yamani - siyahsancaklar.files.wordpress.com · siyahsancaklar.wordpress.com bismillahir rahmanir...

YAMANI

Ehlibeyt (a.s) hadislerinde Yamani

2017

siyahsancaklar.wordpress.com

1

YAMANI

Ehlibeyt (a.s) hadislerinde Yamani

Imam Muhammed bin Hasan’a ve Imam Ahmed el Hasan’a ve Onların Pak Ailesine, Ashabına ve Ensarına ithaf olunur.

Allahın sâlâtı ve selamı onların üzerine olsun.

Ansarullah Production

2017


Içindekiler ÖNSÖZ .............................................................................................................................................................. 4

MASUM VE HÜCCET OLAN YAMANİ’NİN BAYRAĞI ............................................................................ 6

AZAPTAN ÖNCE GÖNDERİLEN ELÇİ YAMANİDİR .............................................................................. 8

MEHDİ, SÜFYANİDEN ÖNCE DOĞUDAN GELİR ................................................................................ 12

YAMANİ YEMENDEN KIYAM ETMEYECEK ......................................................................................... 15

KAİM’İN GAYBETİNDE ONUNLA İRTİBATTA OLANLAR .................................................................. 18

KAİM’İN İŞLERİNDEN SORUMLU OLAN KİMSE ................................................................................ 18

EHLİBEYT (AS) YAMANİ’YE DOĞRU ÇAĞIRIYOR .............................................................................. 21

YAMANİNİN GAYBETİ VE SÜFYANİNİN HURUCU ............................................................................ 23

KAİM SİZİN BEKLEDİĞİNİZ KİŞİ DEĞİL .............................................................................................. 25

GİZLİ İMAM YAMANİDİR ......................................................................................................................... 26

BU EMRİN SAHİBİ GENÇ OLARAK DÖNECEK .................................................................................... 28

BİRİSİ KAİM OLDUĞUNU İDDİA EDERSE İNKAR ETMEMELİYİZ ................................................ 29

BU EMRİN SAHİBİ KENDİSİ BU EMİR HAKKINDA DELİL GETİRECEK ....................................... 30

MÜÇTEHİTLER KAİM’E (AS) KARŞI ....................................................................................................... 32

KAİM’E (AS) KARŞI KURANLA SAVAŞANLAR ...................................................................................... 36

BETRİYE’LER KİMLERDİR ....................................................................................................................... 37

YAMANİ’NİN (A.S) ZUHUR TARİHİ ........................................................................................................ 38

ESMER CARİYENİN OĞLU YAMANİDİR ............................................................................................... 40

YUSUFA BENZEYEN KİŞİ YAMANİDİR ................................................................................................. 41

MUSAYA BENZEYEN KİŞİ YAMANİDİR ................................................................................................ 42

İSAYA BENZEYEN KİŞİ YAMANİDİR ...................................................................................................... 44

DABBETÜL-ARZ YAMANİDİR .................................................................................................................. 46

YAMANİ’DEN ÖNCE KALKAN TÜM BAYRAKLAR TAĞUT’TUR ....................................................... 48

AHİRZAMANDA KURULACAK BENİ-ABBAS DEVLETİ ...................................................................... 50

KAİM AHMED EL HASANDIR (A.S) ........................................................................................................ 52


3

VASİYET HAKKINDA AÇIKLAMA ............................................................................................................ 54

YAMANİ YALANCI OLABİLİR Mİ ............................................................................................................ 57

BABASI KENDİSİNDEN ÜSTÜN OLAN MEHDİ ................................................................................... 67

SÜFYANİNİN VE KAİMİN – YAMANİNİN HURUCU ........................................................................... 68

ALLAHIN TEMSİLCİSİNİN OĞLU YAMANİDİR ................................................................................... 69

FEREC DUASINDA KAİMİN EVLATLARI .............................................................................................. 70

YEDİNCİDEN OLAN BEŞİNCİ EVLAT AHMED’DİR ............................................................................ 71

ON BİRİNCİNİN [İMAM MEHDİNİN (AS)] EVLADI ............................................................................ 72

KAİM’DEN SONRA MEHDİLER’İN HAKİMİYETİ ................................................................................ 75

BASRA DECCALI, YOKSA MEYSAN DECCALI ....................................................................................... 77

MEHDİNİN DAVRANIŞI – YENİ İSLAM ................................................................................................ 78

KAİMİN GAYBETİ DEVRİNDE ŞİİLERİN DURUMU ........................................................................... 82

NEDEN GAYBET? ........................................................................................................................................ 83

İMTİHAN VE ELENMELER KAÇINILMAZDIR ..................................................................................... 84

YAMANİNİN YAKINLARI ONU İNKAR EDECEK ................................................................................. 87

KAİM’E KIYAMINDAN ÖNCE İMAN EDENLER ................................................................................... 88

BÜYÜK VE KÜÇÜK ŞURA .......................................................................................................................... 89

KAİM İNTİKAMA KUREYŞTEN BAŞLAYACAK ..................................................................................... 91

KAİMDEN ÖNCE KIYAM EDEN KAİMLER ............................................................................................ 92

FİTNELERLE NASIL BAŞETMELİ ........................................................................................................... 93


ÖNSÖZ Bu kitapta, Ahmed el Hasan (as)’ın hakkaniyetinin delilleri Ehlibeyt (as)’ın ahirzaman-

la ilgili hadisleriyle sunulmuştur.

Ahmed el Hasan (as) 1968’de Irakın Basra beldesinin Medine ilinde doğmuştur.

1999’da İmam Mehdi (as)’la ilk buluşması gerçekleşti ve 2002 yılından itibaren Irakta

açık davete başladı. 2008’de gaybet dönemine girdi ve 2015, Ocak ayının 23’cü

gecesinden başlayarak gaybet dönemi bitti ve İmam Muhammed Mehdi (as)’ın zuhur

müjdesini verdi, aynı zamanda aynı yılın 19 Mart’ında Siyah Bayraklar onun (as)

emriyle kaldırıldı.

Hadislerde şimdiye dek çözülmemiş bazı sırlar Ahmed el Hasan (as)’ın zuhur etmesiy-

le açıklanmış ve asırlardır insanların okuyup anlayamadığı çelişkili meseleler aydınlan-

mış oldu. Bu çelişkili meselelerden biri de şu ki, hadisleri okuyanlar Ehlibeyt (as)’ın

Mehdiyet ile ilgili hadislerini dikkatlice inceledikleri zaman hadislerdeki çelişkilerle

karşılaşıyor ve bu karışıklığı çözemiyorlar. Çünkü hadislerde Mehdinin alametleri

sayılırken çelişkiler ortaya çıkıyor ve sanki farklı insanlardan bahsediliyormuş gibi bir

fikir ortaya çıkıyor. Ve bu çelişkiler Ahmed el Hasan (as)’ın gelişiyle son buldu ve

sonuçta mesele aydınlanmaya başladı. Böylece Ahmed el Hasan (as) Mehdilerin

hakikatlerini, Yamaninin sıfatlarını, Peygamber’in (saa) vasiyetinin önemini ortaya

koyarak tüm bu çelişkileri kaldırdı. Sonuçta hadislere farklı bir bakış açısı getirdi ve

artık okuduğumuz hadislerdeki bazı şifreler çözülmeye başladı.

Müseyyib bin Necebe’nin ricalinden biri şöyle der. Adamın biri, ibni Sevda adlı

biriyle birlikte İmam Ali (as)’ın yanına gelerek şöyle arzetti: “Ey Emirül müminin! Bu

adam Allah ve Resülüne yalan isnad ediyor ve seni de şahit gösteriyor.” Emirül

müminin aleyhisselam şöyle buyurdu: “Çok ağır söz söylemiş, peki ne diyor?” Adam

şöyle arzetti: “Gazap ordusundan bahsetti.” Ali aleyhisselam şöyle buyurdu: “Bu

adamı bırak gitsin, o kavim ahir zamanda gelecek. Onlar sonbahar bulutları

gibidirler. Her kabileden bir, iki, üç ve sonunda sayıları dokuz kişiye ulaşacak.

Müsteri olun, Allah’a and olsun ki, ben onların emirlerini tanıyorum, onun adını da

biliyorum, adamlarının nerede duracağını da biliyorum.” Sonra ayağa kalkarak şöyle

buyurdu: “BAKIR (ilmi yarıp açığa çıkaran), BAKIR, BAKIR!” Sonra şöyle buyurdu:

“O benim zürriyetimden biridir. HADİSLERİ YARACAKTIR.”

- Biharul-Envar: 52/247, h.128; Gaybeti-Numani (azerice): bab 20, s.353, h.1

İmam Caferi Sadık (as) şöyle buyurdu: “Bizim Ehlibeytimizden olan İLK KAİM kıyam

ettiğinde, sizinle öyle hadislerle konuşacak ki, onun sözlerine dayanamayıp ona karşı

kıyam edeceksiniz.”

– Biharul-Envar: 52/175

Böylece, Ahmed el Hasan (as)’ın gelişiyle hadislerdeki iki farklı Mehdinin olması ve

bunun nedenleri aydınlanmış oldu. Size sunduğumuz bu kitapta ahirzamanda vuku

bulacak olaylarla ilgili hadisler incelenmiş ve İmam Muhammed ibn el-Hasan el-


5

Mehdi (as) ile İlk Mehdi (as) arasındaki farklar delillerle açıklanmıştır. Umarız bu

kitabı okuyan şahıslar açıklanmış delillere adilane yanaşıp hakk’ı batıldan ayırt

edebilecekler. Öyleyse Ehlibeyt (as)’ın kelamlarındaki anlamları anlamaya çalışmalı

ve inancımızı onların hadisleri doğrultusunda kurmalıyız ki, son nefesimizi hak yol

üzere verebilelim.

Eba Abdullah (as) buyurdu: “ANLADIĞIN BİR HADİS rivayet ettiğin (fakat anlama-

dığın) on hadisten DAHA HAYIRLIDIR. Herbir hakkın bir hakikati, herbir doğrunun

bir nuru vardır.”

- Biharul-Envar: 51/112, hadis 8; Gaybeti-Numani (azerice): s.146, h.2 vb kaynaklar

Allah Resulu (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali (as), mükemmel imana ve en büyük yakine

sahip olanlar ahirzamanda yaşayan bir ümmettir, onlar hiçbir zaman peygamberi ve

onlardan perdelenmiş (saklanmış) hücceti görmemişler, fakat onlar BEYAZIN

ÜZERİNDEKİ SİYAHA (yani onlardan (as) nakledilen hadislere) iman etmişler.”

- Biharul-Envar: 52/125

Son olarak şunu da belirtelim ki, hadislerde ZUHUR, HURUÇ ve KIYAM sözçükleri

geçmektedir ve bazı şahıslar bu sözler arasındaki farkı dikkate almadıklarından

hadisleri yanlış şekilde açıklamaya çalışıyorlar. Belirtmek isteriz ki, ZUHUR – zahir

olup bilinmektir, HURUÇ – harakata başlamaktır, KIYAM – zuhur ve hurucun her

ikisinin anlamını kendisinde içerek genel anlamda işlenen sözdür. Onu da belirtelim

ki, İmam Ahmed el Hasan (as)’ın zuhuru 1999’da gerçekleşmiştir, fakat huruç hala

gerçekleşmemiştir. Öyleyse hadisleri doğru şekilde anlamaya çalışanların bu

kelimelere dikkat etmeleri gerekiyor.

- İmam Mehdi (as)’ın Ensarları


Bismillahir Rahmanir Rahim MASUM VE HÜCCET OLAN YAMANİ’NİN BAYRAĞI İmam Mehdi (as)’ın kıyamından önce, tek hidayet bayrağı MASUM olan Yamani’nin bayrağıdır:

İmam Bakır (as) şöyle buyurdu: “BAYRAKLARIN İÇİNDEKİ TEK HİDAYET BAYRAĞI, YAMANİ’NİN BAYRAĞIDIR. ÇÜNKÜ SİZİ SAHİBİNİZE DAVET EDECEKTİR. YAMANİ HURUÇ ETTİĞİNDE HALKIN VE BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN SİLAH SATMASI HARAM KILINACAK. YAMANİ HURUÇ ETTİĞİNDE ONA DOĞRU ACELE ET (KALK). ŞÜPHESİZ ONUN BAYRAĞI, HİDAYET BAYRAĞIDIR. HERHANGİ BİR MÜSLÜMANIN ONDAN YÜZ ÇEVİRMESİ HELAL DEĞİLDİR. HER KİM BUNU YAPAR-SA, O ATEŞ EHLİNDENDİR. ZİRA O, HAKKA VE DOĞRU YOLA DAVET ETMEKTEDİR.”

– Ricat: 157; Mucemul-Ehadis: 3/253, h.783; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 13

Sadece bu hadis, Yamaninin MASUM, HÜCCET, VİLAYET SAHİBİ ve İmam Mehdi (as)’ın ELÇİSİ olduğunu kanıtlamaya yeterlidir. Zira hadiste buyuruluyor ki, “Herhangi bir müslümanın ondan yüz çevirmesi helal değildir. Her kim bunu yaparsa, o ateş ehlindendir.” Yani Yamani Vilayete sahiptir, masumdur ve Allahın hüccetlerinden bir hüccettir, aksi halde ondan yüz çevirmek neden helal olmasın ve neden insanı ateş ehlinden yapsın?! Öyleyse o, doğru yola ileten bir Masum olmasaydı, ondan yüz çevirmek insanları cehennem ateşine sokmazdı, tıpkı Hasani ve Horasani gibi, zira bunlar hakta böyle bir şey söz konusu değildir ve bunların desteklenmesinin farz oluşu bize söylenmemiştir.

Ayrıca hadislerden de göründüğü gibi Yamani, İmam Muhammed Mehdi (as)’ın Elçisidir – “sizi Sahibinize davet edecektir”. Bu da kanıtlıyor ki, İmam Mehdi (as)’ın bir elçisi olacaktır ki, zuhura az kalmış zuhur ederek insanları ona (as) davet edecektir.

Emirel-müminin (as) şöyle buyurdu: “Ve Süfyani ailesinin atlısı yalanlarla ortaya çıkacaktır, ve YAMANİ’NİN BAYRAĞI ondan kısa zaman sonra kaldırılacaktır ve o, hakka ve doğru yola çağıran hidayet bayrağıdır. Sonra Mısır meseleleri Mehdiye zemin hazırlayan görkemli komutanın ellerinde, Mısır semasından gelen çok sayıda nidalarla başlayacak ve Kudüse doğru çağıracaktır, kendi emriyle tanındığı gibi.”

- Ahirzaman Alametleri: s.131

Emirel-Müminin Ali (as) buyurdu: “Hak ve hidayet bayrağı bizimledir. Herkim ondan yüz çevirirse, haddi aşmıştır, herkim onu terkederse zarardadır. Herkim ona tutunursa doğru yoldadır. Onu takip ederseniz bizim yanımızda hidayet olunursu-nuz, ondan yüz çevirirseniz, Allah sizi ya bizim elimizle, yada dilediği şekilde cezalandırır.”

- Süleym bin Kaysın Kitabı: s.257-259


7

Ahmed el Hasan (as) bu ve Yamani hakta olan diğer hadislerle ilgili şöyle buyuru-yor: “İlk Mehdi ve Yamaninin davetine gelince, bu, Ehlibeytin (as) hiçkimseye, hatta onların hadislerine yönelen kimselere bile açıklamak istemediği bir sırdır. Bu sebepten onlar (as) bunu, emrin sahibi tarafından tasdiklenecek sembolik bir hale saldılar. Böylece, Yamani hadisindeki, silahların satılmasının haram edilmesi bir sembol olarak geçiyor ki, hedefi, kendi aşikar zuhurunun gerçekleştiği ve takiyenin kaldırılacağı bir zamanda bilinecek Yamaninin hemde Kaim ve İlk Mehdi olduğunu beyan etmektir. Ve bu, Yamani hakta ve silahların karşı tarafa satılmasının haram edilmesi hakta hadisler toplusundan böyle anlaşılıyor. Bu hadisler vurguluyor ki, silahların, Mübayene’ye (Ehlibeyt (as) şialarına, onlara aşikar şekilde küfreden veya nasibi olan karşı tarafın kimler olduğunun belli olması) kadar karşı tarafa satılması haram kılınmıyor ve bu, İlk Mehdinin veya Kaimin, Al-i Muhammed (as)’dan (olan) Mübayene ile karşı tarafa yönelik zuhur edeceği zamana kadar gerçekleşmeyecek...”

Birisi İmamlardan (as) birinin yanına müşerref olarak şöyle dedi: “Şam’a eyerler ve mühimmat taşıyanlarla ilgili ne buyuruyorsunuz?” O (as) şöyle buyurdu: “Seni ilgilendiren birşey değil, sen bugün Peygamberin (saa) ashabı konumundasın ve sen Hüdnadasın (barış içindesin). Fakat Mübayene olursa, (o zaman) onlara eyer ve mühimmat taşımak haram olur.”

- El-Kafi: 5/112

Eba Abdullah (as) şöyle buyurdu: “Kaimin beş alameti vardır: Süfyaninin çıkması, YAMANİ’NİN ÇIKMASI, gökten gelen nida, Nefsi-Zekiyenin katledilmesi, Beyda çölünde batma.”

- Akdüd-Dürar: 111; İsbatul-Huda: 3/735, hadis 96; Biharul-Envar: 52/204, hadis 34; Mucemul-Ehadis: 5/229, hadis 1729; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 9

Ebel-Hasan Rıza (as) buyurdu: “Bu işten önce Süfyani, YAMANİ, Mervani ve Şuayb bin Salih olacak. Öyleyse bu şahıs bunu nasıl söyleyebilir?”

- İsbatul-Huda: 3/735, hadis 97; Biharul-Envar: 52/233, hadis 99; Mucemul-Ehadis: 4/166, hadis 1227; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 12

Ahit duasında şöyle buyurulur: “…İlahi, eğer ölüm hükmü benimle o Hazretin arasına ayrılık salarsa, beni kefen giymiş, kılıcımı sıyırıp mızrağımı elime aldığım, kent ve şehirlerde DAVET EDEN MÜNADİNİN davetine lebbeyk der halde kabrim-den çıkart…”

- Mefatihul-Cenan: Ahit duası

Ahit duasında geçen “DAVET EDEN MÜNADİNİN” Yamaninin kendisi olduğu artık bize belli oluyor. “Ehlibeyt (as) sadece meseleyi gizli şekilde sembollerle bizlere iletmişler. Çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki, bir zaman gelecekki, Şiaların içinde hain amelsiz alimler yayılacaktır. İmam Rıza (as)’ın da buyurduğu gibi, eğer istediğimiz bize verilmiş olsaydı, bizler için çok kötü olurdu ve emrin sahibinin boynu vurulurdu. Öyleyse imtihanlardan kaçmamalı ve Ehlibeyt (as)’ın hikmetini anlamaya çalışmalıyız.


AZAPTAN ÖNCE GÖNDERİLEN ELÇİ YAMANİDİR

İshak bin Abdülaziz’den: Eba Abdullah Cafer-i Sadık (as) Allahın {Ve azabı sayılı bir ümmetin gelişine dek ertelersek} ayetiyle ilgili şöyle buyurdu: “AZAP Kaimin (as) KIYAMI’DIR. Sayılı bir ümmet ise onun, sayıları Bedirde savaşanların sayısı kadar olan ashabıdır.”

- Tevilul-Ayat: 1/223, hadis 3; İsbatul-Huda: 3/541; Tefsirul-Burhan: 2/208, h. 1, s.209, h.8; Biharul-Envar: 51/58, hadis 51; Gaybeti-Numani: bölüm 13, hadis 36

Kurani-Kerim:

[Biz bir ELÇİ göndermedikçe azap edici değiliz.] [17:15]

[Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe oraları helâk edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helâk etmeyiz.] [28:59]

[Eğer biz, bundan önce onları bir azapla helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: Ya Rabbi! Ne olurdu, bize bir elçi gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce âyetlerine uysaydık!] [20:134]

Hem hadislerden hemde Kuran ayetlerinden göründüğü gibi azaptan önce bir elçinin olması gereklidir. Bu Allahın sünnetidir. Zira İmam Muhammed Mehdi (as)’ın kıyamı azapsa, öyleyse bundan önce ondan (as) olan bir elçi olması gerekli ki, insanları haberdar etsin ve İmam Mehdi (as)’a davet etsin.

Mufazzal bin Ömer der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Bu emrin sahibi bir gaybetinde şöyle diyecek: {Korktuğumdan sizden kaçtım da Allah bana hikmet verdi ve beni mürsellerden (ELÇİLERDEN) karar kıldı.} [Şuara: 21]

- İsbatul-Huda: 3/535, h.477; Biharul-Envar: 52/157, hadis 19, s.292, hadis 39; Mucemul-Ehadis: 5/304, hadis 1735; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 10

Mufazzal bin Ömer der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Ebu Cafer Muhammed Bakır (as) şöyle buyurmuştur: {Korktuğumdan sizden kaçtım da Allah bana hikmet verdi ve beni mürsellerden karar kıldı.} [Şuara: 21]

- Kemalud-Din: 328, hadis 10; İsbatul-Huda: 3/468, hadis 133, s.583, hadis 777; Biharul-Envar: 52/281, hadis 8, s.292, 39.hadisten hemen sonra, s.385, hadis 195; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 12

Bu hadislerden de belli oluyor ki, Kaim olan bir elçi vardır, ve bu Kaim, İmam Muhammed Mehdi (as) değildir, bilakis onun Elçisi ve Vasisi olan Yamanidir. Çünkü İmamların (as) sıfatlarını hadislerden biliyoruz ki, onların hikmeti kamildir, onlar bahşederler, onlar tamamlanmış nimetlerdir. Bu sebepten de hikmet verilen şahıs İmam Muhammed Mehdi (as) değil, onun elçisidir.

Ve dikkat edilmesi gereken diğer bir konu ise “KORKTUĞUMDAN SİZDEN KAÇTIM” cümlesidir ki, bunu İmam Muhammed Mehdi (as)’a isnat edemeyiz. Çünkü şuan ahirzamanda yaşıyoruz ve bin seneden de uzun zamandır ki, İmam Mehdi (as) aşikar olmamıştır. Öyleyse İmam (as) nasıl ortaya çıkıp söyler ki


9

“Korktuğumdan SİZDEN kaçtım”, insanlar demezler mi ki “ey İmam (as), biz sana ne yaptık ki, bizden kaçtın? Biz seni şimdiye kadar görmemiştik bile”? Bu yüzden de ahirzamanda yaşayan bu cemaattan kaçmış şahısın, kaçmadan önce muhtemelen onların arasında yaşamış olması lazım ki, sonra çıkıp bu sözü söylesin. Ve bizler biliyoruz ki, Ahmed el Hasan (as) 2008 yılına kadar İrakta yaşamış ve 2002 yılından açık davete başlamıştır. Daha sonra ihanet sonucunda ve hadislerde de geçtiği gibi imtihan amacıyla saklanmıştır. Böylece, bu hadiste bahsedilen kişi İmam Muhammed Mehdi (as) değil, Ahmed el Hasan (as)’dır. Bu yüzden de yeryüzünde Ahmed el Hasan (as) dışında İmam Mehdi (as)’ın Elçisi ve Yamani olduğunu iddia eden ikinci bir kişi yoktur.

İmam Cafer Sadık (as) Kerbela ile ilgili şöyle buyurdu: “Orası, onun (İmam Muhammed Mehdi (as)’ın) gaybeti döneminde Elçinin çıkacağı, yeryüzündeki son yerdir ve orada Kaimin zuhuru için Şialara bir hayat olacaktır.”

- Hidayetul-Kübra: s.401

Bu hadiste de apaçık belirtiliyor ki, ELÇİ, İmam Mehdi (as)’ın gaybeti döneminde ortaya çıkacaktır. Öyleyse İmam Mehdi (as)’ın gelişini bekleyenler aslında onun (as) gelişinden önce, onun Elçisinin gelişini beklemeli ve Elçi geldiğinde de ona teslim olmalıdırlar. Çünkü bu Elçi, İmam Mehdi (as)’a götüren tek şahıs ve İmamın (as) kapısıdır. Ondan yüz çeviren kimsenin durumu, tıpkı Resulullah (saa)’i kabul edip İmam Ali (as)’dan yüz çeviren kimsenin durumu gibidir.

“…İlahi, eğer ölüm hükmü benimle o Hazretin arasına ayrılık salarsa, beni kefen giymiş, kılıcımı sıyırıp mızrağımı elime aldığım, kent ve şehirlerde davet eden münadinin davetine lebbeyk der halde kabrimden çıkart. Kitabının uygulanmayan yasalarını yenileştiren, Senin dininin, Resulünün sünnetlerinden bize yetişen hükümlerini canlandıran olarak karar ver. Onun zuhur ederek hazır olmasıyla bu ümmetin sıkıntılarını kaldır, bizim için onun zuhurunu acil eyle.”

- Mefatihul-Cenan: Ahit duası

Ve Ahmed el Hasan (as) şöyle buyurmuştur: “Ve ben Mubahele etmeye hazırım; daha doğrusu İslamın bütün mezheplerinden olan tüm alimlere meydan okumaktayım. Sünni, Şia, hatta Hristiyan ve Yahudi alimlerine ki, ben Mehdi (as)’dan Müslümanlara, İsa (as)’dan Hristiyanlara ve İliya (as)’dan Musevilere gönderilmiş bir Elçiyim. Ve onların herbiriyle kendi kitaplarıyla munazara yapmaya hazırım. Ve ben Kurani-Kerimi, İncili ve Tevratı onların bildiklerinden daha fazla bilen, miskin cahil bir kulum. Ve Allahın bana bahşettiği özel ilimle, onların uydurdukları yerleri de biliyorum...”

- “İmam Mehdi (as) ile Buluşma” hutbesinden, 2003

Meseleyi biraz daha açıklamak için Ahmed el Hasan (as)’ın Kurandan bir ayetin tefsiri hakkında cevabından bir kısmını sizlere sunuyoruz:

Allah Subhan ve Teala şöyle buyurmuştur: [Artık göğün, apaçık duman getireceği günü gözle. (O duman ki) insanları sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır. (Onlar:) “Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, müminleriz.” Nerede onlarda öğüt almak? Oysa onlara (hakikati) açıklayan bir elçi gelmişti. Ondan yüz çevirdiler ve “öğretilmiş” ve “deli”


dediler. Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (küfre) geri dönersiniz. Büyük bir şiddetle onları yakalayacağımız gün, Biz mutlaka intikam alırız.] (Duhan 44:10-16)

Bu duman, bir azaptır ve davet, azaptan önce gelir. Allah (svt) şöyle buyurmuştur:

[Ve Biz, bir elçi göndermedikçe azap etmeyiz.] (İsra 17:15)

Ayrıca ayette açık olduğu üzere; bu duman veya azap, kendileri arasında bulunduğu sırada elçiyi reddeden ve azap edilmek üzere olan insanlar için bir cezadır:

[Ondan yüz çevirdiler ve “öğretilmiş” ve “deli” dediler.] (Duhan 44:14)

Tıpkı azap Yunus aleyhisselam’ın kavmini kaplamış olduğu gibi, bu duman veya azap da yeryüzü insanları (azabın) onları kaplamasından sonra bu elçiye iman etsinler diye ortaya çıkar.

Bu duman veya azap, küçük kıyamet ile alakalıdır. Hatta o, ayette de açık olduğu üzere küçük yakalamadır. Zira ondan sonra büyük yakalamadan ve zalimlerden intikam almanın dışında başka hiçbir şey yoktur.

Dolayısıyla duman, Kaim (as)’ın kıyam alametlerinden biridir ve bu, İmamlar (as) tarafından söylenmiştir. Ayrıca o, bir elçi ile de alakalıdır, hatta onun (dumanın) sebebi yeryüzü insanlarının bu elçiyi reddetmeleridir. Bu yüzden o, onlar için bir cezadır: [Nerede onlarda öğüt almak? Oysa onlara (hakikati) açıklayan bir elçi gelmişti.] (Duhan 44:13)

Öyleyse bu elçi kimdir? Ve onu kim göndermiştir?

Allah Subhan ve Teala şöyle buyurmuştur:

[Göklerde ve yerde olanlar, Allah’ı tesbih eder ki; (O) Meliktir, Kuddüstür, Azîzdir, Hakîm’dir. Ümmilerin arasına, kendilerinden bir elçi gönderen O’dur. O onlara O’nun ayetlerini okur, onları tezkiye eder, onlara Kitabı ve Hikmeti öğretir. Ve daha önce elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler. Ve henüz onlara katılmamış olan, onlardan sonrakilere de. Ve O Azîzdir, Hakîm’dir. İşte bu, Allah’ın fazlıdır. Onu dilediği kişiye verir. Ve Allah, büyük fazl sahibidir.] (Cuma 62:1-4)

“Ve henüz onlara katılmamış olan, onlardan sonrakilere de.” Yani O Subhan ve Teala onlara da kendilerinden bir elçi gönderecektir. O, onlara O’nun ayetlerini okur, onları tezkiye eder, onlara Kitabı ve Hikmeti öğretir…

Muhammed (saa) kendisinin Allah’a dönüşünden sonra gelen başka kimselere ayetleri okuyan kimse kesinlikle olamaz. Öyleyse bir elçi olmalıdır ve o elçi, ümmilerin, yani kendi zamanının Ümmül Kura’sındakilerin arasına gönderilir. O elçinin şu özellikleri vardır: ayetleri okumak, insanları tezkiye etmek, yani Göklerin Melekutuna bakabilmeleri için onları arındırmak ve onlara Kitabı ve Hikmeti öğretmek.

Allah Subhan ve Teala şöyle buyurmuştur: [Her ümmetin bir elçisi vardır. Onlara elçileri geldiği zaman, onların aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez.] (Yunus 10:47)

Ve İmam Ahmed el Hasan (as) başka bir soruya cevabında şöyle buyurmuştur:


11

“Bu davet, pek çok delille desteklenmiştir. Ben (BEN’den Allah’a sığınırım) hiç kimseye bana körce uymalarını söylemedim, bilakis onlara kendilerini ateşten kurtarmaları için gözlerini açmalarını, hücceti ayırt etmelerini ve hakkın sahibini tanımalarını söyledim. Zira, hak davetlerin yanında batıl davetler de vardır, tıpkı Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in yanında Müseylemetül Kezzab (lanetullahi aleyh) ve diğerleri var olduğu gibi.

Mufazzal bin Ömer şöyle rivayet etmiştir: Ebu Abdullah aleyhisselam’ın şöyle dediğini duydum: “İfşa etmekten sakının. Allah’a yemin ederim ki; imamınız, şu sizin zamanınızdan yıllarca kaybolacaktır. Hatta insanlar onun için ‘Öldü. Öldürüldü. Kim bilir hangi vadiye atıldı?’ diyecekler. Müminlerin gözleri, onun için yaş dökecektir. Sizler, denizde dalgalara tutulmuş gemiler gibi çalkalanıp duracaksınız. Allah'ın kendisinden mîsak aldığı, kalbine iman yazdığı ve Kendinden bir ruhla desteklediği kimselerden başkası, bu dalgalardan selâmetle kurtulamaya-caktır. On iki şüpheli bayrak dalgalanacaktır ki, hangisinin hangisinden olduğu anlaşılmayacaktır.” Bunun üzerine ağladım ve dedim ki: “Peki, ne yapalım?” İmam avluya vuran güneşe baktı, sonra şöyle buyurdu: “Ey Ebu Abdullah! Şu güneşi görüyor musun?” “Evet” dedim. Buyurdu ki: “Allah'a yemin ederim ki, bizim meselemiz (emrimiz) şu güneşten daha açıktır.” [Gaybeti-Numani, bölüm 10, h.9]

İmam (as), hak davetin güneşten daha açık olduğunu belirtmiştir. O, güneşten daha açıktır zira onun delilleri Nebilerin, Elçilerin, Resulullah Muhammed sallallahu aleyhi ve alih’in ve İmamların (as) delilleridir. Öyleyse bu davetin delillerine dikkat edin ve onları Resulullah Muhammed sallallahu aleyhi ve alih’in deliliyle karşılaştırın. Delillerin sayısız olduğunu göreceksiniz ve onların arasında Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in vasiyeti, Ehlibeyt’in (as) rivayetleri, ilim, hak, hidayet, mübahele, uzaklaşma yemini, müminlerin Elçiyi, İmamları ve Nebileri (as) gördüğü keşifler ve rüyalar, mucizeler ve gayblar (sırlar/metafizik şeyler) da vardır.

Tüm bu deliller size fayda vermiyorsa, [Artık göğün, apaçık duman getireceği günü gözle. (O duman ki) insanları sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.] (Duhan 44:10-11) ve o zaman diğerleriyle beraber dersiniz ki: [“Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, müminleriz.”] (Duhan 44:12) ve size şöyle cevap verilir: [Nerede onlarda öğüt almak? Oysa onlara (hakikati) açıklayan bir elçi gelmişti. Ondan yüz çevirdiler ve “öğretilmiş” ve “deli” dediler.] (Duhan 44:13-14)

Hamd, Allah’adır. Geçmiş ümmetlerin durumuna hiç dikkat etmediniz mi? Zira bugün sizin durumunuz, yahudilerin Nebileriyle olan durumunun aynısıdır. Allah’ın sözüne ve Kuran’daki kıssalarına hiç dikkat etmediniz mi? Bir kendinize bakın, sizin durumunuz Zekeriya, Yahya ve İsa (as) ile alay eden Yahudi alimlerinin ve onların takipçilerinin durumunun aynısı değil midir? Allah hatrına size soruyorum, siz ile onlar arasındaki fark nedir?!

…Sizi benle ve bu hak davete iman edenlerle alay etmeye iten şey nedir? Kendine sorup Rabbine dön ve [Kitabını oku! Bugün hesap görücü olarak nefsin sana yeter.] (İsra 17:14)

Çağlar boyunca, alaycılar kimler olmuştur? Nebilerin, Elçilerin (as) ve müminlerin alay ettiğini hiç duydunuz veya okudunuz mu? Fakat daima göreceksiniz ki; Alay


etmek ve küçümsemek, Nebilerin ve Elçilerin davetlerini yalanlayan ve inkar eden kimselerin temel aldığı şeylerdir.

Siz kötü halk bana karşı çıktınız, ey Irak halkı! Amerika’yı takip eden, onun yanında duran ve onun demokrasisini onaylayan büyüklerinize uydunuz. Zalimlerin Sakifesini kabul ettiniz ve Emirel Müminin Ali (as)’ı bir köşeye iten kimselere mazeret verdiniz. Allah’ın koyduğu şeye ve O’nun hakimiyetine kâfir olarak sırtlarınızı döndünüz ve şu kokuşmuş dünyayı isteyerek bu hak davetle savaştınız.

Tıpkı Mekke ehlinin Ebu Süfyan’a (l.a) uyup dedem Resulullah (saa) ile savaştığı gibi, siz de, parası ve dünyası ziyandan başka bir şeyini arttırmayan kimselere uydunuz. Beni önemsemediniz, oysaki ben sizi Allah’ın kitabına, Allah’ın en büyük velisi İmam Mehdi (as)’a ve batıl ile ehline karşı çıkmaya davet ediyorum. Tıpkı dedem Hüseyin (as)’ın huruç ettiği gibi, yalnızca dedem Resulullah (saa)’in ümmetini ıslah etmek için babam İmam Mehdi (as)’ın emriyle huruç ettim. Eğer siz dalalet imamlarına uyduysanız, sizin önceki babalarınız da Hüseyin bin Ali (as)’ı öldürmek için dalalet fakihleri olan Şebes bin Rebi, Şimr bin Zilcevşen, Şureyh Kadı, yardım edilen İbni Ziyad ve Yezid’e (l.a) uymuştu. Doğrusu gözde diken ve boğazda kemik var, biz Allah içiniz ve Allah’a döneceğiz. Zulmedenler, sonlarını bilecektir ve güç ve kudret ancak Yüce ve Ulu olan Allah iledir.

O’nun (Subhan ve Teala) sözlerine çok dikkat edin:

[Muhakkak ki kullarımdan bir grup şöyle der: “Rabbimiz, biz iman ettik. Artık bize mağfiret et ve bize rahmet et. Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.” Böylece onları alay konusu edindiniz. Öyle ki (bu), size Benim zikrimi unutturdu. Ve siz, onlara gülüyordunuz. Şüphe yok ki, ben de sabrettiklerine karşılık bugün onları mükâfatlandıracağım; şüphe yok ki onlar kurtuluşa erenlerdir.] (Müminun 23:109-111)

O halde alay edip bolca gülün ve atalarınızın yolunu sürdürün. Yakında bunların meyvesini akan kanlar olarak alacak ve sonraki nesil tarafından lanetleneceksiniz, tıpkı Muhammed sallallahu aleyhi ve alih’e karşı savaşan ve onunla alay eden kimselerin bugün lanetlendiği gibi. Ve yarın bilmeniz size hiçbir yarar sağlamadığı zaman, kimin kazandığını bileceksiniz…” – İmamın (as) sözlerinin sonu.

MEHDİ, SÜFYANİDEN ÖNCE DOĞUDAN GELİR

Harisi Hamdani şöyle der: Emirülmüminin aleyhisselam şöyle buyurdu: “Mehdi’nin gözleri yere bakar, SAÇLARI KARIŞIKTIR, yanağında ben vardır, ONUN HURUCU DOĞU TARAFINDADIR. Böyle olunca Süfyani HURUÇ edecektir. Onun hükümeti bir kadının hamileliği olan DOKUZ AY sürecektir. Hakka itaat eden taifeler dışında bütün Şam halkı ona itaat edecektir. Allah onları onunla birlikte ortaya çıkmaktan koruyacaktır. Saldırgan bir ordu ile Medine’ye gelecek ve Medine çöllerine ulaştığında Allah onu toprağa gömecektir, işte bu, Allah azze ve celle’nin Kur’an’daki şu buyruğudur: “Ve dehşetli bir korkuya kapıldıkları ve hiçbirinin kurtulamayıp en yakın bir yerde azaba uğratıldıkları gün bir görsen onları.”

- Tefsirul-Burhan: 3/354, h.1; el-Mehecce: 177; Biharul-Envar: 52/252, h.142; Yenabiul-Mevedde: 427; Mucemul-Ehadis: 5/357, h.1794; Gaybeti-Numani: bölüm 18, hadis 14


13

Yahya bin Fazıl Novfili naklediyor: Ebel-Hasan Musa bin Cafer (as) şöyle buyurdu: “O, Ali-Muhammed (as)’dan olan MEHDİDİR. Geniş karınlı, karışık saçlı, ayakları azacık dışa dönük, geniş omuzlu, koyu tenlidir, geceden sonra siyahlığın ardından gelen sarımsılık gibi...”


Hepimiz biliyoruz ki, İmam Muhammed bin Hasan (as) karışık saçlı ve koyu tenli değildir ve doğudan huruç etmeyecektir. Zira İmam Muhammed Mehdi (as) ceddi Resulullaha (saa) en çok benzeyen 4 kişiden biridir. Ve Resulullahın (saa) saçlarının hafif dalgalı olduğunu hadislerden biliyoruz. Ayrıca kılıcı sekiz ay taşıyan kimse de İmam Muhammed Mehdi (as) değil, bilakis kılıcı ona (as) teslim eden kimsedir ve hadislerde bu kimse bizlere doğudan gelecek olan Yamani olarak tanıtılmıştır.

İmam Ali (as) şöyle buyurdu: “Mehdiden ÖNCE onun Ehlibeytinden birisi doğudan gelecek, kılıcı sırtında SEKİZ AY taşıyacak, öldürecek ve sakat bırakacaktır. Ve o, Beytül-Maktise ilerleyecek ve ölmeden oraya varacaktır.”

- Kenzul-Ümmal el-Mümahidun (Şeyh Korani): 7/261

İmam Sadık (as) şöyle buyurdu: “Süfyaniden ÖNCE Mısırlı ve YAMANİ vardır.”


“Böylece, sonra Allah, Süfyaniye karşı doğudan Mehdinin NAZİRİNİN (Vezirinin) hurucunu karar verir ve böylece o (Mehdinin naziri), Süfyaniyi Şam yolu üzerinde hazimete uğratır.”

– Şerhi-Ehkakul-Hak (Seyit Maraşi): 29/620

İsa el-Hebeş şöyle dedi: Ben Hüseyin bin Ali (as)’a dedim: “Sen bu emrin sahibi misin?” O (as) şöyle buyurdu: “Hayır, fakat bu emrin sahibi kovulmuş ve yurtsuz kalan kimsedir, babası mevtur olandır, amcasıyla künyelenmiştir ve kılıcı sırtında SEKİZ AY taşıyacaktır.”

- Kemalud-Din: s.318

Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Bu emrin sahibinde dört peygamberin sünneti vardır. Musa’dan bir sünnet, İsa’dan bir sünnet, Yusuf’dan bir sünnet ve Muhammed’den bir sünnet, Allahın selamı hepsinin üzerine olsun.” ...Dedim ki: “Muhammed’in (saa) sünneti nedir?” Buyurdu ki: “Kıyam ettiğinde Resulullah’ın yolundan gidecektir. Yalnız o Resulullah’ın mirasını açıklayacaktır. SEKİZ AY kılıcı sırtında taşıyacak ve Allah ondan razı olana dek yığınlarla topluluğu öldürecektir.” Dedim ki: “Allahın rızasını nereden bilecektir?” Buyurdu ki: “Allah onun kalbine rahmetini nazil edecektir.”

- el İmametu vet-Tebsire: 93, h.84; İsbatul-vasiyye: 226; Kemalud-Din: s.152, h.16; s.326, h.6; s.329, h.11; Delailul-İmame: 291; Takribul-Mearif: 190; Gaybeti-Tusi: 160, h.57; İlamul-Vera: 403; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 5

İmam Cafer Sadık (as) şöyle buyurdu: “O (bayrak) bizimledir ve KAİM (as) kalkmayınca kaldırılmayacaktır. O kıyam ettiğinde onu açıklayacaktır. Doğuda ve batıda öyle bir kimse kalmayacak ki, ona lanet okumasın… kılıcı Resulullah (saa)’in kılıcı olan Zülfikardır. O, SEKİZ AY boyunca onu kınından çıkarıp savaşacak, durmadan öldürecektir…”



Bu hadislerden belli oluyor ki, SEKİZ AY kılıcı sırtında taşıyan kimse İmam Muhammed Mehdi (as) değildir, bilakis onun Ehlibeytinden (as) birisidir ki, Yamanidir ve o, bu emrin sahibi ve Mehdidir. Ayrıca İmam Mehdi (as) amcasıyla künyelenmemiştir. Amcasıyla künyelenen de Yamanidir ve onun künyesi el-Abbas’tır. Bu konuda ilerdeki bölümlerde açıklama verilmiştir.

Ebu Bekir Hazremiden naklediliyor: “HORASANDAN SİYAH BAYRAKLAR çıktığında ben ve Eban, Ebu Abdullah (as)’a geldik ve dedik: “Ne buyuruyor sunuz?” Şöyle buyurdu: “Evlerinizde oturun. Bizim bir kişinin çevresine toplandığımızı gördüğünüzde silahlarınızla bize katılın.”

- Hilyetul-Ebrar: 2/644; Biharul-Envar: 52/138, hadis 44; Müstedrekul-Vesail: 11/36, hadis 7; Mucemul-Ehadis: 3/465, hadis 1028; Gaybeti-Numani: bölüm 11, hadis 6

Ebu Halidi Kabuli şöyle der: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Ben doğuda kıyam etmiş bir kavimi görür gibiyim. Onlar hakkı isteyecekler ama onlara verilmeyecek. Sonra tekrar hakkı isteyecekler ama yine verilmeyecek. Bunu görünce kılıçlarını boyunlarına alacaklar, işte böylece istedikleri onlara verilecek. Ama onlar kabul etmeyerek kıyam edecekler. Ve onu sadece sizin SAHİBİNİZE verecekler. Onların öldürülenleri şehittir. Biliniz ki eğer ben o zamanda yaşasaydım, canımı BU EMRİN SAHİBİ için korur ve saklardım.”

- Biharul-Envar: 52/243, h.116; Mucemul-Ehadis: 3/269, h.796; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 50

Esbağ bin Nebata rivayet ediyor ki, Emirel Müminin Ali (a.s) uzun bir hadiste şöyle buyurdu: “SİYAH BAYRAKLAR yeryüzünün DOĞUSUNDAN gelecektir. Üzerinde işaret olmaz, ne pamuktandır ne ketenden nede ipekten. Mızrağının başı Büyük Seyidin (Hz. Muhammed (saa)) mühürüyle mühürlüdür. Al-i Muhammedden (a.s) bir kişi onu yönetecektir. Doğuda ortaya çıkar, oysa kokusu (rüzgarı), dışarı taşan müşk kokusu gibi batıda yayılır. Korku bir ay onların önünden yürür. Nihayet babalarının kanını (intikamını) talep ederek Kufeye ulaşırlar. Onlar bu haldeyken YAMANINİN ATI ve Horasaninin atı sanki iki yarış atları gibi yarışıyor olacaklar. Tozlu, kumlu, kederli yüzler, kınanmış insanlar… Onları görürsen şöyle diyecekler: “Bugünden sonra burda oturmamızda bir hayır yoktur. Allahım, bizler tevbekarlarız”. Onlar, Allahın, Kendi kitabında bahsettiği Abdal(değiştirilenler)dir. Allah tevbe edenleri ve kendilerini temizleyenleri sever, ve onların timsalı Ali-Muhammed (saa)’tir.

- Şeyh Ali Yezdi el-Hairi: s.103; Biharul-Envar: cilt 52 s.274

Allah Resulu (saa) Abbasın ve Ali (as)’ın elini tutup şöyle buyurdu: “Bu kişinin (Abbasın) soyundan birisi çıkacak ki, yeryüzünü haksızlık ve zulümle dolduracaktır. Bu kişinin (İmam Ali (as)’ın) soyundan da birisi çıkacaktır ki, yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Böylece, bunun gerçekleştiğini görürseniz, size kalan YAMANI olan şahısın peşinden gitmektir, zira o, DOĞUDAN gelecektir ve işte o, Mehdinin SANCAKTARIDIR.”

- el-Mehdiyyul-Müntezirul-Mavud: bab 2, s.207


15

Biliyoruz ki, alamet vuku bulacak olaydan önce gerçekleşir, ve o alamet olayın yaklaştığına işaret eder. Birinci hadiste MEHDİ, Süfyaniden ÖNCE yada aynı zamanda, üstelik DOĞUDAN huruç edecektir diye buyuruluyor. Oysa Süfyani ALAMETTİR, Kaimin yani Mehdinin çıkışından önceki alametlerden biridir. Öyleyse bu hadiste Kaimden önce Süfyaniden önce doğudan HURUÇ edecek olan Mehdi, Yamanidir. Diğer bir hadiste Süfyani ile birlikte YAMANINİN çıkması alametlerden biri olarak geçiyor. Evet, bu ve bunun gibi yüzlerce hadisleri bir araya topladığımız zaman YAMANINİN, İmam Muhammed Mehdi (as)’ın evlatlarından olduğu ve MEHDİ olduğu anlaşılıyor. Ve bu Mehdi, yani Yamani, İmam Muham-med Mehdi (as)’dan önce Süfyaniyle savaşacak olan kişidir.

