osman aysu - travma

310

Upload: cagdas00

Post on 29-Jun-2015

577 views

Category:

Documents


11 download

DESCRIPTION

Polisiye-Gerilim

TRANSCRIPT

Page 1: Osman Aysu - Travma

Mehmetcan

Page 2: Osman Aysu - Travma

Mehmetcan

Page 3: Osman Aysu - Travma

TER içindeydim. Soluk soluğa koşuyor karanlık ve izbe

berhaneye, o acımasız ve gaddar adamdan daha önce varmaya

çalışıyordum. Sevgilim, hayatta değer verdiğim tek kadının ge

leceği, oraya daha önce erişmeme bağlıydı. Adalelerim kasılmış,

bütün vücudum gerilmişti. Her an sağ baldırıma kramp girmesin

den korkuyordum. Heyecanın damarlarımda yarattığı adrenalin

son raddeye varmıştı.

Çamur içindeki yolun tepeye varan rampasını tırmandığım

da birden karanlıklar içindeki berhaneyi gördüm. Üst odada ışık

vardı. Korkunun acısı yüreğime oturdu. Geç kalmıştım. Gaddar

düşmanım benden önce varmış olmalıydı.

Şimdi yokuş aşağı daha hızlı iniyordum. Korku yüreğimi

dağlıyordu. Her şey şu birkaç dakika içinde belli olacaktı. Koşu

tempomu daha da arttırdım. Sprinter atlet gibi mesafeleri kat edi

yordum, ama ne yaparsam yapayım, geç kalmış olmanın ezikli

ğini ruhumdan silkip atamıyordum. Bu sanki finişi olmayan bir

koşuydu. Bu duyguyu daha önce yaptığım atletizm yarışmaların-

7

Mehmetcan

Page 4: Osman Aysu - Travma

da da yaşardım; son metrelerde finiş çizgisi bir türlü gelmek bil

mezdi. Ne var ki bu sefer ki yarış bir müsabaka değil, hayatımla

yaptığım bir savaştı âdeta. Derya'nın hayatta kalması benim ba

şarma bağlıydı.

Son metreleri yutarcasına aldım.

\ Şuurum tam yerinde sayılmazdı; tek arzum düşmanımdan

evvel varmaktı. Yağcın yağmurdan yumuşayıp çamur deryası ha

line gelmiş yolu bitirdiğimde bacaklarımda kalan son dermanla

tahta kapıyı bir tekmede ardına kadar açarak, berhanenin karan

lık boşluğuna daldım. İki katlı bu evi çok iyi biliyordum. Üst kat

ta Derya'nın çırılçıplak bağlı olarak masanın üzerine yatırıldığı

odayı da. Bu onu kaçıncı kurtarışımdı...

Ama er veya geç bir seferinde ben kaybedecektim. Hiçbir

yartş her seferinde kazanılmazdı. Tek bildiğim şey, yarışı kaybe

dersem sevgilimi de sonsuza kadar bir daha bulamayacağım idi.

Bu ihtimalin yürek çarpıntısıyla önümde uzanan tahta ve köhne

basamakları tırmanmaya başladım. Berhanenin içindeki inanıl

maz sessizliği şimdi ikişer üçer atlayarak çıktığım basamakların

gök gürültüsünü andıran gıcırtıları bozuyordu.

\ Her an güçsüzlükten tükenip yere yuvarlanabilirdim. Tek-

miİ\ kaslarım artık beynimden aldıkları emre isyan ediyorlardı.

Ne \kadar zamandan beri bu cehennemi koşuyu sürdürdüğümü

hatırlamıyordum.

! Derya'nın bulunduğu odanın kapısı aralıktı ve o aralıktan

karanlık koridora solgun bir ışık sızıyordu.

i Sonunda varmıştım işkence odasına. Hiç tereddüt etmeden

yüklendim kapıya.

\ Kapı ardına kadar açıldı. i Bu sahneyi daha önce de çok görmüştüm. Manzaranın vah

şeti yüreğimi kor gibi yaktı her zamanki dehşetiyle... Sevgilim o inc§ uzun tahta masanın üzerinde çırılçıplak ve bağlı olarak yatı-

8

Mehmetcan

Page 5: Osman Aysu - Travma

yordu. Tepede sallanan çıplak ampulün duru beyaz teni üzerinde

kırılan ışıkları o tapılacak güzellikteki bedeninde açıklıklı koyulu

gölgeler yaratıyordu.

Ama manzaranın en korkunç yanı hemen masanın başında

ayakta duran o iblis herifin elindeki sivri hançerdi. Bu sefer geç

kalmıştım. O hain adam yarışı kazanmış ve benden evvel odaya

girmeyi başarmıştı. Çaresizlikten gözlerim karardı. Kalbimin du

racağını hissettim.

Artık onu durdurmam imkânsızdı...

Adam çoktan elindeki hançeri havaya kaldırmış ve menfur

emeline ulaşmak üzere olduğunu ince mor dudaklarına yayılan

sinsi gülüşüyle âdeta benle alay eder gibi yüzüme bakarak sırıtı

yordu.

Son bir gayretle hamle yaptım. Ama nafile idi...

Sivri hançeri yıldırım hızıyla sevgilimin kalbine sapladı.

Oluk gibi bir kan sütunu odanın tavanına kadar sıçradı. Gözlerim

dehşetle irileşti. Her şey bitmiş, yetişememiş ve bu defa Deryayı

kurtaramamıştım. Şimdi tavandan yağmur gibi sevgilimin kanı

damlıyordu cansız bedenine.

Kımıldayamıyordum. Katil ise isterik kahkahalar atmaya

başlamış, zaferini kutluyordu. İlk şaşkınlığım geçince çığlıklar

atmaya başladım. Avaz avaz bağırıyordum.

Sevgilimi bu kez kurtaramamıştım...

Omzuma dayanan bir el şiddetle beni sarsıyordu...

Gözlerimi açtığımda bir an kendime gelemedim. Soluk

soluğa idim, sucuk gibi terlemiştim ve bisiklet yakalı fanilam

terden vücuduma yapışmıştı. Başım dönüyordu.

Şaşkın nazarlarla beni dürten sevgilime baktım.

Derya, harika güzellikteki iri mavi gözlerini üzerime çevir

miş, "Hayatım, yine kâbus görüyorsun, uykunda avaz avaz ba-

ğınyordun," dedi.

9

Mehmetcan

Page 6: Osman Aysu - Travma

Bir an olaya uyum sağlamakta zorlandım.

Sevgilimi yanı başımda sağ ve sağlıklı görmek inanılmaz bir

sevinç yaratmıştı bende, ama ne yazık ki bu sevincimi dahi ifade

edecek halde değildim. Bir süre bir Deryaya bir de boş gözler

le yatak odamın tavanına baktım. Derya yanı başımda, yatağın

içinde geceliği ile bana sarılmıştı ve odanın tavanından damla

yan kan filan yoktu. Yine sık sık gördüğüm o kâbusu yaşamış

tım. Ama karabasanım her seferinde beni biraz daha sarsıyor,

fiziksel ve ruhsal yaralar açıyordu içimde. Uyanmama rağmen

hâlâ dengemi sağlayamamıştım. Kalbim deli gibi çarpıyor, soluk

alrnakta zorlanıyordum.

j Saçlarımı okşayıp beni teskin etmeye çalışan Derya, "Yine

aynı kâbusu mu gördün?" diye sordu. Ona cevap veremedim;

ağzim kurumuş, dilim damağıma yapışmıştı. Sualini anlamıştım,

başımı onaylarcasma sallamaya gayret ettim.

! "Biraz su ister misin?"

ı Güçlükle, "Lütfen," diye fısıldadım. Ama sanki dilim kuru

birıodun parçası gibi ağzımın içinde dönmüyordu. Sevgilim he

men yataktan kalkmış, yalın ayak bana su getirmek için yatak

odamızdan dışarıya fırlamıştı. Onun uzaklaşışmı arkasından

seyrettim. Saçmaydı ama bir an olsun yanımdan ayrılışı bile yine

yürjeğime korku salmıştı. Kâbuslarımda gördüğüm o sinsi düş

manımın yine ortaya çıkıp Derya'ya saldıracağını düşündüm.

Korkarım artık gerçeklerle rüyaları ayırt edemeyecek hale geli

yordum. Ürpermem anlamsızdı, karabasan çoktan bitmişti, ama

Derya'nın odaya dönüşünü korkuyla bekledim.

Vücudunun cezbedici bütün hatlarını ortaya çıkaran kısa

cık şeffaf geceliğiyle odaya döndüğünde rahatlamıştım sanki.

Elihdeki bardağı kuruyan dudaklarıma uzatıp suyu içmeme

yardım ederken ona minnetle ve sevinçle bakıyordum. Bana

suyu içirdikten sonra hemen şifoniyerin çekmecesinden kuru

10

Mehmetcan

Page 7: Osman Aysu - Travma

bir fanila çıkarıp sırtımdaki lök gibi ıslak fanilamı değiştirmeye

kalkışmıştı. Hiç sesimi çıkarmadan, bir çocuk gibi yaptıklarını

izliyordum.

Beni yatırıp yeniden yatağa yanıma uzandığında, "Bu böyle

devam edemez" diye homurdandı. "Seni bir doktora götürme

liyiz. Bu kâbuslar çok sıklaştı."

Derya'nın haklı olduğunu biliyordum.

Altı aydan beri sık sık gördüğüm bu kâbuslar beni rahat

sız ediyor, geceleri uykularımı kaçırıyor ve en mühimi ruhsal

dengemi zorluyordu. Hemen hemen her seferinde aynı şeyleri

görüyordum. Biricik sevgilime saldıran kötü bir adamı. Şeytan

ruhlu, melanet kumkuması, kötülük timsali, bize kin ve garez

kusan tanımadığım bir adamı.

Evet, karabasanlarımın kötü kişisini hiç tanımıyordum;

tamamen hayallerimin mahsulüydü. Derya'yı neresi olduğunu

bilmediğim, uzak, tenha ve karanlıklar içindeki bir evde kıstır

mış, soyup tahta bir masaya bağlamış ve onu öldürmeye hazır

lanırken görüyordum hep. Ama her seferinde son anda yetişip

onu kurtarmayı başarırken, ilk defa bu gece kâbusumda onun

öldüğüne şahit olmuştum. Belki de bu yüzden de bu son kâbus

beni ziyadesiyle sarsmıştı.

Doğru, bir doktora gözükmeliydim artık. Şayet bu bir has

talık nöbetiyse çok artmıştı. Durum ruhsal sağlığımı tehdit edi

yordu. Nöbet sonrası ve onu takip eden gün, içine kapanık, sar

sılmış, dengesini kaybetmiş, somurtuk ve aksi bir adam haline

dönüşüyordum. Özellikle son bir ay içinde karabasanlarım çok

artmıştı; bazen haftada iki kere başıma geliyordu.

Otuz iki yaşında, genç ve sıhhatli sayılırdım.

Ne var ki doktora gitmek istemiyordum. Zaten otuz iki yıl

lık hayatım boyunca sadece iki kere doktorlarla münasebetim

olmuştu, ilki henüz küçük bir çocukken geçirdiğim kızamık

hastalığı sırasında, ikincisi ise Fenerbahçe kulübünde atletizm

yaptığım sıralarda zaman zaman sağ baldırıma aşırı zorlamadan

11

Mehmetcan

Page 8: Osman Aysu - Travma

kramp girmesi nedeniyle fizikoterapistle yaptığım tedavi sıra

sındaydı. Bu iki vakanın dışında doktorlarla temasım olmamış

sayılırdı.

! Her şey altı ay evvel yine bu yatakta başlamıştı.

; O gece yalnızdım. Telaşla uyanmış, kötü bir rüya gördü

ğümü sanmıştım. Herkes böyle rüyalar görebilirdi, hiç önem-

serrlemiştim. Nitekim az sonra sırtımı dönüp uyumaya devam

etrrjiştim. Aynı rüyayı birkaç gece sonra tekrar görünce de pek

mühimsememiştim. Lâkin aynı şeyleri üçüncü dördüncü kere

görjmeye başlayınca bir anormallik olduğunu sezinlemiştim ar

tık. Ruh sağlığı hakkında fazla bir şey bilmezdim, ama şuuraltı

bir olayın beni rahatsız etmeye başladığını da yavaş yavaş rüya-

mıri bir kâbusa dönüştüğünü hissedince kavramıştım. Artık her

seferinde kan ter içinde uyanıyor, bütün benliğimde aşın bir

yorgunluk hissediyor ve ertesi günü berbat geçiriyordum.

!Dört ay öncesine kadar gördüğüm rüyalardan Derya'ya

hiç i bahsetmemiştim. Ne anlatabilirdim ki? Rüyalarımda seni

hep metruk bir evde, çırılçıplak, bir masaya bağlanmış, kötü

bir adamın saldırısına hazırlanırken gördüğümü mü söyleyecek

tim? Çok tuhaftı ve sevgilim tarafından yanlış da anlaşılabilirdi.

Rüyalarımda Derya'yı çırılçıplak görmem, ister istemez cinsellik

bağlamında anlamsız bazı çağrışımları akla getirebilirdi. Oysa

onunla gayet dengeli ve sağlıklı bir cinsel hayatımız vardı. Ama

bir gece bir arkadaş partisinin sonunda yine benim evimde

birlikte uyurken yeniden o kâbusu görmüş ve çığlıklar atarak

uyanmıştım. O zaman sevgilime beni rahatsız eden rüyalarım

dan bahsetmek zorunda kalmıştım. Önce pek önemsememişti

DeıJya, tıpkı benim gibi. Lâkin kâbuslarım sıklaşınca o da endi

şeye kapılmıştı.

Hâlâ terliyordum. Bu kez garip bir utanç kaplamıştı beni.

Buna bir tür korku da denilebilirdi belki. Manasız olduğunu

12

Mehmetcan

Page 9: Osman Aysu - Travma

biliyordum ama bu son kâbusta sevgilimin hayatını kurtarama-

mış, gözlerimin önünde o iblisin Derya'yı öldürmesine engel

olamamıştım. Diğerlerinden farklıydı bu geceki. Ne ifade edi

yordu acaba? Ağzımı açıp, hâlâ usul usul okşayarak beni sakin

leştirmeye çalışan sevgilime bir şey söylemiyordum ama, aklıma

yeni bir düşünce saplanmıştı. Acaba bu geceki kâbusumun elim

sonucu, onun hayatını kurtaramarnam, gördüğüm karabasanla

rın da bittiğini mi ifade ediyordu? Belki saçma bir düşünceydi

ama onun hayatta kalmasını sağlayamamışsam, bir daha ne gö

recektim? Mükerreren aynı sahneyi mi? Sağlıklı düşünemedi

ğimin farkındaydım ama bu düşünce bile, içimde yarattığı tüm

burukluğa rağmen sanki bana bir ümit ışığı gibi gelmişti. Belki

de bir daha bu berbat karabasanı görmeyecek, ondan tamamıy

la kurtulacaktım.

Ayşe beni yatırmış, üstümü örtmüş, dirseğinin üstüne yas

lanarak bir eliyle de hâlâ terden ıslak saçlarımı okşuyordu. Yu

muşacık sesiyle fısıldamıştı.

"Yarın sabah ilk işim bir psikiyatrdan randevu almak ola

cak" dedi. "Bu böyle devam edemez. Artık itirazlarını dinleme

yeceğim."

Sesimi çıkarmadım.

Yavaş yavaş toparlanıyordum. Soluklarım belli bir intizama

girmiş, titremelerim düzelmişti ama az az da olsa terlemeye de

vam ediyordum. Yorgun bakışlarımı sevgilimin mavi gözlerine

çevirdim. Hayatımda gördüğüm en güzel kızdı, onu çılgınlar

gibi seviyordum. Rüyamda bile olsa öldüğünü görmek, hele

böyle elim bir cinayete kurban gitmesi, benliğimde tarifsiz bir

acı yaratmıştı. İsteğine karşı gelmek istemiyordum, ama bir ruh

doktoruna ne anlatacaktım? Sevgilimin saldırıya uğradığını mı?

Sık sık gece uykularımda aynı sahneyi gördüğümü mü?"

Doğrusu tababetin bu dalı hakkında fazla bir şey bilmiyor

dum ama duyduğum kadarıyla doktor bilincimle, şuuraltımda

yer eden olaylar arasında bir bağıntı kurup kâbuslarımı gün ışı-

13

Mehmetcan

Page 10: Osman Aysu - Travma

ğıria çıkarmaya çalışacaktı. Belki Ayşe sadece bir araçtı, belki de

yıllar önce sebebini bilmediğim veya hatırlamadığım bambaş

ka i bir hadisenin etkisi altındaydım. Hafızamı zorlayıp ruhumu

tehdit eden belki de çocukluğumdan kalma bambaşka bir ola

yın mevcudiyetini anımsamaya çalıştım. Lâkin aklıma hiç böyle

biti vaka gelmiyordu. Çocukluk ve gençlik yıllarım son derece

huzurlu ve sakin geçmişti, beni etkisine alabilecek herhangi bir

olay kesinlikle aklıma gelmiyordu.

"Biraz daha bekleyelim," dedim Ayşe'ye.

"Daha neyi bekleyeceğiz ki? Nasıl sarsıldığını görmüyor

müsün?"

i "Belki de bitmiştir. Bu sonuncusu olmuştur. Kim bilir, bir

daha bu kâbusu görmem."

"Kendi kendini kandırmaya çalışma Murat," dedi sevgilim.

"Ne bitmesi? Bilâkis son zamanlarda kâbusların daha da sıklaş

tı. Çocuk gibi hareket ediyor, doktora gitmekten korkuyorsun.

Ne kadar anlamsız. Biliyor musun, psikiyatrların muayeneha

neleri senin gibi hastalarla dolup taşıyor. Bunun utanılacak veya

çekıinecek bir yanı yok. Kesinlikle sıhhatli bir durum değil bu."

"Acele etme," diye fısıldadım. "İnan bana bu sonuncu gör

düğüm kâbus olabilir."

! Garipseyerek yüzüme baktı.

"Sonuncu olduğuna nasıl hükmediyorsun?" diye sordu.

; Yutkunmak zorunda kaldım.

i Son kâbusumda onu kurtaramadığımı söyleyemezdim.

! "Bilmem," diye fısıldadım. "İçimden bir his bunun sonun

cu olduğunu söylüyor."

Gülümsedi, yine onu atlatmaya çalıştığımı sandı.

Olumsuzca başını iki yana sallayıp, "Hayır, bu defa beni

atlatamazsın artık," diye söylendi. "Yarın tanıdığım bir doktor

da^ randevu alacağım," dedi.

; itiraz edemedim. Kolumdaki saate bir göz attım; gecenin

üçüydü. Genellikle kâbuslarım hep böyle kan uykuya daldığım

14

Mehmetcan

Page 11: Osman Aysu - Travma

ilerlemiş saatlerde geliyordu. Bakışlarımı sevgilime çevirdim.

Uyku mahmuruydu, ama o kadar güzel görünüyordu ki, elim

de olmadan hayranlıkla onu süzdüm. Sanki aklımdan geçenleri

sezmiş gibi, "Hadi, şimdi uyumaya çalış, çok yorgun görünü

yorsun," diye fısıldadı. Sonra o da yanıma kıvrılıp yorganın altı

na kaydı. Yorganın altında elini tuttum. Sıcacık ve yumuşacıktı

teni. Kâbuslarıma lanet ettim içimden; bunun kesinlikle beyni

min bana oynadığı bir oyun olduğundan emindim, ama bir an

için dahi olsa onu kaybetmek korkusu bütün dehşetiyle içime

sinivermişti. Neden sonra bana şaşırmış nazarlarla baktığını

fark edince parmaklarımın arasında kalan elini heyecandan faz

la sıktığımı anlayıp hemen gevşettim. Karabasanın etkisinden

tamamen sıyrılamadığımı hissediyordum.

"Hadi artık, elektriği kapatacağım," dedi. "Uyuyabilecek

misin?"

"Tamam. Söndür ışığı," diyebildim.

Derya uzanıp kendi tarafındaki gece lambasının butonuna

bastı. Yatak odası bir anda zifiri karanlığa büründü. Gerçi ka

palı perdelerin arkasından sokağın az da olsa yetersiz ışığı odaya

sızıyordu ama gözlerim o kifayetsiz aydınlığa alışıncaya kadar

ruhumu kasvet kaplamıştı.

O an bir şeyin daha farkına vardım; karanlıktan hoşlanmı

yordum. Gariptir ama bunu sanki ilk defa hissediyordum. Daha

önce karanlığın ürkütücü tesirini ruhumda hiç hissetmemiştim.

Yoksa bunun da bir hikmeti var mıydı? Gece ve karanlık olsa

olsa normal olmayan insanlarda böyle bir etki doğurabilirdi. Be

nim yaşımdaki bir erişkin için karanlıktan ürkmenin ne manası

olabilirdi? Hiç kımıldamadan yatağın içinde öylece büzülmüş

yatıyordum.

Gece, karanlık ve yalnızlıkta insanoğlu nedense ruhunun

bütün çarpıklığıyla kendini baş başa kalmış gibi hissediyordu.

Belki de ürküntünün asıl sebebi buydu.

O an aklıma başka bir şey takıldı.

15

Mehmetcan

Page 12: Osman Aysu - Travma

, Acaba uyursam, aynı kâbusu bir daha görür müydüm?

Ha(yır, diye mırıldandım içimden. Bugüne kadar aynı kâbusu

hiç üst üste iki kere görmemiştim. Herhalde bundan sonra da

görmezdim. Bunun bir garantisi yoktu şüphesiz, fakat bundan

öncekileri anımsayarak en azından dört beş gün sonrasına ka-

daıi rahat ve sakin bir hayat sürecektim. Nöbet araları dört beş

güıjı kadar uzuyordu.

Gözlerim odanın karanlığına biraz daha alışmıştı şimdi. Ya

tak! odamın içindeki eşyalar silik birer görüntü olarak şekilleni

yordu yavaş yavaş. Tam karşımdaki gardırobu, yan taraftaki iki

berjeri seçebiliyordum. Derya ışığı söndürdükten sonra ne kadar

süreyle düşüncelerimle boğuştuğumu hesaplayamamıştım. Belki

on dakika, belki de daha fazla zaman geçmişti. Bir ara yanımda

yatan sevgilimin muntazam aralıklarla alıp verdiği nefesini du

yarak bakışlarımı ona kaydırdım. Benim sakinleştiğimi görünce

uykuya yenik düşmüştü yeniden. Ne de olsa, gecenin ilerlemiş

bir saatiydi. Uzun sarı saçları kuştüyü yastığın üzerine dağılmış

haldeydi; odanın karanlığında saçlarının parlaklığını hissediyor

ama| çok hoşuma giden rengini ayırt edemiyordum. Sarılıp saç

larımdan öpmek istedim ama sonra hemen isteğimi dizginledim,

onui yeniden uyandırmamak, uykusunu bozmamalıydım.

Uyuyabilecek miydim acaba?

Bu gece eskilere kıyasen en kötü kâbusu görmüştüm ve

hâlâ] tam olarak etkisinden kurtulamıyordum. Gözlerimi yum

dun), uyumaya gayret etmeliydim.

jHer kâbus sonrası olduğum gibi bedenime müthiş bir yor

gunluk çöküyordu. Sanki hayalimde yarattığım o berhaneye

sevgilimi kurtarmak için gerçekten koşmuşçasına bütün ada

lelerim sızlıyordu. Utanmasam gençliğimde atletizm yaparken

sağ baldırıma musallat olan krampın yeniden tutacağını düşü

necektim.

16

Mehmetcan

Page 13: Osman Aysu - Travma

Neden sonra yorgunluğum etkisini gösterdi. Zihnim kar

makarışık, düşüncelerimi şekillendiren endişeler arasında bir

den sızıp kalmıştım...

Alnıma konan etli iki dudağın sıcak öpüşüyle gözlerimi aç

tım. Yatağın kenarına oturan Derya beni öperek uyandırmıştı.

Yüzüme bakan mavi gözlerinde şefkat ve ihtimam sezinliyor

dum. Gözlerinin içi gülümsüyordu.

"Rahat uyuyabildin mi?" diye fısıldamıştı.

"Uyudum, uyudum... Merak etme iyiyim," dedim.

"Hadi, öyleyse kalk. Tıraşını ol, duşunu al ve giyin. Geç

kalıyoruz. Sen banyodayken ben de kahvaltımızı hazırlarım."

Derya mutfağa doğru yürürken ben de üzerimden yorganı

atıp kalkmaya davrandım, ama o lanet bitkinlik yine yakama

yapışmıştı. Daha ayağa kalkar kalmaz, dizlerimin titrediğini

hissettim. Aşırı halsiz ve" yorgundum. Hemen aklıma, dün gece

yatakta Derya'nın doktora gitmem için yaptığı ısrarı hatırladım.

Bir doktora gitmeye hiç niyetim yoktu; şayet sevgilim bu bitkin

halimi görürse büsbütün ısrara kalkışacaktı.

Belki ılık bir duş iyi gelir diye önce banyoya geçtim. Her

sabah önce muntazaman tıraş olduğum için, elim yüzüme süre

ceğim köpüğe gitti. Dikkat ettim, parmaklarım titriyordu. Jileti

güçlükle kullandım.

Ne oluyordu bana, anlayamıyordum bir türlü.

Yoksa gerçekten bir hastalığa mı kapılmıştım? Mahiyetini

pek kestiremediğim bir ruh hastalığı; belki de olası bir çılgınlı

ğın ilk etabı...

îçimi bir titreme aldı.

Akd hastalığının irsi olduğunu işitmiştim, duşun altına gi

rerken ailemde böyle birilerinin olup olmadığını düşündüm bir

an, ama bildiğim kadarıyla ne ana tarafımda ne de babamın so

yunda hiç akıl hastası yoktu.

17

Mehmetcan

Page 14: Osman Aysu - Travma

I Neyse, ılık su iyi gelmişti biraz. Suyun altında normal sü

reden biraz fazla kaldım. Bu arada Derya banyonun kapısına

gelmiş, acele etmemi hatırlatmıştı bir kere daha. Mutfağa gitti

ğimde sırtımda hâlâ bornozum vardı. Derya sitemkâr bir şekil

de yüzüme baktı.

"Hayatım, biliyorsun," dedi. "Bu sabah onda Ak-Yapı fir

masının sahibi ile randevum var, gecikiyorum, lütfen biraz acele

et."

Derya aynı zamanda sahibi olduğum inşaat şirketinin mi

marıydı da. Bir sene evvel aldığım büyük bir sitenin inşaatı

işinde tanışmıştım onunla. Ortağım Behzat'ın tanıdığıydı. Ama

kısa bir süre sonra iş ilişkimiz, aşka dönüşmüştü. Son altı aydan

beri de birlikte yaşıyorduk, daha doğrusu en az haftanın üç dört

günü beraber oluyorduk.

"Sen önden çık," dedim yorgun bir edayla. "Randevuna

gecikmeni istemem."

| Sessizce yüzüme baktı. Nefis gözlerinde hüzünlü bir merak

şekillenmişti.

! " iyi değilsin, değil mi?" diye mırıldandı.

! Üzülmesini istemiyordum, inkâra kalkıştım.

I "iyiyim, merak etme," dedim. "Ama senin yolun uzak. Oğ-

ledön sonra bizim ofiste buluşuruz."

! O çoktan hazırdı zaten. Çay fincanını masanın üzerine bı

rakırken, "Unutma," diye söylendi. "Bugün doktordan randevu

işini ayarlayacağım, tamam mı?"

!Başımı salladım. Şimdi tartışacak hâlim yoktu.

i Çantasını kapıp yanıma yaklaştı, yanağıma bir öpücük kon

dururken, her zaman ki telaşlı haliyle mırıldandı.

I "Öğleden sonra görüşürüz, sevgilim. Arabanı dikkatli sür,

sürajt yapma sakın," diye de tembihte bulundu."

i"Merak etme," dedim.

Derya dairemden çıkınca içimi bir boşluk kapladı. Artık

korkmam için sebep kalmamıştı, her doğan gün ile beraber ru-

18

Mehmetcan

Page 15: Osman Aysu - Travma

humu kaplayan o kasvet ve korkudan arınıyordum. Asıl düşma

nım gecenin karanlığıydı; nasıl olsa gündüz vakti kâbus görmü

yor, kendimi de sevgilimi de emniyette hissediyordum.

Bornozla mutfaktaki masanın önündeki sandalyelerden bi

rine çöktüm âdeta. Bu berbat durumum acaba daha ne kadar

sürecekti. İtiraf etmeliyim ki, ben de durumumdan endişelen

meye başlamıştım çoktan. Gerçekten hasta mıydım? Gördük

lerim birer kâbus, nöbet, ya da tıbbi tabirle birer halüsinasyon

muydu? Normal olmadığım bir vakıaydı. Sağlıklı bir insan ay

lardır aynı şeyi beyninde şekillendiremezdi.

Kâbusu gece üç sularında görmüştüm; saat şimdi sabahın

dokuzuydu ve ben daha sonra deliksiz uyumama rağmen yor

gunluğumu üstümden atamamıştım. Endişelenmekte haklıy

dım; gördüğüm kâbuslar daha sonra bende hatırı sayılır fiziksel

bir çöküş yaratıyordu. Artık tecrübeyle öğrenmiştim, bu yor

gunluk devresi yarın sabaha kadar sürecekti.

Evimden çıktığımda saat on bire geliyordu. O gün Ataşe-

hir civarındaki yeni inşaat sahamıza gitmek zorundaydım ama

o gücü kendimde bulamadım. Kapalı garajdan BMW'mi çıka

rıp ağır ağır Mecidiyeköy'deki büroma doğru sürdüm arabamı.

Derya'mn uyarısına uymuş mümkün olduğunca hız yapmaktan

kaçınmıştım.

Büroya girdiğimde daha koridordan odama ilerlerken orta

ğım Behzat'la karşılaştım.

Şaşırarak bana baktı.

"Yahu sen bu sabah Alaşehir'e gitmeyecek miydin?" diye

sordu.

Sinirli bir şekilde homurdandım.

"Evet ama gitmedim."

"Neden? Ne oldu?"

"Pek iyi değilim," dedim.

19

Mehmetcan

Page 16: Osman Aysu - Travma

I Bunca zamandır sıhhatimden hiç şikâyetim olmadığını ga-'

yetjiyi bilen Behzat yadırgayarak beni süzdü.

"Nen var?"

| "Yok bir şey."

i ifademde ki tenakuzu hemen sezinleyen ortağım şaşkın

şaşkın beni süzmeye devam etti. "Anlatsana yahu, ne oldu?"

"Varma üstüme. Biraz keyifsizim işte."

i Behzat'ı bilirdim; bir şeye kafası takıldı mı öğreninceye ka-

darl üstelerdi.

"Soğuk algınlığı filan mı? Havalar şu sıra çok sakat. Hiç

ihmale gelmiyor."

"Öyle," dedim.

; "Keşke evde istirahat etseydin. Baksana yüzüm bembeyaz.

Sen; gerçekten hastasın yahu. Seni hiç böyle görmemiştim."

j Ortağımın söyledikleri beni büsbütün tedirgin etmişti. De

mek halim bu kadar belli oluyordu. Uykuda görülen bir rüyanın

ins4nın dış görünüşünde bu denli rahatsızlık belirtileri yarataca

ğın^ ihtimal vermemiştim. Odama doğru yürürken ona karşılık

vermemiştim. Ama gerçek bir dost olan ortağım da peşimden

oda|ma geldi.

; "Nerede üşüttün böyle, yahu?" diye sorgulamaya devam

ediyordu beni.

| Teknik Üniversite'den beri mektep arkadaşım ve şimdi

de ortağım olan Behzat'a kâbuslarımdan hiç bahsetmemiştim.

Gerçeği ondan saklamanın hiçbir anlamı yoktu; hem gerçekten

bir ruh hastalığına yakalanmak üzereysem veya yakalandıysam,

buriu bilmek onun da hakkıydı. Yine de kısa bir tereddüt geçir

dim. Durumu nasıl açıklayacağımı kestiremedim.

Bendeki durgunluğu o da sezinlemişti.

[ Soğuk algınlığının dışında bir şey olduğunu fark etmiş gibi

yüzüme bakıyordu.

"Yahu Murat," dedi. "Sen de bir gariplik var."

"Ne garipliği?" diye sordum.

20

Mehmetcan

Page 17: Osman Aysu - Travma

"Ne bileyim, hiç de üşütmüş, birinebenzemiyorsun. Bu so

ğuk algınlığı ya da grip filan gibi bir şey değil. Ne oldu yahu?

Yoksa başka bir derdin mi var?"

Daha fazla durumumu saklamanın anlamı yoktu.

"Otur şöyle karşıma," dedim.

Tatsız bir açıklama yapacağımı anlamış gibi huzursuz bir

şekilde masamın önündeki deri koltuğa çöktü. Başıma gelenleri

ilk defa Derya'nın dışında birine anlatacaktım, bunun hiç de

hoş olmadığının farkındaydım, ama Behzat güvendiğim biriydi

ve en azından hastalığım hakkında (şayet bir hasta isem) bazı

şeyleri bilmesi onun da hakkıydı.

"Doğru. Grip filan değilim," diye söze girdim.

Yüzündeki ifade daha da değişti. Hayretle bana bakmaya

başladı.

"Nen var öyleyse?"

içimi çektim, derin bir nefes aldım sonra altı aydır çektiğim

sıkıntıyı biraz üstü kapalı olarak ortağıma anlatmaya başladım.

Kâbuslarımı bütün netliği ile anlatmam şart değildi tabii; ne

de olsa Behzat bir ruh doktoru değildi. Ayrıca Derya ile olan

ilişkimi ve evlilik planlarımızı bildiği için rüyalarıma biraz san

sür getirmeyi daha uygun bulmuştum. Neden böyle yaptığımı

bilmiyordum, belki de biraz utanmıştım. Kâbuslarımı oldukça

gerçeğine yakın bir şekilde naklettim ama Derya'nın çırılçıplak

bir masanın üzerinde yattığını söylemedim. Kâbuslarımın ero

tik boyutu belki onda başka çağrışımlar yaratabilirdi.

Beni dinleyince, "Allah Allah," diye homurdandı. "Bu ne

biçim rüya yahu?" dedi.

"Ben de bilmiyorum."

"Ee, niye kafanı takıyorsun? Alt tarafı rüya işte. Hepimiz

böyle abuk subuk şeyler görürüz. Gerçek değil ya, niye bu ka

dar etkilendin anlamıyorum. Takma kafanı."

"Ama aynı rüyayı çok sık görür oldum."

"Ne olacak yani? ilk seferinde etkilenmişsen beynine nak-

21

Mehmetcan

Page 18: Osman Aysu - Travma

şohjınmuştur bir defa, ondan sonra da sık sık tekrarlanmış. Ba

zen bana da olur, aynı rüyayı görürüm. Meseleyi bu kadar bü

yütecek ne var?"

Bezgin bir şekilde homurdandım.

; "Derya bir psikiyatriste görünmemi istiyor."

| "Daha da neler? Saçmalama... Bir iki rüya gördün diye

doktora koşmanın anlamı mı var yahu? Onlar para tuzağı. Dok

torun eline düşersen, sağlam gitsen hasta çıkarsın."

j "Zaten ben de gitmek istemiyorum," dedim.

I "Boş ver. Ama şunu da kabul etki ikimiz de çok yorulduk,

hele şu son proje seni fazlasıyla üzdü. Çok emek verdin. Senin

yerinde olsam, hemen işi gücü bırakır bir hafta on gün esaslı bir

tatile çıkarım. Boş ver her şeyi. iyice bir dinlen. Derya'yı da al,

deniz kenarında beş yıldızlı bir otele git. Kafanı dinle, bak ne

rüya kalır ne kâbus."

j "imkânsız," diye mırıldandım. "Şu an hiçbir yere adım ata-

maıjn. işlerin durumu malum. Şantiye de olmam lâzım."

i "Yahu ben ne güne duruyorum? Bir hafta on günden ne

çık^r? Şantiyeye de bakarım."

: "Olmaz," dedim.

i "Saçmalıyorsun ama... Sıhhatin her şeyden daha önemli.

Sen: bu rüya işini kafana fazla takmışsın. Eminim ki aşırı yor

gunluktandır. Çok stresli günler geçirdik, git dinlen. Bak göre

ceksin, turp gibi sağlam dönersin."

I Bir an düşündüm. Hani, Behzat haklı da olabilirdi. Ger

çekten de çok yorucu bir sezon geçirmiştik ve ziyadesiyle yorul

muştum. Ama gördüğüm kâbuslarla yorgunluğum arasında bir

bağjkuramıyordum. Olabilir miydi acaba?

| Kararsız kaldığımı görünce üsteledi.

| "Dediğimi yap. Al Derya'yı git. Sana iyi gelecektir."

•isteksizce homurdandım.

"Yahu kış mevsimindeyiz, şimdi Akdeniz sahillerine gitme

nin ne anlamı var? Ne yapacağım oralarda?"

22

Mehmetcan

Page 19: Osman Aysu - Travma

"Öyleyse al sevgilini Fransa'ya veya italya'ya git. Bir Paris

yolculuğu kötü mü olur?"

"Bilmem," dedim. "Tatil fikri hiç aklıma gelmemişti."

"Gelmez tabii. Çalışmaktan başka ne halt ediyoruz ki? iki

miz de yıllardır şöyle doğru düzgün bir tatil yapamadık. Sen,

doktora filan kulak asma, asıl sorunun biraz dinlenmek."

Behzat sanki sıkıntıma gerekli teşhisi koymuş gibi oturdu

ğu koltuktan kalktı, rahatlamış bir şekilde kapıya yürüdü. Kapı

yı açıp odasına doğru giderken de söyleniyordu.

"Tavsiyemi dinle. Bu meselenin tek çözümü biraz istirahat.

Çok yorgunsun."

Acaba öyle miydi?

Kâbuslarımın asıl nedeni yorgunluğum muydu? Nedense

içimde bir kuşku vardı...

Derya'nın büroya dönüşü iki buçuğu bulmuştu. Onu kar

şımda görür görmez neşem yerine gelmiş, sabahtan beri süre

gelen durgunluğumdan sıyrılmıştım âdeta. Flayatımda ne kadar

önemli bir yeri olduğunu sanki bir kere daha anlamıştım. Neşe

min, hayata bağlılığımın kaynağıydı. Gelip masamın karşısında

ki koltuğa oturunca gözlerim ışıldamıştı.

"Ne haber, işi bağladın mı?" diye sordum.

Mağrur ve kendinden emin haliyle gülümsedi.

"Tabii. Kaçar mı benden? Firma bütün şartlarımı kabul

etti."

Onun adına sevinmiştim. Bu işten yüklü bir ücret alacağını

biliyordum. Sevincine ortak oldum.

"Senin adına çok sevindim," dedim.

Ama o meseleyi kapatarak yüzüme bakmıştı merakla.

"Sen nasılsın? Sabahtan beri telefonla arama fırsatım olma

dı, iyi misin?"

"iyiyim, iyiyim," dedim.

23

Mehmetcan

Page 20: Osman Aysu - Travma

j "Şimdi o tanıdığım doktora telefon edip randevu alacağım."

"Dur, acele etme. Önce beni bir dinle."

, Sevgilimin hemen kaşları çatılmıştı.

| "Ne var? Yoksa yine beni atlatmaya mı kalkışacaksın? Bu

sefejr lâmı cimi yok. Doktora gideceğiz."

"Hayatım önce konuşmama bir izin versene."

j O harika mavi gözlerinde hemen hiddet emareleri belirmişti.

! "Yine atlatmaya çalışacaksın, değil mi?"

içimden, Allahım ne güzel bir kadın, diye geçiriyordum.

Galiba hayattaki en büyük şansım onu bulmak olmuştu. Daha

bir sene evvel Behzat onu yetenekli bir mimar diye bizim bü

roya getirdiği gün beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bir ka

dında mevcut olması istenen her türlü vasıf ve yeteneğe sahipti.

Hani, güzellik enfüsidir, her insanın beğenisine göre farklılık arz

eder derler ya, fakat kuşkusuz bunun birde objektif, herkesçe

kabulü gereken yanları vardır. Kimse onun güzelliğine bigâne

kalajmazdı. Vücut hatları tek kelime ile şaheserdi. Uzun boyu,

ince| bir bedeni ve insanın devamlı bakmak isteyeceği bir yüzü

varqı. Daha ilk görüşte yüreğimi hoplatmış, mesleki yeteneği ne

olursa olsun, yanımızda çalışması isteğine kapılmıştım. Sanırım

ilk görüşte âşık olmak bu anlama geliyordu. Derya bizimle ça

lışmak için bir sürü şart ileri sürmüştü. Onu Behzat getirmesine

rağmen, ortağımın şartlarını öğrenince itiraza kalkıştığını gör

müş, kızın da teklifimizi kabul etmeyeceği kuşku ve korkusuna

kapılmıştım. Onu reddetmem mümkün olamazdı. Sonunda an

laşmıştık. Daimi biz de çalışmayacaktı ama projelerimizin genel

mimarı da o olacaktı.

Bir an onunla ilgili hayallerimden sıyrılıp cevap verdim.

'"Acele etme," dedim. "Bu sabah Behzat'la konuştum. Ona

da gprdüğüm kâbusları anlattım. Merak etme, bütün teferrua

tıyla; değil. Bazı noktaları sansürledim."

?Ne gereği vardı Behzat'a anlatmanın?"

"Ama mâkul bir gerekçe ileri sürdü. Benim de aklım yattı."

24

Mehmetcan

Page 21: Osman Aysu - Travma

"Neymiş o?"

"Aşın yorgunluk."

"Hiç alakası yok."

"Öyle deme Derya. Ben gerçekten çok yorgunum. Biliyor

musun, en az dört seneden beri hiç tatil yapmadım."

"Eee?"

"Behzat seni alıp bir tatile çıkmamı önerdi. Hiç de fena bir

fikir değil gibi geldi bana."

Sevgilim nefis mavi gözlerini devire devire birkaç saniye

bana baktı, sonra bu fikre pek sıcak bakmazmış gibi mırddandı.

"Tatil mi? Bu kışta kıyamette? Zamanı mı ayol şimdi?"

"Yaz olmuş, kış olmuş fark eder mi? Deniz şart değil ya, biz

de bir kayak merkezine gideriz. Romanya'ya veya Alp'lere."

"Murat sorunun yorgunluktan kaynaklanıyorsa, buna bir

itirazım olamaz. Tabii ki dilediğin kadar dinlenebilirsin. Ama

fikrimi sorarsan senin önce bir doktora görünmen lâzım."

Hemen bastırdım.

"Doktoru boş ver, önce Behzat'ın tavsiyesini bir deneyelim

bakalım."

Derya isteksizce kaşlarını oynattı. "Sen bilirsin ama o tak

dirde tatile yalnız çıkacaksın demektir."

"Ne demek bu?"

"Manası çok basit. Çünkü bu sıralar işimi bırakıp seninle

gelemem. Bunu bu sabah bana söyleseydin, bir ayarlama yapa

bilirdim, ama bildiğin gibi yeni bir anlaşmaya imza attım. Belirli

bir sürede çizimleri gerçekleştirmek zorundayım. Hiç vaktim

olmayacak."

Afallayarak yüzüne baktım.

"Ciddi mi söylüyorsun? Oysa bu seninle ilk gezimiz ola

caktı."

"Bunu ne kadar isteyeceğimi herhalde tahmin edebilirsin

ama dediğim gibi bir anlaşma yaptım, şu sıralar buradan uzak

laşmam olanaksız."

25

Mehmetcan

Page 22: Osman Aysu - Travma

"Bir haftalığına olsun, ayrılamaz mısın İstanbul'dan? Sade

ce yedi günlüğüne."

Olumsuzca başını sallamıştı yine.

| Altı aydır Derya'nın huyunu suyunu anlamıştım artık, bir

kere ağzından hayır lâfı çıkmışsa kimse onu döndüremezdi etti

ği laftan. Israr etmedim, ama içimde hafif bir kırıklık olmuştu,

îşirje gösterdiği hassasiyet ve bağlılığı anlıyordum, fakat ortada

bir sıhhat problemi vardı ve o kişi Derya olsa, ben her türlü acil

işinjıi bırakıp onun peşinden giderdim. Yine de bozulduğumu

ona belli etmek istemedim.

Konuyu değiştirdim, zaten sevgilim de ısrarcı olmamıştı...

26

Mehmetcan

Page 23: Osman Aysu - Travma

15?

<3 AAT beşe doğru Derya bizim ofisten çıkıp kendi mimar

lık bürosuna dönmüştü. Behzat ise daha o gelmeden önce Ata-

şehir' deki inşaat alanımıza gittiğinden Derya'nın tatile çıkama

yacağını söyleyememiştim. Behzat'ın önerisi şimdilik yatmıştı.

Ustümdeki o yorgunluğun bu gece rahat bir uyku çekme

den geçmeyeceğini biliyordum. Derya'ya da biraz gücenmiştim.

Erkenden bürodan çıktım, bu gece sevgilim de zaten annesinin

yanında kalacaktı. Yani geceyi evimde tek başıma geçirecektim.

Kâbuslarım son zamanlarda âdeta bir nöbete dönüşmüştü; ge

celeri uykuda gördüğüm bir rüya olmaktan çıkmış, ruhsal ve

fiziki etkilerini uyandıktan sonra da yirmi dört saat sürdüren

bir dert haline gelmişti. Yapılacak en iyi şey dinlenmem, evime

dönüp istirahat etmemdi, daha doğrusu deliksiz ve rüyasız sekiz

saat uyumamdı.

Tam evime yaklaştığım sırada telefonum çalmaya başladı.

Arayan babamdı. Telefonu açtım. "Merhaba baba," de

dim. Dört seneden beri Erenköy'deki evinde dinleniyordu ar-

27

Mehmetcan

Page 24: Osman Aysu - Travma

tık. Uzun zaman önce beyin kanaması nedeniyle felç geçirmiş ve

çalışma hayatından tamamen çekilmişti. Başında bulunduğum

inşalat şirketini altmışlı yılların ortasında Behzat'ın babasıyla

birljkte kurmuşlar sonra onu dev bir kuruluş haline getirmiş-

lerdii. Ne yazık ki şimdi ikisi de işlerinin başında değillerdi ar

tık. Behzat'ın babası kanserden vefat etmişti, benim peder de

sağ tarafındaki felç nedeniyle aktif hayattan uzaktı. Yaşı yetmişi

bulmuştu.

"Nasılsın oğlum?" diye sordu.

I "Teşekkür ederim baba, koşuşturup duruyoruz işte," de

dim. Ona gördüğüm kâbuslardan bahsetmenin hiçbir anlamı

yoktu. Zaten hasta olan adamı şahsi problemlerimle üzmenin

gerejği de yoktu.

"Senden bir ricam olacak," dedi.

"Estağfurullah baba, o ne biçim söz. Emret."

;"lş çıkışı bana uğrayabilir misin?"

iBir an düşündüm; babam şehrin öbür yakasında Erenköy'de

oturtuyordu. Bu yorgun ve bitkin halimde karşı tarafa geçmek

gözemde büyüdü, tek isteğim bir an önce evime gidip dinlen

mekti. Fakat yaşlı adamcağızın isteğini de geri çeviremezdim.

"Bir sorun mu var?" diye sordum.

"Hayır, hayır sorun filan yok. Hem özledim, hem de sen

den bir isteğim olacak."

Vicdanıma yenik düştüm. Onu hakikaten son zamanlarda

birajz ihmal etmiştim, işlerimin yoğunluğundan sık sık uğraya-

mıy^r, gönlünü ve hayır duasını alamıyordum. Şimdi özledim

derken, bahaneler yaratıp ziyaretimi ertelemek hiç de yakışık

almayacaktı. Ayrıca bir de isteği olduğunu ifade etmişti.

."Tamam," diye mırıldandım. "Yarım saat sonra yanında

yım!"

BMW'mi köprü istikâmetine kırdım. Karşı yakaya geçen

yoğjın trafiğe daldığımda bir yandan da düşünüyordum. Babam

gerdekten mükemmel bir insandı. Hayatta başarılı olmuş, mes-

28

Mehmetcan

Page 25: Osman Aysu - Travma

leğinde sivrilmiş, akıllı yatırımlar yapmış ama en önemlisi beni

yetiştirebilmek için elinden geleni ardına koymamış biriydi. An

nemin vefat ettiği sırada henüz ortaokul sıralarında bir öğren

ciydim. Bir daha evlenmeye kalkışmamış, bütün enerjisini işine

ve benim yetişmeme hasretmişti. Büyüdükçe yaptığı fedakârlığı

daha iyi takdir etmiştim.

Kırk dakika sonra Erenköy'deki dairesinin kapısına dayan

mıştım. Bir zamanlar kendi inşa ettiği bir apartman dairesinde

oturuyordu. Bağdat Caddesinin denize bakan tarafında, man

zaralı, güzel bir evdi. Yanında ona bakan hizmetkârları vardı.

Bana kapıyı da son yıllarda can yoldaşı gibi babama bakan,

emektarımız Cemal Efendi açmıştı. Hâlâ bana "küçük bey"

derdi. Yine her zamanki güler yüzüyle, "Hoş geldiniz, küçük

bey," dedi.

İçeriye babamın yanına gitmeden önce, ona sordum.

"Bir sorun mu var, Cemal Efendi?" dedim.

Şaşırmış gibi yüzüme baktı.

"Ne sorunu?"

"Bilmem, peder beni apar topar çağırdı da."

"Özlemiştir, herhalde. Ne de olsa artık yaşlanıyoruz. Bir

ayağımız çukurda sayılır, ufak tefek kaprislerimizi anlayışla kar

şılarsınız umarım. Beyefendi sizi çok özlüyor, yeterince göremi

yorum, diyor."

Bizim emektar Çerkez haklıydı. Bazen on gün oluyor, pe

deri ziyarete gelemiyordum. İşlerin yoğunluğuna şimdi bir de

başımda kavak yelleri estiren Derya dahil olmuştu. Haliyle

boş vakitlerimin çoğunu sevgilime ayırıyor, pederi biraz ihmal

ediyordum. Bir suçlu gibi hafifçe utanarak salona doğru yürü

düm.

Babam ilerleyen yaşma ve geçirdiği felç haline rağmen her

zaman şık ve bakımlı olurdu. Cam kenarındaki büyük koltukta,

29

Mehmetcan

Page 26: Osman Aysu - Travma

sıramda lacivert üzerine beyaz puanlı robdöşambrı, boynun

da | ipek fuları, ayağında yumuşak glaseden yapılmış pırıl pırıl

boyalı ayakkabılarıyla gayet şıktı. Yürürken kullandığı metal

bastonu da hemen yanı başında duruyordu. Tabii yaşı itibariyle

zarhanımızın ihtiyarlarından ziyade daha çok altmışlı yıllardan

kallma örnek bir beyefendi görünümündeydi. Yine de onun

şıkjık ve zarifliğini hiç elden bırakmamasını hep takdirle karşı

lardım. Eminim, onun yaşına geldiğimde onun kadar zarif biri

olamayacaktım.

; Gülerek yaklaştım.

i O da beni görünce yüzünde mutlu bir ifade oluşmuştu.

Her zaman ki olgunluğu içinde ihmalkârlığıma dair tek kelime

etnjıedi. Sadece, seni özledim demekle yetinmişti. Önce bir süre

havadan sudan konuştuk, hasret giderdik. Ona şirketin duru

mu!, yürüyen inşaatlar hakkında bilgiler verdim. Filhakika ken

di kurduğu ve bugüne getirdiği devasa şirket üzerindeki bütün

hisselerini bana devretmiş, işle her türlü ilişkisini kesmişti, ama

ne de olsa şirket onun eseriydi.

Hizmetçinin pişirdiği kahvemi yudumlarken bir ara pede

rin i anlamlı bir şekilde beni süzdüğünü gördüm ve meraka ka

pıldım.

"Hayrola baba?" dedim. "Bir şey mi var, benden gizledi-

ğin?"

I "Benim yok, ama senin var galiba," dedi.

Bir an irkildim.

j Nedense ilk aklıma gelen şey, kâbuslarım olmuştu. Fakat

buıjıu babamın bilmesi imkânsızdı. Ortağım Behzat bile daha

bu^ün öğrenmişti derdimi. Gerçi Behzat'la çok iyi birer dost

tuk, o da zaman zaman babama uğrar, elini öper halini hatırını

sorardı, ama bana danışmadan gelip gördüğüm karabasanlar

da^ yaşlı ve hastalıklı babama olayı anlatması asla düşünülecek

bir jihtimal değildi.

"Ne demek istiyorsun?" dedim.

30

Mehmetcan

Page 27: Osman Aysu - Travma

Babam gülümsemeye devam ederek yanı başında duran

günlük gazetelerden birinin magazin ilavesini sağlam eliyle aça

rak bana doğru uzattı.

"Bunu gördün mü?" dedi.

Dün geceyi berbat bir halde geçirdiğimden bugün hiçbir

gazeteye bakacak ne vaktim ne de halim olmamıştı.

"Nedir o?" diye sordum.

"Sen açıkla bakalım," dedi.

Hemen ilaveyi alıp işaret ettiği resme baktım. Birkaç gece

evvel Derya ile gittiğimiz bir gece kulübünden çıkarken çekil

miş bir fotoğrafımızdı. Paparazilerin yaptığı bir azizlik.

Gülümsemek zorunda kaldım. Fotoğrafı gerçekten de gör

memiştim.

Babam ciddi bir şekilde sordu: "Gelin adayım mı?"

Bir an ne cevap vereceğimi kestiremedim. Gerçekten de

Derya ile evlenmeyi düşünüyorduk ama henüz kesin verilmiş

bir kararımız yoktu ve henüz birbirimizi tanıma safhasındaydık.

Babam tüm monden görünümüne rağmen, ne de olsa yaşı gereği

biraz daha muhafazakâr bir insandı. Ona Derya ile birlikte ya

şadığımızı, bir tür evlilik deneyimi yaptığımızı söylersem, bunu

anlayışla karşılayacağından kuşkuluydum. Oysa çevremizdeki

pek çok çift gibi biz de bir tecrübe dönemi geçiriyorduk.

"Olabilir," diye fısıldadım.

"Çok şükür... Demek nihayet evlenmeye karar verdin ha.

Oğlum, şu âhır ömrümde artık bende torun sevgisi tatmak is

tiyorum."

"Dur baba, o kadar acele etme. Sadece olabilir dedim."

"Ne demek bu? Evlenmeye karar verdiniz mi vermediniz

mi?"

"Düşünüyoruz," demek zorunda kaldım.

Babam büyük bir içtenlikle devam etti.

"Allah için hoş bir hanım. Boyu posu, endamı yerinde. Res

min altında yazılanlara göre de mimarmış, öyle mi?"

31

Mehmetcan

Page 28: Osman Aysu - Travma

i Başımla onayladım.

! "Evet. Bizim şirketin mimarı. îşe aldığımı sana daha önce

dejsöylemiştim."

; "Öyle mi? Hatırlamıyorum. Çalıştığın bir sürü mimarın ol

mazlı."

i "Doğru ama Derya çok yeteneklidir."

"Şu halde mesele nedir? Neden kararınızı bir an önce ver

miyorsunuz?"

"Baba," dedim gülümseyerek. "Bu iş akdi değil, ömür boyu

birbirimizi bağlayacak bir karar. Henüz düşünme ve tanıma saf-

hasındayız. Evlenmek o kadar kolay değil. Acele etme."

j Babam ilk defa biraz sitem eder gibi mırıldandı.

; "Yine de böyle bir haberi senden değil de, gazetelerin de

dikodu sütunlarından öğrenmem beni biraz rahatsız etti. O ha

mımdan nişanlın diye bahsediyorlar."

| Gönlünü almak için mırıldandım.

| "Tabii ki karar verirsem, önce benden duyacaksın. Sen o

gazetecilere bakma, yanımda kimi görseler hemen aramızda bir

şeyi varmış gibi manşet atarlar. Dedim ya, henüz ciddi bir şey

yolj:. Nişanlanmış filan da değiliz. Telefonda benden bir isteğin

olduğunu söylemiştin, yoksa bu konuda bilgi mi almak istemiş

tin?" ; Peder birden hatırlamış gibi, "Ha," dedi. "isteğim o değil

di. +

"Söyle bakayım, nedir?"

Bir an mahzun nazarlarla yüzüme baktı. Sonra titrek sesiyle

konuştu.

i "Hani bir zamanlar yanımda çalışan Şinasi bey vardı, hatır

lıyor musun? Gerçi o zamanlar sen daha lisedeydin, ama yine

de hatırlaman lâzım. Bizim büroda getir götür işlerine bakardı,

efendiden, bize sadık bir elemandı."

j Anımsamaya çalıştım ama çıkaramamıştım. Zaten dün ge-

cekji nöbetten sonra zihnim o kadar dağınıktı ki.

32

Mehmetcan

Page 29: Osman Aysu - Travma

"Hatırlayamadım," dedim. "Ne var ki?"

"Yıllar sonra bu sabah beni ziyarete geldi."

"Eee? Maddi bir sorunu filan mı varmış? Bir istekte mi

bulundu? Öyleyse bana adresini, ismini filan ver, icabına ba

karız."

"Tam öyle değil," dedi babam.

Bu kez merakla yüzüne baktım.

"Ne istiyormuş peki?"

Babam çekiniyormuş gibi kısa bir an durakladı, sonra ba

kışlarını yüzüme çevirdi.

"Seneler önce yanımda çalışırken ona verilmiş bir sözüm

vardı. Ama araya giren hadiseler, işlerimizin birden büyümesi,

onun rahatsızlığı filan derken verdiğim sözü yerine getireme

miştim."

Dayanamayıp sordum.

"Ne sözü vermiştin baba?" dedim.

"Adamcağızın şehir dışında iki katlı ufak bir evi vardı. O

tarihlerde bile dökülüyordu. Şimdi artık iyice oturulamaz hale

gelmiş. Yıllar önce orayı tamir ettireceğime dair söz vermiştim.

Bugün gelip bana o sözümü hatırlattı."

Şaşırarak babamı süzdüm.

"Yani şimdi o evi onarmamı mı istiyorsun?"

"Evet, senden bunu rica edeceğim."

Çok tatsız bir işti bu. Bunca meşgalem içinde bir de bu

nunla uğraşmam tam külfetti bana, ama babamın hatırını kıra-

mazdım tabii. Meseleyi kendine sorun yaptığını hissetmiştim;

ayrıca babam verdiği sözleri daima yerine getirmekle tanınmış

muteber bir insandı. Alt tarafı şirketten birkaç eleman ve usta

gönderip baktırırdım.

"Tamam," dedim. "Nerede bu ev?"

" Sarıkaya' daymış."

"Sarıkaya mı? Nereye düşüyor bu semt, hiç duymadım."

"Kurtköy civarındaymış."

33

Mehmetcan

Page 30: Osman Aysu - Travma

"Mesele değil öyleyse. Sen adamın adresini bana bir ver,

baktırır, oraya bir ekip gönderirim."

"Sağ ol evladım. Çok makbule geçer."

| "Estağfurullah baba," dedim.

Fazla kalamamıştım pederin yanında, yorgunluktan gözle

rim kapanıyordu. Evime dönerken arabayı bile zor kullanıyor

dum. Tek isteğim bir an önce kendimi yatağa atmaktı. Arabamı

binanın altındaki kapalı garaja bırakıp asansörle daireme çıkar

ken aklıma takıldı birden; dün geceki son karabasandan sonra

ço|c yorgun düşmüştüm. Gerçi her kâbus sonrasında üç aşağı

beŞ yukarı buna benzer mecalsizlikler hissediyordum ama bu

sefer güçsüzlüğüm çok şiddetli olmuştu. Sabahtan beri uyurge

zerler gibi sarsak sarsak dolaşıyordum etrafta. Kolum kanadım

kırılmıştı sanki. Nedendi acaba? Yoksa nöbetlerim bundan son

ra daha mı şiddetli geçecekti? Homurdandım kendi kendime.

Bunu düşünmek bile abesti; belki de bir daha o lanet kâbusu

hiç; görmeyecektim.

'• Daireme girdim. Gece uykusuna dalmak için henüz vak

tin çok erken olduğunu biliyordum, fakat ayakta duracak halim

yoktu. Doğru yatak odama geçtim. Nasıl soyunup kendimi yata

ğa attığımı bile doğru dürüst hatırlamıyordum. Az sonra derin

bir iuykuya dalmıştım...

; Yol çamur içindeydi. Her zamanki gibi yine yağmur yağıyor

du.}.

Değişmeyen aynı ürperti yüreğimi dağlamaya başlamıştı.

Acele etmeliydim. Bütün gücümle koşuyordum. Balçık haline

gelrkiş çamur her adım atışımda botlarımın tabanına yapışıyor

hareketlerimi güçleştiriyordu.

Ama umurumda değildi.

34

Mehmetcan

Page 31: Osman Aysu - Travma

Bu zamana karşı yaptığım en büyük yarıştı ve sonunda sevgi

limin hayatı mevzu bahisti. Onu kurtarmak için yarışıyordum...

O tepe... O tepeyi aşınca iki katlı, karanlık, ürkütücü evi

görecektim.

Artık bu yolu çok iyi biliyordum. Neyle karşılaşacağımı da.

Derya üst kattaki odada, masanın üzerinde çaresiz ve korku

içinde yetişmemi bekliyordu. Yapacağım tek şey biraz daha hız

lanmaktı. ..

