20-31 mayıs 2011

24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 20-31 MAYIS 2011 Yıl: 1 Sayı: 3 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü TMMOB’un Ankara’da dü- zenlediği ve kitlesel katılım sağlanan mitingde, hak ka- zanımları için adres olarak sokaklar gösterildi. sf. 8 Düzeni ve düzen partilerini teşhir et! Sf. 12-13 KADIN Kadın cinayetleri üzerine sf 14-15 ÇEVRE Siyanür tehdidi sürüyor sf 20-21 Ülkemiz devrimci mücadele tarihinin mihenk taşı olan komünist önder İbrahim Kaypak- kaya ülke genelinde düzenlenen eylemlerle anıldı. 18 Mayıs 1973'te, faşizmin işkencehanelerinde, ay- lar süren işkenceler altında katle- dilen komünist önder İbrahim Kaypakkaya için DHF ve Partizan tarafından düzenlenen ortak ey- lemlerde yer alan işçiler, köylüler ve emekçiler hep bir ağızdan “O nu savunmak onurdur” diyerek, “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” sloganını haykırdı. Komünist önder İbrahim Kaypakkaya, katledilişinin 38. yılında Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın dört bir yanında yapılan eylem ve etkinlik- lerle anıldı. savaşın savaşımızdır f İstanbul Çorum Dersim YENİ DEMOKRASİ İÇİN Şırnak kırsalında yaşanan çatışmalar sonrası ayağa kalkan Kürt halkı yaşamını yitiren 10 gerilla için 3 gün- lük yas ilan etti. sf. 6-7 kapak 14_Layout 2 5/20/11 10:52 AM Page 1

Upload: ahmet-hakan

Post on 29-Mar-2016

246 views

Category:

Documents


9 download

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

TRANSCRIPT

Page 1: 20-31 Mayıs 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü20-31 MAYIS 2011 Yıl: 1 Sayı: 3 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

TMMOB’un Ankara’da dü-zenlediği ve kitlesel katılımsağlanan mitingde, hak ka-zanımları için adres olaraksokaklar gösterildi. sf. 8

Düzeni ve düzen partilerini teşhir et! Sf. 12-13

KADIN Kadın cinayetleri üzerine sf 14-15 ÇEVRE Siyanür tehdidi sürüyor sf 20-21❮ ❯

Ülkemiz devrimci mücadeletarihinin mihenk taşı olan

komünist önder İbrahim Kaypak-kaya ülke genelinde düzenleneneylemlerle anıldı. 18 Mayıs 1973'te,faşizmin işkencehanelerinde, ay-lar süren işkenceler altında katle-dilen komünist önder İbrahimKaypakkaya için DHF ve Partizantarafından düzenlenen ortak ey-lemlerde yer alan işçiler, köylülerve emekçiler hep bir ağızdan “Onu savunmak onurdur” diyerek,“Önderimiz İbrahim Kaypakkaya”sloganını haykırdı.

Komünist önder İbrahimKaypakkaya, katledilişinin38. yılında Türkiye-KuzeyKürdistan’ın dört bir yanındayapılan eylem ve etkinlik-lerle anıldı.

savaşın savaşımızdır

fİstanbul Çorum Dersim

YENİ DEMOKRASİ İÇİN

Şırnak kırsalında yaşanançatışmalar sonrası ayağakalkan Kürt halkı yaşamınıyitiren 10 gerilla için 3 gün-lük yas ilan etti. sf. 6-7

kapak 14_Layout 2 5/20/11 10:52 AM Page 1

Page 2: 20-31 Mayıs 2011

Halkın Günlüğü 20-31 MAYIS 2011güncel 02

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROYeni Demokrasi için Halkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ●MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● AMED:İskender Paşa Mah. İnönü Cad. MA-GÜL İşhanı Kat:4 No:10 Dağkapı/Amed ●ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str. 275 47169 Duisburg/DE-UTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

Ülkemiz devrimci mücadele tari-hinin mihenk taşı olan komünistönder İbrahim Kaypakkaya ülkegenelinde düzenlenen eylemlerleanıldı. 18 Mayıs 1973'te, faşizminişkencehanelerinde, aylar sürenişkenceler altında katledilen ko-münist önder İbrahim Kaypakka-ya için DHF ve Partizan tarafındandüzenlenen ortak eylemlerde yeralan işçiler, köylüler ve emekçilerhep bir ağızdan “O nu savunmakonurdur” diyerek, “Önderimiz İb-rahim Kaypakkaya” sloganınıhaykırdı.

İSTANBUL- Demokratik Haklar Federas-yonu (DHF) ve Partizan’ın çağrısıyla TaksimTünel önünde bir araya gelen yaşlısıyla gen-ciyle 2 binden fazla kişi Taksim Meydanı’nadoğru yürüdü. Yürüyüşe birçok aydın ve sanatçı katılırken,yürüyüş boyunca, “Önderimiz İbrahim Kay-pakkaya”, “Kaypakkaya yaşıyor, yaşaya-cak”, “Şehit namirin”, “Devrim şehitleriölümsüzdür”, “Yaşasın devrimci dayanış-ma”, “Gerillalar ölmez yaşasın Halk Savaşı”,“Ağa Patron devletini yıkacağız, halk iktida-rı kuracağız”, “Kahrolsun faşist Kemalistdiktatörlük”, “Katil devlet hesap verecek”,“İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” slogan-ları atıldı.Tünel’de başlayan yürüyüş büyük bir çoş-kuyla Taksim Meydanı’na kadar sürdü.Meydana gelindiğinde ise Kaypakkaya şah-sında devrimci mücadele ölümsüzleşenleriçin saygı duruşunda bulunuldu.Ardından kurumlar adına ortak açıklamayıyapan Selma Şahin, devletin İbrahim Kay-pakkaya’yı “suçlu” ilan etmeye devam etti-ğini hatırlatarak, Kaypakkaya’yı “suçlu” ve“tehlikeli” gördükleri için katleden hakim sı-nıfların şimdi de Kaypakkaya’yı ananları,onun türkülerini söyleyenleri, sloganlarınıatanları ve fotoğraflarını taşıyanları “suçlu”ilan ettiğini dile getirdi. Şahin konuşmasınışöyle sürdürdü:

O nun yarattığı değerleri sahip-lenmek “suç” değildir! “Kaypakkaya, özellikle Kürt ulusal sorunuve Kemalizm konusunda ortaya koyduğuanalizleriyle ülkemiz devrim mücadelesineson derece önemli katkılar sundu. Kaypak-kaya, ideolojik-teorik alandaki keskin sınıf

bilincini, devrimci mücadele konusunda dagösterdi. Kaypakkaya’nın; görüşlerini, dev-rimci bir pratikle buluşturma kararlılığı, Onun ‘suçlu’ ilan edilmesinin en başat nede-niydi. Yargılandığımız çeşitli davalarda İbrahim-leri, Mahirleri, Denizleri, Mazlumları ‘suçlu’ve ‘terörist’ ilan eden; on yıllara varan ce-zalarla mücadelemizi engellemeye çalışanhakim sınıflar, ezilen milyonların mücade-le tarihinden ve onun devrimci, komünistönderlerinden duyduğu korkuyu dışa vur-maktadırlar.Halkın devrimci mücadele tarihi ‘suç’ değil-dir! Emperyalizme karşı olmak, insanca ya-şamak istemek, bütün uluslar ve inançlariçin eşit haklar talep etmek, iş hakkına sa-hip çıkmak ‘suç’ değildir!İbrahim Kaypakkaya’yı ölümsüzlüğünün 38.yıldönümünde özlemle ve saygıyla anıyoruz.Kaypakkaya’nın, ezilen milyonlara bıraktığımücadele bilincini ve kararlılığını onurla ta-şıyoruz.”Açıklamanın ardından Pınar Sağ ve yurt dı-şından anmaya katılan Avrupa DemokratikHaklar Konfederasyonu (ADHK) temsilcisiise, Türk hakim sınıfların Kaypakkaya kor-kusunun halen sürdüğünü belirterek, Kay-pakkaya’nın ideolojik çizgisinin doğruluğu-nun bu korkuyu doğurduğunu belirtti. Açıklamaların ardından anmaya katılan sa-natçılar İbrahim Kaypakka için bestelenmişmarşları seslendirdi.

Ankara’da ‘İbrahim Kaypakkayaölümsüzdür’ şiarıyla anma yürüyüşüdüzenlendi. “İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür”ana pankartı arkasında Yüksel Cad-desi’nden toplanarak Sakarya Cad-desine yürüyen DHF, Partizan, Alın-teri, BDSP, SP, SDP, TÖP, ÖGD, Dev-Genç Birliği, BDP Ankara İl Örgütü,Dev-Lis ve 78’liler Girişimi üyeleri,İbrahim Kaypakkaya posterlerinitaşıdı. EHP, EMEP, ESP, İHD AnkaraŞube ve Kaldıraç’ın da destek verdi-ği yürüyüşte Haki Karer ve Dört-ler’in resimlerinin olduğu pankartda açıldı. Yürüyüş boyunca “Faşizmidöktüğü kanda boğacağız”, “İbra-him Kaypakkaya ölümsüzdür”,“Haki Karer, Ferhat Kurtay, NecmiÖner, Eşref Anyık, Mahmut Zengin,Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ölüm-süzdür”, “Örgütlü bir halkı hiçbirkuvvet yenemez” sloganları atıldı.Kaypakkaya Kemalizm’den köklükopuşturSakarya Meydanı’nda İbrahim Kay-pakkaya şahsında devrim ve komü-nizm şehitleri için yapılan saygı du-ruşunun ardından ortak açıklamayı78’liler Girişimi temsilcisi Ali Özkangerçekleştirdi. Hakim sınıfların Kay-pakkaya’yı katletmesinin “Onun fi-kirlerinin yarattığı devrimci kopuşunhalk nezdinde yok edilmek istenme-si” olarak tarif eden Özkan, Kaypak-kaya’yı hakim sınıflar cephesinde‘tehlikeli’ kılan en önemli nedenin,“Onun proleter ideolojiden beslen-mesi, sınıflar gerçekliğini Marksist

bir şekilde ele alması ve bunun gereğiolarak hakim sınıf ideolojisi Kema-lizm’den köklü bir kopuş sergileme-sidir” dedi. Bunun ülkemiz devrimmücadelesine son derece önemli kat-kılar sunduğunu hatırlatan Özkan,Kaypakkaya’nın bu fikirlerini sınıf bi-linci ve devrimci bir pratikle uygula-dığını aktardı. Enternasyonal mücadele bilinçlerinionurla taşıyoruzKaypakkaya’nın, Kürt ulusuna uygu-lanan imha, inkâr ve asimilasyon poli-tikasını net bir şekilde ifade ettiğininaltını çizen Özkan, Kaypakkaya’nınbaşta Kürtler olmak üzere uluslarınkendi kaderini tayin hakkını kesinçizgilerle çizdiğini ifade etti. Kaypak-kaya’nın fikirleriyle bugün hala işçiler,köylüler, emekçiler, kadınlar, gençler,Kürtler ve Alevilerin mücadelelerindeyaşadığını sözlerine ekleyen Özkan,“Babekler, Şeyh Bedrettinler, Nesimi-ler, Torlak Kemaller, Pir Sultanlar, De-niz Gezmişler, Mahir Çayanlar, Maz-lum Doğanlar, Haki Kararler, Dörtlerve İbrahim Kaypakkayalar ezilen mil-yonların eşit özgür bir yaşam kazan-masının, zafer halaylarını çekmeninöncü ve önderleriydi. Denizleri, Mahir-leri, İbrahimleri katlederek devrimcimücadeleyi bastırabileceğini düşü-nenler, yüz binlerce, milyonlarca Ma-hir’in, Deniz’in, İbrahim’in, alanlarıdoldurmasıyla gerici emellerine ula-şamadılar.” dedi. Anma programıokunan Kaypakkaya şiirlerinin ardın-dan Bakış Müzik Grubu’nun seslen-dirdiği marşlarla sona erdi.

Komünist önderKaypakkaya Ankara’da anıldı

Kaypakkaya’yı

2-3_Layout 2 5/19/11 11:21 PM Page 1

Page 3: 20-31 Mayıs 2011

İZMİR- İzmir’de DHF ve Partizan’ın çağ-rısıyla Gümrük Telekom’da bir araya ge-len kitle, İbrahim Kaypakkaya’nın büyükfotoğrafını açarak Konak eski Sümer-bank önüne yürüdü. 2. Kordon’dan yolkapatılarak yapılan yürüyüşe, ESP, SDP,Kızılbayrak ve BDSP’nin de içinde olduğusiyasi partiler ve demokratik kitle örgütüüyeleri de katıldı.DHF ve Partizan adına ortak açıklama ya-pan Şenol Akyıldız, İbrahim Kaypakka-ya’nın bugün de suçlu ilan edildiğini belir-terek, “Kaypakkaya’yı devlet nazarında‘suçlu’ ve ‘tehlikeli’ kılan ve katledilmesi-ne gerekçe olan en temel neden, O nunülkemizin tarihi gerçeklerine yaklaşı-

mındaki bilimsel sosyalist perspektifti.Kaypakkaya, bu perspektife bağlı kalarakdevletin resmi görüşlerine karşı cephe-den mücadele etti” dedi.“Ezilenlerin mücadele tarihini ve onunyarattığı değerleri sahiplenmek suç de-ğildir” diyen Akyıldız, “Bizler, mücadeletarihimizin ve devrimci, komünist ön-derlerimizin suçlu olmadığını bir kezdaha haykırıyoruz. Kaypakkaya’nın ezi-len milyonlara bıraktığı mücadele bilinci-ni ve kararlılığını onurla taşıyoruz” diyekonuştu. Açıklamanın ardından saygıduruşunda bulunan kitle, İbrahim Kay-pakkaya için bestelenmiş marşları ses-lendirerek anmayı sonlandırdı.

savunmak onurdur03güncel

AMED- 18 Mayıs 1973’de Amed zindan-larında işkencede katledilen komünistönder İbrahim Kaypakkaya ve Mayıs ayışehitleri, 78’ liler Diyarbakır Girişimi tara-fından Diyarbakır Hapishanesi önündeyapılan basın açıklaması ile anıldı.

Diyarbakır Hapishanesi önünde yapılanaçıklamada; “Mayıs, Denizlerin, Hakilerin,

İbrahimlerin ölüme yiğitçe meydan oku-manın adıdır. Bugün ser verip sır verme-yen büyük devrimci önder İbrahim Kay-pakkaya’ yı , Haki Karer’ i, Ferhat Kutay’ıEşref Anyık’ı , Necmi Öner’ i, MahmutZengin’ i kaybettiğimiz gün. Onların bı-raktıkları miras bugün ardıllarının ilhamkaynağıdır.” ifadeleri kullanıldı.

Kaypakkaya ve Mayıs şehitleri anıldı

20-31 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

Kaypakkaya’yı sahiplenmek suç değildir

DERSİM- Komünist önder İbrahim Kay-pakkaya Dersim’de halkın kabaran öf-kesi ile anıldı. DHF ve Partizan tarafındandüzenlenen anma etkinliği coşkulu birşekilde gerçekleşti. Demokratik Haklar Derneği önünde biraraya gelen yüzlerce DHF taraftarı bu-radan toplanma yeri olan devlet hasta-nesi önüne geldi. “İbrahimKaypakkaya’yı savunmak onurdur”pankartı arkasında bir araya gelen DHFve Partizan taraftarları buradan slo-ganlar eşliğinde yürüyüşe geçti. Yürü-yüşe Hozat ve Mazgirt belediyebaşkanları ile BDP Milletvekili Şerafet-tin Halis’te katıldı. Yürüyüş boyunca“Önderimiz İbrahim Kaypakkaya”,“Devrim şehitleri ölümsüzdür”, “Yaşa-sın devrimci dayanışma”, “Halk savaş-çıları ölümsüzdür” sloganlarıyla SeyitRıza Parkı’na gelindi.Devrim ve komünizm şehitleri adına ya-pılan saygı duruşunun ardından DHF vePartizan adına ortak açıklama yapıldı. Açıklamada “ İbrahimleri, Denizleri,Mahirleri katlederek devrimci mücade-lelerini bastırabileceğini, yok edebile-ceğini düşünen sömürü düzenininsahipleri; yüz binlerce, milyonlarca İb-rahim’in, Deniz’in, Mahir’in kavga alan-larını doldurmasıyla gerici emellerineulaşamadılar. Ulaşamayacaklar! İbra-him Kaypakkaya’yı ölümsüzlüğünün38. yıldönümünde özlemle ve saygıylaanıyoruz.” denildi.Anma etkinliğine katılan BDP Milletve-kili Şerafettin Halis de egemenlerin Kay-pakkaya korkusuna değinerek: DenizGezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kay-pakkaya’yı anmanın suç olmadığını söy-ledi. İbrahim Kaypakkaya’nın Kürt ulusalsorunu ve Kemalizm noktasında bilinci-mizi aydınlattığını vurguladı. Anma et-kinliği sinevizyon gösterimi ve müzikdinletisinin ardından son buldu.

Kaypakkaya ölümsüzdürDENİZLİ- Birlik ve Kardeşlik Plat-formu’nun örgütlediği Kaypakkayaanma yürüyüşü Candoğan Parkı’nda

başladı. Burada toplanan kitle “İbrahimKaypakkaya ölümsüzdür”, “Devrim şe-hitleri ölümsüzdür”, “Yaşasın devrimcidayanışma”, “Katil devlet hesap vere-cek”, “İbrahim, Mahir, Deniz; sürüyor, sü-recek mücadelemiz”, “Faşizme karşıomuz omuza” sloganları atarak BelediyeSanat Merkezi önüne yürüdü.

Zulüm düzenine son vermekistiyorduBURSA- Bursa’da bir araya gelen DHF,Partizan, BDSP, ESP, SDP, BDP ve SODAPKaypakkaya için anma yürüyüşü düzen-ledi. Osmangazi Metro İstasyonu önündebir araya gelen kitle “Kaypakkaya’yı sa-vunmak onurdur” pankartı arkasındaKent Meydanı’na doğru yürüdü. Burada tüm devrim ve komünizm şehit-leri adına yapılan saygı duruşunun ar-dından ortak açıklama okundu.Açıklamada, “Kaypakkaya bir kahramandeğildi. Kaypakkaya ezilen milyonlardan;işçilerden, köylülerden, gençlerden, ka-dınlardan, Kürtlerden, Alevilerden, Çin-genelerden, Ermenilerden,Süryanilerden, Lazlardan, Abhazalardansadece birisiydi. Kaypakkaya, gerçekkahramanların ezilen milyonlar olduğunainanan ve ezilen milyonların örgütlü mü-cadelesiyle sömürü ve zulüm düzenineson vermeyi amaçlayan bir devrimciydi,komünistti.” İfadeleri kullanıldı.

Devrim şehitleri ölümsüzdürEDİRNE- DGH ve DHF üyelerinin dearalarında bulunduğu devrimci, demo-krat ve yurtsever öğrenciler Kaypak-kaya ve Haki Karer için anmayürüyüşü düzenledi. Antik Parkı’ndabaşlayan anma yürüyüşü SaraçlarCaddesi’ne kadar sürdü.Yürüyüş sonunda, Kaypakkaya ve HakiKarer şahsında devrim şehitleri içinsaygı duruşu yapıldı ve marşlar söyledive şiirler okundu. Eylemde sık sık,“Devrim şehitleri ölümsüzdür”, “ Örgütlübir halkı hiçbir kuvvet yenemez”, “Bijibratıya gelan“, “Devrim şehitleri onuru-muzdur” sloganları atıldı.

Kaypakkaya coşkuyla anıldı

2-3_Layout 2 5/19/11 11:21 PM Page 2

Page 4: 20-31 Mayıs 2011

Halkın Günlüğü 20-31 MAYIS 2011güncel 04

Ölümsüzlüğünün 38. yılında ülkenin dört bir tara-fında düzenlenen etkinliklerle anılan Kaypakkayaülkemiz devrimine ışık tutmaya devam ediyor.Kaypakkaya’yı yaşadığı dönemin içerisinde öneçıkaran tarihsel gerçeklik onun salt direngenliğive militan duruşu değildi. Kuşkusuz bu durum,onu var eden koşulların bir sonucu olarak devrimtarihine pozitif olarak yazıldı. Ancak ne varki bü-tünü oluşturan mesele onun teorik düzlemde yap-mış olduğu tespitlerin bugün hala geçerliliğini ko-ruyan objektif belirlemeler olmasıdır.Kaypakkaya sadece Kemalist devlete karşı birtutum belirlememiş, ayrıca bulunduğu dönemiçerisinde Kemalizme ilericilik atfeden kesimleride karşısına almıştı. Bu karşı koyuş Mark-sizm’in coğrafyamızdaki temsilini en üst düzeyeçıkarmış ve örgütsel kimliğe büründürmüştü.‘Somut koşulların somut tahlili’ Marksizm’in ya-şayan canlı yanı oluşturmaktadır. Kaypakka-ya’yı Marksizm’in bu topraklardaki somut tem-sili olarak yükselmesini sağlayan bu ruhun takendisidir. Bir çok yerde yapılan etkinliklerinde Kaypakka-ya ve devrim şehitleri anıldı. Bir taraftan bu et-kinliklerde Kaypakkaya’ya dair tümceler ifadeedilirken, O’nu tarihe damgasını vuran düşünce-lerinin yarattığı etkiyi birde aile çevresindendinledik. Ali Ekber Kaypakkaya ile yaptığımızsöyleşide, kardeşinin Kaypakkaya’ya dair fikir-lerini konuştuk.

Bireyin özgür hareketiSöyleşimize öncelikle, İbrahim’le ilgili kişisel anı-larınızla başlasak... Kaypakkaya’nın ailesinden ol-mak, O’nun gibi komünist bir önderin kardeşi ol-mak konumu yaşamınızı olumlu ya da olumsuzyönde nasıl etkiledi?

g İbrahim Kaypakkaya’nın kardeşi olmak, doğalki, yaşamımızın yönünü büyük oranda belirledi.Her şeyden önce, devrimci sosyalist düşünce iletanışmamız onun sayesinde oldu. İçinde yer aldı-ğımız yaşamı sorgulama ve başka türlü yaşamında mümkün olduğunu kavrama bilinci, bize, onunbıraktığı bir miras...Ancak, İbrahim’in kardeşi olmaktan kaynaklı ön-yargılarla kuşatılmış olmak, bunun yarattığı olum-lu/olumsuz beklentiler, bireyin özgür hareketinevurulan bir prangaya dönüşüyor. İbrahim Kaypak-kaya’nın kardeşi olmanın verdiği gurur duygusunuyaşamama karşın, bu durum, aynı zamanda gizlibir utanma duygusunun ortaya çıkmasına nedenoluyor. Bu cümleye daha şimdiden birçok eleştiri-nin, itirazın yükseldiğini duyabiliyorum. Ama, AliEkber olarak, yaptıklarıma/yapamadıklarıma,bende varolan niteliklere göre sevilmek, nefretedilmek, saygı görmek ya da görmemek isterim. Kardeşiniz Elif Güneş’in CHP’den milletvekiliadaylığı basında sansasyonel biçimde yer aldı veçeşitli tepkiler geldi. Yine aynı çerçevede, Denizle-rin idamı yönünde kampanya sürdüren SüleymanDemirel’in önerdiği adaylara kontejan tanınmasını

nasıl görüyorsunuz?

g Aslında bu soruyu da, yukarıdaki soru ve veri-len yanıt çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor.Bilimsel bir dünya görüşünü savunduğumuzu ilerisürüyoruz ancak, söz konusu önderler ve onlarınyakınları olduğunda, idealist değerlendirmelerdebulunuyoruz.Elif, sosyalist düşünceye sempatiyle bakmasınakarşın, şimdiye kadar hiçbir devrimci-sosyalistbir örgütlenmenin içinde yer almadı. İlle de bir de-ğerlendirme yapmamız gerekirse, dünya görüşü-nü batı tipi sosyal-demokrat anlayış çerçevesiiçerisine yerleştirebiliriz.

Elif’in CHP adaylığını eleştirirken, bunları da gözönüne almamız gerekiyor. Elif’in adaylığını eleşti-rirken, onun kişisel duruşu ve olaylara bakış açı-sında köklü bir değişim gerçekleşmediğini; kişili-ğini ve kimliğini değiştirerek aday adayı olmadığı-nı, dürüst, çalışkan bir insan özelliğini yitirmediği-ni anlamamız gerekiyor. Ama durduğu yerin yan-lışlığını eleştirmememizi gerektirmiyor bu durum.Ki, bu konuda onunla en çok tartışanlardan biriben oldum.

‘Suçluyu övmek’Dünyada ve ülkemizde devrimci önderlerin sim-gesel olarak, “metalaştırılma”, vb. biçimlerde dü-zen-içileştirme çabalarına tanık olurken, İbrahimKaypakkaya’yı andığı, sevdiği ve övdüğü gerek-çeleriyle birçok sanatçı, aydın, devrimci-demo-krat kişi hakkında davalar açıldı, cezalar verildi.Bu konuda neler söylemek istersiniz?

g İbrahim Kaypakkaya, birçoklarının ileri sür-düğü gibi, İbrahim “direniş”in adı değildir tek ba-şına. O, daha çok, ağır ve uzun bir işkencesürecinde bile, karşıtlarına “saldırı”nın simgesidir.Bu yönüyle, egemen sınıflar açısından, sistemleuzlaştırılacak hiçbir yönü bulunmamaktadır. Ne-resinden tutsalar ellerine batan, onlara acı verendikenli bir güldür o. Kemalizm, ulusal sorun ve Türkiye tarihine ilişkindeğerlendirmeleri onu çağdaşı devrimci önderler-

Sevdalınız

ANTALYA- Antalya’da Kaypak-kaya için anma yürüyüşü dü-zenlendi. DHF tarafından organi-ze edilen yürüyüş “Onuruna sa-hip çıkmak istiyorsan Kaypak-kaya’ya sahip çık” şiarıyla ger-çekleşti. Belediye iş hanı önündetoplanarak sloganlar ve sesli aji-tasyonlarla SaatKulesi’ne doğruyürüyüşe geçen DHF üyeleri,“Önderimiz İbrahim Kaypakka-ya”, “Devrim şehitleri ölümsüz-dür”, “Gün gelecek devran döne-cek katiller halka hesap vere-cek”, “Bedel ödedik bedel ödete-ceğiz”, “Örgütlü bir halkı hiçbirkuvvet yenemez” sloganları attı.Attalos Heykeli’nin önünde son-landırılan yürüyüş sonrasında,komünist önder İbrahim Kay-pakkaya şahsında tüm devrimşehitleri anısına saygı duruşugerçekleştirildi. Saygı duruşu-nun ardından hep bir ağızdan İb-rahim’e Ağıt türküsü okundu.Daha sonra ise Kaypakkaya dairşiirler okundu.

Parlayan meşaleKOCAELİ- Komünist önder İb-rahim Kaypakkaya Kocaeli’deyapılan yürüyüş ile anıldı. Fethi-ye Caddesi girişinde okunan ba-sın açıklamasıyla gerçekleştiri-len eylemi, DHF, Partizan, BDSP,ESP, EHP, SDP, Emek Gençliği,Gençlik Muhalefeti, KESK KocaeliŞubeler Platformu örgütledi. Eylemi örgütleyen kurumlaradına yapılan açıklamada; ülke-mizde işçiler, köylüler, gençler,kadınlar nezdinde gerçekleştiri-len türlü yıkım politikalarınakarşı, sorunlardan çıkış yolunugösteren Kaypakkayaların dev-let tarafından suçlu ilan edilme-sinin manidar olduğu belirtildi.Kaypakkaya’ nın “suçlu” ve“tehlikeli” ilan edilmesinin enbaşat nedenleri olarak, Kaypak-kaya’nın ideolojik-teorik alan-daki keskin sınıf bilincini dev-

rimci mücadele konusunda dagöstermiş olması ve görüşlerini,devrimci bir pratikle buluşturmakararlılığı ve ülke tarihi gerçek-lerine yaklaşımındaki bilimselsosyalist perspektifi gösterildi.

