20-30 aralık 2011

24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 2011 Yıl: 1 Sayı: 25 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü Uzun süredir sendikal tartışmaların mer- kezinde yer alan Türk-İş, 21. Genel Ku- rulu’nu gerçekleştirdi. Sendikal Güç Birliği Platformu tarafından yapılan çalışmalar hakimiyet kazanamadı. Yapılan Genel Kurul’da Mustafa Kumlu yeniden baş- kanlığa seçildi. Genel Kurul salonunda AKP ve Türk-İş yönetimi karşıtı protes- tolar Kurula damgasını vurdu. Genel Ku- rul’da yönetimi kazanamayan SGBP, yaptığı açıklamada mücadeleye devam edecekerini vurguladı. Türk-İş Genel Kurulu Yapıldı f EMEK 08-09 Devletin kadını “korumadaki “başarısı” ve “gü- venlik” güçlerine tanıdığı sıfır tolerans duyar- lılığıyla Fevziye Cengiz’in başına gelenler elbette son bulmadı. Polis yaralamakla suçlanan Cen- giz’in işkence gördüğü ortaya çıkınca polisten gelen savunma da gecikmedi. Polisler, Cengiz’in konsomatris olduğu açıklamasını yaptı 8 10-11 8 19-20 Devrimci-halkçi yönetimler 3-4 Aralık tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilen “Dev- rimci-Halkçı Yerel Yönetimler Sempozyumu” dosyasının son bölümünü yayınlıyoruz Festus Okey davasında komik ceza 8 16-17 8 14-15 19-22 Aralık 2000 de eş zamanlı olarak 20 hapishaneye yönelik yapılan katliam saldırısında 28 devrimci-komünist tutsak şehit düştü, onlarcası da yaralandı. Katliam sal- dırısından sonra F tipi hücre politikalarına karşı içerde ve dışarda sürdürülen ölüm oruçlarında onlarca tutsak şehit düşerken, yüzlercesi sakat kaldı. Katliamlar devletin resmi politikasıdır Devlet şimdi de Melle açılımı yapıyor 8 02-03 AB’de kriz çanları çalıyor Devletin koruma kalkanıkapak_Layout 2 12/20/11 11:45 AM Page 1

Upload: ahmet-hakan

Post on 22-Mar-2016

249 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

TRANSCRIPT

Page 1: 20-30 Aralık 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü20-30 ARALIK 2011 Yıl: 1 Sayı: 25 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

Uzun süredir sendikal tartışmaların mer-kezinde yer alan Türk-İş, 21. Genel Ku-rulu’nu gerçekleştirdi. Sendikal Güç BirliğiPlatformu tarafından yapılan çalışmalarhakimiyet kazanamadı. Yapılan GenelKurul’da Mustafa Kumlu yeniden baş-kanlığa seçildi. Genel Kurul salonundaAKP ve Türk-İş yönetimi karşıtı protes-tolar Kurula damgasını vurdu. Genel Ku-rul’da yönetimi kazanamayan SGBP,yaptığı açıklamada mücadeleye devamedecekerini vurguladı.

Türk-İş GenelKurulu Yapıldı f EMEK 08-09

Devletin kadını “korumadaki “başarısı” ve “gü-venlik” güçlerine tanıdığı sıfır tolerans duyar-lılığıyla Fevziye Cengiz’in başına gelenler elbetteson bulmadı. Polis yaralamakla suçlanan Cen-giz’in işkence gördüğü ortaya çıkınca polistengelen savunma da gecikmedi. Polisler, Cengiz’inkonsomatris olduğu açıklamasını yaptı

8 10-11 8 19-20

Devrimci-halkçi yönetimler3-4 Aralık tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilen “Dev-rimci-Halkçı Yerel Yönetimler Sempozyumu” dosyasınınson bölümünü yayınlıyoruz

Festus Okeydavasındakomik ceza

8 16-17 8 14-15

19-22 Aralık 2000 de eş zamanlı olarak 20 hapishaneyeyönelik yapılan katliam saldırısında 28 devrimci-komünisttutsak şehit düştü, onlarcası da yaralandı. Katliam sal-dırısından sonra F tipi hücre politikalarına karşı içerdeve dışarda sürdürülen ölüm oruçlarında onlarca tutsakşehit düşerken, yüzlercesi sakat kaldı.

Katliamlardevletin resmipolitikasıdır

Devlet şimdi deMelle açılımıyapıyor

8 02-03

AB’de krizçanlarıçalıyor

Devletin “koruma kalkanı”

kapak_Layout 2 12/20/11 11:45 AM Page 1

Page 2: 20-30 Aralık 2011

Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 2011güncel haber02

Devletin Kürt ulusuna yöneliktopyekun saldırı ayaklarınınen önemlilerinden biri de hal-kın din hassasiyeti kullanıla-rak Kürt Ulusal Hareketi’ninetkisi kırılmak istenmesidir

Halk olarak her gün yeni ‘gündemlerle’uyanıyoruz, gözlerimizi açıyoruz yenigüne. Bu gündemler her defasında hakimsınıfların kendi çıkarları doğrultusundayaratılan ve bizlere dayattığı gündemleroluyor. Burjuva feodal sistem, dini her za-man halkları aldatmak için bir araç ola-rak kullanmış ve bu amaçla ilgili kurum-larınca çok kez kararlar almıştır. Son ola-rak da Kuzey Kürdistan’da, Diyanet İşleribünyesinde melelerin kadroya alınmasıgirişimi gündemde. Öncesinde benzer birgirişimi Alevi dedelerine maaş bağla-makla başlatan, ancak istediği sonucualamayan hükümet, bu girişimle de aynıamaçları güdüyor. Güdülen amacın nasılbir sonuca varacağı ise bölge halklarınıntavrıyla orantılı gelişecektir.

“2012 yılının en önemli projesi”Diyanet İşleri Başkanlığı Kuzey Kürdis-tan’da, bir sefere mahsus, “mele” denilenve halk arasında “molla” olarak tabir edi-len kişileri işe almak için 1000 kişilik birkadro açtığını duyurdu. Bu proje Başba-kanlık tarafından da “2012 yılının enönemli projesi” olarak değerlendirildi.Projeye dair ilk açıklama yapanlardanbiri Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağoldu. Üzerine hayli kafa yorulduğu ve be-lirli bir plan-program çerçevesinde elealındığı anlaşılan proje hakkında Bozdağ;“Bu kişileri analiz ettik. Toplumda sözüdinlenen saygınlığı olan, sözleri insanlarıdurduran ve harekete geçiren insanlar.Bu kişilerin hizmetinden müftülük dene-

timinde yararlanmak istiyoruz” diyor veekliyor: “ Bu proje 2012 yılının en önemliprojesi “

Meleler memuriyeti“Yeni yılın en önemli projesine” dair Boz-dağ, “Doğu’da mele, bizim bildiğimiz tabir-le molla denilen din eğitimi almadığı haldedin bilgisi olan, toplum tarafından saygıgören isimler var” olduğunu ve bu kişiler-den Diyanet Başkanlığı olarak istifadeedebilmek için daha önce çıkardıkları ka-nun hükmündeki kararnamede bir dü-zenleme yaptıklarını ve bu tip kişilerden,Diyanet tarafından yapılacak sınavda ba-şarılı olmaları kaydıyla sözleşmeli imamhatip olarak yararlanmak istediklerini,bunun bir defaya mahsus olarak kullanı-lacak bir düzenleme olduğunu ve 1000 ki-şilik bir kadro öngördüklerini, lakin yap-tıkları hesaplamalara göre ise 800 civa-rında ihtiyaç olduğunu belirterek, projeninkapsamını ve hedeflerini açıkladı.

Projenin hedefi mele alımı değilDiyanet İşleri ise basına yansıyan biçi-miyle bu projenin hedefinin “mele alımı”olmadığını, çalışmanın bu şekilde sunul-masının doğru olmadığını belirtti. Diya-net İşleri Başkanlığı, “Basına yansıdığı bi-çimiyle bu çalışmanın hedefini ‘mele’ alı-mı gibi sunmak doğru değildir. Bu uygu-lama, din hizmetine ihtiyaç duyulan veözellik arz eden yerlerde bu ihtiyacı kar-şılamak üzere yetişmiş eleman istihda-mına ve hizmet önceliğine matuf bir uy-gulamadır. Söz konusu haberde geçen‘din eğitimi almadığı halde din bilgisi olan’ifadesi ise gerçeği yansıtmamaktadır. Di-yanet İşleri Başkanlığı, personeline yö-nelik yoğun hizmet içi eğitimi yapan birkurumdur. Bu kapsamda değişik eğitimmerkezlerinde ülkemizin farklı yörele-rinden gelen din görevlilerine yöneliközel hizmet içi eğitim programları düzen-

lene gelmiştir. Basına yansıyan bu eğitimprogramı da aynı niteliktedir.” diyerekprojeyi savundu.

Bu projeyle, bölgede devlet vecemaatin eli güçlenecekBaşbakanlık ve Diyanet açıklamalarındakonuya dair bir tezatlık olduğu sanılabilirfakat özünde benzer-aynı şeyler söyle-niyor. Mevcut proje kapsamında kadroalımlarının içeriği değişmemekte; yanisözü edilen kadrolar bu bölümlerle ilgilifakülte mezunu kişilerden değil, aksine

Devletin Mele

Türkiye-Kuzey Kürdistan hapishanelerindebulunan 8 bin PKK ve PJAK’lı tutsak, Abdul-lah Öcalan üzerinde uygulanan tecriti protes-to etmek için Aralık ayı başında başlattıklarıdönüşümlü süresiz açlık grevini sürdürüyor. PKK ve PAJK’lı tutsaklar tarafından ilan edilintelepler şöyle;“1- Önder Apo üzerindeki tecride son verin2-Önder Apo'nun, özgür hareket, sağlık vegüvenlik şartlarını yerine getirin,3-Savaş suçu olan ve tüm dünyada yasak-lanmış olan, kimyasal silah kullanımına sonverin, savaş hukukuna uyun,4-Sivil-savunmasız insanlarımız üzerindegerçekleştirilen gözaltı ve tutuklama terörü-nü sonlandırın,5-Kurumlarımız ve insan hakları savunucu-ları-aydın ve yazarlar üzerindeki sürek avın-dan vazgeçin” Yapılan açıklamada, bu talepler karşılananakadar açlık grevinin devam edeceği belirtildi.Bu talepleri desteklediğini belirten devrimcitutsaklar da 15 Aralık’ta 3 günlük açlık grevi-ne başlayacaklarını duyurdular. Tüm hapis-hanelerde bulunan MKP, TKP/ML, MLKP veTKEP/L davası tutsakları, askeri ve siyasioperasyonların son bulmasını ve PKK lideriAbdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlan-dırılmasını talep ediyorlar.

PKK’li tutsaklaraçlık grevinde

Ülkemizde birçok devrim-ci on yılları bulan yargıla-malarla ‘cezalandırılırken’devletin kendi tetikçilerinikurtarmak için hazırladığıyasalar ve uyguladığı poli-tikalar son olarak kendi-sini Hrant Dink davasındagösterdi

Gazeteci Hrant Dink'i ölümünden üçyıl önce 24 Şubat 2004'te İstanbulValiliği'nde tehdit ettiği öne sürüle-rek haklarında soruşturma açılan ikiMilli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görev-lisi hakkındaki suçlamalar, "zama-

naşımından" düştü.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı,Dink'in eşi Rakel Dink'e gönderdiğitebligatta, MİT görevlileri Özel Yılmazve Handan Selçuk'un "görevi ihmalettiğini ve görevlerini kötüye kullan-dıklarını" kabul etti. Dink Ailesi avu-katları Fethiye Çetin ile Hasan Ürel,savcılığın bu kararına itiraz ederek,suç tarihinin 2004 değil, Dink'in öl-dürüldüğü 19 Ocak 2007 olduğunusöyleyerek, MİT görevlileri hakkın-daki "kovuşturmaya yer olmadığınadair" karara itiraz etti. Avukatlar,Sincan Ağır Ceza Mahkemesi'ne ilet-tikleri itiraz metninde, MİT görevlile-rinin eyleminin "ihmal yoluyla insanöldürme" olduğunu ifade etti.

Dink, 24 Şubat 2004'te İstanbul Vali-

liği'ne çağrılmış, Vali Yardımcısı Er-gun Güngör'ün odasında gerçekleş-tirilen ve iki istihbarat görevlisinin dekatıldığı görüşmeyi, Dink "haddinibildirme operasyonunun bir parçası"olarak nitelemiş ve "Artık hedefte-yim" diye yazmıştı.

Bu görüşmeye katılan iki kişiden biriolan Özel Yılmaz’ın Ergenekon dava-sında sanık olmasıyla görüşmeyekatılanların üst düzey iki istihbaratgörevlisi olduğu ortaya çıktı. MİTMüsteşarlığı, İstanbul 14. Ağır CezaMahkemesi'ne gönderdiği 19 Tem-muz 2010 tarihli yazıyla, görüşmeyekatılanların MİT mensubu olduğunucinayetten 3,5 yıl sonra kabul etti. Bubilginin ardından, avukatların baş-vurusuyla ve başbakanlığın 21 Ocak

MİT’çi yargılamaya

2-3_Layout 2 12/20/11 10:10 AM Page 1

Page 3: 20-30 Aralık 2011

0320-30 ARALIK 2011 Halkın Günlüğü

hizmet içi eğitime tabi tutulup sertifika alan,ya da Mele-Molla denilen kişilerden yapılacak.Bir fark söz konusu değil. Ki bu, işin özü değil,aksine projenin esasının saptırılması, bilgi kir-liliği yaratılması ve projenin yüzeysel tartıştı-rılmasıdır.

İşin-projenin esası, Kürt Ulusal Hareketi’neyönelik saldırılarının bir ayağını oluşturmasıve dini anlamda Kürt hareketinin bölgede ya-rattığı etkiyi kırmak, cemaatin ve devletin eli-nin güçlendirmek, bölgede Meleleri kadroyaalarak “Müftülük denetimli hizmet” ile toplu-

mu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendir-mek ve yönetmek, kendi memuru haline geti-rip siyasi hedefine yöneltmek ve böylece top-lumun sistemden rahatsızlığını ve ona karşımücadelesini “Meleler memuriyeti”yle en altseviyeye indirmek ve hatta öteleyip iş yapa-maz hale getirmek amaçlanmaktadır. Mevcutproje ile burjuva-feodal gerici devlet ideolojisibu “kadrolar” aracılığıyla Kuzey Kürdistan’da-ki halklara empoze edilmekte, yaratılan bilgikirliliğiyle halklar teslim alınmak, sindirilmekistenmektedir.

e Açılımı! "ir gazete, sadecebir kolektif propa-gandacı ve kolektifajitatör değil, aynızamanda kolektifbir örgütleyicidir

de. Bu bakımdan, yapım halindekibir binanın çevresinde kurulan is-keleye benzetilebilir; yapının dışkenarlarını belirtir ve yapıcılarınbirbirleriyle temasını, işbölümünüve örgütlü çalışmalarının meydanagetirdiği ortak sonuçları görme-lerini sağlar."2011 yılında, Devrimci Demokrasive önceli olan basın geleneğimiz-den aldığımız güçle yolumuza de-vam etme kararı aldığımız HalkınGünlüğü, birinci yılını doldurmanınarifesinde bulunuyor. Olumlu-olumsuz yönleriyle geçen bir yıllıksüreç ciddi bir muhasebeye tabitutulmalı ve hatalardan arınarak,doğruları daha da geliştirerek yo-lumuza devam etmeliyiz.Geçmiş sürecin değerlendirmesiniyaparken bugün durduğumuznoktayı baz almak bilimsel yön-tem olacaktır. Dün önümüze hedefolarak koyduğumuz nokta ile bu-gün içerisinde bulunduğumuz du-rum arasındaki açı, başarı ya dabaşarısızlığın kıstası olacaktır. Buaçıyı hesaplarken objektif ve süb-jektif koşulları en doğru tarzdahesap ederek var olan durumu-muzu abartısız bir şekilde ifade-lendirmeliyiz. Böylesi bir muha-sebe “ülkemizdeki devrimci iktidaryürüyüşüne nasıl daha iyi hizmetedilebilinir?” sorusuna vereceğimizcevapla alakalıdır aynı zamanda.Bu çalışmanın, işin mutfağındaemek veren yoldaşlarımızdan da-ğıtımcısına, okuruna kadar genişbir yelpazede yapılması da ayrıcaönemlidir ve öğretici olacaktır. Dünden bugüne basın-yayın ge-leneğimizin misyonu ve niteliğinet bir şekilde belirtilmişken bazıdönemlerde bu misyonun gerek-liliklerine uymayan anlayışlarlakarşılaşabilmekteyiz. “Coğrafya-mızda siyasi iktidar hedefiyle be-liren bu davranış ve mücadeleçizgisiyle saptanan somut görev,Yeni Demokratik kültürün ideo-lojik-politik-örgütsel inşasıyla YeniDemokrasinin egemen kılınmasıgörevidir. Bu görevin başarılmasıiçin kullanılan örgüt-örgütlenmeve mücadele biçimlerinin önemlibir parçası hiç kuşkusuz ki, HalkınGünlüğü çizgisindeki ideolojik-kültürel cephe ve bunun basınyayın faaliyetidir. Buradan hare-ketle, “Halkın Günlüğü” gazetesi,Türkiye- Kuzey Kürdistan coğraf-yasında Halk Demokrasisi/YeniDemokratik Cumhuriyet uğrunaverilen mücadelenin önemli birparçası olarak rol üstlenir ve YeniDemokrasiye duyulan ihtiyacı kar-şılamanın bir unsuru olarak yayınhayatına girer.”Bir yıl önce gazetemizin niteliğine

vurgu yaparken ifade edilen burealitenin bazı yoldaşlar tarafındankavranmadığını düşünmekteyiz.Altını çizerek belirtmekte faydavar; Halkın Günlüğü sıradan, ideo-lojik-politik-örgütsel formülasyonumuğlak, kendiliğinden bir yayınorganı değildir. Halkın Günlüğü,Yeni Demokrasi güçlerinin basın-yayın alanındaki en önemli mev-zilerinden biridir. Bundandır kihangi alan ve faaliyet içerisindeolursak olalım Halkın Günlüğü’nüsahiplenmek, örgütlemek, geliş-tirmek görev ve sorumlulukları-mızdandır. Bu görev ve sorumlu-luğa olan yaklaşımımız aynı za-manda devrimci faaliyet algımızında göstergelerinden birisidir. Yeryer karşılaştığımız, Halkın Gün-lüğü’nün durduğu yeri sorgula-maya, onu önemsizleştirip sıra-danlaştırmaya çalışan, onunla iliş-kilenmesini ekstra bir faaliyet velütuf olarak sunan vb. yaklaşım-ların tümü acilen mahkum edilmelive doğru bir şekilleniş yaratılma-lıdır. Devrimci faaliyet bütünlüklübir mücadeleye işaret eder. Parçalıyaklaşımlar, bütünü görmeyip sa-dece durduğu zemini önemseyenve buraya kilitlenen anlayışlar bü-tünü güçlendiren değil zayıflatanbir yerde durur. İktidar yürüyü-şünde halkın çeşitli kesimlerinidaha etkin bir şekilde örgütlemekiçin oluşturulan farklı faaliyet alan-ları ve bu alanlarda görevlendirilenyoldaşlarımızın her biri bu realiteyibir an dahi akıllardan çıkarmayarakbuna göre davranmalıdırlar. Faa-liyet alanımız ve görevimiz neolursa olsun esas olarak Yeni De-mokrasi mücadelesi içerisinde ol-duğumuzu unutmadan mücadeleetmeliyiz. Kısaca özetlemeye ça-lıştığımız bu sakat şekilleniş za-man zaman kendisini çeşitli faa-liyet alanlarında göstermektedir.Ve bu sorunla en sık karşılaştığı-mız alan ise gazetemiz olmaktadır. Burjuvazinin basın-yayın alanındayaratmaya çalıştığı dezenformas-yonun boyutları her geçen gündaha da artmaktadır. Böylesi birsaldırının püskürtülmesinde bü-tünlüklü mücadele içerisinde dev-rimci basına büyük bir rol düş-mektedir. Bu rolü layıkıyla yerinegetirebilmenin yegane koşulu daMLM ilkelere sıkı sıkıya sarılmış,bilimsel, objektif, nitelikli bir kadrove yayın zeminine yaslanan ve sa-dece dar bir kadro bütününün değilokurundan, dağıtımcısına kolektifbir çalışmayla inşa edilen bir gazetebu misyonu ancak yerine getirebilir.Bu gerçekliği görmeden ortaya ko-nulan her politika ve pratik burju-vaziye hizmet anlamına gelir.Birinci yılımızı dolduracağımız şugünlerde daha güçlü, nitelikli, ama-cına en iyi şekilde hizmet edenbir gazete için Halkın Günlüğü’nüsahiplenelim, güçlendirelim, ge-liştirelim…

BHALKIN GÜNLÜĞÜ’NÜ GÜÇLENDİRELİM

SINIF TAVRI ≫ ismail uçar

2011 tarihli izniyle, Ankara Cumhuriyet Başsav-cılığı MİT görevlileri hakkında soruşturma baş-lattı.

Avukatların başvurusunda, Yılmaz ile Sel-çuk'un, Dink'i korumakla görevli oldukları an-cak tam tersine Dink'i tehdit ettiği, "ihmal dav-ranışıyla kasten öldürme suçunu işledikleri"yer alıyordu. Bu nedenlerle, MİT mensuplarının,Türk Ceza Kanunu'nun 83. maddesine göreyargılanması talep edilmişti.

Ayrıca, valilikteki görüşmeye hangi makamınhangi yasal yetkiye dayanarak karar verdiğininde araştırılması istenmişti. Savcı Murat Demirise 29 Eylül tarihli yazısında, Yılmaz ile Selçukiçin "kovuşturmaya yer olmadığını" şöyle açık-ladı: "Şüphelilerin eylemleri görevi ihmal ve kö-tüye kullanma mahiyetindedir. Dink'e yapılantüm saldırılara başından beri vakıf olan görev-lilerin buna rağmen koruma konusunda yü-

kümlülüklerini yerine getirmedikleri anlaşıldı.Ancak beş yıllık zamanaşımı süresi dolmuş-tur."

Savcılığın kararına itiraz eden Dink Ailesi avu-katları, zamanaşımı süresinin, valilikteki görüş-me olan Şubat 2004'ten başlatıldığını ancak suçtarihinin 19 Ocak 2007 olduğunu söyledi. "Şüp-helilerin suç oluşturan ihmali Dink'in öldürüldü-ğü Ocak 2007'ye dek devam etmiştir" dendi. İti-raz dilekçesinde, suç tarihi ve zamanaşımınınbaşlangıcı konusunda savcılığın hataya düştüğü,MİT görevlilerinin eyleminin sonucuyla değer-lendirilmesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca, suçunbasit bir "görevi ihmal" olmadığı belirtilerek, "Yıl-maz ile Selçuk İstanbul İl Koruma Komisyonuüyesi oldukları halde hiçbir önlem almayarakkasten insan öldürme eylemini ihmal davranış-larıyla işlediler" ifadesi kullanıldı.

‘zamanımız’ yok

2-3_Layout 2 12/20/11 10:11 AM Page 2

Page 4: 20-30 Aralık 2011

Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 2011güncel04

Maoist Komünist Partisi (MKP) DavaTutsakları gazetemize posta yoluylagönderdikleri açıklamada 19-22 Ara-lık hapishaneler katliamına dair bü-tün halkı katliamdan hesap sormayaçağırdı

MKP Dava Tutsakları tarafından 19-22 Aralık Ha-pishaneler Katliamı’na ilişkin yapılan açıklamadaşu ifadelere yer verildi:

“Emperyalizm; sorunsuzca halkımızı sömürmek,kaynaklarımızı kurutmak için öncelikle komü-nist-devrimci hareketin ezilmesini zorunlu gör-mektedir. Halka önderlik eden güçlerin ezilmesi-nin yol, yöntem ve savaş araçlarının kullanılmasıbakımından uşak Türk devlet güçlerini eğitti,sonsuz desteğini sundu.

F tipi tecrit politikası emperyalizm ve emrindeki

egemen sınıfların halkımıza karşı sürdürdüklerisavaşın bir biçimidir!

19 Aralık 2000 faşist Türk devletinin hanesine ya-zılan kanlı bir tarihtir. 19 Aralık’ta iki sınıfın ikiayrı tavrı vardır: Sömürüden beslenen, iktidarınıtank, top, tüfekle sürdüren faşist, işkenceci, ah-laksız, emperyalist işbirlikçi egemen sınıflarıntavrıyla, sömürüsüz bir gelecek için halkın özgür-lüğü uğruna mücadele eden, haklılığını ve dev-rimci gücünü tüm değerleri ve zenginliği yaratan,emekten alan devrimci ve komünist sınıf tavrıdır.

Devrimci sınıf tavrı, sınıf duruşu bükülmez irade-siyle, ideolojik gücünü, felsefesini, ahlaki sorum-luluğunu ortaya çıkardı. Bir kez daha faşizmin ça-resizliği yazıldı tarih sayfalarına. Hapishanelerinsınıf mücadelesinin birer alanı olduğunu en çarpı-cı şekilde gösteren tarihlerden biridir 19 Aralık2000…

Emperyalist işbirlikçi sınıflarının kukla faşistdevleti sisteme muhalif tüm kesimleri, devrimci

demokrat aydınları, ekonomik, kültürel, ulusal,cinsel, sınıfsal mücadele yürüten halkın devrimcigüçlerini tamamen sindirmek, demokratik hakarama bilincini dahi ortadan kaldırmak için ilkönce halkın devrimci öncülerinin doldurulduğuhapishanelere saldırmayı seçti.

Bağımlılıkta borç batağında dünyanın en önde gi-den ülkelerinden biri olan Türkiye-Kuzey Kürdis-tan’da halkın kanını emen IMF programını sorun-suz uygulamak için komünist ve devrimciler ezil-meli, yok edilmeliydi.!