YAMANİ YEMENDEN KIYAM ETMEYECEK

Öncelikle şunu belirtelim ki, “Yamani” lakabıyla zikredilen şahıs, Yemenlidir. Sadece Ahmed el Hasan (as) değil, Muhammed (saa), İmam Ali (as) ve diğer tüm İmamlar (as) da Yemenlidirler. Ve buna delil olarak birçok hadis mevcuttur.

Onlardan biri de Biharul-Envar kitabının 57.cildinde, 161.sayfasında, 37.Bab’da olan hadistir.

Hadis çok uzun olduğundan, en önemli kısmını sizlere söylüyorum. Birisi Peygamber (saa) ile Yemenliler hakkına tartışıyor ve kötü sözler kullanır. Peygamber (saa) de o şahısa şöyle der:

“Yalan söylüyorsun. Yemen ehlinin erkekleri hayırlıdırlar. İMAN YAMANİDİR VE BENDE YAMANİYİM!”

(Not: Hayırlı olarak vasfedilen Yemenliler, Peygamberin (saa) devrindeki Yemenli-lere işarettir, bu devirdeki sapkın Zeydi mezhepli Yemenlilere DEĞİL!)

Buradan da görüyoruz ki, Yamani kelimesi ayrıca iman ve paklığı temsil eder. Şimdi sorulabilir: “Yemen nereye, Muhammed (saa) nereye, İmam Ali (as) nereye veya Ahmed el Hasan (as) nereye... Onları Yemenle birleştiren mesele nedir? Ve neden Muhammed (saa), Ali (as), diğer İmamlar (as) ve Ahmed el Hasan (as) “Yamani” olsun, neden?

Cevap aslında çok basittir. Öncelikle, Mekkenin Tühameden, Tühamenin de Yemenden olduğunu bilmek hayırlı olacaktır. Muhammed ve Ali-Muhammedin (as) nesebi, Mekkeden veya Medineden değildir! Mekke-Medine ehlinin nesebi Yemendendir. Muhammedin (saa) dedelerinin nesebi de Yemendendir. Ve hatta Avs ve Hazrec tayfaları da Yemenden gelmedir.

Allame Meclisiye göre Allahın Kabesi de “Yamani Kabesi”dir: “O böyle buyurdu, çünkü iman Yemen arazisinden olan Tühameden olan Mekkeden başladı, öyleyse ona, “Yamani Kabesi” denir.

- Sefinetul-Bihar (Şeyh Ali Numazi): 10/602; Biharul-Envar: 22/137

Bu hadise özellikle dikkat edin:

Ayyaşi, Ebu Basirden naklediyor, Ebu Abdullah (as) Allahın [Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken…] (Bakara 89) ayetiyle ilgili şöyle buyurdu: “Yahudiler Medine topraklarında mülk sahibi oldular. Onlar gittikçe zengin olduklarında, bu haber Yemen kralı Tubbanın kulağına gitti ve o da yahudilere


saldırdı. Onlar kendilerini takviye ettiler ve o, onların çevresini kuşattı. Ve onlar Tubbanın hasta askerlerinin durumuna acıyor ve geceleri onlar için hurma ve arpa atıyorlardı. Tubba bunu gözlemledi ve yahudilere acıdı ve onları beğendi. Onların tehlikesizliğini sağladı ve onlar onun için kendi önemini kaybetti. Onlara şöyle dedi: “Sizin bu yaşadığınız yeri çok seviyorum. Ve karara aldım ki, burada yerleşeyim.” Onlar dediler: “Burası sana göre değildir. Burası bir peygamberin hicret yeridir ve bu olay gelecekte vuku buluncaya kadar, kimse burda yerleşemez.” O dedi: “O zaman ben gidiyorum ve sizin aranızda bazı adamlarımı bırakıyorum ki, ileride o peygamber buraya geldiğinde ona yardım ederek onu desteklesinler.” Böylece o kimse (Yemen Kralı) orada İKİ KABİLE bıraktı. O kabileler AVS VE HAZREC kabileleridir. Bu iki kabilenin cemaatleri yıllar geçtikçe çoğaldıklarında, Yahudilerin mallarına el koyuyorlardı. Bu yüzden de yahudiler onları haberdar edip şöyle dediler: “Muhammed (saa) gönderildiğinde mutlaka sizleri mallarınızla birlikte şehirden çıkaracağız.” Fakat uzun yıllar sonra Muhammed (saa) bir peygamber olarak gönderildiği zaman, ona iman edenler Avs ve Hazrec kabileleri oldular ve Resulullahı (saa) bekleyen yahudiler onu (saa) inkar ettiler! Allah bununla ilgili şöyle buyurdu: [Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkâr ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle inkârcılaradır.] (Bakara 89)

- Tefsirul-Ayyaşi, cilt 1, sayfa 49

Gördüğünüz gibi Avs ve Hazrec kabileleri de kutsal topraklara gelmiş yabancılardır. Ve soyları Yemenlidir ve onlar YAMANİDİR. Ve şimdi peygamberin (saa) kendine “Yamani” diye hitap etmesinin sebebi daha çok aydınlanıyor. Oysa Mekke ve Medine topraklarında büyümüştür.

Bu yüzden de Ahmed el Hasan (as)’ın Irakta doğmasına rağmen, “Yamani” diye isimlendirilmesi, onun mutlaka Yemende doğması ve oradan ortaya çıkması gerektiği anlamına gelmez. Herkim bu meselenin, yani Ahmed el Hasan (as)’ın mutlaka Yemende doğması ve oradan çıkması gerektiğini iddia ediyorsa, o zaman Pergamberin (saa) neden “Ben Yamaniyim” söylemesini açıklasın.

Ahmed el Hasan (as)’ın “Yamani” olması, onun Yemende doğması ve oradan ortaya çıkması anlamına gelmiyor. Bu lakap, bir daha kanıtlıyor ki, “Yamani” lakabıyla zikredilen Ahmed el Hasan (as), Ali-Muhammedden (as) ve Peygamber (saa)’in soyundandır. Ve Yamani lakabının anlamı ve sırrı da budur.

Elbette şimdi bazı kimseler derler ki, “Fakat bazı hadislerde Yamaninin Yemenden olduğu söyleniyor...”. Öncelikle şunu belirtelim ki, hadislerde zikredilen Yamani lakaplı ve hidayet bayrağının sahibi olan kişi Yemenden değildir. Ve bu, aslında hadislerde olan tahrifler yüzündendir. Çünkü bazı hadislere “Yemenden” kelimesi parantez içinde eklense de, daha sonraki baskılarda parantez kaldırılmış ve yazarın eklediği “Yemenden” kelimesi hadisin bir parçası olarak sunulmuş ve böylece de hadis tahrif edilmiştir. Oysa hadisin orijinal metninde ve eski baskılarda “Yemenden” kelimesi geçmemektedir. Ve sonradan hadise eklenen birşey delil sayılmaz. Nitekim bir hadiste şöyle geçmektedir:


17

وأنه )…عن محمد عن محمد بن مسلم التي جاء فيها عن أبي جعفر)عليه السالم( في ذكر القائم فقال )عليه السالم(:

لسيف وبالرعب، وأنه ال ترد له راية وإن من عالمات خروجه خروج السفيانيمن الشام وخروج اليماني)من ينصر با

319اليمن( وصيحة من السماء في شهر رمضان، ومناِد ينادي باسمه من السماء واسم أبيه كمال الدين ص

Muhammed bin Muhammed bin Muslim Ebu Cafer (as)’dan Kaim (as) hakkında şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Ona kılıç ve sayha ile yardım edilmiştir. Hiçbir bayrak onun yenemeyecektir. Zuhur alametlerinden Şamda Süfyaninin hurucu, Yamaninin (Yemenden) hurucu ve Ramazan ayında gökten bir nida (sayha) onun ve babasının isminin seslenmesidir.”

- Kemalud-Din: sayfa 319

Ve son olarak belirtmek isteriz ki, bazı kimseler şöyle diyebilirler: “Ama bazı hadislerde, apaçık Yemenden çıkacak olan birisinden bahsediliyor. Ve o kişinin hadislerde zikredilen herkese malum “Yamani” lakaplı kişi olmadığını nasıl kanıtlarsınız?”

Doğrusu bu sorunun da cevabı açıktır. Zuhur devrinde birçok kişinin Yemenden çıkması, onun hadislerde zikredilen hidayet bayrağının sahibi olan YAMANİ olduğu anlamına gelmiyor. Öyle olmuş olsaydı, o zaman Muhammed (saa) kendisinin, yani ahirzaman peygamberinin Yamani olduğunu vurguladıktan sonra, çevresinde bulu-nanlar onun yalancı olduğunu kolay şekilde söyleyebilirlerdi. Çünkü görünürde, Muhammed (saa) Yemende doğmamıştı. Oysa hadiste kendisini Yamani olarak çağırıyor! Ve bunu o sebepten söylüyor ki, kendi nesline işaret etmiş olsun.

Bu yüzden de birisinin IRAKTA doğup hidayet bayrağının sahibi olan YAMANİ olması meselesi, yukarıda da zikrettiğimiz gibi soyunun, peygamberden (saa) geldiğine işaret eder!

Fakat zahirde, Yemende doğmuş, Yemenden olan ve zuhur döneminde Yemenden çıkacak bir şahıs var mı diye sorarsanız, EVET vardır! Fakat o şahıs hadislerde zikredilen, hidayet bayrağının sahibi olan Yamani değildir! Neden? Cevabını hep birlikte hadisten okuyalım:

İmam Sadık (as) şöyle buyurdu: “Hakkı talep eden Yemenden huruç edince...” burda İmamın (as) ashabından bazısı şöyle dediler: “Umarız bu, beklediğimiz Yamanidir. İmam Sadık (as) buyurdu: “HAYIR! Yamani Ali’yi (as) seven birisidir, FAKAT Yemenden çıkacak olan Yamani ÖYLE DEĞİLDİR!”

- Amalut-Tusi, sayfa 661

Allah Resulu (saa) Abbasın ve Ali (as)’ın elini tutup şöyle buyurdu: “Bu kişinin (Abbasın) soyundan birisi çıkacak ki, yeryüzünü haksızlık ve zulümle dolduracaktır. Bu kişinin (İmam Ali (as)’ın) soyundan da birisi çıkacaktır ki, yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Böylece, bunun gerçekleştiğini görürseniz, size kalan YAMANİ olan şahısın peşinden gitmektir, zira o, DOĞUDAN gelecek ve işte o, Mehdinin SANCAKTARIDIR.”

- el-Mehdiyyul-Müntezirul-Mavud: bab 2, s.207

Mesele oldukça açık ve mühkemdir. Ve her zaman da olduğu gibi, yine de inkarcılara delil ve beyyinelerle cevap veriyoruz. Herkim kabul ederse veya inkar


ederse, hak üzere, adil şekilde düşünmesini ve karar vermesini umuyoruz ve bize lanet edenlere Allahtan hidayet diliyoruz!

Son olarak da sizlere Şeyh Koraninin açıklamasını sunuyoruz: Şeyh Ali Korani Mucemul-Ehadisil-İmam Mehdi (as) kitabında şöyle diyor: “Mehdi KUREYŞTEN olmalıdır ve hilafet onların arasındadır ve onun soyu YEMENDENDİR.”

- Mucemul-Ehadis: 1/299

KAİM’İN GAYBETİNDE ONUNLA İRTİBATTA OLANLAR

Bazıları diyorlar ki, Ahmed el Hasan (as) İmam Muhammed Mehdi (as)’la nasıl görüşebilir ki?! Semeriden nakledilen hadiste Süfyaninin hurucundan ve gökten gelecek nidadan önce onu gördüğünü söyleyenler yalancıdır söyleniyor. Bunun yanısıra gaybet döneminde İmam Mehdi (as)’la buluşanların olduğunu da açıkça söylüyor ve bu konuda filmler yapıp kitaplar yazıyorlar. Hatta müçtehitlerin bazılarından duydukları hikayeleri de insanlara anlatıyor-lar. Peki, bunlara inanan o kimseler nasıl oluyor Ahmed el Hasan (as)’ın iddiasını yalanlıyorlar?

İshak bin Ammâr-ı Seyrefi der ki: İmam Ebu Abdullah aleyisselam şöyle buyurdu: “Kâim’in iki gaybeti vardır. Birisi büyük gaybet, diğeri küçük gaybettir. Birisinde özel şiiler onun yerini bilecekler. Ötekinde ise onun DİNDEKİ ÖZEL VELİLERİ dışındakiler onun yerini bilmezler.”

- Kafi: 1/340, hadis 19; Takribul-Mearif: 190; İsbatul-Huda: 3/445, hadis 29; Biharul-Envar: 52/155, hadis 10 ve 11; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 1

Ebu Basir der ki: İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Bu emrin sahibi mutlaka gaybete çekilecek ve gaybetinde de mutlaka (halktan) uzaklaşacaktır. Ve Tîbe ne güzel bir menzildir ve otuz kişiyle birlikte asla vahşet ve yalnızlık yoktur.”

- Kafi: 1/34, hadis 16; Takribul-Mearif: 190; Biharul-Envar: 52/157, hadis 20; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 41

KAİM’İN İŞLERİNDEN SORUMLU OLAN KİMSE Eba Abdullah Cafer Sadık (as) şöyle buyurdu: “Bu emrin sahibinin iki gaybeti olacaktır. Onlardan birisi o kadar uzayacak ki, hatta bazıları “öldü”, bazıları “öldürüldü”, bazıları da “helak oldu” diyecekler. Bu zaman ashabından ona itikatta çok azı geride (sağlam) kalacaktır. Ne velilerden, nede diğerlerinden hiçkimse onun yerini bilmeyecektir, YALNIZCA işlerinden sorumlu olan HİZMETÇİSİ HARİÇ.”

- Gaybeti-Tusi: 61, h.260; s.161, h.120; Akdüd-Dürer: 134; Müntahabu-Envarul-Mudia: 81; Burhanul-Müttaki: 171, h.4; İsbatul-Huda: 3/499, h.278; s.500, h.280; Biharul-Envar: 52/152, h.5; Mucemul-Ehadis: 3/365, h.913; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 5

İsmail bin Cabir der ki: Ebu Cafer Muhammed bin Ali aleyhisselam şöyle buyurdu: “Bu emrin sahibi bu yerlerden birinde gaybete çekilecektir – ve eliyle Zi Tuvâ mahallesini gösterdi – öyle ki zuhurundan önce ona hizmet eden MEVLA gelecek ve onun bazı ashabı ile görüşecek ve onlara diyecek ki: “Siz kaç kişiniz?” “Kırk kişi


19

kadarız” dediklerinde şöyle buyuracak: “Eğer sahibinizi görürseniz ne yaparsınız?” Diyecekler ki: “Vallahi eğer bize dağı yerinden oynatmamızı emretse dahi yaparız.” Sonra ertesi yıl onların yanına gelerek diyecek ki: “İçinizde ileri gelenlerden on kişiyi seçin.” Onlar da on kişiyi seçecekler ve yola çıkarak sahiplerinin huzuruna çıkacaklar ve ertesi gece için onlara söz verecek.” Sonra İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki ben onu görür gibiyim. Sırtını Hacer-ül Esved’e dayayarak Allah’tan hakkını isteyecek. Sonra diyecek ki: Ey halk! Her kim benimle Allah hakkında bahsederse bilsin ki halkın içinde Allaha en yakın olan benim. Ey halk! Her kim benimle Adem hakkında bahsederse bilsin ki. Adem’e en yakın olan benim. Ey halk! Her kim benimle Nuh hakkında bahsederse bilsin ki Nuh’a en yakın olan benim. Ey halk! Her kim benimle İbrahim hakkında bahsederse bilsin ki İbrahime en yakın olan benim. Ey halk! Her kim benimle Musa hakkında bahsederse bilsin ki Musa’ya en yakın olan benim. Ey halk! Her kim benimle İsa hakkında bahsederse bilsin ki İsa’ya en yakın olan benim. Ey halk! Her kim benimle Muhammed -sallallahu aleyhi ve alih- hakkında bahsederse bilsin ki halkın içinde Muhammed’e en yakın olan benim. Ey halk! Her kim benimle Allahın kitabı hakkında bahsederse bilsin ki halkın içinde Allah’ın kitabına en yakın olan benim. Sonra Makam-ı İbrahim’e geçerek iki rekat namaz kılacak ve Allah’tan hakkını isteyecek.”Sonra imam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Allaha andolsun ki Allahın şu ayetinde ki “darda kalan” kelimesi onun hakkındadır: “Yoksa darda kalana, dua ettiği zaman icabet eden ve kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne halife kılan mı hayırlı?”

- Tefsiri-Ayyaşi: 2/56, hadis 49, s.140, hadis 8; Tefsiril-Kummi: 2/205; Kafi: 8/313, hadis 487; Mecmeul-Beyan: 5/144: Akdüd-Dürer: 133; Biharul-Envar: 52/341; Mucemul-Ehadis: 5/2; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 30.

İmam Bakır (as) Mehdinin harekatı hakkında sohbet ederken şöyle buyurdu: “Nihayet o (as) Zelebyeye (Livanda bir şehir) ulaşır, kendi babasının soyundan bir kişi ayaklanır, bedeni ve kalbi en sert olanlardandır, emrin sahibi hariç, ve o şöyle der: “Ey sen ne yapıyorsun? Vallahi sen cemaati, hayvanları korkuturcasına korkutuyorsun. Bu, Resulullahın (saa) zamanındandır yoksa nedir böyle?” Böylece sonra biata mahsur/müyesser olan MEVLA şöyle der: “Eğer susmazsan, senin boynunu bu gördüğünle vuracağım.”

- Mucemul-Ehadis: 5/26-29

Ebu Abdullah Cafer Sadık (as) buyurdu: “Böylece Kaim rükun ve makam arasında duracak, VEZİRİ de onun yanında olacak... Ve o, Mekkeden çıkacaktır, o ve onunla birlikte olan 300 ve birkaç kişi. Ve onlar rükun ve makam arasında ona biat edecekler. Onunla birlikte Resulullahın (saa) AHDİ ve BAYRAĞI vardır. Böylece de o, dua edip orayı terkedecek, VEZİRİ de onunla birlikte olacaktır.”

- Biharul-Envar: 52/222-223

Emirel müminin Ali (as) buyurdu: “Sonra Hirada onun (Kaim) için 500 kapılı bir mescit inşa edilecektir. Kaim’in HALİFESİ orada namaz kılacaktır. (Bu mescit o sebepten inşa edilecek ki,) Kufe mescidi onlar için dar olacaktır. On iki adil Imam (as) orada namaz kılacaklar.”

- Biharul-Envar: 52/474; Tehzibul-Ahkam: 3/253


İmam Bakır (as) şöyle buyurdu: ... “Bayrakların içinde doğru yolda olanı Yamaninin bayrağıdır...Yamani huruç ettiğinde cemaate ve herbir müslümana silah satmak HARAM OLACAKTIR...”


İlk hadisin son cümlesine dikkat edelim: “YALNIZCA İŞLERİNDEN SORUMLU OLAN HİZMETÇİSİ HARİÇ.” Ve ayrıca Yamaninin (as) neden fıkıh meselelerinde hükümler verdiğini de bu hadis açıklıyor ki, bu hizmetçi hakkında “İŞLERİNDEN SORUMLU OLAN” deniyor. İkinci hadiste “ONA HİZMET EDEN MEVLA” ifadesi de apaçık İmam Mehdi (as)’ın hizmetçisinin varlığından ve zuhurdan önce belli vukuatlar yapacağından haber veriyor. Diğer bir hadiste de İmam Mehdi (as)’ın VEZİRİNDEN bahsediliyor ki, bu da bir daha vezirin önemli bir şahıs olmasına işaret ediyor. Ve diğer hadiste de Yamaninin hüküm verme hukukunun da olduğunu görüyoruz, bu da ilk hadisi bir daha onaylıyor, öyle ki, Yamani (as) İmam Mehdi (as)’ın işlerinden sorumludur. Böylece bu Mevla veya Hizmetçi veya Vezir Yamaniden başkası değildir.

İmam Ahmed el Hasan (as) şöyle buyurdu: “Lakin Heyhat! Hemen hemen tek bir hadisi bile anlamayan bu akılsızlarla ne yapabilirim?! Ve sakın sevinmeyin, ey zalimler! Sizi terk ediyor olduğum için ve topraklarınızdan hicret ettiğim için sevinmeyin. Çünkü babam, Muhammed bin Hasan el-Mehdi (as) ile birlikte dönmem, uzun sürmeyecektir. O (as) size, kılıçların gölgesi altında, kılıç ve ölüm haricinde başka birşey vermeyecektir.”

- İmam Mehdi (as) ile Buluşma Hutbesinden

Ebu Abdullah aleyhisselam buyurmuştur, Resulullah (sallallahu aleyhi ve alih) şöyle buyurdu: “Müjdeler olsun o kimselere ki, benim neslimden olan Kaim'e ulaşıp, Kıyamından ÖNCE onu TAKİP EDECEK, onun YARDIMCISINA YARDIM EDECEK ve düşmanını reddedecek ve ondan önce hidayet edici İmamlar’ı mevlalar edinecektir. Onlar, benim ashabımdır ve onlar benim aşkıma ve sevgime sahip kimselerdir. Ve, onlar, ümmetimin bana en cömert olanlarıdır.” Rafa der ki (Resulullah (saa) şöyle buyurdu) “Ve onlar, Allah'ın yarattıklarının bana karşı en cömert olanlarıdır.”

- Gaybeti-Tusi: s.457

İsa (a.s) şöyle buyurmuştur:

[Şimdiyse beni gönderenin yanına gidiyorum. Ne var ki, içinizden hiçbiri bana, ‘Nereye gidiyorsun?’ diye sormuyor. 6 Ama bunları söylediğim için yüreğiniz kederle doldu. 7 Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, YARDIMCI size gelmez. Ama gidersem, O’nu size gönderirim. 8 O gelince günah, doğruluk ve gelecek yargı konusunda dünyayı suçlu olduğuna ikna edecektir: 9 Günah konusunda, çünkü bana iman etmezler; 10 doğruluk konusun-da, çünkü Baba’ya gidiyorum, artık beni görmeyeceksiniz; 11 yargı konusunda, çünkü bu dünyanın egemeni yargılanmış bulunuyor.

12 “Size daha çok söyleyeceklerim var, ama şimdi bunlara dayanamaz-sınız. 13 Ne var ki O, yani GERÇEĞIN RUHU gelince, sizi tüm gerçeğe

https://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+16:6









21

yöneltecek. Çünkü kendiliğinden konuşmayacak, yalnız duyduklarını söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek. 14 O beni yüceltecek. Çünkü benim olandan alıp size bildirecek. 15 Baba’nın nesi varsa benimdir. ‘Benim olandan alıp size bildirecek’ dememin nedeni budur. 16 “Kısa süre sonra beni artık görmeyeceksiniz; yine kısa süre sonra beni göreceksiniz.”] [İncil, Yuhanna 16:5-11]

EHLİBEYT (AS) YAMANİ’YE DOĞRU ÇAĞIRIYOR Ebu Abdullah Cafer Sadık (as) şöyle buyurdu: “Süfyani mutlaka olacak. O Recep ayında zuhur edecek.” Birisi ona (as) dedi: “Ya Ebu Abdullah, o zuhur edince bizim halimiz nasıl olacak?” Buyurdu: “Bu gerçekleştiğinde BİZE DOĞRU GELİN!”


Ebu Abdullah (as)’ın yanında Süfyaniden bahsedildi. Hazret şöyle buyurdu: “Onun GÖZÜNÜ OYACAK KİŞİ Sâna’dan zuhur etmediği sürece o nasıl zuhur edebilir?!”

- Biharul-Envar: 52/245, h.123; Beşaratul-İslam: 123; Mucemul-Ehadis: 3/478, h.1044; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 60

İmam Bakır (as) şöyle buyurdu: “Süfyani, Yamani ve Horasani aynı yılda HURUC edecekler. Aynı ayda ve aynı gün-de. Tıpkı bir zincirin halkları gibi. Birbirlerinin ardınca çıkacaklar. Böylece zorluk, her yönden meydana gelecektir. Onlara düşman-lık edenler mahvolacaktır. Bayrakların içindeki TEK hidayet bayrağı, YAMANİ’NİN bayrağıdır. Çünkü sizi SAHİBİNİZE davet edecektir…”

- Ricat: 157; Mucemul-Ehadis: 3/253, h.783; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 13

Halid Saik Ebu Abdullah (as)’dan naklediliyor: “Süfyaniden kaçış yok ve onun hurucu Recep ayından gayri bir vakit değildir.” Ve birisi ona (as) dedi: “Ya Ebu Abdullah, o (Süfyani) çıkarsa bizim halimiz nasıl olacak?” O (as) buyurdu: “Böyle olursa BİZE doğru gelin.”

– Biharul-Envar: cild.52 s.249 hadis 135

Yunus bin Ebu Ya’fur şöyle der: İmam Caferi Sadık (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Süfyani ortaya çıktığında BİZE karşı ve SİZE karşı savaşsın diye bir ordu gönderecek. Böyle olunca her türlü zorluk ve zillete katlanıp BİZE katılın.”

– Delailul-İmame: s.261; Biharul-Envar: 52/253, hadis 145

Halladi Sai (Saffar) şöyle der: İmam Caferi Sadık (as) şöyle buyurdu: “Süfyani kaçınılmazdır, ve o Recep ayında HURUÇ edecektir.” Birisi şöyle arzetti: “Ey Ebu Abdullah! O çıkıp hareket edince bizim halimiz nice olur?” Şöyle buyurdu: “Böyle olursa BİZE doğru gelin.”

- Biharul-Envar: 52/249, hadis 135; Mucemul-Ehadis: 3/463, hadis 1024; Gaybeti-Numani: bölüm 18, hadis 7

Ebu Abdullah (as) şöyle buyurdu: “Süfyani çıktığında bir ordu BİZE karşı, bir ordu da SİZE karşı gönderecek. Böyle olursa ne yolla olursa olsun, BİZE doğru gelin.”





- Delailul-İmame: 261; Biharul-Envar: 52/253, hadis 145; Mucemul-Ehadis: 3/470, hadis 1034; Gaybeti-Numani (az): s.346, hadis 17

İmam Sadık (as) Suderye şöyle buyurdu: “Ey Sudeyr, evinde otur ve Hales ol (evini terketme). Gece ve gündüz onun içinde yaşa. BİRİSİ Süfyaninin çıktığını İLAN EDERSE, o zaman BİZE doğru gel, hatta yürüyerek olsa bile.”


Fazıl dedi: Ben Ebu Abdullah (as)’la birlikteydim. Bu zaman Ebu Muslimden bir kitap geldi ve o (as) şöyle buyurdu: “Senin kitabın için bizden olan herhangi bir cevap yok – sonra İmam (as) buyurdu: “Allah kulların acele etmelerinden dolayı acele etmeyecektir. Bir dağı yerinden hareket ettirmek, sonu yetişmemiş bir saltanatı mahvetmekten daha kolaydır.” Sonra ben dedim: “Canım sana feda olsun, sizinle bizim aramızda olan alamet nedir?” İmam (as) şöyle dedi: “Ey Füzeyl, bu yeryüzünde dolaşmayın, ta ki Süfyani çıkıncaya dek. O çıkarsa BİZE CEVAP VERİN, BİZE CEVAP VERİN, BİZE CEVAP VERİN (İmam (as) üç kez tekrarladı) ve bu kesindir” dedi.

– Vesailuş-Şia: cilt 15, s.52

Ebu Bekr Hadramî der ki: Horasanda SİYAH BAYRAKLAR zuhur ettiğinde ben ve Eban, İmam Cafer Sadık (as) huzuruna çıktık. “(Bu konuda) Ne buyuruyorsun?” diye arzedince şöyle buyurdu: “Evlerinizde oturun. Ve bizim BİRİNİN etrafına toplandığımızı gördüğünüzde silahınızla bize katılın.”

- Hilyetul-Ebrar: 2/644; Biharul-Envar: 52/138, hadis 44; Mustedrekul-Vesail: 11/36, hadis 7; Mucemul-Ehadis: 3/465, hadis 1028; Gaybeti-Numani: bölüm 11, hadis 6

İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Abbasiler, Mervan’ın minberinin tahtalarının üzerine oturduklarında, Abbasoğullarının hükümeti kökleşecektir.” Ve buyurdu ki: Babam (İmam Muhammed Bakır aleyhisselam) bana şöyle buyurdu: “Azerbaycan’dan mutlaka bir ateş çıkacak ve hiçbir şey onun karşısında duramaya-cak. Böyle olduğu zaman evinizden dışarı ÇIKMAYIN. BİZ sükünet ediyorsak, SİZ de sükunet edin. Ve BİZİM HAREKET EDİCİMİZ harekete geçtiğinde sürünerek dahi olsa ona doğru acele edin. Allah’a andolsun ki yeni bir kitap üzerine Kabe ile makam arasında halkın ona biat ettiğini görür gibiyim. Bu, araplara çok zor gelecektir.” Buyurdu ki: “Yaklaşan şerrden dolayı araplara eyvahlar olsun.”

- Biharul-Envar: 52/135, hadis 40; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 1

Emirel Müminin Ali (as) buyurdu: “Hak ve hidayet bayrağı BİZİMLEDİR, herkim ondan yüz çevirirse haddi aşmıştır, herkim onu terkederse, zarardadır. Herkim ona TUTUNMUŞSA, DOĞRU YOLDADIR. Onu izlerseniz bizim yanımızda hidayet olunursunuz. Ondan yüz çevirirseniz, Allah sizi ya bizim elimizle, yada dilediği şekilde cezalandırır.

- Süleym bin Kaysın Kitabı: s.257-259

İmam Sadık (as) “BİZE DOĞRU GELİN” diye buyuruyor. Ayrıca buyuruyor ki, “Süfyaniden önce onun gözünü oyacak şahıs – YAMANİ – zuhur edecektir”. Ve İmam Bakır (as) “YAMANİ huruç ettiğinde ona doğru acele et” diye buyuruyor. Ve


23

diğer hadislerden de malum oluyor ki, Süfyaninin gözünü oyacak şahıs, onunla savaşacak olan Yamani ve İlk Kaimdir. Evet, buradan da malum oluyor ki, İmam Sadık (as) “BİZE DOĞRU” söyledikte, Yamaniye (as) doğru gitmeyi kastediyor, çünkü o, bizi Sahibimize davet edecektir. Zira hadiste buyuruluyor ki, bir ordu “BİZE DOĞRU”, yani Süfyani Ehlibeyt (as)’a karşı savaşmak için ordu gönderecek. Bir ordu da “SİZE DOĞRU” – tabiki SİZ diye İmam Sadık (as) kendi ashabına, şiilerine hitap ediyor. Ve İmam (as) “Bize doğru” diyor, yani Ehlibeyt (as)’dan olan birisine doğru çağırıyor. Yani bu zamanda şiiler arasında ihtilaflar, parçalanmalar olacaktır ve o ihtilafta olanların hepsi yanlış safta olacaklar. Yamaninin çağrısına icabet edenler hariç. Ve bu ihtilaflara sebep olanlar amelsiz alimlerdir ki, şiileri doğru yoldan saptırmakla parçalıyorlar. O zaman “BİZE DOĞRU GELİN” diye buyuruluyor. Öyleyse Ehlibeytin (as) kıyamından ÖNCE ne yaptığını nereden ve nasıl bilebiliriz? Elbette bunun sadece bir yolu vardır ki, bu da Yamaninin kıyamından önce zuhuru döneminde onu takip etmektir.

YAMANİNİN GAYBETİ VE SÜFYANİNİN HURUCU Hazlem bin Beşir dedi: Ben Ali bin Hüseyinden (as) Mehdinin hurucunu ve onun teferruatları ve alametleri hakkında bilgi vermesini istedim, o (as) şöyle dedi: “Onun hurucundan önce Cezirede (Irak) Avf Silmi adlı birisi huruç eder, onun evi Tikritte olacaktır ve onun öldürülmesi Dimeşk mescidinde olacak ve sonra Şüeyb bin Salihin Semerkant’ten hurucu olur ve sonra Süfyani lanetlenmiş Yabis Vadisinden huruç eder (çıkar) ve o, Utba bin Ebu Süfyanın oğludur. Eğer SÜFYANİ ÇIKARSA MEHDİ GAYBETE ÇEKİLİR ve sonra O (Mehdi) ONDAN SONRA huruç eder.”


Harisi Hamdani şöyle der: Emirülmüminin (as) şöyle buyurdu: “Mehdi’nin gözleri yere bakar, SAÇLARI KARIŞIKTIR, yanağında ben vardır, onun çıkışı DOĞU tarafındadır. Böyle olunca SÜFYANİ huruç edecektir. Onun hükümeti bir kadının hamileliği olan dokuz ay sürecektir. Hakka itaat eden taifeler dışında bütün Şam halkı ona itaat edecektir. Allah onları onunla birlikte ortaya çıkmaktan koruyacaktır. Saldırgan bir ordu ile Medine’ye gelecek ve Medine çöllerine ulaştığında Allah onu toprağa gömecektir, işte bu, Allah azze ve celle’nin Kur’an’daki şu buyruğudur: {Ve dehşetli bir korkuya kapıldıkları ve hiçbirinin kurtulamayıp en yakın bir yerde azaba uğratıldıkları gün bir görsen onları.} [Sebe Suresi: 61]

- Tefsirul-Burhan: 3/354, hadis 1; el-Mehecce: 177; Biharul-Envar: 52/252, hadis 142; Yenabiul-Mevedde: 427; Mucemul-Ehadis: 5/357, h.1794; Gaybeti-Numani: bölüm 18, hadis 14

Her iki hadis Mehdinin Süfyaniden önce huruc etmesine işaret ediyor. Burada Meh-dinin İmam Muhammed bin Hasan (as) olduğunu iddia edemeyiz, çünkü Süfyaninin hurucu, İmam Mehdinin (as) hurucundan önceki beş kaçınılmaz alamet’ten biridir. Böylece, bu hadisler kanıtlıyor ki, Süfyaniden önce bir Mehdi çıkacaktır ki, o da vasiyette ismi geçen ve Mehdilerin ilki olan Ahmed el Hasan (as)’dır.


Abdullah bin Zamre, İbn-i Mâti-i Himyeri (Kâ’b-ul Ahbar)’den nakleder ki şöyle dedi: “… Kıyam edecek olan Mehdi, Ali’nın soyundandır. O bu yeryüzünü, başka bir hale getirecektir. Rum ve Çin’in hrıstiyanların’ın aleyhinde İsa bin Meryem ile delil getirecektir. Kâim Mehdi, Ali’nin neslindendir. Hayırda, görünüşte ve ahlakta en çok Hz. İsa’ya benzeyen odur. Allah peygamberlere verdiği (azameti) ona da verecektir. Ona faziletler ve ziynet verecektir. Şüphesiz MEHDİ, Ali’nin evladıdır. Onun gaybeti, tıpkı YUSUF’UN GAYBETİ GİBİDİR ve onun dönüşü tıpkı İsa bin Meryem’in dönüşü gibidir. Gaybetinden sonra kızıl yıldızın doğuşu ile birlikte zuhur edecektir. Zevrâ mahvolacaktır ve o, Rey’dir. O esnada Mezure yani Bağdat çökecek. SÜFYANİ ORTAYA ÇIKACAK. Abbasoğulları, Ermeni ve Azerbaycan gençleriyle savaşacak. Bu öyle bir savaştır ki onda binlerce insan öldürülecek. Herkesin kılıcının kabzası süslüdür. O sırada SİYAH BAYRAKLAR göğe yükselecek, bu savaşla birlikte tehlikeli taun ve kızıl ölüm gelecektir.”

- Bihar'ul-Envar: 52/225, hadis 89; İsbat-Huda: 3/532, hadis 464; Müntahabul-Eser: 300, hadis 2; Gaybet-i Numani: bölüm 10, hadis 4

Amr bin Sa’d’dan: Emirülmüminin aleyhisselam şöyle buyurdu: “Dünyanın gözü (güneş) yuvasından çıkmayana dek kıyamet olmaz, gökyüzünde kızıllık çıkacak. Bunlar arşı taşıyanların dünyadakilere döktükleri gözyaşlarıdır. Sonunda halktan öyle bir grup ortaya çıkacak ki ahlak tanımazlar. Halkı (zahirde) benim evladıma davet etseler de, benim evladımdan uzak olurlar. Bu öyle kötü bir topluluktur ki ahlakları yoktur. Zorbalara musallattırlar, cabbarlara fitneyi öğretirler, hakimlere kan döktürürler. Küfe’nin (Irak) ortasından çıkarlar. Onların önünde çehresi ve kalbi siyah biri gelir. Dinsizdir; ahlaksızdır, Soysuzdur, mel’undur, taşkalplidir. Zinakar kadının ellerinde büyümüş ve en şerefsiz soydandır. Allah bu nesile asla hayır vermemiştir. O, BENİM NESLİMDEN MÜTEĞAYYİB OLAN KİŞİNİN GAYBA ÇEKİLECEĞİ YILDA ÇIKACAKTIR. O kırmızı bayrağın ve yeşil elemin sahibidir. Anbar ile Hit arasındaki gafiller için ne zor bir gündür. O gün Haricilerle Kürtler için çok zor ve musibetli bir gündür. O gün Firavunların evleri ile zorbaların meskenleri ve zalimleri sevenlerin yuvaları yıkılacak. Şehirlerin anası, Âd kavminin şehrinin kardeşidir. Ali’nin rabbine andolsun ki ey Amr bin Sa’d, yıkılacak olan şehir Bağdat’tır. Allah’ın laneti Ümeyye oğullarının isyankarlarına ve Abbasoğulları-nın hainlerine olsun. Onlar benim pak evlatlarımı katledecek, onlar hakkında benim saygınlığımı korumayacaklar. Benim hürmetime yaptıkları şeylerde Allah’tan korkmayacaklar. Beni Abbas, için korkunç bir gün vardır. O gün tıpkı hamile kadınlar gibi bağıracaklar. Nehavendi ile Deynever arasında vuku bulacak savaştan dolayı Abbasoğullarının taraftarlarına eyvahlar olsun. O, Ali’nin fakir şiilerinin savaşıdır. Onların lideri Hamedan şehrinden bir adamdır ki adı, peygamberin adıdır. Mutedil ahlaklı, iyi yaratılışlı açık renkli, sesi güçlü, uzun kirpikli, boynu uzun, dağınık saçlı, dişleri aralıklıdır. Onun atı, karanlıklarda ondörtlük ay gibi parlar. O, en hayırlı topluluğun önünde gider. Onlar Allah’ın dinine sarılmış; onunla Allah’a yaklaşmaya çalışırlar. Onlar arapların en kahramanlarıdırlar ve o günkü zor ve kırıcı savaşa ulaşırlar. Ve düşmana karşı amansızca savaşırlar. O gün düşmanlar için çok zor ve musibetli bir gündür.”

- Bihar Envar: 52/226, hadis 90; Gaybeti Numani: bölüm 10, hadis 5


25

Dikkat ediniz ki, hadiste “Sonra … SÜFYANİ ORTAYA ÇIKACAK” diye buyurulur ve biliyoruz ki, Süfyani İmam Mehdinin (as) kıyam alametlerinden, yani Hüccetin (as) kıyamından önce gerçekleşecek olaylardan biridir. Ayrıca, hadiste “TIPKI YUSUF’UN GAYBETİ GİBİDİR” ifadesi de geçiyor ki, bu da Ahmed el Hasan (as)’a işaret etmektedir. Öyleyse burada bahsi geçen Kaim yine Yamanidir ve o, Siyah Bayrakların Sahibidir.

Ahmed el Hasan (as) “Tevhid” kitabında şöyle buyurmuştur:

“...Böylece Muhammed sallallahu aleyhi ve alih, Hacerül Esved’i taşıdı ve bu, Kaim’in ve “Günahın Taşıyıcısı”nın ve ona (günaha) işaret eden “Siyah Bayrağın Taşıyıcısı”nın Muhammed sallallahu aleyhi ve alih’ten çıkacağına işarettir. Ayrıca, şuna da işarettir ki, Muhammed sallallahu aleyhi ve alih, onu kendi sulbünde taşıyan kişidir. Zira o (Kaim), Muhammed sallallahu aleyhi ve alih’in kızı Fatıma’da (selamullahi aleyha) yer alır ve bu yüzden de günahın gerçek taşıyıcısı, Resulullah Muhammed sallallahu aleyhi ve alih’tir.

Allah’ın bu taşı örtmek istediği siyah renk ise, kulların günahlarına işarettir ve o renk onlara kendi günahlarını hatırlatır ki, Allah’ın Evinde oldukları sırada, belki tövbe eder ve bağışlanma dilerler. Ayrıca bu, Hakkın Kaim’i olan Al-i Muhammed’in Kaim’inin (aleyhisselam) SİYAH BAYRAKLARIYLA da, aynı renktedir. Dolayısıyla siyah bayraklar; taşa işaret eder ve taş da; bayraklara işaret eder. Onların her ikisi de, kendi siyah renkleriyle, Zer Alemi’nde mahlukattan alınan şehadet ve ahdi bozma günahına işaret ederler. Aynı zamanda onlar, bu günahın taşıyıcısının, günaha işaret eden siyah bayrağın taşıyıcısının ve şehadet ile ahit kitabı ile atanmış kulun çektiği eziyete de işaret ederler. O kimse de, Hacerül Esved’tir (Siyah/Kara Taş) ve o, Al-i Muhammed’in (aleyhimusselam) Kaim’idir.”

KAİM SİZİN BEKLEDİĞİNİZ KİŞİ DEĞİL Abdullah bin Atâ der ki: İmam Ebu Cafer-i Bakır aleyhisselam’a şöyle arzettim: Bize Kaim aleyhisselam’dan haber ver. Buyurdu ki: “Vallahi o ben değilim ve SİZLERİN ÜMİD ETTİĞİNİZ DE DEĞİLDİR. Onun dünyaya gelişi anlaşılmayacak. Dedim ki: Hangi yolu izleyecek. Buyurdu ki: Resulullah’ın yolunu izleyecek; Önceki şeyleri iptal edip yeni şeylerle gelecek.”

- Akdi-Dürer: 226; İsbatul-Huda: 3/534, h.473; Bihar'ul-Envar: 51/138, h.9; Mucem'ul-Ehadis: 3/320, h.863; Gaybeti Numani: bölüm 10, hadis 10

Hadiste buyurulan “sizlerin ümid ettiğiniz” kişi bugün İmam Muhammed Mehdi (as)’dır, nitekim yüzyıllar boyunca Şia topluluğu hasretle onu beklediler ve hala da bekliyorlar. Ve Ehlibeytten (as) naklediler yüzlerce hadiste İmam Mehdi (as)’ın doğumu müjdelenmiştir. Öyleyse nasıl oluyor, onun (as) doğumunun anlaşılmadığı söyleniyor? En azından onunla irtibat tamamen kopmamıştı ve onun dünyaya geldiğini bilenler vardı, Gaybet’i-Suğra döneminde onunla naip/bab aracılığıyla irtibat devam ediyordu. Herşey bir tarafa, bugün bu hadisin muhatabı İmam Mehdi (as) değildir, ve onunla ilgili yeterince bilgi verilmiştir. Gerçek şu ki, burda bahsi geçen kimse bu günde ve bu devirde bir başkasıdır ve o, bu ümmetin beklediği Yamanidir. Ve Şia topluluğundan hiçkimse onu bir Mehdi olarak beklemiyordu.


32- Ebul Cârud der ki: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: Sizler biz Ehli Beyt’ten olan birine HER ZAMAN boynunuzu uzatacak ve diyecek-siniz ki: İşte beklediğimiz budur. Allah onu aranızdan alacak ve sonunda bu iş için ÖYLE BİRİNİ gönderecek ki dünyaya gelip gelmediğini, yaratılıp yaratılmadığını anlayamayacaksınız.”

33- Ebu Cârud der ki: İmam Ebu Cafer aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Her zaman boynunuzu birine doğru uzatacak ve diyeceksiniz ki: İşte bu odur. Allah da onu ARANIZDAN ALACAK ve sonunda yaratılıp yaratılmadığını ANLAMADIĞINIZ birini gönderecektir.”

- İsbat-Huda: 3/535, h.480; Bihar'ul-Envar: 51/139, h.10 ve 11; Mucemu'l-Ehadis: 3/228, h.851; Gaybeti-i Numani: bab 10, h.32 ve 33.

Abdullah bin Atâ-i Mekki der ki: Vâsıt şehrinden hacc için yola çıktım. İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam’ın yanına gittim. Bana halkın durumunu sorunca şöyle arzettim: Halkı bıraktığımda boyunlarını sana doğru uzatmışlardı. Eğer kıyam etsen, halk sana uyacaktır. Buyurdu ki: Sen yine ahmak dahi olsa her adamın sözünü kabulleniyorsun. Hayır, vallahi ben sizin sahibiniz değilim. İçimizden parmakla gösterilen ve kaşaltından bakılanlar ya kılıçla yada “burnundan” öldü. Sordum: Burnundan ölmek ne demektir? Buyurdu: (Yani) yataklarında gazapla öldüler. Nihayet sonunda Allah DÜNYAYA GELİŞİNİ ANLAMAYACAKLARI kimseyi gönderecektir. Dedim ki: Dünya’ya gelişi anlaşılmayacak olan kimdir? Şöyle buyurdu: Halkın dünyaya gelip gelmediğini anlamadığı şahısa bak, işte o sahibinizdir.”

- el-Kafi: 1/342, h.26; Kemal'ud-Din: 325, h.2; Risailul-Müfid: 400; Takribul-mearif: 191; İlamul-Vera: 402; Keşful-Ğumme: 3/312; İsbat-Huda: 3/446, h.35; s.467, h.129; Biharul-Envar: 51/34, h.2; s.36, h.7; Mucemu'l-Ehadis: 3/226, h.750; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 8

Bugün neredeyse bütün Şia topluluğu İmam Mehdi (as)’ı bekliyor ve boyunlarını ona doğru uzatmışlar. Ve onun doğduğu konusunda Şiiler arasında hiçkimsenin kuşkusu yoktur. Hatta bazı sünni mezhepler de onun varlığını kabul ediyor. Öyleyse burda başka birisinden söz ediliyor – “ÖYLE BİRİNİ gönderecek ki” – bu ifade aslında çok şeyi aydınlatıyor. Bugün Yamani (as) ortaya çıkmış ve İmam Mehdi (as)’ın oğlu, vasisi ve elçisi olduğunu söylüyor, oysa onun doğumunu, yaratılışını Şia topluluğu hiç beklemiyordu. Böylece bugün bu hadisin işaret ettiği kişi İmam Mehdi (as) değildir. Bilakis o, sünni mezheplerin beklediği ahirzamanda doğacak Mehdidir.

