ةجاحلا ةبطخ - tevhidi davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م...

80

Upload: others

Post on 19-Nov-2020

16 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن
Page 2: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

الحاجة خطبة

من شرور أنفسنا ومن نحمده ونستعينه ونستغفره ونعوذ بالل إن الحمد لل فل مضل له ومن يضلل فل هادي له وأشهد أن ل ئات أعمالنا، من يهده الل سي

دا عبده ورسوله ا إل إله وحده ل شريك له، وأشهد أن محم .لل

﴿يا ايها الذين امنوا اتقوا الله حق تقاته ولا تموتن الا (۳/۲۰۱: سورة آل عمران) ﴾۲۰۱ وانتم مسلمون

اتقوا ربكم الذى خلقكم من نفس واحدة ﴿يا ايها الناس وخلق منها زوجها وبث منهما رجالا كثيرا ونساء واتقوا الله

سورة ) ﴾۱ الذى تساءلون به والارحام ان الله كان عليكم رقيبا

(٤/۲: النساء ۰۷ ﴿يا ايها الذين امنوا اتقوا الله وقولوا قولا سديدا

يصلح لكم اعمالكم ويغفر لكم ذنوبكم ومن يطع الله ورسوله (۰۲-۳۳/۰۰: )سورة الأحزاب ﴾۰۷ فقد فاز فوزا عظيما

ا بعد: فإن د وشر أم وخير الهدي هدي محم أصدق الحديث كتاب الل

.المور محدثاتها وكل محدثة بدعة وكل بدعة ضللة وكل ضللة في النار

Page 3: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

HUTBETU’L-HÂCE

Hamd, -âlemlerin rabbi olan- Allâh’a mahsustur. O’na hamd

eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden

ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete er-

dirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete

erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir

ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed sallallâhu aley-

hi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlü’dür.

“Ey îmân edenler! Allâh’tan korkulması gerektiği gibi korkun

ve sizler ancak Müslümanlar olarak ölün!” (Âli İmrân: 3/102)

“Ey insânlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini ya-

ratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbi-

nizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğu-

nuz Allâh’tan ve akrabalık haklarına riâyetsizlikten sakının! Şüphe-

siz Allâh sizin üzerinize gözetleyicidir.” (Nisâ: 4/1)

“Ey îmân edenler! Allâh’tan sakının ve sözün en doğru-sunu

söyleyin ki Allâh, amellerinizi ıslah etsin ve günahları-nızı bağışla-

sın. Kim Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş

olur.” (Ahzab: 33/70-71)

Bundan sonra:

Muhakkak ki sözlerin en doğrusu Allâh’ın kelâmı (Kur’ân-ı

Kerîm), yolların en hayırlısı ise Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sel-

lem’in yoludur (Sünneti’dir). İşlerin en kötüsü sonradan uydurulan-

lardır. Sonradan uydurulup dîne sokulan her şey bid’ât, her bid’ât

dalâlet, her dalâlet ise ateştedir.

Page 4: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

MUKADİME

Sahîh/geçerli bir îmân, Allâh Azze ve Celle’nin inanç esasları

olarak bildirdiği tüm şeylere inanmakla ve gerektirdiklerini de yeri-

ne getirmekle gerçekleşir. Hiçbir kimse bunlara inanamadan ve

gerektirdiklerini de yerine getirmeden Müslüman olamaz. İnanç

esasları tamam olmadan ve onları bozacak olan şeyler de yok ol-

madan namaz ve oruç gibi İslâm’ın şiarlarından olan ibâdetleri ye-

rine getirmek yahut alkol ve kumar gibi herkesin bildiği haramlar-

dan da sakınmak, kişiye fayda vermez. Zîrâ ibâdetler, sahîh bir

îmân olmadan kabul edilmez.

Îmânın temeli olan inanç esasları Allâh’a, meleklerine, kitâb-

larına, rasûllerine, âhiret gününe ve kadere inanmak olarak altı

tanedir. İnanca dair olan diğer şeyler, bu altı esasa râcidir/ döner.

Bu inanç esaslarına topluca “îmânın şartları” denir.

Îmân: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Allâh’u

Teâlâ’dan getirdiklerini kalb ile kabul etmek, bunları dil ile söylemek

ve gerektirdikleriyle amel etmektir.” Şart kelimesi ise: “Yok olması

halinde hükmünde yok olacağı şeydir.”

Anlaşılacağı üzere, îmânın kabul olması şartlarının tamam

olmasına bağlıdır. Şartlarından biri eksik olduğunda yahut şartları

bozacak bir şey bulunduğunda ise îmân sahîh olmaz. Sâhibi Müs-

lüman ismini alamaz…

Bizim bu kitâbımızdaki amacımız, sahîh bir îmânın teşekkülü

için gerekli olan îmânın şartları olan altı esası, Kur’ân’dan ve Sün-

net’ten delîllerle kısaca açıklamaktır.

Page 5: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

ÎMÂNIN ŞARTLARI

Kulların mükellef oldukları en büyük ve önemli olan şey îmân

olup, altı esas üzerine kurulmuştur. Bu esaslara “îmânın şartları”

denir. Bun şartlar: Allâh’a, meleklerine, kitâblarına, rasûllerine,

âhiret gününe, hayrı ve şerriyle kadere inanmaktır. Nitekim Allâh

Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

بم ا ﴿ سول الر رب ه من من اليه انزل ا والمؤمنون ا كل بالل من

قبيناحدمنرسله ورسله وكتبه ئكته ومل ﴾﴾٥٨٢﴿لنفر

“Rasûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti, mü’minler

de (îmân ettiler). Her biri; Allâh’a, meleklerine, kitâblarına ve rasûl-

lerine îmân ettiler ve şöyle dediler: O’nun rasûllerinden hiçbirini

ayırt etmeyiz.” (Bakara: 2/285)

انتول واوجوهكمقبلالمشرقوالمغربول ﴿ ليسالبر البر كن

منا بي خروالمل واليو ال منبالل ﴾﴾٧١١﴿ن ئكةوالكتابوالن

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz değil-

dir. Asıl iyilik, Allâh’a, âhiret gününe, meleklere, kitâb ve nebîlere

îmân eden kimselerin yaptığıdır.” (Bakara: 2/177)

Page 6: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

6

شيءخلقناهبقدر﴿ ﴾﴾٩٤﴿ان اكل

“Gerçekten biz, her şeyi bir kader ile yarattık.” (Kamer: 54/49)

Ömer bin Hattâb radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre,

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

عنه الخطاب بن عمر عن صلى الل رسول قال :قال ،رضي الل وملئكته وكتبه ورسله واليوم »:وسلم عليه الل يمان أن تؤمن بالل ال

ه «الخر وتؤمن بالقدر خيره وشر

“İman; Allâh’a, meleklerine, kitâblarına, rasûllerine, âhiret gününe

ve hayırlısıyla şerlisiyle kadere inanmandır.” [(SAHİH HADİS:) Müslim (8);

Tirmizî (2610)…]

Bu şartlar, îmânın olmaza olmazlarıdır. Bu şartların tümüne

îmân etmedikçe kişinin îmânı sahîh yani geçerli olmaz. Bunlardan

birini dahi inkâr eden kimse îmân dairesinden çıkar kâfir olur. Allâh

Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

﴿ ضل فقد ال خر واليو ورسله وكتبه ومل ئكته بالل ي كفر ومن

يداا بع ﴾﴾٧٣١﴿ضللا

“Kim Allâh’ı, meleklerini, kitâblarını, rasûllerini ve âhiret gü-

nünü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisa: 4/136)

Page 7: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

ALLÂH’A ÎMÂN

Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya inanmak, îmânın şartlarının bi-

rincisi, en büyüğü ve hepsinin esasıdır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ,

şöyle buyurmaktadır:

بم ا ﴿ سول الر رب ه من من اليه انزل ا والمؤمنون ا كل بالل من

قبيناحدمنورسله وكتبه ئكته ومل ﴾﴾٥٨٢﴿رسله لنفر

“Rasûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti, mü’minler

de (îmân ettiler). Her biri; Allâh’a, meleklerine, kitâblarına ve rasûl-

lerine îmân ettiler ve şöyle dediler: O’nun rasûllerinden hiçbirini

ayırt etmeyiz.” (Bakara: 2/285)

Allâh’a inanmak, îmânın temeli ve özü olup, asılların aslıdır.

Diğer bütün inançlar ona tabidir ve bu asıldan kaynaklanır. Allâh

Subhânehu ve Teâlâ’ya îmân, O’nun varlığına ve birliğine, kendi-

sinden başka ibâdete layık ilâh olmadığına, isimlerinde ve sıfâtla-

rında eksiksiz ve mükemmel olduğuna îmân etmeyi içerir. Allâh

Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

وهوعل ى﴿ شيءفاعبدوه هو خالقكل هال ال ل كم رب لكمالل ذ

﴿ يل شيءوك ﴾﴾٧٠٥كل

Page 8: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

8

“İşte Rabbiniz Allâh budur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, her

şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse yalnız O’na ibâdet edin. Zira O, her şeye

vekîldir.” (Enâm: 6/102)

Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya îmân, tevhîdin üç türünde O’na

inanmayı ve gerekleriyle de amel etmeyi mecbur kılar. Bunlar:

Rubûbiyyet, Ulûhiyyet, İsim ve Sıfât Tevhîdi’dir.

RUBÛBİYYET TEVHÎDİ:

Rubûbiyyet, Allâh’u Teâlâ’nın “Rabb” ismine nispet edilen bir

kelime olup, Rabb’lık demektir. Rabb kelimesi lügatte: “Mürebbi/

terbiye edici, malik/mülk ve iktidar sahibi, seyyid/efendi, müdebbir/

yönetici, vali/idareci, mun’im/nimet verici, mütemmim/ tamamlayıcı,

kayyim/yönetici” gibi mânâlara gelir. Tevhîd: “Birlemek, bir kılmak”

demektir. Rubûbiyyet tevhîdi ise: “Allâh Subhânehu ve Teâlâ’yı fiil-

lerinde birlemektir.” Rabbimiz Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmak-

tadır:

﴿ العالم الحمدلل ﴾﴾٥﴿ين رب

“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur.” (Fatiha: 1/2)

واتوالرضوما﴿ م الس ار﴿رب يزالغف ﴾﴾١١بينهماالعز

“Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan

Allâh) azîzu’l-gaffârdır (üstündür, çok bağışlayıcıdır).” (Sad: 38/66)

Page 9: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

9

﴿ فاعبده بينهما وما والرض وات م الس رب لعبادته واصطبر

اا﴿ ﴾﴾١٢هلتعلملهسمي

“(Allâh) Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir.

Şu halde O’na ibâdet et ve O’na ibâdette kararlı ol. Hiç O’nun adaşı

(dengi ve benzeri) olan birini biliyor musun?” (Meryem: 19/65)

Rubûbiyyet tevhîdi, Allâh’u Teâlâ’nın yaratan, yaşatan, yöne-

ten, idare eden, hüküm veren, işleri dengede tutan, rızık veren,

dirilten, öldüren… Olduğunu tasdik ve ikrar etmektir. Nitekim O,

şöyle buyurmaktadır:

﴿ الل كم رب ان مم اي ا يست ة والرضف وات م الس خخلق ال ي

مسوالقمر والش اا يث هاريطلبهحث ىعلىالعرشيغشيال يلالن استو

تباركالل الخلقوالمر الله راتبامره ينوالن جو مسخ العالم رب

﴿٢٩﴾﴾

“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, son-

ra arş’a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze

bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş du-

rumda yaratan Allâh’tır. İyi bilin ki, yaratmak da emretmek de O’na

Page 10: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

10

mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allâh ne yücedir!” (Araf: 7/54)

مع﴿ الس يملك ن ام والرض م اء الس من يرزق كم من قل

منالمي تويخر ومنوالبصارومنيخرجالحي جالمي تمنالحي

فقلافلتت قون﴿ ﴾﴾٣٧يدب رالمر فسيقولونالل

“De ki: ‘Kimdir sizi gökten ve yerden rızıklandıran? Kimdir ku-

laklarınızı ve gözlerinizi yaratan? Kimdir ölüden diriyi, diriden ölüyü

çıkaran. Kimdir bütün işleri çekip çeviren, kâinatı yöneten. ‘Allâh!’

diyecekler. De ki: O hâlde, Allâh’a karşı gelmekten sakınmayacak

mısınız?” (Yunus: 10/31)

﴿ ﴿انالحكمال اي اه تعبد واال امرال ﴾﴾٩٠لل

“Hüküm vermek yalnızca Allâh’a aittir. O, kendisinden başka

hiçbir şeye ibâdet etmemenizi emretmiştir.” (Yusuf: 12/40)

Kâinatta Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın dilediği şey olur, di-

lemediği şey olmaz. Semada/göklerde ve arzda/yerde olan her şey

ve herkes O’nun mahlûku/yarattığı kuludur. O’nun izni olmadan

hiçbir şey yapamazlar ve isteyemezler. Kâinatın tasarrufu O’nun

elindedir. O’nun hükmü ve egemenliği altındadır. Nitekim O, şöyle

buyurmaktadır:

Page 11: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

11

يش اء﴿ بمن واتوالرضيعي م ملكالس له الل ان تعلم الم

ير﴿ شيءقد عل ىكل والل ﴾﴾٩٠ويغفرلمنيش اء

“Bilmez misin ki, göklerin ve yerin mülk-ü tasarrufu Allâh’a

aittir. O, dilediğine azâb eder, dilediğini de bağışlar. Allâh, her şeye

hakkıyla gücü yetendir.” (Mâide: 5/40)

ULÛHİYYET TEVHÎDİ:

Ulûhiyyet: “İlahlık” demektir. İbâdet edilerek itaat edilen

“ma’bûd” anlamındaki ilâh kelimesinden türemiştir. Tevhîd: “Bir-

lemek, bir kılmak” demektir. Ulûhiyyet tevhîdi ise: “Kulların kendi

fiillerinde Allâh Subhânehu ve Teâlâ’yı birlemeleridir.” Yani ibadette

Allâh’u Teâlâ’yı birlemektir. Bu sebeble bu tevhîde “tevhîd-i

ibâde/ibadet tevhîdi” de denilir. İlâhımız Allâh Azze ve Celle şöyle

buyurmaktadır:

انا﴿ هال ال ل ان ه نوح ياليه وم اارسلنامنقبلكمنرسولال

﴾﴾٥٢فاعبدون﴿

“Senden önce hiçbir rasûl göndermedik ki ona: ‘Şüphesiz,

benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibâdet edin’ diye

vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya: 21/25)

Ulûhiyyet tevhîdi, Allâh’u Teâlâ’nın hak ve gerçek ilâh oldu-

Page 12: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

12

ğuna, O’ndan başka ibâdeti hak eden ilâh bulunmadığına ve O’nun

dışındaki tüm ilâhların batıl ve sahte olduğuna kesin olarak inan-

maktır. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

﴿ الل وان الباطل مايدعونمندونه وان الحق هو الل لكبان ذ

ير﴿هوالعلي ﴾﴾٣٠الكب

“Bu böyledir. Çünkü Allâh hakkın tâ kendisidir, onu bırakıp

da taptıkları ise bâtıldır. Şüphesiz Allâh çok yücedir, çok büyüktür.” (Lokman: 31/30)

Ulûhiyyet tevhîdi, ibâdeti, inkıyâdı/boyun eğmeyi ve mutlak

itaati sadece O’na tahsis etmek; kim olursa olsun hiçbir kimseyi

hiçbir şeyde O’na ortak etmemektir. Namaz, oruç, zekât, hac,

zebh/kurban, nezr/adak, dua, istiane/yardım isteme, is-

tiâze/sığınma, tevekkül, havf/korku, reca/ümit, muhabbet/sevgi,

inâbe/tevbe ve yöneliş, haşyet/saygı ve korku, tezellül/huzurunda

kendini küçük görme ve hüküm istemek gibi görünen ve görün-

meyen hiçbir ibâdeti O’ndan başkasına yapmamaktır. Tüm ibâdet

çeşitleriyle sevgi, korku ve ümitle sadece Allâh’a ibâdet etmektir.

Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

اا﴿ شيـ ولتشركوابه ﴾﴾٣١﴿واعبدواالل

“Allâh’a (tevhîd üzere) ibâdet edin ve ona hiçbir şeyi şirk (or-

tak) koşmayın.” (Nisâ: 4/36)

Page 13: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

13

﴿ لل وممات ي ومحياخ ي ونسك صلت ي ان قل ين العالم رب

﴿٧١٥﴾﴾

“De ki: Şüphesiz benim namazım da, diğer ibâdetlerim de,

yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allâh içindir.” (Enam: 6/162)

Ulûhiyyet tevhîdi, İslâm Dini’nin başlangıcı ve sonudur; zâhi-

ri/dışı ve bâtınıdır/içidir. Nebîlerin/peygamberlerin ilk ve son çağrı-

sıdır. Bu tevhîdin teşekkülü için nebîler gönderilmiş, kitâblar indi-

rilmiştir, cihâd kılıçları çekilmiştir. Bu tevhîde istendiği gibi îmân

edenler mü’min olarak isimlendirilmiştir. Bu tevhîde îmân etme-

yenler veya eksiği olanlar kâfir olarak isimlendirilmiştir. Nitekim

Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

﴿ اغوت واجتنبواالط اناعبدواالل ةرسولا ام يكل ولقدبعثناف

حق من ومنهم الل هدى من فيفمنهم يروا فس للة الض عليه ت

ين﴿ ب ﴾﴾٣١الرضفانظرواكيفكانعاقبةالمكي

“Andolsun, biz her ümmete: ‘Allâh’a kulluk edin ve tâğûttan

kaçının’ diye bir rasûl gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allâh

hidâyet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık (hükmü) hak oldu.

Artık, yeryüzünde dolaşın da (tevhîdi) yalanlayanların sonunun ne

olduğunu görün.” (Nahl: 16/36)

Page 14: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

14

İSİM VE SIFÂT TEVHÎDİ:

İsim: “Kur’ân ve Sünnet’te Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın zatını

ifâde etmek için kullanılan kelimedir.” Sıfât: “Kur’ân ve Sünnet’te

Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın vasıflarını ifâde etmek için kullanılan

kelimedir.” Tevhîd: “Birlemek, bir kılmak” demektir. İsim ve sıfât

tevhîdi ise: “En güzel isimlerin ve en kâmil sıfâtların Allâh Subhâne-

hu ve Teâlâ’ya ait olduğunu tasdik ederek, O’nu, bu isim ve sıfâtla-

rında birlemek” demektir. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

ب﴿ فادعوه الحسن ى السم اء ف يولل يلحدون ين ال ي وذروا ها

سيجزونماكانوايعملون ﴾﴾٧٨٠﴿اسم ائه

“En güzel isimler Allâh’ındır. O halde O’na o güzel isimleriyle

dua edin. O’nun isimleri hakkında yanlış yola sapanları bırakın. On-

lar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (Araf: 7/180)

وهو﴿ العل ى المثل ولل وء الس مثل بال خرة يؤمنون ل ين لل ي

يم يزالحك ﴾﴾١٠﴿العز

“Kötü sıfâtlar ahirete inanmayanlara aittir. Mesel-i A’lâ/en

yüce sıfâtlar ise Allâh’ındır. O, Azîz (mutlak güç sahibidir) ve

Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” (Nahl: 16/60)

O’nun isim ve sıfâtları bütün kemâl sıfâtlara sâhib ve her tür-

Page 15: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

15

lü noksan sıfâtlardan beridir. O, bu özelliğiyle bütün varlıklardan

ayrılır ve eşsizdir. O’nun zatı diğer zatlara benzemediği gibi sıfâtla-

rı da aynı şekilde başkalarının sıfâtlarına benzemez. Çünkü O’nun

eşi dengi ve benzeri olabilecek hiçbir varlık yoktur. O, yarattığı

mahlûkata kıyâs edilemez. Allâh Tebâreke ve Teâlâ, şöyle buyur-

maktadır:

﴿ شيء ﴾﴾٧٧﴿ليسكمثله

“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.” (Şura: 42/11)

﴿ ﴾﴾٩﴿ولمي كنلهكفواااحد

“O’nun hiçbir dengi yoktur.” (İhlâs: 112/4)

Allâh’u Teâlâ’nın, kendi zatı hakkında söyledikleri ve

Rasûlü’nün Âlemlerin Rabbi hakkında beyan ettikleri geldiği gibi

kabul edilir ve haber verilen hiçbir sıfât inkâr edilmez. Allâh

Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

ويتعد ﴿ ورسوله يعصالل يهاومن ف خالداا ناراا يدخله حدوده

ين مه ﴾﴾٧٩﴿ولهعياب

“Kim Allâh’a ve Rasûlüne isyân eder ve O’nun koyduğu sınır-

ları aşarsa, Allâh onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun

için alçaltıcı bir azâb vardır.” (Nisa: 4/14)

Page 16: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

16

İsim ve sıfâtlar tevkifi/vahye dayalı olup, aklın hiçbir dâhili

yoktur. Bu isim ve sıfâtların mânâları bilinmekle birlikte keyfiyetleri

ve hakikatleri mahlûkat/yaratılmış olanlar için gaybtir/bilinmezdir.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

اا﴿ علم يطونبه ﴾﴾٧٧٠﴿وليح

“Bilgice Allâh’ı kavrayamaz (anlayamazlar).” (Taha: 20/110)

﴿ كل اد والفؤ والبصر مع الس ان علم به لك ليس ما تقف ول

﴾﴾٣١﴿اول ئككانعنهمسؤلا

“Hakkında kesin bilgi sâhibi olmadığın şeyin peşine düşme.

Çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ:

17/36)

Bu sebeble Allâh Azze ve Celle’yi Kur’ân ve Sünnet’te geçen

sıfâtlarıyla tanımak ve bu isim ve sıfâtları sınırlandırmamak esastır.

Hepsine hiçbir tahrif/bozma ve çarpıtma, hiçbir tatil/işlevsiz kılma,

hiçbir tekyif/keyfiyet izafe etme, hiçbir temsil/denk ve benzer ta-

nıma olmaksızın îmân edilir.

Allâh Azze ve Celle’nin Kur’ân ve Sünnet’te bildirilen tüm

isimlerine îmân etmek farzdır. O’nun kendisinden başka ilâh bu-

lunmayan الحد el-Ahad olduğuna, daimi bir hayat sâhibi الحي ﴿

el-Hayy olduğuna, kendisinden önce hiçbir şeyin var olmadığı

ل -el-Bâki ol الباقي el-Evvel olduğuna, hiç yok olmayacak الو

Page 17: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

17

duğuna, kendisinden sonra hiçbir şeyin bulunmayacağı الخر

el-Âhir olduğuna, hiç bir şeye ihtiyaç duymayan مد ﴾الص ﴿ es-Samed

olduğuna, eksik ve noksanlardan uzak وس ﴾القد ﴿ el-Kuddûs oldu-

ğuna, zatında, sıfâtlarında ve fiillerinde mükemmel olan es-Selâm

لم ﴾الس ﴿ olduğuna, tüm mahlûkatı kuşatan المحيط﴾ ﴿ el-Muhit ol-

duğuna, her şeyi hakkıyla gören ﴾ البصير ﴿ el-Basir olduğuna, her

şeyi hakkıyla işiten ميع ﴾الس ﴿ es-Semî’ olduğuna, her şeyden haber-

dar ﴾العليم ﴿ el-Habîr olduğuna, her şeyi hakikatiyle bilen ﴿ ﴾ الخبير

el-Alîm olduğuna, dilediğini dilediği zaman yapmaya gücü bulunan

el-Kadîr olduğuna, her istediğini yapacak surette gâlib ﴿ القدير ﴾

olan ﴾ القاهر ﴿ el-Kâhir olduğuna, dilediğini zorla yaptırtan الجبار﴾ ﴿

el-Cebbâr olduğuna, gücünü her daim koruyan ve yok olmayan

﴾القي وم ﴿ el-Kayyum olduğuna, kuvveti sonsuz, mağlup edilemeyen

﴾العزيز ﴿ el-Aziz olduğuna, kendisinden başka yaratıcı olmayan

﴾الخالق ﴿ el-Hâlık olduğuna, yerleri ve gökleri ve de ikisi arasındaki-

leri misilsiz yaratan ﴾ البديع ﴿ el-Bedî’ olduğuna, mahlûkatın mutlak

hükümdarı ﴾ الملك ﴿ el-Melik olduğuna, tek hükmetme yetkisine

sâhib ﴾ الحكيم ﴿ el-Hâkim olduğuna, mutlak adalet sahibi العدل﴾ ﴿

el-Adl olduğuna, tesbih ve tenzih edilen, acizlik ve eksikliklerden

uzak olan es-Subbuh ب وح ﴾الس ﴿ olduğuna, azamet ve ikram sahibi

olan ﴾ الكرام ذو الجلل و ﴿ Zu’l-Celâli ve’l-İkrâm olduğuna, hamd

edilmeyi hak eden الحميد﴾ ﴿ el-Hamîd olduğuna, kullarına sevgi ve

Page 18: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

18

şefkat, merhamet, lütuf ve rahmet sahibi olan ﴾ حمن -er ﴿ الر

Rahmân ve ﴿ حيم ﴾الر er-Rahîm olduğuna, mahlûkatın ihtiyaç duy-

duğu şeyleri onlara bol ve geniş olarak veren ازق ﴾ الر ﴿ er-Rezzak

olduğuna, kullarının tevbelerini kabul eden التواب﴾ ﴿ et-Tevvâb

olduğuna, yücelik ve azamette kendisine karşı çıkan azgın varlıkla-

rın bellerini kırıp güçlerini yok eden ﴾ متكب ر ال ﴿ el-Mutekebbir oldu-

ğuna, hesabı en çabuk gören ﴾ سريع الحساب ﴿ Serihu’l-Hisâb oldu-

ğuna, zalimlerden ve tâğûtlardan intikam alan ﴾ ذو النتقام ﴿ Zu’l-

İntikam olduğuna, hak edenlere şiddetli şekilde azâb eden شديد﴾العقاب ﴿ Şedidu’l-İkâb olduğuna îmân etmek farz olduğu gibi

Kur’ân ve Sünnette geçen diğer isimlerine de îmân etmek farz

olup, îmânın bir gereğidir.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın hayat, evvel, âhir, ilim, semi,

basar, kudret ve kelâm gibi sıfâtlarına îmân etmek farz olduğu gi-

bi, uluvv, istiva, nüzul, nefs, yed, vech, ayn, gazab ve rıza gibi key-

fiyetsiz sıfâtlarına da îmân etmek farzdır. Nitekim her türlü eksik-

likten münezzeh olan Rabbimiz Allâh Azze ve Celle, zikredilen bu

sıfâtlarına dair şöyle buyurmaktadır:

﴿ الل هو ال ل القي و هال ﴾﴾٥٢٢﴿الحي

“Allâh, (o Allâh’dır ki) O’ndan başka ilâh (ibâdet edilmeye

hak eden) yoktur. O, Hayy’dır (daim hayat sâhibidir), Kayyûm’dur

(zatıyla ve kemaliyle kaimdir).” (Bakara: 2/255)

Page 19: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

19

﴿ يم عل شيء بكل وهو والباطن والظ اهر وال خر ل الو هو

﴿٣﴾﴾

“O, Evvel ve Âhirdir. Zâhir ve Bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla

bilendir.” (Hadîd: 57/3)

﴿ يم شيءعل بكل الل ﴾﴾٧٧٢﴿ان

“Muhakkak ki Allâh, her şeyi çok iyi bilendir.” (Tevbe: 9/115)

ير﴿﴿ يعالبص م وهوالس شيء ﴾﴾٧٧ليسكمثله

“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. Semî’dir (işitendir), Basîr’dir

(görendir).” (Şura: 42/11)

ال ي ﴿ تبارك الملك عل خبيده قد وهو شيء ﴾﴾٧﴿ير ىكل

“(Bütün) Mülk elinde bulunan Allâh ne yücedir. O, her şeye

hakkıyla kadirdir (gücü yetendir).” (Mülk: 67/1)

كل ﴿ يسمع حت ى فاجره استجارك ين المشرك من احد وان

Page 20: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

20

﴿ ﴾﴾١الل

“Eğer müşriklerden biri, senden ‘emân isterse’, ona emân ver;

ta ki Allâh’ın kelâmını dinlemiş olsun.” (Tevbe: 9/6)

﴾﴾٢٠فوقهم﴿يخافونرب هممن﴿

“Onlar üstlerindeki rablerinden korkarlar.” (Nahl: 16/50)

ى﴿﴿ نعلىالعرشاستو حم ﴾﴾٢الر

“Rahman Arşa istiva etti.” (Taha: 20/5)

﴿﴿ حمة كمعل ىنفسهالر ﴾﴾٢٩كتبرب

“Rabbiniz kendi nefsi üzerine rahmet i yazdı.” (Enam: 6/54)

﴿﴿ بيدخ خلقت لما تسجد ان منعك يسما ابل ي ا ﴾﴾١٢قال

“(Allâh) Dedi ki: Ey İblis, iki elimle yarattığıma (Âdem aleyhis-

selâm’a) seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (Sad: 38/75)

﴿﴿ ىوجهرب كذوالجللوالكرا ﴾﴾٥١ويبق

“Ancak celâl ve ikrâm sâhibi Rabbinin yüzü bâkî kalacaktır.”

