185

40
TÜRKİYE EMEKLİLİĞİ İÇİN ACELE EDİNİZ S 16 Misafirliğimizin bitişi anıtla tescillendi HAKK’IN HATIRI ALİDIR FEDA EDİLEMEZ S 11 CİHADÇILAR, HOLLANDA VE SURİYE S 09 KÜRESELLEŞEN DÜNYA S 27 ÇİFTE EMEKLİLİK ÇİFTE SIKINTIDIR S 02 Kasım / November 2013 sayı/editie 185 - tiraj/oplage 8.000 e-mail: [email protected] www.dogus.nl ------------------------------------------------------------------------ ---------------------------------------------------- --------------------------------------------------------------- --------------------------------------------- ----------------------------------------------- ----------------------------------- Türkçe ve Hollandaca aylık enformasyon gazetesi Maandelijks informatieblad in het Turks en Nederlands Uzun yıllardır verilen uğraş neticelendi ve Dünya’da ilk Misafir İşçi Anıtı, Rotterdam’ın Güneyindeki Afrikaander mahallesinde bir parka dikildi. Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan, Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, Türk asıllı Milletvekilleri Tunahan Kuzu, Selçuk Öztürk, Rotterdam Anakent Belediye Başkan Yardımcısı Hamit Karakuş, farklı kökenlerden milletvekilleri, yerel yöneticiler, STK Başkanları, girişimciler, diğer ülkelerden büyükelçi, konsoloslar, birinci kuşaktan hayatta olanlar, onların çocukları , torunları ve yakınlarının da hazır bulunduğu açılış töreni hayli görkemli geçti. Gazetemizin baskıya girdiği bir zamanda yapılan açılışla ilgili yazı ve fotoğrafları önümüzdeki sayıda sizlerle paylaşacağız.

Upload: dogus-gazetesi

Post on 09-Mar-2016

246 views

Category:

Documents


12 download

DESCRIPTION

Dogus Gazetesi

TRANSCRIPT

Page 1: 185

TÜRKİYE EMEKLİLİĞİ İÇİN ACELE EDİNİZ

S 16

Misafirliğimizin bitişi anıtla tescillendi

HAKK’IN HATIRI ALİDIR FEDA EDİLEMEZ

S 11

CİHADÇILAR, HOLLANDA VE SURİYE

S 09

KÜRESELLEŞEN DÜNYA

S 27

ÇİFTE EMEKLİLİK ÇİFTE SIKINTIDIR

S 02

Kasım / November 2013sayı/editie 185 - tiraj/oplage 8.000

e-mail: [email protected] www.dogus.nl

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Türkçe ve Hollandaca aylık enformasyon gazetesi Maandelijks informatieblad in het Turks en Nederlands

Uzun yıllardır verilen uğraş neticelendi ve Dünya’da ilk Misafir İşçi Anıtı, Rotterdam’ın Güneyindeki Afrikaander mahallesinde bir parka dikildi. Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan, Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, Türk asıllı Milletvekilleri Tunahan Kuzu, Selçuk Öztürk, Rotterdam Anakent Belediye Başkan Yardımcısı Hamit Karakuş, farklı kökenlerden milletvekilleri, yerel yöneticiler, STK Başkanları, girişimciler, diğer ülkelerden büyükelçi, konsoloslar, birinci kuşaktan hayatta olanlar, onların çocukları , torunları ve yakınlarının da hazır bulunduğu açılış töreni hayli görkemli geçti. Gazetemizin baskıya girdiği bir zamanda yapılan açılışla ilgili yazı ve fotoğrafları önümüzdeki sayıda sizlerle paylaşacağız.

Page 2: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 yayın odası

redactie

Haklarımız

02

Lahey Çalışma ve Sosyal Güvenlik Müşaviri Mehmet Sevim:

“Çifte emeklilik ileride çifte sıkıntılar getirebilir” “Yurtdışındaki vatandaşlarımız televizyon programlarından bir takım duyumlar ile hareket ediyorlar. “Türkiye’de çalışırsanız bir başlangıcınız olur. Akabinde SSK’lı olursunuz” gibi bir takım yanlış duyumlar ve bilgilendirmeler var. Vatan-daşlarımız Hollanda’da ikamet ettiği, belediyelerde kaydı bulunduğu sürece, burada ister çalışsın, ister çalışmasın, ister ev hanımı olsun, ister malulen emekli olsun hiç fark etmiyor. Biz bunların hepsini iptal ediyoruz”

T ürkiye’nin Lahey Büyükelçiliği Çalışma ve Sosyal Güvenlik Müşaviri Mehmet Sevim Hollanda’daki

Türk vatandaşlarına uyarıda bulundu. Sevim, çifte emekliliğin ileride çifte sıkıntılar getirebileceğini söyledi.

Mehmet Sevim, Hollanda’da ikamet eden Türk vatandaşlarının yurtdışı hizmet borçlanması ile emekli olma imkânlarının olduğunu belirtti. Sevim, “Bayanlar Hollanda’da bulundukları süre olarak 18 yaşından sonra yurtdışındaki süreyi borçlanarak Türkiye’de emekli olabiliyorlar. Erkeklerin durumu ise biraz daha farklı. Erkekler çalışma sürelerini borçlanabiliyorlar. Çalışma süreleri arasında boşluklar var ise, bu boşlukların her birinde bir yıla kadar olan süreleri borçlanabilirler.” dedi.

Emekli olmak için bayanların 20 yıl, erkeklerin 25 yıl yurtdışında bulunmaları gerekiyorTürkiye’deki sosyal güvenlik mevzuatının Hollanda’dan daha farklı olduğunu söyleyen Mehmet Sevim, Türkiye’de herkes için bir emeklilik yaşı ve prim süresinin olmadığını ifade etti. Sevim, “Herkesin durumu birbirinden farklı. Türkiye’de hiç çalışması bulunmayan kişilerin durumu ile, daha önce buraya gelmeden önce çalışması olanların durumları farklı. Hiç çalışması bulunmayan kişiler, bayanlarda 20 yıl süreye ihtiyaç var. Bu 7 bin 200 gün demek. Erkeklerde ise 25 yıllık süreye ihtiyaç var. Bu da 9 bin iş gününe tekabül ediyor. Eğer Türkiye’den Hollanda’ya gelmeden

önce bir başlangıcı var ise, örneğin; SSK’ya kaydı varsa, o başlangıç tarihi çok önemli. O başlangıç tarihine göre hem emeklilik yaşı değişiyor, hem de prim ödeme süresi değişiyor.” şeklinde konuştu.

“Türkiye’deki emeklilik ile yurtdışı borçlanması emekliliği arasında fark yok”Müşavir Mehmet Sevim, Hollanda’da bulunup da Türkiye’den emekli olmak isteyenlerin günlük yaklaşık 11 TL ödemleri gerektiğini söyledi. Sevim, “Bu şu anlama geliyor: Kaç gün karşılığında para ödeyecekler ise Türkiye’de o kadar çalışmış sayılıyorlar. Yani yurtdışı hizmet borçlanması demek emeklilik başvurusu demek değil. Sadece Türkiye’de o kadar süre çalışmış sayılıyorsunuz. Yurtdışı hizmet borçlanması yapan vatandaşlarımız ile Türkiye’de çalışan yurtdışına çıkmamış bir kişinin emekli olma koşulları aynı. Aralarında hiç bir fark yok. Herkes de aynı mevzuata tabi. Yoksa, ‘yurtdışından para yatırdım, emekli oldum benim konumum farklı’ diye bir şey yok.

Türkiye’deki vatandaşlarımız ile yurtdışındaki vatandaşlarımız aynı. Sadece yurtdışındaki bulundukları süreleri karşılığında günlük olarak 11 TL yatırdıkları zaman, kaç gün yatırdılar ise o kadar Türkiye’de çalışmış sayılıyorlar.

Dolayısıyla emeklilik koşularında yurtdışı ile Türkiye arasında hiç bir fark yok.” ifadelerini kullandı.

“Yurtdışında yaşıyor isek Türkiye’de boş yere prim yatırmayalım”Müşavir Sevim, sigorta başlangıç tarihinin çok önemli olduğunu, burada bir takım yanlış anlaşılmaların bulunduğunu, bunun mutlaka düzeltilmesi gerektiğini söyledi. Sevim, “Yurtdışındaki vatandaşlarımız televizyon programlarından bir takım duyumlar ile hareket ediyorlar. Türkiye’de çalışırsanız bir başlangıcınız olur. Akabinde SSK’lı olursunuz gibi bir takım yanlış duyumlar ve bilgilendirmeler var. Vatandaşlarımız Hollanda’da ikamet ettiği, belediyelerde kaydı bulunduğu sürece, burada ister çalışıyor olsun, ister çalışmasın, ister ev hanımı olsun, ister malulen olsun hiç fark etmiyor. Bu süre içerisinde Türkiye’de çalışmaları hiç mümkün değil. Biz bunların tamamını iptal ediyoruz. Vatandaşlarımız boş yere bu tür gayretlerin içinde olmasınlar. Çünkü, yurtdışındaki sigortalılık ikamete bağlı. Yani burada 18 yaşından itibaren belediyede kaydınız var ise sürekli sigortalısınız, demektir. Burada yaşıyor isek Türkiye’de boş yere prim yatırmayalım. Aynı anda iki yerden sigortalılık olmuyor.” şeklinde uyarılarda bulundu.

“Doğrudan Lahey elçiliğine veya konsolosluklara müracaat edilsin”Emekli olmak için kadın ve erkeklerin durumlarının farklı olduğunu belirten Sevim, “Bayanların eğer hiç çalışması yok ise, bulundukları Hollanda’daki belediyelerden ikametgâh kağıdını

EditördenAdnan Şahin

[email protected]

Heyecan herkese lazım Değerli okurlarımız, bir kez daha merhaba diyerek sizlerle birlikte olmanın heyecanını yaşadığımızı belirtmek isterim. Bu heyecan hep olmalı. Bir insan bir başkasının karşısına çıkarken biraz heyecanlanmalı.Hele hele karşı tarafa bir şey beğendirmek durumunda iseniz bu heyecanın daha da yoğun olması çok doğaldır. Bu bakımdan bizlerde her seferinde yeni bir Doğuş’la karşınıza çıkıp beğeninize sunuyoruz

ve heyecanlıyız açıkçası. Ancak aynı heyecanın

karşı tarafta da olması

gerekiyor. Sizlerde gazeteniz Doğuş’u elinize aldığınızda bir aylık yoldan

gelmiş sevdiğiniz

bir dostunuzla karşılaşmanın

heyecanını duymalısınız en azından.

Sayfaları tek tek incelerken sevginizi hasretinizi, siteminizi, varsa tekliflerinizi dile getirmelisiniz. Daha iyiye daha güzele ulaşmak ancak bu şekilde olur. Kısacası, heyecan herkese lazım…

Değerli okurlarımız.Biz aylık bir gazeteyiz. 15 yıllık yayın hayatımız var ve takip ettiğiniz gibi önceki yıllar daha çok haber ağırlıklı yayınlarla karşınıza çıktık. Günümüzde çok hızlı bir şekilde değişen, gelişen teknoloji sayesinde günlük haberlere ulaşmak çok daha kolay olmaktadır. Dolayısıyla aylık haber ağırlıklı gazete çıkarmak artık itiraf edelim ki cazibesini yitirmeye başladı. Haberler çok çabuk eskiyor. Bu nedenle bizde inşallah budan sonraki sayılarımızda bir takım değişiklikler yapmaya çalışacağız. Daha kalıcı bilgiler içeren yayınlara ağırlık vereceğiz. İçinde yaşadığımız toplumda kültürel farklılıktan doğan pek çok sorunlar yaşanmakta; bunlara eğileceğiz. Bizim insanımız doktora ilaç almak için değil, derdini anlatmak, kendini bir güzel ifade edebilmek için gider. Ve bizce de bu, tedavinin çok büyük bir kısmıdır. Bu sorunlar henüz aşılmış değildir. Halen bu fark görmezden gelinebiliyor ya da yok sayılıyor. Bunları konuşacağız. Bizim yaşlılarımız için çok modern huzurevleri açabilirsiniz; bu güzel bir şeydir elbette. Ancak ömrünü Müslümanca yaşamış ve son günlerini huzurevlerinde geçirmek durumunda kalmış Müslümanlara Müslümanca yaşayabileceği bir ortam veremezseniz bu çok acı bir durum olur. Yaşlılarımızın durumlarını mercek altına alacağız inşallah.Bilhassa ailelerin sofralarına oturup onlarla sorunlarını, en samimi bir ortamda konuşup paylaşmaya çalışacağız.

Edebiyat, tarih, bilim teknoloji ve sanat dallarına daha geniş yer vermeye çalışacağız. Bu sayımızda kâinatla/evrenle alakalı bir çalışma başlattık bile. Sonsuz evreni hem

ilmin ışığında hem de İslamiyet gözlüğü ile incelemeye çalışacağız. Röportajlarımız devam edecek. Bu sayımızda, hakkında yapılan bir dizi olumsuz yazıları göz önüne alarak işin aslını bizatihi kendisinden öğrenmek amacıyla Rotterdam İslam üniversitesi rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ile yaptığımız bir söyleşiyi okuyacaksınız.

Camilerimiz bizim için çok önemli mekânlardır. Her Müslüman sonuçta buralara sahip çıkmalıdır. Hollanda devleti ne camileri ne de diğer dinlerin ibadet yerlerini yapmaz ve yaşatmaz. Her dinin mensupları bunu kendileri yaparlar. Hollanda buna da karşı çıkmaz. “Camilerimizi tanıyalım” diye bir bölüm başlattık. Her sayımızda bir camimizi tanıtmaya çalışacağız inşallah. Bu sayımızda ilk olarak Dordrecht’te bulunan Millî Görüş Mescid-i Aksa Camii’ni tanıyacaksınız. Camilerin ne kadar geniş bir işlev alanı olduğunu okuyup öğreneceğiz.

Evet, bu sayıda da yazarlarımızın köşelerine konuk olacak ve yeni keşifler yapacaksınız. Ayrıca geçtiğimiz günlerde Hollanda’da değişik kurumlar aracılığı ile dünyanın pek çok ülkesine gidip onlara sizlerin verdiği kurbanları götüren gözlemcilerin izlenim ve hikâyelerini bulabileceksiniz.

Peygamberimizin, Mekke’den Medine’ye hicretinin başlangıç kabul edildiği tarihe, seneye yani “Hicrî Yıl”a girmenin arifesindeyiz. 4 Kasım itibariyle Hicrî Yeni Yıla girmiş

olduk. Bu münasebetle, Hicrî Yeni Yılınızı tebrik ediyor, insanlığın, huzur, saadet ve kurtuluşuna vesile olmasını diliyorum. Kısacası yine beğeniyle okuyacağınız dopdolu bir Doğuş’la sizlerleyiz. Yapıcı eleştiri ve önerilerinizin başımız üzerinde yeri var. Doğuş’ta görmek istediğiniz başka ne varsa lütfen bize iletin. İşte adresimiz. [email protected]

Bir daha ki sayıda görüşünceye dek sağlık ve afiyet içinde olunuz…

Biz aylık bir gaze- teyiz. 15 yıllık yayın hayatımız var ve takip ettiğiniz gibi önceki yıllar daha çok haber ağırlıklı yayınlarla karşınıza çıktık. Günümüzde çok hızlı bir şekilde değişen, gelişen teknoloji sayesinde günlük haberlere ulaşmak çok daha kolay olmaktadır.

Page 3: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 gündem

agenda

Kısa haber

03

Lahey Çalışma ve Sosyal Güvenlik Müşaviri Mehmet Sevim:

“Çifte emeklilik ileride çifte sıkıntılar getirebilir”

getirecekler. Bunun yanında nüfus cüzdanları ve pasaportlarını, eğer çalışmaları var ise çalışmalarını gösteren belgeleri getirecekler. Bu belgeler iş yerinden alınmış kontrat, maaş bordosu ve yıllık kazanç belgesidir. Bu belgelerin her birisinde

firmanın unvanını, adresini ve kişinin hangi tarihte çalışıp hangi tarihte sona erdiğini görmek isteriz.

Bu bizim için zorunlu. Bütün bu belgelerle, Lahey’deki elçilik binasında Çalışma ve Sosyal

Güvenlik Müşavirliği’ne, Rotterdam ve Deventer Başkonsolosluğu bünyesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşeliği’ne başvurabilirler. Yapılan işlemler oldukça basit. Hiç bir aracıya ihtiyaç yok. Hatta ve hatta Türkiye’ye gitmelerine gerek yok.

Buradan posta ile yapabilirler. Biz her türlü belgeleri veriyoruz.” dedi.

Haber MerkeziLahey «

* Fiyatlar Hollanda’da kampanyaya dahil tüm acente noktalarında 15 Mart 2013 tarihi itibariyle geçerlidir. Western Union servis gelirleri, transfer ücreti ve döviz kuru farklılıklarından doğan bedellerden oluşur. Gönderilen miktarın veya dövizin ödeme noktasında mevcut olmaması, yerel mevzuat, kimlik şartları, acente çalışma saatleri, ülkelerarası saat farklılıkları veya ertesi gün servis seçeneklerinden dolayı işlem süresinde gecikmeler yaşanabilir, servisin çalışmaması söz konusu olabilir. Ek koşullar geçerli olabilir. Ayrıntılı bilgi için para gönderme formuna bakınız.

HIZLI GÜVENLİ KOLAYHIZLI GÜVENLİ

*

D Netherlands pricing GWK travelex 278x194 TR.indd 1 10/21/13 3:40 PM

Anadili için 51 bin 447 imza toplandı HTİB Genel Başkanı Mustafa Ayrancı, anadili eğitiminin okul çatısı altında verilmesi talebiyle başlatılan kampanyada 51 bin 447 imzanın toplandığını belirterek, “Beklentilerimizin üstünde olan bu katılımı büyük bir başarı olarak görüyoruz. Toplumda bir zamanlar ‘ana dili eğitimine gerek yok’ diyenler bile giderek bu eksikliği kavramış ve çocuklarımızın gelişmesinde büyük katkısı olacağını vurgulamamız üzerine gönülden desteklerini vermişlerdir” ifadesini kullandı. Kampanya ilgili olarak yaptığı açıklamada, çocuklarımızın Hollanda’da temel eğitimi almalarını ve bunun yanı sıra ana dillerini de öğrenmelerini savunduklarına dikkati çeken Ayrancı, şunları kaydetti: “Topluma katılım ve başarılı olmanın yolu buradan geçiyor. Şimdi açtığımız davanın 13 Kasım tarihinde açıklanacak sonucunu bekliyoruz. Kazanacağımıza güvenimiz sonsuz. Sonuç ne olursa olsun bu imzaları yakın bir sürede Hollanda parlamentosuna sunup siyasi partilerden de uygulamaya geçilmesi için destek isteyeceğiz. Daha önce de açıkladığımız gibi yolun henüz başındayız ve bu uzun yolda birlikteliğimizi korumayı sürdürmeliyiz.”

“Çifte emeklilik ileride “Çifte emeklilik ileride

Page 4: 185

habernieuws04 maandblad/aylık gazete doğuş

nr. 185 - 2013

GündemKısa haberler İşten kovulan işçilerin haklarında ciddi değişiklikler öngörülüyor.

Teeven: “Kaçak avı yok” Güvenlik ve Adalet Bakanlığı Müste-şarı Fred Teeven, meclise gönderdiği yazıda polisin kaçak avı yapmadığını savundu ve gelecekte de yapmayaca-ğını belirtti. Meclis, polisi her yıl belirli bir sayıda kaçak yabancı yakalamaya zorlayan kaçak kotasına son verilmesini istemiş ve Müsteşar Teeven’dan bu konuda bilgi vermesini talep etmişti. Müste-şar Fred Teeven, önerge oylamasının sonucunun bu konuda izlediği politi-kanın meclis tarafından desteklendiği anlamına geldiğini ileri sürdü.Güvenlik ve Adalet Bakanlığı Müsteşa-rı, yabancı kontrollerinin suç işleyen-lerin yakalanması ile ülkeye girişte yapılan olası yolsuzluklar üzerinde yoğunlaştığını savundu.

Kısıtlamalar mideye “vurdu” Mide koruyucu ilaç giderlerinin sağlık sigortası tarafından karşılanmasına getirilen kısıtlamanın, mide kanaması geçirenlerin sayısında artışa neden olduğu belirtildi. Sorumlu İlaç Kulla-nımı Enstitüsü Vakfı (IVM) tarafından yapılan araştırmaya göre, ağrı kesici kullandığı halde mide koruyucu al-mayan ve mide kanaması geçirenlerin sayısında geçtiğimiz yıl 2011’e göre yüzde 16 oranında artış kaydedildi.IVM, Sağlık Bakanlığı’ndan bazı ilaçların giderlerinin sigorta tarafından karşılanmamasının sonuçları konusun-da araştırma yaptırmasını istedi. IVM ayrıca, hastalara ve sağlık sigortası şirketlerine bu konuya dikkat etmeleri çağrısını yaptı. Yaklaşık 2 bin ecza-neden elde edilen verilerin, NSAID (Nonsteroid Antienflamatuar İlaçlar) olarak adlandırılan ağrı kesicilerden kullanan, ancak mide koruyucu alma-yan hasta sayısında 22 bin kişilik artış olduğunu gösterdiği belirtildi. Mide koruyucu kullanmayan ve gereksiz yere mide kanaması geçirenlerin sayısında da 360 kişilik artış yaşandığı ifade edildi.Eczaneden ilk kez mide koruyucu ilaç alanların 13 euroluk bir ödeme yapmaları, daha sonra ise ayda 7 euro ödemeleri gerektiğine işaret edildi. Kronik hastalara mide koruyucu ilaçlar ücretsiz veriliyor. IVM, araştırmanın mide koruyucu ilaç da üreten Astra-Zeneca adlı ilaç firmasının maddi katkılarıyla yapıldığını da açıklamasına ekledi.

Dünyanın en iyi limanı seçildi Rotterdam, dünyanın en iyi konteyner limanı seçildi. Containerisation Inter-national adlı derginin jürisi, Rotter-dam limanının yapılan yatırımlardan, sahip olduğu sanayi alanlarından, sürdürülebilirliğe önem verilmesinden ve liman-hinterland bağlantılarında karayolunun yanı sıra demiryolu ve su taşımacılığının da etkili olmasından dolayı seçildiğini bildirdi.Rotterdam Liman İşletmesi yetkilileri, Londra’da verilen bu ödülü Rotter-dam’ın en etkili, güvenli ve sürdürü-lebilir liman olma hedefinin bir onayı olarak değerlendirdiklerini kaydettiler.

İşten kovulmak kolaylaşıyor

1 Nisan 2013’de işveren ve işçilerin temsilcileri ile hükümet arasında imzalanan Mondriaan Anlaşması ile

gündeme gelen iş sözleşmesinin sonlandırılmasına dair yeni düzenlemeler tekrar gündemde. II. Rutte hükümetinin yeni bütçe tasarısı için muhalefetten aradığı desteğe karşılık muhalefet, iş piyasasını yakından ilgilendiren düzenlemelerin hızlandırılmış şekilde hayata geçirilmesi yönünde baskı yapıyor.

İşten kovulmayla ilgili düzenlemelerin Mondriaan Anlaşması gereğince 1 Ocak 2016 tarihinde Wet Werk en Zekerheid (İş ve Güvence Yasası) yürürlüğe girmesi beklenirken, muhalefet bunun 6 ay öncesine alınması taraftarı. Düzenlemeler hükümet tarafından mevcut ekonomik krize çarelerden biri olarak

lanse edilirken, CNV gibi sendikalar düzenlemelere tamamen karşı çıkıyor. Mondriaan Anlaşması›nda neler öngörülmekte?

İşten kovulmaİşten kovulan işçilerin haklarında ciddi değişiklikler öngörülüyor. Şirketin genel gidişatı nedeniyle işten kovulanlar veya 2 yıldan fazla hastalık nedeniyle çalışamayanlar için işveren, İş ve İşçi Sigortaları İcra Kurumu’ndan (UWV) izin almak zorunda olacak. Diğer kişisel (işçinin performansı) nedenlerle işçisini kovmak isteyenler mahkeme yolunu seçmek zorunda olacaklar. Her iki durumda da bir üst mahkemeye gitme imkânı olacak, hatta Yargıtay’a bile gidilebilecek.

Sendikalar bu genişleyen hukuki prosedürler konusunda uyarıyor. Buna göre mahkemeyi kaybeden

işçi, işverenin mahkeme masraflarını ödemek zorunda. İşçiler için bu masrafların mahkemeye gitmemek için bir neden olabileceği kaygısı sendikalar tarafından dillendiriliyor. Ayrıca, Toplu İş Sözleşmeleri (CAO) çerçevesinde komisyonlar kurulup işten kovulmak istenen işçilerin dinlenilebilmesini öngören çalışmaların yapılması imkânı, hükümet tarafından sunuluyor.

İşçi ile işverenin anlaşmalı olarak iş sözleşmesini fesh edilmesinde ise 2 haftalık bir düşünme süresi tanınmakta. Sendikalar mevcut durumda 15 yıldan fazla çalışan biri için bu sürenin 4 ay olduğunu ve bu nedenle öngörülen 2 haftalık sürenin çok kısa olduğunu vurguluyorlar. Bir başka tartışmalı değişiklik ise Toplu İş Sözleşmesince sağlanabilecek hak ile, işten kovmada işverenin herhangi

birini işten atabilmesi imkânı. Mevcut durumda işten kovulanların şirketin ge nel nüfusunu yansıtması gerek. Yeni düzenlemede işveren gençleştirme politikası çerçevesinde tüm yaşlı elemanları kovabilecek.

Yeni düzenlemelerde işten kovulanlar için tazminatlarda ciddi düşüklük öngörülmekte. En yüksek miktar olarak 75 bin Euro belirlenirken, bu tazminatın belirlenmesi de değişiyor. Mevcut durumda (yaşa göre değişiklikler hariç) her çalışılan yıl için bir aylık maaşa tekabül eden tazminat alınırken, yeni düzenlemede bu miktar 10 yıllık hizmete kadar her sene için üçte bir aylık maaş tazminatı ve 10 yıl üzeri için ise yarım aylık maaş tazminatı öngörülüyor. Şirket iflasın eşiğindeyse, bu rakam daha da düşebiliyor. Ayrıca bu rakamdan, işverenin işçisi için yapmış olduğu

İşten kovulan işçilerin haklarında ciddi değişiklikler öngörülüyor. Şirketin genel gidişatı nedeniyle işten kovulanlar veya 2 yıldan fazla hastalık nedeniyle çalışamayanlar için işveren, İş ve İşçi Sigortaları İcra Kurumu’ndan (UWV) izin almak zorunda olacak.

Stichting Yeni Çınar Cenaze VakfıPostbus 3699, 3003 AR RotterdamT. (010) - 471 68 47 F. (010) - 471 95 13Mob. 06-53 639 338 (Bij spoedgeval)E-mail [email protected] www.nifonline.nl

Stichting Yeni Çınar Cenaze Vakfı

Page 5: 185

toplumsamenleving 05doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 185 - 2013

İşten kovulan işçilerin haklarında ciddi değişiklikler öngörülüyor.

İşten kovulmak kolaylaşıyor

eğitim masrafları da düşürülebilecek.

Taraflardan biri işten kovulmaya sebep olduysa mahkemece tazminata yansıtılabilecek ve yasada bunun için herhangi sınırlama getirilmeyecek. Buna göre işçisini başka departmanda kullanmak yerine kovan işveren daha fazla tazminat ödemek zorunda kalacak. Mahkemelerce halen uygulanmakta olan ve «kantonrechtersformule» olarak bilinen tazminat belirleme sistemi bu nedenle yürürlükten kalkmayacak.

Esnek işçilere haklar ve İşsizlik Ödeneği (WW)Anlaşmada iş piyasasında esnek iş gücünün işçilerin aleyhine kullanıldığı tespit edilirken buna karşı esnek çalışanlara haklarında genişleme öngörülüyor. Mevcut durumda bir işverende 3 yıldan fazla süreli

çalışanlar yasa gereğince süresiz iş sözleşmesine sahip olurken yeni düzenleme bu süreyi 2 yıla indiriyor.

Ayrıca süreli iş sözleşmesine sahip olanlara işverenler tarafından sözleşmeye konulan rekabet yasağı (concurrentiebeding) da kalkacak. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işten çıkarılan kişilerin eski işverenin sektöründe kendi işyerini açmasına engel olan bu uygulama süreli iş sözleşmelerinde tarih oluyor.

Diğer önemli bir konu ise İşsizlik Ödeneği. 2016 İle 2019 yılları arasında kademeli olarak 38 aydan 24 aya kadar indiriliyor. 1 Ocak 2016’dan itibaren 2020 yılına dek kademeli olarak işçilerle işverenler eşit miktarda İşsizlik Ödeneği primini ödeyecekler. Her çalışılan yıl için bir ay ödenek tanınırken en az 3 ay İşsizlik

Ödeneği hakkı veriliyor. Ödenek ilk iki ay için en son kazanılan aylığın yüzde 75’i iken, daha sonra bu rakam yüzde 70’e iniyor.

Hollanda, iş hayatında çok önemli yere sahip olan ülke. Her sektöre göre değişen Toplu İş Sözleşmeleri ile, yukarda öngörülen değişikler açısından her sektöre ayrı bir pratik düzenleme getirilebilir. Bunun yanında, işçiler veya işverenler tarafından özel mukavele yolu ile daha farklı uygulama talep edilebilir.

Ferhat Çoban Veghel «

Hollanda beraberliklerde ortak mülkiyet haklarının uygulandığı ender ülkelerden biri olarak görülüyor.

Hollanda’da boşananlar borcu paylaşmayacak

Bu yasa kabul edilirse, yakın bir za-manda ayrılan çiftler, ayrılık sonrası birikim, borç ve miraslarını paylaşmak zorunda kalmayacak. VVD, PvdA ve D66 evlilik öncesi yapılan yatırım ve borçların boşanma sonrasında gerçek sahiplerine iade edilmesini öneriyor.Koalisyon ortakları VVD ve PvdA ve muhalefet partisi D66, evlilik öncesi yapılan borç ve birikimin boşanma-dan sonra çiftlere paylaştırılması ku-ralında değişiklik yapmak istiyor. Her üç parti de boşanma sonrasında çiftle-rin sadece evlilik süresi içinde yapılan

yatırım ve borçlardan sorumlu tutul-masının gerektiğini düşünüyor. Tasa-rıyı hazırlayan D66 milletvekili Magda Berndsen basına yaptığı açıklamada, evlilik şartlarının modernizasyon süre-cinden geçmesi gerektiğini belirtirken, bu yeni uygulama ile ayrılık sonrasın-da tatsız sürprizlerle karşılaşma gibi bir olasılığın da ortadan kalkacağını savunuyor. Hollanda beraberliklerde ortak mül-kiyet haklarının uygulandığı ender ülkelerden biri olarak görülüyor. Bu uygulamada evlilik öncesi yapılan

yatırımlar, borçlar veya hibeler ortak mülkiyet olarak görülüyor ve boşan-ma olduğu vakit tüm bu girişimler çift-ler arasında ikiye bölünüyor. Bernd-sen ayrıca Hollanda’nın uluslararası standartlara uymasının gerekli oldu-ğunu belirtirken, 160 noterin dahil ol-duğu Noterler Birliği ise, yeni yasadan oldukça memnun kaldıklarını ifade etti. Noterler Birliği’nin kendi yaptığı bir araştırmada da, evli çiftlerin yakla-şık yüzde 25’inin boşanma sonrasında borç ve yatırımları ikiye bölünmesini istemedikleri ortaya çıkmıştı.

Cumhuriyet Bayramı kutlamaları Lahey Büyükelçilik binasında düzenlenen resepsiyona çok sayıda STK temsilcisi katıldı. Hollanda İslam Federasyonu başkanı Mehmet Erdoğan’da dav etliler arasında yer aldı. Resepsiyona katılan konuklara Türk yemekleri ve tatlıları ikram edildi.

Hamit Karakuş, adını liste başına yazdırdı PvdA (İşçi Partisi), 19 Mart 2014 tarihinde yapılacak olan belediye meclisi seçimlerine Rotterdam’da Hamit Karakuş önderliğinde katılacak. Rotterdam Belediyesi encümen üyesi Karakuş oyların yüzde 60,2’sini alarak, Rotterdam Belediye Meclisi üyesi Leo Bruijn ile Rotterdam Delfshaven İlçe Başkanı Carlos Gonçalves’i geride bıraktı.

Son Fm resepsiyonunda büyük buluşma Hollanda’da beş yıl önce online yayına başlayan SonFM, Rotterdam’da bulunan de Doelen solunun da düzenlenen resepsiyon ve ardından, sevilen sanatçı Mustafa Ceceli’nin verdiği muhteşem bir konserle beşinci yılını kutladı. Resepsiyona işadamı, siyasetçi, sivil toplum kuruluş temsilcileri ve sanatçılardan oluşan çok sayıda saygın davetli katıldı.

Yayın Yönetmenimiz Mustafa Ceceli ile konuştu Genel Yayın Yönetmenimizin sorusu üzerine Mustafa Ceceli, “Türkiye’deki seyircisi ile Avrupa’dakiler arasında hiçbir farkın olmadığını hatta Avrupa’dakilerin konserlere özlem duyduklarından dolayı daha da heyecanlı olduğunu” söyledi.

PvdA sosyal demokrat çizgiden saptı Sosyalist Parti (SP) Başkanı Jan Marijnissen 2. Rutte Hükümeti hakkında ağır eleştirilerde bulundu. Hükümetten bir an önce havlu atmasını isteyen Marijnissen, mevkidaşı İşçi Partisi PvdA Başkanı Hans Spekman’ı sosyaldemokrasiden uzaklaşmakla suçladı.

Foto haber

Page 6: 185
Page 7: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 hukuk

juridisch

Kısa haberler

07

Gündem

A ile birleşimi ve oturum alınması kolaylaşacak7 Kasım 2013 tarihinde Avrupa Birliği Adalet Divanı

‘Demir Davası’ kararını açıkladı ve Türk vatandaşlarına MVV vize şartının Ankara Antlaşmasına aykırı olduğunu karara bağladı!

Avrupa Birliği ve Türkiye arasında var olan Ankara Antlaşmasını (Katma Protokoller, ve Ortaklık Konsey Kararları dahil) denetleyen AB Adalet Divanı (ABAD), Hollanda’da yaşayan, ama yasal statüsü olmayan Türk vatandaşlarından istenen, şart koşulan MVV vizesinin Ankara Antlaşmasına istinaden, 1 Aralık 1980 yılında yürürlüğe giren ‘Ortaklık Konsey Kararı 1/80’in 13’üncü maddesine’ aykırılığından dolayı, MVV şartının Türklere geçersizliği kanaatine vardı.

MVV vizesi nedir?Herhangi bir yabancının (Türkler

dahil) Hollanda’da ikamet/oturum hakkı elde edebilmesi için, ilk önce kendi ülkesindeki Hollanda Büyükelçiliği veya Hollanda Başkonsolosluğu aracılığıyla MVV (oturum vizesi) alma yükümlülüğü vardır. Eğer, MVV vizesi (oturum vizesi) olmaksızın oturum müracaatı yaptığında, her zaman başvuru reddedilir.

Kısacası, Hollanda Devleti bir yabancının oturum alma hakkını önceden denetler, bütün kriterlere uygun olduğu tespit edildikten sonra ancak, o kişinin Hollanda’ya gelmesine izin verir ve söz konusu MVV vizesi yabancının pasaportuna ilave edilir. Bu vizeyle Hollanda’ya yasal giriş yapar ve oturum müracaatı yapma imkânı doğar.

Söz konusu dava, aile birleşimi üzerine yürütülmemesine rağmen, verilen kararın ‘emsal karar’ olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda,

her Türk vatandaşının bu karara dayanarak, MVV şartından muaf tutulma hakkı bulunmaktadır.

Dava gerekçesi olarak 1963 Ankara Antlaşmasına dayanarak, 1980 Ortaklık Konsey Kararı 1/80 protokolünün 13’üncü maddesinin ‘haklarında kısıtlamalar yapılamaz’ (standstill-clausule) ilkesi çerçevesinde alınmıştır ve bir kere daha Ankara Antlaşmasının Türk vatandaşlarına ne kadar ek haklar getirdiği bir kez daha anlaşılmıştır.Türklerin oturum ve çalışma haklarında yeni ve kısıtlayıcı nitelikte olan Hollanda mevzuatı geçersiz sayılmaktadır.

Güncel hayatta ve pratikte bu karar şu kolaylıkları beraberinde getirecektir: Yasal olmayan veya seyahat vizesiyle Hollanda’da bulunan Türk vatandaşının durumu, Hollanda’da (veya başka bir AB ülkesinde) 1 Aralık 1980 yılındaki

o ülkedeki kriterler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Yani 2013’teki yasalar değil, 1 Aralık 1980 yasaları geçerlidir! Tekrar avukatlar olarak arşiv araştırması yapmamız gerekecek.

Aile birleşiminden faydalanmak isteyen ve yasal izni olmayan vatandaşlarımız, bu karara dayanarak, Türkiye’ye gitmeksizin doğrudan oturum başvurusu yapma hakkına sahiptir.

Bütün vatandaşlarıma bu kararın hayırlı olmasını diliyorum. Meselenin takipçisi olduğumuzu ve uygulanmaya koyulana kadar peşini bırakmayacağımızı, haklarımızın tamamını alana kadar mücadelemize devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.

Haber merkezi «

Kansere yenik düşenler azaldı Ameliyat sırasında ya da ameliyatı takip eden 30 gün içinde hayatını kaybeden kanser hastalarının sayısın-da büyük düşüş kaydedildi. Hollanda Kanser Tedavileri Merkezi, 2010-2012 dönemindeki ölüm vakalarında 2007-2009’a göre yüzde 25 oranında düşüş olduğunu açıkladı.

