· 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev...

106
Yll4 www.arsivakurd.org

Upload: others

Post on 29-Feb-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Şubat2009 Yll4 Sa~39

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 2:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

-----

hhhh

Komünar

1

İçindekiler. . .

Komünardan........................................2

Asrın Komplosunun İçyüzü NasılAnlaşılmalıdır?...................................3

On Birinci Mücadele YılıUluslararasıKomplonun Kesin YenilgisininBaşlangıç Yılı Olacaktır...................26

Viyan özgür lüğe ve önderl iğesonsuz aşkla bağ lanmaktı r. . . . .41

.Klasik Gerillacılığı AşalımMeşru Savunma Çizgisinin ÖngördüğüYeni Gerillacılığa Ulaşalım...............47

Anlamın Eylem Güzeline..................76

15 Şubat Uluslararası Komplosu İnsan-lığa Karşı Bir Saldırı, Bir İnsanlıkSuçudur...........................................80

Eğitim Dizisi 2 BölümDevrimci Kültür Ve Ahlak. . . . . . . . . 9 0

TARIHSEL KOMPLOLARGELIŞMELERI DURDURMAZ

HİZLANDİRİR.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 3:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Merhaba,Uluslararası komplonun gerçekleşmesinin üzerinden 10 yıl geçti. Büyük bir acımasızlık

ve hukuk tanımazlıkla gerçekleşen bu komplo, sadece Önderliğimize ve halkımıza karşıyapılmamış, aynı zamanda insanlığa karşı da yapılmıştır. Uluslararası komplonun 11. yılınagirerken, komployu ve komplocuları bir kez daha lanetle anıyoruz.

Komplonun Önderliğimizi, halkımızı, partimizi ve insanlığı hedeflediğini en erken-den fark eden, bu komployu boşa çıkarmak ve etkisizleştirmek amacıyla bedenlerini birerateş topuna dönüştürerek Önderliğin etrafında ateşten bir çember oluşturan, uluslararasıkomplonun boşa çıkarılıp etkisiz duruma getirilmesinde büyük rol oynayan GÜNEŞİMİZİKARARTAMAZSINIZ eylemcilerini saygı ve minnetle anıyoruz.

Uluslararası komplo 9 Ekim'de başladı. Komploya şu veya bu biçimde, şu veya bukadar katılan onlarca devlet oldu, ama komplonun esas planlayıcıları, örgütleyicileri veyürütücülerinin ABD, İngiltere ve İsrail oldukları, bugün artık kimse için bir sır değildir.Yunanistan, Rusya, Kenya, Mısır, ilkel milliyetçiler ve diğer Avrupa devletleri de bu kom-ploda rol almış, aldıkları rollerin gereklerini yerine getirmişlerdir. Her ne kadar Önderliğintutsak alınmasından hareketle böbürlense ve kendisini başarılı gibi gösterse de, Türkiye'ninkomplodaki rolü ise; 'gardiyanlıktan öte' olmamıştır.

Komplonun Önderliği hedeflemesini kabul etmesek de anlaşılırdır. Kapitalist mo-dernist sistem Ortadoğu'da hegemonik sistemini etkili bir tarzda kullanabilmeninkoşullarını, bölgenin yeniden diyaznında bulmuştur. Bu da bölgeye müdahale anlamınagelmektedir. Sistem kendisi için en ciddi tehlike olarak Önderliği görmüş, müdahaleyi deÖnderlikle başlatmıştır. Afganistan ve Irak müdahaleleri Önderliğe karşı gerçekleştirilenkomplodan sonra devreye sokulmuşlardır.

Önderlik komployla tutsak alınmış, sisteme dahil edilerek yok edilmek istenmiştir.Bu anlam olarak yok etmeyi ifade ediyor ki, bu da gerçek anlamda yok edilmek anlamınagelmektedir. Bırakalım Önderliğin sisteme dahil olmasını, kapitalist modernist sistemiderinliğine çözümleyerek yeni bir paradigmayla; demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçütoplum paradigmasıyla sistemin karşısına çıkmış, sosyalizmi demokrasiyle tamamlayarak,demokratik sosyalizmi yaratmıştır. Son savunmalarıyla da kapitalist modernitenin sosyolo-jik çözümlemesini yaparak, insanlığı gerçek anlamda bu sınıflı devletçi uygarlığa karşısilahlandırmıştır. Komplo ve komplocular gerçek anlamda en büyük yenilgilerini yineÖnderlikten almışlardır.

Önderlik 10 yıldır sistemin elinde tutsaktır. Önderlik 10 yıldır tek kişilik bir hücredetutulmaktadır. Bundan daha ağır bir ceza, bir benzeri daha yoktur. Buna karşı sessiz kalmak,insanın insanlığını yitirmesidir. Önderliğin esaretini ve hücrede tutulmasını kabul etmeye-lim, buna Êdî Bes e diyelim. Partimizin 10. Kongresi'nin aldığı Önderliği özgürleştirmekararına tüm gücümüzle katılalım, Önderliği özgürleştirelim.

Önderliği özgürleştirmek; yarının hayali değil, bugünün eylemi olmalıdır.KOMÜNAR

2

KOMÜNARDAN...KOMÜNARDAN...

Komünar

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 4:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

3

Tarihsel Komplolar GelişmeleriDurdurmaz, Hızlandırır

1990 sonrası dünya, bölge, ülke, PKK vebenim açımdan yeni bir süreçtir. Reel sosya-lizm fiili çözülüş süreci resmen de kabul edil-mektedir. Sovyet sistemi, iç tıkanmanın, ge-rekli dönüşümleri zamanında ve yerinde ya-pamamanın bedelini çözülme ve dağılmaylaödemektedir. Her toplumsal olgu için geçerliolan kural, bir kez daha doğrulanmaktadır.Amaç ve olgulaşma arasındaki çelişki uzunsüre zorla sürdürülemez. Ya reform ya da dev-rim yoluyla ileriye doğru, daha üst bir aşama-ya sıçrama kaçınılmaz olur. Bu sağlanamazsa,içten çürüme ve dağılma gerici zorla, çağımız-da faşizm olarak adlandırılıp restorasyona tabitutulur. Restorasyon, aynı binanın yeni malze-meyle eskisinden daha güçlü görünmesini vekalıcılığı sağlar. Ama toplumsal dinamiklerhareketi zorladığı için, bu binalar içinde otu-rulamayan müzeler konumuna düşer. Devrimve karşı-devrimin ürünü olan reel sosyalist vefaşist sistemler normalleşme sürecine yanıtolamayınca ve gerekli dönüşümleri yapma-makta direnince, yıkılmaktan kurtulamamış-lardır. Dünya İkinci Büyük Savaşın sonundafaşist yıkılışa tanık olurken, savaşın ürünüolan reel sosyalizmin içten çözülüş ve dağı-lışını da 1990 sonrasında yaşamıştır. İçine gi-rilen süreç, sağın da solun da evrimleşerek vedönüşümlerden geçerek buluştuğu demokra-tik uygarlık sisteminin üstünlük kazanması-dır. Sorunların ağırlıklı çözüm yolu, sisteminhakim kriterleriyle sağlanacaktır. Uluslararasıdüzen bu temelde ilke ve kurumlarını gözdengeçirerek, yeni koşullara yanıt verecek düzen-lemeleri gerçekleştirmektedir. Dünya çapın-daki dönüşüm bu ana doğrultudadır. 20. yüz-yıldan 21. yüzyıla giriş, daha çok bu ana olgu-ya bağlı olarak tanımlanmaktadır. 21. yüzyıl,

demokratik uygarlık ve insan hakları çağı ola-rak adlandırılmak iddiasındadır.

Ortadoğu'da yüzyıl öncesine dayanan vegericileşen milliyetçilik temelindeki savaş vebarış durumu tam bir tıkanma sürecindedir.Halkların enerjisi gerici milliyetçi uygulama-larla yutulmaktadır. Sorunlar çözülmemekte,bir avuç kriz rantçısıyla bir yaşam tarzı halinegetirilmektedir. Süreç aşırı çözümsüzlük so-nucu daha gerici ideoloji ve tarikatlaşmalarınüremesine yol açmaktadır.

Bölgenin ana ülkelerinden birisi olmasınedeniyle, Türkiye tıkanmayı giderek sıkçatekrarlanan krizlerle en yoğun biçimde yaşa-maktadır. Ne zihniyet değişimine, ne de yapı-sal dönüşümlere adım atabilmektedir. Genelbir seferberlik haline getirdiği özel savaş, dev-leti de geleneksel çizgisinden çıkararak, çete-lerin türediği hukuk dışı bir uygulama alanınaçekmektedir.

PKK'nin de yaşadığı benzer bir durum-dur. Dünya çapında yaşanan değişim ve kendiiç bünyesindeki oluşumlar somut olarak de-ğerlendirilememektedir. Eski anlayış ve tu-tumlar çoktan ideolojik, politik ve örgütselçizgisinden çıkarak, örgütü çete gruplarınadönüştürmektedir. Böylesi yapılar, birçok alanve silahlı savaş bölgesinde, kuraldışı yaşam

ASRIN KOMPLOSUNUN İÇ YÜZÜ NASIL ANLAŞILMALIDIR?

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 5:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

4

ve eylem tarzlarıyla PKK'yi çok farklı bir ge-rici biçime zorlamaktadır. Sorumlu olması ge-reken merkez ve kadrolar adeta akıntıya boşu-na kürek sallamaktadır.

Önderlik pozisyonum, bu gerçekler kar-şısında giderek dar bir sahaya kısılmaktadır.Büyük çabalarla özellikle ülke içinde sağla-maya çalıştığımız çizgiye çekme ve dönüş-türme hamleleri, çeteleşme anlayışları tarafın-dan boşa çıkarılmaktadır. Devlette olduğu gibiPKK'de de fiilen çizgi dışı gruplar dönemi ya-şanmaktadır. Bu durum en anlamsız eylemlereyol açmakta, trajik kayıplar ve acıları çığ gibibüyütmektedir. Bu durumu aşmak için yoğuntekrarlama, Önderlik kurumunu da işlevsizbırakmaktadır. Komplo ve tasfiyeler için enuygun ortam böyle gelişmektedir. 1990'larınbaşlarından 2000'lere doğru yıkılmasına çalış-tığım kader, komplo, giderek ağlarını her ta-rafıma dolayacaktır.

1990'ların başından itibaren, iç ve dışkomploların artan ayak sesleri adeta 'ben geli-yorum' diyordu. 25 Ocak 1990'da en eski ço-cukluk arkadaşım Hasan Bindal'ın sözde kazakurşunuyla öldürülüşü, aslında içinde birçokgizi saklayan bir olaydır. Bu cinayet, kampyönetimindeki Sarı Baran, Mehmet Şener veŞahin Baliç'in birlikte planlamaları ihtimaliyüksek bir komploydu. Eğer bu olayı yutmuşolsaydım, çok kısa bir süre sonra operasyonbenim tasfiyemle tamamlanabilirdi. Beni tas-fiyeyle görevli iki resmi ajanın, o günlerdeStar TV'de kendilerine yönelik suçlamalarkarşısında, sanıyorum Cem Ersever'i savunmaanlamında, şöyle konuştuklarına bizzat tanıkoldum: "Biz başarısız değiliz. İstesek öldüre-bilirdik; ama sağ yakalanması isteniyor." Ser-gilenen, bu tarz sürüp giden bir itiraftı. Doğ-ruluk payı vardı. PKK içinde oldukça mesafealan çetecilik yoluyla, bu rahatlıkla gerçekleş-tirilebilirdi. Fakat örgütün kontrolünün deellerinde kalması için, benim sağ kalmam veörgütün tümüyle çetenin eline geçmesindensonra tasfiye edilmem, yaklaşım stratejisininözüydü. Örgütün tümü ele geçirilmeliydi. Bu-nun için tehlikeli gördükleri bütün dürüst vebağlı kadroların kaza süsü verilerek yok edil-

mesi gerekiyordu. Şemdin, Kör Cemal, Hogir(Cemil Işık) ve Şahin Baliç kendi çapında busüreci Mahsum Korkmaz'ın kuşkulu ölümüyle1986'dan itibaren başlatmışlardı.

Şimdi anlaşılıyor ki, ya kaza süsü vere-rek, ya da 'ajandı' adı altında cezalandırdıklarıyüzlerce dürüst ve değerli kadro ve yurtseverinsan bulunmaktadır. Partinin en değerli kadrove eylemci yapısını temizlemek için, bile bileeylem adı altında ölüme gönderiyorlardı. Bu-nun için komuta inisiyatifi konusunda kor-kunç hassas davranıyorlardı. Çünkü ne kadarkomuta yetkisi varsa, bu o kadar komplo, ci-nayet ve güç kazanmak demekti. Tümüyledevlet demeyeceğim ama, Cem Ersever ola-yında da halen aydınlatılamadığı gibi, bir çev-renin PKK'deki bu çeteleşmeyle direkt veyadolaylı ilişkisi yüksek bir ihtimaldir. Zatendevlet bünyesinde bu dönemde çeteleşmeninkontrol altına alınmasında güçlük çekildiği bi-linmektedir. Yine bu dönemde başta KDP ol-mak üzere, KUK'un bazı bölümleri, birçokaşiret ve özel görevli de yoğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir.

Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının farkına varılması-dır. Şahin Baliç'in ölümle cezalandırılması,Sarı Baran, Mehmet Şener ve Hogir'ın kaçma-ları, Kör Cemal'in önceden cezalandırılmasıve Şemdin'in kontrol altına alınması, çeteninetkinliğini büyük ölçüde kırdı. Hasan Bindalolayının büyük önemi, çetenin bütün niyetle-rini ve olası bağlantılarını ele verir nitelikteolmasıdır. Bu olay çözümlenemeseydi, Ön-derlik ellerinde kalacak ve diledikleri gibikullanmaya çalışacaklardı. Bunların tümününbilinçli ajanlık yaptığını söylemek zordur.Ama bir kısmının özellikle çeteleşen devletodaklarıyla ilişkisi kesindir. Bu rollerini sicil-li ajanlar olarak değil, Kürtlerde çok uygula-nan kişi ve aile çıkarları temelinde, zımni uz-laşma biçiminde yürütmüşlerdir. Bunlar örgütbirimlerini ellerine geçirmek için her yöntemideneyecek tiplerdi. Bu durum, Hizbullah lide-rinin PKK'ye karşı devleti kullanma tarzınabenzemektedir. KDP ve KUK'un bazı grupla-rı, çok sayıda aşiret ve çeşitli adlar altındakiwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 6:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

örgütler bu yöntemle çok vurgun yapmış vecinayet işlemişlerdir. 'Apo primi' denen rant-çılığın önemli bir kaynağı, bilinçli veya ken-diliğinden ta PKK içine kadar uzanmıştı vehastalık gibi yayılıyordu.

Şahsi kanaatim, Özal'a yapılan suikast veÖzal'ın ölümüyle, Jandarma Genel Komutan-lığı yapmış bazı komutanların öldürülmesin-de; devlete bulaşmış, komutanları ve Özal'ısözde başarısız sayan bu tip çetelerin payı var-dır veya bu ihtimal küçümsenemez biçimin-dedir.

1993 yılı, devlet ve PKK tarihinde önem-li bir kırılma ve resmi çizgiden sapmanın yay-gınlık kazandığı tarihtir. Turgut Özal'ın siya-sal diyaloga açık yapısı, kontrol edemediğigüçlerin kurbanı olmasına yol açtı. Bu tarihteJandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in tar-tışmalı bir uçak kazasında yaşamını yitirmesiilginçtir. Ardından çığ gibi artan Hizbullahmaskeli cinayetler, binlerce köyün boşaltılma-sı, yoğunlaştırılan operasyonlar bir imha sefe-ri olarak anlaşıldı. PKK'nin pek de akıllı ol-mayan taktikleri, kayıpları arttırmaktan ve sü-recin tıkanmasına yol açmaktan öteye gidemi-yor; gerilla doğru bir meşru savunma anlayışıve uygulanmasına çekilemiyordu. Döneminaskeri ve siyasal yönetimi terörü hukuk çizgi-sinin çok dışına taşımıştı. Devletin çığırındançıkması hız kazanmıştı.

Bu dönemin en önemli komplo suikastı,6 Mayıs 1996'da Şam'daki kalabalık evimizinyakınında, yarım ton patlayıcı yüklü bir ara-

banın patlatılmasıdır. Telefonla dinlendiğimiçin, o saatte orada olduğum sanılarak arabapatlatılıyordu. Dönemin hükümet başkanıTansu Çiller'in örtülü ödenekten 50 milyonDolarla finanse ettiği komplo oldukça boyut-ludur. Susurluk çetesi diye tabir edilenlerleYeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın, Suriyelibir Kürt aileden bazı kişilerin ve dönemin Vi-ranşehir Belediye Başkanının da bu komplo-nun içinde olduğu basına yansımıştı. Soruş-turmamda askeriye adına hareket edenler,ısrarla bu ekibin sorumsuz olduğunu ve dev-letle kendilerini temsil etmediğini söylüyor-lardı. İstemeleri halinde, kendilerinin bu işifüzelerle daha başarılı yapabileceklerini belir-tiyorlardı. Devletin içinde iki farklı yaklaşı-mın varlığı zaten bilinen bir husustu. Bu olay-la birlikte, gönüllülük temelinde kendini bom-balarla patlatma eylemleri gelişti. Şiddet sar-malı daha da tırmandı.

Devletin raydan çıkması herkesin endişeile takip ettiği bir gelişmeydi. 'Aydınlık içinbir dakika karanlık' eylemliliği bu süreçlebağlantılıydı. Devletin laiklik karakterinde dehızla aşınmalar yaşanıyordu. Tarihte 28 Şubatdenilen süreç daha çok bir restorasyon hare-keti olarak gündeme geldi. Dolaylı yoldannormalleşme adına PKK'yi de sorumluluğadavet ediyorlardı. Buna ihtiyatlı bir olumlu-lukla yaklaştık. En azından suçsuz insanlarınkatledilmesi ve alan boşaltılması durur ve am-bargo sınırlanır; savaş sürse de hiç olmazsakurallarıyla yürütülür anlayışıyla bu tutumagirildi.

Türkiye'nin İsrail'le 1996'da stratejik dü-zeye çıkardığı ittifakları istihbarata epey fırsatsunuyordu. İsrail'in dünya çapında istihbaratve kontrolü, PKK'nin 'terörist örgüt' olarak il-an edilmesi, Önderlik takibini Türkiye açısın-dan kolaylaştırmıştır. Bu tarihte Papandreusonrası Yunanistan Başbakanı Simitis'le ABDBaşkanı Clinton'un 1996'da PKK Önderliğineyasallık tanımama ve fırsat varsa teslim etmekonusunda anlayış birliği içine girdikleri dahasonra duyumu alınan diğer bir bilgiydi. PKKetrafındaki hukuk alanının daraltılması dahada artıyordu. Almanya, Fransa ve İngiltere

Komünar

5

1993 yılı, devlet Ve PKK tarihinde önemli

Bir kırılma ve resmi çizgidenSapmanın yaygınlık kazandığı

Tarihtir Turgut Özal'ın

Siyasal diyaloga açık yapısıKontrol edemediği güçlerin

Kurbanı olmasına yol açtı.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 7:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

6

başta olmak üzere, PKK yandaşlarına karşı si-yasal amaçlı yoğun bir tutuklama kampanya-sını açmışlardı.

Güney Kürdistanlı YNK ve KDP önder-likleri, PKK aleyhtarı kampanyanın en temeldayanakları olarak, 1996'da İsrail ittifakınabenzer Ankara, Londra ve Washington merk-ezli yoğun ilişkiler içine girmişlerdi. PKK veÖnderliğini Kuzey Irak üzerinden tecrit etme-de ve operasyonlara her türlü desteği sunma-da anlaşmışlardı. PKK ve Önderliğini tasfiyeplanının son halkası olarak Suriye kalmıştı.Mısır'ı da yanlarına alarak Suriye üzerinde ge-liştirilen psikolojik savaş kısa sürede ürünvermişti. Suriye bu baskılara boyun eğmeyive PKK konusunda anlaşmayı çıkarlarına da-ha uygun bulmuştu.

Suriye'den ayrılmadan önce, yaz boyu or-du adına dolaylı yoldan bilgilendirmede bulu-nan bir kanalın yaklaşımları ilginçti. Anlamlıbir ateşkesle birlikte yeni bir süreç arzulanı-yordu. Bu konuya gerçekçi yaklaşımlar sözkonusuydu. Örgütün bilgisi dahilinde, 1998yılının Ağustos ayı sonlarındaki tek taraflıateşkes deneyimi bu bilgilenmelere dayanı-yordu. Fakat bu ateşkesin yarıda kesilmesinepek anlam verilemedi. Meşru savunma hak-kımızı kullanmaya dek varan ve olumlu yanıağır basan bu dolaylı diyalog resmen başlatıl-saydı, süreç çok daha olumlu gelişirdi. Bu, sa-nıyorum 28 Şubat sürecinin geçirdiği aşama-larla ilgili bir durumdu.

Tam bir yol ayrımına gelinmişti. Ortado-ğu alanını eski biçimiyle kullanamayacağımızanlaşılmıştı. Yapılması gereken, ya Önderlikolarak dağlık alanı karargâh olarak seçip sava-şı daha üst boyuta sıçratmak ve şehir eylemle-rini tırmandırmak, ya da uzlaşma arayışınıAvrupa koşullarında daha güvenceli olarakgeliştirmeye çalışmaktı. Savaşın tıkanmış du-rumu ve bir nevi kör bir noktaya gelip dayan-ması, dağda olmam halinde her türlü silahınkullanılması olasılığı ve benim durumumunek bir sürü ağırlık getireceği düşüncesiyle, bu-nun tercih edilmemesi uygun görülmüştü. Be-nim etrafımda yoğunlaşacak bir savaş her ba-kımdan büyük sakıncalar taşımaktaydı.

Ahlâki olarak kendimi yük yapmam doğru ol-mazdı. Ayrıca Kürt işbirlikçi önderlikleri hertürlü istismarcılığa açıktılar. Orada bulunma-mı çok kötü kullanacakları bilinen bir gerçek-ti. 17 Eylül 1998 Washington Antlaşması bu-nun bir göstergesiydi. Avrupa koşulları çokriskli olmasına rağmen, siyasal, kültürel vedemokratik anlayışla, zımnen de olsa hukukabiraz güven duyuluyordu. Yunanistan'da iş-başındaki hükümetin ise, ilk 9 Ekim 1998 gü-nü bu ülkeye ayak basar basmaz bu denli alça-lacağı hiç tahmin edilmemiş ve düşünül-memişti.

20. yüzyılın sonlarında, Kürt halkının öz-gür iradesine karşı dünya çapında bir komplove darbe planı uzun bir hazırlık sürecindensonra artık adım adım pratikleşiyordu. Filmibir kez daha geriye çekip baktığımızda, buplanın aslında '90'ların başında Londra kay-naklı olarak uygun görülüp uluslararası dü-zeyde hayata geçirilmek istendiği anlaşılacak-tır. Planın Türkiye boyutları az çok bilinmek-le birlikte, Avrupa ve ABD boyutu net olarakanlaşılamamıştır. Uluslararası boyutunu gör-mezsek, değerlendirmelerimiz eksik kalacak-tır. Tekrar da olsa özetlemek gerekirse:

1- Palme cinayeti, başka amaçları yanın-da, 12 Eylül rejimi ve sonrasında Türkiye'yidışa bağlı tutmak için ve Kürt özgürlük devri-minden korumakta bir araç olarak kullanıl-mıştır. Palme'nin Vietnam ve Güney Afrikagibi ülkelerdeki hareketlerin desteklenme-sinde ve hoşgörüyle yaklaşılmasında, Baş-bakanı olduğu İsveç'i bir merkez haline getir-mişti. İsveç, Kürt özgürlük hareketinin demerkezi olabilirdi. Palme, Kürt özgürlük ha-reketinin terörist olarak damgalanmasına kar-şıydı. Öldürülmesinde 'Kürt izi' teorisi vePKK'nin terörist ilan edilip yasaklanması ça-baları, İsveç'in bu olumlu konumunu ortadankaldırmakla yakından bağlantılıdır. NATO'-nun o dönemde Avrupa'da güçlü ve henüz açı-ğa çıkmamış olan Gladio örgütlenmesinin buve benzeri komplolarla ilişkisi bir gün aydın-lanacaktır. 15 Ağustos 1984 eylemliliğinin he-men ardından, Almanya'nın da ağırlığını koy-masından sonra, Türkiye hükümetiyle uzlaş-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 8:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

ma sağlanmıştı. Birçok ekonomik çıkarın su-nulmasıyla tüm Avrupa'da PKK'ye karşı birizolasyon süreci başlamıştı. Palme provokas-yonu bu sürecin en önemli halkalarından bi-riydi. PKK'yi bölme, gündemleşen diğer birgelişmeydi. Başlarında Çetin Güngör'ün bu-lunduğu bir gruba bu yönlü önderlik yaptırılı-yordu. Kesire'nin tahrikleri ürün verir gibiydi.Birçok aydın, Mahmut Baksi, Şivan Perwergibi insanlar uzaklaştırılmıştı. Bu, tek başınaTürkiye'nin çabalarıyla izah edilemez. Aslın-da Avrupa merkezli bir karar uygulanıyordu.Türk solu bu yolla çoktan iğdiş edilmişti.Dünyanın diğer özgürlük hareketlerine debenzer planlar uygulanıyordu.

Almanya'nın merkezi düzeyde PKK'lileritutuklaması da bu planın bilinçli bir parçası-dır. Parçalama ve önemli bir bölümü kontro-lüne alma amaçlanıyordu. 1990 başlarındaTürk Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'inLondra'ya yaptığı bir gezide, "Planımız onay-landı" biçiminde bir değerlendirmesi basınayansımıştı. Londra'nın da Almanya gibi tasfi-yede rol üstleneceği anlaşılmıştı. Yine 1991'-de YNK Başkanı Talabani Avusturya'nınBaşkenti Viyana'da Türk Dışişleri BakanıHikmet Çetin'le PKK'yi terörist ilan etme ko-nusunda gizlice anlaşmıştı. Talabani'nin buyaklaşımı Almanya, Fransa ve İngiltere'nintavrıyla iç içe, terörist ilan edilme olayında te-mel bir rol oynamıştır. Avrupa çapında varılanbu anlayış birliğinde, PKK'siz bir Kürt hare-keti amaçlanıyordu. PKK'siz bir Kürt hareketiellerinde Ortadoğu çapında kullanabilecekleriçok gerekli bir kozdu.

2-1993'ten sonra Özal ile ateşkes deneyi-minin başarısız kalmasından sonra, bu sefergündeme oturan taktik, 'PKK'ye evet, Apo'yahayır' biçimini aldı. Milyonlarca kitlesel taba-na kavuşan PKK'yi tümden karşıya almaları-nın ve parçalama çabalarının sonuç vermeme-si, böyle bir taktik yönelişi öne çıkardı. Herdevlet kendine göre 'PKK kadroları' oluştur-maya başladı. Ortadoğu'dan Rusya ve Av-rupa'ya kadar bu yönlü adımlar atıldı.

Şemdin Sakık için 'ikinci adam' unvanıicat edildi. Apo'nun tasfiyesi kararlaştırılmıştı,

ondan sonrası hesaplanıyordu. Kani Yılmaz'abu yönlü bir rol oynatmak için anlamsız birtutuklama sürecine çektiler. Teslim olmak veolası tasfiyelerden sonra bir PKK önderi gibikullanmak amaçlanıyordu. Moskova NumanUçar üzerinde çalışıyordu.

Ortadoğu'da birçok devletin tavrında dabu seziliyordu. YNK ve KDP, PKK üzerindeoyunlarını yoğunlaştırmışlardı. HADEP bün-yesinde benzer bir operasyon yürütülüyordu.Hatip Dicle, Leyla Zana ve teslim olmayan di-ğer milletvekilleri tutuklanırken, DEP örgütükapatılıyordu. HADEP üzerinde ise bir çekiş-me yaşanıyordu. Kürdistan boşaltılıyor, Hiz-bullah maskeli dehşetengiz yöntemlerle hiçbirörgütsel suçu olmayan binlerce dürüst yurtse-ver insan katlediliyordu. 6 Mayıs 1996'da Ön-derlik bombalanmasının gerçekleşmesininüzerinden yarım saat geçmeden, Londra kay-naklı haberler Abdullah Öcalan'ın öldürüldü-ğünü veya bombalandığını dünyaya duyuru-yordu. Yapılanları önceden biliyorlardı.

3-1996 İsrail-Türkiye ittifakı ile, bu ta-rihte başlayan Kuzey Irak'taki Kürt ve Türk-men örgütleriyle Türkiye ilişkileri aynı kap-samdadır. 17 Eylül 1998 Washington KürtOtonomi Antlaşmasında en önemli madde,PKK'ye karşı tavırdı. Tıpkı 1925'de olduğu gi-bi, Türkiye'nin verdiği uzun tavizler halkasıkarşılığında, 2000'e doğru geldiğimizde benz-er bir uzlaşma gerçekleşmişti. Bu bir bakımaLozan'ın yenilenmesi demekti. PKK ve Kürtözgürlük hareketi tamamen izole ediliyor, Ön-derliğinin tutsak edilmesi için her tür taah-hütte bulunuluyor, gerilla üzerinde de Kürt iş-

Komünar

7www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 9:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

8

birlikçileri, İsrail tekniği ve uzman elemanla-rıyla birlikte her tür operasyona yeşil ışıkyakılıyordu. Bu, topyekûn bir tasfiye planıydı.

Kendi içinde çeteler meselesini bile çö-zememiş, güçlerini yeniden mevzilendirmek-te vurdumduymaz davranan ve Önderliğin sır-tından ucuz yaşamaya alışmış sahte bir komu-ta ve yönetim tarzından kurtulamayan yoldaş-larla, başta Suriyeli ve Yunanlı sözde dostlarıniçyüzü daha iyi anlaşılamamış, son derece çı-karcı ve panikçi yaklaşımları karşısında, PKKÖnderliğine düşen, meçhule karşı kuşkulu biryürüyüştü. Büyük bir iç burkulmasıyla 9Ekim 1998 macerası başlıyordu.

9 Ekim '98 çıkışı değerlendirilirken, Or-tadoğu zemininin ne anlam ifade ettiğini çoksağlam ve yürekten çözümlemek gerekir. Buzeminde yirmi yıla yakın bir pratik geçirdim.Sayısız ilişki ve çalışmalarda bulundum. Ta-rihsel önemde gelişmeler ortaya çıktı. Bugelişmelerin benimle ilgili hangi sinir ve ruhlagerçekleştirildiği ve nasıl dayanabildiğim debütün yönleriyle mutlaka anlaşılmalıdır. BaştaPKK yapısı olmak üzere birçok çevre, işinhiçbir şey ifade etmeyen resmi görüntüsü dı-şında, can alıcı özünü anlama gücünü göste-remiyor. Sanki normal ilericiler cephesindeanlı şanlı yaşanılmış, çalışılmış ve başarılmışsanılıyor. Böyle bir şey yoktur. Tabii ki ucuzyorumla izah, kendilerine rahatlık sağlıyor.Dogmatik siyaset ve örgüt anlayışlarını tatminediyor. Bu tutum yetmeyince, bu sefer ge-leneksel kutsallık anlayışlarına sığınarak, 'ola-ğanüstü' kişilik özelliklerimle izah edip so-rumluluktan ucuzca kurtulmak istiyorlar. Buyüzden kimse yaşadığım pratiği tüm tarihselmitolojik, felsefi, dini ve bilimsel anlamıylaçözmeye yanaşmadı. Çok kitap yazıldı; bende yazdım. Yaşadığım gerçekleri halen de ya-zacak durumda değilim. Bunun için özgürleş-me alanlarının gelişmesi gerekir. Ama koşul-ları çok elverişli olan ve gelişmeleri için nere-deyse şart olan anlama işini başaramayan,başta yoldaş geçinen birçok kişi ve kurum, bututumla aslında kendilerini gelişmemeye vebaşarısızlığa mahkûm ediyorlar. Bunlar müm-künse bu yılların çözümünü yapıp insanlık,

Kürtler ve Ortadoğu tarihi ve geleceği için neanlama gelmesi gerektiğini en temel görevedinsinler. Çünkü bu olanak dışında, özgüryaşama giden yolda ne tarihi ve çağı, ne degüncel somut gerçekleri çözüp önlerini aydın-latabilirler. Şimdilik tek yol budur ve büyükemekle anlamayı ve pratikleştirmeyi gerekti-rir.

Kalın çizgileriyle Ortadoğu'daki yaşamınküçük bir kısmını, siyaset ve diplomasiyleilgili yönünü değerlendirsem, tanımı şudur:

Sümerlerden beri döşenmiş labirentleriniçinden bu kadar yıl sonra sağlam çıkmak vehalkların özgürlüğüne bazı hediyelerde bulun-mak, gerçek anlamıyla peygambersel bir tu-tum ve kişilikle mümkündür. Bu süreç banasadece peygamberlik kurumunu kavratmadı;gerçek özüyle nasıl bir pratikle insanlığa sa-hip çıkılabileceğini de gösterdi. Bu şu demek-tir: Her peygamber, toplumsal gelişmede biranlam yükselişidir. Dili ne kadar ilahi olsa da,özü; gelişen toplumun anlam, hafıza, töre,vicdan, özgürlük ve eşitlik başta olmak üzere,birçok temel konuda farklı kültürel bir aşamakaydetmesine yol açmaktadır. Halk bu konu-da çok arif, bilen konumdadır. 'Sizin yaptığı-nız yeni bir diyanet, (üç büyük dini kastede-rek) dördüncü bir din çalışması anlamına ge-lir' dediklerinde şaşırmıştım. Daha sonra nedemek istediklerini anladım.

Her ne kadar İslamiyet'ten sonra pey-gamberliğin ve yeni bir dinin yolu kapanmış-tır denilse de, bu, her çağın kendini ebedi ola-rak yorumlaması gibi bir savunmadır. Orta-doğu'da eski dinler kültürünün başta siyasalve ideolojik alanlar olmak üzere, tüm toplum-sal alanlardaki etkisi ve günümüzü adeta tut-sak alması gibi sonuçları çözümlenmeden neAvrupa uygarlığı anlaşılabilir, ne de anlamlıbir iç ve dış özgürlük savaşımı başarıyla ver-ilebilir. Tarih hükmünü yürütüyor. Yüzeysellaiklikle ne din çözümlenebilir, ne moderntoplum yaratılabilir. İki yüz yıllık milliyetçiyenilenme deneyimlerinin sonuçları ortadadır.Bu yolda ısrar ettikçe, Arap-İsrail çıkmazındaolduğu gibi daha ne kadar acılar ve yıkımlarayol açacağı da kestirilebilmektedir. Çözüm,www.a

rsiva

kurd

.org

Page 10:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

tarihin doğasını çözümlemek ve oradan yolaçıkarak bir özgürlük imkânını yaratmaktır.

Çağımız için bu harekete 'dördüncü birdin' demek pek anlamlı düşmez. Ancak bu ha-reketi 1500'lerdeki Avrupa Rönesans'ına ben-zeyen, fakat kendi uygarlık kökleriyle kapita-lizm ötesi uygarlık ufkunun sentezini gerçek-leştiren bir diyalektik gelişme temelinde Orta-doğu Rönesans'ı olarak tanımlamak daha an-lamlı ve tarihsel ihtiyaca cevap niteliğindeolacaktır. Bunu yarattık demek abartılı olur.Yapılmaya çalışılan, bu toprakların kültürelözüne uygun ve çağın gericiliğine tutsak düş-meden olumlu özlerini benimseyerek, günü-müzün orijinal özgürlük hareketine katkıdır.Bunun tarihte anlam bulacağına ve özgürlükhedeflerine sönmeyen bir meşaleyle yürüyenbir çıkışın güçlü ve süreklilik kazanan bir akı-mı olacağına inancım tamdır. Eksiği ve kirivarsa da, güçlü temsilcilerinin bu akımı dahada arındırarak ve hareket gücüne kavuştura-rak, uygun ve gerçekçi hedeflerine adım adımulaşacaklarına dair umut ve inancım hiç eksikolmamıştır. Tersine, bu coğrafya kendisine ek-mek, su ve hava kadar gerekli zihinsel ve ruh-sal güce kavuştuğu için, yaşamın anlamı binyıllardan beri içine girdiği çıkmaz ve karan-lıklardan sıyrılarak, daha doğru ve aydınlan-mış yolda coşkuyla ilerleyerek hedeflerine va-racaktır. Böylesi anlamlı bir yaşamın yaratıl-ması her şeyden daha çok değerlidir ve kıy-meti de o denli bilinmek durumundadır. Tarih-te eşine rastlanmayan kahramanlıkların, acıla-rın ve fedakârlıkların sahiplerine saygı vebağlılık, kendimizi bin yılların lanetli kıldığıgerçeklikten kurtarıp kutsamakla özdeştir. İllabuna yeni bir dini anlam biçilecekse, bu nok-tada görülmelidir. Bir kutsaması vardır, o daaydınlatılmaya çalışılan bu özdür. Bu savun-mam, lanetten kurtarılmış ve kutsanmış çağ-daş yaşamın ne anlama geldiğini açıklamak-tadır.

Şam'dan Avrupa'ya doğru çıkışımı bazıtarihsel örneklerle mukayese etmem yanlışyorumlanmaktadır. Ama tarihle güncellik kut-sallığın özünde yürüyorsa, bu benzerlik ka-çınılmazdır ve doğrudur. Ancak çarpıtılmış ve

inkâra dayalı tarihler, kutsal değerlerin ben-zeşme gerçeğine set çekebilirler. Bu durumbile, olsa olsa bir perdelemedir. Gerçek olan,kutsallıkların zincirleme hareketidir.

Hıristiyanlığın özellikle Avrupa kolunuyaratan Büyük Aziz Paul'den bahsedeceğim.Önce havarilere düşmanlık yapıyordu. Şamyolunda bir mucizeyle havarilere katılışını, ta-rih değiştiren bir olay olarak anlatır. Tarsus'tadoğan Yahudi bir aileden gelmektedir. Antak-ya'dan başlayarak birkaç kez Anadolu, Yuna-nistan ve İtalya'ya sefer yapar. Çok büyük veinanmış bir propagandacıdır. O olmasaydı,Hıristiyanlığın Avrupa'ya bu denli taşınmasımümkün olamazdı. Roma'da öldürüldü.

Anısına Avrupa'nın her tarafında dikilmişSaint Paul katedralleri boşuna büyük bir gör-kemlilik arz etmezler. Çünkü Avrupa ahlâkı-nın ve bugünkü aşamaya ulaşmasının temelin-de Aziz Paul'ün attığı insanlık harcı vardır.Avrupa yarı yarıya Saint Paul demektir. Çokyönden ihanete uğramış olması ve olumsuz-lukların da kaynağına alet edilmek istenmesibu gerçeği değiştirmez. Daha ilginç olanı, Yu-nan sahasında karşılaştığı iyi dostlar kadar,birçok dönek ve sahte dostlarının da mevcud-iyetidir. Bazı dostların laubaliliğinden de şikâ-yet eder.

9 Ekim 98'de Şam'dan çıkışım bu tarihselolguyu hatırlatır. Çok sayıda dost vardır. İkti-dardaki partiden birçok davet yapılmıştır. Par-lamento, anayasayı değiştirebilecek bir ço-ğunlukla beni davet etmiştir. Gitmeden öncebakanlık yapmış ve halen milletvekili olanKostas Baduvas adlı dostla konuşan tercümanAyfer Kaya, gelebileceğime dair telefondaon'u aşkın teyit almıştır.

Ulaştığımda, ortada 'dost Baduvas' yok-tur. Karşılayan, İstihbarat Başkanı Stavrakisve çağdaş Yehuda İskaryot (İsa'yı ihbar edenhavari) rolünü oynayan ve adını da Agit ko-yan Kalenderis'tir. Tavırları tam 3 bin yıl ön-ceki Helenlerin tavrından farksızdır. Helen-lerin o günden beri değişmeyen bir tavrı; ken-di dışındakileri ve çıkarlarına uygun düşme-yenleri barbar olarak adlandırmak, kendi basitdünyaları dışındakileri yabancı olarak gör-

Komünar

9www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 11:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

10

mektir ve bu, köklü bir duygudur. Fakat buyaklaşım tüm gerçeği ifade etmez, bir yönüyleişin duygusal ve moral yönünü izah edebilir.Siyasal ve diplomatik gerçekler daha farklıdır.

Şu gerçeği görmekte yarar var: KürtÖzgürlük Hareketi, PKK önderliğinde bir ne-vi çağdaş Bolşevizm gibi görülmektedir. Za-ten 'katı Stalinci' damgalaması bu görüşü yan-sıtmaktadır. Çok farklı özellikleri olsa da, yak-laşımlar benzerdir. Resmi siyaset ve devletlerdüzeni, PKK'yi ve bir bütün olarak Kürt Öz-gürlük Hareketini legaliteye kabul etmek iste-memektedir. Birçok ülke ise illegaliteye çek-miştir. Özellikle Almanya bunda başı çekmek-tedir. ABD daha katıdır. Ortadoğu devletleride aynı yaklaşım içindedir. PKK'yi kesinliklelegalite dışı saymaktadırlar. Dost olanları an-cak kişisel ve gayri resmi yaklaşım içindedir.En çok koruyucu dost ülke olarak tanıtılanSuriye, hiçbir zaman radikal Arap milliyetçili-ği çizgisini aşmamıştır. Kişi olarak DevletBaşkanı Hafız Esat'ın tavrı önem taşıdığın-dan, birkaç cümleyle değerlendirebiliriz. Ha-fız Esat, büyük olan otoritesinden ve içindengeçmekte olduğu koşullardan ötürü, bana göredespotik klasik devletle devrimci demokratikdevlet arasında bir çizgide duruyordu. İlahianlamlı devletin bir ayağını halkın içine çek-mişti. Sanılanın aksine, otoriter ve kutsal dev-leti basitçe kısmen halkın hizmetine vermişti.Ama Sümer rahip devlet anlayışını esas ola-rak koruduğu da bir gerçektir. Yarısı aydınlık,yarısı karanlık bir Ortadoğu kimliğiydi. KürtÖzgürlük Hareketine düşman değildi. Amageleneksel ideoloji, devlet anlayışı, milliyetçi-lik ve çağdaş diplomatik güçler dostluğunuengelliyordu. En büyük yiğitliği, başkaları is-tiyor diye düşmanlık yapmamasıydı. Fakatson ayrılacağımız günlerde, Firavun torunuMısır Başkanı Mübarek ile etrafındaki bürok-rasiyi aşacak güçte olmadığını ortaya koy-muştu. Milliyetçiliği aşırı zorlayacak konum-da değildi.

Benim açımdan eleştirilmesi gereken Su-riye değil, kendi konumumdu. 1990'ların baş-larında, hatta 1980'lerin de başlarında Arapsahasından ayrılmamla tarihin seyri başka

türlü olabilirdi. Zağroslara yerleşmem en cid-di seçenekti. Fakat İran ve Kürt işbirlikçile-rinin yaklaşımlarının neleri doğuracağı biline-mezdi. İkincisi, bu rolü rahatlıkla ve başarıylaoynayabilecek arkadaşlar vardı. Bu hakkı on-lar kullansınlar beklentisi bende hakimdi.Ama öyle basit çıktılar ki, kendilerini bir ka-rışlık derede bile boğduracak cüceler oldukla-rını gösterdiler. Kendilerine tanıdığım tarihselfırsatı ve hizmeti hiç anlamadılar. Olanaklarüzerine hovardaca ve bir mirasyedici gibi oy-nadılar. Kendilerini de, çok büyük değer ifadeeden emek ve sabrımı da gafilce kullandılar

ve çarçur ettiler. En çok eleştirilip özeleştiriyeçekilmesi gereken konu budur. Fakat 9 Ekim1998 çıkışını oraya yapmamanın doğruluğunahala inanıyorum. Çünkü o zaman savaş kişi-selleşir, tam bir intikamcılığa dönüşürdü. Ola-sı bir barış ve kardeşlik fırsatı hepten yitirilir-di. Dağa çıkış kırk yıllık rüyam olduğu halde,üzüntümden çatlamamın tek nedeni, insan ya-şamının ve özgürlüğün iğne ucu kadar barışçılbir imkânı varsa, bunun denenmesinin tercihedilmesinin daha değerli olmasıydı. Mevcuttabutluğumda bile moralli olmamın tek ne-deni, onurlu bir barış için yaşamamın soylu-laştırıcı bir savaştan daha az değerli olmama-sıdır.

Dağa çıkış kırk yıllık rüyamolduğu halde,

Üzüntümden çatlamamın tekNedeni, insan yaşamının

Ve özgürlüğün iğne ucu kadarBarışçıl bir imkânı varsa Bunun denenmesinin tercih

Edilmesinin daha değerli olmasıydıMevcut tabutluğumda bile moralli

Olmamın tek nedeni Onurlu bir barış için yaşamamın

Soylulaştırıcı bir savaştan daha Az değerli olmamasıdır.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 12:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

KomünarSimitis Hükümetinin bu tavrının özünü

anlamak çok daha önemlidir. Bunun ABD veİngiltere'nin, hatta Almanya'nın da onayı da-hilinde bir tutum olması ihtimali bulunmakta-dır. Yine Baduvas'ın davetine hiç sahip çıkma-ması düşündürücüdür. Gelmememi kesin is-teyebilirdi. Bakan olan birisinin bu kadar basitkalması anlaşılır olmaktan uzaktır. Önemli birihtimal, ayaklarımın Ortadoğu'dan bilinçli ko-partılmasıdır. Bunda İngiltere İstihbaratı te-mel rol oynamış olabilir. Karışık güçlerin dev-rede olması ihtimal dışı değildir. Daha sonra-ki gelişmeler şu gerçeği gösterecektir: Av-rupa'ya çekilip kişiliğimi ve onurumu yıktık-tan sonra, ellerinde ehil bir araç olarak, baştaTürkiye olmak üzere Ortadoğu denklemindekullanılmamın tasarlanması en güçlü olasılık-tır. Yunanistan'a ilk adımımı atar atmaz; hu-kuk, insan hakları ve demokratik toplum ku-rallarının benim için olmadığını, katı siyasalve ekonomik çıkarlarının esas alındığını anla-yacaktım. Yunanistan'la başlayan tavrın Tür-kiye korkusu olduğunu veya anlaşarak sağlan-dığını belirtmem pek gerçekçi olmaz. Tersine,başta Başkan Clinton olmak üzere, Batı siste-mi olarak en üst düzeyde, Türkiye'nin tavrınıçok önceden ve çok dakik olarak incelediklerikanaatindeyim. PKK ve Öcalan olgusunu ken-di çıkarları için Türkiye'nin başına en ideal bi-çimde patlatmakta ve kullanmakta çok bilinçliolduklarını da belirtmem gerekir. Strateji vetaktik şuydu: Hem PKK'yi ve Kürtleri, hem deTürkiye'yi ve Türkleri kullanmak; gerektiğin-de elli yıl sürecek kör bir savaşta tutmak içinbenden yararlanmak, Türkiye'nin elinde ger-çekleştirilecek bir öldürtmeye kadar gitmek,en azından kendilerine bağlı şoven gerici kes-imlerle bunu gerçekleştirmek. Böylelikle Tür-kiye'yi kendilerine daha çok bağlama, Kürt-leri de onursuz bir sığınmacılık altında kendi-ne muhtaç kılma stratejinin ana parçaları ola-rak değerlendirilmektedir. Yaşanan dört aylıkAvrupa macerası, bu eğilimi daha çok doğru-layacak niteliktedir.

Dostluk eğilimimi belirtmek durumunda-yım. Beş yaşındaki bir çocuk da olsa, dost bel-lediğimde sonuna kadar inanmam benim için

bir karakter özelliğidir. Hayatta belki de enbüyük zayıf (kendim buna inanmıyorum,dostluğun ve yoldaşlığın güven şartının hiççiğnenmemesi gerektiğine batıl bir inanç gibihalen inanıyorum) yönüm, bu tür bir güvenduygusudur. Dostluk ve yoldaşlık adına buyönümün korkunç kullanıldığını biliyorum.Ama en temel insani değer olduğundan, vaz-geçmemem gerektiğine de eminim. Bana gö-re, dostluk ve yoldaşlıkla oynamak, anasını veeşini satmak gibi bir şeydir. Dolayısıyla dost-luk ve yoldaşlık bağı 20. yüzyılın şahsında enbüyük darbeyi yemiş olduğundan, onun enson ve en trajik kurbanı ben olacaktım. Bu an-lamda 20. yüzyılla boğuşmaktan bahsetmemgerekir. Önce Yunanistan'da, sonra olasıdostluk adına gittiğim ikinci durak olan Rus-ya'da, dostluğun başına neyin gelmiş olduğu-nu belirtmem hayli öğretici olacaktır.

İki seferin sonunda yoğunlaşmam, Yunankarakterini sınırlı da olsa çözme imkânını ver-di. Bahsettiğim, hakim Yunan karakteridir.Mutlaka halkının bazı özgün ve egemenlerdenfarklı karakteristik özellikleri vardır. Tanrı Di-onysos'tan beri Yunan halkının özgünlüğü birgerçektir. Coşkulu ve dostçadır. Ama dünya-nın tüm ülkelerinde görüldüğü gibi, bu karak-ter yenilmiştir ve ancak elinden ağlamak gelir.Dünyanın tüm halkları dostluklarına sa-hip çı-kamazlar. Ama ardından bol bol ağlarlar. Ken-di kendilerine dost ve yoldaş olduklarında daböyle yaparlar. Ayrılıkları, yitirişleri ve birlik-leri ağlama ve ucuz sevgiye gömülmüştür. Say-gı duyulsa da, bunun fazla değeri yoktur. Dost-luğu ve yoldaşlığı koruyamayan bir saygı vesevgiye, anam da olsa, hep hor baktım. Karşı-lıklı bir sevgi ve anlayış göstermedim. Sankikader bana, 'Çok değer verdiğin dost ve yoldaş-ların için ağlamaya değmez' der gibidir. Karşıçıktığım, dostluk ve yoldaşlık değildir. Tersi-ne, ona zafer değerini veremeyen, dost ve yol-daş olmasını bilmeyen sahte ve zavallılardır.

Yunan egemen sınıf tarihine bakıldığın-da, MÖ 1600'lerde Mikenlerden beri mitolo-jik bir biçim kazanmış olan düşünce tarzlarınagöre, tanrı Zeus her türlü puştluğu ve kal-leşliği yapabilir. Önüne çıkan her kadını baş-

11www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 13:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

12

tan çıkarabilir; her tarafından, alnından, kıçın-dan Athena başta olmak üzere birçok küçüktanrı doğurabilir. Yalan ve kandırmaca tanrısalözellikleridir. Troya kahramanı Hektor'u nasılkandırdığını, ona inanan Homeros bile hayıf-lanarak dizelerine döker. Yeter ki Helenistle-rin çıkarına olsun. Bir nevi İsrail Tanrısı Ye-hova gibidir. Helenler ve İsrailoğulları seçil-miş kavim oldukları için, diğer insanlık, yanibarbarlar aleyhine ne yapsalar haklarıdır vetanrıları da bunu böyle emretmektedir. Bu mi-tolojik gerçeklik, daha sonra dinsel ve siyasalgerçekliğe dönüşecektir. Mitoloji deyip geç-memek gerekir. Günümüze kadar dinin ve si-yasetin temelinde yatan mitolojik gerçeklik-lerdir.

Bu mitolojik özellikler, Yunan hakimsınıfının nasıl doğduğunu dile getirmektedir.Ana kaynağı da Sümer mitolojisidir. Helenle-rin Anadolu, Fenike ve Mısır üzerinden hemmitolojik, hem de maddi toplum olarak bes-lendikleri bilinmektedir. O günden beri değiş-meyen bu sınıfsal ve ulusal karakter bütünçıplaklığıyla karşımda duracaktır. Hileci, kan-dırmacı, çıkarları uğruna hiçbir insana değertanımayan, kendi dışındakileri değersiz vebarbar sayan bir zihniyet ve ahlâktır. Temsilettiğim insanlık, halk ve tarih gerçekliği, özün-de kendisiyle bağdaşmayacak farklı bir tarih,siyasal ve kültürel gerçeklikle karşılaş-mıştı.Bu bir anlamda Medler ve Perslerden beridevam eden Doğu-Batı karşılaşmasının küçükbir devamıydı. Batı kapısı, şahsımda temsilinibulan Doğu çıkışına kolay geçit vermeyecek-ti. Atina'nın başka hesapları da vardı. Tümyaklaşımları, Türk tehlikesine karşı her-kes-ten ve her yöntemle yararlanmaktı. Benimşahsımda yararlanabileceklerine tabii dostçabir biçimde pek göz kestiremiyorlardı. Yarar-lanmayı, tipik İngiliz politikası gibi 'iti ite kır-dırma' biçiminde ele alma yanlısıydılar. Dost-luklarının bir kandırmacadan ibaret olduğuanlaşılıyordu.

Önceden planlanmamış çıkışım, ortayaçıkan zorunluluk karşısında, denenmesi gere-ken önceliklerin başında görüldü. Reel sosya-lizmden sonra içine düşülen yozlaşma süreci-

nin krizli bir dönemi yaşanıyordu. BaşbakanPrimakov ve Başkan Yeltsin, reel sosyalizminönemli hainleriydiler. Ekonomik ve gizli kirliistihbaratla bağlantılı çıkarlar nedeniyle, ko-numum ne kadar stratejik de olsa, o dönemiçin satılmaya çok müsaitti. Koca bir Sovyetsistemini satanların nazarında özgürlük değer-lerine saygı beklemek kendini kandırmaktı.IMF, ABD, İsrail ve Türkiye ile yürütülen iliş-kiler, bana karşı hukuk dışı bir tavrın alınaca-ğını kesinleştiriyordu. Halbuki Duma benimiçin 298'e karşı 1 oyla siyasal iltica hakkı tanı-nmasına ilişkin bir karar çıkarmıştı. Fakatdespotik devlet açısından bunun fazla anlamıyotu. Beni zorla Türkiye üzerinden Kıbrıs'aindirmek istiyorlardı. Büyük ihtimalle işbirli-ği halinde, daha o günlerde bir teslim etmegerçekleşebilirdi.

Bu inanarak yaptığım bir tercih değildi.Fakat uğrunda o kadar kan dökülmüş ve acıçekilmiş özgürlük ve eşitlik ideallerinin başı-na böyle bir yozlaşmış rejimin çöreklenmesi,aslında reel sosyalizmin derin sapmasını gös-termekteydi. Bu durum onun geleneksel sö-mürü ve baskı sisteminden kopmadığını ka-nıtlıyor, Sümer rahiplerinin tapınak sosyaliz-minin bile gerisinde olduğunu hatırlatıyordu.Rusya devrimciliğinin kapitalizmin ve feodal-izmin ufkunu aşamadığının, devlet kapitaliz-minin sosyalizmi doğuramayacağının, dolayı-sıyla çağdaş liberal kapitalizm karşısında tu-tunamayacağının bir örneğini sergiliyordu.Bunu bizzat görmem, 20. yüzyılın bir yüzünüdaha iyi tanımama yol açtı. 20. yüzyıl bir iha-net yüzyılına çok benzemekteydi. Devrimlerve özgürlükler yüzyılı, daha sona gelmeden,hiçbir insanlık değerine kökten bağlı olmayanve maddi çıkarcılığın her ilkeyi tutsak ettiğibir yüzyıl olarak 2000'e dayanmıştı. O kadarkanlı geçmesi yücelmesine değil, barbarlığınabir kanıttı. Genele hükmeden, ilkel milliyetçi-lik ve kaba materyalizmdi. İnsanlığın tarih bo-yunca tüm yüceltici, gerçekten insan haklarıve demokratik içerikli özelliklerine karşı enkapsamlı bir karşı-devrim söz konusuydu.

Devrimin ve karşı devrimin tanımını ye-niden yaptıracak bir sonuçla karşılaşılmıştı.www.a

rsiva

kurd

.org

Page 14:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Karşılaştığım tablo insan gerçekliğine dahadoğru yaklaşmaya zorluyordu. İlkelerle günegömülmüş yaşam tarzını kıyaslamamı aydın-lattı. Bazı sembolik kalıplara takılmamam, ar-tık tanrı ve insan maskelerini (ki, aynı gerçeğiifade ederler) cesaretle parçalamam gerekti-ğine dair cesaret ve bilincimi arttırıyordu. 20.yüzyılın putları kırılmalıydı. Bireyin varlığıve hakları toplumun varlık ve haklarından ön-ce gelmeli veya en azından ikisi arasındakioptimal nokta (verimli ve özgür birlik) esasalınmalıydı. Bireysellik ve ona ilişkin hakla-rın kapitalizmin insafına terk edilmesi vahimbir yanılgıydı. Bireyin varlığını ve özgür geli-şimini esas almayan her toplumculuk, aslındaSümer rahip tarzıydı ve egemen sömürücü sı-

nıfları doğurmaya mahkûmdu. 'Her şeytoplum için' sloganı aslında en eski bir sınıflıtoplum sloganıydı. 'Her şey birey için' ise, çe-lişkili gibi görünse de, en gelişmiş sınıflı top-lumun, kapitalizmin sloganıydı. İki ilkeninsloganlarına yenik düşmeden, bir insanlık, öz-gürlük ve eşitlik idealine dayanmak esas yol-du. Bilimsel sosyalizm bir olgu olacaksa, ken-dini dogmatizmden ve tapınak sosyalizmin-den kurtarmalıydı. Devlet uğruna her müca-dele sosyalizme tersti. Onun yerine bir arayış,sosyalizmin özüydü. Bulunan proletarya dik-tatörlüğü formülü de olsa, yeni bir kölelik ara-cından başka sonuç vermiyordu. Zor sistemi-nin aşılmasına dayanan bir siyasal teori vepratik, bireyi baştan esas alan bir özgürlük ve

toplumu kolektif emekle yücelten bir eşitlikideolojisi, bilimselliğin ve tekniğin yol açtığıimkânlarla egemen sınıf barbarlığını aşabilirve özlenen toplumsal ütopyayı gerçekçi ifade-sine kavuşturabilirdi.

Moskova seferinin bu yönlü ideolojik yo-ğunlaşmamı hızlandırması, sosyalizm ütopya-sına inanmış ve büyük emek çekmiş sahiple-rinin anısına verebileceğim en temel karşılık-tır. 20. yüzyılın Moskova'sı o kadar basitleş-mişti ki, hiçbir hayali olumsuz da olsa canlan-dıracak güçte değildi. Rus gerçeği üzerinde enaz Yunan gerçeği kadar durmanın gereği açık-tı. Burada da bazı putları yıkarak yaklaşmanıngerçeklere ulaşma açısından vazgeçilmez ol-duğu kendini açıkça ortaya koyuyordu.

Roma'ya 12 Kasım 1998'de yöneliş, Av-rupa içinde gidilebilecek tek ülkenin başkentikonumunda olmasındandı. Komünist Partinin'Yeniden Yapılanma' adlı grubundan Mil-letvekili Ramon Montaviani'nin desteğiyleulaşıldı. Massimo D'Alema Hükümetinin bir-kaç aylık dönemine denk gelmişti. Yaklaşım-ları zikzaklı oldu. Ne siyasal, ne de hukuki netbir yaklaşım sergileyemedi. İtalyan büyüksermaye çevrelerinin ağır tahriki, Avrupa ül-kelerinin tam destek vermeyişleri, özellikleAlmanya'nın kişiliğini sarsma ve kendini da-yatma tavrının ağırlığı altında inisiyatifli dav-ranamıyordu. Baştan savmacı tavır gelişiyor-du. En iyi eğitilmiş polis gruplarıyla çok yo-ğun bir psikolojik baskı kuruldu. Odadan ay-rılmama hiç fırsat tanınmadı. Kaçırtma veyakalmakta ısrar edilirse çok sıkı bir denetimerazı olma dayatılıyordu. Ağır sorumluluklarıolan birisi için, ilk çıkan fırsatta ayrılması ge-rektiği açıktı. Sadece zorla atmadıkları kal-mıştı. Birçok ülkeye para verip yer ayarlama-ya çalışmaları gerçek niyetlerini gösteriyordu.Demokratik hukuk tavrı sergilenmeyecekti.

Niyetim Kürt sorununu demokratik birplatforma çekmekti. Destek olunsaydı, Türki-ye'nin de bu tavra gelmesi zor olmayacaktı.Anlaşılan, Avrupa Kürt sorununun ciddi çözü-münden yana değildi. Sorunla Türkiye'nin uğ-raşması daha çok işlerine geliyordu. Yu-nanistan'ın tavrından da bu anlaşılıyordu. Av-

Komünar

13www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 15:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

14

rupa'da siyaset, savaşın sonunu getirebilirdi.Bu ise, ABD de dahil, Batının stratejisine uy-gun düşmüyordu. Almanya'nın tavrı, bir anönce dağ yolunun açılmasıydı. Uzun vadelidüşündükleri açıktı. Ortadoğu'da Kürtlere da-yalı bir kargaşa daha çok işlerine geliyordu.Dolayısıyla benim beklenmedik çıkışım, tak-tikleri dışında bir durumdu. Bütün hazırlıkla-rı, ehlileştirilmiş işbirlikçi Kürt şahsiyetlerinedayanıyordu. PKK ve özellikle benim varlı-ğım, on yıllarca yürütmüş oldukları ve çoksermaye akıttıkları Kürt kozunu ellerinde işle-mez kılıyordu. Ya çok sarstırıp kişiliksiz birikonumuna getirecekler, ya da dışlayacaklardı.Bunda ABD'nin eğilimi de hesaba katılıyordu.Zorlasam kalabilirdim. Roma hukukunundoğduğu merkezden atılmam zordu. Fakat bu-nun siyasal riskleri ağırdı. Bu kadar zorlayanbir devletin daha tehlikeli yönelimleri de heran hesaba katılmalıydı. İlk doğacak fırsattaayrılmam zorunluluk arz etmişti.

Avrupa'nın üç tarihsel başkentinde geçir-diğim toplam dört ay bazı önemli gerçekleriortaya çıkarmıştı. Demokrasi ve hukuk, Kürtözgürlük iradesine hakkını vermek niyetindedeğildi. Avrupa'nın insani bir Kürt politikasıyoktu. Sadece Türkiye'ye yönelik taleplerindebir argüman olarak kullanılıyordu. Aslındason iki yüz yıllık politikalar sürdürülüyordu.Kürtleri Ortadoğu'da İran, Irak ve Türkiye yö-neticilerini kendi politikaları doğrultusundazorlamak için en uygun araç olarak görüyor-lardı. Acil bir çözüm için tavır almamalarınınaltında bu temel neden yatıyordu. Onlara uzunvadeli sorun yaratan bir Kürt olgusu lazımdı.Çözüm ise, kullanılacak malzeme bırakmıyor-du.

Bu tutum Kuzey Irak'taki Kürt işbirlik-çileri için de geçerliydi. Sorunlu bir Türkiyekendilerine muhtaç olacaktı. DolayısıylaPKK'nin hep bir sorun olarak kalması, politikçıkar için hepsine çok gerekliydi. Benimle çö-zümü değil, istedikleri gibi davranıp uzun va-deli politikalarına hizmet edecek birilerini dü-şünüyorlardı. İki yüz yıllık politik perspek-tiflerine aykırı bulunuyordum. Özgür karakterve bağımsız karar inisiyatifi kabul edebilecek-

leri bir durum değildi. Bunu kabul etmeleri,onlarca yıldır besledikleri birçok işbirlikçiKürd'ü kaybetmeleri demek olurdu. İtalyaTürkiye'den daha çok yatırım ve ticaret im-kânı elde etmek istiyordu. Bunun için en ra-dikal tavrı alabiliyordu. Ama benim duru-mum, pratikte görüldüğü gibi bu hesabı dabozuyordu. Çıkarları kişiliğimi kaldırmayauygun düşmüyordu. Anlaşılan, Avrupa hu-kuku ve demokrasisi Kürt sorunu sınırlarındaduruyordu. Ancak işgüçlerinden ucuzca yarar-lanma ve uzun vadeli Ortadoğu politikaların-da bir araç olarak kullanılan Kürt yaklaşımıgeçerliydi. Bu yönüyle de olsa, politika yinede tam şekillenmeden uzaktı. Ağır basan yön,genel birçok sorunda başta Balkanlar olduğugibi, Kürt sorununda da Avrupa'nın şekillen-miş bir politikasının olmadığıydı. Her devletancak polis ve istihbarat çerçevesinde yaklaşı-yor, sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla da sız-maya çalışıyordu.

Roma'dayken ve sanıyorum Moskova'-dayken, benimle en yoğun ilgilenen bir güç deMOSSAD'dı. "Kürt meselesinin en esaslı sa-hibi benim"dercesine, istihbarat ve denetimağını esasta geliştiren güç olduğu giderek açı-ğa çıkarıyordu.