19 Aralık saldırısı ezilen sınıfların sessizleştiril-mesi, örgütlülüklerinin parçalanması, yabancı-laştırılması, egemenlere karşı korkutulması, ko-münist devrimci hareketin tasfiye edilmesi saldı-rısında önemli bir eşiktir. Bugün hiç kimse dev-rimci saflarda türeyen ve güçlenen oportünizmin,reformizm, parlamentarizm ve yasalcılık eğilim-lerinin siyasi iktidar iddiasını kaybetme ve ege-men sınıflarla işbirliğini geliştiren akıma dahil ol-

Kanlayazılantarihsilinmez

Hakim sınıflar tarafından 2000 yılında gerçek-leştirilen 19-22 Aralık katliam saldırısı aradangeçen 11 yıla rağmen hafızalardaki yerini koru-yor. Devletin devrimci-komünist tutsaklarşahsında halka yönelik gerçekleştirdiği bukatliam saldırısı 11. yılında birçok ilde ve yurt-dışında çeşitli eylem ve etkinliklerle protestoedildi.İSTANBUL- 19 Aralık tarihinde bir araya gelenTUYAB, TUAD ve İHD Cezaevi Komisyonu dü-zenlediği meşaleli yürüyüşle katliamı protestoetti.Saat 18.00’da Beyoğlu Tünel’de toplanan kitlemeşalelerle ve “19 Aralık katliamını unutma-dık, unutmayacağız” yazılı pankartla TaksimTramvay durağına yürüdü. Katledilen ve ölümorucu eyleminde yaşamını yitiren devrimcile-rin fotoğraflarını taşıyan kitle yürüyüş boyun-ca “19 Aralık katliamını unutma, unutturma”,“Katil devlet hesap verecek”, “Anaların öfkesikatilleri boğacak” sloganlarını haykırdı.Taksim Tramvay durağında ilk konuşmayı ya-pan İHD İstanbul Şube Başkanı AbdülbakiBoğa, kimyasal silahlarla yapılan katliamın ar-dından, yapılan yargılamaların sembolik oldu-ğunu belirtti. Boğa, ülkenin devrimcilerinin,düşünürlerinin F tiplerine yerleştirilerek dü-şüncesiz, onursuz bırakılmaya çalışıldığını ifa-de etti.Ardından konuşma yapan Sanatçı Pınar Sağise, 19 Aralık katliamının sadece bir hapisha-neye yönelik değil, 20 hapishaneye eş zamanlıolarak yapıldığını ve 28 devrimci tutsağın kat-ledildiğini belirterek, katliamın sadece siyasitutukluları değil, dışarıdaki toplumsal muhale-feti de susturma amaçlı olduğunu ifade etti.TUYAB, TUAD ve İHD Cezaevi Komisyonu adınabasın açıklamasını yapan Taşkın Türkmen,katliamda; 8 jandarma komando taburu, 191subay, 432 astsubay, 392 uzman jandarma, 281

uzman erbaş, 7 bin 80 er, skorsky helikopterlerve 20 bini aşkın bomba kullanıldığını ifade etti.Saldırıların 19 Aralık katliamı ile sınırlı olmadı-ğını belirten Taşkın; "Bugün hala hastane vemahkeme gidiş gelişlerinde tutsaklar fizikselsaldırıya uğruyor. Sevkler esnasında tutsakla-ra insan onurunu kırıcı dayatmalarda bulunu-luyor. Hücre cezaları, mektup ve yayın yasağıise olağan bir hal almış durumda. Ayrıca sürengörüş yasakları ile tecrit içinde tecrit yaşatılı-yor. Yıllardır özel bir tecrit uygulamasına ma-ruz kalan Abdullah Öcalan'ın aylardır avukat-larıyla dahi görüşmesi engelleniyor" dedi.Bu düzenden adalet beklemediklerini belirtenTaşkın; “19 Aralık’ta çiğnedikleri yasaları, ezi-len sınıflar ve halklar üzerindeki baskı araçla-rından sadece birisidir. Bu yüzden egemenlerinyasalarıyla ezilenler lehine adalet gelmeye-cektir” dedi.Yapılan basın açıklamasının ardından GrupAdalılar’ın verdiği kısa bir müzik dinletisi son-rası eylem sloganlarla sona erdi. Unutmadık unutturmayacağızKatliamın yıldönümünde Tecrite Karşı Müca-dele Platformu(TKMP)’nun çağrısıyla Sağmal-cılar Metro durağında toplanan kitle “Yaşasın19-22 Aralık direnişimiz, katliamı unutmadık,unutturmayacağız “ ve “19-22 Aralık Şehitleriölümsüzdür, hesabını soracağız” yazılı pan-kartlarla Sağmalcılar Hapishanesi'ne yürüdü.Kitle yürüyüş boyunca sık sık “19-22 AralıkŞehitleri ölümsüzdür”, “Bedel ödedik bedelödeteceğiz”, “Katil devlet hesap verecek” slo-ganlarını attı.Sağmalcılar Hapishanesi önünde TKMP adınayapılan açıklamada, 19-22 Aralık katliamınınamacının, devrimci tutsakları teslim almak,tüm halk üzerinde korku imparatorluğu yarat-mak ve tüm halkı esaret altında tutmak oldu-ğu belirtildi. 19-22 Aralık katliamını emperya-lizmin işgal ve katliamlarıyla birlikte değerlen-dirmek gerektiğini belirten açıklamada, “ABemperyalizminin F tipi hapishanelerinin inşasıiçin milyonlarca EURO göndermesinin başkabir nedeni yoktur. Emperyalizm, Türkiye’de is-tikrarı ortadan kaldıracak, işbirlikçi, uşak ikti-darı yıkacak bir gücü ortadan kaldırmak içinelinden geleni yapmaktadır ve yapmaya da de-

vam edecektir.” ifadeleri yer aldı. Basın metni-nin okunmasının ardından ÇHD adına açıkla-ma yapan Av. Oya Aslan, kimyasal silahlar kul-lanılarak yapılan bu katliamın, insanlığa karşıişlenmiş bir suç olduğunu ve katliamın asıl so-rumlularının yargılanmadığını ve davalarınınsürüncemede bırakıldığına dikkat çekti. OyaAslan’ın konuşmasının ardından katliamıncanlı tanıkları yaşadıklarını anlattı. Eylem, İdilTiyatro Topluluğu’nun skeç gösterimi, şiir veGrup Yorum, Kutup Yıldızı ve Pınar Sağ’ın Çav-bella Marşı’nı söylemesiyle devam etti. Eylemedestek vermek için katılan BDP İstanbul Mil-letvekili Sırrı Süreyya Önder, katliama ilişkin,Kıbrıs Savaşı’ndan sonra en fazla askerin kul-lanıldığı operasyon olduğuna dikkat çekerek,

katliamın bütün suçluları belliyken sadece 30askere ihale edilmeye çalışıldığını belirtti. Sağ-malcılar Hapishanesi kapısına bırakılan karan-fillerin ardından eylem sona erdi.

Devrim şehitleri ölümsüzdür19-22 Aralık katliamını protesto etmek için biraraya gelen DHF, ESP, Partizan, KÖZ ve SODAPüyeleri Okmeydanı’nda yürüyüş yaptı.

Okmeydanı Dikili Taş Parkı’nda bir araya gelenkitle, “19 Aralık’ı unutmadık, unutturmayaca-ğız” pankartı açıp “Devrimci irade teslim alına-maz”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “ Gün ge-lecek devran dönecek katil devlet hesap vere-cek”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür” sloganlarıatarak Sağlık Ocağı’na kadar yürüyüş yaptı.

Devletin katliamcı Devletin 19-22 Aralık 2000’dedevrimci-komünist tutsaklarayönelik gerçekleştirdiği katliambirçok ilde yapılan eylem ve et-kinliklerle protesto edildi

4-5_Layout 2 12/20/11 10:16 AM Page 1

Page 5: 20-30 Aralık 2011

masını 19 Aralık saldırısından bağımsız değer-lendiremez.

Saldırının işçi sınıfına, halk kitlelerine yapıldığınısöylemiştik! Bugün tecrit toplumsallaştırılmış birolgu olarak karşımızda durmaktadır. Devrimcitutsaklar F tipi hücrelerinde yalıtılmışlardır, amatecrit bunun çok ötesine geçmiştir. Tecrit mutlakdenetim kurma sistemidir. Örgütlülükleri parça-lanan, üretim alanlarına, sokaklara, evlere, okul-lara, fabrikalara takılan kameralara, dinleme ci-hazlarına, kentlere kurulan denetimlere bakın!..

Kürtlerin kitlesel tutuklanmasına, avukatların,aydınların, gazetecilerin kitlesel tutuklanmasınabakın!.. (sadece basın açıklamalarından dolayıtutuklanıp yıllarca ceza alan öğrencilere bakın)

Açıktır ki sistem bireyin örgüte, örgütlerin ezilensınıflarla birliğini sağlayacak her türlü çabanınkırılması için faşist yöntemler kullanılmaktadır.Artık tutuklanma korkusu son aşamaya varmış-tır. Toplumun üzerinde kurulan F tipi tecrit rejimi

öldürme, tutuklayarak ezme, sindirme ve kor-kutma biçimleriyle halkın üzerine çökmüştür.

Egemenler halkı sessizleştirmek, halkın öncü-önder güçlerini içeride, dışarıda yok etmek içinher yöntemi denemekten asla geri durmazlar;durmadılar. Binlerce eğitilmiş askeri gücü kontrakanlı katilleriyle komünist ve devrimci tutsaklarıf tipine götürmek için 20 hapishaneye aynı andasaldırı düzenlemiştir. Bu saldırıda 28 komünist vedevrimci tutsak katledilmiştir. Silahlara, kimya-sal gazlara karşı tutsaklar devrimci iradeleriyledirendiler. Öldüler ama teslim olmadırlar. Faşiz-min tüm vahşetine rağmen teslim alacak tek birtutsak bile bulamadılar. 19 Aralık direniş tarihidir.Devrimci duruşu, tavrı ve militan ruhu temsileder. İddia sahibi olma, ağır bedellerle yürümeduruşudur. İdeolojik gücümüzün, siyasi ve örgüt-sel kararlılığımızın ifadesidir.

19 Aralık direnişimizde tarihe kanla yazılan ka-rarlılık mücadelemizin her alanında ideolojik, si-

yasi, örgütsel olarak taşınıp işlenerek ancak an-lam bulabilir. Düşünsel, felsefi ve ahlaki sorum-luluk değerleri büyütmeyi gerektirir. 19 Aralıkseneden seneye hatırlanması gereken, alışkanlı-ğa dönüşmüş anmaların çok ötesinde ideolojikderinliği siyasi iktidar amacına bağlılığın ifadesiolarak kavranmalıdır. “Amacınızdan vazgeçinyoksa öleceksiniz” diyenlerin karşısında ölümütereddütsüzce seçenlerin geleneği 19 Aralık’ta birkez daha somutlaşmıştır.

20 Ekim 2000’de başlayan Ölüm Orucu direnişi-miz, 19 Aralık saldırısıyla da sonlandırılamadı. Ftipi tecrit saldırısına karşı dünyada benzeri gö-rülmeyen büyüklükte sürdürülen direnişte 122komünist- devrimci şehit düşmüştür. Fakat F tipitecrit kırılamadı, ağırlaştırılarak devam etmek-tedir.

Gerçekliği olduğu gibi kavramak bize güç katar.19 Aralık halkımıza topyekûn saldırıdan bağımsızele alınamaz. Ölüm Orucu ’da sınıf mücadelesin-

den ve bu saldırılardan bağımsız düşünülemez.Mücadele ve direniş sürüyor. F tipi hücrelerindebaş eğmeyen tutsakların kalbi sınıf mücadelesi-nin tüm alanlarında atmaya devam ediyor. Dev-rimci tutsakların direngen tutumu yaygınlaştırıl-malıdır!..

İhtiyaç duyulan ise ÖO ve 19 Aralık direnişimizinideolojik, siyasi kararlılığıyla örgütlü gücümüzügeliştirmek, tecrit karşıtı mücadelenin sınıf mü-cadelesinin bir parçası olarak yürütmenin zo-runluluğunu kavramak, devrimci militanlığı, ısra-rı ve baş eğmezliği, komünist kişiliği ve savaşımcesaretini kuşanarak örgütlü yürüyüşüyle, halkkitleleriyle bütünlüşelim.

Siper yoldaşlığı, mücadele, dayanışma ve dahayüksek birlik için 19 Aralık direnişimiz yol gös-termeye devam ediyor. 19 Aralık şehitleri ölüm-süzdür.”

MKP Dava Tutsakları

0520-30 ARALIK 2011 Halkın Günlüğü güncel

Yapılan yürüyüşün arından kitle adına basınaçıklaması okundu. Okunan basın metnindedevletin bu katliam saldırısıyla bir bütün ola-rak toplumu teslim almaya çalıştığına vurguyapıldı. Eylem slogan ve zılgıtlarla sona erdi.19 Aralık anma etkinliği yapıldıANKARA- Ankara Demokratik Haklar Derneğitarafından 19 Aralık Kahramanlık Haftasıanma etkinliği gerçekleştirildi. Etkinlik Ali İhsan Özkan ve Cafer Tayyar Bek-taş’ın Karşıyaka Mezarlığı’ndaki mezarlarınınziyareti ile başladı. Ali İhsan Özkan ve CaferTayyar Bektaş’ın ailelerinin de katıldığı mezar-lık anmasında DHF temsilcisi tarafından 19Aralık Hapishaneler Katliamı süreci değerlen-

dirilerek ailelere söz verildi. Sürece ilişkin ya-şananların aktarıldığı konuşmalarda geçmişdönemlerin mücadele geleneğinin sahiplenile-rek mücadelenin yükseltilmesi vurgusu öneçıkarıldı.Mezarlık anmasının ardından Ankara Demo-kratik Haklar Derneği’nde Ali Özkan İhsan’ınailesi tarafından yemek verildi. Yemek esna-sında ve sonrasında 19 Aralık ve öncesi süreç-lerde hapishaneler dışında mücadeleye katılantutsak yakınları ve mücadele arkadaşları tara-fından hapishane dışında yaşanan süreçleraktarıldı.Yemek sonrası 19 Aralık Hapishaneler Katliamıkonulu sinevizyon gösterildi. Sinevizyon gös-teriminin ardından söyleşi kısmında etkinliğe

destek veren Mahmut Konuk bir konuşmayaptı. Devletin bu operasyonu devrimci tut-sakların bir arada bulunma koşullarını yokederek tutsakları tecrit koşulları altında yoketmeyi hedefleyerek gerçekleştirdiğini vurgu-layan Konuk, 1999 ve 2000 dönemindeki mü-cadele deneyimlerini aktardı. Ardından sözalan DHF temsilcisi devrimci iradenin teslimalınamayacağını defalarca gösteren devrimci-lerin mücadelesinin sahiplenildiğini vurgular-ken tüm gerici saldırılar karşısında mücadeleazmini gösterenlerin kazanacağını aktardı. Ka-tılımcıların söz almalarının ardından etkinliksona erdi.

Katil devlet hesap verecekİZMİR- 19 Aralık 2000 tarihinde “ hayata dönüş“ adı altında yapılan operasyonda katledilen 28devrimci tutsağı anmak için 18 ve 19 Aralık ta-rihlerinde yürüyüş ve basın açıklamaları ger-çekleştirildi. Bir araya gelen DHF, Alınteri,BDSP, Partizan, ESP, Devrimci Hareket üyeleri“19 Aralık Hayata Dönüş Değil Katliamdır Unut-madık Unutturmayacağız “ pankartı taşıdılar.Karşıyaka ve katliamın yapıldığı hapishaneler-den biri olan Buca Hapishanesi önünde basınaçıklamaları yapıldı. Yürüyüş ve basın açıkla-maları sırasında kitle sık sık “19 Aralık katlia-mını unutmadık unutturmayacağız, katil dev-let hesap verecek, devrimci irade teslim alına-maz, devrimci tutsaklar onurumuzdur, yaşasındevrimci dayanışma” sloganlarını attı.

Kamuoyuna yapılan açıklamalarda: “Dünyayıyeniden şekillendirmeye çalışan emperyaliz-min devrimci ve yurtseverlerden yana korku-ları kâbusa dönüşmektedir. Onun içindir ki,bunca baskı ve zor uygulanmakta, En demo-kratik eylemlerde alınan insanlara, meşru ta-leplerini haykıranlara F tipi ile “sus” mesajı ve-rilmek istenmektedir. F Tiplerinde: İyileştirmeadı altında “ehlileştirme” ve “sessizleştirme”gayesi yatmaktadır. Topluma verilen gözdağıbizzat tecrit üzerinden yapılmaktadır.

Ancak dün olduğu gibi bugün de direnenler ge-leneğin bayrağını elden düşürmeyecek vebunca baskı ve zora karşı yılmadıklarını yinehaykırmaktan vazgeçmeyecektir. 19 Aralıkkatliamında: Ateş altında dahi marşlarını söy-lemekten yılmayan ve halaya duran devrimci

irade teslim alınamayacağını bir kez daha tari-he yazmasını bilecektir.” vurgusu yapıldı.Yapılan eylemler sloganlarla ve hapishane giri-şine karanfil bırakmayla sona erdirildi.Katliam Adana'da protesto edildiADANA- 19 Aralık tarihinde saat 18.00'de İnönüParkı'nda "19 Aralık Katliamını UnutmadıkUnutturmayacağız!" pankartı arkasında biraraya gelinerek tüm kurumlar adına basınaçıklaması okundu. Yapılan açıklamada katlia-mın esas amacına vurgu yapılarak devamındaşu ifadelere yer verildi; "...Eşi benzeri görülme-miş bu zindan katliamının adına hayata dönüşoperasyonu dediler. Aslında hayata dönüş ope-rasyonu değil tam bir yok etme operasyonuy-du. Ancak 28 devrimci tutsak vahşice katledil-se de devrimci irade teslim alınamadığı gibi,4gün boyunca Mahirlerden, Denizlerden, İbra-him Kaypakkayalardan devralınan direniş ge-leneğini devam ettirip gelecek kuşaklara mirasbıraktılar. Direniş ateşi F tiplerine tutsaklarınatılmasıyla söndürülemediği gibi daha bir har-landı ve süren ölüm oruçlarında 122 devrimcitutsak şehit düştü."Adli veya siyasi ayrımı yapmadan bütün tu-tuklu ve hükümlüler için insan onuruna saygıgösterilmesi, hiçbir tutuklu ve hükümlününtecrit ve izolasyon koşullarında tutulmaması,hapishanelere giremeyen Kürtçe yayınlarıntutsaklara verilmesi, hapishanelerin sivil izle-meye açık olması, tutuklu ve hükümlülerin sa-vunma, şiddete maruz kalmama, sağlık, eği-tim, beslenme, aileleriyle ve genel olarak dışdünyayla iletişim haklarına saygılı olunmasıvb. taleplerin dile getirildiği açıklamada sonolarak "katliamın gerçek sorumlularının açığaçıkarılarak haklarında idari ve yargısal soruş-turulmalar açılıp cezalandırılmaları için müca-delemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi bura-dan bir kez daha haykırıyoruz." denildi. Basınaçıklaması "Devrimci irade teslim alınamaz","Devrim şehitleri ölümsüzdür", "İnsanlık onuruişkenceyi yenecek", "Yaşasın devrimci daya-nışma", "Faşizme karşı omuz omuza" sloganla-rının atılmasıyla sonlandırıldı.ESP, BDSP, İHD ve DHF'nin örgütleyicisi olduğueyleme ÖDP, Emek Partisi, HDK, Eğitim-Sen,Halkevleri, T. Gerçeği de katılım gösterdi.

yüzü: 19-22 Aralık

4-5_Layout 2 12/20/11 10:16 AM Page 2

Page 6: 20-30 Aralık 2011

Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 201106

Mevcut yasalar var olan siste-min çıkarları ve geleceği içinhalka karşı yapılan-yazılan ya-salardır. Yani sınıfsaldır; siste-me hâkim sınıfın diğer sınıfakarşı oluşturduğu bir kalkandır

Ayhan Çarkın’ın ifadeleri doğrultusunda“faili meçhul” cinayetler soruşturmasıkapsamında tutuklanan 6 eski Özel Hare-katçı ile tescilli katil İbrahim Şahin, Ankara11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ser-best bırakıldı. Tahliye kararına gerekçeolarak Çarkın’ın “Soyut iddiaları dışındasoruşturma dosyasında somut delil bulun-maması” gösterildi. Karar neticesinde 4 aysüren tutukluluk sonucunda 6 Özel Hare-katçı serbest bırakılırken, Ergenekon da-vasından tutuklu bulunan İbrahim Şahin,“faili meçhul” soruşturmasından çıkarıl-mış-aklanmış oldu. Bu arada tahliyelerinitiraz üzerine yapılmadığı, CMK’da yer alan“tutukluluk incelemesi” (108. madde)maddesi gereği yapıldığı öğrenildi.

Avukatlardan tepkiTahliyeleri değerlendiren Av. Kamil Aytaç,kararı “Şüpheye düşüren bir karar” olarakyorumladı. Av. Kamil Tekin Sürek, “Onay-lamak mümkün değil”, BDP Iğdır Milletve-kili Pervin Buldan ise “tahliyeler hayra yo-rulacak gibi değil” dedi.Avukat Kemal Aytaç, yargı kararının in-sanları şüpheye düşüren bir karar olduğu-nu belirtti. Aytaç, “Maalesef bizim anlaya-madığımız, problemli şeyler oluyor. Diğertaraftan insanlar tutuklanarak, 1-2 yılmahkeme önüne çıkmadan cezaevindetutulduğunu” ifade etti.Avukat Kamil Tekin Sürek ise “Tutukla-

malarla ilgili öne sürülen hangi gerekçelerdeğişti ki tahliyeler oldu” sorusunu sora-rak, tahliyeleri onaylamadığını belirtti.Daha önceden İbrahim Şahin’in dolaylı ola-rak suçlamaları kabul ettiği yönünde açık-lamalar olduğunu hatırlatan Sürek, “Ka-muoyuna yansıyan bilgi ve açıklamalarlabile tahliye olmamalıydı” dedi.

“Şike Davası”ında tahliyeler varŞike davasında BJK'li yönetici Serdal Adalı,Teknik Direktör Tayfur Havutçu ve futbol-cular İbrahim Akın, İskender Alın, ÜmitKaran ve Korcan Çelikay, BJK’li AhmetAteş ve Abdurraman Yakut tahliye edildi.Aralarında Aziz Yıldırım’ın da olduğu 23 ki-şinin tutukluluğu ise devam ediyor. “Şike Davası”nda gerekçe olarak "Atılı su-çun vasıf mahiyeti, mevcut delil durumu,tutuklulukta geçen süreler, 6222 SayılıSporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenme-sine Dair Yasanın 6250 Sayılı yasa ile deği-şiklik yapılması" gösterildi. Statlara girişiyasaklanan 68 şüpheliden 28'i için bu ya-sak kaldırıldı.

Tahliyeler “şaşırtıcı” değilBu ve benzeri davaların başlangıç ve so-nuçlarına baktığımızda mevcut yasalarlave mahkemelerin yaptığı yargılamalarındevletin tetikçiliğini yapan, devrimci, ilericiinsanları katleden kişileri aklamaya dönükgöstermelik yargılamalar olduğunu görü-yoruz. Mevcut yasalar var olan sisteminçıkarları ve geleceği için halka karşı yapı-lan-yazılan yasalardır. Yani sınıfsaldır; sis-teme hâkim sınıfın diğer sınıfa karşı oluş-turduğu bir kalkandır. Bu sebeple yapılantahliyeler, burjuva-feodal medyada yansı-tıldığı gibi, “sürpriz ve şaşırtıcı” değildir.Devrimci, ilerici, yurtsever kişi ve kurum-ları gözaltı ve tutuklama terörüne tabi tu-tarken ve uzun yıllar yargılayıp hüküm

giydirirken de gördüğümüz gibi fark orta-da; hukuk sisteminin esasında kâğıttankaplan misali olduğudur. Egemenler ve on-

ların planları, işbirlikçi-tetikçileri söz ko-nusu olunca bir kibrit kıvılcımı ile tutuştu-rulup yok sayılan ya da bir makas darbesi

Bilinir ki her ekonomik düzen çe-lişki dolu ve karmaşık bir tarihselolgular bütünüdür. Kapitalist-emperyalist dünya düzeni geçmi-şin kalıntılarını geleceğin tohum-ları olarak insan hakları söylem-leri ile karşımıza çıkarmaktadır

Bu yazımızda insan hakları nedir, ne değil-dir? Sorusunu tekrar tekrar cevaplamaktanziyade kapitalist –emperyalist dünya siste-minde insan haklarının sosyal demokrasi kı-lıfına nasıl ve niçin büründüğünden bahse-deceğiz. Kılı kırk yararak ve her türlü kaza-nılmış hakkı bugün birer armağanmış gibi vebunu da sadece insan olduğumuzdan dolayı

bizlere sunduğunu iddia eden sömürgeci sis-temin sosyal demokrasi adı altında köleliğimeşru kılmaya çalıştığı görülmektedir.Bilinir ki her ekonomik düzen çelişki dolu vekarmaşık bir tarihsel olgular bütünüdür. Ka-pitalist-emperyalist dünya düzeni geçmişinkalıntılarını geleceğin tohumları olarak insanhakları söylemleri ile karşımıza çıkarmakta-dır. Özel mülkiyetin olduğu ve insanın insantarafından sömürüldüğü bir düzende insanhaklarından bahsetmek mümkün müdür?Dolayısıyla bu yazımızda bu kıstas esas alın-maktadır.Proletaryanın büyük öğretmeni Lenin “em-peryalist bir dünya düzeninde, demokrasiçok yaygınlaşmışsa bilin ki kapitalizmde biro kadar yaygınlaşmıştır.”demektedir. Çünkükapitalizmin çıkarları, toplumun çıkarları veinsanın ileri gelişmesi ile tam anlamıyla çe-

lişmektedir. Bu tespit sonucunda bugün eniyi burjuva ahlakının dahi büyük puntolarlaAHLAKSIZLIK olduğunu söyleyebiliriz.Günümüz kapitalist-emperyalist sistemkeskin bir insan hakları savunucusu olmak-la kendini ifade ederken, kendi yasalarınıdahi kah zorunlu kah keyfiyetçi olarak çiğ-neyen ve bunları da gelişi güzel üstünü ka-pamada da aynı aymazlığı göstermektedir.Bundandır ki bırakın insan haklarından sözetmeyi bir ahlaktan dahi bahsetmek müm-kün değildir.Emperyalist bir düzenin güdümü ile oluşanBirleşmiş Milletler bakın insan hakları içi nedemektedir ; “Birleşmiş Milletler halklarının,Birleşmiş Milletler Kuruluş Belgesinde, temelinsan haklarına, kişinin onuruna ve değeri-ne, erkekler ile kadınların hak eşitliğine olaninançlarını teyit ettiklerini ve daha geniş öz-

gürlük içinde toplumsal gelişme ve daha iyibir yaşam düzeyini sağlamaya kararlı olduk-larını ve üye devletlerin, Birleşmiş Milletler’leişbirliği içinde, insan haklarının ve temel öz-gürlüklerin evrensel olarak saygı görmesi vegözetilmesini sağlamayı taahhüt ettiklerini”ifade etmektedirler. Şüphesiz bunun ülke-mizdeki yansıması ileri demokrasi safsata-sından başka bir şey değildir.Dünya ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’da sonbir yılda yaşanan vahşetleri, trajedi ve ko-medileri göz önünde bulundurduğumuzda birkez daha tarihsel olarak ödenen bedeller vekazanılan haklar, yahut insanın gerçek kur-tuluşunun, bahşedilen haklarla değil zoruzorun karşısında biricik güç olarak varlığınıilan etiğinde elde edileceğini kavramalıyız.Netice itibari ile en son yaşadığımız güncelolaylardan bahsedecek olursak; İzmir’de bir

güncel

İnsan olmanın doğal

Devletin ‘iyi çocukları’

6-7_Layout 2 12/20/11 10:23 AM Page 1

Page 7: 20-30 Aralık 2011

ile değiştirilip yeniden organizeedilen hukuk(suzluk) sistemisöz konusu halkın örgütlü güç-

leri olunca kaplanlaştırılıp birbaskı ve sindirme aracı olarakönümüze sunulmaktadır.

