği tarafından yürütülen gıda güvenliği çalışmalarının duyurulmasında kullanılan
kampanya ve iletişim çalışmaları incelenmiş, özellikle gıda güvenliğinde yaş sebze ve meyve pazarına yönelik
yürütülen bir iletişim faaliyetine rastlanamamıştır.
Çalışmanın araştırma bölümünde, İzmir ilinde yaşayan tüketicilere yönelik saha araştırılması gerçekleştirilmiş
ve 489 anketle çalışılmıştır. Araştırma sonucunda tüketiciler gerek gıda güvenliği, gıda seçimi, gerekse hak
arama yönünden de yeterli bilgiye ve bilince sahip olmadığı görülmektedir. Gıda güvenliği konusunda üretim
kalıplarını ve gıda güvenliği çalışmalarını etkileyebilecek, ekonominin ve toplumun değişimini sağlayacak güce
sahip olan tüketicilerin bu süreçte eğitilip bilinçlendirilmesi halkla ilişkiler çalışmalarının temel hedefi olmalıdır.
Çalışmamıza katılan tüketicilerinin gıda güvenliği farkındalık sürecinde yürütülecek stratejik iletişim
çalışmaları arasında en çok önem verdikleri boyut olan kamusal yarar ve ikna boyutudur. Çalışmamız
kapsamında; tasarım ve içerik bakımından ilgi çekici gıda güvenliğini tanıtıcı materyallerin hazırlanıp,
kamuoyunun erişimine sağlanması, gıda güvenli çalışmaları için ar-ge bütçeleri ayrılması ve kamuoyu
araştırmaları yürütülmesi, ürünlerin üzerinde güvenilir gıda etiket ve logosu bulundurulması, gıda riskleri
hakkında toplumun bilgilendirmesi, gıda krizlerine karşı risk planları hazırlanıp yürütülmesi ve toplumun gıda
güvenliği ile ilgili maruz kalabilecekleri kriz durumlarında tüketici zararın telafi edilmesi vb. faaliyetlerin
tüketicilerin güvenilir gıda bilincini arttırmak için halkla ilişkiler çalışmalarının odağında olması gerektiği
tüketiciler tarafından belirtilmiştir. İletişim stratejileri ve politikalarının bahsedilen bu kapsamda yürütülmesi
gıda güvenliği çalışmalarının etkinliğinin arttırılması, çalışmalara süreklilik ve tutarlılık kazandırması için
önemelidir.
Çalışmamıza katılan tüketicilerinin gıda güvenliği farkındalık sürecinde yürütülecek halkla ilişkiler çalışmaları
arasında ikinci derecede önem verdikleri boyut olan medya yönetimi boyutudur. Çalışmamız kapsamında; gıda
güvenliği sürecini yürüten tüm paydaşların katılımıyla basınla ilişkileri güçlendirecek; basın toplantısı, basın
kokteylleri düzenlenmesi, radyo ve televizyonlarda canlı yayın bağlantıları, programlarda yayınlanmak üzere
tanıtıcı ses ve video yayınlarının hazırlanarak, bir web sayfası kurarak güncel ve doğru bilgilere yer verilmesi
suretiyle medyanın bu süreçteki desteğinin alınması tüketicilerin önemsediği konuların başında gelmektedir.
Çalışmamızda gıda güvenliği yönetimi sürecinde yasal otorite konumunda olan hükümet, devlet organları ve
bakanlık temsilcilerine duyulan güvenin çok az olduğu tespit edilmiştir. Kişilerin gıda güvenliği konusunda
güvendiği kişi, kurum ve kuruluşlar arasında bu konuda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar en sonda yer
almaktadır. Tüketicilerin gıda güvenliği sürecinde yasal otoriterin sorumluluklarını yerine getirme konusunda
olumsuz düşüncelere sahiptirler (A.O=2,39). Çalışmamız kapsamında; hükümetin gıda güvenliği çalışmalarını
üniversiteler, sivil toplum örgütleri, sağlık ve gıda uzmanları, medya vb. kurumlarla ortaklaşa yürütmesi,
hükümetin yürütülen çalışmalara liderlik etmesi, gıda güvenliği çalışmalarında toplumun güven duyacağı bir
kişinin sözcü olarak seçilmesi ve yürütülen çalışmalarda kurumların birliktelik mesajları vermesi
önerilmektedir. Diğer bir yandan hükümetin yürüteceği gıda güvenliğine yönelik iletişim sürecinde iknadan çok
86
diyaloğun temel alınarak, gıda güvenliği sürecindeki politikaların belirlenmesinde tüm tarafların düşüncelerinin
alınması hükümet ve kamuoyu arasındaki çatışmaların yönetilmesi için önemlidir. Bu çalışmalar gıda güvenliği
sürecinde hükümetin kamuoyu nazarında itibar kazanması için yürütülebilecek halkla ilişkiler çalışmalarıdır.
Ve son olarak tüketicilerin güvenilir gıda konusunda bilinçlenmesi, gıda tercihi ve gıda riskleri konusundaki
bilgilerinin artması için, yaş sebze ve meyve ürünlerinde gıda güvenliği konusunun yeni ve daha geniş
araştırmalarla desteklenmesi gerekmektedir.
KAYNAKÇA
[1]Akpınar, M.B. Özken, B. Oral, M.A.ve Kızılay, H. (2009). Tüketicilerin Yaş Meyve Sebze Tedarik Kanalı
Seçimi: Modern (Süper-Hipermarket) Perakendeciler. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 22 (2), 211-
221.
[2]Anonim, (2011a), Mayıs-Haziran). Tarımsal Ürün İzlenebilirlik Sistemi. Gıda Güvenliği Dergisi, s.52.
[3]Anonim, (2013). Türkiye Tarım Sektörü Raporu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yayını, 230.
[4]Anonim. (2003). Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi Çalışma Grubu Raporu. Devlet Planlama Teşkilatı.
[5]Anonim. (2006). ZMO İzmir Şubesi Gıda Güvenliği ve Pazaryerleri Komisyonu’nun 5179 Sayılı Kanunun
İzlenebilirlik ile İlgili 16. Maddesi Hakkında Görüş ve Öneriler. Tarım ve Mühendislik, 78-79, 100- 102.
[6]Anonim. (2008). Yaş Sebze ve Meyve Raporu. Türkiye Ziraat Odaları Birliği.
[7]Anonim. (2008). Yaş Sebze-Meyve Standardı Kitabı: Avrupa ve Birleşmiş Milletler. Dış Ticaret Müsteşarlığı
Akdeniz İhracatçı Birlikleri, Mersin.
[8]Aydın, M. (1973). Dünya’da ve Türkiye’de Gıda Kontrolü ve Standartları. . Ankara: Türk Ticaret, Sanayi
Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Yayını.
[9]Başaran, E. (2008, Eylül- Ekim). Gıda Güvenliği Üzerine. Gıda Güvenliği Dergisi, s.62.
[10]Civelek, O. ve Sayılı, M. (2006). Tokat İli Merkez İlçede Yaş Sebze ve Meyve Toptancı Halinin Yapısı,
Sorunları ve Çözüm Önerileri. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Gaziosmanpaşa Üniversitesi/Fen
Bilimleri Enstitüsü, Tokat.
[11]Çopur, U. Ö., Yonak, S. ve Şenkoyuncu, A. (2010). Gıda Güvenliği ve Denetim Sistemi. Ziraat
Mühendisliği VII. Teknik Kongresi. 11-15 Ocak 2010. Ankara.Bildiriler Kitabı-2 1127-1137. (sözlü bildiri)
[12]Gıda Üretimi ve Satış Yerleri Hakkında Yönetmelik. (2003). T. C. Resmi Gazete, 22692, 5 Temmuz 2003.
[13]Giray, H. ve Soysal, A. (2007). Türkiye’de Gıda Güvenliği ve Mevzuatı. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni.
6(6).485-490.
[14]Güder, G. (2006). Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Plitikası ve Türkiye’ye Yansımaları. Devlet Planlama
Teşkilatı Uzmanlık Tezi
[15]Gül ve Akpınar. (2006). Dünya ve Türkiye Meyve Üretimindeki Gelişmelerin İncelenmesi. Akdeniz
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 1 (19), 15-27.
[16]Hablemitoğlu, Ş. (2000) Gıda Güvenliği Konusunda Tüketici Hakları, Standart Dergisi, Türk Standartları
Enstitüsü (TSE), Ankara
[17]Halaç, E. (2002). Gıda Kalitesi ve Gıda Mevzuatı ile İlgili Temel Kavramlar Işığında Türk ve AB Gıda
Mevzuatının Karşılaştırılması. Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, 4, 107-131.
[18]Holland, D. ve Pope, H. (2004). EU Food Law and Policy. Kluwer Law International: Hauge.
http://www.alata.gov.tr/wp-
content/uploads/2012/09/G%C4%B1daG%C3%BCvenli%C4%9FiZKara%C5%9Fahin.pdf
[19]Karabaş, S. Ve Gürler, Z.A. (2012). "Organik Ürün Tercihinde Tüketici Davranışları Üzerine Etkili
Faktörlerin Logit Regresyon Analizi İle Tahminlenmesi", Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 129-156.
[20]Karaşahin, Z. (2012). Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenliği. Mersin: Alata Bahçe Kültürleri Araştırma
İstasyonu Müdürlüğü.
[21]Keleş, (2007). Yeşil Pazarlama Tüketicilerinin Yeşil Ürünleri Tüketme Davranışları ve Yeşil Ürünlerin
Tüketiminde Kültürün Etkisi ile İlgili Bir Uygulama. (Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi). Çukurova
Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü.
[22]Kılıç, D. (2008). Tüketicilerin Gıda Güvenliğine Yönelik Bilgi, Tutum ve Davranışları. (Yayınlanmış
Yüksek Lisans Tezi). Gazi Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
[23]Koç, A. A, Bölük, G. ve Aşçı. S. (2008). Gıda Güvenliği ve Kalite Standartlarının Gıda İmalat Sanayinde
Yoğunlaşma Etkisi, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, 16, 83-115.
87
[24]Örgüç, N. ve Mitchell, W. A. (2000). Şehirlerin Alternatif Alışveriş Mekanları: İstanbul’da Haftalık
Pazarlar. Tasarım ve Kuram, 2, 35-58.
[25]Pazaryerlerine Yönelik Hazırlanan Yönetmelik. (2012). T. C. Resmi Gazete, 28351, 12 Temmuz 2012.
[26]Pira, A. ve Baytekin, P. (2007). Halkla İlişkiler Neyi, Nasıl Yapmalı. İstanbul: Dönence.
[27]Sarıkaya, N. (2007).Organik Ürün Tüketimini etkileyen Faktörler ve Tutumlar Üzerine Bir Saha Çalışması.
Kocaeli Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2, 110-125.
[28]Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun. (2010). T. C. Resmi Gazete, 27533, 11 Ocak 2010.
[29]Tetik, S. (2012).Türk Tüketicinin Organik Ürün Tercih Etmesine Neden Olan Faktörlerin Uygulamalı
Olarak İncelenmesi. Uluslararası Hakemli Beşeri ve Akademik Bilimler Dergisi, 1 (1), 37-64.
[30]Üçüncü, M. (2000). Gıdalarda Ambalajlama. İzmir: Ege Üniversitesi.
[31]Yetim, H. Ve Kesmen, Z. (2012). Gıda Analizler (3. Baskı). Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayını.
[32]Yılmaz, C. (2006) Samsun Semt Pazarları. Geçmişten Geleceğe Samsun 1. Kitap (s.521-540). Samsun:
Samsun Büyükşehir Belediyesi Yayını. http://www.kultur.samsun.bel.tr/samsem2006/doc/030.pdf
[33]http://www.mevzuat.gov.tr/metin.aspx?mevzuatkod=7.5.16.358&mevzuatiliski=0&sourcexmlsearch=paza
r
88
FONKSİYONEL BİR POLİSAKKARİT “KİTOSAN” VE MEYVE-SEBZE ENDÜSTRİSİNDE
KULLANIMI
Özge TAŞTAN1, Taner BAYSAL2
ÖZET
Kitosan, kitinin kısmi deasetilasyonuyla elde edilen, glukozamin ve N-asetil glukozamin kopolimerini içeren,
modifiye ve doğal bir karbonhidrat polimeridir. Mikrobiyal bir polisakkarit olan kitosan, meyve sebze
endüstrisinde, bakteriyosidal ve fungisidal özellik göstererek antimikrobiyal madde görevi görmesinin yanı sıra,
yenilebilir film oluşturma, meyve sularının asitliğini azaltma, durultma yardımcı maddesi, esmerleşmeyi
önleyici ve renk koruyucu ajan olarak da kullanılmaktadır. Doğada bulunan kaynaklardan elde edilebilen bir
biyopolimer olan kitosan, canlılara karşı toksik özelliğinin olmaması, biyolojik olarak parçalanabilirliği,
biyouyumluluğu, kimyasal ve fiziksel özellikleri bakımından diğer biyopolimerlere göre üstün özellikler
göstermesi nedeniyle meyve-sebze endüstrisi için geniş kullanım alanına sahiptir.
Anahtar Sözcükler: Kitosan, meyve-sebze endüstrisi, mikrobiyal polisakkarit
GİRİŞ
Kitosan, polisakkaritler içerisinde oldukça önemli bir yeri olan ve doğada yaygın olarak bulunan bir
biyopolimerdir. İlk kez 1859 yılında Rouget tarafından kitinin derişik potasyum hidroksit çözeltisinde ısıtılması
esnasında keşfedilmiştir [1]. Kitosan, özellikle son 50 yıldır araştırmacılar için ilginç bir materyal olarak yerini
korumaktadır [2]. Kitosan, biyolojik yolla parçalanabilir nitelikte olması ve toksik olmayışı nedeniyle gelecek
vaat eden yenilebilir bir polimerik materyal olarak önem kazanmaktadır [3,4].
Kitin ve kitosan, yapısal olarak selüloza benzeyen ve dünyada selülozdan sonra en çok bulunan
biyopolimerlerdir [6]. Selüloz, kitin ve kitosanın yapısal farklılığı; selülozun ikinci karbon atomundaki hidroksil
(-OH) yerine, kitinde asetamid (-NHCOCH3), kitosanda ise amin (-NH2) grubu bağlı olmasıdır [2].
Kitosan, kitin türevi doğal bir polisakkarittir. Kitinin yüksek sıcaklıkta, sodyum hidroksit veya potasyum
hidroksit içeren heterojen ortamda veya kitin deasetilaz enzimi yardımıyla deasetilasyonu sonucu yapı kitosana
[β-(1–4) 2 amino–2-deoksi D-glukoz] dönüşür. Bu yolla farklı oranlarda (%40-%98) deasetillenmiş kitosan elde
etmek mümkündür [7,8].
Deasetilasyon derecesine (DD) bağlı olarak kitosandaki azot içeriği % 5-8 arasındadır. Amino gruplarının
bulunması, kitosanı kimyasal modifikasyon için uygun hale getirir. Çözünürlük DD’ ye, derişime, asitin cinsine
ve pH’ ye bağlıdır. Asit derişiminin azalması ile çözünürlük azalmaktadır. Kitosanın kitin ve selülozdan farklı
olarak sahip olduğu amin grubu, çözünme sırasında protonlanır ve bundan dolayı da kitosan pozitif yüklenmiş
olur. Bu özellik, kitosanın katyonik bir polisakkarit olduğunu gösterir. Diğer polimerlerin aksine kitosan, pozitif
yüklü (zayıf bazik gruplardan dolayı) hidrofilik bir polimerdir. Sahip olduğu bu özelliklerden dolayı, negatif
yüklü polimerlerle, makromoleküllerle, polianyonlarla vs. etkileşme yeteneğine sahiptir. Bu özelliklerinin
yanında su ve yağ bağlama kapasitesi oldukça fazla olup, çok iyi film oluşturma özelliğine sahiptir [10].
Kitosanın özelliklerine etki eden parametreler; deasetilasyon derecesi, molekül ağırlığı, viskozite, çözünürlük
ve renk özellikleridir. Düşük deasetilasyon derecesine sahip kitosanın, sadece pH 9.0 ve üzerinde çözünebilir
olduğu, buna karşın yüksek deasetilasyon derecesine sahip kitosanın, pH 6.5 ve altında çözünür olduğu, nötral
ve alkali pH değerlerinde ise çözünmediği belirlenmiştir. Yüksek deasetilasyon derecesine sahip kitosanlar;
glutamik asit, hidroklorik asit, laktik asit ve asetik asit gibi organik ve inorganik asitlerle tuz oluşturarak çözünür.
Organik asit çözeltilerde (pH<6) çözünebilen kitosanın çözünürlüğü; inorganik asit çözeltilerinde sınırlıdır [2,
9, 11].
1 Özge TAŞTAN, Ege Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir, Türkiye, e-posta: [email protected] 2 Taner BAYSAL, Ege Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir, Türkiye, e-posta: [email protected]
89
Kitosanın katyonik doğası NH3+(pKa=6,3)’dan ve antimikrobiyal özelliği ise polikatyonik yapısından
kaynaklanmaktadır. Bakteri membranının polianyonik doğası, polikatyonik kitosanla elektrostatik etkileşime
girmesini sağlar ve bu etkileşim sonucu bakteri hayati fonksiyonlarını yerine getirecek yetiden yoksun hale gelir.
Ayrıca DNA ile etkileşime girebiliyor olması da göz önüne alındığında, bu özelliği kitosanın antimikrobiyal
ajan olarak kullanımına olanak sağlamaktadır [12,13].
ANTİMİKROBİYAL AJAN OLARAK KİTOSAN
Gıda maddelerinin muhafazası ve raf ömrünün artırılmasında alternatif olarak kitosandan yararlanılabileceği
çeşitli kaynaklarda yer almıştır. Burada en önemli etki kitosanın antimikrobiyal aktivite göstermesinden ileri
gelmektedir. Bu etkinin mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte pozitif yüklü kitosan moleküllerinin
negatif yüklü hücre membranına bağlanarak fonksiyonunu bozması; intraselluler içeriğin dışarı sızmasını teşvik
etmesi ve aynı zamanda besin elementlerinin hücreye transportunun inhibe edilmesi; şelat yapıcı bir ajan olarak
rol oynayarak iz elementlere bağlanması ve bu suretle mikrobiyal gelişme ile toksin üretiminin inhibe edilmesi;
suyu bağlayarak enzimleri inhibe etmesi; DNA ile bağlanması ve mRNA sentezini engelleyerek üremenin
durdurulması gibi çeşitli teoriler ileri sürülmüştür [4, 14, 15].
Kitosanın antimikrobiyal etkisi; deasetilasyon ve polimerizasyon derecesi, substrat veya her ikisinin kimyasal
ve besin bileşimi, çevre koşulları gibi iç faktörlerden etkilenir. Bu anlamda, daha fazla yük yoğunluğu ve daha
fazla çözünürlüğü nedeniyle, yüksek oranda deasetile edilmiş kitosanın daha yüksek antimikrobiyal özelliği
vardır [6,16]. Kitosan, genel olarak %0.1 konsantrasyonda gram pozitif bakteriler üzerinde gram negatif
bakterilere göre daha güçlü bakterisidal etki gösterir. Kitosanın minimum inhibisyon konsantrasyonu; bakteri
türlerine ve molekül ağırlığına bağlı olarak %0.05 ile %1 arasında değişmektedir [18].