Yorgunluktan bitkin haldeydim. Kalbim yerinden fırlayacak

gibi atıyordu. Ama ben iyi bir koşucu ve kurtarıcıydım. Aynı za

feri bir kere daha kazanacaktım, kazanmak zorundaydım.

Tepeye vardım.

O izbe evi görüyordum artık.

Üst kattaki odada yine ışık vardı.

Bundan sonra meyilden aşağıya doğru koşacaktım. Fakat bir

den olduğum yere mıhlandım. Sanki her şey birbirine girmişti.

Titremeye başladım.

Bu yarışı hatırlamıştım birden. Bu benim kaybettiğim müsa

bakaydı. Eve girişimi, gıcırdayan eski basamakları atlayarak üst

kata çıkışımı, rüzgâr hızıyla odaya dalışımı ve o karanlık yüzlü

iblisin sevgilimi öldürüşünü anımsadım.

Derya ölmüştü.

Tavana kadar sıçrayan sevgilimin kanının yağmur gibi yüzü

me akışını görüyordum.

Öyleyse niye koşuyordum şimdi? O artık yaşamıyordu ki...

Sanki bir zaman tünelindeydim ve evvel ile sonrayı karıştırı

yordum. Bu yarışın sonunda Derya'yı kurtaracak mıydım? Şayet

kurtaracaksam o ölüm sahnesi neydi?Derya ölmüş ise neden tek

rar bu yarışa girmiştim?

Tepenin üstünde, yağmur altında "Bu bir kâbus," diye fısıl

dadım. Hayatımın kâbusu...

Garipti ama yaşadığımın hayatın gerçeklerine uymadığını

hissediyordum. Bunlardan biri hayaldi. Şayet aynı yarışa bir daha

35

Mehmetcan

Page 32: Osman Aysu - Travma

iştfrak ettiysem, Derya hayatta olmalıydı, aksi halde neden koşa

caktım ki?

\ Karanlığın içinden kopup gelen rüzgâr kulaklarımda uğul-

duyordu ve ben hâlâ çamurlu tepenin üstünde hareketsiz, o met

ruk eve bakıp duruyordum. Ne yapacağıma karar vermemiştim

henüz.

I Derya hayatta ise beklemem zaman kaybıydı. Ve iblis'e, o

kahrolası katil prim vermiş oluyordum. Yarışı onun kazanmasına

izin veremezdim.

Hızla tepeden aşağıya doğru koşmaya başladım.

• Her seferinde aynı yolu izliyordum. Metruk evin aralık tah

ta kapısına giden en kestirme yolu. Bu kez ben kazanacaktım.

Katil hâlâ ortalarda yoktu. Sadece eve yaklaşırken bir defa beni

geçtiğini ve o zamanda Derya'yı tam kalbinden bıçakladığını ha

tırladım.

i Ama ışığı yanan o üst kattaki odada sevgilimin hâlâ hayatta

olup olmadığını görmeden rahat edemeyecektim. Yıldırım gibi

indim yolun sonuna.

; Kapıya doğru atıldım.

I İblisi de ancak o an fark edebilmiştim. O da benim gibi kan

ter içinde koşuyordu. Birimiz kurtarmak, diğerimiz ise öldürmek

için1, uğraşıyorduk. Ama ben ondan daha avantajlıydım ve aralık

dürün kapıya daha yakındım. Hedefe önce ben ulaşacaktım.

O da hızlıydı; hem de çok hızlı.

i Gittikçe arkamdan yaklaşan ayak seslerini ve hırıltılı soluk

larını duyuyordum...

ı Çamurlu yol bitmişti artık. Şimdi o ıssız berhaneye giden çi

meklerle kaplı ıslak alandaydık. Bu mesafe kısaydı ama yağan

yağktur nedeniyle zümrüt yeşili çimler çok ıslaktı ve her an ayağı

mın kayıp yuvarlanma tehlikem vardı. Düşmemeli ve yere sağlam

basmalıydım. Yuvarlanırsam önde olmanın ve sevgilime yetişme

avaHtajımı külliyen kaybederdim. Şimdi daha temkinli basıyor

dum, otların üzerine.

36

Mehmetcan

Page 33: Osman Aysu - Travma

İlk etabı ben kazandım ve metruk evin kapısından önce ben

girdim. Bu sevgilimi öldürmek isteyen katilin yarışı kaybetmesi

anlamına geliyordu. Nasıl olsa karanlık evin içindeki Merdiveni

de ben daha önce çıkacak ve Derya'nın bağlı olduğu odaya ondan

evvel dalacaktım. Odaya birinci giren yarışı kazanıyordu.. ,

Garipti ama insanın zihninde gelişen bir yarışın kural ve ne

ticeleri acaba hep aynı şekilde mi tecelli edecekti? Öyle olduğuna

inanıyordum. Derya'ya ulaşmak için yaptığım kim bilir kaçma

koşuydu bu. Biri hariç, hepsini kazanmıştım. Kaybettiğim tek ko

şuda da katil Derya'yı öldürmüştü. Ama önemli değildi; tekrar

koştuğumuza göre sevgilim yukarıdaki odada yarışı kazanmamı

ve benini birinci olarak içeriye dalmamı bekliyor olmalıydı.

O sağ ve salimdi... Öyle olmalıydı...

İyice yaklaşmıştı peşimdeki hunhar ve eli kanlı katil. İzbe ev

den içeriye dalarken göz ucuyla arkama baktım. Sadece karanlık

ta elinde tuttuğu çelik metal sivri hançerinin göz alıcı parlaklığını

görebiliyordum.

Katilin yüzü flu ve gölgeliydi. Simasını seçmem mümkün

olmuyordu. Zaten hiçbir yarışmada onun yüzünü net olarak gö

rememiştim. Yine de ikimiz de yarışma kurallarına harfiyen ri

ayet ediyorduk. Katil istese elindeki bıçağı kullanabilir ve beni

sırtımdan hançerleyebilirdi, ama onun zoru benimle değil asıl

sevgilimleydi.

Bütün hedefi Derya idi...

Şimdi çamurlu botlarımın altındaki basamaklar acayip şekil

de gıcırdıyordu. Finiş noktasına çok az kalmıştı, az sonra odaya

dalacak ve yarışmanın ipini göğüsleyecektim. Bir kere daha mü

sabakayı kazandığımdan kuşkum kalmamıştı artık.

Titrek sarı ışığın aydınlattığı odaya önce ben girdim. Sevgili

mi öldürmek amacıyla yanıp tutuşan katili arkada kalmıştı. Her

yarışta olduğu gibi adalelerim gerilmiş, sağ baldırımda oluşacağı

nı sandığım kramp ihtimali çoğalmıştı; ama kramp da girse, artık

önemli değildi zira yarış bitmişti.

37

Mehmetcan

Page 34: Osman Aysu - Travma

I Odanın tam ortasında duran ahşap masaya baktım.

Bir an yüreğim eskisinden de hızlı çarpmaya başladı. Damar-

larmdaki kan çekiliyordu sanki.

i Gördüğüme inanamıyordum.

Masanın üstü boştu.

I Derya yoktu...

; Donakaldım...

Derya yoksa, bu yarışmayı o iblisle neden yapmıştım sanki?

Bunca eziyete kimi kurtarmak için katlanmıştım?

i Öfkem başıma sıçradı.

j Katil bunun hesabını vermeliydi. Hiddetle geriye döndüm.

| Aynı anda da sevgilimin hunhar katili odadan içeriye giri

yordu. Artık benden kaçamaz, elimden kurtulamazdı. Kayıplara

kayşan sevgilimin hesabını vermeliydi.

I ikimiz de soluk soluğa idik.

i Sessiz ve buz gibi soğuk olan kirli ve kokuşmuş odayı hırıltı

halinde ağızlarımızdan yükselen hırıltılar kaplıyordu.

i O öfkeyle sevgilimin katilinin yüzüne baktım.

Adamın yüzü yoktu. Suratının olması gereken yerde derin bir

boşluk vardı. Tüylerim ürperdi. Ama öyle hiddetli ve nefret duy

guları içindeydim ki, bu garip durum bile korkuma engel oldu.

i "Söyle," diye hırladım. "Sevgilim nerede? Ne yaptın ona na

mussuz?"

\ Yüzündeki boşluk bir an yırtılır gibi gerildi. Ağzının olması

gereken yerde bir çukur peydah oldu. Çirkin, hatta iğrenç sarar

mış] dişlerini görür gibi oldum. Belki de ben öyle sanıyordum.

Muhtemelen gördüğümü sandığım o yırtık ağız yeri ve sararmış

dişler hayal gücümün bir oyunuydu. Ama o yırtık ağız yerinden

çıkan sesler gerçekti. Katilin ürkütücü ve metalik sesi kulakla

rımda uğuldamıştı...

\ "Yarışı kaybettin, Murat Akyol... Unuttun mu, geçen sefer

seni geçtim, ipi senden önce göğüsledim ve biricik sevgilini gözle

rinin önünde hançerledim."

38

Mehmetcan

Page 35: Osman Aysu - Travma

Daha sonra odanın sessizliğinde muzaffer bir eda ile zafer

çığlığı attı.

Çaresizlikten titriyordum.

Bir önceki yarıp hatırlamaya çalıştım. Haklıydı, o koşuyu

katil kazanmış ve ben geç kalmıştım. Gözlerimin önüne elinde

tuttuğu hançeri Derya'nın kalbine sapladığı an geldi. Kan sütunu

tavana kadar sıçramış, sonra sevgilimin kanı yağmur gibi aşağıya

akmıştı.

Nazarlarım çıplak ampulün asılı olduğu tavana çevrildi. Ta

vanda hiç kan lekesi yoktu. Boş masanın üzerinde de. Bütün kan

lekeleri silinip gitmişti sanki.

"Yalan söylüyorsun!" diye gürledim. "O yaşıyor."

"Yaşıyorsa, nerede peki? Onu burada bulman gerekmez miy

di?"

Haklıydı, aksi halde Derya'yı kurtarmak için yaptığım bu ko

şunun ne anlamı kalıyordu ki?Beynim uğuldamaya, şakaklarım

atmaya başlamıştı. Neredeyse yere düşüp bayılacaktım. Derya,

güzeller güzeli sevgilim yoktu artık. Bu iblis onu benden öldüre

rek çalmıştı. Beynimi kaplayan zil sesleri daha da yoğunlaştı, beni

bulunduğum ortamın dışına taşıdı...

Ziller çalıyordu gerçekten, ama o çalan ziller beynimin

içinden değil, baş ucumdaki komodinin üzerine bıraktığım cep

telefonundan geliyordu. Gözlerimi açtım. Her kâbustan sıyrı

lışımda olduğu gibi bir süre şaşkın şaşkın bulunduğum ortamı

tanımaya gayret ettim.

Yatağımın içindeydim.

Fakat bu kez gerçek ortama uyumum daha rahat olmuştu

nedense. Terlemiştim yine ama pek fazla değildi. Çalan telefo

numu açmak için durduğu yerden aldım.

Bir an boş ver açma, diye geçirdim aklımdan. Arayan her

kimse arar arar vazgeçerdi sonunda. Şu an kimseyle konuşacak

39

Mehmetcan

Page 36: Osman Aysu - Travma

halde değildim; ne de olsa kâbus şeklinde tecelli eden bir nöbet

daha geçirmiştim. Arayan numaraya gözüm ilişti, rahatladım

binden. i Derya idi.

i Karabasanımda gaiplere karışsa da gerçek hayatta dipdiri

karşımda, hattın öbür uçundaydı işte. Elimde olmadan sevin

miştim; çocuksu bir duyguydu ama gerçekti. Tuşa bastım ve

"Merhaba," diye mırıldandım. Ama aynı anda yaptığım hatayı

da anlamıştım. Sevgilim kurt gibi zeki ve uyanık bir kızdı. Şimdi

mutlaka sesimdeki yorgun ve bitkin ifadeden konuşma tarzım

dan yeni bir nöbet geçirdiğimi anlardı.

. "Ne haber? Nasılsın? Arayıp bir halini sorayım dedim,"

diye fısıldadı.

Geçirdiğim son nöbeti ondan saklayacaktım. Öğrenirse

yine takaza etmeye başlayacak, doktora görünme isteğini yine

leyecekti. ; "Uyuyordum," dedim.

Derya şaşırarak mırıldandı.

! "Bu saatte mi? Daha çok erken değil mi sevgilim?"

j Elimde bahanem hazırdı. Durumumu sezinlese bile dün

geceki nöbete atfedecekti.

"Biliyorsun," dedim. "Dün gece çok sarsıldım. Bu duru

mun en iyi ilacı dinlenmek. Eve gelir gelmez yatağa girdim."

Durakladı. Sanki bahanem ona tatmin edici gelmiş gibiydi.

"Tuh! Keşke aramasaydım, seni uyandırdım."

j "Hiç önemli değil. Yine uyurum. Dert etme. Sesini duy

mak bana en iyi ilaç," dedim. : Yine bir sessizlik oldu.

i Bu gece beni yalnız bırakmakla hatasını idrak etmiş gibiydi.

Yumuşacık bir sesle sordu. "Bana kırgın mısın?"

; "Kırgın mı? Niye kırgın olacağım ki?"

"Anlamazlığa gelme. Bu gece senin yanında olmam gere

kirdi."

40

Mehmetcan

Page 37: Osman Aysu - Travma

"Olsun. Bu haftanın çoğu günü birlikteydik. Annenin de

mızmızlık etmesini istemem."

"Yine de bana bozuksun, değil mi?"

"Böylesi daha iyi. Hiç olmazsa bu gece erkenden yatağa gir

dim. Dinleniyorum."

"Doğru söylüyorsun, değil mi? İnanayım mı?"

"İnan, sevgilim," dedim.

"Tamam., öyleyse. Yarın büroda görüşürüz. Öptüm."

"Ben de."

Kapatacağını sandım. Ama hat hâlâ açıktı.

"Murat!" dedi.

"Efendim?"

"Seni çok seviyorum."

"Bende."

Bu kez telefonu kapatmıştı. Derin bir soluk aldım. Yeni bir

nöbet geçirdiğimi anlamamıştı Derya. Aslına bakılırsa durumu

iyi idare etmiştim. Oysa her yanım titriyordu. Adalelerim kas

katıydı...

Telefonu komodinin üstüne bırakıp yatağa uzandım yine.

Gözlerimi tavana dikip düşünmeye başladım. Neler oluyordu

bana? Bu ne biçim bir illetti? Eskiden üç dört günde bir gör

düğüm kâbus ilk defa yoğunlaşmış, hatta aradan yirmi dört saat

geçmeden tekrarlamıştı.

Yoksa her gün bu karabasanı görecek miydim?

Bu şartlar devam ederse, hayat tam bir cehennem azabına

dönecekti benim için. Hatta uyumak için yatağa girmeye bile

korkacaktım.

Yeniden uyuyabileceğimi sanmıştım ama mümkünü yoktu.

Gözlerimi kapamaya bile korkuyordum.

İnsanların gördüğü rüyalarda bile cinsel nedenler bulan

ve rüyaları bir takım seksüel nevrozlara bağlayan Freud aklıma

geldi. Yoksa benim de bir çeşit seksüel problemim mi vardı?

Buna pek inanmak istemiyordum; zira ne Derya'dan evvel ve ne

41

Mehmetcan

Page 38: Osman Aysu - Travma

de sonra hiçbir kadınla şuuraltı bile olsa bir sıkıntım olmamıştı.

Aıiıa neden kâbuslarımda hep Derya'yı çırılçıplak ve tahta bir

masaya bağlanmış, çaresiz ve tarafımdan kurtulmayı beklerken

görüyordum acaba? Derya'nın çıplaklığında şuur altıma itilmiş

, bir yan, kendime bile açıklayamadığım kör bir nokta mı vardı?

Boğulur gibi oldum bir an. Boğazım susuzluktan kavrulu

yordu, ama yerimden kalkıp bir bardak su içecek halim yoktu.

Kımıldamadan yattım öylece...

42

Mehmetcan

Page 39: Osman Aysu - Travma

H_^ÖK masmaviydi o sabah, insanın içine huzur ve sa

kinlik veren derin ve koyu bir mavilik. Ufkun nihayetine kadar,

tek bir bulut görünmüyordu. Kaç gündür kasvetli yağmur bu

lutlarıyla dolu olan sema, sanki sihirli bir değnek değmişçesine

her türlü grilikten kurtulmuş, bir yaz gününün ferahlığına ka

vuşmuştu. Güneş pırıl pırıl işiyordu ama hava yine de oldukça

soğuktu.

Kurtköy'deki inşaat sahamızın şantiyesinde Derya masanın

üzerine yaydığı planlara bakarak mırıldandı. "Sana bir şey söy

leyeyim mi?" dedi.

"Söyle bakalım?" diye karşılık verdim.

Fikrini açıklamadan önce bir süre kuşkuyla yüzüme baktı.

"Sinirlenmek yok ama," diye söylendi.

"Niye sinirleneyim ki?"

"Müteahhitler öyledir. Mimarlar kabul edilmiş plan ve

projeler üzerinde tadilata kalkışırlarsa bozulurlar. Bunun ne

anlama geldiğini bilirim. Bir yığın bürokratik külfet, zaman ve

mesai kaybı, imarla yeni sorunlar, masraf kapıları ve gecikme.

Hiç işinize gelmez."

43

Mehmetcan

Page 40: Osman Aysu - Travma

"Çıkar şu ağzındaki baklayı. Ne düşünüyorsun?"

Yine bir süre sustu. Bakışlarını inşaat planlarından ayırma

dan homurdandı.

"Kanımca kurulacak böyle büyük bir sitenin sosyal aktivite

alanını yeterince ihtiyacı karşılayacak şekilde düzenleyemedik.

Bunda benim de hatam olduğunu kabul ediyorum; bu öneriyi

işin başında getirmeliydim."

"Yani?"

"Bence buraya ulusal ve uluslararası markalara sahip site

içi bir alış veriş merkezi, ayrıca bir kapalı yüzme havuzu, fitness

salonu ve güzellik merkezi ilave etmeliyiz. Bunları ilave etmez

sek!, emsallerinden geri kalacaktır. Artık bu tür merkezler ola

ğan! oldu."

Hayretle yüzüne baktım.

"Ama bunların hemen hemen hepsi projede var."

Olumsuzca başını iki yana salladı.

! "Yeterince büyük değil, Daha genişletmeliyiz."

"Şaka mı yapıyorsun Derya? Elimizde yeterince kullanım

alam yok. Bunu nasıl sağlayacağız?"

'"İmarla bir görüşsek," dedi. "Belki bir şeyler çıkarırız."

'"Hayır," dedim.

|"Neden?"

|"Bu olmayacak duaya amin demek gibi bir şey. Zaten yasal

hakkımızı sonuna kadar kullandık. Fazlasına izin vermezler. Ba

şımın ağrımasını istemem."

Yüzüme manidar bir şekilde baktı. "Sen yine de bir dü

şün,* dedi. "Ben belki bir şeyler yapabilirim."

ÎOlmaz." Kararım kesindi.

tNiye bu kadar kesin konuşuyorsun? Once teklifimi bir

düşüh."

;Bize getireceği munzam maliyeti hiç hesapladın mı? Zaten

bu işe girdiğime bin pişman oldum. Bu parayla çok daha kârlı

bir ifşaata girebilirdim."

44

Mehmetcan

Page 41: Osman Aysu - Travma

Birkaç dakika hiç sesini çıkarmadan durdu öylece.

"Senin yerinde olsam bu fikri bir de Behzat'a açardım,"

dedi sonra.

"0nun da vereceği cevabı sana söyleyebilirim; olmaz diye

cektir."

Derya pes etmiş gibi omuz silkti. "Siz bilirsiniz," diye mırıl

dandı. Israrcı ve inatçı huyunu öğrenmiştim artık, bu kadar ça

buk pes edeceğini sanmıyordum. Hele projeyi daha da mükem-

. melleştirip daha cazip hale getirecek bir fikre inandığı zaman.

'Bir adım geri çekilip onu seyre başladım. Karşı cinsin,herhalde

en mutena örneğiydi sevgilim. Tanrı'nın bana bir armağanı.

Kaç erkek acaba benim kadar şanslı olabilirdi. Onunla tanış

mam bile ilahî bir lütuf gibi geliyordu.bana. Bir kadında hoşla

narak aradığım bütün vasıflara haizdi Derya. Yüzünün güzelli

ği, vücudunun tenasübü, dişiliği, sevişirkenki performansı tek

kelime ile kusursuzdu. Tabii bunların yanında kültürü, zekâsı,

yaratıcılığı ve girdiği her toplumda ağır basan kişiliği ile de beni

etkilemişti. Ona sırılsıklam âşıktım.

Giydiği her şeyi kendisine yakıştırmasını bilen bir kadındı.

Onunla tanışıncaya kadar ilgi duyacağım kadınları, daha ziyade

frapan, süslü, makyajlı,, gösterişli olarak beğeneceğimi sanırdım

hep. Dikkatle onu inceledim. Bugün yüzünde bir damla mak

yaj yoktu. Gününü inşaat sahasında geçireceği için de, oldukça

babayani giyinmişti. Ayağında kalın botlar, bir blucin ve siyah

balıkçı yaka bir kazak vardı. Açık havaya çıkarken kullandığı

kaz tüyü anorağını da çıkarmış şantiye binasındaki koltuklar

dan birinin üzerine, bırakmıştı.

Ama dikkat ettim; bu erkeksi haliyle bile bedeninden neşro-

lan cinsi cazibesi sanki etrafa yayılıyordu, incecik beli, Angolo-

Sakson ırkına has ve o bedene kıyasen iri göğüsleri, uzun boyu

ile daima insanın cinsel arzularına hitap eden bir görüntüsü

vardı. Neyse ki o an aklımdan geçenleri anlayamayacak şekilde 1 kendini masanın üzerinde yatan projeye kaptırmış, tüm ilgisini

45

Mehmetcan

Page 42: Osman Aysu - Travma

ozalit kağıtlara vermişti. Emindim, o an ruhumda yarattığı fırtı

nayı hissetse, bir an durmayacak, ortaya attığı proje değişikliği

fikrini bana kabul ettirmek için her türlü çareye baş vuracaktı.

Nitekim bunu yaptırır, başarıya da ulaşırdı. Buna benzer pek

çdk ihtilafta, zaaflarımdan istifade edip, önce direndiğim, karşı

koyduğum pek çok fikrini sonradan bana kabul ettirmeyi ba

şarmıştı. Bu kez de aynı tuzağa düşmemek için hemen konuyu

değiştirdim.

! "Hadi gidip bir yerde öğle yemeği yiyelim," dedim.

I Biraz yadırgayarak yüzüme baktı. Genellikle şantiyede çalı

şırken öğle yemeklerimiz aksardı. Şimdi de açık arazideydik ve

baŞ başa kalıp güzel bir yerde yemek için oldukça uzak yerde

sayılırdık.

j "Nerede?" diye sordu.

. "Bilmem," dedim. "Mesela Pendik veya Maltepe sahilinde

ki balık lokantalarından birine gidebiliriz."

Biraz düşündü.

"Hani hiç de fena olmaz. Ben de acıktım ama yeniden bu

raya dönmek zor değil mi?"

i "Boş ver. Biz de dönmeyiz."

I "Ama burada yapacağım işler var daha."

"Yarına bırak."

i Muzip bir eda ile yüzüme bakıp gülümsedi.

! "Sen bilirsin. Ne de olsa patron sensin," diye takıldı. !

Masamız denize nazır cam bölmenin hemen önündeydi.

Lüfer ısmarlamıştık.

i Izgara balıklarımızı yerken bir de ufak şişe şarap açtırmış

tık. Derya'nın içki ile başı pek hoş değildi oldum olası, daima az

içerdi. En fazla bir kadeh. Ama o gün ortaya getirilen yeşil sala

tayı atıştırırken o tek kadehi çoktan bitirmişti. Ona takıldım.

"Bugün bakıyorum hızlısın," dedim.

46

Mehmetcan

Page 43: Osman Aysu - Travma

"Bilmem. Şarap çok tatlı geldi. Canım içmek istedi. Zaman

zaman sana da olur mu?"

"Ne olur mu?"

"Şiddetli bir istek. Hayata bağlanmak arzusu, yaşamı dolu

dizgin, tüm imkânlarıyla yaşamak heyecanı. Etrafına bir bak

sana; hava bugün pırıl pırıl, kaç gündür ufku kaplayan o kara

bulutların hepsi gitmiş. Güneş insana bu kış gününde yaşamak

şevki veriyor. Mutluyum. Sevdiğim mükemmel bir adam var

karşımda. Anlayışlı, sevecen ve o da beni deliler gibi seviyor.

Güzel bir ortamda başbaşayız. Böyle bir ortamda bir kadeh faz

la şarap içmemek mümkün mü?"

Ben de gülümsedim.

"Mutlusun, değil mi?" diye sordum.

"Hem de çok," dedi. "iyi ki gelmişiz buraya. Ya sen, sen de

mutlu musun?"

Kısa bir an durakladım, sonra "Evet," diye fısıldadım.

Aslında o kısa duraklamamın sebebi bir an aklıma takılan

kâbuslarım olmuştu. Gördüğüm karabasanları hatırlamak için

hiç de uygun bir ortamda değildik, o an sıhhatim ve sağlığımın

geleceği ile ilgili bir şey düşünmek istemiyordum. Karşımda

oturan sevgilim, önümüzdeki deniz manzarası, yediğimiz nefis

taze balık ve ışıldayan güneş beni karamsar şeyler düşünmekten

alıkoyuyordu. Bunda şarabın da etkisi vardı tabii.

Karabasan fikrini hemen aklımdan silip atmak istedim.

Cam cehennemeydi; hayatım boyunca o korkunç kâbusu gö

recek değildim ya. Hemen silkinip bakışlarımı Derya'nın derin

mavi gözlerine çevirdim.

"Bir plan yaptın mı?" diye sordum.

Hınzırca gülümsedi.

"Az önce yapmayı teklif ettiğim değişiklik konusunda mı?"

dedi.

Eminim neyi kast ettiğimi çok iyi anlamıştı. Dudaklarında

beliren alaycı kıvrımlardan anlıyordum bunu. Üsteledim.

47

Mehmetcan

Page 44: Osman Aysu - Travma

i "Hayır. Evlenme tarihimizi kararlaştırdın mı nihayet? Sabırsızlıkla bunu beklediğimi pekâlâ biliyorsun."

Ciddileşti birden.

| "Bu acele niye hayatım?" diye mırıldandı. "Sürdürdüğümüz hayattan bir şikâyetin mi var? Evli bir çift gibi yaşamıyor muyuz?"

j "Pek öyle sayılmaz." i "Neden? Ne farkımız var ki?"

"Ben birlikteliğimizi herkese ilan etmek, meşru bir zemine oturtmak istiyorum."

1 "Ömürsün vallahi! Bu devirde senin gibi erkeği bulmak çokj zor. Şu sıralar erkekler evlilikten fellek fellek kaçmaya çalışırken sen dolu dizgin üstüne gidiyorsun."

j "Ne yapayım, senin gibi bir kadın her zaman karşıma çıkmıyor ki."

| Derya kadehinden bir yudum daha şarap aldı, keyifle içerken ıçapkınca da fısıldadı.

i "Bu akşam sendeyim," dedi.

jSevinmem lâzımdı ama bir an durakladım. Acaba bu gece de ajynı kâbusu görecek miydim? Bir an sıkıntı bastı, yanaklarımın i kızardığını duyumsadım. Derya'nın o halimi yeniden görmesini istemiyordum.

"Ne o? Sevinmedin mi yoksa?" i"Sevinmez olur muyum hiç?" parip garip yüzüme bakıyordu. "Sanki neşen kaçmış gibi geldi bana da." "Saçmalama," demekle yetindim.

Ama içimi bir ürküntü almıştı...

O gece bir tiyatroya davetliydik. Dönüşte arabanın içinde oyunjun kritiğini yapıyorduk. Eğlenceli bir salon komedisiydi; Çapkın bir erkeğin karısı, metresi ve iş yerindeki sevgilisi ara^

48

Mehmetcan

Page 45: Osman Aysu - Travma

sınclaki üçlü gidip gelmeleri anlatan bir güldürü. Temsil boyun

ca gülüp durmuştuk. Neşe dönüşte ikimize de sirayet ettiğinden

hâlâ şakalaşıyorduk. Fakat eve yaklaştıkça içimi tedirginlik kap

lamaya başladı. Elimde olsa hiç uyumak istemiyordum. Artık

bundan böyle her uykuya dalışta o kâbusun esiri olacağımı dü

şünmeye başlamıştım; zira o eski kâbus periyodum değişmiş,

üst üste o karabasanı görür olmuştum.

Dairemden içeriye girer girmez Derya ayağındaki uzun to

puklu ayakkabılarını çıkarıp çoraplanyla salona yürüdü. Belki

de bu nefis yaratığm bana en ters gelen yanı dağınıklığıydı; ina

nılmaz ölçüde savurgandı. Ben ne kadar derli toplu, itinalı, her

şeyin yerli yerinde durmasına titizlik gösterirsem; o da aksine

her şeyini bir yerlere bırakmaya meraklıydı sanki. Ayakkabıları

nı kapının önünde bırakmış, paltosunu salondaki koltuklardan

birinin üzerine atmıştı. Yorulmuş gibi kanepeye çökerken ku-

lağındaki küpeleri de çıkarmış önündeki orta sehpasının üze

rine bırakıyordu. Eminim bir daha o küpeleri takma ihtiyacını

duyuncaya kadar onları bıraktığı yerden kaldırmazdı. Ofisi de

öyle darmadağınıktı. Dosyalarını, projelerini, hatta tuttuğu not

ları bile nasıl o hengame içinde bulduğuna şaşardım. Şimdilik

hiç sesimi çıkarmıyordum ama evlendiğimizde bunun aramızda

ciddi bir sorun yaratacağından emindim.

Saat gece yarısını bulmuştu.

Uykumun gelmesini engellemek ister gibi sordum.

"Birer kahve içelim mi?" dedim.

"İstemem," dedi. "Ona ayıracağımız zamanı daha başka

şekilde değerlendirmek.istemez misin?"

İmali bir şekilde gülümsüyordu.

"Hadi öyleyse, yatak odasına gidelim," dedim.

"Şımarmak istiyorum sana. Hadi beni kucağına al da gö

tür."

Bu işi zevkle yapabilirdim. Yanına yaklaşıp onu kollarımın

arasına alıp oturduğu kanepeden kaldırdım. Boynuma sarılmış,

49

Mehmetcan

Page 46: Osman Aysu - Travma

başını göğsüme dayamıştı. Kullandığı parfüm kokusu burnuma

sirjiyordu. Ağır ağır yatağa taşıdım.

i Bu akşam keyfi yerindeydi. Seyrettiği komedi belli ki onu

daha da neşelendirmişti.

! "Bu gece sen beni soy bakalım," dedi.

Hiç itiraz etmedim...

i Fazla uzun olmayan ama doyurucu aşk dakikaları yaşamış

tık; Derya mest olmuş şekilde uykuya dalmıştı. Benim sorunum

ise iasıl şimdi başlıyordu.

: Uykuya dalmaktan korkuyordum.

j Aksi gibi bir iş gününün gerginliği, tiyatroda geçirdiğimiz

saader ve sonra da fazla uzun olmasa da sevişmenin yorgunlu

ğu benim de uykumu getirmişti. Göz kapaklarım ağırlaşıyor-

du.!Uyumamak için direnmem çok saçmaydı, önünde sonunda

herkes gibi uykusuzluğa yorgun düşüp sızacaktım tabii. Üstelik

bu anlamsız direncim belki de daha kötü sonuç verecekti; bil

miyordum ama yorgunluğumun kâbusu davet etmesi de müm

kündü. Fakat her ne olursa olsun, Derya'nın yanında yine öyle

çaresiz, ürkmüş ve nöbet geçiren bir hasta gibi hallere düşmek

istemiyordum.

Allah'tan Derya'nın ışık yanan bir odada uyuyamamak gibi

bir sıkıntısı yoktu. Bunu bildiğimden baş ucumdaki komodinin

üzerinde duran ufak gece lambasını yaktım. Göz ucuyla sev

gilinde dönüp baktım, hiç farkına bile varmamıştı. Aslında ne

yapacağımı bilmiyordum ama sanki gecenin tam üçünde o ka

rabasan ruhuma musallat oluyormuş gibi bir his vardı içimde.

O korkunç rüyayı her zaman aynı saatte görmüyordum, fakat

genellikle sabaha karşı uykunun nispeten hafiflediği saatlere

rastlıyordu yakama yapışması.

Usulca yorganı açıp yataktan kalktım. Uykumu dağıtmak

için yüzümü gözümü yıkamak istedim. Gürültü çıkarmamaya

50

Mehmetcan

Page 47: Osman Aysu - Travma

gayret ederek banyoya gittim. Soğuk suyu açarak elimi yüzümü,

ensemi ıslattım. Biraz dirilmiş gibiydim. Ama yatağa dönersem

uykunun yine bastıracağına emindim. Çalışma odama doğru

yürüdüm. Gecenin bu saatinde otomatik beyinli merkezi ısıtma

sistemi on derece kadar düştüğünden evin içi biraz serinlemiş

gibi gelmişti bana, hafifçe üşüdüğümü hissettim. Niyetim çalış

ma odama geçip biraz kitap okumaktı. Belki o şekilde saat üçe

kadar dayanabilirdim. Önce yeniden yatak odasına dönüp rob-

döşambrımı sırtıma geçirdim, sonra boşuna yanan gece lamba

sını söndürdüm. Hiç ummuyordum ama etraf kararınca birden

sevgilimin sesi duyuldu.

"Murat?"

Çaresiz fısıldadım.

"Efendim?"

"Ne oldu, niye kalktın?"

"Hiç," dedim. "Bir şey yok. Sen uyumana bak."

Fakat sanki bana inanmamış gibi hemen uzanmış kendi ta

rafındaki lambayı yakmıştı. Telaş içinde yüzüme bakıyordu.

"Yoksa yine kâbus mu gördün?"

Ona korkumdan bahsedemeyeceğim için hemen mırıldan

dım.

"Yok canım. Uyuyamadım bir türlü, uykum kaçtı. Gidip

biraz kitap karıştıracağım çalışma odamda."

Hâlâ şaşkın şaşkın beni süzüyordu.

"Elin yüzün ıslak. Ter mi o?"

"Hayır," dedim. "Elimi yüzümü yıkadım. Kurulamadım

da, onun ıslaklığı."

"Büsbütün uykunu kaçırmaz mı?"

"Sen takma kafanı, uyumana bak."

Ama nedense Derya rahatlamamıştı.

"Ben de geleyim mi yanına?" diye sordu.

"Yok canım, ne münasebet. Neden uykusuz kalacaksın ki.

Zaten birazdan uykum gelince ben de yanma gelirim."

51

Mehmetcan

Page 48: Osman Aysu - Travma

. I Pek rahatlamamıştı ama uykusu baskın çıktığından homur

dandı.

j "Fazla geç kalma," dedi.

i Baş ucundaki lambayı söndürünce yatak odasından dışa

rıya çıktım. Koridorun başındaki çalışma odama geçerken si

mitlerim bir hayli gerilmişti. Bu halde normal bir yaşamı sürdü

remeyeceğim aşikârdı. Her gece kâbus göreceğim korkusuyla

yajşayamazdım. Beni asıl endişelendiren şey, doktora gitmek de

ğil ama doktorun ben de bulacağı muhtemel bir hastalıktı. Bu

endişenin okumuş, kültürlü, medeni bir insana yakışmadığının

fat/kındaydım ama içimden yükselen endişeyi de frenleyemiyor-

dı}m bir türlü. Şayet doktor ben de bir hastalık teşhis ederse, ne

yapardım o zaman? Bu düpedüz; ruhsal bir hastalığın tezahürü

olacaktı. Ne de olsa tıbbi konularda hiçbir bilgim yoktu, endi

şe l i biraz çocukça sayılabilirdi lâkin bana bir ruh hastası denil

mesini istemiyordum. Özellikle tam evlilik arifesinde olduğum

şu sıralarda. Acaba Derya bu durumu nasıl karşılardı? Hem ruh

hastalığı ne demekti; halk arasında akli muvazenesi kaybetmiş,

meczup veya deli diye baktığımız insanlara da daha nâzik bir

ifade ile ıruh hastası demiyor muyduk? Yanlış, ters ve hatalı da

ols^ bu basit muhakemem beni korkutmaya yetiyordu.

i Çalışma odama omuzlarım düşük, çökük, ayaklarımı sü

rüye sürüye girdim. Öyle karar vermiştim ama kitap okuyacak

halim filan) yoktu. Dikkatimi veremeyeceğime, bir şeyler oku

maya kalkışsam da faydası olmayacağını anlamıştım. Tavana ka

dar] yükselen kitap raflarındaki ciltli eserlere boş boş: bakmaya

başladım. Sonra sırf laf olsun diye raflarda duran birini çekip

masamın başına oturdum.

i Gecenin bu saatinde evin içinde inanılmaz bir sessizlik var

dı. iSinek uçsa sanki kanadının sesini duyacaktım. Bir ara bu

sessizlik bile sinirimi bozdu, işin aslına bakılırsa her şeye sinir-

lenmek için bahane arıyordum. Kitabı1 kütüphanedeki yerine

koydum, okumam mümkün olmuyordu; Başka şeyler bulmâlıy-

52

Mehmetcan

Page 49: Osman Aysu - Travma

dım vakti geçirmek için. Yazı masamın çekmecelerini açıp dü

zenleyeceğim rast gele şeyler aradım; ama yoktu. Her zamanki

titizliğim bir kere daha kendisini göstermişti, her şey yerli ye

rinde ve muntazamdı. Bu arada fazla gürültü de çıkarmamaya

çalışıyordum, Derya'yı uyandırmamalıydım.

Eski bir plak koleksiyonum vardı, içinde babamın devrin

den kalma taş plaklar bile mevcuttu. Kırk beşlikler, long play'ler

daha niceleri. Usul usul onları gözden geçirdim. Babamdan kal

ma eski plakları incelerken birden aklıma, pederin isteği gel

di. Utandım bir an, adamcağızın ricasını yerinle unutmuştum.

Neyse yarın nasıl olsa Kurtköy'deki inşaata yine gidecektim, bir

fırsatını bulup o Sarıkaya denen mevkideki eve de uğrayarak ne

yapılması gerektiğine bakmaya karar verdim.

Saat ikiye doğru uyku iyice bastırmıştı.

Belki uyumamakta direnmem aptallıktı. Ilanihaye böyle

davranamazdım ya her gece. Mutlaka bunun bir çaresini bul

malıydım. Ama bu gece olan olmuştu artık, zaten bu saate ka

dar uyanık kalmıştım, bir saat daha idare edebilirdim.

Yeniden banyoya girip fazla ses çıkmasın diye soğuk su

musluğunu kısık açarak tekrar elimi yüzümü yıkadım. Soğuk

su insanı ferahlatıyordu. Bir yandan da Derya'nın yattığı odayı

kontrol ediyordum. Hatta bir ara aralık duran kapının önüne

kadar gidip içeriden gelen nefes seslerini dinledim. Hiç olmazsa

sevgilim mışıl mışıl uyuyordu. Yatağın insana bu kadar çekici

geldiğini hiç hissetmemiştim.

O son bir saat azap içinde geçti.

Gözlerimin kapanmasını engellemek için elimden geleni

yaptım. Meğer uykuyla mücadele etmek ne kadar zormuş. Aklı

ma gelen her şeyi denemiştim.

Saat üçe beş kala yorgunluktan bitik bir halde çalışma oda

mın ışığını söndürüp yatak odasına geçtim. Nihayet tehlikeli

saati atlattığımı düşünüyordum.

Yatağa girişimi Derya duymadı bile.

53

Mehmetcan

Page 50: Osman Aysu - Travma

j Herhalde uykusunun en derin zamanındaydı. Yorganı bi

raz üzerime doğru çekerken sadece yattığı yerde bilinçsizce kı

mıldadı ama sesi çıkmadı. Yatağın içi onun vücut ısıstyla sıcacık

gelmişti bana.

Her şeye rağmen hâlâ korkuyordum.

Benim ki sadece tahmini bir varsayımdı; kuşkusuz o kâbusu

görmem belirli bir saat dilimi ile kısıtlanamazdı. Uykuya dalar

dalmaz da görmem mümkündü.

j Yatağın içinde dönüp durdum. Sonra sanki Derya'nın var

lığından medet umarcasına sevgilime sarıldım. Ne tuhaftır, Der

ya sanki saatlerdir yanında uyuyormuşum gibi bana sokulmuş

ve!alışkanlıkla bacaklarından birini bedenime sarmıştı. Genel

likle uykuya dalarken hep yapardı bunu. Başka şartlar altında

ols|a heyecan ve arzuyla bende tutup onu kendime çekerdim,

arrta bu defa heykel kadar hareketsiz kalmıştım.

! Gözlerim birden kapanıverdi.

Derin bir uykuya dalmıştım...

54

Mehmetcan

Page 51: Osman Aysu - Travma

ÖZLERİMİ açtığımda odaya kış güneşi dolmuştu ve

Derya hâlâ yanı başımda uyuyordu. Ama sırtını bana dönmüş

ve üstü hafifçe açılmıştı. Gözümden uyku akıyordu henüz, uy

kumu alamamıştım fakat sabah olmuş ve Tann'ya şükür kâbus

görmemiştim. Uyku sersemi çocuk gibi sevindiğimi hissettim.

Sabah olduğuna göre artık kâbus da görmezdim, o anlamsız

inancıma göre kâbus görmeme neden olan şeylerden biri de ge

cenin karanlığıydı. Tehlikeyi atlatmış olmanın verdiği rahatlıkla

yeniden kendimi uykunun derin çekiciliğine bıraktım. Yeniden

gözlerim kapandı ve uyumaya devam ettim.

Omzuma değen elle sıçramıştım.

Bunun kabus olmadığının bilincindeydim. Derya beni nor

mal uykumdan uyandırıyordu. Mavi gözlerinin içine bakarak

gülümsedim.

"Yine geç kalıyoruz, hadi fırla yataktan," dedi.

Hiç itiraz etmeden kalktım yataktan. Uykumu tam ala

mamıştım ama huzurluydum; ne de olsa serde gençlik vardı,

55

Mehmetcan

Page 52: Osman Aysu - Travma

uyuduğum saat yetersiz olsa da fiziksel olarak pek yorgunluk

hissetmiyordum. En önemlisi de, hiç de akıllı olmayan bir mu-

ha}ceme ile uyguladığım planla kâbusumu yendiğim düşün

cesiydi. Yaptığımın tutarsız bir iş olduğunu bilmeme rağmen

memnundum.

Çabucak tıraş olup, duşumu aldım, giyinerek Derya'nın ha

zırladığı kahvaltı sofrasına oturdum. Neşe ile kahvaltı ettik. Bir

ara çaktırmadan bu gece de benim yanımda kalıp kalmayacağı

nı sordum. Şaşırmış gibi mırıldandı.

"Buradayım tabii," dedi. "Niye sordun."

"Hiç, sadece bilmek istedim."

"Yoksa bıktın mı benden?"

I Sırıtarak, "Çılgın," dedim.

' Gülüştük. Derya neden sonra hatırlamış gibi fısıldadı,

i "Dün gece uykun kaçtı senin. Kaçta yattığını fark etmedim,

uyuya kalmışım."

"Ya, öyle oldu."

Üçe kadar oturduğumu söylememiştim.

"Eee, ne zaman döndün yatağa?"

; "Herhalde bir filandı," diye geveledim.

I Sevgilim fazla da üzerinde durmamıştı konunun. Belki de

dikkat etmemişti, oysa biraz düşünse, tiyatrodan dönüşümüzü,

yatakta birbirimizin oluşunu hesapîasa, çok daha uzun bir süre

uyanık kaldığımı anlardı.

i Bugün farklı yerlere gidecektik. Ben inşaat alanına geçmek

için; Anadolu yakasına doğru gidecektim, o ise üstlendiği yeni

işinin ilk plan çalışmaları için Şişli'deki bürosuna gidecekti.

Karşılıklı birer veda öpücüğü vererek evden çıktık.

BMW'ye atlayıp köprü yolunu tuttum.

Karşıya geçiş nispeten daha tenha idi. Rumeli yakasına akın

eden trafik ise her sabah olduğu gibi daha yoğundu. Yol boyun

ca s k sık esnedim. Uykuda geçirdiğim saatler yetersiz olduğun

dan!

56

direksiyon başında uyku bastırmıştı. Dikkatim dağılmasın

Mehmetcan

Page 53: Osman Aysu - Travma

diye, torpido gözünde Derya'nın bıraktığı çiklet kutusundan

bir tane alıp ağzıma attım. Meyve aromalı çikleti çiğnemeye

başladım.

Ortağım Behzat, şantiyeye benden önce gelmişti. Müthiş

Nestcafe meraklısıydı, gün boyu en az on kupa kahve içerdi.

Oldum olası hiçbir kahve çeşidine fazla merakım olmamasına

rağmen bana da tiryakilik aşılıyordu. Nitekim şantiye binasın

dan içeri girer girmez elime bir kvıpa kahve tutuşturdu.

Aynı yaşlarda ve kafa dengiydik. O benden sadece iki yaş

daha büyüktü. Ama birbirimizi yıllardır tanırdık. Zira ortak

olduğumuz inşaat şirketinin asıl kurucuları babam ve onun

babasıydı, yani biz, iki arkadaş, babalarımızın kurduğu şirketi

yürütüyorduk. Hiç şüphe yok ki, kısa sürede şirketi biraz baba

yani olan yönetim tarzından alıp, daha ilerilere götürmüş, daha

mbdern, daha rasyonel bir yönetim tarzına ulaştırmıştık.

Behçet her dem neşeli bir insandı, onun asık suratla dolaş

tığını hemen hemen hiç hatırlamazdım. Haliyle şirket işlerinden

zaman zaman bunaldığımız anlarda dahi, o iyimser ve neşeli ha

lini kaybetmez, şakalar yapar, beni güldürürdü. Hiç kuşkusuz o

denli de zeki bir çocuktu. Espri yeteneği müthişti.

Kahvelerimizi içerken, önce o gün yapacağımız işlerin kısa

bir özetini çıkarıp kendi aramızda tartıştık. Giriştiğimiz inşaat

oldukça büyük olduğundan haliyle bazı maddi sıkıntılarda do

ğuruyordu. Finans kaynaklarımızı bir gözden geçirdik. Hemen

her gün yeni bir sorun çıkıyordu. Özetle ben o gün şantiyede

kalacak, işlerin gidişatına nezaret edecektim, Behzat da banka

lara uğrayacak ve imarda takılan bazı işlerle meşgul olacaktı.

Tam şantiyeden ayrılmaya hazırlanırken hatırlamış gibi sor

du.

"Ne oldu, Derya ile konuştun mu?"

Boş bulunup, "Neyi?" diye mırıldandım.

57

Mehmetcan

Page 54: Osman Aysu - Travma

! "Şu gezi işini yahu. Hani bir haftalık bir seyahate çıkacak

tınız."

"Haa," dedim. "Gidemiyoruz."

I "Neden?"

"Derya geçenlerde yeni bir iş aldı ya, onun projelerini yetiş

tirmek için hiç vakti yokmuş. O nedenle de bizim seyahat fikri

yattı."

j "Yok yahu! Eee, ne yapacaksınız şimdi?"

i "Bilmem."

Behzat'ın suratı asıldı.

"Oyun bozanhk yapmış ama," dedi. "Bir haftadan ne çıkar

yahu. Çalışkan kızdır, o arayı rahatlıkla telâfi edebilirdi."

j Aslında ben de öyle düşünmüş, hatta bu fikre sevgilimin

ilgjsiz kalışına biraz bozulmuştum ama Behzat'a belli etmemek

için söylendim.

i "îş eğlenceden her zaman önemlidir," dedim.

Ortağım tereddütle yüzüme bakmıştı.

i "Fakat bu eğlence değil, sıhhat sorunu," diye homurdan

dı.; "Çok yorgun olduğunu ben de görüyorum. Uzun zaman

dır- dinlenme fırsatın olmadı. Bak, ben bu yaz kendime fırsat

yarattım, sen işleri bırakamadın. Derya'yı bir göreyim kulağını

çekeceğim. Bugün gelecek mi buraya?"

i "Hayır. Bürosunda olacak. Yeni işi için çizimlere başlaya

cak^"

i "Ona bir telefon açarım," dedi.

j "Boş ver, hiç bulandırma durumu."

i Yine dikkatle beni süzdü.

| "Yoksa bu konuda tartıştınız mı?" diye sordu.

"Hayır, ama ondan biraz daha anlayış beklemiştim," dedim,

i O zaman sesini çıkarmadı, meseleyi de fazla uzatmadan

şantiyedeki bürodan çıktı...

* * *

58

I

Mehmetcan

Page 55: Osman Aysu - Travma

ikindiye kadar şantiyede bir yığın işle boğuştum, alt kade

medeki mühendisler, ustabaşılar, işçilerle didiştim. Çalıştırdığı

nız elemanlar ne kadar mükemmel olursa olsun, işin başından

ayrılmaya hiç gelmiyordu, ikindi vakti biraz rahatlamıştım; aksi

gibi pırıl pırıl güneşli olan hava öğleye doğru yine bulutlanmış

şimdi de şakır şakır yağmur yağmaya başlamıştı. Şantiyede

ki odama girdiğimde birden babamın angaryası aklıma geldi.

Adamcağızın isteğiyle bir türlü ilgilenememiştim. Üzüldüm bir

den, zaten işlerimin yoğunluğu nedeniyle yeterince ziyaretine

gidip gönlünü alamadığım gibi ufak bir isteğini de ihmal etmiş

tim. Üstelik seneler evvel evini onarmaya söz verdiği işçisi bizim

inşaat mahalline yakın bir yerde oturuyordu.

Dışarıdaki yağışlı havaya bir göz attım şantiyenin pencere

sinden, doğrusu incelemeye gitmek için hiç de uygun bir ortam

yoktu. Ama epey ihmal etmiştim pederin isteğini, bugün yarın

telefon edip ne yaptığımı sorarsa, mahcup olacaktım. Çaresiz

kalkıp verilen adrese gitmeye karar verdim.

Cüzdanımı çıkarıp bana yazdırdığı eski memurunun adı

nı Ve oturduğu semti hatırlamaya çalıştım. Adamın adını Şinasi

diye kaydetmiştim. Eskiden büroda getir götür işlerine bakar

mış ama adamın simasını hiç anımsamıyordum. Sarıkaya denen

semti de pek bilmiyordum, babamın söylediğine göre bu yörede

bir yerlerdeymiş. inşaatımı bu havalide yaptığım halde ne ya

zık ki çevreyi pek bilmiyordum. Kalıpçı ustam Selim bu civarda

oturan biriydi, hemen onu çağırtıp Sarıkaya denen yerin nereye

isabet ettiğini sordum. Usta biraz şaşırmıştı, söylediğim yeri to-

parlayamadığmı yüzündeki ifadeden anladım.

"Yahu usta," dedim. "Buralı olduğun halde Sarıkaya'nın

neresi olduğunu bilmiyor musun?" diye âdeta çıkıştım.

"Beyim, doğma büyüme buralıyım ama bu civarda Sarıkaya

diye bir yer yoktur."

"Amma yaptın! Olmaz olur mu hiç? Orada eski bir evi ta

mir ettireceğim."

59

Mehmetcan

Page 56: Osman Aysu - Travma

| "Allah Allah! Hiç duymadım."

j "Tamam," dedim. "Herhalde işçiler arasında bilen vardır.

Bit soruştur."

"Emredersiniz beyim," diyen kalıpçı ustası tam odadan

çıkmaya hazırlanırken birden durup bana döndü.

"Beyim sakın aradığınız yer Şinasi Sarikaya'nın harabe evi

olmasın?"

| Birden keyiflendim. "Hah tamam, işte orası," dedim.

i "Patron orası Sarıkaya denen bir yer değildir, sadece sahi-

birjin adı oydu."

i "Her neyse. Adamı orada bulurum, değil mi?"

Kalıpçı ustası artan bir hayretle yüzüme bakmaya devam

ediyordu.

| "Aman beyim," dedi. "O öleli yıllar oldu."

! Şaşırma sırası bana gelmişti.

"Öleli mi?" dedim. "Nasıl olur yahu? O adam yaşıyor, ha

yatta daha."

i "Hayır, öldü."

ı Selim'in sesi bir tuhaf çıkmıştı. Biraz dik ve tedirgin. ! "Yanılıyorsun. Daha birkaç gün evvel seneler önce yanında

çalıştığı babamı ziyarete gelmiş. Ölmüş olur mu hiç?"

! Suratı kireç gibi bembeyaz kesilmişti.

i Nedenini anlamamıştım ama benim kalıpçı ustam ne hik

metse bu konudan hiç hoşlanmamışa benziyordu. Hatta tam

önünde durduğu kapıdan bir an önce sıvışmak ister gibi bir ha

lini sezinlemiştim.

"Selim usta beni oraya götürmeni istiyorum," dedim.

| Gariptir ama beti benzi atan adamım ilk defa alışık olmadı-

ğımjbir katiyetle itiraz etti.

j"Olmaz, efendim... Ben götüremem."

"Neden?"

"Çünkü..." Teklemiş cümlesini bağlayamamıştı bir türlü.

Ustanın hâlâ anlayamadığım bir sıkıntıya kapıldığını hissedi-

60

Mehmetcan

Page 57: Osman Aysu - Travma

yordum. Güçlükle kekeledi. "Çünkü burada yapmak zorunda

olduğum bazı işler var. Onları bırakamam."

"Önemli değil," dedim. "Dönünee tamamlarsın."

"Beni mazur görün beyim... Dedim ya gelemem. Ama is

terseniz sizi Halit götürsün. O evin yerini o da bilir."

Pek bir şey anlamamıştım, ama benim için fark etmezdi

nasıl olsa. Önemli olan yeri bilen birini bulmamdı. Ha Selim

olmuş, ha Halit, ne fark ederdi ki.

"Tamam," dedim. "Halit'i bul, arabamın yanına gelsin.

Orada beklesin beni."

Kalıpçı ustası ok gibi yerinden fırlamış, koşar adım uzak

laşmıştı.

Paltomu giyip, çekmecelerin gözünü kilitledikten sonra

şantiye binasından çıktım. Belki de inşaata tekrar dönmeyebi-

lirdim. Orada ne kadar vakit geçireceğim de belli değildi. En

iyisi E-5'e çıkıp doğru karşıya geçmekti.

Yağmur altında ıslanmamak için koşar adım BMW'im yanı

na gitmiştim. Yine buralı olan Halit arabamın yanında dikilmiş

beni bekliyordu.

"Hadi atla arabaya Halit, gidiyoruz," dedim.

Genç bir işçi olan Halit saf saf sordu.

"Nereye gidiyoruz beyim?"

"Selim söylemedi mi sana?"

"Arabasının yanına git, patronu bekle dedi sadece."

İçimden Allah Allah, bu işin içinde bir iş var ama bakalım,

anlayacağız diye homurdandım. Bu arada Halit'de daha fazla

ıslanmamak için arabaya girmişti.

Motoru çalıştırdım, inşaat alanından çıkarken yanımdaki

işçiye mırıldandım.

"Şinasi Sarıkaya'nın eski evine gidiyoruz," dedim. "Sen

orayı biliyormuşsun."

61

Mehmetcan

Page 58: Osman Aysu - Travma

i Halit'ten hiç ses çıkmamıştı.

Ama arabanın içinde öyle bir sessizlik olmuştu ki gayri ih

tiyari başımı çevirip delikanlıya baktım. Tıpkı o da Selim gibi

bepıbeyaz kesilmişti. Gayri tabiiliği görüp anlamamam olanak

sızdı.

"Ne oluyor yahu size?" diye çıkıştım. "Niye o kadar şaşırı

yorsunuz?"

Oğlan önce konuşamadı, sonra güçlükle, sanki kelimeler

ağamdan kerpetenle çekiliyormuş gibi hırladı.

"Orada ne işimiz var, beyim?" diyebildi.

"Gidip bir bakacağım. Neden soruyorsun?"

"Şey... Orası boştur... Ve yıllardır kimse yaşamaz."

"Yaşamaz mı?"

"Hayır, beyim."

| "Peki, Şinasi Sankaya nerede oturuyor şimdi?"

Halit yeniden kekeledi.

"Selim size söylemedi mi?"

"Neyi?"

"Şinasi'nin yıllar önce öldüğünü."

Bu kez kafam atmaya başlamıştı. Yanımdaki işçiye çıkıştım.

"Yahu siz benlen dalga mı geçiyorsunuz be? Adam yaşlan

mış olabilir ama hâlâ hayatta, biliyorum."

"Bu imkânsız, beyim."

"Ne demek imkânsız?"

"Gayet iyi hatırlıyorum, Murat bey. O öldüğünde ben ilko

kul üçüncü sınıfta öğrenciydim daha. Bunu bizim orada herkes

bilir."

i Kızgınlıktan frene asıldım, araba zınk diye durdu.

"Ne yani?" diye söylendim. "Şimdi siz ikiniz de o Şinasi

derien adamın öldüğünü mü iddia ediyorsunuz?"

"Kesinlikle, efendim."

! Bir an aklım karışır gibi olmuştu. Adam yıllar önce ölmüşse

birkaç gün evvel babamı ziyarete gelen kişi kimdi öyleyse? Yok-

62

Mehmetcan

Page 59: Osman Aysu - Travma

sa adamın yaşayan oğlu filan mı uğramıştı babama? Kendi ken

dime kızdım. Pederin isteğini galiba fazla üstün körü dinlemiş,

hatta Sarıkaya'yı ailenin soy adı olarak değilde semt ismi olarak

algılamıştım. O sırada o kadar dalgındım ki; belki babama ri

cada bulunup verdiği eski sözü hatırlatan kişi, adamın oğlu da

olabilirdi.

Halit'e dönüp sordum.

"Bu Şinasi denen adamın oğlu var mıydı?"

îşçim yeniden kekelemişti.

"Vardı, beyim," dedi.

"Vardı da ne demek? Şimdi yok mu yani? Oda mı öldü

demek istiyorsun?"

"O kadarını bilmiyorum beyim. Anlayın işte, bu mesele bi

raz karışıktır."

"Anlamadım, nesi karışık?"

"O geceden sonra Şinasi Efendinin oğlu da sırra kadem

bastı."

"Yahu Halit, şunu adam gibi anlatsana. Nedir bu mesele?"

işçim yutkunmaya devam ediyordu. Güçlükle ve kül gibi

grileşmiş bir çehreyle mırıldandı.

"Beyim kusurumu bağışlayın ama siz o evi neden görmek

istiyorsunuz, sorabilir miyim? Yoksa o araziyi almak mı niyeti

niz?"

"Yoo... Neden sordun?"

"Selim usta size söylemeliydi... Anlaşılan korktu. O yüz

den beni sizinle yolladı."

"Ne anlatmaya çalışıyorsun yahu sen? Selim bana neyi söy

lememiş olabilir k i?"

"Beyim o ev tekinsizdir. Evin uğursuzluğunu orada yaşa

yan cümle âlem bilir. Kaç kişi görmüştür."

Kendimi tutamayarak patladım.

"Çıldırtma beni yahu. Söylesene neyi görmüşlerdir?"

"Evin içinde dolaşan hayaleti. Hortlağı yani..."

63

Mehmetcan

Page 60: Osman Aysu - Travma

I Bu kez kendimi tutamayarak bir kahkaha attım.

"Hortlağı mı? Yani o evin içinde hayalet mi dolaşıyor?"

"Öyle gülmeyin, beyim. Siz inanmıyor olabilirsiniz ama bizim

oralarda Şinasi Efendinin hayaletini gören çok insan vardır."

Gülmeyi kestim.

Ne diyebilirdim ki? Sonuçta bunlar eğitimsiz, cahil insan

lardı; abuk subuk tevatürlere böyle hortlak hikâyelerine inan

maya çok müsait kişilerdi. Benim sustuğumu görünce o devam

etti ürkerek.

; "Siz o evin hikâyesini hiç duymadınız mı?"

i "Hayır," dedim. "Neymiş hikâyesi?"

\ Halit durakladı yine bir an. Hemen cevap vermedi, sonra

neden o evle ilgilendiğimi merak edercesine göz bebeklerinin

içinde kuşku ve endişe ile mırıldandı.

"Orada bir cinayet işlendi ve öldürülen kişinin bedeni de

hortlayarak geri döndü."

Cehaletin insanoğluna verdiği zararı başka hiçbir güç

iras! etmemiştir. Yirmi birinci yüzyılda hâlâ hortlak, hayalet

hikâyelerine inanmayı havsalam almadığı için meseleyi daha

fazla uzatmanın anlamı yoktu, Sadece burukluk hissettim içim

de; hizmetlerinden ve çalışmalarından memnun olduğum iki

işçiırjin cehalet düzeyleri böylece ortaya çıkmıştı.

Sorgu suali kestim arabayı sürmeye devam ettim.

tâkin söz konusu mahalle yaklaştıkça Halit'in tedirginliği

nin arttığını görüyordum.

"Yaklaştık mı?" diye sordum bir süre sonra.

(şrenç işçim kısık ve ürkek bir sesle, "Evet, beyim," dedi.

"Şu Çatallı yolu geçtikten sonraki ilk tepenin arkasındadır o

ev." |

"Yanılmış olmayasın, buralarda başka ev filan yok."

"Yoktur zaten. O ev ufak vadinin arasında tek basınadır.

Kimse o uğursuz evin civarında toprak filan almaya kalkışma-

mıştırj Sorabilir miyim, siz neden o evle ilgileniyorsunuz?"

