178

32
İslam Toplumu Milli Görüş toplam başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli kıtalarında bulunan bölge idarecileri ile bir araya geldi. Güney ve Kuzey olarak iki guruba ayırılan bölgelerin toplantısının ikincisi Hollanda’nın Elspeet kasabasın bulunan bir kamp merkezinde gerçekleştirildi. 23 - 24 Şubat 2013 tarihlerinde yapılan teşkilat içi eğitim kampında idarecilere uzmanlar tarafından çeşitli konularda seminerler verildi. Özşimşek: ‘‘Yıldızlar karanlık çöktüğü zaman gözükür’’ Erdoğan: ‘‘O, Tüm İnsanlığa Müjdeci Olarak Gönderildi’’ Departures/Gidişler! Hollanda’da Milli Görüş Zirvesi Vefatının ikinci yılında başta Prof. Dr. Necmettin Erbakan olmak üzere tüm büyükler anıldı. Rotterdam Ayasofya Camii ve Oss Mescidi Cuma camiinde düzenlenen pro- gramlarla Önde gidenler adı altında tüm büyüklerimiz anıldı. Onların ruhlarına ve dava anlayışlarına uygun olarak cami ortamında yapılan programlara Türkiye’den ve Avrupa’dan hatipler davet edildi. Yıllardır yapıla gelen Maide-i Kur’an ve Peygambe- rimizi Anma Programı bu yıl yine birbirinden değerli kariler ve mevlithanların katılımıyla Den Haag kongre merkezinde yapıldı. Çok sayıda Müslümanın aileleri ile birlikte katılarak huşu içinde izledikleri program gö- nüllere sürur verdi. Saat 13.30’da başlayan program 18.30’da son buldu. Ömrü boyunca babasını affetmemek ve her derdini içine gömmekle hemhal olan Kobayaşi, Tokya’dan ayrılıp annesinin memleketine geri döndüğünde işsiz- dir. Bir ev ve çalıştırılmayan bir kafeden başka da bir şeyi yoktur. Dönüş sırasında ise 180.000 dolara aldığı çello’sunu geri iade etmiş ve çok sevdiği müziği ancak çocukluk çellosuyla icra eder olmuştur. Sayı:178 | Tiraj: 12.000 | Mart 2013 | Aylık yayın organı www.dogus.nl UNICEF’ten Tuğla Fabrikasına... Osman Çetinkaya İle Bir Söyleşi HDV Gençlik İstanbul’da Ödüllü Fotoğraflar 2012

Upload: dogus-gazetesi

Post on 30-Mar-2016

238 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

Dogus Gazetesi

TRANSCRIPT

Page 1: 178

İslam Toplumu Milli Görüş toplam başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli kıtalarında bulunan bölge idarecileri ile bir araya geldi. Güney ve Kuzey olarak iki guruba ayırılan bölgelerin toplantısının ikincisi Hollanda’nın Elspeet kasabasın bulunan bir kamp merkezinde gerçekleştirildi. 23 - 24 Şubat 2013 tarihlerinde yapılan teşkilat içi eğitim kampında idarecilere uzmanlar tarafından çeşitli konularda seminerler verildi.

Özşimşek: ‘‘Yıldızlar karanlık

çöktüğü zaman gözükür’’

Erdoğan: ‘‘O, Tüm İnsanlığa

Müjdeci Olarak Gönderildi’’Departures/Gidişler!

Hollanda’da Milli Görüş Zirvesi

Vefatının ikinci yılında başta Prof. Dr. Necmettin Erbakan olmak üzere tüm büyükler anıldı. Rotterdam Ayasofya Camii ve Oss Mescidi Cuma camiinde düzenlenen pro-gramlarla Önde gidenler adı altında tüm büyüklerimiz anıldı. Onların ruhlarına ve dava anlayışlarına uygun olarak cami ortamında yapılan programlara Türkiye’den ve Avrupa’dan hatipler davet edildi.

Yıllardır yapıla gelen Maide-i Kur’an ve Peygambe-rimizi Anma Programı bu yıl yine birbirinden değerli kariler ve mevlithanların katılımıyla Den Haag kongre merkezinde yapıldı. Çok sayıda Müslümanın aileleri ile birlikte katılarak huşu içinde izledikleri program gö-nüllere sürur verdi. Saat 13.30’da başlayan program 18.30’da son buldu.

Ömrü boyunca babasını affetmemek ve her derdini içine gömmekle hemhal olan Kobayaşi, Tokya’dan ayrılıp annesinin memleketine geri döndüğünde işsiz-dir. Bir ev ve çalıştırılmayan bir kafeden başka da bir şeyi yoktur. Dönüş sırasında ise 180.000 dolara aldığı çello’sunu geri iade etmiş ve çok sevdiği müziği ancak çocukluk çellosuyla icra eder olmuştur.

Sayı:178 | Tiraj: 12.000 | Mart 2013 | Aylık yayın organı www.dogus.nl

sss333333 sss555555 sss282828282828

sss121212

sss161616sss777sss444

UNICEF’ten Tuğla Fabrikasına...Osman Çetinkaya İle Bir SöyleşiHDV Gençlik İstanbul’daÖdüllü Fotoğraflar 2012

Page 2: 178

10Doğuş Gençlik

Doğuş - Mart 2013

Araba

Bilim

Teknolojiİller

Film

İstanbul gibi bir şehri sözlerle anlat-mak bi hayli zor bir iştir. Kitaplara sığmayan bir şehri kısa bir yazıya sığdırmak tabiiki mümkün değildir. İstanbul’u tanımak için, onu hem oku-mak hemde görmek gerekir. İstanbul’u çok çesit açılardan tanıtmak müm-kündür. Bizler İstanbul’u biraz olsun tanıtabilmek için üç bölümde anlatma-ya çalışacağız. Bu bölümde yüzeysel bir şekilde İstanbul’un tarihi konusunu işleyeceğiz.

İstanbul kentsel tarihi 3 bin yıla kadar uzanan Asya ve Avrupa’nın kesiştigi noktada bulunan bir dünya kentidir. Şehir, çağlar boyu farklı kültürlere ev sahipliği yapmış ve yüzyıllar boyu farklı din, dil, ırk mensuplarının bir arada yaşadığı kozmopolitik yapısını ko-rumuştur. Ana hatlarıyla İstanbul’un ta-rihini üçe bölmek mümkündür: Bizans İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu

Hikayede Amerikan cumhurbaş-kanı Lincoln’un ömrünün son bir kaç ayı işlenmektedir. Amerikan iç savaşı esnasında Amerika’nın 16’ıncı cumhurbaşkanı olan Lincoln, kendisini köleliği ortadan kaldır-mak için adamıştır. Bunu kanunen gerçekleştirebilmek icin ABD Temsilciler Meclisi’nde (Amerikan parlamentosu) çoğunluğu elde et-mek zorundadır. Olayın ilginç tarafı ise bu parlamentonun tamamen ‘beyaz adamlardan’ oluşmasıdır. Lincoln şunu çok iyi bilmektedir: Eğer bu kanunu kuzey ve güney eyaletlerin arasındaki iç savaşın sona erip barışın oluştuğu andan sonra meclis’ten geçirirse, güney eyaletlerle bu barıştan sonra tekrar bir savaşın çıkması çok muhtemel, hatta kesindir …

Lincoln özellikle bir siyasi filmdir. Fil-mi seyredecek olanlar film’de savaş sahneleri, kol-bacak-kafa kesme beklerse çok beklerler. Film tama-men milletvekilleri arasındaki siyasi mücadeleyle geçiyor. Lincoln’a biz-zat yapılan suikast bile filmde gös-terilmiyor. Spielberg filmdeki karak-terler, dekor ve diyaloglar’la filme muhteşem bir otantik hava katıyor ve aynı Saving Private Ryan’daki (Er Reyyan’ı Kurtarmak) gibi sanki olayı gerçekmiş gibi görüntülüyor.

Spielberg’in Lincoln’a kesinlikle eksiksiz bir kahraman olarak gös-terme gibi bir derdi yok. Tam tersi; bahsettiğimiz kanunun meclis’ten geçebilmesi için rüşvet veriliyor

Yönetmen: Steven Spielberg

Oyuncular: Daniel Day-Lewis (Abra-ham Lincoln), Sally Field (Mary Todd Lincoln), Joseph Gordon-Levitt (Robert Lincoln), Tommy Lee Jones (Thaddeus Stevens), Lee Pace (Fernando Wood) Süre: 150 dakika Sene: 2012

★ ★ ★ ☆ ☆

ve Türkiye Cumhuriyet dönemleri.

Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirildiğinde önemli şehirlerinden biri haline gelmiştir. Çokca duyulan ve bili-nen, Konstantinopolis olarak isimlen-dirilmiş ve Romalıların baş kentliğini yapmıştır. Şehir, bir çok devletlerin saldırısına uğramıştır. Gözde bir şehir olduğu için diğer devletler tarafından ele geçirilmeye çalışılmıştır. Ancak saldırılar arasında en yıkıcı olanı 1204 yılında olmuştur. Ele geçirilen şehir yağmalanmış, halkın büyük bir çoğun-luğu şehirden kaçmış, yoksul ve enkaz içinde bir kente dönüşmüştür.

Bu dönemden sonra giderek küçü-len Bizans, Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1391 den sonra kuşatıl-maya başlandı ve en sonunda 29 mayıs 1453’te Osmanlı İmparatorluğu himayesi altına geçti. Surlar bu şehrin

başka torpiller hatta baskılar bile yapılıyor.

Tommy Lee Jones’ın Thaddeus Stevens’ı canlandırışı mükemmel ötesi. Fakaaat [ bilerek uzattım :) ], filmdeki en fazla takdire sayan bir oyunculuk sergileyen Lincoln’u can-landıran Daniel Day-Lewis’tir. ‘There Will Be Blood’ (‘Kan dökülecek’) ve ‘Gangs of New York’ (‘New York çeteleri’) filmlerinden tanıdığımız Lewis’i ben her zaman hayranlıkla izlemişimdir ve kanımca zor rollerin adamıdır. Lincoln ’un karakterini bu derecede inandırıcı ve gerçekten Lincoln ‘un kendisini bizzat hissede-rek oynayabilen başka bir oyuncu tanımıyorum. Day-Lewis Lincoln’u bir cumhurbaşkanı, askeri kuman-dan, sevecen bir baba, muhteşem bir masal anlatıcısı, hedefe kilitlen-miş siyasetçi olarak canlandırılışına tek bir kelime söylenemez.

Hollywood’ta böyle ciddi konula-rı işleyen filmlerin eleştirmenler tarafından beğenildiğine şüphe yok, fakat filmin çok geniş kitlelere hitap edeceğini beklememek lazım. Elin-deki içeceği ve patlamış mısırıyla sinemaya filmi seyretmeye gidenler, aksiyondan yoksun böyle bir filmi beğenmelerini beklemiyorum. Film gerçekten Amerikan siyasi tarihinde en önemli konulardan birini çok gerçekçi bir dille anlattığı kesin. Spielberg’in uzmanlık alanıdır bu zaten. Fakat geniş kitlelerin böyle bir filmden sıkılacağı da hemen hemen kesindir.

ele geçirilmesini zorlaştırsada, Fatih Sultan Mehmet zoru başararak yeni bir çağ açtı ve Osmanlı’nın başkenti olarak ilan edildi. Osmanlı tarafından ele geçirildikten sonra Topkapı sarayı, kapalı çarşı, hamamlar, okullar, cami-ler, mescidler, medreseler, türbeler, imaret ve hastahaneler açıldı. İmpa-ratorluk devri boyuncada, geri kalan Roma eserleri onarılmış ve sayısız yeni eserler yapılmıştır.

Cumhuriyet döneminde ise (1923) fiziksel atılımlar olmuştur. Bu dönemin başlarında 700.000 olan nüfus , en son sayıma göre 14 milyona yaklaşmıştır. Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul geçmişten günümüze bir dünya baş-kentidir. Bir sonraki yazıda İstanbul’da gezilecek yerleri ele alacağız.

Bu aydan itibaren KPN telekomüni-kasyon şirketinin 4G ağına erişim sağlanabiliyor.

4G, 3G olarak anılan dijital ağa göre daha hızlı veri aktarımını beraberinde getiriyor.

Diğer telekomünikasyon şirketleri-nin böyle bir ağ hizmetini en erken

O VW ailesinin en küçüğü ve en sevimlisi. Volkswagen up! modelinden söz ediyoruz. Küçük boyutuyla park sıkıntısı olmayan, düşük hacimli moto-ruyla hem çevreci hem de ekonomik olan Volkswagen up! VW kalitesiyle de sınıfında kendine rahatlıkla yer edinecektir.

2012/2013 volkswagen up! özellik-lerine bakacak olursak panoramik cam tavan, bluetooth ve navigasyon entegreli multimedya sistemi, arka park sensörü, araç mesafe kontrol özelliği, 14,15 ve 16 inç jant seçeneği, yokuşta kalkış desteği, ebd des-tekli abs, asr, msr gibi donanım ve güvenlik özelliklerine sahip. Teknik özellikleri tek bluemotion versiyon’dan

Nanometre, 5 ila 10 atomun ardı ar-dına dizilmesinden oluşan, metrenin 1 milyarda biri ölçüsündeki uzunluğu temsil ediyor. Bunu bir futbol topunun Dünya’ya olan büyüklüğü gibi dü-şünebilirsiniz. Nano Teknoloji, Atom ve molekül ölçeğinde özel yöntem ve tekniklerle yapıların, materyalle-rin ve araçların inşa edilmesini; bu ölçekte ölçme, tahmin etme, izleme ve yapım faaliyetlerinde bulunmayı ve bu ölçeğin bazı temel özelliklerinden yararlanma kabiliyetini ifade eder.

Nanoteknoloji, yakın gelecekte tüm

yazdan sonra yürürlüğe sokmaya başlayabilecekleri söyleniyor.

Şirket, uygulamanın ilkbahara kadar Rotterdam şehri ve çevresinde hiz-mete gireceğini açıkladı. Bu yıl için 4 büyük şehirde 4G erişim sağlayarak, ülke genelinin yüzde 50 sine 4G hiz-meti sunacaklarını duyurdu.

biliyoruz. Bunun haricinde iki modeli daha var. Fakat motorlar aynı olduğu için aktarmak istemedik.

Volkswagen 60 HP bluemotion versi-yonu 1.0 lt 3 silindirli motoru vardır. Maksimum hızı 161 km/h’dır, şehir içi 5,0 lt, şehir dışı 3,6 lt ve ortalama 4,1 lt yakıtı vardır. Volkswagen up! 75 HP versiyonu 1.0 lt 3 silindirli motora sa-hiptir. 0 dan 100’e 13,2 saniye de varır, maksimum hızı 172 km/h’dir, şehir içi 5,1 lt, şehir dışı 3,7 lt ve ortalama 4,2 lt yakıtı vardır.

Volkswagen up!’un en ucuz versiyonu 9.975 euro dan satılır ve en pahalı versionu 13.875 euro ya satılır.

dünyanın sanayi kollarına ve insan hayatının her yönüne yön verecek. Nano teknoloji kullandığımız aletler, bilgisayarlar, yapılar, elbiseler ve ma-teryalleri değiştirecek ve yeni ürünler, piyasalar ve yaşam tarzını gündeme getirecektir. Devlet ya da devlet büyüklüğündeki işletmeler artık nano teknolojiyi bir adım ileriye götürecek atılımlar içinde olmak zorundadırlar. Ya bir adım ileri ya da yüzlerce adım geriye düşecek-lerinin farkına bir an önce varmalılar. Nano teknolojiye sahip çıkan mutlaka kazanacaktır.

Nihat Ulusoy - İstanbul 1

Sinan Özgören - Lincoln

4G İnternet

Volkswagen up!

Nano Teknoloji Nedir ?

Page 3: 178

11Şubat 2013 - Doğuş

Doğuş Gençlik

Doğuş Gençlik GENÇ YORUM: Sende gündemde olan herhangi bir konu seç ve 100 kelimelik bir mektup yazıp ismini ve soyadını belirterek [email protected] adresine gönder. Doğuş Gençlik yorumları kısaltarak düzeltme hakkına sahiptir. Gönderilen mektupların tüm hakları Doğuş Gençliğe aittir.

4 55 8 9

9 7 82 7 6 87 1 4 6

9 5 8 22 5 9 3

7 1 64 2

Genç Yorum

Karikatür

Yorumcu

Spor Fıkra Sudoku

Her ay sizlere acizane fikirlerimizi belirtmeye çalışıyoruz. Konuları belirlerken okurlarımızı ilgilendiren konuları ele alıyoruz. Bu ay sizlere sıkça duyduğunuz kültür bunalımı ile ilgili yazacağım.

Son yıllarda bu konu ile ilgili pek çok kişi tarafından yazıldı, çizildi ve konuşuldu. Malumunuz ortada canlı bir konu olduğunda birden-bire herkes onun hakkında fikir edinir. Hollanda’da yaşayan Türk gençliği bir kültür dilemasında mı? Yani hangi kültür diğer kültüre ağır basmalı yahut hangi kültürü geride bırakmalıyız? Bu sorular elbette herkesin kafasında dönüyor. İşin üzücü tarafı ise bu konu ile ilgili geniş çaplı bir ilmi çalışmanın olmaması dolayısıyla fikirlerin bir-çoğunun ferdin kendi tecrübesine dayanması.

Hemen hemen herkes özellikle gençlerin bu konuda ciddi sorula-rının olduğunu ve problemlerimizin kaynağı olduğunu kabulleniyor. Fikir ayrılıkları ise tam burada baş gösteriyor. Toplumumuzun bir kısmı Hollanda kültürünü benimsememizi ve Türk kültüründen uzaklaşmamız gerektiğini söylüyor. Bunu söyler-ken de toplumumuzun başarısının önündeki tek engel olarak lanse ediyor. Toplumumuzun diğer kısmı ise Türk toplumunun Hollanda kültürünü domine etmesi gerektiğini ve Hollanda kültüründen olabildi-ğince uzak durmamız gerektiğini söylüyor.

Bir yanda asimile olmalıyız ve

Genellikle altışar oyunculu iki takım arasında oynanan top oyunudur. Topu elle bir ağ üzerinden aşırarak rakip yarı alanına düşürmeye dayanır. Bir ta-kımın karşıladığı topu geri göndermek için, topa en çok üç kez vurabilir.

Voleybol ’da 9×18 m boyutlu saha eni-ne bir çizgiyle ikiye ayrılır ve takımlar, her sette değişerek bu yarı alanları kullanırlar. Oyun sırasında oyuncular, bu orta çizginin öbür yanına (rakip alana) basamazlar. Gençler ve daha alçak bir ağla oynaması gerekenler için ağ yüksekliği ayarlanabilir. Her iki yarı alanın arka çizgilerinin sağdaki

bağları koparmalıyız diyen bir grup diğer yanda ise bu ülkede yaşıyo-ruz ama ne tarihini nede kültürünü bilmeliyiz diyen diğer bir grup. Bunu tespit ettikten sonra aslında aklıma tek soru geliyor: Her şey tamamda bu işin orta yolu yok mu? Aslında mesele çok basit. Bazen olayları gerektiğinden fazla zorlaştırıyoruz, sonrada işin içinden çıkamıyoruz. Hollanda’da yaşadığımıza göre mutlaka Hollanda’nın değerlerini bilmeli ve özellikle ortak değerleri benimsemeliyiz. Bunu yaparken ta-rihimizi, öz benliğimizi ve ruhumuzu ne yapmalıyız?

Bazen tek bir kelime, bazen tek bir hareket bazen ise tek bir cümle araştırmalarla seminerlerle anla-tamayacağımız şeyleri anlatmaya yetiyor. Öyleyse sözü Alman filozof Hünderwasser’a (1928 – 2000) bırakıyorum:

Wie zijn wortels vernietigt kan niet groeien!

Köklerini imha eden asla büyüye-mez!

üçte birlik bölümünün gerisinde kalan bölge, servis alanıdır.

Oyuncularda üçü ağa yakın ön alan-dadır. Öteki üç oyuncu ise arka alanda savunma görevindedirler. Oyun, servis atan takımın sağ arka oyuncusunun servis atışıyla başlar. Top oyundayken, oyuncular topu tutmamalı, topa üst üste iki kez vurmamalı, ve oyuncuların vü-cutlarının kalçadan aşağı bölümleriyle topa dokunmaması gerekmektedir.Oyun, toplam beş set üzerinden oyna-nır. On beş sayıya ilk ulaşan takım, seti kazanır.

Oğlu, Kayserili babasından para ister:

-”Baba 5 lira verir misin?”

Baba :

-”4 lira mı?Naapcan lan 3 lirayı. 2 lira neyine yetmiyor.. Al sana 1 lira yeter.” der ve çıkartıp 50 kuruş verir.

Oğlu pişkin pişkin gülüp:

“Bana zaten 50 kuruş lazımdı “der.

Baba’nın yanıtı :

-”Bak kerataya, sahte para verme-sem kazıklayacaktı beni..

Sudoku Nasıl Oynanır? Sudoku oyunu 9 hücreden oluşan 9 karenin 3 boyut diyebileceğimiz düzlemde 1 den 9’a kadar sayıların tek bir defa kullanılması şartı ile dizilmesi gerekiyor. Sudoku oyununda her satır ve sütunda 1’den 9’a kadar olan sayılar sadece bir kez kullanılarak dizilmesi gerekir. Aynı zaman

da sudoku oyununda 9 hücreden oluşan her bir kare içinde 1’den 9’a kadar sayılar bir kez kullanılarak dizilmesi gerekir.

Sudoku Oyun Kuralları: Basit olarak sudoku oynamak için 3 kurala dikkat etmemiz gerekir.

1’den 9’a kadar olan sayıları her sütuna, her satıra ve her kare içine tekrar etmeden girmeniz gerekir.

Para saadet getirmez, o sa-dece hayatımızı kolaylaştırır. Kolaylaştırdığı için şeytan özellikle cebi dolu fakat kalbi boş gençlerin yakasını bırakmaz.

Gencin o heyecanlı, aceleci ve aç karakterinden faydalanmayı o kadar ustaca bilir ki, onu kötü yol-lara sürükleyecek, taat ve ibadetten uzaklaştıracak her türlü hileye ve entrikaya başvurur ve maalesef çoğu zaman bunda başarılı olur.

İlim meclislerinde bulunmak ve Allah yolunda malından tasadduk etmek ise bu tehlikeyi savuşturacak yegane yoldur.

Gençlerin paraya ve markaya olan düşkünlüğü son zamanlarda iyice çoğaldı. Para mutlaka gereken bir araçtır ama çok fazla param olsun da markalı ve en güzeli benim olsun diye hırsını yenemeyen gençler var.

Bu hırs çok tehlikeli olmakla birlikte hayattaki küçük gözükse de çok değer-li olan şeyleri insana unutturabiliyor.

Unutmamalıyız ki biz çok paramız olsun da en güzeli ve en kaliteli bizim olsun diye yaratılmadık.

Doğru bir yaklaşım. Parası olan kendisini diğerlerinden daha üstün görüyor. Ona görede hal veya davranışlarda bulunuyor. Gençler mal derdine düşmüş örneğin arabası güzel olunca genellikle karşı cinse hava atma duygusuna kapılıyor ve ondan sonrada her türlü dinden uzaklaştırıcı şeyler oluyor.

Hele kolay para kazanma olursa daha kötü, gençler o işlere daha çabuk kanıyor diye düşünüyorum.

S.O.S. Kültür Çatışması!!! Para Gençleri Kontrol Ediyor

Ahmed

Voleybol Para

Talha Yiğit: Sümeyye Kandemir:

Taha Akaltun:

Doğukan [email protected]

Page 4: 178

12Haber Toplum

Doğuş - Mart 2013

Moral ve Motivasyon

Programı hazırlayan ve sunan genel merkez teşkilatlanma başkan yardımcısı İbrahim Kaygusuz program hakkında şu bilgileri verdi. ‘‘Bu program Avrupa’daki 32 bölgemizin 16’sının katılımıyla gerçekleşti. Bu guruba kuzeyde yer alan bölgelerimiz katıldılar. İki günlük bir program oldu. Birinci gün dört tane sunuş yapıldı. Bu sunumları yapanların üç tanesi Türkiye’mizden, Konya Necmettin Erbakan üniversitesi öğretim üyesi olan akademisyenlerdi. İlk derste moral, motivasyon ve insan psikolo-jisi konulu sunumu Prof. Dr. Abdulk-erim Bahadır Bey gerçekleştirdi.

İkinci sunumu yine aynı ünivers-iteden değişim ve İslam dünyası konusunda Prof. Dr. Saffet Köse tarafından yapıldı. İlk günün üçüncü sunumunu genel başkan yardımcısı ve teşkilatlanma başkanı Murat İleri Bey gerçekleştirdi. Dersin konusu teşkilat çalışmalarımızda usul ve prensiplerimiz idi. Dördüncü su-numu ise bir bilgilendirme sunumu idi. Yine genel merkezimizden genel başkan yardımcısı ve mali işler sorumlusu Hakkı Çiftçi Bey gerçekleştirdi. Teşkilatın mali yapısı hakkında bilgi verdiler. İkinci günde de üç sunum bir değerlendirme konuşması gerçekleştirildi. Birinci sunumun konusu ‘cemaatin oluşumunda sünnetin etkisi’ idi.

Bu konuyu yine Türkiye’den ve Necmettin Erbakan üniversitesin-den Doç. Dr. Fikret Karapınar Bey gerçekleştirdi. İkinci dersimizi genel merkezden irşat başkanımız Celil Yalınkılıç hocamız gerçekleştirdi. Konusu Manevi terbiye metodu idi. Üçüncü dersimizi teşkilatımızın eski genel başkanlarından Dr. Yusuf Işık Bey gerçekleştirdi ve Teşkilatçının vasıfları nelerdir konusunu işledi. Son olaraktan bütün dersleri ve teşkilatın çalışmalarını ve bu günün ehemmiyetinin ne manaya geldiğini genel başkanımız Kemal Ergün Bey değerlendirdi. Amacı moral ve motivasyon olan toplantıdan tüm idarecilerimizin memnun kaldığını gözlemliyoruz’’.

Milli Görüş teşkilatları bu sahayı boş bırakmayacaktır

Genel başkan yaptığı değerlendirme konuşmasında düzenlediği bu güzel toplantı için teşkilat başkanına teşekkür etti. ‘‘Allah’a hamd olsun teşkilatlanma başkanlığımızın yürütmüş olduğu Avrupa’daki ve Avustralya ve Kanada’daki dâhil bölgelerimizin, ana teşkilatının bölge yürütme kurullarının, kuzey ve Güney olmak üzere iki ayrı gurup olarak toplantılarını ifa ettiler. Bu gün ve dün Kuzey bölgelerimizin bölge yürütme kurullarının toplantısında bir araya geldik. Rabbimize ham-dolsun. Bu bağlamda hem hasret gidermiş olduk. Hem bilgilerimizi tazelemiş olduk. Yeni bazı şeyler öğrendik. Özellikle de kendi içimizde bir kısım meselelerimizi değerlendirdik. On yıldan bu yana

belki kardeşler olarak zaman zaman birbirlerini göremeyen kardeşlerimize de burada tekrar yarenlik, ahbaplık ve birlerini tekrar görme ve aynı havayı teneffüs etme fırsatına vesile oldular teşkilatlanma başkanımıza, ekibine Kuzey ve Güney Hollanda bölgemizin başkanlarına ve ekiplerine huzurlarınızda hassaten teşekkür ediyorum. Allah hepsinden razı olsun. Katılımınızdan dolayı da size teşekkür edi-yorum’’ dedi. Ergün iki gündür yapılan sunum-larla İslam Toplu-mu Milli Görüş’ün cemaat anlayışı, duruşu, misyonu, vizyonu, teşkilatta dikkat edilecek temel prensipler, bir teşkilatçıda bulunması gereken özellikler cemaat yapısı gibi çok değerli bilgilerin verildiğini hatırlatarak kendisinin bu konu-lara girmeyeceğini söyledi. Ergün idarecilere içinde yaşadıkları ortamlarda teşkilatın daha iyi ve daha doğru tanıtılmasına yöne-lik bazı tavsiyelerde bulundu. Bunlardan birinin siyasi katılım olduğunun altını çizdi. ’’Milli Görüş teşkilatları bu sahayı boş bırakmayacaktır’’ diyen Ergün şöyle konuştu, ’’Bölge başkanlarımız kendi bölgelerinde durum analizi yaparak kimleri destekleyecekler-ini kendileri belirleyeceklerdir. Ancak önemli olan benim başörtülü bacımın, yani bu teşkilata sahip çıkmış idareci kardeşim, hanımını alarak sandığa gitmesidir. Bütün teşkilatımızda hutbemizde, idari toplantılarımızda seçime katılımı sağlayacağız. Başörtüsüyle elbisesiyle sandığa gidecek ve Müslümanların bu ülkenin bir parçası olduğuna, yönetimde de yönetmede de yönetilmede de bu ülkenin vatandaşı kadar söz sahibi olduğunu ispat edecektir. ’’ diye konuşan Ergün buradaki siyaset ve seçimlerle yeterince ilgilenilmediğine vurgu yaparak ’’Türkiye’de seçimler yapıldığında, kentlerden tutun da en ücra beldelere kadar kimler aday olmuş, kimler seçilip iktidara gelmiş hepsini biliyoruz. Ancak burada yapılan eyalet seçimlerinden hangi parti seçimi kazanıp iktidara gelmiş onu bilmiyoruz.’’ Ergün, buradaki yöneticileri iyi tanıyıp onlarla sürekli irtibat içerisinde bulunulmasını, ak-tif olarak siyasetin içinde bulunmak amacıyla partilere üye olmanın önemli olduğunu altını çizdi. Önem-senmek istiyorsak önemsemeliyiz şeklinde konuşan ergün sözlerini şöyle sürdürdü. ’’Eğer biz bu nokta-da vurdumduymaz davranırsak, bu

toplumun insanlarıyla bir araya oturduğumuz

zaman buradaki meseleleri önemsememiş bir cemaat ol-gusu, önyargısı bizim üzerimizde oluştuğu zaman bu insanlarda sizin projelerinizi

önemsemezler. Fakat üç yüz oyla

bir millet

vekili kaybedildiği zaman veya beş yüz oyla bir belediye başkanı seçimi kaybettiği zaman ve sizin de ciddi şekilde katılımı sağlayan bir teşkilat olduğunuz anlaşıldığı zaman sizin bir oyunuz bile çok önemli olacaktır.’’ ifadelerinde bulunan Ergün içinde yaşanan ülkelere sahip çıkmanın önemine işaret etti. Ergün konuşmasını hiyerarşik yapının disiplinli bir şekilde devam ettirilmesi konusu üzerinde sürdürdü.