Yapılan bir çalışmada, kitosanın (Mw=3.104, %75 ve %95 DD) değişen bir antibakteriyel aktivite gösterdiği
belirlenmiştir: Enterobacter aerogenes > Salmonella typhimurium > Staphylococcus aureus > Escherichia coli.
%95 DD’ye sahip kitosanın antibakteriyel aktivitesi, %75 DD olan kitosandan daha yüksek bulunmuş ve
kitosanın antibakteriyel aktivitesinin temas süresi ile arttığı belirlenmiştir [19].
KİTOSANIN HASAT SONRASI HASTALIKLARI ÖNLEMEDE KULLANIMI
Taze meyve ve sebzeler çok çabuk bozulabilen ve hassas ürünlerdir, bunların hasat sonrası hastalıkları raf ömrü
ve depolama sürelerini kısıtlamaktadır. Bilindiği gibi, sentetik fungisit uygulaması, hasat sonrası hastalıkların
kontrolü için temel yöntem olmuştur. Fakat insan sağlığı üzerine olası etkilerinden dolayı sentetik ilaçların
gelişigüzel kullanımı üzerine endişe artmaktadır. Bu yüzden, hasat sonrası hastalıkların kontrolü için yeni
alternatiflere acil talep vardır. Kitosan, doğal yapısı, antimikrobiyal aktivitesi ve bitki dokusu savunma
tepkilerini ortaya çıkarması gibi özellikleri nedeniyle, meyve ve sebzeler için ileriye dönük bir alternatif
uygulama haline gelmiştir [20].
Yapılan bir çalışmada, kitosan ve oligokitosan uygulamaları ile hem spor çimlenmesinin hem de M. fructicola’
nın misel gelişiminin büyük ölçüde inhibe edildiği ve şeftalilerde kahverengi çürümenin kontrolü için doğal
fungisit olarak kullanımlarının umut verici olduğu saptanmıştır [21]. Benzer çalışmada, kitosan (350 kDa) ve
oligokitosanın (6 kDa) patojenik küfler üzerindeki inhibisyon etkisi ve armutta çürüme kontrolünde kullanım
olanağı araştırılmış, bu uygulamaların Alternaria kikuchiana ve Physalospora piricola misel gelişimini inhibe
ettiği ve meyve hasat sonrası hastalıklarını kontrol etmek için sentetik fungisitlere alternatif olarak
kullanılabileceği belirlenmiştir [22].
Kayısı meyve çürüğüne neden olan patojen Burkholderia seminalis’e karşı suda ve asitte çözünebilir kitosanın
etki mekanizması ve invitro antibakteriyel aktivitesinin araştırıldığı bir çalışmada, 1 mg/ml’ den daha düşük
konsantrasyondaki kitosan uygulamaları zayıf bir antibakteriyal aktivite göstermiş olmasına rağmen, 2 mg/ml
asitte çözünebilir kitosanın, B. seminalis’ e karşı güçlü bir antibakteriyel aktivite gösterdiği ve sonuç olarak, B.
seminalis’ in neden olduğu kontaminasyonunun kontrolünde asitte çözünebilir kitosanın potansiyel olarak
kullanılabilir olduğu saptanmıştır [23].
90
Colletotrichum sp’a karşı domates ve üzümlerin kitosan uygulaması ile korunmasının değerlendirildiği bir
çalışmada; enfekte dokulara 5 farklı konsantrasyonda (%0, 1, 1.5, 2, 2.5) kitosan uygulanmış ve lezyon çapları
ölçülerek etkili olup olmadığı belirlenmiştir. Kitosanın, 7 günlük inkübasyondan sonra en yüksek üç
konsantrasyonda, bu küfün gelişimini önemli ölçüde (P<0.05) inhibe ettiği belirlenmiştir [24].
Domateslerde Botrytis cinerea tarafından oluşturulan gri küf üzerine, farklı molekül ağırlıklı (0.5x104, 3.7x104,
5.7x104 ve 2.9x105 g/mol) kitosanların etkinliğini araştırmak amacıyla yapılan çalışmada; kitosanın molekül
ağırlığı arttıkça, antifungal aktivitesinin arttığı, 2000 ve 4000 mg/L konsantrasyonlarda yaralı dokuya inoküle
edilmiş kitosan çözeltilerinin, domateslerde tam bir küf kontrolü sağladığı belirlenmiştir. Ayrıca, kitosan
uygulamasının, PPO (polifenol oksidaz) aktivitesini azalttığı, toplam protein ve fenolik bileşikleri arttırdığı
saptanmıştır. Bu bulguların, domates meyvesinde gri küf kontrolünde, kitosanın doğrudan fungitoksik patojene
karşı olan antimikrobiyal etkisi ve meyve biyokimyasal savunma tepkilerini ortaya çıkarma etkisi ile ilgili
olduğu düşünülmektedir [25].
KİTOSANIN GIDA KATKI MADDESİ OLARAK KULLANIMI
Gıdalara; üretim aşamalarında, depolama sırasında, tekstürün iyileştirilmesi veya kalitenin uzun süre muhafaza
edilmesi amacıyla katılan gıda katkı maddelerinden özellikle yapay olanları, izin verilen limitlerin üzerindeki
miktarlarda ya da izinsiz kullanıldığında tüketici sağlığının bozulmasına yol açabilmektedir. Bu nedenle; bu
maddelerin izin verilen kullanım miktarları azaltılmış, bazılarının kullanımı ise yasaklanmıştır. Bununla birlikte;
endüstride bu yapay katkı maddelerinin yerine toksik olmayan, doğal kaynaklardan elde edilen katkı
maddelerinin kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır [4]. Kitosan, GRAS bileşenler statüsünde yer aldığından
gıdalarda uygun dozlarda olmak üzere kullanımında herhangi bir sorun teşkil etmemektedir.
Portakal suyunun raf ömrünü uzatmak için yapılan bir optimizasyon çalışmasında; kitosan uygulamasının meyve
suyu kalitesi ve besin değerlerine olan etkisi incelenmiş, 1 g/L’ den fazla konsantrasyonlarda kitosan
kullanımının, portakal suyunda depolama süresi boyunca askorbik asit ve karotenoid içeriğini koruyarak kaliteyi
geliştirdiği saptanmıştır. Yapılan analizler; kitosanın enzimatik ve enzimatik olmayan esmerleşmeyi azalttığı ve
depolama sırasında bozulmayı kontrol etmede kullanıldığı, ayrıca kitosanla zenginleştirilmiş portakal suyunun
kalitesinin önemli ölçüde (P<0.05) arttığını göstermiştir [26].
Knatt ve ark. (2008) tarafından yapılan çalışmada, yeni bir gıda koruyucu madde olarak kitosan glukoz
kompleksi (CGC) incelenmiştir. Sadece glukoz ya da kitosanın önemli bir antioksidan aktivitesi olmadığı halde,
CGC’ nin mükemmel bir antioksidan aktivite gösterdiği belirlenmiştir. CGC’ nin, gıdalarda bozulmaya neden
olan E.coli, Pseudomonas, S.aureus ve Bacillus cereus’a karşı kitosana benzer antimikrobiyal aktivite gösterdiği
ve çeşitli gıda formülasyonları için gelecek vaat eden yeni bir koruyucu madde olarak kullanılabileceği
bildirilmektedir [27].
KİTOSANIN YENİLEBİLİR FİLM OLARAK KULLANIMI
Antimikrobiyal madde içeren yenilebilir filmler, gıda yüzeyine uygulanan yenilebilir nitelikteki polimerlerden
üretilen ince film tabakaları olarak tanımlanır. Yenilebilir filmlerin aktif ambalajlamada kullanımı gıda
güvenliğinde yeni bir yaklaşımdır. Basit üretim teknolojisi gerektirmeleri, ucuz olmaları, doğal bileşiklerden
elde edilmeleri, fonksiyonel özelliklerindeki çeşitlilik ve biyolojik olarak bozunabilmeleri nedeniyle son yılların
dikkat çeken ambalaj materyalleri olarak bilinmektedirler [28].
Plastikler gibi geleneksel ambalaj malzemelerinin çevreye olumsuz etkileri ve gıda ürünleri ile ilgili
kontaminasyon ile ilişkili artan endişeler, kitosan ve bunun türevleri gibi biyoaktif malzemelerin önemli bir
potansiyel kazanmasına sebep olmuştur [29]. Kitosan kaplama uygulaması, yarı geçirgen bir bariyer oluşturur
ve su kaybını azaltır, gaz değişimini kontrol eder, böylece, doku sıkılığı sağlanır ve hasat edilmiş sebzelerin
mikrobiyal bozulmaları uzun süre engellenmiş olur. Bu durum özellikle meyve ve sebzelerin
olgunlaştırılmasının kontrolünde oldukça önemlidir [16,30]. Ayrıca, bu uygulama ile fenolik maddelerin
oksidasyonuna neden olan PPO aktivitesi inhibe edilerek enzimatik esmerleşme reaksiyonlarının azaltıldığı ve
dolayısıyla gıdaların duyusal özelliklerinin de olumlu yönde etkilendiği belirlenmiştir [4]. Nitekim, 5 ml/L
konsantrasyonunda kitosan içeren yenilebilir kaplama ile kaplanan tüketime hazır havuçlarda depolama
91
süresince (4 °C sıcaklıkta 12 gün) renk kalitesinin korunduğu ve yüzey renginde meydana gelen beyazlaşmanın
azaldığı ortaya konmuştur [31].
Krasaekoopt ve ark. (2008) tarafından yapılan çalışmada, taze dilimlenmiş kavunları kitosan (%0-2, w/w) içeren
metilselüloz çözeltisi ile kaplamışlar ve 10 °C’ de 15 gün süreyle depolamışlardır. Farklı derişimdeki kaplama
çözeltileri içinde mikroorganizmalar üzerinde en yüksek logaritmik azalma, %1.5 (w/w) oranında kitosan içeren
kaplama çözeltileri ile sağlanmıştır. Depolama süresi sonunda bu çözelti ile kaplanmış örneklerdeki mezofilik,
psikrotrof, laktik asit, toplam koliform bakteri ve maya-küf sayısında sırasıyla 3.3, 3.9, 3.1, 3.8 ve 1.1 log kob/g
azalma görülmüştür. Kavun dilimlerinin raf ömrü 10 °C’ de 10 gün artmıştır [32].
Hernandez-Munoz ve ark. (2006) tarafından yapılan bir çalışmada; kalsiyum çözeltileri ve kitosan kaplama
uygulamalarının çileklerin hasat sonrası raf ömrü üzerindeki etkileri araştırılmış, çileklere kalsiyum glukonat
çözeltisi (%1), kitosan (%1.5) ve %1.5 kitosan+%1 kalsiyum glukonat içeren kaplama uygulamaları yapılmıştır.
20 °C’ de 4 gün depolama sonrasında; kalsiyum çözeltilerinin yüzey zararlanmasını azalttığı ve işlem görmemiş
meyveler ile karşılaştırıldığında, hem fungal çürümeyi hem de sertlik kaybını geciktirdiği saptanmıştır. %1.5
kitosan kaplama uygulaması ile ağırlık kaybının azaltıldığı ve fungal çürüme belirtisinin olmadığı
bulgulanmıştır. Hem kitosan hem de kalsiyum glukonat çözeltisi içeren kaplama uygulamasında ise, diğer
uygulamalara göre raf ömrünü artırmamasına rağmen, çilekler tarafından tutulan kalsiyum miktarının
artmasından dolayı besin değerinde artış olduğu saptanmıştır [33]. Yapılan benzer bir çalışmada; dilimlenmiş
çilekler %1’lik kitosan çözeltisi ile kaplanmış, yüksek (%80) ve düşük (%5) oksijen içeren modifiye atmosferde
paketlenmiş ve sonra 4, 8, 12 ve 15 ºC’ de depolanmıştır. Yüksek oranda oksijen içeren modifiye atmosfer
paketleme ve kitosan kaplama uygulamasının kombine edilmesi ile renk üzerinde pozitif bir etki görüldüğü, raf
ömrü ve ürün kalitesinde olumlu değişiklikler olduğu saptanmıştır [34].
Whang ve Gao (2012) tarafından yapılan bir çalışmada, kitosan esaslı yenilebilir kaplamaların; antioksidanlar,
antioksidan enzim sistemi ve çileklerin (Fragaria x aranassa Duch.) hasat sonrası kalitesine etkileri araştırılmış,
20 °C de 5 dakika 0.5, 1 ve 1.5 g/100 ml kitosan çözeltilerine daldırılıp, 5 ve 10 °C de depolanan çileklerin raf
ömrünün uzadığı ve çürüme kontrolünün sağlandığı saptanmıştır. Aynı zamanda, kitosan film ile kaplanan
çileklerde; fenolik maddeler, antosiyaninler, flavonoidler ve antioksidan enzim aktivitesi, işlem görmemiş
meyvelere göre daha yüksek düzeylerde bulunmuştur. Sonuç olarak, kitosan kaplama uygulamasının; çileklerde
çürüme kontrolünü sağlayarak ve kaliteyi koruyarak raf ömrünün uzatılmasında kullanılabilecek bir yöntem
olduğu belirlenmiştir [35].
Vu ve ark. (2011) yaptığı bir çalışmada, çileklerin raf ömrünü artırmak için modifiye kitosan esaslı yenilebilir
biyoaktif kaplama uygulamasının kullanım olanağını araştırmışlardır. Kitosanın hidrofobik özelliğini artırmak
ve adhezyonunu (yapışmasını) geliştirmek için palmitoil klorür ile asetilasyonu yapılarak
fonksiyonelleştirilmiştir. Biyoaktif yenilebilir filmler oluşturmak için, modifiye edilmiş kitosana, limonen ve
nane ekstraktı ilave edilmiş ve depolama sırasında özellikleri test edilmiştir. Limonen ve tween 80 içeren
modifiye kitosan formülasyonlarının, diğer formülasyonlardan (kekik ve mercanköşk ekstraktı içeren) daha iyi
özellikler gösterdiği belirlenmiştir [36].
Chien ve ark. (2007) tarafından yapılan çalışmada; dilimlenmiş mangonun kalitesi ve raf ömrü üzerine
yenilebilir kitosan film ile kaplamanın etkisi araştırılmıştır. Farklı konsantrasyonlarda kitosan çözeltileri ile (%
0, 0.5, 1.0 ve 2.0) muamele edilen dilimlenmiş meyveler PVCD ile kaplandıktan sonra 25 °C’ de muhafaza
edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda kitosanın su kaybını geciktirmesi ve duyusal kaliteyi korumasının yanı
sıra mikroorganizma gelişimini inhibe ettiği saptanmıştır [37].
Zhang ve ark. (2011)’nın yaptığı bir çalışmada, düşük molekül ağırlıklı kitosan ile kaplanan turunçgillerin; 25
˚C’ de 14 gün depolamadan sonra, Penicillium digitatum, Penicillium italicum, Botrydiplodia lecanidion ve
Botrytis cinerea bozulmalarını önemli ölçüde inhibe ettiği belirlenmiştir. Öte yandan; sertlik, toplam suda
çözünebilir kuru madde, titre edilebilir asitlik ve askorbik asit içeriğinin de olumlu yönde etkilendiği
bulgulanmıştır [20].
Soğukta saklanan brokolinin mikrobiyolojik ve duyusal kalitesi üzerine kitosan film ile kaplama uygulamasının
etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada; doğal mikroflora (mezofilik, psikrotrofik, maya ve küf, laktik asit
92
bakterileri ve koliformlar) üzerinde kitosanın antimikrobiyal etkileri ve Escherichia coli O157:H7 inoküle
edilmiş brokoli örneklerinde bu mikroorganizmanın hayatta kalma oranları değerlendirilmiştir. Kitosan kaplama
uygulaması, depolama süresi boyunca toplam koliform gelişimini engellemiş, kontrol örneklerine göre toplam
mezofil ve psikrofil bakteri sayılarında önemli azalma saptanmıştır. Ayrıca, kitosan uygulaması toplam E.coli
sayımı üzerinde de bakterisidal bir etki meydana getirmiş, sararma ve renk açılmalarını inhibe etmiştir. Sonuç
olarak, kitosan kaplama uygulamasının minimal işlenmiş brokoli için mikroorganizmaların kontrolünde ve
duyusal kalitesinin iyileştirilmesinde bir alternatif olarak kullanılabileceği ortaya konmuştur [16].
Hasat sonrası sofralık üzümlerin kalite özelliklerini korumak ve mikrobiyal güvenliğini sağlamak için HPMC
(hidroksi propil metil selüloz) ve kitosan (CH) yenilebilir filmlerinin etkinliğinin araştırıldığı bir çalışmada; film
uygulamaları hem direkt olarak hem de bergamot yağı ile birleştirilmiş olarak kompozit film şeklinde
uygulanmıştır. Bergamot yağı eklenmiş kitosan kaplamaların; saf CH ve HPMC kaplamalardan daha etkili
olduğu, depolama sırasında su kaybını çok iyi bir şekilde kontrol ettiği ve bu yüzden yüksek antimikrobiyal
aktivite gösterdiği, ayrıca; renk değişimini inhibe edip, esmerleşme oranını azalttığı belirlenmiştir [38].
Pranoto ve ark. (2005) sarımsak yağı (100 μL/g kitosan), potasyum sorbat (100 mg/g kitosan) veya nisin (51x103
IU/g kitosan) ilave edilen kitosan filmlerin, E. coli, S. aureus, S. typhimurium, L. monocytogenes ve B. cereus
gibi mikroorganizmalara karşı antimikrobiyal aktivitelerini incelemişler; S. aureus, L. monocytogenes ve B.
cereus üzerine antimikrobiyal etki gösteren kitosan filmlerden en güçlü antimikrobiyal etkiyi sarımsak yağı
içeren kitosan filmlerin gösterdiğini rapor etmişlerdir [39].
Yapılan bir çalışmada; kitosan filmlerin içerisine farklı konsantrasyonlarda çay ağacı esansiyel yağı eklenerek,
CH-TTO (kitosan-çay ağacı esansiyel yağı) kompozit filmlerin Listeria monocytogenes ve Penicillium
italicum’a karşı antimikrobiyal etkinliği incelenmiştir. TTO:CH oranı 1’den büyük olan kompozit filmler, 3
günlük depolamadan sonra Penicillium’a karşı sınırlı bir antifungal etki göstermiş ayrıca, CH:TTO oranı 1:2
olduğunda bu filmlerin antimikrobiyal özelliklerinin arttığı saptanmıştır [40].
Diğer bir çalışmada ise, kitosan ve HPMC bazlı filmlere, farklı konsantrasyonlarda bergamot, limon ve çay
ağacı esansiyel yağları eklenerek, Listeria monocytogenes, Escherichia coli ve Staphylococcus aureus’a karşı
filmlerin antibakteriyel etkinliği 10 ºC’ de 12 günlük depolama süresince incelenmiştir. HPMC-EO (esansiyel
yağ) ve CH-EO kompozit filmler, 3 patojen bakteriye karşı önemli bir antimikrobiyal aktivite göstermiş, tüm
film matrisleri içinde en yüksek antimikrobiyal aktiviteyi çay ağacı esansiyel yağı içeren filmlerin gösterdiği
saptanmıştır. Mikrobiyal gelişme için tam bir inhibisyon; E.coli için HPMC-TTO veya CH filmlerde;
L.monocyctogenes için HPMC-TTO ve S.aureus için HPMC-BO filmlerde belirlenmiştir [41].