64

Mehmetcan

Page 61: Osman Aysu - Travma

Böyle kara cahil bir adama babamın verdiği sözden bahset

menin anlamı yoktu tabii, sorusunu geçiştirmeye çalıştım.

"Sen işin orasını boş ver," dedim.

Çatallı yol kavşağına gelmiştik. Halit birden kendini zorla

yarak mırıldandı.

"Beyim," dedi yine o korkak ses tonuyla.

"Söyle."

"Beni bağışlayın ama ben burada arabadan insem olur mu?

Ya da sizi burada arabanın içinde beklesem. Zaten şimdi ki

rampa çok çamurlu ve diktir. Arabanıza yazık olur. İlle de o evi

görmek istiyorsanız tepeye yayan çıkın."

Bir daha sırıttım.

"Yoksa o eve benle gelmeye korkuyor musun?"

Hiç tereddüt etmeden, "Evet," dedi.

işçimi zorlayacak değildim ya, "Peki," diyerek arabayı dur

durdum. "Sen burada beni bekle. Madem evin o kadar yakınına

geldik, bana son bir tarif ver, ben bulurum."

Halit'in yüzü sapsarıydı.

Eliyle sağımızda yükselen çamurlu yolu gösterdi. "Şu tepe

yi aşar aşmaz evi göreceksiniz," dedi.

Yolun başlangıcı cidden çamur deryası gibiydi. Yepyeni

BMWi o batağın içine sokmanın anlamı yoktu. Motoru kapat

tım, Halit'e beni burada beklemesini söyleyerek arabamdan in

dim.

Önümde çamur deryası içinde dik bir yol uzanıyordu...

Seke seke, mümkün olduğunca çamura batmadan tırman

maya başladım. Ama ne olduysa işte o an oldu. Birden beynimin

zonklamaya başladığını hissettim, içimi garip bir ürküntü kap

ladı. Önce ne olduğunu kavrayamadım, ama sonra belirgin bir

şaşkınlıkla çevremdeki bayırın ayak değmemiş yerlerinde fışkı

ran yeşil yabani çimlerine, az ilerde yan yana duran yapraklan

65

Mehmetcan

Page 62: Osman Aysu - Travma

sararıp dökülmüş at kestanesi ağaçlarına ve özelliklede çamurlu yola takılıp kaldı gözlerim.

Sanki burayı tanıyordum, daha evvel gelmişim gibi bir hisse

kapıldım. Ama nasıl olurdu, mesleki bir alışkanlıkla daha önce

gördüğüm arazileri hiç unutmazdım. Sonra içimi kaplamaya

başlayan o ürküntünün sebebi neydi?

Botlarım çamura saplanmış bir şekilde yolun tam ortasında

durdum.

Aklıma gelen ihtimal yüreğimi dondurmuştu...

Lâkin böyle bir şey olamazdı; düşündüğüm şey Halit'le

Selim'in inançları kadar saçmaydı. Az önce onlara gülmüş, bu

devirde gösterdikleri cehaletle içimden alay etmiştim. Ama şim

di yolun tam ortasında durmuş, ilerleyemiyordum.

Yanılmama imkân yoktu. Ben kaç kere bu çamurlu yolda

rakibim ve düşmanım olan o iblis yaratıkla bu parkurda yarış

mıştım. Burası gördüğüm kâbusların mekanı, o harap iki katlı

eve giden yoldu. Tepeyi tırmanırsam o berhaneyi göreceğimi

biliyordum. Tek fark o yarışı geceleyin kâbusum da yapmış ol

mamdı.

Vücudumu şiddetli bir titreme almıştı. Korkudan sarsılıyor

dum. Yine de beynim bu gerçeğe isyan ediyordu. İmkânsızdı.

Yanılıyor olmalıydım. Belki de bana anlatılanların farkına var

madan tesirinde kalmış, anlamsız bir şekilde lânetli olduğu iddia

çdilen ev ile gördüğüm karabasanlar arasında bir rabıta kurmak

zayıflığını göstermiştim. Başka izahı olamazdı. Kâbuslarımla

gerçeği karıştırmamın açıklaması olamazdı.

Emindim, tepeyi tırmanıp aşağıya bakarsam o zamana ka

dar hiç görmediğim eski bir bina ile karşılaşacaktım. Aklım ve

mantığım bunu söylüyordu. Fakat hâlâ yola devam edemiyor

dum. Taş gibi kalmıştım yolun ortasında.

Şiddetli yağmur devam ediyordu. Sırılsıklam ıslanmıştım.

İçimde şiddetlenen korkuya rağmen bir an arabanın içinde otu

ran Halit aklıma geldi. Şimdi BMW'nin rahat ve emniyetli koltu-

66

Mehmetcan

Page 63: Osman Aysu - Travma

ğunda neden yola devam etmediğimi düşünüyor olmalıydı. Yo

luma devam etmekten beni alıkoyan sebebi bilmesi imkânsızdı

ama korktuğumu düşünebilirdi.

Islanmış saçlarımdan, alnımdan şıpır şıpır yağmur damla

cıkları aşağıya yüzüme akıyordu. Sonsuza kadar böyle yerime

mıhlanmış kalamazdım. Benim ki bir yanılgı olmalıydı; mutlaka

o gördüğüm karabasanların etkisindeydim ve bundan kurtul

mamın tek yolu, hızla tepeye tırmanmam ve karşıma çıkacak o

lanet evin kâbusumda gördüğüm yer. olmadığını anlamamdı. Bu

benzetmeden ancak gerçeği gördüğüm zaman kurtulabilirdim.

Birden içinde bulunduğum çamur deryasında hızla ileriye

atıldım. Şimdi deli gibi koşuyor, tepeye varmaya çalışıyordum.

O esnada çevreden geçen biri olsa hakikaten tozuttuğumu sa

nabilirdi. Ama hiçbir şey umurumda değildi; bacaklarımdaki

olanca güçle koşmaya başlamıştım. Yine de kâbusumda yaşa

dığım o yarışmanın etkisinden kurtulamıyordum. Bu koşuyu

kim bilir kaç kere yapmıştım uykumda. O zamanda yorgunluk

hissederdim fakat gündüz gözü ve uyanıkken yaptığım bu koşu,

rüyalarımdakinden çok daha zordu. Daha tepeye yaklaşamadan

soluk soluğa kalmıştım. Her adım atışımda botlarıma yapışan

çamurlar beni zorluyordu. Her an yuvarlanabilirdim de.

Sonunda tepeye vardım.

Korkudan aşağıya bakamıyordum. Göreceğim manzara

bende yeni bir nöbet yaratabilirdi. Dehşetle aşağıya baktım ve

sonra gözlerimi yumdum.

Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

Bir an inanmak istemedim. Karşıma çıkan harabe tıpatıp

kâbuslarımda gördüğüm evdi. Ahşap viranenin ayırt edebildi

ğim tek farkı üst kattaki odanın ışığının yanmamasıydı.

Elimde değildi artık; her an elinde hançeriyle yüzü olmayan

düşmanımın da çevremde benle yarıştığını ve eve benden önce

67

Mehmetcan

Page 64: Osman Aysu - Travma

girmeye çalıştığını düşünmeye başladım. Tepenin üstünde deh

şete kapılarak onu aradım.

Yoktu öyle biri.

Veya ben onu göremiyordum çevremde...

İyice sapıtmaya başlamıştım. Şimdi gözlerim fıldır fıldır,

yuvalarından fırlayacak gibi onu arıyordum. Her an, hiç umma

dığım bir yerden ortaya çıkma riski vardı. Şaşkınlıktan muhake

me gücümü iyice yitirmiştim. Acaba aşağıya inip o eve girersem,

Derya'yı o üst kattaki odada, çırılçıplak bir halde uzun ensiz

masanın üzerinde bağlı olarak bulacak mıydım? 1 Bunu düşünmem bile saçmaydı.

i Şu an Derya'nın Şişli'deki modern bürosunda üstlendi

ği iyeni projenin çizimleriyle meşgul olduğunu kabul etmem

lâzjimdı. Bu lânetli evde bulunmasının imkânı yoktu. Ama sün-

gerleşmiş beynime bunu kabul ettirmem de mümkün gözükmü

yordu. İnanılmaz bir endişe ruhumu yakıp geçiyordu sanki. O

harap evin içine girip üst kata çıkarsam, Derya'yı orada ölümü

beklerken bulacağımı sanıyordum.

Her şey kâbusumdaki gibiydi.

Dayanamadım sonunda. Tepeden aşağı o balçık çamur der

yasının içinde düşe savrula yıldırım hızıyla koşmaya başladım.

Kesinlikle davranışlarımda şuursuzdum artık. Âdeta çıldırmış

gibiydim; rüyalarıma musallat olan görüntülerin hiç ummadı

ğın! bir anda gerçek olarak karşıma çıkması her türlü kontro

lümü yitirmeme yetmişti. Meyilli yolu nasıl indiğimi hatırlamı

yordum. Sonunda vâdi arasındaki uğursuz evin kapısındaydım

artık...

Hayret, uğursuz evin kapısı bile düşlerimdeki haliyle ara

lıktı.

İçeri girmeden önce kısa bir an durakladım. Rüyalarımda

hep kapıyı bir tekme ile ardına kadar açardım. Ama bu kez öyle

yapmadım. İçimi bir ürperti kapladı, çünkü bu bir rüya değildi.

Düşlerime musallat olan yüzsüz adam kesinlikle benim düşma-

68

Mehmetcan

Page 65: Osman Aysu - Travma

nimdı ve amacı sevgilimi öldürmekti. Bu defa bana bir tuzak da

kurmuş olabilirdi.

Aklım yeterince çalışmıyordu şu an.

Ama bunun bir şevki tabii, beni içine çeken bir güç oldu

ğunu sezinliyordum. Garip bir şey buraya gelmemi, içeriye gir

memi istiyordu. Derin bir soluk aldım. Nefesimi çekerken sanki

bütün ciğerlerim yandı. Parmaklarımın ucuyla aralık duran ka

pıyı hafifçe ittim.

Tahta kapı gıcırdayarak aralandı.

İçerisi oldukça loştu. Ürkerek bir göz attım antreye. Bom

boştu; içeride en ufak bir eşya dahi yoktu. Evin içinde dönüp

duran soğuk bir hava cereyanı yüzüme çarptı. Ev gerçekten bir

viraneydi. Camlar kırık, panjurlar sökük olduğundan içinde so

ğuk rüzgârlar sirkülasyonlar yaratıyordu.

Birkaç saniye bekledim. Derin bir sessizlik hâkimdi evin

içinde.

Bu sessizliği iyi biliyordum. Araladığım kapı içerde esen

rüzgârın etkisiyle yine yüzüme doğru geldi. Bu defa elimi uzatıp

kapanmasına engel oldum. Daha sonra da ürkerek içeriye bir

adım attım.

Rüya âleminden hatırladığım şeylerin aynen karşıma çık

ması çok şaşırtıcıydı. Tüylerim diken diken olmuş etrafı inceli

yordum. Birden farkına vardım; gördüğüm kâbuslar sırasında

evin antresi hiç bende açık bir ânı bırakmamıştı, burası daima

karanlık olurdu. Tek hatırladığım sağ taraftaki üst kata çıkan

merdivendi. Her seferinde Derya'ya bir an önce kavuşmak için

çılgın gibi o merdivene atılırdım. Sanki bir yüz metre koşusu

nun finalinde ipi göğüsleyeceğim son on metresi gibi.

Evin girişi bütün harap görünüşüne rağmen aydınlıktı. Yıl

lardır metruk kaldığı her halinden belliydi. Kapılar çürümüş,

yerdeki tahta kaplamalar bazı yerlerde çökmüştü. Uğursuz sa-

69

Mehmetcan

Page 66: Osman Aysu - Travma

yılsa da bazı meçhul kişiler tarafından talan edildiği aşikardı.

Girişte fazla oyalanmadım.

İçimdeki korku beni üst kata çekiyordu. Ne var ki bu defa

basamakları gayet ağır ağır çıktım. Herhalde çatıdaki kiremitler

delinmiş olduğundan evin bazı yerlerine kevgir gibi tavandan

yağmur damlaları süzülüyordu. Basamaklardan bir kaçı da yağ

murdan nasibini almıştı. O basamaklara özellikle basmamaya

dikkat ettim; her an göçebilir ve bir kazaya uğrayabilirdim.

Son basamağı da çıkınca durdum.

Rüyalarımda Derya'yı bulduğum o oda hemen sağımdaki

ilk kapıydı. Bütün odaların kapısı gibi o da açıktı. Nefesimi

tuttum. Buraya kadar inanılmaz bir şaşkınlık ve merakla gel

miştim. İçimde izahta zorluk çektiğim dayanılmaz bir eziklik

vardı. Sanki asıl çarpıcı şeyi o açık duran kapının eşiğine gelince

görecekmişim gibi bir hisse kapılmıştım. Gerçekle karşılaşmaya

korkuyordum. Ama diğer yandan beynimin hâlâ doğru düzgün

çalışan bir yanı bana gerçeğin ne olduğunu soruyordu. Bir pa

nik içinde olduğumu kabul ediyordum; hayatımda hiç görme

diğim bu havalinin ve buradaki metruk evin rüyalarıma aynen

girmesi mantıkla açıklanamazdı. Bu meselenin henüz çözeme

diğim mâkul bir yanı olmalıydı. Bunca senedir aldığım müspet

ilimler böyle bir vakıayı kabulüme maniydi. Ben ise ilmin izah

ödemeyeceği bir şeye inanamazdım.

Derin bir nefes daha aldım.

Sonra ürkerek başımı oda kapısından içeriye doğru uzat

tım. Tüylerim bir kere daha diken diken oldu. İçerde ne Der

ya vardı, ne de yüzü görünmez katil adayı. Ama o dar ve kalın

ayaklı tahta masa bütün vahşiliği ile duruyordu.

Masayı görünce bir an bayılacağımı sandım. O masa

kâbuslarımın en can alıcı unsurlarından biriydi. Her seferinde

onu görüyordum. Çok garipti, evde bırakılmış hiçbir şey kal

mamasına rağmen o masaya kimse dokunmamıştı. Çok anlamlı

değil miydi bu durum?

7 0

Mehmetcan

Page 67: Osman Aysu - Travma

Gerçi sevgilimin bağlandığı ve üzerinde yatırıldığı masa,

son derece kaba saba, sanki eline ilk defa marangoz âletleri al

mış biri tarafından yapılmış intibaını veriyordu, ama ne acı ki

rüyalarımda gördüğüme tıpa tıp benziyordu.

Sırtımı sıvaları dökülmüş duvara yaslayıp bir süre soluklan

dım. Gözlerimi ortadaki kocaman masadan çekip alamıyordum.

Sonra birden hatırlamış gibi bakışlarımı tavanda olması gereken

çıplak ampulü görmek istercesine kaldırıp baktım.

Hayrettir, fakat ampulde yerli yerindeydi.

Yeniden delicesine bir meraka kapıldım. Kâbuslarımda, çok

uzaktan, daha o çamurlu tepenin başına geldiğimde bu odada o

lambanın yandığını görürdüm. Fakat işçilerimin iddiasına göre

bu evde senelerdir oturan kimse olmadığına göre elektrikler de

Çoktan kesilmiş olmalıydı. Başımı çevirip hemen yanı basımdaki

elektrik düğmesine baktım. Acaba düğmeye uzanıp çevirirsem

lamba yanacak mıydı?

Kendimi tutamadım kolumu uzatıp titreyen parmaklarımla

£ski tip komandatörü çevirdim. Lamba yanmadı. Elektrik kesik

^İmalıydı. Aslında çok da doğaldı bu; senelerdir bu evde kimse

yaşamadığına göre haliyle cereyanlar da kesik olacaktı... Tu

haftır, her şey rüyalarımdaki şekillere çok uygun düştüğü için,

ıkedense tavandaki o çıplak ampulün de yanacağını düşünmüş

tüm...

I Derya'yı bu odada bulmamam o kadar tabii bir netice idi

kL elimde olmadan ve ilk defa gülümsemeyi becerdim. Kendimi

biraz toparlamaya başlamıştım. Olayın esrarını henüz çözmüş

cfcğildim ve bir yorum da getiremiyordum. Rüyalarımda gör-

cjüğüm ve yaşamımı zindan etmeye başlayan sanrılarla burası

tipatıp uyuşuyordu. Kendi kendime mırıldandım, olmaz, ger

çek olamaz bu yaşadığım, ya sanrı ya da sanrıya çok yakın bir

şkydi...

Odadan çıktım...

Kafam karmakarışıktı.

71

Mehmetcan

Page 68: Osman Aysu - Travma

Gıcırtılı basamakları inerken hâlâ olaya mantıklı bir çözüm

bulmaya çalışıyordum. Sokak kapısı bulduğum gibi aralıktı.

Evji terk edip açık havaya çıkınca yağmur altında ıslanmama

aldırmadan bir süre öylece durdum. Düşüncelerimi bir hizaya

sokmaya çalışıyordum ama nafile idi, aklıma makûl hiçbir çö

z ü m gelmiyordu. Arabama ulaşmak için çamurlu yola daldım.

Tepeye vardığımda BMWmi görmek gerçek hayata dönüşün

bir işareti gibi geldi bana. Acaba arabada dönüşümü bekleyen

Halit üzerimdeki garipliği, yüzümdeki anormal ifadeyi anlaya

cak mıydı?

Halit hiç umurumda değildi, çamurlara bata çıka aşağıya

indim. Hızla kâbuslarımı çağrıştıran bu viraneden uzaklaşmak

istiyordum...

I

72

Mehmetcan

Page 69: Osman Aysu - Travma

; sflALlT'in gecekondusu bu civara yakın olduğundan

o|nu yol kavşağında bırakmış, şantiyeye uğramaktan vazgeçerek

eyime dönüyordum. Halit'ten duygularımı saklamaya gayret et-

tilysem de, hiç sesini çıkarmadan yüzüme garip garip bakmasın

dan arabanın içinde korkuyla beni beklediğini anlamıştım. Ama

acaba o ne hissetmişti? Yüzüm asık, sırılsıklam ıslaktım. Asıl

önemlisi ise kireç gibi beyaza dönüşmüş yüzüm olmalıydı, işçim

z^ten suratıma bakınca, o metruk ve tekinsiz evde bir şeylerin

olduğunu anlamış olmalıydı. Belki benim de hortlak gördüğü

mü sanıyordu, ama nezâket göstermiş, ağzını açıp tek kelime

etpeyerek konuyu bir daha açmamıştı.

i BMW'min içinde yalnızdım, lâkin dikkatimi yola bile vere-

mjyordum. Bostancı civarında az daha bir arabaya çarpacaktım,

muhtemel bir kazadan kıl payı kurtulmuştum. Tabii hâlâ yaşadı-

ğırn olayın etkisindeydim. Göztepe kavşağına gelince birden ka

rat verdim, bu meseleyi aydınlatmak için sanırım önce babamla

görüşmeliydim. Galiba sorunun düğümü bana vereceği cevapla

Mehmetcan

Page 70: Osman Aysu - Travma

çözülecekti. Yanımda çalışan işçiler Şinasi Efendinin yıllar önce

öldüğünü yemin billah iddia ediyorlardı; şu halde birkaç gün

evvel babamı ziyarete gelen kimdi? Önce bu hususu aydınlığa

kavuşturmalıydım. Babam bunamış olabilir miydi? Son zaman

larda onu yeterince görmediğimden zihni melekelerinde husule

gelmiş bir zayıflamayı da atlamış olabilirdim. Bazen yaşlı insan

ların bunamanın ön etabı olarak, geçmişte şu veya bu nedenle

yaşadıkları bir olayı veya yerine getiremedikleri bir hadiseyi be

yinlerinde fazla büyüterek hal ile aralarında bağ kurmaya pek

müsait olduklarını bir dergide okumuştum. Kim bilir belki ba

bam da, bir şekilde yıllar önce yanında çalıştırdığı bir elemanına

evini tamir sözü verdiği halde bunu unutmuş, yahut şu veya bu

nedenle ihmal etmiş, şimdi de bunun üzüntüsü beynini rahatsız

ediyor olabilirdi. Selim de Halit de Şinasi Efendi'nin öldüğünü

iddia ettiklerine göre, adamın babamı ziyarete gelmesi madde

ten mümkün değildi. Belki de bu ziyaret babamın bunamaya yüz

tutmuş beyninin ona oynadığı bir oyundu. Yani aslında kimse

gelmediği halde, babam eski işçisiyle görüştüğünü sanıyordu.

Babamı görüp bu noktayı aydınlatacaktım. Şimdi daha sakin dü

şünmeye başladıkça yavaş yavaş ufak ipuçları da topluyordum.

Mesela babam bunca zaman yanında çalışan Şinasi'nin soy adını

hatırlayamamış, Sarıkaya'yı oturduğu semtin adı olarak söyle

mişti bana. Oysa bu semt değil, adamın adıydı.

' Göztepe'de E-5'ten sapmış, sahil kesimine doğru yönelmiş

tin^ Şimdi arabayı daha temkinli kullanıyordum. Tam o sırada

cepj telefonum çalmaya başladı. Arayan numaraya bir baktım,

Derya idi. Sarsılmamın sesime aksetmesine engel olmaya çalışa

rak (mırıldandım.

"Merhaba sevgilim," dedim.

| "Merhaba tatlım. Nerelerdesin? Şantiyeden ayrıldın mı?"

; Hiç bozuntuya vermedim.

; "Az evvel çıktım."

"Eve dönüyor musun?"

74

Mehmetcan

Page 71: Osman Aysu - Travma

"Hayır, Derya. Korkarım biraz gecikeceğim."

"Neden?"

"Babama uğramak zorundayım."

"Hayır ola, bir şey mi oldu?"

"Yok, yok," diye fısıldadım. "Bir şey yok. Sadece beni gör

mek istemiş. Malum yaşlı artık ve ben de eskisi kadar uğrayamı-

yorum kendisine. Özlemiş olmalı."

"Tabii, anlıyorum. Fazla gecikir misin?"

"Sanmıyorum. Sen neredesin?"

"Hâlâ büromdayım. Az sonra çıkacaktım da seni bir araya

yım dedim. Bu akşam dışarıda mı yiyeceğiz, yoksa evde yemek

hazırlığı yapayım mı?"

Öylesine bitkin haldeydim ki, dışarıda yemek gözümde bü

yüdü bir an.

"Evde kalmayı tercih ederim," dedim.

"Tamam, sevgilim. Ben bir şeyler ayarlarım."

Derya telefonu kapatmıştı. Onun sesini duymak sanki mo

ralimi biraz düzeltmişti. Arabama biraz daha gaz verdim...

Babamın salonuna girerken botlarımı çıkarmak zorunda

kaldım. Pantolonum bile dizlerime kadar kurumuş çamurlarla

kaplanmıştı. Saçım başım hâlâ ıslak olmalıydı.

Koltuğunda oturan babam, beni bu vaziyette görünce şaş

kınlıkla süzdü. "Bu halin nedir oğlum?" diye sordu. "Batağa mı

gömüldün?"

Gülümsemekle yetindim.

"Şu senin emektar işçin Şinasi'nin söz konusu evini incele

meye gittim, baba."

"Allah senden razı olsun, evladım. Orayı onaracaksın, değil

mı?

Yaşlı babamı üzecek halim yoktu ya. "Tabii, baba," diye

mırıldandım.

75

Mehmetcan

Page 72: Osman Aysu - Travma

Memnuniyetten gözleri ışıldarnıştı.

"Ev çok mu harap?"

"Dökülüyor."

"Eee, ne yapsın gariban Şinasi. Orayı tamir ettirmesi bu

devirde çok zor." .

Hiç bozuntuya vermeden söylendim.

"Haklısın."

Bir yandan da babamı bu kez çok farklı nazarlarla süzüyor-

duıh. Sanki feri kaçmış gözlerinde bunamanın ilk emarelerini

arar gibiydim. Bir ara dikkatle kendisini süzdüğümü görünce

meraklanmış gibi mırıldandı.

"Bir şey mi oldu Murat?" dedi.

Yine gayet sakin fısıldadım.

"Ne gibi baba?"

"Bilmem. Bir tuhaf bakıyorsun da yüzüme. Yoksa benden

sakladığın bir şey mi var? "

"Ne olabilir ki, baba?"

Peder rahatlamış gibi sordu.

"Evde Şinasi'yi buldun mu?"

Bu nâzik bir sualdi. Yaşlı babama ne diyeceğimi bir an kes-

tiremedim.

"Hayır," dedim sonra. "Onu bulamadım."

Kaşları çatıldı.

''Kahveye filan mı gitmişti? Malum o yaştaki insanlar öyle

yerlerde vakit öldürürler."

Artık birkaç sual sormamın zamanı gelmişti babama.

''Baba," dedim. "Bu Şinasi Efendinin soyadını hatırlıyor

musun?"

"Tabii oğlum, yıllardır yanımda çalışmıştı. Hatırlamaz olur

muyum hiç?"

"Neydi soyadı?"

Peder hiç duraksamadan cevap verdi.

"Sarıkaya."

76

Mehmetcan

Page 73: Osman Aysu - Travma

Asıl duraklayan ben olmuştum.

"Ama sen, Sarıkaya adını bana evin bulunduğu semt olarak

vermiştin," dedim.

"Doğrudur," dedi babam gülümseyerek. "Oraya Sarıkaya

derler. Yıllar önce Şinasi'nin babası o evi yaptırırken o arazide

incin top oynarmış. Yani senin anlayacağın çevrede hiç kimse

yaşamazmış. Henüz iskâna açılmış bir yer değilmiş. Sonra za

manla çevrede gecekondular türemiş. Bir defa ben de gitmiş

tim evine. Bir tepenin ardında vadiye sıkışmış iki kadı bir ahşap

evdi. Ama kesinlikle bugünün gecekondu anlayışıyla yapılmış

bir yer değildi. O günün şartlarına göre ince, zarif bir mimarisi

vardı. O yöreye ilk onlar yerleştikleri için sonradan o semte soy

adlarmdan galat olarak Sarıkaya denmiş."

"Yaa," demek zorunda kaldım. Sonra yine gözlerinin içine

bakarak sordum. "Baba şu son günlerde seni ziyarete ve ver

diğin sözü hatırlatmaya bizzat kendisi mi geldi Şinasi Efendi

nin?"

Şaşırmış gibi yüzüme baktı.

"Başka kim gelebilirdi ki?"

"Ne bileyim," diyerek ilgisizmiş gibi omuz silktim. "Belki

oğlu filan gelmiş olabilirdi."

"Oğlu mu? Şaka mı yapıyorsun Murat? Kırk yıllık adamımı

hatırlamayacağımı mı sandın yoksa? Hem niye böyle bir sual

sordun?"

Babama emektar işçisinin yıllar önce öldüğünü nasıl söyle

yebilirdim.

"Eminsin, değil mi? Gelen oydu?"

Bu sefer kaşları çatıldı babamın.

"Ne söylemeye çalışıyorsun sen?" diye çıkıştı. "Bunca yıllık

adamımı tanımayacak değilim ya."

"Yok baba, onu demek istemedim. Yalnız..."

Kelimeler boğazıma takıldı. Söyleyecek bir şey bulama

dım.

77

Mehmetcan

Page 74: Osman Aysu - Travma

"Yalnız ne?"

Hemen aklıma gelen ilk yalanımı uydurdum.

"Görüştüğüm kişiler, hasta olduğunu pek sokağa filan çı

kamadığını söylediler de," diye geveledim ağzımın içinde.

"Hasta mı? Oysa geldiğinde gayet sağlıklı görünüyordu

bana," dedi.

"îşte ben de onun için sormuştum. Sakın gelen kişi onun

oğlu olmasın."

Peder bu sefer iyice bozuldu.

! "Oğlum, bunadığımı mı sandın benim? Çok şükür zihnim

yerinde, emekli adamımı tanıyacak kadar da aklım başımda."

Babam böyle demişti ama ben bundan kuşkuluydum. Aksi

halde durumu açıklayacak hiçbir çare kalmıyordu. Seneler evvel

ölmüş bir adamın babamı ziyarete gelmesi söz konusu olamazdı

tabii. Peder arkasından hemen cümlesini tamamladı.

"Hem hatırladığım kadarıyla hayırsız bir oğlu vardı ve ara

ları iyi değildi. Babasının semtine bile uğramazdı."

Bu kez tüylerim bir kere daha diken diken oldu. Halit'ten

de aynı şeyi işitmiştim. Meseleyi kapatmak istedim.

! "Her ne ise," dedim. "Sen endişelenme, ben icabına baka

cağım."

Peder gevşedi. "Sağ ol oğlum. Beni bir dertten kurtarırsın,"

diye karşılık verdi.

Yanında biraz daha oyalandıktan sonra elini öpüp salon

dan çıktım. Babamın emektar Çerkez hizmetkârı Cemal Efendi

beni selametlemek için kapıya kadar götürmüştü. O an birden

aklıma gelen soruyu sesimi kısarak ona sordum.

"Cemal Efendi bir şey öğrenmek istiyorum senden," de

dim;

"Tabii, küçük bey. Buyurun, öğrenmek istediğiniz nedir?"

"Ama bu sadece ikimiz arasında kalacak. Babama bir şey

çıtlatmayacaksın."

"Siz nasıl isterseniz, küçük bey."

78

Mehmetcan

Page 75: Osman Aysu - Travma

Biraz endişeli bir şekilde sordum.

"Geçen hafta babama eski bir işçisi ziyarete geldi mi? Adı

Şinasi..."

Cemal Efendi duraklayarak suratıma baktı.

"Geçen hafta mı dediniz?"

"Evet. Ya da beş on gün evvel?"

Cemal başını olumsuzca iki yana salladı.

"Hayır efendim, öyle biri gelmedi. Zaten biliyorsunuz, ba

banızın ziyaretçisi artık çok azaldı. Bir Mahmut bey geliyor ara

sıra, onu hatırlarsınız herhalde. Ara sıra satranç oynuyorlar."

Büsbütün irkildim.

Böyle diyeceği âdeta içime doğmuştu. Artık ne düşüneceği

mi kestiremiyordum.

"Eminsin, değil mi?" diye mırıldandım.

"Tabii, küçük bey," dedi. "Öyle biri gelmiş olsa, hatırlamaz

mıyım hiç?"

"Sana son bir sual," dedim. "Babamın zihninde hiç gerile

me hissediyor musun?"

Utanarak yüzüme baktı.

"Affedersiniz, yani bunama filan gibi mi demek istiyorsu

nuz?"

"Evet, aynen öyle."

"Yo, böyle bir şey söyleyemem. Gerçi zaman zaman bazı

eşyalarmın yerini unutuyor, ya da bazı kişilerin adını hatırla

makta zorlanıyor ama hafızası maşallah yerli yerinde. Mahmut

beyle bile mükemmelen satranç oynuyor."

Cemal Efendiye başka bir şey demeden pederin evinden

ayrıldım...

Kendi evime dönerken asıl benim zihnim iyice karışmıştı.

Artık ne düşüneceğimi bilemiyordum. O zaman acı bir gerçek

daha kafama dank etti. Benim kâbuslarımla babamın eski bir

79

Mehmetcan

Page 76: Osman Aysu - Travma

işçisinin evi arasında nasıl bir bağ olabilirdi? Bunu şimdiye ka

dar düşünmemiştim. Ben o adamı hayattayken bile anımsamı

yordum. Ayrıca babamın beni o eve yönlendirmesinin mantıkla

açıklanabilecek hiçbir yanı yoktu. Acaba babamda mı bir ha

yal görmüştü? Eski işçisinin seneler evvel öldüğünü duymamış

olması doğal olabilirdi, hizmet akdi bitince patronla işçi ara

sındaki görüşmelerin kesilmesi de doğaldı. Hatta seneler sonra

babamın o eski işçisine verdiği sözü hatırlamasını da anlayışla

karşılayabilirdim, zira peder yanında çalışanlara daima şefkat ve

özveriyle yaklaşmış bir patrondu. Ama ölmüş bir işçinin babamı

ziyarete gelip verdiği eski sözü hatırlatması kabul edilemez bir

şeydi. Hiç kuşkusuz beni en ürküten şeyde, münhasıran bana

ait olması gereken kabuslarımda o evin yer almasıydı. Bunu hiç

bir şekilde mantığa sığdıramazdım. 1 Yoksa asıl çıldırmak üzere olan ben miydim?

Derya haklıydı galiba. Derhal bir doktora görünmem gere

kecekti sanırım.

Eve geldiğimde berbat bir haldeydim.

Anahtarımla kapıyı açıp içeriye girdiğimde sevgilimin beni

bu halde görmesini istemiyordum. Gerçi hepimiz açık alanlarda

çalıştığımız için zaman zaman çamurlara bulanmış olarak dön-

menaiz olağan sayılabilirdi, ama ben rezil bir haldeydim. Kılık

kıyafetimin mutlaka bir temizleyiciye verilmesi gerekecekti, in

şallah Derya henüz gelmemiştir, diye geçirdim içimden. Ama

kapanan kapı sesi duyulunca Derya'nın mutfaktan akseden se

sini ijşittim.

"Murat! Geldin mi sevgilim?"

Güçlükle, "Geldim hayatım," diye mırıldandım.

Mutfağın sert zeminde yürürken uzun topuklu terliklerinin

çıkardığı sesleri duyuyordum. Az sonra mutfak kapısında be

lirdi.! Her zamanki gibi hârika görünüyordu. Zaten Derya'nın

80

Mehmetcan

Page 77: Osman Aysu - Travma

bir özelliği de, bütün gerçek anlamda güzel olan ve kendisine

güvenen kadınlarda ki gibi süslenmeye ve makyaja fazla itibar

etmemesiydi. Zira o en doğal haliyle bile kusursuz olduğunun

bilincindeydi. Sırtına bir eşofman üstü geçirmiş, altına da üs-

tündekine hiç uyum sağlamayan bol bir etek giymişti. Bu kı

yafeti başka bir kadının üzerinde görsem dudak büker, aman

ne rüküş derdim. Fakat bunu Derya için söylemem imkânsızdı.

Yüzünde en ufak bir makyaj izi olmamasına rağmen, çehresi

benim için gördüğüm en şahane ve çekici surattı.

Etkilendiğimi görünce hemen gülümsedi.

"Ne o, pek baygın baygın bakıyorsun yüzüme," dedi.

"Nasıl bakmayayım? Her seferinde yüreğimi hoplatıyor-

sun.

Sonra birden çamur içindeki halimi görünce kaşları çatıldı.

"Bu halin ne kuzum? Çamur banyosu mu yaptın?"

Durumu kısa özetlemem lâzımdı.

"Hani babamın bir angaryası vardı ya, onarılacak bir ev.

îşte onu mahallinde görmeye gittim. Yol berbattı, arabayı o ça

mura sokamadım."

"Ama sen batmışsın. Hadi yemekten evvel, hemen bir duşa

gir," dedi.

Neyse ki fazla bir şey sormamıştı. Ben de herhangi bir açık

lama yapmaktan kurtuldum. Zaten ne diyebilirdim ki? Gittiğim

o ev kâbuslarıma giren berhane diyemezdim ya. Doğru banyoya

yürüdüm...

Sıcak su sinirlerime iyi gelmişti. Sofraya oturduğumuzda bi

raz daha kendime gelmiş gibiydim. Allahtan bu akşam Derya pek

konuşkandı. Konudan konuya atlıyor, gülünç şeyler anlatıyor ve

konuşmanın bütün ağırlığını çekiyordu. Genellikle pek içki iç

meyi sevmemesine rağmen hazırladığı iri bonfilenin yanında bir

ufak şişe de kırmızı şarap açmıştı. Bir kadeh şarabın bile sinir-

81

Mehmetcan

Page 78: Osman Aysu - Travma

lerime böylesine iyi geleceğini düşünememiştim. Etin yanındaki

patates püresini ağzına atarken çatalı birden ağzının hizasında

durdu ve anlamlı bir şekilde yüzüme bakmaya başladı.

"Neyin var senin kuzum?" diye sordu.

irkildim hemen. Sanırım durgunluğumu, lâfa az karıştığımı

fark etmişti. Hiçbir şeyim yokmuş gibi mırıldandım.

"Neyim olacak ki?" dedim.

• "Geldiğinden beri somurtuksun. Bir şeye mi sinirlendin?"

"Yo..."

"Öyleyse bu surat niye? Anlattıklarıma bile gülmüyor

sun?"

j "Yanılıyorsun hayatım, sana öyle gelmiş. Benim bir şeyim

yok. Olsa olsa biraz yorgunum hepsi o."

Güzel mavi gözlerini yüzüme çevirip dikkatle gözlerimin

içine baktı, ince ince beni süzüyordu. Sonra ahenkli sesiyle ke

limelerin üzerine basa basa sordu.

"Dün gece o kâbusu bir daha görmedin, değil mi?"

! Mide boşluğuma yumruk yemiş gibi sarsıldım birden. O

konunun henüz açılmasını istemiyordum. Telaşla söylendim.

"Hayır sevgilim, görmedim," dedim.

Şayet bugün rüyalarıma giren o eve gittiğimi duysa, herhal

de küçükdilini yutardı.

Fakat nedense söylediklerime pek inanmamış gibi görünü

yordu.

"Çok yorgun görünüyorsun," dedi. "istersen bu gece daha

fazla içme. Erken yatarız, bir güzel dinlenirsin. Doydunsa hadi

salona geçte, sana bir kahve pişireyim."

fiyi olur," diye masadan kalktım. Teklifi anlayışla karşıla

mıştım. Ama yemek masasının toplanması için ona yardıma kal

kışınca hemen yanıma gelip yanağıma bir öpücük kondurdu.

"Benim kibar sevgilim," diye mırıldandı. "Sen doğru salo

na git. Ben her şeyi hallederim, bu gece yardımda bulunmana

gerek yok."

82

Mehmetcan

Page 79: Osman Aysu - Travma

"Ama..." diye itiraza yeltendim, o ise hafifçe sırtımdan itti

beni.

"itiraz istemem. Bu gece ben sana hizmet edeceğim."

Salona gidip koltuklardan birine çöktüm. Fiziksel bir yor

gunluk hissediyordum, ama asıl dağınık olan bedenim değil

beynimdi. Yaşadıklarımı bir türlü mantık kalıbına uyduramı-

yordum. Bugün olan hadise beni perişan etmişti. Gördüğüm

kâbusları şu veya bu şekilde kendime açıklayabilirdim; ama

babama olan hadiseyi nasıl izah edecektim? Şuurunun yerin

de olduğunu hizmetkârı Cemal Efendi kesinlikle söylüyordu.

Bunama devresine girmiş bir ihtiyar satranç oynayamazdı. Bu

durumda babam da mı bir rüya görmüştü? Seneler evvel ölmüş

işçisini gerçek hayattaymış gibi ziyaretine geldiğini nasıl açıkla

yabilirdi? Ve tabii beni en ürküten nokta da tam karabasanları

mın sıklaştığı bir sırada karşıma babam tarafından o evin tamiri

isteğinin çıkmasıydı. Rüyalarımda gördüğüm evin gerçekte de

var olması beni çıldırtma raddesine getirmişti.

Elinde kahve fincanlanyla Derya içeri girince hayallerim

den silkinmeye çalıştım. En azından yeni proje çalışmalarıyla

ilgili bir şeyler sormak gereğini duydum.

"Nasıl çizimlere başladın mı?" dedim.

"Tam olarak değil. Düşündüğüm ve aklımın takıldığı bazı

noktalar var. Seninde fikrini almak isterim."

"Tabii, sevinirim."

Derya tamamen mesleki nitelikte bazı açıklamalara baş

lamıştı. Onu dinlemeye gayret ettim ama elimde olmadan dü

şüncelerim başka yerlere kaymıştı, içimde hep bir korku vardı,

acaba bugün başıma gelenlerden sonra yatağa yattığımda yine

o lanet kabus yakama yapışacak mıydı? Az sonra sevgilimin

anlattıklarından hiçbir şeyi duyamadığımı fark ettim. Aklım ta

mamen başka yerlerdeydi. Bir ara yaptığı bir el işaretiyle sanki

başka bir âlemden dönüyormuş gibi toparlandım.

"Gel yanıma," diyordu Derya. "Kucağıma uzan."

83

Mehmetcan

Page 80: Osman Aysu - Travma

Hemen yerimden fırladım, sevgilimin oturduğu büyük ka

nepeye uzanıp başımı dizlerine dayadım. Şefkatle saçlarımı ok

şamaya başlamıştı Derya.

Bir an kendimi çok çaresiz hissettim. Yoksa ben gerçekten

bir ruh hastası mıydım? Neler oluyordu bana? Başıma gelen

lerin bir açıklaması olmalıydı ve bunların ciddi izahını galiba

ancak bir ruh hekimi yapabilirdi.

Bu korku ile sevgilimin göğsümde duran elini avuçlarımın

içine aldım, iyi ki hayatımda Derya vardı; kafası işleyen, ileri

görüşlü, aydın ve bu tür safsatalara pabuç bırakmayan cesur bir

kız; Zaten sıkıntılarımı duyar duymaz bir psikiyatra görünmemi

de ilk söyleyen o olmuştu. Bu kez tavsiyesini yerine getirecek

tin^ zira bu gidişat hiç de hoş değil gibi geliyordu bana. Avu-

cumun içine aldığım elini minnet duygumu sessizce ifade etmek

için sıktım. O da eğilip dudaklarını alnıma değdirdi.

i "Seni çok seviyorum," diye fısıldadım.

"Ben de seni hayatım," dedi.

"Ne zaman evleneceksin benimle?"

Her kızın aksine bu suali ne zaman sorsam tepki verirdi.

Çiftlerin birbirlerini yeterince tanımadan yaptıkları evliliklere

hep karşıydı. Ona göre evlilik, anlayış, saygı ve sevgi üzerine

kurulmalıydı. Gençlik yıllarındaki geçici heyecanlar tükenince

evliliğin çekilmez bir cendere olduğuna inananlardandı. Suali

me, ne acelen var, zaten evli bir çift gibi yaşamıyor muyuz diye

karşı}ık vereceğini sanmıştım. Ama bu defa öyle söylemedi. Bir

süre sessiz kalarak saçlarımı okşadıktan sonra sakin bir şekilde

mırıldandı.

'jDün gece niye anneme gittim, biliyor musun?" dedi.

Bu sorusunun altında evliliğimizle ilgili bir sorunun yattı

ğını sezinlemiştim fakat anlamamış gibi davranarak omuz silk-

tim.

84

Mehmetcan

Page 81: Osman Aysu - Travma

"Herhalde özlemiştin, değil mi?" dedim.

"Yalnız o değil," diye mırıldandı.

"Ne peki?"

"Anneme konuyu açtım."

"Öyle mi? Ne dedi annen?"

Aslmda kızının hayatındaki erkekle asıl evlenmesini isteyen

annesiydi ve bunda da haklıydı kadıncağız. Onunla tanışmış,

hatta iki kere dışarıda yemek yemiştik. Muhterem, tadı bir ka

dıncağızdı. Ona hemen kanım ısınmıştı. Emekli bir öğretmendi.

Derya'nın da babası vakitsiz ölünce kızını tek başına yetiştir

mişti. Başka çocuğu da olmadığından hayatının temel direği

kızı olmuştu. Kadının verdiği cevabı çok iyi tahmin ediyordum.

Ayrıca bu tür birlikte yaşamamızdan da memnun değildi, şayet

birbirimizi seviyorsak bir an önce evlenmemizden yanaydı.

"O adamdan hemen ayrıl dedi."

"Ne?"

Duyduğuma inanmamış gibi sevgilimin yüzündeki ifadeyi

görmek için gözlerini aramıştım. Herhalde benle şaka yapıyor

du. "Ciddi olamazsın," dedim. "Annen öyle bir şey söylemez."

"Söyledi ama."

Başımı hemen dizlerinden kaldırıp bu kez endişeyle yüzü

ne baktım.

"Neden ama?"

"Senin çok dik başlı, inatçı, hep bildiğini okuyan biri oldu

ğunu, beni üzdüğünü, isteklerimi hiç dikkate almadığını ifade

etti."

"inanmıyorum. Yalan söylüyorsun. Annen öyle şeyler de

mez."

"Niye yalan mı? Hâlâ bir doktora gitmiyorsun mesela..."

Şaka yaptığını anlamıştım ama yine de bir an paniğe kapılır

gibi olmuştum.

"Hain!" diye homurdandım. "Az kalsın beni inandırıyor

dun."

85

Mehmetcan

Page 82: Osman Aysu - Travma

Beni omuzlarımdan bastırarak, "Yat dizime yine," diye

söylendi. Bu defa yüreğim rahatlayarak tekrar başımı dizlerine

koydum.

"Sahi," diye fısıldadım. "Annen nasıl karşıladı evlenme is

teğimizi?"

"Ne desin? Memnun oldu, hatta çocuklar gibi sevindi. Ka

rar vermekte geciktiniz bile dedi. Benim acele etmediğimi anla

yınca, çıkıştı üstelik."

"iyi etmiş."

Yattığım yerden gözlerinin içine bakıyordum. Yüzünde ha

fif bir gölgenin hasıl olduğunu görünce sordum.

"Eee, başka bir sorun mu var?" dedim.

"Bilmem."

"Ne demek bilmem? Söylemediğin başka bir şey mi var?"

"Sadece merak ediyorum."

"Neyi?" diye sordum.

"Beni babanla ne zaman tanıştıracağını."

Babamın konusunun açılması ister istemez beni heyecan

landırmıştı. Birkaç saniye karşılık vermeden suskun kaldım. Ne

diyöceğimi kestiremedim. Cevabımın uzadığını görünce mırıl

dandı.

" Yoksa beni babanla tanıştırmayacak mısın? "

"Olur mu canım, öyle şey... Tanışacaksınız tabii..."

S"Ne zaman peki?"

"Yakında," dedim... "En yakın tarihte.

86

Mehmetcan

Page 83: Osman Aysu - Travma

Beni omuzlarımdan bastırarak, "Yat dizime yine," diye

söylendi. Bu defa yüreğim rahatlayarak tekrar başımı dizlerine

koydum.

"Sahi," diye fısıldadım. "Annen nasıl karşıladı evlenme is

teğimizi?"

"Ne desin? Memnun oldu, hatta çocuklar gibi sevindi. Ka

rar vermekte geciktiniz bile dedi. Benim acele etmediğimi anla

yınca, çıkıştı üstelik."

"iyi etmiş."

Yattığım yerden gözlerinin içine bakıyordum. Yüzünde ha

fif bir gölgenin hasıl olduğunu görünce sordum.

"Eee, başka bir sorun mu var?" dedim.

"Bilmem."

"Ne demek bilmem? Söylemediğin başka bir şey mi var?"

"Sadece merak ediyorum."

"Neyi?" diye sordum.

"Beni babanla ne zaman tanıştıracağını."

Babamın konusunun açılması ister istemez beni heyecan

landırmıştı. Birkaç saniye karşılık vermeden suskun kaldım. Ne

diyöceğimi kestiremedim. Cevabımın uzadığını görünce mırıl

dandı.

" Yoksa beni babanla tanıştırmayacak mısın? "

"Olur mu canım, öyle şey... Tanışacaksınız tabii..."

l"Ne zaman peki?"

"Yakında," dedim... "En yakın tarihte..."

86

Mehmetcan

Page 84: Osman Aysu - Travma

VjlNE o tepenin üzerinden berhaneye bakıyorum. Fakat

bu sefer hiç acelem yok, koşmuyorum, soluk soluğa da değilim.

Yağmur da yağmıyor. İnip çıkarken her zaman çamur içinde gör

düğüm yol bu kez zümrüt yeşili yeni fışkırmış çimenlerle kaplı

baştan başa. Her taraf taze otlardan yayılan hayat ve canlılık ve

ren kokularla dolu.

Huzurluyum.

Etraf bomboş. Taze bahar havasını derin derin içime çeki

yorum. Bir çocuk kadar neşeliyim. Bu kez hiç acele etmeden ağır

adımlarla yeşil çimlerin arasına dalıp bayırdan aşağıya inmeye

başlıyorum. Bahar bütün ihtişam ve canlılığı ile kendisini hisset

tiriyor. Otların arasında taze sürgünler gibi fışkırmış kızıl gelin

cikler, beyaz papatyalar var.

Mutluluğumu ve coşkumu doyasıya yaşıyorum. Islıkla sevdi

ğim bir melodiyi çalıyorum. Nasıl olsa acelem yok, zamanım bol,

yere eğilip açan yabani çiçekleri kopartıyorum. Onlardan sevgili

me bir buket yapıp vereceğim.

89

Mehmetcan

Page 85: Osman Aysu - Travma

Sevgilimin henüz gelmediğini biliyorum.

Ama gelmesi yakındır. Birkaç dakikaya kadar o da bir yerler

den ortaya çıkacaktır.

Onu özlediğimi duyumsuyorum...

Hatta bir an evvel ortaya çıkması için yüksek sesle, "Derya,"

diye adını yüksek sesle esen rüzgâra karşı bağırıyorum.

Acaba beni duyuyor mudur diye aşağıdaki evin pencerelerine

gözlerimi dikip bakıyorum. Geleceğimi biliyor, belki de bana bi

raz daha güzel görünmek için süsleniyor da olabilir şu anda. Oysa

buna hiç ihtiyacı yok; ben onu her haliyle güzel buluyor ve deliler

gibi seviyorum...

Şimdi bayırdan aşağıya iniyorum. Elimde topladığım çiçek

lerden iki küme var. Birinde kıztl gelincikler, diğerinde ise beyaz

papatyalar. Parmaklarımda ıslak otlar arasından çiçekleri kopa

rırken bulaşan nemi bile hissediyorum.

Islığım hiç kesilmiyor.

, Eve yaklaşıyorum iyice...

Ama hiç şaşırmıyorum, o yıkık dökük berhane, şimdi karşım

da tam bir kâşane gibi duruyor. Görkemli ve son derece bakımlı

bir ev. Sanki Allah'ın bu ıssız yerinde sırf orası için inşa edilmiş

muhteşem bir konak...

Gururlanıyorum.

Burası sevgilimle buluşacağım aşk yuvamız,

paha doğrusu, ben öyle sanıyorum.

Bundan Önce de burada Derya ile sevişip sevişmediğimizi

hatırlamıyorum, ama onunla buluşmak için özellikle burayı seç

tiğimize eminim.

Q da burada olacak. Belki de çoktan benden önce gelmiştir

bile diye düşünüyorum.

Oymalı, vernikli, ağır ahşap kapının önünde duruyorum.

Tam.kapı kanadının ortasında eski tip kalın, ağır bir kapı tokma

ğı mevcut. Elim tokmağa uzanıyor. Ama çalmama gerek kalmı

yor. Kapı yüzü olmayan bir uşak tarafından açılıyor.

90

Mehmetcan

Page 86: Osman Aysu - Travma

Hayrettir, uşağın yüzünün olmaması beni hiç şaşırtmıyor,

ürkütmüyor da. Sadece bir kumaş perde gerilmiş gibi olan sura

tına bakıyorum büyük bir rahatlıkla. Uşağın sesi çıkıyor, bu sesi

gayet net duyuyorum ama beyaz kumaş gerilmiş ağzının olduğu

yerde ne buruşma, ne de bir hareket var.

"Hoş geldiniz Murat Bey," diyor adam. "Hanımefendi sizi

odasında bekliyor."

Acaba sevgilim, niye beni aşağıya inip karşılamadı, diye dü

şünüyorum. Ama anılarım silik; bundan önceki buluşmalarımız

da beni nerede ve nasıl karşıladığını bir türlü toparlayamıyorum.

Pek de önemsemiyorum...

Şimdi tertemiz bir antredeyim.

Yerler cilalı parke. Mis gibi bir koku yayılır etrafa. Kokuyu

çıkaramıyorum, pahalı bir parfüm de olabilir, ucuz hava temizle

yicisi sıradan spreylerden biride. Sanki buraya ilk defa giriyormu-

şum gibi etrafa bakmıyorum.

Her şey bana yabancı.

Bir çelişki içinde olduğumun farkındayım, ama durumu kav

rayamıyorum. Holün orta yerinde ufak antika bir masa mevcut.

Üzerinde taptaze iri sarı çiçekler var. Çiçeklerin ne olduğunu an

lamıyorum, ama benim çayırda topladığım çiçeklerden çok daha

güzel.

Utanıyorum birden. Elimdeki çiçeklerin birden Deryaya

lâyık olmadığını hissederek bana kapıyı açan uşağa uzatıyorum,

bunları çöpe atın diye.

Adam elimdeki çiçekleri hemen alıyor.

Tam o sırada yanımda uzun etekli elbisesiyle bir kadın

hizmetkâr beliriyor. Şaşkın bir şekilde ona bakıyorum. Onun da

yüzü yok. Tıpkı uşak gibi suratına bez parçası gerilmiş.

"Beyefendi, lütfen beni takip edin," diyor.

İtiraz etmiyorum.

Kadın hizmetkârın peşine takılıp sağ taraftaki bakımlı ve

tam orta yerine yol halısı serilmiş basamakları çıkmaya başlıyo-

9 1

Mehmetcan

Page 87: Osman Aysu - Travma

ruz. Yüzü olmayan kadın hizmetkâr iki basamak önümden mer

divenleri çıkarak bana yol gösteriyor.

Artık kalbim hızlı hızlı atmaktadır. Heyecanım doruğa çıkı

yor. Az sonra sevgilime kavuşacağım. Nefes nefeseyim.

Suratı olmayan hizmetkâr kadın içeri girmem için odayı

işaret ediyor. Fakat tam odaya adımımı atacağım sırada hafifçe

kolumdan tutup, "Dikkat edin beyefendi, içerde size bir tuzak

kurulmuş olabilir," diye fısıldıyor kulağıma.

Donup kalıyorum. Şaşkın şaşkın olmayan yüzüne bakıyo

rum. Ne demek istiyor acaba bu hizmetçi? Ama kadının yüzü yok

ki, çehresinden en ufak bir izlenim elde edemiyorum.

Sonra hizmetçi kadın birden gözden kayboluyor. Onu göre

miyorum artık. Sanki buharlaşıp uçmuş gibi yok oluyor kadın...

Nefesimi tutuyorum. Hizmetçiyle ilgilendiğim yok. Hafif

aralık duran kapıya bakıyor, içerden sesler duymak istiyorum...

Odadan akseden en ufak bir seda yok...

Merakım galip geliyor sonunda. Parmaklarımın ucuyla ara

lık duran kapıyı itiyorum. Gözlerim kamaşıyor önce. İçerde yo

ğun bir aydınlık var, ama bu ne güneş ne de elektrik ışığı. Hiç

bilmediğim şiddetli bir parlaklık. Sanki flaş patlamasının doğur

duğu kör edici cinsten, insanın göz kapaklarını kapatmaya zorla

yan türden bir şey.

Bakamıyorum etrafa.

Sonra, Derya'nın sesini duyar gibi oluyorum. "Geldin mi,

Murat?" diye soruyor.

Başımı sesin geldiği yöne çeviriyorum ve yavaş yavaş göz

kapaklarımı aralıyorum. Çevremdeki yoğun aydınlık azalırken

nutkum tutuluyor, gördüklerime inanamıyorum. Biricik sevgilim

çırılçıplak halde ve bir adamın kolları arasında ayakta duruyor.

Dehşete kapılmış vaziyette sevgilimi kucaklayan adamı tanımaya

çalışıyorum.

Ama bu evde olan herkes gibi adamında yüzü yok. Sadece bir

beyaz bez parçası gerili yüzüne... Ama tüylerimi asıl diken diken

92

Mehmetcan

Page 88: Osman Aysu - Travma

eden şey Derya'nın çehresinde yakaladığım mutluluk havası...

Rahat, kaygısız ve huzur içinde...

Adamın boynuna doladığı elinden birini kaldırarak uzun ve

bakımlı parmaklarıyla bana, "Gel, gel," diye işaret ediyor. Yerim

den kımtldayamıyorum. Olamaz, diye inliyorum sadece. Derya

bana ihanet edemez, diye geveliyorum içimden. Ama hayal kı

rıklığımı ifade eden kelimeler bir türlü dudaklarımdan dökülmü

yor.

Yalnızca sersemlemiş bir şekilde onlara bakıyorum.

"Gel, sen de bize katıl," diye fısıldıyor Derya.

Bu çağrıya hiçbir anlam veremiyorum. Nasıl olur, hayatımın

tek değer verdiğim kadını, nasıl beni böyle ahlâksız ve şerefsiz bir

sevişmeye davet eder diye köpürüyorum.

Fakat hâlâ hareketsizim.

Bir an odadan hızla çıkıp gitmeyi düşünüyorum, lâkin sanki

bacaklarıma pranga vurulmuş gibi kımtldayamıyorum. Beni en

fazla rahatsız eden şey de sevgilimin yüzündeki mutluluk ifadesi.

İri mavi gözleri duyduğu zevkten kayıyor âdeta. Sanki orgazma

varmak üzere. Başı hafifçe arkaya kayıyor, uzun saçları arkaya

kayıyor.

Odanın tam orta yerinde, ayakta ve bir ağaç gibi duruyorlar.

Yüzü görünmeyen adam şimdi bir yandan ritmik hareketlerle se

vişmeyi sürdürürken bir yandan da Derya'nın geri kayan boynu

nu durmadan öpüyor.

Hiddetim doruklara ulaşıyor.

Ama bu kez kime kızdığımı bilemiyorum. İçimden nefret

taşıyor. Birden olanca hızımla bağmyorum. Ama bu kez sesim

yalnız odada değil, bütün evin içinde yankılar yaratıyor.

"Yeter! Kesin artık bu rezaleti," diyorum.

Derya gözlerini açıyor. Şaşkın şaşkın bana bakıyor.

Yüzü olmayan adam da ilk defa sevgilimi bırakıp bana dö

nüyor. Görmüyorum fakat sadece hissediyorum; alaycı bir şekilde

gülümsüyor bana...

93

Mehmetcan

Page 89: Osman Aysu - Travma

ruz. Yüzü olmayan kadın hizmetkâr iki basamak önümden mer

divenleri çıkarak bana yol gösteriyor.

Artık kalbim hızlı hızlı atmaktadır. Heyecanım doruğa çıkı

yor. Az sonra sevgilime kavuşacağım. Nefes nefeseyim.

Suratı olmayan hizmetkâr kadın içeri girmem için odayı

işaret ediyor. Fakat tam odaya adımımı atacağım sırada hafifçe

kolumdan tutup, "Dikkat edin beyefendi, içerde size bir tuzak

kurulmuş olabilir," diye fısıldıyor kulağıma.

Donup kalıyorum. Şaşkın şaşkın olmayan yüzüne bakıyo

rum. Ne demek istiyor acaba bu hizmetçi? Ama kadının yüzü yok

ki, çehresinden en ufak bir izlenim elde edemiyorum.

Sonra hizmetçi kadın birden gözden kayboluyor. Onu göre

miyorum artık. Sanki buharlaşıp uçmuş gibi yok oluyor kadın...

Nefesimi tutuyorum. Hizmetçiyle ilgilendiğim yok. Hafif

aralık duran kapıya bakıyor, içerden sesler duymak istiyorum...

Odadan akseden en ufak bir seda yok...

Merakım galip geliyor sonunda. Parmaklarımın ucuyla ara

lık duran kapıyı itiyorum. Gözlerim kamaşıyor önce. İçerde yo

ğun bir aydınlık var, ama bu ne güneş ne de elektrik ışığı. Hiç

bilmediğim şiddetli bir parlaklık. Sanki flaş patlamasının doğur

duğu kör edici cinsten, insanın göz kapaklarını kapatmaya zorla

yan türden bir şey.

bakamıyorum etrafa.

Sonra, Deryanın sesini duyar gibi oluyorum. "Geldin mi,

Murat?" diye soruyor.

Başımı sesin geldiği yöne çeviriyorum ve yavaş yavaş göz

kapaklarımı aralıyorum. Çevremdeki yoğun aydınlık azalırken

nutkum tutuluyor, gördüklerime inanamıyorum. Biricik sevgilim

çırılçıplak halde ve bir adamın kolları arasında ayakta duruyor.

Dehşete kapılmış vaziyette sevgilimi kucaklayan adamı tanımaya

çalışıyorum.

Ama bu evde olan herkes gibi adamında yüzü yok. Sadece bir

beyaz bez parçası gerili yüzüne... Ama tüylerimi asıl diken diken

92

Mehmetcan

Page 90: Osman Aysu - Travma

eden şey Derya'nın çehresinde yakaladığım mutluluk havası...

Rahat, kaygısız ve huzur içinde... N

Adamın boynuna doladığı elinden birini kaldırarak uzun ve

bakımlı parmaklarıyla bana, "Gel, gel," diye işaret ediyor. Yerim

den kımıldayamıyorum. Olamaz, diye inliyorum sadece. Derya

bana ihanet edemez, diye geveliyorum içimden. Ama hayal kı

rıklığımı ifade eden kelimeler bir türlü dudaklarımdan dökülmü

yor.

Yalnızca sersemlemiş bir şekilde onlara bakıyorum.

"Gel, sen de bize katıl," diye fısıldıyor Derya.

Bu çağrıya hiçbir anlam veremiyorum. Nasıl olur, hayatımın

tek değer verdiğim kadını, nasıl beni böyle ahlâksız ve şerefsiz bir

sevişmeye davet eder diye köpürüyorum.

Fakat hâlâ hareketsizim.