ABD, İsrail ve İngiltere ayrı bir kanatolarak duruyorlardı. Avrupa henüz dağınıktı.Zaten bu tip önemli sorunlarda ortak bir poli-tikadan yoksundu. İngiltere iki yüz yıldır ön-derlik ediyordu. Olası Kürt politikası İngiltereolmaksızın düşünülemezdi. İsrail'in doğuşuy-la denetim MOSSAD eliyle yürütülüyordu.Barzani ve Talabani'yle birlikte birçok Kürtsisteme bağlanmıştı. Yalnız PKK'nin durumuyaratmış oldukları sistemi bozuyor, yaratılmışdengeyi tehdit ediyordu. Bu nedenle beni so-rumlu tutup, sıkı bir teşhir ve tecrit politikası-na hapsetmişlerdi. Türkiye'yle 1996 antlaşma-ları, operasyonel roller üstlenmelerine de yolaçmıştı. Bunu çok iyi hesap edememek bir ek-siklikti. Roma'dayken bunu hala ciddiye al-mamamız, İsrail gücünü hesaplamadaki yeter-sizlikten kaynaklanıyordu. Daha sonra anlaşı-lacaktı ki, Moskova'yı da benimle ilgili olarakavuçları içinde tutan İsrail'di. Benim esas taki-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 16:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

bimde ve işlemez duruma getirilmemde İs-rail'in payı belirleyiciydi. Tabii bunu ABD'ninbüyük mali ve diplomatik desteğiyle birlikteyürütüyorlardı. Moskova'da kalmamam içinIMF'nin 8 Milyar Dolarlık kredisi kulla-nılmıştı. Yine Türkiye'den bu amaçla MaviAkım Projesi koparılmıştı. En alçakça olanışuydu ki, hiçbir şey vermeden, sıkışık duru-mumu bol bol kullanarak, birbirlerinden bir-çok tavizi koparıyorlardı. Türkiye'de 'Apoprimi' denilen rantçı sistem, uluslararası alan-da da daha büyük çaplı uygulama buluyordu.Tüm Avrupa, Rusya, ABD ve en son Kenyalıbürokratlar da nemalarını alacaklardı. Şah-sımda bir halkın özgürlük istemlerinin böyle-sine maddi çıkarlarla pazarlanması çok al-çakçaydı.

İtalya'da psikolojik savaş sonuç veriyor-du. En ufak bir fırsatta çıkmaya hazırlanıyor-dum. Moskova temsilcisi Numan Uçar'ın köy-lü basitliği, komplonun derinleşerek sürmesi-ne yardımcı oldu. İtalya temsilcisi Ahmet'inde pasif ve sorumsuz hali, olup biteni tam an-lamaktan uzaktı. Hepsi kendi basit dün-yalarında çoktan tükenmişlerdi. İtalya'dan çı-kışta hem ben, hem Başbakan D'Alema rahat-lamıştık. D'Alema kötü bir demokrasi veinsan hakları sınavını vermişti. İtalyan serma-yesi karşısında ürkekti. Hukuk ve demokra-sinin gür sesi olsaydı, özgürlük tarihine kat-kısı unutulmaz olurdu.

Tekrar Moskova'ya vardığımda, büyükihtimalle oyunun son perdesi bilinerek hazır-lanmıştı ve oynanıyordu. İtalya'dan çıkartıl-mam, her iki tarafın karanlık güçleriyle yeter-siz PKK temsilcilerinin safdilce yaklaşımla-rıyla gerçekleşmişti. Süreç, çarmıh veya tabu-tun hazırlanması süreciydi. Moskova'dakilerilk çivileri sıkıca vuruyorlardı. İlk defa surat-larında dostluğa hiç yer vermeyen görüntüler-le tanışıyordum. Belli ki, karar üst düzeyden-di ve kesindi. Bilinen akıbette üzerlerine dü-şeni yapıyorlardı. Oyun ve zorbalıkla bir kar-go uçağına bindirip, sonradan Tacikistan'ınBaşkenti Bişkek olduğu anlaşılan köy evi gibibir yerde bir haftalık bir tutukluluktan sonra,aynı statü içinde Petrograd yoluyla garip dost

gibi görünen ve emekli general olduğu söyle-nen Nagzakis'le Atina temsilcisi Ayfer özel biruçakla gelip birlikte Atina'ya doğru yola çık-tık. Uçağın devlet bağlantısı açıktı. Önce Ro-manya'ya indirilmek istendi. Nagzakis teslimetmenin burada gerçekleşeceğinin Simitis'lekararlaştırıldığını iddia etmektedir. Doğruolabilir. Kabul etmeyince, zorunlu olarakAtina'ya indik. Aynı cehennem zebanileri,Stavrakis ve Kalenderis bekliyorlardı. Yalnızbu bir gün sonra olacaktı. İlk gün geldiğim gi-bi VIP salonundan geçip bir gün Nagzakis'inkaynanası, halktan ve dost olan kadının evin-de kalacaktım. Ona şunu sormuştum: Panga-los ihanet edebilir mi? Çok kesin 'Hayır, se-çim için bundan iyi bir fırsat olamaz' diyordu.

Dışişleri Bakanı Pangalos açık bir hileyebaşvurdu. Resmen görüşmek amacıyla çağır-dığı eve en üst düzeyde istihbarat ekibi yol-lamışlardı. Dostça olmayan tehditkâr bir üslu-pla "Sana sabah saat dörde kadar süre tanı-yoruz. Aksi halde bildiğimizi zorla yaparız"dediler. Bu bir düşmanca yaklaşımdı. Gerçeksuratlarını gösteriyorlardı. Önceden anlaşmışoldukları açıktı. Geriye kalan, benim halendevam eden dostça güvenimi kullanıp istedik-leri yere çekmekti. Kenya çok önceden CIAile birlikte hazırlanmıştı. Bunu sonra anlaya-caktım. Çok güvendiğim Kalenderis, Yunandevletinin şerefi üzerine söz vererek, tehlike-den uzak bir yer olarak eski Yunanlıların etki-li olduğu Kenya'da 15 gün içinde DışişleriBakanının hazırladığı Güney Afrika pasapo-rtuyla çözüm bulunduğunu söyledi. Dosta gü-ven esas olduğu için kabul etmemek olmazdı.Yanımda ciddi bir uyarıcı yoktu. Tam anlaya-madığım tercüman Melsa, uyuşuk hareketediyordu. Dostluklarının sahteliklerini çöze-bilirdi. Ayfer'i alıkoymuşlardı. Aslında tecritedilmiştim.

Bu süreçte ihaneti dolaylı yoldan anlat-mak isteyen birkaç harekete tanık oldum. Şo-för binmem gereken uçağa sert bir vuruş yap-tı. Bunun bilinçli bir tavır olduğu kanısında-yım. Uçak kalkamadı. Fakat daha sonra he-men İsviçre üzerinden olduğunu tahmin et-tiğim bir yerden, çok özel bir uçak Yunanlı ol-

Komünar

15www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 17:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

16

mayan ekiple gizli bir askeri havaalanında be-ni bekliyordu. CIA veya İngiltere istihbaratuçağı olma ihtimali yüksekti. Binmeden öncetaksi şoförü on defadan fazla gidip geldi, uça-ğa bir türlü varmak istemiyordu. Bundan dabir sonuç çıkarmadım. Dostluğun kitabındaböyle ihanetlere yer olmayacağına o kadarinanmıştım ki, birisi o anda bana 'kaçırılıyor-sun' deseydi, terslerdim. Çünkü insanlığın ki-tabında buna yer yoktu.

Daha sonra her şeyin planlı olduğu an-laşılacaktı. Kenya Büyükelçisi Kostulas benirahatlıkla havaalanından aldı. İlk konuşmasımanidardı. İngilizler ve Almanların biraz şe-refi olabileceğini, ama Yunanlıların pek şerefive onuru olmadığını hissettirmek istedi. Busözlerinden bir anlam çıkarmak imkânsızdı.Zorla beni BM toplantısına bırakma niyetivardı. Bundan da bir şey anlayamadım. Dahasonra benimle birlikte yemek yemekten devazgeçti. Hiç oturmamaya çalışıyordu. Belliki son günleri geçiriyordu. Atina'dan gelendirektifle mutlaka elçilikten atılmam isteni-yordu. Dört goril gönderilmişti. Direnece-ğimizi belirtince vazgeçtiler. Dışişleri, Kamu,Adalet ve İstihbarat Bakanlıkları sabaha kadarbakan düzeyinde telefonla Elçilikten çıkarıl-mam gerektiğini belirtip orta yere atılmamdakararlı görünüyorlardı. Kostulas, Kenya Dı-şişleri Bakanının İstihbarat Başkanı oğlununolduğu bir toplantıya gidip, her şeyin bilin-diğini, fotoğraflarımın bile çekildiğini, tanı-nan sürenin 15 Şubat'a kadar olduğunu, çık-mazsam zorla bunu gerçekleştireceklerini ka-rar olarak bana aktardı. 15 Şubat'ta çıkmaz-sak, öldürme dahil her şey olabilirdi. Dolayı-sıyla o gün çıkmak kaçınılmazdı. Kalmak;baskın, direnme ve silahlı çatışma süsü verile-rek öldürülmek olacaktı.

Kalenderis'in son büyük ihaneti şuydu:"Simitis'le konuştum. Mısır üzerinden Hol-landa'ya gidebileceğimize dair güvence verdi"dedi. Olduğu gibi kabullenmekten başka birseçenek yoktu. Daha önce de Beyaz Rusya'nınBaşkenti Minsk üzerinden bir Hollanda seferidüşünülüyordu. Aslında bu da tertipti. Büyükihtimalle Şam çıkışından beri her şey CIA, İn-

giltere ve Yunan İstihbaratının halen içyüzütam bilinemeyen bir planı gereği yönetilmek-teydi. Bu planın tarihin en büyük provokas-yonlarından birisi olarak hazırlandığındankuşkum yoktur. Ama gerçek içyüzü konusun-da her şeyi bildiğimi söylemem olanaksızdır.Bunu ancak kendileri bilebilir. Bizim yapa-bileceğimiz, ortaya çıkan gelişmeleri doğruyorumlayabilmektir. Kenyalı polisi Elçiliğiniçine kadar almışlardı. Gitmememin baskınanlamına geldiğini açıkça hissettiriyorlardı.Yetkili birkaç cümleyle şunu söylüyordu:"Biz ülkemizde kan dökmek istemiyoruz." Buarada ilaç, uyuşturucu kullanma durumlarıolabilirdi. Mutfakçılar mutlak anlamda Elçi-liğe bağlıydı. Durumum bir nevi uyurgezer gi-biydi. Dolayısıyla sağlıklı düşünmeden alı-konulmam için gerekli dozajda ilaç kullanmışolmaları bu süreçte yüksek bir ihtimaldi. Çokaçık kuşkulu durumları bile çözmememin birnedeni de uyuşturucu etkisi olabilir.

Bindiğim uçağın etrafında yeşil gözlü vesarışın, kumral, uzun boylu ve ellerinde oto-

matik tüfekli adamların tertibat aldığını farkettim. Bunların CIA ve MOSSAD elemanlarıolmaları yüksek bir ihtimaldi. Elçilikte fotoğ-raflarımı çekenlerin de MOSSAD'dan olma-ları daha yüksek bir ihtimaldir. Uçağın içindeTürk Özel Timi üzerime çullanıp beni yereyatırdı. Üzerimdeki her şeyi alıp bantlarla kıs-kıvrak her tarafımı bağladılar, gözlerime deaynı kalın bantları takıp uçağın arkasına bı-

"Bu başarı sizin değildir.Size dostluk yaptıklarını

Söyleyenler, dürüst Davranmıyorlar.

Bu oyunu her iki tarafa oynamakİstiyorlar. Ben hiçbir zaman Türklük

Düşmanlığını yapmadım. Ana tarafından Türklerle Kan bağlılığım bile vardır.

Barış ve kardeşlik tek doğruYoldur.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 18:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

17

raktılar. Uçak Cavit Çağlar'ındı. Doğruyol Hü-kümetinin niteliğini yansıtan bir olaydı. Uçakiki defa indi. İndiği yerlerden biri Mısır, diğeriya İsrail ya da Kıbrıs'tı. Gemiyle adaya getir-ildiğimde, 16 Şubat sabahıydı. Uçakta gözler-imin ilk çözülmesiyle söylemek istediğimmesaj şuydu: "Bu başarı sizin değildir. Sizedostluk yaptıklarını söyleyenler, dürüst dav-ranmıyorlar. Bu oyunu her iki tarafa oynamakistiyorlar. Ben hiçbir zaman Türklük düşman-lığını yapmadım. Ana tarafından Türklerlekan bağlılığım bile vardır. Barış ve kardeşliktek doğru yoldur. Bundan sonra mücadelemibu temelde yürüteceğim kesindir." Aslında ilktavrım, sonuna kadar konuşmamaktı. Fakathemen anlaşılıyordu ki, bu tutum komplonunolduğu gibi gizli kalmasına yol açardı. Komp-loyu açıklamak için yaşamak daha doğruydu.Yolda uçaktan indirdiklerinde ve biraz sürük-lediklerinde, "Faili meçhule mi götürüyorsu-nuz?" dediğim zaman, "Bu şansı sana verme-yeceğiz. Ağzını kapat, yoksa biz kapatırız"dediklerini hatırlıyorum.

Beni adada ilk karşılayan, yarbay rüt-besinde ve Genelkurmay Başkanlığını temsilettiğini belirten bir subaydı. Dedikleri özceşöyleydi: "Bu işte çok oyun var. Biz kardeş-likle halletmek istiyoruz. Bu tertiplere fırsatvermeyeceğiz." Bu, pek beklemediğim birtavırdı. Güvenirliğini hiçbir zaman ölçecekdurumda değildim. Taktik yanıltmayla birlik-te, bir politikayı da dile getirmiş olabilirdi.Bekleyip görmekten başka bir seçenek yoktu.On gün koşulları çok ağır bir hücrede kaldım.Emniyet, MİT, Jandarma ve Genelkurmay İs-tihbaratı dörtlü çapraz halinde bir soruşturmayürüttüler. Kaba bir baskı ve küfür yoktu. Fa-kat manevi, psikolojik ortam benim için çokağırdı. Dayanabilmek mucizeydi. On gün bo-yunca doğru bildiğim ve bulduğum biçimdekonuştum. Tavır koydum. Konuşmalarımınbir kısmı yayınlandı. Bir kısmı yayınlanmadı.Farklı bir devlet yüzüyle karşılaştığım kesin-di. Olgun yaklaşıyorlardı. Oynanan oyunlarınne kadar içinde veya karşısında olduklarınıkestirmem zordu. Esas aldığım tutum, baştansona halkların onurlu barış ve kardeşçesine

yaşama birlikteliğine fırsat veren bir çizgiyiinançla, kararlılıkla ve bilinçle savunmaktı.Bu durum ideolojik ve politik çizgime tersdüşmüyordu. Ayrılıkçılığa ve meşru savunma-yı aşan şiddete tavır almam ideolojik hattımgereği olduğundan rahatlıkla tavrımı sür-dürdüm.

İmralı yargılamasının meşru, evrensel veAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin gereğiolan bir temeli yoktu. İşin temelinde ağır birkomplo ve kaçırılma vardı. Mahkemenin bukoşullar altında olmaması gerekirdi. AyrıcaAİHS'ne aykırı birçok yönü olduğu AİHM'ede bildirilmiştir. Sembolik olan, genelde ha-zırlayan senaristleri ve yönetmenleri dışındaolan bir tiyatronun kamuoyuna yönelik kısmı-nın oynanması söz konusuydu. Savunmamıbir 'demokratik uzlaşıcı ve barış mesajı' olarakvermem bana göre en doğru tutumdu. Kap-samlı bir savunma için ne süre, ne materyal,ne de hazırlık açısından psikolojik olarak uy-gun bir durum vardı.

İmralı sürecine ilişkin birçok açıklama-larım oldu. Umarım özü olduğu gibi bir kitapciltleri halinde yayınlanır. Buradaki hususlarıtekrarlamam fazla anlamlı olmaz. Kaldı ki, busavunmam tüm avukatlarla diyaloglarımınideolojik, siyasal ve moral temelini vermekte-dir ve tamamlayıcı nitelikte görülmelidir. Bazıçevreler içte ve dışta olmak üzere tavrımı tah-rip etmek istediler. En sakıncalı durum buydu.Sağlığım ve ölümümden bile daha önemli ol-an bu hususları sürekli açıklığa kavuşturmakistedim. Yaygın olarak yapılan, "Derin devletve Genelkurmayla anlaştığım, uzlaştığımveya teslim olduğum" biçiminde bir propa-gandaydı. Bu propaganda amaçlıydı; hem içhem de dış taraftarları, bununla gerçek yüz-lerini gizlemek istiyorlardı. Bir uzlaşma olsa,durumu ilan etmeyi bir onur bellerdim. Böylebir durumun olmadığını hep vurguladım.Ateşkes konusu üzerinde ise, 1993'ten beriduruyordum. En son Şam'dayken, tek taraflıolarak ilan ettiğim 1 Eylül 1998 ateşkesinebağlı olarak, 1 Eylül 1999'da koşullar elver-dikçe ve makul bir süre kalmak üzere sınırla-rın dışına çekilmeyi, ateşkesi daha gerçekçiwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 19:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

18

kılma kararlılığı temelinde ikinci bir adımolarak attım. Mevcut durum, zorunlu koşullarnedeniyle sınırlı bir gücün içeride, büyük birkısmının da dışarıda bir meşru savunmatemelinde üstlendiği, 'demokratik uzlaşı vebarış için diyalog' beklentili bir pozisyon biçi-mindedir.

Siyasetin, hükümet ve parlamentonunçözüm aramamasının sorumluluğunun kendi-lerine ait olduğu, mevcut durumun her bakım-dan riskler taşıdığı bilinen bir husustur. Budurum olumlu temelde aşılmazsa, daha büyükve uzun süreli bir şiddet sarmalının ortamıkaplaması tehlikesi göz ardı edilemez. Uzlaş-ma, 'demokratik ve laik cumhuriyet' kavramı-nın özlü olarak hayat bulmasında aranmakta-dır. Türklerin tarih boyunca Anadolu'da oluş-turdukları tüm siyasal oluşum ve devletlerdeKürtlerin payının olduğu, bunun en son örne-ğini Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve on-dan önce verilen ulusal kurtuluş savaşıyla ka-nıtlandığı iyi bilinmektedir. İsyanlar nede-niyle inkâr edilen ve günümüze kadar değişikbiçimlerde süren bu politikadan vazgeçilmesihalinde, çözüm olanağının ortaya çıkacağınainanılmakta ve beklenmektedir. Kürtlerin öz-gür yurttaşlar ve halk olarak ve evrensel hu-kuk ölçüleri de göz önüne getirilerek cum-huriyetle bütünleşmesi stratejik bir yaklaşımolarak görülmektedir.

PKK'nin yeni dönem program, strateji vetaktiklerine yansıyan bu tutum, savunmamınilgili bölümlerinde genişçe açıldığı için tek-rarlamayacağım. Politika ve tavır belirlemesigereken, devletin üst düzeyidir. Bu gerçekliksadece Türkiye Kürtleri için değil, tüm par-çalardaki Kürtler için stratejik bir yaklaşımolarak öngörülmektedir.

Gerçek bu kadar açık olduğu halde,PKK'ye yönelik tavırların önemli bir kısmı,sarsılan ve açığa çıkan çevrelerin çok çirkinve hain yüzlerini gizlemek için "Apo Kürtmeselesini İmralı'ya gömüyor" iftiralarıdır.Bunları çok iyi takip edip hesap sorma büyükönem taşımaktadır.

Özellikle son on yıldır amansız bir ihanetdayatmasıyla, hem Güney Kürdistanlı işbir-

likçiler tarafından, hem de Avrupa'ya sığın-mış, her bakımdan Avrupa'ya bağlanmış,moral değer tanımayan ve tüm yaşamlarınıanti-Apoculuğa bağlamış kesimlerce yürü-tülen bu iftira ve karalama kampanyası kendi-lerini kurtaramayacaktır. PKK savaş ve barış-çıl tutumuyla ortadadır. Gücü, şehitleri ve hal-kı da ortadadır. Bunlar nerededir? Savaş isti-yorlar. Savaşmalarını kim engelliyor? PKK'yikışkırtmakla kime, hangi güce hizmet ediyor-lar? Dürüstlerse meydan kendileri için açıktır.Kürt meselesini dağda, ovada, şehirde, köyde,içte ve dışta temsil etsinler. Sonuna kadar di-renerek bir örnek göstersinler ki, sahtekâr veiftiracı olmadıklarını kanıtlamış olsunlar.

Güneyli işbirlikçiler on yıldır PKK'ninsırtında otonomi hayali ile yaşıyorlar. Hem

YNK hem de KDP, bağlı ve uydu güçleri ilePKK'ye karşı korkunç tavırlar geliştirdiler.Onlar için iki yol vardı: Ya samimi bir öze-leştiriyle demokratik uzlaşı ve barışa gelmek,ya da hak etmedikleri ve PKK'siz gerçekleş-meyecek otonomiden vazgeçmek. Bunlarınkırk yıldır yürüttükleri siyaset ve diplomasiKürt halkına dört bin yıllık yabancı tahak-kümden daha fazla zarar vermiştir. Hiç ol-mazsa bundan sonra dürüst olmayı, barış vedemokrasiye gelmeyi bilsinler. Aksi haldedünya da gelse, içinde bulundukları durumdankurtulamayacaklarını görsünler. Tüm şehitle-rin, yoldaşların, halkın ve benim kararlılı-ğımın bu olduğunu unutmasınlar.

Benim İmralı sürecim bu savunmamınruhuna uygun olarak devam edecektir.

Tutumum; yarın olacakmış gibiBarış ve demokratik uzlaşıya her an

Hazır olmak kadar Yarın benden başlayacak bir imha

savaşına da sonuna kadar karşı olmakVe her zaman inançla, kararlılık

Ve hazırlılıkla buna cevap Vermektir. Bunun dışında ne

Yaşam tanıdım,ne de anlarım.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 20:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Tutumum; yarın olacakmış gibi barış ve de-mokratik uzlaşıya her an hazır olmak kadar,yarın benden başlayacak bir imha savaşına dasonuna kadar karşı olmak ve her zaman inanç-la, kararlılık ve hazırlılıkla buna cevap ver-mektir. Bunun dışında ne yaşam tanıdım, nede anlarım. Çok büyük yetersizlikleri olsa da,umut ve bağlılıklarını her zaman bana sunan-ların, bu gerçeğin ne anlama geldiğini tümyönleriyle anlamaları ve içinde bulunduklarıkoşullara göre gereğini yapmaları, kendileriiçin de bir yaşam sorunudur. Bağlı olmayı bil-mek ve ölçülerine göre hareket etmek son de-rece önemlidir; yaşamını olası her tür gelişm-eye karşı tümüyle örgütlü ve hazırlıklı tutmayıgerektirir.

İnanıyorum ki, bu savunmamla eksik ka-lan ve soru işareti uyandıran birçok hususakapsamlı cevabımı vermiş bulunuyorum. Hal-kımıza ve yoldaşlara, başta Türk halkı olmaküzere tüm komşu halklardan ve dünyadandostlara, beklentilerine ve en azından çok me-rak edilen ve halen yaşadığım ağır koşullar al-tındaki İmralı sürecine ilişkin yanıtları enkapsamlı bir biçimde vererek borcumu öde-miş olmaktayım. Eleştirilerini aynı sorumlu-luk altında geliştirmeleri ve eleştirilerimin ge-reklerini yapmaları da benim kendilerindenbeklentim ve hakkımdır.

Halkımız üzerinde Sümerlerden beri ge-liştirilen kolonileştirme çabalarının ayrılmazbir parçası olan ve esas olarak dost görünü-münde işbirlikçi güçlere ve kişilere dayalıkomploların en kapsamlısı olarak hayat bulan9 Ekim-15 Şubat komplosu, istediği ve plan-ladığı sonuca ulaşmaktan uzaktır. 20. yüzyılıntüm hainlerini ve işbirlikçilerini en üst em-peryalist irade altında birleştiren bu komployubir tarihsel Anadolu ve Mezopotamya barışınadönüştürmek, görev olarak halklarımızın vetüm sorumlu güçlerinin önündedir. Bu görevesahip çıkmak, hem ülkenin güçlü bütünlüğü,hem de laik ve demokratik cumhuriyetin özlübirliği için tek doğru tutumdur. Bu aynı za-manda tarih boyunca arzulanan onurlubarışın, kardeşliğin, özgürlük ve eşitliğin deyoludur.

B-15 Şubat Komplosu Halklar İçinKalıcı Barış ve Demokrasiye Dönüş-türülebilir

15 Şubat komplosunu tarihsel açıdanyo-rumladığımızda önemli özelliklerortaya çıkmaktadır:

1-Komplonun genelde Doğu-Batı çatış-ma çizgisi üzerinde gerçekleştiği görülmekte-dir. Beni Anadolu'nun, Türkiye'nin zayıflatannoktası olarak değerlendirmektedirler. Batınınşımarık çocuğu ve uç noktası olarak Yunan si-yaseti beni hep ilkesiz, sadece zarar veren birpozisyonda görmek istemiştir. Tersine, ilişki-min kendilerine zarar vereceğini görür gör-mez ateşe atmaktan çekinmemiştir. Fakat sonkomplodaki rolü, esas olarak dostluğu kulla-nan hain işbirlikçilik biçimindedir. Bizzatplanlayan ve uygulayan değil, daha çok taşe-rondur. Bu taşeronluk karşılığında ilerde Kıb-rıs ve Ege konusunda taviz beklediği çokaçıktır. Sonraki gelişmelerde bu husus faz-lasıyla açıklığa kavuşmuştur. Bizzat teslim et-me emrini verenin Başkan Clinton olduğuözel temsilcisi Blindken tarafından basınaaçıklanmıştır. Bunu terörizme karşı tavırla iz-ah etmek dar bir yaklaşım olur. Bunun arka-sında İsrail'in olduğu kesindir. İsrail sağınınsavaş yanlısı aşırı uç kesiminin Türkiye'yeverdiği sözle bağlantısı güçlüdür. Dönemin İs-rail Başbakanı sağcı blok Likud lideri Benya-min Netenyahu'dur. İsrail Ortadoğu'nun st-ratejik dengesinde Türkiye'yi yanında tutmakiçin komplonun gerçekleştirilmesinde baş ak-tör durumundadır; fakat yalnız değildir. Ay-rıca İsrail sol demokratlarıyla, Şimon Perezçizgisiyle bağlantısı olacağını tahmin etmiyo-rum. Unutmamak gerekir ki, İzak Rabin sui-kastı da sağ uçlarla bağlantılıdır. Clinton,komplonun hazırlıkları yoğunlaştığında Mo-nica şantajıyla etkisiz duruma getirilmiştir veİsrail lobisinin bir dediğini iki etmeyecek du-rumdadır. Hem karısı Hillary, hem de Moni-ca'nın elinde şantajla birçok Başkanlık kara-rını çıkarmak imkân dahiline girmiştir. Bura-da İsrail ve Yunan stratejisi arasında Türkiyekonusunda geçici bir işbirliği durumu doğ-maktadır. Clinton bunu koordine etmektedir.

Komünar

19www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 21:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

20

Koordinasyonun temelleri Londra'da atılmışolup, beni izole ederek Kürtleri ve PKK'yikendi kontrollerine almanın hesabı çok güçlü-dür. Benim önderlik konumum Kürtler üze-rinde geleneksel Batı politikasını sarsmakta-dır. Olayın özü de bu gerçekliğe dayanmakta-dır. Avrupa bu nedenle tasfiye edilmemi çıkar-larına uygun bulmuştur. Çünkü uzun sürediryürüttüğü Kürt politikası yine benim yüzüm-den boşa çıkmaktadır. Birleştikleri daha genelbir özellik, Doğu kültürünü benim şahsımdaçözememiş olmalarıdır.

2- Bu husus teslim edilmemin psikolojikve kültürel gerekçesini teşkil etmiştir. Batıkültürünün beni eritebilecek bir yapıda ola-maması, dışlanması gereken bir kişilik olarakgörülmemde etkili olmuştur. Maddi ekonomikçıkarlar bunda belirleyici olmakla birlikte,kültürel temel de göz ardı edilemez. Batınıngüya ikinci bir Lenin veya Humeyni çıkarmakistemeyen havaları bunda etkili olmuştur.Kendi kültürlerinin işbirlikçisi veya taklitçisiolmayan, kendini aşağılayıp onları üstün ola-rak kabul etmeyen birisine hiç de hoşgörülüyaklaşmadıkları netçe ortaya çıkmıştır.Uygar-barbar ayrımı çizgisini bu olayda koru-muşlardır. Kişiliğim konusunda uzun süregözlem yaptıkları belliydi. Kendi mentalite-lerine aykırı olduğumu çoktan kararlaştırmışgibi bir atmosferde buldum kendimi. Bu at-mosfer bilinçli yaratılmış bir durumdu.

3- Avrupa kapitalizminin son iki yüz yıl-lık Kürt politikasına özünde bağlı kalınmıştır.Bu politikanın temelinde, başta Türkler olmaküzere İran ve Arapları kendine bağlı kılmaktaKürtleri bir tehdit aracı olarak kullanma yat-maktadır. Ben Kürt sorununda ya savaş ya dabarışla nihai bir çözümü zorlamaktaydım. On-lar ise bu sorunu hep ellerinde kullanacaklarıbir koz olarak bulundurmayı esas almaktay-dılar. Bu silahın ellerinden alınması hiç de çı-karlarına gelmiyordu. Geleneksel sömürgeci-lik politikasının en kirli bir kalıntısı olarak de-ğerlendirmekten vazgeçmek istemiyorlardı.Stratejik olarak çözümlenmiş bir Kürt sorunu,onlar için henüz zamanı gelmemiş bir konuy-du. İran, Irak ve Türkiye ile hesaplarını tam

olarak görünceye kadar Kürt kozunu saklıtutma pozisyonu açıkça görülüyordu. Bu, tıp-kı Türkiye'de bazı kesimlerin çıkarlarını soru-nun çözümsüz olarak sürüp gitmesine bağla-maları gibi bir tavırdır; bu, Kürtler açısından'ne öl ne kal' politikasıdır. Ölmeyecek kadarsahip çıkma, yaşamayacak kadar uçurumdatutma gibi vahşi bir yaklaşımdır. Biraz destekverselerdi, doğru temelde son derece olumlukoşullar doğabilirdi. Örneğin bugünkü Koso-va ve Makedonya'da gösterdikleri yaklaşımıKürtler için de ısrarla sergileselerdi, sorunlarçoktan hal yoluna girerdi. Benzer bir durumİsrail ile Araplar ve Rusya ile Çeçenler için degeçerlidir. Çıkarları sorunların uzun vadelisürmesinde yatmaktadır. Ama Avrupa'nın içi-ni, yakınını ilgilendirdiğinde, hızlı ve yoğundavranabilmekte ve çözüm geliştirebilmekte-dirler. Benim durumum konjonktürel olarakbu tür çözümü çıkarlarına uygun kılmadığın-dan dışlanmayı olağan kılmaktadır.

4-Teslim edilmemde Kürt Özgürlük Ha-reketi ve Önderliğinin tasfiyesi belirgin biramaçtır. Kürt işbirlikçilerle yıllarca yürütülenilişkiler bu tasfiyeyle tekrar işlevsel kılınmakistenmiştir. Güya liberal-demokratik Kürt ön-derliği yaratılacak, her devletin kendisi içinhazırladığı Kürt öğeler doğacak boşluktan çe-şitli örgütler yaratacaklardı. Bu konuda Al-manya başı çekmektedir. Alman yanlısı Türk,Kürt, Arap ve İranlı gruplar yaratmak, eski birOrtadoğu politikasıdır ve bu politika EnverPaşa'dan beri işlevsel olmuştur. Iraklı Kürtlerbu politikanın kurdu olmuşken, son dönemler-de Türkiye'de de ileri adımlar atılmak isten-miştir. Dış güçlerin himayesi altında palazlan-mak bir geçim tarzına dönmüştür.

Kürt Özgürlük Hareketinin tasfiye edil-memesi, bir kez daha tasfiye ve parçalama ça-balarına ağırlık vermeye yol açacak ya da da-ğılıp gideceklerdir. Ayrıca sınırlı da olsa geli-şen barış koşullarını istismar etmeye çalışa-caklar; özgürlük hareketinin özgür sivil top-lumu yaratamaması istismar çabalarını arttıra-caktır. Dolayısıyla gerek eski tarikat tarzı ge-rici örgütlenmelere, gerekse işbirlikçi sahtesivil toplum kuruluşlarına dikkat etmek, halkıwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 22:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

aldatmalarına fırsat vermemek büyük önemtaşır.

5-İmralı sürecini Anadolu ve Mezo-potamya'nın kardeş kültürlerindeki barışın di-rilmesine vermek savaştan daha zor, sonuçlarıise daha devrimci ve üretkendir. Kültürel var-lıkların özgür kullanımına dayalı bir barış,Anadolu ve Mezopotamya Rönesansı ile Tür-kiye Cumhuriyeti'nin devrimci özüne de endoğru yanıt olacaktır. Her savaşın bir barışıolduğu ilkesini gözeterek, halkların çıkarınaen uygun barış çabaları son derece gerekli veönemlidir. Savaşlarının barışını getiremeyen-ler, başka güçlerce hem de kendileri aleyhinekullanılmaktan kurtulamazlar.

Barışı araştırmak ve sınırlı da olsa ge-liştirmek, kayıp veya boş işlerle vakit kaybet-mek anlamına asla gelmez. Savaşlarının ger-çekçi barış yollarını geliştiremeyenler, askeriolarak kazansalar bile, sonunda boşa çıkarıl-maktan kurtulamazlar. Barış konusunda yan-lış bir hesap en önemli askeri kazanımları bileanlamsızlaştırır. Halkına ve askerine karşı so-rumlu önderler, barış sorunlarını en az askerisorunlar kadar incelemeyi ve gerçekçi çözüm-ler bulmayı amaç edinen kişiliklerdir. Bunubeceremeyen önderler ve komutanlar kaybet-mekten kurtulamazlar.

İmralı sürecindeki barış çabalarına yöne-lik tutumların kimlerden kaynaklandığınabakıldığında, sürekli yozluk, marjinallik,hizipçilik ve düşmanlığı bir sanat haline ge-tirenlerin bunda rol oynadığı görülecektir.Çünkü anlamlı ve ciddi olan bir barış; sahte,topluma hizmet etmeyen ve bireyi yüceltme-yen kaosu ortadan kaldırır, yasadışı durumlarıönler, düzenin meşru geçim ve yaşam tarzınıegemen kılar. Yeteneği ve yaşam tarzı bunagöre denk olmayanlar ve zamanında dö-nüşmeyenler, barışı ne anlar ne de isterler.Bunlar savaşın acılarını ve zorluklarını da bil-mezler. Buna rağmen sürecin ciddiyeti gö-rülmelidir. Tam başarıya gitse de gitmese de,bu süreç önemlidir. Bunun ardından gelişecekbir savaş bile eskisinden farklı olacaktır. Tür-kiye Cumhuriyeti'nin yaşadığı tarihinin enuzun süreli krizi, geçmiş savaşın sonucudur.

Bu doğru itiraf edilmeden ve adil bir barışadönüştürülmeden kriz ortadan kalkmaz. Çün-kü krizin nedeni doğru teşhis edilmek isten-miyor. O halde tedavi de doğru olmayacaktır.Türkiye 2000'li yıllarda bu çelişkiyi yaşamak-tadır. Kriz ya yeni ve daha kanlı bir savaşla,ya da adil ve onurlu bir barışla ortadan kaldı-rılabilir. Aksi halde günlük olarak yaşanantoplumsal kâbustan kurtulamaz.

6-İmralı süreci, Kürt halkı için ve kurum-sal olarak benim açımdan üçüncü doğuş döne-midir. Birinci dönem, tarımcıl köy toplumu-nun 20. yüzyılla çelişen koşullarındaki anadandoğuş ve resmi model topluma kadar geçensüreyi kapsar. Bu dönem arada 15 bin yıllıktarih bulunan bir kopuş sürecinin büyük an-lam ve yetersizlikleri içinde geçti. 15 bin yılöncesi ve sonrası yaşam ağı çözümleneme-mektedir. Bu çözümsüzlük, aile içi ve köysosyal savaşımına yol açtı. Bir köy isyancısıy-dım. Bu isyan resmi topluma geçişe kadar de-vam etti. Daha sonra bu sürece ilkokullabaşlayan ve çeşitli aşamalardan geçerek oli-garşik cumhuriyete karşı başkaldırıya kadardevam eden ikinci yaratılış süreci eklendi.Don Kişot'un yel değirmenine saldırısına ben-zeyen bu dönem, sorunların açığa çıkmasınave daha da ağırlaşmasına yol açtı. Neolitik vefeodal toplumun çelişkilerine kapitalist özel-likler de katıldı. Devrimci tarz olmadığı için,bir kargaşa ortamı egemen oldu. Başvurulanisyan kendi içindeki gericiliği bile çö-zümleyemedi. Yirmi yıl kadar süren bu isyanaşaması, bölge ve dünya çapında etkilemelereyol açtıktan sonra, önüne çıkan çıkmazlarınsonucu olarak İmralı sürecine dönüştü.

İmralı koşulları yalnız kişi olarak değil,cumhuriyet ve halk olarak üçüncü bir doğuşanlamına gelmektedir. İkinci doğuş şiddet vesavaşla doğmayı, temizlenmeyi ifade ediyor-du. Doğada ve toplumda her olguda geçerlizıtlıkların varlığı ve birliği yasası gereğinceşiddet temelinde yeterince uzun süren oligar-şik cumhuriyete karşıtlık dönemi, yerini de-mokratikleşmeyle gerçekleşecek olan laik vedemokratik cumhuriyete bırakacaktır. Çeliş-kisiz gelişme sağlanamayacağı gibi, çözüm-

Komünar

21www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 23:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

22

süz kalan anlamsız çelişkilerle sürekli boğuş-makla gelişmenin sağlanması şurada kalsın,ancak tahribat, yıkım ve krizler gelişebilir.Türkiye çelişkilerini yeterince anlamakta vezamanında çözmekte geciktiği için doğal ola-rak kriz sürecine girmiştir ve bir türlü çıkama-maktadır.

Süreç tüm güçler açısından yeniden birdoğuşu ve şekillenmeyi zorlamaktadır. Dev-letten ekonomiye, siyasetten hukuka, ahlâktansanata kadar her alan sarsılmakta, bunalmaktave krizle birlikte çözümü aramaktadır. Benimİmralı sürecim bu gerçeği tetikleme anlamınada gelmektedir. Nasıl ki daha önceki süreç'ben ve savaş' olgusu olarak anlam bulmuşsa,bu yeni süreç de 'ben ve barış' olgusu anlamı-na gelmektedir. Kurumsal olarak varlığımıntemel bir parçası, Kürt özgürlük bilinci ve ira-desidir. Savaşla deneyimden geçen bu bilinçve irade şimdi barış sürecinden geçmektedir.Savaş süreci anti-feodal ve anti-oligarşikcumhuriyet olarak kendini formüle ederken,barış süreci 'demokratik ve laik cumhuriyet'olarak özde ve biçimde kendini yenilemek bi-çiminde ifade etmektedir. Ayrılık ve şiddet ar-zu edilmiyor ve sistemden tümüyle dışlanmakisteniyorsa, Kürtlerin emekleriyle tarih bo-yunca Türklerle yaşadıkları devletleşme veuluslaşma sürecinden zorla, inkâr edilerekdışlanmaması gerekmektedir. Barış, siyasetin

ve hukukun Kürtlerin kültürel varlıklarını di-ledikleri gibi özgürce yaşayarak cumhuri-yetle bütünleşmelerine yer vermesini şart kıl-maktadır. Özgür Kürt iradesinin inkârına da-yalı cumhuriyet oligarşiktir ve bunun şiddetive ayrılığı doğurması kaçınılmazdır. Özgürbirliğe, yani demokratik uzlaşıya açık olması,barış ve birlik içinde yaşamak demektir. Bu-nun uygulanmaması, oligarşik cumhuriyetledemokratik cumhuriyet arasındaki mücadele-nin henüz sonuçlanmamasından ötürüdür. Buaçıdan sembolik olarak İmralı süreci tarihselbir evreyi işaret etmektedir. Bu süreç ya barışıdoğuracaktır; ya da eğer bunda başarılı olun-mazsa ve oligarşik cumhuriyetin inkâr ve im-ha politikaları devam ederse, o zaman bunudaha yoğun ve kapsamlı bir şiddetle birlikteayrımın derinleştiği bir süreç izleyecektir.

Türkiye'nin tarihinde ilk defa en derinli-ğine yaşadığı krizin altında bu temel gerçeklikyatmaktadır. Çözümleyici saha olan siyasetolgusunun Meclis ve Hükümet olarak konuyugerçekçi değerlendirerek zamanında ele alıpüstüne düşeni yapmaması, sorunların üstünüörtüp çürümeye ve çözümsüzlüğe terk etmesi,basında da yoğun işlendiği gibi krizin kayna-ğının siyaset olduğunu göstermektedir. Siya-set idam kararını üzerimde Demokles'in kılıcıgibi sallayarak sonuç alacağını sanmakta veen büyük yanlışı burada yapmaktadır. Bu yak-laşım Türkiye'yi dıştan ve içten dayatılan veözünde rantçılık ve yolsuzluk çetesine daya-nan bir sisteme, dolayısıyla krize mahkûm et-mekte; her yıl, hatta her ay milyarlarca Dolarmaddi kayıp verdirmekte, manevi olarak dabu ülkeyi derin acılara ve sıkıntılara boğmak-tadır. Madem on beş yıllık savaşta, toplam bi-lanço olarak 40 bin kişinin ölümü ve yüzlercemilyara varan maddi kayıp söz konusudur; ohalde yapılması gereken bu olguyu bütün tari-hsel, toplumsal ve uluslararası koşullar içindeele alarak doğru bir tanımlamaya ve çözümegitmektir. Bu yapılmadıkça, krizin çok boyut-lu olarak daha da tırmanması kaçınılmazdır.

Kişi ve önderliksel kurum olarak İmralısürecim, bu çerçeve altında sorunu değerlen-dirmeyi gerektirmektedir. Faydacı ve ucuz

Benim İmralı sürecim buGerçeği tetikleme

Anlamına da gelmektedir. Nasıl ki daha önceki süreç

'Ben ve savaş' olgusu olarakAnlam bulmuşsa,

Bu yeni süreç de 'Ben ve barış' olgusu anlamına

Gelmektedir. Kurumsal olarak varlığımın temel

Bir parçası, Kürt özgürlük bilinci Ve iradesidir.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 24:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

kullanmacı zihniyetlerle bu gerçekleşmeyin-ce, ister resmi devlet çevresinden, ister işbir-likçi Kürt çevrelerinden gelsin, geliştirilen in-kâr, iftira ve imhacı yaklaşımlar ucu yine çık-maza dayalı bir savaş dönemini dayatmakta-dır. Bu oyuna düşmemek için çok duyarlı veanlayışlı davranmakla birlikte, İmralı'da mad-di ve manevi imhama dayalı bir gelişmenintüm Türk ve Kürt özgür irade güçlerinin im-haları anlamına geleceğini bilerek, özgürlüksavaşımının halklarımızın lehine sonuçlan-ması için, meşru savunma savaşının tümstratejik ve taktik hazırlıklarının yarın savaşbaşlayacakmış gibi sağlam yürütülmesi, busürecin başarısının en temel koşullarından bi-risidir. İmralı'nın devlet, toplum, halkımız,PKK ve benim açımdan tarihsel anlamı budur.

7-15 Şubat komplosunun Avrupa, ABDve AİHS açısından da doğru tanımlanması ge-reken bir anlamı vardır. Kürt özgürlük iradesi-ne karşı girişilen ve kesinlikle hukuk dışı veAİHS'ne aykırı olan gözaltı ve tutuklanma du-rumum, Türkiye Cumhuriyeti'nden ziyade,ABD ve AB kurumlarını hem hukuki hem si-yasal olarak sorumlu kılmaktadır. Çünkü sa-vunmamda kapsamlı olarak açıkladığım gibi,söz konusu güçler ve kurumlar sömürgeci birsiyasal anlayışla Avrupa İnsan Hakları Söz-leşmesini çiğneyen, hukuka aykırı bir tutumsonucu bu durumu yaratmışlardır. DolayısıylaAİHM'ne giderken, sadece Türkiye Cumhu-riyeti'nin AİHS'ne aykırı durumunu değil,esas olarak AB ve ABD'nin şahsımda Kürt öz-gürlük iradesine karşı işledikleri hukuk ve ah-lâk dışı sorumluluklarını yargılamada gözönünde bulundurmak birincil öncelik taşı-maktadır.

Avrupa'nın üç önemli başkentinde gerile-ceğim veya içine konulacağım çarmıh (Kürtçekelime: dört çiviyle çakılmak) veya tabutlu-ğuma çivi çakılmıştır. Sonra ince bir kapitalistoyunla Afrika yamyamlarının elinden Türkuçağına atılmışım.

Çarmıha ilk gerildiğim yer, başkentAtina'dır. Atina, ister şaşkınlığından ister körintikamcılığından esinlenen gerici bir kültürve korkak bir ruhla, Anadolu üzerindeki üç

bin yıllık egemenliğini kaybetmesinin acısınıçıkarmak istemiş; benden Anadolu Türklüğü-ne karşı ucuz ve ilkesiz bir zafer beklemiştir.Bunun pek mümkün olmayacağına anlayınca,sanki benim sahibim kendileriymiş gibi, Kıb-rıs ve Ege'de bazı tavizler karşılığında bir he-diye paketi veya bir kurbanlık koyun gibiTürk Hükümetine sunma ihanetinin tarihte eşigörülmemiş alçaklığını ve dostluk kitabındahiç yeri olmayan şerefsizliğini göstermiş; ABüyesi olarak, AİHS'ne karşı hukuk suçunu iş-lemiştir. Hiçbir karşı bahane ileri sürülmeden,bu olaydaki büyük ahlâksızlığı ve hukuk kar-şısındaki suçu nettir. Gerekirse bu çok sayıdatanık ve açıklamayla kanıtlanabilir.

Yunanlı yazar Kazancakis, 'İsa'nın Yeni-den Çarmıha Gerilmesi' romanını çoktan yaz-mıştır. Ama benim konumum bireysel değil-dir. Önderliğine ölümüne bağlı milyonlarcaözgür iradeli Kürd'e de çarmıha gerilme eyle-mi uygulanmıştır. Yunanlılar kendilerini tanrıZeus'tan beri çok kurnaz sayabilirler. Zeus'unalnından yarattığı kızı tanrıça Athenna, hileyleTroyalı Hektor'u, kardeşi Deiphobos'un kılığı-na girerek savaşın ateşine atıp tasfiye edebilir.Böylece Anadolu'nun kapısını açabilir. Bugerçeklik mitolojide geçer. Ama ben 2000'ebir kala, 20. yüzyılda yaşarken bu tuzağa dü-şürüldüm. Kendileri beni öldürseydi, bir kom-ployla da olsa kaza süsü vererek bunu gerçek-leştirseydi gam yemezdim. Kültürleri gereğiolup biterdi. Ama hiçbir insanlık kitabında vehiçbir ahlâki ilke içinde yeri olmayan paket-leme usulü bir hediye halinde, 30 bine yakınşehidin acıları ve şehit analarının gözyaşlarıarasında, hiç de hazır olmadığım ve hala ben-den bir şeyler umut ettikleri en kritik bir anda,Türk özel savaş timlerine teslim etmeye nasılcesaret edebilir? Arkalarında ABD BaşkanıClinton varmış, o emretmiş. (Özel DanışmanıBlindken bunu resmen basına açıkladı.) Yu-nan Hükümeti de dostlukla oynayarak bunuuygulamış.

Clinton o dönemde Senatonun MonicaSkandalini yargılama kıskacı altındadır. Ka-rısı Hillary ve sevgilisi Monica, ikisi de çokönceden hazırlanıp Beyaz Saray'ın içine so-

Komünar

23www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 25:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

24

kulmuş iki Yahudi kökenli kadın ajandır. Ya-hudiler bu sanatı kendilerine Allah'ın verdiği-ni söylerler. Tevrat'ta İbraniler bahsinde geç-tiği gibi, ilk kadın ajan olarak fahişe Rahab'-dan övgüyle bahsedilirken, Clinton, Kızılderi-lileri avlayan beyaz adamın kovboy kültürlühaddini bilmez son temsilcisidir. Sırf yaşadığıMonica Skandalinden ucuz kurtulmak için,MOSSAD'ın şart kıldığı beni teslim etme ira-desinin uygulanması, Yunan Hükümetinin gö-revi olamazdı. Büyük ABD Başkanının des-teği için her şey yapıldı. Yoksa başka türlü bukomplonun ahlâksızlığı ve hukuk dışılığı gözealınamazdı.

İsrail, Türkiye üzerinden stratejik birdenge kurmak için beni kurban etme hakkınasahip olamazdı. Ortak atamız Hz. İbrahim bileinsan kurban etmeyi ilk dinden kaldıran pey-gamberdir. Onun anısına, dinine saygı gereği,MOSSAD'ın bu kurbanlık eylemine girmeme-si gerekirdi. Üstünlük için bir ahlâki sınır ol-malıdır. Hiç olmazsa Yunan Hükümeti bu kirlioyuna alet olmamalıydı. Türkiye üzerindeböylesine ince oyunlarla aralarında anlaşıp,hiç de akıllı olabileceğine inanmadıkları hal-de, benim gibi bir Kürd'ü bir canlı atom bom-bası gibi kullanmamalıydılar. Bir gün Kürd'ünde aklının başına geleceği ve intikamını örgüt-leyebileceği hesaplanmalıydı. Binde bir de ol-sa bu ihtimal de hesapta tutulmalıydı. Orto-doks Hıristiyanlığın merkezinde her bakım-dan İsa Mesih'in ruhunu yeniden çarmıha ge-ren bu suç böylesine ucuz işlenmemeliydi.Yahuda İskaryotluğun çağdaş türevi olunma-malıydı. Daha da kötüsü, sahtekârca açıkla-malarla bu vahim ahlâksızlıkla suçluluk ört-bas edilmemeliydi. Fazla uzatmayacağım.Atina'da hazırlanan çarmıhın veya tabutumailk çivinin çakılmasının tarihsel ve insani an-lamı bu çerçevededir. Eğer dürüst davranmakesas olacaksa, bunun hem siyasal hem de hu-kuki yönlerinin kesinlikli göz önüne alınmasıgerekir.

İkinci çivi Moskova'da çakılmıştır. Bunahiç şaşırmadım ve kızmadım. Şikâyet etmeyide pek anlamlı bulmuyorum. En soylu değer-lerine bile en aşağılık biçimlerde vurdum-

duymaz kalan Rusların ve Hükümetinin her-hangi bir insani ve ahlâki kaygı taşıdığına ih-timal vermedim. Ruslar para için feda etme-yecekleri bir değerin olmadığını bu dönemdefazlasıyla kanıtlamışlardır. Avrupa Konseyiüyesi olarak Rusya, Avrupa İnsan HaklarıSözleşmesine bağlıdır. Dolayısıyla parlamen-to durumunda olan Duma'nın bire karşı 298oyla kabul ettiği siyasal iltica istemimi göz ar-dı edip, beni zorla Rusya'dan atması hukukdışıdır. Bu da AB ve AİHM'ni ilgilendirir.

Avrupa'nın mukaddes başkenti Roma'daçakılan üçüncü çivi Papanın gözü önündeçakılmıştır. Her ne kadar başta büyük insanAziz Paul da Roma'da ilk öldürülen Hıristiyanolmuşsa da, benim için ölümden beter bir sü-reç dayatılmamalıydı. Avrupa ve Roma çağ-daş uygarlığı temsil ettiği iddiasındadır. Roma2000'e bir yıl kala Saint Paul'e yapılan bir uy-gulamayı ikinci kez denememeliydi. Aynenonun gibi ben de Şam'dan geliyordum. Uygar-lık üzerine bazı gerçekleri dilimin döndüğükadarıyla anlatacaktım. Neden bu kadar kabuletmez duruma geldiler? 66 gün demirden birkafes içinde tutar gibi, her tarafıma çelik gibipolisler yerleştirerek gaddarca davrandılar.Ben henüz adını bile kabul ettirememiş, hiçbirinsani hakkı tanınmayan tarihin en eski birhalkının varlığını ve özgürlük istemlerini dedillendirecektim. Bunun Avrupa siyasal vehukuki değerlerine göre bir hak ve de-mokratik talep olduğu açıktır. Bu hakka hiçsaygı gösterilmedi. Kaçırtılmam için her şeyyapıldı. Çarmıha gerilmenin bütün psikolojikişlevleri yerine getirildi ve postalandım.AİHM gerçekliğin bu yönü üzerinde durup,AB'ne biçim ve ruh vermiş olan başkentRoma'da neden böyle bir durum gelişti diyehesap sormalı ve gereğini göz önüne getirme-lidir.

Kenya'nın başkentine kaçırılmam ta-mamıyla Avrupa ve ABD'nin ortak iradesiylegerçekleşmiştir. En aşağılık rolü de şımarıkçocukları Yunan Hükümetine oynatmışlardır.Bunun hikâyesi uzundur. Kısmen bahsettim.Bu kaçırılma ve Kenya Elçiliklerinde teslimetme gerçeğini gerekirse sözlü olarak dawww.a

rsiva

kurd

.org

Page 26:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

AİHM'ne uzun uzun ve kanıtlamalı olarak an-latırım. İpe çekme, paketi, tabutluğu veya çar-mıhı taşıtma görevinin çok iyi terbiye ettikleriAfrika'nın Kenyalı yamyamlarının elleriylegerçekleştirilmesi komplonun en kirli iş-lerinden birisidir. Güya Avrupa tertemiz oldu,suçu Kenya işledi! Açık ki, Avrupa, halklarıkırdırtmada epey tecrübe kazanmıştır. Buradada basit bir siyasal cellat rolü oynatmıştır. Ka-muoyundan ve yasalardan çekindikleri için,biraz da bu taktiği devreye sokmuşlardır. YaniAvrupa'da asla kirli iş olmaz; olsa olsa yam-yamlar arasında olur!

Kenya'da ABD'nin rolü açıktır. ZatenABD Başkanı kendi rolüne, yani teslim etmeemrine sahip çıkmıştır. Bence Yunan İstih-baratıyla CIA'nın bu dolabı Türkiye aşkınaçevirmedikleri kesindir. Ölümümün Türklerinelinde gerçekleşmesini stratejik bir amaç ola-rak benimsediklerinden kuşku duymuyorum.İngilizlerin yaklaşımının da bu olduğuna ina-nıyorum. Bana göre kısmen benim kaba birdirenişçi gibi Türk düşmanlığı yapmamam,kısmen de Türk Genelkurmaylığının ihtiyatlıyaklaşımı, bu oyundan bekledikleri bombanınhem de benim şahsımda on binlerin canınamal olabilecek biçimde patlamasını ön-lemiştir. 21. yüzyılın bir Kürt-Türk çatışmasıyüzyılı haline gelmesi önlenmiştir. Fakat heriki tarafa da, hem Türklere hem de Kürtleredostluk maskesi altında oynanan bu oyununtarihte eşine hiç rastlanmayan, Bizans oyunla-rından da beter en alçakça ve şerefsizce birkomplo olduğu açıktır. Hem Türklerin hem deKürtlerin komplonun bu yönünü mutlaka gör-meleri gerektiği inancındayım.

İsrail, benim dünya çapında tecrit ve tes-lim edilmemde belirleyici rol oynamıştır. Be-nim Ortadoğu'ya çıkışımı ve Kürt hareketindeyeni bir çizgi geliştirmemi stratejik açıdankendine rakip ve tehlikeli bulmuştur. İsrail,geleneksel olarak Kürt hareketi denilince IrakKürt işbirlikçi güçlerini esas almakta, çokyönlü ilişkilerle onlar vasıtasıyla tüm Kürtleristratejik bir ağ içine almaya çalışmaktadır. Buağı parçalamam ve oldukça bağımsız hareketetmem, ayrıca işbirlikçilerin hareket sahaları-

nı sürekli daraltmam ve Arap sahasında çokkalmam, hakkımda dünya çapında strateji ge-liştirmelerine yol açtı. İsrail için sanırım Ara-fat'tan çok daha fazla istenmez bir durum arzediyorum. Türkiye'yle benim hakkımdastratejik ittifaka girmelerinde bu etkenler te-mel rol oynamıştır. Bu stratejinin İsrail sağınaait olduğundan kuşkum olmamakla birlikte,solu temsil eden Şimon Perez çizgisince nekadar benimsenip benimsenmediği açığa çık-mış değildir.

İsrail 9 Ekim 1998'den önce bana el at-mıştır. 6 Mayıs 1996 bombalamasından haberive desteği vardır. Yunanistan'ın ne kadar taşe-ron olarak kullanıldığı incelenmeye değer birkonudur. Başbakan Primakov'un beni Mos-kova'dan sürmesi kesinlikle İsrail ve Yahudilobisiyle bağlantılıdır. Bizzat son seferinde

Ariel Şaron'un geldiğini hatırlıyorum. İtalya'-yı ABD üzerinden sıkıştıran da İsrail'dir.Londra'da, Avrupa'da istenmeyen adam olaraktavır çizilmesinin arkasındaki gücün deMOSSAD olduğu güçlü bir olasılıktır.ABD'yi aleyhimde teslim etme emrini verm-eye zorlayan da Yahudi gerçeğidir. Ben İs-rail'in bu tavrını hep Çıkış'ta Musa'nın başınagetirdikleri ve belki de öldürdükleri tavra ben-zetirim. Demokratik bir Ortadoğu'da Yahudihalkının da yerinin olmasını hep isterim. YineYahudi bilim, sanat ve felsefe gücüne hayran-lık ve saygı duydum. Bana karşı yaptıklarıylakendilerine çok zarar verdiklerini her geçengün daha iyi anlayacaklardır. Kürtler bu yönlügerçeği gördükçe daha çok uyanacaklar, güç-lerine kavuşacaklar ve adaleti gerçekleştirebi-leceklerini kanıtlayacaklardır.

Réber APO

Komünar

25

İsrail 9 Ekim 1998'den önceBana el atmıştır. 6 Mayıs 1996

Bomalamasından haberi veDesteği vardır. Yunanistan'ın ne

Kadar taşe-ron olarak kullanıldığıİncelenmeye değer bir konudur.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 27:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

26

Uluslararası 15 Şubat komplosunun onbirinci yılına giriyoruz. Bilindiği gibi hal-kımız bu günü "kara gün" olarak tanımladı.Yani bu gün olumsuzluklarla, kötülüklerle ifa-de edilen, Kürt halk tarihinin, özgürlük müca-delesi tarihimizin olumsuzlukla anılan günüoluyor. Biz bu günü ulusal oruç günü olarakele alıyoruz. Oruç tutarak kendimizi duyarlıve tedbirli kılmaya, bu temelde kötülükleri,olumsuzlukları kovmaya çalışıyoruz. Gafletedüşmemeye, duyarsız, örgütsüz ve hazırlıksızolmamaya çaba harcıyoruz. Çünkü 15 Şubatbiraz da gaflet içinde olmanın sonucunda ger-çekleşti. Önder APO, 15 Şubat komplosunungerçekleşmesinden sahte dostlukla yetersizyoldaşlığı sorumlu tuttu. Kuşkusuz uluslara-rası komployu, dünyayı egemenlik altında tu-tan, egemenliklerini yeni yöntemlerle geliş-tirmek ve Ortadoğu'ya yaymak isteyen, Kür-distan'ı ve Kürt toplumunu inkâr eden, yok sa-

yan ve yok etmek isteyen güçler gerçekleş-tirdiler. Örgütlü ve planlı bir biçimde yürüt-tükleri saldırıyla bu sonucu ortaya çıkardılar.Suçlu onlardır, sorumlu onlardır; olumsuzluk-ların, kötülüklerin, zulmün sahibi onlardır. Fa-kat elbette bizim de bunu engelleme, bunakarşı mücadele etme, zulmü durdurma, kötü-lüğü yok etme görev ve sorumluluğumuz var-dı. Zalimler, kötülük sahipleri amaçlarınaulaşmak için her türlü saldırıyı yapabilirlerdi;ama iyilik sahibi olanların, özgür-eşit-demok-ratik yaşam isteyenlerin, sömürüsüz ve kar-deşçe bir insanlık yaşamını arzu edenlerin dekendilerini bilinçlendirerek, örgütleyerek,mücadele ederek bu saldırıları boşa çıkarmave amaçladıkları yaşam düzenini yaratma gö-rev ve sorumlulukları vardı. Dolayısıyla 15Şubat komplo saldırısı karşısında bu görevtam üstlenilememiş ve başarıyla yerine getir-ilememiş, görevin gereği tam tespit edileme-miş, görev güçlü bir biçimde sahiplenil-memiş, görevi başarmak için gereken tutum,tavır, aktivite gösterilememiştir. Sahte dost-luk ve yetersiz yoldaşlık diye tanımlanan nok-ta burasıdır. Kötülük sahibinin, zalimin saldı-rısı karşısında, onu boşa çıkartacak bir tutumve tavır gösterememek ve sorumlu olup ta bu-nu yapamamak, elbette ki bu sonucun ortayaçıkmasından sorumlu olmaktadır.

Neden bu görev tam anlaşılamamış, sa-hiplenilememiş ve gereği yerine tam getirile-memiştir? Çünkü gaflet, duyarsızlık vardır;örgütsüzlük ve hazırlıksızlık, basit tutum,ucuz hesap, yüzeysel yaşam içerisinde olmaarzusu vardır. Baskı ve sömürü düzenininkendine kazandığı, fethettiği ve egemenlik al-tına aldığı kişilik yapısı vardır. Özgürlüğünü,iradesini görme, anlama ve kendini savunmagücünü kaybetmiş insanın ruh ve düşüncede-

ON BİRİNCİ MÜCADELE YILIULUSLARARASI KOMPLONUN KESİN YENİLGİSİNİN

BAŞLANGIÇ YILI OLACAKTIR

Duran KALKAN

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 28:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

ki kıtlığı söz konusudur. Bütün bunlar da 15Şubat komplosunun gelişimini tam göreme-meye, ona karşı tedbirleri ve mücadeleyi ye-rinde ve zamanında yürütememeye yol aç-mıştır. Bu nedenle Önder APO, 15 Şubat komp-losunun sonuçlarından sahte dostluğu ve ye-tersiz yoldaşlığı sorumlu tuttu. Buna yol açangafleti ihanetten daha tehlikeli olarak tanımla-dı ve değerlendirdi. Şimdi on yıllık yoğunlaş-ma, kendine gelme, örgütlenme ve komployakarşı mücadele içerisinde bu gafleti yenmeyeçalışıyoruz. Duyarsız ve örgütsüz duruşu aş-maya çalışıyoruz. Her şeyden önce ulusla-

rarası komplo gerçeğini iliklerimize kadarhissetmeye, onun içerdiği büyük tehdidi vetehlikeyi derinliğine görmeye, bize dayattığısoykırım gerçeğini tüm yönleriyle anlayıp bi-lince çıkarmaya ve bu temelde uluslararasıkomplo saldırısına karşı kendimizi eğitip ör-gütleyerek mücadele etmeye çalışıyoruz. 'Birmusibet bin nasihatten yeğdir' diye bir sözvardır. Önderlik bin de değil, on bin, yüz binkez nasihatte bulundu; fakat bu nasihati bizzamanında anlamadık, ya da tam anlamadıkveya anlamazlıktan geldik. Bunun sonucunda15 Şubat gibi Kürt halk tarihinin ve özgürlükmücadelesi tarihimizin en büyük musibetiylekarşılaştık. Nasihatten anlamayanlar, uslan-

mayanlar olarak bu musibetten ders çıkart-maya çalışıyoruz. Nasihat; iyi sözler, uyarıdabulunmak anlamına geliyor; musibet ise, pra-tikte yaşanmış kötü durumu ifade ediyor. Za-manında doğruları anlamayan, Önderlik çiz-gisini derinliğine özümseyip bilince çıkarma-yan ve bunun gereklerine göre bir örgüt vemücadele ortaya çıkartmayan kişilik duruşu,15 Şubat komplosu gibi ağır bir darbeyle kar-şılaşınca adeta en derin şoku yaşayan bir du-rum içinde oldu. Sözle, eğitimle kendini anla-yamamak, böyle bir şok etkisiyle telafi edil-mek durumunda kaldı. Yani Önder APO'nunon yıllarca süren ve insanüstü bir çabayı ifadeeden o yoğun, uyarıcı, eğitici çalışmalarındangerekli sonucu alamayanlar olarak, son on yıl-dır bu şok edici saldırının ağır etkisi altındaruh, duygu ve bilinç dünyamızı yeniden yara-tarak, bu temelde kendimizi daha yeterli birörgütlenme ve mücadele içine çekerek bu ye-tersiz yoldaşlığı aşmaya, hem uluslararasıkomployu boşa çıkartmaya, hem de özgürlükve demokrasi mücadelemizi zafere ulaştırma-ya çalışıyoruz.