Açıklama şu ifadelerle son buldu:“İbrahimleri, Denizleri, Mahirlerikatlederek devrimci mücadele-lerini bastırabileceğini, yok ede-bileceğini düşünen sömürü dü-zeninin sahipleri; yüz binlerce,milyonlarca İbrahim’in, Deniz’in,Mahir’in kavga alanlarını doldur-masıyla gerici emellerine ulaşa-madılar. Ulaşamayacaklar! İbra-him Kaypakkaya’yı ölümsüzlü-ğünün 38. yıldönümünde özlem-le ve saygıyla anıyoruz. Kaypak-kaya’nın, ezilen milyonlara bı-raktığı mücadele bilincini ve ka-rarlılığını onurla taşıyoruz.”

18 Mayıs’ı unutma ADANA- Adana’da devrimcikurumlar tarafından İbrahimKaypakkaya şahsında devrimcimücadelede ölümsüzleşenleriçin anma yürüyüşü düzenlendi.

5 Ocak Meydanı’nında toplanankitle buradan İsmet İnönü Par-kı’na kadar yürüyüş gerçekleş-tirdi. Yürüyüş sırasında sık sık,“Mahir, İbo, Deniz sürüyor süre-cek mücadelemiz”, “Yaşasındevrimci dayanışma”, “Faşizmidöktüğü kanda boğacağız”, “Bijibıratiya gelan”, “18 Mayıs’ı unut-ma unutturma”, “Faşizme karşıomuz omuza” sloganları atıldı.

Yürüyüş sonrası İsmet İnönüParkı’nda basın açıklaması ya-pıldı. DHF temsilcisinin yaptığıaçıklamada, Kaypakkaya’nınezilen milyonların örgütlü mü-cadelesiyle sömürü ve zulümdüzenine son vermeyi amaçla-yan devrimci bir komünist oldu-ğu vurgulandı.

Kaypakkaya etkinliklerle anıldı

“İbrahim’in öldürülmeden öncenotlarını aldığı kareli defteri vardı.Orada mahkemede yapacağı siya-si savunmanın ana başlıkları var-dı. İbrahim’in öldürülmesi, tarihtensilinmesi, unutturulmaya çalışıl-ması için aslında o savunma tas-lakları bile yeterli”

4-5_Layout 2 5/20/11 10:44 AM Page 1

Page 5: 20-31 Mayıs 2011

güncel

komünisttir20-31 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

den farklı bir konuma oturtmuştur. Birçok kez söy-lendi belki, ama, ben bir kez daha yineleyeyim: Yaşa-dığı dönemde, dünyadaki devrimci durumdan etki-lenmesine karşın sistemin temel argümanlarıylabağlarını koparmamış, (başlarda onun da dahil oldu-ğu) halen kendisini Milli Kurtuluş Savaşı’nın devamıolarak gören ve baskın esen bir rüzgara karşı, kök-ten bir kopuşu içeren bir tavır sergilemiştir.Bu da yetmemiş, “Esasen biz komünist devrimciler,prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizihiçbir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetleri-mizi, örgüt içinde bizimle birlikte çalışan arkadaşla-rımızı ve örgüt içerisinde olmayıp da bize yardımcıolan şahıs ve grupları açıklamayız. Kişisel sorumlu-luğum açısından gerekeni zaten söylemiş bulunuyo-rum. Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetleinandığım Marksist-Leninist düşünce uğruna yap-tım. Ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurdaher türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir müca-deleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım.Asla pişman değilim. Bir gün sizin elinizden kurtu-lursam gene aynı şekilde çalışacağım.” diyerek, tes-lim olmayı reddetmiş, inatçı bir tutum sergilemiştir.İbrahim’in öldürülmeden önce notlarını aldığı karelidefteri vardı. Orada mahkemede yapacağı siyasi sa-vunmanın ana başlıkları vardı. İbrahim’in öldürülme-si, tarihten silinmesi, unutturulmaya çalışılması içinaslında o savunma taslakları bile yeterli. Böyle bir insanın, mevcut devlet yapısı için son derecetehlikeli olarak görülmesi kaçınılmazdı ve öyle deoldu. Unutturulması, yok sayılması, toplumsal hafıza-dan silinmesi gerekiyordu. Anmak, onu hatırlatmak,ona övgüler düzmek bu nedenle suç sayıldı. Hatta (iro-nik bir durum) yargılaması sürerken infaz edilmiş vemahkumiyet kararı almamış, dolayısıyla yasal anlam-da dahi suçlu sıfatı taşımayan bir insanı övmek “suç-luyu övmek” olarak değerlendirildi mahkemelerde. Aydın ve sanatçıların onu andıkları için cezalandırıl-malarının temelinde bana göre bu yatıyor.Burada bir noktanın daha altını çizmek gerekiyor:Mahir, Deniz ve adını burada sayamadığım diğerdevrimci önderlerle ilgili olarak yürütülen metalaş-

tırma çabalarına karşı, onların devrimci özünü dai-ma ön plana çıkarmak gerekiyor. Çünkü onlar da,bana göre, Türkiye tarihine ve Kemalizm’e ilişkin bü-tün yanlış tezlerine karşın, Türkiye devriminin bü-yük önderleri oldular. Lenin’in Rosa Lüxemburg içinsöylediği bir sözü onlara ithaf etmek istiyorum:(anımsadığım kadarıyla) “O bir kartaldı. Kartallar ba-zen tavuklardan daha aşağıda uçabilirler. Ama ta-vuklar hiçbir zaman kartalların yüksekliğine erişe-mezler.” Türkiye devriminin önderleri birer kartaldı-lar ve kartal olarak kalacaklar. Bütün küçültme, ehli-leştirme çabalarına rağmen...

Son dönemlerde bazı burjuva-liberal gazeteci ve ya-zarların Kaypakkaya’nın düşüncelerine yönelik ilgigösterdikleri görülüyor. Örneğin burjuva-feodalmedyanın temsilcilerinden gazeteci Avni Özgürel,68’kuşağı içerisinde İbrahim’in özgün bir yere sahipolduğunu belirterek, orducu-darbeci olarak nitelediğikesimlerden ayırmak yoluna gidiyor; Murat Belge, İb-rahim’in “Kürt Sorunu” ve Kemalizm eleştirileriyleözgünlüğüne dikkat çekiyor, vb. Bu tür yaklaşımlar,Kaypakkaya’nın politik görüşlerini bütünselliği içeri-sinde kavramaktan uzak kalmıyor mu?

g Bence, Kaypakkaya’nın düşüncelerinin tartışıl-ması, tartışılmak zorunda kalınması önemli bir geliş-medir. Bunda, son dönemde, egemen sınıflar arasındayaşanan iktidar savaşlarının payı büyük oldu. Kema-lizm’in ideolojik boyutları ve pratikleri bakımındanyoğun olarak tartışıldığı bu süreçte İbrahim’i görme-mek, ondan söz etmemek elbette olanaklı değildi.Doğal ki, Kürt sorununun kendisini yakıcı bir şekildeortaya koyduğu bu aşamada, İbrahim’in 40 yıl önce bukonuya ilişkin öne sürdüğü tezler de artık görmezdengelinemez. Ancak, İbrahim’in tezlerini parçalamak, bütünselliğin-den ayrıştırarak ele almak, (bu konuda kendimi birotorite olarak görmememe karşın), onun için de “me-talaştırma” ve “ehlileştirme” tehlikesini yaratıyor.

Aslında, bir önceki sorunuzda dile getirilen ve yanıt-lamaya çalıştığım “metalaştırma” ve “ehlileştirme”çabalarına karşı son olarak Nazım’ın şiirinden bir dizeaktarmak istiyorum: “Sevdalınız bir komünisttir.”

zun yılların en sevindirici gelişmelerindenbirini yaşadık. Pek sevindik! Sevincimizipaylaşmaktan geri tutamadık kendimizi.Çünkü, bu sevinç vesilesi salt pozitif enerji-siyle kalmamakta, geleceğe dair müspetişaretler vermektedir. Teorik kılıflara

rağmen gerçeğin dili pratiğin kendisidir ki, bu pratik teori-nin en hasıdır ve zımnen teorik kabule ışıktır. “Her şeybitti“ havasında değiliz, paçaları erken sıvamadık, zili er-ken çalmadık. Bilakis gerçeğin masum ama bir o kadar dainatçı ruhuna hapsolduk.Bizce suni asla dayalı gerekçelerle ayrı duran, ya da ayrıdurmayı benimseyenlerle, bunu sindiremeyen Kaypakkayaardıllarını teşkil eden omurga güçler, Kaypakkaya gele-neğine yakışır ve olması gerektiği biçimde özlenen o Kay-pakkaya nümayişini birlikte gerçekleştirdiler. Makul olanbudur-buydu da. Umudumuz daha ileri adımlara vesile ol-masıdır bu gelişmenin. Ama bu pratiğin kendisi bile çokanlam ifade etmektedir. Harcımızın Kaypakkaya olduğu bupratik tarafından beyan edilmiştir. Elbette bu kadarı yet-mez; gerçeği özüne uygun olarak ilerletmek ve geliştirerekmantıki sonucuna taşımak durumundayız. Stratejik ödevbudur! Maoist güçlerin kulak ardı edemeyeceği görev budoğrultunun bilinçli olarak sürdürülmesidir. Ki bununönünde bir engel yoktur.Günümüzde unutturulmak istenen ve hırpalanıp yok edil-mek istenen salt Kaypakkaya ismi değil, onun Komünistçizgisidir. Dün olduğu gibi, bugün de korkulu tehlike Kay-pakkaya’nın temsil ettiği siyasal-ideolojik çizgi ve onungörüşleridir. Bundan daha açık bir gerçek yoktur. Tam datasfiyeciliğin geliştirilip devrimci sınıf tavrı ve devrimcimücadelenin erozyona uğratılarak yok edilmek istendiğişartlarda Kaypakkaya’ya yönelik saldırıların yoğunlaştırıl-ması anlamlıdır. İsminin anılması dava konusu yapılıpburjuva mahkemelerde cezaların kesilmesi bu saldırılarınve gerici korkuların çıplak kanıtıdır. Kaypakkaya’ya aslatahammül edilmediği somut saldırılarla (isminin anılma-sının yasaklanılması, bundan ötürü yapılan yargılama vecezalar verme tutumunda) olduğu gibi, her bakımdan veher vesileyle yansımaktadır.Bu tablo bizlere birçok şeyi öğretmektedir. Ama bunlarıniçinden bir şeye dikkat çekmek siyasal bakımdan oldukçaönemlidir. Kaypakkaya’nın ideolojik-siyasi temeliyle maruzkaldığı saldırı, hiç şüphesiz ki O’nun en yüksek seviyede vegüçlü olarak sahiplenilmesini gerektirir. Güçlü ve gereklisahiplenmenin sağlanabilmesinin koşulu ise, O’nun ardılıolan güçlerin yükümlülüğü olup, bu güçlerin birliği ilemümkündür. Elbette ki, sahiplenme siyasi-ideolojik tem-silde gerçek anlamını bulur ve bu noktadaki sahiplenmeher şartta sağlanabilir. Fakat örgütsel bakımdan güçlü sa-hiplenişin sağlanması özellikle günümüz şartlarında Kay-pakkaya ardıllarının birleşmeleri ile olanaklıdır.Bu birlik yalnızca Kaypakkaya’nın güçlü sahiplenilmesin-den feyz almaz elbette. Bu birlik, Kaypakkaya şahsında ko-münist çizginin savunulması anlamına geldiği gibi, en özlüolarak devrimin geliştirilip gerçeklestirilmesi için gerekliolan adımdır. Halk Savaşı’nın geliştirilip Yeni DemokratikCumhuriyet’e geçilmesi, Sosyalizmin inşa edilerek komü-nist topluma doğru yol alınması için Kaypakkaya zeminin-de birliğin saglanması, Maoist Kaypakkaya ardıllarındakidağınıklığın nitel güce dönüştürülmesini gerektirmektedir. Bugün gelinen nokta veya atılan somut adımlar olumluolup, bilinçli bir plan dahilinde yürütülmesi ve nihayetevardırılması gereken adımlardır. Ki ancak tutarlı çizgiüzerinde yaşanan gelişmeler gerçekte anlamlı sonuçlarverebilirler. O halde bugün yakalanan olumlu halka aynıbilinçle ilerletilip ileri hedeflere kilitlenmek ve o atılım dü-zeyine vardırılmak durumundadır. Hiç bir şey kendiliğin-denciliğe bırakılamaz. Her şeyi bilinçli ve planlı olarak yö-netmek, belirlenmiş hedefler doğrultusunda ilerletmektek doğru tutumdur.Aceleciliğe gerek yok, ama acele etmek şarttır. Sınıf müca-delesinde kaybedilecek zaman yoktur. Sınıf mücadelesininileri mevzisi olan Maoist Kaypakkaya güçlerinin dağınıkkalmasına ise sınıf mücadelesinin tahammülü kalma-mıştır. Sınıf mucadelesi açısından olumsuz bir realite olanKaypakkaya güçlerinin dağınıklığı elbette en kısa süredegiderilmeyi talep etmektedir. Bu devrimin ihtiyacıdır. Buihtiyaç keyfiyet ve kendiliğindenciliğe bırakılamaz. Sevindiricidir ki Kaypakkaya güçleri bu kavrayışı yakala-mış ve pratikleştirme noktasında adımlar atma durumu-na gelmiştir. Henüz yetersiz olan bu gelişme ileri adım-larla taçlandığında devrimin somut siması değişecektir.Gelişme dalgası Halk Savası’ndaki atılımlara bile yol aça-bilecektir. Açık ki hiç bir Kaypakkayacı bu gelişmedenötürü mutluluk duymaktan başka bir duygu tadamaz.

bakış can

BİRLİK DEVRİMİN İHTİYACIDIR

UFUK ÇİZGİSİ

U

4-5_Layout 2 5/20/11 10:44 AM Page 2

Page 6: 20-31 Mayıs 2011

Halkın Günlüğü 20-31 MAYIS 2011güncel 06

Yaklaşan genel seçim öncesiTürk devleti, PKK’nin tek ta-raflı ateş kes ilan etmesinerağmen gerilla alanları baştaolmak üzere Kürt ulusununbütün demokratik ve meşrueylemlerine saldırarak, Kürtle-rin iradesini kırmaya çalışıyor

Devletin Kürtlere karşı giriştiği savaşaralıksız devam ederken, askeri ve siyasiboyutta yapılan açıklamalar, katliamcıgeleneği alenen icra ediyor. Demokratikmeşru mücadelelere dahi gerçek mermiile saldıran devletin kolluk güçleri, diğertaraftan da gözaltı ve tutuklamalarla hal-kı baskı altına almaya çalışıyor.

Gerilla alanlarında da aralıksız devameden saldırılarda onlarca gerilla şehitdüştü. Son bir aylık tabloda saldırının bi-lançosu, onlarca kişinin ölmesi, yüzlercekişinin gözaltına alınması ve tutuklan-ması oldu.

Devlet bu saldırılar ile Kürtlerin iradesinikırarak yapılacak seçimlerde ele aldığıtasfiye sürecini derinleştirmeyi hedefli-yor. Kürt ulusunun meşru demokratikhaklarını yok sayarak teslim almayı he-defleyen hakim sınıflara binlerce kişi so-kaklara çıkarak cevap veriyor.

TSK’nın düzenlediği son saldırıda ölüm-süzleşen 10 HPG gerillası halk tarafın-dan sahiplenildi. Halk şehitlerini çatışmabölgelerinin içerisinden etten duvar öre-rek çıkardı.

10 HPG’linin yaşamını yitirmesi ile aya-ğa kalkan Kürt ulusu, binlerce şehit deversek taleplerimizden vazgeçmeyece-ğiz dedi.

Saldırı sonucu yaşamını yitiren HPG’lile-rin cenazelerini almak için 2 gün boyun-ca yoğun askeri bombardımana karşı di-renen halk yazdığı direniş tarihine bir ye-nisini daha ekledi. Köylerden, ilçelerden,illerden sınıra akın eden halk, çatışmala-rın yaşandığı yer olan Bilican Tepesi’ndetank, top ve silahlara karşı bedenleriyledirendi. Üstüne yağan kayalara, kurşun-lara aldırış etmeyen halk, cenazeleriniomuzlayarak getirdi.

Binlerce kişinin çatışma alanına doğrubaşlattığı yürüyüş, askerler tarafındanengellendi. Tüm baskı ve engellemelere

rağmen 300 kişilik grup, çatışmaların ya-şandığı araziye ulaşmayı başardı. Bombave kurşun yağmurları altında sınırı geçe-rek çatışma bölgesine giden 300 kişilikgrup, burada yaşamını yitiren 5 HPG ge-rillasının cenazesine ulaştı. Sınırı geçe-rek cenazeleri ulaşan grup, cenazeleriomuzlarına aldıkları cenazeleri Şırnak sı-nırına getirdi.

Halk gerillaları sahiplendiŞırnak kırsalında yaşanan çatışmalarsonrası ayağa kalkan Kürt halkı yaşamınıyitiren 10 gerilla için 3 günlük yas ilanetti. KCK çağrısıyla gerçekleştirilen 3günlük yas boyunca başta Şırnak, Bat-man, Hakkari, Ağrı, Van ve Diyarbakırbaşta olmak bir çok il ve ilçede esnaf ke-penk açmadı, araçlar kontak kapattı, öğ-

Ankara’da Yüksel Caddesi’nde “Baskı-lar, gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldı-ramaz” pankartı açan Halk Cephesiüyelerine aralarında DHF’nin de bulun-duğu çok sayıda kitle örgütü de destekverdi. Halk Cephesi adına HakanYıl-maz, göz altıları, büyük bir saldırı fur-yası olarak tanımladı. İstanbul’da yasalderneklerin ‘hücre evi’ ilan edilerek,devrimci sanatçıların dahi ‘terörist’yaftasıyla gözaltına alındığını hatırla-tan Yılmaz, arama ve göz altıların hu-kuksuzca yapıldığını ekledi.

Arama adı altında aynı anda girilen ev-lerin talan edildiğini, toplatma kararıolmadığı halde, bulunan kitap ve der-gilere keyfi biçimde el konulduğunu veevlerde bulunan herkesin polisin teh-ditkâr konuşmalarıyla taciz edildiğinisöyleyen Yılmaz, saldırıların sebebini“Annelerimizin, kardeşlerimizin hapis-hanelerdeki devrimci tutsakları sahip-lenmeleri, parasız eğitim, parasız sağ-lık istemek, barınma hakkını savun-mak, 1 Mayıs’ta örgütlü halkın gücüyleumudu büyütmektir” şeklinde tanım-ladı. Yılmaz, “Polis arama için gittiğiBayram Dalyan’ın evinde telefonunuunuttuğunu iddia etmiş, bu polisler el-lerinde hiçbir arama kararı olmadan evidağıtarak telefonu aramış tehditler sa-vurarak gitmişlerdir. Saat 13.30 sula-rında bu defa 15 kişilik bir polis grubueve gelmiş, telefonu sormuş bulmama-ları halinde ev halkına zarar verecekle-ri tehdidinde bulunmuştur. Kendi ara-larında ‘canlı bomba düzeneği yaparkullanırlar’ gibi sözlerle saldırılarına kı-lıf bulmaya çalışmışlar. Herkese telefonbulunana kadar bir yere gitmeyecekle-rini söyleyerek keyfi dayatmalarda bu-lunmuşlardır. Gözaltına alınan BayramDalyan ve evindeki misafirlere yönelikbu taciz ve tehdit nedeniyle yaşanacakher türlü olaydan TEM polisleri sorum-ludur.” dedi.

KESK Genel Sekreteri Kasım Birtek’insaldırılar karşısında sosyalistlerin da-yanışma ve mücadeleden başka seçe-neği olmadığına vurgu yapan konuş-masının ardından Grup Yorum solistiEren Olcay’ın seslendirdiği marşlarlayarım saat oturma eylemi yapılarakeylem sonlandırıldı.

‘Saldırı furyası devam ediyor’Adana’da Çakmak Caddesi Kültür So-kak önünde yapılan açıklamada ise,“AKP’nin ortaya attığı ileri demokrasipervasızca sürüyor. Bir hafta önce İs-tanbul’da evler, iş yerleri demokratikkurumlar talan edilerek, işkencelerle46 kişi gözaltına alınmış 9 kişi tutuk-lanmıştı. 17 Mayıs’da Ankara’da demo-kratik kurumlar basılarak 12 kişi göz-altına alındı. Son aylarda Kürt açılımı,Alevi açılımı, ileri demokrasi denilerek,Alevi dernek yöneticilerine, Kürt yurt-severlerine, devrimci, demokrat kişi vekurumlara yönelik gözdağı, sindirmepolitikaları AKP’nin ilgili savcıları vepolisleri tarafından sürdürülüyor.” ifa-delerine yer verildi.

Gözaltılarprotestoedildi Sınır ötesi

direniş

Kürtçeşarkıyakurşun

Ankara’daki bir kafede yaklaşık 2 yıl öncearkadaşının doğum gününde Kürtçe şarkısöylediği sırada, bir özel harekât polisinintahammülsüzlüğüyle yağdırdığı kurşunlarahedef olan ve yaşamını yitiren Emrah Gezerdavasının karar duruşması görülerek, 7Temmuz tarihine ertelendi.Ankara 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ndegörülen davanın ardından Emrah Gezer’inavukatı mahkeme heyetinden iki taleptebulundu. Avukatın birinci talebi, “EmrahGezer öldürüldüğünde yanında olan ve ağıryaralanan Zafer Şimşek’in davaya katıl-ması, diğerinin de Zafer Şimşek hakkında

verilen çelişkili raporların Adli Tıp tarafın-dan tekrar incelenmesi” olurken, ikincisi iseŞimşek hakkında tutulan “hem hayati teh-likesi vardır hem de yoktur” şeklinde dü-zenlen iki raporun tekrardan gözdengeçirmesi oldu. Mahkeme heyeti iki talebidekabul ederek, davanın 7 Temmuz tarihineertelendiğini duyurdu.

Emrah Gezer’in babası Celal Gezer ise aynıolayda ağır yaralanan ve şimdi “polise ağırtahrik” suçlamasıyla hakkında 8 yıl hapisistenen Emrah’ın ağabeyi ile ilgili iddialarınhiçbir somut temeli olmadığını söyledi.

6-7_Layout 2 5/19/11 11:23 PM Page 1

Page 7: 20-31 Mayıs 2011

evletin ”açılım”cı tasfiyeci planları gibi”müzakere”ci inkar ve stratejik operasy-onunun mahiyeti açıktır. Zulme meşruiyetcilası için ”buyrun seçime” diyorlar. YüksekSeçim Kurulu (YSK) 12 adayı veto kararıyla,seçimlerden çekilmeyi tartışan Kürt ulusal

hareketi karşısında Firavun-Tiran T.C rejiminin derin tedirgin-liğini hatırlatmak isteriz. Seferber olan emekçiler ve ezilenKürt ulusu gerçekliğinde devrimci bir ayaklanma durumunuidrak eden egemenler, cumhurbaşkanlarıyla devreye girip,”tartışılamaz” adettikleri YSK kararını geri çektiler. Hele bir deKuzey Afrika-Ortadoğu Arap halkları ayaklanması ortadaykenbilinç-örgütlülük düzeyiyle Türkiye-Kuzey Kürdistancoğrafyasında halkların devrim tehdidi ”seçimlere davet”i acilkılıyordu. Halkların ”seçimleri” reddetmesi durumunda, rejim-lerinin meşruiyeti geri kamuoyu nezdinde bile çökecekti. Ne kiyanlış çizgilerin stratejik kırılganlığı fırsatları anlayamazdı.Öyle de oldu. Evet, seçimlerde ne yapılmalı? Taktik bir mese-leydi. Stratejinin hizmetinde, devrimin başarısınıişlevselleştirmede somut durum, bir analiz gerektirir. Bir planolarak taktik gerekir. Oysa zaten strateji devre dışı bırakılmış,üstelik ortada reformist de olsa taktik bir başarı bile olmadanstrateji heba edilmiştir.T.C’nin ”bekası” için Türk-İslam bayrağı altında tıpkı İttih-hatçıların yaptıkları gibi, Cemaat-i müslim yine cihada çağrıldı.Kök kazıma operasyonları, KCK ”eylemsizlik” kararlarına rağ-men onlarca Kürt gerillasının katledilmesi, Sivil Cuma veçadırlara saldırı örneklerinde fütursuzca sürdürüldü. Türkegemenlik sisteminin inkar-ilhakını aşmayan, tek millet-de-vlet-bayrak tekeline meydan okumayan ”ortak vatan-demokratik ulus-demokratik cumhuriyet” seslerine biletahammül edemeyen T.C yine Tiran’ca haykırdı!”Mevzu bahis olan vatansa, gerisi teferruattır.” Bu temeli veona göre şekillenmiş durumu anlamamakta ısrar eden”hukuk-vicdan” dilenciliği, trajedi-komikliği bile aratmamak-tadır. T.C’nin soykırım-inkar-tehcir içerikli kanlı ulus-devlettarihi, Teşkilatı Mahsusa eksenli hep ”derin” olmuştur. Türketnisite, sünni-hanefi olmayan inançları süpürme gerçeği ileyüzleşmemek bugünün de güncel konusudur. Egemen ulus-inanç imtiyazıyla şovenizmle zehirlenme ve yanılsama iklim-inin cenderesinde kendileri de asla özgür olamayacak duru-munda bırakılan Türk emekçileri değil, suçlu olan Türksömürücü egemen güçleridir. T.C. ”vatandaş”ı olan herkes”Türk’tür” örtüsüyle, ezme, katletme, soykırımdan geçirmehedefi haline getirilmiş ezilenler, şimdi de aynı operasyonunkıskacındadırlar. Tarihsel koşullara bağlı olarak İslam ümmeti,T.C. medeniyeti, Orta Asya ırkçılığı ile biçilen ezilenlergerçeğiyle yine yüz yüzeyiz! Kemalist-Musoloni’ci korparatif,herkesi tek ulus ve inançta birleştirme, ”kaynaşmış kitle”yaratma tekçiliği, merkeziyetçi, üniter devlet paradigması veonun gerçeği olan, riayet etmeyeni terbiye etme ve imha dadahil ders alma durumu, ”barbar”lara karşı, Türk ”üstünırkı”nın, doğallaştırılmış, Türk sömürücü-egemen devletgerçekliğidir. Tam da bunun için uydurma resmi tarih tezleridevreye girer. Sümerler, Etiler herkes ”Türk” kökenlidir. Çin,Roma, Yunan gibi tüm ”uygarlık”lar ”Türk yardımı” ile”medeniyetle buluşmuş”lardır. Efsane dün de, bugün de aynı!Kapitalizmin ürünü olan uluslar olgusunun, ezen-ezilen ulus-lar gerçeğinin acılı tanığı coğrafyamızdır. Emperyalist kuman-dalı, Turan imparatorluk stratejilerinizin kıyımdan geçirdiği Er-meni’lerle ”gülistan” Anadolu, ”kabristan”a dönüştürüldü.Ölüm makinası yine işbaşında! Mezalimin adı, evinieşkiyadan temizleme(!) olmuş. Geno-cide meşru(!) uymayan”hain” ilan edilmiş. Adına da medeniyet-kardeşleştirme planıdenilmiş. Yani çıbanbaşı ezilenleri temizleme! Alman Kaiser-lerin Berlin’i Bağdat’a bağlama konsepti, Amerika kumandalıüretimi yine gündemdedir. Marks’ın deyimiyle gericiliğin”ölmüş bir atın leşini muhafaza etme” girişimindeki dünyakarşı-devrimi ölüm kusuyor. Kürdistan’da yaşananlar dabunun bir halkası.Yeni Osmanlı’cı özel savaş hükümeti AKP’nin Türk ordusu ileittifak zemininde sürdürdüğü ve okyanus ötesi Gülen koordi-natörlüğü ve emperyalizm kurmaylığındaki İslam’a,Türkleştirme eksenli ”bütünleştirme” yönelimi görülmelidir.”Kuva-i Milliye” diye sunulan Nasyonal Sosyalizm, ıskartayaçıkmış klasik bir faşizimdir. AKP eksenli emperyalist neo liber-al faşizm demokrasisi de ortada! ”İleri demokrasi” denilenbudur. Kızıl elma-Ergenekon, Yeni Osmanlıcı neo-liberalfaşizm ya da burjuva diktatörlüğünün hiç bir biçimi, ezilen-lerin, emekçilerin seçeneği olamaz. Egemenlerin ”eylemsizliksüreci”ne cevabı, Kürt ”sorunu yoktur”, müzakereler mesajıonlarca Kürt gerillasının katledilmesi, Sivil Cuma’lara, çadırlaravahşice saldırı, gerillayı bertaraf etme, gaz makinalarıyla dur-durma gayreti olmuştur. Devrimden başka seçenek yok! 19Mayıs değil, 18 Mayıs ruhuyla bu seçenek kuşanılabilinir!

kazım cihan

SEÇENEK

YÖNELİM

D

07güncel

renciler okulları boykot ederek gerilla cenazelerinesahip çıktı.

