173

32
Türkiye ve İslâm dünyası ise ne bunun gibi gayr-i fıtrî de olsa ileri, ne de fıtrî bir teknoloji üretme noktasına gelmiştir. En kötüsü biz, sad- ece insan doğasına aykırı modern teknolojinin en hızlı pasif tüketicisi konumundayız. Bu acıklı durumdan çıkabilmek için yapmamız gereken ilk şey, bir bilinç yenilenmesine giderek insanî, fıtrî, sünnî olanın zaten İslâmî olduğunu, ayrıca bir İslâmî olmadığını kavramaktır. Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasy- onu Amsterdam Osdorp’da yeni satın aldığı 1250 metre kare kapalı alana sahip iki katlı kendi hizmet binasının açılışını çok sayıda saygın misafirin hazır bulunduğu mütevazi bir tören ile gerçekleştirdi. Açılış töreninde Rotter- dam başkonsolosu Togal Oral, IGMG Genel başkanı Kemal Ergün, Lahey Din İşleri müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver, meclise yeni giren türk kökenli milletvekili Tunahan Kuzu, Amster- dam Nieuwe West Belediye başkanı Ahmet Baddoud , IGMG Sosyal Hizmetler başkanı Ali Bozkurt, Hollan- da genç işadamları derneği başkan yardımcısı Vecih Er, Rhein Neckar Saar bölge başkanı Yaşar Çimşit ve Hollanda İslam Federasyonu başkanı Mehmet Yaramış katıldılar. Her ne niyet ve amaçla olursa olsun, Müslümanların, dinlerinin amentüsüne yapılan hakaretlere suskun kalamamaları onların “fanatik, aşırı alıngan, kolayca provokasyona gelen naif kişiliklere sahip oldukları” anlamına gelmez, tepkilerini göstermek zorundadırlar. Ancak tepki verirken, bu işte herhangi bir dahli olmayan insanları hedef almak, ülkelerin elçiliklerine saldırılar düzenlemek de doğru değildir. Libya-Bingazi’de Amerikan büyükelçisi ve üç per- sonelinin bu film dolayısıyla öldürülmeleri haklı, ma- zur veya meşru gösterilemez. Tepki ne kadar meşru ise, Bingazi’de dört Amerikalının öldürülmesi de gayri meşrudur. İslami bisiklet değil fıtri bisiklet! Milli Görüş Kuzey Hollanda bölgesi yeni merkez binası hizmete açıldı Müslümanların masumiyeti Tebrik Kurban bayramınızı gönülden tebrik ederiz, Hollanda ‘da bir dönem kapandı Arap ayaklanmasının asıl hedefi batı idi eçim Kurulu tarafından yapılan açıklamada 9 Haziran 2010 seçimlerinde yüzde 75,4 olan katılım oranının 12 Eylül’de yüzde 74,6’da kaldığı belirtildi. Toplam 12 milyon 689 bin 810 seçmenin bulunduğu Hollanda’da seçimlere katılım oranının diğer seçimlere oranla düşük olduğu ifade edilen açıklamada kullanılan 9 milyon 462 bin 223 oyun 17 bin 4’ünün boş oy, 20 bin 984’ünün de geçersiz olduğu dile getirildi. Parti barajının 62 bin 828, tercih oyu barajının ise 15 bin 708 olarak belirlendiğini açıkladı. Bence yaşananlar hem hedef hem de etki itibariyle bir ikinci 11 Eylül olacak özellikler taşımaktadır. 11 Eylül Batı’nın temsilcisi olan ABD’ye yönelik bir eylemdi. 11 Eylül’ün amacı ABD’nin İslam dünyası ve toplumu üzerinde kurmuş olduğu düzene bir tepkiyi ortaya koymaktaydı. Son günlerde gördüğümüz eylemlerde Batı’ya karşı birikmiş olan tepki ve öfkenin sürdüğünü görmekteyiz. Bundan dolayı büyükelçiliklere karşı düzenlenen son protestoları ve yakıp yıkmaları gerçekleştiren kişilerin 11 Eylül’ü geçekleştiren bireylerden farklı amaçlara sahip olmadığını görmek gerekir. Bu birinci benzerliktir. İkinci benzerlik ise etki boyutunda ortaya çıkacaktır. Yani, Batı son eylemleri doğrudan kendisine ve değerlerine yönelik bir karşı saldırı olarak algılayacaktır. En azından Batı kamuoyunda böyle bir tepkiye yol açacağı öngörülme- ktedir. Dolayısıyla amaç ve etki boyutuyla gerçekleşen eylemlerin ikinci bir 11 Eylül olarak nitelendirilmesinin doğru bir tespit olduğunu düşünmekteyim. Jaar:14 | Editie:173 | Oplage: 12.000 | Ekim 2012 | actueel informatieblad www.dogus.nl Türkiye fiyatına kapınıza teslim Kırık Kamera Ustayı Kaybettik 5 İşgalin filmi nasıldır? İsrail zulmünü kaç kamera çekebilir, kaç kamera dayanır bu savaşa? Onun arkasından yakılacak hangi ağıt acısını anlatabilecek ki?

Upload: dogus-gazetesi

Post on 13-Mar-2016

233 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Dogus Gazetesi

TRANSCRIPT

Page 1: 173

Türkiye ve İslâm dünyası ise ne bunun gibi gayr-i fıtrî de olsa ileri, ne de fıtrî bir teknoloji üretme noktasına gelmiştir. En kötüsü biz, sad-ece insan doğasına aykırı modern teknolojinin en hızlı pasif tüketicisi konumundayız. Bu acıklı durumdan çıkabilmek için yapmamız gereken ilk şey, bir bilinç yenilenmesine giderek insanî, fıtrî, sünnî olanın zaten İslâmî olduğunu, ayrıca bir İslâmî olmadığını kavramaktır.

Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasy-onu Amsterdam Osdorp’da yeni satın aldığı 1250 metre kare kapalı alana sahip iki katlı kendi hizmet binasının açılışını çok sayıda saygın misafirin hazır bulunduğu mütevazi bir tören ile gerçekleştirdi. Açılış töreninde Rotter-dam başkonsolosu Togal Oral, IGMG Genel başkanı Kemal Ergün, Lahey Din İşleri müşaviri Prof. Dr. Mustafa

Ünver, meclise yeni giren türk kökenli milletvekili Tunahan Kuzu, Amster-dam Nieuwe West Belediye başkanı Ahmet Baddoud , IGMG Sosyal Hizmetler başkanı Ali Bozkurt, Hollan-da genç işadamları derneği başkan yardımcısı Vecih Er, Rhein Neckar Saar bölge başkanı Yaşar Çimşit ve Hollanda İslam Federasyonu başkanı Mehmet Yaramış katıldılar.

Her ne niyet ve amaçla olursa olsun, Müslümanların, dinlerinin amentüsüne yapılan hakaretlere suskun kalamamaları onların “fanatik, aşırı alıngan, kolayca provokasyona gelen naif kişiliklere sahip oldukları” anlamına gelmez, tepkilerini göstermek zorundadırlar. Ancak tepki verirken, bu işte herhangi bir dahli olmayan insanları hedef almak, ülkelerin elçiliklerine saldırılar düzenlemek de doğru değildir. Libya-Bingazi’de Amerikan büyükelçisi ve üç per-sonelinin bu film dolayısıyla öldürülmeleri haklı, ma-zur veya meşru gösterilemez. Tepki ne kadar meşru ise, Bingazi’de dört Amerikalının öldürülmesi de gayri meşrudur.

İslami bisiklet değil fıtri bisiklet! Milli Görüş Kuzey Hollanda bölgesi yeni merkez binası hizmete açıldı

Müslümanların masumiyeti

Tebrik

Kurban bayramınızı

gönülden tebrik ederiz,

Hollanda ‘da bir dönem kapandı

Arap ayaklanmasının asıl hedefi batı idi

eçim Kurulu tarafından yapılan açıklamada 9 Haziran 2010 seçimlerinde yüzde 75,4 olan katılım oranının 12 Eylül’de yüzde 74,6’da kaldığı belirtildi. Toplam 12 milyon 689 bin 810 seçmenin bulunduğu Hollanda’da seçimlere katılım oranının diğer seçimlere oranla düşük olduğu ifade edilen açıklamada kullanılan 9 milyon 462 bin 223 oyun 17 bin 4’ünün boş oy, 20 bin 984’ünün de geçersiz olduğu dile getirildi. Parti barajının 62 bin 828, tercih oyu barajının ise 15 bin 708 olarak belirlendiğini açıkladı.

Bence yaşananlar hem hedef hem de etki itibariyle bir ikinci 11 Eylül olacak özellikler taşımaktadır. 11 Eylül Batı’nın temsilcisi olan ABD’ye yönelik bir eylemdi. 11 Eylül’ün amacı ABD’nin İslam dünyası ve toplumu üzerinde kurmuş olduğu düzene bir tepkiyi ortaya koymaktaydı. Son günlerde gördüğümüz eylemlerde Batı’ya karşı birikmiş olan tepki ve öfkenin sürdüğünü görmekteyiz. Bundan dolayı büyükelçiliklere karşı düzenlenen son protestoları ve yakıp yıkmaları gerçekleştiren kişilerin 11 Eylül’ü geçekleştiren bireylerden farklı amaçlara sahip olmadığını görmek gerekir.

Bu birinci benzerliktir. İkinci benzerlik ise etki boyutunda ortaya çıkacaktır. Yani, Batı son eylemleri doğrudan kendisine ve değerlerine yönelik bir karşı saldırı olarak algılayacaktır. En azından Batı kamuoyunda böyle bir tepkiye yol açacağı öngörülme-ktedir. Dolayısıyla amaç ve etki boyutuyla gerçekleşen eylemlerin ikinci bir 11 Eylül olarak nitelendirilmesinin doğru bir tespit olduğunu düşünmekteyim.

Jaar:14 | Editie:173 | Oplage: 12.000 | Ekim 2012 | actueel informatieblad www.dogus.nl

sss333

sss202020

Türkiye fiyatına kapınıza teslim

Kırık Kamera

Ustayı Kaybettik5

İşgalin filmi nasıldır? İsrail zulmünü kaç kamera çekebilir, kaç kamera dayanır bu savaşa? Onun arkasından yakılacak hangi ağıt acısını anlatabilecek ki?sss282828 sss292929

sss888

sss121212

sss242424

Page 2: 173

www.agisturkey.com

AGIS 7/24

444 24 47

SA∕lI∕ınız ‹ç‹N

GERÇEK UZMANLARA GÜVEN‹N...AGIS’li olmanın avantajlarından siz de yararlanın;

• Türkiye’de 7/24 Hizmet Ofisi• Tıbbi Danımanlık• Acil Tedaviler• 2. Görü Hakkı

• Elektif Cerrahi• Di Tedavileri• Kaplıca ve Diyaliz Tedavileri

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

rontgen_270x396.pdf 1 8/13/12 11:03 AM

Page 3: 173

11Ekim 2012 - Doğuş

Haber Toplum

Hollanda İslam Federasyonu Yeni Sezona Start Verdi

NIF Kadınlar Gençlik Teşkilatı Bosna’da Okul Bakım Projesi 2012

Tatil dönüşü yaptığı genişletilmiş şube başkanları ve yöneticileri toplantısında hem geçen sezonun değerlendirilmesi yapıldı hem de yeni sezonda yapılması planlananlar gözden geçirildi.

NIF Kadınlar Gençlik Teşkilatı yepyeni bir projeyle imza atıyor. Bosna’da bir okulun bakımını üstlenerek öğrencilerin daha iyi bir ortamda eğitim almasına katkı sağlayacak

Hollanda İslam Federasyonu 16 Eylül 2012 Pazar günü Leiden Fatih Vakfı salonunda yaptığı şube başkanları toplantısında yeni sezona start verdi. Cemiyet başkanları, kadınlar teşkilatı başkanları, kadınlar gen-çlik teşkilatı başkanları ve sosyal hizmetler başkanlarının katıldığı toplantıya genel merkezden Hasene başkan yardımcısı Mustafa Uyanık da katılarak yöneticilere Hasene çalışmaları hakkında bilgiler verdi.

Çocuklarımız geleceğimizin teminatıdır

Başkan Mehmet Yaramış yeni sezonda yöneticilere yönelik yaptığı konuşmada yeni sezonda yapılacak olan çalışmaların Müslümanlar ve tüm insanlık için hayırlı ve bereketli olması diledi. Yaramış 12 Eylül’de Hollanda’da yapılan erken genel seçim sonuçlarına değindi. Geçen dönem Irkçı ve İslam düşmanı söylemleri ile prim yaparak mecliste 26 sandalye elde eden bir partinin bu seçimde 11 sandalye kaybederek büyük bir hezimete uğramasının

Kadınlar Gençlik Teşkilatı Sosyal hizmetler birimi 12 ve 19 Ekim tarihleri arasında Bosna’da bir okul projesi gerçekleştirmeyi planlamaktadır. Farklı şubelerden yaklaşık 35 gönüllü genç kızın katılacağı bu projede kol-lar Bosnalı çocuklar için sıvanacak. Proje çerçevesinde kızlar bir hafta boyunca sınıfları boyayıp, oradaki çocuklara daha rahat, daha sağlıklı ve daha neşeli bir öğrenim ortamı sunmaya çalışacaklar.

Fikir 2010 ve 2011 yıllarında yine bir ekim ayında bu tür bir projede yer alan KGT Sosyal Hizmetler Başkanı Esra Yılmazer tarafından gündeme getirilmiş. Yılmazer sonrasını şöyle açıklıyor. ”Yaklaşık 6 aylık bir çalışma sonrasında projeyi bölge başkanımız Sayın Mehmet Yaramış beye sunduk. Kendileri bizi çok desteklediler ve

hala desteklemekte devam ediyor-lar. Bu proje gerçekleşeceği için çok heyecanlıyım. Kadınlar Gençlik Teşkilatı olarak bölge başkanımıza ve yardımlarından dolayı Genel Merkezimize teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunmak isteriz.”

Yılmazer, bu projenin; projeye katılanlar için de çok faydalı olacağını belirtiyor. ”Bizzat yardıma muhtaç okulları görecek olan katılımcılar ellerindeki değerleri daha iyi anlaya-caklar ve kendine olan öz güvenleri artacaktır. Bunun yanı sıra yeni bir kültür ile tanışma imkânı bulacak-lar. Bizim de tarihimiz olan Bosna tarihini yakından öğreneceklerdir”. Proje içinde ayrıca bir günlük gezi programına da yer verilerek başta Bosna savaşının kaderini değiştiren tünel, bilge kral Aliya İzzetbegoviç’in

kabri ve Başçarşı olmak üzere bir çok tarihi yerin gezileceği planlanmış. Bu projenin hayata geçirilmesinde çalışma yapan komisyonda şu isimler yer almaktadır: Aysel Yaramiş (Eğitim Basşkanı), Kubra Koca (Universiteler Baskani), Ayşe Taner (GOB başkanı), Ayse Gokmen (Lise ve mesleki Başkanı), Esra Yılmazer (Başkan vekili, Sosyal Hizmetler Başkanı)

Esra Yılmazer’in bu çerçevede hayırseverlere bir çağrısı var:‘’Sizde Bosnalı çocukların yüzünü güldürmek istiyorsanız ve bu projeye destek olmak isterseniz aşağıdaki he-sap numaradan bağış yapabilirsiniz.’’

Hesap Sahibi: NIFHesap no: 831431814 (ABN AMRO)Amac: Bosna 2012

sevindirici bir durum olarak nite-lendirildi. Hollanda’nın bunda sonra bu tür popülist siyasetçilere prim vermeyeceğini ve hoşgörünün hâkim olduğu yeni günlerin yaşanacağını umudunu ifade etti. Bu arada çalışmaları süren yeni hükümetin bir an önce kurularak görevine başlamasını temenni etti. Yaramış eğitim konusuna değinerek okullarda ve camilerde verilen eğitimin çok iyi takip edilip desteklenmesini önerdi. Her geçen gün sayısı biraz daha ar-tan öğrencilerin esasen geleceğimizin teminatı olduklarını, dolayısıyla bu evlatlarımızı en iyi ve en güzel şekilde geleceğe hazırlamak bizlerin asil görevidir şeklinde konuşan başkan Genel merkezin büyük bir itina göstererek hazırlamış olduğu eğitim müfredatının kesinlikle uygulanmasını gerektiğini söyledi.

Ümmet şuuruyla dünyaya dağılacaklar

Mustafa Uyanık Önce Sosyal hizmet-ler başkanlarına ve bu yıl Hollanda-dan gidecek olan 12 kişilik kurban

gönüllülerine ayrı bir salonda hitap etti. Daha sonrada diğer yöneticilere hitap eden Hasene başkan Yardımcısı geçtiğimiz sezon Hasene’nin hangi ülkelerde nasıl bir çalışma yaptığını dair örnekler verdi. Yaklaşan kurbanbayramında yine bir yoğunluk yaşanacağını belirten Uyanık, bu yıl yine Hasene kurban gönüllülerinin ümmetşuuru içinde dünyanın pek çok fakirülkesine yardımlar götürerek oradakikardeşlerimizle kucaklaşarak burada-kilerin selamlarını götüreceklerini söyledi. Kurban gönüllülerinin oralara gitmeden önce çok çalışarak daha çok kurban hissesi almalarını tavsiye etti. Onların oralara vardıklarında ve yolculuklarında nelere dikkat etmeleri gerektiği yönünde önemli ipuçları vermeye çalıştı.

Önemli konularda bazı bölge birim başkanlarının söz aldığı toplantıya yüze yakın yönetici katıldı. Toplantı Kura ’anı kerim tilaveti ve Leiden cemiyetinin sunduğu yemek ikramı ile son buldu.

Adnan Şahin - Vehbi Kuzu

Abdullah Güven

Maksimum Aşka Davetiye Var

Muştular

Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, sen vardın ay bakışlı gecelerde ,sen vardın seherlerde terleyen güllerde, sen vardın aşkın ile ağlayan gönüllerde, sen vardın sevdan ile kavrulan ciğerlerde.

Sahabelerin vardı yıldızlar gibi. Hangisine uyulsa götürürlerdi sev-da iklimine. Damardan bağlıydılar sana. Can damarından, şah dama-rından beslenirlerdi senin sevda okyunusundan hayat menbağından. Yer yüzü yıldızlarıydı onlar şavkın ile parlayan, ay bakışınla canlanan, sensiz olamayan, seninle ağlayan seninle gülen, yarenlerindi onlar ya Rasulallah.

Ama devir değişti, aşklar değişti senden sonra. Sana şöyle bir gön-lümüzce bağlanamadık. Çürük çıktıiplerimiz, döküldük tel tel. Hak yolunda gerilmiş engeller var aşamadık.

Bir ismini bile haykıramadık cihana şöyle kara Bilal gibi. Eriyip giderken ayakları altından taşlar kar gibi, o yine ‘olmadı olmadı taşlar eridi benerimedim’ derdi ve kendi yürek yangınlarını körüklerdi.

Hey gönlü kar beyazı kara Bilal! Gönlünde yangınlar, sesinde maksimum aşka davetiye var.

Bu can sana feda olsun Ya Rasul-allah. Sadakatler değişti, samimiyetler değişti senden sonra. Seninle şöyle yürekten bir rabıta kuramadıkBir ciğerimiz yanmadı şöyle Ebubekir misali. Alevler içerisindeyken insanlık yanı başımızda bizler terle-medik bile sıcak yataklarımızda. Küçüldük küçüldükçe de utanmadık masumlardan.

Hey sıddıkı Bekir! Ciğerlerinde yangınlar, yüreğinde maksimum

sadakate davetiye var.

Varım yoğum sana feda olsun ya Rasulallah. Dengeler değişti, kaçır-dılar kantarın topuzunu senden sonra. Şöyle bir Ömer heybetiyle dikilemedik karşılarına, diyemedik mül-kün temeli adalettir. Hani nerede hukuk? Gösteremedik bir Faruk’luk. Fırat kenarında kaybolan bir kuzu-nun sorumluluğu şöyle dursun el altındaki yavrularımızın sorumluluğunu kaldırmadık biliyorsun.

Hey Ömer ul Faruk! Yüreğinde yangınlar, sözlerinde maksimum adalete davetiye var..

Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah! Beşeri ilişkiler değişti, âdab-ı muaşeret değişti senden sonra. Sana şöyle bir Osman gibi bakamadık, mahçup, utangaç, edep edilirken kurban, eşlik etti

buna hayâ ve türban. Olmaz dese de, uymaz dese de, Kitab-ı Furkan, ne dinleyen var O’nu, ne de adını soran,

Hey Zinnureyn Osman! Gönlünde yangınlar, yüzünde, maksimum hayâya davetiye var!

Canım feda olsun yoluna ya Rasu-lallah! İlim irfan değişti, hak hakikat değişti senden sonra. Bir hayatını bile öğrenemedik şöyle gönlü-müzce. Tedrisat mana kaybetti, soğuk demirler bele asılınca. En büyük düşman göz ardı edilince, kabardı nefis, azdı şeytan kendi dileğince. Bir Allah’ın aslanı gibi ters yüz edemedik, karşı çıkıp da kinimize, meydan okuyup da nefretimize.

Hey Allah’ın aslanı Murtaza Ali! Gönlünde yangınlar kalbinde

maksimum marifete davetiye var.

Ya Rasulallah! Asırlar öncesi aşkınla aynileşen yer yüzü yıldızlarıydı bunlar. Ve Sen her daim ebediyyen ümmetin yüreğinde var olacaksın . Dün sana saldıran Ebu Leheb ve güruhunun el-lerini kuruttu Allah. Bu gün de sana saldırmayı alışkanlık haline getiren İslam ve insanlık düşmanlarına kendi ilahi adaletiyle mutlaka cezalarını verecektir. Ümmete düşen görev senin alemlere örnek güzel ahlak modelini (usvetun hasenetun) yaşamak ve yaşatmak olmalıdır. Mümine düşen görev cihadın tozu ile cehennemin dumanını ayırabilecek manevi fera-sete sahip olmasıdır.

Rabbim yarimiz ve yardımcımız ol-sun, bizi senin yolundan ayırmasın ya Rasulallah.

Page 4: 173

12Türk medyasından

Doğuş - Ekim 2012

Peygamberimize hakaret etme konusunda yarışan bazı kişilerin yaptığı film sanal alemde yayınlanıyor. Müslümanlar pek çok yerde protesto eylemleri yaptılar. Zaman zaman olaya şiddet karıştı. Türk medyasından da konuyla ilgili sesler yükseldi. Bir kaçını sizler ile paylaşmak istedik...

Müslümanların Masumiyeti İslam’a hakaret, Müslümanlara tuzak

Müslümanların Masumiyeti

Ben “mukaddesatımızın“ öğretildiği nesildenim. Şimdi genç kuşaklarımız buna kutsallarımız“ diyorlar.

Amerika’da İslam’a ve İslam Peygamber’ine hakaretler içeren film dolayısıyla İslam dünyası ayakta.

Habertürk - Yılmaz Karakoyunlu Zaman - Ali Bulaç

Radikal - Cüneyt Özdemir

‘‘ Bu filmi anlatmalıyız ki inançlı Müslümanlar bu tür uyduruk şeylerden yola çıkıp başka insanları öldürmeye kalkmasınlar’’

Kutsal sözcüğünü beğeniyorum. Uygun değerli ve tesirli bir mana zenginliği taşıyor.Ama bazen öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki, “mukaddesat” kavramının içerdiği o ruh ve gönül zenginliği olayın önemini (benim kuşağımın insanlarına) daha derin ve müessir ölçülerle aktarıyor.Geçmişte çeşitli vesilel-erle Hazreti Muhammed’i hedef alan çirkin emelli, dil uzatmaları olmuştu.Almanya’da ve Danimarka’da yaşanan olaylar, İslamiyet’e yönelik ayıplı hareketlerin boyutlarını ortaya koymuştu. Ve olayların hangi gelişmelere gebe olduğunu hissettiren örneklerdi.

Bugünlerde de dünyanın çeşitli ülkelerindeki bu tür olaylara sıklıkla rastlıyoruz.Örneğin Berlin Eyalet Mahkemesi, Hazreti Peygamberi küçült-meyi amaçlayan karikatürlü protestoları, “san-atta özgürlük” sayarak yürüyüş izni vermişti.

Bu tür eylemler, Ramazan Bayramına denk get-irilerek protestoların etkisini pekiştirmek isteyen kurnazlıklar sergileniyordu.Sonra benzerleri Danimarka’da görüldü.Ölçüleri belli bir sistema-tik program uygulaması Avrupa’yı sarmaktaydı.

İslamiyet hedef alınmıştı...

Hazreti Muhammed’e hakaret içeren “Müslümanların Masumiyeti“ adlı filmin yapımcısı Sam Bacile, filmi “provokatif bir siyasi tutum“ amacıyla yaptığını itiraf etti. Amerika’nın ünlü gazetesi Wall Street Journal’a yaptığı

Neredeyse her ülkede protesto gösterileri yapılıyor. Müslümanlar bu densizliğe karşı tepki gösteriyorlar, tabii ki yerden göğe kadar hakları var. Bunun bir provokasyon olduğu açık. Nitekim Kıpti, Yahudi, Amerikan Evanjelist, Neocon yapımı olan bu müptezelliği sergileyen densiz adam, bu işi bilerek, planlayarak -provokasyon olacağını düşünerek- yaptığını itiraf etmiştir.

Her ne niyet ve amaçla olursa olsun, Müslümanların, dinlerinin amentüsüne yapılan hakaretlere suskun kalamamaları onların “fanatik, aşırı alıngan, kolayca provokasyona gelen naif kişiliklere sahip oldukları” anlamına gelmez, tepkilerini göstermek zorundadırlar. Ancak tepki verirken, bu işte herhangi bir dahli olmayan insanları hedef almak, ülkelerin elçiliklerine saldırılar düzenlemek de doğru değildir. Libya-Bingazi’de Amerikan büyükelçisi ve üç personelinin bu film dolayısıyla öldürül-meleri haklı, mazur veya meşru gösterilemez. Tepki ne kadar meşru ise, Bingazi’de dört Amerikalının öldürülmesi de gayri meşrudur.

Cana ve mala zarar vermeden Efendimiz (sas)’e yapılan hakarete tepki vermek bir haktır; “o bizim canımızdan, çoluk çocuğumuzdan da daha değerlidir”, ancak tepkilerin makul çerçevede tutulması için -ki bundan sonra bu tür provokasyonlar artarak sürecektir- aklı başında tedbirler düşünmemiz icap eder.

Başbakan R. Tayyip Erdoğan son derece makul, herkesin içini rahatlatan bir konuşma yapmıştır. Amerikan elçisine ve çalışanlara yapılan haksız saldırıyı açıklıkla kınadıktan, bu olayın bir pro-vokasyon olduğu hususunun altını çizdikten son-ra şunları demiştir: “İslam’ın yüce değerlerine ve Hz. Peygamber’e hakaret, fikir ve inanç hürriyeti içinde değerlendirilemez. Dinlere, peygam-berlere insanların kutsal değerlerine yönelik hakaretler, fikir ya da eleştiri hürriyeti olarak görülemez. Hakaret içeren yaklaşımlar tam tersine düşünce, inanç ve eleştiri hürriyeti zemi-nini tahrip etmektir. Bu aynı zamanda bir sebep netice ilişkisidir. Bu bakımdan tahrik oluşturan akımlara karşı biz yöneticilerin gerekli tedbirleri de alması gerekir.” Kişisel olarak benim de ilk görüşüm bu yönde. Salman Rüşdi’nin aşağılık romanı, Danimarka’da çizilen karikatürler, Afganistan’da Amerikan askerlerinin Kur’an-ı Kerim’i yakıp ayaklarının altına almaları, Mescid-i Aksa avlusundaki danslı gösteri ve en son olay ifade özgürlüğü içinde ele alınamaz vb. Şu öneriler üzerinde düşünülebilir:

1.İslam İşbirliği Örgütü bünyesinde 52 İslam ülkesinin temsilcileri bir araya gelip bu türden

Libya’da ABD Büyükelçisi’nin hayatına mal olan filmi izlediniz mi?

Tamamını izlemek mümkün değil ancak bir kısmını izlediğinizde bile kimin daha cahil olduğuna karar vermekte zorlanıyorsunuz. Acaba bu filmi California’da ‘chrome key’ denilen bir teknikle berbat Los Angeles’lı oyuncularla çeken yönetmen mi, yoksa bu 3. sınıf bile olamayacak filmi ciddiye alıp ABD Konsolosluğunu basan radikal dinci mi? Bu berbat filmi aslında uzun uzun anlatmalıyız. Anlatmalıyız ki inançlı Müslümanlar bu tür uyduruk şeylerden yola çıkıp başka insanları öldürmeye kalkmasınlar.

Sanırım bu trajedinin en masum kişisi 3 dil bildiği halde bu kara cehalete kurban giden

açıklamada yapımcı Bacile, filmin finansmanı için gerekli parayı İsrailli bağışçılardan aldığını da açıkladı. Asıl amacının İslam’ı küçültmek, Müslümanları aşağılamak, böylece İsrail emel-lerine uygun zemin hazırlamak olduğunu belirtti.

Türk basınında bu olay, “yönetmen itiraf etti” biçiminde sunuldu.Bu tür hileli ruhlar için itiraf denilen şey, onların hayatında iftiharlar olarak yer alır. Ve aynı aşağılık emellerinde ruh uyumu buldukları kadrolarla birlikte hareket ederler. Ortaklaştıkları herkesle aynı habis hedefin emrinde köleleşerek İslam mukaddesatını hırpalarlar. Nitekim Hazreti Peygamberi tezyife yeltenen Bacile, Florida eyaletinde Kuran-ı Kerim yakan rahip Terry Jones’dan destek aldığını söyledi..Filmin uluslararası reklam kampanyasını da Kaliforniya’da yaşayan Müslü-man düşmanı Moris Sadek yapıyor.

Açık deyimiyle evrensel nitelikli ve tertipli bir hareket...Filmin Müslüman âleminde fırtınalar yaratması tabii idi. Protesto kaçınılmazdı. Nitekim çeşitli Müslüman ülkelerinde protes-tolar görüldü. Bazılarında ölçü kaçtı. Örneğin Libya’da Amerikan Elçiliğinin basılarak Büyükelçinin ve üç Kançılarya görevlisinin öldürülmesi akıl alacak iş değildi...Hatta utanç verici bir idrak ve izan eksikliği sergiledi... Şüphe yok ki, Hıristiyan Dünyasında ve Yahudi Cemaatinde böyle abes girişimlerin karşısında yer alan makul düşünceli ve masum duygulu muhitler vardır.

Bazı Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerinin ve olayı ayıplayan tavırları bunun örnekleridirler...

Ama asıl bilinmesi gereken şudur: İslam idraki ve Müslüman izanı, gerçekte akıl ve vicdan değerlerini en üstün terkibidirler. Eğer Müslü-man kitleler ve muhitler, bu terkibin değerinden uzaklaşırlarsa, karşı taraf, fırsatı ganimet sayar.

Bu kadrolar, sinsi ve hain emeller için tezahür fırsatı ve zemini bulmuş olurlar.Yani kötü sonuç-lu olaylar yaşanırken bir hususun iki yanını da düşünmek gerekir...

hakaret içeren her türlü teşebbüsü ve etkinliği -yazılı veya görsel- kesin bir dille suç kapsamına sokacak bir teklif hazırlayıp bunu BM’ye götürmeli ve bunun bir madde olarak BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne eklenmesini sağlamalıdırlar. Bu konuda Batılı değerler, mesela AİHS ile çelişkiye düşüleceği açıktır. Ancak biz İslam ülkeleri olarak bu konuda ısrarlı olduğumuzu belirtmeli, bizim nezdimizde ha-karet içeren ifadeleri suç kapsamında mütalaa edeceğimizi deklare etmeliyiz. Türkiye, İran, Mısır, Pakistan, Endonezya ve Suudi Arabistan bir araya gelmeli, ortak irade ile İslam dünyasını harekete geçirmelidirler.

2.Müslümanların sözüne itibar ettiği kanaat önderleri, alimleri, müçtehit ve yazarları İslam’a ve Hz. Peygamber’e hakaret içeren yazılı ve gör-sel ifadeleri tel’in ettiklerini açık bir dille ifade etmeli, ancak tepkilerin Libya’da olduğu gibi cana ve mala zarar verici mahiyette olmaması gerektiği konusunda kitleleri uyarmalıdırlar.

3.“Medeniyetler Çatışması ve İslamafobia” iki yanardağ gibi faaliyette. Bu yanardağların yıkıcı etkilerini “Medeniyetler İttifakı ve tek taraflı diyaloglar”la önleyemeyeceğimiz anlaşılıyor. Çünkü başta ABD olmak üzere Avrupa’da yük-selmekte olan ırkçılık çatışmayı ve İslamafobia’yı körüklüyorlar. İttifak ve diyalog bizden dolayı değil, Batı’dan dolayı işlemiyor, olumlu sonuç vermiyor.