Zivanovic ve ark. (2005) yaptıkları bir çalışmada; anason, fesleğen, kişniş, kekik esansiyel yağlarını içeren
kitosan filmlerin L. monocytogenes ve E. coli O157:H7’ye karşı antimikrobiyal aktiviteleri belirlenmiştir.
Esansiyel yağların, tek başlarına ve film içerisinde kullanıldıklarında aynı antimikrobiyal aktiviteyi gösterdikleri
saptanmıştır. Ayrıca %1 ve %2 oranında kekik esansiyel yağı içeren kitosan filmlerin L. monocytogenes sayısını
sırayla 3,6 ve 4 logaritmik evre azalttığı rapor edilmiştir [42].
%0.5, %1, %2 ve %3 (w/w) bergamot esansiyel yağı (BO) içeren kitosan (CH) esaslı kompozit filmlerin (CH-
BO) Penicillium italicum’a karşı antifungal etkinliğinin incelendiği bir çalışmada, bergamot yağı ile birleştirilen
filmlerde su buharı geçirgenliğinde bir azalma görülmüş, 3:1 oranında BO-CH kullanıldığında, bu azalmanın
yaklaşık %50 olduğu saptanmıştır. Filmlerin antifungal etkinliğinin depolama süresi boyunca azalmasına
rağmen, yüksek bergamot yağı konsantrasyonu kullanılarak oluşturulan filmlerde, 20 °C’ de 12 gün
depolamadan sonra, kontrol grupları ile karşılaştırıldığında 2 logaritmik azalma meydana geldiği belirlenmiştir
[43].
KİTOSANIN DURULTMA AJANI OLARAK KULLANIMI
Meyve suyu üretiminde, meyvelerin preslenmesinden sonra oluşan bulanıklığın giderilmesi için jelatin, kiselsol,
bentonit gibi ajanlar kullanılmaktadır. Kitosan, güçlü pozitif yükler taşıması nedeniyle, meyve suyundaki negatif
yüklü kolloidlerle elektrostatik etkileşime girerek, bulanıklığa neden olan bu parçacıkların çökmesini
sağlamaktadır. Dolayısıyla kitosan, etkili bir durultma ajanı olarak kullanılabilmektedir [30,44]. Greyfurt ve
93
elma sularında kitosanın ve kitosanla birlikte pektinazın etkili bir durultma ajanı olduğu ve 0.8 kg/m³ kitosanın
üründeki bulanıklığı tamamen giderebildiği bildirilmiştir [3].
Domingues ve ark.(2011) tarafından yapılan çalışmada, karides kabuklarından elde edilen kitosanın çarkıfelek
meyvesi (passion fruit) suyunu durultmak için doğal ve çevre dostu bir adsorban olduğu belirlenmiştir.
Denemeler; değişen kitosan konsantrasyonları, pH ve düşük karıştırma hızı ve zaman parametreleri ile
yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar, bulanıklık, renk, toplam çözünebilir katılar ve viskozite azalışı açısından
değerlendirilmiştir. Bu denemelerde kitosan uygulaması için en iyi durum, santrifügasyon (4000-12000 rpm) ve
enzimatik uygulamalar (1 ml/L pektinex 3X L, 50 ˚C’ de 90 dakika) ile karşılaştırılmıştır. Çalışmada, enzimatik
uygulama sadece viskozite azalması için güvenilir bir sonuç vermesine rağmen; santrifüj işleminden sonra
kitosan uygulaması (0.01 kg/L) meyve sularını durultmak için en iyi sonucu vermiştir [45].
Elma suyunun durultulmasında fungal kitosanın uygulandığı bir araştırmada; kitosanın üretimi, Absidia glauca
var. paradoaxa IFO 4007, 24 ˚C’ de, sıvı ortamda ve karıştırma hızı 100 ve 200 rpm olacak şekilde
gerçekleştirilmiştir. 0.1, 0.5, 0.7 ve 1.0 g/L kitosan konsantrasyonları ile 30, 35, 40 ˚C işlem sıcaklıklarında
çalışılmıştır. 40 ˚C’ de 0.7 g/L fungal kitosan uygulaması ile maksimum berraklığa ulaşılmıştır. Elma suyu
berraklık ve renk değişiklikleri hem fungal hem de deniz kabuklularından elde edilen kitosan uygulamaları ile
karşılaştırıldığında yakın bir korelasyon göstermiştir [46].
Chatterjee ve ark. (2004)’nın yaptığı bir çalışmada; karides kabuklarından elde edilmiş, %7 asetik asitle hidrolize
edilmiş suda çözünebilir kitosan, meyve sularına %2’lik 5 ml kitosan çözeltisi (100 mg suda çözünebilir kitosan)
şeklinde eklenmiş, 90 dakika karıştırılıp 25 ˚C’ de muhafaza edilmiştir. Elma, üzüm, limon ve portakal suları
için, bentonit, jelatin ve kitosan durultma ajanları kullanılmış; uygulamalar arasında, meyve sularının titrasyon
asitliğine etkileri bakımından önemli bir farkın olmadığı ve kitosanın farklı meyve sularını durultmak için düşük
konsantrasyonlarda bile etkili olduğu saptanmıştır [47].
SONUÇ
Gelişen teknoloji ile beraber, meyve sebze endüstrisinde kitosanın kullanım potansiyelinin arttırılması, gelecekte
bu konuda yapılacak olan araştırmaların temel hedefi olmalıdır. Yapılacak çalışmalarla, gıda sanayinde henüz
yaygın kullanımı olmayan kitosanın daha ucuz üretim yöntemlerinin geliştirilmesi, bu biyopolimerin kullanım
alanlarını daha da genişletecektir. Kitosanın bu şekilde kullanım olanaklarının genişletilmesiyle, doğa büyük
miktarda atık yükü oluşturan deniz kabuklularının önüne geçilmesinin yanı sıra biyopolimer kullanımıyla başta
insan sağlığı olmak üzere herhangi bir yan etki göstermeyen ürünlerin kullanım avantajından da yararlanılmış
olacaktır. Sonuç olarak, kitosan konusunda yapılan çalışmalar, kitosanın meyve-sebze işleme endüstrisinin farklı
alanlarında güvenli, kullanımı kolay, etkili ve çok yönlü bir biyopolimer olduğunu göstermektedir.
*Bu çalışma GIDA dergisinde (2013, 38 (3): 175-182) yayınlanmıştır.
KAYNAKLAR
[1]Yazgan, İ. 2010. Kitosanın kimyasal modifikasyonu. Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoteknoloji
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İzmir, Türkiye, 98 s.
[2]Demir A, Seventekin N. 2009. Kitin, Kitosan ve Genel Kullanım Alanları. Tekstil Teknolojileri Elektronik
Dergisi, 3(2): 92-103.
[3]Cemeroğlu B. 2009. Meyve ve Sebze İşleme Teknolojisi. Durultma yardımcı maddeleri ve etki
mekanizmaları. Kitosan. 3.Baskı. Bizim grup basımevi, Ankara, s 479-480.
[4]Koç B, Özkan M. 2011. Gıda Endüstrisinde Kitosanın Kullanımı. GIDA, 36 (3): 161-168.
[5]Anon 2012. http://tr.wikipedia.org/wiki/Kitosan (Erişim tarihi: 05.08.2012)
[6]Dutta PK, Tripathi S, Mehrotra GK, Dutta J. 2009. Perspectives for chitosan based antimicrobial films in
food applications. Food Chem, 114: 1173-1182.
[7]Kurita K. 2001. Controlled functionalization of polysaccharide chitin. Progress in Polymer Science, 26:
1921–1971.
[8]Kumar MNVR. 2000. A review of chitin and chitosan applications. Reactive & Functional Polymers, 46: 1-
27.
94
[9]Tarım E. 2011. Kitosan ile sulu çözeltilerden krom uzaklaştırılması. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü Kimya Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Isparta, Türkiye, s. 14-16.
[10]Gökçe Y. 2008. Kitosan Nanoparçacıklarının Sentezi. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Kimya
Mühendisliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Türkiye, s. 3-16.
[11]Uslu B, Arbak S. 2010. Doku Mühendisliğinde Kitozanın Kullanım Alanları. Acıbadem Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Dergisi, 1(3): 128-135.
[12]Prashanth KVH, Tharanathan RN. 2007. Chitin/chitosan: modifications and their unlimited application
potential-an overview. Trends in Food Science & Technology, 18: 117-131.
[13]Shahidi F, Arachchi JKV, Jeon YJ. 1999. Food applications of chitin and chitosans. Trends in Food Science
& Technology, 10: 37-51.
[14]Devlieghere F, Vermeulen A, Debevere J. 2004. Chitosan: antimicrobial activity, interactions with food
components and applicability as a coating on fruit and vegetables. Food Microbiology, 21: 703-714.
[15]Bostan K, Aldemir T, Aydın A. 2007. Kitosan ve antimikrobiyal aktivitesi. Türk mikrobiyoloji cem.derg,
37(2): 118-127.
[16]Moreira MR, Roura SI, Ponce A. 2011. Effectiveness of chitosan edible coatings to improve microbiological
and sensory quality of fresh cut broccoli. LWT Food Science and Technology, 44: 2335-2341.
[17]Aranaz I, Mengibar M, Harris R, Panos I, Miralles B, Acosta N, Galed G, Heras A. 2009. Functional
Characterization of Chitin and Chitosan. Current Chemical Biology, 3: 203-230.
[18]Xia W, Liu P, Zhang J, Chen J. 2011. Biological activities of chitosan and chitooligosaccharides. Food
Hydrocolloids, 25: 170-179.
[19]Chung YC, Chen CY. 2008. Antibacterial characteristics and activity of acid-soluble chitosan. Bioresource
Technology, 99: 2806-2814.
[20]Zhang H, Li R, Liu W. 2011. Effects of Chitin and Its Derivative Chitosan on Postharvest Decay of Fruits:
A Review, Int. J. Mol. Sci., 12: 917-934.
[21]Yang LY, Zhang JL, Bassett CL, Meng XH. 2012. Difference between chitosan and oligochitosan in growth
of Monilinia fructicola and control of brown rot in peach fruit. LWT - Food Science and Technology, 46: 254-
259.
[22]Meng X, Yang L, Kennedy JF, Tian S. 2010. Effects of chitosan and oligochitosan on growth of two fungal
pathogens and physiological properties in pear fruit. Carbohydrate Polymers, 81: 70–75.
[23]Lou MM, Zhu B, Muhammad İ, Li B, Xie GL, Wang YL, Li HY, Sun GC. 2011. Antibacterial activity and
mechanism of action of chitosan solutions against apricot fruit rot pathogen Burkholderia seminalis.
Carbohydrate Research, 34: 1294–1301.
[24]Munoz Z, Moret A, Garces S. 2009. Assessment of chitosan for inhibition of Colletotrichum sp. on tomatoes
and grapes. Crop Protection, 28: 36–40.
[25]Badawy MEI, Rabea EI. 2009. Potential of the biopolymer chitosan with different molecular weights to
control postharvest gray mold of tomato fruit. Postharvest Biology and Technology, 51: 110–117.
[26]Martin-Diana AB, Rico D, Barat JM, Barry-Ryan C. 2009. Orange juices enriched with chitosan:
Optimisation for extending the shelf-life. Innovative Food Science and Emerging Technologies, 10: 590–600.
[27]Knatt SR, Chander R, Sharma A. 2008. Chitosan glucose complex – A novel food preservative. Food Chem.,
106: 521–528.
[28]Ayana B, Turhan KN. 2010. Gıda Ambalajlamasında Antimikrobiyel Madde İçeren Yenilebilir
Filmler/Kaplamalar ve Uygulamaları. GIDA, 35(2), 151-158.
[29]Aider M. 2010. Chitosan application for active bio-based films production and potential in the food industry:
Review. LWT Food Science and Technology, 43: 837-842.
[30]Kurt Ş, Zorba Ö. 2005. Kitin, Kitosan ve Türevlerinin Gıdalarda Kullanım Olanakları. GIDA, 30(6), 371-
378.
[31]Sim ADN, Tudela JA, Allende A, Puschmann R, Gil MI. 2009. Edible coatings containing chitosan and
moderate modified atmospheres maintain quality and enhance phytochemicals of carrot sticks. Postharvest Biol.
Tech., 51: 364-370.
[32]Krasaekoopt W, Mabumrung J. 2008. Microbiologi¬cal evaluation of edible coated fresh-cut cantaloupe.
Nat Sci, 42: 552–557.
[33]Hernandez-Munoz P, Almenar E, Ocio MJ, Gavara R. 2006. Effect of calcium dips and chitosan coatings
on postharvest life of strawberries (Fragaria x ananassa). Postharvest Biology and Technology, 39: 247-253.
[34]Campaniello D, Bevilacqua A, Sinigaglia M, Corbo MR. 2008. Chitosan: Antimicrobial activity and
potential applications for preserving minimally processed strawberries. Food Microbiology, 25: 992-1000.
95
[35]Wang SY, Gao H. 2012. Effect of chitosan-based edible coating on antioxidants, antioxidant enzyme
system, and postharvest fruit quality of strawberries (Fragaria x aranassa Duch.). LWT - Food Science and
Technology, 1-9.
[36]Vu KD, Hollingsworth RG, Leroux E, Salmieri S, Lacroix M. 2011. Development of edible bioactive
coating based on modified chitosan for increasing the shelf life of strawberries. Food Research International,
44: 198-203.
[37]Chien P, Sheu F, Yang F. 2007. Effects of edible chitosan coating on quality and shelf life of sliced mango
fruit. J Food Eng, 78: 225–229.
[38]Sánchez-González L, Pastor C, Vargas M, Chiralt A, González-Martínez C, Cháfer M. 2011a. Effect of
hydroxypropylmethylcellulose and chitosan coatings with and without bergamot essential oil on quality and
safety of cold-stored grapes. Postharvest Biology and Technology, 60: 57-63.
[39]Pranoto Y, Rakshit SK, Salokhe VM. 2005. Enhan¬cing antimicrobial activity of chitosan films by
incorpo¬rating garlic oil, potassium sorbate and nisin. LWT Food Science and Technology, 38: 859–865.
[40]Sánchez-González L, González-Martínez C, Chiralt A, Cháfer M. 2010a. Physical and antimicrobial
properties of chitosan–tea tree essential oil composite films. J Food Eng, 98: 443-452.
[41]Sánchez-González L, Cháfer M, Hernández M, Chiralt A, González-Martínez C. 2011b. Antimicrobial
activity of polysaccharide films containing essential oils. Food Control, 22: 1302-1310.
[42]Zivanovic Z, Chı S, Draughon AF. 2005. Antimicro¬bial Activity of Chitosan Films Enriched with Essential
Oils. J Food Sci, 70 (1): 45-51.
[43]Sánchez-González L, Cháfer M, Chiralt A, González-Martínez C. 2010b. Physical properties of edible
chitosan films containing bergamot essential oil and their inhibitory action on Penicillium italicum.
Carbohydrate Polymers, 82: 277-283.
[44]Muzzarelli RAA, Boudrant J, Meyer D, Manno N, DeMarchis M, Paoletti MG. 2012. Current views on
fungal chitin/chitosan, human chitinases, food preservation, glucans, pectins and inulin: A tribute to Henri
Braconnot, precursor of the carbohydrate polymers science, on the chitin bicentennial. Carbohydrate Polymers,
87: 995–1012.
[45]Domingues RCC, Junior SBF, Silva RB, Cardoso VL, Reis MHM. 2011. Clarification of passion fruit juice
with chitosan: Effects of coagulation process variables and comparison with centrifugation and enzymatic
treatments, Process Biochemistry, 1-30.
[46]Rungsardthong V, Wongvuttanakul N, Kongpien N, Chotiwaranon P. 2006. Application of fungal chitosan
for clarification of apple juice. Process Biochemistry, 41, 589–593.
[47]Chatterjee S, Chatterjee S, Chatterjee BP, Guha AK. 2004. Clarification of fruit juice with chitosan. Process
Biochemistry, 39: 2229-2232.
96
AMBALAJ SEKTÖRÜNDE BASKI ÜNİTELERİNDE KULLANILAN UÇUCU ORGANİK
BİLEŞİKLERİN EMİSYONUNUN DÜŞÜRÜLMESİ
Tuğba GÜRMEN ÖZÇELİK1
ÖZET
Bu çalışmada, ambalajların baskısında yaygın olarak kullanılan uçucu orgnik bileşiklerden (UOB) etil asetat,
ksilen ve toluenin, seramik monolit üzerine Pt/Al2O3 ve Pd/Al2O3 kaplanarak hazırlanan katalizörler
kullanılarak tam yanma reaksiyonu incelenmiştir. Deneysel çalışma, sabit yataklı reaktörde, atmosferik
basınçta, 150 ile 350°C arasında değişik reaktör sıcaklıklarında gerçekleştirilmiştir. Deneylerde reaktöre giren
UOB miktarı 1000 ppm’in altında tutulmuştur. Pt/Al2O3 ile gerçekleştirilen deney sonuçlarında sıcaklıktaki artış
ile birlikte UOB dönüşmesinin arttığı görülmüştür. 300°C de reaksiyona giren tüm etil asetatın, 350 °C sıcaklığa
ulaşıldığında ise toluen ve ksilen yanarak CO2 ve H2O’ ya dönüştüğü saptanmıştır. Pd/Al2O3 monolit katalizör
ile yapılan deneyler sonucunda sadece etil asetat için 300 °C de tam yanma gerçekleşmesine karşın, reaksiyona
giren ksilenin ancak % 95’i, tolenin ise % 98’i bu sıcaklıkta bertaraf edilebilmiştir.
Anahtar Sözcükler: etil asetat, monolit katalizör, katalitik oksidasyon, ksilen, toluen, Pt/Al2O3 ve Pd/Al2O3
GİRİŞ
Ambalaj sektöründeki baskı ünitelerinde kullanılan çözeltiler, düşük sıcaklıkta hemen buharlaşan petrol türevi
uçucu organik bileşikler (UOB) içermektedir. Bu UOB’ler insan ve çevre sağlığı açısından ciddi zararları olan
toksik maddelerdir. Baskı ünitelerinde kullanılan çözeltilerin en az %2’si mürekkep hazırlama, baskı ve kurutma
işlemleri sırasında ortamdaki havaya yayılmaktadır [1]. Bu yayılmanın kontrol edilmesi ve ortamdaki havanın
temizlenerek atmosfere verilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ciddi miktarda zararlı bileşenin atmosfere
atılması sonucu çevre kirliliği artacak ve çevre dengesi bozulacaktır [2]. Baskı ünitelerinde kullanılan başlıca
solventler etil asetat, izopropanol, n-propanol, glikol, toluen, kısilen ve propilasetat’dır. Çok düşük derişim dahi
ciddi rahatsızlıklara ve eko sistemde büyük hasarlara sebep olan gaz atıkların zararsız hale getirilmesinde başlıca
iki yola başvurulabilmektedir; birincisi tekrar kullanılabilmesi için UOB’lerin geri kazanılması, ikincisi ise
yakarak yok edilmeleridir. Gaz akımı içerisindeki UOB derişiminin yüksek olduğu durumlarda fiziksel ayırma
işlemleri (absorpsiyon, adsoprsiyon, yoğuşturma) iyi sonuçlar vermektedir. UOB derişiminin çok düşük olduğu
ve adiyobatik sıcaklık artışının düşük kaldığı durumlarda katalitik yanma reaksiyonu UOB’lerin yok
edilmesinde en iyi yöntem olarak görülmektedir[1,3]
Hava içerisindeki UOB derişiminin düşük patlama limitinin %25 altında olduğu durumda, zararlı
hidrokarbonların temizlenmesinde, katalitik tam yakma işlemi yaygın olarak kullanılmaktadır [3]. Uygun
sıcaklık ve uygun alıkonma zamanı ile bütün hidrokarbonlar aşağıdaki reaksiyonu gerçekleştirerek,
karbondioksit ve suya dönüşürler.