GİZLİ İMAM YAMANİDİR İmam Bakır (as) şöyle buyurdu: “Kaimin iki ismi vardır, BİRİ GİZLİ, diğeri aşikar. GİZLİ olan AHMED’DİR, aşikar olan Muhammed.”

- Kemalud-din: c.2, bab 57, s.653

Bu hadiste aslında iki kişiden bahsediliyor. Ahmed, Ehlibeytin (as) kimliğini açıklamadığı kişinin ismidir, ve Muhammed, 12.İmamımız Muhammed bin Hasan el-Mehdi (as)’ın ismidir ve onun (as) nitelikleri hadislerde aşikar şekilde zikredil-miştir.


27

Maliki Ceheni şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’a şöyle arzettim: Bizler bu emrin sahibini halkın hiçbirinde bulunmayan sıfatlarla vasıflandırıyoruz. Şöyle buyurdu: “Hayır. Vallahi, O KENDİSİ bu emirle ilgili sizlere delil getirmeyince ve sizleri ona DAVET ETMEYİNCE, hiçbir zaman bu iş gerçekleşmeyecektir.”


Bu hadisten de görüyoruz ki, ravi İmam Mehdi (as)’dan bahsediyor, fakat İmam Bakır (as) gizli olan Kaim ve emrin sahibinden bahsediyor. Ve Ehlibeyt (as) onunla ilgili çok bilgi vermemişler.

Mufazzal bin Ömer der ki: İmam Cafer-i Sadık (as)’a Allah azze ve celle’nin şu ayeti: “Sûra üflendiği zaman” sorulduğunda şöyle buyurdu: “Bizim içimizde GİZLİ BİR İMAM vardır. Allah azze ve celle onun meselesinin aşikar olmasını irade ettiğinde onun kalbine bir alamet koyacak, o da Allah azze ve celle’nin emrini gerçekleştire-cektir.

- Kafi: 1/343, hadis 30; İsbatul-Vasiyye: 228; Kemalud-Din: 349, hadis 42; Gaybeti-Tusi: 164, hadis 126; Ricalul-Keşşi: 192, hadis 338; Gaybeti-Numani (azerice): s.204, hadis 40

Bu hadiste “GİZLİ BİR İMAM” kelimesinin kullanılması da tesadüf değildir. Zira İmam Mehdi (as)’ın varlığı, imameti, nitelikleri kimseden saklı değildir. Ve İmam Mehdi (as) Gaybettedir, fakat onun kimliği gizli değildir. Ama bu hadiste bahsedilen şahısın kimliği gizlidir.

Emirülmüminin aleyhisselam şöyle buyurdu: “Dökülmesi haram kanlar dökülmedikçe Allah yeri zalimlerden temizlemeyecektir.” Sonra uzun bir hadiste Emevilerle Abbasilerin durumunu anlattıktan sonra şöyle buyurdu: Kaim Horasanda kıyam ettiğinde Kufe ve Moltan’a galip gelecek ve Beni Kâvân adasını ele geçirecek. Ve bizden olan bir Kaim Gilan’da kıyam edecek ve Abir’lilerle Deyleman-lılar ona itaat edecekler. Ve köşe bucakta benim oğluma yardım edecek olan dağınık Türk bayrakları zuhur edecek. Onlar kısa aralıklarla zuhur ederken Basra şehri harabe olacak ve EMİRLERİN EMİRİ MISIR’DA KIYAM EDECEK.” Sonra Hz. Ali (as) uzun bir hikayeden sonra şöyle buyurdu: “İşte binlerce insan teçhizatını kuşanıp da herkes gruplara ayrılınca ve bir koç öldürüldüğünde orada bir başkası kıyam edecek ve fitneler çıkaracak, kafirler helak olacak. Sonra ARZULANAN KAİM ve MEÇHUL İMAM kıyam edecek. Onundur şeref ve fazilet. O senin oğlundur ey Hüseyn. Onun gibi evlat yoktur. İki rüknün arasında zuhur edecek ve iki eski elbisenin arasında insanlara ve cinlere galip gelecek. Ve hiçbir yeri ekilmemiş bırakmayacak. Onun zamanına ulaşanlara ve ona katılıp onun günlerini görenlere ne mutlu.”


Bu hadiste bahsi geçen MEÇHUL İMAM ifadesine dikkat etmekte fayda vardır. Arzulanan Kaim herkesin ümitle beklediği İmamdır (as). Fakat Meçhul İmama gelince, bu o kimsedir ki, asırlar boyunca Ehlibeyt (as) onun kimliğini saklı tuttular ve nihayet kendisi ortaya çıkarak meseleyi aydınlattı. Ve onun meçhul (bilinmeyen) olması ve kendi meselesini açıklaması ve insanları ona davet etmesi ile ilgili hadisler de sizlere sunuldu. Öyleyse, Ehlibeytin (as) hadislerini en ince detayına kadar


anlamaya çalışmamız gerekmektedir. Aksi halde cehaletimizden yararlanmaya çalışan sapkın ve hain alimler bizleri Ehlibeyt (as) yolundan saptırmaya devam edecekler.

BU EMRİN SAHİBİ GENÇ OLARAK DÖNECEK İmam Zeynelabidin aleyhisselam’ın torunu Ali bin Ömer der ki: İmam Ebu Abdullah, Cafer-ı Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Benim evlatlarımdan olan Kâim, (İbrahim) Halil’in ömrü olan yüzyirmi yıl yaşayacaktır ve bu kadar ömürün anlaşılması mümkündür. Sonra zamanın birinde gaybete çekilecektir. Sonra OTUZ İKİ yaşındaki REŞİT BİR GENÇ olarak zuhur edecektir. Öyle ki halkın bir bölümü ondan vazgeçecektir. Yer yüzünü zulüm ve cefa ile dolduğu gibi, adalet ve eşitlikle dolduracaktır.”

- Delailul-İmame: 258; Gaybeti-Tusi: 420, hadis 398; Biharul-Envar: 52/287, hadis 22; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 44

Ali bin Ebu Hamza der ki: İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: Kâim kıyam ettiğinde halk mutlaka onu inkâr edecektir. Çünkü o, REŞİT BİR GENÇ olarak dönecektir. Ve Allahın zerr âleminde ahit aldığı insanlar dışında hiç kimse bu inançta sabit kalamayacaktır.”

Bir başka rivayette ise şöyle buyurmaktadır: “EN BÜYÜK İMTİHANLARDAN BİRİ ise şudur ki: Halk onu yaşlı ve ihtiyar biri olarak zannederken, o GENÇ bir halde zuhur edecektir.”

- Gaybeti-Tusi: 420, hadis 398; Akdüd-Dirar: 41; İsbatul-Huda: 3/512, hadis 340; Gaybeti-Numani (azerice): s.206, hadis 43; Kemaluddin-Din ve Tamamun-Nima: s.308, 312, 330

Ali bin Ebu Hamza der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Kâim aleyhisselam kıyam ettiğinde halkın çoğu onu inkar edecektir. Çünkü o REŞİT BİR GENÇ olarak zuhur edecetir. Onu sadece zerr aleminde Allahın ahit aldığı müminler kabullenecektir.”

- Gaybeti-Tusi: 420, hadis 398; Akdüd-Dırar: 41; İsbatul-Huda: 3/583, hadis 340; Gaybeti-Numani: bölüm 12, hadis 20

Bu hadislerde aslında saklı bir mesaj vardır ki, insanların çoğu dikkat etmemektedir. Öncelikle bu hadisi okuyan kimselere artık belli olmuştur ki, bu emrin sahibi REŞİT BİR GENÇ olarak geri dönecektir. Öyleyse neden bir insan bu bilgiden haberdar olduğu halde İmamı (as) inkar etsin? Mademki burda Şialardan bahsediliyor, zira bir hadiste “Halk onu yaşlı ve ihtiyar biri olarak zannederken” ifadesinin geçmesi onu belirtiyor ki, bahsi geçen kimseler İmam Mehdi (as)’ı bekleyenlerdir. Ve onlar da Şia topluluğundan başkası değildir. Gerçek şu ki, halk İmam Mehdi (as)’ı beklediği halde başka birisi gelecektir ve halkın çoğu onu kabul etmeyecektir. Onlar bin seneden de fazla zamandır gaybette olan ve yaşı bini geçmiş İmamı (as) bekledikleri halde ahirzamanda doğmuş diğer bir Mehdi ile imtihan olunacaklardır.

Emirülmüminin (as) Mehdi ile ilgili bir hadiste şöyle buyurur: “O, OTUZ ile KIRK yaşları arasında gönderilecektir.”


29

- Seyid Şehit Sadr: c.3/s.359

Ebu Cafer Muhammed Bakır (as) şöyle buyurdu: “Bu emrin sahibi KIRK yaşlarını geçmeyen bir kimsedir.”

- Seyid Şehit Sadr: c.3/s.359

Aslında genç olarak gelen İmam Muhammed Mehdi (as) değil, onun elçisi Ahmed el Hasan (as)’dır ve o, 1999’da 32 yaşlarında Irakta ilk kez İmam Hüseyin (as) hareminde İmam Mehdi (as)’la buluştu ve o zamandan beri İmamın (as) zuhurunun hazırlığına başlandı.

Ebi Abida el-Heda şöyle naklediyor: Ben Ebu Cafer (as)’a bu emrin ne zaman olacağını sordum. O (as) şöyle buyurdu: “Onun bir yönden geleceğini ümit edersen, fakat BAŞKA BİR YÖNDEN GELİRSE, İNKAR ETME!”

- Bişaratul-İslam: s.148

İmam Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Size birisiyle ilgili birşey söylersek, onda değil, onun OĞLUNDA YADA OĞLUNUN OĞLUNDA çıkarsa sakın inkar etmeyin!”

- Biharul-Envar: 26/225; Nimetullah Cezairi: s.435

Yani birini beklediğiniz halde başka birisi gelirse inkar etmeyin. Fakat bugün, özellikle Şia toplumu Ahmed el Hasan (as)’ın davasına inanmayarak, onu yalancılık, büyücülük ve benzeri şeylerle suçladılar. Oysa hadisler bizlere hakkı ve batılı ayırt etmenin yolunu apaçık göstermiştir. O zaman amelsiz alimleri bırakıp hadislere tutunanlar Ehlibeytin (as) Kaimini de bulacaklardır.

BİRİSİ KAİM OLDUĞUNU İDDİA EDERSE İNKAR ETMEMELİYİZ

Mufazzal bin Ömer der: İmam Cafer-i Sadık (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Doğrusu bu emrin sahibinin iki gaybeti vardır. Birisinde onun haberi şiilere ulaşacak, diğerinde ise denilecek ki: Helak oldu, hangi vadiye gitti?” “Böyle olursa ne yapmalıyız?” diye arzedince şöyle buyurdu: “Eğer BİRİSİ (Kaim olduğunu) İDDİA EDERSE, ona sadece (Kaim’nin) cevabını verebileceği zor sorular sorun.”

- Kafi: 1/340, h.20; İsbatul-Huda: 3/445, h.30; Biharul-Envar: 52/157, h.18; Mucemul-Ehadis: 3/364, h.911; Gaybeti Numani: bölüm 10, hadis 9

Hadisin başlanğıcında, bildiğimiz gibi İmam Mehdi (as)’dan bahsediliyor. Fakat hadisin son cümlesi başka bir Kaimin ortaya çıkabileceği ihtimalı yaranıyor. “EĞER BİRİSİ İDDİA EDERSE” – burda İmam Sadık (as), İmam Mehdiden (as) başka birinin Kaim olduğunu iddia edebileceğini ve onun da hak olabileceği kapısını açıyor. Eğer burda iddiacı olarak İmam Mehdi (as) kastedilseydi, o zaman “BİR KİMSE” diye hitap etmezdi. Ve burda bir iddiadan bahsediliyor. Ve İmam (as) sanki bizlere duyurmak istiyor ki, beklemediğimiz birisi böyle bir iddiada bulunursa, hemen onu inkar etmeyip zor sorular soralım. Zira iddiacı beklemediğimiz birisi olacaktır, ümid ettiğimiz kişi değildir. Böylece İmam Sadık (as) onu tanımak ve şüphelerden kurtulmak için bizlere bir yol bırakmıştır.

Ve bugüne kadar Ahmed el Hasan (as)’a binlerce zor sorular sorulmuş ve Ahmed el Hasan (as) da 2008 yılına kadar gönderilmiş o soruları en güzel şekilde cevaplamış


ve ilmini kanıtlamıştır. Ve onun cevaplarında bir tane bile yanlış bulmuş bir müçtehit yada profösör yoktur. Çünkü o, Meçhul İmamdır, beklemediğimiz iddiacıdır.

Ebi Abida el-Heda şöyle naklediyor: Ben Ebu Cafer (as)’a bu emrin ne zaman olacağını sordum. O (as) şöyle buyurdu: “Onun bir yönden geleceğini ümit edersen, fakat BAŞKA BİR YÖNDEN GELİRSE, İNKAR ETME!”

- Bişaratul-İslam: s.148

Mufazzal der: Ben İmam Sadık (as)’a sordum: “Ey Mevlam, MEHDİNİN ZUHURU nasıl başlayacak ki, ona teslim olacaklar?” O (as) şöyle buyurdu: “Ey Mufazzal, o (as) anlaşılması için ŞÜPHE ile zuhur edecektir. Böylece onun zikri çoğalacak ve emri bilinecek, ismi, lakabı ve nesebiyle çağırılacaktır. Böylece sadıkların ve sapkınların, kabul edenlerin ve etmeyenlerin dillerinde o kadar zikredilecektir ki, bahsedilen kanıtlara uygun gelsin ve ona olan deliller kanıtlansın. Bu sebepten biz ondan bahsettik ve onunla ilgili deliller verdik, onun nesebini, ismini ve lakabını açıkladık.”


BU EMRİN SAHİBİ KENDİSİ BU EMİR HAKKINDA DELİL GETİRECEK

Maliki Ceheni şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’a şöyle arzettim: Bizler bu emrin sahibini halkın hiçbirinde bulunmayan sıfatlarla vasıflandırıyoruz. Şöyle buyurdu: “Hayır. Vallahi, O kendisi bu emirle ilgili sizlere delil getirmeyince ve sizleri ona davet etmeyince, hiçbir zaman bu iş gerçekleşmeyecektir.”


Mufazzal bin Ömer der ki: İmam Cafer-i Sadık (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “…Eğer BİRİSİ (Kaim olduğunu) İDDİA EDERSE, ona sadece (Kaim’nin) cevabını verebileceği zor sorular sorun.”

- Kafi: 1/340, h.20; İsbatul-Huda: 3/445, h.30; Biharul-Envar: 52/157, h.18.

İmam Sadık (as) şöyle buyurdu: “Bu öyle bir meseledir ki, SAHİBİNDEN BAŞKASI ONU İDDİA ETMEZ, aksi halde Allah, yalnışlıkla onu iddia eden kimsenin ömrünü keser.”

- Kafi: 1/373

Abdullah bin Haris naklediyor: Ben Ali bin Ebu Talip (as)’a dedim: “Ey Emirül müminin, bana Kaiminizden sonraki olaylardan haber verin.” O (as) şöyle buyurdu: “Bu, ONA HAVALE EDİLMİŞ BİRŞEYDİR ve Resulullah (saa) bu hakta benden vaat almıştır ki, onu Hasan ve Hüseyinden (as) başka kimseye söylemeyeyim.”

- Kemalud-din ve Tamamun-Nima: s.77

Bazı kimseler, özellikle de taklitçiler diyorlar ki, “İmam Mehdinin (as) elçisi geldiyse, ve o Ahmed el Hasan ise, o zaman neden bir tane bile taklit mercii yada alimlerimiz onu kabul etmiyor? Eğer haklıysa, o zaman neden onu yalancı hesap ediyorlar? Bu, onun yalancı olduğunun delili değil mi? Biz elçiyi o alimlerden iyi mi


31

tanıyacağız?” İşte, İmam Bakır (as) buyuruyor ki, insanlar bu emrin sahibini tanıyamayacaklar, ta ki kendisi emrini açıklayacak ve delil sunacaktır. Öyleyse müçtehitler Kaimi tanıma kriteri değildir ve hatta herkes gibi onlar da imtihan olunacaklar ve büyük çoğunluğu Kaimi inkar edecek ve ona karşı dilleriyle sona kadar savaşacaklar. Eğer böyle olmasaydı, hadisler bizlere, Kaimi ahirzaman alimlerine sorun derlerdi.

Ve Ahmed el Hasan (as) şöyle buyurmuştur:

“Allahı işaretlerle ve apaçık ayetlerle tanıyanlara, Allahı kendi kalplerinde korkarak ananlara ve Allahın, mümin, ilahi idraka sahip kullarına...

[Elif, Lâm, Mim. İşte bu Kitap ki, O’nda hiçbir şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir. Onlar ki, gayba iman edip namazı dürüst kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.] (Bakara 2:1-3)

Gayb, Ehlibeytin (as) de insanlara tefsir ettiği ve görenler için açıklamış oldukları İmam Muhammed bin Hasan el-Mehdi (as)’dır. O (as) “Allah”ın “Ha”sıdır ve Kalemin “Nun”udur. Ona (as) hidayet eden Kitap hakkında muttakilerin hiçbir şüphesi yoktur, [Elif, lâm, mim, râ; bunlar Kitab'ın âyetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Fakat insanların çoğu inanmazlar (mü’min olmazlar).] (Rad 1:3)

Kitap “Kun”un (“Kun (كن)” arapçada “ol” anlamına gelir) “Kef(ك)”ıdır. Çünkü onun

vesilesiyle sizlere rızık dağıtılır, onun vesilesiyle yağmur yağar, onun vesilesiyle insanlar sıkılır. Yükselişte, “Kef” “Nun”da saklanır ve alçalışta “Nun” “Kef”te saklanır, böylece herkim “Nun”u görmek isterse “Kef”e bakmalıdır ve herkim Gaybı bilmek isterse, ilk önce Kitabı aramaktan ve onu tanımaktan başka bir seçimi yoktur. Eles, bu gizli ilme yalnız pak olanlar dokunurlar. Öyleyse nefsinizi temizleyin ki, yükselesiniz ve yükselişin en iyisi Takvadır. Zira kutsal olan kutsaldan gayrısına yaklaşmaz ve kutsal olan kutsaldan gayrısını sevmez. Ayrıca Kitap birdir ve parçalara ayrılmamıştır. Çünkü o, Bir olana hidayet eder ve yönlendirir. O, Vahid ve Kahhar olan Allaha hidayet eder. Böylece selametlik yollarının kaç sayıda olmasından asılı olmadan, hepsi Gayba tutunmuş dosdoğru yolda (Siratel-Mustakimde) cem olur. Bir kimse Allahın sağlam ipine ulaşmak için ona tutunmazsa, o (ip) onunla bağlarını koparır ve onu ateşe atar. Böylece o kimse SAMİRİ ve BELAM BİN BAURA gibi olmuş olur. Apaçık nur olduğunu düşünür oysa zülmetlerde aklını kaybeder. Onun misali kendisini mukarrep meleklerden sayan bir köpeğin misali gibidir.” (İmamın (as) sözlerinin sonu)

Böylece, Gayba inanmak için önce Kitaba iman etmek gerekir. Kitabı tanımayan Gaybı da tanımayacaktır. Ve bugün Kitap, Ahmed el Hasan (as)’dır ki insanları Siratel-Mustakime, yani İmam Muhammed Mehdi (as)’a yönlendiriyor. Ve getirdiği ilmin karşısında durabilecek bir alim yoktur. Eğer olsaydı o zaman onun (as) gaybetinden önceki devirlerde onun mubahele davetine cevap vermeye cesaret edecek bir kimse ileri çıkardı. Tam tersi, her defasında onu delilsiz inkar etmekten başka bir bahaneleri olmadı.


MÜÇTEHİTLER KAİM’E (AS) KARŞI

İsbağ bin Nebate şöyle der: Emirülmüminin aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Doğrusu Kaim’den önceki yıllar çok hilecidir. O yıllarda doğru söyleyenler yalanlanacak, ve yalancılar tasdik edilecek. Orada “mahil”ler önem kazanacak. “Bir hadise göre” Riveybezeler konuşacaktır. Arzettim ki: Riveybeze ve Mahil nedir? Buyurdu ki: Kur’an okumuyor musunuz? Kuran buyuruyor: “Onun mihali (hilesi) çoktur ve şiddetlidir.” Buyurdu ki: Yani hileci.”

- İsbatul-Huda: 3/738, hadis 115; Biharul-Envar: 52/245, hadis 124; Mucemul-Ehadis: 5/187, hadis 1610; Gaybeti-Numani (azerice): s.312-313, hadis 62

Emirül müminin Ali (as) şöyle buyurdu: “Kaim kıyam ettiğinde FETVA EHLİNDEN intikam alacaktır. Onlar bilmeyerek kendilerinden fetva veren kimselerdir. FETVAYI VERENE DE, ONUN ARDINDAN GİDENE DE EYVAHLAR OLSUN. Din eksik miydi ki, onlar tamamlamaya çalıştılar, yoksa dinde bir eyrilik mi vardı, onlar düzeltmeye çalıştılar?!”

- Beyanul-Eimme (as): 3/298; İlzamun-Nasib: 1/196

Beşir dedi: Ebu Cafer Bakır (as) şöyle buyurdu: EYVAHLAR OLSUN BU MÜRCİE-LERE. Yarın Kaim’imiz kıyam ettiğinde bunlar kime sığınacaklar? Şöyle arzettim: Onlar diyorlar ki: Eğer böyle olursa siz ve biz adalet divanında eşit olacağız. Buyurdu ki: Her kim tevbe ederse Allah O’nun tevbesini kabul eder ve her kim içinde nifak gizliyorsa, Allah ondan başkasını rahmetinden uzaklaştırmaz ve her kim birşey izhar ederse Allah Onun kanını döker. Sonra şöyle buyurdu: -Canım elinde olana andolsun ki- Onları tıpkı kasap koyunu keser gibi kesecektir -ve eliyle boğazını gösterdi- Şöyle arzettim: Onlar diyorlar ki; Eğer öyle olursa işler düzelecek ve bir avuç kan dahi dökülmeyecek. Şöyle buyurdu: Asla! Canım elinde olana andolsun ki biz ve siz pıhtılaşmış kan ve ter sileceğiz. Ve eliyle alnını gösterdi.

- İsbatul-Huda: 3/543, hadis 525 ve 526; Biharul-Envar: 52/356, hadis 122; Mucemul-Ehadis: 3/305, hadis 844; Gaybeti-Numani: bölüm 15, hadis 1

Şimdi bakalım Mürcie kimlere denir. Gaybeti-Numani kitabının bu hadis geçen sayfasında altyazıda şöyle buyuruluyor: Peygamberimizden sonra kendi başlarına bir reis seçip, onun masum olmadığını itiraf etmelerine rağmen bütün sözlerine itaat etmeği VACİP kılan fırka. Bunlar imamı Allah’ın değil de, halkın seçmesi ile gerçekleştiğine inanırlar. Bazen Kaderiyye ve Haruriyye fırkalarına da Mürcie denir. (Ali Ekber el-Gaffari).

İmam Ali (as) şöyle buyurdu: “Evlatlarınıza bizim ilimlerimizi öğretin ki, Allah onu o ilimle faydalandırsın. MÜRCİE kendi görüşüyle onlara galip gelmesin.”

- el-Hisal: s.614

Ebu Abdullah Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Küçüklerinize hadis öğretmekte acele ediniz ki, MÜRCİE (bu işte) sizden önce onlara ulaşmasın.”

- el-Kafi: 6/47

Ve Taklit Mercii’nin insanları bugün neye davet ettiğine bakarsak, bu hadiste bahsedilen mürcielerin bugünkü taklik mürcieleri olduğunu apaçık görmüş oluruz. Umarız, bilmeden mürcielerin fitnesine düşürülenler bu hadislerden bir sonuç


33

çıkararak onlara taklit etmeği terkederler. Mademki yalancıların doğru sözlü hesap edildiği, mahillerin üst makamlarda olduğu bir devirde yaşıyoruz, öyleyse bugün üst makamlarda kimlerin olduğuna bir bakalım ve görelim bugün saygı duyulanlar kimlerdir. O kimseler ki, hakları olmadığı ve İmam Mehdi (as)’ın gaybeti döneminde, ta ki zuhura dek humusu Şialarına helal kılmasına rağmen, onu cemaattan toplamaktalar. Allah şöyle buyurmuştur:

{Allah’ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah’a pay ayırıp zanlarınca, bu Allah’a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza) dediler. Ortakları için ayrılan Allah’a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar?} [6:136]

Ve bugün müçtehitlerin humusu nasıl topladığına dikkat edersek, bu ayetin bu zamanda nasıl tekerrür ettiğini görmüş oluruz. Nitekim, müçtehitlerin humus toplama şartlarına göre, taklit yapan kimse kazancının beşte birini müçtehide vermelidir. Aksi halde ibadetleri kabul olmuyor. Ve humus adı altında toplanan bu paralar yarı yarıya bölünüyor, böylece İmam Mehdi (as)’ın payı ve humus toplayan müçtehidin payı ayrılıyor. Ayrıca belirtelim ki, humus toplamak için tayin edilmiş görevlilere de topladıkları paranın miktarından asılı olarak faiz veriliyor. Mesele şu ki, müçtehitlere ayrılmış hisse onlara ulaşıyor, fakat İmam Mehdi (as) için ayrılmış “hisse” İmamın (as) kendisine ulaşmıyor, ve yine müçtehidin emir doğrultusunda harcanıyor. zaten bunu da hiçkimse inkar etmiyor, zira İmam (as) gaybetten çıkmadığı için, onun için ayrılmış hisse doğal olarak ona ulaşmıyor. Böylece yukarıda zikredilen ayet bugün başka bir şekilde gerçeği ortaya koymuş oluyor.

Ebu Basir der: İmam Sadık (as)’a {Allah’ı bırakıp, hahamlarını ve rahiplerini rab edindiler.} [9:31] ayetiyle ilgili sorduğumda şöyle buyurdu: “Vallahi ALİMLER ve DİN REHBERLERİ, insanları, kendilerine ibadet etsinler diye çağırmadılar. Böyle yapmış olsalardı insanlar kabul etmezlerdi. Bunun için, Allahın HARAMINI HELAL ve HELALİNİ HARAM yaptılar ve bu şekilde insanlar farkına varmadan bilmeyerek onlara ibadet etmiş oldular.”

- Üsuli-Kafi: cilt 1, s.53.

Ebu Abdullah Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “ASLA TAKLİT YAPMAYIN, herkim dininde taklit ederse helak olur, zira yüce Allah şöyle buyurdu: {Allah’ı bırakıp, hahamlarını ve rahiplerini rab edindiler.} [9:31]. Vallahi yahudiler ve nasiriler hahamları ve rahipleri için ne oruç tuttular nede namaz kıldılar. Sadece rahipler ve kahinler, Allahın HARAMINI HELAL ve HELALİNİ HARAM yaptılar ve bu şekilde insanlar farkında olmadan, bilmeyerek onlara ibadet etmiş oldular.”

- Teshihul-İtikat (Şeyh Müfit): s.7

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ruhum elinde olan Allaha andolsun ki, kendinizden öncekileri takip edeceksiniz, ADIM ADIM, NOKTA NOKTA, öyle ki, onların yolundan ayrılmayacaksınız ve İsrailoğullarının yolu da sizden ayrılmayacaktır.”

- Tefsirül-Ayyaşi: 1/303; Müsnedi-Ahmed: 5/340; Süneni-Tirmizi: 3/332


Ebu Abdullah (as) Allahın ayeti ile ilgili şöyle buyurdu: “Şairlerden maksat O ALİMLERDİR ki, insanların kalplerini SAPKINLIĞA meylettirirler. O yüzden de onlar insanların uyduğu şairlerdir.”

- Cemi-Ehadisil-Şia: 1/296-297

İmam Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki, Resulullahın (saa) soyundan çıkacak ve zuhur edecek olan, Allahın Hücceti vardır. Kılıcıyla Allaha davet edecek ve yeryüzünden MEZHEPLERİ YOKEDECEK. Ve Allahın halis dininden başka birşey kalmayacak. Biliniz ki, Kaimin apaçık düşmanı İÇTİHAT EHLİ (müçtehitler) ve onların TAKLİTÇİLERİ olacaklar. Onlar mecbur kalarak Kaimin (as) hükmü altına girecekler ve eğer Kaimin eli silahlı olmasaydı, hemen onun katli için fetva verirlerdi. Nihayet Kaimin (as) hükümlerinin kendi fetvalarına zıt olduğunu gördüklerinde, onu sapkın ve yoldan çıkaran biri olarak çağıracaklar.”

- Müstedrek Sefinetul-Bihar: 2/143

İkrime bin Sa’sââ’nın babasından naklettiğine göre Hz. Ali aleyhisselam şöyle buyuruyordu: “Bu şiiler her zaman bir koyun sürüsü gibi olacak ve zalimler onların herhangi birisine el koymaktan çekinmeyecektir. Ne sığınabilecekleri yüce bir yer, ne de işlerinde onları teşvik edecek bir destek bulamayacaklardır.”

- Biharul-Envar: 51/114, h.12; Mucemul-Ehadis: 3/33, h.588; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 4, hadis 1

İmam Hasan Askari (as) Ebu Haşime şöyle dedi: “Ey İbn Cafer Eba Haşim, insanlara öyle bir devir gelir ki, cemaatin yüzü güler, fakat kalpleri karanlık ve hüzünlü olur, onlar arasında sünet bidat, bidat da sünnet sayılır, mümin onlar arasında hakir, fasık da vakarlı sayılır, onların hükümdarları cahil ve zalim olur, alimleriyse zalimlerin kapılarında gezerler. O devrin zenginleri fakirlerin topladıkları rızkı çalarlar, küçükleri büyüklerinden öne geçer, bütün cahiller oların yanında ilimli ve bütün işbilenler onların yanında yoksul (birşey bilmeyen) sayılır, ihlaslı ve şüphede olanı bir birinden ayırt edemezler ve kurtla kuzuyu tanımazlar. O DEVRİN ALİMLERİ Allahın, yeryüzünde yarattıklarının EN ŞERLİLERİDİR. Onlar felsefeye ve sofuluğa (irfana) meylederler. Andolsun Allaha ki, onlar dinden çıkanlar ve dini tahrif edenlerdir. Onlar bizim mühaliflerimizle dostluklarını arttırır, şiilerimizi ve velayetimizde olanları saptırırlar. Vazifeye atandıklarında rüşvet yemekten doymazlar, yardımsız kaldıklarında riya ile Allaha ibadet ederler. Biliniz ki, onlar müminlerin yolunu kesenlerdir ve onlar Allaha inanmayanların inancına çağıranlardır. Herkim o alimlerin zamanında yaşarsa, onlardan dikkatli olsun. Dininizi ve imanınızı koruyun.”

- Hadikatuş-Şia (Mukaddes Erdebili); Sefinetul-Bihar (Muhaddis Kumi): 2/31; Mustedrekul-Vesail (Şeyh Nuri): 2/322; Sefinetul-Bihar (Şeyh Abbas Kummi): 2/57; Nehcul-Belağanin şerhi (Allame Hoyi): 6/304; Envarun-Numaniye (Seyid Nimetullah Cezairi)

Emirülmüminin (as) kendi hütbelerinden birinde şöyle buyurur: “Fakihler yalana, alimlerse sapkınlığa meyl edecekler.”

- İlzamun-Nasib, İsbatul-Huda el-Gaip: 2/195


35

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ümmetime bir zaman gelecek ki, Kuran’dan yazısı hariç ve İslam’dan ismi hariç hiçbir şey kalmayacak. Onlar kendilerini Müslüman diye adlandıracaklar oysaki onlar, İslam’dan en uzak insanlardır. Onların mescitleri insanlarla dolacak fakat hidayetten boş olacak. O zamanın fakihleri, göğün gölgele-diği en şerli fakihlerdir. Fitne, onlardan çıkmıştır ve onlara geri dönecektir.”


İmamlardan (as) olan bir hadiste şöyle deniyor: “Mehdi çıktığında ALİMLERDEN BAŞKA DÜŞMANI OLMAYACAKTIR, eğer kılıcı olmasaydı, o alimler onu öldür-mek için FETVALAR verirlerdi.”

- Beyanul-Eimme: 3/99

Onun (Mehdinin) ilk düşmanları ALİMLERİN TAKİPÇİLERİDİR, onlar onun hakimiyeti altına onun kılıcından ve gücünden korktuklarından girecekler.

- Eyanul-Şia (Seyid Muhsin el-Amin): 2/54

Resulullah (saa) şöyle dedi: “…Ey İbni Mesud, onların ALİMLERİ VE FAKİHLERİ facir hainlerdir. Daha da kötüsü, onlar Allah’ın en şerli mahluklardır ve onların takipçileri, ziyaretçileri, onlarla muamele edenler, onları sevenler, onlarla oturanlar ve onlarla meşveret edenler de Allah’ın en şerli mahluklarıdır. Onlar, sağır, dilsiz ve kör olarak Cehennem ateşine sokulurlar ve artık dönmezler. Kıyamet günü onları sağır, dilsiz ve kör olarak yüzleri üzerinde haşredeceğiz. Onların barınakları Cehennemdir…”

- İlzamun-Nasib: 2/131-132; Mekarimul-Ahlak: s.450-451

İmam Cafer-I Sadık (as) şöyle buyurdu: “Onun (Mehdinin) zamanında din görüşlerden arınarak önceki haline dönecek. Vereceği birçok hükümler alimlerin mezheplerine karşı olacaktır. Bu yüzden ondan (Mehdiden) uzak duracak. Sonuçta kendi zanlarına göre Allahın İmamlardan (as) sonra bir MÜÇTEHİT bırakmadığı kabul edecekler.”

- Muhyiddin Arabi, "Futuhatul-Mekkiye": c.3, bab 66, s.327-328

Resulullah (saa) bir defasında doğu tarafa işaret ederek şöyle buyurdu: “Ümmetim-den yetmiş bin BAŞI SARIKLI ALİM Deccala tabi olacaktır.”

- Ebu Bekir Abdürrazzak bin Hammam es-Senani, "Kitabul-Musennef: 11/393

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Miraç gecesinde Allahu-Tealaya sordum: “İlahi, bu (Kaimin kıyamı) ne zaman olacak?” Allah Azze ve Celle şöyle vahyetti: “İlim kaldırıldığı ve cehalet ortaya çıktığında, kıraat edenler arttığında, ameller azaldığı, katliamlar arttığında, hidayete götüren fakihler azaldığında, dalalete götüren hain fakihler arttığında. Şairler arttığında, senin ümmetin, mezarlarını mescitlere çevirdi-ğinde, mushaflar (Kuran) ve mescitler donatıldığında ve adaletsizlikler arttığında.

- Miraç hadisi

Hz. Ali (as) birbirlerine aykırı fetva veren âlimleri kınayarak şöyle buyuruyor: “Onlardan birine hükümlerden bir hüküm gelince kendi reyince-görüşünce hüküm verir. Daha sonra aynı mesele olduğu gibi bir başkasına anlatılır, o da (öncekine)


aykırı bir fetva verir. Sonra bunlar kadı'ul-kudat (başkadı)'ın yanına toplanır, verdikleri hükümleri anlatırlar. O da hepsinin hükmünün doğru olduğuna hükme-der. Hâlbuki ilahları bir, peygamberleri bir, kitapları birdir. Allahu-Teâlâ bunlara birbirine aykırı hüküm vermelerini emretmiş de, bunlar da o emre mi itaat ediyorlar? Yoksa onları bundan nehyetmiş de bunlar isyan mı ediyor? Yoksa (hâşâ) Allah noksan bir din indirmiş de bunlardan dininin tamamlamak için yardım mı diliyor! Yoksa ortak mıdırlar onunla da, onlar söyleyecek, o da razı olacaktır onlardan? Yoksa Allah-u Teâlâ tam/kâmil bir din indirdi de (hâşâ) tebliğ ve edası hususunda peygamber (saa) bir hata mı etti? Hâlbuki noksanlıklardan münezzeh olan Allah bizzat şöyle buyurmaktadır: {Kitapta biz hiç birşeyi eksik bırak-madık.} [En’am: 38] Hakeza onda her şeyin açıklamasının olduğunu, kitabın bazısının diğer bazısını tasdik ettiğini ve onda hiç bir ihtilafın olmadığını bildiriyor. Nitekim şöyle buyuruyor: {Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar bulurlardı.} [Nisa: 82]

- Nehcül-Belağa: 18. hutbe

Bu hutbe bugün kendi görüşlerince fetvalar veren ve insanlara taklidi vacip kılan ahirzamanın taklit mercii’nin gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Bu konuda sitemizde “Taklit fitnesi” isimli makalemizden daha geniş bilgi alabilirsiniz.

KAİM’E (AS) KARŞI KURANLA SAVAŞANLAR

Fazl bin Yesar şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Doğrusu Kaim’imiz kıyam ettiğinde, Resulullah’ın cahiliyet dönemindeki halktan gördüğü muamelelerden daha şiddetlisi ile karşılaşacaktır. Şöyle arzettim: Bu nasıl olacak? Şöyle buyurdu: Resulullah halka geldiğinde halk taşlara, kaya parçalarına ve tahta parçalarına tapıyordu. Ama Kaim’imiz kıyam ettiğinde halk ALLAH’IN KİTABINI kendilerine göre yorumlayarak ona delil olarak gösterecekler. Sonra şöyle buyurdu: Allah’a andolsun ki tıpkı sıcak ve soğuğun evlerine girdiği gibi, onun adaleti de onların evine girecektir.”

- İsbatul-Huda: 3/544, hadis 529; Hilyetul-Ebrar: 2/630; Biharul-Envar: 52/362, hadis 131; Mucemul-Ehadis: 3/501, h.1072; Gaybeti-Numani: bölüm 17, hadis 1

Muhammed bin Hamza’nın bazı ricalden naklettiğine göre İmam Ebu Abdullah Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Kaim, savaşlarda Resulullah’ın çektiği eziyetlerden daha fazlasıyla karşlaşacaktır. Doğrusu Resulullah halka geldiğinde halk yontulmuş taş ve tahta parçalarına tapıyordu. Ama Kâim geldiğinde halk Kur’an-ı ona karşı yorumlayacak ve ona karşı Kur’an üzerinden savaşacaklar.”

- Hilyətul-Əbrar: 2/631; Biharul-Envar: 52/362, hadis 133; Mucəmul-Əhadis: 3/501, hadis 1072; Gaybeti-Numani: bölüm 17, hadis 3

Ahmed el Hasan (as)’a karşı Kuranla delil sunmaya çalışanlara gelsin! Onun Kuranı okuyamadığını söyleyenlere, iddia edenlere gelsin! Özellikle ŞEYH ZEKERİYANIN videolarını Yamaniye karşı kullananlara gelsin! O şeyh ki, Ehlibeyt (as) kıraatini, Ehlibeyt (as) hadislerini terketmiş, Ehli-Sünnet kıraatiyle Yamaninin (as) Kuranı doğru şekilde okumadığını iddia ediyor! Evet, terketmiş, çünkü Yamaninin (as) kıraati Ehlibeyt (as) hadisleri doğrultusundadır, Şeyh Zekeriyanın kıraatiyse bugünkü Ehli-Sünnet kıraatine dayanıyor! Bu sapkın fırkalar Ehlibeyti (as) takip


37

ettiklerini mi söylüyorlar?! Hangi yüzle?! Ehlibeyt (as) böyle mi takip edilir? İşte, İmam Sadık (as) apaçık buyuruyor ki, o alimlerin HEPSİ Allahın kitabını Kaime karşı tevil edecekler. Bunun gibi onlarca, hatta yüzlerce hadisler vardır.

Dikkat edelim! Allahın kitabını bildiklerini iddia edenler kimlerdir bugün? Tabiki müçtehitler, ahirzamanın amelsiz alimleri! Onlara taklit edenler de, kendi müçtehit-lerinin iddialarını Yamaniye (as) karşı kullanmaktalar. Ehlibeytin (as) meselesi güneşten daha parlaktır. Hadiste, Resulullahın (saa) zamanında insanların, tahta-lara ve taşlara ibadet ettiği söyleniyor. Bu cümle bizlere hangi mesajı veriyor? Yani o zamanın insanları tahtadan ve taştan putlara tapıyorlardı, Kaimin zamanındaki insanlar da canlı putlara tapacaklar, ve o canlı putlar da Kaime karşı Kuranla savaşacaklar. UYANIN EY İNSANLAR!! AMELSİZ ALİMLERİN SİZİ DOĞRU YOLDAN SAPTIRMASINA İZİN VERMEYİN!!

Ebu Basir der: İmam Sadık (as)’a {Allah’ı bırakıp, hahamlarını ve rahiplerini rabler edindiler.} [9:31] ayetiyle ilgili sorduğumda şöyle buyurdu: “Vallahi ALİMLER VE DİN REHBERLERİ, insanları, kendilerine ibadet etsinler diye çağırmadılar. Böyle yapmış olsalardı insanlar kabul etmezlerdi. Bunun için, Allahın HARAMINI HELAL ve HELALİNİ HARAM yaptılar ve bu şekilde insanlar farkına varmadan bilmeyerek onlara ibadet etmiş oldular.”

- Üsuli-Kafi: cilt 1, s.53.

BETRİYE’LER KİMLERDİR

İmam Bakır (as) şöyle buyurdu: “Kaim kıyam ettiğinde Kufeye doğru hareket eder. Orada BETRİYE1 diye çağırılan silahlı ON BİN KİŞİ onun önünü keserek şöyle derler: Nereden geldiysen, oraya geri dön! Bizim Fatımanın (as) evlatlarına ihtiyacımız yoktur.’ O (as) da kılıcını çekip onların hepsini kılıçtan geçirecek, ta ki en sonuncusunu öldürünceye dek. Ardından Kufeye girecek ve herbir mürted munafıkı öldürecektir. Ordaki kaleleri dağıtacak ve savaşçıları öldürecek ta ki Allah razı oluncaya dek.”

- İrşad (Şeyh Müfit): 2/384

İmam Bakır (as) şöyle buyurdu: “Mehdi Kufeye doğru yürüyecektir. Orada ON BİN KİŞİ silahlı BETRİYE onun önünü kesecekler. Onlar KURAN KARİLERİ ve DİN ALİMLERİ’dirler ve alınları çok secde etmekten kabarır, yüzleri de gece uyanık kalarak ibadet ettiklerinden dolayı sararır ve nifak onları baştan sona kuşatır. Onlar bir sesle şöyle derler: “EY FATIMANIN OĞLU! Nereden geldiysen oraya geri dön, zira sana ihtiyacımız yoktur.” O (as) Necefin arkasından haftanın birinci günü (pazartesi) akşam vaktine dek onlarla savaşır ve hepsini öldürür.”

- İrşad: s.364; İlamul-Vera: s.431; Biharul-Envar: 52/328 ve 2/589; İsbatul-Huda: 3/516; Gaybeti-Tusi: s.283

{Ona ayetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der.} [83:13] İmam Sadık (as) bu ayeti şöyle tefsir ediyor: “Bazıları Mehdi'nin soyunu inkar edecekler,

1 Betriye Ehlibeyti (as) sevdiğini iddia eden ama çeşitli bahanelerle Ehlibeytin (as) düşmanlarını

lanetlemeyen ve onlara kardeş diyenlere denilir.


yani, Kaimi yalanlayacaklar ve ona diyecekler ki, seni tanımıyoruz ve sen Fatıma'nın evlatlarından değilsin, tıpkı Muhammed'e (saa) dedikleri gibi.”

- Mucemul-Ehadis: 5/385; Müstedrek-Sefinetül-Bihar: s.1

Şeyh Korani kendi “Mucemul-Mevzuyi-Ehadisi İmam Mehdi (as)” kitabının 570’ci sayfasında betriye ile ilgili şöyle der: “Öyle görünüyor ki, betriye olanların çoğu Şiidir.”

Sudeyr şöyle der: “İmam Bakır (as)’a geldim ve benimle birlikte Seleme bin Kuheyl, Ebül-Mikdam Sabit el-Haddad, Salim bin Ebi-Hafsa, Kesirun-Neva ve onlardan bir grup cemaat vardı. İmam Bakır (as)’ın yanında, kardeşi Zeyd bin Ali vardı. Onlar İmama (as) dediler ki, “Biz Aliyi, Hasanı ve Hüseyini (as) velilerimiz kabul ediyoruz ve onların düşmanlarından da beriyiz.” İmam (as) şöyle dedi: “Evet”. Sonra onlar şöyle dediler: “Biz ayrıca Ebu Bekir ve Ömeri de velilerimiz kabul ediyoruz ve onların düşmanlarından da beriyiz.” Bu zaman Zeyd bin Ali onlara dönerek şöyle dedi: “Siz Fatımadan (as) beri olduğunuzu mu söylüyorsunuz? Ve bizim emrimizi kökünden mi koparıyorsunuz? BETİREKUMULLAH (Allah sizin soyunuzu kurutsun).” O günden sonra onlara Betriye denildi.

- Ricali-Keşşi: s.154; el-Fakih (Şeyh Saduk)

İmam Bakır (as) şöyle dedi: “Betriyeler doğudan batıya kadar bir sırada dizilmiş olsalar bile, Allah dinini onların vesilesiyle şereflendirmez.”