Dikkat edilirse bu çabayı on yıl gibi birsüreye yayabilmiş olmak önemli bir sonucaişaret ediyor. On yıl gibi uzun bir süre her şey-den önce uluslararası komplonun nihaî başa-rısını önlemeyi, onun saldırılarını boşa çıkart-mayı ifade ediyor. Elbette bu kendiliğindenolmuyor. Özgürlük hareketimizin ve hal-kımızı fedai çizgisinde geliştirdiği tarihi mü-cadeleyle gerçekleşiyor. Demek ki, ulusla-rarası komploya karşı mücadele edilebilirmiş;demek ki, zamanında gaflet ve duyarsızlıkiçerisinde olunmasaymış, uluslararası komp-lonun başarısı önlenebilirmiş; 15 Şubat bir ka-der değilmiş, mutlaka yaşamamız gereken birdurumu ifade etmiyormuş. Gaflet ve duyarsız-lık içinde olunmasa ve komploya karşımücadele edilseymiş, komplonun başarısı, 15Şubat'ın gerçekleşmesi önlenebilirmiş. Şimdibu on yılın pratiği bu gerçekleri açığa çıkarı-yor, bunları doğruluyor ve netleştiriyor. Eğeron yıl önce Önder APO'nun uluslararası birplan temelinde Kenya'dan kaçırılması gerçek-leşmişse, bunda hareket ve halk olarak bizim

Komünar

27

Nasihat; iyi sözler, uyarıdaBulunmak anlamına geliyorMusibet ise, pratikte yaşanmışKötü durumu ifade ediyor

Zamanında doğruları anlamayanÖnderlik çizgisini derinliğine Özümseyip bilince çıkarmayan Ve bunun gereklerine göre birÖrgüt ve mücadele ortaya Çıkartmayan kişilik duruşu 15 Şubat komplosu gibi ağır

Bir darbeyle karşılaşınca adetaEn derin şoku yaşayan bir durum

İçinde oldu.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 29:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

28

zayıflıklarımızın önemli bir rolü ve sorumlu-luğu vardır. Eğer yeterli bir duruş, anlama vekomploya karşı mücadele olsaydı bu olay ön-lenebilirdi. Nitekim biraz anlamaya, kendiniörgütlemeye, sonuçlar çıkartarak komployakarşı yönelim, on yıldır uluslararası komplosaldırılarını boşa çıkartmayı bilmiş, uluslara-rası komplonun başarısını önleyebilmiştir.Daha da ötesi, uluslararası komploya ağır dar-beler vurarak zayıflamasına, parçalanmasına,güçsüz bir duruma düşmesine yol açabil-miştir. Bütün bunlar gösteriyor ki, uluslararasıkomplo her şeye kadir değildir. Doğru anlayışve yeterli mücadele yürütülürse uluslararasıkomplo tümden yenilgiye uğratılabilir. Sade-ce boşa çıkartma ve başarısız kılmayla kalın-maz; uluslararası komplo gerçeği paramparçaedilerek yenilgiye uğratılabilir ve bu temeldeKürdistan'ın özgürlüğü, Kürt halkının özgürve demokratik bir yaşama kavuşması sağlana-bilir. Bu on yılın sonunda bu gerçeği böyle da-ha net bir biçimde görebiliyor, ifade edebili-yor, anlayabiliyoruz. Bu bize daha derin birbilinç kazandırıyor, irade ve iddiamızı güçlen-diriyor; mücadele azmimizi, örgütlülüğümüzüve eylem gücümüzü büyütüyor. Komplo ger-çeğini anlama ve ona karşı direnme, mücadeleetme azmimiz, bilincimiz daha yüksek. Ulus-lararası komplo darbelenerek zayıflatılmış birdurumda. Önderlik çizgisinde, özgürlük vedemokrasi mücadelemizin çok daha örgütlüve güçlü olduğu bir temelde uluslararası kom-ploya karşı on birinci mücadele yılına giri-yoruz. Bu on birinci yılda sadece komployuboşa çıkartmak değil, "İmralı işkencesine son,Önder APO'ya özgürlük" hedefleri doğrultu-sunda uluslararası komployu yenilgiye uğra-tacak bir mücadeleyi gerçekleştirme azim vekararlılığına sahip bulunuyoruz. Hedeflerimizböyle net, büyük ve tarihidir. Bu hedeflerinhem büyüklüğünün, hem de gerçekleşmesininzorluklarının bilincindeyiz. Bu bilinçle hare-ket ediyor ve kesin başarma gücüne, kararlı-lığına da sahip bulunuyoruz. Böyle bir iddiay-la ortaya çıkarken, elbette uluslararası komp-lonun ne olduğuna kısaca bakmak da yararlıolacaktır.

Her şeyden önce uluslararası komploneydi, neden ortaya çıktı? Bu sorulara on yıl-dır en kapsamlı ve derinlikli yanıtlar vermeye,bu soruların cevaplarını bilince çıkartmayaçalışıyoruz. Çok iyi biliyoruz ki, uluslararasıkomplo; I. Dünya Savaşı'yla Kürdistan üze-rinde oluşturulan inkâr ve imha sistemini ba-şarıya götürmeyi hedefleyen, uluslararası dü-zeyde örgütlenmiş ve planlı yürütülen bir sal-dırı durumudur. Bu temelde kesinlikle inkârve imha sistemiyle bağlıdır. İnkâr ve imha sis-teminin 20. yüz yılın sonunda ortaya çıkansaldırı biçimidir. Amacı da inkâr ve imha sis-teminin amacıyla bağlıdır. Yani Kürdistan'ı veKürt toplumsal gerçeğini yok saymak ve yoketmek için her türlü yöntemle saldırı yürüt-mektir. Uluslararası komplo da bu amaca bağ-lı bir saldırıdır. 20. yüzyılın sonuna gelin-diğinde inkâr ve imha sistemi önünde engeloluşturan, Kürt toplumunu yok sayıp yok et-me amacını boşa çıkartarak Kürt Rönesans'ınıgeliştiren, Kürt halkını özgürlük ve demokrasiçizgisinde bilinçlendirip örgütleyerek eylemeçeken ve bu temelde inkâr ve imha sisteminiparçalayarak yenilgiye uğratan bir gelişmesöz konusudur. Bu da 1970'li yıllarda gerçek-leşen Önderliksel doğuştur. Önder APO kişili-ğinde Kürdistan'da özgürlük ve demokrasi ön-derliğinin doğmuş olmasıdır. Bu önderliğinkendisini PKK biçiminde örgütleyerek ey-leme geçirmesidir. Türkiye yönetimi böyle birÖnderliksel doğuş ve partisel gelişmeyi önle-mek için 70'li ve 80'li yıllarda bütün gücünüseferber edip başarıya ulaşamazken, 90'lı yıl-larda bu görevi uluslararası kapitalist devletçisistemin bütünüyle yürütme durumu ortayaçıkmıştır.

İnkâr ve imha sistemi, Kürdistan'ı veKürt toplumunu yok edip tarihten silmeyiumut ettiği, böyle bir hesap içerisinde olduğubir dönemde, bunu boşa çıkartan özgürlük vedemokrasi çizgisinde bir Kürt gelişimiylekarşılaşınca, işte o zaman inkâr ve imha siste-minin yürümediğini, başarısız kaldığını, varolan yol ve yöntemlerle, saldırı biçimleriylebaşarılı olamadığını görmüş, yeni saldırı bi-çimlerini plânlı ve örgütlü bir biçimde dev-re-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 30:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

ye koyma ihtiyacı duymuştur. İşte klâsik in-kâr ve imha yöntemlerinin ve saldırı biçimle-rinin Türkiye içinde ve uluslararası alanda ba-şarısız kaldığı bir ortamda, daha kapsamlı, ye-ni ve yeterli saldırı yöntemlerinin örgütlü veplânlı bir biçimde devreye koymasına ulusla-rarası komplo diyoruz. Önderlik ve PKK ger-çeği tarafında boşa çıkartılıp başarısız kılınaninkâr ve imha sistemini başarıya götürmekamacıyla plânlanan ve pratikleştirilen bir sal-dırı oluyor. Dolayısıyla uluslararası komplo,Kürt toplumu ve Kürdistan üzerindeki inkârve imhayı sürdürmek için, öncelikle bu siste-mi parçalayıp boşa çıkartan, Kürt toplumunuözgürlük ve demokrasi çizgisinde yeni bir ya-şama çeken, topluma yeni bir tarih kazandıranÖnderlik ve PKK gerçeğinin imhasını ve tas-fiyesini gerekli görüyor. Toplumun inkâr veimhası için öncelikle PKK'nin imhası ve tasfi-yesinin gereği ortaya çıkıyor. PKK'nin imhave tasfiyesi için de, Önder APO'nun imhası veetkisizleştirilmesi gerekiyor. Uluslararasıkomplocu güçler, uzun yıllar yürüttüğü müca-delenin sonuçlarını değerlendirerek ve gereğikadar araştırma yaparak şu sonuca varıyorlar:PKK imha ve tasfiye edilmeden Kürtler üze-rindeki inkâr ve imha sistemi başarıya gö-türülemez. Yine bununla birlikte ikinci sonuçolarak da şunu tespit ediyorlar: Önder APOgerçeği imha ve tasfiye edilmeden PKK'ninimha ve tasfiyesi asla gerçekleştirilemez.Böylece plânlı ve örgütlü olan uluslararasıkomplo saldırısının bütün okları bir hedefte,bir noktada; Önder APO'ya saldırıda birleşi-yor ve yoğunlaşıyor. Tek hedef olarak Önder-lik gerçeği ortaya çıkıyor. Böylece ulusla-rarası komplo, Önder APO'ya dönük plânlı veörgütlü bir saldırı olarak gerçekleşiyor. El-bette bu saldırı Önder APO şahsında PKK'yedönük bir saldırıdır. Yine bu saldırı ÖnderAPO ve PKK şahsında Kürt toplumuna ve Kür-distan'a dönük bir saldırıdır. Uluslararasıkomplonun stratejisi bu biçimde ortaya çıkmı-ştır. Şöyle ifade edebiliriz: Önder APO'nunimhasına dayanılarak PKK'nin tasfiyesi; PKK'-nin tasfiyesine dayanılarak da Kürt toplumuüzerindeki inkâr ve imha siyasetinin başarıya

götürülmesi hedeflenmiştir. Uluslararası kom-plonun stratejisi böyle oluşmuş ve bu temeldeöncelikle tek hedef olarak Önder APO gerçeğihedeflenmiştir.

Bunu bu biçimde kimler hedeflediler, ne-ye ulaşmak istediler? Bu sorulara da kısaca şuyanıtları vermek mümkündür: Mademki ulus-lararası komplo inkâr ve imha sisteminin 20.yüzyılın sonunda aldığı saldırı biçimidir, o za-man komployu yürüten güçler inkâr ve imhasistemini yürüten güçler olmaktadır. Kür-dis-tan'da inkâr ve imha sisteminin I. Dünya Sa-vaşı sonunda ve savaşın galipleri tarafındanortaya çıkarıldığını biliyoruz. İnkâr ve im-hanın sadece birkaç devletle sınırlı olma-dığını; tam tersine, I. Dünya Savaşı'yla geli-şen kapitalist dünya sisteminin Kürdistan'dakibiçimlenişi olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu ba-kımdan Kürdistan'daki inkâr ve imha siste-miyle I. Dünya Savaşı içinde gerçekleşen ka-pitalist dünya hegemonyası bir biriyle iç içeve bütünlüklüdür. Dolayısıyla inkâr ve imhasistemini yaratan, örgütleyen ve sürdüren güç-ler dünya kapitalist sistemini yaratan ve yürü-ten güçlerle aynıdır. Şu çıkıyor ortaya: Kür-distan'daki inkâr ve imha sistemini par-çalayan, yenilgiye uğratacak düzeyde gelişmegösteren Önder APO ve PKK gerçeği Kürdis-tan'da sürdürülen inkâr ve imha sistemini zor-layıp parçaladığı gibi, o sistemin bölgesel veuluslararası biçimi olan kapitalist devletçidünya sistemini de zorlamış ve parçalanır halegetirmiştir. Dolayısıyla kapitalist sistemi yü-rütenler, Önderlik ve PKK gerçeğini sadeceKürdistan açısından değil, evrensel çapta vesistemsel olarak kendileri için tehlikeli gör-müşlerdir. Bu tehlikeyi ortadan kaldırmaküzere Önder APO'ya ve PKK'ye dönük komp-locu saldırıyı plânlamışlardır. Bir yandan Ön-derlik ve PKK gerçeğinin kapitalist dünya sis-teminde yarattığı zorlanma ve parçalanmayıönlemek; diğer yandan da küresel sermayesisteminin Ortadoğu'da daha bütünlüklü vederin bir egemenliği sağlamak için de böylebir saldırı öngörülmüştür. Çünkü sistemi yü-rüten güçler, nasıl ki Önder APO ve PKK varoldukça Kürdistan'da inkâr ve imha sistemi-

Komünar

29www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 31:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

30

nin başarıya ulaşamayacağını görüp tespit et-mişlerse, benzer biçimde Ortadoğu'da küreselsermaye hâkimiyetinin tamamen hâkim olma-sının da mümkün olmayacağını, başarıya git-meyeceğini görüp tespit etmişlerdir. Dolayı-sıyla PKK'ye ve Önder APO'ya yöneltilen ulusla-rarası komplo saldırısının Ortadoğu'yu küre-sel sermayenin hâkimiyetine almayla birebirbağı vardır.

Peki, bunu yürüten güçler kimlerdir? Çokiyi biliyoruz ki, günümüzde küresel kapitalistsermaye sistemini ABD-İngiltere-İsrail üçlüittifakı yürütüyor ve önderlik ediyor. Kapita-list dünya hegemonyası İngiltere önderliğindegerçekleşti. Kapitalist sermeye sistemini Ya-hudi sermayesi kontrol ve organize etti. Buhegemonya 20. yüzyılın ortasında, II. DünyaSavaşı'nın ardından pratik ve askeri olarakABD gibi en büyük güç tarafından koordineve organize edilmek durumunda kalındı. Böy-lece küresel kapitalist devletçi sistemin üçlübir önderliği ortaya çıktı. Günümüzde dünyaçapında yürütülen saldırıyı, hegemonya mü-cadelesini bu üçlü ittifak yürütüyor. İngilteredaha çok bu hegemonyanın siyasetini belirli-yor, stratejisini çiziyor; İsrail bu hegemon-yanın sermaye alanını düzenliyor; ABD ise,var olan ekonomik ve askeri gücüne dayana-rak bu siyaseti pratikte yürütüyor, pratik yü-rütmeyi koordine ve organize ediyor. Bugüçler arasında böyle bir rol ve görev dağılımıvardır. Dolayısıyla uluslararası komployu yü-rüten güçler de, bu güçler olmuşlardır. Küre-sel sermeye sisteminin Türkiye'deki egemen-liğini koruyabilmek, yine bu sistemi Ortadoğuçapında tümüyle hâkim bir sistem haline geti-rebilmek için önlerinde Önder APO ve PKKgerçeğini engel görmüşler ve bu engeli or-tadan kaldırmak için uluslararası komplo dedi-ğimiz plânlı ve örgütlü saldırıyı gündemekoymuşlardır. 15 Şubat komplosunu plânla-yan, organize eden ve yürüten güçler bunlar-dır. Bugün de Önder APO üzerindeki komplo-cu saldırıyı en üstte düzeyde devam ettirengüçler de yine bunlardır.

Yine uluslararası komplonun başarısı içinbütün devlet ve örgüt güçlerinin ihtiyaç du-

yulduğu ölçüde kullanıldığını biliyoruz. Ör-neğin, AB belirttiğimiz üçlü ittifakın istemidoğrultusunda komploda etkin olarak kulla-nılmıştır. Başta Almanya ve Fransa olmaküzere Avrupa devletleri komploda aktif olarakyer almışlardır. Onlarla birlikte, Rusya'danYunanistan'a, Kenya'ya; ABD'nin, yani CIA'-nın Önder APO'yu imha etme ve kaçırma plâ-nının uygulayıcısı olan güçler olarak ortayaçıkmışlardır. 15 Şubat kaçırma eylemini plân-layıp yürütenler CIA, MOSSAD gibi istihba-rat güçleri olurken, bu saldırının plânlanıp yü-rütüldüğü saha da Rusya, Yunanistan ve Ken-ya olmuştur. Bu devletler çeşitli çıkar anlaş-maları temelinde CIA ve MOSSAD'ın düzen-lediği bu gizli operasyonun bir aracı, âleti veuygulayıcısı durumuna düşmüşlerdir. Bunlar-la birlikte Ortadoğulu mevcut devlet ve örgütyapıları da uluslararası komploda aktif rol al-mışlardır. Ortadoğu'daki statüko I. Dünya Sa-vaşı ardından İngiltere-Fransa ittifakı teme-linde yaratıldı. Ortadoğu ve Kürdistan, sava-şın galibi olan İngiltere ve Fransa tarafındanbölünüp parçalandı ve bunu ifade eden siyasîstatüko oluşturuldu. Dolayısıyla bu yapılanmakapitalist devletçi dünya hegemonyasına gö-bekten bağlı bir siyasî yapılanmadır. Esasgörevi de, Ortadoğu'nun bölünüp parçalan-mışlığını ve kapitalist sisteme bağımlılığınısürdürmektir. Bu temelde Kürdistan üzerinde-ki inkâr ve imha siyasetini başarıya götürmekiçin çalışmaktır. Dolayısıyla inkâr ve imhayıpratikte yürüten güçler bu güçler olmuşlardır.Türkiye, İran, Irak, Suriye gibi devlet güçleri,yine inkâr ve imhanın uzantısı konumunda ol-an Kürt işbirlikçi milliyetçi çizgisinin de ulus-lararası komplodaki rolleri, yerleri başattır.Çok iyi biliyoruz ki, uluslararası komplo 17Eylül 1998 tarihinde KDP ve YNK'nin ABDDışişleri Bakanlığı nezaretinde Washington'-da imzaladıkları anlaşmayla başlatılmıştır. Bugüçler komplonun gerçekleşmesinde sonunakadar aktif rol oynamışlardır. Yine onlarla bir-likte İran'ın, Suriye'nin komploya katkılarıileri düzeydedir. İran Devleti, komplocu güç-lerle birlikte olmuş ve komplonun başarısıiçin saat saat gelişmeleri takip etmiştir. Bütünwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 32:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

sahasını Önder APO ve PKK'ye kapatarakkomplonun başarısına hizmet etmiştir. Suriye,Önder APO'nun çıkışını gerçekleştirerek vegeri dönüşüne izin vermeyerek uluslararasıkomplonun içinde yer almıştır. Zaten sonundakomplonun pratikleştirilmesi, 15 Şubat olayı-nın hayata geçirilmesi görevi de Türkiye'yeverilmiştir. İmralı sistemi Türkiye'de oluştu-rulmuş ve on yıldır Türkiye'ye bu görev yük-lenmiş durumdadır. Dönemin Başbakanı Bü-lent Ecevit "ABD APO'yu bize niye verdi birtürlü anlayamadım?" diyordu. Bunu anlaya-madan da ölüp gitti. Oysaki anlamayacak birşey yoktu; ABD Ortadoğu üzerindeki hege-monyasını sağlayabilmek ve bu doğrultudaTürkiye'yi ve Kürtleri etkin olarak kullanabil-mek için Önder APO'yu Türkiye yönetimineteslim etmişti. Elbette bunun bir karşılığı var-dı, bu teslim kendiliğinden olmadı. Ecevit'inkendisi 15 Şubat günü saat 12'de CIA'ye bazıgüveceler verdi. Basına yansıdı kadarıyla;ABD'nin Irak politikasına sonuna kadar des-tek verecekleri güvencesini verdikten sonraÖnder APO'nun Türkiye yönetimine teslimedilmesi gerçekleşti. ABD'nin 2003 Mart'ın-daki Irak saldırısı dikkate alınırsa, daha o za-mandan planlanmış olan bu saldırının bir kar-şılığı olarak Önder APO'nun Türkiye'ye ka-çırıldığı, teslim edildiği anlaşılıyor. Do-layısıyla bunun anlaşılmayacak bir yanı yok-tur. Bazı Türkiyeli çevrelerin ve yöneticilerinsöylediği gibi, 15 Şubat komplosu Türkiye'ninbir başarısı değildir. Türkiye yönetimi tarafın-dan organize edilip gerçekleştirilmiş bir olayda değildir. Dönemin Başbakanı Ecevit'insöylediği gibi, ABD tarafından organize edil-miş, gerçekleştirilmiş ve Türkiye'ye verilmişbir olaydır. Amacı da; Türkiye'nin ve Kür-tlerin, ABD'nin gerçekleştirmeyi plânladığıOrtadoğu hegemonyasına destek vermeleri,katılmaları içindir. Şimdi bu çerçevede oynan-mış bir rol söz konusudur. Demek ki, bu kom-plonun gerçekleşmesinde çok sayıda güç roloynamıştır.

Uluslararası komplo nasıl gerçekleşti veyürütüldü, hangi aşamalardan geçti, günü-müze nasıl geldi ve şimdi hangi yöntemlerle

yürütülemeye çalışılıyor? Sorularına da kısa-ca şöyle yanıt vermek mümkündür: Çok dahasomut olarak, uluslararası komplonun 17 Ey-lül 1998 Washington Anlaşması'yla başla-dığını söyleyebiliriz. Bu anlaşmanın ABD,KDP ve YNK arasında imzalanan bir anlaşmaolduğunu da biliyoruz. Yine bu anlaşmanın 1Eylül 1998'de Önder APO'nun ilan ettiğiüçüncü tek yanlı ateşkesin ardından gerçek-leştirildiğini de biliyoruz. Aslında 1992 Gü-ney Savaşı bu uluslararası komplonun bir önaşaması oluyor. Bu ön aşama, PKK'nin GüneyKürdistan'a girişinin önlenmesi ve sınırlan-dırıp kontrol altına alınmasını içeriyor. 91-98dönemini böyle tanımlayabiliriz. Bu, PKK'ninsınırlandırılması ve kontrol altına alınmasıaşaması oluyor. İkinci aşama, Önder APO'nunimhası temelinde PKK'nin de imha edilip tas-fiyesini içeriyor. Bunu da 17 Eylül 1998 Was-hington Anlaşması'yla başladığını ve 1 Eylül-de Önder APO'nun ilan ettiği ateşkese daya-narak yürütmek istediğini biliyoruz.

1 Eylül 1998 üçüncü tek yanlı ateşke-sinin stratejik amaçları vardı. Önder APOböyle bir ateşkes ilan ederken PKK'de strate-jik değişim ve yeniden yapılanma sürecinibaşlattığını da ifade etmişti. PKK'nin stratejikdeğişim ve yeniden yapılanması şunu içeri-yordu: Kürt sorununu siyasî alana taşımak, si-yasî demokratik yöntemlerle çözüm bulmak;dolayısıyla PKK'yi, Kürt sorununun siyasî de-mokratik çözümünü gerçekleştirecek bir örgüthaline getirmek, Kürt sorunun demokratiksiyasî çözümünü gerçekleştirecek bir demok-ratik siyasî mücadele stratejisine kavuşturmakve böyle bir strateji temelinde yeniden yapı-landırmak; bu anlamda stratejik değişimi veörgütsel yeniden yapılandırmayı gerçekleşti-rerek Kürt sorununun siyasî demokratik çözü-münü sağlayacak yeni bir PKK gerçeğini or-taya çıkartmak. Bunu da, 1 Eylül'de ilân ettiğiüçüncü tek yanlı ateşkes ortamında gerçekleş-tirmek istemiştir. İşte uluslararası komplobunlara karşı ve engellemek üzere geliştirilenbir saldırı olmuştur. Bu yönüyle komployuşöyle anlamak gerekir: uluslararası komplobarışa karşıdır; demokrasiye, Kürt sorununun

Komünar

31www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 33:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

32

siyasî çözümüne, PKK'nin demokratik siyasîmücadele yürüten bir örgüt haline gelmesinekarşıdır. Kısaca uluslararası komplo Kürt so-rununun siyasal bir sorun haline gelmesini en-gellemek, bir terör sorunu gibi gündemde tut-mak ve böylece sorunu çözme değil, terö-rizme karşı mücadele adı altında Kürt soy-kırımını gerçekleştirmek için gerçekleştirilenbir saldırı biçimidir. Uluslararası komplonunbu karakterini iyi anlamamız lâzım. Halendebu amacı çeşitli yöntemlerle sürdürmeye çalı-şıyorlar. Bu zihniyet halen devam ediyor. Kürtsorununu siyasî bir sorun olarak görüp de-mokratik siyasî yöntemlerle çözüm aramakyerine, bir PKK sorunu, bir terör sorunu ola-rak tanımlama, görme, kabul edip ettirme vebu temelde "terörü eziyoruz" adı altında Kürthalkı üzerindeki terör ve soykırım saldırısınısürdürmekteler. Bugün de devam eden zihni-yet ve uygulanan politikalar bu temeldedir.Kürt sorununu siyaset gündemi dışında tutmaçabası buradan çıkmaktadır. İnkâr ve imhacıgüçler, siyaset dışı tuttuğu ölçüde Kürt halkıüzerinde şiddet uygulayabileceğini ve katliamyapabileceğini bilmekte ve hesap etmektedir.Onun için, şimdi de Kürt sorununun siyasîalana taşırılmasına dönük her girişimi şiddetlereddetmekte, ona karşı çıkmaktadır. Kürt so-runu siyasî alana taşınırsa çözüm bulmak zo-runda kalacaklarını bildikleri için ve Kürt so-rununu çözmek yerine ezmeyi, dolayısıylaKürt soykırımını gerçekleştirmeyi hedef al-dıklarından dolayı, Kürt sorununu siyaset dışı,bir terör sorunu olarak gündemde tutmaya ça-lışmaktadırlar. Uluslararası komplo gerçeğinibaşlangıcından itibaren bu temelde ele almak,tanımlamak yerindedir.

Komplonun gelişimi ve ona karşı direnişnasıl olmuştur? Komplonun temel amcacı Ön-der APO'nun imhasıdır. O temelde PKK'nintasfiyesi ve Kürt soykırımının gerçekleştiril-mesidir. Dolayısıyla ilk andan itibaren bütünsaldırıları Önder APO üzerinde yoğunlaştır-mıştır. Bizzat dönemin ABD Başkanı BillClinton tarafından Hafız Esat yönetimiuyarılıp tehdit edilerek Önder APO'nunSuriye'den çıkartılması istenmiş, bu istemin

hayata geçirilmesi için Mısır Devlet BaşkanıHüsnü Mübarek görevli kılınmıştır. Bu güçle-rin müdahaleleriyle, Türkiye'ye bazı roller oy-natılarak 9 Ekim 1998'de Önder APO'nunSuriye'den çıkışı sağlanmıştır. Komplo, çıkışanına göre plânlanmıştır. Suriye'den çıkartı-lırken, Yunanistan yönetimi Önder APO'yukendi topraklarında kabul edeceği yönündemesajlar vermiş olmasına rağmen, ÖnderAPO Suriye'den çıkıp Atina'ya gidince Yuna-nistan'a girişine izin verilmemiştir. Plân bura-da çok nettir. Yunanistan'a giremeyince, tekrargeri Suriye'ye dönmek üzere havalanan ÖnderAPO'nun, devletlerin hava sahası dışında olanAkdeniz üzerinde vurularak imha edilmesihedeflenmiştir. Uluslararası komplonun ilksaldırı plânı, imha plânı esas olarak böyledir.Önder APO komplocu yöntemlerle bir gündeimha edilmesi hedeflenmiştir. Önder APO buimha plânını, Atina'dan Suriye'ye geri dönme-yi reddederek, Atina'ya giremeyince, yeni biralan olarak Rusya'ya gitme temelinde boşa çı-kartmıştır. Ardından ABD ve İsrail yönetimle-rinin Rusya üzerinde baskılarını geliştirdikle-rini biliyoruz. Çok yönlü geliştirilen bu bas-kılar sonunda imzalanan Mavi Akım proje-siyle Önder APO'nun Rusya'dan çıkartılmasısağlanmıştır. Sonrasında Önder APO'nun Ro-ma'ya gidişi gerçekleşmiştir.

Roma süreci, daha uzun süren ve önemligelişmelere yol açan bir süreç olmuştur.İtalya'da bulunması, Avrupa Birliği düzeyindeKürt sorununa çözüm aranması gibi bir alter-natifi gündeme getirmiştir. Bu noktada elbetteAvrupa Birliği'nin en güçlü devletleri olarakAlmanya ve Fransa'nın oynaması gereken rol-ler vardı. İtalya hükümeti, Fransa ve Almanyahükümetleriyle bir Kürt Konferansı düzenle-mek için çok yönlü arayışlar içerisinde ol-muşsa da, ABD müdahalesiyle Fransa ve Al-manya bu girişimden uzak durmuştur. So-nuçta İtalya'nın da Avrupa Birliği düzeyindeyapabileceği pek bir şey kalmamıştır. Kürt so-rununun çözümü gibi bir alternatif politikageliştirme olasılığı ortadan kalkmıştır. Bununsonucunda yapılan baskılar ve Interpol ta-rafından verilen sahte vaatler sonucunda Ön-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 34:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

der APO'nun İtalya'dan tekrar Rusya'ya geçişisağlanmıştır. Böyle bir aktarımda Rusya adınaInterpol'de çalışan Mecit isimli birisiyle,Rusya'da çalışan Mahir Welat isimli kişininetkin rolü olmuştur. Önder APO, 1999 Ocakortasında Rusya'ya taşındıktan itibaren CIA'-nin, yani ABD'nin kontrolü ve denetimi altınaalınmıştır. Oradan gizli bir biçimde Yunanis-tan'a taşınmış, Yunanistan'dan da mümkünseimha, bu gerçekleşmezse 15 Şubat'taki kaçı-rılmasını sağlatmak üzere çeşitli vaatlerleKenya'ya götürülmüştür. Yunanistan hüküme-tinin her türlü güvenlik vaadi temelinde Ön-der APO'nun Kenya'ya gidişi gerçekleşmiştir.Oysa burada Yunanistan Devleti'nin sahtekârve yalancı bir duruşu söz konusudur. Bir yan-dan Önder APO'ya Yunanistan Devleti'ningüvencesinde olduğu sözü verilirken; diğeryandan, CIA ile işbirliği halinde Önder APO'-nun nasıl imha edileceği, bu olmazsaTürkiye'ye kaçırılacağının plânları Yunanistanyönetimi tarafından yapılmıştır. Yunanistan'ınbaştan itibaren rolü; Önder APO'yu imha, oolmazsa kaçırmada aktif rol oynama biçi-minde gerçekleşmiştir. Yunanistan'dan Ken-ya'ya giden süreçte imha amaçlı birçok girişi-mi Önder APO'nun boşa çıkartması sonucun-da, komplocu yöntemlerle Önder APO imhaedilemeyince, gündeme 15 Şubat kaçırma ola-yı getirilmiştir. Komplocu yöntemlerle imhaedilemeyen Önderlik gerçeği, Türkiye'yekaçırılarak, sözüm ona yargılama temelinde,hukuka dayalı olarak idam edilip bu amaç ger-çekleştirilmek istenmiştir.

15 Şubat kaçırma olayının gerçekleştiril-mesinin, idam yoluyla imhayı hedeflediği tar-tışma götürmezdir. Bazıları bu konuda kendi-lerine göre teoriler geliştirmeye çalışıyorlar;fakat onların hepsi hikâyedir. Gerçek olan,imha amaçlı saldırıdır. Uluslararası komplo,Önder APO'nun imhasında karar kılmış plânlıve örgütlü bir saldırı gerçeğidir. Bunu hiçbirzaman aklımızdan çıkartmamamız gerekir.Dikkat edilirse 9 Ekim 1998'den 15 Şubat1999'a kadar Yunanistan, Rusya, İtalya, tekrarRusya, Yunanistan'dan ve Kenya'ya kadar ge-çen süreçte komplocu yöntemlerle Önder

APO'nun imhası gerçekleştirilemediği için,sonunda 15 Şubat kaçırma eylemiyle ÖnderAPO'nun Türkiye'ye kaçırılması gerçekleştir-ilmiş ve bu temelde imhanın idam yoluylagerçekleştirilmesi öngörülmüştür. İmralı'dadüzenlenen göstermelik bir yargılama ardın-dan, Şeyh Sait'in idam edildiği gün olan 29Haziran'da Önder APO'ya da idam cezası ver-ilerek bu süreç sona erdirilmek istenmiştir.Eğer komplocu yollarla imha gerçekleş-memişse, yine idam yöntemiyle imha gerçek-leşmemişse, bu durum, uluslararası komplo-nun imha amacının olmamasından değil, ulus-lararası komplonun imha çabalarına karşı mü-cadele edilerek onun boşa çıkartılması sonu-cunda yaşanmıştır. Bu gerçeği bilmemiz gere-kiyor. Demek ki, daha baştan uluslararasıkomploya karşı mücadele edilebilirdi, dahabaştan gaflet içinde olunmasa, uluslararasıkomplo doğru anlaşılsa ve ona karşı yeterli,etkin bir mücadele içerisinde olunsaydı, ulus-lararası komplo başarısız kılınabilir, gerile-tilebilir, 15 Şubat komplosu gerçekleşmeyebi-lir ve gelişmeler çok daha farklı olabilirdi.Kuşkusuz her koşulda Kürdistan üzerinde,Kürt sorunu üzeride çok sert bir mücadele ya-şanacaktı. Tutuklamalar da olabilecek, çeşitlizorluklar da ortaya çıkabilecekti, ama farklıyerlerde, farklı biçimlerde bu süreç gelişebilir,komploya karşı çok daha etkili bir mücadeleyürütülebilirdi.

Önder APO'nun komplocu yöntemlerleimha edilmesi çabaları nasıl önlenmiştir? Bukonuda elbette imhayı önleyen birinci güçÖnder APO'nun kendisi olmuştur. O'nun kom-plocu yöntemleri boşa çıkartmayı bilen du-yarlılığı, bilinç düzeyi ve tarzı bu durumu ya-ratmıştır. Diğer yandan, halkın Önderlik ger-çeğiyle en üst düzeyde kenetlenen birliği Ön-der APO'ya, uluslararası komplonun imhaamaçlarını boşa çıkartmada en güçlü desteğivermiştir. Bu birliğin, halk desteğinin"Güneşimizi Karartamazsınız" sloganı altındagelişen bir fedaî eylemliliği olduğunu bili-yoruz. 9 Ekim komplosu gerçekleştiği andanitibaren halkta, özgürlükçü güçlerde böyle birduyarlılık oluşmuş, Kürdistan'ın dört parça-

Komünar

33www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 35:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

34

sında ve yurtdışında bu temelde kahramancafedai direniş eylemleri gerçekleşmiştir. Zin-danda, Kürdistan parçalarında, yurt dışındabüyük bir kahramanlık destanı yaratılmıştır.Zindanda M. Halit ORAL yoldaşın direnişiylebaşlayan süreç, dışarıda on bir yaşındaki kızçocuklarının kendisini yakma eylemine kadarulaşmış, yurt dışında Taylan arkadaşımızınkahramanca eylemiyle sürmüş; Rojbinlerin,Şahrıstanların, Ferhatların, altmıştan fazlakahraman direnişçinin büyük eylemiyle Ön-derlik etrafında ateşten bir savunma çemberioluşturulmuştur. Eğer uluslararası komplonunimha amacı boşa çıkartılmışsa, bu, böyle birdireniş gerçeğiyle boşa çıkartılmıştır. Bununuluslararası komplocu güçler üzerinde ne ka-dar derin etki yarattığını dönemin ABD Dı-şişleri Bakanı, "tepki bekliyorduk, ama bu ka-darını da beklemiyorduk" diyerek itiraf et-miştir. Böyle büyük bir direnme gerçeği, ulus-lararası komployu boşa çıkartmayı sağlayanolgudur. Komployu anlamayan, gaflet içindeolan, sığ yaklaşım ve ucuz hesap peşinde ko-şanlar, bu dönemde çok ileri düzeyde ve yay-gın bir biçimde yaşanmıştır. Bunlar yetersizyoldaşlık olarak ifade edilmiş ve kapsamlıeleştiri ve özeleştiri platformlarına konu ol-muştur.

15 Şubat 99'dan 11 Ocak 2000'e kadarÖnder APO'ya dönük idam yöntemiyle imhasüreci işletilmeye çalışılmıştır. Buna karşı Ön-der APO stratejik değişim ve örgütsel yenidenyapılanma sürecini, ideolojik yenilenmeyi deöngörme temelinde derinleştirerek ve tepedentırnağa kendini sorgulayıp özeleştiriden geçi-rerek bir yenilenme ve değişim yaşayarak ge-liştirdiği Üçüncü Önderliksel Doğuş süreciyleboşa çıkartmıştır. Barışçıl-demokratik siyasîçözüm gerçeğini çok daha net ve stratejik dü-zeyde ortaya koymuştur. Mahkemede göster-diği olgun, ciddî ve sorumlu tutumu, o histeriortamının kırılmasında önemli bir rol oy-namış, imha amacının etkisizleştirilmesindeönemli bir işlev görmüş, Türkiye'de yeni biratmosferin oluşmasına yol açmıştır. Bu, çö-zümü kendisinden ve PKK'den başlatmayıifade etmiştir. Ardından idama karşı Kürt so-

rununun barışçıl demokratik çözüm süreciniderinleştirmeyi ifade eden süreci geliştir-miştir. İşte 1 Eylül 99'dan itibaren süresiz dör-düncü ateşkes sürecini başlatmıştır. Yine ger-illa güçlerinin Türkiye sınırları dışına çek-ilmesi çağrısını yapmıştır. Barışçıl demok-ratik çözümde tutarlı olunduğunu göstermeküzere barış ve demokratik çözüm grupları adıaltında grupların Türkiye'ye gelmeleri çağrısıyapmıştır. Bütün bunlara örgütümüz ve hal-kımız da Önderlik isteklerine eksiksiz cevapverme yönünde katılım göstermiştir. 99 yılıboyunca geliştirilen bu çalışmalar idamın bo-şa çıkartılmasında temel rolü oynamıştır. Ön-derlik gerçeğinin yarattığı değişim süreci vegeliştirdiği barışçıl demokratik çözüm çaba-ları; örgütün birliğini sağlayan, kendini ayak-ta tutan gücü, halkın Önderlik etrafında kenet-lenen düzeyi, idam yöntemiyle Önder APO'-nun imhasını boşa çıkartılmasını sağlamıştır.Nitekim bu dönemde iktidarda olan Ecevitbaşkanlığındaki koalisyon hükümeti çok yön-lü tartışma ardından idamı uygulamama, erte-leme kararını 11 Ocak 2000 tarihinde vermiş-tir. Bu kararı verirken, Kürt sorununu çözmek,Türkiye'nin demokratikleşmesini isteme te-melinde değil; tersine, idamın Türkiye devletiiçin daha tehlikeli ve zarar verici olacağını,PKK'nin tasfiyesinde rol oynamayacağını, ak-sine PKK'yi kuvvetlendireceği, buna karşınÖnder APO'ya İmralı sistemi altında ideolojikve siyasî imhanın dayatılmasının PKK'nin tas-fiyesi üzerinde daha fazla etkide bulunacağıve bunun da Türkiye devleti için daha yararlıolacağı değerlendirilerek idam kararının uy-gulanmaması sonucuna varmışlardır. Bugerçeği iyi bilmemiz lâzım. Eğer ÖnderAPO'ya verilen idam kararı uygulanmamışsa,bu, Türkiye Devleti'nin idamdan vazgeçme-sinden dolayı değildir, yine Kürt sorununu ka-bul etmek ve çözmekten kaynaklanmamıştır.Tersine, idamın bunlara yol açmayacağı de-ğerlendirilmiştir. Önder APO'nun idamıylaPKK'nin tasfiye edilemeyeceği, aksine PKK'-nin daha çok güçleneceği değerlendirilmesiyapılmıştır. Halkın Önderlik ve PKK etrafın-da daha fazla kenetleneceği tespit edilmiştir.www.a

rsiva

kurd

.org

Page 36:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Dolayısıyla bu durum Türkiye Devleti için da-ha zarar verici görülmüştür. Onun yerine İm-ralı işkence sistemi altında ideolojik-siyasîimha dayatılarak PKK'nin tasfiyesinin dahakolay ve etkili gerçekleştirilebileceği hesapedilerek idamın uygulanmamasına, ertelen-mesine karar verilmiştir. Böylece uluslararasıkomploda yeni bir dönem, ikinci bir dönemgelişmiştir.

İkinci dönem, Önder APO'nun fizikî im-hası yerine, İmralı işkence sistemi içerisindeideolojik-siyasî imhasını öngören yeni bir sal-dırı döneminin plânlanması ve uygulanmayakonulmasını içeriyor. Böyle bir plânın 11Ocak 2000'den 3 Kasım 2002'ye kadar sosyaldemokrat Ecevit başkanlığındaki koalisyonhükümeti tarafından yürütüldüğünü bili-yoruz. Bu koalisyon, Türkiye'deki hemen he-men bütün eğilimleri içinde taşıyan bir koal-isyondu. Sosyal demokrat, milliyetçi ve liber-al eğilimleri birleştirdi. Koalisyon hükümetiDSP-MHP-ANAP ittifakından oluşuyordu.Hem siyasî olarak güçlüydü, hem ideolojikolarak önemli bir gücü vardı. Bu yönetime ve-rilen temel görev, İmralı işkence sistemi altın-da Önder APO'nun ideolojik siyasî imhasınıgerçekleştirmekti. Bunu da AB'ye giriş te-melinde yapacaklardı. Onun için hükümetAB'ye giriş için büyük çaba harcadı. Meclisiâdeta bir kanun fabrikası gibi çalıştırdı. AB ileuyum paketi adı altında onlarca yasal düzen-lemeler geliştirdi. En son 2 Ağustos 2002'deidamı kaldırıp, bunun yerine ağırlaştırılmışmüebbet hapsi koyan anayasa değişikliğini degerçekleştirdi. Bütün bunlarla sürece yayılmışbir biçimde, AB ile ilişkiler temelinde, sözdeTürkiye'nin demokratikleşmesi sağlanarakÖnder APO'nun Kürt sorununa demokratikçözüm arayışı boşa çıkartılıp ideolojik-siyasîdüzeyde yenilgisinin sağlanması hedeflen-mişti. Hükümetin görevi; Önder APO'yu ide-olojik-siyasî bakımdan imha ederek PKK'nintasfiyesini sağlamaktı. Oysa İmralı sistemininbütün tecrit, izolasyon ve işkence anlamında-ki katı baskısına rağmen, hiçbir çalışma im-kanına ciddi biçimde sahip olmamasına rağ-men, Önder APO, çürütme politikası olarak

da tanımladığı bu baskıya karşı 2001 yılındademokratik uygarlık manifestosu olarak ta-nımladığımız 'Sümer Rahip Devletinden De-mokratik Uygarlığa Doğru' isimli kapsamlısavunmasını AİHM'de görülen davaya veril-mek üzere hazırlayarak, kendisine dayatılanideolojik-siyasî imhayı boşa çıkartmış, Ecevithükümetinin ideolojik-siyasî yenilgisini ger-çekleştirmiştir. AİHM'e sunulan büyük savun-ma, kapitalist sistemi çözümleyerek demok-ratik uygarlık gerçeğini tanımlamış ve bukonuda Ortadoğu'ya önemli bir rol biçmiştir.Böylece Ecevit hükümetinin Kürt sorununutasfiye etmek üzere girmek istediği Avrupademokrasisini aşan bir demokratik sistem ta-nımlaması ortaya çıkarmıştır. Ecevit hüküme-tinin demokrasi anlayışı yenilgiye uğratıl-mıştır. Önder APO, Ortadoğu'da geliştirile-bilecek demokratik uygarlığın gerçekleştiril-mesinde çeşitli toplumların -içerisinde Kürttoplumunun öncü ve belirgin rolü- oynayaca-ğı rolü kapsamlı bir biçimde izah ederek, ilkdefa Ortadoğu çapında Kürt sorununa de-mokratik çözüm programını geliştirmiştir."Demokratik Ortadoğu Özgür Kürdistan"ilkesi etrafında tüm Kürdistan parçalarındagerçekleştirilebilecek 'Kürt sorununa demok-ratik-siyasî çözüm yöntem ve ilkelerini' or-taya koymuştur. Bu, PKK'nin kendini tanım-lamadaki ikinci büyük açılımını ifade ediyor.1977'de hazırlanan ilk programdan sonra,Orta-doğu çapında bütün parçalarda Kürt so-rununun demokratik çözüm programı AİHMsavunmasıyla ortaya konan program olmuş-tur. Bu gelişme, Ecevit hükümetinin görevinibaşaramayıp, Önder APO'nun tasfiyesi ama-cını gerçekleştiremeyerek İmralı mücadele-sinde yenilmesi anlamına gelmiştir. Ecevit'inpartisinin bir ayda dağılması, gündeme gelenerken seçimle hükümet partilerinin hiç-birisinin barajı aşacak düzeyde oy alamamasıburadan kaynaklanmıştır.

Önderlik karşısında görevini başarama-yan hükümet sıfırı tüketerek yönetimden düş-tüğü gibi, Meclis dışına da düşmek zorundakalmıştır. 3 Kasım 2002 seçimiyle yönetimdeolmayan tek siyasî akım olarak siyasî İslâm

Komünar

35www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 37:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

36

iktidara getirilmiş, Tayyip Erdoğan ve AKPşahsında yeni bir yönetim oluşturulmuş, İm-ralı sistemi kapsamında ideolojik-siyasî imhagörevi bu kez AKP hükümetine verilmiştir.Sosyal demokrat, milliyetçi, liberal koalisy-onun başaramadığını siyasî İslâm çizgisininbaşarması öngörülmüştür. Kürt toplumununMüslüman ve İslâm'a bağlı olma gerçeğindenyola çıkılarak ılımlı İslâm, sahte İslâm tartış-ması altında Kürt toplumunun aldatılabileceğive bu biçimde Önderlik ve PKK'den uzaklaş-tırılabileceği hesabı yapılmıştır. AKP'nin esasolarak iktidara gelişi bu temeldedir. Henüzparti olmadan seçimi kazanmış ve tek başınahükümet kurmuştur. Peki, neye dayandı, han-gi güçle yaptı bunu? Besbelli ki Genelkurmayve ABD'nin verdiği güçle yaptı bunu. Besbelliki kendisine somut görev verildi. Hangigörev? Önder APO'yu yenilgiye uğratma gö-revi. AKP bu görevle hükümet oldu. Bunu ba-şarmak için de bütün gücünü kullandı. Kürttoplumunu sahte İslâm tartışmasıyla aldatıpPKK ve Önder APO'dan vazgeçirebilmek içinher türlü çabayı harcadı, propagandayı yürüt-tü, aç bırakıp satın almaya çalıştı. ABD'ninIrak'a müdahalesinin yarattığı zeminden ya-rarlanarak ABD'yle ittifak halinde PKK içineprovokatif-tasfiyeci eğilim dayatılarak PKK'-yi bir de içten bölmeye, dağıtmaya, eritmeyeçalıştı. AKP'nin İmralı işkence sistemi altındaÖnder APO'yu yenilgiye uğratmak, çürütmepolitikasını başarıya ulaştırmak için harcama-dığı çaba kalmadı. Önder APO bu saldırılarada ideolojik plânda "Bir Halkı Savunmak"kitabıyla, politik olarak da tasfiyeciliğe karşıgeliştirdiği mücadeleyle cevap verdi. İçten da-yatılan provokatif-tasfiyeci eğilimi tasfiyeederek örgütün birliğini koruduğu gibi, BirHalkı Savunmak kitabında PKK'nin Yenidenİnşasını gündeme getirerek demokratik sos-yalizm çizgisini ve buna dayalı olarak De-mokratik Konfederalizm temelinde halk ör-gütlenmesi plânını tanımlayarak AKP'nin hal-ka sunduğu sahte İslâm kardeşliği projesiniboşa çıkarmıştır. Önder APO'nun özgür ve de-mokratik toplum planı olarak demokratikkonfederalizmi ortaya koyması, demokratik

yaşam ve Kürt sorununa çözüm projesiniönermesi, AKP'nin Kürtleri kandırma projesi-ni bozmuş, onun siyasî İslâm çizgisini de ye-nilgiye uğratmıştır. 2005 yazına geldiğinde,selefi olan Ecevit başkanlığındaki koalisyonhükümeti gibi, AKP hükümetinin de İmralımücadelesinde ideolojik-siyasî yenilgiye uğ-raması gerçeği ortaya çıkmıştır. Böylece2000'den 2005'e kadar çeşitli yöntemlerle ge-liştirilen Önder APO'yu ideolojik-siyasî yenil-giye uğratma, fizikî imha, çürütme politikası,Önderliğin duyarlı, örgütlü tarzı ve Güneşi-mizi Karartamazsınız kampanyasının fedaieylemliliğiyle boşa çıkartıldığı gibi, dayatılanideolojik-siyasî imha da, Önder APO'nun ge-liştirdiği kapsamlı teorik çözümlemeler ve bu-nu pratikleştirmek isteyen özgürlük hareketi-miz ve halkımızın direnişçi tutumuyla yenil-giye uğratılmış ve boşa çıkartılmıştır.

Bunlar sonucunda 2005 yazından iti-baren uluslararası komplonun üçüncü bir aşa-ma olarak Önder APO'ya, hareketimize vehalka topyekûn savaş konsepti temelinde birimha dayatmasında bulunduğunu biliyoruz.Bu, 2005 yazındaki tartışmalar sonucunda ol-muştur. O zaman Genelkurmay ile Tayyip Er-doğan hükümetinin çetin bir tartışma yaşadığıbilinmektedir. Sonuçta 23 Ağustos 2005 tarih-li Milli Güvenlik Kurulu toplantısı Genelkur-may Başkanlığı'nın görüşünü, yani PKK'yekarşı topyekûn savaş konseptini Türk Dev-leti'nin yeni konsepti olarak kararlaştırarakuluslararası komploda yeni bir aşamayı gün-deme getirdi. Bu aşamanın Önder APO'ya ye-niden fizikî imhayı dayatmayı içerdiği, geril-layı ezmek için askeri saldırıları geliştirmeyiifade ettiği, örgütümüze, demokratik siyasete,Kürt halkına karşı da her türlü baskı veişkenceyi öngördüğü bilinmektedir. ÖnderAPO'ya yeniden fizikî imhanın dayatılmasıkronik zehirleme girişiminden tutalım her tür-lü psikolojik ve fizikî işkenceyi had safhayaçıkartmaya kadar çok değişik yöntemlerlesürdürülmüştür ve hala sürdürülmektedir.Kronik zehirleme olayı böyle bir dönemde veböyle bir konsept temelinde uluslararası kom-plonun yeni bir saldırısı olarak ortaya çık-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 38:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

mıştır. Gerillaya karşı 2006-2007-2008 yılla-rında planlı olarak ABD-Türkiye-İran ittifakı-na dayalı bir biçimde en kapsamlı ezme ope-rasyonlarının geliştirildiği ortadadır. 2006'dageliştirilen saldırılar kırılıp boşa çıkartılıncave 1 Ekim 2006'da geliştirilen beşinci tek yan-lı ateşkesle bu saldırı süreci boşa çıkartılınca,2007'de ABD ve İran desteğinde oluşturulankapsamlı imha plânı temelinde 2007 Aralık'-ından itibaren gerillaya yönelik çok kapsamlıbir askeri saldırının geliştirildiği bilinen birdurumdur. Botan'da, Zagros'ta, Kürdistan'ındiğer alanlarında yürütüldüğü gibi, Medya Sa-vunma Alanları'na dönük de 16 Aralık2007'den itibaren hava saldırıları biçimindegeliştirilmiş, 20 Şubat 2008'de ise HPG AnaKarargâhı'na dönük kara saldırısı düzeyinevardırılmıştır. Hala bu saldırı planı devam et-tirilmek istenmektedir. Yenilenerek, yeni kat-liam ve sürgün hedefleri temelinde genişleti-lerek Kürt soykırımını gerçekleştirmeyi ön-gören saldırı plânı sürdürülmek istenmektedir.Yine aynı dönemde demokratik siyaset üze-rinde de en ağır baskılar sürdürülmüştür. DTPüzerinde baskı, tutuklama had safhada olur-ken, halka dönük tutuklamalar ve işkencelergeliştirilmiş, yurtsever-özgürlükçü basın-ya-yın organları kapatılarak susturulmaya, sanatedebiyat çalışmaları engellenmeye çalışıl-mıştır. AKP hükümetinin bu temelde yapma-dığı hiçbir şey kalmamıştır.

Komplonun on birinci yılına girerkensaldırılar bu temelde sürdürülmek istenmekte-dir. Komplo devam etmektedir; ama bir gündegerçekleştirmek istediği amacını on yıllık birsüre içerisinde gerçekleştiremeyerek devametmektedir. Bu denli boşa çıkartılmış, ba-şarısız kılınmıştır. Fakat halen bu ısrarındanvazgeçmemiş, tümden yenilgiye uğratılma-mıştır. Uluslararası komplonun on birinci yılı-na girerken, komplo içerisinde yer alan çeşitlidevletlerin ve çevrelerin komployu başarıyagötürmek üzere kendilerine göre yeni plânlarısöz konusudur. Her şeyden önce ABD-Tür-kiye-Irak ittifakının 2008 Ekim'inde Bağdat'tayaptığı görüşmelerde ortaya çıkardığı yeni vegizli PKK'yi tasfiye plânı söz konusudur. Bu

planı Türkiye Başbakanı biraz deşifre etti. Er-doğan bu plân için, dört aşamalı tasfiye plânıdedi. Birinci aşama olarak, PKK'nin izoleedilmesi öngörüldü. Bunun için Kuzey'de,Güney'de, yurtdışında PKK'ye karşı çok yo-ğun bir karşı kampanya geliştirildi. Bu kam-panyayı Fetullahçı güçler, dinci basın yürüttü-ğü gibi, Kürt milliyetçileri ile sahte solcularda en ileri düzeyde katılım gösterdiler. Âdetael birliği etmiş bir halde PKK'yi ve ÖnderAPO'yu boğmayı hedefleyen bir ideolojik sal-dırı yürütüyorlar. Genelkurmay Başkanı ol-masının hemen ardından basın-yayın kuruluş-larıyla yaptığı toplantıda psikolojik savaşıplânlayan İlker Başbuğ'un bu plânlamasınıniçerisinde dinci, milliyetçi ve sahte solcu güç-lerin de olduğunu şimdi daha iyi gördük,görüyoruz ve anlıyoruz. Birçoğu kılıcını çek-miş ve Önder APO'ya, PKK'ye karşı saldırıdaaslan kesilmişler. Bunlara şunu sormak ge-rekiyor: Evet saldırıyorsunuz da, kime daya-narak saldırıyorsunuz, arkanızda kim var, sizeo saldırı emrini kim verdi, hangi plân ve pro-jenin parçasısınız? Bunlar ya İlker Başbuğ'unverdiği emri yerine getirdiklerini göremeye-cek kadar gafil durumdalar, ya da görerekyapacak kadar ihanet içindedirler. Bununla bi-ze geri adım attıracaklarını, Önder APO'yususturabileceklerini, PKK'yi mücadeleden alı-koyabileceklerini sanıyorlar. Bunlar gafletiçindedirler. Biz on yıllardır bu tür saldırılarıçok gördük. Ama sonuçta özgürlüğü temsileden, gelişme yaratanın PKK olduğu, Tür-kiye'de biraz demokratik nefes alma varsa,bunun PKK direnişiyle gerçekleştiği tartışmagötürmeyen bir gerçek olarak ortadadır. Yinekimin ne yaptığı da ortadadır. Biz, şimdiPKK'ye saldıranların geçmişte örgütlerini na-sıl tasfiye ettiklerini, 12 Eylül cuntasına yal-varır hale geldiklerini de çok iyi biliyoruz.Eğer birçok şeyi söylemiyorsak, sahiplerininyüzlerine vurmamak içindir, utanmamaları,ayıplanmamaları için yapmıyoruz. Yoksakimse sanmasın ki bilmiyoruz, unuttuk, hiçanlamadık. Öyle sananlar ve öyle yaklaşanlargaflet içinde olurlar. PKK'yi izolasyon planıböyle kapsamlı bir saldırıyla yürütülüyor. Bu-

Komünar

37www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 39:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

38

nun finalinin de 29 Mart yerel seçimleri ola-cağı anlaşılıyor. Herhalde AKP'yi de bununiçin kapatmadılar. Seçimlerde Kürdistan'dakazanacak ve böylece PKK'nin halk deste-ğinin olmadığı, marjinal bir örgüt durumunadüşürüldüğünü herkese gösterecekler. Amayanlış hesap Bağdat'tan döner, diyorlar; Bağ-dat'a da ulaşmayacak. Bu imha ve tasfiyeplânı 2008 Şubatında Zap'tan döndü, 29 Mart-ta da Amed'den dönecek. Bunu umut eden, buhesap içinde olanların nasıl boş hesap içindeoldukları 29 Mart'ta görülecektir.

İkinci aşama olarak, PKK'nin dağdanindirilmesi öngörülüyormuş. Basına yansıdığıkadarıyla, bunun için yeniden eve dönüş ya-sası çıkarılacakmış. Yüz elli kişilik yöneticiyeiltica hakkı verilecek, Önder APO için de yenibir ceza evi hazırlanıp, beş-altı tane tutuklu daoraya konulacakmış. Böylece PKK silâh bı-rakacakmış, dağdan inecekmiş. PKK sorunu,terör sorunu çözülecek, herkes muradına ere-cek, ortam güllük-gülistanlık olacakmış. Birhesap da budur. Bunu da ABD çevreleri yö-netiyorlar. Çeşitli Kürt güçlerini böyle birplân içerisinde kullanmaya çalışıyorlar. Av-rupa'nın bazı çevrelerinin de bu işin içinde ol-duğunu biliyoruz. Bu da nafile bir çabadır.Sorun, PKK sorunu değil, Kürt sorunudur.PKK gökten düşmedi, topraktan bitmedi;Kürdistan'da ve Kürt toplumu içinde ortayaçıktı, Kürt toplumuna dayatılan inkâr ve imhasiyasetinin karşıtı olarak, bu imha ve soy-kırımı önleme hareketi olarak, Kürdün özgür-demokratik var olma ve geleceğini yaratmairadesi olarak ortaya çıktı. Bunu gö-remeyen-ler, anlayamayanlar sadece soykırım güçleriolabilir; faşist, milliyetçi, terör güçleri olabi-lir. Başka hiçbir güç olamaz. PKK silâha dabunun için sarıldı. Hiç kimse aklını yediğiiçin, maceracı olduğu için dağa çıkmadı. Kürtinsanı için, Kürt gençliği için en zor iş silâh-lanmak ve dağa çıkmaktı. Bu zor işi de çok ih-tiyaç olduğu için yapıyor, bir amaç için yapı-yor; soykırımı önlemek, terörü durdurmak veKürdü özgür-demokratik bir temelde kimli-ğine sahip ve geleceğe taşıyan bir konuma ge-tirmek için yapıyor. Böyle yüce ve soylu

amaçlar olamasa kim dağa çıkar, silâhlanır,kim bu kadar eşitsiz koşullarda, böyle zor birmücadelenin içinde olabilir, zorluklarına kat-lanabilir? Böyle bir mücadele iradesi öyle ko-lay mı ortaya çıkar? Sanki insanlar canı sıkıl-mış da dağa çıkmış gibi, "bir yasa çıkartırız,herkes tıpış tıpış evine gelir" sanılıyor. Sankievi yoktu, bundan dolayı dağa çıktı da, ev ve-rip döndürecekler gibi. Bu tür yaklaşımlar sa-dece bir soykırım zihniyetinin sonucu olabilir.Bu kadar milliyetçi-faşist gözü dönmüş birzihniyet dünyada hiç görülmemiştir. Dolayı-sıyla bu yöntemlerin işlemeyeceği tartışmagötürmezdir. Bunlar işlemezse, katlolursunuz,soykırım uygulanır diyorlar. Bu çerçevede deTürkiye yönetiminin, İlker Başbuğ-Tayyip Er-doğan ikilisinin özel bir plânının olduğunu bi-liyoruz. Eylül 2008'de yapılan Terörle Müca-dele Kurulu toplantılarında bu plân oluşturul-du. Zaman zaman toplanarak gelişmelerideğerlendirmeye de çalışıyorlar. Oluşturduk-ları bu plânı Tayyip Erdoğan ve Savunma Ba-kanı çeşitli biçimlerde dışarı çıtlattılar. TayyipErdoğan Hakkâri'ye geldi, Kürdistan'ın mer-kezinde, Kürdistan'ın ortasında Kürt halkınıngözünün içine bakarak "beğenmeyen çekipgider" dedi. Kürt halkını yurdundan, ülkesin-den kovmakla, sürmekle tehdit etti. Peki, git-meyen ne olacak? Besbelli ki katledilecek.İlker Başbuğ-Tayyip Erdoğan ikilisinin deböyle bir katliam ve tehcir plânının olduğunubiliyoruz. Sözüm ona ABD'nin Bağdat'ta ha-zırladığı dört aşamalı PKK'yi tasfiye planı ba-şarılmazsa, İlker Başbuğ ile Tayyip Erdoğan'-ın katliam ve tehcir planı uygulamaya kona-cakmış.

Komplonun on birinci yılında bize daya-tılan plânlar böyledir. Bununla tehdit edilmekisteniyoruz. Böyle bir saldırı plânıyla korku-tularak komploya karşı direniş mücadelesin-den alıkonulmak isteniyoruz. Korkutulup, ür-kütülüp teslim olacağımız, ya da olmazsa im-ha edilmemiz hesaplanıyor. Biz bunu anlıyo-ruz, görüyoruz. Fakat şunu da görüyoruz: bu-nu yapanlar on yıl önceki kadar güçlü değil-ler. Şimdi çok daha güçsüzler. Tek tek her birdevletin kendisi güçsüz, bütünlüklü olarakwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 40:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

uluslararası komplonun ittifakı ve birliği güç-süzdür. On yıldır mücadele ettik ve başarısızkıldık, boşa çıkardık bu plânları. Bundan dahaazgın saldırıları boşa çıkardık. Önder APOyalnız başına ellerindeyken ve örgütün bun-dan yeterince haberi yokken de imha önlendi.İmralı işkence sistemine karşı da on yıldır di-rendik, on birinci yılda çok daha güçlü bir po-zisyonda olduğumuzu hiç kimse inkâr ede-mez. Nitekim PKK 10. Kongresi ardındanherkes bunu itiraf etti, "PKK tarihinin en güç-lü dönemlerinden birini yaşıyor" dediler. "Du-rum 1992'deki ortama geri döndü, aynen 1992süreci gündeme geldi" diye değerlendirmeler-de bulundular. Peki, neydi 92 süreci? KuzeyKürdistan'da ilk defa serhıldanın her taraftageliştiği süreçti. Halkın Önderlik çizgisindePKK ile birlikte ayağa kalktığı, Kürdistan'daulusal diriliş devriminin her alanda coşkuylayaşandığı bir dönemdir. Yani 2008 yazında daPKK, on altı yıl önceki bir döneme, 92'dekigüçlü düzeyine yeniden ulaştı. Bunu bizsöylemedik, kendileri itiraf ettiler. Bu bir ger-çeğin itirafıydı aslında. Biz, Önderlik gerçeği,örgüt ve halk gerçeği olarak komplocu imhayöntemlerine karşı da direndik, imhayı boşaçıkardık; idama karşı da direndik, idamı daönledik; İmralı işkence sistemi altında sürdü-rülen ideolojik-siyasî imha amaçlı saldırılarakarşı da direndik, onları da boşa çıkardık;2005 yazından bu yana geliştirilen topyekûnsavaş konsepti temelindeki imhacı saldırılarakarşıda direniyoruz ve çok daha güçlü bir ge-lişme içerisindeyiz. 2007 yılında geliştirilenimha plânına karşı özgürlük hareketi olarak"Êdî Bes e" kampanyasını geliştirdik. Êdî Bese hamlesi temelinde Kürt halkı genciyle, ka-dınıyla, emekçisiyle, çocuğuyla, yaşlısıylaÖnder APO etrafında kenetlendi ve büyük birdireniş içerisine girdi. Gerilla, bu direnişi Ga-bar, Oramar, Zap direnişleriyle taçlandırdı.Nihayet bütün bunların sonucu PKK 10.Kongresi'nde "Önder APO'ya Özgürlük" ka-rarını alma gücünü ve iradesini ortaya çıkardı.İmralı işkence sistemine Kürt halkı bu te-melde artık yeter dedi ve bunun karşıtı olarakÖnder APO'nun özgürlüğü hedefini koydu.

Önder APO'nun özgürlüğü Kürdistan'ın öz-gürlüğüdür. Önder APO'nun özgürlüğü Kürtgençliğinin özgür gelecek kazanmasıdır. Ön-der APO'nun özgürlüğü Kürt kadınının özgür-lüğe ulaşmasıdır. Önder APO'nun özgürlüğü,Kürt halkının özgür ve demokratik bir geleceksahibi olmasıdır. Dolayısıyla uluslararasıkomploya karşı on birinci yıl mücadelesinibiz böyle büyük hedefler temelinde ve ÖnderAPO'ya özgürlük şiarında birleşmiş ve bu he-defleri yerine getirme azim ve kararlılığıylagiriyoruz. Güçlü olan, hazırlıklı olan biziz.Aslında çok yönlü plânlar hazırlamaya ça-lışsalar da, uluslararası komplo güçleri da-ğınıktır, parçalıdır, birlikleri bozulmuştur.Herkesin kendine göre plânı var. Dikkatedilirse on birinci yılda uygulamak istedikleriplânların hiçbir yeniliği yoktur. Bunlar yıllar-dır, onlarca yıldır yeniden yeniden hazırlaya-rak PKK'ye ve Kürt halkına dayatılan plânlaroluyor. Sayısız defa başarısız kılınmış plânlar-dır bunlar. On birinci yılda da bu plânların ba-şarısız kılınacağı tartışma götürmezdir. Onuniçin aslında komplocu güçlerin umutları, iddi-aları fazla kalmamıştır. Eğer böyle çokbağırıyor, tehlikeli söylemlerde bulunuyorlar-sa, çılgınca bazı hedefleri dillendiriyorlarsa,bu, onların çok güçlü olduklarından değil, za-yıf olmalarından ileri geliyor. Zayıf düşmüş,başarısız kalmış, defalarca saldırı yürütmüşama sonuç alamamış bir gücün, bu zayıflığınıörtmek üzere gösterdiği histeriyi ifade ediyor.Tayyip Erdoğan ve şürekâsının geliştirdiğisaldırılar, propagandalar başka hiçbir şeyi ifa-de etmiyor. O açıdan uluslararası komplo onbirinci yılında en zayıf pozisyondadır.