Çatışmalarda yaşamını yitiren gerillalar için Hak-kari, Muş, Şırnak, Mardin, Bingöl başta olmaküzere birçok ilde eylemler yapıldı. Gerillalar içinyapılan cenaze törenleri ve eylemlerde yüzbinlersokaklara çıkarak gerillaları sahiplendiğini birkez daha gösterdi.

Mehter marşlı saldırıTekçiliğin ve kafatasçılığın hortladığı ülkemizde-Türk polisinin davranışları, devletin karekterini çokiyi yansıtıyor. Amed Silvan İlçesi’nde şehit düşen 10gerilla için yapılan eylemlere Mehter marşı eşliğin-de saldıran polis, hem bir nevi kendini “gaza” getirdihem de bölgede savaşa çıktığını ifade etti.

Yaşanan olayları değerlendiren Demirtaş, hükümetieleştirerek, askeri operasyonların sona erdirilmesi

çağrısında bulundu.

Askeri operasyonların hükümetten bağımsız veBaşbakan’ın bilgisi dışında olamayacağını belirtenDemirtaş, “Ölümler hükümetten bağımsızdır veyaBaşbakan’ın bilgisi dışındadır diyemeyiz. Varsaböyle bir şey, Başbakan’ın çıkıp açıklaması lazım.‘Ben bu ülkede Başbakanım ama ordu benim tali-matımı emrimi dinlemiyor’ desin. Ama bunu yapmı-yorsa da Milli Güvenlik Kurulu’nun son toplantısın-da ne plan, program yaptılar, bu operasyonları ordaplanladılar mı planlamadılar mı onu açıklasınlar.Gençlerin kanını dökecek, hem de meydanlarda çı-kıp BDP’yi suçlayacak, ‘bunlar kandan besleniyor’diyecek. Bu iki yüzlülüktür” dedi.

“Öfkeyle karşı karşıya...”Halkın öfkesininin artık kontrol edilemediğini ifadeeden Demirtaş, Başbakan Erdoğan’a da artık kim-senin inanmadığını savundu. Hükümetin kendicephesinde Kürt sorununu çözdüğünü ifade edenDemirtaş, “Halkın öfkesi taşmıştır. Kimse Başba-kanın tek bir sözüne inanmıyor. Başbakan, kendicephesinden Kürt sorununu çözmüştür. Bu halkınAKP’ye de ihtiyacı yoktur. AKP’nin de herhalde buhalka ihtiyacı yoktur ki, halkı gözden çıkarmıştır.Halkın öfkesiyle kendisi arasında demokratik siya-set olarak biz duruyoruz. Bizi de aradan çıkarırsa,Başbakan halkın öfkesiyle karşı karşıya kalacak,bunu da bilmesinde fayda var. Dökülen kanlardankim ki bir tek oy nasipleniyorsa, haram olsun diyo-rum. Elli bin defa burnundan gelsin, hangi partininçıkarınaysa bu dökülen kanlar, o partiye haram ol-sun, parti yetkililerinin de burnundan gelsin. Baş-bakan da bunu anlıyordur. Bu Kürt gençlerinin ka-nını dökerek Türkler’in oyunu almayı hesaplıyorsa,Başbakanın hesabı buysa bunun siyasi olarak al-tında kalacaktır” diye konuştu.40 günde 42 kişi öldüDemirtaş, Şırnak’ın Uludere ilçesinde yaşananlarınçatışma sonucu olmadığını, doğrudan öldürmeyeyönelik bir plan olduğunu ifade etti.

Selahattin Demirtaş, “Ortada çatışma falan yok.Tunceli, Uludere ve Şırnak’ta yaşananlar, doğru-dan nokta operasyonlarıdır. Yani öldürmeye dö-nük, imha etmeye dönük, nokta operasyonlarıdır.40 günde 42 kişi yaşamını yitirdi. Ama Başbakansadece dikkat edin sadece, kendi konvoyuna yö-nelik saldırıyla ilgili kıyameti koparıyor. Silopi’dede iki polis yaşamını yitirdi. Kıyameti koparıyor-san derdin cansa, canlara kıymet veriyorsan, Si-lopi’de yaşamını yitiren polisler can değil mi?”diye konuştu.

10 PKK’linin Kürt gençleri olduğunu, bunların dayüreklerde acı yarattığını dile getiren Demirtaş,“Bu 10 insan, Kürt gencidir. Bu yurttaşlar, TürkiyeCumhuriyeti yurttaşı değil mi? Bunların acısı yokmu? Dağa çıktı diye ailesiyle bütün toplumu halk-la birlikte cenazesine mi saldıracaksın, taziyesinemi saldıracaksın? Hakaret mi edeceksin acılarına,ondan sonra da, ‘din kardeşiyiz’ bilmem neyim di-yeceksiniz. ‘Ne kadar çok PKK’li öldürürsem okadar çok oy alırım’ hesabı yapıyorlar. Ben böyle-si bir siyaseti, açıkça reddediyorum.” dedi.

20-31 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

83 gündür Konak Belediyesi önünde talepleri içinve taşeron çalıştırmaya karşı direnişlerini sürdü-ren Konak Belediyesi işçileri, açlık grevi eylemle-rinin 6. gününde, çevik kuvvet ve zabıtanınsaldırısına uğradılar.9 işçinin işe alınmayacağı, geriye kalan işçilerinise şartlarının kabul edildiğinin kendilerine bildi-rildiğini söyleyen direnişçi işçilerden 4’ü, belediyebinasının çatısına çıkarak işgal etti. İşçiler, Bele-diye Başkanı Hakan Tartan’ın gelip kendilerinebir açıklama yapmasını, aksi takdirde çatıdan in-meyeceklerini belirttiler.

Üzerlerindeki giysileri de çıkartan işçilere, bele-diye önündeki arkadaşları sloganlarla destekverdi. İşçilerden birisi, belediyenin ön cephesin-deki demirlere inmeye çalışırken düşme tehlikesigeçirdi.

Bu sırada eyleminin 4. gününde bulunan AhmetYıldırım adlı işçi fenalaştı. Olay yerine giden sağ-lık ekibi, Yıldırım’ın tedavisini gerçekleştirdi.

Aynı gün akşam saatlerinde işçilere çevik kuv-vet polisi ile zabıta saldırarak, bütün malzeme-lerine el koydu.

CHP belediyesi işçilere saldırdı

6-7_Layout 2 5/19/11 11:23 PM Page 2

Page 8: 20-31 Mayıs 2011

Halkın Günlüğü 20-31 MAYIS 2011emek 08

Ankara Garı önünde toplanmaya başlayanTMMOB, bağlı oda ve şubeleriyle birlikteSıhhiye Meydanı’na yürüdü. KESK, DİSK,TTB, Türk-İş, çeşitli siyasi parti ve demo-kratik kitle örgütlerinin de katılarak des-tek verdiği miting; havasına, suyuna, doğa-sına, sağlık, eğitim hakkı, güvenceli yaşamhakkına sahip çıkanların sloganlarıylabaşlarken, mühendis ve mimarlar da mes-leğine, onuruna sahip çıkmak için slogan-larını haykırdı.

Patron ağa mezara halk iktidaraDemokratik Haklar Federasyonu(DHF)’nun, “İşsizliğe, zamlara ve yoksullaş-tırmaya karşı; emeğimiz ve geleceğimiziçin Yeni Demokrasi bayrağını yükseltelim”şiarlı pankartıyla katıldığı mitingde, DHFkortejinden sık sık, “Patron ağa mezarahalk iktidara”, “Emperyalizm yenilecek sa-vaşan halklar kazanacak”, “Örgütlü birhalkı hiçbir kuvvet yenemez” sloganlarıyükseldi. Sendikalı oldukları için işten atı-lan MAS-DAF işçileri, işsiz ve güvencesizçalışan mimar ve mühendislerin de kendidöviz ve pankartlarıyla katıldıkları mitingSıhhiye Meydanı’nda, Teoman Öztürk şah-sında emek ve demokrasi mücadelesindeve işleri başında yaşamını yitiren çalışan-lara adanan saygı duruşuyla başladı.

Miting alanında, mitingin ana konuşmasınıgerçekleştiren TMMOB Yönetim KuruluBaşkanı Mehmet Soğancı, tüm katılımcıkurumları selamlayarak gericiliğe, emper-yalizme, ırkçılığa karşı Kürt sorununun

barışçıl ve demokratik çözümünü savun-duklarının altını çizdi. “Her türlü cinsiyetayrımcılığına karşı, özerk demokratik üni-versite için, güvencesiz çalışmanın kaldı-rılması, ormanların, meraların, doğanın,kentlerin yağmalanmasına karşı burada-yız” diyen Soğancı konuşmasına şöyle de-vam etti:

‘Çözümü sokakta arayacağız’“Tüm düzen partileri emperyalizm ve ser-mayenin hizmetindedir. Tüm talan ve yağ-manın sebebi onlardır. Maraş, Çorum, Gazive Sivas’ı yaratanlar onlardır. AKP ise ken-dinden önceki tüm iktidarlara rahmet oku-tuyor. Çalışabilir her 5 kişiden 1’i işsizkenişsizlik fonları bile sermaye kesimlerineaktarılırken emperyalizm ile birlikte ‘Alttakalanın canı çıksın’ anlayışı uygulanıyor. 12Eylül Referandumu ile birlikte AKP kendi 12

Eylül’ünü yarattı. Bu düzen gittikçe dahaotoriterleşiyor. AKP ve cemaatlerin gittik-çe derinleştirdiği bu düzene karşı tek çö-züm alanlar ve sokaklardır. Bize şimdi dü-şen sürdürülen askeri ve siyasi operasyon-lara karşı kardeşlik ve bir arada yaşam ba-rikatını güçlendirmektir.”

AKP ve burjuvazinin başta ‘YSK eliyle yü-rüttüğü kirli siyasi oyunlar’a karşı ezilenle-rin tek yolunun sokaklar ve meydanlar ol-duğunu tekrarlayan Soğancı, seçim bildir-gesini okudu. Bildirgede ‘başta çalışma ya-şamı ve Kürt sorunu olmak üzere, sağlık,eğitim, kadın sorunu, dışa bağımlı enerjipolitikaları üretenlere, 12 Eylül kurumlarınıkaldırmayanlara, TMMOB’u düşman ilanedenlere oy verecek miyiz’ sorusuna mi-ting alanından güçlü bir ‘HAYIR’ sesi yük-seldi. Miting, sanatçı Sevinç Eralatay’ınkonseriyle ve çekilen halaylarla sona erdi.

NeredennereyeTek çözüm sokak

Türk Mühendis ve MimarOdaları Birliği (TMMOB) ülkegenelinde, bağlı oda ve şube-lerinin katılımıyla, “Hakları-mız, geleceğimiz ve halkımız,ülkemiz için” şiarıyla SıhhiyeMeydanı’na aktı.

Birleşik Taşımacılık ÇalışanlarıSendikası (BTS) üyesi demiryo-lu emekçilerinin ‘Ayrımcılığa vekeyfi uygulamalara karşı hak-ları için’ başlattıkları yürüyüşTCDD önündeki oturma eylemiile başarıya ulaştı

Edirne, İzmir, Gaziantep, Kars, Samsun veAmed’de demiryolu emekçileri, 11 Mayıs’tabaşlattıkları yürüyüşü, Ankara Gar’ınadoğu ve batı yönünden girerek TCDD İşlet-mesi Genel Müdürlüğü önünde oturma ey-lemi ile sonlandırdı. Raylardan yürüyendemiryolu emekçileri Ankara’da KESK veçeşitli şubelerinin alkış ve sloganlarıylakarşılandı. Ellerinde

“Görevde yükselme hüllesine hayır”, “Es-nek ve kuralsız çalışmaya hayır”, “Ayrımcıve keyfi uygulamalara hayır” dövizleri ta-şıyan demiryolu emekçileri TCDD GenelMüdürlüğü önünde oturma eylemi başlattı.Demiryolu emekçileri adına BTS GenelBaşkanı Yavuz Demirkol, yaptığı açıkla-mada, TCDD yönetiminin yıllardır sürdür-düğü hukuk tanımazlık ve keyfi tutumlaçalışanlar arasında adaletsiz ve ayrımcılıkyapan yönetimi eleştirdi.

155 yıllık deneyim yok sayılıyor‘Demiryollarının Yeniden Yapılandırılması’adı altında kadrolu çalışan sayısının azaltı-lırken taşeron çalışan sayısının hızla arttı-ğına dikkat çeken Demirkol, ‘DemiryollarıYasa Tasarısı ‘ ile topyekûn bir tasfiyeninyolunun açıldığını söyledi. Mevcut anlayışlademiryollarında güven ve trafik emniyeti-nin tehlikeye girdiğini sözlerine ekleyen

Demirkol, siyasi iktidar eliyle 155 yıllık iş-letme deneyiminin yok sayılarak, çalışmakoşullarının ağırlaştırıldığını ve çalışmabarışının emniyeti tehlikeye atacak dü-zeyde bozulduğunu ifade etti. Demirkol,“Ayrımcılığı da beraberinde getiren keyfiuygulamalar, kadın çalışan sayısında ya-şanan ciddi düşüşle birlikte kadın üst dü-zey yöneticiler yok sayılacak kadar azal-mıştır. Bütün personelin eşit yararlanma-sı gereken lojman, nakil, bir üst göreveatanma, kursa çağrılma, eğitimden yarar-lanma gibi olanaklar yandaş sendikalaraverilmiştir. Nakil ve benzeri taleplerdebulunan çalışanlarımızdan ‘BTS’den istifaetmeleri’ istenirken TCDD yönetiminceBST üyesi olmak adeta bir cezaya dönüş-türülmüştür.” dedi.

Mücadele zafere dönüştüTCDD yönetimi ve iktidara ‘adaletsiz ve ay-

rımcı uygulamalardan vazgeçin!’ çağrısıyapan Demirkol, talepleri şöyle sıraladı:“Personelin sendikası, kimliği, cinsiyetinebakmadan bütün haklardan eşit yararlan-dırın. Daha adil, demokratik ve eşitlikçi biryönetim için sendikamız temsilcileri dehak temelli bütün kurullarda yer almalıdır.”

TCDD önünde talepleri kabul edilinceyekadar oturma eylemi başlatan demiryoluemekçilerinin, çadır kurma girişimi kol-luk güçlerinin engeline takıldı. Uzun sü-ren gerginliğin ardından TCDD Genel Mü-dürü, müdür yardımcısı ve bütün dairebaşkanları ile BTS bir toplantı gerçekleş-tirdi. Toplantıda TCDD idaresini ilgilendi-ren taleplerin kabul ettirildiğini söyleyenBTS Genel Başkanı Demirkol, eyleminbaşarıya ulaştığını, iktidarı ilgilendirenyasal düzenlemeler ile ilgili mücadeleyisürdüreceklerini kaydetti.

Emekçilerin öfkesi raya taştı

Eğitim-Sen 8. Olağan Genel KuruluAnkara’da Anadolu Gösteri Merke-zi’nde yapıldı. Sıkıntıların damgasınıvurduğu olağan kurul iki gün sürdü.Katılımın az ve coşkunun eksik ol-duğu genel kurulda birçok anti-de-mokratik uygulama göze çarptı. De-legasyonun söz hakkının engellen-mesi, divanın tarafsız davranmaktazorlanması, gruplar arası çekişmeve pazarlıklar göze çarpan sorunla-rın temelini oluşturuyordu. İki günboyunca süren genel kurul sürecin-de emekçilerin çıkarlarından çokgrupların ve gruplar içindeki klikle-rin çıkarları ve birbirleriyle olan mü-cadeleleri ön plana çıktı.Demokratik Emek Platformu (DE-MEP) ve Demokratik Sendikal Daya-nışma (DSD)’nın asıl bileşeni olduğuittifak, koltuk pazarlığını 3+2+1+1şeklinde başlattı. Emek hareketi buformülasyona karşı çıkarak bu sen-dikanın sadece üç renkten oluştu-ğunu ve pazarlıkların 3+2+2 şeklindesonlandırılması gerektiğini savuna-rak görüşmeden çekildi. Bu üç grupdışında iradenin kendisine tam ola-rak söz hakkı bulamadığı genel ku-rulda DMH, Sosyalist İşçi Meclislerikendi adaylarını çıkarırken “kendiiçlerinden çakma bir sendikal birli-ğin” oluşturulduğunu iddia edensendikal birlik grubu oy kullanma-yacağını belirterek çekildi.

8-9_Layout 2 5/20/11 10:46 AM Page 1

Page 9: 20-31 Mayıs 2011

09emek 20-31 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

Meşru zeminde ısrarf dursun baştuğ

asallık ve meşruluk iki karşılıklıgücün birbirlerinin sınırlarını nekadar zorladıkları ile ilgili bir du-rumdur. Nihayetinde bu güçlerkendi varlıklarının meşruiyetinimümkün olduğunca genişletmeye

çalışırlar. Ve bu durumun sınıfsal bir mesele ol-duğunu unutmamak gerekir. Ancak, insanlık içiniyi ve doğru olan her zaman için ezilen sınıflarındevrimci pratiğidir. Bu açıdan bizler açısındanmeşru ve haklı olan kendi devrimci mücadelepratiğimizdir. Egemenlerin yaptığı pratiklerinhem insanlık açısından hem de bizler açısındanhaklı ve meşru bir yanı yoktur. Burjuva hukuku-nun, özel mülkiyet dünyasının korunması üzerinekurulduğunu düşündüğümüzde yasaların sınır-larının da neye göre belirlendiğini görmüş oluruz.Özellikle ülkemizdeki gibi feodal faşizmle belirlenenbir hukuk yapısı bu sınırları daha fazla daralt-maktadır. Bu hukuk yapısı, esas itibariyle mevcutdüzenin bekasını korumak için, düzene yönelmişhareketleri bastırmanın araçlarından biridir. Niyetolarak her zaman için karşısındaki direnç nok-

talarını yok etmeye çalışır. Bunun için dönemselolarak değişen politikalar devreye sokar ve kendihukukunu da buna göre şekillendirir. Öyle olurki, işine geldiği zaman kendi yasaları bile saldırılarıdizginleyemez olur. İşte son dönemlerde de-mokratik haklar mücadelesine yönelik artarakyaygınlaşan saldırılar, düzenin kendi bekası içindönemsel olarak devreye soktuğu saldırı kon-septlerinin ürünüdür. Demokratik zeminde mü-cadele yürüten birçok kurum saldırıya uğramış,ev ve kurumlar basılmış, onlarca insan gözaltınaalınmış ve tutuklanmış. Cezai bir sonuç olmasabile birçok faaliyet es geçilmemiştir. Hatta öyleki 72 günlük büyük direnişlerinden dolayı TEKELişçilerine bile soruşturma açılmış durumda. Ve-rilmek istenen mesaj açıktır: Fiili ve meşru ze-mindeki her türlü hak arayışı benim gözümdesuçtur ve cezasız kalmaz. Soruşturma şeklinden sorgulama yöntemlerine,sorulan sorulara kadar birçok örnek mevcutyönelimin mahiyetini de belirlemektedir. Ancakdikkat çeken bir noktada esas itibarıyla yasalve meşru olan ve özellikle yasal olan birtakım

eylem, etkinlik veya faaliyetlerin suç kapsamınaalınarak değişik bağlantılar üzerinden tanım-lanmaya çalışılmasıdır. Verilmek istenen mesajdevrimci çizgide ısrar ettiğiniz sürece, sizin içinhiçbir şey o kadar kolay olmayacaktır. Faşizminsopası her zaman için ensenizde olacaktır. 12Eylül döneminde genel bir yönelimle yok edil-meye çalışılan devrimci hareket bugün ise tellidikenlerle çevrilmiş düzenin sınırlarına mahkumedilerek yok edilmeye çalışılıyor. Ve en az odönemdeki kadar ciddi bir yönelim uzun za-mandır uygulanıyor. Her yönüyle halk kitlelerininüzerine çöreklenmiş bir baskı mekanizmasımevcut durumda. Öyle ki girdiği internet siteleribile suç sayılarak insanların bilgilenme haklarıkontrol edilmeye çalışılıyor.Burada esas olarak üzerinde durulması gerekennokta bu saldırılar karşısında alınması gerekentavırdır. Bu noktada ciddi kafa karışıklıklarıolduğu görülmektedir. Ve çoğu zaman da doğruolan tavrın, bu alanlardan geri çekilmek olan,“daha dikkatli olmak”, “akıllı davranmak” şek-linde temellendirilen anlayıştır. Bu anlayış ciddi

bir şekilde mahkum edilmelidir. Demokratikve meşru anlamda yapılan toplantıların savu-nulamaması, bilgilenmek için girilen herhangibir internet sitesinin bilgi alma hakkı temelindesavunulamaması, yapılan eylem ve etkinliklerinsahiplenilememesi, demokratik anlamda varolan örgütsel işleyişin savunulamaması, hattabu zeminde kullanılan iletişim adreslerinin sa-vunulamaması, meşru çizgiyi ve bununla birliktede yasal zemini oldukça geriye çeker. Sistem,kitlelerin zihinlerine de yapılan pratiklerin yasadışı olduğunu inceden, sezdirmeden yerleştir-mektedir. Bunun karşısında takınılması gerekentavır kesinlikle sistemin de isteyeceği geri adımolmamalıdır. Meşru ve demokratik zemin ko-runarak her türlü faaliyet ısrarla savunulmalıdır.Unutmayalım ki eğer biz sisteme geri adımattıramazsak veya mevcut durumu koruya-mazsak geri adım atan biz oluruz. Elbette kibu durum bedelleri de gerektirir. Ancak bu be-delleri de ödemekten korkmayarak cüretle, ka-rarlılıkla meşruluğumuzu ve haklılığımızı sa-vunmalıyız.

Y

EMEĞİN KÜRSÜSÜ

Sorunlarının tartışılmasını ve talepleri-nin dikkate alınmasını isteyen hemşi-reler Taksim’de Galatasaray Lisesiönünde toplanarak Taksim TramvayDurağı’na kadar yürüdüler. Yürüyüşsonrası hemşireler adına açıklamayıSES üyesi Pınar Ersunar yaptı.Her yıl mayısın ikinci haftası HemşirelikHaftası kapsamında yapılan etkinliklerihatırlatan Ersunar, bunun bir kutlamaolmadığını ifade ederek, sorunlarınıngörmezden gelindiğini söyledi. SağlıktaDönüşüm Programı’nın mesleki ba-ğımsızlıklarını yok ettiğini hatırlatanErsunur, hemşirelik mesleğininde yar-dımcılık gibi tanımlarla mesleki kav-ramdansoyutlandığını belirtti. Sağlık

sisteminin piyasalaşmasıyla birlikte,kendini müşteri zanneden hasta vehasta yakınlarının sözlü ve fiziksel ta-cizine maruz kaldıklarını dile getirenErsunar, tüm meslektaşlarını haklarıiçin, mesleklerinin onuru ve insancayaşayabilecek bir gelecek için “Çok sestek yürek” olmaya çağırdı.

‘Yardımcı eleman değiliz’Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Gö-ğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Has-

tanesi önünde “Kutlama değil hakları-mızı istiyoruz. Haklarımız için susma-yalım, mesleğimize sahip çıkalım. İşi-miz iş güvenliğimiz, geleceğimiz içinçok ses tek yürek, birlikte mücadeleye”yazılı pankart arkasında bir araya gelenSES Anadolu Şubesi üyesi hemşireler,“Hemşirelik ağır ve tehlikeli işler kap-samına alınsın” dediler.

Hemşireler adına açıklama yapan SESAnadolu Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Ha-

tice Yayla, mesleklerini icra edebilmek içigösterdikleri özveriden bahsederek hem-şireliğin, “Hoşgörü, şefkat ve sabır gerek-tiren onurlu bir meslek olduğunu” ifadeetti. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın ya-ratmış olduğu algıya değinen Yayla, “Sağ-lıkta Dönüşüm Programı’yla hekim mer-kezli planladığınız ve hekim emeğini de-ğersizleştirmeye çalıştığınız ülke sağlıkortamında yönetmelikle tanımladığınızbu kadar işi hangi hemşirelere yaptıra-caksınız?” şeklinde konuştu.

Her yıl tüm dünyada 12-18 Ma-yıs tarihleri arasında kutlananHemşireler Haftası nedeniyle,sokağa çıkan hemşireler,“Hemşirelik yardımcılık değilbağımsız bir meslektir” diye-rek tüm arkadaşlarını müca-deleye çağırdılar.

Hemşirelertaleplerinihaykırdı

‘Köle değil sağlıkçıyız’Ebe ve hemşireliğin ‘ağır vetehlikeli işler” kapsamına alın-masını isteyen hemşireler ta-leplerini şu şekilde sıralıyorlar;4 Tüm sağlık emekçilerine fiilihizmet süresiyle erken emekli-lik hakkı tanınmalı,4 Performans uygulanmasıkaldırılarak, temel ücret insan-ca yaşayacak düzeye yükseltil-meli,4 ILO Hemşirelik Antlaşmasıimzalanarak, gerekleri yerinegetirilmeli,4 Hastayı müşteri, çalışanı kö-leye dönüştüren ‘Sağlıkta Dö-nüşüm Programı’ durdurulmalı,4 4B, 4C, taşeron, sözleşmelitüm güvencesiz hemşirelerkadroya alınmalı,4 Gece çalışması, meslekte ar-tan yıl sayısına göre azaltılmalı,4 Doğum izinleri ücretli halegetirilmeli,4 Cinsiyetçi iş bölümüne sonverilmeli,4 24 saat çalışılan yerlerde üc-retsiz Kreşler açılmalıdır.4 İşyeri sağlık birimleri açıla-rak, iş kazaları ve meslek has-talığı tanımlarının yapılması

8-9_Layout 2 5/20/11 10:46 AM Page 2

Page 10: 20-31 Mayıs 2011

Partisinin İzmir Tariş fabrikasında çalışanişçilerin sendikal örgütlenme çalışmalarınıkoordine etme ve Ege Bölgesi’nde devrimcikadrolardan oluşan bir ağ yaratmayı becer-meye muktedir aday arayışı problemininArmenak sayesinde çözülmesi sevindiri-ciydi. Tariş, işçi mahalleleri ve kirada kalını-lan iki ev arasında mekik dokuyor, başınıkaşıyacak kadar vakti olmadığı halde, ör-gütleme çalışmalarında eksikliği çok hisse-dilen onlarca kadronun yapması gerekenitek başına üstlenip yapmaya çalışıyordu.Devrimci örgütlenmelerde o dönemler işle-rin çoğunlukla parasızlık nedeniyle aksa-masının alternatif çözümü olarak bankasoygunlarıyla telafi edilebileceği fikri hayatbuluyor, kabul ediliyordu.Ancak, T.C. tarihinde hiç, ama hiç kimseninaklından arka oturağında iple bağlanmıştahtadan bir sebze sandığı olan bir bisiklet-le, tek başına bir bankaya girip soygun ya-pıp dışarı çıktıktan sonra naylon torbayadoldurduğu paraları bisikletinin arkasında-ki karnabahar dolu sandığa koyup da aynısokağın yaklaşık üç-beş yüz metre ötesin-deki bir başka bankaya daha girip vezne-deki bayana, “Bacım şu torbaya sığacak ka-dar parayı koy da ben gideyim, fazlasınıyerleştirecek yerim yok, üstü sizde kalsın”dedikten sonra, elinde para dolu naylon tor-bayla, soyduğu bu ikinci bankanın önünebıraktığı bisiklete binip de kayıplara karı-şan Armenak’tan başka bir soyguncu dahaolmadığı ve olamayacağı da bilinmelidir

mutlaka !

