sanat felsefesi

18

Upload: burakgeylani

Post on 23-Jun-2015

26.988 views

Category:

Education


15 download

DESCRIPTION

11.sınıf felsefe dersi sanat felsefesi ile ilgili geniş kapsamlı slayt

TRANSCRIPT

Page 1: Sanat Felsefesi
Page 2: Sanat Felsefesi

Estetik sözcüğü yunanca “aisthesis” kelimesinden gelir ve “duyum, duyularla algılanabilen, duyu bilimi” gibi anlamlar içerir. Günümüzde estetik, “güzelden, çeşitli sanat tekniklerinden söz eden bilim” anlamına gelmektedir.

Baumgarten estetik adlı eserinde, güzeli bulanık bir algı ve bir duygu olarak kabul etmiştir. Estetikte, mantıktaki gibi açıklık olmaz; o, ancak mantığın karanlık bir uydusu olabilir. Baumgarten, güzeli, duyulara hitap eden nesnelerin bir niteliği, duyulur bilginin yetkinliği olarak görür. Ona göre “duyguya indirgenebilen bağımsız bilgi dalına SANAT denilir.

Estetik yalnızca güzeli incelemez. Çünkü o zaman alanı, çok daralmış olur. Daha sonra gelen Kant, Hegel gibi birçok filozoflar estetiğin kapsamını genişleterek onu, güzel sanatların hepsini inceleyen bir felsefe disiplini haline getirdiler.

Page 3: Sanat Felsefesi

Sanat felsefesi, insanın meydana getirdiği eserleri ele alan, sanata dair yaratmaların ve zevklerin anlamını inceleyen bir felsefe dalıdır. Sanat eserinin yaratılmasında dini, ahlaki, sosyal, psikolojik, birçok etken vardır. Sanat felsefesi bunları da araştırır. Estetik ise hem sanattaki hem de doğadaki güzelliği inceler.

Sanata felsefe gözüyle baktığımız zaman temel soru şu olmaktadır: Sanat eseri (resim, şiir, şarkı, roman gibi) nasıl meydana geliyor? Bunlar nasıl oluşuyor? Birikime ihtiyaç var mıdır? Bir takım duygu fışkırması mıdır? Bu sorularla bazı kuramlar ileri gelir. Bunlar:

1. Taklit kuramı

2. Yaratma kuramı

3. Oyun kuramı

Page 4: Sanat Felsefesi

Burada esas olan, sanatçının sanat eserinde ele aldığı konuyu (doğa, insan, soyut nesneler gibi) iyi yansıtmasıdır. Başka bir deyişle sanatçı, eserinde ideayı taklit etmeli veya onu yansıtmalıdır. Çünkü idea en güzel olandır. (Platon’un kulakları çınlasın) Platon’un taklit kuramı:

Duyularımızla kavradığımız bu alem, aslında gölgelerden ibarettir. Hayalidir. Gerçek değildir. Bu nesneler çeşit çeşittir ve sürekli değişim içindedir. Bunlar görünüşten ibarettir. Halbuki bunların aslı ve özü, değişmeyen bir alemdedir. O alemi akıl ile kavrayabiliriz. Akıl ve zihin böyle değişmeyen imgelerde dinlenir huzura kavuşur. Hakiki olanlar bunlardır. İçinde yaşadığımız dünya değişmez ideaların yansımasıdır. İnsan akıl penceresinden bu idealar alemine bakar, değişen nesnelerden değişmez idealara yükselir. (genellemelerden kanunlara ulaşılması gibi.) Sanatçı kendisine ideal bir dünya yaratır. Böylece güzelin aslına katılır ve ondan pay alır. Güzel ancak böyle anlaşılır. Sanatçı, idealar dünyasında bulunan değişmez ve edebi güzellikleri taklit ederek sanat eserini meydana getirir. Aslında bu sanat yansımasıdır. Sanatçı idealar aleminden aldığı payı yansıtır. Yansımanın yansımasını sağlamaktadır. Sanatçının elindeki araçlara göre sanat da çeşitlilik kazanır: Şiir, resim, müzik, mimari gibi. Platon aslında sanatçıyı taklitçi diye küçümser. Nedeni olarak Tanrının, gerçek sanat eseri olarak evreni resmetmesini kabullenmesidir.