Page 21: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

21

(Rahman: 55/27)

لمنكانكفر﴿ جز اءا خباعيننا ﴾﴾٧٩﴿تجر

“Gözlerimizin önünde akıp gitmekteydi. (Kendisi ve getirdik-

leri) İnkâr edilmiş olana (Nûh’a) bir mükâfat olmak üzere.” (Kamer:

54/14)

﴿﴿ عنهمورضواعنه ﴾﴾٨رضيالل

“Allâh onlardan râzı olmuş, onlarda Allâh’tan râzı olmuşlar-

dır.” (Beyyine: 98/8)

لك﴿ ذ الل من بغضب وب اؤ والمسكنة ل ة الي عليهم وضربت

بما لك ذ الحق بغير ن بي الن ويقتلون الل با يات ي كفرون كانوا بان هم

﴾﴾١٧عصواوكانوايعتدون﴿

“Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve

Allâh’tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allâh’ın âyetlerini

inkâr etmelerinden ve (gönderilen) nebileri haksız yere öldürmele-

rindendi. (Yine) Bu, isyân etmelerinden ve sınırı çiğnemelerinden-

di.” (Bakara: 2/61)

Bu sıfâtları Allâh ve Rasûlü bildirdiği için onları kabul ederek,

keyfiyetini/nasıllığını sormamak ehl-i sünnet olmanın bir gereğidir.

Page 22: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

22

Allâh ve Rasûlünün bildirdiği sıfâtlarda hiçbir zaman teşbih/ ben-

zetme ve tescim/cisimlendirme yoktur. Bunlara geldiği gibi, teşbih

ve tescimden uzak bir şekilde îmân etmek gereklidir.

Page 23: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

MELEKLERE ÎMÂN

Meleklere inanmak, îmânın şartlarının ikincisidir. Allâh

Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

بم ا ﴿ سول الر رب ه من من اليه انزل ا والمؤمنون ا كل بالل من

﴾﴾٥٨٢﴿ورسله وكتبه ئكته ومل

“Rasûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti, mü’minler

de (îmân ettiler). Her biri; Allâh’a, meleklerine, kitâblarına ve rasûl-

lerine îmân ettiler.” (Bakara: 2/285)

Melekler, Allâh’u Teâlâ’nın emrine asla isyan etmeyen; nura-

ni ve latif varlıklardır. Meleklere îmân, onların varlığına en ufak bir

tereddüd/şüphe etmeden inanmaktır. Meleklerin varlıklarını inkâr

etmek veya varlıkları hakkında şüphe etmek küfür olup, sâhibi

İslâm Dîni’nden çıkar. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

واليو﴿ ورسله وكتبه ومل ئكته بالل ي كفر ومن ضل فقد ال خر

يداا بع ﴾﴾٧٣١﴿ضللا

“Kim Allâh’ı, meleklerini, kitâblarını, rasûllerini ve âhiret gü-

nünü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisa: 4/136)

Kur’ân ve Sünnet’te meleklerden isimce ve görevli oldukları

işler bahsedilerek onların varlıkları bildirilir. İsmi ve görevi bildirilen

Page 24: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

24

ve de bildirilmeyen sayılarını sadece Allâh’u Teâlâ’nın bildiği birçok

melek bulunmaktadır. Bu sebeble Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın

yarattığı tüm meleklere topluca ve birini diğerinden ayırmadan

inanmak farzdır.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, melekleri nurdan yaratmış ve on-

lara akıl vermiştir. Nitekim annelerimizden iffeti Kur’ân nassı ile

sâbit olan Âişe radîyallâhu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre,

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

عنها عائشة عن الل صلى الل رسول قال : قالت ،رضي اللخلقت الملئكة من نور، وخلق الجان من مارج من »: وسلم عليه

ا وصف لكم «نار، وخلق آدم مم

“Melekler nurdan, cinler dumansız ateşten ve Âdem ise size vasfe-

dilmiş şeyden (çamurdan) yaratılmıştır.” [(SAHİH HADİS:) Müslim (2998); Ah-

med (24667)…]

Melekler diğer tüm mahlûkat/yaratılmış olan şeyler gibi Allâh

Tebâreke ve Teâlâ’nın kulu olup, her daim O’na muhtaçtırlar. Allâh

Subhânehu ve Teâlâ, onları kendisine ibâdet etmeleri ve emirleri

yerine getirmeleri için yaratmıştır. O’nun izin verdiğinden başkasını

yapmaya güçleri bulunmamaktadır. Yaratılışları icabı olarak asla

isyân etmezler, kesinlikle günâh işlemezler ve her daim mutlak

olarak O’nun emri üzere hareket ederler. Allâh Subhânehu ve

Teâlâ’ya ibâdetten bıkmazlar, usanmazlar ve yorulmazlar. Gece ve

gündüz Allâh Subhânehu ve Teâlâ’yı tesbih ederler. Nitekim Rab-

bimiz Allâh Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır:

Page 25: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

25

ال ي ي ﴿ اي ها ا ا ق ين واهل منوا انفسكم اسوا الن وقودها ناراا ي كم

مل عليها لوالحجارة شداد غلظ ئكة ويفعلونم يعصونالل امرهم ا

﴾﴾١مايؤمرون﴿

“Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insânlar ve taş-

lar olan ateşten koruyun. O ateşin üzerinde gâyet sert, güçlü,

Allâh’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine

emredilen şeyi yapan melekler vardır.” (Tahrim: 66/6)

هارليفترون﴿﴿ ﴾﴾٥٠يسب حونال يلوالن

“Gece ve gündüz, hiç durmaksızın (Allâh’ı) tesbih ederler.” (Enbiya: 21/20

Meleklerin büyük cisimleri ve azametli bir yaratılışları vardır.

Onlardan bazılarının iki, bazılarının üç, bazılarının dört kanatlı var-

dır. Bazılarının ise daha çok kanadı vardır. Nitekim Abdullâh İbn

Mes’ud radîyallâhu anh şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi

ve sellem Cibrîl’i gerçek suretinde altıyüz kanadı olduğu halde gördü.” [(SAHİH HADİS:) Buhârî (3232); Müslim (282)…]

Melekler Allâh’ın izniyle insân sureti gibi çeşitli suretlerde ve

şekillerde görünme gücüne sâhibtirler. Yemezler, içmezler, erkek-

lik ve dişlilik gibi cinsiyetleri yoktur. Hayâ gibi güzel hasletle-

re/yaratılış özelliklerine sâhibtirler. İçinde heykel, resim, köpek ya

Page 26: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

26

da çan bulunan eve girmezler. İnsânların rahatsız olduğu eziyet

verici hususlardan onlar da rahatsız olurlar. Câbir bin Abdullâh

radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu

aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

عنه الل عبد بن جابر عن من أكل ثوما أو » :قال ،رضي الل«وليقعد في بيته بصل، فليعتزلنا أو ليعتزل مسجدنا،

“Her kim bu pis kokulu sebzeden yerse sakın bizim mescidimize yak-

laşmasın! Zîrâ insânların rahatsız oldukları şeylerden melekler de rahatsız

olurlar.” [(SAHİH HADİS:) Buhârî (855); Müslim (564)…]

Meleklerin sayısı sayılmayacak kadar çoktur. Onların sayıları-

nı ve görevlerini yalnız Allâh Subhânehu ve Teâlâ bilir. Gökyüzünde

dört parmak genişliğindeki her yerde muhakkak bir melek ya sec-

de halinde ya da ayakta hazır bekler vaziyettedir. Nitekim Ebû Zerr

radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu

aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

رضي ذر أبي عن صلى الل رسول قال :قال عنه، الل عليه اللماء، إن ي أرى ما ل ترون،»:وسلم وأسمع ما ل تسمعون أطت الس

وحق لها أن تئط ما فيها موضع أربع أصابع إل وملك واضع جبهته «ساجدا لل

“Ben sizin görmediklerinizi görüyor işitmediklerinizi işitiyorum.

Gökyüzü çatırdar ve çatırdaması da gerekir. Çünkü gökyüzünde dört

Page 27: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

27

parmaklık bir yer yoktur ki, secde eder vaziyette melekler orayı doldur-

mamış olsun.” [(SAHİH HADİS:) Tirmizî (2312); İbn Mâce (4190)…]

Kur’ân ve Sünnette bildirildiği üzere meleklerin yerine getir-

mekle mükellef/sorumlu oldukları bir takım görevleri vardır. On-

lardan bazıları şöyledir:

Cibrîl: Vahiyle görevli melektir. Allâh’u Teâlâ’dan aldığı vahyi

Allâh’ın dilediği nebîsine veya rasûlüne indirir.

Mîkâîl: Yağmur yağdırmak ve bitkileri yeşertmekle görevli

melektir.

İsrâfîl: Birinci ve ikinci kıyâmetin kopması için sura üflemekle

görevli melektir.

Meleku’l-Mevt (ölüm meleği): Ölüm anında canlılardan ruh-

ları çekip almakla görevli melektir.

Rıdvan: Cennet bekçisidir.

Mâlik: Cehennem bekçisidir.

Hafaza (koruyucu melekler): İnsanları her türlü tehlikeye

karşı korumakla görevli meleklerdir.

Kiramen Kâtibin (amelleri kaydeden melekler): İnsanların iş-

ledikleri amelleri kaydeden meleklerdir.

Meleku’l-Cibâl (dağ melekleri): Dağlarla görevli meleklerdir.

Hamele-i Arş (arşı taşıyan melekler): Arşı taşımakla görevli

meleklerdir.

Münker ve Nekir (kabir melekleri): Ölü kabre konulduktan

sonra ona üç şey hakkında soru soran iki melektir. Bu, iki melek

Page 28: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

28

kabirde ölüye gelir ve ona; Rabbi, dini ve nebisi hakkında soru so-

rar.

Bunlardan başka müminler için istiğfar/bağışlanma talep

eden, onlara dua eden melekler olduğu gibi, ilim meclislerinde ve

zikir halkalarında bulunup da onlara kanat geren melekler vardır.

Ayrıca kulları hayırlı işler yapmaya çağıran, sâlihlerin cenâzelerine

katılan, mü’minlerle birlikte savaşan ve onlara tâğûtlara karşı

cihâdlarında destek verip sebat etmelerine yardımcı olan melekler

de vardır. Bunlarla beraber sayılarını ve görevlerini yalnız Allâh’u

Teâlâ’nın bildiği kadar melekler bulunmaktır. Allâh Subhânehu ve

Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

﴿﴿ ىللبشر ذكر هيال وما هو رب كال جنود يعلم ﴾﴾٣٧وما

“Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insânlar için an-

cak bir uyarıdır.” (Müddessir: 74/31)

Page 29: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

KİTÂBLARA ÎMÂN

Kitâblara inanmak, îmânın şartlarının üçüncüsüdür. Kitâblara

îmân, Allâh’u Teâlâ’nın kitâblarının hepsine hiçbir ayrım yapmadan

inanmaktır. Allâh Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır:

﴿ ا قول وا بالل ا وم وم من الينا انزل ال ا انزل واسم ه ىابر ا يلع يم

ااوقويعقوبوالسباطوم واسح ىوع تيموس بي ونااوىوم يس تيالن

قبيناحدمنهم منرب هم مسلمون﴿لنفر ﴾﴾٧٣١ونحنله

“Deyin ki: ‘Biz Allâh’a, bize indirilene (Kur’ân’a), İbrâhîm,

İsmâîl, İshâk, Yakûb ve Yakûboğullarına indirilene, Mûsâ ve Îsâ’ya

verilen ile bütün diğer nebîlere Rablerinden verilene îmân ettik.

Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş

kimseleriz.” (Bakara: 2/136)

Allâh’u Teâlâ’nın insânlar arasından seçtiği nebîlerine yalnız

kendi kavimlerine veya bütün insânlığa tebliğ etmek/bildirmek

üzere vahyettiği kitâblarına “ilâhî kitâblar” denir. Bu kitâblara

inanmak her Müslüman’ın üzerine farzdır.

Kur’ân ve Sünnet’te ismi geçen bu kitâblar: Kur’ân, Tevrât,

İncîl ve Zebur’dur. Kur’ân, Muhammed aleyhisselâm’a, Tevrât,

Mûsâ aleyhisselâm’a, İncîl, Îsâ aleyhisselâm’a, Zebur, Dâvûd aley-

hisselâm’a indirilmiştir. Ayrıca İbrâhîm aleyhisselâm ile Mûsâ aley-

Page 30: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

30

hisselâm’a sâhifeler verilmiştir. Allâh Azze ve Celle, şöyle buyur-

maktadır:

﴿ يلا تنز لناه ونز مكث عل ى اس الن على لتقراه فرقناه اا وقرا ن

﴿٧٠١﴾﴾

“(Ey Muhammed!) Biz Kur’ân’ı, insânlara dura dura (tane ta-

ne) okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu (ihtiyaca göre) peyder-

pey indirdik.” (İsrâ: 17/106)

﴿ يراا وز رون ه اخاه معه وجعلنا الكتاب موسى ا تينا ولقد

﴿٣٢﴾﴾

“Andolsun ki biz, Mûsâ’ya Kitâb’ı (Tevrât’ı) verdik ve kardeşi

Hârûn’u da vezîr (yardımcı) kıldık.” (Furkân: 25/35)

بعض﴿ لنا فض ولقد والرض وات م فيالس بمن اعلم ورب ك

دزبوراا نعل ىبعضوا تيناداو بي ﴾﴾٢٢﴿الن

“Rabbin, göklerde ve yerde olan her varlığı çok iyi bilir. An-

dolsun, biz nebîlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Dâvûd’a

da Zebûr’u verdik.” (İsrâ: 17/55)

Page 31: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

31

االمابينيديهمن﴿ ق يسىابنمريممصد يناعل ىا مارهمبع وقف

ية االمابينيديهمنالت ور ق ومصد ىونور يههدا يلف يةوا تيناهالنج الت ور

ين للمت ق ىوموعظةا ﴾﴾٩١﴿وهدا

“Onların (peygamberlerin) ardından yanlarındaki Tevrât’ı

doğrulayıcı olarak Meryem oğlu Îsâ’yı gönderdik ve ona, içinde

hidâyet ve nûr bulunan, önündeki Tevrât’ı doğrulayan ve muttaki-

ler için yol gösterici ve öğüt olan İncîl’i verdik.” (Mâide: 5/46)

﴿ ل ى الو حف الص لفي يا ه ى﴾٧٨﴿ان وموس يم ه ابر صحف

﴿٧٤﴾﴾

“Şüphesiz bu (hükümler), önceki sâhifelerde, İbrâhîm’in ve

Mûsâ’nın sâhifelerinde (de) vardır.” (Alâ: 87/16-19)

Bu kitâblar, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın kelâmındandır.

