Her 8 kişiden 7'si ölecek, efendisine hizmet etmeyen iktidardan gidecek.

Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim de işine gelmeyen okuma zahmetine girmesin, anlamak isteyenlerin okuması yeterlidir.

IŞİD, PKK, ÖSO, vs...vs...vs...

Yok böyle bir şey.

Her şey 2100 yılının palanlarıdır...

AKP 77 yıl evvel kuruldu.

Ya da 77 yıldır AKP'nin gelmesi için hazırlık yapıldı.

Tüm TSK ve siyasi kanat buna dahildir.

Peki gelecekti de ne olacaktı?

İşte zurnanın ... yeri burası.

1 Kasım seçimleri neden yapıldı sanıyorsunuz?

+3 kuralı iptal edilip tüm ....lar görev başına gelsin diye.

Peki gelecekler de ne olacak?

İşte yanıtı...

Başlıktaki söylemin ne anlama geldiğini mi anlamak istiyorsunuz?

Biraz uzun olacak ama zaman ayırıp tamamını okumanız gerekecek, zira ülkem insanı 10 dakikasını okumaya ayıracak kadar gelişmiştir diye düşünüyorum.

Zira konunun bu kısmı yazının sonlarına kalacak, çünkü bazı şeyleri öncelikle bilmek zorundayız, aksi durumda analiz havada kalmış olacaktır.

Hemen hepimiz bir çok soruyu kendi kafamızda da, çevremizden yaptığımız sorgulamalarla da çözemiyoruz.

İnsanlığın bağrına saplanmış öyle kirli bir hançer var ki, saplayanlar öylesine korkunç planlar yapıyorlar ki, anlamak için durmaksızın analiz yapmaya mecbur kalıyorsunuz.

Planlar, dünyadaki her 8 kişiden 7'sinin öldürülmesi üzerineyapılmaktadır.

Sıra bir gün, bu yazıyı okuyanlara da gelecektir, o nedenle farkındalık için tamamını sıkılmadan, üşenmeden okuyunuz derim.

Defaten söylediğim bir şey var, bu plan aslında 1922'de sona erdirilmiş olmakla birlikte 1938 10 Kasım'ında yeniden başlatılmıştır.

Bu ne anlama geliyor, işgal nasıl yapılıyor, işgal subayları kimlerden nasıl seçiliyor?

Bu soruyu geniş kapsamlı olarak inceleyeceğiz.

Bu söylemin bir hayal ürünü olduğunu elbet ki düşüneceksiniz, bunda hiç kuşku yok ancak vereceğim örneklerle hiç de hayal olmadığını kendiniz test ederek anlayabilirsiniz.

İşgalin temel prensibi korku ve bezginlik, öğretilmiş çaresizlik üzerine tesis edilmektedir.

Tüm plan Orta Doğu üzerinde yapılmaktadır, bunu ileri ki satırlarda açacağız.

Şimdi elinize telefon alıp her hangi bir kurum veya kuruluşu ararsanız, karşınıza bir robot (otomatik yanıt sistemi) çıkacaktır

Şikayet etmek istediğiniz konu için size şuraya basın, olmadı buraya basın, yok şuysa 1'e, şuysa 2'ye ... gibi bir sistemle karşılaşacaksınız.

Dünyanın gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerinde sistem budur, geri kalmış toplumlarda zaten siz dikkate alınmadığınız için şikayet hakkınız da yoktur.

Bunun iki amacı vardır.

Birincisi vatandaşın güvenini sarsmak ve sistemin çare üretmediğini, değiştirilmesine olan inancını artırmak.

İkincisi bıkkınlık, yılgınlık, güveni yok etmek, sistemin kendisine veremediğini yasa dışı yollarla elde edebileceği ortamlara (mafya) yönlendirmek ve bu tür organizasyonlar çare makamı haline getirerek devlet otoritesini farklı mecralara kaydırmak.

Örneğin elektriğiniz kesildi ve aradınız.

Önce size uzunca bir arızalı olan yerlerin bilgisini fasıl olarak dinletirler, sonra nedenini öğrenmek için şuraya bas, olmadı buraya bas, olmadı yeniden arayınız...gibi yöntemlerle artık sistemin çare üretmediğine inandırılmaya başlarsınız.

Polise şikayet veya ihbarda bulunacaksınız, sistem aynı ama sonuç yok.

Borç verdiniz alamıyorsunuz.

Elinizde yasal belgeniz var ama yıllar süren bir yargı sistemi ve alsanız dahi paranızın kaybettiği gücü yeniden temin edemediğiniz bir istem.

Haliyle sizi mafya oluşumuna yöneltir.

Küçük yaştaki çocuklara cinsel taciz, tecavüz davaları da öyle.

Toplumun ve sizin ahlaki değer yargılarının yok edildiğini anladığınızda kendi adaletinizi sağlama imkanı tek seçenek olarak karşınızda durmaktadır.

Artık suç toplumu oluşmuş, herkesin kendi adalet sistemini kurduğu çarpık düzen tesis edilmiştir.

Peki bunlar neden yapılmaktadır?

İşte sorunun en ilginç kısmı buradadır.

Bunların yapılması yani, toplumsal çöküşün hazırlanıp hızlandırılması ölümlerin toplumda kanıksanır hale getirilmesi isteğinden kaynaklıdır.

Bir nevi toplum, ölümlerin bir çözüm olduğunda hemfikir hele getirilmiş olur.

Bundan sonrası, sıra size gelene kadar umurunuzda değildir.

Bir gün sıra size geldiğineyse toplumun diğer kesimlerinin artık umurunda değildir.

Güce itaati öğrenen toplum, alfa lider etrafında toplanmanın kendilerini koruyacağına inandırılmış olduğundan yasaların artık bir hükmü kalmamıştır.

Bundan sonra yapılacak her tür yasa dışı girişimler toplumdan alkış bile almaya başlar.

Buraya kadar yaptığımız giriş özetinin detaylarına, göremediklerinizi gösterme bölümüne geçiyoruz.

7 Haziran'dan 1 Kasım'a giden yolda ne değişti?

Bunun analizini yapmak hem çok zor, uzun hem de çok nettir.

Bakalım ne kadar başarılı olabileceğiz?

Analiz, verilere dayalı olmalıdır, aksi halde askıda kalır.

Öyleyse verileri arşivlerden görmemiz gerekir.

Benim yaptığım gibi özel arşiv tutamınıza gerek de yok, sizlere herkesin ulaşabileceği ama bir araya getirmekte zorlanacağı, herkese açık arşivlerle analiz yapacağım.

Hep söylediğim bir gerçekle başlayalım, aslında 1922 yılı AKP'nin kuruluş yılıdır.

Bunu sıklıkla söylediğimde genellikle okuyucuya anlamsız gelmekte olduğunu da görmekteyim.

Öyleyse bunu, öncelikle analiz ederek başlayalım.

Tarihçi Sayın Orhan Çekiç Hoca'nın tespitiyle konuya bakalım.

Kendisiyle yazışmalarımızın da olduğu ve bunu sıkça yayınladığımız sitemizdeki bir yazısında şöyle söylüyor.

Lozan günleriydi.

İsmet Paşa ve Türk Heyeti 17 Kasım 1922 günü Lozan'a hareket etmişti , aradan birkaç gün geçmişti.

Bir gün, Vekiller Heyeti Reisi (Başbakan) Rauf Bey, Gazi'nin TBMM'deki başkanlık odasına gelerek O'nu, Refet (Bele) Paşa'nın Etlik’teki bağ evine akşam yemeğine davet etti.

Gazi, Rauf Bey, Refet Paşa, Fuat Paşa, akşam sofrada bir araya geldiler.

Rauf Bey eteğindeki taşları dökmeye başladı:"Kemal! Bu Meclis senden korkuyor, o yüzden sana gelemiyor, tüm şikâyetler başbakan olarak bana geliyor."

Gazi şaşırdı, belli etmemeye çalıştı," Neyimden korkuyorlarmış?" deyiverdi.

Rauf Bey konuya doğrudan girdi:

" Senin cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. Dedikodular giderek yayılıyor. Bazen o kadar abartıyorlar ki, eline bir fırsat geçerse, senin padişahı bile bu ülkeden kovacağını söylüyorlar!”

Rauf Bey ise içini dökmeye başladı:

"Kemal! Bu vatan tehlikeye düştü, işgale uğradı. En çok sen çaba gösterdin, kurtardın, biz de sana yardım ettik. Şimdi vatan kurtuldu. Bize göre "emaneti sahibine" iade etmenin zamanı geldi.

Gazi yemek davetinin bir bahane olduğunu anlamıştı. "Peki Rauf, Sultan Vahdettin için sen ne düşünüyorsun?" diye sordu.

Rauf Bey'i dinleyelim: "Kemal, benim babam padişahın baş mabeyinliğini yaptı. Boğazında padişahın ekmeği var. Şimdi o ekmek benim gırtlağımda. Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim. Benim rejim sorunum yok.

Üstelik madem sordun, söyleyeyim. Padişah bir İslam halifesi, ben de Müslüman'ım. Dini terbiyem nedeniyle de padişaha bağlıyım. O makamlar uhrevi makamlar. Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil. Kaldı ki, bu milletin yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de mutlakıyet yönetimidir, cumhuriyet değil".

Gazi'nin yüz hatları gerilmişti. Ev sahibi Refet Paşa'ya döndü; "Sen ne düşünüyorsun Refet?" diye sordu.

"Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum, Paşam!..." deyip kestirip attı Refet Paşa.

Gazi, masadaki Fuat Paşa'ya, " Senin görüşün Fuat?" diye sordu.

Fuat; "Paşam", dedi, "biliyorsunuz uzun süredir Moskova'dayım, duruma muttali değilim, izin verin birkaç gün düşüneyim, yanıtımı sonra veririm!.."

Yani o bile, "Kemal, ben senin arkandayım!..." diyemedi. Masada olmayan dördüncü kişi,

Kâzım Karabekir Paşa ise Erzurum'daydı ve telefonun öbür ucunda, bu toplantıdan çıkacak kararı bekliyordu.

Beşinci kişiyse, kendisiydi.

Anadolu'ya çıkan ilk 5 komutan işte masadaydılar ve henüz devlet kurulamamıştı ama kozlar paylaşılıyordu. "Benden ne yapmamı istiyorsunuz?" diye sordu Gazi.

"Yarın kürsüye çık, bunları yapmayacağına söz ver!" diye yanıtladı Rauf Bey.

Yazının tamamını merak edenler NUTUK, Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç'ten başlığına bakabilirler.

İşte, AKP'nin temelleri o gün, orada atılmış oluyordu.

O günden beri başta İsmet İnönü olmak üzere Padişahlık ve Hilafetin tekrar yaşam bulabilmesi için çalışmışlardır.

Ne yazık ki tüm bunlara rağmen İsmet Paşa, camileri ahıra çevirdiği bu cenah tarafından yayılmıştır.

Çünkü gelecekte (77 yılda) Atatürk'ün CHP'sine muhalefet edebilecek başka hiç bir kozları yoktur ve bunu gayet iyi kullanmışlardır.

İsmet Paşa'nın ardından gelenlerin tamamı da Atatürk'ün CHP'sine var güçleriyle darbe indirmeye devam etmişler, AKP de son darbeyi vurmuştur.

Her ne kadar Erdoğan ve avenesi, Atatürk sözünü 1 Kasım seçimlerinde kullanarak oy almayı planlamışlarsa dahi, aslında biliyoruz ki bunda başarılı olamamışlardır.

1922'den beri dememin ve AKP'nin kuruluşunun 1922'de başladığını ifade etmemin nedeni de budur.

7 Haziran seçimlerine kısa bir göz atarsak -ki YSK verilerinde-7 Haziran zaten açıklanmıştı

Oradan da görüleceği üzere aslında AKP seçimi kaybetmemiş ancak Erdoğan ile yapılan

pazarlıkların sonunda seçimi kaybettirecek bir sonuç çıkartılması sağlanmıştı.

Peki, buna Erdoğan nede razı olsun ki diyeceksiniz.

Aslında yanıtı çok basit, seçim yenilemek, eski kadroları göreve getirebilmek için planlandı.

Zira eski kadroların görevde olması eş başkan ve ona talimat verenler için hayati, var veya yok olma önemine haizdi.

AKP'den yeni seçilen Milletvekillerinin kökleri ve ne yapabilecekleri ya da yapamayacakları kesin değildi.

Öyleyse yapabileceklerinden kesinlikle emin olunan eski kadroların tekrar göreve getirilmesi en doğru seçim olacaktı ve gereken müdahale hem 7 Haziran hem de 1 Kasım için planlanmıştı.

1 Kasım'da yenilenen seçim, 3 dönemlikler kuralını takkıyesi olarak yapıldı ve bu uygulamadan Bahçeli ve Kılıçdaroğlu haberdardı.

Bunun ispatı, son seçimden 18 gün sonra ortaya çıkıyordu.Kabine'de kriz... Erdoğan 4 isim dayatıyor.

Davutoğlu Ali Babacan’ı, Erdoğan’ın ise Berat Albayrak' istiyor, ayrıca Davutoğlu'nun karı çıkmasına rağmen Erdoğan Binali Yıldırım, Nurettin Canikli, Mustafa Şentop ve Süleyman Soylu’yu kabinede istiyor.

Millete garabet gibi görünmeyen şey, anayasal olarak Cumhurbaşkanı'nın kabine oluşumuna karışmasının görev suçu oluşturduğunu halkın görememesidir.

Çünkü yukarıda da belirttiğim üzere halk yığınları alfa lidere artık biat etmeye alıştırılmıştır.

Alfa liderin yaptığı her şeyi artık alkışlamaya hazır bir güruh oluşmuştur.

Halka çözüm olamayan bakanlıkların bile ‘Yetki Yasası’yla bakanlık bölme şeklinde çıkar amaçlı suç örgütüne doğru gittiğini vatandaş görememektedir.

Çok kısa bir zaman içerisinde vatandaşın evlerine kadar girecek suç çeteleri bölünen bakanlıkların talimatlarıyla bu işlere soyunacaktır ki bunu yakın zamanda göreceğiz.

Şimdilik Türkiye'de yakın tarihte yaşanan ve unuttuğumuz bir kokuya kısaca örnekleme verelim.

Babacan'ın Davutoğlu kabinesinde yer almasını Erdoğan'ın istememesini anlamak için, "AKP'nin finansmanı karmaşık ilişkilere dayalı. Türkiye, yeşil sermayenin etkisine girdi, çuvalla para giriyor" şeklinde yazan Middle East Quarterly isimli dergideki yorumlara Babacan'ın verdiği tepkiyi anımsamanız lazım.

"Gladio Operasyonu, Fethullah Gülen'in Tek Dünya Hükümeti üzerinde Exclusive- William Engdahl A.Ş." şeklinde özetlenen bir yazıda, ABD dış politikasını için Müslüman Kardeşler, Gülen Cemaati nasıl kullanıldı, Graham Fuller... gibi konuların işlendiği yazıya zaman ayırırsanız bakmanızı önereceğim.