Kanserden ölümlerin hastalığın türüne göre değiştiği belirtildi. Kalın bağır-sak kanseri ameliyatı sırasında ya da ameliyattan sonraki 30 gün içinde ölenlerin oranı yüzde 5,8’den yüzde 4,4’e düştü. Prostat kanserindeki oran yüzde 0,3’ten yüzde 0,2’ye gerilerken, yüzde 2,5 olan akciğer kanserindeki oranda değişiklik yaşanmadı.

Kanser ameliyatlarında uzmanlaşmış hastanelerin tercih edilmesinin, oran-larda düşüş sağladığı ifade edildi.

Sağlıklı yaşam için milyonlarca euro Sağlık Bakanı Edith Schippers ve Müsteşarı Martin van Rijn, sağlıklı yaşamın teşvik edileceğini bildirdiler. Şubat 2014’te başlayacak kampanya 3 yıl sürecek.

Yılda 9 milyon euroluk bir bütçe ayrılacak olan kampanya çerçeve-sinde sigorta şirketleri, belediyeler, işletmeler, okullar, aile hekimleri ve spor kulüpleri arasında insanların daha sağlıklı yaşamalarının sağlanması konusunda anlaşmalar yapılacak.

Sağlıklı yaşam teşvik edilerek, sağlık harcamalarının düşürülmesi hedefleni-yor. Yapılacak çalışmalarda insanlar si-garayı bırakmaya, az alkol tüketmeye, yeterince hareket etmeye ve kilolarını kontrol altında tutmaya teşvik edile-cekler. Depresyon ve demans hastalık-larında da erken teşhisin hedeflendiği belirtildi.

Hollanda daha da yaşlanacak Hollanda’da nüfus artışının zamanla duracağı ve nüfusun daha da yaşla-nacağı tahmin ediliyor. Yaşam Çevresi Planlama Bürosu ile Merkez Planlama Bürosu’nun ortaklaşa hazırladıkla-rı ‘Refah ve Yaşam Çevresi – Ufuk taraması’ adlı raporda, yaşlıların çoğunlukta olacakları tek kişilik hane sayısında büyük artış yaşanacağı, bu-nun da konut ihtiyacını tırmandıracağı yer aldı.

Eğitim düzeyi düşük olanlar ile yüksek eğitimliler arasındaki uçurumun daha da büyümesini bekleyen araştırmacı-lar, iş hayatı ile özel hayat arasındaki sınırın da kalkacağını düşünüyorlar.Dünya genelindeki trend ve beklentile-re de yer verilen raporda, Avrupa’nın gücünün azalacağı ve gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinde daha önemli rol oynayacakları belirtildi. Avrupa’nın buna rağmen göçmenler için cazibesini kaybetmeyeceği ifade edildi.

THB Başkanı Ejder Köse:

Türklere MVV şartı geçersizdir

Page 8: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 haber

nieuws08

Güncel Cumhuriyetin 90. kuruluş yıldönümü çeşitli etkinliklerle kutlandı

Hollanda’ya 30 Kasım itibari ile veda edeceğini Ma-lezya’da Büyükelçilik görevini sürdüreceğini söyleyen Büyükelçi Uğur Doğan, kendisinin yerine Cumhur-başkanı Dışişleri Danışmanlarından Sadık Arslan’ın 15 aralıktan itibaren Lahey’de göreve başlayacağını söyledi.

R esepsiyona, Hollanda Da-nıştay Başkanı Piet Heijn Donner, Hollanda Mec-lis Başkanı Anouchka van

Miltenburg, OPCW Müdürü Ah-met Üzümcü, Lahey Azerbaycan Bü-yükelçisi Mirhamza Efendi, Lahey Belediyesi Başkanı Jozias Van Aart-sen, İşçi Partisi (PvdA) milletvekilleri Tunahan Kuzu, Selçuk Öztürk ve Kek-lik Yücel, CDA Milletvekili ve Dışişleri Komisyonu Üyesi Pieter Omizgt, Hol-landa Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkililerinin yanı sıra, Lahey›deki ya-bancı devlet büyükelçileri, askeri ata-şeler, siyaset ve iş dünyasının önemli isimleri katıldı. Büyükelçi Doğan ve eşi Manolya Doğan davetlileri tek tek kapıda karşıladı. Büyükelçi Doğan resepsiyonda yaptığı açıklamada “Cumhuriyetin 90. yıldönümünü Lahey Elçilik binamızda

büyük bir coşku ile kutluyoruz. Bayramımızı bu yıl gerek Türk Toplumunun gerek Hollanda ve diğer toplumların çok değerli davetlileri ile hep birlikte kutladık. Katılımcıların hemen hemen hepsi çok mutlu olduklarını ifade ettiler. Katılımcılar bizatihi bana Türkiye Cumhuriyeti›nin 90 yıl içinde ulaşmış olduğu seviyeyi memnuniyetle karşıladıklarını belirttiler. Bu bakımdan çok mutlu ve gururluyuz.” 400. Yıl kutlamalarıHollanda ile Türkiye arasında 2012 yılında Diplomatik ve Ticari ilişkilerin 400. yıl etkinliklerinin iki ülke de büyük bir başarı ile kutlandığına değinen Büyükelçi Uğur Doğan “Bunu katıldığım toplantılarda herkes söyledi ve belirtti. 400. yılın başarısı bu yılda da devam ediyor. Özellikle bugünkü misafirler arasında senatör Rene

van der Linden vardı. Kendisi aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından altın madalya ile taltif edildi. Geçen yıl kutlamaların başlında idi. Dolayısıyla bu güzel yılın sonunda bu güzel havanın devam etmesi bizleri oldukça memnun ediyor.” Ve Hollanda’ya veda Hollanda’ya 30 Kasım itibari ile veda edeceğini Malezya’da Büyükelçilik görevini sürdüreceğini söyleyen Büyükelçi Uğur Doğan, kendisinin yerine Cumhurbaşkanı Dışişleri Danışmanlarından Sadık Arslan’ın 15 aralıktan itibaren Lahey’de göreve başlayacağını söyledi. Doğan “Ben kendisine başarılar diliyorum. Bizim bıraktığımız yerden en iyi şekilde ilişkilere katkıda bulunabileceğine gönülden inanıyorum. Kendisini daha önceden tanırım. Son derece başarılı ve gayretli bir arkadaşımız. Sizlerin de

Belçika’da her yüz bin kişiden 27 erkek, kadınlardan ise 10 kişi intihar ediyor. İntihar oranlarına bakıldığında erkeklerin kadınlardan daha çok intihar ettiği ortaya çıkıyor.

Avrupa intihar ile yarışıyor

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WhO) ve Belçika İstatistik Genel Müdürlü-ğü’nün (ADSEI) yayınladığı rapora göre Avrupa’da en çok intihar vakala-rı Belçika’da yaşanıyor. Artan intihar olaylarının arkasında ise psikolojik sorunların yattığı tespit edildi. Genel-de erkeklerin kadınlardan daha çok intihar ettiği söylenirken, Belçika’dan sonra en çok intihar edilen ülkeler ise Finlandiya, Fransa ve Avusturya. 2. Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa ülkelerinde yaşanan psikolojik travma ve çaresizlik uzun yıllar birçok kişiyi

intihara sürüklemişti. İntihar vakala-rının önlenmesiyle ilgili Avrupa’da ilk çalışma 1947 yılında Viyana’da nö-ropsikiyatrik hizmeti ile üniversitede başlatılmıştı. Aradan geçen bunca za-mana ve alınan birçok tedbire rağmen intihar vakalarının önüne geçilemiyor ve gün geçtikçe daha fazla insan in-tihara yöneliyor. Avrupa’da intihar vakalarının en yayın olduğu ülke ise Belçika. Dünya Sağlık Örgütü’nün ve Belçika İstatistik Genel Müdürlü-ğü’nün (WhO) vermiş olduğu bilgiler doğrultusunda Belçika’da her yüz bin

kişiden 27 erkek, kadınlardan ise 10 kişi intihar ediyor. İntihar oranlarına bakıldığında erkeklerin kadınlardan daha çok intihar ettiği ortaya çıkı-yor. Ülkede yaşayan erkeklerin ya-şanan ekonomik krizden kadınlara göre daha çok etkilendiğini söyledi. Bakanlığın araştırmasında kadınların daha sosyal olmaları ve çevrelerinden erkeklere nazaran daha çabuk yardım alabileceklerini aktarıldı. Bu sebepten dolayı erkeklerin intihar oranının ka-dınlardan daha yüksek olduğu açık-landı.

Hollanda’da Cumhuriyet Coşkusu

Kaya Turan Koçak: “CDA’nın mesajı iyi okun-malıdır”CDA (Hristiyan Demokratlar Birliği) tarihinde ilk kez yabancı kökenli bir adayı Avrupa Parlamentosu millet-vekili aday listesinde ilk 10 arasında gösterdi.22 Mayıs 2014 tarihinde yapılacak olan Avrupa Parlamentosu Millet-vekilleri seçimlerine 6’ncı sıradan Kaya Turan Koçak ve 18.nci sıradan Alaattin Erdal’ı aday gösteren CDA, en son Hollanda meclis seçiminde Ebubekir Öztüre ve Turan Yazır’ı mil-letvekili adayı olarak göstermişti. Kaya Turan Koçak yaptığı açıklama-sında “CDA’nın tarihinde ilk defa ilk 10 içerisinde yabancı kökenli bir adayı hem de 6’ncı sıradan aday gös-termesi sevindirici bir durum. Ayrıca, partiden arkadaşım Alaattin Erdal’ın da 18’nci sıradan aday gösterilmesi sevincimi ikiye katladı” dedi. “Ben bu durumu bir futbol karşılaş-ması gibi görüyorum” diyen Koçak “Geçtiğimiz dönemde yapılan genel

seçimlerde Ebubekir Öztüre ve Turan Yazır’ı aday gösteren CDA gol pozisyonları oluşturmaya başlamıştı. Bu olayda ise topu penaltı noktasına dikti ve golü atmamız için tribünde bulunan yüz binlerce Türk vatandaş-larına mesaj yolladı. Bizim beklen-timiz de vatandaşlarımızın bizlere destek olarak o coşkuyla topu filelerle buluşturması olacaktır” dedi. Kaya Turan Koçak kimdir?1971 yılında Sivas’ın Sarkışla ilçesinde Dünya’ya gelen Kaya Turan Koçak, 1973 yılından itibaren Hollanda’da yaşıyor. Koçak, evli ve 20 yaşında bir kız, 15 yaşında bir erkek olmak üzere 2 çocuk baba-sı.1996 yılından itibaren Rabobank içerisinde çeşitli görevlerde bulunan Koçak, halen yine aynı bankada sektör uzmanlığı ve yabancılarla ilgili yönetim kurulu danışmanlık görevini sürdürmekte. Koçak’ın CDA geçmişi 1992-1996 arası Eindhoven Gençlik Kolları başkanlığı görevi ile başlıyor. 1996-2002 yılları arasında Çok Kül-türlü Daire Başkanlığı yapan Koçak, 2002-2010 yılları arasında Eindho-ven meclis üyeliği yaptı.Parti içinde Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) olan Koçak, 22 Mayıs 2014 yılında yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 6’ncı sıradan milletvekili adayı.

Protesto

İOT’ye “tarafsızlığını koru” mesajı Hollanda Türk İslam Kültür Dernek-leri Federasyonu (HTİKDF), üyesi bulunduğu İOT’nin (Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu) Rotter-dam İslam Üniversitesi (İUR) Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ile ilgili yayınladığı basın bildirisini destekle-mediğini duyurdu.Önceki gün İOT Başkanı Emre Ünver imzasıyla yayınlanan basın bildirisiyle ilgili olarak, “tarafsızlıktan uzak”, “Başta HTİKDF olmak üzere, İOT’yi oluşturan kuruluşlarının da ortak metni değildir” değerlendirilmesi yapılan Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu açıklama-sında, “23 Ekim 2013 tarihinde İOT bir basın bildirisi yayımladı. İOT yetkilisiyle yapmış olduğumuz ön görüşmede, kurum olarak tarafsız olunması gerektiğini ve bu konuyla ilgili basın bildirisi yayımlamanın İOT’nin görevi olmadığını bildirdik. Buna rağmen, İOT yine de böyle bir basın bildirisi yayımlamıştır. İOT bir kurumun, kişinin ve siyasi partinin savunucusu olmamalı, tarafsız dav-

ranmalıdır. Bundan dolayı, İOT’nin bu basın bildirisine katılmadığımızı ve desteklemediğimizi bildirmek isteriz” ifadesi kullanıldı.Genel Sekreter ve Basın Sözcüsü Göksel Soyugüzel imzalı basın bil-dirisinde, HTİKDF’nun İOT tarafın-dan geçtiğimiz aylarda “Gezi Parkı” olaylarıyla ilgili yayınlanan bildiriye katılmadığı da anımsatıldı. Her iki bildiriden dolayı HTİKDF yönetimi-nin İOT içindeki konumunu gözden geçirme kararı aldığına dikkat çeken Soyugüzel, “Her iki talihsiz bildiriler sonucunda HTİKDF yönetimi olarak İOT içindeki konumumuzu / üyeli-ğimizi gözden geçirme kararı almış olduğumuzu da bildirmek isteriz. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün belki maksadını aşmış, üslubu tartışmalı, farklı anlamlar yüklenmek istenilen beyanları kendisini bağlar. İOT’nin çalışma alanı, Türkiye’deki iç siyasi hesaplaşmayı Hollanda’ya transfer etmek olmamalıdır. Türk toplumu olarak aramızda gerilim yerine, karşılıklı saygı, sevgi, hoşgörü ve işbirliği kültürünü yaymak olmalıdır. Hollanda’daki vatandaşlarımız birlik, beraberlik, barış ve kardeşlik duygu-ları içerisinde yaşamaktadırlar. Bu tür yanlı ve çalışma alanı dışındaki peşin hükümlerin kendi iç huzurumuza za-rar verdiği kanaatindeyiz” ifadesinde bulundu.

AP Seçimleri

Page 9: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 aktüalite

actualiteit 09

AnalizErgün Madak

[email protected]

Cihadçılar, Hollanda ve SuriyeHollanda medyasını takip ediyorsanız, Suriye’de savaşan ve Hollanda’dan giden ‘cihatçılardan’ rahatsız olduklarını görürsünüz. En son iki kişi evlerini bile terk edemeden, gitmeye hazırlandıkları için ceza aldılar. Şu an Hollanda ya da Belçika’dan 80 kişinin Suriye’de savaştığı tahmin ediliyor. Bu konuya önem vermelerinin nedeni ise, geri döndüklerinde Hollanda için de bir tehlike oluşturmalarındandır.Ben Hollandalı olsaydım endişe eder miydim? Evet ben de endişe ederdim çünkü televizyona çıkardıkları şeriat propagandası yapan gençleri gördüğümde, kullandıkları argümanları işittiğimde tedirgin olmaktan ben de kendimi alamıyorum açıkçası. Fakat benim tedirginliğim Hollandalılarınkinden biraz farklı.

Bundan bir kaç ay önce Pauw & Witteman’da seyrettiğim sakallı ve yaşı 25-28 civarında tahmin ettiğim ‘radikal’ gencin İslam’ı temsil ‘edebiliyor’ olmasıydı açıkçası beni tedirgin eden. Gazetecidir, istediğini hatta daha fazla reyting getirebilecek birisini çağırması doğaldır tabii. Burada beni tedirgin eden, İslam’ın, radikal bir görüntüsü verilerek, zihinlere ‘katı İslam’ imajının, amatör bir cihadçı’nın yardımıyla kazınmasıdır.

Bazı gençlerin Kur’an’ı bir kaç kez okuduktan sonra, kendilerini yüksek gerilim hattına kapılmış gibi çarpılmış hissetmelerini normal karşılıyorum. Onları daha çok çarpan da; “Allah yolunda savaşın, Hristiyanlar ve Yahudiler birbirlerinin dostudurlar, sizler onlardan olmadıkça sizi kabullenmeyeceklerdir” gibi ayetler olsa gerek. Üstelik bu ayetlerin hangi bağlamda indiği ise ayrı bir inceleme konusudur. Sonuçta bu tür ayetlerin etkisinde kalarak Türkiye de dahil bir çok ülkeden, şehit olma arzusuyla Suriye’ye gidiyorlar.

Peki burada sorulması gerek bir kaç soru yok mu? Gerek Türkiye ve gerekse Ürdün’de binlerce Suriyeli Müslüman kamplarda yaşıyor. Suriye onların devleti değil mi? Neden onlar gidip savaşmıyorlar? Yukarıda, savaşmaya teşvik eden ve ayrıştırıcı gibi görünen ayetlerin bazılarını tetiklemesi sonucu yollara

düştüklerini ifade ettik, peki bunun yanında; Al-i İmran Suresi, 159. ayeti nasıl anlamamız gerekiyor? (Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.) Bugün yeryüzünde bir çok Müslüman için İslam’ın cazibeli olmasının nedeni, astığı astık-kestiği kestik türü suni görüntüsü müdür, yoksa içindeki kurallar bütünü, helal ve haramları ile bütün insanlığı adil olmaya, haksız kazanç elde etmemeye, yalnızca O’na itaat etmeye çağırması gibi nedenlerden dolayı olmasından mıdır?Kaba bir tarifle ifade edebileceğim ‘Cennete tek yön bilet’ aldığını düşünen bu arkadaşlara şu soruları sormayı da çok isterdim:Eğer maksat Allah’ın rızasını kazanmak ise, tebliğ yönteminin kronolojik sırası, kendini genel olarak yetiştirdikten sonra, önce aile, sonra akrabalar ve sonra da yaşadığınız toplum değil midir? İnsanların kafasına vurmadan, daru’l harb, daru’l İslam, kafir-müslüman gibi sıfatları kullanmadan İslam’ı özendirerek, İslam’ın nasıl bir dünya arzuladığını öğrenip anlatabildiler mi acaba? Avrupa’dan küçük cihada giden arkadaşların büyük cihad ile ilgili ne tür düşünceleri vardır acaba? Türkiyeli ve Faslı gençler arasında uyuşturucu kullanımı, onların kazanılması ya da engellenmesi ile ilgili kaygıları var mıdır ya da hiç bir çalışma yapmışlar mıdır?Avrupa’daki Müslümanlara İslami bir vizyon verebilmek için ne yapmışlar acaba? Soruları çoğaltmak mümkün tabii.

Aliya İzzetbegoviç, savaş sonrası ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerine girdiğinde, Müslüman oylarından daha fazla oy almış ve bir Hırvat kadına sormuşlar; “Neden rahmetli Aliya’ya oy verdin?” diye, o da: “Biz Müslümanlardan zarar görmedik, adil olduklarını gördük, o yüzden” cevabını vermiş. Asıl büyük cihad bunu söyletebilmek değil midir?Hollanda’da hırsızlık yapan milliyetlerin ilk sırasını Faslılar, son sırasını ise Hollandalıların da altında Türkler almış (2009 yılı verileri olsa gerek). Bir yandan Faslılarla, Müslümanların bu yarasını konuşup rehabilite etmek için uğraşırken, diğer yandan Türklerin de o listeden çıkması için uğraşmak büyük cihad değil midir?

Sizce de işin içinde biraz egoizm, nefis ve biraz da kolaycılık yok mu? Ben yine de temkinli davranayım: “Allah, göğüslerin içindekini (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.” (Lokman Suresi 23.)

“Neden rahmetli Aliya’ya oy verdin?” diye, o da: “Biz Müslümanlardan zarar görmedik, adil olduklarını gördük, o yüzden” cevabını vermiş.

Cumhuriyetin 90. kuruluş yıldönümü çeşitli etkinliklerle kutlandı

desteği ile ilişkilerin daha iyi yerlere getirileceğine inanıyorum.” “İnsanlarımıza güveniyorum”Hollanda ile Türkiye arasında çok güzel bir siyasi, kültürel ve iktisadi bir zeminin var olduğunu söyleyen Büyükelçi Uğur Doğan , “Türk ve Hollanda taraflarının somut projeler üzerinde çalışması gerekmektedir. Bu da zaten yapılıyor. Ben şahsen daha fazla yapılmasını temenni ederim. Hollanda’da yaşayan Türkler bakımından ben onların varlıklarını en başarılı şekilde, en güzel şekilde, en şerefli şekilde sürdürmeye devam edeceklerine kesin olarak inanıyorum. İyi yetişmiş Türk gençlerimiz Hollanda’yı yönetenler tarafından karar vericiler tarafından çok iyi görüldüğünü ben şahsen biliyorum. İnsanlarımıza güveniyorum. Onlar buralıdır. Hollanda’da kalmaya

devam edecekler. İki ülke ilişkilerine olumlu katkılar sağlayacaklar.” “Amsterdam’da konsolosluk açılıyor” Amsterdam’da bir Başkonsolosluğun yakın bir zamanda açılacağına değinen Büyükelçi Doğan “Bu işin kararı alındı. Sayın Başkonsolosumuz Ahmet Yazal Bey Hollanda’ya geldiler. İkametgâhlarını kiraladılar. Şimdi de başkonsolosluk binası arayışı içindeler. O da çok kısa zamanda sonuçlanacak. Ben tahmin ediyorum bu yılın sonuna kadar Amsterdam Başkonsolosluğumuz da faaliyete geçecektir. Bu da önemli bir gelişme. Rotterdam’da ağır bir yük vardı. Amsterdam başkonsolosluğumuzun açılması ile birlikte Rotterdam Başkonsolosluğumuzun bu yükü azalmış olacak. Aynı zamanda Amsterdam’ın bir kültür ve ticaret

merkezi olması, orada bir Türk Başkonsolosluğunun varlığını da gerekli kılmaktadır. Bu bakımdan Türk toplumumuz adına güzel bir gelişme olacak.” şeklinde konuştu Lahey Büyükelçilik binasında düzenlenen resepsiyona çok sayıda STK temsilcisi katıldı. Hollanda İslam Federasyonu başkanı Mehmet Erdoğan’da davetliler arasında yer aldı. Resepsiyona katılan konuklara Türk yemekleri ve tatlıları ikram edildi.

Adnan ŞahinLahey «

Hollanda’da Cumhuriyet Coşkusu

Page 10: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 söyleşi

interview

Gündem

10

IUR Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz:

S arı Öküz hikâyesinde olduğu gibi teker teker avlıyorlar. “Bana değmeyen yılan bin yaşasın” anlayışıyla

hareket edildiği için de, yem olmaktan, gündeme menfi anlamda malzeme oluşturmaktan, haklarını kaybetmekten başka bir seçeneği, yolu kalmıyor Müslümanların.Önce Amsterdam İslam Koleji’ni kapattılar, ardından İbn Ghaldoun İslam Lisesini devre dışı bıraktırdılar şimdi de Rotterdam İslam Üniversitesinin kapılarına kilit vurdurmaya çalışıyorlar. Üniversiteye yönelik başlatılan haksız saldırılar halen sürmekte. Uzun ve yoğun bir mücadelenin sonunda uluslararası akreditasyonu elde eden üniversitenin, bütçe müracaatlarının müzakere edilmeye başlandığı bir dönemde başlatılan bu karalama kampanyasının altında yatan sebep ve gerekçelerini kurumun rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ile değerlendirdik. Ahmet Akgündüz Hoca, her zamanki sevecen, mütevazi tavrıyla bizleri makamında ayakta karşıladı. Hollanda’yı fırtınanın teslim aldığı gün ziyaret etmiştik. Karabulutlar sarmıştı okul binasının üzerini. Bir kaşık suda kopartılan fırtına kasırgaya dönmüştü âdeta ama, Akgündüz Hoca’da ne bir ümitsizlik ne de kırgınlık emaresi vardı. Her zaman olduğu gibi kendisiyle barışık, geleceğe olan güveni tamdı. Dışarıdaki gurultuları ciddiye aldığı bile yoktu. O planını yıllar önce yapmış, hedefini tayin etmiş ve onu uygulamak için çaba sarf ediyordu. Gelenin keyfi için geçmişine sövmüyor, inandığı ilkelerden, savunduğu değerlerden taviz vermiyor, işinin yürümesi için Kur’an’ın hükümlerini tersyüz etmiyordu. İşte böyle bir ortamda, böylesine dik ve vakarlı bir duruş sergiliyordu Akgündüz Hoca. Yalnız bırakıldığı için kimselere sitemi, kırgınlığı yoktu, sadece birileri yalan-yanlış yazarken, bizim doğruları yazmakta geciktiğimize biraz sitem etti.Soru sormadık, Akgündüz Hoca’dan süreci değerlendirmesini istedik sadece. O, kutlu elçinin müjdesine mazhar olmak için Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî gibi yollara düşen, bu uğurda pek çok bedel ödeyen ve vatanına hasretlik çeken bir ilim adamı.Akgündüz Hoca’yla yapılan sohbet sonrasında, o ve onlar gibi haksız, yalan ve yanlış ithamlarla kamuoyu önünde lekelenmek istenilenlerin yanında olmadığınıza üzüleceksiniz. İstifade edeceğinizi ve keyif alacağınızı umduğumuz söyleşiyle sizleri baş başa bırakıyoruz…

Sevgili Hocam, bir kaşık suda

kopartılan fırtınanın sebebini ve bu sürece nasıl gelindiğini sorsak, neler söylersiniz…Arz edeyim efendim. Evvela, Ben 13 yıldır Hollanda’da, İslam medeniyeti ile Avrupa medeniyeti arasında bir köprü kurmaya çalıştım. Müslümanlarla gayrimüslimler arasında bir diyalog arayışı içerisine girdim. Müslümanlarla gayrimüslimler arasında diyaloga kalbini açan bir ilim adamının, Müslüman gruplar arasında diyaloga taraftar olmaması kadar mantıksızlık olamaz. Benim hem çalışmalarım hem de yazdığım eserler bunun delilidir. Birinci önemli nokta olarak bunu ortaya koyalım.İkinci önemli nokta ise, Resulullah’ın verdiği müjdeden hareket etmemdir. Bu müjdeyi Bediüzzaman Hazretleri 15. mektubunda detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Bu müjde, Avrupa ve Avrupa’nın geleceği ile alakalıdır ve bu ben bu müjdeden hareketle Avrupa’nın geleceğinden son derece ümitliyim. Aksi takdirde, canımdan çok sevdiğim yurdumdan ayrı duracak bir dakikaya bile tahammülüm ve gücüm yoktur. Benim ne maddi bir şeye ve ne de makama ihtiyacım var. Sırf doğru İslamiyet’i ve İslamiyet’e layık doğruluğu anlatayım ve Resullulah’ın müjdesine nail olayım istiyorum.

Sizi yollara düşüren o müjde nedir?Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde buyuruyorlar ki; “Benim ümmetimden bir gurup, kıyamet kopuncaya dek açıktan ve galip olarak İslam’ı anlatmaya devam edecektir.”Bediüzzaman Hazretleri bu müjdeyi yorumlarken, 1506 yılı, yani 2083 yıllarına kadar, özellikle Avrupa’da İslam’ın galip ve zahir bir şekilde yürüyeceğini anlatıyor. İslam düşmanı katil Brevik ise, ‘2083 Manifestosu’ adlı 1000 sayfalık kitabında, “2083 yılına kadar İslam Avrupa’da yayılacak ve biz buna engel olamayacağız, Avrupa’nın yüzde 60’a yakını Müslüman olacak ve biz, ilk defa 2083 yılında Müslümanları Avrupa’dan kovacağız” diyor. Birini bir İslam aliminin, peygamberimizin Hadis-i Şerifini yorumlaması, diğerini de bir gayrimüslimin istidracı olarak değerlendirmek gerek. İşte ben bu ümitle buradayım.

Çok zorlu süreçler geçirdiniz, son yaşadıklarınıza da onlardan biri diyebilir miyiz?2008 yılında akreditasyon meselesinde bize büyük bir zulüm yapıldı. Verilen imzalar geri çekildi. Ümidimi tamamen kesmiştim. İlgili

mercilere ağır bir mektup gönderdim. O zaman Hollandalı bir profesör bana şöyle bir şey söyledi: “Akgündüz Hoca, o ki bu kadar kızgınsın, niye Müslümanları davet edip sokak gösterileri yapmıyorsun?” Ben de o gün ona aynen şöyle söyledim: “Ben yapmak için geldim, yıkmak için değil” Bu sözümü o zor anlarda da söyledim, şimdi de söylüyorum. Yapıcılıkta, doğru İslam’ı anlatmada ve diyalogda muvaffak olamazsam, o zaman şerefli Türkiye’me şerefli bir Türk evlâdı olarak geri dönerim. Bunu bildikleri ve sizi de yakinen tanıdıkları halde neyi tartışıyorlar, neyin peşindeler?Birinci problem, Türkiye’de uzun zamandır Cami-Cemevi ve Aşevi projesi hayata geçirilmek istenmekte. Hükûmet bu konuda büyük bir manevi baskı altında kaldı. Ben de, hem basın toplantılarında sorulan sorulara cevap niteliğinde ve hem de Osmanlı’yla alakalı birikimlerimi değerlendirmek üzere “Alevîlikle alakalı kırmızı çizgilerimiz” adıyla bir makale kaleme aldım. Ben o makalemde “Alevîlerin kestiği yenir mi, kızlarıyla evlenilir mi?” soruları ekseninde iki temel nokta üzerinde durdum. Yazdıklarımı tamamen çarpıttılar. Ben bir İslam hukuku profesörüyüm. Böyle hayati bir mevzuda, Akgündüz Hoca’nın görüşü olmaz. Burada benim dinimin ve İslam fıkhının hükmü olur. Bunu Hollandalı bir kısım çevreler anlayamıyor. Tıpkı kadın dövme meselesini anlayamadıkları gibi. Hollandalı bir gazeteciye 12 sene evvel bu meseleyi anlattım anlamadı. Ona, “Ben Kur’an hafızıyım, Kur’an-ı Kerim’de bu ayet varken benim karşı çıkmamı bekleyemezsin. Kur’an’a muhalefet etmem için İslam’dan çıkmam gerek. İslamiyet’ten çıkmayacağıma göre böyle bir şeyi benden beklemeyin” dedim.

İşte, bu meselede de ölçü ortada. İster Alevî olsun, ister Sünni, bir insan Allah’a inanmıyor, Peygamberi reddediyor, Kur’an’ı mukaddes kitap olarak kabul etmiyorsa, ona Müslüman diyemeyiz. Müslüman olmayınca da, kestiği yenmez, kızıyla evlenilmez…Ancak, Allah’a inanıyor, Peygamberimizi ve Kur’an’ı kabul ediyor ise, ister Alevî ister Sünni olsun, kestiği yenir, kızıyla evlenilir. Bizim konuşmalarımızı tek taraflı alıyor ve kamuoyuna öyle sunuyorlar. Böyle sudan sebeplerle kurumlar, kişiler yıpratılıyor, büyük haksızlıklar yapılıyor. Olay ta meclise kadar intikal

Groothandel in levensmiddelenIndustrieweg 171, 3044 AS RotterdamTel. (010) - 810 40 23 Fax (010) - 465 00 76 Mob. 06-41 37 06 26 E-mail [email protected] www.ozpas.nl

“Hakk’ın hatırı alidir, hiçbir hatıra feda edilmez”

Page 11: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 söyleşi

interview 11

IUR Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz:

ettirildi. Onların hazırladıkları basın bildirisini, şikâyet dilekçesini görmüş olsanız, işin vahametini anlardınız. Bu konuda da sizlere sitemim var. Adamlar iki türlü basın bildirisi hazırladılar. Birisi Türkçe, orada olumsuz hiçbir şey yok. Meclise sundukları basın bildirisi ise Hollandaca. Bu bildiriye kimse dikkat etmedi. O basın bildirisinde açıkça şunlar yazıyordu: “Bizim Kur’an’ımız insandır. Allah’ımız insandır, insan Allah’tır.” Ardından da, ağza alınmayacak küfürler, hakaretler, tehditler yağdırıyorlardı. Ben kimsenin dinine, mezhebine küfretmedim. Sadece doğruları konuştum ve konuşmaya da devam edeceğim.

İkinci bir mesele de, Cemevi olayıdır ki, bu hususta bazı dindar çevreler de içtihad hatası içerisindeler. Beni Osmanlı’yı bilmemekle suçluyorlar. Oysa Osmanlı’yı en iyi bilenlerden biriyim. Osmanlı’da yüzlerce Bektaşî tekkesi vardı. Cemevlerine ‘tekke ve zaviye’ diyorsanız eğer, ben de kabul ederim. Bir kısım devlet erkânına bu talebimi ilettim: “Eğer Bektaşî zaviyesine müsaade edilirse, ben de İstanbul’da bir Nakşibendi zaviyesi açacağım, yerini, elektriğini, suyunu devlet verecek. Ama eğer ona mabed diyecekseniz, bir dinin iki mabedi olmaz. Siz ona mabed statüsü verirseniz, yeni bir din meydana çıkarmış olursunuz ki, buna hakkınız yoktur” dedim. Bundan daha açık bir ifade olur mu?

HAKDER’in yayımladığı basın bildirisinde öne çıkan ve sizi rahatsız eden başka neler var?İslam’ı, faşizmle eşdeğerde tutan metinler var. Kusura bakmayın, ben bunu kabul edemem.

Gezi Parkı olaylarıyla ilgili sözleriniz de çarptırıldı galiba….Evet, fırtınanın büyük bir bölümü o olaylarla alakalı söyledikler imizden sonra kopartıldı.

O olaylara katılanların tamamına “dinsiz” demişim. Asla böyle bir şey yok. Ben o olayları içimiz yanarak seyrederken, İngiliz istihbaratının düzenlediğinden şüphe bulunmayan ve Sultan Abdülhamid Han’ın görevden alınmasıyla sonuçlanan 31 Mart Vak’ası nı yeniden okudum. Abdülhamid’e yedi grubun karşı olduğunu gördüm. Bu yedi grubu, Yahudiler, Hıristiyan Devletler, Almanya, Avrupa’da yaşayan subaylar, tahsil gören öğrenciler ve gençler oluşturmaktaydı. Gezi Parkı olaylarını organize ettiklerini açıkça ilan edenlerin içerisinde de bu grubu oluşturanlar vardı. Bir tarih uzmanı olarak Gezi olaylarını analitik tahlil ve tasnif edecek olursak, bu işi organize edenlerin, adı geçen grupların yanında, ateistler, Kur’an insandır diyen Alevîler, CHP zihniyetindekiler olduğu görülecektir.

Bu tezimi sağlama alacak bir de yaşanmış olay anlatayım: 4 Nisan 2013’de , Gaziantepli ve CHP’li yaşlı bir işadamı, tanıdığım bir işadamına ‘bu sıralar Türkiye’ye yatırım yapıp y a p m a y a c a ğ ı n ı ’ s o r u y o r .

Arkadaşımızda yapacağını söylüyor. “Sakın yatırım yapma” diye ikaz ediyor ve iki ay sonrasında yaşanacaklara dikkat çekerek şöyle diyor: “1 Haziran 2013 itibariyle Türkiye’de sokak savaşları başlayacak.” Bunu bilmeyen yok ki. Türkiye’nin dev işadamları, bu olaylardan haberleri olmadığını söyleseler, kim inanır ki. Bir insan kendisini ateist olarak tanımlarsa, İslam’ı faşizm olarak adlandırırsa ve siz bu gibilerine “dinsiz” deseniz, hakaret etmiş mi olursunuz, hayır, aksine analitik bir tasnifle, tasvirle, tahlille onu isimlendirmiş olursunuz. Rotterdam’ın eğitimden sorumlu encümen azasına da, “Hollanda’yı bilmiyorum ama Almanya’da pek çok vakfın Gezi Parkı olaylarına destek olduğunu biliyorum. Ben bir Türk vatandaşıyım, elbette vatanımla ilgileneceğim, burayla da alakadar olacağım ama siyasete asla angaje olmadım, olmayacağım” dedim. Ben bütün sorulara, akademik ve nezaket içerisinde cevap verirken, bize gelen mailler hep küfür, hakaret ve tehdit içermekteydi. Polis yazılanları incelemeye alınca, HAKDER, yazılanların çoğunu siteden silerek çıkartmış. Bediüzzaman’ın meşhur bir ifadesi var: “Kur’an’ın muhalifleri, onun karşısına yazılı bir benzerini çıkartamayınca, zorbalıkla Müslümanların karşısına çıktılar” diyor. Burada da durum aynen böyledir. Ben delillerle ve

akademik

verilerle kon uşuyorum. Sen de karşıma geçip yalan-yanlış haberlerle beni itham etmeye kalkışırsan, ben de ‘Hakk’ın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez’ derim. Ben de etmeyeceğim. Hatta NRC Dagblad muhabiri gelip kurumumuzu gezdi, çalışanlarla görüştü. Buradaki görüntüden duyduğu rahatsızlığı gazetesinde şu şekilde ifade ediyordu: “Müslümanlar çok organizatör ve modernler” Ertuğrul ve Ahmet Bey’ler, muhabirin yalanlarını ağzına tıkayınca, neredeyse okuldan ağlayarak ayrılmış.

Meclise hakkınızda sunulan soru önergesiyle alakalı neler düşünüyorsunuz?Hiçbir manası, ehemmiyet yok. Çevreye bu yolla korku yayanlar var. Bir kısım dindarların böyle bir olaydan dolayı sevinmelerine üzülüyorum sadece. HAKDER, meclise sunduğu bir dilekçeyle beni şikâyet ediyor. Kimlerin bize karşı çıktığı bilinmek isteniyorsa, bu dilekçenin mutlaka okunması lazım. Bu gibi sıkıntılı durumlarda ben hep “Ey Rabbim! Şimdi içimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helâk mı edeceksin?” ayetine sarılırım. Fikri, zikri belli olan, Türk kökenli bir kadın milletvekili ile Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Asscher, bu şikâyet sonrasında, heyecanla, Üniversitenin batı değerleri karşıtlığı yaptığını, bu profilde imam yetiştirdiğini, bundan dolayı da a k r e d i t a s y o n u n u n iptal edilmesini, hatta kapatılmasını d i l l e n d i r m e y e başladılar. Bu a ç ı k l a m a l a r beni üzdü.

