wenge tiram (sayi 2)

8
HAZÝRAN 2011 Týram, fotoðraflarýyla Antep’teydi Týram Gençlik Kültür Sanat Derneði olarak Gaziantep’te Gapgenç festivaline katýlma þansý bulduk.Týram olarak festival alanýnda Dersim’i tanýtan fotoðraf sergisi açtýk ve sergimiz oldukça ilgi çekti. Sergi, Ýstanbul’dan katýlýmcý olan Kýsa Dalga ile mahalle temasýný iþlediðimiz ortak çalýþmanýn ürünü oldu. Sergiyi gezen Gaziantepliler ve diðer katýlýmcý kuruluþlarýn beðenilerini ifade ederek en yakýn zamanda Dersim’e gelmek istemeleri bizleri son derece mutlu etti. HABER: HÜSEYÝN TÜNEY Festival kapsamýnda on iki kiþilik Týram ekibi, Kýsa Dalga ile ritim çalýþmasý da yaptýk. Bu çalýþma da gözlerin üzerimize çevrilmesine neden oldu. Dört gün süren festivalde akþamlarý konser etkinlikleri yer aldý. Týram ekibi olarak ilin tarihi ve turistik mekanlarýný da gezme þansý bulduk. En çok ilgimizi çeken ise; tarihi yapýlarýn bulunduðu Ermeni Mahallesi oldu. Gaziantep dýþýnda Þanlýurfa’da Balýklý Gölü, ziyaret etme þansý bulduk. Dönüþ yolunda da zaman zaman ortak çalýþma yürüttüðümüz Çocuklar Ayný Çatýnýn Altýnda Derneði (ÇAÇA) ile görüþtük. Bizleri misafir eden ÇAÇA üyeleri sayesinde Diyarbakýr surlarýný gezme þansý da bulduk. Kendilerine misafirperverliklerinden ötürü teþekkür ediyoruz. KIRKMERDÝVEN Kýrkmerdiven þelalesi Ovacýk’a yaklaþýk olarak 8 kilometre uzaklýkta bulunuyor. Munzur Daðcýlýk ve Doða Sporlarý topluluðunun düzenlediði geziye oldukça yoðun ilgi vardý. Iþkýn, kenger ve mantarýn bolca olduðu alandan y ürüyerek Kýrkrmerdiven þelalesine ulaþtýk. Ardýndan yaklaþýk olarak yarým saat mola verildi. Mola sýrasýnda ihtiyaçlar giderildi bir süre dinlendik daha sonra yola devam ettik. Kýsa bir yürüyüþten sonra Kýrkmerdivene ulaþtýk. Burada bir süre dinlenerek arkadaþlarla sohbet ederek Kýrkmerdivenin hikayesinin anlattýk. Kýrkmerdivende bundan yýllar önce katýrlarla eþya taþýndýðýný ve Erzincan’a tuz götürüldüðü bilinmektedir. Bu güzel sohbettin ardýndan zirveye týrmanarak doðanýn güzelliðini gören katýlýmcýlar oldukça heyecanlý olduklarýný dile getirdiler. Bir süre zirvede dinlenildikten sonra dönüþ yolculuðu baþladýDönüþ yolunda biraz yürüdükten sonra fýrtýna ve doluya yakalandýk. Oldukça zor koþullar altýnda týrmanýþý sonlandýrdýk. Katýlýmcýlar, ýslanmalarýna raðmen gezinin oldukça iyi geçtiðini dile getirdiler. Haber Hüseyin Tüney ÞELALESÝ Özgür BAÞARAN EÞKÝYA AÞKI Sayfa 6'da Çocuk (H)aklý! Metin APAYDIN Sayfa 7'de 2

Upload: gun-berrin

Post on 29-Mar-2016

254 views

Category:

Documents


21 download

DESCRIPTION

TIRAM GENÇLİK KÜLTÜR SANAT DERNEĞİ'NİN ÇIKARDIĞI BAĞIMSIZ GAZETENİN 2. SAYISI

TRANSCRIPT

Page 1: WENGE TIRAM (SAYI 2)

HAZÝRAN 2011

Týram, fotoðraflarýyla Antep’teydi

Týram Gençlik Kültür Sanat Derneði olarak Gaziantep’te Gapgenç festivaline katýlma þansý bulduk.Týram olarak festival alanýnda Dersim’i tanýtan fotoðraf sergisi açtýk ve sergimiz oldukça ilgi çekti. Sergi, Ýstanbul’dan katýlýmcý olan Kýsa Dalga ile mahalle temasýný iþlediðimiz ortak çalýþmanýn ürünü oldu. Sergiyi gezen Gaziantepliler ve diðer katýlýmcý kuruluþlarýn beðenilerini ifade ederek en yakýn zamanda Dersim’e gelmek istemeleri bizleri son derece mutlu etti.

HABER: HÜSEYÝN TÜNEY

Festival kapsamýnda on iki kiþilik Týram ekibi, Kýsa Dalga ile ritim çalýþmasý da yaptýk. Bu çalýþma da gözlerin üzerimize çevrilmesine neden oldu. Dört gün süren festivalde akþamlarý konser etkinlikleri yer aldý. Týram ekibi olarak ilin tarihi ve turistik mekanlarýný da gezme þansý bulduk. En çok ilgimizi çeken ise; tarihi yapýlarýn bulunduðu Ermeni Mahallesi oldu. Gaziantep dýþýnda Þanlýurfa’da Balýklý Gölü, ziyaret etme þansý bulduk. Dönüþ yolunda da zaman zaman ortak çalýþma yürüttüðümüz Çocuklar Ayný Çatýnýn Altýnda Derneði (ÇAÇA) ile görüþtük. Bizleri misafir eden ÇAÇA üyeleri sayesinde Diyarbakýr surlarýný gezme þansý da bulduk. Kendilerine misafirperverliklerinden ötürü teþekkür ediyoruz.

KIRKMERDÝVEN

Kýrkmerdiven þelalesi Ovacýk’a yaklaþýk olarak 8 kilometre uzaklýkta bulunuyor. Munzur Daðcýlýk ve Doða Sporlarý topluluðunun düzenlediði geziye oldukça yoðun ilgi vardý. Iþkýn, kenger ve mantarýn bolca olduðu alandan yürüyerek Kýrkrmerdiven þelalesine ulaþtýk. Ardýndan yaklaþýk olarak yarým saat mola verildi. Mola sýrasýnda ihtiyaçlar giderildi bir süre dinlendik daha sonra yola devam ettik. Kýsa bir yürüyüþten sonra Kýrkmerdivene ulaþtýk. Burada bir süre dinlenerek arkadaþlarla sohbet ederek Kýrkmerdivenin hikayesinin anlattýk. Kýrkmerdivende bundan yýllar önce katýrlarla eþya taþýndýðýný ve Erzincan’a tuz götürüldüðü bilinmektedir. Bu güzel sohbettin ardýndan zirveye týrmanarak doðanýn güzelliðini gören katýlýmcýlar oldukça heyecanlý olduklarýný dile getirdiler. Bir süre zirvede dinlenildikten sonra dönüþ yolculuðu baþladý… Dönüþ yolunda biraz yürüdükten sonra fýrtýna ve doluya yakalandýk. Oldukça zor koþullar altýnda týrmanýþý sonlandýrdýk. Katýlýmcýlar, ýslanmalarýna raðmen gezinin oldukça iyi geçtiðini dile getirdiler. Haber Hüseyin Tüney

ÞELALESÝ

Özgür BAÞARAN

EÞKÝYA AÞKI

Sayfa 6'da

Çocuk (H)aklý!

Metin APAYDINSayfa 7'de

2

Page 2: WENGE TIRAM (SAYI 2)

HAZÝRAN 2011

Çocuklar Ayný Çatý Altýnda (ÇAÇA) koordinatörüyle kýsa bir röportaj yaptýk.

Özkan Kanýlmaz: ÇAÇA nedir? ÇAÇA’yý açýklar mýsýnýz bize?ÇAÇA koordinatörü Taþkýn Adýgüzel: ÇAÇA, bir sivil toplum örgütüdür. 2001den beri Diyarbakýr’da dezavantajlý çocuk guruplarýyla alternatif eðitim modelleriyle ve gönlü büyük gönüllülerle beraber çalýþmalarýný yürüten bir örgüt.Ö.K. :çocuklara ne gibi eðitimler veriyorsunuz?T.A.: Çocuklarýn ihtiyaçlarýna göre eðitim veriliyor. Bahsettiðimiz eðitimlerin içinde sanat atölyesi, gönüllü abla-abi odalarýnda pedogolojik eðitimler var. Bunlarýn yaný sýra yükleme deðil de çocuklarýn gezi, sinema, tiyatro ve benzeri etkinliklerde yer alýyor çocuklar. Aslýnda söylemek gerekirse söylenecek çok þey var. Genel olarak amacýmýz çocuklarýn ne önünde ne de arkasýnda kalarak sadece yan yana yürüyüp hayatý beraberce keþfetmeye çalýþýyoruz. ÇAÇA olarak ise amacýmýz çocuklarýn temel hak ve özgürlüklerin ayrýca Birleþmiþ Milletler (BM) Çocuk Haklarý Sözleþmesi’nin kesintisiz ve kýsýtlama olmadan uygulanmasýný ve yaygýnlaþmasýný saðlamak. Ö.K. : Duyduðuma göre çocuklarýn yanýnda içki ve sigara içmiyormuþsunuz ve ya bunlarýn sözünü etmiyormuþsunuz. Bu konu hakkýnda ne düþünüyorsunuz?T.A.: Çocuklarýn yanýndayken hassas davranmaya çalýþýyoruz. Onlardan iyiyi isterken bizim de iyi birer örnek olmamýz gerekiyor.Ö.K. : ÇAÇA’da gönüllü olarak mý çalýþýyorsunuz?T.A.: ÇAÇA ile olan beraberliðim altý yýl önce gönüllü olarak baþladý. Þu an ise profesyonel olarak çalýþýyorum. Yani ücret alýyorum ama beni asýl orya baðlayan gönüllülük ruhu ve çocuklar.Ö.K.: ÇAÇA’daki çalýþmanýz dýþýnda herhangi bir iþle uðraþýyor musunuz? T.A.: ÇAÇA dýþýnda sanatla uðraþýyorum. Hem almýþ olduðum eðitimden ve sahip olduðum yeteneðimden kaynaklý resim yapýyorum. Bize kýsa bir demeç veren ÇAÇA koordinatörü Taþkýn Adýgüzel’e teþekkür ediyorum.

ÇAÇA’YI TANIMAK

Haber ve foto: Özkan Kanýlmaz

Kara vagonlardan bir göç dizilir yüreðime, tozlu bir yol alýr götürür bedenimi. Ayaklarým sürgünlüðün adresine koþar, kimsesiz çocuklarýn yüreðine düþer gözyaþý, kana karýþýr acý olur, keder olur; sürgün olur. Ýnler aðlayan bebeklerin sesini saklar kendisine ve bundandýr ki bir çocuðun sesi takýlýr Munzur’un suyuna Laç Deresi’ne asýlýr acýnýn fotoðrafý. Yerim yok sürgünüm iþte taa 38’lerden. Hala bir toprak vardýr. Gözyaþý yanaðýnda kurumuþ çocuk misali geri dönemediðim bir sürgünün kenti vardýr özlemlerimde. Adý yazýlýdýr o günden beri içimin çalkantýlarýna Dersim’in. Geri dönüp de selam veremediðim nice yürek vardýr. Acýlarýný her gün taþýyan bir Munzur vardýr... Akýþý uzar gider bitmeyene doðru... Akýþýnda direnç vardýr, özgürlük vardýr; hasret vardýr... Her türküde insaný nakýþ nakýþ iþleyen duygu vardýr. En çokta isyan, her akþam yýldýzlarýn parýltýsý düþer güzelleþtirir suyunu, daðýný, topraðýný. Bir bahar bekleyiþinde güzelliðiyle kucaklar doðasýný, her gün daha büyük sevdalarýn habercisi olur. Sýr gibi taþýr baþýna taktýðý dileklerini bundandýr ki akýþýnda bazen yorgunluk vardýr çocuklarýn kulaðýna fýsýldanan bir duadýr kimi zaman kimi zamansa tatlý bir rüyanýn ninnisi, buram buram sevda kokan yaþamýn kendisi Munzur. Bazen de kýrmýzý gelincik tarlasýnda bahar gülüþlü çocuklarýn düþlerindeki masalýn son imgesi, ateþ gibi parýldar gülümseyen çocuklarýn yüzleri Çadýra benzeyen bir kenttir, baðrýna bastýðý acýlarýn kafesidir, yýldýzlara tutunarak aðlar geceleri kaval sesinde konuþur içinde taþýdýðý yara hüzün sarar. Seher yelinde üþüyen gözlerini, kavuþulmayan bir ayrýlýðýn özlemi takýlýr kirpiklerine, her gün sürgün edilen yüreklerin çýðlýðýný içer bir r ü z g â r e s i n t i s i s o n r a s ý g e c e d e y ü z ü n e ç i z i l e n b i r a y ý n a y d ý n l ý k h a l i k a l ý r g ü n b a þ l a m a d a n . Ve kaçmak isteyen gülüþün çýðlýðý, suya anlatýlan rüyanýn iniltisi.