Hidâyet ve nûr kaynaklarıdır. Allâh’ın emir ve yasaklarını vaad ve

tehditlerini ihtiva ederler. Kendilerinde bulunan her şey hakikattir,

doğrudur ve kesinlikle adalettir. Bu kitâblar yani Allâh Tebâreke ve

Teâlâ’nın kelâmı mahlûk/yaratılmış değildir. Kim bu kitâbların

mahlûk olduğunu söylerse veya bu kitâbların bir kısmını veyahut

bu kitâblardan birinin bazı kısımlarını inkâr ederse kâfir olur. Allâh

Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır:

Page 32: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

32

﴿ ضل فقد ال خر واليو ورسله وكتبه ومل ئكته بالل ي كفر ومن

يداا بع ﴾﴾٧٣١﴿ضللا

“Kim Allâh’ı, meleklerini, kitâblarını, rasûllerini ve âhiret gü-

nünü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisa: 4/136)

Sayılan bu kitâbların en büyükleri Tevrât, İncil ve Kur’ân-ı

Kerîm’dir. Üçünün en büyüğü ve nesh edicisi/diğerlerinin hükmünü

kaldıranı ve mutlak olarak en üstünü Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’ân-ı

Kerîm dışındaki diğer kitâbları, gönderildikleri kavimlerin koruması

istenmiştir. Ancak onlar bu kitâbları gereği gibi koruyamamış ve

onlarda birtakım değişiklikler yapmışlardır. Bu kitâbların asılları

kaybolmuş, hükümleri değiştirilmiştir. Bu gün Hıristiyanların ve

Yahudilerin ellerinde olan kitâblar tahrif/aslının değiştirilmiş olan

kitâblardır. Bu kitâbların Allâh katındaki tahrif olunmamış haline

îmân etmek gereklidir.

Kur’ân-ı Kerîm’i korumayı ise Allâh Subhânehu ve Teâlâ, üst-

lenmiştir. Kıyâmete kadar onu her türlü tahriften koruyacaktır.

Nitekim O, şöyle buyurmaktadır:

كروان الهلحافظون﴿﴿ لناالي ﴾﴾٤ان انحننز

“Muhakkak ki zikri (Kur’ân) biz indirdik ve onu koruyacak

olan da biziz.” (Hicr: 15/9)

Bu sebeble Kur’ân’ın indiği günden kıyâmete kadar tüm

Page 33: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

33

kitâblar ve dinler nesh olunmuştur. Tek geçerli din Muhammed

aleyhisselâm’ın tebliğ ettiği İslam Dîni ve tek geçerli kitâbta ona

vahyolunan Kur’ân-ı Kerîm’dir. Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

بال﴿ ال ي خارسلرسوله ينهو علىالد ليظهره ينالحق ىود هد

﴿ يداا شه ىبالل وكف ﴾﴾٥٨كل ه

“Rasûlünü (tüm insânlara) hidâyet ve hak din ile diğer bütün

(bâtıl ve muharref) dînlere karşı üstün kılmak için gönderen O’dur.

Şâhid olarak Allâh yeter.” (Feth: 48/28)

Kur’ân-ı Kerîm: “Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın Cebrail aleyhis-

selâm vasıtasıyla son nebî ve kendisinden sonra rasûl gelmeyecek

olan Muhammed bin Abdullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e bütün

kitâbların sonuncusu ve tüm beşeri benzerini getirmekten aciz bıra-

karak indirdiği, tevâtüren nakledilen, tilâvetiyle ibâdet edilen ve

mü’minler için nûr, hidâyet ve şifâ kaynağı olan Arabça bir kitâbdır.”

Allâh Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır:

﴿ ج اءكم قد اس الن اي ها نورااي ا كم الي وانزلن ا رب كم من برهان

اا﴿ ين ﴾﴾٧١٩مب

“Ey insânlar! Size Rabbinizden kesin bir delîl geldi ve size

apaçık bir nûr (Kur’ân) indirdik.” (Nisâ: 4/174)

Page 34: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

34

﴿﴿ ٧ال م يم الحك الكتاب ا يات تلك ورحمةا٥﴿﴾ هداى ﴾

﴿ ين ﴾﴾٣للمحسن

“Elif-lâm-mîm. Bunlar, hikmet dolu Kitâb’ın; iyilik yapanlara

bir hidâyet ve rahmet olarak indirilmiş âyetleridir.” (Lokmân: 31/1-3)

﴿ ورحمة شف اء هو ما القرا ن من ل يدوننز يز ول ين للمؤمن

خساراا﴿ ينال ﴾﴾٨٥الظ الم

“Biz Kur’ân’dan mü’minler için şifâ ve rahmet olan şeyleri in-

diriyoruz. Zâlimlerin ise Kur’ân, ancak zararını artırır.” (İsrâ: 17/82)

Kur’ân-ı Kerîm, Âlemlerin Rabbi olan Allâh Subhânehu ve

Teâlâ’nın değiştirilemez kelâmı olup, urvetu’l-vuska’sı/kopması

olmayan hidâyete ulaştıran sapa sağlam ipidir. Levh-i mahfûz’da/

korunmuş levhadadır. Kalblerde muhafaza edilir/ezberlerde tutu-

lur, dillerde kıraat edilir/okunur ve sâhifelerde yazılıdır. O’ndan

başlamış ve O’na dönecektir. Mahlûk değildir.

Kur’ân-ı Kerîm, Allâh’ın Rasûlü olan Muhammed aleyhis-

selâm’a 23 senede durum ve şartlara göre parça parça indirilmiş, o

da Kur’ân’ı ashâbına/arkadaşlarına tebliğ etmiş ve yazdırmıştır.

Muhammed aleyhisselâm’ın vefâtından sonra Kur’ân-ı Kerîm âyet-

lerinin yazılı olduğu bu sâhifeler Ebû Bekir radîyallâhu anh zama-

nında mushafın iki kapağı arasında toplanmış, Osman radîyallâhu

Page 35: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

35

anh zamanında ise çoğaltılmıştır. Bize kadar ulaşması tevatür yo-

luyla olup, bir harfinin dahi inkârı küfürdür.

Kur’ân-ı Kerîm’de 114 sure bulunmaktadır. Bunlardan 86 ta-

nesi Mekke’de, 28 tanesi Medîne’de inmiştir. Hicretten önce inen

surelere Mekkî sureler, hicretten sonra inen surelere Medenî sure-

ler denilir. Kur’ân’ı Kerîm’de hurufu mukatta/tek harfle veya tek

tek harflerle başlayan 29 sure vardır.

Kur’ân-ı Kerîm’de muhkem/mânâsı açık olan, müteşabih/

mânâsı kapalı olan, nasih/bir önceki hükmü kaldıran ve mensuh/

hükmü kaldırılan, umum/genel ve has/özel, emir ve nehyi, helali ve

haramı ifade eden âyetler bulunmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm, insânların tüm hayatlarında uygulayacakları

kanun ve yasaları ihtiva etmektedir. Zamanların veya mekânların,

olayların veya mes’elelerin değişmesi O’nu aciz bırakamaz. Zira O,

Âlemlerin Rabbi olan Allâh Azze ve Celle’den gelmiş olup, kıyâme-

te kadar her türlü olabilecek ihtilafın çözüm kaynağıdır. Allâh

Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

لناعليك﴿ ىونز وبشر شيءوهداىورحمةا االكل الكتابتبيان

﴿ ين ﴾﴾٨٤للمسلم

“(Ey Muhammed) Biz Kitâbı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müs-

lümanlara bir hidâyet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.” (Nahl: 16/89)

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, Kur’ân- Kerîm’i hak ve adalet ola-

Page 36: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

36

rak indirmiş, onun hayat düzeni, kanun ve yasaların değişmez ve

değiştirilemez aslı yapılmasını emretmiştir. Her bir yöneticiye ve

hüküm sâhibine Kur’ân-ı Kerîm’in yasalarını uygulanmasını ve on-

larla hükmetmesini emretmiştir:

منالكتاب﴿ االمابينيديه ق مصد اليكالكتاببالحق وانزلن ا

اج اءك ولتت بعاهو اءهمعم اانزلالل ااعليهفاحكمبينهمبم ومهيمن

﴿ ﴾﴾٩٨منالحق

“(Ey Muhammed!) Sana da o kitâbı (Kur’ân’ı) hak, önündeki

kitâbları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Öyleyse arala-

rında Allâh’ın indirdiği ile hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da

onların arzularına uyma.” (Maide: 5/48)

Kur’ân-ı Kerîm’in hükümlerinin yerine kanunlar ve hükümler

koyanların veya bunlarla hükmedenlerin ise kâfirler, zâlimler ve

fâsıklar olarak dînden çıkacaklarını açık bir şekilde bildirmiştir. Ni-

tekim O, şöyle buyurmaktadır:

فاول ئكهمالكافرونومنلميحكمب﴿ ﴾﴾٩٩﴿م اانزلالل

“Her kim Allâh’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirle-

rin ta kendileridir.” (Maide: 5/44)

Page 37: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

37

فاول ئكهم﴿ ﴾﴾٩٢الظ المون﴿ومنلميحكمبم اانزلالل

“Her kim Allâh’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalim-

lerin ta kendileridir.” (Maide: 5/45)

فاول ئكهمالفاسقون﴿﴿ اانزلالل ﴾﴾٩١ومنلميحكمبم

“Her kim Allâh’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıkla-

rın ta kendileridir.” (Maide: 5/47)

Page 38: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

RASÛLLERE ÎMÂN

Rasûllere îmân, îmân şartlarının dördüncüsü olup, Allâh’u

Teâlâ’nın gönderdiği tüm rasûllere ve nebîlere inanmaktır. Allâh

Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

بم ا ﴿ سول الر رب ه من من اليه انزل ا والمؤمنون ا كل بالل من

﴾﴾٥٨٢﴿ورسله وكتبه ئكته ومل

“Rasûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti, mü’minler

de (îmân ettiler). Her biri; Allâh’a, meleklerine, kitâblarına ve rasûl-

lerine îmân ettiler.” (Bakara: 2/285)

Rasûllerin birini dahi inkâr etmek hepsini inkâr etmek gibidir.

Bu sebeble Allâh’ın gönderdiği rasûllerin arasında ayrım yapmadan

hepsine inanmak îmân esaslarındandır. Allâh Azze ve Celle şöyle

buyurmaktadır:

﴿ الل بين قوا يفر ان يدون وير ورسله بالل ي كفرون ين ال ي ان

ببعضون كف نؤمن ويقولون بينورسله يت خيوا ان يدون وير ببعض ر

يلا سب لك اا﴾٧٢٠﴿ذ عياب ين للكافر واعتدنا ا ا حق الكافرون هم اول ئك

اا ين ﴾﴾٧٢٧﴿مه

Page 39: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

39

“Allâh’ı ve Rasûllerini (tanımayıp) inkâr edenler, Allâh ile

rasûllerinin arasını ayırmak isteyenler, ‘bazısına inanırız, bazısını

tanımayız’ diyen ve bu ikisi (îmân ile küfür) arasında bir yol tutmak

isteyenler, işte bunlar, gerçekten kâfir olanlardır. Kâfirlere aşağıla-

tıcı bir azâb hazırlamışızdır.” (Nisa: 4/150-151)

Rasûller, Allâh’ın kulları ve elçileridir. Hiçbirinde rubûbiyyet

ve ulûhiyyet sıfâtları bulunmamaktadır. Diğer insânlar gibi her

daim Allâh’a muhtaç ve bağımlıdırlar. Allâh’u Teâlâ, şöyle buyur-

maktadır:

وا اهل ﴿ ي اليهم فسـل ا ارسلنا قبلك ال رجالا نوح وم

كر ان كنتم ل تعلمون يأكلون ﴾١﴿الذ ل جسداا جعلناهم وما

ين عا وماكانواخالد ﴾﴾٨﴿الط

“Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışın-

da elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.

Biz onları, yemek yemez cesetler olarak yaratmadık ve onlar ölüm-

süz (de) değillerdi.” (Enbiya: 21/7-8)

İbâdetle yahut ilimle ya da çok çalışmakla rasûl veya nebî

olunamaz. Rasûller ve nebîler Allâh Azze ve Celle tarafından seçile-

rek rasûl veya nebî olurlar. Allâh Tebâreke ve Teâlâ, bunu şöyle

bildirmiştir:

Page 40: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

40

﴿ ومنيمنالمل يصطف الل ئكةرسلا اس الن الل سم ان بص ير يع

﴿١٢﴾﴾

“Allâh, meleklerden de insânlardan da elçiler seçer. Şüphesiz

Allâh, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Hac: 22/75)

Rasûl: “Allâh Azze ve Celle’nin insânlar arasından seçerek vah-

yettiği yeni bir şeriatla şirk içerisinde bulunan bir kavme gönderdiği

kimsedir.” Ancak yeni bir şeriat ile gönderilmek rasûl olmanın mut-

lak şartı değildir. Nebî ise: “Allâh Azze ve Celle’nin insânlar arasın-

dan seçerek özel olarak vahyettiği bir önceki rasûlün şeriatini açık-

lamak üzere îmân eden bir kavme gönderdiği kimsedir.” Bu sebeble

her rasûl bir nebîdir fakat her nebî rasûl değildir. Rasûl ve nebî ke-

limeleri bir arada kullanıldıklarında yukarıdaki iki farklı mânâya ge-

len kelimelerdir. Ancak ayrı ayrı olarak kullanıldığında eş anlamlı

olan iki kelimedir. Yani birleştiklerinde ayrılan ayrıldıklarında birle-

şen iki kelimedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri geçen rasûl ve nebîler yirmi beş ta-

nedir. Bunların isimleri şöyledir: Âdem, İdris, Nûh, Hud, Sâlih,

İbrâhim, Lut, İsmâil, İshâk, Ya’kûb, Yusuf, Şuayb, Eyyub, Zulkifl,

Mûsâ, Hârun, Dâvûd, Süleymân, İlyas, Elyesa, Yûnus, Zekeriyya,

Yahyâ, Îsâ ve Muhammed. Allâh’ın salât ve selâmı hepsinin üzerine

olsun. Kur’ân-ı Kerîm’de bu şerefli elçilerden şöyle bahsedilir:

﴾﴾٣٧اءكل ها﴿د السم وعل ما ﴿

Page 41: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

41

“Allâh, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti.” (Bakara:

2/31)

اا﴿﴿ اانبي يق ان هكانصد يس ﴾﴾٢١واذكرفيالكتابادر

“Kitâbta İdrîs’i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir nebî idi.” (Meryem: 19/56)