Page 5: Sanat Felsefesi

Platon kısaca: Sanatçı görünüşe takılıp kalmamalı, onun gerisindeki özü, değişmez esası yakalamalıdır; yani sanatçı, sadece görünüşleri kopya eden kişi olmamalıdır. Bu kuram, sanatçının duygularını ve yaşantılarını geri plana atmakta ve önemsememektedir.

Page 6: Sanat Felsefesi

Yaratma Kuramında sanatçının kişiliği ve sanatta yaratma gücü ön plana çıkmaktadır. Bunun da temelinde, doğada mükemmellik olmadığı fikri vardır. Sanat, “mükemmel” olanı arayan bir faaliyettir. Onu yaratacak olan da sanatçıdır. Sanatçı, sanat eserini yaratırken kendi duygu ve düşüncelerini, sanat yeteneğini eserine katmalıdır. O zaman sanatçı eserlerine kendi kişiliğinin damgasını vurabilir.

Sanatçı yaratıcılığı ile doğmuştur. Onun yaratıcığı doğada ve toplumda gördüğü pek çok varlığı azaltmakla, onlar arasından seçme yapmakla kendini gösterir. Buna duygularını, hayallerini ve anılarını da katarak bir sentez yapar. Yaratma olanakları ise üstün duygulanma ve heyecanlanma yeteneğidir. Bunlar da doğuştandır. Bu bakımdan sanatta yaratma, her şekliyle bir ruh işidir, yani psikolojik bir olaydır.

Page 7: Sanat Felsefesi

Benedetto Croce; yaratma kuramının en büyük temsilcisidir. Sanat eseri, manevi bir yaratmadır, yani bağımsız bir bireyselliktir. Fakat o eseri insanlığın dehası meydana getirdiği için sanat evrensel bir faaliyettir. Sanatçı, yaratma işine izlenimlerle başlar. Bunlar doğaya, yaşama, insana ve topluma ait izlenimlerdir. Sanatçının aldığı izlenimler birer ham malzemedir. Zihin veya ruh önce onları ayıklar düzenler, sonra da birleştirerek sentez yapar. Daha sonra bu sentezi bir ifadeye dönüştürür. Asıl yaratma da bu ifade veya anlatımda yoğunlaşır. Çünkü o, ruhtaki estetik bir olgudur. Bundan sonraki aşamada, sanatçı ruhunda oluşan bu ifadeye, bir de haz duygusu katılır. Son basamak ise bu estetik olgunun fiziki bir ifadeye, bir dile büründürülmesidir ki bu dil yine sanatçının ruhunda oluşur. Bu oluşun tek 1 kez oluşur; sanatçı, istese de bir daha aynı fikre kavuşamaz.

“İstiklal Marşı yeniden yazılsın.” Diyenlere karşı M. Akif Ersoy, “Onu ben bile tekrardan yazamam demiştir. Bu, sanatta yaratıcılığın biricikliğini ve zorluğunu gösterir. Yahya Kemal, bir beyitin bir dizesi için bazen on iki sene uğraştığını söylemiştir.

Benedetto Crocé

Page 8: Sanat Felsefesi

Bu anlayışa göre sanat, kaynağında özel ve karışık karakterler olan bir oyundur. Bu fikir, basit bir tarzda önce Kant’ta görüldü. O, güzelin karşılıksız bir neşe ve oyun olduğunu söyler. Onun öğrencisi Friedrich Schiller, sanatı bir oyun olarak görür. İnsanlığın estetik eğitimi üzerine mektuplar kitabında sanatla oyun arasında çok büyük bir benzerlik olduğunu ileri sürer. Çünkü hem sanatta hem oyunda gerçek dışı bir dünyaya yönelme vardır. Sanat ve oyun, hayale dayanır ve fayda gütmez. Ona göre güzel, oyunda bir içten gelen ve insanı yönlendiren güçlü bir duygudur. Estetik insan, ancak oyun içinde özgürdür; o biricik oynayan varlık, yani özgür varlıktır. Kısacası “insan, oynadığı müddetçe tam insandır.”Friedrich Schiller