Buna karşı özgürlük ve demokrasi ha-reketi olarak, halk olarak biz en güçlü dönem-lerimizden birini yaşıyoruz. Her şeyden öncekomployu iyi anlıyoruz. On yıllık mücadeleiçerisinde bilincimiz de gelişti. Mücadele tarzıve yöntemleri bakımından da gelişme sağla-dık. Kısaca hareket ve halk olarak komployakarşı direniş içerisinde pekiştik, piştik, ken-dimizi değiştirdik; stratejik olarak değişim ya-şadık, ideolojik olarak yenilenme yaşadık,sosyalizm çizgisinde paradigma değişimi

Komünar

39www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 41:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

40

yaşayarak devletçi sosyalizmi aşıp demok-ratik sosyalizme ulaştık. Demokratik sosya-lizm çizgisinde örgütsel yeniden yapılanmayıgerçekleştirdik. Demokratik Konfederalizmsistemini kurduk. KCK sistemini örgütledikve bunu şimdi halk tabanında en güçlü örgüt-lenmeye kavuşturmak için çalışıyoruz. Meşrusavunmamızı sağlamlaştırdık. Gerilla kendisi-ni yeniledi, meşru savunma çizgisini özümse-di ve bu temelde kendisini yeniden yapılan-dırdı. Gerilla ve öz savunma, halkın ve Önder-lik çizgisinin temel savunma gücü olarakyeniden şekillendi ve 1 Haziran 2004'ten gü-nümüze kadar yürüttüğü direnişle de Kürtgerillasının kahramanlık çizgisini devam et-tirdiğini net olarak ortaya koydu. Bin civarın-da Şehit vererek kendini yeniden kanıtladı. Bubüyük mücadele içerisinde; Erdallardan, Ma-hirlerden, Tekoşinlerden başlayıp, Adillere,Gülbaharlara, Kurtay, Nuda, Viyanlara kadarulaşan bir kahramanlar ordusu ortaya çıkardı.Önder APO, ideolojik ve siyasî olarak ulusla-rarası komplonun defalarca yenilgisini yarattı.Hazırladığı savunmalarla ve İmralı da göster-diği tarihin tanıdığı en özgürlükçü insanlıkduruşunu sergileyerek bu gerçeği bir kere da-ha kanıtladı.

Biz bütün bunlarla birlikte komployakarşı on birinci mücadele yılında çok dahagüçlü olduğumuzu söylüyoruz. Komplonunyenileceğine inancımız pekişmiştir. Komplo-ya karşı mücadele yöntemlerinde ustalaşmışdurumdayız. Kendimizi yeniden stratejik ola-rak tanımladık, taktik zenginliğe kavuştuk.Hem meşru savunma cephesi, hem de serhıl-dan cephesi her türlü gericiliğe karşı aktif birbiçimde direnecek bir düzeyi ifade ediyor.İdeolojik mücadele yürütmede, propagandasavaşı geliştirmede her hangi bir sorunumuzyok. Bu temelde biz, 15 Şubat'ın onuncu yıldönümü vesilesiyle, on birinci mücadele yı-lında uluslararası komploya karşı en büyükmücadeleyi yürüteceğimizi açıkça söylü-yoruz. Önder APO'ya özgürlük hedefini birslogan olarak ele almadık, somut ve gerçekle-şir bir hedef olarak gördük, bu görevi önü-müze bu temelde koyduk. Bunu gerçekleş-

tirmek için de on birinci yılda hareket ve halkolarak tüm gücümüzle hareket edeceğiz; di-reneceğiz, mücadele edeceğiz. Bu mücade-leyle her türlü saldırıyı boşa çıkartacağımızgibi, Kürt sorununun demokratik siyasî çö-zümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi yö-nünde önemli gelişmeler yaratacağımıza ina-nıyoruz. On birinci yılın, uluslararası komplo-nun yenilgisinde en kapsamlı gelişme yılların-dan birisi olacağını, belki de uluslararası kom-plonun kesin yenilgisinin başlangıç yılı olaca-ğını belirtiyoruz. Bu 15 Şubat vesilesiyle dü-şüncemiz, duruşumuz, yaklaşımımız bu çer-çevededir. Tüm özgürlük savaşçı gücü olarak,gerilla olarak, halk olarak özgürlük hareketiolarak uluslararası komploya karşı kin ve öf-kemiz her zamankinden daha büyük, İmralıişkence sisteminin parçalanması için ne ge-rekiyorsa onu yapma azim ve kararlılığımızmevcuttur. Önder APO'ya özgürlük hedefinigerçekleştirmeden de bunların olmayacağınıgörüp anlamış bir durumdayız.

Bu temelde on birinci yılda uluslararası

komploya karşı çok daha büyük bir mücade-leyi ortaya çıkartarak kesin sonuç alacağımızadair kuvvetli bir inanca, iradeye, azme ve is-teğe sahibiz. On birinci yılda komploya karşıböyle bir ruhla, bilinçle, Önderlik ve şehitlerçizgisinde hareket ederek direneceğiz ve mut-laka kazanacağız.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 42:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

9 Ekim'de başlatılan ve 15 Şubat'la sonla-nan karanlık tarihi Kürt halkı uluslararasıkomplo olarak her yıl lanetler. Dünyanın göz-leri önünde cereyan eden bu olay, uluslararasıgüçler tarafından hiç anlamadıkları ahlak vevicdanı bir yana bırakırsak, kendi hukukunuayaklar altına alma pahasına zor ve hile ilegerçekleşti. Bu haksız kirli saldırıyı, kom-ployu ve komplocu güçleri Kürt halkı asla af-fetmedi ve affetmeyecektir. Egemen güçlerinbeklediği gibi, Önder APO'nun İmralı esa-retiyle Özgürlük Hareketi parçalanmadı, da-ğılmadı, halk özgürlüğe olan inancını yitirme-di. Bilakis, komplocu güçlerden daha fazlahesap sorabilmek amacıyla savaş, terör suçlu-larının adaletin karşısında yargılanması içinmücadeleyi yükseltme, toplumsal yaşamınıÖnder APO'nun yeni paradigması çerçeve-sinde örgütleme azmini ve çabasını güçlendir-di. Önder APO'ya bağlı tüm militanlar ve halkderin bir sarsıntı yaşasa da, emperyalist güçle-rin statükocu devletlerle çıkarları uğruna Kürtsorununa imhacı ve tasfiyeci yaklaşımı kabuledilemezdi. Kürt halkı Kürdistan'ın dört biryanında ve olduğu her yerde ayağa kalkerken,dünya Önder APO'ya bu bağlılığı hayretlekarşılamıştı. 1999'da sayıları binlere varanKürt genci dağların yolunu tuttu. "Saldırı bukadar kapsamlıysa, Kürt özgürlük değerleri-nin de kapsamlı savunulması gerekir" bilincipratik olarak oluştu. Kürt özgürlük tarihindebir milat olan 15 Şubat'ta tüm duygular ayak-lanır isyana dönüşür. Önderliğe ve özgürlüğesonsuz aşkla bağlı olan Viyan yüreği de Ön-derliği savunabilmek ve İmralı esaretini par-çalanmak için kendisini ateşten bir topa çevir-di.

Viyan arkadaş 25 Aralık 1981 tarihindeSüleymaniye'de, Caf aşiretine mensup memurbir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ger-

çek adı Leyla Wali Hüseyin'dir. Lise yıllarıolan 1996 yılında partiyle tanışan Viyan yol-daş, 1997 yılında gerilla saflarına katıldı.

Viyan arkadaşı 99'da tanıdım. Örgütekatıldıktan kısa bir süre sonra kendi istemiylefedailer gücünde yer aldı. Viyan arkadaş ken-disiyle ilk kez karşılaşan herkeste kolay unu-tulmayan bir iz bırakırdı. Kendisini ilk gördü-ğümde çocuksu simasında ciddiyet ve arayışçıbakışları insanı kendisine çekerdi. Henüz yenikatılmasına rağmen öğrenmeye o kadar çokilgiliydi ki, O'nu her zaman elinde kitapla bu-lurdunuz. Kitaplarda aslında Önderliği ara-dığını çok sonradan fark ettim. Fedaice katı-lım kararıyla geldiği PKK gerçeğini yaratan,bu öğretinin kişilik gerçeğini öğrenme istemigüçlüydü. Fikirsel ve ruhsal olarak Önderlikgerçeğiyle buluşma ve yaşama derinliğine sa-hipti. Viyan yoldaş, Önderliğe hitaben yazdığı

Komünar

41

Viyan Özgürlüğe ve Önderliğe Sonsuz Aşkla Bağlanmaktır

Narin Afrin

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 43:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

42

mektupta bunu şöyle dile getirmektedir: 'Se-nin ismini duyduğum ve tanıdığım günden be-ri yaşamı hissediyor, kim olduğumu ve nasılyaşamam gerektiğini biliyorum. Yani fikirle-rin beni bana tanıttı ve anlamlı yaşamayı öğ-retti. Özgürlüğün alfabesini bana öğrettin. Se-nin okulunda zorlanmalar yaşamışsam da hiç-bir gün ikirciklik yaşamadım ve pişman olma-dım. Çünkü ben okulunda anlamın, düşün-cenin ve insanın gücünü keşfettim. Çok az daanladım ki, mümkün olmayan hiçbir şey yok-tur. Ama insanın amacında ciddi olması, onainanması ve ona ulaşması şartıyla. Bir kadınve bir Kürt olarak özgürlük bana amaç oldu vebu amaca yürekten inandım.'

Viyan yoldaşın sakin bir yapısı vardı,ama derinliğiyle yaşamda farkını yaratan birarkadaştı. Gelişme arzusunu kitaplarda gider-mek kadar insanlarla geliştirdiği sohbetlerlede öğrenmeye çalışırdı. Yaşama ve tüm örgüt-sel görevlere ciddiyetle yaklaşması, yeni ol-masına rağmen, daha büyük sorumluluklaryüklenebileceği kanaati oluşturmuştu. PKK 8.Kongresi'nde merkez üyeliği için öneril-diğinde, temel felsefesinin Önder APO'nunbir militanı olmayı başarmanın kendisi içinyeterli olabileceğini belirterek tutumunu or-taya koymuştu.

Viyan yoldaş, Önderlik çizgisinin milita-nı olabilmek için kadın militan kimliğininoluşturulması gerektiğini erkenden fark et-mişti. Aslında özgür kadın kimliğini kendisin-de yaratmak için okuyarak bilince ulaşmanınyanı sıra sezgisel akıl gücü ve kendisindekidoğal kadın özü O'nda ölçüleri belirgin kıl-mıştı. Kadın özgürlük ilkeleri temelinde yaşa-mak konusunda ölçüleri netti. Bu nedenleeleştireldi. Zaten O'nun verili toplumsal özel-liklere ve içinde şekillendiği Güney Kürdis-tan'ın sosyalitesine tepkisi, aşiret ilişkilerinin,özellikle ataerkil geniş aile yapılanmasınınhayatı çekilmez kılması PKK'ye katılımda be-lirleyici faktörlerdi. Hem toplumda, hem deörgütte asla sıradan ve basit bir yaşamın sahi-bi olmak istemedi. Bu nedenle O'nun aileyebaş-kaldırışı ilk devrimidir. Bu devriminin so-nuna kadar takipçisi oldu. Viyan arkadaşın

katılımı ne sıradan bir merakın, ne de bir ma-ceranın sonunda gerçekleşmişti. Güney Kür-distan'daki kadın örgütleri ve genel olarakGüney'deki siyasi partileri arayışına cevapolarak görmedi. Bu oluşumlar onun arayışları-na cevap vermekten uzaktı. O, Güney Kürdis-tanlı kadınların yaşam gerçeğinin çok derin-den acısını hissederek çözümün anahtarı ola-rak dağların yolunu tutmuştu. Kimilerine eko-nomik durumları iyi olan ve toplumsal stan-dartlara göre de önemli bir konuma sahip olanaileyi bırakıp devrime katılmak şaşırtıcı gel-mişti. Kendisi katıldığı gibi, diğer aile fertleri-ne de her zaman katılım çağrısında bulunmuş-tu.

O özgürlüğü arıyordu. İlk katıldığı aydanitibaren denilebilir ki, kafasını meşgul eden;Özgürlük nerede? Kadın nerede? Neden kadınbu statüde yaşamaktadır? Soru ve çelişkileriy-di. Bu ağır sorular, yaşam ve mücadele yükü-nü ağırlaştırdığından, her zaman ciddiyet veolgunluk kişiliğinin temel özellikleri olarakgöze çarpardı. Yaşı küçük olmasına rağmen(16), sanki yaşından çok şey yaşamış gibi, ya-şanılanları kabul etmeyerek görünenin arka-sındaki gerçeği, öncesini sorgulardı. İnsançok rahat diyebilir ki, Viyan yoldaşın diyalek-tiği sezgisel başlayıp bilinçle donatıldıktansonra Önderlik gerçeğine gelip dayanmıştı.Aradığını Önderlik gerçeğinde bulmuştu.Hiçbir zaman konuştuklarıyla yaptıkları ayrıdüşmedi. Konuştuğu gibi yaşardı. Düşündüğügibi yaşamayı bir ilke olarak kendisine esasalmıştı. Bu nedenle onun için mücadele süre-cinde geçen her bir ay gelişmesine yol açtı.Güney Kürdistan'dan daha önce de katılımlarolmuştu. Ancak devrimci yaşam tarzına uyumsağlamada, düşünce ve ruhlarını arıtmada, ay-dınlanmada karar sahibi olamadıkları için, ço-ğunun özgürlük yürüyüşleri başlamadan sonaermişti. Viyan yoldaş, zerre kadar katılımındaikircikliğe düşmedi. Bilakis hep gelişmek,ilerlemek ve daha fazla ilerlemek istedi. Bun-dan olsa gerek çok çabuk kaynaştı, bütünleştiPKK gerçeğiyle. Ve arkadaşlar kendisini çoksevdi. O da kendisini tanıyan her arkadaşıngönlünde taht kurdu. Kendisini tanıyan vewww.a

rsiva

kurd

.org

Page 44:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

paylaşımları olan arkadaşlar, Viyan'ın yoldaşıolmayı, tanımayı kendisine bir ayrıcalık ola-rak gördü.

APOCU harekette Viyan duruşu kadınözgürlüğüne, Güney Kürdistan devrimine ön-cülük duruşudur. Önder APO'nun 'Güney dev-rimi kadın devrimidir' tespitini, kendisine te-mel yaşam ve mücadele perspektifi olarakedinmişti. Çok iyi biliyordu ki, Güney Kür-distan'da kadın bilinçlenmesi, örgütlenmesive eyleme geçmesi gerçekleşmeden yaprakkımıldatılamazdı. Güney Kürdistan'daki mev-cut Kürt siyasi partileri ve uzantıları olarakşekillenen kadın oluşumları, zihniyet ve pratikolarak erkek egemenlikli sistemi sorgulamakgibi bir amaçları hiç olmadığı gibi, yapılanlarbildik devlet geleneğini ve toplumun demir-den kafese alınma geleneğini tekrar etmeyeepey hevesli görünmeleriydi. Devletçi zihni-yetin ve Kürt halkı adına konumlanan Kürt si-yasi partilerin zihniyet sınırları, yaşam ve po-litika anlayışları aşılmadan, özgürlük çizgisişekillendirilemezdi. Viyan yoldaş, Kürt ulusalbirliğinin sağlanması, Kürt aile-toplum yaşamtarzının değişmesi gerektiğini yakıcı bir bi-çimde hissetmekteydi. Kadının yeniden Gü-ney toplumunun toplumsal değeri olarak öneçıkması ve rol sahibi olması için, Güney Kür-distan'da örgütlenme çalışmalarına büyük birazimle katıldı. Kadın faaliyetlerine hep yük-sek bir hassasiyetle yaklaştı. APOCU felsefe-nin Güney'de örgütlenmesi için fazlasıyla ça-ba sahibi oldu. Aşiretsel yapılanmaları veKürt ulusal birliğindeki yarıkların (YNK,KDP) kapatılması, parçalanmanın kadın cep-hesinden aşılması için kadınların buna ön-cülük etmesi gerektiğine yürekten inandı. Şa-yet Güney'deki kadınlar eğitilip bilinç-lendirilirse, bu gerçeklik hükmünü sürdüre-mezdi. Bu nedenle her zaman plan ve projesahibiydi. Güney'deki siyaset tarzına karşıçok eleştireldi. Eleştirdiği kadar kişiliğinde dealternatifini yaratmayı başarmıştı. Viyan yol-daş, mücadele pratiği süresince neden bu ka-dar ikirciksizdi diye sorulacak olursa, verile-cek cevap; Önderlik gerçeğindeki netliği vekararlılığıydı denilebilir. Bu yüzden ne gerek-

liyse onu yapmaktan asla çekinmedi. Hem ki-şiliğine, hem de ortama karşı sürekli bir mü-cadele içinde oldu.

Viyan arkadaşın daha kapsamlı sorum-luluk aldığı dönemler, aynı zamanda ,PKK'ninözgürlük çizgisine ihanet ve teslimiyetin Fer-hat ve Botan şahsında bir çizgi olarak dayatıl-dığı, örgütsel sorunların ağırlaştığı bir dönem-di. Ferhat-Botan'ın çizgi düzeyinde örgütleoynamasını erkenden fark edenlerden birisiy-di. Ve birlikte çalıştığı sürece bu tasfiyeci çiz-giye karşı tavır sahibi oldu. Asla ikircikliğedüşmedi. İhanetin pervasızca sergilendiği budönemde nasıl bir katılım olmalıydı, nasıl birmücadele vermek gerekliydi sorularına cevabıideolojik çizgiyi her ortamda örgütlemek, çiz-gi mücadelesi vermek ve her zamankindendaha fazla çalışmaktı. Bu yüzden aldığı so-rumluluk kendisine ağır gelse de görevleri la-yıkıyla yerine getirmeye çalıştı. Önderliğe yö-nelik komplocu güçlerin saldırısına ve Önder-lik çizgisine içte ve dışta gelişen saldırılarakarşı öfkesi çok büyüktü. Viyan yoldaşın bü-yüklüğü nedir diye sorulacak olursa, verilecekyanıt; 'O, anlık öfkelerin değil, büyük retlerinsahibiydi' biçiminde olur . O'nun için tek gün-dem hep Önderlik oldu. Doğru ve yanlış kıs-tası; bireylerin Önderliğe ne kadar bağlı oldu-ğunu sözlerinde değil pratiklerinde arardı. Ya-şamın kendisi cevaplarını bulmak için yeter-liydi. Yüreğinde yanıp tutuşan ateşi sön-dürmek mümkün değildi. PKK'nin Yenidenİnşa Komitesi'nde görevlendirildiğini öğren-diğinde büyük bir heyecanla karşıladı. Böylebir çalışmayla Önderliğe daha güçlü cevapolabilirdi. Bu görevin O'nun için şöyle bir an-lamı vardı: Hem böylesi bir göreve layık gö-rüldüğü için onur duydu, hem de Önderliğinözgürlüğü için en güçlü pratikleşmenin sahasıolarak ele aldı.

PKK Yeniden İnşa Komitesi'nin en gençüyesi olarak, Önderlik çizgisini temsil etmedeson derece hassasiyet ve duyarlılık sahibiydi.Bu süreci çok özel bir amaçla ele aldı. Kadı-nın kölelik tarihiyle, halkının sömürgeciliktarihiyle daha derinden yüzleşme ve bu katıgibi duran gerçeği eğip büken ve ondan yeni

Komünar

43www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 45:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

44

bir gerçeklik yaratan özgür insan ÖnderAPO'nun öğretisini derinden anlayabilmekaçısından bir inziva süreciydi. Budizm öğre-tisindeki Nirvana'ya, Nietzsche'deki mükem-mel insana ulaşabilme süreciydi. Kendini aşa-bildiği kadar Önderliği anlayabileceğine ik-naaydı. Yani bir yandan örgütsel olarak PKK'-nin yeniden inşa çalışmalarını yürütmek iken,esasta da kendini yeniden güçlü yapılandıra-rak bu görevin hakkını verebileceğine yürek-ten inandı. Kendisini yapılandıramayan kişi-liklerin bu çalışmanın hakkını verebileceğini

düşünmüyordu. Şahsında teori-pratik arasın-daki uçurumu, mesafeyi kapatamayanlar nasılolurdu da Önderlik projesini, hem de PKK gi-bi 20. yy son çeyreğinde ortaya çıkan, 21.yydünyasının gelişim/değişim seyrinde belirle-yici olan, özgür Kürdün Önder APO'yla yeni-den doğuşu olan PKK'nin yeniden yapılandır-ma faaliyetini yürütebilirdi. Bu göreve normalbir örgüt görevi olarak hiç bakmadı. Halk vetarih adına PKK'de yeni bir tarih yazmanın

adıydı, tarihin kendisini yaratmaktı. Görevinve sorumluluğun tarihi ağırlığını iliklerine ka-dar hissederek ve bunu bilinçle nasıl gerçek-leştireceğine dair her gün cevaplarını oluştur-mak temel gayesiydi. Ancak bunu en genelmilitanlık kimliği ve kıstaslarıyla değil,PKK'de bir kadın yer alacaksa bu kesinliklekadın özgürlük ideolojisiyle olmalı bilinciyleyaklaştı. Bir kadın, öncülük görevlerini özgürkadın kimliğinde yerine getirebilirdi ancak.Ortaya çıkan egemenlikli yaklaşımlar her nekadar pratik zorlanmalar yaratsa da bunu mü-cadelenin, gelişimin çelişkisi olarak ele alıpkişiliğini buna göre büyütme, örgütleme yön-temiyle yaklaştı. İlk katılımında verdiği fedai-lik kararını, inşa komitesinde de derinleştirdi.Kişiliğinde yeni bir çıkış yapma isteği kadar,bunu genel örgütün de yapmasında rol sahibioldu. Tüm resmi toplantı, kongre, konferansve diğer ortamlarda da Önderlik dışında başkabir gündem kabul etmedi. Her zaman Önder-liğe kilitlenmede sürece davet çizgisi oldu.Kadın kongresinde de kadınların Önderlik et-rafında kilitlenmesi için planlama sahibiydi.Ve bunu Kürdistan'ın dört parçası içingeliştirirdi. Bunu başkalarının gerçekleştirme-si için belirtmezdi. Söylediği kadar eylemlerinbaşını çekmek, ilklerin sahibi olmak istiyor-du. Önderliği savunmak için hep ilklerde yeralmak istedi. Bunun için sabırsızdı. Nasıl, ne-rede daha güçlü pratikleşebilirimin arayışınıYJA-Star güçlerinde gerçekleştirmeyi kendi-sine en uygun örgütsel çalışma zemini olarakgördü. Yoğunlaşmalarına, katılımına paraleldöneme en güçlü cevap verme ve pratikleşmealanı olarak HPG'ye büyük bir coşku ve heye-canla gitti. Eylemde olmak istiyordu. Anlamlıyaşamın sahibi olmak isteyenler, büyükeylemin de sahibi olmalıydılar. Sözün gücünüeylemle ispatladı.

Viyan yoldaş, komplonun devamıolarak yaşanan gelişmeleri iliklerine kadarhissedip 2006 yılının gelişmelerinde özgürlükmilitanı olarak pratiğiyle yön tayin edici oldu.2006 yılına dönüp bakacak olursak; ÖnderApo'ya uygulanan zehirleme uygulaması he-nüz deşifre edilmemesine rağmen, O, bu ölümwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 46:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

sessizliğindeki hücre cezası uygulamaların-dan, bu siyasi gidişattan büyük rahatsızlıkduymuştu. Önderliğe uygulanan hücre ceza-ları sistemli bir politika olarak sürdürülmek-teydi. Zulmü fütursuzca uygulayan Türk Dev-leti, militanları ve halkı Önderlikten vazgeçir-meyi, Önderliksiz de yaşanabilire alıştırmayı,bunu meşrulaştırmayı temel görevi olarak be-lirlemiş ve uygulamaktaydı. Buna karşı sessizkalmak, bilinç ve ruhların uyuşukluk haliolurdu. Hatta bir gafleti ifade ederdi. Her nekadar Kürt halkı ve militanlar komplonun ilkgününden itibaren 'alışmadık, alışmayacağız'deyip, bunu kesintisiz eylemle mücadeleyiyükseltmek olarak ortaya koysalar da, bu kon-septi parçalamak daha başka bir müdahaleyigerektirmekteydi. Viyan yoldaş bunu en de-rinden hissedip, bir kez daha Şubat ayına Ön-derliksiz girilmemesi gerektiğinin kararınıvermişti. Bizlere bıraktığı son mektubunda budurumu şöyle dile getiriyordu:

"Bu gün de 15 Şubat 2006'da Reber Apo'-nun esaret altına alışının 8.yılına giriyoruz.Bununla birlikte uluslar arası komplo İmralıve Kürt halkı üzerinde yeni ve tehlikeli birsüreç başlatmıştır. Reber APO ve Kürt halkı-nın barış ve demokrasi çabalarını boşa çıkar-mak istiyorlar. Çok açık teslim olma ve Baş-kan Apo'dan vazgeçme çağrısı yapıyorlar.Bizi ehlileştirmek, Başkan Apo'suz, ideoloji-siz, iradesiz bir yaşama alıştırmak istiyorlar.Bu nedenle bu gün Kürt halkı dünyanın dörtbir yanında Başkan Apo'ya yönelik imha veinkar siyasetine karşı tepkilerini haykırıyor.Bende sizin bir öğrenciniz olarak, meşru ol-mayan saldırılar karşısında bu yılın 15 Şu-bat'ında halkımın içinde size olan bağlılığımıyenilemek istiyor ve halkımın direniş eylem-lerini gürleştirmek istiyorum. Bedenimin ate-şiyle sınıflı toplum uygarlığının buz tutmuşyürek ve beyinlerine bir mesaj vermek, ba-tının İnsan Hakları Mahkemesinin yalan-cılığını ve sahtekârlığını ortaya çıkarmak içintarihin adaleti önünde birçok insan gibi bir şa-hit olmak istiyorum."

Eylemiyle bilinçlere, ruhlara yeni bir ışıkoldu, sarsıntı yarattı. Bu hareketin kadroları-

na, Kürt halkına dönük uyarıcı olan ve çağrıyıiçeren eylemi, aynı zamanda düşmana da şugerçeği göstermiştir: 'Önderlik yaşamımızdır,özgürlüğümüzdür. Önderliksiz yaşamı aslakabul etmeyeceğiz. Bu gerçekle oynamak is-teyenler bilsinler ki, ateşle oynamaktalar.'

Viyan yoldaşın geride bıraktığı mektup-

lardan anlaşılacağı gibi eylemi ani bir kararsonucu değildir. 1999'dan itibaren yaşadığıyoğunlaşmalarının sonucudur. İradenin zir-veleşme halidir. 15 Şubat komplosunu, irade-si ve bedeniyle yakmıştır. Güzel gülüşlü insanViyan yoldaş, yoldaşlarından, halkından böy-lesine bir eylemle ayrıldığı için kederlidir de.Arkadaşlarına hitaben geride bıraktığı mektu-bunda bunu şöyle ifade eder:

"Canımı vermeden bir eylem gerçekleş-tirmeyi isterdim ama şuna inanıyorum ki, in-san gerektiği kadar yaşamalıdır. Aynı zaman-da söz anlamını yitirdiğinde sıra eyleme gelir,her eylem de sözün yeniden anlam bulması veözgürlük umudunun güçlendirilmesi içindir.Bu sürekli beynimde yankılanan bir gerçektir.

Komünar

45www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 47:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

46

Bu eylemim sizi etkileyebilir ama sizden ri-cam duygusal bir temelde yaklaşmamanızdır.Benim için üzülmeyin. Çünkü 2006 yılı ham-lesi hepimizden güçlü ve olağan üstü bir katı-lım istemektedir. Ben de bir kadro ve kadınmilitan olarak bu şekilde katılım göstermekve hem dıştaki hem de içteki komplolara me-sajımı vererek sesimi halkın eylemleriyle bir-leştirmek istiyorum. Derler ki "zaman keskinbir hançer gibidir. Sen onu kesmezsen o senikeser."

Viyan yoldaş ailesine, Güney Kürdis-tan ve tüm Kürdistan halkına da özgürlüğeçağrı olmuştur. O da Mazlum DOĞAN'la baş-layan, Ferhat KURTAY, Nemci ÖNER, EşrefANYIK, Akif YILMAZ'la çoğalan; Amedsurlarında Zekiye ALKAN'la yeniden tutuştu-rulan ve Rahşan DEMİREL'le, Ronahi-Be-rivan ve Sema yoldaşla süregelen özgür ya-şam ateşini bir kez daha bedeniyle tutuşturdu.Önderlikle doğru yoldaşlık yapabilmek, ka-dının, Kürt halkının onurlu yaşamın sahibi ol-masını sağlayabilmek ateşten gömlek giy-mekti. Ortadoğu'da aşık olmak, yanıp kül ol-maktır. Viyan yoldaş özgürlüğe tutkulu biraşıktı. Elbette bunun yöntemi kendini yakmakdeğildir. Ancak bedenini yakmak müthiş biriradedir. Komplo sürecinde de hem militanlar,hem de halktan çok kimse bedenini ateşe ver-di. Ve komplocu güçler bu muazzam iradeyihayretle karşılarken, bir yandan da iradeninbüyüklüğünü karalamaya, eylemin amacınıgizlemeye, saptırmaya çalıştılar. Psikolojiksorunlar vb. gibi söylemler geliştirerek akıl,duygu ve mantık dışı izahlar getirmeye çalış-tılar. Tabiî ki, insanlığın özgürlük tarihihakikatler uğruna gözünü kırpmadan ölümükucaklayan tarihi kişiliklere tanıktır. Gior-dano BRONU, Zerdüşt, Hallac-ı Mansur,Şeyh Bedrettin, Jean Darc, Olmpy De Gues,Zarife, Leyla KASIM vb. gibi. Viyanları, kişi-likleriyle tarih yazan büyük şahsiyetlerin ar-dılları olarak anlamak lazım. Özgürlük tarihihala bedel gerektiriyor. Önder APO'ya da bubedel İmralı esaretiyle ödetilmek isteniyor.Viyan'ın vicdani reddi, ruhları kirleten, vic-danları körelten emperyalist-sömürgeci güçler

karşısında Ortadoğu ve dünya insanlığınauyarıdır. Ahlaka, adalete davettir.

Viyan bir yaşam felsefesidir, özgür-lük yürüyüşünün güçlü öncüsüdür. Bu siste-min nefes alamaz girdabı içinde olan, yaşamböyle olmak zorunda mı diye soran herkesiçin arayışın kimliğidir. Viyan çizgisi özgür-lük umudunu sıcak tutan ve arayan herkes için

bir çağrıdır. Özellikle Güney Kürdistan'da ya-şanmayacak bir yaşamı her gün yaşam diyekadına dayatan, kadını boyunduruk altınaalan, yüreğine pranga vuran sisteme karşı ka-dının eğitim-örgütlenme-eylemle güçlü redhareketidir. Viyan duruşu, intihara sürükle-nen, tecavüz kültürüne maruz kalan kadınlarınve tüm kadınların gelip dayanacağı son nokta-nın intiharın kader olmadığını, Viyanca öz-gürlüğe katılmak olduğunun ifadesidir. Mü-cadeleye katılmaktır. Örgütlenmek ve eylemegeçmektir. Viyan özgür yaşama aşkla bağlı ol-manın manifestosudur.

Tanrıçaların bu topraklarda hala ya-şadığını, tarihe gömülmediğini senin şahsındabir kez daha görmekteyiz. Verimli Hilal'in yü-ce doruklarında yürürken hep bir kuş kadarhafif ve özgür hissetin, özgür yaşadın. Bun-dan olsa gerek doruklara varınca kanatla-nırdın. Gül yüzlü çehrenden yansıyan özgür-lük gülüşü olurdu. Kim bilebilirdi ki, aşkı,hakikati yakalamanın sırrına erenlerin halesiüstündeydi. Başka hangi sebep seni yalçınkayalıklarda yaşam sevinciyle doldurabilir,ateşle dansa kaldırabilirdi? Bunu bugün birazdaha anlayabiliyoruz.

Tanrıçaların bu topraklardaHala yaşadığını, tarihe

Gömülmediğini senin şahsında Bir kez daha görmekteyizVerimli Hilal'in yüce

Doruklarında yürürken hepBir kuş kadar hafif ve özgür

Hissetin, özgür yaşadın

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 48:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

HPG'nin Tüm Komutan ve SavaşçıYapısına!

HPG Askeri Konsey Toplantısını 5-12Ocak tarihleri arasında gerçekleştirdik. Kap-samlı ve sonuç alıcı bir toplantı oldu. Dahaöncede PKK Yürütme Komitesi Toplantısı ileKCK Yürütme Konseyi toplantılarını yap-mıştık. Bu toplantılarda, hareketimizin yaşa-dığı ideolojik-örgütsel sorunları ve gelişmedüzeyini, yine 2009 yılına girerken yüz yüzebulunduğumuz siyasî durumu, bu temeldeizlememiz gereken politikaları belirlemeyeçalışmıştık. Bu toplantılar ardından gerçek-leşen HPG Askeri Konsey toplantısı hem ide-olojik-örgütsel çalışmaları, hem de siyasî-as-keri mücadele çerçevesinde HPG'nin 2009yılında yerine getirmesi gereken temel görev-leri belirledi. Bu çerçevede 2009 yılına hemgenel özgürlük hareketi düzeyinde, hem de

HPG olarak, savunma güçleri olarak, geçenpratik sürecin derslerini çıkarmış, kendimizibu temelde yenileyip yeniden kararlaştırmışve plânlamış olarak girdik. Hareket olarak2009 yılını bu temelde karşıladık ve herkesinyeni yılını, milâdî 2009 yılını böyle kutlu-yoruz.

2008 yılı sonu itibarîyle önemli bir siya-sal dönemeç ya da gelişme süreci içerisindeolduğumuz, çokça tartışarak ifade ettiğimizbir husus oluyor. Bizim gibi, dünyanın tümsiyasî güçleri, çevreleri de 2008 yılının sonuç-larını, yine 2009 yılında yaşanabilecek olasıgelişmeleri kapsamlı değerlendirmeye, anla-maya, tutum geliştirmeye çalıştı. Bu genel birdurumdur. Her yıl, herkes açısından bir yılso-nu değerlendirmesi, içinde bulunulan duru-mun kapsamlı muhasebesinin yapılması veyeni bir hedef belirlemesi oluyor. Fakat hemgenel dünya güçleri açısından, hem de bizimaçımızdan 2008 yılı sonu 2009 başı bu genel,rutin değerlendirmeyi aşan, farklı özelliklertaşıyan bir durumu da içeriyor. Dünya açısın-dan ABD'de yaşanan yönetim değişimi, izle-nen siyasetler için önemli bir durumu ifadeediyor. Bizim açımızdan ise, bunlarla birlikte2008 yılında yürüttüğümüz çok yönlü ve güç-lü bir direniş mücadelesinin ortaya çıkardığısonuçlar, inkâr ve imha sisteminin PKK'yi im-ha ve tasfiye plânının boşa çıkartılmış olma-sının yarattığı siyasî durum ciddî bir önemtaşıyor. Yeni bir yıla, geçen yıllarda imha vetasfiye amaçlı kapsamlı saldırı plânlarını boşaçıkartmış, başarısız kılmış olarak giriyoruz.Bunun gündeme getirdiği yeni siyasî tartışma-lar ve arayışlar söz konusu. Dolayısıyla bizimbu kapsamlı yılsonu değerlendirmelerimiz ye-ni bir yıla girmekten, bu temelde yılsonu yada yılbaşı değerlendirmesi yapmaktan öteye,bir dönemeçte bulunmanın, yeni bir siyasî tar-tışma ve arayış sürecinin içerisine girmiş ol-manın değerlendirmesini, tartışmasını yap-

Komünar

47

Klasik Gerillacılığı AşalımMeşru Savunma Çizgisinin Öngördüğü Yeni Gerillacılığa Ulaşalım

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 49:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

48

mak ve bu yeni süreci anlamak, kararlaştır-mak ve plânlamak gibi bir içerik taşıdı. Buçerçevede sadece bir yıl değerlendirmesindenöteye, bir taktik dönemin değerlendirilmesi,sonuçlarının çıkartılması ve yeni bir taktik sü-recin plânlanmasını içeriyor. Dikkat edilirse,ideolojik, siyasî, askeri alanlardaki bütünyönetimlerimizin kapsamlı toplantılar yapa-rak bu süreci karşılamış olmaları da, sürecinböyle bir karakter taşımasından ileri geliyor.

Genel dünya gidişatı açısından ABD'dekiyönetim değişikliği ciddî önem arz ediyor.Sovyet sisteminin çözülüşü ardından Birleş-miş Milletler çerçevesinde oluşturulmuş ulus-lararası hukuk ve ya devletler hukuku denenhukuk sisteminin de ortadan kalktığı, işleme-diği gözle görülebilen bir gerçek durumunda.Şimdi öyle bir dünya realitesi var ki, hiçbirkural, kanun, hukuk işlemiyor. Deyim ye-rindeyse "orman kanunu sistemi" dünyanınher tarafında genel geçer kural durumundadır.Yani büyüğün, güçlünün istediği gibi zayıfıezdiği, yok ettiği kural işliyor. Bu noktada dagünümüz dünyasının en büyüğü, en güçlüsüolarak dünya hegemonyasını yaratmak is-teyen, küresel sermaye hegemonyasının ya-ratıcı olan ABD'deki yönetim değişikliği, yaniABD'nin izlediği politikalar herkes açısındanönem taşıyor. Ortada bir kural, kanun, hukukyok, ABD var; ABD'nin izlediği politikalarvar. Öyle bir dünya gerçeği söz konusu ki,herkesin gözü kulağı ABD'ye dönüktür. Dostuda öyle, düşmanı da öyle; kaldı ki bu gücünçok fazla dostu da yoktur. Dünya imparatoruolmak isteyen, dünya hegemonyası yürütengücün dostluğu olmaz, ilkesi olmaz, kuralı,kanunu olmaz. Onun tek ilkesi vardır: kendihâkimiyeti, kendi egemenliğinin tesis edilme-si ilkesi. Dolayısıyla bu egemenlik sistemiyleuyumlu olmak ya da olmamak sorunu vardır.Bu açıdan da ABD politikalarıyla uyumluolmak ya da karşıt olmak durumunda bulunanherkes bu süreci kuşkusuz çok yakından izli-yor. Uyumlu olmak isteyenler kendileriniABD'nin yeni politik yönelimlerini anlamatemelinde şekillendirmeye çalışırken, karşıtpozisyonda olanlar da elbette karşıtlıklarının

gereklerini başarıyla yerine getirebilmek için,en az ABD yanında olmak isteyenler kadar,ABD'deki politika değişikliklerini, politik ge-lişmeleri izlemeye çalışıyorlar. Böyle oluncada Amerika'da yaşanan en küçük politika de-ğişikliği bütün dünyayı etkiliyor. Tüm siyasîgüçler üzerinde şu ya da bu oranda etkidebulunuyor. 2009 başı bu anlamda ABD'de biriktidar değişimine, yeni bir yönetimin iş başı-na gelmesine yol açıyor. Sekiz yıllık Bush yö-netimi dönemi sona erdi. Şimdi yeni bir De-mokrat yönetim, yeni seçilen Obama başkan-lığındaki yeni bir yönetim 20 Ocak itibarîyleiktidara oturuyor. Aslında bir Bush yönetimiardından 90'ların başında demokrat başkanıolarak Clinton yönetimi gündeme gelmişti.Sekiz yıllık Clinton yönetimi devri ardındansekiz yıllık Bush yönetimi devri yaşandı.Şimdi Bush gidiyor, yerine yeni Clinton devrigeliyor. Aslında gerçekleşen budur. Her nekadar Hillary Clinton başkanlık seçiminikazanamadıysa da, yeni yönetimin DışişleriBakanı oluyor. Geçen Clinton döneminin kad-rolarının çok büyük bir bölümünün Obamayönetiminde de görev almakta olduğu göz-leniyor. Neredeyse ABD'de siyasî iktidar sis-temi, iki hanedan arasında el değiştiren bir si-yasî iktidar sistemi haline gelmiş durumda.Biri biraz yıpranınca, eskiyince değiştiriliyor,diğeri iş başına getiriliyor. Şimdi öyle anla-şılıyor ki, Bush yönetimi çok eskidi, yıprandı.Bush'un çok kaba ve askeri güce dayanan sal-dırgan politikası III. Dünya savaşı denen çatı-şma kapsamı içerisinde oynayacağı rolüoynadı. ABD imparatorluğu açısından bazıgelişmeler, başarılar yarattıysa da, önemli so-runlar, zorluklar da ortaya çıkardı. Şimdi yenibir demokrat yönetim eliyle bu sorunlar çö-zülmek, zorluklar aşılmak, ABD'nin yürüttü-ğü küresel sermaye hegemonyasının tüm dün-yada güçlü bir biçimde tesis edilmesini sağla-mak üzere Obama yönetimi iş başına getiril-miş oluyor. Demek ki yeni yönetimin izleye-ceği politikalar kendisinden önceki yönetiminpolitikalarıyla çok bağlantılıdır. Onun ortayaçıkardığı sorunları ve zorlukları aşmayadönüktür. Yoksa ondan bağımsız, ayrı, yep-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 50:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

yeni politikaların ortaya çıkacağını kesinliklebeklememek gerekir. Yönetim değişir, amadevlet politikalarının devamlılığı, sürekliliğivardır. Her iktidar bu politik sistem içerisindekendine biçilen rolü, verilen görevi yerine ge-tirmekle yükümlüdür. ABD'nin yeni yöneti-minin de bir süredir hem yönetimi oluşturmadüzeyinde, hem de izleyeceği politikalarıplânlar, projeler haline getirme düzeyinde yü-rüttüğü çalışmalardan sürecin böyle işleye-ceğini anlıyoruz, görüyoruz.

Bu anlamda, "ABD'de yönetim değişi-yor, dolayısıyla Bush yönetiminin yürüttüğüsavaş sona erecek, ABD'nin müdahaleciliğison bulacak, Demokrat yönetim içe çekilecek,ABD sorunlarıyla uğraşacak, III. Dünya Sa-vaşı'ndan vazgeçecek" gibi değerlendirmeleryanlıştır ve gerçekle bir alâkası yoktur. Böyleyapmak, ABD'de hiç kimsenin, hiçbir yöneti-min yetkisinde değildir. Bu, seçilmiş başkanolsa da böyledir. O açıdan ABD'nin izlediğihegemonya politikasında herhangi bir deği-şiklik olmayacaktır. Obama yönetimi de en azBush yönetimi kadar dışa dönük, saldırgan,girişimci olacaktır. Değişiklik olsa olsa izle-necek yöntemlerde, üslûpta olacaktır. Bushyönetimi çok kaba, deyim yerindeyse çok ka-badayıca bir şiddet yöntemini, üslûbunu sür-dürmüşken, Obama yönetimi biraz daha yu-muşak, siyasî diyalogu da öne çıkartan, eko-nomik-siyasî mücadele yöntemlerine önemveren bir tarz ve üslûp uygulayacaktır; amabu, yeri geldiğinde, ihtiyaç hissettiklerinde sa-vaş yapmayacağı, şiddet kullanmayacağı an-lamına gelmez. Tersine, izlenen politikalarihtiyaç duyarsa, yeni yönetimin de Bushyönetimi gibi kaba tarzda olmasa da, en azonun kadar savaş yapma, şiddet uygulama du-rumu olacaktır. Yeni yönetimle esas olarak or-taya çıkan sorunlar ve zorluklar aşılmakistenecektir.

Peki, nerede çıktı bu sorunlar ve zorluk-lar? Afganistan ve Irak savaşlarında çıktı.2008 sonu itibarîyle en çok zorlanılan alanınAfganistan olduğunu herkes görüyor ve ifadeediyor. Bush yönetimi Afganistan ve Iraksavaşlarında belli bir mesafe kaydetti, ama

plânlandığı, öngörüldüğü, hedeflendiği gibibaşarılı, yeterli bir sonuç alamadı. Ne Irak'tatam bir hâkimiyet kurabildi, ne de Afganis-tan'da. Irak'ta genel bir siyasî yönetime ulaşsada çatışmalı durum devam ediyor. Afganis-tan'da ise Kabil'in dışına çıkamaz durumdalar.Başkenti ele geçirdiler, belli bir etkinlik oluş-turdular, ama Afganistan'ı, dolayısıyla Pakis-tan- Hindistan hattını çatışmasız, kendi dene-timlerinde bir alan haline getiremediler. Budurum ABD'nin küresel hegemonya politika-larını zorluyor. Özellikle Afganistan-Pakistanhattında yaşanan zorluklar, sorunlar, başarı-sızlıklar ABD'nin hegemonya politikalarınıciddî biçimde tehdit ediyor. Bu tehdit,ABD'nin altmış yıldır izlediği, Sovyetleri sı-cak denizlere indirmeyi engellemeyi öngörenYeşil Kuşak projesinin başarısız kalma ihti-malini ortaya çıkartıyor. Bu bakımdan Afga-nistan hattı hem Ortadoğu'da egemenlik sağ-layabilmek için, hem de Asya'yı denetleyebil-mek açısından önem taşıyor. ABD ve Avrupakarşısında Asya'nın daha büyük bir dünya gü-cü haline gelmesini önlemenin kilit noktasıAfganistan-Pakistan hattının egemenlik altınaalınması oluyor. ABD altmış yıldır Türkiye-İran-Afganistan-Pakistan işbirliğini yaratarakSovyetleri güneyden kuşatmaya çalıştı. ŞimdiAfganistan savaşıyla bunu çok daha kalıcı kıl-mak isterken, savaşta istenen sonuca ulaşama-ması bu durumu tehlikeye sokuyor. Geçmiş-ten daha ileri bir düzeyde Rusya'nın Asya'nınGüney'ine inme, Asya'nın Güney'indeki ülke-leri etkileme, onlarla işbirliği yapma ihtimaliöne çıkıyor. Tabi bu ABD'nin Bush yönetimieliyle yürüttüğü hegemonya savaşının ba-şarısını ciddî biçimde tehdit ediyor. Bu neden-le öncelikle Afganistan-Pakistan hattının dahagüçlü denetim altına alınması gerekli. Dikkatedilirse Bush yönetimi 11 Eylül 2001 olaylarıardından Ortadoğu'ya savaş açarken de, ilkolarak Afganistan savaşıyla işe başladı. Dola-yısıyla Afganistan'da yaşanan sorunları, zor-lukları aşmaya çalışmak yeni ABD yöneti-minin de öncelikli politik yaklaşımı oluyor.Hem seçim propagandaları sürecinde, hem deseçimleri kazandıktan sonra yeni başkan

Komünar

49www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 51:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

50

Obama politik önceliğinin Afganistan-Pakis-tan hattını denetim altına almak olacağınıaçıkladı. Bu çerçevede Afganistan'a savaşı ka-zanmalarına yol açacak kadar yeni asker sevkedeceğini söyledi. Hatta ABD kamuoyuna BinLâdin'i yakalama sözü verdi. Yani Afganis-tan'ı tümden denetim altına alma, bütün karşıtgüçleri yok etme sözü verdi. Demek ki, yeniyönetim iş başına gelince esas yönelimi önce-likle Afganistan-Pakistan hattına olacak. Oalanda askeri denetimi güçlendirip ilerleterekOrtadoğu'ya dönük yürüttüğü savaşı derin-leştirmek isteyecek. Oysa Bush yönetimikısmî bir Afganistan savaşı ardından Orta-doğu'nun merkezine, yani Irak'a saldırmıştı vebu saldırıya dayanarak Suriye-İran rejimlerinidüşürmeyi hedeflemişti. Bush yönetimi İran-Suriye yönetimlerini düşman ilân ederek Irakile birlikte bütün bu alanlara saldırmayı hede-flediğini birçok kez ifade etmiş, ortaya koy-muştu. Şimdi görülüyor ki, Bush yönetimi buadımları atamadı. Yürüttüğü savaşta istediğisonuçları alamadı. Ciddî engellerle, zorluklar-la karşılaştı ve yeni yönetim de bu temeldeİran-Irak-Suriye hattında hegemonya müca-delesini daha da derinleştirebilmek için önce-likle Afganistan-Pakistan hattındaki askeridenetimi güçlendirme ihtiyacı duyuyor. Hiçkuşkusuz Afganistan-Pakistan hattındaki as-keri denetimi güçlendirmeyi başarırsa, onadayanarak bir yandan Rusya'yı, Hindistan'ı,Çin'i kontrol etmeye çalışırken; diğer yandanİran-Irak-Suriye hattı üzerinde egemenliğinigüçlendirmeyi ifade eden bir yeni saldırı süre-ci geliştirecek. Yani İran ve Suriye rejim-leriyle hesaplaşmayı Afganistan savaşınınsonrasına ertelemiş oluyor. ABD'nin Afganis-tan-Pakistan hattında savaşı derinleştirebilme-si, başarıyla yürütebilmesi için de Ortadoğu'-da kısmî bir sükûnetin ve ABD'ye şu ya da buoranda destek veren bir siyasî duruşun olmasıgerekiyor. Her alanda birden savaşamaz, öylebir savaşa girerse başarılı olamaz. Bunu her-kes bildiği gibi, ABD yönetimi de biliyor. Buaçıdan eğer savaş 2009 yılı itibarîyle Afganis-tan-Pakistan hattında yoğunlaştırılacaksa, ozaman Irak'ta, Kürdistan'da, Filistin'de çatış-

maların azaltılması, kısmî bir sükûnetin sağ-lanması, ABD'nin Afganistan savaşının bualanlardan zorlanmaması gerekiyor.

Obama yönetimi bu alanlara dönük debenzer yaklaşımlar geliştirmeye çalışıyor. Bu-nun politik çerçevesi ABD-Türkiye-Irak üçlüittifakının yaratılması olarak tanımlandı. Buittifaka Kürtlerin katılması da öngörüldü.ABD 2007 yılı başından bu yana böyle bir itti-fakı güçlü bir biçimde yaratabilmek için mü-cadele ediyor. Böyle bir ittifakın önünde engeloluşturan güçleri etkisizleştirmeye, engel olanpolitikaları değiştirmeye çalışıyor. Irak'takısmî bir değişiklik yarattı, Saddam yönetimi-nin idamını gerçekleştirdi. Türkiye'yi PKK ilesavaşa daha fazla tahrik ve teşvik ederek, des-tek vererek, savaş içerisinde Türk Genelkur-mayı'nı çıkmaz içine sokup kendine daha faz-la muhtaç kılma temelinde Irak ve GüneyKürdistan yönetimiyle iş birliği yapar hale ge-tirdi. PKK'yi, onun radikal, bağımsız duru-şunu ezebilmek, böylece Kürtlerin bu ittifakakatılımı önünde engel olmaktan çıkartılmasınısağlamak için de, 2007-2008 yılları boyuncayoğun bir saldırı yürüttü. Türkiye ve İran'laortak bir cephe oluşturarak, PKK'yi ortak düş-man ilân ederek, Türkiye'ye her türlü askeridesteği Irak hava sahasının açılmasından keşifve istihbarat çalışmasının yürütülmesine ka-dar vererek, PKK üzerindeki plânlarını dabaşarıya götürmek istedi. Bütün bunlar hemKürdistan ve Irak'ta kısmî istikrarı sağlamaya,hem de Türkiye-Irak ve Kürtlerin ABD politi-kalarına daha fazla destek vermesini sağlama-ya dönük çabalardı.

Diğer yandan, Filistin-İsrail çatışmasınıda en azından ateşkes durumuna çekmek, ça-tışmasız bir ortam yaratmak yönünde çabalariçerisine girildi. Yeni yönetim iş başına gelir-ken tüm bunların sağlanması, Ortadoğu'danböyle bir desteğin alınarak Afganistan-Pakis-tan savaşına yönelinmesi hedefleniyordu. Bu-nun ardından kuşkusuz tekrar Ortadoğu'yayönelim olacaktı. Başta İran ve Suriye olmaküzere, ABD politikalarıyla çelişen yönetimlerAfganistan savaşı ardından hedef yapılacaktı.Dolayısıyla İran ve Suriye gibi güçler, ABDwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 52:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

daha böyle bir politik yapılanmayı gerçekleş-tirmeden, onun politikalarını bozmak üzereharekete geçtiler. İsrail-Hamas çatışması butemelde ortaya çıktı. Irak'ta, Kürdistan'da daşiddeti tırmandırma çabaları bu temelde gün-deme geliyor. İran'ın Kürdistan'a, Medya Sa-vunma Bölgeleri'ne dönük gece-gündüz de-vam eden, neredeyse bir aya yaklaşan süreklisaldırı durumu buradan ortaya çıktı. İran veSuriye, ABD'nin bu politik çabalarını dahauygulanmaya konmadan boşa çıkarmak üzeresiyasî yönelim ve çaba içerisinde bulunuyor-lar. Onlar da ABD'nin bu yönlü politikalarıkarşısında kendi çıkarlarını bu biçimde sağla-yabileceklerini, kendilerini bu temelde ayaktatutabileceklerini düşünüyorlar. Tabi ABD,ABD-Türkiye-Irak ittifakını sağlarsa, Afga-nistan-Pakistan hattına egemen olursa, kuşat-ma altına almış olduğu bir İran üzerinde bas-kıyı çok daha güçlü ve etkili yürütebilir. Do-layısıyla İran'ın durumu tehlikeye girer. İranbu durumu önlemek, böyle bir kuşatma altınagirmemek için, ABD'nin yeni yönetiminin ge-liştirmeye çalıştığı bu politik yönelimleri boşaçıkarmak istiyor. Son Hamas-İsrail çatışmasıbunun en somut örneği oluyor. Hamas ateşke-si bozdu, zaten hazırlıklı olan ve tetikte bek-leyen İsrail yönetimi de kendi iç politikala-rının ve ABD'deki yönetimsizlik durumununverdiği gücü de kullanarak en ağır katliamiçeren bir saldırı içerisine girdi. Aslında bura-da esas çatışan İran ve ABD'dir. Önder APO;"ilk devlet ile son devlet çatışıyor, dünya ara-da eziliyor" demişti. Şimdi bir kere daha bugerçeğe tanık oluyoruz. Irak-ABD çatışması,İran-ABD çatışması, tarihin ilk devlet siste-miyle, bu sistemin günümüzde ulaştığı sontemsilciliği arasındaki çatışmayı ifade ediyor.Şimdi yaşanan da bu çerçevededir. Fiili olarakİsrail-Filistin çatışması yaşansa da, politikolarak, gerideki güç olarak çatışanlar İran veABD'dir; tarihin ilk devlet sistemiyle sonimparatorluk sistemidir. Arada acı çeken, kat-liam yaşayan, güç tüketen ise mazlum Filistinhalkı oluyor. Bunun sorumlularını, hangi poli-tikaların böyle bir halk katliamının yaşanma-sına yol açtığını iyi görmek gerekiyor. Öyle

sadece görüntüye bakarak değerlendirmekdoğru ve yeterli olmaz. Bu katliamın arkasın-da hem ABD'nin, hem de İran, Suriye, Tür-kiye gibi güçlerin temsil ettiği bölge statüko-culuğunun, bölge gericiliğinin etkisi vardır.Onların çatışması Ortadoğu'da halkların acıçekmesine, katliam yaşamasına yol açıyor. Buciddî ve tehlikeli bir durumdur. Buradan dersçıkartmamız gerekiyor. Önder APO'nun geliş-tirdiği teorik-politik hattın, PKK'nin izlediğiözgür-bağımsız çizginin ne kadar önemli ol-duğu bu gerçek karşısında bir kere daha netçegörülüyor, açığa çıkıyor. Bu tehdit bölgedekitüm halklar için vardır. Devletçi sistemin ken-di iç çatışmasının dışında kalamamak, o çatış-manın etkisi altında, onun bir tarafı olarak po-litika izlemek her zaman halklar için acı, kat-liam, soykırım getirecektir. Bugün İsrail eliyleFilistin halkına dayatılan durum -Hamas'ın daburada âdeta böyle bir katliam kıvılcımı ro-lünü oynaması durumu- bütün bölge halklarıiçin de söz konusudur. Kürt halkı içinde butehlike vardır. Bu gerçeği görerek bağımsızpolitika izlemenin, kendi öz gücüne dayana-rak bir politik-örgütsel güç haline gelmenin nekadar önemli olduğunu görmemiz gerekli.

Şimdi pratikte yaşanan şudur: İran,ABD'nin böyle bir politik yönelimini dahauygulama aşamasına gelmeden boşa çıkart-mak üzere Hamas eliyle çatışma dayattı. ABDve İsrail de İran'ın kendilerini Filistin'de ra-hatsız edeceğini, dolayısıyla Afganistan sava-şını boşa çıkartmak isteyeceğini görerek, de-ğerlendirerek böyle bir engeli tümden yok et-mek üzere söz konusu katliam savaşını dayat-tı. Yapmak istediği; Hamas'ı etkisiz hale getir-mektir. Afganistan'da savaşırken Filistin'den,arkadan çatışma dayatılmasını önlemektir.Görüldüğü gibi herkes kendi politik çıkarıdoğrultusunda hareket ediyor. Kendisi açısın-dan herkes için bir meşru savunma denen olgusöz konusu. Zaten yaşanan bu çatışma da öyletanımlanıyor. İsrail meşru savunmasını yapı-yor, diyorlar. Hamas da kendi meşru savun-masını yapıyor, İran'ınki de kendi savunması-nadır, ABD'ninki de kendini savunmak için-dir. Neyi savunuyorlar? Çıkarlarını savunu-

Komünar

51www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 53:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

52

yorlar. Bu çıkarlar neyi ifade ediyor? Dünyayıele geçirmeyi ifade ediyor. Baskı, sömürü, zu-lüm düzenini ifade ediyor. İşte devletçi sistemgerçekliği denen gerçeklik budur. Demek ki,devlet demek savaş demektir. Devletle barışol-maz. Devlet olgusu savaşla birlikte var ol-muştur ve devlet var oldukça da savaş olacak-tır. Neden? Çünkü devletin özü hegemon-yadır, egemenliktir; baskı, sömürü, zulüm veçıkar çatışması demektir. Şimdi bir kere dahave çok net olarak yaşanan budur. Sonuç nasılolacak tam belirtilemese de, Hamas'ın ağırdarbe yediği gözleniyor. Böyle bile olsa İran,ABD ve İsrail'i Filistin'de çatışmaya sokarakaslında amacını belli ölçüde gerçekleştirmişbulunuyor. Benzer durumu Kürdistan ve Irak'-ta da yaratmak isterler mi? Evet, bu tehlikeher zamankinden fazla vardır. ABD'nin de bu-na göre askeri hazırlıkları söz konusu, İran dabunu tehdit ediyor. ABD bunu önlemek içinöngördüğü ittifak politikasını geliştirmeye ça-lışıyor. ABD, Türkiye-Irak ittifakını GüneyKürdistan yönetimini de içine katma teme-linde geliştirmeye çalışıyor. Bu konuda bellibir düzey de kazanmışlardır. 2008 Kasım'ındaBağdat'ta yaptıkları toplantıyla bu ittifakın na-sıl yürütüleceğine dair bir plânlama ortayaçıkardıkları, bazı ilkelerde anlaştıkları görü-lüyor. Böyle bir ittifakı yaratıp işletme önündeen büyük engel olarak da PKK görülüyor. Öy-le anlaşılıyor ki, Bağdat toplantısında PKK'-nin engel olmaktan çıkartılması plânlanmıştır.Türkiye Başbakanı "dört aşamalı PKK'yi tas-fiye plânı" hazırladıklarını basına açıkladı.Celal Talabani bu planı "Kürt sorununun kıs-men çözümü" olarak ifade ediyordu. Belli kiherkes bu plânı birazda kendine göre anlamış;ama yine de PKK karşıtı kısmî bir ittifak oluş-turulduğunu görmemiz, anlamamız gerekli.

Bu ittifak şundan ileri geliyor: 2006Ağustos'unda ABD, PKK'ye ateşkes çağrısıyapmıştı. 1 Ekim 2006 tarihinde PKK'nin ilânettiği 5. tek yanlı ateşkes süreci bununla eş za-manlı olsa da, daha sonra ABD bu ateşkesçağrısına sahip çıkmamıştı. Ateşkes ve ateş-kese dayalı siyasî çözümler aramak yerine,2007 başından itibaren Türkiye'yi PKK'ye

karşı askeri saldırıya tahrik ve teşvik eden,ona destek veren bir politika izlemişti. 2007yılında ABD'nin politikalarında bir değişiklikoldu. Bu değişiklik, ABD-Türkiye-Irak ittifa-kını yaratma ve buna Kürtleri katma politika-sının bir gereğiydi. PKK, Kürt cephesi açısın-dan bunun önünde engel görülmüştü. 2007-

2008 yılları boyunca ABD-Türkiye-İran ittifa-kına dayalı yürütülen topyekûn savaş konsep-ti temelindeki saldırılar bu çerçevede ortayaçıktı. Bu ittifakın amacı, PKK'nin direncinikırarak sistem içine çekip etkisiz hale getir-mekti. Bu saldırıları örgütleyip yürüten ve buplânının arkasında bulunan birinci güç ise,ABD'ydi. ABD Önderliği, gerillayı, örgüt yö-netimi ve halkı hedefleyen saldırıların örgüt-leyici, yönlendirici gücüydü. 2008 yılı sonunakadar bu plânı başarmayı hedefliyor ve öngö-rüyordu. Türkiye Devleti tarafından MedyaSavunma Bölgeleri'ne dönük saldırıların gün-deme getirilmesi, sıcak keşif-istihbarat çalış-masının ve bunda işbirliğinin yürütülmesibunu başarmak içindi. Zap operasyonuyla busonucu elde etmenin büyük saldırısını başlat-mış oldular. Fakat sonuçta bütün bu askeri sal-dırılar başarılı olmadı. Önderlik direndi, geril-la direndi, halk direndi, bütün PKK hareketidirendi, kahramanca bir direniş içerisindeolundu. Büyük zorluklar çekilse, iki yüzden

Bu ittifakın amacı PKK'nin direncini kırarak

Sistem içine çekip Etkisiz hale getirmekti

Bu saldırıları örgütleyipYürüten ve bu plânının arkasında

Bulunan birinci güç ise ABD'ydi. ABD ÖnderliğiGerillayı, örgüt yönetimi

Ve halkı hedefleyenSaldırıların örgütleyici

Yönlendirici gücüydü.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 54:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

fazla Şehit verilse de, bu imha ve tasfiye sal-dırısı kırıldı, boşa çıkartıldı. ABD bir kere da-ha gördü ki, PKK'yi şiddet yoluyla tasfiye et-mek mümkün değildir. Zaten 2000'lerin ba-şında ABD'nin savunduğu tez buydu. PKKşiddet yoluyla tasfiye edilemez, diğer yöntem-ler gerekir, diyordu ve bu çerçevede Türkiyeyönetimiyle politik ayrılıklar yaşıyorlardı. Birçelişki ve çatışma içerisindeydiler. Fakat Bushyönetiminin Afganistan ve Irak savaşı ardın-dan elde ettiği güç, bu politikayı bir yana bıra-karak, 2007 başından itibaren PKK'ye savaşaçma düzeyini ortaya çıkardı. 2008 sonunageldiklerinde yanıldıklarını, şiddet politika-sıyla PKK karşısında sonuç almanın mümkünolmadığını bir kere daha görmüş ve değerlen-dirmiş oluyorlar. Bağdat plânlamasının bunadayandığı anlaşılıyor. Bu temelde ABD,Türkiye-Irak-Güney Kürdistan yönetimininişbirliğini yaratarak, şiddetle PKK'yi ezipkendi politikaları önünde engel olmaktançıkaramadığı durumu, şiddet dışı politikalarlagerçekleştirmek istiyor. Savaş dayatması dı-şındaki yöntemlerle PKK'yi etkisizleştirmeyi,kendi politikaları önünde engel olmaktan çı-kartmayı hedefliyor. Son dönemdeki tartışma-ların esası bu temeldedir. Tüm bu tartışma-ların arkasında ABD vardır. Celal Talabani'ninaçıklamalarının da, tayip Erdoğan'ın sözle-rinin de arkasında ABD'nin bu politikaları var.Türkiye'de TRT 6'nin açılması, Kürdoloji kür-sülerinin kurulma girişimleri de hep bu politi-kanın sonucu olarak ortaya çıkıyor. Tüm bun-lar ABD menşelidir, ABD'nin PKK'yi şiddetdışı yöntemlerle etkisizleştirme ve engel ol-maktan çıkartma politikalarının bir sonucuolarak gündeme geliyor. Bu da şunu ifade edi-yor: "PKK'yi etkisizleştirebilmek için, PKK'-nin dayandığı argümanları elinden almak ge-rekir. PKK Kürt dili, Kürt kültürü üzerinde miduruyor, PKK'nin istediği gibi olmasa da Kürttoplumunu aldatacak, en azından PKK'ye des-teği bölüp parçalayacak düzeyde bazı sahte,geçici açılımlar yapmak gerekiyor. PKK top-lumun örgütlenmesi üzerinde mi duruyor, bazıörgütsel serbestlikler yaratmak gerekiyor".ABD'nin politikaları budur ve bu temelde

Kürt sorununun çözümünü esas alan değil,PKK'nin varlığını yok etmeyi, PKK'yi çöz-meyi ve tasfiye etmeyi öngören yeni bir poli-tik plânlama yaptıkları ve uygulamaya koy-maya çalıştıkları anlaşılıyor.