﴿﴿ ﴾﴾١٢وال ىعاداخاهمهوداا

“Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik.” (Araf: 7/65)

يناست كبر وا﴿ كافرون﴿قالال ي به بال ي خا منتم ﴾فعقروا١١ان ا

كنتمن ان ائتنابماتعدن ا صالح يا وقالوا رب هم عنامر وعتوا اقة الن

ين﴿ ﴾﴾١١المرسل

“Müstekbirler ‘Şüphesiz biz sizin inandığınız şeyi inkâr eden-

leriz’ dediler. Nihâyet deveyi öldürdüler. Rablerinin emrine karşı

geldiler ve: ‘Ey Salih! Eğer gerçekten sen gönderilen rasûllerden

isen bizi tehdit edip durduğunu (azabı) getir’ dediler.” (Araf: 7/76-77)

يل﴿ ع ﴿واسم ين ابر منالص كل يسوذاالكفل ﴾﴾٨٢وادر

Page 42: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

42

“İsmâîl, İdrîs ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi.” (Enbiya: 21/85)

نرفعدرجاتمننش اء ﴿ يمعل ىقومه ه تن اا تيناه اابر وتلكحج

﴿ان يم عل يم اا٨٣رب كحك ونوح هدينا ا كل قويعقوب اسح ﴾ووهبناله

ى وموس ويوسف واي وب ن وسليم د داو ي ته ذر ومن قبل من هدينا

﴿ ين المحسن نجزخ لك وكي رون و٨٩وه وزكري ا ى﴾ يس وع يحي ى

﴿ ين الح منالص كل ٨٢والياس ا وكل اا يلواليسعويونسولوط ع ﴾واسم

﴿ ين لناعلىالعالم ﴾﴾٨١فض

“İşte kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delîllerimiz. Biz di-

lediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rab-

bin Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sâhibidir), Alîm’dir (her şeyi hak-

kıyla bilendir). Biz ona İshâk’ı ve Yakûb’u armağan ettik. Hepsini

hidâyete erdirdik. Daha önce Nûh’u ve zürriyetinden Dâvud’u, Sü-

leymân’ı, Eyyûb’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u da hidâyete erdir-

miştik. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. Zekeriyâ’yı,

Yahyâ’yı, Îsâ’yı, İlyâs’ı (da) doğru yola erdirmiştik. Bunların hepsi

sâlih kimselerden idi. İsmâîl’i, Elyasa’yı, Yûnus’u ve Lût’u (da doğru

yola erdirmiştik). Her birini âlemlere üstün kılmıştık.” (Enâm: 6/83-86)

Page 43: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

43

﴿ درسولالل ﴾﴾٥٤﴿ محم

“Muhammed, Allâh’ın rasûlüdür.” (Feth: 48/29)

Bunlardan başka Allâh’ın bildiği kadar rasûl ve nebîler bu-

lunmaktadır. Onların sayısı hakkında kesin bir rakam verilemez.

Zira bunların sayılarına dair Kur’ân-ı Kerîm’de ve sahîh Sünnet’te

bir şey bildirilmemiştir. Bilâkis Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

لم﴿ ورسلا قبل من عليك قصصناهم قد نقصصهمورسلا

﴿ ﴾﴾٧١٩عليك

“Sana daha önce kıssalarını sana anlattığımız rasûller gön-

derdik. (Bununla beraber kıssalarını) Anlatmadığımız (daha nice)

rasûller de gönderdik.” (Nisa: 4/164)

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, göndermiş olduğu elçilerin ara-

sında kimini diğerlerinden üstün kılmıştır. Nitekim O, şöyle buyur-

maktadır:

لنابعضهمعل ﴿ سلفض تلكالر ﴾﴾٥٢٣﴿ىبعض

“İşte Rasûller! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıl-

dık.” (Bakara: 2/253)

Page 44: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

44

نعل ىبعض﴿ بي لنابعضالن ﴾﴾٢٢﴿ولقدفض

“Andolsun, biz nebîlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık.” (İsrâ: 17/55)

Rasûller nebîlerden üstündürler. Rasûllerin arasında da Ulu’l-

Azm diye bilinen beş rasûl diğerlerinden üstündür. Bunlar: Mu-

hammed, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ ve Îsâ aleyhimusselâmu ecmain’dir.

Ulu’l-Azm rasullerin en faziletlisi ise hatemun enbiya/nebilerin -ve

rasûllerin- sonuncusu Abdullâh oğlu Muhammed sallallâhu aleyhi

ve sellem’dir. Ebû Saîd radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre,

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

عنه سعيد أبي عن صلى الل رسول قال :قال ،رضي الل اللد ولد آدم ول فخر، وأنا »:وسلم عليه ل من تنشق الرض أنا سي أو

ع ول فخر، ولواء ل مشف ل شافع وأو عنه يوم القيامة ول فخر، وأنا أو «الحمد بيدي يوم القيامة ول فخر

“Ben Âdemoğlunun (bütün insânların) efendisiyim. Fakat bunun-

la öğünmüyorum. Kıyâmet günü (dirilmek için) yerin yarılmasıyla (kabir-

den) ilk çıkacak olan da benim. Fakat bununla öğünmüyorum. İlk şefaat

edecek ve şefaati ilk kabul olunacak kimse de benim. Fakat bununla

öğünmüyorum. Kıyâmet günü ‘livâu’l-hamd’ (sancağı) benim elimde bu-

lunacak. Fakat bununla öğünmüyorum.” [(SAHİH HADİS:) Ebû Dâvûd (4673);

Tirmizî (3148)

Allâh’u Teâlâ, göndermiş olduğu rasûllerini diğer insânlardan

Page 45: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

45

ayıracak özellikler vermiştir. Onlar Allâh’ın kulları arasından cisim,

beden, akıl ve ahlak olarak en kâmil olanlarıdır. Allâh Subhânehu

ve Teâlâ, onları günâh işlemekten korumuş, bütün ayıplardan beri

kılmıştır. Onları kavimlerine mübeşşir/müjdeleyen ve nezir/ korku-

tan olarak göndermiş, tebliğ/dini anlatma vazifesini ifâ ettirmiştir.

Onlar insânlar içinde en emin/güvenilir ve en muttaki/Allâh’tan

korkan kimselerdir.

Rasûller, Allâh’u Teâlâ’nın rubûbiyyetinde, ulûhiyetinde, isim

ve sıfâtlarında tevhîd edilmesi/bir kılınması için her bir topluluğa

gönderilmişlerdir. Rasûller, insânların işledikleri küfür, zulüm ve

fıska bahane olarak öne sürecekleri hiçbir mazeretleri kalmaması

için Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın insânlar üzerindeki hüccetleridir.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

ةبعد﴿ حج اسعلىالل ي كونللن ينلئل ينومنير ر مبش رسلا

اا﴿ يم يزااحك عز وكانالل سل ﴾﴾٧١٢الر

“Rasûller, mübeşşir (müjdeciler) ve nezir (uyarıcılar) olarak

gönderildiler. Öyle ki Rasûllerden sonra insânların Allâh’a karşı

(savunacak) delîlleri olmasın. Allâh, Aziz’dir (üstün ve güçlü olan-

dır), Hakîm’dir (hikmet ve hüküm sâhibidir).” (Nisa: 4/165)

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, rasûllerini kullarına müjdeleyici ve

uyarıcı olarak, hidâyete çağırmak dalâletten kurtarmak için gön-

dermiştir. Rasûller, Allâh’tan aldıkları vahyi katmalardan ve çıkar-

malardan uzak bir şekilde insânlığa tebliğ ederek kurtuluş yolunu

Page 46: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

46

göstermişlerdir. Onların daveti tek ve bir olan Allâh’a ibadete ça-

ğırmak onun dışındaki tüm sahte ve bâtıl ilâhları yani tâğûtları red

etmek üzerine kurulmuştur. Bu sebeble onların dîni birdir. Şeriat-

ları zaman ve mekâna göre değişse de dînleri kendisinden başka

hiçbir dînin kabul edilmeyeceği İslâm Dîni’dir. Allâh Tebâreke ve

Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

السل ﴿ ينعندالل الد ﴾﴾٧٤﴿ ان

“Şüphesiz Allâh katında (tek geçerli) din (tüm nebilerin tebliğ

ettiği) İslâm’dır.” (Ali İmran: 3/19)

Ebû Hureyre radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre,

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

رضي هريرة أبي عن ﴿ الل صلى الل رسول قال :قال عنه، اللهاتهم شتى:وسلم عليه ت أم ﴾«ودينهم واحد والنبياء إخوة لعل

“(Tüm) Nebîler, baba bir anneleri farklı kardeştirler. Dînimiz bir-

dir.” [(SAHİH HADİS:) Buhârî (3443); Müslim (2367)…]

Rasûller, Allâh’ın tek hâlis dîn olarak belirttiği İslâm Dîni’ni

tebliğ etmek için geceli gündüzlü uğraştılar. Gerek halkın arasında

sözlü, gerek cihâd meydanlarında fiili olarak bu dînin yücelmesi ve

insânların bu dine girerek kurtulmaları için Allâh’ın kendilerine yük-

lediği tebliğ görevinin yerine getirdiler. Bu tebliğ görevini yerine

getirirken Allâh Subhânehu ve Teâlâ, onları mucizelerle ve görün-

mez ordularıyla destekledi. Nitekim Ebû Hureyre radîyallâhu

Page 47: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

47

anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sel-

lem şöyle buyurmuştur:

رضي هريرة أبي عن صلى الل رسول قال :قال عنه، الل اللما من النبياء من نبي إل قد اعطي من اليات ما مثله »:وسلم عليه

«آمن عليه البشر

“Bütün nebîlere insânların onların benzerine îmân ettiği birtakım

mucizeler verilmiştir.” [(SAHİH HADÎS:) Buhârî (4981); Müslim (239)…]

Rasûllerin çağrılarına uyarak onlara tabi olanlar dünyâ ve âhi-

ret kurtuluşa kavuşurken onları yalanlayanlar, deli ve bozguncu

olmakla suçlayanlar, getirdiklerini çağdışı olarak görenler, küçüm-

seyenler, gericilik ve irtica olarak isimlendirenler dünyâ âhiret hüs-

rana uğrayacaklar ve alevli ateşlerde sonsuz bir azâba duçar ola-

caklardır.

Nebîlerin sonuncusu ve kendisinden sonra rasûl gelmeyecek

olan peygamber, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’dir. O,

Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın, tüm âlemlere yani insânlara ve cin-

lere, araba ve aceme/arab olmayanlara rahmet olarak gönderdiği

elçidir. Nitekim Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

وخاتم﴿ الل رسول ول كن رجالكم من احد اب ا د محم كان ما

اا﴿ يم شيءعل بكل وكانالل ن بي ﴾﴾٩٠الن

Page 48: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

48

“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir.

Fakat o, Allâh’ın Rasûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allâh, her şeyi

hakkıyla bilendir.” (Ahzâb: 33/40)

Ebû Hureyre radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre,

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

رضي هريرة أبي عن صلى الل رسول قال :ال ق عنه، الل الل «النبي ين خاتم أنا»:وسلم عليه

“Ben (gönderilmiş tüm) peygamberlerin sonuncusuyum (benden

sonra asla başka bir peygamber gelmeyecektir).” [(SAHİH HADÎS:) Buhari

(6346); Müslim (2730)…]

Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in rasûl olarak gönde-

rilişinden sonra Hristiyanıyla ve Yahudisiyle tüm insânlar, ona tabii

olmak, onun getirdiği şeriati yaşamak ve kanun olarak yürürlüğe

koymak mecburiyetindedirler. Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

اسل﴿ اكثرالن يرااول كن يرااوني اسبش ةاللن ك اف وم اارسلناكال

﴾﴾٥٨يعلمون﴿

“Biz, seni ancak bütün insânlara mübeşşir (müjdeleyici) ve

nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. Fakat insânların çoğu bilmezler.” (Sebe: 34/28)

Câbir bin Abdullâh radîyallâhu anhumâ’dan rivâyet edildiğine

göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Page 49: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

49

رضي الل عبد بن جابر عن الل رسول قال :عنهما، قال الل صلى ة، وبعثت إلى »:وسلم عليه الل كان النبي يبعث إلى قومه خاص

ة «الناس عام

“Nebiler sadece kendi kavimlerine gönderilirdi. Ben ise, tüm insân-

lara gönderildim.” [(SAHİH HADİS:) Buhârî (335); Müslim (523)…]

O, kendisinden önceki şeriatları nesh ederek/yürürlükten

kaldıran yeni bir şeriat ve kitâbla gelmiş birçok mucizeyle destek-

lenmiştir. O risâletini çok açık bir şekilde tebliğ etmiş, emâneti ye-

rine getirmiş, ümmetine nasihat etmiş ve onları gecesi gündüz gibi

aydınlık beyaz bir yol üzere bırakmıştır. Artık îmânlı olarak Allâh’a

kavuşmak isteyen tüm kullar ona, getirdiği kitâb olan Kur’ân-ı

Kerîme, bildirdiği şeriat İslâm’a îmân ederek tasdik etmek ve gere-

ğince amel etmek zorundadırlar. Onun Allâh’tan getirdiği İslâm

Dîni dışındaki tüm dînler ve yollar batıl/asılsız ve merdudtur/red

olunmuştur. Onun yolu olan Muhammed-i Şeriat’a sonradan yapı-

lacak her ilave veya çıkarma bid’ât, her bid’ât dalâlet/sapıklık, her

dalâlette ateştedir. Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

ين﴿ علىالد ليظهره ينالحق ىود بالهد ال ي خارسلرسوله هو

﴿ يداا شه ىبالل وكف ﴾﴾٥٨كل ه

“Rasûlünü (tüm insânlara) hidâyet ve hak dîn ile diğer bütün

(bâtıl ve muharref) dînlere karşı üstün kılmak için gönderen O’dur.

Page 50: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

50

Şâhid olarak Allâh yeter.” (Feth: 48/28)

Ebû Hureyre radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre,

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

رضي هريرة أبي عن صلى الل رسول قال :قال عنه، الل اللة »:وسلم عليه د بيده، ل يسمع بي أحد من هذه الم والذي نفس محم

، ، ول نصراني ثم يموت ولم يؤمن بالذي أرسلت به، إل كان يهودي «من أصحاب النار

“Nefsim elinde olana yemin ederim ki, ister Yahudi, ister Hıristi-

yan olsun bu ümmetten (tebliğime muhatap olan insânlar arasından) kim

beni duyar da sonra benimle gönderilene (Muhammed-i şeriata) îmân

etmeden ölürse, mutlaka o kimse (ebedî olarak) cehennemliklerden olur.”