07ersim kırımı üze-rine yürütülenmevcut tartışma-lar ya da konu ileilgili bu minvaldekigüncel gelişmeler

hakkında sergilenen en enteresanyaklaşım Sayın Cilasun’a aittir desekyanlış olmaz. Yani, ilgili gündemveya konunun “devrimci” açıdan yo-rumlanmasının şampiyonu Cila-sun’dur!? Abartı değil ki, yüzlerce yorum yapıldıgelişmelere ilişkin. Doğru-yanlış çokşey söylendi. Ama bunlar içinde enbelirgin olarak ve hatta sadece SayınCilasun’un baktığı pencere ve elbetteki meramı enteresandı. Bu özelliknereden ileri geliyordu? Birazcık mü-balağa edersek; neredeyse yeryü-zündeki melanetlerin esas sorum-lusunun “Kaypakkaya camiası” ol-duğu veya tüm bu melanetlerdeKaypakkaya geleneğinin parmağınınolduğunu savlayacak kadar bağda-şıksız tasvir biçiminden, daha doğ-rusu saplantısından ileri gelmek-tedir. Bu mealde, yani Kaypakkaya“camiasına” pay çıkarma bakımın-dan eşine az rastlanır bir yeteneklekonuyu sımsıkı sararak kavrıyor Sa-yın Cilasun.Tayyip Erdoğan meclis grup top-lantısında, kaçınılmaz bir açıklamahaline gelmiş olan Dersim katliamını,“bir taşla iki kuş vurma” siyasetiylehem halk kitlelerini aldatma ve hemde Kemalistleri-CHP’yi de hırpalamafırsatını değerlendirmek üzere; Der-sim’de gerçekleştirilen katliamı resmiağızdan itiraf edip, gerekiyorsa devletadına özür dilerim demesinden son-ra sarsıntı geçiren Sayın Cilasunalelacele “Kaypakkaya camiasına”verip veriştirdi. Tayip ayaklarınızınaltından halıyı çekip aldı diyerek,siz misiniz bölgecilik yapan kükre-yişiyle kendince iyi bir ders verdiadı geçen camiaya?!Oysa ne halı çekilip alınmıştı ayak-larımızın altından, ne de bölgecili-ğimiz söz konusuydu. Dolayısıylaolmayan bir bölgeciliğin verdiği zararda olamazdı ve bu “bölgecilik” ileTayyip’in manipülasyonu arasındabir bağlantı da yoktu. Kurana helalolsun! Eh meram ilgili camiayı eleş-tirmek olursa, elbette bir pay çıkarılır,takılacak bir kulp bulunur. Ki bukulpun bağlantısında tutarlı olmasıda gerekmez… Biz bu saplantıya yabancı olmadı-ğımızdan ötürü meseleyi abartma-dık. Ne ki, Sayın Cilasun daha garipbağlar kurmaya başlayarak yetisiniiyice ilerletti. Eleştiri hırsı ve öfkeyevaran hıncının esiri olarak; “bakınDHF’nin zamanında birlikte hareketettiği bu Hüseyin Aygün’dür” diyerekbu geçmiş geçici beraberliği de aynıcamiayaya suç saydı, kendince teşhiretti ya da eleştirdi Sayın Cilasun.Bu eleştiri (tabi eleştiri denirse…)son derece biçimsiz ve bir kaba sığ-mayan türden. Böyle bir eleştiri ol-maz-olamaz. Eleştirinin amacı bel-lidir. Peki, “bakın zamanında beraberhareket ettikleri zat buydu” diyerek

ne ispatlanmış olunuyor? Sayın Ci-lasun biraz düşünmelidir ve bu eleş-tirisiyle ne amaçladığını, amacınınne olduğuna bir yanıt verebilmelidir.Eleştirmiştir ama nasıl ve niçin?Üstelik adı geçen kişi hakkında yö-netici-yetkili organların açık teşhirve tavır bildirileri olduğunu yok say-ma ve bu gerçeği atlayan dürüst-lükle… Kötü bir tarz. Sadece adı ge-çen camiayı karalama, kötü gös-terme, gözden düşürme, teşhir etmeiçeriğine sahip olan bu eleştiri; neeleştiridir, ne de dostane yaklaşımasığandır. Cilasun bu eleştirisiyle hoşgörümüzü ihmal etmiştir. Cilasundemokratik tavır ve yaklaşımımızkarşısında suistimalcidir!Kaypakkaya camiasının kriterlerifarklı, ilgili alan ve çalışmalarda ya-pılan birlikteliklerin ölçüleri farklışeylerdir. Kaldı ki, geçmişte olmuşbir birlikte hareket etme olayı somutbir meseledir. O gün, yani ortak ha-reket edildiği dönem CHP’li kimlikyoktu. Öte yandan adı geçen kişikarşı-devrimci, gerici bir insan ol-mayıp, demokrat, ilerici, dost veyahalktan biri olma özelliklerine sahipti.Dolayısıyla ortak hareket etmeninönünde bir engel olmadığı gibi, ogün birlikte hareket edilmesi yanlışda değildi-değildir.Farklı şartlarda (geçmişte ve geçiciolarak; üstelik belirli bir çalışmadaolmak üzere), belli anlayış ve zemindoğrultusunda gerçekleştirilen ortakçalışmalar, bugün farklılaşan şart-larda ortaya çıkan yeni durumdanhareketle mahkum edilemezler. Ci-lasun’un da geçmiş birlikteliklerindenbir kısmı ille de değişmiştir. Vebugün o birlikteliklerin yürütülme-mesi veya yürütülmesinin yanlışlığı,dünün birlikteliğini mahkum etmeyeyetmez, delil edilemez. Bunun dı-şındaki yaklaşım, yani Sayın Cila-sun’un bugünkü somut eleştirisi di-yalektiği kavramaktan uzaktır, di-yalektik dışı yaklaşımdır. Sayın Ci-lasun, Mao neden Lin Biao ile vb,Lenin neden Troçkiyle vb ortak ha-reket etti, bir parti içinde yer aldıdiye eleştirsin. Hatta Bob Avakianrevizyonist olarak damgaladığı Ne-pal’li eski Maoist’lerle vb. nasıl birliktehareket etti eleştirmelidir. Tutarlılıkadına bunu yapmalıdır… Evet, Sayın Cilasun’un, H. Aygün ilegeçmişte ortak hareket etmemizeşuradan anlam vermelidir: Kaypak-kaya camiasıyla bu denli (kendisininortaya koyduğu mevcudiyet kadar)tezat duran Sayın Cilasun ile bu ca-mianın ilişki sürdürmesi nasıl ki suçve günah değilse, tersine her şeyekarşın gerekli ve doğru ise, öyle deo günün H. Aygün’ü ile beraber ça-lışmak da o kadar doğrudur. Cilasun,Kaypakkaya camiasının kendisiylehukuk’unu nasıl ki eleştirmiyor vedoğru buluyorsa, öyle de H. Aygünile yürütülmüş olan beraber hareketetmişliği de yadırgamamalıdır. Yanlışanlaşılmamalıdır H. Aygün ile SayınCilasun’u aynı mesafede görmüyor,bir ve aynı değerlendirmiyoruz. Fakato günün şartlarında H. Aygün de

dost ve halk kategorisinde duran,bu niteliklere uygun biriydi. Birininsiyasi niteliğinin daha ileri, diğerinindaha geri olması farklı şeyler amabu iki nitelikle beraber hareket et-menin doğruluğu ayrı şeydir.Bu gerçeklerden bir şey çıkar! Ma-oist ayrıcalığımızın verdiği farklılık!Ve bunun gereği olarak farklı fikirlereyaklaşım meselesinden, dost güç-lerle ilişkilere, oradan devrimin güç-lerine yaklaşım ve onların değer-lendirmesine, ittifak politikasındaneylem birliklerine ve hatta devletve demokrasi anlayışına kadar uza-nan düzlemde farklı yerlerde dur-duğumuz açığa çıkmaktadır.Ne pahasına olursa olsun demokrasianlayışımızdan, iki çizgi mücadelesikavrayışımızdan ödün vermeyece-ğiz. Sosyalizmin güçleri olarak de-ğerlendirdiğimiz ya da halk sınıf vekatmanları arasında gördüğümüz,hatta hakim sınıflara karşı geçiciittifaklar yapacağımız daha genişdemokratik-ilerici kesimlerle ortakpaydalarda birleşme, mümkün olantüm noktalarda ortaklıklar yakalamapolitikamızdan ödün vermeyeceğiz.Belirli ilke ve anlayışlar temelindeve somut kriterler üzerinden tümdevrimci demokratik güçlerle ortakhareket etme olanakları olduğumüddetçe ortak hareket edeceğiz.Hiçbir geri eleştiri bizleri doğru an-layış ve ilkelerimizden geri adım at-maya yetmeyecektir. Dünün H. Ay-gün’ü dost kapsamdaydı, bugününCilasun’u da devrimci dostlarımız-dandır. Dün H. Aygün’le ortak ha-reket etmemiz de, bugün Sayın Ci-lasun ile bilinen paylaşımımız dayanlış değildir.Birlikte devrimi gerçekleştireceğimizhalk kitleleri ya da bu kesimlerinsiyasi temsilcilerinin farklı fikir veeğilimlerine saygı göstermek ve bufarklılıklarla birlikte beraber yürümeolgunluğunu sergilemek durumun-dayız. Herkesin bizim gibi düşün-mesini bekleyemeyeceğimiz gibi, bumümkün de değildir. Gelecekte ik-tidarı paylaşacağımız güçlerle bu-günden doğru ilkeli ilişkiler kurupgeliştirmek ya da bu kesimleri bir-leştirmek tam da önderlik fonksi-yonu ve devrim kaygısıdır.Bizleri eleştirenlerle beraber çalışmaavantajımızı öteleyemeyiz. İsterseen sert ve hatalı eleştiriler yürütül-sün, devrimci kalındığı müddetçebu kesimlerle ortak hareket etmeve onları dönüştürüp birleştirmehedefinden sapamayız. Bu gün dön-üştüremesek de yarın mutlaka!Ama yarına kadar çevremizde kal-maları öncelikle şarttır.Eleştiriden korkmuyoruz, tersinebekliyoruz. Hatta saldırılardan dakorkmuyoruz. Hatalı eleştirilerdenhiç korkmuyoruz. Hatalı eleştirilersadece eleştiri sahibini zayıflatmak-tadır. Sayın Cilasun dostumuzdur.Ne var ki, hatalı eleştiri tarzını dü-zeltmelidir.

DSAYIN CİLASUN’A VE CİLASUN VESİLESİYLE

UFUK ÇİZGİSİ ≫ bakış can

müzikholde kimlik kontrolü son-rası kolluk kuvvetleri tarafındankarakolda işkenceye maruz ka-lan kadını hatırlamamız yeterliolacaktır. Şüphesiz ki bunu ge-nişletebiliriz. Örneğin üniversite-lerde eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim mücadelesi verenhalk gençliğinin, özelleştirmelere,taşeronlaştırılmalara, 4/C, 4/B,4/A, torba yasası gibi köleliğinadı olan çalışma sistemine karşımücadele eden işçi sınıfının, üre-timden muaf kılınmaya veHES’lerle deresiz, topraksız bıra-kılmaya çalışılan köylülüğün mü-cadelesini, meta olmadığını eşitişe eşit ücret kavgasını veren ka-dının, ezen ulusun her türlü bas-

kısı altında ezilen Kürt ulusununvermiş olduğu meşru mücadele-sinin ve son olarak da özel mülki-yetin ve insanın insan tarafındansömürülmesine son verecek olandevrimci ve komünistlerin, göz-altı, işkence ve imhasını gerçek-leştirmeye çalışan faşizmin insanhaklarını hayata geçirmiş halleriolarak bahsedebiliriz. Bunlar ger-çekleştirildiğinde ise faşizmdenbahsedebiliriz. Dolayısıyla bu ya-lın gerçekliğin pratikte muhatap-ları olarak bizler ancak sınıf mü-cadelesinin görev ve sorumluluk-larını yerine getirdiğimizde in-sandan ve haklarından bahsede-biliriz.

hakları

serbest

6-7_Layout 2 12/20/11 10:23 AM Page 2

Page 8: 20-30 Aralık 2011

Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 2011emek haber08

Türk-İş 21. Olağan Genel Kurulu, 8-11Aralık’ta Ankara’nın ücra bir köşesindegözlerden uzak ve işçilerden kaçırılırca-sına “olağandışı” şartlar altında gerçek-leştirildi

4 günlük kongre sürecinin ardından TES-İŞ GenelBaşkanı Mustafa Kumlu tekrar Türk-İş Genel Baş-kanlığı’na, Türk Metal Genel Başkanı Pevrul Kavlaktekrar Türk-İş Genel Sekreterliği’ne seçildi. YönetimKurulu’nda yer alan diğer isimler ise şöyle: GenelMali Sekreter Ergün Atalay (Demiryol-İş SendikasıGenel Başkanı), Genel Eğitim Sekreteri RamazanAğar (Yol-İş Sendikası Genel Başkanı), Genel Teşki-latlandırma Sekreteri Nazmi Irgat (TEKSİF SendikasıGenel Başkanı).Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP)’nun toplamdelege sayısının 90 olduğu ve aday olarak belirlediğiMustafa Öztaşkın’ın 127 oy aldığı Türk-İş 21. GenelKurulu’nda, yeniden genel başkanlığa seçilen Mus-tafa Kumlu ise 223 oy aldı.

Suskun Türk-İş istemiyoruzGenel Kurul’a küçük bir yandaş grubun Mustafa Kum-lu’nun konuşması sırasında attığı “Kumlu nerede bizoradayız” sloganlarını bastıran ve büyük çoğunluğunkatılarak “İşçi nerede biz oradayız”, “Suskun Türk-İş is-temiyoruz” sloganlarıyla aldığı tavır damgasını vurdu.Bu tavırla olacak ki konuşmasının sık sık kesilmesineve salonda gergin anların da yaşanmasına rağmen sa-dece TEKEL işçilerinin haklı mücadelesini nasıl sattığınıunutmuşçasına AKP’yi, özelleştirme ve neo-liberal poli-tikaları eleştiren Kumlu, tescillenmiş işçi düşmanlığıkarşısında adeta şov yaptı. Özel istihdam bürolarına, ta-şeronlaşmaya, istihdam politikalarına, basın özgürlüğü-ne de değinen Kumlu, kıdem tazminatı konusunda ‘kır-mızı hatların’ kazanılmış haklar olduğunu söyledi. 19.Türk-İş Genel Kurulu’nda alınan karar gereği kıdem taz-minatına dokunulması durumunda genel grev yapa-caklarını sözlerine ekledi. Sistemin özelleştirme furyasıiçerisinde işçinin en temel ve büyük bedeller ödeyerekkazandığı ve sadece bir bütün olarak ele alındığında an-lam ifade eden, kıdem tazminatı hakkına belirli ‘kırmızıhatlar’ıyla sahip çıkan Kumlu, milyonları ilgilendiren bukonuda keskin pratik çıkışlar yapmayarak adeta arabu-lucu misyonunu tescilliyor.

Irkçı histeri işçilerin baş düşmanıdırTürk-İş’teki sendika ağalığı ve bürokrasinin ülkemizişçi sınıfının baş düşmanı olan gerici, sağ iktidar vemuhalefet partilerinin nasıl hizmetinde olduğunu ka-nıtlar mahiyetteki belirgin tutumu ise AKP, CHP, MHPve işvereni kucaklamadaki başarısı. Kürt halkınınmeclisteki iradesi olan BDP grubundan kimsenin kon-greye davet edilmemesi, onlar nezdinde Kürt ve Türkişçilerinin bağ kurmasından egemenlerin duyduğukorkuyu simgeliyor. Yandaş sendika ağalarını, büyükişadamlarını, düzen partisi temsilcilerini kongrenin başkonuklarıymış gibi ağırlayan, çalışma yaşamına belkide en büyük saldırıların yapıldığı bir dönemin egemen

Türk-İş Genel

İhaleye fesat karıştı-rılmasını engellemekve haklarını elde et-mek için mücadeleeden Dev-Sağlık İşüyesi 27 işçi “ihaleyefesat karıştırmak”layargılanıyor

Çukurova Üniversitesi BalcalıHastanesi’nde taşeron çalış-maya ve yapılan ihalelere kar-şı mücadele yürüten ve 22Ağustos günü yapılacak olanihaleyi teşhir etmek amacıylayaptıkları basın açıklaması sı-rasında gözaltına alınıp saldı-rılara maruz kalan Dev-Sağlıkİş üyesi 27 işçi hakkında “iha-leye fesat karıştırmak” suçla-masıyla açılan davanın ilk du-ruşması 16 Aralık’ta görüldü.

Adana 1. Ağır Ceza Mahke-mesi’nde görülen davada 27sendika üyesi hakkında herbir ihaleden 12’şer yıl olmaküzere 2 ihaleden 24’er yıl, po-lislere görevini yaptırma-maktan da 3’er yıl olmak üze-re toplam 27’şer yıl hapis ce-zası isteniyor.

Mahkeme saati öncesi, dava-nın takipçisi ve işçilere des-tek olmak amacıyla belirle-nen program dahilinde sendi-ka ve sağlık emekçileri tara-fından yürüyüş ve basınaçıklaması gerçekleştirildi.TTB, DİSK, SES, Dev-Sağlık İşüyeleri, Balcalı Hastanesi sağ-lık işçileri ve çeşitli devrimci-demokrat kurumların da ka-tılım gösterdiği eylem, Ata-türk Parkı’ndan Adana Adli-yesi’ne yapılan yürüyüşlebaşlatılarak ardından basınaçıklamasıyla devam etti. Ya-pılan açıklamada Dev-Sağlıkİş ve SES yöneticileri; “Yargı-lanacak kişiler, işçiler değil;onların haklı ve meşru müca-delelerine biber gazı sıkarak,şiddet kullanarak, gözaltınaalarak müdahale eden polis-ler olmalıdır.” şeklinde konu-

şarak işçilerin haklı mücade-lelerine vahşice saldıran ha-kim sınıfların ve uşaklarınınyargılanması gerektiğini ifadeettiler.

Biz işçiler birleşerekkazanacağız!

Basın açıklaması sırasındaGazi Devlet Hastanesi’nde ta-şeronlaştırmaya karşı müca-dele eden ve kazanan işçilersöz alarak; “Bu dava sadeceBalcalı işçilerinin davası değil,ülkemizde yaşayan tüm taşe-ron işçilerin davasıdır. Balcalıişçisi yalnız değildir ve biz işçi-lerde birleşerek, örgütlenerekkazanacağız” şeklinde konu-şarak işçi dostlarına örgütlen-meye ve direnmeye devamçağrısı yaparak destek oldular.

Korkunun çaresi, üzerine gitmektir!Eylem sırasında konuşma ya-pan işçiler, patronlardan vehakim sınıflardan korkulma-ması gerektiğini, eğer korku-luyorsa bu durumun örgütle-nerek ve mücadele edilerek altedilmesi gerektiğini ve öne-mini vurguladılar. Dr. Eriş Bi-laloğlu da bu gibi davalarlaemekçilerin korkutulmayaçalışıldığını, fakat korkularınüzerine yürüyeceklerini be-lirtti. Basın açıklaması, işçi veemekçilerin haklarını gaspeden ve meşru mücadeleleri-ne saldıran ve saldırtan hakimsınıflara karşı mücadele çağrı-sıyla sonlandırıldı.

Adana 1. Ağır Ceza Mahkeme-si'nde görülen ilk duruşmadadava mahkeme heyetince 12Mart 2012 tarihine ertelendi.

22 Ağustos 2011 tarihinde Bal-calı Hastanesi’nde yapılan iha-leyi protesto etmek amacıylaoturma eylemi yapan sağlıkişçilerine saldırılar gerçekleş-miş, 2’si ağır çok sayıda işçiyaralanmış ve 27 işçi de ihale-ye ‘fesat’ karıştırdıkları gerek-çesiyle gözaltına alınmıştı vehaklarında dava açılarak27’şer yıl hapisleri istenmişti.

Dev-Sağlık İş Sendikası, insanca yaşana-cak asgari ücret talebini dile getirmek içinŞişli Etfal Hastanesi önünde basın açıkla-ması yaptı

14 Aralık Çarşamba günü Şişli Etfal Hastanesi KonferansSalonu önünde toplanan Dev-Sağlık İş üyeleri “Bu zam-larla yaşanmaz! İnsanca yaşanacak bir asgari ücret isti-yoruz” pankartını açarak ellerinde “kira 550 TL, ulaşım210 TL, doğalgaz 114 TL, Su 55 TL asgari ücret 659 TL”yazılı dövizlerle hastane bahçesinde yürüyerek yenidenkonferans salonu önüne geldi.Salon önünde toplanan kitle adına bir konuşma yapıla-rak asgari ücret tespit komisyonunun toplantıları öncesi

insanca yaşanabilir bir asgari ücret talebiyle mücadeleedildiği vurgusu yapıldı. Sağlık çalışanlarına dayatılantaşeron çalışmanın kabul edilemez olduğunun ifadeedildiği konuşma sonrası SES Şişli Şube yöneticilerin-den Aziz Çelik bir konuşma yaptı. Sendikal mücadelenin250 yıllık deneyimlerle kazanıldığını açıklayan Çelik,sağlık çalışanlarına yapılan bütün baskılara rağmenhastanelerde örgütlendiklerini ve tüm hastane çalışan-larının mücadelesini sahiplendiklerini belirterek 21 Ara-lık’ta yapılacak iş bırakma eylemine katılım çağrısı yaptı.

İnsanca yaşayacak birücret istiyoruzÇelik’in konuşması sonrası Dev-Sağlık adına yapılanbasın açıklamasında, asgari ücret tespit komisyonunun15 Aralık’ta ikinci toplantısını yapılacağı anlatılarak, hü-

Mücadele edenişçiler yargılanıyor

Prangasız bir yaşam

8-9_Layout 2 12/20/11 10:30 AM Page 1

Page 9: 20-30 Aralık 2011

konsepti olan hükümetin Çalışma Baka-nı’na bu kongrede söz söyleten bir zihni-yetin elbette ki işçiden yana olması bek-lenemez. Kaldı ki Kumlu’nun hükümet-ten, “istihdama yönelik politikalara önce-lik verin, kayıt dışı ile mücadele edin, işçihaklarını koruyan yasal düzenlemeleryapın” tarzındaki samimi, sıcak çağrılarıTürk-İş’in sınıf sendikacılığı ve sınıf mü-cadelesine nereden baktığının aktüel birörneği. Türk-İş yönetiminin aynası olangerici, sağ, faşist düzen partilerinin kon-gre salonundaki atışmalarına meydan bı-

rakılması ise daha şimdiden önümüzdekidönemde hangi güçlerle pazarlık masa-larına oturulacağının göstergesiydi.

SGBP’nin handikabıHükümet yetkililerini konuşmaları sıra-sında “İşçi düşmanı hükümet istifa” slo-ganları, alkış ve ıslıklarıyla protesto edenve salonu dolduran çoğunluğun, kongre-deki temsilcisi konumundaki SendikalGüçbirliği Platformu’nun durumunabakmakta da fayda var. SGBP’yi temsileden sendika başkanlarının genel kurul-daki konuşmalarında, “seçime dönük bir

platform olmadıkları” vurgusu yapmala-rı, siyasi gündemlerden tutuklu gazete-ciler ve TMK’nın değiştirilmesi gibi talep-ler, konfederasyon çatısı ve delege profilide düşünüldüğünde beyhude bir çabaolarak duruyor. İşçi ve emekçilerin temelsorunları karşısında derin bir kriz ve çık-maz içerisinde olan sendikal hareketin,bu sorunlarına cevap olamayan, ya da“Türk-İş değişecek Türkiye değişecek”sloganıyla yola çıkan SGBP’nin kendi ya-pısını da tarif eden bürokrasiyi kırama-ması diğer bir çıkmazdı. Diğer taraftanmuhalif sendika ve konfederasyonlarıyanına alarak yeni bir sendikal hareketyaratma cüretini taşıyamamaları dabaşka bir handikap. SGBP içerisinde azönce bahsini ettiğimiz handikabı aşmayönlü bir tutum da var fakat bu cılız ol-makla birlikte, mevcut yapı içerisindebürokrasinin kırılamaması, alanın taba-nın inisiyatifine bırakılmamasıyla birlik-te sloganlaşan hedefi vuramıyor.

Temsili irade değil,temsil edilen irade!Önümüzdeki dönemde de sistemin vesermaye güçlerinin yoğun saldırılarınınilk elden muhatapları olacak olan Şekerfabrikalarını ve üretici köylülüğü doğru-dan etkileyen özelleştirme saldırılarıepeyce yol aldı. Sırf bu konunun özel ola-rak genel kurulda açılmamış olması dahiTürk-İş’in önümüzdeki dönemde bualanda yeni bir TEKEL trajedisine hazırolduğunu gösteriyor. Şimdi sormak lazımişçiler ve üretici köylüler bu yıkım karşı-sında kendilerini bekleyen hazin sonahazır mı? Ya da iradelerini temsil edensendika ağalarının pazarlık masalarında“ateşten gömlek giydik” sözlerine ne ka-dar inanıyor. Şimdi öyle görünüyor ki budurum karşısında işçinin ve köylününkendi üretimden gelen gücüne güven-mekten başka çaresi yok! Ya da temsiliirade karşısında temsil edilen iradenindipten gelen gücünü keşfetmesinin za-manı…

Kurulu yapıldı0920-30 ARALIK 2011 Halkın Günlüğü emek

DİSK tarafından başlatılan kam-panya ülke geneline yayılmayadevam ediyor

DİSK’in kıdem tazminatının gasp edilmesine,torba yasa ve kazanımlarla elde edilen tümhakların gasp edilmesine yönelik 'Yılmaya-cağız, teslim olmayacağız, direneceğiz!" şia-rıyla başlattığı eylemler sürüyor.

DİSK başlattığı kampanya çerçevesinde geçti-ğimiz günlerde Kocaeli, Antep, Konya ve İz-mir‘de yaptığı eylemlerin ardından 14 AralıkÇarşamba günü İstanbul’da da eylem yaptı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu(DİSK)’nun çağrısıyla Aksaray Saraçhane'debulunan Genel-İş Bölge Temsilciliği binasıönünde işçiler bir araya geldi. Temsilcilikönünde bir araya gelen işçiler, “Tutuklu sen-dikacılar serbest bırakılsın! Yılmayacağız,teslim olmayacağız, direneceğiz!”, “Kıdemtazminatı emeğimizdir! Emeğimizi gasp ettir-meyeceğiz!” Genel-İş Sendikası imzalı pan-kartlar açarak, “Kıdem hakkımız gasp edile-mez!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Gün ge-lecek devran dönecek AKP halka hesap ve-recek!”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!”, "Zamzulüm işkence işte AKP" sloganları atarakUnkapanı'nda bulunan Sosyal Güvenlik Ku-rumu (SGK) binası önüne kadar yürüyüşyaptı.

Yapılan yürüyüşün ardından SGK önündetoplanan işçiler adına basın açıklamasınıDİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün yaptı.

Ortadoğu'ya demokrasi dersi veren AKP'ninözel yetkili mahkemeler yoluyla ülkemizde de-mokrasiyi alt üst ettiğini kaydeden Görgün,"AKP adeta yargısı ile adalet değil korku dağıt-maktadır. Suyunu, toprağını korumak isteyenköylüler, parasız eğitim isteyen öğrenciler, ger-çeğin peşindeki gazeteciler, adalet arayanavukatlar, insanca yaşamak isteyen işçileryani haklarını arayan herkes tutuklanıyor. Tu-tuklamalar seçilmiş milletvekillerine ve bele-diye başkanlarına kadar uzanıyor" diye belirtti.

AKP, kazanılmışhaklara göz diktiAKP'nin işçi sınıfı ve emekçilere karşı tarihi-nin en büyük saldırılarından birine hazırlandı-ğına dikkat çeken Görgün, işçi simsarlığı anla-mına gelen Özel İstihdam Büroları yasasınıngündeme getirildiğini ve kıdem tazminatınıngaspının hedeflendiğini vurguladı.İşçilere ve sendikalara dönük baskılara dadikkat çeken Görgün, 12 Eylül'den kalmasendika yasalarının hala geçerliliğini koru-duğunu belirtti. Görgün, sendika yasalarınınILO sözleşmelerine uygun biçimde yenidendüzenlemesini istedi.

"Kıdem tazminatının gasp edilmesine izin ver-meyeceğiz. Torba yasa sürgünlerine, işsizliksigortası fonunu yağmalanmasına, Özel İstih-dam Bürolarına boyun eğmeyeceğiz. Suskunkalmayacağız" diyen Görgün, hedeflerine ulaş-mak için yapılması gereken üç şeyin "mücade-le, mücadele, mücadele" olduğunu ifade etti.

DİSK tarafından yapılan eyleme KESK,TMMOB, TTB gibi çeşitli sendika ve devrimci-demokratik kurumlar destek verdi.

kümetle birlikte işveren ve işçi temsilcilerinin zamlarınardı ardına geldiği bu dönemde emekçiler açısından yaşa-mın daha da ağırlaştırılacağı bir ortaoyununu sergiledik-leri ifade edildi. Taşeron çalışmanın dayatıldığı sağlık çalı-şanlarının yaşam koşullarının açlık sınırının altında oldu-ğu belirtilerek, emekçilerden her gün gelen zamlarla bir-likte “katkı payı” ve “katılım payı” adı altında ücretler alın-dığı açıklandı.Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi; “Baştahastanelerde çalışan biz taşeron sağlık emekçileri olmaküzere gelirleri asgari ücrete odaklanmış tüm emekçileriçin asgari ücret bir pranga olmaktan çıkarılmalıdır. Bizleriaçlığa mahkum eden bu ücreti ve bu çalıştırma biçimlerinikabul etmediğimizi ve etmeyeceğimizi bir kez daha ifadeediyor, herkesi sermayenin yararına emekçilerin zararınaolan bu politikalara karşı mücadeleye çağırıyoruz.”

istiyoruz

Teslimolmayacağızdireneceğiz!