- Biharul-Envar: 37/31; Ricali-Keşşi: s.231 (az farkla)

YAMANİ’NİN (A.S) ZUHUR TARİHİ

Bir rivayette Huzeyfe vefat edeceğini hissettiği vakitte ilmi ketmetmiş olmaktan korkarak etrafındakilere şöyle dedi: Resul-i Ekrem’den (saa) öğrendiğim Ahirzamanda vukua gelecek harblerle alakalı haberleri size bildireyim mi? Onlar: ‘Evet bize haber ver. Bunda bir beis yoktur Allah seni hayırla mükafatlandırsın’ dediler. Bundan sonra Huzeyfe sözüne devâm ederek dedi ki: ‘Hicretten bin üç yüz (1300) sene sonraki akidlerden birkaç akid say. O vakit Rumların meliki bütün dünya ile harb etmek ister. Allahu Teala da o adam için harbi irade eder. Bunun üzerinden fazla bir zaman geçmez, iki akid sonra (CERMEN) ismindeki bir beldeden, ismi kedi ismi olan bir adam musallat olur ve bütün dünyaya malik olmak ister. Ve hem soğuk memleketlerde ve hem de sıcak memleketlerde bütün dünya ile harb eder. Şiddetli harb ateşlerinin dolu olduğu senelerden sonra Allah’ın gadabına uğrar. Neticede Rûş’un veya Rus’un (ravi şübhe etmiştir) sırrı onu öldürürler. Hicretten bin üç yüz (1300) sene sonraki akidlerden beş veya altı veya yedi veya sekiz akid say. O vakit Mısır’a “Nasır” künyesinde bir adam hükmeder. Arablar onu “Şüccâ’-ul Arab” (Arabın cesuru) diye çağırırlar. Allah onu bir harbde ve sonra bir harbde daha, yani iki harbde zelil eder. O Nasır mansur olmaz, ona yardım edilmez. Ve Allahu Teala ayların en sevgilisinde Mısır’a hakiki nusreti irade eder ki bu nusret tahakkuk edecektir. Bunun üzerine Beyt’in Rabbi olan Allah, Mısır halkını ve Arab milletini, babası kendisinden daha Enver olan “Esmer Sâdâ” ile razı ederek onu, onlara reis eder. Fakat bu adam Mescid-i Aksa’nın hırsızlarıyla (Yahudilerle) belde-i hazînde musalaha yapar.


39

Sonra Şam bölgesinden olan Irak’da cebbar bir adam zuhur eder ki; o adam Süfyanîlerden biridir ve onun bir gözünde hafif bir aksama vardır. Onun ismi “Saddam” dır. O, kendisine muarız olanlara karşı saddamdır. Bütün dünya “Küçük Kût” ta, onun için toplanırlar ki Saddam da bu Kuveyt’e daha evvel aldatılarak girmiştir. Bu Süfyanîde hiç bir hayır yoktur. İlla ki İslamiyet’e dönerse o zaman onda hayır olur. O hem hayır, hem de şerdir (2). Mehdî-yi Emin’e hain olana veyl olsun. Hicretten bin dört yüz (1400) sene sonraki akidlerden iki veya üç akid say. O vakit Mehdî-i Emin çıkar ve bütün dünya ile harb eder. Dalalete düşenler ve Allah’ın gadabına uğramış olanlar ve münafıklar, İsra ve Mi’raç beldesi olan Kudüs’teki “Meciddun Dağları”nda onun için toplanırlar. Bütün dünyanın ve bütün hilelerin melikesi de Mehdî’ye karşı çıkar ki onun ismi zaniyedir. Bu melike o gün bütün dünyayı dalalet ve küfre sevkeder. Yahudiler de o gün dünyaca en yüksek makamda-dırlar. Bütün Kudüs’e, mukaddes beldeye hakimdirler. Bütün dünya denizden ve havadan Mehdî’nin üzerine hücum eder. Ancak çok soğuk ve çok sıcak beldeler müstesna. Mehdî bakar ki bütün dünya çirkin hile ve planlarla aleyhinde ittifak ettiklerini görür. Fakat bilir ki Allah daha şiddetli mekr sahibidir ki, onların bütün hilelerini akim bırakır. Ve bütün kainat onun mülküdür ve ona dönecektir ve merci yalnız odur. Ve bütün dünya aslı ve fer’iyle onun bir hilkat şeceresidir. İşte bu kudrete malik olan Cenab-ı Hak, Mehdî’ye nusret için en şiddetli bir darbe ile onları vurur ve karayı, denizi ve semayı onlar üzerine yandırır. Ve Sema da onların üstüne şiddetli yağmurunu yağdırır. O gün bütün ehl-i arz küffara lanet eder. Allah da bütün küfrün zevalini irade eder.

- Esme-l Mesalik Lieyyam-il Mehdîyy-il Meliki Li Küll-id Dünya Biemrillah-il Malik, Kelde bin Zeyd: s.216

Rivayet ayrıca Ehl-i Sünnet'in meşhur alimi Haris bin Selam bin Muaz bin Medhan el Medaini'nin "Kitabu'l Sil vel Harp fi'Axirez-Zaman er-Rab" kitabında da mevcut-tur ki, bu rivayet İbn Abbas tarafından İmam Emirel-Müminin’den (as) nakledilir. Bu hadisten de anlaşılacağı gibi Mehdiyyi-Emin İmam Mehdiye (as) işaret etmiyor. Çünkü Saddam (l.a) kendi döneminde İmam Mehdiye (as) karşı mücadele etmemiştir. Gelin şimdi hadiste geçen yıllara bakalım. Bu hadiste birinci ve ikinci dünya savaşlarını işaret edilmiş ve onlardan sonra da Mehdiyyi-Emin'in çıkışının tarihi verilmiştir. “Hicretten 1400 yıl sonraki yıllarda iki veya üç onyıl say (yirmi veya otuz yıl). O zaman MEHDİYYİ-EMİN çıkar.” Hicri 1420'ci yıl Miladi 1999 yılıdır. Gerçekten de Ahmed el Hasan (as) 1999 yıılnda zuhur etmiş ve babası İmam Muhammed Mehdi (as) ile görüşmeye başlamış, böylelikle de Yamani daveti başlamıştır. Ve birkaç yıl sonra Ahmed el Hasan'ın (as) davetinin yayılmaya başlaması sonucunda Saddam (l.a) ona karşı mücadeleye başlamış ve defalarca onu öldürmeye çalıştı. Fakat buna nail olamamıştır.

2 Yani; o kâfir olduğu halde kafirlerle "Amerika" ve "Avrupa" ile savaşır. Bu, Müslümanlar için hayırdır. Fakat, İslamiyet meselelerine gelince Muhammed (saa)'in ve Ehlibeyt (as)'ın hükümlerine karşı hüküm vererek, onların şeriatını ortadan kaldırmak ister. Dine bid'at getirir. Güya Müslüman imiş gibi, İslam uğrunda cihad adı ile, Müslümanları hem kendi içlerinde hem de Batılı devletler arasında toplulukları helâke sürükler, Kur'an'ı Kerim’i kendi kirli kanı ile yazdırır, Ehl-i Beyt (as) ve Şiilere karşı düşmanlık eder. Sanki, Ebu-Süfyan'ın (l.a) soyundan olan Muaviye (l.a) ve Beni-Umeyye (l.a) gibi.


ESMER CARİYENİN OĞLU YAMANİDİR

Yezid-ul Kunâsi der ki: İmam Ebu Cafer Muhammed Bâkır aleyhisselam buyurdu ki: “Bu işin sahibinde YUSUF’A bir benzerlik vardır. O, ESMER CARİYENİN OĞLUDUR. Allah onun işini bir gecede ıslâh edecektir.”

– Biharul-Envar: 51/41, h.23; Muntahabul-Eser: 300, h.3; Mucemul-Ehadis: 3/239, h 768; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 3

Abdürrahim-el Kasır’dan: İmam Muhammed Bakır (as)’a şöyle arzettim: Emirülmüminin (as)’ın ‘En hayırlı cariyenin oğluna babam feda olsun.’ sözündeki cariye Fatıma’mıdır? Buyurdu ki: “Fatıma aleyhasselam hür olanların en hayırlısı-dır. Emirülmuminin’in maksadı, karnı geniş olan ve rengi kırmızı ve beyaz olandır. Allah fılancaya rahmet etsin.”

- İsbatul-Huda: 3/538, h.496; Biharul-Envar: 51/42, h.24; Muntahabul-Eser: 240, h.5; Mucemul-Ehadis: 3/236, h.763; Gaybeti-Numani: bölüm 13, hadis 8 ve 9

Bildiğimiz gibi İmam Mehdi (as)’ın annesi ESMER değildir. Hatta Rum kralının kızı olmuştur ki, bu da onun özgür ve beyaz bir bayan olduğunun delilidir. Ve kısa bir süre esirlik dönemi geçirmiş, bu da onun keniz olduğu anlamına gelmez ve hadislerde esir kadın olarak geçmektedir. Fakat burda bir CARİYEDEN bahsediliyor. Ve ayrıca ravilerin notlarına göre, İmam Mehdi (as)’la Yusuf (as) arasında bir benzerlik yoktur. Zira İmam Mehdi (as)’la ilgili diğer hadislerde Yusufa benzerlikten bahsedilmiyor. Yüzyıllardır raviler Yusufa benzeyen, esmer cariyenin oğlu olan bu kimse hakkında net bir fikir yürütemişler ve farklı görüşlerde olmuşlar.

Tarih boyunca açılmamış sır, bu sırrın sahibi tarafından nihayet açılmıştır. Ve Yusufa benzerliği olan esmer cariyenin oğlu Ahmed el Hasan’dır, zira onun annesi esmerdi. Ve bugün de Irakta Afrikadan göç etmiş Iraklılara nispette siyah olan cemaat yaşamaktadır. Ve İmam Ahmed el Hasan (as)’ın annesi de o cemaattendi.

Yahya bin Fazıl Nevfilî der: Ben Bağdatta Ebül Hasan Musa bin Cafer (as)’ın yanına geldim ve o (as) öğlen namazını bitiriyordu ve ellerini kaldırıp şöyle buyurdu: “Sen Allahsın, Senden başka ilah yoktur, Evvel ve Ahirsin, Zahir ve Batınsın. Muhammed ve Al-i Muhammede salat eyle ve düşmanlarına karşı intikamçının zuhurunu acil et, vaat ettiğin şeyi yerine getir. Ey celal ve ikram sahibi.” Sonra dedim: “Bahsettiğin o şahıs kimdir?” Buyurdu: “O, Al-i Muhammed (saa)’dan olan Mehdidir. Geniş karınlı, kıvırcık saçlı, ayakları dışarı doğru eğilmiş, geniş omuzlu, KOYU DERİLİDİR, geceden sonra karanlığın ardından gelen sarılık gibi. O, yıldızları kollar, secde ve ruku eder.”


Bu hadisten de göründüğü gibi hadiste geçen Mehdi 12.İmam (as) değil, başkasıdır. Çünkü İmam Mehdi (as) hadislerden de bildiğimiz gibi beyaz tenlidir. Öyleyse burda bahsi geçen Mehdi, Esmer Cariyenin oğlu ve kendisi de koyu derili ve kıvırcık saçlı olan Ahmed el Hasan (as)’dır ki, gaybetinden önce onu görenler de buna şahittirler.


41

YUSUF’A BENZEYEN KİŞİ YAMANİDİR

Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Bu gaybetin sahibinde dört peygamberin sünneti vardır. Musa’dan bir sünnet, İsa’dan bir sünnet, Yusuf’dan bir sünnet ve Muhammed’den bir sünnet, Allahın selamı hepsinin üzerine olsun… Dedim: Yusuf’un sünneti nedir? Buyurdu ki: ZİNDAN VE GAYBET…”

- el-İmametu vet-Tebsira: 93, h.84; İsbatul-Vasiyye: 226; Kemalud-Din: s.152, h.16; s.326, h.6; s.329, h.11; Delailul-İmame: 291; Takribul-Mearif: 190; Gaybeti-Tusi: 160, h.57; İlamul-Vera: 403; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 5

Sedir-i Seyrefi der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam’dan duydum ki, şöyle buyurdu: “Bu işin sahibinde Yusuf’a bir benzerlik vardır.” Şöyle arzettim: “Sen bize bir gaybeti veya hayreti bildiriyor gibisin.” Buyurdu ki: “Bu domuz kılıklı melun halk hangi sözü inkâr eder? Yusuf’un kardeşleri akıllı ve zeki idiler. Onlar peygamberin evlatları idiler. Yusuf’un huzuruna çıkıp onunla konuştular ve ona hitap ederek onunla alışveriş yaptılar. Onunla kardeş oldukları halde onu tanmadılar, ta ki sonunda kendisini onlara tanıtıp dedi ki: “Ben Yusuf’um” İşte o zaman Yusuf’u tanıdılar. Peki bu şaşkın ve başıboş ümmet, Allahın hüccetini kendilerinden gizleyebileceğini niçin inkâr ederler? Yusuf, Mısır’ın mâliki idi ve onunla babası arasında onsekiz günlük yol vardı. Yusuf’un yerini ona bildirmek isteseydi, buna kudreti yeterdi. Allaha andolsun ki Yakup’a müjdeyi verdiklerinde dokuz günde Mısır’a gitti Allah azze ve celle tıpkı Yusuf’a yaptığını kendi hüccetine de (aynısını) yapıyorsa bu ümmet niçin bunu inkar eder? Hakkı gaspolunan ve inkar olunan mazlum imamınız ve bu (gaybetin) sahibi onların arasında dolaşır, pazarlarında gezer, onların bastığı yerlerden geçer. Ama onlar onu tanımazlar ta ki sonunda Allah kendisini onlara tanıtması için tıpkı Yusuf’a izin verdiği gibi ona izin verir. {O zaman ona kardeşleri demişti: “Gerçekten sen Yusuf musun?” Dedi ki: “Ben Yusuf’um.} [12:90]”

- Kafi: 1/336, hadis 4; Kemalud-Din: s.144, hadis 11; s.341, hadis 21; İleluş-Şerai: 244, hadis 3; Delailul-İmame: 290; Takribul-Mearif: 189; İlamul-Vera: 405; el-Heraic vel-Ceraih: 1/934; İsbatul-Huda: 3/442, hadis 17; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 2, hadis 4

Yezid-ul Kunâsi der ki: İmam Ebu Cafer Muhammed Bâkır aleyhisselam buyurdu ki: “Bu işin sahibinde YUSUF’A bir benzerlik vardır. O, ESMER CARİYENİN OĞLUDUR. Allah onun işini bir gecede ıslâh edecektir.”

– Biharul-Envar: 51/41, h.23; Muntahabul-Eser: 300, h.3; Mucemul-Ehadis: 3/239, h 768; Gaybeti-Numani (azerice): bab 10, s.174, h.3

Abdullah bin Zamre, İbn-i Mâti-i Himyeri (Kâ’b-ul Ahbar)’den nakleder ki şöyle dedi: Şüphesiz Mehdi, Ali’nin evladıdır. ONUN GAYBETİ, TIPKI YUSUF’UN GAYBETİ GİBİDİR ve onun dönüşü tıpkı İsa bin Meryem’in dönüşü gibidir. Gaybetinden sonra kızıl yıldızın doğuşu ile birlikte zuhur edecektir. Zevrâ mahvolacaktır ve o, Rey’dir. O esnada Mezure yani Bağdat çökecek. Süfyani ortaya çıkacak. Abbasoğulları, Ermeni ve Azerbaycan gençleriyle savaşacak. Bu öyle bir savaştır ki onda binlerce insan öldürülecek. Herkesin kılıcının kabzası süslüdür. O


sırada SİYAH BAYRAKLAR göğe yükselecek. Bu savaşla birlikte tehlikeli taun ve kızıl ölüm gelecektir.”

- Biharul-Envar: 52/225, hadis 89; İsbatul-Huda: 3/532, hadis 464; Muntahabul-Eser: s.300, h.2; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 4

Hadislerden de apaçık göründüğü gibi Yusufa benzerliği olan bu işin sahibi, İmam Mehdi (as) değildir. Bu hadislerde bahsedilen şahıs Ehlibeytin (as) Yamanisi, İmam Mehdinin (as) oğlu, İlk Mehdi Ahmed el Hasandır. Zira Ahmed el Hasan (as)’ın gaybeti döneminde, kardeşi de dahil, bir zamanlar ona yakın olanlar, ona ihanet etti, taklit-mercii ve devletle işbirliği yaparak davanın ve Ahmed el Hasan (as)’ın adını kullandılar ve sonuçta İmam (as)’a iman edenleri batıla ve tağuta yaklaştıra-rak saptırdılar. Böylece 2012’de Necefte Ahmed el Hasan (as)’la irtibatta olduklarını iddia eden birkaç kişinin önderliği altında bir Ofis kuruldu ve İmamın (as) gaybete girmesinden önce tomarlara yazıp bıraktığı ilimden yararlanarak insanları kandır-dılar ve haince bir fitne kurarak davayı yoketmeğe çalıştılar.

Ayrıca birinci hadiste ZINDANDAN bahsediliyor ki, bu alamet de İmam Mehdi (as)’a ait değildir. Diğer hadiste Süfyaninin Mehdiden (as) sonra ortaya çıkacağı söyleniliyor ki, bu Mehdi Yamaniden başkası değildir.

MUSA’YA BENZEYEN KİŞİ YAMANİDİR Hasan bin Mahbub-i Zerrâd der ki: İmam Rıza aleyhisselam bana şöyle buyurdu: “Ey Hasan! Korkunç ve şiddetli bir fitne meydana gelecek, bütün dostlar ve samimi olanlar yokolacaktır. Ve bu, benim oğlumun dördüncüsünü şiilerim kaybedince olacaktır. Göktekiler ve yerdekiler onu kaybettiklerinden dolayı hüzüne boğulacak-lar. Birçok mümin erkek ve kadın onun ölümünden dolayı üzülecek, hüzne boğula-cak, hayrete düşecektir.” Başını aşağı eğdi, biraz sonra şöyle buyurdu: “Babam ve anam ona feda olsun. O, peygamberin adaşıdır, bana benzer ve MUSA BİN İMRAN’A BENZER. Üzerinde nurdan elbiseler vardır. Kuds aleminin nurunun ışıklarıyla ışıklanır. Ben onu şu an görür gibiyim. Halk tam ümidini kestiğinde bir nida gelecek. O nidâyı yakında olanlar işittikleri gibi uzaktakiler de duyacaklar. O ses, müminler için bir rahmet, kâfirler için ise azap olacaktır.” Ona şöyle arzettim: “Babam ve anam sana fedâ olsun, bu nidâ nedir?” Buyurdu ki: “Recep ayında üç ses gelecektir. Birincisi: “Allah’ın laneti zalimlere olsun” ikincisi: “Beklediğiniz geldi ey müminler topluluğu” üçüncüsü: “Biliniz ki zalimleri helak etmek için Allah falancayı gönderdi.” İşte o zaman müminlerin fereci gelecektir. Böylece Allah onların göğsüne şifa verecek, kalplerindeki gazapı kaldıracaktır.”

- Delailul-İmame: 245; Muhtasaru-besairud-derecat: 214; er-Ricat (Astrabadi): 159; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 28

Humrân bin A’yân der ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam’a şöyle arzettim: “Sana feda olayım! Ben Medine’ye geldiğimden beri kesemde bin dinar var. Ben Allaha ahdettim ki ya benim soruma cevap ver ya da bu dinarları tek tek senin kapında halka dağıtacağım.” Buyurdu ki: Ey Humrân! Sor, cevabını al. Dinarlarını sakın infak etme.” Resulullah ile olan yakınlığın aşkına söyle; Kıyam edecek olan emir sahibi sen misin?” diye arzedince: “Hayır!” dedi. Arzettim ki: “Peki o kimdir, anam ve babam sana fedâ olsun. Şöyle buyurdu: O kumral renklidir, gözleri


43

çekiktir, hilâl kaşlıdır, iki omuz arası geniştir. Alnında iz vardır, yüzünde ise ben. ALLAH MUSA’YA RAHMET ETSİN.”

- İsbatul-Huda: 3/538, hadis 494; Biharul-Envar: 51/40, hadis 20 ve 21; Mucemul-Ehadis: 3/238, hadis 764; Gaybeti-Numani: bölüm 13, hadis 3

Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Bu işin sahibinde dört peygamberin sünneti vardır. MUSA’DAN BİR SÜNNET, İsa’dan bir sünnet, Yusuf’dan bir sünnet ve Muhammed’den bir sünnet, Allahın selamı hepsinin üzerine olsun. Dedim ki: Musa’nın sünneti nedir? Buyurdu ki: ÇEKİNİP DİKKATLE GİZLENMEK. Dedim ki: İsa’nın sünneti nedir? Buyurdu ki: İsa’nın hakkında söylenenler, onun hakkında da söylenecek. Dedim ki: Yusuf’un sünneti nedir? Buyurdu ki: Zindan ve gaybet. Dedim ki: Muhammed’in -sallallahu aleyhi ve alih- sünneti nedir? Buyurdu ki: Kıyam ettiğinde Resulullah’ın yolundan gidecektir. Yalnız o, Resulullah’ın mirasını açıklayacaktır. SEKİZ AY KILICI BOYNUNA KOYACAK ve Allah ondan razı olana dek yığınlarla topluluğu öldürecektir. Dedim ki: Allahın rızasını nereden bilecektir? Buyurdu ki: “Allah onun kalbine rahmetini nazil edecektir.”

- el-İmametu vet-Tebsira: 93, h.84; İsbatul-Vasiyye: 226; Kemalud-Din: s.152, h.16; s.326, h.6; s.329, h.11; Delailul-İmame: 291; Takribul-Mearif: 190; Gaybeti-Tusi: 160, h.57; İlamul-Vera: 403; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 5

Zürare der ki: İmam Ebu Cafer-i Bakır aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: Çocuk kıyam etmeden önce gaybete çekilecektir. Ve işte mirası istenecek olan O’dur.” Arzettim ki: Neden gaybete çekilecek? Buyurdu ki: Korkacaktır -ve eliyle karnına işaret etti- yani öldürülmekten (korkacak)”.

- Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 20

Zürâre’den: İmam Cafer-i Sâdık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Doğrusu Kâim aleyhisselam kıyam etmeden önce gaybete çekilecektir” Neden, diye arzedince şöyle buyurdu: “Çekinecektir” -eliyle karnına işaret etti- Sonra şöyle buyurdu: “Ey Zürâre! Bek-lenilen (Muntazar) O’dur. Ve onun dünyaya gelişinde tereddüt olunacak. Bazıları diyecek ki: Babası vasi bırakmadan öldü. Bazıları: Daha doğmadı. Bazıları: O gaybete çekildi. Bazıları ise: Babasının vefatından yıllar önce dünyaya geldi ve o muntazardır, diyecekler. Yalnız Allah şiilerin kalbini imtihan etmeği sever. İşte o zaman batıl olanlar tereddüt ve şüphe ederler. “Ben eğer o zamanda yaşarsam ne yapayım?” diye arzettiğimde ise şöyle buyurdu: Eğer o zamanda yaşarsan şu duayı oku: “Allahım! Bana kendini tanıt. Doğrusu sen eğer kendini bana tanıtmazsan, peygamberini tanıyamam. Allahım, bana peygamberi-ni tanıt. Doğrusu eğer sen bana peygamberini tanıtmazsan senin hüccetini tanıyamam. Allahım bana hüccetini tanıt. Doğrusu eğer sen bana hüccetini tanıtmazsam, dinimden sapıtırım.” Sonra şöyle buyurdu: Ey Zürare! Medinede mutlaka BİR ÇOCUK ÖLDÜRÜLECEKTİR. Dedim ki: Sana fedâ olayım! O, Süfyâninin ordusunun öldüreceği değil mi? Şöyle buyurdu: Hayır, ama onu filancanın evlatlarının ordusu öldürecek. Onlar gelip Medine’ye girecekler ve halk onun nereye gittiğini anlamayacak. Çocuğu alıp öldürecek. Ve bu olay; zulüm, düşmanlık ve isyandır. Allah da onları başıboş bırakmaz. İşte o zaman zuhuru bekleyin.”Aynı hadisi şeyhimiz Kuleyni iki kez ayrı ayrı ricalden nakleder.



Zürare der ki: İmam Ebu Cafer-i Bakır aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Kaim kıyam etmeden önce gaybete çekilecektir.” Arzettim ki: Neden? Buyurdu ki: “Korkacaktır -ve eliyle karnına işaret etti- yani öldürülmekten (korkacak)”.

- Kafi: 1/337, h.5, s.338, h.9, s.340, h.18, s.342, h.29; Kemalud-Din: 342, h.24, s.346, h.32, s.481, h.7 ve 10; Gaybeti-Tusi: 332, hadis 274; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 21 ve 22

Mufazzal bin Ömer der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Bu emrin sahibi bir gaybetinde şöyle diyecek: {Korktuğumdan sizden kaçtım da Allah bana hikmet verdi ve beni mürsellerden karar kıldı.} [Şuara: 21]”

- İsbatul-Huda: 3/535, hadis 477; Biharul-Envar: 52/157, hadis 19, s.292, hadis 39; Mucemul-Ehadis: 5/304, hadis 1735; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, h.10

Daha önce de açıkladığımız gibi, {Korktuğumdan sizden kaçtım da Allah bana hikmet verdi ve beni mürsellerden karar kıldı.} ayeti İmam Mehdi (as) ile ilgili değildir. Ayrıca sekiz ay kılıcı sırtında taşıyan kimse de İmam Mehdi (as) değildir. Böylece bu hadislerde başka birinden bahsediliyor, ve o, Yamaniden başkası değildir. Zira sekiz ay kılıcı sırtında taşıyacak ve sonra bayrağı Kaime (as) teslim edecek olan kişi Yamanidir.

İSA’YA BENZEYEN KİŞİ YAMANİDİR

{Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler.} [4:156-157]

Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Bu işin sahibinde dört peygamberin sünneti vardır. Musa’dan bir sünnet, İSA’DAN BİR SÜNNET, Yusuf’dan bir sünnet ve Muhammed’den bir sünnet, Allahın selamı hepsinin üzerine olsun…Dedim ki: İsa’nın sünneti nedir? Buyurdu ki: İSA’NIN HAKKINDA söylenenler, ONUN HAKKINDA da söylenecek… SEKİZ AY kılıcı boynuna koyacak ve Allah ondan razı olana dek yığınlarla topluluğu öldürecektir. Dedim ki: Allahın rızasını nereden bilecektir? Buyurdu ki: “Allah onun kalbine rahmetini nazil edecektir.”

- el-İmametu vet-Tebsira: 93, h.84; İsbatul-Vasiyye: 226; Kemalud-Din: s.152, h.16; s.326, h.6; s.329, h.11; Delailul-İmame: 291; Takribul-Mearif: 190; Gaybeti-Tusi: 160, h.57; İlamul-Vera: 403; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 2, hadis 5

Ebul Carud der ki: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam bana şöyle buyurdu: “Ey Ebul Carud! Zaman o kadar geçecek ki şöyle söyleyecekler: “Öldü mü? Helak mı oldu? Veya hangi vadiye gitti?” Ve Mehdi’yi arzu edenler de şöyle söylecek: “O NASIL SAĞ OLABİLİR? Şimdiye kadar KEMİKLERİ ÇÜRÜMÜŞ OLMALIYDI?”


45

İşte o zaman onu bekleyin ve (onun zuhur ettiğini) duyarsanız, buzun üzerinde sürünseniz dahi ona ulaşmaya çalışın.”

- Kemalud-din: 326, hadis 5; İlamul-Vera: 302; İsbatul-Huda: 3/468, hadis 131; Biharul-Envar: 51/136, hadis 1; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 12

Hammad bin Abdulkerim-i Cellab’dan: İmam Cafer-i Sadık (as)’ın yanında Mehdi’den bahsettiklerinde şöyle buyurdu: “O kıyam ettiğinde halk mutlaka şöyle söyleyecek: “Bu nereden çıktı? Falanca tarihten beri onun kemikleri kuruyup çürümüştü!”

- Gaybeti-Tusi: 59, hadis 56; İsbatul-Huda: 3/499, hadis 276; Biharul-Envar: 51/148, hadis 19; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 14

Bu hadiste öldüğü ve kemiklerinin çürümüş olduğu iddia edilen kimse de Yamani-dir. Öncelikle bugün İmam Mehdi (as)’ın öldüğünü yada defnedildiğini söyleyen hiçkimse yoktur, zira kemiklerinin çürümüş olduğunu iddia etmek yalnızca onun defnedildiğine inanan kimselerin sözleri olabilir. Öyleyse burda öldürüldüğü iddia edilecek kimse Yamaniden başkası değildir. Zira diğer hadislerde İsa (as) ile ilgili söylenenlerin Kaim (as) hakkında da söyleneceği bizlere açıklanmıştır ve birisi onun öldürüldüğünü söylerse buna inanmamamız da bizlere ısrarla emredilmiştir.

Hâzim bin Habib der ki: İmam Cafer-i Sadık (as)… bana şöyle buyurdu: “Ey Hâzim! Bu işin sahibinin iki tane gaybeti vardır. Ve o ikincisinde kıyam edecektir. Eğer birisi sana gelip de, “Ben onu kendi ellerimle KABRE KOYDUM VE ÜZERİNE TOPRAK DÖKTÜM” derse İNANMA.”

- Gaybeti-Numani: 10.bölüm, 3.fasıl, hadis 6

Abdullah bin Zamre, İbn-i Mâti-i Himyeri (Kâ’b-ul Ahbar)’den nakleder ki şöyle dedi: Kıyam edecek (Kâim) olan Mehdi, Ali’nın soyundandır. O bu yeryüzünü, yeryüzünden başka bir hale getirecektir. Rum ve Çin’in hrıstiyanların’ın aleyhinde İsa bin Meryem ile delil getirecektir. Kâim Mehdi, Ali’nin neslindendir. Hayırda, görünüşte ve ahlakta EN ÇOK İSA’YA BENZEYEN ODUR. Allah peygamberlere verdiği (azameti) ona da verecektir. Ona faziletler ve ziynet verecektir. Şüphesiz Mehdi, Ali’nin evladıdır. Onun gaybeti, tıpkı Yusuf’un gaybeti gibidir ve onun DÖNÜŞÜ TIPKI İSA BİN MERYEM’İN DÖNÜŞÜ GİBİDİR. Gaybetinden sonra kızıl yıldızın doğuşu ile birlikte zuhur edecektir. Zevrâ mahvolacaktır ve o, Rey’dir.

- Biharul-Envar: 52/225, hadis 89; İsbatul-Huda: 3/532, hadis 464; Muntahabul-Eser: s.300, h.2; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 4 (Tercümanın notu: Belki de bu hadis İmam Mehdi (as)’ın İsa bin Meryem (as)’a benzetildiği tek hadistir. Diğer hadislerde hazret, aziz dedesi Resulullaha (saa) benzetiliyor)

Amr bin Sa’d, Emirülmüminin Ali bin Ebi Talib aleyhisselam’dan nakleder: Bir gün Huzeyfe bin Yeman’a şöyle buyurdu: “Ey Huzeyfe! Halka anlamadığı şeylerden bahsetme. Aksi halde tuğyan ve inkar ederler. Doğrusu ilimin bir bölümünü taşımak öyle zordur ki eğer o ilim dağlara yüklense dağlar onu taşımaz. Doğrusu biz Ehl-i Beyt’in ilmi inkar olunacak ve batıl olduğu zannedilecek; bizim ilmimizi rivayet edenler öldürülecekler, bizim ilmimize uyanlara kötü davranılacaktır. Peygamberin vasisi ve o vasinin evlatlarına verilen ilme haset ve isyan edilecektir.


Ey Huzeyfe! Resulullah sallallahu aleyhi ve alih benim ağzıma mübarek tükrüğü ve göğsüme elini sürerek buyurdu ki: …Allah’ım! Ali’ye Musa’nın cesaretini ver. ONUN SOYUNDA İSA’YA BENZER BİRİNİ KARAR KIL. Allahım Ali’yi, itretini ve evlatlarını sana emanet ediyorum ki onlar paktır ve sen onlardan her türlü pisliği giderdin. Şeytan’ın onlara yaklaşmasını engelledin.”

- Biharul-Envar: 28/70, hadis 31; Evalim: 3/304; Gaybeti-Numani: bölüm 10, h.3

DABBETÜL-ARZ YAMANİDİR Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Gaybet döneminde onun (İmam Mehdi a.s.) SÖZÜ üzere sabit kalanlar KIRMIZI SÜLFÜRDEN daha şereflidirler.”

- Beşaratül-İslam: sayfa 18

Resulullahın (saa) bahsettiği, büyük gaybet dönemindeki söz nedir? İmam Mehdi (as) zuhur etmediği halde onun büyük gaybetteki sözü ne olabilir? O nasıl ve nereden gelebilir? Şiilerin sayısı neredeyse 500 milyar olduğu halde Resulullah (saa) neden onların, ender bir kimyasal birleşme olan sülfürden daha müşerref olduğunu diyor? Hayır! Bu söz İmam Mehdi (as)’ın kendi diliyle söyleyeceği söz olamaz. Tam tersi bu söz onun (as) gönderdiği bir elçinin insanlara ilettiği mesajdır ki, herkim ona tutunursa, İmam Mehdi (as) zuhur ettiğinde onun (as) safında olur, ve herkim ona tutunmazsa, yolunu kaybederek dalalete düşer. Ve bu elçi ahirzamanda ortaya çıkacağı söylenilen Dabbetül-Arzdır.

{O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir DÂBBE çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş oldukları-nı söyler.} [27:82]

Ebu Abdullah Sadık (as)’a sordular: “Sana feda olayım, huruç ne zaman olacak?” Şöyle buyurdu: “O (svt) onun için insanları bir araya toplamayı dilediğinde.” Sonra sordular: “Bundan önce onun bir alameti olacak mı?” İmam (as) şöyle buyurdu: “Evet, birçok alamet (olacaktır). Doğudan DABBETÜL-ARZ’IN huruç etmesi de bunlardan biridir.”


Şimdi bakalım Dabbetül-Arz kimdir:

Ali bin İbrahim Mehziyar İmam Mehdi (as)’a sordu: “Bu emir ne zaman yetişecek?” İmam (as) şöyle buyurdu: “Falanca yılda. O zaman Sefa ile Merve arasından DABBETÜL-ARZ çıkacak ve insanları bir araya toplayacaktır. Musanın âsası ve Süleymanın yüzüğü onun yanındadır.”

- Beşaratül-İslam: sayfa 236

Ebul Carud Ziyad bin Münzir’den: İmam Ebu Cafer Muhammed bin Ali (as) şöyle buyurdu: “Kaim (as) zuhur ettiğinde Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in bayrağı, Süleyman’ın yüzüğü, Musa’nın asası ve taşı ile zuhur edecektir. Sonra münadisine emredecek ve o, şöyle nida edecek: Biliniz ki içinizden hiçkimse yanına yemek, su ve herhangi bir yiyecek almasın. Bunu duyan ashabı diyecek ki: Bu adam bizi ve hayvanlarımızı açıktan ve susuzluktan öldürecek. Böylece yola çıkacak ve onlarda onunla gidecekler. Konaklayacakları ilk yerde o taşa vuracak; ondan yemek,


47

su ve çeşitli yiyecekler çıkacak. Onlar da hayvanları ile birlikte yiyip içecekler ve sonunda Kufe’nin ardındaki Necef’e inecekler.”

- Besairud-Derecat: 188, hadis 54; Kafi: 1/231, hadis 3; Kemalud-din: 670, hadis 17; Biharul-Envar: 13/185, hadis 20; Gaybeti-Numani: bölüm 13, hadis 28

Abdullah Cerni şöyle der: “Emirülmüminin’in (as) yanına gittim ve o (as) şöyle buyurdu: “Birisi bana gelinceye dek sana üç şeyi söyledim mi?” Ben “Hayır” dedim. O (as) şöyle buyurdu: “Ben Abdullahım, ben kendi hak ve adaletiyle DABBETÜL-ARZIM. Resulullahın (saa) kardeşiyim. Sana Mehdinin burnu be gözleriyle ilgili söyledim mi?” Dedim ki “Hayır”. O (as) elini göğüsüne vurup dedi: “Ben”.


Resulullah (saa) Emirülmüminin (as) ile ilgili şöyle buyurdu: “O, DABBETÜL-ARZDIR ki, Allah onun hakkında Kendi Kitabında şöyle buyurdu: {O söz başla-rına geldiği zaman, onlara yerden bir DÂBBE çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.} Sonra o (saa) şöyle dedi: “Ahirzamanda Allah seni en güzel surette ortaya çıkaracak ve seninle, düşmanları zehirleyen bir zehir de olacaktır.”


İmam Ali (as) elini göğüsüne vurarak “Ben” dediğinde, Mehdi diye çağırdığı bu kişinin, zamanın Hüccetinin sağ kolu ve halifesi olduğunu vurgulamak istiyor. Çünkü İmam Ali (as) kendisi, kendi zamanının Hücceti olan Resulullahın (saa) sağ kolu ve halifesiydi. Ayrıca dikkat etmemiz gereken başka bir husus da İmam Ali (as)’ın kendisinin Dabbetül-Arz olduğunu söylemesidir ve Mehdinin özelliklerini açıklarken “Ben” söylemesidir. Demekki, bu Mehdi de İmam Ali (as) gibi Dabbetül-Arz lakabını taşıyor. Bu lakap İmam Ali (as)’la bu Mehdi arasındaki ortak lakaptır. Ayrıca bildiğimiz gibi, Dabbetül-Arz İmam Mehdi (as) değildir. Öyleyse bahsedilen bu Mehdi kim? Bu Mehdi, Mevlanın zuhurundan önce gelecek olan Dabbetül-Arzdır. Ve Mevla zuhur edinceye kadar insanların, üzerinde sabit olmaları talep edilen söz DABBETÜL-ARZ’IN SÖZÜDÜR. Bu kişi bizi İmam Muhammed Mehdi (as)’a ve onun davasına çağıran Yamanidir ve o, Resulullahın (saa) vasiyette Ahmed diye zikrettiği ilk Mehdidir. Ve herkim ondan yüz çevirirse, cehennem ehlidir. Bütün insanlar, özellikle de şiiler Dabbetül-Arz ile imtihan olunacaklar ve çoğu bu imtihandan geçemeyecektir. Bu imtihandan geçenler İmam Mehdi (as)’ın kıyamından önce Yamaninin yolunu tutanlar olacaklar. Ve çoğunluk bu imtihanı geçemeyerek elenecekler. Bu yüzden de, Resulullah (saa) bu imtihanı geçenleri kırmızı sülfüre benzetiyor. Ve bu kişi Sefa ve Merveden, yani Ali (as) ve Fatıma (as)’ın soyundan gelen Yamani ve ilk Mehdidir.

Ebi Abdullah Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Böylece Kaim rükün ve makam arasında duracak, veziri de onun yanında olacaktır… Ve o, Mekkeyi terkedecek, o ve onunla birlikte olan 300 ve birkaç kişi… ve onlar rükün ve makam arasında ona biat edecekler. Onunla birlikte Resulullahın (saa) AHDİ ve BAYRAĞI vardır. Böylece de o, dua ederek orayı terkedecek, veziri de onunla birlikte olacaktır.”

- Biharul-Envar: 52/222-223


Amr bin Sabit naklediyor ki, İmam Bakır (as) buyurdu: “…Sonra Müntesir ricat edecek ve kendi düşmanlarını katledecek… Sonra SEFA gazapla kıyam edecek ve bütün düşmanları mahvedecek. Ey Cabir, Müntesir ve Sefanın kimler olduğunu biliyor musun? Müntesir, Hüseyin bin Alidir (as), Sefa ise Ali bin Ebu Taliptir (as).”

- el-İktisas: hadis 122

İmam Ali (as)’ın ziyaretnamesinde şöyle denir: “Selam olsun sana, ey peygamberin soyundan olan Allahın SEFASI.”

Sefanın Mervesi kimdir?

İmam Sadık (as) şöyle buyurmuştur: “Merve, bir kadına verilmiş isimdir.”

Böylece, Sefa ile Merveden gelen, yani Ali (as) ve Fatımanın (as) soyundan gelen SALİH KUL, Ahmed el Hasandır (as).

Ahmed el Hasan (as) buyurmuştur: “Kulağı olan herkes duysun: Bu, Dabbetül-Arzdır ki, insanlarla konuşuyor ve bu, gelmesi beklenilen Ali bin Ebu Talip’tir.”

YAMANİ’DEN ÖNCE KALKAN TÜM BAYRAKLAR TAĞUT’TUR

Malik bin Âyân el Cüheni’den: İmam Muhammed Bakır (as) şöyle buyurdu: “Mehdi (as)’ın bayrağından ÖNCE kalkan BÜTÜN bayrakların sahibi TAĞUT’TUR.”

– Biharul-Envar: 25/114, hadis 15; Gaybet-i Numani: bölüm 5, hadis 9

Abi Abdullah Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Kaimin kıyamından önce kaldırılan HERBİR BAYRAK SAHİBİ zalim hakimdir ve Allahtan başkasına ibadet ediyor.”

- Üsuli-Kafi: 8/295

Ali bin Hüseyin (as) şöyle buyurdu: “Allaha andolsun ki, biz Ehlibeytten (as) herhangi bir kimse Kaimin (as) KIYAMINDAN ÖNCE KIYAM ETMEZ ve herkim kıyam ederse, tıpkı yumurtadan vakitsiz çıkarak çocukların oyuncağına çevrilen cüceye benzer.”

- Vesailuş-Şia: 15/51, hadis 2, “Kaimin kıyamından önce kılıçla huruç edenlerin hükmü” babı

Câbir der ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Biz Ehl-i Beyt’in Kâimi’nin hurucu tıpkı Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve âlih) hurucu gibidir. Ve Kâim’in kıyamından önce biz Ehl-i Beyt’ten ortaya çıkıp kıyam eden, tıpkı yumurtadan vakitsiz çıkıp çocukların oyuncağı olan cüceye benzer.”


Muhammed bin Yakup, Muhammed bin Yahyadan, o da Muhammed bin Hüseyinden, o da Ali bin Numandan, o da Süveydil-Kalaiden naklediyor ki, Beşir isminde birisi İmam Cafer-i Sadık (as)’a dedi: “Ben rüyamda gördüm ki, size şöyle diyorum: “İtaati müslümanlara Allah tarafından vacip kılınan İmam’la birlikte OLMADAN cihat yapmak HARAMDIR, tıpkı leş, kan ve domuz etinin yenmesinin haram olduğu gibi. Ve sen (as) bana (rüyada) diyordun ki, EVET öyledir.” O kişi


49

rüyasını anlatıp bitirdikten sonra İmam Sadık (as) şöyle buyurdu: “Doğruyu söyledin. Evet, öyledir, öyledir.”

- Vesailuş-Şia, 15/45, hadis 1. “Cihadın vacip şartının İmamın (as) emri ve izniyle olması ve adil olmayan İmam’la (Allahın Hücceti olmayanla) birlikte cihat yapmanın haram olması” babı

Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed (as) uzun bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Kaimimizin KIYAMINA DEK zulümün karşısını almak, yada hakkı yeniden getirmek için biz Ehlibeytten HİÇKİMSE kıyam etmemiş ve etmeyecektir. Lakin, eğer bela tufanı bizden birini yerinden oynatırsa ve sonuçta kıyam ederse, onun kıyamı bizim ve şiilerimizin kederini arttıracaktır.”

– Mediynetül-Meaciz: 6/142. Sahifeyi-Seccadiyenin mükaddimesine istinaden.

Ubeyd bin Zürare der: “Muhammed bin Abdullah bin Hasan kıyam ettiği sene İmam Sadık (as)’la buluştum ve ona dedim: “Size feda olayım, Muhammed bin Abdullah kıyam etmiştir, onunla birleşirsek, ona yardım edersek sözünüz ne olur?” Hazret (as) şöyle buyurdu: “SESSİZ OLUN! O zamana kadar ki, gökyüzü sessizdir ve o zamana kadar ki, yer sessizdir.”

- Vesailuş-Şia: 15/55, bab 13, Kaimin kıyamından önce yapılan kıyamların hükmü

Ömer bin Hanzala naklediyor: İmam Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Kaimin kıyamından önce beş alamet var: “Gökten gelen nida, Süfyaninin çıkması ve yerin onları yutması, nefsi-zekiyenin katledilmesi, Yamaninin çıkması.” İmama (as) dedim ki: “Sana feda olayım, eğer bu saydığınız beş alametten önce SEYİD BİRİSİ KIYAM EDERSE, biz de ona katıılıp onu destekleyebilir miyiz?” İmam (as) şöyle dedi: “HAYIR!”

- Fürui-Kafi: cilt 8, sayfa 310

Abdulmelik bin Amr diyor ki, İmam Sadık (as) bana şöyle dedi: “Ey Abdulmelik, sana ne oluyor ki, ben seni kendi yaşadığın ülkenin (yerin) cemaatıyla birlikte bu yerlere cihat yapmaya giden bulmuyorum?” Dedim ki: “Nerelere diyorsunuz?” Buyurdu: “Cidde (Suud Arabistanda bir belde), Ebadan (İranın Huzistan vilayetinde bir belde), Messise (Amuderya ve Sırderya nehirleri vadisi olan Orta Asya toprakları), ve Gazvin.” Dedim ki, “ Sizin emrinizin intizarında olduğum için ve size itaat ettiğim için.” Buyurdu: “Allaha andolsun ki, doğrudur.” Sonra {Bu işte bir hayır olsaydı, onlar bizi geçemezlerdi.} [46:11] ayetini okudu. Dedim ki: Peki, Zeydiler diyorlar ki, Cafer (as) ile bizim aramızda bir çelişki yoktur, bir farkla ki, o (as) cihadı vacip bulmuyor.” Buyurdu: “Ben mi cihadı vacip bulmuyorum?! Evet, vallahi ben cihadı vacip buluyorum, fakat kendi ilmimi terkederek onların cehaletinin peşinden gitmekten nefret ediyorum.”

- Vesailuş-Şia: cilt 15, bab 12, hadis 19955

Bu hadislerden belli oluyor ki, ilk hadisteki Kaim, 12.İmam Muhammed bin Hasan Askari (as) değil, bilakis ondan önce kıyam edecek olan Yamanidir ve o, ilk Kaimdir. Diğer hadislerden de görüyoruz ki, Yamani ve Kaim aynı kişiye işaret ediyor. Çünkü biliyoruz ki, bütün İmamlar (as) Kaimdirler ve Yamaninin (as) bayrağı hak olduğundan, ondan öncekalkan bayrakların hepsi tağuttur. Zira eğer o hadiste 12.İmam (as) kastedilmiş olsaydı, o zaman Yamaninin bayrağı da tağut olan


bayraklardan biri sayılacaktı. Fakat hadisleri birbiriyle karşılaştırdığımızda ilk hadiste bahsedilen Kaimin, Yamani olduğunu görmüş oluyoruz.

Ayrıca dikkat etmemiz gereken bir husus da Kaimden önce tüm bayrakların tağut olmasıdır. Zira bazı İran inkilabının taraftarlarının iddiasına göre bu hadis İran inkilabında kaldırılmış ve bugün de dalgalanan İran cumhuriyetinin bayrağına ait değildir. Ve onlar bununla, hadisin hususi değil, genel olduğunu gözardı ediyorlar. Bu yüzden de bu hadis GENEL sayılıyor. Hadis hususi olsaydı hadiste “BÜTÜN” kelimesi yerine bazı, çoğu vs. kelimeleri kullanılırdı yada “BÜTÜN” kelimesi kullanılmazdı. Bu yüzden de İran cumhuriyetinin kaldırdığı bayrak da tağut bayraklarının sırasına eklenmiş oluyor ve bu hadis, inkilabı savunanların iddialarını boşa çıkarmaktadır.

Ebu Abdullah (as) şöyle buyurdu: “Yamani ve Süfyani iki yarış atı gibidir.”