“Hakk’ın hatırı alidir, hiçbir hatıra feda edilmez”

Akreditasyonun iptal edilmesinin kuralları var. Bu açıklamalara karşı bizim rektörlük kurulumuz çok makul ve ciddi bir cevap verdi. Burada kendilerine teşekkürlerimi bildiriyorum. Bu cevaptan sonra Asscher, ‘böyle bir ilim adamını dinlemeden karar verilemeyeceği’ yolunda bir beyanatta bulundu. Bunları siyasî beyanlar olarak değerlendiriyorum. Akreditasyonun iptali, üniversitenin kapatılması gibi suni gündemler bizim ajandamızda yok. Biz doğru bildiğimiz yoldan gitmeye devam ediyoruz. Bizim ne yaptığımızı görmek, bilmek isteyenler varsa, İUR Press olarak yayımladığımız 28 eseri incelesinler. Biz bu asrın insanları olarak ilimle konuşuruz. İddialarımızı delille ispata çalışırız. Asılsız iddialara, lüzumsuz isnat ve ithamlara kulak asmayız, güler geçeriz.

Zeynel Abidin KılıçRotterdam «

ÖZELRÖPORTAJ

ÖZELRÖPORTAJ

Page 12: 185
Page 13: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 güncel

actueel 13

İbhâr/Deniz Yolu [email protected]

Deniz ÇatıkkaşGündem Ombudsman:

“Hollanda’da ırkçı siyasi ilkim var” Hollanda’da ırkçı bir siyasi iklim olduğu uyarısı yapıldı. Siyasetçiler, Müslüman ve Doğu Avrupalıları toplum için bir tehlike olarak gösteriyor, entegrasyon politikası tek taraflı ve yaşanan ırkçı vukuatlar, özellikle camileri hedef alan şiddetli saldırılar, endişe verici.

S iyasetçiler, Müslüman ve Doğu Avrupalıları toplum için bir tehlike olarak gösteriyor, entegrasyon politikası tek

taraflı ve yaşanan ırkçı vukuatlar, özellikle camileri hedef alan şiddetli saldırılar, endişe verici. Bu satırlar, Avrupa Konseyine bağlı olan Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun (ECRI) Hollanda ile ilgili dördüncü raporunda kullanıldı. Raporda, Hollanda’daki ırkçılığa ağır eleştiriler getiriliyor.

Ombudsman Alex Brenninkmeijer, Hollanda hükümetinin bu konuda sorumluluğunu üstlenmesi ve durumu değiştirebilmek için ayrımcılıkla mücadele kampanyası başlatması gerektiğini söyledi.

Kamu denetçisi Brenninkmeijer, Hollanda’nın ırkçılığın önlenmesi çalışmalarını yetersiz bulan ECRI (Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu) tarafından hazırlanan rapora işaret ederek, “Hollanda’da ırkçı bir siyasi iklim var.

Bununla belirli bir siyasi partiyi değil, Lahey’de hakim olan yabancı karşıtı havayı kastediyorum” ifadesinde bulundu.Bir televizyon programına konuşan kamu denetçisi, Hollanda’da ırkçı yaklaşımın iyice yerleştiğini ve siyasi partilerin genellikle bu konuda eleştiri duymak istemediklerini söyledi. Ombudsman Alex Brenninkmeijer, siyasetin ırkçılık konusunda kendisini her şeyin üstünde ve erişilmez hissettiği eleştirisini yaptı.

Hollanda’nın kamu denetçisi, artık geribildirim zamanı olduğunu ve siyasetin buna öncülük yapması gerektiğini belirterek, “Hükümet ne yaptığımızı çok iyi düşünmeli” ifadesinde bulundu. Brenninkmeijer, ırkçılıkla mücadele konusunda bir kampanya hazırladığına dikkati çektiği Alman hükümetini örnek olarak gösterdi.

Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu (ECRI) tarafından hazırlanan raporda, Hollanda’nın

ırkçılığın önlenmesi çalışmaları yetersiz bulunmuş, ırkçı motif bulunduğu belirlenen suçlarda faillerin daha ağır cezaya çarptırılmaları ve ırk ayrımcılığının önlenmesini sağlayacak bir strateji geliştirilmesi gerektiği yer almıştı. Irkçılık ve ayrımcılığın önlenmesi için yapılan çalışmaların izlenen kısıtlama politikalarından olumsuz etkilenmelerinin üzücü olduğu belirtilen raporda, bazı politikacıların ve medyanın İslamiyet’i, Müslümanları ve Doğu Avrupa ülkelerinden çalışmak üzere gelenleri Hollanda toplumu için tehdit olarak gördükleri de ifade edilerek, Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders’e de göndermede bulunulmuştu. Hollanda’nın iş başvuruları ve eğlence sektöründeki ayrımcılığın önlenmesine ağırlık vermesi gerektiği ifade ediliş ve Romanların topluma uyumları konusunda da Hollanda’nın politikalar geliştirmesi gerektiği belirtilmişti.

InterAjans «

Örnek davranışın önemi...Değerli okurlarım, bu sayıda, kısaca, çocuklara karşı örnek davranışın önemini sizlerle paylaşmak istiyorum. Adam bir pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için keyifle gazetesini eline alır. Tüm gün evde oturup miskinlik yapacağını hayal eder. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak gelir ve parka ne zaman gideceklerini sorar. Baba bu hafta sonu oğlunu parka götürmek için ona söz vermesine rağmen. o gün hiç dışarıya çıkmak istemediğinden dolayı bir bahane uydurması gerekmektedir. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişir. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırır ve oğluna uzatır. “Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim” der. Sonra “oh be, kurtuldum!” diye sevinir. Kendi kendine “en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez” diye içinden geçirir. Aradan on dakika geçtikten sonra çocuk babasının yanına koşarak gelerek “Babacığım, haritayı düzelttim, artık parka gidebiliriz!” derAdam önce inanamaz ve görmek ister. Gördüğünde de hayretler içinde kalır ve oğluna “bunu nasıl yaptığını” sorar. Çocuk su ibretli açıklamayı yapar:“Baba verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı, insanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti!”Yukarıdaki hikâyeden de anlaşılacağı gibi , anne ve babanın öncelikle kendi davranışlarına dikkat etmesi ve çocuğa iyi bir örnek olması gerekmektedir. Anne babalar her hususta yavrularına numune olmalıdırlar. Bir taraftan çocuklara

iyi olmaları yönünde telkin yaparken diğer taraftan kendileri, çocuğun yanında yasakladıkları şeyleri yaparlarsa onun pek hükmü ve faydası olmaz. Nefislerden fedakârlık yapmak gerekir. Anne baba sigara içerken, çocuklarına onun zararından ne kadar anlatırlarsa anlatsınlar bir fayda etmez. Diğer hatalar ve yanlış davranışlar da ayındır. Anne-baba çok dikkatli olup, çocukların terbiyesi, ruhsal ve fiziksel gelişimi hususunda titizlik göstermelidirler.Şair Arif Nihat Asya, “Biz abdest almayı kitaplardan okuyarak değil, abdest alanların eline su dökerek öğrendik” der. Bu, görerek eğitim ve öğretimdir. Tabi, aile içi eğitimin özü, bu kıssamızın son sözüdür.Acaba kaç ailede anne baba ve çocuklar sevgiyle muhabbet ederek yemek yiyor? Kaç tane baba oğlunun omzuna elini sevgiyle koyarak “Aslan oğlum, nasılsın, derslerin nasıl, gelecekle ilgili hayallerini bana anlatır mısın, benimde ufkum açılsın” diyor. Kaç tane anne bardak kırıldığı zaman, yemek döküldüğü zaman, çocuk duvara yazı yazdığı zaman, çocuk yemeğini yememekte ısrar ettiği zaman, çocuğu kırmadan, onu rencide etmeden davranış sergilemekte erdemlik gösterebiliyor?Kaç delikanlı mutlu bir ailenin desteğini ve güvenini arkasında hissediyor? Kaç genç kız çevresindeki evliliklere imrenerek veya kendi ebeveynlerini örnek alarak yuva kurmayı düşünüyor?Uzun yıllardır gençlik dairesinde çalışan bir uzman olarak benim tespitim sudur: Kötü anne baba yoktur, fakat kötü eğitimci vardır.

Allah(cc), emirlerini insanlara iletmek için nice peygamberler göndermiştir, En son olarak da bizim peygamberimiz Hz. Muhammed(sav)’i göndermiştir

Hicret kaçış değil İslam’ın inkılâbı olmuştur

Hicrî 1435. Yılınız kutlu olsun! Hz. Muhammed, o dönemde insan-ların cehalet şirk küfür ve zulmü terk edip, sadece Yüce Allah’a ibadete, adalete ve merhamete davet etmiş-ti. Mekkeli müşrikler bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen bu yüce elçiye akla gelmeyen işkenceler ve zülümler yapmıştır. İslamî tebliğ ve davet görevini yerine getiremeye-ceğini anlayan kâinatın efendisi Hz. Muhammed (sav) Miladî 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etmiştir. Hicret asla bir kaçış değildir, sıradan

bir göç hiç değildir. Hicret İslam ta-rihinin en önemli hadisesidir. Hicret, İslam’ın yayılmasına vesile olmuştur, Hicret, İslam’ın inkılabını ortaya koy-muştur. İslam dini hicret sayesinde gelişmiş ve bütün dünyaya yayılmıştır. Hicret, şirkin karanlığından tevhidin aydınlığına, tabutun tahakkümün-den Allah’ın hâkimiyetine, şeytanî düzenlerden Kur’an nizamına, batılın zulmünden Hakkın adaletine; küfrün zilletinden İslam’ın izzetine ulaşa-rak, cemaatten devlete yükselmektir. Hicret, İslam devletinin kurulmasına,

dolayısıyla, adaletin, refahın, barışın, huzurun, merhametin temellerinin atılmasına vesile olmuştur. Bu vesiley-le 1435. Hicrî yılınızı, Hicrî ve Kamerî ayların başlangıcı olan Muharrem ayında idrak edeceğimiz aşure günü-nüzü de tebrik ederiz. Bu mübarek ay ve günlerin, yeryüzündeki mağdur ve mazlumlar başta olmak üzer bütün in-sanlığın kurtuluşuna vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ederiz.

Güney Hollanda Millî GörüşHollanda İslam Federasyonu

Oz&Er FOOD B.V.Rooseveltstraat 39

2321 BL Leiden

E-mail [email protected]. +31(0)71 - 589 09 99Fax +31(0)71 - 589 20 26

www.ozener.com

Page 14: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 panorama

uitzicht14

AynaHavva Koç

[email protected]

Suçlu kim? Birçoğunuz duymuşsunuzdur: Gölcük’te, öğretmen olan annesi tarafından birkaç günlük tatil uğruna evde ölüme terk edilen iki aylık bebeğin dramından bahsediyorum. Evet, yaşanan olay gerçekten kan dondurucu nitelikte. Bu olay bir kez daha göstermiştir ki; birçok kadın çocuk doğurabilir fakat “anne” olamaz! “Anne” ve “öğretmen” gibi

saf, kutsal vasıf ve meslekler, maalesef zaman zaman

yaşanan böyle kötü örnekler

yüzünden zarar görüyor.Bu kötü haberi hayretle okurken aklıma yıllar önce

Rotterdam’da meydana

gelen bir hadise geldi. Apartman

dairesinde yalnız yaşamaya terk edilmiş

yaşlı bir Hollandalının hikâyesi. Sadece arada bir ziyaretine gelen bir aile üyesi varmış ve adam bir yaz mevsiminde evinde yapayalnızken canını teslim etmiş. Fakat ölümünün üzerinden günler geçmesine rağmen ne ailesi ne de aynı apartmanda oturan komşuları dâhil hiç kimse onun yokluğunu fark etmemiş. Yani o kadar yalnız ve kimsesiz ki uzun süre yokluğu dahi hissedilmemiş. Tıpkı yaşarken varlığından bihaber oldukları gibi…

Yaşlı adamın ölümü haftalar sonra aşağı katta oturan ve öğrenci olan komşusunun, lavaboya girmesi ile ortaya çıkıyor. “Ne alaka?” diye düşünebilirsiniz, emin olun ilk duyduğumda bende aynı tepkiyi vermiştim. Ama acı gerçek âdeta bir korku filmi gibi. Alt komşusu tuvalete girdiğinde yukarı kattan yağlı bir sıvı aktığını görür ve yaşlı komşusuna nedenini sormak için yukarı çıkar. Yaşlı komşusu kapıyı açmayınca diğer komşularla konuşur ve ilgili yerlere haber verirler. Gerisi malum, yaşlı adam ve köpeğinin cesetleri kurtlanmış ve iğrenç bir koku içerisinde tuvalette bulunur.“Öğretmen hanımla ne ilgisi var şimdi?” diye düşünebilirsiniz. Bana göre çok ilgisi var. Yukarıda örnek olarak verdiğim olay, Hollanda’da, benliğin merkez olduğu, komşuluğun ne olduğunu bırakın, akraba ve aile bağlarının dahi yok olduğu bir toplumda yaşandı ve hala da buna benzer birçok olay yaşanmakta. Sözüm ona burası medeniyetin göbeği olan Avrupa! Peki ya bize ne oldu? Bizim komşuluk ilişkilerimize, aile ilişkilerimize, akraba ilişkilerimize, toplum ilişkilerimize ne oldu?Kapıcının ifadesini okudum, her gün merdivenlerini temizlediği, çöpünü attığı evde bir bebek olduğundan dahi haberi yok. Hadi öğretmen hamileliği boyunca hamileliğini gizledi, gizleyebildi diyelim. Sonuçta yetişkin biri ve planını yazmış, çizmiş ve uyguladı. Peki ya bebek? Hiç mi ağlamadı bu 2 ay boyunca? Hiç mi duyan olmadı komşulardan bebek sesini? Bize ne oldu? Kimyamız mı bozuldu acaba? Bu yazımda ne bu olayı gerçekleştiren

bayanı, ne bebeğin babasını, ne de komşusundan bihaber olan komşuları yargılamak amacında değilim. Olaylar yaşandığında, ‘sonuca değil sürece bakılmalı’ demişti Selahattin Hocam. Bu yazımda dikkatinizi sonuçtan ziyade sürece çekmek istiyorum. Hangi süreçlerden geçti kim bilir bu olay ile muhatap olanlar?

Teknoloji ne kadar ilerliyorsa insanlığımızda bir o kadar geriliyor… Eskiler hep ‘robotlar icat edilecek’ diye gelecek günleri sayıklarlardı. Kim bilir belki de o icat edilecek robotlar bizleriz, robotlaştık, hiçbir şeyi akledip, düşünerek yapmıyor ya da yapamıyoruz. İnsana hizmet amaçlı metal robotlar icat edilemedi ancak saçma sapan dizilerle, sinemalarla, hatta bozuk eğitim sistemiyle, insan genleri üzerinde oynanarak, toplum mühendisleri insanları robotlaştırmayı başardılar. Bizlerse, üzerimize çizilmiş, biçilmiş rolleri oynamak için gayret eden robotlardan farksızlaştık. Toplum olarak çocuklarımızın iyi bir iş, iyi bir meslek sahibi olmaları için uğraştığımız kadar dini ve ahlaki eğitimine de önem vermeli ve uğraşmalıyız.

Yunus’un dizelerinde insanlığın kendisiyle yendien yüzleşmesi dileği ve umuduyla....“İlim ilim bilmektir,İlim kendini bilmektirSen kendini bilmezsenYa nice okumaktır.” Yunus Emre

Yaşlı adamın ölümü haftalar sonra aşağı katta oturan ve öğrenci olan komşusunun, lav- aboya girmesi ile ortaya çıkıyor. “Ne alaka?” diye düşünebilirsiniz, emin olun ilk duyduğumda bende aynı tepkiyi vermiş- tim. Ama acı gerçek âdeta bir korku filmi gibi. Alt komşusu tuvalete girdiğinde yukarı kattan yağlı bir sıvı aktığını görür ve yaşlı komşusuna ned- enini sormak için yukarı çıkar. Yaşlı komşusu kapıyı açmayınca diğer komşularla konuşur.

At Claren Sahibesi Demet Rençber:

“Ye, İç ve Rahatına Bak” sloganı altında, Utrecht’in en merkezi yerinde bir Türk bayan tarafından işletilen ve çok yönlü hizmet sunan bir mekân olan At Claren Sahibesi Demet Rençber Hanım’la işletmesi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleş-tirdik. Keyif alacağınızı umuyoruz.

Tanıtım

B elli saatlerde motorlu araçların girmesi yasak olan Utrecht’in merkezi yerlerinde bulunan Achter

Clarenburg 58 adresinden bir açılış daveti aldık. Kurdele kesilişine yetişemedik ancak daha sonra giderek bu mekânla ilgili bilgi almaya çalıştık. Mekânı Türkçe olarak tarif edebilecek uygun bir isim henüz yok. “Adını bulunduğu sokaktan alıyor” diyor işletme sahibesi Demet Rençber hanım. At Claren “Claren da buluşmak” anlamında. Aynı zamanda burasının turistler tarafından da sıkça ziyaret edilen merkezi bir yer olduğunu hesaba katarak böyle bir isim verdiklerini belirtiyor.

Buraya ilk girişimizde bilhassa gözü okşayan her bakımdan gayet uyumlu gözüken ve insanı rahatlatan iç dekorasyonu dikkatimizi çekiyor.

Pırıl pırıl, cam vitrin raflarında iştah kabartan çeşitli pasta börek türü yiyecekler gözümüze çarpıyor. Ama burası ne bir bildiğimiz restoran ne de bir pastane. Belki ikisi arası bir yer. “Ye, İç ve Rahatına Bak” sloganı altında, Utrecht’in en merkezi yerinde bir Türk bayan tarafından işletilen ve çok yönlü hizmet sunan bir mekân olan At Claren Sahibesi Demet Rençber Hanım’la işletmesi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Keyif alacağınızı umuyoruz.

Önce sizi biraz tanıyabilir miyiz? 2004 yılında 16 yaşımda Hollanda’ya geldim. Daha sonra burada evlendim. 10 yıldır Hollanda’dayım. Gelir gelmez burada yapmam gereken ilk işin dil öğrenmek olduğuna karar verdim. Derhal okula gittim ve buna ağırlık verdim. İngilizcem gayet düzgündü ve bunun çok faydasını gördüm.

Dolayısıyla Hollandacayı öğrenmem çok zor olmadı. Şu an her işimi çok rahatlıkla kendim halletmekteyim. Burada iş hayatım ilk olarak bir süper markette kasada durmak oldu. Daha sonra bu kentte ilk kafeteryamızı aldık. Ve çalışmaya başladık. Sonra burası çıktı karşımıza.

Böyle bir yer açma fikri ne zaman ortaya çıktı?Buraya ilk geldiğimde çok gençtim ve hayalimde bir pasta hane açıp işletmek vardı. Bu konuda düşünürken bir şey dikkatimi çekmişti o da insanlar kahvaltı yapmak için dışarı gidiyorlardı. Amsterdam, Rotterdam gibi yerlere gidiyorlardı. Dolayısıyla bunun buradaki bir eksiklik olduğunu fark ettim ve böylece harekete geçtim. Ayrıca iç mekân dekorasyonu konusunda ve bilhassa renkleri kombine etmekte hayli iddialıyım.

“Ye, iç ve rahatına bak”

Kiralık

veya

satılık

konut mu arıyorsunuz ?

www.woonstadrotterdam.nlwebsitemize bakmanızı tavsiye ederiz

Kiralık

veya

satılık

konut mu arıyorsunuz ?

www.woonstadrotterdam.nlwebsitemize bakmanız yeterli

Page 15: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 gündem

agenda 15

Kısa haberlerAt Claren Sahibesi Demet Rençber:

Gıda fiyatları yüksek bulunuyor Gıda Ajansı tarafından yapılan araştırma, Hollanda’da halkın yüzde 10’unun gıda fiyatlarını yüksek bul-duğunu ortaya koydu. Özellikle 35-64 yaş grubundakiler fiyatların yüksek olduğunu belirtirlerken, 25-34 yaş grubundakilerin yüzde 5’i de fiyatlar için “düşük” ifadesini kullandı. Araştırmaya katılanların ortalama yüzde 2’si, gıda fiyatlarını düşük bulduğunu belirtti. Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat tarafından daha önce yapılan bir araştırmada, Hollanda’da gıda fiyatlarının Avrupa ortalamasının yüzde 4’ün altında olduğu sonucuna varılmıştı.

Çocukların yüzde 3,5’i engelli Çocuk hakları kuruluşlarından De-fence for Children ile çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından Verwey-Jonker Enstitüsü’ne yaptırılan araştırmaya göre Hollanda’da çocukların yüzde 3,5’i engelli.Araştırma, Gençlik Hizmetleri ile engelli çocuklara yönelik hizmetlerin önümüzdeki yıldan itibaren belediye-lerin sorumluluğuna geçecek olması nedeniyle yapıldı.

Araştırmaya göre Hollanda’da 20 bin dolayında bedensel, 45 bin kadar da zihinsel engelli çocuk var. 10 bin civarında çocuk ise sağır-dilsiz ya da görme engelli. Araştırmacılar 6 bin 500 dolayında çocuğun hem bedensel, hem de zihinsel engelli olduğunu kay-dettiler. Çok sayıda engelli çocuğun yardım hizmetlerinden yararlanma-dığının düşünüldüğü ifade edilerek, toplam engelli çocuk sayısının 109 bin ile 129 bin arasında olduğu tahmi-ninde bulunuldu. Araştırma raporu Belediyeler Birliği Başkanı Annemarie Jorritsma’ya sunulacak.

Eşi Türk olduğu için ordudan atıldı Hollanda’da İnsan Hakları Konseyi, karısı Türk olduğu için ordudan atılan Hollandalı askeri itirazında haksız bul-du. Eşit Muamele Komisyonu’nun da yer aldığı İnsan Hakları Konseyi’nin kararına göre, görevi gizlilik gerek-tiren kişiler ancak Hollanda Askeri İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatı’nın (MIVD) ilişki halinde olduğu ülkelerin vatandaşları ile evlenebilirler.

Eşi kendisiyle evlenmeden önce Tür-kiye’de yaşadığı için ve hakkında bilgi toplanamadığı gerekçesiyle temiz ka-ğıdı alamayan askerin işine Savunma Bakanlığı tarafından son verildi. Hol-landa Savunma Bakanlığı’nın milliyete dayalı ayrımcılık yaptığını belirterek İnsan Hakları Konseyi’ne başvuran asker, şikayetinde haksız bulundu.

İnsan Hakları Konseyi, Savunma Bakanlığı’nın doğrudan olmasa da ayrımcılık yaptığını, ancak “ulusal güvenliğin” daha önemli olduğunu bildirdi. Savunma Bakanlığı savun-masında, askerin eşinin hangi ulustan olduğunun değil, son 3 yıl içinde neler yaptığının önem taşıdığını ifade etti.

«

Hepsi kendime ait bir dekorasyon olsun istemiştim ve elhamdülillah oldu. Burada gördüğünüz dekorasyon tamamen kendim tasarladım.

Burası nasıl bir yer bize tarif eder misiniz? (Bize mekânın o saate uygun menüsünden bir tabak dolusu yiyecek ve yanında çay ikram eden Demet Hanım bir yandan da sorularımızı cevaplamaya çalışıyor)Burası genelde Türklere yönelik ancak Hollandalıların da damak tadına hitap edebilen “ekmek arası” türü menümüz vardır. Burası sabah geldiğinizde gönlünüzce kahvaltı edebileceğiniz, öğle vakti uğradığınızda sıcak çorba bulabileceğiniz ve akşamüzeri geldiğinizde ise ‘eğer akşam yemeğinizi yemiş gelmişseniz’ tatlı ve pasta eşliğinde güzel bir çay içebileceğiniz bir yerdir. Kısacası, açta

olsanız tok da olsanız bize uğradığınız da size ikram edebileceğimiz bir şeyler bulabilirsiniz.

Bu gün ise açılışımız oldu. Biraz da acelece bir açılış oldu. Bu bir kısmet meselesi diyelim. Daha önce benzer iş yaptığımız bir yerimiz vardı ama burası iyi bir tesadüf oldu ve burayı da açmış olduk, mutluyuz. Çok sayıda Hollandalı ve Türk vatandaşı açılışımıza katıldı. Henüz yeniyiz. Bizi çok kısa zamanda tanıyacaklarını umuyorum. Eşimin desteği ile bu işi yapıyorum. O bana çok güveniyor. Hiç yorulmayan aktif bir bayanım. İnsanları memnun etmeyi çok seviyorum. Hayırlısı olur inşallah hem bizim için hem de mekânımızı ziyaret eden müşterilerimiz için.

Peki, sanırım insanları sunduğunuz hizmetin yanı sıra

çok uygun fiyatlarınızla da memnun etmeye çalışıyorsunuz. Buraya gelen insanlar karınlarını doyurmak için ortalama ne kadar ücret ödemesi gerekir ?Doğru söylüyorsunuz gerçekten bu böyle. Hatta bu gün açılışta insanlar menü kartımızdaki fiyatları işaret ederek baskıda bir yanlışlık olup olmadığını sordular. O derece ucuz bir fiyat uyguluyoruz. 1.85 kahveyi Utrecht’in dış mahallelerinde dahi içemezsiniz.

Ayrıca kahvemiz İtalya’dan özel siparişle gelmektedir ve bir içen mutlaka bir daha içmek istiyor. Biz hem fiyatlarımızı düşük tutup hem de insanları rahat ettirmek istiyoruz. Kısaca sürümden kazanmayı amaçlamaktayız. Bir kahvaltı normal şartlarda 5,- Euro iken bizde en lüks şekilde ve 3.50 Euro’dur.

Peki, son olarak insanlar niçin burayı tercih etsinler?İnsanlara eğer taze ürün kaliteli hizmet istiyorlarsa bizi tercih etsinler. Oturup keyiflerine baksınlar biz onlara hizmet edelim. Biz müşterimizle bir kez görüşüp sonra unutmak istemiyoruz. Biz daima selamlaşabileceğimiz bir dost olmak istiyoruz. Kısacası, taze ürün, kaliteli hizmet ve sıcak ilgi diyoruz…

Teşekkür ederiz, size hayırlı bereketli çalışmalar diliyoruz. Gösterdiğiniz ilgi için ben teşekkür ederim tekrar görüşmek dileği ile..

Adnan ŞahinUtrecht

Hollanda’nın Sosyal İşler Bakanlığı Müsteşarı Paul de Krom, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 50 ülkede toplam 403 araştırma yapıldığını söy-ledi. Hollanda’nın sosyal ödeneklilere yö-nelik yurt dışında yaptığı araştırma-larda geçtiğimiz yıl toplam 10 milyon Euro’luk mal varlığı ortaya çıkarıldı. Sosyal İşler Bakanlığı Müsteşarı Paul de Krom, 50 ülkede toplam 403 araş-tırma yapıldığını belirtti. Araştırmalardan 137’si Türkiye’de, 84’ü Fas’ta ve 34’ü Surinam’da ya-

pıldı. 403 araştırmadan 163’ünde ödeneklinin mal varlığı bulunduğu saptandı. Popülist PVV’nin (Özgürlük Partisi) konuyla ilgili sunduğu yazılı soru önergesini yanıtlayan Müsteşar Paul de Krom, bu konudaki araştır-maların derinleştirilmesine gerek gör-mediğini, mal varlığı araştırmaların-dan belediyelerin sorumlu olduklarını ifade etti.

Mal varlığı araştırması1997 yılında Den Bosch Belediye-si’nin civardan 4 belediye ile birlikte

başlattığı araştırmada bazı vatandaş-ların Türkiye’deki evlerine ve ban-kalardaki birikimlerine, haksız yere sosyal ödenek aldıkları gerekçesiyle ihtiyati tedbir kararı alınmıştı.

Hollanda’da sosyal ödenek alabilmek için Genel Yardım Yasası’na göre ki-şilerin mal varlığı ve para birikimleri belirli bir sınırın altında bulunması gerekiyor. Ödenek başvurusunda bu-lunanlar Hollanda’nın yanı sıra yurt dışındaki mal varlıkları ile para biri-kimlerini de beyan etmek zorundalar.

Hollanda’da belediyeler bu yöndeki araştırmalarını sürdürüyorlar.

Ödeneklilerin yurtdışındaki mal var-lıkları ile birikimlerinin araştırılması için Hollanda’nın çeşitli ülkelerdeki çalışma ataşelikleri bünyesinde özel kadrolar oluşturuldu. Araştırmalar ge-nellikle şüphe duyulması ya da ihbar üzerine yapılıyor. Belediyenin belirli kişi ya da kişilerle ilgili araştırma is-temi Hollanda Sosyal İşler Bakanlığı kanalıyla ilgili ülkedeki çalışma ataşe-liklerine bildiriliyor.

Ödenek başvurusunda bulunanlar Hollanda’nın yanı sıra yurt dışındaki mal varlıkları ile para birikimlerini de beyan etmek zorundalar.

Mal varlığı takibine devam

“Ye, iç ve rahatına bak”

Page 16: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 iş dünyası

zakenwereld16

Güncel Koçak Hukuk ve Danışmanlık Bürosu Müdürü Mehmet Koçak:

“Türkiye emekliliği için acele ediniz” Mehmet Koçak Kimdir?1969 Karaman Doğumlu olan Mehmet Koçak, 1978 yılından beri Hollanda’da yaşa-makta. 1984-1999 yılları arasında Hollanda’daki Sivil Toplum Örgütlerinin en büyüklerinden birinde gönüllü olarak hizmet verir. Şimdiki adını ve kariyerini de borçlu olduğu söylediği teşkilattaki hizmetinin ardından, 2000 yılından itibaren de şu an yaptıkları işlerle vatandaşların hizmetindeler. Koçak evli ve 5 çocuk babasıdır.

T ürkiye’de yaşayan bir insanı-mızın, emeklilik, sosyal, has-talık, vergi, icra, borçlanma, IND-vize, işçi-işveren, okul-

veli, ailevi, çocuk ve gençlik dairele-riyle alakalı sorunlarına çözüm üre-ten, bu alanlarda danışmanlık hizmeti sunan Koçak Danışmanlık Bürosu, siz Türkiye’deyken bile hakkınızda açılan davayı Hollanda’dan adınıza takip edebiliyor. Koçak Benelux Danışman-lık Bürosu sahiplerinden Mehmet Ko-çak ve Ali Barçın ile verdikleri hizmet-lere dönük bir söyleşi gerçekleştirdik. Geriye göçün sürekli arttığı bir dö-nemde insanlarımızın yanında olmayı hedeflediklerini söyleyen Mehmet Ko-çak, insanlarımızın, Türkiye’nin her yanından kendilerine ulaştıklarını ve büyük bir güvenle işlerini takip etme yetkisi verdiğini dile getiriyor. Gün-demde olan ‘Türkiye’de emeklilik’ meselesini de değerlendirdiğimiz soh-betten hayli istifade edeceğinizi umu-yoruz.

Koçak hukuk ve danışmanlık bü-rosu ne tür bir hizmet veriyor? Koçak hukuk ve danışmanlık bürosu olarak, Hollanda da uzun süredir yaşayan vatandaşlarımıza her türlü problemlerinde danışmanlık hizmeti vermekte ve sorunlarına uygun çözümler üretmekteyiz. Tecrübeli ve konusunda uzman ekibimiz ile hizmetlerimizi sürekli genişletiyoruz. İnsanlarımızın, Türkiye’deki her türlü yasal işlemleri için danışmanlık ve hukuk hizmetlerimiz, ağını her geçen gün arttırarak devam ediyor.Bünyemizde, gönüllülerle birlikte 10 kadar insanımız istihdam edilmektedir. Avukatlarımız, vergi ve UWV uzmanlarımız, dört dil bilen yeminli tercümanlarımızla insanlarımızın her türlü sorunlarını çözmek için gece gündüz çaba sarf etmekteyiz. Kısacası, dil bildiği halde kendisini ifade etmekte zorlanan insanlarımıza danışmanlık hizmeti sunmaktayız. Hollanda’daki birçok kurum, finans büroları, yasal organizasyonlar ve devlet organları ile kurduğumuz sağlam iletişim sayesinde eksiksiz ve hızlı bir şekilde, insanlarımız hakkında en doğru bilgilere kolayca

ulaşabiliyoruz. Bu da, hizmet sunduğumuz insanın işini daha da kolaylaştırıyor.Vatandaşlarımızın yasalar önünde sahip oldukları hakları sadece Hollanda sınırları içinde değil, Türkiye’de de, Türk yasaları çerçevesinde hak ettikleri tüm hizmetleri, özellikle SGK emekliliği ve benzeri tüm konularda insanlarımızın işlemlerini de takip ediyoruz.

Türkiye’ye hizmeti vatandaşın ayağına götürdünüz, nasıl oradaki durum?Hizmet kalitemizi artırmak için Türkiye’de, Karaman’da bir çalışma ofisini hizmete açtık. Benelux Koçak Hukuk Danışmanlık Büromuzun Hollanda-Belçika-Almanya ve Fransa’da yaşayan Türk vatandaşlarının ve yaşadıkları ülke vatandaşlığına geçmiş kişilerin Türkiye’den emeklilik işlemleri konusunda tecrübeli danışmanları ve avukatları ile faaliyet göstermekdir.

Emeklilik hususunda nelere dikkat edilmelidir?Başvuru işlemleri ve tercüme işleri büromuz aracılığı yapılmaktadır. Başvuru evraklarının uzman birisi tarafından doldurulması daha az veya daha fazla maaş alınmasına etki etmektedir.Türkiye’de hiç sigorta başlangıcı olmayan müşterilerimizin, yaşadıkları ülkelerdeki sigorta başlangıç tarihlerinin Türkiye’de kabul edilmesi için dava açmak gerekmektedir. Bu dava ile borçlanılacak süre ve ödenecek miktar yaklaşık olarak yüzde 40 oranında azalmaktadır.Artık, Hollanda’dan emekli olup Türkiye’ye yerleşmiş olan emekli insanlarımızın sorunlarını çözmek için Hollanda’ya gelmelerine gerek kalmadı. Bizler bu durumda olan insanlarımızın her türlü sorununu çözmek ve hizmet vermek için onların ayağına kadar gittik. Onları mahkeme dâhil, her yerde savunma, hakkını arama ve alma noktasında hizmetlerimiz olacaktır.Ayrıca, Türk vatandaşlığından çıkan kişilerin Türk vatandaşı olarak

çalıştıkları süreleri borçlanarak emekli olmaları için dava açılmaktadır. Bu dava sonucunda bu kişilerde Türkiye de emekli olabilmektedirler.Yabancı bir ülkede yaşayıp çalışmayan ev hanımları da borçlanarak emekli olabilmektedirler.Doğrudan Türk Hukuku eğitimi almış avukatlarımız ve danışmanlarımızla görüşüp sorularınıza cevap alabilir ve davalarınızı bu konuda tecrübeli avukatlar tarafından yürütülmesini sağlayabilirsiniz.Türkiye’den emekliliğin keyfini şimdiden dosya takibinizi bize devrederek yaşayabilirsiniz. Tek yapacağınız şey ilk etapta bizden bir randevu almanız olacaktır.

Türkiye’nin başka kentlerinde de hizmetleriniz olacak mı?Avrupa’ya en fazla göçü veren bölgelerden olan Kayseri’ye ikinci ofisimizi açıp, Orta Anadolu’ya hizmet götüreceğiz. Ardından da Elazığ’da bir hizmet ofisi açacağız. 13 yıllık hizmet geçmişimiz bize duyulan güveni arttırıyor. İnsanımız Hollanda’ya geldiğinde de Türkiye’ye indiğinde de kendisine hizmet sunacak bir ofisin sıcaklığını hep hissediyor. Bu hizmet kervanı sadece bu iki ülke arasında kalmayacak, diğer Avrupa ülkelerinde de şubelerimiz olacak, hatta daha şimdiden Almanya, Fransa gibi ülkelerde temsilciliklerimiz açılmaya başlandı bile.

Yurtdışı emekliliğin kaldırılacağı yolunda bir söylenti var, nedir işin aslı?2014 yılı Temmuz ayı itibariyle bu uygulamanın yeniden düzenleneceğine ve hatta kaldırılacağına dair ciddi bir çalışma yapılıyor. Biz bu konuda vatandaşları bilgilendirmek amacıyla Avrupa’nın farklı ülkelerinde seminerler veriyoruz. Eğer Türkiye’ye dönmeyi ciddi bir şekilde düşünen insanlarımız varsa, bu fırsatı kaçırmasınlar ve şimdiden başvuru müracaatını yapsınlar. Emeklilik bedeli büyük bir yük olarak görülüyor ve ödeyemeyeceği için de vatandaş başvurusunu yapamıyor. Biz büro olarak vatandaşın emeklilik

Kurban gözlemleri...

Kırım’da bayram2013 yılı Kurban Bayramını Kırım’da-ki Müslümanlarla birlikte idrak etmek nasip oldu. Hollanda KIRIM Vakfının üçüncü kez düzenlediği bu güzel organize 12 Ekim’de, KIEW üzeri Akmescid (Simperefol)’e varmamızla başladı. Kalacağımız yere yerleştik-ten sonra kurbanlarımız ve kesilecek yer olan Eskisaray kasabasına gittik. Gördük ki, her şey tertipli bir şekilde hazırlanmıştı.

Kırım’ın bugünlere gelebilmesi için büyük mücadeleler veren, gayretler sarf eden değerli lider Mustafa Ab-dulcemil Kırımoğlu ile görüştük, fazla vakti olmadığı halde bizlere zaman ayırıp, beraberce oturup çay içtik ve onun güzel sohbetini dinledik.

Kırım, Tatarların ‘öz vatanı’; ama çoğu, yıllar önce bu diyarlardan sü-rülmüş ve ancak Sovyetlerin dağılma-sından sonra yavaş yavaş ‘öz vatan-larına’ dönmeye başlamışlar. Başta Bahçesaray olmak üzere Akmescid ve diğer illerde camiler var ve Müs-lümanlar inançlarının gereğini yerine getirebiliyorlar.