[(SAHİH HADİS:) Müslim (240); Ahmed (8203)…]

Muhammed aleyhisselâm diğer rasûl ve nebîler gibi Allâh’ın

kulu ve elçisidir. Her daim Allâh’a muhtaçtır. Allâh’a ait olan

rubûbiyyet ve ulûhiyyet sıfâtlarının hiçbirine sâhib değildir. O tüm

diğer rasûl ve nebîler gibi Allâh istemedikçe isteme, Allâh dileme-

dikçe gaybı bilme, Allâh izin vermedikçe şefaat etme gücüne ve

kudretine sâhib değildir. Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

اانابشرمثلكم﴿﴿ ﴾﴾٧٧٠قلان م

“De ki (Ey Muhammed): Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim.” (Kehf: 18/110)

Page 51: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

51

Allâh’ın Rasûlü olan Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem

diğer rasûller gibi masumdur. Risâletini tebliğ ederken hiçbir hata

yapmamıştır. Kavmi hatta düşmanları tarafından “el-Emin/ güveni-

lir kimse” olarak isimlendirilmiştir. O, Müslümanlara karşı çok şef-

katli ve merhametli, kâfirlere karşı şecaatli/yiğit ve âdil olmuştur.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, onu birçok mucize ile destekle-

miştir. Mucize: “Kudreti sonsuz ve maddeyi yoktan var edip, şekil

vererek yaratan, ‘ol’ emri her şeyi egemenliği altında bulunduran

Allâh Azze ve Celle’nin gönderdiği nebisini tasdik etmek üzere ortaya

çıkardığı yaratılmış tüm mahlûkatın güç yetiremeyeceği ve onları

aciz bırakan olağanüstü bir iştir.”

Bu mucizelerin en büyüğü Kur’ân-ı Kerîm’dir. Allâh’u Teâlâ,

onunla ümmetlerin en belâgatlisine, en fesâhatlisine ve en güzel

konuşanına meydan okumuştur. Onlar onun bir tek âyetinin dahi

benzerini getirmekten aciz kalmışlardır. Ebû Hureyre radîyallâhu

anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sel-

lem şöyle buyurmuştur:

رضي هريرة أبي عن صلى الل رسول قال :قال عنه، الل اللما من النبياء نبي إل أعطي ما مثله آمن عليه البشر، »:وسلم عليه

إلي فأرجو أن أكون أكثرهم وإنما كان الذي أوتيت وحيا أوحاه الل «تابعا يوم القيامة

“Her bir nebîye mutlaka insânların benzerini görerek îmân edebile-

cekleri bir takım mucizeler verilmiştir. Bana verilen ise Allâh’u Teâlâ’nın

Page 52: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

52

vahyettiği vahiydir. Bundan dolayı kıyâmet gününde o nebîler arasında

kendisine uyanları en çok olan kişinin ben olacağımı umarım.” [Buhârî

(4981, 7274); Müslim: (155)…]

Allâh Azze ve Celle’nin Muhammed aleyhisselâm’ın risâletini

desteklemek için kendisine bahşettiği en önemli mucizelerden biri

de İsrâ ve Miraç mucizesidir. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sel-

lem uyanık iken ruhu ve bedeni ile birlikte Mescid-i Haram’dan alı-

nıp Mescid-i Aksa’ya getirilmiştir. Bu hadiseye “İsrâ” denir. İsrâ,

Kur’ân’ın şu âyetiyle ile sâbittir:

الى﴿ الحرا المسجد من ليلا بعبده ى اسر ال ي خ سبحان

يع م الس هو ان ه ا ياتنا من لنريه حوله باركنا خ ال ي القصا المسجد

ير﴿ ﴾﴾٧البص

“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye

(Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübârek kıldığı-

mız Mescid-i Aksa’ya götüren Allâh noksan sıfâtlardan münezzehtir.

O, Semi’dir (gerçekten işitendir), Basir’dir (görendir).” (İsra: 17/1)

Buradan da yine uyanık iken ruhu ve bedeni ile birlikte yedin-

ci kat semaya kadar yükseltilmiştir. Bu hadiseye “Miraç” denir.

Miraç, İsra gecesinde vuku bulmuştur. Sonra Allâh’ın dilediği kadar

daha yükseltilmiş, Sidretü’l-Münteha’ya ulaşmıştır. Ve orada Allâh

Subhânehu ve Teâlâ, ona vahyederek onunla konuşmuş beş vakit

namazı emir buyurmuştur. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem

Page 53: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

53

Miraç gecesi Cenneti ve Cehennemi ve de Cebrâil aleyhisselâm’ı

Allâh Azze ve Celle’nin yarattığı aslı suretiyle görmüştür. Muham-

med aleyhisselâm bunların hepsini Allâh’ın bir nimeti olarak baş

gözüyle kalbi yalanmadan görmüştür. Sonra Beytü’l-Makdis’e indi-

rilmiş ve diğer nebîlere imâm olarak namaz kıldırmıştır. Daha sonra

da tan yeri ağarmadan önce Mekke’ye geri döndürülmüştür.

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in en önemli mucizele-

rinden biride ayın ikiye yarılma hadisesidir. Mekkeli Müşrikler

Rasûlullâh’tan mucize istemişler, O da Allâh’ın kendisine verdiği bir

mucize ile Ay’ı ikiye yarmıştır.

Ondan nakledilen mucizeler arasında az olan su ve yemeğin

çoğaltılması, hastaların iyileştirilmesi gibi daha birçok mucizeler

bulunmaktadır.

Page 54: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

ÂHİRET GÜNÜNE ÎMÂN

Âhiret gününe îmân, îmânın şartlarının beşincisidir. Âhiret

gününe îmân; bu dünyâ hayatının bitip yeni bir hayatın başlayaca-

ğına, bu hayata geçişin ölümle ve kabir hayatı ile olduğuna,

kıyâmetin kopması ve tekrar dirilme ile devam ettiğine, herkesin

yaptıklarının karşılığı olarak hesâbtan sonra cennet ya da cehen-

neme gideceğine inanmaktır. Allâh Tebâreke ve Teâlâ, şöyle bu-

yurmaktadır:

﴾﴾٩﴿خرةهميوقنون وبال ﴿

“Onlar (mü’minler) âhiret gününe de kesin kes inanırlar.” (Ba-

kara: 2/4)

يؤمنون﴿ ل اس الن اكثر ول كن يها ف ريب ل ل تية اعة الس ان

﴿٢٤﴾﴾

“Kıyâmet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur.

Fakat insânların çoğu (inkârlarından dolayı) buna inanmazlar.” (Mümin: 40/59)

Âhiret gününün Kur’ân-ı Kerîm’de birçok ismi zikredilmiştir.

Bunlardan bazıları şunlardır: Kıyâmet günü, Kari’a, Hesap günü,

Dîn günü, Tamme, Vakı’a, Sahha, Ğaşiye ve buna benzer diğer isim-

lerdir. Âhiret gününü inkâr etmek, kişiyi dînden çıkaran büyük kü-

fürdür. Allâh Tebâreke ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

Page 55: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

55

﴿ ضل فقد ال خر واليو ورسله وكتبه ومل ئكته بالل ي كفر ومن

يداا بع ﴾﴾٧٣١﴿ضللا

“Kim Allâh’ı, meleklerini, kitâblarını, rasûllerini ve âhiret gü-

nünü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisa: 4/136)

Ahiret Gününe îmân etmek ölümden sonra vuku bulacak her

şeylere îmân etmekle olur. Bu, aşağıdaki şu hususları içine alır.

Kabir Fitnesi (Sorgusu): Kabir Ahiret yolculuğunda durulacak

olan ilk duraktır. Kabirde ölüye rabbi, dîni ve nebîsi hakkında üç

soru sorulacaktır. Mü’min bir kimse kabirde kendisine sorulacak

olan من رب ك “Rabbin kim?” sorusuna رب ي Rabbim Allâh’u“ الل

Teâlâ’dır” ينك ما د “Dînin nedir?” sorusuna سلم Dînim İslâm“ ديني ال

Dini’dir” من نبي ك “Nebîn kim?” sorusuna د نبي ي محم “Nebim Muham-

med sallallâhu aleyhi ve sellem’dir” cevâblarını verir. Kâfirler ise

sorulan bu soruların hiçbirine cevâb vermezler. [(SAHİH HADİS:) Buhari

(1369); Müslim (2873)…]

Kabir Azabı ve Nimetleri: Ölen bir kimse için kabir, ya cehen-

nem çukurlarından bir çukur ya da cennet bahçelerinden bir bah-

çedir. Yani ölü kabrinde ya azâb ya da cennet nimetlerini görüyor-

dur.

ار عنه، قال: في حائط لبني النج عن زيد بن ثابت رضي اللعلى بغلة له، ونحن معه إذ حادت به، فكادت تلقيه وإذا أقبر ستة أو

Page 56: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

56

، فقال: خمسة أو أربعة، قال: كذا كان، يقول: الجري من يعرف »ري «فمتى مات هؤلء؟»قال: «أنا»فقال رجل: «أصحاب هذه القبر؟

شراك »قال: ة تبتلى في قبورها، »، فقال: «ماتوا في ال إن هذه الم أن يسمعكم من عذاب القبر الذي فلول أن ل تدافنوا لدعوت الل

من عذاب النار »ثم أقبل علينا بوجهه، فقال: «أسمع منه ذوا بالل «تعو من عذاب النار »قالوا: من »فقال: «نعوذ بالل ذوا بالل «عذاب القبر تعو من عذاب القبر »قالوا: من الفتن ما ظهر »قال: «نعوذ بالل ذوا بالل تعو

من الفتن ما ظهر منها وما بطن »قالوا: «منها وما بطن قال: «نعوذ باللال ج من فتنة الد ال قالوا: نعوذ بالل ج من فتنة الد ذوا بالل تعو

“Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, bizde beraberinde olduğu-

muz bir sırada, bir katırının üzerinde Neccaroğullarına ait bir bahçede

dolaşıyordu. Bir ara birden sendeledi. Az kalsın düşüyordu. (Sendelediği)

O yerde altı veya beş kabir bulunuyordu. Bunun üzerine Rasûlullâh sal-

lallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ‘Bu kabirlerin sâhiblerini kim

biliyor?’ diye sordu. Bir adam: ‘Ben (biliyorum)’ dedi. Rasûlullâh sal-

lallâhu aleyhi ve sellem: ‘Bunlar ne zaman ölmüşlerdi?’ buyurdu. Adam:

‘Onlar şirk içerisinde öldüler’ cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlullâh

sallallâhu aleyhi ve sellem: ‘Gerçekten bu ümmet kabirlerinde imtihan

olunuyor. Eğer birbirinizi defnetmemenizden endişe etmeseydim, benim

duyduğum şu kabir azabı ile ilgili sesleri sizin de duymanız için Allâh’u

Page 57: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

57

Teâlâ’ya dua ederdim’ buyurdu. Sonra yüzünü bize dönerek şöyle buyur-

du: ‘Kabir azabından Allâh’u Teâlâ’ya sığının!’ buyurdu. Ashab: ‘Kabir

azabından Allâh’a sığınırız’ dediler. ‘Cehennem azabından Allâh’u

Teâlâ’ya sığının!’ buyurdu. Ashab: ‘Cehennem azabından Allâh’a sığını-

rız’ dediler. ‘Fitnelerin gizli ve açık olanlarından Allâh’u Teâlâ’ya sığı-

nın’ buyurdu. Ashab: ‘Fitnelerin gizli ve açık olanlarından Allâh’u

Teâlâ’ya sığınırız’ dediler. Deccalın fitnesinden Allâh’u Teâlâ’ya sığının’

buyurdu. Ashab: ‘Deccalın fitnesinden Allâh’u Teâlâ’ya sığınırız’ dedi-

ler.” [(SAHİH HADİS:) Müslim (2870); Ahmed (21148)…]

Kabir azâbı ya da nimeti, ruh ve cesede aynı anda tesir ede-

cektir. Bazen ruha tek başına muamele edildiği de olur. Kabirdeki

azâb kâfirler, zâlimler ve fâsıklar için olup, her birinin günâhına

göre derce dercedir. Nimetler ise mü’minler için olup, sevâb ve

taatlere göre derece derededir.

Ölünün toprağa gömülmüş olması ya da olmaması yahut ce-

sedinin yanmış, boğulmuş ve vahşi hayvanlar tarafından yenilmiş

olması onun cezâ görmesi gerekiyorsa bundan kurtulmasına, ni-

metlendirilmesi gerekiyorsa bundan mahrum kalmasına sebeb

değildir. Allâh Tebâreke ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

اعة ادخل واا ل﴿ ويو تقو الس اا اوعشي ا اريعرضونعليهاغدو الن

العياب ﴾﴾٩١﴿فرعوناشد

“(Öyle bir) Ateş ki, onlar sabah akşam ona sunulurlar.

Kıyâmetin kopacağı günde de, ‘Firavun ailesini azabın en şiddetlisi-

Page 58: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

58

ne sokun’ denilecektir.” (Mümin: 40/46)

Birinci Sûr ve Kıyâmet: Birinci Sûr’a üflenince Kıyâmet baş-

layacaktır. Sûr, üflenen bir boynuzdur.

Abdullâh bin Ömer radîyallâhu anhumâ’dan rivâyet edilen

hadiste, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

رضي عمر بن الل عبد عن الل رسول قال :قال عنهما، الل صلى «قرن ينفخ فيه »:وسلم عليه الل

“Sûr, üflenilen bir boynuzdur.” [(SAHİH HADİS:) Ebu Davud (4742;) Tirmizî

(2430)…]

Allâh Tebâreke ve Teâlâ’nın emriyle İsrâfîl aleyhisselâm’ın üf-

leyecektir. Sur’a birinci kez üflenince Allâh’ın dilediği dışında bütün

canlılar ölecektir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

﴿ واتومنفيالرضال م ورفصعقمنفيالس ونفخفيالص

نفخ مم منش اءالل ينظرون قيا هم ىفاذا اخر يه ﴾﴾١٨﴿ف

“Sûr’a üflenir ve Allâh’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki

herkes ve yerdeki herkes çarpılıp yıkılmıştır. Sonra ona bir daha

(ikinci kez) üflenir. O anda onlar ayağa kalkar ve bakınmaya başlar-

lar.” (Zumer: 39/68)

Bununla birlikte Kur’ân ve Sünnet’te bildirilen diğer kıyâmet

Page 59: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

59

hallerinin tamamına inanmak farzdır.