8-9_Layout 2 12/20/11 10:30 AM Page 2

Page 10: 20-30 Aralık 2011

Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 2011kadın10

Karakolda kadına işkence yapanpolisler “konsomatris” deyipkendilerini aklamaya çalıştı,savcılık da kadın hakkında 6,5yıl hapis istedi

Geçtiğimiz haftalarda basına bir şekilde sız-dırılan güvenlik kamerası görüntüleri ileşiddetin nasıl “güvenlik” altına alındığı orta-ya kondu. Fevziye Cengiz’in iki polis tarafın-dan işkence gördüğü sırada alınan kayıtla-rın ortaya çıkmasıyla bu şiddetten kamuo-yu haberdar oldu. Polis işkencesi sırasındave sonrasında yaşananlar bir devlet klasiği-nin sürüp gittiğinin kanıtı idi. Yaklaşık altı ay önce ailesi ile eğlenmekiçin bir eğlence mekanına giden FevziyeCengiz, mekana polislerin gelmesiyle tambir “güvenlik mağduriyeti” yaşadı. Me-kandan Fevziye Cengiz’i kimliği olmadığıiddiasıyla gözaltına alan polisler, Cengiz’iİzmir Karabağlar Karakolu'na götürdü.Burada kaba dayak işkencesine maruzkalan Cengiz polislerden şikayetçi oldu.İşkence gören Cengiz’in durumu ne adlitıpta ne de savcılıkta dikkate alındı. İş-kence gördüğü ayan beyan ortada ikensavcılık polisleri koruyarak Cengiz hak-kında, “kamu görevlilerini yaralamak vehakaret etmek” iddiaları ile 1,5 yıldan 6,5yıla kadar hapis istedi.

Polisten savunma gecikmediDevletin kadını korumadaki “başarısı” ve“güvenlik” güçlerine tanıdığı sıfır toleransduyarlılığıyla Cengiz’in başına gelenler el-bette son bulmadı. Polisi yaralamakla suçla-nan Cengiz’in işkence gördüğü ortaya çıkın-ca polisten gelen savunma da gecikmedi,Polisler, Cengiz’in konsomatris olduğu açık-lamasını yaptı. Kadına yönelik şiddet saldırı-sını cesurca devam ettiren polisler “ahlak-sızdı işkenceyi hak etti” imajı yaratmak içinkolları sıvadı. Ve polisin savunması hemenkarşılığını buldu. Cengiz’in oturduğu mahal-lede “mahallemizde konsomatris istemiyo-ruz” diyerek imza toplandı ve Cengiz evin-den de oldu. Bir “adalet ve güvenlik” trajedi-sine dönüşen Cengiz’in davasında devletgüçleri adeta toplumsal linç örgütledi.

Bir gelenek devam ettiCengiz’e işkence uygulayan polisler aylarsonra mesele bu kadar gündemleşinceancak açığa alındılar. Dava da 15 Şubat2012’de görülecek. Cengiz’e karşı polislertarafından ifade edilen “konsomatris suç-laması” elbette ki klasikleşen bir devletsavunusu. Meselenin içinden çıkılamadığızaman ilk başvurulan yöntem elbette ka-dını toplumsal ahlak yargılarına dayana-

rak bir lince tabi tutmak. Başbakan’ın“kadın mıdır kız mıdır” ifadesi de polisinyaptığı savunu ile aynı mantığın ürünü idi.

Kumanda projesinin ikiyüzlülüğüKadın katliam ve şiddetinin büyük orandaarttığı ülkemizde bunu artık çuvala sığdıra-mayan devlet göstermelik adımlar atmayaçabalıyor. Bunlardan bir tanesi de Aile veSosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in dil-lendirdiği “kumanda” sistemi… Cengiz’in ba-şına gelenler ve ortaya çıkanlar birçok şeyinyanı sıra bu kumanda projesinin de yalan-dan, ikiyüzlü bir kurmacadan başka bir şeyolmadığını tekrar kanıtladı. Şahin geçtiğimizgünlerde bir panelde “Kadını eve hapsetme-yecek, yolda giderken nerede olduğunu gös-terecek ve sinyale bastığında hemen haberverecek bir sistemi de hayata geçiriyoruz''deyip konuşmasının devamına şunları ekle-mişti: “Biz her mağdurun başına bir polis midikeceğiz. Burada bilgi ve teknolojiyi kulla-nacağız. Bilgi ve teknolojiyle, sinyalizasyonsistemiyle, mahkeme kararına uymayan birerkek varsa, ona, koruma kuvvetinin hızlı bir

İzmir’de‘güvenlik’

Amed’de çeşitli kurumlar biraraya gelerek İnsan HaklarıHaftası’nda “Kadın Hakları”konulu bir seminer gerçek-leştirdiler

10-17 Aralık İnsan Hakları Haftasıvesilesiyle İHD Diyarbakır Şubesi,MAZLUM-DER, TİHV, Diyarbakır Ba-rosu ve Diyarbakır Tabip Odası ortakbir etkinlik gerçekleştirdi. Ceren Ka-dın Derneği'nde kadınlara yönelikdüzenlenen "Kadın Hakları" konuluseminere çok sayıda kadın katıldı.Seminerde konuşan İHD DiyarbakırŞube Yöneticisi Av. Pınar Dalkuş, ka-dın katliamlarına dikkat çekerek,yaşanan ölümlerin, caydırıcı önlem-ler alınmadığı ve yeterli yasalaroluşturulmadığı için yaşandığınısöyledi. Kadın katliamında son yıl-

larda yaşanan artışı hatırlatan Dal-kuş, "Kadınlar artık zulme boyuneğmediği, başkaldırdığı için katledili-yor. Ezildiğinin farkında olan kadınbuna izin vermek istemeyince öldü-rülüyor. Ve maalesef devlet koruya-madığı için her geçen gün bu ölümlerdaha da artıyor" dedi. Kadınlara Me-deni Kanun ve Ceza Yasası konula-rında bilgilendirme yapan Dalkuş,velayet, boşanma sonrası mal payla-şımı, hangi durumda boşanma dava-sı açılabildiği, vekalet ve nafaka gibikonular hakkında dava süreçlerinive yargı süreçlerini aktardı. Seminer,kadınların soruları ve sorulara veri-len cevaplarla son buldu. Ayrıca etkinlikler kapsamında ikigün boyunca Amed’de bulunan 3ayrı okulda ilköğretim ve ortaöğre-timde okuyan çocuklara yönelik in-san hakları eğitimleri verildi.

Yıllardır süren Fethiye dava-sından yine sonuç çıkmadı,dava yine ertelendi ve yargı-tecavüzcü ortaklığı devametti!

Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde meydanagelen tecavüz olayının davası hala de-vam ediyor ve devlet ısrarla tecavüz-cüleri koruyor. Yıllardır süren 8 sanıklıdavanın altıncı duruşması da gerçek-leştirildi. Fethiye 1. Ağır Ceza Mahke-mesi'nde görülen duruşmada sanıkla-rın bilgisayarları üzerinde yapılan tek-nik incelemenin bilirkişi raporu değer-

lendirildi. Bilgisayarlarda "pornogra-fik" görüntüler tespit edildiğinin belir-lenmesi üzerine müşteki avukatlargörüntülerin mağdurla ilişkisinin olupolmadığının tespit edilmesini isterken,sanık avukatı ise buna özel hayata gi-receği gerekçesiyle itiraz etti. Ancak,mahkeme heyeti bilgisayarlardaki gö-rüntülerin incelenmesi için yeni heyetoluşturulmasına karar verdi. 10 kişinin tecavüzüne uğrayan veyargı tarafından da ayrıca adeta bir iş-kenceye maruz bırakılan kadının da-vası yine zamana bırakıldı. Mahkemeduruşma sonunda davayı eksik kalanevrakların tamamlanması gerekçe-siyle 17 Şubat 2012’ye erteledi.

Fethiye davasındayine sonuç yok

Amed’de kadınlarhaklarını konuştu

10-11_Layout 2 12/20/11 10:34 AM Page 1

Page 11: 20-30 Aralık 2011

şekilde ulaşacağı bir sistemi hayata geçiriyo-ruz.” Şiddeti cinse indirgeyip, devletin şiddetbesleyiciliğini gizlemeye çalışan Şahin’in “gü-venlik güçleri” karakolda Cengiz’e tekme to-kat saldırdı, küfürler yağdırdı. Korumak gibibir derdi olmayan bu azgın faşistleri kadının“kahramanı” yapma projesi de aslında elle-rinde patladı!

Bu bir sindirme ve tehdittiCengiz’in işkenceye maruz kalması ve sonra-sındaki tüm süreç tam olarak onun sorunudeğil aslında. Farkına varılır ve daha doğru ba-kılırsa bu tüm topluma, özellikle de kadınlarabüyük bir tehdit. Kadını karakola alan, dövenve konsomatris diyerek “ teşhir” politikası yü-rüten bu davranış tüm kadınlara “hanım ha-nımcık oturun” tehdidi taşıyor. Yoksa başınızabunların hepsi gelir bir de 6,5 yıl hapisle yargı-lanırsınız! Cengiz’in “O günü hatırlamak, ko-nuşmak istemiyorum. Psikolojik tedavi görü-yorum. İlaçlarla ayakta duruyorum. Karakolgörmek istemiyorum, korkuyorum oralardan"deyip sonrasında aktardığı, olay gününe iliş-kin, şu ifadeler yapılmak isteneni ortaya ko-

yuyor. “Dayak yedikten sonra süt dökmüşkedi gibi oldum. Çok korktum çünkü. Beni ne-zarete atacaklarını, düğmesi koptuğu için enaz 6 ay hapis yatacağımı söylediler. ‘Öldürsekbile kimse bir şey yapamaz’ dediler. Zaten ba-kın dedikleri doğruymuş. O yüzden şikâyetçiolmadığımı söyledim.” Şiddetle, yani açıktanfaşizmle tehdit edilen, sindirilen halk baskıyıbütünü ile kabul eden bir yığına dönüştürül-mek isteniyor. Bundaki amaç ise adeta diken-siz gül bahçesi yaratılarak, her türlü politika-nın sorunsuzca halka kabul ettirilmesi ger-çekliğidir. Bu gerçeklikte kendisini en çok ka-dınların yaşadıklarında gösteriyor. Evde, işte,sokakta kadınlar susmaya kabullenmeye zor-lanıyor, güçsüzleştirilip zayıf hale getiriliyorlar.Ve bizler her gün önümüzden geçen, içindekadın yatan tabutları seyrediyor, ellerinde ka-dın saçları ile gezenlerin sırtını sıvazlıyoruz. Budevletin yasaları, kolluk güçleri, elektronikkumandaları kadını ancak korunmaya dahamuhtaç hale getirir, oysa kadının asıl korun-ma duygusundan vazgeçmesi lazım.

polistengösterisi

1120-30 ARALIK 2011 Halkın Günlüğü

erden nereye? Şu sı-ralar üzerinde çalış-makta olduğum kitapprojesi kapsamında,Yordam Kitap’tan çı-kan, Devrimci Komü-

nist Partisi/ABD’nin yayın organı Dev-rim’in yazarlarından Ardea Skybreak’in,Evrim Bilimi ve Yaratılış Efsanesi’niokuyorum. (Laf aramızda bu esere,Bob Avakian’ın Yeni Sentez’ini anla-yabilmek için temel bir metodoloji kı-lavuzu da denebilir) Dün akşam kitaba ara verdiğim biresnada kendi kendime, “acaba Türki-ye’de evrim tartışmaları ne durumda”deyip, internette aramaya koyuldum.Google’ın önerdiği yüzlerce adrestenYoutube’daki bir videoya takılıp kaldım;(http://www.youtube.com/watch?v=6TCtl0FCwm4)Görüntüler, bu senenin başından; 26Ocak 2011’de NTV’de yapılan bir açıkoturumdan. Konu: Ankara’da, bir 5.sınıf öğrencisinin sorusu üzerinederste, Evrim Teorisi ve Darwin’densöz eden öğretmene, öğrencilerinkafasını karıştırdığı gerekçesiyle uyarıcezası verilmesi. Katılımcılardan biri Gazi Üniversite-si’nden Prof. Dr. Kemal Solak. KemalBey, genel havasıyla ve konuşmasıylabir bilim insanından çok; ununu eleyip,eleğini asmış; hafta sonunda şehrinyolunu tutup; “Palavra Meydanı”ndakikahvede, aval aval çevreyi izleyen yaşlıbir köylüyü hatırlatmaktaydı. Sanki“beni niye buraya getirdiniz” edasıylastüdyo da oturan, hem profesör hemde doktor olan Kemal Bey, aynen şöylebuyurdu: “Okullarda hem yaradılışteorisi’nin hem de evrim teorisininöğretilmesinden yanayım kaldı ki Evrimteorisi de hâlâ ispatlanabilmiş bir teorideğildir.” Bu gaflet tabii ki stüdyo ko-nuklarında derin bir infiale neden oldu. Uzun zamandır çeşitli programlarda,hurafecilere karşı bilimi can siperhanesavunmasını gıptayla izlediğim Ha-cettepe Üniversitesi’nden Ergi DenizÖzsoy, kendisinden “kıdemli” olan Ke-mal Bey’e, hiçbir şeyden korkmaksızınkelimesi kelimesine şunları söyledi:“Evrim, birinci sınıf bir bilim, kuram-laşmış bir bilimdir. Kuram genel biraçıklama biçimidir. Ayakları yere bas-mayan bir hipotezler birliği değildir.Evrimsel biyoloji, evrimin kendisi as-lında, konu gereği ispatlanmış pek çokhipotezi ve hipotezlerin ispatlanma-sında kullanılan pek çok yasayı içerençok büyük bir genel açıklama biçimidir.Teori, gözlemlerle ve deneylerle oluş-turulacak olan pratik bir yaklaşımınilgili yasalarla aslında, kanıtlandığıgeniş bir bütündür. Onun için yaratılışteorisine teori diyemeyiz.” Özsoy’u dinleyince, bilimin nasıl da“ortak bir akıl”a sahip olduğunu birkez daha müşahede etmiş oldum.Marx’ın ünlü sözünü hatırladım: ”Birkez iç bağlantı kavrandığında, mevcutkoşulların daimi ve kalıcı gerekliliğineolan tüm teorik inanç, onun pratikteçökmesinden önce yıkılır.”Marx’ın bu harikulade bilimsel tespitikadar hiçbir tespit, bilinmezcilerin, dar

deneycilerin canına okumamaktadır.Zira onlara göre (mesela Kemal Solak’agöre), bir fikrin doğruluğu ancak pratikteispatlanırsa doğrudur(!) O halde?1859’da Charles Darwin’in eseri, TürlerinKökeni yayınlandığında Darwin’in, doğalayıklanma yoluyla, evrim teorisinindoğruluğu kesin olarak ispatlanma-mıştı. Bu ancak bütün bir 20. yüzyılboyunca yapılan binlerce deney vegözlem sonucu, kesinkes doğrulandı.Şayet 1859’da yaşasaydık; kimin ya-nında olacaktık? Darwin’in mi yoksayaradılış efsanecilerinin mi? Bu münakaşa, epeydir yaşamakta olu-nan bir çelişkiyi bana hatırlatmıştır.Bob Avakian’a, bir yandan düşmancabakıp; onun Yeni Sentezi’nin “teorik”olmasını (!) mesele edenler; öte yandanda Avakian ile Praçanda/Bataray/Ga-ref revizyonizmini aynı dalga boyu-tunda göstermekten çekinmeyip, birlikve tartışma önermektedirler. Akıllarısıra bu yaptıklarını da “bilimsel” ol-makla izah etmektedirler. Hâlbukiöneri sahipleri, Yeni Sentez’i hâlâ an-lamamak, tartışmamak ve kavrama-mak için adeta çırpınmaktadırlar. En-dişem, tıpkı geçmişte Mao ZedungDüşüncesi’nde ve daha sonra da Ma-oizm’de olduğu gibi, bugün de tarihinakışını ıskalayarak, Yeni Sentez’denmahrum kalmalarıdır. Neyse…Fakat herhalde Yordam Kitap, Türki-ye’de de fikirlerinden mahrum kalın-masın diye olacak, geçtiğimiz günlerde,Bob Avakian’ın, Kültür, Sanat, BilimVe Felsefe Üzerine (Çeviri: Şükrü AL-PAGUT) adlı eserini yayınlamış. Kitabıntanıtım yazısı şöyle: “Bob Avakian, emperyalizmin kalesiABD’de özgün bir bakışa sahip maoistbir parti olan Devrimci Komünist Par-ti’nin (RCP) başkanıdır. Son 30 yıldaMarksizm’in genel teorik konuların-dan Çin Devrimi ve Mao Zedung dü-şüncesine, bilimden kültür ve sanatauzanan geniş bir alanda çok sayıdaeser üretmiştir. Basketboldan dine,doo-wop müzikten bilime kadar herkonuda kışkırtıcı görüşleri olan biryorumcudur. “Bu kitapta, Avakian’ınsanat, kültür, bilim ve felsefe konu-larındaki düşünceleri ve gözlemleribir araya getiriliyor. Bu gözlemler,Avakian’ın proletarya diktatörlüğüneyeni bir gözle bakışından hakikat vegüzellik, bilim ve imgelem, lisenko-culuk sorunları ve Marksizmin genelolarak felsefeyle ilişkisi üstüne dü-şüncelerine kadar uzanıyor.”Avakian’ı bilmek, öğrenmek isteyenherkese hararetle öneririm.

***Sevgili Okurlar, Halkın Günlüğü’ndekiilk makalem, Avakian üzerineydi. Netesadüftür ki son makalem de Avakianüzerine oldu. Evet, bu bir veda yazısıdır.Çünkü onu aşkın ülkenin arşivlerindearaştırma yapıp; yüzlerce ikinci kaynağıinceleyip kaleme alacağım bir biyografiçalışmasının başındayım. Adeta za-mana karşı bir yarış olacak bu çalışma.Başka bir zaman tekrar buluşmaküzere, sevgi ve muhabbetle…

NEvrim Teorisi = Yeni Sentez,Yaradılış Efsanesi = Revizyonizm

ELEŞTİRİ SİLAHI ≫ emrah cilasun

10-11_Layout 2 12/20/11 10:34 AM Page 2

Page 12: 20-30 Aralık 2011

20-30 ARALIK 2011 Halkın Günlüğü

“Gül dikeni” olmakta kararlıyız!Sorun bir grubun, bir kurumun veya tutuk-lanan tek tek insanların sorunu değil, bütündemokratik devrimci güçlerin, en nihaye-tinde tüm halk kitlelerinin-toplumun soru-nudur. Bunun için en geniş tepkinin örgüt-lenip ortaya dökülmesi gerekmektedir.

Sorun on ya da yüz kişinin tutuklanmasıdeğil, özünde demokratik muhalefetin, mü-cadelenin ve alternatif güçlerin mengeneyealınarak ezilip yok edilmesi; bütün bir toplu-mun esaret altında kaderine rıza edilmesinedönük tehlikedir. İşte militan karşı koyuşlamücadelenin yükseltilmesinin ihtiyacı bu-radan ileri gelir; şart olur. AKP gerici emel vehülyalarla “dikensiz gül bahçesi” yaratmakpeşindedir. Bu bahçede “gül dikeni” gibi sertolmak yeğdir. Tüm mesele burada yatmak-tadır.

12 Eylül AFC’si döneminin tutuklamaları bu-gün hüküm sürüyor. Evet, bugün TC devle-tinin AKP eliyle planlı bir sindirme konsep-tiyle yürüttüğü tutuklamaların mantığı vepratiği 12 Eylül faşizmini aratmamaktadır.AKP hükümetinin ulusal hareketin güçlüdevrimci eylemi sonrasında yaptığı savaşilanıyla başlayan azgın terör dalgasındakitırmanış devam etmektedir. Tutuklananla-rın hesabı tutulamayacak kadar kabarık ol-duğu halde, bu tutuklama terörü gün geç-tikçe daha geniş yelpazeye yayılarak devamediyor. Tutuklamalar zincirinin ana halkasıveya büyük bileşenini Kürt ulusu oluştur-maktadır. Ancak devrimci demokratik ku-rum ve örgütlülükler ile tek tek aydın, de-mokrat, devrimci kişiler de sessiz sedasızhapishanelere tıkılıyor. Yeni demokratikgüçler ise bu terör dalgasının bir başka he-defi durumundadır. “Terör örgütüne-örgüt-lerine yardım yataklık eden, üye olan veyailişkilenen herkesin mal varlığı ve hesapla-

rına el koymayı” öngören faşist yasalar gözönüne alındığında, devlet terörünün dahaazgın biçimde ve “yasal meşruiyet” altındayürütüleceği görülebilir. Öyle ki faşist özeuygun yasal düzenlemeler yapılmasına kar-şın, gerçekleştirilen tutuklamalar kendi hu-kuklarını da çiğnemektedir.

Bir taraftan “ileri demokrasi” safsatasınasarılırken ve özellikle Dersim katliamı ile il-gili açıklamalarıyla manipülasyonu derin-leştiren Erdoğan, öte taraftan çıkardığı ya-salar ve fiili anlamda geliştirdiği kapsamlıfaşist baskılarla toplumu teslim alma hede-fiyle yol almaktadır. AKP-Erdoğan’ın de-mokrasi anlayışı burjuva demokrasisi ile kı-lıflanan faşizm olduğu kadar, bu demokrasi-yi de kendisine has gören tipik bir tek adamdiktatörlüğü türündendir. Koyu bir dikta-törlüğün tesis edildiği ve bunun giderek pe-kiştirildiği görülmekle birlikte, bu faşist dik-tatörlüğün keskin dişlerini gün be gün dahaaçık biçimde gösterdiğine tanık olmaktayız.

Devletin ikiyüzlü siyasetçileriOn yıllardır devrimci halk kitleleri ve komü-nistlerin, özelde de Dersim halkının dillen-dirdiği katliam gerçeği duymazdan gelindiğihalde, “her nedense” bugün ansızın sağırkulaklar duyar oldu ve Dersim’de neler ol-duğunu öğrenmeye “merak” saldı. “Devletarşivleri açılsın Türkiye’nin yakın tarihindeneler olduğunu öğrenelim” diyen ikiyüzlüsiyasetçi, “aydın” vb. sormak gerekir ki,bunca yıldır Dersimliler kıyım ve kırımdangeçirildiklerini yana yana bağırırken nedenduymadınız? Özellikle 93-94 yılları arasın-da; Bolu, Eskişehir, Erzurum, Patnos’tan“kibritçiler” olarak tabir edilen özel askerigüçler Dersim’e yığılıp bir kez daha Dersim,canlısıyla birlikte evleri yakılıp yıkılırken,harabeye çevrilip viran edilirken, insanı“kayıp” edilip katliamdan geçirilirken ve

yeri-yurdu-köyünden sürülürken, yaniDersim bir kez daha 38 vahşetini yaşarken,şimdi Dersim’de neler olduğunu yeni duymaikiyüzlülüğüyle öğrenmek isteyen sözümona siyasetçiler, liberal “aydınlar” ve özel-likle de o AKP’liler ile hempaları bütün bugerçekleri bilmiyorlar mıydı ve duymamış-lar mıydı? Ne AKP, ne Tayyip ve ne de bueksende liberalinden, siyasetçi, “aydın”,“demokrat” geçinen gerici zümre Dersim ti-yatrosunda samimi değildir-olamazlar.Evet, onlar tam manasıyla bir tiyatro oyna-yıp halkın gözünü boyamaktadırlar. Der-sim’deki demokratik örgütlenmeler ve faa-liyetlere karşı girişilen faşist baskı ve tu-tuklama terörü bunun en açık kanıtı duru-mundadır. Belirtmeden geçemeyeceğiz ki,AKP’nin ikiyüzlülüğü tanık ve kanıt gerek-tirmeyecek kadar ayan iken CHP-Kema-listlerin de maskeledikleri gerçek yüzü sak-lanamaz biçimde teşhir ve deşifre oldu.AKP’nin uygulamalarına terör dememiz bo-

şuna değil, bilakis somut bir gerçeğin tarifi-dir. Ulusal hareket gerillalarına ender rast-lanır bir kapsamda kimyasal silah kullanıla-rak vahşi bir katliam gerçekleştirildi. Kürtsiyasetçiler, belediye başkanları, vekiller veneredeyse eli-ayağı sağlam her Kürt içeriatılıp susturulmaktadır. Sağlık alanında çı-karılan yasa ve yapılan düzenlemelerle sağ-lık emekçileri ağır yaşam şartlarına itilipmesleklerini yapamaz duruma getirilirken,sağlık hizmetleri de iktidarın bencil çıkar vehesapları uğruna kuşa çevrilmektedir. Öğ-renci gençliğin akademik-demokratik ek-senli mücadelesine azgınca saldırılıp öğren-ciler hapse tıkılmaktadır. Füze kalkanınakarşı demokratik tepki gösterenleri aynı fa-şist saldırılarla bastırıyor. Demokrasi müca-delesi yürüten Demokratik Halklar Fede-rasyonu üyeleri tutuklanıyor, daha önce tu-tuklanıp serbest bırakılan üyelerine ağır ce-zalarla davalar açılıyor. “İleri demokrasi”zırvasıyla ortaya çıkan AKP, bu söylem eşli-ğinde ülkeyi tam bir hapishaneye çevirdi.

Tutuklamaların son derece yaygınlaş-tığını ve pervasızlaştığını söylemek,yalnızca gerçeği ifade etmek olur. Diridemokratik kuvvetlere yönelik tutuk-lama terörü bu kesimleri baskısı altınaalıp sindirme-susturma amaçlı olduğugibi, açıktan gözdağı vermeyi de hedef-lemektedir. Söz konusu faşist baskıpolitikalarıyla sadece belli bir kesimedeğil, tüm topluma gözdağı verilmekistenmektedir. Toplum susturulup sin-

dirilmek ve itaatkarlar yığınına dönüş-türülmek isteniyor. Baskılar artarak,ağırlaşarak ve daha da yaygınlaşarakdevam edecektir. Daha büyük saldırı-ların gündeme gelebileceği hesaplan-mak durumundadır. Bütün bunların anlamı bu faşist baskıve teröre boyun eğerek sinmek değil,başkaldırarak meydanlara çıkmaktır.Her türlü demokratik tepkinin sergi-

lenmesi gibi, daha ileri reaksiyonlarıngösterilmesi hem gerekli hem de şart-tır. Militan devrimci eylemle mücadele-yi geliştirmek, son tahlilde devrimci sa-vaşı yükseltmek şarttır. Tersi durum-da, yani sinip susmayı tercih ettiğimiz-de hakim sınıfların yapmak istediğineyardım etmiş ve onların amaçlarınıngerçekleşmesine hizmet eden bireraracı durumuna düşmüş oluruz.

Devrimci savaşı yükseltmekşarttır

Açık alan demokratik mücadele ve örgütleri ya da örgütleme-lerini asla yadsımadan ve kesin retçi yaklaşımla bu alan çalış-malarını öteleyen sol hataya savrulmadan, demokratik mücadeleve örgütlemelerini sağ anlayış olarak damgalamadan, bu alançalışmalarını önem ve gerekliliklerine uygun tarzda bir ihtiyaçolarak ele alıp yürüteceğiz

AKP “DİKENSİZ GÜL BAHÇ

Page 13: 20-30 Aralık 2011

perspektif

Öyle ki, bir tek muhalif sese dahi tahammülgöstermemekte, hapishane, kovuşturma-soruşturma, gözaltına alma, dinleme ve tah-kikata uğrama, para cezaları gibi aktüel uy-gulamalar “Demokles’in Kılıcı” gibi insanla-rın başında sallanmaktadır. Unutulmamalıdır ki, tüm bu yaşananlar em-peryalist tasfiyeci sürecin politikaları ve uy-gulamalarıdır. Bugün yürütülen siyaset “ha-vuç-sopa” politikasında “havuç” gösterme-ye bile gerek duymayan açık bir şiddet siya-setidir. Öne çıkan ağırlıklı yan “sopa” siya-setidir ve bu onların sınıf niteliklerinin tabisonucu ve faşist özlerinin gereğidir.