Tayip Erdoğan bu planın birinci aşama-sını, 'PKK'nin izole edilmesi' olarak tanımla-dı. Her halde ikinci aşama, izole edilmiş, de-netim altına alınmış bir PKK'ye çeşitli şartla-rın dayatılması olacak. İzole aşaması: Kürtçeyayın yaparak, kürdolojiden söz ederek, tar-tışma yürüterek PKK'nin kitle tabanını böl-mek, zayıflatmak, yine Güney Kürdistan'da,yurt dışında PKK'ye karşı yoğun bir karşı pro-paganda faaliyeti yürüterek PKK'ye kitle des-teğini azaltmak ve en son olarak 29 Mart yerelseçimlerinde demokratik-yurtsever adaylarınkaybetmesini sağlatarak, seçimlerin Kür-dis-tan'da AKP tarafından kazanılmasını gerçek-leştirerek PKK'nin daraltılması, kitle tabanı-nın bölünüp zayıflatılarak marjinal bir hareketkonumuna düşürülmesini ifade ediyor. PKK'-nin izole edilmesinin çerçevesi böyledir. İkin-ci aşama, Şiddete bulaşmamış olan dağdakigerillanın eve dönmesi için yasal kolaylıksağlamak, yöneticileri üçüncü bir ülkeye ilticaettirmek, İmralı'da yeni bir cezaevi oluştura-rak Önder APO'nun koşullarında çok kısmîbazı değişiklikler yapmak, böylece PKK'nindirenme gücünü ve örgütsel yapısını, mevcutmevzilenmesini, örgütlenmesini bozup parça-lamak anlamına geliyor. İkinci aşamanın bun-ları içerdiği anlaşılıyor. Artık üçüncü ve dör-düncü aşamaların ne olacağı belli değildir.Onları tam bilemiyoruz. ABD ondan sonra nedüşünüyor, nasıl bir yaklaşım gösterecek,KDP ve YNK'yi nasıl bir politik yönelim içinesokacak bilmiyoruz. Fakat üçüncü ve dördün-cü aşamalara dönük Türkiye'nin plânlarınınolduğunu görmemiz lâzım. Üçüncü ve dör-düncü aşama açısından Türkiye yönetiminin,İlker Başbuğ yönetiminin Eylül 2008'de peşpeşe yapılan Terörle Mücadele Kurulu toplan-tılarında ortaya çıkardığı yeni bir plânın var-lığı tartışmasızdır. Türkiye yönetimi bir yan-dan ABD'nin bu plânına katılıyor, ondan ya-rarlanmaya çalışıyor, bir yere kadar ABD ile

Komünar

53www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 55:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

54

birlikte hareket etmeyi öngörüyor; diğer yan-dan PKK'yi izole edip örgütsel sistemini da-ğıttıktan sonra da, Kürt halkına soykırımı day-atmak üzere bir saldırı plânının var olduğu dagörülüyor.

2008 Eylül'ündeki Terörle Mücadele Ku-rulu toplantılarında böyle bir saldırı plânıhazır-lanmıştır. Nitekim daha sonra BaşbakanTay-yip Erdoğan Hakkari'ye gelerek bu planıdeşifre etti; "beğenmeyen çekip gitsin" dedi.Halkı kovacaklarını söyledi. Savunma Baka-nı, Ermeni ve Rum katliamlarını, tehcirinikendileri açısından doğru ve başarılı gördük-lerini söyledi, onları gündeme getirdi. Bu söz-ler durup dururken bu kişilerin akıllarına gelipsöylenmiş sözler değildir. Bunlar ilgili ku-rullarda; Terörle Mücadele Kurulu'nda, MilliGüvenlik Kurulu'nda tartışılan, karar halinegetirilen plânları uygulamaya dönük, onun ze-minini yaratmayı içeren konuşmalardır. Bunuböyle anlamamız gerekli. Buradan da şu so-nuç çıkıyor: eğer Türkiye yönetimi ABD ilebirlikte PKK'yi izole etme ve örgütsel sistem-ini zorlama yönünde bir gelişme ortaya çıkar-tabilirse ve ABD politikaları da uygun olursa,bunun ardından PKK'yi imha ve tasfiye ede-cek, yok edecek bir saldırıyı yürütmeye hazır-lanıyor. Türkiye yönetiminin böyle bir saldırıplânı vardır. Eylül 2008 toplantılarında bununkararlaştırıldığı anlaşılıyor. Bu noktada İs-rail'in Hamas'a saldırısı önem taşıyor elbette.Nasıl ki, İsrail Hamas'ı tümden imha edebil-mek için bu kadar kapsamlı, azgın bir saldırıyürütüyorsa, Türkiye de benzer bir saldırıyıPKK'ye dönük yürütme karar ve çabası içe-risindedir. Bunun için iki şey gerekiyor: Bir,PKK'nin izole edilmesi, yani marjinal kılın-ması. Bunun sağlanabilmesi için de 29 Martyerel seçimlerinde Kürdistan'da AKP'nin ka-zanması gerekiyor. Seçimleri kazanabilmekiçin de sahte birçok girişim gerekiyor; kömürdağıtma, makarna dağıtma, sahte umut dağıt-maları, yine "Kürdoloji kuracağız, halkın TRTCaşh dediği Kürtçe kanal açacağız, Kürt soru-nunu biz de çözüyoruz havası yaratmaları ge-rekiyor. Türkiye'deki bu girişimlerin hepsiAKP'nin 29 Mart yerel seçimlerini kazanması

içindir. Tüm bunlar birer seçim çalışması, ya-ni özel savaş çalışması oluyor. Onun dışındaherhangi bir değer ifade etmiyor. İkincisi,bunlara dayanarak seçimi kazanır, dolayısıylaKürt Özgürlük Hareketini kitleden kopukmarjinal bir konuma düşürür, diğer yandan,İsrail'in ABD politik desteğini almasına ben-zer bir biçimde ABD politikalarından destekalma zeminini bulursa, İsrail'in Filistin halkı-na yönelttiği saldırıya benzer bir saldırıyı2009 yazında Türkiye'nin de Kürt halkına yö-neltme ihtimali güçlü bir biçimde vardır. Ha-tırlanacağı gibi, MHP tampon bölge oluşturul-masını istemiş, çağrı yapmıştı. Terörle Mü-cadele Kurulu'nda bunun tartışılacağı söylen-mişti. Aynı şekilde Tayip Erdoğan'ın ve Sa-vunma Bakanı'nın açıklamaları Kürt tehcirinitartıştıklarını gösterdi. Zaten Kürt halkına dö-nük Türkiye metropollerinde linç girişimlerivar. Öyle anlaşılıyor ki, tampon bölge yakla-şımı içerisinde de Ermeni ve Rumlara yapıl-dığı düzeyde olmasa da, kısmî bir Kürt tehci-rini, yani zorla kendi yerlerinden göçertmeplânını Kürt halkına dayatmayı düşünüyorlar.Türkiye yönetiminin, İlker Başbuğ-Tayip Er-doğan yönetiminin böyle bir plân ortayaçıkardığı artık tartışma götürmezdir. Şem-din-li'den Ağrı'ya, Doğubayazıt'a, yine Nusay-bin'e, Cizre'ye kadar uzanan hatta var olankent ve kasabaları boşaltmayı öngören bir kat-liam ve tehcir saldırısı dayatabilirler. Türkiyeyönetiminin böyle bir plânının olduğu tartış-masızdır. Nasıl ki 94'te bu sahalarda kırsalalanı, köyleri zorla boşalttılarsa, şimdi deşehirleri boşaltmayı hesaplıyorlar. BöyleceKürdistan parçalarını birbirinden koparmayı,Kürt toplumunun ulusal bütünlüğünü yok et-meyi hedefliyorlar. Bu önemlidir. Böyle birdurumda gerillanın hareket zemini yok olur.Böyle bir durumda artık Kürtlerin mevcutKürdistan bütününde ulusal topluluk olma du-rumları ortadan kalkar. Bu bir soy kırım yak-laşımıdır. Nasıl ki Erivan'da Ermenistan kur-durup, Çukurova'dan Van'a kadar olunan hattaErmenileri yok ettilerse, Güney Kürdistan'daSüleymaniye, Hewlêr ve Duhok'ta bir Kürdis-tan kurulmasını kabul ederek, Kuzey, Doğuwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 56:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

ve Batı Kürdistan'da Kürt ulusal ve toplumsalvarlığını yok etmeyi hedefleyen bir plânı uy-gulamak istiyorlar.

Bu gerçekleri görmek ve anlamak gere-kiyor. 'Dünya buna elvermez, demokrasi tar-tışmaları var, Türkiye bunları yapamaz' deme-mek lâzım. Bu demokrasi tartışmaları eskidende vardı. Öyle yeni icat etmişiz gibi yaklaş-mamalıyız. Özgürlük bilinci ve düşüncesi es-kidende vardı; insanlığın başlangıcından berivardır. Çeşitli çıkarlar, dünyanın belli bir ge-leneğe, hukuka dayanması eskiden de vardı,hatta eskiden daha kuvvetliydi. Örneğin,hiçbir güç, belki de son üç-dört bin yıl içe-risinde savaşta esir aldığı düşmanını idam et-memiştir. Ancak Amerika Birleşik Devletleri2006 yılının son günü Saddam Hüseyin'i idamederek bunu yaptı. Şimdiki dünya eskisindençok iyi değildir. Kendimizi yanıltmamalıyız.Eğer güç ve imkân bulursa, baskıcı, sömürü-cü, şoven, milliyetçi, emperyalist güçler hertürlü katliama başvurabilirler. Bunu önleme-nin yegâne yolu, bunu imkânsız kılmanın tekyolu; Kürt halkının örgütlülüğü, bilinci, hazır-lığıdır, kendini savunma gücüdür. ElbetteKürtler Ermeniler gibi, Rumlar gibi değiller.Kürdistan coğrafyası, Kürt toplumunun yapı-lanışı ve Kürt nüfusu çok farklıdır. Bir de otuzyıldır yürüttüğü özgürlük mücadelesi var, or-taya çıkardığı direnme gücü, tecrübesi, örgüt-lülüğü var. Bütün bunlar ciddî farklılıkları ifa-de ediyor. Ancak unutmayalım ki, karşıt güçde bundan korkuyor ve kendi egemenliğinisürdürebilmek için çılgınca her türlü yöntemebaşvurma hesabı yapıyor. Bunu görmemizlâzım. Kendi iç çatışmalarını bu temelde de-ğerlendirmek gerekli. Nasıl ki 93'te bir iç he-saplaşma yaşadıktan sonra beş yıl boyuncaPKK'ye, gerillaya, Kürtlere karşı saldırı yü-rüttülerse, şimdi bu Ergenekon soruşturmasıkapsamında yaşadıkları iç hesaplaşmanın ar-dından ne yapacakları belli olmaz.

Aslında Ergenekon Türk Devleti'nin ken-disidir. Bu oluşum bir; devletin temel yapıla-nışından, ikincisi; Türkiye'nin ABD ve NATOile işbirliğinden ileri geliyor. Bu iki unsurunbirleştiği 60'lı yıllardan itibaren Ergenekon

denen oluşum ortaya çıktı. Ergenekon, devletve toplumu elinde tutan, koordine eden üst birkoordinasyon gücüdür. Bunun içinde sivillerde var, askerler de var, siyasetçisi, hukukçusu,ekonomisti, aydını, istihbaratçısı var, herkesvar ve Türkiye'deki bütün örgütler ve toplumbu koordinasyonun elindedir, bu koordinas-yon tarafından yürütülüyor. Bunun deneti-minde olana ses çıkartılmıyor; bu koordinas-yonun denetiminin dışına çıkan; hain, düş-man, terörist sayılıyor ve yok edilmek için sa-vaş açılıyor. Türkiye'de 1980'den itibaren busistemin dışına sadece PKK çıkabildi. Butemelde otuz yıldır PKK'yle savaşılıyor. Busistem PKK'yle savaş içerisinde çok dahakemikleşti, büyüdü. Her türlü katliama, soy-guna karıştı. Çok farklı örgütlenmelere ve ku-rumlara sahip bir oluşum olma durumu sözkonusudur. Bir sürü ekonomi örgütleri var,siyasî örgütleri var, demokratik sivil toplumörgütleri adıyla kurulan örgütleri var. Bunla-rın hepsi aslından Ergenekon tarafından kont-rol ediliyor. Dolayısıyla devlet eliyle yürütül-müş bir kirli savaş, özel savaş söz konusudur.Bu işin en başta yürütücü gücü Genelkurmay'-dır. Şu anda yürütülen Ergenekon soruşturul-masıyla aslında yapılmak istenen şey, bu sis-tem içerisindeki örgütleri, güç odaklarını tas-fiye etmektir. Yani, kendi iç iktidar savaşımla-rı sürüyor. Zap operasyonu ardından nasıl kibir iktidar savaşımı gündeme geldiyse, bu du-rum şimdi halen devam ediyor. Ergenekon so-ruşturması bir iç iktidar savaşımıdır. Bir klikaşırı milliyetçi, Avrasyacı klik iktidardandüşürülmeye, tasfiye edilmeye çalışılıyor. Buklik kendi içinde belli bir örgütlülüğe sahipti.Kaç tür örgütleri var, örgütsel sistemleri nasıl-dır bunu bilmiyoruz, ama anlayış olarak bir-birlerine yakındılar, belli bir örgütlülüklerivardı ve Kürt sorunuyla, Kürdistan'dakisavaşla herkesten önce bu klik ilgilenmişti.Bu klik, PKK'ye karşı savaşı yürüten kliktiraslında. 90'lı yıllarda iktidarda hâkim olan veKürdistan'da kirli özel savaşı organize eden,yürüten bunlardır. Bu klik, PKK'ye yöneliksavaşta başarılı olamadı ve başarılı olamayın-ca bu klikten bazıları şöyle açıklamalar yaptı-

Komünar

55www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 57:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

56

lar: "Bu iş savaşla olmuyor." Neyle olacağıyönünde de bir plân, politika ortaya koymadı-lar, çözüm gücü yaratamadılar. Öncelikle şid-detle, katliamla, kirli savaşla PKK'nin, geril-lanın, Kürt halkının ezilip bastırılabileceğinihesap ettiler, bunu planladı ve uyguladılar;fakat başarılı olamadılar. Şimdi Ergenekondiye soruşturulan, tutuklanmaya, yargılanma-ya çalışılan klik, PKK karşısında başarısızkalmış, yenilgi almış bir kliktir. Kürt sorunu-nu şiddetle ezmek, çözmek istedi. Ezemeyin-ce, ezilmiyor, başarılmıyor, dedi. Fakat nasılçözüm olacağı yönünde bir görüş geliştireme-di, boşlukta kaldı. Şimdi yeni güçler bunlarıtasfiye etmeye çalışıyorlar. Çünkü işleri bit-miştir. Şiddetle sonuç almayı öngördüler, ba-şaramadılar. Her hangi bir çözüm de üreteme-diler. Dolayısıyla artık yapacakları bir şey kal-mamıştır. Bunlar tasfiye edilerek yerleri yeniörgütlerle doldurulmak isteniliyor. Bu soruş-turmayla bir yandan suçlular bulunmuş olu-yor, devlet temize çıkartılmaya çalışılıyor; di-ğer yandan zaten işi bitmiş, başarısız olmuşolanlar bir tarafa atılarak yeni ve dinamikgüçler örgütlendiriliyor, iş başına getiriliyor.Fakat bunu yapanlar demokratik yöntemlerlemi yapıyorlar, demokratik siyasete işlerlik mikazandırıyorlar? Hayır. Dikkat edilirse, Erge-nekon soruşturmasının Türkiye'nin demokra-tikleşmesiyle hiçbir alâkası yoktur. Bu husustartışılmıyor bile. Bırakalım bir demokrasiplânı temelinde yürümesini, tartışma günde-minde bile yoktur. Ergenekon terör örgütü tar-tışmaları yapılırken, insanlar tutuklanıp suçla-nırken, bu örgüt dağıtılmak istenirken, bununsonucunun Türkiye'nin demokratikleşmesi ol-duğu söylenmiyor, tartışılmıyor, öyle bir plânyoktur. Sadece geçmişte suç işlemiş, artık işyapamaz olanlar var, onlar bir tarafa itiliyor,etkisizleştiriliyor, engel olmaktan, ayak bağıolmaktan çıkartılmaya çalışılıyor.

Yine Kürt Özgürlük ve Demokrasi Hare-ketini ezmek, bastırmak için bu örgütlenmeleroluşturuldu ve saldırı yürüttüler. Şimdi bunlarüzerine gidilirken bütün bunların hesabı görü-lüyor mu? Kürt sorununun siyasî-demokratikçözümü öngörülüyor mu? Hayır. Hiç alâkası

yok, bağlantılandırılmıyor, tartışma gündem-ine dahi gelmiyor. Sadece bazı kişiler kötüdür,teröristtir, suç işlemiştir deniliyor ve onlar dış-talanmaya çalışılıyor. Bununla mevcut devletsistemini, despotik devlet yapısını, inkârcı veimhacı rejimi Kürdistan'da daha güçlü ve etk-ili yürütecek bir iktidar, siyasî organizasyonortaya çıkartılmaya çalışılıyor. Bunun aracıAKP'dir, ama bunu yaptıran ABD'dir. Bundankuşku duymamak lâzım. Türkiye'de milliyetçiklik dışlanarak ki bunlar Avrasyacılık yaparakbiraz ABD karşıtı tutum geliştirdiler bunlarortadan kaldırılarak Türkiye'yi daha fazlaABD'ye bağlayacak ılımlı İslam ya da siyasîİslam denen proje uygulanmak isteniyor. TürkDevleti böyle bir çizgide yeniden organizeedilmeye, önündeki engeller temizlenerekgüçlü bir devlet sistemi yaratılmaya çalışılı-yor. Yapılmak istenen budur. Bu operasyon birABD operasyonudur. Geçmişte kullanılanlar,işi bitmişler atılarak Türkiye'deki ABD işbir-likçisi olan, ABD çıkarlarına göre hareketeden, despotik devlet sistemini milliyetçi-din-ci çerçevede buna Türk-İslâm sentezciliği dedeniliyordu yeniden organize ederek ayaktatutmayı sağlatacak bir operasyon yürütülüyor.İşin esası budur. Bu da Kürt halkına karşı da-ha kapsamlı bir katliam savaşı yürütmetehlikesini ortaya çıkartıyor. Bütün bunlarİlker Başbuğ-Tayyip Erdoğan işbirliğininörgütlendirilmesi oluyor. Devlet içerisinde en-gel olanlar temizlenerek, devlet yönetimi üze-rinde kendine siyasî İslâm adını vermiş veABD'ye her şeyleriyle bağlı olan bu gücün hâ-kimiyeti, örgütlenmesi sağlanarak PKK'yekarşı, Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı yenibir saldırı gücü ortaya çıkartılmak isteniyor.Kürt inkârı ve imhasını amaçlayan yeni birrejim yaratılmak isteniyor. Bunlar açık olgu-lar. Bu gerçeklerden asla kuşku duymamakgereklidir. Fakat bunlar yapılırken ilginç so-nuçlar da ortaya çıkıyor. En son Milli Güven-lik Kurulu sekreteri de terörist olarak, terörörgütü üyesi olarak tanımlandı, neredeyse tu-tuklanacaktı. Genelkurmay müdahalesiyle tu-tuklanması önlendi. Yıllarca Milli GüvenlikKuruluna sekreterlik yapmış bir kişi terörwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 58:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

örgütü kurmuşsa, onun yönettiği örgüt MilliGüvenlik Kurulu olduğundan, o zaman terörörgütü de Milli Güvenlik Kurulu oluyor. MilliGüvenlik Kurulu da Türkiye CumhuriyetiDevleti'ni yönettiğine göre, aslında TC'ninterörist olduğunu bu soruşturmayla kendileriaçığa çıkartmış, kabul etmiş oluyorlar. Ordu-nun, devletin terörist-katliamcı karakterinetçe açığa çıkıyor. Ergenekon soruşturmasıbu gerçekleri deşifre etmek, iç ve dış kamu-oyunu bu temelde bilinçlendirmek için önem-li bir fırsat ve imkân da sunmaktadır.

İran ve Suriye'nin yaklaşımları da bu çer-çevededir. Onlarda kendilerini ABD'nin buyeni politikasına göre şekillendirmeye çalışı-yorlar. ABD'nin başarılı olamamasındanaldıkları güçle, onun kendilerine muhtaç ola-cağını düşünerek biraz daha rahatlamış görü-nüyorlar. ABD'yi daha fazla çıkmaza sokmak,zorlamak için de ellerindeki tüm imkânlarıdevreye koyuyorlar. ABD'yi zorlayacak çatış-ma odaklarını tahrik ediyorlar, destekliyorlar.Filistin'de yaptıkları budur, Kürdistan'da yap-mak istedikleri budur. İran'ın PKK düşman-lığının arkasında bu yatıyor. İran, Hamas gibiPKK'yi de kendi çıkarları doğrultusunda iste-diği gibi kullandığı bir örgüt haline getirmeyiistedi. Özellikle uluslararası komplo ardından,İmralı sisteminin oluşması ardından bununkoşullarının ortaya çıktığını düşündü ve 2000yılında YNK eliyle Özgürlük Hareketi'mizeyönelik saldırıları organize etti. PKK'yi Ha-mas gibi, Hizbullah gibi kullanabileceği birörgüt haline getirebileceğini hesapladı. Bugerçekleşmediğinden dolayı büyük öfke du-yuyor, düşmanlık yapıyor. Medya SavunmaBölgeleri'ne dönük saldırılar, PKK'ye düş-manlık buradan kaynaklanıyor. PKK'yi zorla-yarak, ateş altında tutarak Türkiye'yle, ABD'-yle, Irak'la, Suriye'yle daha fazla çatışma içinesokmaya çalışıyor. Yine baskı yaparak, saldı-rarak PKK'yi zor duruma düşürüp, sözde ira-desini kırarak teslim almaya çalışıyor. İranpolitikaları budur. Kürt sorununa siyasî yakla-şım gösterme, çözüm üretme gibi bir arayışıyok; tam tersine, onun da kendi çıkarları doğ-rultusunda PKK'yi nasıl kullanacağı yönünde

arayışları söz konusu. Belli ki, o da bu süreçtemevcut politikayı sürdürecek.

Dikkat edilirse, 2009 yılının başında po-litik-askeri ortam çok karmaşık ve hareketli-dir. Bu karmaşıklık ve hareketlilikte bir azal-ma kesinlikle olmayacaktır. 2009 yılı içeri-sinde birçok alanda yeni siyasî-askeri geliş-meler, daha kapsamlı ve çatışmalı durumlargündeme gelecektir. Kendimizi şimdiden bu-na göre hazırlamamız gerekiyor. Bizim de bü-tün bu planları boşa çıkartacak, Kürt özgür-lüğünü ve demokrasisini yaratmayı hede-fleyen, bunu adım adım geliştiren bir müca-dele planına ve taktik duruşa sahip olmamızgerekmektedir. Bu bakımdan ABD, AKP vegüneyli güçler eliyle geliştirilmeye çalışılan"PKK'yi şiddet dışı yöntemlerle etkisiz halegetirme" projesini deşifre etmemiz gerekiyor.Ona karşı yoğun bir propaganda yürütmemiz,eleştirmemiz, dikkatli ve duyarlı olmamız lâ-zım. Obama yönetimi aslında uluslararasıkomplodan sorumlu olan bir yönetimdir. 9Ekim ve 15 Şubat komplolarını Clinton yöne-timi örgütledi ve yürüttü. Obama yönetimi deo yönetimin mirasçısıdır. Dolayısıyla ulusla-rarası komplodan ABD'nin yeni yönetimi so-rumludur. Kürt halkına haksızlık yapmıştır,hem de büyük ve tarihsel bir haksızlık yapıl-mıştır. Bunu gidermek zorundadır. Yine ABDyönetimi 2006 Ağustos'unda ateşkes çağrısıyaptı. PKK Koordinatörlüğü adı altında sis-temler oluşturdu. 1 Ekim 2006 tarihinde ilanedilen ve sekiz ayı aşkın süren 5. tek yanlıateşkese hiçbir karşılık vermedi. Kendi çağ-rısına sahip çıkmadı, ikiyüzlü davrandı. Soniki yıldır da 2007-2008 yılı boyunca da- ABDTürkiye'yi savaşa teşvik ve tahrik ediyor.PKK'yi ortak düşman ilan etmiş ve bizzat sa-vaşa katılım gösteriyor. Ne hakla, niye yapı-yor bunu? Kendi çıkarları için Kürt halkınınözgür-demokratik duruşuna bu biçimde sal-dıramaz, onun katliamını öngöremez.

Yine Güney Kürdistan yönetiminin buhususlarda dikkatli olması gerekiyor. ABDkendi çıkarları için Kürt halkının özgür-de-mokratik iradesini kırmak, yok etmek istiyor.ABD, tıpkı bir Erivan Ermenistan'ı gibi, bir

Komünar

57www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 59:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

58

Hewlêr Kürdistan'ı yaratabilir, onu kabul ede-bilir, onun dışında bütün Kürt toplumununimhası ve tasfiyesini dayatabilir. Buna kesin-likle âlet olunmamalıdır. Bu, Kürt toprakla-rının bir bölümünü özgürleştirmek, Kürthalkını geliştirmek, Kürt ulusal gelişmesinisağlatmak olmayacaktır; tam tersine, Kürtsoykırımının ortağı olmak haline gelecektirki, en büyük ihanet, en büyük tarihsel yanılgıbu olacaktır. Türkiye yönetiminin böyle birarayışı var. Gizliden gizliye sürdürülen dip-lomasinin esas amacı budur. Bunu herkes bili-yor, anlıyor. Kimse sanmasın ki bilinmiyor,görünmüyor, anlaşılmıyor. Bunlara kesinlikleâlet olmamak lâzım. Kürt halkı, Özgürlük Ha-reketi bu konuda çok duyarlı, dikkatli olmalı-dır. Kürt ulusal kamuoyu gerçekleri iyi gör-melidir. Olacaksa bir ulusal konferans, bütünparçaların, tüm Kürt örgütlerinin katıldığı,Kürt halkının özgür-demokratik yaşam ilkele-rinin belirlendiği bir konferans olmalı. Böylebir konferansı düzenlemek için biz de beş yıl-dır çalışıyoruz. PKK böyle bir konferansa tümgücüyle katılım gösterir; ama inkâr ve imhasisteminin oyununa gelecek, âleti olacak, Kürthalkının özgür-demokratik yaşam direncinikırmayı hedefleyecek organizasyonlara aslaalet olmayacağı gibi, onları boşa çıkartmakiçin de elinden gelen tüm çabayı harcayacak-tır. Bunu da herkesin bilmesi gerekir.

Diğer yandan, Türkiye'deki durumönemlidir. İnkâr ve imha sistemi gerçektendetam bir çözümsüzlük, çıkmaz ve iç çatışmahalinde. Kürt sorununun çözümü siyasî gün-deme hiçbir zaman bu düzeyde dayatılma-mıştı. 2008 sonu itibarîyle ulaştığımız düzey,siyaset gündemine Kürt sorununun siyasî çö-zümünü en ileri düzeyde dayatmaktır. Başkaçaresi kalmamış olan inkâr ve imha sistemi,bir yandan ABD'ye uşaklık ederek; diğer yan-dan KDP ve YNK gibi güçlere yalvararak ye-ni bir saldırı plânı hazırlayıp kendini rahatlat-maya çalışıyor. İşin gerçeği ve özü budur. Bu-na karşı duyarlı ve uyanık olmamız lâzım. Birkere, 29 Mart yerel seçimlerinde AKP'nin ka-zanmasını engellemek gerekli. AKP'ye verile-cek her oy Kürt halkına sıkılacak bir soykırım

kurşunu olacağı gerçeğinden hareketle, AKP'-nin deşifre edilmesi ve seçimde yenilgiye uğ-ratılması lâzım. Ama esas olarak imha ve tas-fiye amaçlı saldırılara karşı çok duyarlı, bi-linçli, örgütlü ve hazırlıklı olmak gerekiyor.Bir yandan seçim kazanılırken; diğer yandangerillayı, öz savunmayı geliştirerek sözkonusu katliam ve tehcir planlarını boşaçıkartacak bir direnme duruşunu sağlamamızlâzım. Bu konuda hata yapmamalı ve zayıfyaklaşım içinde olmamalıyız. 'Böyle olmaz,konjonktür buna el vermez, demokratik hak-larımız var, kimse bir Kürt soykırımı ve teh-ciri yapamaz, bu dünyada böyle şeyler olmaz'dememek gerekir. O tür düşünceler kendinikandırmadır. Doğru olan, kendi gücünle, ör-gütlülüğünle bu durumları boşa çıkartmadır.Onun için de bilincimizi, örgütlülüğümüzü vedirenme hazırlıklarımızı her zaman güçlü tut-malı, örgütlenmeli, donanımımızı geliştirmeli,öz savunmamızı güçlendirmeli, gerillayı bü-yütmeli, kendi savunmamızı kendi özgücü-müzle yapabileceğimiz ilkesinden asla uzakdüşmemeliyiz. Katliamlar, soykırım girişim-leri, tehcir politikaları, linç saldırıları ancakKürt halkının, Kürt gençliğinin kendi ör-gütlülüğü temelinde öz savunmasını geliştire-rek boşa çıkartılabilir. Başka türlü olmaz. O-nun için de her zamankinden daha duyarlı ol-mak, daha örgütlü hale gelmek gerekiyor.Halk olarak, gençlik olarak, kadınlar olarak,tüm toplumsal kesimler olarak başkasındankendi savunmamızı yapmasını bekleyen değilde, kendi örgütlü gücüyle kendi öz savunma-sını yapan bir noktaya kendimizi ulaştırma-mız lâzım. 2009'u kazanmak böyle olur.2009'da olası katliam ve tehcir saldırılarınıboşa çıkartmak ancak bununla gerçekleşebilir.

Bu bakımdan siyasî ortam çok yönlüalternatifler içeriyor. Seçim sonrasında siyasîmücadele süreci de gelişebilir. Öyle bir du-rumda oyunları bozacak, demokratikleşmeyive Kürt sorununun siyasî çözümünü geliştire-cek bir siyasî yaklaşımı, çabayı, mücadeleyigösterebilmeliyiz. Siyasî mücadele daha zor-dur, kolay değildir. Daha duyarlı olmayı, dahaörgütlü davranmayı, daha çok girişimciliğiwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 60:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

gerektirir. Bunu gösterebilmemiz, siyasî süre-ci doğru, başarılı, etkin bir biçimde yönetebil-memiz gerekir. Ancak siyasî mücadele süreciolasılığı kadar, çatışmanın yoğunlaşması, ka-tliam ve tehcir saldırılarının dayatılması ihti-malî de güçlüdür. Mevcut yönetim, İlker Baş-buğ-Tayyip Erdoğan kişilikleri böyle saldı-rılar yapmaya açık kişiliklerdir. Çok pragma-tist ve çıkarcılar. Çok daha faşist-milliyetçikarakterliler, dışa bağımlılıkları çok fazladır.Dolayısıyla bu güçlerden her türlü saldırı bek-

lenebilir. Onun için de, bütün bu saldırılarıkarşılayacak bir savunma duruşumuzun, ör-gütlülüğümüzün olması lâzım. Eğer böyle birçatışmalı durum gelişirse, bu, geçen beş yıldaolduğu gibi düşük yoğunluklu bir aktif savun-ma duruşu kesinlikle olmayacaktır. Artık o sü-reç aşılmıştır. 1 Haziran 2004'le başlayan sü-recin sonuna geldik. Bu, düşük yoğunlukluaktif savunma duruşuydu. Aslında bu duruşiçerisinde üç kere siyasî mücadelenin öne çık-ma durumları yaşandı. Birincisi, 2005 yazındaTürkiye yönetimi yoğun bir tartışma içindeoldu, aydınlar katıldı, hükümet-Genelkurmaytartışması yaşandı, sonunda Genelkurmay'ınöngördüğü topyekûn savaş konsepti egemençizgi haline getirildi. 23 Ağustos 2005 tarihliMilli Güvenlik Kurulu toplantısı Türkiye'ninpolitik konseptini yeni bir topyekûn savaşkonsepti olarak belirledi. Bu biçimde Türki-ye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununundemokratik çözümünü öngören bir sürecin ge-

lişmesinin önü alınmış oldu. İkincisi, bu te-melde geliştirilen saldırıya karşı 2006 yılındayürüttüğümüz direniş ve 1 Ekim 2006 tarihli5. tek yanlı ateşkes süreci bir kere daha buşiddet durumunu zorladı ve siyasî arayışlarıgündeme getirdi. Buna karşı da 27 Nisan 2007tarihli Genelkurmay muhtırası gelişti. Siyasîarayışları boşa çıkartarak yeniden bir imha vetasfiye planının PKK'ye karşı, Kürt ÖzgürlükHareketi'ne ve Kürt halkına karşı yöneltil-mesinin önü açıldı. Böylece 5. tek yanlı ateş-kes süreci de boşa çıkartılmış oldu. Uzun vekapsamlı hazırlıklara dayanan, ABD-Türkiye-İran gibi birbirine en çok karşıt olan tüm güç-lerin ortak cephede birleşerek saldırmasınıifade eden 2007-2008 topyekun saldırısı butemelde gelişti, gerçekleşti. Biz Önderlik, ge-rilla ve halk olarak bu saldırganlığa karşı dadirendik; imha ve tasfiye planını boşa çıkar-dık. 2008 sonu itibarîyle bir kere daha imhayıöngören plan başarısız kılınmış oldu. Dola-yısıyla yeni siyasî arayışlar, tartışmalar gün-demdedir. Böylece imha ve tasfiye planlarıboşa çıkartıldı. Fakat siyasî çözüm arayışlarıgündeme getirilmiş olsa da, onlar ilerletilipsonuca götürülemedi.

2009 baharı, 29 Mart yerel seçimler süre-ci aslında bu çatışmalı dönemin siyasî finaligibidir. Bu mücadelenin nasıl bir siyasî sonuçyaratacağını seçimlerde ve seçim sonrasındaortaya çıkacak politik durumda göreceğiz.Eğer Kürt sorununun siyasî çözümüne, Tür-kiye'nin demokratikleşmesine götürecek birsiyasî açılım yapılamazsa, o zaman bilelim kidaha kapsamlı askeri çatışmalar gündeme ge-lecektir. Dolayısıyla eğer yerel seçimlerdensonra yeni bir çatışma süreci gündeme gelirse,bu, geçen beş yıldaki gibi olmayacaktır. Ge-çen beş yıldaki duruş, düşük yoğunluklu biraktif savunma duruşuydu. Artık o aşıldı, onunsonuna geldik. Yeni bir çatışma onu kat kataşan bir yoğunlukta olacaktır. Buna ortayoğunluk diyoruz, hatta topyekûn savunmadurumu diyoruz. İnkâr ve imha sisteminin ye-ni plânları, saldırı hazırlıkları bu düzeyde birkatliam ve tehcir saldırısını içerdiğini göste-riyor. O zaman bizimde bu saldırılara karşı,

Komünar

59www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 61:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

60

onları kıracak bir aktif savunma duruşu ge-liştirmemiz gerekli. Bu daha üst yoğunlukiçeren bir aktif savunma savaşı duruşunu ifa-de eder. Topyekûn imhayla da karşılaşabiliriz,tehcir saldırıları gündeme gelebilir; o zamantopyekûn direniş geliştirmek de gerekebilir.Bütün bunları bileceğiz, göreceğiz. Bütünbunlara açık, bunlarında ihtimal dâhilinde ol-duğu yeni bir sürece girdik. Dolayısıyla karşıtgücün, inkâr ve imha güçlerinin her türlü sal-dırı olasılığını gören, dikkate alan, onları boşaçıkartmayı öngören bir savunma anlayışımız,plânımız, duruşumuz, hazırlığımız olmalıdır.Gerillanın duruşu bu çerçevede oluşmalıdır.Biz yaptığımız bütün toplantılarda siyasî du-rumu böyle değerlendirerek buna karşı siyasî,ideolojik, askeri alanda yeterli bir örgütlülüğüve hazırlıklı olmayı gerçekleştirmemiz gerek-tiğini belirledik, kararlaştırdık, plânladık vebu temelde çalışmalarımızı yürüttük ve yürü-tüyoruz.

Düşman saldırısı esas olarak ideolojikalanda, Önder APO'ya dönüktür, ideolojik çiz-gimize dönüktür. Bunu kırabilmek, boşa çı-kartabilmek için her zamankinden çok dahagüçlü, kapsamlı bir ideolojik mücadele yürüt-memiz gerekli. Bunu kendi içimizde olduğukadar, dıştan yöneltilen ideolojik saldırılarakarşı da yapmalıyız. Karşıt güçler bir keredaha, 2003-2004 yılındakine benzer prova-katif-tasfiyeci dayatma arayışları içerisinde.Bunlara karşı uyanık olalım. Provakatif-tas-fiyeci eğilimin bütün kalıntılarını iyi görelim,eleştirelim, içimizden söküp atalım, ideolojik-örgütsel mücadeleyi bu çizgide yürütelim.Provakasyonun kalıntıları olarak var olangizli tasfiyeciliğin bütün belirtilerini buna bizgerillada gizli sosyal reformculuk dedik, ceza-evlerinde gizli pişmanlık diyorlar, Türkiye'degizli tasfiyecilik deniliyor; ne denilirse denil-sin, nasıl ifade edilirse edilsin tasfiyeciliğingizli ve sinsi bir biçimde içten yürütülen hertürlü biçimine karşı uyanık olmak, duyarlı ol-mak, örgütlü olmak, ona karşı mücadele et-mek lâzım. Diğer yandan, siyasî alanda olasıbir siyasî mücadelenin ağırlık basma yönüne,gelişmenin öyle olma yönüne karşı hazırlıklı

olmalıyız. Projelerimiz olmalı, plânlarımız ol-malı, günlük olarak siyasî süreci daha etkiliyönetmek için girişimlerimiz olmalı. Askeriaçıdan da hem siyasî mücadele sürecini etk-ileyecek, inkâr ve imha güçleri üzerinde cay-dırıcı rol oynayacak, hem de her türlü katliamve tehcir girişimlerini boşa çıkartacak bir sa-vunma duruşumuz, hazırlığımız, mevzilen-memiz oluşmalıdır. HPG'nin Askeri KonseyToplantısı, mücadele sürecini bu biçimde de-ğerlendirerek, 2009 yılındaki duruşunu, kararve plân düzeyinde böyle tanımladı. Buna göreneler yapmak gerektiğini, nasıl bir duruş, an-layış, mevzilenme ve hazırlık düzeyini ortayaçıkartmak gerektiğini kararlaştırdı, plânladıve tüm gerilla gücünün bu doğrultuda kendisi-ni yenilemesi, yeniden yapılandırması içinhamlesel düzeyde yeni bir çalışma sürecibaşlattı.

Öte yandan, taktik ve tarz açısından, yinepartileşme ve örgütsel durum açısından sürecebaktığımızda, 2008 sonu değerlendirmelerim-izin önemli bir kısmının bu konular olduğugörülecektir. Bütün toplantılarımızın farklıdüzeylerde de olsa temel gündemini taktik uy-gulama ile partileşme düzeyinin değerlen-di-rilmesi oluşturdu. Yani 2008 yılında ne kadarpratikleştik, hata ve eksiklik nerede, ne kadargözüktü, bunlar nereden kaynaklandı ve nasılaşabiliriz, sorularına cevap aramak oldu. Bi-liniyor ki, aslında 2008 yılı kapsamlı bir tak-tikler savaşımı yılı olmuştur. Bu noktadan elealdığımızda 2008'i yalnız başına değerlen-dirmek de yeterli olmuyor. 2007 yılı ile birlik-te ele almak, bir taktik savaşım süreci olarakdeğerlendirmek gerekiyor. Çünkü iki yıl birbirine çok bağlı gelişti. İnkâr ve imha sistemiesas olarak 2007 yılında yeni bir taktik plânyaptı, kendini hazırladı, 2008 yılında da buhazırlıklarını uygulamaya koydu. Bu sürecinnasıl geliştiğini biliyoruz. Ne kadar büyük birkapsamı içerdiğini de biliyoruz. Bizim debuna karşı plânlı bir direniş içerisinde olduğu-muz da biliniyor. Biz de inkâr ve imha sistemi-nin taktik yaklaşımını, plânını, hazırlık dü-zeyini değerlendirerek, buna karşı başarılı birdireniş yürütebilmek için kendimizi hazırla-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 62:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

dık. Yaptığımız toplantılarda, yürüttüğümüztartışmalarla böyle bir plân ve hazırlık düzeyi-ni ortaya çıkardık. Bu saldırılara karşı yürüt-tüğümüz direnişi, "Êdî Bes e" hamlesi olaraktanımladık. Düşman cephesi özgürlük hareke-timizi imha ve tasfiye edebilmek için topye-kûn savaş konsepti temelinde plânlı bir sal-dırıyı iki yıl boyunca sürdürdüğü gibi, biz debu imha ve tasfiye amaçlı saldırıyı boşa çıkar-tabilmek için Êdî Bes e hamlesi temelindeplânlı, çok yönlü; ideolojik, örgütsel, siyasî,askeri bütün cepheleri içine alan bir direnişyürüttük. 2008 sonu, böyle plânlı bir mücade-lenin, bu temelde gelişen taktikler savaşı-mının sonuçlarının değerlendirildiği bir süreçoluyor.

Bu taktik hamleler biliniyor; inkâr ve im-ha sistemi bunu çok yönlü ele aldı, yedi-sekizaylık bir sürede bunun hazırlığını yaptı. Busüreç 27 Nisan 2007 tarihli Genelkurmaymuhtırasıyla başladı, 2007 Aralık başında ge-liştirilen saldırılarla pratik uygulama safhası-na geçildi. 27 Nisan muhtırası ardından YaşarBüyükanıt-Tayyip Erdoğan arasında gerçek-leşen Dolmabahçe görüşmesi yeni bir iktidaruzlaşması yarattı. PKK'yi imha ve tasfiyeplânı temelinde, bunu görev bilen, programedinen bir yönetim ortaya çıkardılar. Bu yöne-timin çeşitli kademelerini oluşturabilmek için22 Temmuz erken genel seçimi gündemegetirildi. Böyle plânlı bir saldırıyı yürütmeyiesas alan, bu saldırı savaşının organı olan birözel savaş meclisi yaratıldı. Yeniden birhükümet oluşturuldu, muhalefetin desteğialındı. İçte böyle bir plânlama ve hazırlıkyapıldığı, ittifak yaratıldığı gibi, bölgesel güç-lerinde bu plâna katılımı sağlandı. İran'la,Suriye'yle, diğer bölge devletleriyle bir dizigörüşmeler yapıldı, onlarla ittifaklar oluştu-ruldu. En son 5 Kasım 2007 tarihli Bush-Erdoğan görüşmesiyle Türkiye plânı ABDplânıyla birleştirildi ve PKK'ye karşı bütün-lüklü bir saldırı plânı ortaya çıkartıldı. ABD-'nin de benzer yaklaşımları vardı, plânla-maları söz konusuydu. Türkiye yönetimini de-ğişik amaçlarla PKK'ye karşı saldırıya tahrikve teşvik ediyordu. Türkiye yönetiminin böl-

genin statükocu güçleriyle birlikte oluşturdu-ğu plân, ABD'nin bu plânıyla birleştirilerekkapsamlı bir saldırı plânı haline getirildi ve busüreç Aralık başından itibaren uygulamayakondu. Dikkat edilirse, karşıt cephenin hazır-lıkları ve ittifak düzeyi çok geniştir. ABD'denİran'a kadar uluslararası komplo benzeri çokfarklı, dünyada birbirine çok karşıt güçleriiçine alan bir ittifaktır. Uluslararası komplosürecinde yaratılan ittifaktan farklı olan yanise, KDP ve YNK'nin bu plâna pasif destekvermesiydi. KDP ve YNK on yıl önceki ulus-lararası komploya aktif destek verirken, 2007plânlamasında pasif destek verdi; fakat yinede dışında değildiler. Bu plân, yedi sekiz aygibi uzun bir hazırlık düzeyini kapsadı. Bu sa-dece askeri alanda değil, ekonomik, sosyal, si-yasî, kültürel, psikolojik, ideolojik, askeri bü-tün alanlarda PKK'ye karşı saldırıyı öngörenbir hazırlık ve plânlamaydı. Yine bütün araçve yöntemler kullanıldı.

Bu plânlamada özgürlük hareketimiz birbütün olarak hedeflendi. Önderlik gerçeği he-deflendi; Önder APO'ya dönük saldırılar ge-liştirildi. Gerilla hedeflendi; Kuzey'de, Güney'-de, Doğu'da, bütün Kürdistan'da saldırı hede-fi yapıldı. Bütün örgütümüz hedeflendi; yöne-timimiz, demokratik kurum ve kuruluşlar,kültürel kurumlar, basın-yayın organları, tümdemokratik siyaset hedeflendi, halk hedeflen-di. Öyle ki, saldırının hedefine alınmayanhiçbir güç kalmadı. Neredeyse topyekûn sal-dırı gibi bir durum söz konusu oldu. Bu temel-de yapılan kapsamlı hazırlığa dayanarak düş-man Aralık başından itibaren askeri saldı-rılarını geliştirdi. 2 Aralık'ta Ana Karargâhı veMahsum Korkmaz Akademisi'ni vurdu. 4Aralık'ta Gabar karargâhımızı vurdu, 16 Ara-lık'ta bütün Medya Savunma Bölgeleri'ne dö-nük İran ile birlikte hava ve topçu saldırısıbaşlattı. 20 Şubat'ta Ana Karargâhı hedefleyenkara operasyonunu başlattı. 12 Mart ve 1 Ni-san'da da Botan karargâhımızı vurdu. Bütünbunlar oldukça plânlı hazırlanmış taktiksaldırılardı. Bu saldırıların amacı, PKK'nin di-renme gücünü kırarak, yani gerillaya ağır dar-beler vurup, önemli ölçüde ezerek, artık mü-

Komünar

61www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 63:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

62

cadele edemez, direnemez duruma getiripPKK'yi bir biçimde teslim almaktı. Eğer busaldırılar başarıya ulaşsaydı, gerilla ağır darbeyiyerek ezilseydi, barış projesi adı altındaPKK'ye bir tür teslim ol çağrısı yapılacak, Fi-listin Kurtuluş Hareketi'ne dayatılanın benzeribir süreç Kürt Özgürlük Hareketi'ne de daya-tılarak sistem içine çekilip entegre edilmekistenecekti. Bu saldırıların esas amacı, hedefibuydu. Bunu gerçekleştirmek üzere plânlanıpyürütüldü.

Biz bu hazırlıklara karşı kendi cephemiz-den geliştirdiğimiz adımlarla karşılık verdik.Bir kere, 22 Temmuz seçimlerinde uygun birpolitika izledik. Demokratik siyasetin önünüaçtık. Her ne kadar ateşkes süreci tamamlan-mış olsa da, mademki seçim gündeme geldi,siyasî mücadele öne çıktı, biz de hata yapma-dan demokratik siyasetin kazanmasının önünüaçtık, siyasî mücadeleye önem verdik. Buyaklaşım kısmî sonuçlar verdi. Oradan çıkansonuçlar hala rol oynuyor. Dikkat edilirse, si-yasî mücadelenin etkin, aktif yürütülmesindebelli bir role sahiptir. Demokratik siyasî alanbiraz genişledi, mücadele güçleri büyüdü.İkinci olarak, inkâr ve imha sisteminin çokyönlü plânlı bir saldırıya hazırlandığını gö-rünce, bunu değerlendirmek ve buna karşıplânlı ve hazırlıklı olmak için 2007 Eylülbaşında bir dizi toplantılar yaptık; yönetimle-rimizi topladık, Kongra-Gel komisyonlartoplantısını yaptık, siyasî-askeri süreçtekigelişmeleri değerlendirerek, onları nasıl kar-şılayacağımız konusunda karar ve plân oluş-turmaya çalıştık. Karşıt cephenin imha ve tas-fiye hazırlığında olduğunu değerlendirerek,buna karşı çok yönlü bir direnme kararı veplânı ortaya çıkardık. İşte buna "Êdî Bes ehamlesi" dedik. Bu hamle temelinde ideolo-jik, siyasî, örgütsel, askeri bütün alanlarda et-kin, aktif bir direnme sürecini gündeme ge-tirdik. Böyle plânlı ve kararlı olan hareketi-mizin ilk adımları, daha düşman cephesi plâ-nını uygulamaya koymadan gerilla alanındagelişme gösterdi. Gabar'da ve Oramar'da geli-şen gerilla direnişleri, sınır ötesi operasyonteskeresi temelinde son hazırlıklarını yaparak

gerillaya ve tüm hareketimize karşı kapsamlısaldırı başlatmaya hazırlanan düşman cephesi-nin yaklaşımlarını, planlarını, düşman cephesidaha bunu uygulamaya koymadan ciddî birbiçimde darbeledi. Bu plânla-rın âdeta ölüdoğmasına yol açtı. Düşman yaklaşımınıtemellerinden sarstı. Psikolojik üstünlüğü veinisiyatifi özgürlük hareketimizin, yani geril-lanın ele geçirmesini sağladı. Bunlar önemlitaktik adımlardı. Gabar ve Oramar direnişle-rinin askeri sonuçlarından, başarılarından öte-ye, siyasî mücadelede, taktikler savaşımındaböyle sonuç verici, başarılı yanları vardır.Esas anlamları burada yatıyor, rollerini böyleoynadılar. Bu anlamda bu direnişler, düşmanhazırlıklarının daha baştan ağır darbe yeme-sine, Êdî Bes e direniş hamlemizin ise çokgüçlü bir biçimde başlamasına yol açtılar.Düşman cephesi darbelendi, halk büyük birmoral, motivasyon kazandı. Böylece bizaslında 2007 yılını psikolojik alanda etkin vemoral üstünlüğe sahip olarak tamamladık.Düşman cephesi ise 2007 yılını, moral üstün-lüğü ve psikolojik etkinliği kaybetmiş olaraktamamladı. Düşman cephesi bu durumu aşa-bilmek için Medya Savunma Bölgelerinedönük hava saldırılarını çok kapsamlı olarakgeliştirmeye çalıştı. Kendileri de ifade ediyor-lardı, bu saldırılarının askeri sonuçlarındançok, psikolojik sonuçlarının önemli olduğunubelirtiyorlardı. Bu saldırılara dayanarak TürkGenelkurmayı psikolojik üstünlüğü elegeçirdiklerini söyledi. Bu kendini kandırmak-tı tabi; o düzeyde bir etkisi olmadı. Bazı alan-larda çok az bir darbe yememize, kayıp ver-memize yol açsa da, Özgürlük Hareketi olarakkendimizi hızla bu saldırıların yarattığı koşul-lara göre düzenleyerek, üslenmemizi ye-nileyerek bu saldırıları boşa çıkartmayı, do-layısıyla psikolojik üstünlüğü elde tutmayıbaşardık.

Bütün bu süreç en yoğun bir biçimdekendini 2008 Şubat ayı sonundaki Ana Ka-rargâhımıza dönük Zap operasyonunda pra-tikleştirmeyi öngördü. Düşman cephesi yaşa-dığı moral çöküntüyü, psikolojik etkisizliği deaşabilmek için; ama esas olarak Ana Karar-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 64:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

gâhı kuşatıp ezmeye dayalı olarak MedyaSavunma Bölgeleri'ni ve bu temelde Zagros-Botan hattını tasfiye etmeyi, bu alanları geril-la üs alanları olmaktan çıkarmayı, bu alanlar-daki gerilla üslenmesini ezmeyi hedefleyenkapsamlı bir askeri harekat başlattı. Zap ope-rasyonu aslında kapsamlı bir askeri saldırınınbaşlangıcıydı, ilk adımıydı. Eğer başarılsaydı,peş peşe bütün Medya Savunma Alanları'nadönük benzer saldırılar yapılacaktı. Yine Bo-tan'a dönük saldırı zaten yürütüldü. Zagros'adönük saldırılar geliştirilecek ve böylece ge-rillanın temel üs alanları tasfiye edilecekti.Gerilla bu biçimde darbelenip, üs alanlarındatasfiyeyi yaşar duruma düşürüldükten sonra,artık PKK'nin direnme gücü kırılmış olacak,dolayısıyla PKK'yi sistem içine çekip entegreetme sürecini geliştireceklerdi. Zap saldırısı-nın bu kadar kapsamlı siyasî-örgütsel hedefle-ri vardı. Ancak bilindiği gibi evdeki hesapçarşıya uymadı. Ankara'da yapılan plânlamaZap'a ve Kürdistan'a uymadı. KDP'yi ve gü-ney Kürdistan halkını oldu bittiye getirmeplânı tutmadı. Bunun üzerine havadan ve tekyanlı olarak sınırdan kara saldırısıyla AnaKarargâhı ezme operasyonu geliştirdiler. Buda oldukça hazırlıklı olan gerillanın kahra-manca direnişiyle yenilgiye uğratıldı, bozul-du, başarısız kılındı. Türk ordusu dokuz gün-lük yoğun çatışma ardından ağrı kayıplar ve-rerek, Zap'a giremeden geri çekilmek zorundakaldı. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt"yağdan kıl çeker gibi çekildik" diyerek, geriçekilmeyi başarı saydı. Zap'a girip Ana Ka-rargâhı ezme hedefiyle operasyona başlayanGenelkurmay, gerillanın elinden kurtulup geriçekilebilmeyi bir başarı sayacak kadar darbeyedi, yenilgi aldı. Zap'ta ortaya çıkan bu du-rum düşman cephesini kahretti. Aynı orandaKürt halkına büyük bir moral-motivasyon ka-zandırdı; cesaret, coşku, heyecan verdi. Psi-kolojik üstünlüğümüzü çok daha güçlendirdi.Buna dayanarak halkımız Mart ayı boyuncaen büyük serhıldanlarını yaptı. On günü aşkınsüre 8 Mart kutlamaları, on beş günü aşkınsüre Newroz kutlamaları ve 28 Mart UlusalKahramanlık Haftası kutlamaları yapıldı.

Gece-gündüz demeden Mart başından 4 Ni-san'a kadar belki de tarihin en kapsamlı, encoşkulu, heyecanlı halk serhıldanları yaşandı.Gerillayla halk direnişi bu temelde birleşti veherkese Kürt halkının özgürlük mücadelesin-de çok ısrarlı, kararlı olduğu, her türlü saldı-rıya karşı direnme ve onu bozma azmine vegücüne sahip olduğu gösterildi. Bu önemli birgelişmeydi, büyük bir direnme durumuydu.

Diğer yandan, düşman cephesi Zap'ta,Ana Karargâha yönelik saldırısında başarısızkalıp kırılınca, operasyon plânlarını devam et-tiremedi. Kara operasyonu plânı böylece bo-şa çıkartılmış oldu. Sadece Botan karargâhı-mıza dönük saldırı yapabildiler. Onun dışındaplânladıkları saldırıları yürütemediler. Dahada ötesi, ciddî bir iç çatışma, siyasî kriz, ikti-dar savaşımı içine girdiler. Bu aylarca devametti. Bir yandan AKP'yi kapatma davası gün-deme getirildi; diğer yandan Ergenekon so-ruşturması ilerletildi. Muhalefet ile iktidararasındaki uzlaşma bozuldu, ciddî bir tartışmaortaya çıktı. Yine Genelkurmay ile muhalefetpartileri arasında çok sert tartışmalar yaşandı.Bölgesel ve uluslararası düzeyiyle de bu sal-dırı planı, başta olduğu gibi yürütülemez halegeldi. Büyük olasılıkla Türkiye'deki bu krizlive çatışmalı duruma ABD ve Avrupa Birliği'-nin müdahaleleri oldu. 2008 yaz ortasındaİlker Başbuğ-Tayyip Erdoğan görüşmesiylebu krize ve çatışmalı iktidar mücadelesine kıs-men son verme, yeni bir iktidar uzlaşmasınıortaya çıkartma adımı atıldı. Bunun sonucun-da İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanı oldu,AKP'yi kapatma davası gündemden çıkartıldı.Ağustos sonunda İlker Başbuğ GenelkurmayBaşkanı görevini devraldıktan sonra, Kürdis-tan'a bir fetih seferine çıktı ve PKK'ye karşısavaşın tanımını yeniden geliştirdi. Ankara'yagitti, Terörle Mücadele Kurulu'nu, ardındanMilli Güvenlik Kurulu'nu toplayarak 2007'dePKK'ye yönelik hazırlanan imha ve tasfiyeplanında kısmî rötuşlar yaparak, revizyondangeçirerek yeniden gündeme getirdi. Katliamve tehcir amacını da içine alacak şekilde yenibir plan hazırladılar. Bu temelde de Genelkur-may ile hükümet işbölümü yaptılar. Genelkur-

Komünar

63www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 65:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

64

may, bilinen basın kuruluşlarının yönetimle-riyle gerçekleştirdiği toplantıyla psikolojik sa-vaşı örgütlemeye ve askeri operasyonlarınıgeliştirmeye yöneldi; diğer yandan hükümetde bu planlama çerçevesinde yeniden ilişki veittifaklar oluşturmaya, diplomatik cepheyi yü-rütmeye, ekonomik-siyasî desteği arttırmayaçalıştı.

Tüm bu gelişmelere karşın Özgürlük Ha-reketi olarak, Zap'ta elde ettiğimiz moral veinisiyatifi bahar ve yaz boyunca sürdürdük,inisiyatif hep bizim elimizde oldu. Fakat Ma-yıs, Haziran, Temmuz aylarında bu inisiyatifipratiğe yeterince dönüştüremedik, pratik uy-gulamalarımız zayıf kaldı. Askeri cephede de,siyasî cephede de bu böyledir. Moral üstünlü-ğe, psikolojik üstünlüğe dayalı etkin siyasîas-keri girişimler geliştiremedik. Bu pratikte so-nuç almamızı zayıf bıraktı. Bu durumu Ağus-tos ayından itibaren kısmen aşabildik. Kara-deniz ve Amanos eylemlilikleri, Dersim'dekieylemler, Erzurum eylemliliği, Botan-Zagroshattında gelişen kısmî eylemlilikler, elde tut-tuğumuz inisiyatif gücünü, dönemin gerektir-diği orta yoğunluklu aktif savunma savaşınadoğru yöneltmede kısmî adımlar atmamızıifade etti. Gerillanın, sürecin taktik görevleri-ni yerine getirme yönünde deneme adımlarınıatması anlamına geldi. Taktik sürecin gerekle-rine kısmen yaklaştık. Bu durum hareke-timizin yeniden siyasî-askeri süreç üzerindeetkili olmasını gündeme getirdi. Düşman cep-hesi bunu önlemek, aşmak için Eylül ayındayapılan planlama doğrultusunda kapsamlı sal-dırılar yapmaya hazırlanırken; biz, tıpkı 2007güzünde Gabar ve Oramar eylemlerine benzerbir biçimde daha bu saldırı adımları atılmadanBêzelê eylemiyle bu planı boşa çıkartıcı birgirişimde bulunduk. Ardından Amed'deki,Dersim'deki, Botan'daki eylemler gelişti.Bêzelê eylemiyle birlikte İlker Başbuğ-Tay-yip Erdoğan uzlaşmasına dayalı yeni saldırıplanı ağır darbe yemiş oldu. Daha uygulama-ya konmadan, boşa çıkartıcı, etkili darbeyivurmamız gerçekleşti. Bu da önemli bir çıkışoldu. Düşman cephesi harekete geçtikten son-ra karşı durmak elbette ki zorluklar içeriyor;

ama onu, daha uygulamaya geçme safhasınagirerken hazırlıklı yaklaşıp darbelemek, ağırsarsıntı geçirmesine, darbe yiyerek planlarınıhayata geçirememesine yol açıyor. Bu bakım-dan güz dönemine de inisiyatifi elde tutan birtaktik hamleyle girdik. Buna Ağustos sonundayapılan PKK Kongresi'nin kararlaştırdığı"Önder APO'ya Özgürlük Hamlesi"nin hayatageçirilmesi de katkıda bulundu. Böylece kon-gre kararını güçlü bir siyasî-askeri hamleylehayata geçirme gündeme geldi. Bu bizi taktikaçıdan çok daha güçlü hale getirdi, siyasetüzerideki etkinliğimizi arttırdı. Gerilla eylem-liliğinin halk üzerindeki yankısı büyük oldu.Halk büyük bir moral, motivasyon kazandı.Serhıldanlar, "Önder APO'ya Özgürlük Ham-lesi" temelinde gelişme gösterdi. Êdî Bes ehamlemizin "Önder APO'ya Özgürlük" hede-fiyle, sloganıyla yürütülmesi kitlelerde çokdaha büyük bir coşku yarattı. Sonuçta güz dö-nemine de etkili girdik. Önemli bir inisiyatifdurumu yarattık.

Gerilla cephesinden ağır darbe yiyen,halk üzerindeki sindirme hareketinde başarılıolamayan düşman, bunun üzerine saldırılarınıÖnder APO'ya yöneltti. Önderlik üzerindekibaskı, imha tehdidi had safhaya çıkartıldı.Adeta gerilladan ve halktan yediği darbeninintikamını Önderlikten almaya yöneldi. Zatenbu gerçeklik İmralı sisteminin özünü ifadeediyor. Karşı karşıya bulunduğumuz düşmangerçeğini tanımlıyor. Düşmanımızın karakteriböyledir. Önderliğimize yönelik böyle bir sal-dırı karşısında halkın refleksi çok güçlü oldu.Kuzey Kürdistan'ın bütün kasaba ve şehirle-rinde halk büyük bir direniş gösterdi. Bu dire-niş diğer parçalara ve yurt dışına yayıldı. Genç-ler haftalarca sokakta polisle çatışma içinegirdiler, halk serhıldanında yeni yöntemler,yeni bir süreç gündeme geldi. Pasif miting,gösteri yöntemi aşılarak, polise mukavemeteden, polisle sokak çatışmasına giren yeni birserhıldan düzeyi oluştu. Fakat böylesi birsüreçte gerilla yeterli etkinlik gösteremedi.Bunun nedenleri vardır ve toplantımız esasolarak bu nedenleri tartışarak çözmeye çalıştı.Bu bir eksiklikti ve ciddî bir eleştiri-özeleştiriwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 66:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

konusu burada ortaya çıktı. Halkın refleksi veörgütlü direnişi, Önder APO'ya dönük saldırı-da Kürt halkının tutumunun ne olacağını her-kese gösterdi. Taktikler savaşımı, taktik uygu-lama açısında 2008 yılına ilişkin böyle birözet verebiliriz. Tümden ele alınırsa ve değer-lendirilirse görülecektir ki, 2007'de dahil,2008 yılı boyunca moral üstünlük hep Özgür-lük Hareketi'mizde olmuştur. Yine inisiyatifielde tutan güç, hareketimiz olmuştur. Bütünçabasına rağmen düşman cephesi moral üs-tünlüğü ve inisiyatifi ele geçiremedi. SonuçtaPKK'yi imha ve tasfiye amaçlı saldırı planınınboşa çıkması, başarısız kılınması sağlandı.Özgürlük Hareketi olarak moral ve psikolojiküstünlüğü sağladık, elde tuttuk; ama bunu herdönemde ve yeterli bir düzeyde hayata geçi-remedik. Örneğin, düşman saldırılarını kırdık,düşmanın imha ve tasfiye planını boşa çıkar-dık, imha ve tasfiye amacını başarısız kıldık;fakat düşmanın siyasî iradesini kıracak, dola-yısıyla Kürt sorununun siyasî çözümü yö-nünde, siyaset değişikliğine yöneltecek dü-zeyde ezici bir askeri darbe de vuramadık.Genelde düşmana sürece yayılmış darbelervuruldu, ama düşmanın iradesini kırarak si-yasî değişime yöneltecek ezici taktik bir dar-be de vurulamadı. Gerilla böyle bir darbe vur-mayı gerçekleştiremedi. Halk Serhıldanı Tür-kiye siyasetini Kürt sorununun çözümüneyöneltecek bir dayatma gücü haline gelemedi.Sadece onu zorlayan, imha ve tasfiye planla-rını boşa çıkartan, amaçlarını başarısız kılandüzeyde kaldı. Düşmanın inkâr ve imha siste-minin PKK'yi imha ve tasfiye planı, amacı bo-şa çıkartıldı, ama Türkiye yönetimini Kürt so-rununun demokratik siyasî çözümüne yönel-tecek bir siyaset değişikliğine de getirilemedi.Böyle bir zorlama içine sokulamadı.

Diğer yandan, dikkat edilirse bedeli ağırbir mücadele içinde olduk. Böyle bir direnişyüzlerce Şehit verilerek gerçekleştirildi. Budireniş mücadelesi içerisinde gerilla olarak ikiyüz civarında şehit verdik. Oysaki bu direnişidaha doğru bir taktik anlayışla ve tarzla yürüt-seydik, bu düzeyi mevcut bedelin dörttebiriyle, üçte biriyle de ortaya çıkartabilirdik.