Page 9: Sanat Felsefesi

Herbert Spencer da sanatın, oyun gibi hayatın ve evrenin süsü olduğunu söylemiştir. O, böylece oyun kuramını genişletmiştir. Oyun kuramı, sanat heyecanının karşılıksız yönünü açıklamaktadır, ama sanatın doğuşunu ve özünü açıklamakta yetersizdir. Sanat, duygusal oluşu ve düşünceye dayanması ile oyundan ayrılır. Sanat eseri, zaman içinde yaşar; oyunun yarattığı ise oyunla birlikte silinip gider.

Herbert Spencer

Page 10: Sanat Felsefesi

Sanat kelimesi, geniş anlamıyla, bilginin işe uygulamasını ifade eder. Bacon’a göre, “ Sanat, doğaya ilave olunmuş insandır.” Suut Kemal Yetkin’e göre de “Sanat, ruhun madde içinde görünüşüdür.” Sanat eseri, hayal gücü ve yaratıcı yeteneğin kullanılmasıyla ortaya çıkar.

Tolstoy sanatı şu şekilde açıklar: “Sıkıntı sürecinde olgunlaşan, düşünceyle yoğunlaşan, emekle hazırlanan ve en iyiyi vermeyi amaçlayan faaliyet sanattır. Asıl incelenmesi gereken sanat eserinin kendisi, yani estetik objedir. Sanatçının özel bir anında meydana getirdiği için sanat eseri biriciktir. Sanatçı, o eserin aynısını bir daha yapamaz. Çünkü o andaki ruh haline bir kez daha kavuşamaz. Kavuşamadığı için de eseri tektir, özgündür.

İki ayrı müzisyenin aynı besteyi yaptığı görülmemiştir. Bu bakımdan her sanat eseri, birbirinden ayrı değerdedir. Eğer iki sanat eseri birbirinin aynısı olsaydı, fabrika imalatı olurdu. Ve ona da sanat denilmezdi. Bir demircinin veya marangozun yaptığı işe zanaat kendisine de zanaatkar denir. Aslında sanat da zanaat da insanın eseridir. Zanaatkar, insanın maddi gereksinimini karşılarken sanatkar onun manevi gereksinimini karşılar. Zanaat maddi sanat manevi yarar sağlar. Seyri ve dinlemesi zevk veren ya da haz kaynağı olan yaratıcı etkinliklere, zanaat işlerinden ayırmak için “Güzel Sanatlar” denilir.

İnsan yaratıcıdır. Bunu kullanarak tatmin olur.

Page 11: Sanat Felsefesi

Sanat eseri, insan ruhunun en çok yoğunlaştığı, sanatçının kendisini eserine derinden verebildiği anlarda meydana gelir. Gerçek sanat eseri, coşkulu, esrarlı ve mistik ruh hallerinin ürünüdür. Sanat eseri insan ruhuna hitap etmelidir. Onda derin etkiler uyandırmalı, ruhunu etkilemelidir. Çünkü sanat eseri ruhu geliştirir. Böylece sanatın insanı eğitmesinden bahsedebiliriz.

olmamalıdır. Sanatçı bir işte belli bir estetik duyguyu, güzelliği yansıtacak biçimde eser vermelidir. Bilgi ve sezgisini, fizik malzemelerle estetik nitelikleriyle bir sanatçının elinden çıktığını belli eden yapıtlardır(Şiir, resim, oyun, heykel, film, müzik gibi.)