İzmir’de polis tarafından gerçekleştirilen birev baskınında yaralı olarak yakalanıncayakadar, şehirde yapılan banka soygunların-dan birkaçının, pratik zekası tartışma gö-türmez Armenak’ın işi olduğunu tarihe notdüşmek gerekir... Ancak bu böyle olduğuhalde, onun dürüst kişiliği sayesinde parti-sinin gereklerini karşılamak için “kamulaş-tırılan”(8) paraya hiç el atmadan günlerce açkaldığına şahitlik edecek onlarca insanhâlâ sağ olup aramızda yaşamaktadır. Bu,1970’li yılların devrimci kadrolarında varo-lan fedakârlık ve idealistliğin, püritanizmevaran böylesi bir dürüstlüğün takdir edil-mesi için hem çok önemli ve gereklidir,hem de Armenak nezdinde o neslin özverili,pak yürekli, vicdanı temiz tüm insanlarınılayık oldukları gibi anmamız anlamında in-sani bir görevdir de !...

... Uzun zamandan beri bölgede faşist terörestiren jandarma binbaşısı ve gaddarlıktaondan geri kalmadığını her fırsatta günah-sız köylülere katmerli işkenceleriyle sergi-leyen yaverinin karakol baskını sırasındabirlikte cezalandırıldığı olayda ağır yarala-nan yaver yüzbaşının Armenak’ın ayakla-rına düşüp “Hayatımı bağışla Ali Ağa, ço-luk-çocuğuma acı, vurma beni” türü yalva-rış-yakarışlarına “Bizde düşene vurulmazkuralı hep yürürlükte yüzbaşı, ama Munzurvadisinde dolaşan kurda kuşa yem olup ol-maman bizim elimizde değil ki” diyerek onu

kaderine ve işlemiş olduğu ağır suçlarıylakendi vicdani muhasebesini yapmayamahkûm etmek gibi bir cezalandırmaylaolduğu yerde terkedip gittiklerine dair etki-leyici haber, birkaç gün zarfında Dersimdağ köylerine ulaştığında, insanlar mutlu-luktan havalara uçmuş, ziyarete çevrilenyıkık Ermeni kiliselerine adaklar adamış,“helal süt emmiş” TİKKO komutanının sağ-lığı için hayır duaları etmişlerdi.

Haydar iki aydan fazla zamandır Ali Ağaolarak bildiği Armenak’tan tek adım olsunayrılmamış, onun tüm bölge insanlarınınolağanüstü büyük sevgisine layık görülme-sinin ‘ilk elden’ şahidi olmanın manevi do-yumuna varmasının tadını çıkarıyordu.

Türk olduğunu sandığı, Zazaca bilmeyenArmenak’ın dünyada sırf adalet için yaşa-yan çok az insandan biri olduğuna yürek-ten inanıyor ve kendi kafasında efsaneleş-tirdiği kahramanıyla geçirdiği her anı doya-doya yaşamaya çalışıyordu. Onunla ilgilikendisine soru soranlara, bir yerine ikiolumlu bilgi iletmek, hatta abartılı ekleme-lerde bulunmaktan da geri kalmıyordu. Çokyorgun oldukları bir gün, Mazgirt(9) yakınla-rında Bağin/Pağin(10) Köyü’nde, yerel halkınÇermik(11) olarak adlandırdığı, hem ılık supınarı, hem de çok eski tarihlerden kalmaüç metrelik kalın ve düzenli olarak örülmüştaş duvarlarla çevrili, her yanı çalılık veadam boyu yaban otlarıyla örtülü metrukbir yerde dinlenmek için mola vermek,

uyuyup dinlenmek durumunda kalmışlardı.6 kişilik Partizan grubunun 4 üyesi duvardibine kıvrılıp uyurken, 2 yoldaşı güvenliknöbeti tutuyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla be-raber ayağa kalkan grup, komutanlarınınyerdeki taşlar üzerindeki anlaşılmaz işa-retleri sanki okuyabiliyormuşçasına, elin-deki küçük not defterine bir şeyler çiziktir-diğini görmüşlerdi. Epeyi zaman sonra, işinibitirip, cep defterini iç cebine yerleştirirkenbakışlarıyla kendisini sorgulayan gençleredönüp “Ne yaptığımı merak ettiğinizi görü-yorum yoldaşlar, bu taşların üzerinde be-nim anadilimde yazılar görünce, doğal ola-rak ne olduğunu anlamak istedim ve 7.inciyüzyıldan kalma bu yer hakkında bilgi sa-hibi oldum. Ben Ermeniyim, asıl adımı bil-menizin bir yararı olduğunu sanmadığımiçin onu es geçmeyi doğru buluyorum.Önemli olan asıl, bu topraklarda ezeldenberi yaşanmış adaletsizliklere, zulme, katli-amlara, yani haksızlıklara maruz kalmış,mağdur edilmiş her halktan insanların eşitolarak, özgür yaşayacağı yarınlar için bu-gün omuz omuza birlikte mücadele etmek-te olmamızın anlaşılması ve halklarımızındevrimci kavgada bizimle olmasını sağla-mak için elimizden geleni yapmaya çalış-maktır” içerikli bir konuşma yapmıştı. Duy-duklarından heyecan duyan Partizan gru-buna sadece 6 ay önce katılan Ali Rıza, “Be-nim köyümde de çok Ermeni, onların evle-rinde de bu taşlardaki yazılarla yazılmış ki-taplardan var. Senede iki defa bayramlarını

20-31 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

Hayaligönlümdeyadigarkalan!

2

“Ermeni Soykırımısonrası bölgede sağkalan ancak varlı-ğını ‘gizlemek’ zo-

runda hisseden pek çok Er-meni aile, onunla başlayanbir uyanışın içerisinde bulurkendini, bu hem ulusal ola-rak kendilerine yapılan zul-me karşı tavır almanın zo-runluluğu, sınıfsal olarakezilmişlikleriyle de birleşti-rir. O, ülkemizde yaşayançeşitli milliyetlerden emekçihalkın kurtuluşunun sosya-lizmle olacağına beyni veyüreğiyle sarsılmaz birinançla inanmaktadır.

‘Sarkis HATSPANIAN “Vardaşen” mahpusanesi

10-11_Layout 2 5/19/11 11:24 PM Page 1

Page 11: 20-31 Mayıs 2011

11güncelkutlamak için köyümüze gelen, onları ziya-ret eden dedelere o kitaplar üzerine dua et-melerini istiyorlar. Eğer uygunsa gece ka-ranlığında köye gider, çocukluk arkadaşımErmeni Musa’larla görüşebiliriz, onun çokyaşlı dedesi hâlâ sağ ve Dersim hakkındaher meseleyi bilen çok bilgili biridir” deyin-ce, beklenmedik bu öneri üzerine Arme-nak’ın istemiyle tüm grup, güneye Per-tek’in(12) Sürgüç(13) Köyü’ne doğru yola ko-yulmuştu.Yazımın en başında bahsini ettiğim yazıda,mutlaka alıntılamayı istediğim ve kısmendoğru bulduğum önemli bilgiler barındıranbaşka bölümler de vardı. Orada ; “ErmeniSoykırımı sonrası bölgede sağ kalan ancakvarlığını ‘gizlemek’ zorunda hisseden pekçok Ermeni aile, onunla başlayan bir uyanı-şın içerisinde bulur kendini, bu hem ulusalolarak kendilerine yapılan zulme karşı tavıralmanın zorunluluğu, sınıfsal olarak ezil-mişlikleriyle de birleştirir. O, ülkemizde ya-şayan çeşitli milliyetlerden emekçi halkınkurtuluşunun sosyalizmle olacağına beynive yüreğiyle sarsılmaz bir inançla inan-maktadır. Hayrabet Hançer(14), Nubar Yalım-yan(15)(*) ve Manuel Demir(16) gibi pek çok Er-meni devrimci TKP/ML saflarında mücade-le eder ve hayatlarını bu uğurda kaybeder-ler. Aklımızda Armenak ve yoldaşlarını alıp,bize ne kadar güzel değerler bıraktıklarını,bunları daha da geliştirmemiz gerektiğinidüşünerek, millet, dil, din farkı gözetmeksi-zin insan olmanın, devrimci olmanın güzel-liğini daha da bir hissederek…” deniyor vehemen ardından da “Ölümünden sonraözellikle faaliyet yürüttüğü Elazığ, Tunceli,Bingöl çevresinde doğacak olan pek çok ço-cuğun adı da Orhan olacaktır” diye bir iyi ni-yet eklemesinde bulunuluyordu.Burada bir parantez açarak, önemli buldu-ğum bir konuya değinmek, daha doğrusuhâlâ kanayan bir yaraya parmak basmakistiyorum. Armenak’ın okuldan yakın ar-kadaşı olan Hrant Dink’in “Türk Solu” hak-kındaki eleştirel anlatım ve yayımlanansöyleşilerinden, 12 Mart döneminin baskıve şiddet ortamında, henüz TİKKO sempati-zanı oldukları zaman, örgüt yeraltına çekil-diğinde Ermeni cemaatinin başına kendieylemlerinden ötürü kötü bir şey gelmesindiye, üç okul arkadaşının mahkemeye baş-vurup Ermeni isimlerini nasıl değiştirdikle-rini, Orhan, Fırat ve Murat yaptıklarının acıöyküsünü bilmeyen kalmamıştır sanıyo-rum. Hrant, yaşadığı yıllarda nüfus cüzda-nında Fırat olarak kayıtlı olduğu halde, tekdefalığına bile olsa Türkçe o ismi hiç kullan-madı ve bunu çok bilinçli olarak yapıyor, butopraklarda Fırat değil, HRANT olarak yaşa-yabilmenin mücadelesini verdiği için böyledavranıyordu. Bu bağlamda, yiğidimiz Ar-menak’la ilgili herhangi bir anlatı, söyleşi,şiir, yazı, kitap, ağıt, türkü yazıldığında, “12Mart mirası” Orhan yerine bundan böyleonu sadece kendi adı Armenak(17) olarakanmak ve yeni nesle de onu asıl adıyla, ger-çekte olduğu gibi tanıtmak gerektiğinin çokdaha doğru olduğuna inanıyor, bu satırları-mın bir öneri olarak kabul görmesini diliyor,duyarlı Ermeni yüreklerine dert olan buacının hafifletilmesi için bu yönde belirginadımlar atılmasını arzuluyorum.Keşke O’nun gömülü olduğu topraklarda birgün Orhan’lar kadar Armenak’lar da doğa-bilseler de, özlenen güzel günlerin güneşitüm halkların eşit ve özgürce yaşayacağıyarınlarımızı da tüm sıcaklığıyla ısıtabilsene iyi olurdu diye düşünmek, aynı zamandaortak geleceğimize birlikte yürüyebilmenintek şartını adil olarak yerine getirme gör-evimizi, bilinçle, insana olan inanç ve güventemelinde yükseltmeyi becermemizi de

umut etmek istiyorum.... 2004 Aralık’ında yeğenimin düğününe ka-tılmak için Amerika’dayım. Fırsat bu fırsat,Tıbrevank’tan sınıf arkadaşlarımın bir ak-şam yemeği davetine katılmak üzere eskiokul arkadaşlarımla okyanusun dalgalarınanazır küçük bir “kendin doldur-kendin ye”aşevinde toplanıyoruz. Bir, iki, beş, on... der-ken masamız kalabalık bir grup can yolda-şıyla doluyor. Armenak’ın sınıf arkadaşla-

rından, Hrant’ın anlatımlarında “kutsalüçlü” olarak anılan ve Ermeni isimlerini de-ğiştirmek için mahkemeye başvuran yol-daşlardan üçüncüsü Stepan’la, bir diğer sınıfarkadaşı Zadik tam karşımdalar. Anadolu,Tıbrevank, Diaspora, Ermenistan, Karabağve daha nice konu hakkında konuşuyor,tartışıyor, boğuşuyoruz... Yiğidimiz Arme-nak da tabii bizle beraber, yanımızda, içi-mizde, hatta başucumuzda ama hiçbirimizadını vermeye cesaret edemiyor gibi... Adıdilimizin ucuna geliyor da yutkunup, boğa-zımızda düğümleniyor sanki... bir türlü ağzı-mızdan çıkmıyor, çıkamıyor nedense ! Çokaktif, gürültülü koyu sohbet gırla giderken,bir an beklenmedik, hiç nedensiz bir sessiz-lik oluyor her nasılsa... Stepan’la göz gözegeliyoruz, Zadik de bakışlarıyla sessizcebize katılıyor... İçimiz içimize sığmıyor artık...Stepan barut gibi, patladı patlayacak... Zadikateş sanki, yanıp tutuşuyor... Dayanamıyo-rum artık, dayanamıyor hiçbirimiz... Ve biz-den kim başlıyor hatırımda değil ama, Ar-menak’ın anısına hep bir ağızdan, hep bera-ber güzel bir Anadolu türküsü söylüyoruz...HAYALİ GÖNLÜMDE YADİGÂR KALAN !Sesimiz olabildiğince gür, sesimiz pek ce-

sur ve korkusuz... Birlikte, o an orada bulu-nan tüm Tıbrevanklılarla doğup-büyüdü-ğümüz topraklara, Kilikia’ya, Batı Ermenis-tan’a, Medzgerd’e, Faraç’a(18) doğru kanatla-nıp uçuyoruz. Orada, her zamanki gülenyüzüyle Armenak’ı görüyoruz... Sıcak, ço-cuk kadar masum, bildiğimiz, tanıdık te-bessümüyle bize bakıyor... yüreğimiz ye-rinden oynuyor, kalkıyor, yükseliyor ve ha-yali gönlümüzde yadigâr kalıyor !...

DİPNOTLAR:

8- “Kamulaştırma” denilince akla ilk olarak, “Le-nin’in fedaisi” Bolşevik kahraman, KAMO devrim-ci adıyla tanınan Simon Der-Bedrosyan gelir. O,tarihe meydan okuyan, onu değiştirmek için kur-banı olacağı tarihsel güçlere dayandıran efsanevidevrimci bir kahramandır. 15 Mayıs 1882’de Tiflisyakınlarında, Stalin’in de doğum yeri olan Gori Ka-sabası’nda dünyaya gelmesinden, 18 Temmuz1922’de trajik ölümü sonrası Yerevan’ın kenarın-daki ebedi huzura çekildiği güne kadar süren 40yıl gibi kısa hayatına olağanüstü çalkantılı, dev-rimci bir yaşamı sığdıran bu Ermeni enternasyo-nalistin tıpkı bir mermi gibi akıl almaz yaşamı, sırfkendine özgü bir çizgi izler. Devrim için hayatınıdefalarca hiçe sayarken Çarlık, Avrupa ve Osmanlızindanlarından vakurla geçen bu efsanevi dev-rimci, ender görülen bir fiziksel cesarete, az bulu-nur bir irade ile bir halk kahramanının, bir adaletdağıtıcısının tüm özelliklerini kendinde toplamış-tır. Efsanevi devrimci Simon Der-Bedrosyan’ınölümünden 50 yıl sonra bile Bakülü taksi söförü,Tiflisli meşrubat satıcısı ya da Batumlu çay topla-yıcısı kadın Simon Yoldaş’ı sadece tanımakla kal-mayıp ondan sevgiyle söz etmesi olağandışı ol-makla birlikte, anlamsız değildir. (Bu efsanevidevrimcinin yaşam ve mücadelesiyle ilgili JacquesBaynac’ın pek değerli bir incelemesi “KAMO Le-nin’in fedaisi” adıyla Kaldıraç Yayınları tarafındanyayınlanmıştır.) Armenak ile soydaşı ve yoldaşı

KAMO/Simon Der-Bedrosyan’ın yaşamları şaşı-lası bir benzerlik gösterirler.

9- Mazgirt : Batı Ermenistan’ın Ermenice aslıylaMedzgerd (Büyükhisar, Büyükşehir) anlamıylaadlandırılan şehridir.

10- Bağin/Pağin : Urartu Krallığı dönemindenkalma kalesi ve ortaçağdan beri işletilen ılıcasıolan çok eski bir Ermeni yerleşim yeridir. Bağna-dun / Pağnik / Pağin / Bağin Ermenicede Ha-mam, yıkanma yerine verilen addır.

11- Çermik : Ermenice’deki telafuzuyla Çermuk,Sıcak Su, Ilıca, Kaplıca anlamında kullanılmakta-dır.

12- Pertek : Batı Ermenistan’da asıl adıPertak/Pertag olan ve (Küçük kale, Kalecik) an-lamını taşıyan önemli bir şehridir.

13- Sürgüç : Ermenice Surp Pırgiç (Kurtarıcı,Aziz/Kutsal İsa -peygamber-) anlamını taşıyanve aynı adla anılan bir de Ermeni kilisesi olanPertak yakınlarında bir köydür. Sürgüç, bozukağızla telaffuz edilen şeklidir.

14- 1957, Sivas-Gemerek doğumlu HayrabetHançer (Honca), 1969-1975 yılları arasındaS.H.Tıbrevank’ta okudu. İleriki yıllarda TKP/MLHareketi safında politik çalışmalarda bulundu,çok aktif ve göze çarpan bir militandı. “HalkınBirliği” gazetesi editörlüğünü yaparken, 1 Mayıs1980 günü Kayseri’de faşistler tarafından güpe-gündüz sokak ortasında hunharca katledildi.

15- 1958, Mardin Silopi kırsalında yaşayan Erme-ni Varto Aşireti doğumlu Nubar (Reşo) Yalımyan,1970-1973 yılları arasında S.H.Tıbrevank’ta oku-du. İleriki yıllarda TKP/ML safında politik çalış-malarda bulundu, İstanbul’da yayınlanan Erme-nice günlük MARMARA gazetesinde çalıştı.1977’de 1 Mayıs katliamında Kontr-gerilla kur-şunlarıyla yaralandı. 1978’de politik ilticacı olarakHollanda’ya göç etti. Yurtdışında olduğu yıllardada çok aktif ve göze çarpan çalışmalarda bulun-du. Ermenice-Türkçe dilinde “BAYKAR-Mücade-le” adlı bir derginin kuruculuğu ve başyazarlığınıyaptı. 5 Kasım 1982 günü Utrecht’de kaldığı evdeTürk devletinin gizli ajanları tarafından delik de-şik edilerek katledildi.

16- 1963’de Kayseri-Bünyan-Gigi Köyü’nde do-ğan Manuel Demir, 1974-1980 yılları arasındaS.H.Tıbrevank’ta okudu. İleriki yıllarda TKP/MLsafında aktif politik çalışmalarda ve 1987 sonra-sında MK üyeliğinde de bulundu. 1981-1985 yılla-rını hapiste geçiren, özgürlüğüne ulaştıktansonra çok daha aktif ve illegal örgütleme çalış-malarında önder kadro konumunda bir militan-ken, Kandıra Piyade Alayı’na karşı yapılan askeribir operasyon sonrası polislerce takip edilerekSefaköy’de kaldığı evde tutuklandı ve çok ağırişkencelerden geçirildi. Yiğitçe direnişini hazme-demeyen devlet güçleri tarafından İstanbul-Se-faköy yolunda boş bir arsaya götürülüp kurşunadizilerek, 24 Ocak 1988 günü hunharca katledil-diği halde, bu cinayeti gizlemek için “çatışmadaölmüş” süsü verildi ve Türk basını da bu yalanaçanak tuttu.

17- Armenak, Ermenice “Küçük Ermeni”, “Erme-nicik” anlamını taşımaktadır.

18- Armenak’ın kendi vasiyeti üzerine yoldaşlarıtarafından Faraç’ta gömülmesi de bizleri tarihinbir başka önemli olgusuyla, çok anlamlı bir şekil-de karşı karşıya getirmiştir. 1915’te kırımdan ka-çan Palu Ermenilerinden yüzlercesi Alevi İzolAşireti’nin yaşadığı Peri suyunun iki yakasına di-zili onlarca köyde sığınak bulmuş ve 1916’da dev-letin bu bölgelere askeri harekat yapması üzeri-ne Dersim içlerine çekilmişlerdir. Bu Ermeni ka-çaklar ve direnişçilerinin bir yıl kadar barındıkla-rı köylerin bir kısmı bugün Karakoçan’a (Ermeni-ce Oğu/Ohu), bir kısmı ise Mazgirt’e (ErmeniceMedzgerd) bağlıdır ve Faraç da o köylerden biriolarak, Armenak’ı “kendi vasiyeti üzerine” ata-larının ruhuyla buluşturmuştur. Bu vesileyle,hem 1915’te mazlum Ermenilere sahip çıkan, hemde 65 yıl sonra Armenak’ın cenazesini layık ol-duğu büyük bir kitle katılımıyla kaldırıp, düşma-na inat, ebediyen bağrına basan dost ve yoldaşbölge insanlarına teşekkürü borç bilir, saygı vesıcak selamlarımızı sunarız.

10-11_Layout 2 5/19/11 11:24 PM Page 2

Page 12: 20-31 Mayıs 2011

Geniş çerçevede yükselenboykot eleştirisi yeni demok-rasi güçlerinin kıyılarına ka-dar vurmuş, hatta geniş çe-perlerin de içine sızmıştır. Bunoktadaki politik ve örgütselduruşa yansıyan eğilim herbakımdan geri, yapı dışıdır.Belirlenmiş somut bir politi-kamız vardır ve bu geçerlidir.

Seçim süreci nasıl işliyor? Kompradordüzen partileri arasında bildik senar-yolar sahneleniyor. AKP ile CHP, bolprojeli vaatler yarışı ve karşılıklı düel-lolarla meydanları dolduran kitlelerevaaz veriyorlar. Bu iki düzen partisininbüyük oy potansiyeline sahip olduğuaçık. CHP’de belli oy artışı gözlemlenir-ken, bu artışın göreli olarak devamedeceği gelişmelerin mantığına uygun-dur. AKP’de belli bir oy yitimi görül-mekle birlikte, bu oy kaybının ciddioranlarda olmayacağı doğrudur. Se-çimler klasiğinin başka bir yüzü de,parlamentoda temsil edilen MHP’yeilişkin gelişmelerdir. MHP, özelliklesansürlü “kaset“ skandalları perdesiylebaraj altına itilerek burjuva siyasi ya-şamdan silinmeye çalışılıyor. AKP/CHPkoalisyon hükümetiyle emperyalistyapılanma sürecinin ilerletilmesi veyeni anayasanın yapılması hedeflen-mekle birlikte, bu planın burjuva cep-henin mutabakatıyla uygulanmasındabelli bir muhalefet engeli oluşturanMHP’nin paçavra edilmesi gerekiyorduve bu yapılıyor. Bu burjuva yumağıçözmek ya da bu komprador döngüdecereyan eden gelişmeleri bu yazınınkonusu yapmadığımız için geçiyoruz.

Geçmeden söyleyelim ki, bu kokuşmuşbataktan halklarımız adına bir müspetçıkmaz. Dahası seçimlerin proletaryave halklarımıza, esasta ve stratejik de-ğerde yarar sağlayan bir muhtevada ol-madığı genel kabul gören doğrudur. Dü-

zen içi yasalcı reformist kesimleri say-mazsak, seçimlerin siyasi iktidar mü-cadelesinde ancak taktik bir araç ola-rak anlam taşıdığı kesindir.

Seçimleri esasta taktik bir mücadelearacı gören devrimci hareket ile seçim-lere mücadele esasları bağlamında dahaileri anlamlar (stratejik anlamlar) yükle-yen Kürt ulusal hareketi, konsept olarakulusal hareketin desteklenmesi ekse-ninde seçim ittifakı ile birleşmektedirler.Burjuva-feodal düzen partileri ötesinde,devrimci-demokratik güçlerin ezici ço-ğunluğu da seçimlere girmektedir.

Boykot taktiği en geniş kesimlerceeleştirilmekte, hatta siyaset adına hor-lanmaktadır. Boykot taktiğinin tutarlıgerekçeleri tarafımızdan açıklandığıiçin bunları tekrar etmenin gereği yok-tur. Tasfiyeciliğe karşı stratejik tavır veduruş özünde izah edilen bu temel ge-rekçelerin haklılığı bir yana, özellikleKürt ulusal hareketine yönelik yaşanansaldırılar ve düzenin güvenoyunu taze-leme eylemi olarak yaşanan gelişmeler,boykot taktiğinin isabetini açığa çıkar-maktadır.

Dolayısıyla, boykot taktiğini siyasetsiz-lik olarak horlayıp eleştiren yaklaşım-ların, kendilerinin stratejik siyaset veöngörüden uzak olup formel siyasettekaldıkları doğrudur. “Demokratikleş-me-çözüm-açılım“ teraneleri çalındı-ğında da Yeni demokratik güçlerin siya-setleri aynı horlanmalara maruz kal-mıştı. Fakat sosyal pratik yeni demo-kratik güçleri doğruladı. Bugün devrim-ci hareketin geleceği ile tasfiyecilik ara-sında bağ kuramayarak günübirlik vebiçimsel esaslar üzerinden siyaset ya-parak boykot tavrını horlayanlar yineyanılgılarıyla baş başa kalacaktır.

Hedef düzen partileridirSeçimlerin ne Kürt ulusunun ve ne deTürkiye-Kuzey Kürdistan halklarınınkurtuluş yolu olamayacağı devrimciaçıdan kabul gören ortak doğrudur.