Pelin GÜNGÖREN

Acýnýn iniltisi

Page 3: WENGE TIRAM (SAYI 2)

HAZÝRAN 2011

Birçok bölgede olduðu gibi, Dersim Bölgesinde de çöplerin büyük bir sorun olduðu yeni bir haber olmasa gerek. Katý atýk arýtma tesislerinin eksikliðiyle büyük sýkýntýlar doðmakta. Bunlarý söyledikten sonra vatandaþýn çöpünü, az sayýda olan ama bulunduðu yerlerde de konteynýrlara atmamasý dikkat çekici. Dersim insanýnýn doðaya olan aþkýný ve hassasiyetini biliyoruz. Bunun net örneðini bölgede yapýlan barajlar ve yeni baraj projelerine karþý büyüyen çevre hareketlerinden gördük. Fakat kendi sorumluluklarýmýzýn ihmaline gelince nedense sesimizi yükseltmek istemiyoruz. Devlet, yatýrým adýna yaptýðý projelerle doðaya zarar veriyor diyoruz. Belediyenin maddi imkanlarý sýnýrlý diyoruz. Ya kendimize ne demeli? Tüm bu olumsuzluklara raðmen çöpümüzü acaba neden toplamýyoruz? Sorum hepimizedir.Isveç’ten gelen bir gurup genç, Samiler ile Nisan ayýnda yaptýðýmýz Dersim gezisi boyunca bizim yani Dersim insanýnýn doðaya olan baðlýlýðýný, doðayý kutsal kabul ettikleri, yaþamlarýný doða ile içiçe sürdürdüklerini anlattýk. Samiler’in de doðaya olan sevgisi ve baðlýlýðý ile ortak yanlar bulduk ve güzel topraklarýmýzý beraber gezdik. Munzur Nehri eþliðinde Munzur Gözelerine doðru yola çýkarken önünden geçtiðimiz, Dersimliler için kutsal topraklarý gösterdik. Ana Fatma’da mum yaktýk, ziyaret taþlarýný öptük, suyundan içtik, duamýzý ettik ve Kýrk Gözelere doðru yola koyulduk. Samiler gördükleri

Gün ÞAHÝN

manzaralar karþýsýnda büyülenirken biz de doðamýzla gurur duyduk. O öyle bir doðadýr ki karþýlýksýz seviyoruz onu, ve uðrunda can vermeye hazýrýz. Hal böyleyken uzun yýllardýr anlayamadýðým neden çöplerimizi geliþi güzel doðaya attýðýmýz ve toplama zahmetinde bulunmadýðýmýzdýr. Gözelere giriþte karþýlaþtýðýmýz sahne, aþaðýdaki resimdeki durumdu. Samilere sadece, ”iþte insanlarýmýz duyarsýzlýðý” deyip geçiþtiriyoruz ve utanýyoruz. Utancýmýz dýþarýdan gelen bir misafirin bira þiþelerinin ve yemek artýklarýnýn ortaya saçýldýðýný görmesiyle ve çöp kokusunu almasýyla nasýlda kendini hissettiriyor. Yanýbaþýnda ise bomboþ duran bir konteynýr, bu çirkin tabloyu daha da pekiþtiriyor. Gözeler hem kutsallýðýyla insanlarý kendisine çekerken hem de doðal bir piknik alaný. Bu paha biçilmez doða Ýsveç’te olsa büyük bir ihtimal piknik alaný olarak kullanýlmasý yasak olurdu veya çok sert kurallarla pikniðe izin verilirdi. Toprakta çöplerini býrakanlara para cezasý kesilirdi mesela. Utanýyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Giriþteki kötü s a h n e d e n s o n r a k i m a n z a r a n ý n b ü y ü s ü y l e a z ö n c e g ö r d ü k l e r i m i z i n e y a z ý k k i u n u t u v e r i y o r u z . Bu yazýyý yazma gereksinimi, ikinci keyif kaçýrýcý manzara ile karþýlaþtýðýmda doðdu. Zimeð Köyü’den Hox’a doðru geçerken Demirkapý Xec Köyü’den geçiyoruz. Hiniye Pil isimli Büyük Çeþme’yi geçerken yolun sol tarafýndan bulunan havuzun baþýnda tonlarca -bira, raký ve pet þiþe yýðýný gözümüzü sokan bir kör arý etkisi yaratýyor. Nisan ayýnýn yemyeþil doðasýnda bu çöp yokuþunu görünce insanýn bir an önce bu yazýyý yazasý geliyor.

Çöplerin hemen yakýnýnda bulunan bir iþletmeden gelebileceðini düþünüyoruz. Iþletme kapalý olduðundan gidip soramýyoruz. Þimdi derler ki gelip çöpleri alacak çöp arabalarý yok. Madem bu çöp ortaya çýkýyor, madem insanlar eðlenebiliyor rakýsýný ve birasýný içiyor o zaman çöp sahipleri ortaya çýkan çöpleri doðaya zarar vermeyecek biçimde halletmeli. Bir çözüm, bu çöpler çýkar çýkmaz köy arabalarý ile her gün þehir merkezine götürülmesidir. Eðer bu çöp tüm köyün çöpüyse köylüler birleþir bir araba kiralar ve çöpü köye ulaþtýrýr. Eðer iþletmenin çöpü ise bu masraflarý iþletmenin üstlenmesi gerekir. Çöplerin bu þekilde doðaya kirletmesine göz yummak kabul edilecek birþey deðildir. Hem Dersim doðasýný korumak için her türlü fedakarlýða hazýrýz diyoruz hem de çöplerimizi yere atma özgürlüðü veriyoruz kendimize. Bu paradoksu ortadan kaldýrmanýn zamanýdýr diye düþünüyorum. Doða tahribatlarýna karþý duran çevre hareketlerinin insanlarý bilgilendirmede önemli bir rolü vardýr. Çevreciler, bilinçlendirmeye yönelik çalýþmalar yapmalýdýr ve yol gösterici olmalýdýr. Ayrýca çevrecilerin karar alýcýlarýn atýklarý geri dönüþtürme konularýna aðýrlýk vermesi için lobi çalýþmalarýnda yoðunlaþmasý gerekiyor. Devletin ve özellikle yerelde, atýklarýn geri dönüþüm merkezlerine ulaþtýrýlmasý için kolaylýklar saðlanmasý yönünde yatýrýmlar yapmasý çok önemlidir. Doðasý temiz bölge insanýný herkes ciddiye alýr ve yapacaðý çevre etkinlikleri daha yanký uyandýrýr. Çöp sorununun kolay olmadýðý kesindir fakat herkesin elinden geldiðindince titiz davranmasý bir insanlýk görevidir. Çöplerden arýndýrýlmýþ bir doða için her bireyin desteði paha biçilmezdir.

Çilem GÜMÜÞYAY

SÝL EN BAÞTANAyaz gözlerinde ýsýnmýþtý. Tezatlarla yaþamaya mahkum olan ruhum. Ve o ayaz gözleri yitirdikten sonra son bulmuþtu bu hayat. Kendime yenik düþtüðüm anlarýn mimarisi oldum. Oysa ümitlerimdin, sýðýnacak son limaným, kaçýþlarýmýn çýkmaz sokaðýydýn. Beni yüzüstü býraktýðýn gün bile seni seviyorum deyiþimin yankýsý duyuluyordu. Kara bulutlarýn dostluðuyla oluþan gökyüzünde. Biriktirdiðim gözyaþlarýmla merhaba dedim yalnýzlýðýn soðuk gecelerine. Haksýzlýklarla doldurdum bavulumu; rüzgarýn savurmasýyla çýktým yola.Asi benliðim kabullenemiyordu umursamazca söylediðin elvedayý. Senli günlerin iþgali altýnda eziliyordu cansýz bedenim. Öpüþlerin avuç içlerimde terler iken ben yýkamaya kýyamýyordum. Nefesinin býraktýðý izleri. Soluksuz izlenecek güzellikteydin eskimeyen bir melodi gibisin dilimde. Sen sen sen nefesimdin ama beni terk ettin. Terk ediþinle hayat tek mevsim yol olmaya baþladý. Sessiz feryatlarýmýn odak noktasý oldu. Yaðmuru dinmeyen geceler. Zaman zaman içime sýðmayan haykýrýþlarým oluyordun. Ve deli mýsralar olurdu sana söyleyemediklerim. Dört duvar arasýndan kaçarcasýna çarpýyordu kayalýklara, kaldýrýmlara ve cam kýrýklarý olarak batardý yüreðime.Bana ait deðilsin sen artýk. Aðrýlarýmýn daha fazla sýzlanýþý oldun. Sana ulaþan tüm dolambaçsýz sokaklardan geçiyordum. Bir geri giderken on ileri geliyordum sana doðru ama sil baþtan baþlamak gerek bazen, her þeyi sýfýrlamak düþünceleri yankýlanýyordu sana uðrayan dolambaçsýz sokaklarda. Ve sen bundan sonra tütün kokan aþk olarak kalacaksýn içime çektiðim tüm dumanlarda.

Cem TAYLAK

Dersim doðasýyla, insanýyla, kutsal mekanlarýyla en çokta doða ve doðada yaþayanbütün varlýklar için yaþam kaynaðý olan Munzur nehriyle hemen hemen dünyanýn dört bir yanýnda ismini duyurmuþ kendinden bahsettirtmiþ bir memlekettir. Nice katliamlar, zulümler görmüþ geçirmiþ ve bu zulümlere boyun eðmeyen bir þehirolan Dersim’de ikinci 38 katliamý yapýlmaya çalýþýlmaktadýr. Munzur üzerinde yapýlan barajlar ile halkýmýz yaþadýðý köylerden yerlerinden yurtlarýndan göç ettirilmeye çalýþýlýyor. Verimli topraklarýmýz baraj sularý altýnda býrakýlarak köy yaþantýsý tamamen yok edilmeye çalýþýlýyor. Ayrýca ibadetlerimizi yerine getirmek için ziyaret ettiðimiz kutsal mekanlarýmýz yok edilerek bizlerin kültürünü inançlarýmýzý yok etmek istiyorlar. Uzunçayýr Barajý Dersim için bir baþlangýçtý. Yapýlan bu baraj ile Dersimliler bazý gerçekleri yeni yeni görmeye baþladýlar. Bizler için kutsal sayýlan Munzur suyunun aslýnda Dersim’in yaþam kaynaðý olduðunu daha iyi anlamaya baþladýlar. Biz Dersimli gençler olarak burada yapýlmaya çalýþýlan diðer baraj ve kültürümüzü yok etme politikalarýna karþý durarak daha proje aþamasýnda olan çalýþmalarýný faaliyete geçirmelerine izin vermeyeceðiz ve bu memleketin geçmiþten günümüze kadar süregelen gelenek, görenek, kültürümüz ve dilimizi bizden sonrakilere de yaþattýrmak için onlarýnda bu coðrafyayý ve bu güzellikleri görmesi için elimizden gelen çabayý göstereceðiz.

YÜZLEÞME ZAMANI

Tüm Dersim halkýný bu konuda duyarlý olmaya davet ediyorum.

Kýzmayýn, sözüm hepimize!