Her sınıf kendi karekterini resmediyorOlağan şartlarda da faşist iktidarların bu vebunun gibi, hatta daha ağır terör dalgalarıestirmesi sınıf nitelikleri gereği olağan kar-şılanmalıdır. Terör, saldırı, baskı, tutuklama,katliam, faşist iktidarlara yabancı değil, bila-kis onların spesifiğidir. AKP’nin demokrasi

getirdiğine, Erdoğan’ın demokrat, ilerici ol-duğuna inananlar dışında ve elbette ki barış,çözüm, ileri demokrasi safsatalarıyla başıdönen yasalcı legalistler olunmadığı müd-detçe, bu saldırıların hakim sınıfların sınıfkarakteri ve siyasi nitelikleriyle özdeş oldu-ğunu kavrayarak böyle kabul eder. Bunakarşın, yani hakim sınıfların stratejik genelnitelikleri ve sınıfsal özlerini doğru oku-makla birlikte, taktik siyasetlerini, somutsaldırılarını, güncel politikalarını doğru oku-mak gerekir. Bu bağlamda aktüel olan tu-tuklama terörünün arka planında yatan ger-çekleri veya buna yol açan sebep ve amaç-ları açığa çıkaran bir bilimsel öngörü şarttır.Ki, bu, hakim sınıfların sınıf özleri ve karak-terlerini unutan ve liberal beklentilere girensağ pasifist tasfiyeci yaklaşım değildir. Sözün özü, her sınıf kendi davranışını sergi-liyor, kendi görevini ifa ediyor. Bunda şaşıla-cak bir şey yok. AKP’nin demokrasi dağıta-cağı beklenemezdi-beklenemez de. Lakin

faşist ve bütün gerici baskıların teşhir edilipmücadele ile göğüslenmesi gerekli ve meş-rudur. Sıranın susanlara da geleceği gerçeğiakıldan çıkarılmamalıdır. Faşist terörle ge-liştirilen tutuklamalar dalgası sarsılmak,kendine gelmek için yeterli göstergedir.

Hakim sınıfların tutuklama terörü anlamsızolmayıp, ileriye dönük işaretler vermektedir.Devrimci halk kitlelerini hedefleyen çokdaha ciddi terör dalgasından (ve belki dekanlı saldırılardan) önce diri demokratikmuhalif kesim ve alternatif komünist veyadevrimci kesimleri bastırmak, susturmak,tasarlanmış muhtemel saldırıya hazırlananodak için gereklidir. Muhalif toplumsal dina-miklerin reaksiyonuna ya da komünist vedevrimci direnişin boy vermesine yol aça-cak önemli yasaların çıkarılması veya yinetoplumu sarsacak ağır saldırıların gerçek-leştirilmesinden önce komünist ve devrim-ciler başta olmak üzere tüm demokratikmuhalif kesime yönelik tutuklama gibi bas-kıların yoğunlaşarak gerçekleştirildiğini he-pimiz bilmekteyiz.

Peki, neden bunu yaparlar? Çünkü iktidarsınıfları veya sahipleri çok iyi bilmektedirlerki, faşist yasaları veya azgın faşist terör dal-galarına, katliamlarına karşı direniş genel-likle patlak vermiştir-verir. Bu direnişin degeçirecekleri yasaları kolayca, sükunet için-de ve rahatlıkla geçirmelerine, planlarını pü-rüzsüz-sorunsuz biçimde uygulamalarına,gerçekleştirecekleri saldırı veya katliamları-nı kolayca gerçekleştirmelerine izin verme-yeceğini bilirler. Yani, plan ve projelerini ger-çekleştirmek için istedikleri zeminin olma-yacağını bilirler. İşte bu direniş ve muhalefetengelini kaldırmak ve dolayısıyla da faşistplan-proje, yasa ve bilumum saldırılarınıgerçekleştirme başarısı için bu tutuklamaterörü veya terör dalgasının alt dalgalarınıestirirler. “Fırtına öncesi sessizlik” tasviri budurumda “büyük saldırılar öncesi ‘küçük’saldırılar” biçiminde yapılabilir.

Amaç, ilerici dinamikleri susturmaktırTutuklamaların yapıldığı dinamiklerde de birisabet söz konusu. Yani hasbelkader bir sal-dırı-tutuklama furyası değil, sınıf ve halkınya da demokratik mücadelenin diri dina-miklerine tutuklama terörü uygulanmakta-

dır. Tutuklama furyasının bu dinamiklerlekalmayıp daha geniş yelpazeye sıçraması,yani en geniş muhalif kesimlere yayılmasıisabet gerçeğini değiştirmez, tersine pekiş-tirir. Pekiştirir çünkü, hakim sınıflar hiçbirmuhalif sese tahammül etmezler ve dahasıen geniş demokratik kesimlere yayılmış birtutuklama terörü veya saldırı furyası bu çe-perlere kadar uzandığında mutlaka diri di-namikleri ilk hedefler olarak kapsayıp geç-miştir.

Tutuklama saldırıları ulusal hareketin tasfi-yesine paralel olarak devam eden kapsamlıplanın parçası olarak ele alınmış olabilir kitutuklama teröründe bu yan kesinlikle var-dır. Ancak daha özel sebepler de vardır. Yu-karıda ifade ettiğimiz gibi nedenler ya da ya-kın sayılacak zaman diliminde gerçekleşti-rilecek olan yerel seçimler öncesi, bu seçim-lere dönük hesaplarla gerçekleştirilmiş ola-bilir tutuklamalar. Seçimlere çok daha yakınzamanda tutuklamaların yapılması saldırı-nın iç yüzünü tamamen gözler önüne serer.Dahası bu vakte kadar ertelenmiş tutukla-ma terörü geç kalmış olmakla birlikte ge-reksiz veya amaçlarına yeterli hizmet etme-mekle işlevsiz olmuş olur; hatta teşhir olma-larına vesile olarak ters tepmiş olur. Elbetteki seçim hesabıyla yapılan tutuklamalardaha fazla ertelenemezdi. Zira geçen her za-man devrimci-demokratik çalışmalar güç-lenmiş, iktidar sınıfları zayıflamış olur; bur-juva siyasette başarılı olan AKP’nin elini ça-buk tutması veya zamanlamasını böyleyapması boş değildir.

Özcesi, dün, bugün ve yarın karşılaştığımız,izlediğimiz-izleyeceğimiz tüm saldırılarkomprador sınıfların devlet ve yönetim biçi-mine denk düşen, mevcut gerici-faşist ha-kim sınıfların sınıf niteliklerinin olağan so-nuçlarıdır veya sınıf karakterlerinin dışa vu-rumudur. Ama bunun da ötesinde güncelolarak seyreden gelişmelerden kimi çıkar-samalar yapmak mümkün olup, mevcut ge-lişmelerin özgünlüklerini okumak ve ver-dikleri ipuçlarından öngörülerde bulunmakiçin bu çıkarsamalar gereklidir de. Bu an-lamda, eğer büyük ve ağır bir terör dalgası,aynı ciddiyette bir katliam-saldırı planı ya dayine aynı önemde bir yasanın çıkarılmasısöz konusu değilse tutuklama terörününözel sebebi yerel seçimler hesabıdır.

En önemlisi de bütün bu yaşananlar-dan doğru ders çıkarma yeteneği gös-terebilmektir. Peki, yaşananlar neyidoğrulamakta, neyi öğretmektedir?Şunu: Burjuva demokrasisine hayran-lığın ne kadar ahmakça ve boş olduğu-nu; yasalcı reformist akım ve legalisteğilimlerin ne kadar sığ ve kof olduğu;bu zemindeki örgütlenmelerin akıbe-tinin hakim sınıfların merhametinebağlı olmakla birlikte kaderinin hakim

sınıflara bağlı olduğu, dolayısıyla buzemin örgütlerinin stratejik değil, tak-tik değerde olduğu kesinlikle açığaçıkmaktadır. Yine, coğrafyamızda de-mokrasi mücadelesinin devrim müca-delesinden başka bir şey olmadığı birkez daha kanıtlanmıştır.Bu tarihsel derslere doğru orantılı ola-rak; demokratik mücadele ve örgütleriya da örgütlemelerini asla yadsımadanve demokratik mücadele ile yasalcı-

legalist anlayışları aynılaştırıp bu alandemokratik mücadele ve örgütlemele-rini sağ anlayış olarak damgalamadan;bu alan çalışmalarını önem ve gerekli-liklerine uygun tarzda bir ihtiyaç ola-rak ele alıp yürütmekle birlikte, esasörgüt-örgütlenme, mücadele ve çalış-malarımızı militan devrimci niteliğeuygun olarak tesis edip yürütmemizingerçek değeri sosyal pratik tarafındanyeniden ispat edilmiştir. Demokratik

mücadele araçlarını, yöntemlerini vetüm olanaklarını sonuna kadar kul-lanmakta tereddüt etmeyeceğiz. An-cak bu mücadele ve örgütlemeleri aslastratejik değerde ele almayacak veamaçlaştırmayacağız. Bugünün tecrü-besi, legalist yasalcı reformist hat vetasfiyeci akımın bir kez daha iflas etti-ğini ama devrimci çizgi, duruş ve tavırile militan şekillenişin zorunluluğunugöstermektedir.

ÇESİ” YARATMAK İSTİYOR

Page 14: 20-30 Aralık 2011

Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 2011güncel haber14

Festus Okey davasında alışıldıkbir karar çıktı. İstanbul 21. AğırCeza Mahkemesi’nde görülendavada geçen dört yılın ardın-dan 4 yıl “ceza” kararı verildi

20 Ağustos 2007’ de arkadaşı ile birlikteTaksim’ de gözaltına alınan ve götürüldüğüİstanbul Beyoğlu Asayiş Büro Amirliği'ndepolisler tarafından katledilen Nijeryalı göç-men Festus Okey’ in öldürülmesi ile ilgilidava İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi’ndegörüldü. Mahkeme oy çokluğu ile aldığıkararda tutuksuz yargılanan polis memu-ru Cengiz Yıldız’a ‘ taksirle adam öldürmek’suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezası verdi.

Vekâlete rağmensavunma engellendiFestus Okey’ in ailesine uzun süre ulaşıla-madığından güçlükle alınan vekâletin,Türk yargısında geçerliliği olmadı. Duruş-mada Festus Okey ‘in avukatları olan Alp-tekin Ocak, Can Atalay ve Burcu Özay-dın'ın davaya katılma talepleri reddedildi.Duruşma sonrası adliye önünde bir açık-lama yapan avukat Alptekin Ocak, FestusOkey'in ailesinin avukatı olduğunu, ailetarafından verilen belgeler ve vekâleterağmen mahkemenin kendisini müdahilolarak kabul etmediğini söyledi.

Cengiz Yıldız ‘görevini yapmış’Mahkemede son savunmasını yapan sa-nık Cengiz Yıldız, "Ben görevimi yaptığımiçin şu an mahkemenin huzurundayım,görevimi tam ve eksiksiz olarak yapma-mış olsaydım şu anda burada olmaya-caktım. Kurumumun bazı eksiklikleri ne-deniyle bu acı olayı yaşamak durumundakaldım ve hayatım boyunca da bununvicdan azabını çekeceğim" dedi.Mahkeme Heyeti Cengiz Yıldız hakkında‘olası kastla adam öldürmek’ suçundanaçılan davayı ‘taksirle adam öldürmek’suçuna çevirdi. Sanığı, TCK’ nın 85/1maddesi gereğince 5 yıl hapis cezasına

çarptıran mahkeme heyeti, bu cezayı sa-nığın geçmişi, fiilden sonraki ve yargıla-ma sürecindeki davranışları ile cezanınsanığın üzerindeki olası etkilerinigöz önüne alarak 4 yıl 2 aya indirdi.

İki ayrı muhalefet şerhi konulanmahkemede daha az ceza istendiMahkeme Başkanı İshak Eken muhalefetşerhinde, Cengiz Yıldız'ın eyleminin kendi-sinin görüşü doğrultusunda oy çokluğuyla"taksirle ölüme sebebiyet vermek" olarakkabul edildiğini hatırlatarak, sanığın kusuroranı karşısında temel cezanın daha alt se-viyeden, 2 yıl 6 ay olarak belirlenmesi ge-rektiği görüşünde olduğunu bildirdi.

‘Adil yargı’dan

YÖK başkanı değişti. Gülen ce-maatine yakınlığı ile bilinenGökhan Çetinsaya YÖK’ün ba-şına getirilen isim oldu

80 Askeri Faşist Cuntası’nın üniversiteler-deki beskı mekanizması olarak kurulanYÖK, misyonunu her dönem yerine getir-meye devam ediyor. Hütümetler değişiyorve YÖK başkanı bu anlayışa göre değişti-riliyor, baki kalansa YÖK’ün kuruluş nite-liğidir. Başkan yenilemenin yanı sıra AKPile YÖK’ün faşist niteliği korunarak başkaşeyler de değiştiriliyor. Bu değişimlerYÖK’ün isminin değiştirilmesiyle başla-

mış durumda. Yeni YÖK’ün halen devameden tartışmalarının arasında sıkışmışolan sivilleşmesi gündemdeki yerini al-mıştır.

Güle güle geldi güle güle gitti!YÖK başkanlığı süresince Prof. Dr. YusufZiya Özcan sınav skandallarına, soruştur-malara, tutuklamalara değin birçok konu-ya imza attıktan sonra yeni işlere imzaatacak olan çiçeği burnunda yeni başkanProf. Dr. Gökhan Çetinsaya’ya görevi dev-retti. Destekçileri arasında Dışişleri BakanıAhmet Davutoğlu’nun da bulunduğu ŞehirÜniversitesi, Ülker Grubu'nun başkanıolan Murat Ülker'in kurduğu Bilim ve Sa-nat Vakfı’nın bir girişimi olarak kuruldu.

Devletin DHF'ye yönelik sal-dırı ve baskıları artıyor, busaldırıların son halkası olarakBalıkesir'de DGH üyelerine"örgüt üyeliği" davası açıldı

Balıkesir ve Denizli’de 26 Nisan 2011 ta-rihinde gerçekleştirilen ev baskınlarısonucunda 14'ü Demokratik GençlikHareketi (DGH) ve 3’ü Yeni DemokratGençlik (YDG) üyesi olmak üzere toplam17 kişi gözaltına alınmıştı.Gözaltına alınanların 15'i İstanbul Beşik-taş Adliyesi’ne sevk edilmiş, 13 ü savcı-lık sorgusu sonucu serbest bırakılmış,gözaltına alınan 2 DGH üyesi ise çıkarıl-

dıkları mahkemece serbest bırakılmış-lardı. Yaşanan bu gözaltı terörünün ar-dından Balıkesir Üniversitesi’de gözaltı-na alınan DGH üye ve taraftarlarına so-ruşturmalar açmış ve bu hukuksuzluğudevam ettirmişti.

"Örgüt üyeliği" iddiasıİstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tara-fından 14'ü DGH üye ve taraftarı, 3'üYDG'li olmak üzere 17 üniversite öğren-cisine "örgüt üyeliği" iddiasıyla davaaçıldı.Davanın ilk duruşması 18 Ocak 2012 ta-rihinde 09.30’da görülecek.DGH Balıkesir örgütlülüğü tüm duyarlıhalk güçlerini bu davanın müdahili vetakipçisi olmaya çağırdı.

8'i tutuklu 117 kişinin yargılan-dığı "Başkaldırıyoruz" davası-nın 2. duruşması görüldü. Dava16 Mart tarihine ertelendi

5 Ocak 2011 tarihinde Ankara’da yapılan"YÖK’e, Polise, AKP’ye Başkaldırıyoruz!"eylemine katıldığı için, 117 kişinin yargı-landığı davanın ikinci duruşması 14 Ka-sım'da Ankara Adliyesi’nde görüldü. DGH faaliyetçilerinin de aralarında bu-lunduğu 117 kişinin yargılandığı davanınikinci duruşmasında ifade veren öğren-ciler "Başkaldırıyoruz" eylemini sahip-lenerek, demokratik haklarını kullan-dıklarını ifade ettiler. Polisin öğrencileresaldırdığını ifade eden öğrenciler taz-yikli suyla, gaz bombalarıyla polisin or-tamı provoke ettiğini belirttiler.Hâkimin duruşma başlamadan önce biröğrenciye uygunsuz pozisyonda oturdu-ğu gerekçesiyle tutanak tutturması, bu-nun sonrasında salona tehdit eder şekil-

de kolluk güçlerini çağırması ve “salon-da çıt çıkmayacak” şeklindeki ifadeleri,hukuk sisteminin kimi, neyi savundu-ğunu bir kez daha kanıtlanmış oldu.

Duruşmanın bitiminde hâkimin “siz duaedin ki özel yetkili mahkemede değilsi-niz yoksa bu kadar kolay kurtulamazdı-nız, gününüzü görürdünüz” şeklindekiifadeleri de dikkat çekti.

Duruşmaya tutuklu sanıkların dinlenme-si için verilen arada, arkadaşlarına destekolmak için gelen öğrenciler “Başkaldırı-yoruz” pankartı açıp basın açıklamasıyaptı. Öğrenciler adına açıklamayı yapanMerve Yetkin, AKP’nin davayı kullanaraköğrencileri üniversitelerde adım atamazhale getirdiğini belirterek, “Polis terörüyleyıldıramadığı öğrenci gençliği düzmeceiddianamelerle vermek istediği, hapis ce-zalarıyla sindirmek istemektedir” dedi.

Mahkeme ikinci duruşmaya mahkeme-ye katılmayan öğrencilerin sonrakimahkemeye zorla getirilmesi kararıyla16 Mart 2012 tarihine ertelendi.

YÖK’ün yeni başkanı;

“Başkaldırıyoruz” davasının 2. duruşmasıgörüldü

Devlet terörü tırmandırılıyor

14-15_Layout 2 12/20/11 10:48 AM Page 1

Page 15: 20-30 Aralık 2011

20-30 ARALIK 2011 Halkın Günlüğü

ir savaş gerçekliği olarak,egemen sınıfların ezilen-lere yönelik sistematiksaldırısı (kesintili değil,sürekli-sistemli saldırısı)çeşitli araçlarla süre gider.

Çeşitli araçlar vurgusunda, fiziki imha içinbaşvurulan aygıtlar olarak ele alınmamasınadikkat edilmelidir. Zira sınıf mücadelesininen önemli mevzilerinden bir tanesi psikolojiksavaş sahasıdır. Egemen sınıfların hayliceustaca kullandıkları bu saldırı furyası, genişhalk yığınlarının düşün dünyalarında varolanı varlığının dışında olarak tahayyül et-mek üzere şekillendirilir. Sonbahara girilmesiyle birlikte, TSK’nın ger-çekleştirdiği yok etme operasyonlarının hızkazanır. Doğa avantajını kullanan gerilla,sonbaharın başlaması ve kış mevsimininbelirli bir evresine kadar harekât alanı za-yıflar. İz bırakma ve görüntü verme riskiçoğalır. Bundan dolayıdır ki, puslu havayıseven faşist TSK, bu dönemlerde saldırılarınıtırmandırır. En azgın silahlarını kullanarak,halkın meşru mücadelesini sürdüren gerillagüçlerini kanla boğmayı arzular.Daha geçtiğimiz aylarda onlarca gerillayakarşı kimyasal silahlarla saldırı düzenleyip,Kürt halkının yiğit kadın ve erkeklerini hun-harca katleden devlet, bütünlüklü ezmesiyasetinden “şefkat” misyonerliğine geçişintablosunu çizmektedir. Bingöl’de 7 gerillanıntutsak edilmesini görüntüleyen medya,“şefkat” atılımını büyük fotoğraflarla sür-manşetten verdi. Genç bir gerillanın elinetutuşturulan sigara ile sırtına geçirilen par-kayı ‘büyük bir sükse’ olarak değerlendirenburjuva kalemşorlar, görev başına geçtiler.Ve o bilindik, yalanın aynı nakaratını ay-mazca tekrar ettiler; “Kardeşlik”…Radikal Gazetesi’nde bu konuyu işleyenEyüp Can, ’30 yıldır bize sunulan tek gerçekya öl ya öldür’ metaforunu çizerek, perspektifolarak ise ‘ölme ve öldürme’ “utancından”,‘O parka ve sigarayı paylaşmayı öğrenmedenbu sorunu asla çözemeyeceğimizi’i salıkvermekten geri kalmadı. Eyüp Can yazısınıngeri kalan kısmında, Kürt ulusal sorununuvar eden temel koşulları, i-n-s-a-n dün-yasının idesinde, sadece öznel belirlemelersonucunda ortaya çıkan sorunların yine i-n-s-a-n tarafından “hoşgörü” ile çözüle-bileceği zırvalıklarını savunadurdu. Sınıf karakteri gereği, Eyüp Can’ın böylesibir siyaseti savunmasında sıkıntı yok. Dev-rimci komünistlere düşen görev, bu siyasetinhedeflerinin ne olduğunun deşifre edilme-sidir. Soruyu doğru sorarsak, doğru sonucaulaşmamız daha ihtimaldir. Birkaç haftaöncesine kadar toplu imhalarda bulunan,KCK davaları altında halkın demokratikmeşru mücadelesini engelleyen, en sıradanhak taleplerini azgınca bastıran gerici sınıflar,nasıl olurda “kardeşleşme” yolunda, parkave sigara fotoğrafını basına servis yapar?Esas sorun, Eyüp Can’ın neden böyle biryazıyı kaleme aldığı değildir! Eyüp Can’abu makaleyi yazmasına vesile olan siyasetneyi hedeflemektedir? AKP temsiliyetindeki dışa bağımlı burju-va-feodal sınıflar, halk kitlelerinin öznelerinekarşı pervazsızca saldırıları ve özel olarakKCK davalarında aydın ve hukukçulara yö-nelik tutuklamalar, liberal kesimler tara-fından AKP’nin “Kürt Açılımı” sınavında‘başarısız olduğu’ düşüncesini dillendir-mektedir. ‘90’lı yıllara dönülüyor’ atıflarıyla,

sözde rahatsızlıklarını dile getiren liberalhempalar, devletin sınıf niteliğini kavraya-madıkları için ‘demokratizasyon’ oyununundevam kılınması için, “son” yaklaşımlardanvazgeçilmesini salık veriyor. Diğer bir bo-yutuyla ise halk kitleleri içerisinde dolaşan‘devlet savaşın bitmesini istemiyor’ ser-zenişlerini boşa çıkartabilmesi için, taktikmanevraların hayata geçirilmesi, egemenleraçısından zorunluydu. Milli patentli em-peryalizmin acentası mecliste, ‘barışınönünde tek engel AKP’nin tutumudur’ hay-kırışını yükselten BDP’nin de savuşturu-labilmesi için, ara siyasetlerin her dönemuygulanması kaçınılmaz olarak gündemdedurur. Hakim sınıflar, bir taraftan kendiiktidar aygıtlarını sağlama almak için ZORaygıtını ertelemeksizin kullanırlarken, diğertaraftan ise toplumun çeşitli sınıf ve ta-bakalarında cereyan eden eleştirileri boşaçıkarmak için, tarihsel “kardeşliğin’ fikirhüsranı sofrasını serer. Burjuva-feodalideolojinin merkezinde, psikolojik tahak-kümü savaşı yürütür. Bundan sonucu ola-rak, Kürt sorununu, ekonomik temelleri vedolayısıyla sınıfsal yaklaşımı olmaksızın,bir sigara ve parkayla çözülebilecek kadarkolay olduğunu yaygınlaştırmaya çalışır.Ezilen Kürt ulusunun “çıkmazını” ‘ölmekve öldürmek’ üzere yola çıkmış akılsızlarsürüsü olarak nitelendirir.AKP’ye övgü olsun diye değil ama düşma-nımızın dönem siyaseti daha iyi anlamakaçısından şunu söylemek zorundayız; top-lumun her bir sınıf ve tabakasını kapsayanbütünlüklü bir tasfiyeci süreç yaşanmak-tadır. AKP, üzerine düşen misyonu iyi oy-namaktadır. Oynanan oyunun mahiyetinikavramadan, oyunu bozmak ancak tesadüfibir şey olur. Oyun bozulsa dahi yenisiniinşa etme sürecinde alternatifimiz yanlışolur. Bu anlamda, gelecek toplum projemizisağlamlığı ve realitesi, tarihin akışına yü-zükoyun değil kuş bakışı bakmakla müm-kündür. “Kardeşleşme” siyasetine dahilolacak her devrimci komünist, nasyonalsosyalizmin tesirinden kurtulamaz. Düşmansınıfların, “kardeşleşme” çağrılarına cevap,sosyalist “kardeşleşme” olamaz. Yeni De-mokratik devrim ve devamında sosyalistdevrim, ulusları bir birinden ayıran, üretimilişkilerine ayrı ayrı ulusların paylaşım zo-runluluğu çizen bir gelecek değildir. Ulusalfarklılıkları gözeten ve tarihsel haksızlıklarıgideren ama bunun da ötesinde tüm bufarklılıkları ve haksızlıkları yaratan üretimilişkilerini, ulus-devlet sevdalılığını ortadankaldıran ve devrimci proletarya önderliğindesınıfsız topluma ilerleyişin dinamosudursavunduklarımız. “Kardeşçe” ulus-devletdevamlılığını sürdürme değil, ulusal zo-runlulukları ortadan kaldırarak, devleti adımadım sönümlendirme elzemliliğidir bizimkisi.Taktik olarak savunduğumuz ‘halkların kar-deşliği’, bir ulusun diğer bir ulus üzerindekisiyasal tahakkümünü ortadan kaldırmaküzere inşa edilmiştir. Bu anlamıyla, stratejikolmayan slogan, düşmanla hesaplaşmaiçerisine girilirken, kullanılmalı ama bununda ötesinde gitmekte mükellef olduğumuztoplum ortaya koyulmalıdır. Ön özet haliyle,ulus-devlet olarak “kardeşleşme” projesi,ulusal farklılıkları nihai olarak sonlandıra-maz. Ama ulus-devlete karşı zor kullanıl-madan hiç sonlandırılamaz. Tüm ulusal-sınıfsal-cins ayrımcı farklılıkları ortadankaldırmak için devrimci yıkıma cüretle de-vam edelim…

B

DEVLETİN ‘PARKA SİYASETİ’ VEEYÜP CAN GÜZELLEMELERİ

GENÇ YORUM ≫ sinan çakıroğlu

Başkan Eken, ayrıca sanığın, sabıkasınınbulunmaması, suçun niteliği, kişiliği,sosyal ve ekonomik durumu, duyduğupişmanlık ile suçunişlenmesindeki özellikler dikkate alına-rak verilen cezanın paraya çevrilmesigerektiği görüşünde olduğunu belirte-rek, çoğunluğun cezanın neredeyse üstsınıra yakın olarak 5 yıl şeklinde belir-lenmesi ve paraya çevrilmemesi yönün-deki görüşüne katılmadığını ifade etti.Üye hâkim Keskin Karakurt da muhale-fet şerhinde, sanığın eyleminin "olasıkastla öldürmek" suçu kapsamında kal-dığı görüşünde olduğunu belirterek, ey-lemin "taksirle ölüme sebebiyet ver-mek" olarak kabulü yönündeki çoğunlu-

ğun görüşüne katılmadığını açıkladı.

Ayrımcılığa hayır demekiçin takipçi olacağız!Alptekin Ocak "Festus Okey'in mahke-me kararıyla taksirle ölümüne nedenolan polis memuru Cengiz Yıldız’ın, sav-cılık ifadesinde 'siyahî ve doğudan gelenvatandaşlar, suçlular arasında daha dik-kat çekiyor' demişti. Yapılan ayrımcılıkve ırkçı söylemler karşısında verilen ce-zanın hiç de adil olmadığını ve bu kararındünya kamuoyu açısından da emsal teş-kil edilebilecek bir durum olduğu için in-san haklarına aykırı bir karar ve bu ka-rarın peşini bırakmayacağını ve kararıtemyize göndereceklerini söyledi.

15komik ‘CEZA’

Dört tarafı güçlü bir başkan!Çiçeği burnunda yeni başkan “Bilim veSanat Vakfı’nın” kurucularından olanDavutoğlu hakkında “hocamdır, üsta-dımdır” gibi ifadeler kullanmıştı, aynızamanda da Fethullah Gülen’in onursalbaşkanlığını yaptığı ve cemaatin alterna-tif oluşumu olarak bilinen Gazeteciler veYazarlar Vakfı’na üye. Yeni başkanın Şe-hir Üniversitesinin açılışında Cumhur-başkanı Abdullah Gül, Başbakan RecepTayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ah-met Davutoğlu’nun bulunduğu bilinmek-teydi. 2010–2011 eğitim öğretim yılındafaaliyete başlayan Şehir Üniversitesi’nde“Tarih ve Medeniyet” konulu ilk ders,

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tara-fından verilmişti. Zaman Gazetesi GenelYayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın daŞehir Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde“ilk ders” deneyimi bulunuyor.

‘İstikrar’ devam ediyor!Bir vakıf üniversitesi rektörünün YÖKbaşkanlığına getirilmiş olması yeni gün-demleri de beraberinde getirmiş oluyor.Zaten hali hazırda devam eden ve ardıarkası kesilmeyen özelleştirme, ticari-leştirme politikalarına biraz daha hız ka-zandırılması bekleniyor. Olması gerekenen kısa zamanda hayata geçirilecek de-yimleri kendini daha yakından göster-meye başlamaktadır.