Sanat eserinin biricik ve tek oluşu gibi özgün de olması gerekir. Bu biçim veya içerik ile olur. Sanat eseri önceki resimlerin kopyası

Page 12: Sanat Felsefesi

Sanatçı, eserini yaratabilmek için mutlaka estetik nesneye yönelmelidir. O, kendisini konuya yoğun bir şekilde vermeli ve bunun bilincine varmalıdır. Bu özne-nesne ilişkisinden güzel bir sanat eseri ortaya çıkar. Onu gören kimse “ Aman ne güzel bir eser böyle!” diyerek eser hakkında bir yargı bildirir. Dolayısıyla sanat eserinin meydana gelişinde şu üç öğe esastır:

Bir duygu, düşünce, insan, tabiat, toplum, hayatın bir kesiti

Sanat eseri hakkında yapılan eleştiri

Resim, müzik, şarkı, dans gibi.

Page 13: Sanat Felsefesi

18. Yüzyılda Baumgarten’in estetik sorularını güzel kavramı etrafında yanıtlaması sonucu, estetik, bazı kavramlara kavuşmuştur. Daha sonra Kant ve diğer düşünürler; iyi, güzel, hoş, hakikat, yüce, sevimli, zarif gibi kavramlar üzerinde durmuşlardır.

Estetiğin esas problemi güzelliktir. Bunun yanında güzellikle yakından ilgili olan hoş, yüce, iyi, çirkin, trajik vb. kavramları araştırmak, doğal nesnelerde ve insan yaratması ürünlerde güzelliklerle ilgili yargıları, değerleri analiz etmek estetiğin başlıca sorunları arasındadır.Güzellik doğadaki güzellik olmaktan öte, doğal güzelliklerin sanatçı eliyle sanata yansımış şekilleridir. Güzellik sanattan önce dahi mevcuttu.

Platon güzelliğe mutlak bir değer verir. Ona göre güzel olan değişmez ve yok olmaz. O bir idedir. Doğada görülen güzellikler, bu güzellik idesinin kopyaları veya yansımalarıdır. Palton, güzel kavramının mutlak bir gerçekliği olduğunu ileri sürer ve “Güzeli hakikatın parıltısıdır.” der. Platon sanatı ideler kuramı içinde mimesis olarak görür.(Mimesis: Doğa ve insan davranışının sanatta ve edebiyatta taklide dayanan temsilidir.) Sanatçı da idealar alemiyle bağlantısını koparmamalıdır. O, sanatı hakikat saymamış ve sanat adına sahte faaliyetler gösterilmesine ılımlı bakmamıştır. Ona göre Kişiye çirkin görünmeyen güzeldir. Ve güzel ile iyi arasında bir bağ kurarak, güzel bir şey, iyiye götüren bir fırsattır genellemesine ulaşır.

Page 14: Sanat Felsefesi

Aristoteles’te de sanat bir taklittir. O sanat eserinde hayatın yorumlanmasını problem olarak görür. Yani Aristoteles için sorun, ahlaki ve felsefi bir sorundur. Aristoteles sanatı taklit olarak görmekle birlikte sanatçının kendisinden yaratma gücü kattığını, dolayısıyla sanatçının bir kopyacı ve taklitçi olmadığını söyler. Böylece o sanatta yaratmanın varlığını kabul eder. Öyleyse sanat, doğadaki mükemmelleşmiş olanı tamamlamaya yönelik olmalıdır. Ona göre güzelliğin 3 belirtisi vardır: DÜZEN, SİMETRİ, SINIR. Bu 3 belirti matematik ile daha iyi anlaşılır. Matematik bilimlerin güzelliğe yakın olduğunu söyler. Ona göre biz, canlı ve cansız varlıklarda bütün ile parça arasında matematiksel bir oranı her zaman görürüz. Bu onların en temel ayırıcı özelliğidir. Evrende olduğu gibi her yerde tertip ve düzen olmalıdır.

Yeni Platonculuğun kurucusu olan Plotinos’a göre güzel, ideden veya Tanrı’dan pay alan şeydir. Madde, ideden biçim almazsa çirkindir. Üstün bir aklın etkisi altında olmayan, ondan biçim almayan her şey çirkindir, İlahi akla yabancıdır. Plotinos, eşyada ve cisimlerde güzelliğin bulunmasını kabul eder. Ruh kendisinden üstün olan ideye yakındır. Sanat eserinin güzel olmasını sağlayan ideden pay almasıdır. Böylece güzellik sağlanır.