Page 4: WENGE TIRAM (SAYI 2)

HAZÝRAN 2011

“Bu elli katlý binadan düþen adamýn hikayesi. Adam kendini rahatlatmak için sürekli þöyle diyormuþ: Buraya kadar her þey yolunda. Buraya kadar...” filmin merkezinde yer alan tema, düþen bir gençlik ve yere çarptýðý anda oluþturduðu büyük infialdir.Yönetmenin 25 yaþýnda çektiði ve ikinci uzun metraj filmi olan Protesto, Paris’in kenar mahallelerinde sýnýflarýndan, ýrklarýndan dolayý tecrit gören gençlerin birer aynasý olan siyahi Hubert (Hubert Koundé), Yahudi Vinz (Vincent Cassel) ve Arap Said’in (Said Taghmaoui) bir saniyesi bir ömre bedel 1 gününü anlatýr. Bu 1 günde dostluk, isyan, dayak, ihanet, korku, heyecan, üzüntü, yoksulluk, çaresizlik, piþmanlýk ve ölüm vardýr. Ders 1: Silahýmýz yoksa da taþlarýmýz var. Protesto’nun seyirciye gözünü kýrptýðý ilk saniyelerde, bir polis ordusunu karþýsýna almýþ banliyö zýrhlýsý (taþtan baþka kaybedeceði olmayan) bu lafla efelenir polise karþý. 96 dakikalýk filmin bütününe dair büyük ipucu sayýlabilir bu çýkýþ.Ýlk düsturun hemen ardýndan gelen “bu film çekildiði sýrada ölenlere adanmýþtýr” notu, filmin gerçek hayatla baðlantýsýný ortaya koyar. Evet, doksanlarýn baþýnda Fransýz banliyölerinde tam da böyle çatýþmalar olmuþ, arabalar yakýlmýþ, mekanlar tahrip edilmiþ, çoðu genç hayattan kopmuþ, savrulmuþ bir kýsmý ise –kazara- ölmüþtür. Bu ilk banliyö ayaklanmasý da deðildir ayrýca. 20 yýl evvelinden baþlayan, zaman zaman kendini tekrar edip varlýðýný hissettiren kangren olmuþ bir azanýn bünyeye verdiði zafiyettir. Zaten filmin etrafýnda döndüðü üç kahramaný Vinz, Said ve Hubert’in gerçek hayattaki adlarýnýn da yine bunlar olmasýný yönetmenin, gerçeðe gerçek katmak adýna yaptýðýný söylemek pek yanlýþ olmaz.Ders 2: Önemli olan düþüþ deðil, yere çarpýþtýr.“Bu elli katlý binadan düþen adamýn hikayesi. Adam kendini rahatlatmak için sürekli þöyle diyormuþ: Buraya kadar her þey yolunda. Buraya kadar her þey yolunda. Buraya kadar her þey yolunda…” “Buraya kadar her þey yolunda” filmin en büyük lafýdýr. Beþ kelimeyle kaim olsa da, altýnda yatan banliyö gençliðinin hayatýna paralel gerçeklik bu cümleyi büyük yapan þeydir. Onlar mütemadi bir düþüþtedirler. Her katta düþüþlerinin vahametinden ziyade hala yaþýyor olmanýn doluluðuna bakarlar. Ta ki yerle yeksan olup, toprakla tek vücut olana kadar düþüþün bir ehemmiyeti yoktur. Tüm ailesi hapishanede olan, umutsuz ve önemsiz bir gettonun düþüþü kimseyi ýrgalamaz da. Bu 50 katlý binadan yere doðru düþüþ ve filmin baþýndan itibaren ilerleyen saat (veya tersine, kurulduðu andan itibaren geriye saran saatli bomba) en nihayette þiddetli bir çarpýþ ve dehþet bir patlama olacaðýnýn ipuçlarýdýr. Bu iki durumun filmin baþýnda birleþtirilip dünyaya düþen ateþli bir þiþeyle metaforlaþtýrýlmasýnda da yere çarpýþ ve akabinde büyük bir patlama vardýr. Yani filmin merkezinde yer alan tema, düþen bir gençlik ve yere çarptýðý anda oluþturduðu büyük infialdir. Yönetmen Kassovitz, bir gerçeðe ölümsüzlük kazandýrmak ve seyircinin fikrinde ideal zemini hazýrlamak adýna, baþlangýçta gerçek isyan dalgasýnýn görüntülerini uzunca sunar. Polisler, zýrhlar, coplar, tanklar, silahlar, kaba kuvvet ve gaz bombasýna karþýlýk, banliyö gençliði, taþlar, tekmeler, yumruklar, pankartlar, danslar, oyunlar.. Yönetmene en büyük kolaylýðý belki de bu hikayeyle eþ zamanlý isyan dönemi saðlamýþtýr. Ýsyancý gençlerden Arap kökenli Abdel Ichaha’nýn hapishanede bir polisin mezalimine maruz kalmasý sonucu saðlýk durumunun kritik bir hal almasý olaylarýn nirengi noktasýný oluþturur. Bu vakýa saat tam 10:38’de saatli bombayý kurar ve bomba geriye doðru saymaya baþlar.Ders 3: Gelecek Biziz! Ýsyan esnasýnda bir polisin kaybolan silahýnýn nerede olduðu çok mühimdir. Zira bu silahýn kýsasa hazýrlanan banliyö gençliðinin eline geçmesi iþleri daha onulmaz bir hale sokabilir. Fakat ve nitekim bu silahý zulalayan Vinz’den baþkasý olmayýnca üçlü arasýnda saygý, itibar ve denge kavramlarý tartýþýlmaya baþlar. Heyecanlý ama ayný zamanda toy olan Vinz, silahla kendi keyfiyetince denge kuracaðýný düþünürken, Hubert bilinçli bir býkkýnlýkla bunun aslýnda aptallýktan baþka bir þey olmadýðýný söyler. Zaten bu grubun sadece konuþaný Said, sadece düþüneni Hubert, düþünmeden konuþaný ise Vinz’dir. Abdel’i ziyaret için gittikleri hastanede ise yine buna paralel olarak olay çýkaran Vinz, yatýþtýrmaya çalýþan Hubert olur ama önemli olan konuþanýn yani “elebaþýnýn” kim olduðudur. Said’in elebaþý olmasý polisler için görünürde gayet mantýklýdýr ama diðer arkadaþlarý için o sadece zararsýz bir elemandýr. Ders 4: Dünya Sizin(mi)dir!

Protesto

bu davranýþ karþýsýnda hayli þaþýrýr ve “siz” olmanýn mutluluðunu yaþar. Yani, bu çocuklarýn mutlu olmasý için bu üç kelimeyi bir araya getirmek bile yetebilir. Ders 5: Dünya Bizimdir! Araba çalmayý akýl edip de sürmesini bilmeyen üç arkadaþ o geceyi sokakta geçirecektir. Karþýda Eiffel kulesinin muhteþem görüntüsüyle birlikte tren istasyonunun tepesinden þehre ve geceye karþý felsefeyle karýþýk siyaset yaparlar.Burada Hubert o meþhur hikayeyi anlatýr Vinz’e: elli katlý binadan düþen adamýn hikayesi. Vinz ise giderek alçalýp küçülmekte, yere yaklaþtýkça ne kadar küçüldüðü-nün farkýna varmaktadýr. Said’in yoldaki bir panoda “Le monde est a vous/ Dünya sizindir” yazýsýný elindeki spreyle “Le monde esta nous/ Dünya bizimdir”e çevirmesi aslýnda bütün bu teranenin de özetidir. Hubert’in de karþýlaþtýðý ve inanmadýðý bu lafýn doðrusunu Said ufak bir düzeltmeyle yazmýþtýr. Bu dünya çok güçlü insanlarýn dünyasýdýr, bu üç genç ve onlar gibilerin dünyasý olamaz. Ýstasyondaki dev ekranda tv keyfi sürerlerken Bosna Ýç Savaþý’nýn geliþmeleri ardýndan gelen Abdel Ichaha’nýn ölüm haberiyle kanlarýný içlerine akýttýklarý bir þok yaþarlar. Vinz, intikamýn büsbütün sardýðý bünyesiyle bir polisin canýný almanýn hayallerini eylemi yerine getirmeden evveli hazýr eder. Arkadaþlarý ise Vinz’in gözü kara halinden artýk býkmýþ, her an bir delilik yapacak olmasýnýn verdiði huzursuzluktan sebep, onu kendi halinde býrakýp oradan ayrýlmýþlardýr. Yolda karþýlaþtýklarý sokak çetesi arasýnda gizli bir sürpriz vardýr biz izleyenlere. Gruptaki sataþmayý ve akabinde çatýþmayý baþ-latan eli sopalý dazlaklardan biri ve daha sonra da bizim gençlerin saðlam meydan dayaðýný yiyen dazlak, filmin yönetmeni Mathieu Kassovitz’in tam da kendisidir. Vinz öldürme iþini yapabilme/yapa-mama iddiasýný

Hubert’in sessiz, sakin az biraz da gülümser hali onu diðerlerinden ayýran farkýn büyüklüðüne iþarettir. O, otobüs camýndan gördüðü küçük dünyasýnda büyük panolara yazýlmýþ “Dünya sizindir!” lafýnýn mahiyetini kavramaya çalýþýr. Bu dünyanýn onlarýn olmadýðý aþikardýr, “peki kimindir?” sorusunun þaþkýnlýðý sarmýþtýr yüzünü. Filmin en dikkat çeken sahnelerinden birisi de tuvalet sahnesidir. Vinz burada kýzgýnlýðý ve taþkýnlýðýnýn asýl nedenlerinikendince sýralar. Fare deliklerinde yaþamaktan býkmýþtýr, polise kendini satmayacaktýr, hiçbir þey yapmadan sistemin çarklarýnýn kendini öðütmesine izin vermeyecektir ve ona göre kýsas yapýp Abdel’e karþýlýk bir polisin canýný almanýn mantýðý ise diðer yanaðý çevirmemekte yatar.Sokaðýn öðretileriyle yoðrulmuþ Vinz’e karþý, eðitimin kýymetini yoksulluk ve ayrýmýn acýsýyla kendine öðreti kýlmýþ Hubert’in çatýþmasý sürerken tuvaletlerin birinden çýkan küçük bir adamýn “Bu bana gerçekten çok iyi geldi.. Tanrýya inanýyor musunuz? Aslýnda bu çok yanlýþ bir soru, acaba Tanrý bize inanýyor mu?” diyerek ardýndan bir hikayeye baþlamasýyla hepsi susar ve bu küçük adamý pür dikkat dinler. Adamýn bu hikayeyi neden anlattýðý ve daha önemlisi bu hikayenin ne anlattýðý hiç anlaþýlmaz.Said’in Asterix’ten borcunu almak için bindikleri banliyö treni ise bambaþka bir gerçekliktir. Sanki bu yolculuk gezegenler arasý yapýlan bir yolculuktur ki þehre inince her þey büsbütün farklýlaþýr. Bunun ilk belirtisi, Said’in trenden inice adres sorduðu polisin ona “iyi günler bayým” demesidir. Said, benzeriyle hiç karþýlaþmadýðý

kanýtlamak için bu dazlaðýn canýna kýyma hususunda gözünü karartmýþtýr. “Ýyi bir polis olabilir, ama dazlaðýn iyisi olmaz” diyen ve Vinz’in elinin ayarýný ölçmeye çalýþan Hubert’e karþýlýk, Vinz o çok dile getirdiði “öldüreceðim!” yiðitliðini yapamamýþ ve öldüremeyeceðini kendisi de anlamýþtýr. Uzun ve belalý bir gecenin ardýndan sabah ilk trenle banliyölerine dönen gençlerden Vinz, silahýn vücuda saldýðý kof cesare-tin farkýna varmýþ ve artýk silahý taþýmaktan feragat edip, onu Hubert’e vermiþtir. Vinz’in kavramaya baþladýðý insan hayatýnýn pahasý onu biraz yumuþatmýþýr ama bir gün öncesinin intikamýný alma fýrsatýný ele geçirmiþ polis, yolda bu gençleri yakalar, olayý þahsi meseleleri haline getirir.Yere çakýlmaya artýk saniyeler kalmýþtýr. Bu gençlerden farkýnýn, sahip olduðu insani sýfatlarý ve yetilerinin ne olduðu þekilde asla anlaþýlmayan bir polisin, elinin deðdiði yeri bilmeden, ayarsýz ve aymaz tavrýnýn sonucunda gelen silah sesi Vinz’in düþüþünü saat tam 06:00’da sona erdirir; artýk yerdedir o. Son Ders: Tekrar “Bu düþen bir toplumun hikayesi..Düþerken kendini rahatlatmak için sürekli þunu tekrar edermiþ: Buraya kadar her þey yolunda. Buraya kadar her þey yolunda. Buraya kadar her þey yolunda…Önemli olan düþüþ deðil, yere çarpýþtýr.”Vinz’in, Hubert’in, Said’in ve onlar gibilerin düþtüðü mahalde, kulaklarý delen bir gürültü olur. Ondandýr ki; saðýrdýr bütün kulaklar.. Mathieu Kassovitz HakkýndaYönetmen Kassovitz, yirmi yýllýk nefreti kendi lisaný, kurgusu, kamera açýlarý, çekim teknikleri ve siyah-beyazýn büyüsüyle çarpýcý bir ustalýkla sunmuþtur seyirciye. Bu filmle Cannes’da kazandýðý ödülü reddetmesi takdirliktir ama Protesto’dan sonra yaptýðý filmlerde ayný baþarýyý gösterememiþ olmasý da düþündürücüdür. Belki de onu Protesto’nun yönetmeni olarak deðil de Jean Pierre Junet filmi Amelie’nin Nino’su olarak tanýr herkes. 2003 yýlýnda vasat bir korkuffilmi olan Gothika’yý yönetmiþ,2005 Steven Spielberg yapýmý Münih’te ise, Yahudi intikamcý Robert’ý canlandýrmýþtýr. Beklenir ki elinden Protesto gibi bir film düþüren yönetmen Mathieu Kassovitz, þöyle bir titreyip kendine gelsin, bize seyredilesi güzel filmlerden yapsýn..