HC + O2 CO2 + H2O
Katalitik yakma tekniği diğer tekniklerden avantajı: düşük UOB derişiklerinde yüksek verim elde edilebilmesi,
enerji tüketiminin düşük olması, ikinci dereceden kirleticilerin oluşumunun çok az olmasıdır. Katalitik yakma
reaksiyonu genellikle atmosferik basınçta, 50 ile 400°C sıcaklık aralığında, düşük reaktant derişimininde
gerçekleştirilir [2,4]. Katalitik yakma reaksiyonları ekzotermik reaksiyonlardır. Isı ürettikleri için süreç içinde
enerji verimliliğinin artmasını da sağlarlar.
Katalizör reaksiyonunun düşük sıcaklıkta gerçekleşmesini ve diğer yan reaksiyonların meydana gelmemesi ile
ikincil kirleticilerin oluşumunu engellemeyi sağlar. Bu nedenle kullanılan katalizörün seçimi bu süreçte oldukça
önemlidir.
Katalitik yakma reaksiyonunda reaktiflerinden biri veya her ikisi katalizör üzerinde adsoplanır ve reaksiyon
1 Tuğba GÜRMEN ÖZÇELİK, Ege Üniversitesi, Kimya Mühendisliği Bölümü Bornova/İZMİR, [email protected]
97
katalizör yüzeyinde adsorplanan reaktifler arasında veya adsorplanan reaktif ile gaz fazındaki reaktant arasında
gerçekleşebilir. Bu nedenle kullanılan katalizörün tipi, yanma reaksiyonunun kinetiğini belirler [5]. Monolit
taşıyıcılar kullanıldığında geniş yüzey alanı sağlanır ve katalitik yatak içerisinde basınç düşmesi az olur. Gaz
akım genellikle monolitin kanallarından laminer rejimde akar ve böylelikle gaz faz ile katalizör yüzeyi
arasındaki kütle transfer hızı bütün sürecin hız kontrol adımını oluşturur. Hem metal oksit hem de soy metal
katalizörler katalitik yakma reaksiyonunda kullanılmaktadır[6].
UOB’lerin yakılma işleminde kullanılacak katalizörlerden beklenen özellikler kısaca yüksek aktifliğe sahip
olması, karbon bozulmasına karşı dayanıklı olması, tam yakma reaksiyonu için seçici olması ve mekanik
dayanıklılığının yüksek olması olarak sıralana bilir [7]. UOB’lerin katalitik oksidiyonunda, soy metal ve metal
oksit katalizörler yaygın olarak kullanılmaktadırlar. Metal oksit katalizörler soy metal katalizörlere oranla daha
düşük aktifliğe sahip olmalarının yanı sıra daha yüksek parlama sıcaklığına ulaşmaktadırlar. Metal oksitlerin
birkaçının birlikte kullanılması da katalizörün etkisini arttırmasını sağlamaktadır [8].
Katalitik yakma işlemlerinde genellikle sabit yataklı reaktör kullanılır. Bu reaktörler, baca içerisinde kolaylıkla
monte edilebilmektedirler. Bunlardan en yaygın kullanılanı monolit katalizör kullanılan reaktörlerdir. Monolit
reaktörlerin diğer katalitik reaktörlerden avantajlı yanları; geometrik yapıları bakımından geniş bir yüzey alanına
sahip olmaları ve reaktördeki basınç kaybının düşük olmasıdır. Bunlara ek olarak monolit katalizör, reaktör
içerisinde hareketsiz kaldığı için monolitin kullanım ömrü boyunca reaktörün optimum dizaynını koruması
gösterilebilir [7].
DENEYSEL ÇALIŞMA
Deneysel çalışma iki kısımdan oluşmaktadır. İlk olarak monolit katalizörler hazırlanmıştır. İkinci olarak da
hazırlanan bu katalizörler seçilen UOB’ler ile yakma reaksiyonları verimlilikleri bakımından incelenmiştir.
Katalizörlerin hazırlanırken önce katalizör yüzey alanını arttırmak için, monolit taşıyıcılar seyreltik asit çözeltisi
içerisinde ultrasonik banyoda tutularak aşındırılmış, daha sonra ise ıslak emdirme metodu kullanılarak,
katalizörlere metal oksitler emdirilmiştir. Kullanılan katalizörler, ağırlıkça aşağıdaki oranlarda metal oksitler
içermektedir;
%2 Pt - %5 Al2O3
%2 Pd - %5 Al2O3
Hazırlanan monolit katalizörler, Şekil 1’de görülmektedir.
Şekil 1. Hazırlanan monolit taşıyıcılı katalizörler
Deney sistemi başlıca besleme pompası, buharlaştırıcı, ön ısıtıcı, reaktör, soğutucu ve absorberden oluşmaktadır.
Deney sisteminin ayrıntıları ve şekli kaynaklar [9]’da verilmiştir. Sıvı fazdaki UOB bir perilstaltik pompa
yardımıyla buharlaştırıcıya pompalanır ve orada buharlaşarak taşıyıcı gaz olarak kullanılan azotla birlikte
reaktör sıcaklığının 50oC düşüğüne ayarlanmış olan ön ısıtıcıya gelir. Deneylerde reaksiyona giren hava %500
oranında fazla (excess) kullanılmıştır. Buradan çıkan gaz karışımı, monolit katalizörlerin yerleştirildiği
reaktörün girişinde katalizörsüz kısımda kuru hava ile UOB ve azot homojen olarak karışır. Daha sonra
reaktörün içerisindeki katalizörlü kısımda reaksiyon gerçekleşir. Reaktörden çıkan gaz akımı soğutucuda
soğutulduktan sonra, absorbere gönderilir burada reaksiyona girmeyen UOB tutularak Hewlett Packard (HP)
5890 Series II Gaz Kromotografı (GC) flame iyonize detektör kullanılarak derişimi belirlenerek reaksiyondaki
dönüşme miktarı hesaplanır.
98
Katalitik yakma reaksiyonları için uygulanan çalışma koşulları Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1. Deney Koşulları
UOB akış hızı (ml/d) 0,025
Buharlaştırıcının Sıcaklığı(oC) UOB’in K.N
Reaktörün Sıcaklık aralığı (oC) 150-350
Ön ısıtıcının Sıcaklığı(oC) Treaktör-50
Fazla Hava Yüzdesi % 500
GHSV (h-1) 30 000
K.N.:kaynama noktası
Deneylerde kullanılan monolit rektörün detaylı görünümü Şekil 2de verilmiştir.
Şekil 2. Monolit Reaktör
SONUÇLAR VE DEĞERLENDİRME
Her UOB bileşik için önce hiç kaplanmamış boş monolit reaktöre yerleştirilerek 150 ile 350 oC sıcaklık
aralığında reaksiyon gerçekleştirilmiştir. Katalizör kaplamanın reaksiyona etkisi bu şekilde incelenmiştir. Boş
monolitler ile yapılan denemelerde 350 oC’de en fazla, ksilen için %25, tolüen için %28, etil asetat için ise %45
dönüşme elde edilmiştir. Reaktör sıcaklığı arttırıldıkça, dönüşme miktarları ekzotermik reaksiyondan
beklenildiği üzere artmaktadır.
Katalizör ile yapılan deneyler sonucunda elde edilen dönüşmeler, Şekil 3’de görülmektedir. Katalizörüz ortamda
yapılan deneyler ile her iki katalizör ile yapılan deneyler kıyaslandığında, katalizörün her sıcaklıkta dönüşmeyi
ortalama %50 oranında arttırdığı gözlenmiştir. Reaktör sıcaklığının arttırılması ile hem %2 Pt - %5 Al2O3 , hem
de %2 Pd - %5 Al2O3 kaplanmış katalizörler için , tolüen, ksilen ve etil asetatın dönüşme miktarları artığı
görülmüştür. Her iki katalizör kullanıldığında, reaksiyona giren bütün etil asetat, reaktör sıcaklığı 300 oC’ye
ulaştığında tamamıyla CO2 ve H2O ya dönüşmüştür. Etil asetat genel olarak tüm reaktör sıcaklıklarında ksilen
ve tolüene nazaran daha yüksek dönüşmeler vermiştir. Bunun sebebinin, etil asetatın, tolüen ve ksilen gibi
halkalı hidrokarbonlardan olmaması nedeniyle karbon zincirinin daha çabuk bozula bilmesinden kaynaklandığı
söylenebilir. Tolüen ve ksilen daha kararlı bir yapıya sahip olduklarından dönüşmeleri etil asetata nazaran daha
düşük kalmıştır. Reaksiyona giren tolüenin, Pt/Al2O3 katalizör kullanıldığında 350oC sıcaklıkta tam yanma
reaksiyonu gerçekleşirken, . Pd/Al2O3 katalizör kullanıldığında ancak %98’i CO2 ve H2O ‘ya dönüşmüştür.
.Pt/Al2O3 katalizör ile tolüen 300oC de %99, 250 oC de ise %70 gibi yüksek oranlarda dönüşmeler vermiştir.
Pd/Al2O3 katalizör ile ise 300oC de %92, 250 oC de ise %65 dönüşme miktarları elde edilmiştir. Tolenin tam
yanma reaksiyonu için, Pt/Al2O3 katalizörünün Pd/Al2O3 katalizöre oranla daha verimli olduğu görülmektedir.
Ksilenin reaksiyonu incelendiğinde, Pt/Al2O3 katalizör ile 350oC de tam yanmanın gerçekleşmesine karşılık
Pd/Al2O3 katalizör kullanıldığında bu sıcaklıkta ancak reaksiyona giren ksilenin %95’i dönüşüme uğramıştır.
Pt/Al2O3 katalizör ile ksilen 300oC de %97, 250 oC de ise %70 oranında CO2 ve H2O’ya dönüşmüştür. Pd/Al2O3
katalizör ile ise ksilenin dönüşme oranları Pt/Al2O3 katalizöre oranla daha düşük kalmıştır. Bu sonuçlara göre
ksilenin tam yanma reaksiyonu için, tolende de olduğu gibi Pt/Al2O3 katalizörünün Pd/Al2O3 katalizöre oranla
daha verimli olduğu görülmektedir.
Isılçift
Monolit Reaktör
Monolit katalizör
99
Şekil 3. Deney sonuçları
Genel olarak değerlendirildiğinde, örnek UOB olarak seçilen ve ambalaj sektöründe yaygın olarak kullanılan
Etil asetat, tolüen ve ksilenin bertaraf edilmesinde, hazırlanan Pt/Al2O3 ve Pd/Al2O3 katalizörler amaca uygun
sonuçlar vermekle birlikte Pt/Al2O3 katalizör, Pd/Al2O3 katalizöre göre %2-5 oranında daha verimli olduğu
görülmüştür.
Hazırlanan her iki katalizör için deneyler, kararlılıklarını belirlemek amacıyla üçer defa tekrar edilmiş ve
katalizörlerin kararlı olduğu görülmüştür. Başka kirleticilere ve yan reaksiyon ürünlerine GC analizi sonucunda
rastlanmamıştır. Hazırlanan katalizörlerde reaksiyon öncesi ve sonrasında herhangi bir bozulma olup olmadığını
gözlemek amacıyla FTIR spektroskopileri incelenmiştir. FTIR Spektroskopi sonuçlarına göre reaksiyon
sonrasında katalizör üzerinde herhangi bir karboksil grubu oluşumuna rastlanmamıştır. Buna karşın bir miktar
nitrat oluşumu gözlenmiştir. Bu nitrat oluşumunu da 590°C fırında 3 saat tutularak uzaklaştırılması mümkün
olmuştur.
Daha önceki çalışmalarımızda UOBlerin metal oksit katalizörler ile tam yanma reaksiyonları incelenmişti. Fakat
metal oksit katalizörler kullanıldığında yüksek sıcaklıklarda yüksek dönüşmeler elde edilmesine karşın, tam
yanmaya ulaşılamamıştı [9,10,11]. Literatürde de belirtildiği gibi soy metal katalizörler düşük kaplama
oranlarında bile yüksek dönüşmeler elde edilmesini sağlamaktadır. Seramik monolit katalizörlerde de metal
oksit yerine soy metal kaplandığında daha başarılı sonuçlar verdiğini görülmüştür.
KAYNAKLAR
[1] Buonicore, A.J. , Davis W.T. ; 1992, “Air Pollution Engineering Manual”
[2] Spivey, J. J, .1987, “Complete Catalytic Oxidation Of Volatile Organics”; Industrial Chemical
Engineering Res26
[3] Barresi, A. A.; Baldi, G. 1992, “Deep Catalytic Oxidation Kinetics Of Benzene-Ethylbenzene Mixtures”.
Chem. Eng. Sci. 47, 1943-195
[4] Gennequin, C. et All. 2007 “Catalytic Oxidation of VOC on Au/Ce-Ti-O” Catalysis Today 122, 301-306
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
100
110
150 200 250 300 350
Dö
nüşm
e (%
)
Sıcaklık (oC)
Toluen_Pt_Cat
Xylene_Pt_Cat
EA_Pt_Cat
EA_Pd_Cat
Toluen_Pd_Cat
Xylene_Pd_Cat
100
[5] Panayiotis Papaefthimiou, Theophilos Ioannides, Xenophon E.Verkios, 1997, “Combustion Of Non-
Halogenated VOC’s over VII Metal Catalysts” ; Catalysis Today,175-184
[6] Yang, S.K.; Choi, J.S.; Chung, J.S. 2004, “Evolution of Wire-Mesh Honeycomb Containing Porous
Al/Al2o3 Layer For Catalytic Combustion of Ethyl Acetate In Air”. , Cat. Today., 97, 159-165.
[7] Klaczkowski, S. T., Beltran, F., Critenden, B. D. And Jefferies, T. M., 1990, “Catalytic Combustion Of
Plychlorinated Biphenyls”; Institution Of Chemical Engineers, , 68 (B)
[8] Stein K.C, Feenan J.J.,Thompson G.P.,Shultz J.F., Hofer L:J:E:, Anderson R. B., 1960,“Catalytic
Oxidation of Hydrocarbons”,Industrial and Engineering Chemistry, , 52 (8),
[9] Gürmen Özçelik,T., , 2006 “Catalytic Combustion of VOC’s In Printing Units of Packaging Industry”,
Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Bornova,İzmir
[10] Gürmen,T., ,1999, “Catalytic Oxidation of VOC’S:Complete Catalytic Oxidation of Benzene”, Yüksek
Lisans tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Bornova,İzmir
[11] Gürmen Özçelik, T.; Atalay, S; . Alpay,.E.; 2007, Turk J. Chem.,31, 605.
101
ZEYTİN YAPRAĞI ÖZÜTÜ İLE ANTİBAKTERİYEL AMBALAJ MALZEMESİ ÜRETİMİ
Betül Ceren İÇTEN1, Doç.Dr. Feza GEYİKÇİ2
ÖZET
Günümüzde gıda ambalaj malzemelerinin ekolojik sisteme etkileri konusundaki duyarlılık ve bombozundur
malzemelerin önemi son derece artmıştır. Bununla beraber gıda yüzeyindeki mikrobiyal gelişmeyi önlemek,
kontrol altına almak ve gıda kalitesinde kayıp olmaksızın raf ömrünü artırabilmek için son yıllarda yapılan
çalışmalarda, antimikrobiyal ambalajlama sistemleri önem kazanmıştır.
Bu çalışmada çevre dostu antıbakteriyel gıda ambalaj malzemesi elde etmeyi amaçlayarak biyobozunur
malzemelerin başında gelen Polilaktik Asit-PLA ve %100 doğal kaynaklardan elde edilerek hazırlanan zeytin
yaprağı özütü(OLE) kullanılarak polilaktik asit esaslı gıda ambalaj filmleri üretilmiştir.
Elde edilen ürünlerin Bacillus cereus (B. cereus) ve Escherichia coli (E.coli) üzerine antimikrobiyal ektisi
incelenmiştir. Ayrıca, elde edilen zeytin yaprağı özütünün darbe mukavemeti, optik özellikleri, termal özellikleri
de standart OLE içermeyen saf PLA film ile mukayeseli olarak incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Antimikrobiyal Ambalaj, Biyobozunur Ambalaj, Polilaktik Asit, Zeytin Yaprağı Özütü
1. GİRİŞ
İnsanlar, varoluşundan bu yana yaşam kalitesini artırmak amacıyla sürekli gelişim ve değişim içerisinde olmuş
ve ihtiyaçlarını karşılamak için yeni arayışlara yönelmişlerdir. Bu amaçla ilk çağlardan beri doğada bulunan
malzeme türleri üzerinde çeşitli tasarımlar yaparak daha efektif kullanımlar elde etmişlerdir. Günümüzde tüm
teknik alanlarda olduğu gibi malzeme teknolojileri alanında da insanların ihtiyaç ve istekleri, malzemelerde
yaşanan problemlere paralel olarak her geçen gün artmaktadır. Bu tür problemleri azaltmak ve talepleri
karşılamak amacıyla araştırmacılar yeni malzeme türleri ve uygulamaları üzerinde çalışmakta, yeni tasarımlar
ortaya koymaktadırlar.
Bu çalışmada zeytinyağı ekstraktı ile antimikrobiyal özellikte polilaktik asit film üretimi ile tamamen biyobazlı
malzemelerden üretilen doğada bozunabilen ambalaj malzemesinin üretimi ve özelliklerinin incelenmesi
amaçlanmıştır.
2. LITERATÜR ARAŞTIRMASI
2.1. PLA (Polilaktik Asit)
Ülkeler hem ekonomilerini hem de bağımsızlıklarını garantilemek için Petrol dışı kaynakların araştırılması,
geliştirilmesi ve uygulanması için yoğun cabalar sarf etmektedir. 70’ler deki krizle başlayan bu çalışmalar
meyvelerini vermiş ve günümüzde birçok alternatif biyomalzeme keşfedilmiş ve keşfedilmektedir. Bu
malzemeler içinde en önemlilerinden biri PLA’dir.
Mısır gibi tamamen doğal ve yenilebilir kaynaklardan elde edilen PLA diğer sentetik plastiklerin özelliklerini
sağlamaktadır. Petrolden üretilmek yerine bu yeni plastik, bitkilerde fotosentezle elde edilen şekerle
üretilmektedir. Basit bir fermantasyon damıtma ve polimerizasyon işleminden sonra bu bitkilerden elde edilen
şeker ambalaj sektörünün ihtiyaç duyduğu polimerlere dönüşmektedir.