– Emali (Şeyh Tusi): 2/275; Biharul-Envar: 52/253, h.143; s.275, h.170; Mucemul-Ehadis: 3/478, h.1043; Gaybeti-Numani: bölüm 18, hadis 15

Ebu Cafer Muhammed bin Ali (as) buyurdu: “Süfyani ve Kaim aynı yıldadır.”

– Akdüd-Dırar: 87; İsbatul-Huda: 3/737, h.105; Biharul-Envar: 52/239, h. 106; Muntahabul-Eser: 458, h.21; Mucemul-Ehadis: 3/373, h.803; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 36

İmam Bakır (as) şöyle buyurdu: “Bayrakların içindeki TEK hidayet bayrağı, YAMANİ’NİN BAYRAĞIDIR. Çünkü sizi sahibinize davet edecektir. Yamani zuhur ettiğinde halkın ve bütün müslümanların silah satması haram kılınacaktır. Yamani huruç ettiğinde ona doğru acele et. Şüphesiz onun bayrağı HİDAYET BAYRAĞIDIR.”


İmam Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Bizim Ehlibeytimizden olan İLK KAİM kıyam ettiğinde, sizinle öyle hadislerle konuşacak ki, sözlerine dayanamayıp ona karşı kıyam edeceksiniz.”


AHİRZAMANDA KURULACAK BENİ-ABBAS DEVLETİ

Ebu Bekr-i Hazrami’den: İmam Muhammed Bakır (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Abbasoğulları mutlaka hükümet edeceklerdir. Onlar hükümet edip, sonra ihtilaf edip ayrılığa düşünce Horasani ve Süfyani onların aleyhinde kıyam edecekler. Biri doğudan, diğeri batıdan tıpkı süratli iki at gibi Kufeye koşacaklar. Biri oradan biri buradan. Hatta öyle ki onların helakı o ikisinin eliyle gerçekleşecek. O ikisi onlardan hiçkimseyi asla sağ bırakmayacak.”

- Ricat (Astrabadi): 154; Biharul-Envar: 52/234, hadis 100; Medinetül-Meaciz: 3/89, hadis 748; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 18

Cabir bin Yezidi Cufi şöyle der: İmam Ebu Cafer Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Ey Cabir! Yerinde otur ve sana anlatacağım şu alametlere ulaşıncaya ve onları görünceye kadar elini ve ayağını oynatma: Birinci alamet, Abbasoğulları’nın kendi aralarındaki ihtilaflarıdır. Sen bunu göremeyeceksin ama


51

benden sonra gelecek olanlara bunu benden rivayet et. Ve gökten bir münadi nida edecek ve sizlere Şam taraflarından fetih müjdeleyen ses gelecek, Şam köylerinden biri olan Cabiye köyü yerin altına girecek. Sonra Şam mescidinin sağ duvarı yıkılacak ve Türkler tarafından dinden çıkan bazı insanlar isyan edecekler.”

- Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 67

Muhammed bin Samit der ki: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’a şöyle arzettim: “Bu zuhurun vuku bulmasından önce bir alamet var mı? Buyurdu ki: Evet. “Nedir onlar?” diye sorduğumda şöyle buyurdu: “Abbasi’nin helakı, Süfyani’nin zuhuru, Nefsi Zekiyye’nin öldürülmesi, Beyda’nın yere çökmesi ve gökten gelecek olan ses.” Arzettim ki: “Bu işin çok uzamasından korkuyorum.” Buyurdu ki: “Hayır, bunlar tıpkı zincirin halkaları gibidir. Hepsi birbirinin ardınca gelir.”

- Akdüd-Dırar: 49; Burhan (Müttaki Hindi): 114, hadis 11; Biharul-Envar: 52/235, hadis 102; Mucemul-Ehadis: 3/450, hadis 1005; Gaybeti-Numani: bölüm 14, h. 21

Yakup bin Serrac der ki: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’a şöyle arzettim: Şiilerinizin kurtuluşu ne zamandır? Şöyle buyurdu: “Abbasoğulları kendi aralarında ihtilaf edip de hükümetleri sarsılınca onlara tamahlanmayan tamahlanacak ve araplar gevşeyince her ses sahibi sesini yükseltecek. Süfyani zuhur edecek, Yamani gelecek ve Hasani harekete geçecek. Ve bu emrin sahibi Medine’den Mekke’ye doğru Resulullah’ın mirası ile hareket edecek. Arzettim ki: Resulullah’ın mirası nedir? Şöyle buyurdu: Peygamberin kılıcı, zırhı, sarığı, abası, bayrağı, asası, atı, araç gereci ve eyeri.”

- Kafi: 8/224, hadis 285; Biharul-Envar: 52/242, hadis 112; Beşaratul-İslam: 133; Mucemul-Ehadis: 3/497, hadis 1068; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 42

Ebu Sadık, Emirülmüninin Ali aleyhisselam’dan şöyle buyurduğunu nakleder: Abbasoğullarının mülkü hiçbir zorluğa uğramadan kolayca kurulacaktır. Eğer Türkler, Deylem’liler, Sind’liler, Hint’ler, Berberler ve Taylesan Türkleri birleşseler dahi, onların hükümetlerini yok edemezler. Onlar her zaman sevinç içinde olacaklar taki sonunda onları sevenler ve devletleri için çalışanlar onlardan ayrılacaklar. Sonra Allah savaşçı bir adamı onlara musallat edecek ve tam onların hükümetinin kurulduğu yerden ayaklanacak. Geçtiği bütün şehirleri fethedecek, karşısına dikilen bayrakları devirecek ve bütün nimetleri yok edecek. Ona düşmanlık edenlere eyvahlar olsun! O her zaman zaferlere ulaşacak ve sonunda zaferini benim itretimden olan birisine teslim edecek. O hakkı söyleyecek ve hakkı uygulayacak.”

- Akdüd-Dırar: 47; Minhacul-Kerame: 109; İsbatul-Huda: 2/470, hadis 241; Biharul-Envar: 8/359; Beşaratul-İslam: 45; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 4

İbrahim bin Mehzem’in babasından naklettiğine göre Abbasoğulları’nın hilafetin-den bahsolununca İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Halk, HAKKIN DEVLETİNİ beklerken sadece ACELE ETTİĞİNDEN DOLAYI HELAK OLUVERDİ. Allah, kulların acelesi yüzünden acele etmez. Bu olayın gerçekleşeceği bir zaman vardır. O vakit geldiğinde ne bir saat geri alınacak ne de bir saat ertelenmeyecektir.”


Hasan bin Cehm şöyle der: İmam Rıza aleyhisselam’a şöyle arzettim. Allah durumu sizin için ıslah etsin. Halk, Süfyani’nin gelişinde Abbasoğulları’nın saltanatının


yıkılmış olacağını iddia ediyor. Şöyle buyurdu: “Yalan söylüyorlar. Süfyani ortaya çıktığında Abbasoğulları hükümeti AYAKTA OLACAK.”


Öncelikle belirtelim ki, Abbasoğullarının hükümeti sadece geçmiş zamanlarda kurulmuş bir devlete ait değil, bilakis her zamanda ve devirde Şiilik elbisesini giymiş tağutların kurduğu her devlet Beni-Abbas devletidir. Onlar hep Ehlibeyt (as) donuna bürünerek şiileri kandırmış ve hak yoldan saptırmıştır, ve Ehlibeyte (as) zulmetmiştir. Ve her zamanda olduğu gibi bu günümüzde Abbasoğulları devleti Irak hükümetidir.

KAİM AHMED EL HASANDIR (A.S)

Resulullah (saa) vefat gecesinde şöyle buyurdu: “...Ve onlardan sonra 12 Mehdiler gelecek. Eğer ölüm ona (Hüccet bin Hasan a.s.) yaklaşırsa, vasiyetimi OĞLUNA teslim etsin ki, onun üç ismi vardır. Biri benim ve babamın ismi gibidir, Abdullah ve AHMED, üçüncü ismiyse Mehdidir. Ve o, müminlerin ilkidir.”

– Gaybeti-Tusi: s.150; İsbatul-Xuda: 1/549; Biharul-Envar: 53/147, ayrıca 36/ 260; Mucemul-Ehadis: s.301, h.13 ve diğer kaynaklar.

İmam Ali bin Ebu Talip (as) şöyle buyurdu: “313 ashabın İLKİ BASRADAN, sonuncusuysa İbdaldandır.”

– Beşaratul-İslam: s.148

İmam Bakır (as) şöyle buyurdu: “Kaimin (as) iki ismi vardır, BİRİ GİZLİDİR, diğeri aşikar. GİZLİ olan AHMED’DİR, aşikar olan Muhammed.”

- Kemalud-din: c.2, bab 57, s.653

İmam Ebu Cafer Bakır (as) şöyle buyurdu: “Allahın Talikanda bir hazinesi vardır, ne altındır nede gümüş. HORASANDAN ON İKİ BİN askerdir, sloganları “AHMED AHMED”dir. Gri bir at binmiş, kırmızı bir sarğı giymiş, Haşioğullarından bir kişi onları yönetecektir. Onu Fıratı geçerken görüyorum gibiyim. Onu duyarsanız, buz üzerinde sürünmek zorunda kalsanız bile, onun peşinden gidin.”

- Mutehabul-Envarül-Muzi’a: sayfa 343

Emirülmüminin Ali (as) şöyle buyurdu: “Ne zaman ki, AHMED yönetir, o zaman Muhammede (saa) iman edilir.”

- Ahirzaman Alametleri (Seyid Ali Aşur): sayfa 6

Hüzeyfe bin Yeman naklediyor: Resulullahın (saa) şöyle buyurduğunu duydum: “Rükün ve makam arasında ona biat edilecektir, ismi AHMED, Abdullah ve Mehdidir. Bunlar, onun üç ismidir.”

- Gaybeti-Tusi: s.305, 299, 454, 470; Biharul-Envar: c.52, s.291; Mucemul-Ehadis (Şeyh Korani): c.1, s.453; Haraicül‐Ceraih Lekatbul-Dinel-Ravandi: s. 1149

22- Abdülâla bin Husayn-i Salebi, babasından nakleder ki şöyle dedi: “Hacc’da veya umrede Ebu Cafer Muhammed bin Ali aleyhisselam’ı gördüm ve şöyle arzettim: Artık yaşlandım ve kemiklerim yıprandı. Artık bundan sonra seni görebilecek miyim bilmiyorum. Bana bir ahit ver ve kurtuluşun ne zaman olacağı


53

haberini bana bildir. Buyurdu ki: “Doğrusu o reddolunmuş, yalnız kalmış ve ehlinden ayrılmış, babası öldürüldüğü halde intikamı alınmış olan ve AMCASININ KÜNYESİ İLE KÜNYELENEN var ya, işte bayrakların sahibi o’dur. ONUN ADI, PEYGAMBERİN ADIDIR.”

24- Ebul Cârud der ki: İmam Cafer, Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: Bu emrin sahibi, reddolunan ve yalnız başına babasının intikamı alınmamış olandır. O, AMCASININ KÜNYESİNİ TAŞIR, ehlinden uzaktır. Onun adı, PEYGAMBERİN ADIDIR.”

- Delailul İmame: 261; İsbatul-Huda: 3/535, h.478; Biharul-Envar: 51/37, h.9-11; Mucemul-Ehadis: 3/235, h.762; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 22 ve 24

İsa el-Haşep der: Ben Hüseyin bin Ali (as)’a dedim: “Sen bu işin sahibi misin?” O (as) şöyle buyurdu: “Hayır, fakat bu işin sahibi kovularak yurtsuz kalandır, babası mevtur olandır, AMCASIYLA KÜNYELENMİŞTİR ve kılıcı omuzunda SEKİZ AY taşıyacaktır.”

- Kemalud-Din: sayfa 318

Resulullah (saa) şöyle buyurmuştur: “Benim ismim AHMED’DİR, ben Abdullahım ve benim ismim İsraildir.”

- Tefsiri-Ayyaşi: 1/44; Burhan: 1/95; Bihar: 7/178

Emirülmüminin (as) şöyle buyurdu: “O (Kaim), kitabı açacak ve cevapları okuyacaktır. Ey EBA EL-ABBAS, sen insanların İMAMISIN.”

- İlzamun-Nasib (Yezdi el-Hairi): cilt 2

Ve bu hadiste Kaimin künyesi Ebu el-Abbas olarak geçiyor ve bu, İmam Mehdi (as)’ın künyesi değildir, ayrıca İmam Mehdi (as) AMCASI Ebülfezl Abbas (as) ile künyelenmemiştir. Bilakis, el-Abbas İmam Ahmed el Hasanın (as) künyesidir, zira büyük oğlunun ismi Abbastır. Ve tanıyanlar onu Ebu el-Abbas diye çağırıyorlar.

{Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah´ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat´ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek AHMED adında bir ELÇİYİ de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler.} [Saff Suresi: 6]

İmam Ahmed el Hasan (as) “İmam Mehdi (as)’la Buluşma” hutbesinde şöyle buyuruyor: “… ben Mehdi’den (as) müslümanlara, İsa’dan (as) hristiyanlara ve İliya’dan (as) müsevilere gönderilmiş bir Elçiyim.”

Ve bu ayet hem Resulullah Muhammed (saa) hakkında, hemde ahirzamanda geleceği müjdelenen Kurtarıcı hakkında inmiştir ki, ismi Ahmeddir.

İsa (as) şöyle buyurmuştur: [Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, YARDIMCI size gelmez. Ama gidersem, O’nu size gönderirim. O gelince günah, doğruluk ve gelecek yargı konusunda dünyayı suçlu olduğuna ikna edecektir: Günah konusunda, çünkü bana iman etmezler; doğruluk konusunda, çünkü Baba’ya gidiyorum, artık beni görmeyeceksiniz; yargı konusunda, çünkü bu dünyanın egemeni yargılanmış bulunuyor.] [İncil, Yuhanna, 16:5-11]


VASİYET HAKKINDA AÇIKLAMA

{Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde VASİYET etmek Allah’tan muttakiler üzerine bir borçtur.} [2:180]

Muttakilerin Seyidi Resulullah Muhammedin (saa), Ömer karşı çıktığı için böyle önemli birşeyi terkettiğini mi düşünüyorsunuz? Vasiyet, veya önceden verilmiş müjde, Allahın, Halifesini insanlara tanıtması için belirlediği üç kuraldan biridir. Yani, Allahın gönderdiği tüm elçileri insanlara kendinden öncekilerin yazmış olduğu bir vasiyet sunmuşlar. Hatta Allah (svt) Kurani Kerimde ilk seçtiği halifesi Adem (as)’ın müjdesini meleklerine, daha onu yeryüzüne yerleştirmeden veriyor. Ve böylece de Allahın halife atama kanunlarından biri mahlukatına belirtilmiş oluyor. Allah şöyle buyurmuştur:

{BEN yeryüzünde bir halife tayin edeceğim!} [2:30]

Sonra Allah, halifeyi tanıtan diğer bir kanunu meleklerine açıklıyor ki, bu da halifeye verilen İLİMDİR:

{Allah Âdem’e bütün isimleri, ÖĞRETTİ.} [2:31]

Ebu Basir’den: {Allah sizlere emrediyor ki emanetleri ehline verin ve halkın arasında hükmettiğinizde adaletle hükmedin. Allah ne iyi şeylerle size öğüt verir.} ayeti hakkında İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “O emanet, Vasiyettir. Bizden olan imam bir sonrakine onu edâ eder.”

- Biharul-Envar: 23/278, hadis 16; Tefsir-ul Burhan: 1/380, hadis 4; el-Yetime veddurretus-semine: 175, hadis 5; Gaybet-i Numani: bölüm 3, hadis 2

Muaz bin Kesir’den: İmam Cafer Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: Vasiyet, mühürlü bir mektup olarak gökten Resulullah’a (sallallahu aleyhi ve âlih) nazil oldu. Ve Resulullah’a vasiyet dışında hiçbir şey mühürlü mektup olarak nazil olmadı. Cebrail aleyhisselam dedi ki: “Ey Muhammed! Bu, senin ümmetin hakkında Ehl-i Beyt’ine vasiyetindir. Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) buyurdu ki: Hangi Ehl-i Beyt’im ey Cebrail? Deki ki: Allahın Ehl-i Beytten seçtiği (Ali) ve onun evlatları ki tıpkı İbrahim’in varis olduğu nübüvvet ilmine varis olacaklardır.” O vasiyetin mühürleri vardı. Ali aleyhisselam birinci mühürü açtı ve kendisine emrolunanı yaptı. İkinci mühürü Hasan aleyhisselam açtı ve kendisine emrolunanı yaptı. Sonra üçüncü mühürü Hüseyn aleyhisselam açtı ve onda şöyle yazdığını gördü: Savaş, öldür, sonunda öldürüleceksin. Kaviminle şehadet için çık. Onlar eğer seninle olurlarsa şehit sayılırlar. O da yazılanları uyguladı. Sonra onu Ali bin Hüseyn’e verdi. Sonra Ali bin Hüseyn dördüncü mühürü açtı. Ve onda şöyle yazıldığı gördü: İlim hicaba büründüğü için sus ve sessiz ol. Sonra mühürü Muhammed bin Ali’ye verdi. O, beşinci mühürü açtığında onda şöyle yazdığını gördü: Yüce Allah’ın kitabını tefsir et. Babanı tasdik et ve ilmini oğluna miras bırak, ümmete iyi davran. Korkulu ve güvenilir anlarda hakkı söyle. Allahtan başka kimseden korkma. O da bunu yaparak mührünü kendinden sonrakine teslim etti. Muaz bin Kesir der ki: Ona şöyle arzettim: Ve sen o musun? Cevaben buyurdular: “Sen ne yapacaksın ki bunu ey Muaz? Git benim bu sözümü başkalarına naklet. Evet, o benim.” Sonra


55

bana on iki adın hepsini sayıp sustu. Dedim ki: “Sonra kim?” Şöyle buyurdu: “ARTIK YETER.”

- Biharul-Envar: 36/209, hadis 10; Evamul-Ulum: 3/56, hadis 4; Gaybeti-Numani: bölüm 3, hadis 3

Bu hadiste 12 İmamların (as) isimleri sayılıp bittikten sonra ravi SONRA KİM diye sorunca, İmam (as) ARTIK YETER diye cevaplıyor, ve İmam (as) ondan sonrasını açıklamak istemiyor. Ve aslında bu, 12 İmamlardan (as) sonra da halifelerin olacağına fakat henüz zamanı gelmediğinden İmamın (as) açıklamadığına işaret ediyor.

Haris bin Muğayre-i Nasrı der ki: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’a İmam ne ile tanınır? Diye arzedince şöyle buyurdu: “Heybet ve vakar ile.” “Başka ne ile tanınır?” “Ayrıca helal ve haram ile, halkın ona olan ihtiyacı ile ve onun hiçkimseye muhtaç olmamasından tanınır, onun yanında Resulullah’ın silahı bulunur.” Arzettim ki: “Vasi veya vasinin oğlundan başka biri olamaz mı?” Şöyle buyurdu: “VASİ veya VASİ’NIN OĞLUndan başkası olamaz.”

- Tevilul-Ayat: 2/639, hadis 21; İsbatul-Huda: 3/532, hadis 515; Tefsirul-Burhan: 4/268, hadis 1; Mucemul-Ehadis: 5/436, hadis 1872; Gaybeti-Numani: bölüm 13, hadis 40

Ve bu hadiste geçen SİLAH, ilahi (as) ilimdir ki, Allah onu sadece Kendi halifelerine verir. Vasi kelimesiyse vasiyete sahip kimseye işaret eder, yani vasi, kendinden öncekinin hilafeti ona vasiyetle teslim etmesi anlamına gelir ki, bu da bir vasiyetin yazılmasını gerektirir.

Ebu Carut naklediyor: Ben Ebu Cafer Bakır (as)’a sordum: “İmamı nasıl tanıyalım?” Şöyle buyurdu: “Özellikleriyle ve onların birincisi, Allah tarafından onunla ilgili olan bir METİNdir ki, orda, insanlar onu tanısınlar diye tayin edilmiştir. Öyle ki, bu, onlar üzerine hüccet (inkaredilemez delil) olsun. Çünkü Resulullah (saa) İmam Ali (as)’ı tayin etti ve onu cemaate anlattı ve onu seçti. İmamlar için de böyledir, böylece ilk olan tayin edilmektir. İkincisi de şu ki, ona sorulan her soruyu yanıtlar.”

- Meaniul-Ahbar (Şeyh Saduk): s.101

Ali bin Hüseyin (as) şöyle buyurdu: “İmam masum olmalıdır, ve masumluğu, sonradan onunla tanınsın diye zahiri özellikle olmamalıdır. Bilakis, ona METİNLE İSNAT EDİLMELİDİR.”

- Meaniul-Ahbar: s.132

İmam Rıza (as) Memunun sarayındayken birisi ona sordu: “Ey Allahın Resulünün oğlu, hangi halde İmamet, onu iddia eden kişi tarafından doğru olmuş olur?” O (as) şöyle buyurdu: “METİN ve delille.” O dedi: “Peki, İmametinin delili nedir?” Şöyle buyurdu: “İLMİ ve sorulana cevap vermesi.”

- Uyuni-Ahbarir-Rıza (as): 2/216

Haris bin Müğire, Ebu Abdullaha (as) şöyle dedi: “Emrin Sahibini nasıl tanıyalım?” O (as) şöyle buyurdu: “Sükunet, şeref, İLİM ve VASİYET’le.”

- Besairud-Derecat: s.509; Kafi: 1/378; Biharul-Envar: 62/217


Cabir Cofi naklediyor: Ebu Cafer (as) şöyle buyurdu: “Eğer birşey seni şaşırırsa, Resulullahın (saa) AHDİ, BAYRAĞI VE SİLAHI seni şaşkınlığa düşürmesin, ve Al-i Muhammedden (as) olan sapkın insanlardan dikkatli ol, zira Al-i Muhammed (as) ve Ali (as) için bir bayrak vardır ve geri kalan başka bayraklar da vardır. Olduğun yerde kal ve hiçkimseyi takip etme, ta ki Hüseyin (as) oğullarından birisi Allah Resulunun (saa) AHDİ, BAYRAĞI VE SİLAHI’YLA gelinceye dek.”


Son hadise dikkat edersek, Ahit, Bayrak ve Silahtan bahsedildiğini görüyoruz. Aslında bu Allahın halifesini tanıma kanununun üç şartıdır ki, Allah tarafından gönderilen tüm elçiler, halifeler, vasiler bu üç delili insanlara sundular ve hücceti tamamladılar. Ve hadiste geçen AHİT, halifenin isminin zikredildiği vasiyet’tir ki, sahibinden başkası tarafından iddia edilemez, aksi halde Allah onu yanlışlıkla ve sahtekarlıkla iddia edenin ömrünü keser. İkincisi, üzerinde “Biat Allahadır” yazılan ve insanları, tağutu reddetmeğe ve Allahın hakimiyetine çağıran BAYRAK’tır. Üçüncüsü SİLAH, yani hiçkimsenin, karşısında duramayacağı, Allahın Kendi halifesine verdiği, İLİMdir.

İmam Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Biz Ehlibeyt (as) için bir bayrak var ki, ondan öne geçen şer ehlidir, geri kalan da sapmıştır, onu takip eden hidayet olunmuştur. Üzerinde “Biat Allahadır” yazılıdır.”

- 250 Alamet (Şeyh Korani): s.15

Ebu Basir şöyle dedi: Ben İmam Sadık (as)’a dedim: “Ey Resulullahın oğlu! Ben senin babandan (as) şöyle duymuştum: “Kaimden sonra ONİKİ İMAM olacaktır.” O (as) şöyle yanıtladı: “Şüphesiz, o (as) “ONİKİ MEHDİ” diye buyurmuş, İmamlar değil. Onlar (Mehdiler) bizim ŞİALARIMIZDAN olan, insanları bizim emrimize ve haklarımıza çağıran bir destedirler.”

- Kemalud-din: 2/358

Yetlik, İmam Rıza (as)’la tartışırken şöyle dedi: “Muhammedin (sa) ismini kitapta bulmadım.” İmam Rıza (as) şöyle buyurdu: “Sen bunu şüpheyle iddia ettin. Allah hiç bundan önce, hatta Adem (as)’dan bu yana, Muhammed isimli bir elçi gönderdi mi?” Onlar bir cevap bulamadılar.

- Isbatul-Huda: 1/195-196

Ve biz de İmam Rıza (as)’ın sorduğu gibi soruyoruz: Eğer Ahmed el Hasan (as)’ın ismini kitaplarda bulamadığınızı (ki bu sizin iddianızdır, ve biz size onun ismini kitaplardan sunduk), yada bu Ahmedin beklenilen Ahmed olduğunu söylüyorsanız, o zaman biz de size soruyoruz, Allah Resulullah (saa)’ten bu günümüze dek, Ahmed isimli bir elçi gönderdi mi?

Ebu Abdullah (Cafer-i Sadık aleyhisselâm) şöyle demiştir: “Bu mesele sahibi haricinde başka biri tarafından iddia edilemeyen bir meseledir. Aksi takdirde Allah, yanlışlıkla iddia eden kişinin ömrünü keser.”

- Usul-ü Kafi, Hüccet Kitabı 5-958


57

YAMANİ YALANCI OLABİLİR Mİ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Hamd olsun Alemlerin Rabbi olan Allah’a. Allah’ın selamı ve rahmeti, Muhammed ve Al-i Muhammedin, İmamların ve Mehdilerin üzerine olsun.

{Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar. Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur. İsa, sadece, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur. Ve biz onu, İsrâiloğulla-rı’na ilâhî kudretin bir örneği yaptık. İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık. Şüphesiz o Kıyametin bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur.} [Zuhruf Suresi 43:57-61]

Kureyşliler ve Araplar, Muhammed’den (saa) istedikleri cevaba yönelik, soru biçiminde ifade edilen, hurafeler üzerinden tartışırlardı. Ve soruları, iddia ettikleri üzere; putlarının ilahlığı ile Hristiyanların iddia ettiği, İsa’nın ilahlığının karşılaştı-rılması idi. Bu arada soru sorulan ve putları tanrılaştırmayı reddeden kişi (saa), ayrıca İsa (as)’ın da mutlak tanrılığını itiraf etmiyordu. Bilakis, İsa (as)’ın bir insan olduğunu ve Allah’ın kullarından bir kul ve yeryüzünde Halifeleri’nden bir Halife olduğunu söylüyordu. Ve bu sebepten, Allah svt onların durumunu yaygara edenler olarak tanımladı. Soruları, sorulan kişinin bile, itiraf edip inanmayacağı, bir yanlış ve zan üzerine inşa edilmişti. Ve bu metod, müşrik önderler tarafından; İlahi Çağrı’nın delilleri, onları boyunlarından yakaladığı zaman; her daim kullanılmıştır. Ve böylece onlar, soru sorulan kişi tarafından bile kabul edilmeyen ve inanılmayan, sırf ilahi çağrının etrafında karışıklık yaratabilmek için, hurafelerine ve dalalete dayalı yanlış sorularına bir cevap talebinde bulunabilmek için; hurafeye ve zanna dayalı bir soru formu oluştururlar. Bu insanlara cevap da, Kuran’ın açıkladığı gibi {Bu karşılaştırmayı sırf sana karşı çıkmış olmak için yapıyorlar. Onlar gerçekten inatçı bir muhalefet!}, onların sırf yaygaracı olduklarını onlara netleştirmek üzere, sorularının yanlış varsayıma dayandığını açıklamak olacaktır. Ve bu sebepten, ilahi metin şuna geçer: {İsteseydik sizden, yeryü-zünde egemen olacak melekler yaratırdık}, anlamı; isteseydik sizden, melekler gibi masum, temiz ve arındırılmış; Allah Teala’yı, Muhammed (saa)’den sonra başarılı kılacak, Muhammed (saa)’in yüksek aleme çıkışından sonra da, onu başarılı kılacak ve birbiri ardınca başarılı olacak olanları, halifeler yapardık. Ayrıca, Allah Teala, önceden İsa (as)’ı, Allah’ın kulu, yeryüzünde Allah’ın Halifesi yaptı. Allah (svt), İsa (as) hakkında şöyle buyurur: {Ve biz onu, İsrâiloğulları’na ilâhî kudretin bir örneği yaptık} sonra O (svt) şöyle buyurur: {İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık} ve bu iki ayette geçen “yapmak”, {Îsâ, kendisine lutuflarda bulunduğumuz bir kuldur. Ve biz onu, İsrâiloğulları’na ilâhî kudretin bir örneği yaptık. İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık.} anlamı; O (svt), İsa (as)’ı, İsrailoğulları tarafından aranan ve takip edilen, bir misal, rol model ve önder yapmıştır. Ve Allah eğer isteseydi; izleyebileceğiniz, öğrenebileceğiniz ve takip edebileceğiniz bir misal olarak alabileceğiniz; tıpkı Allah’ın İsa (as)’ı,


İsrailoğulları’na misal olarak yaptığı gibi; sizin aranızdan bu ümmette de Halifeler yapardı.

Ve gerçek şu ki, o kendilerini Kuran yorumcusu olarak çağıranlara ilişkin olarak, şaşkınlık asla uzaklaşmıyor ve bunun (İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık) anlamını şöyle yorumluyorlar: “sizin yerinize yapardık”! Anlamlar, bu çirkin resimde çarpıtılırsa ve olumsuzluğun olumlu olması ve olumlunun da olumsuzluk olması için, kelimeler tamamen konuşma anlamını değiştirmek için eklenirse, o zaman konuşmanın bir anlamı olmazdı. Aklı başında bir insan, nasıl olur da, “sizden”in anlamının, “senin yerine” olduğunu söyleyebilir? Bu tam olarak, birinin “evet”in anlamının, “hayır”, “hayır”ın anlamının da “evet” olduğunu söylemesi gibidir! Oysa ki, Cin ya da İnsanoğlunu, meleklerden saymanın bir nedeni var ki bu da, itaatte ya da içsel saflık ve temizlikte ya da melekutta onlarla yükselmede onlara benzer olduklarıdır. Bu esasen, Kuran’da geçmiştir; Allah İblis’i meleklerden saymıştır çünkü o itaatsizlik etmeden önce, cennetteki yükselişine istinaden, meleklerden sayılmıştır {Ve düşün o vakti ki: meleklere “Âdem için secde edin” dedik, hemen secde ettiler, ancak İblîs dayattı.} [Taha Suresi 20:116] {Ve o vakit meleklere “Adem için secde edin” dedik, derhal secde ettiler, ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi ve kâfirlerden oldu.} [Bakara Suresi 2:34].

Ve sunulan ayetlerdeki “yapmak” ile, Adem (as)’ı, O’nun arzında, Allah’ın ilk Halifesi “yapmak” ile aynıdır: {Ve düşün ki Rabbin melâikeye “Ben yerde muhakkak bir halife yapacağım” dediği vakit “Orada fesat edecek ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın? Biz hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken” dediler. “Ben sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim” buyurdu.} [Bakara Suresi 2:30].

Ve Allah Teala’nın, Davud (as)’ı yeryüzünde Halifesi yapması ile de aynıdır: {Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.} [Sad Suresi 38:26]. Böylece, eğer ayetleri düzenlersek ve onları [birbiri ardınca] sıraya göre okursak, Kuran’ın açıkça, Halife tayin etme meselesinin, Adem (as) ile başladığından ve Muhammed (saa)’den sonra devam ediyor olduğundan bahsettiğini görürüz: {Ve düşün ki Rabbin melâikeye “Ben yerde muhakkak bir halife yapacağım”… Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet… Îsâ, kendisine lutuflarda bulunduğumuz bir kuldur. Ve biz onu, İsrâiloğulları’na ilâhî kudretin bir örneği yaptık… İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık}

Ve esasen, Allah Teala diledi ve ne istedi ise yaptı ve Muhammed (saa)’den sonra Melekler’i yeryüzünde Halifeler yaptı ve onlar, Muhammed (saa)’in ailesi, İmamlar ve Mehdiler’dir. Bu sebepten, Allah Teala şöyle diyerek sonlandırdı: {Ve hakikat o, saat için bir ilimdir, onun için sakın o saatin geleceğinde şekk etmeyin de bana tabi olun, işte bu yegâne doğru yoldur.} Anlamı, Muhammed (saa)’in vefat gecesinde aktardığı tek olan vasiyet metni ve bu ilahi atama {Sizden yapardık}; Allah’ın hak dininin, kıyamete kadar, bunlarla bilinir


59

olduğunun işaretidir. Anlamı, Resulullah (saa)’in, vasiyet hakkında, onun bizi sonsuza değin, dalalete düşmekten koruyacak olduğunu açıkladığı üzere, {Ve hakikat o, saat için bir ilimdir}, ve Allah der ki, bu doğrudur. O zaman bunun, Küçük kıyamet Saat’inde, sizi batıla sapmaktan ve dalalete düşmekten bir koruyucu olduğundan şüphe etmeyiniz. Ve bu metin ile gelen ve onu öne süren kişi, bu metnin sahibidir. Aksi takdirde metni, ona sıkı tutunanları, sapıklıktan alıkoyacak, bir koruyucu olarak tanımlamak doğru olmazdı. Çünkü eğer, sahibi iddia edene kadar, yalancılar tarafından iddia edilmemesi için, Allah tarafından korunmamış olsaydı, o zaman onu, batıla düşmekten koruyan birşey olarak tanımlamak, yalan söylemek olurdu. Ve bu test olanları, batılı izlemeleri için, yanıltmak olurdu. Ve bu hiçbir şekilde Mutlak İlim Sahibi’nin, Mutlak Dürüstlüğün, Mutlak Kudret’in, Mutlak Zeka Sahibi’nin yapacağı birşey değildir ve tüm övgüler yalnızca O’na aittir. Bu sebepten, Bu yazının sahibi onu kaldırdığında {şekk etmeyin}, Küçük Kıyamet Saati’nden şüphe etmeyin zira, o yazıyı yükselten, onun sahibidir. Böylece eğer dalalete düşmekten ve batıla sapmaktan kurtulmak istiyorsanız, o zaman Muhammed (saa)’i; sonsuza kadar kurtarılmanız için yeterli ilme sahip olan ve içinde saatin ilminin bulunduğu, kıyam zamanında hakkı bilenin vefat gecesi yazdığı vasiyetini kabul ederek; onu takip edin. Ve sapıklıktan bir koruma olarak tanımlanan bu yazı, kaldırıldığı zaman, iddiacının karakterini tanımlar: {Bana tabi olun, işte bu yegâne doğru yoldur}. Anlamı, Muhammed (saa)’i, kendisinden sonra bahsettiği ve ona zafer vereceği kişi ile ilgili olarak, takip edin, demektir.

Ve bu vasiyet, Allah Resulü (saa)’in, Allah Teala’nın şu kelamına takiben, hayatının son dakikalarında yazdığı ve ona sıkı tutunanlar için, dalalete düşmekten bir koruyucu olarak nitelendirdiği bir metin’dir: {Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah’tan korkanlar üzerine bir borçtur} [Bakara:180]. Ve ben şunu vurgulamak istiyorum ki, o da, bunun yaşamının son dakikalarında olduğudur. Çünkü o, kendisine vahiy gönderilen bir Peygamber’dir. Ve hayatının son anlarında söylediği herhangi bir şey, onun kendisinden sonra dini koruyacak olan risaletinin bir özetidir. Yani aslında hastalığının şiddeti ve ciğerini parçalara ayıran zehrin verdiği ağrılara rağmen, o bu metni (vasiyeti) yazmada ve sapıklıktan bir koruyucu olarak bunu açıklamada çok dikkatli oldu. Bu metin (vasiyet) öyle önemliydi ki, Muhammed (saa)’e çok ama çok merhametli olan Allah Teala öyle ki, onun bedenini sıkıntıya sokan ibadetlerinin çokluğu yüzünden ona acıdı ve O (svt) Peygamber’e işaretle şöyle buyurdu: {Tâ. Hâ. Biz, Kur’an’ı sana, güçlük çekesin diye indirmedik.} [Taha 20:1-2], Yüce Allah Teala’yı, Hz. Muhammed (saa)’e olan merhametine ve acımasına rağmen, ona kitabı (vasiyeti) yaşamının son anlarında, şahitler huzurunda, dikte etme ve dalalete düşmekten bir koruyucu olarak tanımlama görevini verdiğini görüyoruz; Muhammed (saa)’in bedeninde gezen ve ciğerini parçalayan zehrin acısından ötürü ızdırap çekmesine rağmen.

Ve bunlar da, Peygamber Muhammed (saa)’in, hayatının son anlarında, vasiyet metnini, sapıklıktan bir koruma olarak tanımladığı, bazı metinlerdir. Perşembe günü, tüm ümmet için yazmak istedi ve halkı da şahit tutmak istedi fakat bir grup insan tarafından böyle yapılması engellendi. Ve onun akıl sağlığından şüphe ettiler ve dediler ki, sayıklıyor (ne dediğini bilmiyor). Böylece Peygamber Efendimiz (saa), onları kovdu ve Perşembe’den sonra, vefat ettiği güne, Pazartesi’ye kadar birşey


yapmadı. Böylece vefat ettiği gece, Ali (as)’a dikte etti ve bunu destekleyen bazı sahabeler, bunun yazılmasına şahitlik etti:

Sünni Kitaplarında:

İbn Abbas dedi: “Hani o perşembe günü (o ne fena gündü?), o perşembe günü… Perşembe günü Resulullahın ağrılarının şiddeti yükseldi ve o (saa) şöyle buyurdu; bana kalem kâğıt getirin. Size bir vasiyetname yazdırayım ki, ondan sonra yolunuzu şaşırıp hiç helâke düşmeyesiniz! Ve Allah’ın peygamberinin yanında tartışma olmaması gerekirken orada bulunanlar (yazılsın, yazılmasın diye) ihtilâf ettiler ve sonra dediler; Allah’ın Resulü sayıklıyor. Ve bunun üzerine, Allah’ın peygamberi buyurdu: Yalnız kalmak bana attığınız bu iftiralardan daha iyidir ve kalkın gidin ve beni yalnız bırakın ve ölümü esnasında da 3 şeye vasiyet etti birincisi: Müşrikleri Arap adalarından kovun, İkincisi: Kitap ehli olanlardan (Hristiyan ve Yahudiler) ben nasıl vergi alıyorsam sizde öyle alın ve üçüncüsünü söylemedi ya da söyledi ben unuttum.” [Sahih Müslim Vasiyet kitabı: Vasiyet bırakacak bir şeyi olmayanın bölümü, hadis 4319 ve 4320]

İbn Abbas dedi: “Hani o perşembe günü, o ne fena gündü? Sonra yerdeki kumları ıslatacak kadar ağladı ve dedi: Allah Resulü şöyle buyurdu: Bana kalem kâğıt getirin. Size bir vasiyetname yazdırayım ki, ondan sonra yolunuzu şaşırıp hiç helâke düşmeyesiniz! Sonra dediler: Bu adam sayıklıyor.” [Sahih Muslim – Vasiyet Kitabı]

Şia Kitaplarında:

Süleym bin Kays, Selman’dan rivayet eder: “O adam (Ömer) ne dediyse, dedikten sonra, Resulullah (saa)’i kızdırdıktan ve Resulullah (saa)’in kağıdı itmesinden sonra, Ali (as) şöyle dedi: Resulullah (saa)’e bu kağıda yazdıracağı, kimseyi dalalete düşürmeyecek ve iki kişiyi bile ihtilafa düşürmeyecek olan şeyin ne olduğunu sormayacak mıyız? ...” [Kitab Suleym ibn Kays s. 398]

Süleym bin Kays, Hz. Ali (as)’ın Talha’ya şöyle dediğini aktarır: “Ey Talhâ! Sen şahit olmadın mı Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) bize bir kağıt parçası getirmemizi buyurarak, kendisinden sonra ümmetin sapıtmaması için birşeyler yazacağını söyledi? Senin arkadaşın da söyleyeceğini söyledi: “Bu adam sayıklıyor!” Resulullah da gazaplanarak yazmaktan vazgeçti. Talha dedi ki: “Evet, ben şahidim.” [Kitab Suleym bin Kays s. 211]

Süleym bin Kays şöyle der: Hz. Ali aleyhisselam, muhacir ve ensarın kendi faziletleri ile ilgili olarak birbirleriyle yarışmaları hakkında Talhâ’ya buyurdu ki: “Ey Talhâ! Sen şahit olmadın mı, Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) bize bir kağıt parçası getirmemizi buyurarak, kendisinden sonra ümmetin sapıtmaması için birşeyler yazacağını söyledi? Senin arkadaşın da söyleyeceğini söyledi: “Bu adam sayıklıyor (!)” Resulullah da gazaplanarak yazmaktan vazgeçti.” Talha dedi ki: “Evet, ben şahidim” [Gaybet-i Numani Bölüm 4, hadis 11]

Ve, Resulullah (saa)’in yazmak istediği, dalâlete karşı koruma olan bu kitap (yazı) hakkında rivayet edilen tek metin, Sunni kitapları’nın en otantik olanlarında da kanıtlandığı şekilde (Müslim ve Buhari), Şeyh Tusi’nin Gaybet kitabı’nda geçmekte-dir. Ve Muhammed (saa)’in vasiyetini taşımış olanlar, onun Ehlibeyt’idir (as):


61

Peygamber Efendimiz Muhammed (saa), vefat gecesi Ali bin Ebu Talib (as)’a şöyle buyurdu:

“Ey Ebül-Hasan, bana kalem ve kağıt getir”, ve vasiyetini şuraya gelene kadar dikte ettirdi ve şöyle buyurdu: “Ya Ali, benden sonra 12 İmamlar olacak ve onlardan sonra da 12 Mehdiler olacak. Sen, Ya Ali, 12 İmamlar’ın ilkisin. Allahu Teala seni semalarında, Aliyyel Murtaza, Müminlerin Emiri, Sıddıkul Ekber, Farukul Azam, Memun (Güvenilir) ve Mehdi adlarıyla isimlendirmiştir. Bu isimler gerçek anlamda senden başka kimseye ait değildir. Ya Ali, sen benim ailem üzerine, onların yaşamlarında ve ölümlerinden sonra ve kadınlarımın üzerine, Vasim’sin. Kimi tasvip edersen, yarın beni bulur ve kimi reddedersen, ben ondan beriyim. Ben onu görmeyeceğim ve o da beni Kıyamet Günü’nünde görmeyecektir. Ve sen benim ümmetime, benden sonra, Halifem’sin. Eğer vefat sana yaklaşırsa, hilafeti, hayırlı olan oğlum Hasan’a teslim et. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da, hilafeti, oğlum Hüseyin’e, Şehit, Tathir ve Maktul olana teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, ibadet edenlerin Mevlası olan Zeynel Abidin Ali’ye teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Muhammed Bakır’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Cafer-i Sadık’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, oğlu, Musa Kazım’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti oğlu, Ali Rıza’ya teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Emin ve Takva Sahibi olan Muhammed’e teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, öğütçü olan Ali’ye teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, fazıl olan Hasan’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Muhammed Ailesi’nin Emanetçisi olan Muhammed’e teslim etsin. Böylece, bunlar 12 İmamlar’dır.

Onlardan sonra, 12 Mehdiler olacaktır. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, oğluna, yakın olanların birincisine teslim etsin. Onun üç ismi vardır; biri benim ve babamın ismi gibi, Abdullah ve Ahmed, üçüncü ismi de Mehdi’dir. O, inananların ilkidir.” [Şeyh Tusi, Gaybet kitabı, sayfa 150]

Resul’ün (saa), vasiyet hakkında, onun sonsuza kadar dalâletten bir koruma olduğunu söylemesi, yalancıların vasiyeti iddia etmelerini imkansız yapar. Ve yalancı birinin bu vasiyetle gelmesi mümkündür diyen kişi, ona sıkı tutunanlar için dalaletten bir koruyucu olarak tanımlayan Allah’a, vasiyeti korumada yetersiz olduğu ile ilgili itham etmiş ya da Allah’ı yalan söylemekle suçlamış olur. Çünkü O, kitabı (vasiyetname’yi), sonsuza dek dalaletten koruyucu olarak tanımlamıştır ve sonra da böyle olmadığı ortaya çıkarsa, Allah’ı cehalet ile suçlamış olur. Çünkü O’nun cahilliğinin durumundan ötürü, vasiyete uymayan bir açıklama ile bir kitap tarif etmiştir. Ve Yüce Allah Teala bu gibi tanımlamalardan çok uzaktır. Ve Allah Teala, cahillerin dediklerinden çok daha Yüce’dir.

Yani Mutlak Bilgili, Mutlak Yetenekli, Mutlak Dürüst, Mutlak Hüküm ve Hikmet Sahibi, metni; onun sahibi onu iddia edene ve amacı başarıya ulaşıncaya dek, sahtekarlar tarafından iddia edilmesinden korumak zorundadır. Aksi takdirde, O cahil ya da gerizekalı veya yalancı ya da aldatıcı olacak ve O’nun sözüne sıkı tutunanlar yalancıları takip etmeleri için onları baştan çıkartmış olacaktır. Ve Allah Teala’nın cahil ya da aklıselim olması imkansızdır, çünkü O, Mutlak İlim Sahibi (Alim) ve Mutlak Kuvvet Sahibi (Muktedir)’dir. Ve Hakkın, Allah Teala’nın yalancı olması imkansızdır. Çünkü O, Mutlak Dürüst ve Mutlak Hakim’dir. Ve O’nun bir


yalancı olarak tarif edilmesi mümkün değildir, aksi takdirde O’nun söylediği herhangi birşeye itimad etmek mümkün olmazdı ve din çelişkide olurdu.

Ve metin; Allah’ın Halifesi’ni, O’nun arzında, kimin takip edeceğinden bahseden ve onu, ona sıkı tutunanlar için dalalete düşmekten koruyucu olarak tanımlayan; ilahi bir metindir. Ve onun sahibi iddia edene kadar da, yalancıların yalnışlıkla iddia etmesinden Allah onu korumalıdır. Aksi takdirde, bu bir yalan ve test olanlar için de, batılı takip etmekleri üzere, onları (batıla) yönlendirmek olacaktır. Ve bu mesele, Mutlak Alim, Dürüst, Muktedir ve Hikmet Sahibi’nden asla çıkmayacak bir durumdur, tüm övgüler O’na mahsustur.

Zira, gaybı ve meselelerin sonuçlarını bilen bir insan şöyle derse “Eğer su içmek istiyorsanız o zaman, buradan için ve ben bu yerden hiç zehir içmeyeceğinizi temin ediyorum” ve sonra bu yerden zehir içseniz, sonra size bu temini veren kişi ne olur? Ya cahil, ya da birinci derecede bir yalancı, ya da bunu temin etmekten aciz, ya da sözünü tutmayan olur.