Bir an odadan hızla çıkıp gitmeyi düşünüyorum, lâkin sanki

bacaklarıma pranga vurulmuş gibi kımtldayamıyorum. Beni en

fazla rahatsız eden şey de sevgilimin yüzündeki mutluluk ifadesi,

iri mavi gözleri duyduğu zevkten kayıyor âdeta. Sanki orgazma

varmak üzere. Başı hafifçe arkaya kayıyor, uzun saçları arkaya

kayıyor.

Odanın tam orta yerinde, ayakta ve bir ağaç gibi duruyorlar.

Yüzü görünmeyen adam şimdi bir yandan ritmik hareketlerle se

vişmeyi sürdürürken bir yandan da Derya'nın geri kayan boynu

nu durmadan öpüyor.

Hiddetim doruklara ulaşıyor.

Ama bu kez kime kızdığımı bilemiyorum, içimden nefret

taşıyor. Birden olanca hızımla bağırıyorum. Ama bu kez sesim

yalnız odada değil, bütün evin içinde yankılar yaratıyor.

"Yeter! Kesin artık bu rezaleti," diyorum.

Derya gözlerini açıyor. Şaşkın şaşkın bana bakıyor.

Yüzü olmayan adam da ilk defa sevgilimi bırakıp bana dö

nüyor. Görmüyorum fakat sadece hissediyorum; alaycı bir şekilde

gülümsüyor bana...

93

Mehmetcan

Page 91: Osman Aysu - Travma

"işte," diyor. "Sevgilin benim oldu artık. Senden intikamımı

alıyorum. Ve bundan böyle her gün her gece burada sevgiline sa

hip olacağım."

Ağzımdan bir avaz daha kopuyor.

"Hayır. Buna asla izin vermeyeceğim," diye kükrüyorum.

O ise rahat ve gevrek kahkahalar atıyor.

"Hiçbir şey yapamayacaksın Murat Akyol. Hiçbir şey... Ar

tık ikiniz de benim esirimsiniz. Elin mâhkum. Bu sahneyi hep

seyredeceksin. Sonsuza kadar..."

"Delisin sen."

"Asıl deli olan sensin. Önünde sonunda çıldıracaksın."

Sanki ayağımdaki ağır prangalardan kurtulmuş gibi çılgınca

bir hamle yapıyorum ama bütün sahne o an birden değişiveriyor.

O iblis herifin elinde birden metali ışıldayan bir hançer beliriyor

ve ucunu az evvel öptüğü sevgilimin gırtlağına dayıyor.

Mecburen duruyorum.

Adamın hiç şakaya gelir yanı olmadığım ve bana duyduğu

derin kinden dolayı hançeri Derya'nın boğazına tereddüt etme

den saplayacağını anlıyorum. Yapacağım bir şey kalmıyor. Çare

siz sesimi kesip bekliyorum.

Yüzü olmayan düşmanım zevk içinde. Sırıtmaya devam edi

yor.

"Korktun, değil mi? Ödün koptu... Oysa daha bu bir şey de

ğil. Bekle, sabırlı ol. Daha nelere şahit olacaksın. îliklerin dona

cak. Sana çektireceğim azaptan kurtulmak için ayaklarıma kapa

nıp seni bağışlamam için yalvaracaksın ama elimden kurtulman

mümkün değil. Ben çok acımasızımdır. "

Susmuş onu dinliyordum.

"Şimdi yapacaklarımı seyreyle," dedi.

Kımıldamadan ona bakıyordum. Derya'da ayakta durmuş

sanki ipnotize olmuş biri gibi dalgın ama görmeyen nazarlarla

beni süzüyordu. Az önceki, neşeli, mutlu, orgazma ulaşmak üzere

olan canlılığı tamamen kaybolmuştu.

94

Mehmetcan

Page 92: Osman Aysu - Travma

Yüzü olmayan adam sevgilime dönerek kükredi.

"Git, şu masanın üzerine yat."

Sanki ilk defa odayı görüyordum. Dehşete kapılmış gibi oda

yı inceledim. Odada sadece kaba sapa tahta bir masadan başka

eşya olmadığını hayretle gördüm. Derya ise emri almış ve hiç dü

şünmeden yerine getirmek hevesiyle o masaya doğru yaklaşmıştı.

Çıplaklığından hiç utanmıyordu. Pervasız ve sorumsuz bir şekilde

kalçalarını masaya dayayıp bacaklarını yukarıya çekti, sonra da

boylu boyunca uzanıverdi.

Hiç itiraz etmemişti...

Ben hâlâ kımıldayamıyordum.

Masaya yaklaşan suratsız iblis elindeki hançeri sevgilimin

dolgun memeleri üzerinde hafif temaslarla dolaştırıyordu. Bana

gücünü ispatlamak, içime korku salmak niyetindeydi.

"İstersem sevgilini her an öldürebilirim," dedi.

O an beynimde garip algılamalar başlamıştı. Sanki bu olayı

daha farklı zamanlarda ve daha farklı boyutlarda yaşamışım gibi

geliyordu bana. Aklım birden karışmaya başladı. Başımı kaldırıp

tavana baktım. Tavandan aşağıya süzülecek kan damlalarını göre

ceğimi sandım. Evet, buna benzer bir olaya daha şahit olmuştum.

Bu melun katil sevgilimi bıçaklayıp öldürmüştü, hatırlıyordum

şimdi. O zaman onla yarışmış ama bir seferinde koşuyu ben kay

betmiştim. Mevsim kıştı, şimdi gelincikler ve papatyalarla dolu

çim alan o zaman tam bir çamur deniziydi. O çamurlu alanda

var gücümle koşmuştum. Derya'yı ikinci kere öldürmesine izin

vermezdim. Ulumaya başladım. Tam bir kurt gibi...

Devamlı sarsılıyordum...

Gözlerim açım/erdi. Kâbus sona ermişti.

Yine sırılsıklam terliydim. Başımı çevirip yanı başımda

uyuyan Derya'ya baktım. Derin bir uykudaydı; demek bu kez

rüyamda çığlıklar atmamıştım.

95

Mehmetcan

Page 93: Osman Aysu - Travma

Elimi alnıma götürüp biriken terlerimi silelim. Paniğe ka

pılmama gerek yoktu, artık bu nöbetlere alışmıştım. Korkunç

rüyadan uyanmıştım ya, sorun kalmamıştı. Az sonra nefes alıp

verişlerim düzene girer, sakinleşirdim. Sevgilim yine kurtulmuş

tu, hemen yanı başımda, sıcak yatağımızda uyuyordu.

Kımıldamadan yatmaya devam ettim. Kalkmak, elimi yü

zümü yıkamak, fanilamı değiştirmek istemiyordum. Derya uya

nırsa, halimi görür görmez yine kâbus gördüğümü anlayacak,

tantanaya başlayacak, hâlâ neden doktora gitmediğime dair bir

sürü sitemde bulunacaktı. En iyisi terimin soğumasını bekle

mekti.

Bir süre karabasanın etkisinden kurtuluncaya kadar uyu-

yamayacağımı biliyordum, artık tecrübeyle öğrenmiştim bunu.

Tek çare beklemekti. Gözlerimi tavana dikip düşünmeye baş

ladım. Yavaş yavaş kâbuslarım değişmeye başlamıştı. Bu kez

farklı şeyler görmüştüm, mesela mevsim değişmiş, o metruk ev

canlanıp hareketlenmiş, içinde hizmetkârlar ortaya çıkmış, yu

karıdaki odaya çıkıncaya kadar alıştığım ritüel bozulmuştu. Ga

liba kâbusun en etkisinde kaldığım kısım ise Derya'nın o iblisle

sevişmesiydi. Sevgilim o acayip yaratıkla arzu ve hevesle, isteye

rek sevişiyordu. Bir an bütün dünyam yıkılır gibi sarsılmıştım.

Elimde olmayarak başımı çevirip yanı başımda mışıl mışıl uyu

yan Derya'ya baktım.

Tabii bütün bunlar bir rüya idi ve gerçekle uzaktan yakın

dan ilgisi yoktu. Ama içimi rahatsız eden bir hisse kapıldım.

Böyle bir şey söz konusu olabilir miydi? Derya bir şekilde bana

ihanet eder miydi?

Çok manasızdı kuşkum. Biz onla evlilik arifesinde olan bir

çifttik. Daha birkaç saat evvel bu konuya oldukça müspet ve

anlayışlı bir şekilde yaklaşmıştık. Beni böylesine seven bir kadın

neden ihanete tevessül etsindi ki?

Yine de aklıma geldi o an. Freud bütün rüyaların insanın

bilinçaltına yerleştirdiği dizginlenmiş seksüel arzularının bir tür

96

Mehmetcan

Page 94: Osman Aysu - Travma

dışa vurumu şeklinde açıklıyordu veya buna benzer bir açık

lama getiriyordu. Tam hatırlayamıyordum şimdi, ama gayri

ihtiyarî bir kuşkuya düştüm. Yoksa benim de böyle bir soru

num mu vardı? Neden rüyalarımda o odada Derya'yı hep çıp

lak görüyordum? Hele bu son karabasanda sevgilim neden o

iblisin kollarında orgazma ulaşmak üzereydi? Benle alay eder

gibi sevişmeye iştirak etmem için işaretle çağırmasının anlamı

ne olabilirdi?

Bütün bunların hayal olduğunu biliyordum ama ya Freud

haklıysa, ya benim de böyle bir sorunum varsa, diye düşünmek

ten kendimi alamamıştım. Oysa kusursuz, hatta mükemmel

sayılacak bir cinsel hayatımız vardı. Sevişirken hiçbir sınır ta

nımazdık, birbirimizin istek ve arzularını iyi anlar her türlü kı

sıtlamanın ötesine geçerdik. En azından benim sorunum yoktu,

veya ben öyle sanıyordum.

Acaba mı, diye kekeledim.

Yoksa benim idrak edemediğim bir mesele mi vardı? Ha

liyle ben bir uzman değildim, kâbuslarımın anlamını açıklaya

cak bir yorum getiremezdim, bu olsa olsa bir psikologun veya

bir psikiyatrisin çözebileceği meseleydi.

O an kafama dank etti.

Bir doktora gitmemekle büyük hata ediyordum. Ayrıca bu

yıpratıcı hayata daha fazla devam edemeyecektim. Sonra başka

bir sorun beynimi kemirmeye başladı. Medeni ve kültürlü bir

insan olarak acaba neden doktora gitmekten kaçınıyordum?

Gerçekle yüzleşmekten korkmamın bir sebebi olmalıydı.

Bu düşünce beni büsbütün rahatsız etmeye başlamıştı.

Deryanın uyanabileceğine aldırmadan bir sağa bir sola dönme

ye başladım.

Hiç kuşku yok ki sorun benim beynimdeydi. Bu kadar

hayal görmemi başka nasıl açıklayabilirdim ki? Her şey benim

beynimde başlıyor yine orada bitiyordu, kısacası hastaydım ve

bunu kabullenmekten korkuyordum. Sarıkaya'da gördüğüm

97

Mehmetcan

Page 95: Osman Aysu - Travma

evin kâbuslarımdaki eve benzemesi de beynimin bana oynadığı

bir oyun olmalıydı. Ama bu korkuyu yenmeli ve mutlaka bir

doktora gözükmeliydim. Aksi halde bu iş daha da kötüye gi

decekti. Fakat sonra birden babamı hatırladım ve aklım yine

karışır gibi oldu. Tamam, ben hastaydım ve karabasanlar görü

yordum, ama babamın beni o eve yönlendirmesini nasıl açıkla

yacaktım? Babamın yanında çalışan Cemal Efendi'den gerçe

ği öğrenmiştim, babamı Şinasi diye biri ziyarete gelmemişti, o

halde bizim pederde mi hayal görüyordu? Benim kâbuslarımı

şekillendiren, benim rüyalarımı tamamlayan hayaller. Bunun

mantıksal bir açıklaması olabilir miydi hiç?

Arabanın içinde yan gözle Derya'ya baktım.

Bu gece tek kelime ile hârika görünüyordu. Hafif bir mak

yaj yapmıştı, aşırıya kaçmayan ama güzelliğini bütünüyle ortaya

çıkaran şekilde. Sırtında ipekli gibi hafif kaygan siyah bir elbise

vardı. Belki elbisenin rengi onu biraz daha yaşlı ve olgun gös

teriyordu ama çekiciliğini arttırdığı da bir vakıaydı. Füme rengi

çoraplar ve yine siyah uzun topuklu ayakkabılar giymişti.

Babamı ziyarete gidiyorduk. Daha doğru bir ifade ile evlen

meye karar verdiğim kızı pederle tanıştırmaya. İkimiz de heye

canlıydık. Aile çevrem oldukça dardı, şu an yaşayan ve aramda

kan bağı olan tek insan yaşlı babamdı. Filhakika Ankara'da ya

şayan bir teyzem ve onun hemen hemen benimle yaşıt iki oğlu

vardı, fakat ayrı şehirlerde oturduğumuz için pek sık görüşmez -

dik. Hele annemin vefatından sonra teyzemin ziyaretleri iyice

azalmıştı, ama kuzenlerim kafa dengiydi, İstanbul'a her gelişle

rinde onlarla buluşurdum.

Bu sabah da Derya'nın sımsıcak bedeninin vücuduma sa-

rılmasıyla uyanmıştım. Genellikle o benden evvel uyanır, kah

valtıyı hazırlardı. Dün gece de kâbus gördüğümden yeniden

uykuya dalmam gecikmiş, sabah erken gözlerimi açamamıştım.

9 8

Mehmetcan

Page 96: Osman Aysu - Travma

Ama sevgilimin sıcak nefesini yüzümde hissedince gözlerim

aralanmış suratına bakmıştım. O nefis gözlerindeki arzu dolu

bakışlardan da sevişmek istediğini hemen anlamıştım. Buna hiç

itirazım olmazdı; ben de pek çok erkek gibi sevdiğim kadınla

sabahları aşk yapmaya bayılırdım, isteğini geri çevirmeden der

hal karşılık verdim. Yatakta enfes dakikalar geçirdik, sanırım o

gece gördüğüm karabasanın etkisiyle Derya'ya hoyratça sahip

oldum. Bendeki aşın hırs ve azgınlığın sebebini sanırım, arzuma

atfetti. Oysa şuuraltımda o suratsız iblisle sevişmesini bir türlü

kabul edemememin kızgınlığı ve hoyradığı vardı. Derya ise mu

tadın dışındaki performansımdan fazlasıyla memnun olmuştu.

Bitkin bir şekilde yatağa serildiğimizde ikimizde iliklerimize ka

dar boşalmış ve rahata kavuşmuştuk.

Derya yeniden uyumaya hazırlanırken, "Son zamanlarda

seni hiç bu kadar arzulu görmemiştim," diye samimi bir itiraf

ta bulunmuştu mutlu bir şekilde gülümseyerek. Ona gerçeği,

içimde yaşadığım kıskançlık krizini açıklayamamıştım tabii.

Yorgunluktan ben de bitkin haldeydim, yeniden uykuya dal

mıştık...

O gün ikimiz de işi asmıştık.

Zaten uyandığımızda saat sabahın on buçuğunu geçiyordu.

Kahvaltı ederken sevgilim babamla ne zaman tanışacağını bana

bir daha sormuştu.

Nedenini tam kestiremeden, bu gece gidelim, demiştim.

Kelimeler ağzımdan dökülüvermişti bir kere, artık geri döne

mezdim. Çayımı yudumlarken hâlâ düşünüyordum; o güne ka

dar Derya evlilik için biraz daha sabırlı olmamız gerektiğini hep

söyler dururken, sevdiğim kadım gelin adayın bu baba, diye gö

türmem yakışık almazdı. Ama şimdi Derya da aynı arzuyu izhar

ettiğine göre zamanı gelmiş sayılırdı. Bu yüzden emri vâki yapıp,

hadi bu gece gidelim demiş olabilirdim. Ama gerçek neden bu

muydu? Yoksa yine babamla karşılaşmak mı istiyordum? Ona

soracağım bazı sualler mi vardı?

9 9

Mehmetcan

Page 97: Osman Aysu - Travma

Gördüğüm kâbusların boyutunu ve korkunçluğunu Derya'

dan sakladığıma göre, onun yanında meseleyi babama açamaz,

hatta sevgilimin dikkatini çekecek sualler de soramazdım. Gerçi

suallerimin rüyalarımda beni rahatsız eden görüntülerle ilişkisi

ni Derya anlayamaz, hatta buna ihtimal bile veremezdi, ama çok

zeki bir kadın olduğunu da hesaba katmalıydım, çok dikkatli

olmam gerekirdi.

O gün öğleyin babama telefon etmiş, akşam yemeğine Der

ya ile geleceğimi bildirmiştim. Babam çok sevinmişti bu habere.

O günü sevgilimle dolaşarak geçirmiştik. İkimizde işten kayta-

rınca Derya bunu fırsat bilip üstüne bazı giyecekler almak için

Nişantaşı, Maçka havalisinde mağazaları dolaşmış, tabii beni de

peşinde sürüklemişti. Giyim konusunda bu denli müşkülpesent

olduğunu bilmiyordum. Bir sürü dükkâna girip çıkmış, kılı kırk

yararak seçimini yapmıştı. Sonunda bir çift ayakkabı, kot pan

tolon, bir iki kazak, kaz tüyü anorak almıştı. Seçtiği her şeyde

de fikrime müracaat etmişti. Neredeyse bir yıla yakın arkadaş

lığımız sırasında ilk defa birlikte alışverişe çıkıyorduk. Genelde

ben hiç de onun gibi zor seçici bir insan değildim; bir şey ho

şuma gitti mi, acaba daha iyisini bulabilir miyim diye, vitrinlere

bakmam, hemen girer beğendiğim şeyi alırdım. Ama onunla

alışverişe çıkmak hoşuma gitmişti. Galiba en önemlisi son dere

ce uyumlu ve dikkat çekici bir çift oluşumuzdu. Daha hangi ma

ğazaya girersek girelim, hemen gözlerin üzerimize çevrildiğini,

tezgâhtarların âdeta bize hizmet etmek için koşuştuklarını fark

etmiştim. Galiba ben biraz kasıntı bir tiptim, ama Derya son

derece uyumlu ve sıcak kanlıydı. Bize hizmet edenlerle hemen

yakın ilişkiye giriyor ve fakat işi laubaliliğe dökmeden, aradaki

mesafeyi muhafaza ederek, hem sevgi ve ilgi, hem de yakın alâka görüyordu. Güzelliği ile herkesi teshir etmesi de cabasıydı.

Alışverişimiz bitince, elimizdeki paketlerle karnımızı do

yurmak için bir pizzacıya girdik. Her zaman hayret ettiğim ko

nulardan biri de buydu. Derya hiç yediklerine dikkat etmez,

1 0 0

Mehmetcan

Page 98: Osman Aysu - Travma

aşın kilo almaya yol açan karbonhidratlı yiyeceklerden uzak

durmazdı. O ince ve zarif bedeni nasıl muhafaza ettiğine şaşı

yordum. Zerrece kilo almıyordu.

Karnımızı doyurarak çıktığımızda hava kapalı ama yağış

sızdı. Elimizdeki poşetleri onun Honda'sına yerleştirirken, "Ne

dersin?" dedi. "Boğaza bir uzanalım mı? Nasıl olsa bugün mek

tebi kırmış çocuklar gibi serazadız."

Hiç itiraz etmedim. Benim de canıma minnetti. Etiler'den,

Bebek'e indik. Rumeli Hisarı civarında Derya arabayı deniz ke

narında bir yerde durdurdu. Arabadan inmeden önümüzdeki

manzarayı seyre başladık, ikimiz de konuşmuyorduk. Sessizliği

ilk defa o bozdu.

"Heyecanlıyım," dedi.

Sebebini tahmin ediyordum elbette, ama bozuntuya ver

meden sordum.

"Neden?"

Garipsemiş gibi yüzüme baktı. Önce sesini çıkarmadı, son

ra nazarlarını Boğaz'ın akıntılı sularına çevirerek mırıldandı.

"Bana babandan hiç bahsetmezsin. Nasıl bir insandır, me

rak ediyorum."

Gülümsedim.

"Yaşlı bir adam işte, ne olacak. Ama dünya tatlısıdır. Onu

herkes sever. Yaşamı boyunca kimseyi kırmamış, kimsenin ahi

ni almamıştır. Dürüst, sevecen ve son derece kibardır. Ondan

hoşlanacağına eminim."

"Umarım öyle olur."

"Bundan hiç kuşkum yok. Babam ayrıca güzellik meftunu

olan bir erkektir. Sana bayılacaktır. Senin gibi güzel bir kadını

seçtiğim için de bana teşekkür edecektir."

Derya da gülümseyerek fısıldadı.

"Abartma, Murat."

"Bana inanmıyor musun?" dedim.

Yüzüme minnetle baktı.

1 0 1

Mehmetcan

Page 99: Osman Aysu - Travma

"Bir kadının gönlünü alacak, onu yüceltecek lâflar etmesi

çok iyi becerirsin."

"Ne yani?" diye mırıldandım. "Mübalağa ettiğimi mi sanı

yorsun? Sen benim için dünyanın en güzel kadınısın."

Uzanıp elimi tuttu, sonra da gözleri ışıldayarak dudaklarına

götürdü...

1 0 2

Mehmetcan

Page 100: Osman Aysu - Travma

ABAM hayatından çok memnundu. Mutluluğu yü

zünden akıyordu. Hastalığı nedeniyle doktorlar alkol almasını

yasakladıkları halde, o gece bütün yasakları delmiş, gelin ada

yının şerefine sofrada onunla kadeh tokuşturmuştu. Gözlerini

Derya'dan ayıramıyordu. îşin hoş yanı, sevgilim de pederle ça

buk kaynaşmış, derin sohbetlere dalmışlardı. Her ikisini de tabii

iyi tanıyordum, davranışlarında içten ve samimi idiler; zorlama

nezâket kuralları uygulamıyorlar, birbirlerinden hoşlandıklarını

bütün açık yüreklilikleriyle ortaya koyuyorlardı.

Babam her daim ölçülü ve etikete riayet eden bir adamdı,

aldığı köklü istanbul terbiyesi nedeniyle, asla ölçüsüz davran

maz, hele yeni tanıdığı insanlara karşı daima mesafeli durur,

hatta bazı yabancılar onu bu yüzden kibirli ve biraz soğuk sa

nırlardı. Oysa bu gece bizim peder, gelininden ne denli hoş

landığını bütün alışkanlıklarını bir yana bırakarak her vesile ile

izhar ediyor, daha ilk geceden son derece mültefit ve sevgiyle

yaklaşıyordu.

1 0 3

Mehmetcan

Page 101: Osman Aysu - Travma

Derya'nın da babamdan çok hoşlandığını hissetmiştim. Çe

kingenliği çabuk kaybolmuş, babamın samimi davranış yakın

laşması karşısında o da aynı içtenlikle pedere saygı ve ilgi gös

termeye başlamıştı. Asıl mutlu olan bendim; sanki onların ça

bucak kaynaşmaları üzerine bir köşeye çekilmiş, sessiz ve sakin

konuşmalarını dinliyordum. Ne de olsa aynı iş sahasına mensup

olduklarından konuşacak konu bulmakta da pek zorlanmamış

lardı. Önce inşaat mevzularıyla açılan konuşmaları kısa bir süre

sonra daha özel alanlara kaymış, ikisi de birbirilerini daha iyi

tanımak üzere derinleşmişti.

Peder, gelini şerefine mükellef bir sofra kurdurmuştu. Ne

de olsa zengin bir adamdı; gelin adayının kalitesini önceden

tahmin etmiş gibi eski Fransız porselen yemek takımlarını çı

kartmış, Çek yapımı mavi kristal su ve şarap kadehlerini dizdir

miş, masanın üstünü gümüş şamdanlar ve çiçeklerle süsletmişti.

Her şey dört dörtlüktü. Ben bile ortama öylesine dalmıştım ki,

bütün sıkıntılarımı ve beynimi kurcalayan sorunlarımı unutmuş

gibiydim.

Bir ara babam Derya'ya dönerek, "Keşke Neslihan hanım

efendi de bu gece teşrif etselerdi, böylece kendisiyle teşerrüf

etmekten mübâhi olurduk," dedi.

Neslihan, Derya'nın annesiydi.

Sevgilim kıvanç içinde, hafifçe yüzü kızararak fısıldadı,

"inşallah, efendim. O da sizinle tanışmaktan gurur duya

caktır," dedi.

Her şey yolunda gidiyordu. Hem umduğumdan da iyi. Ha

yatta sevdiğim bu iki insanın anlaşıp kaynaşması haliyle beni de

memnun etmişti. Diğer zamanlarda babamda müşahede ettiğim

ve yaşına verdiğim o durgunluk hali tamamen zail olmuş, çocuk

gibi şenlenmişti. Hatta bir ara üçüncü kadeh şarabı içmeye kal

kışınca müdahale etmek zorunda kaldım.

"Baba," diye mırıldandım. "Alkol yasağını biliyorsun, bu

biraz fazla olmayacak mı?"

1 0 4

Mehmetcan

Page 102: Osman Aysu - Travma

Alınmış gibi yüzüme baktı.

"Yapma evlâdım. Kaç zamandır ağzıma içki sürmüyorum.

Bu mutlu gecemde de içmezsem ne zaman içeceğim?"

Bu samimi karşı koyuşa sesimi çıkaramadım.

Bizim Burhan beyin mutluluğu sanki sesinde gizliydi. Hak

lıydı da; alt tarafı zehir değildi ya içtiği. Bu müstesna mutlulu

ğuna itiraz ederek gölge düşürmek istemedim. Ama babamın

alkol yasağı bir an beni yine içimi kemiren düşüncelere sevk

etti.

Acaba o da, benim gibi zaman zaman hayaller mi görüyor

du?

Doktorları geçirdiği felcin beyin damarlarının büzülme

sinden kaynaklandığını özetlemişlerdi kısaca. Şinasi meselesini

hatırladım yine...

En azından bu gece o konuyu düşünmek istemiyordum,

ama elimde değildi. Beynimdeki tereddütler kesinlikle yok olun

caya kadar da sanırım beynimden silip atamayacaktım. Lâkin

asıl sorunun kimde olduğuna karar veremiyordum henüz.

Ben de bir anormallik olduğu kesindi, ama ya peder de?

Eski işçisinin seneler evvel öldüğü kesindi. Babamın

hizmetkârı Celâl Efendi de babamla görüşmeye kimsenin gel

mediğini ifade etmişti. Adamcağızın yanılmasına imkân yoktu,

zira babamın her türlü işleriyle o uğraşıyordu, eve gelen her

hangi bir ziyaretçisini hatırlamaması mümkün değildi. Hal

böyle olunca babamın beni o metruk eve yönlendirmesini nasıl

açıklayacaktım?

Bütün neşem kaçmak üzereydi. En iyisi, en azından bu

gece bu konuyu beynimden silip atmaktı. Ben de öyle yapmaya

gayret ettim...

Dönüş yolunda Derya sevinç ve mutluluktan uçuyordu.

"Eee, söyle bakalım," dedim. "Babamı nasıl buldun?"

105

Mehmetcan

Page 103: Osman Aysu - Travma

"Dört dörtlük bir insan. Tam bir İstanbul beyefendisi. Ba

yıldım babana. Çekinmeme hiç gerek yokmuş. İtiraf edeyim ki,

biraz ürküyordum."

"Neden?"

"Bana felçli, yaşlı bir adam demiştin."

"Doğru. Yine de öyle."

"Ama o tür insanlar, genellikle hayata küskün, aksi, ters mi

zaçlı olurlar. Fakat baban yaşama şevkiyle dolu, hayata dört elle

sarılmış, canlı bir kişilik. Ağzından bal damlıyor. Konuşmasını

dinleten, konudan konuya atlayan, hitabeti yerinde ve müthiş

zeki."

Derya'nın babamla ilgili son vasıflandırması beni bir an

huylandırmıştı.

"Zeki mi?" diye mırıldandım.

Şaşırmış gibi bana baktı.

"Evet, kanımca çok zeki bir adam."

"Nereden hükmettin buna?" diye sordum.

Biraz düşündü, omuzlarını silkti.

"Bilmem, bendeki intibaı öyle oldu. Hani leb demeden leb

lebi anlayan cinsten."

"Emin misin?"

Bu kez daha şaşırmış gibi beni süzdü.

"Ne demek istiyorsun sen? Babanın zeki olup olmadığını

bana mı soruyorsun?"

"Hı hıh. Sence onda bunamış bir hal var mı?"

Bu kez kızmış gibi homurdandı.

"Dalga mı geçiyorsun, Murat? Ne bunaması? Adamcağız

yaşına göre bizlerden bile zeki vallahi. Bu saçma suali de nere

den çıkardın şimdi?"

Aklımdan geçenleri belli etmemeye çalıştım.

"Şu hastalığı," diye fısıldadım. "Felç nedeniyle beyin da

marları devamlı daralıyormuş. Doktorların ifadesine göre bu da

bunamaya yol açarmış."

1 0 6

Mehmetcan

Page 104: Osman Aysu - Travma

"Yaa?" diye hayıflandı sevgilim. "Öyle mi diyorlar?"

"Evet."

"Kaç senedir bu halde?"

"Altı yedi seneyi geçti."

"Vah, vah çok üzüldüm," diye mırıldandı Derya. "Kaç ya

şında?"

"Altmış sekiz."

"Beyin kanaması filan mı geçirdi?"

"Evet. Yüksek tansiyondan."

Derya sustu bir süre. Konuyu kapatacağını sanmıştım. Ama

birden yeniden aynı mevzua döndü.

"Garip," diye fısıldadı kendi kendine konuşur gibi.

"Garip olan nedir?"

"Babanda bunama arazından şüphelenmen. Bende zihni tı

kır tıkır işleyen biri imajı yarattı. Ortama uyumu da mükemmel

di. Meselâ annemin adını sordu bana, sonra da hiç unutmadı.

Kelimeleri seçip kullanmakta da kusursuzdu."

Kendimi savunmak gereği duydum.

"Ama doktorlar bunama ihtimalinin yüksek olduğunu söy

lüyorlar."

"Halt etmişler," diye homurdandı sevgilim. "Doktorlara da

her zaman güvenmek caiz değil. Bazen onlar da olası ihtimalleri

biraz abartıyorlar. Mesela sen babanda hiç böyle bir araza şahit

oldun mu?"

Şinasi vakası beynime takıldı. Ama susmak zorunda kaldım.

"Hayır," dedim.

"Yazık. Çok tatlı bir adam. Kanım çok ısındı. Doğrusu bu-

narsa çok üzülürüm."

Konuyu değiştirmek istedim.

"O da seni çok sevdi."

"Emin misin?"

"Tabii sevgilim. Bunca yıllık babamı tanımaz mıyım? Sana

nasıl muhabbetle baktığını, nasıl ilgilendiğini fark etmedin mi?"

107

Mehmetcan

Page 105: Osman Aysu - Travma

"Evet, bunu ben de hissettim," diye fısıldayan Derya hafif

çe oturduğu koltuğa büzülür gibi oldu ve durgunlaştı.

"Ne o? Durgunlaştın birden."

Hafifçe içini çekti. "Dikkat ettin mi bilmem, kaderin bize

oyunu bu galiba," dedi.

"Neymiş o?"

"Sen anasız büyümüşsün ben de babasız. Hayatım boyunca

bir babanın yokluğunu hep hissetmişimdir."

Sesimi çıkarmadım.

Derya sordu tekrar.

"Annenin vefatının üzerinden çok zaman geçti mi?"

"Evet, çok oldu."

"Ne kadar?"

Derya bilmek istiyordu ve sorusu gayet mâsumâneydi....

Birden içimde bir ürperme hissettim. Zihnimi zorladım,

annemin ölüm senesini hatırlamaya çalıştım. Fakat gariptir, bir

türlü anımsayamıyordum. Sanki kafamın içi bomboştu. Kaşla

rım çatıldı. Bunu toparlayamamam olanaksızdı...

Derya iri gözlerini bana çevirmişti.

Cevap veremememi farklı yorumlamıştı galiba.

"Affedersin," diye fısıldadı. "Galiba istemeden seni eski ve

acı hatıralarına sürükledim. Anneni çok sevdiğini söylemiştin

bana."

Oysa o an ben bambaşka bir noktadaydım. Aklım annemin

ölüm tarihini hatırlayamama kilitlenmişti. Sorun sadece yıl, ay,

gün değildi. Olayı bütünüyle hatırlayamıyordum. Galiba daha

da acısı vardı...

Ben annemi hatırlayamıyordum...

Bir an BMW'nin direksiyonu ellerimin arasından kayar gibi

oldu. Neredeyse dehşete kapılıyordum. Ellerimi direksiyondan

kaldırmış yüzümü örtmüştüm. Neyse ki Derya'nın çığlığı ile to

parlandım, zar zor önüme bakıp frenlere asıldım. Sevgilim çığ

lık atmasa muhtemelen önümdeki araca çarpacaktım.

108

Mehmetcan

Page 106: Osman Aysu - Travma

Araba mıhlanıp kalınca Derya şaşkın şaşkın söylendi.

"Ne yaptın Murat? Az daha çarpışıyorduk. Ne oldu? Ne

den direksiyonu bıraktın?"

Sesim çıkmadı.

Ama Derya sinirlenmişti, tabii biraz korkmuştu da.

"İstersen ben kullanayım," dedi.

"Tamam, gerek yok. Ben sürebilirim," diye homurdandım,

sonra silkinerek yeniden direksiyona sarıldım.

Sevgilim dikkat kesilmişti. Bir yola bakıyor, arada bir de

başını çevirip beni inceliyordu. Önce başka lâf etmedi ama dik

katimi yeniden yola verdiğimi hissedince, hâlâ yaşadığımız olay

dan kendini sorumlu görerek fısıldadı.

"Affedersin," dedi yeniden. "Galiba seni üzecek bir lâf et

tim."

"Önemli değil."

Önemli olan hadiselerin beni üzmesi değil, i bir an annem

hakkında hiçbir şey hatırlayamamam olmuştu tabii. Yavaş yavaş

beynimdeki sis perdesi aralanıyordu.

"Orta okuldaydım," diyebildim güçlükle. "Onu çok sever

dim."

Endişeyle yüzüme baktı Derya. Hâlâ tam toparlanıp topar

lanmadığımdan endişesi vardı sanırım. Aklınca yeniden konuyu

değiştirmeye kalktı.

"Hayret, vakit gece yarısına geliyor ama köprü yoğun

hâlâ."

Onu duymamış gibi devam ettim.

"Kanserden öldü."

Ne diyeceğini bilemedi. Belli ki az önceki olayın etkisin-

deydi. Derya'yı tanırdım, şimdi konuya devam etmeyecek ama

müsait ve rahat olduğumuz zamanda konuyu tekrar açacaktı.

Aslına bakılırsa asıl korkan bendim. Bana kötü bir şeyler olu

yordu, beynimden bir zorum olmalıydı. Kısa bir süre için de

olsa, annem hakkında hiçbir şey haurlamamak kesinlikle hayra

1 0 9

Mehmetcan

Page 107: Osman Aysu - Travma

alâmet olamazdı. Eve döndüğümüzde ellerim titriyordu hâlâ.

Durumumu belli etmemek için ellerimi cebime sokmak zorun

da kalmıştım.

Güzel geçen bir günün gecesinin sonu yine bana azap ol

muştu. Artık başka çarem kalmamış, bir doktora gitmem farz

olmuştu. Tıbbi tedavi almak zorundaydım; bu böyle devam

edemezdi. Daireme girdiğimizde pek konuşmadık. Derya ses

sizce soyunup geceliğini giymiş sonra makyajını temizlemek için

banyoya gitmişti.

Bitkin bir şekilde yatağın kenarına iliştim.

Soyunacak halim bile yoktu.

Makyajını temizleyip banyodan çıkan Derya bana kısa bir

an baktı, halimdeki tuhaflığı hissetmemesi olanaksızdı ama o

anlayışla mırıldandı.

"Hadi hayatım, sen de soyunda bir an evvel uyuyalım. Bu

gün kaytardık, ama yarın tekrar iş başı yapacağız. Sabah zinde

kalkmalıyız. Benim iyice uykum geldi."

Sevgilim yalan söylüyordu düpedüz. Uykusu olmadığına

emindim, hele hayatında önemli yeri olacak, müstakbel kayın

pederi ile tanıştığı bir gece de daha bir yığın yorum yapmadan,

bana sualler sormadan yatağa girip uyuyacağına asla ihtimal

vermezdim. İkimiz de gençtik ve normal zamanlarımızda gayet

arzuluyduk. Bu gece de birbirimizin olmadan uykuya dalma

mız söz konusu olamazdı. Ama Derya, bitkinliğimi sezinlemiş

ve beni daha fazla yormamak için uyku bahanesine sarılmıştı.

Anlayışlı davranıyordu.

Bu durum beni büsbütün rahatsız etmişti.

Yatağın iliştiğim ucundan kalkarak âdeta ayaklarımı sü

rükleyip ben de tuvalete kadar gittim. Kapıyı kapatıp aynadaki

aksime baktım. Gerçi yüzüm biraz solgundu ama ilk bakışta

halimde belirgin bir değişiklik görünmüyordu. Bu gece araba

1 1 0

Mehmetcan

Page 108: Osman Aysu - Travma

kullanacağım diye fazla şarap da içmemiştim babamın evinde.

En kabadayısı iki kadeh içmiştim, içkiyle başı pek hoş olmayan

Derya bile benden fazla içmişti.

Elektrik ışığında ellerimi inceledim. Titremeleri durmuş

tu ama ben hiç de rahat değildim. Betim benzim kül gibiydi.

Sanki midesi bulanan ve her an istifra edecek biri gibi yüzüm

yeşilimsi-gri bir hal almıştı. Oysa midem de bulanmıyordu.

Önce ceketimi çıkardım, sonra kravatımı çözdüm. Kollarımı sı

vayıp belki açılırım diye, soğuk suyla ellerimi yüzümü yıkadım.

Hiçbir yararı olmadı.

Acaba uyuyabilecek miydim?

Her zamanki gibi uyumaktan da ürküyordum. Bu gece yeni

bir kâbus görmeye çok müsait bir ruh halim vardı ve artık bey^

nimin, vücudumun yeni bir kâbus fırtınasını kaldıramayacağını

düşünüyordum. Havluyla yüzümü kurularken bir gerçeği daha

kavrar gibi oldum. Galiba gördüğüm karabasanlar sadece rü

yama münhasır değildi. Bu gece otomobilde annemi bile hatır

layamadığımı hesaba katarsak o halimi bile geçirdiğim bir nö

bet şeklinde yorumlayabilirdim. Kısa bile sürse o vakanın izahı

yoktu. Ayrıca dün gündüz vakti işçim Halit'le gittiğim o metruk

evde gündüz gözü yaşanmış bir hadiseydi. Kâbuslarımdan ta

nıdığım o evi de gerçekle karıştırmam belki de beynimin bana

oynadığı bir oyundu. Daha buna benzer bir sürü soru sorabilir

dim kendime.

Bir robot gibi mihaniki adımlarla banyodan çıkıp yatak

odasına dönmüştüm. Banyoda ne kadar oyalandığımı bilmi

yordum ama Derya çoktan yatağa girmiş, girmeden önce de te

pedeki ışığı söndürüp karanlıkta kalmamam için sadece benim

tarafımdaki gece lambasını yanık bırakmıştı. Ona bir göz attım.

Sevgilim uyuyormuş gibi gözlerini yummuştu. Bu kadar çabuk

uykuya dalmadığına emindim ama benim de dinlenmem için

uyuyor taklidi yapmayı yeğlemişti.

Genelde tertipli bir adamımdır, yatağa girerken sırtımdaki

1 1 1

Mehmetcan

Page 109: Osman Aysu - Travma

giysileri rast gele bir yere çıkarıp atmam. Ama o gece ceketimi

bile askıya asmadan soyunup yatağa giriverdim. Gerçekten yor

gun hissediyordum kendimi ve tek istediğim hiç rüya görmeden

sabaha kadar deliksiz bir uyku çekmekti.

Ama bunu başaracağımdan çok şüpheliydim. Artık insan

hayatında rahat, sağlıklı ve deliksiz bir gece uykusunun ne an

lama geldiğini ve ne kadar önemli olduğunu ancak yeni yeni

anlıyordum. Yorganı kaldırıp Derya'nın yanına iliştim. Sevgilim

yatağın sarsılmasında geldiğimi anlamış gibi, gözlerini aralama

dan, "Allah rahatlık versin," demişti.

; Hepsi o kadar... Sadece üç kelime...

Fakat gariptir, yatağımın rahatlığı beni gevşetmiş, umma

dığım halde beni uykunun derin ve davetkâr karanlık dehlizine

doğru çekmeye başlamıştı. Bu kadar çabuk uykuya dalacağımı

hiç sanmazdım. Daha da garibi o gece sabaha kadar mışıl mışıl

uyumam olmuştu...

Şantiye binasına girdiğimde Behzat masanın başında nes-

kafe içiyordu. Oda da yalnızdı. Beni görünce gülümseyerek

yerinden kalktı. "Günaydın ortak," diye mırıldandı. Dün onu

işlerimizin yoğunluğuna rağmen tek başına bırakmıştım. Ama

hiç de bozulmuş bir hali yoktu, hatta bir haber bile vermediğim

için serzenişte bulunmamıştı.

"Günaydın," dedim.

"Kahve ister misin?"

"Ver bakalım bir tane."

Behzat kupaya kahve ve krema koyarken nihayet sordu.

"Dün Derya ile birlikteydiniz, değil mi?"

Başımı tasdik edercesine salladım.

"Tahmin ettim zaten. Sen gelmeyince belki nedenini öğ

renirim diye bürosundan aradım, hiç uğramadığını söylediler.

Anlaşılan dün ikinizde kaytardınız işten. Ben de cebinizden

1 1 2

Mehmetcan

Page 110: Osman Aysu - Travma

arayıp sizleri rahatsız etmek istemedim. Hayır ola, sizler pek işi

böyle kaytarmazdınız, önemli bir şey mi oldu?"

"Öyle sayılır," diye homurdandım.

Merakla yüzüme baktı. Ama mahremiyetimize girmemek

için bekledi, benim bir açıklama yapmamı ister gibi. Behzat'ın

belki de en sevdiğim yanlarından biri de buydu; insanların özel

hayatına burnunu sokmaktan kesinlikle kaçınırdı. Ben açıklama

yapmazsam fazla sual sormayacağından emindim.

"Dün gece Derya'yı babamla tanıştırdım," dedim.

Zevkle sırıttı.

"Burhan amca gelinine bayılmıştır artık. Değil mi?"

"Evet," diye mırıldandım. "Çabucak kaynaştılar."

"Hiç de şaşmam. Geç bile kalmıştın zaten."

Fakat bendeki durgunluğu görünce kahve fincanını elime

doğru uzatırken homurdandı.

"Eee, suratın niye asık? Başka bir şey mi oldu?" diye sordu.

Ona hemen cevap veremedim. Birkaç saniye durakladım.

Behzat'tan hiç ayrım gayrım yoktu, ortağım olarak ona hayatım

daki bütün mahremiyetleri anlatabilirdim. Nitekim Derya'ya

âşık olduğumu da ilk ona anlatmıştım. Sonunda başım önüme

eğik fısıldadım.

"Behzat, benim bir sorunum var."

"Ne sorunu?"

"Şu gördüğüm rüyalar. Kâbusa dönüştüler. Korkuyorum

artık."

Sanki daha önemli bir şey söyleyeceğimi düşünmüş gibi kü

çümseyen bir ifade şekillendi yüzünde.

"Tabii oğlum," dedi. "Bu kadar dinlenmeden çalışırsan

olacağı budur. Yorgunluktan geberiyorsun. Sana kaç defa söy

ledim, şöyle bir hafta on gün bir dinlen, bak ne rüya görürsün,

ne kâbus. Hani Derya'yı alıp bir Akdeniz turu yapacaktınız, ne

oldu?"

"Durum o kadar basit değil," diye söylendim.

1 1 3

Mehmetcan

Page 111: Osman Aysu - Travma

Behzat ciddileşerek yüzüme baktı.

"Ne demek istiyorsun?"

"Sanırım bu mesele tatile çıkmakla hal olacak gibi görün

müyor bana."

"Ne yani? Sapasağlam adamsın yahu. Neyin olabilir k i?"

"Mesele de bu ya. Bana neler olduğunu ben de kestiremi

yorum."

"Bırak Allah'ını seversen, Murat! Saçma sapan birkaç düş

gördüm diye kendini ruh hastası mı sanıyorsun şimdi?"

"Ama olabilirim de."

Elindeki kahve bardağını dudaklarına götürürken beni

süzdü.

"Bilmediğim başka şeyler de mi var?" diye sordu.

"Galiba öyle."

Bir an durakladı. "Anlatmak ister misin?"

Aslında güvendiğim birine içimi dökmek istiyordum, buna

şiddetle ihtiyacım vardı ve bu konuda Behzat'tan iyisini bula

mazdım.

"Sana anlatmıştım," dedim. "Şu rüyalarıma giren metruk

evi.

"Eee, ne olmuş yani?"

"O ev birden karşıma çıktı. Yani gerçek hayatta. Kabusla

rımın dışında."

Biraz şaşırarak yüzüme baktı.

Ne diyeceğini pek bilemeden homurdandı. "Nasıl?"

Ona olanları anlattım. Behzat birkaç saniye suskun kaldı.

Sanırım aklında mâkul bir açıklama tarzı arıyordu. Sonunda

gülerek mırıldandı.

"Hâlâ anlamıyor musun? dedi.

"Neyi?"

"Aslında o metruk evi rüyalanndaki ev sandın. Şuuraltının

sana bir oyunu. Zira beynin hep o evle meşgul. Rüyaların bey

nine iyice işlemiş. Birden karşına eski ve harap bir bina çıkınca

1 1 4

Mehmetcan

Page 112: Osman Aysu - Travma

onu rüyalarına giren ev sandın. Hepsi o kadar ve bu denli ba

sit."

"Hayır," diye inledim. "Bu kadar basit değil. Çünkü o evin

üst kattaki odasında o ahşap masayı dahi buldum."

Buna birden karşılık veremedi. Aklının karıştığını anla

mıştım. Bu kez kekelemeye başladı. "Tesadüf de olabilir," diye

söylendi.

"Ne tesadüfü Behzat!" diye gürledim.

"Dur yahu! Hemen paniğe kapılma... Anlattıkların zaten

saçma sapan şeyler. O eve giderken her seferinde yarıştığın kötü

adam, bir seferinde seni karşılayan yüzü olmayan hizmetkârlar,

bütün bunları mantıkla açıklayabilir misin? Belli ki rüyalarının

etkisindesin. O masaya gelince belki işe yaramadığı için terke

dilmiş bir eşya olabilir. Kimsenin işine yaramadığı içinde orada

terkedilmiştir."

Acı bir şekilde gülümsedim.

"Başka bir eşya değil de, rüyalarımda gördüğüm tek o masa

mı?" dedim.

Bu kez susmak zorunda kaldı.

"Hepsi o kadar da değil."

Bir kere daha endişeyle yüzüme baktı.

"Başka ne var?"

Seneler evvel ölmüş Şinasi Sarıkaya'nın babama vaki ziya

retini anlattım. Cemal Efendi'nin söylediklerini de.

Büsbütün afallamıştı.

"Yani baban o eski yanında çalışan adamın öldüğünü bil

miyor mu?"

"Duruma bakılırsa, bilmiyor," diye söylendim.

Behzat inanamaz gibi homurdandı.

"Yahu sakın Burhan amca da bunamaya başlamış olmasın.

Olur mu olur yani. Kaç senedir o halde. Bu son söylediğin ina

nılır gibi değil."

Birkaç saniye düşündüm ben de. Sonra ortağıma sordum.

115

Mehmetcan

Page 113: Osman Aysu - Travma

"Üniversitedeki talebelik yıllarımızda sık sık bizimkilerin

yazıhanelerine de şantiyelerine de giderdik. Sen Şinasi Sarıkaya

diye birini hatırlıyor musun o yıllardan?"

Behzat düşünmeye başladı. Daha sonra olumsuzca başını

salladı.

"Çıkaramadım," dedi. "Ne iş yaparmış şirkette?"

"Ben de bilmiyorum."

"Burhan amcaya sormadın mı?"

"Fırsatım olmadı. Bir de öyle şaşırmıştım ki, itiraf edeyim

akıl edemedim."

"Tuh be! Keşke sorsaydın. O devirde çalışan ustalardan

birimiymiş, yoksa muhasebede görev yapanlardan mı? Ben

kambur bir adamı anımsıyorum ama onun da adı Şinasi değil

Şakir'di sanırım. Muhasebe işlerine bakardı galiba."

İşin kötüsü, ben o kamburu da anımsamıyordum.

"Bana sorsana bir daha," dedi Behzat.

"Neyi sorayım?"

"Bu Şinasi denen adamı tabii, kimi olacak. Ne iş görürmüş,

şirketten ne zaman ayrılmış falan filan."

Sinirlenerek homurdandım.

"Ne yararı olacak Behzat? Sana adam çoktan ölmüş diyo

rum. O yörede oturan bizim işçiler bile yıllar önce öldüğünü

biliyorlar. Kalıpçı Selim de, Halit de aynı şeyi söylediler."

"O da doğru ya," diye beni tasdik etmek zorunda kaldı

Behzat. Ama sonra hemen itiraza kalkıştı. "Sen onlara boş ver.

ikisi de cahil, geri kafalı şeyler. Baksana, bu devirde hâlâ hort

laktı, yok cindi, hayaletti diye abuk subuk şeylere inanıyorlar.

Ev metruk ise çevre halkı böyle hikâyeler uydurmaya bayılırlar.

En iyisi biz gidip mahallinde bir araştırma yapalım."

Yadırgayarak ortağıma baktım.

"Ne araştırması?"

"Yahu diyelim ki, o araziyi satın almaya kalkıştık. Sahibinin

kim olduğunu öğrenmeyecek miyiz? Sen bu cahil heriflere boş

116

Mehmetcan

Page 114: Osman Aysu - Travma

ver. Bak görürsün, bizim gibi iki kalontor müteahhit ortaya bir

çıksın, senin Şinasi'nin izini hemen buluruz. En azından ada

mın gerçekten ölüp ölmediğini öğreniriz. Bizi gerçek alıcı sanıp

hemen peşimizden koşarlar."

Behzat doğru söylüyor olabilirdi.

Düşündüm bir an. Ama öyle de olsa, Şinasi denen adam ger

çekten yaşasa bile babama yaptığı ziyaretten Cemal Efendi'nin

haberi nasıl olmazdı? Behzat üzüntümü anlamış gibi, "Hadi "

dedi. "Atlayıp arabaya gidip şu işi enine boyuna bir inceleye

lim."

Çaresiz yerimden kalktım...

117

Mehmetcan

Page 115: Osman Aysu - Travma

EHZAT'ın High Lander'ı homurdanarak çamurlu

tepeyi tırmanmaya başladı. Yol gerçekten tam balçıkla kaplıy

dı, ama güçlü jeep fazla zorlanmadan yol alıyordu. Metruk eve

yaklaştıkça ikimizi de bir sessizlik almıştı. Araç tepeye varınca

Behzat merakla aşağıdaki viraneye baktı. Çevrede zaten başka

hiçbir yapı yoktu ama ortağım gayri iradi sordu.

"Bu mu?"

"Evet," diye mırıldandım.

Bir an bayırdan aşağıya inmeden frene basıp yukarıdan vi

rane evi inceledi. Sonra tamamen bana mesleki gibi gelen bir'

merakla fısıldadı.

"Bu yöre için biraz garip bir yapı değil mi? Bir gecekondu

göreceğimi sanmıştım, ama burası eski ahşap İstanbul evlerine

benziyor. Ne zaman inşa edilmiş acaba?" dedi.

"Hiç bilgim yok."

"Neyse, araştırıp öğreniriz. Nasıl olsa yapıldığı tarihi bilen

biri çıkar."

118

Mehmetcan

Page 116: Osman Aysu - Travma

"Umarım," diye fısıldadım.

Behzat arabayı vitese takmadan önce bana dönüp baktı.

Herhalde yüzümdeki gergin ve sinirli ifadeyi sezinlemiş olma

lıydı. Ona bakmıyordum fakat içimden bir his onun da gerildi

ğini söylüyordu.

Ağır ağır bayırdan aşağıya süzülmeye başladık. Gayet yavaş

gitmemize rağmen koca jeep bir ara savrulur gibi oldu. Neyse ki

bir problem yaşamadık ve evin önüne kadar geldik. Yine etrafta

tek bir Allah'ın kulu görünmüyordu.

Önce ben indim araçtan.

iki tepenin arasından kopup gelen sert bir rüzgâr yüzümü

yaladı. Havanın serin olduğunu pek tabiidir ki biliyordum ama

sanki bu uğursuz eve gelince ortam bile değişmeye başlıyor, ik

lim içimdeki korkuya uygun olarak serdeşiyordu. Jeep'in içinde

de hissettiğimiz sert poyraz şimdi fırtına gibi esiyordu.

Behzat'ın yanıma gelmesini bekledim. Ortağımın biraz er

ken seyrekleşmiş saçları rüzgârında etkisiyle uçuşup duruyor

du. Yanıma yaklaştı. Belli etmemeye çalışıyordu ama Behzat'ın

da nedense hafifçe ürktüğünü hissetmiştim. Az önce çevre

sâkinlerinin hortlak ve hayaletlerle ilgili dedikodularına alaylı

şekilde yaklaşan ortağım da şimdi metruk evi görünce etkilen

mişe benziyordu.

"içeriye girmek istiyor musun?" diye sordum yüzüne bak

madan.

Ortağım ve çocukluk arkadaşımı tanımaz mıydım, "Buraya

kadar gelmişken, görmek isterim tabii," diyen sesindeki çatlak

ve ürkek sesi yakalamıştım. Belli etmemeye çalışıyordu ama

bendeki korku sanırım ona da sirayet etmişti.

Sokak kapısına yaklaştım evin.

Esen sert rüzgârla her zaman aralık duran tahta kapı ileri

geri aralanıp duruyordu.

Hafifçe ittim kapıyı. Öne geçerek içeriye girdim.

Behzat bir adım arkamdan geliyordu. Tam yanıma gelip

1 1 9

Mehmetcan

Page 117: Osman Aysu - Travma

durdu. İçeride diğer gelişimde fark etmediğim bir koku vardı.

Sanki ahşabın zamanın etkisinde kalarak çürümesinin verdiği

pis ve sevimsiz bir koku. Kırık camlardan dolan rüzgâr anafor

lar yaratıyordu içerde.

Behzat'a bir nazar attım. Yüzü bembeyazdı. Yani uğursuz

luğuna inanamadığı boş bir evi gezerken olması gereken rahat

lıktan bir hayli uzaktı.

Demek ki onu da tedirgin eden bir şey vardı. Kendi korku

mu anlayabilirdim; zira rüyalarımda bir kâbus gibi şekillenen

evin gerçeğiyle karşılaşmak beni haliyle ürkütebilirdi ama onun

da heyecanlandığına bakılırsa, bu lanetlenmiş evin insanı çar

pan, etkileyen bir büyüsü olmalıydı.

İkimizden de ses çıkmıyordu.

Tam o sırada karşımızdaki loş bölmelerden üst üste sert

sesler gelmeye başladı. Behzat hemen, "Bu da ne?" diye sordu

kısık sesle.

Sesi bile korkmuş gibiydi.

Kendimden emin bir şekilde mırıldandım. "Arka odaların

çarpan panjurlarından birinin çıkardığı ses," dedim. "Evin bü

tün camları kırık. Rüzgârın etkisiyle panjurlar sallanıp duruyor.

Korktun mu yoksa?"

"Saçmalama. Gündüz vakti, boş bir evde neden korkaca

ğım ki?"

İçimden gülümsedim ama bunu Behzat'a belli etmedim.

Normal şartlarda Behzat gibi erişkin biri rahatlıkla bu sesin

kaynağını tahmin edebilirdi, ama gerginliği nedeniyle toparla-

yarnamış, ürkmüştü birden.

"Gidip bir bakalım mı?"

Olur, anlamında başımı salladım. Anlaşılan önce ilk giriş

katını inceleyecektik. O an ilk defa garip bir beklentiye kapıl

dım. Sanki her an karşımıza düşlerimde gördüğüm yüzü beyaz

bez parçasıyla örtülmüş hizmetkârlardan biri çıkacakmış gibi

geldi bana. Düzgün muhakeme yapamadığımın farkındaydım,

1 2 0

Mehmetcan

Page 118: Osman Aysu - Travma

ama öyle birinin Behzat'a da görünmesini doğrusu bir an çok is

temiştim. Rüyalarımda yaşadığım vahşetin başkaları tarafından

da hissedilmesini istemek gibi ters bir beklentiye sürüklenmiş

tim. Tabii böyle bir şey olmayacaktı. En azından onların sadece

kâbuslarımın mahsulü olduğunu idrak edecek kadar aklım ba

şındaydı çok şükür.

Viranenin arka tarafında iki oda vardı.

Bomboş, ahşap zemini kararmış, tahtaları yer yer çökmüş,

sevimsiz ve ürkütücü bir manzara, insan bir zamanlar burada

normal bir hayatın sürdürüldüğüne âdeta inanası gelmeyecek

kadar zamandan kopuktu. Odalardan birinin tam ortasında

kocaman bir tarla faresinin leşi duruyordu. Onu görür görmez

safram kabarmıştı.

Yeniden girişteki hole döndük.

Behzat, "Ne sevimsiz bir yer," diye fısıldadı. Sonra galiba

elinde olmadan bana soruverdi. "Düşlerinde de buraları böyle

mi görüyorsun?"

Bir an düşündüm, sonra başımı sallayarak onayladım.

"Gel," dedim. "Asıl seni üst kattaki o berbat odaya götü-

reyim."

Bir an Behzat'ın itiraz ederek, boş ver artık, çıkalım bura

dan diyeceğini sandım. Ama o beni sessizce takip etti. Merdive

ne yürürken onu uyarmak zorunda kaldım.

"Basamaklara dikkat et, bazıları çürümüş."

One geçtim ve tırmanmaya başladık. Üst kata çıkarken si

nirlerim iyice gerilmeye başlamıştı. Aslına bakılırsa Behzat'ın

varlığından cesaret alıyordum. Korkak bir insan olmadığım ke

sindi, lâkin bu hayatta alışık olduğumuz türde bir korku kayna

ğı değildi; insanlar genellikle anlamadıkları, bilmedikleri bir şey

karşısında korku duyarlardı veya mahiyetini tayin edemedikleri

bir tehlike karşısında kendilerini buldukları zaman ürkerlerdi.

Belki boş bir evin korkulacak hiçbir yanı olamazdı, ama bu

ev kâbuslarınızda ısrarla size görünüyorsa o zaman içinizdeki

1 2 1

Mehmetcan

Page 119: Osman Aysu - Travma

korkuyu yenemiyordunuz. Dikkat edilmezse her an ağırlığımız

altında kopup dağılacak basamakları atlarken sordum.

"Korkuyor musun?"

"Hayır," dedi Behzat.

Ama sesi boğuk ve titrek çıkmıştı. Onun da ürktüğünü sak

lamaya çalıştığını hemen anlamıştım. Üstelemedim.

Üst kata çıkınca kapısı aralık duran odayı işaret ettim.

"İşte bu oda," dedim. "Düşlerim hep bu odada noktalanı

yor."

Kapının önünde duruyorduk. Meraka kapılan Behzat ya

vaşça aralık duran kapıyı itti ve başını uzatıp içeriye bir göz attı.

Sanki içeriye girmekte tereddüt ediyormuş gibi bir an durakla

dı. Sonra odaya bir adım attı.

Tahta masa tam odanın ortasında, her zaman ki yerinde öy

lece duruyordu. İtiraf edeyim ki, bir an onu yerinde bulamaya-

cakmışım gibi bir endişeye kapılmıştım; zira bu lânetli evle ilgili

hiçbir şaşırtıcı olay artık benim için sürpriz teşkil etmiyordu.

Behzat uzaktan kaba saba ham tahtadan yapılmış masaya

sanki bir eşya gibi değil de, tuhaf bir yaratık gibi bakıyordu.

Nihayet donuk bir sesle sordu.

"Derya'yı hep bu masaya bağlanmış olarak mı görüyorsun

düşlerinde?" diye sordu.

"Evet," diye mırıldandım.

"Ve de başında ona kötülük yapmaya çalışan eli bıçaklı bir

adam hayal ediyorsun?"

"Aynen öyle."

"Tuhaf... Çok tuhaf..."

Sinirlenerek homurdandım.

"Nesi tuhaf?"

Behzat'ın dudakları iki yanına sarktı.

"Ne bileyim, oldukça yadırgadım. Sağlıklı bir insanın ha

yatında daha önce hiç görmediği bir evin böyle ürkütücü bir

kâbusa zemin olması çok ilginç."

1 2 2

Mehmetcan

Page 120: Osman Aysu - Travma

"Haklısın, ama olaylar aynen böyle gelişiyor."

Behzat'ın yüzüne baktım bir an. Ortağım sanki hiç umma

dığı bir şey yakalamış gibi nazarlarını kararmış tahta zeminin

üzerine dikmiş, yerde duran bir şeyi görmeye çalışıyormuş gi

biydi. Titrek bir sesle sordu.

"Derya'yı bu masaya bağlanmış olarak mı görüyordun?"

diye sordu tekrar.

"Evet, dedim ya?"

"Sonra onu iplerinden sen mi çözüyordun?"

Bunun cevabı zihnimde pek berrak değildi. Düşündüm

birkaç saniye.

"Onu hatırlamıyorum," diyebildim,

"iyi düşün."