Yazıda, ABD'den AKP'ye eleştiri yağmurunu, Hudson Enstitüsü'ndeki toplantıyı, Güvenlik Politikası Merkezi (GPM) adlı kuruluşun başkanı Frank Gaffney'in yönettiğini, AKP'nin Türkiye'yi İslamofaşist bir rejime taşıdığını, bu tehlikeyi göremeyen Bush yönetiminin ise Türkiye'de demokrasiyi kurtarma fırsatını kaçırdığı, Erdoğan'ın danışmanı Cüneyd Zapsu'nun terörist listesindeki Suudi işadamı Yasin El Kadı'ya neden para verdiğini ve neden açıklama yapması gerektiği, Yeşil Sermaye 2005 Rubin yazısı hakkındaki açıklamaları, Erdoğan'ın hızla biriken milyar dolarlık servetini, Ülker A.Ş, Koç Holding Olarak yer tutan Şirketler Aracılığıyla yapılan sübvanse giderleri, Türkiye'nin şeriata giden yollarındaki kilometre taşları... vs başlıkları, başka ifadeyle Türkiye'nin yaşadıklarının sanki özeti çıkartılmış. Zamanı olana öneriyorum.

19 Eylül 2010 tarihinde Tarım Bakanlığı’nın Burger King soruşturmasında, Koç Holding kuruluşu olan Maret’in hamburger ve dilimli dana jambonlarında da ‘listeria’ bakterisi bulunduğu, 3 raporda depodan alınan etin markasının Koç Holding kuruluşu olan Maret olduğu, Maret hamburger ve Maret dilimli dana jambonların analize tabi tutulduğu haberini

anımsıyor musunuz?

Peki bu soruşturmanın sonunda ne olmuştu anımsayanınız var mı?

Sanırım kimsenin haberi yoktur, bence bunu da siz araştırın ki ben yanlı haber paylaşmış olmayım.

İyi de bunun yazıyla ne ilgisi var?

Koç Holdingle ilişkisi nedir diyenleriniz olacak elbet.

Bakalım öyleyse ne ilgisi varmış.

2007'de İstanbul'da yapılan Bilderberg Konferansı hakkında bir yazıya bakınız.

Yazının altında AXA Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO'su Henri de Castries imzası var

Aynı yazının altında Türkiye'den Mustafa Koç, Koç Holding A.Ş Başkan Vekili yazıyor.

Yazıyı ilginç yapan ise hem yazıdaki bir not hem de başka bir şey.

Önce nota bakalım.

Perry HPV aşısı (Gardisil) veya Rahim Ağzı Kanseri Aşısı, Texas'ta genç kızlara zorunlu olması ve bazı kızların bu aşı nedeniyle ölmesinden bahsediyor ve konu hakkında yetkililerin açıklama yapmamasından şikayet ediyor.

Biz bu konudaki açıklamaları BU YAZIYI OKUMADAN KIZINIZA RAHİM AĞZI KANSERİ AŞISI

YAPTIRMAYIN başlığında paylaşmıştık.

Yazının en sonunda, Üye Danışma Grubu olarak ABD'den David Rockefeller ismi var.

Aşağıda Rockefeller'ı biraz daha derine inerek incelemeye devam edeceğiz, bu kısmı özetle geçelim.

Ayrıca yazıda David Rockefeller'ı ve yandaşlarını "baş soykırımcı, küreselci pisliğin iştirakleri ve küresel kolordusu" olarak tanımladığı adrese bakınız diyeceğim ancak Türkiye'den sanırım açılamıyor.

Look at this list [their steering committee] of Banking affiliates and global corps: and last but certainly not least is the SOLE adviser- David Rockefeller –chief genocidal globalist scum. Orijinal kaynağı

Onun yerine, Bilderberg üyelerini kendi sitelerinde yayınlamışlar, Türkiye'den üyeler kimmiş bakalım.

TUR-Selahattin Beyazıt (Pirelli, GS eski Başkanı, NATO Temsilcisi), Nuri Birgi (Muharrem Nuri Birgi, Bilderberg'in kurucularından ve Menderes'le beraber toplantılara katılanlardan), Suna Kıraç (Vehbi Koç'un kızı)...

Elbet daha çok isim var ancak kendi resmi sitelerindenaçıkladıkları isimler bunlar olunca bu kadarıyla yetineceğiz.

Burada bir yazı daha var ve başlığın orijinali " Koç pops up at Bilderberg: could this be the year to let it all hang out?" olarak atılmış.

Benim çevirisini yapmak istemediğim ifadeler dolu ancak isteyen girip bakabilir.

After all, Koç is hugely connected in the world of business. He’s a member of the

International Advisory board of Rolls-Royce, and sits on JPMorgan’s International Advisory Council alongside Tony Blair. And his fellow member of the steering committee, Peter Sutherland, the chairman of Goldman Sachs International, is on the board of Koç Holding.

Rolls-Royce Uluslararası Danışma Kurulu üyesi, ve Tony Blair ile birlikte JPMorgan Uluslararası Danışma Konseyi ve Peter Sutherland, Goldman Sachs International'ın başkanı, Koç Holding...vs gibi Bilderberg gemisinde olanlar hakkında açıklamaları mutlak okuyun derim.

Orada Orada Axa boss Henri de Castries on coal (Axa patronu Henri de Castries) başlıklı yazıya da mutlaka göz atın derim.

Bilderberg Meetings (Bilderberg Toplantıları) nedir?

Security and Prosperity Partnership of North America (Kuzey Amerika Güvenlik ve Refah Ortaklığı) hakkında bilginiz olsun.

Bütün bunlardan neden bahsettim?

Sunlight Vakfı diye bir oluşum duydunuz mu?

İş bitirici olarak da tanınan Sunlight Vakfı, Washington menşeli STK'lar dan sadece birisi.

2011 tarihinde Milliyet gazetesinde şöyle bir haber geçiyordu.

Amerikan hükümetinin daha şeffaf olabilmesi için çalışmalar yürüten ‘Sunlight Vakfı’, yabancı ülkelerin etkilerini artırmak için ABD’de lobi faaliyetlerine yaptıkları harcamaları inceledi.

Sunlight Vakfı ve GlobalCorps hakkında bilgi için öneririm, bakınız.

Haberde, "Vakfın, hükümetin ülkedeki yabancı faaliyetlerini kontrol eden ‘Foreign Agent Registration Act’ (FARA) departmanından aldığı belgelere göre; 2009-2010 yılları arasında Türkiye, 1 milyon 679 bin dolar ile en fazla harcayan 8. ülke oldu" deniyordu.

Listenin birinci sırasındaysa 7.890.000 dolarla Cayman Adaları varmış.

Nedir bu Cayman Adaları bilginiz var mı?

ABD’nin eski çelik kenti Pittsburgh'da 24 Eylül 2009'da başlayan Group of 20 veya 20 Grubu (G-20) zirvesine göz atalım ve ilginç bir bilgiyi de hafızamızda turtalım.

Avustralya: Yüzölçümü 7.617.930, Nüfusu 22.239.971, Kilometre kareye düşen insan sayısı 3

Japonya: Yüzölçümü 377.944, Nüfusu 127.530.000, Kilometre kareye düşen insan sayısı 337,4

Katılan tüm ülkelerin milli gelirleri bakımından dünyanın ilk 30 ülkesi arasında olması ayrı bir ilginçlik.

Daha evvel Londra’da yapılan bir önceki zirvede, küresel krizlerin tekrarını önlemek için vergide şeffaflık ve standartlar getirilmesi konusu işleniş ve küçük ada devletleri olan ‘Vergi Cennetleri’nin krizin önemli bir parçası olduğu belirtilmişti.

Bunların başınıysa Cayman Adaları çekiyordu.

Bu konuda isimleri kara listede bulunan vergi cennetlerinden bazıları "şeffaflık anlaşmaları" imzalamıştı ancak vergi cenneti olarak adlandırılan ülkeler haksızlığa uğradıklarını düşündüğünü açıklıyordu.

Örneğin o tarihte Reuters Haber Ajansı’na demeç veren offshore finans (vergisiz finans) merkezi yetkilileri, kendileri için bir cadı avının başlatıldığını söylerken Karayipler’deki Cayman Adaları’nın Maliye Bakanı McKeeva Bush, "dünyanın en güçlü ülkelerinin kendi başarısızlıklarını ve denetim zaaflarının örtüsü olarak kendilerini vergi kaçırma cennetleri ilan ettiğini söylemiş, bunun adil olmadığını , suçun offshore merkezlerde değil, halkını yüksek vergiler altında işkenceye tabi tutanlardadır" demişti.

Cayman Adaları Finansal Hizmetler Birliği Başkanı Anthony Travers ise, G-20’nin ekonomide yeni bir düzen yaratarak tek tip yüksek vergiler getirmek istediğini belirtmişti.

Bermuda adası Maliye Bakanı Paula Cox ise, G-20’nin gizli bir gündemi bulunduğunu, küresel bir vergi sistemi oluşturarak ülkelerin kendi egemenlikleri altında sokmak istediklerini, bunun sonucundaysa offshore finans sistemi yaşayabilmek için yeni müşterileri portföylerine eklemeye zorlandığını, Brezilya, Çin, Nijerya, Rusya, Hindistan gibi ülkelere yönelmeye zorlandıklarını söylüyordu.

Washington G-20 Zirvesi sonuç bildirgesi bu toplantıların asıl amaçlarını açıkça dünyaya ilan etmişti.

15 Kasım 2008'deki Washington G-20 Zirvesi sonuç Bildirgesi'ndeki "işbirliğini geliştirmek ve küresel büyümeyi geri getirmek ve Dünya mali sisteminde gerekli reformları gerçekleştirmek için işbirliğimizi ve birlikte çalışmamızı güçlendirmek üzere kararlıyız" ifadeleri çok önemli açıklamalar sayılmaktadır.

Zira bildirgenin sıradan olmadığı zirvenin aslında uluslararası antlaşma olduğu ve bu anlaşmaların açıkça "Yeni Dünya Düzeni" olduğu, kararların yavaş olsa dahi teker teker hayata geçirildiğinden anlaşılmaktaydı.

Yani G-20 toplantılarının aslında zenginlerin, gelecekte nasıl daha iyi sömürü yapacaklarının belirlendiği toplantılar olduğunun açık bir göstergesi olduğu vurgulanıyordu.

Fark ettiyseniz Yeni Dünya Düzeni 'nde yer almak için zengin olmanız gerekiyor, en azından ferdi zenginlik çok daha önemli ve güç elinizde olmalı.

Katılımcılara bakarsanız 4 Cumhurbaşkanı var, AB ülkeleri bağımsız olarak değil AB Komisyonu olarak temsil edildiği için onlardan başkan, başbakan değil de bakan düzeyinde katılımcıların olması bu nedenle normaldir.

Ancak bağımsız temsil edilenlere bakarsanız çoğu devlet başkanı statüsündedir neden?

Cumhurbaşkanı düzeyinde katılanlara bakarsak (Senegal Macky Sall, Azerbaycan İlham Aliyev, Türkiye Recep Tayyip Erdoğan, Güney Afrika Jacob Zuma), oralardaki demokrasi kavramını siz düşünün.

G20 sonrası... ne değişmişti, çok mu şey değişti?

Türkiye'de hem Özal, hem Demirel'le gündeme gelen başkanlık sistemi neden en çok Erdoğan tarafından istenmektedir dersiniz?

Peki, 17-25 Aralık operasyonları Türkiye'de neye, kime karşı yapılmıştı?

Neden acil önlem alındı, üzeri örtüldü dersiniz?

Türkçe anlamayanlara Arapça olarak bir bilgi vereyim, Arapça lisanda bu tür örtme eylemine .kâfir (örten) denir, her şeyin üzerini örttüğü için kâfir ifadesiyle anılırكافر

Başka ifadeyle17-25 Aralık'a karşı yapılan operasyonlar bir kâfir (örten) operasyonlar olduğundan milletin beyni de durdurulmuş, felç edilmiştir.

Daha sonra yapılan temizlikte adına Paralel denen yapı, ne kadar servete hükmediyordu?

Tahminen 50-60 milyar dolar olduğu söyleniyor.

Peki 17-25 Aralık yolsuzluğundaki miktar neydi?

O günlerde TV'lerde çıkan muhalif kanadın iddialarına göre ve ellerindeki belge ve bilgiler ışığında konuştuklarını söylemelerine göre Türkiye bütçesinin 3,5 katı.

Daha sonra Cumhurbaşkanı, bu bilgi ve belgelerin gelecekte kendi yargılamalarda kullanılmasını önlemek amacıyla muhtarlara ve vatandaşlara, "Elinizdeki tüm bilgi ve belgeleri getirin" diyecekti.

Sayın muhbir vatandaş, Cumhurbaşkanın ve Milletvekilin sana sesleniyor.

Elbet ki amaç terörle mücadele şeklinde açılanacaktı.

Unutmayın ki BU İŞİN BAŞLANGICI SUSURLUKTUR tur.

İstanbul Milletvekili Eren Erdem, "Ağustos ayında da 1.17 milyar dolarlık kaynağı belirsiz giriş gerçekleşmiştir. Bu artışla, yılın ilk dokuz ayındaki ‘kaynağı belirsiz girişlerin' toplamı, 2014’ün aynı dönemindeki 8.87 milyar dolarlık girişi ikiye katlayarak 13.44 milyar dolara ulaşmıştır. Kaynağı döviz girişlerinin özellikle seçim dönemlerinde ciddi oranda artmasının gerekçeleri nedir?" diye sormuş.

Erdoğan, Hayatını zor kazanan biriydi nasıl zenginleşti dersiniz?

Zenginlere veya yeni zenginleşenlere yerleşim yerleri nereler gösterilmekte, nasıl teşvikler yapılmakta, nasıl kanunlar çıkartılmakta hiç düşündünüz mü?

Peki, yabancıların özellikle Doğu Karadeniz'e ilgilerinin kaynağı iklim raporları olabilir mi?

Şu meşhur "YEŞİL YOL" projesi, iklim raporlarının neresinde dersiniz?

TÜİK verilerine bakıldığında Türkiye’de yabancılara konut satışında güney ve Ege sahillerindeki illerde bu yıl düşüş göze çarpıyor. İstanbul ve yayla kentlerinde ise artış gözleniyor.

Bu yılın ilk 9 aylık döneminde İstanbul, Yalova, Bursa, Trabzon, Sakarya ve Ankara’da artış gerçekleşirken, Akdeniz ve Ege sahil kentlerinden Antalya, Muğla ve Aydın’da bu rakam geriledi. Sıralamadaki ilk 10 il dışındaki diğer tüm illerde ise geçen yıl 648 olan rakam 955’e yükseldi.

İlk 10 sırada yer alan diğer illerde ise geçen yılın 9 aylık dönemiyle bu yılın aynı dönemindeki satış rakamları şöyle oldu:

Yalova’da 457’den 1051’e, Bursa’da 674’den 1077’ye, Trabzon’da 146’dan 561’e, Sakarya’da 301’den 598’e, Ankara’da 255’den 378’e yükseldi. Muğla’da 800’den 616’ya, Aydın’da 897’den 879’a, Mersin’de 569’dan 538’e geriledi. tuik.gov.tr

Şimdi sıkı durun.

Gelecekte her 8 insandan 7'sinin öldürülmesi planlanıyorsa ve Türkiye'nin kontenjanı belliyse, burada aklınıza başka bir sorgulama gelmez mi?

Yani Türkiye'den hangi güç ya da güçler Yeni Dünya Düzeni 'nde yer alacaktır dersiniz?

Bunun hesaplaması yapılmış mıdır, yapıldıysa kimler yapmıştır?

G-20'den konu açılınca başka bir bilgiyi daha görmemizgerekiyor.Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK)'ın PKK ve benzeri terör örgütlerine yaptığı mali yardımları bir raporla belirlemişti.