1 Betül Ceren İÇTEN, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, İstanbul, Türkiye, betulicten-
@hotmail.com 2 Doçent Dr. Feza Geyikçi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Kimya Mühendisliği Bölümü,
Samsun,Türkiye, [email protected]
102
Yenilenebilir kaynaklardan elde edilen biyobozunur malzemelerin en önemli üyesi poli(laktik asit) (PLA)’tir.
Bunun başlıca nedeni, endüstriyel olarak yüksek kapasitelerde ekonomik bir süreçle üretilebilmesi sebebiyle
biyobozunur polimerler arasında en düşük fiyata sahip olmasıdır. PLA’nın fiyatı ile petrol kökenli sık kullanılan
polimerin fiyatları arasında çok fazla bir fark yoktur.
PLA, termoform kaplar, kapaklar, tabaklar, kutular, bardaklar ve ambalaj filmleri üretiminde
kullanılabilmektedir. Petrol yerine mısır gibi kısa zamanda yenilenebilir biyolojik kaynaklar kullanmakla, PLA
%20-%50 daha az fosil kaynaklarını tüketmekte ve çevremizi korumaktadır. Yapılan ambalaj üretimlerinde
çevre dostu olmasının yanı sıra dikkat edilen diğer bir konu, ürünlerin raf ömünün uzatılması ve bu süreçte
mümkün olduğu kadar az miktarda mikroorganizma oluşumu sağlamaktır.
PLA için aranılan antibakteriyel özellikler, biyobazlı antioksidan maddelerden faydalanılarak elde
edilebilmektedir.
Antioksidanlar, gıdalarda oksidatif bozulmayı önleyen veya geciktiren bileşikler olarak tanımlanmaktadırlar. Bu
bileşikler oksidatif ve otooksidatif işlemlerin başlangıcında etki göstererek oksidasyonu ve buna bağlı olarak
oluşan istenmeyen reaksiyon ürünlerinin oluşumunu engelleyebilmektedirler. Geniş ifadeyle, antioksidanlar
oksijen ile reaksiyona girerek gıdalar içindeki olumsuz etkilerini engelleyen maddeler olarak tanımlanabilirler.
Oksidasyonla bozulma sonucu meydana gelen değişmeleri şu şekilde sıralayabiliriz;
• Katı ve sıvı yağlar ile yağ içeren gıdalarda acımsı (ronsit) tat ve aroma oluşumu
• Pigmentlerde renk açılması
• Toksik oksidasyon ürünlerinin oluşumu
• Ürünlerde lezzet kaybı ve bozuklukları
• Tekstürde değişmeler
• Vitaminler (A, D ve E) esansiyel yağ asitlerinin (özellikle linoleik asit) zarar görmesinden dolayı besin
değerinin azalması
2.2. Antimikrobiyal Madde İçeren Ambalajlama Sistemleri
Gıdalarda mikrobiyel gelişmeyi önleyebilmek ya da kontrol altına alabilmek, dolayısıyla kalitede kayıpları
azaltarak raf ömrünü artırabilmek için son yıllarda antimikrobiyal ambalajlama sistemlerinden yararlanılmaya
başlanmıştır. Antimikrobiyal maddelerin kullanılması ile gıda ve ambalaj malzemesinde bulunan
mikroorganizmaların gelişimlerinin belirli düzeyde veya tamamen yavaşlatılması ya da durdurulması
sağlanabilmektedir . Antimikrobiyal ambalajlamada ambalaj materyali olarak plastik veya doğal polimerler
kullanılmaktadır. Plastik ambalaj materyalleri güvenli, ekonomik ve kullanıma elverişli olmasına rağmen
biyolojik olarak bozunuma uğramadığından çevresel problemler yaratmaktadır. Bu nedenle, biyolojik olarak
bozunuma uğrayan, gıda ile birlikte tüketilebilen, toplam katı atık miktarını azaltan ve herhangi bir çevre
endişesi yaratmayan protein, polisakkarit ve lipit gibi doğal polimerlerin, ambalaj materyali olarak kullanılması
üzerine yapılan çalışmalar yaygınlaşmaktadır. Bu doğal polimerler, sentetik ambalaj materyallerinin yerine
kullanılmak veya bunların kullanımını azaltmak için son yıllarda üzerinde en çok çalışılan ambalaj
materyalleridir.
2.3. Zeytin Yaprağı
Zeytin yaprakları fonksiyonel değere sahip olan biyoaktif bileşenlerin doğal bir kaynağıdır. Zeytin yaprağında
bulunan fenol bileşenlerinin pek çoğunun antioksidan, antifungal, antibakteriyel özellikler gibi pek çok
biyolojik aktiviteye sahip olduğu bildirilmiştir. Zeytin ağacı yan ürünlerinin ekstraktları oksidatif parçalanmaları
önleyebilen fenolik bileşikler gibi önemli antioksidanları içermesi nedeniyle kozmetik, tıp, farmasötik ve gıda
endüstrisinde kullanılabilmektedir [7]. Zeytin yaprakları yüksek bir biyolojik değer katan bir kaynak olarak
kullanıldığında sağlıklı, güvenli, ucuz, etkili ve alternatif bir antioksidan kaynağıdır ve gıda ürünlerinin duyusal
ve besinsel özelliklerindeki kayıpları önleyerek raf ömrünü uzatma özelliğine sahiptir [9].
103
2.4. Zeytin Yaprağının Antibakteriyal Etkileri
Zeytin yaprağı ve zeytin karasuyunun yapısında bulunan fenolik bileşenlerin antibakteriyel, antiviral ve
antifungal etkileri yapılan in vitro çalışmalarla ortaya konmuştur . Birçok araştırıcı tarafından antimikrobiyal
aktivite gösteren bileşikler hidroksitirosol, oleuropein, 4-hidroksibenzoik asit, vanilik asit ve p-kumarik asit
olarak bildirilmiştir. Nitekim hidroksitirosol’ün solunum ve bağırsak enfeksiyonlarına neden olan gram pozitif
ve gram negatif bakterilere karşı etkili olduğu; zeytin yaprağı ekstraktında bulunan fenolik bileşiklerin
Esherichia coli, Staphylococcus aureus, Klebsiella pneumonia, Bacillus cereus, Salmonella typhi ve Vibrio
parahaemolyticu gibi birçok mikroorganizmaya karşı antimikrobiyal etki gösterdiği yapılan çalışmalarla ortaya
konmuştur.
Zeytin yaprağı ekstraktının farklı konsantrasyonları ile yürütülen bir başka in vitro çalışmada [10] ekstraktın
mikroorganizmalar üzerine antimikrobiyal kapasitesi B. cereus ~ C. albicans > E. coli > S. aureus > C.
neoformans ~ K. pneumoniae ~ P. aeruginosa > B.subtilis şeklinde saptanmıştır.
3. MATERYAL VE METOD
3.1. Malzemeler
Polilaktik asit (PLA; NatureWorks, 2003D) Cargill firmasından tedarik edilmiştir (Minneapolis, USA). Bu
çalışmada, etanol (EtOH, Merck, Darmstadt, Almanya), metanol (MeOH, Merck, Darmstadt, Almanya) ve
kloroform (Chl, Ridell-de Haen, Honeywell, USA) solvent olarak kullanılmıştır. Zeytin yaprakları Samsun
bölgesinden toplanarak ekstraktları antimikrobiyal ajan olarak kullanılmıştır.
3.2. Zeytin Yaprağı (Olea europaea L.) Özütünün Hazırlanması
Mart ayında toplanan zeytin yaprakları temizlenip kurutulduktan(mikrodalga fırında 800W) sonra öğütülmüştür.
Öğütülerek elde edilen partiküllerden, 100 mL çözücüde (metanol:kloroform, 50:50, h/h) 20 g zeytin yaprağı
olacak şekilde çözeltiler hazırlanmıştır. Çözeltiler oda sıcaklığında 24 saat 400 rpm de özütlenmiş, yapıdaki
çözücü etüvde 70C’de uçurulmuştur . Sabit tartıma gelen özütler balonlardan kazınarak toz formda elde
edilmiştir.
3.3. Filmlerin hazırlanması
10g PLA 100 ml Chl-EtOH (Chl/EtOH = 6/4, h/h) solvent içinde oda şartlarında 17 saat çözdürülerek saf PLA
çözeltisi elde edilmiştir. Elde edilen çözeltiden 25 mL alınarak petri kabına koyulmuştur. 48 saat oda şartlarında
bekletilerek saf PLA film malzemesi elde edilmiştir.
1.5g OLE 100mL Chl-EtOH (Chl/EtOH = 5/5, h/h) solvent içinde oda şartlarında çözdürülerek 400 rpm’de
karıştırılmıştır. OLE solventte çözdürüldükten sonra 8gr PLA hammaddesi eklenerek karıştırmaya devam
edilmiştir. Çözünme hızını arttırmak için 5mL EtOH (70 °C) daha eklenmiştir. Çözelti 24 saat karıştırılmıştır.
Zeytin özütü içeren PLA çözeltisinden 25mL alınarak petri kabına koyulmuştur. 48 saat oda şartlarında
bekletilerek OLE+PLA film malzesi elde edilmiştir.
3.4. Kültür Hazırlama Ve Filmlerin Antimikrobiyal Aktivitesinin Belirlenmesi
Zeytin yaprağı özütü içeren filmlerin antimikrobiyal etkinliğinin test edilmesinde Staphylococcus aureus (ATCC
25923) standart suşu denenmiştir. Bakteri kültürü Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji
Anabilim Dalından temin edilmiştir. Çalışma kültürlerinin yoğunluğu Mc Farland 0,5 standardına göre
ayarlanmıştır (BARRY ve THORNSBERRY, 1991). PLA-MS filmlerin antimikrobiyal aktivitesi, Agar
Difüzyon yöntemi kullanılarak tespit edilmiştir (NCCLS M2-A8, 2003). Antimikrobiyal etkinlik testi için
hazırlanmış filmlerden, 10 mm çaplı steril delgeç yardımıyla kesilen diskler, yüzey ekimi yapılmış Mueller-
Hinton Agar plağı üzerine yerleştirilmiştir. Petriler 35 °C’de 24 saat inkübasyona bırakılmış, süre sonunda film
disklerin etrafında oluşan berrak zon çapı ölçülmüştür.
104
3.5. Renk ve Optik özelliklerin Ölçülmesi
Bütün numuneler analizlerden önce 23°C sıcaklık ve %50 bağıl nem ortamında şartlandırılmışlardır. Çok
katmanlı prototip ürünler ile standart PET ürünün L, a, b renk değerleri X-Rite SP62 (X-Rite, Incorporated, Neu-
Isenburg, Almanya) renk ölçüm cihazı ile gün ışığında (D65) 10°’lik açı ile L*a*b kolorimetrik sistemine göre
ölçülmüştür. Şeffaflık, pusluluk ve berraklık değerleri BYK Haze Guard Plus (BYK Gardner, Geretsried,
Almanya) cihazı ile ASTM D 1003 standardına göre, parlaklık değerleri ise BYK Gardner Micro Gloss 45°
(BYK Gardner, Geretsried, Almanya) cihazı ile ASTM D 2457 standardına göre ölçülmüştür.
3.6. Darbe Testi
Bütün numuneler analizlerden önce 23°C sıcaklık ve %50 bağıl nem ortamında şartlandırılmışlardır. Filmlerin
darbe mukavemetleri Zwick (Ulm, Almanya) darbeli çekme cihazı ile ASTM D 1822 standardına göre test
edilmiştir.
3.7. Optik Mikroskop Analizi
Leica 2255 (Wetzlar, Almanya) model mikrotom cihazı ile 90° bıçak açısı ile 20 mikron kalınlığında kesit
alınarak lam ve lamel arasına konulan kesitler Olympus BX51TF-P (Tokyo, Japanya) model polarize mikroskop
kullanılarak 10x20 büyütme oranı ile incelenmiştir.
3.8. Diferansiyal Taramalı Kalorimetre
Filmlerin termal özellikleri Perkin Elmer DSC 400 (Waltham, USA) diferansiyel taramalı kalorimetre cihazı ile
analiz edilmiştir. Analizler 10-13 mg numuneler alınarak 20 ml/dk nitrojen gazı akışı altında gerçekleştirilmiştir.
Numuneler 10°C/dak oran ile 25°C sıcaklıktan 250°C sıcaklığa çıkartılarak termal özellikleri incelenmiştir.
3.9. Antimikrobiyal Aktivite Analizi
Stokta bulunan Bacillus cereus (B. cereus) ve Escherichia coli (E.coli) patojen bakterileri 5 ml hazırlanan
Nutrient broth besiyerlerinde 30°C ‘ de 24 saat inkübe edildi. Brotlardan Nutrient Agar besiyerine 100 µL
bakteriler ekildi ve drigalski yardımıyla yayma yapıldı. Antimikrobiyal özelliği incelenecek zeytin yaprağı
ekstraktı, 1.toz, 2.toz materyalleri yayma yapılan besiyeri yüzeylerine oval biçimde eklendi. Yayma yapılan agar
besiyerleri 30°C‘ de 24 saat inkübe edildi. Ve materyal etrafında zon oluşup oluşmaması incelendi.
4. DENEYSEL BULGULAR VE DEĞERLENDİRME
4.1. Bulgular
Tablo 1. Saf PLA ve PLA+OLE Numunelerinin Renk ve Optiksel Özellikleri
Renk ve optiksel
özellikler
Standart Birim
Saf PLA
Numumesi PLA+OLE
Siyahlık-
Beyazlık
D65/10° - 76,74 62,91
Kırmızılık-
Yeşillik
D65/10° - -1,63 -2,65
Sarılık-Mavilik D65/10°
- 11,93 25,66
Berraklık
ASTM D
1003 % 16 6
Pusluluk
ASTM D
1003 % 10,6 10,6
Toplam Işık
Geçirgenliği
ASTM D
1003 % 14,2 4,09
105
Tablo 1’de yer alan Saf PLA ve PLA+OLE numunelerinin renk özellikleri incelendiğinde, OLE içeren
numunede kırmızılık-yeşillik değerinin daha düşük olduğu yani daha yeşil olduğu, sarılık-mavilik değerinin
daha yüksek olduğu yani daha sarı olduğu anlaşılmaktadır. Optiksel özellikleri incelendiğinde, berraklığında
azalma ve toplam ışık geçirgenliğinde azalma görülmektedir.
Tablo 2. Saf PLA ve PLA+OLE Numunelerinin Darbe Mukavemetleri
Renk ve
optiksel
özellikler
Kalınlık Birim 1. Test 2. Test Ortalama
PLA
500 mikron kJ/m2 33,5 31,6 32,55
PLA+OLE
500 mikron kJ/m2 43,3 61,0 52,15
Tablo 2’de yer alan darbe mukavemetleri incelendiğinde PLA+OLE numunesinin saf PLA numunesine göre
daha yüksek çıktığı anlaşılmaktadır. OLE katkısının darbe mukavemetine olumlu etkisi görülmektedir.
Tablo 3. Saf PLA ve PLA+OLE Termal Özellikleri
DSC Analiz
Tg(◦C) ΔH(J/g) Tm(◦C)
PLA
50,95 28,8970 148,41
PLA+OLE
63,38 34,0523 146,92
Tablo 3’te PLA ve PLA+ OLE numunelerine ait termal özellikler verilmiştir. OLE içeren PLA numunesinin Tg
(camsı geçiş sıcaklığı) değerinde yaklaşık 13 °C’lik artış gözlemlenmektedir. Burada zeytin yaprağı ekstraktının
malzemenin sıcaklık dayanımına olumlu etkisi görülmüştür. ΔH (erime entalpisi) değerinde bir miktar artış
görülmüştür. Tm (erime sıcaklığı) incelendiğinde ciddi bir fark görülmemektedir.
Şekil 1. Zeytin Yaprağı Ekstraktının B. cereus Üzerine Etkisi
Zeytin yaprağı özütünün antimikrobiyal özelliği incelenmiş olup 3 materyalden eksraktın B. cereus üzerine zayıf
antimikrobiyal etkisi olduğu ve E.coli üzerine antimikrobiyal etkisi olmadığı gözlenmiştir. Zeytin yaprağı
özütünün B. Cereus üzerine antimikrobiyal özelliği Şekil 1’de gösterilmiştir. Üstteki 4 bölgeye filtre kağıdının
106
üzerinde kalan kalıntı eklenmiştir, alttaki iki bölgeye zeytin yaprağı ekstraktı yani filtreden süzülen kısım
eklenmiştir.
5. SONUÇ
Gıda işletmeleri; tüketicilerin kaliteli, güvenli ve tazeye yakın gıda talebini dikkate alarak raf ömrüuzun, az
işlem görmüş gıdalar üretmeyi hedeflemektedir. Gıdaların güvenli ve doğal olarak saklanma ve tüketiciye
ulaştırılma isteği, ambalajlama alanındaki çalışmaları antimikrobiyal ambalajlama gibi yeni uygulamalar
geliştirmeye yöneltmiştir. Antimikrobiyal ambalajların üretimi, özelliklerinin belirlenmesi ve uygulamalarına
yönelik araştırmalar, çabuk bozunabilir gıdalarda depolama süresince görülen mikrobiyolojik bozulmaların
önlenmesinde, gıda güvenliğinin sağlanmasında ve ürün raf ömrünün arttırılmasında yarar sağlayacaktır. Ancak
antimikrobiyal ambalajların üretimine yönelik yöntemler gelişme aşamasındadır. Aynı şekilde, antimikrobiyal
gıda ambalajında zeytin yaprağı ekstraktı gibi, bitki kaynaklı ekstraktların antimikrobiyal madde olarak
kullanımı da gelişmeye açık bir alandır.
Bu çalışmada, zeytin yaprağı ekstraktının B. Cereus üzerine anmikrobiyal etkisi gösterilmiş olup, OLE içeren
PLA ambalajların mikrobiyal kaynaklı gıda bozulmalarında olumlu etkisi olacaktır. Biyobozunur özellikleri, iyi
mekanik, termal özellikleri ve antimikrobiyal özellikleri ile OLE içeren PLA’nın ticarileştirilme potansiyeli
vardır, petrol türevi ürünlerin zamanla azalması ile bu potansiyel çok daha artacaktır.
KAYNAKLAR
[1] Auras R., Lim L., Selke S. E. M., Tsuji H., Poly(lactic acid)-Synthesis, structures, properties, processing
and application , 1st ed., New Jersey, 2010.
[2] Auras R., Lim L., Selke S. E. M., Tsuji H., Poly(lactic acid)-Synthesis, structures, properties, processing
and application , 1st ed., New Jersey, 2010.
[3]
http://www.kimyaevi.org/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFF679A66406202CCB0B91ED
266899D 29A1 (Ziyaret Tarihi: 20 Mart 2015)
[4] Ferreira ve ark., 2007; El ve Karakaya, 2009; Jemai ve ark., 2009; Boudhrioua ve ark., 2009
[5] Jemai ve ark., 2009; Boudhrioua ve ark., 2009 ; Bouaziz ve ark., 2010
[6] Capasso ve ark., 1995; Soler-Rivas ve ark., 2000; Sousa ve ark., 2006
[7] refhub.elsevier.com/S0260-8774(13)00284-7/h0115 (Ziyaret Tarihi: 15 Nisan 2015)
[8] Pereira ve ark., 2007
[9] Saija ve Uccella, 2001
[10] Tuck and Hayball, 2002; Markin et al., 2003; Pereira et al., 2007
[11] Üçüncü M. 2007. Gıdaların Ambalajlanması, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, Türkiye, 896.s.