4.Eğer işaret ettiğimiz çerçevede İslam ülkeleri devletler ve kanaat önderleri seviyesinde olaya el koymayacak olurlarsa, kitleleri daha büyük ve sonuçları daha vahim provokasyonlara açık hale getirecekler. Küresel odakların istediği de budur.

5. Bu sorun sadece dindarları değil, laik veya başka kimlikteki herkesi yakından ilgilendiriyor, tehdit ediyor.

ABD Büyükelçisi oldu. Cehalet California sa-hillerinden Bingazi’ye internetin hızıyla öyle bir yayıldı ki hiç kimse “Yahu durun, bu saçmalığı ciddiye almayalım” demeye bile fırsat bulamadı. Alın size medyayı susturmanın zararlarından biri daha. Bazen bir şeyin şüyuu vukuundan beter olabiliyor.

Beni asıl şaşırtan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın masum sitemi oldu. “Bizim özgürleştirdiğimiz bir ülkede bize bu yapılır mı?” gibi bir şeyler söylüyordu. Zaten asıl film tam da bu cümlede, şu ‘özgürleştirme’ mese-lesinde yatıyor. En son Irak’ı özgürleştirmişlerdi, farkındaysanız bedeli bir milyon ölüm oldu. Libya’nın özgürleştirilmesini Kaddafi’yi yakalayıp affedersiniz k.na çubuk sokarak yaptıkları görüntüleri Batı basını günlerce ekranda tutarken hiçbir sakınca görmemişti. Dün ekranlarda Büyükelçi’nin benzer insanlarca yerlerde sürüklenen görüntüsü vardı. Kaddafi’yi öldürenlerle ABD Büyükelçisi’ni öldürenler emin olun ufak tefek görüş farklılıkları olsa da aynı kişilerdi. Libya’yı konuşmamız ve bu görüntüler üzerine iyi düşünmemiz gerekiyor zira şu aralar bildiğiniz gibi benzer kişilerle Suriye’yi özgürleştirmeye çalışıyoruz. Seçimler öncesi Libya açıklarına yaklaşan ABD savaş gemi-lerinin dağa taşa Tomhawk’ları sallayacağını söylemek için çok büyük bir siyasi analist olmaya gerek yok. Yarın bir gün Özgür Suriye Ordusu’ndaki kimi özgürlük savaşçılarının başımıza neler açacağını öngörmek için de...

Page 5: 173

13Ekim 2012 - Doğuş

Haber Toplum

Rabia Kadir konferans verdi Den Haag kentinde Türk Müzesi açıldıÇeşitli temaslar için Hollanda’da bulunan Dünya Uygurlar Kurultayı (WUC) başkanı Rabia Kadir Hollanda Türk Federasyon’a bağlı Rot-terdam VERSAM teşkilatında Uygur Türkleri ile ilgili bir konferans verdi. Yoğun ilginin olduğu konferansta zaman zaman duygusal anlar yaşandı. Rabia ana olarak bilinen Rabia Kadir kendisine gösterilen ilgiden çok memnun kaldığını bir kaç defa tekrarladı.

Türkiye Hollanda ilişkilerinin 400. Yılı kutlamaları çerçevesinde, hem geçmişteki ilişkileri hem de 50 yıl önce Hollanda’ya gelen işçilerin yaşamlarını belgelemek amacıyla Den Haag kentinde bir Türk Müzesi açıldı.

Konferans VERSAM teşkilat başkanı Mustafa Şenyürek’in açılış konuşması ile başladı. Mustafa Şenyürek yapmış olduğu konuşmada Rabia anayı misa-fir etmenin mutluluğu ve heycanını yaşadığını söyledi.

Hollanda Türk Federasyon genel başkanı Murat Gedik yapmış olduğu konuşmasında Uygur Turk’ünün sorunlarının kendi sorunları olarak gördüklerini söyledi. Murat Gedik: “Bugün ebedi Türk Yurdu olan Doğu Türkistan’da soydaşlarımız Çin zulmü altında inlemektedir. İşkenceler, katliamlar ve daha nice insanlık dışı muamelere karşı başta Türkiyemiz olmak üzere bütün dünya sessizce

seyretmektedir. Rabia ananın bugün aramızda olması bizlerde var olan Türk Dünyası aşkını tazelemiş oldu. Unutmayalım ki Türk Dünyasının sorunu Hollanda Türk Federasyon’un sorunudur. Örnek bir mücadele insanı olan Rabia ana bizler için bir ışıktır, Osman Batur’un, İsa Yusuf Alptekin’in yoldaşıdır. İnşaallah gün olur vize engeli kalkar ve Türkiye’yi ziyaret edebilir.”

Yaklaşık iki saatlik bir konuşma yapan Rabia Kadir katılımcılara samimiyetlerinden dolayı bir kaç defa teşekkür etti. VERSAM teşkilatında Hollanda Türk Federasyon’u tarafından ağırlanan Rabia Kadir yapmış olduğu konuşmadan ve katılımcılardan almış olduğu pozitif enerji ile çok heyecanlandığını söyl-edi. Doğu Türkistan halkının büyük zulümler yaşadığını ve bunun artık son bulması için Uygur davasının başta Türk halkı olmak üzere ka-muoyuna iyi anlatılması gerektiğini söyleyen Rabia Kadir yaşamış olduğu zorlukları kısa olarak anlattı. Sorulan sorulara tek tek cevap veren Rabia Kadir inşaallah bir sonraki Hollanda’ya gelişimizde Hollanda Türk Federasyon ile seri konferanslar yaparız temennisinde bulundu.

Konferansta çeştli Türk topluluklarının temsilcilerinin bulunması güne ayrı bir önem ve güzellik kattı.

Türkiye – Hollanda arasında 400 yıl önce başlayan resmi ilişkiler ve 50 yıl önce başlayan işçi göçle ilgili belgeler bir müzede bir araya getir-ilerek gelecek nesillere miras olarak bırakılıyor. Den Haag Türk Müzesi 8 Eylül 2012 tarihinde Türkiye’den Mec-lis başkan yardımcısı Prof. Mehmet Sağlam ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı başkan yardımcısı Dr.Gürsel Dönmez, Den Haag büyükşehir belediye başkanı Van Aartsen, Hollanda Türkiye büyükelçisi Jan-Paul Dirkse, Türkiye Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral ve çok sayıda yurttaşımızın katıldığı bir ortamda ziyarete açıldı.

Gül ve Erdoğan’dan tebrik telgrafı

Müze genel koordinatörü Rüstem Azar açılış konuşmasında müze hakkında bilgiler verdi ve katkıda bulunanlara ve davete icabet eden herkese teşekkür etti. Azar ayrıca

aralarında Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanının da bulunduğu zevatın yolladığı çok sayıda tebrik telgrafını okudu.

Ekonomiye çok önemeli katkılarda bulundular

Den Haag belediye başkanı Van Aartsen ‘elli yıl önce gelenler Hol-landa ekonomisinin gelişmesinde çok önemli katkılarda bulundular. Türk - Hollanda tarihi ilişkilerinin bir müzede sergilenmesini önemli buluyorum. Müzenin ayakta durması için Sabancı müzesinin de katkılarıyla elimizden geleni yapmaktayız’ dedi.

Üç beş yıl kalacaklardı.

Rotterdam başkonsolosumuz Togan Oral konuşmada ‘50 yıl önce çok değişik hayallerle buralara geldiler. Ama evdeki hesaplar hiçbir zaman

çarşıya uymadı ve değişen şartlar tüm planları alt üst etti. Artık geleceklerini burada devam ettirmenin kaçınılmaz olduğunu anladılar ve şimdi buraya yönelik çalışıyorlar. Bu müze onların torunlarına bırakacakları çok anlamlı bir miras olacaktır’ dedi.

Ömür boyu işçi kalacak değildik

Prof. Mehmet Sağlam konuşmasında Hollanda’nın Türklerin ömür boyu işçi olarak kalmayacaklarını ilk olarak kabul ederek onların girişimci yönlerinin önünü açmasını tak-dire şayan bulduğunu belirterek Hollandalılara teşekkür etti. Sağlam, 400 yılın milletlerin hayatında uzun bir süre olduğunu, dolayısıyla Hollanda ve Türkiye’nin uzun süredir birbirl-erini çok iyi anladığını ve ilişkiler geliştirdiğini ve son olarak 1960’larda Hollanda’ya gelen işçi göçüyle bunun daha da pekiştiğini ifade etti.

Ana dilini öğrenemeyen başka dili öğrenemez

Entegrasyon konusuna da değinen Sağlam ‘Bu topluma intibak etmek isteyen vatandaşların ilk önce kendi dillerini öğrenmeleri gerekiyor. Bir insan kendi dilini öğrenemezse başka dili de öğrenemez’ dedi. Sağlam, müzenin açılması için gayret eden-lere ve onlara destek olan Hollanda yetkililerine teşekkür ederek sözlerini tamamladı.

Konuşmaların ardından basın mensupları ve davetlilere müze tanıtıldı.

Page 6: 173

Hızlı, güvenilir, hesaplı havalenin adresi

Beklemeye son, Havaleniz sadece 10 dakikada Türkiye’de

- Alıcı komisyon ödemiyor.- Alıcı parasını Euro olarakta talep edebilir

**Havalenizi evinizin sıcaklığında, bilgisayarınızın başında, çayınızı yudumlayarak havalem.com aracılığıyla gönderebilirsiniz

tel.: 078 655 16 50 - www.havalem.com

- Hesap numarası şart değil. - Isme havale yapiyoruz.

Hollanda genelinde acentalıklar vererek hizmeti ayağınıza getirdik!!!

11-211-01 FlyerA3-01.indd 1 15/09/2011 10:45:36

Page 7: 173

15Ekim 2012 - Doğuş

Haber Ekonomi

Değerli okurlar,

Bu yazımızda 2013 bütçe planlarının vatandaşlarımızı nasıl etkileyeceğini açıklayacağız. Yeni hükümetin kurulmasıyla bu plan-larda muhtemelen bazı değişiklikler olacaktır. Öngörülen değişiklikleri şöyle sıralayabiliriz.

•1 Ekim 2012 itibariyle lüks eşyalar için geçerli olan katma değer vergisi yüzde 19’dan yüzde 21’e yükselecektir.

•Yeni alınacak ipotekli ev kredile-rinde vergi iadesi ancak ana para ödemesi durumunda mümkün olacak. Bu değişiklik sadece ilk defa ev alacak olanları ve başka eve taşınanları kısmen etkileyecek. Böylelikle sadece faiz ödemesinin önüne geçilmis olup vatandaşın borcunu kapatması teşvik edilmiş olacak.

•Gayrimenkul alımında ödenen vergi % 2 olarak kalacak.

•İpotekli kredilerde küçü adımlarla sadece ev fiyatını finans etme yonunde hareket edilecek. Bu ev alınırken ödenen (% 6-7 arası) masrafların satın alan kişi tarafından önceden biriktirilmiş olması gerektiği anlamına geliyor.

•2013 itibariyle aracılar (tussen-persoon) bazı finansal ürünlerde (ipotekli ev kredisi, hayat sigortaları, gelir sigortalari gibi) banka veya sigorta sirketlerinden prim alamay-acaklar. Verdikleri hizmetin bedelini doğrudan müşteriden alacaklar. Bunun yanısıra aracılar tarafından sunulan ürünler doğrudan banka veya sigorta sirketi tarafından sunulan ürünlere uygun olacak.

•Emeklilik ödemeleri (AOW ) 2019 yılına kadar küçük adımlarla 66

yaşına ve 2023 yılında da 67 yaşına çıkarılacaktır.

•İş yerinin arabasını kullanmanız durumunda evinizle işyeri arasındaki seyahat özel seyahat olarak işlem görecek. Bu da özel-likle işyeri aracını yılda 500 km’den az kullandığını belirtip vergi muafiy-eti olan vatandaşları etkileyecektir. Ev ve işyeri arasındaki mesafe çoğunluk için yıllık 500 kilometreyi geçmektedir.

•Vergi formunu vaktinde veya hiç doldurmayan kişilere verilebilecek ceza maksimum € 4920’ye yükseli-yor.

•Sigara için vergi paket başına 35 cent yükselecek. Tütün kullananlar için vergi 60 cent artacak.

•Çalışanlar için verilen vergi indiri-mi (arbeidskorting) € 70 yükselecek.

•Sağlık sigortalarında ‘eigen risico’ € 220’den €350’ye yükselecek. Düşük gelirli vatandaşlar için ‘zorg-toeslag’ maksimum € 115 yüksel-ecek. Böylelikle düşük gelirliler pek etkilenmeyecek.

•Hastane veya bakım evinde kalan-lar günlük € 7,50 ödeyecek.

•İşsizlik ödeneğinde (WW) işveren işçi için ödenmesi gereken ödenegi ilk 6 ay için ödeyecek.

•2013 ve 2014 yıllarında ‘kinderbijs-lag’ miktarı yükselmeyecek.

•Kreş için alınan ‘kinderopvang-toeslag’ azalacak.

•2013 yılı için öngörülen bütçe açığı 17 milyar euro, bu da günde 46 milyon anlamına geliyor. 2013 yılında hergün kazanılan paradan 46 milyon fazlası harcanacak.

•Devletin toplam borcu 2008 yılında 348 milyardan, 2013 yılında 447 milyar euroya çıkacak ve bu da kişi başı € 27.000 anlamına geliyor.

•Devletin ödediği faiz toplam 10,1 milyar euro. İlkokul eğitimi için harcanan miktarın 10 milyar euro olduğunu düşünürsek, borç yükünün oldukça ağır olduğunu görürüz.

Gördüğünüz gibi krizin etkisiyle pek hoş olmayan değişiklikler söz ko-nusu. Yeni hükümetin kurulmasıyla bunlardan özellikle seyahat masrafları ve ipotekli kredilerde değişiklikler beklenebilir.

Osman Aslan

Seçimler ve 2013 planları

İktisat

Bütçe Açığı Yüzde 4,2 ‘ye Düştü

Emeklilikte yeni düzenleme

Hollandalılar Karamsar

CBS, açıklanan bu rakamlarınAvrupa bütçesi standartlarının (% 3) üstünde olduğunu ve devlet borçlarının AB kuralları uyarınca GSYİH’nın yüzde 60’ınıaşmamasıgerektiğini belirtti. Bütçe açığının azalmasına gerekçe olarak gelirlerin giderlere göre daha fazla artış gösterdiğine işaret edilen açıklamada, gelir vergilerinin ve sosyal prim-lerin bu artışa en büyük katkı sağladığı bildirildi.

CBS, merkez bankası temettülerinden ve doğal gazdanelde edilen kar paylarındaki artışla birlikte devletin gelirl-erininde attığını ve devletgelirlerinin finans krizi öncesi 2008 yılınındüzeyine ulaştığını kaydetti.

2008 yılında patlak veren mali krizle karşı karşıya kalan eme-kli sandıklarının borsadaki hisse senetleri Euro kriziyle bir-likte değerini kaybedince emekli maaşlarının ödenmesi tehlikeye girdi. Buna birde buna yükselen ortalama yaşam süresi eklenince emekli sandıkları emekliliği garanti edemez duruma geldiler.

Hollanda’da mevcut irili ufaklı 154 emekli sandığının, emeklilik yasasındaki yeni düzenlemelere

göre gelecek yıl için emeklilik aylıklarını yüzde 4,9, oranında düşürmesi ve emeklilik sigortası primlerini de yükseltmesi gereki-yor. Emekli sandıklarının emekli aylıklarını ödeyebilmesi için, sigorta primlerinden elde ettiği 25 milyar Euro gelire ek olarak 3,2 milyar Euro daha bulunması gerekiyor.

Emeklilik yasasındaki yeni düzen-lemelere göre, mevcut 154 emekli sandığının 81’e indirilmesiyle elde edilecek tasarruflarla emeklilik

aylıklarında öngörülen yüzde 4.9’luk kesinti yüzde0.8’e düşecek. Böylece, emekli aylıklarının sigorta teminatı bir anda yüzde 97’den yüzde 102’ye çıkacak ve emeklilik güvence altına alınmış olacak. Bu yeni düzenle-meden kaç kişini yararlanacağı ve emeklilik aylıklarının ne kadar olacağı konusunda ne hükümetten ne de Merkez Bankası’ndan henüz bir açıklama yok.

Araştırmaya katılanlar bir arada yaşama ve ekonominin kötüye gidişini ana nedenler olarak sayarken artan suç işleme oranı ve göç hakkında ise daha az endişe duyduklarını beyan ettiler. Katılımcılar, sağlık ve bakım konusu-nun önemli olduğunu ve siyasetçilerin gündeminde bulunması gerektiğin belirttiler. Buna neden olarak ta, nadir görülenhastalıklar için bazı pahalı ilaçların sigorta şirketleri tarafından karşılamama eğilimini gerekçe gösterdiler. Siyasete güvenin tarihin en düşük seviyesine indiğini belirten araştırmacılar, 3 Temmuz ile 7 Ağustos tarihleri arasında yapılan ankette hükümete güven duyanların oranının yüzde 39 olduğunu belirttiler. Hollanda’nın 10 yıl içinde beş kez seçime gitmesi ve devrik bir hükümet tarafından yönetiliyor olması bu durumun gerekçesi olarak açıklandı. Ankete katılanların yarısının ekonomiye güven duyduğunu ve ekonominin daha kötüye gitmeyeceğine inandığı bildirildi. 2011 yılının son çeyreğinde ekonomiye güvenenlerin oranın ise üçte bir olduğu kaydedildi. Katılımcılar, kendileri için ekonomi hakkında genel olarak iyimser düşünürken, sadece dörtte biri mali durumlarının daha kötüye gideceğine inanıyor.

Devlet İstatistik Enstitüsü (CBS), bütçe açığının Haziran sonu itibariyle Gayri Safi Yurtiçi Hasılatın (GSYİH) yüzde 4,2 olarak gerçekleştiği açıkladı. Buna göre bütçe açığı yıllık 25 milyar Euro oldu.Geçen yıl yüzde 4,5 olan bütçe açığının bu yıl yüzde 4,2’ye düştüğünü belirten CBS, devlet borçlarının Haz-iran sonu itibariyle GSMH’nın yüzde 68,2’sine tekabül ettiğini bildirdi.

Hükümet emeklilik yasasında yeni düzenlemeleri tamamladı. Emekli aylıklarında öngörülen yüzde 15’e varan kesintiler iptal edildi. Yeni düzenleme ile emeklilik güvence altına alındı ama ödenecek aylık miktarı belirsizliğini koruyor.

Hollandalıların yüzde 71’i ülkenin kötüye gittiğini düşünüyor. Sosyal Kültürel Planlama Bürosunun (SCP) yayınladığı raporda, geleceğinden kaygı duyan Hollandalıların oranı 2011 yılının ilk üç ayında yüzde 56 iken oranın bu yıl yüzde 71’e çıktığı belirtildi.

Page 8: 173

16Haber Hukuk

Doğuş - Ekim 2012

Çocuk İstismarı İhbar Merkezi (AMK)

için yeterli olabiliyor.

AMK’ya yapılan ihbarların neticesi aileler için çok ağır olabilir

Çocuk Esirgeme Kurumu aile içindeki durumun çocukların gelişimi ve sağlığı için tehlikeli olduğunu düşündüğü takdirde, çocuğun koruma altına alınması için gereken işlemleri başlatabilir.

Çocuğu koruma kapsamında en sık alınan karar vesayet altına alınma kararıdır (ondertoezichtstelling). Bu kararı ancak çocuk hakimi alabilir. Bu karar kapsamında ebeveynler çocuk üzerinde nihai sorumlu olan taraf olarak kalır fakat aynı zaman-da aileye tayin edilen aile vasisini dinlemek zorundadırlar. Aile vasisi gereken araştırmaları yaptıktan sonra ailedeki sorunların çözülmesi için bir yaklaşım planı hazırlar.

Çocuk hakimi vesayet altına alınma kararını bir yıl geçerli kılar. Bir yıl içerisinde çocuğun durumu düzeldi-yse ve gelişimi artık tehlike altında bulunmuyorsa vesayet altında bulunması durumuna son verilir. Ancak bu kararı almak sadece Çocuk Esirgeme Kurumu’nun onayıyla mümkündür. Çocuk

Ne yazık ki bu ihbar imkanı gerek-siz durumlarda da kullanılmaktadır. Mesela merdivenden düştüğü için bacağı moraran çocuğun hastan-eye getirilmesinden sonra doktorun AMK’ya ihbarda bulunabilir. Veya başka bir çocukla kavga ettiği için yüzünde yara izi olan çocuğun öğretmeni, bu yaranın aile içi şiddetten dolayı meydana geldiğini düşünerek AMK’ya ihbarda bulun-masi da mumkundur. Eşine şiddet uyguladığı için polisler tarafından sorguya alınan kişi ve hatta şiddete maruz kalan bayan hakkında bile AMK’ya ihbar mümkündür. Nitekim çocukların bu şiddete şahit olduğu ve belki de şiddete onların da maruz kaldığı endişesi, bu ihbar

SoruÇocuk Esirgeme Kurumu bize çocuk hakiminden çocuğumuzun vesayet altına alınmasını talep ede-ceklerini ve buna karşı koymamızın anlamsız olacağını söyledi. Acaba ne yapabiliriz?

CevapÇocuk Esirgeme Kurumu’nun talebini kabul etmek gibi bir mecburiyetiniz yoktur. Kendileri malesef bazen gereksiz durum-larda bile hakimden çocuğun vesayet altına alınmasını ve hatta evden uzaklaştırılmasını talep edebiliyorlar. Siz avukatla birlikte duruşmaya katılıp savunma yapabilirsiniz. Özellikle çocuk hakimine çocuklarınızın sağlığında ve gelişiminde herhangi bir tehlike olmadığını açıklamanız gereke-cektir. Ayrıca bazı durumlarda aile gönüllü bazda da yardım kabul edebilmektedir. Bu seçeneği de çocuk hakimine sunabilirsiniz. Bunun yanı sıra hakimden vesayet altına alınma kararının bir yıldan daha kısa bir süre için verilmesini de isteyebilirsiniz. Yani, bir çok hususta savunma yapmanız müm-kündür.

yetiştirilmesini sağlıklı bir biçimde yürütemedikleri düşünüldüğü za-man. Bu durumda çocuk üzerindeki velayet hakkı Çocuk Esirgeme Kurumuna devredilir ve çocuğun bakımı ve eğitiminden kurum so-rumlu olur. Çocuğun yaş düzeyine ve durumuna göre ayarlanmak üzere çocuk bir koruyucu aile yanına, ya da bir yurda yerleştirilir veya kendi başına yaşar.

Anlayacağınız üzere Çocuk Es-irgeme Kurumu’nun araştırmasının sonucu aile için çok ağır sonuçları beraberinde getirebilir. Bu se-bepten dolayı Çocuk Esirgeme Kurumu taleplerini çocuk hakimine sunduğu andan itibaren aile tarafinca çok kapsamlı bir savunma yapılması gerekmektedir. Aile çocuk hakimine Çocuk Esirgeme Kurumu’nun talebinin neden red-dedilmesi gerektiğini açıklamalı ve kanıtlamalıdır. Bu konuda avukat desteği alınmasını da şiddetle tavsiye ederim. Nitekim, çocuk haki-minin Çocuk Esirgeme Kurumu’nun taleplerini kabul edebilmesi için bazı kanuni şartlar vardır. Bu şartlar ve farklı çözümler üzerinden en iyi savunmayı yapmanız ancak uzman bir avukatla birlikte mümkün olacaktır.

Esirgeme Kurumu eğer bir yılın sonunda durumun henüz yeterince düzeldiğini düşünmüyorsa, çocuk hakiminden vesayet altına alınma kararının süresini uzatmasını talep edebilir.

Vesayet altına alınma kararının yanı sıra Çocuk Esirgeme Ku-rumu veya aile vasisi çocuğun bir süre için başka bir yerde ikamet etmesini de talep edebilir. Buna ‘evden uzaklaştırma kararı’ (uithu-isplaatsing) denir. Bu kararı da yine ancak çocuk hakimi verebilir. Evden uzaklaştırmak, çocuğun bir koruyucu aile yanına veya yaşam grubuna yerleştirilmesi demektir. Bu karar da yine en fazla bir yıl için geçerlidir. Sonrasında kararın uzatılması mı yoksa artık çocuğun ailesinin yanına dönmesi mi gerektiği değerlendirilir.

Diğer bir çocuğu koruma önlemi ise velayetin değiştirilmesi ön-lemidir. Buna da yine çocuk hakimi karar verir. Çocuğun velayetinin Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı bir vasi tarafından üstlenilmes-ini gerektiren çeşitli sebepler olabilir. Örneğin ebeveynlerin, aile vasisinin çabasına rağmen, halen çocuklarının bakımını ve

Av. H.YılmazAltındağ

Çocuk İstismarı İhbar Merkezi’nin (AMK) kurulmasıyla birlikte aileler hakkında yapılan ihbarlar fazlalaşmıştır. AMK’nin amacı, bir gencin/çocuğun kötü muameleye maruz bırakıldığına, istismar edildiğine veya cinsel tacize uğradığına dair şüphesi olan kişilerin, bu durumu ihbar etmesidir.

Deniz Çatıkkaş

Koruyucu Aile€1250,- luk harca itiraz edin!

Çocuk, yakın akrabaya (amcaya, halaya, teyzeye) verilemez mi?

Daha öncede belirttiğimiz gibi çocuğun gelişimini tamamlayabileceği en güzel yer anne ve babasının yanıdır. Fakat herhangi bir sebepten dolayı çocuğun anne/babasının yanında kalma olanağı yoksa, o zaman akrabalarının (teyzesi, amcası halası, dayısı, anneannesi, v.s.) yanında kalıp kalamayacağı araştırılır. Bu araştırma kapsamında (netwerk analyse) çocuğun yerleştirilebileceği yakınları ve akrabaları analiz edilir.

Normal şartlar altında çocuğun akrabaya verilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Akrabaya verildiği zaman, bu aile koruyucu aile statüsünü alır.

Çocuğun yanında kalabileceği ve gelişimini sağlıklı bir şekilde sürdürebileceği uygun bir akraba ortamı varsa, gençlik merkezi ilk tercihini çocuğun akrabasından yana kullanmaktadır.

Çocuğun yakın akrabaya verilmek istenmesinin en önemli sebebi, çocukla akrabasının arasındaki daha önceye dayanan ailevi bir bağ ve yakınlık olmasıdır. Bu ailevi bağdan dolayı çocuk kendini burada daha güvenli ve mutlu hissedecektir. Özel-likle yaşı küçük olan cocuklar icin (12 yaşına kadar) bu çok önemlidir.

Değerli okurlar,

Bu konu ile ilgili şahit oldugum acı bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bundan bir kaç sene önce, bir aileden küçük yaşlarda olan 4 tane çocuğu gençlik koruma merkezi evden alır. Sebebini fazla ayrıntıya girmeden söyleyecek olursak esrar, düzensiz

Avrupa Adalet Divanı geçen 29 Mart 2012 tarihinde açıkladığı kararda, eşleri çifte vatandaş olan Türk vatandaşlarının da, AB ile Tür-kiye arasında imzalanan Ortaklık Anlaşmaları Hükümleri kapsamına girdiğini belirtmişti. Buna göre çifte vatandaşlığı olan Türklerin eşlerinin de düşük oturum harcı ödemesi gerekiyor. Bu durumda, Geçici Oturma Müsadesi (MVV) için 60 Euro, ilk oturumu uzatmak için ise 40 Euro harç ödenmesi gerekiyor.

Daha önce IOT’nin çağrısına uyarak ödediği yüksek harç bedeline itiraz edenler, fazladan ödedikleri miktarı geri alabil-iyorlar. İlginç olan ise Göç ve Vatandaşlık Dairesi’nin (IND) hala vatandaşlardan yüksek harç bedeli talep ediyor olması. IOT’ye gelen yoğun şikayetler üzerine, geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanlığı yet-kilileriyle bir görüşme yaptık.

Bakanlık görevlileri bu görüşmede, Yabancılar mevzuatının yeni değiştirildiğini ve 1 Ekim 2012 tarihinden geçerli olmak üzere, çifte vatandaşlık durumunda da düşük harç tarifesinin geçerli olacağını belirttiler.

Haksız yere fazladan ödenen harçların geri alınmasıyla ilgili genel bir bir düzenleme yapılıp yapılmayacağı henüz belli değil. Bu nedenle yüksek harç bedeli ödeyen herkesin fazladan ödediği miktara itiraz etmesini, itirazın reddedilmesi durumunda ise temyize gitmesini tavsiye ediyoruz. Tekrar etmek gerekirse eşi çifte vatandaş olan Türk vatandaşları, Geçici Oturma Müsadesi Başvurusu (MVV- Mach-tiging Voorlopig Verblijf) harcı için 60 Euro, oturma müsadesini ilk uzatma için ise 40 Euro harç ödem-esi gerekiyor.

aile ortamı, aile içi şiddet ve çocuk terbiyesinden yoksun bir aile diye tanımlayabiliriz..

Konuşmalar ve analizler sonucu çocukların anne ve babasının yanında kalamayacakları kanısına varılır. Daha sona çocukların akrabalarının yanında kalıp kalamayacaklarını analiz etmek ve araştırmak için anne ve babanın aile büyükleri ve yakın akrabaları gençlik merkezine konusmak için davet edilir. Egosunun vermiş olduğu kibir ve gurur sonucu bu görüşmeye gelmeyi kabul etmeyen ailelere şahit olmuşumdur. Gerekçe ‘ben onun annesiyle/babasıyla aynı masaya oturmam, ben onlarla konuşmam’ cümleleri olur. Bu cümleleri duyduk-tan sonra kendi egomuz için masum yavruları nasıl harcadığımızı, onların geleceğiyle nasıl oynadığımızı, anne ve babasının bir takım hatalarından dolayı, sabilerin kendi kaderlerine nasıl terk edildiklerine şahitlik etmek, mesleğim boyunca yaşamış olduğum en acı olaylardan birisidir.

Daha sonra maalesef bu körpecik 4 yavru, müslüman koruyucu aile bulunamadığından dolayı, dini ve

kültürü farklı olan 2 ayrı ailenin yanlarına yerleştirilir. Bize ayrılan kısım yazımıza bu kadar elverdiği için bu acı hikayenin yalnızca bu can alıcı noktasını anlatmakla yetinebildik ama bu olayda yaşanmış olan o kadar acı sahneler varki...

Belki yazmaya çalışsak gazetenin yarısını doldurmak mümkün olabilir.

Bu yazı vesilesi ile yeni açılmış olan okul sezonunda bütün çocuklara sağlık, huzur ve başarı diliyorum.

Bir başka yazıda buluşmak ümidiyle hoşçakalın.

Bu yazımızda çocuk evden alındığı zaman yakın akrabalarının yanına verilemez mi konusunu sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

Hollanda makamları 6 aydan fazla bir süredir aile birleşimi kapsamında, çifte vatandaşlık sahibi eşlerinin yanına Hollanda’ya gelen Türklerden haksız şekilde 1250 Euro oturum harcı talep ediyor.

Page 9: 173

17Ekim 2012 - Doğuş

Haber Görüş

Ailede Temel Eğitim 4

NIF Gençlik Teşkilatı yeni kadrosuyla hizmete devam ediyor

Sevgi

Anlatmaya gerek yoktur ki çocukları sevmek onları iyi eğitmede ve ka-liteli yetiştirmede en etkili imkandır. Sevgi eğitimin mayasıdır dense yanlış olmaz. Mayanın unu ha-mur yapması gibi, sevgi de çocuk eğitimini olgunlaştırır.

Anne babaları tarafından sık sık kucaklanan, sevilen çocuklar diğerlerine göre duygusal olarak daha iyi gelişirler. Üstelik bazı çocuklar daha fazla sevilmek, daha fazla kucaklanmak isterler. Eğitimci bir evebeyn çocuğumu seversem, öpersem şımarır, başıma çıkar de-mezler. Bunları yerinde ve yeterince yapmaya çalışırlar.

Bir gün Peygamberimiz’in yanına bir bedevi gelir. Bedevi içeri girdiğinde Efendimiz (sav) Hüseyin’i (ra)’ öpmektedir. Bedevi şaşırır ve der ki: ‘Ya Resûlullah, benim on çocuğum var ama hiçbirini öpmem.’ Peygamber (sav) bedeviye der ki: ‘Allah senin kalbinden merhameti almışsa ben ne yapabilirim ki? Merhamet etmey-ene merhamet olunmaz.’ (Buhari, Edeb/18).