Kıyâmet’in Küçük ve Büyük Alâmetleri: Kıyâmetin zamanı

hakkında kullara kesin bir şey bildirilmemiştir. Ancak kıyâmetin

küçük ve büyük alâmetleri bildirilmiştir. Allâh Tebâreke ve Teâlâ

şöyle buyurmaktadır:

ل﴿ ي قلان ماعلمهاعندرب يها اعةاي انمرس ـلونكعنالس يس

هو يهالوقته اال ﴾﴾٧٨١﴿يجل

“Sana kıyâmetin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki:

‘Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktinde O’ndan

başkası açıklayamaz’.” (Araf: 7/187)

Kıyâmetin küçük alâmetlerinden bazıları şöyledir: İlmin kal-

dırılması, otuz kadar yalancı deccalın çıkması, depremlerin çoğal-

ması, fitnelerin artması, zina ve içkinin yayılması, ölüm olaylarının

artması, emanet mefhumunun kalmayışı, camilerin süslenmesi,

çobanların yüksek binalar dikmede birbiri ile yarışması, Yahudiler

ile savaşılmasıdır. Enes bin Mâlik radîyallâhu anh’dan rivâyet edil-

diğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş-

tur:

مالك رضي بن أنس عن صلى الل رسول قال :قال عنه، الل اعة أن يقل العلم، ويظهر الجهل، »:وسلم عليه الل من أشراط الس

جال حتى يكون لخمسين امرأة ساء، ويقل الر نا، وتكثر الن ويظهر الز

Page 60: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

60

م الواحد «القي

“İlmin azalması, cehâletin yaygınlaşması, zinanın yaygınlaşması,

elli kadının bir erkeğin yönetiminde kalacağı şekilde kadınların çoğalarak

erkeklerin azalması kıyâmet alâmetlerindendir.” [(SAHİH HADİS:) Buhârî (81);

Müslim (2671)…]

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, Ebû Hureyre

radîyallâhu anh’dan rivâyet edilen hadiste ise şöyle buyurmuştur:

رضي هريرة أبي عن صلى الل رسول قال :قال عنه، الل اللاعة حتى يقاتل المسلمون »:وسلم عليه اليهود، فيقتلهم ل تقوم الس

جر، فيقول المسلمون حتى يختبئ اليهودي من وراء الحجر والش هذا يهودي خلفي فتعال فاقتله، جر: يا مسلم يا عبد الل الحجر أو الش

«ن شجر اليهود إل الغرقد فإنه م

“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadan kıyâmet kopmaz. Bu sa-

vaşta Müslümanlar Yahudileri öldürüleceklerdir. Hatta öyle ki bir Ya-

hudi bir taş yahut ağacın arkasında saklanacak olsa taş veya ağaç Ey

Müslümanlar! Ey Allâh’ın kulu! Arkamda bir Yahudi var. Gel de onu

öldür’ diyecektir. Ancak garkad ağacı bunu yapmayacaktır. Zira o Yahu-

dilerin ağaçlarındandır.” [(SAHİH HADİS:) Müslim (2922); Ebu Davud (4303)…]

Kıyâmetin büyük alâmetlerinden bazıları şunlardır: Mehdi’nin

gönderilmesi, Deccâl’ın çıkması, Îsâ aleyhisselâm’ın semâdan yer-

yüzüne adil bir hükümdar olarak inmesi, bu inişinde haçı kırıp

Deccâli ve domuzu öldürmesi, cizyeyi kaldırması, Ye’cüc ve Me’cüc

Page 61: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

61

çıktığında onların helaki için dua etmesi, doğuda, batıda ve Arab

yarımadasında yer ve toprak çökmelerinin olması, gökyüzünden

kalın bir duman tabakasının inip yeryüzünü kaplaması, Kur’ân’ın

yeryüzünden kaldırılması, güneşin batıdan doğması, Dabbe-i

Arz’ın/dört ayaklı konuşan bir hayvanın peydah olması, Aden’de

(Yemen yakınında bir şehir) bir ateşin çıkıp insânları Şam’a doğru

sürmesi kıyâmet alâmetlerindendir. Nitekim Huzeyfe bin Esîd el-

Gıfari radîyallâhu anh şöyle demiştir:

رضي عن حذيفة بن أسيد الغفاري ، قال: اطلع النبي عنه الل صلى قالوا: «ما تذاكرون؟»علينا ونحن نتذاكر، فقال: وسلم عليه الل

اعة، قال: إنها لن تقوم حتى ترون قبلها عشر آيات فذكر »نذكر السخان، مس من مغربها، ونزول عيسى الد ابة، وطلوع الش ال، والد ج والد

ابن مريم ويأجوج ومأجوج، وثلثة خسوف خسف بالمشرق، وخسف بالمغرب، وخسف بجزيرة العرب، وآخر ذلك نار تخرج من

«اليمن تطرد الناس إلى محشرهم

“Karşılıklı görüş alışverişinde bulunduğumuz bir anda Rasûlullâh

sallallâhu aleyhi ve sellem birden bire yanımıza geliverdi ve bize ‘ne ko-

nuşuyordunuz’ dedi. Biz: ‘Kıyâmetten bahsediyoruz’ deyince, Rasûlullâh

sallallâhu aleyhi ve sellem: ‘Öncesinde on alâmet görülene kadar kıyâmet

kopmayacaktır’ diye buyurdu ve peşinden alâmetleri şöylece zikretti:

Duman, Deccal, Dabbe, güneşin batıdan doğması, Meryem oğlu Îsâ

Page 62: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

62

aleyhisselâm nüzulü, Ye’cuc ve Me’cuc, doğuda, batıda ve Arab yarıma-

dasında olmak üzere üç yerde görülecek çöküntü ve Yemen’de çıkıp

insânları mahşerlerinde kovalayacak bir ateşin çıkması.” [(SAHİH HADİS:)

Müslim (2901)…]

İkinci Sûr ve Bas (Yeniden Diriliş): Allâh’ın emriyle İsrâfîl

aleyhisselâm ikinci Sûr’a üflediğinde ilk yaratılandan kıyâmete ka-

dar yaratılmış olan bütün canlılar tekrardan diriltilirler. Allâh

Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurur:

﴿ ورففزعمنفيالس واتومنفيالرضويو ينفخفيالص م

ين اتوهداخر وكل منش اءالل ﴾﴾٨١﴿ال

“Sûr’a üfürüleceği gün, Allâh’ın dilediği kimseler dışında, gök-

lerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri ‘bo-

yun bükmüş’ olarak O’na gelmişlerdir.” (Neml: 27/87)

Haşr: Kulların tâmâmının toplanacakları Arasat Meydanı’na

sürülmeleridir. Bas’tan sonra tüm kullar kabirlerinden kalkar, ayak-

larına bir şey giymeden, çıplak ve sünnetsiz olarak, yanlarında hiç-

bir şey olmaksızın mahşer yerine doğru hızlıca giderler. İbn Abbâs

radîyallâhu anhumâ’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sal-

lallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

رضي عباس ابن عن صلى الل رسول قال :قال عنهما، الل اللل إنكم محشورون حفاة عراة غرل، ثم قرأ »:وسلم عليه ﴿كما بدأنا أو

Page 63: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

63

ل الخلئق يكسى يوم القيامة إبراهيم عليه خلق نعيده﴾ ، وإن أولم الس

“Sizler çıplak ayaklı, elbisesiz ve sünnetsiz olarak haşr edileceksi-

niz. (Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:) ‘İlk yaratmaya başladığı-

mız gibi onu tekrar iade ederiz.’ (Enbiya: 21/104) Şüphesiz yara-

tılmışlar arasında kıyâmet gününde kendisine elbise giydirilecek ilk kişi,

İbrâhîm aleyhisselâm olacaktır.” [(SAHİH HADİS:) Buhârî (6526); Tirmizî (3167);

…]

Arz ve Hesâb: Arz ve hesâb, kulların Allâh Tebâreke ve

Teâlâ’nın huzuruna çıkartılması ve tüm amellerinin O’na arzedilip

hesâba çekilmesidir. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

وماعملتمن﴿ نفسماعملتمنخيرمحضراا يو تجدكل

رؤف نفسه والل الل ركم ويحي يداا بع امداا وبينه بينها ان لو تود وء س

﴾﴾٣٠﴿دبالعبا

“Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptık-

larını da karşısında hazır bulduğu günde (kullar) isteyecek ki kötü-

lükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allâh, kendi-

sine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. (Çünkü) Allâh kullarına çok

şefkatlidir.” (Ali İmran: 3/30)

Allâh Tebâreke ve Teâlâ, kulları yaptıkları tüm amellerden

Page 64: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

64

sorguya çekecektir. Yapılan bir iyiliği on katıyla mükâfatlandırır-

ken, yapılan bir kötülüğü ise ancak kendi miktarında cezalandıra-

caktır. Ve hiçbir kimse haksızlığa uğratılmayacaktır.

Mizan (Terazi): Mizan, kulların arz ve hesâbtan sonra tüm

amellerinin ya da amellerinin yazıldığı sâhifelerin tartıldığı şeydir.

Amellerinden sevâbları günâhlarına ağır gelen kullar yani

mü’minler, cennet ehlidirler. Günâhları sevâblarına ağır gelen kul-

lar yani kâfirler ise cehennem ehlidirler. Allâh Subhânehu ve Teâlâ

şöyle buyurmaktadır:

﴿﴿ ينه امنمقلتمواز يشةراضية ﴿١فام يع امن١﴾فهوف ﴾وام

تم ﴿خف ينه ﴿٨واز ههاوية ﴿٤﴾فام يكماهيه حامية٧٠﴾وم اادر ﴾نار

﴿٧٧﴾﴾

“İşte, kimin tartıları ağır basarsa, artık o, hoşnut olunan bir

hayat içindedir. Kimin tartıları hafif kalırsa, artık onun da anası

(son durağı) ‘haviye’dir. Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildi-

ren nedir? O, kızgın bir ateştir.” (Karia: 101/6-11)

Havz: Havz, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem için Kevser neh-

rinden inen suyun toplandığı havuzdur. Bu havuzdan Rasûlullâh

sallallâhu aleyhi ve sellem’in ümmetinden mü’min olanlar içecek-

lerdir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Page 65: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

65

﴿ ااعطيناكالكومر لرب كوانحر ﴾٧﴿ان شانئكهو﴾٥﴿فصل ان

﴾﴾٣﴿البتر

“Şüphesiz ki biz sana Kevser’i verdik. O halde Rabbin için na-

maz kıl ve kurban kes. Gerçek olan şudur ki, asıl soyu kesik olan,

sana kin besleyen kimsedir.”(Kevser: 108/1-3)

Sırât: Sırât, kulların mizandan sonra üzerinden geçecekleri

köprüdür. Allâh Tebâreke ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

﴿ اا مقضي اا حتم رب ك عل ى كان واردها ال كم من ﴾١٧﴿وان مم

اا يهاجثي ينف ينات قواونيرالظ الم يال ي ﴾﴾١٥﴿ننج

“(Ey insânlar!) Sizden ona uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu,

Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır. Sonra, takva

sâhiblerini kurtarırız ve zalimleri ise orada diz üstü çökmüş olarak

bırakıveririz.” (Meryem: 19/71-72)

Bu köprü cehennemin üzerine kurulacak olan kıldan ince kı-

lıçtan keskin bir köprüdür. Onun üzerinden geçenler cennete gire-

ceklerdir. Sırâtı kimileri göz açıp kapayıncaya kadar, kimileri şimşek

gibi, kimileri rüzgâr gibi, kimileri kuş gibi, kimileri iyi koşan atlar

gibi, kimileri hızlıca koşan insânlar gibi, kimileri hızlıca yürüyen kişi-

ler gibi, kimileri de sürünerek geçerler. Herkesin geçişi dünyadaki

amellerine göredir. Bazıları da köprüyü geçişleri esnasında demir

Page 66: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

66

kancalarla hızlıca tutulup cehenneme atılacaklardır. Kim sırât köp-

rüsünün üzerinden geçerse cennete girecektir, kimde onu geçe-

mezse cehenneme atılacaktır.

Cennet ve Cehennem: Allâh Subhânehu ve Teâlâ, cenneti

mü’minlere mükâfat ve esenlik, cehennemi ise kâfirlere cezâ ve

zillet yurdu olarak yaratmıştır. Allâh Tebâreke ve Teâlâ şöyle bu-

yurmaktadır:

فمن﴿ مة القي يو اجوركم ون توف وان ما الموت نفسذ ائقة كل

متاع ال ني ا الد وة الحي وما فاز فقد ة الجن وادخل ار الن عن زحزح

﴾﴾٧٨٢﴿الغرور

“Her nefis (canlı) ölümü tadacaktır. Ancak kıyâmet günü yap-

tıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden

uzaklaştırılıp cennete sokulursa, (artık o) gerçekten kurtuluşa er-

miştir. Dünyâ hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Ali

İmran: 3/185)

Cennet ve cehennem hakikat olarak şuan dahi mevcuttur.

Fani değillerdir, yok olmazlar ve kaybolmazlar. Ne cennet ehlinin

nimetleri nede cehennem ehlinin azâbı bitici ve zail olucu değildir.

Mü’min cennette, kâfir ise ebedî olarak kalacaktır.

لكوا﴿ ابداا ذ يه ا ف ين خالد ختحتهاالنهار اتتجر لهمجن عد

Page 67: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

67

يم ﴾﴾٧٠٠﴿الفوزالعظ

“Onlar için orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar

akan cennetler hazırlanmıştır. İşte bu en büyük başarıdır.” (Tevbe:

9/100)

﴿ يراا سع لهم واعد ين الكافر لعن الل ل﴾١٩﴿ان ابداا يه ا ف ين خالد

يراا ااولنص ﴾﴾١٢﴿يجدونولي

“Gerçekten Allâh, kâfirleri lanetlemiş ve onlar için ‘çılgın bir

ateş’ hazırlamıştır. Onlar, orada ebedi olarak kalacaklardır. Hiçbir

veli (dost), hiçbir yardımcı bulamayacaklardır.” (Ahzâb: 33/64-65)

Şefaat: İnsânlar Arasat meydanında sıkıntıları artıp uzun süre

orada bekledikten sonra kendilerine Allâh’ın katında bu sıkıntıla-

rından kurtulmaları için şefaat edecek birini arayarak bütün büyük

rasûllere giderler. Hepsi de acizliklerini belirtirler. En son olarak da

Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelirler. Muhammed sal-

lallâhu aleyhi ve sellem onların bu isteğini kabul eder. Zira o, rasûl-

ler arsında en üst makamdadır. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sel-

lem Arşın önüne gelir ve secde eder. Allâh Tebâreke ve Teâlâ,

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem efendimize secde halinde

iken daha önce bilmediği birçok zikir, hamd ve şükrü O’na ilham

eder. Oda bu ilham edilen zikir ve hamdlerle rabbinden şefaat

edebilmek için izin ister. Bu, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sel-

lem’in edeceği büyük şefaattir. Bunun gibi Rasûlullâh sallallâhu

aleyhi ve sellem efendimize ait başka şefaatlerde vardır.