Serkan ÇETÝN

Ben bir küçük yalýn ayaklý kýz çocuðuyum. Ekmeðim umut, ýþýðým güneþ; kýyafetim ise merhamet. Ben çocuðum bilmem ki azgýn sularla boðuþmayý. Bilmem ki mücadele etmeyi. Bilmem ki yaþamýn aðýr þartlarýný ama bildi-ðim en iyi ve tek þey açlýk ve oyun. Onu da bana çok görüyorlar. Ýçinde bulunduðum yaþam, zaman, koþullar, insanlar ve devlet dediðimiz o aðýr kavram bu küçük aklým ve yüreðimle bildiðim en iyi þey kardeþime sarýlmam. Onu soðuktan koruyabilmek için ama bende ne kadar baþarýlý olabilirim ki yalýn ayaklarým ve yýrtýk elbisemle? Açlýk ve üþümeyi çok erken öðrendim ben. Aðýr olan bu iki kavramý biri sefaleti, yoksulluðu, acýmazsýzlýðý, diðeri ise yalnýzlýðý bu kocaman kalabalýðýn içinde yalnýz olduðumu. Annem her sabah þükrederek uyanýyor ama ne kadar þükrederse etsin oda biliyor umutsuzluðun ne kadar kötü bir hastalýk olduðunu. Gözlerimin güzel olduðu aþikar ama o güzelliðin altýnda yatan kocaman beni her gün biraz daha yutan mut-suzluðun kimse farkýnda deðil. Afrika’da açlýktan ölen çocuðun, savaþta yitip giden küçük bedenlerin, annesinin gözü önünde dayak yiyen çocuðun mutsuzluðu ve korkusudur gözlerimdeki o derin ve tarifsiz bakýþ. Bu korkumla ne kadar zarar verebilirim ki o kocaman bedenlere. Benden korku ile konuþuyorlar. Acaba suçum çocuk olmak mý? Suçum savunmasýz mý? Yada iki küçük güzel gözüm mü? Yoksa ayaðýmdaki kara lastik, üzerimdeki yýrtýk beni soðuktan bile koruyamayan elbise mi? Yada içinde yaþa-dýðým ev mi? Yoksa her gün üzerimize doðan güneþ mi? Ben de bilmiyorum cevabýný.

Bir Küçük Kýz Çocuðu Songül ÇÝÇEK YÜREKLERE UZANANBazen denizkýzý olmak var kaderde,Bazen tül olup sarmalamak dünyayý.Bazen Mona Lisa olupgizemli gülümsemek var,yüreklere uzanan.Bazen parmaklarýn uçlarý olmak var dokunuBazen ay olmak varparlayan, dünyaya gülümseyen.....

lan...

Sen bu yazýyý okurkenBen büyük olasýlýklaMavi Köprüden geçiyor olacaðýmHüznümü Munzur'a atacakSevincimi gökyüzüyle paylaþacaðýmSen odanda umutla beklerken,Nergislerin açmasýný

Ben güzelim Dersim’iDoyasýya seyrediyor olacaðýmSen dört duvar arasýndaYerken gününüBen Dersim’i içiyor olacaðýmSence þarap tadýndaBence likör tadýnda olan yiðidim kentimi

DERSÝM

Ersin SÖNMEZ

Page 5: WENGE TIRAM (SAYI 2)

HAZÝRAN 2011

Bu elektronik sayfa,bu plastik tuþlar sana sunmak

istediðim düþüncelerimi,hissiyatýmý anlatmaya

yeterli olabilir mi bilmiyorum.bu yoðunluðu ne

derecede kaldýrabilirler sanki…ama baþka bir yolum

yok.sana gerçekten bir mektup yazmak isterdim.

bunu çok isterdim.çünkü bütün ruhum parmaklarýma

akýp oradan beyaz kaðýt üzerindeki çizgilere dönüþe-

cekti.her bir harfin kývrýmýnda ellerimi hayal edebi-

lecektin.onlara tüm emeðimi verip,belki günlerce ya-

zacaktým.durmadan yazacaktým…Gidiyorsun…

Gidecektin,biliyordum.ikimiz de biliyorduk en baþýn-

dan beri.Ama bu durum bizi hiçbir zaman etkisi altýna

almadý.çünkü biz zaten her yeni günü,sanki herþey

dün baþlamýþ ve yarýn bitecekmiþ gibi karþýlýyorduk.

bu bize heyecan verdi.güzelliði daha da çok tatmamýza

sebep oldu.

Yaþadýk…

Yaþadýk ve mutlu olduk…

Bu dünya,bir imkansýzlýðýn nasýl yerine getirilebilece-

ðini,hayallerin nasýl. Gerçeklere dönüþtürülebileceði-

ni izledi.biz koyduk sahneye ve izlettik tüm dünyaya.

Senin tarafýndan sevilmek bana onur verdi.

Senin kalbinde yer edinmek bana dünyanýn en güzel

nimetiydi.Aþký tatmak için bugüne kadar, bekleme-

min bir nedeni varmýþ meðer.bu tarif edilemez

duyguyu,ona en layýk kiþiye verebildiðim için kadere

ilk kez teþekkür ediyorum.eðer bana bunu bahþettiy-

se,bunca zamandýr ona haksýzlýk ve bundan sonrasý için

artýk omuzumda meleklerin gezdiðini düþünüyorum.

Hem meleklerin hem senin…

Evet belki de haklýsýn,seninle yeniden doðdum ben.

hayata bir baþka kýyýdan yeniden açýldým…durup öyle-

sine oturmuþ bekliyordum sahilde

Oysa uzun zamandýr.

Seni mi bekliyormuþum…

Artýk hayata bambaþka bir gözle bakacaðým.herþeyden

daha çok zevk alacaðýmý,daha ufak þeylerle daha kolay

mutlu olacaðýmý sanýyorum.Aþklarýn en güzelini,en

heyecanlýsýný,en temizini,en masumunu,,en özelini

Yaþadým seninle.

Rehinem…

Hayatýmýza kaldýðý yerden devam etmemiz lazým dedik.

fakat ben nerede kaldým nerede bittim bilmiyorum.belki

bu yepyeni bir baþlangýç noktasý,yepyeni bir yaþam gibi

olacak sanki bundan sonrasý.

Ayný þey senin için nasýl olur onu da bilmiyorum.

bu hayatta týkandýðýnda ,kapana kýsýlmýþ gibi hisset-

tiðinde yada coþkulu sevinçlerinde,güzel biþeyler oldu-

ðunda baktýðýn biryerlerde beni gör istiyorum.

Gözlerinin baktýðý yerde,orada olacaðým.hüznüne çare,

sevincine ortak olacaðým.beni orada biryerlerde olduðu-

mu hisset. Fiziksel olarak ayrý düþsek de, ruhum ve ma-

neviyatým seninle baðlarýný hiçbir zaman koparmayacak…

Ayrýlýk…

Ayrýlýðý bile seninle ilk kez tadýyorum diyebilirim.iþte

ayrýlýk dediðin böyle olmalý.adýna yaraþýr bir þekilde

olmalý.þarkýlara konu olan,önüne geçilmesi mümkün

olmayan,sevenlerin kendilerinden baðýmsýz baþka

koþullardan ötürü meydana gelen,belki de böylece ken

dine has bir güzelliðe sahip bir ayrýlýk.

Ne demiþler þarkýda,

Severek ayrýlanlar bilirler ayrýlýðý

Çok uzak þehirlerde ayný çarpar iki yürek

Çok uzak bir þehirde beklendiðini bilerek…

Bizim ayrýlýðýmýz bile kýskanýlasý bir güzellikteydi.

Ama yine de dayanmasý zor…

Þimdiden vurmaya baþladý özlemin yoðun þekilde.

Madem ki önüne geçemiyorum,bu özlemi yoðunluðuyla

yaþamalý mýyým yoksa

YASAKLI KENTÝN REHÝNESÝ’NE

Ben nasýl bir eþsiz güzelliðe tutulmuþum,kime aþýk olmu-

þum teferruatsýz gösteriyor.

Rehinem…

Artýk sona doðru yavaþ yavaþ yaklaþtýðýmýzý görüyorum.

Ýkimiz’de buz gibi soðuk soðuk duyuyoruz bunu.

Penceresiz kafeste baþka ne kaldý yapabileceðimiz?

Ýþte tek bir gün kaldý.son bir kez yaþanacak o günümüz.

Sonra sen güzel serçem,uçup gideceksin.

Benim içim kan aðlayacak ama sindireceðim.bana hesap-

sýz çýkarsýz,kayýtsýzca açtýðýn kalbinin derinliklerini

Asla unutmayacaðým.

Evet dünya gözlüm,geriye bir tek o günümüz kaldý yaþana-

cak.ve ben iþte o günü bekliyorum.

Ardýndan bu yasak þehir rehinesini serbest býrakacak,lakin

kapýlarýný hiçbir zaman kapatmayacak.

Gideceðin yollar hep açýk olsun,kenarlarýnda beyaz güllerle

dolsun.sana veremediðim beyaz güllerle.

Dediðin gibi,istenirse insan çok uzakta da olsa aslýnda çok

yakýndadýr.

Benim cesur, yürekli, fedakar sevgilim…

Hiçbir zaman gerçek anlamda ayrýlamayacaðýmý bildiðim

tek sevgilim.

Dünya gözlüm,bana bambaþka bir dünya sundun.

Ve ben

Orada

Benliðimi yeniden buldum.

Rehine’me sevgilerle…..

Nuran AKTAÞ

Adalýlar…Bazen coþkulu bir marþ haykýrmakgibidir yaþamak.Bazen acýlý bir aðýdý boðazýmýzdan yutkuna yutkunaçýkarmaktýr.Maden iþçilerinin kazma seslerini,Bütün emekçilerin sesleriyle harmanlamak,Bundan senfonik bir koro yaratmaktýr.Demir parmaklýklar ardýndaki tutsaklarý düþünüpPaslanmakta olan demiri deðil;Iþýldamakta olan tutsaðýn umudunuyazmaktýr porteye.Mine’nin sesini destan destan dinlemekADALIYIZ BÝZ diye haykýran Mahir’iBugüne izdüþürebilmektir… 2006 yýlýnda Önder Babat Müzik Topluluðu olarak yolculuðumuza baþladýk. Yolun baþýnda, bugün bulunduðumuz noktadan çok daha gerideydik, imkanlarýmýz daha kýsýtlýydý. Bu bir yönüyle de anlaþýlýr aslýnda. Geçen süre içerisinde, özellik-le 40 senelik mücadele tarihimizde biriken türkülerimizi, marþlarýmýzý söyledik, bundan sonra da söylemeye de devam edeceðiz. Dün yaratýlan deðerleri bugün de taþýyabilmek, yarýný kazanmanýn önkoþulu çünkü.Dört senede grup olarak birçok etkiniðe, eyleme, mitinge katýldýk. Dostlarýmýzýn düzenlediði etkinliklere uy-gun olduðumuz her durumda destek vermeye çalýþtýk. Geçen dört senede grup olarak birçok yeni beste yaptýk. Hepimizin bildiði gibi sanat yaþamýn aynasýdýr. Yaþamdan süzülüp devrimci süzgeçten geçenler bir þeyler anlatabilir ancak halka. Bizim bestelerimizi de, aþamdan bizim süzüp dile getirdiðimiz üretimler olarak algýlayabiliriz. Örneðin “Önder Babat Marþý” Önder'in vurulmasýndan sonra ya-zýldý ve bestelendi. Grup olarak hepimizin emeði var bu üretimde. Hatta grupta olmayýp da fikir ve önerileriyle bizleri destekleyen arkadaþlarýmýzýn da katkýlarý unutulmamalý. Yine “Mine Bademci Destaný” ve “Geceyi Kuþatanlara” da bugün aramýzda olmayan, mücadelede yitirdiðimiz yoldaþlarýmýza ithafen üretilen beste-lerdir.Çýkarmýþ olduðumuz albümün bizim ilk albümümüz olmasý, bizleri oldukçaheyecanlandýrýyor. Emeðimizin böylesine canlý bir þekilde vücut bulmasý bizim için gerçekten çok anlamlý. Umuyoruz ki bu üretim halkýmýzýn sesine ses katar.Grubun adýnýn ADALILAR olmasý bizim için çok þey ifade ediyor. Bu, Mahir'-den, Hüseyin'den, Ulaþ'tan bugüne onlarýn yarattýðý deðerleri taþýmak anlamýna geliyor. Bildiðimiz gibi 90'lý yýllarda ADALILAR'ýn sanat alanýnda farklý, özgün bir yeri vardý. O günlerde ADALILAR'ýn ürettiði deðerlerin gerçek yaratýcýlarý devrimde/devrimcilikte ýsrar edenlerdir. Hemen her üretim için bunu söylemek mümkündür. Bu yüzden özellikle devrimci zeminde üretilen türkülerin/marþlarýn birçoðu, kendini de, üretildiði zamaný da aþar ve on yýllar sonrasýna, yeni kuþak-

lara uzanýr. Biz, ADALILAR'ýn 90'lý yýllarda yaptýðý üretimleri kendi deðerlerimiz olarak sahipleniyoruz. Amacýmýz bugün, yaratýlanlarý daha da ileriye taþýmak, halkýmýzýn en geniþ kesimlerine ulaþtýrmaktýr. Ýlk albümümüz ve bundan sonra yapmayý düþündüklerimiz böyle bir amaca hizmet edecektir. Özgür BAÞARAN