Çocuk bakımı ve eğitimi külfetli bir iştir. Ağırdır, zordur, sorumluluğu vardır. Bu ağır yükü anne-baba

‘İnsanların en hayırlısı insanlığa faydalı olandır’ inancı ile çalışmalarını yürüten NIF Gençlik, Güney Hollanda’daki şubeleri, müteşebbisleriyle ve bunların yanı sıra diğer müessese ve faaliyetleriyle Güney Hollanda gençliğinin beraberlik ve kardeşliğinin öncüsü olmuştur. NIF Gençlik şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da üstlendiği misyonu geçmişten aldığı güçle, yarınlara daha büyük bir heyecanla taşıma azim ve kararlılığındadır. NIF Genclik 2012-2013 sezonu için çalışmalarına, 28 Ağustos’ta Hollanda

Islam Federasyonu’nun hizmet binasinda gerçekleşmiş olan ilk toplantısına bes-mele ile start vermiştir.Bu sezonla birlikte göreve gelen yeni NIF Genclik başkanı Erkan Turan bey’in yönetim kurulu şöyle oluşmaktadır: Teşkilatlanma başkanı Mustafa Akta-lan, Sekreter Bayram Kandemir, Eğitim başkanı Bilal Yanık, Tanıtma başkanı Abdullah Aşıran, Orta Öğretim başkanı Doğukan Ergin, GOB Başkanı Mustafa Karkılı, Sosyal Hizmetler başkanı Mu-hammed Ali Özel, Muhasip Mehmet Öztürk ve Üniversiteliler başkanı Talha Yılmaz.

sevgi ile taşırlar. Gerçekten insan bir şeyi sevmese, o şeyle ilgili yükü çekmez. Ancak sevgide denge olmalıdır. Sevgi çocuğu şımartma seviyesine gelmemeli. Yapması ger-ekenler veya hataları noktasında gevşemeye yol açmamalı. Çocuk her zaman sevilir ama bunu iki de bir söylemek gerekmez. Hele hele sevgi başa kakılmaz. Çünkü sevgi tabii bir şeydir. Yürekten gelir, karşıdaki yüreğe geçer. Sevgi yürekler arasındaki görünmeyen iletişimdir.

Bir müslüman için hiç bir şeyin sevgisi Allah sevgisinden yüce ve çok olmamalı. O bir şeyi Allah sev-gisine göre sever. Allah’a rağmen herhangi bir şeyi sevmez. Kur’an bu konuda inananları şöyle uyarıyor: ‘Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.’ (Münafikun 63/9)

İlgi

Anne-babanın çocuklara karşı en önemli sorumluluğu onlara ilgi göstermektir. Çalışmak, evdeki işler, randevüler, başka meşguliyetler, zevkler çocuklara gerekli olan ilgiye engel olmamalı. Çocuklar ihmale gelmez. Gündelik uğraşılarınız içinde çocuğa mutlaka

zaman ayırmalı. Merhametli bir ebeveyn çocuklarını televizyonun, elektronik oyunların, çevrenin ve çağdaş eğitim kurumlarının eline (insafına) bırakmaz. Bu sayılanların çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri de anna-babanın onlara ilgisiyle azaltılabilir. Tecrübe edilmiştir ki, ebeveynin çocuğa olan sevgi ve ilgisini hiç bir kurum, hiç bir yabancı veremez. Çünkü bu işin tabiatı böyle. Allah (cc) yarattığı küçük ve masum kullarını öncelikle anne-babaya emanet ediyor.

Çocuklara ilgi kesintisiz olmalı. Yani her gün. Anne-babalar ne kadar yorgun, ne kadar dolu, ne kadar yoğun olurlarsa olsunlar, çocuklara hiç olmazsa bir müddet ilgi verme-leri gerekir. Bir anne-baba için pek çok önemli şeyler-işler vardır ama, bize göre onların öncelikli önemli işleri çocuklarının eğitimidir.

Çocuklara ilgi her gün onları alıp bir yerlere götürmek, beraberce saatlerce oynamak, bütün dersleri birlikte yapmak değildir. Hal hatır sormak. Yerine göre gülümsemek. İmkan ölçüsünde birlikte oynamak. Şaka yapmak. Okulda ise der-slerinin nasıl gittiğini sormak. Ev ödevine imkan ölçüsünde yardımcı olmak. Merak ettiklerini cevap-lamak. Sorunu varsa dinlemek ve sorununu ciddiye almak. Özellikle

onu ciddiye aldığını, adeta adam yerine koyduğunu hissettirmek. Za-man zaman birlikte dışarı gitmek, birlikte küçük gezintiler yapmak. Evdeki işler konusunda veya kendisi ile ilgili konularda onun fikrini al-mak gibi şeyler çocuğa ilginin göstergeleridir.

Çocukların sordukları sorular geçiştirilmemeli. Onların seviyesine inilerek basitçe anlatılmalı.Cevabı bilinmiyen bir soru için ‘bilmiyorum’ diyebilmeli. Bilinen bir hikayedir: Bir çocuk annesine bir soru soruyor. Anne: ‘Sen anlamazsın’ diyor. Çocuğun cevabı çok ilginçtir. Diyor ki: ‘Anne! Sen anlat, ben anlarım’

Çocuğa ilginizi veya onunla iltişim tarzınızı şu sorularla test edebilirsi-niz. Çocuk karşısındaki duruşunuz aşağıdakilerden hangisidir:- Emir veren ve yöneten,- Uyaran ve tehdit eden,- Surat asan, yüz vermeyen,- Hep ben bilirim diyen, otoriter duran,- Öğüt veren, çözüm öneren,- Yargılayan, karşı çıkan,- Öven, takdir eden, - Alay eden, küçümseyen,- Ciddiye almayan, değer vermeyen,- Sorumluluk duyan, çocuğun iyi olması için çırpınan,- Anlamaya çalışan,

sorunları dinleyen anne-baba mısınız?

Çocukla iletişimde ve çocuk eğitiminde ‘söz dili’ önemli olmakla beraber yeterli değildir. Söz önem-lidir ama, sözün bittiği yerler vardır. O zaman da diğer alternatifleri denemek gerekir. Yani öğretmek, nasihat etmek, uyarmak, kızmak, yol göstermek, akıl vermek, rehber-lik etmek, bağırmak, tatlı dil kullan-mak, acı söz söylemek yerine göre faydalıdır. Akıllı bir evebeyn sözün bittiği yerde yine yerine göre yerine göre yürek dilini, beden dilini, göz dilini, yüz dilini devreye sokar.

(Bir dahaki sayıda devam edelim.)

Çocuk Eğitiminin Temelleri

Anahtar kavramlar: Çocuk eğitiminde hiç göz ardı edilmemesi gereken, doğumdan çocouğun delikanlı oluncaya kadar eğitiminde anahtar rolü olan beş önemli kavram vardır: Sevgi, İlgi, Bilgi, Şefkat (Merhamet), Örneklik

H. Kerim Ece

Page 10: 173

18Haber

Doğuş - Ekim 2012

Pasaportlar on yıl geçerli olacakTürk Gençlerinin Yüzde 33’ü İşsiz

Havaalanı Polisi Bilgi Toplayacak

Maaşlar enflasyona yetişemedi

Forum tarafından yapılan araştırmada, Batılı olmayan gençler arasındaki işsizliğin Hollandalı gençlere göre daha hızla arttığı açıklandı. Hollandalı gençler arasında yüzde 9 olarak belirlenen işsizlik oranının Batılı olmayan yabancı gençlerde yüzde 29’a ulaştığı belirtildi.

Faslı gençlerin yüzde 39’nun, Tür-klerin yüzde 33’nün, Surinamlı ve Antillilerin yüzde 27’nin işsiz olduğu saptandı.

2011-2012 döneminde Hollandalı gençler arasındaki işsizlik oranının yüzde 1 arttığı, yabancı gençler arasındaki artış oranının ise yüzde 7 olarak belirlendiği kaydedildi.

2013 yılından itibaren 18 yaşından büyüklerin Hollanda pasaportları on yıl geçerli olacak. Daha önce alınan bu tavsiye kararı 2013 yılında yürürlüğe girecek. Beş yılda bir yenilenen Hollanda pasaportlarının süreleri olanlar gelecek yılın Ekim ayına kadar geçerli olacak. Ayrıca kim-lik kartı için başvurular da artık parmak izi alınmayacak. Kartın geçerlilik süresi de 10yıla çıkartılacak. Pasaport kanununa göre kimlik kartlarının seyahat belgesi olarak kabul edilmemesi dolayısıyla parmak izine artık ihtiyaç duyulmayacak.

Havaalanı polisinin Hollanda’ya uçakla gelen yolcuların nereden gelip nereye gittiklerine dair daha fazla bilgi toplamaları için bakanlar kurulu karar alıyor. RTL tel-evizyonunun haberine göre polis, pasaportta yer alan adı, soyadı, doğum tarihi ve uyruğu hakkındaki bilgilerin yanı sıra yolucuların cinsiyeti, nereden gelip nereye gidecekleri, pasaportun ne zaman ne kadar süre için hangi ülke tarafından verildiği gibi bilgileri de toplayabilecek. Göç ve Mülteciler Bakanı Gerd Leers, yolcu uçaklarının geldiği ülkelere göre daha sıkı kontroller yaparak, beyaz insan ticareti yapan kaçakçılara karşı daha etkin mücadele vermeyi planlıyor.

Hollanda’da bu yılki maaş artışları beklenen enflasyo-nun gerisinde kaldı. Toplu ücret artışı yüzde 1 civarında seyrederken enflasyon oranı yaklaşık yüzde 2 olarak gerçekleşti.Hay Grup yönetim danışmanlığı tarafından yapılan açıklamada, 500’den fazla Hollanda kurum ve kuruluşlarında çalışan 350.000 kişinin istihdam koşullarının araştırmaya baz olarak alındığı bildirildi.

Hay Group önümüzdeki yıl toplu ücret artışının yüzde 0,9’e gerileyeceğinin öngörüldüğünü de kaydetti. Hay Grup’a göre, yüksek sağlık primleri, artan KDV oranları, alkol ve tütüne yapılan özel tüketim vergisiile birleştiğinde alım gücünün Merkezi Planlama Bürosu’nun açıkladığı yüzde 0,75’ten biraz daha yüksek çıkacağı tahmin ediliyor.

Page 11: 173

19Ekim 2012 - Doğuş

Haber

Cami; huzur yuvası, edep ve terbiye ocağı, ilim ve irfan dergâhıdır. Ömer Kirazlı

Bir sohbet esnasında konu gen-çlerle ilgili bir mevzuya gelmişti. Bu sohbeti dinleyen bir hocaefendi acı ama gerçek bir itirafta bulundu: ‘Evladım senelerdir camide çocuk okutuyorum. Bu okuttuğum, çocuk-lara öğrettiğim bilgileri, üzerlerinde ve hayatlarında göremediğim için çok üzülüyorum.’ Ancak camiye gelen bütün gençlerimizin kötü yola gittiğini söylemek haksızlık olur. Aile okulunda temel eğitimini almış, ileriki yaşlarda da camiye giderek oradan aldığı temel bilgilerle bu bilgilerini geliştirmiş gençlerimiz de mevcuttur. Ancak bu tip örnekler maalesef çok azdır.

Camilerimizin cemaat yapısına baktığımız zaman genelde gen-çlerin olmadığı göze çarpmaktadır. Gençlerin camilerde olmayışının belli sebepleri vardır. Gençler camilere gelmiyorsa. Zamanlarını camide değil de başka ortam-larda geçiriyor ve gençliğin verdiği heyecanı oralarda yaşıyorlarsa, bunun sorumluları elbette gençler değildir.

Yine bu gençlerin sorumluları,

ahlaktan ve edepten uzak ortamları hazırlayan ve onların sırtından milyarlar kazananlar ve de onların üzerinde sinsice planları ve programları olanlar değildir.

Bugün kızlarımız ve gençlerimiz kendi kültürünü ve tarihini bilmi-yorsa, kültürünü ve tarihini ve de en önemlisi dinini öğrenebileceği ve çocuklarına da öğretebileceği Türkçesini unutmaya yüz tutmuşsa, bunun sorumlusu gençler değildir.

Bunun asıl sorumluları bizleriz. Bunun sorumlusu ailedir, yönetici-dir ve imamdır. Kısacası toplumun önünde giden ve bu gençliğin kurtarılması için sorumluluk alan herkestir.

Cemaatın Kıskaca Aldığı Gençlik

Yapılan araştırmalarda gençlerin camilere gelmemesinde cemaatin önemli bir rolünün olduğu ortaya çıkmaktadır. Bazı imamlarımızın gayretleri ile camiye yönelen gençlerimizin, cemaatın hal ve hareketlerinden nasıl olumsuz etkilendiğini ve onları camiye çekeceği yerde camiden nasıl kopardığını, Din ve Kimlik isimli kitapta anlatılan yaşanmış canlı bir örnekle ortaya koyalım.

Otuz yaşının altında olan bir cami imamı göreve başladığında, cemaatın ondan ilk istediği ‘ho-cam ne yap yap gençleri oyun salonlarından kurtar, camiye getir’ olmuştur. Cami imamı, camiye gelen bir kaç gencin yardımı ile, tamamen yabancısı olduğu çevrede Türk gençlerine ulaşma imkanlarını aramaya koyulur. Kendi ifadesi ile ‘gençlerin, ancak eğelence verici bazı faliyetlerle cami cevresine getirilebileceğine kanaat getirerek, caminin altındaki geniş boş mekanı spor kursları için’ hazırlamıştır. Daha sonra çevredeki kahvae-hane, oyun salonu gibi yerlere giderek gençlerle yakın ilişki kur-maya çalışmış ve diğer gençlerin yardımı ile elli kadar gencin cami altındaki salonda toplanıp savunma sporları ve diğer spor kurslarına katılmalarını sağlamıştır.

Cami imamı bundan sonrasını şöyle anlatıyor: ‘Gençleri sokaklardan toplayıp getirdim. Ancak camiye namaz kılmaya gelmiyorlardı. Ben onları sıkmak istemediğim için sıkıştırmıyordum. Bazen yanlarına inip sohbet ediyordum. Bazen de namaz vakitlerinden önce yanlarına inerek biraz sohbet ettikten sonra ‘namaz vakti geldi arkadaşlar,

ben çıkıp abdest alıyım’ vb if-adelerle onların ilgisini çekmeye çalışıyordum. Bir kaç genç benimle birlikte gelmeye başladı. Derken bu sayı 10-15 oldu. Ancak geri kalanlar namaz kılınırken dahi gürültüye devam ediyorlardı. Cemat bu durumu kesinlikle kabul etmedi. Şikayetler, homurtular arttıkca arttı. ‘Hocam biz sana onları camiye getir dedik, sen onlara yeni bir oyun salonu açtın’ gibi sözler sarfetm-eye başladılar. Sonunda dernek yönetimi o salonu kapattı ve gençler geldikleri yere geri döndüler. Şimdi yine bana ‘hocam, gençler ’ diyorlar. Ben de, ‘Ben getirdim, siz kovdunuz, ben ne yapabilirim diyorum.’

Maalesef yukarıdaki örnekleri uzatabiliriz ancak bir örnekle yetiniyoruz. Gençlerimizin camile-rimize gelmeyişinin bir çok sebebi vardır. Yukarıdaki örnek gençlerle cemat arasında geçmektedir. Aynı şekilde genç kızlarımızla kadın cematlar arasında da hoş olmayan hal ve hareketler ser-gilenmektedir. Gençlerimizi ve kızlarımızı tanımadığımızdan ve onların dünyasını bilmediğimizden, onları kendi şablonlarımıza göre değerlendirmekteyiz.

Camilerimiz ilmin ve irfanın, tarih ve kültürün, edep ve hayanın öğretildiği sevgi yuvaları olmalıdır. Bunun için de gerekli ortamları ve şartları oluşturmakta gençlerin sorumluluklarını alan imamlarımız, yönetici ve idarecilerimizdir. Camide beş vakit namaz kılmakla sorumluluğumuzun bitmediğini ve aynı zamanda ilme ve bilgiye de yönelmemiz gerektiğini Hazreti Ali (R.a) ne güzel ifade ediyor: ‘İki şey belimi kırmıştır: Birincisi haksızlığın ve zulmün işlendiği bir ortamda konuşmayan susan alimler, ikincisi de ibadetini yaptığı halde ilme ve bilgiye yönelmeyen cahillerdir.’

Var mısınız dostlar Hazreti Ali (r.a)’ın bu sözüne muhatap olma-mak için akşama kadar havadan sudan konuşmak yerine, kendi cehaletimizden kurtulmak için bis-millah demeye?

Yine Hekimoğlu İsmail hocamızın ‘Camiler her yaştaki müslümana hi-tap eden bir nevi mekteptir’ dediği camilerimizi ve derneklerimizi ilmin ve bilginin konuşulduğu ve güzel-liklerin paylaşıldığı ve de gönüllerin feth edildiği muhabbet ortamlarına çevirdiğmiz gün inşallah sevgi toplumu olma yolunda bir adım atmış olacağız.

Bayram Altıntaş

Gençliğimiz Ve Camilerimiz

Yaşama Dair

Milli motosikletçi Kenan Sofuoğlu, Portekiz yarışını ikinci sırada bitirerek Dünya Superspor Şampiyonası’nda 2012 sezonunun tamamlanmasına bir yarış kala şampiyonluğu garantiledi.

Zorlu virajlar’ın adamı Kenan Sofuoğlu

Yaşadığı tüm zorluklara rağmen pes etmeyen motosikletçi Kenan Sofuoğlu’nun önlenemez yükselişi devam ediyor. Bu sezon yarışmalarda diskalifiye edilen, birinciliği elinden alınan, sol dizine platin takılan ve babaannesini kaybeden Kenan Sofuoğlu, Dünya Superspor Şampiyonası’nda 3.

şampiyonluğunu elde etti.

Çocuk yaşta, motor tamircisi baba İrfan Sofuoğlu’nun tamirhane-sinde motorlarla tanışan Sofuoğlu, ağabeyleri Bahattin ve Sinan ile bir-likte bir motor aşığı olarak büyüdü. Bu iki tekerlekli araç, Sofuoğlu’nun kanına öylesine girmişti ki, ağabeyini motor kazasında kaybet-mesi bile onu pistlerden koparmayı başaramadı.

Depremden sağ çıktı ama...

1999 Gölcük depreminde yerle bir olan apartmanlarından ailesi-yle birlikte sağ çıkmayı başaran Sofuoğlu’nun başına gelen üzücü

olaylar bununla sınırlı kalmadı. Büyük ağabeyi Bahattin’i 2002 yılında otomobil kazasında kaybe-den Sofuoğlu, bir diğer ağabeyi Sinan’ı ise 2008 yılında pistlerde kaybetti. Sinan Sofuoğlu’nun İzmit Körfez Pisti’nde antrenman sırasında geçirdiği kazayla hayatını kaybetmesi aileyi adeta yıktı. Anne ve baba Sofuoğlu, kazanın ardından Kenan’ın yarışmasına şiddetle karşı çıktı.

Ailesini ikna ederek pistlere dönen Sofuoğlu, bu sezon da üst üste şanssız olaylar yaşadı. Mart ayında, 2. ayak yarışına hazırlanmak için katıldığı İtalya Şampiyonası’nın test antrenmanlarında kaza geçiren

Sofuoğlu, dizinden sakatlandı. Ameliyat olan Sofuoğlu’nun sol dizine platin takıldı.

Siyah bayrakla diskalifiye oldu

Milli sporcu, İtalya’nın Imola Pisti’nde yapılan sezonun 2. yarışında, yarışı lider sürdürürken bir virajda pist dışından geçiş yapınca yarış komitesinden siyah bayrak gördü ve diskalifiye edildi.

Sofuoğlu, İtalya dönüşü babaan-nesi Gülizar Sofuoğlu’nu kaybetti. Geçen yıl hayata gözlerini yuman babasının ardından babaannesini de kaybetmesi, ailesine düşkünlüğü ile bilinen Kenan Sofuoğlu’nu derin-den sarstı.

Temmuz ayında İspanya Motorland Aragon Pisti’ndeki 7. ayak yarışında Fransız Fabien Foret’e kafa atttığı gerekçesiyle Sofuoğlu, 4 sıra geriye düşme cezası aldı. Yarışı 1. sırada bitiren Sofuoğlu, aldığı ceza nedeni-yle 5. sayıldı.

Hayatındaki zorlu virajlardan yılmayan Sofuoğlu, tüm yaşadıklarına rağmen Dünya Su-perspor Şampiyonası’nın 12. ayak yarişını birinci sırada tamamladı ve sezon bitimine bir yarış kala şampiyonluğu garantiledi. Daha önce 2007 ve 2010 yıllarında da şampiyon olan Sofuoğlu, böylece Dünya Superspor Şampiyonası’nda 3 kez birinci olan ilk pilot unvanını da elde etti.

Sofuoğlu Dünya ŞampiyonuMilli motosikletçi Kenan Sofuoğlu, Portekiz yarışını ikinci sırada bitirerek Dünya Superspor Şampiyonası’nda 2012 sezonunun bitmesine bir yarış kala şampiyonluğu garantiledi.

Page 12: 173

Free-Parts

DelfshavenNieuwe Binnenweg 4213023 EM RotterdamTel: 010-276 30 04Fax: 010-244 75 26

AfrikaanderpleinPretorialaan 50A3072 EP RotterdamTel: 010-485 77 54Fax: 010-486 50 33

WaalhavenSluisjesdijk 863087 AJ RotterdamTel: 010-294 02 40Fax: 010-429 99 40

VlaardingenGeorge Stephensonweg 193133 KJ VlaardingenTel: 010-434 60 14Fax: 010-434 50 58

IjsselmondeRidderkerkstraat 413076 JT RotterdamTel: 010-291 74 68Fax: 010-291 74 69

Kralingen CrooswijkJonker Fransstraat 84-863031 AW RotterdamTel: 010-411 11 95Fax: 010-411 98 00

BredaBoschstraat 1104811 GK BredaTel: 076-520 93 53Fax: 076-514 98 23

DordrechtVan Oldenbarneveltplein 143317 EP DordrechtTel: 078-651 52 53Fax: 078-618 40 76

SchiedamVan Berckenrodestraat 173029 AT RotterdamTel: 010-473 47 46Fax: 010-473 86 08

Hollanda genelinde bayilikler verilecek olup,daha geniş bilgi için şahsen başvurmanızrica olunur.

GroothandelSpaanse Polder

Linschotenstraat 743044 AW rotterdamTel: 010-485 43 30Fax: 010-415 00 99

Yedek parça ithalatıve

BENELUX bölgesine dagıtımı

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır.Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır.Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

Page 13: 173

20 Doğuş - Ekim 2012

Arap ayaklanmasının asıl hedefi batı idiABD’de çekilen bir film tüm dünyayı allak bullak et-meye yetti. Filmin sponsoru, yapıcısı, yönetmeni muam- ma ama filmin yarattığı tepki gerçek. Libya’da ABD Büyükelçisi’nin öldürülm-esi, Mısır, Libya, Yemen başta olmak üzere tüm dünyadaki tepkileri Batı ile İslam dünyası arasında ilişkilerin yeni baştan yapılandırılmasına yol açacak görünüyor. Tabii bu gelişmelerin bir etkisi de Suriye’deki gelişmeler olacak. İslam dünyasında Batı’ya verilen bu tepki, Suriye’deki durumu nasıl etkiler? Türkiye bu gelişmelerden nasıl etkile-nir?

Bu soruları Orta Doğu Barış Araştırmaları Merkezi (IMPR) Başkanı ve Abant İzzet Baysal Üniversi-tesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Veysel Ayhan ile konuştuk. Ayhan, ortaya çıkan filmin bir hedefi de Obama dedi.

ABD’de çekilen ve Müslümanlığı karalayan bir film İslam dünyasında infiale yol açtı. Libya’da elçi öldürüldü. Mısır, Yemen, Sudan’da insanlar ayaklandı. Ne anlama geli-yor bütün bunlar, ikinci bir 11 Eylül müdür?

Bence yaşananlar hem hedef hem de etki itibariyle bir ikinci 11 Eylül olacak özellikler taşımaktadır. 11 Eylül Batı’nın temsilcisi olan ABD’ye yönelik bir eylemdi. 11 Eylül’ün amacı ABD’nin İslam dünyası ve toplumu üzerinde kurmuş olduğu düzene bir tepkiyi ortaya koymaktaydı. Son günlerde gördüğümüz eylemlerde Batı’ya karşı birikmiş olan tepki ve öfkenin sürdüğünü görmekteyiz. Bundan dolayı büyükelçiliklere karşı düzenlenen son protestoları ve yakıp yıkmaları gerçekleştiren kişilerin 11 Eylül’ü geçekleştiren birey-lerden farklı amaçlara sahip olmadığını görmek gerekir. Bu birinci benzerliktir. İkinci benzerlik ise etki boyutunda ortaya çıkacaktır. Yani, Batı son eylemleri doğrudan kendisine ve değerlerine yönelik bir karşı saldırı olarak algılayacaktır. En azından Batı kamuo-yunda böyle bir tepkiye yol açacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla amaç ve etki boyutuyla gerçekleşen eylemlerin ikinci bir 11 Eylül olarak nitelendirilmesinin doğru bir tespit olduğunu düşünmekteyim.

Bu tepkilerin mesajı ne?

Mısır’da, Libya’da veya diğer ülke-erde gerçekleşen saldırılar, yapılanaçıklamalar doğal olarak varolan bir tepkinin dışa vurumudur. Bölgehalkları Batı’dan gelen aşağılanmalar karşısında bir duruş alıyor, birtavır koyuyor. Batı’ya artık değerlerimizle, insanlarımızla ve kutsalları-mızla oynama diyor. Kutsalları yal-nızca dinsel değil, insanlarımızın kaderleriyle de oynama diyor. Muhammed Mursi’nin seçimi bile çok zor gerçekleşti. Buna karşın, Mursi’nin ne bir başbakanı ne deseçilmiş bir meclisi var. Diğer taraftan Arap ülkelerinin kendi iç çekişmeleri de sürmekte ve Batı var olan iç çekişmelerde kendi çıkarları doğrultusunda taraf olmaktadır. Bütün bunlar maalesef bölgenin daha da radikalleşmesine yol açmaktadır.

Bu radikalleşme Arap Baharı için tehlike midir?

Radikalleşme Arap Baharı sonrası bölgede yeni otoriter yönetimlerin kurulması ve belki de bölgenin Batı’yla ilişkisini koparmasına ka-dar giden bir sürecin yaşanmasına yol açabilir. Diğer yandan ABD ve Batı 1. Dünya Savaşı’ndan bugüne değin otoriter yönetimlere verdikleri destek, İsrail-Filistin sorununda aldıkları pozisyon, son olarak Irak ve Afganistan’da öldürdükleri sivillerin Müslüman dünyasında yarattığı Batı karşıtlığını ‘Biz sizi özgürleştirdik’ politikası ile örtbas edemez. Mısırlıların Mübarek’in yargılandığı mahkemede, aynı zamanda İsrail ve ABD’nin de yargılanmasını arzu ettiklerini bilmek gerekir. Mübarek, Kaddafi, Zeynel Abidin bunlar yalnızca bir figürdür esas olan ise bunları yıllardır ayakta tutan sistem ve ül-kelerdir. Ve inanın sokağa dökülen Arap halkları bunların yalnızca iyi bir figüran olduklarını bilmektedir. Bundan dolayı bugün yaşanan saldırıları anlamamız için birikmiş olan öfkeyi de iyi okumamız gerekir.

Bu film nereden çıktı?

Gerek film gerekse zamanlama dikkat çekicidir. ABD’de Obama’nın demokratikleşme adımlarından, Arap Baharı’ndan rahatsız olan güçlü bir lobi var, Bu filmin bir amacı da doğrudan Obama’dır. Seçimler yaklaşırken ortaya çıkanbu film ve doğan tepkiler bu açıdan hedefine ulaşmıştır.Tabii bu saldırılar ister istemez Suriye’yi de etkileme potansiyeline sahip. Nasıl etkilenir Suriye bu gelişmelerden?

Batı kamuoyunun Arap Baharı süre-cinde yaşanan değişimlerin kendi çıkarlarına bir tehdit oluşturmayabaşladığını tartışmaya başlaması elbette Suriye’deki iç savaşa bakışlarını da etkileyecektir. Örneğin, Suriye’de yaşananları bir demokrasi mücadelesi olarak görüp görmeyeceği tartışmalıdır. Son bir aydır Suriye meselesiyle ilgili Batı basınında çıkan yazılara bakıldığında ‘Suriye’de İslamcı ve Selefilerin El Kaide ile birlikte sekül-er değerlere sahip rejimi devirmeye çalıştığı’ yönünde bir yığın yazı çıktı. Bunların doğru olup olmadığı

önemli değildir. Ancak sonuç iti-bariyle bu yönde bir algı oluşmaya başladı. Robert Fisk bile gitti Şam’a ve El Kaide mensubu bir Türk’ün hapishanede olduğunu yazdı.

Büyükelçiliklere yapılan saldırılar da böyle mi okunuyor?

Mısır’da büyükelçiliğe saldırının yapıldığı gün İngiliz The Times gazetesinde Suriye’deki Müslüman Kardeşler’in Türkiye üzerinden ağır silahları aldığına dair bir yazı çıktı. Yani El Kaide’nin yanı sıra Müslüman Kardeşler’in de silahlı bir örgüt olduğu ve seküler rejim-leri devirmek istediğine yönelik bir mesaj veriliyor. Aynı gün Papa 16. Benediktus Lübnan’dan Suriye’ye silah transferinin yapılmaması çağrısı yapıyor. Şimdi tüm bunların öylesine yapılmış haberler, verilmiş mesajlar olduğunu düşünmüyorum. Batı kamuoyunda Suriye konusun-da ciddi bir kırılma yaşanıyor. Bu durum zamanla Suriye’de devrim-sel değişime karşı olan bir Batı’nın ortaya çıkmasına yol açabilir. Sürecin bu yönde ilerlediğini iyi okumak gerekir. Ancak, burası Orta Doğu, sabahtan akşama çok şey değişebilir.Türkiye bu gelişmelerden nasıl etkilenir?

Türkiye Suriye konusunda net bir şekilde devrimsel bir değişimden yana pozisyon almıştır. Suriye’deki olayların üzerinden 18 ay geçmiş ancak çözümün nasıl olacağı hâlâ bilinmez bir denklemdir. Tam bu noktada Arap ülkelerinde başlayan ve Batı’yı hedef alan protestolar ve tepki-ler Batı kamuoyunda ‘neden bu insanların iktidara gelmesinedestek verelim’ sorusunun sorulma-sına yol açmış olabilir. Türkiyeönümüzdeki dönemde Suriye meselesinde Batı’yla ters düşebilir. Batı ile bir kopuş yaşanabilir. Nitekim, ben bizim kamuoyunda Batı’nın politikalarına bir güven olmadığı kanısındayım. Ancak, bu güvensizlik belli ölçülerde kontrol altında tutulmaktadır. Yoksa, bizde de insanlar büyük çaplı protesto eylemleri düzenlemek isterler. Nitekim, karikatür krizinde yüzbin-lerin katıldığı protesto gösteriler-inin yapıldığını hatırlamakta yarar vardır. Yani Türkiye’de Batı’ya iyi bakmayan belli kesim var.Batı bu korkulardan dolayı Esed’i destekleyebilir mi?

Bence Batı Esed’i korkularından dolayı desteklemeyi tercih etse de Esed’le bu işin olmayacağını biliyor. Batı için Esed’den ziyade rejiminin temel karakteristiğinin korunması önemlidir. Yoksa Esed başta kalsın diye Batı’nın bir derdi olduğunu düşünmüyorum. Seküler olması, azınlıkların ordu, istihbarat ve kamu düzeninde etkili olması ve müm-kün olursa dış politikada da Batı’yı tehdit etmemesi.

Türkiye Suriye krizinde yalnız kalabilir mi?

Bence Türkiye’nin Suriye konu-sunda Batı açısından bakıldığında bir yalnızlaşma yaşama olasılığı oldukça yüksektir. Ancak diğer yandan Mursi’nin önerdiği çözüme bakınca sanki yeni müttefikler de Suriye’deki çözümü devrimsel

olarak görmüyorlar. Şimdi Suriye meselesinde ABD ve Fransa ile işbirliğini derinleştirirse Arap kamu-oyu Türkiye’ye tepki duyacak, Arap kamuoyu ile işbirliğine yönelirse de Batı bundan rahatsız olacaktır. Başbakan Erdoğan’ın Mısır’da lai-klik üzerine yaptığı vurgunun Selefi ve Müslüman Kardeşler toplumu üzerinde yarattığı tepki olumsuz olurken, Batı ise olumlu görmüştü.

Arap Baharı size göre nedir?

Genel olarak bakıldığında Arap Baharı salt ekonomik nedenlerle izah edilebilecek bir olgu değildir. Esasında Bahar denilen olgu bir tepki bir başkaldırı ve bir isyan durumudur. İsyan, başkaldırı ve tepki kime yönelikti. Yalnıza iktid-arda olan diktatörlere veya onlarla başında olduğu rejime yönelik değildi. Sokağa dökülen tepki hem büsbütün rejimlere ve bir o kadar da rejimleri koruyan ve sürekli isyanların bastırılmasına, işkenceye ve baskıya destek veren Batı ve özellikle de ABD’yeydi. Aslında Arap dünyasının demokrasiye kansız geçişi 2000′li yılların ortasında olabilirdi ama Batı ve ABD buna izin vermedi.

Nasıl?