Kırım, Karadeniz’in kuzeyinde, bir yarımada. Kırım, ayrı bir devlet değil; Ukrayna’ya bağlı “özerk bir cumhu-riyet”. Kırımlılara göre özerklik ‘kâğıt üstünde’ kalan bir durum. Kırım’da resmî rakamlara göre 280 bin, Kırım-lılara göre ise 400 bin civarında Müs-lüman Kırım Tatarı yaşıyor. 48 milyonluk Ukrayna ve 2.5 milyon civarındaki Kırım bölgesinin nüfusu ve kendi vatanında azınlık olarak ya-sayan yüzde 10-12’lik Kırım Türkleri.

Bayram namazını Akmescid Kebir Camii’nde kıldık ve Müslümanlarla bayramlaştıktan sonra kurban kesim yeri Eskisaray kasabasına gittik. Kur-banlarımız oradaki halkın katılımıyla tekbirler eşliğinde, törenle kesildi. Kurulan masalarda etler parçalındı paketlendi ve ihtiyaç sahiplerine da-ğıtıldı, Orada konuştuğumuz Müslü-manlar çok memnun kaldıklarını, bu hayırlı işe sebep olanlara ve kurban-larını gönderenlere hayır dualar edip Müslümanlara selamlarını yolladılar. Kurban kampanyasıyla alakalı organize sorumluları şunları söy-ledi:

“Üç kün devamında qararnen 400 qoy soyulacaq. Qurban eti muhtaclarğa berilecek, em de Aqmescit rayonındaki Eski-Saray qasabası, Aluşta, Bağçasaray, Canköy, Aqyar şeerleri ve İçki, Curçı, Aqmeçit, Or Qapı rayon-larınıñ musulmanlarına tarqatı-lacaq.”

Bayramın ikinci günü Akmescid’e 120 km kuzeyde bir köyde 18 yaşla-rında hasta bir genci ziyarete gittik. Aylık ilaç masrafı 1500 dolar civa-rında olan bu gencin tedavisi için Konya’da bir hastaneyle görüşüldü, anlaşıldı. Allah’ın izniyle, hastamızın tedavisi için kısa zamanda gerekli

olan çalışmalar başlatıldı.

Bu yolculuk esnasında namaz kılmak için durduğumuz caminin önünde kalabalık vardı, namaz vakti olmadığı halde ne olduğunu sorduğumuzda caminin Ruslar tarafından gece yakıl-dığını ve içerideki halı ve duvarların kullanılmayacak hale geldiğini ve bunları temizlemekle meşgul oldukla-rını söylediler. Maalesef ki kaldığımız bir hafta içinde iki caminin daha yakıldığını duy-duk. Müftü Emirali Bey’le yaptığımız görüşmede bunların, İslam ve Müs-lümanlara yapılan büyük hakaretler olduğunu, kışkırtma amacıyla yapıl-dığını ve olaylara sağduyulu olarak yaklaşılması gerektiğini üstüne basa basa anlattı.

Bayramın üçüncü günü Bahçesa-ray’da düzenlenen kurban bayramı şenliğine katıldık, Türk törelerine göre yerel ve millî giysilerin giyildiği, oyunların oynandığı, dansların yapıl-dığı ve şarkıların okunduğu güzel bir programdı. Bu arada marşlarımıza konu olan Sivastopol’a uğradık, 1853-1856 savaşlarında şehit düşen Türk asker-lerinin anısına yapılan anıt ve şehitli-ği ziyaret edip onların aziz ruhlarına Fatihalar okuduk.

Böylece ziyaretimizin sonuna geldi-ğimiz, bu gibi yardım faaliyetlerinin artarak devam etmesinin ne kadar gerekli olduğunu ve bu gibi yardım-ların aramızdaki uzak mesafelere rağmen kardeşlerimizle gönül bağla-rımızın yakınlaşmasına/birleşmesine sebep olduğunu gördük ki, bu da hem bizleri hem de onlar memnun etmektedir.Hasan Teker (Kırım kurban görevlisi)

Bu yolculuk esnasında namaz kılmak için durduğumuz caminin önünde kalabalık vardı, namaz vakti olmadığı halde ne olduğunu sorduğu- muzda, caminin Ruslar tarafından gece yakıldığını, içerideki halı ve duvarların kul- lanılmayacak hale geldiğini ve bunları temizle- mekle meşgul ol- duklarını söylediler.

Page 17: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 tanıtım

introductie 17

Misafir KalemMehmet Şükrü Oflaz

[email protected]

Sultan‘’İlerlerken lanetliyor her biri kendisi-ni / Öldü anne ve mutfaklar kilitlendiKilerler boşaltıldı farelerceAnne gitti ve evler döndü yazlıkOtellereAnne gitti ve sular buruştu testilerdeArtık çamaşırlar yıkansa da hepkirlidirHerkes salonda toplansa da kimseevde değildirBir vakitler anne açarken kapıyıŞimdi kimse yok kapayacak kapıyıAnne gitti ve açıklandı kiYarasalar da incir buğusu gibi bir şeydi” *Sezai Karakoç, Gündoğ-madan, Taha’nın Kitabı, Evin Ölümü şiiri

O gelince, gün aydın olur, göz aydın olur, gönül aydın olur. Bir kararda duramayan, yalpalayan, sendeleyip düşen, yüzü gözü çamura bulanan; O gelince istikamet bulur. O gelin-ce firak acısı, gurbet acısı, ayrılık acısı, gam keder ya biter ya çekilesi kıvama gelir. O gelince kalbe sekinet iner, öfke diner, gözler halı desenine takılır, utangaçlık süs olarak asılır er kişinin boynuna. O gelince dil lal olur, gözlerle konuşmak öğrenilir. O gelince bütün uzaklar yakın, bütün yüceler düz olur. O gelince sığınılacak bir liman olur. O gelince...

Kara ekmeğin akça mayası, gün aydınlığı, göz aydınlığı, topal aya-ğın uğuru, korkulu düşler sonrası sığınak, bizi doğuran sonra yoğu-ran, pişiren, kıvama getirendir. Kapı önünde, çeşme başında, parkta, çalıştığı işyerinin hemen karşısında, okul yolunun üzerinde hemen köşe-de, nefesler tutularak beklenendir. Bastığı, baktığı, konuştuğu mübarek-tir. Baba evinde tez zamanda baş göz edilesi, ananın yardımcısı, babanın üzerine titrediği, abinin kaçamakları-nın süpürücüsü, gece kapıyı anne-baba uykuda iken açandır. Kardeşe anne yarısıdır. Haladır, teyzedir. Her halükarda kapının arkasında, sobanın kenarında var ile yok arasında bir menzildedir.

Er kişinin hayat yolunda yürürken bozduğunu, dağıttığını hiç kimseye fark ettirmeden onarandır. Sobanın başında, mutfakta, çocuklar ile uğra-şırken büyük bir vecd halinde kendin-den geçendir. Kalbinin bir kenarında saklı tuttuğu sandığın içinde dağları

eritecek kedere rağmen, er kişiye bende olan, saçını süpürge edendir. Mecnun’a Leyla, Kerem’e Aslı, Fer-hat’a Şirin’dir. Er kişinin arkasından ağlayan, derdini taşıyandır. Sıkışınca kolundaki yüz görümlüğü emanetlere müracaat edilendir. Mirasta, yolcu-lukta, yemekte, eğlencede, gezintide en sona bırakılandır. Biraz, er kişinin kendini isbat makamı, ters bakılınca susandır... Cami kürsüsünde, teravih-

lerde üst katta hoca-efendinin, Kutlu Peygamber (AS) ile Hz. Hatice’nin, Hz. Ali İle Hz. Fatma’nın nurlu hayatlarını perde arkasından duyup da, evdekinin ettiklerine bir türlü akıl erdiremeyendir. Hasılı, dünyanın bütün kahrını çekendir.

Gurbet yolunun bilinmezine “ya Allah’’ deyip yürüyen, memleketin-de baba evinde sığıntı, yâr evinde katmerlisini görendir. Gurbette dili başka, dini başka korku içinde evde mahkum olandır. Kapı çalındığında yokmuş gibi davranan, soru sorulma-sın diye kenar kenar yürüyen, fabri-kada güzel günlerin hatırına yorulmak nedir bilmeden çalışandır. Güvendiği, özendiği, uğruna her türlü kahra kat-landığı beyinin, gurbette elin yabancı kadını ile düşüp kalkmasını düzelir, diye sinesine çeken, içine dönen, sabır taşına dönendir. Evin reisinin zorbalığı karşısında “eve bağlansın” diye çocuk sahibi olmayı bir çözüm olur diye düşünen, bunun yanında aşağılanmayı, hakareti dudağını ısırarak kabullenendir.

Memlekette düğünde, nişanda gördükleri ile yaban elde gördükle-ri arasındaki büyük tezatı bir türlü kabullenemeyendir. Hastalığında, dara düştüğünde, bunaldığında bütün kapıların yüzüne kapanmasının dayanılmaz ağırlığı altında ezilendir. “Büyüdüklerinde bana bakarlar” diye çocuklarının üzerine titreyen, ağrılar, sızılar ve ince hastalıklar müptelası olandır. Memlekete döneni de vardır, sığınma yurduna gideni de vardır. Beyaz tülbendi içinde duaya duran, kitabı göz yaşları içinde okuyan, dokunsan hemen ağlayan, ihanetle-rin, zorbalıkların, unutulmuşlukların altında derbeder bir şekilde hayata tutunmaya çalışandır. Gelecek bir güne, hesap gününe, mizana, divana, sorguya, cennete ve cehenneme inanandır. Ne bilgisayardan anlar, ne fa-cebooktan. Ne sanal dünyadan, ne GDO’lu ürünlerden. Zira O sultandır. Zira O kadındır. Zira O annedir.

Bu ülkede varlık iddiasından bah-setmek istiyorsak, bu ne kelli felli siyasetçilerin, ne zengin patronların, ne de Pollyanna’cı sivil toplum kuru-luşlarının yürüdükleri yoldan geçer. Bu, bizi doğuran, sonra yoğuran çilekeş, vefalı ve nakkaş Anadolu ruhlu kadınların yolundan geçer. Zira biz övündüğümüz bir kültüre, şeref duyduğumuz bir dine mensub isek, bunu Bacıyan-ı Rum’a, yani Ana-dolu Bacılarına borçluyuz. Zira onlar Anadolu’nun İslamlaşmasını sağlayandırlar.

Geçen zaman içinde kazandıklarımız ve kaybettiklerimizi hesap edecek cesareti göstermediğimiz müddetçe sadece bir müşteriyizdir. Aynayı hep başkalarına tutmaktan, komşumuzun evinin önünü temizlemesi gerektiğine dair eleştirilerimizi bir kenara bıraka-rak, aynayı önce kendimize tutma-lıyız. Temizliğe önce kendi evimizin önünden başlamalıyız. İddiamız ile işlerimiz arasında var olan uçurum, geçen zaman içinde bizi yutacaktır. Bizi yeniden ayağa kaldıracak, yücel-tecek, öteleri kucaklamamıza vesile olacak olan Bacıyan-ı Rum’dur. Anadolu Bacıları’dır. Zira Onlar sultandırlar. Sultan bendesini, bendeler sultanını arıyor. Bulunduğunda büyük fetih başlaya-caktır. Bilesiniz...

Ne bilgisayardan anlar, ne facebook- tan. Ne GDO’lu ürünlerden. Zira O sultandır. Zira O kadındır. Zira O annedir.

Koçak Hukuk ve Danışmanlık Bürosu Müdürü Mehmet Koçak:

“Türkiye emekliliği için acele ediniz”

araştırmasını ve borçlanmasını SGK vasıtasıyla öğreniyor, müracaatını yapıyor, çok küçük bir miktarı kurumun hesabına havale ederek dosyasını açtırıyoruz. Kalan büyük meblağı ise borçlu olarak gösteriyor ve emekli olma hakkını elde etmiş oluyoruz. Emeklilik kanunu değişse bile, vatandaş dosya açtırdığı için yeni yasadan etkilenmeyecek ve kalan diğer borcunu da istediği zaman ödeyebilecektir. Devletin böyle bir hizmeti var, bunu değerlendirin. 50 yıl hizmet vermişsiniz ve bunu da hak etmişsiniz, neden hakkınızı almayansanız ki?

Emeklilik için ödenecek olan prim ne kadardır?Bu kişiye göre değişiyor. Çalışmışlığın, ne kadar prim ödediğin, ikametgâhın ne kadar gibi sorulara göre ödeyeceğin prim belirleniyor. Genel

kriter, erkeklerin 25 yıllık iş geçmişi durumunda, kadınların 20 yıllık ev hanımı olmaları halinde emekliliği hak etmiş olmaktalar. Kadınlar, hem ödeyecekleri primin azlığından hem de erken yaşta emekli olacakları için biraz daha avantajlı konumdalar.

Çifte emekliliğin çifte sıkıntılar doğuracağı yolunda ilgili mercilerin beyanları var, nedir işin aslı? Evet, maalesef böyle bir durum var ve bu durumda olan insanlarımızı büyük sıkıntılar bekliyor. Hem burada emekli olacaksın, hem de Türkiye’den emekli aylığı alacaksın, bu doğru değil. Türkiye ve Hollanda arasından yaşanan iletişimsizlikten dolayı şimdilik iki taraftan da para alma durumu devam ediyor. İleride bu durum iki ülke yetkilileri arasında deşifre edildiğinde, vatandaş aldığı

paraları faiziyle birlikte ödemek zorunda kalacaktır. Hem buradan hem oradan aldığınız maaş ileride başınızı bir hayli ağrıtacaktır. Hollanda’dan adresiniz silinene kadar Türkiye’den emeklilik maaşı almayı durdurun.

Emeklilik başvurusu için yaş şartı var mı?Biz sadece belli bir yaşa gelmiş, emekliliği hak etmiş insanlarımıza değil, 20 yaş üstü gençlere de sürekli çağrı yapıyoruz. “Gelin, emeklilik yasası değişmeden sizler de müracaatınızı yapın” diyoruz. İleride Türkiye’ye dönmek istediklerinde, attıkları emeklilik adımı iyi bir yatırım olarak karşılarına çıkar.

Zeynel Abidin KılıçRotterdam «

Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosluğu tarafından Cumhuriyetin 90’ıncı yılı dolayısıyla resepsiyon verildi.

Rotterdam’da Cumhuriyet coşkusu

Başkonsolos Togan Oral ve eşi Gül Oral’ın ev sahipliğinde gerçekleşen Cumhuriyet Bayramı kutlaması Rot-terdam’ın ünlü Mainport Oteli’nde düzenlendi. Resepsiyona, Den Haag Büyükelçisi Uğur Doğan’ın yanı sıra aralarında İşçi Partisi (PvdA) mil-letvekilleri Tunahan Kuzu ile Selçuk Öztürk’ün de bulunduğu Türk ve Hollanda toplumunun seçkin isimleri yer aldı.

Başkonsolos Oral kutlamada yaptığı konuşmada Cumhuriyetin kuruluş

yıldönümünü yurtdışında hep birlikte kutlamanın önemine değinirken, bu kutlamaların kendisini mutlu ettiğini dile getirdi.

Hollanda’daki Türk toplumunun her kesimiyle bu vesileyle kucaklaş-tıklarını kaydeden Oral, “İnşallah şanla şerefle nice 90 yıllara ulaşı-rız. Yurtdışındaki Türk toplumuyla bu bayramımızı kutlamaya devam edeceğiz. Giderek büyüyen istikrarlı yapısıyla Türkiye’nin büyümesi bura-daki insanlarımızın kendilerine olan

güvenlerini artırıyor. Bunu her gün görüyoruz. İşte cumhuriyetin nimeti ve fazileti bunlar” şeklinde konuştu.Tüm Dünya’nın Türkiye’deki gelişme-leri hayranlık ve gıptayla izlediğine vurgu yapan Oral, buna örnek olarak Asya ve Avrupa kıtalarını birleştiren Marmaray projesinin topladığı ilgiyi gösterdi.Oral Türkiye’nin Avrupa’ya kökünden bağlı olduğunun altını çizerken de, Avrupa’daki milyonlarca Türkün hem yaşadıkları ülkeye hem de anavatanlarına önemli katkılar yaptığını dile getirdi.

“Türkiye emekliliği “Türkiye emekliliği için acele ediniz” için acele ediniz”

Page 18: 185
Page 19: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 ekonomi

financieel 19

Pusula [email protected]

Osman AslanGündem 6 milyar euroluk kısıtlama yapılacak

Kısıtlamalar için anlaştılar

II. Rutte kabinesinin, 6 milyar euroluk ekstra kısıtlama yapılmasını sağlayacak planlarına senatoda da çoğunluğu sağlayabilmek için muhalefetin desteğine ihtiyacı var.

K oalisyon ortakları Liberaller (VVD) ve Sosyal Demokratlar (PvdA), 2014 yılı bütçesi konusunda

muhalefetteki partilerden Sosyal Liberal D66 (Demokratlar 66), CU (Hıristiyan Birlik) ve SGP (Kalvin Yanlısı Siyasi Parti) ile anlaşmaya vardılar.II. Rutte kabinesinin, 6 milyar euroluk ekstra kısıtlama yapılmasını sağlayacak planlarına senatoda da çoğunluğu sağlayabilmek için muhalefetin desteğine ihtiyacı var. Hıristiyan Demokratlar (CDA) ile Yeşil Sol (GL) daha önce masadan kalkmışlardı.

Sağlanan anlaşmadan bazı önemli maddeler şunları içeriyor:Hükümetin işçi ve işveren temsilcileriyle geçtiğimiz nisan ayında sağladığı anlaşmanın, işten çıkarmanın kolaylaştırılması, esnek çalışma ve kısmi iş göremezler kotası gibi bazı maddelerinin yürürlüğe konulması 6 ay öne alınacak. İşsizlik ödeneği (WW) alanlar

2015 yılından itibaren 6 ay sonra düzeylerinin altındaki işi de kabul etmek zorunda olacaklar. Gençler arasındaki işsizlikle mücadeleye 2014 ve 2015 yıllarında 100 milyon, işletmelerin vergi

yükünün hafifletilmesine 218 milyon ve eğitime 650 milyon euroluk ekstra bütçe ayrılacak. Ortaokul ve lise öğrencilerinin ders kitapları 2015 yılından itibaren yeniden ücretsiz olacak. Ders kitabı giderlerinin 250 milyon euro civarında olacağı tahmin ediliyor. Personel

çalıştırmayan işletmelere uygulanan vergi indiriminin kaldırılması planı yumuşatılacak, bakım ve restorasyon çalışmalarında düşük katma değer vergisi uygulamasının süresi 2014 sonuna kadar uzatılacak. Kronik hastalar ve engellilere 2015 yılından itibaren mali yardım sağlanacak, çocuk paralarında yapılması planlanan kısıtlamaların önemli bir bölümünden vazgeçilecek. Sosyal güvencede 511 milyon euroya, sağlık harcamalarında da 450 milyon euroya kadar bir kısıtlama gerçekleştirilecek.

Anlaşmanın, hazırlanan 2014 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile karşılaştırıldığında, gelir gruplarının hemen, hemen tümünde alım gücünün korunmasını ya da artmasını sağlayacağı savunuldu. Devlet Planlama Dairesi, partiler arasında sağlanan anlaşmanın alım gücü üzerindeki etkisini henüz hesaplamadı.

SonHaberLahey «

Sağlık sigorta-ları neden pahalı?Değerli okurlar, bu yazımızda sağlık sigorta primlerinin, neden gelirimizin büyük bir bölümünü alıp götürdüğünü inceleyeceğiz2014 yılında primler sigorta şirketlerinde oluşan rezervlerden ötürü düşecek olsa bile, önümüzdeki yıllarda primler artmaya devam edecek.

Bu artışın 6 önemli sebebi var:1- Teknolojik gelişmeler: Teknolojik gelişmeler oldukça yüksek bir tempoda devam ediyor. Yeni teknikler ve araştırmalar, ilaçların, medikal araçların ve tedavilerin daha iyi olmasını sağlıyor. Ayrıca, bu teknolojinin ve ilaçların mümkün olduğunca çok kişi tarafından kullanılmasını istediğimizden sağlık masrafları artmakta.Teknolojik gelişmelerle daha önce tedavisi mümkün olmayan rahatsızlıklar tedavi edilmekte, rahatsızlıklar erken teşhis edilmekte. Elbette bunların da yüksek bir bedeli olacaktır

2- Yaşlanma: Hollanda’da ortalama yaşam süresi 80 yıl. Karşılaştırma acısından bunun 20’nci yüzyılın başında 50 olduğunu bilmekte fayda var. Hep birlikte gittikçe daha uzun yaşıyoruz. Bunun yanı sıra, Hollanda’da 2,6 milyon kadar yaşlı var. Yaşlılara oldukça fazla (sağlık) yardımı gerektiğinden masraflar da artmakta.

3- Yaşam standartları: Ekonomik refahın artmasıyla lüks yaşam standartlarının getirdiği çok ve

sağlıksız beslenme, sigara ve az hareket etme gibi sonuçlar doğmakta. Bunların sonucunda aşırı kilo, kalp, seker ve bazı kanser çeşitlerinde artışlar görülmekte. Bunlar da sağlık masraflarını artırmaktadır.

4- Rezervler: Sağlık sigortası şirketlerinin gelecekte oluşabilecek olan ödemeler için bulundurmaları gereken rezervler arttığından primler

de ne yazık ki yükselmekte.

5- Organize: Devlet ve yöneticilerin medikal hataları önlemek için geliştirdikleri önlemler ve kontroller de masrafları artırmaktadır.

6-Degişen toplum: İnternet’in yaygın bir şekilde kullanılmasıyla kişiler çok daha erken ev doktoruna gitmekte, uzman hekimlere gönderilmekte. Bunlar da masrafları yükseltmekte.

2012 yılında Hollanda’da toplam ulusal gelirin (BBP) yüzde 13.2’si sağlık harcamalarına gitmiş. Geçtiğimiz 10 yıldaki artış önümüzdeki yıllarda da aynen devam ederse bu oran 2030 yılında yüzde 30’a ulaşmış olacak.

Uluslararası karşılaştırmalarda Hollanda’daki sağlık harcamaları oldukça yüksek. Bu da özellikle uzun süreli sağlık harcamalarından kaynaklanıyor. Uzun süreli sağlık harcamaları, örneğin yaşlıların ve sakatların bakımını içermektedir. OESO ülkeleri sıralamasında Hollanda, sağlık harcaması hususunda kişi başına en yüksek dördüncü ülke konumunda.

İşverenlere etkisiVatandaşların ödediği prim dışında ayrıca işverenlerin de primin bir kısmını ödedikleri düşünülürse artan harcamalarla birlikte işverenlerin ödemesi gereken kısım da artacaktır.

Sağlık harcamalarını düşürmek gerekŞu anda yaşlılar toplumun yüzde 16’sını oluşturmakta. Bu rakam 2040’te yüzde 22 olacak. Doğal olarak da harcamalar artmakta.Rakamlar da sistemin gittikçe pahalandığını gösteriyor. 2000 yılında sağlığa yapılan harcama 52 milyar iken, bu rakam 2011’de 90 milyar Euro’ya yükselmiş durumda.

Yukarıda sıralanan sebeplerden ötürü primler önümüzdeki yıllarda artmaya devam edecektir. Artışı sadece yaşlanmaya değil, gelişen teknoloji ve her küçük rahatsızlıkta nasıl olsa ödüyorum düşüncesiyle sıkça yapılan doktor ziyaretlerine de bağlamak gerekir. Bu şekilde bir toplam harcamanın sadece prim artışı ile değil, bazı ödemelerin kısıtlanması ile de yapılabileceği aşikâr. Önümüzdeki yıllarda kişilerin sağlık harcamalarını daha çok kendilerinin ödeyeceği kısıtlamalara yol açması da beklentiler içerisinde.

Bu konuyla veya merak ettiğiniz diğer konularla ilgili bana (078) - 6551655 no’lu telefondan, www.yilmaz.nl sitesinden veya [email protected] adresinden ulaşabilirsiniz.

Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere, hoşça kalın.

İpotek borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 2005 yılında 21 bin, 2008 yılında da 31 bin 500 olarak belirlenmişti.

İpotek borcunu ödeyemeyenler 91 bini aştı

Evinin ipotek borcunu zamanında ödeyemeyenlerin sayısı artmaya de-vam ediyor. Tiel kentindeki Kredi Ka-yıt Bürosu (BKR), konut kredisi taksi-tini geciktirenlerin sayısının 6 ayda 10 bin kişilik artışla 91 bin 812’ye yük-seldiğini açıkladı.

İpotek borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 2005 yılında 21 bin, 2008 yı-lında da 31 bin 500 olarak belirlen-mişti. Konut kredisi taksitlerinin ge-ciktirilmesinde işsizlik sorunu önemli rol oynuyor. Boşanmalar da borç

sorununun önemli nedenleri arasında yer alıyor. BKR yetkilileri, son 6 ay içindeki artışın yüzde 12,1 olduğuna işaret ederek, artış hızının biraz olsun azaldığını kaydettiler.

Kredi Kayıt Bürosu, en azından 120 günlük gecikmeleri dikkate alıyor. Ya-pılan açıklamada Hollanda’daki ger-çek borç sorununun çok daha büyük olduğuna işaret edildi. BKR yetkilileri, kira borçlarının, ödenmeyen telefon, gaz ve elektrik faturalarının kayıtlara geçmediğine vurgu yaptılar.

Enflasyon en düşük düzeydeHollanda’da eylül ayı enflasyon oranı yüzde 2,4 olarak belirlendi. İstatistik Bürosu tarafından yapılan açıklama-da, enflasyonun son bir yılın en düşük düzeyinde olduğu belirtildi.

Ağustos ayı enflasyon oranı yüzde 2,8 olarak saptanmıştı. Enflasyon oranı-nın eylül ayında düşmesinde giyim fiyatlarının önemli bir düşüş göster-mesinin rol oynadığı ifade edildi. Ge-rileyen akaryakıt fiyatlarının da dü-şüşte etkili olduğu bildirildi.

Yukarıda sıralanan sebeplerden ötürü primler önümüzdeki yıllarda artmaya devam eder. Artışı sadece yaşlanmaya değil, gelişen tek- noloji ve her küçük rahatsızlıkta nasıl olsa ödüyorum düşüncesiyle sıkça yapılan doktor zi- yaretlerine de bağlamak gerekir.

Page 20: 185

Camilerimizi tanıyalım (1): Dordrecht Mescid-i Aksa

Dordrecht Al Aksa Camii’ni Tanıyalım Camilerimiz bizim olmazsa olmazlarımız, varlık sebebimizdir. Onları gözümüz gibi korumalı ve gelecek içinde kaynaşıp güçleneceği birer mekânlar haline getirmeliyiz. Doğuş gazetesi olarak insanlarımızın kendini bulduğu, hayatına yön veren ve en önemlisi yeni Müslüman nesillerin yeşerdiği yerler olan camilerimizin bir kez daha genç kuşaklara tanıtılmasının önemli olduğuna inanarak yeni bir çalışma başlattık. Bu çerçevede; geçmişte olduğu gibi günümüzde de çok yönlü hizmet veren ve hayati önem taşıyan bu yerlerin herkes tarafından bir kez daha fark edilmesi gerektiğini düşünerek gazetemizin her sayısında bir başka camimizi tanıtmaya çalışacağız. Bu sayımızda Dordrecht kentinden başladık. Dordrecht’in en merkezi yerinde bulunan ve çeşitli milletlerden pek çok Müslümanın uğrak yeri olan Mescid-i Aksa Camiini tanıtacağız.Bu tanıtımı elbette caminin en başta başkanı ve imamını dinleyerek gerçekleştireceğiz. Mescid-i Aksa Camii’nin şu anki başkanı Adnan Şener ve din görevlisi Mustafa Bilen Hocaefendiden cami ile ilgili bilgi aldık. Mustafa Bilen hocaya “bir Müslüman için caminin ne anlama geldiğini” sorduk. Başkan Şener ise caminin tarihçesini ve yapılan tüm faaliyetler hakkında ilginç bilgiler verdi. Sizleri Dordrecht camiini tanımanız için yetkililerin konuşmaları ile baş başa bırakıyoruz.

Hocam, bir Müslüman için cami ne demektir? Biliyorsunuz yeryüzünde yapılan ilk mescit, ilk mabet Kâbe’dir. O evi ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem (as) inşa etmiştir. Yani cami ve mescit insanlıkla beraber vardır. Dolayısıyla cami ve mescitler bizim için bilhassa gençlerimiz için o kadar önemli ki, bunu idrak edebilmek için şunu hatırlayalım: Allah Resulü hicret sırasında, o zorlu ve meşakkatli yolda; yiyeceğin içeceğin olmadığı ve bir hafta süren bir yolculuğun verdiği yorgunluk içinde Küba köyüne gelir gelmez ilk yaptığı iş bir mescit inşa etmek olmuştur. Daha sonra Medine-i münevvereye gelmiş, doğru dürüst oturacak evi yok hatta hiç bir şeyi yok ama orada da aynı şekilde ilk yaptığı iş Mescidi Nebeviyi yapmak olmuştur. Demek ki İslam tarihinde ve âleminde mescitler bu kadar önemli. Gelelim yakın tarihimize yani ecdadımızın bu konudaki tavrına. Allah hepsinin ruhlarını şad etsin. Makamları ali olsun! Ecdadımızda her nereye gittiyse ilk yaptıkları şey cami olmuştur. Bununla birlikte çeşme yapmış, hanlar ve hamamlar yapmışlar. Bu, balkanlar başta olmak üzere fethettikleri her yerde böyle olmuştur. Önce bir cami yapmışlar. Bütün bular şunu ifade ediyor ki, Müslümanlar için cami çok çok önemli bir mekândır. Bugün cemaatime de söyledim; Allah Teala’nın, insanları kazandıkları mallarını nerede

harcadıklarına dair hesaba çekeceğini hatırlatarak. Ne mutlu onlara ki, böyle güzel mabetler yaptılar. Avrupa’ya İslam’ı getirdiler. O bakımdan demek ki ecdadın o ruhu bizde halen yaşamaktadır. Rabbimize sonsuz şükürler olsun. Günümüzde camilerin önem ve faziletine gelecek olursak; bu esasen çok geniş bir konu ancak kısaca özetleyecek olursak şunları söyleyebiliriz: Allah, yüce kitabımızda camileri kimlerin inşa edeceğini, kimlerin namaz kılıp zekât vereceğini tövbe suresinde beyan buyurmuştur. Mealen “Cami ve mescitleri Allah’tan başka kimseden korkmayanlar inşa ederler”

buyuruyor. Buradaki Müslümanları yaptıkları pek çok cami ve mescitten ötürü tebrik etmek ve şükranla yad etmek gerek. Allah kendilerinden razı olsun. Bu arada teşkilatımızın bu alandaki gayretli çalışmasının altını çizmemiz gerekiyor. Bu gün Millî Görüşün Avrupa’da 600’e yakın camisi var. Bu ne büyük bir hizmettir. Günümüzde bu camilerin ne kadar önemli işlev yapmakta olduğunu anlamak için hafta sonu gelip görmek lazım. Cıvıl cıvıl kızlar ve erkeklerden oluşan çocuklarla dolup taşıyor. Bu ne güzel bir hizmettir. Şunu da belirtmek lazım; sadece bizimkiler değil, Somalili çocuklar da Faslı çocuklar da gelip burada okuyorlar. Camiler birleştiriyor, kaynaştırıyor ümmet şuurunu yaşatıyor. Camilerimiz olmazsa

biz çocuklarımıza İslam’ı, Kur’an’ı, abdesti, namazı nerede öğreteceğiz? Bu camilerimiz olmasa 7’den 70’e bu cemaati nasıl bir araya getireceğiz. Dolayısıyla camiler bir Müslüman için olmazsa olmaz yerlerdir. Bir cemaatim bir not yazıp bırakmış. “Hocam 30 km. yerden vaaz dinlemek için Cuma günleri camiye geliyorum, Allah sizden razı olsun” diyor. Camiler cemaatimizin deşarj olduğu yerlerdir aynı zamanda. Gençlerimize gelirsek, yatsı nazından sonra 20-30 kadar gencimize sohbet veriyoruz. Onları, dinî, millî ve kültürel olarak yetiştiriyor, hayata hazırlıyoruz.

Sorumluluklarını, görevlerini hatırlatıyoruz. Sağ olsunlar geliyorlar, bu gün cumayı kıldılar. Şimdi cami lokalinde hep beraber oturup omuz omuza, gönül gönüle çay içiyorlar; yani bir aradalar. Bu nedenle bu mekânlar mübarek ve çok kutsal mekânlardır. Rabbim bu camilerin yapılmasında tüm emeği geçenlerden razı olsun. Ukba’ya göçenlere de rahmet eylesin.

Bu Çatı Altında Hoşgörü ve Kardeşlik Yaşanır Başkan Adnan Şener Dordrecht

Camiini şu şekilde tanıttı:Öncelikle şahsınıza ve gazetenize bu sayıda camimizi tanıtmak için yer ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Mescid-i Aksa Dordrecht Camii ilk olarak 1991 yılında Krisbijn mahallesinde üç arkadaşımızım girişimiyle başlatılmıştı. Yaklaşık 30-40 metre kare büyüklüğünde küçük bir ev satın alınarak Dordrecht’te ilk Millî Görüş Teşkilatı “Kurtuluş Gençlik” adıyla açılmıştır. Altı yedi yıl burada hizmet verdikten sonra mekân küçük gelmeye başladı. Yeni bir yer arayışına girdik. Bu ihtiyacımızı bu isteğimizi çok güzel bir dilekçeyle belediyeye ilettik. Bize

birkaç değişik mekân gösterildi. Netice olarak tercihimiz burası oldu. Burası epeydir kullanılmayan atıl bir şekilde duran bir okul binasıydı. Çok döküktü. 2000 yılında belediye burayı bize teklif etti. Kabul ettik ancak almak pek de kolay olmadı. Her ne kadar belediye bize karşı iyi niyetli olsa da mahalle sakinleri karşı çıktılar. Sonuç olarak yapılan toplantılar tartışmalar ikna turları neticesinde burayı aldık, elhamdülillah. Tabi burayı aldıktan sonra hemen işe koyularak hummalı bir çalışma yapmamız gerekiyordu. Öyle de yaptık. Bakımını, tamiratını yaparak Müslümanlara yakışır şekilde bir camiye dönüştürdük. Ve 2001 yılında, belediye başkanı, bölge başkanı ve genel merkezden katılan özel misafirlerin katılımıyla camimizi

hizmete açtık.. O günden bu güne hizmetlerimiz aralıksız devam ediyor. Çok renkli bir cemaat profilimiz var. Bizimkilerin yanı sıra Faslı, Somalili, Iraklı ve Suriyeli cemaatimiz var.

Dordrecht’te ne kadar Müslüman yaşıyor? Burası büyük kentler (randstad) bölgesine yakın olduğu için burada

yaklaşık 10 binin üzerinde Türk var. 3 bin kadar Faslı var. Somali, Irak ve Suriye gibi ülkelerden mülteci olarak gelenlerle birlikte 15 bin kadar Müslüman cemaatten söz edebiliriz. Dordrecht’te dördü Türklere ait ikisi Faslılara ait 6 tane cami bulmaktadır.

Ne kadar üyeniz ve ne kadar yöneticiniz var? Ben 2001 yılında başkanlık görevini devraldığımda kayıtlı üye sayımız 50 kadardı. Şu an ise bir kısmı Faslı ve Somalili olmak üzere 350 kayıtlı üyemiz var. Ana teşkilat olarak 9

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 tanıtım

introductie20

Bu çatı altında hoşgörü ve kardeşlik yaşanır

Page 21: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 tanıtım

introductie 21

kişiyiz. Kadılar teşkilatımız 11 kişi. Gençlik teşkilatımız 9 kişi ve genç kızlar da 9 kişi olmak üzere toplam 38 kişilik bir yönetici kadromuzla hizmet sunmaktayız.

Caminizin kapalı kullanım alanı ne kadardır? Toplam toprak alanımız 1760 metre kare.1360 metre kare kapalı kullanım alanımız bulmaktadır. Mescit

büyüklüğümüz 300 metrekaredir. Gençler ve yetişkinler için iki ayrı lokalimiz var. Berberimiz, küçük çaplı kantin ve döner satış yerimiz var. Ders lokalimiz var. Biz konum olarak çok merkezi bir yerdeyiz. Diğer teşkilatlarla da iletişim içindeyiz ve zaman zaman ortak çalışmalar da yapıyoruz. Ancak Dordrecht’te cami denince ilk akla gelen Milli Görüş Mescidi Aksa Camii’dir. Burada yaşayan her Müslümanın ve hatta Hollandalı komşuların ilk aklına gelen camidir Mescidi Aksa.

Ne tür faaliyetler yapmaktasınız?

İslami konularda, bilhassa fıkhi konularda bir sorun ortaya çıktığında önce bize müracaat ederler. Bizde elhamdülillah bu konularda yardımcı olmaya çalışıyoruz. Belediye ve polis teşkilatıyla üst düzey bir ilişkimiz var. Dordrecht ve çevresinde bulunan okulların ziyaretleri oluyor. Yaklaşık 30 kilometre uzaklıktan okullar dahi bize müracaat ederek öğrencilerini getirip camimizi gezdirip İslamiyet hakkında ders yapıyorlar. Her seferinde 100 kadar öğrenciye ev sahipliği yapıyor onlara elimizden geldiğince yardımcı oluyor İslam hakkında bilgiler veriyoruz.

Camii’de eğitim alan talebe sayınız ne kadar? Her gün çocuklarımız için dersimiz var. Değişik yaşlarda çocuklarımıza seviyelerine göre dersler verilmekte. Çok özverili bir şekilde çalışan imamımız çocukların İslam’ı öğrenmesi için elinden geleni yapıyor sağ olsunlar. Hafta sonları düzenli olarak yaklaşık 100’ü kız 175 çocuğumuz genel merkez tarafından hazırlanmış çok uygun bir müfredat üzerinden 13 kadar bay ve bayan eğitimciden ders almaktadırlar.