Siyaset de bir çok görüþ var. Bir de bunlarý savunan kiþiler veya gruplar. Siyasetin hayatta odak noktasý olmasýnýn yanlýþ olduðunu düþünüyorum. Birçok siyasetçi olmayan insan siyasetle yatýyor siyasetle kalkýyor. Temelde bunlarýn olmasý güzel, ama bana göre yanlýþ noktalarý da var diyebilirim. Zaten siyaseti bizim yerimize yapan siyasi partiler ve bunlarýn temsilcileri var. Hangisi görüþümüz ile örtüþü-yorsa oyumuzu ona veriyoruz. Bizim yerimize onlar zaten siyaset yapýyor. Býrakalým da onlar siyaset yapsýn. Seçme ve Seçilme hakkýnýn da bu anlamla örtüþtüðünü düþünüyorum.Yakýn geçmiþimizde birçok siyasi olay yaþanmýþtýr ki her zaman yaþanýyor. Her gün televizyon açtýðýmýzda siyasetten baþka bir þey görmüyoruz. Aslýnda ülkenin o kadar çok sorunu vardýr ki, insanlarýn o kadar çok sorunu var ki, kim-se onlara deðinmiyor. Þunu açýkça söyleyebilirim, insanlar artýk haberleri çekirdek kýrarak; macera dolu, aksiyon dolu, nefes nefese kal-mýþ bir þekilde izliyor hale geldi. Çünkü ülke siyasetimiz öyle hýzlý, öyle adrenalin dolu, macera dolu devam ediyor ki, çekirdek kýranlara hak vermek lazým. Bir gün bakýyoruz meclisteki vekillerimiz birbirine yumruk atýyor, Baþka bir gün bakýyoruz o vekiller yan yana gülü-cükler saçýyor. Siyasetin böyle olmamasý lazým kanýsýndayým. Yumruklaþacaðýna, sonra piþman olup güleceðinize hiç kavga etmeyin, hep gülün ve bu ülkenin sorunlar ýna beraber e l e le b i r çözüm bulun. Böyle olsan ýz daha iy i o lmaz m ý? Ülkemizde çok partili bir sistem iþlemektedir. Meclisimizde farklý görüþlere sahip kiþiler var. Böyle olduðu sürece uluslararasý kamu-oyu tarafýndan ülkemizde iyi bir siyaset yapýlmadýðý düþüncesi var. Çünkü bir siyasi parti kanun teklifi verir, diðer parti kabul etmez. O diðer parti kanun teklifi verir. Daha önceki teklifi reddettiði için, bu sefer kendi teklifi diðer parti tarafýndan kabul edilmez. Böylece so-runlar kuyruk gibi uzar da uzar. Sorunlar çýð gibi büyür. Ýçinden çýkýlmaz bir hal alýnca da hemen seçime gidilir. Ne yazýk ki ülkemizde böyle. Ama dýþ siyasette mesele ülke Meselesi olunca bütün siyasi partiler, siyasetçiler tek yürek oluyor. Birlik oluyor. Umarým siyasetçi-lerimiz memleket meselelerinde de böyle birlik olurlar. METÝN GÖLÇÜR

S Ý Y A S E T

Rüzgâr bütün kuvvetiyle esiyordu. Kar tanecikleri rüzgarda yönünü þaþýrmýþ insan gibi savruluyordu. Rüzgarýn uðultularý sanki ölümün þarkýsýný söyleyip ölümü çaðýrýyordu. Her yer bembeyazdý, çevrede bir tek insan yoktu. Ýnsanlarýn yerini sahipsiz kediler ve köpekler al-mýþtý.Böyle bir kasabada çarþýnýn kenarýnda damlý, bahçe duvarlarý yýkýlmýþ, kýrýk kapýlý derme çatma bir ev vardý. Bu evin içinde yaþlý hasta çok çile çektiði yüzündeki çizgilerden belli bir kadýn; küçük siyah saçlý umut dolu bakýþlý küçük bir kýz ve abisi yaþýyordu. Küçük kýzýn adý Delal’di. Delal, umut dolu bakýþlarýyla pencerede iki saat önce evden çýkmýþ abisini bekliyordu. Sonra kapý çalýndý. Delal, kapýyýaçýnca karþýsýnda abisini gördü. Yaþlý kadýn oðlunun geldiðini öðrenince elindeki parayý uzatarak “oðlum açýktýk, biraz peynir ve ekmek al” dedi. Oðlu annesinin elindeki parayý alarak çarþýya gitti.Delal, tekrar pencereye çýkarak umut dolu gözlerle pencereden dýþarýya baktý.Dýþarýya bakarken imrendiði, yaþamak istediði fakat yaþayamadýðý güzel bir hayatýn hayaline daldý. Delal’in umut dolu gözleri sanki tümumutlarý biriktirmiþti üzerinde, o bembeyaz yüzü simsiyah saçlarý ve gözleriyle bir melekti. Hayallere dalýnca Delal’in ince dudaklarýnda bir gülümseyiþ bembeyaz yüzünde bir sevinç belirdi. O anda dünyanýn en mutlu en güzel insanýydý. Bir an o güzel hayalinden uyandý. Yüzündeki sevinç, dudaðýndaki gülümseyiþ kayboldu. Yaþadýklarýnýn hepsinin bir hayal olduðunu anladý ve bakýþlarý hüzün doldu. Pence-rede abisini beklemeye devam etti. Dýþarýdan baðýrýþ sesleri geliyordu. Dýþarýda insanlarýn kavga edebileceðini düþündü. Aniden dýþarýdan silah sesi geldi sonra hýzlý adým sesleri ve kapý çalýndý. Delal; “abim geldi” diye söylenerek kapýyý açtý. Fakat kapýda abisini deðil baþka, tanýmadýðý bir adamý gördü. Adam Delal’e abin!abini çarþýda vurdular. Abin yaralý dedi. O anda dünyanýn bütün dertleri Delal’in üzerinde toplanmýþtý. Sanki Delal ölmüþtü. Bir çýrpýda annesiyle çarþý meydanýna gitti. Abisi kanlar içinde yatýyordu. Ölmüþtü. Bembeyaz, tertemiz yüzünde alnýnýn ortasýnda bir kurþun yarasý. Alnýndan saçlarýna doðru ince bir kan sývýsý. Ölmüþtü. Delal bir daha göremeyecekti abisini.Delal’in o güzel gözlerinden yaþlar akmýþtý. Bembeyaz karlarýn içerisindeki kýpkýrmýzý kana bakarak abisine sarýldý ve aðladý. Ölmemiþtiabisi, inanmýyordu buna, kim öldürmüþtü abisini bilmiyordu. Aðlýyordu, ama inanmýyordu abisi ölmemiþti. Sanki o an da bulutlar yýrtýl-mýþtý, bardaktan boþalýrcasýna yaðmur yaðýyordu. Rüzgâr daha hýzlanmýþtý. Rüzgarýn ölüm þarkýsý daha yükselmiþti. Delal baþýný çevirdi-ðinde abisinin elinde, bir poþet içerisinde ekmek ve peyniri gördü. Peynir ve ekmeði gördükçe daha çok aðladý. Ýnsanlar çevrelerine toplan-dý. Acýyarak baktýlar. Delal aðladý, hiç susmadý, abisi yoktu artýk…Sonra düþündü neydi hayat: yaþarken ölmek mi? Delal yaþarken ölmüþ-tü. Yaþamýn acýmasýz sürprizleri içerisinde kaybolmuþtu. Delal aslýnda kaybettikleri içerisinde kaybolmuþ. Hayatýn en acýmasýz yönü bu ya;kaybettiklerinin içerisinde kaybolmak…Kaybettiklerinin içerisinde kaybolmak… Pelin GÜNGÖREN

DELAL

Page 6: WENGE TIRAM (SAYI 2)

HAZÝRAN 2011

EÞKÝYA AÞKI

Notalar böyle söyler. Akorlar bu þarkýya ayarlanýr tüm dünyada.Aþkýyla karþý karþýya getirilmiþ ne çok yüz var oysa. 3 Haziran’da aþkýndan uzak bir memlekette bir eþkiyaydý Nazým.Yüreðinin týkýrtýsý artýk rahatsýz etmiyordu o gün “vatanseverleri”Ýnandýðý doðrularýn adamý oldu Orhan Kemal ve böyle yaþadý bu eþkýya. Ahmed Arif’te Karanfil Sokaðý’ndan týpký diðer eþkiyalar gibi Haziran’da geçti… Ve akþam hep erken indi, mapushaneye, Mapushane aydýnlarla doldukça. Tehlikeli Þiirler yazan bu eþkiyalarýn, mezarý baþýnda bir çýnardý istedikleri Dünyaya yayýlan þiir kitaplarý, kendi ülkesinde yasaktý bu þairlerin. Bu þiirleri okuyanlarla, onlarý anlayanlarla doldu taþtý mapus damlarý. Ýzlerini, aydýn insanlara ve gelecek nesillere miras býrakarak ayrýldýlar aramýzdan. Her karýþý satýlýyordu vatanýn ve Nazým Anadolu’da “bir mezarlýk” yer bulamamýþtý kendisine.Eðrilerin dünyasýnda doðru yaþamak suçtu ve onlar suçluydular.Nazým’ýn suçu: Tarih: 17 Ocak 1938 Yer: Ýstanbul. Emniyet görevlileri akþam saatlerinde Niþantaþý’ndaki Ýpek Film Stüdyosu’nu bastý. Bir süredir orada çalýþan Nazým Hikmet’i sordu.Ýpek Film Stüdyosu’nun sahibi rahmetli Ýsmail Cem’in babasý- ve ayný zamanda Nazým Hikmet’in yakýn arkadaþý Ýhsan Ýpekçi biraz önce çýktýðýný söyledi. Polisler stüdyoda arama yaptý. Nazým Hikmet’e ait bazý defter ve kitaplara el koydular. Sonra Ýhsan Ýpekçi’yi de yanlarýna alarak birkaç sokak ötedeki Nazým Hikmet’in evine gittiler. Kapýyý Nazým Hikmet’in eþi Piraye açtý. Nazým Hikmet evde yoktu. Polisler odalarýnda uyuyan iki çocuðu Mehmed Fuat ve Suzan’ý uyandýrmamaya çalýþarak evde arama yaptý. Bazý yazýlara ve kitaplara el koydu. Bu arada Nazým Hikmet’in nerede olduðunu öðrendiler; halasýnýn oðlu gazeteci-yazar Celalettin Ezine’nin Beyoðlu’ndaki evindeydi. Paris Üniversitesi mezunu halaoðlu Celalettin Ezine yakýn arkadaþý Ýstanbul Üniversitesi öðretim üyesi Hilmi Ziya Ülken ile birlikte bir düþün dergisi çýkarmak istiyordu. Yayýn hayatýndaki tecrübesinden dolayý Nazým Hikmet’in fikrini almak için yemeðe davet etmiþlerdi. Eve baskýn yapýlýnca þaþýrdýlar. Polisler Nazým Hikmet’i alýp gittiler. Þair ne ile suçlandýðýný henüz bilmiyordu. Oysa her þey altý ay önce baþlamýþtý…Harp Okulu öðrencisiÖmer DenizNazým Hikmet ilk kez 1925 yýlýnda Ankara Ýstiklal Mahkemesi’nde yargýlandý. Bunu diðer davalar takip etti. Davalar genellikle gazetelere yazdýðý makaleler yüzünden açýlýyordu. Son olarak 30 Aralýk 1936’ta gözaltýna alýnmýþ ve bu davadan 21 Haziran 1937’de tahliye edilmiþti. Ancak karar Yargýtay aþamasýndaydý. Bu nedenle çok dikkatli davranýyordu. Artýk 35 yaþýndaydý. Evliydi; Piraye’nin iki çocuðuna babalýk yapýyordu. Muhsin Ertuðrul sayesinde Ýpek Film Stüdyosu’nda iþ bulmuþtu. Makalelerini bile artýk takma isimle yazýyordu.Fakat…1937 yýlýnýn bir Aðustos günü Ýpek Sinemasý holünde karþýsýna çýkan bir kiþi yaþamýný alt-üst etti. Bu kiþi Harp Okulu öðrencisi Ömer Deniz’di. Nazým Hikmet’e hayran olduðunu gazetelerdeki yazýlarýný hep okuduðu Harp Okulu’ndaki arkadaþlarýnýn da kendisini çok takdir ettiðini