Gökhan Çetinsaya

14-15_Layout 2 12/20/11 10:48 AM Page 2

Page 16: 20-30 Aralık 2011

Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 2011dünya16

Kapitalizmin sahip olduğu değerleri kendisonunu hazırlarken şok etkisi yaratıyor.ABD’de ortaya çıkan ve devasa bir kayıbayol açan (2008) mortgage krizi ile sanalpara döngüsü iflas etti. Bununla sınırlı ol-mayan süreç domino taşları gibi birbiri ar-dına devrilerek, AB ülkelerinde de paniğeyol açtı. Elbette malum son oluştu ve buetki Avrupa’yı da sarstı. Gelişmeler birbiri-ni takip etti fakat hiçbir devlet bir diğerininyaşadığı ekonomik çöküntünün etkisinipaylaşmak istemiyordu. Ne varki her biridalga dalga yayılan bu çöküntünün altındakalmaya devam ediyor.

Şimdilerde ise yine bu sürecin akışı içindeuyum sağlayamayan bir hatta sürükleni-yorlar. Yunanistan’la başlayan, İspanya,İtalya, Portekiz gibi ülkelere yayılan kriz,bu ülkelerin her birini iflasın eşiğine getir-miş durumda. Ardı ardına yapılan zirveler-le çözüm aranırken, oluşacak bir enkazınaltında kalarak siyasi ve ekonomik etkigüçlerini kaybetmek istemiyorlar. Ancak,durumu fırsata çevimek ve biri diğerininüstünde hakimiyet kurma çabası uzlaşmaserüvenini de boşa düşürüyor. Kapitaliz-min süreğen olan kriz hali, her etapta yenibir açmazı beraberinde getiriyor. Sisteminsürekli kendisini yenileme hamleleri birsonraki etabın çözümünü ve kendisinikurtarma durumunu zora sokuyor. Yenipazarlar elde etme yarışı da oluşan finansaçıklarından kaynaklı mümkün olmayanbir hale geliyor. Kendinde ihraç edebileceğibir sermaye kalmayan, dahası kendi ülke-sindeki açığı kapatmak için bu sermayeyeihtiyacı olan ülkeler tekelleşme yarışındageride kalıyor. Elbette yaşanılan bunalım-dan istifade etmek isteyenler de var. İs-panya ve Portekiz’e altınları satmasını sa-lık verenler (ki bunlar Yunanistan’a adalarısatmayı, İtalya’ya da Roma’yı satmayı dahiönerecek fırsatı bekliyorlar) bugün kendi-leri satacak bir şeylerin derdine düşmüşhaldeler. Son günlerde AB ve ABD borsala-rında yaşanan kayıplar krizi henüz derin-

den yaşamayan AB devletlerini de önemliölçüde zora soktu. Zaten krizle debelenenve iflas bayrağını kaldırmaya hazırlananbazı Avrupa ülkeleri ise bu halden hiçmemnun kalmadılar.

İngiltere’den vetoKurtarma paketleri adı altında bankalarbaşta olmak üzere mali sektöre akıtılankaynaklar ise kurtarmayı planladıklarıekonomik çöküntüyü halkın üzerine yık-tıkları anlamına geliyor. Hele bir de uzlaşı-nın geri teptiği bugünlerde.

İngiltere “daha sıkı bütçe kuralları ve malibirlik” yani “bütçe disiplinini güçlendirme-yi öngören reform projesini” reddetti. Av-rupa ülkeleri arasında Mali Sözleşme ola-rak geçen bu sözleşmeyi İngiltere dışında-ki diğer ülkeler kabul etti. Buna göre herdevlet kendi bütçesini ve sözleşmeyi göz-den geçirecek. Bu “reformu” veto eden İn-giltere daha serbest ve kuralsız bir dolaşımistiyor. Zaten kendi ekonomisinden şimdi-lik kaygı duymayan İngiltere’nin yenidenbir rekabet koşulu yaratacak etkide bir ül-keyle karşılaşması durumu da yok.

İngiletere’nin Mali Sözleşme’yi veto etmesiüzerine açıklama yapan Fransa Cumhur-başkanı Nikolay Sarkozy, İngiltere Başba-kanı David Cameron’un sunduğu teklifle-rin kabul edilemez olduğunu belirterek ar-tık “iki Avrupa'nın olduğunu" söyledi. Al-manya Başbakanı Angela Merkel ile birlik-te İngiletere’yi ikna etmek için çok uğraş-tıklarını söyleyen Sarkozy, krizin nedeninideregülasyon (devletin karar alanını da-raltan regülasyonların, azaltılması veyakaldırılması, kamu gücünün özel sektöreve sermayeye devredilmesi yönünde yapı-lan yasal düzenlemeler) olduğunu ifadeederek, daha fazla regülasyon (devletinekonomiye doğrudan müdahale ettiği çe-şitli iktisat politikası aracından biri ve mü-dahaleyi çeşitli alanlarda, piyasaya giriş çı-kışı düzenleyici yasal tekeller oluşturarakyapıyor) uygulanması gerektiğini söyledi.

Ancak İngiltere’nin buna karşı çıkmasınarağmen AB’den çıkışı anlamına gelmediği-ni de ekledi.

Ayrılmak mümkün değil!Yani İngiltere’siz bir AB’nin mümkün ola-mayacağı sinyali verilmiş olundu. AncakABD’siz bir İngiltere’nin de mümkün ola-mayacağını görmek lazım. Hem Avrupa’dahem de dünya ekonomisinin içerisindekietki gücü itibariyle İngiltere’nin ABD ile

olan şirket evlilikleri ve tekleşen dünyadaçıkarları gereği ayrı kalamayacağı bilini-yor. Bu ikisinin de zararınadır. Ancak İngil-tere AB’den de ayrı kalamaz. Zira güçlerdengesini ve dünyadaki kutupları ve eldeettiği hegomanya Avrupa üzerinde de birnüfuz sağlıyor. Ayrıca bu sadece İngilte-re’nin değil, stratejik ortağı, müttefiki veikiz kardeşi ABD’nin de istemidir. Kendikontrolünden ve etki gücü altından sapa-cak bir AB’nin rotayı ne tarafa çevireceği

ABD, 17 Eylül’den bu yana pro-testo ve işgal eylemleriyle sar-sılıyor. Dünyanın birçok yerin-den”Wall Street’i İşgal Et” ey-lemlerine destek sesleri yükse-lirken liman işletmeleri işgalediliyor

“Wall Street'i İşgal Et” sloganıyla günde-me oturan ve üç ayını dolduran eylemlerABD’de yaklaşık yüz kente yayılırken Av-rupa ülkelerinde de karşılık buluyor. 17Eylül’de Zuccotti Park’a kurulan kamplabaşlayan protesto eylemlerinde binlercekişi tutuklandı ve işten çıkarıldı. Gelir da-

ğılımındaki dengesizlik, sosyal haklarıngasp edilmesi protesto edilirken; eğitim,sağlık gibi temel haklar ve daha rahatyaşam koşulları eylemcilerin ana günde-mini oluşturuyor.Wall Street işgali hedefiyle yola çıkarakZuccotti Park’a kamp kuran eylemcilerinçadırı daha önce polisin saldırısı sonucukaldırılmıştı. Daha sonraları ise Washing-ton Square Park, New York Times Meyda-nı ve farklı finans merkezlerini hedefalan eylemler kesintisiz olarak devametti. Bu süre zarfında birçok ülkede des-tek eylemleri ve kısa süreli de olsa işgaleylemleri düzenlendi. Protestoların he-defi olan hükümetler ve uyguladıklarıekonomik politikalara karşı tepkiler bü-yüdü. ABD’de yankısını bulan eylemlere

katılım da artmaya, hatta ülkenin birçokkentine yayılmaya başladı. 50 civarındakentte ve 1000’e yakın kasabada hemenhergün protesto ve işgal eylemleri yapılı-yor. Bu eylemlerin bir ayağını da ülkeninbatısındaki liman işletmeleri oluşturuyor.

Hedefte limanlar varProtestoların hedefinde olan kapitalizminfinansal merkezi Wall Street eyleminedevam eden emekçiler liman işletmeleri-ni hedefe aldılar. Yapılan eylemler ve iş-gallerden kaynaklı California, Oregon veWashington eyaletlerindeki limanlardakısmen kapanmalara yol açtı. Eylemlerdepolisle zaman zaman çatışmalar yaşanır-ken birçok kişi de gözaltına alındı.

California’da Oakland limanı yapılan ey-

lemler nedeniyle 150 işçiyi evine gönde-rirken limanda bulunan iki terminal fiilenişlemez hale geldi.

Los Angeles'ta Long Beach limanı eylem-cilerin işgali dolayısıyla kapanırken, Ore-gon'un Portland kentinde de işgal ve ya-pılan eylemler nedeniyle işlemez hale ge-lerek kapandı. Ayrıca Alaska eyaleti veKanada'nın Vancouver kentlerinde de li-manlar işgal edildi.

Çocuklardan destekNew York'un Union Meydanı çocuklara evsahipliği yaptı. Union Meydanı’nda topla-nan bir grup çocuk, anne-babalarıyla bir-likte “Wall Street'i İşgal Et” inisiyatifinineyleme başladığı 17 Eylül'den bu yanabinlerce kişinin tutuklanmasını, öğret-

AB ekonomisinde

“Wall Street’i İşgal Et” hareketi

16-17_Layout 2 12/20/11 10:50 AM Page 1

Page 17: 20-30 Aralık 2011

pek belli olmayabilir. Bu aralar revaçta olanAsya sermayesinin sıcaklığı bu birliğin gözdemekanı haline gelebilir. Ama AB’de ABD’den enazından şimdilik ayrı düşmeyi istemiyor. Çünküonlar da bu bağlanışın içerisinde ABD şirketleriile bir ortaklığın içerisinde. Zincirleme bir du-rum var ve bu kendisi açısından pek hayırlı ol-mayacağı anlamına geliyor. Zaten Sarkozy veMerkelde böyle bir ihtimalin olmadığını birinciağızdan söylediler.

menlerinin işten çıkarılmasını ve ABDhükümetinin uyguladığı şiddeti eleştire-rek protesto etti.

Londra’da işgal çadırlarıİngiltere’de devam eden “Londra’yı İşgalEt”eylemleri de soğuk hava ve yapılananti-propagandaya rağmen devam edi-yor. 15 Ekim tarihinde Londra’nın tarihiSaint Paul Katedrali’nin önüne çadır ku-rularak başlayan işgal eylemleri ikinciayını doldurdu. İngiltere’de “işgal” ey-lemleri “Wall Street’i İşgal Et” eylemle-rine destek vermek için Londra HisseSenetleri Borsası’nın yanında bulunanKatedral’in önüne kurulan çadırla baş-lamıştı. Şuan kentin iki ayrı noktasında, Fins-

bury Park'ta ve Hackney’de kurulan ça-dırlarla, işgal eylemleri sürdürülüyor.Polisin saldıracağı ve çadırların söküle-ceği yönündeki haberler ve aşırı sağcıgrup olan EDL (İngiliz Savunma Ligi)’ninsaldırı hazırlığında olduğu şeklindekisöylentiler eylemcilere geri adım attır-madı.

Yapılan işgal eyleminde sistemin anti-demokratik ve adaletsiz olduğuna vur-gu yapılıyor. Ayrıca vergi sistemi, kesin-ti politikaları, şirketlerin ve bankalarınpiyasadaki gücü, savaşlar, silah ticareti,çevre kirliliğine karşı tepkiler dile geti-rilerek; eğitim, sağlık, işsizlik vb. talep-lere yer veriliyor.

kriz20-30 ARALIK 2011 Halkın Günlüğü

rta Asya” ifadesi tıpkı “Or-tadoğu “ gibi XIX yüzyılcoğrafyacılarına özgü böl-gesel alt bölünmelerdentüremiş bir soyutlamadır.Orta Asya terimi Avrupa-

lılar için uzun süre erişilemeyen bölgeyi ta-nımlamakta kullanılmıştır. Bölgenin en önemliözelliği yalıtılmış hali ve Avrasya’nın kalbindeyer alan “merkeziliği”dir.Orta Asya’nın tarihi gelişimini üç ayrı dö-nemde ele almak gerekir; Rus sömürgeciliği,Sovyet dönemi ve Sovyet sonrası bağımsızlıksüreci. Timur İmparatorluğu’nun yıkılmasın-dan sonra Orta Asya alanı rakip hanlıklarabölündü. Özbek hanlıkları olarak bilinen buhanlıklar (Buhara Hanlığı ve Harezm Hanlığı.Bunlara Fergana Vadisi’nin kalbini oluştur-duğu Hokand Hanlığı da katılabilir) arasındakirekabet ve toprak kavgaları Rusya’nın OrtaAsya’ya doğru uzun soluklu bir strateji ilegirişini kolaylaştırdı. İlk adım XVIII. yy’ın or-tasında Ural Nehri’nin kıyılarında Orenburgşehrinin kurulmasıyla atıldı. Bu yüzyıl bo-yunca Ruslar kendi himaye rejimlerini kabulettirmek için Kazaklar arasındaki rekabettenyararlandılar. Yaklaşık bir asır boyunca OrtaAsya kuzeydoğusunun sınır boylarında İrtişhattı denen kalelerden zincir oluşturdular.XIX. yy’ın ortasından itibaren iki farklı yöndeilerleyerek 1887’de tüm Orta Asya’yı sömür-geleştirdiler. Orta Asya’nın sömürgeleştiril-mesi Kafkasya’nın sömürgeleşme süreciylekarşılaştırıldığında oldukça kolay gerçekleşti.Rus tarafından iki binden az ölü verildi. OrtaAsya’daki Rus politikasının ikili amacı vardı.Birincisi ticareti artırmak, yeni pazarlar elegeçirmek ve ihtiyaç duyduğu ham maddeyibulmak (Amerikan iç savaşı nedeniyle pamukithalatı kısıtlandığından tekstil sanayi içingerekli pamuk üretimi). Bu uğurda Kazakistanbozkırlarına bir yandan çok sayıda Rus köy-lüsü yerleştirilirken diğer yandan Ruslaştırmasiyaseti uygulandı. Diğer tarım ürünlerininyerine pamuk üretimi dayatıldı. İkinci faktörise jeopolitikti. Güneyden İngiliz sızmasınıönlemek, Londra’nın 1853’te Kırım’da sür-dürdüğü harekatı tekrarlaması durumundaHint alt-kıtasında İngiliz konumunu tehditedecek güvenceler elde etmek.1905 devrimi Ruslaştırma siyasetine geçiciolarak son verdi. II. Nikolay tarafından ilanedilen manifesto sayesinde elde edilen bazıözgürlükler doğrultusunda imparatorluğunRus olmayan halkları kendi ulusal dillerindebasın organları yayınlamaya başladılar. Ancakçok kısa sürede otoriter siyaset geri döndü.1905 devrimi esas olarak bir Rus olayı olduğuiçin imparatorluğun Müslüman halkları dev-rimin dışında kaldılar.1914 temmuz ayındaRusya İtilaf devletlerinin yanında savaşagirdiğinde Orta Asya halkları Rus devletinekarşı sadakat gösterdi ancak Avrupa cep-hesine gönderilmek üzere Müslümanlar silahaltına alınmak istendiğinde bütün bölgedeisyanlar çıktı. İsyanın bastırılması vahşiceoldu.1917 devriminin de Orta Asya halklarınıpek fazla ilgilendirdiği söylenemez. Zira baştaaçlık olmak üzere iç savaşın sonuçlarınakatlanmak zorunda kalınmıştı. 1919-1923arasında açlık Orta Asya’da yaklaşık 2 milyonkişinin ölümüne yol açtı. 1918-1924 arasındaRusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhu-riyeti’nin bağımsız müttefik devletleri olanBuhara Cumhuriyeti ve Harezm CumhuriyetiKızıl Ordu tarafından işgal edildi. 1920’densonra özellikle de çok beklenen Avrupa’dakidevrimler gerçekleşmeyince Bolşevikler OrtaAsya’da bakış açısını değiştirdiler. Ulusalbağımsızlık temasıyla kendi isteği ile birleşmetemasının uzlaşması o dönemde ele alınan

devrimin en hassas yeni hedefi oldu. Ancakbuna rağmen Müslüman halkların kabulügene de kolay olmadı. On yıl süren Basmacıhareketi ve 1928’de Stalin tarafından baş-latılan kolektifleştirmeye karşı Kazak direnişiçok kanlı şekilde bastırıldı. Öyle ki Kazaknüfusunun yarısı yok oldu.Günümüzdeki Orta Asya cumhuriyetlerininsınırları 1936’da Stalin tarafından çizilennihai sınırlardır. Sınırların çizilmesinde bazıtarihçiler Sovyet yönetiminin sadece “bölyönet” ilkesiyle hareket ettiğini ileri sürerkençoğunluk, biçimde “ulusal” ama içerikte “sos-yalist” bir bölünme olduğu fikrini ileri sürer.Bir başka deyişle ileri aşamada, ulusallıktankurtulmuş halkların sosyalist birliğinde eri-melerini sağlamak.Toprakların ve sınırların belirlenmesinde dik-kat çeken husus karmaşıklıktır. Her ne ne-denle olursa olsun doğal kaynakların dağı-tılması, içte kuşatılmış topraklar bırakılması,kendi toprakları içinde önemli etnik azınlık-ların varlığı başından itibaren bu siyasi olu-şumları kırılgan hale getirmiş ve maalesefOrta Asya devletlerinin bugün içine düştüklerisınır ihtilaflarının baş nedeni olmuştur. Ör-neğin Özbek çoğunluğun yaşadığı Oş şehriKırgız Cumhuriyeti’ne bağlanırken, Taciklerinçoğunlukta olduğu Buhara ve SemerkantÖzbekistan’a verilmiştir. Kırgız Cumhuriyetiile çevrili Sukh iç bölgesinin nüfusunun %95’iTacik ve % 5’i Kırgız iken Özbekistan’ın ege-menliği altına bırakılmıştır. Örnekleri onlarcaçoğaltmak mümkündür. Adlarını vermiş ol-dukları cumhuriyetin dışında kalmış olanazınlıklar gizli bir önemli çatışma kaynağıoluşturmaktadır. Orta Asya cumhuriyetlerininsınırlarında ekonomik, coğrafi ya da etnikbir akılcılık teşhis etmek zor olduğu gibi, dö-nemin koşullarıyla izah etmek de mümkündeğildir. Fergana vadisinin durumu bu me-selenin en çarpıcı örneğini verir. Coğrafi vetarihi anlamda birleşmiş olan bu arazi parçasıüç cumhuriyet arasında parçalanmış ve pay-laştırılmıştır.JEOPOLİTİK GEÇİŞSSCB sonrası Orta Asya çerçevesi içerisindesoğuk savaşın jeopolitik düzeninin kaybol-ması çok önemli sonuçlar doğurdu. Çarlarimparatorluğuna, sonra da SSCB’ye dahilolunmasından sonra varlığı ortadan kalkanbölge bu sayede uluslararası satranç tah-tasında yeniden ortaya çıktı. Bu dönüş 5devletin ortaya çıkmasından daha büyükönem taşır. Zira beş yeni cumhuriyetin sı-nırlarını aşan coğrafi bir alanın bütünüylejeopolitik yeniden oluşum gündeme getir-miştir. Nitekim 11 Eylül sonrası ABD’nindoğrudan bu alana girmesi temel bir jeopolitikoluşumun tezahürüdür. Orta Asya devletleriözel bir konumda bulunmakta olup İngilizjeopolitikacı Halford Mackinder’in “tarihincoğrafi ekseni”, “küresel adanın kalbi” olarakbelirttiği alanın bir kısmını işgal etmektedir.Mackinder’e göre bu alana hakim olacak güçuzun vadede dünyaya hakim olacaktır. Ni-tekim bu alan coğrafi olarak Avrasya karakütlesinin kalbinde yer almakla kalmamakta,binlerce yıllık uygarlıkların ve Avrupa, YakınDoğu ve Asya arasında ekonomik, dini vekültürel alışverişlerin (doğu-batı ekseni, İpekyolları) tarihi yollarının kavşağında, Doğu ileSlav dünyası arasında (kuzey-güney ekseni)yer alır. Ortadoğu’ya ve Çin’e yaslanan, Hintalt kıtasının üzerinden bakan ve Rusya’nınyumuşak karnı boyunca uzanan Orta Asyabölgesi Asya, Ortadoğu ve Avrupa arasındacoğrafi ve stratejik bir köprüdür.

ORUSYA’NIN ORTA ASYA HAREMİNE GİRİŞİ

EKSEN ≫ ahmet hacalişi k.17

Dünyanın finansmerkezleri ekono-

mik krizle sarsılı-yor. AB’de çatlak-

lar oluştu. Şimdi ikiayrı Avrupa’dan

bahsediliyor. İngil-tere regülasyonu

öngören planlamaönerisini veto etti

yaygınlaşıyor

16-17_Layout 2 12/20/11 10:50 AM Page 2

Page 18: 20-30 Aralık 2011

Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 2011dünya18

Yeni parlamentoda yüzde 47oy alarak 238 sandalye ka-zanan Birleşik Rusya Partisibirinci parti oldu. KomünistParti yüzde 19 oyla 92 san-dalye, Adil Rusya Partisiyüzde 13,5 oyla 64 sandalyeve Liberal Demokrat Parti deyüzde 12 oyla 56 sandalyekazandı

20. yüzyılın devrimci kuşağı henüzgençlik yıllarında iki dünya savaşınıyaşadı. Bilimsel sosyalizm öğretisikadar genç olan bu kuşak, hiç görül-memiş bir toplumsal yapının oluşma-sını da başardı. Bu ilk deneyimdi vesancılı dönemler pratikte aşılamaya-cak kadar büyüktü. SSCB tarihi dün-yadaki ilk büyük altüst oluşun ilkörneğiydi. Ve yarım asır bu deneyimininşasıyla uğraştı.Ancak bu deneyim yüzyılın ikinci ya-rısında modern revizyonizmin saldırı-sına uğrayarak ilk yenilgisini deburada aldı. Lenin’in işaret ettiği gibiMarksizm’in tarihsel gerçekliği ve si-yasal etkisi bu ihanetin önderlerini deMarksist kılıfı takmaya zorlamıştı.Sosyalizm maskesi altında yarım yüz-yıla yakın emperyalist emellerini ha-yata geçirmek ve kapitalizmi yenidenrestore etmekle uğraştılar. BuradakiSovyet ülkelerini ve emekçi halkınüzerinde uyguladıkları sömürü çarkınıdünya halkları üzerine de çevirdiler.Bu sahte Marksist, modern revizyo-nistler yüzyılın son çeyreği bitmeküzereyken artık bu maskeye de ihti-yaç duymadılar. Yeni bir dönem başlıyordu. Elbette kibu yeni diye atfedilen dönem kapita-lizmi maskeye ihtiyaç duyulmadanuygulayan ve emperyalist sistem içe-

risinde yerini aldıkları dönemin adıydı.Gelişmelerin seyri dünyadaki değişendengelerin yeniden şekillenmesi, pa-zarların restorasyonu ve neo-liberalpolitikaların yaşama geçirilmesini ge-rektiriyordu. Rusya Federasyonu daartık yeni yönetimiyle bundan payınıdaha yüksek sesle istemeye başladı.Gelinen noktada 20 yıllık zaman dilimigeride kaldı. Bölge devletleri kendi“bağımsızlıklarını” ilan etti. Yapılanpazarlıklarda uydu devletler olma yo-lunda daha “bağımsız” bir noktayageldiler. Sonrası ise değişen koşullarıkendi lehine çevirmeyi hedefleyenhamlelerle bir o tarafa bir diğerine çar-parak ilerledi. Rengarek devrimlerleçiçek bahçesine çevrilen bu ülkelerinher biri ayrı ayrı olmak üzere; zamanzaman Rusya ve Çin ittifaki ile zamanzaman da ABD ve AB yanlısı bir yöne-timle ayakta kaldı. Peki, Rusya ne yapıyor? Gelişen ser-maye gücü ve etki altında tuttuğu pa-zarlar boyutuyla tek kutuplu dünyanınikinci emperyal gücü durumunda.Büyük pazar savaşlarına vesile olacakbeş (ABD, Rusya, Çin, İngiltere veFransa) ülkeden bir tanesi. Ameri-ka’dan sonra dünyanın ikinci askerîgücü. G-8 ve son olarak da Dünya Ti-caret Örgütü (DTÖ)’nün üyesi. 18 yılönce yapılan başvuru geçtiğimiz gün-lerde Cenevre’de toplanan DTÖ toplan-tısında resmen üye olarak kabul edildi.Rusya, 1,9 trilyon doları bulan gayrisafi milli hasılası ile Çin’in ardından ör-güte katılan en büyük ekonomilerdenbiri olarak görülüyor. Böylelikle dünyaticaretinin denetiminin yüzde 92’likdilimin içerisinde yerini aldı. G-8, NATOve son olarak da DTÖ üyeliği kabul edi-len Rusya yeni bir seçim dönemindengeçti. 4 Aralık’ta yapılan seçimlerde 4Parti yüzde 7’lik seçim barajını aşarakparlamentonun alt kanadı olanDuma’ya girdi. Yeni parlamentodayüzde 47 oy alarak parlamentoda 238sandalye kazanan Birleşik Rusya Par-

tisi birinci parti oldu. Komünist Partiyüzde 19 oyla 92 sandalye, Adil RusyaPartisi yüzde 13,5 oyla 64 sandalye veLiberal Demokrat Parti de yüzde 12oyla 56 sandalye kazandı. Yapılan seçimlerle ilgili olarak, hileli miyoksa demokratik mi olduğu yönlündetartışmalar yapılsa da kanatimizce bu,işin yapay gündemini oluşturuyor.Sonuç itibariyle bu ülkede seyir halin-deki gelişmeler seçimlerde yapılan hileve entrikadan daha önemli. Her türdenburjuva akımın mevcut olduğu biryerde yapılan seçimlerin demokratiknormlar izleyebilme ihtimali zaten bu-lunmuyor. Göreli bir istikrar hakimolsa da burjuva demokrasisinin ken-disi bir istikrarsızlık ve entrikalarladoludur. Böyle olmasaydı, elindeki ik-tidarı tutma şansı bir an dahi mümkünolmazdı. Baskı, şiddet, manipülasyonbu sistemin tipik entrikalarının ve hi-lelerinin farklı formlardaki yansımala-rını oluşturuyor. Rusya da bundanbağımsız durmuyor. Dolayısıyla yapı-lan protestolarda yüzlerce kişinin göz-altına alınması da bir o kadar normalolabiliyor.Grizlov istifa etti!Rusya’da 4 Aralık’ta gerçekleşen par-lamento seçimlerinde Birleşik RusyaPartisi’nin bir önceki (2007) dönemegöre 15 puan kaybederek yüzde 47oranında oy alması üzerine ilk istifaDuma Başkanı Boris Grizlov’dan geldi.Birleşik Rusya Partisi’nin başkanlığınıda yürüten Grizlov, parlamentoda mil-letvekili olarak kalmaya devam ede-cek.Brüksel’de Rusya-AB zirvesiRusya Devlet Başkanı Dmitriy Medve-dev, Rusya-AB zirvesi için Belçika’nınbaşkenti Brüksel’e gitti. Zirvede gün-dem karşılıklı olarak vizelerin kolay-laştırılması ve AB borç krizi. Ayrıcatoplantıda Rusya-AB ilişkilerinin yanısıra uluslararası ve bölgesel sorunlarda ele alındı.