Kadınlarımızdan buranın yansımalarını bekleyeceğiz

Erkeklere oranla sayıları daha az olan kadınlar teşkilatı başkanları da bu toplantıda yer aldılar. Genel merkez kadınlar teşkilatı başkanı Hatice Şahin toplantıyı şu cümlel-erle değerlendirdi. ’’Allah’a hamd olsun gayet güzel ve verili geçti. Geçen hafta da güney bölgeler-imiz için Almanya’nın Karlsruhe kentinde bir araya geldik. Al-lah razı olsun gerek Türkiye’den gerek genel merkezden katılan konuşmacılarımız her biri çok verimli ve kaliteli idi. İnşallah iyi bir motivasyonla bölgelerimize dönmüş olacağız. Bu toplantıya kadılar olarak, Bölge kadınlar teşkilatı başkanlarımız, kadınlar gençlik teşkilatı başkanlarımız katıldılar. Buradan aldıkları dolu dolu bilgilerle giderek bölgelerinde amel edeceklerini umut ediyoruz. Buranın yansımalarını kendilerin-den göreceğiz inşallah.’’Toplantı İtalya bölgesi imamının okuduğu Kur’an’ı kerim ile son buldu.

Adnan ŞahinElspeet

IGMG Bölgeleri Yöneticileri Eğitim Kampında Buluştular

IGMG 34 bölgesine yönelik düzenlediği eğitim kampının ikincisini Hollanda’da gerçekleştirdi.

Ergün: ‘‘Yerel ve Genel Manada Siyasi Katılım Önemli’’

İslam Toplumu Milli Görüş toplam başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli kıtalarında bulunan bölge idarecileri ile bir araya geldi. Güney ve Kuzey olarak iki gu-ruba ayırılan bölgelerin toplantısının ikincisi Hollanda’nın Elspeet kasabasın bulunan bir kamp merkezinde gerçekleştirildi. 23 - 24 Şubat 2013 tarihlerinde yapılan teşkilat içi eğitim kampında idarecilere uzmanlar tarafından çeşitli konularda seminerler verildi.

belki kardeşler olarak zaman zaman birbirlerini göremeyen kardeşlerimize de burada tekrar yarenlik, ahbaplık ve birlerini tekrar görme ve aynı havayı teneffüs etme fırsatına vesile oldular teşkilatlanma başkanımıza, ekibine Kuzey ve Güney Hollanda bölgemizin başkanlarına ve ekiplerine huzurlarınızda hassaten teşekkür ediyorum. Allah hepsinden razı olsun.

toplumun insanlarıyla bir araya oturduğumuz

zaman buradaki meseleleri önemsememiş bir cemaat ol-gusu, önyargısı bizim üzerimizde oluştuğu zaman bu insanlarda sizin projelerinizi

önemsemezler. Fakat üç yüz oyla

bir millet

Page 5: 178

13Mart 2013 - Doğuş

Mehmet Şükrü Oflaz

İbn Haldun bir toplumun deği-şimini nesiller üzerinden sıralar ve dört nesil sonra toplumun yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacağını söyler. Dördüncü neslin kendisine miras bırakılan değerler hususunda gayretli olmıyacağı-nı, zira kendisine miras kalan değerler için terlemediğini ,çile çekmediğini,uğrunda göz yaşı akıt-madığını söyler. Bu sebeple har vurup harman savuracağını ifade eder. İbn Haldun bunu asırlar öncesinden Hollanda’da yaşayan bizlere haber veriyor. Bakın bu tespit Sünnetullah’ın izini taşıyor.

Eskiler ( biz eskisekte eskiler olarak anılmayacağız), kendi ayrıcalıklarını, titizlilikleriyle ortaya koyuyorlardı. Varlık hiyerarşisi içinde ömürlerinin her anı, büyük bir hayat tecrübesi olarak elle-rindeydi. Hayat yolunda, önemli anlara dair ellerinde hatıraları (şuurları) vardı. Yukarıda söyledim Sunnetullah’ı hissederek, zamanın hakkını vererek sakin bir hayat yaşıyorlardı. Hızlı değil,sakin bir hayat sükunet/sekinet dolu bir hayat. Şimdi çocuklarımızın en sık şikayet ettikleri konu, zaman azlığıdır! Bu garip değil mi? Eski-lerin ellerinde mesela otuz yıllık, kırk yıllık eşyalar vardı. Genç kızlık/delikanlılık döneminden hatıralar vardı ve işlev görürdü. Fakat biz zamanın içinde kayboluyoruz. Hızla aktığını düşündüğümüz (aslında bu bir illizyondur) zama-nın içinden insani bir refleksle ortaya çıkmak için tüketiyoruz. Fakat bu “tüketiyoruz” sözcüğünü sıradan bir anlamla kullanmıyo-

ruz. Bu kelime varlığımızla,varlık sahamızla alakalı. Bu tüketmenin/zihniyetin en bariz ve hızlı hali cep telefonudur. Bu kadar yoğun bir haberleşme imkanına (acaba böy-le bir imkanımız var mı?) sahipken yalnızlaşdığımızı ,bağlarımızdan/bağlantılarımızdan koptuğumuzu görebiliyor muyuz ?Aynı evde,aynı mahallede,aynı camide,aynı ülkede,aynı dünyada birbirinden habersiz insanlar yığını. Bakın “İnsan” kelimesinin anlamlarından biri nisyan ,bir diğeri ünsiyet. İn-san, ünsiyet kurabilen bir varlık ve aynı zamanda unutkan/unutan bir varlık. Asli sözünü unutan insanın önünde, bu dünyada bulunduğu zaman içinde göklerle ünsiyet kurabilme seçeneği vardır. Yani önümüzde seçeneklerimiz vardır. Ve biz seçtiklerimizle ya insan oluruz, yada kaybederiz.

Şimdi yine bazı soruları ken-dimize sormalıyız. Biz, anne-baba,kardeş,öğretmen, yönetici-miyiz, yoksa müşteri mi? Dünyada hakim olan bir düzen var ve bu düzen hayatın her alanına, kendisi-ni rahatsız edecek her şeyi ya yok ederek veya kendisine benzeterek yerleşmiştir. Bunu yapabilmek için devamlı surette yeni ihtiyaçlar icad etmiştir/ediyor. İcad edilen bu ihti-yaçların insanlar tarafından kabul edilebilmesi için büyük bir reklam ağı vücuda getirilmiştir. Bu reklam ağı ilk bakışta sizin önünüze se-çenekler koyarak, sizi tercihinizde serbest bıraktığı izlenimi verebilir ama bu tam tersidir. Siz önünüze konulanı almak ve tüketmek zo-rundasınız. Mesela Türkiye’nin bir

dağ köyünde, kanaate dayanan bir hayatın parçası olarak yaşayan bir insan, buraya işçi olarak gelen bir insan, çıkan en son model cep te-lefonunu niye alır? Aldığı telefonun veya başka bir eşyanın özellikle-rini tam olarak kullanamadan bir yenisini alıyorken. Arabayı çalış-tırdığınızda yol duasını okumaya başlayan ürünler,besmele çeken bardaklar, dijital zikirmatikler, cep telefonunda kullanmadığımız ve içindekilerinin doğru yanlış olduğu-nu bilemiyeceğimiz bir sürü dini! programlar vs. Şimdi asgari geçim düzeyi ile alakalı araştırmalarda mesela televizyon bir ihtiyaç olarak görülmekte, televizyonu olmıyan kişi ise fakir kabul edilmektedir. Şimdi biz zengin miyiz? “Miladi 8. yüzyılda bile bir Çin bilgesi, eşya peşinde koşturan insanları birer yük hayvanına benzetiyordu: “Yük hayvanı, eşya taşımayı seven bir böcektir. Nerede bir şey bulursa alır, başını kaldırır ve taşır. Eşya ne kadar ağır olursa olsun o gene taşır. Zamanımızın aç gözlü insanları da evlerini doldurmak için, ellerine düşebilen her şeyi alırlar; bunun kendileri için nasıl bir yük olduğunu düşünmezler. Hep korktukları, yeter derecede malları olmamasıdır. Görünüşte kudretli ve büyüktür-ler, onlara insan derler. Fakat ruhlarına bakı-lırsa küçücük şeylerdir. Acınacak şeyler!””(Mustafa Özel,Anlayış Dergisi,Sayı:67, Aralık 2008)Bir medeniyetin çocukları olarak bizim, önümüzde duran en önemli prensip, nebevi prensip kanaat-tır. İslamın eşya ile, ekonomi ile, tüketim ile vs. ilişkisinde belirleyici

kavram kanaattır.(Ki ekonominin bizde karşılığı bile iktisad kavra-mıyla ifade edilir). Fıkıh ilminde bir bölüm olan alış-veriş, arapça beyi’ olarak ifade edilir. Biat kelımesi de aynı köktendir. Hacılar hac vak-tinde haceru’l-esved’e el sürerek Allah’la ruhlar aleminde yaptıkları sözleşmeyi/sözü/biatı tazelerler. İlk asli söze sadakat yemini eder-ler. İşte kanaat bu asli halin,orta yolun,kendini bilmenin adıdır. Yere düşen ekmeği öpen ve kenara kaldıran, dostluğun referansını tuz ve ekmek hakkı olarak belirleyen insanımız, maalesef bügün bu yüce anlayışını kaybetti. Yokluk zamanlarında evine vardığında çocuklarına ne yedirecğini kara kara düşünürken yüreği yanan anaların çocukları artık bu duyarlı-lıktan çok uzaktadırlar. O yoksulluk zamanlarından sonra oğul yanında ki rahata rağmen elindeki ekmeği ama gözlerine sürerek ağlıyan nenelerin torunlarının sözlüğün-den kanaat kelime- si çoktan çıkıp gitmiştir.Bu basit bir hafıza kaybı değil. Külli bir varlık anlayışından uzaklaşmadır. İlk asli sözü unut-muşluğumuzdur ve “İnsan düştük-çe unutur”.

Bu kadar şeyi niye söylüyoruz? Bu ülkede yaşayan bizler, dünya-da olup biten şeylere, tercihleri -mizle nasıl bir katkı sağlıyoruz? Biz kimin değirmenine su taşıyo-ruz? Yukarıda anlattıklarımı daha sarih/sahih kılacak bir örnek var.Efendizden(sav) bir hadis ,aynen alıyorum. “Bizler, Rasûlullah -sal-lallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte iken, üzerimize yağmur yağdı.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yağmur suyu değsin diye elbisesini açtı. Bedenine yağmur isabet etti. Bunun üzerine biz ona:- Niçin böyle yaptın? diye sorduk.Buyurdu ki:-Bu yağmur, Rabbimden yeni geliyor (Rabbimin henüz yeni yarattığı bir rahmetidir).” ( Müslim; hadis no: 898). Burada bütün varlık iddiamızı dayandırdığımız o fani şeyleri bir kenara bırakarak bir ümmi olarak düşünelim, bu ülkede müslümanca yaşadığını iddia eden bizler en son ne zaman yeni başlıyan bir yağmur damla-sının bu niyetlerle vücudumuza değmesine müsade ettik? Bizler en son n zaman hayretle gökyüzüne baktık? En son ne zaman hayretle bir portakalı inceledik?

Bir avuç kuru ekmeğin ne anlama geldiği yoksulluğu ve yokluğu ilikle-rine kadar yaşamış insanlar- ca bellidir. Kanaati, eşya ile ilişkile-rinde miheng taşı olarak avuçla-rının içinde tutan yine onlar- dır. Sofrada ekmek kırıntılarını bere-ket ondadır diye parmaklarıyla temizleyenler onlardır. Yine onlar yüksek plazalarda palazlanan canavar nefislerine köşe başların-da fetva arayanlara inat kanaat bayrağını taşımaktadırlar , çağlar ötesinden.Onların nerede yaşadık-larını bilmiyorum ama varlar. Bizler GSMH denilen ölçünün biçtiği elbiseyle müslümanca yaşama çelişkisindeyiz.Tam burada İsmail abiye, kendisini kuşatmış dünya içinde “yoksulluk içimizde” sözü kalmıştır.

Bir Dilim Kuru Ekmek ve İsmail Abi

KKOOEELLTTEECCHHNNIISSCCHH BBUURROO MMIIDDDDEENN NNEEDDEERRLLAANNDD

Bent u opzoek naar een erkend koeltechnisch bedrijf dan heeft u het gevonden! Wij kunnen u o.a aanbieden:

- airco’s - koel- en vries cellen - koel- en vries installaties - verkoop en installeren van zowel nieuw als gebruikt - super markt koeling/ koeltoonbanken/wandkoelmeubel

slagerij Talha Noordeinde nr.7 1334 te Almere

Koeltechnisch buro midden Nederland feliciteert slagerij Talha, Noordeinde nr. 7 te Almere met de opening van zijn slagerij die door ons geleverd en geïnstalleerd is. Wij wensen slagerij Talha veel goede zaken toe.

Koeltechnisch buro Midden Nederland Provincialeweg 52

4031JM Ingen Tel: 0344-689393

Email: [email protected] slagerij Talha Noordeinde nr.7 1334 te Almere

Page 6: 178
Page 7: 178

15Mart 2013 - Doğuş

Haber Ekonomi

Değerli okurlar,

Mart ayının yaklaşmasıyla vergi dairesinden mavi zarf içerisinde 2012 yılına ait vergi beyanında bulunulması gerektiğine dair birçok vatandaşımıza bilgi geldi.

1 Mart tarihinden sonra yapılacak beyanlarda vergi dairesinin internet sitesinden indireceğiniz vergi beyanı programını kullanmanız durumunda bazı bilgilerin önceden doldurulmuş oldugunu görecek-siniz. Bu birkaç yıldır süregelen bir uygulama ve yıllar ilerledikçe vergi dairesinin doldurduğu bilgiler artmakta. Örnegin gelir bilgileriniz ve aldığınız eğitim yardımı (studi-efinanciering) bilgilerini kendiniz yazmadan programın içerisinde görebileceksiniz. Bu bilgilerin yanlış veya eksik olabileceğini unutmayın. Bazı işverenler gerekli verileri vergi dairesine geç ilettiklerinden bu bilgiler görünmeyebilir.

Vergi beyanını 1 Nisan tarihinden önce göndermeniz gerekiyor. Bu tarihten önce gönderdiğinizde vergi dairesi de 1 Temmuz’dan önce cevap vereceğini taahhüt ediyor.

Her yıl vergi dairesi bir konuyu se-çip o konuda daha sık kontrol yap-makta. 2012 yılı vergi beyanlarında doldurulan gelirlerin doğruluğunun araştırılacağı belirtiliyor.

Gençlerimizin vergi beyanı konu-sunda ilgisiz ve bilgisiz olduğunu düşünüyorum. Özellikle eğitiminin yanında ardışık olarak (yani aynı anda birden fazla işveren yerine ardı ardına birkaç işyeri) işyerlerin-de çalışılmışsa vergi iadesi ihtimali daha yüksektir. Gençlerin de ebe-veynlerinin vergi formu doldurulur-ken baktırmaları kendi çıkarlarına olabilir.

Seyahat masrafları

Eğer işinize toplu taşıma vasıtala-rı ile gidiyorsanız vergiden bunu düşme imkanınız var. Seyahat edilen mesafenin tek yönlü en az 10 kilometre olması gerekir. Kendi aracınızla yapacağınız seyahatler geçerli değildir.

Eğitim masrafları

Özellikle eğitim yardımı almıyorsa-niz eğitim masraflarınızı vergiden düşebilirsiniz. Eğitiminizin MBO,

HBO veya WO kurumunda olma şartı yok. Aranan tek şart alınan eğitimin kişinin işinde ilerlemesini sağlayacak bir eğitim olmasıdır. Örneğin bir hobi kursu bu nedenle vergiden düşülemez. Okul masraf-ları, özel alet ve edevatlar, sınavlar vs vergiden düşülebilecek miktar-lardır.

Emeklilik veya gelir kaybını önle-yen sigortalar

Sıklıkla karşılaştığımız durumlar-dan biri de vergi mükelleflerinin yaptırdıkları özel emeklilik (lijfren-teverzekering) veya hastalıktan do-layı oluşacak gelir kaybını ödeyen sigortaların primlerinin vergiden düşülmediğidir. Bu sigortaların primlerini de bazı şartlar altında vergiden düşebiliyorsunuz.

Eski eşe ve çocuklar için ödenen nafaka

Eski eşinize ödediğiniz nafaka da vergiden düşülebilir. Çocuklarınız için yaptığınız bütün harcamaları toplayıp belli bir sınırı geçip geçme-diğini belirlemelisiniz.Bu çocukların yanınızda kalmıyor olmaları, kendi bakımlarını üstlenemiyor olmaları

(yeterince gelirlerinin olmaması) ve 21 yaşından küçük olmaları gerekir.

Bağış

Yapılan bağışların vergi dairesin-de özel bir listeye (ANBI) kayıtlı bir kuruma yapılması durumunda vergiden düşülebilir. Bağış ya-parken muhakkak kurumun bu listede olmasına özen gösterin. Bazı kurumların vatandaşları yanlış bilgilendirdiğine şahit oluyoruz.

Sağlık harcamaları

Yaptığınız bazı sağlık harcamala-rının belli sınırları geçmesi duru-munda (sınır gelirinizin yüksekliğine göre değişiklik gösterir). Ödediğiniz prim ve ‘eigen risico’ dışındaki bir-çok masraf bu sınırı geçip geçme-diğinizi belirlerken sayılır. Özellikle bazı mide rahatsızlıklarından dolayı özel diyet uygulayan ve bundan do-layı özel yiyecekler yemek zorunda kaldığından fazla masrafı olanlar için vergi dairesinin belirttiği diyet listesindeki miktarları vergiden düşebilirsiniz. Bundan yararlanabil-meniz için vergi dairesi istediğinde doktorunuzdan o diyeti uyguladığı-nıza dair bir belge gerekir.

Vergi formunu pekala kendiniz de doldurabilirsiniz. Fakat ipotekli kre-diniz (özellikle de ayrılık geçirmiş-seniz veya bir taşınma söz konusuy-sa), özel emeklilik sigortanız varsa işin uzmanına doldurtmanızda fayda var. Size vergiden çok para aldıracağını söyleyenlere değil yıllardır bu işi yapan ve müşterilerin başını ağrıtmayan birine doldurtun. Aldığınız fazla paraları daha sonra vergi dairesi faiziyle geri alabilir. Dolduran vatandaşları da sonra bulamazsınız.

Bu konuyla veya merak ettiğiniz diğer konularla ilgili bana 078-6551655 no’lu telefondan veya [email protected] adresinden ulaşabilirsiniz.

Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere.

Hoşçakalın

Osman Aslan

Vergi beyanında bulunurken nelere dikkat etmeli?

İktisat

Yaşlılar Mağdur Olacak

Bu uygulamadan mağdur olacak 5,6 milyon emekli fonu katılımcısının 1,1 milyonu halihazırdaki emekliler-den oluşuyor. Neredeyse tüm emek-li fonlarının kısıtlamaya gideceğinin açıklandığı bildiride, geçtiğimiz ay bu sayının 70 olarak açıklandığı vurgulandı.

Tüm fonlar

Emeklilik Federasyonu yaptığı açık-lamada, kısıntıya gidecek kendileri-ne bağlı 51 emekli fonunun adlarını duyurdu. Bu isimleri isteyenler inter-net üzerinden takip edebilecekler.

Emeklilik fonları I Mart tarihine kadar uygulayacağı indirim fonları hakkında kendi katılımcılarını bilgi-lendirecek. Hollanda’da toplam 415 emekli fonu bulunuyor.

Tamamlayıcı emeklilik

Emeklilik aylıklarında yapılacak ke-sintilerin sadece işveren aracılığıyla

oluşturulan tamamlayıcı ek emek-lilik kısmından yapılacağı ve devlet tarafından verilen yaşlılık ödeneği kısmına (AOW) dokunulmayacağı bildirildi.

Düşük faiz oranları ve avro krizi

Emekli aylıklarında kesinti yapaca-ğını açıklayan emekli fonları birkaç yıldır kötü bir finansal pozisyona sahip bulunuyorlardı. Emeklilik fonları, yaşlılar beklenenden daha uzun süre yaşadıkları için daha uzun süre emekli aylığı ödemek zorunda kalıyordu. Ayrıca, fonlar düşük faiz oranları euro krizinden büyük ölçüde etkilendiler.

1 Nisan tarihinden itibaren emekli aylıklarında yapılacak kesintiler, 2012 yılı başlarında duyurulmuştu. Emekli fonları, kendi mali durumla-rının düzelmesi halinde, bu kesin-tileri yapmaktan kaçınabilecekle-rini de belirtmişlerdi ama bu istek gerçekleşmedi.

FNV başkanı Ton Heerts, yürürlüğe giren vergi sistemindeki değişik-liklerin özellikle emekli olanları ve çalışan anne babaları etkileyeceğini, bu kesimin gelirinde düşüş yaşana-cağını belirtti. Heerts konu hakkında federasyona bağlı üyelerin uyarıla-cağını vurguladı.

FNV önümüzdeki günlerde yaklaşık 5 bin gönüllü ile, vatandaşlara vergi beyannamelerini doldururken yardım etmeye hazırlanıyor.

Vergi sisteminin daha basit bir hale getirilmesi için değiştirilen yeni yasa-da, ek emeklilik için alınan vergilerin çok fazla yükseltildiğini belirten FNV, bu şekilde vatandaşın sırtına fazla yük bindirildiğini söylüyor.

Merkezi İstatistik Bürosu (CBS) açık-lamasında; vatandaşların araba veya mobilya gibi büyük çaplı eşya-lar almaktansa, daha çok bankaya yatırarak, gelecek için sakladığına dikkat çekildi.

Alınan istatistiki bilgilere göre hane halkı tüketim miktarları bir yıl önceki oranlara göre yüzde 2,3 düştü. Bunun yanı sıra hükümet de yapılan harcamalarda büyük çaplı kesintiye yöneldi.

CBS sözcüsü uzun vadeli olarak kişilerin birikim yapmaya yönel-mesi ve borçlanmadan yada olan borcu azaltarak yaşamaya devam etmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi.

Heerts bu değişikliklerin tahmin edi-lenden daha fazla etki yaratacağını belirtirken, çalışan ebeveynlerin de zor durumda kalacaklarını söyledi.

Heerts’a göre bu durum kadınların çalışmasını engelleyecek, üç yıl arka arkaya çocuk bakımında yapılan kesintiler ile çalışan anne babalar daha fazla masraf ödemek zorunda kalacak.

FNV özellikle her iki ebeveyninde ça-lıştığı ve 12 yaşın altında çocuğu olan aileleri uyararak, bu ailelerin gelire bağlı kombinasyon indiriminden yararlanabildiklerini bu sayede 1800 euroya kadar vergiden geri almaya olanak sağlandığını belirtti.

Sözcü bu türden bir gelişmede tüketicilerin ellerinde birirktirdikleri miktarlarla daha sonra daha güven-li alışveriş yapabileceğini fakat kısa vadeli olarak bakıldığında ekonomik açıdan iyi bir gelişme olmadığını sözlerine ekledi.

Perşembe günü CBS tarafından açıklanan rapor sonuçlarında Hollanda ekonomisinin geçen yılın son çeyreğinde yüzde 0,2 oranında daralma yaşadığı 2009 yılından bu yana üçüncü kez arka arkaya gelen iki çeyrekte daralma görüldüğü ve resmi olarak resesyonun içinde bulunduğu kaydedilmişti.

Emekliler ve Çalışan Aileler Kayıpta

Yastıkaltı Yapanların Sayısı Artıyor

Vergi sisteminde yapılan değişiklikler, çalışan ebeveynler ve emeklileri vuracak. Bu kesimin eline geçen gelirde yüzlerce euro düşüş yaşanacak.

Hollanda Merkez Bankası (DNB) tarafından 19 Şubat tarihinde yapılan açıklamada 68 emeklilik fonunun 1 Nisan tarihinden itibaren kısıtlamaya gideceğini ve toplam 5,6 milyon yaşlının mağdur olacağını duyurdu.

Merkezi İstatistik Bürosu (CBS) rakamlarına göre gelecek kaygısıyla parasını bir kenarda saklamaya çalışan vatandaşların sayısında artış yaşanıyor.

Page 8: 178

16Söyleşi UNICEF’ten Tuğla Fabrikasına...

Doğuş - Mart 2013

Şahin Yıldırım

Ş.Y.: Kendinizi kısaca tanıtır mısı-nız ?

Benim adım Osman Çetinkaya. 1939 doğumluyum. Nevşehir’in, Gül kazasında dünyaya geldim. Dört çocuk babasıyım. Şu anda malulen emekliyim. Yılımın yarı-sını Hollanda’da diğer yarısınıda Türkiye’de geçiriyorum.

Ş.Y.: Hollanda’ya ne zaman ve nasıl geldiniz?

Hollanda’ya 24 Şubat 1974’te 10 kişilik bir grupla Amsterdam havaalanına geldim. Havaalanın-da bizi personel şefi ve tercüman beraber karşıladılar. Daha sonra bizi Gouda’ya , yani çalışacağımız yere getirdiler. Yolculuğumuzdan dolayı acıktığımızı hesaba katmış-lardı. Yalnız bizde hala heyecan ve şaşkınlık vardı. Yemek yiyeceğimiz yerde nerdeyse bütün yemek çeşit-lerine baktık ama hiç bir yemeğe içimiz el vermiyordu, çünkü hep şüphe içerisindeydik, acaba başka hayvan eti yemeğin içerisinde var mıdır diye. Bu yüzden o gün ‘olsa olsa kızarmış tavuk helaldir’ dedik ve tavuk, kızarmış patates yedik.

Burdan sonra bizi tavanı düşük, duvar kağıtları sökük, hurda evlere yerleştirdiler. Evimiz de Gouda istasyonuna yakın bir yerdeydi. Sonraki gün daha yorgunluğumuzu atmamıza rağmen Ravine tuğlala-rında çalışmaya başladık. Bu tug-laların da her biri 2,5 ve 3 tona ya-kındı. Kırdığımız bu Ravine tuğlaları daha sonra paletlere yüklüyorduk. Akabinde koca koca kamyonlar gelip bunları sonra dış ülkere gö-türüyordu. Yalnız Bahreyn, Kuveyt, İran ve Irak gibi Arab ülkelerine eski paletleri gönderirlerdi. Çünkü kendilerince bu palet bir daha geri

gelmeyecekti. Çifte standart uygu-luyorlardı. 1974 yılında burada işe başladım ve tam 27 yıl bu işi yaptım. Daha sonra rahatsızlığımdan dolayı beni heftruck kursuna gönderdiler. Kursumu başarılı bir şekilde bitirip diploma aldım, yalnız daha sonra hep beni dışladılar. ‘Hastasın, heftruckten düşersin’ diye beni işten çıkardılar ve malulen emekli oldum. İşimiz gerçekten çok zordu. Hep toz içindeydik. Maaşımız 750 guldendi o zamanlar. Biz yabancılar ayda en az 80 saat mesai yapıyorduk. Sırf biraz para kazanalım, geri dönelim diye. Hayalimiz bir ev, araba ya da arsa alıp geri dönmekti ama olmadı. Sağlık Kontrolü

Hollanda’ya gelmeden önce beni ve arkadaşlarımızı bir poliklinikte sağlık kontrolünden geçirdiler. Akciğer, kan tahlili, diş kontrolu, kısacası bütün uzuvlarımızın filmle-rini çektiler. Hayatında dişçi nedir bilmeyen sıradan insanın dişlerin-deki çürükleri sayıyorlardı. Elleri nasırlı olan kişileri hiç çekinmeden ret ediyorlar ‘sen çalışmaya müsait değilsin’ diyerek başvurularını geri çeviriyorlardı. Biz de o zaman arka-daşımız bizden geri kalmasın diye rüşvet karşılığında başka arkada-şımızın raporunu dosyaya işletiyor ve o şekilde kendilerini Hollanda’ya getirtiyorduk. Sıfatı düzgün, ceketli arkadaşlarımız bile ‘tuğla taşıya-maz, hakkıyla iş yapamazlar’ diye geri çeviriyorlardı. Benim de üze-rimde o gün abimin Almanya’dan gönderdiği güzel ve sağlam bir montum vardı. Bunu gören işveren ‘bu kişi zengindir, bunu işe almayın’ dedi ve ilk etapta beni de retetti-ler. Sırf Hollanda’ya gelmek için o gün yalan dahi atmak zorunda kaldıklarımız oldu. Bize nasıl bir iş yaptığımızı sorduklarında, kimimiz tırlardan balık kasaları indirdiğimizi ve ağır işler yaptığımızı söylerdik. Oysa ki ben UNICEF’te (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) çalışan vasıflı bir elemandım. Polik-linikte sağlık kontrolünden geçtikten sonra benimle birlikte 10 kişilik bir grubu uçağa bindirdiler.