Plotinos 203 - 270

Page 15: Sanat Felsefesi

Nitelik, Nicelik, Bağıntı, Yönden oluşur.

Nitelik bakımından güzel, karşılıksız bir haz almanın konusudur. Estetik haz, konunun gerçekliğine ilgisizlik gösterir. Örneğin; bir ressam, bir meyveyi sanatçı gözüyle seyreder. Öncelikle onu yemeyi veya satmayı düşünmez, yani bu fiillere ilgisiz kalır.

Nicelik bakımından güzellikte de pratik amaç gütmeyen bir düzen vardır. Nicelik bakımından güzel, evrensel bir hazlanmanın sonucudur. Bir tablo için: “Aaa bak bu resim harika olmuş” dersem etrafımdakileri de beğendirmek için söylemiş olurum. Böylece herkesin yargıma katılmasını düşünürüm.

Bağıntı bakımından “Güzel” de ise amaçsız bir ahenk vardır. Bir marangozun masayı yapmasında bir amaç vardır. Güzellikte böyle bir amaç yoktur. Bahçıvan çiçeğin işlevlerinden biri olan aşılamayı bilir öte yandan çiçeğin güzelliğinden zevk alınca, o işlevi hiç düşünmez. O halde güzellik, belli bir amaç tasarlamadan bir şeyin ahenginin farkına varmaktır.

Yön bakımından güzel, zorunlu bir hazlanmanın konusudur. Bir kimse, bir şey için “Bu güzeldir.” deyince, başkalarının da buna katılmasını ister.

Kant’ın bu güzellik anlayışında, ikinci ve dördüncü açıklama arasında benzerlik vardır. Kaldı ki bir kişinin verdiği estetik yargıya herkesin katılma zorunluluğu yoktur, bunu istemek de doğru değildir. Zaten kuram, çeşitli yönlerden eleştirilmiştir.

Page 16: Sanat Felsefesi

Estetik yargılar zorunlu değildir. Bunlar ele alınan eğitim ve kültüre göre değişir. Tolstoy’a göre güzellik çok değişken ve görecelidir der. Ama her durumda güzelliğin gerekli olduğunu unutmamalıyız diye ilave eder.

Hegel’e göre sanat eseri, sanatçının öz iradesinin ürünüdür. Sanatçı Tanrı’nın ustasıdır. Güzellik ise mutlak ruhun nesnelerde belirmesidir.

Temel sorun, “Doğadaki güzellik ile sanattaki güzellik arasında ne gibi bir bağ vardır” konusudur. Gerçi güzellik sanattan önce doğada vardır. Fakat şurası da bir gerçektir ki, sanatta güzelliğin ne olduğunu anlayan kimse, doğadaki güzellikleri daha başka türlü değerlendirir. Çünkü sanatçı onun bilincine varır. Bu bilince varmadan önce nice çirkin görünen nesne, birdenbire ayrı bir anlam ve değer kazanmaya başlar, yani nesnelerin yüzü, onları seyredenlerin kültürüyle değişir, yeni bir anlam kazanır; gerçeklik, sanatçının tasarımında yeni bir şekle ve güzelliğe kavuşur.

Oscar Wilde, Doğa sanatı taklit ediyor demektedir. Ressam Delacroix, Biz romantik olduktan sonra dağlar güzelleşti der. Matematikçi Poincaré, Doğa güzel olmasaydı bilinmek zahmetine değmezdi demektedir. Bütün bunlar, sanat güzelliği ile doğa güzelliğinin ayrı olduğunu, onların özdeş kılınamayacağını, ama birbirinin tamamlayıcısı olduğunu ortaya koymaktadır.

Oscar Wilde Delacroix Poincaré

Page 17: Sanat Felsefesi

PİCASSO’ NUN ÜNLÜ SÖZÜ

• İyi sanatçılar kopyalar, büyük sanatçılar çalar

Page 18: Sanat Felsefesi