söyledi. Üzerinde askeri üniformasý olan genç birinin bu derece kendine yakýnlýk göstermesi Nazým Hikmet’i þüphelendirdi. Teþekkür edip iþini bahane ederek uzaklaþtý. Ancak caný sýkýlmýþtý. Telefon rehberinden Emniyet Müdürlüðü’nün telefonunu buldu; birinci Þube’den Baþkomiser Salih Tanyeri’yle konuþtu: “Benim her þeyim ortada; nerde oturduðum nerde çalýþtýðým ne yazdýðým kimlerle konuþtuðum. Hiçbir gizli saklým yok. Asker kýlýðýnda polisler gönderip beni rahatsýz etmeyin. Herkesin gözü önünde evimin ekmeðini kazanmaya çalýþýyorum. Benden ne istiyorsunuz? ”Nazým Hikmet meselenin kapandýðýný sandý.Oysa polis “bunda bir iþ var” deyip Ankara’yý uyardý ve Ömer Deniz takibe alýndý. Aradan günler geçti…Ömer Deniz bu kez üzerinde askeri üniformasýyla 3 Aralýk 1937’de Nazým Hikmet’in Niþantaþý’ndaki evine geldi. Nazým ve Piraye evde yoktu. Kapýyý evin emektarý Nine Haným açtý. Ömer Deniz Nazým Hikmet’e not yazmak için sofadaki sandalyeye oturdu. Tam sýrada Nazým ile Piraye geldi. Nazým Hikmet karþýsýnda Ömer Deniz’i görünce sinirlendi. “Evime bir hileyle nasýl girersiniz” diye baðýrdý. Piraye eþini sakinleþtirdi. Ömer Deniz özür diledi sadece bir iki küçük sorusu olduðunu söyledi. Nazým Hikmet sakinleþti “ne istiyorsun” dedi. Ýlk sorusu “subay çýkýnca e r l e re ne öð r e t e l im” o ldu . Naz ým Hikmet “Talimatlarýnýzda ne yazýyorsa onu öðreteceksiniz. Anayasamýzdaki altý oku öðretin Atatürk milliyetçiliði dýþýna çýkmayýn” deyip kestirip attý. Ömer Deniz’in bu kez Marks ve Engels ile ilgili soru sormak istemesi üzerine “bunlarý ansiklopedilerde bulabilirsiniz ben bilgin deðilim” diyerek zorunlu konuðunu evden çýkardý. Genç idealist Ömer Deniz polis tarafýndan izlendiðinin ve farkýna varmadan hayraný olduðu büyük þairin baþýna ne belalar açtýðýnýn farkýnda bile deðildi…Harp Okulu’nda aramaHalaoðlunun evinde gözaltýna alýnan Nazým Hikmet Ýstanbul Emniyet Müdürlüðü’nde fazla kalmadý.Apar topar Ankara’ya götürüldü. Ankara’ya götürülmesinin nedeni Harp Okulu’ndaki baþlayan soruþturmayla ilgiliydi. Okulda arama yapýlmýþ ve bazý öðrencilerin dolaplarýnda Nazým Hikmet’in; 835 Satýr Benerci Kendini Niçin Öldürdü Þeyh Bedreddin Destaný gibi þiir kitaplarý bulunmuþtu. Ayrýca bazý askeri öðrencilerin yataklarýnýn altýndan; Ýþçi Sýnýfý Ýhtilâli Bolþeviklik Alemi Stalin'in Hayatý Puþkin'in Hayatý gibi eserler çýkmýþtý. Öðrenciler; 5409 yaka numaralý Ömer Deniz 5271 Ýbrahim Abdülkadir Meriçboyu (Þair A. Kadir) 5408 Þadi Alkýlýç (Yazar nâm-ý diðer Þadi Baba) 5227 Necati Çelik 5202 Naci Fiþek 5362 Orhan Alkaya 1132 Galip Arda 5273 Ýsmail Özdemir’di. Sosyalizme inanan 20’li yaþlarýndaki bu askeri öðrenciler gizlice örgütlenmiþti. Liderleri Ömer Deniz’di. Soruþturmayý yürütenlere göre fikri lider Nazým Hikmet’ti. Ömer Deniz’in Ýstanbul’da evine gitmesi bunun en önemli kanýtýydý! Darbe teþebbüsü iddiasý Nazým Hikmet Ankara’ya geldiði gün sorgulandý. Harp Okulu öðrencilerini kýþkýrtarak darbe yapmak iddiasýyla gözaltýna alýnmýþtý. Ýddialarý reddetti.Ankara MerkezKomutanlýðý’ndaki cezaevinin tek kiþilik hücresinekonuldu. 24 Mart 1938’de hakim karþýsýna çýktý. Askeri Usul Yasasý’na göre sanýklarý savunacak avukatlarýn “Adli Amir”in onaylamasý gerekiyordu. Nazým Hikmet’in avukatý Ýrfan Emin Kösemihaloðlu kabul edilmemiþti. Ankara’dan Fuat Ömer Keskinoðlu ve Saffet Nezihi Bölükbaþý bulundu.

Nazým Hikmet mahkemede þöyle dedi: “Hapishanede 67 gündür haksýz yere ve delili olmayan aðýr bir ithamla yatmanýn azabý içindeyim. Ben Cumhuriyetin Mustafa Kemal’in Türkiye’ye getirdiklerinin ne büyük hizmetler olduðu idraký içindeyim. Komünist olmam Mustafa Kemal Paþa’ya saygý duymama Anayasa’daki altý ilkeye sahip çýkmama mani deðildir yazýlarým bunun delilidir…Marksist bir kültürle yetiþmiþ kendi milli kültür kökenlerinden istifade edebilmiþ bir þair olarak bir öðrenciye hem de polisliðinden þüphe ettiðim birine Komünizmi tavsiye etmem aklýn alamayacaðý bir yakýþtýrmadýr. Ömer Deniz’e ordu içinde görev vermem de mümkün deðildir.”Sanýk Ömer Deniz de Nazým Hikmet’i doðruladý. Þairin öyle bir telkini tavsiyesi direktifi olmamýþtý.Bu sözler üzerine Nazým Hikmet rahatladý.Yargýlama karar vermek için duruþmayý 29 Mart’a erteledi.Avukatlarýna göre þair “yüzde bin beþ yüz” beraat edecekti.Ve Askeri Hakim Kazým Yalman kararý açýkladý:“Ordu içinde kýþkýrtma çýkarmak isteyen Nazým Hikmet Askeri Ceza Kanunu’nun 94. maddesine göre 15 yýla mahkum edilmiþtir!”Nazým Hikmet dondu kaldý. Ömer Deniz 9 yýla mahkum edilmiþti ancak yaþý 21’den küçük olduðu için cezasý 75 yýla indirildi. Nazým Hikmet davanýn hukuki deðil siyasi olduðunu anlamýþtý. Yoksa hayatýnda iki kez gördüðü ve üstelik ajan sanýp polise bildirdiði biriyle konuþtuðu için nasýl 15 yýl ceza alabilirdi? Gazeteci Falih Rýfký Atay yýllar sonra TBMM’de Kazým Özalp’tan duyduðu sözleri yazdý: “Vesika yokmuþ ha? Delil bulunamazmýþ ha? Biz onu Divani Harbe mahkum ettirelim de gününü görsün” Nazým Hikmet Ýstanbul’a yakýn Ýmralý cezaevine nakledilmesini talep etti ancak aniden Ýstanbul’a götürüldü. Yargýtay Nazým Hikmet’in 21 Haziran 1937’de tahliye olduðu bir önceki davanýn kararýný bozmuþtu. Dava yeni baþtan görülecekti. Fakat Nazým Hikmet’i Ýstanbul’da bir sürpriz dava daha bekliyordu. Erkin gemisinin özel olarak hazýrlanmýþ duruþma salonunda görülecek bu davanýn konusu neydi dersiniz; kitap okutarak donanma personelini darbeye teþvik etmek!NAZIM HÝKMET DE SÝLÝVRÝ’DE YARGILANDI Ergenekon davasý sanýklarý Silivri’de özel yaptýrýlan bir duruþma salonunda yargýlanýyor. Nazým Hikmet belki de dünyada örneði olmayan bir duruþma salonunda yargýlandý. Bu özel duruþma salonu Silivri açýklarýna demirlemiþ Erkin gemisindeydi… Nazým Hikmet Ankara’dan Ýstanbul’a getirilerek Sultanahmet Cezaevi’ne kondu. Ancak burada uzun kalmadý haziran ayýnýn son günü Donanma Komutanlýðý’na baðlý askerler tarafýndan Erkin gemisine götürüldü. Önce tuvalete sonra da ambara hapsedildi. Sürekli seyir halindeki gemide 40 gün kaldý. Yargýlama 10 Aðustos’ta gemide yapýldý. Gemi Silivri açýklarýna demir atmýþtý.Peki dava konusu neydi: Kitap okumak! Yavuz gemisinde görevli bazý astsubay ve erlerin kitap okuduklarý istihbaratý alýnmýþtý. Kitaplar bir “kaynaktan” geliyordu. Doktor Hikmet Kývýlcýmlý veeþi Fatma Nudiye Yalçý “Kývýlcým Kütüphanesi” adýnda bir yayýnevi kurmuþlardý. Buraya gidip gelen 20 yaþýndaki (Yazar) Kerim Korcan arkadaþlarýyla birlikte “Kitap Sevenler Derneði” diye bir topluluk oluþturmuþtu. Kerim Korcan’ýn aðabeyi Haydar Korcan askerliðini Yavuz zýrhlýsýnda yapýyordu. Hafta sonlarý gelip buradan kitap alýyor okuyup geri veriyordu. Zamanla gemideki diðer astsubay ve erler de kitap okumaya baþlamýþtý.Buraya kadar her þey normaldi. Ancak Ankara Harp Okulu’ndaki geliþmeler gözleri bir anda Yavuz zýrhlýsýna çevirmiþti. Gemide gizli bir örgütlenme filan yoktu ama sol yayýnlarý okuyanlarýn ileri de ne yapacaðý belli olmazdý. Donanma personelini kitap okutup kýþkýrtarak darbe yapmayý düþünenler olabilirdi. O halde…25 Nisan 1938’de operasyon baþladý.Hikmet Kývýlcýmlý eþi ve Kerim Korcan gözaltýna alýndý. Bir ay emniyette iþkence gördüler. Gözaltýna alýnan sanýk sayýsý 28 kiþi oldu. Soruþturma aðýr baskýlar altýnda kýþkýrtýcý muhbirler kullanýlarak sürdürüldü. Bu muhbirlerden astsubay Hamdi Alevtaþ’a göre dört yýl önce tanýþtýðý Nazým Hikmet kendisinden erlerin mektuplarýný okuyup yoksul olanlarýn adreslerini bildirmesini istemiþti! Öyle ya Komünistler yoksul bulmakta zorlanýyorlardý! Soruþturmayý yürüten savcý Haluk Þehsuvaroðlu davanýn hukuki deðil siyasi olduðunu anlayarak istifa etti. Üstelik bu durum kendisini çok rahatsýz etti yargýçlýktan ayrýldý. Okunan kitaplarýn yasak olmadýðý Adalet Bakanlýðý tarafýndan mahkemeye bildirmesi üzerine savcý Þerif Budak’ýn ettiði söz tarihe geçti: “Biz bu davada delil arayacak kadar saf deðiliz.” Davaya adaleti hakim kýlmak isteyen hakimler de vardý; Mahkeme Baþkaný Amiral Hüsnü Gökdenizer “ortada hiç bir þey yok bu çocuklara yazýkediyorsunuz. Bu yaptýðýnýz donanmaya kötülüktür” diyerek istifasýný verdi. 10 Aðustos’ta baþlayan duruþmalar 29 Aðustos’ta bitti.Ve ne yazýk ki Nazým Hikmet bu davadan da 13 yýl ceza aldý. Toplam cezasý 28 yýl olmuþtu. Açýkça görülüyor ki Nazým Hikmet hukukun ölçülerine göre deðil siyasal eðilimlerine göre mahkum ettirilmiþti. Sonrasýný biliyorsunuz:Nazým Hikmet Ýstanbul Ankara Çankýrý Bursa cezaevlerinde 12 yýlý aþkýn kaldý.1950 yýlýnda çýkarýlan af ile serbest kaldý. Ancak çürüðe ayrýldýðý halde 48 yaþýnda yeniden askerlik yapmaya çaðrýlmasý ve öldürüleceði yolundaki duyumlar üzerine yurtdýþýna kaçtý. Artýk adalete inancý kalmamýþtý çünkü. 25 Temmuz 1951 tarihinde DP Hükümeti tarafýndan Türk vatandaþlýðýndan çýkarýldý. Ve Nazým Hikmet’e yeniden vatandaþlýk hakký verildi.Bir yanda dün hukuksuzluk sonucu yurt dýþýna çýkmak zorunda kalan Nazým Hikmet’in vatandaþlýðý geri veriliyor diðer yanda bugün hukuk ihlalleriyle insanlarýmýzýn hayatlarýnýn darmadaðýn olmasý sadece seyrediliyor…

Özgür BAÞARAN

Page 7: WENGE TIRAM (SAYI 2)