Temizlik

Pansiyon dönemimizde çamaşır makinamız, buzdolabımız ve tele-vizyonumuz yoktu. Haftada sadece bir gün banyo yapma hakkımız vardı. Eğer 2 sefer banyo yapsay-dık bunun için bizden ek bir ücret alırlardı.

Ş.Y.:Hayallerinize kavuştunuz mu?

Biz umduğumuzu bulamadık. Çoğu zaman kazandığımız paramızı Tür-kiye’deki akrabalarımıza gönder-dik. Ondan sonra bir daha hiç bir zaman geri alamadık.

Ş.Y.: Aile birleşimi ne zaman oldu ?

İlk etapta 1976 yılında kızımı getirdim. Kendisi Hollanda’da 3 defa ameliyat oldu. Daha sonra kızımı Türkiye’ye gönderdim. Ailemi birleşimim 1980 yılında oldu. O zamanlar evimin kirası 280 gulden-di. Gelirim ise 800 ve 1000 gulden arası idi. Yanımızdaki diğer evlere oranla benim evimin kirası o za-manlar daha pahalıydı. Bu yüzden ev geçimini sağlamakta güçlük

çekiyordum. Sağ olsunlar çocukla-rım okula başladıktan sonra gazete dağıtmaya başladılar ve mutfak giderlerimize katkı sağladılar.

Toplam 4 çocuğum var. 1 kız ve 3 erkek. Sevcam, Cemal, Aydemir ve Yalçın. İkinci oğlum teknisyen ola-rak çalışıyor. 3. çocugum ise Ame-rikan şirketinde çalışıyor. Ben tuğla taşıyordum, çocuklarım ise kalem tuttular. Çocuklarım okusunlar diye hiç bir zor işte çalıştırmadım. Benim eğitim seviyem ilkokul olduğundan ve Hollandaca’mın olmamasından kendilerine Hollanda dilinde yar-dımcı olamıyordum. Yalnız coğraf-ya ve tarihte kendilerine elimden geldiği kadar yardımcı olurdum.

Entegrasyon Süreci

Biz birinci kuşak Hollanda’ya enteg-re olamadık. Biz Türkiye’nin kültürü ile yetiştik, Türkiye’ye sevdalıyız. Ama Hollanda’da büyüyen genç-ler Hollanda’ya sevdalı. Hollanda kendi ülkeleri olmuş. Dillerini ve kül-türlerini aldılar, eğitimlerini burada tamamladılar ve Hollanda’ya kalıcı gözü ile bakıyorlar, oysa biz gel-diğimizde hep geri dönmeyi arzu ediyorduk. Bizde memleket, vatan ve bayrak sevdası vardı. Vatan millet için canımızı verirdik. Halen daha hiç çekinmeden vatanın için savaşmaya gel derlerse gözümü kırpmadan giderim. Ama şimdiki gençlik gitmez. Burada gerçek sevdaya yer yok. Burda harp da yok. Biz asil milletiz. Vatanı uğruna çekinmeden harbe çıkarız. Zorluk-larla aldığımız toprakları, düşmana vermeyiz, yar etmeyiz. Ama simdiki gençler Hollanda’nın tarihini oku-yorlar, azı müstesna çoğu şeytani düşünüyorlar.

Şimdiki gençlik

Biz toplum olarak değiştik. Şimdiki toplum cok savurgan. Gününü gün ediyorlar. Aynı Hollandalılar gibi yaşamaya başladılar. Hiç para biriktirelim diye dertleri yok. Şimdiki gençler kazançlarını hep yiyip, savuruyorlar. Biz Hollanda’da 100 sene de kalsak yine yabancıyız. Gençler lütfen savurgan olmayın. Biz artık kültürümüze sahip de çık-mıyoruz. Biz artık Hollanda’ya tam uyum sağlamış durumdayız. Dini bilgisi az olan Türkler Türkiye’ye hiç dönmek istemiyorlar. Türkiye’yi artık sadece tatil beldesi olarak görüyorlar. Güzel hatıra

Oğlum Aydemir burada, Hollanda’da madalya aldı. Benim baba olarak en büyük gururum bu. Beni onurlandırdı.

Kötü hatıra

Hastanede kızımı ameliyat ettirdiğimde, üzüntülü zamanımda hemşirenin biri ‘al ço-cuklarını da Türkiye’ye git’ demişti.

Ş.Y.: Hollandalı-larla nasıl anla-şıyordunuz ?

Bazı Hollandalı şeflerimiz bizi iş yerinde ta-kip ederlerdi. Tuvalete gittiği-

mizde ardımızdan gelip bizi kontrol ederlerdi ‘bunlar ne yapıyorlarlar?’ diye. Yalnız içlerinden iyi olanları da vardı elbette. Daima durumuzu sorar bizimle yakından ilgilenirlerdi. Türkiye’den herhangi bir mektup alıp almadığımızı, ailemizin duru-munu ve ihtiyaçlarımızı sorarlardı. Yalnız Hollandalıların ekonomisi kötüye gittikçe bize sırt çevirme-ye, yabancı demeye başladılar. İzinlerimizi kısıtladılar. Biz, Hollan-dalılardan daha fazla çalışmamıza rağmen Hollandalılar bizden 2 defa fazla maaş alırlardı. Biz dil bilmediğimiz için muhasebecimiz hep bizim mesaimizden 20 veya 30 saatimizi çalardı. İlk etap hep bize hoşgörülü davrandılar. Yalnız zamanla öcü demeye başladılar. İlk zamanlar kimse orucumuza ve ibadetimize karışmazdı. Yavaş ya-vaş artık bariz bir şekilde çıkın gidin demeye başladılar ve ‘bize ne sizin orucunuzdan’ demeye başladılar.

Bir gün arkadaşımla beraber yine herzaman ki gibi tuğla yıkıyorduk. O gün ‘işimizi erken bitirilerim ve mesaiye kalmayalim’ diye daha azimle gayret sarf ediyorduk. Yalnız hiç bir zaman işimize karışmayan şefimiz bizim yanımıza gelerek ‘Kim size bu duvarı yıkın dedi? Ben size yıkın dedim mi?’ dedi. Normal şartlarda bizim yaptığımız işi bitir-memiz için mesaiye bırakan şefimiz sırf gıcıklık olsun diye bizi erkenden göndermedi ve mesai paramızı da vermedi.

Biz birinci kusak cok sıkıntı çektik. Cumartesi ve pazar günle-ri genelde

ailemize mektup yazar, elbiseleri-mizi yıkar ve alış verişimizi yapar-dık. Çok nadir zamanlar arkadaşla-rımızla toplanır, konuşurduk.

Pişmanlık

Ben şahsen Türkiye’den geldiği-me çok pişman oldum. O kadar güzel işim vardı ki, Unicef gibi bir kurumda çalışmak varken tercihimi Hollanda’dan yana kullanmıştım. Bırak temizliği , 500 derece ısının önünde , tozlu ortamda tuğla kırma-ya başladım. Hollandalılar il etapta bizi hoş karşıladılarsa da sonraki dönemde sadece patronluk tasla-dılar. Gouda’daki Firfast tuğla fabri-kasında 30-40 civarında Türk işçisi vardı. En zoruma giden ise biz Türk-lere toz maskesi kullandırılmazken Hollandalıların ağzından ve burun-larından maskesi eksik olmuyordu. O pis toz maskesiz çalıştığımız için damarlarımıza kadar inerdi. Bir çok arkadaşımız iş yerindeki tozlardan ve pislikten dolayı hasta oldu. Bazı arkadaşlarımız akciğer hastalığına yakalandı. Biz zor işler altında ça-lıştırılırken Hollandalılar hep kolay işlerde çalışıyorlardı. Geldiğimize pişmandık elbet. Ama gelmek bize artık 1 ayıp, dönüş ise 2 ayıp ola-caktı. Sırf akrabalarım ‘Avrupa’ya gitti, çalışmadan geldi’

demesinler diye utancımdan geri dönemedim.

Şahin Yıldırım, Osman Çetin-kaya ile söyleşti. Hollanda’ya 40 yıl önce gelen Çetinkaya’nın yaşadıklarını okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Osman Çetinkaya

Biz artık kültürümüze sahip de çık-mıyoruz. Biz artık Hollanda’ya tam uyum sağlamış durumdayız. Dini bilgisi az olan Türkler Türkiye’ye hiç dönmek istemiyorlar. Türkiye’yi artık sadece tatil beldesi olarak görüyorlar.

Güzel hatıra

Oğlum Aydemir burada, Hollanda’da madalya aldı. Benim baba olarak en büyük gururum bu. Beni onurlandırdı.

Kötü hatıra

Hastanede kızımı ameliyat ettirdiğimde, üzüntülü zamanımda hemşirenin biri ‘al ço-cuklarını da Türkiye’ye git’ demişti.

Ş.Y.: Hollandalı-larla nasıl anla-şıyordunuz ?

Bazı Hollandalı şeflerimiz bizi iş yerinde ta-kip ederlerdi. Tuvalete gittiği-

‘Kim size bu duvarı yıkın dedi? Ben size yıkın dedim mi?’ dedi. Normal şartlarda bizim yaptığımız işi bitir-memiz için mesaiye bırakan şefimiz sırf gıcıklık olsun diye bizi erkenden göndermedi ve mesai paramızı da vermedi.

Biz birinci kusak cok sıkıntı çektik. Cumartesi ve pazar günle-ri genelde

caktı. Sırf akrabalarım ‘Avrupa’ya gitti, çalışmadan geldi’

demesinler diye utancımdan geri dönemedim.

Page 9: 178

17Mart 2013 - Doğuş

Haber Toplum

OPEN AVOND

OPEN DAG

Locatie Putsebocht woensdag 23 januari 2013 19:00 t/m 22:00

Locatie Schere donderdag 21 februari 2013 19:00 t/m 22:00

Locatie Putsebocht zondag 10 maart 2013 11:00 t/m 16:00

Locatie Schere zondag 17 maart 2013 11:00 t/m 16:00

Locatie PutsebochtPutsebocht 21, 3073 HD RotterdamTelefoon 010 423 22 77 | Fax 010 432 80 65

Hoofdlocatie SchereSchere 47, 3085 DT RotterdamTelefoon 010 481 69 35 | Fax 010 481 12 24

www.ibnghaldoun.nl | [email protected]

İstatistikler, anketler ve araştırmalar yapan İstatistik portalı Statista’ya göre, en yüksek Twitter kullanıcısı oranları olan ülkeler listesi-nin başında yüzde 35 ile Hollanda geliyor.

Hollanda’yı yüzde 31.7 ile Türkiye ikinci sıradan takip ederken listenin üçüncülüğünü yüzde 31.3 ile Japonya aldı. Ilk beş arasın-da yüzde 27 ile Venezuella ve yüzde 26 ile Endonezya’da yer aldı.

Tweet Atmada Hollanda 1. Türkiye 2. Sırada

Dünya üzerinde Twitter kullanıcıları arasında yapılan bir araştırmada en fazla kullanıcının Hollanda’da olduğu ikinci sırada ise Türkiye’nin geldiği belirtiliyor.

Twee excellente Islamitische basisscholen

Latife Uğur’dan Suriyeli Çocuklara Destek

Het gaat om IBS Al Qalam te Gouda en IBS El Habib te Maastricht. Beide scholen behalen al meerdere jaren achtereen duurzame goe-de leerresultaten. Daarnaast lopen ze voor op andere scholen, waar het zorgleerlingen en hoogbegaafde leerlingen betreft en worden goede resultaten geboekt bij de culturele vorming van de leerlingen.

Er zijn in Nederland 44 scholen op islamitisc-he grondslag. Een groot deel van hen heeft de afgelopen vier jaren veel tijd geïnvesteerd in het project Kwaliteitsverbetering Islamitisch Onderwijs. Onder de deelnemende scholen aan het meerjarige KIO-project, waren ook de nu tot excellente scholen verheven Al Qalam en El Habib.

Na drie jaren was de kwaliteit op alle islami-tische scholen op één na zo goed, dat deze

Bu hafta içerisinde Sanatçı Latife Uğur tara-fından yapılan yağlı boya tablolardan oluşan sergiLeiden kentinde Oude Rijn 44 b/c adresin-de açıldı.

Güney Vakfı’nın desteğiyleaılan “Savaşın Mağ-durları Çocuklar” sergisi açılışında bir konuşma yapan Latife Uğur her birinin gerçek hayattan alınma ayrı bir hikayesi bulunan resimler oldu-ğunu ve bu çocukların hayatları hakkında önce kısa hikayeler yazdığını daha sonra da bunu tuvale aktardığını anlattı.

Uğur, savaşın en büyük mağduru diye tanımla-dığı çocukların çektiği acının yüreğini kanattığını da söylemekten kendini alamadı. Sanatçı ayrıca dünyada meydana gelen savaşlarda her zaman masum insanlar ve çocukların mağdur duruma düştüğünü ve yok yere hayatlarını kaybettiğini belirtirken “Savaşın Mağdurları Çocuklar adlı kişisel resim sergimle dünyaya mesaj vermek istedim. Bu anlamsız savaşlara dur demek, bu

çocuklar ölmesin, bunların da yaşamaya hakları var diye bağırmak istiyorum” dedi.

Serginin açılışına katılan Hollanda İşçi Partisi (PvdA) milletvekili Tunahan Kuzu ise Suriye’de her geçen gün daha da şiddetlenen ve insanları yerlerinden yurtlarından eden bu savaşın bir an önce bitmesi gerektiğini dile getirdi.

Kuzu uluslararası camianın bu konuda hiç bir çaba içerisinde olmamasını da eleştirerek “Hollanda’nın bu konuyla ilgili AB nezdindeki te-masları sürüyor. AB birlik olarak hareket ederse daha etkili sonuç alınır. Suriye’de sivillere karşı yaşanan zulmün durması için acil bir çözüm bulunması gerekiyor artık. Uluslararası camia harekete geçmeli” şeklinde konuştu.

22 Şubat’ta açılan sergi 19 eserden oluşuyor ve bir ay boyunca açık kalacak. Sergiden elde edilecek gelir yardım amaçlı olarak Suriye’deki çocuklara gönderilecek.

nu vallen onder het basistoezichtarrange-ment van de Inspectie van het Onderwijs. Dit toont aan dat het islamitisch onderwijs, dat dit jaar zijn 25-jarig bestaan zal vieren, defi-nitief op de juiste weg is en dat de geleverde inspanningen hun vruchten afwerpen.

De ISBO feliciteert beide scholen met dit prachtige resultaat en bedankt de teamleden van beide scholen voor hun inbreng. De ISBO zal het voorbeeld van deze twee inspirerende scholen verder uitdragen naar alle andere islamitische scholen. Wij hebben er alle vert-rouwen in dat meer islamitische scholen in aanmerking zullen komen voor het predicaat excellent. Goed verzorgd onderwijs en het belang van het kind in een veilige en besc-hermde leeromgeving staan wat ons en onze scholen betreft op de eerste plaats.

Twee islamitische basisscholen hebben op 4 februari het predicaat excellent gekregen van de jury vanwege hun buitengewone bijzondere resultaten met het verzorgen van onderwijs aan de leerlingen.

Suriye’deki savaşın en büyük mağduru olan çocukları anlatan Sanatçı Latife Uğur’un “Savaşın Mağdurları Çocuklar” adlı resim sergisi büyük ilgi gördü.

Page 10: 178

18Haber Toplum

Doğuş - Mart 2013

“Kaynanama vize vermeyin”

STK Eğitim Program-ları Başlıyor

Müzik Sadece Ruhun Gıdası Değilmiş!

YTB başkanlığından yapılan açıklamaya göre ilki 10-17 Mart 2013 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirilecek olan programa, Almanya, Avusturya, Fransa, Hollanda, İngiltere ve İsviçre’den 44 STK temsilcisi katılacak.

Program kapsamında çatı kuruluş özelliği taşıyan ve farklı ülkelerde aktif olarak faaliyet yürüten STK’lara eğitim verilmesi ve STK’lar arası iletişim ve işbirliğinin arttırılması amaçlanıyor.

Öte yandan STK Eğitim Programları aracılığıyla proje hazırlama eğitimi çerçevesinde STK’ların yerel ve ulusla-rarası fon kaynaklarından faydalanmaları için gerekli olan alt yapının oluşturulması da hedefleniyor.

Açıklamada STK Eğitim Programları’nın yıl içerisinde farklı ülke ve bölgelerden STK temsilcilerini kapsayacak şekilde devam edeceği belirtildi.

Makalede 7 yaşından önce müzik dersi almaya başlayan-ların beynindeki motor bölgeleri arasındaki bağlantıların daha güçlü olduğu belirtiliyor.

Müzik dersleri sayesinde, kol ve bacakların tam kullanımı, yürüme, yemek yeme, merdiven çıkma gibi günlük yaşamı sürdürmeye yarayan, hareket yeteneğini sağlayan motor becerilerinde ve beyin yapısında kalıcı değişimler olduğu belirtildi.

Montreal Nöroloji Enstitüsü ve McGill Üniveristesinden bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre yarısı 7 yaşından önce, diğer yarısı daha sonra müziğe başlamış, ancak eşit süre ders almış ve pratik yapmış 36 yetişkin müzisyenin, müzikle bağlantılı olmayan motor becerilerini test ederken beyin görüntülerini inceledi.

Müzisyenlerin beyin görüntüleri, çok az müzik dersi almış ya da ders almadan müzikle uğraşmış kişilerinkiyle karşı-laştırıldı.

Araştırmanın müziğe erken başlayanların bazı özel beceri-lere ve beyinde bazı farklılıklara sahip olduklarını gösterdi-ğini ancak bu durumun onları her zaman daha iyi müzis-yenler yapmadığını belirten Penhune, müzik aleti çalmanın yeteneğin yanı sıra tarz, gayret ve araştırmada ölçülmeyen başka birçok unsur gerektirdiğine dikkati çekti.

Haftanın hergünü ve 24 saat boyun-ca hizmet veren Türkiye Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki Konsolosluk Çağrı Merkezi, Türkiye’nin dışında yaşayan vatandaşların ilginç talep ve soruları ile karşılaşıyor.

Yetkililer çağrı merkezine gelen

telefonlarda “Paris’te Türk damak tadına uygun yemeklerin nerede bulunabileceği” gibi bir soru ile karşılaştıkları gibi “Amerika’da kaybolduğu düşünülen bir gencin nasıl bulunabileceği” şeklinde bir sorunun da geldiğini belirtiyor.

“İlginç haber” adlı web sitesinde yer alan haberde çağrı merkezinin acil durumlar içinde arandığı belir-tiliyor. Buna örnek olarak Rusya-Uk-rayna arasında bir kış ayında aracı bozularak mahsur kalan bir vatan-daşın çağrı merkezini arayarak acil çekici tahsis edilmesi talibinde

bulunduğunu belirtiliyor.

Çağrı merkezinin aldığı ilginç talep-ler bu acil durumlarlada kalmıyor.

Örneğin Avrupa’da yaşayan yeni evli bir kadının ziyarete gelecek kayınvalidesine vize verilmemesi

isteğinin alındığı, İtalya’ya giden bir vatandaşın orada musluk suyu-nun içilip içilmediğini sorduğu, Avusturya’da gece geç saatte aracı bozulduğu için ormanda mahsur kalan vatandaşın kurt ulumalarının duyulduğu ortamda acil yardım isteği ile merkezi aradığı belirtiliyor.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı bünyesinde 7 gün 24 saat görev yapan Konsolosluk Çağrı Merkezi ilginç sorular ve taleplerle karşılaşıyor. İşte bunlardan bazıları...

Türkiye Dışişleri Bakanlığı bünyesinde 7 gün 24 saat görev yapan Konsolosluk Çağrı Merkezi ilginç sorular ve taleplerle karşılaşıyor. İşte bunlardan bazıları...

‘’Science Daily’’ dergisinin internet sitesinde yayımlanan bir makale müziğin insan sağlığında ve yaşamındaki yerini ve önemini bir kez daha gözler önüne serdi.

Page 11: 178

19Mart 2013 - Doğuş

Haber Toplum

Ahmet Sarıkuş

Sizler de köleleştirebildiklerimizden misiniz?Avrupalı orientalistlerden biri benim de misafir dinleyici olarak katıldığım bir ders ortamında (ders-teki hazirunun tamamı Ortadoğu kökenli) kendinden emin bir eda ile geçmiş zamanda Ortadoğudaki (Ortadoğu’dan kastı da İslam coğ-rafyası) köle sistemini ve köle pazar-larını anlatıyor. Kafası hala orada takılı kalmış olmalı ki o dönemin kölelik anlayışıyla bugünkü kölelik mantığı arasında bir bağlantı kura-mıyor ve kendisinin de 21. yüzyılın köleleştirilmiş bir bireyi olduğunun farkına varamıyor. Küçük bir sual ile bugünkü iş pazarının ne anlama geldiğini ve firmalara eleman kiraya veren kurumlarla bahse konu ettiği pazarlar arasında bir mantık birliği-nin olup olmadığını sordum. Epeyce bir kıvırmanın ardından beni tatmin

edecek bir cevabı bulamamanın da verdiği çaresizlik biraz da üslubunu sertleştirmesine sebebiyet verdi ve ‘biz geçmişi konuşuyoruz, bugünü değil’ diyerek soruya cevap verme-di. Oysa ki tarih bugünün anlaşılır kılınması için geçmişe olan bir yolculuktur da.

Kölelik serüveni uzun, detayları ve boyutları çok olan bir konudur. Benim burada ele alarak üzerinde durmak istediğim ise köleliğin yakın tarihi ve günümüzdeki şirketlerin insanoğlu üzerindeki efendilik iddialarıdır.

Endüstri çağı metal yığınları arasın-da ağır ve olumsuz koşullar altında çalışmak zorunda olan bireyin fiziki yapısı üzerinde egemenlik kuran,

küçük yaştaki çocukları ve kadın-ları bile bu çarka yem etmekten geri durmayan bir dönemin adıdır. Aynı mantık bugün de gücüne güç katarak ve vahşileşerek devam et-mektedir. Geçmişte insanoğlunun fiziki gücünden edindiği maksimum getiriyi, yine insanoğlunun diğer yaşam alanlarında yatırıma dönüş-türen sistem -buna ister kapitalizm diyelim isterse başka bir ad koya-lım-, kuşatmanın yapısını ve alanını her geçen gün genişletiyor. Örneğin bir taraftan sağlık sektörüne akıl almaz rakamlarla yatırım yaparak sözde insanlığın faydasına çalışıyor, diğer taraftan olumsuz çalışma ko-şullarında madden ve manen tahrip ettiği insanlığı bir önceki yatırımına zorlamak için bir diğer hortum olan sigorta sistemlerini devreye sokarak

dönen çarka resmiyet kazandırıyor.

Diğer bir örnekle devam edersek; nasıl giyinmemiz gerektiğinden tutun da düşünce tarzımıza ve eylemlerimize kadar evlerimizdeki ve ceplerimizdeki aygıtlar ve onları koordine eden sistem belirliyor. Kredi kartları, devasa alış-veriş merkezleri, ceptelefonları ve akıllı telefon gibi küstahca tanımlama-larla insanoğluna hakaret ettikleri oyuncaklar... Hepsi insanlığı köle-leştirmek için amaçlarından saptırı-larak insanlığın doğal hayat ritmine sokulmuş uyuşturuculardır ve bu uyuşturucuların dozu her geçen gün artmaktadır. Zira insanoğlu ne kadar kendinden geçerse düşünme seviyesi o kadar gerileyecek ve tüketim köleliğine karşı mukavemeti

de o kadar düşecektir. Tüketim üzerinden oluşturulan bir kölelik sis-temi ve kendini bu sistem içerisinde özgür zanneden günümüz insanı, sistemin bitmeyen ve tükenmeyen isteklerini yerine getirmek için çırpı-nıp durmaktadır.

İnsanlığın hizmetine hasredilmiş sis-tem ve oluşumların tamamına karşı olduğumuz elbetteki söylenemez. İnsanoğolu kendisine bahşedilen akıl, duyu ve sezgilerle zaten kendi menfatine olan icatları tarihsel gelişim ve evrim içinde bulmuş ve geliştirmiştir; bu gelişme devam da edecektir. Ancak sorun tüm bu gelişmelerin kontrolden çıkarak bir sömürü anlayışına ve düzenine dö-nüşerek insanlık üzerinde tehditlerle efendilik taslamasıdır.

Mihenk

Ahoy’da Yapılacak Multifestijn İçin Start Verildi Bu Bir Ahde Vefa Buluşmasıdır

Rotterdam’ın Chalois semt belediye binası salonunda düzenlenen basın toplantısında konuşan Multifestijn organize komisyonu üyeleri bu yıl yapılacak etkinlik hakkında basına bilgiler verdiler. Komisyon başkanı Arif Yakışır yaptığı genel bilgilendir-me konuşmasında özetle geçen ya-şanan sorunlardan ders çıkaracak-larını ifade ederken mağdur olmuş olan stant sahipleri olduysa onlar bu yıl telefi edilecek şeklinde açık-lamalarda bulundu. Hollanda’nın ünlü salonu Ahoy’da iyi bir program yapmak için ellerinden geleni yap-maya çalışacaklarını söyledi. Yakışır, “ Bu yıl Multifestijn Rotterdam’ın dünyaca ünlü göste-ri ve fuar alanı olan AHOY da 31 Mayıs, 1-2 Haziran tarihleri arasın-da düzenlenecektir. Diğer yıllardan farklı olarak başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmak üzere İstanbul, Trabzon, Adana, Bursa ve Konya büyükşehir belediyeleri ile kültür/sanat alanında yapılacak or-tak çalışmalar için görüşmelerimiz devam ediyor. Festivalde önceki yıllarda olduğu gibi Hollanda’da sanatlarını icra eden çeşitli sanat-çılarımızın yanı sıra Türkiye’den Kubat, Özcan Deniz, Ebru Gündeş, Kıraç, Sami Yusuf, Yavuz Seçkin, MFÖ, Atalay Demirci, Sıla, Mustafa Yıldızdoğan gibi sahne ve ses sa-

İstiklal Marşı ve Kuran-ı Kerim okunması ile başlayan programın açılış konuşmasını Utrecht Türk Kültür Merkezi başkanı Yavuz Çiftçi-başı yaptı. Çiftçibaşı yapmış olduğu açılış konuşmasında bu tür prog-ramların önemine vurgu yaparak, bunların gelecek nesillere emanetin aktarılmasında büyük katkı sahibi olduğunu söyledi.

Çeşitli araştırmalar için Hollanda’da bulunan eğitimci – yazar Gazi Karabulut’ta Selçuk Duracık ile ilgili konuşmasında şehitlik kavramı üzerinde durarak, Selçuk Duracık ve diğer şehit ülkü-cülerin çileli ömürlerini dile getirdi. Aynı zamanda Ülkücü Hareket’in tarihine de vurgu yapan Karabulut salonda zaman zaman duygulu anların yaşanmasına sebep oldu. Gazi Karabulut konuşmasını Necip Fazıl’ın “Sakarya Türküsü”adlı şiiri ile bitirdi.

Hollanda Türk Federasyon genel

başkanı Murat Gedik ise yapmış olduğu konuşmada ülkücülerin dünü ve yarına yönelik bilgi ve me-sajlar verdi. Gedik: ”Selçuk Duracık binlerce şehitlerimizden sadece bir tanesidir, her bir şehidimiz ayrı bir değer ve birer ışıktır bizler için. Ül-kücülük sadece anma programla-rında değil, hayatımızın her anında örnek hareketlerle yaşatılmalıdır. Bu tür anma programları bir ahde vefa buluşması olup, tarihimizin şuuruyla kendi değerlerimize daha sıkı sarılmaya bir araçtır. Bunca çile, emek, gözyaşı ile dolu olan dünya görüşümüze layık olmak bizlerin boynunun borcudur. Dik durarak, değerlerimize sahip çıka-rak, bizden olmayanların oyunla-rına gelmeyip birlik ve beraberlik içerisinde aziz Türk milletine hizmet etmek görevimizdir.”

Selçuk Duracık için yapı-lan anma programı “Yasin-i Şerif”okunmasının ardından yapı-lan dua ile son buldu.

natçıları ile görüşmelerimiz devam ediyor. Ayrıca Nihat Hatipoğlu’nun da festivalde söyleşi ve konferans için düşünüldüğü Belirtildi.

Ayhan Sucu salonda kullanılacak alanlar hakkında detaylı bilgiler verdi. Sucu, “Bu yıl 20 bin metre kare kapalı, 5 bin metre kare açık alana kurulacak olan Multifestijn’de 210 ayrı stant bulunacak. Fuar, eğlence, kültür ve sanat, dünya mutfakları, sağlık fuarı, basın sokağı, alışveriş alanları, konferans ve gösteri salo-nu kitap fuarı, çocuk parkı ve sergi alanlarından oluşacak. Salonlar arasında oluşturulacak adacıklar Türkiye’den Anakent belediyeleri için tahsis edilmiştir. Belediyelere bu alanlarda çeşitli faaliyetlerle şehirlerini tanıtma imkânı sunuluyor “ dedi. Sucu şu an itibarı ile henüz stant satışlarının başlamamasına rağmen mevcut 210 standın 45’nin taliplerinin hazır olduğunu da sözle-rine ekledi.