Batı 2000′lerin ortasında Filistin’de, Mısır’da demokratikleşmenin ve seçimlerin Batı’yı kendi ile eşit gören bağımsız aktörleri iktidara taşıyacağına tanık oldu. Hem Filistin’de hem de Mısır’da Müslü-man Kardeşler kazanmıştı. Benzer sonuçlar diğer ülkelerde ortaya çıkınca Batı demokrasinin bu bölge için iyi bir şey olmadığına karar verdi ve projeyi rafa kaldırdı. Daha sonraları 2010′ların sonundan itibaren bu kez insanlar demokratik yöntemlerle elde edemediklerini isyan ederek, başkaldırarak ve daha doğrusu sokağa çıkarak elde etmeye çalıştı ve başarılı oldu.

Bu saldırılar ABD ve Batı’nın Arap Baharı’na bakışını değiştirebilir mi?

Bence kaçınılmaz bir şekilde Batı kamuoyu bir kez daha Filistin ve Mısır seçimleri sonrası olduğu gibi demokratikleşmenin kendi

çıkarlarına tehdit oluşturan iktidar yapılarına yol açtığını düşünmeye başlayacaktır. Olaylara romantik değil rasyonel olgular üzerinde değerlendirecektir. Ancak, rejim-ler için bunu söylemek oldukça güçtür. Onlar pragmatik olmayı sürdüreceklerdir. Çünkü, Batılı rejimler Arap Baharı’nda yaşanan isyanlar sırasında şunu açık bir şekilde test ettiler. Karşı müda-haleleri yeni bir İran’ın ortaya çıkmasına yol açabilir. Batı Mısır’da veya Libya’da aynı hatayı yapmak istemiyor.

Bütün bu gelişmelere baktığımızda, Türkiye ne yapmalıdır?

Oldukça önemli bir soru. Bence iyi analiz edilmeden, siyasi ve risk analizleri yapılmadan siyasi ve ekonomik girişimde bulunmak rasyonel değildir. Örneğin,Sanayi Bakanı olsun Maliye Bakanı olsun bazı iş adamlarını Libya’ya, Tunus’aMısır’a yatırım yapmaları için iş gezileri düzenledi ve bazılarına da katıldılar. İş adamlarına dağıtılan ülke bilgi notları ise söz konusu ülkelerdeki gelişmeleri analiz eden bilgi notları olmaktan oldukça uzak, basit verilerden oluşmaktaydı. Bakanlıkların, iş adamlarımızı milyon veya milyarlarca dolarlık yatırımlar yapmalarını, yeni seçilmiş Başbakanlar veya Bakanların lafına dayanarak yapmaya yöneltmeleri ne kadar akıllıca sorusu gündeme geliyor.

Değil mi?

Derinlemesine araştırma yok. Ticar-et yapan iş adamlarının bir kısmı ise siyasi risk analizleri içeren fizibi-lite çalışmasının ne olduğuna dair bir bilgiye bile sahip değillerdir. Sonra siyasi süreçler farklı işlemeye başlayınca Suriye’de olduğu gibi ekonomik kayıplarının karşılanması için sorumluluğu hükümetlerin üzerine atarlar. Bence Orta Doğu ve Kuzey Afrika büyük bir değişim sürecinin içinden geçiyor. Herkesin bu süreçte daha çok çalışması ve yaşananları tüm yönleriyle analiz edecek saha çalışmalarına öncelik vermesi gerekir.

Doç. Dr. Veysel Ayhan

Murat AksoyMurat AksoyMurat AksoyMurat AksoyMurat AksoyMurat AksoySöyleşi

Page 14: 173

21Ekim 2012 - Doğuş

Haber Toplum

Değerli okuyucular,

Bir önceki yazımda ayrılıkta azap birlikte rahmet var demiştim. Yazı başlığım buydu.

12 Eylül’ de Hollanda’da parlemento seçimleri yapıldı. Hollanda toplumuna hayırlı uğurlu olsun.3 Türk milletvekili parlementoya girme hakkı kazanmıştır.

Hollanda’daki Türk toplumunun nü-fusu 400 bindir.

Hollanda’da oy kullanma hakkı olan 178 bin Türk var.

Peki bütün sivil toplum örgütlerinin, medyanın, herkesin çağrısına rağmen kaç kişi sandığa gitmistir?

85540 kişi sandığa gitmiş ve oyunu kullanmıştır.

Yani iki kişiden biri yine oyunu kullanmamış.

Bizim haklarımızı koruyabilmek için böyle bir lüksümüz var mı? Bu kadar çok mu zor oy kullanmak? Nedir bu gaflet anlayamadim. Bu madalyonun bir yüzü.

14 Türk aday çeşitli partilerden mil-letvekili adayı gösterildi. Aslında çoğu seçilemeyecek sıralardan aday gösterildi. Yani Türk adaylarının herbirinin yaklaşık 16000 tercihli oya ihtiyacı vardı ve maalesef bizler birlikte hareket etme ruhunu kayıp ettiğimiz için Türklerin oyları bölündü.

Türklerin seçimlerde 85540 oyu stratejik kullanmış olsaydı şu an 5 mil-letvekilimiz mecliste olacaktı. 178 bin Türk sandığa gidip bilinçli oy kullansa 11 milletvekilimiz meclisteydi.

150 milletvekili olan bir parlementoda 11 Türk milletvekilinin olmasi demek lobi demektir.

Haklarımızın korunması, partilerin yol haritalarının değişmesi demektir.

Maalesef yine başaramadık.

Yarın mecliste yine hakkımızda çıkacak olumsuz kanunlar, öneriler geldiğinde boşuna dövünmeyelim. Çünkü biz duyarsız oldukça bu man-zaralarla çok karşılaşacağız.

Ümit ediyorum sadece bu konuda değil toplumumuzun hayrına olacak her gelişmede birlikte hareket etme bilincini, şuurunu kazanırız. Kazan-mak zorundayız.

Değerli okuyucular,

Avrupa’nın bir çok ülkesinde bizim nüfusumuzdan çok az nüfusa sahip başka milletler birlikte hareket eder-ek, güçlü lobicilik faaliyetleri yaparak yaşadıkları ülkenin parlementosunu yönlendirebiliyorlar, lehlerine karar aldırabiliyorlar.

Artık bütün bunları düşünüp, farklılıklarımızı bir tarafa koyup, toplu-lumumuzun menfatine olacak işlerde hep birlikte hareket etmeliyiz. Aksi takdirde kendimiz konuşur, kendimiz

işitiriz.

1980 yıllardan sonra Türkiye’deki ve buradaki büyüklerimiz sırf farklı düşündükleri için bırakın konuşmayı aynı masaya dahi oturmazlar kavga ederlerdi . Artık öyle değil konuşuyor, tartışıyor, birbirimizi anlamaya çalışıyoruz. O zaman artık birlikte hareket edip ortak kararlar alıp uygu-layabiliriz. Yoksa bizlerin gücünü ölüp yönetmek daha kolay oluyor.

Uyanık olmalıyız. Tekrar ediyorum. Birlikte rahmet var. Bugün geldiğimiz şu zamanda toplumumuzun buna çok ihtiyacı var.

Selam ve saygılarımla

Yine Bölündük

Faruk HalıcıAnaliz

Mark Rutte (VVD), Diederik Samson(PvdA), her iki partinin önde gelen diğer ismi ve arabuluculuk görevini üstlenen Henk Kamp (VVD) ile Wouter Bos (PvdA) arasında yürütülen koalisyon görüşmeleri çerçevesinde 1 Ekim tarihinde yapılan görüşmede, 2013 yılı bütçesi için bazı konularda anlaşmaya varıldı.

Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) ve İşçi Partisi (PvdA) liderleri 1 Ekim tarihinde yaptıkları

Kunduz Anlaşması uyarınca kararlaştırılan ve 1 Ekim 2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni Btw değerlerine göre, tüketici 1 Ekim tarihinden itibaren aldığı ürünlerde yüzde 21 oranında Btw ödeyecek.En son 2001 yılında artırılan yüzde 17,5’dan yüzde 19’a çıkartılan Btw değerlerinde uygulanan bu yılk artışla birlikte hazine gelirler-inin artırılması hedeflenirken, elde edilen gelir ile bütçe açığının da kapatılacağı tahmin ediliyor.Mağaza sahiplerinin Btw artışını etikete yansıtması halinde tüketi-cinin alacağı ürünü geçen haftaya göre daha pahalıya alacağı belirtili-yor. Yapılan Btw artışına bir örnek vermek gerekirse, 1 Ekim tarihinden önce 100 euroya alınan bır kamera bu tarihten sonra 101,70 euroya çıkmış oldu.

basın toplantısında, daha önceki koalisyon tarafından önerilen, çalışanlar için yol masraflarına getirilecek vergilendirme ve normal süreyi aşan öğrenciliklere getirilen para cezasının geriye dönük olarak kaldırıldığı belirtildi.

Koalisyon görüşmelerinin 19’ncu gününde Rutte ve Samson tarafından yapılan açıklamada, ruh hastalıklarında kişinin kendi ödemesi gereken katkı payının kaldırıldığı, AOW yaş sınırında da

değişiklik yapıldığı, serbest çalışan (flexwerkers) kişilerin hastalık dönemlerinde yapılan ödeme sürelerinin artırıldığı belirtildi.

Açıklamada ayrıca göreve yeni başlayan öğretmenler için 100 milyon ek bütçe ayrldığı, çalışan kişilerin 61 yaşından 65 yaşına kadar çalışmaya devam edenlere bu durumlarından dolayı ek bonus ödeneceğ ve 65 yaşında, düşük maaşlı işçilerin emekli olmaları halinde bu geçişi gerçekleştirmek için yeni bir düzenleme uygulanacağı belirtildi.

PvdA lideri Samson, varılan anlaşmayı “önemli iyileştirme” şeklinde değerlendirirken, bazı ger-eksiz olan kuralların da bu sayede ortadan kaldırıldığını belirtti.

VVD lideri Rutte ise bir iki haftalık bir dönem içerisinde koalisyon tarafından anlaşmaya varılma ihti-malinin gerçekçi olmadığını belirtti.

Tüketiciler Derneği tarafından bugün yapılan açıklamada, yeni kurallar dahilinde tüketicilerin sigorta vergileri olarak normalin üzerinde ödeme yapmak zorunda kalacağı uyarısında bulunuldu. Dernek yetkilileri; bu değişimden dolayı kişilerin neye karşı sigortalı olduğunu iyi araştırması gerektiğini vurguluyor.

VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) ve PvdA (İşçi Partisi) arasında varılan yeni anlaşma kurallarına göre sigortalar üzerin-den ödenen vergi miktarı yüzde 9,7 artırılarak yüzde 21’e çıkartıldı. Sigortacılar Birliği (het Verbond van Verzekeraars) tarafından yapılan

Yürütülen koalisyon görüşmelerinde varılan mütabakata göre yüzde 21’e çıkartılan Katma Değer Vergileri (BTW) tüketicinin cebine de yansıyacak. ABN Amro tarafından yapılan bir hesaba göre, alışverişlerde her hanede ortalama olarak aylık 18 euro daha fazla ödenecek.

Yapılan ankete katılan tüketicinin yüzde 60’ı alışveriş patronlarında bir değişiklik yapmayı düşünmediğini belirtirken, per-akende sektöründe artırılan btw ücretlerinin kendini hissettireceğini

belirtiyor.

1 Ekim 2012 tarihinde yürürlüğe giren kurala göre Btw değerleri yüzde 19’dan 21’e yükseltildi.

ABN Amro yetkilileri, hemen hemen aynı dönemde btw artışı yapan diğer Avrupa ülkelerindeki tüketi-cilerin de bu artıştan dolayı alışveriş patronlarında şimdilik bir değişiklik yapmadığını belirtiyor.

açıklamada ise bir evde ortalama 100 euro daha fazla vergi be-deli ödenmek zorunda kalınacağı, şuanda sigorta bedeli olarak ortalama olarak yıllık her evde 800 euro ödendiği belirtildi.

Her ne kadar zorunlu olarak yapılan sigortalar arasında bulunan sağlık sigortasında alınan vergil-erde yüksek tarife uygulanmazken, diğer zorunlu sigortalardan Oto-mobil kullanan kişilerin yaptırmak zorunda olduğu sigortalar veya konut sigortaları gibi diğer sig-orta şekillerinde uygulanan vergi miktarının iyi araştırılması gereki-yor.

VVD ve PvdA 2013 bütçesinde anlaştı Yeni sigorta vergilerini ya-bana atmayın!

Btw miktarı yüzde 21 oldu

Fileleri doldurmak zorlaşıyor

VVD başkanı Mark Rutte ve PvdA başkanı Diederik Samson 2013 yılı bütçesi için yapılması düşünülen değişiklikler konusunda anlaşmaya vardı.

VVD ve PvdA arasında varılan yeni Bütçe kurallarına göre sigorta verg-ileri artırılırken bu durum karşısında tüketicinin de neye karşı sigortalı olduğunu iyi araştırması gerektiği belirtiliyor.

Hükümet tarafından kararlaştırılan yeni btw tarifleri bugün itibariyle uygulamaya girdi. Genel olarak Btw (KDV) değerleri yüzde 19’dan yüzde 21’e yükseltildi.

ABN Amro tarafından yapılan bir hesaba göre hane halkı alışveriş filesini doldurmak için ortalama her ay 18 euro daha fazla masraf yap-mak zorunda kalacak.

Page 15: 173

22Haber Toplum

Doğuş - Ekim 2012

Bu bağlamda Türkiye’ye ziyarette bulunan HOGİAF İkinci Başkanı Vecih Er, Konya ve Karaman vali-liklerinden başlayarak yeni teşvik paketi üzerinde çalışmaya başladı. Konya Valisi Aydın Nezih Doğan’ı ziyaret eden Er Vali Doğan’dan Konya’daki fırsatlar ve Konya’nın önem verdiği yatırım alanları hakkında bilgi aldı. Konya Valisi Aydın Nezih Doğan, Konya’da bir-çok imkân olduğunu ancak Konya olarak özellikle enerji, savunma sanayi, tarım ve otomotiv sanayinde yapılacak yatırımların öncelikli olduğunu vurguladı. Daha sonra görevine yeni atanan Karaman Val-isi Murat Koca’yı ziyaret eden Vecih Er, Vali Kocaya yeni görevinde başarılar diledi. Vali Koca’da zi-yaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek Karaman’ında teşvik pa-ketinde belirtilen alanlarda yatırıma açık olduğunu Hogiaf in böyle bir girişimde bulunarak meseleye sahip çıkmasından dolayı da mem-nun olduğunu ifade etti ve Hogiaf vesilesi ile yatırımcıları Karaman’’a

davet etti.

Konu ile ilgili olarak Vecih Er ise “Malumunuz Avrupada daralan bir ekonomi var. 2011 yılındakı Avru-padaki ekonomik büyüme % 1,75 iken bu oran Türkiyede 2011 yılında % 8,5 olmuştur.Kücülen dünyada para fırsatları kollayan bir araçtır

ve dogru yere yönlendirilmesi önem arzetmektedir. Zaten Türkiyedeki ekonomik büyümenin farkında olan Hollanda devletimiz yılda iki defa olmak üzere Türkiyeye ekonomik misyonlar düzenleme-ktedir. 4-9 kasım 2012 tarihinde başbakanımız sayın Mark Rutte ve tarımdan sorumlu devlet bakanı Hekn Bleker Türkiyeye bir ziyeret gerçekleştirecekler.Bizde HO-GIAF olarak bu organizasyonun bir köşesindeyiz. Bu maksatla yeni açıklanan teşvik paketinin şehirlere göre detaylarını ögrenme ve yerinde görme maksadı ile bu zi-yaretleri gerçekleştirdik ve buradan üyelerimizin menfaatine olacak bir çok detay bilgi ile geri döndük. Bu ziyaretleri belirlediğimiz hedef şehirlerde gerçekleştirmeye devam ederek uzun vade de hem Hollanda hem de Türkiye’nin kazanması noktasında çalışmalarımızı de-vam ettirterek iki ülke arasında ticari bir köprü olma vazifemizi sürdüreceğiz.” dedi.

Hollanda’da geleneksel hale gelen ve bu yıl 6.gerçekleştirilen ‘Hollanda Nasreddin Hoca Şenlikleri iki gün sürdü ve renkli görüntülere sahne oldu. Nasreddin Hoca ile birlikte Dünyanın ortasında durarak, resim çektirmek için ise yüzlerce ziyaretçi sıraya girdi.

Hollanda’da 7’den 77’ye herkesin tanıdığı meşhur “Cüce Plop” ve ekibi Nasreddin Hocayı yoğurt çalınacak parkurda karşıladı. Nasreddin Hoca ile Cüce Plop birlikte göle yoğurt mayalayıp insanlara sevgi ve hoşgörüyü anlattılar.

Temsili Nasreddin Hoca’nın sevgi, umut ve hoşgörü mayasını göle çalmasının ardından törende bir konuşma yapan Mozaik Kültür Sanat Vakfı Başkanı Ali İhsan Ünal, “Nasreddin Hoca, yaratılanı yara-tandan ötürü severiz felsefesinden hareketle, insanları düşünmeye ve hoşgörüye davet etmektedir. Günümüzde bu türden hoşgörüye daha çok ihtiyacımız var. Nasred-din Hoca’yı ve onun felsefesini Hollanda’da daha iyi tanıtmayı amaçlıyoruz. Ünü sınırlarımızı aşan Hocanın ‘Sevgi ve Hoşgörü’ mayasının Hollanda’da da tutmasını istiyoruz. Bu hoşgörüden herkesin

Aziz Kara cinayetinin ilk duruşmasında mahkeme, olayın iki komşu arasında yıllardır süregelen husumetin çığırından çıkarak kav-gaya dönüştüğüne ve Aziz Kara’nın öldürülmesinde ırkçı veya ayrımcılık motifine rastlanmadığına hükmetti. Oysa ki, Türk ailenin yıllardır Henk ve İngrid çifti tarafından ırkçı söylemlerle taciz edildikleri biliniyordu. Mahalle sakinleri, Aziz Kara’nın öldürülmes-inin ardından Henk ve İngrid çiftinin Türk düşmanı, ırkçı düşünceye sahip bir aile olduklarını doğrulamışlardı. Cinayet zanlıları da bu iddiayı hiçbir zaman yalanlamamışlardı. 23 Haziran’da saldırıya uğrayarak hastaneye kaldırılan ve 5 Temmuz’da

hayatını kaybeden Aziz Kara için Sivil Toplum Kuruluşları (STK) 18 Temmuz’da ‘sesiz yürüyüş’ düzen-leyerek saldırıyı kınamış ve yet-kililerden olayın ırkçılık boyutunun araştırılmasını talep etmişlerdi. Savcılığın olayı iki komşu arasında süregelen husumetten dolayı çıkan basit bir kavgaya indirgemesi Henk ve İngrid çiftinin daha az ceza almasın sağlayacak. Mahkeme, olaya karıştığı iddia edilen Hollandalı çiftin 23 yaşındaki oğluna olay yerinde tatbikat yaptırmak ve kavgayı ilk önce kimin başlattığını tespit etmek için bir sonraki duruşmayı Aralık ayına attı.

yararlanmasını istiyoruz.” dedi. Hollanda Nasreddin Hoca Şenliği çerçevesinde,DSB-TOGR, FB SC, MERAM, REAL MADRID ve GS-FA takımları arasında futbol turnuvası düzenlendi. Bunların yanı sıra programda birçok tiyatro ve müzik grupları yer alırken Akşehir Sıra Yarenleri folklor ekibi misafirlere unutulmaz gösteri sundular.

Hollanda Nasreddin Hoca Şenliğine Türkiye’den katılan T.C. Konya Mil-letvekili Mustafa Baloğlu, T.C. Eğitim Bakan Yrd. Orhan Erdem, Akşehir Kaymakamı Ahmet Katırcı, Akşehir Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Erd-al Çiftçi’nin yanı sıra T.C. Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, Feijenoord İlçe belediye başkanı Seyit Yeyden, Mozaik Kültür Sanat Vakfı Başkanı Ali İhsan Ünal, PvdA Milletvekili adayı Selçuk Öztürk, CDA Milletvekili adayı Ebubekir Ötüre, Zutphen belediye meclis üyesi Ali Osman Biçen, Feije-noord belediye meclis üyeleri Ertuğrul Gültekin, Serdar Çiçek, Ijsselmonde belediye meclis üyesi Necat Kaya, Hollanda Azerbaycan Türk kültür derneği başkanı İlhan Aşkın, basın mensupları ve çok sayıda vatandaşlar katıldı.

HOGIAF üyelerine yeni fırsatlar sunuyor Hoca göle maya çaldı

Karar hayal kırıklığına uğrattı

Hollanda Genç İşadamları Federasyonu (HOGİAF) üyelerinin menfaatlerini koruma, yeni fırsatlar oluşturma ve mevcut fırsatlardan yararlanma düşüncesi ile Türkiye’de bu yıl içerisinde açıklanan yeni teşvik paketini üyelerine sunmak üzere çalışmalara başladı.

Hollanda’da bu yıl 6. gerçekleştirilen Nasreddin Hoca Şenliği’nde Rot-terdam Afrikanderplein parkındaki göle hoşgörü mayası çaldı.

Hollanda’nın Almelo kentinde 23 Haziran’da Hollandalı komşusu Henk ve İngrid çifti tarafından sokak ortasında öldürülen Aziz Kara (64) cinayetinin görüldüğü Almelo mahkemesinin kararı Hollandalı Türkleri hayal kırıklığına uğrattı.

Page 16: 173

23Ekim 2012 - Doğuş

Haber Toplum

Şöyle bir geçmişe bakıyorum da çıldırmamak elde değil, anlamak ise hiç mümkün değil. İnsanlık için, milletin için güzel düşüncelerin karşılığının neler olduğunu akıl alma-makta. Hak bilinen yolda neler neler görmedi bu insan diye zaman zaman düşünmekteyim.

Herşeyi, toplumu, milleti ve yeni nesillerin geleceği için verilen insani mücadelenin karşılığı bu mu olmalıydı diye sormamak elde değil.

İftiralar, işkenceler, katliamlar ve idamlar bu güzel düşüncelerin karşılığı olmamalıydı. Yıkılan ocaklar, yetim ve öksüz kalan yavrular, gözü yaşlı yavuklular, bozulan nişanlar olmamalıydı bu sevdanın karşılığı. El

üstünde tutulmak, makam ve şöhret zaten beklenilmiyordu.

Sadaka gizli verilir, işte bu mücadele de sadakanın ta kendisidir.

Kader olarak benimsendi, bir ilahi ölçü olarak kabul göründü, şükretmek hep bilindi.

Şükredenlere nimetini artıracağını müjdeleyen Yüce Tanrı’ya iyi kul ol-mak için mücadeleye devam edildi.

Dünya hayatının bir imtihan olduğunu, ve asıl mükafatın ahirette olduğu bil-inci ile kadere boyun eğmekten başka bir yol yoktu.

Biliniyordu Allah’ın insanı şükür ve

sabırla beraber denediğini. Bu sebep-ten hep sabır etmeye devam edildi.

Hesap günü sağdan kitap verilme-sinin beklenildiği için şükür ve sabır gereken ilgiyi görüyordu.

Karşılık vermek gerekiyordu, “Bir kötülüğün karşılığı benzeri bir kötülüktür” diyen ayet bu düşünceyi destekliyordu.

Saldırının, hakka tecavüz edil-menin karşılığının verilmesi için izin olmasına rağmen karşılık verilmedi.

Yüce Kitap’ın insana verdiği sık öğütlerden olan geçmiş milletlerin yaşam hikayelerinden hisse çıkarmak ışık oldu. Ehli Beyt akla geldi, onun

çilesi her düşünüldüğünde canlandı.Verilen mücadeleden asla taviz verilmedi.

Allah’a eller açıldı, semaya ağıtlar yükseldi, yine de yoldan geri dönül-medi.

Hak olmasına rağmen, kötülüğe karşı kötülük ile cevap verilmedi.

Yaradan’a havale edildi,

Sabır ve şükür hiç eksik edilmedi.

Erdemliktendir diye yeri geldi kötülük yapan af bile edildi.Tarihin engin de-rinliklerinden, Türk’ün Ruh kökünden-dir bu erdemlik.Ve halen bu erdemlik yerini korumaktadır.

Sabır, şükür ve erdemlik herkese nasip değildir,

Erdemlik herkes için geçerli değildir.

Erdemlik, şükür ve sabır her daim var olacaktır, fakat sabır nereye kadar Allah bilir!

Ne iftiralar, Ne işkenceler,Ne katliamlar,Ne idamlar,Ne de 12 Eylül’ler engel olabildi.

Bugün bunların hesabı sorulamıyorsa, din gününde mutlaka sorulacaktır.

Erdemlilik herkes için geçerli değildir

Murat GedikDostça

Devlet Halk Sağlığı ve Çevre Enstitüsü (het Rijksinstituut voor Volksgezond-heid en Milieu - RIVM) tarafından yürütülen bir araştırmanın sonuçları yakın bir gelecekte içme suyu sıkıntısı çekilebileceğini ortaya koydu. RIVM araştırmasına göre 2050 yılına kadar içme suyu elde etmek için nehirlerde aranan yüzeysuyu kalitesi giderek kötüleşecek. RIVM ve Su Teknolojisi Enstitüsü Deltares’in ortak yürüttüğü araştırmada KNMI raporlarının da ele alındığı belirtiliyor. KNMI’ye göre gelecekte kuraklık artmaya başlayacak bu durumda nehir sularının azalmasına neden olacak.

Yunanistan’ın başkenti Atina’da 29-30 Eylül tarihleri arasında yapılan Avrupa Gençler Ka-rate Şampiyonası’nda Hollanda’yı temsil eden Türk Kızı Kübra Öztürk (14) ülkeye altın madalya ile döndü. Kübra Öztürk, Amster-dam Schiphol havalimanında ‘Hoşgeldin Şampiyon’ pankartları

olarak kiraya vermek isteyen mülk sahiplerine ABN Amro bankası Ekim ayı başından itibaren kend-ilerinin tavsiye ettikleri üç aracı kurumla çalışmalarını “Çok acil tavsiye” olarak bildirdiklerini doğruladı.

Bankacılık devi ING daha ileri giderek Ağustos ayından bu yana ipotek müşterilerine kendi tavsiye ettiği üç aracı kurumla çalışma şartı getirdi. SNS, Van Lanschot ve Ob-vion gibi bankalarda aracı kurum-larla benzer anlaşmalar yaptılar. Böylece emlakçılar bu sektörde tamamen devre dışı bırakılmış oldu. Evlerini geçici olarak kiraya vermek isteyen ev sahiplerinin ipotek aldıkları bankalardan özel izin alma zorunluluğu getirildi. Bunun yanında bina sigortası yapan şirketten de onay alınması zorunlu oldu.

Evlerini geçici olarak kiraya ver-mek isteyen mülk sahipleri büyük bankalar tarafından kendileriyle çalışmaya ya da çok sıkı koşullar altında sadece üç uzman aracı ku-rumla çalışmaya mecbur tutuluyor.

Bankaya ipotekli olan evlerini geçici

Japonya’daki nükleer felaketin ardından Avrupa Birliği’nde stres testinden geçirilen nükleer santral-lerin tamamına yakınında güvenlik açıkları bulundu. AB Komisyonu’nun basına sızan raporunda, ‘Stres testi sonuçlarına göre nükleer santral-lerin neredeyse hepsinde güvenliğin iyileştirilmesi gerekiyor’ denildi. 18 Ekim’de toplanacak AB zirvesine sunulacak rapora göre, 134’ü aktif olmak üzere toplam 145 nükleer santralin bulunduğu AB’de, gerekli güvenlik iyileştirmelerinin maliyeti 25 milyar avroyu bulabilir.

Raporda, elektrik ihtiyacının yüzde

ile karşılandı.

Finalde Yunanlı rakibi ile zorlu bir mücadele sonucu altın madalyaya ulaştığını ifade eden Kübra Öz-türk, ‘Bu şampiyonlukların devamı gelecek. Yine önümüzdeki aylarda çeşitli turnuvalar var. Onlara da katılacağım. Buralarda da en

80’ini toplam 58 nükleer santralinden sağlayan Fransa, nükleer güvenlikte en kötü durumdaki ülke olarak gös-terildi. AB Komisyonu, Fransa’dan acilen 19 nükleer santralde standartları yükseltmesini istedi. AB Enerji Komiseri Günther Öttinger, nükleer stres testi raporunun basına sızması üzerine yaptığı açıklamada, “Avrupa’da her bir nükleer san-tralde en üst güvenlik standartlarının mevcudiyetini güvence altına almak için çalışmalıyız” dedi. Belçika, denetimlerde ortaya çıkan yoğun çatlaklar ve sızıntı tehlikesi nedeniyle 2 nükleer reaktörünü Ağustos ayında belirsiz bir süreliğine kapatmıştı

iyi dereceleri alıp dünya karate şampiyonu olmayı hedefliyorum.’ dedi.Bir Türk kökenli olarak Hol-landa Karate Milli Takımı’nda yer almanın gurur verici olduğunu söyleyen başarılı sporcu, ‘Takımda bana çok büyük bir güven vardı. Onların bu güvenini boşa çıkartmadım. İnşallah bu güveni sarsmadan antrenmanlara daha istekli ve gayretli çalışacağım.’ ifadelerini kullandı.

Ailesi, Kübra Öztürk’ü Amsterdam Schiphol Havalimanı’nda Welkom Kampion ‘Hoş geldin Şampiyon’ pankartı ile karşıladı. Baba Ünal Öztürk, kızını omuzlarına alarak havalimanında Hollandalıların alkışları ile tur attı. Öztürk, yaptığı açıklamada ise şu ifadeleri kullandı: ‘Bundan daha gururlu bir gün olamaz. Hollandalı Tür-kler olarak ülkemize iş, siyaset ve spor alanında da büyük katkılar yaptığımız ortada. Bu şampiyonluk tüm Hollanda Türk toplumunun. Kızım hem Hollanda ve hem de bir Türk vatandaşı. Gururla iki bayrağı taşıyor.’

Yunanistan’ın başkenti Atina’da 29-30 Eylül tarihleri arasında yapılan Avrupa Gençler Karate şampiyonası’nda Hollanda’yı temsil eden Türk Kızı Kübra Öztürk (14) ülkeye altın madalya ile döndü.

Bankaların özel sektör evlerini geçici olarak kiraya vermeye başlaması, tüm emlakçılık sektörünü saf dışı bıraktı. Evlerini geçici olarak kiraya vermek isteyen mülk sahiplerine yeni kuralar getirildi.

Yapılan bir araştırma Hollanda’daki nehirlerin giderek kirlendiğini ve içme suyu elde etmek için gerekli temiz suyun bulunmasında zorluk çekileceğini ortaya koydu.

Hollanda’ya şampiyonluğu Türk kızı getirdi

Bankalar emlakçıları saf dışı ediyor Yakında susuz kalabiliriz

AB’de nükleer alarm

Page 17: 173

24Haber Toplum

Doğuş - Ekim 2012

Rotterdam Başkonsolosu Oral: Milli Görüş en disiplinli, organize ve işini en ciddiye alanların başında Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasy-onu Amsterdam Osdorp’da yeni satın aldığı 1250 metre kare kapalı alana sahip iki katlı kendi hizmet binasının açılışını çok sayıda saygın misafirin hazır bulunduğu mütevazi bir tören ile gerçekleştirdi. Açılış töreninde Rotter-dam başkonsolosu Togal Oral, IGMG Genel başkanı Kemal Ergün, Lahey Din İşleri müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver, meclise yeni giren türk kökenli milletvekili Tunahan Kuzu, Amster-dam Nieuwe West Belediye başkanı Ahmet Baddoud , IGMG Sosyal Hizmetler başkanı Ali Bozkurt, Hollan-da genç işadamları derneği başkan yardımcısı Vecih Er, Rhein Neckar Saar bölge başkanı Yaşar Çimşit ve Hollanda İslam Federasyonu başkanı Mehmet Yaramış ve daha pek çok saygın misafir katıldılar.

Hayra motor, şerre fren olmaya devam edeceğiz

Kurdele kesiminden önce davetliler tarafından yapılan konuşmalarda önemli mesajlar verildi. İlk konuşmayı yapan ev sahibi bölge başkanı Oktay Dalmaz yaptığı kısa konuşmasında davetlilere hoş geldiniz deyip teşekkür etti. Dalmaz, Milli Görüş’ün 1981 tarihinde Hollanda’nın Rotterdam kentinde tek bölge olarak ilk defa hizmet hayatına başladığını ve daha sonraları 1997’den itibaren iki bölge olarak çalışmaların sürdürüldüğünü ifade etti. Dalmaz bu çalışmaların şimdiye değin hep kiralık binalarda yapıldığını ama artık kendi binalarına kavuştuklarını ve bundan son derece memnun olduklarını söyledi. Daha çok ve daha güzel hizmetler suna-bileceklerini böylece de kendilerine bırakılan bu kutsal görevin üzerine yeni değerler katmanın mutluluğunu yaşayacaklarını, kısaca hayra motor şerre fren olmaya devam edeceklerini söyledi. Daha önceki başkanlarında bir hizmet binası almak için çeşitli girişimlerde bulunduklarının altını çizen Dalmaz ‘bu konuda kend-imizi ayrıcalıklı görmüyoruz. Ancak bize kısmet olduğu için mutluyuz’ şeklinde konuştu. Dalmaz son olarak bazı çevrelerin maksatlı olarak Milli Görüş hakkında olumsuz bir hava oluşturmak istedikleri bir ortamda Milli Görüşün Kuzey Hollanda’da yeni hamleler yaparak üç aylık bir zaman zarfında iki tane dev bina aldığını hem de hiç kredi kullanmaksızın aldığının altını çizdi. Bu bağlamda Güney Hollanda’da bölgesininde (NIF) Rotterdam’ın gözde semtler-inden olan Zuid’de birkaç yıl önce kendi binasını satın aldığını belirtmek gerekir. Dalmaz’ın konuşmasının ardından davetlilere Hedef medya tarafından yapılan 15 dakikalık bir video ile Kuzey Hollanda Milli Görüş’ün çalışmaları, yaptığı pek çok faaliyet ekrana yansıtıldı. Program bölge sosyal hizmetler başkanı Hüseyin Bündar ile bölge kadınlar teşkilatı tanıtma başkanı Hilal Mahmutoğulları Türkçe ve Hollandaca olarak birlikte sundular.