Böylece, Allah’a inanan kişi, Allah’ı cahil ya da yalancı ya da aciz ya da sözünü tutmayan olarak mı kabul ediyor? Allah tüm bunlardan münezzehtir. Ve onlardan (as) rivayet edildiğine göre, Allah Kuran’da ilahi metni batıl insanların iddia etmesinden koruyacağına söz vermiştir, batıl ehli bunu iddia etmekten azledilmiş ve Allah Teala’nın şu buyruğu ile onlara izin verilmemiştir: {Eğer bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık} [Hakka Suresi 69:44-46].

Ve Allah’a atfen ilahi sözlerin uyduruluyor olması ([Allah üzerine yalan söylemek]), her daim vardı ve Allah bunu engellemedi ve Allah’a atfen söz uyduranların hemen helak edilmeleri de gerekmemektedir. Bilakis, O Teala onlara zaman vermiştir. Ve bu durum, Müseyleme’nin çağrısı gibi, bariz sahte/yalan olan çağrıları takip edenler ile de aşikar olmuş ve bilinmiştir. Böylece kesindir ki, ayette kastedilen şey, Allah üzerine yalan isnad etmek değildir. Bilakis, kastedilen şey, delilin ortaya koyduğu ilahi buyruğu iddia ederek, Allah hakkında yalan söz uydurmaktır. Ve eğer bu olursa, o zaman burada Allah, ilahi buyruğu korumak için, ortaya koyulan kanıt ile, kaçınılmaz surette duruma müdahale edecektir. Ve bu, dalalete düşmekten bir koruma olarak tanımlı olan ve Allah’ın Halifesi’nin, izlememiz gereken kişilerin karakterini tanımlamak üzere teslim ettiği ilahi bir buyruktur. Yani, [bu durumda] O Teala’nın müdahale etmeye olan noksanlığı, O’nun bilgeliğini inkâr etmek olur.

Ve bu buyruğa ya da metne bir örnek de, İsa (as)’ın, Resul Muhammed (saa) hakkındaki vasiyeti ile Resul Muhammed (saa)’in, İmamlar ve Mehdiler (as) hakkındaki vasiyetidir. Yani ayette, yalan sözler uydurmanın önlendiği ile ilgili açıklama vardır ve bu sebepten, bu metin, sahibi için korunmuştur ve onun haricinde hiç kimse de bunu iddia edemeyecektir. Ve ayetin, ilahi buyruk hakkında olduğunu ve Allah’ın Halifeleri hakkında olduğunu, özellikle bunun sahibine ulaşıncaya kadar korunmak zorunda olduğunu açıklayan hadisler vardır. Böylece bu metin, onu etkileyebilecek herhangi bir müdahaleye karşı; ister bu müdahale, bunu teslim edecek Halife’ye taşırkenki aşamada olsun, ya da ister, onu iddia edecek Halife’ye ulaşım aşamasında olsun, korunan ilahi bir metindir. Ve bu gerçeği açıklamış hadisler vardır. Ve bu da, bu ayette geçen sözlerin uydurulmasının, ilahi metin ile ilgili olduğudur.


63

…Muhammed b. Fudayl, Ebu’l-Hasân (Ali b. Musa aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir: İmam’a, {Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar…} [Saff, 8] âyetinin anlamını sordum. Buyurdu ki: “Bu ifade, ağızlarıyla Emir’ül-Mü’minin (Ali b. Ebu Tâlib aleyhisselâm)’ın velayetini söndürmek istiyorlar, demektir.” Dedim ki: {Allah nurunu tamamlayacaktır…} [Saf, 8] ifadesinin anlamı nedir? Buyurdu ki: “Allah, imamlığı tamamlayacaktır...” Dedim ki: {Hiç şüphesiz! O, çok şerefli bir elçinin sözüdür.} [Hakka, 40] âyetinin anlamı nedir? Buyurdu ki: “Yani, Cebrail’in Allah katından Ali’nin velâyetiyle ilgili olarak bir sözdür.” Dedim ki: {Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsu-nuz.} [Hakka, 41] âyetinin anlamı nedir? Buyurdu ki: “Müşrikler dediler ki: Muhammed, Rabbine karşı yalan söylüyor. Allah, Ali ile ilgili olarak ona böyle bir emir vermemiştir. Bunun üzerine Allah, Kurân’dan bir bölüm indirerek şöyle buyurdu: {Hiç şüphesiz -Ali’nin velayeti- Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Eğer -Muhammed- bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık.} [Hakka, 43-44-45] [Usul-ü Kafi Hüccet Kitabı 6-515 & 91-1171]

Ayrıca Ebu Abdullah (Cafer-i Sadık aleyhisselâm) şöyle demiştir: “Bu mesele sahibi haricinde başka biri tarafından iddia edilemeyen bir meseledir. Aksi takdirde Allah, yanlışlıkla iddia eden kişinin ömrünü keser.” [Usul-ü Kafi Hüccet Kitabı 5-958]

Yani yalancı, ona sıkı tutunanlar için sapıklıktan bir koruma olarak tanımlanan İlahi Vasiyeti, iddia etmekten men edilmiştir. Ya da, onun (yalancının) İlahi Vasiyet iddiası, bu iddia ile insanlara çıkmasından önce, onun sonunu getirir. Çünkü o, vasiyeti iddia ederken, ona süre vermek, cehalet anlamına gelir veya gerizekalılık anlamına ya da ona sıkı tutunanları asla yanlışa sürüklemeyeceğine söz veren Allah (svt)’ya yalan isnad etmek anlamına gelir. Ve bunların da, Mutlak Hakikat’te olması mümkün değildir, tüm övgüler O’na mahsustur. Ve bu sebepten Allah Teala şöyle demiştir: {Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık}. Ve İmam Cafer-i Sadık (as) da şöyle buyurmuştur: “Allah onun ömrünü keser.”

Ve daha fazla açıklama için diyeceğim şudur ki: Ayet, [yanlış] iddianın engellendiği ve mümkün olmadığı ile ilgili, önceki makul sonuç ile uyumludur. Bununla ilgili olarak Onun (svt) {Eğer bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık} buyruğunun anlamı, yok etme; sözlerin uydurulmasının önüne geçer. Yani, eğer kişi (yalancı) bir söz uyduruyor olursa, yok edilir. Ve ayet, Muhammed (saa)’e ve Kuran’a inanmayanları işaret etmektedir. Ve bu sebepten ayetteki sözlerle çekişmekten maksat, Allah’ın sözleri anlamında değildir, çünkü onlar buna inanmazlar. Bilakis, çekişme/itiraz etme, ayetin anlamı ile ilgilidir. Yani, çekişme, makul bir şekilde onlara kanıtlanan şey ile ilgilidir ve bu da, ona sıkı tutunanları dalalete düşmekten koruyacak olan, sahibi dışında asla iddia edilemeyecek olan ilahi metindir. Çünkü sahibi dışında iddia edilebilir olduğunu söylemek, Allah Teala’ya, cahilliği, acizliği ve yalancılığı isnad etmek demektir. Bu sebepten; nedene, Kuran’a ve hadislere göre; yalancının, ona sıkı tutunanları dalalete düşmekten koruyucu olarak açıklanan karakteri tanımlayan, İlahi Metni iddia etmesi imkansızdır. Anlamı; esasen metin, amacını elde etmek üzere, onun sahibi onu iddia edene kadar korunacak demektir. Ve bu amaç, Allah Teala’nın onlara söz verdiği üzere, ona sıkı tutunanları yanlış yola sapmaktan önlemektir.


Ve daha fazla açıklama ve detaylandırma için diyeceğim ki, esasen, İlahi görevin iddiacısı:

a) Ona sıkı tutunanları dalâletten koruyacak olan karakterin tanımlı olduğu bu metin ile gelen kişi; doğruyu söylüyor olmalıdır ve yalan söylemesi ya da aldatması imkansızdır. Çünkü bu metin, yalancı ve sahtekarların iddia etmelerinden korunmuş olmalıdır. Aksi takdirde Allah, metin hakkında, sonsuza kadar dalâletten bir koruma olduğunu söylemiş olmasına rağmen; onları yanlış yöne sevk edebilecek şeye; insanların sıkı tutunmalarını buyurmuş olurdu. Ve bu bir yalandır ve hiçbir zaman Allah’ın yapmayacağı birşeydir.

b) Ya da o, İlahi görevin iddiacısıdır; fakat ona sıkı tutunanları dalâletten koruyacak olan karakteri tanımlayan metnin iddiacısı değildir. Bu davacının iddiası, test edilen bazıkişiler için, onların bazı konulardaki cehaletleri nedeniyle kafa karıştırıcı olabilir ve Allah (svt) iddiacı üzerine ayeti uygulayabilir; hatta onu takip edenlerin, ne bir bahanesi ne de bir mazareti olmamasına rağmen, iddia etmesinden belirli bir süre sonra; kulları için bir merhamet olarak onu yok edebilir. Ya da herkesin, onun tarafından kafa karışıklığına düçar olması; eğer bu kişi batılı aramıyorsa; mümkün olmayabilir. Ki eğer arıyorsa, o zaman o kişi, bir önceden açıkladığım karakter tanımlı metin olmadan, o kişiyi takip eder. Ve bir çok aptallık ondan yana çıka gelir ve böylece Allah, onun batıl oluşunu insanlara görünür ve açık yapar. Ve bu iddiacı üzerine ayetin uygulanması gerekli de değildir. Bilakis, aptalca batıla çağıran o kişilerle kalması için, kendisine uzun bir zaman dilimi verilir.

Ve bu konuyu daha yakın ve daha net yapmak için: Üç tane daire olduğunu varsayalım; beyaz daire, gri daire ve siyah daire. Beyaz daire, içine yalancının girilmesinden korunmuş olandır. Bu nedenle de, içine her kim girerse, iddiasında dürüsttür ve ona inanmak gerekir. Bu yüzden bu ayetin de bu daireye uygulanması zorunludur; {Eğer bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık}. Gri daireye gelince, içine bir yalancının girmesinden korunmuş değildir. Bu sebeple, içindekilere bağlanmak ya da onlara inanmak doğru olmayacaktır. Bununla birlikte, o daire içinde kim olursa olsun takip etmek için bir bahaneleri yoksa bile; kullar için bir rahmet olarak; bazen yalancıdan korunabilir, içine girmesinden sonra. Bu nedenle, ayet bu daireye uygulanabilir fakat uygulanması zorunlu değildir. Üçüncü daireye gelince, bu siyahtır ve içine yalancının girmesinden korunaklı değildir. Bilakis, bu yalancıların dairesidir. Ve bunun yalancıların dairesi olduğu çok net bir şekilde açıktır. Bu sebepten, evvel emirde bunu yalancılardan, ne içine girmelerinden önce ne de sonrasında, korumaya gerek yoktur.

Bunun sonrasında şu gerçeğe de dikkat etmekte yarar vardır ki; o da, bizim, dalalete düşmekten koruyucu olarak açıklanmış olan karakteri tanımlayan metnin, iddia edilmekten önlenmesi hakkındaki konuşmalarımız, genel olarak, İlahi Pozisyonun iddia edilmesi ile ilgili değildir. İlahi Pozisyonu ya da Peygamberliği ya da O’nun (svt) arzındaki Halife’liği yanlışlıkla ve aptalca iddia etmek, vasiyet (karakteri tanımlanayan metin) olmadan bununla tartışmak, çok sefer gerçekleşmiş bir durumdur. Ve belki, bunu yanlışlıkla iddia eden belli bir süre canlı kalmıştır. Ve buna bir örnek de, Resulullah (saa)’in döneminde Peygamber olduğunu iddia eden, yalancı Müseyleme’dir. Ve Müseyleme, Resulullah (saa)’in vefatından sonra hayatta


65

kalmıştır. Bu nedenle, Allah’ın tanıklığı, buyruğu olmadan, vasiyetsiz yapılan iddia, değersiz ve aptalca bir iddiadır. Her kim böyle hilekar bir davacıya inanırsa, Allah’ın önünde hiçbir mazarete sahip değildir. Bu suretle, sözü edilen şey hiçbir şekilde, batıl ehlinin iddia etmesini önlemek değildir, bilakis, ona sıkı tutunanları dalalete düşmekten koruyucu olarak açıklanmış olan karakteri tanımlayan metni, onların iddia etmesini önlemektir. Ve bu da, Allah’ın Halifesi’nin insanlara olan vasiyetidir. Ve, nedenleri ile kanıtlamış olduğumuz, Kuran ayeti ve hadisler ile onaylanmış olan bu koruma; aynı zamanda gerçeklik ile de kanıtlanmıştır. Metnin üzerinden, onu iddia eden herhangi biri olmadan yüzlerce yıl geçmesi, bu gerçeği kanıtlamaya da yeterlidir. Tevrat’ta peygamberlerin vasiyetleri üzerinden ve İsa (as)’ın vasiyeti üzerinden yüzlerce yıl geçmiş ve Hz. Muhammed (saa) ve ondan sonra onun Vasiler’i haricinde hiç kimse onu iddia etmemiştir. Aynı şekilde, hiç kimse İmamlar (as) dışında Hazret’in vasiyetini de iddia etmemiştir. Ve İmam Rıza (as) bu gerçeklikle, Katoliklere karşı münazara etmiştir. Tevrat ve İncil’de geçen Hz. Muhammed (saa) hakkındaki, önceki peygamberlerden olan bu metinleri açıklığa kavuşturduktan sonra, Katolik bu metnin birden fazla karaktere uygulanabilir olduğunu öne sürmüştür. Böylece İmam Rıza (as)’ın Katolik’e karşı münazarası, bu yalancıların bundan böyle vasiyeti hiçbir şekilde iddia etmemelerine sebep olmuştur. Ve bize fayda sağlayacak olan metnin bir parçası şöyledir:

“Ama onun bu Muhammed olduğunun doğru olduğu bize kanıtlanmamıştır, bilakis onun adı Muhammed’tir, yani biz onun sizin Muhammed’iniz olduğundan şüphe ederken, onun peygamberliğini itiraf etmemiz doğru değildir.” İmam Rıza (as) şöyle buyurur: “Şüphe ile mi tartıştınız?! Allah, Adem’in zamanından bizim bu zamanımıza kadar, adı Muhammed olan başka bir peygamber mi gönderdi? Ve kitaplarınızda bulduğunuz, O’nun tüm peygamberler üzerine gönderdiği Muhammed, başka bir Muhammed mi?” Böylece ona cevap vermekten geri durdular.” [Isbatul-Huda c.1, s.194-195]

Böylece, önceki Vasilerin, bu metin ile yaptıkları münazaralar, onlara inananlar üzerinde bir kanıttır. İsa ve Muhammed (as) bununla tartışmıştır. İsa (as), onların kendisinden, dolaylı olarak bahsetmiş olmalarına rağmen, kendinden önceki Peygamberlerin metni ile münazara etmiştir. Ve Muhammed (saa), İsa (as)’ın ve İsa (as)’dan önceki Peygamberlerin kendisinden bahsetmesi ile münazara etmiştir. O (svt) buyurdu:

{Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah´ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat´ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek AHMED adında bir ELÇİYİ de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler.} [Saff Suresi: 6]

{Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.} [Araf Suresi 7:157]


Ve Allah Kuran-ı Kerim’de açıkladığı üzere, eğer Hz. Muhammed (saa)’in iddiası yalnış olsaydı – ki o bundan münezzehtir – onun bunu iddia etmesine izin vermezdi. Çünkü Allah metni muhafaza edeceğine ve yalancılar tarafından iddia edilmesini önleyeceğine dair söz verir ya da, Allah (svt), yalancıları, metinden men edeceğine dair söz verir:

{Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o, hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin sözüdür. O, bir şâirin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz! Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. Eğer bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı. Şüphesiz bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür. Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz. Şüphesiz bu, kâfirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir. Şüphesiz bu, gerçek kesin bilgidir. O halde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et.} [Hakka Suresi 69:38-52}

Ve işte, Hz. Muhammed (saa)’in vefat gecesi yazdığı metin buradadır. Bin seneden fazladır, kitaplarda bulunmaktadır ve her insanoğlu, buna bakmak ve okumak marifetine sahiptir. Ancak, yalancılar pek çok olmasına rağmen, bir tane yalancı bile bunu iddia edememiştir. Allah bunu her yalancı iddiacıdan azletmiştir. Sizler, bir çoklarını, İmamet’i ya da Mehdiliği iddia etmiş olarak bulabilirsiniz fakat asla; iddia etmek üzere, bu metin üzerinde yakalanmış, Allah’ın hicabına nüfuz edebilen hiç kimseyi bulamayacaksınız. Ve bu gerçeklik, evvelce sunduğum şeyi açıklar ki, bu da, bu kitabın, kendi kendine dalaletten bir koruma/önlem olduğudur. Yani, Resulullah (saa)’in bahsettiği, onun sahibinden başka hiç kimsenin, onu iddia edemeyecek olmasıdır. Ve herkim iddia ederse, o hakikati söylüyor ve onun sahibidir demektir. Ve bu da, yeterli tam bir delil ve çağrının uygunluğunun, yerleşmiş bir kanıtıdır. Böylece kim gerçeği ister ve gerçeğin uygunluğunu bilmek isterse, o zaman vasiyet ve içinde bahsedilen kişinin ben olduğumu söylediğim iddiam, onun için yeterlidir. Ayrıca, bundan başka daha pek çok deliller de vardır. (Benim), Allah’ın dininin ilmini ve yaratımın gerçeklerini biliyor oluşum, Allah’a ait olan Hakimiyet Bayrağını taşımada tek oluşum ve ayrıca Allah’ın, kullarına, rüyalarla direkt olarak benden bahsetmesi ve Allah’ın yeryüzünde, Allah’ın Mahlukat’ı için, O’nun Halifeleri’ne yapılması gereken şehadet metodları olan rüyalardan başkaları… Meleklerin, Adem (as)’ın Halifeliği’ne, vahiyle tanıklık ettikleri gibi; Allah ayrıca, dünya genelinde birbirlerinden ayrılmış olan çok sayıda insana da tanıklık etti. Ve muhtemelen herbiri beraber, Ahmed el Hasan haktır ve o, Allah’ın Halifeleri’nden bir Halife’dir diyerek, yalan söylemeyi planlamış olamazlardı. Ve esasen O (svt) şöyle buyurur:

{Seni insanlara bir elçi olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.} [Nisa Suresi 4:79].

Ve O svt şöyle buyurur:

{Fakat Allah sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik eder. Şahit olarak Allah yeter.} [Nisa Suresi 4:166].


67

Ayrıca Sünni Müslümanlar ile ilgili olarak, Allah Resulü (saa), onlara, Mehdi’ye zafer vermeleri için çağrıda bulunmuş ve onu, Sünni kitaplarının, en mütevatir hadislerinde olduğu üzere, “Allah’ın Halifesi Mehdi” olarak isimlendirmiştir. Ve esasen, ben onlara geldim. Ve adım, Allah Resulü (saa)’in adı gibi Ahmed ve babamın adı, Allah Resulü (saa)’in babasının adı gibi İsmail’dir. Tıpkı hadislerin bahsettiği gibi. Ve Hazret (saa) şöyle buyurmuştur: “Ben iki kurbanlığın oğluyum, Abdullah ve İsmail.” Ve ona sıkı tutunanlar için, dalâletten bir koruma olarak tarif edilen karakterin, tanımlı olduğu metin ile size geldim. Ve ilim ile geldim. “Biat Allah’adır” bayrağını taşıyan tek kişi benim. Bu nedenle, Allah’tan korkun, Ey Muhammed (saa)’in ümmeti! Ve hakka çağırın! Resulullah’ın sizi, buz üzerinde sürünmek zorunda kalsanız bile, zafer vermek için çağırdığı, Allah’ın Halifesi Mehdi’yi takip edin. Ve hem bu dünyada, hem de ahirette kurtarılanlardan olabilmeniz için, Peygamberiniz’in (saa) tek olan vasiyetine iman edin.

- Ahmed el Hasan (as)

BABASI KENDİSİNDEN ÜSTÜN OLAN MEHDİ Ebu Abdullah Cafer-i Sadık (as) babalarından naklediyor: Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ve O (Allah), benden Aliyi, Hasanı, Hüseyini ve Hüseyinin soyundan 12 İmamların geri kalanını seçti. Onların (Hüseyinin soyundan olanların) dokuzun-cusu, onların batınıdır, ve (onların) zahiridir, ve o, onların EN İYİSİdir, ve o, Kaim-dir.”

- Gaybeti-Numani: s.73

Ebu Amir Said bin Kazvinden, o da Ebu Basirden, o da Ebu Abdullah (as)’dan, o da babalarından naklediyor: Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Vasiler Hüseyin (as)’dandır, onlar Hüseyinin evlatlarından olan dokuz kişidir. Onlar dini, mübaleğe-cilerin bidatlarından, sapıkların hilelerinden ve cahillerin tefsirlerinden arındıra-caklar. Onların dokuzuncusu onların en zahir olanı ve onların natıkıdır. O, Kaimdir ve o, onların EN İYİSİDİR.”

- İstibsar: sayfa 8-9

Ehlibeyt (as)’ın makam ve üstünlüklerinden haberdar olanlar çok iyi biliyorlar ki, İmam Hüseyin (as)’ın soyundan gelen dokuz İmamların sonuncusu, kendinden önceki sekiz İmamdan üstündür. Ve bu iki hadise dikkat ettiğimizde bunu apaçık görüyoruz. Şimdiyse bu hadise bakalım:

Resulullah (saa) Hüseyin (as)’ı tutarak şeyle dedi: “Ey Selman! Dünya haksızlık ve zulümle dolduktan sonra onu hak ve adaletle dolduracak olan, ümmetimin Mehdisi, benim bu evladımın soyundandır. İmam oğlu imamdır, alim oğlu alimdir, vasi oğlu vasidir. Kendisinden önce olan babası, imam, vasi ve alimdir.” Selman dedi: “Ya Resulullah! Mehdi mi üstün yoksa babası mı?” Buyurdu: “BABASI ÜSTÜNDÜR. Onların birincisinde, onların hepsinin sevabı vardır, zira Allah onları, onun aracılığıyla hidayet etmiştir.”

- Süleym ibn Kaysın kitabı: s.429

Bu hadiste görüyoruz ki, babasının Mehdiden üstün olduğu söyleniyor. Ve hiç şüphesiz İmam Hasan Askeri (as), İmam Muhammed Mehdi (as)’dan üstün


değildir. Gerçek şu ki, bu hadiste Babası üstün olan Mehdi, vasiyette Ahmed ismiyle geçen kimsedir ve İmam Muhammed Mehdi (as)’ın oğludur. Ve hadiste baba olarak geçen İmam Muhammed Mehdi (as)’dır.

İmam Ali bin Hüseyin (as) buyurdu: “SİZİN SAHİBİNİZİ Necefin tepesinde, BABASININ ENSARLARIYLA birlikte, Resulullahın BAYRAĞINI kaldırdığı yerde görür gibiyim. O, mahvetmediği bir kavim bırakmayacaktır.”

- Yevmul-Halas li Kemal’i Süleyman: s.248

{Sonra Kuzunun Siyon Dağı’nda dayandığını gördüm. O’nunla birlikte 144 000 kişi vardı. Alınlarında kendisinin ve BABASI’NIN isimleri yazılıydı.} [İncil: Vahiy bölümü, 14:1]

İncilden olan bu pasajda geçen Kuzu, Ahmed el Hasandır (as).

SÜFYANİNİN VE KAİMİN – YAMANİNİN HURUCU

Cabiri Cufi şöyle der: İmam Muhammed Bakır (as)’a Süfyani’yi sorduğumda şöyle buyurdu: “Süfyani’nin çıkışından önce karşınıza Şeysabanı çıkacak. Tıpkı yerden su çıkar gibi Küfeden çıkacak, o sizlerin kervanınızı öldürecek. ONDAN SONRA Süfyaninin ve Kaim (as)’ın hurucunu bekleyin.”


Hişam bin Salim şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Yamani ve Süfyani, süratle koşan hızlı iki at gibidir.”

- Emali (Şeyh Tusi): 2/275; Biharul-Envar: 52/253, h.143; s.275, h.170; Mucemul-Ehadis: 3/478, h.1043; Gaybeti-Numani: bölüm 18, hadis 15

Bu iki hadise dikkat ettiğimizde Süfyaniyle savaşacak olan Kaimin (as) Yamani olduğu belli oluyor. Ve aşağıdaki hadise dikkat edersek, Mehdinin Süfyaniden önce doğudan çıkacağını görüyoruz. Ve bu hadisteki Mehdi kesinlikle İmam Muhammed Mehdi (as) olamaz. Zira Süfyaninin çıkışı İmam Muhammed Mehdi (as)’ın kıyam alametlerinden olduğundan, ondan (as) önce olması gerek. Gerçek şu ki, bu hadiste zikredilen Mehdi, İmam Muhammed bin Hasan (as)’ın evladı olan Yamanidir.

Harisi Hamdani şöyle der: Emirülmüminin (as) şöyle buyurdu: “MEHDİ’NİN gözleri yere bakar, saçları karışıktır, yanağında ben vardır, onun çıkışı doğu tarafın-dadır. Böyle olunca SÜFYANİ ZUHUR EDECEKTİR. Onun hükümeti bir kadının hamileliği olan dokuz ay sürecektir...”

- Gaybeti-Numani: 18.bab, h.14

Ebu Abdullahın (as) şöyle buyurduğunu duydum: “Süfyaninin çıktığında bir ordu BİZE doğru, bir ordu da SİZE doğru gönderecek. Böyle olduğunda herne yolla olursa olsun, BİZE DOĞRU GELİN.”

– Delailul-İmame: 261; Biharul-Envar: 52/253, h. 145; Mucemul-Ehadis: 3/470, h.1034; Gaybeti-Numani: 346, h.17

Ziyadı Gandi, hadis ashabının birinin şöyle dediğini nakleder: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’a şöyle arzettim: “Süfyani, kesin midir?” Buyurdu ki: “Evet, ve Nefsi


69

Zekiyye’nin öldürülmesi kesindir ve KAİM KESİNDİR ve Beyda’nın çökmesi kesindir ve gökten çıkacak olan el kesindir ve nida kesindir.” “O nidada ne söylenecek?” diye sorduğumda şöyle buyurdu: “Bir münadi Kaim’in ve babasının adı ile nida edecektir.”

- İsbatul-Huda: 3/736, hadis 102; Muntahabul-Eser: 455, hadis 4; Mucemul-Ehadis: 3/450, hadis 1003; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 15

Bu hadiste Kaim, 5 alametten biri olarak zikredilmiştir. Ve burda Kaimden kasıt Yamanidir.

Abdullah bin Sinan’dan: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Nida, kesin olarak vuku bulacak, Süfyani kesindir, YAMANİ KESİNDİR, Nefsi Zekiyye-nin öldürülmesi kesindir ve gökyüzünden bir elin doğması kesindir.” Ve buyurdu ki: “Ramazan ayındaki feryad uyuyanları uyandıracak, uykuda olmayanları ise dehşete düşürecek. Öyle ki genç kızları zifaftan dışarı çıkaracak.”


Bu hadislerden de yine görüyoruz ki, Kaim ile Yamani aynı kişidir. Ve bu hadiste geçen Kaimin, İmam Muhammed bin Hasan (as) olması imkansızdır, zira Kaim kendisi, kendisinden önce vuku bulan alametlerden biri olamaz. Ve yine de burda bahsi geçen Kaim, Yamanidir. Ve son hadis aslında bizlere Kaimin kim olduğunu göstermiş oluyor.

Böylece, bu hadislerden anlamış oluyoruz ki, İmam Muhammed Mehdi (as)’ın kıyamından önce çıkan bir Kaim vardır ki, hem Yamani hemde Mehdidir.

ALLAHIN TEMSİLCİSİNİN OĞLU YAMANİDİR

“İlahi, Kendi tesilcin ve TEMSİLCİNİN OĞLUNA – itaat ve hakları vacip kıldığın, çirkinliklerden uzaklaştırdığın...”

- Mefatihul-Cenan: s.1260

“İlahi, Kendi temsilcin ve TEMSİLCİNİN OĞLUNUN ferec ve zuhurunu acil yap, ONLARIN fereciyle bizim de işimize ferec ver...”

- Mefatihul-Cenan: s.1144-1145

Mefatihul-Cenan kitabında İmam Muhammed bin Hasan (as) hakkında olan dualarda “temsilci” kelimesinin ona (as) ait olduğunu hepimiz biliyoruz. Ve duada açık şekilde “temsilcinin oğlu” kelimesi de geçiyor. Aslında fazla söze gerek yoktur. Zira bu duada, İmam Mehdi (as)’ın oğlu olduğunu ve ikisinin birlikte geleceğini görmüş oluyoruz. Ve burda temsilcinin oğlu, Mehdilerin ilki ve Yamaniden başkası değildir.

“Senin vasine (İmam Mehdi a.s) ve ahdini taşıyanlara ve onun EVLATLARINDAN OLAN İMAMLARA selam olsun...”

- Biharul-Envar: 99/114 ve 52/20

İmam Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Eğer size bir kişi ile ilgili birşey söylersek, onda değil, ONUN OĞLUNDA YADA OĞLUNUN OĞLUNDA çıkarsa, sakın inkar etmeyin.”


- Biharul-Envar: 26/225; Nimetullah Cezairi: s.435

İmamlardan (as) nakledilen Sahib el-Zaman (İmam Mehdi) şöyle buyurulur: “Allahım, ona ve AİLESİNE, OĞLUNA, SOYUNA, ümmetine ve bütün halkına, onların razı ve memnun olduklarını ver.”

- Mefatihul-Cenan: s.616 ve s.778

İmam Rızanın (as) duasında geçen İmam Mehdinin (as) zuhur asrı hakkındaki beyanatında şöyle buyurulur: “Allahım, ona ve AİLESİNE, OĞLUNA, SOYUNA ve ümmetine, ve bütün halkına onların razı olduklarını ver...” Nihayet şöyle buyurdu: “Allahım, onun devrinin hükümdarlarını ve ONDAN SONRAKİ İMAMLARI mübarek kıl ve onları umut ettikleri şeye ulaştır ve onların hayatlarını uzun et ve onların zaferini aziz kıl.”

- Misbahul-Mütehacid: s.409

FEREC DUASINDA KAİMİN EVLATLARI Biliyormuydunuz ki, ahirzamanın amelsiz alimleri İmam Mehdi (as)’dan sonra onun soyundan olan 12 Mehdilerin varlığını insanlardan saklamaktalar? En azından 12 Mehdilerle ilgili bilginizin kısıtlı olması bunun delillerindendir. Peki, neden? Sebep şu ki, kendisini İmamın (as) naibi, alim ve bilge sayan bazı alimler büyük çaba göstererekbu gerçeği saklamaya çalışıyorlar ki, kendilerine biçtikleri o naiplik ve müçtehitlik iddialarıyla insanları kolayca yoldan saptırarak, kendi yalanlarıyla onlardan maddi ve manevi faydalansınlar. Böylece de insanları Hakimiyetullah inancından, Hüseyin (as)’ın kıyamının gayesinden uzaklaştırıp kendileriyle birlikte cehennemin derin kuyularına götürsünler. Aksi taktirde insanlar hiçbir zaman oy ve seçimlerle kendilerine bir lider, rehber seçmezlerdi.

Ve biliyor musunuz ki, hergün mescitlerde, namazlardan sonra okuduğunuz ferec duasını sizlere tam şekilde okutmuyorlar ve son kısmını duadan çıkarıyorlar?! Zira duanın bitti dediğiniz kısmından sonraki ilk cümle mehdilerin hakimiyetine işaret ediyor! İşte, bakalım ferec duası tam şekilde nasılmış:

“Allahumme kun li-veliyyik’el-kaim bi emrike Muhammed bin Hasan el-Mehdi aleyhi ve ala abâih, efzelus-salatu vesselam, fî hazîh’is-sâati ve fî kulli sâatin, veliyyen ve hafızan ve kaiden ve nâsıran ve delîlen ve muayyida; hatta tuskinehû arzake tav’an ve tumettiehû fîhâ tulân ve arza, ve tec’alehu ve zurriyetehu minel eimmetil varisin.”

Çevirisi: “Allahım! Kaim olan velin Muhammed bin Hasan el-Mehdinin, selat ve selam onun ve babalarının üzerine olsun, (insanların) teslimiyetiyle birlikte yeryüzüne yerleşti-rip uzun zaman orada faydalandırıncaya dek, şimdi ve herzaman dostu, koruyucu-su, rehberi, yardımcısı, yol göstericisi ve kuvvetlendiricisi ol ve ONU VE EVLATLA-RINI VARİS İMAMLARDAN KIL.”

- Biharul-Envar: 94/349; Akbel Seyid bin Tavus: sayfa 86

http://shiaonlinelibrary.com/…/%D8%A7%D9%84%D8%B5%D9%81%D8%…

http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fshiaonlinelibrary.com%2F%25D8%25A7%25D9%2584%25D9%2583%25D8%25AA%25D8%25A8%2F1525_%25D8%25A8%25D8%25AD%25D8%25A7%25D8%25B1-%25D8%25A7%25D9%2584%25D8%25A3%25D9%2586%25D9%2588%25D8%25A7%25D8%25B1-%25D8%25A7%25D9%2584%25D8%25B9%25D9%2584%25D8%25A7%25D9%2585%25D8%25A9-%25D8%25A7%25D9%2584%25D9%2585%25D8%25AC%25D9%2584%25D8%25B3%25D9%258A-%25D8%25AC-%25D9%25A9%25D9%25A4%2F%25D8%25A7%25D9%2584%25D8%25B5%25D9%2581%25D8%25AD%25D8%25A9_351%23top&h=1AQHN9t12&enc=AZOxUhrT8kzEGMBZxsJc9rlLUEicPfG4H0VCAOJEcgQVfMprbzIOOECzD0wMNrAdxt7lvYOuNcV87pVOmYV9R11THY4hhIPH5zBeo7y8mhSXHgxtOcCP0FFwOGcVwK7IVaLTd1MMIRoQbRREwSUf57Ac9joX5qn4FPFJlBcGYSgrfw&s=1


71

Böylece, çoğumuzun bildiği ve belki hergün okuduğu ferec duası da Mehdilere işaret ederken, bunu insanlardan saklayan o amelsiz alimlere taklit edenler bir daha peşinden gittikleri bu yolu gözden geçirsinler.

YEDİNCİDEN OLAN BEŞİNCİ EVLAT AHMED’DİR Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ya Ali (as), sen bendensin, ben de sendenim. Sen benim kardeşim ve vezirimsin. Ben vefat edersem, insanların kalbinde sana karşı olan nefretleri ortaya çıkacaktır. Ve benden sonra sessiz meşakkatli bir fitne olacak ki, her “veliyah” ve “bitana” (o fitneye) düşecek. Bu, Şiilerin, SENİN OĞULLA-RINDAN OLAN YEDİNCİNİN BEŞİNCİSİNİ kaybettikleri zaman olacak. Gök ve yer ehli bu kayboluşa hüzünlenecek. Onu kaybettikleri zaman ne kadar mümin erkek ve kadınlar keder içinde, endişeli ve şaşkınlıkta kalacaklar.”

- Biharul-Envar: 26/350; Gaybeti-Meram: 1/212

Abdurrahman bin Ebu Leyla naklediyor ki, İmam Ali (as) şöyle buyurdu: “Ben Ümmü Selemenin evinde, Peygamberin (saa) yanındaydım... ta ki Resulullah (saa) bize döndü ve sesini yükselterek dedi: “EVLATLARIMDAN YEDİNCİNİN BEŞİNCİ-SİNİ kaybederseniz dikkatli olun!” Ben dedim: “Ey Allahın Nebisi, bu gaybet nedir?” Buyurdu: “SESSİZLİK, ta ki Allah ona HURUÇ etme izni verinceye dek.”

- Biharul-Envar: 36/333; İsbatul-Huda: 1/589; Mucemul-Ehadis: s.65

Ali bin Cafer, kardeşi İmam Musa Kazım aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu nakleder: “YEDİNCİDEN OLAN BEŞİNCİ gözden kaybolduğunda mutlaka ve mutlaka dininize sahip olun. Bu emrin sahibi mutlaka gaybete çekilecek, imamete inananların çoğu sözünden dönecektir. Şüphesiz bu, Allah’ın bir imtihanıdır, Allah bununla halkını deneyecektir. Eğer sizin babalarınız ve dedeleriniz, bundan daha sahih bir din olduğunu bilseler, mutlaka o dine uyarlardı. Ali bin Cafer der ki: Şöyle arzettim: Ey imam! Yedinciden olan beşinci evlat kimdir? Buyurdu ki: Ey oğlum! SİZİN AKLINIZ BUNU ALAMAZ. Ve düşünceleriniz bunu taşıyamaz, ama eğer yaşarsanız bunu anlayacaksınız.”

- Kafi:1/336; Hidayetul-Kübra: 361; Kemalud-din: 359, hadis 1; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 11

Gördüğümüz gibi bu hadislerde geçen kişi, Resulullahın (saa) evlatlarından olan YEDİNCİNİN BEŞİNCİSİ İmam Mehdi (as) değildir. Zira İmamların (as) sayının 12 olduğunu hepimiz biliyoruz. Ve İmam Ali (as)’ın da Resulullahın (saa) evladı olmadığı da malumdur. Oysa hadiste Resulullahın (saa) EVLATLARINDAN olan 12 kişiden (7+5) bahsediliyor. Öyleyse onbirinci evlat İmam Muhammed bin Hasan (as)’dır. Ve onikinci evlat bugüne kadar herkes için bir sır olarak saklı kalmış ve akıllarımızın bu zamana dek alamadığı kimsedir ki, kendisi gelerek bu sır perdesini kaldırdı ve böylece hadislerdeki karışıklıklara son koydu. Ve bu kimse, İmam Muhammed bin Hasan el-Mehdi (as)’ın oğlu olan Ahmed el Hasan (as)’dır. Ve bu hadislerde geçen gaybet artık gerçekleşti. 2008’de gaybete çekilerek sessiz kaldı ve bu dönemde munafıklar, onun (as) namını kullanarak bir ofis açtılar ve insanları saptırmaya çalıştılar ve bunu başardılar. Çok az kişi hariç, Ahmed el Hasana (as) iman etmiş herkes onların bu tuzağına düştü ve bilmeden büyük bir fitnenin içine düşürüldü. Ve sonra, 2015’te Ahmed el Hasan (as) sessizlik gaybetinden çıkarak


İmam Mehdi (as)’ın zuhur müjdesini en yakın ashabına iletti ve bunu tüm dünyaya beyan etme emrini verdi ve ayrıca Ensarların büyük bir fitnenin içinde olduklarını delillerle açıkladı. Buna rağmen, maalesef çok az bir deste ofisin içyüzüne tanıklık etti ve bu fitneden kurtuldu.

ON BİRİNCİNİN [İMAM MEHDİNİN (AS)] EVLADI Esbağ bin Nebâte’den: Bir gün Emirülmüminin Ali’nin aleyhisselam yanına gittiğimde onun düşünerek yere birşeyler çizdiğini gördüm. Dedim ki: “Ey Emirülmüminin! Yeri sevdiğin için mi çiziyorsun?” Şöyle buyurdular “Hayır! Vallahi, ne yeri ne de dünyayı bir an dahi olsa sevmedim. Ama benim düşüncem, benim ONBİRİNCİ EVLADIMDAN OLACAK YENİ DOĞMUŞ ÇOCUK hakkındadır. O, zulümle dolacak olan dünyayı adâlet ve eşitlikle dolduracak olan Mehdi’dir. Onda hayret ve gaybet olacaktır. Bu zaman bazı kavimler sapıtacak, bazıları ise hidayete ulaşacaktır. Dedim ki: Ey Emirülmüminin! Bu hayret ve gaybet ne kadar sürecektir? Buyurdu ki: Sebt3 kadar. (Diğer bir rivayette: 6 gün veya 6 ay veya 6 sene [Üsuli-Kafi: 1/338; Gaybeti-Tusi: 165, h.127]) Dedim ki: Bu mutlaka olacak mıdır? Şöyle buyurdular: Evet, bu mutlaka olacaktır. Dedim ki: Ben o zamanı görecek miyim? Şöyle buyurdular: Ey Esbağ! Sen o zamanı nereden görebilirsin ki? Onlar bu Ehl-i Beytin iyileri ile olan ümmetin seçkinleridir.”

– Kafi 1/338: hadis 7; Hidayetul-Kubra: 88; Kemalud-din: s.228, hadis 1; Kifayetul-Eser: 219; el-İhtisar: 209; Gaybeti-Tusi: 164; Biharul-Envar: 51/117, hadis 18; Gaybeti-Numani: bölüm 4, hadis 4

Ümmü Hani es-Sakefi der: Akşam, mevlam Muhammed bin Ali Bakırın (as) yanına gittim ve dedim: “Ey Mevlam, Allahın kitabında bir ayet var ki, aklımda kaldı ve beni endişelendiriyor, geceyi uyuyamadım.” İmam (as) şöyle buyurdu: “Sor, ey Üm-mü Hani.” Dedim: “Allah buyuruyor: {Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara.} [81:15-16]. O (as) şöyle buyurdu: “Evet ey Ümmü Hani, sorduğun bu soru AHİRZAMANDA DOĞACAK OLAN BİR ÇOCUK hakkında-dır ve o, bu soydan olan MEHDİDİR.”

- Kemalud-Din ve Tamamun-Nima (Şeyh Saduk): s.330, 308, 312.

Hasan Basri’den: Cebrâil Resulullah’a (sallallahu aleyhi ve âlih) nazil olarak şöyle dedi: “Ey Muhammed! Doğrusu yüce Allah kızın Fatımâ’yı kardeşin Ali ile evlendirmeni emrediyor.” Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) Ali’yi (aleyhisselam) çağırtarak şöyle buyurdu: “Ey Ali! Alemdeki kadınların efendisi ve senden sonra en çok sevdiğim insan olan kızım Fatımâ’yı seninle evlendiriyorum. SİZİN İKİNİZDEN cennet gençlerinin iki efendisi ile benden sonra yeryüzünde kendilerine karşı çıkılıp kanlara bulanacak ve parlayan necibler olan evlâtlar dünyaya gelecektir. Allah, zulümü onlar sayesinde yeryüzünden silecektir. Hakk onlarla ihyâ olacak ve bâtıl onlarla yokolacak, ONLARIN SAYISI BİR YILIN AYLARI KADARDIR. Ve İsa bin Meryem onların sonuncusunun arkasında namaz kılacaktır.”

- Biharul-Envar: 36/272, hadis 94; İsbatul-Huda: 10/619, hadis 659; Evalimul-Ulum: 3/135, hadis 73; Gaybeti-Numani: bölüm 5, hadis 1

3 Sebt Arapçada Cumartesi günü demektir.


73

İmam Ali (as)’ın evlatlarından olan onbirinci kişi İmam Muhammed bin Hasan Askeri (as)’dır. Onun evladı da Ahmed el Hasan (as)’dır. Ve ilk hadiste bahsedilen gaybet de Ahmed el Hasan (as)’ın gaybetidir ki, 2008-2015 seneleri aralığında gerçekleşmiştir. Ve Üsuli-Kafi ve Gaybeti Tusi kitaplarında geçen 6 gün veya 6 ay veya 6 sene süresi de hiç şüphesiz İmam Muhammed Mehdi (as)’a ait değildir. Zira onun her iki gaybeti bundan çok daha fazla sürmüştür. Ve aslında Ahmed el Hasan (as)’ın 6 senelik gaybet döneminin artık gerçekleşmiş olması, onun (as) hakkaniyetinin delillerindendir. Zira hadiste buyurulan kehanet gerçekleşti ve 6-7 sene boyunca sessizlik gaybeti oldu. Ve bu gaybet, İmam Mehdi (as)’ın zuhuruyla sonlandı.

Fakat bu hadisi, Gaybeti-Numani kitabının türkçe ve azericeye çevirilerinde tahrif ederek “onbirinci evladımı düşünüyorum” diye çeviriyorlar. Böylece de insanları daha fazla şaşkınlıkta bırakıyorlar. Zira İmam Muhammed Mehdi (as)’ın 6 senelik gaybet dönemi olmamıştır ve hadisin tahrifi, anlaşmazlık doğuruyor. Ve bununla da önemli bir gerçeği insanlardan saklayarak zanlarınca Ehlibeyte (as) hizmet ettiklerini düşünüyorlarken, tam tersi Allahın, Ehlibeytin (as) ve meleklerin lanetine uğramış oluyorlar. Allah böyle kimselere lanet etsin. Fakat onlar isteseler de istemeseler de, Allah Kendi nurunu tamamlayacaktır!

Ebu Cafer Bakır (as) Cabir bin Abdullah Ensariden rivayet eder: “Fatımanın (as) yanına gittim ve elinde bir levha vardı ve levhada EVLATLARINDAN olan vasilerin isimleri yazılıydı, ONİKİ tane saydım, sonuncusu Kaimdi, üçünün ismi Muhammed, diğer üçününkü de Ali’ydi.”

- Üsul-i Kafi, cilt 1, s. 532; Şeyh Saduk, el-Hisal, s. 477-478; Şeyh Saduk, Uyuni Ahbar'ir-Rıza, cilt 2, s. 52; Şeyh Saduk; Kemalud-Din ve Tamamun-Nima, s. 269; Şeyh Saduk, Men'la yehzuruhul-Fakih, cilt 4, s. 180; Revzatul-Vaizin, s. 261; Hürr Amili, Vesailuş-Şia, cilt 16, s. 244; Şeyh Müfit, İrşad, cilt 2, s. 346; Biharul-Envar, cilt 36, s. 201-202 ve diğer kaynaklar.

Bildiğimiz gibi, eğer Fatımanın (as) evlatlarından bahsediliyorsa, o zaman İmam Ali (as) bu listede değildir. Hadisin son cümlesinde de apaçık belli oluyor, zira biliyoruz ki, İmamlardan (as) dördünün ismi Alidir (as). Oysa hadisin sonunda üçünün isminin Ali olduğu söylenmesi, İmam Ali bin Ebu Talip (as)’ın bu listede olmadığının başka bir delilidir. Ve bu hadiste geçen sonuncu, yani 12ci şahıs, İmam Muhammed Mehdi (as)’ın oğlu, Ahmed el Hasan (as)’dır. Ve onun (as) neden İmamlarla bir listede zikredilmesinin de sebebinin açıklamasını da Ahmed el Hasan (as) vermiştir.

İmamlardan (as) nakledilen Salı akşamının duasında şöyle buyuruluyor: “Allahım, Mustafa olan Muhammede, Mürteza olan Aliye (1), Betül olan Fatımaya, iki torunlara (2, 3): Hasan ve Hüseyine, Zeynel Abidin olan Aliye (4), Bakır olan Muhammede (5), Sadık olan Cafere (6), Kazım olan Musaya (7), Rıza olan Aliye (8), Taki olan Muhammede (9), Naki olan Aliye (10), Zeki olan Askeriye (11), Hüccet olan Kaime (12) ve SONRAKİ CESUR İMAMA (13) salat et ya Rab!”