Rotterdam Başkonsolosu’ndan önemli tavsiyeler

Bu basın toplantısına katılan Baş-konsolos Togan Oral yaptığı konuş-

mada ilgililere önemli tavsiyelerde bulundu.Oral şöyle konuştu: “ Multifestin artık bir marka olmuştur. 7.cisi düzenlenecek olan bu etkinlik için dünyaca ünlü Ahoy gösteri ve fuar merkezinin seçilmesi çıtayı ne kadar yükselttiğinizin bir gösterge-sidir. Hazırlıkların çok iyi yapılması gerekir. Hollanda Türk Toplumu diğer ülkelerdeki Türk toplumundan farklıdır. Buradaki vatandaşlarımız kendilerini yetiştirmiş beklentileri de yüksek bir toplumdur. O yüz-den burada yapılacak işler farklı ve profesyonelce olmalıdır. Çok seçici ve vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun beklentisi nedir, biz bu beklentilere profesyonelce neler verebiliriz demek lazım. Biz dahi zaman zaman çeşitli konu-larda profesyonel, uzman desteği alıyoruz. Çünkü günün şartları onu gerektiriyor. Bu şehre, bu markaya Hollanda Türk Toplumuna yakışır layıkıyla bir etkinlik olacağına inanı-yorum. Bizler başkonsolosluk olarak her türlü desteği vermeye hazırız. Hayırlı uğurlu olsun.” Daha sonra toplantıya katılan basın mensupları, yönetim kurulu ve iş adamları ile Ahoy Fuar alanı gezildi

Adnan Şahin

Bu yıl yedincisi düzenlenecek olan kültürel etkinlik Mültifestijn’in Rotterdam’ın ünlü fuar ve gösteri salonu Ahoy’da yapılacağı komisyon başkanı Arif Yakışır tarafından basın mensuplarına bildirildi.

Hollanda Türk Federasyon idam edilen ülkücü şehitler anma seri programının beşincisini Utrecht Türk Kültür Merkezi’nin ev sahipliğinde Utrecht’te gerçekleştirdi. 1983 yılında idam edilen ülkücü Selçuk Duracık adına yapılan programa yine yoğun ilgi vardı.

Page 12: 178

ETSAutomobilParts

Free-Parts

aodAuto Onderdelen DepotNederland

DelfshavenNieuwe Binnenweg 4213023 EM RotterdamTel: 010-276 30 04Fax: 010-244 75 26

AfrikaanderpleinPretorialaan 50A3072 EP RotterdamTel: 010-485 77 54Fax: 010-486 50 33

WaalhavenSluisjesdijk 863087 AJ RotterdamTel: 010-294 02 40Fax: 010-429 99 40

VlaardingenGeorge Stephensonweg 193133 KJ VlaardingenTel: 010-434 60 14Fax: 010-434 50 58

IjsselmondeRidderkerkstraat 413076 JT RotterdamTel: 010-291 74 68Fax: 010-291 74 69

Kralingen CrooswijkJonker Fransstraat 84-863031 AW RotterdamTel: 010-411 11 95Fax: 010-411 98 00

BredaBoschstraat 1104811 GK BredaTel: 076-520 93 53Fax: 076-514 98 23

DordrechtVan Oldenbarneveltplein 143317 EP DordrechtTel: 078-651 52 53Fax: 078-618 40 76

SchiedamVan Berckenrodestraat 173029 AT RotterdamTel: 010-473 47 46Fax: 010-473 86 08

GroothandelSpaanse PolderLinschotenstraat 743044 AW rotterdamTel: 010-485 43 30Fax: 010-415 00 99

Yedek parça ithalatıve

BENELUX bölgesine dagıtımı

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır.Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır.Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

RidderkerkMandenmakerstraat 17B2984 AS RidderkerkTel: 0180-48 77 88

Page 13: 178

20Haber Hukuk

Doğuş - Mart 2013

Konuyla ilgili olarak NU.nl’e bir açıklama yapan FNV, web sitesi hakkında kendilerine yüzlerce şika-yet geldiğini söyledi.

FNV yöneticilerinden Leo Harveldt, “UWV’nin dijitalleştirilmesi birçok insan için büyük sorun yarattı. Site-

nin kötü işleyişi sonucu bazılarının haksız yere ödeneklerinin kesildiği bile oldu’’ ifadesini kullandı.

Leo Harveldt, bu araştırmanın amacının, sitenin eksiklerini tespit etmek, bulguları ilgili taraflara ile-tip, soruna çözüm bulmalarını talep

etmek olduğunu söyledi.

Eleştiri

İşsiz kalanlar bu site aracılığıyla ödenek almak için başvuruda bulu-nuyor, iş arıyor ve ödeneğini devam ettirebilmek için iş müracaatların-

da bulunuyor. Ancak, bu işlemleri yaparken sitenin işleyişine yönelik karşılaştıkları birçok eleştirileri var.

Bütçe kısıtlamaları nedeniyle birçok bölgede UWV bürolarının kapa-tılmasından sonra birçok kişi için ödeneklerini düzenleyen kurumla ilişki kurmalarının tek yolu bu site-lerden geçiyor.

Sorunlar

FNV’ye göre, iş arayanlar pek çok

sorunla karşı karşıya kalıyor. Birçok insan kendilerine verilen şifre ile siteye giremiyor, girmeyi başaran-lar ise, sitedeki yanlış eşleştirme ne-deniyle kendilerine uygun pozisyon bulamıyor.

FNV, tarafsız bir araştırma büro-sunun yürüttüğü bu araştırma ile sorunların ayrıntılı olarak tespit edileceğini ve sonuçların Haziran ayında açıklanacağının öngörüldü-ğünü kaydetti.

Ondernemers hebben bijna da-gelijks te maken met contracten. Iedere keer als een garage een auto verkoopt of repareert of een groothandel een partij goederen verkoopt, is er immers sprake van een overeenkomst. U kunt per overeenkomst alle afspraken op papier zetten. Makkelijker is echter om een aantal standaardafspraken over bijvoorbeeld betalingstermijn, levertijd, uitsluiting van aansprake-lijkheid in uw algemene voorwaar-den te regelen en deze bij iedere overeenkomst van toepassing te verklaren.

Veel ondernemers vragen zich af of het nodig is om algemene voorwa-arden te hebben en te hanteren. Om ondernemers op weg te helpen bij de beantwoording van deze vra-ag, wordt hierna ingegaan op een aantal punten die van belang zijn bij algemene voorwaarden.

Sluit u veel overeenkomsten met verschillende partijen?

Sluit u veel overeenkomsten met verschillende partijen, dan is het verstandig om daarvoor algemene voorwaarden op te laten stellen. Op die manier hoeft u niet telkens dezelfde afspraken op papier te zetten. Dit scheelt u als ondernemer niet alleen veel tijd, maar voorkomt

Bij de aanschaf van een nieuwe pc is de oude ineens niet meer zo interessant. Begrijpelijk. Maar is alle zeer privacygevoelige informa-tie van de oude pc wel afdoende verwijderd? Het antwoord op die vraag vindt men niet meer zo be-langrijk. Want de nieuwe pc staat te pronken en de oude staat eigenlijk al in de weg. Dit kan enorme gevol-gen hebben. “Maar ik heb de harde schijf toch geformatteerd”, reageert men dan verwonderlijk. Dat is het aloude misverstand waar Kees Jan Meerman, CEO van Stellar Data Recovery, regelmatig mee wordt geconfronteerd. Men denkt de bestanden veilig te hebben overge-nomen of gewist, maar in werke-lijkheid wordt alle privacygevoelige informatie doodleuk weggegeven.

Formatteren verwijdert de data niet

Praktijkervaringen van Stellar Data Recovery naar het wissen van data door bedrijven en particulieren wijzen uit dat men in het algemeen denkt dat met het formatteren van een harde schijf de data daarmee verwijderd is. Ook in het program-ma TROS Radar werd onlangs nog aandacht besteed aan dit fenomeen. De conclusie van Stellar is dat bij een groot deel van de Nederlandse bevolking de ernst van dit gevaar niet is doorgedron-gen. Nietsvermoedend geeft men de oude pc aan iemand mee; voor

criminelen zijn dit de krenten in de pap. Het zijn niet alleen een paar vakantiekiekjes die ineens voor iedereen inzichtelijk zijn. Wat te denken van gebruikersnamen en wachtwoorden die teruggehaald kunnen worden? Of de financiele administratie. Identiteitsdiefstal ligt binnen no-time op de loer.

Van 8 op de 10 aanvragen voor professionele dataverwijdering die bij Stellar binnenkomen kan met dataverwijderingssoftware alle per-soonlijke gegevens gewist worden zonder de harde schijf te beschadi-gen. Het fysiek vernietigen van de harde schijf is vaak helemaal niet nodig. Met de juiste methode kan de harde schijf veilig hergebruikt worden.

Enkele statistische gegevens

Van de ondervraagden heeft 80 procent daadwerkelijk actie onder-nomen en heeft de pc opgescho-ond. Van deze groep mensen - die er ten onrechte van overtuigd is de data te hebben gewist - blijkt 30 procent de harde schijf geformatte-erd te hebben. Echter, de zogena-amd gewiste data op geformatteer-de schijven zijn door iedereen met de juiste software zeer eenvoudig te herstellen. Het gevolg is dat deze data voor iedereen inzichtelijk zijn en gebruikt kunnen worden voor criminele doeleinden.

ook dat u door drukte vergeet om bepaalde afspraken te maken. Als alle belangrijke afspraken op papier staan, kunt u bovendien bij een eventuele discussie met een klant simpelweg naar uw algemene voorwaarden verwijzen.

Overeenkomsten met consumen-ten en/of bedrijven

Sluit u overeenkomsten met bedrijven of juist alleen maar met consumenten? Of met allebei? In het laatste geval is het verstandig om twee verschillende algemene voorwaarden te hanteren. Voor het sluiten van overeenkomsten met consumenten gelden name-lijk andere regels, dan wanneer u een overeenkomst sluit met een bedrijf. Consumenten worden door de wet doorgaans in bescherming genomen, terwijl dit voor bedrijven niet geldt.

Overeenkomsten via internet

Wanneer u uw producten via inter-net (webshop) aan consumenten verkoopt, dan gelden er bijzondere regels. Zo hebben consumenten het recht om de producten die zij op internet kopen, kosteloos, binnen 7 werkdagen terug te sturen. Daarbij geldt tevens een ‘informatieplicht’. Dat wil zeggen dat u als eigenaar van een webshop verplicht bent een aantal gegevens duidelijk aan de consument te vermelden. Laat u dit na, dan kan de bedenktijd oplopen tot wel 3 maanden!

Eigendomsvoorbehoud

Verkoopt u producten? Dan is eigendomsvoorbehoud erg be-langrijk. Eigendomsvoorbehoud wil zeggen dat de koper pas eige-naar wordt van de zaak nadat de volledig koopprijs is voldaan. Op die manier wordt de ondernemer maximaal beschermd tegen niet betalende kopers en/of een even-tueel faillissement van de koper.

Doordat de eigendom van de zaak nog niet is overgedragen, kunt u de zaak namelijk eenvoudig opeisen.

Zaken doen met buitenlandse bedrijven

Wanneer u zaken doet met bui-tenlandse (bijvoorbeeld Turkse) bedrijven, dan is het verstandig om aanvullende afspraken te maken. Zo kunt u in het geval van een inter-nationaal contract, in de algemene voorwaarden afspreken in welk land en met welk rechtsysteem geschillen zullen worden afgedaan.

Incasso

Een veel voorkomend probleem van ondernemers is dat klanten de fac-turen niet of niet tijdig voldoen. Het incasseren van de openstaande vorderingen kost een hoop tijd en geld. In uw algemene voorwaarden kunt u opnemen dat bij niet tijdige betaling de kosten van incasso door de klant moet worden volda-an. Tevens kunt u opnemen dat de klant een contractuele rente dient te voldoen over het openstaande bedrag.

Aansprakelijkheid

Natuurlijk probeert u alle overe-enkomsten met opdrachtgevers zo goed mogelijk uit te voeren. Dit betekent echter niet dat u nooit een fout zult maken. Maakt u een fout waardoor de opdrachtgever schade lijdt, dan zal deze proberen zijn schade op u te verhalen. Met goede algemene voorwaarden kunt u deze aansprakelijkheid beperken of zelfs helemaal uitsluiten. Op die manier worden schadeclaims tot een minimum beperkt.

De kans is groot dat u algemene voorwaarden nodig hebt voor uw bedrijf. Uiteraard kan ik u hierbij adviseren of uw bestaande algeme-ne voorwaarden controleren.

FNV’den werk.nl Sitesine Araştırma

Wel of geen algemene voorwaarden toepassen?

Particulieren lopen privacygevaar

Hüsniye Killi advocaat bij Brands Advocaten

([email protected])

Hollanda İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (FNV) gelen şikayetlerin artması üzerine, UWV (İş ve İşçi Bulma Kurumu)’nin Werk.nl web sitesine araştırma başlattı.

Page 14: 178

21Mart 2013 - Doğuş

Haber Hukuk

Yolsuzluk Kanunu\Fraudewet

Ayrılma durumu: Mesela eşler ay-rılmaya karar vermişlerdir ve artık beraber aynı evde kalmamaktadır-lar. Bu durumda ortak geçim yoktur ve ödeneğin yüksekliği değişir. Bu durumun bildirilmesi gerekir.

Eğer değişiklik bildirisi derhal (zamanında) yapılmaz ise, kanuna nazaran yolsuzluk suçu işlenmiş sa-yılmaktadır ve ceza verilir. “Derhal”, çoğu kanunlar içerisinde en geç bir hafta olarak belirlenmektedir.

Sonuç: Yolsuzluk durumunda cezanın yükseltilmesi

Eski düzenlemeYeni kanun yürürlüğe girmeden önce, kurallara aykırı hareket edildiği tespit edilen durumda, kişi hakkında şahsi bir değerlen-dirme yaparak, suç oranını, aykırı hareketin ciddiliği vs. gibi konuları göz önünde bulundurarak, alınan fazla ödenek geri istenilip, yüzdelik üzerinden ceza miktarı belirlenmek-teydi. Yani belirlenen ceza miktarı kişinin şahsi menfaat durumuna göre değerlendirlmekteydi.

Yeni düzenlemeYeni kanuna göre kurallara aykırı hareket doğrudan doğruya yolsuz-luk kabul edilip, fazladan alınmış ödeneğin tamamı ve aynı yüksek-likte ceza verilecektir. Yani toplam € 10.000,-- fazla ödenek alınmışsa, üzerine € 10.000,-- ceza konulacaktır ve kişi € 20.000,-- ödemek durumun-da kalacaktır. Belediye bu toplu miktarı geri almak için mecburi yükümlüdür ve herhangi bir şahsi menfaat değelendirmesi yapılma-yacaktır.

Yolsuzluğun tekrarı durumundaEğer birinci yolsuzluk sonrası beş sene içerisinde ikinci kez yolsuzluk tespit edilir ise, ceza miktarı % 150 üzerinden alınacaktır. Biraz önceki örneğimizi göz önünde bulundurur-sak, € 10.000,-- fazla ödenek alan kişi € 15.000,-- ceza alacaktır ve kişi € 25.000,-- ödemek durumunda kala-caktır. Bu ceza:- alınan ödenekten kesilecektir;- sosyal ödeneği alan kişilerin ödeneğini en fazla üç ay üzerinden tamamen kesilebilecektir, yani üç ay boyunca hiç ödenek almama durumu olacaktır;- diğer ödenekler durumunda 5 sene boyunca kesinti yapma imkanı vardır, yani 5 seneye kadar herhan-gi bir gelir elde etmeme durumu söz konusu olabilir.

KontrolÖdenek sahiplerinin kurallara uyup uymadıkları aktif bir şekilde kontrol edilecektir. Dijital bilgilen-dirme sonucu kurumların birbiri ile irtibatı vardır ve kişinin verdiği bilgi bu dijital bilgiye uymuyor ise kişiyi araştırmaya tabii tutabilir.

Borç yardımı (schuldhulpverlening - WSNP) uygulanmayacaktır:Kendi suçu olmadan borca giren ve umutsuz durumda olan vatandaş-lara “Wet Schuldsaneringsrege-ling Natuurlijke Personen” yasası doğrultusunda, borçları kapatmak için üç sene boyunca yardım edilir ve bu süreç içerisinde üzerine düşen yükümlülükleri yerine getiren

Sayın okurlarımız,

1 Ocak 2013 tarihinden itibaren ‘Wet Aanscherping Handhaving en Sanc-tiebeleid SZW-wetgeving (FRAUDE-WET)’ diye adlandırılan “Yolsuzluk Kanunu” yürürlüğe girmiştir. Bu kanun sosyal sigortalar kapsamında elde edilen her ödenek için geçerli-dir (WW: İşsizlik, WWB: Sosyal, WIA: Malulen emeklilik / İş görememez-lik, IOW: yaşlılık maaşına ek, ZW: hastalık vs.). Özellikle WWB (Sosyal) ödeneği alan vatandaşlarımız yeni kanundan etkilenecektir.

Ödenek alınan kurumun, kişinin ailevi ve iş hayatında oluşan ve ödeneği etkiliyebilecek değişiklikler hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Sosyal ödenekleri kanunlar içeri-sinde hak edene bu durumlarda derhal bilgilendirme yükümlülüğü konulmuştur. 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle bilgi verme zorunluluğuna uyum sağlamayan hak sahiplerine (yüksek miktarlarda) ceza verilecek-tir. Bilmeden ve istemeden kurallara aykırı hareket eden ödenek hak sa-hibi, cezai durumlarla karşı karşıya kalabilir.

Nitelendirme: Ödenek yolsuzluğu

Ödenek alan kişi, ödeneği (yüksek-liğini) etkileyebilecek her durumu ve değişikliği, ödeneği veren kuruma bildirmesi gerekmektedir. Mese-la Sosyal ödeneği alan bir kişi aşağıdaki durumlarda bilgi vermek zorundadır:

Taşınma: Kişi bir belediyeden diğer bir belediyeye taşındığı takdirde, eski belediyeden ödenek alma hakkı kalmaz ve yeni belediyede işlem yapılması gerekir. Eğer aynı belediye içerisinde adres değişikliği yapılır ise, kurumun kişiye ulaşabil-mesi için adres değişikliği bildirmesi gerekir.

Gelir elde etme (çalışarak veya başka türlü): Mesela haftada bir gün çalışılıyor da gelir elde ediliyor ise veya komşunun cocuklarına baka-rak maddi karşılık alınıyor ise, bu gelirleri kuruma bildirmek gerekir.

Mülkiyet edinme veya mülkiyetin çoğalması: Mesela ödenek baş-vurusu yaparken kişinin, mülkiyeti belirlenmiş sınırları aşmamaktadır ancak kişiye miras kalmıştır ve mülkiyet çoğalarak sınırları aşmak-tadır. Mülkiyet sınırları şu anda aile için € 11.590,--, yalnız bir kişi için € 5.795,--‘dur.

vatandaşların borçları üç sene sonra silinir.

Yolsuzluk sonucu borç edinmiş olan kişi, prensip olarak borç yardımın-dan istifade edemeyecektir. Bu durumda ömür boyu borç ile karşı karşıya kalınabilir.

Geçiş dönemiYeni kanun belirttiğim gibi 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle yürürlüğe gir-miştir. Eski sistemden yeni sisteme geçiş şöyle düzenlenmiştir:- 1 Ocak 2013 öncesi yer almış yol-suzluklar eski sistem çerçevesinde işleme alınacaktır;- 1 Ocak 2013 sonrası veya bu tarih öncesi başlayıp devam etmekte olan yolsuzluklar, yeni sistem çerçevesin-de işleme alınacaktır.

Ödenek hak sahibi olan vatandaş-larımızın kurallara uyum sağla-malarını tavsiye ediyorum. Zira, vatandaşın değerlendirmesine göre durumundaki basit bir değişiklik olsa dahi, ödenek veren kurum için ciddi bir değişiklik olarak nitelendi-rilebilir ve beraberinde istenmedik sonuçlar getirebilir.

İyi günler dilerim.

Av. Nursel KöseKose Advocaten [email protected]

Hollanda’da dokuz yıl önce bebek-ken ailesinden alınarak eşcinsel bir ailenin yanına verilen Yunus Azeroğlu davası Yurtdışı Tür-kleri ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurtnaç tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınıyor.

Kemal Yurtnaç konu hakkındaki açıklamasında özellikle çocukları alınan Türk ailelerin hukuki mü-cadele vermelerinin altını çizerken “Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ talimat verdi. Yunus’un ailesiyle görüşüyoruz. Ona şimdi AİHM’e gidecek kadar hukuki yol açıldı. Temyiz mahkemeleri an-nenin geri alma isteğini reddetmiş. Yunus 9 yaşında. AİHM’e gidile-bilirse 2 yıl içinde çocuğunu geri alabilecek ama AİHM’e hiç git-mezse 16 yaşına kadar çocuğu hiç alamayacak. Anneyle çocuk ayrı kalacak.” şeklinde açıklama yaptı.

Yurtnaç Avrupa’da yaşayan ve Gençlik Daireleri’nden dolayı mağdur durumuna düşen Türk ailelerin tüm hukuki yollara başvurması gerektiğini bu yol-lar denendikten sonrada son seçenek olarak AİHM’e başvuru

yapılmasının önemine değinci.

“Çok ilginç mahkeme Yunus’un ailesi ‘Hollandaca bilmiyor’ diye çocuğu annesine vermiyor. Peki o çocuğu alırken bir ailenin yanına verirken birazcık düşündünüz mü dediniz mi vereceğimiz aile bu çocukla nasıl iletişim kuracak. Bu bakıcı ailenin biraz da ‘Türkçe bilmesi gerekiyor dediniz mi?’” şeklinde konuşan Yurtdışı Türkleri ve Akraba Toplulukları Başkanı ailelerinden alınan çocuk sayısını tam net olmadığını ve bu konuda gerekli bilgilere ulaşamadıklarını da sözlerine ekledi.

Yurtnaç, “ Yaptığımız çalıştaylarda amacımız ailelere eğitim vererek çocuklara şiddetin önüne geçmek ve Türk ailelerin Avrupa’da bakıcı aile olması konusunda bilgilendirmek” derken özellikle Avrupa’da yaşayan Türk ailelerine seslendi. Başkan Bu şekilde hiç olmazsa devlet tarafından el koy-ulan çocuklara yine kendi kültürüne yakın aileler tarafından bakılmasını ve Türk kimliklerini ve inançlarını yitirmemelerini amaçlıyoruz” dedi.

AİHM Yolu AçılıyorTürkiye Yurtdışı Türkleri ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurt-naç, Hollanda’da bir Türk aileden alınarak lezbiyen bir çifte teslim edilen Yunus için AİHM’e başvuru yapacaklarını belirtti.

Wet Aanscherping Handhaving en Sanctiebeleid SZW-wetgeving

Page 15: 178

22Sağlık

Doğuş - Mart 2013

Özel Selçuklu Hastanelerinin sürdürdüğü faaliyetlerle ilgili bilgi veren Konya Özel Selçuk-lu Hastanesi Başhekimi Dr. Eyüp Çetin, ‘Yaptığı yatırımlar, hizmet çeşitliliği ve hizmet kalitesi-yle Konya ve Karaman’da sektörüne

öncülük eden hastanelerimiz, yeni yatırım planları ve re-vizyon çalışmalarıyla hizmet ağını genişletmektedir. 2012 yılı da yeni yatırım planlarımızın, inovasyon ve revizyon çalışmalarımızın

son sürat devam ettiği bir sene olmuştur.’

diyerek konuşmasına başladı.

Konya’ya 200 Yataklı Yeni Hastane

Dr. Eyüp Çetin, Özel Selçuklu Hastaneleri olarak Konya’ya kurmayı planladıkları toplamda 3. Konya’da

ise 2. hastaneleri olacak olan 200 yataklı yeni yatırımlarından bahsetti. Bu hastane’nin 24 bin 500 m2’lik kapalı alana sahip olacağını

belirten Dr. Çetin, hastane’nin kurulacağı arsa tahsisinin yapıldığını ve bu arsayla ilgili Sağlık Bakanlığından gerekli izinlerin alındığını müjdeledi. Selçuklu Belediyesi’nin yeni hizmet binasının izdüşümüne yapacakları yeni hastanede şu anki mevcut hastanelerinde veremedikleri birçok tıbbi birimin yer alacağını ve 500’e yakın çalışanın istihdam edileceğini be-lirten Dr. Çetin, ‘Bugüne kadar sürdürdüğümüz başarılı hizmet serüvenimiz sayesinde önce-likle İç Anadolu İnsanının ve onların yanı sıra tüm Türkiye’den ve yurtdışından gelen hastalarımızın ilgisine mazhar olduk. Bu ilgi ve teveccüh sayesinde önce Konya’da ardından Karaman’da olmak üzere şu anki mevcut hastane yatırımlarımızı gerçekleştirdik. Bugün de yine halkımızın bu ilgisinden güç alarak Konya’ya 200 yataklı dev bir sağlık kompleksi kurma planı yapıyoruz.‘ sözlerini kullandı.

Konya Özel Selçuklu Hastanesi İmaj Tazeledi

Dr. Eyüp Çetin, şu anda hizmet verdikleri Konya Özel Selçuklu Hastanesi’nin 2012 yılının son aylarında başlanılan revizyon ve inovasyon çalışmaları sonucunda yeni imajına kavuştuğunu belirterek, “1998 yılında hizmete açılan ve Konya’nın ilk özel has-tanesi statüsünde olan Konya Özel Selçuklu Hastanesi kurulduğu günden bu yana tıbbi donanımlarını ve fiziki yapısını hastalarının gelişen-değişen ihtiyaçlarına ve tıbbi moderni-zasyonlara karşılık verebilecek şekilde devamlı

yenilemiştir ve yenilemeye devam edecektir. Bu anlayış çerçevesinde gerçekleştirilen son revizyon çalışmalarımız kapsamında hastane-miz hizmet binasının dış cephesi yenilendi. Hastane içindeki birçok ünitemiz genişletildi ve hasta asansörümüzün tüm katlara ulaşımı sağlanarak halkımızın hizmetine sunuldu. Tüp bebek Ünitemiz genişletilerek şu anda Sağlık Bakanlığı’nın öngördüğü standartlarında ötesinde bir altyapıya kavuşturuldu. Hastane-

Meyve, sebze, kuru baklagil ve tam tahıl ürünleri gibi lif yönünden zengin gıdaları tüketmenin insanları bağırsak kanserine karşı koruduğu bilimsel çevreler taraından her defasında dile getiriliyor.

Öte yandan bilinçsiz beslenmek ise bağırsak kanserine neden olan başlıca sebeplerin başında geliyor. Fast-food ( hazır yiyecek ) tarzı beslenmenin yaygın olduğu toplumlarda herkesin kansero-

jen maddeleri alma riski de oldukça yüksek.

Sucuk, sosis ve salam gibi gıdalar, kızartmaların, ızgara veya mangalda pişirilmiş etin ve doymuş yağ içeriklerinin de bağırsaklar için tehdit oluşturduğunu dile getiren uzmanlar , sağlıklı bağırsaklar için lif yönünden zengin kuru baklagil, meyve ve sebze ile tam tahıl gıdalar tüketilmesini tavsiye ediyor.

mizdeki her polikliniğe havalandırma sistemi ulaştırıldı ve hastane içerisindeki duvar kâğıtları, yer döşemeleri ve oda isimlikleri değiştirilerek daha şık bir ortam oluşturuldu. Hastane içer-isindeki tüm oda isimliklerine görme engelli vatandaşlarımızın da faydalanması için Braille alfabeli isimlikler de yerleştirildi. Yapılan bu yatırımların ve revizyonların hastalarımıza hayırlı olmasını diliyorum’ dedi.

İç Anadolu’nun Sağlık Markası

Özel Selçuklu Hastaneleri Büyümeye Devam Ediyor

Bağırsak Kanserine Karşı

Konya ve Karaman’da özel hastanecilik sektöründe yaptığı yatırımlar ve verdiği hizmetlerle adını markalaşmış özel sağlık kuruluşları arasına yazdıran Özel Selçuklu Hastaneleri, 2013 yılına yeni yatırım planları ve revizyon çalışmalarıyla girdi.

Modern toplumlarda en sık rastlanan kanser türleri arasında yer alan bağırsak kanser-inin tek düşmanı meyve ve sebzeler.

lu Hastanesi Başhekimi Dr. Eyüp Çetin, ‘Yaptığı yatırımlar, hizmet çeşitliliği ve hizmet kalitesi-yle Konya ve Karaman’da sektörüne

öncülük eden hastanelerimiz, yeni yatırım planları ve re-vizyon çalışmalarıyla hizmet ağını genişletmektedir. 2012 yılı da yeni yatırım planlarımızın, inovasyon ve revizyon çalışmalarımızın

son sürat devam ettiği bir sene olmuştur.’

diyerek konuşmasına başladı.

Konya’ya 200 Yataklı Yeni Hastane

Dr. Eyüp Çetin, Özel Selçuklu Hastaneleri olarak Konya’ya kurmayı planladıkları toplamda 3. Konya’da

ise 2. hastaneleri olacak olan 200 yataklı yeni yatırımlarından bahsetti. Bu hastane’nin 24 bin 500 m2’lik kapalı alana sahip olacağını

Page 16: 178

23Mart 2013 - Doğuş

Haber Toplum

Güney Hollanda’daki bulunan NIF Gençlik teşkilatına ait şubelerin gen-çlik başkanları ile bir araya gelinen toplantıda itaat etmenin önemi üzer-ine konuşmalar yapıldı. Ayrıca şube eğitim başkanları’da bu toplantıya katılarak kendi aralarında NIF Genç-lik Eğitim başkanı Mehmet Öztürk ile birim toplantısı yaptılar.

Toplantıyı yöneten NIF Gençlik Teşkilatlanma başkanı Mustafa Aktalan, Kuran’ı Kerim ile başlayan toplantıda, açılış konuşmasını yapmak üzere NIF Gençlik Teşkilatı başkanı Erkan Turan’a söz verdi.

Ardından eski NIF bölge başkanı Mehmet Yaramış son kez şube gen-çlik başkanları ile bir araya gelerek veda konuşması yaptı. Konuşmasının ardından NIF Gençlik Teşkilatı kendi-sine yaptığı hizmetlerden dolayı bir hediye takdim etti.