[12]Tuck and Hayball, 2002; Markin et al., 2003; Pereira et al., 2007
[13] Janes ME, Koosheshand S, Johnson MG. 2005. Cont-rol of Listeria monocytogenes on the surface of
refrige-rated, ready-to-eat chicken coated with edible zein film coatings containing nisin and/or calcium
propionate. J Food Sci, 67 (7): 2754-2757.
[14] Kristo E, Koutsoumanis KP, Biliaderis CG. 2008. Ther-mal, mechanical and water vapor barrier
properties of sodium caseinate films containing antimicrobials and their inhibitory action on Listeria
monocytogenes. Food Hydrocolloid, 22: 373–386.
[15] Pranoto Y, Rakshit SK, Salokhe VM. 2005. Enhan-cing antimicrobial activity of chitosan films by
incorpo-rating garlic oil, potassium sorbate and nisin. LWT Food Sci Technol, 38: 859–865.
[16] Sivarooban T, Hettiarachchy NS, Johnson MG. 2008. Physical and antimicrobial properties of grape
seed ext-ract, nisin, and EDTA incorporated soy protein edible films. Food Res Int, 41: 781–785.
107
TAZE DOĞRANMIŞ SEBZELERİN AMBALAJLANMASI
Özlem KIZILIRMAK ESMER1, Inna CHISACOVA2
Bu çalışmada, taze doğranmış ıspanağın pasif modifikasyon (PM) yöntemi kullanılarak modifiye atmosferde
ambalajlanmasına en uygun olan ambalaj malzemesi belirlenmiş, ayrıca etilen tutucu kullanarak da
ambalajlama yapılarak ve pasif modifikasyon uygulanarak gerçekleştirilen modifiye atmosferde
ambalajlamanın ve etilen tutucu kullanımının taze doğranmış ıspanağın raf ömrü ve besin değerleri üzerine
etkileri belirlenmiştir. Temel olarak iki aşamadan oluşan çalışmanın ilk aşamasında; farklı gaz ve subuharı
geçirgenlik değerlerine sahip sekiz farklı ambalaj malzemesi kullanılarak ambalajlanan ve 4ºC’de ve %90 bağıl
nem koşullarında depolanan taze doğranmış ıspanak örneklerinde tepe boşluğu gaz analizleri, birer günlük
periyotlarla 15 gün boyunca yapılmış ve ambalaj içerisindeki denge gaz bileşimlerine göre en uygun ambalaj
mazemesi belirlenmiştir. İkinci aşamada ise, taze doğranmış ıspanağın raf ömrü ve besin değerleri analiz
edilmiştir. Bu amaçla, raf ömrü analizlerinde pH, asitlik, ağırlık kaybı, renk, tekstür, mikrobiyolojik analizler,
duyusal analizler gerçekleştirilmiştir. Besin değerini belirlemek amacıyla askorbik asit, toplam fenolik madde,
toplam klorofil, antioksidan aktivite analizleri gerçekleştirilmiştir. Ayrıca tüm örneklerde periyodik olarak etilen
analizi de gerçekleştirilmiştir.
Çalışma sonucunda, PM yönteminde mikroperforeli ambalaj malzemesi en uygun ambalaj malzemesi olarak
belirlenmiş ve taze doğranmış ıspanağın deneysel raf ömrü 9 gün, etilen tutucu kullanılarak gerçekleştirilen
ambalajlamada ise 10 gün olarak belirlenmiştir. Ayrıca etilen tutucu kullanımının ürünün besin değerlerinin
korunması açısından daha etkili olduğu sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeleri: taze doğranmış ıspanak, mikroperforeli ambalaj, pasif modifiye atmosfer, etilen tutucu,
aktif ambalajlama
GİRİŞ
Tüm dünyada son on yılda yaşam standartlarında önemli değişimler yaşanmaktadır. Büyüyen şehirleşme trendi,
kadın nüfusunun iş hayatına katılım payının artması, tüketim alışkanlıklarını ve tüketici beklentilerini değişime
uğratmış ve hipermarket, süpermarket zincirlerinden ambalajlanmış ürünlere olan talep oldukça artmıştır. Bu
doğrultuda taze doğranmış meyve ve sebzelerin kullanımı giderek yaygınlaşmakta ve gerek tüketiciler tarafından
gerek yemek firmaları ve restoranlar tarafından giderek artan bir talep görmektedir. Birçok meyve ve sebzenin
tüketime hazır hale getirilme işlemleri pratik açıdan zordur ve günümüzün hızlı yaşam koşullarında zaman kaybı
yaratmaktadır. Bu durum da meyve ve sebzelerin taze olarak tüketimini sınırlandırmaktadır. Halbuki meyve ve
sebzelerin taze doğranmış, yıkanmış ve ambalajlanmış halde daha kolay tüketimi sağlanabilir; çünkü
ambalajlama işlemiyle ürünün kalite özellikleri daha iyi muhafaza edilebilmekte ve raf ömrü uzatılabilmektedir.
Bu nedenle taze ürünlerin ambalajlanarak satışa sunulması, hazırlanma ve kullanım kolaylığı sağlaması
açısından önemli bir alternatiftir.
Taze doğranmış meyve ve sebzeler; kullanılmadan önce ek bir işleme gerek olmayan ve yıkandıktan sonra
soyma, doğrama, dilimleme, rendeleme gibi mekanik işlemlerden geçirilip ambalajlanarak tüketime hazır hale
getirilen ürünlerdir. Bu ürünler günümüz koşullarında kullanışlı ve kolay hazırlanabilir olması ve diğer işlem
görmüş ürünlere göre daha besleyici olması gibi pek çok avantaj sunmakta ve tüketiciler tarafından tercih sebebi
olmaktadır [1,2, 3, 4]. Ancak bu ürünler, kabuk kısmının olmaması, kesme, dilimleme, rendeleme gibi uygulanan
işlemler neticesinde daha küçük parçalara ayrılması nedeniyle yüzey alanının artması, uygulanan mekaniksel
işlemler sonucu hücre ve zarların zarar görmesi sonucunda solunum hızının artması ve ürüne göre değişmekle
beraber enzimatik kararma gibi renk bozuklukları, kuruma, aroma ve tekstürde kayıplar, mikrobiyal gelişme
gibi bozulma reaksiyonları nedeniyle bütün haldeki meyve-sebzelere göre daha kolay bozulmakta ve raf ömrü
birkaç günle kısıtlı olmaktadır [5, 6]. Halbuki raf ömrünün kısa olması ürünlerin dağıtım alanlarının
yaygınlaşması açısından önemli bir sorundur. Bu nedenle bu ürünlerin raf ömrünü uzatacak şekilde bir
ambalajlama yapılması gerekmektedir.
1 Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü 2 Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü
108
Ambalaj firmaları tarafından bu ürünlerin ambalajlanmasına yönelik olarak farklı geçirgenlik özelliklerine sahip
filmler üretilmektedir. Bu amaçla özellikle polipropilen esaslı, tek yönlü gerdirilmiş, çok yönlü gerdirilmiş
filmler, cast polipropilen filmler yada alçak yoğunluklu polietilen filmlerden yararlanılmakta, ancak bu filmlerin
ürüne uygunluğuna yönelik çalışmalar pek fazla yapılmamaktadır.
Halbuki taze doğranmış meyve ve sebzelerin modifiye atmosferde ambalajlanması ve soğukta depolanması;
modifiye atmosfer uygulamasının anaerobik fermantasyona sebep olmayacak ve ürüne uygun denge gaz
bileşimini sağlayacak şekilde dizayn edilmiş olması durumunda, taze doğranmış ürünün duyusal ve
mikrobiyolojik kalitesinin sürdürülmesinde ve raf ömrünün uzatılmasında etkili bir yöntem olarak görülmektedir
[7, 8, 9, 10, 11]. Ayrıca gıdaların raf ömrünü uzatmak amacıyla uygulanabilecek diğer bir teknoloji de aktif
ambalajlamadır. Aktif ambalajlama konseptindeki uygulamalardan biri de, solunum sonucu ambalaj içerisinde
biriken etilen gibi metabolizma ürünü gazların ambalaj içeresinden uzaklaştırılmasıdır. Taze doğranmış meyve
sebzelerde bu amaçla etilen tutucu sistemlerden yararlanılabilir. [35, 48, 49, 50].
Taze meyve ve sebzelerin pasif modifikasyon yöntemiyle modifiye atmosferde ambalajlanmasında, uygun gaz
geçirgenlik özelliğine sahip ambalaj malzemelerinin kullanılması durumunda, ürünün solunumu sırasında O2
kullanılması ve CO2 açığa çıkması ile ambalaj ortamında gazların bileşimi değişmektedir [12, 13]. Ürünün raf
ömrünü uzatabilmek amacıyla ambalaj içinde gazların bir dengeye ulaşması ve bu dengenin mümkün olduğunca
erken sağlanmasının ambalajlama yoluyla ürünün raf ömrünü uzatmada daha etkin olacağı belirtilmektedir. Aynı
zamanda ürüne göre değişmekle beraber ambalaj içeresindeki oksijen konsantrasyonunu genellikle % 1-5
oranında ve karbondioksit konsantrasyonunun da % 3-10 arasında olmalıdır [7, 12, 14, 15]. Zagory ve Kader
[16] tarafından da belirtildiği gibi birçok meyve ve sebzenin tolere edebileceği en düşük O2 ve CO2 miktarları
%2-5 arasında değişmektedir.
Taze doğranmış meyve ve sebzelerin kendi yapısından kaynaklanan, raf ömrünü ve kaliteyi etkileyen önemli
faktör solunum hızıdır. Meyve ve sebzeler canlılıklarını sürdürebilmek için hücresel reaksiyonlara ihtiyaç
duyarlar ve bu reaksiyonlar için gerekli olan enerjiyi ise solunum sonucu elde ederler. Biyolojik aktiviteleri
doğrultusunda meyve ve sebzeler hasat sonrası solunuma devam etmektedir. Solunumda şekerler ve bir oranda
asitler kullanılmaktadır. Büyük moleküllü karbonhidratlar kendini oluşturan şekerlere parçalanır. Proteinlerde
kısmi bir hidrolizasyon görülür. Glikozitler kendini oluşturan unsurlara parçalanır. Pektik maddeler parçalanarak
doku yumuşar. Renk maddelerinde kayıplar belirlenir. Özellikle klorofil parçalanır ve yeşil renkli ürünler yeşil-
sarı bir renge dönüşür. Bu değişmeler belli ölçülere ulaşınca lezzet, renk ve aroma bozularak meyve ve
sebzelerde bir “bayatlama” yani; tazeliğini kaybetme olgusu görülür [24]. Solunum ve olgunlaşma sırasında
etilen hormonun gaz fazına geçerek meyve ve sebzelerin olgunlaşmasını kolaylaştırması pozitif bir etki olmasına
karşın; solunum hızlarını artırarak söz konusu ürünlerin raf ömürlerini kısaltması ve ayrıca klorofil bozumunu
da hızlandırıcı rol oynaması negatif etkilerdir. Etilen üretimi sonucunda enerji kaynakları kullanarak olgunlaşma
ve dokularda yumuşama hızlanır; bunun sonucunda ürünlerde kalite kayıpları daha fazla görülür ve raf ömrü
kısalır [47]. Solunum hızı, etilen üretilmesi, olgunlaşma derecesi, su kaybı, enzimatik bozulma nedeniyle solma,
mikrobiyal bozulma nedeniyle çürüme, hazırlanma sırasında mekaniksel işlemler, taşıma ve işleme gibi
prosesler taze meyve ve sebzelerin hasat sonrası kalite kaybından sorumludur [31, 32].
Taze doğranmış ıspanakta ise depolanması süresince; ambalaj içeresinde kötü kokunun oluşması, pörsüme,
çürüme, renk kaybı ve dokunun yumuşaması gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır [16, 17, 18, 19, 20]. Yapılan
çeşitli araştırmaların sonucunda taze doğranmış ıspanağın depolanması sırasında kötü kokunun oluşması ve
çürüme karşılaşılan en önemli bozulma kriterleri olarak belirtilmektedir [21, 22]. Depolama sırasında ambalaj
içeresinde solunum nedeniyle biriken uçucu bileşikler kötü koku oluşmasına neden olmaktadır [7]. Örneğin
etanol ve asetaldehit gibi bileşiklerin birikmesi ambalaj içeresindeki anaerobik ortamının oluşmasıyla
gerçekleşmektedir [33]. Ispanaklarda depolama sırasında proteinlerin katabolizma (yıkımı) nedeniyle
amonyağın üretilmesi ve zamanla ambalaj içeresinde birikmesi yaprakların koyu renge dönüşmesi ve çürümeye
neden olmaktadır [27]. Doku yumuşaması, renk değişimi gibi kalite kriterleri tüketici tercihini etkileyen önemli
parametrelerdendir [23]. Yeşil yapraklı sebze ve meyvelerin yeşil rengini veren klorofil pigmenti yapraklara
uygulanan işlemlerden ve depolama süresinden etkilenerek degradasyona uğramaktadır. Klorofil; stabil olmayan
bileşiklerden olup özellikle asit, ısı ve bazı metal iyonlarının etkisiyle çeşitli türevlere dönüşerek sebzenin
kendine özgü yeşil rengini kaybetmesine neden olur [24]. Çeşitli araştırmacılar tarafından farklı meyve ve
sebzelerin ambalajlanmasında etilen tutucu kullanımıyla klorofil miktarındaki azalmanın en az seviyede
gerçekleştiği belirlenmiştir [30, 36, 37]. Taze doğranmış ıspanağın pasif modifikasyon yöntemiyle modifiye
atmosferde ambalajlama uygulamaları için denge gaz bileşiminde %3 O2 ve %10 CO2 olması gerektiği
bilinmektedir [38, 39].
109
Bu nedenlerden dolayı, gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada; taze doğranmış ıspanağın pasif modifikasyon
yöntemiyle modifiye atmosfer ambalajlama teknolojisi uygulanarak ambalajlanmasında, istenen denge gaz
bileşimini sağlamaya yönelik en uygun ambalaj malzemesinin belirlenmesi ve etilen tutucu kullanımının taze
doğranmış ve pasif modifikasyon yöntemiyle modifiye atmosferde ambalajlanmış ıspanağın raf ömrü üzerine
etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
MATERYAL ve METOT
Materyal
Materyal olarak İzmir’in Menemen ilçesinde kış mevsiminde yetişen Reis çeşidi ıspanak tarladan hasat edildiği
gün temin edilip kullanılmıştır. Ambalajlama işleminde ise Çizelge 1’den görüldüğü gibi farklı geçirgenlik
değerlerine sahip yedi farklı ambalaj materyali kullanılmıştır. Etilen tutucu olarak 5 g’lık potasyum permanganat
bazlı ve 6.5 cm x 6.5 cm boyutlarında etilen tutucu poşetler, SENSITECH NCX Drahorad SRL İtalyan
firmasından tedarik edilmiştir.
Çizelge 1. Taze doğranmış ıspanağın ambalajlanmasında kullanılan filmlerin 23ºC’deki oksijen ve
38ºC’deki su buharı geçirgenlik değerleri
Film Kalınlık(µm) OTR
(23 ºC - % 0 RH
cc/m2.gün)
WTR
(38 ºC - % 90 RH
g/m2.gün)
BOPP1 40 1300 4.00
BOPP 2 20 2100 7.00
MP 110 1419.5 2.92
HDPE 7.5 40761 52.5
LDPE1 60 4092 5.9
LDPE2 40 6138 8.3
LDPE3 20 12276 12.4
Örneklerin hazırlanması
Tarladan temin edilen ıspanakların önce kökleri kesilip, kullanılmayacak durumunda olan yapraklar
uzaklaştırdıktan sonra çeşme suyu ile 2 defa ön yıkama işlemi uygulanmış, doğranmış ve dezenfeksiyon
amacıyla 180 ppm’lik klorlu suda 2 dk bekletilerek sonrasında 2 dk süreyle çeşme suyunda durulanmıştır.
Ardından fazla suyu uzaklaştırmak amacıyla santrifüj uygulanmıştır. Örnekler daha sonra 4 ºC’de iki saat süreyle
ortam sıcaklığında kurutulmuştur.
Deney tasarımı
1. aşama: En uygun ambalaj filminin belirlenmesi amacıyla, taze doğranmış ıspanak örnekleri Çizelge 1’de
belirtilen farklı ambalaj filmleri kullanılarak ve pasif modifikasyon yöntemiyle modifiye atmosferde
ambalajlanmış ve +4ºC % 90 bağlı nemde depolanmıştır. 15 günlük depolama süresi boyunca birer günlük
aralıklarla tepe boşluğu gaz konsantrasyonları analiz edilmiştir.
2. aşama: Deneysel raf ömrünün belirlenmesi amacıyla, örnekler pasif modifikasyon yöntemiyle (PM) veya
etilen tutucu poşetler kullanılarak (AA) ambalajlanmış ve +4 ºC’de % 90 bağlı nemde 12 gün süreyle depolanmış
ve periyodik olarak analize alınmıştır.
Analizler
Tepe Boşluğu Analizi
Tepe boşluğu analizi; ambalaj atmosferindeki O2 ve CO2 konsantrasyonlarındaki değişimi belirlemek amacıyla
PBI Dansensor Check Pointer marka (Ringsted, Danimarka) dijital tepe boşluğu analizörü kullanılarak
gerçekleştirilmiştir.
110
Etilen Gazı Analizi
Ambalaj içindeki etilen gazı konsantrasyonunu belirlemek için ölçüm için belirlenen kontrol örneklerinde (cam
kavanozda) ve MP ambalajda 4ºC’de gaz geçirmez mikro şırınga ile 100 µl gaz örneği alınarak etilen
konsantrasyonu, Shimadzu marka GC-2010 model gaz kromatografisi (GC) ile belirlenmiştir.
Renk Analizi
Örneklerdeki renk değişimi HunterLab ColorFlex model Colorimetre (Reston,Virginia, ABD) marka renk
cihazı ile L*, a*, b* değerlerini belirleyerek gerçekleştirilmiştir.
Tekstür analizi
Tekstür analizi TA-XT Plus Texture Analyser (Micro system, Surrey, England) cihazı kullanarak
gerçekleştirilmiştir. Test hızı 2 mm.s-1 , mesafe 30 mm olarak ayarlanmış HDP/WBV Wamer Bratzler bıçağı
kullanarak her örnekten beş yaprak çalışma haznesine bıçağa dik olacak şekilde yerleştirerek kesme testi
uygulanmıştır. Tekstür kriteri olarak sertlik değerindeki değişim depolama süresince değerlendirilmiştir
(Bourne, 2002; Medina et al., 2012).
Ağırlık Kaybı Analizi
Depolama öncesi ve depolama süresince örneklerin ağırlıkları dijital hassas terazi (Gibertini Europe, İtalya) ile
ölçülerek ağırlık kaybı % olarak aşağıdaki denklem kullanılarak değerlendirilmiştir.