Seçilmişlerden olmamızın onurunu yaşayarak hizmetlerimize devam ettik

Bir sonraki konuşmacı kadınlar teşkilatı başkanı Ayfer Topal oldu. Topal ilk bölümde Hollandaca olarak yaptığı konuşmada kadınların teşkilatının yapısı ve çalışmaları hakkında bilgiler verdi. 1990’dan

beri Milli Görüş’te çeşitli görevlerde bulunduğunu ifade eden Topal, 28 teşkilatta 250 gönüllü bayan ile birlikte çalışarak kadınların toplum içinde daha iyi yerlere gelmesi için ellerinden geleni yaptıklarını söyl-edi. Bu amaçla hafta sonu kursları, toplantılar ve geziler gibi çalışmalar yaptıklarını belirtti. Topal özetle şöyle konuştu,’Bundan 25 sene evvel Milli Görüşçü büyüklerimizin Hollanda’da attıkları tohumlar filiz oldu, fidan oldu, büyüdü kök saldı. Kadınıyla erkeği ile genciyle yaşlısıyla omuz omuza sorumluluğumuzun bilincinde olarak, seçilmişlerden olmamızın onurunu yaşayarak hizmetlerimize devam ettik’ dedi.

Buraya elimizde sadece bir bavulla

gelmediğimiz geç fark edildi

Bu konuşmadan sonra programı sunan Hüseyin Bündar Kadınlar Rotterdam başkonsolosu Togan Oral’ı kürsüye davet etti. Oral ‘Bu güzel toplantı elli yıl önce başlayan bir serüvenin geldiği güzel noktayı göstermesi bakımından çok anlamlıdır. Gurbeti sizlerin hissettiği gibi hissetmesek te bizlerde göre-vimiz icabı gurbetçi sayılırız. Ayrıca pek çok ailede olduğu gibi bizlerin de yakınlarında gurbete gidenler oldu ve o vesileyle de gurbetin ne anlama geldiğini az çok biliyorum. Herkesin elinde sadece bir ba-vulla başlattığı bir yolculuk. Birkaç yıl kalınacak, biraz para biriktirilip geri dönülecek zannedildi. Ama hiç kimse getirdiğiniz o bavulda çok daha başka şeylerin olduğunu fark edemedi. Oysa siz dilinizi, dininizi, kültürünüzü de o bavulla buraya taşıdınız. Bu zamanla fark edildi. Ve buralarda kalıcı olduğumuz ortaya çıkınca işin boyutu değişti’ dedi.

Milli Görüş en disiplinli ve en organize çalışanların başında geliyordur

‘Bu değerlerin korunup, gelecek nesillere aktarılması konusunda hiçbir bireysel çabanın sonuç veremeyeceğinin açık bir şekilde

görülmesi üzerine Türk toplumu varlığını ve kimliğini korumak, ve onu gelecek nesillere aktarmak için burada da örgütlenmiştir. Bu çerçe-vede kendi gözlemlerimi dile getirmek istiyorum. Milli Görüş teşkilatı da bu konuda en organize en disiplinli ve en işini ciddiye alarak canla başla çalışan teşkilatların herhalde en başında gelenlerindendir. Geçmişte bu işleri başlatan büyüklerin işleri çok daha zordu. Allah onlardan razı olsun. Çünkü onlar sıfırdan başlamışlardı. Şimdikilerin ise işleri kolay ama daha çok sorumlulukları var. Çünkü onlar yapılanların üzerine yeni şeyler koymak zorundalar’ şeklinde konuştu.

Siyaset toplumları birbirlerine

yaklaştırma aracıdır

Ardından kürsüye davet edilen çiçeği burnunda İşçi partili millet-vekili Tunahan Kuzu konuşmasında 8 gün önce yemin ederek göreve başladığını belirtti. Elli yıl önce buralara gelen büyükleri çok onurlu bir mücadele verdiklerinin altını çizerken, ‘o mücadele o kadar önemli bir mücadele idi ki, çalıştılar çabaladılar ve bizim bu günlere gelmemizi mümkün kıldılar. Öncelikle onlara çok teşekkür etmek istiyorum’ dedi. Hollanda’da son yıllarda müthiş bir kavram kargaşası yaşandığının altını çizen Kuzu geçen sekiz haftalık seçim kampanyası sırasında bu kafa karışıklıklarını gidermeye çalıştıklarını söyledi. Kuzu siyasetin toplumları birbirlerine yaklaştırmak için kullanılan bir araç olduğunu, si-yasette olduğu sürece bunu yapmaya çalışacağını ancak bunun sadece siyasilerin değil sivil toplum örgütler-inin de bir görevi olduğunu ifade etti. Kuzu son olarak seçimde kendisine verdikleri destekten ötürü herkese teşekkür etti.

Ben burada adanmışlığı görüyorum

Açılışta hazır bulunan T.C. Lahey Din İşleri Müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver kısa bir konuşma yaparak, ‘Bu güzel

kurumun, hayırlarla, bereketlerle daim olmasının ancak duacısıyım. Emeği geçen tüm kardeşlerimizden, hanım kardeşlerimizden özellikle Allah razı olsun diyorum. Ben burada inancı görüyorum. Adanmışlığı görüyorum. Samimiyeti görüyorum. Hakikaten inanan insana yakışan, resülullah efendimizin o güzel benzet-mesiyle, ‘bal arısına benzeyen çok güzel bir duruşunuz var. Bu duruşu çok daha anlamlı hale getirmek için bu kurumu, bu tesisi olanca bereketi-yle, gücüyle ayakta tutmak, hepinizin hepimizin görevidir. Hakikaten bal arısı gibi olalım. Hep temiz şeyleri yiyen, temiz şeyler üreten, insanlara şifa kaynağı olan bir bereket yuvası haline dönüştürelim’ diyerek sözlerini tamamladı.

Dr. Rüştü Banaz

Son olarak İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) teşkilatları genel başkanı Kemal Ergün kürsüye gelerek bir konuşma yaptı. Ergün ‘1969 yılında Almanya’nın Braunschweig kentinde bir üniversite öğrencisinin başlatmış olduğu bu çığır, bu gün Kuzey Hollanda’mızın bu şehrinde ete kemiğe bürünerek, tecessüm haliyle açılışı yapılmaktadır. Milli Görüş teşkilatları 1969 yılında atom fiziği tah-sili yapmak üzere Almanya’ya gelen Dr. Rüştü Banaz tarafından bir üniver-sitede açılmış ve Allah’a hamd olsun bu gün Avustralya’dan Kanada’ya Danimarka’dan İtalya’ya, Üsküp’ten Norveç’e kadar 2 binden fazla teşkilatı, 183 eğitim merkezi, 600’e yakın camisi, 17 bin 600 idarecisi, 118 bin üyesi, yarım milyona yakın, kadın erkek cemaatiyle birlikte, biraz önce de yapılan konuşmaların şehadeti ile ‘hayra motor, şerre fren olarak çalışmalarını adalet ekseni, doğruluk ekseni ve ümmet bilinciyle devam et-tirmektedir. Bizim çalışmamızda itme, kavga, ayrıştırma, şiddet, barut, kan ve çekişme yoktur. Bizim çalışmamız, Hz. Muhammed Mustafa’nın (as) sevgisiyle zarafetiyle, nezaketiyle ve iletişimiyle adeta tecessüm etmiş bir çalışmadır. O yüzden Milli Görüş teşkilatları sadece Müslümanları değil, sadece ehli kitabı da değil Hz. Adem’den Hz. Havva’dan kardeş ve akraba olduğumuz yeryüzünde ne kadar insan varsa onlara da rah-met kanatlarını açmış, bu bilinçle çalışmalarını yapmaktadır. Onun için bu hizmet binamız şimdiye kadar olduğu gibi hayra öncü münkere bir set olacaktır’ diye konuştu. Ergün nesiller olarak artık bu toplum içinde kalıcı olunduğuna işaret ederek ‘Artık göçmen değiliz. Kültürümüzle, dinimi-zle bu toplumun merkezindeyiz. Artık sadece iş gücüyle değil sanatımızla, estetiğimizle, kültürümüzle, dinimi-zle, ilmimizle, akademisyenlerimizle bu toplumun her kesimine katkı sağlayacağız’ dedi.

Güneş balçıkla sıvanmaz

Ergün konuşmasında son günlerde

Müslümanlar tarafından şiddetle protesto edilen Peygamber efend-imize hakaret içeren filimle alakalı olaraktan, ’’Biz efendimizin tabiriyle hiçbir kimsenin kutsalına sövmedik, sövdürmedik, sövmeyeceğiz. Bizim kutsalımıza da sövülmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Bu bağlamda bir kısım provokatif eylemlerin özel-likle Müslümanlarla ilgili olduğunu Avrupa’da görüyoruz. Bazen bunlara gülüp geçmeyi de bileceğiz. Son dönemlerde kâinatın efendisiyle ilgi çok çirkin, seviyesiz ifadeleri basın bildiri ve toplantılarımızla nasıl tepki gösterilmesi gerektiği şekliyle tepkimizi ifade ettik. Bu bağlamda Almanya, Hollanda ve Fransa dev-letlerinin yöneticilerine teşekkürlerimi sunuyorum. Onlarda böyle bir filimin Müslümanların kutsalına saldırı olarak algıladılar. Düşünce ifadesiyle ve düşünce tarzıyla ifade edilemeyeceğini, dolayısıyla asla müsamaha etmeyeceklerini söyl-ediler. Biz onlara teşekkür ederken bu eylemi yapanlara da gülüp geçiyor ve onlara ‘güneşin balçıkla sıvanmayacağını hatırlatıyoruz’’ dedi.

Konuşmalardan sonra kurdele kesilerek binanın resmi açılışı yapıldı. Binanın içi misafirlere gezdirildi. 1250 metre kare kapalı alanı bulunan binada 5 adet derslik, toplantı ve konferans salonları, restoran, cenaze vakfı, kütüphane, kreş, seyahat şirketi, Hasene yardım derneği, mescit, ve birim odaları bulunuyor.

Milli Görüş Kuzey Hollanda bölgesi yeni merkez binası hizmete açıldı

Page 18: 173

25Ekim 2012 - Doğuş

Haber Sağlık

Eğer bu sorulara evet yanıtını veriyorsanız ve güne bu şikayetlerle başlayarak gün içinde yoğun stres yaşıyorsanız “Bruksizm” hastası olabilirsiniz. Diş gıcırdatma ve diş sıkma hastalığı olarak bilinen “bruksizm”, stresli ve agresif kişilerle; rekabetçi ve mükemmeliyetçi yönetici meslek grubunda olanlarda daha çok görülüyor.

Memorial Etiler Tıp Merkezi Ağız Diş ve Çene Hastalıkları Bölümü’nden Dt. Hacer Esved Alireisoğlu, bruksizm hastalığına yol açan nedenler ve hastalığın tedavi şekli hakkında bilgi verdi.

Bruksizm rekabetçi yöneticilerin hastalığı

Son yıllarda sıkça rastlanan bir şikayet haline gelen “bruksizm”, çene eklem problemlerine yol açan diş gıcırdatma ve diş sıkma alışkanlığıdır. Genellikle uyku sırasında olan bu durum bazı kişilerde gün içerisinde de ortaya çıkabilir. Sık görülen uyku bozukluklarından biri olan bruksizm doğumsal değil, hastaların kişilik yapısıyla tetiklenebilir. Hastalığın psikolojik ve fizyolojik sebepleri vardır. Stres bruksizmin neden-leri arasında önemli bir faktördür. Stresli bir hayat tarzı olan yöneticilerin mükem-meliyetçi, rekabetçi oldukları düşünülürse; bu hastalığa yönetici konumundaki kişilerde daha sık rastlanır. “Malokluzyon” denilen dişlerin diziliş ve sıralanışındaki bozukluk-lar ve kapanış bozuklukları da sebepler arasındadır.

Agresif ve rekabetçi kişiler risk grubunda

Hastalığın kadın ve erkekte görülme olasılığı çok farklı olmamakla birlikte; agresif, titiz, re-kabetçi kişiler bruksizm için risk grubundadır. Stres sonucu kimilerinde ağız ve diş ile ilgili problemler ilk olarak ortaya çıkarken, kimiler-indeyse; mide, baş ağrısı, boyun ağrıları gibi durumlar ilk olarak görülebilir.

Sabahları kulak ağrısı ve yutkunma güçlüğü çekenler dikkat!

Bruksizm tanısı genellikle hastalığın ilerleyen zamanlarına kadar konula-maz; çünkü çoğu insan bu alışkanlı-ğının farkında değildir. Şikayetler ortaya çıkmadan hastanın bunu fark edebilm-esi zordur. Diş sıkmaya gıcırdatma da eşlik ediyorsa çıkan ses etraf tarafından fark edilir. Bruksizm hastaları çoğunlukla; sabah kalkıldığında eklemlerde, çiğneme kaslarında ağrı, baş ve boyuna yayılan ağrı, kulak ağrısı, yorgunluk, yutkunma güçlüğü, dişlerde ağrı veya hassasiyet ve çene ekle-

minde ses şikayetiyle doktora başvururlar.

Diş gıcırdatma hastalığına botox tedavisi

Bruksızm, diş hekimi ve nöroloji, psikiyatri gibi birçok branşın belli seviyelerde ilgilendiği bir rahatsızlıktır. Durum fizyolojikse öncelikle diş hekimi müdahalesi şarttır. Eğer durumda psikolojik bir tablo söz konusu ise psikiyatri ile birlikte diş hekimleri kombine tedavi uygu-layabilir.Botoksla istenmeyen kasılmalar engellen-ebilir

Hastalığın tedavisindeki amaç; dişlerde çene ekleminde oluşabilecek kalıcı zararları önlemek ve ağrıyı ortadan kaldırmaktır. Diş gıcırdatmasının tedavisinde kullanılan en önemli araç, uyku sırasında dişlerin birbirleri ile temasını engellemek amacı ile üst çene için yapılan sadece dişler üzerine oturan 2mm kalınlığında şeffaf bir plaktır. “Gece plağı” denilen bu apareyin tek başına yeterli olmadığı durumlarda bazı ek tedaviler uygu-lanabilir. Stres terapisi uygulanabilir ya da rahat uyumayı sağlayıcı önlemler alınabilir. Kas gevşetici ilaç uygulaması, maloklüzyona bağlı bruksizm varlığında, hatalı yapılmış diş dolgusu ve kaplamaların yenilenmesi gerekir.

Eksik olan dişlerin yerine konulabilmesi yada aşınmış dişlerin onarılması için pro-tez uygulamaları yapılabilir. Diş sıkma ve gıcırdatma sonucu çene eklemindeki defor-masyona bağlı olarak çok ileri safhalarda cerrahi tedavilerde yapılmaktadır. Tüm bu te-davi yöntemlerinin dışında bir de botoks teda-visi uygulanabilir. Hastaların birçoğu yapılan gece plağını 6 ay düzenli kullandığında bu alışkanlık bırakılabilir. Gece plağının yanında botoks ile tedavi olumlu sonuçlar verebilir. Basit olan bu uygulamanın 6-9 ay etki süresi vardır. Yanak alt kısmında bulunan çiğneme kasına belirli noktalardan yapılan botoks enjeksiyonu doğru uygulamayla kastaki stresi kaldırdığından istenmeyen kasılmalar, kon-trol dışı sıkmalar ortadan kalkabilir.

Düzenli diş muayenesi erken tanı için önemli!

Kişinin hayat tarzına dikkat ederek stresten uzak durmaya özen göstermesi “bruksizm” oluşumuna engel olabilir. Bruksizmli vakalar-da belirtiler uzun vadede ortaya çıkar ve bunlar çıkana kadar kişi durumunun farkında değildir. Düzenli yapılan diş kontrolleri sırasında durum hekim tarafından fark edilip gerekli önlem ve tedaviler yapılabilir. Bu nedenle yılda iki kere diş muayenesi olmak çok önemlidir.

Sabahları dişlerinizde ağrı ile mi uyanıyorsunuz? Güne yorgun ve halsiz mi başlıyorsunuz? Bütün gece uykunuzda dişlerinizi mi gıcırdatıyorsunuz?

Diş gıcırdatma ve diş sıkma hastalığı

Harderwijk’de füme somon balık fabrikası Fop-pen tarafından işlenen somon balıklarında sal-monella hastalığı bulaştığı tespit edildi. Şuana kadar 200 kişinin bu bakteriden zehirlendiği bildirildi. Bu sayının daha yüksek olacağından endişelenen RIVM, somon balığında rastlanılan Salmonella Thompson hastalığının hastalarda da tespit edildiğini söyledi. Geçen Cuma günü bulunan Salmonella’lı so-mon balığının Super Uni toptancısı aracılığıyla dağıtılan Albert Heijn, Aldi mağazalarında satılan ürünlerde tespit edildi. Balığın işlenmesi sırasında enfeksiyonun bulaşmış olması ihtima-li üzerine Foppen fabrikasında araştırmalara

başlandı. Salmonella hastalığının bulunduğu somon balıklarının muhtemelen Yunanistan’dan ithal edilen balıklardan geçtiğini tahmin eden Hol-landa balık fabrikası Foppen, füme üretiminin geçici bir süre için durdurulduğunu duyurdu.

Salmonella Thompson enfeksiyonu kapan kişilerde, ateş, ishal, bulantı, kusma, karın krampları ve baş ağrılarına neden oluyor. Bu ilk belirtiler, bakterinin vücuda girmesinden 24 ila 48 saat sonra başlıyor ve çoğu kişide 3 ila 7 gün sürüyor.

Hollanda Devlet Halk Sağlığı Enstitüsü (RIVM) tarafından yapılan açıklamada, Harderwijk’de üretilen füme somon balığında salmonella bakterisi bulundu. Şuana kadar 200 kişi zehirlendi.

Somon balığında salmonella tehdidi

Page 19: 173

26Söyleşi

Doğuş - Ekim 2012

Kur’an okuyup ağlardı dedem, ondan etkilendim

Sonra Sessizlik (1990), Düşler ve Aynalar (1993), Seyir Defteri (1998), Ah Teslimiyet (2008) adlı kitaplarından sonra, geçtiğimiz günlerde Evvel Ahir adı altında bütün şiirlerinin yer aldığı bir kita-pla okurunu selamladı şair Süley-man Çelik. Biz de kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdik.

Öncelikle sizi tanımak isteyen okurlarımız için biraz kendinizden söz eder misiniz? Şiirle ne zaman tanıştınız? Ve şiire kabiliyetinizi nasıl keşfettiniz?

Kısa künye yapmayalım isterseniz. O bilgiler kayıtlarda var za-ten. Çocukluğum dedem Molla Yusuf’un dizlerinin dibinde geçti desem yalan olmaz. Resulullah’a âşık, ezana âşık, ‘’Büyük Ali’’ye âşık, Hasan ve Hüseyin’e âşık bir adamdı kendisi. Hasan ve Hüseyin hep çocuk kalmışlardı onun gözünde. Hem eski, hem de yeni yazıyı yazıp okur, bol bol şiir yazardı. “Şiirle tanışmam” demey-eyim de, şiiri belki hissetmem ya da dilime düşmesi onun sayesinde olmuştur diyebilirim. Çevresinde çok sert bilinen, fakat çocuklara da tam tersi çok müşfik davranan, Kur’an okuyup ağlayan, masallar okuyup ağlayan Molla Yusuf’tan etkilendim diyebilirim. Şiirlerimde de zaman zaman örtülü de olsa yer almıştır.

İlkokulda bayram seyran şiirleriyle doldurduğum bir defter dolusu şiirlerim oldu. Daha ortaokulda iken Ülkü Ocakları ve Akıncılar’ın, lisede Adıyaman Menzil’in, fakülte yıllarımda da Çengelköy’ün kapılarını aşındırdım. Çengelköy’ün düşünce dünyamızdaki yerini bilenler bilir zaten. Biraz erken büyüdük yani pek çok arkadaşımız gibi. Doğru ya da yanlış kavgaların, gürültülerin ortasında bulduk kendimizi. Lise talebesiyken bir kitapçıda Sezai Karakoç Bey’in şiir kitabıyla karşılaştım. İlk hocam o kitap oldu diyebilirim. Marksist olarak bilinen edebiyat hocamız, Sezai Bey’in “Kar Şiiri”ni üç kez okutmuştu bana. Sonra edebi-yat dergilerini tanıdım. Diriliş’i, Mavera’yı, Aylık Dergi’yi.

İlk şiirlerim de Aylık Dergi’de yayınlandı zaten.

Şiirlerinizi daha önceleri Aylık Dergi, Mavera, Kelime, Yedi İklim, Kardelen, Düşçınarı gibi dergilerde yayımladınız. Şimdi Bir Nokta’da yayımlıyorsunuz. Aslında Bir Nokta dergisinde de şiirlerinizi çok nadir görüyoruz. Bu azlığı yahut mesafeyi neye bağlayabiliriz?

Azlık çokluk meselesi tartışılabilir. Tabi ki şunu kabul ediyorum. Ben çok şiir yazan bir şair değilim diyeceğim, ama son kitaptan kopya çekerek bakıyorum ki, ikiyüz civarında şiir yazmışım. Yaklaşık otuz yıl olsa, yılda yine yaklaşık altı, yedi şiir eder. Bazı dönem-ler oluyor hiç yazmadığım ya da yazamadığım. Askerlik dönemimde hiç yazmadım mesela. Ayrıca çok yazmak da çok sayıda iyi şiir anlamına gelmiyor. Olanları da, sizin de ifade ettiğiniz gibi Bir Nokta’ya veriyorum. Bir Nokta, benim için, şiir yayınladığım her-hangi bir dergiden çok öte bir anlam taşıyor. Bu bir duruş tabi ki. Büyük Doğu’yu, Diriliş’i, Edebiyat dergisini kendisine kılavuz edinmiş bir dergi. Benim şiirimin o sayıda olmasından ziyade, o sayının bir an önce çıkması önemli benim için.

Bir şiirinizde “Benim şiirim cevherdir./ yaslanır en ince yerlerine hayatın/ anlatır, olmuş ve olan gerçeğin yansımalarını/ dolaşmam vadilerde elimden tutmuş cinlerimle” diyorsunuz. Şiirle yapmaya çalıştığınız şey nedir diye sormak istiyorum.

Bu aynı zamanda okura da bir saygıdır. Sadece kendini öne çıkaran bir övünme değildir. Size bir cevher sunuyorum, diyorum. Şiir cevher değilse, ne diye sunalım okuyucuya zaten. Şiirin devamında şu dizeler vardır: ‘’Benim şiirim cevherdir/ anlamı hesabım olacak eminim ve buna yürüyorum’’. Şiiri alıp, hayatın dışına, insanın dışına bir yerlere koyamıyorum. İnsan varsa şiir var. İnsan varsa yol vardır ve yolda hikâyeler vardır. Şiirle yapmaya çalıştığım özel bir şey yok aslında. Yaşadığım gibi, ekmek yediğim, su içtiğim gibi, şiir yazmaya çalışıyorum. Neticede Süleyman Çelik olarak nerede, nasıl durmuşsam şiirim de öylece durmaktadır. Bakınız: Şiğiir! Kıt’a Dur!

“Sevdim ve inandım, evet/ karışık işlerden hiç anlamam/ af diliyor-um yalnızca.” diyecek kadar açık, duru bir dil tercihiniz var. Zaman zaman konuşma diline yaklaşıyor yani şiiriniz. Bunu yapmakla da, kanaatimce, okuyucunun gemi-sine binip onunla samimi bir bağ kuruyorsunuz, onunla ortak paydalı bir duygu yolculuğuna çıkıyorsunuz belki de. Şunu öğrenmek isterim, şiir yazarken neyi önceliyorsunuz?

Açık ve duru bir şiir dilim varsa bundan mutlu olurum. Şiirde kelime hassasiyeti önemli çünkü. Her insanın günlük dili olduğu gibi, her şairin de bir şiir dili vardır, olmalıdır. Diğer yandan bir alt dil daha vardır ki o da her şiirin kend-ine yakışan, kendini en iyi ifade eden dilidir.

Açmak gerekirse, şiir bazen kendi diliyle gelir. Ansızın olup biter her şey bazen. Şöyle yazayım, böyle yazayım diyemezsiniz. Üzerinde çalıştığınız şiirlerde dil biraz daha kurmaca olur. Şiirin kendisini içselleştirirsiniz önce kendinizde. Sonra bu şiire en uygun dil hangisi

olur, onu yakalamaya çalışırsınız. Ama sonuçta karşınızda bir okuyucu var. En azından kendi-niz varsınız bir okuyucu olarak. Onun için gemide mi olur, yolda mı bilemem, öncelikle kendinizle olmak üzere, okuyucuyla da kol kola girebilmeli şair. Ötesi, Allah’la dertleşip, konuşabilmeli. Allah’la dertleşip konuşabilirse insan, zaten hesapsızlık başlar. Sevgide hesapsızlık, hayatta hesapsızlık… Hesap çoğaldıkça işler karışıyor. Ben de karışık işlerden pek anlamıyorum doğrusu. Teslimiyet mi diyorlardı buna?

“alıp götürmeyin uzak uzaklara beni/ sabah uyanmalarım ola-cak erken/ tütüne giden kızların yanağına/ bir çocuk gülüşü gibi düşerken çiğler.” dizeleriniz bana, Rimbaud’un “mavi yaz akşamlarında özgür gezeceğim/ ayaklarımın altında nemli, serin kırlar/ başakları devşirip otları ezeceğim/ yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgâr” dizelerini anımsattınız. Peki, Batı şiiriyle yahut Doğu şiiriyle aranız nasıl? Şiir duruşunuz pusulada hangi yönü gösteriyor?

Önce şunu itiraf edeyim. Benim şiirle birlikte olan şunca yıllık yürüyüşümde teknik ve teorik yaklaşımlarla pek işim olmadı. “Şiir okuma kılavuzları”, “şiir nasıl yazılır”lar falan… Okudum; evet ama, pek sarmadı yani. Ama hiçbir ayrıma girmeden Doğu’dan ya da Batı’dan, Müslüman ya da değil, kimi bulduysam okumaya çalıştım. Yüzlerce şair, binlerce şiir, belki milyonlarca dize…

İnsanın olduğu her yerde söz var. Doğuda ya da Batı’da söylenmiş ne fark eder. Sözün kendisine bakmak gerekir. Bu ayrımlar ülke içinde de yapılagelmekte. Takım tutar gibi olmamalı tabi bu okumalar. Yeri ge-lir Attila İlhan’da, yeri gelir Cahit Zarifoğlu’nda konaklarsınız. Turgut Uyar’a uğrarsınız, Süreyya Berfe ile selamlaşıp, Erdem Bayazıt ile yola çıkarsınız. Yalnızca şimdilerde biraz pişman olduğum bir kararım olmuştur ilk gençlik yıllarımda, o da, okuduğum hiçbir şiiri ezberle-meyecektim. Belki şiirime olumlu katkıları da olmuştur ama bugün olsa o kararı almazdım.

Şiir duruşuma gelince; inşallah pu-sulada kıbleyi gösteriyordur. İlgiden ötesi, Hazreti Mevlana’yı, Hazreti Yûnus’u çok seviyorum. Sezai Karakoç’u çok seviyorum. Yeter mi?

Bir şiir kitabınıza verdiğiniz isim: “Ah Teslimiyet”. “başımı göğsüme eğsem,/ rahmetine sığınıp/ çocuktur deseniz yine,/ bininci kez affettiğinizde.” Kelimelerin de

bir teslimiyeti var; önce Allah’a, sonra okuyucuya… Bu husustaki düşüncelerinizi biraz açabilir misiniz?

Tabii iş gelip büyüklerimizin dediği gibi ‘’Bir’de bir olmak’’a dayanıyor. Şükürler olsun Müslümanız. “İyi ki de varsın” diyoruz ne zaman darda kalsak, sıkışsak. Umut ediyoruz, günah yüklü heybemizle kapısını çalıyoruz. “Ah Teslimiyet” yazısı, bildiğim kadarıyla, dergahların girişlerinde bulunurmuş eskiden. İşimiz, kelimelerden örgüler örmekse de, kelimeler bahsine fazla girmeyelim derim. Süleyman Çelik olarak, ben ve kelimelerim başımızı eğdik ve O’nun rahmetine sığındık. Okuyucu mu? O da açarsa bize gönlünü, kapısından girmeye hazırız.

Son olarak; günümüz Türk şiiri ve edebiyat ortamı hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Ve biraz daha derine inecek olursam, şiir görüşünüzle aynı kulvarda duran, takip ettiğiniz dergiler, şairler, yazarlar..?

Günümüzü konuşmaktan ve değerlendirmekten, geçmişi konuşmak ve değerlendirmek daha kolaydır. Çünkü fotoğraf daha genel açıdan ve daha net görünür. Bugünü konuşurken işin içine duygusallık, tarafgirlik, hırs, düşmanlık, artistlik vb. faktör-ler giriyor. Tüm bunların dışında, edebiyat yıllıklarına ve körler sağırlar diyaloğuna aldırmayan şiir yoluna devam ediyor. Yüzünü insana dönen şiiri önemsiyorum. İnsan ve Tanrı değil, insan ve Rabbi arasındaki ilişkileri önceleyen şiirleri önemsiyorum. Çünkü gün, gerçekten insanın acımasızca tüketildiği ve Allahsızlaştırıldığı gün. Olan bitene müthiş bir kaygısızlık ve lakaytlık söz konusu. İnsanın başını kaldırması gerekiyor.

Edebiyat ortamını biraz kirli buluyorum, bağışlasınlar. Yıllar önce ‘Edebiyatta Alan Kirlenmesi’ diye bir yazı yazmıştım. Değişen çok fazla bir şey yok. Yıllardır bile isteye bu ortamdan uzak durmaya çalıştım. İyi bir şiir hangi dergide yayınlanırsa yayınlansın başımın üzerinde yeri vardır. Ama yıllıklara baktığımızda edebiyat ortamının ne kadar kirlendiğini, tarafgirliğin ve körlüğün hangi noktalara geldiğini daha iyi görüyoruz.

Bir Nokta ve Yedi İklim dergilerini düzenli takip ediyorum. Diğer der-gilerimizi takip etmeye çalışıyorum. Özellikle şiirimiz açısından Sıddık Ertaş, Resul Tamgüç ve Mahmut Avcı’dan çok umutlu olduğumu ve iyi şiirler beklediğimi belirtmek isterim.

Süleyman Çelik olarak, ben ve kelimelerim başımızı eğdik ve O’nun rahmetine sığındık. Okuyucu mu? O da açarsa bize gönlünü, kapısından girmeye hazırız.

Mahmut Feyzi Erdal Mahmut Feyzi Erdal Mahmut Feyzi Erdal Mahmut Feyzi Erdal Mahmut Feyzi Erdal Mahmut Feyzi Erdal

Page 20: 173

27Ekim 2012 - Doğuş

Haber İnanç

Kur’an’ımızda geçen konuların, haber bültenlerindeki konular gibi tutulması şüphesiz kabullenebilir bir zafiyet değildir. Kur’an’ımız, bütün muhtevası ile mukaddestir ve bağlayıcıdır; böyle inanıyoruz, böyle amel ediyoruz. Cenneti ce-hennemi anlatan ayetlerde bulu-nan, doğrudan bize yönelik ikazlara verdiğimiz önem, Kur’an’ımızın her ayeti için aynı derecede geçerli olmalıdır. Onun hikâyesi bildiğimiz hikâye değildir. Öğüdü sıradan bir öğüt değildir. Kur’an, iman kitabıdır ve her harfi iman edilme gerekliliği açısından aynı derecededir. Muhtevasından bir bölümünü diğerinden daha üstün tuttuğumuz Kur’an, elimizden zarar görmüş Kur’an olur.