Bu garip sualler karşısında Behzat'a baktım.

"Neden soruyorsun ki?"

Behzat bana cevap verecek yerde ağır adımlarla masaya yak

laşıp yere eğildi ve masanın kalın ayaklarından birinin yanında

duran bir şeyi eline aldı. Ne olduğunu görememiştim. Ortağım

şimdi şaşkınlıkla elinde tuttuğu şeye bakıyordu.

"Nedir o?" diye sordum.

Behzat şaşkın bakışlarını bana çevirdi. Bir avucunun için

deki nesneye bir de endişe ile gözlerime bakıyordu. Bu kez hızla

yanma yaklaşıp tuttuğu şeye baktım.

Kesik, kalın bir ip parçasıydı bu.

Bir an betim benzim sarardı. Herhangi bir yorum yapama

dım. Gözlerimi arkadaşımın avucu içinde tuttuğu ipten alamı

yordum.

Sanırım ikimizin de aklından o an aynı şeyler geçiyordu.

Behzat bakışlarını yeniden elindeki ipe çevirmişti. Dikkatle

kesik parçayı inceliyordu.

"Ama bu imkânsız," diye fısıldadı kendi kendine.

"Nedir imkânsız olan?"

"Şu ip... Al, bir de kendin bak. incele..."

1 2 3

Mehmetcan

Page 121: Osman Aysu - Travma

Uzattığı ipi elime alıp baktım. Kalınca sıradan bir ip görün

tüsündeydi. Ama aklından geçenleri anlamıştım tabii. Dizleri

min bağı gevşedi. Sesim çıkmadı.

"Fark ettin mi? " diye sordu. "Bu ip yeni kesilmiş. Rengine

bak, sararıp solmamış. Eskiden kalma olsa, çürümüş, yıpranmış

olması gerekir. Allah, Allah! Buna bir anlam veremiyorum. Ke

silmeden hasıl olan lifler bile üzerinde duruyor daha."

Kekeleyerek mırıldandım.

"Ne düşünüyorsun?"

"Ne bileyim, Murat," diye söylendi. "Ama kalıbımı basarım

bu ip keskin bir bıçakla kesilmiş. Hem de yakın bir tarihte."

"Yani kâbuslarımda olduğu gibi, değil mi? Söylemek iste

diğin bu mu?"

Ortağım cevap vermedi.

Dalmış düşünüyordu. Sonra birden ürpererek, "Hadi, gi

delim buradan," diye mırıldandı ve aceleyle odadan çıktı. Ben

de hızla peşinden seğirttim. Çürümüş basamaklara aldırmadan

hızla merdivenleri indik...

Jeep'e girdiğimizde Behzat benden fazla sarsılmış gibiydi.

Hiç konuşmuyordu. Aracı çalıştırırken gayet dalgın bir haldey

di. Çamurlu yola arabayı sokarken endişeli bir şekilde söylen

meye başladı.

"Bu durum hiç hoşuma gitmedi, dostum."

"Açık konuş Behzat," dedim.

Ortağım bir yandan kesif çamurlu yolla boğuşurken bir

yandan da bana lâf yetiştirmeye çalışıyordu.

"Bilirsin, ben pozitif düşünceli bir insanımdır. Ne hayalet,

hortlak masallarına inanırım, ne de lanetlenmiş ev hikâyelerine.

Ama anlattıkların ve şu bulduğumuz ip parçası çok midemi bu

landırdı. Sana açık söyleyeyim, aklım karıştı birden."

"Yani?"

1 2 4

Mehmetcan

Page 122: Osman Aysu - Travma

Behzat bir an durakladı yine. Gözünü yoldan ayırıp kısa bir

süre gözlerimin içine baktı endişeyle.

"Bana her şeyi tam bir dürüstlükle anlattığına emin misin?"

diye sordu.

"Ne demek istiyorsun?"

"Bak Murat, benim aklım böyle şeylere pek basmaz. Bunca

yıllık arkadaşımsın, durumu hep senin rüyalarının yorgunluk

tan kaynaklandığını düşünüyordum. Ama bulduğumuz o kesik

ip parçası, somut bir delil niteliğinde. Dediğim gibi, keskin bir

bıçakla kesildiği de gün gibi aşikâr."

"Eee?"

Behzat'ın yüzü birden kızarmıştı. Aramızdaki eski ve köklü

arkadaşlığa rağmen birden utanmış gibi homurdandı.

"Sen hiç buraya Derya'yı getirdin mi?" diye sordu.

Şaşırmıştım.

"Yoo," dedim. "Niye getireyim ki?"

"Açık konuş benimle. Ortada babanın bir isteği söz konu

su, sevgilinde bir mimar. Belki onu evin halini göstermek, ne

yapılacağını kararlaştırmak için buraya getirmiş olabilirsin."

Ortağımın iddiasmdan pek bir şey anlamamıştım.

"Getirmedim, ama getirmiş olsam bile ne çıkar ki?"

Behzat yutkundu, aklından geçenleri ifadede zorlanır gi

biydi.

"Ne de olsa ikiniz de gençsiniz. Bu metruk evde hiç seviş

meye filan kalkmış olmayasınız?"

Gözlerim irileşti.

"Şaka mı yapıyorsun? O boktan evde böyle bir şeye kalkı

şacağımızı nasıl düşünürsün Behzat? Çıldırdın mı sen? "

"Senin hayal gücünün zengin olduğunu bilirim. Belki de

öyle bir şeye kalkıştınız, sonra da yaptığın seni etkilemiş olabi

lir. Yani düşlerine girecek kadar."

"Saçmalama."

"Öyleyse o yeni kesilmiş ip parçasının o evde ne işi var?

125

Mehmetcan

Page 123: Osman Aysu - Travma

Oda bomboştu, masadan başka tek görünen şey o ipti. Bunu

nasıl açıklayacaksın?"

Tepem atmıştı birden, ortağıma gürledim.

"Çıldırdın mı sen, Behzat? Nasıl düşünürsün böyle bir

şeyi? îşim gücüm yok da, sevgilimle o pislik yuvası berhane de

aşk fantezileri mi yaşayacağımı sanıyorsun?"

Behzat önüne baktı, mahcup olmuş gibi yutkundu.

"Kusura bakma," diye fısıldadı. "Saçmaladım galiba. Bana

öyle esrarengiz olaylar anlattın ki, elimde olmadan ben de hayal

kurdum sanırım. Hem kabul edelim ki, o harap evin gerçekten

insana tesir eden bir yanı var. İçeri girer girmez ürperdim. Bo

şuna dememişler içinde hayaleder dolaşıyor diye. İnsana ürperti

veren, korku sindiren garip bir tarafı mevcut. O ipi görünce de

iyice saçmaladım."

Sustuk ikimiz de.

Arkadaşım merakla sordu.

"O ipi orada bırakmadın, değil mi?"

Evden çıkarken ipi montumun cebine tıkmıştım. Elime ce

bime sokup ipi çıkardım.

"Yanıma aldım," dedim.

"Bir daha bak. Ne kadar yeni, değil mi?"

Şaşkın şaşkın ipi inceledim. Behzat haklıydı. Eskiden kal

mış, zamanın yıpratıcı etkisine uğramamıştı. Bunu nasıl açıkla

yabilirdik? Düşünmeye başladım.

"Belki de yakın zamanda biri eve girmiştir," diye tahminde

bulundum.

"Belki de. Ama herkes bu evin boş ve lânetli olduğunu bili

yormuş, bana öyle söylemiştin. O zaman kim elinde iple bu eve

girer ki? Ne almayı düşünmüş olabilir?"

"Kim bilir?" dedim. "Belki de hâlâ çalınacak bir şey kal

mıştır diye hayal edenler olabilir."

"Hiç sanmam," dedi Behzat.

Kafam atmıştı yine.

1 2 6

Mehmetcan

Page 124: Osman Aysu - Travma

"Bana mâkul bir şey söyle, Behzat!" diye bağırdım.

O da sesini yükseltti.

"Ne bileyim birader, aklıma bir şey gelmiyor ki?" dedi.

"Belki de biz yanılıyoruz. Bizimki saçma bir varsayımdan

ibaret; ipin yeni kesilmiş olduğu hükmünü çıkardık. Nereden

bileceğiz, bu işin uzmanı değiliz ya..."

Baktım, Behzat bizim şantiyenin yolunu tutmuştu. Cesare

timi toplayıp sordum.

"Hani çevrede araştırma yapacak, evin geçmişini bilenlere

sorular soracaktık. Vaz mı geçtin yoksa?"

"Boş ver," diye homurdandı. "Bu hadiseyi unut. Burhan

amcaya da münasip bir dille evi onardım de. Adamcağız nasıl

olsa, gidip bir göreyim diyecek hali yok ya. Bu olay hiç hoşuma

gitmedi benim. Sen de beyninden silip atmaya bak."

ilk defa gülümsedim.

"Ne o? Yoksa korktun mu?" dedim.

Behzat sararmış çehresiyle bana dönüp en içten sesiyle ko

nuştu.

"Gerçeği bilmek ister misin? "dedi. "Korktum. Vallahi de

korktum. O ev gerçekten tekinsiz bir yere benziyor. Bir daha

adımımı atmam."

Açıklaması zordu fakat garip bir memnuniyet hissine ka

pılmıştım.

Demek olaylar karşısında paniğe kapdan tek insan ben de

ğildim...

127

Mehmetcan

Page 125: Osman Aysu - Travma

LLtfhK bir ip parçası âdeta hayatımdaki dengeleri altüst

etmişti. Akşam eve dönmeye çalışırken arabanın içinde zihnim

yine bu mesele ile meşguldü. O zamana kadar meseleyi hafi

fe alan, anlattıklarımı bedenî ve fikrî yorgunluğuma bağlayan

Behzat bile ürkmüş ve en kötüsü bana hasta biriymişim gibi

bakmaya başlamıştı.

Ne garipti, ilk nazarda aklına gelen ihtimal kafamın tasının

atmasına yol açmıştı. Böyle bir olasılığı düşünmesi bile yanlış ve

de ayrıca çirkindi. Ben öyle çılgın cinsel fantezileri olan biri de

ğildim; bunu Behzat'ın da bilmesi gerekirdi. Ayrıca öyle fante

zileri yaşamak istesem bile, bula bula o evi seçmem nasıl müm

kün olurdu, başka yer mi kalmamıştı? Ortağıma bozulmuştum.

Fakat itiraf edeyim ki, arabanın içinde köprü trafiğinin insanı

delirten dur kalkları arasında şimdi ben de o ipi düşünmeye

başlamıştım.

Behzat'ın haklı olduğu cihetler vardı. Bunu inkâr edemez

dim.

128

Mehmetcan

Page 126: Osman Aysu - Travma

O ip kesinlikle yeni idi. Oraya düşürülmüş veya kasten

bırakılmıştı. Evet, kâbuslarımda Derya'yı o masanın üzerinde

bağlanmış olarak görüyordum, ama neden Halit'le geldiğim

seferde o ipi fark etmemiştim? Gözümden mi kaçmıştı acaba?

Belki de o masanın ruhumda yarattığı nefret nedeniyle yerlere

hiç dikkat etmemiştim.

Trafik yoğunluğunu bütün şiddetiyle devam ettiriyordu.

Adım adım ilerliyordum.

Galiba ruhumdaki asıl fırtına, düşlerime giren kâbuslarla

gerçek yaşamda uyanıkken karşılaştığım ve izahında zorluk çek

tiğim olayların esrarengiz bir biçimde örtüşmesiydi. Hem bir

şeye daha dikkat etmiştim; korku içime sindikçe gerçek hayatta

karşıma gün be gün yeni vaka anlam veremediğim tarzda ortaya

çıkıyordu. Belki bir ruh doktoru düşlerime bir izah getirebilir,

bana yardımcı olabilirdi, ama babamın ölmüş bir emektarının

kendisini ziyaret ettiğini söylemesini, onarımını istediği evin

karşıma rüyalarımda gördüğüm ev olarak çıkmasını ve bugün

bulduğumuz ipi nasıl açıklayacaktım? Çaresizlik karşısında ak

lım karışıyor ve gittikçe işin içinden çıkamaz hale geliyordum.

Ayrıca rüyalarımda benle didişen, sevgilimi öldürmeye kal

kışan o suratsız adam kim olabilirdi? Düşlerin semboller üzerine

kurulu olduğunu biliyordum, o yüzsüz iblis kötülüğümü isteyen

bir düşmanım olmalıydı. Ama kim? Çok düşünmüş ama öyle

birini bulamamıştım. Hayatta bana düşman veya hasım olacak,

kötülüğümü isteyecek hiç kimseyi hatırlamıyordum.

Daha hâlâ Anadolu yakasındaydım ve köprü girişine vara

mamıştım. Kolumdaki saate bir göz attım, yedi buçuk olmuştu.

Derya çoktan eve gelmişti herhalde. Ona gecikeceğimi söyle

mek için telefona sarıldım. Zilin üçüncü çalışında sevgilim te

lefonu açmıştı.

"Merhaba, hayatım," dedim. "Evde misin?"

"Çoktan geldim. Sen neredesin?"

"Trafik çok yoğun. Köprü girişine yaklaşıyorum."

1 2 9

Mehmetcan

Page 127: Osman Aysu - Travma

"Tamam," dedi.

"Bu gece ne yapacağız? Dışarı da yiyelim mi?"

"Hiç gerek yok sevgilim. Ben erken dönünce bir şeyler ha

zırladım bile."

Buna sevinmiştim. Ruhsal gerginliğim beni fiziksel olarak

da bir hayli yoruyordu, berbat geçirdiğim bir günün sonunda

bir de dışarıda yemek zor geliyordu bana.

"En geç yarım saat sonra evdeyim," diyerek telefonu ka

pattım...

Yaklaşık kırk dakika sonra da kapının zilini çalıyordum.

Derya güler yüzle karşılamıştı beni. Yanağıma bir öpücük kon

dururken, "Yorgun musun?" diye sordu.

"Eh, şöyle böyle," dedim.

Fazla üstelemedi. Yorgunluğumu herhalde günlük iş tem

poma, trafiğin bezdiriciliğine bağlamış olmalıydı. Yemeğe otur

madan evvel, ne de olsa aynı iş kolunda çalışmamız nedeniyle

şantiyedeki faaliyetlerle ilgili bir yığın sual sordu, merak ettiği,

aklına takılan mevzuları didikledi. Bozuntuya mahal vermemek

için ben de sabırla hepsini dilim döndüğünce cevaplamaya ça

lıştım. Sonunda, "Neyse," diye mırıldandı. "Zaten yarın ben de

sabahtan şantiyeye uğrayacağım, beraber bakarız," dedi.

"Yarın bürona uğramayacak mısın?"

"Uğrayacağım ama sabah sizin şantiyede olmak zorunda

yım."

Sesimi çıkarmadım.

Yemek esnasında da baktım, Derya neşeliydi. Bazen onun

neşesi bana da sirayet ederdi. Nitekim bu akşam da şakaları,

zekice yapılmış esprileriyle üzerimdeki sıkıntıyı hafifletmişti.

Televizyon seyretmeyi pek sevmezdi, boş vakitlerinde ya kitap

okur, ya da klasik müzik dinlemeyi tercih ederdi. Ama en büyük

zevki benimle çeşitli konularda konuşmaktı. Bu gece de çenesi

1 3 0

Mehmetcan

Page 128: Osman Aysu - Travma

düşmüştü, geniş kanepenin üzerinde oturmuş, devamlı konu

dan konuya atlayarak konuşuyordu. Bir ara ayaklarını toplayıp

kanepenin üzerine uzandı, başını dizime dayadı.

Ona âşıktım ve aramızda sevgiye dayanan güçlü birlikteli

ğimiz vardı. O an sanki biri dürtmüş gibi birden aklıma geldi.

Saçlarını okşarken kelimeler ağzımdan döküldü.

"Derya," dedim.

"Efendim, sevgilim?" dedi.

"Ben fantezileri zayıf ya da fazla gelişmemiş bir adam mı

yım?" diye sordum.

Başını hafifçe çevirip yüzüme baktı.

"Nasıl yani? Bu soruyu pek anlayamadım?"

Bir iki saniye durakladım. Zihnimi kemiren sualin gerekli

olup olmadığını düşündüm, ama sonra kendimi tutamadım.

"Meselâ," diye geveledim.

"Evet?"

"Meselâ cinsel ilişkilerimiz yeknesak mı? Daha değişik, he

yecan verici, farklılık gösteren sevişmeleri hayal ettiğin oluyor

mu hiç?"

Şuh bir kahkaha attı.

"Nereden aklına geldi, şimdi böyle bir sual?" diye gülerek

yüzüme baktı.

"Bilmem," dedim. "Arada sırada değişik ve fantezi sayıla

cak denemeler çiftleri birbirine daha yaklaştırırmış diye işitmiş-

tim."

"Galiba yalan da değil. Bir hakikat payı var sanırım. Şu ge

çen Pazar yaşadıklarımızı hâlâ unutamıyorum; değişik bir dene

meydi ve itiraf edeyim ki çok hoşuma gitmişti," dedi.

"Geçen pazar mı?"

"Tabii ya... Çok heyecanlanmıştın. Mükemmeldi doğrusu.

Senin zevkinin doruğa çıkması beni de müthiş mutlu etmişti. O

tür fantezileri kast ediyorsan benim bir diyeceğim yok."

Geçen pazar yaptığımız sevişmeyi anımsamaya çalıştım.

131

Mehmetcan

Page 129: Osman Aysu - Travma

Ama kafamın içi bomboştu sanki. Acaba ne yapmıştık?

Derya'yı bu denli mutlu eden ne denemiştik?

"Demek beğenmiştin," diye kekeledim.

"Senin hoşuna gitmedi mi yoksa? Fikir senden gelmişti."

Yutkundum. Sevgilimle bir hafta evvel yaptığım değişik bir

sevişmeyi nasıl unutabilirdim? imkânsız gibi bir şeydi bu. İçimi

bir ürküntü kapladı. Söyleyecek bir şey bulamıyordum. Onun

nasıl fantezi bir yanı olduğunu da sevgilime soramazdım.

Derya hınzırca gülümsüyordu.

"Yoksa aynısını bir daha mı denemek istiyorsun? " diye

sordu.

Kalbimin hızlı çarpıntısını hissetmesinden korktum. Güç

lükle, "Olabilir," diye fısıldadım.

"Ama bu sefer kollarımı ip yerine eşarpla bağla, biliyorsun

saatlerce o iplerin kızarıklığı bileklerimden geçmemişti."

Az kaldı kusacaktım.

Şiddetli bir mide bulantısı başlamış, midem kramp girmiş

gibi kasılarak acı bir safra gırtlağıma kadar yükselmişti. Sanki

bütün akşam yemeğinde yediklerim ağzımın içine kadar gelmiş

ti. Yüzüm de sapsarı olmuştu herhalde ki, Derya birden başını

kaldırıp, "Ne oldu?" diye sordu.

Acaba başıma gelenleri Derya'dan saklamakla yanlış bir iş

mi yapıyordum? Onu kaybetmek korkusu yüreğimi dağlıyordu.

Şayet ben bir ruh hastası isem, bu beraberliği devam ettirmemiz

en azından sevgilimin geleceği için çok zararlıydı. Ona bunu

yapamazdım. Bu affedilemez bir kötülük olurdu.

Ciddileşerek sualini tekrarladı.

"Nen var Murat? Yüzün birden sapsarı oldu."

"Midem," diyebildim. "Midem bulandı. Herhalde yedikle

rimden olmalı."

"Ama rahatsız edici bir şey yemedik ki?"

Kucağımdan kalkmış, kanepenin üzerinde doğrulmuştu.

iri mavi gözleriyle hâlâ beni inceliyordu.

1 3 2

Mehmetcan

Page 130: Osman Aysu - Travma

"Dolapta soda var, içmek ister misin? Getireyim mi?"

"Ben alırım," diye ayağa kalktım.

Dizlerim bedenimi zor taşıyordu. Sarsak adımlarla mutfağa

ilerlerken, inşallah peşimden gelmez diye içimden dua ediyor

dum. Gerçi midemdeki sert bir yumruk yemiş gibi duyduğum

kramp acısı devam ediyordu, ama asıl sorun beynimde esen fır

tınaydı. Böyle bir sual sormak nereden aklıma gelmişti acaba?

Kendimi yeterince tanıdığımı, böyle cinsel fantezilerden

pek hoşlanmadığımı sanırdım hep, oysa hiç hatırlamadığım şey

lere de kalkıştığım böylece sabit olmuştu şimdi. Acaba bu tür

ilişkilere daha önce de başkalarıyla girişmiş miydim? Nitekim

Behzat da yerde o ipi görür görmez aklına ilk gelen şey Der

ya ile böyle bir fanteziye girişip girişmediğimi sormak olmuştu.

Behzat'a sinirlenmiştim sabahleyin, ama şimdi, velev ki ö met

ruk evin haricinde de olsa Derya ile bu tür bir ilişki gerçekleş

tirdiğimi öğrenmiş bulunuyordum.

Mutfağın penceresini açıp derin derin soğuk havayı ciğerle

rime çektim. Dışarıda esaslı bir ayaz vardı. Soğuk hava yüzümü

yalarken sanki biraz rahatlamış gibi hissettim kendimi. Mutfak

ta ne kadar oyalandığımı bilmiyordum. İçerden sevgilimin sesi

yankılandı.

"Murat!"

"Geliyorum," diye seslendim.

Bir an ağlayacak gibi oldum. Kendimi zor tutuyordum.

Artık kuşkum kalmamıştı; bir hafta önceki sevişmemizi hatır

layamadığıma göre ben de bunama arazları başlamış sayılırdı,

korkarım babama dönmüştüm. Belki de babamdan da beter

bir hâle. Buzdolabının kapağını açarken hâlâ geçen pazarı ha

tırlamaya gayret ediyordum. O hafta sonunu nasıl geçirmiştik

acaba? Israrla kendimi zorluyordum, fakat nafile, anılarım bir

türlü canlanmıyordu.

Birden paniğe kapılır gibi oldum. Acaba hayatımda baş

ka hatırlamadığım olaylar da var mıydı? Buram buram soğuk

1 3 3

Mehmetcan

Page 131: Osman Aysu - Travma

terler döküyordum. Peki, en son Derya ile ne zaman sevişmiş

tim? Dün gece mi? Hayır, diye mırıldandım içimden. Dün gece

babama gitmiştik; sonra dönüşte arabada annemle ilgili anıla

rımı naklederken birden onu hatırlayamadığımı fark edince si

nirlerim gerilmiş ve durumu kavrayan Derya üstüme varmaya

rak dinlenmem için bana yaklaşmaktan çekinmişti. O hadiseyi

unutmuştum aslında, onu da hesaba katmak lâzımdı, annemin

yüz hatlarını da, onu kaybettiğimiz zamanı da çıkaramamıştım

bir süre.

Ama dün gece Derya ile sevişmediğimizi anımsıyordum.

Ya bir gün öncesi? Evvelki gün veya ondan bir gün ön

cesi, sevişmiş miydik? Zihnimi zorladım yine. Sonra büyük bir

keşifte bulunmuş gibi sevindim; tabii ya en son dün sabah bir

birimizin olmuştuk. Babamı ziyarete gittiğimiz günün sabahı.

Hatta yataktan geç kalktığımız için işi de sermiştik. Topu topu

aradan bir gün geçtiği halde bana haftalar gibi uzak gelmişti.

Oysa şimdi gayet net anımsıyordum. Gözlerimizi aynı anda aç

mıştık ve birbirimize sarılmış haldeydik. Sonrası malum, istek

ve heyecanla birbirimizin olmuştuk.

"Murat!"

Derya tekrar seslenmişti. .

Hemen buzdolabının kapağını açıp maden suyu şişesini

çıkardım. Sodayı bardağa boşaltırken sevgilim birden mutfak

kapısında beliriverdi. Çoraplarıyla, terliksiz geldiğinden ayak

seslerini duyamamıştım.

"Nerede kaldın, kuzum?" diye kinayeli bir şekilde sordu.

Duygularımı saklamaya çalıştım.

"Bulantımı bastırmak için camı açıp biraz soğuk havayı te

neffüs ettim," dedim.

"İşe yaradı mı bari? Sodayı iç, hazme iyi gelir."

"Tamam."

Bardağı ağzıma götürdüm ama ellerim titriyordu.

"Titriyorsun sen," dedi.

1 3 4

Mehmetcan

Page 132: Osman Aysu - Travma

"Bulantıdandır."

"O kadar şiddetli mi?"

Nasd oldu bilmiyorum ama âni bir kararla elimdeki barda

ğı tezgâhın üzerine bırakıp sevgilimi omuzlarından kavradım.

Bundan sonra olacakları artık düşünmek istemiyordum. Onu

birden kavramamı yadırgamıştı. Biraz şaşırarak bana baktı.

"Derya," diye inledim âdeta.

"Efendim, sevgilim."

"Seninle konuşmamız lâzım."

Yüzüme manidar bir şekilde baktı.

"Hangi konuda?"

"Geleceğimiz hakkında."

Kaşları çatılmıştı.

"Ne demek bu? Ne söylemek istiyorsun?"

"Derya, artık bilmen lâzım."

"Allah Allah! Neyi bilmem lâzım Murat? Bilmece gibi ko-

nuşmasana."

"Ben hastayım, Derya," dedim.

"Ne hastası? Yine şu gördüğün kâbusları mı kastediyor

sun?"

"Evet, onları... Ama mesele sandığın kadar basit değil. Çok

daha vahim. Anlamadığım bir sürü şey oluyor etrafımda."

Sevgilimin nefis mavi gözlerinde belirgin bir gölgelenme

oldu. Kısık fakat yumuşacık bir sesle fısıldadı.

"Nen var, Murat? Neden anlatmıyorsun bana?"

"Ben galiba aklımı oynatıyorum. Ya da bunuyorum veya

ismini bilmediğim bir ruh hastalığına yakalanıyorum."

Ters ters yüzüme baktı. "Ne demek şimdi bu? Bu yaşta sa

pasağlamken nasıl bunarsın ayol?"

Galiba işin en zor yanını atlatmış, sonunda gerçeklerle yüz

leşmek şansını yakalamıştım. Gerçi bunları Derya'ya anlatmak

hâlâ bana çok zor gelecekti, ama ok yaydan çıkmıştı bir kere

artık geri dönemezdim.

135

Mehmetcan

Page 133: Osman Aysu - Travma

"Meselâ," dedim. "Şu geçen pazar yaptığımız sevişme. Onu

hiç hatırlamıyorum. Sen değişik ve fantezilerle dolu olduğunu

söylemiştin ama benim beynimde en ufak bir kalıntısı yok."

Bir an beni süzdü.

"Yok mu? Yani o sahneleri hiç hatırlamıyor musun?"

"Üzgünüm ama hiç hatırlamıyorum."

"Bunun için mi bunadığına hükmediyorsun?"

"Başka nedenler de var. Lütfen bana anlatır mısın, geçen

pazar ne oldu?"

Derya koluma girdi, beni salona doğru sürükledi. Koridoru

geçerken hiç de telaşlı olmayan bir ses tonuyla mırıldandı.

"Tamam," dedi. "Sana her şeyi bütün teferruatıyla anlatı

rım. Bakalım, hatırlayacak mısın."

"Lütfen," diye kekeledim. "Her teferruatı bilmek istiyo

rum."

"Teferruatı ha? Sence çok mu önemli bu?"

"Evet, önemli."

"Pekâlâ. Önce oturalım bir yere."

Sevgilim hiç de telaşlı görünmüyordu. Hatta şaşkın şaşkın

baktığım yüzünde ne bir gerilme ne de hayret ifadesi vardı.

Oysa anlattıklarımın onu paniğe kapılmasına yol açacağını san

mıştım. Salona geldik, az evvel oturduğumuz kanepeye yerleştik

ama bu sefer dizime yatmadı. Gözlerimin içine bakarak konuş

maya başladı.

"Geçen pazar yağmur yağıyordu, hava açık olsaydı senle

bentlere yürüyüşe gidecektik, ama hava kapalı olunca vazgeç

miştik. Öğleye kadar evin içinde oyalandık. Sen pul koleksiyo- •

nunla meşguldün ben de salonda müzik dinliyordum."

"Sonra? Sonra ne oldu?"

Derya gülümsedi.

"Ben bir banyo yapmaya karar vermiştim."

"Evet?"

"Hatırladın mı?"

1 3 6

Mehmetcan

Page 134: Osman Aysu - Travma

Başımı olumsuzca iki yana salladım. "Hayır."

"Soyunmak üzere yatak odasına geçtim. Sen de tam o sıra

da çalışma odandan çıkıp yanıma gelmiştin."

Kekeleyerek, "Devam et," dedim.

Sevgilim bir an durakladı.

"Tabii, yarı çıplak bir haldeydim. Anlarsın ya, çıplaklığım

dan etkilenmiştin. Her zaman yaptığın gibi bana sarılıp öpmeye

başladın. Bilirsin, ben de ateşli bir kadınımdır ve her zaman se

vişmeye hazırımdır. Sana karşılık verdim, sonra yatağa yuvar

landık."

"Yani hepsi bu kadar mı?"

Derya çapkınca gülümsedi.

"Hayır, değil. O an kulağıma hiç alışık olmadığım bir şey

fısıldadın."

"Ne dedim?"

"Sevişmelerimizin çok monotonlaştığını, biraz değişiklik,

daha renkli ve heyecan verici yenilikler isteyip istemediğimi

sordun."

"Sen ne cevap verdin?"

Derya hafifçe gülümsedi.

"Yapma, Murat, hangi kadın böyle bir teklife hayır der ki?"

"Sonra seni iple yatağa mı bağladım?"

"Evet."

"Bu olay yatak odamızda cereyan etti, değil mi?"

"Tabii."

"Yani bir başka zaman ve bir başka yerde aynı olayı tekrar

yaşamadık, değil mi?"

"Saçmalama kuzum. Başka nerede yaşayabiliriz bunu."

Beni yeni bir titreme almıştı. Gözlerimi Derya'dan kaçıra

rak sordum.

"Benim elimde bir bıçak var mıydı?"

"Bıçak mı?"

"Evet, bıçak veya hançer türünden kesici bir âlet."

137

Mehmetcan

Page 135: Osman Aysu - Travma

"Ne münasebet? Sevişirken elinde bıçağın ne işi olabilir."

Her şeye rağmen derin bir nefes almıştım.

Olayı hâlâ ve kesinlikle hatırlamıyordum, ama en azından

elimde bir bıçak olmaması beni rahatlatmıştı sanki.

"Daha detay ister misin?" diye sordu.

içimi yeni bir korku kaplamıştı ama elimde olmadan evet

anlamında başımı sallamıştım.

"Beni çırılçıplak soydun," dedi. "Sonra bileklerimden ya

tağın iki ucuna bağladın. Kabul ediyorum, doğrusu benim için

de değişik ve müthiş haz verici bir deneyimdi. Biraz sapık bir

yanı olsa da heyecanlıydı. Hatta seviştikten sonra ara sıra bu tür

fanteziler denemeye karar vermiştik."

Bütün kanım çekilir gibi olmuştu.

Benim dünyamda böyle çarpık fantezilere hiç yer yoktu.

Hayatım boyunca da denememiştim. Bu çılgınlığa nasıl tevessül

ettiğimi anlamıyordum. Acaba hangi neden beni böyle bir iste

ğe itmiş olabilirdi?

Birden sordum.

"Seni karyolaya bağladığım ipler..."

"Eee, ne olmuş o iplere?"

"Onları ben mi bulup yatak odasına getirdim?"

Derya çok anlamsız bir sual sormuşum gibi omuzlarını silk-

ti.

"Burası senin evin değil mi, sevgilim? Tabii ki o ipleri sen

getirdin?"

"Nereden getirdim?"

"Ne bileyim? Bunu düşünmek hiç aklıma gelmemişti. Belki

mutfaktan ya da balkonlardan birinden."

Ona söylemedim ama benim evimde ip yoktu. Hele bir in

sanı yatağa bağlayacak kalınlıkta bir ip. Buna kesinlikle emin

dim. Derya gözlerimin içine bakarak, "Sahiden o günü hiç ha

tırlamıyor musun?" diye sordu.

"Ne yazık ki, hatırlamıyorum."

1 3 8

Mehmetcan

Page 136: Osman Aysu - Travma

"Yazık. Zira ikimiz de çok zevklenmiştik."

"Dur bir dakika," dedim.

Bir şeyler hatırladığımı sanarak ümitle yüzüme baktı.

"Sonra o ipleri nasıl çözdüm. Elimle mi?"

Derya gülümsedi.

"Bak, hatırlamaya başladın galiba," dedi.

"Neyi?"

"Sol bileğim deki ipi bir türlü çözmeyi başaramadığını."

Birden irkilmiştim.

"Sonra nasıl çözdük?" diye homurdandım.

"Mutfağa koşup kocaman bir ekmek bıçağı getirdin. Onu

da hatırlamıyor musun?"

Demek bir nokta da bıçak devreye giriyordu. Ve ben o dü

ğümü keserek açmıştım. Yüreğime yeniden bir ateş düşmüştü.

Bendeki şaşkınlığı gören Derya mırıldandı.

"Ne var ki bunda?" dedi. "O düğümü çok sıkı atmıştın."

Derya diye inler gibi mırıldandım.

"O ipi görsen hatırlar mısın, yani senin bileklerini bağladı

ğım ip olduğunu anlar mısın?"

Sevgilim birkaç saniye düşündü.

"Herhalde," diye mırıldandı sonra.

Ağır ağır kanepeden kalktım kapının önündeki portmanto

ya gidip anorağımın cebimde duran ip parçasını alarak yanma

döndüm. Derya şaşkın bir halde ne yaptığımı anlamaya çalışı

yordu. Avucumdaki ipi ona gösterdim.

"iyi bak," dedim. "Seni bağladığım ip bu muydu?"

Bir süre ipi inceleyen Derya gülmeye başladı.

"Bu ip parçasını neye sakladın?" dedi. "Buydu tabii. He

men tanıdım."

O an bayılmamak için kendimi zor tutmuştum...

1 3 9

Mehmetcan

Page 137: Osman Aysu - Travma

Ğ>MÎN misin?" diye mırıldandım. "Geçen pazar bura

da sevişirken seni bağladığım ipin bu olduğundan hiç kuşkun

yok mu?"

Bu defa sevgilim sualimdeki ısrar karşısında ciddileşerek

bir ipe bir de gözlerimin içine baktı. Sualimi yadırgadığı çok

belli oluyordu. İşin ciddiyetini anlamasa da ipi parmaklarının

arasına alıp bir süre inceledi. Sonra, "Evet, bu o ip," diye mırıl

dandı. "Eminim, zaten ucundaki düğümden anlamıştım."

Betim benzim daha da sarardı.

Bu kez Derya merakla sormuştu.

"Bu düğümü neden sakladın?"

Sorunun cevaplandırması en pis yanı da buydu zaten. Yut

kundum.

"Ben onu saklamadım," dedim.

"Öyleyse montunun cebinde ne işi var?"

"Onu bugün sana bahsettiğim metruk evde bulduk."

Derya hiçbir şey anlamamış gibi gözlerini kıstı.

1 4 0

Mehmetcan

Page 138: Osman Aysu - Travma

"Şu babanın tamirini istediği evde mi?"

Başımı üzüntüyle salladım. Derya'nın nasıl bir yorum yapa

cağını bekliyordum. Birkaç saniye afallayan sevgilim samimi bir

kahkaha attı.

"Git, Allah'ını seversen, Murat! Benimle dalga mı geçiyor

sun?" dedi.

"Doğru söylüyorum Derya. Bunu orada bulduk."

"Bulduk da ne demek? Kim vardı yanında?"

"Behzat. Zaten ipi de önce o gördü."

Derya dehşete kapılmış gibi ipe bakıyordu şimdi.

"Olmaz öyle şey... İmkânı yok. Nasıl olabilir?"

"Benim de aklımın almadığı bu ya."

Sevgilim çaresizlik içinde bir izah yolu arıyordu.

"Sen orada düşürmüş olmayasın?" dedi.

"Ben mi?"

"Tabii ya."

"Saçmalama Derya! Bu ipi Sarıkaya'ya götürmüş olamam

ya?"

Hâlâ iri iri açılmış gözleriyle yüzüme bakıyordu.

"Bilemiyorum," diye fısıldadı. "O gün, yani seviştiğimiz

pazar günü bıçakla ipi kestikten sonra o parçayı ne yaptığını

hatırlıyor musun?"

"Yapma Derya, ben seviştiğimizi bile hatırlamıyorum."

"Tamam işte; acaba o rahatlıkla kestiğin ipi sonra atmak

için montunun cebine tıkmış olamaz mısın? Sonra da cebinde

de unutmuş olabilirsin. Bugün de oraya gittiğinizde düşürmüş-

sündür."

"Bu söylediklerinin olabileceğine aklın kesiyor mu Derya?"

Sevgilim sustu. Belli ki kendi söylediğine kendi de inanmı

yordu. Neden sonra, "Evet biraz mantıksız," diye homurdan

mak zorunda kaldı. Yüzüme baktı şaşkın şaşkın.

"Peki sen bunu nasıl açıklıyorsun?" diye sordu.

"Açıklayamıyorum sevgilim," dedim.

1 4 1

Mehmetcan

Page 139: Osman Aysu - Travma

Derya birden ellerime yapıştı.

"Hayatım," diye inledi. "Düşlerinde hep beni o metruk

evde, boş bir odada, masaya bağlı olarak görüyordun, değil

mi?"

"Evet."

"Bir masanın üzerinde ve çırılçıplağım."

"Doğru."

"Ve bir de bana tecavüze yeltenen bir adam görüyorsun?"

"Evet."

"işte, sanırım meselenin püf noktası burada toplanıyor."

"Nasıl yani?"

"Sen şuuraltında hep böyle bir tecavüzü kuruyorsun. Bana

öyle geliyor ki geçen pazar uygulamaya kalkıştığın fantezinin al

tında da o var. içinden gelen bir his o sahneyi tekrar yaşatmak

istedi. Beni o yüzden karyolaya bağladın."

Birkaç saniye düşündüm.

"Bir an için bu söylediğini varsayalım. Bu neyi değiştirir ki?

Bilakis benim hasta biri olduğumu kanıtlamaz mı? Sana zorla

tecavüze niye kalkışayım ki?"

"Ama karabasanlarında gördüğün o adamı unutuyorsun.

Senin gizli bir düşmanın var, belki de bütün sıkıntın o adamı

tanıyamamak. Asd mücadelen benimle değil, o adamla."

Buna benzer bir faraziyeyi ben de yürütmüştüm. Lâkin o

vasıfta biri asla aklıma gelmiyordu. Başımı salladım.

"Aynı şeyi ben de düşündüm Derya," diye mırıldandım.

"Ama benim beynimde yer edecek öyle bir düşmanım yok ki."

"Emin misin? iyi düşün," dedi.

"Çok düşündüm. Öyle birini çıkaramıyorum. Kim benim

düşmanım olabilir ki? Hayatta kimseye bir kötülüğüm dokun

madı."

Sevgilim acır gibi beni süzmüştü.

"Bu böyle devam edemez," diye homurdandı. "Yarın ilk

işim Dr. Feridun bey'e telefon edip randevu almak olacak."

1 4 2

Mehmetcan

Page 140: Osman Aysu - Travma

" Kim o ? Bir psikiyatr mı ? "

"Evet. Zehra'nın kocası."

Durakladım bir an.

"Zehra mı?"

"Evet, canım. Hani geçenlerde seni Atatürk Kültür Merke

zindeki konserin fuayesinde tanıştırdığım arkadaşım. Bana ne

kadar çıtı pıtı, sevimli bir kadmcağız demiştin. O işte..."

Yüzüm bir kere daha asıldı.

Ne öyle birini ne de gittiğimiz o konseri hatırlıyordum...

Uzun, tatsız ve sıkıcı bir gece geçeceğe benziyordu. İlk şo

kun etkisini atlatan sevgilim her zaman ki müdahaleci haliyle

daha şimdiden duruma el koymuştu bile. Benim tüm itirazları

ma, meseleyi bir daha enine boyuna düşüneyim dememe aldır

madan, hemen telefona sarılmış ve arkadaşı Zehra'yı aramıştı.

Tutarsız itirazlarım havada kalmıştı, Derya'nın beni dinleme

ye hiç niyeti yoktu. Neyse ki beni nefes aldıran bir netice ile

karşılaşmıştı ve bu hiç hesapta yoktu. Dr. Feridun mesleki bir

kongreye katılmak üzere yurtdışına çıkmıştı ve bir hafta sonra

dönecekti.

Nedendir bilinmez, rahat bir nefes aldım; hatta içimden

sevindim bile. Açıkçası doktorla yüz yüze gelmekten korkuyor

dum. Belki tıbbi bir müdahale, uygulanacak terapi sıhhatim için

gerekliydi, üstelik bunun bilincindeydim de ama yine de kor

kuyordum. Tedavim sonuç vermezse, Derya'yı kaybedecektim.

Bunun başka sonucu olmazdı, kaçınılmaz âkibetti.

"Önemli değil," diye mırıldandı Derya telefonu kapattık

tan sonra. "Bir hafta daha bekleriz. Atla deve bir zaman sayıl

maz bir hafta."

"Öyle tabii," diye fısıldadım.

Göz ucuyla sevgilimi süzdüm. Nedense durulmuş, köşesi

ne? büzülmüş, düşüncelere dalmıştı. Üzüldüğünü anlamıştım;

1 4 3

Mehmetcan

Page 141: Osman Aysu - Travma

ne de olsa sonucu olumsuz tecelli edebilecek bir derde düşmüş

olabilirdim. Fakat Derya birden beni şaşırtan bir lâf etti.

"Murat," diye fısıldadı. "Bu durum çok garibime gitti."

"Nasıl yani?" dedim.

"Bu söylediklerin pek inanılır cinsten değil. Mantıksız, saç

ma ve de inandırıcı değil."

Hazin bir şekilde gülümsedim.

"Doğrudur, insanlar sevdiklerine böyle bir sonu yakıştır

mazlar."

Sevgilim hemen itiraz etti.

"Onu demek istemedim."

"Ne demek istiyorsun peki?" diye söylendim.

"Acaba biri seninle oyun mu oynuyor?"

Yadırgayarak yüzüne baktım.

"Oyun mu?"

"Oyun kelimesi biraz hafif tabii. Yani demek istiyorum

ki..."

"Ne demek istiyorsun?"

Mavi gözleri hiddetle parıldadı.

"Biri acaba sana feci bir tuzak mı kurdu?"

"Sen neler diyorsun Derya? Kim bir tuzak hazırlayarak be

nim düşlerime girebilir?"

"işte, bunu bilmiyorum henüz. Ama tatsız bazı şeyler se

zinler gibiyim?"

içimden zor da olsa gülmek geldi, fakat gülümsemedim bu

defa.

"Ne sezinliyorsun?" diye mırıldandım.

"Ben mantıksız hiçbir şeyi kabul edemem. Örneğin şu ipin

düşlerine giren evde bulunması gibi. Bu olacak şey değil. Ispat-

lansa bile hiçbir iddia bana bunu kabul ettiremez."

"Ama bu bir gerçek. O ip düğümünü sen de görüp kabul et

tin. Seni yatak odamızdaki karyolaya bağladığım ip değil mi o?"

Derya ısrarla başını salladı.

1 4 4

Mehmetcan

Page 142: Osman Aysu - Travma

"Yanılmış olabilirim. Kimse bundan kesin emin olamaz.

Alt tarafı bir ip parçası. Eminim ki beni öyle merak uyandıran

bir şekilde sorgulamasan, belki de o ip değildi derdim."

Galiba beni rahatlatmaya çalışıyordu.

"Unutma," dedim. "O benim beynimin yarattığı bir şey de

ğil. Onu Behzat buldu."

"Lanet olsun, işin tersliği de bu ya..." Yüzünün hatları iyi

ce gerilmişti. "Behzat'tan şüphe edemem, o senin eski arkadaşın

ve iş ortağın.

Tutamadım kendimi.

"Yoksa ondanda mı kuşkulandın?"

"Her şeyi ihtimal dahilinde görmek gerekir," dedi.

Hayretle yüzüne bakmıştım.

"Neler diyorsun, sevgilim? Nasıl olur? Bunca yıllık orta

ğımdan nasıl şüphe edersin?"

"Henüz kimseyi suçladığım yok Murat, sadece olası suçlu

ları beynimden geçiriyorum."

"Yapma, Derya," diye inledim. "Sen bulanık suda balık av

lıyorsun. Lütfen asıl gerçekleri yakalamaya çalış. Ortada beni

çıldırtmaya çalışan biri filan yok. Ben bir hastalığa tutuldum.

İflah olur muyum, bilmiyorum ama durumum gittikçe kötü

leşiyor. Gördüğüm kâbuslar artıyor, artık gerçeklerle rüyaları

karıştırır hâle geldim. Zihnimde sık sık unutkanlıklar oluyor.

Düşünsene daha dün akşam eve dönerken, bir an annemi hatır-

layamadım. Keza, ne geçen pazar ki sevişmemizi, ne de konser

de tanıştırdığını söylediğin kız arkadaşını da anımsamıyorum.

Bütün bunlar bir başkası tarafından yapılabilir mi? Sorun ben

de anlaşana..."

Sevgilim, susmak zorunda kaldı.

Ama bu mantıklı açıklamalarım karşısında dahi rahatlama-

mıştı. Nedense hasta biri olduğumu kabullenmek istemiyordu

bir türlü... * * *

145

Mehmetcan

Page 143: Osman Aysu - Travma

Bu normal bir rüya mı, yoksa sık sık gördüğüm kâbuslardan

biri miydi, çıkaramıyordum bir türlü. Hatta belki de uyanıktım .

Elimden gelse kendime bir çimdik atıp hayal görüp görmediğimi

kontrol etmek istiyordum...

i Yabancı olduğum bir yerdeydim, ilk defa gördüğüm bir or

tam. ..

Tenha, sakin bir çevre...

i Bir evin içindeyim. Huzurluyum. Geniş bir salon, hatta fazla

geniş. Bol ışıklı, iyi ve pahalı eşyalarla döşenmiş bir ev...

Etrafa bakmıyorum.

Bu bir kâbus değil, içimde ne korku, ne de yarış heyecanı

var. Bilâkis rahat ve güvende hissediyorum kendimi. Salon boş.

Ama uzaklardan insan sesleri duyuyorum. Bazı konuşmalar akse

diyor derinden.

Meraka kapılıyorum. Acaba neredeyim, diye.

ıDuyduğum sesler yaklaşıyor. Gözlerim salonun giriş kapısı

na çevriliyor. Sanırım içeriye birileri girecek. Bekliyorum.

Nihayet kapı açılıyor.

Annemle babam giriyor içeri, ikisi de genç ve sağlıklılar. Ba

bam sert adımlarla yürüyor. Hayret, rüyam da dahi onun felçli

olmadığını anlıyorum. Sevinçle yerimden fırlıyorum. Ama se

vincim yarım kalıyor. Annemin yüzü asık, suratı kederli. Yoksa

ağlıyor mu? Suratındaki ifadeyi anlamak için gözlerimi kısarak

haktyorum.

içim cız ediyor.

Onu üzgün görmeye hiç alışık değilim. Aynı anda bir şeyi

daha fark ediyorum; sevgili annem ve babam salona girmeleri

ne rağmen beni görmüyorlar, inanamıyorum bir türlü, yerimden

kalkıp, "Anne," diye sesleniyorum. Niyetim niye ağladığını sor

mak

Ama beni duymuyor, başını çevirip bakmıyor bile. İkisi de

salondaki varlığımdan haberdar değiller. Merakım artıyor. Yak

laşıp ona sarılmak istiyorum. Yapamıyorum bir türlü, sanki an-

1 4 6

Mehmetcan

Page 144: Osman Aysu - Travma

nemle aramda aşamadığım bir duvar var. Heykel gibi kalıyorum

yanı başında...

"Bunun tek sorumlusu sensin," diyor babam.

Bana mı söylüyor, diye pedere bakıyorum.

Hayır, bana değil, anneme hitap ediyor babam...

Bakışlarımı anneme çeviriyorum bu defa. Ne cevap verece

ğini merak ediyorum. Onların tartıştıklarına çok ender tesadüf

ettiğimi anımsıyorum. Babamın annemle konuşurken sesini bile

yükseltmediğini çok iyi bilirim, oysa babam bu kez âdeta bağırı

yor.

Annemin ise karşılık verdiği yok. Sadece gözyaşı döküyor.

Onlara varlığımı hissettirmek, mevcudiyetimi belirtmek için

olanca gücümle bağtrıyorum bu defa. Belki de bir çığlık atıyorum,

ama hiç duymuyorlar. O zaman ürkmeye başlıyorum, beni neden

işitmediklerini anlayamıyorum. Oysa orada, hemen yanı başla-

rındaytm.

Annemin sırtında açık yeşil renkli, ipek bir elbise var. Şaşırı

yorum, annem yeşil rengi hiç sevmez oysa. Bu elbiseyi de sırtında

ilk defa görüyorum. Babam ise kravatsız. Beyaz gömleğinin yaka

sı açık, sırtında da ceketi yok. Bunu da yadırgıyorum.

"Bunun cezasını çekeceksin Ayşe..."

Donup kalıyorum. Annem ne suç işlemiş olabilir ki, babam

onu cezalandırmakla tehdit etsin. Üstelik annem bu lâflara hiç

karşı koymuyor, sanki suçunu kabul etmiş gibi. Sadece bir suçlu

gibi gözyaşı döküyor.

İnanamıyorum...

Annem suçlu olamaz. O melâike gibi bir kadındır. Suç işle

mesi imkânsız.

Öfkem kabarıyor. Annemin gösteremediği tepkiyi ben gös

termek istiyorum. Buna şiddetle itiraz etmeli, annemi savunma

lıyım. Ama neyi savunacağım, babamın iddiasını bilmiyorum ki?

Gerçi önemli de değil bu iddia. Suçlama ne olursa olsun, o daima

masumdur.

147

Mehmetcan

Page 145: Osman Aysu - Travma

Lekesiz, saf ve tertemiz bir kadın.

Anaların en iyisi...

Ama neden babamın suçlaması karşısında ağzını açıp tek

kelime etmiyorPYoksa babamın haksız iddialarını kabul mu ede

cek? Hayır, bunu yapmamalı, susmamak, kendini savunmalı...

Yeniden aralarına girmek istiyorum.

Aman Tanrım, acaba neden beni fark etmiyorlar? Neden

oradaki varlığımı hissetmiyorlar, yoksa beni görmüyorlar mı?

Tam o sırada salonun kapısı yeniden açılıyor. Hiç tanımadı

ğım bir adam beliriyor eşikte. Bir yabancı, yüzünü seçemiyorum.

Onun burada ne işi var acaba? Neden bizim aile meclisimize bu

kadar sorumsuzca iştirak ediyor? Burada bir tartışma hüküm sü

rüyor, aile içi bir ihtilaf... Onun bunu işitmemesi gerekiyor.

Annemle babam beni hissetmiyorlar, ama belki ben o yaban

cıyı buradan uzaklaştırır, aile mahremiyetinin sırlarını öğrenme

sine engel olabilirim. Salonun kapısına doğru koşuyorum...

Lâkin tam kapının önüne geldiğimde yerime çakılıp kalıyo

rum.

Gözlerim irileşiyor, dehşete kapılıyorum. Şimdiye kadar hiç

böyle bir şey görmediğimi anlıyorum. Adamın yüzü yok... Tam

çehresinin olduğu yerde mat bir beyazlık var. Sanki derisi beyaz

bir kumaş.

Dilim tutuluyor. Öylece kalıyorum.

Yüzsüz yabancı şaşkınlığımı anlamış gibi. İki adımda yanıma

yaklaşıp beni omzumdan itiyor. Paldır küldür yere yuvarlanıyo

rum. Bana hiç aldırmadan bizimkilere doğru yaklaşıyor.

Yerden kalkamadan arkasından bakıyorum adamın.

Onun hiç umursadığı yok.

Yuvarlandığım yerde dizlerim titremeye başlıyor.

Ayağa kalkacak mecalim yok.

Ama çok tatsız bir şeyler olacağını sezinliyorum artık. O yüz

süz adam kötü biri ve buraya da içindeki melaneti taşımak için

geliyor. Aileme bir kötülük yapacak.

1 4 8

Mehmetcan

Page 146: Osman Aysu - Travma

Neyse ki babam burada. O gerektiğinde hepimizi rahatlıkla

korur.

Ya ben? Ben bir şey yapamayacak mıyım?Ailemin yardımı

na koşmayacak mıyım?

Yerden kalkmaya çalışıyorum. Dizim kanıyor. Yere düştü

ğümde çizilmiş olmalı. Dizime bakıyorum. Bir şaşkınlık da o za

man yaşıyorum. Ayağımda kısa pantolon var. Rüyamda bütün

zaman kavramı birbirine karışmış durumda. Ben daha henüz kısa

pantolon giyen bir çocuğum, ama nasıl olur, kendimi erişkin, koca

bir adam gibi görüyorum. Bir zaman tünelinin içinde olduğumu

ne yazık ki geç idrak ediyorum.

Düştüğüm yerden sıçrıyorum.

içimden bağırmak geliyor. Salondaki yabancının varlığını

bizimkilere duyurmak istiyorum ama beceremiyorum. Ağzımdan

çıkan feryatları yalnızca kendim duyuyorum...

Adam onlara yaklaşıyor. .

Ve cebinden sivri bir hançer çıkarıyor.

Belli ki niyeti kötü. Aileme zarar verecek.

Son bir çığlık daha atıyorum...

Gözlerimi açtığımda her zamanki gibi yatakta buldum ken

dimi. Derya yanımda uyuyordu. Fakat hiç terlememiştim bu se

fer. Sanırım rüyamda bağırmamıştım ama, kâbusumda attığım

o son çığlık sadece rüyamda kalmıştı. Derin bir nefes almıştım.

Gördüğüm karabasanlar sonrası kendimi çok yorgun his

sederdim, fakat bu sefer öyle olmamıştı. En ufak bir yorgunluk

duymuyordum. Galiba bu alelade bir rüya idi. Karanlık oda

nın içinde yanımda uyuyan Derya'nın muntazam alıp verdiği

solukları dinlerken, hiç kımıldamadan düşünmeye çalıştım. Bu

son gördüğüm rüya gerçekten bir karabasan değil miydi? Şayet

değilse, o yüzü olmayan adamın rüyamda işi neydi?

1 4 9

Mehmetcan

Page 147: Osman Aysu - Travma

KÎMÎZ de dikkatle babamın derisi kırışmış yüzüne, feri

kaçmış gözlerinin içine bakıyorduk. Cemal Efendi'nin hazırla

yıp elimize sunduğu sabah kahvelerinden bir yudum bile alma

mıştık daha. Babam beklenmedik ve habersiz yaptığımız sabah

ziyareti karşında zaten şaşırmıştı, ama onu asıl geren hususun

sorduğum sualler olduğunu hemen anlamıştım. Ne de olsa,

Derya onu daha ikinci kere görüyordu, mimiklerini, yüzündeki

ani değişiklikleri benim kadar net ve iyi anlayamazdı.

Dün gece gördüğüm o garip rüyayı sabahleyin sevgilime

anlatırken, ilk işim bugün babama uğrayıp bazı sorular sormak

olacak, demiştim. Belki bir doktor yardımı olmadan rüya ve

kâbuslarımın derinliklerine inip orada yatan gizleri çözemez

dim ama en azmdan bu konuda gayret göstermem gerekecekti.

Derya, biraz çekinerek, "Ben de seninle gelebilir miyim?" diye

sorunca, hiç tereddüt etmeden, "Tabii," demiştim. O saat sabah

on sularında babamın evinde, aydınlık salonunda karşı karşıya

oturuyorduk. Önce bizi karşısında görünce sevinmişti. Fakat

153

Mehmetcan

Page 148: Osman Aysu - Travma

daha kendisine ilk sorumu yöneltince suratının ifadesi değişi

vermişti birden. Şimdi ise gerildiğini gayet iyi hissediyordum.

"Evet, baba," dedim. "Sanırım o zamanlar henüz ilkokula

yeni başlamıştım, değil mi?" dedim, mümkün olduğunca sesi

me anlayışlı bir hava vermeye gayret ederek.

"Bilmem," dedi işkilli bir ses tonuyla. "Aradan o kadar

uzun zaman geçti ki hatırlamakta zorluk çekiyorum bazı şeyleri.

Ne de olsa artık yaşlı ve hastalıklı bir adamım; galiba geçirdiğim

bu felcinde etkisi oldu. Bazen dün yediğim yemeği bile unutu

yorum."

"Sen yine de hatırlamaya çalış, baba," dedim.

Sesimdeki dik ifadeye alışık değildi tabii. Gayri ihtiyari ir

kilerek yüzüme şaşkın bir bakış daha fırlattı. Fakat doğrudan

cevap vermek yerine, işi şakaya boğuyormuş gibi mırıldanmayı

tercih etti.

"ilâhi oğlum, nereden aklına geldi şimdi o yazlık ev? Rü

yanda mı gördün?"

Garip ama gerçekti. Hakikaten de rüyamda görmüştüm.

"Evet," dedim.

Babam bir an durakladı.

"Ne gördün rüyanda?" dedi sonra titrek sesiyle.

"Büyük, aydınlık bir salon. Gösterişli mobilyalar, kalın ka

dife perdeler. Emin değilim ama galiba bir de geniş bahçe vardı.

Oradan uğuldayan sesler geliyordu bulunduğum salona."

Babam yine düşünür gibi yaptı.

"Suadiye'deki yazlık köşk olsa gerek. Öyle ya, oraya yazlığa

gittiğimizde sen sanırım ilkokula yeni başlamıştın daha. Orası

olmalı. Ama orayı senin hatırlaman lazım."

Doğruydu bu. Cidden hatırlıyordum.

Büyük ahşap bir konaktı. Ağaçlarla dolu geniş bir bahçesi

vardı. Birden bahçenin tam ortasındaki fıskiyeli, içinde kırmızı

süs balıklarının bulunduğu havuz canlandı gözümün önünde.

Bazen Cemal Efendi elimden tutar havuzun başına götürerek

154

Mehmetcan

Page 149: Osman Aysu - Travma

ufalanmış ekmek parçaları atardım balıklara. Ama balıklar on

ları yemezdi.

"Evet," dedim. "Hayal meyal hatırlıyorum."

"Eee? Bilmek istediğin nedir oğlum?"

"Ne oldu sonra o köşk?"

"Yandı," dedi babam.

"Yandı mı? Ne zaman?"

"Yıllar önce. Aradan seneler geçti oğlum."

"Ben kaç yaşındaydım?"

"Bilmem. Herhalde yedi sekiz yaşlarında olmalıydın."

"Evet," diye mırıldandım. "Bu yangını hatırlıyorum."

Babam hayretle beni süzdü.

"Hatırlıyor musun? Yani yangın âm mı aklına geliyor?"

Hafızamı zorladım. Gözlerimin önünde bir yangın sahnesi

canlanmıyordu.

"Bilmem... Galiba..." diye fısddadım.

"Ama bu imkânsız."

"Neden?"

"Zira biz o köşke yazlığa giderdik. Yangın çıktığında Maçka'

daki daireye dönmüştük. Yani sen orada değildin. Tabii, gün

lerce o yangın hadisesi konuşuldu aramızda. Zahir konuşmalar

aklında yer etmiş olmalı."

"Mümkündür," diye mırıldandım. "O yangın neden çıktı

baba?"

Babam konudan sıkılmış gibi homurdandı.

"Allah'ını seversen Murat, niye o hadiseyi sorup duruyor

sun? Tatsız bir olaydı, şimdi Derya kızımızın yanmda geçmişi,

üstelik nahoş bir hadiseyi üstelemenin ne anlamı var? Konuşa

cak başka konu mu bulamadın?"

Göz ucuyla sevgilime baktım. O da benim gibi dikkatle ba

bamı süzüyordu.

"Olsun, sen anlat lütfen. Bilmek istiyorum."

Pederin suratı asıldı. Ama sorumu cevapladı.

155

Mehmetcan

Page 150: Osman Aysu - Travma

"Elektrik kontağından," dedi. "Ahşap evlerdeki en büyük

tehlikelerden biridir."

"Yaralanan filan olmuş muydu? Ya da can kaybı?"

Nedendir bilmem, ama babamın yüzü birden sararmıştı.

"Hayır," dedi sertçe. "Can kaybı filan olmadı. Sadece bizim

Cemal henüz Maçka'ya dönmemişti. Yangın sırasında köşkte

sadece o vardı. Yangın gece yarısı çıkmıştı. Hatırladığım kada

rıyla biraz dumandan rahatsız olmuştu, hepsi o kadar."

Susup biraz düşündüm.

Beynimdeki asıl sorun bu yangın hadisesi değildi tabii. O

olay sadece köşkle ilgili gördüğüm rüyaya bir girizgâhtı sadece.

"O köşkü ne zaman satın almıştın baba?" dedim.

Soğuk bir şekilde gülümsedi.

"Ben değil, büyük baban almıştı. Sanırım otuzlu yılların

sonunda veya kırklı yılların başında, tam çıkaramıyorum şimdi,

zira ben de ufaktım."

"Bilmiyordum," diye fısıldadım.

"Nereden bileceksin? Dediğim gibi yangın sırasında sen de

çok küçüktün."

"Sonra ne oldu o arsa?"

Babam içini çekti,

"Yangınla beraber ev tam bir enkaza dönüştü. Yeniden

yaptırmak yerine araziyi satmaya karar vermiştim. Zaten o hadi

seden sonra ahşap binalarda oturmamayı yeğledim."