Bu kadar ağır, fazla kayıp vermezdik. Yinedikkat edilirse, inisiyatif sürekli elimizde olsada, onu etkili bir biçimde kullanarak siyasîsonuca götürecek bir derinlik sağlayamadık.Parça parça oldu, kopukluk oldu; bazı dönem-lerde taktik etkinlik sağladık, bazen durağan-lık oluştu. Taktik uygulamada süreklilik sağ-layamadık. Öyle bir durum ortaya çıktı ki, ge-rilla, Önder APO'ya dönük saldırı karşısındaçok etkili olamayan, anında tepki veremeyenbir durumu yaşadı. Bu taktik yaklaşım konu-sunda ciddî bir eksiklik durumudur. Yine bü-tünlüklü olamadık, koordineli davranamadık.Bazı dönemlerde bazı alanlar hamle yaptılar,aktivite gösterdiler, diğer alanlar onu des-tekleyemediler; koordineli bir taktik uygula-ma içinde olunmadı. 2008 yılında da kopuk,parçalı bir mücadele süreci yaşandı. Dola-yısıyla hepsini birleştiremedik; uygulamanınsonuçları bir anda ve bir yerde birleşmedi vebir mücadeleye kanalize olmadı, parçalı kaldı,sürece yayıldı. Sonuçta etkisi zayıf kaldı, iste-nen siyasî sonucu sağlayacak kadar etkide bu-lunamadı. Bütün bunlar taktik ve tarz bakı-mından bizim kendimizi, bu pratik süreciköklü ve derinlikli bir biçimde değerlendire-rek gözden geçirmemiz gerektiğini ortayaçıkardı. Esasta taktik bakımdan yaygın bir ge-rilla uygulamamız söz konusudur. Ama derin-leşmiş, örgütlü, planlı bir hamle haline gelmişuygulama zayıftır. Bu nedenle düşmana, si-yasî iradesini kıracak düzeyde ezici darbe vu-ramıyoruz. Bu yetersiz bir taktik yaklaşımdır.Bunun sonucunda yenilmiyoruz; ama zafer dekazanmıyoruz. Düşman planını, amacını boşaçıkartan; ama düşmanın iradesini kırarak Kürtsorununun siyasî çözümünü gerçekleştiren birsonuç da alamıyoruz. İçinde bulunduğumuzdurum budur. Bu, yetersiz bir durumdur, eksikbir durumdur. Düşmanı boşa çıkartmak açı-sından olumludur, başarılıdır, ama düşmanıniradesini kırıp Kürt sorununun siyasî çö-zümünü gerçekleştirecek askeri zafer kazan-ma bakımından yetersizdir. Neden böyle olu-yor? Demek ki, çok planlı ve örgütlü değiliz.Savaş yaklaşımımızda yetersizlikler var. Üst-ten kapsamlı planlamalar temelinde bir taktik

Komünar

65www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 67:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

66

uygulama içinde olmuyoruz. Genel planlama-larla kalınıyor. Yaygın bir savaş öngörülüyor,ama derinlikli bir taktik uygulama içine giril-miyor. Bu HPG açısından ciddî bir eksikliktir.Böyle olursa, HPG, ezici darbe vu-rup zaferkazanan bir askeri güç haline gelemez. Bununelbette ki mevcut örgütsel sistemle, taktik an-layışla bağlantısı var. Bu taktik anlayış vemevcut örgütsel sistem yetersiz kalıyor. Busistemi düzeltmemiz, yeniden yapılandırma-mız gerekiyor. Yine bu taktik anlayışı değişti-recek bir komuta düzenini, tarzını geliştirme-miz gerekiyor.

Böyle bir taktik duruşun ortaya çıkması-na büyük ölçüde komutanın özerk duruşu yolaçıyor. Temel, asli görevi olan savaş olgusuy-la yoğunlaşmış bir komuta ve karargah duru-şumuz tam gerçekleşmiş değil. Daha çok ta-lih işlerle kalıyor, kendini yoruyor, temel sa-vaş görevleri ise erteleniyor, daha alt komuta-ya bırakılıyor, küçük birimlere kalıyor. Onlaryaygın ve küçük düzeyli eylemleri yapıyorlar;fakat kapsamlı, düşmana ezici darbe vuracakeylem yapma güçleri yoktur. Bunun ne kara-rını alabilir, ne planlamasını yapabilir, ne deöyle eylem yapabilme gücüne sahipler. Bunuancak daha büyük birlikler yapabilir, dola-yısıyla daha üst komuta yapabilir. Komutanınduruşu, örgütsel sistemimiz bu anlamda yeter-siz ve tek yanlı oluyor. Yaygın bir gerillacılıkyürütmeye elveriyor, derin bir gerilla eylemli-liği, taktik uygulama geliştirmeye ise el ver-miyor. Şimdi bunu düzelterek, yenileyerek,derinliğine bir taktik uygulama yürütecek birgerilla düzeyine ulaşmamız gerekiyor. Elbetteyaygın gerillacık yanlış değil, bu olmalı; amayeterli değil. Aynı zamanda derin bir taktikuygulayıcılık da olmalı. Yaygınlığı ve derinli-ği birlikte yürütebilen bir konumda olmalıyız.

Öte yandan, 2008 pratiğine baktığımızdaHPG'nin taktik duruşunun siyasî süreçle, si-yasî mücadeleyle tam uyumlu olmadığınıgörüyoruz. Bunun da esas olarak komuta du-ruşuyla bağı var. Komutanın özerk duruşu uy-gulamada buna yol açıyor. HPG eylem yapa-biliyor, ancak hazırlığı olursa, kendisi istediğizaman yapıyor; siyasî mücadelenin, hareketi-

mizin siyasetinin gerektirdiği yer ve zamandayapamıyor. Bunu birçok pratik olayda gördük.En son Önder APO'ya dönük saldırı karşısın-da gördük. Halk bu kadar tepki göstermiş ol-masına, yönetimimiz eylem istemesine rağ-men, gerilla aktivite göstermedi. Gücü müyoktu? Hayır, binlerce fedaisi var. Eylem ya-pamaz mıydı? Onlarcasını yapabilirdi. Fakatpratikleşmedi. Neden? Çünkü buna göre hazır-lıklı değil, örgütlü değil, duruşu siyasete göre,siyasî mücadele stratejisinin gereklerine göredeğildir. Kendini esas alıyor, kendine göredir.Dolayısıyla hazırlıklı değil, örgütsel sistemihantal, hızla hareket edemiyor. Siyaset eylemgerektirdiğinde yapamıyor; ancak hazırlıklıolduğu zaman fazlasıyla eylem yapabiliyor.Bu da yetersiz bir taktik duruştur, hatta yeter-siz bir stratejik anlayıştan kaynaklanıyor. Bes-belli ki, demokratik siyasî mücadele strateji-sinin gereklerine bağlanmış bir gerilla duruşuve örgütlülüğünü henüz yeterince yaratama-mışız. Gerilla, siyaset karşısında, siyasal örgütkarşısındaki duruşu özerklik taşıyor; bir bütünolarak HPG ve onun karargahları, komuta du-ruşu özerklik arz ediyor. Siyasetin emrine gö-re, bir siyasal mücadele aracı olarak eylemselaskeri aktivite değil de, sanki kendine göre biraktivite yürütüyormuş gibi bir duruş sergili-yor. Bu, eski stratejik duruşu yeterince aşama-mak anlamına geliyor. Hala gerilla askeriduruşunu, eylemini, örgütlülüğünü her şeyinmerkezinde sanıyor, sayıyor. Siyaset kendisi-ne göre şekillenir, sanıyor. Oysaki, kendisi si-yasetin hizmetinde olmak zorunda, siyasî mü-cadelenin isteğine göre hareket etmeye hazır,örgütlü, planlı olmak durumunda. Siyasetingerektirdiği yer ve zamanda aktivite göster-mek, siyaseti besleyecek, koruyacak, savuna-cak bir örgütsel duruşa sahip olmak zo-runda.Burada da ciddî taktik yetersizliğin ol-duğunugördük.

Bir diğer husus, yapılan eylemlerin yeter-siz kalması durumudur. Özellikle güz döne-mindeki eylemlere baktığımızda planlananın,hedeflenenin yarısının bile gerçekleşmediğinigörüyoruz. Planlananın üçte biri ya da yarısıgerçekleşmiş eylem söz konusu. Tam, bütün-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 68:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

lüklü, aktif, etkin bir eylemsel pratik yürü-tülemiyor. Bunda teknik hâkimiyetin rolü var.Tekniğe tam hakim değiliz, olamıyoruz. Buyönlü eğitimimizde zayıflıklar var. Dikkatte,duyarlılıkta, özen göstermede zayıflık var; as-keri işlerin üzerine gidişte derinlik yok.Örgütsel sistemimiz de yine bunu tam destek-lemiyor. Bu bakımdan tekniğin güçlü kulla-nımını ifade eden, onunla bütünleşmiş bir ey-lemsel duruş gösteremiyoruz. Kısaca bütünbunlar değerlendirildiğinde görülüyor ki;Meşru Savunma stratejisini anlamada, bunungerektirdiği duruşu, taktik etkinliği yaratıcı veçok yönlü bir biçimde kullanmada güçlü, etki-li bir taktik güç olmada zayıflıklarımız var.HPG, hareketimizin 99'dan bu yana yaşadığıdeğişim, yenilenme ve yeniden yapılanma sü-recinde önemli bir değişim ve yeniden yapı-lanma yaşamıştır. Hareketimiz 99'da bir stra-tejik değişim yaşadı; Halk Savaşı stratejisiterk edilerek, 99'dan itibaren Meşru Savunmasavaşı stratejisi benimsendi. Yine savaşınmerkez olduğu stratejik duruş aşılarak, de-mokratik siyasî mücadele stratejisine bağlan-mış bir savaş anlayışı, gerilla duruşu öngörül-dü. Bu çerçevede ideolojik anlayış, taktikanlayış, örgütsel sistem ve mevzilenmede çokönemli, köklü değişim ve yeniden yapılanmagerçekleştirildi. 1 Haziran Atılımı, beş yıllıkdirenme savaşı bu temelde verildi. Düşük yo-ğunluklu aktif savunma savaşı esas itibarîylebaşarıyla yürütüldü. Fakat beş yılın ardındanbaktığımızda görüyoruz ki, hem stratejik an-layış ve yapılanmada, hem de taktik anlayışve uygulamada ciddî yetersizlikler var. Önem-li hatalar ortaya çıkmıştır. HPG halen tam ola-rak ideolojik yenilenme, stratejik değişim, ör-gütsel yeniden yapılanmanın gereklerine görebir değişim ve yeniden yapılanmayı derinlikliolarak ve bütün yönleriyle gerçekleştireme-miştir. Bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Aslındasorunlar biraz da buradan kaynaklanıyor. Es-kiyi aşma, birçok yönde değişimi, yenidenyapılanmayı gerçekleştirme var, ama MeşruSavunma stratejisinin gerektirdiği bir strate-jik-taktik anlayış ve örgütsel duruş kazanma-da da ciddî eksiklikler var. Hala arada kalma

durumu yaşanıyor. Eski yıkılmış, ama yeniolan da tam, bütünlüklü ve başarıyla pratiğegeçecek düzeyde sağlanamamıştır. Bu aradakalma durumu yönetimimizi zayıflattığı gibi,taktik uygulamada da zayıf kalmamıza, iste-nen sonucu almamamıza, diğer yandan da, ka-yıplarımızın fazla olmasını yol açıyor. Bu du-rumu görüp değiştirmemiz gerekiyor.

Biz hareket olarak köklü bir değişim veyenilenme yaşadık, yeniden yapılanma ger-çekleştirdik. Bunun ideolojik, teorik, siyasî,örgütsel olarak derinliğine anlaşılması ve bu-na göre bir değişimin, yenilenmenin yaşanma-sı gerekir. Yaşadığımız değişim her şeydenönce ideolojik alanda gelişti. Biz sosyalistideolojide bir paradigma değişimi yaşadık.Devletçi-iktidarcı-savaşçı paradigmadan kop-tuk, onu reddediyoruz. Onun yerine kadın öz-gürlüğüne ve ekolojik devrime dayalı birdemokratik toplum paradigması benimsedik.Sosyalizmin özgürlük ve eşitlik ilkelerinidemokrasi ilkesiyle birleştirdik ve demokratiksosyalizm çizgisini yarattık. Özgürlük ve eşit-liği devlet ilkesiyle birleştiren, devletle yarat-mayı öngören paradigmadan koptuk. Buköklü bir paradigma değişimidir. Sosyalistideolojiden vazgeçmedik. Sosyalizmi öngö-rüyoruz, esas alıyoruz, ama devletçi sosyaliz-mi reddettik, aştık, demokratik sosyalizmi e-sas alıyoruz. Bu da dolayısıyla stratejide, tak-tikte önemli değişiklikler yaratıyor. Devletçi-iktidarcı paradigmadan kopmak, demokratiktoplum paradigmasını öngörmek demek,savunma anlayışında, onun örgütsel-taktik uy-gulanmasında yeni anlayışları benimsemekdemektir. Örneğin, gerillayı, devlet kurmakiçin örgütlemiyoruz. Savaşı, iktidarı ele geçir-mek için yapmıyoruz. İmha saldırıları kar-şısında özgür-demokratik yaşamımızı koruya-bilmek amaçlı bir savunma duruşu olarak ha-yata geçiriyoruz. Gerillayı, toplumun demok-ratik özgür yaşamını savunacak bir güç olarakörgütlüyoruz, var ediyoruz.

İkinci olarak, stratejik değişiklik yaptık.Uzun süreli Halk Savaşı stratejisinden koptuk,terk ettik onu. Öyle bir strateji neyi öngörü-yordu? Silahlı devrimi, iktidarı ele geçirmeyi

Komünar

67www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 69:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

68

ve devlet kurmayı hedefliyordu. Dolayısıylatemel mücadele; savaştı, temel örgütlenme;orduydu. Her şey savaşa ve orduya göre dü-zenleniyordu. Biz bu stratejiyi değiştirdik,Meşru Savunma stratejisini esas aldık. Birbaşka deyimle, demokratik siyasî mücadelestratejisini esas aldık. Burada temel mücadele;siyasî mücadeledir, ideolojik mücadeledir, te-mel örgütlenme; halkın siyasî-sosyal örgüt-lenmesidir. Gerilla, bu örgütlenmeyi savun-mak, buna dönük saldırıları kırmak, böyle birdemokratik halk örgütlenmesinin önünü aç-mak, demokratik halk örgütlülüğüne, demok-ratik siyasî mücadeleye hizmet etmek, onabağlanmak için vardır. Dolayısıyla ne temelmücadele, ne de temel örgütlenme değildir.1980'lerin başında yaptığımız gibi, 'her şeygerilla için, her şey savaş için' demiyoruz.Gerilla; halkın demokratik örgütlenmesi için,gerilla; halkın özgür-demokratik yaşamınınsavunulması için, gerilla; halkın öz savunma-sının örgütlenmesi için, diyoruz. Bu bakım-dan da yeni stratejinin, Meşru Savunma stra-tejisinin veya demokratik siyasî mücadelestratejisinin gereklerine göre bir gerilla duru-şu ve örgütlülüğü kazanmamız gerekiyor. Si-yasetin yüzde yüz emrinde olan, siyasî müca-delenin gereklerine göre şekillenen, eylemini,duruşunu, yaşamını, üslenmesini siyasî müca-delenin başarısına bağlayan bir gerilla duruşu,örgütlülüğü, anlayışı yaratmamız gerekiyor.Bu, taktik bakımdan çok değişkenlik arz edi-yor. Örneğin, Halk Savaşı strateji-sinin sıfır-dan başlayan, büyüyen ve devlet olan aşa-maları vardı. Meşru Savunma strateji-sininöyle aşamaları yok. Siyasî mücadeleye hizmeteden duruşları var; pasif savunma du-ruşu, ak-tif savunma duruşu, topyekun savunma du-ruşu gibi. Yine aktif savunma duruşu içeri-sinde düşük yoğunluklu aktif savunma, ortayoğunluklu aktif savunma duruşları var. Bi-rinden diğerine geçiyor, peş peşe gelmiyor.Bir an aktif savunma savaşı gerekiyor, siyasîmücadele onu gerektiriyor, onu yürütüyoruz;bir an geliyor, ateşkes ilan etmemiz, pasif sa-vunmaya geçmemiz gerekiyor, durum de-ğişiyor, orta yoğunluklu aktif savunma yap-

mamız gerekiyor, onu yapıyoruz. Yani budüzeyde siyasî stratejinin ve taktiklerin hiz-metine girmiş, ona bağlanmış bir taktik anla-yış söz konusu. Buna ulaşmamız gerekiyor.Fakat buna ulaşmada yaşanan zayıflıklar var.Açığa çıktı ve gördük ki, anlayış olarak zayıf-lıklar var, örgüt sistemimiz buna uygun değil,komuta duruşumuz, tarzımız buna göre şekil-lenmemiş, dolayısıyla taktik uygulamada ye-tersiz kalıyoruz. Eski taktik uygulamalara gö-re kalıyoruz. Şu çıkıyor ortaya; gücümüz yet-tiği, fırsat bulduğumuz zaman biz eylem ya-palım, artık neye hizmet ederse etsiz, diyo-ruz. Bu doğru değildir. Böyle bir eylemlilikdenk gelirse siyasete hizmet ediyor, denk gel-mezse ters düşüyor, zarar veriyor, siyasî duru-mu bozuyor, çoğu zaman. Hareketimiz böylebir gerilla pratiğini reddediyor, sahip çıkmı-yor mesela. Doğrusu da budur. O zaman o du-ruma düşmemek için ne yapmak gerekiyor?'Siyasî yönetim niye böyle davranıyor' değilde; siyasî mücadelenin gereklerine ne kadaruygunuz, ne kadar değiliz onu görüp, kendi-mizi onun gereklerine uygun hale getirmemizgerekiyor. Bu da taktik anlayışta yenilenme-mizi gerektiren önemli bir husustur.

Üçüncü bir husus, teknik gelişmelerdir.90'lı yıllardakine göre teknik çok gelişmiş.Beş yıl öncesine, hatta 1 Haziran Hamlesinebaşlarkenki duruma göre bile düşmanın tek-nik düzeyi çok daha değişmiş durumdadır. Ye-ni teknikler aldı, geliştirdi. Saldırılarını, ope-rasyonlarını bu tekniğe göre yapıyor. Karşı-mızdaki güç her şeyini teknik üstünlüğe, tek-nik güce dayandırıyor. En modern tekniği kul-lanmaya çalışıyor. Bu konuda ABD ve İsrail'-le çok sıkı ilişkileri, işbirliği var. Onlarla dayetinmiyor; Avrupa'nın bütün devletlerindenalıyor, Rusya'dan, İran'dan, Çin'den alıyor;herkesle bunun için ilişki kuruyor. Yürüttüğüdiplomatik çalışmalarında, bir yandan PKK'yiterör örgütü olarak kabul ettirmeye çalışır-ken, diğer yandan da yürüttüğü savaşa teknikmalzeme kazandırmak istiyor. Nerede savaşahizmet edecek bir teknik gelişme varsa, Türkordusu onu alıyor, onunla kendisini teçhizat-landırıyor. Bu bakımdan teknik kullanım dü-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 70:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

zeyi ileridir. Teknik kullanım düzeyinin ileriolması, Türk ordusunun taktik gücünü arttı-rıyor. Eskiden olduğundan çok farklı saldırılarve operasyonlar yapıyor. Hava sal-dırılarınınşekli değişmiştir, topçu atışlarının ve operasy-onların şekli değişmiştir. Eskisi gibi, on bin-lerce askeri dağa süren, günlerce, haftalarca,aylarca operasyon yapan bir konumda değil.Ordu, gücünü yıpratmıyor; istih-barata, keşfegöre hareket ediyor. Mevcut teknik gücünedayanarak her zaman operasyona hazırdır.Keşif-istihbarat bilgisi edindi mi, anında sal-dırıyor, geri çekiliyor, duruyor. Hem süreklibir operasyon hali var, hem de görünmeyen,çok hedef olmayan bir operasyon duruşu var.Bütün bunlar bizim taktiğimizi ve tarzımızıkökten gözden geçirmemizi gerektiriyor. Budurumu dikkate alarak, bir yandan güvenliktedbirlerini alma, kendi savunmamızı sağlamave bunları boşa çıkartacak bir taktik anlayış,tarz geliştirmemiz, diğer yandan, bu durumdaolan düşmana darbe vurabilmemiz için bizimde tekniğimizi ve taktiğimizi geliştirmemizgerekiyor. Çok yaratıcı bir taktik anlayışa sa-hip ve çok planlı bir taktik güç haline gel-memiz lâzım. Kendimizi, gerillanın bilinentaktiklerini; pusu, baskın, sabotaj yöntemleri-ni çok yaratıcı bir biçimde, binlerce yenilikyaratarak uygular hale getirmemiz lâzım. Bu-na göre hareket kabiliyetimizi ve bizim dekendi tekniğimizi bu düzeyde geliştirmemizgerekli. Yoksa düşman bu kadar teknik ve tak-tik gelişme sağlarken biz aynı yerde sayarsak,saldırıları karşısında kendimizi savunamaya-cağımız gibi, düşmana etkili darbe de vurama-yız. Eylemlerimizle ezici darbe vurmaz, ye-rinde ve zamanında, ihtiyaç duyduğumuzzaman eylem yapamayız. Bu açıdan mevcutteknik gelişmeyi görmek, düşmanın tekniğedayalı taktik uygulamalarını görüp boşa çıkar-tacak ve ona darbe vuracak taktik yaratıcılığı,zenginliği geliştirecek bir taktik duruşumuzunolması gerekiyor. 2009 yılı yeni bir süreç olu-yor. Beş yıldır aktif savunma savaşı içinde ol-duk ve bu belli bir düzeye de geldi. Fakat eğersiyasî mücadele öne çıkmaz ve askeri çatışmadurumu sürerse, bu artık düşük yoğunluklu bir

sa-vunma savaşı olmayacaktır. Orta yoğun-luklu ve daha üst düzey savaş durumu gün-deme girer. O açıdan da yeni bir taktik sürecigörmemiz, planlamamız gerekiyor. Bu açıdanda HPG'nin kendini Meşru Savunma strateji-sinin taktik gereklerine göre yenilemesi, dü-zeltmesi, değiştirmesi gerekli. Paradigma de-ğişiminin gereklerine göre, stratejik değişimingereklerine göre, yine teknik gelişmelerin ge-reklerine göre stratejik anlayışımızda, duruşu-muzda, örgütlenmemizde ve taktik hareketi-mizde değişiklik ve yenilik yapmamız, düzel-tme sağlamamız gerekiyor. Askeri KonseyToplantısı bunları tartışmış, gereğini ortayaçıkartmış, böyle bir yenilenme ve yeniden ya-pılanmanın gerekliliğini kararlaştırmıştır.HPG'nin önünde, kendini bu temelde bir ye-nilenme görevi vardır. Beş yıllık uygulamanınsonuçlarını değerlendirerek, derslerini çıkar-tarak taktik hata ve yetersizlikleri aş-ma, dü-zeltme görevi vardır.

Bir diğeri; çatışmalı durum daha üst yo-ğunlukta bir taktik uygulamayı gerekli kılıyor.Bu açıdan bir de böyle bir taktik uygulama-nın, orta yoğunluklu savunma savaşının tak-tiklerinin gereklerine göre kendini hazırlama,yenileme, yeniden örgütleme görevi var. Oaçıdan şimdi kendini gerillada çok yönlü birbiçimde derinleştiren, yenileyen, düzelten vemeşru savunma stratejisinin ve taktikleriningereklerine göre örgütsel bakımdan yenidenyapılanmasını daha da ilerletip sürecin gerek-lerine uygun hale getiren bir örgütsel sistemkazanma hamlesini yürütmemiz gerekli. Bu-nu; 'gerillada derinleşme, yenilenme ve yeni-den yapılanma hamlesi' olarak tanımladık. Buhamlenin anlayış düzeyinde ele alınıp düzel-tilmesi gereken yanları var; strateji ve taktikdüzeyinde ele alınıp düzeltilmesi gerekenyanı var, örgütsel bakımdan ele alınıp düzel-tilmesi, yeterli hale getirilmesi, gerekli deği-şikliklerin yapılması gereken yanları var, tarzbakımından kendimizi yenileyip düzeltmemizgereken yönleri var. Mevcut durumda gerilla-nın eski, klasik, alışılagelmiş tarzlarla böylebir stratejik-taktik duruşu ve etkinliği yürüte-bilmesi mümkün değildir. Meşru Savunma

Komünar

69www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 71:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

70

çizgisinin gerillasını yaratmamız gerekiyor.Yeni bir gerilla duruşu, düzeyi ortaya çıkart-mamız lâzım. Yeni çizginin, stratejinin yenigerillasını yaratmamız gerekiyor. Gerillanınbu yenilenmeyi felsefik olarak, ideolojik-ör-gütsel duruş olarak, stratejik yapılanma vetaktik hareket olarak, yine tarz bakımındanköklü ve güçlü bir biçimde yaşaması zorunlu-dur. İşte böyle bir yenilenme, yeni dönem ge-rillasını yaratma mücadelesini bu toplantıylabirlikte daha güçlü bir biçimde yürütmeyi ön-ümüze hedef olarak koyduk. Bu hamle, ideo-lojide yenilenme, APOCU çizgiyi özümsemehamlesidir. Stratejide, Meşru Savunma çizgi-sini ve stratejisini doğru anlama, özümseme,ona göre hareket etmeyi öngörme hamlesidir.Taktikte yenilenme ve yaratıcı hale gelmehamlesidir. Tarz bakımından kendini yeni-leme, derinleştirme, içinde bulunduğumuzsürecin ve çizgimizin gerektirdiği gerilla tarzı-na yaşamda, duruşta, harekette, üslenmede,vuruşta ulaşmamız gerekir. Bunun için, biz ar-tık klasik tarzla başarılı bir gerillacılık yürüte-meyiz. Gerillanın ilkelerini o genel klasik öl-çülerde yürüterek yeni dönemin başarılı geril-lasını yaratamayız. Bu nedenle gerillada de-rinleşmenin gereğinden söz ediyoruz. Yoksaeski ilkelerle, ölçülerle ne kendini savunmak,tedbir geliştirmek mümkün, ne de düşmanaağır ve etkili darbeler vurabilmek mümkün-dür. Elbette bunları da pratikte yaratıcı uygu-layabilmek gerekiyor. Derin gizliliği, aktif sa-vunmanın gereklerine göre yürütebilmeliyiz.Sadece bir pasif savunma duruşu olarak elealınmamalı. Yine öz disiplini yüksek bir so-rumluluk duygusuyla geliştirebil-mek ge-rekiyor. İnce kamuflajı, doğru ve güçlü üst-lenmeyi, kaba ve rasgele tarzı aşan düzey-degeliştirmemiz gerekiyor. Planlı hareket yenidönemde çok önemlidir. Biz plansız, rasgeledüşmanla karşı karşıya geldik diye, bir çatış-maya girerek gerilla savaşı ve etkinliği yürü-temeyiz. Öyle bir eylem ve savaş çizgisi ola-maz. Tam tersine, planlı hareket, genel planla-madan, en somut, özgün planlamaya kadar,her düzeyde palanlı olmayı, yaşamı, eylemi,duruşu planlı kılmayı ifade etmektedir. Hata

yapmamamız için, emeğimizi, değerimiziboşa harcamamız için bunu yapmamızgerekiyor. Planlı olmamız gerekiyor. Her yap-tığımız işin başarılı sonuç vermesi için planlıhareket şarttır. Yine üslenmede, yaşamda bil-inçli, örgütlü olma, rasgele hareket etmemeönem arz ediyor. Kısaca, tarzda da köklü biryenilenme ve derinleşmeye ihtiyaç var. Yenibir gerilla duruşu, tarzını yaratmak gerekiyor.

Dikkat edilirse, bütün bunlar komutadadüzeltmeyi, komuta tarzında yenilenmeyigerektiriyor. Taktik ve tarz demek, komutandemektir, savaşçı demektir. Taktik; ne yapaca-ğımıza karar vermeyi, tarz ise; onları nasıl ya-pacağımızı belirlemeyi içerir. Yoksa öncedenbelirlenmiş bir taktik ya da tarz yoktur. Doğrutaktik ve doğru tarz nedir? İçinde bulunulanbir ortamda ne yapılması gerektiğine doğrukarar vermeye, doğru taktik; nasıl yapmayadoğru karar vermeye de doğru tarz deniliyor.Ne yapılacağını ve nasıl yapılacağını belir-leyen de komutandır, savaşçının kendisidir.Gerillacılıkta savaşçının da böyle bir inisiyati-fi vardır. Ama esas olarak bunları komutan be-lirliyor. Demek ki, taktik demek, komutan de-mektir. Tarz demek, komutanın anlayışı, ya-şamı, duruşu, hareketi demektir. Onun içintaktik ve tarzda yenilenmek, düzeltmek, mo-dern gerillayı yaratmak demek, komutadadüzeltme, yenilenme demektir. Klasik komu-tanlığı, savaşçılığı aşmak gerekiyor. Eski dö-nemin, halk savunma savaşı döneminin ko-muta tarzını, anlayışını aşmamız gerekir. Odönemde edindiğimiz anlayışları kesinliklegidermemiz gerekir. Hala o alışkanlıklarlahareket eden arkadaşlarımız çoktur. Nasıl olsabelli bir tecrübe edinmiş, alışkanlıkları olmuş,rahatlıkla onları yürütebiliyor. O zaman da"yenilenmeye herhangi bir ihtiyaç yok" deni-liyor. Şimdi de, sanki eskisini tekrar ediyor-muşuz gibi orada kalınıyor. Bu yanlıştır.Köklü bir komuta düzeltmesine, yenilenmesi-ne ihtiyaç vardır. Klasik gerillanın aşılmasıdemek, klasik komutanın aşılması demektir.Yeni dönem gerillasının, modern gerillanınyaratılması demek, yeni komuta tarzının,duruşunun ortaya çıkartılması demektir. De-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 72:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

mokratik sosyalizm çizgisini özümseyen veesas alan, onun felsefesini, ideolojik ilkelerinibenimseyen, yaşam ilkesi haline getiren, Meş-ru Savunma stratejisini bütün yönleriyle bilin-ce çıkartan, benimseyen, stratejik taktik uy-gulamalarını bilen, gerilla yaşamında, tarzın-da istekli, usta, nerede, ne zaman, ne yapmasıgerektiğini ve nasıl yapması gerektiğini buideoloji ve stratejik duruşa uygun bir biçimdebelirleyen, karar verebilen, yaratıcı olan, dü-şünen, çalışan bir komuta duruşuna, tarzına,şekillenmesine ihtiyacımız var. Yeni döneminbaşarılı gerillacılığı ancak böyle bir ko-mutanlaşmayla, komuta tarzıyla yaratılır.

Bu bakımdan da var olan komuta duruşu-nun, tarzının eleştirisi-özeleştirisi, yönetimanlayışının eleştirisi-özeleştirisi, düzeltilmesigerekli. Mevcut komuta tarzı özerk, idareci,eskiyi fazla aşmayan, kendini aşırı derecedemerkezileştiren, ideolojiden, siyasetten kopukbir tarzdır. Bu ölçülerle ve özelliklerle yenidönem komutanı olunamaz, HPG'nin komutaçizgisi yürütülemez. Böyle bir komuta veyönetim duruşu HPG'yi doğru, yeterli bir ide-olojik ve örgütsel duruşa çekmiyor. Parti ya-şamını geliştirmiyor. HPG içerisinde parti öl-çü ve ilkelerinin derinliğine yaşanmasını sağ-latmıyor. Tersine, bireyciliği, dedikoduculu-ğu, hizipçiliği, grupçuluğu, çekiştirmeyi, yet-kiciliği, şunu-bunu geliştiriyor. Her türlü çizgidışı, parti dışı, partinin ideolojik-örgütselilkelerine ters düşen anlayış, tutum ve davra-nışların ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu yan-lıştır ve kesinlikle düzeltilmesi gerekiyor.HPG'nin, Önderlik çizgisinin gereklerine uy-gun bir gerillacılığa ulaştırılması gerekiyor.Yaşamının buna göre düzeltilmesi, geliştiril-mesi lâzım. HPG komutasının ve yapısının tü-müyle Önderlik çizgisinin, felsefe ve ideoloji-sinin gerekleriyle yoğrulmuş ve ona bağlan-mış, mücadele yol-yönteminde, taktiğinde us-talaşmış fedai militan haline ulaştırılması ge-rekiyor. Bununla çelişen her türlü anlayışın,duruşun kesinlikle mahkûm edilmesi gereki-yor. Oysa biz geçen dönemde gördük ki, HPG'-nin duruşu böyle değildir. Genelde provakatif-tasfiyeci eğilim Önderlik tarafında eleştirilip,

tasfiye edilmesine, örgütten atılmasına rağ-men, HPG'de sosyal reformculuk gizli ve sin-si bir biçimde bu provakatif-tasfiyeci çizgitarafından devam ettirilmiştir. Parti yaşamıbozulmuş; didiştirme, çekiştirme, bireycilik,grupçuluk HPG içine sokulmaya çalı-şılmıştır. 2008 yılında yürüttüğümüz ideolo-jik-örgütsel mücadele ve bu temelde gelişenPKK 10. Kongresi ve PAJK 7. Kongresi açığaçıkardı ki, gizli ve sinsi bir biçimde tasfiyeci-lik devam ettirilmiştir. Hem de en başta fedaiörgütümüz içerisinde, HPG içerisinde devamettirilmiştir. Parti yaşamı bozulmuş, militanduruş anlayış olarak, ruh olarak, tarz, taktik veyaşam olarak bozulmuş, saptırılmış, özündenkopartılmış. Bunlar birer gerçek. Bunları gör-memiz, düzeltmemiz, değiştirmemiz gerek-mektedir.

Bu olumsuz duruma karşı hareket olarak2008'de önemli bir hamle yaptık. Dr. Ali, Ru-bar, Dicle gibi, provakatif-tasfiyeci unsurlarıaçığa çıkardık, yargıladık, mahkûm ettik.2004'ten bu yana HPG'ye dayatılan gizli sos-yal-reformculuk olarak tanımlanan provaka-tif-tasfiyeci eğilimin kalıntılarını, uzantılarınıyargılayıp attık. Fakat etkisi tümden aşıl-mamış, kalıntılar tümden temizlenmemiştir.Anlayışımızda, yaklaşımlarımızda, ölçüleri-mizde devam ediyor. Hem de çok iyi niyetli,çok samimî olarak gösterdiğimiz duruşiçerisinde bu tür anlayış ve davranışlar kendi-sini gösteriyor. Bu yüzden düzeltmeyi köklüyapmamız lâzım. Provakatif-tasfiyeci eğilimneydi, ne değildi, ruhu nasıldı, yaşam anla-yışı, davranışları, yoldaşlığa yaklaşımı, örgüt-sel ilişkisi, görev ve sorumluluklar karşısında-ki duruşu nasıldı? Bunları her bakımdan sor-gulamamız, provakatif-tasfiyeci eğilimin ölçüve özelliklerini yansıtan anlayışları ortayaçıkartıp mahkûm etmemiz, ona karşı APOCUçizginin gerektirdiği ölçü ve özellikleri esasalmamız gerekli. Önderlik ölçü ve özellikleri-ni, şehitlerin ölçü ve özelliklerini esas alma-lıyız. 2007-2008 yılı bu anlamda çok çetin birmücadele yılı oldu. Kapsamlı savaş yürüttük,büyük şehitler verdik. Başta Botan şehitleri-miz; Adiller, Gülbaharlar, Kurtaylar, Nudalar,

Komünar

71www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 73:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

72

Ferhatlar olmak üzere, birçok alanda büyükşehitlerimiz oldu. Yine Serhat'ta Sidar veDilce arkadaşları şehit verdik. Bütün eyalet-lerde Önderlik çizgisini canla başla uygula-maya çalışan ve böyle bir mücadele içerisindeşehit düşen onlarca militan ortaya çıktı. Bugerçekleri göreceğiz, buna göre HPG'ninkomuta tarzının düzeltilmesi, parti yaşamının,örgütsel sisteminin düzeltilmesini sağlayaca-ğız, provakatif-tasfiyeciliğin her türlü kalın-tısını atacağız. Oysa halen bu kalıntılar devamediyor. Çeşitli yerlerde raporlar, değerlen-dirmeler geliyor. Kimisi diyor ki; 'her türlüsevilmez, ama ilkeli sevmek gerekiyor', ki-misi; 'keyfine göre de hareket edilebilir' diyor.Böyle bir yaklaşım; 'haydi aslanım savaşa,dön istediğin gibi yaşa' anlayışıdır. Yine ra-porlarda, Kuzey'de örgütsel işleyişte, yaşamanlayışında bozulmalar oluyormuş, biçimindebilgiler veriliyor. Bunlar kabul edilecek şeylerdeğildir. Bunlar provakatif-tasfiyeci eğiliminetki ve kalıntılarıdır. Böyle olmaz, bu biçimdefedai örgütü oluşmaz. Hem keyfine göre yaşa-mak, hem de bir çizginin militan fedaisi olun-maz. Bu konuda net olmamız, karar verme-miz, kendimizi eğitip örgütlememiz, terbiyeetmemiz lâzım. Güçlü bir düzeltme hareketi-nin bu temelde geliştirilmesi gerekiyor. Ör-gütsel sorgulamanın, örgütsel işleyişin sağlan-ması, parti yaşamının, yoldaşça ilişkilerindüzeltilmesinde derin bir sorgulama ile Kuzey'-de, Güney'de, bütün alanlarda bu kış sürecin-de bu sorgulamayı yapıp, kendimizi kapsamlıeleştiri-özeleştiriden geçirerek düzeltme hare-ketini geliştirmemiz lâzım.

Diğer yandan, komutanın yönetim tarzı-nın, örgütleme tarzının, tayin-terfi durumununeleştiri götüren, düzeltilmesi gereken yönlerivar. Yaptığımız toplantılar açığa çı-kardı ki,eskisi kadar olmasa da, 2008 yılında da kabuledilmeyecek düzeyde firarlar var. Bunu dü-zeltmek için soruşturmalar da yürüttük. Haf-tanin'den Zagros'a kadar, birçok alanda aylar-ca süren soruşturma faaliyeti yürüttük ve bun-ların sonuçlarını Askeri Konsey toplantısındadeğerlendirdik. Bu soruşturmalar açığa ça-kardı ki, firarların önemli bir bölümü, örgütsel

didişmenin, çekişmenin sonucu oluyor, par-çalı ve bütünleşmeyen yönetim duruş ve tar-zından kaynaklanıyor. Yönetimin parçalı ol-masından, örgütsüzlüğünden, bütünlüklü ha-reket etmemesinden, ilgisizliğinden, ilgili ol-mamasından kaynaklanıyor. Kendi savaşçı-sını eğitmeyen, onunla ilgilenmeyen, onadoğru anlayışlar kazandırmayan, savaşçı kar-şısında doğru, örgütlü, bütünlüklü bir komuta-yönetim duruşu sergilemeyen yönetim an-layışlarını mahkûm ettik, ediyoruz. Yönetimi-miz kendisini düzeltecek, komuta kedisinidoğru bir yönetim anlayışına ve çizgisine çe-kecek, yoksa diğer türlü olmaz. Diğer türlüsüelimizdeki gücü, değerleri de kaybetmemizeyol açıyor. Oysa şehitlerimizin ortaya koydu-ğu, açığa çıkardığı bir yönetim ve komuta tar-zı var. Agitlerin, Viyanların, Nudaların bir ko-muta ve yönetim anlayışı vardı. İnsanlarlailgilenme durumu vardı. Önderlik tarzı bu ko-nuda nettir. Ortak karar alamayan, sorunlarıortak tartışıp çözüm gücüne ulaşmayan, bü-tünlüklü hareket etmeyen yönetim, provakas-yonun etkisini taşıyan bir yönetimdir. Böylebir yönetim duruşunun Önderlik çizgisinidevam ettirmekle, temsil etmekle her hangibir ilişkisi olamaz. Soruşturma sonuçları te-melinde böyle bir yönetim anlayışını, komutaanlayışını mahkûm ettik. Şehitlerimizin, Ön-der APO'nun ölçü ve özelliklerini esas alan,eğitici, ilgilenen, örgütleyen, sorunları ideolo-jik-örgütsel yöntemlerle ele alıp çözen, birlikve bütünlük içinde davranan bir komutatarzını, yönetim anlayışını geliştirmemiz ge-rekiyor.

Yine tespit ettiğimiz önemli bir eksiklikde, HPG'nin kendi kararlarına karşı ciddiyet-siz davranması hususudur. Aldığı kararlarauymuyor, uygulamıyor ya da bireyler alınankararları kendi süzgecinden geçiriyor. Örgü-tün aldığı kararları, 'şurası doğru, şurası yan-lış' diyerek, yanlış gördüğünü rahatlıkla bir ta-rafa atıp kendi doğrusunu uygulayabiliyor. Yada alınan kararları hiç dikkate bile almıyor,uymuyor, uygulamıyor. Böyle fedai örgüt, as-keri örgüt olmazdan öteye, böyle örgüt olun-maz, böyle ciddî insan olunmaz, duyarlı insanwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 74:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

olunmaz. Oysa gerilla duruşu en ciddî, en du-yarlı insan duruşudur. Önderlik gerçeği, in-sanlık duruşunun en duyarlı ve ciddî hale ge-tirilmesidir. Önder APO ne dedi? "Gidin söy-leyin, APO ciddî insandır" dedi. Bu yüzdenherkes o ciddiyetin gereklerine göre olacak.Ciddiyet kendi gerçeğine yaklaşımda ortayaçıkar, kendi sözüne, kararına yaklaşımda orta-ya çıkar. Kendi sözüne, kararına uymayan,uygulamayan, kendine karşı ciddî olmayanıkim ciddîye alır? Kim ona itibar eder, dikkatealır? Tabi, hiç kimse dikkate almaz. O bakım-dan kararlar karşısında düzeltme yapacağız,yapıyoruz. HPG'nin duruşunu düzeltiyoruz.Kendi kararları karşısında lâkayt ve ciddî ol-mayan davranışları mahkûm ediyoruz. Budavranışlar zaten liberalizm kokuyor, keyfi-yet, bireycilik kokuyor, her şeyi içeriyor. Böy-le komutan olunmaz, böyle HPG savaş-çısıolunmaz. Askeri Konsey toplantısı bütün buanlayışları açığa çıkarmış, eleştirmiş, mah-kûm etmiştir. Bunlar temelinde kapsamlı bireleştiri-özeleştiri geliştirmeyi, sorgulama yap-mayı öngörmüştür.

Bu kış sürecinde bütün komutanların Ön-der APO'nun savunmaları ve Askeri Konseytoplantısının sonuçları temelinde yoğunlaş-maları, pratik süreci derinliğine sorgulamalarıve bu temelde derin bir sorgulama ve özeleş-tiri süreci yaşamalarını ve oluşturulacak eleş-tiri-özeleştiri plâtformlarından geçmelerinikararlaştırmıştır. Bunu her yerde; Kuzey'de,Güney'de, Doğu'da yapacağız. Gerilla, bulun-duğu her yerde ve kendi koşullarına göre ya-pacaktır. Başta komuta böyle bir yoğunlaşma,sorgulama ve özeleştiriyi yaşayarak düzelt-meyi geliştirecek, bütün savaşçı gücünü deböyle bir eleştiri-özeleştiri sürecine çekecek-tir. Özeleştiride zayıf, yetersiz yaklaşımlariçinde olunmayacaktır. Kendini bireysel ola-rak savunan, zayıf gösteren tutumlar aşılacak-tır. Ciddî işle uğraşan, savaş gibi en ciddî in-san işini yürütmeyi görev bilmiş olan insanınsorumluluğuyla yaklaşım gösterilecek, hatave eksiklikler ortaya çıkartılıp aşılacak, düzel-tilecektir. Ancak güçlü bir özeleştirel yak-laşımla, duruşla bu sağlanabilir. Düzeltilmesi

gereken birçok anlayış var. Örgütsel yaşamıbozan, disiplini bozan, gerilla tarzının uygu-lanmasını zayıflatan anlayış ve tutumlar var.Bunların hepsi eleştirilip mahkûm edilmiştir.HPG'nin yönetim kararlılığı böyledir. Gerisi,bu temelde tüm komuta ve savaşçı gücününbireysel olarak kendisini yenileyip, yenidenbir yapılanma kazanmasıdır. Bunun için kap-samlı bir eğitim, düzeltme ve hazırlık çalış-masını, içinde bulunduğumuz süreçte yürü-tüyoruz ve bu temelde kendimizi yenileyerek,gerillada derinleştirerek, partileşmede derin-leştirerek güçlü bir hazırlık düzeyini ortayaçıkartmayı öngörüyoruz. Dikkat edilirse, yenibir taktik sürecin eşiğindeyken, biz de geç-mişin derslerini çıkartarak teorik, ideolojik,stratejik, örgütsel çizgimizi esas alma te-melinde gerillanın taktik ve tarz bakımındanyenilenmesinin, yeni dönem gerillasında de-rinleşmesinin ve yeniden yapılanmasını ön-gören bir kararlaşmayı Askeri Konsey toplan-tısıyla sağlamış, böyle bir hazırlık sürecinibaşlatmış, bir hamle sürecini gündemleştirmişbulunuyoruz. Bunu klâsik gerillacılığı aşmahamlesi olarak tanımlayabiliriz. Modern ge-rillaya ideolojik-teorik anlayış olarak, strate-jik-taktik kavrayış olarak, tarz olarak ulaşmahamlesi olarak ifade edebiliriz. Bu, herkesiiçine alıyor, herkesi ilgilendiriyor. Bunu ger-çekleştirecek derinlikte ve kapsamda bir tar-tışma yapma, kararlaşma, eskiyi açığa çıkarıpmahkûm etme, yeni kararlar ala ve uygulamagücünü, iradesini gösterme düzeyini HPG'ninAskeri Konseyi yakalamıştır. Gerisi, bunuiçselleştirmek, özümsemek, bütün HPG cami-asına yaymak ve bu temelde kendini güçlü birbiçimde yenileyerek, başarıyla 2009 pratiğineyönelmek oluyor.

Sonuç olarak; HPG Askeri Konsey top-lantısında hem 2008 yılının sonuçları değer-lendirilmiş, hata ve eksiklikleri açığa çıkar-tılmış, pratik değerlendirilerek bir sonucabağlanmış, dersleri çıkartılıp yeni sürece ta-şınmış, hem de 2009 mücadele yılı her bakım-dan kapsamlı bir kararlaşma ve plânlama dü-zeyine kavuşturulmuştur. Genel ideolojik-si-yasî yönetimlerin toplantı ve değerlen-

Komünar

73www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 75:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

74

dirmelerinin ardından HPG Askeri Konseytoplantısının yapılmış olması, bir yandan ide-olojik-siyasî çalışmalar ile HPG'nin duruşu-nun uyumlu hale getirilmesini sağlamış, diğeryandan onların sonuçlarının da HPG'ye taşı-narak çok daha güçlü bir yenilenme ve hazır-lık düzeyinin yapılmasını ortaya çıkartmıştır.Şimdi bunlar temelinde kendimizi hemÖnderlik çizgisinin gereklerine göre en sonÖnderlik savunmalarını okuma, özümsemetemelinde yenileyerek, hem de yürüttüğümüzkapsamlı mücadelenin pratik tecrübe ve dene-yimlerinin derslerini çıkartarak, birikimleriniesas alarak kendimizi yenileme, güçlendirme,düşünce olarak, ufuk olarak daha gelişkin birdüzeye ulaştırmak kadar, pratik örgütsel ba-kımdan da daha sağlam, kararlı, inançlı, görevve sorumluluklarına daha kararlı bir biçimdesahip çıkan bir yapıya ulaştırmayı esas alı-yoruz. İçinde bulunduğumuz süreç budur. Bu-nu PKK ve PAJK kongrelerinin sonuçlarınıözümseme temelinde yapıyoruz.

Elbette Önderlik savunmalarını, en sonsavunmalarla birlikte bütün savunmaları de-rinliğine inceleme ve özümsemeyle böyle birderinleşmeyi sağlıyoruz. Kendi pratiğimizindeğerlendirilmesi ve sonuçlarının çıkartılma-sıyla, HPG Askeri Konsey toplantısının so-nuçlarını değerlendirip, tartışarak yapıyoruz.Okullarımızda yapıyoruz, birlikler düzeyindeyapıyoruz, HPG güçlerinin büyük-küçük, ikikişinden yüz kişiye kadar hangi hacimde olur-sa olsun, bulundukları her yerde böyle bir eği-tim, düzeltme, yenileme ve yeniden yapılan-dırma mücadelesini yürütüyoruz, bunun çalış-ması içinde bulunuyoruz. Genelden çıkardı-ğımız sonuçlara göre, ama esas olarak dakendi pratiğimizin derslerini, sonuçlarını çı-kartmak, özeleştirel sorgulamadan geçirmektemelinde kendimizi yenilemeyi esas alı-yoruz. Önderlik çizgisi ve kendi pratiğimizindeğerlendirmeleri bize doğrunun ne olduğunuveriyor, ama esas olarak kendimizi eğitmeyi,güçlendirmeyi, kendi pratiğimizi sorgulamak-tan, onun derslerini çıkartmaktan sağlıyoruz.Onun için özeleştirel yaklaşım esastır, sorgu-lama esastır.

Elbette ki, herkes iş yaparken, doğru bi-lerek yaptı. Yanlış olduğu bilinerek hiç kimsebir şey yapmadı. Fakat kendimize göre doğru-larımız, örgüte göre doğru olmayabilir. Şimdideğerlendirme yapmak demek, kendi doğrubilip yaptıklarımızın örgüt açısından, Önder-lik ve şehitler çizgisi açısından ne kadar doğruolduğunu test etmek demektir. Eğer uyumluve doğru ise, onun derslerini çıkartalım. Yok,eğer çizgi gereklerine göre, örgütün mücade-lesine göre doğru değilse, hatalar olmuşsa, ye-tersiz kalmışsa, cesaretle hata ve yetersizlikle-ri açığa çıkartıp, doğruları görerek bunları aş-ma gücünü gösterelim. Doğru duruş budur,militan duruş budur. APOCU militan olmakböyle bir özeleştirel sorgulamayla olur. Ne de-di Önder APO? "Günde elli defa zihniyet dev-rimi yapıyorum" dedi. Yani sorgulama yapı-yor, özeleştiri yapıyor, düşündüklerinin, yap-tıklarının doğru ve yeterli olup olmadığınısorgulayarak, hata varsa düzeltiyor, yetersiz-lik varsa gideriyor. Bu hepimiz için geçerlidir.HPG komuta ve savaşçı gücünün Önderliktarzını esas alması, kendi pratiğine ve müca-deleye bu temelde yaklaşması kesinlikle ge-reklidir. Eğer böyle yapılırsa, her militan, hersavaşçı Önderlik gerçeğini ve çizgisini derin-liğine özümseyen, dolaysıyla görev ve sorum-luluklarının gereğini pratikte başarıyla yerinegetiren bir militan haline gelir. Hedefimiz bu-dur, böyle bir militan olmaktır. Herkes böyleyaparsa, HPG gücü bu temelde yenilenirse, ozaman Özgürlük Hareketi'miz gerilla öncülü-ğünde her türlü saldırıya karşı özgürlük ve de-mokrasi mücadelesini başarıyla yürüten birkonuma gelir. Her türlü saldırıya karşı direnir,onları boşa çıkartır, her görevi, her alandakimücadeleyi başarıyla yerine getiren bir güç,örgütlülük ve düzey kazanır.

Dikkat edilirse, geçmişin derslerini dahaderinliğine çıkarmış, geçmiş pratiği değerlen-direrek, hata ve eksikliklerini aşıp kendimiziyenilemiş bulunuyoruz. Yeni sürecin özellik-lerini değerlendirmiş, çözümlemiş, onun ge-reklerine göre kendimizi kararlaştırarak plan-lı hale getirmiş durumdayız. Bu çerçevede bi-reysel olarak da, örgüt olarak da bunlar te-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 76:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

melinde kendimizi yenileyerek 2009'u mutla-ka kazanan, başaran, zafer elde eden gerilla-sını ve tüm örgüt gücünü yaratmayı hedefli-yoruz. Şimdi önümüzdeki en temel görev buçalışmaları başarıyla yürütmektir. Bunları nekadar başarılı yürütürsek, bilelim ki, 2009 yı-lının görev ve sorumluluklarının gereklerini okadar başarılı yaparız. Gittiğimiz her yerde, elattığımız her işte mutlaka başarılı oluruz. Öz-gürlük Hareketi olarak 2009 yılına yönelişi-miz bu temeldedir.

2009 yılının siyasî-askeri mücadelede ol-duğu kadar, ideolojik-örgütsel mücadelede deçok kapsamlı gelişmelere ve pratiklere sahneolacağı daha şimdiden bellidir. Hem kapsambakımından, hem de derinlik bakımında herzamankinden daha büyük mücadeleleri öngö-rüyor. Bunu şimdiden görmek, anlamak zordeğildir. Düşman çeşitli imha dayatmalarındaolabilir. Bu nedenle her türlü dayatmayı, imhave tasfiye amaçlı saldırıları boşa çıkartacak,yenilgiye uğratacak bir güce ve örgütlülüğesahip olmalıyız. Düşman saldırılarını kırarakimha ve tasfiye tehdidini, tehlikesini ortadankaldırdığımız gibi, bir de düşmana ezici dar-beler vurarak Kürt sorununun demokratik si-yasî çözümünü gerçekleştiren, Kürt halkınındemokratik komünal örgütlülüğünü yarataraközgür ve demokratik yaşamını garantiye alanbir düzeyi mutlaka sağlatmalıyız. Bütün bun-ları yaratmak demek, PKK 10. Kongresi'ninkararlaştırdığı temel çizgide hareket etmekdemektir. Yani Önder APO'nun özgürlüğü içintüm gücümüzle, ruhumuzla, bilincimizle, bü-tün yeteneklerimizi harekete geçirerek mü-cadele etmek demektir. Önder APO'nun öz-gürlüğü, Kürt halkının özgürlüğüdür, Kürdis-tan'ın özgürlüğüdür. Önder APO'nun özgürlü-ğü, bölge halklarının demokratik ve kardeşçebir yaşama kavuşmasıdır. Önder APO'nun öz-gürlüğü, dünyada demokrasinin egemen halegelmesi demektir. Bu bakımdan Parti 10.Kongremizin önümüze koyduğu bu büyük ta-rihsel ve onurlu görevi başarıyla yerine getire-bilmek, 2009 yılını bu noktada en büyük ge-lişme yılı haline getirebilmek için tüm gücü-müzle hareket edeceğiz. Bütün yeteneklerimi-

zi ortaya koyacağız. Hepimiz, tüm komuta vesavaşçı gücü her türlü yeteneğini harekete ge-çirerek bu onurlu göreve büyük katkıda bu-lunmak için çaba harcayacaktır. Eğer bunu is-ter, bu temelde kendimizi pratikleştirirsek,gerçekten de önümüze konulan hedefleri ger-çekleştirmemizin, başarmamızın önünde hiç-bir engel duramaz. Önder APO'nun özgürlüğübir hayal değildir, gelecek zamanlara ertelen-miş bir olgu değildir, kesinlikle güncel birgörevdir. Bugün gerçekleşecek bir görevdir vebaşarılmasının, gerçekleştirilmesinin zamanıgelmiş, hatta geçmektedir bile. Bunları başar-ma, gerçekleştirme görevi şimdi bizim üzeri-mize düşüyor. Mademki sorumluluk üzerim-ize düşüyor, o zaman başarmaktan başka birçizgiyi asla kabul etmeyeceğiz. Bunu başar-maktan başka bir yaşam içinde olmaya aslatenezzül etmeyeceğiz. Başarı mümkün mü-dür? Evet. Kongre ve konferanslarımızın, enson HPG Askeri Konsey toplantısının yaptığıtartışmalar, aldığı kararlar doğrultusunda ha-reket edilirse, Önder APO'ya özgürlük hede-finin 2009 yılında önemli oranda başarılmasıkesinlikle gerçekleşebilir. Buna inanalım,kendimizi bu temelde hazırlayalım ve 2009pratiğine böyle büyük bir iddiayla, istekle yö-nelelim diyoruz.

Biz bu temelde, tüm HPG komuta vesavaşçı gücünü 2009 yılına çok daha kararlı,istekli, azimli; geçmiş mücadelenin derslerinieleştiri özeleştiri temelinde kendini sorgula-yarak edinmiş, Önderlik savunmalarını özüm-seyerek Önderlik çizgisi ve şehitlerin izindekendini sorgulayıp yenileyerek, yeni dönemingerilla gücüne, modern gerilla tarzına ulaşma-ya ve bu temelde 2009 yılında tüm hareketeve halka öcülük eden bir gerilla gücünü ortayaçıkartmaya çağırıyoruz!

Êdî Bes e, Önder APO'ya Özgürlük!Yaşasın Özgürlük ve Demokrasi

Müca-delemiz! Bijî Rêber APO!

17 Ocak 2009HALK SAVUNMA MERKEZİ

Komünar

75www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 77:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

76

Senin ateşle çizdiğin yolda 'söz' yitirdiğianlamını aramaya koyuldu. Söz, eyleme geç-me sabırsızlığını an be an yaşadı ve senin an-lamlı yürüyüşünün bir parçası olmaya, senle-şerek yanıtını vermeye çalıştı. Söz anlam de-nizinde Leyla sadeliğinde bulmak istediği iki-zini Mecnunlaşarak eylemselleşti heval… Söztıpkı senin gibi, her an özgürlüğe kanatlanarakkelebekleşiyor. Kelebek kanatlarına kısacıkömrünün tüm güzelliklerini, yaşam anlayışınıyükleyerek koca bir seni sığdırıyor. Var oluşgerekçene ve sözleşmeni türkü tadında yaşa-ma sevinciyle senden ona akan sevdanın tılsı-mına tutkuyla dokunup konuyor. Unutmadıkheval, senin alevlerden eylem anı olduğun vekelebekleşerek algılara ulaştığın o anı!

Doğa anadan gelen özüne ve gerçek anla-mına yabancılaşan tüm beyin ve yürekler, an-lam arayışından doğan sözün gizeminde top-lanmakta ayrılıklarla yeni bir kendini bilmeilke arayışı için sözleşmektedir. Tarihin yara-tıcılığına giydirilen kalıpları kırarak, yenidengerçek özüne kavuşma görkemine yürek bağ-ladılar. Sen, öyle bir andın ki, tüm sözleringerçek sevgilisi olan eylemle buluşmalarıy-dın! Öyle bir andın ki, tüm düşlerin kelebek-leşen yürekle gerçek dansa durmasıydın! Heraykırılığa ve yaşam dışılıklara'dur' diyen, odurma gerçekliğinin ikilemine (sancı-özmut-

luluk) destansı türküleşen sesin haykırışıydın!Tam bir senfoni ahengiyle, Güneşle sözleşm-eye durmuş aklınla hepimizdeki senin özgür-leştiricisiydin. İhanet kokan zifiri karanlıklar-da, mumlaştırılmaya çalışılanın aydınlığıydınheval.

İhaneti solumak onursuzluktu. Güneşegiden yolda saçlarının birer kıvılcım olması,buzlaşan yürekleri bedeninin sıcaklığınınahenginde eritmek, bu yüzden en büyük ar-zundu. Bu yüzden zifiri karanlığın tuzaklı örü-ğünü gözlerindeki keskinlikle söküp parçala-mak seni yaratıyordu. Çığlığındaki özgürlükritmi kulaklarımda narince yankılanan özgür-lük notası!

Pekî, hangi Ehriman bu senleşen özgür-lük kıvılcımlarının sıçrayışının çember olma-sını durdurabilirdi ki? O kıvılcımlarının ahen-giyle yarattığın ve gürleşen alevin pırıltısınıbağrında taşıyan kıvılcımlarla küllenen be-deninden bizi yeniden yarattığın gerçeğinihangi çağın Ehrimanları inkar edebilir ki? Za-ten çoktandı yürek ve aklımızı bedenindekiateşin halay çemberine takmış ve bu halayınritmiyle renklendirmiştin. Bu halay öyle birhalaydı ki, evrenin sonsuz derinliklerine kadaruzanan bir anlam damlası gibi duru, berrak vekapsayıcıydı. İşte bu halayın aydınlığında be-den, yürek ve beyin gerçek ve hayallerindekiwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 78:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

halayına durarak, tıpkı yanardağlar gibi zifirikaranlığın örüğünü yırtarcasına tüm kızıl-lığıyla seni yeni doğuşlarla yeniden selamlıy-or.

Ve işte artık ateş eylemiyle Tanrıçalaşanyüreklere yeni bir kıvılcım eklenmişti Leyla-Viyan adıyla. Leyla ki aşk-iradeydi Viyan.Tüm Aşk Tanrıçaları büyük bir sabırsızlıklaeşsiz alevlerin esrarengiz aşığını ve iradesinibekliyorlardı. Kimdi o? Hangi yürekti ki, ölü-mü pahasına yalancı ve zalim tanrılara inat,kavgaya durmuştu?

Kaybolmuş hakikatin sırrını çözmeyi,gencecik ama en anlamlısından, tertemiz kele-bekleşen bedeninle gerçekleştirdin. Bu arayışöyle bir arayıştı ki, dur durak bilmeyen akanhırçın sular kadar deli, yanardağlar kadar is-yankâr ve evrenin hakiki dilini çözecek kadarerdemliydi. Mavinin sonsuz sadeliğinde uçu-şan bir kuş kadar hafiftin. Canlı evren ile ger-çek bir senfonide buluşan yıldızların cazibesi-ne kapılıp, tüm anlamsallıkların derinlikle-rinde ölümsüzleşiyordu ruhun. Ve tümyalancı-zalim Tanrıları kıskandırırcasına Öz-gür insanla ruhsal, düşünsel ve bedenini New-rozlaştırarak gerçek bir bütünselliği yaka-layan, gerçek bir yoldaş olmanın erdemlerinitaze bedeninle solukladın.

Bazı şeyler vardır ki, sadece hissedilir,söylenmez; yaşanılır, dillendirilmez. Türküolur yüreklerde ve yazılmaz. Gerçekten de şe-hitler gerçekliğinin insan yüreğinde yarattığıderin anlamsallığı ve duygu selini birkaç satırile dile getirmek yetmez. Bundan kaynaklıdırki hep hakkını veremeyeceğimi düşünerek,sadece onların ruhlarını ve hakikat arayış-larını yaşamsallaştırabildiğim oranda onlarıölümsüzleştirebileceğimi düşünürdüm. Amagerçek o ki, tarihi kendilerinde yaratan yiğit-leri yazmak, onların yapmak isteyip de yapa-madıklarını yapmak ve yaşamak bizleri onlaradaha yakın tutmaktadır. Türküleştirmek kadaronların yarattığı tarihi bir de sanatsal ve edebiolarak yazıya dökmek de hepimizin boyunborcu olmaktadır. Bu yiğitleri resmin anlamı-na nakşetmek, şiirleştirmek, tüm dillere des-tan olabilecek yaşam ve eylemlerini roman-

laştırmak da bizim en temel görevimiz sayıl-maktadır. Yazmak zor gelse de bu onları yaşa-mama anlamına gelmez. Önemli olan o ki, sö-ze anlam kazandıran ve değerli kılan eylemide vazgeçilmez bir ilke olarak süreklileştir-mektir. Ve onların canlarını kurşunların, alev-lerin önüne siper ederek korumaya çalıştıklarıamaçlarını yaşamak ve yaşama yedirmektir.Yer, zaman, mekan ve gerekçe ne olursa olsungelen saldırılara yiğitçe cevap oldukları davailkelerine sıkı sıkıya sarılmak ve içselleştir-mektir. Bunların yanında Heval Viyan'ı anlat-mak, en sade katılım aşkının notasıyla yaz-mak gerekir. En kritik dönemlerde hep öndeolan militanı anlatmak ve yazmak...

Bilindiği gibi 2004 yılı, uluslararasıkomplonun bir uzantısı ve iç ayağı olarak tas-fiyeciliğin en yoğun biçimde kendi yaşam tar-zını, felsefesini ve hainleşen ruhunu PKK saf-larına yayıp, tüm militanlarda hâkim kılmakistediği bir süreçti. Bu anlamda karışık olduğukadar çok sancılı bir dönemdi. Çok yüksek birmilitanca irade, güven ve mücadele gerek-tiriyordu. Aynı zamanda bizim mücadelemizaçısından bir dönüm noktası sayılabilirdi. Bunoktadan hareketle gereken irade, sabır ve di-reniş gösterilmekteydi. Bunu pratikleştirmeyebüyük önem veren Viyan arkadaşın da tutu-muna, duruşuna ve tüm yüz ifadesine yansı-yan biçimi koca bir acı ve bir o kadar da derinbir öfke idi. Bu acıların Viyan yoldaşta yarat-tığı öfke, onu hakikatin ne olduğu ve ne ol-madığı arayışına sürüklüyordu. Her şeyi sor-gulama gücü, onu yetiştiriyordu. Amacı dışın-daki her türlü teslimiyeti hiçbir anlamda neyaşamayı ne de yaşayanları affedebiliyordu.Bu gerçekliğinin derinliğinde gizli ve çarpıcıolan amacındaki netliği idi. O, şu sırrı çok iyiçözmüştü: Önder APO'nun belirttiği gibi"Amacınız Güneş kadar net ise yol ve yönte-mini de bulursunuz!" sırrındaki hakikatiözümsemişti. Onda söz ve eylem et ile tırnakgibi birbirinden kopartılamazdı. Onda eylem-siz söz, hiçbir değer ifade etmezdi. Ancak ey-lemselleştiği oranda değerli olabileceği ha-kikati, onun temel yaşam felsefesi ve ilkesi ol-maktaydı.