Hafta içi akşamları yetişkinler için elif-ba ve Kur’an okuma dersleri yapılıyor. Kısaca buraya bir şey öğrenmek için gelen herkes, kendine uygun bir ders ortamı bulabilir. Çarşamba günleri bir başka uzman hoca tarafından yetişkinlere fıkıh ve ilmihal dersleri veriliyor. Bu derslere de katılım hem baylar hem de bayanlar açısından oldukça yüksek.

Gençlerimiz ev sohbetleri programlarını devam ettiriyorlar. Bu sohbetlerde güncel konular ele alınarak bilgilendirmeler yapılıyor. Ev sohbetlerini çok önemsiyoruz. Salonlarda spor faaliyetleri devam ediyor. Gezi programları, Gençlik Başkanı tarafından organize ediliyor. Bunların yansıra gençlerimizden sanatsal içerikli çalışmalar yapmalarını da bekliyoruz. Yapacakları çalışmalara maddi manevi destek olacağımızı bilmelerini istiyoruz.

Camii’de başka ne tür faaliyetler, etkinlikler düzenleniyor? Camilerimizin bir Müslüman için ne anlama geldiğini dini perspektiften hocam açıkladı. Ben de Avrupa’daki camilerimizin günlük fonksiyonlarına değinmek isterim. Buradaki camilerimizin fonksiyonu Türkiye’dekilere kıyasla çok farklı. Şöyle ki, ben buradaki camileri bir kaleye, bir sığınağa benzetiyorum. Buralara sığınanlar kurtuluşa ererler. Bu kalenin dışında kalanlar tehlikededir diye hep söylüyorum. Buralar iyi ki var. Buralar olmasa işimiz çok zor.

Allah buraları inşa edenlerden razı olsun. Bundan sonra bize düşen; neslimizi korumak istiyorsak

bu camilere sımsıkı sarılmak ve korumaktır. Buraları korumak da; buralara gelmekle mümkündür. Üye olmakla mümkündür, kısaca sahip çıkmakla mümkündür.

Cami lokallerinde gençlere yönelik neler bulunuyor? Güzel bir lokalimiz var. İçinde Langırt ve bilardo bulunuyor. Bunun ötesinde Lig tv var. Maçları seyredebiliyorlar. Çok da tercih ettiğimiz bir durum olmasa da gençlerimizi birkaç saat burada tutmanın bile önemli olduğunu düşünüyoruz. Aksi takdirde gençler başka yerlere gidecekler.

Sizce neden Dordrechtliler bu camiye gelsinler? Burası bir ümmetin Camii’dir biz öyle görüyoruz. Hiçbir şekilde insanlar arasında fark gözetmiyoruz. Her Müslüman rahatça gelip burada ibadetini yapabilir. İsterse dini bilgisini artırabilir. Faaliyetlerimize katılabilir. Bu çatı altında hoşgörü ve kardeşliğin, sıcak ilişkinin en üst seviyede yaşanmasına gayret ediyoruz. Buraya gelenlerde bunu belirtiyorlar zaten. Ve biz bundan çok memnun oluyoruz. Her yıl düzenlediğimiz kermesler gerçekten çok hoş bir kaynaşma ortamına zemin oluşturuyor. Bu da bizim kadınlar teşkilatımızın başarısı elbette. Kendilerine bu vesile ile çok teşekkür ediyorum. Kısacası biz saydığım tüm bu güzellikleri devam ettirmeye gayret ediyoruz. Yolu Dordrecht’e düşen herkesi camimize davet ediyoruz. Gelip hem bir çayımızı içsinler hem de bir vakit namazı kılarak bize dua etsinler. Allah bu yolda gayret gösteren tüm kardeşlerimizden razı olsun…Âmin…

Adnan ŞahinDordrecht

Camilerin

günümüz-

deki fonk-

siyonları

Müslüman-

lar arasında

da tartışılan

bir konu.

İçerisinde

yaşadığı-

mız toplu-

mun belirli

kesimleri

tarafından

sürekli eleş-

tirilen ca-

milerimizin

fonksiyonla-

rı, tepki ve-

renler tara-

fından iyice

bilinmediği,

anlaşıl-

madığı ve

tanınmadığı

ortada.

“Muham-

medsiz

İslam”,

“Alisiz

Alevilik” ve

“Camiisiz

Müslüman”

anlayışını

dayatanlara

karşı cami

ruhunu

ayakta tut-

malıyız.

Ilımlı İslam

yandaşları-

nın

camii korku-

ları, çalış-

malarımızın

yönünü

doğru tayin

etmeli.

Bu çatı altında hoşgörü ve kardeşlik yaşanır

Page 22: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 bilim

wetenschap22

İ çinde bulunduğumuz gezegen, yani dünyamız, rahat, sıcak ve alı-şık olduğumuz bir yer. Ama gece karanlığında bir defa olsun kafa-

nızı gökyüzüne çevirip şöyle bir yukarı bakın. Çok uzaklarda ışığı pırıldayan binlerce hatta milyarlarca yıldız, ve onun ötesinde bitmek tükenmek bilme-yen karanlık bir deniz. Bir insan olarak muhakkak merak etmişizdir, Allah’ın yarattığı bu kâinatın büyüklüğü, boyu-tu, ölçüsü olabilir mi? Var ise bunun açıklaması, sokakta veya herhangi bir yerde bulunan bir insanın kavraması

için nasıl olmalı? Ulaşılması asla müm-kün olmayan o uzaklarda, derinlikte bize benzeyen başka bir hayat türü olabilir mi? Hemen yanı başımızda her gün doğuşuna ve batışına tanık-lık ettiğimiz yıldızımız olan güneşimiz, içine bir milyon tane dünya sığdırıla-bileceğini biliyor muydunuz? Bizim kendi gezegenimiz büyüklüğünde bir disket olan ve adını eski Roma tanrı-çası Venüs (Eski Yunan Mitolojisi’nde Afrodit)’ten alan Venüs’te sıcaklık, her saat, her dakika ve her saniyede niçin 464 derecedir? Bu gezegen, Güneş Sis-

temindeki diğer tüm gezegenlerin ak-sine, kendi ekseni etrafında niçin ters istikamette döner? Venüs’te bazı şeyler yolunda gitmediği için mi, güneş batı-dan doğuyor, doğudan batıyor? Ve bir başka yakın komşu gezegen Mars, di-ğer adıyla ‘Kızıl Gezegen’. Gelecek 15 yıl içinde ilk insan bu gezegene ayak basmayı amaçlıyor. İnsanoğlunun şu an elinde bulundurduğu teknolojik bi-rikim buna musait midir? Mars deyip te hemen geçmeyin, bu gezegende iklim şartları çok acımasızdır. Gün ışığında sıcaklık 60 dereceyi bulabiliyor, gece-

leri ise eksi 80 derecedir. Ve onun he-men ötesinde Asteroit kuşağı ardında bulunan gaz devleri; Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün. Bu gezegenler niçin dünyamız gibi bir kaya zemine sahip değiller? Bu gaz devlerinde esen bir fır-tınanın saatte 1800 km’yi bulduğunu biliyor muydunuz? Jüpiter gerek çap, gerekse kütle açısından Güneş Siste-mi’ndeki en büyük gezegendir. Bu gaz devin 63 doğal uydusu bilinmektedir. Galileo Galilei 1610 yılında kendi yap-tığı basit teleskopla Jüpiter’in en büyük dört uydusu İo, Europa, Ganymede, ve

Callisto’yu keşfederek ilk kez Yerküre-den başka bir gezegene ait uyduların varlığını göstermiştir. Diğer yandan içinde bulunduğumuz Samanyolu ga-laksisi milyarlarca yıldıza ev sahipliğini yapıyor ve bunun dışında da bir o ka-dar başka galaksi... Sıradan bir insan olarak tüm bunları duyduğumuzda çok zaman geçmeden düşüncelerimiz deği-şiyor. Bizler sadece önemsiz bir nokta mıyız? Bu evren dost mu, düşman mı? Burada durup sonsuza dek merak ede-biliriz. Veya sırtımızı bir duvara dönüp yuvamızdan ayrılarak evreni buradan

Merkür

Venüs

Dünya

Mars

Asteroit k

uşağı Ay

Güneş

Page 23: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 bilim

wetenschap 23

sonuna kadar görebiliriz. Harikalarını keşfedip, felaketleriyle yüz yüze gelebi-liriz. Güzel yeni dünyalar, kötü niyetli karanlık güçler, zamanın başlangıcı ve dünyanın sonu. Tüm bunları okuya-cak cesaretimiz olacak, ya da kaçma-mız mı gerekecek? Bunun anlamanın tek yolu var: Evrenin ucuna yolculuk yapmak. Uzayın giriş kapısı dediğimiz yer, sadece yüz kilometre (km) yu-karda yaşadığımız yerden bir saatlik mesafede. Dünyamızda hayat normal devam ederken ötemizdeki uçsuz bu-caksız karanlık okyanusa ayağımızı

daldırabilmek için tüm bunları arkada bırakmamız gerekiyor. Ancak evrenin ucuna yolculuk yapmadan önce, için-de bulunduğumuz güneş sistemini iyi algılamak gerekir. Ve buna, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton gezegenle-rinden başlamalıyız.

Gezegen denilen şey nedir?Güneş etrafında, elips şeklinde bir yörünge çizerek, dönen gök cisimleri günümüzde gezegen denildiği zaman, başta dünyamız olmak üzere, Güneş

etrafında dönen diğer sekiz gezegen akla gelmektedir. Fakat uzayda sayısız güneşler etrafında sayısız gezegenler dönmektedir. Sadece galaksimiz Sa-manyolu’nda iki yüz milyar yıldız oldu-ğunu göz önünde bulundurursak, bir galakside iki trilyona yakın gezegenin varlığından söz edilebilir. Dünyamız dahil olmak üzere Güneş etrafında dö-nen dokuz gezegen inceleyebildiğimiz yegane gezegenlerdir. Bu gezegenler uzayda parlayan yıldızlardan kolaylıkla ayırt edilebilinir. Şöyle ki, gezegenlerin ışıkları yıldızlar gibi kırpışmaz. Işıkları

atmosferden doğrudan doğruya gelir. Sistemimizdeki gezegenlerin yoğunluk-ları, büyüklüklerine göre değişmekte-dir. Buna göre güneş sisteminde en az yoğun gezegen Jupiter’dir. Bu gezegen aslında dev bir kızgın gaz küresinden başka bir şey değildir. Gezegenlerin iki türlü hareketi vardır. Bu gök cisimleri hem kendi etrafında hem de elips biçi-mindeki bir yörüngede, Güneş’in etra-fında dönerler. Bilindiği gibi gezegen-ler yıldızlar gibi ışık kaynağı değildir. Onlar ancak Güneş’ten aldıkları ışığı yansıtırlar. Güneş sistemi adı verilen

dokuz gezegen, Güneş’ten uzaklıkla-rı sırasıyla şunlardır: Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Plüton. Bunlardan Güneş’e en yakın üç gezegen olan Merkür, Venüs ve Dünya’ya “İç Gezegenler”; Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton’a “Dış Gezegenler” adı ve-rilir. Bir de Mars ve Jupiter arasında Asteroid adı verilen minik gezegenler bulunmaktadır. Öte yandan Merkür, Venüs ve Plüton hariç bütün gezegen-lerin bir veya birden fazla uydusu bu-lunmaktadır. devam edecek

Jüpiter

Satürn

Uranüs

Neptün

Plüton

Evrenin merkezine yolculuk (1)- Giriş yazısı

Page 24: 185

Free-Parts

aodAuto Onderdelen DepotNederland

DelfshavenNieuwe Binnenweg 4213023 EM RotterdamTel: 010-276 30 04Fax: 010-244 75 26

AfrikaanderpleinPretorialaan 50A3072 EP RotterdamTel: 010-485 77 54Fax: 010-486 50 33

WaalhavenSluisjesdijk 863087 AJ RotterdamTel: 010-294 02 40Fax: 010-429 99 40

VlaardingenGeorge Stephensonweg 193133 KJ VlaardingenTel: 010-434 60 14Fax: 010-434 50 58

IjsselmondeRidderkerkstraat 413076 JT RotterdamTel: 010-291 74 68Fax: 010-291 74 69

Kralingen CrooswijkJonker Fransstraat 84-863031 AW RotterdamTel: 010-411 11 95Fax: 010-411 98 00

BredaBoschstraat 1104811 GK BredaTel: 076-520 93 53Fax: 076-514 98 23

DordrechtVan Oldenbarneveltplein 143317 EP DordrechtTel: 078-651 52 53Fax: 078-618 40 76

SchiedamVan Berckenrodestraat 173029 AT RotterdamTel: 010-473 47 46Fax: 010-473 86 08

Yedek parça ithalatıve

BENELUX bölgesine dagıtımı

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır.Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır.Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

RidderkerkMandenmakerstraat 17B2984 AS RidderkerkTel: 0180-48 77 88

Spaanse PolderLinschotenstraat 743044 AW RotterdamTel: 010-485 43 30Fax: 010-415 00 99

GroothandelZoetermeerEdisonstraat 1252723 RT ZoetermeerTel: 010-342 28 85

Page 25: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 cemiyet

samenleving 25

Toplum

“Sen de koruyucu aile olur musun?”

Torunoğulları’na Onur Kurulu üyeliği

Hollanda Türk Federas- yon’dan ‘Ahde Vefa’

Hollanda’daki gençlerimiz toplumumuz arasında koruyucu aile sayısını arttırabilme yönünde çabalarını sürdürüyor-lar. Amsterdam maratonuna Meram Dostları Derneği’nin sponsorluğunda hazırlanan “Sen de koru- yucu aile olur musun?” tazılı tişörtlerle katılan gençler, “Koruyucu aile sayımız, çok az. Güçlü, kendinden emin, yere sağlam basan, milli ve manevi değerlerine sahip bir Türk nesli is-tiyorsak koruyucu ailelerimizin artması gerekiyor. Buranın yerlisi olduğumuzu kabul etelyiz, yoksa bilinçaltımız bu gibi uzun vadede önem taşıyan yatırımlar yapmaya mani olacaktır” ifadesini kullandılar.

DEİK-DTİK Avrupa Bölge Komitesi Başkanı, Turgut To-runoğulları, İçişleri Bakanı Muammer Güler ile Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın önerileriyle Gelişmekte olan Spor Branşları Federasyonu Başkanlığı’nın Onur Kurulu üyeliğine getirildi. Aynı zamanda Yurtdışı Türkler ve Ak-raba Topluluklar Başkanlığı Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu Onursal Üyesi de olan Torunoğulları, böylesi bir göreve getirilmekten dolayı büyük mutlu-luk duyduğunu söyledi. Turgut Torunoğulları, kurulun önümüzdeki aylarda yapacağı toplantıda yer alacağını kaydetti.

Hollanda Türk Federasyon’unun (HTF) geçmişte gö-rev yapmış teşkilat başkanlarına şükranlarını sunmak amacıyla hazırladığı “Ahde Vefa” programı dizisinin ilki Amsterdam’da gerçekleşti. Birlik mesajlarının verildiği etkinlikte konuşan HTF Genel Başkanı Murat Gedik, “ge-lecek nesiller için çalıştıklarını” dile getirdi. Daha sonra Murat Gedik’in yanı sıra Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Bahtiyar, Genel Sekreter Erim Uğurlu, Genel Muhasip Sadettin Şimşek, Gençlik Kolları Başkanı Ahmet Çömlekçi ve Genel Sekreter Yardımcısı Kani Yaşar tarafından davet-lilere şükran plaketleri ve hediyeler verildi.

Hollanda Millî Görüş hacıları döndüler

NIF maraton koşusu gerçekleştirildi

Hollanda İslam Federasyonu (NIF) 2013 yılı hacılarını güllerle karşıladı. IGMG Millî Görüş Hac ve Umre organi-zasyonu tarafından yıllardır yapılan hac yolculuğu başarılı bir şekilde devam ediyor. Bu çerçevede bu yıl güney ve kuzey Hollanda’dan toplam 376 kişi hacı oldular. Kadınlar görevlisi Firdevs Kargılı, ‘bu yıl hacılar çok bere-ketli bir hac dönemi geçirdiklerini’ dile getirdi.Ekibi ile hacıları karşılayan Millî Görüş Başkanı Mehmet Erdoğan’da aynı şekilde bu yıl sorunsuz bir dönemi geride bıraktıklarını belirtti. Hacılar kendilerini bekleyen yakınla-rı ile buluşunca sevinç gözyaşlarına boğuldular.

NİF Gençlik Spor ve Gezi başkanlığının ilkini organize ettiği maraton koşusu büyük bir katılım ile Kralingse (bos) ormanında gerçekleştirildi. NIF Gençlik Başkanı Erkan Turan, gençlik faaliyetlerinin sadece cami ve salon ibaret olmadığını, bu tür faaliyetlerinin de önemli bir yeri olduğunu vurguladı. Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb yaptığı konuşmada bu tür organizasyonlara olan desteğini belirtti. Maratonun sonunda 1. Muham-med el Mouasaoui, 2. Hassan Acharkhi, 3. Tarık Kasmi, oldu. 7 km’lik bir parkurda gerçekleştirilen ma-ratonun ardından katılımcılar mangal keyfi yaptılar.

Evliliğe ilk adımı attılar

HDV Soest Fatih Camii hizmete açıldı

CMO, zoraki evlilikleri masaya yatırdı

Fethiye’deki Orka Grup’un Genel Müdürü Ercan Toruno-ğulları, ünlü model Elif Ece Uzun ile evliliğe ilk adımı attı. Ölüdeniz Orka Sunlife Resort Hotel’deki törende DEİK-DTİK Avrupa Bölge Komitesi Başkanı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Yurtdışı Vatandaşlar Da-nışma Kurulu Onursal Üyesi Turgut-Erdegül Torunoğulları çiftinin oğlu Ercan Torunoğulları ile Rizeli esnaf Mehmet Uzun’un kızı ünlü model Elif Ece Uzun’un nişan yüzük-lerini Milletvekili Ali Boğa ve Ölüdeniz Belediye Başkanı Keramettin Yılmaz “hayırlı olsun” dilekleri ile taktılar. Bizlerde gençler tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

Kraliyet ailesinin yaşadığı Soest şehrinde, inşaatı tamam-lanan Hollanda Diyanet Vakfı Soest Fatih Camii, törenle ibadete açıldı. Törene Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver, Deventer Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Mehmet Malkoç, Soest Belediye Başkanı Ger Mik, HDV Cami Yöneticileri ve cemaat ile Hollandalı davetlile-ri katıldı. HDV Ede Ulu Camii din görevlisi Yakup Okutan Kur’an tilavetinden sonra, cami başkanı Salih Canöz davetlilere hitap etti. İnşaatına iki yıl önce başlanan HDV Soest Fatih Camii 3 bin 800 metre alan üzerine kurulmuş-tur. Minaresinin yüksekliği 25 metredir.

Kısa adı CMO (Contact Orgaan Moslims Overheid) olan Devlet, Müslümanlarla İstişare Organı, zoraki evlilikler hakkında bir araştırma yaptırdı. CMO, yaptırdığı araştır-manın sonuçlarını küçük bir kitapçık haline getirierek su-numu yaptırdı. Sonuç bildirim toplantısında araştırmaya katılan uzmanlar bir araya getirilerek yaptıkları araştırma hakkında kamuoyunu bilgilendirdiler. Programa, Yassin Elforkani, Afke van Rijn(Uyum Bakanlığı Direktörü ), Ra-sit Bal (CMO Başkanı), Annebregt Dijkman(Proje Müdü-rü), Hasan Yar, Soumaya Azzagari, Derek Otte, Ebubekir Öztüre katılarak araştırma hakkında görüşlerini bildirdiler.

NİF Gençlik, gönül sohbetlerinde NİF Gençliğin birincisini düzenlediği Gönül Sohbeti Prog-ramında, sahabenin namaz aşkı işlendi. Ayasofya Camii salonunda düzenlenen programda, NİF Eğitim Başkanı Mehmet Öztürk’ün selamlama konuşmasının ardından söz alan Eğitimci Sebahattin Uçar Hoca, sahabenin namaz aş-kından örnekler vererek namazın önemini açıklayan duy-gu dolu bir sunum yaptı. Sebahattin Hoca konuşmasında namazın önemini vurgulayan bir parola verdi. Parola şöyleydi: Önce : Namaz Nerde: Her yerde Ne zaman: Her Zaman Sunumun ardından programda sorulara geçildi. Daha sonra ilahiler, dua ve ikramla program sona erdi.

Page 26: 185

Cumhuriyetin te-melinde hürriyet aşkının yanında Türk Dünyası vardır Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. yılı kutlanırken yine birileri Türk Devleti üzerinde, hak elde etme girişim ve çabalarına devam etmişlerdir. Neymiş efendim, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda sadece Türkler mücadele vermemişler. Kendini bu söylem

rüzgârına bırakan sözde akiller, aydınlar,

okumuş ama beyinleri küçük

kalmışlar olanlar da, menfaatine ve ihanet telkinlerine kulak vererek bu söylentileri

etraflarına yaymakta,

sürekli ateşlemekteler.

Bu aralar her şeyde etnik ayrım yapma modası

aldı başını gitti. Millet ve etnisite farkını bilmeden, bu iki kavramı birbirine karıştırıp durmaktalar, tabii bilinçli bir şekilde.Bir kere bahsedilen savaşlarda, “din”, “millet” gibi kavramları “namus” bilenler mücadele vermişlerdir. “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” anlayışını Allah’ın kelâmından alarak mücadele etmişlerdir. “Vatan aşkı imandandır” diyen serdengeçtiler mücadele vermişlerdir. Bu şehitler arasında insanların kökünü aramak, Van depreminde taşın altında bazılarının aramış olduklarından hiç bir farkı yoktur. Memleketin her köşesinden gelenler yiğitçe çarpışıp ya şehit ya gazi olmuşlardır. Yüce Allah onlardan razı olsun!.

Ülkenin bölgelerini tanık gösterip “şuradan buradan da şehitler var” diyerek ucuz kahramanlık etmenin bir anlamı yok. İstatistikler ortada, işin bu tarafına inilirse hiç hoş olmaz. Tarihî gerçeklik çok açık ve net ortadadır. Hem, yapılan bütün savaşlarda kaçak ve hainlik içinde olanlar vardı, onlardan neden bahsedilmez acaba? Başta Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı verilirken birilerinin mandacılığına soyunanlar acaba kimlerdi? Bundan neden bahsedilmez? Bugün verilen mücadeleyi Türklerin elinden almak isteyenlerin dedeleri verilen savaşlarda hangi taraftalardı, buna neden hiç bakılmaz?

Cumhuriyet’e doğru giderken hangi savaştan bahsedersek edelim hepsi asil Türk Milleti’nin savaşıdır. Çünkü Türk Milleti bir bütündür, ve o bütünlük etnisite farkını gözetmez. Ziya Gökalp’den ve Mehmet Akif ’den bihaber olanlar bunu kavrayamazlar. Ve mücadeleler meydanlarda verilir, birileri gibi köşklerde ya da bilmem ne medreselerinde hayat sürmeleriyle verilmez.Hem şehit düşenler sadece mevcut Türkiye Cumhuriyeti sınırları

içeresinde olan bölgelerden ibaret değiller ki, bu ne aydınlık ne akillik böyle? Millet tarihinden noksan, kasıtlı veya kasıtsız, hep göz ardı edilenler içinde bu konu vardır. O konu şudur; Cumhuriyet’in kurulmasına yol veren bütün savaşlarda, bugün Anadolu sınırları dışında kalan Türk insanı da yer almıştır. Bunun en kolay isbatı da, Çanakkale şehitliklerine gidilip mezar taşlarında yazılı olan memleketlerin isimlerine bir bakılmasıdır. Bakü, Gence, Musul, Süleymaniye, Manastır, Selanik, Sakız, Gümülcine, Kırcaali, Batum, Tebriz sadece bir kaç örnektir. Bir de gelen maddi yardımları bir düşünelim. Hep söylenir “Afganistan’dan, İran’dan, Kafkaslardan, Çin’den (Doğu Türkistan) kadınlar altınlarını hibe etmişlerdir” diye, acaba bu hibe edenler kimler? Söyleyeyim, bunlar o yörelerde halen esaret içinde yaşamak zorunda kalan Türk milletine mensup insanlardır. Şu an Anadolu’da Türk’ü bölmek için haysiyetsizce çaba harcayanlar nereden bilsin bunları. Gerçi bal gibi bilenler de var da, onlar da devrin uşaklığını yapmaktadırlar.Kimse Türk Milleti’nin şerefi olan kutlu mücadelelere gölge düşürmeye ya da ortak olmaya kalkmamalı. Tarih, belgeleri ile ortadadır. Sadece bu belgeler elbette değerlendirilmek istenmemektedir. Cumhuriyet ile emperyalizme büyük bir şamar vurulmuştur. Bu şamarın indirilmesinde Türk Milleti vardır. Elbette Türk olmayıp da destek verenler vardır, bu da vicdan sahibi olan insanların bu görevi üstlenmelerinden dolayıdır. Unutulmasın ki özellikle Çanakkale Savaşı, son kalan bağımsız Müslüman bir coğrafyanın yok olmama mücadelesidir. O dönem de, önden gittikleri söylenenlere de iyice bir bakmak lazım... Kimler Hakk’tan, kimler batıldan yana idi.

Demek isterim ki: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında nice kan ve gözyaşları akmıştır. Türklük ve İslamiyet için Türk Milleti tarihten

almış olduğu heyecan ve azim ile mücadele vermiştir. Sadece Anadolu değil, bütün Türk Dünyası seferber olmuştur.

Bu sebeptendir ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde hürriyet aşkının yanında bütün Türk Dünyası’nın mücadelesi yatmaktadır. Ve o Cumhuriyet tarihte var olan Türk Devletleri’nin devamıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş bayramı münasebetiyle Türk Dünyası’nın Bayramı kutlu olsun. Cenab-ı Allah bizlere en az Mehmed Akif Ersoy kadar bu millete hizmet etmeyi nasip etsin.Bütün şehitlerimiz rahat uyusunlar.

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 haber

nieuws

Resepsiyon

26

SonMedya’dan Son Manşet:

“Bizler de bu toplumun bir parçasıyız”

DostçaMurat Gedik

[email protected]

Başta Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı verilirken birileri- nin mandacılığına soyunanlar acaba kimlerdi? Bundan neden bahsedilmez?

S on Medya Filosunun Ami-ral Gemisi Son FM, Rot-terdam’da verdiği görkemli bir resepsiyonla 5. Kuruluş

yıldönümünü kutlandı.Aralarında Rotterdam Anakent Belediye Başkan yardımcısı Hamit Karakuş, Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, Feijenoord Belediye eski Başkanı Seyit Yeyden, İşçi Partisi (PvdA) Milletvekili Selçuk Öztürk, Hollanda Türk Federasyonu Başkanı Murat Gedik, işadamları, Türk Sivil Toplum temsilcileri ve vatandaşlar katıldı.Son Medya Genel Müdürü Ömer Aşıran tarafından yapılan açılış konuşmasında Radyonun dünü, bugünü ve geleceği hakkında sunum yapıldı.

Son FM Genel Yayın Yönetmeni Özcan Beylan yaptığı konuşmada

Son FM’in Hollanda’daki ve diğer dünya ülkelerindeki yerine değinerek yayıncılara teşekkürlerini iletti.

Ardından Son Medya Genel Yayın Yönetmeni 35 yıllık gazeteci, araştırmacı, yazar Yavuz Nufel, Son Medya’nın Avrupa’da bir ilk olduğunu, Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aşıran’ın Medya Sektörüne bu denli büyük yatırım yapan tek iş adamı olduğunu vurguladı.Nufel “50 yıllık göç tarihine baktığımız da maalesef ekonomik, politik alanlardaki başarımızı medya sektöründe gösteremedik. Bu sektöre yatırım yapmak akıllı işi değildir. Fakat işi uzmanlarına, yetişmiş kadrolara vererek Son Medya’yı kurumsal hale getiren Ömer Aşıran bilgi beceri ve tecrübesi ile bir ilke imza atarak, bu başarıyı yakalamıştır. Ben, bir yıl sonra Son Haber’inde 5. yılını aynı

coşku ile kutlamak sözünü almak istiyorum Ömer Bey’den’ dedi. Ömer Aşıran’ın söz vermesi ile davetlilere teşekkür ederek konuşmasını noktaladı.

Son Medya Marketing adına konuşan Yusuf Öztürk, rakamlarla ve grafiklerle Son Fm’in Hollanda ve Dünya’daki Medya Sektöründeki konumunu grafikler eşliğinde gözler önüne serdi.Son Medya ailesinin 2014 yıllın ilk aylarında katılacak 15 günde bir yayınlamayı planladığımız baskı gazetemiz SON Manşet’in müjdesini verdi.

Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral ise konuşmasına ‘Benim üç ailem var, biri eşim ve kızımdan oluşan ailem, biri işim ve vatandaşlar, diğeri de medya mensuplarında oluşan ailem. Medya mensupları ile sık

Mart ayında yapılacak yerel seçim yarışına katılacak olan Türk kökenli adaylar par-tileri tarafından hazırlanan taslak listelerde yer almaya başladılar.

Siyasette sular ısınıyor

Karakuş liste başını kaptıPvdA (İşçi Partisi), 19 Mart 2014 tari-hinde yapılacak olan belediye meclisi seçimlerine Rotterdam’da Hamit Ka-rakuş önderliğinde katılacak.

PvdA Rotterdam Başkanı Rob de Werd, 3 aday arasındaki liderlik ya-rışını Hamit Karakuş’un kazandığını açıkladı. Rotterdam Belediyesi encümen üyesi Karakuş oyların yüzde 60,2’sini ala-rak, Rotterdam Belediye Meclisi üyesi Leo Bruijn ile Rotterdam Delfshaven

İlçe Başkanı Carlos Gonçalves’i geri-de bıraktı.

Taslak listeler açıklanıyorHollanda’da önümüzdeki yılın Mart ayında yapılacak yerel seçim yarışına katılacak olan Türk kökenli adaylar partileri tarafından hazırlanan taslak listelerde yer almaya başladılar.

Çok sayıda yurttaşımızın yaşadığı Gü-ney Hollanda Eyaleti’nin Dordrecht kentinde İşçi Partisi (PvdA) hazırla-dığı 21 kişilik taslak listenin 2’inci

sırasında Nilüfer Sönmezer’e, 4’üncü sırasında Bahattin Güler’e ve 13’üncü sırasında da Gül Akansu’ya yer verdi.

İşçi Partisi’nin taslak listesi 12 Ara-lık tarihinde kesin şeklini alacak. Öte yandan, Hıristiyan Demokratlar (CDA) Dordrecht için hazırladıkları taslak listesinin 7’inci sırasında Şahin Seme’ye yer verdiler.

Dordrecht Belediye Meclisi’nde İşçi Partisi’nin 6, Hıristiyan Demokratların ise 3 temsilcisi bulunuyor.

Page 27: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 görüşler

meningen 27

SonMedya’dan Son Manşet:

“Bizler de bu toplumun bir parçasıyız”

SağduyuDr. İbrahim Yerden

[email protected]

Küreselleşen dünyaSevgili okurlar, uzun bir aradan sonra tekrar beraberiz. Geçen süreçte, çevremizde ve yaşadığımız dünyada bir çok şey hızlı bir şekilde değişti ve değişim halen devam ediyor. Öyle bir süreçte yaşıyoruz ki, değişiklikleri takip etmekte zorlanıyoruz. Yaşadığımız yirmi birinci yüzyıl bilgi çağıdır. Bilgi, gelişen sosyal medya ile birlikte hızlı bir şekilde dünyanın her yerine aynı anda ulaşmaktadır. Sosyal medya insanlar arasındaki iletişimi hızlandırırken; bireyler arasındaki mesafeyi de gittikçe küçültmektedir. Kıtalar arasındaki uzaklıklar ortadan kalkmakta. İnsan açısından bunu ‘yirmi birinci yüzyılın devrimi’ diye adlandırabiliriz. Kısa geçmişimizde, çevremizdeki ve dünyadaki gelişmelere “ulusal kimlik” veya “milliyetçi kimlik” üzerinden bakıyorduk. Yirmi birinci yüzyılın önemli değişikliklerinden biri de, bu kimliklerin yerini de alan “global (küresel) kimlik” idi. Yaşamımızın her alanında hissedeceğimiz “global (küresel) kimlik” gittikçe belirgin hale gelmektedir. Global bir dünyaya isteyerek veya istemeyerek hep birlikte yürümekteyiz. Globalleşen dünyamızda sınırlar ve dengeler yeniden belirlenmektedir. Bu oluşuma bir süreç olarak bakmak gerekir. Bu sürece ‘dünyanın ekonomik, politik, sosyal, teknolojik ve ekolojik kültürel entegrasyonu veya bütünleşmesi’ diyebiliriz. Bunlar ilk etapta güzel gözüken gelişmelerdir. “Global dünyanın şekillenmesine yön veren kim veya kimler?” diye sorulabilir. İlk etapta görünmeyen bir güç; sihirli değneği ile istediğini istediği şekilde hareket ettirebiliyor. Avrupa’da sınırlar kaldırılarak büyük bir Avrupa inşa edilirken; Ortadoğu’da sınırlar yeniden belirlenerek küçültülmeye çalışılıyor. Başta Amerika olmak üzere, “yeni Avrupa”, Rusya, Çin, Japonya gibi ülkeler global dünyanın şekillenmesinde önemli rol oynayan aktörlerdir. Bu aktörler arasındaki gerginlik ve çatışmalar, yeni şekillenen dünya sisteminde kimin, daha etkili ve belirleyici olacağını da göstermektedir. Kendi istek ve çıkarları doğrultusunda inşa edilmekte olan yeni dünyanın özelliklerini belirleyen güç, sermayedir.

“Neden böylesi bir süreç başlatıldı?” diye de bir soru sorulabilir. Sermaye, bundan önceki dönem ve dönemlerde “ulusal sermaye” olarak yerini belirlemekteydi. Sermayeyi, ‘ulusal sermaye’ tanımı artık tatmin etmemeye ve ulusal sınırlar yetersiz kalmaya başladı. Sınırsız ve global sermayenin adımları iki binli yılların başından itibaren hızlı bir şekilde atılmaya başlandı. Yani “global sermaye” gittikçe tekelciliğe yönelerek; kendinden küçük sermayeye yaşam hakkı tanımamıştır. Bankaların birleşimi, iflası, büyük işletme ve şirketlerin gittikçe devleşmesi gibi gelişmeler, günlük yaşantımızın önemli gelişmelerindendir. Bundan önceki dönemlerde iş gücü, kapitalin (sermayenin) yoğun olduğu

yerlere göç etmekteydi. İş gücü geri kalmış bölgelerden; gelişmiş bölgelere yönelirdi. Böylesi bir işçi göçü yasal problemlere, yığılmalara ve sosyal patlamalara neden olurdu. Şimdi ise sermaye, taşınabilir(mobiel) bir şekilde iş gücünün ucuz olduğu bölgelere taşınmaktadır. Bu şekilde, daha ucuz insan gücünün gelişmiş metropollere göç akımı engellemekte ve (çöp)artıkları rahat bir biçimde yok edilmektedir. Sabit bir yerde kalmayı tercih etmiyorlar. Bulunduğu bölgede olumsuzluklar olduğunda veya çıkarını zedeleyecek gelişmeler başladığında rahatlıkla bir başka yere taşınabiliyorlar. Şuanda kontrol edilmeyen bir güçle karşı karşıyayız. Karmaşık bir süreç yaşamaktayız. Uygulanan neo-liberal politikalar tıkanmış durumdadır. Neo-libarel politikalar sonucu binlerce insan yaşamını yitirmektedir, binlerce insan sakat kalmakta, yoksulluğun sınırları altında yaşamaktadır. Dünyada yeniden oluşan denetimsiz ve kontrolsüz yeni sermaye gücü, tüketim toplumu oluşturarak; toplumun büyük bir çoğunluğunu (orta sınıfları da yok ederek) “yoksul” bir alt tabaka oluşturmaktadır.

Irak ve Körfez savaşını hatırlayınız. Irak’ta düşman oluşturularak savaş başlatıldı. Birçok silahlar burada denendi. Büyük paralar harcandı. Bu savaşın bedelini herkes üstlenmek zorunda kaldı ve giderleri ödediğimiz vergilerden karşılandı. Irak ve bölgedeki petrol rafinerileri kontrol altına alındı. Bunların denetim ve kontrolü dev petrol şirketlerine bırakıldı. Vatandaşın cebine petrol gelirlerinden bir kuruş bile girmemektedir. Savaşın giderleri vatandaştan alınırken; savaş sonrası petrolden elde edilen gelirler petrol şirketlerinin kasasına girmektedir.Global yaşam biçimini belirleyen neo-liberal politikaların sonucu toplumda gittikçe büyüyen sınıf farklılıkları oluşmaya başladı. İşsizlik gittikçe çoğalmakta, ev kiralarını ödeyemeyenlerin sayıları artmakta; eğitim zorlaştırılmaktadır.

Sosyal refah devleti yerine; dayanışma toplumu geliştiriliyor.Bu dünya hepimizindir. Bu dünyada yaşamı güzelleştirmekte; onu çekilmez hale getirmekte bizim elimizdedir. Doğal olarak kendimize sormak zorundayız: “Nasıl bir dünya ve nasıl bir yaşam istiyoruz?” Bu soruların yanıtını ararken istesek de istemesek de bu sürecin dışında kalamayız. Eğer, oluşumlara duyarlı ve belirleyici bir şekilde katılmazsak; oluşumlar bizi istediği gibi belirleyecek, şekillendirecektir.

Bu dünyaya sahip çıkmalıyız. Çünkü bu dünya sadece küçük bir grubun dünyası değildir. Küreselleşen dünyada, bizlerde güçlerimizi küreselleştirmeliyiz. Daha soysal bir dünya; adaletin ve eşitliğin olduğu bir dünya için mücadele etmeliyiz.

sık bir araya geliyoruz. Yaşadıkları zorlukları biliyorum. Bu zorluklara rağmen işlerini canla başla yapan medya mensubu arkadaşlarımızı kutluyorum.” dedi

Yayıncılıkta Radyonun yerinin başka olduğunu dile getiren Oral, Son FM’i yayınlarından dolayı kutlarken öğrencilik yıllarına ait anılarını da dile getirdi ve ‘Bu mükemmel organizasyon içim -İş Ehline verilmiş- diyebilirim diyerek başta Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aşıran olmaz üzere Son Medya ailesini kutlarım” dedi.