Umut ve mücadele deneyimlerininpaylaşıldığı “Umut ve mücadelemekanlarından deneyimler” şiarıy-la örgütlenen “Devrimci-Halkçı Ye-rel Yönetimler Sempozyumu”ndandeneyim ve tecrübeler, farklı ülke-lerdeki örnek modeller, ülkemizdeaçığa çıkmış tarihsel deneyimleripaylaşmaya devam ediyoruz

Özerk bölgeler gerillahareketi sayesinde oluştuYrd. Doç. Dr. Aylin Topal: Yerel yönetim alanları-nın bir taraftan kendi öz kaynaklarını oluştur-ma, kamu-özel girişimini teşvik etme çabalarıyürütülürken, bu vesileyle bir kaynak sağlan-maması da günümüze kadar süren neo liberalmantığın bir sonucudur. Chiapas, Oaxaca veGuerro'da kurulan yerel yönetimler gerilla ha-reketiyle doğrudan ilişki içerisinde olmuştur.Bu gücü de arkasına alan o deneyimler yerelyönetim alanlarında halkın sosyal, kültürelhaklarını da kapsayan geniş haklar elde edildi.EZLN bu sürecin en büyük faktörüdür diyebili-riz. Markos'un sistemi hedef alan sosyalist ha-reketin etkisiyle 3 Şubat 1994'te Kızıl Haç yöne-timinde 2 özgür bölge ve 38 özerk belediye ku-ruldu. Kısacası özerk bölge ve yönetimler Zapa-tista ve güçlü gerilla hareketi sayesinde oluştu.Eğitim ve sağlık hizmetlerinin tamamen parasızsunulduğu, tüm doğal kaynakların kolektif kul-lanıldığı, yerel hukuk yasaları, devletten hiç birmaddi yardım almamak bu yerel yönetimlerintemel karakteristiğiydi. 2006'larda merkezi yö-netimin ve kapitalist neo liberalizmin artan sal-dırıları ve özerk belediyelerin de zamanla resmidevlet kurumlarına dönüşmesi sonucunda kü-resel sermayeye karşı duruş zayıfladı. Bugünise 2008’den bu yana bu bölgelere yönelik as-keri saldırıların arttığını söyleyebiliriz.Araştırma Görevlisi İbrahim Gündoğdu: Kızıl

Umut ve Rusya’da parlamentoseçimleri yapıldı

18-19_Layout 2 12/20/11 10:53 AM Page 1

Page 19: 20-30 Aralık 2011

20-30 ARALIK 2011 Halkın Günlüğü 19

Bolonya 1970'lerde güçlü sınıfsal dokusuve sosyalist örgüt gerçeğiyle birlikte koo-peratifleşme geleneğinin güçlü bir temsili-dir. Bu yerel yönetimlerin Avrupa'da katı-lımcı ekonomi anlayışı ve topluluk sendi-kacılığı gibi girişimleri kapitalizmin yarat-tığı sorunları içerden görme açısındanönemli adımlardır. Fakat güncel deneyim-lerin aşırı uzlaşmacı, ana akım ekonomiylebütünleşme tehlikeleri çok fazla. Bu tür birgirişim ve dayanışma mantığı ayakta kal-mak için bir gerekçe olarak sunulabilir fa-kat, neo liberal sermayenin kendini yerelölçekte de yerleştirmesi risklerini doğuru-yor. Bu yüzden bu yerel yönetimlerin talepeden niteliği çözüm olma niteliğinin önün-de olmalıdır. Toplumsal ideolojik ve kültü-rel bağlar güçlü olmalıdır. Sınıfsal açıdandaha geniş ittifaklar yakalama çabası ol-malıdır. Bürokratikleşme tehlikesi karşı-sında uyanık olunmalıdır.

Hindistan’da ciddi bir siyasihareket varOnur Gülbudak: Hindistan Komünist Parti-si (Maoist)'nin etkin olduğu ve yoksul ke-simin yoğun yaşadığı bölgelerde yerel hü-kümetler kurulu. Bu bölgeler halkın enyoksul kesiminin yaşamasına rağmen bü-yük bir doğal zenginlik kaynağına sahip.Hindistan hükümeti bu alanları 'Özel Eko-

nomik Bölgeler' olarak ilan edip buralardayaşayan yoksul köylüleri sürgün ediyor.350 bin köylünün sürgün edilmekle birlik-te bunlardan yaklaşık 30 bininin neredeolduğu bilinmiyor, yani bu insanlar kayıp.Dandakaranya'da Maoistlerin fiili olarakyönettikleri yerel yönetimler var. Buralar-da verilen her türlü hizmet ücretsiz ve ko-lektif bir üretim var. Güçlü bir kooperatif-leşmenin varlığı, elde edilen ürünlerin birmiktar para etmesini sağlıyor. Bu aradaKerela örneği de önemli. Burada okumayazma oranı yüzde 90'larda 3 bin gönüllüile okuryazarlık kampanyaları yapılmış.Ekolojik ocaklar sayesinde enerji verimlili-ği hem yüzde 300'lere çıkmış. Neo liberalsaldırılar ve Hindistan merkezi yönetimi-nin yoğun saldırıları sonucunda bu yerelyönetim seçimleri kaybetti. Fakat şimdiHindistan'da siyasi iktidara göz dikmiş cid-di bir siyasi hareket var.Prof. Dr. Can Hamamcı: Fatsa’da ne oldu, nekadar sürdü, bu deneyim nasıl gerçekleşti?Kuşkusuz çoğunuz Fatsa deneyimi yaşan-dığında doğmamıştınız. Kimimiz içinuzaktaki bir anı kimimiz için de duyduğutarihsel bir olgu. Fatsa 1977 belediye se-çimlerinde; CHP belediye başkanı Nazmiyehanım kazanıyor. Ölümü üzerine ara seçimkararı veriliyor. Seçim 14 Ekim’e erteleni-yor, partilerden bağımsız olarak çıkan Fik-

ri Sönmez aday oluyor, devrimci politikala-rı yürütmek için aday olduğunu açıklıyor.Fatsa halkından büyük bir destek görüyor.Fatsa CHP’nin kalesi ama CHP 1150 oy alı-yor. Fikri Sönmez 3096 oy alıyor. Halk ko-miteleri, semt komiteleri kurulacak semtkomiteleri, temsili demokrasinin temsiledilmemesi sorununa karşı direk halklamuhatap olup, doğrudan durumu iletmesişeklinde işleyecekti. Fatsa’da ilk yapılankomitelerin kurulması oldu. Fatsa düzenkarşıtı değil fakat ayrıksı düzenin isteme-diği bir örnektir. Fatsa Belediyesi kanundışı işler yaptı demek mümkün değildir.Fatsa Belediyesi güzel şeyler yaptı da niyeherkes beğenmedi; sistem temel olaraközgüveni yitiren insan ister, Fatsa Beledi-yesi bunu tam tersini çevirdi. İnsanlarakendine güvenmeyi, isterse kendi gelece-ğini kurabileceğini, biçimlendirebileceğiniöğretti.

Mustafa Bayram Mısır: Esasen sermayehala iktidarda, emperyalist-kapitalist sis-tem hala iktidarda. Bir belediye başkanlı-ğınız var, bu belediyenin bir miktar yetki-leri var, azıcık da parası var. Kamu hizmetiüreten emekçiler var rutin faaliyetlerde oazıcık miktar harcanıyor. Elektrik, su vebaşka programlar için de devlet istiyor. Di-yelim ki 100 lira para kalıyor. Şimdi siz ka-pitalizme karşı ve devletine de karşısınız.Egemen de değilsiniz. Yaptığımız işler aca-ba bizi karşı olduğumuz sistemle bütün-leştirir mi? Daha doğrusu onlarla aynınoktaya gelir miyiz, hükümetleşir miyiz?Karşı olduğumuz kapitalizmin ve devletinsermaye politikalarının ajanı haline gelirmiyiz? Porto Alegre önemli bir örnek. Ça-lışmalar halkın istemleri doğrultusundakurgulandığında önemli bir katılımın oldu-ğu görülüyor. Halk, birim ve komite faali-yetlerinin bir parçası olduğunda yerel yö-neticileri daha sıkı denetlemeye sahip olu-yor. Ancak buna rağmen kapitalizm koşul-larında kurulacak belediyeler çabuk hü-

kümetleşerek, halka karşı bir yönelime gi-riyor.

Tecrübelerimizden dersçıkarmalıyızDr. Şükrü Aslan: Tercüman vb. gazeteler 1Mayıs mahallesine, ‘terör’ örgütlerinin,anarşik ya da anarşist örgütlerin devletemeydan okuması, toprak işgali olarak ni-telemişlerdi. Ben buna başka bir yerdenbakma ihtiyacı hissetim ve akademikaraştırmaya konu yaptım. Fazla etkisinidüşünmeden dosyama koyup iletişim ya-yınlarına teslim ettim. Tez konumda da 1Mayıs Mahallesi ve buna benzer deneyim-lerin 1980 öncesinde bulunan sosyalist ha-reketin kent mekanına müdahale ve etki-sidir diye işledim. 1 Mayıs’ta şu benimsen-miştir; bu arsayı kamu adına almak, elkoymak kamusal amaçlarla adil bir şekildeihtiyaç sahiplerini öncelikli olarak dağıt-mak sadece dağıtmamak, birlikte inşa et-mek, birlikte korumak, bütünlüklü koru-mak olarak düşünülmüş bir müdahaledir.Yasal değildir fakat, fiili ve kendi içinde hu-kuku olan bir müdahaledir. Türkiye sosya-list hareketinin yerel yönetim deneyimleriaçısından son derece önemli bir deneyim-dir. Bugün kentlerde nasıl bir yönetim kur-malıyız konusunda olumlu bir iz, etki bıra-kan bir deneyimdir. Bugünün ihtiyaçlarıçok daha fazla, ama bu tecrübeden yarar-lanmak, ders çıkarmak gerekiyor.

Mücadelemiz devam ediyorOzan Doğan-Dersim Demokratik Halk Da-yanışması (DDHD): Yerel bir sorun tartışır-ken, kazanımlarımızı deneyimlerimizi tar-tışırken, koruma, ilerletme tartışmalarınıyürütürken uluslararası ve ulusal düzeydetecrübe ve siyasi dengeleri gözeterek de-ğerlendirmek ve günümüz koşullarınauyarlayarak ele almak gerekiyor. DersimDHD böylesine uzun bir süreci tüketti.

DEVAMI SAYFA 20-21’DE

Fatsa Belediyesi güzelşeyler yaptı da niye her-kes beğenmedi; sistem

temel olarak özgüveni yitireninsan ister, Fatsa Belediyesibunu tam tersine çevirdi. İn-sanlara kendine güvenmeyi, is-terse kendi geleceğinikurabileceğini, biçimlendirebi-leceğini öğretti.

dosya sempozyum

mücadele mekanlarından...

18-19_Layout 2 12/20/11 10:53 AM Page 2

Page 20: 20-30 Aralık 2011

Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 2011dosya sempozyum202009 yerel seçimlerini örgütleme çalışma-larına başladı. DDHD kendi sözüyle dene-yim ve olanaklarıyla Dersim’de bu mevcutsorunlara karşı fiili mücadelesini bugün desürdürüyor. Dersim’de Fethullah Gülen’inve devletin genel asimilasyon çalışmaları-na karşılık Dersim halkı kendi çalışmaları-nı sürdürmektedir.İki gündür konuşulan konular üzerindendebir şeyler söylemek gerekirse, dün ve bu-gün yapılan sunumlarda başta Kürt ulusuolmak üzere, somut bir takım kazanımlarelde etmek için birlikte hareket etmekönemlidir. Bizler bu taleplerin bir bileşeni,savunucusuyuz. Demokratik özerklik ko-nusundaki teorik belirlemeyi de büyük biralternatif olduğuna katılmamak kaydıyla…Yerel yönetimler ekseninde ifade edilenle-re gelince, asgari ortak taleplerin ve uzunzamandır çalışması yapılan devrimci-halkçı belediyeler projesinin bundan sonrada ortaklaştırılması ve daha fazla gecik-meden yapılması gereklidir. Varolan buyakınlaşma ve birleşmenin, ayrım ve ayrı-şım yönlerimizin de ilerleyeceğinin eksik-liklerin giderilmesine kuvvetli etki yapa-caktır. Belediyeler Birliği’nin bu koşullarlakurumsallaştırılması çok önemlidir.BDP Muş Milletvekili Demir Çelik: Demo-kratik özerklik alternatif bir model olarakçokça tartışıldı ve uğruna bedel ödenerekkazanıldı. Devleti bu kadar saldırganlaştı-ran ve “KCK operasyonu” olarak yansıyansaldırıların nedeni de bu ikili iktidar duru-mudur. Kurulan bu ikili iktidar devletin iz-düşümüne ters düştüğü için KCK operas-yonu şeklinde boğulmaya çalışıldık ve gö-rünen o ki ceberut devlet ile daha demo-kratik bir toplumu yaratma mücadelesi de-vam edecektir.

Dünün başbakanının ‘Fatsa’yı sırtımızdataşıyamayız, müdahale etmeliyiz’ anlayışı-nın değişmediği, sadece isimlerin değiştiğive uygulamaların aynen devam ettiği gö-rülüyor. Devletin, sınıfın sahibi olan devle-tin, hegemonik ilişkilerinin açığa çıkardığıyoksullaştırmanın, ötekileştirmenin sür-düğünü gördük. Biz Kürdistan’da demo-kratik özerkliğin, ekonomik, sosyal, top-lumsal, demokratik ve ekolojik olarakkendini var edeceğini düşünüyoruz.

Gücümüzü halktan alıyoruzHozat Belediye Başkanı Cevdet Konak: Ku-rumum Demokratik Haklar Federasyonu,şahsım ve Hozat halkı adına sizleri saygıylaselamlıyorum. Değerli dostlar, yerel yöne-timler mücadelesinde 7. yılın sonuna gelmişbulunmaktayız. 2003 tarihinde Hozat'ta ye-rel demokrasi güçleri ittifakla güç birliği ya-parak, Hozat’ta Mart 2003 seçimlerinde ik-tidara geldiler. Programı halka açıyoruz,halkçı belediye devrimci belediye diyoruzve halk sorular sormaya başladı. Halk, bi-zim ilçede yaşadığımız sosyal, siyasal, kül-türel sorunlarımıza cevap olmaya başladı.Ancak bir gerçeklik var sizler merkezi büt-çeden pay alamayacak bir siyasal duruşa

sahipsiniz dedi. Ortak bir söylem biz güçlü-yüz çünkü halkımız var, halkın gücünü hiç-bir kuvvet yenemez. Ve alanlarda, meydan-larda halkımızla el ele vererek Hozat Beledi-yesi’ni sorun olmaktan çıkarmanın yolları-nın bulmaya başladık. Dört mahalleden olu-şan mahalle komiteleri oluştu. Komisyonlaroluştu; gençlik, kadın, mahalle. Halkın pra-tikte de her karara katıldığı ve çalışmalarınyapıldığı ve başarılı sonuçların alındığı birdönem yaşıyoruz. Bu çalışma tarzını kendi-ne risk gören sistem elbetteki saldırmayabaşladı. İlçemizin nüfusu 4500. Hozat'ta5000'de askeri birliklerin sayısı sayısal vehalkı tehdit etmeye başladılar. Bir taraftayoğun savaş diğer tarafta askerin kendinisayısal güç olarak ifade etmesi. İlçe halkınındirengen ruhu tüm bu saldırılara pratiklecevap oldu, kendi ilçesinin sorunlarını birerbirer çözmeye çalıştı. Halkın mücadele ruhutüm bu koşullara rağmen bu saldırılara kar-şı güç oldu.2009 seçimlerinde halkımızın mevcut du-rumu da göz önüne alınarak, o direngen ru-hunu ortaya koyup yeniden halkçı ve dev-rimci anlayışı yerelde iktidarlaştırdı. Busempozyum 2003-2004 yıllarında yapıl-mış olsaydı; halkçı devrimci belediyelerimizbelki bu gün daha ileri gitmiş olacaktı. Ha-tay Samandağ'da, Çamlıhemşin'de ve Ku-zey Kürdistan demokratik yerel yönetimlermücadelesini veren belediyeleriyle bir ara-ya gelmemek bir eksikliğimiz bunun öze-leştirisini huzurunuzda vermek istiyorum.Bizim iddiamız ya da hedeflerimiz, bölge-mizde coğrafyamızda yaşanan saldırılarave devam eden savaş sürecinde, Dersimhalkının sosyal, siyasi, ekonomik, kültürelihtiyaçlarına cevap olmaktır. Sistemin ge-rici, ırkçı, faşist, şovenist saldırılarına karşıasla fırsat vermeyeceğiz, bu gücü de hal-kımızdan alıyoruz.

Ulusal ve uluslararasısermayeye güvenmedikMazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel:Umut ediyoruz ki, bu sempozyumdan de-neyimlerimizden sonuç çıkarıp, bizdenbaşka dostumuzun olmadığını anlamalı busorumluluktan hareketle devrimci, halkçıyurtseverlerin omuz omuza sürdürdüğümücadeleyi daha ileri taşıma gayreti taşı-malıyız. Demokratik Haklar Federasyo-nu’nun bir üyesi olarak on yıllardır asimi-lasyon, tecrit politikalarına maruz kalan,yakılan yıkılan göçettirilen ve insansızlaş-tırılmış bir ilçe belediyesinin başkanıyım.AKP ve CHP’nin yıllarca talan ettiği bir be-lediyeyi teslim aldık. Donatım malzemesiolmayan, alt yapısı olmayan, halka hiç birkatkısı olmayan bir belediyeyi harçla borç-la devraldık. Buna rağmen ilk işimiz halkmeclisini kurarak, söz, yetki, karar şiarıylahalkı harekete geçirerem olru. Bunları ya-parken ulusal ve uluslararası sermayeyegüvenmedik. Dersimliler, Dersim halkı veDersim’in dostları ve devrimci güçleriyleişleri yaptık yapmaya da devam edeceğiz.

Avrupa Demokratik Haklar Federasyo-nu’nun çalışmalarıyla yurt dışında daya-nışma etkinlikleri düzenleyerek dostları-mızdan katkı aldık. Mazgirt’te kadınları-mızla, halkımız, köylümüz, gençliğimizlekolektif çalışmalar yürüttük. Biz yerel yö-netimleri siyasal sistemden bağımsız dü-şünmüyoruz ve kendi siyasal, sınıfsal dün-ya görüşümüzle bunun karşısında ko-numlanıyoruz. Şunu anlamalıyız ki, halkı-mızı önce yoksullaştırıp kendilerine bağla-yan, entegre eden sistemden, 50 TL için yada bir paket makarna yardımı için devletinkapılarında kuyruklarında bekleyen yaşlı-larımızı, halkımızı oradan koparmak ge-rektiğine inandık ve bunu belli oranlardabaşardık.Devrimci sosyalist belediyecilik aynı za-manda kendi bünyesindeki emekçileri, iş-çileri kendi sınıf karakterine uygun dü-şünmeye sevk etmektir. Bu bilinçle kendiişçilerimize yaklaşmak bunu kavratmak,hayatın her alanında her yerde işçi sınıfı-nın ideolojisini taşımasını sağlamak temelgörevimizdir. Tecrit ve asimilasyon politi-kalarının yarattığı ezik, edilgen halkı aya-ğının üstüne dikerek halk meclisleriylebirlikte sorunları çözdük, çözmeye devamediyoruz. Şimdi işçilerimiz maaşlarını ala-mamaları durumunda bile canla başla çalı-şacak bir bilinç haline büründü bile. 1 Ma-

yıs’ta, 8 Martlarda, Newrozlarda halkıylabir bütün olarak buluşarak meydanlara çı-kıyoruz.

Biz bunların yanında Dersim geneli vekendi sorumluluk alanımızda, rutin işlerdışında siyasi saldırılar, operasyonlar vehalkımızın sorunlarına çözüm üretmekiçin kapılarımızı herkese açıyoruz.

Biz yerellerimizdeki siyasi hareketler vedemokratik kitle örgütlerinin fikir ve öne-rilerini de önemsiyor, değerlendiriyor vebirlikte hareket ediyoruz. Zaman zamanbazı politikalarda farklı yaklaşımlarımızolabilir ama biz bir bütün olarak her zamanher alanda birlikte hareket ediyoruz. Mun-zur ve derelerimiz üzerinde kurulmak is-tenen barajlara, halka yönelik baskı ve asi-milasyon politikasında omuz omuza mü-cadele etmekteyiz. Bu buluşmayla birliktebirlikteliklerimizi güçlendirip ülke sınırla-rını da aşmak gibi bir amacımız var.

Bu sempozyumda çok önemli öneriler, de-neyimler katkılar aldık. Belki de bu organi-zasyon olmasaydı bunların birçoğundanhaberdar olamayacaktım. Mazgirt Beledi-yesi Mazgirt halkınındır ve kapısı sonunakadar açıktır. Elimizdeki mevzileri güçlen-dirmek, ayakta tutmak için bir birimize ih-tiyacımız var, ancak bu koşullarda kendi-mizi iktidara taşıyabiliriz.

Bu sempozyumda çokönemli öneriler, dene-yimler katkılar aldık.

Belki de bu organizasyon ol-masaydı bunların birçoğundanhaberdar olamayacaktım. Eli-mizdeki mevzileri güçlendir-mek, ayakta tutmak için birbirimize ihtiyacımız var, ancakbu koşullarda kendimizi ikti-dara taşıyabiliriz.

20-21_Layout 2 12/20/11 11:00 AM Page 1

Page 21: 20-30 Aralık 2011

20-30 ARALIK 2011 Halkın Günlüğü 21

Çocuklar gülebilsin diye...Samandağ Belediye Başkanı Mithat Nehir:Ne benim geldiğim coğrafya ne de birçokyerde hayat Tunceli’deki, Diyarbakır’dakigibi akmadığını söylemek istiyorum. Bili-yoruz ki oralarda halk üzerindeki baskıve asimilasyon politikaları devam ediyor.Biz sadece sosyalist ve devrimci olduğu-muz için oy almadık. 5393 sayılı yasanınsonuçları vb. düzenlemelerin getirdiği an-layışla yönetilen belediyelerin aksine al-ternatif bir anlayış sunma hedefiyle yolaçıktık. Mevcut anlayışların aslında sağ-sol demeden herkesi etkileyen bir beledi-yecilik anlayışıyla halkın bütün kesimle-

rini kapsayan saldırıları göğüsleme hede-fiyle iki buçuk yıl önceden tek tek kapılarıçaldık. Kendi imkânlarımızla bunu yapa-biliriz dedik. Ve halk da inanarak oy verdi.Özgürlük ve Dayanışma Partisi özgülünde

tezahür eden bir adaylık sürecim oldu veittifaklar kurularak başkan oldum. Elbet-te ki çekirdek kadro sosyalistlerden olu-şuyordu, fakat sonradan gördük ki buyetmiyor, ÖDP’den seçilmiştik ve 5 meclisüyesi ile iş yapamaz duruma geldik, çün-kü diğer partilerin meclis üyeleri çalışma-ların hayata geçirilmesi ve karar almaaşamasında çok sıkıntılı zamanlar yaşa-dık. Yine bir gerçek olarak seçimlerde yüzde33 oy oranıyla başa geldiğimiz Saman-dağ’da yüzde 67 gibi bir çoğunluğun doğalolarak bizi istemediği koşullarda seçil-miştik. Provokasyonlara da sahne olabi-lecek koşulların mevcut olduğu bir or-tamdaydık. Bu koşullarda çok kolay ol-muyor, orada halka doğruları anlatmak,çektikleri çileleri tekrar tekrar yüzlerinevurmak gerekiyordu, yaptık, yapmaya dadevam edeceğiz. Halkın yerel iradelerinsahiplenmesi için bu şekilde yola devamedilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Daha çok çalışmalıyızAknehir Belediye Başkanı Mehmet Mü-barek: Bu önemli sempozyumun gecik-miş bir çalışma olduğunu belirtmek isti-yorum. Daha evvel yapılmış olsaydı kendişahsıma iki buçuk yıllık belediye başkan-lığım süresinde daha önemli mesafelerkaydetmiş olurdum. Yine de bu başlangıçöneminden bir şey eksiltmiyor, dilerim kibundan sonra daha güçlü bir iletişim içe-risinde yolumuza devam ederiz.ÖDP’liyim fakat solcu, sosyalist olduğumiçin seçilmedim. Yakışır bir şekilde halkçıbelediyeciliği uygulamak, bir örnek teşkiletmek için ülke genelinde geniş dost güç-

lerle birlikte tanıtım, halkla birlikte halkçıbelediyeleri anlatmak gerekiyor. Halkçıbelediyecilik anlayışıyla halk arasındakibu sorunlara karşı bir şeyler yapmak ge-rekiyordu. ‘Solcular çok güzel konuşurama bir şey yapmaz’ bakış açısını kırmakiçin somut çalışmalarla solcuların hemgüzel konuşup hem de güzel şeyler yaptı-ğını göstermek lazım. Sol sosyalist bele-diyeler adına çok güzel şeyler yaptık.Esas mesele alternatif olmaktadır. Bununasıl yapacağız, bire biri, bire on, bire yir-mi, bire yüz yaparak. Umudu büyütmeyegelirken kendimizi de büyütmemiz lazım.Biz her şeyi katılımcı bütçeyle, halkla or-tak çaba harcayarak, tüm mahalleden ge-len temsilcilerle yaptık. Ve daha önümüz-de koca iki buçuk yıl var. Daha birçok ek-sikliğimiz var ve çok çalışacağız.

Kenan Çetin Pertek Belediye Başkanı;Pertek Belediyesi olarak 7. Yılımızın so-nundayız. Dağınık kum taneleri gibi olma-yıp, eğer iyi bir araya gelirsek, nasıl birgüç olacağımızı da görürüz. Sistemi iyibilmek, tanımak lazım. Onun silahlarını iyibilmek ve kavramak lazım.

Başta Dersim Belediye Başkanı olmaküzere, oradaki derneklerimizin çalışma veçabaları neticesinde festivalde 30 bin kişiyürüdü. Dersimliler birlik ve beraberliknoktasında iyi bir yerdedirler. Perteklile-rin telefon, adres, mail adreslerini alarakbir iletişim sağladık. Burada ve genel ola-rak konu ettiklerimizi, en yakınımızdakiKürt halkına olan desteği verdiğimizdebaşaracağız. Amed ve Dersim bizimleumut hikâyelerini paylaştılar. Bu coğraf-yanın devrimci-halkçı damarı başka.

Daha büyük paylaşımlaravesile olsunAmed Büyük Şehir Belediye Başkanı Os-man Baydemir; bin yıldır yaşamın hiç ke-sintiye uğramaDIĞI bir yerden geliyorum.Mezopotamya’nın başkenti Diyarba-kır’dan geliyorum.

Bu birlikteliklere ihtiyacımız var. İlk defaAnkara’da bir arada oluyoruz. Bu özeleşti-ridir, bu deneyimleri birbirimize aktarma-mız lazım. Başkanlar ifade ettiler ‘Bir ey-lem bin söylemden evladır’ diye. İşlerimiziyasallık ve meşruluk dengesi içerisindegötürmeye çalışırız. Meşruluğu çokönemli oranda esas alıyoruz. Aksi haldene halkçı oluruz, ne de devrimin kıyısın-dan geçeriz. Çok dilli, çok kültürlü, o le-ğenle yoğrulan bir hamurdan bahsediyo-rum. Çok kimlikli çoğulcu adına negatifmüdahalelerle yüz yüze kalmıştır. Köyle-rin çoğunun yakılmasıyla birlikte nüfusbir anda bir milyona çıkıyor. Uzun bir süreDiyarbakır’ın kaderi olmuştur. Tifodan tu-tun sıtmaya kadar yerel halkın bir kaderiolmuştur. Yaşama geçirmiş olduğumuzprojelerde Edip Solmaz’ın, Mehdi Zana’nınve Fikri Sönmez’in yol haritasını takipediyoruz.

Bizim yüreğimizin kapısı halklara 24 saataçıktır, birlikte başaralım ve Türkiye’ninher yanına yayalım. Çocuklar gülebilsindiye “Ben yanmasam, sen yanmasan, bizyanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlı-ğa…”

Sibel Özbudun: Sermayenin neo-liberalsaldırı koşullarında var olma savaşı verendevrimci-halkçı yerel yönetimlerin, busempozyumda bir araya gelmelerininönemli olduğunu belirterek mafya tipi birbelediyeciliğin ülkemiz ve dünya koşulla-rında işbaşında olduğunu hatırlattı. Özbu-dun, bu belediyelerin, sadakacı bir anla-yışla yoksullaştırılmaları ve yoksul halk-ları temsil etmelerinin yanında, azınlık ve‘marjinalleştirilmiş’ ve devrimci gelenekile bu değerlerin yaşatıldığı yerlerden ol-maları vesilesiyle birçok ortak paydayasahip olduğunu belirtti. Sibel Özbudun,konuşmasını sempozyumun bu yerel yö-netim deneyimlerinin direniş cephelerineçevrilerek, neo-liberalizme karşı katılımcıbir anlayışı hakim kılmaya dönük dahabüyük paylaşımlara vesile olmasını dile-yerek bitirdi.