Page 68: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

68

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e ait olan ikinci şefaat,

cennet ehlinin cennete girebilmesi için olan şefaattir.

Üçüncü şefaat, günahları ile sevâbları eşit olanların cennete

girebilmeleri için olacak şefaatidir.

Dördüncü şefaat, cehenneme girmeyi hak etmiş bazı Müs-

lümanların ateşten kurtulup cennete girmeleri için olacak şefaat-

tir.

Beşinci şefaat, cennet ehlinin cennetteki derecelerinin art-

ması için olacak şefaattir.

Altıncı şefaat, cennete hesapsız, sorgusuz ve azâb görmeden

girecek olan kimseler için olacak şefaattir.

Yedinci şefaat, cehenneme büyük günâhları yüzünden giren-

lerin cennete girebilmeleri için olacak şefaattir.

Sekizinci şefaat, cehennem azabını hak edenlerin azâblarının

hafifletilmesi için olacak şefaattir.

Şefaatin Allâh Subhânehu ve Teâlâ katında kabul edilebilmesi

için iki şart vardır. Bu şartlar bulunmadığı sürece hiçbir kimse, hiç-

bir kimseye şefaat edemeyecek, Allâh Tebâreke ve Teâlâ’dan şe-

faat edilenlerin affını isteyememektir. Allâh Tebâreke ve Teâlâ,

şöyle buyurmaktadır:

تجز ﴿ ل اا يوم اوات قوا شيـ نفس عن نفس منهاخ يقبل ول ا

ولهمينصرون﴿ وليؤخيمنهاعدل ﴾﴾٩٨شفاعة

Page 69: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

69

“Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç

kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye

alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.” (Bakara:

2/48)

Birinci şart: Şefaat edecek ve kendisine şefaat edilecek olan

kimselerden Allâh Tebâreke ve Teâlâ’nın razı ve hoşnut olması

gerekir. Nitekim O, şöyle buyurmaktadır:

مشفقون﴿ خشيته من وهم ى ارتض لمن ال يشفعون ول

﴿٥٨﴾﴾

“Onlar, Allâh’ın razı olduğu kimselerden başkasına şefaat

etmezler ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler.” (Enbiya: 21/28)

İkinci şart: Şefaat edecek kimseye Allâh Tebâreke ve

Teâlâ’nın şefaat edebilmesi için izin vermesi gerekir. Nitekim O,

şöyle buyurmaktadır:

باذنه خيشفععنده منذاال ي ﴿ ﴾﴾٥٢٢﴿ال

“Allâh’ın izni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir.” (Bakara: 2/ 255)

Ruyetullâh: Ruyetullâh, cennet ehli olan mü’minlerin, Allâh

Azze ve Celle’yi görmeleridir. Allâh Tebâreke ve Teâlâ, şöyle bu-

yurmaktadır:

Page 70: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

70

يومئيناضرة ﴿ ﴾﴾٥٣﴿ىرب هاناظرة ﴾ال ٥٥﴿وجوه

“Yüzler vardır ki, o gün ışıl-ışıl parlayacaktır. Rablerine baka-

caklardır.” (Kıyâmet: 75/22-23)

Page 71: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

KADERE ÎMÂN

Kadere îmân etmek, îmânın şartlarının altıncıdır. Kadere

îmân, her hayır ve şerrin Allâh Azze ve Celle’nin kaderi ve kazası ile

meydana geldiğine inanmaktır. Allâh Azze ve Celle şöyle buyur-

maktadır:

شي﴿ ﴾﴾٩٤﴿ءخلقناهبقدران اكل

“Gerçekten biz, her şeyi bir kader ile yarattık.” (Kamer: 54/49)

Ömer bin Hattâb radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre,

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

عنه الخطاب بن عمر عن صلى الل رسول قال :قال ،رضي الل وملئكته وكتبه ورسله واليوم »:وسلم عليه الل يمان أن تؤمن بالل ال

ه «الخر وتؤمن بالقدر خيره وشر

“İman; Allâh’a, meleklerine, kitâblarına, rasûllerine, âhiret günü-

ne ve hayırlısıyla şerlisiyle kadere inanmandır.” [(SAHİH HADİS:) Müslim (8);

Tirmizî (2610)…]

Hiçbir kimse hayrı ve şerri ile kadere inanmadıkça îmân etmiş

olamaz. Amr İbn Şuayb’ın babasından, babasının da dedesinden

rivâyet ettiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle

buyurmuştur:

ه، عن أبيه، عن شعيب، بن عمرو عن صلى الل رسول أن جد

Page 72: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

72

ه » :قال وسلم عليه الل «ل يؤمن المرء حتى يؤمن بالقدر خيره وشر

“Kişi hayrı ve şerri ile kadere inanmadıkça îmân etmiş olmaz.” [(SAHİH HADİS:) Ahmed (6703); Tabarânî; Evsat: (7043)…]

Kader: “Allâh Azze ve Celle’nin daha meydana gelmezden önce

eşya hakkındaki ilmine binaen ne olacağını ezelde takdir etmesi ve

eşyayı takdir etmezden önce bunu yazmasıdır.”

Kaza ise: “Allâh Tebâreke ve Teâlâ’nın yarattıkları üzerinde var

veya yok etme veyahut değiştirme şeklindeki hükmüdür.”

Kaza ve kader arasında birbirinden ayrılmazlık vardır. Biri di-

ğerinden ayrılmayacak şeklide birinin lazımıdır. Kader bir yapının

temeli gibidir. Kaza ise o yapının binâsı gibidir. Bu sebeble birini

diğerinden ayırmaya kalkışmak, o yapıyı yıkmak demektir.

Kaza ve kader kelimeleri bir arada kullanıldıklarında yukarı-

daki iki farklı mânâya gelen kelimelerdir. Ancak ayrı ayrı olarak kul-

lanıldığında eş anlamlı olan iki kelimedir. Yani birleştiklerinde ayrı-

lan ayrıldıklarında birleşen iki kelimedir.

Kader, kazadan öncedir. Yani Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın

yarattıkları ile ilgili ne olacağını ezelde belirlemesi kader, bu kade-

re uygun olarak onu var veya yok etmesine de kaza denir.

Kâinatta bulunan her şey, Allâh Azze ve Celle’nin takdiri, is-

temesi, kaza ve kaderi ile cereyan eder. O’nun iradesi/isteği olma-

dan hiçbir şey olmadığı gibi meşieti/dilemesi olmadan da hiçbir şey

vücuda gelmez. Ve hiçbir şey O’nun tedbirinin/ tasarrufunun dışına

çıkamaz. Mevcuda gelen her şey onun ilmi, kudreti ve iradesiyle

Page 73: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

73

meydana gelmektedir. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

يراا﴿ رهتقد شيءفقد ﴾﴾٥﴿وخلقكل

“(O, Allâh ki) Her şeyi yaratıp ona mukadderatını takdir etti.” (Furkan: 25/2)

﴿ قدراامقدوراا ﴾﴾٣٨﴿وكانامرالل

“Allâh’ın emri, mutlaka yerine gelecek bir kaderdir.” (Ahzâb:

33/38)

Kadere îmânın ilim, kitâbet, meşiet ve yaratmak olmak üzere

dört mertebesi vardır. Bu mertebelere inanmayan kadere îmân

etmemiş demektir.

İlim: Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın olmuş ve olacak tüm şey-

leri en ince ayrıntısına kadar kendisine gizli hiçbir tarafı kalmaya-

cak şekilde bildiğine îmân etmektir. Allâh Azze ve Celle şöyle bu-

yurmaktadır:

اا﴿ شيءعلم قداحاطبكل الل ﴾﴾٧٥﴿وان

“Muhakkak ki Allâh, her şeyi ilmiyle ihata etmiştir (kuşatmış-

tır).” (Talâk: 65/12)

Kitâbet/Yazmak: Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın kıyâmet gü-

nüne kadar olacak her şeyi Levh-i Mahfuz’da yazdığına îmân et-

mektir. Allâh Subhânehu Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

Page 74: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

74

شيء﴿ وكل وا مارهم موا قد ما ون كتب الموت ى نحي نحن ان ا

ين ﴾﴾٧٥﴿احصيناهف ياما مب

“Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettik-

lerini (yaptıklarını) ve eserlerini (bıraktıklarını) biz yazarız. Biz her

şeyi, apaçık bir kitâbta (levh-i mahfuz’da) sayıp yazmışızdır.” (Yasin:

36/12)

Abdullâh bin Amr bin el-Âs radîyallâhu anh’dan rivâyet edil-

diğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş-

tur:

الل رسول سمعت : قال العاص، بن عمرو بن الل عبد عن صلى مقادير الخلئق قبل أن يخلق »: يقول وسلم، عليه الل كتب الل

ماوات والرض بخمسين ألف سنة، قال: وعرشه على الماء «الس

“Allâh gökleri ve yeri yaratmadan elli bin sene önce -arşı da şu üzerin-

deyken- yaratılmışların mukadderatını yazdı.” [(SAHİH HADİS:) Müslim (2653);

Tirmizî (2156)…]

Meşiet/İrade: Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın dilediğini dilediği

gibi yaptığına îmân etmektir. Allâh Subhânehu Teâlâ, şöyle bu-

yurmaktadır:

﴿﴿ يد لماير ال ﴾﴾٧١فع

Page 75: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Îmânın Şartları

75

“O, her dilediğini mutlaka yapandır.” (Buruc: 85/16)

Yaratma: Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın ilmiyle bildiği,

kitâbesiyle yazdığı ve meşiyetiyle olmasını dilediği şeyi takdir ettiği

gibi yaratmasına îmân etmektir. Allâh Subhânehu Teâlâ, şöyle bu-

yurmaktadır:

﴿ يل شيءوك عل ىكل وهو شيء خالقكل ﴾﴾١٥﴿الل

“Allâh, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerinde vekîldir.” (Zumer: 39/62)

Kader, Allâh’u Teâlâ’nın yarattıklarından gizlediği bir sırrıdır.

Kâinattaki her şeyin hakikatini ve akıbetini Allâh’u Teâlâ’dan başka

hiçbir kimse bilemez. Kimin nerede kimden doğacağı ve nasıl öle-

ceği, hastalığı ve sağlığı, geçiminin dar veya geniş olması, mü’min

veya kâfir olması… hep Allâh Tebâreke ve Teala’nın kaderi ve ka-

zasıyladır. Bu sebeble kader hakkında tevhîd için gerekli olandan

başka uzun uzadığı düşünmek ve konuşmak yasaklanmıştır. Allâh

Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

﴿ كل اد والفؤ والبصر مع الس ان علم به لك ليس ما تقف ول

اول ئك ﴾﴾٣١﴿كانعنهمسؤلا

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak,

göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra: 17/36)

Page 76: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Abdullâh Saîd el-Müderris

76

İbn Mes’ud radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre,

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

عنه مسعود ابن عن الل صلى الل رسول قال : قال ،رضي الل«فأمسكوا القدر ذكر إذا»: وسلم عليه

“Kader zikredildiğinde (hakkında konuşulmaya başlandığında) onun

hakkında konuşmayın’.” [(HASEN HADİS:) Taberânî (el-Kebîr: 10448); Lâlekâî (210)

…]

Page 77: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

HÂTİME

İfâde olunduğunu üzere îmân, zikredilen altı şart üzerine bi-

na olunmuştur. Ancak İslâm inancı bu altı şarttan ibaret değildir.

Bu altı şart, îmâna dair olan diğer şeylerin aslı ve temeli konumun-

dadır. Diğer tüm itikadî mes’eleler, bu altı şarta râcidir…

Bu şartlardaki eksiklik, binanın üzerine kurulduğu temelin

yahut kolonların eksikliği gibidir. Nasıl ki bir yapı, temeli ve kolon-

ları bulunmadan ayağa kalkmıyor ve ayakta kalamıyor ise, îmân

binası da bu altı esas olmadan ayağa kalmaz ve ayakta kalamaz.

Bu gerçeğe binaen yukarıdaki satırlarda îmânın şartlarını ehl-i

sünnet yolu üzere mes’elelerin tafsilatına girmeden temel delîller

üzerine açıklamaya gayret ettim. Zîrâ hedefim, okuyucuyu sıkma-

dan sözün özünü söylemek olduğundan, yazdıklarımda bunlardan

ibâret oldu…

Şunu da hemen belirtmek istiyorum ki, Allâh’ın Kitâbı hari-

cindeki her kitâb eksik ve hatâlıdır. “Îmânın Altı Şartı” adlı bu

kitâbımdaki doğrular İslâm’ın doğrularıdır. Eksikler ve hatâlar ben-

den ve şeytândandır. Tüm hatâlarımdan, her hâlukârda tevbe edi-

yor ve Rabbim’den âcizane olarak ortaya koyduğum gayretten

ötürü hatâlarımı bağışlamasını ve beni ehlimi kıyâmet günü arşın

gölgesinde gölgelenenlerden kılmasını niyâz ediyorum.

Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.

Abdullâh Saîd el-Müderris.

Page 78: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

İÇİNDEKİLER

HUTBETU’L-HÂCE ..................................................................... 3

MUKADİME ............................................................................... 4

ÎMÂNIN ŞARTLARI .................................................................... 5

ALLÂH’A ÎMÂN ......................................................................... 7

RUBÛBİYYET TEVHÎDİ: .................................................... 8

ULÛHİYYET TEVHÎDİ: ..................................................... 11

İSİM VE SIFÂT TEVHÎDİ:..................................................14

MELEKLERE ÎMÂN .................................................................. 23

KİTÂBLARA ÎMÂN ................................................................... 29

RASÛLLERE ÎMÂN .................................................................. 38

ÂHİRET GÜNÜNE ÎMÂN ......................................................... 54

KADERE ÎMÂN ......................................................................... 71

HÂTİME ................................................................................... 77

İÇİNDEKİLER ........................................................................... 78

Page 79: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن
Page 80: ةجاحلا ةبطخ - Tevhidi Davetةجاحلا ةبطخ ن م 2 انس ف ن أ ر 2 رش ن م ل ل ا ب ذ 3ع ن 2 هر ف غ ت س ن 2 ه نيع تس ن 2 ه د م ح ن

Ömer bin Hattâb radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre,

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

وملئكته وكتبه ورسله واليوم » يمان أن تؤمن بالل اله «الخر وتؤمن بالقدر خيره وشر

“İman; Allâh’a, meleklerine, kitâblarına, rasûllerine, âhiret

gününe ve hayırlısıyla şerlisiyle kadere inanmandır.” [Müslim; Tirmizî]