Komünar

77www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 79:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

78

Heval Viyan Süleymaniyeli olup feodalve tutucu özelliklerin etkisini taşıyan CAFaşiretinin bir kızıydı. Özellikle kadın konu-sunda geleneksel bir toplum gerçekliğine kar-şı daha fazla mücadele edilmesi gerektiğiinancı, onu mücadeleye daha fazla bağlıyor veamansız mücadele gerekçesi olmaktaydı. He-val Viyan'ı en fazla Önder APO'ya bağlayanve onu anlamaya zorlayan gerçeklik de bu ge-riciliğin derinliğinde saklıydı. Yani zorluklar,gerilikler ve ihanetler her zaman onu gerçeğibulmanın yolculuğuna çıkarıyordu. Ve her şe-yin cevabını da Önderlik gerçeğinde bulduğuiçin Önderliğe aşk düzeyinde bağlılık sembo-lü olmaktaydı.

'Güneşin Kızı' bu sefer kendini Önderli-ğin havariliğine adamış bir kadın militandı.Bu onun için bir görev ve gerçek anlamdı. Busevinç ve bilinçle yorulmak bilmeyen bir ça-lışma temposu ve tarzıyla tüm görevlerini ye-rine getirme sabırsızlığını her zaman yaşardı.Viyan arkadaşın bu çalışma sevgisi, temposuve heyecanı aynı zamanda etrafında bulunantüm arkadaşları da harekete geçirirdi. O gençyaşına rağmen olağanüstü bir olgunluğa ka-vuşan kişiliğine sempati duymamak zaten im-kansızdı. Genç yaşına rağmen bu çalışma per-formansı ve sevgisi ile herkesi şaşırtırdı. Amagerçek o ki acılarla yoğrulmuş bir olgunluktubu. Ve bu acılar toplumsal ve ulusal tarihininona kadar uzanan bir biçimiydi.

Viyan arkadaşın yaşam içerisindeki can-lılığı, içtenliği ve yüksek çalışma temposukendi başına ayrı bir renk verirdi yaşama. Ve

ben bu renkli dünyanın maneviyatıyla PKK 1.İnşa Okulu devresinde tanıştım. Okula İnşaKomitesi'nden Viyan ve Nuda arkadaşlar ba-kıyorlardı. İkisinin uyumlu çalışma tempoları,yürüyüşleri, konuşmaları, gülmeleri, değereyaklaşımları, yoldaşlık ilişkileri insanın dik-katini hemen çekerdi. Ve benim de gördüğümandan itibaren dikkatimi üzerine yoğunlaş-tıran bu özellikleriydi. Viyan arkadaşta yılma-yan bir mücadele felsefesi ve tasfiyeci dayat-maları mücadele gerekçesi yapan bir tutumiçerisine girmesi, dikkat çeken farklı bir yö-nüydü.

Önderliğin yeni savunmaları temelindeyeni tartışma gündemlerini belirleyen ve sıcakpolemiklerle renklendiren bir tarz sergilemesi,onun kendine olan güvenini ortaya koyardı.Tartışmaların gidişatını hızlandıran ve ateş-lendiren Viyan arkadaş, suni çelişkilere vegündem saptırmalarına fırsat tanımayan, an-cak bunlar kendisini dayatınca da her zamançözümleyici bir tutum sahibiydi. Çarpıcı birolgunluğa, kıvrak ve pratik bir zekaya sahipti.Temel felsefesi Önderliğin belirttiklerini har-fiyen ve gecikmeksizin yerine getirmekti. On-daki duyarlılık, sorumluluk ve öngörülülükyaşamın temelini oluşturuyordu. Önderliğinher sözünü anlamada, özümsemede ve ni-hayetinde bunu ortama dayatmada ahlaki biryaklaşıma sahipti. Özümsediği oranda çevre-sine yansıtan ve dayatan derin bir devrimciahlak anlayışının savunucusuydu.

Yöneticilik tarzında ise klasik devletçi vehiyerarşik zihniyeti aşan, mütevazi ve her-kesin ruhuna girebilen bir kabiliyete sahipti.Devletçi zihniyetin soğuk yüzüyle değil,komünal halkçı yönleriyle herkesin yüreğindeyer edinmeyi biliyordu. Bu zihniyeti ve yaşamtarzını kendinde aştığı oranda bu tür zihniyetsahibi olanlarla yoğun bir mücadele içerisin-deydi. Bu zihniyet ve vicdan mücadelesini sa-dece sözde değil, duruşuyla, pratiği, yaşamtarzı, yoldaşlık ilişkisi ve yöneticiliğinin heralanında görmek mümkündü. Hiçbir anlamdagericilikle uzlaşmaz ve aynı zamanda gericil-iğin alternatifi olarak da her zaman çözümügeliştirirdi. Eleştirdiği kadar perspektif sunan,

Onda söz ve eylem et ile tırnakgibi birbirinden kopartılamazdı

Onda eylemsiz söz, hiçbir değerİfade etmezdi

Ancak eylemselleştiği orandaDeğerli olabileceği hakikati

Onun temel yaşam felsefesi Ve ilkesi olmaktaydı.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 80:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

moral veren ve hümanist yönleriyle örnek biryönetici kişiliğine sahipti.

PKK kongresinin özellikle pratik örgüt-lenmesini hesapsız ve çıkarsızca, büyük birmoral ve coşkuyla yerine getirme gururunugölgesiz bir biçimde taşırdı, kararlı duruşun-da. Tüm çalışmalarda olduğu gibi Viyan arka-daş, kongre çalışmalarını da büyük bir titizlik-le ideolojik, pratik ve örgütlenme anlamındabaşarıya götürdü. Ondaki derin coşkuyu insanher halinden hissedebilirdi. Bunların hepsi deÖnderliğin gerçek bir havarisi olma ve sözünmilitanı olma anlayışında yatar.

Viyan yoldaşın en büyük özlemi kendiniBotan coğrafyasında bir kadın gerilla olarakgörebilmek ve coğrafyasına gözbebekleriyleayna tutmaktı. O kadar Botan'a gitmek iste-yişinin nedeni de Önderliğin 'beni sevenlerBotan'a gitsinler' sözünü anlama arayışı ve"Neden Botan?" sırrını çözmek isteyişiydi.Çünkü Botan direnişin kalesiydi. Ve o bu kalede demokratik ulus kişiliğiyle düşmanın par-çalayıcı Kürt ulusal gerçekliğine darbe vur-mak istiyordu. İşbirlikçi Kürt'e ve onun mil-liyetçi, bölgeci yabancılaşmışlığına kendi ça-pında tokat vurmaktı, gidişinin amacı. Süley-maniyeli bir kadının kalbi, Botan dağları veserhildanlarında da atabilir. Bu da ancak birKürt kadının derin yurtseverlik ve toprak sev-gisinden ileri gelmiş olmalı. O, gerici olan herşeye hayır demeyi ve demokratik ulus değer-lerini bir kadın yüreğiyle kucaklamayı bili-yordu. Tasfiyecilerin özellikle PÇDK'nin ku-ruluşu gerekçesiyle bütün Güneyli arkadaşlarıHPG'den ve dağdan çekmeleri, yerelin içindeboğmaları ve PKK'nin yarattığı ulusal ve yurt-severlik ruhuna darbe indirme girişim veplanlarına karşı, Viyan yoldaş bu eylemi veKuzeye gitme istemiyle anlamlı ve derin birmesaj veriyordu. Her şeyin sırrını tez anlayıpbuna göre eyleme geçmesiyle bu dayatmalarave bunun tuzağına giren gafil beyin ve ruhlaravurulan ve dur diyen bir darbe oluyordu,Viyan yoldaş. Yine Viyan yoldaş, direnişçi, is-yankâr halk gerçekliğini sevdiğinden olmalıki Kuzey Kürdistan halkını demokratik serhil-dan ve eylemleriyle tanıyor ve eylem ve ser-

hildan ruhunu bu halkta görüyordu. Onlarınacılarını anı anına hisseden bir empatik yakla-şımın sahibiydi. Bu açıdan yüzünü KuzeyKürdistan'a çeviren Viyan yoldaş, her şeyi öl-çüp biçen ve her yönünü hesaba katan birduruşun adı olmaktaydı.

Bu yüksek duyarlılık ve sorumluluğa rağ-men Viyan yoldaş, bunlarla hiçbir zaman yet-inmedi ve onun beyninde, yüreğinde ve his-siyatında renklenen alevleri söndürecek kadarhiçbir şey onu tatmin etmedi. O tıpkı fizikteanlamını bulmaya çalışan gerçeklik gibiydi.Fizikte belirginleşen şöylesi bir gerçeklik var;Güneş' e en yakın duran gezengenler devinmeenerjisini güneş ışınlarından alarak en hızlıdönen gezegenlerdir ve en uzak olan gezegen-ler de güneş ışınlarından yoksun olarak en ya-vaş dönen gezegenlerdir. Bundandır ki güneşeyakın olmak yaşamın adı olmaktadır. BizdeGüneş Önderliktir. Yani ÖnderliğimiziGÜNEŞ olarak betimledik. Güneş'e yakın veGüneş'in enerjisini doğrudan alan gezegenlerolarak bizler; Önder Apo'ya en yakın militan-lar ve onu en iyi yaşayıp,yaşatan militanlar, enişlevli, atik ve çevik hareket edebilen ve hızlıdönebilen gezegen yani Merkür konumunda-yız. Ama Güneş'in enerjisini doğrudan alama-yan gezegenler ve uzaklaştıkça dönme veyahareket hızını kaybeden gezegenler de siste-miçileştikçe donan, hareketsiz ve enerjisiz ka-lanlardır. Bu açıdan bizim Güneş'e belki de enyakın olan gezegenimiz yani militan kişilikViyan Merkürümüz olmaktadır. Güneş'in ya-kıcılığını iliklerine kadar hisseden, yaşayan,Güneş'siz olunamayacağı; Güneş olmadan ay-dınlığın, hareketliliğin, yaşamın ve hiçbir şe-yin mümkün olamayacağı gerçekliğine eylemolması Güneş'e olan yakınlığından olmalı.Yürekleri donmuş, hızını kaybetmiş, Güneş'inyakıcılığını hissedip o sıcaklıkla dans etme-yen diğer gezegenlerden çok farklıydı gezege-nimiz. Uzaklaştıkça ihaneti katmerce ya-şayan, Güneş'in enerjisini değil de başka mer-kezlerin dondurucu enerjilerini içlerine so-luyan kişilikler, Güneş'e uzatılan kirli elleri vetehlikeleri de hissetmezler. Ama Viyan yol-daş, bunun tam aksine 'bir daha asla yeni bir

Komünar

79www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 81:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

80

15 Şubat'ı yaşamak istemiyorum!' sözüyleÖnderliksiz yaşamın mümkün olamayacağınıgöstermiştir. Bizi Önderliksiz yaşamaya alış-tıran her türlü çirkin politikalara karşı bir du-yarlılık, sağduyu ve tavır çağrısıydı eylemi.Vicdanlara seslenen yeni yaşamın onursal çiz-gi koruyucusuydu.

Viyan yoldaşın eylemi, başta uluslararasıkomplo, işbirlikçi güçler ve komplonun içayağı olarak örgüt içerisindeki tasfiyecilik vebuna bilinçli ya da bilinçsizce hizmet edenkişiliklere, duyarsızlığa karşı da bir isyandı.En son Tanrıça Zilan'ın "keşke canımdan dahadeğerli olan bir şeyim olsaydı da onu da sizefeda etseydim!" eylem felsefesini güncel-leştirerek yanıtladı. Çünkü etraftaki hiçbir şeyaşık olduğu insanı özgürleştirmeye tam cevapolamıyordu. Derin gafletler ve içsel ihanetle-rin yoğunlaştığı bir dönemde Viyan yoldaş,herkesi anlam devrimine, dolayısıyla özgür-lük devrimine davet ederek seçimini çok netbir biçimde yapmıştı. "Eğer anlamak adaletise ben de adalet tanrıçası olmanın unvanınıtaşıyacağım." bilinciyle eylemini kızgınateşin alevleriyle gerçekleştirdi. Daha fazlaihanete, anlamazlığa, duymazlığa, bilmezliğeve görmezliğe yüreği dayanamıyordu vebuna dur diyebilecek, amaca giden bir yön-tem ara-yışıydı, eylemi. Dik bakışlarındakikeskinlik acı, umut ve aşkı çözmenin sırrınıbelgeliyordu. Güneş'in yakıcılığıyla zifirikaranlığın içindeki hain sinsiliği parçalarcası-na ulaşıyordu aşkın sırrına. Newrozdaki ohalay tutuşundaki gizemi, içtenliği ve onunlabütünleşmesi tıpkı eylem anındaki acıyı,zevki yaşamaktaydı.

Çünkü o? Düşleri kadar anlamlı yaşama-yı bilen ve özgürlük uçuşunu tüm ruhunda,düşlerinde ve davranışlarında gerçekleştire-bilen bir melekti. "Melekleşmek uçmaktır."sözünü tüm benliğiyle yanıtlayabilen bir kav-rayışa sahipti. Bu arayıştı ki hiçbir şeyle tat-min olmayıp, ateş dansı yüceliğine ulaşanadek sözünün eri olabilmişti. Eğer özgürlükçalışmak, söz ve eylem ise o zaman söz ve ey-lemin anlamı olabilmeliydi. Ve o da bunu ger-çekleştirdi.

Bu gerçekliğinden sınanarak senleş-tiğimizi ve sen olma iradesini yücelttiğimizihissettikçe, sana daha çok yakın olduğumuzuhissediyorum. Seni yaşadığımızı ve yaşama-mızın her dalına yedirdiğimizi. Çünkü o 'an-lam', 'eylem' ve 'söz' gibi üç sevdalınınparçalanmaz bütünlükleri artık gerçekleş-miştir. Bilmeni istiyorum ki heval: asla ve aslahiçbir tarihsel gerçeğin klasik veya mo-dernBeko'su, bu aşıkları ayırma kabiliyetine sahipdeğildir. Bu aşkın etrafında gerçekleşen aşık-ların özgürlük amacı onları kendi yüceliği al-tında boğmaktadır. Bundandır, alevlerin bağ-rında özgürlük türküsüyle tutuşan ve halayla-şan o yüreğinin anlam ve çağrı yüklü sesini

iliklerime kadar hissediyorum ve sesine sesi-mi katıp, alevlerinin yüceliğine ulaşma heye-canını yaşıyorum. Sendin ki ihanet kokan ogünün kara şubatını beyin ve yüreğinin kıvıl-cımlarıyla göğü delercesine aydınlatan… Ay-dınlığınla gökyüzünün mavi dalgasında, ren-gârenk kuş cıvıltılarıyla doğayı yeni bir ya-şam anlamına bürüyordun. Ve böylelikle ru-hun, özgür semalarda bir coşku seli gibi ye-niye halay tutturuyor bütün ruhumuzu. Seninçok sevdiğin rengarenk halayını tutarak senle-şeceğimize inanıyorum. Sen devrim ha-layımızın sergovendi olarak her zaman müca-delemize önder olacaksın.

Şanstêr Zagros

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 82:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

9 Ekim 1998 yılında fiilen başlayıp, 15Şubat 1999 tarihinde Önder APO'nun tutsakalınmasıyla sonuçlanan uluslararası komplo-nun 10. yılı geride bırakıyoruz. Bu komployuKürt halkı şahsında insanlığa yaşatanları birkez daha lanetle kınıyoruz.

Bu komployu GÜNEŞİMİZİ KARAR-TAMAZSINIZ şiarıyla protesto eden ve Ön-derlik etrafında ateşten bir çember oluşturanaziz şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor,anılarına bağlı kalacağımızı belirtiyoruz.

Uluslararası komplonun üzerinden 10 yılgeçti. 10 yıl önce bir insanlık suçu ve hukukdışılık olarak gelişen uluslararası komplo hak-kında geçen süreçte gerek Önderliğimiz, ge-rekse de partimiz kapsamlı değerlendirmeler-de bulundu. Saptırmak amacıyla da olsa, baş-ka çevrelerden de kimi değerlendirmeler ge-liştirildi. Değerlendirmelerin bunlarla sınırlıkalmayacağı, tarihin mutlaka kendisini aydın-latacağına, dolayısıyla ilerleyen dönemlerdede bu komplonun derinliğine işleneceğineinanıyoruz. Böyle de olsa bu komployu herzaman gündemde tutmak, işlemek gerekmek-tedir. Dergimizin bu sayısında da Önderli-ğimize karşı gerçekleştirilen bu uluslararası

komployu değerlendirdik, işledik. Ama aynızamanda 10 yıl önce yaşananların kronolojisi-ni, hafızaları bir kez daha tazelemek anlamın-da da olsa yayınlama ihtiyacı duyduk. Dolayı-sıyla bu yazı komployu her yönüyle işlemeyerine, kısa bir kronolojisi olacaktır. Kom-ployu derinliğine anlamak için o günleri yeni-den yeniden yaşayarak sorgulamak, sonuç çı-karmak esastır. Çünkü komplo bilincimize,düşüncemize, yüreğimize yapılmıştır. Bizi dü-şüncesiz, beyinsiz, yüreksiz bırakmayı hedef-lemiştir. Bu komployu boşa çıkarabilmek içinbeyinle, düşünceyle, yürekle karşı durmak ge-rekir.

2000'li yıllara doğru giderken, ABD Or-tadoğu'da hedeflerini gerçekleştirmek için birmüdahaleyi zorunlu görmüştü. MüdahalesizOrtadoğu'da yeni politikalarını uygulayamay-acağının derinden farkındaydı. Bu müdahale-nin merkezine de Kürt Özgürlük Hareketinive Önderi Rêber APO'yu koymuştu. Bununçok değişik nedenleri olmakla birlikte, en te-mel neden Rêber APO ve PKK'nin ABD'ninuygulamak istediği politikaların önündeki enönemli engel olmasıydı. Önder APO'nun vePKK'nin hiçbir gücün denetimine girmeyen,bağımsızlığı esas alan yapısı, insanlığın sos-yalizm arayışlarının en yetkin temsilcisi vesavunucusu olması, ideolojik olarak emper-yalist sistem karşıtı temel güç olması ve poli-tik ilişki ve çıkarlar bu nedenler arasında sa-yılabilirler. Örneğin, ABD'nin bölgeye müda-halede İsrail gibi politikalarını amansız yürü-tecek ikinci bir güce ihtiyacı vardı. Bu güçiçin de Kürtler biçilmiş kaftandı. Kürt sopa-sıyla bölge devletlerini hizaya çekmeyi hede-fliyordu. Bunun için de Kürtlerin denetimealınması gerekiyordu. Ancak Başkan APO ön-cülüğünde gelişen halk özgürlük eğilimi,ABD'nin Kürtler üzerinde tam bir denetim

Komünar

81

15 ŞUBAT ULUSLARARASI KOMPLOSU İNSANLIĞAKARŞI BİR SALDIRI, BİR İNSANLIK SUÇUDUR

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 83:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

82

kurmasını engelliyordu. Bu anlamda komploKürtleri kullanmak üzere yeniden denetimealmak, engel olanları ortadan kaldırmak ama-cıyla gerçekleştirildi. İlkel milliyetçilerin önüaçılmak kadar, uluslararası komplonun ger-çekleştirilmesini onlar da kendi çıkarlarınagörmüş, bunun ortağı olmuşlardır.

23 Temmuz 1998'de, Antakya'nın Tür-kiye'ye katılımının yıldönümünde, döneminTürkiye Başbakanı Mesut Yılmaz; 'Dün AS-ALA'yı destekleyenler, bugün kucaklarınıPKK'ye açmışlar. Şunu bilmeliler ki, kazdık-ları çukura kendileri düşeceklerdir.' diyerek,Suriye'yi tehdit etmesi komplonun fitiliniateşleyen ilk kıvılcım oldu. Ardından gerçek-leşen Dublin Anlaşması ve peşinden 17 Ey-lülde Amerika'da gerçekleştirilen anlaşmaylakomploya hız, bir anlamda startı verildi. Ya-pılan açıklamalar, değerlendirmeler ve kom-ploya işlerlik kazandıran yaklaşımlar bu tarih-ten itibaren başlar. Yukarıda belirttiğimizamaçlarla birlikte, ABD, bu komployla Tür-kiye'yi de kendisine daha fazla bağlamayı he-deflemiştir. Bunun için de Önderliğin bulun-duğu Suriye üzerinde yoğun bir baskı uygula-mıştır.

Kara Kuvvetleri Komutanı olan AtillaAteş'in, Hatay'ın Reyhanlı ilçesinin Suriyesınırındaki bir karakolda yüzünü de Suriye'yedönerek tehditte bulunuyordu. Orgeneral Atil-la Ateş Suriye'yi şu cümlelerle tehdit ediyor-du; "Biz Türk Devleti olarak komşularımızlaiyi ilişkiler kurmaya çabalıyoruz. Bütün iyiniyetimize rağmen, bazı komşularımız bizimbu iyi niyetimizi tamamen yanlış anlıyorlar.Komşularımızdan kastımı daha açık söyle-yeyim, Suriye'den bahsediyorum. EşkıyaApo'yu destekleyerek, Türkiye'de terörizmintohumlarını ektiler. Türkiye, yine de iyi ilişk-iler geliştirmek ve sürdürmek için her türlüçabayı gösterdi. Eğer, bu tür çabalarımız kar-şılıksız kalırsa, Türkiye olarak her türlü önle-mi alma hakkımız doğacaktır ve bu zorunlu-dur da. En nihayet, bu konuda sabrımızınsınırları aşılmıştır".

Atilla Ateş'in bu açık tehditleri öncdenplanlanan açıklamalardı. Bu açıklamalar dev-

let katında ciddi, haklı değerlendirmeler ola-rak ele alınmış, değerlendirilmiş ve bu yakla-şım da basına saklama gereksinimi duyulma-dan sızdırılmıştır. 'Suriye çizmeyi aşıyor' söy-lemleri basının manşetlerini süslemeye baş-lıyordu. Devletin yetkili organlarının bunundışında kalmayacakları, yapılan açıklamalar-dan anlaşılıyordu. Başbakan ve Kara Kuvvet-leri Komutanı'nın bu çıkışları bu saldırgan tu-tumun zeminini hazırlar. 30 Eylül 1998 yılın-da yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısın-da devlet savaş kararını verir ve bu basına sız-dırılır. Ancak bunun resmi ilanını, 1 Ekim'-deki TBMM'nin yeni yasama döneminin açı-lış töreninde dönemin Cumhurbaşkanı Demi-rel yapar: "Suriye gerçekten Türkiye'ye düş-manca bir tavır sergilemektedir. Terörist örgütPKK'yi desteklemeyi sürdürüyor. Bir defa da-ha bütün dünyaya sesleniyorum, artık sabrı-mızın sınırlarını aştılar. Suriye sürekli uya-rılarımıza karşın bu düşmanca tavrını bırak-mıyor. Ona karşı, pratik olarak karşı koymahakkını koruyoruz".

ABD, komplonun planlanmasını ve yü-rütülmesinin esas gücüydü. Müdahalenin ke-sin sonuç almasını istiyordu. Bunun için Ak-deniz'e Amerikan ve NATO'nun savaş gemile-ri gönderilir, geniş kapsamlı ve katılımlı birtatbikat gerçekleştirilir. DYNAMİCK MİX 98(KARARLILIK 98) adı verilen bu tatbikat,özünde bir savaş provasıdır. Tatbikat Suriye'-nin kıta sahalığında ve sınırlarında yapılır.Tatbikatta uzun menzilli füzeler ve ağır tonaj-

"Biz Türk Devleti olarakKomşularımızla iyi ilişkiler

Kurmaya çabalıyoruz. Bütün iyi niyetimize rağmen,

Bazı komşularımız bizim bu iyiNiyetimizi tamamen yanlış

Anlıyorlar.Suriye'den bahsediyorum.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 84:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

lı gemilerin yanı sıra büyük bir güç kullanılır.Adına tatbikat da denilse, bu savaş provasınınhedefi Suriye ve Önderliktir. ABD'de de TürkDevleti'nin yanında tehdit unsuru olarak devr-eye girmiştir. Türkiye ordusu da televizyonkameraları karşısında Suriye sınırına askeryığmaya başlar. Görüntü, savaş görüntüsüdür.

Durumun ciddiyeti bölge ülkeleriniharekete geçirir. Mısır Devlet Başkanı HüsnüMübarek ve Dışişleri Bakanı Amr Musa he-men Ankara'ya gelirler. Ardından İran Dışiş-leri Bakanı Kemal Harrazi gelir. İran her nekadar Türkiye ile Suriye arasında yaşanacakbir savaşın kendisini olumsuz etkileyeceğinidüşünerek böyle davransa da, Mısır'ın kom-ploda aldığı rol itibariyle böyle davrandığısonradan daha net anlaşılacaktı. Mısır Suriyeüzerindeki etkisini kullanacak, savaş görüntü-sü ve Türkiye'nin ciddiyetini bir Arap olarakSuriye'ye iletecek ve bu temelde savaş ger-çekleştirilmeden Önderlik üzerindeki plangerçekleştirilmiş olacaktı.

Ama ABD, kesin sonuç almak istediğiiçin, planı başka kanalları da devreye etkilikılmak istiyordu. Bu amaçla Yunanistan'ı daişin içine çeker veya Yunanistan Devleti deTürkiye'yle aralarında var olan sorunları çöz-mek, Kıbrıs ve Ege konularında taviz kopara-bilmek için bunu bir fırsat olarak değerlen-di-rir ve bu komploya dahil olur. Komplonun birparçası olan Yunan Parlamentosu da, ÖnderAPO'yu Atina'ya davet eden bir bildiri yayın-larlar. Bunun içinde Yunan Milletvekili Kus-tas Batuvas ve Meclis Başkan Yardımcısı da

ardır. Adı geçen şahıslar Önderlik sahasınagiderek, Yunan Parlamentosu'nun kararını Ön-derliğe bildirir ve Önderliği Yunanistan'a da-vet ederler. 7 Ekim 1998'de K. Baduvas ve be-raberindeki ekip Önderliği Şam'da ziyaret e-der. Bu ziyarette Atina'ya geliş planları hazır-lanır. Yürütülen tartışmalar sonucunda Ba-duvas 'gerekli işleri hal etmek' üzere Atina'yadöner. Baduvas, işlerin tamamlandığnı şif-reyle Önderliğe bildirir. Gerekli hazırlıklaryapıldıktan sonra Önderlik, Abdullah SARI-KURT adına düzenlenmiş bir kimlikle Yuna-nistan'a gider. Önderliği Yunanistan'a daveteden milletvekillerinden hiçbiri, Önderliğinyolcuları arasında olduğu uçağın indiği Elle-niko havaalanına gelmezler. Önderliği hava-alanında istihbarat dairesi karşılar ve biranönce Yunanistan'dan ayrılmasını ister. Önder-liği kendileri davet etmelerine rağmen, böylebir yaklaşım sergilemeleri, dostluklarındakisahtelikleri kadar, planın bir parçası oldukla-rını da gösterir. Zaten sonrasında Önderlik on-ları ''sahte dostlar'' olarak tanımlayacaktı.

Yunanistan ihanet ederek verdiği sözütutmayınca farklı arayışlar devreye girer. Osıralarda Jirinovsky'in yakın dostu olan vemeclisin alt kanadı olan Duma'nın JeopolitikKonular Komitesi Başkanı Aleksi YordanovÖnderliğe bir davetiye gönderir. 10 Ekim'deRusya'ya gidilir. Rusya'da Önderliği Jirino-vsky, A.Mitranof, Mahir Welat, Mecit Memo-yan, Aziz Cewo ve Rus milletvekili KostinofFilitof karşılarlar. Önderlik bir süre basınlailişkilenmesini sınırlandırır. Ancak komplodevam ettiğinden 16 Ekim 1998 akşamında,MED TV'deki bir panel programına katılarak'SAVAŞ BALTALARI HENÜZ GÖMÜL-MEDİ' adlı tarihi değerlendirmeyi yaparakkomployu deşifre eder.

Önderliği evinde misafir eden Jirinovsky,ayda 15 bin dolar kira ister. Dostluğu parayla-dır. Jirinovsky, Önderliğe hiçbir şey söyleme-den, haber bile vermeden Türkiye'ye resmi zi-yarete giden gruba katılır. Hükümette olma-masına rağmen böyle bir ziyarette yer almasıkuşku uyandırır. Sonrasında Türk yetkilile-rinin açıklamalarıyla birleştirildiğinde, Ön-

Komünar

83www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 85:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

84

derlik üzerinde pazarlık yapmaya gittiği açığaçıkar. Zaten Türkiye'den döner dönmez Ön-derliğe, 'Rusya üzerinde baskıların olduğunu'söylemesi de bunu gösterir.

4 Kasım 1998'de Rus Meclisi'nin alt ka-nadı olan Duma, Önderliğin siyasi iltica dilek-çesini görüşür. 198'e karşı 1 oyla kabul edil-mesine rağmen, Başbakanı Primakov Duma'-nın bu kararını kabul etmez, Devlet BaşkanıYeltsin'de bu kararı imzalamaz. Böylece mec-lislerinin 1'e karşı 198 oyla aldığı bir kararıonaylamaz, yok sayarlar. Ve Önderlikten Rus-ya'yı terk etmesini isterler. Bu durum, çıkarlarsöz konusu olduğunda, meclislerin pek bir an-lamlarının ve rollerinin olmadığını, dahası bir'asma yaprağı' vazifesini gördüğünü gösterir.

Rusya Önderliğin topraklarını terketmesini istediğinde, Yunanistan yeniden dev-reye girer. 6 Kasım'da Yunan Parlamentosu'n-daki tüm partilerden milletvekillerin katıldığı109 imzaladığı bir bildiri yayınlarlar. Bu bil-diride; 'Kurtuluş mücadelesi veren mazlumKürt halkının hatırına, bugün bütün dünyadabaskı altında olan bu tarihi halkın temsilcisiniresmen tanıdıklarını' belirterek Önderliğiyeniden Yunanistan'a davet ederler.

Rusya Önderlik üzerinde baskılarını art-tırır. 9 Kasım'da Jirinovsky, Mitrofanof ve birKGB subayı Önderliğin yanına gelerek, 'Rus-ya'yı acilen terk etmesini' isterler.

12 Kasım 1998'de 32 İtalyan milletvekiliÖnderliği Roma'ya davet ederler. Bunun üzer-ine İtalyan Milletvekili Roman MontavanniRusya'ya giderek, daveti Önderliğe iletir. An-cak Rusya Önderliğin İtalya'ya gitmesineyanaşmaz. Önderliğin Kıbrıs'a gitmesini day-atırlar. Ancak Montavanni'nin çabaları sonu-cunda Ruslar, Önderliğin İtalya'ya gitmesineistemeseler de razı olurlar.

Önderlik aynı gün, Abdullah SARI-KURT pasaportuyla İtalya'ya gider. İtalya'nınFumicino hava alanına iner inmez, hava ala-nında görevli polislere kimliğini açıklayaraksiyasi iltica talebinde bulunur. İtalya, Önderli-ği yasal olmayan yollarla ülkeye girdiği ge-rekçesiyle tutuklayarak Regina Celia cezaevi-ne koyar.

Önderliğin Yunanistan ve Rusya'nındışında Roma'ya gitmesi, ABD'nin planlarınıönemli oranda bozar. O zamana kadar işleriperde arkasından yürüten ABD, açık tavır al-maya başlar. 18 Kasım'da ABD Dışişleri Ba-kanlığı Sözcüsü Jeymis Rubin; "PKK bir terörörgütüdür ve Öcalan bir teröristtir, yaptıkla-rının hesabını vermeli ve bu nedenlede yar-gılanması gerektiğini belirttik. İtalyan Hü-kümeti'ne teslim edilmesi için görüşlerimizibilgilerine sunuyoruz.Öcalan Türkiye'ye tes-lim edilmeli ve yargılanmalıdır. Konuyla ilgilibu görüşümüzü, diğer ülkelere ve dünya ka-muoyuna açıkladık" diyerek açıklamada bu-lunur ve bununla İtalya üzerinde baskı kurar.

İtalya başlangıçta ABD'nin baskılarınadirenir. Hukuka göre hareket etmeye çalışır.Roma'nın sorumlu mahkemesi, ÖnderliğinRoma'nın dışına çıkmaması koşuluyla, dilek-çesi kabul edilene kadar, tutuklama kararını20 Kasım'da kaldırır.

Önderliğin tutuklama kararını kaldıranİtalya, Avrupa çapında destek arayışına çıkar.Bu konuda Almanya'yla görüşür. Önderliğintutuklanma kararı olmasına rağmen, AlmanyaDevleti mahkemeleri aracılığıyla bu kararı 20Kasım'da kaldırır. İtalya'ya sözlü destek vere-ceğini belirtse de, bu yönlü herhangi bir gir-işimde bulunmaz. Oyalama taktiğini uygular.

İtalya'nın arayışları Amerika'nın planla-rını sekteye uğratır. Bu yüzden ABD diploma-tik baskılarını arttırır. ABD Dışişleri BakanıMadeleine Albright, Nato Genel Sekreteri Ja-vier Solana'yı da yanına alarak yaptıkları or-tak basın toplantısında; "Öcalan, adalete veril-meli. Biz,Türkiye'de yargılanmasını isti-yoruz" diyerek, baskılarını daha da arttırır.

Soruna çözüm arayan İtalya, DışişleriBakanı Lamberto Dini'ni Amerika'ya gönde-rir. Ancak ABD tavrını değiştirmez, daha dasertleştirir. Ve İtalya Dışişleri Bakanı Dini'ye;'Apo için tek yol, Türkiye'ye teslim edilmesi-dir. Siz bu teröristi Türkiye'ye vermek zorun-dasınız. Bu konuda sonuna kadar Türkiye'ninyanındayız' mesajını verir ve Önderliğin Ro-ma'dan çıkarılmasını ister. Bunun için 22 Ka-sım'da Dışişleri Bakanı Müsteşarı Strobe Tal-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 86:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

bot'u Roma'ya gönderir. İtalyan hükümeti vemuhalefetiyle görüşen Talbot, Önderliğin Ro-ma'dan çıkarılmasını dayatır. Bu görüşmedensonra İtalya muhalefetinin yaklaşımları da de-ğişir. O zamana kadar olumlu bir yaklaşımınsahibi olan muhalefet, olumsuz bir tavır ser-gilemeye başlar.

24 Kasım'da ABD Başkanı Bill Clinton,İtalya Başbakanı Massimo D'Alema'yı iki kezarar: "Öcalan, Türkiye ya da Almanya'ya tes-lim edilip yargılanmalı. ABD bu çözümde so-nuna kadar diretecektir" diyerek , ABD'ninbu konuda ne kadar kararlı olduğunu gösterir.

D'Alema, Öndeliğin uluslararası bir mah-kemede yargılanması için girişimlerde bulu-nur. Bu amaçla 27 Kasım'da Almanya Baş-bakanı Gerhard Schöder ile görüşür. Almanyagörünüşte bu kararı destekler. D'Alema bu gö-rüşü Fransa, İngiltere ve İspanya başta olmaküzere diğer Avrupa ülkelerinin liderlerine desunar. Ancak ABD'nin desteğini alan TürkDevleti, İtalya hükümetinin bu arayışlarınasert tepki gösterir.

ABD e Türk Devleti'nin sert tepkilerikarşısında Avrupa'dan beklediği desteği ala-mayan İtalya, Önderliğin uluslararası bir mah-kemede yargılanası düşüncesinde bir başınakalır. Almanya Önderliğin tutuklama kararınıkaldırarak bu işe karışmayacağını gösterir. 8-9 Aralık 1998'de Belçika'nın Başkenti Brük-sel'de yapılan NATO Dışişleri Bakanları top-lantısında, Amerika bu konudaki tavrını birkez daha gösterir. ABD, Türkiye ve İtalya üç-lü bir zirve gerçekleştirirler. Bu zirveyle soru-nu çözmek isteyen İtalyan hükümetinin irade-si kırılır. İtalya Önderliğin ağırlığına dahafazla dayanamaz ve üçüncü bir ülke arayışınagirer. Çeşitli ülkelerle ilişki kurulsa da,ABD'yi karşılarına almak istemeyen ülkeler,Önderliğin ülkelerine gelmesini kabul etmez-ler.

ABD, her ne şekilde olursa olsun Önder-liğin Avrupa'dan çıkarılmasında ısrarcı dav-ranır. Bu durum ABD'nin bölgedeki politika-larının temelini oluşturur. Bu iş direkt CİAeliyle yapılır. 14 Aralık 1998'de Clinton Filis-tin'i ziyaret eder. Bu ziyaretinde Arafat'a; 'Ta-

rihte ilk kez Filistinliler kaderlerini belirlemehakkına sahip oldular' der. Bu görüşmedeArafat'ın bir danışmanı Clinton'a, Önderlikiçin bir şeyler yapmasını söyler. Clinton tekbir kelime söylemez. Ağzını kapatır ve yanın-daki Ulusal Güvenlik Danışmanı Sandy Ber-ger'i gösterir. Bu durum bile Amerika'nın ken-di planları için işi ne kadar ciddi tuttuğunugösterir.

Önderliğin ağırlığını kaldıramayan İtal-ya, 16 Aralık'ta Roma İstinaf Mahkemesi'ninkoyduğu sınırlamaları kaldırır. Artık Önderli-ğin Roma'da kalma zorunluluğu yoktur. Romabu kararla Önderliğin İtalya'dan ayrılmasınıteşvik eder.

17 Aralık 1998'de Dışişleri Bakanların-dan sonra, bu sefer Savunma Bakanları Brük-sel'de toplanırlar. Toplantının temel gündemmaddesi Önderlik ve Önderliğin İtalya'dan çı-kartılmasıdır. Toplantı sonucunda yayınlananbildiride de bunu görmek mümkündür: "Ülke-lerin toprak bütünlüğünü tehlikeye atan te-rörizm, barış, güvenlik ve dengeyi tehlikeyesokan büyük bir tehdittir. Bu nedenle, tekrarterörizmi mahkum ediyoruz. Hükümetlerinuluslararası kurallar ve ulusal kanunlar çer-çevesinde kararlılıkla terörizme karşı müca-delelerini kabul ediyoruz. Uluslararası ortaksıkı bir çalışmanın, bu olgunun ortadan kal-kmasında temel bir önemi vardır."

İtalya'da kalmanın koşulları kalmaz. Birkoalisyon olan İtalya hükümetinde derin çat-laklar oluşur. Önderlik D'Alema'yı daha fazlazorlamamak, hükümetin düşmesine sebep ol-mamak için Roma'dan ayrılmaya karar verir.Önderlik bu yaklaşımıyla zor durumda kal-masına rağmen, dostluğu tercih eder. Dost-ların zarar görmesini istemez.

Mahir Welat ve Rusya üzerinden BeyazRusya ile ilişki kurulur. Bu ilişki sonucundaBeyaz Rusya Devlet Başkanı Lukaşenko Ön-derliğe güvence vererek davet eder. Bu davetüzerine Önderlik, 66 gün sonra, 16 Ocak1999'da Roma'dan ayrılır.

Aynı gün Kürt sorunu konusunda uzmanolan eski CİA kadrolarından Graham Füllerve eski Yugoslavya Büyükelçisi Peter Galb-

Komünar

85www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 87:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

86

reath'la Roma'ya gelirler. Önceden planlanmışolan bu görüşme, Önderliğin Roma'dan ayrıl-masından dolayı gerçekleşmez. Önderlik bugörüşme için yazılı bir mesaj bırakır.

Önderlik yeniden Rusya'ya gider. Gorkihavaalanında Kürtler, Jirinovsky ve kimi Rusmilletvekilleri tarafından karşılanır. AncakÖnderliğin Rusya'da olduğu artık kimse içinsır değildir, tüm ülkeler tarafından bilinir. 17Ocak 1999'da Önderliğin yanına gelenKGB'den subaylar; "Hükümetimiz buradakalmanıza izin vermiyor. Üç gün içinde, ke-sinlikle Rusya'dan gitmek zorundasınız. Bu,Primakof'un özel emridir" diyerek, Önderlik-ten Rusya'yı terk etmesini isterler. TürklerRusya'ya, Kürt sorunuyla ilgilenmemeleri veÖnderliğe destek vermemeleri karşılığındaTürki Cumhuriyetlerdeki çatışmaları durdura-caklarını söyleyince, Primakof kabul eder.

Önderlik, Kürdistan'a dönme kararınıverir. Ermenistan'ın Karabağ bölgesine git-mesi kararlaştırılır. Önderlik oradan Kürdis-tan'a gelecektir. 20 Ocak'ta KGB görev-lileriyle birlikte uçağa binip Ermenistan'a git-mek için havalanırlar. Ancak Uçak Erme-nistan yerine, Orta Asya cumhuriyetlerindenTacikistan'ın Başkenti Duşambe'ye gider. İn-dikleri Askeri havaalanında Önderliği adetarehin alarak Primakov'un talimatını iletirler:"Yarın Albrigth buraya geliyor. Eğer, bana

Öcalan'la ilgili soru sorarsa, burada olma-dı-ğını söylerim. Gözlerimden yalan söylediğimianlayacaktır. Bu nedenle derhal Rusya'dangitmelidir" dediğini söyleyerek, Önderliği 28Ocak 1999'a kadar burada tutarlar. Daha sonraÖnderliği alıp Moskova'ya götürürler ve tu-tuklular için ayrılan bir salonda tutarlar. Ön-derlik resmen tutsaktır. Moskova, Önderliğeertesi gün saat 8'e kadar süre verip Rusya'yıterk etmesini ister. Önderliği, Rusya'dan çık-madığı takdirde bir uçağa bindirip Suriye'yegeri göndermekle tehdit ederler. Bu tehditlereMahir Welat da katılır. Önderliğe, gitmemesidurumunda Rus mafyasının kendisine suikastyapacağını söyler.

29 Ocak günü Ruslar Önderliği bir uçak-la Leningrad'a götürürler. Ancak Önderliğinuçaktan inişine izin vermezler.

Önderliğin Hollanda'ya götürülmesi içinde yoğun çaba harcanır. Önderliğin Hollandalıavukatı Britta Bohler ve bir gurup Moskova'-ya gelerek Önderlikle görüşmeye ve Hollan-da'ya götürmeye çalışırlar. Ancak Ruslar, Ön-derliğin daha önce Roma'ya gittiği gibi, başkabir Avrupa ülkesine Hollanda gitmesine izinvermezler. Bu yüzden gelen grubu Önderliklegörüştürmezler.

Aynı gün Atina'dan kalkan bir uçak,Rusya'ya gidip Önderliği Atina'ya getirir. Ön-derliğin Hollanda'ya gidişine izin vermeyenRusya, Yunanistan'a getirilmesine ses çıkar-maz. Bu bile Yunanistan ile Rusya'nın kom-plodaki rolünü ele vermeye yetiyor. Yu-nanistan'a gelen Önderlik, Naksakis'in re-fakatinde yazar Vula Damiyanaku'nun evinegider.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Pangalos,Naksakis'i arayarak Önderlikle görüşmek iste-diğini, Önderliğe siyasi iltica verileceğine dairsöz verir. Naksakis, Pangalos'un söyledikleri-ni Önderliğe aktarır. Önderlik Pangalos'un gö-rüşme isteğini kabul eder. Pangalos görüşme-nin Vula Damiyanaku'nun evinde değil, Nak-sakis'in evinde olmasını ister. Bunun üzerineNaksakis, Önderlikle birlikte evine gider. An-cak Pangalos kendisi görüşme talebinde bu-unmasına, görüşme yeri olarak da Naksakis'in

Ocak 1999'da ÖnderliğinYanına gelen KGB'den subaylar

"Hükümetimiz buradakalmanıza İzin vermiyor

Üç gün içinde, kesinlikleRusya'dan gitmek zorundasınız.Bu, Primakof'un özel emridir"

Diyerek Önderlikten Rusya'yı terk

Etmesini isterler.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 88:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

evini göstermiş olmasına rağmen, görüşmeyegelmez. Pangalos bir kez daha hileye başvur-muş, yalan söylemişti. Görüşmeye kendisigelmek yerine, bir tercümanla birlikte EL-LAS'ın bölge sorumlularından Rubins'i gön-derir.

Pangalos, siyasi iltica için konuşacağını,bu konuda söz verdiği halde, gönderdiğiadamları Önderlikten bir an önce Yunanistan'ıterk etmesini söylerler. Yunan Devleti bu yak-laşımıyla tartışmaların ve başka yollar arama-nın önünü alır. Yunan Devleti bir kere dahaverdiği sözün tersine hareket eder, sözüne sa-dık kalmaz.

Devreye Yunan istihbaratı EİP girer.Stavrakakis, yapabilecekleri tek şeyin Önder-liği Kenya'ya götürmek olduğunu söyler. Plannettir; Önderlik Kürtlerden, Kürdistan'dan vepartiden koparılacaktır. Böylece tutsak alın-ması daha kolay olacaktır. El Kaide'nin sal-dırılarından dolayı CIA'nın üssü haline gelenKenya'ya Önderliği yöneltmek, Yunan Dev-leti'nin komplodaki rolünü çok bir biçimdegöstermektedir.

31 Ocak'taki görüşmeden sonuç alama-yan Stavrakakis, Önderliği Atina dışına çıkar-mak ister. Önderliğe; 'buradan acilen gitme-liyiz, yaşamın tehlikede' diyerek baskı yapar.Önderlik gidip gitmeme konusunda bir an du-raksar, sonra Stavrakakis'le birlikte Atina'danayrılarak askeri personele ayrılmış olan AgioAndera'ya gider.

Bu görüşme ve kararlaşmanın üzerindenhenüz birkaç saat geçmiş olmasına rağmen,Yunan Gizli Servisi, bu sefer de Önderliği Be-yaz Rusya'ya götürmek ister. Önderliği bu-radan Hollanda'ya götüreceklerinin sözünüverirler. 31 Ocak 1999'da saat 15.30'da uçakhavalanır. Uçak, akşam saat 18.00'de BeyazRusya'nın başkenti Minsk havaalanına iner.Yunan planına göre; Letonya'dan gelip SieraLeone'ye gidecek uçak Hollanda'da aktarmayapacaktır. Bu uçakla Hollanda'ya gidilecekorada siyasi iltica başvurusunda bulunulacak-tı. Durumu öğrenen Hollanda hemen tümuçakların tabi olduğu EURO CONTROL'ebaşvurarak gelecek uçaklara izin vermemesi-

ni ister. Bununla da yetinmez; Hollanda HavaKuvvetleri'ne bağlı F-16 savaş uçaklarına,böyle bir uçağın Hollanda'ya hava sahasınagirmesini engellemesi talimatını verir. Hol-landa hava sahasını tüm uçuşlara kapatır.

Letonya'dan gelmesi beklenen uçak birtürlü gelmez. Önderlik Minsk havaalanında, -18 derecede yaklaşık 6 saat bekletilir. Simitisve Pangalos uçağın mürettebatına, Önderliğiuçaktan indirmelerini ve geri dönmelerinin ta-

limatını verirler. Ancak Önderlik ve yanındak-iler direnince bu plan gerçekleşmez. Leton-ya'dan uçak gelmeyince aynı uçakla yenidenYunanistan'a dönülür.

Adeta kaçırılırcasına Önderlik Atina'danuzaklaştırılır Korfu'daki Kerkira'ya götürülür.Tüm bu aşamalarda ABD, Önderliğin takibin-den asla vazgeçmez. 1 Şubat 1999'da ABDDışişleri Bakanı Sözcüsü James Roubin şöylediyordu: "ABD, Öcalan'ın Türkiye'de adaletve uluslararası hukuk temelinde yargılanma-sını istiyor. Apo'yu havada dolaştıran uçağınpilotu olmak istemezdim. Bu uçak Hollanda'-ya inmek için izin istedi, ama verilmedi. Ati-na'ya inmiş olabilir, ama şimdi orada değilYunan Hükümeti, diğer hükümetler gibi kenditopraklarında kalmasına müsaade etmiyor".

Komünar

87

Adeta kaçırılırcasına ÖnderlikAtina'dan uzaklaştırılır

Korfu'daki Kerkira'ya götürülürTüm bu aşamalarda

ABD, Önderliğin takibinden Asla vazgeçmez

1 Şubat 1999'da ABD DışişleriBakanı Sözcüsü James Roubin

Şöyle diyordu: "ABD, Öcalan'ın Türkiye'de

Adalet ve uluslararası hukukTemelinde yargılanmasını istiyorApo'yu havada dolaştıran uçağın

Pilotu olmak istemezdim.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 89:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

88

ABD'nin bu açıklamasından sonra Yuna-nistan hükümeti Önderliğe; "Bir Afrika ülke-sine gideceksin ve bunu sadece sen bilecek-sin. Birkaç gün Yunan Elçisi'nin evinde kala-caksın ve seni büyük ve güvenli bir çiftlik evi-ne götüreceğiz. Orada bir dönem bizim gü-venliğimiz altında, Güney Afrika'ya götürül-men için işlemlerin bitirilmesine kadar kala-caksın. Yunanistan, seni Afrika ülkesine kadargüvenli bir şekilde götüreceğini, GüneyAfrika'ya siyasi iltica verilmesi için çalışaca-ğını ve bunu sağladıktan hemen sonra kendiimkanlarıyla Johanesburg'a götüreceği temi-natını veriyor" öneri ve dayatmasıyla gider.Önderlik bunun içinde bir bit yeniği olduğunusezdiğinden cevap vermez. Önderliğin şüphe-lendiğini gören Stavrakakis, sözlerini tekrar-lar. Savvas Kalenderidis aracılığıyla şunlarısöyler: "Savvas, lütfen ona söyle, önerdiğimizyere gitsin. Onu Yunan Büyükelçisi bekleye-cek. Elçilik konutuna gidecek ve bir-iki günsonra da, zengin bir Yunanlının çiftlik evinegeçecek ve orada bizim korumamız altındakalacak. Oradan onu alıp Güney Afrika'yagötüreceğiz. Ona söyle, Yunan Devleti haya-tıyla ilgili güvence veriyor. Yunan Bayrağı al-tında olacak. Ona söyle gitsin. Lütfen. Sanainanıyor, onu ikna edebilirsin". Kalenderidisbunları Önderliğe anlattıktan sonra,"Yunandevletinin şimdiye kadar sizi oyaladığını, an-cak şimdi devlet güvencesi verdiği, çözümiçin bir yol bulduklarını" söyleyerek, Önderli-ğin Kenya planını kabul etmesini ister. Bununüzerine Önderlik, kuşkuları olsa da Kenyaplanına evet der.

Malezya'ya ait bir uçakla Kenya'ya gi-dilecekti. Malezya o günlerde Türklerle çeşitliticaret anlaşmaları imzalamıştı. Demirel Ma-lezya'yı ziyaret etmiş, ortak çıkarları oluşmuş-tu. Önderliği bu uçakla götürüp Türklere tes-lim etme olasılığı yüksekti.

1 Şubat akşamı havaalanında uçağa doğ-ru giderken, jeep, Malezya'ya ait olup Keya'yagidecek uçağın kanadına çarpar. Uçağın kana-dı hasar gördüğünden o gece uçuş olmaz. Ön-derlik daha sonra bu durumu; "Sanki şofördurumu fark etmişti ve bir şeyler anlatmak is-

ter gibiydi. Konuşmayla değil, davranışlarlaanlatıyordu" şeklinde değerlendirecekti.

Pangalos bir kez daha devreye girer. Ön-derliğe eşlik edecek olan Kalenderidis'e tele-fon açtırarak şunları söyletir: "Kalenderidisgittikleri ülkede inecek. Sonra, uçağa binecekve oradan Güney Afrika'ya uçacak. Yunanistanelçisine benim tarafımdan gönderilen kişi ola-rak kendini sunacak ve ondan Nelson Man-dela'nın avukatı Bizos ile ilişkilendirilmesiniisteyecek. Abdullah Öcalan'a politik iltica ve-rilmesi için hükümetimizin bu talebini avuka-ta nakledecek. Daha sonraki talimatları bek-leyecek".

Baştan beri komplonun içinde olanYunanistan, Yunan bayrağı, devlet güvencesi,siyasi iltica, Güney Afrika meselesini mak-satlı ileri sürmüş, Önderliğin bu konudakikuşkularını dağıtmak için kurgulamayı buyalanlar üzerine kurmuştur.

2 Şubat sabahı Korfu'nun bir havaalanın-dan Afrika'ya gitmek üzere bir uçak havalanır.Tereddüt oluşturmamak için Yunanistan Dev-leti gerekli formaliteleri ayarlamaktan da geridurmaz.

Uzun bir uçuştan sonra uçak Kenya'nınJOMO KENYATTA havaalanına iner. Önder-lik ve yanında bulunanlar Yunan Büyükelçi-liği'nde görevli bir memur tarafından karşıla-nırlar ve hiçbir sorunla karşılaşmadan YunanBüyükelçiliği'ne gidilir.

İlk iki gün Kenya hükümeti hiç bir şeyyokmuş gibi davranır. Durumun normal oldu-ğunu hissettirmeye çalışır. Ancak üçüncü gün-den sonra Kenya basınında Önderlikle ilgilihaberler çıkmaya başlar. Kenya hükümeti deYunan Büyükelçiliği'yle ilişkilenip, durumukontrol altına almaya çalışır. Daha doğrusu işikontrolüne alır.

Kenyalılar durumu ele aldıktan sonra,Yunan hükümeti sürekli Önderliğin elçiliktençıkartılmasını, dışarıya bırakılmasını dayatır.Bazen de Önderliği Yunan Metropolitan Kili-sesi'ne götürmelerini ister. Önderlik Büyükel-çilikte kaldığı müddetçe Kenya Devleti'ninhukuken yapabileceği bir şeyi yoktur. Çünküelçilik binası başka bir ülkenin toprağı kabulwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 90:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

edildiğinden, dokunulmazlığı vardır ve orayamüdahale edilemez. Kenyalıların Önderliğialıp Türklere teslim etmeleri için bir biçimde,ama mutlaka büyükelçilikten çıkarılmasıgerekir.

Yunanistan'ın bu ikiyüzlüce yaklaşımıdeşifre olduğundan, Önderlik elçilikten çık-maz. Yunan hükümeti Önderliği ikna edebil-mek için değişik öneri ve arayışları olduğunusöylese de, bu söylediklerinin özünde Önder-liği Büyükelçilik Rezidansı'nın dışına çıkarmaçabalarından başka bir anlamı yoktur.

Önderlik yaşananları gördükten sonra, 5Şubat'ta Büyükelçi aracılığıyla Yunan Devleti'-nden bir kez daha siyasi iltica talebinde bulu-nur. Bu talebini hazırladığı dilekçeyi Büyü-kelçi'ye vererek resmileştirir. Bunun üzerineYunan ve İtalyan avukatlarını çağırır. Durumubir de onlarla değerlendirir ve siyasi ilticasınıtakip etmeleri için görevlendirerek geri gön-derir.

Önderliğe devlet sözü ve garantisi vere-rek Kenya'ya gönderen Pangalos, elçilikte bu-lunanlara Önderliği zorla elçilikten atmaları-nı ister. Hatta bunun için Yunanistan'dan birekip gönderir. Gelen bu ekibe, zor kullanarak,Önderliği bir çarşafa sarmaları, bir otele gö-türmeleri söylenir. Önderliğin direnmesi ihti-maline karşı da, kendilerine zehir verilir. Buzehir bir şekilde Önderliğe verilecek ve Ön-

derlik böylelikle otele götürülecek ve oradaTürklere teslim edilecekti. Türkler Devleti deeski bakan, milletvekili Cavit Çağlar'dan ki-raladıkları uçağının kuyruk numarasını de-ğiştirerek, o gün Kenya'ya gelirler. Ancak Ön-derlik elçilikten çıkmayınca, bu plan o güniçin ve o biçimde uygulanamaz. Ancak sonadoğru gelindiği de dikkatlerden kaçmamak-tadır.

Önderlik hiçbir biçimde elçilik dışınaçıkarılamayınca, devreye direkt Kenya hü-kümeti girer. Yunan Büyükelçiliği'yle anla-şarak, Önderliği Avrupa'ya götürecek bir uça-ğın ayarlanacağı belirtilir. Bunun üzerine Ön-derlik Yunan Büyükelçiliği'nden çıkar. AncakKenyalı yetkililer Önderliğin elçilik aracınabinmesine müsaade etmezler. Önderlik Ken-yalı görevlilerin kullandığı arabaya binmekzorunda bırakılır. Havaalanı yolunda Önderli-ğin içinde bulunduğu araç konvoydan ayrı-larak Nairobi havaalanının uluslararası geçişbölümünde güvenlik güçleri için ayrılmış birgüzergaha sapar. Buradan Türk timinin bekle-diği uçağa yönelir. Saat 20.00 sırasında Ön-derlik Türk uçağına bindirilmesiyle birlikte,her yerle her türlü bağı kesilir. Önderlik tutsakalınmış, uluslararası hukuk hiçe sayılarak kor-sanca kaçırılarak Türkiye'ye getirilir. 10 yıllıkİmralı sistemi böylece başlar.

NOT: Kenya Devleti Dışişleri Ba-kanlığı Önderliğin korsanca kaçırıl-ması hakkında AİHM'ne gönderdiğiyazıda; "başvurucunun (Önderliğin)yakalanması ve son rotası hak-kındahiçbir role sahip olmadığını da ekledi.Bakan başvurucunun sınır dışı edil-mesiyle ilgili Türk güvenlik güçle-rinin operasyonları hakkında bil-gilendirilmemiş, Kenya ve Türkhükümetleri arasında bu konuda her-hangi bir müzakere gerçekleşmemiş-tir" denmektedir.

KOMÜNAR

Komünar

89www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 91:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

90

Yine kültürün kendisini içinde en genişbiçimde ifade edebildiği dil ve düşünce ayrıbir alandır. Bir insanın düşüncesinde ve dilin-de yaşamın diğer alanlarına ait kültürel değer-ler bulunabilir. Bunun için kültürü ele alıpdeğerlendirmeye tabi tuttuğumuzda, insanla-rın bütün kültürel zenginliğini içerisinde enrahat bulabileceğimiz alan düşünce ve dil ala-nıdır diyebiliriz.

İnsan bütün yaratımlarını düşünerek ya-pıyor, yaptığı bütün ürünler düşüncesinde biryansımaya kavuşuyor. Belki bir topluluk veyaherhangi bir grup kendi zihniyetinde tüm ya-ratımları tanımlamaya kavuşturmuyor olabi-lir; ama o grup ya da o topluluk, dilinde ve dü-şüncesinde kendi tarihsel geçmişinde yarattı-ğı bütün ürünlerin izlerini taşır. Tümünü ol-masa da, bunların çok önemli bir kısmını dilin-de ve düşüncesinde izleyebiliriz. Dolayısıylabir toplumun kültürel ürünlerini ele alacakolursak, onun düşünce dağarcığını ve diliniçözümlemeye tabi tutarken, bu toplumun han-gi tarihsel süreçlerden geçtiğini, neler yarat-tığını ve nasıl bir değişim yaşadığını çok ra-hatlıkla izleyebiliriz. Bu anlamda da kültürelürünleri yaratım ve değişim açısından anla-şılır kılmak ve sadelik içinde dar da olsa de-ğerlendirmek, daha çok bu iki alan üzerinden

mümkündür. Kültür tanımlaması yapmak vekonumuzu anlaşılır kılmak için dile getire-bileceğimiz önemli bir nokta da bu oluyor.

Kültür-düşünce, kültür-dil ilişkisi top-lumların kimliklerinin farklılıkları açısındanda önemlidir. Her halkın ismi ile dilinin aynıolması da bundan kaynaklanıyor. Lisan insanilişkisinin önemini vurguluyor. Kürtçeye düş-manlık bundan dolayıdır. Türkiye Devleti ne-den Q, W, X harflerine düşmandır diye hiçmerak ediliyor mu? Sanırım dillerde kimi ses-ler ve bu sesleri simgeleyen harfler sadece birhalka ait oluyor. Bunu hiçbir yerde okuma-dım, ama bana mantıklı geldiği için paylaş-mak istiyorum. Ne kadar bilimsel ve tarihselolur, bilmiyorum. Kürtçe dilinde de bu üçharf tam Kürt sesleridir. Dikkat edilirse, birkişi asimile olmuş olsa bile, Türkçe konuşupK ve V harflerini kullandığında, KürtçedekiQ, W ve X seslerini çıkarır. Eğer Kürtler buüç sesi unuturlarsa veya gırtlak yapıları bun-ları çıkaracak özelliğini kaybederse, Kürtçe ozaman tümüyle ortadan kalkar. Sanırım devletbunun için Kürtçeye, ama özellikle bu üç sesedüşmandır.

Kültür açısından diğer önemli bir noktada, sıkça vurguladığımız gibi, kültürel ürünve toplum ilişkisidir. Bireylerin kültürü ol-maz. Birey kendi başına kültür yaratamaz.Çünkü insan toplumsal bir varlıktır. Bireytoplum içinde şekillenir. Toplum kolektiviz-mi, ortaklığı ifade eder. Bir insanın toplumiçerisinde bir şey ifade edebilmesi için, önceo topluma katılması gerekir. Bir insanın top-luma katılması demek, o toplumdan etkilen-mesi demektir. Yani diğer insanlardan etkilen-mesi demektir, diğer insanlardan güç almasıdemektir, kendi gücünü diğer insanlarla pay-laşması demektir. Kültür olgusunu ele alır-ken, toplumsal gerçeklik açısından bir deböyle değerlendirme yapmak mümkündür.

Dil ve Düşünce Alanı İçinde Kültürel Zenginliğin EnDil ve Düşünce Alanı İçinde Kültürel Zenginliğin EnRahat Bulunabileceği AlandırRahat Bulunabileceği Alandır

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 92:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Dolayısıyla bir toplumun kültürünün bütünzenginliklerini bir insanın yaşamında ya dazihniyet kalıpları içerisinde değerlendirmekzor bir mesele oluyor. Örneğin Kürtlerin kül-türel geçmişlerini, tarihsel süreçlerinin tü-münü salt bir insanın duruşundan yola çıkaraktanımlayamayız, çözümleyemeyiz. Bir in-sanın duruşu bir noktaya kadar o toplumunyaşadığı kültürel düzeyi ve geçmişini ele ve-rebilir. O toplumun yaşadığı önemli süreçlerio insanın duruşunda, konuşmasında, zihniye-tinde, üretim biçiminde değerlendirebiliriz.Ama bu çok dar bir çözümleme olur.

Kürt bireyleri olarak içinde yaşadığımızsüreç toplumumuzun içinden geçtiği süreçtenkopuk değildir. Ancak bundan ne kadar etk-ilendiğimiz ve buna ne kadar katıldığımız,bireyler olarak yaşam kültürümüzü belirler.Çünkü öğrenmek yaşadığımız süreçte oluşur.Toplumsal yaşam öğretir. Tarihin tümü top-lumda mevcuttur. Birey bunun ne kadarını öğ-renebilir? Burası biraz çelişiktir tabii. Her in-san kendi başına bir şey yaşamaz. Toplum birşey yaşar, insan bunun içerisinde etkilenir, on-un bir yansıması olarak bireyin duruşunda dı-şavurur. Onun için de kültür tanımlaması top-lumsal gerçeklik temelinde yapılır ve kültürtoplumsal etkinliğin sonucunda oluşur, bireybunun içinde şekillenir denilir. Artık bireykendi yeteneğine göre bu sürece katılır, bu sü-reçte olumlu ya da olumsuz bir şekilde rol oy-nar. Kültür açısından önemli bir nokta da iştebudur.

Kültür açısından diğer önemli bir şeytoplumsal yaşamın insanlığın belleği, hafızasıolması durumudur. Toplum sadece insanlarınbir araya gelmesi değildir. Toplum aynı zaman-da insan yaratımlarının içinde kalıcılaştığı biryaşam alanıdır. Bu, insan açısından bellekoluşturmadır. Yani geçmiş yaratımların hafı-zaya dönüşmesi de toplumsal yapının bir so-nucudur. Dolayısıyla tarihsel bir aşamayı de-ğerlendirdiğimizde, bu gerçeklikten ötürü bu-gün yaşadığımızın salt bugünle ilişkili bir şeyolmadığını bilmemiz gerekir. Bunun için debulunduğumuz anda yaşadıklarımızın önemlibir kısmı geçmişte yaşanan birikimlerin ya

doğrudan ya da dolaylı sonuçlarıdır; bu biri-kimlerin değişim ve dönüşüme uğramış biçim-leridir. Zaten bugün değiştirdiğimiz, değiş-tirmek istediğimiz şeyler, bizim geçmiş tecrü-belerden edindiklerimizin kazandırdıkları ileoluyor. Bugünün maddi ve manevi kültürü debunda oluşarak gelişiyor. Bu açıdan da kültürkonusunda en somut, en belirleyici ve etkile-yici olan yaşanmış olanlardır. Yani kültür açı-sından geçmiş önemlidir. Çünkü gelecek he-nüz yaşanmış, oluşmuş değildir. Gelecek he-nüz kendisini ortaya koymuş değildir. Gele-cek henüz kendisini yaratmış, somutlaştırmışdeğildir. Bu anlamda da hem kimlik itibariyle,hem ürünler bakımından, hem de düşünce vedil açısından kültürde belirleyici olan geçmiş-tir, geçmişin etkileridir diyoruz.