"Kime sattın peki?"

Ben sordukça babamın yüzü gittikçe geriliyordu.

"Neden soruyorsun şimdi bunları?" diye âdeta serzenişte

bulundu sert bir sesle.

"Merak ettim sadece," dedim.

"Kayserili bir tüccara."

"Yazık olmuş," diye fikrimi söyledim. "Keşke biz de kal

saydı."

"Neden?"

156

Mehmetcan

Page 151: Osman Aysu - Travma

Hiç bozuntuya vermeden gülümsedim. "Birincisi," dedim,

"Şimdi çok değerli bir mülk olurdu elimizde. İkincisi de, rah

metli annem orayı çok severdi."

Yüzü daha da sararmıştı babamın. Sanki benden bir şey

gizliyormuş gibi çekingen bir şekilde kekeledi.

"Annenin orayı sevdiğini de nereden çıkardın şimdi?"

"Çok sonraları bir defa bana o köşkten uzun uzun bahset

mişti."

"Ya, öyle mi?"

Tabii, annemle o konuda hiçbir görüşme yapmamıştık.

Ama babamın neden sinirlendiğini anlamıyordum henüz.

"Hayret," diye mırıldandı peder.

Yüzüne baktım. Kullandığı o kelimeyi açıklamasını bekler

gibi.

"Annenin o köşkü sevdiğini bilmezdim."

"Sahi mi?"

Galiba sorumda alaycı bir ifade vardı veya babam öyle san

mış olmalı ki, birden benimle konuşmayı keserek gelin adayına

döndü.

"Güzel kızım, bu oğlanın nesi var bu sabah? Sol tarafından

mı kalkmış nedir? Eski bir köşkü tutturmuş duruyor, sanki baş

ka konuşacağımız şey kalmamış gibi."

Derya'nın gülümseyip baba-oğul arasındaki bu konuşma

ya müdahaleden uzak duracağını sanmıştım. Ama hiç de öyle

olmadı.

Derya gayet sakin fakat kararlı bir şekilde ve dikkatle baba

ma bakarak karşılık verdi.

"Murat, dün gece rüyasında yanan köşkü ve annesini gör

müş, efendim," dedi.

"Rüyasında mı?"

"Evet, efendim."

Peder sanki birden rahatlamış gibi derin bir soluk almıştı.

Yeniden bana döndü.

157

Mehmetcan

Page 152: Osman Aysu - Travma

"Hayırdır, inşallah oğlum. Rüyaları daima hayra yormak

gerekir. Nasıl gördün rahmetliyi?"

"Münakaşa ediyordunuz," deyiverdim birden.

Babam şaşırmış gibi gözlerimin içine baktı.

"Annenle münakaşa mı dedin? Çok tuhaf... Rüya bile olsa

yadırgadım doğrusu."

"Neden?"

"Belki şaşacaksın ama biz evliliğimiz boyunca annenle bir

gün bile olsa tartışmamıştık, aramızda mükemmel bir uyum

vardı."

Gözleri daldı, hüzün bulutlan dolaştı yüzünde.

"Allah herkese bizimki gibi mutlu bir beraberlik nasip etsin.

Özellikle de sizin gibi yeni evlenecek çiftlere," diye fısıldadı.

Bir an içimde belli belirsiz bir isyan duygusu yaşadım. Bu

yaptığım düpedüz haksızlıktı; geldiğimden beri babama belli

etmemeye çalışsam da âdeta saldırıya hazır, düşlerimde gördük

lerimin etkisiyle bir hasım gibi konuşuyordum. Benim gördü

ğüm sadece bir rüya idi ve gerçek yaşamla, ikisinin geçmişiyle

bir ilgisi olmaması gerekirdi. Babam bu konuda yalan söylemi

yordu. Hepsi doğruydu. Hatırladığım kadarıyla onların bir gün

tartıştıklarına, münakaşa ettiklerine şahit olmamıştım. Annem

ne denli hassas ve aşırı duygulu bir kadınsa, babam da o ölçüde

nâzik, müşfik ve anlayışlı bir erkekti. Bu yaşadığım bir parano

ya tezahürü olabilirdi. Rüyamdaki münakaşaları tamamen bir

hayaldi. Oysa ben yıllar öncesine dayanan bir rüyadan neticeler

çıkarmaya çalışıyor, âdeta babamdan hesap sorar gibi davranış

lara yelteniyordum.

Utandım birden.

Susup önüme eğdim başımı. Bu yaptığım çok ayıptı. Daha

düne kadar babamın bunamaya başladığını düşünürken, şimdi

ona geçmişin hesabını sormaya kalkışıyordum. Bir evlât olarak

davranışım affedilmez bir hataydı. Ama ne yazık ki bu hissim

kısa sürdü. Yeniden Şinasi Sarıkaya'yı anımsadım birden.

158

Mehmetcan

Page 153: Osman Aysu - Travma

Konuyu değiştirerek birden, "Baba," dedim. "Şu benden

tamirini istediğin ev var ya."

Bakışlarını bana çevirip merakla beni süzdü.

"Evet?"

"Sana üzücü bir haberim olacak," dedim.

"Üzücü mü?"

"Ya, öyle... Şinasi Sarıkaya vefat etmiş."

Babam birden irkildi. "Vefat mı etmiş? Ama bir şeyi yoktu

adamcağızın," dedi. "Nasıl olmuş?"

"Bilmiyorum, o hususu araştırmadım. Ama bana öldüğünü

söylediler."

"Kim söyledi?"

"O yörede onu tanıyanlar."

"Allah, Allah," diye fısıldadı babam.

Dikkatle gözlerinin içine bakıyordum. Gerçekten şaşırmış

ve üzülmüş gibiydi. Sanki böyle bir haberi hiç beklemiyormuş

gibi sarsılmıştı.

"Daha beş on gün evvel buradaydı. Bana verdiğim eski

sözü hatırlatmaya gelmişti. Gayet de sağlıklı görünüyordu. Ben

den bile dinçti. Kalp mi acaba?"

"Olabilir," dedim.

Derya ile yeniden bakışmıştık. Ama babam aldığı haberin

üzüntüsünden bizim aramızdaki bakışmamızı görmemişti bile.

Kendi kendine fısıldadı.

"Üzüldüm. Çok yazık... Şimdi mahşerde iki eli yakamda

olacak," dedi.

"Neden?"

Yüzüme bakmadan homurdandı.

"Verdiğim sözü yerine getiremedim de ondan. Başka ne

den olacak. Ben öbür dünyaya kimseye borçlu olarak gitmek

istemem."

Herhalde babam da, benim gibi bazı şeyleri kafasına takı

yordu. Eski işçisini de muhtemelen rüyasında görmüş, bizzat

159

Mehmetcan

Page 154: Osman Aysu - Travma

gelip verdiği sözü hatırlattığını sanmıştı. Bunun başka izahı ola

mazdı çünkü. Ama ona hayal gördüğünü söyleyemezdim.

"Şimdi ne yapmamı istersin?" diye sordum.

Fakat öylesine sarsılmıştı, sorumu duymadı sanki. Feri kaç

mış gözleri yerdeki halının üzerindeki bir noktaya sabitlenmiş

öylece kalmıştı. Neden sonra, "Bilmiyorum," dedi.

"Herhalde o harap evi artık onarmamı istemezsin, değil

mi?"

"Demek Şinasi ölmüş ha?"

"Üzgünüm ama evet," dedim. "Kaç yaşında vardı?"

"Benim kadar, aynı yaştaydık."

Sanki unutmuşum gibi tekrar sordum.

"Onu en son ne zaman görmüştün?"

Babam başka bir dünyada imiş gibi buğulu bir sesle mırıl

dandı.

"Yanılmıyorsam, otuz üç sene evvel," dedi...

1 6 0

Mehmetcan

Page 155: Osman Aysu - Travma

Çy ABAMIN evinden ayrılıp bizim şantiyeye doğru gi

derken Derya'nın suratını asmış, yanımdaki koltukta, suskun

oturduğunu neden sonra fark edebildim. Fazlasıyla düşünce

lere dalmıştım.

Gözlerimi yeniden yola çevirerek sordum.

"Ne o, pek sessizsin," dedim.

Önce hiç cevap vermedi. Bunu biraz da babama saygısız

davrandığıma hükmettiğine sanmıştım. Bir açıklama yapmak

gereğini duydum.

"Adamcağıza kaba davrandım, değil mi?" dedim.

Onaylayacağını, evet diyeceğini sanıyordum. Ama verdiği

cevap beni şaşırttı.

"Baban kesinlikle bunak değil. Bilmek istediğin buysa bunu

rahatlıkla ifade edebilirim."

"Buna nasıl hükmettin?"

"Yalan söylediğini sezinledim de ondan."

"Nasıl?"

1 6 1

Mehmetcan

Page 156: Osman Aysu - Travma

"Evini onarmayı söz verdiği işçisini otuz üç yıldan beri gör

mediğini söyledi. Buna inandın mı? Şuuru ve akli melekeleri

zayıflayan bir insan bir çırpıda o tarihi söyleyebilir miydi? Hem

otuz veya kırk sene demiyor da, tam bir süre söylüyor, otuz üç yıl diye."

"Olamaz mı?"

"Olamaz tabii. Basit bir hesap yap. Bu adam ne zaman ba

banın yanından ayrılmış?"

"Ne bileyim?" dedim.

"Düşün biraz. Otuz üç sene evveline git. O tarihlerde ikisi

de genç olmalılar. Yani ikisi de hayatlarının en faal devrelerinde

imişler."

"Eee, ne olmuş yani?"

"Şayet o adam otuz üç sene önce babanın hizmetinden ay-

rılmışsa, bunun emektarlığı nerede kalır? Halbuki sen ondan

uzun yıllar babamın yanında çalışmış biri diye bahsediyordun.

Ayrıca hiç düşündün mü?"

"Neyi?"

"Şimdi sen kırk yaşındasın. Hesaba göre o köşkün yanması

da garip bir rastlantı ama aynı yıla tesadüf ediyor, yani senin

yedi sekiz yaşlarında olduğun tarihe."

"Dur bir dakika," dedim. "O köşkün yanması ile Şinasi Sa-

rıkaya arasında nasıl bir bağlantı kuruyorsun?"

"Henüz bir bağlantı kurduğum filan yok. Ama bana biraz

tuhaf geldi."

Gülümsemeye çalıştım.

"Anlaşılan olaylar seni de polis hafiyesi gibi düşünmeye

sevk etmiş. Anlatılanların etkisinde kalmış olmalısın."

"Pek de öyle değil. Babandan hoşlandığımı bir kere daha

söyleyebilirim; ayrıca seni çok sevdiği de ortada. Ama fikrimi

sorarsan, baban kesinlikle bunamadığı gibi her nedense o yan

gın işini kurcalamandan hiç de memnun kalmadı."

"Neden?" diye sordum.

1 6 2

Mehmetcan

Page 157: Osman Aysu - Travma

"Fark etmedin mi? O konunun açılmasından çok rahatsız

olmuş gibiydi."

"Mümkündür," dedim. "Geçmişte de kalsa, tatsız ve elim

bir olay."

"Acaba mı?"

Hayretle yüzüne baktım yeniden. "Ne demek istiyorsun?"

"Kanımca baban o konunun tartışılmasını hiç istemiyordu

ve konuyu kapatmak içinde elinden geleni yaptı. Acaba o yan

gın olayında bugüne kadar bilmediğin bir sır olabilir mi? Hiç

düşündün mü bunu?"

"Yapma sevgilim," diye mırıldandım. "Burada söz konusu

olan benim ve benim hastalığım. Ne babam, ne de geçmişte ka

lan aile yaşantımız değil. O yangın olayının benim kâbuslarımla

uzaktan yakından bir ilgisi yok. Şayet eski bir evle ilişki kurmak

istiyorsan bu ancak Şinasi'nin o metruk evi olabilir."

"Öyle mi sanıyorsun?" diye homurdandı Derya.

"Başka ne olabilir ki?"

"Sen ya kendini aldatıyorsun, ya da benimle samimi konuş

muyorsun."

"Hoppala! Bunu da nereden çıkardın şimdi?"

"Boşuna nefesini tüketme. Bu sabah gördüğün rüyanın ne

olduğunu sanıyorsun? O yeni bir kâbus dizisinin başlangıcı. O

köşkle ilgili rüyalar, bak göreceksin devam edecek."

Derya'nın bu ısrarlı konuşması beni düşünceye sevk etmiş

ti.

"Neden?" diye sordum.

"Bilmiyorum. Ama..."

Sanki sevgilim konuşmaktan çekiniyordu.

"Hadi, devam et. Çekinme."

"Galiba senin çocukken yaşadığın bir olay var. Belki bilin

cinin derinliklerinde yıllarca kalmış, satha çıkamamış bir prob

lem. Şimdi bir şekilde ruhunun gizli köşelerinde kalmış bu dert,

sana sıkıntı veriyor, kâbuslar görmene neden oluyor."

1 6 3

Mehmetcan

Page 158: Osman Aysu - Travma

Aslında buna benzer bir hipotezi ne yazık ki ben de düşün

müştüm. Ve şimdi aklımdan geçen düşünceyi Derya büyük bir

açık yüreklilikle yüzüme karşı söylüyordu. Yine de bozuntuya

vermeden işi şakaya boğdum.

"Vay be!" dedim. " Senin ruh hekimliğinde varmış da ben

bilmiyormuşum meğer."

Ama baktım, o güzel yüzünde en ufak bir tebessüm yoktu.

Yeniden ciddileştim, fakat bu kez yüzüm iyice asıldı. Artık

şunu kabul etmeliydim; ben hastaydım. Sebepleri ne olursa ol

sun, asıl acı gerçek buydu. Sevgilimin ileri sürdüğü gerekçe de

hani yabana atılır cinsten değildi, muhtemelen şuuraltımda yıllar

dır satha çıkamayan bir sıkıntının acılarını çekiyordum şimdi.

"Şu senin arkadaşının hekim kocası ne zaman gelecekti?"

diye sordum.

"Haftaya bugün. Zaten Zehra'dan randevu aldım bile,"

diye homurdandı.

Başka bir lâf etmeden BMW'yi şantiyeye doğru sürdüm...

İnşaat alanında ikimiz de işimize daldık. İnşaat işinde her

zaman beklenmeyen pürüzler çıkar, müteahhideri üzen gecik

meler, umulmayan aksamalar olurdu. İşlerle boğuşmaya baş

layınca kendi durumumu unutmuştum. O sabah Behzat ban

kalarda olacağından inşaata öğleden sonra gelecekti. Şantiyeye

girince Derya incelemek istediği yerleri görmek için yanımdan

ayrılmıştı.

Yaklaşık bir saat birbirimizi göremedik. Öğleye doğru sev

gilim yanıma geldi. O gün kendi arabasmı almamıştı.

"Benim BMW'yle dön," dedim.

"Sen ne yapacaksın?"

"Akşam Behzat beni eve bırakır."

BMW'nin anahtarını alırken yüzüme kaçak bir nazar fır

lattı.

1 6 4

Mehmetcan

Page 159: Osman Aysu - Travma

"İyi misin?" dedi.

"Merak etme, iyiyim."

"Bu gece için bir programın var mı?"

Biraz yadırgayarak yüzüne baktım. Hiçbir programım yok

tu. Hafta içi sıradan bir gündü. Omuzlarımı silkerek, "Hayır,"

diye mırıldandım. "Annene mi gitmek istiyorsun?"

Nedense yüzü hafifçe kızarmıştı veya bana öyle geldi, emin

olamadım. •

"Yok," dedi. "Yani evdeyiz?"

"Tabii," dedim.

Derya başka bir şey söylemedi, anahtarı alıp bana veda ede

rek şantiye binasından çıktı. Pencereden onun gidişini seyret

tim. Arabaya bininceye kadar arkasını dönüp bakmamıştı. Tam

arabanın burnunu çıkış yönüne çevirirken dönüp şantiyeye bir

göz attı. Pencerede durduğumu görünce bana buruk bir şekilde

el salladı, ben de mukabele ettim.

Nedense buruk ve durgun görünüyordu. Bir süre o uzakla

şırken arkasından ondaki bu halin nedenini düşündüm. Acaba

hastalığıma mı üzülüyordu? Şu birkaç gündür, babamla tanış

tırmaya götürdüğüm gün hariç, belirgin bir durgunluk vardı

üzerinde. Hak da verdim, kızın endişelenmesi çok doğaldı. Ev

lilik arifesinde hastalığımla kızın basma iş açmıştım.

Tam düşüncelerimle boğuşurken içeriye usta başı Mahir

girdi.

"Patron," dedi. "Bugün ayın on yedisi ama italyan sera

mikleri hâlâ teslim edilmedi, şunlara bir telefon etseniz. Çocuk

lar boş oturuyor."

Birden beynimde bir şimşek çaktı.

"On yedisi mi? "dedim.

Mahir şaşkınlığımı anlamamıştı tabii, ama ben Derya'daki

durgunluğun sebebini birden kavramıştım. Kasımın on yedisi

onunla ilk tanıştığımız gündü. Bundan böyle, her sene o günü

kutlamaya karar vermiştik ama ben daha ilk sene yerinle unut-

165

Mehmetcan

Page 160: Osman Aysu - Travma

muştum. Hani utanmasam bana hatırlattığı için Mahir'e sarılıp

yanaklarından öpecektim.

"Tamam, tamam," diye söylendim. "Ben ararım firmayı,

sen şimdi işinin başına dön."

Usta başı davranışıma pek bir anlam veremeden çıktı dı

şarıya. Hemen bir plan yapmaya başladım. Bugünü unuttuğu

mu Derya'ya hissettirmeden esaslı bir sürpriz hazırlamalıydım.

İçimdeki çöküşe direnen, beni ayakta tutan tek güç ona duy

duğum sevgiydi. Hemen telefona sarıldım, evime yakın tanıdı

ğım ilk çiçekçiyi arayarak, Derya'nın ofisinin adresini verdim

ve görkemli bir buket tanzim edilerek gönderilmesini istedim.

Beni tanıyan dükkân sahibi hiç merak etmememi, nefis bir şey

hazırlayacağını vaat etti.

Son dakikada da olsa, durumu kurtardığım için mutluy

dum. Gece de onun sevdiği restoranlardan birine giderek güzel

bir yemek yerdik. Sabahki unutkanlığımı yutturmanın yolunu

bulmuş sayılırdım. Çiçeği alır almaz nasıl olsa bana telefon eder,

ben de onu şaşırtmak için sürpriz yaptığımı söylerdim.

Tam keyfim yerine gelmeye başlamıştı ki, kapı açılıp sük

lüm püklüm haliyle bizim kalıpçı ustası Selim girdi içeri, yanın

da da Halit vardı. Onları karşımda görünce irkildim. Suspus

olmuş önlerine bakıyorlardı.

"Ne var?" diye söylendim. Baktım, konuşmakta zorlanıyor

lardı. "Söylesenize yahu, ne var?"

Daha yaşlı olan Selim utanarak mırıldandı.

"Beyim," dedi. "Bizim oradaki o uğursuz binayı tamir ede

cek misiniz?"

Oturduğum koltukta arkama yaslanıp söylendim.

"Niye soruyorsunuz?"

"Şey..." diye kekeledi Selim. "Biz düşündük de..."

"Ne düşündünüz?"

Birbirlerine baktılar, konuya nasıl gireceklerini bilemezmiş

gibi tereddüt ettiler. Nihayet Halit ürkek bir sesle konuştu.

1 6 6

Mehmetcan

Page 161: Osman Aysu - Travma

"Patron," dedi. "Bilirsin, biz seni sever ve sayarız. Ekme

ğini yeriz, sana bir kötülük gelmesini istemeyiz. Bu nedenle dü

şündük de..."

Yine susmuşlardı.

"Konuşsanıza yahu... Ne söylemeye çalışıyorsunuz?" diye

bağırdım.

Nihayet Selim ağzındaki baklayı çıkardı.

"Beyim bu tamir işinden vazgeçin siz. Orayla niye ilgilenir

siniz bilmem, ama orası tekinsizdir. Orayı satın almaya kalkışı

yorsanız vazgeçin. Size yararı olmaz."

Bir an durup sararmış yüzlerine baktım.

Selim başını önüne eğerek devam etti.

"Senelerdir o evde kimse yaşamaz. Elektrikleri yıllardır ke

siktir. Ama zaman zaman üst kattaki bir odanın ışığı yanar. Ben

gözlerimle şahit oldum. Tekinsiz olmasa hiç kesik elektrik yanar

mı? Orada kötü bir ruh yaşıyor ve çevre halkı bunu böylece

biliyor."

Başka şardar altında olsa bu iddiaya sadece güler geçerdim.

Ama o odanın ışığının yandığını ben de kâbuslarımda hep gör

müştüm. Yine de sabırlı davrandım.

"O evin ışıkları kesik," dedim. "Ben kontrol ettim."

"Bunu biliyoruz," dedi Selim. "Ama..."

"Aması ne?"

Halit lâfa karıştı.

"Dün akşam Selim'le inşaattan ayrılmış gecekondularımıza

dönerken kestirmeden gitmeyi yeğlemiştik."

"Eee?"

"ikimiz de o ışığın yandığını gördük. Birimiz görse hayal

gördüğümüzü düşünürdük ama ikimizde aynı şeyi gördük. Çok

korktuk beyim."

"Sizler çıkarılan hikâyelerden etkilenmişsiniz," diye ho

murdandım. "Olmaz öyle şey." Bunu söylemiştim, fakat ne var

ki söylediklerine inanıyordum.

167

Mehmetcan

Page 162: Osman Aysu - Travma

"Yemin ederim beyim," dedi Halit. "Biz hayal görmedik."

O an birden aklıma geldi.

Halit'in sararmış yüzüne gözlerimi dikerek mırıldandım.

"Sen bana o evde bir cinayet işlendiğini söylemiştin, değil

mi?"

"Evet, efendim."

"Kim öldürülmüştü orada?"

"Size daha önce de söylemiştim. Şinasi Sarıkaya. Öldürülen

oydu."

"Peki, katili kimdi?"

Halit derin derin soludu.

"Katili bulunamadı, beyim."

"Hiç şüpheli birkaç kişi de bulunamadı mı?"

"Hiç kimse, beyim. O esrarengiz cinayetin esrarı hep bir sis

perdesi içinde kaldı. Zaten o yüzdendir ki, adamın hortladığı ve

kendi katilini aramak için döndüğü söylenir durur."

İçimden yine gülmek geldi ama gülemedim.

"Bana bir oğlu olduğunu söylemiştin, o nerede yaşar şim

di?"

"Onu da kimse bilmez. Cinayet gecesi çocukta kayboldu ve

bir daha izine hiç rastlanmadı."

"Tuhaf bir hikâye," diye homurdandım.

"Gerçekten de öyledir."

"Peki bu adamın karısı nerede?"

"Esma hanım mı?"

"Adı her neyse?"

"Biz onu hiç tanımayız beyim?"

"Neden? O da aynı gece çocuğu gibi duman olup uçtu

mu?"

"Yoo, hayır beyim. O daha çocuğunu doğururken ölmüş.

Bilenlerden öyle duymuştuk."

Birkaç saniye düşündüm.

"Sizin yörede bu Şinasi Sarıkaya'yı hatırlayanlar var mı?"

1 6 8

Mehmetcan

Page 163: Osman Aysu - Travma

"Birkaç sene evveline kadar vardı ama şimdi kimse kalma

dı. Eh, düşünürseniz siz de hak verirsiniz, otuz kırk sene evvel

bizim oralar bom boştu. Hatta o tekinsiz ev yapıldığı zaman

lar, tabii biz bilmiyoruz ama, uzak civarındaki gecekondular

da yaşayanlar hep şaşıp kalmış, oraya neden o evin yapıldığına.

Karda kıyamette kurda kuzuya kurban olacağını düşünmüşler.

O vakadan sonra da kimse o civara pek yaklaşmak istememiş.

Zaten geceleri oraya yolu düşenler hep daha uzak olan alt yolu

seçerler. Kimse o civarda dolaşmak istemez."

"Peki o çocuk bir daha hiç geri dönmemiş mi?"

"Bildiğimiz kadarıyla hayır, efendim."

Garip bir hikâyeydi ve buna inanmak istemiyordum bir

türlü.

"Tamam, siz gidebilirsiniz," dedim işçilerime.

Yine kararsız bir şekilde yerlerinde kıpırdandılar. Çekine

rek sordular.

"Tamirat işinde kararlı mısınız, beyim?"

"Bilmiyorum, düşüneceğim," dedim.

İkisi aynı anda sanki sırtlarından ağır bir yük kalkmış gibi

rahatlayarak şantiye binasından çdctılar...

Onlar çıkınca üstüme bir ağırlık çöktü. Ayaklarımı masa

nın üstüne dayayıp düşünmeye başladım. Halit de, Selim de

sevdiğim, dürüst, çalışkan, namuslu çocuklardı. Cahil olabilir,

hurafelere inanabilirlerdi ama kesinlikle yalan söylemeyecekle

rine emindim. O metruk evle ilgili söyledikleri yalan olamazdı.

O zaman da ister istemez Derya'ya hak vermeye başlıyordum;

Şinasi Sarıkaya denen adam otuz üç sene evvel ölmüşse, baba

mın yanında bunca zaman geçirip, pederin nasıl emektar işçisi

olabilirdi?

Bu işte bir terslik vardı. Ya burada ölen kişi Şinasi denen

adam değildi, ya da babam yalan söylüyordu.

1 6 9

Mehmetcan

Page 164: Osman Aysu - Travma

Ölenin Şinasi Sarıkaya olmaması çok zayıf bir ihtimaldi. O

zaman babamın yalan söylediğini düşünmek zorundaydım. Bu

da bana çok tuhaf geliyordu; o yaştaki bir adam neden yalan

söyleyecekti ki? Bunun hiçbir anlamı yoktu. Üstelik babam ya

lan konuşmazdı.

Düşündükçe tutarsızlıklar birbiri ardına aklıma geliyor

du. Beş on gün evvel babamı ziyarete gelen adam acaba, Şinasi

Sarıkaya'nın oğlu olabilir mi, diye geçirdim aklımdan. Ama bu

da imkânsızdı. Bir an oğlunun Şinasi'ye çok benzeyeceğini, yaşlı

babamın da bunu fark etmeyeceğini var saydım. Fakat olacak

şey değildi bu; bir defa ne olursa olsun adamın oğlu, taş çatlasa

hesaba göre benim yaşlarımda olmalıydı; yani babamın dikkati

ni çekecek kadar genç. Kendini bizim pedere Şinasi diye yuttu-

ramazdı. Saniyen olayın olduğu sırada o çocukta yedi sekiz yaş

larında olduğuna göre, babamın evin tamiri için verdiği sözden

nasıl haberi olabilirdi? Üçüncü ve mantıklı bir neden de o ev

yaklaşık otuz sene önce tamiri gerektirecek kadar viran olamaz

dı. Özellikle bu son ihtimal iyice midemi bulandırdı.

Babam yalan mı söylüyordu, yoksa hayal mi görmüştü?

Tabii, Cemal Efendi'nin bana yaptığı açıklamayı da unut

muyordum, babamın evine kesinlikle Şinasi diye birinin gelme

diğini söylemişti. Lâkin şimdi olayları düşündükçe büsbütün

ürperiyor ve mantıklı bir sonuca bağlayamıyordum.Yaşadıkla-

rımı yeniden bir sıraya koymaya çalıştım. Her şey gördüğüm

kâbuslarla başlamıştı. Rüyalarıma giren virane bir ev, sevdiğim

kadına tecavüze ve onu öldürmeye kalkışan yüzsüz bir adam

ve onunla yaptığım mücadele. Devamlı bir yarış halindeydik.

Yüzü bir bez gerilmiş gibi görünmeyen adam rakibimdi ve iki

mizde o harabenin üst katında masanın üzerinde bağlanmış va

ziyette yatan Derya'ya bir an evvel varmak için yarışıyorduk.

Gördüğüm bu kâbuslardaki yarışın çoğunu ben kazanıyordum,

sadece bir seferinde yüzsüz düşmanım beni geçmiş ve Derya'yı

bıçaklamıştı. Ne anlama geliyordu acaba bu karabasanlar? Belki

170

Mehmetcan

Page 165: Osman Aysu - Travma

bir ruh doktoru bu rüyalarımı tedavi edecek, sebeplerini açık

layacak bir çözüm getirebilirdi. Ama babam devreye girip eski

bir işçisine verdiği sözün yerine getirilmesini isteyince her şey

beynimde allak bullak olmuştu. Zira rüyalarımdaki ev birden

gerçeğe dönüşmüş ve aynıyla karşıma çıkıvermişti.

İşte, her şey bu noktada stop ediyordu.

Artık hayallerimle realite birbirine karışmıştı. Bunu bir

türlü kabul edemiyordum. Ancak kâbuslarımda gördüğüm bir

evi gerçek yaşamımda bulmam, hangi mantık ölçüsüyle açıkla

nabilirdi? Elimde olmadan buz kestim birden. Vücudumu bir

titreme almıştı. Yoksa babamda mı benimkine benzer bir kâbus

görmüştü? Ne de olsa, o yaşlı ve hastalıklı bir insandı, gerçek ile

rüyayı belki de ayırt edememişti? Bu bile tam ve tatmin edici bir

izah değildi benim için.

Sonra Derya'nın dün gece gördüğüm ilgisiz rüyama getir

diği yoruma takıldı aklım. Eski yanan köşkümüze ve annemle

babamın yaptıkları münakaşaya... Derya açıkça itiraf etmese

de daha önce gördüğüm kâbuslarla son rüyam arasında bağıntı

olduğunu anlatmaya çalışmıştı bana. Belki de eski karabasan

larımla son rüyam arasındaki tek ilişki, her ikisinde de yakamı

bırakmayan o yüzsüz adamın varlığı idi.

Kim olabilirdi acaba o yüzsüz adam?

Neden onun suratını göremiyordum? Belki de yüzünü kap

layan o bez parçasını çekip alabilsem bütün sorunlarım ken

diliğinden çözülüverecekti. Nihayet kafama dank etti, galiba

meselenin asıl püf noktası buydu. Her rüyama giren o meçhul

kişi...

Elimde olmadan bir küfür savurdum...

Behzat şantiyeye geldiğinde saat üçü bulmuştu. Hemen

kendisine bir nescafe hazırladı. Bana da teklif etti ama canım

içmek istemiyordu.

171

Mehmetcan

Page 166: Osman Aysu - Travma

Bir süre bankalardaki işleri anlattı bana. İtiraf edeyim ki

pek can kulağıyla dinlememiştim. Sonra ona ne zaman döne

ceğini sordum. BMW'mi Derya'ya verdiğimi, dönüşte beni de

eve bırakmasını istedim. Tamam, yarım saat sonra çıkarız yola,

dedi.

Beni şantiyede bırakıp inşaat sahasına gitti.

Artık yeniden kâbuslar konusuna dönmek istemiyordum.

Eve gidip bir duş almak, giysilerimi değiştirip sevgilimle geçire

ceğim geceyi düşünmek istiyordum. O an birden aklıma geldi.

Bu saate kadar gönderdiğim çiçeklerin çoktan sevgilimin eline

geçmesi gerekirdi ama Derya bana bir teşekkür telefonu açma

mıştı.

Huylandım birden. Yoksa bir aksilik mi olmuştu?

Hemen Derya'yı aradım, telefonu meşguldü. Birkaç dakika

sonra bir daha denedim, bu seferde ulaşılamıyordu. Telefonu

kapalıydı.

Meraklanarak bu kez çiçekçi dükkânını arayıp sabah verdi

ğim siparişin adrese gönderilip gönderilmediğini sordum, Aldı

ğım cevap olumluydu. Çiçek adrese ulaşmıştı.

Yadırgadım durumu.

Derya'nın bir teşekkür telefonu etmesi gerekmez miydi?

172

Mehmetcan

Page 167: Osman Aysu - Travma

EHZAT beni apartmanımın kapısı önüne bıraktığında

alelacele ona veda edip asansöre koştum. Derya'nın niye bana

bir telefon etmediğini düşünüyordum hâlâ. Yoksa tanışma gü

nümüzü unuttuğumu mu sanıyordu? Gerçi son ana kadar ak

lıma gelmemişti, ama ona unutmadığımı gönderdiğim çiçekle

göstermiştim.

Anahtarımla kapıyı açıp içeri girdim. Gündüzlerin en kısa

olduğu dönemdeydik, baktım evin içi karanlıktı. Derya gelme

mişti henüz. Saate baktım, on yediyi gösteriyordu. Işıkları yak

tım, onu beklemeye başladım. Henüz erken sayılırdı.

Hazır o yokken, duşumu almak için soyunup banyoya git

meyi düşünüyordum ki, kapının çaldığını işittim. Işıkların yan

dığını görünce evde olduğumu anlamış ve anahtarını kullanma

mış olmalıydı.

Koşup kapıyı açtım.

Yorgun bir yüzle suratıma baktı. "Benden önce gelmişsin,"

diye mırıldandı sadece.

Mehmetcan

Page 168: Osman Aysu - Travma

Oysa boynuma atılıp, bana çiçekler için teşekkür edece

ğini sanmıştım. En azından bir iki teşekkür kelime beklemek

sanırım hakkımdı. Ama o hemen ayağından bodarını çıkarmış,

anorağını asmak için portmantoya yönelmişti.

Hiç bozuntuya vermeden konuştum.

"Çok yorgun görünüyorsun, sevgilim," dedim.

Başını salladı tasdik edercesine.

"Yorgunluktan bittim. Bütün gün çizim yaptım ofiste."

Şaşırmıştım. Çiçekler hakkında tek kelime etmemesi hay

retime mucip olmuştu. Hani çiçekçi dükkânına telefon edip

siparişimin yerine ulaştığını öğrenmesem, eline geçmediğini

düşünecektim. Sabırla bekledim. Nasıl olsa, aklına gelince bir

şeyler söylerdi herhalde.

"Aç mısın?" diye sordu bana. .

"Evet," dedim.

"Müsaade et, kıyafetimi değiştireyim hemen mutfağa girer

bir şeyler hazırlarım."

"Böyle bir gecede mi?"

Birden bakışlarını yüzüme çevirip ışıldayan gözleriyle beni

süzdü.

"Yoksa bu gecenin hususiyetini unutacağımı mı sandın?"

diye kinayede bulundum.

"Demek hatırlıyorsun?"

"Nasıl unuturum? Hemen üstünü değiş seni güzel bir res

torana götüreceğim."

Gelip boynuma sarıldı. "Ama bu sabah sana sorduğumda

geceyi evde geçireceğimizi söylemiştin," dedi.

"Sana sürpriz yapmaya kararlıydım."

"Çok hainsin! Ben de yerinle unuttuğunu sanmıştım."

Çok garipti. Hâlâ çiçekler hakkında tek kelime çıkmamıştı

ağzından. Ama imkânı yoktu, tanıdığım Derya şimdiye kadar

çoktan jestim için teşekkür ederdi bana. Oysa yerinle unutmuş

gibi davranıyordu.

174

Mehmetcan

Page 169: Osman Aysu - Travma

Birden aklıma kötü şeyler geldi. Bunu asla yakıştırmak is

temezdim ama sevgilim bana yalan mı söylüyordu yoksa? Gön

derdiğim çiçekleri nasıl unuturdu? Üstelik o çiçekler benimde

bugünü unutmadığımın en iyi delili değil miydi? Şayet şantiye

den ayrıldıktan sonra çizimler için bürosuna gitmişse o çiçekleri

mutlaka görmüş olmalıydı.

"Nereye gideceğiz?" diye sordu.

"Sen nereye istersen" dedim.

Bir daha beni süzdü.

"Yorgun değilsin, değil mi?"

"Hayır. Ya sen?"

"Ben de değilim," diye fısıldadı. Oysa az önce kapıdan içeri

girdiğinde bugün çok yorgun olduğundan bahsediyordu.

Keyfim kaçmıştı. Bu işin içinde bir bit yeniği vardı. Çiçek

lerden hâlâ bahis açmaması, bugün öğleden sonra Derya'nın

bürosunda olmadığının en açık karinesiydi. Nedendir bilinmez

ama o konuya birden değinmemeye karar verdim. Banyoya du

şumu almaya giderken, "Hadi öyleyse, hazırlan da yemeğe çıka

lım," dedim.

Gittiğimiz restoran Derya'nın en sevdiği yerlerden biriydi.

Ama yol boyunca arabanın içinde çok az konuşmuştuk. Sanki

özel bir günü kutlamaya gitmiyorduk. Derya bu akşam cidden

çok yorgun görünüyordu. Arabanın içinde daha önce sordu

ğum suali tekrarladım.

"Nasıl geçti günün?"

"Hep çizimle," diye karşüık verdi. Sadece iki kelimeyle.

Yüzü asık değildi ama tanıdığım sevgilim hoşlandığı bir yere

gitmenin sevincini çok daha farklı şekillerde gösterir, neşe ve

coşkusunu belli ederdi. Oysa bu gece zoraki katlanıyormuş gibi

bir hal vardı üzerinde.

Restorana girdik.

175

Mehmetcan

Page 170: Osman Aysu - Travma

Az ışıklı, loş, masa üzerindeki mumların aydınlatuğı son

derece romantik bir mahaldi. Bir trio canlı yemek müziği ça

lıyordu. Yemeklerimizi sipariş edip şarabımızdan ilk yudumu

aldığımızda sevgilim biraz kendine gelir gibi oldu nihayet. Göz

lerinde hafif mutluluk belirtileri ışıldadı.

"Biliyor musun, bu sabah konuşmamızda tanışma sene-i devriyemizi unuttuğunu sanmıştım," dedi.

O zaman kuşkularım daha da arttı. Bütün gün bürosuna uğramadığından emin oldum. Gönderdiğim çiçekler böyle düşünmesine mani olmalıydı. Çiçeklerden hiç haberi yoktu. Bu kez taktiğimi değiştirdim.

"Seni cebinden aradım ama ulaşamadım," dedim. Birden hayıflanarak başını salladı.

"Sorma, başka arayanlar da olmuş, ama işe öyle kaptırmıştım ki kendimi, telefonumu açmayı unutmuşum."

Yalan söylediği kesindi. Hatta inanıp inanmadığımı anla

mak istercesine o nefis mavi gözlerini bir an için yüzüme çevirip

gözlerimdeki tepkiyi aradı. Bozuntuya vermedim yine.

Rahatlamamıştı sanırım. İlgisiz bir eda ile mırıldandı. "Kaçta aradın?"

"Önemli değil. Şu an karşımdasın ya, mühim olanı bu. Beni seviyorsun, değil mi?"

"Hem de çılgınlar gibi."

Tuhaftır ama gözlerinde yanıp sönen ışıkların o an pek

inandırıcı olmadığı düşüncesine kapılır gibi oldum. Hazindir,

lâkin böyle bir hisse ilk defa düşüyordum. Derya'nın bana yalan

söyleyeceğini hiç sanmazdım. Halbuki bugünü nasıl geçirdiğini

benden gizlemeye çalışıyordu.

Hem de böyle özel bir günde...

İkimiz de de kendimizi zorlayan bir hal vardı. Gergindik

ve bir türlü rahatlayamıyorduk. Benim beynim onun yalanı ile

meşguldü, acaba onun gerginliği neye dayanıyordu? Bugün ne

olmuş, Derya bütün gününü bürosuna gitmeyerek nerede geçir-

176

Mehmetcan

Page 171: Osman Aysu - Travma

misti acaba? Fakat yemeğimizi yerken sevgilim biram —

mış gibi bir gaf yapıp açık verdi.

"Cep telefonumun kapalı olduğunu görünce, neden büro

dan aramadın?" diye sordu.

Bir tür panik, yalanının ortaya çıkacağının korkusuydu bu.

Gayet sakin cevapladım. "Bürodan da aradım."

O loş mekanda bile yüzünün kızardığını hissettim, irkile

rek yüzüme bakmıştı.

"Büronun telefonu da hep meşgul veriyordu," dedim.

Sanki birden rahatlamıştı.

"Ah bizim kızlar," diye homurdandı. "Telefonu çok meş

gul ediyorlar."

Yanında çalışan iki kız elemanı vardı. Anladığım kadarıyla

yalanının günahını şimdi kızlara yüklemişti.

Belki meseleyi bu kadar büyütmemem gerekirdi; ne de olsa

onun da hayatının mahrem bir yanı olabilirdi ve bana hesap

vermek zorunda değildi; ayrıca birbirimize verdiğimiz sözler

dışında henüz aramızda hukuki bir sorumluluk da yoktu. Bü

tün anlayışlı düşünceme rağmen kendimi ihanete uğramış gibi

hissediyordum; çünkü huyunu suyunu, mizacını tanıdığımı san

dığım Derya'nın küçük de olsa yalan söyleyeceğini, benden bir

şeyler gizleyeceğini hiç sanmamıştım.

Yüzümün asılmasına bir türlü engel olamıyordum. Tabii az

sonra Derya bendeki gerginliği anlamakta gecikmedi.

"Niye suratın öyle bir karış asık?" dedi.

Suni bir şekilde gülümsedim.

"Asık mı? Yok canım, sana öyle gelmiş."

Dikkatle gözlerimin içine bakıyordu.

"Boşuna saklamaya çalışma. Sana bir şey olmuş. Çok ger

ginsin."

Az daha beynimi kurcalayan yalanını yüzüne vuracaktım,

ama son anda kendimi frenledim. "Benim bir şeyim yok, haya

tım. Asıl bu gece sen çok yorgun görünüyorsun."

177

Mehmetcan

Page 172: Osman Aysu - Travma

Şarabından bir yudum aldı.

Anlamlı bir şekilde beni süzdü. Çok merak ettim, acaba

o an aklından ne geçiriyordu. Lâkin o da benim gibi samimi

davranmadı.

"Doğru," dedi. "Bugün çok yoruldum."

"Biliyorum," diye fısıldadım. "Çizim, değil mi?"

Mavi gözlerindeki elektriklenme daha artmıştı. Galiba ken

disine inanmadığımı da o an anlamıştı.

O sırada trio yemek müziğini bırakmış, romantik dans par

çaları çalıyordu ve restoranın ortasındaki dans alanında dansa

kalkmış birkaç çift vardı. Derya birden mırıldandı.

"Dans edelim mi?"

"Nasıl istersen."

Cilalı parke üzerinde birbirimize sarılıp müziğin ritmine uy

duk. Derya'nın çok iyi dans ettiğini bilirdim. Trio eski bir film

müziği çalıyordu. Derya parçanın sözlerini de bildiğinden ancak

benim duyabileceğim bir sesle söylemeye başlamıştı. Ne olursa

olsun, bu kızı deli gibi seviyordum, bedenini biraz daha kendi

me çekip vücuduma yapıştırdım. Zevkle bana sokulmuştu.

Şimdi restorandakilerin gıpta ile seyrettikleri bir çift oluş

turmuştuk, herkesin bize baktığından emindim. Dudaklarımı

sarı saçlarının araşma sokup fısıldadım.

"Seni seviyorum."

"Ben de seni," diye mırıldandı şarkı sözlerini keserek.

Trio şimdi daha hareketli bir parça çalmaya başlamıştı.

Başka zaman olsa bu tür müzikle de dans etmekten hoşlanan

Derya, "Oturalım mı artık?" diye sordu.

"Sen bilirsin," dedim.

Masamıza döndüğümüzde sanki sevgilim daha durgunlaş-

mıştı. Her zaman eğlenmeyi seven Derya'da bu gece belirgin

bir sıkıntı vardı ve elinden geldiğince bunu gizlemeye çalışıyor

du benden. Acaba gerginliğinin bugün öğleden sonra ortadan

kaybolmasıyla bir ilgisi olabilir mi, diye düşündüm. Yanılmı-

178

Mehmetcan

Page 173: Osman Aysu - Travma

yordum galiba; müzikli nefis bir ortam, seçtiğimiz en beğendiği

yemekler, içtiğimiz hârika Fransız şarabına rağmen, Derya bir

türlü havaya girememiş, rahatiamamış ve tanışmamızın bu ilk

sene-i devriyesinde havaya ayak uydurabilmek için kendini zor

layıp duruyordu.

Şarabımdan bir yudum daha alırken içtenlikle fısıldadım.

"İstersen, eve dönebiliriz," dedim.

Birden hayretle yüzüme baktı.

"Neden?"

"Çünkü hiç neşelenemiyorsun. Seni sıkan bir şey var ve ne

dense bunu açıklamak istemiyorsun. Her halinden belli."

Yüzüne düşen uzun sarı saçlarını hafifçe geriye itti. Daha

ziyade bana uygun bir cevap vermek için düşündüğünü anla

mıştım.

"Günahımı alıyorsun," dedi. "Çok mutluyum şu an. Ama

biraz yorgunum, hepsi o kadar. Neşelenmediğimi de nereden

çıkarıyorsun?"

"Dans etmek istememenden. Oysa böyle harekedi danslara

bayılırsın."

Yüzü asıldı biraz.

"Dedim ya, çizimler beni çok yordu."

İskemleye yaslandım gözlerimi gözlerinin içine çevirerek

uzun uzun ona baktım.

Gerilmişti. Hafiften sinirlendiğini görüyordum.

"Niye bakıyorsun öyle yüzüme?" diye sordu.

İtidalimi bozmadan ama kelimelerin üzerine basa basa buz

gibi bir sesle mırıldandım.

"Çünkü bana yalan söylüyorsun."

Durakladı önce. Sonra sert bir şekilde savunmaya geçti.

"Dikkatli konuş. Beni yalancılıkla nasıl itham edersin?"

"Bak" dedim. "Asla seni kırmak veya incitmek gibi bir ni

yetim yok ama neden bana yalan söylediğini bilmek hakkım."

Kaşları çatık homurdandı.

179

Mehmetcan

Page 174: Osman Aysu - Travma

"Hangi konuda?"

"Bugün bütün öğleden sonrası büronda değildin, çizim

yaptığın da palavra. Niye bana böyle bir yalan söylemek gereği

ni duydun?"

Derya utanmış gibi başını önüne eğdi. Birkaç saniye hiç ko

nuşmadan öylece kaldı, sonra başını kaldırmadan kısık bir sesle

fısıldadı.

"Dönüşte büroma mı uğradın?"

"Hayır. Bu gecemiz için çalıştığın yere çiçek göndermiştim

ama senin haberin bile yok. Çünkü büronda değildin."

"Evet, doğru," diye kekeledi sevgilim.

"Neden Derya? Benden sakladığın nedir? Nerede olduğu

nu bana açıklamaktan neden çekindin? Senin de haklı sebep

lerin olabilir ama biz senle birbirimize asla yalan söylememeyi

kararlaştırmamış mıydık?"

Nihayet gözlerimin içine baktı.

Ondan bir açıklama bekliyordum.

"Eve dönebilir miyiz?" dedi sadece.

Tanışmamızın ilk sene-i devriyesi tatsız bir geceye dönüş

müştü. Hesabı ödeyip restorandan çıktık. Dönerken ikimizde

ağzımızı açıp tek kelime etmemiştik. Hâlâ bana bir açıklama

yapmasını bekliyordum. Bu durumu mutlaka izah edecekti.

Arabayı sürerken gayet gergindim, hatta aklıma olmayacak ih

timaller de geliyordu. Onun da beni sevdiğini biliyordum ama

ben artık ruh hastası bir adamdım; her ne kadar hastalığım hak

kında henüz bir teşhis konulmamış olsa da normal ve sağlıklı

bir insan olmadığım ortadaydı. Yoksa durumum sevgilimin içi

ne bir gelecek korkusunun sinmesine mi yol açmıştı? Öyle ya

hiç kimse korkunç kâbuslar gören biriyle hayatını birleştirmek

istemezdi. En azından sıhhatime kavuşuncaya kadar beklemeyi

yeğlerdi.

1 8 0

Mehmetcan

Page 175: Osman Aysu - Travma

Yine de sabredip eve dönünceye kadar tek kelime etme

dim. Önce onun açıklamasını dinleyecektim.

BMW'yi apartmanın kapalı garajına bırakıp asansörle daire

min olduğu kata çıkarken yüzüme bakmaktan bile kaçınıyordu.

Dedim ya onu iyi tanırdım; bu aşırı durgun ve sessiz kalışının

ardından bir fırtına kopabilirdi. Birlikte yaşamaya başladığımız

tarihten beri onunla sadece bir defa esaslı bir münakaşa etmiş

tik; o da yandmıyorsam birlikteliğimizin ilk ayı içinde patlak

vermişti. Uysal, sakin, sıcak ve anlayışlı görüntüsünün altında

kafası atınca veya bir haksızlığa uğradığına inanmca son derece

âsi, şirret ve kırıcı olabiliyordu. Hatta öyle ki evde yaptığımız o

tartışmada ağzından küfürler saçarak, üstüme yürümüş, hızını

alamayarak bana saldırmıştı. Benim gibi uysal, halim selim bir

erkek için karşılaştığım manzara dondurucuydu; onun erkeksi

öfkesi karşısmda dehşete kapılmıştım. Hayatıma giren hiçbir

kadınla böyle bir tartışma yapmamıştım. Belki o an bu ilişkiyi

noktalamam gerekirdi ama mümkünü yoktu. Çünkü o iğrenç

küfürlerinin ardmdan dişi bir panter misali üzerime atlamış ve

benle boğuşmaya başlamıştı. Sezar'ın hakkını Sezar'a teslim et

mek zorundaydım; müthiş yadırgadığım o saldırganlığının için

de tarif edilemez bir cinsellik de vardı. İtiraf etmeliyim ki, bu

tür gösterilere alışık olmadığımdan bana değişik ve tahminler

hilâfına farklı bir zevk vermişti. Yerde halıların üzerinde boğu

şurken kavgamız az sonra ateşli bir sevişmeye dönüşmüştü. Hem

de ne sevişme. Hayatımda böyle bir zevki hiç tatmamıştım.

Eve girince doğru yatak odasına gitti. Tabii ben de peşin

den geldim. Hâlâ bir açıklama yapmasını bekliyordum.

Hiç oralı olmadan soyunmaya başladı.

Önce cinselliği de meseleyi örtbas etmeye çalışacağını san

dım. Ama öyle olmadı; sırtına eşofmanlarını geçirip banyoya

makyajmı temizlemeye gitti. Konuşmaya niyetli görünmüyordu

pek. Ama nasd olsa konuşacaktı, iş bu noktaya geldikten sonra

susması söz konusu olamazdı.

1 8 1

Mehmetcan

Page 176: Osman Aysu - Travma

Peşinden ben de banyoya daldım.

"Eee? Anlatacağın bir şey yok mu?" dedim.

Sertçe homurdandı. "Yok."

O aynanın karşısında birtakım kremlerle yüzündeki mak

yajı temizlemeye çalışırken, ben de bir omzumu kapının perva

zına dayamış, kollarımı göğsümde çaprazlamış, sinirli ama biraz

da alaycı ve damarına basar şekilde konuşuyordum.

"Yani bana yalan söylediğini kabul ediyorsun, değil mi?"

Hafifçe sırıttım. "Zaten bunun başka izahı da var mı? Düpedüz

yalancısın."

Neden böyle davrandığımı bilmiyordum. Sebebi ne olursa

olsun bana yalan söylediği açıkça meydandaydı artık. Birbiri

mize yalan söylememek hususunda anlaşmıştık ve belki de beni

hiç ilgilendirmeyen özel bir durum da olabilirdi. Bu kadar üs

tüne varmam, sıkıştırmam, hatta tahkir edici şekilde konuşmam

yanlış olabilirdi. Belki biraz daha sabırlı olsam, sonunda kendi

si açıklayacaktı sebebi. Ama üst üste o kadar sıkıcı ve ruhumu

bunaltıcı olaylar yaşıyordum ki, sanki bütün onlarm müsebbibi

Derya idi ve acımasızca kıza saldırıyordum.

Aynadaki görüntüsüne baktım.

Öfkeden dudaklarını ısırıyordu. Biraz sonra patlayacağını,

sert ve kırıcı bir şeyler söyleyeceğini anlamıştım. Tabii en doğru

hareket üstüne varmamaktı, lâkin yapamadım.

"Sana artık inanmıyorum," diye fısıldadım.

Sabrının son kertelerindeydi. Yüzü kıpkırmızı kesildi.

Umursamazca omuz silktim.

"Açık söyle, yoksa hayatına başka bir erkek mi girdi?" de

dim.

Galiba bardağı taşıran son cümlem bu olmuştu. Makyajını

temizlemek için kullandığı krem kutusunu hızla dönerek bana

doğru savurdu. Küçük, yayvan plastik kutu mermi hızıyla başı

ma doğru geldi. Son anda saldırıyı fark edip başımı hafifçe yana

kaydırmasam muhtemelen tam alnımın ortasına yapışacaktı.

1 8 2

Mehmetcan

Page 177: Osman Aysu - Travma

Iskaladığını görünce hiddetini bastıramayarak bir koşu

üzerime yürüdü. Uç aşağı beş yukarı bundan sonra olacakları

tahmin edebiliyordum kuşkusuz. Onu kollarından tutup yaka

lamaya çalıştım ama beceremedim. Öfkeden çılgın gibi üstüme

sıçradı. Tabii kuvveti benimle mücadeleye yetmiyordu; lâkin

kızdığı zaman ne kadar acımasızca boğuştuğunu biliyordum.

Nitekim ellerini kavrayınca dişi bir panter gibi hamle yapıp diş

lerini omzuma geçirdi. Gaddarca ısırdı. Gözleri dönmüş, uğra

dığı hakaretin acısını çıkarmaya çalışıyordu.

Cidden canım yanmıştı.

Hayatımda hiçbir kadına el kaldırmadığımdan, ona vura

mıyor sadece kendimi savunmaya çalışıyordum. Omzumu diş

lerinden zor kurtardım. Ama o ısırıkla yetinmemiş bu kez par

maklarını saçlarıma uzatmıştı.

Banyonun kapısı önünde bayağı boğuşuyorduk.

"Seni namussuz, piç kurusu! Şu ettiğin iğrenç lâfa bak!

Utanmaz, rezil... Seni böyle konuştuğuna pişman edeceğim.

Elimden kurtulamazsın..."

Bunlar daha edepli lâflarıydı.

Hızını alamazsa ağzından daha çirkin kelimelerin çıkacağı

nı da biliyordum. Ben de sinirliydim; ne var ki onun bu şirret

liğinden gizli bir zevk de alıyordum. Benimle başa çıkamaması

onu büsbütün azdırıyordu, iki kolunu arkaya alıp ince bilekle

rini sağ avucumun içine hapsettim. Çılgına döndü. Şimdi iyice

hareketsiz kalmıştı. Sırıtarak serbest kolumla bacaklarından

kavrayıp ayaklarını yerden kestim. Devamlı çırpınıp duruyor

du. Bıraksam küt diye fayansların üzerine düşüverecekti. Artık

beni ısırma şansı da kalmamıştı.

Kucağımdaki yükü yatak odasına doğru götürdüm. Niyeti

min ne olduğunu anlayınca büsbütün debelenmeye başladı.

"Hayır... Asla... Asla onu yapamayacaksın!" diye bağır

maya başladı. Heyhat! Birbirimizi yiyor, bağırıp çağırıyor, boğuşuyorduk.

1 8 3

Mehmetcan

Page 178: Osman Aysu - Travma

O an gerçekten sinirliydik de ama ikimizin de davranışlarında

kuşkusuz abartı vardı. Bu sadece incinen gururlarımızın dışa

vurumuydu, gerçekte ise değişen bir şey yoktu.

Yatağa yatırıp üstüne abandım.

Hâlâ altımda çırpınıyordu, fakat hiç şansı yoktu. Elimden

kurtulması imkânsızdı. Tanışmamızın yıl dönümünü bundan iyi

nasıl kutlayabilirdik ki.

"Boşuna çırpınma," diye homurdandım, "istediğimi elde

edeceğim."

"Zorla mı?" dedi.

"Evet, gerekirse zorla."

"Hadi bakalım... Becer de göreyim."

ikimiz de nefes nefese idik. Olanca ağırlığımı narin vücu

duna bastırmıştım. Altımda ktmıldayamıyordu. Şimdi her iki

kolunu yatağa yapıştırmış, bileklerinden sıkıca kavramıştım, iri

memeleri, göğsümün altında eziliyordu. Ağzımı, aralık dudak

larına doğru uzattım. Öpmemi engellemek için başını sağa sola

çevirmeye başladı. Hiç oralı olmadım, boynuna yumuldum.

Oradan öpmeme hiç dayanamazdı. Az sonra teslim olacak, mu

kavemeti kırılacaktı. Ama tam o sırada beklemediğim bir şey

söyledi.

"Tamam... Dur artık... Konuşacağım... Evet, kabul ediyo

rum, sana yalan söyledim. Kes artık şu maskaralığı!"

"Olmaz."

"Ne demek olmaz?"

"Yalan söylediğin için önce cezanı çekeceksin. Sonra belki

itiraflarını dinleyebilirim."

"Asıl yalan söyleyen, beni kandırmaya çalışan sensin."

Bir an irkildim.

Ne kadar zeki bir kadın olduğunu bilirdim; demek foyası

ortaya çılanca o kısa süre içinde bir hikâye uydurmaya ve galiba

en iyi çare olarak da beni ithama karar vermişti. Dudaklarımı

boynundan kaldırmadan homurdandım.

1 8 4

Mehmetcan

Page 179: Osman Aysu - Travma

"Ben mi yalancıyım?"

"Tabii ya."

"Sana ne yalan söylemişim?"

"Gerçekten öğrenmek istiyor musun?"

Ses tonu o kadar güven vericiydi ki, gayri ihtiyari başımı

gömdüğüm boynundan kaldırıp öfke fışkıran mavi gözlerine

baktım.

"Yumurtla bakalım," dedim.

"Öğreneceğine pişman olabilirsin ama."

"Hadi uzatma da söyle bakalım. Ne uyduracaksın şimdi?"

Ama o nefis gözlerinde sadece öfke yoktu. İlk defa korku

ve endişe sezinler gibi oldum. Birden merakım kabardı. Ko

nuşmayı kesip onu dinlemeyi tercih ettim. Aynı anda nedendir

bilinmez yüreğimin derinliklerinde anlamsız ve mahiyetini ken

dime de açıklayamadığım garip bir ürperti başlamıştı.

"Doğru," dedi. "Bugün büroma gitmedim. Haklısın."

"Ya nereye gittin?"

"Tapu dairesine."

Afallamıştım. Şaşkınlıkla onu süzdüm.

"Hangi tapu dairesine?"

"Tahmin edemiyor musun?"

İçimdeki ürperti şiddetlenerek yoğunlaşıyordu.

Güçlükle fısıldadım.

"Hayır."

"Kâbuslarına giren o evin mülkiyetini araştırdım."

Bilinçsizce sevgilimin sıkı sıkıya kavradığım bileklerini bı

rakmıştım. Hiç yerinden kımıldamadı. Ama göz bebeklerinde

ciddi bir üzüntü vardı.

"Ne öğrendin?" diye sordum kekeleyerek.

"Bana yalan söylediğini."

"Anlayamadım? Ne demek bu?"

"O ev otuz üç sene evvel senin adına tapuya tescil edilmiş."

Boğazım kurudu.

185

Mehmetcan

Page 180: Osman Aysu - Travma

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Hançeremden boğuk bir ses

yükseldi.

" Yalan bu... İmkânsız..."

"Öyle mi?"

Derya ümitsizce yüzüme bakıyordu.

"Yalan tabii," diye kükredim tekrar.

"Böyle diyeceğini tahmin ediyordum. Ama artık bu oyunu

sürdüremezsin, zira oradan ayrılırken kayıtın bir fotokopisini

çektirdim. İspat edebilirim."

Hiçbir şey diyemedim. Bitkin bir şekilde Derya'nın yanına

yuvarlandım...

1 8 6

Mehmetcan

Page 181: Osman Aysu - Travma

LlMDEKl tapu fotokopisine bakakaldım. Bunun doğ

ruluğuna inanmak istemiyordum ama sevgilim resmi evrakı önü

me dayamıştı. İliştiğim yatağın kenarından ayağa kalkamadım,

bütün kanım çekilmiş gibiydi. Gözlerimi evraktan alamıyordum.

Senet otuz üç sene evvel tanzim edilmişti, yani ben daha yedi

sekiz yaşlarında bir çocukken. Aslında bir hibe muamelesiydi.

Babam kendi uhdesindeki gayri menkulü oğluna devretmişti...

Benim için tam bir şoktu...

Neden sonra titreyerek nazarlarımı tam karşımda dikilen

Derya'ya çevirdim. Söyleyecek tek kelime bulamıyordum. Ağ

zım açık öylece kaldım.

"Bunu biliyor muydun?" diye sordu Derya.

Sadece, "Hayır," diyebildim. Başka ne söyleyebilirdim ki?

İşin tuhaf yanı, sevgilim fazla şaşırmış görünmüyordu. Başı

nı sallayarak ifademi kabullenmiş gibi mırıldandı.

"Tahmin etmiştim zaten," dedi.

"Neyi tahmin etmiştin?" diye kekeledim.

187

Mehmetcan

Page 182: Osman Aysu - Travma

"Babanın yalan söylediğini."

Ne diyeceğimi bilemiyordum artık. Omuzlarım çöktü.