Plaketler sahiplerini bulduOrganizasyonun bu bölümünde Son Medya Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aşiran TC Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral başta olmak üzere Son Medya’dan Halil Aşıran, Yavuz

Nufel, Özcan Beylan, Mystiek Prodüksiyon’dan Emir Barhan, Ana sponsorlardan X Force’dan Hasan Kaya, Meram Restoranlar zinciri yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Yüce’ye, Benim Sigortam’dan Mehmet Keskin ve Rotterdam Ana Kenet Belediye Başkan Yardımcısı Hamit Karakuş’a birer teşekkür plaketi takdim etti. Resepsiyon programı, ikramların ardından son buldu.

Sevilen sanatçı Mustafa Ceceli Rotterdam’ı ayağa kaldırdıResepsiyondan sonra Son FM’in 5. kuruluş yıl dönümü kapsamında Rotterdam’daki De Doelen konser salonunda sahneye çıkan Mustafa Ceceli, hayranlarına unutulmaz anlar yaşattı. Sanatçı Mustafa Ceceli’nin plaketi ise konser esnasında yaklaşık 2 bin davetli huzurunda verildi.

Sevilen sanatçı Mustafa Ceceli, Eindhoven ve Rotterdam’da olmak üzere iki konser verdi.

Ceceli, Genel Yayın Yönetmenimizin sorularını da cevapladı. “Şarkılarınız herkese hitap ediyor mu?” diye sorduğumuzda, “Tabi ki, şarkılar zaten sizden çıktıktan sonra herkesin şarkısı haline gelir. Tabi burada yalnızca seslendiren değil, çok önemli söz yazarları ve bestecilerin şarkılarını yorumluyorum.

Onların duygularını aksettirmeye çalıyorum ama tabi ki en önemlisi aslında dinleyicilerimiz. O fiilin yani şarkı söyleme fiilinin arkasındaki faili seviyorlar. Bence onda kendilerini buluyorlar” şeklinde cevap verdi.

Adnan Şahin Rotterdam «

Page 28: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 gezi-yorum

reis en commentaar28

U ganda’da kurbanı yaşa-mak...Kurban kampanyası kap-samında, 5 gözlemci ile

Uganda’ya gittik. İslam Toplumu Millî Görüş İnsanî Yardım Vakfı (HASENE) olarak, Avrupa’da yaşayan hayırse-verlerin kurban bağışlarını, ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Kurban etlerinin yanı sıra, çocukları sevindirmeyi ihmal etmedik. Onlara şekerler ve balonlar götürerek, bayram sevinçlerine sevinç kattık. IGMG HASENE gözlemcileri olarak, ülkede öncelikli ihtiyaç sahibi olan yetim, mağdur, mazlum özürlü çocuklar, eğitim kurumları yanı sıra aile geçiminde çok zor durumda olan kadınlar ve yaşlılara ulaştık. Köy köy, kasaba kasaba gezdik. Çünkü öncelikli ihtiyaç sahiplerine ulaşmak, Avrupa’da yaşayan hayırsever kardeş-lerimizin kurban bağışlarını en doğru ellere ulaştırmaya çalıştık.

Gördüklerimiz, şahit olduğumuz o anlar bizleri hayli duygusallaştırdı. Kalplerimizi ateş topuna döndürdü, yüreklerimizi dağladı. Küçük ve ha-vasız odalarda, hijyen koşullarının çok yetersiz olduğu yetimhanede ve özürlü yurtlarında, eski ve paslı ranzalarda küçük bir yatağı üç kişi paylaştığı, yara ve bere içinde yatan ve tamamen yatağa bağımlı küçük ve masum çocuklarla göz göze geldik. O ortamda, beslenme ihtiyacının asgari düzeyde dahi sağlanamadığı yetim-hanede ve özürlü yurtlarında, kirlilik, sivrisinek, farelere bağlı olarak sıtma hastalıklarının yaygın görüldüğünü ve yalnızlığa bırakıldıklarını görmek bir an dünyamızı yıktı, göz yaşlarımıza hakim olmadık. Yeri geldi o yetimlerin ve özürlü ço-cuklarımızın başını okşadık, yeri geldi kucağımıza aldık bağrımıza bastık. Yeri geldi bir şeker bir balon verdik,

dünyalar sanki onların oldu. Gözlerin-deki o masum bakışlar yürekler acı-sıydı. Çok uzaklara bakar gibiydiler, sanki o hayırsever kardeşlerimize, o anlamlı ve yürekten bakışlarla minnet-lerini ifade ediyorlardı.

Onca yokluğa onca olumsuz şartla-ra rağmen mutluydular, biliyorlardı ki yine biz geldik. IGMG HASENE vasıtasıyla her yıl uğradık yanlarına. Kurban bayramında, Ramazan ku-manyası, zekat ve fitrelerimizle, “yeti-mi yetim bırakma” projemizle biz hep onların yanındaydık.

Böyle bir ortamda olsak da, onlar küçük şeylerle mutlu idiler. Bir şeker, bir balon veya çok ihtiyaç duydukları küçük bir tebessüm. Başlarını okşa-mak, o küçük ellerini tutmak o kadar mutlu ediyordu ki onları. Bırakmak istemiyorlardı bu şefkat dolu elleri. Uzun uzun tuttu bir tanesi bırakmak istemiyordu, belki de babasının sıcak-lığını arıyordu o ellerde. Uzun zaman-dır, tek öğün yemeklerinde, etin tadını tatmadıkları o kurban etlerinizi, katık ettiler yemeklerine. Küçük yüreklerin-de, büyük dualar ettiler sizlere. Bili-yorlardı ki biz onları sizin için sevdik ve daima sevmeye geleceğiz.

İlk okul, lise ve üniversitelere uğradık. Onlarda sımsıcak karşıladı bizleri. Biliyorlardı ki bizler sömürgeci beyaz insanlardan değiliz. O zaman kucak-ladılar bizleri, açtılar gönülleri. Sanki şöyle diyordu o samimi bakışlar, “ku-run artık şu Adil Düzeni, tutun elleri-mizden, bizlerde değer görelim, kurtu-lalım bu yalnızlıktan ve sömürge dü-zeninden” Misyonerlik çalışmalarının çok yaygın olduğu Afrika kıtasında, “geç kalmadan kurtarın bizleri” diyor-lardı. Unutmayın “Mü’min mü’minin kardeşidir”, yüreğinden hisset diyordu o gözler o sıcak samimi bakışlar.

Anneler, ah o anneler. Elleri öpülesi analar. Analar çok mahzun, onlar çok mağdur olsalar da, onlar anne idiler. Tek göz bir odada, oturacak, yatacak yerleri olmadan 8 kişiye kol kanat geren anneler. Sırtına çocuğunu bağlamış, başında taşıdığı meyveleri satarak evine bir parça ekmek gördür-meye çalışan anneler.

Ortalama ölüm yaşının 40 olduğu coğrafyada, çok az yaşlı nineler ve de-delerle karşılaştık. Gözlerinde çaresiz-lik, bedenlerinde hayatın yorgunluğu var. Onları da sizler için kucakladık, sarıldık ellerini öptük. Mutlu oldular, kısa da olsa hayat buldu gönüller. Babalar, onlarda hayatın tüm olumsuz şartlarına rağmen dimdik ayaktalar ve hep şükür ediyorlar. Biliyorlar ki, bu güvenilir yürekler bürgün tohum ekecek bu coğrafyaya. Yeşerecek bu güçlü bağ sayesinde, tüm olumsuzluk-lar, elbet bir gün Adil Düzenin hâkim olduğu bir dünya düzeni kurulacak, bitecek bu çileler.

Biz onlara da ulaştık, iki kilo et için çırpınışlarını gözlemledik. Yettik mi? Hayır yetiremedik, çünkü sadece ön-celikli ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalıştık.

Siz verdiniz, biz ulaştırdık, Onlar sizle-re dualar ettiler. Siz bir hisse verdiniz havuzda birikti, 140 bine yakın hisse olup, 4 kıta 74 ülkede 350 gözlem-ciyle milyonlarca insana ulaştı. Siz bir hisse verdiniz milyonlarca insanın duasını aldınız. Bizde önce sizlere sonrada IGMG HASENE’ye teşekkür ediyoruz. İYİ Kİ VARSINIZ. Siz onları sevindirdiniz. Allah’ta sizleri hem bu dünyada ve hem de ahiretin-de sevindirsin. AMIN !!!

Ali YÜCEL (Uganda Ülke Sorumlusu)

Kurban görevlilerinin gözlemleri...

Kurbanlarınız yerine ulaştı Kurban kampanyası kapsamında, 5 gözlemci ile Uganda’ya gittik. İslam Toplumu Millî Görüş İnsanî Yardım Vakfı (HASENE) olarak, Avrupa’da yaşayan hayırseverlerin kurban bağışlarını, ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Kurban etlerinin yanı sıra, çocukları sevindirmeyi ihmal etmedik.

Eli öpülesi analar... Anneler, ah o anneler. Elleri öpülesi analar. Analar çok mahzun, onlar çok mağdur olsalar da, onlar anne idiler. Tek göz bir odada, oturacak, yatacak yerleri olmadan 8 kişiye kol kanat geren anneler. Sırtına çocuğunu bağlamış, başında taşıdığı meyveleri satarak evine bir parça ekmek gördürmeye çalışan anneler.

Siz verdiniz biz ulaştırdık... Siz verdiniz, biz ulaştırdık, Onlar sizlere dualar ettiler. Siz bir hisse verdiniz havuzda birikti, 140 bine yakın hisse olup, 4 kıta 74 ülkede 350 gözlemciyle milyonlarca insana ulaştı. Siz bir hisse verdiniz milyonlarca insanın duasını aldınız. Bizde önce sizlere sonrada IGMG HASENE’ye teşekkür ediyoruz. İYİ Kİ VARSINIZ.

Veren el ile alan eli buluşturduk

Page 29: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 aktüalite

actualiteit 29

Çocukların sevinci... Böyle bir ortamda olsak da, onlar küçük şeylerle mutlu idiler. Bir şeker, bir balon veya çok ihtiyaç duydukları küçük bir tebessüm. Başlarını okşamak, o küçük ellerini tutmak...

Tek öğün yemek... Uzun zamandır, tek öğün yemekler- inde, etin tadını tatmadıkları o kurban etlerinizi, katık ettiler yemeklerine. Küçük yüreklerinde, büyük dualar ettiler sizlere.

Yardımlar yeterli mi? Biz onlara da ulaştık, iki kilo et için çırpınışlarını gözlemledik. Yettik mi? Hayır yetiremedik, çünkü sadece öncelikli ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalıştık.

Sorunlar Adil Düzen’le son bulur... Babalar, onlarda hayatın tüm olumsuz şartlarına rağmen dimdik ayaktalar ve hep şükür ediyorlar. Biliyorlar ki, bu güvenilir yürekler bürgün tohum ekecek bu coğrafyaya. Yeşerecek bu güçlü bağ sayesinde, tüm olumsuzluklar, elbet bir gün Adil Düzenin hâkim olduğu bir dünya düzeni kurulacak, bitecek bu çileler.

Yetim başı okşamak... Yeri geldi o yetimlerin ve özürlü çocuklarımızın başını okşadık, yeri geldi kucağımıza aldık bağrımıza bastık. Yeri geldi bir şeker bir balon verdik, dünyalar sanki onların oldu. Gözlerindeki o masum bakışlar yürekler acısıydı. Çok uzaklara bakar gibiydiler, sanki o hayırsever kardeşlerimize, o anlamlı ve yürekten bakışlarla minnetlerini ifade ediyorlardı. Onca yokluğa onca olumsuz şartlara rağmen mutluydular, biliyorlardı ki yine biz geldik.

Kesimlerimiz başladı... Bayram namazından sonra pırıl pırıl güzel bir gün eşliğinde kesime başladık. Yaklaşık 25 kişilik kesim ekibi canla başla çalışıyor. Ancak işimiz hayli çok ve ağır. İki gün içinde 650 adet büyük baş kurban kesmemiz gerekiyor. Doğrusu biz 645 büyük başın iki gün içinde biteceğine biraz tereddütle bakıyoruz. Azam Demirci ile Yaşar Erim Bey, “her şeyin” yolunda olduğunu” söylüyorlar. Buna seviniyoruz.

Artvin ve Trabzon dağıtımları... Artvin’e gidecek olan kurban etlerini almak için biri il başkanı olmak üzere üç kişilik bir heyet geldi. Etleri bir kamyonete yükleyerek Ardanuç’tan Artvin’ götürdük. Biz il başkanı Gültekin Soydan Bey’le birlikte onun arabasıyla yol alırken diğer arkadaşlar et yüklü kamyonetle devam ettiler. Yaklaşık kırk kilometre gittik.

Nüfus 26 bin, rakım 240... Artvin yamaçlarından aşağı doğru inişe geçtik. Şehrin konumu insanı düşündürüyor. “Peki, karda kışta burada yaşam şartları nasıl oluyor acaba?” şeklinde sorular geliyor akıllarımıza. Hem düşüncelerimizden hem de dik yamaçtan sıyrılarak iniyoruz aşağı.

Page 30: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 haber

nieuws

Dosya

30

İbrahim Turgut

İslam’da evlilik ve boşanma…

İslam inancında evlilik hadisesi, ilk insan Adem (a.s) la başlayan ve günümüze kadar devam edip gelen Şer’i ve ameli bir ibadet olduğunu İslam kaynakları haber vermektedir. Evlilik, iki ayrı cinsi bir araya getiren, önce aileyi sonra cemiyeti ve toplumu oluşturan mübarek bir birlikteliğin adıdır. Bu birliktelik imanla buluştuğu an, cennnet’le devam edecek olan eylemin adıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de kadın, erkek cinsinden bahsederken, yeryüzünün sakinlerini meydana getirecek iki değerli varlığı ilan ederek: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir” buyurmaktadır. Nisa:1.Nisa süresinin bu ilk ayeti kerimesinde Allah, insanoğlunun yaratılışının nasıl başladığını beyan etmektedir. Bu yaratılışta nasıl şekillenip ürediğini anlatarak “Yeryüzünde kendilerini yoktan var eden ve varlığından haberdar eden Rab’lerine ve yarattıklarına karşı, hukuk anlamında nasıl bir eylem ortaya koyacaklarını” bildirmektedir.Ayette zikredilen: ( Tek can’dan maksat, Süddi, Katada ve Mücahidin de açıkladıkları gibi beşerin ilk atası olan Hz. Ademdir. O candan yaratılan eş’den maksat ise Havva’dır. Süddi diyor ki: (Adem Cennette oturmaktaydı. Orada eşi olmaksızın yalnız başına dolaşıyordu. Bir ara uyudu. Sonra uyandı ve başucunda oturan bir kadın gördü. Allah teala o kadını Hz. Ademin kaburgasından, yani kendisinden yaratmıştı. Adem ona ne olduğunu sordu. O da “Ben bir kadınım” dedi. Adem ona: “Niçin yaratıldın?” diye sordu. Kadın: “Sen benimle yaşayasın diye yaratıldım” dedi. (Taberi Tessiri) Arapçada (Karı koca) anlamına gelen zevc ve zevce, lügatçilerin ifade ettiklerine göre,(zevc) kelimesi; bir çift ayakkabının teki anlamındadır. Zira tek ayakkabıyla gezilmez ve de yakışık

almaz, doğru, güzel etik olmaz. Ne erkek

kadınsız ne

de kadın erkeksiz bir bütün oluşturamaz. Dünya ve hatta kâinat bu iki kutsi varlığın tevhid etmesiyle (izdivacıyla) kendi kıymetini bulmuştur.“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.”(Rum:21)

İslam’da evliliğin, sevgi ve merhamet üzere inşa edilen ve asla bozulmayan bir yapı olduğunu bilen çift, Allah korkusuyla bezenmiş ruhların buna müsaade etmesi düşünülemez. Ayette, sevgiden, merhametten bahisle evlilik kurumunun oturduğu esaslar ilan edilmiş oluyor. Her şey sevgiyle başlar.Mevlana ne güzel söylemiş: “Aşk beni arif etti, Aşk beni zarifetti, Aşkı ben bilmez idim, Aşk beni ta’rif etti”Bu sözler evlilik ocağının nasıl yürüyeceğini, aşık olunduğunda arif, arif olunduğunda zarif, zarif olunduğunda Allah’ın varlığında hiçlik, neticede tanımlama ifade edilmiş oluyor. Bilginin bulunduğu ortamda kabalık, cahillik, şiddet yoktur. Temel sebebin bu olduğu ortaya çıkıyor.Rabbimiz kelamında şöyle buyurur: “De ki, bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu? Bunu ancak akıl sahipleri anlar.” Zümer sûresi (39),9İnsanları birbirinden ayıran ve farklı kılan maddî ve mânevî birtakım özellikler vardır. Kişiler toplum içinde bu özelliklere göre muamele görürler. Âyet-i kerîme, insanlar arasındaki farkın, asıl sebebini ilim olarak tesbit ve ilân etmektedir. Hem de çok çarpıcı bir soru ile; “Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?”“Bilenler”, ilim sahibi olup bu bilgileriyle amel edenler, yani ilimlerini yaşayanlardır. İlmiyle amel edip ondan yararlanmayanlar ise, “bilmeyenler, câhiller” gibidirler. O halde toplum içinde görecekleri itibar ve muamele de ona göre olacaktır.“İlim, rütbe ve unvanların en yükseğidir.” Binaenaleyh bilenlere mevki ve rütbelerine göre saygı göstermek gerekmektedir. Böylece toplumda bilginin ve bilen insanların saygınlığı korunmuş olur. İlimle mücehhez olan çiftlerde saadet vardır. Böyle bir evlilikte kabalık, başıboşluk,bencillik yoktur. Allah’ın rızasına dayanan ölçüler hâkimdir. Zira Allah, “Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkıştırmanız da helal değildir. Ancak açık bir hayasızlık yapmış olurlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer

kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden

hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır

takdir etmiş bulunur” buyoruyor. Nisa.19.

Yukarıda evlilikte bereket olduğu ifade edildi. Ayetlerde: “Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar

hâlâ bâtıla inanıp Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?” Nahil:72.“Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir” buyuruyor. Nur:32.Ayetlerde görüldüğü üzere evliliğe vurgu yapılarak bekar olanların evlendirilmesi istenmektedir. Bu durumda herkesin sorumlu olacağını Kur’an ortaya koymaktadır. Konuyla ilgili Kur’an da bir çok ayeti kerime bulunmakla birlikte, evliliğin önemini vurgulamak için bir kaç ayet nazara verilmiştir. Bilinçli bir ümmet olmak, Allah’ın kitabından ve Resulünun sünnetinden geçmektedir. Evlilikte eş seçimi önemlidir. Bunu yaparken uyulacak kriterler bellidir. Evlenmek isteyen taraflar önce bilgi donanımına sahip olmalı ve daha sonra eş seçimini yapmalıdırlar. Konuyla ilgili Allah’ın Resulü (s.a) şöyle buyurur: “Kadın dört sebepten biri için alınır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen (diğerlerini geç), dindar olanı seç. (Aksi halde) sıkıntıya düşersin.” Buhârî, Nikâh 15, Müslim, Radâ 53. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 2; Nesâî, Nikâh 13; İbni Mâce, Nikâh 6

Biraz düşünüldüğü zaman, geçici arkadaşlıklarda bile iyileri ve hayırlı kimseleri tercih etmeyi tavsiye eden hadislerden sonra, bir hayat boyu beraber olacağı eşini seçerken aynı noktaya dikkat etmesi elbette kişinin mutluluğu için fevkalâde ehemmiyet taşımaktadır. İyi ve hayırlı kişi olmak, elbette “dindar” olmakla mümkündür.Hiç kuşkusuz eş seçimi, dost seçiminden çok daha önemlidir. İnsanın en çok etkisinde kaldığı kişilerin başında eşi gelir. Böyle olunca dünya ve âhiret mutluluğu peşinde olanlar için eş seçimi, iyilerle beraber olma niyetinin ilk ve en ciddi göstergesidir. Eş seçiminde dikkatli davranmayanın dost seçiminde dikkatli olacağını düşünmek mümkün değildir.Hadisimiz, toplumdaki bir gerçeği tesbit etmektedir. Hemen hemen her devirde evlenecek kimselerin eş seçiminde ölçüleri aynıdır: Güzellik, soy-sop, mal ve dindarlık... Önce gerçeği böylesine ortaya koyan Sevgili Peygamberimiz, bütün sonuçlarıyla birlikte meseleyi değerlendirdikten sonra, “Sen dindar olanını seç!” tavsiyesinde bulunmaktadır.Hadisimizin aile kurumuna yönelik tarafı üzerinde de durmakta fayda vardır. Aile kuruluşunda hemen her toplum kesiminde dikkate alınan, eşin malı, soyu-sopu, güzelliği ve dindarlığı gibi hususlar arasında, ilk üçünün sona ereceği, ya da geçerliliğini kaybedeceği zamanlar olabilir. Mal, biter ya da bir felâketle yok olup gider. Güzellik, geçicidir, günün birinde ortadan kalkar. Soy-sop, hasep-nesep bu da hiç akla gelmedik sıkıntılara vesile olabilir. Eşler arasında huzursuzluğa yol açabilir. Tarafsız ve etraflıca düşünüldüğü zaman, dinî duygu ve iman gücünün, yani dindarlığın, sürekli mutluluk ve olumluluk kaynağı olduğu anlaşılacaktır.. Çoğu kimse dindarlığı, zor zamanlarda, kara günlerde aranan, mutluluk anlarında

kendisine o kadar ihtiyaç duyulmayan bir nitelik sanmaktadır. Oysa dindarlık tasa ve kıvanç zamanlarında, her zaman her yerde ve her türlü şart altında etkisi büyük, insanı kulluk çizgisinde tutabilen, olayları ve dünyayı inançlara göre değerlendirme imkânı veren üstün ve her zaman geçerli bir meziyettir.Diğer taraftan bilinen bir gerçektir ki insan, iki halde, sevinç ve üzüntü hallerinde tehlike ile karşı karşıya gelir. Sevincini ve üzüntüsünü herhangi bir günaha vesile kılmadan yaşayabilmesi büyük ölçüde dindarlığına bağlıdır. Nitekim bir Hadîs-i Şerîflerinde Sevgili Peygamberimiz bu duruma şöyle işaret buyurmuşlardır:“Mü’minin durumu gıbta ve hayranlık vesilesidir. Çünkü her hâli kendisi için bir hayırdır. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur” (Bk. 28. hadis).Hayat, sevinçler ve üzüntüler halinde devam ettiğine göre, her halde ve her olayda dindarlığa ihtiyaç olacaktır. Bu sebeple, dindar bir eşin tercih edilmesi, hayatta kulluk çizgisinde yıkılmadan devam edebilmenin ve çevreye yararlı olabilmenin ilk ve temel şartıdır. Giderek zorlaşan hayat şartları içinde daha dindar insanlara ve onların meydana getirdiği ailelere ihtiyaç olduğu gün gibi aşikârdır.(Riyazussalihin,c:2Y.K)

İSLAM’D A BOŞANMA (TALAK)Talak ‘ın lügat anlamı: Bir bağı çözmek ve kaldırmaktır.Şeriat anlamında talak: Şeriat yönünden nikahla sabit olan bağı kaldırmak demektir. Bu durum eşler arasında ortaya çıkacak olursa , bu da kitap, sünnet ve icma ile meşrü ve sabit olan bir gerçektir.Boşanma tarihi, insanoğlu ile yaşıt olduğu bir vaka’adır. İnsanoğlunun yaratılışıyla başlayan bir sürecin adıdır. Ailede hayat yaşanmaz hale gelince, boşanmak meşru hale gelmektedir. İslam dininde boşanma belirli hükümlere bağlanmıştır. Bu hükümler, Kur’an ve sünnetle ortaya konmuş olup uygulamada fıkhî yönlerini de İslam hukukçuları izah etmişlerdir. Boşanmada, Devleti ve eşleri ilgilendiren hükümler mevcuttur. Kur’an çok önemli bir durum yoksa, önce hakeme baş vurulmasını emrederek şöyle buyuruyor:“Karı kocanın arasının açılmasından endişelenirseniz, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin; bunlar düzeltmek isterlerse, Allah onların aralarını buldurur. Doğrusu Allah her şeyi bilen ve haberdâr olandır.” Nisa:35.

İslam, ailenin dağılmasını istemiyor, bazı hükümler getirerek çözümler ortaya koyuyor. Allah Resulü: “Talak her ne kadar mubah ise de, Allah Teala ondan memnun kalmaz” buyuruyor.Maalesef günümüzde, gerek ülkemizde ve gerek Avrupa’da ve gerekse dünyada gerekçeler farklı olsa da basit sebeplerden dolayı, boşanmalar hızla artmaktadır. Boşanmaların, maddi manevi, ekonomik, psikolojik ve kültürel bir çok sebepleri vardır.

İslami açıdan şu sebepler sıralanabilir:

1. Hastalık veya özür 2. Kocanın nafakayı sağlamaması3. Kocanın evi terk etmesi4. Kocanın hapsedilmesi (bu durum bütün alimlerin görüşü değildir müstesna bir durumdur).5. Şiddetli geçimsizlik 6. Zinâ (boşanma sebebidir).

Toplumda sanıldığı gibi her şey kadınlardan kaynaklanmıyor. Erkeklerin boşanma da en büyük etken olduklarını istatistikler göstermektedir. Cehaletin kol gezdiği topluluklarda bütün suçlu kadındır. Zira Kur’an, söylemi reddederek erkeğin de boşanmada rol oynadığını göstermektedir :“Eğer kadın, kocasının serkeşliğinden veya nemelazımcılığından endişe ederse, aralarında anlaşmaya çalışmalarında kendilerine bir engel yoktur. Anlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler kıskançlığa meyyaldir. Eğer iyi davranır ve haksızlıktan sakınırsanız bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdârdır.” Nisa:128.

Her iki tarafında aile içinde serkeşlik yapacağını beyan ediyor. Önemli olan karşılıklı saygı ve hoşgörüdür. Bu da alt yapıyla alakalı olduğu ayan beyan ortadadır. İslam’ın öngördüğü şekilde aile yoluna gidemeyecekse, boşanma kavga ile değil en güzel şekilde ayrılık gerçekleşmelidir. Kur’an hükmüyle bunu ortaya koyarak şöyle buyuruyor: “Kadınların iddet süreleri biteceğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun, ya da onlardan ayrılın; içinizden de iki adil şahit getirin; şahidliği Allah için yapın; işte bu, Allah’a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah’a güvenen kimseye O yeter. Allah, buyruğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir.” Talak:1-2.

Sonuç olarak: Kişiler evlenmeye karar verdiklerinde evlilik bilgisi ile donanımlı olduklarını kontrol etmelidir. Böylelikle toplumda mağdurların meydana gelmesi önlenmiş olur. Özellikle fıkıh da, “Evlilikte denkliğe itibar edilir” gerçeğini unutmamalıdırlar. Analara babalara düşen görev çocuklarını bu şuurla yetiştirmeleri için ya kendileri veya bu şuuru verecek müesseselerin meydana gelmesine maddi ve manevi katkı sunmalıdırlar. Bu kutsal evlilik devletinin sağlıklı yürümesi, toplum bireylerinin istikbale sağlıklı ulaşmalarını sağlayacaktır.Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, çocuklarını evlendirirken, sosyal ve kültürel farklıkları göz önünde bulundurmalıdır. Bütün boşanmaların sebeplerinden biri de budur. Gençler, içinde bulundukları sosyal refaha güvenerek, aile yuvasını yıkarak geleceklerini karartmamalıdırlar. “Sosyal güvencem var” diye Allah’ın emirlerine karşı gelmemelidirler. Bilsinler ki bütün hükümler, dünya ve ahiret mutluluğu içindir. Boşanmalardan dolayı sokaklara başıboş terkedilen genç neslin gelecekte ne kendilerine ne de içinde yaşadıkları topluma hiç bir faydaları olmayacaktır. Bütün bu hakikatleri düşünerek eşler boşanmaya karar vermelidirler.

Page 31: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 haklarımız

rechten 31

Sorun söyleyelimFehmi Uzun

[email protected]

Krizde en büyük ihtiyacımız “Doğru Bilgi”Vakfımızın ilk günlerinden buyana faaliyet alanımız olan borç aracılığı ve yardım konularında hizmet vermekteyiz. Her gün farklı sorunu olan vatandaşlarımızı dinledikçe, ‘DOĞRU BİLGİ’ye ne kadar çok ihtiyacımızın olduğunu fark ediyorum.

Üzülerek, hayıflanarak ve birazda “dost acı söyler” misâli, Türk vatandaşlarımızın dertlerini iyi bilen birisi olarak “insan bilmediğinin cahilidir” derler ya, bizler de öyleyiz… Pek çok konuda CAHİLİZ ve bilmediğimizin de farkında değiliz; hangi birini saysam ki…

Her gün Hollanda’nın farklı şehirlerinden bir çok telefon alıyoruz. Son aylarda bizi arayıp randevu yapmak isteyen yeni müşterilerimizi yoğun talep sebebiyle geri aramakta zorlanıyoruz. Bazen sorunları olan vatandaşlarımızla konuşurken, bilgisizlikten veya doğru bilgiye ulaşamamaktan maddi durumlarını zora sokacak hatalar yapıldığını görmek beni gerçekten çok üzüyor.

2009 yılında Tilburg da bir Türk girişimci vatandaşımızın iş yerinin açılışında, Tilburg Ticaret Odası Müdürüyle tanışmıştım. Kendisinin görevini öğrenince sorular sormaya başladım. Ben soru sordukça o da samimi cevaplar veriyordu. Sohbetimizin bir yerinde, Türk girişimcilerin durumunu sorduğumda hiç unutamadığım bir tesbit yaptı: “Türk girişimciler, bir işyeri açmak istedikleri zaman duygusal davranıyorlar, ön araştırma yapmadan çabuk

karar vererek işyeri açıyorlar. Bilgisiz ve tecrübesizlerse, sonuç maalesef başarısızlıkla sonuçlanıyor. Ama Hollandalılar bir iş yeri açmadan aylarca önce araştırma yapıyorlar. ‘Nasıl bir şirket kuracaklar, ne kadar vergi verecekler, ürünü nereden, kaça alacaklar? aylarca süren araştırma sonunda işyeri kurmak ya da kurmamak konusunda karar veriyorlar. İşyeri açma konusunda karar veriyorlarsa da genellikle başarılı oluyorlar” demişti.Tabii ki son yıllarda bilinçli girişimcilerimiz var. Ama maalesef bu durumlara özellikle son iki yılldır sürekli şahit oldum, oluyorum. Başarısızlığın sebeplerinin bilgi eksikliği veya doğru bilgiye ulaşamamak olduğuna çok sık şahitlik ediyorum.

2010-2015 yılları Avrupa Türkleri

tarihinde ileriki yıllarda çok konuşulacak diye düşünüyorum. Çünkü Türkiye’ye geri dönüşün, diğer deyişle Hollanda’dan kurtuluşun ve ekonomik krizden kaçışın ciddi manada ivme kazandığına tanıklık ediyoruz….

Türkiyemize gidenler gidiyor. Gidenlerden iyi haberler alıyoruz. Hallerinden memnun olduklarını söylüyorlar. Türkiye’mizin güçlü ekonomik durumu, yükselen refah seviyesi ve rahatlayan bürokrasisini görenler “iyi ki de gelmişiz” diyorlar. Ya biz kalanların hali ne olacak? 2014’ün zor geçeceği bir gerçek. Hükûmetin aldığı kararlardan ve ekonomistlerin yazılarından bunu anlayabiliyoruz.1990’ların başına kadar halkına değer ve destek veren sosyal devlet anlayışını bayraklaştıran Hollanda’dan günümüzde eser kalmadı. Bu kriz sürdükçe, hükûmetin bu devletçi politikaları, pahalılık ve kemer sıkma uygulamaları devam ettikçe, sorunlar da aynı oranda artacaktır kuşkusuz. İşyerleri kapanmaya devam edecek, tabii ki işsizlik sayısı da doğru orantılı olarak artacaktır. Bu gidişatta, Hollanda’daki Türk toplumunun hali ne olacak? Bir taraftan eğitim seviyemiz, üniversitelilerimiz, yüksek okul mezunlarımızın sayısı artıyor diye seviniyoruz. Ya madalyonun diğer yüzü?! Yüksek okul bitirememiş olanlarımız… Evlilik yoluyla gelmiş, sonra ayrılmış; ne Hollandacası ne de diploması olan vatandaşlarımızın durumu ne olacak? Diploması veya mesleği olmayanlar, şirketini veya işyerini zararla kapatmış, çaresiz ve parasız kalan girişimcilerimizin halini ne zaman konuşacağız?

Gün geçtikçe pahalılığın arttığı ve krizin iyice hissedildiği ikinci vatanımızda ne yapmalıyız? Krizden en az şekilde nasıl etkileniriz, vatandaşlarımız nasıl iş bulabilirler, eğitim alabilirler mi, geçtiğimiz on yılda gün geçtikçe fakirleşen toplumun bir on yıl sonra durumu ne olacak, acaba vatandaşlarımız arasında cidden fakirler var mı, kiliselerden kuru gıda yardımı alan kaç Türk var; varsa bunları biliyor muyuz? Türk toplumu olarak bu gerçeklerle yüzleşmezsek, şimdiden kabullenmez ve gerekli analizleri yapmazsak, çocuklarımızın elimizden alınıp eşcinsel ailelere verildiği zaman “geç kaldık” diye dizimize vurduğumuz gibi çok pişman olabiliriz…

Kısacası, bütün Sivil Toplum Kuruluşlarımız, işadamları derneklerimiz ve basınımız bu konuyu iyi düşünüp ciddiye almalı…Gündem oluşturmalı…Elini taşın altına koyup, çözümler aramalıdır. Biz BURO PAS olarak bu gerçekleri her gün görüyor şahit oluyoruz… Bu uyarıyı da her ortamda yapmaya devam edeceğiz. Bizden söylemesi!.

Sivil Toplum Kuruluşlarımız, işadamlarımız ve basınımız bu konuyu iyi düşünüp ciddiye almalı…

NİF kadınlar Teşkilatının İdareciler Yatılı Eğitim Semineri, Elspeet kasabasında gerçekleştirildi. Dolu dolu geçen kamp programdan katılımcılar memnun ayrıldılar.

NIF Kadınlar Teşkilatı’ndan kamp programı

Ayten Urgenç’in Kur’an-ı Kerim ti-laveti ile başlayan toplantı, şubelerin yoklaması ile devam etti.Güney Hollanda K.T. başkan vekili Nejla Erdoğan’ın selamlama konuş-ması ile birlikte kadınlar teşkilatının yeni icrasının tanıtımının ardından, BYK üyeleri 2013 -2014 yeni dönem çalışmalarını ve hedeflerinin anlattı-lar.

Programa katılan IGMG Kadınlar Kolu Teşkilatıma Başkanı Nafiye Er-miş “Teşkilat çalışmalarının önemi ve

bir teşkilatçının nasıl çalışması, nelere dikkat etmesi gerektiği” hususunda bir seminer verdi. Gün içerisinde gerçekleştirilen ikinci seminer ise IGMG Kadınlar Teşkilatı-nın stajyeri olan Kübra Öztürk’ün “Al-lah yolunda hizmet” konulu sunumu oldu. Ardından, bayramlaşma çerçe-vesinde düzenlenen manevi geceye geçildi. Ikinci gün sabah namazı ve dua ile başlayan program, kahvaltı ile devam etti. Gün içerisinde, Güney Hollanda

Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan se-lamlama konuşması gerçekleştirdi. Sonrasında bütün birimlerin ayrı ayrı gerçekleştirdiği birim çalışması yapıl-dı. Bütün birimler ayrı ayrı bilgilendi-rildi ve yeni sezon içerisinde gerçek-leştirilecek çalışmalar hakkında geniş bilgiler verildi. İrşad Başkanı Mücahide Yanmaz’ın “Cihat ve Teşkilat” konulu semine-rininin ardından NİF Eğitim Ensti-tüsü’nün tanıtımı yapıldı. İki günlük kamp programı dua ve değerlendirme ile sona erdi.

Gündem Hollanda’ya göçün 50 yıllık hikâyesi...

Yavuz’u dinliyorum gözlerim kapalı... Yavuz Nufel’in bir şiir dinletisi akşamına davetliyim. Hollanda’ya göçün 50 yıllık hikâyesinin şiirlerle anlatılacağı bir akşam düşüncesiyle programa katılıyorum. Nufel abiyi ilk kez canlı bir performansta dinleyeceğim. Bu da benim eksik kalmış bir yanım…

P rogram başladığında ben, benim doğduğum yıl Hollanda’ya göçen rahmetli babamın ve o yıllarda gelen

emekçilerin hikâyesini dinleyeceğimi sanmıştım. Öyle de oldu ama sadece onların yarım asırlık destansı hayatlarını değil, program boyunca kendi hayatımın da bütün kesitlerini gözlerimin önüne serdi Sevgili Nufel…Yaşantımın bütün evrelerini yeniden yaşadım Yavuz abinin şiirleriyle… Çocukluğum, gençliğim, talebelik yıllarım, sevdalı hallerim, acılarım ve sevinçlerim… hepsi de birer fotoğraf karesi olarak düşüverdi eteğime… Beni geçmişimle yüzleştirdi, duygulandım, hüzünlendim, keyif aldım, güldüm… Kim ne derse desin, o bir gönül adamı; bunu bu gece bir kez daha anladım… Yolun açık olsun gönül adamı. Eline yüreğine sağlık. İşte, o geceden geriye kalanlar…

Hollanda’ya göçün 50 yıllık hikâyesi şiirlerle anlatıldıGazeteciliği, yazarlığı ve şairliği ile Avrupa’daki Türklerin yakından

tanıdığı Yavuz Nufel, Hollanda’ya Göç’ün hikayesini şiirlerle anlattı. ‘50 Yıl Önce, 50 Yıl Sonra’ adli şiir dinleti gecesine, Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral ile 300’ün üzerinde kişi katıldı.