Raporda bir çok vakıftan söz ediliyordu, bunlardan biri de CHREST VAKFI olarak geçiyordu.Bu vakıf ABD'nin Irving, Texas eyaletinde kurulmuş, 1999'da faaliyete geçmiş amacı Jeff Jensen ve Lou Anne King Jensen'in sağlık sigortası, telekomünikasyon ve aile bağlantılı diğer yatırımlardan elde etme şansı buldukları kaynakların bir kısmını başkalarıyla paylaşmaktır olduğu raporda belirtilmişti.

Vakfın daha sonra Chrest (iyi niyet) adını alması, uluslararası ilişkilerde iyi niyet ve dostluk prensipleri ile hareket ettiği imajı yaratmak içindi.

Lou Anne King Jensen ismini çoğunuz anımsamıyor olabilirsiniz ancak bu isim Soros'çu Crest Foundation yöneticisidir.

The Chrest Foundation is a private foundation based in Irving, Texas in the United States. The Foundation was established by Jeff Jensen and Lou Anne King Jensen in 1999 to share with others some of the financial resources they had been fortunate enough to receive through health insurance, telecommunications, and other family related business investments. The name “Chrest” was chosen as the name of the Foundation due to its general meaning of goodwill. The Foundation works on the principle of goodwill and friendship in its relations with the international community.

Resim... Güç birliği isimli grup ise Türkiye'deki 'hayır işleri' operasyonları için yalnızca yurtdışındaki kurumlarla çalışıyor. Güç birliği'nin ortak çalıştığı kurumlardan Turkish Philantrophy Funds'ın yönetim kurulu üyesi Lou Anne King Jensen, Soros'a bağlı Crest Foundation yöneticiliğini de yürütüyor. Turkish Philantrophy Funds'un Boğaziçi ve Sabancı Üniversiteleri, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Darüşşafaka Okulları gibi kurumlar ve Soros destekli STK'larla işbirliği yaptığı biliniyor. Sabah

Obama'nın blackplanet.com'daki profilinde 450 binden fazla arkadaşı, Facebook'ta ise 738 binden fazla destekçisi var. Teknolojinin politikaları nasıl etkilediği üzerine çalışmalar yapan Personal Democracy Forum'un kurucusu Andrew Rasiej "Bu, Obama'nın kampanyasının ne kadar stratejik ve zekice olduğunu gösteriyor. İnsanların zaten üye oldukları platformları kullanarak mesajlarını kesin olarak iletiyorlar. Kendilerini bir iletişim organizatörü haline getirdiler" diyor.

Globalleşen dünyada liderlik anlayışında birçok yeni kavram ve yaklaşımın uzmanlar

tarafından tartışılmakta olduğunu anlatan bir yazıdır ve yazıdaki isimler çok ilginçtir, bakmanızı öneririm.

Peki, kim bu Andrew Rasiej?Güç birliği Gezi Parkı- New York sergisinin davetlilerindir.Peki başka ne yapar bu Güç birliği (GB) denen oluşum?

"GB Anket Sonuçları, Olası Genel Seçimlerde Alternatifsizliği Sergiliyor" başlığındaki yazılarına bakarsanız ne tür manipüle hareketler yaptığını göreceksiniz.

Anımsar mısınız bilmem, kendi şahsi anılarımı yazmıştım ve yapılan yorumlar ışığında AKIN İPEK TUNCAY ÖZKAN’DAN KANALTÜRK’Ü NASIL ALDI?Başlığında bir yazı paylaşmıştım, kısaca anımsayalım.

Paralel devlet yapılanmasının yargı ayağında yer alan ve 25 Aralık darbe soruşturmasının savcısı Muammer Akkaş, Kanaltürk TV’nin Ergenekon Terör Örgütü’nün televizyonu olduğu iddiasıyla soruşturma başlatmıştı.

Akkaş; 2010 yılında başlattığı soruşturmada Kanaltürk Televizyonu’nun kuruluş aşamasında 8.440.000 TL ödeme yapılmasını incelemiş, “2010/857” numaralı soruşturma 3.5 yılına girmesine rağmen Mustafa Rahmi Koç, Semahat Sevim Arsel, Mehmet Ömer Koç, Mustafa Vehbi Koç, Osman Turgay Durak, Yıldırım Ali Koç ve İsmail Cenk Çimen’in ifadesini dahi almamıştı.

İyi de Koç'lara neden bu denli kafam takılıyor dersiniz?

Yukarıda özetlediğim bilgiler ışığında sanırım adreslere tıklayarak araştırma yapmış olmalısınız ki, konuyu nereye getireceğimi de çözmüş olmalısınız.

Yine de çözemeyenlere bazı ip uçlarını sunacağım.

Ali Koç, TOBB ev sahipliğinde ATO Congresium'da düzenlenen B-20 Türkiye Konferansı'nda, merkez bankalarının ve hükümetlerin gösterdiği yoğun gayretlere rağmen, finans piyasalarının hala hassas, ekonomik büyümenin cansız ve milyonlarca insanın işsiz olduğunu söylüyor, devamındaysa B-20 ve L-20 temsilcileri olarak bu deklarasyonda G-20 hükümetlerini istihdamın güçlendirilmesi, büyümenin canlandırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için G-20'nin değişimi tetikleme ve küresel politika koordinatörü olma yolunda sahip olduğu tüm potansiyelini ortaya koymaya davet ettik.

Bu yönde 5 konu üzerine vurgu yaptık. Bu konuların 4 tanesi hükümetlere sunduğumuz uygulanabilir öneriler oldu. Bu öneri başlıklarımız ise genç işsizliğinin kararlılıkla ele alınması, istihdamı teşvik eden makro-ekonomik politikaların izlenmesi, 2014 Brisbane Zirvesinde alınan, istihdamda cinsiyet farkını yüzde 25 azaltma hedefinin gerçekleştirilmesi, kayıtlı ekonominin özendirilmesi ve ILO 2015 Uluslararası Çalışma Konferansında kayıt dışı ekonomiyle mücadelede benimsenen yeni önerinin benimsenmesi."

Değindikleri beşinci konunun ise sosyal diyaloga verdikleri önemi de yansıtacak şekilde, işveren ve işçi kuruluşlarına ekonomik ve sosyal politikaların şekillenmesinde etkin rol verilmesinin önemi olduğunu belirten Koç, "Sözlerimi G20-B20 çıktılarının devamlılığının sağlanması ve bu çıktıların izlenmesi yönündeki bir gözlemimi paylaşarak sonlandırmak istiyorum. Geçmiş yılların çalışma ve kazanımlarını bir sonraki dönem başkanlıklarına aktaran sistematik bir mekanizma halihazırda mevcut olmadığı için G20 Türkiye başkanlığı uygulama ve izlemeyi öncelikleri arasına aldı" değerlendirmesinde bulundu. diyordu.

Erdoğan'ın konuşmasını irdelediğim bir yazı sunmuş orada, "15-16 Kasım tarihlerinde de G20 zirvesini gerçekleştireceğiz, hayati bir önemi var, gerek uygulamada gerek yatırımlarda çok ciddi mesajlarının verileceği uluslararası terörü masaya yatıracağımız bir zirve olacak. Buradan çıkan netice inanıyorum ki o zirveye etki edecektir" sözü üzerine analizimi yapmıştım.

G20 sonrası... kime yaradı, sonuçları ne oldu?

O analizi neden yapma gereği hissetmiştim?

Çünkü G-20 denen yapılanma yukarıda da bahsettiğim üzere sıradan bir yapılanma değildir.

Liderler ya da liderliğe oynayanlar G-20 üzerinden fikir aktarımlarında ulunurlar, bizler bunu kimi zaman algılar kimi zaman da sıradan konuşmalar sanırız.

Yine devam edelim, Ali Koç ve Dernek yöneticileri, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yle görüştü.

Hukuk, evrensel kurallarla, bağımsız kurumlarıyla ve hukukçularımızın vicdanlarıyla bir bütün olarak işler. Bizler hukuka güveniyoruz. 23 Nisan 2014-cnnturk

Ali Koç neden görüşür, neden zamanlaması G-20 zirvelerine çok yakın ya da tam ortasındadır?

Yine kendi yayınlarında buna kısmi olarak değinmeden yapamamışlardır.

Kuzey Afrika ve özellikle Mısır’da, siyasi belirsizlik ve iç karışıklıklar etkili olmuştur. Siyasi tansiyonun yükselmesine neden olan sokak olaylarının başlamasını anlattığı dosyasında...

1992 - 1994 Morgan Stanley & Group, New York, NY Menkul Değerler Finansal Analiz Yetiştirme Programı.

1991 - 1992 Ramerica International, Inc., New York, NY Koordinatör, Finans ve Organizasyon.

1990 - 1991 American Express Bank, New York, NY Yönetici Yetiştirme Programı.

1990 J.P. Morgan, New York, NY Stajer

Peki kimdir bu J.P. Morgan?

Bir zamanlar Ezgi Başaran, Teknopark’ta görevli yazılım sistemlerinin güvenliği konusunda uzmanlaşmış bir mühendisin Bilgi Edinme Kanunu’nu kullanarak, İTÜ’ye bağlı Ulusal Yazılım Sertifikasyon Merkezi’ne (UYSM) “SEÇSİS’in sertifikasyonu var mıdır?” diye sorduğunu ve “SEÇSİS’in UYSM sertifikasyonu yoktur” yanıtını aldığını yazmıştı.

Sezgin Tanrıkulu, YSK’nın kullandığı sistemin sertifikasının olmamasını büyük bir skandal olarak tanımlarken, CHP’nin bilişim konusundaki uzman vekili, Genel Başkan Yardımcısı

Emrehan Halıcı da sertifikasyon alınsa bile bunun sistemin güvenli olacağı anlamına gelmeyeceğini ifade etmişti.

Biz tüm bu bilgileri, bir yere not edin, gün gelecek lazım olacak diyerek Hz. SECSİS yürü ya kulum derse başlığında sunmuştuk.

1 Kasım akşamı SEÇSİS'te vatandaş portalının bu akşam geçici olarak hizmete kapalı olacağını belirten Güven, "Sandık sonuç tutanaklarının taranıp sisteme alınması nedeniyle SEÇSİS'te vatandaş portalı bu akşam geçici olarak önceki seçimlerde olduğu gibi hizmete kapatılmış olup bu işlem tamamlandığında yeniden hizmet vermeye başlayacaktır. Siyasi partilerin bilişim uzmanlarıyla AGİT temsilcileri SEÇSİS Bilişim Merkezimizde veri akışını takip etmektedirler. Sandık ölçekli seçim sonuçları talep eden siyasi parti genel merkezleriyle eş zamanlı ve sorunsuz olarak paylaşılmakta ve paylaşma devam etmektedir" ifadelerini kullandı. (DHA)

Daha evvel YSK'nın bir açıklaması vardı ve şöyle diyordu.

YSK’nın internet sitesinde ise şöyle denildi: “SEÇSİSyazılımı Java programlama dili ile web tabanlı olarak HAVELSAN A.Ş. mühendisleri ile kurumumuzun uzman personelinin ortak çalışması sonucu hazırlanan özgün bir yazılım olup Oracle veri tabanı üzerinde çalışmaktadır. Bu sistemlerin tümü, ‘YSK Kurum Ağı’ olarak adlandırılan personelden başkasının erişimine ve internete tümüyle kapalı, verilerin iletişim sırasında kriptolandığı özel bir ağ ile birbirlerine bağlı olarak çalışmaktadır... MS-Windows işletim sisteminin, internete kapalı özel bir ağ bağlamında ve merkezdeki veriler ve uygulama programları açısından herhangi bir güvenlik sorununa kaynaklık etmesi söz konusu olamaz...”

İyi de bunun Ali Koç ile ne ilgisi var hala açılamadık değil mi?

Vatan Gazetesi yazarı Can Ataklı'nın "Skandal Büyüyor Muhalefet Korkuyor" başlıklı yazısı vardı.

Orada Skandal’da JP Morgan adı nasıl geçiyor, kimlerle bağlantısını veriyordu göreceksiniz. Yazıyı"Hz. SECSİS yürü ya kulum derse" başlığında okuyabilir siniz.

Eğer zaman bulursanız mutlaka Jübile 2012 - Rothschild'in Evi. Siyon Liderlerinin

Protokolleri başlığına da göz atın ki, söylediklerimiz beyninizde anlam kazansın.

Yazının alt başlıklarında, Bir Amerikan bankası olan şaibeli JP Morgan'ın kredisiyle Sun Microsystems adına yerel ortağı Koç grubunun (ne kadar ilginç!) kurduğu, oyları sanal sisteme aktaran bilgisayar programı derhal iptal edilmelidir ifadesinden ne anlayacağınız artık size kalmıştır.

Bu ne anlama geliyor sanırım anlamış olmalısınız.

Bu bilgiler ışığında seçimlere düşen gölgeleri görmek için araştırma yapmak isletenlere bir kaç kaynak vermek isterim.

Başkalarının Yerine 3 Kez Oy Kullandı!

01 Kasım 2015

TBMM’nin 26’ncı dönem milletvekillerinin belirleneceği seçimde oy verme işlemleri Trabzon’da da sürüyor.

Oy verme işlemi saat 07.00’da başlamasına rağmen Trabzonluların özelikle saat 08.00’den sonra sandıklara gitmeye başlamaları dikkat çekti. Bazı sandık görevlileri, seçmenlerin önemli bölümünün oy kullanma işleminin saat 07.00’de başladığını ve saat 16.00’da da biteceğini bilmediklerini söyledi. 2014 sandıkta 560 bin 949 seçmenin oy kullanacağı Trabzon’da saatler geçtikçe oy vermek için sandıklara gidenlerin sayısında artış kaydedildi.

3 KEZ OY KULLANAN SANDIK GÖREVLİSİ YAKALANDI

Trabzon’un Çukurçayır Mahallesi’ndeki Çukurçayır Ortaokulu’nda sandık görevlisi olarak görevli A.G.’nin, 1119 nolu sandıkta, 3 kişinin yerine oy kullandığı tespit edildi. Diğer sandık görevlilerinin dikkatiyle ortaya çıkan olayın ardından A.G. görevden alındı, hakkında da tutanak tutuldu ve soruşturma başlatıldı.

***

‘Boş Tutanağa İmza’ Skandalı!

Türkiye’de oy kullanma işlemleri sürerken bazı seçim bölgelerinde “boş tutanağa imza” krizi yaşandı. Ankara ve İstanbul’da bir dizi sandıkta müşahitlere, oy kullanma işlemi tamamlanmadan boş tutanak imzalatılmak istenmesi üzerine tartışmalar yaşandı. ‘Sandık kurullarının oluşumu ile görev ve yetkileri’ni düzenleyen 135 sayılı genelgeye göre sandık sonuç tutanakları, ancak seçim süreci bittikten, sayım ve döküm işlemleri tamamlandıktan […]

01 Kasım 2015

Türkiye’de oy kullanma işlemleri sürerken bazı seçim bölgelerinde “boş tutanağa imza” krizi yaşandı.

Ankara ve İstanbul’da bir dizi sandıkta müşahitlere, oy kullanma işlemi tamamlanmadan boş tutanak imzalatılmak istenmesi üzerine tartışmalar yaşandı. ‘Sandık kurullarının oluşumu ile görev ve Yetkileri’ni düzenleyen 135 sayılı genelgeye göre sandık sonuç tutanakları, ancak seçim süreci bittikten, sayım ve döküm işlemleri tamamlandıktan sonra imzalanabiliyor.