Elimdeki fotokopi parmaklarımın arasından kayıp gitti. Bede-

nimdeki titreme daha da arttı. Kafam duracak gibi zonklamaya

başladı. Durumu değerlendirmeye çalıştıysam da başarılı ola

madım, hiçbir şeyi yerli yerine koyamıyordum. Neden sonra

karşımda duran sevgilimin şefkat ve anlayışla yaklaşıp boynuma

sarıldığını hissettim. O kadar çaresiz bir haldeydim ki, göğsüne

yaslanıp hıçkırarak ağlamaya başladım.

Ben galiba çıldırmak üzereydim.

Dengelerim altüst olmuştu ve çevremde oluşan olayları id

rak edemiyordum. Kâbuslarımda gördüğüm evin bana ait çık

ması iliklerimi dondurmuştu. Derya sabırla saçlarımı okşayıp

ağlayarak açılmama yardımcı oluyordu âdeta. Bir süre sonra

hıçkırıklarım hafifleyince, "Tamam artık, ağlama. Şimdi normal

muhakeme yürütme zamanı " diye fısıldadı kulağıma. Oysa mu

hakeme yürütecek halde filan değildim.

Beni bırakıp mutfağa gitti. Getirdiği sudan içmemi istedi.

Bu gibi hallerde suyun ne işe yaradığını hiç anlamazdım. Tabii

kuruyan ağzımın ıslanmasından başka bir işe yaramadı. Bu kez

yanıma oturmuş ellerimi avuçlarının içine almıştı.

"Biraz daha iyi misin?" diye sordu.

Değildim ama kendimi küçük düşmüş gibi hissettiğimden

utanarak başımı salladım,

"iyiyim," dedim.

"Şimdi biraz konuşabilir miyiz?"

Tekrar başımı salladım. Onun olaylar karşısında nasıl bir

yorum getireceği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama beni ür

perten bir soru sordu.

"Babanla aranızda eski bir ihtilaf, herhangi bir çekişme var

mı?"

Neden böyle bir soru sorduğunu anlamamıştım ama o an

benden daha iyi fikir yürüttüğü, daha objektif ve gerçekçi dü-

1 8 8

Mehmetcan

Page 183: Osman Aysu - Travma

şündüğü kesindi. Fakat bütün olayların tek sorumlusu gibi ba

bamdan şüphelenmesini yadırgamıştım. Babamdan başka ha

yatta pek akrabam yoktu ve o yaşlı, felçli bir hastaydı.

"Ne olabilir ki?" dedim.

"Bilmiyorum. Bunun cevabı sende."

"Yok... Olamaz da zaten."

"Neden?"

"Neden mi? O benim babam. Aklından ne geçiyor bilmi

yorum ama hayattaki tek evlâdı ile ne zoru olabilir?"

"Sorun da burada zaten. Senden gizlediği bir sırrı var. Bu

fikrimde ısrarcıyım."

Hayretle ıslak gözlerimle Derya'ya baktım.

"Ne sırrı?" diye kekeledim.

"Bunu henüz bilmiyorum. Ama bana öyle geliyor ki ara

nızda hiç açılmayan, belki de yıllardır konuşulmayan ve senin

ruhuna işlemiş bir vaka yaşanmış. Ta senin çocukluk yıllarından

kalma."

Derya yine bir ruh hekimi gibi konuşmaya başlamıştı ama

ona itiraz edemedim. Kafamı toparlamaya çalışıyordum. Ba

bamla aramızda ne geçmiş olabilirdi ki? Aklıma hiçbir vaka

gelmiyordu. Bilakis, babamla ilişkimiz bütün hayatım boyunca,

anlayış, karşılıklı sevgi ve müsamaha ile geçmişti.

"Neden böyle düşünüyorsun?" diye sordum sevgilime.

Bana karşılık vermeden önce birkaç saniye düşündü, sonra

yere eğilip düşen tapu fotokopisini alarak bana uzattı.

"Böyle düşünmemin ilk sebeplerinden biri işte bu," dedi.

"Baban, sahibi olduğun bu araziden neden sana hiç bahsetme

di? "

Verecek bir cevap bulamadım. Yüzüne şaşkın şaşkın bak

makla yetindim. Sonra resmi evrakı inkâr edercesine aptalca

homurdandım.

"Ama o lanet ev Şinasi Sarıkaya'ya aitmiş, bunu bilen bir

sürü insan var o yörede."

1 8 9

Mehmetcan

Page 184: Osman Aysu - Travma

Derya yüzünde mağrur bir ifade ile beni süzdü.

"Bu doğru," dedi. Tapu kayıtlarında gayrı menkulü ince

ledim. Ev önce Şinasi Sarıkaya'nın babasına aitken ölümüyle

oğluna intikal etmiş, sonra da Şinasi o yeri babana satmış. Ba

banda üç ay sonra sana hibe etmiş. Buna ne dersin?"

"Bilmiyorum, hiçbir fikrim yok."

"Ama olmalı."

"Nasıl olur Derya? O mülkün bana ait olduğunu ilk defa

şimdi senden öğreniyorum."

"Mesele de burada ya... Neden baban bunu sana hiç söy

lemedi acaba?"

"Belki unutmuştur, belki önemsememiştir. Olamaz mı?

Bizim mülkiyetimizde bu tür çok yer var. Unutma biz inşaat

işi yapıyoruz. Babamın daha sağlığında böyle kapattığı çok yer

vardır. Bu da onlardan biri olabilir. Otuz küsur sene evvel ora

ları oldukça değersiz bir yerdi, belki de adamın aklından çıkıp

gitmiştir, önemsememiştir. Üstelik adamcağızın beyin damarla

rı tıkanık. Her şeyi unutuyor."

"Hiç sanmıyorum."

Bu itham edici ifadesi karşısında yeniden irkildim.

"Ne demek istiyorsun?"

"Bence baban o olayı hiç unutmamış."

"Ne demek istiyorsun?"

Derya sustu. Yanımdan kalkıp odanın içinde endişeli adım

larla dolaşmaya başladı.

Konuşmakta, aklından geçenleri ifadede zorlandığını his

settim.

"Açık konuş, aklından geçenleri anlat bana," dedim.

Bana bir soru ile karşılık verdi.

"Gördüğün kâbuslardan babana bahsettin mi?"

Kısa bir an düşündüm.

"Hayır," dedim sonra. "Bahsetmedim."

"Neden?"

190

Mehmetcan

Page 185: Osman Aysu - Travma

"Ne gereği var ki? Adamcağız zaten hasta ve düşkün. Bir

de benim illetimle üzülmesinin ne anlamı var?"

Deiya sesini çıkarmadı. Ama hiç rahatlamadığı gibi tatmin

olmuşa da benzemiyordu.

"Tam senin kâbuslarının başladığı sırada o metruk evin ta

mirini istemesi biraz manidar gelmiyor mu sana?"

"Ne demek istediğini anlamıyorum."

"Ben de bunu tüm çıplaklığıyla açıklama imkânından mah

rumum, çünkü çözmediğim bir sürü sual var beynimde. Ama

şiddetle bu işin içinde bir iş olduğunu sezinliyorum. Bu kadar

tesadüf bir araya gelemez."

Gayri ihtiyari mırıldandım. "Ne tesadüfü?"

"Babanın onarım işini istemesiyle senin kâbuslarınin çakış

ması. Kâbuslarında gördüğün evin birden gerçek olarak karşına

çıkması. Bunu nasıl açıklayacaksın?"

Başım önüme düştü.

"Bilmiyorum," diye kekeledim.

"Ama ben tahmin edebiliyorum."

"Neyi?"

Deıya'nın ses tonu hızlandı, soluk soluğa söylendi.

"Biraz anlamaya çalış Murat. Sen o evi biliyordun, daha

önce de görmüştün."

"Görmüş müydüm? Ne zaman?"

"Bana kalırsa çocukluğunda. Kanımca bütün sorun o yu

larda başlıyor. İddiaya varım, sen o tarihlerde, seni çok etkile

yen bir olaya şahit olmuş olmalısın."

Deıya'yı dinledim ama isyan ettim.

"Saçma. Seninki kuruntuya dayanan bir varsayım. Gör-

müşsem bunca yıl neden hatırlamayayım? "

"Kanımca meselede burada ya. Beynin şahit olduğun şeyi

unutmak istiyor. Devamlı onu şuuraltına itiyor. Satha çıkması

na izin vermiyor. Zaten bir hatırlasan bütün sorunların çözüle

cek."

1 9 1

Mehmetcan

Page 186: Osman Aysu - Travma

Daha fazla dinlemek istemiyordum. Bitkin bir şekilde yata

ğa uzandım. Derya artık bana yardımcı olmaktan ziyade bütün

beynimin içinin karışmasına neden oluyordu.

"Sus, lütfen," diye inledim. "Hiçbir şey duymak istemiyo

rum artık."

Derya hemen sustu. Galiba fazla ileri gittiğini o da sezinle-

mişti. Anlayış ve şefkatle yanıma uzandı, yeniden usul usul saç

larımı okşamaya başladı.

"Tamam," diye fısıldadı. "Şimdilik kapatalım bu konuyu.

Hadi, biraz dinlen. Yoruldun ve sarsıldın. Uyumaya çalış. En

dişelenme, ben hep yanında olacağım. Seni çok seviyorum ve

daima da seveceğim. Bu senin için yeterli mi?"

Yorgun nazarlarla ona baktım.

Onu gerçekten çok seviyordum. Onun varlığı bu kritik dö

nemimde hayata bağlanmam için tek direnç ve teselli kaynağırn-

dı. İri mavi gözlerinde sevgi ışıkları görüyordum ama konuşacak

halim yoktu. Elini tutup dudaklarıma götürdüm...

Rüyamın derinliklerindeyim yine. İşıl ışıl parıldayan bir yaz

günü. Başımı kaldırıp göğe bakıyorum, temiz, dupduru bir ma

vilik var gökyüzünde. Tek bir bulut bile göremiyorum. Mis gibi

çiçek kokuları yayılıyor etrafa. Sümbüller, zerrinler, sarmaşık gül

leri kaplamış etrafı. Geniş bir bahçenin içindeyim.

Hiç de yabancısı değilim buranın.

Huzur ve güven içindeyim. Gevşeyen kısa pantolonumu ufak

ellerimle çekiştiriyorum.

Belimde oyuncak bir kılıç var.

Çocukluğumun bütün serazatlığınt yaşıyorum coşkuyla. Bah

çenin içinde koşup duruyorum. Bir ara bahçede dolaşan Cemal

Efendi'yi görüyorum. Uzaktan bana bakıp elini sallıyor. Ama hiç

oralı olmuyorum. Hafif hafif sıçrayarak, sanki at üzerindeki bir

süvari gibi belimdeki kılıcı tutarak koşuyorum. Yaşımın verdiği

1 9 2

Mehmetcan

Page 187: Osman Aysu - Travma

oyun sevinciyle muhayyel düşmanlarımı kovalıyorum. Ben bir

oyun kahramanıyım ve kötü adamları cezalandıracağım.

Ama çiçek tarhlarının içinde birden duraklıyorum.

Karşıma bir yabana çıkıyor.

Bizim bahçemizde, tanımadığım biri. Hayretle yüzüne bakı

yorum. Aradığım muhayyel düşman o olmalı. Zira adamın yüzü

yok...

Suratının olduğu yer bomboş. Silik...

Korkmam, hatta bağırmam lâzım. Ama sadece soruyorum, o

minik, kısık sesimle.

"Siz de kimsiniz? Ne arıyorsunuz bizim bahçemizde?"

Adamın yüzü olmadığı için göremiyordum ama güldüğünü

çıkardığı sesten anlıyordum. "Ben seni ham yapıp yemeğe gel

dim. "

Yüzsüz yabancı herhalde benle şaka yapıyor, aklınca beni

korkutmaya çalışıyordu.

Hemen kılıcıma sarıldım. Dik ve mağrur bir sesle homur

dandım.

"Ben kimseden korkmam! Seni öldürürüm," dedim.

"Hımmm! Benden korkacaksın, hem de çok korkacaksın."

İleriye uzattığım tahta kılıcımla onu şişlemek üzere bir ham

le yaptım fakat bahçemizdeki yüzsüz yabancı tıpkı geldiği gibi bir

den kayıplara karıştı. Onu göremiyordum artık. Sağıma soluma

dönüp arandım, yoktu...

Sonra bir boşluk oldu. Bir tür kopukluk. Sanki rüya âleminde

başka bir yere taşındım.

Şimdi evin içindeydim.

Bu Suadiye'deki yanan köşkümüzdü. Üçüncü kattaydım. Ya

tak odalarımızın olduğu katta. Burası benim odamdı. İnsan rüya

sında geçiş yaptığı bölümlerin nedenlerini kavrayıp tefrik edemi

yordu. Bir sesler duyuyordum. Konuşmalar, fısıldamalar, kesik ve

garip kahkahalar ve bir de içten gelen derin inlemeler...

Kulak kabarttım.

1 9 3

Mehmetcan

Page 188: Osman Aysu - Travma

Bu seslerden birini tanıyorum, bana hiç de yabancı gelmiyor. ..

Annemin sesi!

Acaba niye gülüyor ve niye öyle garip şekilde inliyor? Mera

ka kapılıyorum. Ağır adımlarla yatak odamın aralık duran kapı

sından dışarıya süzülüyorum.

En üst katın geniş sofasındayım.

Karşılıklı büyük dört yatak odası var o katta.

Hole çıkınca duyduğum sesler daha da yoğunlaşıyor. Alışık

olmadığım o garip sesler annemle babamın yatak odasından ge

liyor. ..

Sebepsiz bir korku kaplıyor içimi. Tahta kılıcımdan medet

umarcasına belimden çıkarıp o kapıya doğru yürüyorum, işitti

ğim o seslerin sebebini öğrenmek arzusundayım.

Onların kapısı da aralık.

Ayaklarımın ucuna basa basa yaklaşıyorum.

Köşkte derin bir sessizlik var; zaman sanki durmuş. Tek işit

tiğim şey odadan akseden garip inlemeler. Aralık duran kapının

önünde durup başımı uzatarak içeriye bakıyorum.

Yatakta iki kişi boğuşuyor.

Önce hiçbir şey anlamıyorum. Sonra bilmediğim bir utanç

hissi bütün benliğimi kaplıyor. Çünkü her ikisi de çırılçıplak...

Hemen başımı geri çekiyorum; çünkü ilk defa annemi çırılçıplak

görüyorum. Gözlerimi yumuyorum. Şahit olduğum şeyin utanç

verici bir şey olduğunu sezinliyorum, fakat anlayamıyorum. An

nem acaba neden hem kesik iniltiler çıkarıyor, arkasından da

yaptığından da zevk alır gibi kahkahalar atıyor, çözemiyorum.

Yaptığımın ayıp olduğunu bilmeme rağmen gözlerimi açıp

bir daha aralıktan içeriye bakıyorum ve o zaman dehşete kapılı

yorum. Zira annemi kollarının arasına alıp okşayan kişi babam

değil...

Ağzım bir karış açılıyor.

Bu adam, az önce bahçede gördüğüm o yüzsüz yabana...

19>4

Mehmetcan

Page 189: Osman Aysu - Travma

Anneme bir kötülük yapıyor. Dayanamıyorum annemi kur

tarmak için paldır küldür içeriye dalıyorum ve "Anne1." diye bir

çığlık atıyorum...

Sanırım o çığlıkla uyandım. Ama ses boğazıma düğümlen

miş gibiydi ve sadece rüyamda kendim işitmiştim. Gözlerimi

açınca Derya'yı uyandırıp uyandırmadığımı anlamak için başı

mı çevirip yanımda yatan sevgilime baktım. Uzun sarı saçları

yastığa dağılmış, derin bir uykuda. Derin bir oh çektim. Rü

yadaki çığlığımı duymamıştı. En azından uyanmamasına sevin

miştim. Bir süre kımıldamadan yattım. Gözlerini açıp yeniden

sorgu suale başlamasını istemiyordum. Bu gece ter içinde de

uyanmamıştım; biraz ters ve tedirgin edici de olsa, sanırım bu

bir kâbus değildi.

Usulca ve Derya'yı uyandırmadan yataktan kalkmaya ça

lıştım. Terliklerimi bile ayağıma geçirmeden yatak odasından

çıktım. Işığı yakmamıştım ve sevgilim rahat rahat uyumaya de

vam ediyordu. Gürültü çıkarmak istemiyordum, çalışma odama

geçince kapıyı kapatıp sadece çalışma masamın üzerindeki lam

bayı yaktım. Koltuğuma çöküp düşünmeye başladım yine.

Galiba Derya bu seferde haklı çıkıyordu. Yeni yeni görme

ye başladığım rüyalar aslında gördüğüm kâbusların devamı ve

muhtemelen onların tamamlayıcısı niteliğindeydi. Bu halde de

ister istemez, ailemle ilgili bir sorunum olduğu fikrine saplanıp

kaldım. Çocukluğumda yaşadığım ve şuuraltıma yerleşmiş bir

vaka olmalıydı.

Ama ne?

Bu gece gördüğüm son rüya düpedüz annemin ihaneti idi.

Bunu başka şekilde yorumlayamazdım. Ama bu düşünce bile

tüylerimi diken diken etmeye yetti.

Yandıyordum, mutlaka yanılıyordum; annem hayatta tanı

dığım en namus-u mücessem kadındı. Asla babama ihanet et-

195

Mehmetcan

Page 190: Osman Aysu - Travma

miş olamazdı. Hatırladığım kadarıyla ölünceye kadar da mutlu

bir hayat sürdürmüşlerdi.

Peki, yüzünü göremediğim o adam kim olabilirdi acaba?

Muhtemelen karabasanlarımın tek nedeni o göremediğim

çehreydi. O suratı bir görebilsem, şuuraltıma yerleştirdiğim anı

lar birden satha çıkacak ve yaşantımın derinliklerindeki bütün

sırları çözmüş olacaktım.

Kimdi o adam?

Tabii düşlerime giren olayları aynen kabul etmem olanak

sızdı. Yoruma ihtiyacım vardı. Bir an hırsımdan parmaklarımı

acıtırcasına sıktım. Gördüğüm düşler sinirlerimi de, günlük ha

yatımı da ziyadesiyle etkiler olmuştu. Sonra bir şeyi daha fark

ettim; geçmişimde cinsellikle ilgili bir şeyler olmuştu. Zira ço

cukluğuma ait o yanan köşkte gördüğüm rüyalarda da, metruk

evde de hep bir tecavüz sahnesi canlanıyordu. Çocukluğumda

annem, halde ise Derya vardı. Birini köşkün yatak odasında,

diğerini de o lânetli evin ışık yanan üst katında hep tecavüze uğ

rarlarken görüyordum. Nedendi acaba? Annem o tecavüzden

hiç de etkilenmişe benzemiyordu, az evvel gördüğüm rüyada

ki iniltili zevk çığlıklarını yeniden duyar gibi oldum. O sesler

kulaklarımdan gitmiyordu. Bir keresinde Derya'yı masaya bağ

lanmadan suratı olmayan adamla sevişirken görmüştüm. Hatta

sevgilim zevk sarhoşluğu içinde, "Hadi gel, sen de bize katıl,"

demişti.

Artık alenen belliydi, beynimde ki soruların cevabını ken

di başıma veremezdim, bana tıbbi bir yardım gerekliydi. Hem

de gayet acele. Zira her geçen gün kâbuslarım artıyordu. Böyle

devam edemezdi. Aklım iyiden iyiye karışıyordu. Uyanık oldu

ğum zamanlar, gördüğüm düşlerin etkisiyle, kararsız, iradesiz,

güçsüz ve pasif bir hale giriyordum.

Sinirlerim son derece yıpranmıştı. Devamlı gördüklerimin

etkisi altında kalıyordum. Muhakeme gücüm zayıflıyor, karşıma

çıkan herkesten şüpheleniyordum.

1 9 6

Mehmetcan

Page 191: Osman Aysu - Travma

Derya'dan, rahmetli annemden ve hasta babamdan şüphe

lenmek, onları potansiyel birer suçlu gibi görmek acı çektiriyor

du bana. Onlar hayatımda en değer verdiğim kişilerdi.

Düşüncelerime öylesine dalmıştım ki, "Murat," diyen sev

gilimin sesini işitince az daha yerimden sıçrayacaktım. Baktım,

çalışma kapımın önünde duruyordu Derya. Çıplak ayak geldiği

için sesini duyamamıştım. Endişeyle bana bakarak sordu.

"Yine kâbus mu gördün?"

"Hayır," dedim. "Uykum kaçtı."

"Doğru söyle."

Artık gerçekleri de sevgilime açıklamaktan utanır hale gel

miştim. En iyi çözümün gerçekleri anlatmak olduğunu biliyor

dum ama yapamamıştım. Kekeledim.

"Uyanıverdim birden," dedim. "Şu tapu hadisesi galiba

beni çok sarstı. Zihnimden çıkmıyor bir türlü."

Sevgilim yanıma yaklaştı. Her zamanki gibi anlayışla bana sa

rıldı, sonra kucağıma oturdu. Yüzünde sevecen bir ifade vardı.

"Haklısın, sarsılmanı, uyuyamamanı anlıyorum. Ama bu

böyle gitmez. Biraz daha sabırlı ol. Önümüzdeki hafta başı

doktora gidince rahatlayacaksın. Buna eminim. Lâkin uyuman

lâzım. Hadi gel, yatağa dön. Bu odada sabaha kadar oturamaz

sın."

O an uyumam olanaksızdı. Yatağa dönmek istemiyordum.

"Sen yat," dedim. "Ben de birazdan gelirim yanma."

"Olmaz."

Kucağımdan kalkıp elimi tuttu. Zorla beni oturduğum

koltuktan kaldırarak odadan çıkarmaya çalıştı. Onu incitmek

istemiyordum; bana anlayışlı davranan, meseleyi çözmek için

gayret sarf eden çevremdeki tek insan oydu.

Mecburen onu takip ettim. Yatak odamıza döndük.

Yalağa yattığımızda bana sıkı sıkı sarıldı. Ama cinsellikten

uzak, gerçek bir dostun sağlayacağı güven ve himaye hissi için

deydi. Varlığıyla bana destek oluyordu. Onun da uykusu kaç-

197

Mehmetcan

Page 192: Osman Aysu - Travma

mıştı. Komodinin üstündeki lambayı söndürmemişti. Bakışları

nı da gözlerimden ayırmıyordu. Kısık bir sesle fısıldadı.

"Yine bir kâbus gördün, değil mi? Saklama benden."

Gerçekten de saklamamın bir anlamı yoktu. Sıkıntılarımı

tek gerçek dost olarak gördüğüm insana da söylemezsem, kime

açıklayacaktım ki? Sıkılarak başımı salladım.

"Evet, gördüm," diye itirafta bulundum.

"Sarıkaya'daki evi mi? Muhtemelen tapu şokundan sonra

beynin herhalde o eve odaklanmış olmalı," dedi.

"Hayır... Yanan köşkü ve annemi gördüm rüyamda."

"Yani bu seferki kâbus değil, sadece bir rüya mıydı?"

Çekinerek fısıldadım.

"Yarı kâbustu."

Mavi gözleri buğulandı.

"Anlatmak ister misin?" Tereddüdümü hissedince yumu

şacık sesiyle kulağıma fısıldadı. "Çekinme tatlım, ne gördüysen

anlat."

Sesi o kadar sıcak ve yardım hissiyle doluydu ki, daha fazla

direnmedim ve rüyamdan aklımda kalan her şeyi ona naklettim.

Beni büyük bir dikkat ve titizlikle dinledi. Sanki saçma sapan,

bana çok anlamsız görünen bir vakayı değil de, gerçek yaşan

tımdan bir olayı dinliyormuş gibi heyecanlıydı. Boş yere onu

da uykusuz bırakıyordum. Minnetle sarılıp biraz daha kendime

çektim. Fakat sevgilim son rüyam hakkında hiçbir yorumda bu

lunmadı, sadece mavi gözlerinde artan bir endişe ile dinlemekle

yetindi...

1 9 8

Mehmetcan

Page 193: Osman Aysu - Travma

^5 w

ı cEREYE gidiyoruz?" diye sordum Derya'ya.

Bu sefer onun arabasmdaydık ve direksiyon başında o var

dı. Gözünü yoldan ayırmadan mırıldandı, "Şikâyetçi misin? Be

raberiz işte. Gittiğimiz yer önemli mi?"

Hafta içi bir gündü ve haliyle ikimiz de işimizin başında

olmalıydık. Derya arabayı köprü istikâmetine sürdüğüne göre

niyeti karşı yakaya geçmekti. Önce Kurtköy civarındaki şantiye

mize gittiğimizi düşündüm.

"Sen bugün inşaata uğrayacak miydin?" diye sordum.

"Hayır," dedi.

"O halde nereye gidiyoruz?"

"Sabırlı ol biraz."

Dün gece uykumuz bölündüğü ve saatlerce uykusuz kaldı

ğımız için ikimiz de kendimizi biraz yorgun hissediyorduk. Gü

zel gözleri uykusuzluktan hafif kanlanmıştı Derya'nın ve hava

güneşli olmamasına rağmen, kanlanmış gözlerini rahatlatmak

ister gibi koyu güneş gözlüklerini takmıştı. Pek konuşmaya da

1 9 9

Mehmetcan

Page 194: Osman Aysu - Travma

hevesli görünmüyordu bu sabah. Ben de onun isteğine uyup

fazla sual sormadım. Arkama yaslanıp sessiz kalmayı yeğledim.

Nasıl olsa direksiyon ondaydı ve onu yanı başımda hissettiğim

sürece sorun yoktu. Geçenlerde yaptığımız gibi işi kaytarıp

sakin ve kendimize ayıracağımız bir gün geçirmeye de çoktan

hazırdım. Gerçekten de kendimi çok yorgun hissediyordum.

Ama yine de Derya'da ki bu âni değişikliğin ve bana bir

gerekçe göstermeden inşaat alanına gitmek istemesindeki sebep

beni düşündürmeye başlamıştı. Göz ucuyla profilden görüntü

süne baktım. Yüzünde belli belirsiz bir gerginlik vardı. Nitekim

Bostancı'ya geldiğimiz sırada birden aklından geçenleri açığa

vurdu.

"Baban hasta olabilir ama bunamadığına kesin eminim,"

deyiverdi.

Yine konunun açılması beni irkiltmişti.

"Seni bu kadar emin konuşmaya sevk eden âmil nedir?"

diye sordum.

"Adamı Şinasi Sarıkaya'yı otuz üç yıldır görmediğini söyle

mişti, hatırlıyor musun?"

"Evet."

"Sana garip gelmedi mi? Ne otuz iki sene, ne de otuz dört

sene demedi. Tam ve kesin bir tarih söyledi. Otuz üç sene...

Zayıflayan, hasta bir beyin bu kadar net zaman verir mi?"

Sesimi çıkarmadım.

Sessiz kaldığımı görünce devam etti.

"Bana söylediğine göre Şinasi Sarıkaya'nın ölümünü bilen

insanlarda aradan öyle bir zamanın geçtiğini sana ifade etmiş

ler."

Nihayet dayanamadım.

"Yani? Nasıl bir sonuca varıyorsun bundan?"

"Acele etme," diye fısıldadı. "Bir başka deyişle baban tam

otuz üç sene önce o metruk evin mülkiyetini adamdan alarak

sana devretmiş."

200

Mehmetcan

Page 195: Osman Aysu - Travma

"Oyle görünüyor," dedim.

Derya birden dikleşti.

"Sevgilim, şu halde bir düşünsene, baban nasıl olur da,

bunca zaman önce satın alıp sana devrettiği bir evin onarımını

sanki hâlâ o ev Şinasi'nin mülkiyetindeymiş gibi senden isteye

bilir?"

Bir an düşündüm.

"İyi ya," dedim. "Bu olay da babamın bazı şeyleri unuttu

ğunu göstermiyor mu? Sence bu bir bunama arazı değil mi?"

"Hayır."

"Hayır mı? Öyleyse bu saçma isteği nasıl açıklayacaksın?"

Derya gergin bir şekilde homurdanmaya devam etti.

"Bilmiyorum. Benimde kafamın takıldığı noktalardan biri bu

zaten. Şinasi'yi otuz üç seneden beri görmediğini hatırlayan biri,

yıllar sonra evine gelip verdiği eski bir sözden bahsetmesi çok

garip. Burada benim mantığımın kabul edemediği bir şey var."

Hafifçe gülümsedim.

"Nasıl bir şey?"

"Bir cevaplayabilsem, sorun kalmayacak zaten."

Doğrudan, yüzüne karşı bir şey demedim ama nedense

Derya, babama kafayı takmıştı; sanki bütün olayların arkasında

ondan bir iz arıyordu. Herhalde kadınsı bir mantığın sonucuy

du bu; pek çok kadın gibi doğru olduğuna inandığı bir düşün

ceden kendisini kolay kolay sıyırıp alamıyordu. Oysa bana göre

ne denli karışık görünse de mesele çok basitti ve sonuçta benim

beynimin yarattığı birtakım halüsinasyonlar söz konusuydu.

Ortada hasta bir beyin söz konusuyken de, geçmiş insanların

yılların ötesinde kalmış eylemlerinden manalar çıkarmanın hiç

anlamı yoktu.

Yeni bir yorum yapmadığımı görünce tekrar söylendi.

"Bana inanmıyorsun, değil mi?"

"Sorun inanıp inanmamak meselesi değil, hayatım," diye

geveledim.

2 0 1

Mehmetcan

Page 196: Osman Aysu - Travma

Lâfı ağzıma tıkadı.

"Sen nasıl düşünürsen düşün. Ama gördüğün kâbuslarda

babanın bir rolü var."

Bence saçmalıyordu. Babamın son derece düzgün geçmişiy

le nasıl bir bağ kurduğu, kâbuslarımla babam arasındaki illiyet

rabıtasını anlamakta zorlanıyordum. Susmak sanırım en akıllıca

çareydi. Onu fikrinden caydırmaya çalışmak anlamsızdı. Galiba

önümüzdeki hafta başında bu işin uzmanı olan doktora görü-

nünceye kadar bu tür yorumlarına katlanacaktım.

Başımı çevirip etrafa bakınmaya başladım.

Güneşsiz, etrafı koyu gri bulutların kapladığı, insanın içine

kasvet veren bir hava vardı dışarıda. Her an yağmur yağabilirdi.

Konuyu değiştirmek ister gibi homurdandım.

"Sanırım yağmur yağacak."

Ama sevgilim hiç oralı olmadı. Konuyu değiştirmek istedi

ğimi anlamazlığa gelerek devam etti fütursuzca.

"Şu köşkün yanması," dedi. "O da midemi bulandıran baş

ka bir husus."

içimden hoppala dedim. Acaba şimdi o hadise ile nasıl bir

bağlantı kuracaktı?

"Ne olmuş ki?" demek zorunda kaldım.

"Hesaba göre o vakanın üzerinden de otuz üç yıl geçmiş."

"Yani?"

Derya gülümsedi.

"O köşkü hatırlamaman çok garip."

"Dedim ya, küçük bir çocuktum."

"Ama yedi sekiz yaşlarındaymışsın. O yaştaki çocuğun evi

hatırlaması gerekir. Bir daha düşün, o tarihlere ait hiçbir şey

canlanmıyor mu hafızanda? Mesela yazları gittiğiniz köşkün ya

kınında hiç komşu çocukları filan yok muydu? Beraber oynadı

ğın kimseler?"

ister istemez yeniden o yılları anımsamaya çalıştım. Haki

katen hiçbir şey hatırlamamam garipti. Köşkle ilgili bütün ha-

2 0 2

Mehmetcan

Page 197: Osman Aysu - Travma

yaller rüyalarımda şekilleniyordu. Birden duraksadım, bu cid

den garipti. Daha dün geceki rüyamda çiçek tarhlarını, bahçe

deki ağaçları, içinde kırmızı balıkların oynaştığı fıskiyeli havuzu

görmüştüm. Bunlar o köşkün bahçesinde gerçekten var mıydı,

yoksa ben mi onları düşlerimde yaratıyordum. Şayet onlar ger

çekten var ise hatırlamam gerekmez miydi? Bir an Cemal Efen

di ile balıklara ufalanmış ekmek parçaları attığım sahne yeniden

gözlerimin önüne geldi. Mutlaka o bahçede oynadığım komşu

çocukları da olmalıydı. Güçlükle mırıldandım.

"Hiç arkadaşım yoktu," dedim.

"inanmıyorum. Mutlaka vardır."

"Varsa bile ben hatırlamıyorum."

"Buna eminim. Çünkü sen hayatının o dönemini özellikle

hatırlamaktan kaçmıyorsun. Şuuraltın seni buna zorluyor."

"Neden ama?"

Derya gözlerini yoldan ayırıp kısa bir süre bana baktı.

"Bana kalırsa," dedi. "Sen o köşkte bir şey yaşadın. Hiç

beklemediğin, seni fazlasıyla sarsan ve neticeleri otuz küsur

sene beyninde gizli kalan, açığa vuramadığın bir olay."

Farkında olmadan sinirlenmeye başlamıştım.

Geriliyordum yine. Küstah bir şekilde gülümsedim.

"Yine bir ruh doktoru gibi konuşmaya başladın! Bir tür

psikanaliz mi bu yaptığın? Yıllar önceki geçmişime mi ulaşmak

istiyorsun?"

"Bunu ben değil, gerçek doktor yapacak. Sen çocukluğun

da ruhsal bir örselenme geçirmişsin. Artık bundan hiç kuşkum

yok. Belki uzun süreli bir psikoterapiye ihtiyaç duyulacak, ama

hiç endişelenme ben her zaman yanında olacağım, çünkü seni

seviyorum."

Bu destek lâfı güzeldi kuşkusuz, ama bir an için yüreğimin

cız etmesine engel olamadı. Demek sevgilim de beni ciddi bir

ruh hastası olarak görüyordu. Haklı da olabilirdi, ben bile ken

dimi tahlil edemiyordum.

2 0 3

Mehmetcan

Page 198: Osman Aysu - Travma

Susup önüme bakmaya başladım.

Derya'nın arabası hızla akıp gidiyordu ana yolda...

Bir ara inşaat alanına sapacağımız kavşağı geçtiğimizi fark

edince toparlanıp müdahale ettim.

"Derya, sapağı geçtin," dedim.

"Biliyorum," dedi.

Bu kez merakla dönüp sordum. "Nereye gidiyoruz?"

"O eve."

Nereyi kastettiğini anlamıştım tabii ama bilmezmiş gibi

sordum. "Hangi eve?"

"Hani herkesin Şinasi Sarıkaya'nın olduğunu sandığı ama

gerçekte senin mülkiyetinde olan şu lânetli viraneye."

Sertçe homurdandım. "Ne işimiz var orada?"

"Ben de görmek istiyorum," dedi.

"Neden ama?"

Başını çevirip dikkatle bana baktı.

"Sence bir sakıncası mı var?"

"Evet... Oraya gitmek istemiyorum."

"Korkuyor musun? Yoksa gerçekten tekinsiz olduğunu mu

düşünüyorsun?"

"Neden korkayım? Orası sadece boş bir virane," diye söy

lendim.

"Ama rüyalarında hep seni rahatsız ediyor. O evi görünce

kâbuslarından çığlıklar atarak uyanıyorsun."

"Onlar rüyalarımda oluyor," diye kendimi savunmaya ça

lıştım. "Hem bu hafif araba ile gidemeyiz, yol batak çamur, sap

lanır kalırız."

"O zaman arabadan iner, yürürüz."

Baktım, Derya kararlıydı. Daha fazla ısrar etmekten vaz

geçtim. Belli ki o daha bu sabahtan o lanet eve gitmeyi kafasına

koymuştu. Suratımı asıp koltuğa büzüldüm.

204

Mehmetcan

Page 199: Osman Aysu - Travma

Sustuğumu görünce, "Hadi hayatım, yolu bana tarif et,"

dedi...

Tepenin eteğine gelince arabayı durdurdu. Yükselen o ça

mur deryasını altındaki araba ile tırmanamayacağını aklı kes

mişti. Hiç de korkak bir hali yoktu, "istersen sen arabada kal,

ben gidip içeriye bir göz atmak istiyorum," diye mırıldandı.

Tabiidir ki onu yalnız bırakamazdım, asık suratımla araba

dan çıktım. Yola koyulduk. Ne hikmetse esen sert rüzgâra ve

yolu kullanan kimse olmamasına rağmen, çamur deryası hiç ku-

rumamıştı. Yer yer göçükler göze çarpıyordu. Hatta Behzat'ın

ağır jeepinin kalın lastik izlerini bile görmek mümkündü. Ça

murlara batmadan tepeye varmamızın imkânı yoktu. Fakat

Derya kararlı ve ısrarlı adımlarla keçi gibi önden yürüyordu.

Tam tepeye vardığımızda karşısına çıkan ürkütücü viraneyi

görünce bir an durdu. Daha şimdiden ikimiz de soluk soluğa

kalmıştık. O tepeyi aşmanın ne kadar zor olduğunu bundan ön

ceki tecrübelerimle de öğrenmiştim.

"Burası, değil mi?" diye sordu.

Tasdik için başımı salladım. Hatta bir an ümitlendim de,

nedense sevgilim en tepe noktada durmuş daha fazla ileriye git

mekten caymış gibi aşağıdaki görüntüyü seyrediyordu.

"Demek burası?"

"Çok tuhaf" dedi.

"Nedir tuhaf olan?"

"Babanın otuz üç sene önce bu evi satın alıp sana devret

mesi. ..''

"Tuhaflık neresinde bunun?"

"Hadi Murat, açık ol. Gerçekleri konuş. Baban o zaman

da gayrı menkul işleri yapan bir insandı, yani emlâktan anlardı.

Hiç işe yaramayacak bir yere oğlu için neden yatırım yapsın ki?

Parası olmayan bir insan olsa anlarım, ama söylediğine göre ba-

205

Mehmetcan

Page 200: Osman Aysu - Travma

ban o tarihte de varlıklı biriymiş; burayı almasının hiç anlaşılır

bir yanı yok."

Anlamsız bir şekilde pederi savunmaya kalkıştım.

"Kim bilir, belki ilerde para edeceğini düşünmüştür," de

dim.

"Hiç sanmam. Bu işin içinde başka bir neden olmalı."

Canım Derya ile hiç tartışmak istemiyordu.

"İşte, gördün; dönelim mi artık," diye mırıldandım.

"Hayır. Evin içini de incelemek istiyorum."

Konuşmama fırsat vermeden bayırdan aşağıya inmeye baş

ladı birden. Çaresizlik içinde onu takip etmeye başladım. Ça

murlu araziden çıkıp evin önündeki otlu sahaya geldiğimizde

bodarımızın altına feci çamur bulaşmıştı. Âdeta yürümemize

engel oluyordu. Derya yerden bulduğu ince bir ağaç dalıyla bot

larının altma yapışan çamurları bana tutunarak temizleye kalkış

tı. Derya ayakkabısının tabanına yapışan çamurları temizlemeye

çalışırken kısa bir an durmuştuk. Başımı kaldırıp tam karşımda

yükselen harap eve biraz da ürkerek nazarlarım takıldı, içimde

garip bir ürperti hissettim. Kâbuslarım hariç gerçek hayatta bu

eve üçüncü gelişimdi. îlkinde işçim Halit, ikincisinde ortağım

Behzat'la gelmiştim. Fakat bu kez farklı bir durum söz konu

suydu. Zira bu defa viranenin bana ait olduğunu biliyordum

artık.

Berbat bir duyguydu bu. Sinirlerim isyan eder gibi ürper-

mişti birden. Acaba kaç insan kendi mülkiyetindeki bir eve gir

meye hazırlanırken yaşadığım duygulara kapılırdı? Sokak kapısı

her zamanki gibi yine aralık duruyordu. Tüylerimin diken diken

olduğunu hissettim bir an. Dizlerim kilitlenmişti sanki. Lânetli

eve bir daha girmek istemiyordum, bu kesindi. Fakat evin beni

çeken, âdeta çağıran bir yanı olduğu da muhakkaktı.

Botlarındaki çamurları temizleyen Derya söylendi. "Hadi,

girelim içeri."

Son bir gayrede mırıldandım.

2 0 6

Mehmetcan

Page 201: Osman Aysu - Travma

"Dur!" eledim. "Ne bulmayı umuyorsun içeride?"

Yadırgayarak beni süzdü.

"Hiçbir şey. Sadece merak ediyorum."

"Merak edüecek nesi var ki? Boş ve harabeye dönmüş bir

ev sadece."

"Bu kadarını ben de biliyorum."

"O halde ne göreceksin? Ya da ne görmeyi umuyorsun?"

"Bilmiyorum."

Ne olduğunu kestiremediğim bir korkuyla sevgilimin ko

luna yapıştım.

"Vazgeç bu sevdadan Derya," diye mırıldandım. "Rahatsız

oluyorum."

Sevgilim bu kez neden rahatsız olduğumu sormadı ama eli

mi tutarak beni çekiştirdi.

"Korkacak bir şey yok, Murat. Unutma, burası senin

evin."

Direnmek istiyordum. Kağıt üzerinde veya resmi sicillerde

burası benim mülkiyetimde olabilirdi ama çok iyi biliyordum

ki gerçekte benimle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu, bana

tamamen yabancı bir yerdi. Derya ise elimi çekiştirmeye devam

ediyordu...

Birkaç adım attım.

Buraya daha önceki gelişlerimde hiç bu hisse kapılmamış

tım. Ürktüğümü, huylandığımı, hatta yadırgadığım bir uzak

laşma hissine kapıldığımı hatırlıyordum ama bu defa kesinlikle

eve girmek istemiyordum. Belki bunun bir nedeni de Derya

olabilirdi. Zira o korkunç kâbuslarımda hep onu suratsız ya

ratığın tecavüzünden ve öldürmeye kalkışmasından korumaya

çalışmıştım. Muhtemelen düşlerimin etkisi şimdi kendisini gös

teriyordu. Sanki o kâbusları gerçek hayatın içinde de yaşayacak-

mışım gibi bir hisse kapdmıştım. Mantığım bunun hiç de öyle

olmayacağını söylüyordu ama ben aklımdan ziyade beynimi ke

miren olayların tesirindeydim.

207

Mehmetcan

Page 202: Osman Aysu - Travma

Tökezlendim ama el ele aralık duran kapının önüne geldik.

Derya hâlâ beni çekiştirmeye devam ediyordu. Sevgilim aralık

duran kapıyı ardına kadar itti. Esen rüzgâra rağmen önce kesif

bir leş kokusuyla karşılaştık. Bu kokunun arka tarafta duran iri

fare leşinden geldiğini biliyordum artık.

Antreye girdik.

Bakışlarımı Derya'ya çevirdim. O ise hayrete düşmüş gibi

mesleki bir merakla etrafa bakmıyordu. "Vay canına!" diye mı

rıldandı. "Hiç de dışarıdan göründüğü gibi değil."

Kekeleyerek sordum. "Ne demek istiyorsun? Göründüğü

gibi olmayan nedir?"

"Buranın bir gecekondu olacağını sanmıştım. Tavandaki

ahşap işçiliği görüyor musun? Tam bir usta işi. Şu oymalara

bak."

Kafamı kaldırıp tavana baktım. Bakımsızlıktan çürümüş

ahşap doğramalar, kapı süsleri, yerlerinden fırlamış tahtalar,

boyaları dökülmüş duvarlar bana hiçbir şey ifade etmiyordu.

Sadece titriyordum.

"Acaba kim inşa etmiş bu evi?" diye mırıldandı Derya.

Soğukkanlılığına şaşıyordum; bu kadar rahat ve vurdum

duymaz olamazdı. Hele mesleki damarları kabarmış gibi vira

nenin mimari özelliklerini incelemeye kalkışması damarlarımı

dondurmuştu. Ama ben niye sarsılmıştım bu gelişimde? Kafam

birden bu noktaya takıldı. Üstelik bu ilk gelişimde değildi. Oysa

beni tedirgin eden şiddetli bir duygu vardı içimde.

Elimi bırakan'Derya ilk katın hole açılan bölümlerini ince

lemek ister gibi ileriye yürüdü. Yan tarafta bir mutfak, tam kar

şısında ufak bir hela vardı. Her ikisinin de kapıları ardına kadar

açıktı. Sevgilim önce mutfağa yönelip gözden kayboldu. Ben

hâlâ holde, beni bıraktığı yerde öylece kımıldamadan duruyor

dum. Kalbim inanılmaz derecede hızlı çarpıyordu. Derya'nın

mutfaktan akseden sesiyle irkildim.

"Burayı hiç inceledin mi?"

2 0 8

Mehmetcan

Page 203: Osman Aysu - Travma

Cevap vermedim ama o zaman farkına vardım. Sadece

Behzat la geldiğimde tam karşımızda duran odadan gelen pis

kokuyu araştırmak için o odaya girmiş ve yerde yatan fare leşi

ni görmüştük. Onun dışında alt katı hiç gezmemiştim. Neden

se kâbuslarımda olduğu gibi her iki gelişimde de, içeriye girer

girmez hep yandaki merdiveni kullanarak üst kattaki o malum

odaya çıkmayı denemiştim.

Derya'yı hâlâ görmüyordum.

"Celsene buraya," demişti.

Çamurlu botlarımı süreye süreye ilerledim ve mutfağın önü

ne geldim. Çekinerek içeriye bir göz attım, içerisi bom boş sa

yılırdı. Tam bir harabe. Bahçeye açılan kapı yoktu, herhalde bi

rileri söküp almış olmalıydı. Mutfak penceresi ise kırıktı ve sivri

bir cam parçası rüzgârın etkisiyle her an yuvarlanıp düşecek gibi

sarsılıyordu. Yerin siyah beyaz mermer karoları renk değiştir

miş, bütünüyle griye dönüşmüştü. Tezgah denen şey kalmamıştı.

Sadece yerde eski bir mutfak çekmecesi duruyordu.

Derya'nın burada ilgisini çeken şeyin ne olduğunu merak

ettim. Tam bir sefalet tablosuydu. Sesim çıkmadan sevgilime

bakıyordum. Güçlükle, "Ne var?" dedim.

"Hayal edebiliyor musun?" diye sordu.

"Neyi?"

"Mutfağın dizaynını. Tabii seneler evvelki haliyle. Eminim

bu ev yetenekli bir mimar tarafından çizilmiş. Mutfağın konu

mu hârika. Arka cephe poyraza verilmiş..."

Derya kendince bir şeyler anlatıp duruyordu ama artık onu

dinlemiyor daha doğrusu anlattıklarını duymuyordum. Çok

saçmaydı bu yaptığı, o derecede de anlamsız. Evimin mimari

özellikleri beni zerrece ırgalamıyordu. Düşünürken bile "evim"

diye aklımdan geçirmem tüylerimin yeniden diken diken olma

sına yetti.

Burası benim evim olamazdı.

Kesinlikle olamazdı...

2 0 9

Mehmetcan

Page 204: Osman Aysu - Travma

Bu virane, hukuki nitelik olarak yıllar önce bir şekilde üstü

me geçirilmiş olabilirdi, ama onunla münasebetim sadece kâğıt

üzerindeydi ve hepsi o kadardı. Buraya benim evim diyemez

dim. Bu arada Derya sanki yapacağı en önemli şey evin mimari

detaylarını incelemekmiş gibi mutfaktan çıkmış, fare leşli odayı

atlayarak kapısı açık duran helaya doğru yürümüştü. Mutfağın

eşiğinden geçerken yüzüme bile bakmamış, sanki evin tüm es

rarı pislik kokan helada toplanmış gibi doğruca oraya gitmişti.

Onun bu rahatlığına sinirleniyordum artık. Heladan yükselen

pis koku tahammül edilecek gibi değildi. Kırık pencerelerden

ve bazı olmayan kapılardan içeriye dolan ve anafor yapan rüzgâr

bile kokuyu tam silip atamamıştı.

Sevgilim aynı rahadık ve umursamazlık ile helanın kapısı

önünde durup yine bana "Gel, gel," diye seslendi. Ama bu sefer

yerimden kımıldamadım. Merakla helanın kırık mermerlerini

inceliyordu. Hayrettir, fakat Derya o pis kokudan hiç rahatsız

olmamıştı.

"Bak," dedi. "Halis Elazığ mermeri. En nadide olanından.

Nasd da bunu buradan söküp götürmemişler, şaştım doğru

su."

Ben de şaşıyordum, ama Elazığ mermerinin hâlâ orada olu

şuna değil, Derya'nın bu anlamsız tetkiklerine. Sonunda daya

namayıp bağırdım.

" Yeter artık... Çıkalım buradan."

Sanırım sesimin tonu fazla yüksek çıkmıştı. Derya eve gir

diğimizden beri ilk defa dikkatle gözlerimin içine baktı. Sesini

çıkarmamış, fakat mavi gözlerindeki ifade hüzün ve acı ile dol

muştu sanki. Belki de bana öyle gelmişti. Ağır ağır hela kapısı

nın önünden ayrılıp kımıldamadan durduğum mutfağın eşiğine

geldi. Koluma girip gülümsedi, sanki ona bağıran ve buradan

çıkıp gitmek isteyen ben değilmişim gibi fısıldadı.

"Daha değil," dedi.

"Ben bu evden çıkmak istiyorum," diye direttim.

2 1 0

Mehmetcan

Page 205: Osman Aysu - Travma

"Hayır," bana o odayı da göstereceksin. Hani üst kattaki,

kâbuslarına ^giren o meşhur odayı. Asıl orayı görmek istiyo

rum."

Belki başka zaman ve başka şartlar altında olsa, Derya'yı

kolundan tuttuğum gibi sürükleyip bu lanet evden dışarı çıka

rırdım, hem de bütün itirazlarına ve karşı koymasına rağmen.

Ama yerimden kımıldayamayacak kadar güçsüzdüm. Dizlerim

titriyor, daha da kötüsü her an yere düşecek kadar takatsiz his

sediyordum kendimi.

Koluma giren sevgilim beni üst kata çıkan merdivenlere

doğru sürükledi. Fakat artık evin mimari özelliklerini incele

mekten vazgeçmiş, sanki her an yere yuvarlanacağımı anlamış

gibi tüm dikkatini bana teksif etmişti. Zaten halimi anlamaması

imkânsızdı. Soluklarım sıklaşmış evin içinde anaforlar yaratan

rüzgâra rağmen terlemeye başlamıştım.

Bakışlarını yüzümden hiç ayırmıyordu, ama isteğime kulak

asmamış, hâlâ o odayı görmek hususunda direnmişti. Ne var ki,

şimdi koluma iyice yapışmış basamakları tırmanırken bana yar

dımcı olmaya başlamıştı. Ona çürük basamakları hatırlatmak,

uyarıda bulunmak istemiştim, lâkin ağzımı açıp konuşamıyor

bir türlü gereken ikazı yapacak kelimeleri bulamıyordum.

Bir ara başım dönmeye başladı. Hatta yuvarlanma tehlike

si atlattık, neyse ki Derya beni sıkı sıkıya kavradığından basa

maklara kapaklanmadık. Merdiveni çıktığımızda benim sara

ran, rengi uçan çehremden odanın hangisi olduğunu sevgilim

hemen anlamıştı. Kolumu bırakmadan zaten aralık duran kapı

kanadını çamurlu botunun ucuyla itti.

Tahta kapı gıcırtıyla ardına kadar açıldı.

Gözlerimi yummuştum. Daha evvel kaç defa gördüğüm o

odaya bakamıyorum şimdi.

Sebepsiz korku tüm benliğimi kavramıştı...

Gözlerimi açamıyordum ama alt katın aksine sanki sıcak

bir hava dalgası yüzüme çarparcasına yaladı. Odanın boşluğu

2 1 1

Mehmetcan

Page 206: Osman Aysu - Travma

ve ortada duran basit çıplak masa, sanırım Derya'yı da ürküt

müş olmalıydı ki, kolumu tutan ellerinin titrediğini fark ettim.

Kirpiklerimi araladım. Oda hep aynı odaydı; bildiğim, tanı

dığım, gerek düşlerimde gerekse gerçek yaşamımda gördüğüm,

o uğursuz boş oda... Hiçbir değişiklik yoktu. Yalnızca kaynağı

nı bilmediğim, artan ve an be an hızlanan bir sıcaklık bedenime

çarpıyordu.

Korkuyla yükselen sıcaklığın kaynağını aramaya çalıştım.

Böyle bir odada ısı kaynağı aramak zırvalıktı. Ama hissediyor

dum; ayaklarımın ucundan başlayan sıcak dalgası hızla yükse

liyordu. Dizlerim mangal koruna değmiş gibi yanıyordu. Daha

sonra belime kadar yükseldi. Gözlerim irileşmiş, dehşetle o kay

nağı aramaya devam ediyordum. Biraz geç de olsa o sıcaklığın

kendi vücudumdan kaynaklandığını anladım.

"Allah'ım, ne oluyor bana?" diye inledim.

Ama bu inilti içimden mi çıkmıştı, ya da dudaklarımdan mı

dökülmüştü kestiremiyor, çılgın gibi durmasını bekliyordum.

Galiba bu bir nöbetti. Ben bir nöbet geçiriyordum. Üstelik

bu kez uykuda değil, o uğursuz evin, kâbuslarımda gördüğüm

lânetli odasındaydım...

Büyük, cilalı, bir masa vardı odanın tam orta yerinde...

Annem, beyaz çiçek desenli organze elbisesiyle o masanın

üzerinde oturmuş, şen, şakrak, neşeli bir şekilde ayaklarını sal

lıyordu.

Ve tam karşısında yüzü olmayan, meşum ve nefret ettiğim

o yabancı yere diz çökmüş annemin ayakkabılarını çıkarıyordu

ayağından...

Bir yaz günü olmalıydı.

Kısa kollu beyaz gömleğim, ayağımda lastik ayakkabılarım

ve çok sevdiğim blucinim vardı bacaklarımda. O blucinimi çok iyi

hatırlıyordum. Babam almıştı ve giydiğim ilk blucindi...

2 1 2

Mehmetcan

Page 207: Osman Aysu - Travma

Kapı aralığındaydım yine ve onlar beni görmüyorlardı. Yüzü

olmayan adam diz çökmüş, masanın üzerinde oturan annemin

çıplak ayaklarını öpüyordu. Anlamadığım tek şey, annemin ayak

larının öpülüşünden, bacakları üzerinde adamın ellerinin dolaşıp

okşamasından neden bu kadar hoşlanıp zevk aldığıydı. Neden

böyle neşeli kahkahalar atıyordu acaba?

Hırsımdan ağlayacaktım neredeyse...

Böyle bir şey olmamalıydı...

Kötü, hatta iğrenç bir şey. Bu adam babam değildi. Ve an

nem babamın haricindeki bir yabancıya ayaklarını öptürüp ba

caklarını okşatamazdı.

Ayıptı... Ayıp olması gerekirdi...

Ama buna nasıl izin veriyordu annem?

Yanılıyor muyum, diye kapı aralığından bir daha içeriye bak

tım. Yoksa o suratsız adam babam mıydı? Hayır değildi, kesinlik

le değildi... Suratı olmasa bile babamı tanımaz mıydım hiç?

Bir defa babam, ondan daha uzun boyluydu. Daha da iriydi.

Sesi de kalındı. Babam bir kahkaha attığı zaman neşesi beni de

sarardı. Oysa bu adamın sesini daha öncede duymuştum. Köşkün

bahçesinde, balıklı havuzun kenarında benle konuşmuştu. Sura

tını göremesem bile onu tanıyordum...

O zamana kadar tanımadığım, içimde hiç hissetmediğim bir

duygu seline kapılmıştım.

Nerede olduğumu bilmiyordum, yalnızca kapı aralığından

beni utandıran o manzarayı seyrediyordum içimdeki utançla.

Birinin anneme yardım etmesi gerekirdi. Ama kim? Babam

neredeydi acaba? Annemi bu durumdan kurtaracak tek kişi, ba

bam olmalıydı. Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım...

Gözlerim birden açılmıştı.

Yanı basımdaki Derya, "Ne oldu Murat, niye bağırıyor

sun?" diye soruyordu. Paniğe kapılmıştı sevgilim. Kolumdan

2 1 3

Mehmetcan

Page 208: Osman Aysu - Travma

tutmuş beni silkelediğini hissediyordum. Yeniden yaşadığım

zamana dönmek zor olmuştu. Artık ayakta duramıyordum ve

Derya beni tutamıyordu. Odanın kirli zeminine çöküverdim.

Müthiş bir bitkinlik kaplamıştı bedenimi. Sevgilim çaresizlik

içinde alnımdan süzülen terleri parmaklarıyla silmeye, beni ra

hatlatmaya çalışıyordu. Zaman kavramı beynimde karışmıştı.

Nefes almakta bile zorlanıyordum.

Güçlükle, "Nerede onlar?" diye fısıldadım.

Derya şaşkınlıkla, "Kimler?" diye sordu.

"Annemle o yüzü olmayan adam," diyebildim.

Sevgilim yeni bir kâbus gördüğümü anlamıştı ama ona da

ters gelen husus sanırım benim uykuda olmamam, uyanıkken

bir şeyler görmemdi. Yere, yanıma oturmuş beni teskin etmeye

çalışıyordu. Ama söylediklerinin çoğunu anlamıyordum...

2 1 4

Mehmetcan

Page 209: Osman Aysu - Travma

>ERYA'nm arabasına döndüğümüzde canlı cenazeden

farksızdım. O çamurlu yolu nasıl aştığımızı hatırlamıyordum.

Bacaklarım külçe gibi ağırlaşmıştı. Uyanıkken geçirdiğim bu

nöbet beni tahminimden çok daha fazla sarsmıştı. Arabanın

içine külçe gibi çökmüştüm. Bir ara sonumun geldiğini, şayet

bu tempo devam ederse yalnız ruhen değil, fizik olarak da da

yanamayacağımı, harcanıp gideceğimi hissediyordum. Sadece

kendimi değil, çevremdekileri de rahatsız etmeye başlamıştım.

Bunu en iyi, o metruk evden hızla uzaklaşırken Derya'nın yüzü

ne baktığımda anladım. Sevgilim sessiz sessiz ağlıyor, gözlerin

den yanaklarına göz yaşları süzülüyordu.

Önce nedenini hiç sormadım. Durumum tahminimden çok

daha ağır bir tablo çiziyordu herhalde ve Derya bütün yaşadık

larıma şahit olduğu için de vakamın ümitsizliğini en iyi takdir

eden kişi oluyordu.

"Seni eve götüreyim mi? Yatıp istirahat etmek ister misin?"

diye sordu ağlamaklı sesiyle.

215

Mehmetcan

Page 210: Osman Aysu - Travma

Saklayamadığı bir titreme vardı o seste.

Hiç cevap vermedim.

"Şantiye buraya yakın, istersen önce oraya uğrayalım biraz

dinlen, sonra eve döneriz ha, ne dersin?"

Benden yine ses çıkmamıştı.

Sevgilimin hıçkırıkları artmıştı. Arabayı sürmekte bile

zorlanıyordu. Allah'tan şantiyenin kavşağına kadar uzanan yol

bomboştu.

"Bütün hata bende," diye mırıldandı. "Seni buraya getir

memeliydim. Burada bir nöbet geçirebileceğin hiç aklıma gel

memişti. Oysa düşünmem gerekirdi."

Nihayet güçlükle, "Üzülme, önemli değil," diye fısıldaya

bildim.

"Önemli olmaz mı hiç? O eve seni götürmekle gördüğün

kâbusları tetiklemiş oldum."

"Bunu kesin bilemezdin. Daha önceki gidişlerimde de ola

bilirdi."

Derya söylediğimin doğruluğuna inanmış gibi başını çevi

rip beni süzdü.

"Nasılsın şimdi? Biraz daha açıldın mı?" diye sordu.

"Endişelenme, iyiyim. Geçti gitti, işte."

Kendini tutamayan Derya meraklı gözlerle söylendi.

"Murat, ne oldu orada? Ne gördün? Bir şey mi hatırla

dın?"

Hiçbir yorum yapmadan, gördüğüm kâbusu hatırladığım

kadarıyla sevgilime naklettim. Gerçekten de biraz daha rahatla

mış, kelimeler ağzımdan tane tane dökülmeye başlamıştı şimdi.

Yorumu ben değil, Derya yapıyordu şimdi. Kesin emindim ama

ne var ki yaptığı yorumu bu defa bana açıklamaktan imtina edi

yordu; yeniden üzmemek veya ikinci muhtemel bir nöbeti tetik-

lememek için. Yine de direksiyon başında son derece tedirgin

olduğunu hissediyordum.

Bu şartlar altında inşaata gidemezdim; bitkinliğim o kadar

. 2 1 6

Mehmetcan

Page 211: Osman Aysu - Travma

belliydi ki, yanımda çalışanların beni bu halde görmelerini iste

miyordum.

"Eve dönelim," dedim.

"Nasıl istersen, sevgilim."

Nöbetlerin tek iyi yanı, atlattıktan sonra etkilerinin çabuk

geçmesiydi. Kısa bir müddet sonra fizik gücümü hiçbir şey ol

mamış gibi kazanıyordum.

Uzun bir süre Derya yol boyunca ağzını açmadı. Ama ağ

laması da durmuştu artık. İkimizde düşüncelere dalmış sessiz

liğimizi bozmuyorduk. Artık eve yaklaştığımız bir sırada Derya

kendini tutamayarak konuştu nihayet.

"Farkında mısın?" dedi. "ilk zamanlarda kâbuslarında hep

o suratı olmayan adamla beni görüyordun, hoş olmayan şekil

lerde, çıplak, adamın tecavüzüne uğrayacakmışım gibi."

"Doğru," diye tasdik ettim.

"Ama nedense son zamanlarda benim yerimi annen aldı."

Bunun farkındaydım. Nedense Derya karabasanlarımdan

çıkmıştı.

"Farkındayım," dedim.