Yavuz Nufel, hoş geldin konuşmasının ardından hem kendi yaşadıklarını, hem de çevreden aldığı bilgileri şiirle harmanlayarak bir dinleti akşamı gerçekleştirdi. Bazen duygulanan misafirler, 50 yıl anılarıyla bazen de kahkahalarla güldüler.Şiir okuyan bir meddah ya da öyküler anlatan bir şairimŞair-Yazar Yavuz Nufel, «Şiirlerim 4 bölümden oluşuyor. Ölümü anlatıyorum. Hiç’liği anlatıyorum. Hollanda›ya göçün 50.yılında 1964›lerden bu yana göç destanını anlatıyorum. İnsanlarımızın, yaşadıklarını, beklentilerini anlatıyorum. İnsanlar benim şiirlerimde kendilerini buluyorlar. Şiir okuyan bir meddah ya da öyküler anlatan bir şairim.» diye konuştu.“İnsanlar benim şiirlerimde

kendilerini buluyorlar”Yavuz Nufel, şimdiye kadar yayınlanmış ‘Yatsıda Sönmeyen Mum Işığında’, ‘Şiirmatik’, ‘Lalezarda Deli Var’, ‘40 Yıl 40 İnsan 40 Öykü’›, ‘Zer mi Hiç mi?’ adlı şiir, belgesel ve anılardan oluşan kitapları ile hem Avrupa’da hem de Türkiye’de on binlerce kişiye ulaştı. Nufel’in üç yıl önce kendi şiirlerini seslendirdiği ‘Hiç’ adlı bir şiir albümü bulunuyor. Sıra dışı, fırtınalı yaşamı ve şiirleri ile bilinen Yavuz Nufel’in dinletisi için giriş biletleri de sıra dışı oldu. Gösteriye gelenlere giriş bileti yerine Yavuz Nufel’in bir kitabı verildi.Nufel’in programının ardından konuklardan Yusuf Öztürk kendisine ait bir şiir ile sahne alırken, Ercan Uyrum da askerlikte yaşadığı bir olayı şiirsel bir dille anlattı. Hollanda’nın tanınmış resim sanatçılarından Latife Uğur da, resim sergisi gerçekleştirdi ve 50 yıllık göçü kısa bir biyografi olarak sundu.

Haber Merkezi «

Page 32: 185

Zihni Güraltaylar [email protected]

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 gençlik

jeugd32

Ayın tezi: “Haftada bir kez spor yapmak şarttır”

Genç Yorum Bize emanet edilmiş olan sağlığımıza, layık olduğunca hizmet etmek için, zaman ayırıp spor yapmak gerekir. Her genç Müslüman üşengeç ve ih-malkar değil, çalışkan ve fit olmalıdır.

Haftada en az bir gün spor elzemdir. Ahmed Bündar

Her hafta spor yapmıyorum. Çünkü gideceğim yerlere genelde yü-rüyerek gittiğim için, yeterince hareket halinde buluyorum kendimi. Sonuçta günde 30 dakika hareket şarttır ve bunu da yerine getirmiş oluyorum. Bunun yanında günlük faaliyetlerimin yoğunluğundan da fazla vakit bulamı-yorum kendime. İdris Erdoğan

Bir tıp öğrencisi olarak sporun öne-mini vurgulamak isterim. Spor yapan insan daha az hastalanır ve ömür daha uzun olur. Üstelik Peygamber efendimizin sünnetine de uymuş olu-ruz bu şekilde. Bu yüzden her hafta spor yapmalıyız.Mustafa Şener

------------------------------------------◄◄

Fıkra Ceza Öğrenci sınıfa yeni gelmişti. İkinci günü öğretmenine sordu: - “Öğretmenim, insana yapmadığı bir şey için ceza verir misiniz?” – “Olur mu evladım?”, dedi öğret-men. “Yapmadınsa ceza da olmaz. Niye sordun bunu?”-“Efendim dün verdiğiniz ev

Spotlar

Sevgi, karşılıklı duygular içerisinde yeşeren, karşısındaki insanda kendisinden bir parça bulmasıyla da aşka dönüşen bir durumdur. İnsanlar bu sevginin sonsu-za kadar süreceğini düşünerek, yaşamla-rını birleştirme kararı alırlar. Bu birliktelik, bazı ailelerde ama-cına uygun olarak ölünceye kadar devam ederken, bazı aileler-de de çeşitli neden-lerden dolayı çok kısa sürmektedir. Severek evlenen kişiler arasın-daki bu birlikteliğin çok kısa sürmesinin en önemli nedeni, iki kişi arasındaki sev-ginin bir buz kitlesi gibi eriyerek kısa bir zaman sonra eziyet haline gelmesidir. Severek evlenmeleri-ne rağmen, araların-daki sevgi ve saygının bittiğini düşünerek birlikteliklerine son verenlerin ibret verici hikâyelerinden ders çıkartılacağını düşü-nerek sizlere sunuyo-ruz.

ödevini yapmamıştım da ceza verirsiniz sanıyordum.”

Gençlik nereye gidiyor? Hikâye 1“Ya annen, ya ben!” Serdar ve Canan uzun bir arkadaşlık döneminden sonra evlenmeye karar verirler. Bu büyük sevdanın karşısında hiç kimse duramaz ve 2001 yılında dünya evine girerler. Serdar’ın, genç sayılabilecek dul bir annesinden başka kimsesi yoktur. Çocuklarının mutluluğundan başka hiçbir arzusu olmayan bu iyi niyetli annenin varlığı, zamanla evde sorun olur. Kendi işini kendisi yapan, hatta çocuklarının hizmetine bile koşan bu vefakâr, fedakâr anne, çocuklarının geleceği ve mutlulukları için taşınmayı bile düşünür. Canan, en sonunda “Ya annen, ya ben!.” diye Serdar’a asıl niyetini açıklar. Annesi ile sevdiği arasında tercihe zorlanan Serdar, seçimini annesinden yana kor ve Canan’la olan beraberliğini bitirir. Anne, bu evliliğin bitmemesi için çok uğraşır ama, Serdar, suçlunun Canan olduğunu ve bu şekilde bir beraberliğin sonunda yine sorunlar yaşayacağına inanır. Faydasından başka hiçbir zararı olmayan ve çocukları için her zorluğa göğüs geren bu anne şimdi oğluyla beraber yaşıyor.İkisi de, bir taraflarının eksik olduğunu hissederek, birbirinin acısını dindirerek hayatlarını sürdürüyorlar. Serdar ve Canan, birbirlerini severek evlenmişlerdi ama, evlilikleri 6 ayda bitiverdi. “Ya annen, ya ben!” dayatması yerine, niyet, farklı bir şekilde anlatılmış olabilirdi. Ve bu evlilik sürdürülebilirdi.

Hikâye 2Bırakında boşanayım!35 yıllık evliydi Gülbahar. Evliliğinin ilk 5 yılı hariç, her gün şiddete maruz kalmıştı. Bu 5 yılında askerlik ve gurbet hayatı devreye girince, fırsatsızlıktan dolayı şiddet uygulanamamış. Çocuklarının hatırına bu insanlık dışı muameleye hep göğüs germiş.

Sonraları dayak, sınırları genişletmiş ve çocuklara kadar ulaşmış. Ailenin her ferdi, şiddetten nasibini almaya başlamış. Dayak, çocukları korkaklığın, içine kapanıklığın ve zihinsel geriliğin içerisine atıvermiş. Çocukların hepsi de narkoz yemiş, uyuşmuş bir halde dolaşırlardı. Çevre insanları, çocuklardaki bu durumu akraba evliliğinden kaynaklanan bir sorun olarak görürdü. Pek çok kişi, ailenin her ferdinin vücudunda bir çok kırık, çürük olduğuna zaman zaman şahit olmuşlar. Ama farklı sebeplerle durum geçiştirilmeye çalışılmış. Dile kolay! Tam 35 yıl şiddetin, aşağılamanın en ağırına maruz kalınıyor ve evliliğine halel getirmiyor. Yine evde terör estiği bir gün, komşusu daha fazla dayanamıyor ve polise haber veriyor. Hayvandan daha aşağılarda olan bu yaratık, suçüstü yakalanıp hapse atılıyor. 35 yılın hesabını, bir yıl yatarak vermeye çalışmış. Bu süre içerisinde Gülbahar, boşanmak için mahkemeye başvurdu. Eldeki deliler, boşanmayı hızlandırdı, kolaylaştırdı. 35 yılını, böylesi birine verdiği için pişmanlık yüzünden ve duruşundan okunsa da; Gülbahar’ın yüzü, şimdi daha aydınlık, gözleri daha umutlu bakıyor. “El ne der?” korkusuyla, endişesiyle 35 yıldır mutluluk yüzü görmeyen ve yaşı 60’a dayanan bu insanların boşanmalarına artık hor bakılmıyor. Hatta bu kadar eziyet, çile, kahır çekilir mi? diye de soruluyor.

Hikâye 3Alkol, kumar ve sonrasıEvliliğinde, herkesi karşısına almıştı Ferruh. Hatta ölümü bile göze almıştı. Zorla başkasıyla nişanlandırılmıştı Zehra. Belalı olan aileye rağmen Ferruh, Zehra ile evlenmişti. ‘Karasevdalılar’ diye isimlendirmişti çevre onları. Ferruh’un bir tek alkol alışkanlığı vardı ve bir türlü bırakamıyordu. Bu alışkanlık, evde büyük huzursuzluklara yol açmaya ve ipin ucu azar azar kaçmaya başlamıştı. Bu huzursuzluk Ferruh’u daha kötü yollara savuruyordu. Uyuşturucu ve kumara da başlamış ve bir yaşayan ölü haline gelmişti. Zehra, iki çocuğunu alıp sığınma evine yerleşti.

Ferruh’un en ihtiyaç hissettiği bir dönemde evi terk edişi, yaşadıkları aşkın boyutunu ortaya koyuyordu. Zehra ise, elinden geldiğince Ferruh’u bu illetten kurtarmanın çarelerini aradığını, her yola başvurduğunu ve artık sabrının, tahammülünün kalmadığını söylüyordu. Artık, düzelemeyeceğine kanaat getirdiği bir anda ayrılmaya karar verdiğini dile getiriyordu. Ferruh, battıkça batıyor, kurtarıcı bir dost el arıyordu. Zehrasına ve çocuklarına kavuşmak için özel bir klinikte tedavi görmeye başladı. Bir süre sonra olumlu sonuç alınmaya başlayınca, kendisinin bu duruma düşmesine sebep olan arkadaş ortamından ve o bataklık bölgesinden uzaklaşmayı denedi. Askerliği 18 ay yaptı ve 2 yıla yakın Türkiye’de kaldı. Artık, bir tek sigara alışkanlığı kalmıştı Ferruh’un. 4 yıldır ayrı kaldığı eşi ve çocuklarına eski sağlığına kavuşmuş biri olarak yeniden döndü. Zehra, Ferruh’taki bu değişikliği görünce yeniden bir araya geldiler. Boşanan çift, yeniden evlendiler. Şimdi eski mutluluklarına kavuşmuş olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Tam 10 yıl sonra ikinci baharlarını yaşayan bu karasevdalıların hayatına, üçüncü bir çocuk daha geldi.

Hikâye 4Aldatmak Haya ve iffet yoksunuydu Kaya. Evliliğe bakışı bile farklıydı. Aile, kadın, çocuk onun gözünde hep ikinci planda kalıyordu. Eşine bir tek gün bile ‘sevdiğini’ söylememişti. İşte böyle garip bir evliliği vardı Kaya’nın. Evliyken bile, başka kadınlarla ilişkisi olduğu biliniyordu. Hatta bunu eşi Hatice’nin bildiği bile söyleniyordu. Herkes Hatice’nin, böyle bir rezalete neden ve nasıl katlandığını anlamaya çalışıyor, bir anlam veremiyordu.Kaya işi daha ileri götürerek bir başka kadınla beraber yaşamaya başladı. Kimine göre bu ‘ikinci’ bir evlilikti; kimine göre ise, alenen ‘zina’ idi yapılan bu iğrenç hareket. Hatice hâlâ beklemede. Neyi, neden bekliyor anlaşılamıyor. Tertemiz, pırıl pırıl 3 çocuğuna sahip çıkarak yaşamaya çalışıyor. Kendi iffetine,

namusuna halel getirmeden, kocasının düştüğü yanlıştan, bataklıktan kurtulmasını dileyerek hayatını sürdürüyor. Hikâye 5Erkek arada kalıyorErkek, annesini ve kardeşini üzmemek için çırpınıyor ve eşinden anlayış bekliyordu. Hanım, kocasının kendisine haksızlık yaptığını düşünüyor ve ezilmesine göz yumduğuna inanıyordu. Annesi ve kardeşi, gelinin aralarını açtığını sanıyor, boşanmayla mutsuzluğun sona ereceğini umuyorlardı. Tabiî, bütün gelin kaynana anlaşmazlıklarında olduğu gibi, erkek arada kalmış, ne yapacağını şaşırmıştı. Annesi haklı bile olsa, eşini buna inandıramazdı.

Eşinin haklı olduğu durumlarda onu desteklese, annesi tarafından suçlanmaktan kurtulamazdı.Çünkü herkes hatasız olduğuna inanıyor, nefsine toz kondurmuyordu. Erkek, hakperest bile olsa yaranamazdı. Çünkü, annesinin gözünde, “hayırsız evlât”, eşinin yanında “vefasız koca”, kardeşine göre de, “insafsız ağabey”di.Evet, hep aynı hikâyedir asırlardır yaşanan. Annesinin penceresinden bakınca, oğlan çok iyidir; ama evlenince değişmiştir. Kadın onu avucunun içine almış, ne derse yapar hâle getirmiştir. Hanıma göre, kocası çok iyidir; ama hep annesinin tarafını tutmakta, kendisine haksızlık yapmaktadır. Erkeğe göre, evlenince değişen sadece kendisi değil; annesi de değişmiş, onu kıskanmaya başlamıştır. Eşlerin anne baba ve akrabalarıyla olan sorunları bunlarla sınırlı değildir. Bazı evliliklerde, erkek, eşinin anne ve babasıyla hiç görüşmemekte, gelmelerini istememekte, hatta hanımını da anne babasına göndermemektedir. Bazen erkek, eşinin tüm akrabalarıyla ilişkisini kesmekte, geliş gidişi yasaklamaktadır.Bazen de kadın, erkeğin bütün akrabalarına savaş açmakta, gelip gitmeyi reddetmekte, hatta kocasının bile gelip gitmesine karşı çıkmaktadır.

Page 33: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 gençlik

jeugd 33

Perspektif

Doğukan Ergin [email protected]

Katılmıyoruz!Hollanda toplumunun multikültürel olduğu gibi gündemi de en az o derece mültikültürel ve renkli. Gün geçmiyor ki yeni bir gelişme meydana gelmesin, Hollanda çalkalansın ve onu konuşsun. Hollanda o gündemi konuşuyor da biz konuşuyor muyuz? İstesek de istemesek de toplumun parçası olarak, gündemin parçası olabiliyor muyuz?

Bu ay sadece Hollanda’daki Alevi toplumunun Ahmet Akgündüz’e karşı düzenlediği protestoyu ve MİT müsteşarı Hakan Fidan’ı konuştuk. Kendimize soralım: Zwarte Piet, ABD’nin telekulak skandalı, Greanpeace protestocusu Faiza’nın Rusya’da yargısız hapsedilmesi, VVD’deki yolsuzlukları, onlarca insanı mağdur eden ve yanlış tedavi uygulayan Jansen Steur’ı ve daha nice gündem maddelerini ne kadar konuştuk? Çoğumuzun bütün bunları duyup duymadığını çok merak ediyorum, hatta bazılarımızın önemsediği hakkında bile ciddi şüphelerim var.

Her ne kadar son günlerde Türkiye’ye temelli dönüş yapan insanlarımızın sayısı artsa bile, toplumumuzun yüzde 90’ı burada, Hollanda’da. Türk gençlerinin işsizlik seviyesinin yüksek olduğundan ötürü rahatsızlık oluyor ve şikâyet ediyor isek, topluma katılımımızı sorgulamamız gerekmez mi? Bizler Hollanda’da haksızlığa uğramak istemiyor ve kimliğimizle birlikte katılıp faydalı olmayı yeğliyor isek Zwarte Piet tartışmasında fikrimiz ne olursa olsun tam ortasında bulunmamız gerekir ama maalesef katılmıyoruz,

KATILMIYORUZ!Bu yazıyı yazarken Başbakan Rutte, Mali’ye terörizmle mücadele için Hollanda devletinin 368 asker göndereceğini açıkladı. Umarım en azından bu konu sohbetlerimizde yer bulur ve dile gelir. Fikrimiz ne olursa olsun, ne olursak olalım, kim olursak olalım katılım ŞART!

Goethe: ‘Çözümde görev almayan, problemin parçası olur’ diyerek durumu özetliyor aslında.

-----------------------------------------◄◄

Mercedes-Benz S65, Los Ange-les Motor Show fuarında kulla-nıcıyla buluşa-cak.S-Class’ın bu yeni versiyonunun 621 beygir gücünde 6.0 litrelik V12 motora sahip olacağı ve bu motorla AMG’nin geliştirdiği 7 ileri speedshift şanzıman kullanıl-dığı belirtiliyor. İnternet üzerindeki söylentilere göre otomobilin tasarımı nokta-sında AMG stili gövde eklenti-leri ve jantlar görülmeye devam edilecek. Aynı kaynaklar otomobilin 0-100km/s hızlanma değerinin de 4 saniye civarında olacağını öngörüyor. S-Class’ın bir Coupe, konvertible ve kısaltılmış limuzin versiyonu-nun da geliştirilme aşamasının sonunda olduğu gelen haberler arasında.

Organizatörler Los Angeles Motor Show fuarında 22 farklı modelin

dünya Prömiyerini yapacağını ifade ediyorlar.

Football Manager 2014Football Manager (kısaca FM), Sports Interactive tarafından geliştirilen, SEGA tarafından yayınlanan ve futbol fanatikleri tarafından en çok tercih edilen bir futbol menajerliği simülasyon oyunudur. Oyunun içeriğinde yetmişe yakın ligler, binlerce takımlar

ve onları barındıran yüzbinlerce oyuncular bulunmaktadır. Onun yanında ülke millî takımlarıni, Avrupa ve Dünya Şampiyonası içinde de yönetebilirsin. İstediğin takımı seçtikten sonra o takımın yöneticileri kulüp adına senin için hedefler koyarlar. Diyelim ki Fenerbahçe’yi seçtin, o zaman şampiyonluk isterler veya Sivass-por’u seçtiysen, kümeye düşme-men için üzerinde titrerler. Eğer o sonuçlara varmazsan, gerçek hayatta olduğu gibi kulüpten kovulursun. Takımı kurma ve tak-tiksel açıdan her türlü serbestliği oyun size tanıyor. Belirli bütçeler içinde futbolcu alıp satın alma, kulübün tesislerini ve stadyumu-nu geliştirme ve ona benzer çoğu yapılandırmalar oyunda mevcut-tur. Günümüzde gönül verdiğiniz takımının maçlarını izlerken, “şu futbolcunun takımda ne işi

var” veya “hoca yanlış taktik-le oynuyor” diyorsan, Football Manager 2014, sana o takımın hocalık şansını fazlasıyla veriyor.

MaratonAtletizmde uzun mesafeli (42,195 m), sert tabanlı yollarda yapı-lan mukavemet koşusudur. Adı, eski Yunanistan’daki Marathon Savaşı’ndan gelir. İlk kez 1896’da düzenlenen Atina Olimpiyat Oyunları’nda koşuldu, 1924 yılın-da 42.195 m olması benimsendi. Uluslararası amatör atletizm federasyonu 1992 yılından iti-baren 21.100 m’de yarı maraton dünya şampiyonası düzenlemeye başladı.

Maraton parkurları aynı nitelikte olmadığı için dünya rekoru kaydı tutulmaz, sadece en iyi dere-ce vardır. Uluslararası popüler yarışma olarak Boston maratonu, Hollanda’da ise 1981’den beri

yapılmakta olan dünyaca ünlü Rotterdam maratonu gösterile-bilir.

Şaka değil; YouTube abonelik ücreti isteyecek.Kullanıcılar mobil cihazları üzerinden YouTube’da müzik dinlemek istediklerinde, video kanalına geçmeden ve video streaming trafiğine katlanmak zorunda kalmadan, YouTube mü-zik kanalından istedikleri şarkıyı dinleyebilecekler. Aslında servisin ücretsiz olacağı söyleniyor ancak YouTube’un bazı gelişmiş özellik-ler için abonelik ücreti isteyeceği bekleniyor. Asıl garip olansa, kullanıcıların video kanalında hala aynı şarkıların video klipleri-ni ücretsiz olarak seyredebilecek olmaları.

SelamBaştan söyleyeyim, filmin tama-mında, kurgu, teknik konu, iyi oyunculuk vs.. gibi konularda tam not alacak bir film bekle-meyin. Hatta vasatın altında. O zaman diyeceksiniz ki biz bu filmi neden izleyelim? Orası sizin bile-ceğiniz iş. Ama ben konusundan dolayı izlemek istemiştim.

Selam filmi, yorumlara bütün filmlerden daha çok açık bir film olmak üzere vermek istediği mesaj baştan belli olan bir film “Selam”… Adından da belli olduğu üzere kişiler arası ilişkileri fazlasıyla önemseyen, bunu Pol-yannacılık oynadıkları için değil de sırf inançlarının gereği Allah rızası için yapan, artık kolay bulunmayan şimdilerde adlarına ‘idealistler’ dediğimiz insanların hikâyelerinin anlatıldığı bir film..

Harun, Zehra ve Adem baş kahramanlarımız. 3 öğretmen. Harun ve Zehra birbirini seven bunun farkında olan ama bir

türlü açık açık konuşamayan iki insan. Adem ise başka bir hikâye, diğerleriyle herhangi bir tanışık-lığı yok. Ortak amaçları dışında bir ortak yönleri var o da idealleri uğruna geride bıraktıkları sevdik-leri. Film zaten bu ortak idealden yakalıyor kahramanları. Üçü de eğitim yoluyla insanlara ulaş-mayı hedefliyor, daha ilk derste çocuklara selam kelimesinin anla-mını ve esas içeriğini anlatmaya koyuluyorlar.

Senegal, Afganistan ve Bosna-Hersek… 3 farklı ülke. Film Senegal’de bir çocuğun küçük kıyametiyle başlıyor. Aslında ora-daki düşünce, mekan ve montaj iyiydi fakat daha da derinleştirile-bilirdi diye düşünüyorum. Senegal ile Afganistan’ın ortak yönü aileler fakir, dolayısıyla öğrenciler de. Bu sorun olarak çoğu zaman karşılarına çıkıyor kahramanları-mızın ve bu sorun bazı fedakâr-lıklara sahne oluyor. Yer yer dramın dozu artıyor. Ama bu dramlar daha iyi hissettirilebilirdi daha önce de bahsettiğim üzere,

gerek iyi oyunculuklarla gerek sahnelerin uzunluğu kısalığı ile. Her neyse kahramanlarımızın uğraştığı sorunlar çok inatçı değil. Güleryüz ve biraz vakit geçirmey-le aşılıyor sorunlar tek tek. Tabi Adem öğretmenin Bosna’daki nefret dolu öğrencisi hariç. O biraz daha inatçı.

Bunun arkasında da acı bir hikâ-ye yatıyor filmde buna da kısaca değiniliyor.

Bu faydalı virüs Selam yaygınlaş-tıkça, kin yaşamaya alışverişli bir ortam bulamayıp çekip gide-cek… Belki… Bir gün… Neden olmasın?

Merve Kevser Yüksel

Film

Page 34: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 söyleşi

interview34

Hatice Kartal [email protected]

Yardımcı olduğunuz Türk aile-lerin karşılaştığı sorunları ana başlıklar altında sıralamanızı is-tesek, neler söylemek istersiniz?Oss şehri Türk toplumunun yoğun olduğu bir yerdir. Ben farklı sağlık merkezlerinde görev yapan bir doktor olarak Türklerle çok sık karşılaşıyo-rum. Onlara kendi dillerinde yardım etme imkânı buluyorum. Bu durum aynı zamanda onları da mutlu ediyor. Bizim insanlarımızın psikolojik, stres, gerginlik gibi sorunları var. Bunları gelen hastalar fiziksel rahatsızlıklar ile belirtirler. Yorgunluk bir genel şikâyettir. Bu, hastalarımızdan ilk duyduğumuz şeylerden birisi oluyor. Bizler kültür olarak, farklı bakış açısı sergileyen insanlarız. Bu tür şeylerin, rahatsızlıklarında etken rol oynadığını idrak edemiyor hastalarımız. Bunların üzerinde durmayan bir toplumuz biz-ler, oysa bu faktörler, insan sağlığında çok büyük rol oynayabiliyor.

Çok kültürlü bir toplumda yaşıyor olmak, insanlarımızın sorunlarını daha mı derinleştiriyor?Doktorlar olarak bu soruya “evet” diye cevap verebiliriz. Çünkü sizin bulunmuş olduğunuz duruma yabancı bir doktor farklı bir gözle bakabilir Be-nim için de bu bazen sorun olabiliyor diyebilirim. Bunun sebebi benim de Hollanda’da eğitim görmüş bir hekim olmamdır. Bazen vermiş olduğumuz cevap ile tatmin olmayan hastaların, hekimlerin sabrını zorladığını itiraf edebilirim. Bulunduğu durum nedeniy-le, çok basit bir konuyu hasta zorlaştırabiliyor Çocuğun ateşlenmesi buna çok ba-sit bir örnektir. Bizim kültürümüzde ateş söz konusu ise çok kötü bir şey manasına gelebiliyor ve bu bir panik oluşturabiliyor. Tıbben çocuğun ateşli olması normal bir durumdur. Çocuk farklı enfeksiyonlara karşı bu durumu göstermiş olabilir. Aileler tabi ateş söz konusu olduğunda önlemler ala-caktır fakat genel olarak bu dönemde çocuğun durumu göz önünde bulun-durulmalıdır. Anneler çocuklarının durumunun ciddiyetini bu noktada hissedebilirler. Bizler ilk etap da ağrı kesici tavsiye ediyoruz bu durumlarda. Ama, ateşin ağrı kesicilerle durdurla-mayacağı endişesiyle farklı tepkilerle karşılaşılıyor.

Türk uyruklu doktor olmanız,Türkler tarafından sağlık problemlerinin dinlenilme talebi-ni artırıyor mu? Çalışmış olduğu-nuz sağlık merkezinde bu durum nasıl karşılanıyor?Evet bu talep artıyor. İnsanların kendi dillerinde dertlerini anlatabilmeleri hastalığı teşhis gibidir.Randevulara gelen kişiler, biranda birçok konuyu konuşma ihtiyacı duya-

biliyorlar. Bunun yanı sıra Müslüman ve Türk bir doktor olmam onların güvenlerini de sağlamış oluyor. “sen bizden birisin, bana daha fazla yar-dımcı olabilirsin” düşüncesi de çok yaygın. Benim vermiş olduğum tav-siyelere daha çabuk uyduklarını da gözlemliyorum.Bu benim hastalarım ile olan görüş-melerimde genel olarak yaşadığım bir durumdur. Çünkü hastalarımıza ver-miş olduğum tavsiyelerin onlar tara-fından çok rahatlatıcı bir cevap oldu-ğunu görüyorum. Bunu hastalarım da belirtiyor konuşma esnasında. Daha önce almış oldukları ilgi ve alakadan farklı olduğunu belirtiyorlar. Hasta-larımız, diğer doktorlar tarafından da benimle görüşmeye yönlendiriliyorlar. Çalışma arkadaşlarım bu konuda an-layışlılar.

Genel olarak okuyucularımıza hastalıklardan korunma yollarını hakkında bilgilendirebilir misi-niz?Biz genelde sağlığımıza dikkat eden bir toplum değiliz. Nasıl değiliz? Ör-neğin spor dalında çok aktif değilizdir. Haftalık bir çalışmamız yoktur mesela. Yeni yetişen nesil arasında bunu daha yaygın hale getirmek çabasındayız. Bu konuyu göz ardı etmesinler çünkü bu hayatın bir parçasıdır. Bunun yanı sıra biz Müslümanlar, zaten sağlığı-mıza dikkat etmemiz gerektiği konu-sunda uyarılıyoruz. Vücudumuz bize bir emanettir ve bu emanete en iyi şekilde bakmamız gerekiyor. Sporun yanı sıra yemek konusu çok dikkat edilmesi gereken bir konu. İnsanımızın sağlıksız beslenmesi söz konusu maalesef. Sağlıksız derken aşırı kilo yapacak yiyeceklerden uzak durulması gerek.Bunların yanı sıra, stres çok büyük bir faktör. Bu üç şey; aşırı kilo, dengesiz beslenme ve stres bununla birlikte vü-cutta edineceğiniz ağrı ve sızılar sizin bedeninizin daha az hareket etmesine sebep olacaktır.Genel anlamda, bu üç şey önemli konulardır. Bu konulara ailemiz içe-risinde gereken titizliği göstermemiz gerekir.Hem neslimizi güzel ve sağlıklı bir şekilde yetiştirelim hem de kendimiz daha sağlıklı bir şekilde kalabilelim. Sağlıklı beslendiğiniz ve spor yaptığı-nız takdirde bağışıklık dengeniz daha iyi çalışacağı için kış aylarında daha iyi korunmuş olursunuz. Kış ayların-da öksürük, bronşit, soğuk algınlığı oldukça yaygın şikâyetlerdir. Siz vü-cudunuzu bunlara karşı koruduğunuz takdirde bu sıkıntıları yaşamamış olur-sunuz. Aksi takdirde daha ağır şeyler ile karşılaşmanız söz konusu olabilir. Bu hastalıklar için çocuklar ve yaşlı-lara çok daha dikkatli olmayı tavsiye ediyorum. Çünkü bu rahatsızlıklar onlar için daha riskli olabiliyor.

Ev ortamında rahatsızlanan bir kişi için nasıl bir müdahale yapılmalıdır?Söz konusu olan durumun ne olduğu tabi çok önemli. Çok acil durumlarda hepimizin bildiği 112 numarası vardır. Aksi takdirde ev doktorları aranabilir bu durumlarda. Evde olan kişilerin sakin olmaları çok önemli. Hastanın durumunun en iyi şekilde anlatılması önemli. Bu bilgilerin değerlendirilmesi sonucu, hastaya müdahale zamanı hızlandırılılabilir. Böylelikle duruma yönelik de müdahale kolaylaştırılmış olur.

Son zamanlarda şikayet edilen salgın hastalıklar nelerdir? Bun-lar için ne gibi önlemler alınabi-lir?İnsanların uzun süreli aynı ortamı paylaşmış olmaları hastalık riskini artırıyor. Kalabalık ortamlar, hastalı-ğın çok çabuk yayılmasında rol oynar. Özellikle çocukların, yaşlıların bu virüslere yakalanmamasına özen gös-terilmesi gerekiyor, çünkü bunlardan dolayı rahatsızlığın ciddiyeti artmış olabiliyor.

Edinmiş olduğunuz bu mesleğin olumlu ve olumsuz yönleri neler-dir?Olumlu yönleri; genel olması, insanla-ra her konuda yardımcı olmanız, fay-danızın dokunması çok güzel. Aileye yönelik olmuş olması. Ailenin hekimi olmuş olmanız. Bir ailenin içerisinde gelişen rahatsızlıkları, problemleri takip ettiğiniz anlamına geliyor aynı zamanda. Ailenin içerisinde onlardan biri olmuş olduğunuz için size karşı güven duygusu duyuluyor. Aile ile birlikte sorunlara çözüm arıyorsunuz. İnsanların en zor zamanlarında bera-ber olmuş olmanız ve onlar için bir şeyler yapmanız çok önemli. Bunların çok büyük şeyler olması gerekmiyor. Bizler ameliyat yapmıyoruz. Fakat onlar için hep var olmamız önemli. Ve en önemlisi güven duydukları bir doktorsunuz. Bunu elde ettiyseniz ve insanlar ile bunu paylaşmış iseniz bu büyük bir zenginliktir.Olumsuz yönleri ise; bizler cerrah de-

ğiliz, iç hastalıkları uzmanı değiliz. Bu konular söz konusu olduğunda tered-düt ettiğiniz noktalar olabiliyor. Hiç duymamış olduğunuz bir rahatsızlık ile karşılaşabiliyorsunuz. Bu nokta, hekim olarak en çok korku duyaduğumuz bir durumdur, diyebilirim.

Okurlarımıza örnek teşkil edecek önemli bir hatıranızı paylaşır mısınız?3 senedir aile hekimliği mesleğini icra ediyorum. Sıkça yaşadığım şeylerden biri, başörtülü ve doktor olmamdan dolayı Hollandalıların beni gördükle-rinde şaşkınlıkla karşılamalarıdır.İlk etap da bunu sözlü ifade etmeseler de bakışlarından okumak mümkün. Hastaları isimleri ile muayene odasına alacağım sırada “doktor siz misiniz? sorusu ile muhatap oluyorum. Tele-fonda konuştuğum birçok hasta Müs-lüman ve Tük olduğumu fark etmez-ken, benimle konuştuklarını duymaları onların şaşkınlıklarını bir kat daha artırıyor. Hasta sıkıntısını anlattıktan sonra ona verdiğim tavsiyeleri dinliyor ve çok başka bir yüz ifadesi ile mua-yene odasını terk ettiğini gözlemliyo-ruz. Bunu asistanlarımız da belirtiyor-lar. Bunlar güzel şeyler. Bunları anlatmamın nedeni insanların hala başörtüsü nedeniyle önyargı-lara sahip olmalarıdır. Böylelikle bu önyargıları yok etmiş oluyorsunuz.

Son söz ve mesajlarınızı alabilir miyiz?Üzücü bulduğum durum Müslüman gençlerin ellerinde ki imkânları yete-rince değerlendirmedikleridir. Hollan-da’da ikamet eden Müslüman gençler olarak yapacak çok şeyimiz olduğu-nun farkında olalım. Bunun için çok çalışmamız gerek. Özellikle çocuk eğitimi ile ilgili çok çalışmalar yapıl-ması gerektiği kanaatindeyim. Bilgilendirme yapılması gerek. Bunu yapacak Müslüman gençlere ihtiyacı-mız var!.. Bizler bu toplumda nasıl bi-rer örnek Müslüman olabiliriz, insan-lara nasıl faydalı olabiliriz sorularının cevabını bulabilmek için çalışmalar yapmalıyız.

“Üzgün gelen hastayı güler yüzle göndermek çok güzel”

3 senedir aile hekim-liği mesleğini icra ediyorum. Sıkça yaşa-dığım şeylerden biri, başörtülü ve doktor olmamdan dolayı Hollandalıların beni gördüklerinde şaşkın-lıkla karşılamalarıdır.İlk etap da bunu söz-lü ifade etmeseler de bakışlarından okumak mümkün. Hastaları isimleri ile muaye-ne odasına alacağım sırada “doktor siz misiniz? sorusu ile muhatap oluyorum. Telefonda konuştuğum birçok hasta Müslü-man ve Tük olduğumu fark etmezken, be-nimle konuştuklarını duymaları onların şaşkınlıklarını bir kat daha artırıyor.

Nevin hanım bize öncelikle ken-dinizi tanıtır mısınız?İsmim Nevin Tosun Durgun. Evli 3 çocuk sahibiyim. Oss’da ikamet edi-yorum. 3 senedir aile kimliği uzmanlı-ğı mesleğini icra ediyorum. 7 yaşımda Hollanda’ya geldim. İlkokul, orta ve lise eğitimimden sonra Nijmegen’de tıp fakültesinden önce yapmış oldu-ğum 2 senelik bir eğitim sonrasında tıp fakültesine başladım. Ve şuan dediğim gibi aile kimliği hekimiyim. Doktor olmanıza sizi teşvik eden şey neydi? Bizim Türk kültüründe bu alana hep teşvik vardır. Şayet okulda başarılı bir öğrenciyseniz, hep sizin için “ya avukat, ya da doktor ol” denilir. Be-nim öğrenciliğim oldukça başarılı geçti. Bu nedenle bende küçüklükten beri bu mesleği edinmek istemişim-dir. Birde kadın, aynı zamanda anne olmamız hasebiyle, insanlara iyilik yapmak, yardımda bulunmak içimiz-de, özümüzde olan bir davranıştır. Yardımsever olduğum için bu mesle-ğin benimle pekişmiş olduğunu söyle-yebilirim.Bir de, Hollanda’da Türk hekimleri-ne ihtiyaç duyulması benim azmimi artırdı ve Allah’ın izni ile bu mesleği edinmiş oldum.

Aile Kimliği Hekimi Nevin Tosun Durgun:

Page 35: 185

1099,-

179,-

199,-

379,-

199,-

Slaapkamer Rita compleet (2m kast, bed 160x200cm, 2 nachtkastjes, kommode met spiegel)

Boxerbed Wolga incl. bodemwit/zwart 140x200cm

ook in maten160/180x200cm leverbaar!

Stapelbed Sandraincl. bodems

90x200cmsplitsen mogelijk!

Boxerbed Diamant incl. bodemwit/zwart 140x200cm

ook in maat 160x200cm leverbaar.

Duizenden tapijtop voorraad

Duizenden vinylop voorraad

Wandkast Jolycompleet zoals afgebeeld

(zonder accessoires en tafel) 300cm

Hoogslaper Dico mat zwart, incl. bodem, bureau, kast en trap aan de zijkant 90x200cm.

999,-nu

Sura WoninginrichtingNieuwe binnenweg 355 B3023 EJ Rotterdam

Beste service

Gratis bezorgd

gratis gelegd en

gratis gemonteerd!