HAZÝRAN 2011

Kardeþ Türküler yaklaþýk 5 yýllýk bir aradan sonra ‘Çocuk (H)aklý’ albümü ile karþýmýzda. Albüme ‘Çocuk (H)aklý’ demeleri-nin haklý nedenleri var aslýnda çünkü son yýllarda çocuk istismarý arttý.Çok çocuk kayboldu. Çocuklar öl(dürül)dü. ‘Sahipsiz Bombalarla’ ölen ‘Ceylanlar’, Küçücük bedeninden 14 kurþun çýkan ‘Uðurlar’,’Molotoflarla’ yanan ‘Seraplar’ oldu. Kardeþ Türküler elemanlarý bu beþ yýllýk süreçte boþ durmadýlar tabi ki. Farklý çalýþmalar yaptýlar. Vedat Yýldýrým Bajar’ý,Fehmiye Çelik Gayda Ýstanbul’u kurdu. Feryal Öney ’Bulutlar Geçer’ adlý Alevi-Türkmen þarkýlarýndan oluþan bir albüm ya-yýnladý. Bu süreçte ‘Kardeþ Türküler daðýldý’ denildi ama onlar farklý projelerle karþýmýza çýktýlar. Bu albümü Arto Tunçboya-cýyan’ýn müzik direktörlüðüne hazýrlamýþlar. Arto Tunçboyacýyan’ýn etkisiyle farklý bir albüm olmuþ.Albümün giriþ parçasý ‘Güneþim Rýza’ yaklaþýk 7 ay önce ölen baðlama sanatçýsý Rýza Kýlýç için yapýlmýþ. Beste Arto Tunçboyacýyan’a ait. Okunan Þiir gerçekten hoþ ‘…Siz çok yaþayýn çocuklar ama yaþamayýn bizim gibi/Siz çok yaþayýn’ diyor þiirde. Albümün ikinci parçasý ‘1-0’ hayata ‘1-0’yenik baþlayan, göçe zorlanan ailelerin küçük yaþta çalýþmak zorunda kalan, mendil satarak, çakmaksatarak hayata tutunmaya çalýþan çocuklarý anlatýyor. Yine Arto Tunçboyacýyan’ýn bestesi. Vedat Yýldýrým Kurmanca söz yazmýþ ve çok güzel söylemiþ þarkýyý. Dinlediðim ilk günden beri severek dinlediðim bir þarký. Albümün 3. parçasý ‘Oi Oi!’(Ýki Ayak Horon) Türkçe-Lazca bir þarký derelerin kardeþliðini anlatan, ,Karadeniz’deki HES projelerine karþý yapýlmýþ bir parça ‘… Dinle dere sesini / Sanki bir þey der gibi/Akarý gürül gürül/Þimdi oldu Çöl gibi…’ Ýþte ben ölüyorum diyor bu þarkýda dereler, nehirler…Albümün 4.parçasý ‘Yolculuk’ Arto Tunçboyacýyan’ýn bestesi. Acý kokan bir beste. Albümün 5.parçasý ‘Sevdayla Uslandý Gönlüm’ Feryal Öney ve Vedat Yýldýrým’ýn yazýp bestelediði bir türkü. Halk müziði geleneðine baðlý kalýnarak yazýlmýþ.Albümün 6.parçasý Zazaca bir türkü Derdo Derdo (Derttir Derttir) Yýllar önce Ozan Rençber‘ den dinlediðimiz bu türküye Kardeþ Türküler yeni bir kimlik kazandýrmýþ. Selda Öztürk’ün yorumu muhteþem.7.parça Daymohk(Anavatan) Çeçence bir türkü. Anava-tan’a duyulan sevgiyi, özlemi, isyaný anlatýyor. Grup ilk defa Çeçence bir þarkýyý yorumluyor bu albümde. Feryal Öney de þarkýyý baþarýlý bir þekilde yorumluyor. Albümün 8.parçasý ‘Nazar’ Sulukule’de anne ve babasýndan ayrý olan, ninesiyle yaþayan 6 yaþýn-daki Nazar’ý anlatýyor. Þarký önce bir Þeker satýcýsýnýn þekerlerini öven gazeliyle baþlýyor. Gazeli Vedat Yýldým okuyor. Sözler Arto Tunçboyacýyan’a ait. Ardýndan Fehmiye Çelik söylemeye baþlýyor Nazar’ý. Neþe dolu bir þarký Nazar.’…Yolla gelsin çikolata þekeri/Nazar deðer kýrk bin kere maþallah/Sabah akþam baþýna gelenleri /Sen olsan çeker misin /ya hadi ya…’ Nazar’ýn ardýndan Baþka bir çocuk þarkýsý ‘Yo Yo’ geliyor.’Yo Yo’ oyuncak demek. Geleneksel Arapça bir Türkü olan ‘Yo Yo’ ya Vedat Yýldýrým kurmanca söz yazmýþ. Yo Yo’ ya kurmanca söz yazmasýnýn nedeni Filistindeki çocuðun da Güney Doðu Ana-dolu da yaþayan çocuklarýn kaderlerinin ayný olmasý. Bombalar silahlar arasýnda oynuyor çocuklar. Bir farklarý var hükümet Fi-listin’deki taþ atan çocuða ‘Devrimci’ Güney doðuda taþ atan çocuða ‘terörist’ diyor Buna dikkat çeken, eleþtiren bir þarký Yo Yo.’’Güneþ bulutlarýn ardýnda/Çocuklarýmýz hala karanlýkta oynuyor/Ve bulutlu gökyüzü/Rüzgara fýsýldamasý için seslendi/Geleceði a y d ý n l a t m a k v e g e ç m i þ i n k a r a n l ý ð ý n ý g ö m m e k i ç i n ’ ’

ÇOCUK AKLI’ DEYÝP GÜLÜP GEÇMEYÝN BÝR DAHA BAKIN HERGÜN BAKTIÐINIZ TABLOYA ‘ÇOCUK HAKLI’YMIÞ MEÐER

Albümün 10.parçasý ‘Zamanýn Bahçesinde’.Eserin orijinal ismi ‘My Dark Place’.Beste Ara Dinkjiyan’a ait. Kardeþ Türküler bu besteyi konserlerde Ara Dinkjiyan’la beraber çalýyorlar. Albümde olma-sýný çok istedikleri için Fehmiye Çelik Türkçe sözler yazýyor ve Zamanýn Bahçesinde ortaya çýkýyor. Söz ve müzik gerçekden hoþ. Þarkýdaki ud sesi insaný mest ediyor. Albümün 11.parçasý Güldani-yem Makedonya’nýn havasýný getiriyor bize ve hemen ardýndan ‘Haydo’ geliyor. Baþka bir çoçuk hikâyesi. Haydo bir ermeni çocuk. Sabah erken kalkar ve daða su getirmeye çýkar. Haydo bir daha geri dönmez. Anne ve babasý haydo’yu aramaya çýkar ve haydoyu kanlar içinde bulurlar. Anne babasýnýn umut ýþýðý söner ve onlarda daðdan dönmezler. Týpký bir sabah koyunlarýný otlatmaya götüren ve bir daha dönmeyen Ceylan Önkol gibi. Týpký evden çýkan ve bir daha dönmeyen Uður Kaymaz gibi. Týpký evden çýkan ve bir daha dönmeyen Serap Eser gibi.Haydo’nun ardýndan 13.parça Öcü geliyor. Arto Tunçboyacýyan’ýn yaptýðý deneysel bir þarký. Öcünün ardýndan 14. parça Zere Zer(Sarý Zere) geleneksel kurmanci bir þarký. Albümün 15.þarkýsý Qewle Kofa (Kofi Ýlahisi) Bir Ezidi dini müziði. Albümün son þarkýsý ‘Herkes Kendi Gördüðüne Doðru Der ya’ Arto Tunçboyacýyan’ýn yazýp bestelediði bir þarký. Arto Tunçboyacýyan’ýn etkileyici sesi bu þarkýda insaný kuþatýyor. “Ýki insan bir noktaya bakar dururlar/Herkes kendi gördüðüne doðru der ya/Benim için benim hayalim doðru be insan/Senin Ýçin senin hayalin doðru be hey can…” Kardeþ Türküler bu albümle çocuklarý hatýrlattý bize. Çocuk aklý deyip gülüp geçmememizi, çocuklarýmýza sahip çýkmamýzý anlattý. Kardeþliðin barýþýn, umudun türkülerini söyledi. Bir kez daha dünya halklarý kardeþtir dedi bu albümle. Çocuklarýmýz geleceðimiz, umudumuz ama onlarý öldürüyoruz, kollarýný kýrýyoruz. Küçücük bedenlerine kurþunlar yaðdýrýyoruz, felçli býrakýyoruz. Suçlularý cezalandýrmýyoruz. Salýveriyoruz. Baþka çocuklarý öldürsün; kolunu bacaðýný kýrsýn diye. Artýk hükümetin bir þeyler yapmasý gerek. Bir þeyler yapmamýz gerek… Metin APAYDIN

Çocuk (H)aklý!

SEN YENÝSÝN Ülkemizde genç olmak bir paradokstur çoðu zaman. Gençseniz eðer güvenilmeyecek kadar tecrübesiz ya da suçlanacak kadar olgunsunuzdur. Ýkilemler belirler yaþantýnýzý. Bu konuda güvenilecek kadar tecrübeli ve suçlanmayacak kadar yaþlýlarýn gençlere en büyük öðretisiyse mutlu olmayý ertelemek gerektiðidir. Þu sýnavý kazan, bu sýnavý kazan, üniversiteyi kazan, üniversiteyi bitir, erkekseniz askerliðini yap, iþsizseniz iþ bul, özelde çalýþýyorsanýz kadrolu iþe geç, hepsini yapmýþsanýz evlen nasihatlarý verilir durumunuza göre. Bunlarý yapýncaya kadar mutlu olmayý ertelemeniz gerekir kimilerine göre. Bireylerden oluþmayan bir topluluðun ferdi olma yolunda ilerlemenizi isterler. Herkes sizden kendisi olmanýzý ister ama kimse sizden kendiniz olmanýzý istemez. Oysa bugün bütün toplumlarda saygý duyulan, dikkat çeken insanlar kendi gerçekliklerini yaþayan, kendilerini keþfeden insanlardýr. Kendilerine benzetemedikleri, sýradan yapamadýklarý insanlara çirkin ördek muamelesi yapan bilinç düzeyi düþük toplumlar bu çirkin ördekleri haþmetli birer kartal olarak karþýlarýnda gördüklerinde onlarý öyle bir alkýþlarlar ki iyi bir gözlemcinin buna þaþmamasýna imkan yoktur. Burada dikkat edilmesi gereken husus þudur: Yapmak istediðiniz þey, sizi mutlu edecekse ve cesaret istiyorsa öncelikle yapmak istediðinize çok inanmalýsýnýz. Çünkü sizi yüreklendirecek kadar cesur dostlarýnýzýn olmasý ihtimali çok düþüktür. Bizde dostluk ve aile kavramlarý yüreklendirmek için deðil, frenlemek içindir. Baþýmýza kötü bir þey geldiðinde en yakýnýmýzdakine sorulan soru þu olur: 'Neden izin verdin?'Oysa birey olmak için mücadele eden bir dosta sorulmasý gereken soru þudur: 'Neden beraber gitmedin' ya da 'neden destek olmadýn?'Hani deriz ya hýrsýzýn hiç mi suçu yok diye... Evet, malesef bizim toplumda hýrsýzýn hiç suçu yoktur çoðu durumda. Kendini tanýmaya ve tanýdýkça özünü yaþamaya çalýþan herkes suçludur. Mantýk çerçevesinde olsa dahi küçük riskler almak, coþkulu olmak suçtur. Oynarken düþen çocuða 'kim sana yaramazlýk yap dedi' diye çýkýþýrýz. Karlý havada yola çýktýðý için kaza yapan birine ilk iþimiz yardým etmek deðil akýl vermek olur; 'kardeþim bu havada da yola çýkýlmaz ki...' Adres sorarsýnýz bile akýl alýrsýnýz. Size gideceðiniz yeri deðil, soracaðýnýz kiþiyi gösterirler. 'Köþeyi dön ileride saðda taksi duraðý var oraya sor' diye. Ne zaman desteðe ihtiyacýnýz olsa akýl alýrsýnýz, akýl verenler bilge olsa gam yemem. 2006'da arabamý aldýðýmýn ertesi günü bir kafede arkadaþlarla buluþacaktýk. Kafenin yakýnýna kadar arabayla gittim, park etmek için en uygun yeri aradým. Borca boðularak aldýðým için olsa gerek park yerini özenle seçtim. Park ettiðim yere, arabayý almaya döndüðümde bir panelvan minübüsün dönüþ almak için benim arabaya doðru kontrolsüzce geri geri yaklaþtýðýný gördüysem de çarpmasýný engelleyemedim. Bir gün önce aldýðým arabama çarpmýþlardý. Çarpan kiþi hasarý karþýlayacaðýný söyledi. Ýlginç olansa daha sonrasý.. 'Arabayý buraya niye park ettin burasý kalabalýk' diyenler (ki park yeri ideal bir yerdi), 'arabayý yeni aldýn niye hemen çýkardýn' diyenler, 'bir þey olmaz bir þey olmaz gençsin olur böyle þeyler bundan sonra daha dikkatli kullanýrsýn' diyenler vs. vs. Duyan da mahalle ortasýnda yarýþ yaparken kaza yaptýðýmý sanýr, oysa arabam park halindeyken çarpmýþlardý, benim hiç kusurum yoktu. Bu çok basit örnek dahi 'hýrsýzýn' suçunun olmadýðýnýn bir kanýtý... Toplumumuz, insanlarý gereksiz yere yargýlamakla kalmaz, insanlarýn kendi kendilerini yargýlamasýný da saðlarlar. Kýsacasý baþkalarýna özellikle de gençlere özgüven yerine, suçluluk psikolojisi aþýlamaya bayýlan bir toplumuz. Yine de istisnalarý da vardýr. Örneðin pasif insanlar olarak yaþarsanýz 'hýrsýz' suçlu bulunur.. Bu durumda yorumlar þu þekilde deðiþir: Allahýn budalasý gariban bir adamdý, nerden gelip onu buldu bu belalý adamlar. Bizim toplumda budalalar ( etkisiz elemanlar) her zaman sevilir ve asla suçlanmazlar. Ýyi dediðimiz insanlar, ortak yaþama yarar saðlayan deðil, sadece zararý olmayanlardýr. Bu noktada nasihatsever büyüklerimize bir tavsiyem var. Ufkunuzu geniþletin, okuyun, öðrenin, imkanlarýnýz dahilinde gezin, görün. Çünkü en iyi nasihat örnek olmaktýr. Öðrenerek kendinizi ve öðrenmelerini teþvik ederek çocuklarýnýzý özgürleþtirin. Amerikalý yazar Richard Bach'in Martý isimli fabl türündeki hikayesini okuyanýnýz var mýdýr bilmem. Kitapta martý Jonathan'ýn hayatý anlatýlýyor. Bütün martýlarýn amacý uçmak deðil yemek bulmaktýr; ama Jonathan'ýn amacý uçmak ve yeni þeyler öðrenmektir. Martý Jonathan'ýn yapmak istediðini aslýnda baþka bir amerikalý yazar E.E Cummings þöyle özetlemektedir:" Seni diðerlerinden farksýz kýlmaya bütün gücüyle gece gündüz çalýþan bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanýn en zor savaþýný vermek demektir. Bu savaþ baþladý mý artýk hiç bitmez..."(E.E.Cummings)