İlkeli ve stratejik siyasetten kopmak-tansa, devrimimizin geleceği uğruna

taktik-geçici zararlar görmek yeğdir.Bu yanlış taktik değil, tersine doğru si-yasettir.Doğru siyaset olan boykot taktiğinindoğru anlaşılması ve doğru uygulan-ması önemli bir sorundur. Boykot taktiğimiz devrimci-demokra-tik güçlerin, ulusal hareketin çalışmala-rımızla hedeflenip teşhir edilmesi anla-mına gelmez. Devrimci-demokratik

güçlerin çalışmalarını engellememeyehassasiyet göstereceğimizi, bunlarıveya adaylarını hedef alıp teşhir etme-yeceğimizi beyan etmiştik. Buna kar-şın, bu dost güçlerin çalışmalarına karşıözel bir karşı çalışma yürütmesek de,kitlelere genel olarak yapacağımız boy-kot çağrısı bu dost güçlerin çalışmaları-nı elbette bir ölçüde etkileyecektir ki,bundan kaçınmak olası değildir ve bu,objektif bir yansıdır. Dost güçlerle aynı

Düzeni ve düzen pa

20-31 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

Seçimlere yaklaşırken ilkesel retmantığından hareket etmedik-et-miyoruz. En özlü ifadeyle; seçimlerinteşhir olmuş faşist düzenin güventazelemesi ve buna bağlı olarak kit-leleri düzen içine çekerek devletlebarıştırılması içeriğinden ötürü:Tasfiyeciliğin derinleştirilip devrimciçizgi ve duruşun en azından uzun

bir süre olüm sesizliğine gömülmesifonksiyonundan ötürü; Devrimci direnç ve silahlı mücade-lenin modası geçmiş bir maceracı-lık olarak marjinalize edilip, bunakarşın yasalcı reformizm ve burju-va demokrasisinin çekim merkezihaline getirilmesiyle beliren büyüktehlikede oynadığı rolden ötürü (ki,

tüm bunlar somut tehlike duru-mundadırlar):Ve tüm bunlara karşın devrimci çiz-gi ve duruş temelinde militan müca-delenin temsil edilmesi, devrimcihareketin sürüklenmek istendiğikaranlıktan geri tutulması: Hakim sınıfların ve tüm emperyalistgericiliğin yaydığı ideolojik-kültürel

Taktik politikakitlelere taşınmalıdır

››

12-13_Layout 2 5/19/11 11:25 PM Page 1

Page 13: 20-31 Mayıs 2011

çalışma alanlarında kitlelere genel çağ-rılarımızı yapmaktan sakınmayacağızki bunu da faşist düzen partilerini vedüzenlerini teşhir propagandasıyla dil-lendirmeliyiz. Boykot tavrımızın doğrudan hedeflerigerici düzen ve AKP, CHP, MHP gibionun bütün siyasal partileridir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi 12 Ha-ziran genel seçimleriyle birlikte burju-

va-feodal gericilik, ezilen milyonlardan“güvenoyu” alarak “istikrarı” sürdür-meyi hedefliyor. Tam da bu nedenle dü-zen partileri parlatılmakta, Kılıçdaroğluörneğinde görüldüğü gibi piyasaya yenikurtarıcılar sürülmekte ve böylelikleezilenler kitleler halinde gerici-faşistdüzene yedeklenmeye çalışılmaktadır.Hakim sınıfların güttüğü bu politikanınhalk saflarında bilinç bulanıklarına ve

bu dolayımla kimi önemli hatalara da-vetiye çıkardığı görülmüştür. Örneğinkendisini “ilerici”, “demokrat” olaraknitelendiren birçok kişi Kılıçdaroğlu ilebirlikte CHP’de köşe kapma yarışınagirişmiştir. Bu kişilerin; gerici faşistle-rin, halkımıza şirin olarak gösterilme-sinde payları son derece büyük olmuş-tur, olmaktadır. CHP ve gerici düzenbizzat bu kişiler eliyle aklanmakta veezilenlere “kendi cellâdınızı kahra-manlaştırın” denilmektedir. Bu pratiksahipleri büyük bir vebal altına girmiş-lerdir. “İlerici”, “demokratik” kimlikle-rini son derece yanlış tutumlarıyla ze-delemiş ve büyük bir aldatmacanınparçaları olmuşlardır. Ve bu saattensonra onların dün ne yaptığı önemlideğildir. Bugün ne yaptıkları ve neyigüçlendirdikleri belirleyicidir. Yeni demokrasi güçleri bu perspektiflehareket ederek bulunduğu bütün alan-larda yanlışlara karşı amansızca müca-dele edecek ve etkili bir teşhir çalışmasıyürütecektir.

Politikamızda ısrar etmeliyizÖnemli olan meselelerden biri de boy-kot tavrının siyasi kampanya ruhuylapratikleştirilememesi-pratikleştiril-memesi eksikliğidir. Seçimlere yakla-şırken boykot performansının somutçalışmalara yeterince yansıtılmamasıönemli bir zayıflıktır. Bu sorunun dahafazla savsaklanmadan giderilmesi ge-rekmektedir. Düzen ve siyasi partileri-nin siyasal teşhiri, demokratik cumhu-riyet programımızın somut gündemeuyarlanarak propaganda edilmesi er-telenemez bir görevdir. Yeni demokrasigüçleri zaman kaybetmeden seferber-lik ruhuyla boykot taktiğini propagan-da etmelidirler.Pratik çalışmalarla yürütülmeyen herhangi bir taktik salt belirlenmiş olmaklakalır ki, bu siyaset tarzı samimi olamaz.Boykot taktiğimiz samimi görüşlereoturan devrimci bir siyasettir. Bu siya-set sosyal pratikte uygulanmadan doğ-ruluğu ispatlanamaz ve samimiyet tar-tışmalarına da muhatap kalır. Her şey-

den önemlisi de devrimci politikamızınhayata geçirilmesi tabii politik mücade-lemizin ve siyasal hedeflerimizin gere-ğidir. Dolayısıyla iradi belirlemelerimizuygulama aşamasıyla birleşen tutarlıbir zemine oturmalıdır. Yeni demokrasigüçleri boykot taktiğine uygun çalış-malarını hızlandırarak görsel, sözlü, ya-zılı ve çeşitli biçimlerde etkili bir ajitas-yon-propaganda yürütmelidirler.

Geniş çerçevede yükselen boykoteleştirisi yeni demokrasi güçlerinin kı-yılarına kadar vurmuş, hatta geniş çe-perlerin de içine sızmıştır. Bu nokta-daki politik ve örgütsel duruşa yansı-yan eğilim her bakımdan geri, yapı dı-şıdır. Belirlenmiş somut bir politikamızvardır ve bu geçerlidir.

Taktik siyasetlerin önemi ve ele alınış-ları yeni demokrasi güçleri acısındanaçıktır. Genel doğru olarak taktik poli-tikaların güncel siyasal gelişmeler vekonjonktürel koşullardaki değişiklikle-re paralel olarak değiştirilmesi her za-man mümkünken, bu doğrudan hare-ketle taktik siyasete ilişkin somut de-ğişim algısıyla beklentiye kapılmak vebelirsizliğe girerek yürürlükte olan po-litikanın hayata geçirilmesinden geridurmak doğru olamaz. Taktik siyaseti-mizde net ve kararlı duruş sergilemekşarttır. Bunu somut pratikte sağlayacakolan, yapının tüm aktivistleridir. Heraktivist, bulunduğu her alanda boykottavrını etkin olarak savunup uygula-mak durumundadır. Eleştiriler, tartış-malar, farklı görüşler ve benzeri tu-tumlar, boykot taktiğinin esnetilmesive gereğinin yerine getirilmemesiningerekçesi olamaz.

Egemen atmosferin etkisinde kalaraksallantılı durmak asla devrimci yakla-şım olamaz. Belirlenmiş siyaset tümgüçlerimizi ve her bir aktivistimizi mut-lak bir şekilde bağlamaktadır. Kişiselyaklaşım ve görüşler boykot taktiğininsavunulup örgütlenmemesine gerekçeolamayacağı gibi, eleştirilerin baskılan-ması altında kalarak liberal eğilimleregirmek de kabul edilemez.

partilerini teşhir et!

perspektif

zehirlenme ve saldırılara karşı, sınıfçelişkileri zemininde proleter sınıfdevrimi ve somutta halk iktidarı uğ-runa devrimci ilkelerin, devrimci teorive pratiğin temsil edilerek korunması:Demagoji ve hileli tuzaklarlarla somutolarak uygulanan tasfiyeci saldırılarakarşı devrimci tavrın geliştirilmesi vb.gibi saiklerle boykot taktiğini gerekli

ve doğru siyaset olarak uyguluyoruz.Sorunu salt Kürt ulusal hareketinindesteklenip desteklenmemesi bağla-mında ele almıyor, bu darlıkta görmü-yoruz. Türkiye-Kuzey Kürdistanhalkları ve ezilen ulus ve azınlıkları-nın devrimci kurtuluşu bakımındangeçerli olan güncel, politik taktik yö-nelim bağlamında ele alıyoruz. Ne de-

mokratik partiler ve ne de demokra-tik adaylar boykot taktiğimizde belir-leyici etken olamazlar. Seçimlere ka-tılma taktiğinin gerekçeleri daraltıl-mış bir hedef ve öngörüye dayan-maktadır. Boykot taktiğinin gerekçe-leri ise hem stratejik bakış açısına da-yanmakta, hem de güncel politik du-rumdan beslenmektedir. İki taktik

arasında düzenin teşhir edilmesi an-lamında uçurum olmasa da, somutdurumun tahlili meselesi ve devrimcihareketin karşı karşıya olduğu tehdi-din algılanmasına dönük öngörüdetamamen farklılıklar egemendir. Bu-raya oturan taktik siyasetin boykottavrı biçimi hiç şüphesiz ki siyasi tu-tum ve tavır anlamında daha etkilidir.

12-13_Layout 2 5/19/11 11:25 PM Page 2

Page 14: 20-31 Mayıs 2011

20-31 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

Bireysel değil toplumsal YDK: Kadına yönelik şiddetin, kadının direkt yaşamhakkını elinden alan bu çeşidi artık kimsenin gözlerininkapatamayacağı bir boyuta ulaşmış, hatta kadınkıyımı/katliamı vb. şekillerde adlandırılmaya başlanmışdurumda. Bunda elbette kadına yönelik şiddetin (özelliklede kadın örgütlenmelerinin konuyu gündeme taşıma-sından kaynaklı) genel olarak daha fazla görünür kılın-masının etkisi büyüktür. Ancak diğer yandan rakamların

söylediklerine ve günlük gazetelere baktığımızda bununbir gerçeklik olduğunu görmemek imkansız.Ayşe Paşalı davası da birçok yönüyle kadın cinayetlerikonusunda önemli bir örnek teşkil ediyor. Bilindiği gibiAyşe Paşalı, boşandığı İstikbal Yetkin’den ölüm tehdit-leri almaktaydı ve polise ve savcılığa yaptığı başvuru-lara rağmen Yetkin tarafından katledilmişti. Bu duru-

mun, kadın cinayetlerindeyaşanma oranı oldukçayüksek. Yani kadınlar, sis-tem tarafından göz göregöre ölüme terk ediliyorlar.Örneğin bir istatistik veriolarak 2010 yılında öldürü-len ya da şiddete uğrayankadınların yüzde 42’sininölüm tehdidi aldığı, can gü-venliklerinin bulunmadığıya da şiddet gördükleri ge-rekçesiyle karakola ya daCumhuriyet Savcılıklarınabaşvuruda bulunduklarıbiliniyor. Ayşe Paşalı dabunlardan biriydi. Yüzügözü mor fotoğraflarınınbasına yansımasındansonra kaybettik A. Paşa-lı’yı. Yani hepimiz başınagelebilecekleri tahminedebiliyorken, katil Paşa-lı’yı öldürdü. İbrahim Yet-kin’in yargılandığı davanınyine en belirgin yanlarından biri olarak duruşma sü-reçleri kadın cinayetlerinde hep rastlanan bir örneğioluşturuyor. Yetkin, “ağır tahrik indirimi”nden yarar-lanmak için elinden geleni yaptı bilindiği gibi. Suç aletiolan bıçağın uzunluğundan, “eşini aslında ne kadarçok sevdiğine” kadar bir dizi yönteme başvurdular.Normalde bu davanın daha önce görülen ve ağır tahrikindirimi uygulanan onlarca-yüzlerce davadan hiçbirfarkı yoktu. Kıskandığını, aldatıldığını vs. ileri sürerekonlarca-yüzlerce katil hakkında ağır tahrik indirimiuygulandı. Ancak bu kez olmadı. Bu davanın en önemlimesajı da burada yatıyor diye düşünüyoruz. Çünkü ai-lesi, avukatı ve kadın örgütlenmeleri bu davanın takip-çisi olarak bu insanlık dışı maddenin uygulanmasınıengellediler. Bu elbette bir yanıyla da trajiktir, zira öl-dürüldükten sonra yaşam hakkımızı elimizden alankişinin hak ettiği cezayı almasını sağlamak için dahiciddi bir mücadele yürütmek zorunda kalıyoruz. Yani

elimizden zaten en doğal hakkımız alınmış, ama yinede mücadele etmek zorundayız.

Biz Yeni Demokrat Kadın olarak, kadın cinayetlerinin fa-illerinin çok büyük oranlarda her ne kadar en yakınında-ki erkekler olduğunu bilsek de, meselenin bireysel değiltoplumsal, adli değil politik bir mevzu olduğunu düşünü-yoruz. Dolayısıyla da mücadelenin de bu minvalde veril-mesi gerektiğini düşünüyoruz. Yoksa tek tek erkeklerleuğraşmak hem imkansız hem de öldürüldükten sonrakatillerin hak ettikleri cezayı almalarını sağlamaktan ötebir anlam ifade etmeyecek yaptıklarımız.

‘Haksız tahrik’DKH: Ayşe Paşalı, devletin kadına yönelik şiddete karşıüç maymun tavrına çok somut bir örnek. Bir insanınkatledileceğini bile bile, bu katliamı önleyecek önlem-ler alınmaması başka türlü nasıl ifade edilebilir ki?Dünyada özelde ülkemizde kadın birey kimliliğiyle de-

Son 7 yılda kadın katliamları yüzde bin 400 arttı.Ayşe Paşalı’da bu istatistik verini bir parçası veonun gibi onlarcası. Ayşe Paşalı ile gündemi sarsankadın katliamları ve sistemin bundaki rolü üzerineYDK ve DKH’den görüşler aldık.

Yeni Demokrat Kadın olarak, kadıncinayetlerinin failleri çok büyükoranlarda her ne kadar en yakı-nındaki erkekler olduğunu bilsekde, meselenin bireysel değil top-lumsal, adli değil politik bir mevzuolduğunu düşünüyoruz.

eçtiğimiz günlerde eski eşi tarafından katledilen AyşePaşalı’nın davası sonuçlandı. Paşalı’yı katleden İstikbalYetkin davanın sonunda “ağırlaştırılmış müebbet hapse”mahkum edildi. Paşalı’nın devletten koruma istemesi,

konunmanın sağlanmaması, yani Paşalı’nın katledilişinin göz göregöre seyredilmesi bir çok tepkiye de neden olmuştu. Çeşitli kadınörgütleri Yetkin’in de diğer kadın katliamlarında rol alan kişilergibi “tahrik indiriminden” yararlanmasının engellenmesi adınaeylemler yaptı. Nitekim dava geçmişteki kadın cinayeti davalarınanazaran daha “olumlu” bir kararla sonuçlandı. Paşalı davasıözgülünde katil zanlısının ağır hapse çarptırılması bir anlamda el-betteki olumlu bir gelişme. Davanın ardından bu kararın diğerkadın katliamlarında örnek teşkil edebileceği tartışıldı. MedyaPaşalı katliamını Yetkin’in sırtından alabildiğine kullandı ve davanınsonucunu da “zafer” çığlıkları ile verdi. Peki Yetkin’in Paşalı’yı kat-ledene kadarki süreçte müdahale etmeyen, koruma talebini gör-

G

Kadın kanı durur mu?

14-15_Layout 2 5/19/11 11:26 PM Page 1

Page 15: 20-31 Mayıs 2011

ropörtaj

ğil, ‘eş’, ‘anne’, ‘sevgili’, ‘kız kardeş’, ‘na-mus’ kavramlarıyla ve erkek cinsi üze-rinden tanımlanmaktadır. Kadına yöne-lik şiddet her şeyden önce ezilen emek-çiler içinde ezilenin de ezileni olan kadı-na karşı erkek egemen sömürü düzen-lerinin örgütlü bir saldırısıdır, yani tektek kendini bilmez erkeklerin tek tekkadınlara karşı bir saldırısı değil, tümkadınlara karşı, örgütlü, politik bir yöne-limidir ve sonuç olarak hedefi kadın cin-sini hizaya getirmektir, ola ki kadınlarcephesinden gelişecek bir isyanı korkusalarak, önlemektir. Neredeyse her günbir kadının katledilmesi haberiyle irkili-yoruz. Televizyonlarda, gazetelerde köşeyazarlarının ah vahlarıyla karşılaşıyo-ruz. Aynı gazetelerde, televizyonlarda

kadının birey kimliğini yok sayan, aşa-ğılayan, kadının boynundaki urgan; ge-leneksel rollerin hatırlatılarak pekiştiril-diği dizileriyle, sabah programlarıyla,reklamlarıyla da karşılaşıyoruz. Ne za-man bir kadın katledilse feodal-burjuvamedyada eğitim, yoksulluk tartışmalarıgündeme geliyor, Ayşe Paşalı’yla ilgili deçok yazan çizen oldu. Hepsi de kadınkatliamlarının ardında saklanan erkekegemen sömürü düzenini, mevcut yasa-ların kadının yaşam hakkını güvence al-tına almamasının nedenini katliamın ar-dında yatan bu gerçeklikte aramadı ara-mak da istemedi. Bu ülkenin yasaları bizkadınları koruyamaz çünkü yasalararengini veren ataerkil zihniyetin ta ken-disidir. Bu ülkenin yasaları bizi koruya-

maz çünkü hala yasalarda birey kimliği-mizle değil ‘aile’ gibi kavramlar üzerin-den tanımlanıyoruz. Bu ülkenin anaya-saları bizi koruyamaz çünkü bizlere uy-gulan her türlü şiddete bir bahanesi var-dır, bu bahane bazen ‘haksız tahrik’tir,bazen de bu düzence üretilmiş başka birkavramdır. Sonuç olarak kadının yaşamhakkını tavuk keser gibi elinden almak,kötü kalpli bireylerin, canavarlaşmışruhların saldırısı gibi ele almamak arkaplanında yatan sistemin, devletin, yasa-ların kadınlara karşı politik ve stratejikyönelimini, hedefini açığa çıkarmak ge-rekir.YDK: Sistem ve erkek egemenliğinekarşı mücadeleyi bir bütün olarak al-mak gerektiğini düşünüyoruz bu mese-lede de. Yani sistemin kadına (ve de er-keğe) yüklediği rolü ortadan kaldırma-dığımız sürece (bu durumda sistemin bir

bütün olarak değişmesinden başka dabir yol görünmüyor) tüm şiddet vakala-rında olduğu gibi kadına yönelik şiddetde var olacaktır. Ama elbette biz siste-min değişmesini beklemeyeceğiz/bek-lemiyoruz. Bu nedenle de öncelikle ka-dınların bilinçlenmesi ve şiddete karşıortak bir mücadele hattının örülmesigerektiğini düşünüyoruz. Zira kadın ci-nayetlerinde kullanılan dile, sistem ta-rafından gündeme taşınma biçiminedikkat edildiğinde, kadının itaate davetedildiğini, karşı çıkmaktan korkutuldu-ğunu vs. de görüyoruz. Kadın “kocasın-dan” ayrılmazsa, dediğini yaparsa, aile-sinin istediği gibi bir yaşam kurarsa öl-dürülmez! Bizler cinayetin anti-tezi ola-rak itaat dayatmasına karşı da kadınlarıbilinçlendirmek durumundayız. Bunun dışında elbette “ağır tahrik indiri-mi” gibi kadın karşıtı maddelerin kaldı-rılması, kadın cinayetlerinin “nitelikli in-san öldürme” kapsamına alınması, ka-dın sığınma evlerinin tüm ayrıntılar dü-şünülerek çoğaltılması ve yaygınlaştırıl-ması gibi talepleri benimsiyor ve kadıncinayetlerinin engellenmesi noktasındaönemli adımlar olacağını düşünüyoruz.Yeni Demokrat Kadın olarak haziran ayı-nın ilk haftasında başlayacak ve 25 Ka-sım sürecine kadar devam edecek “Ka-dına yönelik şiddeti” temel alan kam-panyamız döneminde de kadın cinayet-lerini özel bir başlık olarak alacağımızıda sizin aracılığınızla duyurmak isteriz.

Mücadele zorunludurDKH: Sorunun tanımlanışı önemli biryerde duruyor; çünkü yaptığınız tanımaynı zamanda mücadele argümanları-

nızı ve hedefinizi de ortaya koyuyor.

Bugün kadınlara yönelik şiddete karşımücadelede sonuç alabilmek için kadın-ların sadece cinsel şiddete değil, hertürlü sömürü ve baskıya karşı yürütü-len toplumsal mücadelelerin içerisindeaktif olarak yer alması, bu düzeni yık-madan kadının kurtulamayacağını bi-lince çıkarması gerekir.

Kadınların mağduriyetine karşı müca-deleyi aşan, kadını çok yönlü mücadele-lerin örsünde çelikleştiren bir mücadelezemini zorunludur. Bu nedenle kadınla-rın karşılaştığı şiddeti görünür kılmaklayetinmemek gerekiyor. Kadının tüm bucendereye rağmen direndiği, hakkınıaradığı, boyun eğmediği, başını dik tut-tuğu örnekleri daha çok vurgulamaklabaşlayabiliriz.

Bugün egemen sitemin saldırılarının bu

kadar çok olmasının bir nedeni de busaldırıların meşrulaştırılması ve şiddetekarşı mücadelenin de düzen içileştirile-rek nedenlerinden koparılmasıdır. Yanikadınlara yönelik şiddetin en önemli ta-rafı da hem şiddete uğrayanı hem deşiddet göstereni etkisi altına alan, siste-min erkek egemen ideolojik saldırıları-dır. Bu saldırılara karşı durabilmenin,çözüm üretebilmenin en önemli ayağı,bu ideolojik saldırılara karşı ezilen sını-fın bilimsel ideolojisine sarılarak, bugüçlü zemine yaslanarak kadının özgünörgütlü mücadelesini politik bir gücedönüştürmek olacaktır. Bu hedef doğ-rultusunda da devrimci kadınların biraraya gelerek, kadına yönelik her türlüşiddete karşı ortak bir mücadele hattıörmesi, erkek egemen sömürü düzeniniköklerinden zorlaması, mücadelesini engeniş kadın kitlelerine yayması önemli.Yüzyıllardır öğrendiğimiz, deneyimledi-ğimiz bilimsel bir gerçek var, sadecemevcut yasaları zorlamanın kadını kur-tarmayacağı. Kadına yönelik şiddetekarşı bu çaba bütünlüklü mücadeleninsadece bir yönü. Çünkü kadın ve kadınadair her şey kağıt üzerinde uçucu birkalem gibi.İşte bu nedenle Ayşe Paşalı’nın öldürül-mesi, sadece katil bir erkek ve mağdurkadın olarak ele alınamaz. Bu hem çokkolay olan, hem de sisteme hizmet edenbir anlayıştır.Tüm kadınlara çağrımız, uzun vadelidevrimci bir mücadele için sürekli, ke-sintisiz ve çok yönlü örgütlü mücadeleyiyaşamlarının her alanında açığa çıkar-maları, gizli enerjilerini kendi kurtuluş-ları için seferber etmeleridir.

Devrimci kadınların biraraya gelerek, kadınayönelik her türlü şid-dete karşı ortak bir mü-cadele hattı örmesi, er-kek egemen sömürüdüzenini köklerindenzorlaması, mücadelesinien geniş kadın kitlele-rine yayması önemli.

meyenlere ne olacak? Bir kadın öldükten sonra arkasından katilineverilen ceza neyi değiştirecek? Kadın cinayetlerinin önünü Yetkin’everilen ceza kapatacak mı? Ayşe Paşalı davasının sonuçlanmasının ardından davaya, kadınkatliamlarına ve sürdürülmesi gereken mücadeleye ilişkin De-mokratik Kadın Hareketi (DHK) ve Yeni Demokrat Kadın (YDK)’lagörüştük.

Sorular:4 Ülkemizdeki kadın cinayetlerini Ayşe Paşalı katliamı üzerindendeğerlendirirsek soruna nasıl bir tarif koyabiliriz? Sizce sorununele alış biçimi nasıl olmalıdır? 4 Kadın cinayetleri gün geçtikçe artıyor, kadın örgütleri farklı ar-gümanlarla sorunu gündeme taşımaya çalışıyor. Sizin buna dairçözüm önerileriniz nelerdir? Kısaca özetleyebilir misiniz?

14-15_Layout 2 5/19/11 11:26 PM Page 2

Page 16: 20-31 Mayıs 2011

Halkın Günlüğü 20-31 MAYIS 2011gençlik 16

30 Nisan tarihinde Mersin’in Erdemli İl-çesi’nde YGS’den aldığı düşük puanaüzülen lise son sınıf öğrencisi SıdıkaSoydan, kendini iple asarak intihar etti. 6 Nisan’da da Kars’ın Kağızman İlçe-si’nde YGS’yi kazanamayan lise öğ-rencisi bunalıma girince tabanca ilekendisini vurarak intihar etmişti. Bunlar ilk değil ve son da olmayacak-tır. İlköğretime başladıkları gündenberi yarış atına çevrilen, yap-boza dö-nen sınav sisteminde bir maşa olarakkullanılan öğrencilerin, önlerine sade-ce iki seçenek sunulmaktadır: Ya ka-zanacaksın ya da kaybedenlerden ola-caksın. Eğitim sisteminin öncülüğündeve ailelerin desteğiyle sürekli olarakkazanması gerektiği hatırlatılan, moti-vasyonu da buna göre şekillendirilenbireyin sınav endeksli hayatı onungerçek anlamda sağlam bir kişilik ya-pısı oluşturmasını engellemektedir.Kişiliğin şekillenmesi için atılacak olantemel adımların evresi olan bluğ ça-ğında (ergenliğin ilk evresi) bireylerbaş etmeleri gereken sınav kaygısıylamücadele içine girmeye başlıyorlar.Bunun yanında sürekli olarak çalış-mak zorunda oldukları hatırlatıldığıiçin çoğu zamanlarını çalışmakla geçi-ren öğrenciler, sosyal hayattan tama-men kopuk, insanlarla iletişim kur-makta zorluk çeken, öğrenmeyiamaçlamadan ‘en kısa zamanda nekadar çok soru çözerim’in yöntemleri-ni düşünen, araştırmayan, sorgulama-yan bireyler haline gelmektedirler. Buşekilleniş milyarlarca para akıtılan

dershaneler tarafından da desteklen-mektedir. Özellikle psikolojik danışmave rehberlik birimleri öğrencilerin te-mel sorunlarıyla ilgilenmekten ziyadesınav kaygısıyla başa çıkma yöntem-leri, uzun süreli motivasyon teknikleri,sınav süresince rahatlama teknikleri,nefes egzersizleri gibi konularda öğ-rencilere seminerler vermektedirler. Hayattaki tek amaçları sınavları ka-zanmak olan öğrencilerin, üzerlerineyüklenen bu baskıdan kaynaklı ya-şamları travmatik olaylara sahne olur.Küçük bir başarısızlıkta bile birey bo-calamaya, özgüvenini kaybetmeyebaşlar. Başaramama korkusu, her ba-şarısızlık sonrasında çevrenin baskısı,bireyde ‘dışlanma korkusunun’ nüve-leri olarak ortaya çıkar; çünkü başarı-sız birey toplum gözünde işe yaramazolarak görülmektedir. Daha kişiliğinibile tam anlamıyla oluşturamadığı birdönemde, toplumsal dışlanma korku-

sunu yaşayan bireyin sağlıklı bir kişi-lik yapısı oluşturması çok güçtür. Bitmeyen ve sürekli olarak her evredekarşımıza çıkan sınavların bir başkaetkisi de dönemsel olarak öğrencilerinçeşitli psikolojik sorunlar yaşamasıdır.Belçika’da, yapılan bir araştırmayagöre ülkede daha fazla öğrencinin çe-şitli psikolojik sorunlar yaşadığını or-taya çıkardı. Öğrencilerin başta başa-rısızlık korkusu, depresyon ve kişilikkrizi olmak üzere farklı psikolojik has-talıklar yaşadıkları belirtildi. Hasselt,Gent ve Anvers üniversitelerinde öğ-renim gören öğrencilerde bahsedilenpsikolojik problemlerin sayısının bu yıliçerisinde fark edilir bir şekilde arttığı,Leuven Üniversitesi’nde ise 1999 yılın-dan bu yana psikolojik hastalıklarayakalanan öğrenci sayısının 4’e kat-landığı ifade edildi. Belçika’da bir psikoterapi merkezininyaptığı araştırma sonrası açıklama

‘19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayra-mı’nda devlet erkanı bayram ha-vasında toz pembe mesajlar verir-ken sağlık emekçileri işsizlik,yoksulluk ve geleceksizlik içeri-sinde gençliğin ölüme mahkumedildiğini söyledi.