- el-Cevherci, Ziyaül-Salihin Kitabı “Salı akşamının tılsımı ve duası", s.396.

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben ve ONİKİ evladım ve SEN Ya Ali (as), bu yerin sütunlarıyız, yani onun çivileri ve dağlarıyız.”


- Kafi: 1/534

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benim EVLATLARIMDAN ONİKİ nakip olacak.”

- Envarul-Behya (Şeyh Abbas Kumi): s.91

Hasan bin Ali (as) şöyle buyurdu: “Resulullah (saa) bize vaadetti ki, bu emir Ali ve Fatımanın (as) EVLATLARINDAN ONİKİ İMAM aracılığıyla yönetilecektir.”

- Biharul-Envar: 44/138-139; Siratul-Müstakim (Ali Yunus el-Amili): 2/128; Cevahirul-Tarih (Şeyh Korani): 3/217, ayrıca s.172-173

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benden sonra İMAMLAR (AS) ONİKİ tanedir, onlar ALİ VE FATIMANIN (AS) soyundandır.”

- Şeyh es-Safi: s.220

Emirülmüminin (as) buyurdu: “Bu ümmet için peygamberin (saa) SOYUNDAN ONİKİ hidayet edici İMAM var… ve böylece, bunlar ONUN SOYUNDAN olan on iki kişidir.”

- Kafi: 1/535

Emirülmüminin aleyhisselam şöyle buyurdu: “Dökülmesi haram kanlar dökülmedikçe Allah yeri zalimlerden temizlemeyecektir.” Sonra uzun bir hadiste Emevilerle Abbasilerin durumunu anlattıktan sonra şöyle buyurdu: “…Sonra arzulanan Kaim ve MEÇHUL İMAM kıyam edecek. Onundur şeref ve fazilet. O senin oğlundur ey Hüseyn. Onun gibi evlat yoktur. İki rüknün arasında zuhur edecek ve iki eski elbisenin arasında insanlara ve cinlere galip gelecek. Ve hiçbir yeri ekilmemiş bırakmayacak. Onun zamanına ulaşanlara ve ona katılıp onun günlerini görenlere ne mutlu.”

- Biharul-Envar: 52/235, hadis 104; Mucemul-Ehadis: 3/16, hadis 570; Gaybeti-Numani (azerice): s.308-310, hadis 55

16- Ali bin Cafer, kardeşi imam Musa Kazım aleyhisselam’dan nakleder ki ona şöyle arzettim: Şu ayetin te’vili nedir: {Onlara de ki: Gördünüz mü suyunuz kuruyup da çekildiğinde kim size pak suyu getirecek?} [67:30]? Şöyle buyurdu: “İmamınız sizden gayba çekilince, kim size YENİ İMAM getirecek?”

- Kafi: 1/339, hadis 14; Tevilul-Ayat: 2/708, h.13; İsbatul-Huda: 3/44, h. 26; Tefsirul-Burhan: 4/366, h. 4, s.367, h. 5-7; Mehecce: 231; Biharul-Envar: 24/100, h.3; Mucemul-Ehadis: 5/455, h.1889; Gaybeti-Numani: bölüm 10, h. 16

Bu hadiste gayba çekilmiş İmam, Muhammed bin Hasan (as)’dır ve ondan sonra YENİ İMAM ifadesi geçmiştir. Ve ne Allahın ayeti, nede Ehlibeytin (as) hadislerin-deki kelimeler boş yere söylenmiş şeyler değildir, bilakis herbirinin 70 batını vardır. İmam Muhammed Mehdi (as)’dan sonra gelecek olan YENİ İMAM kimdir?

İlk Mehdinin bazı hadislerde 12 İmamlarla birlikte zikredilmesinin sebebine gelince, Ahmed el Hasan (as), şimdiye kadar kimsenin çözemediği bu meseleyi açıklamıştır. Şimdi sizlere o açıklamadan bazı kısımları sunuyoruz:

İmam Ahmed el Hasan (as) Müteşabihat kitabı, cilt 4’te, 180.soruya cevabında şöyle buyurmuştur:


75

“... İmam Sadık (as) şöyle buyurdu: “İlim 27 harftir, tüm elçilerin getirdiklerinin hepsi iki harftir. Ve insanlar bugüne dek o iki harften başka hiç birşey bilmiyorlar. Bizim Kaimimiz kıyam ederse, 25 harfi çıkarır ve insanlar arasında paylaşır ve iki harfi de onlara ekler, böylece de 27 harfi onlara yayar.” [Bihar, cilt 52, s.336]

Gerçek şu ki, insanoğlunun öğrenebileceği ilim 28 harftir. Yukarıda da söylendiği gibi, bunlardan 27’si yayılacaktır. Geri kalan (28ci) harfe gelince, bu Al-i Muham-mede (as) özel kılınmış ve seçilmiştir. Ve bu, onların sır içinde sırrıdır ki, sırla (yani insanların bilmesinin mümkün olduğu 27 harfle) perdelenmiştir. Ve “27 harf” öyle bir ilimdir ki, mürsel nebiden, mukarrep melekten ve kalbi Allah tarafından imanla imtihan edilmiş müminden başkası onu taşıyamaz. 28 harften geri kalan (28ci) harfe gelince, onu ne mürsel bir nebi, ne mukarrep bir melek, nede kalbi Allah tarafından imanla imtihan edilmiş mümin kaldırabilir.

Ve bu 28 harf, Ayın mevkileri gibidir. 14 Kamer – Muhammed (saa), Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali, Muhammed, Cafer, Musa, Ali, Muhammed, Ali, Hasan ve Muhammeddir (Allahın selamı onların üzerine olsun).

14 Hilal – bunlar 12 Mehdilerdir ki, onların birincisinin hem risalet, hemde velayet makamı vardır. 14’cü hilal ise Fatımanın (as) kızıdır. İlk Mehdinin hem risalet hemde velayet makamı vardır ki, bu da Ayın iki mevkii demektir. O, hem kamerlerden, hemde hilallerdendir. Bu yüzden de o (as) bazı hadislerde İmam olarak zikredilir.

Böylece, bunlar 28 harftir ki, Ayın mevkileri gibidirler ve onlar, Muhammed ve Al-i Muhammed, İmamlar ve Mehdilerdir (as). Takvim ayından geriye “bir gün” veya “bir gün ve günün bir kısmı” kalıyor ki, orada Ay (12.İmam) kayboluyor (zira ay ya 29 yada 30 gündür). Ve bir gün veya “bir gün” ve “günün bir kısmı” (yada bir harf veya bir harf ve harfin bir kısmı) Velinin makamına bağlıdır. Öyle ki o, Muhammed (saa) için sadece bir gündür (veya bir harftir, zira o, Allaha en yakın olandır) ve o gün gaybet günüdür, ve o, gizli ve korunmuş isimdir ki, mahlukata açıklanmamıştır. Ayrıca o, Allahtan başka kimsenin bilmediği sırdır. Ali ve Fatıma (as) için o, bir gün ve günün bir kısmıdır. Hasan ve Hüseyin (as) için günün bir kısmı artan şekilde devam eder, bunun gibi İmamlar ve Mehdiler için de bu şekilde devam eder...” – İmamın (as) sözlerinin sonu.

KAİM’DEN SONRA MEHDİLER’İN HAKİMİYETİ

Cabir bin Yezidi Cüfi şöyle der: İmam Muhammed Bakır (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Biz Ehl-i Beyt’ten olan adam üçyüz (onüç) yıl ve dokuz yıl hükümet sürecektir.” Ben şöyle arzettim: “Bu ne zaman olacaktır?” Şöyle buyurdu: “Kaim (as)’ın vefatından sonra.” Şöyle arzettim: “Kaim (as) yaşadığı sürece ne kadar hükümet sürecek?” Şöyle buyurdu: “ONDOKUZ YIL VE BİRKAÇ AY, kıyam ettiği günden ölünceye kadar.”

- Tefsirul-Ayyaşi: 2/326, hadis 24; el-İhtisas: 257; Gaybeti-Tusi: 478, hadis 505; Muhtasarul-Besairud-Derecat: 38,39 ve 213; Muntahabul-Envaril-Muzia: 202; İkaz minel-Hace: 337, h.61; İsbatul-Huda: 3/557, h.609; Hilyetul-Ebrar: 2/640; Tefsirul-Burhan: 2/465, h.2; Biharul-Envar: 52/298, h.61; 53/100, h.121 ve 122; s.103, h.130, s.146, h.5; Ricat: 71; Mucemul-Ehadisil-İmamil-Mehdi (as): 3/329, h.874; Gaybeti-Numani: bölüm 26, hadis 3


Hadis net olarak Kaimden (as) sonra Ehlibeytten olan birinin hakimiyetinden bahsediyor. Ve burda bir kişinin hakimiyeti aslında Mehdilerin hakimiyetine işaret etmektedir. Zira bununla ilgili çok sayıda hadisler vardır.

İmam Sadık (as) şöyle buyurdu: “Kaimden sonra ONİKİ MEHDİMİZ vardır. Onlar, Hüseyinin (as) soyundandır.”

- Biharul-Envar, 53/148; Gaybeti-Tusi: 358

İmam Sadık (as) şöyle buyurdu: “Bizim ortamızdan, Kaimden sonra Hüseyin (as)’ın soyundan ONİKİ MEHDİ olacaktır.”

- Gaybeti-Tusi: 385

Buna, sadece hadislerde değil, geçmişin ve bu günümüzün bazı fakihlerinin yazılarında da rastlayabiliriz.

Seyid Muhammed Bakır Sadr bir kitabında şöyle der: “İmam Mehdi (as)’dan sonra ONİKİ HALİFE gelecektir.”

- el-Müctema el-Fironi (Muhammed Bakır Sadr): bab 4, fasıl 3, s.175

Ebu Basir şöyle dedi: Ben İmam Sadık (as)’a dedim: “Ey Resulullahın oğlu! Ben senin babandan (as) şöyle duymuştum: “Kaimden sonra ONİKİ İMAM olacaktır.” O (as) şöyle yanıtladı: “Şüphesiz, o (as) “ONİKİ MEHDİ” diye buyurmuş, İmamlar değil. Onlar (Mehdiler) bizim ŞİALARIMIZDAN olan, insanları bizim emrimize ve haklarımıza çağıran bir destedirler.”

- Kemalud-din: 2/358

Ebu Cafer ve Ebu Abdullah (as) Kufeden bahsederken şöyle buyurdular: “Allah, Sehle mescidinde ibadet etmeyen hiçbir peygamber göndermedi. Allah adaleti oradan çıkaracak ve Onun (svt) Kaimi orada olacak ve ondan (as) sonra KAİMLER olacaktır. Onlarda peygamberlerin, vasilerin ve gerçek müminlerin evleri olacaktır.”

- Vesailuş-Şia: 3/524

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Mehdi ve ondan sonra YEDİ EVLADININ hepsi salihlerdir, hiçkimse onlar gibi olmayacaktır.”

- Şerhil-Ahbarul-Kadı Numan Mağribi: 3/4

Şeyh Müfit şöyle der: “Kaimin devletinden sonra EVLATLARININ devleti kurulacak, bunun dışında hiçbir devlet olmayacaktır, inşallah...”

- İrşad (Şeyh Müfit): 2/387

Ebu Basir naklediyor: İmam Sadık (as) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Muhammed, Muhammed (saa) ümmeti, Beni-Falancanın (Abbasilerin) hakimiyeti yokolmadıkça huzur görmeyecektir. O yokolduğunda Allah, Muhammed (saa) ümmetine biz Ehlibeytten (as) olan BİRİSİNİ gönderecek. O, mütevazı olacak ve hidayet için çalışacak ve yönetiminde hiçbir rüşvet almayacak. Allaha andolsun ki, onu kendi ismi ve babasının ismiyle tanıyorum. Sonra ben’i ve iki işareti olan, adil rehber, bıraktığı şeyin hafızı, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra, adalet ve eşitlikle dolduracaktır.”



77

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “... Mehdi ve Mensur ve onlardan sonra gelenler, MEHDİLER OLAN imamlardır, ve Allah Kendi kitabında, Peygamberinin (saa) diliyle açıkladığını yapacak...”

- Şerhul-Ahbar fi Fezail Eimmetil-Athar: 3/400

Resulullah (saa) Mehdiden (as) ve Allahın ona Kendi kereminden neyi bahşedeceğini ve nasıl onun eliyle fetih edeceğini bahsetti. Böylece, ona soruldu: “Ey Allahın Resulü (saa), Allah bunun hepsini onun için mi toplayacak?” O (saa) şöyle buyurdu: “Evet, ve onun hayatı devrinde ve günlerinde olmayanlar, ondan sonra ONUN SOYUNDAN OLAN İMAMLARIN (as) zamanında gerçekleşecek.”

- Şerhul-Ahbar: 2/39

BASRA DECCALI, YOKSA MEYSAN DECCALI

Emirülmüminin Ali (as) şöyle buyurdu: “... ve Fatımanın (as) evlatlarından olacak Deccallara dikkat edin (kendinizi onlardan koruyun). Gerçekten de Fatımanın (as) evlatlarından deccal olanları vardır. Deccal, BASRANIN DİCLESİNDEN ( البصرة ِدْجلة ) çıkacak ve o, benden değildir. O, deccallerin ilkidir.”

- Melahim vel-Fiten: sayfa 123, hadis 362

Bazı iddiacılar, yersiz iftiralar atarak “Ahmed bin İsmail, Basra Deccalidir” diye sağda solda konuşarak insanları çelişki içerisinde bırakmaya çalışıyorlar. Onlar bu iddialarını hadise dayanarak söylüyorlar ama delil getirdikleri hadis onların iddiasını kanıtlamıyor ve hadiste başka birşey kastediliyor.

Öncelikle hiçbir hadiste Basradan bir deccal çıkacağıyla ilgili küçücük de olsa birşey yoktur. Zira coğrafyanı bilmeyen bazı insanlar bu batıl iddialara çabuk inanırlar. Hadiste apaçık “Dicletül-Basra”, yani “Basranın Diclesi” yazılmış olduğu halde, iftiracılar bunu İmam Ahmed el Hasan (as)’a karşı kullanarak insanları, onun (as) deccal olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Oysa Dicletül-Basra, Basradan geçen nehirin aktığı bölgedir. Burada nehirin yatağından bahsediliyor. Çünkü herkes biliyor ki, deccal nehirin dibinden değil, sahilinden çıkacaktır.

İkincisi; peki, hadisin metninin arapçasından da belli oluyor ki, hadiste Basra beldesinden değil, Basradan geçen nehirin aktığı mıntıkadan bahsediliyor. Peki, bu mıntıkanın isminin ne olduğunu biliyor musunuz?

Gerçek şu ki, bu kuşağın ismi Basra değil, MEYSAN’DIR. Çünkü nehirin yatağı Meysana gidiyor ve bunu bulmak çok kolay, Google Maps-te arama yapabilirsiniz. Yada aşağıdaki linkteki videoda detaylı bilgi alabilirsiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=bsXtMp-kudA

Üçüncüsü, hadis kitabındaki orijinal metinle de belli oldu ki, nehirin yatağının aktığı yer Dicletül-Basradır, ve orası Meysandır. Peki, başka bir hadiste bunu onaylayacak bir delil olup olmadığını sorarsanız, işte sizlere başka bir delil!

Aynı kitabın (Melahim vel-Fiten) 134’cü sayfasında, 386.hadis deccalın çıktığı bölgenin Meysan olduğunu bir

https://www.facebook.com/l.php?u=https%3A%2F%2Fwww.youtube.com%2Fwatch%3Fv%3DbsXtMp-kudA&h=zAQH1K-wzAQE-xJ9IXAUMIGMMWJgCgc5cNjiUI37NLx2QXA&enc=AZO6O_2FdH04oCnMefhe8T5G0ghElu2Dv3PHESjU8OSEu3Byf0W3eWw5mT4yEcNlSD4hR6wXvekae1YvJt0nrUmxB1yhkH1PoNTangdBpy0P51C04kXX_g1ApTDOCh8erhNDkbKtQjdUGLb9m7M7_i8HabKq3o2fqAX1eGxwRBvDe2Oe_EP9HjleBqF-_NXMSd6oK2NcRe1HN_nd8TNH8IIs&s=1


kez daha kanıtlıyor:

Emirülmüminin Ali (as) şöyle buyurdu: “...Mehdi çıktığında Deccal da BASRA nahiyesindeki MEYSANDAN çıkacaktır.”

- Melahim vel-Fiten: sayfa 134, hadis 386

Basradan çıkacak kişiye gelince, onunla ilgili de birçok hadis vardır ki, bazılarını sizlere sunuyoruz:

Selman Farsi naklediyor: Bir keresinde Emirülmüminin (as)’ın yanına geldim ve ona (as) dedim ki: “Ey müminlerin Emiri, senin oğullarından olan Kaimin (zuhur) vakti ne zamandır?” O (as) derinden bir nefes çekip şöyle dedi: “Kaim, çocukların meselesi olmadıkça ve Rahmanın hakları zarar görmedikçe zuhur etmeyecektir. Kuran, müzik söylemek için kullanılacak. Abbasoğullarının hükümdarları öldürülürse, körlük ve şaşkınlıkta önde gidenler müfsitlerin yüzlerinin önünü hedef alan insanlar olacaklar. Basra dağılacak ve orada Hüseyinin (as) oğullarından olan Kaim kıyam edecektir.”

– Ali bin Yusuf Hilli, el-Adet’ül-Kaviye fi Def’il-Mehavif’il-Yevmiye: s.75-76

İmam Ali (as) şöyle buyurdu: “İmama (Mehdiye) iman edenlerin İLKİ BASRADAN, sonuncusuysa İbdaldandır.”

– Beşaratul-İslam: s.148

Resulullah vefat gecesinde şöyle buyurdu: “Ve onlardan sonra 12 Mehdiler gelecek. Eğer ölüm ona (Hüccet bin Hasan a.s.) yaklaşırsa, vasiyetimi OĞLUNA teslim etsin ki, onun üç ismi vardır. Biri benim ve babamın ismi gibidir, Abdullah ve AHMED, üçüncü ismiyse Mehdidir. Ve o, müminlerin ilkidir.”

– Gaybeti-Tusi: s.150; İsbatul-Xuda: 1/549; Biharul-Envar: 53/147, ayrıca 36/ 260; Mucemul-Ehadis: s.301, h.13 ve diğer kaynaklar.

Emirülmüminin Ali (as) şöyle buyurdu: “Sonra CESUR HALİK (helaktan korkma-yan kimse) Beni-Ümreden olan birkaç arapla BASRADAN gelecek.”

- Ahirzaman alametleri (Seyid Ali Aşur): s.274

{Edom’dan, Bosra’dan Al giysiler içinde bu gelen kim? Göz kamaştırıcı giysiler içinde, Büyük güçle yürüyen kim? “O benim! Adaleti duyuran, Kurtarmaya gücü olan.”} [Tevrat, Yeşaya: 63:1]

Bosra, Basranın Tevratta geçen adıdır. Bu pasaj da Emrin Sahibinin (as) Basradan çıkacağının delillerindendir.

MEHDİNİN DAVRANIŞI – YENİ İSLAM

Abdullah bin Ata-i Mekki’den: Fakihlerden bir şeyh – yani İmam Cafer-i Sadık (as)’a Mehdi aleyhisselam hangi yolu izleyecek? diye sorduğumda şöyle buyurdu: “Resulullah (saa)’in yaptığını yapacak. Tıpkı Resulullah’ın cahiliyet dönemini yıktığı gibi kendinden önceki şeyleri yıkacak. İslamı yeniden başlatacak.”

- İsbatul-Huda: 3/539, hadis 499; Hilyetul-Ebrar: 2/627; Biharul-Envar: 52/352, hadis 108; Mucemul-Ehadis: 4/51, 1123; Gaybeti-Numani: bölüm 13, hadis 13


79

Abdullah bin Ata’dan: İmam Muhammed Bakır (as)’a Kaim (as) kıyam ettiğinde halkın içinde hangi üslubu uygulayacak? diye sorunca şöyle buyurdu: “Resulullah’ın yaptığı gibi kendisinden öncekileri yıkacak ve islamı yeni baştan ortaya koyacak.”

- Akdüd-Dırar: 227; Biharul-Envar: 52/354, hadis 112; Gaybeti-Numani: bölüm 13, hadis 17 ve diğer kaynaklar.

Mufazzal bin Ömer naklediyor: Ben Ebu Abdullah (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Kaim kıyam ettiğinde Şiilerin içindeki yalancılardan başlayacak ve onları katledecektir.”

- İhtiyar Marifetül-Ricali-Tusi: 2/589; el-Keşşi: s.253

Malik bin Zamra der ki: Emirülmüminin Ali (as) bana şöyle buyurdu: “Ey Malik bin Zamra! Şiiler birbirleriyle şöyle ihitlâf ederse ne yaparsın?” -Ellerini birbirine yaklaştırıp parmaklarını birbirine geçirdi- Arzettim ki: “O zamanda hiç hayır yoktur.” Buyurdu ki: “Hayırın hepsi o zamandadır ey Malik! O zamanda Kâimi-miz kıyam edecek, Allahı ve resulünü inkâr eden yetmiş kişi çıkacak. O da onları öldürecek. Sonra Allah herkesi onun etrafında toplayacak.”

- Beşaratul-İslam: s.50; Biharul-Envar: 52/115; Gaybeti-Numani: bölüm 12, h. 11

Ebu Basir’den: İmam Muhammed Bakır (as) şöyle buyurdu: “Kaim yeni bir emir, yeni bir kitap, yeni bir hüküm ile kıyam edecek ve bu, araplara çok zor geçecek. Onun şanı, kılıçtan başka birşey değildir. Kimseden tevbe etmesini istemeyecek, Allah yolunda yaptıklarından dolayı, kınayanların kınamasına aldırmayacak.”

- Isbatul-Huda: 3/540, hadis 502; Biharul-Envar: 52/354, hadis 114; Mucemul-Ehadis: 3/253, hadis 783; Gaybeti-Numani: bölüm 13, hadis 19

Ebu Hamzai Somali’den: İmam Muhammed Bakır (as)’ı şöyle buyururken duydum: “Ali Muhammed’in Kaimi (as) zuhur ettiğinde Allah ona müsevvim, mürdif, münzel ve kerrüb meleklerle yardım edecektir. Cebrail, onun önünde olacak, Mikail sağında ve İsrafil ise solundan gelecektir. Ve korku bir aylık yoldan onun önünden, arkasından, sağından ve solundan ilerleyecek. (Allaha) yakın melekler de onun hizasında olacaklar. Onu ilk izleyecek olan Muhammed ikincisi ise Ali’dir -Allahın selamı onlara olsun- Onun elinde bir yalın kılıç vardır. Allah ona Rum’u, Deylem’i, Sind’i, Hindistan’ı, Kabilşah’ı ve Hazar’ı fethettirecektir.

Ey Ebu Hamza! Kaim aleyhisselam sadece halkın şiddetli korku, zelzele, fitne ve belalar zamanında zuhur edecek ve bundan önce taun hastalığı ortaya çıkacak, arapların arasında keskin bir kılıç zuhur edecek ve halkın arasında şiddetli ihtilaflar, dinlerinde ayrılık ve tefrikalar çıkacak ve durumları çok değişecek. Öyle ki halkın dertlerinin büyüklüğünü ve birbirlerini yediklerini gören birçokları sabah-akşam ölmeği dileyecekler. Onun zuhuru ümitsizlik ve yeis esnasındadır.

Onun zamanında yaşayarak ona yardım edecek olanlara ne mutlu. Ona ve onun emrine karşı çıkıp da ona düşman olanlara ise gerçekten eyvahlar olsun. Sonra buyurdu ki:

Yeni bir emir, yeni bir sünnet ve yeni bir hüküm ile zuhur edecek bu da araplara çok zor ve şiddetli geçecek. Onun şanı sadece katletmektir, hiç kimseden


tevbe etmesini istemeyecek ve Allah yolunda yaptıklarından dolayı onu kınayanların kınamasına aldırış etmeyecek.”


Humran bin A’yan’dan: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: Sanki bu dininizi kanlara bulanmış çırpınır bir halde görür gibiyim. Ve onu sizlere biz Ehl-i Beyt’ten olan biri dışında kimse geri döndüremeyecek. O size yılda iki kez hediye getirecek, ayda iki kez size rızık verecek, ilim ve hikmet size onun zamanında verilecek. Öyle ki kadın kendi evinde yüce Allahın kitabı ve Resulullah’ın sünnetine göre hüküm verecektir.”

- Hilyetul-Ebrar: 2/642; Biharul-Envar: 52/352, hadis 106; Mucemul-Ehadis: 3/324, hadis 868; Gaybeti-Numani: bölüm 13, hadis 30

Cabir bin Abdullahı Ensari der ki: İmam Muhammed Bakır (as) buyurdu: “O (Mehdi) gizli bir emre doğru hidayet edeceği için, onun adı Mehdi’dir. Tevrat’ı ve Allah azze ve celle’nin sair kitaplarını Antakya’daki bir mağaradan çıkaracak, Tevrat ehli olanlar arasında Tevrat ile, İncil ehli olanlar arasında İncil ile, Zebur ehli olanlar arasında Zebur’la, Kur’an ehli olanlar arasında ise Kur’an ile hükmedecek…”

- İlelüş-Şerai: 161, hadis 3; Akdüd-Dırar: 39; İsbatul-Huda: 3/497, hadis 268, s.540, hadis 507; Biharul-Envar: 51/29, hadis 2, ayrıca 52/350, hadis 103; Gaybeti-Numani: bölüm 13, hadis 26 ve diğer kaynaklar.

Cafer bin Yahya’nın babasından naklettiğine göre İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Kaim aleyhisselam’ın ashabı Küfe mescidinde çadırlar kurup yeni bir misal (Kur’an) çıkardıklarında ne yapacaksınız? Bu öyle yeni bir olaydır ki araplara çok şiddetli ve zor gelecektir.”


Ebu Basir’in Kamil’den naklettiğine göre İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Şüphesiz Kaim’imiz kıyam ettiğinde tıpkı Resulullah sallallahu aleyhi ve alih gibi halkı yeni bir şeye davet edecek. İslam garip başladı ve garip olarak geri dönecek. Ve ne mutlu gariplere.”

- Biharul-Envar: 52/366, h.147; Mucemul-Ehadis: 3/319, h.860; Gaybeti-Numani, bölüm 22, hadis 1

Bugün müslüman toplumu, ister Şia, isterse de sünni cemaati, kendilerinin gerçek İslamı yaşadıklarını ve gerçek müslümanlar olduklarını zannediyorlar. Oysa hadislerden de gördüğümüz gibi, Kaimin kıyamından önce yeryüzünde İslamın isminden, Kuranın yazısından başka birşey kalmayacak deniyor. İşte bu yüzdendir ki, Kaim (as) İslamı yeniden başlatacak, yeni emir, yeni hüküm getirecek. Ve insanlar bu günlerin ve bu çağın ahirzaman olduğuna, Büyük Deccal Amerikanın artık neredeyse dünyanın tümünü kendi kontrolünde tuttuğuna ve İmam Muhammed Mehdi (as)’ın zuhurunun yaklaştığına şahit oldukları halde, hâlâ İslam adı altında insanları kandıran amelsiz alimlerin peşinden gitmekteler. Ve İmam Mehdi (as)’ın getireceği yeni hükümler bugün insanların tanıdığı İslam hükümlerinden neredeyse tamamen farklıdır. Ve bu yüzden de hadislerde, hatta İmamın (as) ashabının da, hükümlerden dolayı ona karşı çıkacağı durumlar olacağı


81

söyleniyor. Öyleyse bu hadisler üzerinde iyice düşünüp hakkı bulmak için çaba sarfetmek gerekir, aksi halde bilmeden kendimizi Mehdinin düşmanlarının safında, ona (as) karşı savaşırken bulmuş oluruz, Allah korusun!

Ali bin Ukbe bin Halid şöyle der: İmam Caferi Sadık (as) şöyle buyurdu: “Ben Ali’nin şiilerini görür gibiyim Ellerindeki Mesani’larla halka yeni baştan Kur’an öğretiyorlar.”


Esbağ bin Nebate şöyle der: Emirülmüminin aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Küfe mescidinde çadır kurmuş olan acemlerin, Kur’anı tıpkı nazil olduğu gibi halka öğrettiklerini görüyor gibiyim.” Dediler ki: Ey Emirülmüminin! Kur’an nazil olduğu gibi değil midir? Şöyle buyurdu: “Kureyş’ten yetmiş kişinin adı ve babalarının adı silindi. Yalnız Ebu Leheb’in adı peygamberimizin adına leke sürmek için korundu. Çünkü o, peygamberin amcasıdır.”


Cafer bin Yahya’nın babasından naklettiğine göre İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Kaim aleyhisselam’ın ashabı Küfe mescidinde çadırlar kurup yeni bir misal (Kur’an) çıkardıklarında ne yapacaksınız? Bu öyle yeni bir olaydır ki araplara çok şiddetli ve zor gelecektir.”

- Biharul-Envar: 52/365, hadis 142; Beşaratul-İslam: 223; Mucemul-Ehadis: 4/47, hadis 1119; Gaybeti-Numani: bölüm 21, hadis 6

Ebu Basir’in Kamil’den naklettiğine göre İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu:

“Şüphesiz Kaim’imiz kıyam ettiğinde tıpkı Resulullah sallallahu aleyhi ve alih gibi halkı yeni bir şeye davet edecek. İslam garip başladı ve garip olarak geri dönecek. Ve ne mutlu gariplere.”


Sa’d bin Ebu Amr’ın nakline göre İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Doğrusu İslam garip olarak zuhur etti ve başladığı gibi garip olarak geri dönecek. Öyleyse ne mutlu gariplere.”

- Biharul-Envar: 52/191, hadis 139; Kemalud-Din: 308; Gaybeti-Numani: bölüm 22, hadis 4

Ebu Basir şöyle der. İmam Caferi Sadık (as)’dan Emirülmüminin (as)’ın “İslam garip olarak zuhur etti ve garip olarak geri dönecek. Öyleyse ne mutlu gariplere” sözünü açıklamasını istediğinde şöyle buyurdu: “Ey Ebu Muhammed! Kaim kıyam ettiği zaman tıpkı Resulullah (saa) gibi yeni bir davete başlayacak.”


Öyleyse, herkes yeniliklere hazır olsun. İnsanlar, Ahmed el Hasan (as)’dan ister Mehdiler, ister ricat ve ölülerin dirilmesi, ister reenkarnasyon vs gibi, insanlara sunduğu, tarih boyunca hiç açıklanmamış yeni meseleler duyduklarında hayret ve


inkar etmemeleri gerekir. Zira hadisler bizi bu konuda uyarmıştır. Ve bizlere düşen Allahın Hüccetini, onu tanıma kanunuyla tanıdıktan sonra, sabır ve teslimiyetle ona sımsıkı tutunmaktır.

Çoğu insan, müçtehitleri Kaimin yardımcıları olarak görüyor, oysa gerçekte onlar Kaimin (as) düşmanlarıdır, ve birçok hadiste onların Kaime karşı sonuna kadar savaşacakları söyleniyor. Öyleyse kimse kendini bu işin ehli görmesin ki, bu işten çıkanların içinde bulur kendini. Bize gelince, biz bu işin ehline yardım etmeğe çalışıyoruz.

İbrahim bin Abdülhamid’in nakline göre İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Kaim aleyhisselam zuhur ettiğinde kendisini bu işin ehli sayanlar ondan ayrılacak, güneşe ve aya tapanlara benzeyenler onun ehlinden olacaklar.”


KAİMİN GAYBETİ DEVRİNDE ŞİİLERİN DURUMU İkrime bin Sa’sââ’nın babasından naklettiğine göre Hz. Ali aleyhisselam şöyle buyuruyordu: “Bu şiiler her zaman bir koyun sürüsü gibi olacak ve zalimler onların herhangi birisine el koymaktan çekinmeyecektir. Ne sığınabilecekleri yüce bir yer, ne de işlerinde onları teşvik edecek bir destek bulamayacaklardır.”

- Biharul-Envar: 51/114, h.12; Mucemul-Ehadis: 3/33, h.588; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 4, hadis 1

Üleym’in Selman-ı Fârsî’den naklettiğine göre o, şöyle buyurdu: “Müminler her zaman ölü koyunlar gibi olacaklar ve zalimler onların herhangi birisine el koymaktan çekinmeyecektir. Ne sığınabilecekleri bir yer, ne de işlerinde onları teşvik edebilecekleri bir destek bulamayacaklardır.”


Abdullah bin Ukbe der ki: Hz. Ali aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Sizleri tıpkı bir sığınak arayan ama bulamayan başıboş develer şeklinde görür gibiyim ey şia topluluğu!”

- Kemalud-Din: 302, h. 12; İlamul-Vera: 400; İsbatul-Huda: 3/463, hadis 113, s.464, hadis 115; Biharul-Envar: 51/109, hadis 1, s.114, hadis 13; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 4, hadis 3

Ali bin Riâb der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: Osman’ın öldürülmesinden sonra Emirülmüninin Ali aleyhisselam’a biat edilince minbere çıkarak bir hutbe okudu ve şöyle buyurdu: “Allah’ın Resulullahı -sallallahu aleyhi ve alih- peygamberliğe gönderdiği gündeki musibetinize benzeyen musibet tekrar size dönmüştür. Ve onu hak üzerine gönderen Allaha andolsun ki, mutlaka imtihana tâbi tutulacak ve tasfiye olunacaksınız öyle ki en alcağınız en üstün olacak, en üstününüz de en aşağıya düşecek. Önceden geride kalanlarınız ileriye geçecek, ileriye gidenleriniz ve öne geçenleriniz ise geride kalacak. Allah’a andolsun ki hiçbir alâmeti saklamadım ve asla yalan söylemedim. Daha önceden bu makam bana verilmiş ve bu günün haberi bana bildirmiştir.”



83

Bu hadislerden belli oluyor ki, şiilerin gaybet devrinde sığınabilecekleri bir yerleri ve bir destekleri olmayacaktır. Oysa bugün kendilerinin şia olduğunu düşünenler Taklit Merciilerine sığınmışlar. Öyleyse ya İmam Ali (as) boş konuşuyor (haşa), yada ahirzamanın amelsiz alimlerine taklit eden bu cemaat aslında şiilikten uzak düşmüş ve yoldan sapmışlar. Ve Kaim (as) kıyam ettiğinde İslamı yeniden başlatacak, ve kendilerini bu işin ehli görenler de ondan ayrılacak. Öyleyse İmam Mehdi (as)’ı beklediklerini söyleyen ama ahirzaman alimlerine taklit edenler bir daha peşinden gittikleri yolu gözden geçirsinler. Zira hadiste geçen şiilerin, sığınabilecekleri bir yer, ve dayanacakları bir destek yoktur.

NEDEN GAYBET?

Bazı kimseler aşağılama ve eleştirilerle, zulümün doruk noktasına ulaştığı bu devirde İmam Ahmed el Hasan (as)’ın gaybete çekilmesini kınayarak, neden kaçıp saklandığını ve zulüme karşı başkaldırmadığını söylüyorlar. Fakat belki anlayarak belki de anlamadan sadece bu işin sahibi Ahmed el Hasan (as)’a karşı değil, hemde İmam Muhammed Mehdi (as)’a karşı büyük saygısızlık yapıyorlar. Zira eğer zulüme karşı başkaldırmak ve adaleti yaymanın zamanı gelmişse, o zaman hepimizin inandığımız İmam Muhammed Mehdi (as) neden kıyam etmiyor? Ve neden binlerce yıldır insanlardan gaybettedir? Onların sözlerine göre bu da bir korkaklık ve kaçış değil mi? Ve onlar bu korkunun kendi can korkularına benzetiyorlar. Oysa bakalım hadisler ne buyuruyor:

Zürâre’den: İmam Cafer-i Sâdık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Doğrusu Kâim aleyhisselam kıyam etmeden ÖNCE gaybete çekilecektir” Neden, diye arzedince şöyle buyurdu: “KORKTUĞU İÇİN” -Eliyle karnına işaret etti- Sonra şöyle buyurdu: “Ey Zürâre! BEKLENİLEN (Muntazar) O’dur. Ve onun dünyaya gelişinde tereddüt olunacak. Bazıları diyecek ki: Babası vasi bırakmadan öldü. Bazıları: Daha doğmadı. Bazıları: O gaybete çekildi. Bazıları ise: Babasının vefatından yıllar önce dünyaya geldi ve o muntazardır, diyecekler. Yalnız Allah şiilerin kalbini imtihan etmeği sever. İşte o zaman batıl olanlar tereddüt ve şüphe ederler. “Ben eğer o zamanda yaşarsam ne yapayım?” diye arzettiğimde ise şöyle buyurdu: Eğer o zamanda yaşarsan şu duayı oku: “Allahım! Bana kendini tanıt. Doğrusu sen eğer kendini bana tanıtmazsan, peygamberini tanıyamam. Allahım, bana peygamberini tanıt. Doğrusu eğer sen bana peygamberini tanıtmazsan senin hüccetini tanıyamam. Allahım bana hüccetini tanıt. Doğrusu eğer sen bana hüccetini tanıtmazsam, dinimden sapıtırım.” Sonra şöyle buyurdu: Ey Zürare! Medinede mutlaka bir çocuk öldürülecektir. Dedim ki: Sana fedâ olayım! O, Süfyâni’nin ordusunun öldüreceği değil mi? Şöyle buyurdu: Hayır, ama onu filancanın evlatlarının[20] ordusu öldürecek. Onlar gelip Medine’ye girecekler ve halk onun nereye gittiğini anlamayacak. Çocuğu alıp öldürecek. Ve bu olay; zulüm, düşmanlık ve isyandır. Allah da onları başıboş bırakmaz. İşte o zaman zuhuru bekleyin.”Aynı hadisi şeyhimiz Kuleyni iki kez ayrı ayrı ricalden nakleder.

- Kafi: 1/337, hadis 5, s.338, hadis 9, s.340, hadis 18; Kemalud-Din: 342, hadis 24, s.346, hadis 32, s.481, hadis 7, 10; Gaybeti-Tusi: 333, hadis 279; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 2, hadis 6.

http://islamkutuphanesi.com/turkcekitap/online/gaybeti_numani/10.html#_ftn20


Abdülmelik bin A’yân der ki: İmam Ebu Cafer (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Doğrusu Kâim aleyhisselam kıyam etmeden önce gaybete çekilecektir.” Arzettim ki: Neden? Buyurdu ki: “Korkacatır” -ve eliyle karnını gösterdi.”

- Kafi: 1/339, h.14; Tevilul-Ayat: 2/708, h.13; İsbatul-Huda: 3/44, h.26; Tefsirul-Burhan: 4/366, h: 4, 5-7; el-Mehecce: 231; Biharul-Envar: 24/100, h.3; Mucemul-Ehadis: 5/455, h.1889; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 19

Ebul Cârud der ki: İmam Muhammed Bakır (as) şöyle buyurdu: Sizler biz Ehli Beyt’ten olan birine HER ZAMAN boynunuzu uzatacak ve diyeceksiniz ki: İşte beklediğimiz budur. Allah onu aranızdan alacak ve sonunda bu iş için ÖYLE BİRİNİ gönderecek ki dünyaya gelip gelmediğini, yaratılıp yaratılmadığını anlayamayacak-sınız.”

- İsbat-Huda: 3/535, h.480; Bihar'ul-Envar: 51/139, h.10 ve 11; Mucemu'l-Ehadis: 3/228, h.851; Gaybeti-i Numani: bölüm 10, hadis 32.

Bu hadislerden de görmüş oluyoruz ki, bu zamanda dünyaya gelip gelmediği bilinmeyen, yani kendisi açıklayıncaya dek kimliği bilinmeyen kişi Yamanidir.

İMTİHAN VE ELENMELER KAÇINILMAZDIR Malik bin Zamra, Emirülmüminin aleyhisselam’ın şiilerine şöyle buruduğunu nakleder: “Kuşlar içindeki arılar gibi olun. Kuşların hepsi arıları küçümserler. Eğer arının karnında ne olduğunu bilseler, ona böyle davranmazlardı. Halkın içine bedenlerinizle karışın, ama kalpleriniz ve amellerinizle onlardan uzaklaşın. Her şahıs amelleriyle ölçülür. Ve herkes kıyamet gününde sevdiğiyle birlikte haşr olur. Sizler o çok sevdiğinizi ve arzuladığınızı görmeden önce ey şia topluluğu birbirinizin yüzüne tükürecek ve birbirinizi yalancılıkla suçlayacaksınız. Ve Mehdi’yi kabullenenler tıpkı gözdeki sürme ve yemekteki tuz kadar az olacaktır. Ve yemekteki en az şey tuzdur. Size bu konuda bir misâl vereceğim: Adamın biri bir miktar yemeği (pirinci) ayıklayarak tuzlayıp bir eve koyar ve kapısını uzun bir süre kapatır. Sonra kapıyı açtığında pirincin kurtlandığını görür. Sonra tekrar ayıklayarak tuzlar ve evin kapının tekrar kapatır. Uzun bir süre kapıyı açtığında onun tekrar kurtlandığını ve bozulduğunu görür. Uzun süre aynı olayı tekrarlar. Sonunda hiçbir böceğin zarar veremediği bir avuç pirinç kalır. İşte sizler de böylesiniz. Fitneler sizleri elekten ayıklar gibi ayıklayacak, sonunda fitnelerin asla zarar vermeyeceği bir grup kalacaktır.”

Ve İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam’dan rivayet olunmuştur. İmam şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki eleneceksiniz. Vallahi sağa sola o kadar uçacaksınız ki sonunda Allah’ın kendilerinden ahit aldığı kalbine imânı yazıp ruhuyla onayladığı az bir grup dışında kimse kalmayacak.”

- Biharul-Envar: 2/79, h.70; Evalimul-Ulum: 3/304, h.3; Gaybeti-Numani: önsöz.

Abdülkerim der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam yanında “Kaim”i zikerttiklerinde şöyle buyurdu: “Bu (kıyam) zaman epey geçtikten sonra olacak ve denilecek ki: Öldü veya helak oldu, hangi vadiye gitti? Dedim ki: Zamanın geçmesi nedir? Buyurdu ki: Şiilerin aralarında ihtilaf etmeleridir.”


85

- Biharul-Envar: 52/227, hadis 91; Mucemul-Ehadis: 3/421, hadis 974; İlzamun-Nasib: 2/161; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 20

Muhammed bin Ebu Yaküb-i Belhi der ki: İmam Ali bin Musa-er Rizâ aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Siz bundan daha büyük birşeyle imtihan olunacaksınız. Siz ana karnındaki ceninle (çocukla) ve sütemer bebekle imtihan olunacaksınız. Onunla ilgili şöyle diyecekler: gayba çekildi, öldü. Ve denilecek ki: İmam yoktur. Halbuki Resulullah (saa) da gayba çekilmişti, gayba çekilmişti, gayba çekilmişti. İşte ben de kendi yatağımda ölüyorum.”

- Biharul-Envar: 51/155, hadis 7; Mucemul-Ehadis: 4/159, hadis 1216; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 27

Süleyman bin Salih’in bazı ricâlden naklettiğine göre imam Ebu Cafer Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Doğrusu sizin sözlerinizden birçok kalpler çekinir. [Onlara bir nebze söyleyin] Eğer kabul ederse biraz daha ekleyin, eğer inkâr ederse onu(n peşini) bırakın. Doğrusu öyle fitneler (imtihanlar) olacak ki bütün yakınlarımız ve uzaklarımız onda dökülecekler. Hatta bir kılı ikiye yaran dahi imtihanı kaybedecek, sonunda biz ve şiilerimizden başka hiçkimse kalmayacak.”


Amîre bint-i Nufeyl der ki: İmam Hüseyn aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Sizler birbirinizden berî (uzak) olduğunuzu söylemedikçe, birbirinizin yüzüne tükürmedikçe birbirinizi tekfir etmedikçe ve birbirinize lânet okumadıkça beklediğiniz vuku bulmayacaktır. Arzettim ki: Öyleyse o zamanda hiçbir hayır yoktur. Buyurdu ki: “Hayrın hepsi o zamandadır. Kâim’imiz kıyam edecek ve bunların hepsini ortadan kaldıracaktır.”

- Gaybeti-Tusi: 437, hadis 429; Isbatul-Huda: 3/726, hadis 48; Biharul-Envar: 52/211, hadis 58; Gaybeti-Numani: bölüm 12, hadis 9

Malik bin Zamra der ki: Emirülmüminin Ali aleyhisselam bana şöyle buyurdu: “Ey Malik bin Zamra! Şiiler birbirleriyle şöyle ihitlâf ederse ne yaparsın?” -Ellerini birbirine yaklaştırıp parmaklarını birbirine geçirdi- Arzettim ki: “O zamanda hiç hayır yoktur.” Buyurdu ki: “Hayırın hepsi o zamandadır ey Malik! O zamanda Kâim’imiz kıyam edecek, Allahı ve resulünü inkâr eden yetmiş kişi çıkacak. O da onları öldürecek. Sonra Allah herkesi onun etrafında toplayacak.”


Abdullah bin Ömer-i Yemâni, bir ricalden nakleder ki imam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Gözdeki sürmenin temizlendiği gibi temizlenecksiniz ey Âl-i Muhammed’in şiileri. Ve gözün sahibi sürmeyi gözüne ne zaman sürecegini bilir ama ne zaman sürmeyi sileceğini bilmez. İşte aynı şekilde sabahleyin bizim şeriatımıza ve emrimize uyan akşamleyin ondan çıkacaktır. Akşam bizim şeriatımıza ve emrimize uyan ise sabahleyin ondan çıkacaktır.”

- Biharul-Envar: 52/101, hadis 2; Gaybeti-Numani: bölüm 12, hədis 12


Safvan bin Yahya der ki: İmam Rıza aleyhisselam şöyle buyurdu: “Allaha andolsun ki sizler tasfiye olup ayıklanmadıkça boynunuzu uzatıp beklediğiniz (kıyam) vuku bulmayacaktır. Öyle ki içinizde çok azınız geride (sağlam) kalacaktır.”


Ebu Basîr der ki: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Bizim şiilerimiz tıpkı içinde buğday bulunan eve benzer. İçine böcekler düşmüş ve o buğdayları yemektedir. Sonra ayıklanıp temizlenir, ama tekrar böcekler onları yerler. Öyle ki sonunda böceklerin hiç zarar veremediği az buğday kalacaktır. İşte bizim şiilerimizde böyledir. Temizlenecek ve ayıklanacak, öyle ki içlerinde fitnelerin asla zarar vermediği bir topluluk kalacaktır.”