1000m2 showroom

2,99P. M2

2,99P. M2

Honderden laminaat soorten op voorraad

4,99P. M2

Meer info:www.surameubel.nl [email protected](010) - 477 29 34

MONDI CONCEPTT. 0031 613 610 486 (Erkan Turan)

E. [email protected] W. www.mondiconcept.comTVV BV, Rijnkade 12 1382 GS WEESP

"İyi bir gelecek güzel bir fikirle başlar"

Fırın makinaları - Restorant makinaları - Soğutucu dolaplar - Restorant mobilyaları

Page 36: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 yaşam ve inanç

leven en religie36

Hüseyin Kerim Ece [email protected]

Hikmet Pınarı Muharrem muhterem midir?

- Muharrem ayıAy (kamerî) takvimin birinci ayı Muharrem’dir.

Muharrem sözlük manasıyla ‘haram kılınan, yasaklanan, kutsal kılınan, kendisine saygı duyulan’ demektir.

Dört haram aylardan biri olduğu Kur’an’la sabittir. “Bilin ki, Allah’a göre ayların sayısı, Allah’ın gök-leri ve yeri yarattığı gün koyduğu ölçü uyarınca on ikidir; (ve) bun-lardan dördü haram aylardır; işte (Allah’ın) her zaman geçerli sapa-sağlam yasa[sı] budur. O halde, bu (aylar) konusunda artık kendi-nize yazık etmeyin…” (Tevbe 9/36)

Peygamber’in (sav) açıklamasına göre diğer haram aylar; Receb, Zülkâde ve Zülhicce’dir. (Buhârî, Meğazi/77, Tev-hid/24. Müslim, Kasâme/29) Kur’an haram aylara hürmet edilmesini isti-yor. (Bekara 2/194, 217)

Peygamber (sav) Veda haccında Mina’da verdiği hutbede, zamanın Allah’ın yerleri ve gökleri yarattığı günkü şekline döndüğünü açıklayıp, Muharrem ayının haram aylardan biri olduğunu belirtmiştir. (Buhârî, Bed’yü’l-Halk/2. Ebu Dâvûd, Menâ-sik/67)

İslam’dan önceki dönemde (cahiliy-ye’de) insanları da Hz. İbrahim’den beri gelen geleneğe bağlı olarak haram aylara itibar ederlerdi. Ancak

onların çoğu hak hukuk tanımazlardı. O zaman güçlü olmak haklı olmak için yeterliydi. Boş şeylerle övündükleri gibi, başkasına yaptıkları saldırılar kahramanlık sayılırdı. Haram aylar onların azgınlıklarını birazcık frenli-yordu. Bu aylar gelince savaşlar, yağ-malar azalır, bazen hiç olmazdı. Böy-lece zayıflar biraz nefes alır, karınlarını doyuracak iktisadi faaliyetler yapabi-lirlerdi. Bazıları bazen haram ayların hürmetini dinlemez, savaşa devam ederlerdi, bazen de ayların yerlerini oynatma anlamına gelen ‘nesi’ uygu-lamasıyla savaşı uzatırlardı.

- Haram ayların önemiAslında haram aylar insanlara hem hürmet’i, yani sınırı, başkasına ait olan değerlere dokunulmamasını, saygıyı öğretiyordu.

Bilindiği gibi insana ait haklar ve dokunulmazlıklar vardır. Her yer ve her şartta bunlara saygı duyulmalı, korunmalıdır. İnsanlara din gönderen Yaratıcı (cc) bu dokunulmazlıkların neler olduğunu hem açıklamış, hem de nasıl korunacağını öğretmiştir. Ama ne yazık ki Rabbinin makamına hürmet etmeyen O’nun yarattıklarının hakkına yeterince saygı göstermez.

İslam’daki haram olayı da insanların anladığı manada bir yasak olmakla birlikte, bir sınır, bir ölçü ve bir hakkı korumadır, kırmızı çizgilerin belirlen-mesidir. Haram hükmü aynı zamanda hem haramı ilke olarak koyan Yaratı-

cıya karşı, hem de dokunulmaz kılınan şeye karşı bir saygıdır.

Kabe’nin içinde olduğu mescidin adı Mescidü’l-Haram’dır. Yani kendisine saygı duyulması, onun sahip olduğu manaya hürmet edilmesi, onun kar-şısında edepli olunması gereken bir mescid. Aynı zamanda onun sınırları içinde günah işlemek, hakka tecavüz, yaramazlık yapmak külliyen haramdır. (Bekara 2/197. Âli İmran 3/97. Maide 5/97)

- Muharrem muhterem midir?Evet, Muharrem’e de saygı duyulma-lı. Edepsizliğin, şirretliğin, zulmün, saldırganlığın, haddi aşmanın, savaş-manın haram olduğu aylardan biridir çünkü. İnsanlara, onların haklarına, onların dokunulmazlıklarına en fazla saygı gösterilmesi gereken bir aydır Muharrem. Kur’an haram aylara saygısızlık etmeyi haram kılıyor: “Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu, dini) işaretlerine, haram aya, (Allah’a hediye edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram’a yönelmiş kimselere (te-cavüz ve) saygısızlık etmeyin...” (Maide 5/2.)

Yani Muharrem ayı bu saygının öğ-renilmesinin mümkün olduğu aydır. Kendisi muharrem olduğu gibi, mah-rem olan, yani bize haram kılınan şeyler konusunda daha fazla şuur kazandıran aydır. Bu ay kendisine

saygı duyanları, değerlendirenleri, kendisini muhterem kabul edenleri “muhterem” eder, saygınlık kazandı-rır. Bu bakımdan Muharrem ayı ile İslam’daki haramlar arasında bir bağ kurulabilir, haramlar karşısında daha duyarlı olma bilinci güçlenebilir.

Muharrem saygıdeğer bir aydır. Çün-kü o içinde “Âşûrâ Günü”nü de ba-rındıran Allah’ın ayıdır. “Bir zat Pey-gamberimize geldi ve sordu: “Ra-mazan’dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?” Pey-gamber (sav): “Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah’ın ayı-dır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesi-ni kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir” buyurdu. (Tîrmizî. Savm: 40 (741). Ayrıca bak. Müslim, Sıyam 200-203. Nesâî, Kıya-mu’l-Leyl 6)

Elbette bütün zamanlar ve bütün me-kanlar Allah’a aittir. Fakat bazı an’lar ve bazı mekanlar daha önemlidir. Biraz daha öne çıkarlar. Bu da o me-kanların ve zamanların taşıdığı anlam ve mesaj açısındandır.

Sonuç olarak saygı gösteren saygın-lık kazanır. Seviyeli insana yakışan, seviyeli hareket yapmaktır. Hak ka-tında derece kazanmanın yolu Hakka itibardır. O’nun emir ve yasaklarına (haramlarına) dikkat etmektir. (Hac 22//30)◄◄

Page 37: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 görüşler

meningen 37

Raşit Bal [email protected]

Muştular

Hollanda’daki Müslümanların toplum-sal konumları gittikçe kırılganlaşmak-ta. Bu topluma odaklanmak ve orada kalıcı olduğundan hareket etmek halen yaygın bir algı değil. Bir yerde geçici olursan, dört elle de sarılmazsın tabii ki. Gelecekle ilgili ‘önlemlerini’ başka yerlerde alırsın, oralara yatırım yaparsın. Fazlalıklarını, birikintilerini oralara yönlendirirsin ve burası için ise sadece ‘zorunlu’ olanları yapar-sın. Herkes bilebilir, bunun burada bir bedeli olduğunu. Çünkü, yarı kapasite ile çalışıyorsun. Ayrımcılığa uğrar ve hâkim toplum tarafından dışlanırsın. Hep ‘yabancı’, ‘göçmen’ ve hatta ‘ajan’ olarak algılanırsın.

Akademik olarak buna ‘ötekileştir-mek’ deniyor. Yani, içinde yaşadığın toplum ‘ötekini’ kendisinin ‘antisi’ (zıddı) yapıyor. Kendisi ‘iyi’ öteki ‘kötü’, kendisi ‘çalışkan’ öteki ‘tembel’ ve ‘asalak’, kendisi ‘sö-zünde duran’ öteki ‘sözünde sadık olmayan’, kendisi ‘düzgün’ öteki ‘düzensiz’, kendisi ‘rasyonel’ öteki ‘irrasyonel’ vb.. Hollanda’ya ‘misafir işçi’ olarak gelen Türk ve Faslılar gittikçe, Hol-landa’nın ‘ötekileri’ olmaya doğru gidiyorlar gibi. Bu konuda ne kadar yazsam az buluyorum, çünkü ‘öteki-leştirilmeyi’ çok problemli buluyo-rum. Hem Müslümanlar için ve hem de bir din olarak İslam için. Bu ya-zımda, Hollanda’daki Müslümanların, İslam algısının ve onların dini kim-liklerinin nasıl değiştiğine değinmeye çalışacağım.

Ötekileştirme süreci tek taraflı ol-muyor tabii ki. Bu iş Hollanda’daki aşırı sağcılara kalsa idi, Müslümanlar çoktan ‘öteki’ olmuşlardı ve hatta onları (Müslümanları) ‘elimine’ etmek için pek çok önlemlerde al-mış olurlardı. Yani direnenler var. Ötekileştirmeye karşı çıkanlar var. Bu politik ve toplumsal ortam, Müs-lümanların da içinde yaşadıkları ve muhatap oldukları bir ortam. Medya

ve politik tartışmalar vasıtası ile okul-larda Müslümanlara bu algıya maruz kalıyorlar. Sürekli olarak. Bundan, etkilenmemek mümkün mü?

Yapılan en son araştırmada, Türklerin yüzde altmışa yakını kendisinin ‘yal-nızlaştığını’ ifade etmekte. Hollan-da’daki her kesimden bu beklenir ama Türklerden bu beklenmezdi. Aile ya-şantıları halen canlı, cami cemadatları oldukça etkin, sürekli aile ziyaretleri yapmaktalar, her sene Türkiye’ye tati-le gitmekteler, Türk kimliklerinden de gurur duymaktalar. Ne garip bir geliş-me? Anlaşılması lazım değil mi? Çok genel olarak söylersek, Müslümanların bu ortamda kafaları daha da karış-makta ve hatta yoğun olarak kendi kimliklerine ve kendi sosyal yapılarına dahi yabancılaşmaktalar.

İçinde yaşadığı toplumun ‘ötekisi’ olan ve ait olduğu sosyal çevreye de yabancılaşan bir kişini kendisini ve çevresini nasıl algılar? ‘Yalnız’ kalan bir kişi camiye nasıl bakar, cami imamı nasıl algılar ve genelde İslam’la ilgili yaklaşımı nasıl olur? Bu kişi, çalışmak ister mi, camiye gidip gönüllü iş yapar mı ve hayattan zevk alabilir mi? Ve Müslüman olduğundan gurur duyarak diğer Müslümanlara gü-venebilir mi? Onlara bel bağlayabilir mi? Yoksa, ‘ötekileştirilmiş’ birisi için bunlar imkânsız şeyler mi?

Kafa karışması yaygınlaşıp, bunanla ilintili diğer problemler iyice derinleş-tikçe, insanların kendisi ile ilgili algısı da buna uyumlu olarak oluşmakta. Böyle bir kişi, kendisini, kendi hali ile ilgili olarak etkin çözümler üretmeye muktedir olmadığı şeklinde algılıyor. Kendisi muktedir olsa idi, şimdiye ka-dar çoktan bir çözüm bulmuş olurdu. Zaten, mevcut hali/durumu ‘mukte-dir’ olmadığının en güçlü delili. Ne-reye el atsa, ‘beceremediğini’ gör-mekte ve bu problemli hali artık kalıcı bir duruma dönüşmüştür. Ümitsiz bir vakadır. Artık o kendisini bir ‘kurban/

mağdur’ olarak konumlandırmakta. Bu aşamada, hâkim toplumun ‘öteki-leştirmesini’ kendisi içselleştirmiştir ve bütün algısı ‘evet ben bu toplu-mun ötekisiyim’ şeklindedir. Bu durumda, kim çözecek bu prob-lemi? Kim kaldıracak bu mağduriyeti ve ayrımcılığı? Tabii ki, kendisi ola-maz(!?). Kendini böyle algılayan bir kişi, hem karışan kafasının netleştiril-mesini ve hem de sosyal problemleri-nin çözümünü dışarıdan veya uzaktan beklemektedir. Ya devlet, ya başbakan veya ilgili kurumlar çözmelidir bu problemleri.

Mütedeyyin kesimde ise ‘dışarı ve uzak’ aşkın olanda olabilmektedir. Bu yöndeki beklenti ve arzu gittikçe de artmakta ve beklenilen çözüm, ‘kesin’ ve ‘etkin’ olması istenmekte. Tartışma, görüş alış verişinde bulun-ma ve böylece bir çözüme ulaşma da yadsınmakta ve bu tip yaklaşımlar ‘boşuna çene çalma’ olarak nite-lendirilmekte. Benim bu yazımında bu yönde algılanma ihtimali büyüktür. Yani, ‘bana mı kaldı’ veya ‘sen ne anlarsın ki’ gibi.

Kafası karışmış ve problemleri çenesini dahi geçmiş Müslümanlar, somut olarak ne yapacaklar veya ne yapmaktalar? Bu sorunun cevabı ta-bii ki belli. Onların genelde bir şeye yöneldiklerini görüyoruz. Kendi ara-larında çelişkili gibi gelen, ama as-lında hepsi de aynı yöneliş içindeler. Herkesin yönelişi de ‘İslam’ olmakta. Hem ferdi ve hem de toplumsal ola-rak. Başka kapımı var? Kendin de çözmeye muktedir değilsin. O halde, çözmeli İslam problemlerini.

Bu yönelişlerin detayları kesimden kesime değişmekte. Kimisi yönelişine ‘Kur’an merkezli’ demekte, kimisi ise ‘Sünnet merkezli’ bir ifade kul-lanmakta. Sadece bu mu?. ‘Gelenek merkezli’ yönelişler de var. Bu da yetmiyormuş gibi ‘hadis merkezli’ bir yönelişte var. Bu tip ana yönelişle-re değişik perspektifler katarak onlar daha da zenginleşmekte ve nüanslar oluşmakta. Politik, tasavvuf, bilimsel veya sanatsal perspektifler gibi ve bu faktörde yönelişlerde çok renkliliğin artmasına neden olmakta. Ve Müs-lümanın kafası daha da karışmakta ve acil problemlere çözümlere çareler yine bulunamamakta. “Hollanda’daki problemlerimizi çözmek için İslam bizi birleştirsin” derken, aramızdaki farklı-lıklar daha da artmakta! Herkes bilebilir veya tahmin edebi-lir! Müslümanların, ‘çok renkliliği’ olumlu değerlendirdiği vaki değildir. Hiç sevmezler. Halbuki, Allah bir, Kur’an bir, peygamber bir. Üstelik Allah onları kardeş yapmış. Bu ayrılık da nereden çıkmakta? ‘Ümmetimin ihtilafı rahmettir’ hadisi ile dört

algılamasında bu toplumun ‘öteki-si’ olması gittikçe belirginleşmekte. İçselleştirilmiş ve kendisini ‘öte-ki’ olarak algılama hali. Bu yeni şartlarda, İslam’ın ve İslami geleneğin ‘öteki’ tarafından ve yeniden algı-lanması vardır. Başka bir deyişle, Müslümanın ‘öteki’ olması, kendi problemini çözmek için kendisini ‘muktedir’ görmemesi, çözümü hep ‘dışarıdan ve aşkından’ beklemesi ve böylece İslam’ı görmesi vardır. O zaman, tabii ki, buradaki Müslü-manların İslam/alim/ilim algısı Türki-ye’dekilerden farklı olacaktır. Hatta taban tabana zıt. Benim kanaatime göre, buradaki Müslümanları en az anlayan (veya en çok yanlış anlayan) insanlar Türkiye’den gelen alimler, hocalar olacaklardır. İçinde yaşadığı şartlardan bağımsız İslam’a yönelişlerin yeni gerilimleri beraberinde getirmesi ve problemleri çözümsüzleştirme durumunu yaşıyo-ruz.

Halbuki, bir problemin çözümünü o problemin dışında aramak kendi başı-na bir problem (yabancılaşma) ve ona çözüm bulmaksa bir mucize/keramet olsa gerek. Anlaşılan, Müslümanlar mucize beklemektedirler... ◄◄

mezhebin aralarındaki farklılık, idare edilir kılınmış. Aslında farklılık, bö-lünmüşlüğün ve ‘doğrunun’ henüz bulunmadığının bir göstergesi. Hatta, bir fitne hali. Buna sebep olan ise ‘büyük günah’ işlemiştir, ümmete ‘düşmanlık’ yapmıştır. ‘Bu durumda, Müslümanların araları tabii ki sürekli gergin olur. Herkes birbirini suçlar, ‘bölücü’, ‘fitneci’ olmakla. Gerilimi artarak ve bazen de saldırganlaşır Müslümanlar birbirlerine. Fakat niçin ısrar eder, neyi bekler ve kimden?

Bu yönelişlere biraz yakından bak-tığımızda, onların hepsinde ‘İslam ilimlerinin’ merkezde olduğunu görürüz. Bu kesimlerin hemen hepsi de ‘İslam ilimlerine’ hep aynı işlevi yüklerler ve bunun birazda akidevi bir yönü var. İslam ilimleri ve kaynakları, kafası karışan Müslümanın problemle-rinin çözümlerini içinde taşımaktadır. Allah, bütün zamanların ve mekanla-rın geçmiş ve gelecek problemlerinin çözümünü Kur’an’ın içinde ifade etmiştir. Şayet bu anlayış doğru ise, ihtiyaç duyulan şey, Kur’an’ın içinde olan çözümleri bulup çıkartan kişiler-de olması gerekir. Bu kişilere, İslami gelenekte ‘alimler’ denmekte. Onlar, İslam’ın çözümlerini bulup çıkarırlar, aktarırlar ve Müslümanın kullanımına sunarlar. İslam ilimleri ve alimler bu-nun için vardır.

Var olan alimlerin bütün çabalarına rağmen, Müslümanların problemleri çözülemiyorsa, ne olacak? Yanlış kim-de? Şu anda, Müslümanların fiili du-rumu bu yönde. Toplumsal problem-leri çene boyunu geçmiş, birbirlerini ‘Allahu Ekber’ diye diye öldürüp duruyorlar. Tabii ki Müslümanlardan kimse ‘demek ki Kur’an’da yokmuş her şeyin cevabı/çözümü’ diye söylemiyor. Bu durumda ‘akidevi’ bir problem çıkar. Geriye nasıl bir açıklama kalıyor? Bu durumda ‘alim bildiğimiz kişi hiç de alim değilmiş, çünkü halen Kur’an’daki ‘saklı’ olan çözümleri bulmadı, bulsa idi, şimdi durumumuz iyi olurdu, şeklinde düşünülüyor. Buna en büyük başka bir delil ise: ‘alimlerin biri şöyle diyor diğeri böyle diyor’. Halbuki, hakikat ve doğru tek olması gerekir. Alim de-diklerimiz sürekli birbirini yalanlıyor. Böyle bir yaklaşımla, Müslümanlar problemlerinin faturasını, alimlere çıkartmaktadırlar. Halkla, alimin ve İslam ilimlerinin arasında ciddi bir gerilim, hayal kırıklığı oluşuyor. Bu durumda, İslam ilimlerinin, ilahiyatçı-ların ve imamların toplumsal konumu ciddi olarak sarsılıyor ve saygınlığı tükeniyor.

Hollanda’daki Müslümanların ken-disini, İslam’ı ve alimleri bu şekilde

Müslümanların kendi algısı (I)

Kafası karışmış ve problemleri çenesini dahi geçmiş Müslü-manlar, somut olarak ne yapacaklar veya yapmaktalar? Bu sorunun cevabı tabii ki belli. Onların ge-nelde bir şeye yönel-diklerini görüyoruz. Kendi aralarında çe-lişkili gibi gelen yö-nelişler ama aslında hepsi de aynı yöne-liş. Herkesin yönelişi de ‘İslam’ olmakta. Hem ferdi ve hem de toplumsal olarak. Başka kapımı var? Kendin de çözmeye muktedir değilsin. O halde, çözmeli İslam problemlerini. Bu yönelişlerin detayla-rı kesimden kesime değişmekte.

Page 38: 185

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 185 - 2013 bizim sayfa

ons pagina38

Söz Sizde... Gelincik

Kocası, çocuğu doğmadan önce ölmüş, tek başına ya-şayan hamile bir kadın.. Kendisine arkadaş olması açı-sından, dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik, kadının yanından bir an bile ayrılmaz olur. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşmıştır.Birkaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına bütün zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorun-dadır.Günler geçer ve kadın bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır.Aradan biraz zaman geçer ve anne eve döner. Kapıda gelinciğin kanlı ağzını görünce; “Korktuğum başıma geldi” diye düşünür. Çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvancığızı. Tam o sırada içerdeki odadan bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir. Ve odada beşiği, beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış yılanı görür... (Gelincik yılanı parçalamış ve bebeği yılanın tehlikesin-den korumuştur.)Kim bilir, belki bizim de önyargıyla baktığımız, yaklaş-tığımız birileri vardır. Ne yapılması gerektiği gelincik kıssasında saklıdır… Einstein’in söylediği rivayet edilen bir söz vardır:“İnsanlardaki önyargıyı parçalamak, benim atomu par-çalamamdan çok daha zor.”

Sami Daşdan

Doğuş is een maandelijks informatieblad in het Turks en af en toe Nederlands o.a. kunst, cultuur, politiek, educatie, wetenschap, literatuur en filosofie.

Uitgever/Sahibi Stichting Dogus/Doğuş Vakfı Hoofdredacteur/Yayın Yönetmeni Adnan Şahin Eindredacteur/Yazı İşleri Müdürü Zeynel Abidin Kılıç Art Directeurs/Görsel Düzenleme Hamza Gök, Osman Akın Advertenties/İlan- Reklam Servisi [email protected]. 06-43 85 74 32Afdeling Nieuws en Tips/Haber Dairesi Mustafa Uyanık Abonnement / Abone Servisi [email protected]/Tiraj 8.000 Verspreiding/Dağıtım Alanı Landelijk/Hollanda Geneli Adres Strevelsweg 700 unit 413, 3083 AS Rotterdam Tel. (010) 471 68 47 Fax (010) 471 95 13 / Mob. 06-43 85 74 32E-mail [email protected] Website www.dogus.nlIngezonden artikelen vallen niet onder de redactionele verant-woordelijkheid. Alle auteursrechten van deze uitgave worden uitdrukkelijk voorbehouden. Druk/Baskı Wegener

AboneColofon

Ondergetekende verleent hierbij tot wederopzegging aan de STICHTING DOGUS (Dogus) om van zijn/haar hierondergenoemde (giro-)rekening het bedrag af te schrijven voor jaarlijksabonnement maandblad Dogus. (Abonesi olduğum Doğuş gazetesi için, bağlı olduğu Doğuş Vakfı'na aşağıda belirtilen abone ücretin banka hesap numaramdan çekilmesi için yetki vererek bu formu imzalıyorum.Tenzij ik mijn abonnement schriftelijk opzeg, zal mijn abonnement automatisch 1 jaar verlengd zijn en de kosten hiervan van mijn bank of girorekening afgeschreven worden. (Aboneliğim yazılı olarak iptal edilmediği sürece, abone sürem 1 yıl otomatik olarak uzatılmış olur.

Over te schrijven / stortingsbedrag: € Giro of bankrekening:(abone ücreti) (banka numarası)

Naam en Voorletters: (Adınız ve Soyadınız)........................................................................................................................

Adres:................................................................................ Postcode: (Posta kodu)............................................................ Geb. datum: (Doğum tarihi)........................................ Woonplaats: (Şehir)..................................................................

Telefoon:.......................................................................... Datum: (Tarih)............................................................................

E-mail:............................................................................... Handtekening: (İmza).............................................................. MAC

HTIG

INGS

KAAR

T

Bu formu doldurduktan sonra mektup zarfına

uygun pulu yapıştırıp posta ile aşağıdaki adresimize

gönderiniz: Maandblad Dogus

afd. abonnementen Strevelsweg 700 unit 413

3083 AS Rotterdam

2 9 ,-

Neden boşanıyorlar? En Sevilmeyen Helâl ve Büyüyen Tehlike: Boşanma (talâk)

Evlilikte esas, eşlerin ölünceye kadar, her şartta beraber olmalarıdır. Bu sebeple Anadolu'da gelin olan kıza ailesi tarafından "Duvakla gir, kefenle çık" nasihati yapılır. Evlenen çiftlere ise bu anlamda "Bir yastıkta kocasınlar" denir. Ancak aile müesseseni oluşturan evlilikte bazen istenmese de olumsuz sonuçlar ortaya çıkmaktadır. İşte bu durumda eşlerin birbirinden ayrılması durumu zuhur ediyor. Günümüzde giderek artan bu olaya boşanma diyoruz. Boşanma, kelime anlamı olarak karı ve kocanın birbirinden ayrılması, evliliğin, yani nikah akdinin sona ermesi anlamına geliyor. Hadis-i Şerif ’te: "Allah’ın yanında en sevimsiz helal, -talak- boşanmadır" şeklinde ifade edilen; boşanmanın meydana gelmemesi için yüce dinimiz gerekli nasihatleri yapmış ve daha da önemlisi hülle ve benzeri engeller ortaya koymuştur. Ancak eğer başka çıkar yol kalmamışsa, "çirkin" olarak da olsa müsaade edilmiştir.

Hayati Gökalp

Söz sizde Ayrılmak çare değil

Önceleri bir kalpte iki sevgi yaşamaya başlar. İki ayrı ki-şilik toz pembe renkle bakar dünyaya. Kimi zaman uzun sürer, kimi zaman da bir yıldırım çakması kadar kısa. Sonuç evlilik masasında biter. Ne güzel bir duygudur, sevdiğinle aynı yuvayı paylaşmak, geleceği düşlemek, çoğalıp büyümek. Zaman öyle bir törpüdür ki, uçtan uçtan başlar sevgiyi törpülemeye. Kolay değil iki ayrı kişiliğin tek kişilikte buluşması, kaynaşması. Zamana yenik düşmemek için çırpınmalar alır sırayı. Başarı oranı anlayış, sevgi ve saygıya endekslidir. Yuvayı şenlendiren bir minik beden çoğu kez zamana karşı galip gelinmesini sağlar.

Ancak, anlayışın, sevginin, sadakatin ve en önemlisi karşılıklı saygının törpüden aldığı darbelerle zedelenmesi de kaçınılmazdır. Bu zedelerin verdiği acıya dayanılama-dığı noktada heyecan ve coşku içerisinde kurulan kutsal yuva yine bir akid ile son bulma noktasına gelir. Sebebi tektir evlenmenin..Sevmek Sebep aramaya gerek yoktur boşanmaya..Tek sebep sevgiyi yitirmek.

Her geçen gün artarak devam eden ‘boşanma’ mesele-si, toplumsal bir yara halinde sürekli kanıyor, pek çok acılar yaşatıyor ve çok ağır bedeller ödetiyor. Çözümler üretilmeli, gerekli önlemler alınmalıdır.

Selma Harcı

Söz sizde EvliBoşanmaya Götüren Sebepler ve Çözüm Yolları

Eşler arasında anlaşmazlıkların çıkması normaldir. Zira evlilik öncesi alıştıkları davranış biçimleri, gelenekleri, kültür seviyesi, yetiştikleri çevre ve kalıtım yoluyla aldıkları özellikler gibi sebeplerden dolayı çeşitli sıkıntılar oluşmaktadır. Aile içi geçimsizliklerin çıkması normaldir. Aile içinde en çok ortaya çıkan sorunlar şöyle sıralanabilir.

A- Diyalog Eksikliği (İletişimsizlik)Aile içi çatışmadan değil, aile içi iletişimsizlikten korkun! Eşler, “birbirimizi eleşti-riyoruz ama hiç bir şey değişmiyor” diyorlar. Değişimi yakalamak ve iyi bir iletişim kurabilmek için, öncelikle iyi bir dinleyici olmamız gerekir. Bunu sağlamak için şu maddelere dikkat etmek gerekir.1- Eşler birbirlerini tuzak kurucu olarak dinlememelidirler.2- Eşimiz bir şey anlatırken hemen kendi kaygılarımızdan bahsetmemeliyiz.3- Anlatılanları yargılayıcı ve peşin hükümlü dinlemek eşleri birbirinden uzaklaş-tırır.4- Dinlerken tüm dikkatimizi eşimize vermemiz gerekir. Dinlemezken, dinliyormuş gibi yapmamalıyız.5- Eşiniz bir şeyi anlatırken, kendinizi onun yerine koyma yeteneğinizi geliştirin.6- Tartışırken olayın üzerinde durmak gerekir. Meseleyi konu dışına çekmeyin.Hiç tartışmamak, sağlıklı bir iletişim kurmak değildir. Böyle ilişkilerde eşler bir-birlerinin hareketlerini okuyarak yorumlar yaparlar. Zamanla büyük patlamalar oluşur. 7- Konuşurken eşimiz hakkında küçük düşürücü ifadeler kullanılmaktan kaçınma-lıyız.8- Eski defterleri sürekli açmamak gerekir.Eşimizle diyalogumuzun iyi olması için duygularımızı sadece davranışlarımızla değil, sözcüklerle ifade etmeliyiz. Duygularımızın anlaşılması için en etkili ve açık yol konuşmaktır. İyi bir diyalog için eşimizin hobi, fobi ve ilgi alanlarıyla ilgilen-mek, ilgili konularda onu desteklemek gerekir.

B- Üstün Gelme Arzusu (Otorite Mücadeleleri)Evlilik kurumu, güç mücadelesi yapılacak, meydan savaşı verilecek bir kurum değildir. Sürekli, “ben haklıyım, ben doğruyum, en doğru benim fikrimdir” şeklin-deki yaklaşımlar bizi, eşimizin üzerinde otorite kurmaya itebilir.Elbette eşimizde, görüp hoşlanmadığımız bazı özelliklerini, içimizde patlama yap-madan söylemeliyiz. Ancak bunu yaparken züccaciye dükkanına giren bir fil gibi davranmamak gerekir.Unutmayın, bizler asla birbirimizin rakipleri değiliz!

C- Eşlerin Ailelerinin MüdahaleleriBurada asıl sorun, çiftlerin kendi aile düzenlerine sınır çizememiş olmalarıdır.Bu konudaki şikayetler:- Kayınvalidemle veya kayınpederimle aynı evde yaşıyoruz. Her şeyimize karışı-yorlar.- Eşim sürekli onlarda yemek yiyor.- Boş vaktimizi kocam veya karım onlarda geçirmek istiyor. Hiç baş başa kalamı-yoruz.- Eşim sürekli onlar için para harcıyor, bizimle ilgilenmiyor.Bu ve buna benzer daha bir çok sebeplerle, eşler ile kayınvalide ve kayınpederler arasında rekabet başlıyor. Bunun acısını eşler birbirlerinden, çocuklarından bir şeyleri bahane ederek çıkarıyorlar.Eşimizin ailesini bir komşu, arkadaş olarak görmeyi becerebilirsek problemler azalır.D- Ekonomik DarlıkGerçekte sevgisizlik ve paylaşım duygusundan yoksun olan çiftler, maddi sıkıntıyı ön plana çıkararak gerçek problemleri gizlerler. D- Ekonomik Darlık, E- Cinsellik, F- Birbirini Değiştirmeye Çalışmak, (Devam edecek)

S. Kurt- Eğitimci

TERCÜME & DANIŞMANLIK BENELUX KOÇAKTR - TEL: 00 90 338 213 78 00 - GSM: 0090 543 773 10 50NL – TEL: 0031 10 415 33 33 - GSM: 0031 615 09 0097web: karamanemeklilik.com e-mail: [email protected]

Page 39: 185

doğuş aylık gazete/maandbladnr. 185 - 2013 bilmece - bulmaca

puzzels - raadsels 39

Çengel bulmaca

Sudoku

2 5 3 1 8 7 4 6 96 9 7 3 4 2 1 8 51 8 4 5 6 9 7 3 24 2 9 7 3 8 5 1 68 1 6 9 5 4 3 2 77 3 5 6 2 1 9 4 83 4 2 8 9 5 6 7 15 6 1 2 7 3 8 9 49 7 8 4 1 6 2 5 3

3 1 6 5 8 4 7 2 92 5 9 7 3 6 4 8 14 8 7 1 2 9 3 5 66 3 5 9 7 1 2 4 81 4 2 8 5 3 6 9 77 9 8 6 4 2 5 1 35 7 3 2 9 8 1 6 49 6 4 3 1 5 8 7 28 2 1 4 6 7 9 3 5

9 8 7 6 2 1 3 5 46 4 5 3 7 8 1 2 93 2 1 9 5 4 7 6 82 3 9 1 4 5 6 8 71 6 8 7 9 2 4 3 55 7 4 8 6 3 2 9 18 9 3 4 1 6 5 7 27 1 2 5 3 9 8 4 64 5 6 2 8 7 9 1 3

3 8 7 66 8

9 8 4 21 9 2 7

5 72 6 3 5

3 7 8 44 7

6 5 9 2

2 9 19 4 5

6 3 81 8

5 71 9

4 9 11 2 5

6 8 3

2 6 17 3 6

7 9 84 1 5

3 22 3 4

2 1 86 4 59 1 6

Geçen sayının cevapları

Genel kültür... 1 - Hastalık derecesindeki kitap sevgisine ne ad verilir? 2 - Yalnız iki kenarı paralel olan dikdörtgene ne ad verilir? 3 - Türkiye’nin “Kuş uçuşu” ile en uzun kıyısı hangi denize bakan kıyısıdır? 4 - Yumurtlayabilen tek memeli hayvanın adı nedir? 5 - Hastalıkların nedenleriyle ve oluşumlarıyla ilgilenen bilim dalının adı nedir? 6 - Hz. Süleyman’ı görmek için Kudüs’e giden ve “Saba Melikesi” olarak da bilinen ünlü kadın kimdir? 7 - Fatih Sultan Mehmet’in, ( Avrupalıların “Zizim” adını verdikleri) küçük oğlunun adı nedir? 8 - Birincisi 1876’da, ikincisi 1908’de gerçekleşen ve Osmanlı tarihinde önemli bir yeri olan hareketin adı nedir? 9 - İstanbul boğazında bulunan tek adanın adı nedir? 10 - Depremleri ve yer sarsıntılarını inceleyen bilim dalı hangisidir? 11 - “Uçan Hollandalı” adlı opera kimin eseridir? 12 - Atmosferin % 78’ni kaplayan gaz hangisidir? 13 - Türkiye’nin en yüksek binası (1996 olarak) hangi ilimizdedir?

* ** ***

**

*

***

Beyazın zıttı

----------------Yandakimelekler

Uzaklık----------------İyileştirme,

Tıp

İstenilen sonuç

----------------Nota

İnandırma----------------

Mektup

Faktör----------------

Argon simge

Erkek kardeş----------------

Yükseklik

İğdiş etmek----------------

YapmaBir sayı

Azot----------------

Eşlik etme

Yemekten emir

----------------Sure

İnanma----------------

Alaca aş

Ölçüt----------------

Bir soruGüzellik,

hoşluk

İnam----------------

Üzüntü

Yapılan iş----------------

Kiler

Böcek----------------

Oksijen

Köpek yavrusu

----------------Kalsiyum

Yiğit----------------

Dizem

Öpücük----------------

Evet

Karbon----------------

BaryumBor Simge

Ayrılış----------------Uluslararası

Asalak----------------

ÖncelOsmanlı

HükümetiBir Harfin Okunuşu

Argon----------------

Yemek sorumlusu

Bir asalak Askeri BirlikÇevre

----------------Muzu ile ünlü ilçe

Bir bağlaç----------------Yazılmış şey

ÇoğalanBir harf

----------------Bor

Vurmalı çalgı

Bir harfin okunuşu

Vilayet----------------İki sesli harf

Azot----------------

Hesap pusulası

Bir nota----------------

Dilinmiş ağaç

İtriyum----------------

Genişlik

Meyvesi ye-nilen orman

ağacı

Utanma----------------

Alfabe altıncı harf

Görkem----------------Kısa zaman

Bir cetvel----------------

HakanValide

Yardımcı----------------

Valide

Sodyum----------------

Avrupa da ülke

Güneş tabakası

Demek----------------

Sanmak

Argon----------------

Vasıta

Garip----------------

Potasyum

Azot----------------Kısa zaman

Ambulans----------------

Kripton

Kısa zaman----------------

Hayvan barınağı

Gelir, mülk----------------Emmek emir

Paralel göremeyen

Örf----------------

Lakırdı

Tokat’ta bir ilçe

----------------Bağırsaklar

Kayık----------------

MetreBir Nehir

Azot----------------

YaşıtOksijen Allah’ın

yardımı

Yaşlık----------------Kötü, çirkin

Açmak işi----------------

Argon simge

Anis, bitki----------------

Genişlik

Yemek----------------Karşı çıkma

Şiir yazanBayan ismi

----------------Harfin

okunuşu

Uranyum----------------

Ajansımız

Kıvam----------------Emmekten

emir

Yenilebilir bir ot

----------------Lezzet

Türk Parası----------------

Ceylan

Asmak emir----------------

Adale

Besin maddesi

----------------Azot

Ajans----------------

RutenyumBir nota

Argon Simge

----------------Argonun

simge

Gelir----------------Kısa zaman

Elbise bayan----------------

Ulamak

Kış sebzesi----------------

Metre

Altıncı harf----------------Altıncı harf

İkamet Öğütülmüş buğday

Su önüne yapılan duvar

Geçen sayının çözümü

1- Bibliyomani 2- Yamuk 3- Karadeniz kıyıları 4- Ornitorenk 5- Patoloji 6- Belkıs 7- Cem Sultan 8- Meşrutiyet 9- Kuruçeşme 10- Sismoloji 11-Wagner 12- Azot 13- Mersin.

Page 40: 185