KESK’e bağlı Sosyal Hizmet ve Sağlık Emekçi-leri Sendikası (SES) Genel Merkezi üyeleri, Baş-bakanlık ek bina önünde “Çatışmalar son bul-sun, gençler ölmesin” pankartı açtı. Kolluk güç-lerinin abluka uyguladığı bina önünde “Savaşadeğil, sağlığa, gençliğe bütçe” sloganları atanSES üyeleri adına SES Genel Mali Sekreteri Şi-nasi Dursun konuştu. ‘19 Mayıs Gençlik ve SporBayramı’ kutlanırken günümüz şartlarındamilyonlarca gencin işsiz, güvencesiz ve yoksul-luk sarmalında, çatışma ortamında ölüme terkedildiğini söyleyen Dursun, son günlerde artançatışma ve şiddet ortamında onlarca gencinyaşamını yitirdiğine dikkat çekti. Başta gençli-ğin hak taleplerine, devlet ve iktidar eliyle az-gınca saldırıldığını sözlerine ekleyen Dursunşöyle konuştu: “Irkçı ve şoven histerinin yara-tacağı toplumsal felaketleri biliyoruz. Sağlık işkolunda örgütlenmiş bir sendika olarak geliş-meleri kaygıyla izliyoruz. Tüm üyelerimizi, ka-muoyunu ve dostlarımızı yaşanan bu süreçtenbirinci dereceden sorumlu olan Başbakan vehükümetin bu baskıcı, otoriter, tehlikeli yöneti-mine karşı mücadele etmeye çağırıyoruz.”

Tam bir ikiyüzlülükKESK Genel Sekreteri Kasım Birtek de hükümetyetkililerinin “19 Mayıs vesilesiyle gençliğe öv-güler düzerken; öte yandan geleceksizleştirme-ye karşı koyan ve haklarını arayan gençlerin ha-pishanelere doldurulması ikiyüzlülüktür” dedi.

Gençlik Federasyonu’na gözaltıAynı saatlerde Meclis Dikmen Kapısı önünde“Parasız eğitim istiyoruz alacağız” kampanya-ları sırasında tutuklanan arkadaşları FerhatTüzer ve Berna Yılmaz için ‘serbest bırakılma-ları talebiyle eylem yapmak isteyen iki GençlikFederasyonu üyesinin gözaltına alındığı öğre-nildi. Gözaltına alınan ve isimlerinin Sabri De-mir ve Onur Kesimol olduğu öğrenilen gençle-rin, Çankaya Emniyet Müdürlüğü’ne götürül-dükleri ifade edildi.

Gençler geleceksizgençler gözaltında

Sınav, stres ÖSYM tarafından yapılan sı-navlarda ortaya çıkan kopyaskandalları, öğrencileringünlük yaşamlarını derin-den etkilerken psikolojileri-nin de bozulmasına sebepoluyor.

Komünist Önder İbrahim Kay-pakkaya katledilişinin 38. yılındaDemokratik Gençlik Hareketifaaliyetçileri tarafından “Bu çelikaldığı suyu unutmayacak “ şia-rıyla ODTÜ’de anıldı.Etkinlik diğer kampüslerden ge-len öğrencilerinde katılımıylaHazırlık Bölümü önünden FizikBölümü önüne kadar yapılan yü-rüyüşle başladı. Yürüyüşe başla-madan önce ve yürüyüş esna-sında öğrenci kitlesini anma et-kinliğine davet eden ve Kaypak-kaya’nın adının dahi anılmasının

“suç” kapsamına alındığı günü-müzde bu etkinliğe katılmanınve Kaypakkaya’yı sahiplenme-nin ülkemiz hakim sınıflarına eniyi cevap olacağı belirtildi.Fizik Bölümü önünde yürüyüşsonlandırılırken tüm devrim şe-hitleri adına saygı duruşundabulunuldu. Daha sonrasında De-mokratik Gençlik Hareketi adınaKaypakkaya’yı anmanın önemi-ne dikkat çeken konuşma ger-çekleştirildi.Yapılan konuşmada Kaypakka-ya’yı, “suçlu” ve “tehlikeli” gördü-

İbrahimKaypakkayaODTÜ’deanıldı

16-17_Layout 2 5/19/11 11:27 PM Page 1

Page 17: 20-31 Mayıs 2011

yapan yetkililer, sınav sisteminin öğren-cilerin sinir sistemini bozduğunu, bununpsikolojik bir hastalık olarak ortaya çık-tığını belirtti. Leuven Üniversitesi’nde buyıl yaklaşık bin öğrencide bu tür hasta-lıklar görüldüğünü belirtti.

Anvers Üniversitesi’nde ise bu zamanakadar yaklaşık bin 500 öğrencinin psiko-lojik destek için başvuruda bulunduğubelirtilirken en fazla psikolojik sorununöğrencinin başarısızlıktan korkmasın-dan kaynaklandığı ifade edildi.¹

Hayatlarında mutlak kazanılması gere-ken tek zafer olarak görülen sınavlarınkaygı ve gerginliğe yol açan bir diğer yanıise sürekli olarak ‘kıyaslanmak’tır. Hersınav sonrası birey sınav sıramaları ko-nusunda kendini önündekilerle kıyaslarve sürekli olarak sıralamasını daha ileri-ye taşımaya çalışır. Tıpkı bir yarış atı gibiönündekilere yetişmeye ve yetiştiğindeonları geçmeye odaklanır, hırslanır ve is-

tediği hedefe ulaşamadığı anda bütündünyası altüst olur. Bu altüst oluşlar onuzamanla depresyona iter.

Üniversite kapısını hayata açılan altınanahtarmış gibi düşünen ve bu anahtarıelde etmek uğruna yaşamları bir mara-tona dönüşen öğrenciler, test kitaplarınagömülüp hayattan kopuk bir şekilde ya-şıyorlar ve zamanla yalnızlaşıyorlar. Sis-temin dayattığı, eğitim ve aile kurumları-nın da desteklediği bu yapı bize sadeceiki seçenek sunuyor: kazanmak ve kay-betmek. Bu durum öğrencileri daha derinsorunlara itiyor ve sonuç sadece bir ba-şarısızlıkla kalmayıp intiharla sonuçla-nabiliyor. Bu sonuçları gördükleri haldebaşbakanından cumhurbaşkanına her-kes yaşanan skandallara rağmen ÖSYMBaşkanının şifrelerle ilgili açıklamasın-dan tatmin olabiliyorlar.

1) http://www.haberler.com/belcikali-ogrencilerin-psikolojisi-gittikce-haberi

ve ölüm eçimlere bir aydan az birzaman kaldı. Hâkim sı-nıflar, sistemin tekrardanteyidi ve sürekliliği için“yarış” “siperlerinde”, ezi-lenlere en uygun sömü-

rücü olduklarını icraatlarıyla -hayali yada gerçekleşmiş- anlatıyorlar. ‘Üslup’tartışmalarından çılgınlık dolu projele-re kadar, halkın gündeminde “seçim-ler” var. Tamda bu “seçim” hengâmesiiçerisinde, Kuzey Kürdistan’da askerioperasyonlar hız kazandı. Bazı aklıse-limler, yapılmakta olan operasyonların“seçimler” sürecini gölgelediğini, bazıpost modern “solcular” ise, bununAKP’nin oy potansiyelinin yükseltmekiçin girişimde bulunduğu bir “taktik”olarak nitelendirdi. Her iki yorum okuhedefine yollamaktan çok uzaktır. Ku-zey Kürdistan’daki gelişmelerin arka-sında yatan sınıfsal nedenler, çiğ yo-rumlara heba olamayacak kadar, bü-yük bir muhteva taşımaktadır. Bununne olduğunu birkaç başlık altındaözetlemeye çalışacağız.Birincisi; bu gazete sayfalarından dadefalarca aktardığımız gibi, Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın yeniden yapılandı-rılması babında, toplumsal muhalefe-tin tüm devrimci dinamikleri, çeşitliaraçlarla tasfiye edilmek istenilmekte-dir. Muhalefetin en başında Kürt ulu-sunun gelmekte olduğu hepimizinmalumudur. Gerici sınıflar, emperya-list üretim ilişkilerine entegre olmuş-luğun sonucu olarak, “seçim” startıylabirlikte, tasfiyecilik sürecini derinleştir-mek istemektedir. Halkların karşısınalegalizm yekpare araç olarak sunula-rak, “değişimin”, yalnızca bu yollamümkün olduğunu söylemektedir.Canlı bir örnek verecek olursak, YSKkararı ile birlikte, Kürt ulusunun tepki-leri artmış, YSK aldığı kararı “bozduğu-nu” ilan etmiştir. Buda kitlelere, yasalolanaklar üzerinden tepkilerinin dilegetirilmesi sonucunda, “değişimin” ga-yet doğal bir şekilde olduğu yalanınıtekrarlamaktadır. Elbette kitlelerinhaklı talepleri doğrultusunda ayaklan-ması sonucunda bazı haklarını aldığıve alacağı bilinmektedir. Ama YSK sal-dırısı sonrası, bilumum burjuva medyaaracılığı ile kitlelerin önüne geçer akçeolarak koyulan reformlar için mücadeledeğil, reformizmdir! Tasfiyeciliğin aktüel formu olan “se-çimlere” tekrar dönecek olursak, ezilenhalk yığınlarının haklı tepkilerinin, sis-temin şu ya da bu gerici partisi tara-fından kimi zaman dil ucuyla, kimi za-man ise “radikal” değinilerle söylendi-ğini görmekteyiz. Burada kendisini ifa-de eden gerçeklik, halk yığınlarının se-falet dolu yaşantılara bir nebzede olsaeğilmek değil, sömürü ve baskı dolu busistemin asla ortadan kaldırılamaya-cağı ama gerici sistemi sistemin şu yada bu partisini “seçerek” kısmen deolsa “gevşeyebileceğini”, ama bununyalnızca “seçim” yoluyla olduğu safsa-taları söylenmektedir.İkincisi; dünya gericiliğinin tasfiyeci yö-neliminin asla ama asla vazgeçemeye-ceği bir araç vardır ki, o da halk kitlele-rini cebir yoluyla “hizaya” getirmektir.Burjuva anlamda en “demokratik” ikti-dar altında dahi, baskı araçları, halk yı-ğınlarının güvenliği için değil, bilakisonları kontrol altında tutmak için kul-lanılır. Bu anlamda, Kuzey Kürdis-tan’da yapılmakta olan askeri saldırı-lar, “haklılık” sonucuna böyle var-maktadır. Kürt Halkının devrimci di-namiğini, sistem içi talepler sınırına

çekmek, önderliğinin girdiği reformisthatta rağmen, Kürt Halkının devrimcidinamiğini sönümlendirmek için ya-pılan saldırılar taktiksel değil, Türkhâkim sınıflarının vazgeçilmez yöne-limidir. Özgür Politika gazetesi, budurumu, ‘AKP-Ordu el ele’ başlıklarıy-la aktararak, süreci anlatmaktan zi-yade daha fazla kafa karışıklığı ya-ratmaktadır. Zira hâkim sınıflar, ken-di aralarındaki tüm bölünmüşlükleri-ne rağmen, Kürt Halkının devrimci di-namiğini ezme, tasfiye etme boyu-tuyla her zaman ortaklaşırlar.AKP’nin bu durumda soyutlanarak,kitleler önüne “reformcu” bir partiolarak sunulması, tasfiyeciliğin halksaflarına kadar ne kadar nüfuz ettiği-ni göstermektedir.Bu alt başlığı özetleyecek olursak, tas-fiyecilik saldırılarının diğer bir ayağıise, fiili imhadır. İnkârın başka jargonlayapıldığı ama imhanın hala aynı araç-ları kullandığı değişik bir tasfiyeciliksürecidir “seçimler”! İmha, ne “seçim-leri” gölgelemek için ne de oy potansi-yeli uğruna yapılmaktadır. Bu durumkısmen de olsa, AKP’ye oy katabilir.Ama eylemin anatomisinde oy kazan-mak değil, hâkim sınıfların iktidarlarınıdaha fazla pekiştirmeleri yatmaktadır.Kuzey Kürdistan’daki operasyonlarınarka planını açıklamaya çalıştıktansonra, operasyon sonucunda bazıönemli gelişmelerin olduğunu söyle-mek gerekir. Halk kitleleri, 10 gerillanınöldürülmesini, kitlesel eylemliklerle kı-namış ve önderlik beklemeksizin, geri-ci güçleri karşısına almıştır. Kendi ço-cuklarının cenazeleri almak için yüz-lerce ezilen Kürt emekçisi, operasyonve sınır tanımamış, tüm engellemelererağmen cenazelerini sırtlayarak, ailele-re teslim etmişlerdir. Bundaki enönemli faktör, 30 yıllık savaşın, ezilenKürt köylüsü ve işçisini politize etme-siyle doğrudan bir bağı vardır. Önderli-ğinin “barış” için “mutabakat” zorla-malarına rağmen, halk yığınları ‘inti-kam’ yeminleri atmaktadır. Her ne ka-dar, Kürt halkının önderliği reformistbir eğilim içerisinde olsalar dahi, buönderliğin üzerinden yükseldiği halkkitleleri, devrimci bir dinamik barındır-maktadır. Kürt halkının devrimci dina-miği, reformlar için heba edilmemeli-dir. Düşman ile tereddütsüz yüz yüzegelen halk kitleleri, intikam haklılıkları-nın da ötesinde, her türlü ulusal, sınıf-sal, cins ayrımcılığı yaratan üretim iliş-kilerinin olmadığı bir dünya için sava-şacak güce sahiptir. Ezilen halk yığın-larının bu gücünü tasfiye etmek iste-yen dünya gericiliğinin “seçim” aldat-macısını boşa çıkarmak için boykottavrımız yerinde bir karardır! Boykottaktiği ile yapılması gereken, ilerici vesosyalist adayların demokratik talep-lerini, Kürt ulusunun haklı demokratiktaleplerini boykot etmek değildir! Biz-zat boykot taktiği ile demokratik ta-leplerin reel anlamda hayat bulabilme-si için, devrimci bir iktidarın Demokra-tik Halk İktidarının inşası için boykotanlamlı bir karardır! Türkiye-KuzeyKürdistan’ın tek gündeminin “seçim”olduğu bu günlerde, boykot seçiminindoğruluğunu harekete geçirmek, tasfi-yecilik ile mücadelenin temel kıstası-dır. Devrimci siperleri tutarak, devrimesarılarak iktidarlaşmak, boykot taktiği-nin yaratacağı etkiyle anlam kazana-cağını anlamak gerekir. Öfkesi sınır ta-nımayan halk kitlelerinin dinamizmini,reformlarla heba yoluna değil, devrimciboykot taktiği ile Halk Savaşı’na hiz-met etmek başlıca görevdir!

sinan çakıroğlu

ÖFKE SINIR TANIMAZ

GENÇ YORUM

S

17gençlik

ğü için katleden hâkim sınıfların, şimdide Kaypakkaya’nın ismini telefuz eden-leri, O’nun türkülerini söyleyenleri, slo-ganlarını atanları, fotoğraflarını taşıyan-ları “suçlu” ilan ettiği ifade edilerek,“Eğer Kaypakkaya’nın anılması suçsabu suçu işledik ve işlemeye devam ede-ceğiz” denildi. Kaypakkaya’yı övdüğügerekçesiyle son yıllarda birçok aydın,yazar, sanatçı ve devrimci-demorat ki-şilere dava açıldığı ifade edildi.Dün burjuva-feodal medyanın DenizGezmiş, Mahir Çayan ve yoldaşları içinyapmaya çalıştığı ikonlaştırma çabala-rını bugün İbrahim Kaypakkaya’ya ve

onun bilimsel sosyalist İdeolojisine yö-nelttiği fakat başarılı olamayacaklarıvurgusu yapılan konuşmada, “Bütün busaldırılar Denizleri, Mahirleri ve Kay-pakkayaları sahiplenerek ve verdiklerimücadeleleri sürdürerek püskürtülebi-lecektir” ifadelerine yer verildi. Yapılanetkinlikte, 78’liler girişimi, Yeni Demo-krat Gençlik, Sosyalist Demokrasi Parti-si, Emekçi Hareket Partisi Gençliği tem-silcileri de birer konuşma yaptılar. Yapılan konuşmalar sonrasında Kay-pakkaya ve devrim mücadelesinde şe-hit düşenler için okunan şiir ve müzikdinletisiyle etkinlik sonlandırıldı.

16-17_Layout 2 5/19/11 11:27 PM Page 2

Page 18: 20-31 Mayıs 2011

Halkın Günlüğü 20-31 MAYIS 2011dünya analiz18

vrupa’nın bu ırkçı temele da-yalı ötekileştirme anlayışı yenibir olgu değildir. Irkçılık, esa-sen, kapitalizmle birlikte yo-ğun olarak ortaya çıkan birhastalıktır. Kapitalist üretim

ilişkilerinin yoğunlaşması ve ortaya çıkanpazar sorunu uluslaşmayı yaratmıştır. Or-taya çıkan bu ikilem yani pazar sorunu veuluslaşma, ırkçılığı da beraberinde getir-miştir. Kapitalizmin ve beraberinde tarihsahnesine çıkan uluslaşmanın çıkış yeriesasen Avrupa olduğundan, ırkçılıkla ençok tanışıklığı olan yer Avrupa olmuştur.Zira burjuvazi, ırkçılığı, pazarı elde etmearacı olarak kullanmak için üretmiştir. Vebugün dünyanın her yerinde pazar savaşıyürüten burjuva sınıfı, ihtiyaç duyduğundaırkçılığı yeniden ve yeniden ısıtıp ortayaçıkarmaktadır.

Irkçılığın özellikle son yıllarda Avrupa’da

yeniden hortlamasının temel nedenlerin-den birisi, hiç kuşkusuz, dünya çapındadeğişen dengelerdir. Tüm engelleme çaba-larına rağmen dengeler aleyhte değişmek-tedir. Zira bu tarihin tekerinin ileriye dönükdönmesidir. Bunu hiçbir kuvvet geriye çe-viremez. İşte son süreçte kuzey Afrika veArap yarımadasındaki devletleri yenidendüzenleme çabaları da buraların eskisi gibikalmayacağının, emekçi halkların uyanıpbaşkaldırdığının ve buraların emperyaliz-min elinden kayıp gittiğinin göstergesidir.

Bu yeni süreçle beraber, belirsizlik ve ge-lecek korkusu giderek artan Avrupalılarca,ülkelerindeki refah üzerinde mevcudiyet-leri bir yük olarak görülen, Avrupa Birliğiüye devletlerinde “asimile” edilemeyen,din ve kültür açısından Avrupalılardanfarklı olarak algılanan, zaman zaman dapotansiyel köktendinci, terörist gibi dam-galar yiyen göçmen Müslümanlar ve Av-

rupa’ya yerleşen diğer göçmen nüfus özel-likle aşırı sağ milliyetçi kesimlerce bir iç si-yaset aracı olarak görülmüş; Avrupa’nınyeni “diğer/öteki” si olarak kabul edilmiş-tir. Dolayısıyla da bu dönemde gerçekleşti-rilen seçimlerde bu mesele faşist partilereciddi oy avantajı sağlamıştır. Önceleri Ya-hudileri hedef alan ırkçı milliyetçilik; Yahu-dilere nazaran Müslüman nüfusun artma-sı, farklılıkların daha belirgin bir hal almasıve bunun üzerinden yapılacak politikala-rın Yahudiler üzerinden yapılacak politika-lardan daha fazla prim sağlama şansı ne-deniyle yüzünü göçmenlere çevirmiş gö-rünmektedir.

Bir taraftan Avrupa ülkelerinde yaşayangöçmen nüfusa karşı ırkçı yaklaşımlar ar-tıp saldırılara dönüşürken; bir taraftan daülkeleri yine bu Avrupalı emperyalistlertarafından yağmalandığından buralardayaşam şansı kalmayan, bundan dolayı daAvrupa’ya doğru göç yollarına düşen mil-yonlarca yoksul emekçi halk, ya insan ta-cirleri tarafından okyanuslarda ölüme terkediliyor ya da hedefe varsalar da buralardaçıkarılan göçmen yasalarından kaynaklıkaraya ayak basamadan geri gönderilipokyanusun ortasında ölüme terk ediliyor.

Göçmenlerin ölüm yolculuğuBugüne kadar on binlerce insanı kıyılarındaırkçı politikalarına kurban eden Avrupalıemperyalistler, yeni kurbanlar almaya de-vam ediyor. Son yıllarda, ülkelerinde bilinçliolarak yükselttikleri ırkçı politikalarını göçyollarındaki mültecilere de uygulamaktadır-lar. Geçtiğimiz Mart ayında ülkeleri Lib-ya’dan, savaştan kaçıp yeni bir hayata, umu-da, yolculuğa çıkan 72 mülteci, Akdeniz’deülkelerindeki savaşın baş sorumlularından

Burjuvazininpazar savaşıÖnceleri Yahudileri hedef alan ırkçı milliyetçilik; Yahudilere naza-ran Müslüman nüfusun artması, farklılıkların daha belirgin bir halalması ve bunun üzerinden yapılacak politikaların Yahudiler üze-rinden yapılacak politikalardan daha fazla prim sağlama şansı ne-deniyle, yüzünü göçmenlere çevirmiş görünmektedir

A

Yüzyıllarca Osmanlı feodallerinin sömü-rüsü altında kalan bu coğrafya halkı, sonyüz elli yıldır emperyalizmin çeşitli bo-yutlarda saldırısına maruz kalmaktadır.İlk önce, İngiliz emperyalizmiyle başlayanve Fransız emperyalizminin de dahil ol-duğu bir av (sömürü) sahası idi. Adını dahiİngilizler koymuştur. Zira burası İngilte-re’nin Ortadoğu’suna düşmektedir. Biz-den bakıldığında ise burası GüneybatıAsya olarak ancak tarif edilebilir.1940’lardan sonra ise esasen Amerikanemperyalizminin hakimiyeti altındadır.Dolayısıyla da bugün, esasen, av (sömü-

rü) koşullarını o belirlemektedir.

Tarihi İpek Yolu üzerindedir burası. Uzunyıllar buradan geçip Hindistan’a gitmek veoradan ipek getirebilmek için, Avrupalıipek tüccarları, çok mücadele etmişlerdir.Burada Osmanlı feodallerinin gücünü kı-rıp Hindistan’a gitme engelini aşamayın-ca, farklı yolları denemek zorunda kalanAvrupalılar, bu sayede yeni sömürgealanları keşfetmişlerdir. 1800’lerin ortala-rına gelindiğinde zayıflayan Osmanlı feo-dallerinin engelini aşan İngiliz ve Fransız-lar, bölgede, bir taraftan Osmanlıyla sava-şırken diğer taraftan da kendi aralarındaav sahasına (pazara) tek başına hakimolma savaşını uzun yıllar sürdürmüşler-dir. Osmanlının yıkılıp tarih sahnesindençekilmesiyle bu bölge, yani İngilizlerin Or-tadoğu’su, tamamen İngiliz ve Fransızemperyalizminin kontrolüne girmiştir.(Zira 1800’lerin sonlarına doğru av saha-sında pay kapma yarışına katılan Almanemperyalizminin bu hevesi, rakiplerineyenildiğinden kursağında kalmıştır. VeAlman emperyalizminin bu özleminin bü-yüklüğü Hitler’i yaratmıştır.)

Emperyalizmin açık av sahasıBuradaki ‘halk ayaklanmala-rını’ ‘demokrasi’ adına sahiple-nip, işi ‘diktatörlüklere’ karşıfiili askeri müdahaleye vardı-rırken; işlerin yolunda gittiği,örneğin Bahreyn’de, terstendiktatörlüğü korumak için mü-dahalede bulunabiliyorlar.