%Ağırlık kaybı =Başlangıç ağırlık − Son ağırlık
Başlangıç ağırlık∗ 100
pH Analizi
% 10’luk sulu çözelti olarak hazırlanmış ve homojen hale getirilmiş taze doğranmış ıspanak örneklerinin pH’ı
depolama süresince asitlikteki değişimi incelemek amacıyla direkt olarak pH metre (Hanna, ABD) ile
ölçülmüştür.
Mikrobiyolojik Analiz
Mikrobiyolojik analizlerde, taze doğranmış ıspanakların ambalajlandığı her bir paketten, 10 g örnek stomacher
torbasına aseptik olarak tartılıp, peptonlu su çözeltisi ilave edilerek % 10’luk çözelti hazırlanmış ve 90 s
homojenize edilmek üzere Stomacher LAB Blender 400 (PBI Interntional, İtalya) cihazına yerleştirilmiştir.
Homojenize edilen örnekten dökme plak yöntemiyle ekimler yapılmıştır. Toplam mezofilik bakterilerin sayımı
için PCA besiyerine, uygun dilisyonlardan 1 ml ilave edilerek petri kapları 30ºC’de 24-48 saat; psikrotrof
bakteriler için ise 4±1ºC’de 5-7 gün; maya ve küf sayımı için PDA besiyerine ekim yapılarak 25ºC’de 5 gün
inkübasyona bırakılmıştır [22,27]. Mezofilik bakteri sayımı için eşik değer 5x107 kob/g ürün olarak alınmıştır
[40] .
Duyusal Analiz
Duyusal analizler için yaşları 20-42 arasında 7 panelist önce eğitim paneline alınmıştır. Taze doğranmış
ıspanağın farklı ambalaj yöntemleriyle soğukta depolanması sırasında duyusal bakımından değişebilecek olan
görünüm, koku, tekstür ve genel kalite özellikleri, skalası 1 ile 5 arasında değişen puanlama yöntemi ile kantitatif
olarak değerlendirilmiştir [41, 42]. 3 değeri, ürünün kabul edilebilirliğinde eşik değer olarak dikkate alınmıştır.
Toplam klorofil tayini
Bruinsma (1963) yöntemine göre spektrofotometrik olarak gerçekleştirilmiştir [56].
Askorbik asit tayini
Hışıl (2004) yöntemine göre spektrofotometrik olarak gerçekleştirilmiştir [57].
111
Toplam antioksidan aktivite tayini
Brand Williams et al. (1995) yöntemine göre gerçekleştirilmiştir [58].
Toplam fenolik madde tayini
Xu and Chang (2007) yöntemine göre gerçekleştirilmiştir [59].
İstatistiksel Analiz
Windows SPSS/PASW18 paket programı kullanarak, tek yönlü varyans analizi ile gerçekleştirilmiştir. Örnekler
arasında Duncan çoklu farklılık testi uygulanarak, % 95 güven aralığında farklılıklar belirlenmiştir.
BULGULAR ve TARTIŞMA
Ambalajların Tepe Boşluğundaki Gaz Bileşimleri
Oksijen geçirgenliği değerleri 1300-6138 cc/m2gün arasında değişen BOPP1, BOPP2, LDPE1 ve LDPE2
ambalaj filmlerinde 4. ve 7. günlerde denge gaz bileşimine ulaşılmış, ancak O2 konsantrasyonları 5. günden
sonra %1’in altına düşmüştür. O2 konsantrasyonunun %1’in altına düşmesi anaerobik bozulmanın nedeni olan
istenmeyen metabolitlerin üretilmesi ve fizyolojik bozulmaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır [16, 43, 44].
Bu yüzden taze doğranmış ıspanakların ambalajlanmasında bu filmlerin uygun olmadığı saptanmıştır. Oksijen
geçirgenliği 12276 cc/m2gün olan LDPE3 ambalaj filminde ise 11. gün itibariyle % 2 O2 ve % 5 CO2 olacak
şekilde denge gaz bileşimine ulaşırken, oksijen geçirgenliği 40761 cc/m2gün olan HDPE filminde ise depolama
süresince O2 konsantrasyonu % 10’a düşmüş, CO2 konsantrasyonu ise % 3 değerine yükselmiş ve ambalaj
malzemesinin yüksek gaz geçirgenliğine sahip olması nedeniyle istenen denge gaz bileşimleri sağlanamamıştır.
Geçirgenliği 1419.5 cc/m2gün olan mikro perforeli (MP) ambalaj filminde ise Şekil 7’den de görüldüğü gibi O2
konsantrasyonu 5. gün itibariyle % 3.5 civarında, CO2 konsantrasyonu ise % 10 civarında denge gaz bileşimine
ulaşılmıştır. Mikroperforeli ambalaj kullanarak yapılan pasif modifikasyon yöntemiyle ambalajlanmada,
ambalaj içeresindeki O2 ve CO2 gaz konsantrasyonlarının dengeye ulaşması hızlı bir şekilde gerçekleşmiş ve
ıspanak için istenen denge gaz bileşimi sağlanmıştır. Bu nedenle taze doğranmış ıspanağın pasif modifikasyon
yöntemiyle ambalajlanmasında denge gaz bileşimini sağlamaya en uygun film olarak MP filmi seçilmiştir.
Mikroperforeli ambalajlarda O2 ve CO2 geçirgenlik değerleri oranının 1’e yakın olması nedeniyle istenen denge
gaz bileşimi daha iyi bir şekilde sağlanabilmekte ve solunum hızı yüksek taze ürünlerin ambalajlanmasında
uygun ambalaj malzemesi olarak değerlendirmektedir [26, 27, 28]. Halbuki perforasyon yapılmamış olan
ambalaj malzemelerinde CO2 geçirgenlik değeri O2 geçirgenlik değerinin yaklaşık 3-3.5 katıdır.
Şekil 1. Pasif modifikasyonda MP filmi ile ambalajlanan taze doğranmış ıspanak örneklerinin tepe
boşluğu gaz konsantrasyonları
Depolama Süresince Gerçekleştirilen Analizler
Etilen gaz analizi
PM ve AA uygulamalarında 12 gün boyunca depolanan taze doğranmış ıspanak örneklerinde, depolama süresi
boyunca ambalaj tepe boşluğunda bulunan etilen miktarı Çizelge 2’de verilmiştir. Kontrol grubunda (cam
kavanozlarda) etilen miktarı 1.gün 2.43 ppm, PM’de 0.99 ppm olarak belirlenmesine rağmen, AA örneklerinde
0
10
20
30
0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16
Gaz
ko
nsa
ntr
asyo
nla
rı
(%)
Gün
MP
O2
CO2
112
etilen tutucu olmasından dolayı oluşan etilenin ambalaj içerisinden uzaklaştırıldığı görülmektedir. Depolamanın
5. ve 12. günlerinde ise etilen konsantrasyonunun ölçülebilir miktarlarda olmadığı görülmüştür. Bu durumun;
ambalaj içerisindeki oksijen konsantrasyonunun % 5’in altına düşmesinden dolayı solunumun ve etilen
üretiminin yavaşlamasından ve ıspanağın klimakterik olmayan bir sebze olmasından dolayı hasat sonrasında
etilen üretiminin düşük olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Çizelge 2’de görüldüğü gibi kontrol
örneklerinde etilen miktarındaki azalma literatürde farklı araştırmacılar tarafından da belirtildiği gibi [37,49,
52, 53, 54 ] etilen tutucu kullanılmayan kontrol örneklerinde, ürüne (klimakterik olup olmadığı) bağlı olarak
etilen miktarında azalma meydana geldiği belirlenmiştir.
Çizelge 2. Depolama süresi boyunca taze doğranmış ıspanak örneklerinin etilen konsantrasyonu
Depolama süresi C2H4 (ppm)
Ambalaj 0.gün 1.gün 5.gün 12.gün
Kontrol n.d 2.43 n.d n.d
PM n.d 0.99 n.d n.d
AA n.d n.d n.d n.d
* n.d: miktar belirlenememiş
Renk
Depolama süresince L* ve b* değerlerindeki istatistiksel açıdan (p≤0.05) önemli azalmalar ve a* değerinde ise
artış olmuştur. L* değeri 40,22±0,0’den PM’de 22,54 ±2,36’ya ve AA’da 23,32 ±1,44’de düşmüş, parlaklık
azalmış ve koyu yeşil renk artmıştır. b* değeri 22,04±0,0’den PM’de 4,9±0,25’a ve AA’da 5,05±0,81’e düşmüş,
a* değeri ise -8,48 ±0,0’den PM’de -3,74±1,23’e ve AA’da -4,01±1,16’e yükselmiştir (Çizelge 3). İstatistiksel
açıdan gruplar arasındaki farkın anlamlı olduğu saptanmıştır (p≤0.05). Benzer sonuçlar literatürde farklı
araştırmacılar tarafından da belirtilmektedir [22, 25]. Ispanakta bulunan ve kesme gibi dokunun parçalanmasını
sağlayan işlemler nedeniyle klorofil, feofitinine dönüşmekte ve bunun sonucunda renk parlak yeşil renginden
zeytin yeşiline gri-kahve rengine dönerek ıspanak örneklerinin renginde kayıplara neden olduğu bildirilmiştir
[29].
Çizelge 3. Depolama süresi boyunca ambalajlanmış taze doğranmış ıspanak örneklerinin L*,a*,b*
değerindeki değişimi
a-b-c-d-e Aynı kolonda farklı harf içeren ortamlar istatistiksel olarak farklıdır (p≤0.05)
±Standart sapma
Ağırlık kaybı
Depolama süresince PM ve AA yöntemleri ile ambalajlanan örneklerde depolama süresi boyunca AA’da % 2,08
ve PM’de % 2,16 oranında ağırlık kaybı olmuştur. Taze doğranmış ıspanak örneklerinde ambalajlama
yöntemleri arasında ve depolama süresince meydana gelen ağırlık kaybındaki farklılık istatistiksel açıdan
anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Depolama süresi boyunca örneklerin % ağırlık kaybı sonuçlarının düşük
113
olması, mikro perfore ambalaj malzemesinin düşük su buharı geçirgenliğine (WTR: 2,92 g/m2.gün) sahip olması
nedeniyle ambalaj içerisindeki su buharının transferinde bariyer özellik göstermesi ve ambalaj içerisindeki nemi
iyi muhafaza ederek ağırlık kaybını engellemesinden kaynaklanmaktadır.
Tekstür
4ºC’de depolanan taze doğranmış ıspanak örneklerinde, depolama süresince tekstürel yapıdaki değişim Çizelge
4’de görülmektedir. Taze doğranmış ıspanak örneklerinde sertlik, depolamanın ilk günü 53,124 N iken, 12
günlük depolama süresi sonunda PM uygulamasında 38,6’ya, AA uygulamasında ise 44,15’e düşmüştür.
Depolama süresi boyunca taze doğranmış ıspanak örneklerinde sertlik ve örnekler arasındaki fark istatistik
açıdan anlamlı bulunmuştur (p≤0.05). Sertlikteki azalmanın mikroorganizma yükünün ve enzim faaliyetinin
artması ile oluşan doku yumuşamasından kaynaklığı düşünülmektedir.
Çizelge 4. Depolama süresi boyunca ambalajlanmış taze doğranmış ıspanak örneklerinin tekstürel
yapısındaki değişim
Depolama süresi Sertlik (N)
Ambalaj 0.gün 1.gün 6.gün 8.gün 12.gün
PM 53,124±0,0
e 45,112±0,06d 42,602±0,07c 40,934±0,04b 38,6±0,13a
AA 53,124±0,0
e 50,93±0,05d 45,43±0,04c 44,95±0,01b 44,15±0,07a
±Standart sapma a-b-c-d-eAynı kolonda farklı harf içeren ortalamalar istatistiksel olarak farklıdır (p≤0.05)
pH
12 günlük depolama süresince örneklerin pH’ı 6,24±0,04’den; PM uygulamasında 7,03±0,01’e ve AA
uygulamasında 6,92±0,01’ye yükselmiştir. Taze doğranmış ıspanak örneklerinde gruplar arasında meydana
gelen pH değişim farkı istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Çalışmada elde edilen veriler
doğrultusunda depolama süresince pH değerlerindeki artışın, sebzelerin depolama süresinin sonuna doğru
giderek dokusal hasara daha fazla uğramasından ve ortamdaki CO2 konsantrasyonun artmasından kaynaklandığı
birçok araştırmacı tarafından da bildirilmiştir [12, 27, 34]. Ayrıca, pH değerinin 7’ye yaklaşmasıyla nötr ortam
oluşması sonucu polifenol oksidaz enzimi katalize olup ıspanak örneklerinin kesim yerlerindeki dokuda renk
kaybına neden olmaktadır [34].
Mikrobiyolojik Özellikler
PM ve AA ambalajlama yöntemleriyle 12 günlük depolama süresi boyunca depolanan örneklerindeki toplam
mezofilik bakteri sayıları Şekil 2-A’da verilmiştir. Toplam mezofilik bakteri sayısının; depolamanın 10.
gününde PM’de 8.05 log kob/g ve depolamanın 11 günde AA’da 7.95 log kob/g değerlerine yükselerek, taze
meyve sebzeler için mikrobiyal eşik değeri olan 7.70 log kob/g’ı aştığı görülmektedir. Toplam mezofilik bakteri
sayısındaki değişim depolama süresi boyunca örnekler arasında istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur
(p≤0.05). Literatürde yer alan çalışmalarda genellikle 8 gün depolama sonrasında, ıspanak örneklerinde, toplam
mezofilik bakteri sayısındaki artış hızlı bir şekilde gerçekleşmekte ve mikrobiyal limiti (5x107 kob/g)
aşılmaktadır [13, 22, 27, 31, 32, 45]. Arıcı ve Yılmaz [46] yaptıkları çalışmada; ıspanak örneklerinde 4 ºC’de 7
gün depolama süresince toplam aerobik bakteri sayısının sınır değeri aşarak tavsiye edilen raf ömrünü 5 gün
olarak belirlemişlerdir.
Toplam psikrofilik bakteri sayısındaki değişim Şekil 2-B’de görüldüğü gibi mikrobiyal eşik değeri sadece PM
örneklerinde 8.12 log kob/g değerine ulaşarak 12. günde aştığını, AA örneğinde ise mikrobiyal eşik değerinin
üzerine çıkmadığı görülmektedir. Depolama süresi boyunca örnekler arasında küf maya değerindeki artış Şekil
2-C’de verilmiştir. Depolama süresi sonunda PM’de 6.53 log kob/g, AA’da ise 6.14 log kob/g küf maya
değerlerine ulaşılmıştır. Toplam psikrofilik ve küf-maya değerlerindeki değişim depolama süresi boyunca
114
istatistiksel olarak anlamlı bulunurken (p≤0.05), örnekler arasındaki fark ise istatiksel açıdan anlamlı değildir
(p˃0.05).
Literatürde yer alan çalışmalarda genellikle 8 gün depolama süresi sonunda ıspanak örneklerindeki toplam
mesofilik ve psikrofilik bakteri sayısındaki artış hızlı bir şekilde gerçekleşmekte ve mikrobiyal limiti (5x107
CFU/g) aşmaktadır [13, 22, 27, 31, 32, 45]. Literatürde yer alan çalışmalarla bağlantılı olarak küf-maya
miktarındaki değişim toplam canlı miktarına nazaran daha düşük olduğu bildirilmiştir [13, 32, 45].
Duyusal Özellikler
PM ve AA yöntemleriyle ambalajlanan taze doğranmış ıspanak örneklerinin depolama süresi boyunca görünüm,
koku, tekstür ve genel kalite özelliklerinde meydana gelen değişimin istatiksel açıdan anlamlı olduğu (p≤0.05),
örnekler arasında ise istatiksel açıdan fark olmadığı (p˃0.05) belirlenmiştir. Şekil 5, 6, 7’den de görüldüğü gibi
görünüm, koku, tekstür kriterleri açısından limit değer 3’ün altına; PM’de 10. günde, AA’da ise 11. günde
düşmüştür. Özellikle depolama süresinin sonuna doğru panelistler tarafından ıspanak örneklerindeki istenmeyen
bir kokunun oluşması ve bu kokunun bozuk koku, çürümüş koku gibi tanımlanarak örneklerin raf ömrüne
etkileyen en önemli parametre olduğu belirlenmiş ve bu durum diğer araştırmacılar tarafından da bildirilmiştir
[13, 22, 27, 51]. Genel kalite özelliği bakımından ise kalite değerleri 11. günden sonra kabul edilebilirlik
değerinin altına düşmüştür (Şekil 3).
Toplam Klorofil
Taze doğranmış ıspanak örneklerinde 12 günlük depolama süresi boyunca toplam klorofil miktarındaki
değişimin istatistiksel açıdan anlamlı (p≤0.05) olduğu belirlenmiş ve başlangıç toplam klorofil miktarı
323,42±0,0 µg/g’dan; PM uygulamasında 35,16±0,53 µg/g’a düşerken, AA uygulamasında 45,47±0,71
Şekil 2. Depolama süresince taze doğranmış ıspanak örneklerinde A: Toplam mezofilik bakteri B:
Toplam psikrofilik bakteri ve C: Küf-maya sayılarındaki değişim
µg/g olarak tespit edilmiştir (Çizelge 5). Toplam klorofil miktarındaki azalmanın nedeni olarak; bitki dokusunun
parçalanması ve klorofilaz enziminin aktivitesine bağlı olarak bozunma reaksiyonunlarının başlaması [24,29],
örneklerin depolama süresince klorofilin fiofitinlere parçalanması [24,60], ortamda yüksek CO2 ve C2H4
konsantrasyonun bulunması ve yüksek sıcaklık olarak belirtilmektedir [30, 31,61, 62,63].
115
Askorbik asit
Örneklerdeki başlangıçtaki askorbik asit miktarı 56,6 mg/100g iken, 12 günlük depolama süresi sonunda PM
uygulamasında 0,24 mg/100 g’a ve AA uygulamasında 0,32 mg/100 g’a düştüğü tespit edilmiştir (Çizelge 5).
Askorbik asit miktarındaki azalış bitkilerin hasat sonrası fizyolojisinin doğal bir sonucu olarak, dokunun
bütünlüğünün bozulmasıyla askorbik asit ve onu parçalayabilen enzimlerin bir araya gelmesiyle
gerçekleşmektedir. Cocetta et al.(2014) yaptıkları çalışmada; taze ıspanaklara doğrama işlemi yapıldıktan bir
saat sonra askorbik asit miktarının 14,6 mg/100g’a düştüğü, plastik poşetlerde 6 gün depolama sonunda ise bu
miktarların 5 mg/100g’a düştüğünü belirtmişlerdir [55]. Gerçekleştirdiğimiz çalışmada pasif modifiye
atmosferde mikro perforeli ambalaj malzemesi kullanıldığında ambalaj içindeki düşük oksijen
konsantrasyonundan dolayı askorbik asit miktarlarındaki değişimin daha yavaş olduğu düşünülmektedir.