Hollanda Türk Federasyon kadın kolları başkanı Neslihan Büyükhan toplantıya başlamadan önce 26 Şubat Hocali katliamını andı. Büyükhan: “Hocalı, Karabağ’daki şanlı direnişin en önemli kalelerin-den biriydi! 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece, Ermeniler ‘ağır silahlarla’ donatılmış olarak ansızın girdiler Hocalı’ya! Takvim yaprakları 27 Şubat’ı gösterdiğinde Hocalı yeryüzünden silinmişti! Yüce Rabbim böyle bir vahşeti bir daha kimselere yaşatmasın. Katliamın 21. yılında şehitlerimize yüce Rabbimden rahmet dilerim, ruhları şad olsun. Azerbaycan Türküne yapılan bu katliamı UNUT-

MAK yüce milletimize bir ihanettir.”

Yapılan toplantıda başta H.T.F. Kadın Kollarinin vizyonu, misyonu ve hede-fleri masya yatırılmıştır. Hayata geçir-ilen eğitim masası, aile ve toplum masası ve sosyal faaliyet masasının hakkında geniş bir bilgilendirme verilmiştir. Toplantı esnasında teşkilatlarda var olan kadın kollarının sorunları da tartışılmıştır. Yapılan istişare sonrası H.T.F. Kadın Kolları Başkanı Neslihan Büyükhan ‘birlikten kuvvet doğar’ sözleri ile toplantıyı bitirmiştir.

16 Şubat 2013 – Elspeet

Kadınlar ve Genç Kızlar Teşkilatının birlikte organize ettikleri eğitim kampı dolu dolu geçti. Bilhassa genç kızların yoğun ilgi gösterdiği kampta uzmanlar tarafından değişik konu-larda seminerler verildi. Kadınlar Teşkilatı, cemiyetlerde eğitim veren hoca hanımları, eğitim ağırlıklı bir tema işlerken Genç Kızlar Teşkilatı, ortaöğretim düzeyindeki kızlara uzmanlar tarafından değişik konu-larda seminerler verdirdi. Toplam 130 kişinin katıldığı kamp, yöneticileri sevindirdi. Genel Merkezden Nurcan Ulupınar ve Türkiye’den Maraş Sütçü İmam Üniversitesi öğretim görevlisi Cemal Ergün her iki gruba da birer seminer verdiler. Kampta çiçeği burnunda bölge başkanı Mehmet Erdoğan ve Kadınlar Teşkilatı Başkanı Bedia Karademir ve Gençkızlar Teşkilatı Başkanı Özlem Köklü birer konuşma yaptılar. Bölge İrşat Başkan Yardımcısı Mustafa Urgenç de bayanlara Kur’an-ı Kerim’i okurken ve öğretirken nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda bir sunum yaptı.

Hepimiz ayna amaç için bir aradayız Bedia Karademir, hem kadınlara hem de genç kızlara hitap etti. Sa-lonu dolduran genç kızlara yönelik söyledikleri dikkat çekiciydi: “Sizleri bu şekilde bir arada görmekten son derece mutluyum. Ben bu man-zara karşısında kendi gençliğimi hatırladım ve duygulandım. O zaman-lar bizlere yol gösteren ablalarımız böyle modern ve konforlu salon-lara sahip değillerdi. Çok olumsuz şartlarda hem bebekleri ile ilgileniyor hem de bu davaya hizmet etmek için bizim gibi ve şuan sizin gibi kızlara ders veriyorlardı. Allah onlardan razı olsun. Hepimiz ayna amaç için bir aradayız. Bizler tüm insanlığın saadeti için gayret sarf etmekteyiz. Bu gayretlerin, bu emeklerin Allah katında makbul olmasını niyaz edi-yorum.” Karademir, kızlara geçmişte yapılan bazı önemli çalışmaların yanı sıra gelecekte yapmayı planladıkları bilhassa genç kızları doğrudan ilg-ilendiren ‘evliliğe hazırlık’ kursları gibi pek çok projeden bahsetti. Karademir daha sonra bir başka salonda ders yapan kadınlara da hitap etti.

Sizler çocuklarımıza mutlu olmanın yolunu da göstermektesinizNİF Başkanı Erdoğan, kadın eğiticilere hitap ederken herkesi selamladıktan sonra kampın hayırlara vesile olması niyazında bulundu ve kampı organize eden Kadınlar ve Genç Kızlar Teşkilatı yöneticilerine teşekkür etti. Erdoğan: “Değerli eğitimcilerimiz. Bugün bura-

da gelecek nesillerimizi yetiştirmekte daha faydalı daha etkili olabilmek için buradasınız. Hem sizler hem de cemiyetlerimizde çocuklarımıza eğitim veren erkek eğitmenlerimiz bizim için çok önemli, çok değerlisiniz. Sizler çocuklarımızı eğitirken aynı zamanda onlara hem güzel ahlakı telkin ediyor hem de güzel ve mutlu bir hayat sürebilmeleri yönünde yol gösteriyorsunuz. Allah sizlerden razı olsun. Sizlerden isteğimiz, teşkilatımıza ve davamıza yakışır bir eğitimci pro-fili göstermenizdir. Öğrencilerimize sevgiyle şefkatle yaklaşarak, onlara bu eğitimi sevdir-menizi ve bilhassa anlatılanları en iyi şekilde anlamasını sağlamanızdır. Ancak bu şekilde teşkilat bünyesinde verilen yaklaşık 4000 çocuğumuzun faydalandığı eğitime önemli katkıda bulunmuş oluruz.” diye konuştu.Erdoğan konuşmasının sonunda cemi-yetlerde; Genel Merkez tarafından hazırlanan eğitim müfredatının kesinlikle uygulanmasının takipçisi olacaklarının altını çizerek sözlerini tamamladı. Erdoğan aynı gün genç kızlara da hitap ederek bir selam-lama konuşması yaptı.

Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey varKampın davetli hatibi Cemal Ergün ise önce bayanlara hitap etti. Ergün konuşmasına yaşanmış bir olayı anlatarak başladı. DSİ’de tekniker olarak çalışan bir arkadaşının bir gün kendisine; televizyonda çocuklara din anlatan değerli bir hoca efendinin is-mini zikrederek, O’nu çok beğendiğini ve önemsediğini belirterek O’nun gibi saçı sakalı sünnete uygun temiz ve güleryüzlü, üslubu yumuşak birinin 6 -7 yaşındaki çocuklara her zaman din anlatmasını hassaten çok istediğini kendisine söylediğini hatırlatarak, “Bunun altında çok büyük ger-çekler var” diyen Ergün arkadaşının kendisine; “Belki o yaştaki çocuk söylenenden fazla bir şey anlayamaz. Ancak Allah, Muhammed, Kur’an, Din, İman, lafızları onların hafızasına mutlaka kazınacaktır. Elbette bunların hangi fotoğrafla birlikte hafızaya kazınmış olduğudur.” dediğini nak-lederek konuşmasına başlayan Ergün bu inceliği bir ilahiyatçı olarak kend-isinin yakalayamadığını kabul ederek eğitimci hanımlara şöyle konuştu: “Eğitimciler olarak hiç kimseyi hor ve küçük görmemeliyiz. Unutmayalım

ki yukarda görüldüğü gibi her birimizin bir diğerimizden

öğreneceği pek çok şey vardır.” dedi

ve bunu bir şairin dizeleriyle öze-

tledi; ‘Haraba yurduna hor bakma sakın, defineler bulunur vi-

ranelerde’.

Ergün, bu çerçevede cemiyetlerde çocukları eğitmekle görevli olan ve kendilerini geliştirmek üzere bu eğitim kampına katılan hanım hoca-lara, hem bulundukları yerin önemi hem de dikkat etmeleri gereken ince-likler konusunda ipuçları verdi. Ergün konuşmasını Kur’an öğreniminin önemi üzerine sürdürürken, bu konu-da Türkiye’de de sorunların olduğuna dikkat çekti. Alanda yetişmiş eleman olmadığından dolayı pek çok İlahiyat Fakültelerinin Kur’an hocasının olmadığını söyledi. Ergün Kur’an hocası olmanın biraz hafife alındığını vurguladı. Kur’an dersine girmenin çok basit bir şeymiş gibi gösterildiğini belirten Ergün; “O Kur’an bizim hayatımızın merkezindedir.” dedi. Bir insanın İlahiyat Fakültesinde Kur’an hocası olabilmesi için önce hafız olmasının daha sonra ise Tas-viri Uruf dersi almış olması, sesinin güzel olması, bazı ana makamlara bulaşmışlığının olması, İlahiyat Fakül-tesi mezunu olması, yüksek lisans yapmış olması, yabancı dilden en az 55 almış olması ve temsil yeteneğinin olması gerektiğini söyledi. Ergün, Kur’an hocasının hiç de hafife alınacak bir meslek olmadığının altını çizerek Kur’an hocasının bir fakültenin halka açık yüzü olduğunu söyledi. Ergün aynı gün diğer sa-londaki NİF Genç Kızlar Teşkilatının programına katılarak genç kızlara da bir seminer verdi.Genç kızlar gelen misafirlere, üzerinde çeşitli hadislerin yer aldığı birer kitap işaretleyici hediye ettiler.

Adnan ŞahinElspeet

Toplantının akışında ilk kez şube gen-çlik başkanları ile bir araya gelen NIF Bölge başkanı Mehmet Erdoğan ise kısa bir konuşma yaparak başka bir programa yetişeceği için toplantıdan ayrıldı.

Misafir olarak katılan IGMG Gençlik Teşkilatı GOB başkanı selamlama konuşması yaparak şube genç-lik başkanlarından gelen soruları yanıtladı.

Günün hatibi olarak şube genç-lik başkanlarına ve şube eğitim başkanlarına itaat etmenin önemini anlatan NIF İrşad başkanı Halil Kaba dersini tamamladıktan sonraki bölümde şube gençlik başkanlarının dilek ve temennilerinin ardından Kuran’ı Kerim tilaveti ile sona erdi.

Abdullah Aşıran

NIF Gençlik Teşkilatı 1. ŞBT

HTF Kadın Kolları çalışma masaları

Cemal Ergün: ‘‘Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var’’

NIF Gençlik Teşkilatı, 27 Ocak 2013 tarihinde Ayasofya Gençlik Teşkilatının ev sahipliğinde birinci ŞBT’yi (Şube Başkanlar Toplantısı) gerçekleştirdi.

Hollanda Türk Federasyon Kadın Kolları başkanlar toplantısı yapıldı. Bu toplantıya Hollanda Türk Federasyon’a bağlı teşkilatların kadın kolları başkanları ve yöneticileri katıldılar.

Hollanda İslam Federasyonu Kadınlar Teşkilatı ve Genç Kızlar Teşkilatının 16 -17 Şubat 2013 tarihlerinde Elspeet’te düzenlediği “Eğitim Kampı” dolu dolu geçti.

da gelecek nesillerimizi yetiştirmekte daha faydalı daha etkili olabilmek için buradasınız. Hem sizler hem de cemiyetlerimizde çocuklarımıza

eğitmenlerimiz bizim için çok önemli, çok değerlisiniz. Sizler çocuklarımızı eğitirken aynı zamanda onlara hem güzel ahlakı telkin ediyor hem de güzel ve mutlu bir hayat sürebilmeleri yönünde yol gösteriyorsunuz. Allah sizlerden razı olsun. Sizlerden isteğimiz, teşkilatımıza ve davamıza yakışır bir eğitimci pro-

ki yukarda görüldüğü gibi her birimizin bir diğerimizden

öğreneceği pek çok şey vardır.” dedi

ve bunu bir şairin dizeleriyle öze-

tledi; ‘Haraba yurduna hor bakma sakın, defineler bulunur vi-

ranelerde’.

Page 17: 178

UMRE 2013

Güney Hollanda ÝrtibatStrevelsweg 700 Unit 413 3083 AS Rotterdam Tel.: 010-4106294 Fax: 0104719513

e-mail : www.nifonline.nl

[email protected]: 0681-034353

1-

2-

3- 4-5-

6-

Umreye gidiþ tarihinden itibaren en az 6 ay geçerli pasaport, Türk pasaportlarý için oturum kartýnýn fotokopisi, Ýki adet vesikalýk fotoðraf.

Aþý kartý. Pasaportun “ vize tatbik edilir ” sayfalarýndan karþýlýklý iki sayfanýn boþ olmasý. Çocuklu aileler için Belediyeden alýnacak Aile Toplum Kaðýdý ( uittreksels gemeentelijke basisadministratieuittreksel )

12

5

6

78

Bütün umre programlarýnda 2 yaþýný doldurmamýþ tüm çocuklardan 200 € alýnýr. Bahar umresinde 02- 12 yaþ arasý çocuklardan 950 € alýnýr. Ramazan umresinde 2 - 12 yaþ arasý çocuklardan 1250 € alýnýr. Genel Merkez üyelerine 25 € indirim uygulanýr.

( sadece üye olan kiþiye uygulanýr ve 25 yaþ üzeri adaylarý kapsar. ) Bahar ve Yaz umresine gidenler umreden sonra Türkiye’de 5 ay kalýp

’ya d )Tüm programlarda kahvaltý ve akþam yemeði, Ramazanda sahur ve iftar

yemeði Bütün oteller harem civarýndadýr. Standart odalarýmýz 3-5 kiþiliktir. 55 yaþ üstü için sadece Almanya’da grup oluþturulacaktýr. Gidiþ ve Geliþ

Amsterdam’dan olacak, Hollanda’dan gidenler gruba Ýstanbul’da dahil olacaklardýr. Bu gruba katýlan adaylarýn eþlerinin dýþýndaki adaylara normal Umre fiyatý uygulanýr.

40 yaþ altý hanýmlar vize . 18 yaþ altý gençlere ebeveyni olmadan vize verilmemektedir.

34

9

1011

ayný biletle Hollanda önebilirler.

ücretin içindedir.

verilmemektedir

Vize Ýçin Gerekli Belgeler Notlar

“ Umre, kendisiyle öbür Umre arasýnda iþlenmiþ günahlar için keffarettir.”* Hadis *

UMRE ÝLEManevÝ TemÝzlÝÐe

HAYDÝ GENÇLER BÝRLÝKTE

1.PAKET 9 Günlük Umre SUBAT FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi 22-2-2013 1.150€ 1.290€

Dönüº Tarihi 3-3-2013 1.250€ 1.350€

2.PAKET 15 Günlük Umre ªubat FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi 15-2-2013 1.195€ 1.320€

Dönüº Tarihi 3-3-2013 1.395€ 1.495€

3.PAKET 9 Günlük Umre FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi 26-4-2013 1.150€ 1.290€

Dönüº Tarihi 5-5-2013 1.250€ 1.350€

4. PAKET 15 Günlük Umre FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi 27-4-2013 1.195€ 1.320€

Dönüº Tarihi 12-5-2013 1.395€ 1.495€

5. PAKET 15 Günlük Umre FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi / Dönüº Tarihi 01 mart ve 6 mayýs arasý 2 haftalýk 1.220€ 1.320€

6. PAKET 30 Günlük Umre FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi / Dönüº Tarihi 01 mart ve 6 mayýs arasý 30 günlük 1.450€ 1.650€

7. PAKET RAMAZAN ayý 2 Haftalik FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi / Dönüº Tarihi 08-07-2013 / 23-07-2013 1.550€ 1.690€

Gidiº Tarihi / Dönüº Tarihi 26-07-2013 / 10-08-2013 1.770€ 2.095€

Gidiº Tarihi / Dönüº Tarihi 26-07-2013 / 10-08-2013 2.350€ 3.210€

8. PAKET TUM RAMAZAN FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi 8-7-2013 2.775€ 3.820€

Dönüº Tarihi 9-8-2013 2.095€ 2.595€

SUB

AT

SON MÜRACAAT 30 HAZÝRAN

Ýlk 10 gün Medine son 20 gün mekke

Ýlk 10 gün Mekke son 20 gün Medine

RA

MA

ZAN

son 2 hafta 4 gün Medine 10 gün Mekke

55 yaº üstü

55 yaº üstü

MA

YIS

25 yaº üstü

ilk 2 hafta

son 2 hafta 4 gün Mekke 10 gün Medine

SON MÜRACAAT 30 HAZÝRAN

25 yaº üstü

25 yaþ altý

25 yaº üstü

25 yaþ altý

25 yaþ altý

25 yaþ altý

25 yaº üstü

ING Bank4840394

Page 18: 178

25Mart 2013 - Doğuş

İnanç

Kanaat önderleri 7

Ailede Temel Eğitim 8

MustafaUrgenç

Hüseyin K. Ece

Kanaat Önderleri başlıklı dizi yazımıza bu sayıda da temas etmeye devam et-tik. Esasen yazımızın amacı her sayıda bir kanaat önderini tanıtmak ve hayatın-dan dersler çıkarmaktı. Ancak yoğunlu-ğum sebebiyle esas olan noktaya vurgu yapamadığım için okurlarımızdan özür diliyorum. Bu sayımızda sadece iki baş-lık altında kanaat önderlerinin hayatla-rında genel olarak görülen iki mühim noktaya temas etmekle yetineceğiz. Bu-radan hareketle İslâmî hareketin içinde olan bizler için, dikkate değer bulduğu-muz iki mühim hususu okuyucularımızla paylaşmak istiyorum.

Kadroya önem vermek

Hiçbir dava tek başına bir liderin üstün zekâsı ve mutlak başarısıyla hedefine ulaşmış değildir. Mutlaka liderle birlikte davaya gönül vermiş samimi kadrolar bulunmuştur. Bu samimi kadroların da etkiledikleri bir kısım fedakâr insanlar mutlaka olmuştur. Dava mensuplarına da çile, zorluk, yerine göre işkence, hap-sedilme, makam ve görevden alıkonul-ma, idam gibi insan hayatını zora soka-cak karşı davranışlar mutlaka olmuştur ve bundan sonra da hep olacaktır. Şura-

İstenmeyen davranışların önlenmesi için:

a-Çocuğun bilgilendirilmesi gerekir. Ebeveyn çocuklardan neler bekledikle-rini, neler istediklerini, hatalı ve doğru davranışları onların yaşına göre açık, anlaşılır ve basit bir şekilde açıklama-lılar. Çocuk evde ve dışarıda sınırını bilmeli. Kendisine söylenileni anlamalı. Onun bir görev olduğunu, görevi yeri-ne getirmesi gerektiği anne-baba bir şekilde çocuğa öğretmeli.

Unutmamak gerekir ki özellikle küçük yaştaki çocuklar bir şeyi yaramazlık olsun diye yapmazlar. Onlar kendi-lerince oynarlar. Eğer ebeveyn kesin çizgilerle hatalı olanı ve oyun olanı ço-cuklara iletmezlerse, çocuklar oyuna devam ederler.

Kesin çizgilerin çizilmesi elbette zor-dur. Pek çok çocuk kendisi için çizilen sınırları anlamakta zorlanır, bazı ebeveynler de çocuğa sınır koymayı, nerede durması gerektiğini becerip anlatamazlar. Kimilerine göre yara-

mazlık olan bir davranış, başkalarına göre sevimlilik olarak algılanabilir.

b-Çocuğa verilen görev anlaşılır olmalı. Çocuğa “şunu yap, bunu yapma” denilebilir. Ancak bunun boyutu, zamanı ve söyleniş biçimi iyi ayarlanmalı. Yanlış zamanda, anla-şılmayan, karma karışık söylenilen bir söz dinlenmez, verilen görev yapılmaz, konulmak istenen kural işlemez. Her insanın bir şeyi bir şekilde anlama biçi vardır. Her çocuğun da öyle. Yani her çocuk bir dilden anlar. Önemli olan o dili, yani çocuğun bir şeyi anlama yönünü keşfedilmektir. Nitekim çocuk eğitiminde ‘bilgi metodu’ derken, çocu-ğun karakterini, psikolojisini, artılarını ve eksilerini iyi tanımayı kasdediyoruz.

Verilen ödevler çocuğun yaşına ve ka-pasitesine uygun olmalı. Yedi yaşında-ki bir çocuktan on yaşındaki çocuğun yapabileceği iş beklenmez. Görev açık ve anlaşılır olmalı. Anne-baba bir anda ‘onu yap, bunu yap, bunu götür, şunu getir, otur, kalk’ gibi sınırları belli olmayan, birden fazla ödevi/işi verir-

lerse, emir buyurularsa çocuklar onları yerine getiremezler. Görevin veriliş zamanı ve biçimi de önemli. Çocuk öyle bir pozisyonda olur ki, ne denilir-se, duymaz, ne anlatılırsa anlamaz. Mesela çocuk TV’de heyecanlı bir şeye bakarken, arkadaşı ile görüşürken, çok sevdiği bir oyunu oynarken, canı dışarı çıkmak isterken, bir ev ödevi yaparken, kitap okurken. v.b.

Görev verilirken veya çocuğa bir şey derken, eğitimcinin/ebeveynin duruş yeri, söyleyiş biçimi durumu belirleyi-cidir. Mesela; ‘kalk lan, ulan gelsene, kaç defa dedim, duymadın mı, sana ver diyorum, versene, yapsana, of yapsana yav, kafanı kırarım ha, kız-dırma beni, bak kaldırma beni ayağa, ama yerimden kalkarsam’ sözler neye yarar? Çocuklardan bir şey böyle mi istenir?

Bunların yerine “Yapar mısın yavru-cuğum, yapmak ister misin? Bir şey desem yerine getirir misin? Bu konuda ne düşünürsün? Yapmak hoşuna gider

mi? Aslında ben yapmak istiyorum ama sen de dener misin? İstersen bir de böyle yapalım, böyle deneyelim. Senin yapman beni sevindiriyor, biliyor musun? Beni mutlu etmek ister misinz? Şunu yaparsan çok sevineceğim, seni çok seveceğim” gibi pek çok altarnatif dil kullanılabilir. Böylece çocuk hem onore edilir, hem bir şeyi kendi isteği ile yapma zemini hazırlanır. Bir şeyin sevilerek yapılması, zoraki veya korka-rak yapılmasından sonuç bakımından elbette daha güzeldir.

“Bütün bunları ben çocuğuma mı karşı kullanacağım? Hadi be, o benim çocuğum, onu ben yönlendiriyorum, her istediğimi yapmak zorunda, bir de önünde diz çöküp yalvarayım, öyle mi?” denilebilir. Ancak böyle bir anla-yışın çocuk eğitimine katkısını, içinde yaşadığımız ortama ne kadar uyduğu-nu sorgulamak gerekir. Unutmamak gerekir anne babalar çocukları için diktatör, âmir, ağa değil, ebeveyn, emanetçi ve birer eğitimcidirler.

c-Hatadan önce tedbir alınmalı. Becerikli anne-babalar çocukların suç işlemelerine, hata/yaramazlık yapma-larına ortam hazırlamazlar.

Anne-babalar çocukların yaramazlık yapmalarına, suç işlemelerine zemin mi hazırlarlar? Elbette. Hem de nasıl? Üzülerek söyleyelim ki çocukların işlediği suçların, yaptıkları yaramaz-lıkların büyük bir bölümü büyüklerin yüzündendir.

Bu yüzden anne-babalar, çocuklara kızmadan, köpürmeden, suçlamadan, ceza vermeden önce önleyici tadbir almak zorundadırlar. Söz gelimi kendisine sürekli bağrılan bir çocuk bir zaman sonra bağırmaya başlar. Kendisiyle az meşgul olunan çocuk bir müddet sonra mızmızlanmaya, kırıp dökmeye, ilgi istemeye başlar. En makûl istekleri karşılanmayan çocuk, bir müddet sonra agresif davranmaya başlar. Kendi başına bırakılan çocuk, nerede duracağını bilemez. Bilemediği için de zararlı işler yapmaya başlar. Bir şeylerle meşgul edilmeyen bir çocuk, ya bağırıp çağırmaya, ya orta-lığı dağıtmaya, ya da can sıkıcı işler yapmaya başlar. Her yaptığına göz yumulan, izin verilen, engel olunmayan çocuk, bir müddet sonra her şeyin ken-disi için ve her şeyin mübah olduğunu sanmaya başlar. Böyle yetişen bir çocuk büyüdüğü zaman başka kural-lara uymakta zorluk yaşayacaktır. Zira

bir sınırın olması gerektiği bilmeyenler diğer sınırları da tanımazlar. Halbuki insan hiç bir yerde sınırsız, ölçüsüz, prensipsiz, başı boş, sorumsuz olamaz.

Aynı zamanda bir eğitimci olması gereken her anne-baba, hata yapan çocuğa ceza vermeden önce acaba bu suça benim bir ihmalim mi, benim bir hatam mı, yanlış bir hareketim mi yol açtı, sebep oldu diye aynaya bakmalı. Çocuğu suçlamak, ceza vermek, üze-rine yürümek, ona hükmetmek kolay. Ama bu sonuç verici bir şey mi? Böyle yapmanın çocuk eğitimine katkısı ne, iyi düşünmek gerekir.

Nice anne-baba vardır ki, kendi sözü ve çocuğa karşı davranışı sebebiyle çocuğu kendileri kışkırtırlar, çocuğun kaba davranmasına sebep olurlar. Çocuklarına yerli yersiz bağıran anne-babalar bir müddet sonra kendilerine bağıran bir çocukla karşılaşırlar. Yerli yersiz, olur olmaz emir verilen çocuk-ların bir müddet sonra anne-babanın sözüne değer vermediği görülür. Haklı haksız her şeyine karışılan, hiç bir seçimine/tercihine değer verilmeyen bir çocuk, bir zaman sonra anne-ba-basının görüşlerini kaale almamaya başlar.

Aşırı tenkit edilen, yerilen, aşağıla-nan çocukların daha sonradan içine kapanık, umutsuz, huysuz, geçimsiz ve hatta acımasız oldukları, büyüdükleri zaman başkalarını ezmeye kalkıştık-ları bilinmektedir. Sürekli emir alarak büyüyen çocuklar ileride ya çok emir vermekten, ya da emir almaktan hoşlandıkları tecrübe edilmiştir. Zira kişiliğin şekillendiği dönemlerde böyle görmüş, böyle alışmıştır.

Demek ki anne-babalar tutumlarıyla çocukların yaramazlıklarına, hata yapmalarına, hatta suç işlemelerine meydan verebilirler.

sı dikkatlerden kaçmasın: Her bir dava, baskı sınavından geçmiş seçkin insan-ların kişiliklerinde ancak varlık bulur. Bu sebeple kanaat önderleri her türlü baskıya rağmen kadrolaşmaya çalışır ve kadrolarına da önem verirler. Bu ko-nuda örneğimiz olan Efendimiz (s.a.v.), davetini yürütürken evvelâ ferdî davet, cemaatleşme, kadrolaşma, kitleleşme ve devletleşme şeklinde bir hiyerarşi iz-lemiştir. Bunlardan kadrolaşma dönemi oldukça dikkat çekicidir. Zira efendimiz (s.a.v.) kadrosunu yetiştirmiş ve onların içerisinden devrin hukukçuları, dâhî komutanları, seçkin devlet adamları, emin tüccarlar, kaliteli eğitimciler çıkar-mıştır. Böylece sahip olduğu kadrosu sayesinde davetini bütün bir cihana yayma imkânına kavuşmuştur. Ama Hz. İsa (a.s.) ve emsali bulunan birçok peygamber, kadro yetiştiremedikleri ve seçkin bir kadroya sahip olamadıkları için getirdikleri sistem kalıcı olmamıştır.

Davada önden gidenlerin daima ayrıcalığı vardır

Davada ilk olanlar yukarıdaki zorluk ve tehditlerin birçoğunu veya daha nicesini

görüp geçirmiştirler. İslâmî hareket, Mekke’de şiddet ve baskı ortamında doğmuştu. Bu şiddet ve baskıdan başta Peygamberimiz (s.a.v.) olmak üzere zayıf-güçlü, zengin-fakir, kadın-erkek herkes nasibini almıştı. Fakat zalimlerin farkında olamadığı bir gerçek vardı. Bir şey daraldıkça genişlerdi. Onlar baskıyı artırdıkça davanın sesi daha da yükseklerden duyulmakta idi. Nitekim Mekke baskı-şiddet politikası uygular-ken, her türlü baskı ve zorluğa o nispette göğüs geren nice fedakârları karşısında bulmuştur.