Genelgenin 45. Maddesi şöyle diyor: “Sandık kurulu, (Örnek: 86) sayılı sandık sonuç tutanağını, iki nüsha olarak, sayım ve döküm işlemleri sırasında elde edilen bilgilere ve sayım ve döküm cetveli sonucuna göre düzenler. Bu tutanakların ait olduğu bölümüne, seçim bilgileri eksiksiz olarak işlendikten sonra, başkan ve üyeler tarafından ad ve soyadları yazılarak imzalanır; sandık kurulu mührü ile mühürlenir.”

Eyüp’te Güzeltepe Ortaokulu 2323 numaralı sandıkta benzer bir vaka yaşandı. Boş tutanakların sabah saat 09:45’de imzalatılmak istenmesi üzerine sandık kurulu üyeleri tutanak tuttu.

***

Elektrik Kesintileri Başladı!

CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, İstanbul Güngören’deki dört mahallede elektrik kesintisi yaşandığını belirterek, nöbete gittiğini açıkladı. Türkiye’nin önceki seçimlerine damgasını vuran elektrik kesintileri bu kez erken başladı. CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, Twitter’daki hesabından İstanbul’un en kalabalık ilçelerinden Güngören’de dört mahallede elektrik kesintisi yaşandığını açıkladı. “Elektrikleri kesilen İzzet Ünver Lisesi’ne (Güngören) gidiyorum.. Nöbet tutacağım” […]

01 Kasım 2015

CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, İstanbul Güngören’deki dört mahallede elektrik kesintisi yaşandığını belirterek, nöbete gittiğini açıkladı.

Türkiye’nin önceki seçimlerine damgasını vuran elektrik kesintileri bu kez erken başladı. CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, Twitter’daki hesabından İstanbul’un en kalabalık ilçelerinden Güngören’de dört mahallede elektrik kesintisi yaşandığını açıkladı.

“Elektrikleri kesilen İzzet Ünver Lisesi’ne (Güngören) gidiyorum.. Nöbet tutacağım” diyen Erdem, “İstanbul’un oy deposu Güngören’de 4 mahallenin elektriği kesik. Tüm örgütümüzle sandık başındayız. Kuş uçurtmuyoruz” diye yazdı.

***

Ve Yine Plakasız Araçlar!

Oy hırsızlığına ve usulsüzlüklere karşı herkesin tetikte olduğu bu seçimde usulsüzlük, hırsızlık

girişimi haberleri gelmeye başladı. PLAKASIZ ARAÇLAR ORTAYA ÇIKTI İstanbul Kocamustafapaşa İmam Hatip Okulu’nda sendika.org muhabirleri plakasız bir aracın fotoğrafını çekti. Fotoğraf çekerken polis yelekli bir kişi yanlarına gelerek “Bu polis otosu fotoğraf çekme” dedi. Basın mensupları fotoğraf çekmeye devam edince polis aracın içine geçerek […]

01 Kasım 2015

Oy hırsızlığına ve usulsüzlüklere karşı herkesin tetikte olduğu bu seçimde usulsüzlük, hırsızlık girişimi haberleri gelmeye başladı.

PLAKASIZ ARAÇLAR ORTAYA ÇIKTI

İstanbul Kocamustafapaşa İmam Hatip Okulu’nda sendika.org muhabirleri plakasız bir aracın fotoğrafını çekti. Fotoğraf çekerken polis yelekli bir kişi yanlarına gelerek “Bu polis otosu fotoğraf çekme” dedi. Basın mensupları fotoğraf çekmeye devam edince polis aracın içine geçerek oturmaya başladı.

***

Ve İşte İl İl Usulsüzlük!

Önceki seçimlerdeki hile, baskı ve usulsüzlükleri bilen seçmen bu seçimde de sandığına sahip çıkıyor. Türkiye 1 Kasım Genel Seçimi için sandık başında. Önceki seçimlerdeki hile, baskı ve usulsüzlükleri bilen seçmen bu seçimde de sandığına sahip çıkıyor. İşte illerden gelen dakika dakika seçim usulsüzlükleri… 10.15 Eskişehir Dr. Halil Akkurt Ortaokulu’nda AKP’liler Oy ve Ötesi’nin 2 müşahidini […]

01 Kasım 2015

Önceki seçimlerdeki hile, baskı ve usulsüzlükleri bilen seçmen bu seçimde de sandığına sahip çıkıyor.

Türkiye 1 Kasım Genel Seçimi için sandık başında. Önceki seçimlerdeki hile, baskı ve usulsüzlükleri bilen seçmen bu seçimde de sandığına sahip çıkıyor. İşte illerden gelen dakika dakika seçim usulsüzlükleri…

10.15 Eskişehir Dr. Halil Akkurt Ortaokulu’nda AKP’liler Oy ve Ötesi’nin 2 müşahidini yaka paça sınıftan çıkardı. Avukatlar tutanak tuttu.

10.13 İzmir Menemen’de aracın sivil polise ait olduğu anlaşıldı, görevlilerin uyarılarıyla araç okul bahçesinden çıkarıldı.

10.11 Samsun Recep Tanrıverdi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde 1040 nolu sandıkta 20’ye yakın kişiye verilen pusulalar mühürsüz çıktı. Tutanak tutulacak.

10.10 HDP Kırklareli Eşbaşkanı Feyyaz Şahin ve HDP müşahidi gözaltına alındı.

10.07 İzmir Menemen 80. Yıl Asarlık İlkokulu bahçesinde plakasız araç görüldü.

09.40 Eskişehir Hoca Ahmet Yesevi Lisesi’nde bir sandık başkanı “kolaylık olsun diye” kurul üyelerinden boş sonuç tutanağına imza atmalarını istedi. Üyeler ve müşahitler karşı çıktı.

09.30 Eskişehir Cumhuriyet İÖO’da polis, müşahitlere engel oluyor. Kimlik numarası sorarak GBT yapıyor.

08.00 Eskişehir’de İlhan İnügür İÖO 2377 nolu sandığa polis gelerek sandık başkanına, “Sandık kurulu üyelerinin ve bütün parti müşahitlerinin ad, soyad ve kimlik bilgilerini almanız konusunda vali beyin kesin talimatı var” dedi. Sandık başkanının da telefonunu aldıktan

sonra sayım sonrasında bilgileri almak için arayacağını söyledi.

***

Yüksekova'da seçmene 'hendek' engeli

01.11.2015 13:13

Hakkari'nin Yüksekova ilçesindeki 4 mahallede seçmenler, terör örgütü PKK mensuplarınca kazılan hendekler nedeniyle oylarını İlçe Seçim Kurulu kararıyla aynı mahalledeki farklı okullarda kullanıyor.

Yüksekova'da terör örgütü PKK mensuplarınca kazılan hendek ve oluşturulan barikatlar nedeniyle sandıkların kurulamadığı beş okulda seçmenler, oylarını aynı mahalledeki farklı okullarda kullanıyor.

Alınan bilgiye göre, İlçe Seçim Kurulu'nun, Orman, Yeşildere, Dize ve Cumhuriyet mahallelerindeki Gazi, Vali Erdoğan Gürbüz, Kuruköy ve Atatürk ilkokulları ile Muharrem Malazgirt Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'ndeki sandıkların güvenlik gerekçesiyle taşınması kararının ardından seçmenler, aynı mahalledeki farklı okullarda sandık başına gitti.

Seçmenlerin oy kullandığı okul çevrelerinde geniş güvenlik önlemleri alındığı gözlendi.

Oy verme işleminin saat 07.00'de başladığı Yüksekova'da, 69 bin 331 seçmen 223 sandıkta oy kullanacak.

Sabahın erken saatlerinden itibaren oy kullanacakları okullara gelen yöresel kıyafetli bazı vatandaşlar dikkati çekti.

***

Bahçeli'nin memleketi Osmaniye'de AK Parti önde gidiyor

01.11.2015

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin memleketi Osmaniye'de ilk gelen sandık sonuçlarına göre AK Parti önde gidiyor.

Bahçeli'nin kalesi olarak bilinen Osmaniye'de saat 19.45 itibariyle Anadolu Ajansı'nın verilerine göre AK Parti yüzde 46.38 ile önde giderken MHP yüzde 34,35 ile ikinci parti konumunda.

7 Haziran seçimlerinde Osmaniye kıran kırana bir mücadeleye sahne olmuştu. MHP kentte sandıktan yüzde 40,82 oyla ilk parti olarak çıkmış, AK Parti yüzde 39,17 ile ikinci sırada kalmıştı. İki parti de parlamentoda ikişer koltuk kazanmıştı.

***

Bandırma'da trafoya fare girdi elektrikler kesildi BALIKESİR'in Bandırma İlçesi'ne bağlı Haydarçavuş Mahallesi'ndeki bir sitede farenin girdiği trafo patladı. Yarım saat süren kesinti ardından trafodaki arıza giderilince yeniden elektrik verildi.

01 Kasım 2015

Haydar Çavuş Mahallesi Cumhuriyet Meydanı'nda bulunan siteye ait trafoya saat 16.30 sıralarında fare girince patlama oldu. Bandırma Belediyesi ve UEDAŞ ekiplerinin yaptığı çalışma sonrası patlayan trafo onarılınca bölgeye tekrar elektrik verildi. Bölge sakinleri,

elektrik kesintisi nedeniyle bölgeye yakın oy sandıklarının bulunduğu Bandırma Ortaokulu'nda elektriklerin kesilmediğini söyledi.

***

HDP’den İstanbul’da Yüzlerce Sandığa İtiraz.

04 Kasım 2015

HDP, İstanbul’da sandık görevlileri tarafından alınan ıslak imzalı tutanaklar ile YSK’nin sistemine girdiği birçok tutanak arasında farklılıkların ortaya çıkması üzerine İlçe Seçim Kurulları’na yaptığı itiraza henüz yanıt verilmedi.

İSTANBUL –1 Kasım seçimlerinde AKP oyunu arttırırken, bu oyların büyük çoğunluğunun hile yoluyla AKP’ye yazıldığı iddiaları gündeme gelmişti. Birçok sandıkta oylarının eksik yazıldığını ve bazı sandıklarda ise oylarının farklı partilere yazıldığını kaydeden HDP’nin sonuçlara itiraz ettiği merkezlerden biri de İstanbul.

HDP’li sandık görevlileri tarafından alınan ıslak imzalı tutanaklar ile YSK’nin SEÇSİS sistemine girdiği tutanaklar arasında farklılıklar ortaya çıkması üzerine sonuçları tek tek inceleyen HDP ilçe komisyonları, dün saat 15.00’a kadar yüzlerce sandık sonucuna ilişkin İlçe Seçim Kurulları’na itirazda bulundu. Sandık sonuçlarında yapılan incelemelerde binlerce oyun HDP’ye yazılmadığı ya da başka partilere yazıldığı ortaya çıktı.

İlçe Seçim Kurulları’ndan HDP’nin yaptığı itirazlara ilişkin şu ana kadar her hangi bir yanıt verilmiş değil.

HDP, İstanbul 1. ve 2. bölgelerde birer milletvekili 2 bin oy farkla kaçırmıştı.

Seçim akşamı tutanaklarda farklılık görüldü.

Oy verme işleminin ardından HDP’lilerin aldığı ıslak imzalı tutanaklardan birinde HDP’nin oyu 29, AKP’nin oyu ise 60 olarak görülürken, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) sisteminde bu sayı HDP’de 20, AKP’de 70 olarak görülmüştü. Yine başka bir sandıkta ıslak imzalı tutanaklardan birinde HDP’nin oyu 41, AKP’nin oyu ise 52 iken, YSK’nin listesinde ise aynı sandıkta HDP’nin 13, AKP’nin ise 100 olarak gösterildi. HDP’li müşahitlerin almış olduğu başka bir ıslak imzalı tutanakta HDP 33 oy alırken, YSK’ye göre bu rakam sıfır. Diğer bir tutanakta, HDP’nin aldığı 41 oy, YSK tarafından 13 oy olarak değiştirildi. Bir başka tutanak ise, 150 oy alan HDP’nin oyu 28’e düşürüldü, AKP ise 48’den 138’e çıkartıldı. HDP’nin 115 oy aldığı başka bir listede YSK’ye göre, HDP 34 oy almış. Aynı sandıkta AKP’nin 50 olarak görülen oy sayısı ise, 71’e yükseltilmişti. DİHA

Oy ve Ötesi’nden 1 Kasım Açıklaması!

03 Kasım 2015

“Sevgili Gönüllülerimiz,

T3 sistemimiz neticesinde ve analizlerimiz sonucunda son bulgularımızı, sayısal verilerimizi ilk olarak sizlerle paylaşmak isteriz.

60 BİNİ AŞKIN GÖNÜLLÜ SANDIK BAŞINDAYDI

1 Kasım 2015 seçimlerinde 60.000 i aşkın gönüllümüzle sandık başında yer aldık.′

Seçim sonunda, sizlerden gelen ve siyasi partiler aracılığıyla T3 sistemine aktarılmış toplam 195,606 tutanak resmi sonuçlarla karşılaştırıldı. Bu tutanaklar 139,725 tekil sandığa aittir. 20.000’in üzerinde gönüllümüzün emekleriyle T3 (Türkiye Tutanak Teyit) sistemindeki çalışma ve manuel değerlendirme neticesinde 766 sandıkta resmi sonuçlarla uyuşmazlık

tespit edildi ve bu listeleri siyasi partilerle itiraz süreleri dahilinde paylaşıldı.

48 MİLYON OYDAN 10 BİNE YAKINI…

Resmi sonuçlarla karşılaştırdığımızda, Türkiye genelinde kullanılan 48 milyona yakın oydan 10 bine yakınında (%0.02), uyuşmazlık tespit ettik. Bu uyuşmazlık oranının seçimin nihai sonucunu etkilemeyecek oranda olduğunu söyleyebilir, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde tespit ettiğimiz uyuşmazlıktan da az olduğunu belirtiriz.

İNCELEMENİZ İÇİN TÜM VERİLERİMİZ INTERNET SİTEMİZDE

İl kırılımlı olarak tespit edilen farklılıkları buraya tıklayarak sandık ve oy bazında inceleyebilir, T3 gönüllülerimiz aracılığıyla karşılaştırılan tutanakları da görüntüleyebilirsiniz.

Seçimle ilgili sayısal değerlendirmemize ek olarak bir de biliyorsunuz anket değerlendirmemiz var. Birkaç gün içinde, saha tecrübelerinizi aktardığınız anket cevaplarınızı ve değerlendirmelerinizi seçim süreciyle ilgili raporumuza eklemek üzere çalışmaya başlayacağız. Çalışmalarımızla ilgili sizleri bilgilendirmeye devam edeceğiz.

Sevgi ve Saygılarımızla,

Oy ve Ötesi

Anadolu Ajansı'nın açıkladığı verilere göre kaatılım yüzde 83 civarında kaldı.

SON SEÇİMDE SÜREKLİ ARTTI

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verileri son 4 seçimde katılım oranının giderek arttığını ortaya koyuyor. YSK verilerine göre 3 Kasım 2002 seçimlerinde katılım oranı yüzde 79.14 olarak belirlendi. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde bu oran yüzde 84’e yükseldi. 12 Haziran 2011 seçimlerinde ise katılım oranı yüzde 83.16 oldu.