Bizden önceki ümmetlere ait bilg-ileri Kur’an’dan nasıl anladığımız üzerinde zihin yoracak olursak, Kur’an’ın belli konularını nasıl ikinci derecede konular duru-

muna getirmekte olduğumuz da anlaşılacaktır. En kolay örnek olarak Fil suresindeki konuyu ele alabiliriz. Pek çok Müslüman’ın sure olarak ezber bildiği, muhtevasını da çok küçük yaşlardan itibaren hikâye şeklinde dinlediği bir suredir Fil suresi. Bu sure ezberlenir, okunur... Peygamber aleyhisselam ile özdeş duruma gelmiş bir konuyu ihtiva etmektedir.

Kur’an’ımızın inişinden on dört asır sonra bugün Fil suresin-den ne kalmıştır, şeklindeki bir soruya verilecek cevap, bu surenin çocukların bile ezbere bildiği, milyonlarca Müslüman’ın namazında okuduğu bir sure olması şeklinde gerçekleşecektir. Onca açık beyana rağmen bu surenin anlattığı olaydaki incelik unutulmuş gibidir. ‘Kuşların yok ettiği filler’ diye özetlenebilecek bir senaryoya kaydırılmış Fil suresinin, indiriliş maksadı yakalanamamış

demektir. ‘Kuşların yok ettiği filler’ yerine, ‘Allah’ın kudreti önünde zorluk yoktur. Çok basit zann-edilen şeylerle gözümüzde büyüt-tüklerimizi dize getirmek Allah için kolaydır’ mesajı alınamadıkça bu sure gerçekten okunmuyor deme-ktir. Çocuklarımıza ezberlettiğimiz ya da hikâye olarak anlattığımız bu sureyi esasen unuttuk demektir. Bugün ve yarın, kıyamete kadar bütün mü’minler başları dara girdikçe, Kur’an’ın bütünü değil sadece Fil suresi ile dahi nerede ve neden bulunduklarını, akıbetin nasıl olabileceğini kestirmeli idiler. Kur’an’a iman etmenin gereği budur.

Örnekteki Fil suresinin çocuklara anlatılan bir hikâyeye dönüşmesi gibi bir durum haline getirilm-esi, Kur’an’ın neredeyse her on sayfasından birinde geçen eski ümmetlere ait bilgilerin, bugünkü Müslümanlar için tefekkür edilecek

öncelikli ve önemli bir konumu değerini yitirmiş olmasıdır. Yusuf aleyhisselam suresindeki olayları nasıl anladığı bir Müslüman için önemli bir göstergedir. Bir Nuh aleyhisselam olayı, bir Lut kavmi olayının ve benzeri bilg-ilerin kıyamete kadar okunacak bir kitabın en canlı konularından olamayışı ciddi bir göstergedir. Bu olayları unutulmuş hikâyelere dönüştürmüş toplumların, Allah ile savaşmak olarak öne çıkarılan faizi anlamalarını ve faiz bataklığına düşmemelerini nasıl bekleyebiliriz?

Kur’an’da unutulabilecek, zaman aşımına uğratılabilecek hiçbir konu yoktur. Her konusu üzerin-den geçen binlerce yıla rağmen insana dair konuları ihtiva ettiği için insan var oldukça bilinmesi ve önemsenmesi gereken konular olarak bulunacaktır. ‘Çocuklar için Kur’an hikâyeleri’ olarak kaleme alınan eserler bu açıdan

sakıncalıdır. Kur’an, küçük-büyük herkesin kitabıdır. İçinden bir veya birkaç âyeti, çocuklara tahsis edilebilir nitelikte tutulamaz. Bilakis Kur’an mükellef insanlara hitap ettiğine göre, âyetlerinden biri veya bir suresini çocuklar düzeyinde tutmak, Kitabımızı en azından anlayamamaktır.

Bugünkü olayları yorumlamada, haber bültenlerinden ve haber ana-lizlerinden daha fazla Kur’an’ımızın bizden öncekilere dair bilgiler-ine yönelmemiz gerekmektedir. Olayların faillerinin ajanslarında hazırlanan haberler ve analizlerle dünya olaylarını ve gidişatı tahlil etmemiz başlı başına bir sıkıntıdır. Sineğin ürediği bataklıktan sineğe karşı tedbir üretmeye benzemekte-dir bu durum. Kur’an elimizdedir. Dünkü insana dair anlattıkları bugünkü insan için de ölçüdür. Mü’min olmazın gereği budur. Böyle inanmaya mecburuz.

Unutulmuş Konular

Nureddin Yıldız

Şakîk İbn İbrahim el-Belhî

Hicrî II. asır, İslâm toplumunun branşlaşmada kemikleşmeye doğru gittiği bir dönemdir. Bilhassa İslâmî ilimlerin tedvîn dönemi olarak bu asır gelecek bütün dönemlere bir başlangıç teşkil eder. Fetih hareketlerinin ardından çok kül-türlü bir hayata geçiş ve karmaşık toplumlarla iç içe yaşamada muaz-zam bir yapının teşekkül ettiği, bu asırda görülen ciddî gelişmelerdir. Bir döneme ait başarıyı o döneme mührünü vurmuş fikir adamlarının ruh yapısında aramak lâzımdır.

II. asra mührünü vuran fikir adamlarından biri de şüphesiz Şakîk Belhî’dir. Dönemin önde gelen zâhidlerindendir. İbrahim Edhem’in sohbetlerinde yetişmiş ve kendisinin ders halkasında da Hatem-i Esam gibi edeb timsali önderler yetişmiştir. Okyanusların denizlerle, denizlerin de akarsularla beslendiğini düşündüğümüzde kanaat, önderlerinin birer akarsu hükmünde denizlere karıştıklarını ve oradan da okyanusa aktıklarını görürüz. İşte böyle bir mânâ adamının hayatından alınacak dersler!

Şakîk; geçliğinde bir keresinde ticaret amacıyla Türkistân’a gider. Bir Mecusi’nin tapınakta yanan

İslam mirasından kaybettiğimiz hususlardan birisi de, Kur’an-ı Keri-min ifadesi ile: ‘Eşhür-u Hurum’dur. Yani haram aylar demektir. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerimde ayların sayısının 12 olduğunu ve bunlar-dan da 4’ünün haram ay olduğunu belirtmiş, Resûlullah (sav)’de bu ayların Zi’l-Ka’de, Zi’l-Hicce, Mu-harrem ve Receb ayları olduğunu açıklamışlardır. Sadece Receb ayı bildiğimiz Üç aylar mevsiminde tek olarak gelir. Ama diğer üç tanesi peş peşe gelir. İslam’ın şiarı, bir

ömürlük günahları yakan ve içinde şiddet bulunmayan bir cihad olan Hac ibadeti, bu aylarda yapılır. İçinde bulunduğumuz kameri ay, Zil-Ka’de ayıdır. Zi’l-Ka’de, kendis-inde Hac için ön hazırlık yapılan bir aydır. Zi’l-Hicce, Hac gibi muh-kem bir ibadetin kendisinde eda olunduğu aydır. Sonraki gelen Mu-harrem de, Zi’l-Hicce’de herhangi bir sebeple tamamlanamamış bulunan bir kısım Hac fiillerinin kendisinde yapıldığı aydır.

Araplar câhiliyye devrinde, Haram aylarda öteden beri kabul edilen bir an’ane gereğince, bu aylara hürmet gösterirlerdi. Kan dökme-zler, savaş yapmazlardı. Hatta bir adam, babasını öldüren bir katili yolda veya tenhada görse bile, bu aya hürmeten onun canına kıymazdı. Konuyla alakalı hüküm-ler Tefsir kaynaklarında ve fıkıh kitaplarında mevcuttur. Bizim bura-da ele alacağımız nokta, bu ayların faziletlerine dikkatleri çekmektir.

Zamana ve mekâna kutsallık kazandıran ancak Allah Teâlâ’dır. O’ndan başka kimsenin zaman

ve mekâna kutsallık verme hakkı yoktur. Öyleyse, Allah Teâlâ sene içerisindeki dört aya kutsallık vermiş ve bu aylara hürmet edilme-sini bizlerden istemiştir. Bu aylara hürmet gösterenleri, hürmete layık görmüş ve derecesini artırmıştır. Bu ayların başında, ortasında ve sonunda oruç tutmanın fazileti pek büyüktür. Günah ve hatalar-dan dönmenin fazileti ise daha büyüktür. Bu aylarda öyle kıymetli vakitler vardır ki, o vakitleri değerlendirenler, gerçekten büyük bir mükâfat elde ederler.

Yine bu aylarda iyilikler öyle büyük

mükâfatla karşılık gördüğü gibi, kötülükler de o ölçüde ele alınır. Öyleyse mü’minler kötü hallerden, iyi hallere, çirkin vasıflardan güzel vasıflara, kötü huylardan iyi huylara Hicret etmelidir. Bu şekilde mü’minler bu ayların hürmetini gözetlemelidirler. Nafile ibadetlere ağırlık vermeli, bilhassa gündü-zlerin kısa olduğu şu günlerde oruç tutmaya, gecelerin de uzun olduğu bu mevsimde gece namazlarına veya zikrullaha ağırlık verilmeli. İmkân nispetinde hayır hasenat yapmalı, bir ibadetin ardından, diğer bir ibadete yönelmelidir.

kutsal ateşe yönelerek kendisine rızık vermesini isteyerek duada bulunduğunu görür. Şakîk, adama rızkını Allah’tan istemesinin daha doğru olduğunu hatırlatır. Adam da kim olduğunu ve buralarda ne aradığını sorar. Şakîk ticaret için dolaştığını söyler. Bunun üzerine adam: “Eğer dediğin doğru ise; neden buralara kadar geldin? Memleketinde de rızık veremez miydi?” diyerek sertçe bir cevap verir. Şakîk bu söz karşısında irkilir. Derin düşüncelere dalar. Ticaretini kısa yoldan tamamlayıp memleketine döner. Yolda bir başka Mecusi’ye rastlar. Onunla da sohbet eder. Bu adam da der ki: “Sana ait olan rızkın nerde olsa erişir. Sana ait olmayan bir şey için ne kadar dolaşırsan dolaş, eline geçecek yoktur.” Bu söz de Şakîk’te şok etkisi yaratır. Belh şehrine gelir. Gayet neşeli bir köleye rastlar. Köleye neşesinin sebebini sorar. Köle: “Benim öyle bir efendim var ki, zengin ve cömert. Beni hiçbir zaman aç bırakmaz” der. Şakîk, yaşadığı olayları ve duyduğu sözleri düşünce terazisinde tartarak so-nunda şu kanaate varır: “Allahım! Sen en keremli bir rızık verici iken, sana inanan bizlerin rızık endişesi niye? Sen varken başka sebe-plere tutunmak niye?” diyerek, bu

Kanaat önderleri 3

Haram aylar ve ahkâmı

Mustafa Urgenç

halinden dönüp tevbekâr olur. Bu olaylar onun iç dünyasında bir pınarın kaynamasına sebep teşkil eder. Daha sonra İbrahim Edhem’in sohbetlerine katılır. Böylece denize akan bir ırmak olur.

Eskiden ilim çok kıymet ifade eden bir sermaye ve ilim adamı da saygı ve sevginin sembolü idi. İlminden istifade olunmayan âlimler, nesli kesilen kuşlara benzetilirdi. Onların birçoğunun eseri insandır. Bazılarının eseri kitaptır ve pek azının da eseri kalplerde iz bulan etkileyici sözleridir. Marifet denizine İbrahim Edhem’in sohbetlerinde da-lan Şakîk, dünyaya olan rağbetini azaltmış, artık dünyanın taşıyla altını gözünün önünde eşit hale gelmiştir. Yüceler yücesi Rabbi ile olan sohbetin zevkine eren marifet abidesi ariflerden biri olmuş ve okyanusa karışan bir deniz iken, denizlerin kendisine aktığı bir okya-nusa dönmüştür.

Şakîk; gençliğinde arkadaşları ile birlikte bir Mecusi tapınağının yanından geçerlerken: “Geliniz kardeşlerim, şu tapınağa girelim de inanç adına sergilenen rezaletleri görelim ve Rabbimizin bize ihsan ettiği İslâm nimetine şükredelim” der. Tapınağa girerler. Güzel yüzlü bir gencin tapınakta ibadet etmekte olduğunu görürler. Şakîk o gence İslâm’ı telkin eder. Genç, Şakîk’in

yüzüne sertçe bir tokat patlatır. Şakîk bir şey demeden tapınaktan çıkar. Arkadaşları, gence haddini bildirmek istediklerini söylerler ama o, sözünün tesirsizliğini kendisinin yetersizliğine vererek arkadaşlarını bundan men eder. Uzun bir müddet sonra bir gün talebeleri ile birlikte aynı tapınağın yanından geçer-lerken yine aynı sözleri zikrederek birlikte tapınağa girerler. İçeride güzel yüzlü bir ihtiyar kimse iba-detle meşguldür. Şakîk: “Ey güzel yüzlü ihtiyar! Sen, sana bu güzel çehreyi verene niçin ibadet etmiyor da, böyle basit şeylere ibadet edi-yorsun? Bu senin insanlığına lâyık mıdır?” der. Adam: “Bana İslâm’ı arzet ey Şeyh!” der. Şakîk İslâm’ı ona arzeder. İhtiyar rahip Müslü-man olur. Dışarı çıkarlar. Şakîk vaktiyle güzel yüzlü bir gencin bu tapınakta olduğunu söyler ve o gencin ne işle meşgul olduğunu sorar. Yaşlı zat, o gencin kendisi olduğunu söyleyince, Şakîk de orada bulunanlar da donar kalırlar. Şakîk: “Peki o zaman neden Müslü-man olmadın da şimdi Müslüman oldun?” diye ekler. Adamcağız: “Ey Şakîk! O gün senin hâlinde ve sözlerinde beni etkileyecek bir cazibe yoktu. Sözlerinin içi boştu. Onun için sözün tesir etmedi. Ama şimdi sözlerinin içi dolu, halin de oldukça tesirli ve bu yüzden teslim oldum” der.

Evet… Günümüzde tebliğ vasıtaları çok, imkânlar haddinden fazla, dâvetçiler de sayılamayacak kadar çok. Fakat dâvetçilerin söylemleri ve halleri ile muhatabı kuşatacak dolgunluğa sahip olanlar yok denecek kadar az. Sözlerin ruhu alınmış, sadece kabuğu kalmış. Bugün en çok muhtaç olduğumuz şey; kâmil mürşidler, terbiyeci âlim-ler ile kâht-ı ricâl denilen milletinin değerlerini en ileriye taşıyacak olan devlet adamlarıdır. İşte kanaat önderleri bu iki sınıfın varlığı ile yetişirler. Bir Fatihin yetişmesi için bir Akşemseddîn’in, bir Erbakan’ın yetişmesi için bir Mehmed Zahid Kotku lâzım olduğu unutulmasın! Gelecek günlerin kanaat önderleri-ni yetiştirecek mürşidlere ve kâht-ı ricâl’e şimdiden selâmlar olsun.

Manevi İklim

Page 21: 173

28 Doğuş - Ekim 2012

Haber Genel Kültür

5 Kırık Kamera

Deli Dumrul’un Bilinci Siyasal İstiareler

Unutmamak için film çekmiş!

Eski yaralar iyileşmeye fırsat bulama-dan yenileri kaplıyor yerlerini. Bu yüzden, yaşadıklarını unutmamak için film çekiyor Filistinli köylü Emad Burnat. Hayatlarını filme almasının sebebini böyle açıklıyor. Sahip olduğu 5 kırık kamerası var. Asker-ler kırdıkça, mermi isabet ettikçe yeniliyor kamerasını. Çekim yapmak onun için bir tut-kuya dönüşüyor zamanla. Bu uğurda yaralan-sa da, ölümlerden dönse de askerlerin ‘Kapat şu kamerayı!’ ikazlarına aldırmıyor. 2005 yılında, dördüncü oğlu Cibril doğduğunda ilk kamerasını alıyor ve oğlunun büyümesine tanıklık eden kamera, aynı zamanda, çok da uzak olmamamız gereken acı dolu hayatları görmemizi istiyor. Kendilerine ait olmayan günleri olan insanların hayatlarını… Öyle ki, İsrailli askerlerin ne zaman gelip tutuklayıp

Türklerin tarihindeki en önemli dönüm noktasının İslamiyet’in kabulü olduğu konusunda hemen tüm tarihçiler birleşir. Ancak animist-şamanist eski Türk topluluklarının İslamiyet’in zorlayıcı gücüyle karşılaştıklarında yaşadıkları ve hiç kuşkusuz ülkemizin bugününde de etkisini sürdüren sancılı/coşkulu geçiş sürecinin yeterince irdelendiği söylenemez.

Psikiyatr Bilgin Saydam, bir psikomitoloji denemesi olarak tanımladığı bu yapıtında, yöreselde evrenseli, tekilde tümeli yakalama kaygısı ile eski Türk halk edebiyatının ustalık ürünü eserlerinden Dede Korkut Kitabı’nda yer alan “Deli Dumrul Boyu”nu Türklerin tek tanrılı dine geçiş sürecinde yaşananların yansıması olarak ele alıp yorumluyor. Kitabın bu ikinci basımı, yazar tarafından gözden geçirilmiş ve açıklayıcı notlarla zenginleştirilmiştir.

Rasim Özdenören’in Siyasal İstiareler isimli kitabı, tarihsel sorgulamada okura derinlikli imkânlar sunuyor. Özdenören, öncelikle kör olma, körlemesine bakma, kör nokta gibi farkındalık eşiğimizin mihenk noktalarını harekete geçirmemiz gerektiğini salık veriyor. Çünkü birileri ısrarla bizim kör olmamızı, kadim gerçekliğin anlam haritaları karşısında “bakar kör”ler gibi olmamızı istiyor.

Rasim Özdenören’in, yarım asra varan yazarlık serüveninde üzerinde sıklıkla durduğu bir nokta var ki söylemeden geçe-meyiz. Kelimeler, kavramlar bizim zihin ülkemizdeki anlamlarına göre şekillenir, ete kemiğe bürünür, yaşayan bir organizma hâline gelirler. Kelimelerin gösterdiği pers-pektif, aynı zamanda bizim “uyanık bir göz”le bakmamız ve görmemiz gereken gerçekleri de kolayca kavrayabilmemize imkân sağlar. Bu açıdan bakıldığında Siyasal İstiareler isimli kitabın, okur için son derece ufuk açıcı bir kitap olduğunu söylemek lazım gelir.

götürecekleri belli değil, ölümün hangi mer-mide beklediği de.Oğlunun büyümesini, ilk konuşmalarını kayda alıyor bir de; ne hazindir ki çocuk ordu, duvar, fişek gibi kelimeler sıralıyor. İşgalin ortasında büyüyen bir çocuktan daha iyisi beklenemez oysa. O bir çocuk olsa da, çocukluğunu yaşayamadan büyüyüp bu kelimeleri kullanmak zorunda çünkü.

Kamerası neden kırılır bir insanın?

Emad’ın köyünün adı Bil’in. Batı Şeria’daki diğer yerleşim yerlerinden pek de farklı olmayan bu toprakta yaşayan insanların kaderi İsrailli yerleşimciler yüzünden oldukça zor günlere gebe. Her geçen gün daha çok toprak alan İsrailliler diktikleri kocaman apartmanlarıyla gittikçe köyün yakınına gelmekte. 5 kameranın hikâyesi de buradan

sonra başlıyor. Köyün topraklarının tam ortasından geçen bir bariyer inşa ediyor işgalciler. Ve köylüler bu duvara karşı direniş hareketi başlatıyor.

Her cuma namazından sonra köyde yapılan protestoları izlediğim belgesel gerçek. Acı kadar gerçek. Sanki hemen yanımızda pat-layan bombalar bize de değecek. Genç, yaşlı demeden tüm köy halkı meydan okuyor ve korkusuz olduklarını haykırıyor askerlere. ‘Bu topraklar bizim’, ‘Allah ömür verdiği sürece bu topraklarda yaşamaya devam edeceğiz’ diye bağırıyorlar. Köylüleri direnişten yıldırmak için İsrail askerleri köyü daha sık ziyaret(!) ediyor.

Kalbiniz nerede sizin?

Her girişlerinde, tutukladıkları insanları yanlarına alıp, şehit edilen gençleri, çocukları, buldozerlerle yıkılan zeytin ağacı görüntülerini ve harabe evleri arkalarında bırakarak terk ediyorlar köyü. Emad Burnat sürekli kamerasıyla beraber. Her sefer-inde yeniden tamir ettiği ya da yenilemek zorunda kaldığı kamerasıyla kayıt altına almaya devam ediyor çatışmaları. Kamera da bunlardan nasibini alıyor. Kiminde mermi kameraya isabet ederek sahibinin hayatını kurtarıyor. Kimi baskında ise bu kadar kolay kurtulamıyor Emed ve arkadaşları. İçlerinden, hâlâ umutlu olan ve dünyayı düzeltmeyi hayal eden, çocukların sevgilisi ‘Fil’ lakaplı genci

şehit ediyor askerler. Malesef ölüm etrafta kol gezerken şiddet içermeyen protesto yapmak gittikçe zorlaşıyor. ‘Ölüm yakınınızdan birine gelince ölmeye hazır hale gelecek kadar öfkeleniyorsunuz’ diyor Emed. Ve köylülerden birinin İsrail askerine sorduğu soru herşeyi özetliyor: ‘Kalbiniz nerde sizin?’

İsrailliler yıkıyor, Filistinliler yeniden yapıyor; bu bir döngü!

Çektiği görüntüleri zaman zaman köy halkıyla beraber izleyip direnişlerini diri tutuyorlar. Çevre köylere gidip oradakilerin de desteğini alıyorlar. Bil’in halkı yılmıyor ve bariyere karşı açtıkları davayı kazanıyor. Konvoylarla, eğlencelerle kutluyorlar bu zaferi, köy bir anda bayram yerine dönüyor. Mahkeme kararından 1 yıl sonra da olsa duvarın bir kısmı yıkılıyor. Bariyerler bir süre sonra kalksa da toprak onların izlerini taşımaya devam ediyor.

Kaç kamera yetecek bu işgali çekmeye!

Burnat, İsrail’li film yapımcısı Guy Davidi’nin desteği ile çektiği görüntüleri belgesel haline getirmeyi başarıyor ve ortaya ‘5 Kırık Kam-era’ isimli bu belgesel film çıkıyor. Yaşamak için keyif aldığımız işleri yaparak ümidimizi tazelemeye ihtiyacımız var. Belki de Emed Burnat şu an 6. kamerası ile çekime devam ediyordur kim bilir!

İşgalin filmi nasıldır? İsrail zulmünü kaç kamera çekebilir, kaç kamera dayanır bu savaşa? Ödüllü belgesel film ‘5 Kırık Kamera’ bu soruyu soruyor bize. 2005 yılından 2010’a kadar o kadar çok katliam yaşanmıştır ki Filistin’de… Sadece küçük bir köyde yaşananları izliyoruz bu belgeselde. Bombalarla iç içe yaşayan insanların, çocukların hayatlarına tanıklık ediyoruz 90 dakika boyunca.

M.Bilgin Saydam

Metis Yayınları

Rasim Özdenören

İz Yayıncılık

Ayşegül Sena Kara

Page 22: 173

29Ekim 2012 - Doğuş

Haber Genel Kültür

Bütün esmerliğiyle bizde olanı dillendirir

Anadolu kültür kalesinin söze dayalı, söze dayanan geleneğinin son burçlarından biri daha yıkıldı. Bozlakların, uzun havaların, hasretimizin, özlemlerimizin, acılarımızın, garipliklerimizin çığırıcısı Neşet Ertaş. Horasan ellerinden kalkıp Anadolu gökler-inde kanat vuran yaralı turna fani olandan, yalan dünyadan gerçeğin ta kendisi ölümün ülkesine uçtu. Za-ten hep garipliğimizi, yokluğumuzu, yoksunluğumuzu söylememiş miydi?

Neşet Ertaş. Aşkın oduyla yürekler-imizi dağlayan, kirlenmiş gönül-leri Anadolu’nun berrak sularıyla yıkayan ulu Türkmen/Abdalı. Aşkın elinden bağrı yanık ozan. Yalan dünyanın malına, mülküne,

makamına, mevkisine tamah etmey-en garip. Hep derdi söyledi, derde düşenleri teselli makamındaydı. Kadir kıymet bilendi. Her ne kadar kendisinin kadri kıymeti bilinmese de!.. Pürüzsüz bozkır gecelerine bir dua gibi ağan bozlaklar bıraktı. Bir de yakıcı özlem…

Neşet Ertaş, bozguna uğramış topraklarımızın yere düşen son neferi

“Yalan dünya” demişti. Yalan dün-ya… “Yalandan yüzü gülen dün-ya”… Herkesin ağladığı, kimsenin gülmediği dünyada O yanmıştı. Yanıp kavrulmuş… Leyla’ya hasret bir Mecnun’du. Leyla’sı yitik bir Mecnun. Dünya değildi onun yeri, yurdu. Bir yolcuydu bir an-adan doğan. Gönül dağıydı O’nun mekânı. Gönül dağını mesken eylemişti. Gönül dağını… Gönül dağından esen rüzgârlarla fısıldardı en derin sırlarını bozkıra. Evveli aşk ahiri aşk olan bir sırrı fısıldardı.

“Cahildim dünyanın rengine kandım” diye feryat eylemişti. “Hayale aldandım boşuna yandım” diyerek vurmuştu mızrabını gönül sazına. Dünyanın bütün renklerinin solduğu, hüznün renginin tabiata hâkim olduğu bir sonbaharda yürüdü en gerçek yürüyüşünü Neşet Baba. Sustu bütün bozlaklar şimdi. Sessizdir bozkırlar. Ona ağlar

bütün yetim türküler, onu ağlar garip ağıtlar… Merhem kabul etmez yaralarımız Neşet Baba. Merhem kabul etmez…

Neşet Ertaş, bozguna uğramış topraklarımızın yere düşen son neferi. Şimdi onun arkasından yakılacak hangi ağıt onun acısını anlatabilecek ki?! Kaldı mı ağıt söyleyenler. Ne yüreğimizde ve dudaklarımızda ağıt yakacak bir takat var, ne de etrafta ağıt çığıracak insan kaldı. Bozgun yemiş, ansızın fırtınaya yakalanmış gibiyiz.

Bütün esmerliğiyle, kavrukluğuyla bizim olanı, bizde olanı dillendirir

Neşet Ertaş, herhangi bir modern eğitim kademesinde eğitim gör-medi. Ümmiydi O. Varlığımızın en otantik, en dolaysız halini tecrübe ettiğimiz sözlü kültürün içinde yetişti. Muharrem Ertaş’a çıraklık eyledi. El aldı babası Muharrem Usta’dan. Yaşam, ölüm, gurbet, ayrılık, kavuşma, yitip gitme, sevme, nefret etme gibi insana ilişkin ve insanı etkileyen var oluş hallerini en yalın haliyle söyledi. Binlerce cilt kitaba sığacak yaşam ve ölüm arasındaki muammayı bir mısra ile anlatmayı bildi Neşet Usta. “Bir anadan dünyaya gelen yolcu”, serencamımız bu işte!..

Anadolu’nun engin hoşgörüsü, derin bilgeliği onun türkülerinde akis bulur. “Sakın ol ha incitme canı incitme.” diyerek modern dünyayı kan gölüne çeviren okumuş yazmışlara dersini verir. “Aslı bozuk deme gel şu insana/ Sora-cak olursan eğer ki benden/ Aslı bozuk deme gel şu insana” derken insanoğlunun arasındaki ayrımın, gayrımın saçmalığına değinir. Bozkırın garip gönüllüsü Anadolu mayasıyla mayalanmış ruhuyla söyler bize, söyleşir bizimle…

Hakikatli bir âdemdir O. Hep bizi söyledi. Coğrafyamızdır dile gelen, dile getirilen. Topraklarımızın

üzerine çullanan yalancı, türedi sanat oligarşisine rağmen… Özüne yabancılaşmış, şımarık show soytarılıklarına karşı Anadolu’nun ruhuyla karşı durur. Bütün esmerliğiyle, kavrukluğuyla bizim olanı, bizde olanı dillendirir.

Hepimiz bir yolcuyuz dünya denen bu yerde. Menzili olmayan bir yol… Vade tekmil olduğunda göçüp gideceğiz. Dün sabah da Neşet Ertaş’ın vadesi doldu. Rahmet-i Rahman’a yürüdü Neşet Usta. Vade tekmil oldu, emanetçi emanetin aldı…

Allah rahmetiyle muamele eylesin!..

Soldan sağa 3. Asıl adı Geert Geerts olan ünlü Hollandalı filozof 5. Şalgam suyu ile ünlü Türk şehri 9. En küçük Avrupa ülkesi11. Baharat türleri satılan dükkan13. Yeni Dünya Düzeni’ni kurmak için hareket ettiği iddia edilen ancak varlığı kanıtlanamamış yapılanma15. Faust adlı eserin sahibi olan ünlü Alman edebiyatçı18. Osmanlı’da bir döneme adını veren çiçek19. 2012 Şampiyonlar Ligini kazanan takım20. Makedonya’nın başkenti

Yukarıdan aşağıya 1. Bosna-Hersek’te Buna nehrinin çıktığı yerde türbesi bulunan şahsiyet 2. Hollanda’nın en uzun köprüsü 4. Türk Marşı’nın (Rondo alla Turca) bestecisi olan ünlü müzisyen 6. Dede Korkut kitabındaki Deli lakaplı kahraman 7. Avrupa’nın en uzun nehri 8. İlk Emevi halifesi10. Güneş Sistemi’nde bulunan en büyük gezegen12. 2012 Genel seçimlerinden zaferle çıkan liberal lider14. Yazılı anayasası olmayan Avrupa ülkesi16. Akdeniz ile Kızıldeniz arasındaki su yolu17. Türk milliyetçiliğinin babası olarak anılan yazarın soyadı18. İstiklal Marşı Derneği başkanının soyadı

BULMACA

Bulmacamızı doğru çözen ilk 3 okurumuza Eşref Edip’in ‘ İstiklal

Mahkemelerinde ‘ Sebilürreşad’ın Romanı’nı hediye ediyoruz.

Cevabınızı [email protected] ye gönderebilirsiniz. Adresinizi yazmayaı unutmayınız Dede Korkut

BULMACA-

Neşet Ertaş, bozguna uğramış topraklarımızın yere düşen son neferi. Şimdi onun arkasından yakılacak hangi ağıt onun acısını anlatabilecek ki?

Muaz Ergü

Page 23: 173

3Ekim 2012 - Doğuş

Haber Sunuş

Hüseyin YanmazEditörden

Hollanda ‘da bir dönemin kapanışı

Seçimin galipleri Liberaller ve Sosyalistler oldu

Tarih 3 ağustos 1998. Kok Hükümeti yürekleri yaralayan Srebrenica hadisesinden sorumlu tutularak istifa etmek zorunda bırakılmıştı.

Bu istifayla Hollanda’da siyaset adeta kum gibi savruldu. Halk bu dönemde hiç olmadığı kadar çok sayıda kamplara ve parçalara bölündü. 1998’den 2012’ye kadar 6 kez seçimlere gidilmek zorunda kalındı. Hollanda’da siyaset o gündür bu gündür hiç durulmadı.

Bu durumu iki dilemaya ayırmamız mümkündür. Bunlardan birincisine yabancı düşmanlığı ve özelde de Müslüman düşmanlığı diyebiliriz. Bu seçim kampanyalarının son beşinde yabancılar ve Müslümanlar konu olarak işlendi. Ki bu durumun ciddiyetini göstermesi açısından önemlidir. Bu dönem içerisinde Hollanda’da yabancı düşmanlığı hiç olmadığı kadar zirveye tırmandı. Başrolde aşırı sağcı PVV görünse bile kampanyalar oy kaygısıyla tüm partiler tarafından bera-berce yürütüldü. Halk neredeyse bütün olumsuzlukların sebebinin yabancılar olduğuna inanmaya başlamış, günlük hayatımızda halk içinde böyle tavır ve davranış görür olmuştuk.

Bu dönemde partiler de el-ler bir olup, Müslümanların ve yabancıların insani haklarını birer

Seçim Kurulu tarafından yapılan açıklamada 9 Haziran 2010 seçimlerinde yüzde 75,4 olan katılım oranının 12 Eylül’de yüzde 74,6’da kaldığı belirtildi. Toplam 12 milyon 689 bin 810 seçmenin bulunduğu Hollanda’da seçimlere

katılım oranının diğer seçimlere oranla düşük olduğu ifade edilen açıklamada kullanılan 9 milyon 462 bin 223 oyun 17 bin 4’ünün boş oy, 20 bin 984’ünün de geçersiz olduğu dile getirildi. Parti barajının 62 bin 828, tercih oyu barajının ise 15 bin

708 olarak belirlendiğini açıkladı.