MURAT DEMÝREL15.03.2011

N A S Ý H A TYaþ ve yeni kavramlarý göreceli kavramlardýr bizde. Henüz 14-15 yaþýnda olduðum ve býyýklarýmýn yeni yeni terlemeye baþladýðý dönemlerde ben bile yaþýmý karýþtýrýr hale gelmiþtim. 90'lý yýllarýn ortalarýndan bahsediyorum. Kimlik kontrolü yapýlan jandarma noktalarýnda otobüs durdurulup da 'erkekler aþaðý insin' denildiðinde 'vay hali-me' derdim. Bir telaþ sarardý her yanýmý, insem bir türlü in-mesem bir türlü.. Genelde ilk kontrol noktasýnda inerdim

ve dýþarýda bekleyen asker abilerden biri alaylý bir þekilde gülümseyerek; 'sen niye in-din ki sen daha çocuksun erkek sayýlmazsýn' diye takýlýrdý. Kýzara bozara binerdim o-tobüse. Bir sonraki noktaya kadar ki tedirgin bekleyiþ baþlardý. Sonra ki noktada da benzer þeyler olurdu: 'Erkekler aþaðý insin!' Bu kez inmezdim. Ne de olsa ben daha ço-cuktum, erkek sayýlmazdým ki! Erkeklerin dýþarýda üzeri aranýrken ben içeride diðer 'çocuklar' ve kadýnlarla beraber üst aramasý yapmaksýzýn sadece kimlikleri toplayan askeri beklerdim. Asker gelirdi, yüzündeki gülümse bir önceki noktadakinin yüzünde-kine benzerdi de soru deðiþirdi. 'Sen niye inmedin ki sen erkek deðil misin?' Bu soru-larla daha az karþýlaþmak için ergenlik dönemini atlatýncaya kadar mümkün olduðun-ca az seyahat ettim . Sonra büyüdüm, genç oldum, mühendis oldum, patrona göre tecrübesiz, iþçiye göre olgun oldum. Birbirine hiç benzemeyen üç iþte çalýþtým. Ýlki özel sektörde, diðer ikisi kamuda. Ýlk iþime, tecrübe kazanmak için girmiþtim. Beni ilk gün yönetici yaptýlar. Ýstemedim, geri alýn yetkilerimi dedim, dinlemediler. Baþlarda, iyi yönetemedim. Bazý-larý kýzdý, diðerlerinin hoþuna gitti. Sonra yöneticiliði öðrenmeye baþladým ama iþi se-vemedim. Babamýn da ýsrarýyla KPSS ye girdim, piþman oldum, sýnavdan erken çýktým. Nasýl olduysa yine de kazandým, atandým baþka bir þehre. Burada da yöneticilik sýfatlarý olan bir kadro verildi hemen. Ýsteseniz sizi idareci yapmazlar, ben istemediðim halde habire idareci oldum. Çalýþtýðým yer mahrumiyet bölgesiydi, 4 yýl kadar çalýþtým. Yöre insanýyla güzel dostluklarýmýz oldu. Bu süre zarfýnda hem iþimi, hem yöneticiliði öðren-dim, bir de oradan kolay kolay çýkamayacaðýmý.. Birkaç kez tayin için dilekçe verdim, olumsuz yanýt aldým. Beni asýl sarsan, orada geçirdiðim 4 yýla raðmen hala 'alýþtýn mý buraya' diye sorulmasý oldu. Düþünsenize 4 yýl boyunca bir yerde çalýþýyorsunuz ve 'alýþtýn mý ' sorusundan kurtulamýyorsunuz. Anlamýþtým, burada insan hep 'yeni' kalýyor-du. Müdür size 'eski' demedikçe siz yenisiniz ve size hep ayný soru sorulur 'alýþtýn mý' . Oradaki dostlarýmýn gücenmeyeceðini bilsem, 'alýþtýn mý ne demek, ben 3,5 yýl önce a-lýþtým, 2 yýl önce sýkýlmaya baþladým, þimdi de stresten kel oluyorum' diyecektim ama diyemedim. Bir daha KPSS'ye girdim, bir daha kazandým. Oradan istifa edip Tunceli'de baþka bir kamu kuruluþunda iþe baþladým. Yeniden 'yeni' oldum. Hikayemi anlatamadým, daha önce de uzun süre 'yeni'ydim, ben aslýnda 5 yýllýk yeniyim diyemedim. 1,5 yýla ya-kýndýr yeni kurumumda çalýþýyorum. Burada öncekilerin aksine yönetici deðil, sadece p e r s o n e l i m . . Kýsacasý artýk biliyorum ki insan hissettiði yaþtadýr ve ne kadar 'yeni' olduðunu da bir Allah bilir:) Ülkemizde çoðu zaman sinirlenmek ve azarlamak bir haktýr. Makam ve ba-zen de yaþla gelen bir haktýr! Örneðin devlet büyüklükleri, diðerleri onlara göre küçük kaldýðý için zaman zaman azarlayabilirler yeterince büyük olmayanlarý! 6,5 yýla yakýn süren 'yeni' çalýþma süremde birçok farklý açýdan bakma þansým oldu bürokrasiye. Bü-rokrasi, hukuk çerçevesinde yetkiniz kadar yaptýrým gücünüzün olduðu alandýr. Ancak bizim toplumun eksik anladýðý bir þeyler var bürokraside. Henüz, neyin hakkýmýz oldu-ðunu bilmiyoruz. Ýyi alamadýðýmýz hizmet sektörlerini düþünün! Hizmeti iyi alamadýðý-mýz halde en fazla saygý duyduðumuz meslek gruplarýnýn bu sektörlerde olduðunu fark edeceksiniz. Çünkü biz toplum olarak kapýsýnda çok beklediðimiz, bizimle daha az ilgi-lenen ve zor ulaþtýðýmýz mesleklere veya çalýþanlara daha fazla saygý duyuyoruz. Bunla-rýn kamu hizmeti olduðunun ve kamu hizmetinin hakkýmýz olduðunun farkýnda deðiliz. Murat DEMÝREL

Page 8: WENGE TIRAM (SAYI 2)

Gazetemiz Uluslararasý Olof Palme Merkezive Ýsveç Alevi Kültür Merkezinin

Desteði ile Çýkarýlmaktadýr.

Toplumsal duyarlýlýðý son derece yüksek Seyduna’nýn. Ben her sanatçýnýn toplumsal duyarlýlýða sahip olmasý gerektiðine inanýyorum. Yazdýðým kitaplarda, yaptýðým müziklerde hep bu duyarlýlýk var oldu. Toplumsal duyarlýlýk ve sanatçý duyarlýlýðým sonucu Hrant için, Kazým Koyuncu için, Tuncay Akdoðan için türküler yaptým. Kazým Koyuncu benim için Karadeniz’in Che’siydi. Ve ben ona Chebere derdim. Ceylan Önkol’u unutmadým. Her albümümde toplumsal sorunlarý özellikle de Kürt sorununu iþledim. Ancak tam da bu noktada bir sitemimi dile getirmek istiyorum. Bugüne kadar hiçbir Kürt Festivali’ne çaðrýlmadým. Bir tek Amed’e fuara gittim. Seyduna, ilk albümünü çýkardýðý 2002 yýlýnda bu yana sanatsal anlamda hep Kürt sorununa eðildi. Ben, sürecin hem tanýðýyým, hem sanýðýyým sadece sanatçý deðilim. Bu anlamda Kürt sorununun da hep tanýðý oldum. Seyduna’nýn cezaevi serüveni de var sanýrým?Evet. 1987 ile 1992 yýllarý arasýnda cezaevinde yattým. 1992 yýlýnda Özal Affý diye tabir edilen aftan yararlanarak cezaevinden çýktým. Seyduna bu süreçten önce ne yapýyordu, nelerle uðraþýyordu?Ben, Ýstanbul Kanarya’da bir ortaokulda memurdum. 2000 yýlýnda Alamut Kalesi diye bir yer açtým. Ömer Hayyam Duraðý’nda.

Seyduna’dan özür diliyorum"Leyl-i Lal Þewe", "Elahar Belcesi" ve "Þeveren ve Hazeri" adlý þiir kitaplarýnýn yaný sýra "Seyduna-Þahrud" albümleriyle tanýnan Azeri Ozan Tunay Bozyiðit, bir dinleti için Dersim’e gelmiþti. Kendisiyle bir söyleþi yapmýþtým. Üzerinden uzunca bir zaman geçmiþ. Gecikme için Tünay Hocam’dan özür diliyorum.Sevgili Hocam, biraz Tünay Bozyiðit’ten bahseder misiniz?Ben, Iðdýr doðumlu bir Azeriyim. Iðdýr’a baðlý Tuzluca Kasabasý’nýn Kaðýn Köyü’nde dünyaya geldim. Köyümüz 30 haneliydi ve bu hanelerden 5’i Kürt’tü. Kürt kültürüyle böylece tanýþtým. Köyümüz Erivan sýnýrýnda. Erivan Radyosu’nu dinliyordum çocukken. Azeri, Ermeni, Kürt ve Fas kültürü bende iç içe geçti. Doðduðunuz yere dair aklýnýzda bu çok kültürlülüðün yaný sýra ne kaldý?Benim masal amcam vardý. Köyümüz yýlýn beþ ayýný kar altýnda geçirirdi. Masal amcam her gün masallar anlatýrdý. O soðuk kýþ gecelerinde arkasý yarýn tarzý masallarýn duygu dünyamý geliþtirdiðine inanýyorum. Çalýþmalarýnýzdan bahsetmeniz gerekirse; Bugüne kadar 4 kitap çýkardým. 5.’si de yolda. 5 de müzik albümü yaptým. Güneþ’i görmeye baþladýðým zamanlar kendimi en üretken hissettiðim zamanlardýr. Güneþ de yükseliyor. Bakalým bu ýþýklar baþkaca nelere zemin hazýrlayacak.

Geç Kalmýþ Bir Aþk

Müziðe nasýl baþladýnýz?Geç kalýnmýþ bir aþk yüzünden baþladým. Ayrýlýk yaþayýnca yazmak yetmedi; yetmeyince de sonra-sýnda müzik geldi. Seyduna’nýn eserlerini baþkalarý seslendiriyor ancak Seyduna bugün sahneye çýkmak için Dersim’de…Bu belki de ilktir. Söz ve müzik sana ait ancak eseri baþkasý okuyor. Sen þiiri seslendiriyorsun. Buraya bir anlamda Dersim’i görmeye geldim. Kafamda bozulmamýþ bakir bir Anadolu kenti düþlemiþtim…..Seyduna, her kasetinde mutlaka amatör seslere yer veriyor deðil mi?Kesinlikle öyle. Her albümümde mutlaka 3-4 amatör sese yer veriyorum. Maalesef bazý sanatçýlar hiçbir fidanýn gölgelerinde yeþermesine izin vermiyorlar. Bu son derece yanlýþ ve tekçi bir mantýk. Seyduna, yalnýzca kendi dili olan Azerice’ye deðil bütün dillere deðer veriyor;Bir insanýn beþinci varlýk nedeni dildir. Bir masal tapýnaðý bir þair olarak dilin ne olduðunu çok iyi biliyorum. Ben dilimle nefes alýrým. Eserlerimde de hep kendi dilim olan Azerice’de ezilenlerin omuzdaþý oldum.

Azerice’nin yaný sýra bütün dillerin yaþamasý için elimden gelen çabayý harcýyorum. Dil, insanlarýn varlýk nedenlerinden biriyse; dili ortadan kaldýrdýðýnýz zaman insanlarýn varlýk nedenlerinden birini de ortadan kaldýrmýþ oluyorsunuz çünkü. Türkiye’de sizin dýþýnýzda Azeri müzik yapan kimse var mý?Hayýr yok. Türkiye’de Azeri müziði yapan sadece benim. Bugüne kadar yaptýðým 7 Azeri müziðin sözü de müziði de bana ait. Son olarak eklemek istediðiniz bir þey var mý? Teþekkür ediyorum. Son olarak Seyduna baþýna bela olan her þeyi yaptý. 30 yýldýr dövüldüm artýk eylem emeklisiyim.

Ercan TOPAÇ