Yaşama geçirmiş olduğu-muz prıjelerde Edip Sol-maz’ın, Mehdi Zana’nın ve

Fikri Sönmez’in yol haritasınıtakip ediyoruz. yarının umutlugünlerini hep birlikte başara-lım ve Türkiye’nin her yanınayayalım. Çocuklar gülebilsindiye “Ben yanmasam, senyanmasan, biz yanmasak na-sıl çıkar karanlıklar aydınlığa…

Bizim iddiamız ya dahedeflerimiz, bölgemiz-de coğrafyamızda yaşa-

nan saldırılara ve devameden savaş sürecinde, Der-sim halkının sosyal, siyasi,ekonomik, kültürel ihtiyaç-larına cevap olmaktır. Siste-min gerici, ırkçı, faşist, şo-venist saldırılarına karşıasla fırsat vermeyeceğiz, bugücü de halkımızdan alıyo-ruz.

20-21_Layout 2 12/20/11 11:00 AM Page 2

Page 22: 20-30 Aralık 2011

Halkın Günlüğü 20-30 ARALIK 2011tarih okur22

rek yok, 90’lı yıllarda yine adını zikrettiğinizo memleket de dahil olmak üzere ülkenindoğusunda yaşanan katliamlar, işkenceler,yargısız infazlar, ambargolar için bir sözünüzyok mu? Bugünden bağımsız bir özrün kad-ri-kıymeti nedir ki?Şimdi timsah gözyaşları yine bizimle amaönce sizinle… Bir kez daha aynı oyunu izle-mek için ön sıralardan biletler alındı, ön sıra-larda kulaklarını iktidarın ne dediğine dik-miş ve medet uman sizler... Sonra toplu ayi-ne çevirdiğiniz bu duruma ikna ettiğiniz ezi-len halklar… Kim bilir aynı oyunu kaçıncıseyrimiz hep birlikte… Gençliğinden kalma oünlü omuz silkme, karizmatik(!) haliyle gere-kiyorsa özür dileyen nadide başbakanı izli-yoruz! İktidarın politik manevralarına ekle-yeceği yeni bir yüzleşme! Peki ya onlar yinebir toplu ayine çevrilen bu oyunu oynarken;mesela İzmit’te sırf en meşru talepleri içinbasın açıklaması yapan, ulaşım zammınıprotesto eden, kendilerinin dahi yasal say-dıkları 1 Mayıs’a katılan gençlerin terör örgü-tü üyeliğinden tutuklu yargıladıklarındanhaberiniz var mı? Ya evinde bulundurduğuÖzgür Düşün dergisi nedeniyle, 56 sayısınınnerdeyse tüm başyazılardan sorumlu tutu-lup örgüt üyeliğinden suçlandıklarından? Tvlerde, gazetelerde iyi gençlerdi denilip yazıla-ra konu olan, elimizden almaya çalıştıklarıdeğerlerimiz Denizleri, Mahirleri hatırlamak,tarihi hatırlamak için illaki timsah gözyaşla-rına sahip olmak mı gerekir? Ha bir de bir

ayrıntı olarak İbrahim’den bahsetmek diğerdevrimci önderleri anmak kadar kolay değil.Çünkü daha onun insani(!) yanını bulamadı-lar. Dilinize pelesenk ettiğiniz (kim bilir belkide ondan öğrendiniz) resmi ideolojiyi-kema-lizmi ta 70’lerde bilimsel bir şekilde tahlil veteşhir ettiği için henüz onun masum yanını

bulamadılar. Ya da ta 70’lerde Kürt sorunukonusunda açıktan ulusların kendi kaderinitayin hakkını savunduğu için henüz masumdeğil, ne dersiniz? Dizilere konu olamıyor,yazılarınıza konu olamıyor? Çünkü iktidardaha buna dair bir şey söylemedi değil mi?Meclis kürsülerinde asılan gençler için ko-

Bir kez daha girdiler hayatlarımıza. Hiç ummadı-ğımız bir zamanda, kendi dalaşlarının bir malze-mesi yaptılar. Daha önce de yapmışlardı, 38’de…Bir anda girmişlerdi diye anlatır atalarımız.Umulmadık, hiç beklenmedik bir zamanda…Her gazetenin sayfalarından birinde özür, yüz-leşme, vicdan kelimelerinden geçilmez oldu.Günlerdir, haftalardır yine girdiler hayatlarımı-za... Bir özrün arkasına saklanarak faşizminalasını uygulayanların dudağının arasından çı-kan o iki kelimeye bel bağlandı. Samimiydi, sa-mimi değildi, devlet adına özür dilenmesi lazımgibi cümleleri çok duyar olduk. Bahsi geçencümlelerin bugüne değin bu denli rahat tartışıl-mamasının sebebi neydi? Şimdiye kadar susan,bu konuda tek kelime dahi etmeyen siyasetçi-lerimiz, yazarlarımız, aydınlarımız birdenbireneden bunları konuşur oldu? İktidar izin verdide ondan mı? Bu toplu ayinin sebebi nedir anla-makta güçlük çekiyoruz? Biz, bugüne kadar ra-dikal gördüğünüz solcular, sosyalistler, komü-nistler tarihi hatırlattığımızda neden bu kadarduyarlı değildiniz? Neden kalemleriniz kırılmış-tı, mürekkepleriniz bitmişti? Şimdiye değin in-sanın yüreğini daraltan suskunluğunuzun se-bebi neydi? Yeni mi görüp yazmayı öğrendinizyoksa Ya da rahatınızla, sıcak yuvanızla, kaygı-sız başınızla tarihinizi unutmuş muydunuz?Hatta sosyalistlerin, komünistlerin dahi bir özürbeklemesi neye işarettir. Diyelim iktidar sahip-leri özür diledi. Ya sonra? Diyelim ki devletin ta-mamı özür diledi? Bu bugün ve yakın zamandayaşananları yok sayar mı? Uzağa gitmeye ge-

TARİHLE YÜZLEŞMEK MİNeden gücenen biz, gönül alan onlar… Suçlanan biz, katlananonlar… Aciz görülen biz, yanılan biz, hoş gören onlar… Çatışan,uyumsuz olan, anlaşmayan biz, adil olan onlar, adalet onların…Neden haksız biz, bağışlayan onlar… Neden bölen biz, birleştiren

onlar(!) Neden şekillendiren onlar... Bey olan onlar da ondan değil mi?

ÖZLEM YAKAR‘

YoldaşlarBugün önemli bir süreçten geçmekteyiz. 96 yı-lıyla başlayıp A.Öcalan’ın teslimiyetiyle, doruğaçıkan ve devamında kapsamlı ve çok yönlü ola-rak sürdürülen tasfiyeci sürecin önemli ayakla-rından biri oluşturulmaktadır. Bu süreçte genel saldırıyla paralel yürüyen Ftipi hücre saldırısının esas amacı devrimci ko-münist tutsakları teslim almak ve yalnızlaştır-maktır. Saldırının genel hedefi ve amacı isebaşta kır merkezli gerilla savaşı yürüten hare-ketlerin yok edilmesi, silahlı radikal devrimciörgütlerin tasfiye edilmesiyle birlikte toplumunsindirilmesini hedeflemektedir. Dolayısıyla bu-gün özelde F tipi hücre saldırısını genel plandaise tasfiyeci süreci boşa çıkarıp tersine çevir-mek için belirlenen politik taktik görevlerimiziiyi kavrayıp, direniş ve zafer kişiliğini içeri cep-hesinde konuşturmakla mümkün olacaktır.Peki, neden direniş ve zafer kişiliği? Çünkü bu-nun karşıtı teslimiyet ve ihanettir. Direniş bizi

nasıl ki zafere götürüyorsa teslimiyette ihanetegötürür. F tipi hücre saldırısıyla amaçlanan dateslimiyetle ihanete giden yolu açmaktaktır.Yani dayatılan ölümdür. Direniş ve zafer kişiliğidayanağının iki temel ayağı üzerinde durmakgerekir.

Bu gün F tipi hücre saldırısının ideolojik yöneli-minin temel politikasının amacı, halkın öncüsüve önderliğini sindirme ve denetim altına al-maktır. Buradan da örgüte ve halka karşı gü-vensizlik yaratmaktır. İşte bundandır ki ağapatron devleti hücre saldırısıyla devrimci de-ğerleri, umutları, idealleri ve direniş odaklarınıyok etmek istiyor. Kitlelerin safında korku, gü-vensizlik ve karamsarlık yaratılarak teslimi-yetçi, yılgın bir ruh hali hakim kılınmak isteni-yor. Bütün bunları hem devrimci güçlerin üs-tünde hem de halkımızın üzerinde gerçekleş-tirmeye çalışıyorlar. Bu nedenledirki hücre uy-gulaması bir sistemdir. Ve bu sistemin hedefi,yaratacağı sonuçları içerisi için de dışarısı için

de aynıdır. Özünde halkın geleceğinin hücreleş-tirilmesidir. Devrimci komünist tutsaklara yö-nelik hücre saldırısını daha iyi kavrayabilmekiçin bu günle dün arasındaki tarihsel ilişkiyi, di-yalektik bir tarzda ele almak gerekir. Zira bu-gün uygulanmak istenilenler dün uygulanan-lardan bağımsız ve kopuk değildir. Meseleyidoğru tarihi bir bilinçle ele aldığımızda halka vepartiye karşı neden güvensizliğe düşülmemesigerektiği ve güvensizliğe düşüldüğünde yaşa-nan olumsuzluklar anlaşılır olacaktır. Bugünkendi tarihindeki olumsuzluk ve sakat anlayış-larla ciddi bir hesaplaşmaya girmiş ve tecrübe-lerini özetleyerek bizi daha bir aydınlatan parti-miz 1996 yılında Kardelen Hareketı’yla adetaikinci kez doğmuştur. Bu anlamıyla ‘96 bizleraçısından bir miladı ifade eder niteliktedir.’ De-nebilinir ki ‘96 bir dönüm noktası’ ve ‘72’ninkökleriyle yeniden buluşması, öze dönüştür.’Parti önderliğimiz bu anlamıyla hem öğrenenhem de öğretici olmuştur. Bilinçlerimizde ya-

rattığı sıçramayla bugün ben de hata ve zaafla-rımdan en radikal tarzda hesaplaşacağım vehesaplaşmaya da devam edeceğim. Buradanhareketle partinin bizleri kazanma çabasınayanıt olarak bizler de partiyi kafamızda örgüt-lemeye ve kazanmaya çaba sarf etmeliyiz.Parti son dört yıl içinde çok önemli kazanım vebaşarılar ortaya çıkarmıştır. Bugün gerillanıneylem ve vuruş tarzıyla bu somutlanmıştır. Ha-pishaneler cephesindeki gelişmeler, bu kaza-nım ve başarılardan bağımsız değildir. ‘96 ÖlümOrucu’yla ortaya çıkan Ulucanlar Direnişi’ylesıçratan, Burdur ve Bergama’daki direnişlerdepekişen ve feda olma ruhunun bilinçlere otur-ması, partimizin tarihsel yönelimine uygun ola-rak şekillenmesindendir. Bu konuda da hapis-haneler parti komitemizin, partinin tarihsel yö-nelimine, perspektif ve politikalarına uygunhapishanelerdeki parti kitlesini şekillendirme-de, örgütlemede gösterdiği başarılar takdire şa-yandır. Bu onur ve güven verici gelişmelerden

‘Bütün yoldaşlar partiyi bilinçlerinde

22-23_Layout 2 12/20/11 11:04 AM Page 1

Page 23: 20-30 Aralık 2011

nuşma yapanlara kulak kabartıyorsunuz dayargılanan, hala sokak ortasında vurulup du-ran gençler onlar gibi kendi çıkarları için an-madıklarından mı ilginizi çekmiyor? Halkıuyutmak için meclis kürsülerinde, çocukyaşta asılan gençlerimiz için timsah gözyaş-ları dökerken bu gençlerden ne istedikleri

dikkatinizi çekmiyor mu? Ya peki bu gençler-den de özür dileyip hükümranlıklarına de-vam ettiklerinde sorun kalmamış mı olacak?Bu gençlerden ömürleri çürüdüğünde özürdilediklerinde o dilinizden düşürmediğinizvicdanlarınız rahatlamış mı olacak? Zatenömür çürüten bir tarihin, bir düzenin sahibi

değil miydi bunlar? Kim bilir hangi yeni zul-mün hazırlığı olan bu sahte yüzleşme siziniçin neden bu kadar önemli?Kalkınıyoruz diyerek halkı kandırıp aslındakendi cemaatini, sermayesini kalkındırırken;timsah gözyaşlarıyla Somali’de şov yapar-ken, meclis kürsülerinde gerektiği için özürdilerken; Van için neden oynamadılar bu oyu-nu? Beklemiştik oysa. İki damla gözyaşı daVan için aksaydı. Nasıl da etkilenirdik değilmi? Oysa Van’da copları konuştu. Hani aydınolmak, sanatçı olmak şovenizme, ırkçılığıkarşı olmak değil miydi? Depremin yaşattığıyoksunluk ve her daim yaşadıkları yoksul-luklarının üzerine birde copları indi Van hal-kının sırtına... Ya onlar değil mi bu topraklaraekilen ırkçılığı besleyen? Onlar değil mi ölüyüdahi dirilten, bu yangını körükleyen? Toplugünah çıkarma ayini gibi bir anda duyarlı va-tandaşıyla, sanatçısıyla, popçusuyla, topçu-suyla, evlen benimle programlarının vazge-çilmez sunucularıyla ayağa kalkan, hesap so-ran? Siz nerdeydiniz? Bu toplumsal buhranı,kişiliksizliği yaratan onlar değil mi? Tümbunlar için imzalarınız, isminiz neden yoktu?Ömrünü Dersim davasına adayan aydınlar,araştırmacılar, Dersim’i hatırlayan entelektü-eller her gün gazete gazete tv tv dolaşıp Der-sim’in “çok geçmişte kalmış” acısından bah-sedenler, bugün, her gün, sürekli, yine, yeni-den yaşanan katliamı neden görmüyorsu-nuz? Katıldığınız programlarda bugünün acı-sına iki kelimeyle dokunmak çok mu zor?Yoksa önünüze serilen imkanlarınız, entelek-tüel egonuz mu vicdanınızı bastırıyor?1930’larda hangi köyde ne olduğunu, hangiaşiretin ne yaptığını, kimin kime küfrettiğinibiliyorsunuz da, Kazan vadisinde kimyasalsilahlarla katledilen insanların kaydını tut-maya gücü yetmiyor mu araştırmacı kişiliği-nizin? Travmadan, yüzleşmeden, rehabiliteolmaktan, yeni sayfa açmaktan bahsedenlerbugünün acılarını neden görmüyorsunuz?Peki, siz bunlarla ne zaman yüzleşeceksiniz?

Bırakın hakim sınıflara akıl vermeyi… Sizönce kendi tarihinizle yüzleşmeyi deneyin.Yarın bu kadar sefaletin altından nasıl kalka-caksınız? Tarih egemenlerin zulmüyle, baskı-sıyla, hapsiyle, copuyla tekrar ediyor. Görünbunları! Düşmanınıza benzemeyin! Yüzünüz-deki perdeyi yırtın atın!Neden gücenen biz, gönül alan onlar… Suçla-nan biz, katlanan onlar… Aciz görülen biz, ya-nılan biz, hoş gören onlar… Çatışan, uyumsuzolan, anlaşmayan biz, adil olan onlar, adaletonların… Neden haksız biz, bağışlayan onlar…Neden bölen biz, birleştiren onlar(!) Neden şe-killendiren onlar... Bey olan onlar da ondandeğil mi? Beylere kulak verdiğinizden değilmi bu başımıza gelenler biraz da? Beylere ye-nilginizden değil mi biraz da bu başımıza ge-lenler. Bizler beylerin lafını dinlemeyeli çokoldu! Pir Sultandan, Şeyh Bedrettinden, VictorJaradan, Brechtten, Nazım’dan, Yılmaz Gü-ney’den, Mahirden, Denizden, Mazlumdan, İb-rahimden öğrendik de dinlemedik, dinlemi-yoruz da. Onların iktidar dalaşlarının malze-mesi de olmayacağız! Evet, öle öle, asıla asıla,kesile kesile, zindanlarda direne direne dinle-medik! Yazdıklarımız kimilerinin yüzünde te-bessüme yol açmıştır. Kusura bakmayınbeyler, bayanlar… Bilimsel konuşmadık, ra-kamlar vermedik, veri de sunmadık, reel po-litikadan bahsetmedik, gerçekçi de bulmaz-sınız bizi muhakkak… Oldukça kaba bir yazıda yazmış olduk haliyle… Tebessüm edenlere,kulaktan kulağa dolaşıp bugüne gelen Nem-rut’la karıncanın hikayesini anlatıp bitirelim.Nemrut, İbrahim peygamberin yakılması içinbüyük bir ateş yaktırır. Ateşler göğe yüksel-mektedir. Herkes ateşten kaçmaya, uzaklaş-maya çalışırken bir karınca ağzı suyla dolucesaretle ateşe doğru gitmektedir. Bunu gö-ren başka bir karınca kahkahayla: “Görmüyormusun alevler göğe yükseliyor. Senin ağzın-daki su ne işe yarar ki!” demiş. Ağzında su ta-şıyan karınca da: “Olsun, bu uğurda ölsem deen azından safım belli olur” demiş…

DEDİNİZ? YA SONRA?23okur20-30 ARALIK 2011 Halkın Günlüğü

ve yakalanılan düzeyden ötürü HPK’mız şah-sında partimizi büyük bir sevinç ve coşkuylayoldaşça selamlıyorum. Partinin bizleri birerpartili olarak kazanmaya çalıştığı gibi bizler departiyi bilinçlerimizde ve yüreklerimizde ka-zanmaya çalışalım, bunu bilinçlerimize kazıma-ya çalışalım. Bu bilinçle partinin “diren-savaş –kazan” talimatıyla kuşanıp partimizin tarihselperspektifine uygun direnişçi ve zaferci kişili-ğiyle bu tasfiyeci süreci, hücre saldırısını boşaçıkartıp bozguna uğratacağımızdan oldukçakararlıyız.

Yoldaşlar…Yukarda resmetmeye çalıştığım nedenler vetarihsel gerçekliklerin bugünle ilişkisi içerisin-de yaşamın ve geleceğimizin hücreleştirilmesi-ne izin vermemek için sürecin politik ve taktikyönelimine uygun bir tarzda direniş ve zafer bi-linciyle halka ve partiye karşı sarsılmaz bir gü-venle “canımız halk savaşına feda olsun” şia-rıyla bedenimi saldırıya barikat etmek için gö-

nüllü olarak kendimi önerdim ve ölüm orucudirenişinin birinci ekibinde bana yer verildiğiiçin kendimi onurlandırılmış görmekteyim. Bubeni mutlu etmiştir. Halkıma ve partime laikolacağım. Partimden isteklerime gelince; öncel-likle girdiği tarihsel yönelimin kesintiye uğrat-madan içten ve dıştan ortaya çıkan her türlüengel boşa çıkartarak öncülük misyonuna uy-gun yürütmesine devam etmesidir. İlk fırsattabilimsel temellere oturmuş bir kongreyi başa-rıyla gerçekleştirmesidir. Artık kısa ve özlü birparti programı çıkartılmalıdır. Köylü gerilla sa-vaşında ısrar etmeli ve buna hizmet edecek bi-çimde işçi sınıfı içindeki çalışmayı acilen oturt-malıdır. Bugün düşman kademelerine yönelikstratejik yönelim göz önüne alınarak, stratejikolarak önderlik kurumunu mutlaka oturtmalıve bu konuda gereken azmi, gayreti sarf etme-lidir.Partinin temel işleyiş ilkesinden iki çizgi müca-delesi ve kitle politikasından en ufak bir sap-

maya, bozulmaya müsaade edilmemelidir. Partibirliğine zarar veren hiçbir davranış ve düşün-ceye müsaade etmemeli, partimizin diğer gü-cüyle birlik kararında liberalizme ve sekteriz-me düşülmeden ısrar edilmelidir. Düzeltme ça-lışması kişilik çözümlemesine kadar indirilme-lidir. Genel olarak bütün yoldaşlardan isteğimise parti birliğini göz bebekleri gibi korumaları,iki temel prensip olan halka ve partiye güven-mede hiçbir koşulda ikircikliğe düşmemeleridir.Partimizin bizleri kazanmak için verdiği emekkadar yoldaşlar da partiyi bilinçlerinde geliştir-mek için emek vermelidir. Partimizin tarihselyönelimi ve sürecini doğru kavrayıp içselleştir-melidir. Direniş ve zafer kişiliğimize geleneği-mize uygun sürdürülmelidir, bütün yoldaşlarınhedefleri şehit düşenleri aşmak olmalıdır. Sonolarak İşçi Köylü Kurtuluş (İKK)’ nun 104. sayı-sında, Devrimci Demokrasi gazetesi’nin ise 16.sayısında çıkan “Maoist temelde birlik” adlı bel-ge okunmalı ve okutulmalıdır. Bütün bunların

yapılacağına, partiye ve halka laik olunacağınainanıyor ve güveniyorum.

Yoldaşlar…

Bu direnişte şehit düşüp fiziken kaybetsekteideolojik, politik ve örgütsel olarak bizler kaza-nacağız. Bu mektubum, aynı zamanda gerici veegemen sınıfın, şehitlerimizin kanlarını kalem-lerinin mürekkebi yapan komprador medyanınsatılmış kalemşorlarının her türlü süpekülatif,ahmaksızca yazan, çarpıtmalarına ve direnişi-mize yönelik her türden karalama ve saldırıla-rına verilmiş bir cevaptır. Bu da “zaferi yoldaş-larımızla, siper yoldaşlarımızla ve halkımızlakazanacağız” şiarının bir belgesi olarak tarihenot düşülmelidir,

Ali İhsan Özkan 19 Aralık 2000’de Bursa hapis-hanesin de bedenini ateşe vererek ölümsüzleş-ti.

geliştirmek için emek vermelidir’

22-23_Layout 2 12/20/11 11:04 AM Page 2

Page 24: 20-30 Aralık 2011

8 hezar girtiyên PKK’ê û PJAK’ê yêngirtîgehên Tikiye-Bakûrê Kurdistanêji bo tecrîta ser Abdullah Ocalan şer-mezar bikin serê meha berfanbarêgreva birçîbûnê destpê kirin û bidorvegerî greva birçîbûnê berdewamdike.Ji hêla girtiyên PKK’ê û PJAK’ê1-Tecrîta li ser Serok Apo biqedînin,2-Şertên Serok Apo yên tevgeraazad, tendurustî, ewlekarî bînin cîh,3-Bikaranîna çekên kîmyevî yên kuhemû cîhanê de bûyesûcên şer biqe-dînin, dadiya şer bînin cîh,4-Terora girtin û binçavkirinê ya liser gelên me yên bêparastinê sivîlbiqedînin,5-Dev ji necîra li ser sazî, parêzkarênmafên mirovan-rewşenbîr û nivîs-karan berdin” hat diyarkirin ji bo evdaxwazana bênê pêşwazîkirin wêgreva birçûbûnê berdewam bike.Girtiyen şoreşker jî dan bîhîstin kuem jî ji bo piştgiriya van daxwazan 15Berfanbarê de 3 rojan dikevine grevabirçîbûnê. Hemû girtiyên girtîgehanyên doza MKP’ê, TKP/ML’ê, MLKP’êû TKEP/L’ê dixwazin operasyonênleşkerî û siyasî û tecrîta li ser serokêPKK’ê Abdullah Ocalan biqedin.

GirtiyênPKK’êketin grevabirçîbûnê

êkoşîna navbera serdetû bindestan bi her awayîdijwartiyan di hundirênxwe de vedişêre û bi vîawayî rewşa xwe berde-wam dike. Ev têkoşînaku bi dîrokî berdewamdike her demê bi polîtî-

kayên cuda ve bi awayekî din pêş vediçe. Ev pergala êriş û zordestiyên kupêk tîne û zemîna wêya meşrû jî dîsa liser daxwaz û hesretên girseyên gelênku dixe bindest sazdike. Evana jî bi ar-gumanên peymana civakî, ji zordesti-yê re na, mafên mirova pêşvedibe ûzordestî kedxwariyê dixwaze veşêre.Pejirandina van polîtîkayana jî bi bel-geyên gerdûniyên ve bi pratîkên per-werdehiyê, psîkiyatriyê, civatiyê ve bizorê dide pejirandin. Cîhê ku evan po-lîtîkayana terenekin jî hêzên xwe yênleşkerî û bi girêdayê van di binê navê“dadî” yê de dadrêsiyê dixe dewrê.Têkiliya milkiyêt û girêdayî vê peşve-çûyîna agahiyên civakî de xala binge-hîn parastina milkiyet e. Rêzikên par-gala bingehîn ne polîtîkayên mafênmirova û têkiliya mirovan e, parastin ûpîrozandina milkiyet e. Giredayê van

rêzik û zagonan peyamên ku di binnavê peyamên civakîde tênê amade-kirin ango makezagonan, peyaman jibo mirovan pewîstiyên ramanî û jiyanîbi tu carî pêşve nabe. Di bingehîna vancivaka ve di nava têkiliyên milkên tay-bet de parastina milkiyêt û mezinbû-na sermayeyê heye.

Em dikarin bi kurtasî bêjin,ev dane-zanên civakî, peyamên navnetewî tucarî mirov bi serê xwe naparêz e, ci-vatê naparêz e. Armanca van peya-man ewe ku mikên taybet biparêz e.Komkujî û qirkirin ji b ovan mînakênherî baş in. Em nikarin van bûyerantenê li dewlet an jî mirovekî hildindest. Em dikarin bêjin sedemên vanbûyerana pergal e.

Îro ev civakê ku bi navê “civakên mo-dern” derketine holê, em dizanin dew-letên van welata û çînên serwêr îqtî-darên xwe li ser komkujî û qirkirinêsaz kirine û hêjî berdewam dikin. Bi gi-rêdayî vê gotinên mafê mirova vankomkujiyan meşrû dike. Mînak QirûlaGelemper Neteweyên Yekbûyî de disala 1948 de “Danezana Gerdûnî a Ma-fên Mirova” a ku hate deklerekirin ji b

ovan kara bîne cîh di vê posîzyonê debû. Dîsa xwediyê van komkujiyan yênku van danezana derxistine holê, ewin. Dîsa di wê danezanê heya raja îroyên ku bê sînor komkujî kirin, dîsa evdewlet û îqtîdarên van dewleta çînênserwêr in. Hêjî di cîhanê de gelek cîhandi binê qilifên cuda de ev komkujiyanaberdewam dikin.Komkujiyên Dewleta TC’ê ku li serErmeniyan, Kurdan pêk hatiye, lê belêbinê xilaskirina serhildana gelek ne-teweyan jî ji van komkujiya nesîbênxwe hildan. Di rojevê de Rojhilata Na-vîn, Afqanîstan, Lê belê Avusturalyadi Amerikayên de komkujiyan bine-cîhan, li Afrîkayê berdewamiya kom-kujiyê nîşanê me dide ku pergal dihêla mafên mirovan de çi difikire. Erê“Hefteya Mafên Mirova” paşve ma,din ava vê heftê de ji ber êrişên per-galê çend mirov mirin û mirina çendmirova berdewam dike. Bê guman Evselteneta zumla van begên ku ji boîqtîdara xwe biparêzin derketine rê,heya ku ev “hefteya mafên mirova”(Parastina milkên xwe û îqtîdara xweû ya qirkirinê) hebe wê ev bûyeranaberdewam bike.

Ruyê “mirovperwer” yê vê pergalê li ser mafê milkê xwe paşve diçe, bi pêkanînawehşeta li ser gelan ve û bi polîtîkaya kedxwarî ve xwe nîşanê me dide. “Dane-zana Mafên Mirovan” ji vêji van polîtîkayên kedxwarî re zemîn sazdike.

ROJANEYA GEL

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüHESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

KAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır Gürz Ya yın Tü rü: 10 Günlük Siyasi Gazete-Bölgesel Sü re li- Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı Sokak NO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len YayımcılıkMahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A- Blok YenibosnaBahçelievler-İST Tel ( 0212) 654 94 18

Kîjan mafên kê tê parastin?

T

24_Layout 2 12/20/11 11:06 AM Page 1