7 HAZİRAN'DA REKOR SEVİYEYE ÇIKTI

7 Haziran seçimlerinde katılım oranı yüzde 83.92 olmuştu. Son dönemin en yüksek katılımı, 7 Haziran 2015 seçimlerinde gerçekleşti. 56 milyon 608 bin 817 seçmenden 47 milyon 507 bin 467’si bir önceki seçimde sandığa gitti. Katılım, kayıtlara yüzde 83.92 olarak yansıdı. Ancak, 7 Haziran seçimlerinde gümrük kapılarının yanı sıra yurtdışında da oy kullanıldı. Yurtdışındaki katılımın yüzde 32.5’te kalması, ortalamayı düşürdü. Gurbetçi oyları çıkartıldığı zaman yurtiçi katılım yüzde 86.43 olarak belirlendi.

7 Haziran’da 1 milyon 41 bin gurbetçi oy kullanmıştı 1 Kasım için bu rakam 1 milyon 270 bini aştı. Yurtdışı katılım oranlarındaki bu artışa rağmen, Türkiye'de bugün yaklaşık 9 milyon seçmen sandığa gitmedi. (Radikal)

Bu yazılar için kaynaklar...

Kaynak-1; Kaynak-2; Kaynak-3; Kaynak-4; Kaynak-5; Kaynak-6

Her nedense yine Ali Koç, G-20 zirvesinden hemen sonra Zenginlik Eşit Paylaşılmıyor açıklaması yapmış.

Aynı Ali Koç 14 Kasım 2015'te şöyle diyordu.

“İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük göç dalgasıyla karşı karşıyayız. 60 milyon insan evini terk etti ve kötü insan hakları altında düşük ücretlerle çalışmaya hazırlar. Burada özgür olarak serbest olarak dolaşamayan tek unsur insan.” 14 Kasım 2015-Cumhuriyet

Buradan ne çıkartacağınız, Ali Koç'un nelerin farkında olduğu ve neden bu meajları özellikle G-20 zirveleri esnasına denk getirdiği, artık size kalsın.

Ben, sırası gelmişken ve yukarıdaki bilgileri de emsal alarak Oy ve Ötesi hakkında analize geçelim.

Öncelikle hafızamızı bir tazeleyelim seçimlerde ne olmuştu, nasıl yorumlar yapılmıştı?

AKP, 7 Haziran seçimlerinde 18 milyon 867 bin olan oy sayısını 1 Kasım’da 23 milyon 305 bine çıkardı.

Al Jazeera'da yer alan habere göre yani 4 milyon 437 bin seçmen, iki seçim arasında AKP’ye yöneldi. Bu yönelimi besleyen 3 kaynak oldu; MHP seçmeni, Kürt oyları ve Saadet-BBP ittifakı...

MHP SEÇMENİ MHP iki seçim arasında yaklaşık 1 milyon 900 bin oy kaybetti. CHP’nin oy oranlarında herhangi bir artış olmayışı bu partinin kayıplarının neredeyse tamamının AKP’ye yöneldiğini gösteriyor. Bu, AKP’nin oy artışındaki en büyük kalemi oluşturuyor.

KÜRT OYLARI

HDP, iki seçim arasında 1 milyondan fazla oy kaybetti. Bunların küçük bir bölümü CHP'ye gitti. Ancak, özellikle Kürt seçmenlerin yaşadığı şehirlerde oy değişimine bakıldığında bu 1 milyon kaybın genel olarak AKP’ye yöneldiği görünüyor. Bu iktidar partisine yönelen oyların en büyük ikinci kaynağı.

SAADET-BBP İTTİFAKTI

7 Haziran’da seçime birlikte giren bu iki parti toplam 950 bin oy aldı. 1 Kasım’da ise seçime ayrı ayrı giren bu partiler toplamda 587 bin oy aldı. Aradaki 363 bin Oyun, AK Parti dışındaki tüm sağ partilerin oy oranlarının düştüğü düşünülürse tamamıyla AKP’ye kaydı. Bu da AKP’nin oy aldığı 3. kaynak oldu.(Radikal)

Yukarıda verdiğimiz tüm şaibelere rağmen Oy ve Ötesi denen bir oluşum çıkıp garabet bir yorum yaptı.

Kendi internet sitelerinde LDP genel Başkanı Toker'in, "Biz devleti yönetmeye talibiz, halkın fikrini ve vicdanını değil" sözünün altında, LDP Akademi Oy ve Ötesi Platformu’nun Sözcüsü Sercan Çelebi’yi konuk ediyor! demekte ve bazı açıklamalar yapmaktaydı.

Amaçlarını, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde herkesin oy kullanmasını teşvik etmek, belediye başkanlığı için yarışan adayların tanınmasını kolaylaştırmak ve şeffaf bir seçim için sandık gözetmeni olunmasına ön ayak olmak amacıyla yola çıkan bir grup gencin oluşturduğu Oy ve Ötesi Platformu adına Sercan Çelebi şeklinde tanıtım yapıyordu.

Nihayetinde Oy ve Ötesi 1 Kasım seçimleri için Hile yok açıklaması yapıyordu.

Yazımın daha üst kısımlarında Sabah gazetesinin Güç birliği isimli grup yazısına değinmiştim.

Oradaki bazı bilgiler eşliğinde Oy ve Ötesi'nin ilişkilerine bakalım.

Aylin Yazan'ın "BBC Türkçe" de 12 Mayıs 2015 tarihindeki yazısına bakalım.

Oy ve Ötesi gönüllülerini tek bir grup altında toplamak güç. Dernek "Kim olursan ol gel" diyor…2014 yerel seçiminde Oy ve Ötesi’nin bu kadar ses getirmesinin nedenlerinden biri de seçimin Gezi protestolarının üzerinden çok da vakit geçmeden yapılmış olmasıydı.

"Seçim sonuçlarının değiştirildiğini düşündüğüm için, Gezi’nin de gazıyla Oy ve Ötesi gönüllüsü olmuştum" diyor ismini vermek istemeyen 31 yaşındaki eski bir gönüllü müşahit.

Çelebi’ye son olarak hareketin finansmanını soruyorum. Nisan 2014’te dernekleşen Oy ve Ötesi’nin masrafları bağışlardan, aidatlardan ve birkaç uluslararası demokrasi fonundan karşılanıyor.

mixcloud.com adlı sitede Oy ve Ötesi'nin kurucularından Sercan Çelebi ve Mustafa Domaniç'in bir konuşmasına rastladım.

Sanırım Türkiye'den giriş engellenmiş olsa gerek ki, kimsenin dikkatini çekmemiş.

Konuşmanın tapesini çıkarttım ve silere de sunuyorum.

Bu haftaki konuğumuz, müşahit organizasyonu aracılığıyla oy kullanma-sayılma sürecini destekleyen sivil inisiyatif, Oy ve Ötesi.

Kurucu kadrodan Sercan Çelebi ve Mustafa Domaniç ulaşılabilir amaçlarını, şaibeleri azaltmayı sağlayan caydırıcılık işlevlerini açıklıkla anlattılar. Şu ana dek İstanbul'dan 15.000 gönüllü topladılar.

30 Mart seçimlerinde gözlemci olabilmeniz için son tarih 25 Mart: www.oyveötesi.org

Konuşmanın tapesi:

Sercan Çelebi 3:30'da diyor ki; İnsanlar Gezi'den sonra sistemleri değiştirmek üzere yola çıktılar, işte sağlık sistemi, eğitim, ekonomik sistemi, adalet hepsini yıkalım baştan yapalım, bunlara da saygı duyuyorum ama kısa vadede o gezide açığa çıkan enerjiyi daha fark yaratabilecek, sonuç verecek yere kanlize etmek gerekiyordu ve biz de o boşluğu kapatalım dedik.

Çok net bir hedef vardı önümüzde, Mart 2014 yerel seçimleri vardı, oy ve ötesi olarak

seçimleri hedef alalım ve seçimler çerçevesinde 3 tane hedefle yola çıktık.

Biri daha fazla insanı sandığa göndermekti, özellikle genç nüfus arasında sisteme küskünlükten kendisine yakın aday bulamamaktan sandığa gitmeme niyetini hissettik gezide, buna karşı engellemek adına bir şeyler yapalım dedik.

İkincisi insanları daha bilinçli sandığa gönderelim, oy pusulası önlerine geldiği zaman logoya, isme basmasınlar, şu adayları bir tanısınlar bakalım kimdir nedir diye.

O tarafta adaylarla bazı çalışmamız oldu, detaylandırırız yeri geldiğinde.

Üçüncüsü de oylara sahip çıkmak dedik, yani oraya yansıyan inisiyatifin, verilen oyların sonuca da aynı şekilde yansımasını sivil bir inisiyatif olarak garanti altına alalım, bu işi siyasi partilere bırakmayalım, insanların seçim sistemine olan inancının kırılmasına engel olalım dedik ve bu üç hedefle, Ağustos, Eylül gibi bu işin planları ortaya çıkmaya başladı, Aralık'ta da hep beraber projeyi başlattık.

Diğer konuşmacı Mustafa Domaniç şöyle söylüyor.

İlk başlarda adı oy ve ötesi olan bir şey yani mor ve ötesi dinleyen insanlar dışında kimi çekebilir ki demiştim toplantıda ama tahmin ettiğimden çok daha fazla, tabi pazarlama açısından başarılı gittiği için büyük ihtimalle ama tahminimden çok ilgi gördü ve ulaşılabilir bir hedef olduğu için de hedefe ulaşmak üzere şu anda.

Mustafa Domaniç, gezi olaylarından fazlaca etkilenmediklerini söylüyor ancak sanırım Domaniç bu işin tam farkında değil ya da çok bilinçli olarak Gezi'den ayrı tutma çabası içine giriyor.

O arada sözü tekrar Sercan Çelebi alıyor ve 8:00'da başlıyor dökülmeye.

Bunların bir tanesi ama ülkede farkı sadece siyasi parti yani politik anlamda, politik süreçlerle ilgili farkı, sadece siyasi partinin değil, sivil otoritenin, grupların ve bu işe bir şekilde kafa

yoran insanların yaratabileceği hissiyatını yaratması, biz belki en azından işin bu kısmına sahibiz yani günün sonunda bakarsanız evet çok fonksiyonel bir şey yapıyoruz ve uzun süredir yapılması gereken bir şeyi yapıyoruz ama bir taraftan da bunu partilere eşit mesafede ve bağımsız bir platformda yapmayı seçtik.

Sunucu anımsatıyor; bağımsız olmanıza rağmen siyasi partilerle ortak çalışmak zorundasınız, sistem bunu gerek olarak önünüze koyuyor değil mi?

Çelebi nedendir bilinmez en baştaki söylediklerini bir anda unutuyor ve değiliz, tamamen bağımsızız, onları kullanıyoruz, alt yapılarını falan demeye başlıyor.

Biz bu adamlardan istediklerimizi alıyoruz ve bize destek oluyorlar tabi ama geriye bir şey vermiyoruz sivil platform olarak.

Her partiyle görüştük, onlar da siyasi stratejisini buna göre belirliyor. Lojistik destek alıyoruz, tekerleği sıfırdan icat etmenin anlamı yok, iş birliğimiz var ama ortak hedefimiz yok.

Kurucu kadrosu içinse şu ifadesi çok ilginç.

11:04'te diyor ki; biz kurucu üye olarak 8 kişiyiz diye dillendiriyoruz hep, çekirdek kadro 8 kişi olabilir ama etrafımızda bir sürü bu işe hakkıyla zaman ayıran insan var.

Sunucu o arada, İstanbul'u hedefliyorsunuz sadece diyor ve buna hiç birinden itiraz gelmiyor.

Konuşmaların çoğunda AKP'ye muhalifmiş algısı üzerinden konuşuyorlar.

Destekçilerinin MHP+LDP+Y-CHP olduğunu özellikle sunucunun sözüyle onaylıyorlar.

Ant içilmesinden bahsediyorlar ve Çelebi, Domaniç'e soruyor andı ezbere biliyor musun diye.

O da hiç haberi olmadığını söylüyor.

YSK 298 sayılı yasanın ön gördüğünü söylüyor ancak yasanın 27. maddesi "Yüksek Seçim Kurulu, il ve ilçe seçim kurulları başkan, asıl ve yedek üyeleri, görevlerine başlamadan önce, kurul önünde birer birer ant içerler" diyerek resmi göreviler için geçerli olduğunu söylüyor.

Ayrıca 77. maddesinde "Sandık kurulu, ant içme, sandığı yerleştirme, kapalı oy verme yerini düzenleme işlerini bitirdikten sonra, hazır bulunanlar önünde, birleşik oy pusulalarını sayar" diyerek işlemlerin şeklini de belirlemiş oluyor.

Daha sonraki konuşmasında bundan haberi olduğu da anlaşılıyor ama kendilerinin yemininin ne işer yaradığını, kimler tarafından uygulamaya konulduğunun sanki farkında değiller.

YSK tarafından kendilerine verilmiş şikayet ve itiraz haklarının var olduğunu söylüyor.

Konuşmalarının 20:35 dakikasında bu adamlar (üyeleri demek istiyor) olmaması gereken bir şey gördüğünde YSK tarafından verilmiş resmi şikayet ve itiraz hakları var diyerek, sanki bu hak sadece kendilerine verilmiş gibi algı operasyonuna devam etmektedir.

Oysa yasanın 14. maddesi ve Değişik: 31/3/1988 - 3420/1 md 8 bendinde, İl seçim kurullarınca düzenlenen tutanaklara karşı yapılan itirazları inceleyip kesin karara bağlamak,

9 bendinde, tutanağının iptalini gerektirecek mahiyette itirazları, alt kurullara yapılan itirazların silsilesine ve sürelerine uygunluğunu araştırmaksızın inceleyip kesin karara bağlamak,

19. maddenin 3 bendinde, İlçe seçim kurullarının teşekkülüne, işlemlerine ve kararlarına karşı yapılan itirazları inceleyerek derhal karara bağlamak,

20. maddenin 4 bendinde, Sandık kurullarının teşekküllerine, işlemlerine ve kararlarına karşı yapılan itirazları inceleyerek karara bağlamak,

Madde 20/A – (Ek: 9/5/2012-6304/2 md.) 4 bendinde, Yurt dışı sandık kurullarının işlemlerine ve kararlarına karşı yapılan itiraz ve şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak denerek itirazların nasıl yapılacağını düzenlemiş bulunmakta olup ayrıca,

Madde 82 – (Değişik: 8/4/2010-5980/13 md.)... siyasi partilerin seçim kurullarına bildirdikleri itiraza yetkili kişiler ile temsilciler, seçim kurullarınca önceden kendilerine verilen belge ile sandık çevresinde bulunabilirler. Medya mensuplarının sandık çevresinde, sandık başı işlemlerine engel olmamak şartıyla, haber amacıyla görüntü ve bilgi elde etmeleri serbesttir demek suretiyle bu itirazların kimlere açık olduğunu da yasa belirlemiş durumdadır.

Yine ayrıca Madde 100 – (Değişik: 8/4/2010-5980/20 md.) Oyların sayım ve dökümüne derhal başlanır, açık ve aralıksız yapılır. Yapılacak şikâyet ve itirazlar, işi durdurmaz demek suretiyle itirazların anında müdahaleyi gerektirmediğini de yasa belirtmiştir.

Tüm bunların yanında Kimlerin itiraz edebileceği açık ve net olarak yasada belirtilmiş ve şöyle denilmiştir.