Resmi Sonuçlara göre Liberal Parti (VVD) 41 milletvekili çıkartarak birinci, İşçi Partisi (PvdA) 38 milletvekili çıkartarak ikinci, Sosyalist Parti (SP) ise 15 millet-vekili çıkararak üçüncü parti oldu. 2010’daki seçimde büyük bir başarı elde ederek 24 milletvekili kazanan aşırı sağcı Geert Wilders’ın lideri olduğu Özgürlük Partisi’nin (PVV) oy oranı yaklaşık yarı yarıya azaldı. PVV’nin meclisteki sandalye sayısı 24’ten 15’e geriledi. Son üç dönem-dir gerileme yaşayan Hristiyan Demokratlar’ın (CDA) sandalye sayısı 21’den 13’e düştü. 50 Plus Partisi de İlk kez katıldığı genel seçimlerde 2 milletvekili kazanma başarısı gösterdi.

Hollandalı Türklerin tercihi İşçi Partisi oldu

Hollandalı Türk seçmen bu seçimde de İşçi Partisi’ni (PvdA) destekledi. Türkler yüzde 67 oranında Pvda’ya, yüzde 11 Hristiyan Demokratlar’a (CDA), yüzde 12 Sosyalist Parti’ye (SP) oy verdiler. Oy kullanan

Türklerin yüzde 9’u Demokratlar 66 (D66) partisini tercih ederken Yeşil Sol (GL) yüzde 1 oy aldı.

Türk kökenli vekil sayısı azaldı

Meclise giren Türk kökenli parle-menter sayısı bir önceki seçime göre iki kişi azalarak 3’te kaldı. Ana muhalefetteki PvdA adına yarışan Keklik Yücel ve Tunahan Kuzu ile Sosyalist Parti’den Sadet Karabu-lut milletvekili seçildi.12 Eylül’de yapılan ve 14 Türk kökenli adayın yarıştığı seçimlerde Türk kökenli adaylara toplam 86 bin 838 oy kullanıldı. Hollanda’da yaklaşık 230 bin kayıtlı Türk seçmen bulunuyor.

PvdA lideri Diederik Sam-som, geçiçi seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra rakibi

Başbakan Mark Rutte’yi arayarak tebrik etti. Elde ettikleri başarıdan büyük bir mutluluk duyan Başbakan Rutte, partisinin Lahey’de seçim sonuçlarıyla ilgili düzenlenen ge-cede yaptığı konuşmada, VVD’nin tarihinde ilk kez bu denli yüksek oy oranı yakaladığına işaret etti.

Hollanda’da 2010 yılından bu yana iktidarda olan VVD ve CDA’dan oluşan Wilders’ın partisi PVV’nin dışarıdan desteklediği sağ azınlık hükümeti, ekonomik tasarruf ted-birleri paketi konusunda ortaklar arasında ortaya çıkan görüş ayrılığı sebebiyle dağılmış, kısa süreli siya-si krizin ardından ülkede 12 Eylül’de erken genel seçim yapılması kararı alınmıştı.

birer kısıtlama yarışına girdiler. Partilerde yabancıların haklarının kısıtlanmasında hangi parti öncülük yaparsa, o partinin daha çok oy alacağı inancı vardı.

Peki ya bu yabancıların ve Müslümanların hali ne durumdaydı? Onlar da daha fazla istikrasızlık olmasın diye bu durumlara sessiz kalmayı tercih ettiler. Sessiz kalarak tepkilerini gösterdiler. Çünkü kötü gidişatın, istikrarsızlığın sebebi ve tarafı olmak istemiyorlardı. Sadece bu insani hakları sivil kuruluşlar mahkemeye taşıyor, o zaman da kazanıyorlardı.

Bu birinci dönemin sonuna dünyayı ve Avrupa’yı kasıp kavuran ekono-mik kriz yetişti. Bu dönemle baş etmek için bütün halk kesiminin katılacağı ve destekleyeceği istikrarlı bir hükümete ihtiyaç vardı. Bu krizle beraber ikinci döneme girilmiş oldu. Hükümet 2012’nin Haziranın da istifa etmek zorunda kaldı ve seçim sathına girilmiş oldu.

Ve 2012 Temmuz’unda partil-erin çoğu ‘istikrar’ sloganıyla kampanyalarını sürdürdü. Bu doğru bir yaklaşımdı . Ama hala o geçmiş ırkçılık ve yabancı düşmanlığı döne-minin izlerini taşıyor. İşte böyle bir dönemin kapanışını film şeridi gibi izliyoruz.

Sonuç olarak Hollanda halkı istikrardan yana oyunu kullandı. İki büyük partiye koalisyon için yeşil ışık yaktı. Ülkemiz için hayırlı olsun diyoruz.

Üç Türk kökenli milletvekili mecliste

Türkler Hollanda ‘da seçimlerde 85 binin üzerinde oy kullandılar. Türkler kendi ülkelerinde oylarını dindar partilere, ama Avrupa ülkelerinde ise sosyal demokrat-lara kullanır sözünü bu seçimlerde de doğruladılar. Ve alışkanlıklarını devam ettirdiler.

Bu seçimlere katılan 14 adaydan üçü doğrudan seçilerek parlamen-toya girme hakkı kazandı. Biri de hükümet kurulduğunda milletvekili olmayı bekliyor. Onun için par-lamentoda şu an üç Türk kökenli milletvekili bulunmaktadır.

Doğuş ailesi olarak seçilenlerin Hollanda için iyi işler yapacağını ümit ediyor, seçilen vekillere hayırlı olsun dileklerimizi bildiriyoruz..

Bu kadar kin ve nefret savaşı ned-endir

Amerika’da 11 Eylül olayının yıl dönümünün hemen ertesi gününde ‘Müslümanların masumiyeti’ adlı film Google aracılığıyla vizyona

konuldu. Bu film İslam Peygam-berine ve Müslümanlara hakaret içeriyordu.

Müslümanlara hakaret, şantaj, küfür etmek, Avrupa ve Amerika’da moda olarak yapılır oldu. Bunun adı da kılıfı da hazır. Düşünce ve fikir hürriyeti !!

Evet. Danimarka’da karikatür hakareti, İngiltere’de şeytan ayetleri hakareti, Amerika’da film hakareti ve en son yine Fransa’da kari-katür hakareti. Ve arkasından bu ülkelerin yönetici erkanından bildik ifadeler: ‘Üzüldük ama elimizden bir şeyler gelmez.’

Bu arada en talihsiz olay Fransa’da yaşandı. Olaylardaki tavırlarıyla içişleri bakanı taraf oldu. Müslü-manlar bu hakaretlerden dolayı Fransa’da protesto yapmak iste-diler. Ama Fransa içişleri bakanı ‘Fransa’da Müslümanlara gösteriye izin yoktur’ ve ‘Müslümanlar taham-mül etmeyi öğrenmeliler’ diyerek bu sözleriyle insanları hayretlerde bıraktı.

Ne zamandan beridir hakaret, şantaj, küfür ve kötü sözler fikir ve düşünce hürriyetine girer oldu anlaşılması zor. Bunların sınırları yok mu ? Üstüne üstlük bu ha-karetleri mahkemelerce fikir ve düşünce hürriyeti diye karara

bağlanıyor.

Bu olayların insanlığın barışına, birbirini anlama ve beraber yaşama isteğine balta vurduğu kanaatin-deyim.

Allah aşkına! Bu kadar kin ve nefret nedendir?

Doğuş Gazetesi olarak Ekim sayısıyla beraber yeni bir yayın dönemine girmiş olacağız. Bu yeni dönemin hayır ve bereket getirmesi temennisiyle, yakında kutlayacağımız kurban bayramının İslam alemine ve insanlığa huzur ve barış getirmesini diliyorum.

12 Eylül Seçimin galibi liberaller, kaybedeni aşırı sağcı Geert Wilders oldu. Seçimlerden Liberaller (VVD) zaferle çıktı. 41 milletvekili çıkaran Liberallerin ardından 38 milletvekili çıkaran Sosyalistler (PvdA) ipi ikinci sırada göğüslediler.

Tunahan Kuzu - PvdA Keklik Yücel - PvdA Sadet Karabulut - SP

Page 24: 173

Eindhoven Mevlana camisi emek-tarlarından, teşkilatımızda yıllarca hizmet edip başarılı çalışmalara imza atmış olan değerli İbrahim Hacımustafaoğulları hocamız hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır dileriz.

Fazil,Kamil,Buyuk Alim, IBRAHIM KABA Hocaefendi Hakka yuru-mustur.Kendisine Cenabi Hak`tan rahmet,Ailesi ve tum sevenlerine Rabbimizden Sabr`i Cemil niyaz ediyoruz.

Tilburg Milli Görüş teşkilatı başkanı Zübeyir Ünver beyin ağabeyi Şaban Can Ünver hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Allah’tan rah-met, kederli ailesine sabır dileriz.

Rotterdam İskenderpaşa camisi yönetim kurulu başkanı Ali Yücetaş beyin kayınvalidesi sayın EmineYücetaş hakkın rahmetine kavuş-muştur. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır dileriz.

Rotterdam Birlik camisi yönetim kurulu başkanı Mustafa Akbulut beyin babası Cuma Akbulut hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır dileriz.

30Bizim Sayfa

Doğuş - Ekim 2012

TaziyeTaziyeTaziye

Trabzon Çaykarada doğup büyüdü. Medrese eğitimi aldı. Hacıhasan efendiden icazet aldı. Fıkıh ilmi öğrendi. Rize Kendirli’de medrese hocalığı yaptı. 1974 yılında 29 kişiye icazet verdi.

1980’e kadar Türkiye’nin çeşitli yerlerinde imamlık yaptı. 1981 yılında önce Almanya Salzgitter şehrine daha sonra 1983 yılında Hollanda’ya Oss kentine yerleşti. Burada medrese çalışmaları yaptı. Rotterdam Ayasofya’da müderrislik yaptı.

Onun talebelerinden olan Ahmet Yılmaz hoca İbrahim Kaba Hoca efendinin derin bir fıkıh bilgisine sahip olduğunu bilhassa Hanifi fıkhı üzerinde çalıştığını ancak diğer imamların görüşlerini de çok iyi bildiğini, dolayısıyla geniş bir kıyaslama gücüne sahip olduğunu söylüyor. Kendisinin de fıkhi konu-larda yazılmış yazı ve makalelerinin olduğunu ancak bunun henüz kitap haline getirilemediğini söylüyor.

Başsağlığı için aradığımız büyük oğlu Halil Kaba hoca, babasının Türkiye’de yeri doldurulamaz fıkhi bilgiye sahip bir imam olduğunu belirtirken babasının son yıllarda irili ufaklı 27 ameliyat geçirdiğini ve nihayet pençesine düştüğü amansız hastalıklara yenik düştüğünü söylüyor.

İbrahim Hoca efendinin 5 Erkek evladı oldu. Üçünü imam yetiştirdi. Birini hafız yaptı. Son zaman-larda Türkiye’ye gidip uzun süre kalıyordu. En son yaklaşık iki hafta önce gitmişti. Gitmeden önce çocuklarının yardımı ile geldiği Cuma namazında cemaatle sıkı sıkı helalleşmişti. Vaktin geldiğini anlamıştı adeta. Cemaate son sö-zlerini, son nasihatlerini söylüyordu.

Cemaat onu hep saydı, hep

sevdi ve hep can kulağı ile dinledi. Sürekli sorular sordular ve o da hiç bıkıp usanmadan o sorulara cevap-lar verdi. Ve hep birlikte helalleştik. Onun hakkı daha çoktu. Ama ce-maatte haklarını bütün kalpleri ile

helal ettiler ve ayrıldılar. İşte gidiş o gidiş. Cennette buluşmak dileği ile. Allah’ın sonsuz rahmeti üzerinize olsun hocam.

Değerli Fıkıh alimi İbrahim Kaba hocaefendi rabbine kavuştu

Oss’lular Hocalarını Rahmana Uğurladılar81 yıllık ömrünü hep doğruları anlatarak doldurdu. Kılı kırka yararcasına fetva konusunda hassas davrandı. Son yıllarda hastalık ve yaşlılık peşini bırakmadı. Ve Oss kentinin saygın âlimi İbrahim Kaba hoca efendi 1 Ekim 2012 tarihinde hakkın rahmetine kavuştu.

Allah rahmet eylesin. Hollanda İslam Federasyonu

Allah rahmet eylesin. Mescidi Cuma Yönetim Kurulu

Page 25: 173
Page 26: 173
Page 27: 173

4Söyleşi

Doğuş - Ekim 2012

Kampanyalarınız arasındaki önemi nedir?

Kurban gibi kişiyi Rabbine yaklaştıran bir ibadeti, varlıklı insanlar ile ihtiyaç sahibi insanlar arasında bir ilişkiye dönüştürmek cihetiyle ayrı bir yeri vardır. Sloganımızın da ifade ettiği gibi, mazlum ve mağdurlara bayram sevincini yaşatmaya vesile olmak istiyoruz. Mazlum ve mağdur coğrafya insanlarının bayramlarının buruk değil, sevinçle geçmesine katkı sağlamak istiyoruz.

Bu kampanya bizim için 4 günde 4 milyon insana ulaşmayı ifade ediyor, 4 milyon insanla bayramlaşmanın, kucaklaşmanın adı oluyor. Kurbanının Afrika’nın veya Asya’nın en ücra köşesinde kesilerek dağıtılmasını isteyen bağışcılarımızın ibadetlerini yerine getirmenin vesilesi oluyor.

Bu çalışmasıyla aynı zamanda yetim, su kuyusu, sağlık ve eğitim gibi diğer çalışmalarımızı da takip etmek imkanı elde edebiliyoruz. Gittiğimiz ülke ve bölgelerdeki şartları bizzat gözlemleyip rapor-luyoruz. Bu raporlama sayesinde hangi ülke ve bölgede ne tür ek-siklikler var bunları daha bütüncül görebiliyoruz.

Avrupa’dan kalkıyorsunuz Uzakdoğuya, Afika’ya, Amerika’ya, birçok insanın harita-da dahi yerini bulamayacağı yer-lere gidiyorsunuz. Bu çalışmanın sizler ve bağışçılarınız üzerinde ne tür duygusal etkisi oluyor?

Kampanya için gittiğimiz ülkelerde gördüğümüz tablolar, duyduğumuz hikayeler bize daha çok çalışma noktasında aşk ve şevk veriyor. Her bir mazlum ve mağdurun duası bi-zlere ayrı bir misyon yüklüyor. Yine giden gözlemcilerimizin hayata bakış açılarındaki değişim onlarla birlikte ailelerine ve çevrelerine de yansıyor. Kurban kampanyamızın her sene biraz daha büyümes-inde bu durumun katkısının azımsanmayacak derecede olduğunu düşünüyorum. Kuruluş misyonumuzda yer alan “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır.” hadis-i şerifinin gereğini yapmanın huzurunu yaşıyoruz.

Geçmiş senelerdeki tecrübemiz bu kampanyada da kurban fiyatını € 100,- olarak belirlememizi sağladı. Ülkeden ülkeye kurban fiyatları değişse de, kesim yaptığımız ülke yelpazelerini dikkate aldığımızda ortalama kurban fiyatı yine € 100,- ‘ya tekabul ediyor.

Kurban Bayramı’nda çocuklara dönük olarak bir paylaşımınız da olacak mı?

Geçtiğimiz senelerde olduğu gibi bu senede çocuklar için küçük hediyeler hazırladık. 200 bin balon ve şekeri her yıl olduğu gibi bu yılda gittiğimiz ülkelerde çocu-lara ikram edeceğiz. Hediyenin küçüklüğü bir tarafa, çocuklarda oluşturduğu sevinç çok büyük oluy-or. Bunlarla çocuklara bir nebze olsun bayram sevincini yaşattığımızı düşünüyorum. Aynı zamanda Hasene yetimlerinin bulunduğu ülkelerde yetimlerimizi ziyaret edip onlara bayramlık hediyeler de veriyoruz.

Sizlere kurban bağışlarını vermek isteyen yardımseverler bağışlarını nasıl ulaştırabilirler? En son hangi güne kadar kurban bağışlarını sizlere ulaştırabilirler?

Herkesin merkez büromuza gelm-esi mümkün değil ama Avrupa’nın 11 ülkesinde 600’ün üzerindeki şehirdeki temsilciliklerimiz üzer-inden bizlere ulaşabilirler. Basta IGMG olarak, kampanyamıza destek veren camiler üzerinden bağışlarını bizlere ulaştırabilirler. İlgili hesap numaramızı kulla-narak havale yoluyla bağışlarını ulaştırabilirler. İnternet sayfamız üzerinden de online bağışta bu-lunabilirler.

Kampanyamızı 1 Eylül’de ile başlattık, bayramın birinci günü akşamında kapatmayı planlıyoruz. Bağışcılarımıza tavsiyemiz kur-ban bağışlarını son günlere bırakmamaları. Her ne kadar bize son günde ulaştırılan kurbanı biz gözlemcilerimiz vasıtasıyla 65 ülkede kestirebilsek de son günlere bırakılan bağış sayısı 10, 15, 20 bini bulduğunda organize noktasındaki bazı sıkıntılarıda beraberinde getiriyor. Kurban Kampanyası Hasene için neyi ifade ediyor?

Bayrama iki ay kala, 8 hafta sürecek yoğun bir sürece kend-imizi ve bölge temsilcilerimizi motive ediyoruz. Ülke, bölge ve şube temsilcilerini gözden geçir-erek sıkı bir iletişim ağı kuruyoruz. Kampanyamız öncesinde güçlü bir ekip oluşturduğumuzu ifade edebilirim. Kampanyayı Avrupa’nın 11 ülkesinde, 600’ü aşkın şehrinde oluşturduğumuz temsilci ağıyla yürütüyoruz. Ekim ayının başında gerçekleştireceğimiz Kurban Gözlemcileri Toplantısı’nda 312 gözlemcilerimizle bir araya gelerek, ülkelere gitmeden önce son görüşmemizi yapacağız.

Bahsettiğiniz Kurban Gözlemcileri Toplantısı’nın içeriğinden biraz bahsedebilir misiniz?

Elbette. Gözlemcilerimize gide-cekleri ülkeyi Temmuz ayında bildirmiştik. Gözlemcilerimizin izin, vize ve aşı gibi işlemlerini yapmış olarak toplantıya katılmalarını istedik. Bu toplantıda gözlem-cilerimizin bu işlemleri yapıp yapmadıklarını kontrol ediyoruz ve gideceği ülke hakkında dik-kat edilmesi gereken hususlar noktasında onları bilgilendiriyoruz. Bunun dışında kurban kampanyası için bulunacakları ülkelerde yapacakları görevlere dair gerekli bilgileri kendilerine veriyoruz.

Kurban gözlemcilerinizi belirlerk-en nelere dikkat ediyorsunuz?

Gözlemcilerimizde aradığımız en önemli kriter temsil kabiliye-tidir. Gözlemcilerimiz gittikleri ülkelerde resmi makamlarda, devlet kurumlarında üst düzey yetkililerle görüşüyorlar. Bu yüzden Hasene derneğini en iyi şekilde temsil etmeleri gerekiyor. Buna ek olarak gözlemcimizin hem resmi kurumlarla hem de ihtiyaç sahipleriyle iletişim kurabilmesi için ülkede konuşulan dile hakim olması gerekiyor. Kurban gözlem-cilerimizi seçerken işadamları kontenjanından gönderdiğimiz işadamlarımız da oluyor. Bununla gidilen ülkelerin kalkınmasına katkı sağlayacak iş adamlarına da bu kampanyaya katılmaları noktasında imkan sağlıyoruz. Gözlemcilerimiz arasında medya mensuplarından da isimler gönder-erek kampanyamızın kamuoyuna yansımasını sağlıyoruz.

Kampanyayı gerçekleştirirken ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Zorluklar hususunda ülkelere göre değişen güvenlik sorunundan bahsedebilirim. Ulaşılamayan en ücra noktadaki mazluma ulaşma gayreti ile hareket ediyoruz ama karşımıza kimi zaman güvenlik engelleri çıkabiliyor. Birçok bölge ve ülkede ulaşımın kötü olması, hijyenik olmayan ortamlar, salgın hastalıklar da çalışmalarımızı ya-parken yaşadığımız diğer sıkıntılar olarak zikredilebilir.

Kurban fiyatları bu sene de € 100,- olarak belirlediniz. Kurban fiyatlarını neye göre belirliyor-sunuz?

eniyle Somali gündemimizde idi. 2012’de Somali’nin yanısıra Arakan ve Suriyeli mülteciler daha çok gündemimizde olacak.

Kurban kesimleri yapacağınız ül-keleri neye göre belirliyorsunuz?

İhtiyaç sahiplerinin hepsine ulaşmak imkansız. Öncelik be-lirlemek zorunda kalıyoruz. Önce-liklerimizde ise mağduriyetin ve mazlumiyetin daha fazla yaşandığı bölgeleri dikkate aldığımız gibi bağışcılarımızın hassasiyetlerini de dikkate alarak Türkiye, Kafkaslar ve Balkanlarda da çalışmalarımız oluyor.

Kısaca Kurban Kampanyasını nasıl gerçekleştirdiğiniz hususun-da bizleri bilgilendirebilir misiniz?

Elbette. Önce hedeflerimizi be-lirleyip bunu Avrupa genelindeki temsilcilerimizle paylaşıyoruz. Daha sonra kaç kıtada ve kaç ülkede çalışmayı yapacağımızı tespit ediyoruz. Üçüncü aşamada bu ülkelere göndereceğimiz gözlem-cileri belli kriterlere göre belirli-yoruz. Dördüncü aşamada, gelen bağışlara göre hangi ülkede ne kadar kesim yapılacağını belirli-yoruz. Beşinci aşamada yerinde kesim ve dağıtımları gözlemliyoruz. Altıncı aşamada ise kampanyanın nihai sonuçlarını destekçiler-imiz ve kamuoyu ile paylaşıyoruz. Kampanyamızın gerçekleşmesini kısaca bu altı aşamada özetleye-bilirim.

2012 Kurban Kampanyası için belirlediğiniz hedef nedir?

Geçen yıl 100 bin kurban bağış hedefini koymuştuk. 118 bini aşkın bağış aldık. Bu sene ise 123 bin kur-ban bağışını hedefliyoruz. Neden 123 bin? Hedef sayının akıllarda kalması temsilciler açısından önemli. Bu durumun temsilcilerimizi de motive ettiğini geçtiğimiz yıllarda gördük.

Pekiyi, bu kadar büyük bir kam-panyaya nasıl hazırlanıyorsunuz?

‘Kurbanlarınız mazlumlara bay-ram olsun’ sloganıyla ne mesaj vermek istiyorsunuz?

Yeryüzünün değişik coğrafyalarında milyonlarca insan, malesef insan onuruna yakışmayan şartlarda yaşamlarını sürdürüyor-lar. İç savaşlar, doğal afetler, kıtlık, kuraklık ve değişik sebeplerden dolayı zor şartlar altında yaşayan bu insanlar kendilerine uzanacak bir eli, umutlarını yeşertecek bir çalışmayı bekliyorlar. Malumunuz bayram denilince akla sevinç gelir. Bayram sevinçle yaşanır. Bizler de bu kardeşlerimizi ziyaret ederek bayram sevincini yaşamak ve yaşatmak istiyoruz. Bunu geçmiş senelerde gördük. Dağıtımını yaptığımız kurban etlerinden daha çok bizlerin bayramda onlarla birlikte oluşu, onları çok sevindirdi ve asıl bayramın bu olduğunu ifade ettiler. Buna ise kurban kampanyası vesile oluyor. İşte bu düşüncelerden hareketle sloganımızla bağışlanan her bir kurban mazlumun bayramı olsun mesajını vermek istedik.

Bu sene üçüncüsünü düzenlediğiniz bu kampany-ada geçen yıllara göre ne tür değişiklikler var? Kaç ülkede ve bölgede olacaksınız? Türkiye’deki kurban çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Geçen yıllardaki kampanyalarımıza oranla değişiklik olarak ülke ve gözlemci sayılarımızı zikredebil-irim. 2012 Kurban Kampanyası’na Brezilya, Çin, Ukrayna, Libya gibi yeni 12 ülke daha dahil ettik. Bu sene 4 kıtada, toplam 65 ülke ve bölgedeyiz. Türkiye’de ise kuzey-den güneye, doğudan batıya tüm bölgelerde kurban dağıtımlarımız olacak. Ülke sayısını artırınca ülkelere gidecek gözlemci sayısını da 312’e çıkardık. Artan gözlemci sayımızla aynı zamanda her bir ülkenin ulaşılması güç her bir noktasına ulaşmayı amaçladık. Yeryüzü coğrafyasında her sene farklı sıkıntılar ve acılar yaşanıyor. 2010’da sel felaketinden dolayı Pakistan, 2011’de kuraklık ned-

Kurbanlarınız mazlumlara bayram olsunIGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene süreklilik arzeden Yetim, Su Kuyusu, Eğitim ve Sağlık gibi projeler yanında dönemsel olarak Ramazan ve Kurban kampanyalarıyla da mazlum ve mağdur coğrafyalara ulaşıyor. Bu sene 3. sü düzenlenecek olan kurban kampanyasının çalışmalarını, hazırlıklarını ve detaylarını dernek başkan yardımcısı Mustafa Uyanık’la konuştuk.

Page 28: 173

5Ekim 2012 - Doğuş

Haber Dünya

Ergün Madak

Başörtüsünün ÇığlığıSokakta, kalabalık toplulukların arasında, büyük şehirlerin alış-veriş merkezlerinde yürürken ya da her-hangi bir davete gittiğimde bundan 10-15 yıl öncesinden daha fazla rahatsızlık duymaya başladığımı fark ettim. Peki değişen ben miyim yoksa benim dışımdakiler mi?Lafı hiç uzatmadan direk yazayım. Bahsettiğim konu çevremdeki de-jenere olmuş başörtülü hanımların kıyafetleri. Bundan 10-15 yıl önce Hollandalılar hatta müslümanlar bile, aile baskı-sıyla bazı kızların evden etekle, baş-örtüsüyle çıkıp, okula giderken tren-de elbiselerini değiştirdiklerinden bahsederlerdi. Bugünle kıyaslandı-ğında aradaki en önemli fark belki bu durumun marjinal olmasıydı de-nebilir. Peki zihnimizi biraz zorlar-sak 90’lı yıllarda trende elbisesınıdeğiştirme metaforundan hareketleortaya sizce nasıl bir manzara çıkabilirdi? Bana göre benim çocu-ğum yaşındaki bu kız, başörtüsünü çıkardıktan sonra etek yerine dar bir kot pantolun, üstüne yine dar bir gömlek-bluz giymiş ve bir de yüzüne makyaj yaparak herhalde trendeki WC’den dışarı çıkmıştır.

Peki 2012 yılına geldiğimiz bu dö-nemde genel olarak çevrenize bak-tığınızda yukarıdaki metaforla bu-günkü başörtülü genç ve orta yaşlı

bayanlar arasındaki fark nedir...?Tercih; hiç bir zaman evinde baskı kurarak dışarıda evlatlarının ne yaptığından habersiz olarak yaşayan ebeveyinler gibi yaşamak olmamalı. Ya da:-Valla, kızdım, bağırdım, çağırdım. Ama hala beni dinlemiyor. O yüzden bıraktım artık! diyen anne-babalar gibi topu taca atmak da olmamalı. Çünkü, insan ya da evlatlarımız ancak gönüllerine hitap edilirse tabii ki kazanılmış olurlar. Kıyafet dejenerasyonundaki en üzücü durum artık bu tarz giyimin normal olarak görülüyor olması halidir. Burada özellikle müslüman bayanların ortak tavır geliştirmeleri bence elzemdir. Anne-babaların kızarak ya da usanarak sorunu çözmekten vazgeçmeleri tabii ki bir çözüm değil. Burada müslü-man bayanların konu üzerinde somut proje geliştirmeleri, kafa yormaları, hatta yanlızca bu konu üzerinde seminerler vermeleri de bir o kadar ihtiyaçtır. Başörtüsü ya da örtünme yüzyıllardır süregeliyor ve kökünü de Kur’an’dan alıyor. Kur’an ve Sünnet referanslarından hareketle ortak bir ‘Öze Dönüş’ tavrını geliştirmek müslümanların kendine gelmelerinde pozitif bir etki oluşturacağı yadsınamaz. Hatta biraz daha ileri giderek müslü-man kadınların oluşturduğu bir-

imler, Müslüman Kadının Giyimi Manifestosu hazırlayarak medya aracılığıyla duyurabilirler.

Batı toplumlarının yabancılaşmasındaki en temel nedenin araçların amaç haline gelmesi olarak açıklanır. Müslümanların dejenerasyonun-daki temel nedenler ise aşağıdaki gibi sıralanabilir:-Helal ve haramların belirginliğini kaybetmesi-İslami bilgilerden yeterince istifade edilmemesi-Tepkisizlik; neden ve nasıl soruları-nın azlığı-Modernizmin etkileri; aşırı tüketim alışkanlığı, marka düşkünlüğü, eğer insan helal kazandıysa, istediği gibi harcar mantığı gibi ölçüsüzlük. Te-settürde bunun açılımı ise sembolik olarak başın örtülmesi, kapanma felsefesinin gözardı edilmesi.

Kurtuluşa Ermek İçin

Muhyiddin-i Nevevi’nin meşhur ha-dis derlemesi Riyazus Salihin’de, Allah Rasulü, Yahudilerin Allah’ın gazabına nasıl uğradıklarını ayrıntılarıyla anlatır (Cilt 1, sayfa 237, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları). Özetle; Yahudilerin kendi içlerinde haram işleyenlere tavır almaktan vazgeçip on-larla beraber yiyip, içip, otur-

maya başladıklarından ve sonuçta da haramları normal görmeye başladıklarından bah-seder. Sonrasında da Allah onların kalplerini birbirine benzetir. Şu hadis, neden uyarmamız gerektiğinin en güzel açılımı: ‘Hayır! Ya marufu (iyiliği) emreder ve münkerden (kötülükten) nehyeder, zalimi zulmetmekten meneder, onu hakka çevirir ve hak üzerinde dur-durursunuz, yahud Allah- u Teala kalblerinizi birbirine benzetir; sonra sizi de Beni İsrail’i lanetlediği gibi lanetler (Ebu Davud ve Tirmizi).

Allah’ın; peygamberleri ve kitapları göndermesindeki temel amaç, insanların doğru yoldan ayrıldıklarında tekrar kendile-rine çeki düzen vermeleri içindir. İslam dininde Allah Rasulü´nün vefatından sonra Kur’an, Hadis, İcma ve Kıyas teorik ba-zda müslümanların ihtiyaçlarına yüzyıllardır cevap veriyor. Fakat bunun yanısıra şu ayet, toplumda bazı konular mecrasından ayrıldığı zaman bize uyarma görevini yüklüyor; ‘Sizden Hayr’a davet eden; iyiliği emreden, kötülükten nehyeden bir ümmet bulunsun. İşte kurtuluşa erenler yalnız onlardır’ (Al-i İmran, 104).

Müslüman kadının kıyafeti

eleştirilirken, anlatmak istediğimiz, kadının kendisini sergilemesinin bir müslüman kadına yakışmadığı, hele hele cinsel bir obje olarak daha da ön plana çıkmasının Kur’an’da sıklıkla ifade edilen müs-lüman profiliyle uzaktan yakından alakasının olmadığını vurgulamak içindir. ‘Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.’ (Kur’an, Nur Suresi, 31 ayetin son kısmı). Ayete bakıldığında, ‘gizle-dikleri zinet’ bugünün dünyasında gizlenilmesi bir yana uluorta sergilendiği, üstüne üstlük kend-isine baktırılması için bazı örtülül-erin hangi boyutlarda giyindikleri herkesçe aşikar. Acaba o kişiler yolda giderken Allah’ın Rasulüyle karşılaşsalar sizce kendilerini nasıl hissederler? Oysa ben gönül rahatlığıyla, kalpleri mutmain olarak hareket etmelerini, kimlikleri-yle ve dış görünüşleriyle uyumlu bir müslüman profilini çizmelerini arzuluyorum.

İslam’ın ticaretten evliliğe, davranış kurallarından yemek adabına kadar standardını koymadığı hiç bir konu mevcut değil. Standardı her geçen gün biraz daha yerlere serilen başörtüsünün çığlığı sizin de kulaklarınıza geldi mi?

İngiliz gazetesi The Daily Tel-egraph, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi’yi nasıl ispiyonladığını ortaya çıkardı. Kaddafi’nin geçen yıl öldürülm-esinde, bu ülkeye tetikçi bir ajan gönderen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin bulunduğu iddiası konuşulmaya devam ederken, bu kez Libyalı eski üst düzey istihbaratçı Rami el Ubeydi, Kaddafi’nin yerinin tespit edilm-esine neden olan uydu telefonu numarasını Fransız ajanlara Esed’in verdiğini iddia etti. El Ubeydi,

1979’daki devrimden sonra yolarını ayıran Iran ve Irak yakınlaşma turlarına başladı. BU yakınlaşmada ilk adım İran Savunma Bakanı Ahmed Vahidi’den geldi. VAhidi iki ülke arasında savunma işbirliği alanında Irak’a gitti.

Ziyareti sırasında bir açıklama yapan Vahidi, iki ülkenin dost ve kardeş olduğunu, her iki ülkeninde bir çok alanda ortak çalışmak için yeterli potansiyele ve imkana sahip olduğunu belirtti.