Abdullah bin Hammâd hicri 220de ricalden birinden nakleder ki imam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam’ın yanına gelen bazı ashabı şöyle arzetti: Sana fedâ olayım! Ben seni seviyorum ve seni sevenleri seviyorum. Ey efendim, şiileriniz ne kadar da çoktur. Ona buyurdu ki: Ne kadardır onlar? Çoktur, diye arzedince şöyle buyurdu: Sayabilir misin? Arzetti ki: Onlar saymakla bitmez. İmam aleyhisselam ise şöyle buyurdu: Eğer üçyüz on(üç) kişi diye vasfolunanlar tamamlansaydı istediğiniz (kıyam) gercekleşirdi. Ama şiilerimizin sesleri kulaklarını aşmaz. Ve gazabı bedenini aşmaz (yani gazabıyla başkalarına zarar vermez) Açıkca bizi methetmez. Bize düşman olanla açıkça mücadele etmez. Bizim aybımızı arayanla oturmaz. Bize küfredenlerle oturmaz. Bize buğzedenleri sevmez, bizi sevenlere buğzetmez. Arzettim ki: Peki biz şii olduğunu iddia eden bu halk yığınlarıyla ne yapabiliriz? Buyurdu ki: “Onlar temizlenecekler, imtihan olunacaklar, değişecekler. Onları fani edecek yıllar gelecek ve onları öldüren kılıçlar (gelecek) ve onları helak edecek olan ihtilaflar (gelecek). Doğrusu bizim şiilerimiz köpek gibi havlamaz. Kargalar gibi tamahlanmaz, açlıktan ölse dahi elini halka açmaz.” Arzettim ki: Peki senin sıfatlarını saydığın bu şiileri, ben nerede bulabilirim? Buyurdu ki: “Onları yeryüzünün kenarlarında ara. Onların yaşantıları sadedir, evleri sırtlarındadır, eğer hazır olsalar tanınmazlar, eğer kaybolsalar aranmazlar, hasta olsalar kimse onların ziyaretine gelmez, eğer evlenmek isteseler kimse onlara gelmez. Eğer ölseler cenazelerine kimse katılmaz. Onlar mallarını aralarında eşit olarak paylaşırlar ve birbirlerini kabirlerinde ziyaret ederler, ayrı şehirlerde olsalar dahi istekleri hep aynıdır.”

- Biharul-Envar: 68/164, h.16; Mucemul-Ehadis: 4/10, h.1089; Gaybeti-Numani: bölüm 12, hadis 4.

Aslında bu hadis çok şeyi açıklıyor. Eğer 313 kişi tamamlanmış olsaydı, kıyam da olurdu. Oysa kendilerini Şii zanneden bu cemaat, Şiiliğin ne olduğunu anlamıyor. Ve eğer İmam (as) bugün kıyam etmiyorsa, bu, insanların buna hazırlıklı olmamaları yüzündendir. Ve bugün kendilerini, İmamın (as) naibi, şiası olarak gören o sayıları binden fazla olan müçtehitler, gerçekten de söyledikleri gibilerse, o zaman ya İmam (as) bizi kandırıyor (haşa), gelmiyor ve gelmeyecek, yada o müçtehitler yalan söylüyorlar, ve insanları kandırıyorlar. Oysa onlar müslüman bile değildirler. Öyleyse ey insanlar, kimlerin peşinden gittiğinizi tekrar tekrar düşünün ve Ehli Beytin (as) hadislerini gözardı etmeyin ki, yoldan sapmayasınız.


87

YAMANİNİN YAKINLARI ONU İNKAR EDECEK

Ebu Abdullah (as) şöyle buyurdu: “Kaimin gaybet günleri çok uzayacak. Öyle ki, gerçek aşikar olacak ve kötü fıtrata sahip Şiadan olan herkesin dönekliği sonucunda inanç pislikten temizlenecek. Bu kimseler, Kaimin hükümranlığı devrinde varisliği, gücü ve geniş bir güvenliği bekledikleri halde, munafık olduklarından korkulan kimselerdir.”... Sonra İmam (as) şöyle buyurdu: “İslamın isminden, Kuranın da yazısından başka hiç birşeyin kalmadığı ve emrin sahibi, onun için açıklanmış bir sebeple yanlış yola sürüklenmiş kalplerden dolayı arzulandığında, nihayet ONA EN YAKIN OLAN, EN DÜŞMAN KİMSE olacaktır. Bu yüzden de Allah onu görmediği-niz askerlerle destekleyecektir, elleriyle Kendi Nebisinin (saa) dinini aşikar edecek ve müşrikler istemeseler de, onu tüm dinler üzerinde muzaffer kılacaktır.”

- Kemalud-Din: s.356; Gaybeti-Tusi: s.172; Biharul-Envar: 51/222

Bu olay da artık gerçekleşti ve bir zamanlar Emrin Sahibi Ahmed el Hasan (as)’a en yakın olanlar, onun (as) gaybeti devrinde onun (as) en azılı düşmanlarına döndüler ve Irak devletiyle birleşip onun (as) davasını tahrif ederek yok etmeye çalıştılar ve şuan da buna devam etmekteler. Hatta bu işte Ahmed el Hasan (as)’ın kardeşi Muhammed bin İsmaili de kullanmaktan çekinmediler, ve İmamın (as) öz kardeşi ona (as) ihanet etmiş oldu. Böylece de gerçekten de Yusufun (as) yaşadığı ihaneti bir başka türlü İmam Ahmed el Hasan (as) yaşadı, hadislerde de geçtiği gibi.

Abdülmelik bin A’yân der ki: İmam Ebu Cafer (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Doğrusu Kâim aleyhisselam kıyam etmeden önce gaybete çekilecektir.” Arzettim ki: Neden? Buyurdu ki: “Korkacatır” -ve eliyle karnını gösterdi.”

- Kafi: 1/339, h.14; Tevilul-Ayat: 2/708, h.13; İsbatul-Huda: 3/44, h.26; Tefsirul-Burhan: 4/366, h: 4, 5-7; el-Mehecce: 231; Biharul-Envar: 24/100, h.3; Mucemul-Ehadis: 5/455, h.1889; Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 19

İmamın (as) karnına işaret etmesi hiçte tesadüf değildir. Bununla, yakınları tarafından ihanete uğramış birisinin çektiği acı kastediliyor.

Ebu Halid Kabuli nakletmiştir: İmam Zeynel Abidin (as) vefat ettiği zaman, İmam Muhammed Bakır’ın (as) yanına geldim ve şöyle dedim: “Size feda olayım, benim babanıza adanmışlığımı, ona yakınlığımı ve insanlardan inzivaya çekilişimi biliyorsunuz.” İmam (as) şöyle buyurdu: “Gerçeği söyledin, ey Ebu Halid. Ne istiyorsun?” Ben şöyle dedim: “Size feda olayım, babanız benim için bu Emrin Sahibi’ni öyle özel nitelikler ile anlattı ki eğer onu yolda görseydim, elini tutardım.” İmam (as) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Halid, öyleyse ne istiyorsun?” Ben şöyle dedim: “Bana onun ismini söylemenizi istiyorum, böylece onu ismi ile tanıyabileyim.” İmam (as) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Halid! Vallahi, bana çok tehlikeli bir soru sordun.” Sonra da şöyle buyurdu: “Bana öyle bir mesele hakkında sordun ki, eğer o konu hakkında biri ile konuşmak zorunda kalsaydım, (sadece) seninle konuşurdum. Benden öyle bir mevzu hakkında sordun ki, eğer Beni-Fatıma (Fatımaoğulları) onu tanısaydı, onu paramparça etmek için can atarlardı.”

- Gaybet-i Numani s.299; Biharul-Envar c.51 s.31; Mücemil-Ehadisil İmam Mehdi (as): cilt 3, sayfa 229


KAİM’E KIYAMINDAN ÖNCE İMAN EDENLER

Zürare bir A’yan der ki: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Bir münadi şöyle nida edecek: “Şüphesiz emir, falancadır.” Bir münadi de şöyle nida edecek: “Şüphesiz kurtulanlar Ali ve şiileridir.” Peki buna rağmen kim Mehdi’ye karşı savaşacak? Diye arzettiğim şöyle buyurdu: “Şeytan da şöyle nida edecek: Filanca ve taraftarları kurtulacaktır.” -Beni Ümeyye’den birinin adını getirecek- Arzettim ki: “Peki doğru ile yalan nida nasıl birbirinden ayırtedilecek?” Şöyle buyurdu: “Bizim hadislerimizi rivayet eden, o gerçekleşmeden önce “o gerçek-leşecek” diyenler tanıyacak. Onlar kendilerinin doğru ve hak olduğunu bilecekler.”

- İsbatul-Huda: 3/736, hadis 104; Mucemul-Ehadis: 3/457, hadis 1018; Biharul-Envar: 52/294, hadis 46; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 28

Zürare bin A’yan der ki: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’a şöyle arzettim: “Allah sana maslahat versin. Ben Kaim aleyhisselam hakkında şaşırıyorum. Beyda çölünün birçok orduları yutması ve gökten bir nida gelmesine rağmen nasıl ona karşı savaşacaklar?” Buyurdu ki: “Şeytan onların peşini bırakmayacak öyle ki tıpkı Resulullah’a Akabe günü biat edilirken nida ettiği gibi nida edecek.”


Hişam bin Salim’den: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurduğunu duydum: “O ikisi, iki nidadır. Bir nida gecenin evvelindedir, diğeri ise ikinci gecenin sonundadır.” Arzettim ki: Bu nasıl olacak?” Şöyle buyurdu: “Birisi gökten gelecek, diğeri ise İblis’ten.” Arzettim ki: “Hak ses, batıldan nasıl ayırtedilecek?” Şöyle buyurdu: “Bu olay vuku bulmadan önce onu duyanlar, hakk sesi tanıyacaklar.”


Abdurrahman bin Mesleme’den: İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam’a şöyle arzettim: “Halk bizi kınayıp eleştirerek bize diyorlar ki, O iki ses geldiğinde hakk batıldan nasıl ayırtedilecek?” Buyurdu ki: “Onlara cevap olarak ne diyorsunuz?” Arzettim ki: “Onlara cevap olarak birşey söylemiyoruz.” Şöyle buyurdu: “Onlara deyin ki; Bu ses gelmeden önce ona inananlar, ses geldiğinde onu tasdik edeceklerdir. Allah azze ve celle buyuruyor ki: {Hakka hidayet edene uymak mı daha doğrudur yoksa kendisi hidayet olana kadar hidayet edemeyene mi? Ne diyor sizler nasıl hüküm veriyorsunuz?} [10:35]

- Kafi: 8/208, hadis 252; Mehecce: 99; Tefsirul-Burhan: 2/185, hadis 2; Biharul-Envar: 52/296, hadis 50; s.299, hadis 64; Mucemul-Ehadis: 5/161, hadis 1584; Gaybeti-Numani: bölüm 14, hadis 32

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali (as), mükemmel imana ve en büyük yakine sahip olanlar ahirzamanda yaşayan bir ümmettir, onlar hiçbir zaman peygamberi ve onlardan perdelenmiş hücceti görmemişler, ve onlar beyazın üzerindeki siyaha (yani nakledilmiş hadislere) iman getirmişler.”



89

Hadislerden de malum oluyor ki, gökten gelen nidayı duyan herkes onu hak olarak kabul etmeyecek, zira şeytan insanların kafasını karıştıracak. Ve nidayı kabul edenler Yamani (as)’a kıyamından önce iman edenler olacak ki, bugün onun (as) davetine lebbeyk demişler. Zira nida gelmeden önce onun nereden geleceğini de Yamani (as) açıklayacaktır.

Ebu Abdullah aleyhisselam buyurmuştur, Resulullah (sallallahu aleyhi ve alih) şöyle buyurdu: “Müjdeler olsun o kimselere ki, benim neslimden olan Kaim'e ulaşıp, kıyamından önce onu takip edecek, onun yardımcısına yardım edecek ve düşmanını reddedecek ve ondan önce hidayet edici İmamlar’ı mevlalar edinecektir. Onlar, benim ashabımdır ve onlar benim aşkıma ve sevgime sahip kimselerdir. Ve, onlar, ümmetimin bana en cömert olanlarıdır.” Rafa der ki (Resulullah (saa) şöyle buyurdu) "Ve onlar, Allah'ın yarattıklarının bana karşı en cömert olanlarıdır.”

- Gaybeti-Tusi: s. 457

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Gaybet devrinde ondan (as) olan SÖZ üzerinde sabit olanlar, kırmızı sülfürden daha ender olacaklar.”

- Beşaratul-İslam: sayfa 18

BÜYÜK VE KÜÇÜK ŞURA Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ümmetimin belası büyük ve küçük şuralardandır.” Ashab bu konuda sordu ve o (saa) şöyle buyurdu: “Büyük şura benim vefatımdan sonra kardeşim (Ali a.s) ve kızımın haklarının elinden alınmasıyla başlayacak. Küçük şura ise büyük gaybet döneminde Zevrada benim sünne’mi ve hükümlerimi değişmekle olacaktır.”

- Menakibul-İtreti Miatain ve Hamsin Alametil-Tebatebaiş: s.130; Beyanul-Eimme: 1/295

Küçük Şura – demokrasi – Bağdatta gerçekleşti ve Ali Sistani, Seyid Hekimiyle birlikte Resulullahın (saa) sünnesini değişmek için bir adım attılar. Ve böylece insanlar hakimiyetullah inancını kaybederek insanların hakimiyetine oy vermeğe yönlendirildiler.

Emirülmüminin (as) şöyle buyurdu: “Eyvahlar olsun Mehdi ve askerlerinden, hakimiyetin tahtlarından yapışmış kimselere gelecek güne. Onlar ölünceye dek orda oturacaklar. Farslar için de rehberler vardır. Eyvahlar olsun onlara (hakimiyeti) Mehdiye vermezlerse.”

- Cifr kitabı (İmam Ali a.s.)

Emirülmüminin Ali (as) şöyle buyurdu: “Hilafet, Zevraya dönecek ve o, Şura olacak. O zaman Süfyani çıkacak ve dokuz ay hükmedecek ve kavimleri rezil edecek. Sonra, bayrağı İsa bin Meryem (as)’dan teslim alan Mehdi (as) zuhur edecek.”

– Melahim vel-Fiten: s.134


Resimdeki metnin tercümesi:


91

Soru: Büyük Taklit Mercii Ayetullah el-Üzma Seyid Ali Sistani; Ey Seyidim ve Mevlam, geçenlerde çevrede söylentiler yayılmış ki, sizi temsil eden bir Taklit Mercii, Amerikalılardan 200 milyon dolar almış ve böylece o para, işgalı savunmak için dedikodu ve onlara karşı herhangi bir fetva verilmemesi ve buna teşebbüs eden herkesi perişan etmek içindi. Ve bu dedikodu heryerde yayıldı. Böylece bu konuda sizin görüşünüzü öğrenmeğe ihtiyaç duydum. Ve ben kesinlikle eminim ki, bu bir yalandır, fakat kendi ilmimle istedim ki, sizin de bu konuda fikrinizi öğreneyim. Emir sizindir ey Seyyidim.

Cevap: Bismihi Teala. Evet, biz o parayı mahrum olanlar, fakirler ve ihtiyacı olanlar için aldık.

Cemadiul-Evvel, 1432 (Sistani'nin Ofisinin mühürü)

Bu senet, Ehlibeyt (as)’a ihanetin apaçık belgesidir. Bu senet, Sakifenin geri dönmesidir. Belki bazı kimseler için önemsiz sayılan, ve hatta bazılarının da gurur duyduğu bu sözleşme aslında Ehlibeyt (as)’ın ve tüm peygamber ve elçilerin uğruna şehit edildikleri, Hakimiyetullah inancını mahvetmek için çalışan ahirzaman alimleri tarafından atılmış büyük adımlardan biridir. Çünkü insanları demokrasiye çağıran Amerika devletinin de asıl amacı insanların hakimiyetullah inancını mahvetmektir ki, böylece İmam Mehdi (as)’ın kıyamının da en büyük amaclarından biri İlahi Adalet Devletini kurarak yeryüzünde “La ilahe illallah, Muhammeden Resulullah, Aliyyen Veliyullah, el-Mehdi Hüccetullah” kelimelerini tüm dünyada slogan yaparak Allahın hakimiyetini yaymaktır. Fakat ahirzaman alimleri tağutlarla işbirliği yaparak, hissettirmeden insanların kalbinden hakimiyetullah inancını silip yerine İblisin (l.a) inancını yerleştirmeğe çalışıyorlar ki, bu da, Allahın halifesine itaatten boyun kaçırarak Allahın emrinden yüz çevirmektir. Ve bu sözleşmelerle sonda Irak halkı tarihte ilk defa oyverme yoluyla cumhurbaşkanı seçimleri yaptılar. Ve bu seçimlerin baş tutmasında Ali Sistaninin çok büyük rolü olmuştur. Nitekim, Ali Sistani tüm şiileri seçimlere katılmaya sesledi ve hatta kadınların katılmasını – haşa – Zeynep (as)’ın Yezidin (l.a) sarayındaki konuşmasına benzetti. Öyleyse kendilerinin Ehlibeyt (as) şiası olduklarını düşünenler kimlerin peşinden gittiklerine dikkat etsinler, aksi halde Kaim (as) kıyam ettiğinde amelsiz alimlerin, fetva ehlinin, taklit merciilerinin fitnesine düşerek ona (as) karşı savaşanlardan olacaklar. Zira o amelsiz alimlerin hepsi son nefeslerine kadar Kaim (as)’a karşı savaşacaklar.

Abdurrahman bin Kesir, Ebi Abdullah (as)’a Allahın {İman edip de imanlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenler..} [6:82] ayetiyle ilgili şöyle naklediyor: “Muhammedin (saa) vilayet hakkında getirdiği emire iman edip, filanca ve falancanın vilayetini onunla kirletmeyenler kastedilmiştir. Zira filanca ve falancanın vilayetini Ali (as)’ın vilayetiyle kirletenler zulüm yapmıştır.”

- Üsuli-Kafi, Hüccet kitabı: 1/413

KAİM İNTİKAMA KUREYŞTEN BAŞLAYACAK Muhammed bin Müslim’den: İmam Muhammed Bakır (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Eğer halk Kaim aleyhisselam kıyam ettiğinde halktan ne kadarını öldüreceğini bilselerdi, çoğu onu görmek istemezlerdi. Biliniz ki o, önce Kureyş’ten başlayacak. Onlara sadece kılıç ile davranacak. Öyle ki halkın çoğu şöyle söyleyecek:


Bu Al-i Muhammed’den değildir, eğer Al-i Muhammed’den olsaydı merhamet eder ve acırdı.”

- Akdüd-Dırar: 227; Isbatul-Huda: 3/539, h.501; Biharul-Envar: 52/354, h.113; Beşaratul-İslam: 263; Mucemul-Ehadis: 3/304; Gaybeti-Numani: bölüm 13, h. 18

Abdullah bin Şeriki Amiri’den: Bişr bin Galibi Esedi der ki: İmam Hüseyn (as) bana şöyle buyurdu: “Ey Bişr! Kaimi Mehdi geldiği zaman Kureyş’ten geride kalan beşyüz kişinin ellerini bağlıyarak boyunlarını vuracak. Sonra beşyüz kişinin ellerini bağlayarak boyunlarını vuracak. Sonra tekrar beşyüz kişinin ellerini bağlayarak boyunlarını vuracak.” Bişr der ki: “Allah sizin halinizi islah etsin. Bu sayıya ulaşacaklar mı?” diye arzettim. İmam Hüseyn aleyhisselam buyurdu ki: “Bir kavimi sevenler, onlardandır.”


İmam Cafer Sadık (as) şöyle buyurdu: “O (bayrak) bizimledir ve KAİM (as) kalkmayınca kaldırılmayacaktır. O kıyam ettiğinde onu açıklayacaktır. Doğuda ve batıda öyle bir kimse kalmayacak ki, ona lanet okumasın. Onun önünde bir ay, ardında bir ay, sağında bir ay ve solunda da bir ay boyunca korku olacak. Ey Ebu Muhammed, o intikam, gazap ve keder içinde ortaya çıkacak, Allahın bu mahlukata olan gazabından dolayı. Resulullahın (saa) Uhudda giydiği gömleği üzerindedir, sarığı Sehaptır ve zırhı Resulullahın (saa) zırhı olan Sabigadır, kılıcı Resulullah (saa)’in kılıcı olan Zülfikardır. O SEKİZ AY boyunca onu kınından çıkarıp savaşacak, durmadan öldürecektir. (Katliama) başladığı ilk yer Beni-Şeybe olacak, onların ellerini keserek Kabeden asacak, bir münadi de şöyle seslenecek: Bunlar Kabenin hırsızlarıdır!” Sonra KUREYŞE doğru ilerleyecek, onlarla yalnız kılıç ile davranacak, ve onlara kılıçtan başka birşey vermeyecek. İki kitap okumadan orayı terketmeyecek, bir kitap Basrada, diğeri de Kufede…”


Kab naklediyor: “Eğer Yamani çıkarsa, Kureyş Beytül-Maktiste katledilecek.”

- Melahim vel-Fiten (İbn Hammad): 384/1

“Kureyş” Resulullahın (saa) devrinde onun akrabaları, yakınları olan kavmin ismiydi. Ve bugün Kureyş ehli Kaimin (as) yakınlarıdır. Neden Kaim (as) Kureyşten başlayacak? Çünkü ona karşı zulmettiler. Ve burda Kureyş ehli Irak cemaati arasındadır, zira Ahmed el Hasan (as) Iraka geldi, İmam Muhammed Mehdi (as) da Kufe cemaatine gelecek, çünkü İmam Hüseyin (as)’ın intikamı alınacak. Ve bugün Kureyş cemaati, Irak cemaatidir.

KAİMDEN ÖNCE KIYAM EDEN KAİMLER İbrahim bin Übeydullah bin Alâ babasının şöyle dediğini nakleder. İmam Caferi Sadık (as) şöyle buyurdu: Emirülmüminin (as) kendisinden sonra Kaim’in kıyamına kadar gerçekleşecek olan olaylardan bahsetti. Bunun üzerine Hüseyn (as) dedi ki: Ey Emirülmüminin! Allah yeryüzünü ne zaman zalimlerden temizleyecek? Emirülmüminin (as) şöyle buyurdu: “Dökülmesi haram kanlar dökülmedikçe Allah yeri zalimlerden temizlemeyecektir.” Sonra uzun bir hadiste Emevilerle Abbasilerin


93

durumunu anlattıktan sonra şöyle buyurdu: “KAİM Horasanda kıyam ettiğinde Kufe ve Moltan’a galip gelecek ve Beni Kâvân adasını ele geçirecek. Ve BİZDEN OLAN BİR KAİM Gilan’da kıyam edecek ve Abir’lilerle Deyleman’lılar ona itaat edecekler. Ve köşe bucakta benim oğluma yardım edecek olan dağınık Türk bayrakları zuhur edecek. Onlar kısa aralıklarla zuhur ederken Basra şehri harabe olacak ve EMİRLERİN EMİRİ Mısır’da KIYAM edecek.” Sonra Hz. Ali (as) uzun bir hikayeden sonra şöyle buyurdu: “İşte binlerce insan teçhizatını kuşanıp da herkes gruplara ayrılınca ve bir koç öldürüldüğünde orada bir başkası kıyam edecek ve fitneler çıkaracak, kafirler helak olacak. Sonra ARZULANAN KAİM VE MEÇHUL İMAM kıyam edecek. Onundur şeref ve fazilet. O senin oğlundur ey Hüseyn. Onun gibi evlat yoktur. İki rüknün arasında zuhur edecek ve iki eski elbisenin arasında insanlara ve cinlere galip gelecek. Ve hiçbir yeri ekilmemiş bırakmayacak. Onun zamanına ulaşanlara ve ona katılıp onun günlerini görenlere ne mutlu.”


Bu ve bunun gibi hadisler vardır ki, birkaç Kaimin kıyamından bahseder ve buradan da malum oluyor ki, hadislerde geçen “Kaim” ismi sadece İmam Mehdi (as)’a has olan bir isim değildir. Hatta hak ve batıl Kaimler de olacaktır zuhur zamanında.

FİTNELERLE NASIL BAŞETMELİ

Bugün bazı gruplar, Ahmed el Hasan (as)’ın onlarla olduğunu ve onlar aracılığıyla Ensarlarla irtibatta olduklarını iddia ediyorlar. Bu gruplardan biri Ahmed el Hasan (as)’ın 2008’de gaybete çekilmesinden 5 sene sonra, yani 2012nin sonlarında Necefte Ofis kurmuş ve Ahmed el Hasan (as)’ın onlardan birkaç kişiyle irtibatta olduğunu söylemeye ve Irakın çeşitli bölgelerinde daveti yaymağa başladılar. Bunun yanısıra Facebookta açılmış “Ahmed Alhasan” isminde sayfanın da İmam (as)’a ait olduğunu iddia ettiler. Bu zaman Irak Ensarlarından Şeyh Razzak ve bir deste Ensar onlara karşı çıkarak bunun oyun olduğunu ve İmam (as)’ın ne bir Ofis kurduğunu nede Facebook sayfasını açtığını söylediler. Böylece Ensarlar arasında parçalanma başladı.

Daha sonra, 2015, Ocak ayında olan şey, Ensarların tamamının kendilerini aniden şöyle bir soru ile karşı karşıya bulmalarıdır: “Ahmed el Hasan (a.s) nerededir?” Ve herkes İmam Ahmed el Hasan’a (a.s) iman ettiğini ilan etti. 3 bayrak kaldırıldı ve aylar sonra bir dördüncüsü de kaldırıldı:

1. Bayrak: Ofis.

2. Bayrak: Siyah Bayraklar.

3. Bayrak: Rezzak’ın grubu.

Ardından aylar sonra 4. Bayrak: Halı grubu. [Yani bazı hadislerde geçene istinaden, Kaim (a.s) çıkana kadar evindeki halının üzerinde oturmayı seçen kimseler]

“Ahmed el Hasan (a.s) nerededir?” sorusunu sormak, meşru bir sorudur. Hatta bu, bizim için gereklidir ve bizim görevimiz bu soruya bir cevap bulmaktır. Facebook sayfası hususunda, oradaki ses Hac Hutbesindeki sesten farklıydı ve ayrıca


Muharrem Hutbesindeki sesten de farklıydı. Ayrıca Siyah Bayraklar videolarında bazı gerekçeler sunuldu ve Ensarlar da ofisin batıl olduğuna dair pek çok gerekçe ve delil ortaya koydular. Gerekçeler çok fazladır. Fakat en dikkat çekici konu, geçen yılın sonunda oldu. Tevfik (l.a) Abdullah Haşim’e, 313’ün bazılarının ölmüş olduğu ve zaten şu anda İlahi Adalet Devletinde yaşadığımız ihtimalini itiraf etmeye başladı ve sonra da Irak Hükümeti ile işbirliği yapmaktan ve içinde Ahmed el Hasan’ın (a.s) yer almadığı Kaim tugaylarını oluşturmaktan bahsetti, aslında Ensarların bizzat kendisi gidip IŞİD ile savaşacaktı. Sözde İmam (a.s) da facebook hesabının arkasında onlardan hoşnut gibi görünecekti. Bunlar, hadislerden öğrendiğimiz her şey ile tam bir çelişki içindedir, 313’ün İmam’ın (a.s) yanında toplanması hakkın-daki hadislerden, İmam’ın (a.s) 10.000’in yanında kıyam etmesi hakkındaki hadislerden vb.

Kısacası bu ve benzeri pek çok sebepten ötürü, ofis meşru bir seçenek olmaktan çıktı. Doğrusu, İmam’ın (a.s) onların yanında olmadığı aşırı derecede açıktı. Zaten Rezzak’ın grubu, İmam’ın (a.s) kendileri ile birlikte olmadığını açıkça söylüyorlar ve Rezzak’ın grubu da facebook sayfasının ve oradaki sesin sahte olduğunu söylüyor. Rezzak’ın grubu, ofisten ayrılan bir grup alim ile uzlaşı içindedir. Onlar Necef’teki Havza’da ders verir ve Nazım Ukeyli ve diğerlerinin emri altında çalışırlardı. Onlar bazı iç anlaşmazlıklar yaşadılar ve ayrıldılar. Onlar şu anda kendi grupları için bir sözcüye sahiptirler, Rezzak adında bir şeyh. O, Sistani’nin ofisleri için çalışırdı, İmam’ın (a.s) gaybetinde davaya katıldı ve ne İmam’ı (a.s) gördü ne de onunla (a.s) tanıştı. Onlar, İmam’ın (a.s) hiç kimseyle olmadığını iddia ediyorlar fakat onlar, Irak’ın işgali esnasında yayınlanmış olan İmam’ın (a.s) eski bir bildirisini temel alarak 12.000 kişilik ya da herhangi bir sayıda bir ordu oluşturmayı gerekli biliyorlar. O bildiride, İmam (a.s) kendisine itaat etmeye hazır olan bir milis grubu kendisinin (a.s) emri altında hareket etmeye davet ediyordu. Bu yüzden Rezzak grubu, İmam’ın (a.s) bu eski bildirisini yerine getirmemiz gerektiğini söylüyor. Ancak İmam (a.s) bildirisinde açıkça ifade etti ki, bu ordu İmam’ın (a.s) emri altında hareket etmek zorundadır ve onlar İmam’ın (a.s) şu anda burada olmadığını söylüyorlar. Asıl olarak o grup, birtakım şeyhlerin emri altında işliyor ve hayır, İmam’ın (a.s) bu bildirisi hiç yerine getirilmedi. Fakat on yıldan uzun süre sonra Rezzak grubu, bunu yerine getirmeye çalışıyor fakat bu, mantıksızdı. Bir şeyh grubu gemisinden diğerine atlamak akıl işi değildir, özellikle de Rezzak’ın grubunun askeri olarak aktif olmaya çalıştığı ve kendilerinin bile İmam’ın (a.s) onların yanında olduğunu kabul etmedikleri bir meselede. Bu bildiride amaçlanan ordu, İmam’ın (a.s) emri altında hareket edecekti ama onların yaptıkları şey, ne mantıklı ne de akıllıca bir karardı ve her türlü delilden yoksundu, İmam’ın (a.s) on yıldan uzun süre önceki eski bir bildirisinden başka. Onlar bunu gaybtan bir haber gibi göstermeye çalışıyorlardı ve bunu, 12.000 kişilik ordu hakkındaki hadisler ile ilişkilendirmeye çalışıyorlardı vb. Ne Ofis nede Rezzak grubu bir seçenek değildi.

Geriye Siyah Bayraklar kaldı. Halı grubu daha sonra gelecekti. Ve Siyah Bayraklar yükseldi. İmam (a.s) ile görüşme iddiası, tam da kral Abdullah’ın (l.a) öldüğü gün yapıldı. Tarih, onların iddialarını ilk defa yaptıkları YouTube sayfasında kayıtlıdır: 23 Ocak 2015 Cuma. Bazılarının tüm Siyah Bayraklar davasını hazır olarak bazı yalanlardan veya çelişkilerden ibaret olduğunu ve onların kendi iddialarının az bir esnekliğe sahip olduğunu söylemeleri için kral Abdullah’ın (l.a) beklediklerini


95

sanmaması için. Zira kral Abdullah (l.a) birkaç yıl daha yaşayabilirdi. Kral Abdullah’ın (l.a) ölümü ve Siyah Bayraklar’ın yaptığı iddialar arasındaki zaman dilimi, tüm bu davayı uydurmak için yeterince büyük bir zaman dilimi değildi ve bu, benim dikkatimi çekti. 23 Ocak’tan önce, bu şeyler mevcut değildi. 23 Ocak’ta iddia yapıldı ve Facebook’ta afişler yayınlandı. Youtube videosu yapıldı. 12 kişi Ensarlar ile iletişim kurmaya başladı. 23 Ocak’tan önce hiçbir şey yoktu. 23 Ocak’ta internet, aniden onların iddiaları ile doldu.

Böylece, Mısır Ensarları Abdullah Haşim ile birlikte Ofise karşı birleştiler, ayrıca dünyanın birçok yerinden olan Ensarlar da Siyah Bayraklara katılarak Ofise karşı birleştiler. Ve tüm deliller karşılığında Ofis, Ensarların önüne tutarlı bir delil koyamadı.

Ve tüm bu fitnelerde insanların sarılması gerektiği tek kişi Allahın Hücceti ve onun davası olmalıdır ve onu tanımanın da tek yolu bir hücceti tanıtan 3 delildir ki, herkim bu delillerle çıkarsa ve Allah da onun ömrünü kesmezse, o kimse kesin olarak Allahın halifesidir. Ve bizden talep olunan da Allahın ipine, yani o halifeye sımsıkı sarılmaktır.

Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ruhum elinde Olan’a andolsun ki, siz kendinizden öncekilerin adımlarını takip edeceksiniz, adım adım ve nokta nokta, öyle ki onların yolundan ayrılmayacaksınız ve İsrailoğullarının yolu da sizden ayrılmayacak.”

- Tefsiri-Ayyaşi: 1/303; Müsnedi-Ahmed: 5/340; Süneni-Tirmizi: 3/332

Meysemi’nin bir arkadaşından naklettiğine göre Imam Cafer-i Sadık (as) şöyle buyurdu: “Hadid suresindeki şu ayet, gaybet zamanında yaşayanlar hakkında nazil olmuştur: {Kendilerine daha önce kitap verilip de süre uzun olduğu için kalpleri taşlaşanlar gibi olmayın. Onlardan çoğu fasıktırlar.} [57:16] Sonra Allah şöyle buyurdu: {Doğrusu Allah yeryüzü öldükten sonra onu tekrar diriltir. Biz delilleri size açıkladık, belki düşünürsünüz diye.} [57:17] Daha sonra İmam (as) buyurdu ki: “Süre, gaybet süresidir.”

Emirülmüminin (as) Kumeyl bin Ziyad’a şöyle buyurmuştur: “Evet, vallahi yeryüzü asla hüccetsiz kalmaz. O hüccet yâ zahir ve mâlumdur veya gizli ve çekinendir. Böylece Allah’ın hüccetleri ve delilleri bâtıl olmaz. Ve onları şüphe ve tereddüt etmemeleri konusunda uyarmıştır. Aksi halde süre uzar da kalpleri taşlaşır.”

Sonra İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Bundan sonraki ayette yüce Allah’ın ne buyurduğunu duymuyor musun: {Biliniz ki Allah yeryüzü öldükten sonra onu tekrar diriltir. Biz delilleri size açıkladık, belki düşünürsünüz diye.} Yani zulüm imamları, yeryüzünü öldürdükten sonra Allah, Kaim’in zuhurundaki adâlet ile onu ihyâ edecektir.”

- Tevilul-Ayat, 2/662, hadis 14; Isbatul-Hidaye, 3/53, hadis 457; Tefsirul-Burhan, 4/291, hadis 1, 3; El-Meheccetul-Beyza, s.219, 220; Gaybeti-Numani: önsöz.

İmam Cafer-i Sadık (as) babalarından rivayet eder: “Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben miraca götürüldüğümde, Rab-Teala bana vahyetti: “... (Ahirzamanda) LAT ve UZZA ortaya çıkacak, o (Kaim a.s) da onları yakacak. O gün onların yanındaki insanların sapkınlığı BUZAĞI ve SAMİRİNİN sapkınlığından daha şiddetli olacak.”


- Kemalud-Din: s.253; Gaybeti-Tusi: s.173; Biharul-Envar: 52/379; İlzamun-Nasib: 1/169

İbrahim bin Abdülhamid’in nakline göre İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Kaim aleyhisselam zuhur ettiğinde kendisini bu işin ehli sayanlar ondan ayrılacak, güneşe ve aya tapanlara benzeyenler onun ehlinden olacaklar.”


Ebu Abdullah (as) şöyle buyurdu: “Kaimin gaybet günleri çok uzayacak. Öyle ki, gerçek aşikar olacak ve kötü fıtrata sahip Şiadan olan herkesin dönekliği sonucunda inanç pislikten temizlenecek. Bu kimseler, Kaimin hükümranlığı devrinde varisliği, gücü ve geniş bir güvenliği bekledikleri halde, munafık olduklarından korkulan kimselerdir.”... Sonra İmam (as) şöyle buyurdu: “İslamın isminden, Kuranın da yazısından başka hiç birşeyin kalmadığı ve emrin sahibi, onun için açıklanmış bir sebeple yanlış yola sürüklenmiş kalplerden dolayı arzulandığında, nihayet ONA EN YAKIN OLAN, EN DÜŞMAN KİMSE OLACAKTIR. Bu yüzden de Allah onu görmediğiniz askerlerle destekleyecektir, elleriyle Kendi Nebisinin (saa) dinini aşikar edecek ve müşrikler istemeseler de, onu tüm dinler üzerinde muzaffer kılacaktır.”

- Kemalud-Din: s.356; Gaybeti-Tusi: s.172; Biharul-Envar: 51/222

İsbağ bin Nebate’den: Hz. Ali aleyhisselam şöyle buyurdu: “Yüzelli’den sonra başınıza kafir emirler, hain liderler ve fasık arifler geçecektir. Tacirler çoğalacak ve kârlar azalacak ve faiz yayılacak. Zinazadeler çoğalacak ve zina artacak. Maarif inkar olunacak ve hilaller büyüyecek. Ve kadınlar kadınlarla, erkekler de erkeklerle yetinecekler.” Hz. Ali bin Ebi Talib aleyhisselam bu hadisi buyururken adamın biri ayağa kalkarak şöyle arzetti: “Ey Emirülmüminin! Bizler o zamanda ne yapmalıyız?” Buyurdu ki: “FİRAR, FİRAR. Doğrusu Allah’ın adaleti; Kur’an okuyanlar nehy oldukları emirlere yaklaşmadıkça ve iyi insanlar facirleri nehyettikçe her zaman bu ümmetin üzerinde olacaktır. Eğer bunları yapmayıp kötü insanlardan nefret ederek “La ilahe illallah” dedikleri zaman Allah arşında şöyle diyecek: Yalancılar, söylediği-nize inanmıyorsunuz.”


Abdullah bin Sinan der ki: Ben ve babam birgün İmam Cafer-i Sadık (as)’ın huzuruna çıktığımızda bize şöyle buyurdu: “Hidayet imamınızı ve bayrağını görmediğiniz zamanda ne yapacaksınız. Bu hayret zamanından ğarik duasını okuyan dışında hiçkimse kurtulamayacaktır. Babam dedi ki: Allah’a andolsun ki bu, bir beladır. Sana feda olayım, bizler o zamanda ne yapabiliriz? Buyurdu ki: Böyle olursa -ki siz o zamanı asla göremeyeceksiniz- elinizdekilere sarılın, böylece bu olay sizde açıklığa kavuşacaktır.”

- Isbatul-Huda: 3/534, h. 472; Kemalud-din: 348; Biharul-Envar: 52/133, h. 37; Mucemul-Ehadis: 3/399, hadis 953; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 1, hadis 4

Haris bin Muğayre-i Nasri der ki: İmam Ebu Abdullah aleyhisselam’a şöyle arzettim: “Biz şöyle bir rivayet biliyoruz ki, “bu (imametin) sahibi birgün gayba


97

çekilecek”. Böyle olursa ne yapmalıyız? Buyurdu ki: “Elinizdeki ilk hadislere sarılın, onlar size açıklayacaktır.”


9- Mufazzal bin Ömer der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam’ın huzurunda idim ve benimle birlikte başkaları da vardı. İmam aleyhisselam bize şöyle buyurdu: “Sakın meşhur etmeyin” -yani Kaim’in adını- Ben, imamın bunu başkalarına buyurduğunu zannediyordum. Ama bana dedi ki: Ey Abdullah’ın babası! Sakın onu meşhur etmeyin. Allah’a andolsun ki zamanın birinde gaybete çekilecek ve gizlenecek. Öyle ki (onun hakkında) şöyle söyleyecekler: “Öldü mü? Yoksa helak mı oldu? Hangi vadiye gitti?” Müminlerin gözleri ona gözyaşı dökecek, ve tıpkı bir geminin dalgalarla boğuştuğu gibi boğuşacaklar. Allah’ın ahit aldığı, kalbine imanı yazdığı ve kendisinden bir ruh ile onayladığı müminler dışında kimse kurtulamayacak. Ve birbirine benzeyen oniki bayrak kalkacak ki birbirinden ayırt edilmeyecek. Mufazzal der ki: Bunu duyunca ağladım. İmam Sadık (as) buyurdu ki: “Seni ağlatan nedir?” Arzettim ki: Sona fedâ olayım, nasıl ağlamam ki, sen şöyle buyuruyorsun: Birbirine benzeyen oniki bayrak kalkacak ki birbirinden ayrıt edilmeyecek? İmam, evindeki pencerelerden birinden içeriye giren güneş ışığını göstererek buyurdu ki: Bu güneş ışınları, aydınlık mıdır? Dedim ki: Evet. Buyurdu ki: Allah’a andolsun ki bizim emrimiz, bu güneşten daha aydınlıktır.”

- Biharul-Envar: 51/147, hadis 18; Beşaratul-İslam: 148; Mucemul-Ehadis: 3/429, Gaybeti-Numani: bölüm 10, hadis 9

1- Mufazzal bin Ömer der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Bu toplumun Allah’a en yakın olduğu ve onun rızasını en çok kazandığı zaman şudur ki, Allahın hüccetine tabi olurlar, o da onların gözünden uzaklaşır ve onlara görünmez, onlar da onun yerini bilmezler ama yine de bilirler ve yakin ederler ki Allahın hücceti ve onun misakı batıl olmamıştır. İşte o zaman sabah akşam kurtuluşu bekleyin. Doğrusu Allahın kendi düşmanlarına en çok gazap ettiği vakit, Allahın hüccetinin kaybolup zuhur etmediği zamandır. Allah azze ve celle, evliyalarının şüphe etmediğini bilir. Eğer Allah, evliyaların bundan şüpheleneceğini bilseydi, bir an dahi onu gayba çekmezdi. Ve halkın en şirretlileri olduğunda, zuhur vuku bulacaktır.”

- Kafi: 1/333, hadis 1; Kemalud-din: 338, hadis 10; Gaybeti-Tusi: 457, hadis 468; İlamul-Vera: 404; Biharul-Envar: 52/94, hadis 9; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 2, hadis 1

Eyyûb bin Nuh’dan: İmam Ebul Hasan Ali Nâki aleyhisselam şöyle buyurdular: “Bayrağınız içinizden ayrıldığı zaman, ayaklarınızın altından zuhuru bekleyin.”

- Kafi: 1/341, hadis 24; Kemalud-din: 381, hadis 4; Biharul-Envar: 51/155, hadis 8; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 3, hadis 39

Abân bin Tağlib der ki: İmam Ebu Abdullah aleyhisselam bana şöyle buyurdu: “Ey Abân! Âleme öyle bir sebte gelecek ki ilim tıpkı yılanın deliğe saklandığı gibi gizlenecektir. Arzettim ki: Sebte nedir? Buyurdu ki: Zamanının bir dilimidir, halk bu durumda iken onların yıldızları doğacaktır. Arzettim ki: Sana feda olayım, biz ne yapmalıyız. Ve o zamanda ne olacak? Bana buyurdu ki: Allah sizin sahibinizi getirene kadar (inancınızı) koruyun.”



Ebu Carud nakleder: Ebu Cafer (as) bana şöyle buyurdu: “Ey Ebu Carud, devran dönüp öyle bir zaman gelir ki, cemaat “öldü ya helak oldu, hangi vadiye gitti?” der ve onu arayan “o nasıl sağ olabilir, şimdiye onun kemikleri çürümüş olmalıydı!” der. İşte o zaman onu bekleyin. (Çıktığını) duyduğunuzda, buz üzerinde sürünmekle bile olsa, ona doğru acele edin.”

- Kemalud-din: 326, hadis 5; İlamul-Vera: 302; Isbatul-Huda: 3/468, hadis 131; Biharul-Envar: 51/136, hadis 1; Gaybeti-Numani: bölüm 10, fasıl 1, hadis 12

Ebu Basir der ki: İmam Caferi Sadık (as) şöyle buyurdu: “Halk Arafat’ta durdu-ğunda hızlı bir deveye binmiş birisi gelerek halifenin öldüğünü bildirecek. İşte onun ölümü ardından, Ali Muhammed (as)’ın ve bütün halkın kurtuluşu gerçekleşecektir.” Ve buyurdu ki: “Gökyüzünün doğu tarafında büyük bir ateşin geceleri doğduğunu gördüğünüzde işte o zaman halkın kurtuluşudur. Ve onun hemen ardından Kaim aleyhisselam’ın öncüleri gelir.”

- Akdüd-dırar: 106; Burhanul-Müttaki: 109, hadis 20; Isbatul-Huda: 3/737, hadis 106 ve 107; Biharul-Envar: 52/240, hadis 107; Gaybeti-Numani: bölüm 14, h. 37

İbni ebi Yafûr’dan: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Filancanın (Beni Abbastan birinin ismi) helakını elinde sakla ve say: Süfyani’nin zuhuru, nefsin ölümü, yere girecek olan bir ordu ve ses.” Arzettim ki: “O ses nedir? O bir münadi midir?” Buyurdu ki: “Evet, işte bu emir sahibi o ses ile tanınır.” Sonra buyurdu ki: “Farac ve zuhur’un tümü Beni Abbas’tan olan filancanın helakı iledir.”

- Isbatul-Huda: 3/736, hadis 102; Biharul-Envar: 52/234, hadis 100; Beşaratul-İslam: 116; Mucemul-Ehadis: 3/467, hadis 1031; Gaybeti-Numani: bölüm 14, h.16


99

İmam Ahmed el Hasan (as) şöyle buyurmuştur:

Ve bugün sizden yardım talep ediyorum, ceddim Hüseyin

(a.s)’ın talep ettiği gibi. Bize yardım edecek kimse yok mu?

Daha önce babalarınızın yaptığı gibi, bize sırtınızı dönerseniz,

ya da bize ihanet ederseniz, babamın sabırlı olduğu gibi, En

Merhametli (celle celaluhu), bana meseleyi vahiyle bildirene

kadar, ben de sabırlı olacağım. Geçen sene beni, tıpkı Müslim

ibn Akil (a.s)’ı terkettikleri gibi terkettiklerinde de sabırlı

olduğum gibi ki, o zaman, çok az kişi haricinde hiçbir

destekçim kalmamıştı. Ve onlar başka bir şeyden dolayı ben

terketmediler; Saddam'a olan korkuları haricinde; Allah ona

lanet etsin; ve bu Dünya'ya olan açgözlülüklerinin haricinde...

Fakat Allahu Teala, onun (Saddamın) münafık güçlerinin,

beni tutuklamak için yapmış olduğu tüm girişimlerine

rağmen, beni Saddam'dan korudu.

yamani - siyahsancaklar.files.wordpress.com · siyahsancaklar.wordpress.com bismillahir rahmanir...

Documents