Kur’an-ı Kerim, davasından ötürü çileye maruz kalanlardan “Muhacirlerin ve Ensar’ın ilk öncüleri ile iyilikte onlara tam uyanlar” şeklinde üç sınıfın ayrıca-lığına dikkat çeker. Muhacirler, davaları yüzünden hicrete mecbur olmuşlardır. Onun için de Yüce Allah onları “Mu-hacirler” diye isimlendirmiştir. Ensar ise, muhacirlere kucak açtıkları, onlara kol-kanat gerdikleri için Yüce Allah tarafından böyle isimlendirilmişlerdir. İslâm âlimleri sahabe hakkında bir tasnif yaparken, Medine’ye hicret döne-mine kadar geçen sürede iman edenleri ilk dereceye, Medine’ye hicretten Mekke’nin fethine kadar geçen sürede iman edenleri ikinci dereceye ve fetihten

sonra iman edenleri ise üçüncü derece-ye dâhil edip açıklamışlardır. Buna haklı gerekçeleri de vardır. Şöyle ki: İslâm’ı Mekke’de kabul etmek suçtu. Böyle bir zamanda iman eden ya eviyle, ya çevre-siyle ya da işiyle, mevkiiyle zorluğu göze almak zorunda idi. Bu sebeple Mekke döneminde iman edenler, inançlarının bedelini böyle ödediler. Medine döne-minde iman etmek, dünyevi kariyeri rafa kaldırmak, mal ve servetini paylaşmak gibi bir yükümlülüğü beraberinde getir-mekte idi. Onlar da muhacirleri kendi nefislerine tercih ederek bu seviyeye ulaştılar. Fetihten sonra iman edenlere gelince; onların zamanında İslâm güç ve imkâna kavuşmuş, çevredeki Arap kabileleri İslâm’ı kabul etmiş, Yahudile-rin Medine üzerindeki nüfuzu kırılmış ve bu dönemde insanların iman etmekten başka çıkar yolları kalmamıştı. Böyle bir dönemde iman etmemek suçtu. Dolayı-sıyla ilk iki kategoriye girebilme dönemi onlar için geçmişti. Üstelik birçokları da bu sürede inananlarla savaşmıştı. Bunun için İslâm’a girmenin suç olduğu zamanda “Ben de Müslümanlardanım!” diyerek göğsünü gerenlerin, sonra ge-lenlerden ayrıcalıkları olduğu şüphesiz-dir. Çünkü iman etmede, çile çekmede, fedakârlıkta, cömertlikte, sadâkatte ilk olmak şerefi onlara aittir. Öyleyse; bir

davada önden gidenlerin fedakârlıkları, çileleri, sadâkatleri, cömertlikleri gelecek kuşaklar için birer örnek teşkil etmelidir. Onlar bir topluluktu, geldi-geçti, şeklinde anlaşılmamalıdır. Onların çektikleri bizim de başımıza gelmeden cennete girivereceğimiz düşünülmeme-lidir. Muhacir ve Ensarın Hak üzerinde takipçileri olarak görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Böylece Muhacir ve Ensarın devrinde bulunamadığımız halde, onla-rın takipçileri olmaya çalışarak, her türlü zorluğu göğüslemeliyiz.

Selâm ve dua ile Allah’a emanet olunuz.

Çocuk Eğitiminde Kısa Vadede Sonuç Aldıracak Birkaç Metod:

1000 Yılın Temel EseriDeliller ve Hükümleriyle İslam Fıkhı

Prof. Dr. Cevat Akşit

Prof. Dr. Cevat Akşit başkanlığında bir ekip tarafından Türkçe’ye kazandırılan 31 ciltlik bu önemli esere mutlaka sahip olmalısınız...

İsteme adresi: Hollanda İslam Federasyonu Strevelsweg 700 U413 3083 AS Rotterdam

Telefon: 010 - 471 68 47E-posta: [email protected]

31 ciltlik bu muhteşem eser sadece

€ 200,-

Page 19: 178

26Haber Toplum

Doğuş - Mart 2013

Tarih tekerrürden ibarettir derler,

Türk’e sövmek, Türk’ü hakir görmek yine moda oldu.

Türk’ü aşağılamak, hem de Ana-dolu topraklarında kurulan Türk Devleti’nin millet meclisi kürsüsün-den, Türk’e kan kusmak artık açık-tan yapılmakta oldu, tıpkı tarihin kara sayfalarında olduğu gibi.

Türk’ün siyasi ve iktisadi konularda zayıf olduğu dönemlerde Türk hep aşağılanmış, hep küçümsenmiştir. Halbuki tarihe baktığımızda güçlü zamanlarında mazlumlara sahip çıkan Türk bunu hiç haketmemiştir.

Milli yapıdan uzaklaştırmak, milli değerlerden insanımızı uzak tutmak bir afyon misali yavaş yavaş da-marlara işlenmiştir. Dini konuda ise insamızı bilgisizleştirip Kuran’dan uzak tutmak birilerinin hep hede-fi olmuştur. Mukaddes dinimizi kitaptan öğrenmek yerine, bazı fikir kulüplerinde istenilen sözde dini

bilgilerle insanımız hep uyutulmak istenmiş ve uyutulmuştur. Maalesef bu konuda da büyük mesafe katet-mişlerdir, Lawrence taktiği hiçbir zaman geçici olmamıştır.

Dünya Türklüğünün yegane umudu olan Türkiye’mizde dahi Türklük aleni olarak aşağılanmakta iken, yer yüzüne serpilmiş olan Türk soyu yine bir imtihandan geçmektedir.

Fazla gerilere gitmeye gerek yok, Bosna’ya bir bakmak yeterlidir. Devlet, ordu olmadığı için yüzbinler-ce müslümanın ırzına geçildi. Aynı akıbeti Irak’ta yaşayan müslüman Türk insanı da yaşamaktadır. Gerçi bu iki toplum da Türk’e yakın ya da Türk olduğu için Dünya’nın umu-runda bile değil, Ankara’nın ise böyle bir sorunu bile yok. Örnekleri çoğaltabiliriz, fakat gerek yok.

Unutulmasın ki, bugün Anadolu’da insanlarımız dini vecibelerini yerine getirebiliyorlarsa, kadınlarımız iffe-tiyle yaşayabiliyorlarsa bunu önce

Allah’a, sonra Türk’e borçludurlar. Bugün o Türk Devlet’i olmasa, Türk ordusu olmasa yaşanılacakları dü-şünmek bile insanın aklını oynatır!

Bugün Türkiye’de Türk’e ve Türk-lüğe açıktan bir ırkçı saldırı vardır. Bu yeni değildir, fakat şuur altında bunu taşıyanlar bugün şımartılıp hiç çekinmeden, ve sıkılmadan içlerindekini dışına vurmaktadır-lar. Oysa ki Türk hiç bir zaman insanlar arasında bir ötelemeye ya da ayrıma gitmemiştir. Herkesi kendinden kabul etmiş ve kucakla-mıştır. Irkçılık, faşizm, nazizm gibi insanlık ayıbı olan düşünceler Türk tarafından hiç bir zaman kabul görmemiştir, ve görmeyecektir de. Bu tür sapık düşünceler hem hak dine, hem de Türk’ün şanlı tarihine ters düşer. Ters düşmeyi bırakalım, lanet edilir. Bu sapık türlü düşün-celer bugün kana, ırka, kafatasına dayanılarak Türk’e savaş açanlar tarafından yaşatılmaktadır.

Türk Varlığı, dünya var olduğu müd-

detçe hayat sürecektir. Umutsuz olmak Türk’e yakışmaz. Türk, kendi tarihine baktığında bu tür saldı-rıları çok görmüştür, ve korkarım bu akılla devam ettiği müddetçe daha çok saldırılar görür. Derler ya tarih tekerrürden ibarettir, gün olur Türk’ün güneşi de elbette yine bütün mazlumlara ışık vermek için doğacaktır. Fakat Türk buna layık olmadığı müddetçe bu güneş doğ-mayacaktır.

Türk’e ırkçı saldırılar devam etsin, tarihin şimdiki tekerrür tarafı bu. Fakat gün gelir tarih Türk’ün lehine de tekrar tekerrür eder. Yeter ki bizler hiç bir saldırıya boyun eğme-den Türklüğe hizmet etmeye devam edelim. Gün gelir o hizmetin karşılı-ğı elbette alınır. Her zaman olduğu gibi soy ve sop gibi teferruatlara takılmadan Türklüğe hizmet boy-numuzun borcudur. Bu konuda en güzel örnek alabileceğimiz elbette Mehmet Akif Ersoy’dur. Hz. Allah bizlere en az onun kadar Türklüğe hizmet etmeyi nasip etsin.

Türklüğe hizmet değince Atsız beyi de burada unutmamak lazım. Ne güzel diyor “Türk kızı” adlı şiirinin sonunda:

“Kıralların taçlarıBeni bağlar büğü mü?

Orduları açamazGönlümdeki düğümü.Saraylarda sürememDağlarda sürdüğümü.Bin cihana değişmem

Şu öksüz Türklüğümü…

”Murat Gedik, 5 Şubat 2013E-posta: [email protected]

Not: 5 Şubat Gulca Katliamının yıl dönümüdür, şehit soydaşlarımızı rahmetle anıyorum!

Tarih tekerrürden ibarettir derler

Murat GedikDostça

1992 yılında Azerbaycan Türk’üne yapılan Hocalı Katliamı Den Haag şehrinde bir film gösterimi ile anıldı. Hollanda Türk Federasyon’a bağlı Den Haag Türk İslam Vakfı’nın ev sahipliğinde yapılan anma programı Opera Konferans salonunda gerçekleştirildi.

Hoca filminin yazarı ve yönetmeni Vahid Mustafa Yev’in de katıldığı film gösteriminde zaman zaman duygulu anlar yaşandı. Hocali katliamını anla-tan film Türk’e yapılan soykırımın ger-çek yüzünü perdeye yansıtıp yaşanan

NIF Kadınlar teşkilatının düzenlediği eğitim kampında seminer vermek için Hollanda’ya gelen K. Maraş Sütçü İmam üniversitesi öğretim üyesi Cemal Ergün İlahiyat fakül-tesinde dostu olan Lahey din işleri müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver ile Rotterdam İskender Paşa Camiinde buluşarak bir süre hasret giderdiler. Hollanda İslam Federasyonu başkanı Mehmet Erdoğan iki dosta

ev sahipliği yaparak bir araya gelmelerine zemin hazırladı. Kısa da olsa Üniversite yıllarını yâd eden iki dost daha sonra İskender paşa cemaati birlikte akşam nazını eda ettikten sonra vedalaştılar.

Adnan ŞahinRotterdam

olayları tekrar canlandırdı.

Hoca filmi yapılan gösterimle birlikte Avrupa’da ilk defa böylece yayınlanmış oldu. Sinema havası ver-ilen konferans salonunda bu gösteri ile birlikte Hollanda’da yaşayan Tür-kiye Türkleri ve Azerbaycan Türkleri Hocalı Katliamı anma etkinliği ile bir araya gelmiş oldu.

Film gösterimi sonrası Hollanda Türk Federasyon genel başkanı Murat Gedik, Benelüks Azerbaycanlılar Kongresi başkanı Sahil Gasymov ve

filmin yapımcısı Vahid Mustafa Yev birer konuşma yaptılar.

Film gösterimine Azerbaycan büyükelçisi, Kazakistan büyükelçisi ve Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği müsteşarı katıldılar.

Yapılan kısa konuşmalar sonrası anma programının ev sahipliğini ya-pan Lahey Türk İslam Vakfı başkanı Tahsin Çetinkaya’ya ve Hoca filmi yapımcısı Vahid Mustafa Yev’e birer teşekkür plaketi takdim edildi.

Hocalı Katliamı “Hoca” Filmi İle Anıldıİki Dost Yıllar Sonra Rotterdam’da Buluştu

Page 20: 178

27Mart 2013 - Doğuş

Haber Toplum

K I N D C E N T R U M A C A D E M I A

ILKEMIZo Hijyenik ve Islami bir ortamo Güvenebileceğiniz diplomal bakicilaro Çocuklarmzn gelişmelerini göz önüne alarak

uygulanlan etkinlik ve proğramlar

BILGILERo Saat ücretimiz: kreş için € 6,35; okul sonras ve

öncesi € 6,20 o Schiedam ve etraf için haftann 5 günü açğcz,

07:00 den 18:00 e kadaro Okul dan kreşe servis mümkündüro Website www.kindcentrumacademia.nlo Telefon: 0619342009o Facebook sayfamz için kareyi kullanabilirsiniz

KREŞ (0 - 4 yaş) OKUL ÖNCESI ve SONRASI ÖĞRENCI YUVASI (4 - 13 yaş)

HOLLANDA Schiedam da

ISLAMITEMELLER

ÜZERE KURULMUŞILK KREŞ

Hollanda İslam Federasyonuna bağlı Dordrecht Cemiyeti, yıllık üyeler toplantısını 17 Şubat 2013 tarihinde gerçekleştirdi. Dordrecht Mescidi Aksa Cemiyeti konum itibariyle ’NIF’in 17 cemiyetinin en merkezinde bulunmaktadır. Türk ve Faslılardan oluşan oldukça geniş bir cemaat potansiyeline sahip olan Mescidi Aksa üyeleriyle yarınları konuşmak için bir araya geldi. Geçtiğimiz haftasonu kendi lokal-lerinde bir araya gelen üyeler, dünün değerlendirmesini yaparken yarının da planlarını konuştular. Yapılan faaliyetler ve yapılması arzu edilen faaliyetler üzerinde konuşan üyeler, yöneticilere çalışmalarından dolayı teşekkür ederken yapılması ger-ekenler ve eksik gördükleri konu-lar üzerinde de sorular sordular. Bölge adına Teşkilatlanma Başkanı Tahir Karademir ve Basın Yayın ve Neşriyat Sorumlusu Adnan Şahin de katıldılar. Yoklama ve mali raporun okunmasından sonra üyelerin soru, dilek ve temennilerine yer verildi.

“Bizi hamdolsun artık dünya tanıyor”

Sorulan sorulara, ilgili birimler cevap verdikten sonra bölge adına söz alan Adnan Şahin konuşmasında Dordrecht Cemiyeti yöneticileri ve üyelerini yaptıkları bu örnek toplantıdan ötürü tebrik etti. Şahin, Dordrecht’in konumu itibariyle çok uygun bir yerde bulunduğunu ve her bakımdan yeterli potansiyele sahip olduğuna işaret ederek, bundan sonrası için Dordrecht’in geldiği başarılı noktadan bir adım daha ileri gitmek için yeni hamleler yapma zamanının geldiğini söyledi. Yetersiz kalan binanın yeni bir genişleme durumuyla karşı karşıya olduğu bu dönemde, külliye oluşturmak için bir vesile olmasını umduğunu söyledi.

Milli Görüş´ün Hac ve Umre´de olduğu gibi eğitim konusunda da bir marka olma yolunda olduğunu belirten Şahin, 4 yaşından 20 yaşına kadar tüm yaş grupları için hazırlamış olduğu çok değerli müfredatıyla Milli Görüş´ün çevresindekileri kıskandırmaya devam ettiğini söyledi. Artık herkesin Milli Görüş´ü bir şekilde tanıyor olduğunun altını çizdi. ‘Eğitim kampları, Maide-i Kur’an’lar, Hac ve Umre çalışmaları,

Ebru (Marmeren) is een oude teken-techniek op water. Met speciaal water en verf wordt op water getekend. De gemaakte tekening wordt opgevan-gen op papier vanuit het water. Een ontspannende, maar tegelijkertijd een spannende bezigheid.

Met deze tentoonstelling kunt u het werk zien van de deelnemers vanaf het begin tot het einde. Er zijn meer dan 100 stuks gemaakt, hiervan heb-ben de deelnemers zelf een selectie

gemaakt van de werken die zij het liefst willen laten zien. Waarbij ook diverse technieken naar voren komen zoals de heen en weer techniek, de nachtegaal nestje, druppel techniek en uiteraard de wereld bekende tulp techniek. Niet alleen de tekeningen maar ook de foto’s van de lessen in diverse fasen en de materialen die nodig zijn om te kunnen Marmeren worden tentoongesteld.

Door deze samenwerking willen de

organisatoren diverse Leidenaren, jong-oud, allochtoon-autochtoon-student-werkenden-werklozen, bij elkaar brengen door middel van Ebru kunst. De tentoonstelling is geopend door Wethouder Cultuur, Werk en Inkomen, Jan Jaap de Haan, 6 febru-ari 2013 om 17.00 uur, Centrale hal Stadhuis Leiden en is te bezichtigen tot 13 maart 2013.

Haber – Foto: Emine Güney

Hasene ve yapılagelen daha pek çok faaliyetin her birinin milli görüşün bir mührü olduğunu savundu. Şahin, bir üyenin cemiyetin Milli Görüş´ü tanıtıcı faaliyetler yapılması isteğinde bulunması üzerine’, ‘‘Deryada yüzen balıklar suyun farkında olmazlar. Sudan çıktıkları zaman onun ne anlama geldiğini anlarlar. Biz bırakın Hollanda’yı Avrupa’yı, yıllardır yaptığımız çeşitli çalışmalarla artık dünyada tanınmaktayız. Teşkilatın içindekilerin bunun farkında olmaması üzücü bir durum tabi. Eğer bunu bilmek istiyorsak, en basiti varıp bir yabancıya kendimizi sormamız kâfidir. O bize kim olduğumuzu hem de en detaylı bir şekilde söyleyecek-tir‘‘ diye konuştu.

Herkes elini taşın altına koymalı

Daha sonra Cemiyet Başkanı Adnan Şener, bir değerlendirme konuşması yaparak Dordrecht’in pek çok bakımdan diğer cemi-yetlerden bir adım önde olduğunu savundu. ‘‘Hatta biz onların ağabeyi konumundayız‘‘ diyen Şener, bunu yaptıkları faaliyetlerle her zaman ortaya koyduklarını belirtti. Şener, üyeler toplantısına katılan tüm üyelere teşekkür ederken bilhassa dar gelen caminin genişletilmesi çalışmalarının içine girildiğini ve bunun başarılı bir şekilde devam edebilmesi için herkesin elini taşın altına koyması gerektiğinin altını kalın çizgilerle çiz-di. Pek çok ihtiyaca cevap verebilecek bir külliyeye dönüşmek istediklerini söyleyen başkan, bunu birlik ve bera-berlik içinde başarabileceklerini ifade etti. Bilhassa Kadınlar Teşkilatına yaptıkları çok değerli çalışmalardan ötürü teşekkür eden başkan bu güzel çalışmaların devamını beklediğini söyledi. Son olarak çocukların eğitimi ile alakalı söz alan cami imamı Mustafa Bilen velilerin, çocuklarının eğitimine lakayt davrandıklarını ifade ederek çok basit bir dizi gerekçel-erle çocukların eğitimlerinin sekteye uğratıldığını söyledi. Mustafa hoca, velilerin bu konuyu bir kez daha ciddi bir şekilde düşünmelerini rica ve tavsiye etti. Toplantı yapılan dua ile hitam buldu.

Adnan ŞahinDordrecht

Şener: ‘‘Biz Cemiyetler İçinde En Mutlu Cemiyetiz’’

Dialoog Door Middel Van Kunst

Dialoog Door Middel Van Kunst

In samenwerking met Turks Islamitisch Culturele Vereniging, Stichting Guney, Libertas Leiden Bc ’t Spoortje en studentenvereniging Biruni is de cursus dialoog door middel van kunst EBRU opgezet sinds november 2012.

İki ayrı dille büyütülen çocukların daha konuşmaya başlamadan her iki dilin dilbilgisi kurallarını ayrıt edebildiği belirtildi.

British Columbia ve Paris Descartes Üniversiteleri tarafından yapılan bir araştırma iki dilli olarak büyütülen çocuklarda ilginç sonuçlar ortaya koydu.

Araştırma sonuçlarına göre bu çocuklar daha yedi aylıkken her iki lisanın dilbilgisi kurallarını birbirin-den ayırt edebiliyor.

Kanada’daki British Columbia üniversitesi Psikoloğ Janet Werker, 7 aylık bu bebeklerin dilbilgisi kurallarındaki farklılıkları ayırt ederken bununla birlikte bir dili diğerinden ayırt etmek için bu özelliği de kullandığını belirtti.

Üniversiteler tarafından daha

önce yapılan araştırmalarda çocukların bir kelime ne kadar sık tekrarlanıyorsa o kadar kolay akılda tutabildiğini göstermişti. Buna örnek olarak ingilizce “with” (ile) kelimesi gösterilmişti. Psikolog bebeklerin aslında kelimeleri sa-yarak dili öğrendiğini belirtti.

Araştırma sonuçlarının Amerikan Bilimin İlerlemesi Derneği (Ameri-can Association for the Advance-ment of Science) tarafından Boston’da yıllık olarak düzenlenen konferansta açıklandığı belirtildi.

Page 21: 178

28Genel Kültür - Film

Doğuş - Şubat 2013

Ölü yıkayıcılarının merkeze alındığı etkileyici bir film Departures!

Adam, karısına ırmak kenarından aldığı bir taşı verir. Ve kadın sorar:

-Ne bu?

-Taş mektubu.

-Taş mektubu mu?

-Çok eski çağlarda, insanlar yazıyı keşfetmeden önce, hislerini ifade eden taşları bulur ve başkalarına verirlermiş. Taşı alan kimse ağırlığı-na ve dokusuna bakıp veren kişinin hislerini anlarmış. Mesela taş pütür-süzse bu iyi bir şeyi, pütürlüyse de kötü bir şeyi ifade edermiş…

-Teşekkür ederim.

-Ne hissettin?

-Söyleyemem, sır.

Yukardaki hikayeyi 6 yaşında ba-bası tarafından annesiyle baş başa bırakılan, orkestrası dağıldıktan sonra Japonya taşrasına çekilen ve işsiz kalan ünlü bir çello ustası söylemektedir.

Ömrü boyunca babasını affetme-mek ve her derdini içine gömmekle hemhal olan Kobayaşi, Tokya’dan ayrılıp annesinin memleketine geri döndüğünde işsizdir. Bir ev ve ça-lıştırılmayan bir kafeden başka da bir şeyi yoktur. Dönüş sırasında ise 180.000 dolara aldığı çello’sunu geri iade etmiş ve çok sevdiği müziği ancak çocukluk çellosuyla icra eder olmuştur.

Bir sabah gazetede deneyim gerek-

tirmeyen bir iş ilanı görür ve yola düşer. İşe alınır. İşin ne olduğunu ise zamanla öğrenecek ve kimsele-re –başta karısı olmak üzere- işin-den bahsetmeyecektir.

Bizdeki karşılığı “ölü yıkayıcılığı” olan mesleği nasıl icra ettiğini ve iki hafta gibi bir sürede işin ritüellerini nasıl da yerine getirdiğini görürüz Kobayaşi’nin. Hatta insanın ölesi geliyor Kobayaşi’nin ölülere saygısı-nı görünce. Bu arada karısı ne iş yaptığını öğrenir ve evi terk eder. Çünkü kocası ölülere dokunduğu için “murdar”dır!

Kobayaşi’nin patronu bu işi dokuz yıldır yapmaktadır. Bunun sebebi ise karısını dokuz yıl önce kaybet-miş olmasıdır.

Kobayaşi’yi yaptığı işten dolayı dış-layan ve kötüleyen insanlar eninde sonunda bir cenaze merasiminde onunla karşılaşmakta ve utanmak-tadırlar tavırlarından ötürü. Zaman-la karısı da geri döner. Ki karısı ile olan diyaogları ve Kobayaşi’nin patronuyla olan muhabbeti de filmi “ölü yıkayıcıları temize çıkarmak” mesajının dışına çıkıp, filme mizahi bir hava katmaktadır.

Hem ağlarım hem de gülerim; arada da öldüğümde bana imam dokunacak ya da ne bileyim işte bir din görevlisi sırtımı keseleyecek tarzı düşüncelere yol vermek için has bir film. Departures ismi yani “Gidişler” bilinçli bir seçim. Zira, filmin alt metninde, zaman zaman da diya-loglarda ölümün bir bitiş değil de başlangıç olduğu, bir yolculuğa çı-kışın kapısı olduğu vurgusu hakim.

Kobayaşi’nin filmin yarısından

sonra bir çello çalma sahnesi var ki zaten film afişindeki görüntü de odur; mükemmel. Zira, çocukluğuy-la hesaplaşmış, yaptığı işin sağlam-lığına inanmış, ölülerini saygıyla yıkayıp, giydirip, makyaj yaptığı insanların her tür tepkisi karşısın-da geleneksel Japon sakinliğini ve saygısını korumuş olan bir adem Kobayaşi.

2008 Japon Akademi Ödüllerinin 10’unu alan film haklı bir ödül bom-bardımanına tutulmuş. Özellikle Cenazeevi patronu olan Tsutomu Yamazaki rolünün hakkını fazlasıyla

vermiş. Zaten “Aşkım için Dünyanın Orta Yerinde Ağladım” filminde de yaşlı bir fotoğrafçıyı canlandıran Yamazaki, Japon sinemasının ihti-yar delikanlılarından.

Hasılı; Uzakdoğu sinemasın sosyal ve mistik filmleri hem mizaha hem de ciddiyete davet ederek verme-sini biliyor. Departures, akıllardan çıkmayacak; ötelenen bir halin hoş bir anlatımı olarak öylece duruyor.

Eninde sonunda her insanın yaşayacağı bir hali dingin bir dille anlatan Departures/Gidişler ürkü-

tücü zannedilenin aslında doğal ve korkulamayacak bir hal olduğunu da yansıtıyor.

Bu film güzel bir “taş mektubu”!

Bizde, The İmam’da da benzer birkaç sahne vardır; imam hatipli öğrencilere kızların “ölü yıkayıcı!” diye seslenmeleri ve çocukların ölü yıkamaktan korkmaları gibi. The İmam’da dokunulup geçilen bu durum Departures’te hem psikolojik hem de sosyal yanıyla gayet güzel işlenmiş.

Departures/Gidişler!

Zeki Bulduk - Dünya Bizim

Page 22: 178

29Şubat 2013 - Doğuş

Genel Kültür - Kitap

Yumurtanın macerası bu kitapta!

Yumurtanın nerden çıktığı değil, nerden kırıldığı önemli!

Okumaya ısındıktan sonra çerez kitaplar insanı cezbetmez. Eğer okumaya henüz başlamışsak, insanı kitap başında durmaya alış-tırma temrini olarak ‘boş kitapları’ okumak mazur görülebilir. Ama bu evre çabuk atlatılmalı… Değil mi? Yoksa boşa gitmez mi şu kıymetli anlar? Sürükleyici kitaplar peşinde koşarsak, fikir dünyamız da yer-lerde sürüklenir gider bir müddet sonra.

İşte ben de, sadece macera ara-mak ve ‘sürüklenmek’ uğruna bir müddet okumalar yaptıysam da,

artık bu kitaplar beni kesmiyordu. Zihnimin inşasını ve inşaat halinde oluşunu anbean hissediyordum. Bu noktada gerekli malzemelere de acayip ihtiyaç duyuyordum. Harç, çimento, demir, tuğla; bunların

hepsine ihtiyacı vardı fikri inşaa-tımın.

Üstadların dizinin dibinde olan-lar, neden kıymet bilmez ki?

Sonra düşünce adamlarıyla tanıştım. Kitapları aracılığıy-la selâmlaştım birçoğuy-la. Bir yandan da Bab-ı Âli’de, Kızılay’da takılıp, o insanlarla her Allah’ın

günü sohbet eden fakat kitaplarını hâlâ

okumayan kişilere kızıyordum. Ne ka-

dar kızsam da özeniyordum da tabi. Ama meselâ nasıl olur da Rasim Özdenören’in dizinin dibin-de otururlardı

da hiç istifade etmezlerdi. Onların yolladıkları mektupları, yani kitaplarını okumaz-lardı. Hiç anlamıyordum.

Ama olsun’du… Ben işime bakı-yor ve İsmet Özel’in dediği gibi, kitapların birbirini tavsiye etmesi neticesinde bir düşünce adamın-dan diğerine ulaşmaya devam ediyordum. Düşünceleriyle tanış-tığım güzel insanlardan biri de Rasim Özdenören’di. Her ne kadar “Hürr” yayın grupları görmezden gelse de, kabul etmese de Rasim Özdenören, Türkiye’nin en önemli hikâyecilerinden biriydi. Gerçi şah-sım, Rasim Baba’nın hikâyelerinden çok fikir kitaplarını okumuştu. Bu hikâyelerin keyfiyetiyle ilgili bir

durum değildi şüphesiz, ilgi ve yönelim meselesiydi. Bu nedenle onun hikâyecilik yönünü anlatmayı, o konuda yetersizliğimin farkında olduğum için, mevzuyu yetkin bir arkadaşıma bırakarak ben düşünce kitaplarıyla ilgili konuşmak istiyo-rum. Bu yazımda da, hemen hemen tüm mümin gençliğin fikrinden bes-lendiği adamdan; Rasim Baba’nın düşünce denemelerinden birinden söz edeceğim. “Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı?”dan…

Muhafazakârlık ne rezillikmiş

“Yumurtayı Hangi Ucundan Kır-malı?” kitabı, Batı’dan Doğu’ya, Hümanizm’den Marksizm’e, Yasa-ların Konumu’ndan Suç ve Ceza-landırma konusuna kadar geniş bir içeriğe sahip…

Muhafazakârlığın da bir Batılılaşma biçimi olduğunu bu kitap kadar güzel anlatan, fark ettiren kitap azdır ülkemizde. Bunu belki de ilk ifade eden düşünürümüz Özdenö-ren. Eğer bu kitabı birileri okumayı ihmal etmeseydi izzetin nerede olduğunu karıştırmazlar, dindarlık-tan muhafazakârlaşmaya bu kadar heves etmezlerdi.

Titizlik!

Eline kalemini alıp üç beş satır çi-ziktirenin kendini yazar sandığı bir ortamda yaşıyoruz. Bir de birbirini alabildiğine eleştirme furyası hâkim edebiyat dünyasına… Genç yazar-lar çoğaldı, bu bir yandan güzel. Ama diğer yandan kalitenin düşme tehlikesi de var, hassas olunmalı. Yazarlık nedir, yazarlık okullarında öğrenilebilecek bir meslek midir yoksa bir istidat mevzusu mudur? Bunların tümü üzerinde derinlikli tartışmalar yapılmalı.

Ola-yın bu kitapla ilgisi ise şu: Rasim Özdenören yak-laşık 25 yıl önce yazmış “Yumur-tayı Hangi ucundan Kırmalı?”yı. Ve gün gelmiş, 2009 yılında 5. baskısını yapmış kitap. Ama üstad, kendisi ifade ediyor ki, kitabı nerdeyse baş-tan yazmış son baskısında. Dikkat çekmek istediğim husus: Gerçek yazarlığın, düşünce adamlığının sır-rı da burada gizli zaten. Bu insan-lar, oturup yirmi günde yazdıkları kitapları ‘satmak’ derdinde kişiler değil. Fikir dünyasının, özellikle de vahyî düşüncenin zenginleşmesi uğruna, bir ibadet vecdiyle yazıyor-lar. Hadisteki ifadeye gönderme ile söyleyeyim: O kılıcın hakkını vermek için yazıyorlar. Düşünce namusu bu çabadır. Yoksa ben ustayım, keyfime bakarım demek kolay başkaları gibi. Bu nedenle yerleri çok başkadır, yüzyıllarca da başka olacaktır.