Suriye’de patlak veren isyana karşı ilginin Libya’ya çevrilmesi ve devrim gösterileri sırasında Fransa’nın herhangi bir baskının olmaması karşılığında Esed, Kaddafi’nin ‘Iridium’ marka uydu teleonunun numarasını Sarkozy’ye verdi. Eski Fransa lideri de bu irtibatı ajanlarına aktararak Kaddafi’nin ölümüyle sonuçlanan saldırının pimini çekmiş oldu.

Birlikte öldürdüler

Saklandığı yer sır gibi saklanan Kaddafi’nin telefon numarasını

Vahidi; iki ülke arasındaki ilişkileri daha da geliştirmeye katkı sunması dileğinde bulunurken bu ziyaretin-de askeri alanda olası işbirliği koşullarına da bakılacağını dile getirdi.

Gerçekleştirilen bu ziyaret, 1979’daki İslam Devrimi’’nin ardından ilk kez İranlı bir Bakan Irak’ı ziyaret etmesi açısından önem taşıyor.

elde eden Fransız ajanlar, son kalesi olan Sirte’de ona bir tuzak kurdu. Fransız askeri keşif uçağı geçen yıl 20 Ekim’de Kaddafi’nin araç konvoyunu tespit etti ve NATO uçakları bombardımana başladı. Fransızların planı çerçevesinde milisler Kaddafi’yi yakalayıp öldürdü. Libyalı yetkiliye göre, Fran-sa istihbaratı Kaddafi’nin saldırıya uğradığı olayda doğrudan yol aldı, hatta öldürülmesine de yardım etti. Ölümün ardından Fransa, Beşşar Esed’e verdiği sözü tuttu ve Suriye rejimi üstündeki baskıyı bir süre için hafifletti.

Türkiye haberdardı iddiasi

The Daily Telegraph’ın haberine göre Ubeydi ayrıca, ‘Türk ve İngiliz istihbaratçılar da Kaddafi’ye tuzak planlarından haberdardı ama onlar saldırıda aktif rol almadı’ ifadelerini kullandı. İngiliz gazetesi, Libya’da geçici yönetimin eski başbakanı Mahmud Cibril’in Kaddafi’nin ölümünde yabancı bir ‘ajanı’ suçlayan son ifadesini hatırlatırken, İtalyan gazetesi Corriere della Sera da Batılı diplomatların ‘Bu olayda eğer yabancı bir ajanın müda-halesi varsa o kesinlikle Fransız’dır’ dediğini aktardı. Diğer taraftan Suriye ile Fransa arasındaki gizli pazarlık, ‘sivilleri hedef almıyoruz’ savunması yapan NATO’nun misyo-nunu yeniden tartışmaya açtı.

Kaddafi’yi Esed gammazlamış 33 yıl sonra bir ilkSuriye’deki çatışmalar sürerken Telegraph’ın iddiası gündeme bomba gibi düştü: ‘Beşşar Esed, geçen yıl ülkesindeki isyan nedeniyle üzerindeki baskıyı hafifletmek için Fransa ile gizli bir pazarlık yaptı. Kaddafi’nin kullandığı uydu telefonunun numarasını Sarkozy’ye vererek Libya liderinin linç edildiği saldırının ipini çekmiş oldu.’

Bundan 33 yıl önce yollarını ayıran iki komşu ülke ilk kez yakınlaşmaya başladı. İran Savunma Bakanı Ahmed Vahidi, Iraklı yetkililerle savun-ma alanında işbirliği konusunda görüşmek için Irak’a gitti.

Page 29: 173

123402072_PrintTurks_297x420_OUTLINES.indd 1 08-07-11 13:42

Page 30: 173

7Ekim 2012 - Doğuş

Haber Toplum

Avrupa’lı genç hukukçuların eğitimleri sona erdi

Dr. Gürsel Dönmez’den STK’lara ziyaret

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığınca Avrupa ülkelerinde yaşayan genç hukukçularımızın hukuk deneyimlerinin artırılmasına yönelik olarak düzenlenen “Uluslararası Hukuk ve Mukayeseli Hukuk Eğitim Programı” yapılan kapanış töreniyle son buldu.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları başkanlığı başkan yardımcısı Dr. Gürsel Dönmez Hollanda’daki STK’ları ziyaret etti.

Bizim Kültürümüzde Hak ve Adalet Her Şeyin Üstündedir...

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 1.Hukuk Müşaviri H. Galip Küçüközyiğit, hak ve adaletin üstünde herhangi bir şeyin olamayacağını ve kültürümüzde adalet kavramının her şeyin üstünde olduğuna vurgu yaparak 11 gün boyunca düzenlenen eğitim programının amacını üç ana başlıkta topladı: “Öncelikli hede-fimiz karşılıklı bilgi akışını sağlamak ve Avrupa ile Türkiye arasındaki hukuki mukayeseyi yapabilmek, sonraki hedefimizde ise birbirimizi daha yakından tanımak ve burada edindiğimiz arkadaşlığımızı ileriki yıllara taşıyarak bir ağ oluşturmak ve son olarak da hem sizlerin hem de bizlerin “Hak ve Adalet” hususundaki

Den Haag kentindeki Türk müzesinin açılış programına katılan Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı başkan yardımcısı Dr. Gürsel Dönmez, Hollanda ziyareti çerçevsinde bazı STK’ları ziyaret ederek çalışmaları hakkında ve Haziran toplantısında dile getirilen sorunlar hakkına bilgiler edindi. Bu çerçevede 8 Eylül 2012 tarihinde Hol-landa İslam Federasyonu’nun merkez ofisini ziyaret ederek yetkililerle bir süre görüştü. Federasyon başkanı Mehmet Yaramış’ın Türkiye’de olması nedeniyle Dönmez ve yardımcısı uzman Melek Yücel Salur’u başkan vekili Fuat Nurlu, Eğitim başkanı Hüseyin Yanmaz ile İrşad başkan yardımcısı ve bölge vaizi Mustafa Urgenc karşıladılar.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı çalışmalarının başlamasında Milli Görüş’ün çok önemli rol oynadığını ifade eden Dön-mez Milli Görüş’ün tüm Avrupa’da örgütlenmiş güçlü kuruluşlardan biri olduğunun altını çizdi. Hollanda’da mümkün olduğunca STK’ları ziyaret

ettiklerini belirten Dönmez tüm sivil toplum kuruluşlarını bir çatı altında toplama fikrine pek sıcak bakmadığını belirtti. Sivil toplum kuruluşlarının ayrı ayrı çok önemli işler yaptıklarını ve çeşitli roller üslendiklerini be-lirtirken ‘herkes zaten mavi çatı altında beraber diyerek her kuruluşun kendi kapasite ve uzmanlık alanında çalışmalar yapmalarının daha etkili olacağını savundu. Eğitim, Hukuk, Sosyal Haklar, Medya ve buna benzer tüm konuların STK’larla ayrı ayrı görüşüleceğini haber veren Dönmez şu sıralar eğitim konusunda sunulmuş olan projelerin değerlendirildiğini söyledi. Diğer konularında sırasıyla görüşüleceğini ifade etti.

Hollanda İslam Federasyonu Genel Sekreteri Fuat Nurlu ve Eğitim Başkanı Hüseyin Yanmaz Dönmez’e federa-syonun çalışmaları hakkında bilgiler verdiler ve yaptıkları ziyaretten dolayı hem Dönmez hem de Hollanda Hol-landa masası uzmanı Melek Yücel Salur’a teşekkür ettiler.

Adnan Şahin

bakış açısını görüp değerlendirmekti” dedi.

Ayrıca Galip Küçüközyiğit: “Biz sizlere bu eğitim ile sadece birer perde açtık. En önemli konuları sizlerle değerlendirip bilgi akışı sağladık. Ben sizlerle gurur duyuyorum. Eğitim süresince sorduğunuz sorular çok yerinde ve tespitleriniz çok güzeldi. Burada aldığınız eğitimle yaşadığınız ülkelere döndüğünüzde oradaki vatandaşlarımıza çok daha yararlı olacağınızı ümit ediyorum. Çünkü biz kendisine emek veren insana her daim hizmet eden bir anlayışıyla yola çıktık” dedi.

Programa katılan Hollandalı huku-kçulardan Onur Aslan, programın kendileri açısından çok yararlı

geçtiğini, Türkiye’yi bu program vesilesi ile yakından tanıdığını söyledi. Avusturya’dan programa katılan Ayşegül Şen ise kendilerine kaliteli bir eğitim verildiğini belirtti. Bu program vesilesi ile birçok kişi ile tanışma fırsatını da elde ettiklerine değinen Şen, ‘Yurtdışı Akraba’ topluluklarının programlarını bundan böyle daha yakından takip edeceklerini ifade etti.

Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden yaklaşık 40 katılımcının katıldığı pro-gram Yurtdışı Türkler ve Akraba To-pluluklar Başkanlığı 1. Hukuk Müşaviri H. Galip Küçüközyiğit’in katılımcılara hitaben yaptığı kısa konuşmanın ardından karşılıklı hediyeleşme ve katılımcılara verilen sertifika töreni ile son buldu.

Page 31: 173

8Düşünce

Doğuş - Ekim 2012

İslami bisiklet değil fıtri bisiklet!

Prof. Dr. Bedri Gencer /Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığınca Avrupa ülkelerinde yaşayan genç hukukçularımızın hukuk deneyimlerinin artırılmasına yönelik olarak düzenlenen “Uluslararası Hukuk ve Mukayeseli Hukuk Eğitim Programı” yapılan kapanış töreniyle son buldu.

Malum, can çıkmadan huy çıkmazmış Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) tarafından 8 Eylül 2012 tarihinde dü-zenlenen “Teknoloji, Medeniyet ve Değerler-II’’ konulu beyin fırtınasında cereyan eden kritik tartışmaları yan-sıtma biçimiyle basınımız, müzmin dezenformasyonun yeni bir örneğini daha verdi. Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bilim adamlarının araştırılmasına ömürlerini verdiği İslâm dünyasında teknoloji transferi gibi hayatî konula-rın bir “İslâmî bisiklet” deyimine indirgenerek karikatürize edilmesi, herhalde ancak Türkiye’de görülebi-lirdi. Bu tutum, aslında Türkiye’de hepşikâyet edilen entelektüel üretimdeki kısırlığın fikrin intikal kanallarındaki tıkanıklıktan kaynaklandığını bir kez daha gösteriyor. Malum, insanımız artık kitap okumadığı, basın da ciddîbir tartışmaya elvermediği için üniver-site mensupları, kimilerince fildişi kulesi olarak görülen soyut, kısır bir dünyada yaşamaya mahkûm hale geliyor. Gülten Akın’ın dediği gibi, “Ah, kimsenin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya.” Aralarında bu satırların yazarının da bulunduğu iş, medya ve üniversite camiasından bir grup, daha sonra bir sempozyumadönüşecek söz konusu beyin fırtınasında vaktin elverdiği ölçüde “Teknoloji, Medeniyet ve Değerler” gibi kritik konular hakkında fikir alış-verişinde bulunmuşlardı. Burada Prof. Alparslan Açıkgenç, teknoloji transferi konusuna ideolojik yaklaşımları kari-katürize etmek için kullanılan “İslâmî bisiklet” deyimine sadece kendi tutu-munu daha çarpıcı, esprili bir şekilde ifade etmek için atıf yapmıştı. Benim konuşmam ise basında yansıtıldığınıntam aksine “İslâmî teknoloji” gibi ide-olojik söylemlerin kökten reddini içeriyordu. Ancak “her şerden bir hayır doğar” fehvasınca bu tutum, yanlışı düzeltmek için bu ağır konunun birşekilde kısır güncele batmış kamuoyunun gündemine gelerek tartışılmasınavesile oldu. Özellikle İslâm dünyasın-da teknoloji eleştirisine ilişkin tartışmalarda hüküm süren karışıklık, teknolo-jinin özünü oluşturduğu modernitenin modernizmle ilişkisini belirleme ve modernizmi geleneksel dünya görüşü ile karşılaştırma zorluğundan kaynaklanıyor. Modern düşünce/inanç tarzı olarak tanımlanabilecek modernizm, Aydınlanma düşüncesi (bilimi ve felsefesi), modern hayat tarzı olarak tanımlanan modernlik ise başlıca teknolojiden oluşuyor. Buna göre modernizm eleştirisi modernlik eleştirisine, bu da teknoloji eleştirisine odaklanacaktır. Burada eleştiri eksen-ini oluşturacak ayırım nettir aslında;

şematikleştirerek söyleyecek olursak aslî/arızî, fıtrî/gayr-i fıtrî, hikemî/gayr-i hikemî ayırımlarına tekabül eden geleneksel/modern ayırımı.

İlerlemeye karşıtlık ithamı

Kısaca ‘aslî’ diyebileceğimiz fıtrî ve hikemî olan gelenekselden kopuş olarak modernleşme, evrensel bir ol-guyu ifade eder. Bu bâriz kopuş duru-munda kaldığı sürece modernleşmeyi bir arıza, anomali olarak teşhis ve tenkit etmek zor değildir. XVIII. asrın sonlarında edeb ve hikmet adına modern Aydınlanmacı dünya görüşüne başkaldıran Almanya’da Humboldt, Goethe ve Schiller, İngiltere’de Wordsworth ve Coleridge gibi figürlerin temsil ettiği romantis-izm tarafından mükemmelen yapıldığı gibi. Rasyonalistik Aydınlanma’ya verilen bu güçlü romantisistik tepkinin postmodernizmin öncüsü olarak önemi, ancak yaşadığımız postmod-ern çağda yapılan yeni araştırmalarla keşf edilebilmiştir (Beiser 1992, Izen-berg 2001, Stauffer 2005).

Ancak Arapça’da “el-Hukmü li’l-ğâlibi” (hüküm galibindir) sözünün belirttiği gibi XIX. asırdan itibaren Batı, kendi arızî (modern) gelişmesini aslînin (geleneksel) yerine geçir-erek evrenselleştirmek için amansız bir kültür=ideoloji mücadelesine (kulturkampf) girişti. Bu, gelenek-sel/modern şeklindeki aslî yatay ayırımı gölgede bırakan, bu ayırıma dayalı eleştiri eksenini kaydıran bir sun’î, dikey ideolojik ayırıma vücut verdi: İleri/geriye tekabül eden Batılı/öteki (İslâmî vs.) ayırımına. Mesele, buradaki Batılı/ötekinin kim olduğunun tespitiydi. XIX. asırda Sanayi Devrimi ile zirveye çıkan modernlik, Protestanlığın eseriydi; yani alelıtlak Batı denen modern Batı, Protestan Batı idi. Bizim gösterdiğimiz gibi (Gencer 2012), XIX. asırda Protestanlık, Sanayi Devrimi ile modernleşmenin zirvesine çıktıktan sonra Katoliklik ile Protestanlık arasındaki tireyi oluşturan Cizvitliğin ürettiği civilisation (medeniyet) kavramını progress (ilerleme) ile ikame etti ve yakın ve uzak ötekisi olarak Katoliklik ile İslâm’ı mâni’-i terakkî (ilerlemeye engel) oldukları ithamıyla bertaraf etti.

Başlangıçta Katolik ile Müslüman ay-dınlar, bu ithama karşı, Protestanlığın eseri Batı medeniyetinin maddî/ma-nevî kısımları arasındaki fayda/mali-yet hesabı gibi argümanlara dayalı olarak temelde aynı mantıkla karşılık verdiler. Zamanla Katolik-ilhamlı

aydınlar, özellikle Protestanlığın ilerlemeyle özdeşleştirdiği ve özünü teknolojinin oluşturduğu modernliği kökten eleştirmeyi sürdürdüler. İlginçtir ki Hegel’den Tillich’e Protes-tan aydınlar, Katolisizme bitişik mod-ernizmi güçlü bir şekilde eleştirmeyi sürdürürken tam aksine Katoliklikten etkilenen aydınlar Protestanlığa bitişik moderniteyi eleştirmişlerdir. Çağımızda Georg Simmel’den başlayarak Jacques Ellul, Lewis Mumford, Marshall McLuhan, Ivan Illich, E. F. Schumacher, hatta Michel Foucault ve çağımızın en önemli kül-tür sosyologu sayılan Pierre Bourdieu gibi modern teknolojinin en yaman eleştirmenlerinin ilerlemeye (teknoloji) engel sayılan Katolik öğretiden etkilenmiş olmaları bir tesadüf değildir (Cooper 2006). Katolikliğin kalbi Fransa’nın çocuğu Foucault, istisnaî konumuyla bir Protestan gibi mod-ernizmi, bir Katolik gibi moderniteyi eleştirmiştir.

Katoliklik, Protestan Batı’nın yakın (din-içi) ötekisi olduğu için Kato-lik aydınlar, Katolikleştirmek gibi ideolojik saplantılara düşmeden modern teknolojiyi temelde insan doğasına aykırı olduğu gerekçesiyle adamakıllı eleştirmişlerdir. Ancak Protestan Batı’nın uzak (din-dışı) ötekisi olarak İslâm’a yönelttiği “ilerlemeye karşıtlık” ithamı, özel-likle sömürge-mağduru Müslüman ülkelerin aydınlarını Batı medeniyetini ve unsurlarını İslâmîleştirme gibi ide-olojik bir saplantıya düşürdü (Gencer 2012). XIX. asırda başlıca Cizvit Ernest Renan’ın yaygınlaştırdığı bu slo-gana karşı ayağa kalkan Müslüman aydınlar, “düşmana kendi silahlarıyla karşı koyma” anlamına gelen klasik misilleme düsturuyla İslâm’ın mâni’-i terakkî olmadığını ispatlamaya giriştiler. Çağımızda dinin aslî, sahih telakkisini bozan İslâm ile başlayan tüm tabirler, bu şekilde doğdu: İslâm dini, İslâm medeniyeti, İslâm ahlakı, devleti, hukuku, ekonomisi, edebiyatı, sosyolojisi, teknolojisi vs.

Arapça’daki “ed-dînü vâhidün dâimün” (din, birdir, dâimdir) sözünün de belirttiği gibi, gelenek-sel anlayışa göre İslâm dini bile plüralizm=sekülerizm kokan modern bir tabirdir; İslâm ahlakı gibi. Çünkü ahlak, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm gibi dinler ve felsefelere göre değişmeyen evrensel bir öze sahip-tir. Yalancılığa, cimriliğe, hırsızlığa cevaz veren bir din yoktur. Dinlerde değişen ahlakın içeriği değil, onu gerçekleştirmek için gönderilen hukuk=şeriattır. Buna göre Yahudi, Hıristiyan, İslâm ahlakından değil, Yahudi, Hıristiyan, İslâm şeriatından söz edilebilir.

“İslâm medeniyeti”nin ana unsurları olarak İslâm bilimi ve İslâm teknolo-jisi kavramları, bilimi, teknolojiyi İslâmîleştirme ütopyası da bu kısır misilleme mantığından doğmuştur. Hâlbuki Batı dünyasında Katolik-ilhamlı aydınlar, Max Weber’in Batılı modernliği tanımlamak için yaptığı “meşruiyet/akliyet (legitimacy/ration-ality)” ayırımına istinaden teknolojinin modernlik açısından anlamını daha iyi anlayarak eleştirmişlerdir. Kısaca meşruiyet, adalet gibi ana amaçların teknik gibi araçları belirlemesi, akliyet ise tam aksine araçların amaçları belirler hale gelmesi demektir. Zamanla Batıda teknoloji, adalet gibi ulvî amaçların kılavuzluğundan, çığırından çıkarak insanlığın

gidişatını belirler, fıtratını, hatta bizzat varlığını tehdit eder hale gelmiştir. Fıtrat, modern kültür eleştirisinde anahtar kavramdır. Kur’ân-ı Kerîm’de de geçen fıtrat, genelde ilk tabiat, çağımızda Bourdieu’nın habitus kavramıyla hatırlattığı ‘âdet ise ikinci tabiat olarak tanımlanabilir. Mutasyon kavramının da belirttiği gibi insan tabiatının değişen şartlara kendini uyarlama kabiliyetinin bir derecesi vardır. Ancak sürekli kanser gibi hastalıklar üreten modern teknoloji, mutasyon sınırlarını aşarak sonunda ilk tabiat olarak fıtratı tamamıyla yok edecek bir noktaya ulaşmıştır. Batı dillerinde fıtrat kelimesinin karşılığı olmadığı için fıtrî, genelde hümanistik kavramıyla anlatılmaktadır; human-istic economy, sociology, technology deyimlerinde olduğu gibi.

Fıtrî, gayr-i fıtrî ayırımı

Bizde ise XIX. asırdaki Protestan kül-tür savaşından kalma İslâmîleştirme takıntısından dolayı teknoloji bu kadar soğukkanlı ve köklü bir şekilde eleştirilemedi. Örneğin ‘80 öncesi bir Müslüman yazarın “Televizyonlu odadan televizyonsuz odaya geçmek hicrettir” sözünün yansıttığı gibi televizyon, daha çok İslâmî bir perspektiften yayın içeriğinin İslâmî olup olmaması, günaha düşürmesi bakımından değerlendiriliyordu. Bu İslâmîleştirme mantığıyla bilhassa özel televizyonların çıktığı devirde televizyonların sahip ve yöneticilerinin İslâmî kaygılara sahip Müslüman-lardan olmasının televizyonu bir “İslâmî televizyon” kılmaya yeteceği sanıldı. Ancak zamanla anlaşıldı ki televizyonun insana verdiği zarar, Müslümanı soktuğu günahla kıyas bile edilemezdi.

Mesele, televizyon gibi ürünlerin içeriğinden ziyade bizzat teknolo-jisinin insan fıtratına aykırı olmasıydı; nasıl ki sigaranın zararı kişilere göredeğişmiyorsa televizyonun da değişmezdi. Özellikle Batı’da yapılan çok sayıda bilimsel araştırma, televizyo-nun insanların, özellikle de çocukların bilişsel fakültelerini tahrip ettiğini açıkça ortaya koydu. Aynı mekanik İslâmîleştirme mantığıyla riskli bazı gıdaların Müslüman, muhafazakâr girişimcilerce üretilmesinin onları İslâmî kılmaya yeteceği sanıldı. Bu mantıkla pekâlâ “İslâmî kola, İslâmî bira, İslâmî sigara (!)” da üretilebil-irdi. Gözden kaçırılan gerçek, sigara veya cep telefonu gibi insan fıtratına aykırı ürünlerin zararının kişilere göre değişmeyeceği idi; fayda veya zararı, Yahudi, Hıristiyan, Müslüman herkes

için geçerliydi. Türkiye’de son 40 yıl içinde yaşanan baş döndürücü hızda değişme, hayat tarzımızı kökten değiştirirken teknolojiye karşı tutumuzu da etkiledi. ‘70 ve 80’li yıllarda tesbihin bid’at olup olmadığını tartışan Müs-lümanlar, şimdi Çin-yapımı zikir-ma-tikleri rahatça kullanıyorlar. Teknolo-jiyle ilgili bu tür bid’at sorgulamaları artık tarih oldu. Hayat tarzımızın fıtrata, sünnete uygun olup olmadığını sorgulamayı bıraktık, sadece müftül-ere sorarak İslâmî olup olmadığını sorgular hale geldik. Bu ise bizleri krizi daha da arttıran bir kısır döngü-ye soktu. Gerçek hayatımızda Müslümanlığın, dindarlığın kalıbı olarak nebevî sünnetten, fıtrattan uzaklaştıkça kimlik krizimiz artıyor, bu arttıkça da hayatımıza yön veren teknolojiyi mekanik bir tarzda İslâmîleştirme güdümüz artıyor, böyle bir şey mümkün olmadığı için de dini-mize ve kimliğimize daha da yabancılaşmış hale geliyoruz.

Duraksamadan kavrayış olmaz

Modern teknolojinin amansız tasal-lutuna karşılık geçerli ideolojik din ve modernlik algılamamız, birçok konuda olduğu teknoloji konusunda da soğukkanlı bir düşünüşü, tedeb-bürü önlüyor. Gerçekten bugün toplu-mumuz çılgınca gelişen teknolojinin öyle bir kapanına girmiş durumda ki bu tür sorgulamaları yapamaz geldi. Eskiler, “tevakkuf olmadan vukuf olmaz”, yani “duraksama olmadan tam duruş, kavrayış olmaz” demişler. Bugünse teknoloji, insana “dur, düşün” yerine, tam aksine adeta “durma, düşünme” diyen bir tempoda gelişiyor. Bunu özellikle AVM’lerin son derece rafine, sinsi dizayn tarzında en çarpıcı şekilde görmek mümkündür. AVM’lerde ses ve görüntü, renkler ve hava, insanı adeta bir alışveriş tapınağındaymışçasına sersemce sürükleyecek, zaman ve mekân duyusunu kaybettirecek, içinde kaybolacak şekilde dizayn edilmiştir. Dünyada Doğulu ülkeler içinde sadece Japonya, Batı’ya gerçek bir misilleme yaparak onun teknolojisinin daha gelişmişini üretebileceğini göstermiştir. Türkiye ve İslâm dünyası ise ne bunun gibi gayr-i fıtrî de olsa ileri, ne de fıtrî bir teknoloji üretme noktasına gelmiştir. En kötüsü biz, sadece insan doğasına aykırı modern teknolojinin en hızlı pasif tüketicisi konumundayız. Bu acıklı durumdan çıkabilmek için yapmamız gereken ilk şey, bir bilinç yenilenmesine giderek insanî, fıtrî, sünnî olanın zaten İslâmî olduğunu, ayrıca bir İslâmî olmadığını kavramaktır.

Page 32: 173

9Ekim 2012 - Doğuş

Haber Toplum

Müftü Şerif ve BAKEŞ Başkanı Hollanda’daDünya Uygur Kurultayı Toplantısı Yapıldı

Üst Kuruluşlar Toplandı

Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif ve BAKEŞ Başkanı Cemil Kabza Hollanda’da temaslarda bulundu.

Dünya Uygur Kurultayı toplantısı Rotterdam’da bulunan Yunus Emre Öğrenci ve Kültür Vakfı konferans salonunda yapıldı.

Hollanda Diyanet Vakfı Yönetim Kurulu Hollanda’da faaliyet gösteren federasyon ve hizmet Kuruluşları başkan ve temsilcilerinin katıldığı bir istişare toplantısı düzenlendi.

Avrupa Müslümanlar Birliği (Euro-pean Muslims Union-EMU) tarafından düzenlenen konferansa katılmak üzere Hollanda’ya gelen Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif ve Batı Trakya Azınlığı Kültür ve Eğitim Vakfı (BAKEŞ) Başkanı Cemil Kabza, Hollanda Batı Trakya Türk Kültür ve Dayanışma Derneği’ni (HBTTKDD) ziyaret ettiler.

İbrahim Şerif ve Cemil Kabza, önceHollanda Batı Trakya Türk Kültür ve Dayanışma Derneği’nin Rotterdam şehrindeki dernek lokalini ardından da derneğin Lahey şehrindeki lokalini ziyaret ettiler ve soydaşlarla bir araya geldiler.

Gümülcine seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif Hollanda’daki Batı Trakya Müslüman Türk Azınlık mensuplarına hitaben yaptığı konuşmada, “Batı Trakya’dan kilometrelerce uzaklıkta, sizlerle bu dernek çatısı altında buluşmaktan büyük bir kıvanç ve onur duyuyorum. Sizler çok kısa bir süre önce gelmiş olduğunuz bu yabancı ülkede birlik ve beraberliğinizden ödün vermeden bir araya gelerek bu güzel derneği kurmuşsunuz ve bu çatı altında bir araya geliyorsunuz. Sizlere Batı Trakya’daki kardeşlerinizin en sıcak selamlarını getirdik. Hollanda’daki soydaşlarımı en kalbi duygularımla selamlıyorum. Bizler de Batı Trakya’da, tıpkı sizler gibi birlik ve beraberlik içerisinde hareket ediyoruz.” dedi.

‘Ülkemiz Yunanistan’daki keyfi ve yanlış uygulamalar, uluslararası antlaşmalardan doğan haklarımızın kullanımına ciddi engel teşkil etme-ktedir’ şeklinde konuşan Müftü Şerif, bütün zorluklara rağmen Gümül-cine ve İskeçe Seçilmiş Müftülükleri olarak Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’na en iyi şekilde hizmet vermeye çalıştıklarını söyledi. ‘Batı Trakya Müslüman Türk cemaatinin seçmiş olduğu müftüler olarak görevimize devam ediyoruz. Batı Trakya’da görev yapan din görevli-lerinin neredeyse tamamı seçilmiş Müftülüklerimizin çatısı altında görev yapıyorlar. Batı Trakya genelinde ok-ullara devam eden altıbinin üzerinde-

21 Eylül 2012 tarihinde yapılan toplantıya Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir, Lahey Din Hizmetleri Müşaviri ve Hollanda Di-yanet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ünver, Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi Dr. İsmail Hilmi Bilgi, Türk İslam Kültür Dernekleri Federa-syonu Başkanı Arif Yakışır, UETD Hollanda Başkanı Veyis Güngör, Hollanda’da bulunan sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile Avrupa’daki Uygur kuruluş temsilcileri katıldı.

Kurultayda bir konuşma yapan Rabia Kadir “davamızı yeter-ince anlatamıyoruz” dedi. Doğu Türkistan’da Uygur Türkleri üzer-indeki baskının her geçen gün biraz daha arttığını belirten Rabia Kadir, “An-neler çocuklarını, çocuklar annelerini

22 Eylül 2012 tarihinde Hollanda Diyanet Vakfı merkezinde düzenlenen istişare toplantısına, HDV Yönetim Kurulu Başkanı ve Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver, Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi Dr. İsmail Hilmi Bilgi, Deventer Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Mehmet Mal-koç HDV Yönetim Kurulu Muhasibi Muhsin Köktaş, HDV Yönetim Kurulu Sekreteri Mehmet Eroğlu ve Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyo-nunu, Kuzey Hollanda Milli Görüş Teşkilatı, Hollanda İslam Merkezi Vakfı, Hollanda İslam Federasyonu, Nizamı Alem Federasyonu ile Hol-landa Eğitim ve Kültür Merkezleri

bırakıp buralara geldi. Ben, kadın-erkek, genç-yaşlı deme-den Uygur halkına sahip çıkacağım. Seslerini dünyaya duyuracağım. Ben bu davanın lideri oldum. Beni halkım seçti ve ancak halkım indirir.” dedi.

Kurultayda, Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver de bir konuşma yaparak, anadilin, kültürün ve dinin, çocuklara öğretilmesinin büyük önem taşıdığını söyledi. Prof. Dr. Ünver, “Çocuklarına dilinizi, dini-nizi, geleneklerinizi ve kültürünüzü unutturmayın” dedi.

Kurultay toplantısı diğer katılımcılar tarafından yapılan konuşmalar ardından dilek ve temennilerle sona erdi.

Federasyonunu temsilen başkan ve Yönetim Kurulu üyeleri katıldılar.

İstişare toplantısında Hollanda’da yaşayan Müslümanların çeşitli sorunları gündeme alınarak konuşuldu. Katılımcılar istişare konularıyla ilgili görüşlerini dile getirdiler. Yapılan toplantı sonunda istişare konuları arasında yer alan Hollanda’da İmam Hatip Lisesi açılması fikri katılımcılar tarafından heyecanla karşılandı. Bir komisyon oluşturularak gerekli fizibilite çalışmasının yapılmasına karar verildi.

ki öğrencimize Kur’an kurslarımızda eğitim veriyoruz. Din ve dil bir toplu-munun varlığını devam ettirebilmesinin en önemli iki unsurudur. Kuran kurslarımızda eğitim verirken bu iki önemli unsur temel önceliğimizi oluşturuyor. Kuran kurslarımız arasın-da düzenlemiş olduğumuz yarışma-larla çocuklarımız arasındaki eğitim bilincini daha da geliştirmiş ve ilerletmiş bulunuyoruz. Cemaatimizin seçmiş olduğu Müftülükler olarak Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’na en iyi şekilde hizmet vermeye devam ediyoruz.” dedi.

Yakın tarihimizi iyi öğrenmeliyiz

BAKEŞ Başkanı Cemil Kabza ‘Hollan-da’daki soydaşlarımı en kalbi duygularımla selamlıyorum’ diyerek başladığı konuşmasında şunları söyledi: ‘Kısa bir süre önce gelmiş

olduğunuz yabancı bir ülkede, Hollanda’da, birlik ve beraberlik içerisinde böylesine güzel bir dernek çatısı altında bir araya gelmiş olmanız son derece önemlidir. Hollanda Batı Trakya Türk Kültür ve Dayanışma Derneği atmış olduğu adımlarla, gerçekleştirmiş olduğu çalışmalarla dikkatleri üzerine çekmiş ve kend-isinden ciddi beklentiler bulunan bir dernek halini almıştır. Aranızdaki bu birlik ve beraberlik var olduğu sürece anlamlı çalışmalara imza atacağınıza inanıyorum.’

Hollanda’daki Batı Trakyalı soydaşlarla sohbet etme ve hasret giderme fırsatını da bulan İbrahim Şerif ve Cemil Kabza daha sonra Hollanda Batı Trakya Türk Kültür ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu tarafından onurlarına verilen akşam yemeğine katıldılar.