Madde 110 – (Değişik: 24/3/1973 - 1700/1 md.) Bu kanunda gösterilen kurulların veya kurul başkanlarının kesin olmayan kararlarına karşı seçme yeterliğine sahip yurttaşlar, siyasi partiler veya bunların tüzüklerine göre kuruluş kademelerinin başkanları veya vekilleri, müşahitler, adaylar ve Cumhuriyet Senatosu üyeleri ile milletvekilleri itiraz edebilirler.

Görüldüğü üzere oy ve ötesi demagoji (laf ebeliği) yapmaktadır ve bununla neyi hedeflediği açıktır.

20:45 dakikasında üyelerinize nasıl eğitim veriyorsunuz diye soru yöneltiliyor.

Yanıtı çok ama çok ilginçtir.

21:00 dakikasında, bütün hedefimiz bu işi bir hap haline getirmekyani kimse açıp da o kanunu okumayacaktır, sandık kurulu başkanları bile okumuyor emin ol diyor ve devamında bu işte görev yapmış eskiler, avukatlar bir konuya çok hakim değil, biz onları eğitme, sadeleştirme görevi yapıyoruzdiyor.

Düşünebiliyor musunuz?

İşe gönül vermiş hukukçuların bile kendi sadeleştirme programlarıyla yönlendirilebileceğine eminler.

Peki bu güveni nereden alıyorlar, kendileri bu konuda uzmanlık eğitimini nereden almış olabilirler?

Bunu 21:52 dakikasında kendi söyleminden anlıyoruz.

Asıl eğitim yüz yüze görüşmelerde oluyor diyerek durumu özetliyor.

Geçen haftadan itibaren başlayan, hemen her gün 100'lerce insanı, (700'e kadar çıkan) eğitimlerimiz oluyor.

Bütün bu eğitimlerin amacı, millete kanunu, yasayı anlatmak değil arkadaşlar, işin % 90'ını caydırıcılık esasıyla çözmek istiyoruz, orada kimsenin süreci gözlemediği bir ya da bir kaç siyasi partinin vesayetine bırakılmasından kaynaklanıyor.

Çelebi yukarıda özetlediğim algı operasyonuna devam ederek konuşmasının 26:16 dakikasında, "Ben bir resmi müşahit olarak" ifadesini yukarıdaki yasaların her vatandaşa verdiği hak olmasına rağmen sanki kendilerine özel statü verilmiş gibi tekrar olarak kullanıyor.

Bu açık ve net olarak Çelebi'nin toplum mühendisliğine soyunduğunun göstergesidir ve bu tür görevliler, özel olarak yetiştirilirler aksi durumda bu kadar başarılı propagandayı yapamazlar.

Örneğin Oy ve ötesi, Haziran 2015 Seçimleri Müşahit Eğitimi kitapçığında resmi müşahit sözcüğünü hiç telaffuz etmemiş olmasına rağmen nedense konuşmalarında kendilerine özel paye verecek tanımlamalar kullanmaktadırlar.

7 Haziran 2015 SANDIK KURULU İŞLEMLERİNE KARŞI ŞİKAYET DİLEKÇESİ yazmışlar, onda bile "resmi siyasi partilerden birinden alınmış olan müşahit kartım" ifadesi kullanabilmişlerken, kendilerine resmi müşahit sıfatı vermeleri manidar değil midir?

Konuşmayı en son 62:27 dakikasına kadar dinledim ve gerisine gerek duymadım.

Siz de dinlemek isterseniz adresi şudur.

Türkiye'den açamıyorsanız buradan ses kaydını indirebilir siniz.

Konu hakkında size iki adet yazı tavsiye ederim.

Yeşil kuşağın denetçileri ‘Oy ve Ötesi’-Rehan GÜNDOĞMUŞ

Oy ve Ötesi'nin (şimdi buna Türkiye'nin Oyları da eklendi) SOROS bağlantısını bilmek ister misiniz? O zaman lütfen okuyun.

Gördüğünüz üzere delilleriyle birlikte sunduğum Toplum Mühendisliğinesoyunanlar nedense sadece kendilerinin akıllı, halkın ahmak olduğu varsayımı üzerinden hareket etmektedir.

Bunların zenginleri de böyledir, kendilerine parayla tuttukları adamları da.

Artık sizlere sunacağım bilgiler, dünyadaki "her 8 kişiden 7'sinin öldürülme planları" üzerine olacak.

Bu planda Türkiye nerede, AKP hükümeti veya Erdoğan nerede onun analiziyle devam edeceğiz.

Rose Stevens, Kamu Yararına Tıbbi Araştırma Kuruluşu’nun Aşı Güvenlik Sorunları Müdürü, Dejeneratif Hastalıklar Bülteni'nin son sayısının kapağında Kimyasal izlerin fotoğraflarını yayınladığını açıklıyordu.

Yazısında "Şimdi birçoğunuz, komplo teorilerine yine başladı diyerek bunu hemen kenara atacaksınız. Ama şunu dikkate alın. Nereye giderseniz gidin, grip aşısının ya reklamını ya kendisini yapıyorlar, bu garip görünmüyor mu? Kendi kendinize sormanız gerekli neden? Ve atmosferimize ne püskürtüyorlar?”

Kürşad Berkkan isimli biri bu konuda bazı açıklamalar yapmış, belli ki araştırmaya dayalı.

İsterseniz ona da bir göz atın derim.

Şöyle özetleyelim.

Uzun süre insanlara "Küresel Isınma Tehlikesi" diye bir riskten bahsettiler. Birleşmiş Milletler'e bağlı kurum var IPCC, bu kurum uluslararası iklim değişikliği üzerine faaliyet gösteriyor. Faaliyet alanı küresel ısınmanın önüne geçebilmek için Jeomühendislik faaliyetleri. Amerikan Bilim Geliştirme kurumu Şubat 2010'da San Diego'da bir toplantı düzenledi.

Toplantıda bir karar alındı, bu karara göre atmosfere güneş ışınlarını tersine çevirmek ayna görevi gördürmek için iyon bulutları oluşturan Baryum gazi salgılanacak yani spreyleme yapılacaktı.

ABD Başkanı Obama'nın CFR (Dış İlişkiler Konseyi) örgütüne üye bilim danışmanı var Jhon Holdren. Bu adam küresel ısınmayla mücadele için atmosferin spreylenmesini savunuyor. Yine aynı adam dünya nüfusunun çok olduğunu ve azaltılması gerektiğini de çeşitli beyanatlarında dile getiriyor.

ABD'de bir çok kurum Aliminyum'un doğada çok uzun sürede çözülen kanserojen madde olduğunu raporlarında sundu. ABD'nin CNN kanalı 2009 yılında bir yayın yaptı. Biyolojik silahlar konuşuldu. Bu yayında ABD'nin atmosferi dünya nüfusunu azaltmak için spreylediği söylendi. Hiçbir ABD yetkilisi de itiraz etmedi, yalanlama gelmedi.

Konu hakkında KİMYASAL İZLER, CHEMTRAILS CHEMICAL TRAILS başlığında bazı bilgiler daha evvel paylaşmıştık, İlgisini çeken bakabilir.

“Her yıl ABD devleti hangi türlerin yayılma olasılığının en yüksek olduğunu tahmin etmiştir. Hep doğru tahmin ediyorlar - değil mi? Bu grip sezonunda halkı, (H1N1) gibi A/Beijing/262/95 ve (H3N2) gibi A/Sydney/5/97 içeren üç valanslı bir aşıyla korudular. Hemagglutinin antijeni gibi B/Beijing/184/93 de içeriyordu. -like hemagglutinin antigens.

... Kamu, şimdiye kadar sunulan aşıların başarısından oldukça memnundur. Ama ileride bu değişicektir.

“Frederick MD’deki Fort Detrick’te bulunan ABD Ordusu Bulaşıcı Hastalıklar Tıbbi Araştırma Enstitüsü (ya da USAMRIID), H1N1 İspanyol Gribi virüsünü modifiye edip yeniden oluşturarak, 1918-1919’da bir grip salgınında dünya çapında 20 milyon insanın ve burada ABD’de 500 bin insanın ölümünden sorumlu olduğu zamanki halinden çok daha öldürücü duruma getirmiştir. Şunu düşünün ki, o zamanlar insanlar bir uçağa binip de New York’tan Los Angeles’a 5 saatte gidemiyorlardı. Şimdi seyahat etme olanağımız yayılmayı çok artıracak ve sonumuzu getirecektir.

“Grip aşıları öldürülmüş virüsü içerir ve o türün saldırısına karşı bünyeyi iyi korur ama aşının içinde olmayan türlere karşı zayıf kalır. Bir noktada, aşı yığınağı 1918’deki H1N1’in daha öldürücü değiştirilmiş versiyonunu canlı olarak taşıyacaktır. Bu aşıyı alan insanların çoğu, normal olarak yıllık aşısını yaptırmaya gidecektir ve aşının içinde yine H1N1’in daha iyi huylu türünün pasif versiyonu (bu yıl aşıda olduğu gibi) olacaktır. Aşıdaki bu daha yumuşak tür, öldürücü olanın ilerlemesini yavaşlatacaktır. Dolayısıyla insanlar daha yavaş hasta olacaklar ama onlar da sonunda öleceklerdir. Yalnızca ölmeleri birkaç hafta daha geç gerçekleşecektir.

“Artık yeryüzünde haddinden fazla insan vardır. 250-300 milyon kişilik bir dünya nüfusu, yani şimdiki düzeyin %95 daha azı ideal olurdu.” Ted Turner

“Eğer yeniden dünyaya gelecek olsaydım, insan nüfusu düzeyini düşürmek için dünyaya öldürücü bir virüs olarak geri gönderilmeyi isterdim.” Kraliçe II. Elizabeth’in kocası, Prens Philip, Dünya Yaban Hayat Fonu kurucusu. Yazının detayları için bakınız.

DÜNYA NÜFUSUNUN TARİHSEL ARTIŞI VE DEĞİŞİMİ

Yukarıdaki yazı için şöyle düşünebiliriniz.

"Emperyalizm nüfusun çoğalmasından yanadır, fazla olan nüfus onlar için sömürülecek daha çok kişi anlamına gelir, daha çok satış, daha çok kazanç anlamına gelir, daha çok GDO'lu ürün ve kazanç anlamına gelir, neden nüfusu azaltmak istesinler ki, çok saçma" diye düşünebilir siniz.

Aslında mantık olarak doğru düşünüyorsunuz ancak realite olarak mantık bizim düşündüğümüz gibi işlemiyor.

Velev ki öyle olsaydı, Orta Doğu'da milyarlara yakın sayıda insanı neden katledeceklerdi?

Peki, 9/11 dışında neden Batı'da bu katliamlar yaşanmıyor ya da Paris saldırısına kadar yaşanmadığını sanıyorduk.

Orta Doğu'da katledilen milyara yakın sayıda insan onlar için büyük pazar değil midir?

O pazara girmek varken neden oraları ateş çemberi haline dönüştürsünler ki?

Öyleyse bunda başka şeyler aramalıyız.

Zaten Paris saldırısının da planlanmış saldırı olduğu bazı bilgileri ortaya koyunca katliamın nasıl planlamış olduğunu ortaya koyma açısından kolaylık sağlayacaktır.

Şimdi realiteye bakalım.

Yani İklim raporlarına.

Bunun detaylarını daha evvel Danimarka, Hollanda ve Belçika'nın tüm toprakları sular altında kalacak başlığında paylaşmıştık, oradan alalım.

Ünlü sinema oyuncusu Bo Derek, İstanbul’a geldi geçtiğimiz günlerde ve "Yazık, güzel kentiniz sular altında kalacak, Boğaz’da sular yükselip şehri kaplayacak" dedi.

National Geographic: Bu Şehirler Suya Gömülecek!

National Geographic'ten Şok Açıklama

Danimarka, Hollanda ve Belçika'nın tüm toprakları sular altında kalacak.

National Geographic, bütün buzullar eridiğinde sular altında kalacak bölgelerin haritasını çıkardı.

İstanbul başta Türkiye'nin bir çok sahil kenti tarihe karışacak.

Dünyanın en çok satan bilim dergisi National Geographic, yeryüzünde tüm buzulların erimesi durumunda dünya haritasının nasıl değişeceğini araştırdı.

Küresel ısınma nedeniyle tüm buzullar eridiğinde...

...deniz suyu seviyesi yaklaşık 65 metre yükselecek.

Bu durumda bir çok yarım ada, ada haline gelecek.

Bilim insanları, bütün buzulların 5 bin yılda eriyeceğini öngörürken, bu süreçte sıcaklık ortalamasının da 14.4 dereceden 26.6 dereceye çıkması bekleniyor.

Üç ülke yok olacak!

National Geographic'in yaptığı çalışmada buzulların tümü eridiğinde...

Danimarka, Hollanda ve Belçika'nın tüm toprakları sular altında kalacak.

Özellikle Kuzey Avrupa'yı etkileyecek olan afetin, Türkiye'nin de kıyı şeridininin sular altında kalmasına neden olacağı öngörülüyor.

Marmara Bölgesi'nde Tekirdağ, İstanbul ve Bursa'nın büyük bir kısmı sular altında kalacak.

İzmit de sular tarafından yutulurken...

Karadeniz sahil şeridi boyunca Sinop, Samsun, Trabzon illeri içeri doğru daralacak.

Ege Bölgesi'nde İzmir'i yutan sular, Yunan Adaları'nı denize gömecek.

Akdeniz Bölgesi'nde ise Adana'daki Çukurova deltası tamamen sular altına gömülecek.

Özellikle alçak bölgelerin etkilendiği küresel ısınmadan Kıbrıs Adası'da yüzde 20'lik bir kısmını kaybederek nasibini alacak. haberturk.com

TSK, Türkiye Haritasından KKTC'yi Çıkardı mı?

İstanbul 2100 Yılında Sular Altında Kalacak

22.04.2014 Bilim adamları insan kaynaklı küresel ısınmanın devam etmesi durumunda kutuplardaki buzulların erimesi yüzünden 2100 yılına kadar deniz seviyesinde 80cm yükselme olacağı konusunda uyarıda bulundu.

Buzulların erimesi durumunda özellikle Marmara Denizi yükselecek ve İstanbul'un güney kıyıları sulara gömülecek.

Dünyadaki denizler 1880 yılından bu yana 20 cm yükselmiş durumda. Bilim adamları

insanların sebep olduğunu iddia ettiği küresel ısınma nedeniyle kutuplardaki buzulların erimesi sonucu denizlerde 80cm yükselme olacağı ve karaların bildiğimiz şekillerinin bozulacağı konusunda uyarıda bulundu. Bunun üzerine Slovakyalı amatör grafik tasarımcısı Martin Vargic sular 80 cm yükseldiğinde dünyanın ne durumda olacağına dair bir harita hazırladı.

Senaryonun gerçekleşmesi durumunda en ağır hasarı Londra, Amsterdam ve Berlin alıyor, zira bu şehirler tamamen su seviyesinin altında kalarak yok olacak. Avustralya'nın büyük bölümü suların altında kalacak ve devasa bataklıklar ortaya çıkacak. Güney Amerika'da ise Amazon ormanlarının neredeyse tamamı suların altında kalarak Amazon Denizi'ne dönüşecek.