18-19_Layout 2 5/19/11 11:27 PM Page 1

Page 19: 20-31 Mayıs 2011

20-31 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü dünya 19f

nce Bosna sonra Kosova’daolup bitenlere tepki göste-ren Rusya, ABD’nin Afganis-tan işgaline ses çıkarmadı.Aksine elinde olanak olma-dığı için Rusya’ya en fazla

menfaat sağlamak üzere bu dalganın üze-rinde yer almayı tercih etti. Putin, işgaliRusya’yı küresel emperyalist sisteme en-tegre etmek için fırsat olarak gördü. Geçiciolarak stratejik geri çekilmenin, ekonomisiçok zayıf olan Moskova’ya güçlenmesi içingerekli şartları sağlayacağını hesapladı (dışborcun yeniden vadelendirilmesi, ülke için-de Batılı yatırımların hız kazanması veuluslararası kuruluşlardan yeni kredi temi-ni vb.). Bunun yanında ABD ile işbirliği ya-parak doğal bir nüfuz bölgesi olarak gördü-ğü Hazar havzası etrafındaki etkisini güç-lendirme fırsatı yakalayabileceğini düşün-dü. Nitekim Bakü-Tiflis-Ceyhan projesineengel olamadıysa da Amerikan desteği ileCPC projesi sayesinde Kazakistan’ın şuanki petrol üretimlerinin ana transit geçişülkesi olmayı sağladı. Daha da önemlisi fe-derasyon sınırları içerisindeki cumhuriyet-lere örnek olabilecek Çeçenistan’daki öz-gürlük savaşına karşı askeri müdahalesini“uluslararası teröre” karşı seferberlik ola-rak kabul ettirdi.Rusya’nın yakın çevresini teşkil eden beşMüslüman cumhuriyete gelince; Güney ka-nadı için potansiyel bir tehdit oluşturan Ta-liban rejimi ile El Kaide’nin ortadan kaldırıl-masına çok memnun olundu. Bununla bir-likte Taliban’ın ortadan kalkması Mosko-va’nın güvenlik alanında işbirliği sahtekarlı-ğı ile sağladığı Orta Asya’daki Müslümancumhuriyetlere etkisini sürdürebilme baha-nesini elinden aldı. ABD’nin Afganistan iş-gali ile Orta Asya’dan gelen ve Afganistanüzerinden Hint alt kıtasına doğru yönelengaz ve petrol boru hatları projeleri, hidrokar-bonların transit geçişi konusunda sağladığıavantaj Rusya’nın enerji sahasında oyna-mayı düşündüğü role zarar verdi. 11 Ey-lül’den sonra ABD’nin daimi askeri üsler ku-rarak bölgeye stratejik sızması da Rus-ya’nın kayıp hanesine yazılmalıdır.Sovyet işgalinden sonra Pakistan, Afgandirenişine karşı uluslararası yardımın geçişnoktası ve stratejik avantajlarını kullana-rak Afgan siyaset sahnesinde vazgeçilmezbir aktör oldu. İslamabat’ın stratejisi savaşbittikten sonra Kabil’de kendisine bağlı biriktidarın yerleşmesini temin etmekti. Afga-nistan’da dost bir rejimin kurulması buülke üzerinde sadece Sovyet nüfuzunu de-ğil Hint nüfuzunu da kırmayı hedeflemekteve Pakistan’ın Kabil’den kaynaklanacaktoprak bütünlüğüne yönelik her türlü tehdi-di (Peştunistan sorunu) bertaraf etmeyisağlayacaktı. Ayrıca Afgan rejimiyle olanyakınlık sayesinde daha önce 3 kez savaş-tığı Hindistan’ın olası saldırısı karşısındaçekilebileceği hinterlant yani “stratejik de-rinlik” elde etmeyi, Keşmir cihatında Afgantopraklarını askeri eğitim ve geçiş noktasıolarak kullanmayı hesaplıyordu. NitekimTaliban, Pakistanlı “cihatçılara” Jammu veKeşmir’de Hint kuvvetleriyle çatışmaya git-meden önce askeri eğitim alma olanağısundu. Ekonomik alanda ise 1991’den son-ra SSCB’nin yıkılmasıyla Orta Asya cumhu-riyetlerinin Hint Okyanusu’na çıkışlarındaayrıcalıklı bir yol haline geleceği, petrol vegaz kaynaklarına erişim koridoru açılması-na imkan vereceği hayalini kuruyordu. 11Eylül saldırıları Pakistan’ın Afgan stratejisi-

ne ölümcül bir darbe vurdu. Stratejik alan-da Afganistan’daki ayrıcalıklı konumunukaybetti. Kabil ve ABD, Pakistan’ın en bü-yük düşmanı Yeni Delhi ile ilişki kurdu.ABD’nin askeri operasyonları ülke içinde veaynı zamanda Keşmir meselesinde Pakis-tan için ağır sonuçlar doğurdu. 11 Eylülolaylarıyla zaten kırılgan olan Pakistanekonomisi büyük darbe yedi.11 Eylül saldırılarından sonra, yükselenbölgesel güç Hindistan hemen ABD’nin ya-nında yer aldı. Nitekim kısa sürede ka-zançlar da sağladı. Çünkü Amerikan baskı-sı sonucu Pakistan, Afgan politikasının da-yanak noktası olan Taliban rejimini terketti. Taliban rejiminin ortadan kalkması veiç savaş sırasında desteklediği Kuzey itti-fakı’nın ağırlıkta olduğu bir hükümetin işbaşına gelmesi Yeni Delhi bakımındanstratejik kazanç oldu. İslamcı militanlarıneğitim gördükten sonra Keşmir’e geçtiklerikampların kaldırılması Hindistan için ra-hatlama sağlamasının yanında Afganistanile ilişki kurulması fırsatını verdi. BöylecePakistan’ın Kabil’de olası bir nüfuz kazan-masını dengeleme imkanı oluştu. Daha daötesi baş ağrısı Keşmir sorununu “terö-rizm” sorunu olarak kabul ettirmeyi önemliölçüde başardı. Tacikistan’ın Afgan sınırınayakın bir bölgesi olan Farkhor’da kenditoprakları dışındaki ilk askeri üssünü kura-rak uzun vadeli stratejik hesaplarındaadım atmış oldu. Daha global düzeyde iseHindistan uluslararası statüsünü güçlen-direrek yeni bir üçlü ABD-Hindistan-Çinilişkisi çerçevesinde Pekin’e karşı konumu-nu sağlamlaştırdı.11 Eylül olayları sonucu genel oluşum açı-sından en önemli değişiklik SSCB’nin orta-dan kalkmasıdır. Rusya şüphesiz zayıfla-mış olmakla beraber Orta Asya’da yine bi-rinci güçtür ancak yalnız değildir. Çin, Hin-distan gibi eski oyuncuların yanında on yıl-larca Orta Asya işlerinde adı hiç geçmeyenbaşka oyuncular da ortaya çıkmıştır veABD öncelikli bir yer işgal etmektedir.1991’de SSCB’nin dağılması ve Orta As-ya’da beş devletin bağımsızlığına kavuş-ması Avrasya’nın jeopolitik biçimini değiş-tirmişti. On yıl sonra 11 Eylül olayları so-nucu ABD elebaşılığındaki emperyalizminAfganistan’a müdahalesi ve Taliban rejimi-nin çökmesiyle Orta Asya’daki siyasi-stra-tejik hesaplar bir defa daha büyük ölçüdedeğişti. ABD’nin Orta Asya’nın kalbine gir-mesi jeopolitik manzarayı alt üst etti. Stra-tejik özellikleri olan bölgeye (Çin, Rusya veaynı zamanda Ortadoğu ile güney Asya’nınarka bahçesi) yerleşmekle, büyük bir denizgücü olan ABD, Mackinder’in düşündüğügibi daha çok karasal güce sahip ülkelerehas olan, dünyanın her tarafında eylemyapma yeteneğine sahip olacaktır. Tali-ban’ın çökmesiyle geleneksel müttefiki Pa-kistan’ın stratejik konumu kırılgan halegelmişken ABD ile işbirliğini geliştiren raki-bi Hindistan, Çin’in konumunun zayıflama-sından yararlanarak Orta Asya’daki pozis-yonunu güçlendirmiş oldu.ABD’nin Afganistan işgalinin tek nedenişüphesiz petrol ve gaz ile ekonomik ne-denler değildir. 11 Eylül olaylarının sonu-cunda, dünyanın petrol ve gaz kaynaklarıüzerindeki kontrolünün daha da güçlen-mesinin yanında Amerikan topraklarınındokunulmaz olduğu efsanesini çökertmesive “ulusal gururlarının” kırılması da işgaldemutlaka etmen olmalıdır.

ahmet hacalişi k.

BİN LADİN’İN AFGANİSTAN

JEOPOLİTİĞİNE ETKİSİ -II-

EKSEN

Ö

olan NATO tarafından ölüme terk edildi.

İngiliz Guardian Gazetesi, İtalyan sahil gü-venliğinin ve NATO’ya bağlı gemilerin,mültecilerin yardım çağrılarını görmez-den geldiğini, 72 Afrikalı mültecinin ölü-me terk edildiğini ortaya çıkardı. Gazete-nin haberine göre, Libya’nın başkentiTrablus’tan Mart ayı sonunda Akdeniz’eaçılan, ancak Lampedusa Adası’na ulaşa-madan yolda tekneleri bozulan, araların-da kadın ve çocukların da bulunduğu

mülteciler İtalyan Sahil Güvenlik ekiplerive NATO’nun Akdeniz’de görev yapan sa-vaş gemileri ile irtibata geçti. Ancak tümçabalara rağmen kimse mültecileri kur-tarmaya gelmedi. 16 gün boyunca açıksularda sürüklenen tekneden sadece 11kişi sağ kurtulabildi. 61 kişi ise açlık vesusuzluk nedeni ile hayatını kaybetti. Ta-lihsiz mültecilerin 25 Mart’ta başlayanyolculuğu, teknenin 10 Nisan’da Libya’nınMisrata kenti yakınlarında bir kasabadakıyıya vurması ile son buldu.

Yeniden Düzenleme HarekatıEvet, bu bölge son iki yüz yıldır Avrupalı,Amerikalı emperyalistlerin av sahasıdır. Buav sahasının kontrolünü bir dönem kendiyarattıkları uşak diktatörlükler aracılığıylasağlamaktaydılar. Gelinen aşamada deği-şen dengelere buna paraler olarak emper-yalistler tarafından verimliliği ve sağlamlığızayıflayan bazı uşaklarının yerine yenilerinigetirme harekatı başlatılmıştır. 90’lardan bu yana hızlı bir şekilde uygulan-maya başlanan projenin adı, hepimizin bil-diği, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)’ tur.Amacı ise uyumsuzluğu, (emperyalizminçıkarlarıyla) uygun hale getirerek yenidendüzenlemektir. İlaç olarak, neo-liberal poli-tikaların önünü açan demokrasi uygulana-caktır. Uymayanın hali ne olacak mı diyor-sunuz? Fazla teferruata gerek yok; Irak’la,Afganistan’a bakın deriz.Evet, bu harekatın gösterilen amacı çok şi-rin; ama gerçekliği bir o kadar korkunçtur.Zira bu harekatın adını ve sonuçlarını biz-ler Irak’ta, Afganistan’da ve on yıllardır Fi-listin’de görmekteyiz. Şimdilerde bu de-mokrasi götürme hamlesi, başta ABD ol-mak üzere, Avrupalı emperyalistler tara-fından Kuzey Afrika’nın Arap ülkeleri olanTunus, Libya, Mısır ve Sudan’a kadar; bu-radan Arap yarımadasında istenilen kı-vamda olmayan Yemen ve Suriye’ye kadaruzanmaktadır. Buradaki ‘halk ayaklan-malarını’ ‘demokrasi’ adına sahiplenip, işi

‘diktatörlüklere’ karşı fiili askeri müdaha-leye vardırırken; işlerin yolunda gittiği, ör-neğin Bahreyn’de, tersten diktatörlüğükorumak için müdahalede bulunabiliyor-lar. Oradaki halkın tabiatı farklı olduğu içinoraya demokrasi gerekmiyor olabilir. Yok-sa demokrasi sevdalısı, insanlık aşığı (ca-navarı) ABD oraya da demokrasi götürür-dü. Zira baş müttefiki Arabistan’da krallık-la yönetiliyor. Orada halkın (ABD) çıkarlarınoktasında bir sorun var mı? Yok. Demekki oraya da demokrasi gerekmiyor. Heryere demokrasi gerekmez, işler yolundaise bu demektir ki halk (ABD) mutludur.Halk da (ABD) mutluysa sorun yoktur. Başta da ifade ettiğimiz gibi, Ortadoğu,emperyalizm tarafından av sahasına dön-üştürülmüştür. Ve bu av safarisinin karşı-lığı olarak iki yüz yıldır, buranın her anı,halklar açısından gözyaşı, kan ve ölüm ol-muştur; olmaya da devam edecek bir durdiyen çıkmazsa. Bu da ayağa kalktığındayıkamayacağı engel olmayan halkın ken-disinden başkası değildir. Tüm örgütsüz-lüğüne rağmen, bu gücün etkisi, kendisiniişte en son örnekleriyle Tunus’ta, Mısır’da,Suriye’de, Bahreyn’de göstermiştir. 30 yıl-lık Zeynel Bin Ali diktatörlüğünü yıktı, adıneredeyse Mısırla özleşen Mübarek dikta-törlüğünü yıktı, 50 yıldır ülkeyi olağanüstühal yasalarıyla yöneten BAAS diktatörlü-ğüne geri adım attırdı. Umut, halkın kendiörgütlü gücüdür. Bu zulme dur diyecekolan da ondan başkası olamaz.

18-19_Layout 2 5/19/11 11:27 PM Page 2

Page 20: 20-31 Mayıs 2011

muzaffer oruçoğluANTAGONİZMA

DEVLET VE FİLOZOFLARer filozof bir devlettir; bilgisiyle ezer vedevlet olmak ister. Platon, antik bir devlet-tir. Ruhunu, yarattığı kendi teorik devleti-nin ruhu haline getirmiştir. Üç sacayağı,bilgi, ün ve para üzerine oturan bu devletinyöneticisi, filozoftur. Bilgisini, kişiliğini ve

görkemli egosunu bu cihaz içinde gerçekleştirir. Yasayapar ve uygular. Yaptığı yasa, “güçsüz ve çiğneniyorsa”yıkılacağından korkar; yok eğer, filozofun yaptığı yasa,filozofun üstündeyse, ve filozof o yasanın bendesiyse,devlet, dimdik ayakta kalır ve “Tanrıların kentlere verdi-ği tüm nimetlere kavuşur.”Platon’un şairlerden, ince duygulardan ari devleti, buhaliyle, Ortaçağlı Augustinus’un idealize ettiği, temiz,Tanrısal, gökyüzü devletine değil, kirli, dünyevi devletinebenziyor. İncelmiş, hümanist duygulara, ya da dinin de-rin, insani yanlarına sahip olan sağlam kişilikler, düny-evi devletin gözeneklerinden kan ve yalan sızan ürkü-tücü cihazıyla yüz yüze geldiklerinde, Aquino’lu Thomasgibi vicdanlarıyla baş başa kalıyor ve bir çıkış yolu ola-rak, dünyevi devletin, gökyüzündeki kutsal devletin birkopyası olması gerektiğini söylüyorlar. Bu durum tabii,insanın idealize edip gökyüzüne sürdüğü yeryüzü ger-çeklerine ne kadar yabancılaştığını gösteriyor.Devletin özüne, görünen ve görünmeyen yüzüne, tarih-te ilk ışık tutan siyaset filozofu, Machiavelli’dir. Dindenve ahlaktan ayrılan, amacına ulaşmak için her şeyi mü-bah gören bir devlet. Skolastik sislerinden, kişi ve kiliseahlakından arınmış; iyi mi kötü mü diye sormayan, ger-çek mi, değil mi diye soran bir devlet. Gökyüzü devleti-nin hükümranlığını kabul etmeyen, kendi mantığınıyeryüzüne dayatan, kudretli, bağımsız bir devlet. Mac-hiavelli’den sonraki siyaset filozoflarının, komünist veanarşist filozoflar hariç, Machiavelist devlete, hiçbir yı-kıcı eleştiri ve itirazı olmamıştır. Machiavelli gibi Tanrı-sal devletin dünyevileştirilmesini savunan Jean Bodin,dünyevileşen, bağımsız devleti, “Tanrıdan sonra, herşe-yimizi kendisine borçlu bulunduğumuz varlık” olarakdeğerlendirir. İlkel komünal çağın, devletsiz, doğal eşit-likçi toplumunu cehennem hayatı olarak niteleyen Tho-mas Hobbes, özgürlüğü halktan alır, devlete ve devletiyönetenlere verir. Kralın kellesini götüren Oliver Crom-well’in önderliğindeki büyük İngiliz devrimine tanık ol-duğu için anarşiden korkar, insana güvenmez. Ona göreinsanda rekabet duygusu, güvensizlik, şan ve şeref var.Bunları ceza tehditiyle korku içinde tutacak, yasalarauymaya zorlayacak bir ejderha şarttır.18. yüzyıla geldiğimizde, Fransız aydınlanması ve devri-minden dolayı ferahlar gibi oluruz biraz. Tabii, bu çağınen büyük filozofları da devletçidir. Bunların içinde, dev-letçi olmasına rağmen, yine en insaflıları Rousseau’dur.“Yönetim işi tüm halka ya da halkın büyük bir bölümü-ne bırakılabilir;” der; “öyle ki, yönetici yurttaşların sayısı,sıradan yurttaşlardan fazladır.” Doğal özgürlüğünü yiti-ren, ezilmiş insana, “medeni” özgürlüğünü böyle verme-ye çalışıyor Rousseau.Kim ne derse desin, antik, skolastik veya modern biçim-lerde ortaya çıkan ve günümüze kadar gelen, insanı cü-celeştiren ve insana, sahte bütün değerlerini ve sahtegücünü veren büyük tarihsel devletin üç temel filozofikayağı vardır: Platon, Machiavelli ve Hegel. Hegel’in bü-yüklüğü, devleti, bilimsel temellerine oturtarak yücelt-mesinde değil, insanın içindeki gizli devleti keşfetme-sindedir. Ona göre devlet, “örf ve adetlerde dolaysızolarak, bireyin kendilik bilincinde, bilgisinde ve faaliye-tinde dolaylı olarak mevcuttur. Buna karşılık, birey dedevlet de, kendi öz mahiyetine, gayesine ve faaliyetininbir ürününe bağlanır gibi bağlanarak, onda kendi cev-hersel özgürlüğünü bulur.”Marks’ın ve Engels’in, gençlik yıllarında Hegel’e hayran-lık duyan bu iki komünist filozofun, modern komüniz-min kurucularının, devlet sorununda, Hegel’den ne öl-çüde kopup kopmadıkları merak konusudur. İşçi dev-rimlerinin, merkezi, güçlü devletlerle sonuçlanması,toplumun topyekûn devletleşmesi ve topyekûn, kapita-lizme doğru yıkılması, bu merakı derinleştiriyor. Her aile, küçük bir devlettir ve orda yetişen her insan,yaşam tarzı, davranışları, hırsları, iç dünyasıyla, ikiayaklı bir devlet haline gelir. Aristoteles’in ve benzerifilozofların, aileyi, toplumun ve devletin oluşumu içinilk hareket noktası olarak görmesi boşuna değildir.Birey olarak, devletiz. Devrimciyiz ve devrimimiz, dev-lete doğrudur. Ve bu muhteşem durumumuzdan pekşikayetçi de değiliz.

H

20güncel

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası,Kütahya’da gümüş üretilen tesis-teki siyanürlü suyun bulunduğubarajda bir setin çökmesinin ar-dından, bölgedeki içme suyundanalınan numunelerin analiz sonu-cuna göre, kazanın 5. gününde si-yanür sızıntısının 4,5 kilometreötedeki Köprüören Köyü’nün sukaynaklarına ulaştığını bildirdi.TMMOB Çevre Mühendisleri Odasıtarafından yapılan açıklamadaşöyle denildi; “Analiz sonucunagöre, kazanın 5. gününde siyanürsızıntısı 4,5 kilometre ötedekiKöprüören köyü su kaynaklarınaulaşmıştır. İçme suyunda nor-malde hiç bulunmaması gerekenancak en fazla 0,050 ppm (mil-yonda bir birim) düzeyinde olma-sına müsaade edilen siyanürmiktarının Köprüören Köyü çeş-mesinden alınan su numunesininanalizi sonucunda 0,071 ppm ol-duğu görülmüştür. Müsaade edi-len limit değerlerin yüzde 40 daha

üzerinde çıkan siyanürün halksağlığı üzerinde etkisinin yadsı-namaz ölçüde fazla olduğu düşü-nülmektedir. Daha önceki açıklamalarımızdabelirttiğimiz üzere, kazanın 10.gününde siyanür miktarının yeraltı suyunda belireceği ve ilerle-yen her günde de yer altı suyun-daki siyanür miktarının artacağıöngörülmektedir. Türk Gıda Ko-deksi’ne göre bölgedeki yer altısuyu içilemez durumdadır. Konuile ilgili bölge halkı muhtarlıklararacılığı ile uyarılmıştır.”

Siyanür ölümcül tehlikeoluşturabilecek düzeyde!Türk Tabipleri Birliği (TTB), Eti Gü-müş’e ait baraj setinin çökmesisonucunda siyanürlü suyun çevreve insan sağlığına zarırının ölüm-cül boyutlarda olduğunu açıkladı.

Böyle bir durumda ilk olarak ya-pılması gereken “kırmızı alarm”verilmesi iken, resmi görevlilerin

tavır ve tutumlarının şaşkınlıkuyandırdığını kaydeden TTB, insanve çevre sağlığına yönelik riskişöyle açıkladı: “Maden atık suyun-da çevre ve insan sağlığına zararlıçok sayıda madde yoğun olarakbulunmaktadır. Bu maddelerin birkısmı kanserojen olduğu kesinolarak bilinen kimyasal maddeler-dir. Ayrıca bu kimyasal maddeler,kanser dışında solunum yolu has-talıklarına, karaciğerde ve bağır-saklarda hasar vb. sonuçlara ne-den olmaktadırlar.

Bu maddeler arasında yer alan si-yanür son derecede güçlü bir ay-rıştırıcıdır ve kimyasal madde pa-zarında çok önemli bir paya sahip-tir. Birçok toksik etkisi vardır vegeçmişte gerçekleşmiş olan ciddikazalar da dikkate alındığında ağıryıkımlara yol açtığı görülmektedir.Siyanürün bazı formları birkaçsaat ila birkaç gün içinde temasettikleri neredeyse her kimyasallareaksiyona girer ve yüzlerce çeşit

SiyanürtehlikesibüyüyorÖzelleştirmelerle birlikte üretim kapasitesini 2 katınaçıkaran ve aşırı kar hırsı yüzünden çöken siyanür ba-rajı tehlike yayıyor. Kütahya’da bulunan ETİ GümüşA.Ş’nin siyanür barajında 7 Mayıs’ta meydana gelençökme sonucu oluşan tahribat ciddi boyutlara ulaştı.

Sendikalı olmak anayasal hakkımızDüzce’de Anıt Park Meydanı’nda bir araya gelenBirleşik Metal-İş Sendikası’na üye MAS-DAF işçileriToplu İş Sözleşmesi aşamasında sendikalı olduklarıiçin işten çıkarıldılar. İşten atılan arkadaşlarınadestek veren 112 MAS-DAF işçisi de iş sırasında ar-kadaşları için işi yavaşlattıkları gerekçesiyle iştenatıldılar. İşçiler 10 Mayıs’ta Düzce’den başlattıklarıyürüyüşü MAS-DAF Genel Merkezi’nin bulunduğuİstanbul Ataşehir’de 18 Mayıs’ta sonlandırarak dire-nişe devam edeceklerini mesajını verdiler.

Yürüyüş öncesi işçiler adına Birleşik Metal-İşSendikası Daire Başkanı Celalettin Akyan bir ba-

sın açıklaması yaptı.

Akyan açıklamasında hükümeti eleştirerek, refe-randumda evet denildiği zaman bir değil iki sen-dikaya üye olacaksınız şeklinde vaadler verildiği-ni ancak bu söylenenlerin gerçeği yansıtmadığınıifade etti. Celalettin Akyan, “Yaklaşık bir yıldır,MAS-DAF işçileri sendikalı olabilmek için müca-dele veriyorlar. Bu ülkede MAS-DAF işçileri ana-yasal haklarını kullandıkları için, DİSK’e bağlıBirleşik Metal-İş Sendikası’na üye oldukları içinbir yıldır bunun mücadelesini veriyorlar. Geldiği-miz noktada yaklaşık 112 arkadaşımız, işverentarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden sadecesendikaya üye olduklarından dolayı tazminatsız

MAS-DAF direnişig

20-21_Layout 2 5/19/11 11:28 PM Page 1

Page 21: 20-31 Mayıs 2011

21güncel20-31 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü

yeni bileşik oluşturur. Bu durum başta insanolmak üzere doğadaki hemen her canlıya çokfarklı biçim ve yollardan etki etmesi ve zararvermesine neden olmaktadır.”

Bölge acilen boşaltılmalı!TTB, alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı:

-Bölgede kaza alanına yakın yerleşim birimle-ri tehlike geçinceye kadar ‘koruyucu önlem’olarak acilen boşaltılmalıdır.

-Bölgede ilgili uzmanlarca risk analizi yapıl-malıdır. Çevresel değerlendirmeler ve ölçüm-ler hızla gerçekleştirilmeli ve kamuoyu ilepaylaşılmalıdır.

-Maden atık havuzlarında çevre ve insan sağ-lığına aşırı derecede zarar verebilme tehlikesiolan çok çeşitli kimyasal maddeler bulunmak-tadır. Bu kimyasal maddelerin kısa, orta veuzun dönemli etkileri vardır. Bu nedenle izle-me ve müdahaleler, kısa, orta ve uzun vadeliolarak planlanmalıdır.

-Başta siyanür olmak üzere maden atık su ba-rajında yer alan çeşitli maddeler solunum yol-ları hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları,karaciğer hastalıkları, kanser vb. birçok sağlıksorunlarına neden olmaktadır. Bölgede etkile-

nen nüfusun özellikleri belirlenerek sağlık so-runlarının izlemine ve belirlenmesine ilişkinbir plan oluşturulmalıdır.

-Başta içme suyu olmak üzere hava, su, top-rak ve diğer alıcı ortam analizleri gerçekleşti-rilmelidir. Bölgenin içme suyu kaynakları be-lirlenmeli, içme suyunun kirlenme riski konu-sunda bir risk değerlendirmesi yapılmalıdır.

-Bölgede oluşacak kirliliğin meteorolojik şart-larla tarım alanlarını etkileyeceği, çok geniş birbölgeye kirliliğin taşınabileceği ve besin zinci-rinin de etkilenebileceği unutulmamalıdır.

-Bölge halkının korku dolu bekleyişi psikolojikve sosyal açıdan da olumsuzluklar getirmekte-dir. Kamu yetkililerinin güven verici tutum veaçıklama yapmamaları bu durumu yoğunlaş-tırmaktadır. Macaristan ve Romanya gibi ülke-lerde yaşanan benzer kazalardan ders çıkarıl-malı ve erken dönemde önlemler alınmalıdır.Gerekirse bu ülkelerdeki uzmanlardan yardımtalep edilmelidir.

Yaşanan basit bir maden kazası değil, bir çevrefelaketidir. Dolayısıyla bu kapsamda yaklaşım,algı ve müdahaleyi gerektirmektedir.

olarak işten atıldılar.” dedi.

Baskılara direneceğizMAS-DAF Genel Merkezi önünde yapılan basınaçıklamasını Birleşik Metal-İş Sendikası GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu yaptı. Yapılan açıkla-mada, sendikal hakları için 9 gündür sürdürdük-leri yürüyüşü MAS-DAF Genel Merkezi önündebitirdiklerini ifade eden Serdaroğlu, direnişlerineyeni bir halka eklediklerini söyledi. Mücadeleyehaklarını alıncaya kadar devam edecekleriniaçıklayan Serdaroğlu, işverenin çeşitli oyunlarladirenişlerini bitirmeye çalıştığını, Çalışma Baka-nı’ndan Başbakan’a ve Jandarma Genel Komu-tanlığı’na kadar herkesin direnişlerine karşı bir-

leştiğini ve anayasal hakları olan sendika hakla-rı için direnen bu işçilerin yetkililer tarafından‘terörist’ ilan edildiğini ifade etti.