TVNet’in Rasim Baba’yı konuk ettiği bir programda kullandığı bir spot cümle vardı. “Onun kitapları 25-30 bin satsa da, Türkiye’deki fikir dünyasının baş mimarlarından birisidir” gibi bir ifadeydi. Rasim Özdenören’i tanımlayan güzel bir ifade olarak hoşuma gitmişti. Rasim Özdenören bir hazinedir, birkaç on bin insanın yakinen tanıdığı. Ama bizler define avcısı değiliz, onu giz-lemek değil tanıtmak derdindeyiz. Tüm çabamız, onun çalışmalarının ve Mavera hareketinin ülkemizdeki İslâmi bilinçlenmenin kaynakların-dan biri olduğunu bildiğimizden kaynaklanıyor.

Kitabın isminin sebeb-i hikmeti ne?

Jonathan Swift’in “Güliver’in Gezi-leri” adlı kitabın-daki bir pasajdan etkilenerek kendi kitabının ismini “Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı?” şeklinde koyar üstad. Güliver’in Gezilerinde anlatıldığı üzere: Vaktinde bir ülkede imparator ve tebaa arasında bir anlaşmazlık çıkar. Problem yumurta-dan dolayı ortaya çıkar. Eski âdete göre yumurtalar, geniş ucundan kırı-lırken padişah eski köye yeni bir adet getirir ve yumurta-ların ince ucundan kırılmasını emre-

der. Halk bu duruma öylesine

kızar ki altı kez isyan eder. Padişah’ı

öldürür. Hatta hesaplara göre yaklaşık on bir bin kişi

yumurtalarını sivri uçtan kırmak-tansa ölüme razı olmuştur. Bu anlaşmazlığa dair sürü sürü ciltler doldurulmuştur fakat geniş uç-luların kitapları yasak edilmiştir. Ayrıca geniş uçluların memuriyete alınmamaları kanuna bağlanmıştır. Blefuscu hükümdârları tarafından gerçekleştirilen bu uygulama nede-niyle tarihin bir döneminde büyük kargaşalar çıkmıştır.

Üstad Rasim Özdenören de bu metinden ilham almış ve eserin tamamı okununca somutlaşan bir düşünce örgüsüne uygun olarak ki-tabının ismini bu şekilde koymuştur. Özellikle Batı karşısında duruşumu-zu ve tutumumuzu belirlemek nok-tasında, ifrat ve tefrite kaçmadan yapılmış çok güzel analizler var. Hem mevcut durum hem de olması gerekenlere dair… Rasim Baba’nın diğer fikir kitapları gibi bu kitabı da dopdolu… Beyninizin tam kapasiteli çalışan bir matbaa gibi haldır hal-dır işlediğini hissediyorsunuz. “Vay be!” diyeceğiniz çok cümle var.

Boş olmayan vakitte okunulması gereken, vakti kıymetlendirecek bir kitap “Yumurtayı Hangi Ucun-dan Kırmalı?” Bu kitabın yanı sıra, üstadın özellikle Düşünsel Duruş ve İki Dünya kitapları da pas geçilme-meli…

Abdullah Yalnız – Dünya Bizim

artık bu kitaplar beni kesmiyordu. Zihnimin inşasını ve inşaat halinde oluşunu anbean hissediyordum. Bu noktada gerekli malzemelere de acayip ihtiyaç duyuyordum. Harç, çimento, demir, tuğla; bunların

hepsine ihtiyacı vardı fikri inşaa-tımın.

Üstadların dizinin dibinde olan-lar, neden kıymet bilmez ki?

Sonra düşünce adamlarıyla tanıştım. Kitapları aracılığıy-la selâmlaştım birçoğuy-la. Bir yandan da Bab-ı Âli’de, Kızılay’da takılıp, o insanlarla her Allah’ın

günü sohbet eden fakat kitaplarını hâlâ

okumayan kişilere

Ola-yın bu kitapla ilgisi ise şu: Rasim Özdenören yak-laşık 25 yıl önce yazmış “Yumur-

der. Halk bu duruma öylesine

kızar ki altı kez isyan eder. Padişah’ı

öldürür. Hatta hesaplara

Page 23: 178

3Mart 2013 - Doğuş

Haber Toplum

Raşit Bal

Baş yazı

Özşimşek: ‘‘Yıldızlar karanlık çöktüğü zaman gözükür’’

Herşeyin aynı kaldığını ve bundan dolayı hayatın sıkıcı olduğunu artık kimse söyleyemez. Değişimin hızı baş döndürücü. Gelişen olayları takip edebilenler var ya da bu olayları kaçırıp hayatı ‘kaçıranlar’ var. Birde bu olayları etkileyen ve istediği yönde dönüştürenler var. Siz hangisindensiniz?

Bu ayda çok hızlı ve dinamik bir ay oldu.

Bu ayda birden Papa’nın istifa haberine muhatap olduk. Papa’nın sıhhati pek iyi gitmediğinden. Nadir bir durum. Halbuki, Papalık kutsal bir görev ve papalar genellikle hayatlarının sonuna kadar bu göre-vi yerine getirirler. O inananların hayatını belirler, tanrı ise onun hayatını belirler. Üstelik bu Papa biraz da ‘yeni’ sayılırdı. Bu habere binaen herkes olayı tartıştı ve istifayı garipsedi. Papa’nın başı olduğu Katolik kilisenin, bazı toplumsal olaylarda oldukça katı tutumu, mo-derniteye direnci bu Papanın genel çizgisi idi. Hollanda’da yapılan tartışmalarda bu tutumun ‘geri ve katı’ olduğu ve bundan dolayı bu Papanın katolikliği oldukça zor duruma soktuğu ifade edildi. ‘Böyle giderse kimse katolik kalmayacak’ diyorlardı. Pek çok katolik dahi, Papa’yı eleştirdi. Diğer bir husus

Vefatının ikinci yılında başta dava lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan olmak üzere tüm büyükler anıldı. Rotterdam Ayasofya Camii ve Oss Mescidi Cuma camiinde düzen-lenen programlarla Önde giden-ler adı altında tüm büyüklerimiz anıldı. Onların ruhlarına ve dava anlayışlarına uygun olarak cami ortamında yapılan programlara Türkiye’den ve Avrupa’dan hatipler davet edildi. Rotterdam Ayaso-fya ve Oss’a Türkiye’den tv5’de yaptığı konuşmaları ile tanınan Mustafa Özşimşek hoca efendi katıldı. Manevi atmosferin yoğun olduğu bir ortamda gerçekleşen programda büyüklerimiz yâd edildi. Yaptıkları hayırlı işlerin altı bir kez daha çizilerek gelecek kuşlaklara yol gösterildi. Ruhlarına binlerce hatimler gönderildi.

Mustafa Özşimşek hoca efendi önden gidenleri n iyi anlaşılmasının sahabenin hayatının ve Peygamber-imizin hayatının iyi anlaşılmasıyla

alakalı olduğuna dikkat çekerek, sahabenin çektiği çilelerden örnekler verdi. Önden gitmenin kolay bir şey olmadığını onun bir bedelinin olduğunu anlattı. Başta Erbakan hocamız olmak üzeri yakın tarihte ödedikleri bedeller gösterdikleri çok büyük yararlılıklarla önde gidenler olarak saygıyla anılan pek çok insanın hayatlarından önemli kesitler anlattı. Özşimşek hoca konuşmasını şu cümle ile özetledi. Yıldızlar karanlık çöktüğü zaman gözükür. Önden gidenlerde karanlıklar çöktüğü zaman anlaşılır.

Programda İbrahim Ersin ve Os-man Koç hoca efendiler mevlit şerifi okudular. Ali Rıza Yaman ve Abdussamet Bozkurt ise Kur’an tilavet ettiler. Program coşkulu bir dua ile hitam buldu.

Haber: Adnan ŞahinResim: Recep Toker

ise, Türkiyede’de pek çok televizyon kanallarında bu husus göndeme geldi. Bu haber ve gelişme ile be-raber bütün Hiristiyanlık, Katoliklik ve Protestanlık konuşuldu. Hatta, Protestestanlığın İslam dünyasında karşılığı nedir diye sorular soruldu. Belki, modern zamanlarda Selefi akımın ‘kaynaklara geri dönme’ önerisi, İslam dünyasındaki ‘protestanlaşmaya’ karşılık geldiği ifade edildi. İlgi ile izlediğimi belirt-meliyim. İslam dünyasında ya da geleneğinde ‘Katolikler’ kimse?

Hollanda ekonomisi halen gerilimli. İşsizlik artıyor ve üç dönemdir ekonomi küçülüyor. Buda ekonominin ‘resesyon’da olduğu anlamına geliyor. Tam bu aşamada Hollanda’nın, ‘sistem’ bankalarından SNS-bankasına devlet müdahale ediyor ve ban-kaya birkaç milyar enjekte ederek onu ayakta tutuyor ve bunun karşılığında bankayı kamulaştırıyor. Bu durumda, ilk gündeme gelen tabiki, bu bankanın yöneticilerinin kazandığı aylıklar. Mevcut piyasaya göre bu yöneticiler çok yüksek maaş alıyorlar. Banka devletin olduğuna göre bu düzeltilmesi gereken bir husus oluverdi tabiki. Ve herzamanki gibi, Hollanda politikasında güçlü ve yaygın bir tartışma başladı. Ama çözümü

mümkün olmayan bir problem. Ve nitekim, kamuya ait olan bu bankanın yeni yöneticisi dahi Hollanda başbakanından birkaç kat daha fazla maaş almaya devam ediyor. Bu örnekte, politik otoritenin, ekonomi karşısında ne kadar güçsüz kaldığını görüyoruz. Ekonominin kendi dinamikleri çoktandır herkesin gerçekliğini belirlediği bir gerçek.

Milli Görüş hareketi politik bir hareket. Maksadı, gelişen olayları kaçırmak ya da takip edip gözlemlemek değil tabiki. Gerçekliği, idealleri doğrultusunda değiştirmek, bu hareketin en temel duruşu. Başlangıçta, Türkiye’nin gerçekliğini değiştirmek, sonra bütün dünyayı değiştirmek. Bu-nun için güçlü bir vizyonu, güçlü bir idari yapısı var. Hiyerarşisi ve çalışması bir ordudan esinlenmiş gibi. Hatırlarım, Necmettin Er-bakan konuşmalarında hep ‘ordu metaforlarını’ kullanırdı. Yine, belki bu maksada binean Elspeet’te IGMG’ ye bağlı 16 bölgenin BYK’lerinin katıldığı bir toplantı yapıldı. NIF’in yeni başkanı ve iki günlük BYK’sı da katıldı. Kanada’dan, Italya’dan ve Avusturalya’dan geniş katılım vardı. Gerçekliği, takip etmek veya anlamak için değil ama onu ‘inşa’

etmek için orada gibilerdi. Garip bir durum dikkatimi çekti. Türkiye’den gelen bir kaç ilahiyatçı cami vaizi gibi vaaz etti. İçinde yaşadığımız gerçeklikle hiçbir alakası olmadan, Milli Görüş idarecilerini donatmaya yönelik değil. Programı düzenley-enler, bize hiç soluk aldırmadılar. Yemekten sonra hemen devam, namazdan sonra hemen devam. Hiç mola yok. Sanki, ‘katılılan idareciler kendi aralarında da kes-inlikle konuşmasınlar’ der gibi. O kadar uzaktan gelen insanların hiç birisi ile tanışamadım. Nasıl onlar kendi gerçekliklerine etki ediyorlar, onların deneyimlerini bilmek ister-dim. Bu hareketin gerçekliği ‘inşa etmesi’ bir tarafa artık gerçekliği tamamen ‘kaçırmak’ üzere gibi. Ne müthiş bir yabancılaşma!

Bütün deneyimimi kullanarak, son altı senemi vererek kurduğum (tabi diğer arkadaşların hakkını ihmal ediyorum) İslam ilahiyatı / İmam Eğitimi bölümü kapanıyor. Uzun bir çabadan sonra kurmuştuk. Uzun soluklu bir adım olacaktı. İslam ilahiyatını Hollanda’da, bir yüksek eğitim kurumu bünyes-inde tasarlayıp, onun eğitimini verecektik. Bu bana göre, en önemli ve hayati adımlardan birisi gibi geliyordu. Böylece, ilk ‘kadro’ yetişecekti. Tıpkı Türkiye’nin 1950’li

yıllarında atılan adımlar gibi. Kendi başıma, Hollanda’nın ilk Hayrettin Karaman’ını yetiştireceğim diye hayaller kurmuştum. Boşa çıktı. Gerçekçi değilmiş. Sadece bir hayalmiş. Inholland Yüksekokul’u idaresi karar verdi. Buna göre, İmam Eğitimi bölümü kapanacak. Önümüzdeki eğitim sezonunda artık öğernci alınmayacak. Mevcut okuyan öğrenciler de mezun edi-lecek. Bunun pratik anlamı, iki veya üç sene daha devam edeceğiz. Kendi elimle inşa ettiğimi yine bana yıktıracaklar. Ne büyük bir işkence olacak, bir bilseniz.

Bu sayımızı zevkle okuyacağınızı ümit ediyorum. Belkide, şimdilik Doğuş’un mütevazi etkisi ile yet-inmem gerekiyor. Daha etkin bir durumda görüşmek üzere.

Page 24: 178

30Bizim Sayfa

Doğuş - Şubat 2013

Soldan sağa 1. Çanakkale Boğazı’ nın Batı dillerindeki adı 3. Tokat ilinde sarkıt ve dikitleriyle tanınan mağara 5. İhtişam, gösteriş, şan 8. İstanbul Boğazı’nda, Anadolu Feneri’nin bulunduğu burun11. Japonya’da giyilen ve takkeye benzeyen bir başlık12. İri bir palamut türü13. İnceden inceye alay eden14. Doğal ve tarihsel özelliklerinden dolayı koruma altına alınan alan15. Uzakdoğu dövüş sporları salonu16. Karagöz oyununda kötü huylu cüce tipi18. İkizler takım yıldızının Latince adı21. Özellikle kış aylarında arıların yemesi için kovanda bırakılan bal22. Kısa bacaklı bir cins at23. Kaygı, endişe, gam24. Gece denizde oluşan parıltı25. Medar, tropika

Yukarıdan aşağıya 2. Davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan 4. Bosna Hersek’ in en çok bilinen geleneksel yemeği 6. Farklı bir halkı ya da kültürel grubu belirtmekte kullanılan sözcük 7. Maden ve inşaat işçilerinin giydigi koruyucu başlık 9. Kenya’ nin başkenti10. Özdeyiş, aforizma17. Bilgiçlik taslayan19. Bir düşünce veya kararı benimsemeyerek karsı çıkma20. Bir yatırımdan veya menkul değerden elde edilen gelir

BULMACA - - BULMACA-BULMACA-BULMACA BULMACA

Bulmacamızı doğru çözen ilk 3 okurumuza Bedri Gencer’in ‘ Hikmet Kavşağında Edmund Burke İle Ahmed Cevdet ‘ kıtabını hediye ediyoruz. Cevabınızı 25 Ocak tarihine kadar

[email protected] adresine gönderebilirsiniz. Adresinizi yazmayaı unutmayınız

Page 25: 178
Page 26: 178

Giriş: 1300

Başlangıç: 1400

Bilet Ücreti: € 5 Program 7 yaş ve üzeridirMescid ayarlanmıştır

H o c k e y w e g 1 • 5 4 0 5 N C U d e n • + 3 1 6 4 8 3 4 5 0 0 2 • i n f o @ n i fj o n g e r e n . n l • f a c e b o o k . c o m / n i f g e n c l i kA d r e s v e İ r ti b a t i ç i n :

242 0 1 3

Mart

Resim Sergisi SanatçıÖmer Karaoğlu

HatipMustafa Mollaoğlu

Piyesler

Page 27: 178
Page 28: 178

5Mart 2013 - Doğuş

Haber Toplum

Yıllardır yapıla gelen Maide-i Kur’an ve Peygamberimizi Anma Programı bu yıl yine birbirinden değerli kariler ve mevlithanların katılımıyla Den Haag kongre merke-zinde yapıldı. Çok sayıda Müslüma-nın aileleri ile birlikte katılarak huşu içinde izledikleri program gönüllere sürur verdi. Saat 13.30’da başlayan program 18.30’da son buldu.

Cengiz Kadirgan’ın zaman zaman güzel şiir örnekleri okuyarak sundu-ğu programa kari olarak Mısır’dan Muhammed Buhayri, Türkiye’den Bünyamin Topçuoğlu katıldı. Konuş-macı kürsüsünden ise IGMG Halkla İlişkiler Başkanı Mehmet Akif Çalış-kan, Mehmet Erdoğan ve Gençlik Başkanı Erkan Turan salondakilere hitap ettiler. Programa önceki bölge başkanı Mehmet Yaramış da konuş-macı olarak katılacaktı ancak iki gün evvel vefat eden dayısının cenazesiyle ilgilendiği için bu programa katıla-madı. Ayrıca programa T.C. Lahey Büyükelçiliği adına Emrullah Akgün-düz izleyici olarak katıldılar.

Mustafa Urgenç hocanın okuduğu salat-ü selam ile başlayan progra-mın açılış Kur’an-ı Kerim’ini 2012 yılı Avrupa Kur’an okuma birincisi Emine

Tunç okudu. Daha sonra konuşmalar yapıldı.

Yüce rabbimiz günümüzü ve progra-mımızı hayırlara vesile eylesin.

İlk konuşmacı Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan herkesi selamladıktan sonra konuşmasını günün anlam ve önemi çerçevesinde sürdürdü. ‘‘Hepimiz bir olup O’nu anlatmaya kalsak yine de onun hayatını tam olarak anlatmaya gücümüz yetmez. Bugün burada bizim amacımız dilimizin döndüğü kadar O’nun hayatından kısa kesitler aktarmak, O’nu anlamaya çalışmak-tır. Yüce Mevla’mızdan bizleri O’nun şefaatine mahzar etmesini ummakta-yız’’ diyen Erdoğan şöyle konuştu, ‘‘O doğduğu çağda dünyanın her yanın-da, cehalet, zulüm, ahlaksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş ve insanlık görülmedik bir karanlığın içine yuvarlanmıştı. İşte böyle bir dö-neminde Allah-u Teala tarafından

‘O Âlemlere Rahmet olarak gönderildi’. İnsanlık için yepyeni yeni dönemin başlangıcı olan O’nun doğduğu gecenin sabahı; Kâbe’nin içindeki putların yüzüstü yere devrilmesi gibi

pek çok önemli olaylar, mucizeler zu-hur etmişti. 40 yaşında iken kendisine verilen peygamberlik görevini karşı-laştığı görülmedik zulüm ve işkenceye rağmen zerre kadar taviz vermeden 23 yılda tamamladı. Ve bu dönem-de asırlara sığmayacak inkılaplar gerçekleştirdi. Kendi evlatlarını diri diri toprağa gömen insanlar O’na ve getirdiklerine iman ederek mükemmel insanlar oldular. Şu da bilinmelidir ki, Hz Muhammed (sas) kendinden öncekiler gibi bir kavme değil yüce Kur’an’da da bildirildiği gibi tüm in-sanlığa müjdeci olarak gönderilmiştir. Değerli hazirun, bu gün O’nun 1434 yıl önce dünyaya teşrifini kutlamak ve O’nu anmak için bir araya gelmiş bulunuyoruz. O’nu tam anlamıyla anmak, onun ahlakıyla ahlaklanmak ve O’nun sünnetine sımsıkı sarılmakla olur. O’nu en kalbi duygularla ve en derin saygıyla anıyoruz. Yüce rabbi-miz bu günümüzü ve bu programımızı hayırlara vesile eylesin’’ diye konuştu. Erdoğan konuşmasının sonunda programa maddi ve manevi olarak destek veren herkese ve programı hazırlayan ve ortaya koyan teşkilat mensuplarına teşekkür ederken selefi Mehmet Yaramış’ın dayısı için de rahmet diledi.

Kur’an’ı Kerim’i Fatiha’dan Nas’a

kadar baştan sona anlamalıyız

Ardından söz alarak kısa bir konuşma yapan Bölge Gençlik Başkanı Erkan Turan gençlere hitap ederek; ‘‘Değerli genç kardeşlerim! Söyleyeceklerim özellikle doğrudan sizi ilgilendirmek-tedir. Bölge gençlik olarak özellikle gençlik üzerinde yaptığımız çalışma-larda, bu toplumun, bu insanlığın, bu milletin, gerçekten bu gün her zamankinden daha fazla gençlerin, gerçek anlamda Kur’an’ı Kerim’in ilahi bir söylem, ilahi bir mesaj oldu-ğunu baz alarak, biz bunu söylenmiş ilahi mesajı bütün hayatımıza eyleme geçirmek durumundayız. Pratikteki hayatımıza yansıtmak durumunda-yız. Bire bir hayatımıza indirgemek zorundayız. Birazdan burada hepi-mizin zevk ve huşu içinde dileyece-ğimiz Kur’an-ıı Kerim’i hep beraber hayatımıza uygulama noktasında gayret içerisinde olmanın gerçek bir sebep olduğuna inanmaktayız. Ve biz gençlik kolları olarak, bunu içerisinde bulunduğumuz toplumda; Aliya İzzetbegoviç’in ( rahmetullahia-leyh) dediği gibi ‘kin ve nefret çıkmaz bir sokaktır’ sözünden yola çıkarak gençlerimizin içinde bulunduğu bu toplumda Kur’an’ın barış, huzur getiren bir din olduğunu, peygamber sallallahualeyhivessellemin, bugün

bütün dünyada çarpıtılmaya çalışılan gerçeklerini, sünnetini yaşamak duru-mundayız. Böyle bir gençliğe ihtiyacı-mız var ve bunu hayatın her alanında yansıtmak durumundayız. Bunu da, bilhassa Kur’an-ı Kerim’i Fatiha’dan Nass’a kadar baştan sona, okuyup anlayıp hayatımıza nakşettiğimiz zaman başarabiliriz’’ diye konuştu. Turan bu vesileyle bayrağı devreden Mehmet Yaramış’a bugüne kadar yaptığı çok değerli hizmetlerinden dolayı teşekkür ederken yeni başkan Erdoğan’a da başarılar diledi. Turan, gençlik olarak 400 genci hedef alan bir umre çalışması içinde olduklarını duyurarak anne babaların bu konuda duyarlı davranarak gençleri bu kam-panyaya yönlendirmesini istedi.

Bu konuşmanın ardından mevlithan Osman Koç, mevlithan Mustafa Urgenç ve Avrupa 2010 Kur’an okuma birincisi Ali Rıza Yaman’dan oluşan üçlü tarafından, programın özüne uygun bir mevlit bahri ve Kur’an-ı Kerim okundu.

Son olarak söz alan İGMG Halkla İlişkiler Sorumlusu Mehmet Akif Çalış-kan şöyle konuştu. ‘Bugünün değerini ciddi manada bilerek gelen ve burayı şenlendiren ve biricik önderimiz, Hz. Muhammed Mustafa’yı anmak üzere, O’nu hatırlamak üzere uzaktan yakın-dan gelen bütün kardeşlerimize en derin saygılarımızı ve samimi niyet-leri ile bu davaya hizmet etmeyi şiar edinmiş bütün kardeşlerime selamlar olsun! Allah sizden razı olsun! Hz. Muhammed Mustafa dendi mi coşarız biz! Hak İslam yolunda koşarız biz! Her engeli aşarız biz! Tevhid bayrağı dalgalandığı sürece onun gölgesinde kucaklaşırız biz. Sizler ki yeryüzün-de nerede olursa olsun mazlumun, mağdurun ve yoksulun yanındasınız. Bunu dünyanın 72 ülkesinde göğsü-nüzü gererek yapmaktasınız. Sizler ümmet bayrağı altında ayrıcalıklısınız. Sizler gerçekten Hz. Muhammed’in ümmetisiniz tebrikler olsun sizlere!’ ifadelerinde bulunan Çalışkan, ko-nuşmasını barış ve sevgi peygamberi olan efendimizin hayatından örnekler anlatarak sürdürdü.

Programın son ve beklenen bölü-münde ise kari Bünyamin Topçuoğlu ve Muhammed Buhayri’nin güzel sesleriyle okudukları Kur’an-ı Kerim ile gönüllere sürur verdiler. Program, Dordrecht imamı Mustafa Bilen’in yaptığı içten ve samimi bir dua ile hitam buldu.

Adnan Şahin - Den Haag

Erdoğan: ‘‘O, Tüm İnsanlığa Müjdeci Olarak Gönderildi’’Hollanda İslam Fede-rasyonunun geleneksel olarak dü-zenlediği peygamberi-mizi anma ve Kur’an Sofra-sı Programı bu yıl yine Den Haag’da yapıldı.

Page 29: 178

123402072_PrintTurks_297x420_OUTLINES.indd 1 08-07-11 13:42

Page 30: 178

7Mart 2013 - Doğuş

Haber Toplum

HDV İstanbul’da Gençlik Kampı GerçekleştirdiHDV Şube Camilerinden katılan tam 91 gençle İstanbul’da kamp düzenleyen Hollanda Diyanet Vakfı, kuruluşundan bu yana gençlere yönelik en büyük organizasyonunu başarıyla tamamladı. Türkiye’nin ilk açılan İmam-Hatiplerinden olan İstanbul İmam-Hatip Lisesinin yurdunda 4 günlük kampa giren gençler, değerli fikir adamlarından seminerler almanın yanı sıra İstanbul’un tarihi dokusunu müşahede etmenin hazzını duydular. Gezi Kamp sorumlusu din görevlisi Şakir Şahin ile din görevlileri Ömer Kanyılmaz ve Süleyman Çetinkaya’nın refaka-tinde gerçekleşti.

Lahey Din Hizmetleri Müşaviri ve Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ünver’in 31.01.2013 tarihinde Amsterdam Havaalanından uğurlamasıyla Türkiye’ye gidip kam-pın Yapılacağı İlim Yayma Cemiyeti Fethiye Erkek Öğrenci Yurduna yer-leşen genlerimiz ilk önce Fatih Sultan Mehmet Hazretlerinin kabrini ziyaret edip kuran okudular.

01.02.2013 Cuma günü cemaatle kılınan sabah namazı ve ardından yapılan kahvaltıyla yola çıkan gurup Topkapı Sarayının nadide eserleriyle karşılaşmanın heyecanını yaşadı. Sul-tan Ahmet Camiinin 6 minaresinden yankılanan ezan sesi eşliğinde abdest alan gençlerimiz “Bu ezanlar ki şeha-detleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” dizelerindeki duaya iştirak etti. Ayasofya Camii’nin muhteşem tarihini anlatan rehberimiz Dr. Fatih Köse’ye kulak veren genç-lerimiz, ardından Müslüman Bilim Adamlarının buluşlarını konu alan Bilim Sanat Müzesini ziyaret edip ata-larının tarihte ortaya koymuş oldukları eserlerin gururunu yaşadılar.

Sarayburnu’nda gün batımıyla yu-dumlanan çayın ardından İstanbul’un Medar-ı İftiharı, Mihmandar-ı Rasul Halid ibn-i Zeyd Eba Eyyub’el-Ensari’nin medfun olduğu Eyüp Sem-tinde Eyüp Müftülüğünün misafiri ola-rak İstanbul Müftüsü Doç. Dr. Rahmi Yaran ve Eyüp Müftüsü Dr. Muammer Ayan’la sohbet ederek tavsiyelerine kulak verdiler. Eyüp Müftülüğü’nün ik-ramı olan akşam yemeğinin ardından Eyüp Sultan Hazretlerini selamlayıp akşam ve yatsı namazlarını burada eda eden gençlerimiz ardından yurda döndüler.

02.02.2013 Cumartesi günü ise İstanbul Başvaizi Mustafa Akgül’den “Mutlu Yuva” semineri. Prof. Dr. Yusuf Şevki Yavuz’dan “Ehl-i Sünnetin İtikadi Konuları”, Dr. Mehmet Dinç’ten “Zararlı Alışkanlıklar ve Tahribatla-rıyla Sosyal Yaşama Yansımaları” ve Prof. Dr. Ömer Çelik’ten “Kuran’a Adanmış Hayatlar” konularında sunumlarını dinlediler.

03.02.2013 azar günü yine dolu dolu

geçti. İlk seminer Kişisel Gelişim Uzmanı Oğuz Saygın’dan “Kişisel Gelişim ve Etkili Yöneticilik” , Prof. Dr. Ömer Faruk Harman’dan “Dinler Tarihi ve Avrupa’da Dinler”, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Baş-kanlığından Uzman Koordinat Alican Koç’tan “Türkiye Cumhuriyetinin Vizyonu ve Yurttaşlarını Kucaklayışı”, seminerlerin kapanış bölümünde ise Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz’ın vermiş olduğu “Diyanet İşleri Başkanlığının Yurt İçi ve Yurt Dışı Hizmetleri ve Hedefleri” konusundaki seminerin ar-dından Diyanet İşleri Başkan Yardım-cımız tarafından kampa katılan bütün gençlerimizi temsilen dört kişiye “Kamp Katılım ve Teşekkür Belgesi” verildi.

Seminerlerin sona ermesinin ardın-dan yapılan boğaz turuyla İstanbul’un tarihi güzellikleriyle yeniden buluşan gençlerimiz, boğazda güneşin batışını izleyip bol bol resim çektiler.