Türkiye'de buzulların erimesi durumunda toprakları suların altında kalacak ülkelerden. Buzulların erimesi durumunda özellikle Marmara Denizi yükselecek ve İstanbul'un güney kıyıları sulara gömülecek. Bunun dışında Karadeniz'in Orta Karadeniz Bölümünde ve Ege Kıyılarında da kayıplar oluşacak.

Grafik tasarımcısı Vargic yaptığı açıklamada, 'Yapılan çalışmalar kutuplardaki buzulların erimesi sonucunda deniz seviyesini 80-100 metre yükseltebilecek miktarda olduğunu gösteriyor. Böyle bir durumun gerçekleşmesi bütün uygarlık ve dünya biyosferi için büyük bir felaket anlamına geliyor' dedi.

Dünya nüfusunun yüzde 75'inden fazlası deniz seviyesinin 100 metre altında yaşıyor. Bilim adamları küresel ısınma devam ederse hava durumunda ciddi değişikler olacağı, kasırga, tayfun ve devasa su baskınları gibi felaketlerin daha büyük ölçeklerde ve sıklaşacağı konusunda uyarıda bulunuyor.

Vargic ayrıca 'Bu durumun biz hayatta iken olması pek mümkün değil çünkü iklim değişimleri kısa sürede olabilecek bir şey değil. Ama CO2 (karbondioksit) salınımını global olarak minimuma indirmediğimiz takdirde 2100 yılında dünya ısısı 4°C'den fazla artacak ve buda buzulların erimesine sebep olacak. Bu durum dünyanın bildiğimiz şekliyle kalmayacağı anlamına geliyor' şeklinde konuştu.

ABD Çevre Koruma Ajansı'nın hazırladığı rapora göre geçtiğimiz yüzyılda deniz seviyesi 18cm kadar arttı. Bunun sebebinin ise dünya ısısının 0,5°C ısınmasından ötürü olduğunu açıkladı.

Görüldüğü üzere Orta Doğu'da yapılan katliamın gerekçesi var.

Artık Batı'dan Doğu'ya göç başlıyor.

Bunlar ne şaka, ne de komplo teorisi.

Tamamen gerçeklerdir.

CDP Türkiye 2015 İklim Değişikliği Raporu açıklandı.CDP Türkiye İklim Değişikliği Projesi’nin başlangıcından itibaren yanıt veren şirketlerin sayısında %250 oranında bir artış yaşandı. Yanıt veren şirketlerin %95’i iklim değişikliğini üst düzey ve yönetim kurulu seviyesinde ele aldığını belirtti. Şirketlerin %89’u da iklim değişikliğini iş stratejilerine entegre ettiğini açıkladı. Rapor için bakınız. Dikkatinizi çeken şey benimle aynı mı?

Yani projeye yanıt-destek veren şirket sayısı % 250 artmış ve % 89'u iş stratejilerin, iklim raporlarına uyumlu hale getirmeye başlamış.

Ne kadar da hızlılar değil mi?

Peki, İKLİM DEĞİŞİMİNİN GÜVENLİK BOYUTU VE ORTADOĞU’YA ETKİLERİ ne olabilir hiç düşündünüz mü?

Nobel Ödülü sahibi IPCC Başkanı Dr. Rajendra Pachauri adını hiç duydunuz mu?Duymadıysanız birazdan duyuracağım ama önce tüm bu yapılanmalara, emperyalizmin yeni yaşam arayışların gelişmekte olan, az gelişmiş ülke siyaseti ne durumda bakmalıyız.

Ancak tek tek bunlara zaman ayıramayız, Türkiye bu öreceklerin en barizidir.

Kavram kargaşası yaşatmak da siyasilerin ve taşeronlarının en büyük marifetidir.

Örneğin henüz yolda yürümekten aciz bir çoğunluğun karşına çıkanlara bakıyorsunuz TV'lerde sustainable development, sürdürülebilir kalkınma, milletler üstü otorite yaklaşımı, sui generis, supranasyonalizm, ululslarüstücülük, milletler üstü otorite yaklaşımı, transnasyonalizm, extranasyonalizm gibi kavramlarla konuşuyorlar.

Haliyle anlayan kitle neredeyse yok denecek kadar az.

Siyasetçiler de anlamını bilmedikleri kavramları kullanma konusunda sanki özel eğitim almışlar.

Anımsarsanız Erdoğan'a alışmıştık, ama Dvutoğlu'da geçenlerde konuşurken, IŞİD'le aramızda 360 derece fark var deyince 180 dereceyle, 360 derece arasındaki anlamı bilmediğini öğrenmiştik ki, bu bir akademisyen.

Toplumdan daha, daha geridekilerin, üzeri boyanıp, cilalanıp topluma sunulmasının nedeni emperyalizmin bir başarıdır.

Kimi zaman Davutoğlu gibi kabadayılık görüntüsü çizseler de sonuç asla değişmez oluyor.

Daldan dala atlıyor görüntüsü veriyorum ancak, buna mecbur kalıyorum.

Konu konuyu açıyor, kaptırıp gidiyorum.

Davutoğlu Erdoğan'ı bitirme konusunda altın vuruş yapmıştı.

O zamanki yazımda "Davutoğlu'nun Erdoğan'ı bitirme hamlesi, Davutoğlu neden bu kuralı kaldırmakta bu kadar heveslidir? Ülkeyi bu duruma getiren kadrolar 3 dönem kuralına takılmadan yeni seçimle tekrar görev alabilecekken, neden bu kural yırtılıp atılmaktadır?" sorgulaması yapmış, durumu özetlemiştim.

Ancak Bahçeli ve Kılıçdaroğlu'na gelen emirlerden habersiz kaldığı için, Angelina Jolie ve Baykal devreye girerek konu hakkında ABD'nin emirlerini, olmazsa olmazlarını bu ikili muhalife aktardıkları için özellikle Bahçeli kilit rolünü, olmaz üzerine kurgulamıştı.

30 Kasım 2011'de GOLDMAN Sachs’ın Avrupa Bölgesi Yönetim Kurulu Üyesi Dalınç Arıburnu, "Önümüzdeki 10 yıl Türkiye’ye para akacak. Ülkemiz zenginleşecek... Herkes bu zenginleşmeden payını alacak..."

Bunları ben söylemiyorum... Goldman Sachs gibi elini taşın altına da koyan dünya devi bir yatırım bankasının "Londra’daki ortağı söylüyor..." diyordu.

O dönemde Faiz lobisinin Allah'ı Goldman Sachs, Türkiye'ye geliyor başlığında analizini yapmıştım.

İyi de bu aslında ne anlama geliyordu?

Bunun anlamı şuydu.

Önümüzdeki 10 yıl içinde Kürdistan dünya piyasalarına tahvil sürecek, bu paydan Türkiye üzerine düşeni alacak.

İyi de Kürdistan'dan pay gerçekten alabilecek miydik veya aslan payını kim alacaktı?

Türk kamuoyu seçimlerle uğraşırken dikkatlerden kaçan açıklamalar yapılıyordu.

Henüz 7 Haziran seçimleri yapılmadan sadece bir kaç gün evvel 17 Temmuz'da Reuters'ten John Dizard imzalı, Deutsche and Goldman ignite an oil war in Kurdistan-John Dizard (Kürdistan'da petrol savaşı Deutsche ve Goldman) başlıklı yazı yayınlanmıştı.

Yazının son bölümünde Uluslararası hukuka göre, petrol ihracı için güvenilir bir yolun Kürdistan tarafından tahvil ihracı ile mümkün olacağı anlamına gelen açıklamalarda bulunuyordu.

Bu konudaysa Bağdat ve Kürdistan'ın uzlaşmak zorunda olduğundan bahsediyordu.

Bize üst üste seçim dönemi yaşatanların boyunduruğundayken Barzani, Kürdistan tahvillerinin satışı için, Goldman Sachs’ı ve Deutsche Bank ile anlaşmış ancak biz o dönemde seçimlerin tam da hararetli kısmını yaşıyorduk.

Yine aynı dönemlerde dünyada farklı açıklamalar da yapılmaktaydı.

Öreğin, "Angola ekonomisinin yöneticileri bir dizi hız kesici engelle karşı karşıya" şeklinde bir haber verilmişti.

Haberde İsminin gizli kalmasını isteyen Angolalı üst düzey bir yönetici Jose Maria için, "Finans kökenli olduğu için bana kalırsa sektörün teknik yönlerini anlamakta zorlanıyor,” diyor. "Elbette teknik konularla ilgili tavsiyeler alıyor ama bunları ne kadar göz önünde bulundurduğu da halen bir soru işareti” deniyordu.

Ancak aynı yazıda, "Maliye Bakanı Armando Manuel sıkı mali disiplin uygulama konusundaki gayretleriyle takdir topluyor" deniyordu.

Aradan zaman geçti ve 5 Kasım 2015'te yine Reuters'te Maliye Bakanı Armando Manuel'in açıklamaları gündem bulmuştu.

Maliye bakanı yaptığı açıklamada 9,5 oranında bir verim ile 10 yıllık sorunu üzerinden 1.500.000.000 dolar yükselterek, Perşembe günü ilk Eurobond'unu sattı" diyordu.

Ancak biz yine seçim rehavetinden bunalıyor, fark edemediğimiz gerçekler dünyada yaşanmaya devam ediyordu.

Tarihler 19.11.2015'i gösterdiğinde yine Angola kaynaklı bir haber.

Angola uluslararası finans piyasalarından borçlanmak amacıyla 1,5 milyar dolar tutarında Eurobond ihracı gerçekleştirdi. 10 yıl vadeli ve %9,5 faiz oranına sahip Eurobond ihraç opersyonu Goldman Sachs, JP Morgan, Dünya Bankası, IMF, Deutsche Bank, ve ICBC'nin (Industrial and Commercial Bank of China) yer aldığı uluslararası bir konsorsiyumun hukuki ve teknik desteğiyle gerçekleştirildi. 500 milyon dolar değerindeki bir diğer borç alımı da İspanyol Santander bankasından gerçekleştirildi. Böylece Angola'nın geçtiğimiz aylarda aldığı borç miktarı 10 milyar dolara ulaştı. Bu miktarın 6 milyar doları Çin'den gelirken, diğer borç verenler Dünya Bankası (450+200 milyon dolar), Fransız Société Générale (500 milyon dolar),

İspanyol Banco Bilbao Vizcaya Argentaria (BBVA 500 milyon dolar), Amerikan Goldman Sachs (250 milyon dolar) ve İngiliz Gemcorp (250 milyon dolar) şeklinde sıralanıyor.

Angola'nın kamu borcunun 2015 yılı sonu itibariyle 58,5 milyar dolara ulaşacağı, bunun da ülkenin bu yıl için öngörülen gayrisafi yurtiçi hasılasının %57'sine denk geleceği tahmin ediliyor. Bu borcun 15 milyar dolarlık kısmını sadece ülkenin milli petrol şirketi olan Sonangol'un borcu oluşturuyor. 2014 yılında kamu borcunun gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı %42 düzeyindeydi. IMF Angola'da bu yılsonu itibariyle enflasyon tahminini de %14 olarak açıkladı.

Her ne kadar geniş detay bulamayacaksınız bile merak ediyorsanız bir kaç adres var, meraklıysanız bakınız diye sıralıyorum.

Merrill Lynch Yatırım 2010 faaliyet raporu

Merrill Lynch Yatırım 2011 faaliyet raporu

Merrill Lynch Yatırım 2012 faaliyet raporu

Merrill Lynch Yatırım 2013 faaliyet raporu

Merrill Lynch Yatırım 2014 faaliyet raporu

KÖRFEZ BÖLGELERİ SERMAYE PİYASALARINDA YOĞUN REKABET HALİNDELER

Göreceğiniz üzere bizde yaşananlarla, dünyada yaşananlar arasında hiç bir vatandaşın bağlantısı da bilgisi de yoktur.

Bu cehaletin nedeniyse Türkiye'de her köşe başında bir cami, her TV kanalında yeni bir hazret yaratılması, eğitim kurumlarında peygamber ve Arapça okutulmasıtartışmalarıdır.

Biz bunlara bağlı kalmaksızın konuyu daha geniş açılardan ele alalım.

Trabzon Valisi Abdil Celil Öz demiş ki; "Trabzon'da Arap kenti kurmayı planlıyoruz".

İşte buyurun, neden Arap, bunlar kimlerin taşeronu, efendileri kim, petrol bunlara güç vermeye yeter mi, ne kadar zamana kadar yeter?

Stating that there was demand for one year rentals in hotels and places of accommodation in Trabzon, governor Öz said that serious demand for investment and property was coming from the Gulf countries in particular. The investors from the Gulf countries are also planning to establish an Arab city. Having become a center of attraction among Arab tourists in recent years, due to its climate and natural beauty, the city has been receiving great interest from the Gulf who want to bring hotel and housing projects to life. realestatenewsturkey

11 Ağustos 2015 tarihli yazıda Yabancı yatırımcılar toprak alma engeli kaldırıldıktan sonra, kadastro müdürlüğünün Haziran 2015 verilerine göre yılın ilk 5 ayında 834.436 metrekare daha satın alınmasıyla yabancıların toplam gayrimenkul miktarının 32 milyon 538 bin 520 metrekareye ulaştığını söylüyor.

En yüksek talebin ise Körfez ülkelerinden ve Trabzon için olduğunu bildirmiş.

Sitenin, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay'a dayandırdığı haberinde, Türkiye'de Suudiler tarafından satın alınan gayrimenkullerin toplam tutarı, 910.000 metrekareye ulaşmıştır deniyor.

Haberde Arapların İstanbul, Yalova, Sakarya, Bursa, Kocaeli ve Trabzon'da gayrimenkul alımlarını artırdığı bildirilmiş.

Trabzon'un 2009 ve 2014 yılları arasında örneğin trafiğinin çok kötü olduğunu yazıp çizenler varken birden bire 2015 yılına geldiğimizde gözde bir kent oluyor.

Aldığı yatırımlar ile her geçen gün yıldızı yükselen Trabzon, Forbes Dergisi tarafından Türkiye’nin en yaşanılabilir kent seçildi.Araştırmada Türkiye’deki kentlerin yaşama ve iş

yapma özelliklerini ne ölçüde bir arada barındırabildiği ortaya konuldu.

Bakınız Forbs dergisiTrabzon'u nasıl anlatmıştı?Diyebilirsiniz ki, Urfa’nın Tapusu Bir Taşeron İşçinin Elinde olduğuna göre neyi tartışıyorsunuz?

Anımsarsanız, bir akrabam tafaından yapılan, Kendi yaşadığım örnekleriyle toprak satışında ihanet başlığında örneğini de veriştim.

Peki, neden?

Son bir yıl içinde nasıl bir sihirli değnek değmiştir de Trabzon dünyanın gözde yerleri arasına girmiştir?

TÜİK verilerine aşağıda gireceğim ancak Yabancıya toprak satışları Filistin örneğine döndü, 2. İsrail mi kurulacak? başlıklı yazı, sizlere bundan evvel bazı bilgiler verecektir.

Bu kez de Etnik KozlarKaradeniz'de mi paylaşılıyor dersiniz?

Örneğin Uzun Göl'ün Araplar tarafından betonlaştırılması bunda rol oynamış mıdır, yoksa yine dünyanın yeni yaşanabilir alanı, iklimsel gelecek vaat etmesi etkili olmuş mudur?

Gizemli olduğu iddia edilen Stonehenge taşları hakkında bazı iddialar ortaya atılmıştı.