Toplam antioksidan aktivite
Taze doğranmış ıspanak örneklerinde, başlangıçtaki toplam antioksidan aktivitenin %21,67’den PM
uygulamasında %1,61’e, AM’de ise %2,22’ye düştüğü tespit edilmiştir (Çizelge 5). Ürünlerde depolama
süresince meydana gelen antioksidan içeriğindeki değişimin; antioksidan aktivite gösteren askorbik asit,
antosiyoninler ve en çok da fenolik madde miktarındaki değişimden kaynaklandığı bildirilmiştir [64, 65, 66].
Şekil 3. Depolama süresince taze doğranmış ıspanak örneklerinin tekstür verileri
Çizelge 5. Ambalajlanmış taze doğranmış ıspanak örneklerinde depolama süresi boyunca toplam
klorofil, askorbik asit, toplam fenolik bileşik miktarındaki ve toplam antionsidan aktivitedeki değişim
0
1
2
3
4
5
6
0 1 3 4 5 7 9 10 11 12
Pu
an
Gün
Tekstür
PM
AA
Limit
0
1
2
3
4
5
6
0 1 3 4 5 7 9 10 11 12
Pu
an
Gün
Görünüm
PM
AA
Limit
0
1
2
3
4
5
6
0 1 3 4 5 7 9 10 11 12
Pu
an
Gün
Koku
PM
AA
Limit
0
1
2
3
4
5
6
0 1 3 4 5 7 9 10 11 12
Pu
an
Gün
Genel Kalite
PM
AA
Limit
116
Toplam Fenolik Madde
Taze doğranmış ıspanak örneklerinde depolama süresi boyunca toplam fenolik madde miktarı azalmış. 0. gün
4,41 mg GAE/kg olan toplam fenolik madde miktarı, 12 günlük depolama süresi sonunda PM uygulamasında
0,02’e mg GAE/kg, AA uygulamasında ise 0,05 mg GAE/kg’a düşmüştür (Çizelge 5). Fenolik bileşiklerin,
depolama koşullarından ve depolama süresi boyunca antosiyanin miktarında ve antioksidan aktivitede meydana
gelen değişimden etkilendiği bilinmektedir [61, 67, 68]. Nitekim yaptığımız çalışmada taze doğranmış ıspanak
örneklerin toplam fenolik madde miktarı ile toplam antioksidan aktivitesi arasında lineer bir korelasyon olduğu
belirlenmiştir (y=16.396x + 95.103; R2 = 0.957). Pearson korelasyon testine göre de bu korelasyon anlamlı
bulunmuştur (p≤0.05).
SONUÇ
Taze doğranmış ürünlerin doğal olgunlaşma süreçlerinin yavaşlatılması ve kalitelerinin muhafazası için, uygun
ambalaj malzemeleriyle ve uygun ambalaj yöntemiyle ambalajlanmaları gerekmektedir. Farklı gaz geçirgenlik
değerlerine sahip 7 farklı ambalaj malzemesiyle yapılan pasif modifiye atmosferde ambalajlamada en uygun
ambalaj malzemesinin mikroperfore ambalaj olduğu belirlenmiştir. Mikroperfore ambalaj malzemelerinin
kullanılmasıyla pasif modifiye atmosferde ve etilen tutucu ile ambalajlamanın (AA) 12 günlük depolama
süresince taze doğranmış ıspanağın mikrobiyolojik, duyusal özelliklerinin ve besin değerlerinin korunmasında,
etilen tutucu kullanılmayan ambalaja göre (PM) nispeten daha iyi olduğu belirlenmiştir. Taze doğranmış
ıspanak örneklerinin deneysel raf ömrü mikroperforeli ambalaj malzemesi kullanılarak PM ambalajlamada 9
gün, AA ambalajlamada ise 10 gün olarak tespit edilmiştir.
KAYNAKLAR
[1] Ohlsson, T. (1994). Minimal processing e preservation methods of the future: an overview. Trends in Food
Science and Technology, 5(11), 341-344.
[2] Odumeru, J. A., Mitchell, S. J., Alves, D. M., Lynch, J. A., Yee, A. J., Wang, S. L., Styliadis, S., & Farber,
J. M. (1997). Assessment of the microbiological quality of ready-to-use vegetables for the healthcare food
services. Journal of Food Protection, 60, 945−960.
[3] Corbo, M.R., Del Nobile, M.A., Sinigaglia, M., 2006. A novel approach for calculating shelf life of
minimally processed vegetables. International Journal of Food Microbiology 106, 69-73.
[4] Martı´n-Diana, A. B., Rico, D., Mulcahy, J., Frı´as, J., Henehan, G. T. M., & Barry-Ryan, C. (2006). Whey
permeate as bio-preservative for shelf-life maintenance of fresh-cut vegetables. Innovative Food Science
& Technologies, 7, 112-123.
117
[5] Sinigaglia, M., Albenzio, M., Corbo, M.R., 1999. Influence of process operations on shelf-life and
microbial population of fresh-cut vegetables. Journal of Industrial Microbiology and Biotechnology 23,
484–488.
[6] Lucera, A., Costa, C., Mastromatteo, M., Conte, A., Del Nobile, M.A., 2010. Influence of different
packaging systems on fresh-cut zucchini. Innovative Food Science and Emerging Technologies 11, 361-
368.
[7] Kader, A.A., Zagory, D., Kerbel, E., 1989. Modified atmosphere packaging of fruits and vegetables. Critical
Reviews in Food Science and Nutrition 28, 1–30.
[8] Philips, C., 1996. Review: modified atmosphere packaging and its effects on the microbiological quality
and safety of produce. International Journal of Food Science and Technology 34, 463–479.
[9] Watkins, C. (2000). Responses of horticultural commodities to high carbon dioxide as related to modified
atmosphere packaging. Horticultural Technology, 10, 501–506.
[10] Fonseca, S.C., Oliveira, F.A.R., Brecht, J.K., 2002. Modeling respiration rate of fresh fruits and
vegetables for modified atmosphere packages: a review. Journal Food Engineering, 52, 99–119.
[11] Del Nobile, M.A., Conte, A., Cannarsi, M., Sinigaglia, M., 2008. Use of biodegradable films for
prolonging the shelf-life of minimally processed lettuce. Journal of Food Engineering 85, 317–325.
[12] Jacxsens, L., Devlieghere, F., De Rudder, T., & Debevere, J. (2000). Designing equilibrium modified
atmosphere packages for fresh-cut vegetables subjected to changes in temperature. Journal Food Science
Technology, 33, 178–187.
[13] Allende, A., Luo, Y., McEvoy, J.L., Artes, F., Wang, C.Y.(2004). Microbial and quality changes in
minimally processed baby spinach leaves stored under süper atmospheric oxygen and modified atmosphere
conditions. Journal of Postharvest Biology and Technology 33, 51-59.
[14] Kader,A.(1986). Biochemical and physiological basis for effects of controlled and modified
atmospheres on fruits and vegetables. Journal of Food Technology 40(5) 99-100& 102-104.
[15] Barth, M., Hankinson, T.R., Zhuang, H., Breidt, F., 2009. Microbiological Spoilage of Fruits and
Vegetables. In “Compendium of the Microbiological Spoilage of Foods and Beverages” Food Microbiology
and Food Safety, pp. 163-164. Doi: 10.1007/978-1-4419-0826-1_6.
[16] Zagory, D. and Kader, A. A., 1988. Modified atmosphere packaging of fresh produce. Food Technology,
42, 70-77.
[17] Bolin, H., Huxsoll, C. (1991). Effect of preparation and storage parameters on quality retention of salad-
lettuce. Journal of Food Science, 56, 60–62, 67.
[18] Heimdal H, Kuhn BF, Poll L, Larsen LM. 1995. Biochemical changes and sensory quality of shredded
and MA-packaged iceberg lettuce. J. Food Sci. 60:1265-1268,1276.
[19] Willox, F., 1995. Evaluation of Microbial And Visual Quality of Minimally Processed Foods: a Case
Study on the Product Life Cycle of Cut Endive. Doctoral Thesis. Catholic University of Leuven, Leuven,
Belgium.
[20] López-Gálvez, G., Peiser, G., Nie, X., Cantwell, M., 1997. Quality changes in packaged salad products
during storage. Z. Lebensm Unters Forsch. 205, 64–72.
[21] McGill, J.N., Nelson, A.I., Steinberg, M.P., 1966. Effects of modified atmosphere on ascorbic asid and
other quality characteristics of spinach. Journal of Food Science 31, 510-517.
[22] Medina, M.S., Tudela, J.A., Marin, A., Allende, A., Gil, M.I., 2012. Short postharvest storage under
low relative humidity improves quality and shelf life of minimally processed baby spinach (Spinacia
oleracea L.). Postharvest Biology and Technology 67, 1–9
[23] Ferrante, A., Incrocci, L., Maggini, R., Serra, G., Rognoni, F., 2004. Colour changes of fresh-cut leafy
vegetables during storage. J. Food Agric. Environ. 2, 40–44.
[24] Cemeroğlu, B., 2009. Meyve ve sebze işleme teknolojisi. Cilt 1. Ankara Üniv.Müh. Fak. Gıda Müh.
Böl. Dışkapı Kampüsü, Ankara.
118
[25] Luo, Y., He, Q., McEvoy, J.L., Conway, W.S. 2009. Fate of Escherichia coli O157:H7 in the presence
of indogenous microorganisms on commercially packeged baby spinach, as impacted by storage
tepmperatyre and time. Journal of Food Protection 72, 2038-2045.
[26] Larsen, H. and Liland, K.H., 2013. Determination of O2 and CO2 transmission rate of whole packages
and single perforations in micro-perforated packages for fruit and vegetables. Journal of Food Engineering
119, 271–276.
[27] Tudela, J.A., Marin, A., Garrido, Y., Cantwell, M., Medina-Martinez, M.S., Gil, M.I., 2013. Off-odour
development in modified atmosphere packaged baby spinach is an unresolved problem. Postharvest
Biology and Technology 75, 75–85.
[28] Hussein, Z., Caleb, O.J., Opara, U.L., 2015. Perforation-mediated modified atmosphere packaging of
fresh and minimally processed produce-A review. Food Packaging and Shelf Life 6 , 7–20.
[29] Watada, A., Qi, L., 1999. Quality of fresh-cut produce. Postharvest Biology Technology 15, 201-205.
[30] Abe, K. and Watada, A.E. 1991. Ethylene Absorbent to Maintain Quality of Lightly Processed Fruits
and Vegetables. Journal of Food Sciense 56 (6).
[31] Pandrangi, S. and Laborde, L.F. 2004. Retention of Folate, Carotenoids, and Other Quality
Characteristics in Commercially Packaged Fresh Spinach. Food Chemistry and Toxicology 69 (9).
[32] Conte, A., Conversa, G., Scrocco, C., Brescia, I., Laverse, J., Elia, A., Del Nobile, M.A., 2008. Influence
of growing periods on the quality of baby spinach leaves at harvest and during storage as minimally
processed produce. Postharvest Biology and Technology 50, 190–196
[33] Sandhya, 2010. Modified atmosphere packaging of fresh produce: Current status and future needs.
Journal of Food Science and Technology 43, 381-392.
[34] Rico, D., Martin-Diana, A.B.,Barat, J.M., Barry-Ryan, C., 2007. Extending and measuring the quality
of fresh-cut fruit and vegetables: a review. Trends in Food Science & Technology 18, 373-386.
[35] Üçüncü M., 2011. Gıda Ambalajlama Teknolojisi, 18: 789.
[36] Bailén, G., Guillén, F., Castillo, S., Zapata, P.J., Serrano, M., Valero, D., Martínez-Romero, D., 2007.
Use of a palladium catalyst to improve the capacity of activated carbon to absorb ethylene, and its effect
on tomato ripening. Spanish Journal of Agricultural Research 5(4), 579-586.
[37] Cao, J., Li, X.,Wu, K., Jiang,W., Qu, G.,2015. Preparation of a novel PdCl2–CuSO4–based ethylene
scavengersupported by acidified activated carbon powder and its effects onquality and ethylene metabolism
of broccoli during shelf-life. Postharvest Biology and Technology 99, 50–57.
[38] Gorny, J.R.,1997. A summary of CA and MA requirements and recommendations for fresh-cut
(minimally processed) fruits and vegetables. Proc. 7th Intl. Controlled Atmosphere Res. Conf. 5, pp.30-66.
[39] Toivonen, P.M.A, Brandenburg, J.S., Luo, Y., 2009. Modified atmosphere packaging for fresh-cut
produce.
[40] Ministere de l’Economie des Finances et du Budget, 1988. Marche´ consommation, produits vegetaux
preˆts a` l’emploi dits de la ‘‘IVemme gamme’’: guide de bonnes pratique hygie´niques. Journal Officiel
de la Re´publique Francaise 1621, 1 –29.
[41] Gime´nez, M., Olarte, C., Sanz, S., Lomas, C., Echa` varri, J.F. & Ayala, F. (2003). Relation between
spoilage and microbiological quality in minimally processed artichoke packaged with different films. Food
Microbiology, 20, 231–242.
[42] Altuğ, T.O., Elmacı, Y., 2011. Gıdalarda Duyusal Değerlendirme. Sidas, İzmir.
[43] Soliva-Fortuny, R. C., Grigelmo-Miguel, N., Hernando, I., Llunch, M. A., & Martín-Belloso, O. (2002).
Effect of minimal processing on the textural properties of fresh-cut pears. Journal of Science of Food and
Agriculture, 82, 1682−1688.
[44] Soliva-Fortuny, R.C., Martín-Belloso, O., 2003. Microbiological and biochemical changes in minimally
processed fresh-cut conference pears. Food Research Technology 217, 4-9.
[45] Babic, I., Watada, A.E., 1996. Microbial populations of fresh-cut spinach leaves affected by controlled
atmospheres. Postharvest Biology and Technology 9, 187–193.
119
[46] Arıcı, M., ve Yılmaz, S., 2006. Paketlenmiş Taze Sebzelerin Bazı Mikrobiyolojik Özellikleri Ve Raf
Ömrünün Belirlenmesi Gıda Teknolojileri Elektronik Dergisi (1) 9-21.
[47] Varoquaux, P., & Wiley, R. C. (1997). Biological and biochemical changes in minimally processed
refrigerated fruits and vegetables. In R. C. Wiley (Ed.), Minimally processed refrigerated fruits &
vegetables (pp. 226–268). New York: Chapman and Hall.
[48] Zagory, D. 1995. Ethylene-removing packaging. In: Active Food Packaging, pp. 38–54. Ed., Rooney,
M.L. Blackie Academic and Professional, London.
[49] Abe, K. and Watada, A.E. 1991. Ethylene absorbent to maintain quality of lightly processed fruits and
vegetables. J. Food Sci., 56:1589–1592.
[50] Mehyar, G.F.,Han, J.H., 2010. Active packaging for fresh-cut fruits and vegetables. 14 Chapter of
Handbook of vegetable preservation processing. CRC Press Taylor&Francis Group, Boca Raton.
[51] Kou, L., Luo,Y., Park, E., Turner, E.R., Barczak, A., Jurick, W.M., 2014. Temperature abuse timing
affects the rate of quality deterioration ofcommercially packaged ready-to-eat baby spinach. Part I:
Sensoryanalysis and selected quality attributes. Postharvest Biology and Technology 91, 96–103.
[52] Terry, L. A., Ilkenhans, T., Poulston, S., Rowsell, L., and Smith, A. W. J., 2007, Development of new
palladium-promoted ethylene scavenger, Postharvest Biology and Technology, 45(2), 214–220.
[53] Meyer, M.D. and Terry, L.A., 2010, Fatty acid and sugar composition of avocado, cv. Hass, in response
to treatment with an ethylene scavenger or 1-methylcyclopropene to exten storage life, Food Chemistry,
1203-1210 pp.
[54] Bhutia, W., Pal, R.K., Sen, S. and Jha, S.K., 2011, Response of different maturity stages of sapota
(Manilkara achras Mill.) cv. Kallipatti to in-package ethylene absorbent, Journal of Food Science
Technology, 48(6), 763–768 pp.
[55] Cocetta,G., Baldassarre,V., Spinardi, A. and Ferrante, A., 2014, Effect of cutting on ascorbic acid
oxidation and recycling in fresh-cut baby spinach (Spinacia oleracea L.) leaves, Postharvest Biology and
Technology, 88, 8–16 pp.
[56] Bruinsma, J., 1963, The quantitative analysis of chlorophylls a and b in plant extracts, Photochemistry
Photobiology 2: 241-249 pp.
[57] Hışıl, Y., 2004, Enstrümental gıda analizleri laboratuvar deneyleri. Ege Üniv.Müh.Fak. Ders Kitapları
Yayın No:45, Ege Üniv.Basımevi Bornova, İzmir, 39s.
[58] Brand-Williams, W., Cuvelier, M.E. and Berset, C., 1995, Use of a free radical method to evaluate
antioxidant activity, Lebensmittel-Wissenschaft und Technologie/ Food Science and Technology, 28, 25-30
pp.
[59] Xu, B.J and Chang, S.K.C., 2007, A Comparative Study on Phenolic Profiles and Antioxidant Activities
of Legumes as Affected by Extraction Solvents, Journal of Food Science, 72, 159-166 pp.
[60] Pazır, F., 2006, Ders notları, Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Bornova, İzmir.
[61] Artes-Hernandez, F., Escalona, V.H., Robles, P.A., Martinez-Hernandez, G.B. and Artes, F., 2008, Effect
of UV-C radiation on quality of minimally processed spinach leaves, Journal of the Science of Food and
Agriculture, 89, 414-412 pp.
[62] Tudela, J.A., Bin, A., Garrido, Y., Cantwell, M., Medina-Martinez, M.S. and Gil, M.I., 2013, Off-odour
development in modified atmosphere packaged baby spinach is an unresolved problem, Postharvest
Biology and Technology, 75, 75–85 pp.
[63] Esturk, O., Ayhan, Z. and Gokkurt, T., 2014, Production and application of active packaging film with
ethylene adsorber to increase the shelf life of broccoli (Brassica oleracea L. var. Italica), Packaging
technology and science, 27, 179-191 pp.
[64] Del Caro, A., Piga, A., Pinna, I., Fenu, P.M. and Agabbio, M., 2004, Effect of drying conditions and
storage period on polyphenolic content, antioxidant capacity and ascorbic acid of prunes, Journal
Agriculture Food Chemistry, 52(15), 4780-4784 pp.
120
[65] Shivanskara, K.S., Isobe, S., Al-Hao, M.I., Takenaka, M. and Shina, T., 2004, Fruit Antioxidant Activity,
Ascorbic Asid, Total Phenol, Quercetin and Carotene of Irwin Mango Fruits Stored at Low Temperature
after High Electric Field Pretreatment, Journal Agriculture Food Chemistry, 52, 1281-1286 pp.
[66] Gil, M.I., Tomas-Barberan, F.A., Hess-Pierce, B., Holcroft, M.D. and Kader, A.A., 2000, Antioxidant
Activity of Pomegranate Juice and Its Relationship with Phenolic Composition and Processing, Journal
Agriculture Food Chemistry, 48, 4581-4589 pp.
[67] Saltevit, M.E., 2000, Wound induced changes in phenolic metabolism and tissue browning are altered by
heat shock, Postharvest Biology and Technology, 21, 61-69 pp.
[68] Kalt, W., 2005, Effects of production and processing factors on majör fruit and vegetable antioxidants,
Journal of Food Science, 70, 11-19 pp.