Medyanın direnişlerine yaklaşımını ve yoksayma girişimini eleştiren Serdaroğlu, bundansonraki protesto eylemlerini burjuva basın-yayın organlarına yönelik yapacaklarını açık-ladı. Serdaroğlu, “Nasıl Bericap işçileri işveren-lere direnişi büyüterek geri adım attırdıysa na-sıl Ontex-Canbebe PTT taşeron işçileri işve-renlere geri adım attırdıysa, biz de anayasalhakkımız olan sendika hakkımızı savun-mak için direnişimizi büyüterek işverenleregeri adım attıracağız” dedi.

eylemlerle sürüyor

Yeni Demokrasi Şehit ve Tutsak Ai-leleri Birliği “Köklerimize sarılarakumudu büyütüyoruz” şiarı ile Ke-merburgaz’da bir piknik düzenledi.Saygı duruşu ile başlayan etkinliktedevamla şiir dinletisi yapılarak vetutusakların mesajları okundu. YeniDemokrasi Şehit ve Tutsak AileleriBirliği adına yapılan açıklamada,umudun her zaman büyütülerekmücadelenin geliştirilmesi ve güç-lendirilmesi için MLM bilimi önderli-ğinde, sınıfsız, sınırsız toplumu ya-ratma mücadelesine vurgu yapıldı.Açıklamada devamla, “Vartinik’tenMercan’a bu tarih bizim” mücadeleşiarını benimseyenlerin yeni de-mokrasi, sosyalizm ve komünizmmücadelesine yönelik tarihsel kat-kıları hatırlatılarak, dünden bugünemücadeleyi can bedeli yürüten dev-rimci kadrolar, Kaypakkaya şahsın-da selamlandı.Hakim sınıfların ve onların temsilci-si burjuva-feodal partilerinin demo-kratikleşme söylemleriyle devrim-ci-komünistlere ve muhalif kesim-lere karşı saldırılarını giderek arttır-dığına değinilen açıklamada, komü-nist ve devrimcilerin mücadelesininliberalizmin saldırılarına karşı kendiyatağını bulacak dinamikleri taşıdı-ğı belirtildi. Devrimci mücadeledeokun sivri ucunun reformizme yö-neltilmesi gerektiği vurgusununyapılarak, hakim sınıfların her alan-da ideolojik saldırılarına karşı halkınher kesiminin örgütlenerek müca-dele vermesi gerektiği ifade edildi.Yeni Demokrasi Şehit ve Tutsak Ai-leleri Birliği’nin egemen sınıflarınsömürü ve zulüm cenderesine karşıörgütlenen, mücadele eden ve yenidemokrasi mücadelesinde tutsakdüşen yoldaşların, maddi manevisorunlarına ve ölümsüzleşen yol-daşların ailelerinin sorunlarına çö-zümler üretmek için ortak bir çatıaltında örgütlenme hedefi içerisindeolunduğunun dile getirildiği etkin-likte, yeni bir kampanyanın başlatıl-mış olduğu bilgisi verildi. 5 Eylül 2010 tarihi ile 9 Ocak 2011 ta-

rihleri arasında “İçeriden dışarıyaaçılan umut penceresine bir merha-ba da biz söyleyelim” şiarlı bir kam-panya örgütlendiği ve bu kampanyasırasında hapishanelerde yaşanantecrit işkencesine, hak gasplarına,sürgün ve sevk saldırılarına dikkatçekilerek çeşitli etkinlik ve panel-lerle bu sürecin örüldüğü ifade edil-di. 9 Ocak 2011 tarihinde sonlandırı-lan kampanyanın ortaya çıkardığıbilinç açıklığı ile yeni bir kampanya-nın örgütlendiği bu kampanyanın“Köklerimize sarılarak içeride dışa-rıda umudu büyüteceğiz” şiarı ile 1Mayıs’ta başlatıldığı ve 7 Ağustos’akadar sürdürüleceği belirtildi.Kampanyanın temel hedefleri şöyleaçıklandı: “Dünün, bugünle bağınıkurup geleceğe yürümektir. Bu te-melde komünizm mücadelesindeölümsüzleşen ve tutsak düşen yol-daşlarımızın ailelerinin kendi arala-rında güçlü bir bağ kurmasını, yol-daşlarımızın kavga ideallerini ortakbir mücadele mevzisi etrafında bir-leştirerek, sahip çıkacakları bir anla-yış etrafında örgütlenmek elzemdir. “Partizan Şehit ve Tutsak Aileleriadına yapılan açıklamada ise tecridekarşı mücadele ve bu mücadeledeyaşanan sürece değinildi. AyrıcaMunzurlarda şehit düşen 5 partiza-nın mücadele kararlılığı ve azmininbüyütülmesi gerektiği ifade edilenaçıklamada, “Sevdamızın vebalimahpus, kurşun ya da zulümlerdenzulüm olsada ne yazar. Kulaklar nekadar sağır, gözler ne kadar körolursa olsun haykıralım ve göstere-lim sevdamızı, umudumuzu, kinimi-zi ve inancımızı. Tohumlara cansuyu olalım” denildi. Açıklamaların ardından Grup DüşlerVadisi, Yüz Çiçek Açsın Kültür Mer-kezi (YÇKM) Halk Oyunları Toplulu-ğu, YÇKM korosu sahneye çıkaraküretimlerini ve çalışmalarını kitleylepaylaştı. Etkinlikte son olarak PınarSağ sahneye çıkarak ezgilerini ses-lendirdi. Ayrıca etkinlikte açılanstandlarda devrimci tutsaklarınüretimleri sergilendi

Tecride karşı mücadeleyi büyütelim

20-21_Layout 2 5/19/11 11:28 PM Page 2

Page 22: 20-31 Mayıs 2011

aoist Komünist Partisi(MKP ) Merkez KomitesiSiyasi Bürosu 18 Mayıs ve-silesiyle bir bildiri yayın-ladı. Yayınlanan bildiride,

devrim tarihinin tarihsel birikimine ve bubirikimi kanı ile yükseltenlere dikkat çe-kilirken, Mustafa Suphilere dayanan ülkedevrim tarihinin kanla yazılmış bir tarihiolduğu belirtildi. ’71 devrimci çıkışınınönemine vurgu yapılan bildiride, Mahir,Deniz ve İbrahim’i tarihsel çıkışın baş ör-gütleyicileri oldukları vurgulanarak, “Ku-rucu önderimiz Kaypakkaya sonrası dörtgenel sekreteri, onlarca önder kadro, ko-mutan ve yüzlerce militanını Halk Sava-şı’nda yitiren partimiz, ülke devrimcihareketinin en ileri mevzisi olma iddiasınıkoruduğu gibi, dünya proletaryasının coğ-rafyamızdaki kolu durumundadır. Emperyalist dünya gericiliğinin zayıf hal-kasından parçalanması perspektifiyle tu-tuşmuş olan bozkırı harlamak üzere,düşenlerin silahları elden ele geçmekte,savaş siperleri kızgın çatışmalara hazır-

lanmaktadır. Gerilla savaşı düşenlerinomuzlarında ilerlemekte, Türkiye-KuzeyKürdistan dağları ve işçi sınıfının doldur-duğu meydanlar 18 Mayıs ateşleriyle ay-dınlanmaktadır. Yakın tarihimizde HalkSavaşında ölümsüzleşen TKP/ML’ denSefagül Kesgin, Nurşen Aslan, GülizarÖzkan, Fatma Acar ve Derya Aras yoldaş-ları, Kaypakkaya güzergâhında doğru vebilimsel mücadele ve ilerleyişimizle yaşa-tacağız” ifadelerine yer verildi. Verili durumda Halk Savaşı’nın tek alterna-tif olduğu ve bilimsel sosyalizm mücadele-sinin Türkiye-Kuzey Kürdistan’dadevrimin güzargahı olduğu dile getirilenbildiride şu ifadelere yer verildi: “Kaypak-kaya’nın Maoist Halk Savaşı temelindekigerilla savaşı çıkışı, coğrafyamız devrimcihareket tarihinde bir manifesto niteliğin-dedir. Kaypakkaya’nın Büyük Proleter KültürDevrimi’nden ilham alarak ortaya koyduğuMaoist doğrultu ve bunu anlamlandırankızıl direnme ruhuyla ölümsüz kıldığı HalkSavaşı çığırı bugün aktüalitesini koruya-

rak ışık olmaya devam etmektedir. Kaypakkaya’nın, özellikle Halk SavaşıStratejisi, Kemalizm değerlendirmesi,Milli mesele, Maoist parti anlayışı vegenel olarak ülkemiz devriminin teori-pratiği ekseninde ortaya koyduğu plat-form, O’nun güzergâhını Türkiye-KuzeyKürdistan devrimci hareketi tarihindeöne çıkarıp coğrafyamızdaki komünizmbayrağı haline getirir. Kaypakkaya’nın ülke devrimine ilişkinteorik tahlil ve tespitler ışığında ortayakoyduğu bu ileri nitel düzey, ülke proletar-yası ve halklarının eline verilmiş komü-nizm mevzisi olarak tarihsel anlam taşır. İşte Kaypakkaya’yı diğer devrimci ön-derlerden ayıran temel özellikleri kısacabu zeminde ifade bulur. O, devrimci birönder olmanın ötesinde komünist birönderdir. Onun her türden reformizm-revizyo-nizm, düzen içi yasalcılık ve tasfiyeci-likle arasına kalın çizgiler çekerekkomünist kulvardan yükselttiği proleterdevrimci doğrultu, günümüzde ideolo-

jik-politik-örgütsel açıdan tehdit oluş-turan tasfiyeciliğe karşı da mücadele si-lahı durumundadır. Bütün bunlardandır ki, kurucu önderimizKaypakkaya’yı anmak ve anlamak, algı-lamak ve kavramak önemli bir görevolup, devrim bilinciyle komünizm dava-sında sebat etmek demektir. O’nu anmak; derin halk sevgisiyle halkınkurtuluşu uğruna Maoist Komünist Par-tisi önderliğinde Halk Savaşı’nda ısraretmek, gerilla savaşının sıra neferi olaraksaflara katılmak demektir. O’nu anmak; anti-faşist, anti-emperyalist,anti-feodal olmak ve her türden gericiliğekarşı mücadelede yer almak demektir. Parti ve Devrim Şehitlerimizle şimdi başı-mız daha dik ve onurla yürüyoruz. Ölümsüzlüğünün 39. yılında Kaypakkayayoldaş, yeni demokratik cumhuriyet, sos-yalizm ve sınıfsız-sömürüsüz komünizmmücadelemizde yaşıyor! Kaypakkaya yoldaş şahsında, parti vedevrim şehitlerini anıyor, kızıl anılarını se-lamlayarak önlerinde eğiliyoruz.

Halkın Günlüğü 20-31 MAYIS 2011güncel22

M

MKP: Meydanlar18 Mayıs ateşiyleaydınlanmaktadır

Maoist Komünist Partisi, 18Mayıs vesilesiyle bildiri yayınla-yarak “Kaypakkaya yoldaş şah-sında, parti ve devrim şehitlerinianıyor, kızıl anılarını selamlaya-rak önlerinde eğiliyoruz” açık-lamasında bulundu

Fransaya göç etmeden önce ülkesinde Alevi-Bektaşi felsefesine ilgi duyan ve bu konuda sor-gulayıcı yaklaşımından kaynaklı Ozan MahsuniŞerif’in “komünist bacı”sı olan, 1975 yılında yurt-dışına çıkan, okuma yazmayı Fransa’da kendiolanaklarıyla öğrendiktan sonra ilk okuduğu ki-tabın “İbrahim kaypakkaya’nın hayatı” olduğunugururla dillendiren dostumuz-büyüğümüz SarayBinici, Fransa’ya geldiği günden itibaren devrim-cilere kucak açmış, elinden gelen desteği sun-muş ve devrimcilere “ana”lık yapmış biri olarak,Partizancıların anası olarak sevilen biriydi.Dersim’den başlayarak Fransa’da devam edenyaşamını da okuma yazmayı öğrendikten sonrakendi diliyle kaleme döken ve “Haydi sende sarılkaleme” başlığıyla kitaplaştıran Saray Binici dos-tumuzu-anamızı nisan ayında yitirdik. Saygı vesevgiyle anıyoruz. Ailesinin, dostlarının ve se-venlerinin başı sağolsun.

Avrupadaki dostları adına Mulhausve Strasbourg Halkın Günlüğü Ga-zetesi okurları.

Saray BİNİCİ

Bana çok şey veren hayata teşekkür ederim. Haykırıp düşünebildiğim kelimeleri

Anne, arkadaş, kardeş, yanan ışık gibi kelimeleri Ve sevdiğim insana giden ruhumun rotası gibi kelimeleri

Düşünüp ve açıklayabilmem için bana Sesi ve alfabedeki kelimeleri verdiği için teşekkür ederim.

Seni çok seviyor veözlüyoruz teyzeciğim.Seni tanıma şansı ve-rebildiği için hayatateşekkür ediyoruz.

Yeğenlerin ve ailenCemile KOÇAKCemile KOÇAK

22-23_Layout 2 5/19/11 11:42 PM Page 1

Page 23: 20-31 Mayıs 2011

Biz UmursuyoruzTUTSAK PARTİZAN

20-31 MAYIS 2011 Halkın Günlüğü güncel haber 23

f

f

cafer çakmak

Tüm hapishanelerdeki MKP dava tutsak-ları devrim komünizm şehitlerini anmavesilesiyle gönderdikleri mektupta bütündevrim şehitlerini selamladılar. Yapılanaçıklamada devrim mücadelesinin uzunve meşakkatli olduğuna vurgu yapılarak“39. yılında partimiz devrim şehitlerinianarken, mücadelenin hangi bedellerüzerinde yürüdüğünü unutmadan gününgörevlerine bakmanın anlamı, şehitleri-mizin bizlere bıraktıkları deneyimlerle sa-bittir. İbrahim Kaypakkaya, oportünizmin,

sosyal şovenizmin “halk hükümeti” de-dikleri burjuva- feodal sınıfların temsilcisiKemalist Türkçü faşist ideoloji ile lekele-nen 50 yıllık örgütlü sosyalizmin hasta-lıklarına neşter çekmekle kalmadı, aynızamanda ulusalcı, Türkçü, Kemalist ideo-lojiden kopamayan ve postallı demokrasihayaline kapılan sosyal şovenizmi sür-dürmeye devam eden küçük-burjuvadevrimciliğiyle, proleter mücadele arasınakalın bir çizgi çekerek yola koyuldu.Reform ve parlamento yoluyla egemen sı-nıfların sınırları arasında asla gerçekleşme-

yecek devrimin oportünistçe sürdürülmesimi, yoksa devrime ihanet eden tüm burjuvaakımlara meydan okuyan Halk Savaşı yo-luyla iktidara yürümek mi? Kaypakkayaideolojik kopuşu politik mücadeleye taşıya-rak devrimci mücadelenin yaktığı meşaleyitutuşturdu. MLM’le ilgisi olmayan revizyo-nist teorik ve pratiklerden komünist kopu-şu gerçekleştiren Kaypakkaya önderliği yo-lumuzu aydınlatmaya devam ediyor.Baskı ve zorla örülü emperyalist işbirlikçi,kukla devlet yapılanmasının bir biçimiolan Kemalist diktatörlük ve nesnel koşul-

lar devrimciler için, işin başında devrimcizor araçlarına sarılmayı emrediyordu. Ge-rilla savaşının geliştirilmesinin nesnel ko-şullarını analiz eden Kaypakkaya, gerillasavaşının ilk tohumlarını atarken, o ve yol-daşları kanlarıyla toprağı suladılar. MeralYakar ve Vartinik’te Ali Haydar Yıldız’ıntoprağa düşen bedeniyle akan kızıl nehirbüyük bedellerle yoluna devam ediyor”ifadelerine yer verildi.Mücadelenin bedeller ödenerek devam et-tiği, bu yolculuğun yeni nesillerin üzerindeyükselen aydınlık bir yolla taçlandırılacağısözlerine yer verilen açıklamada, “Kay-pakkaya’nın ideolojik MLM bütünlüğünü,bugün oportünizme karşı ileri taşımayı,tasfiyeciliğe devrimci ısrarla meydan oku-mayı başarmalıyız. Onların övgülere ihti-yaçları yoktur, adanmışlıkları devrimci sa-vaşımı ileri taşımayı emrediyor. Ayaklan-manın, isyanın, direnişin gerilla namlu-sunda Halk Savaşı ile bütünleşeceği ikti-dar yürüyüşünde yolumuzu aydınlatanönderimiz İbrahim Kaypakkaya’nın açtığıyolda, kararlılıkla devrim uğruna ilerleyipcanını vermekten sakınmayan yoldaşları-mızı bağlılık ve saygıyla anıyoruz” denildi.

osyal şovenizm oportünizmile bir ve aynı eğilimdir diyenLenin’in mükemmel tanımı-nın özünü kavramak bugünaçısından çok daha önemli-dir. Türkiye’de örgütlü sosya-

lizmin tarihsel prangası olan sosyalşovenizm halen, güçlü bir akım olarak sos-yalist hareketin içinde şu ya da bu biçimleraltında devam ettiriliyor. Türkiye’de genelbir meseledir, çünkü ezen Türk ulusununezilen Kürt ulusuna karşı ayrıcalıklı du-rumu, ulusal baskısı devam ediyor. Tür-kiye’de sosyalist hareketin sosyal şovendamarı TKP’ye dayanır. Bugün her aşa-mada devrim mücadelesinde karşımızaçıkan, enternasyonalizm ruhuna Fatihaokuyan sosyal şoven teorik ve pratik çeşit-liliğinin kendi özel şartları içinde, egemensınıfların çıkarlarına yedeklendiklerinikimse inkar edemez.İbrahim Kaypakkaya 1972 komünist kopu-şuyla sosyal şovenizmin egemen Türk ulusayrıcalığının yanında, Kemalizm’le nasılbütünleştiğini devrimci proleter hareketegösterdi. Birlik ve kardeşlik adına inceltil-miş milliyetçiliğini nasıl da Kürt ulusununkendi devletini kurma hakkının reddedil-mesi üzerine inşa ettiklerini bilmekteyiz.Kaypakkaya sosyal şovenizmin bir eliniezen ulus milliyetçiliğine uzatırken, bir elinide ezilen ulus milliyetçiliğine uzattığını ör-neklerle bizlere çok iyi açıklamaktadır.Oportünizmin iki yüzlü devamcıları olanlarsosyalist kimlikleriyle Kürt ulusunun kendidevletini kurma hakkından vazgeçtiklerini-mevcut örgütlü güçleriyle ilan etmelerin-den bu yana sevinç çığlıkları atarak “birlik,kardeşlik ve barış” adına “Kürt dostluğunu”hatırlayıverdiler. “İşte bakın Kürtler ayrıl-mak istemiyor” diyerek, “barış” olanağın-dan bahsetmektedirler. 1970’li yılların

sosyal şovenizmi, daha geniş ve derin birblok halinde kendisini ortaya koymaktadır. Kendi dillerinden ifade edersek “Kürt hare-keti ayrılma hakkından vazgeçti, Türkiyesolu Türk ve Kürt halkının birliğini barışiçinde gerçekleştirmek için Kürt hareketiyleyeniden yakınlaştı” demektedirler. OysaTürk sosyalistlerinin Kürt ulusunun devletkurma hakkının propagandasını yapmasıgerekmez mi? Ezilen ulusun baskı altındatutulmaya devam edilmesi, Kürt ve Türkhalkının kardeşliğini ve işçilerin birliğinideğil, ancak ayrılık ve düşmanlığı derinleş-tirmeye yarar. Ezen Türk ulus milliyetçiliği-nin sosyalist cephede ortaya çıkmabiçimlerinden birisi budur; imtiyazlı Türkulusunun egemenliğinin sürdürülmesi…Kaypakkaya sosyal şovenizme neşterçekti, lakin hareketimiz tarihi boyunca sos-yal şovenizme karşı aktif, ideolojik müca-dele yürütmeyi başaramadı. Sosyalşovenizmin etkilerinden kurtulamadı. Kür-distan deyince sadece ulusal hareket üze-rinde yıllarca tartışması, Kürt işçi veemekçi geniş köylü halk kitlelerinin, sınıfsalpolitik sorunlarını hatırlayamaması dikkatçektiğimiz olguyu anlamaya yeter de artar. Sosyal şovenizm sadece ayrıcalıklı Türkulusunun egemen sınıflarının çıkarlarınayedeklenmeyle açıklanamaz. Kürt ulusu-nun kurtuluşunu teorik olarak dillendiren-lerin de sosyal şovenizmdenkurtulamadıkları çeşitli biçimler vardır.Kürt işçi, emekçi ve köylülerinin sınıfsalmücadelesinden uzak olan bakış açısınınsapması, ulusal mücadelenin baskıya karşıyönelen devrimci özüne burun kıvırmaklakendisini dışa vurur. “Tam bağımsız Tür-kiye” sloganı atanlar, “Tam bağımsız Kür-distan” sloganını atanları milliyetçilikledamgalayıp haklılığını görmezden gelirler.

Burjuva anlamda bile olsa baskıya karşıyönelen Kürt ulusal mücadelesinin dev-rimci özü inkar ederek, esasta egemenulus bakış açısıyla ortaklaşırlar.Kaypakkaya’nın ulusal sorun kavrayışındakomünist enternasyonal netlik vardır. Ulu-sal hareketi, egemen sınıfların iktidarınınyıkılması mücadelesi demek olan halk ha-reketiyle karıştırmaz. Türk ve Kürt komü-nistlerinin enternasyonal ikili görevlerinedikkat çeker. Tüm bunların yanında Kürtulusunun baskıya karşı yönelen mücadele-sinin devrimci özünü milliyetçilikten ayırır,küçümsemez ve asla ilgisiz kalmaz. Biliyo-ruz ki ulusal hareketin hedefi ve şimdidensakatlanmış devrimci taleplerine bakıp et-kisinden kurtulamayanlar, kahramanca vebüyük zorluklarla verilen savaşın hakkınıteslim etmezler.Emrah Cilasun “Eleştiri Silahı” köşesindeşöyle demektedir: “Türkiye’nin gündeminiCuma namazı yarışları bağımsız vekil he-yecanı veya seçim ittifakları meşgul ede-dursun. Ne yalan söyleyeyim umurumdabile değil.” Halkın Günlüğü Sayı:11Alın size MLM’ye aykırı sosyal şoven dü-şünüş!Okuyucular Cilasun’u sık sık İbrahim’denbahsetmesiyle tanır. Ezilen Kürt ulusunu,dağlarda savaşan Kürtlerde serhildan veçeşitli kitlesel eylemlerle sürdürülen eylem-lerin bütünlüğünü görmeden; namazın kı-lındığı alanlara asılan şehit düşmüşgerillaların halkla, ezilen ulusun milyonla-rıyla ve ortaya koydukları eylem biçimle-riyle bağını kavrayamaz. Bu nedenleeylemleri küçümser “umurumda değil” di-yerek kabuğun altındaki sosyal şovenizmiortaya çıkarır. Ki Afrika, Ortadoğu’da ortaya çıkan dev-

rimci durumda boy veren halk ayaklanma-larından bahsedip, Kürdistan’ın nesnel ko-şullarını ve bölgesel bağını görememekbulunduğu yeri unutmakla açıklanabilir.Değerli yazarımızın Suriye’deki ayaklan-maların T.C.’yi endişelendirdiği söylemesidoğru, fakat nedenlerini görmek isteme-mesi tam da “umurunda olmama” halin-den kaynaklıdır. Oysa Suriye’de Kürtlerinayaklanması ve ulusal birlik sağlayarakkendilerine güçlü bir statü oluşturmasınınTürk devletini tehdit ettiğini ve bu nedenlesonuna kadar Esad diktatörlüğünü görmekistemiyor. Endişeleniyor çünkü Kuzey Kür-distan’da isyan boy verebilir! Bölge ve ku-zeydeki siyasi dengeleri etkileyeceği belliolan gelişmeleri, PKK’nin Kürtleri ayaklan-maya değil uzlaşmaya çağırmasının -Türkdevletinin İmralı’da bu yönlü çaba sarf et-tiği açıktır- geniş anlamını ya da uzlaşma-nın boyutunu algılayamıyor. Suriye’deki ayaklanmayı överek Kürdis-tan’da süreklilik kazanmış baskıya karşıyönelmiş eylem biçimlerini küçümsemek“İbo”cuların bakış açısı olamaz. “Umu-runda olmayan” eylemlerde son bir ayda400 Kürt tutuklandı, aynı direniş eylemle-rinde polis kurşunları, gaz bombalarıylaKürt halkı öldürüldü. Baskı altında inleyenulusun insanları şehitlerin resimlerinimeydanlara asıp namaza durdular. Beğenya da beğenme, işte bu da bir direniş hali-dir, ama sadece bir biçimi…Cilasun bilir, İbrahim ilkeli, sözünü eğipbükmeyen bir komünistti. “İbo”nun netkavrayışıyla sosyal şoven mırıldanmalarlaüstten bakan entelektüele verecek cevapşudur: “Ulusal baskıya karşı savaşan ezilenKürt ulusunun mücadelesinin, meydan-larda mayalanan isyanının kendisi sosyalşovenleri hiç umursamaz”

S

Devrim ve komünizm şehitleritüm hapishanelerdeki MaoistKomünist Partisi dava tutsak-ları tarafından saygıyla selam-landı. Açıklamada, “Enternas-yonal proletaryanın kanla yazı-lan mücadele tarihinde, milyon-ların canlarıyla taşıdığı özgür-lük ve kurtuluş ezgisi söylen-meye devam edecek” denildi.

Devrim yolu meşakkatlidir

22-23_Layout 2 5/19/11 11:42 PM Page 2

Page 24: 20-31 Mayıs 2011

Di sala 2009’an de roja 15’êBerfanbarê(Kanûn)li Mûşênavçeya Qopê gel ji bo biryaraDadgeha Maqezagon ku ji bogirtina DTP’ê dabû derketqada û ev biryara şermezarkir.Notirvanên demîn ku navênwan Turan Bilen û Metin Bilengule barandin li ser gel. Di vêbûyerê de bi guleya Bilenan ve

du kesa jiyana xwe dest da.Ji bo van bûyerên ku li Qopêhatin jiyan 29’ê Tîrmehê li En-qerê li dadgeha cezaya giran a9’emîn de daniştîn pêk hat. Divê daniştînê de dadgehê der-heqê kesên ku du mirov kuş-tin de waha biryar da: got wanbirayên Bilena di vê bûyerê deparastina xwe ya meşru kiri-

ne, ji ber vê sedemê ew du kesserbet berdabû.Dadgehê ew du mirovên ku dukes qetilkiribû derxist ‘paqişi-yê’ û ew çalakiya jî wek ‘sûc’hate nirxandin. Ew du kesên kutev li çalakiyan bibûn cezayêngiran jî dabû wan. Bi sedemaamedekariya çalakiyan deAdem Artıkboga û Ercan Koca-

miş hatin girtin û bi hêla Dad-geha Cezayê 4’emîn a Wanêdoz hat vekirin. Du kes bi sede-ma “endamên birêxistina tero-rî” ve hatin girtin. Dadgehê Diderheqê Adem Artıkboga û Er-can Kocamiş ê de12 sal cezayêgirtîgehê da û bi vî awayî jî ji mere îspat kir ku ev bûyera bi des-tê dewletê amade bûye.

Ev dema ku bi tevê alternatîfê wê ve bên dest, bi taktîkên rastve polîtîkayan pêşvebibin û bi vî awayî ku girse re pêşevanîbê kirin; êrişên çînên serwêr jî wê derên boşê.

g

Dadrêsiya‘dadwer’ cîhêxwe dît

Dema hilbijartinan her çiqas bibe pêlistokademokrasiyê jî dibe dema keftûlefta klîkaên herî diyari. Her klîk ji bo ku polîtîkayênxwe bi girse bide pejirandin û piştgiriyê girsehilde bi hêzên xwe yên herî giran ve êrişêdijminê xwe dike. Dixwaze hemû pîsiyên dij-minê xwe derxe eşkeratiyê û dijminê xwe redibeje talanker û dîktator. Ji bo peytandinavan gotina derxe rastê dixebite. Lê belê tenêpaqişiya dema hukûmeta xwe derxe pêş jîxwe hewldana dest bernade.Em wexta ku tabloya hilbijartina gelemperîên ku nêze dinêhêrin em rûzbarê vê îfadeyadiyar a keftûleft tên. Partiyên burjûva feodalklîkên ku di nava erkana dewletê de temsîldikin; ji bo ku ev klîkana zêdetir xwediyêngotina bin, ji bo rantê de para xwe hildin, ji bojora vê pergala kedxwarî de bibin xwedî go-tin bi can bi xwîn dixebitin. Ev begana weddidin girse, di nava van wed û tuzûkê depeyvên ku bi derewan xemilandî nîşanê di-din. Rastiyeke waha jî heye ku bi van derewava girse bi piş xwe ve kaş dikin.Di nava vê demê de em ku bibêjin girse biawayekî polîtîk tercîh daye, nabe rast. Lêbelê rastiyek heye ku ew girse awayekî polî-tîk nebe jî tercîhek daye, ev tercîh rastiyewinda nake. Lê belê em bibejin tercîhekeçawa dike; waha ev tercîh bêşupe ji ber kuteşîrbûna yên pêş dibe sedemên tercîhkiri-

na yên nû. Lê bêlê tenê serê xwe ne sedem e.Carna sedemên siyasî carna jî sedemên olî,mercên aborî ên dijwar tercîhên mirov didediyar krin. Wedên mercên jiyaneke mirova-nê ji ber ku zêde tê xwestin ji hêla klîkan vezêdetir ev daxwaza tê îstîsmar kirin.

Îro taktîk polîtîkaya herî rast ewe ku ev pirs-girêka ne ya hukûmeta ye, pirsgirek bi serêxwe pirsgirêka pergalê ye. Ev bêaramiya lihember hukûmeta divê ji girseyan re bê go-tin ku ev polîtîkaya dewletê ye. Di navamercên her demê de guherandina navgînû awayê vê rastiyeke, lê belê ev rastiya dinava nercên îro de ji van êrişan re bi redki-rina hemû navgînên pergalê ve bersivaherî baş boykot e.

Eva leystika çînên serwêr ku dîrokê virdetirli ser me dileyzin bi awayê demokrasî û aza-diyê ku dixwazin meşrû bikin ya parlamen-toyê tê xerab kirin. Çimkî tê dîtin ku dixwa-zin dînamîzma şoreşî û heviyên girse kaşêdi nava sînorê parlamentoyê bikin û di navavan de jî tasfıyeyê hakim bikin. Xapandinatiştên herî baş pergal diparêze û yek jî xeba-ta pergalê a ku ji bo xwe meşrû bike li navêndê disekine. Helwesta herî rast ewe ku mirovbikirpîne ku êdî hukmên wan û navgînênwan nemane. Dijî vê jî di nava keftûleftên klî-ka ên çînên serwêr de wê dû wan herin.

Ji demê re alternatîf bûn

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya GelMeşrûbûna hilbijartinan qet tune

24_Layout 2 5/19/11 11:31 PM Page 1