Dünyanın bir çok bölgesinde örneğin Başkurdistan, ABD'nin Georgia eyaleti, Londra gibi yerlerde görüldüğü ve Georgia Guidestones mesajı barındırdığı bu mesajlardan birinde " Maintain humanity under 500,000,000 in perpetual balance with nature" (İnsan nüfusunu doğayla sürekli denge içinde olacak şekilde, 500 milyonun civarında tut) yazısı olduğu iddiaları var.

Bunlar her ne kadar komplo gibi gelse dahi aslında bu çalışmaların yapıldığını artık görmekteyiz.

Örneğin yaratılan hastalıklar veya çaresi bulunduğu halde ilaçları piyasaya sunulmayan hastalıkları biliyoruz.

Örneğin bir haberde şöyle diyordu.

AIDS, Güney Afrika’da 62 olan ortalama yaşam süresini 49’a düşürdü. BM’nin raporuna göre, 2025 yılına kadar, toplam 38 Afrika ülkesinde nüfus yüzde 14 oranında azalacak. Afrika’da kadınların daha çok HIV taşıdığı ya da AIDS’e yakalandığı ve bu hastalığa yakalanan aile fertleriyle ilgilenmek zorunda kaldıkları için de hastalığın bedelini daha ağır ödedikleri bildirildi .

Lancet Tıp dergisinde yayınlanan İnsanlık antibiyotiksiz bir hayata korkunç hızla ilerliyor başlığında sunduğum habere ne dersiniz?

76 milyonun özel bilgileri AKP eliyle ABD’ye neden verildi sanıyorsunuz?

2023'e kadar hangi genetik katilleri gıda olarak ülkete sokacaklarının palanlarını yapsınlar diye mi?

Yoksa 2100 yılına kadar Türk genlerinden % de kaçının yok edileceği heaplansın diye mi?

Yeni tür virüslerin hangi gen mutasyonlarına başarılı olması araştırılmıyor mu sanıyorsunuz?

AKP Hükümetinin ilaç kararı ABD gündeminde neden düşmüştü, neden Risle-i Nur'un hastalıkları tedavi ettiği yazılmıştı, Shell neden Risale-i Nur dağıtıyordu, ROCHE ilaç firması neden AKP'ye şükranlarını sunuyordu?

Neden ilaç yasası çıkartılıyor, neden Epilepsili Tayyip efendimiz grip aşısını olmamıştı da millet olmuştu, kuş, domuz gripleri neden üretilmişti?

Bunların geniş detaylarını yazmıştık ama o dönemlerde bunlara kimse aldırış etmiyordu.

Çünkü günü birlik yaşam öğretilmiş, geleceğimiz olan çocuklar önce Allah'a sonra AKP hükümetlerine emanet edilmişti.

Biz de efendilerimizin gemiciklerini, uçaklarını, saraylarını, One Minute masallarını dinliyorduk.

AKP kurucularından Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Erdoğan'ın One Minute çıkışının bir kurgu olduğunu, Erdoğan'ın danışmanları tarafından kurgulandığını söylemişti.

Kurgusal operasyonlar halkın istese de, istemese de birilerinin istediği şekilde yönlendirilmesi için yapılır.

Bazen bunlar öylesine ileri aşamalarda yürütülür ki, aklınızın alamayacağı türlerdendir.

Bu söylediğime bir konuşmadan örnek verelim, konuşmadaki özel hazırlanmış, kurgulanmış, sinsi planların dolu olduğu bakın nasıl anlaşılıyor.

Bill Gates 10 Şubat 2010'da enerji üzerine konuşuyor. Başlık, Sıfıra Doğru Değişmek

Konuşmasının 04:29 dakikasında şöyle diyor.

First, we've got population. The world today has 6.8 billion people. That's headed up to about nine billion. Now, if we do a really great job on new vaccines, health care, reproductive health services, we could lower that by, perhaps, 10 or 15 percent, but there we see an increase of about 1.3.

Önce nüfus var. Dünyada bugün 6.8 milyar insan var. Bunun da 9 milyara doğru yolu var. Eğer aşılar konusunda çok iyi ilerlersek ve sağlık bakımı ve üreme ile ilgili sağlık hizmetlerinde... bunu belki yüzde 10-15 kadar düşürebiliriz ama burada 1.3 lük bir artış görüyoruz.

Yani insan nüfusunu aşılarla düşürme planladıklarını itiraf ediyor ve daha ötesi biz bunu en son domuz ve kuş gribinde yaşamıştık.

Bizim Sağlık bakanı ise milyonlarca dolar vererek gereğinden fazla sipariş etmiş, faydalı olup olmadığını Allah'a havale etmişti.

Avrupa Birliği’nin Türkiye için Teknik Yardım Programı Türkiye’deki Kuş Gribine Karşı Hazırlık ve Müdahale için Teknik Yardım Projesi. TR 06.AI/SV Taslak Final Raporu Aralık 2008

AB'nin Taslak Final Raporu Aralık 2008

ANAYASA Mahkemesi, anne-baba rızası olmadan çocuğa zorunlu aşı yaptırılmasının Anayasa’nın ‘kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı’nı düzenleyen 17’nci ve ‘temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine’ ilişkin 13’üncü maddesine aykırı bularak ihlal kararı verdi. 12 Kasım 2015

Derhal Sağlık örgütlerinden AYM'nin aşı kararına tepki gelmiş ve "Toplum yararı bireyin özerkliğinden üstündür" açıklaması yapılmıştı.

AKP 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra yani düzenlemeyle zorla aşı yapılmasının yolunu açacak.

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu 'Aşı programı etkilenmeyecek'

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu aşı takvimi ile ilgili konuştu. Müezzinoğlu, Anayasa Mahkemesinin ailenin rızası olmadan zorla aşılama yapılamayacağına ilişkin kararının aşı programlarını etkilemeyeceğini, aşılama programlarının uygulanmasına aynen devam edileceğini söyledi. DHA/17 Kasım 2015

Sağlık bakanı, "Milli aşı anlamında difteri ve tetanosun ihalesini yaptık, inşallah önümüzdeki süreçte kendi ülkesinde antijeniyle difteri ve tetanosunu kendisi üretecek hem ülkesine hem dünyaya pazarlayacak"

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu'nun 'Aşılama sürecek' çıkışı, kafaları karıştırdı. Yeni Yüzyıl, anne ve babaların görüşünü aldı. Çoğunluk mahkeme kararını doğru buldu

Sağlık Bakanlığı, akupunktur, kupa tedavisi (hacamat), hipnoz, hirudoterapi, refleksoloji, ozonla tedavi uygulamalarıyla ilgili yönetmelik hazırlıyor. Bu tedavilerin bedelinin SGK tarafından karşılanmayacağı belirtildi.

Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Şencan, 'Geleneksel tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları' hakkında hazırlanan mevzuat çalışmalarının tamamlandığını belirtti.

22.5.2013 tarihinde Dr. Rajendra Pachauri, Boğaziçi Üniversitesi'nde IPCC raporunu anlatmak için gelmiş.

Milliyet gazetesinden Meral Tamer'in haberine göre öğrencilerden biri Pachauri'ye, "bırakalım bugünkü medeniyet tümüyle çöksün, kalanlarla herkesin sorumluluğunun bilincinde olduğu yeni bir medeniyet kuralım” demiş.

Pachauri öğrenciye, "İnsanları yüzyıllık geleneklerinden koparmak, Maldivli’yi Berlinli ya da İstanbullu yapmak çok insafsızca ve hiç etik değil" demiş.

2007 Nobel Barış Ödülü'nü ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore ile paylaşan, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) başkanı Dr. Rajendra Pachauri, Oslo'da 10 Aralık 2007 tarihindeki konuşmasında da yaklaşık benzer ifadeler kullanmıştı.

Aldığı ödülün bir uyanış, dünyaya adeta bir kalk borusu öttürmek anlamına geldiğini

söylerken bunu 3 ana başlık altında özetleyebiliriz demiş.

Ayrıca Thomas Loren Friedman'ın kitabında vurgulandığı gibi, "Dünya Düz" mantığıyla hareket edilmesi yani dünyada herkesin aynı yerde yaşadığını, başka dünya olmadığına örtülü olarak vurgu yapmak istemiş, yani bu görüntüye sığınmış.

Sığınmış diyorum, zira olayın perde arkasını algılamak için Friedman'ı ve söylediklerini bilmeliyiz.

Friedman, bir gazetecidir ve ona göre dünyanın düzleşmesine neden olan Ulus Devletlerdir.

Ulus Devlet anlayışını düzleştirici güçler arasında gören Friedman, düzleştirici bu gücün çeşitli topluluklara koruma ve tampon görevi yapan daha büyük bir tehlike olarak ortaya çıkacağını ve düz dünyada birinin ekonomik kurtuluşu, bir başkasının işsiz kalması anlamına gelmeyeceğini söylüyor.

Ne gariptir ki, Nobel ödülü alanların yaklaşık tamamı ulus devletlere karşı durmaktadırlar.

Malumunuz turuncu devrimlerin mimarı Soros'ta Ulus Devletlerin gereksiz olduğunu savunmaktadır.

Neden ulus devletlere düşmanlık vardır?

Çünkü parçalanması, etnik ve dinsel kimliklerle ayrıştırması, bölünüp parçalanması son derece güçtür de ondan.

İyi de etnik ve dinsel kimliklere ayrılarak parçalanması kolaylaşan ülkelerden neden korkulmaktadır, herkesin kendi kimliğine uygun, kendini tanımlamasına uygun devletler olsa ne zararı var gibi soru aklınıza gelebilir.

İşte biz de bunu anlatmaya çalışıyoruz.

21.04.2009 tarihindeyse Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Antalya’da düzenlenen Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli 30. Oturumu (IPCC) öncesinde, panel Başkanı Dr. Rajendra Pachuari ile ortak basın toplantısı düzenledi.

Hepsi o kadar, başka bir girişim yoktu, zaten basın da buna gereken önemi gösterememişti.

Çünkü bizim basının tek görevi vardı, Hz. Tayyip efendimizden bahsetmek, onun konuşmalarını yayınlamak...How does the IPCC work? (IPCC nasıl çalışır?)

Calendar (Takvim)

IPCC Genel Bakış

Publications and Data (yayınlar ve veri)

2014 Mayıs ayında Reuters'in haberine göre İklim değişikliğini incelemek için 2 bin yıllık buzullarda inceleme başlatılmıştı.

Araştırma ekibinden Avustralya Antarktik Bölümü başkanı Nick Gales, “Projeden elde edeceğimiz veriler, iklimin yakın geçmişimizde neden olduğu değişiklikleri daha iyi anlamamızı sağlayacak modeller geliştirmemize yardımcı olacak” diyordu.

Gales, 18-24 ay sürecek araştırma için (Scientists hope 2,000-year-old ice holds clues to climate change) 2 ton civarındaki buzulun dünyanın dört bir yanındaki laboratuarlara gönderildiğini, verilerin olağanüstü doğa olaylarının etkisiyle beraber, fosil yakıtların iklim üzerindeki etkilerini ortaya koyacağını söylüyordu.

Bu araştırmada Avustralya, ABD, Almanya, Fransa, Danimarka, Çin gibi 15 ülke olmasına rağmen Türkiye ve Orta Doğu'dan kimse bırakın katılmayı belki haberleri bile olmamıştı.

2 Kasım 2014, yani seçimlerden bir gün sonrası.

"İklim Değişikliği Hükümetler arası Panel" 30 bin sayfalık değerlendirme raporunu açıkladı. Panelin başkanı Pachauri, "İklim değişikliği insanları yaşadıkları yerlerden edecek. B planı diye bir şey yok çünkü yaşayacağımız başka bir gezegen yok" dedi.

Nerede açıklanmış?

Danimarka'da, Kopenhag'da açıklanmış.

Biz ne yapıyorduk o arada?

Hz. Tayyip Efendimizin beğenmediği millet iradesini yeniliyorduk.

Peki, Pachauri'nin bu paneldeki söylemi dikkatinizi çekti mi?

Pachauri'nin Boğaziçi Üniversitesi ve Oslo'da 10 Aralık 2007 tarihindeki ifadeleriyle bire bir aynı değil mi?

Yani adam yıllardır aynı söylemlerle ortalıkta dolaşıyor, gelişmiş bir söylemi olmadığı gibi çözüm için hem öneri sunamıyor hem de yaptırım gücü yok.

Öyleyse Pachauri ve arkasındaki güçlerin amacı nedir?

Yeni Turuncu Devrimcilerin maskeleri yenilendi de doğal renklere mi büründü?

Neden tüm renkli devrimcilerin, etnik milliyetçilerin, dincilerin tamamının korkusu Ulus Devletlerdir, hiç düşünüyor musunuz?

Peki bu renklendirilmiş devrimciler nerelerde, nasıl hareketlere girişiyor d biz göremiyoruz?

Yaptıklarını hangi maskelerle örtüyorlar da biz algılayamıyoruz?

Sabırla okursanız tamamının analizini olmasa dahi, dikkatinizi çekecek bazı bilgileri harmanlayacağız.

Bizdeki ahmakça davranışlara girmeden evvel bazı detayları da görelim.

G 20 Mülteci sınavı.

3 Nisan 2015 tarihinde YSK başkanı Sadi Güven, 53.765.231 yurt içi, 2.867.658 yurt dışı toplam 56.632.889 seçmen olduğunu açıklamıştı.

Oysa aynı YSK, kesin sonuçlarında aşağıdaki sol sütündeki tabloyu sunmuştu.

YSK 1 Kasım kesin sonucunu açıklamasa dahi 7 Haziran ve 1 Kasım karşılaştırması yapalım.

7 Haziran seçmen durumu. 1 Kasım seçmen durumu

Toplam Sandık: 174.220 Toplam Sandık: 183.518

Açılan Sandık: 174.220 Açılan Sandık: 183.518

Katılım Oranı: %86,64 Katılım Oranı: %85,18

Toplam Seçmen: 54.813.375 Toplam Seçmen: 56.965.099

Kullanılan Oy: 47.490.546 Kullanılan Oy: 48.523.610

Geçerli Oy: 46.159.639 Geçerli Oy: 47.838.711AKP: 18.347.747, 258 MV, %40.66 AKP: 23.673.541, % 49,49, 317 MV, % 49,49

YSK kesinleşen 1 Kasım sonuçları şurada açıklayacak.

Sağ tarafta verdiğim rakamlar henüz kesinleşmemiş olup, muhtemel sonuçlardır.

1 Haziran'da AKP: 18.347.747 oy almıştı

CHP 11.338.681 oy almıştı.

MHP 7.423.555 oy almıştı.

HDP 5.847.134 oy almıştı.

Kesin olmayan sonuçlara göre 1 Kasım'da AKP: 23.673.541 oy almış görünüyor.

CHP 11.957.961 oy almış görünüyor.

MHP 5.625.423 oy almış görünüyor.

HDP 4.975.727 oy almış görünüyor.

haberturk

Sandık Sonuç Tutanakları kesin sonuçları açıklandı.Bu benim oy kullandığım sandık ve resmi olmayan sonuç.

Bu da açıklanan resmi sonuç.

http://1.bp.blogspot.com/-02kE-fhwlnA/VlTUDE5FLpI/AAAAAAAAUhg/oEHzyLW_x7o/s1600/Sand%25C4%25B1k%2BSonu%25C3%25A7%2BTutanaklar%25C4%25B1%2B-%2BKopya.jpg

https://sonuc.ysk.gov.tr/module/GirisEkrani.jsf