Kültür Toplumun KimliğidirGünümüzde de eğer bir değişiklik gere-

kiyorsa, bir değişim ihtiyacı fark ediliyorsa,burada en önemli husus insanın geçmişine na-sıl baktığıdır. Bu hususta insanın kültürel geç-mişini nasıl ele aldığı çok önemlidir. Çünkümutlak, sıfırdan veya durup dururken bir ya-ratım mümkün değildir. İhtiyaç dediğimizşeyler bile geçmişin çelişki ve çatışmalarınıngünceldeki yansımasıdır. Bu açıdan kültürelkimlik değişiminde en etkileyici, en belirleyi-ci olan şey geçmiş, gelenek, tecrübe ve biri-kim dediğimiz olgulardır. Bu olgular insan ya-şamında belirleyici rol oynuyor. Bu gerçeklikinsanda kendi geçmişini inkâr mı ediyor, yok-sa tümüyle kabul mü ediyor, kendi geçmişinebilimsel bir yaklaşım sergileyerek olumsuz-lukları aşmak istiyor mu, istemiyor mu re-alitesini ortaya çıkarır. Bir insan tutucu muyoksa gelişmeye açık mı, yeni yaratacağı şey-ler ait olduğu toplumun karakterine ve özüneuygun mu, yoksa değil mi? Tüm bu sorunlarınyukarıda belirttiğimiz gerçeklikle doğrudanbağı vardır. Bu kültürel değişim ve yenidenyaratım açısından son derece önemlidir.

Bu konuda bilimsel olmayan geçmişe in-kârcılık biçimindeki yaklaşımlara rağmen, ge-çmiş günümüzde kendini dayatıyor, yaşatıyor.Kimi dönemlerde toplumsal değişim ve dö-nüşüm kendisini çok acil, şiddetli bir şekilde

Komünar

91www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 93:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

92

dayattığı halde, yeni ihtiyaçların güçlükle kar-şılanmasının ve yeni ürünlerle buna hızla ce-vap oluşturamamanın nedeni, geçmiş kültü-rün direniş göstermesidir. Dolayısıyla en iyive doğru biçimde yeni ihtiyaçları karşılama te-melinde geleceği kurmak, değişim ve dönü-şüm yaratmak, kendi geçmişini doğru bir sor-gulamaya tabi tutmak temelinde gelişir. Eğerbu olmaz ve inkâr edilirse, yaratılacak şeylerçok fazla köklü olmazlar, fazla kalıcı olamaz-lar, sorunları çözemezler. Bu konuda çok tutu-cu bir yaklaşım geliştirilirse ihtiyaçlar kar-şılanmaz. Örneğin günümüz Ortadoğu top-lumsal gerçekliğine baktığımızda, toplumsaldeğişimin kendisini çok şiddetli bir şekildedayattığını görürüz. Ama Ortadoğu toplumlarıkendi geçmişlerini doğru bir tahlile tabi tut-madıklarından ya da kendi geçmiş kültürleri-ni sadece İslamiyet ile sınırlandırdıklarındanve bu noktada çok tutucu olduklarından, bu şi-ddetli değişim istemine rağmen, değişim ol-dukça zor gerçekleşiyor.

Avrupa toplumlarında da değişime geç-mişi inkâr temelinde yaklaşıldığı için süreklibir değişim yaşanmış, ama bu değişim top-lumu çok monotonlaştırmış, çok köksüzleştir-miş, ruhsuz bir topluluk hale getirmiştir. Yanikültürel üretimler yapar ya da kültürel değer-leri yaratırken insana doğru yaklaşılması, sağ-lam bir toplumsal yaşam için kaçınılmaz ol-maktadır. Bu anlamda bir toplum kendi geç-mişini nasıl ele alıyor, nasıl değerlendiriyorve onun eğitimini nasıl veriyorsa, bu durumhem bugün hem de gelecekte yaratacağı kül-türel ürünleri ve kültürel kimliğini de direktetkiliyor. Bu anlamda kültürel değişim açısın-dan değişimin okunması, değişimin yorum-lanması, değişimin sorgulanması, giderekdeğişimin yaratılması çok önemli bir kültürelyaratım olarak ortaya çıkmaktadır. Bu da el-bette kendi başına bir kültürdür. İnsanlarınkendi geçmişlerini ele alış tarzlarının kendiside onların kültürünü ifade ediyor.

Bu noktalarda da daha çok etkileyici olanşey zihniyet yapısı oluyor. İnsanlar nasıl düşü-nüyorlar, mantıkları nasıl çalışıyor, sorgulamabiçimleri nasıldır, kabul ve ret ölçüleri neler-

dir, bir şeyi niye kabul ediyorlar, niye redde-diyorlar biçiminde tanımlayabileceğimiz dü-şünüş yöntemi, yani insanların zihniyet düzey-leri, kendi kültür ürünleri ve kültürel değişim-leri üzerinde etkide bulunuyor. Kültürel yeni-den yaratım açısından belirtebileceğimiz öne-mli bir husus da budur. Dikkat edilirse, bütünbunlar insanın toplumsal gerçeklik içerisindeyaşadığı özellikleridir. Bu özellikler bir şekil-de kişilikte somutluk kazanıyor, yani kişidekendisini dışavuruyor. Böylelikle insanınkimliği haline gelmiş oluyor. Olumlu ya daolumsuz, insanlar bunları bir şekilde yaşampratiklerinde somutlaştırıyorlar. Onun üzerin-den kendilerini tanımlıyorlar.

İnsanların kendi emekleriyle ortayaçıkardıkları temelinde tanımlama yapmalarınısağlayan en önemli kültürel değer manevikültür ve giderek maddi bir olguya dönüşecekolan ideolojidir. Bu aslında eylemleri ad-landırma, ölçü koyma ve insanın kendisiyleürünü arasında bağ kurma işidir. Çünkü dü-şüncenin felsefi ve ideolojik boyut kazanmasıinsanlarda programın ve tasarının gelişmesineyol açıyor. Bu düzeyde düşünce kabiliyeti ka-zanmak öngörüyü de beraberinde getiriyor.Bu aşamadan sonra artık insanlar çok vasat,durağan ya da çok yavaş, salt duyumsadıklarıve gördükleri ihtiyaçlarına cevap verme teme-linde gelişmiyorlar. Düşüncenin sistem kazan-masıyla toplumsal ihtiyaçlar kendisini şiddetlibir şekilde hissettirmeden bile, insanlar olasıya da olabilecek ihtiyaçlarını tanımlıyor vebunlara cevap vermek için uğraş içine giriyor-lar.

Toplumsal değişimde bu aşama, insanınakıl yapısındaki değişim ve dönüşümün kök-leşmesiyle gelişiyor. Toplumsal yaşamı or-ganize etmede ideoloji bu evrede devreyegirer. Bu daha çok toplumsal gerçeklik açısın-dan devletçi topluma tekabül eden bir süreçtir.Da-ha doğrusu, aklın yaşadığı gelişmenin top-lumu daha gelişkin bir özgürlük sistemine gö-türebileceği, bunun imkânlarını yakaladığı biraşamada akıl devletleştiriliyor.

Burada da kültür için ikinci bir olgu dev-reye giriyor. Kültür yaratmada ilk aşama, do-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 94:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

ğanın zorluklarına rağmen yaşama çabası veyaşama isteminin pratik sonuçlarının ortayaçıkardıklarıydı. Kültür yaratmada ikinci biraşama da bilinçli toplumsallık geliştikten son-ra, toplumsal ilişkilerin kendisiyle birlikte in-san düşüncesinde, yaşam tarzında ve ilişkile-rinde yarattığı yeni ihtiyaçlara verilen cevap-ların yol açtığı gelişmedir. İnsan toplumsalla-şıp toplumsal ilişkiler içerisine girdikten son-ra, toplumsal yapının özelliklerinden kaynak-lanan ihtiyaçlarla karşılaşır. Toplumsal ya-şamı devam ettirmek ve çelişkilerini çözmek,bu aşamayla birlikte doğaya cevap vermekkadar gerekli hale gelmiş oluyor. Çünkü top-lum insanın aynen doğa gibi içinde ve üze-rinde kendini yaşattığı alandır. İnsanın doğakarşısındaki duruşu özellikle tarihin ilk süreç-lerinde daha çok hayvanidir. Beslenme ve ko-runma, ağırlıkta hayvanları taklit etme biçi-minde giderilmiştir denilebilir veya hayvanlainsan arasında belirgin bir farklılık henüzoluşmuş değildir.

Kuşkusuz bu süreçteki duruşun içinde deinsana has şeyler vardır. Hayvanlarda olma-yan insan toplumuna has özellikler oluşmuş-tur. Ancak bu pek çarpıcı ve belirgin değildir.Fakat insanlar "Biz toplum biçiminde yaşa-maya mecburuz" duygusunu fark ettiklerindeve bunda yol aldıklarında, insan bir varlık ha-line geliyor ve gerçek kültür dediğimiz olguda böylece ortaya çıkıyor. İşte tam olarak kül-tür derken, toplumsal bir varlık olarak insanındoğa üzerinde yarattığı maddi ve manevi herşeydir ilkesi böylece ortaya çıkıyor. Zaten kalı-cılaşan değerler de bu biçimde ortaya çıkıyor.Çünkü kalıcılaşmak için toplumsallığa ihtiyaçvardır. Neden? Çünkü toplum bellek yaratarakkalıcılaşmayı sağlıyor.Toplumsallıkla kül-türel değerler insanların duygu ve düşüncele-rine nakşoluyor. Buna maddi değerlerin ma-neviyata, manevi değerlerin de maddi birer ol-guya dönüşmesi de diyebiliriz. Yani düşünce-pratik-düşünce diyalektiği toplumsallıkla bir-likte yaşamdaki yerini sağlam kuruyor.

Toplumun kalıcılaşmayı ve devamlılığısağlaması insanlığı yaratmasından ileri geli-yor. Örneğin şu an bir topluluğuz, Kürt toplu-

luğuyuz. Bizim Kürt toplumu içerisinde al-dığımız zihniyet, Kürtlerin binlerce yıldır ya-şadıkları zihniyetin bir devamıdır. Onun içinon binlerce yıl önce yaşanmış olan şeyler birşekilde bizim bir arada olmamızdan kaynaklıolarak bizde de yaşanıyor. Toplumsal ka-lıcılaşma kendisini bu biçimde devam ettiri-yor. Yani insan bir toplum içerisinde doğuyor,o toplum içerisinde bilinç kazanıyor, o toplumiçerisinde tecrübe ediniyor. O toplumun ya-şam tarzına göre bir kimlik kazanıyor. Böy-lelikle geçmiş ve gelecek arasında bir köprükurarak bir devamlılık sağlıyor. Bu temeldekültürle kimlik kazanma ya da kültürün biryaşam tarzına dönüşmesi de gerçekleşmişoluyor.

Toplumsal bir varlık olarak insanın hayatiçindeki ilişkilerinde yaşadığı çelişkilerini gi-dermesi ve bir insan olarak kendisini bir top-luluk içerisinde ifade etmesi için gerekli heryöntem de kültürleşmede önemlidir. Buradada farklı bir durum ortaya çıkıyor. İnsanınyaşamında güdülere cevap vermesinin hay-vansal tarzda olduğu bir dönem vardır. Bu sü-recin de insanlaşmanın devamı için önemli et-kileri olmuştur. Ama birebir insan yaratımıolarak kültür, toplumsallaşmanın kökleşme-siyle birlikte devam eden sürecin sonucu ola-rak ortaya çıkıyor. Bu anlamda da biz kültürütoplumun dışa yansıması ya da kimliği olarakifade ediyoruz; toplumsallaşmayla birlikte in-sanlığın yarattığı şeyler olarak ele alıyoruz.Böyle bir tanımlama daha çok kültürü ifadeediyor. Bu son vurgular Önderlik tanımlama-larının bizde yarattığı yoğunlaşmalara dahayakın durduğu için, kültürü tanımlarken dahafazla bizim kendi tanımımızdır diyebiliriz.

Toplumsallaşma gerçekleştikten sonra,toplumsal yaşamın kalıcılığı içinde kültürürünlerini, kimliğini ve yaratımlarını zatençok rahatlıkla ele alabiliyoruz. İnsanlar hangisüreçte neyi yaratmışlar, nasıl yaratmışlar, dü-şünceleri neymiş? Hangi dili kullanmışlar,hangi sanatı geliştirmişler, nerede geliştirmiş-ler? Hangi süreçte hangi tarz üretim ve düşün-ce, hangi yaşam biçimi daha çok ön planday-mış? Bunlar zaten genel hatlarıyla bilinen

Komünar

93www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 95:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

94

şeylerdir ve diğer derslerin de konusudur. Ge-nel olarak biz toplumu komünal demokratiktoplum ve devletçi toplum olarak bir ayrıştır-maya tabi tutuyoruz. Devletçi toplumu da ken-di içerisinde köleci dönem, feodal dönem,kapitalist dönem biçiminde bir ayrışmaya tabitutuyoruz. Bunlar hakkında da yine çözümle-meler yapılmıştır. Önder APO, demokratik,ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü toplum para-digması ile bunları daha net bir şekilde ifad-eye kavuşturmuştur. Bunlar bilinen şeylerdir.Bizim burada kültür açısından belirteceğimizşey, kültürün insanla olan direkt ilişkisindenötürü, kültürün kimlikle ilişkisi, kültürün top-lumsal varlıkla ilişkisi, toplumsal varlığa dö-nüşmüş insan ürünlerinin toplumsal sistemlerdeğişince buna bağlı yaşadıkları konusudur.

İnsanın komünal toplum döneminde birşeyler yaratması, komünal demokratik yaşa-mın devamı için bir şeyler yaratması demek-tir. Devletçi toplum döneminde de bir şeyleryaratılıyorsa, bu yaratımların önemli bir kısmıbu yaşamın devam ettirilmesine dönük bir ya-ratımı ifade eder. Çünkü her kültürel değer ya-ratıldığı dönemin ruhunu kendi içinde taşır.Bir ürünün ruhu, yani işlevselliği değişik olsada, kullanım biçimi içinde bulunduğu döne-min karakterinden uzak olamaz. Yani her ürünbelli bir amaç için işletilir.

Kültür için belirtebileceğimiz önemli birhusus da, insanın doğayla olan ilişkisinde, ken-disiyle doğa arasına araç koymasıdır. İnsan bi-yolojik yapısı ve fiziki gücü itibariyle direktdoğayla karşı karşıya geldiğinde ciddi zaaflaryaşayan bir duruştadır. İnsan bu zaaflarınıaraç yaratarak aşmıştır. Dolayısıyla insanınbütün yaratımları aynı zamanda insanın ken-disiyle doğa arasına koyduğu araçlardan oluş-muştur dersek yanılmış olmayız. Bütün insanüretimleri ya da ürünleri aynı zamanda in-sanın kendisiyle doğa arasına koyduğu araç-lardan faydalanarak geliştirdikleridir de.Hangi ürün ve yaratımı ele alırsak alalım, herürün veya yaratım insan açısından mutlaka biraraç da gerektiriyor. Örneğin düşünce bu an-lamda insanın doğayı okumasını sağlayan biraraçtır; dil insanların kendi aralarındaki iliş-

kilerini geliştirebilmesi için başvurduğu biraraçtır. Yine insan, çok teknik bir üretim ola-rak tanımlayabileceğimiz ekonomik faaliyetiiçin bir sürü araç geliştirmiştir. Kendisini ko-rumak için geliştirdiği ve desteğine başvurdu-ğu bir yığın araç vardır. Barınak anlamında in-sanın kendisini yaşatabilmek için geliştirdiğikorunak biçimleri vardır. Bu anlamda kültürürünleri içerisinde insanların geliştirdiği, de-ğiştirip dönüştürdüğü araçların da önemli biryeri söz konusudur. Kültür ürünleri içerisindeen çok değişim ve dönüşüme uğratılan, insan-ların ihtiyaçlarını gidermek için geliştirdiği buaraçlardır. Özellikle teknik araçlar dediğimizaraçlarda sürekli bir değişim ve dönüşüm ya-şanmaktadır.

Her aracın değişim ve dönüşümü insandayeni bir düşünce ve pratiğe yol açıyor. Bu dakendisiyle yeni bir tanımlamayı getiriyor. Hertanımlama kendisiyle birlikte yeni bir anlamagücünü yaratıyor. Her anlam gücü de kendi-siyle birlikte hem toplumsal yaşam içerisinde,hem de yarattığı ürünlerde yeniliklerin ortayaçıkmasına neden oluyor.

Kültürel Farklılıklar İnsanın DoğaylaKurduğu İlişki Biçiminden Doğar

Ana başlıklar biçiminde kültür derkenneyi kastetmeye çalıştığımız, kültürden neyinanlaşılması gerektiği konusunda dile getirebi-leceğimiz noktalar bunlardır. Somut olarakkültürleşmede bu noktalar çok önemlidir. Şim-di bunlar genel tanımlamalarımız oluyor. Bü-tün toplumlar için herkesin bir şekilde yaptığışeylerdir bunlar. Bu çok genel bir çerçevedir,fakat biz biraz daha özgünleşmiş noktalaraeğilelim. Bunu yapmamız için kültürel farklı-lıklardan bahsetmemiz gerekiyor.

İnsanlar biyolojik olarak birbirine ben-zerler. Yani insanlar arasında herhangi bir farkyoktur. Temel güdülerin karşılanması nokta-sında bütün insanların başvurduğu yöntemlerüç aşağı beş yukarı birbirine benzerken, fark-lılıklar görülmeyecek kadar azdır. Bütün insan-lar düşünür ve konuşurlar. Bütün insanlar ya-şamlarını bir şekilde idame ettirmek için top-lumsallaşmışlar ve bu biçimde kendilerini varetmişlerdir. Fakat bu benzerliğe rağmen, bizwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 96:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

günümüzden hareketle yaşam içinde bir sürüfarklılığın gerçekleşmiş olduğunu biliyoruz.Örneğin bir sürü düşünce sistemi, dil, kültürve kimlik vardır. Bir iş çok çeşitli biçimlerdeve tarzda yapılıyor. Bunlar nasıl gelişiyor?Genel bir insanlıktan bahsediyorsak, insanlararasında da bu kadar köklü bir benzerliktenbahsediyorsak, bu farklılık ya da değişikliknasıl ortaya çıkıyor? Bu, kültür açısındanözgün bir durumdur. Kültürel farklılığınneden kaynaklandığını da anlamak gerekir.İnsanlar neden kültürel bir farklılık yaratmagereği duymuşlardır? Madem hepimizdüşünüyoruz, düşünce de aklın bir ürünüdürdiyoruz, her insanın duygu ve düşünceleri vardiyoruz. O zaman neden tüm insanlar birbi-rine benzer düşünmüyorlar? Bütün insanlaraçısından söylüyoruz: Neden tek bir düşünceyok, neden tek bir biçimde köy kurma yok,neden tek bir biçimde ziraat yapma yoktur?Neden bütün insanlar aynı dilde konuşmuyor-lar, yani neden bu kadar farklılık oluşmak zo-runda kalmıştır? Bu biraz özgün bir konudur.

Bilindiği gibi, burada şöyle bir durumsöz konusudur: Bir kültür nerede, hangi ko-şullarda, hangi temeller üzerinde şekillenmiş-se, onun üzerinden bir gelişimi yaşar. Buradabizim dikkat çekeceğimiz ya da göz önündebulundurmamız gereken nokta, insanın coğ-rafyayla olan ilişkisidir. İnsan elde ettiği ürün-lerin tümünü doğadan devşiriyor. O zaman in-sanların üzerinde yaşadıkları coğrafya par-çasında kendileriyle doğa arasında kurduklarıilişkiler çok önemli oluyor. Coğrafyanın in-sana sunduğu imkânlar ve o coğrafyanın biçi-mi, çok somut bir şekilde düşünce ve dil üze-rinde etkide bulunuyor. Bu da insanların fark-lılaşmasında köklü bir rol oynuyor. Bunu bi-raz daha somutlaştırırsak, Kürdistan'daki köyyaşamı, evlerin biçimi ve ev sayısının çokluğuveya azlığı, köydeki tarım biçimi, ürün zen-ginliği, ürünlerin ortaya çıkarılması için baş-vurulan yöntemler ve bu yöntemlerin pratik-leşmesi için Kürt köyünün ilk süreçlerden berikullandığı araçlar Hindistan'daki köy kültü-ründen ya da Nil vadisindeki bir köyünkindenfarklıdır. Çünkü kültür konusunda doğayla

ilişki ve çelişki dedik, insanların ihtiyaçların-dan bahsettik. İhtiyaçların giderilmesi için,önce doğanın insana sundukları var, insanınbunları tanıması gerekir. Ya da ihtiyaçlarındoğanın özelliklerine dayanarak giderilmesigerekir. Doğada bir canlı olarak ölmeden ya-şamak isteyecekse, bunun için insanın doğa-nın dayattığı zorluklara çare bulması ilkadımdır dedik.

Coğrafi farklılık, her alanda iklimsel ko-şullara bağlı olan insanlara imkân sunuyor yada zorluk çıkartıyor. Örneğin Hindistan'da birköyün çamurdan yapılması fazla mantıklı ol-maz. Yani Hindistan'da ev yapılırken, köy in-şa edilirken çamurdan kerpiçle yapılmaz.Çünkü Hindistan'ın iklimi tropikal bir ik-limdir ve sürekli yağmurlu bir hava vardır. Ozaman bu yağmur karşısında kendisini koru-maya alacaksa, bir insanın önce yağmurdanetkilenmeyecek bir madde bulması gerekir.Mezopotamya coğrafyası sıcak, aynı zamandasoğuk bir coğrafyadır. O zaman buradakiinsanların kendilerini soğuğa ve sıcağa karşıkoruyabileceği bir ürünü, doğada bu ürününyapılmasına imkân sunan maddeyi tanımalarıgerekecektir. Her iki insan da aynı ihtiyaca ce-vap veriyor. Ama doğanın dayattığı sorunfarklıdır: Bir yerde yağmur, bir yerde de sıcakve soğuk vardır. Onun için Mezopotamya'dainsanların bulduğu yöntem çamurdan ev yap-mak olmuştur. Bunun için kerpiç icat edil-miştir. Hindistan'dakiler de kamıştan ve yap-raktan ev yapmışlardır. Hindistan'ın coğrafikoşullarında yerleşik yaşamın gelişmesi içininsanların kesinlikle ağaçlardan, yapraklardanve kamışlardan ev yapmaları gerekecektir.Çünkü çamurdan barınak yağmura dayanmaz.

Bu, doğa ile insan arasında kurulmuş ha-rika bir ilişki biçimidir. İlk insanlık dönemle-rini düşündüğümüzde, bunun basit bir yaratımolmadığını anlarız. Bugün nanoteknoloji de-dikleri şey günümüz insanı için neyse, do-ğanın dilinden anlayarak yaşamayı başarmakda aslında aynı şeydir; hatta toplumsal ya-şamın ilk dönemleri açısından ikincisi bundandaha büyük bir yaratımdır. Nanoteknolojiyiüst üste birikmiş tecrübelere dayanarak yapı-

Komünar

95www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 97:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

96

yorlar. O dönemlerde yapılan her şey ilktir.Bunun için insanın toplumsal karakteri ve dü-şüncenin gelişim seyri düşünüldüğünde, Me-zopotamya topraklarında yapılmış kerpiçtenbir kulübe bugünün gökdelenlerinden kültürelolarak daha anlamlıdır, daha değerlidir.

Kültürel farklılıkların oluşması, insanındoğayla kurduğu ilişki biçiminden doğar. Yanifarklı toplumlar, bu toplumların farklı kültüreldeğerlere sahip olması birilerinin canı istediğiiçin değil, doğa ana emrettiği için öyle oluş-muştur. İşte tam da bu noktada egemenlerintoplumsal farklılıklara yaklaşımlarını, bufarklılıkları ele alış biçimlerini hatırlayalım.Örneğin dinler "Tanrı böyle istedi" diyorlar,kapitalistler "Ulusu ve ulus değerlerini biz ge-liştirdik" diyorlar. Ne kadar büyük bir yalan,değil mi? Biraz önce verdiğimiz örneğimizibiraz daha irdeleyelim. Çamurdan ev yapmakiçin bir sürü aşama gerekiyor. Ağaçtan, yap-raktan ya da kamıştan ev yapabilmek için defarklı bir süreç ve aşamalar gerekiyor. Çamur-dan kerpiç, kerpiçten ev yapmanız için farklıaraçlara ihtiyacınız vardır. Kamıştan, yaprak-tan, ağaçtan ev yapmanız için farklı araçlaraihtiyacınız vardır.

Bu basit bir örnek gibi gelebilir, ama bu-nu yaşamın her alanına yayalım. Bu sadecebarınak açısından dile getirdiğimiz basit birörneklendirmedir. İnsanların bunları yapar-ken, kendi aralarında kurdukları ilişkileri, buemek sürecinde gereksinim duydukları araç-ları yaparken başvuracağı farklı yöntemlergibi. Bütün bunlar kökleştikçe, insan düşün-cesinin diyalektiğine bağlı çok değişik anlam-lar ortaya çıkmış oluyor. Pratik insanları dü-şündürür. Düşünce pratiğe neden olur. Bir deböyle zincirleme bir diyalektik vardır. İnsanıngelişimi açısından bir kere bu diyalektik işle-meye başladıktan sonra bunun önü alınamaz.Bu derinleştikçe coğrafyayla olan ilişki, köklübağlanma, coğrafyayla insan arasındaki budiyalektik birliktelik her coğrafyanın kendikoşulları içinde farklı bir kültürel yapılanma-nın ortaya çıkmasına neden olur. Duyguda bu-nun yansıması yurtseverliktir. Yurtseverlik,toplumların yaşadıkları topraklarda doğanın

kendilerine sundukları imkânlara minnet bor-çlarıdır ve oldukça insani olan bir kültürdür.

Mezopotamya ve Hindistan coğrafyalarıkarşılaştırması temelinde verdiğimiz örnekledevam edelim. Hindistan için testere ya dabenzer kesici bir alet çok önemli bir araçtır.Kürtler ya da Mezopotamya hakları için dekürek çok önemli bir araca dönüşmüş oluyor.Kürek bir Mezopotamya köylüsü için vazge-çilmez bir araçtır. Testere de Hindistan'dakibir köylü için vazgeçilmez bir yaşam aracıdır.Bunu biraz daha derinleştirelim. Bir Mezo-potamya köylüsü için testereyi kırmak çokfazla önemli değildir. Çünkü bu alete çok faz-la ihtiyacı yoktur. Ama bir küreği kırarsanız,bu durum çok farklı bir duyguya neden olur.Çünkü burada ev onunla yapılıyor.

Bir de koruma güdüsü temelinde olayabakalım. Hindistan'da yılanlar ve maymunlarçoktur; Mezopotamya topraklarında ise kurtve ayı gibi vahşi hayvanlar daha çoktur. Herhayvanın insan karşısında bir refleksi vardır.Her hayvan insanla karşılaşınca bir pozisyonagirer. Her hayvanın saldırganlığının yol açtığıbir çatışma biçimi vardır. Mezopotamya top-raklarında yaşayan bir insan için kobra yılanıçok fazla bir şey ifade etmez. Çünkü kobrayıbilmiyordur. Ama kurt ve ayı için aynı şey ge-çerli değildir. Bunlara karşı kendisini koruma-sını öğrenir. Bunlardan korkar. Bir Mezo-potamya köylüsünün kobrayı gördüğündekorku duygusu başka olur, kurt ve ayıkarşısında başka olur. Bütün bunları yaşamınher alanına uyguladığımız zaman ne olur?Kültürel yaşamın çeşitliliği, zenginliği ortayaçıkar. Bu da dile yansır, türküler ve masallarayansır, halk danslarına yansır, atasözlerineyansır.

Kültürel farklılık toplumsal yaşam geliş-tikçe, ihtiyaçlar karşılandıkça, bu ihtiyaçlarınkarşılanması amacıyla insanlar araç yaptıkçakökleşiyor. Mezopotamya köylüsü ilk etaptatestereyi bilmez, bu yüzden ona isim koymagereği de duymaz. Hindistan köylüsü de belkiküreği bilmez, küreğe isim koyma ihtiyacıduymaz. O zaman Mezopotamya dillerindeküreğin bir ismi olur. Hindistan dillerinde isewww.a

rsiva

kurd

.org

Page 98:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

testerenin bir ismi olur. Bu diyalektik dildekendisini yansıtır. Hindistan'daki bir insan, birtopluluk kobra yılanıyla ilişkisini anlatırkenbir davranış, bir dans, bir figür ortaya çıkarır.Mezopotamya köylüsü de kurda ve ayıya kar-şı benzer bir pratik sergiler. Onun masalların-da kobra geçer, bunun masallarında kurtla ayıgeçer. Bunun türkülerinde kurtla ayı geçer,onun türkülerinde kobra yılanı geçer. Yanibunlar çok iyi bildiğimiz örnekler olduğu içinveriyoruz.

Bizim burada anlatmaya çalıştığımız şeyyaşam, toplum, ihtiyaç, değişim, dönüşüm, kı-saca zenginliğimizde coğrafyanın etkisidir.İnsanların kökleri üzerinden nasıl bir yaşamyarattıkları iyi anlaşılmalıdır. Toplumlar ara-sında köklü ayrışmaların nasıl olduğu ko-nusudur önemli olan. Bu diyalektikten ötürütoplumlar giderek birbirinden farklılaşıyor,ama özde aynı şeyi yapıyorlar. Birileri yağ-murdan kendisini koruyor. Birileri soğuktanve sıcaktan kendisini koruyor. Yapılan, özün-de yaşamak için kendini korumaya almaktır,biyolojik ölümü engellemektir. Fakat bununiçin kullanılan yöntemlerin çok değişik oldu-ğunu gördük. Ama bu yöntemleri de kendisin-den yaratmıyor, doğa ile ilişkisinden bunlarıçıkartıyor. Bu zenginliğin toplumsal yaşamiçindeki iş bölümlerine dile düşünceye ve dav-ranışlara yansımasıyla ve bu yansımaların an-lama kavuşturulmasıyla her toplumun kendikimliğini oluşturması gerçekleşiyor. Doğa ileilişkilerin gücü toplumsal zenginliğin de kay-nağıdır. Doğadan kopmak bu zenginliğin öl-dürülmesi demektir. Bu konuda hemen şunusöylemek gerekir: Günümüzde yaşanan so-runların bir nedeni de doğa ile toplumsal ya-ratım arasında yaşanan kopukluktur.

Demek ki kültürel yaratım derken, öylegelişigüzel şeylerden bahsetmiyoruz. "Benimgönlüm böyle istiyor, ben bunu yapacağım, buda kültürdür" denilemez. İnsan yaratımlarınınözünde böyle bir şey yoktur. Böyle olsaydı,insan o zaman insan olmazdı. Böyle olsaydı,zaten insan yaşamayı başaramazdı. İhtiyaçneyse, doğa hangi dayatmada bulunuyorsa,doğayı hangi alanda ve nasıl aşmak gerekiy-

orsa, toplumun ihtiyacı neyse ve bu ihti-yaçların giderilmesi için ne gerekiyorsa on-lara cevap olmak kültürleşmektir; kültürel ya-ratıma katılmaktır. Bu, temel bir toplumsalkanundur ve her zaman da böyle olacaktır.Kültürel farklılığın oluşmasında toplum-doğailişkisi belirleyicidir. Bu kültürel zenginliğinoluşmasında diğer önemli faktör ise, toplum-sal yapının maddi ve manevi alanlarda kapsa-mının büyümesidir. Toplumsal yapının içindeoluşan düşünceler, gelenek ve görenekler dekültürel zenginliğin oluşmasında önemli roloynarlar. Ancak kültürel zenginliğin temelitoplum doğa ilişkisi ile start almıştır.

Verdiğimiz örneklerimizle devam eder-sek, belki günümüzde insanlar açısından te-mel sorun kobra yılanına, kurda, ayıya karşıkendini korumak ya da kürek yapmak değil-dir. Ama bugünün daha değişik toplum sorun-ları vardır. Nasıl ki bir dönemler bu hayvan-lara karşı kendini korumak ve basit bir kulübeyapmak en temel sorun olduysa, bugün deismi, çapı ve niteliği değişmiş sorunlarımızbulunmaktadır. Geçmişte kurt insanı yerdi,yılan zehri öldürürdü. Şimdi bunlar yokturveya çok azalmıştır diye sorun yok mu diye-ceğiz? Tabii ki hayır. Kobra yılanından dahazehirli ve kurttan daha vahşi vakalar vardır.Örneğin Irak'ta olup bitenleri dünyadaki tümkurtlar ve kobra yılanlarını toplayıp saldırt-sanız yapamazlar. Kürt halkına uygulananasimilasyonun uygulayıcılarının yol açtığıparçalanmayı ki, bunlar kendilerini kurt soyun-dan biliyorlar hiçbir kurt sürüsü yapamaz. Şu-nu demek istiyoruz: Zaman ve mekân değiş-miş olsa da, her mekânın ve zamanın yılanı vekurdu vardır. Önemli olan bunları tanımak,kendini bunlara karşı koruyacak yöntemler -kültür ürünleri geliştirmektir.

Günümüzün temel sorunu özgürlük, eşit-lik ve adalet sorunudur. Çünkü insan bilincitoplumsal gelişmişlik düzeyi, tecrübesi, araç-ları, yani teknolojik gelişme durumu, toplum-sal yaşamın esenliği için doğanın yarattığızorlukları bir noktaya kadar sorun olmaktançıkartmıştır. Bu sözler yanlış anlaşılmasın; ö-zünde toplumla doğa arasında bildik anlamda

Komünar

97www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 99:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

98

sorunlar yoktur. Karşılıklı bağımlılık biçimin-de bir ilişkilenmenin olduğunu belirtmek dahadoğrudur. Doğa toplumsal yaşam için mutlakanlamda gerekli olan mekândır, insan doğanındüşünen aklıdır. Eldeki araçlar, bilim ve tek-nolojiyle insan bir şekilde yaşamaya çalışıyor.Hatta öyle bir noktaya gelinmiştir ki, nere-deyse insanlar ölümü bile durdurabilecek aşa-maya varmışlardır. Ama toplum sadece maddikültüre dayalı olarak yaşayabilecek bir varlıkolamadığı için, günümüzde de farklı toplum-sal sorunları oluşmuş durumdadır.

Toplumsal Kültürlerin Zenginliği Do-ğanın Zenginliğinin Bir Sonucudur

Dikkat edilirse, bu özellikle devletçi top-lumla birlikte daha çok kendisini hissettiriyor.Araç yapmak ve doğayı aşmak sorun olmak-tan çıktıktan sonra, bu defa insanlar kendi top-lumsal işleyişlerini nasıl kurmalılar sorunuylakarşılaşmışlardır. Bu da kültürün bir başkaboyutudur. Nasıl ki doğa-insan ilişkisi yaşa-mak için ihtiyaç duyulan araçlar ve yöntemle-ri ortaya çıkarmış ve bu da insanın doğadafarklılaşmasına neden olmuşsa, aynı zamandatoplumun kendi içerisinde yarattığı maddi vemanevi sorunları aşmak da insanları fark-lılaştırmıştır. Bu noktada daha çok zihniyetkalıplarıyla ilişkili yaşam duruşu ortaya çık-maktadır. Örneğin komünal toplum gerçekli-ğinden bahsediyoruz. Komünal toplum bü-yüdükçe, ürün ve değerler ortaya çıkarttıkça,zihniyet değişimi ve dönüşümü yaşandıkça,insanın bir tarafı olarak erkek insanın yaşamakatılımı ilerledikçe, komünal toplumun fark-lılaştığını izlemekteyiz. Toplumun devletleş-tirilmeye doğru götürüldüğünü görüyoruz. Bugidişat her toplumsal süreç açısından değişikşekillerde yaşanmıştır.

Komünal toplumun kuruluş merkezinin,yine bu toplumun ilk aşıldığı yerin Mezo-potamya olması, bu değişimde bize oldukçazengin değerlendirme imkânı sunmaktadır.Komünal toplumu kendi çıkarına uygun gör-meyen zihniyet bugün kapitalistleşmiş devletedönüşecek kadar devletleşme yoluna girerek,yeni ama 'yalanlardan örülmüş bir kültür' ya-ratmıştır. Fakat her coğrafya parçasında bu

gidişat farklı bir şekilde kendisini oluşturmuş-tur. Örneğin Aşağı Mezopotamya'da komünaltoplum tümüyle köleci biçimde devletleştiril-miş, ama Yukarı Mezopotamya'da komünaltoplum aşiretler konfederasyonu biçimindebir yanı komünal, eşitlikçi ve iktidar ilişkileri-ne kapalı, bir yanı köleci egemen bir kültürledevam etmiştir. Bu gidişat Hindistan'da veMısır'da da ortaya çıkmıştır. Bu anlamda top-lumsal sorunlar aşılırken de farklı kültürel ya-ratımlarla cevap veriliyor. Kölecilik tek tanrılıdinler şeklinde aşılmak istenmiştir. Bunun damerkezi Mezopotamya topraklarıdır. İlk etap-ta Yahudilik bir kabile dini olarak ortaya çık-mış, köleciliği biraz reforme etmek istemiştir;sonrasında Hıristiyanlık ortaya çıkmış, ancakOrtadoğu'da tutunamamıştır. En sonunda İs-lamiyet geliyor. İslamiyet bunu aşmak isti-yor. Avrupa'daki komünal toplum kabileleri,köleciliğe geçmiş toplumlar yaşadıkları so-runları Hıristiyanlık'la aşmaya çalışmışlardır.Ortadoğu toplumları da son bir hamle olarakbu köleciliği İslamiyet'le aşmaya çalışmışlar-dır.

Her coğrafyada yaşayan toplumlar kendisorunlarını giderebilecek 'en mantıklı' yolunbekleyicisidirler. Örneğin Hıristiyanlık çokesnek bir dindir. Mücadele yöntemlerinde çokkeskin olamamış, değişimi gerçekleştirmekiçin daha çok sabretmiştir. Hıristiyanlığındevrimci bir yöntemi esas almaması, Orta-doğu'da gelişememesinin bir nedenidir. Orta-doğu toplumları kültürel yapılarından dolayıkeskinliğe, radikalizme ve daha devrimci birmü-dahaleye gerek duyuyorlar. Bunlar çokkatı toplumlardır. Örneğin Mani dini İs-lamiyet öncesi hem Hıristiyanlığın hem deMüslümanlığın sonradan esas aldığı kimi de-ğerleri kendi içerisinde barındırabilecek kadarzengin bir felsefe ve bir yaşam diniydi. Amaonun da yöntemleri Ortadoğu toplumlarınınsorunlarını aşabilecek bir içeriğe sahip olama-dığı için yenildi ve çok değişik, fakat basit de-ğerler biçiminde kaldı. Buna karşılık İs-lamiyet böyle yapmadı. Bir anlamda Hıris-tiyanlıktan ve Manicilikten aldığı tecrübeleriiyi yorumladı. Mademki Ortadoğu toplumlarıwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 100:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

bu kadar dogmatiktir, bu kadar tutucudur, bukadar aşırı merkeziyetçidir, o zaman bunundeğişim yöntemlerini iyi tespit etmek gerekirdemiş gibidir.

Örneğin Hindistan ve Güney Asya'nındeğişik yerlerinde değişik dinler vardır. Sözgelimi Budistler vardır. Bu toplumların do-ğayla çok köklü ilişkileri ve kendi içlerinde dekast sistemine sahip olmaları kültürlerinin te-mel özelliğidir. Bu yaşamı kültürel değişimeuğratmak için başvurdukları reformlar olmuş-tur. Maddi yaşam biçimlerinde yaşanan sıkın-tıları, bu sıkıntıların insan düşüncesinde yarat-mış olduğu zihniyet kalıplarını yeni bir maddi

yaşam ve zihniyetle aşmayı başarmışlardır.Bunlarda mücadele süreçlerinde ahlak çoköndedir. Hıristiyanlığın Ortadoğulu olmasınarağmen burada fazla gelişmemesi, yine Mani-ciliğin burada doğduğu halde gelişme göstere-memesi, Ortadoğu'da devrim yapamaması veOrtadoğu köleciliğini aşamaması, belirttiği-miz Ortadoğu kültürünü aşabilecek argüman-ları iyi seçememesinden kaynaklıdır. Toplum-ların yaşamlarının kendi içinde yarattığı so-runları aşmak için gerçekçi yöntemlerin ge-lişmesi sağlanmadan, haklı da olunsa başarışansı az olur.

Her toplumsal mücadele nihayetinde top-lumsal yaşamda bir etki bırakır. Bu da kendi-siyle birlikte bir farklılığa yol açar. Tam ba-şarıya ulaşmış olmasalar da, tarihteki hiçbirmücadele yaşama bir şey katmadan da ede-mez. Onun için yaşam içinde birçok din vemezhep, farklı değer yargıları yaşayabilmek-tedir. Demek ki toplumsal olarak yaşayan, dü-

şünen ve konuşan varlıklar olmamıza rağmen,bu kadar çok değişik dil, din ve kültür yara-tımları ortaya çıkıyorsa, bunun bir nedeni dezengin sosyal mücadelelerle olan ilişkisidir.Kültürel zenginliğin kökeninde insanın do-ğayla olan ilişkileri vardır. Bu bir ekoloji der-sinin konusudur. Yukarıda örnekler üze-rinden biraz değinmeye çalıştık. Fakat diğerzenginlik kaynağı olarak sosyal karakterlimücadelelerin etkisini de görmezden geleme-yiz.

Demek ki toplumsal kültürü insan içinayırt edici bir kimlik olarak tanımlarken sa-dece kendimizden bahsetmiyoruz; bir de üze-rinde yaşadığımız coğrafyada bizden öncemücadele edenlerden bahsediyoruz. O zamanzenginlik, çeşitlilik ve renklilik doğadaki zen-gin çeşitliliğin bir sonucu olarak insanlara buşekilde yansıyor. Burada toplumsal yaşamınçok bilinmeyen, bilinse de kıymeti fazla an-laşılmayan bir özelliği ortaya çıkıyor: Toplumekolojik bir olgudur. İnsan doğanın bir par-çasıdır. Toplumsal kültürlerin zenginliği do-ğanın zenginliğinin bir sonucudur. İnsan buzenginliğe sadece cevap vermiştir. Bu zengin-liğin ortaya çıkmasında birincil olan doğadır.

Bu konuyla bağlantılı diğer bir husus dahalkların veya toplulukların kültürel kimliğinidoğal bir zenginlik olarak değil de düşmancagören egemenlerin insanlık dışı bir kültüre sa-hip olmalarıdır. İnsana en büyük saygısızlıkve ahlaksızlık bu yaklaşımı göstermektir. Buyaklaşım sahipleri hem çok anti-bilimsel, hemde vahşi olmaktadırlar. Bu yaklaşım insanındoğal gelişim seyrini anlamamak, anlasa daişine gelmediği için doğanın temel kanunları-na karşı gelmektir. Yani insanlara, toplumlara"Sizin diliniz, düşünce biçiminiz, yaşamınızıvar eden tüm kültür değerleriniz böyle değilde şöyledir" demek insanlık dışıdır. Bu bir da-yatmadır, baskı ve kültürel katliamdır. Kül-türel çeşitliliği ve zenginliği kabul etmek in-sani bir şeydir. Zaten insan olunduğu için buzenginlikler vardır. Dolayısıyla kültür değer-lerine düşmanlık topluma, halka ve tek tekinsanlara düşmanlıktır. Kültürel farkları inkâretmek, insanın kendisini inkâr etmektir. Bu

Komünar

99

Maddi yaşam biçimlerinde yaşananSıkıntıları, bu sıkıntıların insanDüşüncesinde yaratmış olduğu

Zihniyet kalıplarını yeni bir maddiYaşam ve zihniyetle aşmayı

Başarmışlardır. Bunlarda mücadele süreçlerinde

Ahlak çok öndedir.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 101:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

100

suçların ağırlıkta işlendiği merkez ise Av-rupa'dır. 15. yüzyıldan sonra sömürgeci iş-gallerle, son birkaç yüzyıldır da modernist ya-şamın büyük baskısıyla yapılan 'ya modern-siniz ya ilkel' dayatması tam olarak bir kültürkatliamcılığıdır. Zaten Bush'un "Ya terördenyana, ya bizden yana olacaksınız" diyerek si-yaseten de bunu ifade ettiğini iyi biliyoruz.

Coğrafyalar arasında, örneğin Ortadoğu'-yla Asya arasında, Asya ile Avrupa arasındagözle görülecek kadar bir kültür farklılığı var-dır. Maddi yaşamdan manevi değerlere kadararalarında ciddi bir farklılık söz konusudur.Ama aynı şey bu coğrafyaların kendi içindede vardır. Bir Ortadoğu gerçekliğini ele aldı-ğımızda bunu çok rahatlıkla görebiliyoruz.Çünkü burada doğa ve toplumsal tarih o kadarzengindir ki, bu coğrafya üzerinde yaşayan in-sanlar bu zenginliğe paralel bir kültür ortayaçıkarmışlardır. Bir Kürdistan coğrafyası ileArapların yaşadığı coğrafya arasında farklı-lıklar olduğu gibi, biraz daha doğusunda bu-gün İran denilen coğrafyanın da kendine hasözellikleri ve farklı yanları vardır. Yani yer-yüzü örtüsü itibariyle farklıdır, ürünleri iti-bariyle farklıdır, iklimi itibariyle farklıdır. Do-layısıyla bu farklılık birebir insanların kimli-ğine de yansıyacaktır. Arap coğrafyası çöl tü-ründen bir coğrafyadır. Orada yaşayabilmekiçin çöl coğrafyasına ait özelliklere cevap ver-mek gerekir. Söz gelimi Arabistan çölündebuğday ekemezsiniz. Bu durum Kürdistancoğrafyası için böyle değildir. Yine denize kı-yısı olan alanlarda ılıman iklim vardır. Bura-larda da denizle ilişki içinde bir yaşam gelişir.

Toplumun ekolojikleşmesi ya da toplu-mun bir ekolojik varlık olduğu gerçeği bura-dan ortaya çıkıyor. İnsanlar olarak ürün yara-tırken, kesinlikle doğayı göz önünde bulun-durmak zorundayız. Örneğin biz okulun da-mına bu ağaçları kurmasaydık, sadece bu üze-rindeki kamışlarla yapsaydık, herhalde bu kışburada yaşayamazdık. Eğer bu biçimde okulyapmanın kendisi bir kültürse, bunu Kür-dis-tan coğrafyası istediği için biz yaptık. Yoksagönlümüz istediği için yapmadık. Yaşamınher alanında böyle örneklendirebileceğimiz,

yaşamın her alanında yaşamı var eden kültürdeğerleri söz konusudur. Buna kültürler ara-sındaki farklılığın temel nedeni dedik.Dolayısıyla her coğrafyaya has yaratımlardanbahsetmek yerindedir. Ürünlerin biçimlenme-sinde ve yaratım tarzında coğrafyanın insanlarüzerinde çok ciddi etkileri söz konusudur.

Kültür tartışmamamızda, doğayla olanilişkiler gibi önemli bir konuda kadının top-lumsal yaşam içindeki yeridir. Özellikle top-lumsal yaşamın ilk süreçlerinde kadın emeğive bunun kültürleşmesi belirleyicidir. Kültürütarihten bugüne taşıdığımızda kadının rolübellidir. Özellikle Kürt toplumunda bu dahada belirleyicidir. İnsan bunu bir çok özelliktegörebiliyor; kadının rengi, duruşu, toprağabağlılığı, emeği ve daha birçok şeyi var. Örne-ğin bu halk oyunlarına da yansımış. Bir halkoyunu vardı: İki erkek kavga ediyor, sonra ka-dın araya girip kefiyesini yere atıp barışı sağ-lıyordu. Kültürlerin yaratılmasında, geliştiril-mesinde erkek ve kadın cinslerinin ayrı ayrıetkileri vardır.

Komünal Toplum Kültürünün SistemKazanması Bir Kadın Duruşudur

Biz uygarlığın anası Ortadoğu'dur diyo-ruz. Buradan dağılan kültür neden Ortadoğudışında geri yorumlanıyor? Ortadoğu ile Batıarasındaki kültür farklılıkları nelerdir? Tarih-sel dönemlerin kendi içindeki ilişkileri gibihususlar da kendi içinde derinlikli değerlen-dirilmesi gereken konular oluyor. Anlatımiçinde çok kısa vurgular yapıldı. Kendi başınaderin konular olduğu için öyle detaylı gireme-dik. Örneğin coğrafyalar arası farklılıktan,Ortadoğu ile Batı toplumları arasındaki farklı-lıklardan bahsetmek gerekir. Yine toplum içe-risinde kadın olgusunun kültürel yaratım içe-risindeki etkisinden detaylıca bahsetmekönemlidir. Biz ancak genel bir tanımlama yap-tık ve insandan bahsettik. Bizim paradigma-mıza göre, toplumsal yaşamı komünal temel-de başlatan öncü güç kadın ve kadın yaratım-larıdır. Bizim kadro eğitimlerimizde tartışma-larımızda "Kadın kültür yaratmıştır" demem-izin, buna sık sık vurgu yapmamız çok gerek-li değildir. Çünkü komünal demokratik yaşamwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 102:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

derken biz kadının yaratımlarından, tanrıçakültüründen bahsediyoruz. Bu bizde bilinen,biraz da anlaşılmış bir husustur. Fakat böylebir değerlendirmede değinmek yerinde olur.

Ancak bu konuya geçmeden yanlış an-laşılmaması açısından kimi noktalara bir kezdaha dikkat çekmek gerekir. Tanımlama yapı-lırken, 'doğaya rağmen' diye bir deyim kullan-mıştık. Onun üzerinden tanımlama geliştirdik.Daha sonraki bölümde de doğal çevrenin kül-tür üzerindeki etkilerini dile getirdik. Önemliolduğu için doğaya rağmenlik kavramı yerinedoğaya bağımlılık, doğayla etkileşim içindedemek daha doğru olur. Önderliğin demokra-tik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü toplumparadigmasında ekoloji tanımlanırken, burağmenlik aşılıyor. Bunun için doğaya rağ-men'den kasıt yanlış anlaşılmamalıdır. Bizbundan egemen sistemlerin "Doğaya hükmet,insanlığını kanıtla; doğaya hükmet ki varolasın, zenginleşesin" mantığını kastetmiyo-ruz. Doğaya rağmenden kasıt insanların yaş-amını idame ettirmeleri için gereken şeylerinbirebir doğanın insana sunmaması, insanlarınbelli bir bilinç, emek ve pratik sergilediktensonra bu ihtiyaçlarını karşılaması doğrusunuifade ediyoruz. Yine doğanın fiziki koşul-larının insan üzerindeki etkisi karşısında, enazından o fiziki koşulları karşısında, ona rağ-men yaşamayı sağlayabilmesi çabası olarakanlayabiliriz. Burada da zaten özellikle kül-türel çeşitliliğin, zenginliğin insanlar içe-risinde nasıl derinleştiğini anlatırken, doğanınhangi derecede birebir insanın yaratımlarıüzerinde etkide bulunduğunu anlattık.

Şu tespit edilmiştir: İnsanların doğayı hiçdeğiştirip dönüştürmeden, doğanın fizikikoşulları karşısında bir mücadele içine girme-den yaşamalarının mümkün değildir. Ama gü-nümüzde yapıldığı gibi insanların doğayı aşırızorlayan ve tahakküm altına alan yaklaşımla-rıyla da doğada yaşanamaz. Eğer insanlaşma-yı bir kültürel kimlik olarak ifade ediyorsak,bu da insanların ilişkisi, çelişkisi ve doğaylaolan uğraşlarını ifade ediyorsa, burada mutla-ka bir dengenin olması gerektiği net bir şekil-de ortaya çıkıyor. Özellikle kapitalist süreçte

ortaya çıktığı gibi, insan öyle istediği biçimdedoğaya yaklaşamaz. Zaten ekolojik olmakbiraz da budur. Bunu da doğa dayatıyor. İn-sanlar doğa üzerinde yaşayan bir canlı ise, ya-şam bunun üzerinden idame ettiriliyorsa, ya-şamı var eden bütün yaratımlar, bütün ih-tiyaçlar bu doğa üzerinden karşılanıyorsa, ozaman doğaya gelişigüzel yaklaşımın olama-yacağı açıktır.

Bu gerçek her zamandan daha çok da gü-nümüzde kanıtlanmış bir doğrudur. Doğanındili yoktur, yani biz insanlar gibi konuşmuyor.Ama insanlara sunduğu imkânlar üzerindenbunu bize hissettiriyor, bize fark ettiriyor. Eko-lojik sorunlar son elli yıldır giderek artan birbiçimde kendini çok ciddi bir şekilde insan-lara dayatmıştır. Günümüzde toplumsal sor-unların ekonomik ve siyasi boyutları değer-lendirilirken, bunlar içerisinde en fazla gün-demleşen ekolojik sorunlar olmaktadır. Belkibizim coğrafyamızda, toplumumuzda çok cid-di şekilde doğayı tahrip etme yoktur. FakatBatı toplumlarında bu çok ciddi bir sorundur.

İzahını tekrardan yapmamız gereken birkonuda zorunluluk ifadesidir. Kültürel deği-şimde zorunluluk ile ifade ettiğimiz şeyi şuşekilde anlayalım: Eğer insanlaşma bugünekadar gelebilmişse, bunda ilk dönemin çokdoğal şekilde gelişen yaratımlarının etkisinigörmeden bir değerlendirme yapmak yanlışolur. Yaşanmış, oluşmuş olan bir durum var-dır. Bu gelişim diyalektiğini değerlendirirken,gerçekleşen bir realite söz konusu olduğu içinböyle değerlendirdik. Yani zorunluluk derken,ille de her şey bugün yapıldığı gibi olmalıdıranlamında kullanmıyoruz. Bugün bir insanlıkvardır. Yani milyonlarca yıl göçebelik biçi-minde yarı hayvanlar gibi sürüp giden, on bin-lerce yıldır da bilinçli bir toplumsallık biçi-minde devam eden bir yaşam söz konusudur.Eğer böyle bir gerçeklik varsa, insanlar kimizorunluluklara cevap verdikleri için böyle birgerçekleşme yaşanmıştır, gelişmiştir. Özellik-le doğal toplum aşamasını belirtirken vurguyaptık; bu dönem insanlığı öyle tasarı kura-cak, planlama yapacak, farklı yol ve yöntem-ler deneyecek kabiliyete henüz sahip değildir

Komünar

101www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 103:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

102

dedik. Doğallık da zaten buradan çıkıyor. Birvarlıktır, yaşamak istiyor, doğayla ilişki ve çe-lişki içerisindedir; yaşamak için olması gere-kenler ne ise onları yapıyor. Zorunluluk birazbu noktada ortaya çıkıyor ve çok doğaldır. Sa-dece yaşamak için; ne etrafını tahrip ediyor,ne kendisini tahrip ediyor, ne diğer canlılaraçok ciddi tahribatlar veriyor. Bir canlıdır, ya-şamak istiyor. Tıpkı bir ağaç gibi, bir ormangibi kendi özgünlüğü içinde var olmak istiyor.

Değişik yöntemlerle bu gerçekleşebilirmiydi? Bu farklı bir tartışmadır. Ama bugünüzerinde konuştuğumuz, tecrübelerinden veyarattıklarından yararlandığımız bir insanlıkvarsa, doğal toplum ve komünal toplumunneolitik süreçteki gelişmesi bir anlamda ol-ması gereken şeyler olduğu kanısını insandauyandırıyor. Fakat insanda biraz düşünce ge-liştikten sonra, bir ihtiyacı gidermenin yol veyöntemlerinde zenginlik ortaya çıkıyor. Buaşamadan sonra uyguladığı yöntemler zorun-lu değildir. Artık orada insanın bilinci, ihti-yaçları, coğrafyası, toplumsal değerleri, ihtiy-acın kendisini dayatma şiddeti, velhasıl birbütün olarak o anki kültürel varlığını ifadeeden her şey belirleyicidir. Birçok yol, birçokyöntem vardır; bunların içinden insanlar biri-ni seçiyorlar. Neye göre seçiyorlar? Dediği-miz gibi onları o aşamada var eden kültüreldeğerlerine göre bir seçime gidiyorlar. Buradabir zorunluluk yoktur. Örneğin komünaltoplum gelişmiştir; yeryüzünde varlığınısomutlaştırmış, kanıtlamış insan artık vardır.Bu insan doğanın fizik kuralları karşısında birduruş sahibidir. Zorluklar doğadan nasıl ge-lirse gelsin, bunların karşısında bir duruş sağ-lamış, diğer canlılarla belli bir uyum geliştir-miştir. Onlara karşı kendisini koruyabiliyor,ihtiyacı kadar onlardan yararlanabiliyor. Budaha fazla nasıl derinleştirilir? Bu gelişmedüzeyi kendisiyle birlikte ne tür yeni ilişkileryaratır? Artık o biraz insanın eline geçiyor.Örneğin koyun evcilleştirilmiştir. Sadece sü-tünden mi, yoksa kesip etinden de mi yarar-lanacak? Bu, insana kalmış bir şeydir. Buradatercihler önemli oluyor tabii. Sonra da sadecesütünden yararlanmanın getireceği bilinçle

onu kesmek, onu parçalayıp köpeklere ver-mek ya da onu kendi ortamından kovmak, in-sanın bilincine ve kültürel değerlerine bağlıgelişebilecek bir şeydir.

Özellikle erkeğin bir insan olarak top-lumsal yaşama katılımıyla birlikte, bu durumkültürleşmede toplum içerisinde değişikliğeyol açıyor. Bu, devletçi toplum olarak gelişi-yor. Bu kendisiyle birlikte yeni şeylere yolaçıyor; özünde insanların kendisini, toplu-munu, kültürel değerlerini nasıl ele aldığıylabağlantılı olarak giderek derinleşiyor. Tarlaekiyorsun, ürün elde ediyorsun. Bir insan ola-rak bir köy yaşamını idame ettirmek için mitarlayı ekiyorsun; yoksa bu tarlayı rahiplere,ziggurata peşkeş çekmek için mi ekiyorsun?Herkes gitsin, o tarlada çalışıp ürün getirsin,sonra köyün deposunda saklasın, ihtiyacı ka-darını alsın biçiminde bir üretim ve tüketimmi geliştiriliyor; yoksa herkes tarla eksin, buğ-day toplandıktan sonra ürünü ziggurata teslimedip rahibin denetiminde yapılan bir üretimve tüketime tabi olsun biçiminde mi oluyor?Burada bir zorunluluk yoktur. Seçim insanla-rın kendi elindedir. Her iki yöntemden biri yada daha değişik bir yöntem geliştirilebilir.Ama tarla ekmek biraz zorunlu gibi geliyor.Nasıl ekileceği ve ürünün nasıl dağıtılacağıkonularında belirlenmiş yöntemler zorunludeğildir. Kültürel gelişmede zorunlu gibi an-laşılan husustan kastetmeye çalıştığımız birazböyledir.

Kadın-erkek farklılığı da bu noktada dev-reye giriyor. Belirttiğimiz gibi ilkel komünaltoplum yaşamı ve kültürünün sistem kazan-ması bir kadın duruşudur. Bunun nedenlerivardır. Kadının biyolojik yapısı, bir ana olarakdoğurganlığı gibi özellikleri, yine üretimdebulunurken kazandığı zihniyet ve duygu dün-yasının somut ürünlere dönüşmesi komünalbir yaşamı ortaya çıkarıyor. Bu farklı bir ya-şam, farklı bir kültürdür, ana-kadın kül-türüdür. Erkek dışarıdan topluma fiziki gü-cüyle katılan, toplum içinde ana tarafındaneğitilen bir üyedir. Bununla bağlantılı olarakharcadığı emek, bir baba olarak kendini farketmeye başlamasının yarattığı duygu ve dü-www.a

rsiva

kurd

.org

Page 104:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

şüncesinin ürüne dönüşmesi, bunun da gi-derek sistem halini alması, kuşkusuz farklı birtoplumsal gerçeklik yaratmıştır. Bunu dev-letçi toplumun özü, devletçi toplumun temelkimliği olarak değerlendiriyoruz. Çok somutbir ifadeyle analık, komünalliği ifade edentoplumsal duruşun sembolüdür. Ya da ananınduygu ve düşüncesi insanlar içinde bir siste-me dönüştüğünde, bir ürüne ve paylaşıma dö-nüştüğünde komünal demokratik duruşu orta-ya çıkarmıştır. Ama babalık ya da erkek ol-gusu, erkeğin duygu ve düşüncesi sisteme veüretime dönüştüğünde, toplumun kendi iç iliş-kisini ele alma biçimi devletçi topluma yol aç-mıştır.

Ortadoğu toplumları açısından hem coğ-rafyanın, hem de toplumsal şekillenişin bura-da yarattığı gelişmeler, ilk toplumsal yapı ol-an komünalizmin de, bunun aşılmasındansonra oluşan devletçi toplumun da ilk buradaortaya çıktığını tarih tespit etmiştir. Toplum-sallık kendi içinde değişik biçimler ya da for-mlar alarak gelişmiştir. Bilindiği gibi komünaltoplumda temel yaşam formu klandır. Komü-nallik derken ifade ettiğimiz kültür, ilk olarakklan biçiminde örgütleşiyor. Daha sonra klantoplumsallığın nicelik ve nitelik kazanmasıylabirlikte kabileye dönüşüyor. Kabile dil, tarımve inanç noktasında daha çok gelişmiştir. Ka-bile birliklerinin toplumun kendi içinde hiyer-arşiyi yaratmasıyla birlikte aşiret oluşuyor.Aşiret örgütlenme olarak köklü işbölümlerinekavuşmuş toplumsal biçimdir. Klan ve ka-bileler tamamıyla, aşiret ise kendi içinde ko-münaldir. Toplumun bu form ilerlemesi so-nunda etnik yapı değimiz ve bugün ulus ola-rak tanımlanan toplumsal formun hemen he-men tüm altyapısını yaratmıştır. Bunun içintoplumların etnik yapısı devletçi sistemler or-taya çıkmadan oluşmuştur diyebiliriz.

Devletçi toplumlar etnik yapıların ortayaçıkardıkları kültürel zenginliği daha da zen-ginleştirmektense, toplumları egemenliklerialtında tutmak için kullanıyorlar. Örneğin et-nik yapının aşiret konfederalizmi döneminde,aşiretlerin "Benim dinim ve dilim seninkindendaha iyidir, sen bizimkine tabi ol" tarzındaki

dayatmaları çok nadirdir. Çünkü aşiret yapısıkendi içinde devletleşmeye rahat izin vereceközellikler taşımamaktadır. Devlet, aşiret ya-pısının bozulmasını gerektirir. Aşiret ilişkisisoy, kan ve akraba ilişkisidir. Aşirette daya-nışma, birbirini koruma duygusu güçlüdür.Dış saldırılar karşısında kahramanlık kültürüde yaratılır. Bildiğimiz tüm kahramanlık des-tanlarının örnekleri neredeyse tümüyle aşiretkökenlidir. Bu konuda kahramanlık destanla-rının ve sanatsal ifadeye kavuşmuş tüm değer-lerin giderek oluşmaya başlayan devletçiliğekarşı direnişlerde ortaya çıktığını bilmeliyiz.Özellikle sanatla uğraşanların, halk sanatla-rının biçim kazanması, halk oyunları, halkmüziği gibi ayrışmaları yaratmasının devlettoplumuna karşı direnişlerden doğduğunu bil-meleri sanat anlayışı için önemli olmaktadır.Bu konuda da Kürt kültürü ve sanatı zenginörnekler sunmaktadır.

Devletçi toplumun, köleciliğin ve dininOrtadoğu'da şekillenmesi, kendisiyle birliktekuşkusuz diğer alanlarda da farklı toplumsalyapılara yol açmıştır. Aşiret konfederalizmi dedahil, kavim ve millet biçimindeki toplumsalformlar da Ortadoğu kökenlidir. Kavim vemillet esas alarak daha çok tek tanrılı dinlerinzihniyet biçimini oluşturmuştur. Kavim, mil-let içinde aşiretin kan ve soy bağı çözülür, ye-rine aynı dine inanma duygu ve düşüncesi ge-çer. Artık aşiretlerin kendi kültürü içinde ya-rattıkları çok önemsenmez. Her etnik yapınınkültürü tabi oldukları dinin kültürüyle ne ka-dar uyumluluk gösterirse o kadar esas alınır.Örneğin İslamiyet Arap kökenlidir. İslamiyether ne kadar Arap toplumu içindeki kölecikültürü dışlayarak iktidar olmuşsa da, mer-kezine Arap kültürü yerleştirilmiştir. Dil, aileiçi ilişki, evlilik biçimi, kılık kıyafet, yine İs-lam geleneği denilen yüzlerce davranış kalıbıbuna örnek verilebilir. Zerdüştlük tek tanrılıdinlere kaynak olmuş doğa, tarım ve ziraat di-ni ve kültürüdür; Kürt kökenli olduğu içinadeta silinip yok edilir. Bu mücadelede ideo-lojilerin gücünü bir kez daha hatırlamalıyız.

Cihan EREN

Komünar

103www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 105:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

Komünar

104www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 106:  · 2014-10-17 · aşiret ve özel görevli de yo ğun biçimde bu sü-reç içinde görev yürütmüşlerdir. Sürecin tam başarıya gidememesinin ne-deni, çetenin elebaşılarının

~~o~~~ [flJ ~<dJ~~©] ~lk ~ıro o/1®

0Ul) ~ır~ [email protected] _,

[D)@Olf ~[FU@J CFOCÇUliTfn i @lM@ OlTo www.ars

ivaku

rd.o

rg