İstanbul’daki son gün olan 04.02.2013 Pazartesi günü 05:00 te uyanan gençlerimiz sabah namazını Eyüp Sultanda eda ettiler. Eyüp Sultan hazretlerinin Manevi Huzurundaki selamlama ve duanın ardından kahvaltılarını Eyüp Sultan Camiinin ihtişamını seyrederken yapan gençler avluda birlikte çekildikleri hatıra resimlerinin ardından, Topkapı Pano-ramaya doğru hareket etti. 04.02.2013 Pazartesi akşamı Amsterdam Havaa-lanına ulaşan gençlerimiz birbirleriyle helalleşerek başka programlarda buluşabilmek ümidiyle vedalaştılar.

Gençler, böyle güzel ve dolu dolu ge-çen bir kampı düzenlenmesine vesile olan Lahey Din Hizmetleri Müşaviri ve Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ünver’in şahsında HDV’ye teşekkür ettiler.

Lahey Din Hizmetleri Müşaviri ve Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ünver, gençlerimizden alınan 100 Avro bilet katkı payının dışında tüm masrafın HDV tarafından karşılandığını belirterek HDV olarak geleceğimiz ve değerimiz olan genç-lerimize olan desteklerinin devam edeceğini, aynı şekilde bir sonraki kampın genç kızlarımız için düzen-leneceğini belirtti. Müşavir, gezinin gerçekleşmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.

Ergün Madak

28 Şubat Bitmedi mi?

• Tarikatın iç dünyası; sarkıntılık, kendi aralarında nikah kıyma rezil-likleri

• Başbakanlıkta verilen iftar yemeği ve davetlilerin uzaydan gelmiş, hatta Türk filmlerinde zihinlere kazınmak istenen, sakalı birbirine karışmış, çirkin, bir dişi eksik ve istismar avcısı gerici tiplermiş gibi yansıtılması

• Refah Partisi’nin, belediyelerden aldığı rüzgarı, hükümete de yansıt-mak için ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar, onları halk gözünde madara etmek

• İnançlı-muhafazar ve başörtülü-lerin, sanki bu toplumun bir parçası değilmiş ve hastalıklıymış gibi lanse edilmesi.

Bunlar en kibar haliyle ifade edebildiğim bir kaç cümle. Türkiye toplumunun temel yapı taşlarından biri olması gereken, bireye ve ter-cihlerine saygı, birilerinin ellerindeki çağdaşlık terazisiyle ölçülüyor, sınavı geçemeyenler ise aforozlanıyordu. Son dönem dillere pelesenk olan ‘mahalle baskısının’ asıl en görsel şöleni, 28 Şubat döneminde sahne-lenmişti. Üniversiteler, devlet daire-leri zaten borularının öttüğü me-kanlardı. Ama cür’et öyle bir boyuta ulaşmıştı ki, bir televizyon kanalanın uydu yayınları sabote ediliyor, Yeni Şafak Gazetesi’ne ise polisler ope-

28 Şubat 1997, ‘Post Modern’ bir darbe olarak tarihte yerini aldı. Üzerinden 16 yıl geçmiş olmasına rağmen, yaşananlar sanki dün gibi geliyor. Ana haber bültenlerinde, 1-2 kanal hariç bütün yayınların aynı iftira ve kin dilini konuştuklarına şahit olmuştuk. Beni en çok rahatsız eden konuları geriye dönüp baktığımda şöyle sıralayabilirim:

rasyon düzenleyebiliyordu.

Sibel Eraslan hanımın, başörtülülerin hissiyatını ifade etmesi açısından düşüncelerini buraya aktarıyorum: ‘28 Şubat bize yeri dar eden bir basınçtı. Bize yeri dar ettiler! Bir kadın korkusuydu bu adeta. 28 Şubat kadınlar, kızlar üzerinden dönen bir değirmen taşıydı. Okula gidemiyor-sunuz, hastaneye gidemiyorsunuz. Bir arkadaşım İstanbul Üniversitesi hastanesinin kapısında kucağımda baygın düştü. Başörtülü olduğu için hastaneye sokamadım. Sırtımda taşıyıp bizi alacak hastane aradım. Başörtülü olduğum için otobüsten in-dirildim. Okuldan atıldım. Mesleğimi yapamadım. Bütün arkadaşlarım da böyle bir hayatın içinden geçtiler. 28 Şubat bunun doruk noktasıydı. Tabi ki Ashab-ı Kehf’e, Kehf Suresi’nde anlatılanlara çok benziyordu yaşantı-mız. Kaçıp selamete erişeceğimiz bir mağara arıyorduk. Kendimizi örtmek istiyorduk.’ (1)

Peki tüm bunlar ‘dışarda’ olurken, iç dünyamızın da bir panoramasını çizmek gerekmez mi? İşin siyasi boyutuyla ilgili olarak buna en güzel örnek, İskender Pala’nın ‘İki Darbe Arasında’ kitabıdır. (2) Askerlikten, emekliliğine 2 ay kala atılmasının getirdiği yaralar bir yana, bir de ona en destek olunması gereken bir dönemde, arkadaş çevresinin de

sırtını dönmesi, belki üzerinde bir tez çalışması yapacak kadar önemli bir konudur. Sevdiğiniz, değer verdiği-niz bir arkadaşınızı size en ihtiyacı olduğu bir dönemde neden terk edersiniz? ‘Beni de işten atarlar, onunla görü-nürsem ben de mimlenirim’ kaygı-sından başka bir düşünce olmadığı bir gerçek. ‘Oysa Allah, kendisine güvenenleri çok sever’ (Al-i İmran, 159) ayeti acaba kimlere ve hangi zamanlar için indirilmiş ola ki?

Daha düne kadar, çalıştığınız dai-renin mescidinde namaz kılarken, ne oldu da bir anda mescide bile gitmekten vazgeçilmişti? Beni işten atarlar, mescidde görünürsem, ben de mimlenirim nakaratı mı?

Siyasi arenada bunlar yaşanırken, kimine göre ‘Yeşil Sermaye’, kimine göre de ‘Anadolu Aslanları’, gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’da para toplamakla meşguldu. Vatandaşın dişinden tırnağından arttırdıklarını, 28 Şubat’tan sonra gelen hükümet-lerin suni, birilerinin elleriyle kurulan hükümetler olmaları ve bu işin ehli de olmadıklarından, peşinden eko-nomik krizleri de getirdi. Tüm bu ya-şananlar, çocukluktan hatırladığım, 1980 sonrasında yaşanan banker krizlerine tıpa tıp uyuyordu. Ortak nokta, para kazanma hırsı, tek fark ise bu kez yola çıkanların kendilerini ‘bizden’ göstermeleriydi. Oysa, kar

payı açıkladıklarında, hiç sormadık: bu kar payları gerçeği yansıtıyor mu? Eğer bir kar payı dağıtacaksan, neden önce başkalarının açıkla-masını bekliyorsun? İşçini kaç saat çalıştırıyorsun, sigortasını yapıyor musun, hak yiyor musun diye ise hiç sormadık. Hep katakulleye geldik. Anadolu Aslanları’nın şaha kalkma-sını çok istedik, ama bunun ahlaki kriterlerini hiç mi hiç sorgulamadık. Namaz kılıyorsa sorun değildi, ama adalet anlayışını, zarar edince ne yapacaklarını hiç sorgulamadık. Anadolu kalkınsın, işsizlik azalsın, fakir insanlar ekmek sahibi olsun biz de bu arada malımıza biraz daha mal katalım diye düşündük.

Ezcümle; Avrupa’daki müslümanla-rın konumu ile ilgili olarak 28 Şubat, siyasi olarak bütün düşüncelerimize ket vurduktan sonra, ‘Yeşil Sermaye’ çoğu insanın kendi kabuklarına biraz daha çekilmelerinde son noktayı koy-du. Herkes, yediği siyasi ve ekonomik 2 darbe arasında kalarak, köşesi-ne çekildi, daha tepkisiz, duyarsız insanlar oluverdiler. Türkiye’de 1980 sonrasında sağ-sol ideolojilerinin yerini Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş’ın aldığı gibi Avrupa’da da bunların yanına, televizyon dizileri ve internet eklendi. Bunun adı aslında koca bir ‘boşluk’tan başka nedir ki.

Ne Post-Modern 28 Şubat ve ne de Yeşil Sermaye darbeleri köşeye

çekilmeyi haklı hale getirmez. Eğer rüzgarınız kesildi diye yelkenleri indirip eli kolu bağlı kalacaksanız, bence en başta tekneye binmekte hata yapılmış demektir. Bu da do-ğaldır aslında, çünkü bazı insanlar tekneye binerken, ayet ve sloganlar-la binerek, sloganik, şekilci bir dine inandılar. Her toplumda yaşanan yanlışlar toplantılarda, tekbirler getirttirilerek insanlar güya hidayet kulvarına sokuldu, ama bir türlü o insanların: ‘Anam-babam sana feda olsun Ya Rasulullah’ diyebilecek samimi çizgiye getirilemediği ise sonradan ortaya çıktı.

İçerik olarak faydalarına pek inan-masam da eskiden, Avrupa Müslü-manları Meseleleri gibi konferanslar düzenlenir, en azından müslümanlar bir araya gelir, konferans salonu içinde, etrafında şenlik havası eserdi. Yıllardır, insanların ruhlarını bilgi ile besleyecek ve sorunlarımızı uzun uzadıya konuşup 10-20-30 yıllık projeler üretebilecek çalışmalara Avrupa’nın hiç bir yerinde şahit olmadım. Sizce bu ölü toprağının, 28 Şubat’ın tortularının, bütün müslü-manların üzerinden atılmasının vakti gelmedi mi artık? (1) Yeni Safak, 17 Subat 2013(2) İki Darbe Arasında, İsken-der Pala, Kapı Yayınları

Page 31: 178

8Görüş

Yeni dindarlık ve Hollanda’da Müslümanlık 2012

Raşit Bal

Doğuş - Mart 2013

Bir gencin dini olana yoğun olarak yönelmesi kaygılandırırda aynı zamanda. Ya derine dalarsa? Ya öğrendiklerini hazmedemezse? Akidesi bozulursa?Bu gencin bu yaşta dini emirleri yaşaması aslın-da bir ‘aykırılıktır’ aynı zamanda. Kendi yaşıtlarının yaptığını yapmak, her genç gibi arzu ve isteklerinin perşinde olmak yerine, eğlenceyi bırakmakta ve ‘ahirete’ erken ola-rak yönelmekte. Dünyadaki nasibini kaçırma riski oluşmakta. Üstelik, bu tip gençlerin ‘derine’ dalması, dini olanı derinlemesine öğrenip, bilinen ve yaşanılan dini pratiğe ihtiraz etmelerine sebep olmakta. Cari dini pratiğin din adamları (saygın hoca-lar), bu tip gençleri idare etmekte pek zorlanırlar. Onlar her şeye itiraz ederler ve biraz daha derine dalan gençler ‘Kuran ve hadisten’ hareketle hocayı da beğenmezler. Bundan dolayı bu gençler ‘kendini bilmez ve saygısız’ ve ‘yeni yetme’ olurlar. Yirmi yaşlarında, ‘dinde aşı-rı’ giden bir gencin tabiki kırkından sonra ‘sapıtması’ çok yaygındır. Buda, bu tip gençlerin babaları için ‘utanç’ kaynağı olabilmektedir. Bildiğim kadarı ile genç yaşta dinde aşırı gitmek bundan dolayı da top-lumu kaygılandırır. Yani bu kaygının ‘ hikmeti’ budur.

Bu aşırılıkları önlemek için yeni nesillerin dini kimlikleri güçlü ve yaşayan bir gelenek içinde inşa edilmelidir. İslami toplumlarda bir-iki gencin ‘dinde derine’ dal-ması istisna olduğundan ciddi bir problem de yoktur. Böyle bir gencin aslında acınacak bir durumu vardır. O ‘doğru yolu’ erken bulmuştur ve bundan sonra ancak ‘sapıtabilir’. Fakat, diğer gençlerin dini yaşantı-sı, şahsiyeti, davranışları hep İslami gelenek içinde oluştuğundan İslami toplum ve hayat devamlılık arz eder. Aslında, dini hayatı sürdüren bu vasat gençlerdir. Gençliklerin-de ‘günah’ işleseler de, bu onların sonraki yaşantılarının ‘doğru yolda’ olmalarını sağlar ve o yolda sağlam dururlar. Kimse onların imanını da, haram-helallerini de sarsamaz. İstisnai olarak, günah işleseler de, onlar hep doğru yola geri gelirler. İş-güç sahibi olduklarında, evle-nip çoluğa-çocuğa karıştıklarında ve yaşları kemale erip, dünyayı taşımak zorlaştığında, onlar hep ‘doğru’ yoldadırlar. Bundan dolayı, İslam akidesine göre bu tip müslü-man, belki biraz cehennemde kalsa da, kesinlikle cennete gidecektir. Dinde ‘derine’ dalmanın birde bu riski vardır. Akidenizi bozup, kesin olan ‘doğru yoldan’ ayrılıp, cehene-

Türk-İslam geleneğinde bir gencin ‘dindarlaşması’ ve ‘dini kaynaklara’ yönelmesi insanları hem sevindirir hem de kaygılan-dırır. Sevindirir, çünkü genç yaşta birisinin dini yaşaması, geç yaşta dindarlaşmış insanların kendileri için tasavvur ettikle-ri ‘özlemlerini’ çağrıştırır. Onların kendileri için yapamadıklarını, bu genç yapmaktadır. Bu genci gördüklerinde hep içleri-ni çekerler ve ‘keşke ben de böyle olsa idim’ diye düşünürler. O genç ‘saflığın, günahsızlığın’ belirtisidir: pırlanta gibi bir genç derler ve bu gencin babası oğluyla hep gurur duyar. Bu genç, aynı zamanda İslamın sadece ihtiyarların yaşadığı bir değer ol-madığını da tasdik eder. İslam, sadece yaşlıların dini değil, aynı zamanda gençlerin hayatı içinde anlamlı olabilir anlamında.

me ebedi olarak gidebilirsiniz.

Ne zaman ki Türkler ve Faslı müslü-manlar Hollanda’ya geldiler, işte o anda bu ‘dini ve kültürel ortamdan’ koptular. Neyseki, henüz sapıtacak çocukları yoktu. Kendileri henüz gençtiler. Onlar ancak ‘günah’ işleyebilirlerdi ve bütün risk bu idi. Onlar içinde iman noktasında ‘sapıtma’ riski oldukça küçüktü. Buralara geçici gelmişlerdi çünkü. Üstelik, ‘gurbetçi’ olarak, fiziken burada idiler ama aslında ‘orada’ idiler. ‘Gurbetin’ onları saptırması pek vaki değildi. Şimdilerde bu kesimin ekserisi emekli oldu. Kimisi Türkiye’ye veya Fas’a geri döndü. Kimisi ise biraz orada biraz burada olmayı tercih etti. Seksenli yıllarda Hollanda’ya gelen birinci nesil ise aynı geleceği hayal ediyor. Belkide büyük bir kısmı, tıpkı İslami gele-nekte olduğu gibi ahirete yöneldi ve bu dünya hayatının geçici olduğunu ‘tattı’ ve ‘ tecrübe etti’. Onlar belki ufak tefek günah işlediler ama hep-sinde samimi olarak tevbe ettiler ve pişmanlık duydular. Büyük günah işliyenlerde daha samimi tevbe etti-ler. Hacca gittiler, camiye cemaata katkıka bulundular, hayır hasenat işlediler. Bütün camiler onların ese-ridir. Ağızlarından dua düşmez oldu onların. Hayatlarının bu dönemin-de Kur’an dahi öğrendiler. Kur’an okumak, anlamasa da, bu yaşta en efdal olan ibadettir. Yani hepside cenneti hakettiler. Bu durumda, bu insanların Allah tarafından cehen-neme gönderileceklerini düşünmek, Allah’ı iyi tanımamaktır gibi geliyor bana. Allah asla bunu yapmaz.

İkinci neslin durumu hiç böyle değil. Bu nesil kendisini, kültür kimlik olarak nereye bağlıyacak. Fiilen ya-şadıkları kültür, Hollanda toplumu-na ait olan kültür. Okulda bu kültüre muhataplar, sokakta bu kültüre muhataplar, medya kendilerine bu kültürü sunmakta. Yaygın kullan-dıkları dil (Hollandaca) bu kültürü taşımakta. Yaygın iletişim kurguları ve mantıksal yapılar günlük içinde yaşadıkları bağlam hep bu. Bunla-rın hepside kişinin şahsiyetini inşa eden faktörler. Ancak, bu şekilde çok yoğun ve sürekli muhatap oldukları bu kültüre karşı tutumları nasıl? Onu kendilerine ait bir değer ve parça olarak algılayabiliyorlar-mı? Tabiki hayır. Bu kültür onlara yabancı. Bu kültürel formlar ikinci nesil müslüman gençlerin şahsiyet-lerini belirgin bir şekilde inşa etse bile, onların bu kültürü içselleştir-meleri ve onunla kendilerini özden bağlamaları pek yaygın değil gibi görünmekte. Hatta bu aşamada denebilir ki bu nesil müslümanlar

bu içinde yaşadıkları kültürden kaçmak için belirgin bir çaba göstermektedirler. Hem sözleri hem de tavırları ile ‘ben bu kültüre ait değilim’ diye bağırmaktadırlar.Şimdi bu nesile kim ve nasıl an-latacak ‘aşırı’ gitmek ne demek? Peygamberimizin sözünde ifade olunan ‘dinde aşırı gitmek’ ne demek? Peygamberimiz ‘ben hiç evlenmeyeceğim diyene, ben sene boyunca oruç tutacağım diyene, ve ben hiç uyumayacağım, hep namaz kılacağım diyene’ aşırı gidiyorsu-nuz’ demiş. Bu ‘aşırı olmanın’ tersi ise peygamberimizin bu konularda makul davranışları. Yukarıda ifade ettiğim gibi Türk ve Fas toplum-ları kendi bağlamlarında ‘dinde aşırı gitmeyi’ ve bunun sınırlarını belirledi. Bununla ilgili Kur’an’da da örnekler var tabiki. Ancak Hollanda toplumunda kimlikleri oluşan ve ya-şayan bu nesile ‘aşırı gitmenin’ ne demek olduğunu kim söyleyecek? Kim onlara eğitimleri sürecince aşı-rı gitme davranışlarını, sınırlarını ve aşırılığın faturasının neler olduğunu öğretecek? İçinde yaşadığımız toplumun ‘aşırılıklarını’ bilmeyen bir gencin yoğun bir şekilde bu toplum-la çatışma pozisyonuna gelmesi bir gerçek değil mi? Yaşadığı top-lumda sürekli ‘duvara çarpan’ bir gencin kendini ‘dışlanmış’ hisset-mesi ve bu toplumdan uzak kalma çabası gerçek değil mi? Bu, ikinci nesil müslümanların, genel olarak Hollanda toplumu açısından ‘aşırı ve aykırı’ olması anlamına gelmek-tedir. Yaşadığımız gerçeklik tamda bu değil mi?

Aynı durum, Hollanda da ortaya çıkmış Türk ve Faslı göçmenlerin oluşturduğu ‘göçmen kültürler’ açısından da geçerli. Burada yeti-şen Türk ve Faslı gençlerin kendi babalarının kültürlerindeki ‘aşırı’ gitmenin ne olduğunu içselleştime durumları olmamaktadır. Çünkü güçlü ve yaygın değildir. Bunun yerine bu kültür dar bir alanda ve kısıtlı olarak yaşanmaktadır. Bun-dan dolayı, yukarıda ifade etmeye çalıştığım, ‘dinde aşırı gitmek’ le ilgili tavır ve davranışları belkide hiç bilmemektedirler. Bu durum böyle pek çok değerlerin ve normların başına gelmektedir. Değeri veya normu bilirsin ama, yaşadığın kültü-rel ortamda bunun davranış olarak karşılığı nedir bilemezsin. Yuka-rıdaki ‘dinde aşırılık’ bu nesil için yönlendirici ve inşa edici değilse, onlar nasıl ‘makul ve vasat’ olanı biliyorlar?

Tabiki bilmiyorlar, bilemezler. Hangi tavır ve davranış dinde aşırı gitmek demektir? Bunun sınırı

toplumda/cemaatta oluşur. Yok-sa toplumsal bir bağlam, yoktur ‘değerlerin ve normların’ somut karşılıkları. Değerler soyutlaşırlar, normlar belirsizleşir. Bilinmez olur davranışların hangisinin makul olduğu. İkinci neslin, büyükleri ile ilişkileri tam bu ‘uygunsuz’ ve ‘aşırı’ davranışlardan oluşmuyor mu? Baba açısından oğlu hemen ‘saygısız’ duruma düşmüyor mu? Bu durum yeni neslin ailesi ile olan ilişkilerinin ikide bir gerilmesine neden olmakta. Tabiki bunu yoğun yaşıyan bir genç kendi ailesinden-de uzaklaşır ve ona yabancılaşır.

Bu nesil bu durumda ne yapa-cak? Nereye kaçacak? Üstelik bu durumun fiziki olarak kaçışı yok. Türkiye’ye veya Fas’a gitmek daha büyük problemlere neden olur. Birde oranın ‘sınırlarını ve dilini’ öğrenmek durumu olacak. Bu bah-settiğim nesil için bir seçenek değil. Bu durum bu neslin daha hızlı ve çetin bir şekilde ‘telef’ olması riskini taşımakta gibi geliyor bana.

Bu söylediklerim bu neslin hepsi için geçerli olmayabilir. Yani, hem Hollanda toplumundan ve hem de kendi ‘göçmen kültüründen’ yabancılaşma tek seçenek değil. Tabiki Hollanda toplumunu esas alıp onu özümseyip bu toplumun bütün imkanlarını ve kanallarını kullanan ikinci nesilden ciddi bir kesim var. Bu tip ikinci nesli daha çok Faslı kesimlerde görüyoruz. Yapılan en son araştırmaya göre (Hollanda’da Müslümanlar, 2012, Sosyal Kültürel Planbüro ) ikinci nesil müslüman gençler, hem Hol-landa toplumundan hem de geldikleri göçmen toplum-dan ‘kaçmaktadır’. Nereye? Görünürde İslam’a. Ancak bu tam olarak doğru değil geliyor bana. En azından bu rapora göre bu neslin İslam’a kaçışı sahih ve derinliği olan bir yönelme değil. Rapora göre buna ‘se-lefileşme demek gereki-yor’. Selefin (İslam tarihinde ilk üç nesil) dini yaşantısı-na kaç-mak. Bu ‘kaçış’ selef gibi ya-şa-

maktan ziyade araştırmanın ifade ettiği ‘tepkisel dini kimlik’ olarak ortaya çıkmaktadır. Davranışlarda ortaya çıkan İslami kimliğin en temel mesajı ‘ben buraya ait deği-lim’, ‘ben sizden değilim’ ifadesidir. Bu kimliğin bir ‘kaçış’ olmasıda bundandır. Sadece ‘tepkisel’ değil. Aynı zamanda şekilci ve yüzeysel. Derinlik için zaten bir imkan yok. Ne kurumsal bağlamı ne de ilmi ortamı.

Yaşadığımız gerçeklikte bu ‘tepkisel İslami kimlik’, Hollanda’da yaygın ve makul olanın zıddı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Hollanda kültürüne ait olan, bu kültürel kim-liğin davranışları olan ‘alametler’ kaçınılması gereken davranışlar oluverdiler. İslami kaynaklarda bu davranışların zıddı olabilecek tavır-lar ve talimatlar varsa onlar hemen İslami kimliğin belirtisi oldular. Bu durumda bu davranışların hikmeti, gerçekliği, kaynaklardaki konumla-rının bilinmesi ve anlaşılmasına hiç gerek yoktur. Çünkü, bu davranış yeter ki benim sizden olmadığımı göstermem için elverişli olsun. Böy-lece hem Hollanda kültürünün zıddı ve aynı zamanda göçmen kültürün maküllerinin zıdları ‘yeni İslami kimliğin’ özü olabilir. Bu kimliği esas alan genç Hollandalı müslü-man kendi babasını da, yaşadığı toplumu da ‘sapık ve günahkar’ görür. Ondan uzak durmayı dini bir zorunluluk olarak görür. Hatta buradan kaçmak onun için dini bir seçenek olur. Ama bu tamamen bir aldanmadır. Ve dini bir daya-nağı olmaması gerekir. Araştırma raporunun ifade ettiği gibi olsa olsa

dinin ‘araçsallaştırılması’ ve dinin bir ekono-

mik mal/değer gibi tüketilmesidir. İslam’ın toplum-dan soyutlanma-sının mekanizması

belki de böyle bir şeydir.

nesil müslüman gençler, hem Hol-landa toplumundan hem de geldikleri göçmen toplum-dan ‘kaçmaktadır’. Nereye? Görünürde İslam’a. Ancak bu tam olarak doğru değil geliyor bana. En azından bu rapora göre bu neslin İslam’a kaçışı sahih ve derinliği olan bir yönelme değil. Rapora göre buna ‘se-lefileşme demek gereki-yor’. Selefin (İslam tarihinde ilk üç nesil) dini yaşantısı-na kaç-mak. Bu ‘kaçış’ selef gibi ya-şa-

raporunun ifade ettiği gibi olsa olsa dinin ‘araçsallaştırılması’

ve dinin bir ekono-mik mal/değer gibi tüketilmesidir.

İslam’ın toplum-dan soyutlanma-sının mekanizması

belki de böyle bir şeydir.

Page 32: 178

9Mart 2013 - Doğuş

Haber Toplum

De Zonnebloem İlkokulunda

Anlamlı Kutlama

Gül’den Hollandalı Senatöre Cumhuriyet Nişanı

Deventer’de 2010-2011 eğitim sezonunda açılan İslami ilkögre-tim okulu De Zonnebloem, 99’uncu öğrencinin kaydı münase-betiyle; Deventer Belediye Başkanı sayın Andries Heidema’nın da katıldığı anlamlı bir programa imza attı. Okul Yönetimi ve Aile Birliği, okulun ulaştığı 99 öğrenci sayısını Esmâ-i Hüsnâ ile sembolleştirdi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü’nde düzenlenen bir törenle Hollanda Senatosu ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) eski başkanı, Hollandalı Senatör Rene Van der Linden’e Cumhuriyet Nişanı verdi.

Deventer’de 2011-2012 eğitim se-zonunda hizmete başlayan SIMON (Orta ve Doğu Hollanda bölgesi İslâmî ilköğretim Okulları vakfına) bağlı olan De Zonnebloem (Ay-çiçeği) İlköğretim Okulu, 99’uncu öğrencisinin kaydolmasını anlamlı bir program ile kutladı. Program; okulun rengarenk süslen-miş ana salonunda, okul müdürü sayın Henk ‘t Jong’un kısa bir hoş

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Türkiye ile Hollanda arasında dostça ilişkilerin gelişmesini ve milletlerin bir-birine yakınlaşmasını” sağladığı için Hollandalı senatör Van der Linden’e Cumhuriyet Nişanı takdim etti.

14 Şubat 2013 Perşembe günü Köş-kün Küçük Resepsiyon Salonu’nda gerçekleştirilen törene Gül ve Van der Linden’ın eşleri Hayrünnisa Gül ve Gemma Van der Linden katıldı.

Van der Linden’a nişanını takdim etmeden önce bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı Gül, senatörün 40 yıla yaklaşan aktif siyasi hayatında muhafazakar demokrat kişiliği ve çizgisini, ilkeli şekilde koruyan bir siyasetçi olmaya devam ettiğini dile getirdi.

Gül “Rene, Bu çerçevede, Soğuk Savaş yıllarından başlayarak temel hak ve özgürlükler ile demokrasinin Avrupa’nın başka alanlarına da yayılmasında kendisinin çok önemli katkıları olmuştur” dedi.

Gül’ün konuşması ve kendisine veri-len Cumhuriyet Nişanı rozeti ve bera-tını aldıktan sonra bir açıklama yapan Van der Linden de Türkçe olarak “Hepinize çok teşekkür ederim, büyük bir onur duydum” dedi ve konuşması-na İngilizce olarak devam etti.

Van den Linden bu son derece değer-li nişana layık olmaktan büyük onur duyduğunu ve çok etkilendiğini dile getirdi.

geldiniz konuşması ile başladı. Ardından HDV Deventer Merkez Camii İmamı Hâfız Kadir Kaynar hocaefendi bir Kur’ân-ı Kerîm ziyafeti sundu ve okulun Din Dersi öğretmeni Gülender Çatak hanım bir hadis-i şerif eşliğinde Esmâ-i Hüsnâ’yı (Allah-ü Teâlâ’nın 99 ism-i şerifi) anlattı.

Okul müdürü Henk ‘t Jong, kutla-mayı 100’üncü değil de 99’uncu

öğrenci onuruna yapmalarının sebebini şu sözlerle anlattı: “Biz Kur’an-ı Kerîm’den, Allahın 99 isminin olduğunu biliyoruz. Bugün bu programla, Allahın bu isimleri ile öğrenci sayımız arasında bir bağ-lantı kurmak istiyoruz. Dolayısıyla, her öğrencimize Allahın bir ismini, küçük birer armağan eşliğinde takdim ediyoruz”.

99’uncu ismi Belediye Başkanı takdim etti

Program, isimlerin ve hediyelerin öğrencilere takdim edilmesi ile devam etti. Okula 99’uncu öğrenci olarak kaydolan Talia Özmen isimli öğrencinin hediyesini bizzat Beledi-ye Başkanı sayın Andries Heidema, kısa bir konuşma eşliğinde takdim etti. Öğrencilerle birlikte bir de hatı-ra fotoğrafı çektiren Heidema, böyle

bir programa katılmış olmanın kendisini mutlu ettiğini ifade etti.

Öğrenciler birlikte söyledikleri şar-kının ardından sınıflarına ayrıldılar. Program, öğrencilere ve velilere Okul Aile Birliği’nin hazırladığı kahvaltıların ikram edilmesi ile sona erdi.

Haber/Foto: İsmail Taşpınar