Sevgilim nihayet kendine göre düşlerimin bir yorumunu

yapmaya başlamıştı sanırım ama cesaret edip henüz açıklayamı-

yordu. Özellikle geçirdiğim son nöbetin tüm etkilerinden henüz

tamamıyla kurtulamadığım bir anda. Sonunda baklayı ağzından

çıkardı.

"Sanırım senin kâbuslannı tetikleyen cinsel bir olay var."

"Cinsel bir olay mı?"

"Evet. Geçmişinde yaşanmış, seni çok etkilemiş, şuuraltına

itilmiş, vahim ve çirkin bir hadise... Bence bu çok önemli. O

hadiseyi bir hatırlasan, bütün bu dertlerden kurtulacaksın."

Aklından ne geçtiğini üç aşağı beş yukarı anlamıştım ama

o tahmini kendisinin açıklamasını bekliyordum. Önce bir yut

kundu, sonra ürkek bir eda ile devam etti.

"Seninle karı koca gibi yaşamaya başladıktan sonra..."

217

Mehmetcan

Page 212: Osman Aysu - Travma

"Devam et," dedim.

"O karabasanları yaşamaya başladın. Kâbuslar seni sardı."'

"Eee?"

Ağzındaki baklayı çıkarmakta zorlanıyordu.

"Yani demek istiyorum ki... cinsel ilişkilerimiz sende.,

yıpratıcı bir rol oynadı."

Asıl söylemek istediği kuşkusuz bu değildi. Ona yardımca

olmak istedim.

"Yani cinsellik şuuraltımdaki hadiseyi tetikledi. Bunu de

mek istiyorsun?"

"Evet."

"Hiç sanmam, saçma bir düşünce bu. Unutma ki sender

önce de bir cinsel hayatım vardı, papaz değildim ya. Sana dü

rüstlükle itirafta bulundum, haliyle hayatıma giren kadınlaı

oldu."

"Tabii, biliyorum ama..."

"Çekinme," dedim. "Bana aklından geçenleri söyle."

Bir an durdu. Sonra zembereği bozulmuş saat gibi birden

boşaldı.

"Acaba benim bir yanım, sana anneni mi hatırlatıyor?"

"Anlamadım? Ne demek bu?"

"Bilmiyorum. Ama aklıma böyle bir ihtimal geldi."

"Bunu da nereden çıkardın şimdi?"

"Murat, olayları toparlamaya çalış lütfen. Önceleri o met

ruk evdeki kâbuslarına hep ben düşüyordum. Sonra benim ye

rimi birden annen aldı. İkimiz de suratı görünmeyen bir ada

mın cinsel saldırısına mâruz kalıyorduk. Ve bugün ilk defa sen

o yerde, üstelik benim yanımda anneni de hayal ettin. Hayalle

gerçekler birbirine girdi. Belki de ikimizi birbirine karıştırdın

ve o yüzdendir ki ilk defa uyanıkken bir nöbet geçirdin. Şimdi

söyler misin lütfen, ben annene benzer miyim?"

"Hayır," dedim. "Hiç ilgisi yok. Ayrıca birbirinize hiç ben

zemezsiniz."

2 1 8

Mehmetcan

Page 213: Osman Aysu - Travma

Tahmininde yandmış olmayı kabul etmek istemezmiş gibi

bir hali vardı.

Birden aklına gelmiş gibi sordu.

"Sahi," dedi. "Annen nasıl biriydi? Evinde onun resmini

hiç görmedim."

"Eve gidince sana göstereyim."

Biraz durgunlaşır gibi olmuştu.

"Demek bana benzemezdi ha?"

Başımı salladım olumsuzca.

"Hayır. Annem de beyaz tenliydi ama kara gözlü, kestane

rengi saçlıydı. Boyu da senden oldukça kısaydı. Hafif balık etin-

deydi, hatta şimdiki ölçülere göre tombul bile sayılabilirdi."

Eve dönmüştük. Önce çamur içindeki botlarımızı çıkarıp,

salona doğru geçtik. Kuşkusuz biraz toparlanmıştım ama hâlâ o

nöbetin izlerini hissediyordum vücudumda ve biraz uyumadan

yorgunluğum tamamen geçmeyecekti. Yatağa gitmedim ama

bitkin bir şekilde kanepenin üzerine uzandım. Derya mutfağa

koşup birer sade Türk kahvesi pişirerek geri dönmüştü. "îç,"

dedi. "Kahve yorgun sinirlere iyi gelir."

İtiraz etmedim.

Nöbeti ben geçirmiştim ama asıl huzursuzluk ondaydı.

Sanırım bugünkü atlattığım nöbetten de bir hayli etkilenmişe

benziyordu. Beni o eve götürdüğü için de pişmandı, açıklamasa

bile, bu yüzden nöbet geçirdiğime inanıyordu.

Kahvelerimizi yarıladığımız bir sırada merakı baskın çıktığı

için birden sordu.

"Niye etrafta annenin hiç resmi yok?"

Birden ben de durakladım. Gariptir ama sebebini bilmedi

ğim gibi sanırım bunu hiç düşünmemiştim de.

"Etrafta yok ama albümümde vardır," dedim.

Yadırgayarak yüzüme baktı.

2 1 9

Mehmetcan

Page 214: Osman Aysu - Travma

"Ayol, bizim toplumda âdettir; ölen aile büyüklerinin bir

yere mutlaka büyütülmüş bir resmi asılır, bunu bilmiyor mu

sun?"

Omuzlarımı silktim.

"Doğrudur ama annemin ki yok işte. Zaten ne babam ne de

annem pek fazla resim çektirmezlerdi."

Böyle demiştim ama söylediğimin doğruluğu şüphe gö

türürdü. Aslına bakılırsa böyle bir geleneği ilk defa hatırlıyor

gibiydim. Gerçekten de annemin resimleri hemen hemen yok

denecek kadar azdı benim albümümde de. Niye yoktu acaba?

Derya'ya açıklamadım ama babamın evinde beraber çekilmiş

fotoğrafları olup olmadığını hatırlamaya çalıştım.

Aklıma hiç gelmiyordu.

Yoksa birlikte çekilmiş fotoğrafları yok muydu?

"Sözünü ettiğin albüm nerede?" dedi Derya.

İçimde yine garip bir tedirginlik kıpırtıları başlamıştı. İs

teksizce mırıldandım.

"Çalışma odamdaki masanın en alt çekmecesinde sanırım.

Koyu kahverengi kapaklı bir albüm olacak. Yıllardır orada du

rur."

Derya yıldırım gibi oturduğu koltuktan fırladı. Çalışma

odama giderken içimdeki o rahatsız edici duygunun şiddetlen

diğini hissediyordum. Yoksa yeni bir nöbetin ilk habercileri-

miydi bunlar?

Sevgilim az sonra yazı masamın çekmecesinden aldığı al

bümle salona dönmüş, uzandığım kanepenin kenarına ilişmişti.

Albümü bana uzatırken, "Hadi bakalım, göster bana annenin

resmini," dedi.

Resim biriktirme gibi bir merakım yoktu zaten, albümün

içinde de ilgisiz resimler vardı. Bazı eski okul arkadaşlarımın,

yedek subaylığımı yaptığım sırada tayin olduğum birlikte çekil

miş birkaç fotoğraf, kendi adıma yaptığım ilk inşaatın önünde

çekilmiş bir iki resim gözüme çarptı. Nihayet eski bir fotoğrafı-

2 2 0

Mehmetcan

Page 215: Osman Aysu - Travma

nı buldum- annetnin. Hemen hatıri|adım, Maçka'da*'ki evde çe

kilmişti bu resim. Deryaya uzattım; "İşte, bu," dedim.

Sevgilim uzun uzun fotoğrafa baktı.

"Başka yok mu?" dedi sonra.

"Sanırım bir tane daha olacak. Dur arayım."

Sayfaları çevirmeye devam ettim. Bir resim daha buldum.

Aynı yerde, aynı zamanda çekilmişti o fotoğrafta. Yan yana otu

ruyorduk annemle. Sırtında balıkçı yaka bir kazak vardı, bana

sarılmıştı. Hâlâ kısa pantolonlu olduğum eski tarihli bir resim

di.

Derya şaşırmış gibi bana baktı.

"Hepsi bu kadar mı?"

"Evet," dedim.

Dudaklarını büzüp şaşkınlığını belirtti.

"Yani annenle ilgili elindeki tüm resimler bu kadarcık

mı?"

"Üzgünüm ama bu kadar. Dedim ya bizim ailede fazla fo

toğraf çektirme merakı yoktur. Şaşırdın mı?"

"Evet. Biraz şaşırdım doğrusu."

"Neden?"

"Şey... ne bileyim, tuhafıma gitti. En azından o kadar sev

diğin annenin daha büyük, gösterişli fotoğrafları olacağını dü

şünmüştüm. Mesela babanla çekilmiş hiç resmi yok mu? Veya

üçünüzün birlikte olduğu bir resim?"

Biraz düşündüm. Yoktu gerçekten. Bu bana da biraz garip

gelmişti. Babamın evinde olmadığını da biliyordum. Tuhaftı;

annemi çılgınlar gibi seven babam niye onun bir fotoğrafını bü

yütüp duvara filan asmamıştı. Şimdiye kadar da bu konuyu hiç

düşünmemiştim.

"Her neyse," diye mırıldandım. "En azından sana benze

mediğini gördün şimdi."

"Haklısın," dedi. "Bana hiç benzcmiyormuş."

"Bu durumda da ileri sürdüğün faraziye böylece çürüyor."

2 2 1

Mehmetcan

Page 216: Osman Aysu - Travma

Beni onaylarmış.ğibi başmı salladı. Ama yine de rahatlâma-

dığını 'hissediyordum. Gözlerinde hâlâ mahiyetini kestiremedi-

ğim garip parıltılar sezinliyordum. Annemin iki fotoğrafı hâlâ

elindeydi.

"Yine de güzel bir kadınmış," dedi.

"Evet, öyle sayılır."

"Ölüm sebebi kanser demiştin, değil mi?"

"Hıhıh..."

"Ne kanseri?"

"Mide."

"Sen kaç yaşmdaydın vefat ettiğinde?"

Bir düşündüm.

"Orta okul son sınıftaydım. Demek ki, on beş yaşında filan

olmalıyım."

"O tarihlerde yine Maçka'da mı oturuyordunuz?"

"Evet."

"Hastanede mi vefat etti?"

Kısa bir an hatırlamaya çalıştım.

"Hastanede bir süre yattığını biliyorum ama sonra yapıla

cak bir şey yok diye, eve göndermişlerdi sanırım."

"Ne demek sanırım, hatırlamıyor musun?"

"Ben ölüm haberini mektepte aldım. Müdür Muavini beni

odasına çağırmıştı. Ben o sıralarda Galatasaray Lisesinde yatılı

okuyordum."

"Baban mı gelmişti seni okuldan almaya?"

"Hayır. Cemal Efendi gelmişti. Onunla beraber eve dön

düm."

"Baban herhalde çok perişandı."

"Haliyle," dedim. "Annemi çok severdi."

"Ya annen? Annen de babanı çok sever miydi?"

"Severdi tabii. Ne demeye çalışıyorsun?"

"Hiç," dedi Derya. "Merak ettim sadece."

Sevgilim konuyu kapatarak bir köşeye çekilmişti.

2 2 2

Mehmetcan

Page 217: Osman Aysu - Travma

Ben kanepenin üzerinde uzanmış yatarken o da karşımdaki

koltuğa oturmuş, eline bir kitap almıştı. Sözde elindeki roma

nı okumaya çalışıyordu; ama kitaba dikkatini veremediğinden

emindim. Arada sırada gözlerini kitaptan ayırıp benim ne du

rumda olduğumu anlamak istercesine yüzüme bakıyor, hatta

her şeyin yolunda olduğunu göstermek için tebessüm bile edi

yordu. Ben de bakışlarımı ona çevirmiştim, bir ara dikkat et

tim, dakikalardır okuduğu halde tek bir sayfa bile çevirmemişti

kitaptan. Belli ki aklı fikri hâlâ benim yaşadıklarımla meşguldü.

Bu biraz da Derya'nın kişiliğinden kaynaklanıyordu; onu rahat

sız eden bir konu bütün çıplaklığıyla aydınlanmadığı sürece ra

hat edemezdi. Sonunda dayanamadım.

"Derya," dedim.

Bakışlarını hemen bana çevirdi.

"Efendim, sevgilim?"

"Senin sorunun nedir?"

"Sorunum mu? Benim sorunum filan yok."

"Numara yapmayı bırak, lütfen. Aklını meşgul eden mesele

neyse, söyle de tartışalım. Bu böyle yürümez."

Sesimin biraz sert çıktığını biliyordum.

"Ne demek istiyorsun?" dedi.

Onun ses tonu da biraz sivri gelmişti bana.

"Bak, şu sıralar sıhhatimin pek iyi olmadığını kabul ediyo

rum. Ruhsal bir bunalım geçirdiğim muhakkak. Durumum her

geçen gün biraz daha kötüye gidiyor. Galiba bu durum da seni

rahatsız ediyor. Öyleyse bana bunu açıkça söyle, anlayışla kar

şılarım. Belki de iyileşinceye kadar ayrılmamız, senin annenin

yanına dönmen en iyi çözüm olabilir."

Kaşları çatıldı, ters ters yüzüme baktı.

"Yine aynı terane mi?" diye homurdandı. "Sanırım bu ko

nuyu daha önce konuşmuş ve bir karara bağlamıştık."

"Evet ama benim geçirdiklerim senin ruhsal dengeni de

etkiliyor."

2 2 3

Mehmetcan

Page 218: Osman Aysu - Travma

"Hayır, etkilemiyor. Sadece üzülüyorum."

"Tamam," dedim. "Ben de senin daha fazla üzülmeni iste

miyorum. Bir süre ayrılalım."

"Sorun ayrılmamız değil. Bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek.

Önemli olan seni kâbuslara iten sebebi bulup ortaya çıkarmak

ve bana sorarsan bu aile içinde yaşanmış bir olay."

Yine beynim karıncalanmaya başlamıştı.

"Yok böyle bir olay, bu senin yorumun!" diye bağırdım.

Kızacağını, onun da sesini yükselteceğini sanmıştım. Oysa

gayet sakin bir ses tonuyla cevap verdi bana.

"V«r. Ama ya sen açıklamak istemiyorsun, ya da gerçekten

hatırlamıyorsun."

Zoraki gülümsemeye çalıştım.

"Yaşadıklarımı benden iyi mi bileceksin?"

"Böyle bir iddiam yok. Ama kendine bile açıklamaktan yıl-

dığın bir şeyler olabilir."

"Meselâ?"

Derya yutkundu. Çizmeyi aşmamak için gayret sarf etti.

Kullanacağı kelimeleri ölçüp biçip ağzından çıkarmak isterce

sine fısıldadı.

"Mesela annenle ilgili gördüğün o rüyalar. Söyler misin,

kâbuslarına giren o suratsız adamla ilgili bir fikrin var mı?"

"Saçmalama Derya! Onlar sadece bir düş... Hakikatle bir

ilgisi yok. O kişi benim beynimin yarattığı biri. Gerçekte hiç var

olmamış bir hayal."

Derya bir süre düşündü. Sonra pek masumane bir şekilde

sordu.

"Acaba mı?"

"Ne demek acaba mı?"

"Annenin hayatına gerçekten biri girmiş olamaz mı? Şa

yet sen küçüklüğünde böyle bir sahneye şahit olmadıysan,

kâbuslarına böyle bir sahnenin girmesini nasıl açıklayacaksın?"

Gülümsemeye çalıştım ama sesim sinirli çıkmıştı.

2 2 4

Mehmetcan

Page 219: Osman Aysu - Travma

"Yine dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Sıkıldım artık."

"Görüyor musun, bak! îş o noktaya gelince bir türlü kabul

etmek istemiyorsun."

!'Saçma da ondan."

"Bence hiç de değil. Sen beyninin derinliklerindeki ger

çekle yüzleşmekten korkuyorsun. Çünkü hakikat şuuraltında

yatıyor."

"Zırvalıyorsun, Derya. Lütfen kes artık."

Sevgilimin konuyu kapatacağını sanmak gafletinde bulun

dum. Ama Derya devam etti.

"Hayır. Geleceğimizin selâmeti bakımından bu sorunu hal

letmemiz lâzım. Bir kere daha düşünmeni istiyorum."

"Neyi düşüneceğim Derya? Olmayan bir şeyi mi?"

"Öyleyse cevap ver bana. Niye bunca zaman kâbuslar gör

medin de sonra birbiri ardına karabasanların kucağına düş

tün?!"

"Ne bileyim ben?"

!"Ama ben bir tahmin yürütebiliyorum."

"Neymiş o?"

|"Bana olan sevgin."

Hiçbir şey anlamadan sevgilimin yüzüne bakakaldım.

"Anlayamadım?" diye homurdandım.

"Korkuyorsun. Beni de kaybetmekten korkuyorsun. Şuu

raltında seni asıl rahatsız eden şey bu olmalı. Çocukken annene

olan düşkünlüğünü pek çok kere itiraf etmiştin. Sonra henüz

bilmediğim bir nedenle onu kaybettin. O sevgi senden çalındı

ve bü senin ruhunda derin bir yara açtı. Faili de yüzünü göre

mediğin, o yüzsüz adam. Onu bir hatırlasan zaten mesele çözü

lecek. Fakat sorun da burada; sen onu hatırlamak istemiyorsun.

Onun kimliğini şuuraltının derinliklerine gömmek istiyorsun."

Bir an titredim.

Dehşete kapılmış gibi sevgilimi süzdüm. O hiç oralı olma

dan idevam etti.

225

Mehmetcan

Page 220: Osman Aysu - Travma

"Beni tanıyıncaya kadar hayatında sorun çıkmadı. Ama

aramızdaki cinsel ilişkinin başlaması, bana olan sevginin derin

bir boyut kazanması, ruhunun derinliklerine gömülmüş bazı

anıların tetiklenmesine neden oldu. Böylece çocukluk yıllarında

yaşadığın bir travma benim vasıtamla yavaş yavaş satha çıkmağa

başladı. Hatırla, ilk kâbuslarında hep beni görüyordun, saldı

rıya uğrayan bendim ve sen beni kurtarmak için hep o lânetli

evde yüzü olmayan adamla mücadeleye giriyordun, tek amacın

beni kurtarmaktı. Lâkin asıl kurtarmak istediğin ben değil, yıl

lar önce şuuraltına yerleşmiş olan annendi. Kanımca ona bir te

cavüz oldu ve sen onu gördüğün halde engelleyemedin."

Sesim çıkmadı...

Derya'nın anlattıklarını bir türlü kabul etmek istemiyor

dum. Bunların hepsi bir yakıştırma olmalıydı; hayal kurmaya

meraklı sevgilimin fantezileri. Böyle bir şey imkânsızdı.

"Bana gerçeği söyle," dedi. "Annen tecavüze uğradı, değil

mi?"

Tek kelime söyleyemedim.

Galiba sevgilim sessizliğimi bir tür ikrar kabul etti.

Yüzünü mağrur ve rahatlamış bir ifade kapladı. Sanırım

o an muammanın önemli bir bölümünü çözmüş hissediyordu

kendince...

2 2 6

Mehmetcan

Page 221: Osman Aysu - Travma

fLEKEDEolduğ umu bilmiyordum. Ortam bana çok yaban

cıydı. Karanlık, boğucu, zifiri bir karanlık vardı etrafta. Işığa, ay

dınlığa kavuşmak için çırpmıyordum. Dar, sıkıcı bir dehlizdeydim

sanki; tek isteğim rahat nefes alacağım bir yere kavuşmaktı...

Nefes nefese koşuyordum.

Sonra o sesleri duydum ve irkildim.

Babamın avazlarıydı bunlar. Anneme bağırıyordu...

"Esma, bana bu ihaneti nasıl yaparsın? Hiç utanma, arlanma

yok mu sende?"

Annemin hıçkırıklarını duyuyordum sadece.

"Sen bir fahişesin!"

Fahişe ne demekti acaba? Bu kelimeyi hiç duymamıştım o

güne kadar. Kötü bir anlamı olmalıydı. Ama babam anneme hiç

kötü sözler söylemezdi ki. Çok sevdiği karısına o güne kadar ağ

zından tek çirkin bir kelime çıktığını duymamıştım. Kelimenin

anlamını bilmemem de normaldi; zira ailem benim yanımda tar

tışmazlardı bile, kaldı ki böyle kötü anlamlı bir lâf etsinler.

2 2 9

Mehmetcan

Page 222: Osman Aysu - Travma

Yine de fahişe sözcüğünün kötü bir anlama geldiğini tahmin

edebiliyordum. Aşırı sinirlenmiş olan babam, annemi üzmek için

o kelimeyi kullanmış olmalıydı...

İliklerime kadar titredim.

Annem de hıçkırıklar içinde bir şeyler söylüyordu ama onun

kesik iniltiler halinde çıkan kelimelerini duyamıyordum. Baba

mın gür kalın sesi bir daha yankılandı.

"Bir daha oraya gitmeyeceksin, anlıyor musun beni? Yoksa

seni öldürürüm."

Kulaklarıma inanamamıştım.

Babam canı kadar sevdiği karısını öldürmekle tehdit ediyor

du.

Gürültülerin aksettiği yere doğru usul adımlarla yaklaştım.

Tuhaf, kapalı, tek girişi olan karanlık bir yerdi burası. İçeriye

bakıyor fakat onları göremiyordum. Neredeydiler acaba? Hem

neden her taraf bu kadar karanlıktı?

Korkmaya başlamıştım yine.

Küçük yüreğim pır pır atıyordu. Oradan uzaklaşmak istiyor

dum ama ne mümkün, bacaklarıma sanki tonlarca kaya kütlesi

bağlanmış gibi ayaklarımı kımıldatamıyordum.

Neden sonra hıçkıran annemin sesini duyabildim.

"Yalvarırım Burhan, bana bu kötülüğü yapma. İzin ver, bit

sin bu iş."

"Hayır, asla."

"Artık tahammül edemiyorum."

Babam htrlamıştı.

"Pis, aşağılık fahişe. Yıkıl karşımdan. Senin yüzünü bile gör

mek istemiyorum artık."

Küçük dünyam sanki bir anda yıkılmıştı.

Neler olduğunu anlamıyordum ama o güne kadar ilk defa

annemle babamın kavgalarına şahit olduğum için yıkılmıştım

âdeta...

Sonra birden rüyam aydınlandı.

2 3 0

Mehmetcan

Page 223: Osman Aysu - Travma

Kendimi aniden güneşli bir alanda buldum. Annemle el ele

vermiş uçsuz bucaksız yeşillikler içinde koşuyorduk. Cennet de

nilen yer böyle bir mekân olmalıydı. Bir yaz günüydü herhalde.

Tepemizde sıcak bir güneş, insanı ferahlatan nefis bir meltem esi

yordu.

Mutluydum. Hem de çok mutlu.

Yeşil otlar üzerinde durmadan koşuyorduk. Sonra uzaklarda,

ta uzaklarda nokta gibi görünen bir ev çıktı karşımıza. Oraya doğ

ru gittiğimizi anladım. Hâlâ koşuyorduk.,

Annem benden de sevinçliydi.

Ama eve yaklaşınca içimdeki o coşku seli birden kayboldu,

iki katlı, ahşap bir evdi bu. O güne kadar hiç görmediğim bir yer.

Annem bana sarıldı.

"Beğendin mi burayı?" diye sordu.

"Hayır," diyemedim düşümde. Sadece başımı salladım.

"Öyleyse bu kırlarda oyna, ama sakın uzağa gitme. Seslenir

sem seni göreyim."

Sesim çıkmamıştı...

Sonra annem o iki katlı ahşap eve girdi ve gözden uzaklaştı,

içeriye girerken de bana muhabbetle el sallamıştı. Evin önünde

öylece kalmıştım. Yemyeşil çimenler, taze bahar çiçekleri artık

bana bir şey ifade etmiyordu. Annemi istiyordum yanımda. Ama

o yoktu...

Bekledim. Uzun süre bekledim...

Tembihine uyarak uzaklaşmıyordum evin önünden .

Sadece bir ara evin üst kat pencerelerinden birinde kısa bir

an görünmüş, tül perdelerin arkasına gizlenerek elini sallamıştı.

Ürkek, çekingen ve korku dolu bir sesle, hadi anne, gelsene

artık demek istemiştim. Ama sesimin çıkıp çıkmadığını bilemi

yordum. ..

Neden sonra annem yanıma dönmüştü. Yorgun görünüyor

du. Beni yine elimden tutup yürütmeye başlamıştı...

Geri dönüyorduk...

2 3 1

Mehmetcan

Page 224: Osman Aysu - Travma

Gözlerimi açtım.

Düşlerim bazen beni eskisi gibi zorlamıyordu. Terli ve yor

gun değildim, sadece üzerimde bir ağırlık vardı. Yatağın içinde

gerindim. Derya yanımda yoktu. Elim onun yattığı yere doğru

kaydı, çarşaf hâlâ vücudunun ısısını koruyordu; demek ki az

önce kalkmış olmalıydı.

Hemen yataktan fırlamadım. Tembel bir eda ile kollarımı

başımın altında birleştirip dün geceyi düşünmeye başladım. Ge

ceyi gayet sakin ve münakaşasız geçirmiştik. Daha doğrusu aynı

evin içinde küskün insan gibi konuşmadan, o meseleye dönme

den vakit öldürmüştük. Sessizce yemek yemiş, biraz televizyon

seyretmiş, sonrada yatmıştık. Sanki ikimizde başka bir dünyada

yaşıyor gibiydik dün gece.

İsteksizce yataktan kalkıp pijamalarımla koridora çıkıp bir

göz attım.

Derya mutfakta beni beklemeden kahvaltıya başlamıştı.

Onu göremiyor ama masadan gelen çatal bıçak seslerini duyu

yordum. Herhalde ayak seslerimi duymuştu ki, oturduğu yer

den seslendi.

"Uyandın mı?"

Ses tonunda hâlâ dün geceden kalma kırıklığın havasını se-

zinlemiştim.

Banyoya geçmeden ağır ağır mutfağa yaklaştım.

"Günaydın sevgilim;" dedim yumuşacık bir sesle. Ne dü

şünürse düşünsün, aslında sadece benim için endişeleniyordu;

ona bozulmaya, surat asmaya hakkım yoktu.

Hiç oralı olmadı. Öyle ki sırtı kapıya dönüktü ve başını

çevirip bana bakmamıştı bile. Yalnızca zoraki bir şekilde bana

karşılık verdi.

"Günaydın, Murat."

Önce arkasından yaklaşıp onu kollarımın arasına alarak,

öpücüklere gak etmek, dün geceki sinirli davranışlarımdan ötü

rü özür dilemek istedim. Fakat nedendir bilinmez, son anda ye-

2 3 2

Mehmetcan

Page 225: Osman Aysu - Travma

rimden kımıldayamadım. O düşünceleri aklından geçiren ben

değilmişim gibi öylece yerimde durdum.

"Niye beni uyandırmadın?"

"Mışıl mışıl uyuyordun," dedi.

"Olsun."

"Belki yine düş âlemindesindir diye çekindim."

Belli ki kızgınlığı geçmemişti. En azından gönlünü almamı

bekliyordu. Haklıydı da, ama hiç oralı olmadan masanm öbür

ucuna geçtim. Çatık kaşlarımla onu süzdüm.

"Doğru," dedim. "Yine tuhaf rüyalar görüyordum."

İskemleyi çekip karşısına oturdum. Ne gördün rüyanda

diye, sormasını bekledim.

Derya hiç oralı olmamıştı. Bana rüyamda ne gördüğümü

de sormadı.

"Merak etmiyor musun?" dedim.

"Kusura bakma. İşe çok geç kaldım. İki gündür büroya

uğramıyorum. Bakalım boşa geçirdiğim bu iki günü nasıl telâfi

edeceğim. Çizimlerde geciktim."

Telaşla yerinden kalktı. Yüzüme bile bakmayarak paltosu

nu sırtına geçirmek üzere kapıya doğru koşar adım ilerlerken,

"Akşama görüşürüz," diye mırıldandı üstünkörü bir eda ile.

Ben de arkasından seslendim.

"Bürona gönderdiğim çiçeklere su vermeyi unutma," de

dim.

Aklımca kinayeli bir jest yapıyordum. Sadece kapanan so

kak kapısının gürültüsünü işittim. Derya gitmişti...

Bir süre mutfaktaki iskemlenin üzerinde öylece kaldım.

Benim ki aptalca bir davranıştı ve sevgilim bana bozulmakta

yerden göğe kadar haklıydı. Yerinde bir başkası olsa, belki bana

bu kadar da anlayış göstermez, ruhsal bir hastalığın her türlü

tezahürlerini gösteren bir sevgiliyi rahatlıkla terk edip giderdi.

Sanırım beş on dakika oturduğum iskemlenin üzerinden

kalkmadan öylece hareketsiz bir şekilde düşüncelere daldım.

2 3 3

Mehmetcan

Page 226: Osman Aysu - Travma

Bir bakıma önümüzdeki hafta başını iple çekiyordum, artık

doktora gitmem farz olmuştu. Düşler ve nöbetler inanılmaz de

recede artmıştı ve beni son derece rahatsız ediyordu.

Ayaklarımı sürüye sürüye banyoya girdim.

Sıcak duş biraz toparlanmama yardım etti. Duşun altında

dahi yaşadığım olayları sıhhatsiz halimle neticeye bağlamaya ça

lışıyordum. Tam duştan çıkarken aklıma bir düşünce saplandı.

Galiba her şeyden önce geçmişimi bir taramam gerekecekti.

Acaba geçmişimde doğru diye bildiğim şeyler ne ölçüde

gerçeklerle örtüşüyordu?

Ben ne biliyordum? Ya da hayatımın gerçekleri diye bildi

ğim olaylar aslında bir takım yalanlar üzerine kurulmuş olabilir

miydi?

Bu düşünce önce beni korkuttu, ama Derya'nın dediği gibi

çocukluğumdan bu yana ruhumun derinliklerinde yer etmiş bir

takım gizler varsa, öncelikle onların neler olduğunu saptamam

gerekecekti.

Fakat bunu nasıl yapacaktım? Kendi geçmişimin aydın

lanmasında bana kim yardımcı olabilirdi? ilk aklıma gelen kişi

teyzem oldu. Anne tarafından hayatta olan insan Ankara'da ya

şayan teyzem ve iki oğluydu. Şayet hayatımda şuuraltıma itil

miş birtakım esrarengiz olaylar varsa bunun müsebbibinin artık

annem olduğuna inanmaya başlamıştım. Ne derece sağlıklı bir

düşünceydi bilemiyordum ama son zamanlarda annemin düşle

rime bu kadar sık girmesi ister istemez beni böyle düşünmeye

sevk ediyordu.

Bundan acı duyuyordum ama yeni yeni aklıma bazı sorular

takılıyor ve beni tereddütlere düşürüyordu. Mesela bunlardan

biri de annemin fotoğraflarının azlığıydı. Derya iyi bir konuya

değinmişti, neden ne babamın evinde ve ne de bende annemin

bu kadar az fotoğrafı vardı? Bu biraz garip değil miydi? Anne

mi bu kadar seven babam, neden onun resimlerini evde sakla-

mamıştı?

2 3 4

Mehmetcan

Page 227: Osman Aysu - Travma

Sonra şu köşkün yanması olayı; acaba neden o köşkle ilgi

li bütün anılarım hafızamdan silinmişti? Bu normal miydi? ilk

okul çağındaki bir çocuğun o tarihe ait bazı anıları hatırlaması

gerekmez miydi?

Bornozumu çıkarıp hızla giyinmeye başladım. O an karar

vermiştim, şimdi derhal ilk uçağa atlayıp Ankara'ya gidecektim.

Teyzemle görüşmem lâzımdı. Annem hakkında muhtemelen en

sağlıklı bilgileri ondan alabilirdim. Ne de olsa onun kardeşiydi

ve hayatında bir giz varsa, bunu bilebilirdi. Fakat daha o anda,

aklıma bazı şeyler takılmaya başladı. Galiba teyzemle görüşme

lerimin çok seyrek olmasının bazı sebepleri olmalıydı; şöyle bir

düşündüm. Onu yıllardır görmüyordum, galiba en son on sene

evvel ziyaretine gitmiştim. Annemin ölümünden sonra babamın

evine hiç gelmemişti. Annemin sağlığında da babamla araları

nın pek iyi olmadığını anımsamıştım. Baldızını pek sevmezdi.

Teyzemin kocası da Ankara da ileri seviyede bir bürokrattı; her

devrin adamı olacak türden biriydi, iktidarlar değiştiği halde

hep o çalıştığı Genel Müdürlüğün başında kalmayı becermiş

bir insandı. Zaten on sene evvel Ankara'ya son gidişim ve tey

zemi ziyaretim de onun cenazesine iştirak sırasında olmuştu, iki

kuzenimle aram pek fena saydmazdı ama yine de birbirlerimizi

çok nadir görürdük.

Onlar tarafından pek sevilmediğimi anlayınca Ankara'ya

gitmek fikri bana pek cazip görünmemeye başladı. Şayet kendi

geçmişimi kurcalamak zorunda kalacaksam bu işi burada hal

letmeliydim. Kravatımı bağlarken bu düşüncemde haklı oldu

ğuma inandım.

Beynimi kurcalayan olaylardan biri de Suadiye'deki köşkü

müzün yanmasıydı, hâlâ o köşkü neden hatırlamadığımı çöze-

miyordum. Acaba köşkün şuuraltıma itilmiş bir anısı mı vardı?

Belki de ben yandıyordum; artık bir septik gibi her şeyden şüp

helenmeye başlamıştım.

Nihayet kararımı verdim.

235

Mehmetcan

Page 228: Osman Aysu - Travma

İmkânlarımın el verdiği ölçüde kendi geçmişimi araştıra

caktım. Ve haliyle bu işi burada yapacaktım.

Telefonun başına geçip ortağım Behzat'ı aradım. Hemen

açmıştı.

"Günaydın," dedim. "Neredesin?"

"Arabadayım. Şantiyeye gidiyorum. Ya sen?"

"Evdeyim. Bugün inşaata gelemeyeceğim, sana haber vere

yim," dedim.

Behzat bir an durakladı.

"Dün de gelmedin. İyi misin?"

Behzat'ın da sıhhatimden endişe ettiğini biliyordum artık,

ama o doğrudan doğruya soru sormaktan çekiniyordu.

"İyiyim, iyi," dedim.

Sanırım cevabımın üstünkörü bir geçiştirme olduğunu an

lamıştı ama Behzat durumu kurcalamayacak kadar hoşgörü sa

hibi bir insandı.

"Tamam," dedi. "Zaten bugün yapacağımız önemli bir şey

yok. Sen dinlenmene bak."

Telefonu kapatmadan önce hafifçe irkildim. Acaba ortağım

neden, sen dinlenmene bak, demişti; o kadar hasta ve yorgun

mu görünüyordum? Ceketimi sırtıma geçirirken ayna da son

bir kere daha kendimi inceledim. Hiç de anormal ve sağlıksız

bir görüntüm yoktu. Bilakis gri takım elbiselerimin içinde gayet

havalı ve sağlıklı hissettim kendimi. Aynadaki görüntüm hoşu

ma gittiğinden gülümsedim bile. Kahvaltı etmemiştim, hiç açlık

hissi duymuyordum. BMW'nin anahtarını alıp evden çıktım...

İlk iş olarak, Taksim'deki kütüphaneye gitmiştim. Alt kata

inip otuz üç sene önceki gazetelerin çıkarılmasını istedim. Me

mur yüzüme bakarak, hangi gazete diye, sordu. Bir an düşün

düm; bana günlük sansasyonel hadiseleri biraz abartarak yazan

gazetelerden biri gerekliydi. Aklıma gelen gazete adını adama

2 3 6

Mehmetcan

Page 229: Osman Aysu - Travma

söyledim. Fazla beklememiştim, beş dakika sonra memur iki

kalın cildi elime tutuşturmuştu.

"O yıla ait iki cilt daha var," dedi. "Bunlar üzerindeki araş

tırmanızı bitirdikten sonra onları da isterseniz teslim edebili-

rım.

Teşekkür edip aydınlık masalardan birine oturdum. Kü

tüphane oldukça tenhaydı. Rahat rahat gazete sayfalarmı çe

virmeye başlamıştım. Suadiye'de ki yangın haberini arıyordum.

Birkaç yangın haberine rastlamıştım ama onlar şehir içindeki

bizim olayla hiç ilgisi olmayan yangınlardı. Yangın hadisesinin

tam tarihini bdmediğim için sayfaları dikkade çevirip gazeteleri

tarıyordum. Sonra birden babamın söylediklerini hatırladım.

Peder yaz sezonu bitmiş, Maçka'ya nakletmiştik, demişti.

Bu hesaba göre olay en azından eylül ayından sonra cereyan et

miş olması gerekirdi. Nitekim ilk iki ciltte bizim yangın olayı ile

ilgili bir habere rastlayamamıştım.' Gideri memura teslim edip

diğer iki cildi almak için beklerken, bir an ümitsizliğe kapılır

gibi oldum. Yoksa gazeteler hadiseyi önemsemeyip haber konu

su etmemişler miydi? Ama buna ihtimal veremezdim, zira onca

yıl evvel nüfuzu çok daha az olan İstanbul'da gazete sütunlarına

akseden bu kadar bol polisiye haber vuku bulmuyordu.

Tahminimde yanılmadığımı da az sonra gördüm.

Babam doğru söylemişti. Gazete birinci sayfadan haberi

vermişti. Beş ekim tarihli gazetenin ilk sayfasının alt köşesinde

hem yangın haberi hem de harabeye dönmüş köşke itfaiyecüe-

rin yangın söndürmeye çalışırken uğraşılarını gösteren bir fo

toğraf konmuştu.

Nefesimi tutarak haberi iki üç kere okudum...

Özünde haber babamın bana naklettiği gibiydi. Yangının

elektrik kontağından çıktığını yazıyor, ünlü müteahhit Burhan

Akyol ve aüe efradı kışlık ikâmetgâhlarına geçtikleri için daha

fazla can kaybı olmadığını belirtiyorlardı.

Daha fazla can kaybı lafına takılmıştım.

237

Mehmetcan

Page 230: Osman Aysu - Travma

Yanılmıyorsam, babam o hadisede kimsenin ölmediğini

söylemişti bana. Ama eminde değildim. Yazıyı bir kere daha

dikkatle okudum.

Gazete yangm sırasında evde bulunan iki müstahdemden

birinin yangından zamanında kaçarak kurtulduğunu ama diğe

rinin yanarak can verdiği yazıyordu. Kurtulanın kim olduğunu

hemen anlamıştım; bu bizim emektar adamımız Cemal Efendiy

di, peki ya ölen diğeri kimdi?

Gazetede onun da adı yazılıydı.

Bedri Karaman...

Tuhaf, bu isim bana hiçbir şey ifade etmemişti. Evde ça

lışan böyle birini hiç anımsamıyordum. Ama üzerinde de fazla

durmadım, zaten ben doğru dürüst köşkü bile hatırlamıyor

dum, kaldı ki orada çalışan müstahdemleri nasıl hatırlayabi

lirdim? Belki köşkün kışları bekleyen bekçisi veya bahçıvanı

olabilirdi.

Ama babam neden o ölüm olayından bana hiç bahsetme

mişti?

Unutmuş muydu acaba? Yoksa yangında ölen köşkün bek

çisi veya bahçıvanı, görevi her ne ise, onun için o kadar önemsiz

biri miydi?

Buna ihtimal veremezdim, babam çalıştırdığı personeline

her zaman sevgisi ve saygısı olan biriydi, bana da bunu öğret

mişti. Kendi evinde, bigünah bir şekilde ölüp hayatını kaybeden

bir adamını hatırlamaması bana tuhaf gelmişti.

Nedenini bilmiyordum ama mideme sebepsiz bir kramp

girer gibi olmuştu. Midem kasdıyordu şimdi...

Kütüphaneden çıktığımda aklım karışmıştı. Belki de ben

olayı abartıyordum, ne de olsa bu otuz üç sene önce yaşanmış

bir olaydı. Babam beyin damarlarının tıkanması sonucu felç

geçirmiş bir adamdı, Derya her ne kadar aksini iddia etse de,

2 3 8

Mehmetcan

Page 231: Osman Aysu - Travma

babamda hafif hafif bunama tezahürleri başlamıştı. Belki de

gayet masumane bir şekilde o yangında ölen adamını unutmuş

olabilirdi. Bunu bir mesele gibi büyütmemin hiçbir anlamı yok

tu. Daha da önemlisi o olayın benim kâbuslarımla ne ilgisi ola

bilirdi?

Artık öyle bir haldeydim ki, her şeyden kuşkulanıyor, her

meseleyi büyütüyordum gözümde. Geçmişimde şayet şuural

tına itilmiş bazı olaylar varsa, herhalde bunun yangında ölen

Bedri Karamanla hiçbir ilgisi olamazdı. Mantığım bunun böyle

olduğunu söylüyordu.

Fakat aklım öğrendiğim bu habere takılmıştı bir kere.

Babamın gerçekten o ölüm vakasını unutup unutmamış

olduğunu öğrenmek istiyordum. İşe gitmeyeceğime göre yapı

lacak en akıllı iş bu işi kaynağından, hem de olayı en iyi bilen

insanın ağzmdan araştırmaktı.

Arabama atladığım gibi doğru babamın evine gittim. Beni

hiç beklemediğine emindim.

Kapıyı Cemal Efendi açtı. Karşısmda beni görünce sevinç

le, "Hoş geldiniz, küçük bey," dedi. Hemen sordum.

"Babam salonda mı?"

"Öğle uykusunda, efendim," dedi.

Zamanın nasd geçtiğini unutmuştum. Babam evvel ahır,

gençliğinde bile daima öğle yemeğinden sonra biraz uzanır, ya

rım saat kadar şekerlenirdi. Saatin nasıl geçtiğini unutmuştum.

Kütüphanede epey oyalanmıştım.

Ama sonra birden aklıma geldi. Bizim Cemal Efendi'nin

de yangında ölen o kişiyi tanıması gerekirdi. Cemal Efendi'nin

omzundan kavradım.

"Cemal Efendi sana bir şey soracağım," dedim.

Büyük bir içtenlikle, "Tabii, küçük bey sorun. Ne öğren

mek istemiştiniz?" dedi.

2 3 9

Mehmetcan

Page 232: Osman Aysu - Travma

Tecrübeli hizmetkârın yüz ifadesinden babamın sıhhatiyle

ilgili bir soru yönelteceğimi sandığını hemen anlamıştım.

"Bedri Karaman hakkında biraz bilgi istiyorum," dedim.

Şaşkın bir şekilde yüzüme baktı.

"Kim dediniz?"

"Bedri Karaman."

Sanırım adı toparlayamamıştı.

"Kim o küçük bey?" diye mırıldandı.

"Köşk yangınında ölen hizmetkârımız."

Yaşlı adamın yüzü bir anda kireç gibi bembeyaz kesilmişti.

Şaşkınlığını kesinlikle gizleyememiş, aval aval yüzüme bakmaya

başlamıştı. Böyle bir sual beklemediği aşikârdı.

"O... o..." diye kekeledi.

"Evet?"

Bana cevap vermek yerine mukabil bir soru sordu.

"Nereden hatırladınız onu şimdi?"

Cemal Efendi'deki şaşkınlık hiç hoşuma gitmemişti. Sesi

min tonunu sertleştirerek homurdandım.

"Sen soruma cevap ver," dedim.

"Şey... şey... O köşkün gece bekçisiydi."

"Gece bekçisi mi?"

"Evet... Yani kışın aile Maçka'ya naklettiğinde köşkü bek

lerdi."

Ben de öyle tahmin etmiştim zaten. Fakat Cemal Efendinin

telaşı bende garip bir huzursuzluk yaratmıştı.

"Neden o yangından kurtulamadı?" diye sorgulamaya de

vam ettim.

Cemal Efendi ilk şaşkınlığını atlatmış gibiydi. Suratı asıl

mış, hatta rahatsız olmuş gibi beni inceliyordu.

"Uykusu biraz ağırdı. Sanırım dumanlardan etkilenmiş ve

yatağından kalkmakta gecikmişti biraz. Alevlerde ilk onun kal

dığı bölümü sarmıştı."

"Sen onu kurtarmak için yardım edemedim mi?"

2 4 0

Mehmetcan

Page 233: Osman Aysu - Travma

"Elimden geleni yapmaya çalıştım ama mümkün olmadı.

Alevleri aşıp odasına gidemedim bir türlü." Sonra merakını ye-

nemeyerek bana sordu. "Siz onu hatırlıyor musunuz?"

Nedense yaşlı adama doğruyu söylemedim.

"Evet, hatırlıyorum," dedim.

Cemal Efendi'nin şaşkınlığının daha da artmasına bir an

lam veremiyordum. Hatırlamama neden bu kadar hayret etmiş

ti acaba?

"Ama siz o tarihlerde çok küçüktünüz," diye fısıldadı ür

kek bir sesle.

"O kadar da değil. îlk okulda öğrenciydim."

"Ama..."

"Ne aması? Bahçedeki balıklı havuza senle beraber ekmek

kırıntıları attığımızı da hatırlıyorum rahatlıkla."

Bunu hatırlamıyordum tabii, ama düşümde görmüştüm,

içinde kırmızı süs balıklarının oynaştığı fıskiyeli havuzu.

"Yoksa sen hatırlamıyor musun?" dedim.

Cemal Efendi'nin bundan niye bu kadar rahatsız olduğu

nun kavrayamıyordum. Yüz hatları sanki birden gerilmiş, endi

şeli nazarlarla beni süzmeye başlamıştı. Yutkunarak fısıldadı.

"Buraya, babanıza bunu sormak için mi geldiniz?"

Hiç duraklamadan, "Evet," dedim.

Rengi sanki biraz daha sararır gibi gelmişti bana. Neredey

se ağlamaklı bir ses tonu ile mırıldandı.

"Ama neden? Neden otuz küsur sene evvel olmuş bir hadi

seyi deşmeye çalışıyorsunuz?"

Yakmmasmdaki deşmek kelimesi garibime gitmişti. Bu an

cak mazinin derinliklerine gömülmüş, ortaya çıkması istenme

yen bir şey için kullanılabilirdi. Hiç istifimi bozmadım; emekli

hizmetkârın hafif hafif bir paniğe kapıldığını hissediyordum

âdeta.

"Artık bazı şeylerin ortaya çıkması gerekmiyor mu?" diye

söylendim.

2 4 1

Mehmetcan

Page 234: Osman Aysu - Travma

Aslında afaki bir lâftı ettiğim. Yeniden Cemal Efendinin

tepkisini ölçmekti niyetim. Eli ayağı tutuşmuş gibiydi yaşlı

adamcağızın. Acaba bu ölüm hadisesinin altında ne yatıyordu,

neden böyle paniğe kapılmış gibiydi? Bir an yerinde sallandığını

gördüm. Başı dönmüş de düşmemek için tutunma ihtiyacı du

yar gibi elini hemen yandaki duvara yaslayıp destek aldı. Ama

çabuk toparlanarak konuştu.

"Küçük bey lütfen, size istirham ederim bu konuyu baba

nıza açmayın," dedi.

Büsbütün huylanmıştım. Hemen bastırdım.

"Neden?"

"Biliyorsunuz," diye kekeledi. "Babanızın sıhhati hiç iyi

değil. Olaylar karşısında çok çabuk teessüre kapılıyor. Şayet

şimdi bunca yıl önceki elim bir kazayı hatırlarsa büsbütün sarsı

lacaktır. Yeni bir damar tıkanmasından korkarım."

"Hiç sanmam," diye söyledim. "Otuz üç yıl önceki gece

bekçisinin ölümü babamı neden sarssın ki, onu hatırlamadığına

bile eminim."

"Olsun," dedi Cemal Efendi. "Beyefendiyi üzmemekte

yarar var. En iyisi konuyu ona hiç açmamak. Siz şimdi salona

geçin lütfen, ben Emine'ye söyleyeyim size hemen köpüklü bir

kahve yapsın."

"Bir dakika Cemal Efendi. Sana bir şey daha sormak isti

yorum," dedim.

Daha soracağım sual ağzımdan çıkmadan titremeye başla

mıştı.

"Geçenlerde bu eve babamın eski işçilerinden birinin gelip

gelmediğini sormuştum sana, hatırlıyor musun?"

Düşündüğüm gibi beti benzi yeniden atmıştı.

"Evet efendim, hatırlıyorum," dedi.

"Adamın adının Şinasi Sarıkaya olması lâzım. Öyle birinin

gelmediğinden kesin emin misin?"

"Kesinlikle küçük bey. Öyle biri gelmedi."

2 4 2

Mehmetcan

Page 235: Osman Aysu - Travma

" Ama babam geldiğini iddia ediyor."

Yaşlı hizmetkâr bir solukta mırıldandı.

"Size dedim ya, babanız da ufak ufak bunama emareleri

başladı artık. Geçmişte olanları karıştırıyor, bazı şeyleri yeni ol

muş gibi sanıyor."

"Demek öyle?"

"Hiç şüpheniz olmasın. Siz kendisini daha nadir görü

yorsunuz, halbuki ben her an onun yanındayım. Değişiklikleri

daha rahat fark ediyorum. Mutlaka hafızasının zayıfladığı bir

anda size o lâfı etmiştir."

Konuşmayı keserek salona yürüdüm. Ama nedense Cemal

Efendi'nin de benden bir şeyler gizlediği zehabına kapdmıştım.

Otuz üç sene önceki köşk yangınında ölen adamı kurcalamam

babamın yaşlı emektarını fena halde sarsmıştı.

Yoksa bu da benim hastalığımın bir tezahürü müydü, ya

nılıyor muydum?

Babamın öğleden sonraki uykuları yarım saati geçmezdi,

nitekim ben pişirüen kahveyi daha tam bitirmeden peder teker

lekli iskemlesinin üzerinde salona giriyordu. Her zamanki gibi

babamı salona yine Cemal Efendi getirmiş ama sanki babamı

rahat ettirmek için çeşitli şeylere oyalanarak yanımızdan ayrd-

mamıştı. Oysa bu yaşlı ve anlayışlı adam pederin bir misafiri

olduğu ahvalde hemen salondan çıkardı.

Babamın yüz hatlarını inceledim sessizce. Acaba bana mı

öyle gelmişti; beni yanında görünce her zaman duyduğu mem

nuniyeti sanki bugün yüzünde göremiyordum. Suratı asık değil

di ama gizleyemediği bir şaşkınlık vardı kibar çehresinde. Belki

uyku sonrasının mahmurluğudur diye, düşündüm önce. Fakat

Cemal Efendi'nin de bir türlü salondan çıkmaması, sanki bana

kopacak bir fırtmaya hazırlık gibi gelmişti.

Hiçbir anlam veremiyordum.

2 4 3

Mehmetcan

Page 236: Osman Aysu - Travma

Otuz sene evvel sigorta kontağı ile yanan evde ölen birinin

bunca zaman sonra onları bu denli rahatsız etmesinin nasıl bir

mantığı olabilirdi?

Pederi incelemeye devam ettim. Konuşmakta, konu bul

makta dahi zorlanıyordu. Ayrıca bu ana kadar Derya ile de ilgili

tek bir sual sormamıştı henüz, ilginçti...

Hemen konuyu açmadım.

"Söyle bakalım baba," dedim. "Gelin adayını nasd bul

dun?"

Ondan çok hoşlandığını biliyordum. Normalde gözlerinin

içinin parıldaması, gelininden hemen sitayişle bahsetmesi, ilgi

lenmesi gerekirdi.

"Güzel evladım, gelinim çok güzel. Tek kelime ile kusur

suz. Mükemmel bir seçim yapmışsın. Birlikte uzun ve mutlu bir

hayat dilerim," diye mırıldanıp konuyu kapatmak istedi âdeta.

"Demek beğendin?"

"Tabii, oğlum. Ama önemli olan senin beğenmen."

"Keşke annem de hayatta olsaydı da, gelinini beğenseydi."

"Ya, evet," diye mırıldandı babam.

Fakat sesi hiç de bu özlemi ifade eden bir tonda çıkma

mıştı. Bakışlarımı bir daha babamın gözlerine diktim. Nedense

peder telaşlı bir şekilde nazarlarını kaçırmıştı benden. O an ak

lıma gelen soruyu babama yönelttim.

"Sahi," dedim. "Derya annemi merak ediyor, bende hiç

resmi yok. Çok tuhafıma gitti, neden acaba hiç resmini sakla

mamışım?"

Ufak bir yalan söylemiştim. Aslına bakdırsa pek yalan da

sayılmazdı. Eski albümünde topu topu iki fotoğrafı vardı ka

dıncağızın.

Dikkat ettim, babamla Cemal Efendi ürkerek bakışmışlardı.

Ama gözümden kaçmamıştı.

"Herhalde sende vardır, değil mi?" diye sordum.

Babam yutkunmuştu.

2 4 4

Mehmetcan

Page 237: Osman Aysu - Travma

"Olması lazım. Bilirsin, rahmetli nedense fotoğraf çektir

meye pek meraklı değildi/' diye geveledi. "Cemal'e söyleyeyim

de bir araştırsın, mudaka bir yerlere kaldırmışızdır."

Sinsice üsteledim.

"Benim de dikkatimi çekti. Etrafta hiç resmini görmüyo

rum."

Babam suçlu gibi başını önüne eğmiş, bir yorum da bulun

mamıştı. Bu kez Cemal Efendi'ye dönüp mırıldandım.

"Sen hemen aramaya başla, nişanlıma buradan annemin bir

resmini götürmek istiyorum, Cemal Efendi."

Yaşlı hizmetkâr deminden beri şahit olduğum şaşkınlık

içinde yine bir bana bir babama baktı ümitsizce. Ağzından her

hangi bir itiraz mırıltısı çıkmamıştı ama yüzünün ifadesinden

bunun mümkün olmadığını anlamıştım. O zaman daha rahat

kanaat getirdim, hatta hiç şüphem kalmamıştı; bu evde de anne

min hiç resmi yoktu. Ama neden? Durumu herhalde annemin

fotoğraf çektirmeyi pek sevmemesi iddiası ile açıklayamazdım.

Kaldı ki, ben bu iddiayı bilmiyordum, bunu babam söylemişti.

Sinirlerim elimde olmadan gerilmeye başlamıştı.

Cemal Efendi saygıda kusur etmeyen sesiyle sordu.

"Validenizin fotoğrafını hemen şimdi mi istiyorsunuz, kü

çük bey?"

Kabaca, "Evet," dedim.

Adamcağız salonu terk etmeye hazırlanırken kekelemişti

tekrar.

"Elimden geleni yapıp ararım, küçük bey. Ama eski resim

leri nereye kaldırdığını hiç bilmiyorum, acaba bulmak için bana

biraz süre verir misiniz?"

Yaşlı adama öyle bir bakmıştım ki, itirazını hemen keserek

yerinden fırlamıştı. Ona neden haksızca ve kaba davrandığımı

bilmiyordum, ama köşkte yanarak ölen gece bekçisinden baba

ma bahsetmememi istediği andan itibaren sinirime dokunmaya

başlamıştı.

245

Mehmetcan

Page 238: Osman Aysu - Travma

Babamla salonda yalnız kalınca dikkat ettim. Pederin ger

ginliği artık gözle görülen, saklanamayacak derecede artan bir

hale gelmişti. Yüzünü derin bir hüzün kaplamıştı. Cemal Efen

dinin uyarmasına rağmen ona Bedri Karaman denen gece bek

çisinin ölümünü de soracaktım.

"Baba," diye fısıldadım.

Titreyerek, sanki derin bir uykudan ani uyanıyormuş gibi

bakışlarını bana çevirdi. Daha hiçbir şey sormadan onun da

yüzü sapsarı kesilmişti.

"Şu Suadiye'deki yanan köşkümüz var ya," dedim.

"Evet?"

"Yangın gecesi orada gece bekçimiz ölmüş, doğru mu?"

"Nereden öğrendin bunu?"

Eski gazete arşivlerinden demedim tabii. Ama beni asıl

şaşırtan babamın yönelttiği soru olmuştu. Bu haberi nereden

öğrendiğimi neden soruyordu acaba?

"Nereden öğrendiğim önemli mi?" dedim.

Alt dudağı sarktı. Feri kaçmış gözlerinde ani bir gölgelen

me oldu.

"Bu çok eski bir hadise. Hatırlaman imkânsız."

"Hatırladım ama..,"

"Doğru mu söylüyorsun?"

"Bunda şaşılacak ne var? Hatırlayamaz mıyım? O tarihler

de yedi sekiz yaşında bir çocuktum alt tarafı."

Babam kısa bir an duraklamıştı. Bana cevap vermek için

vakit kazanmaya çalışıyordu galiba. En azından böyle bir hisse

kapılmıştım. Ayrıca Cemal Efendi'nin iddia ettiği gibi yüzünde

olayı hatırlamanın üzüntüsünden ziyade, bana cevap vermek

teki müşkülatının izlerini okuyordum. Fakat kendini çabuk to

parladı.

"Evet," dedi. "O gece Bedri maalesef yanarak can vermişti."

"Yangın neden çıkmıştı, hatırlıyor musun?"

Babam bir saniye bile tereddüt etmeden söylendi.

2 4 6

Mehmetcan

Page 239: Osman Aysu - Travma

"Elektrik kontağından."

"Adamın kimi kimsesi yok muydu?"

"Bunları neden soruyorsun oğlum?"

"Hiç. Garibanın ailesine tazminat ödemiş miydin?"

Babam yine kuşkuyla yüzüme bakmıştı.

"Ailesi yoktu," dedi.

Ufak bir yalan daha söyledim.

"Sivaslıydı, değil mi?"

"Hayır, muhacirdi o. Trakya göçmeni. Üsküplü..."

Babamm artık bunamadığına, daha doğrusu bunama araz

ları göstermediğine kesinlikle emin olmuştum. Otuz üç sene

önceki gece bekçisinin nereli olduğunu bir çırpıda hatırladığına

göre geçmişe ait hatıraları benden büe güçlüydü...

247

Mehmetcan

Page 240: Osman Aysu - Travma

saat altı buçuk sularında Derya eve dönmüştü.

Suratı yine asıktı. Onu hiçbir şey olmamış, aramızda tatsız ko

nuşmalar geçmemiş gibi güler yüzle karşıladım.

"Yorgun musun, sevgilim?" dedim.

"Niye sordun?"

"Bu akşam dışarıda yiyelim mi? "

"Neden?"

"Dünkü ve bu sabahki kaba davranışlarımı sana affettir

mek için. Şöyle güzel manzaralı bir yere gidelim, iyi bir şarap

açtıralım, keyfimize bakalım. Romantik bir ortamda senden

özür dileyim."

Derya gülümsedi. "Buna hiç gerek yok."

"Niye?"

"Çünkü sana kırgın değilim. Özür dileyecek bir durum yok

ortada."

"Hadi, gerçeği saklama. Sana kaba ve anlayışsız davrandım.

Bunu kabul ediyorum. Sinirlerim öylesine gergin ki, hayatımda

2 4 8

Mehmetcan

Page 241: Osman Aysu - Travma

en sevdiğim kadını bile incitecek kelimeler çıkabiliyor ağzım

dan. Senden özür dilemeliyim."

Sevgilim muhabbetle baktı yüzüme.

"işte, özür diledin ya. Mesele kapandı."

Yanma yaklaşıp onu kollarımın arasına aldım. Uzun uzun

dudaklarından öptüm. Yüzündeki o somurtuk ifade kaybolu-

vermişti. Aynı içtenlikle öpüşüme karşdık verdi.

"Dışarı çıkmamıza hiç gerek yok. Gerçekten yorgunum bu

gece. Evde bir şeyler atıştırırız. Gün boyu çizimle uğraştım."

Sonra yüzüne kinayeli bir eda verip homurdandı. "Ama beni

telefonla hiç aramadın."

"Haklısın. Çok meşguldüm."

"inşaatta mı?"

"Hayır, inşaata gitmedim."

"Ne yaptın öyleyse?"

Birkaç saniye sevgilime durumu nasıl açıklayacağımı dü

şündüm.

"Bu sabah önce bir kütüphaneye gittim," dedim.

Derya merakla yüzüme baktı.

"Kütüphaneye mi? Ne yaptın orada?"

"Otuz üç sene öncesinin gazete arşivlerini karıştırdım."

Otuz üç sene lâfı Derya'yı ilgilendirmişti tabii.

"Ne aradın gazetelerde?" diye sordu.

"Yanan köşkle ilgili haberleri inceledim."

Hafifçe kaşları çatılmıştı.

"Neden?"

Omuzlarımı silktim.

"Bilmiyorum," diye homurdandım. "O yangınla ilgili hafı

zamda bir anının yer etmemesi hep garibime gidiyordu."

"Eee? ilginç bir şey buldun mu?"

"Buldum sayılır."

"Ne?"

"Köşkün gece bekçisi o yangında ölmüş."

2 4 9

Mehmetcan

Page 242: Osman Aysu - Travma

Derya bir arı durakladı.

"Senin için önemli mi bu? O bekçiyi hatırladın mı?"

"Hayır, hatırlamadım. Yalnız babama sorduğumda önce

bana yangında kimsenin ölmediğini söylemişti. Bu haberi alınca

doğru babamın evine gittim."

Derya merakla beni dinlemeye devam ediyordu.

"Eee?"

"Garip şeyler oldu."

"Ne gibi?"

"Babamın emektar hizmetkârma ölen gece bekçisinin ga

zeteden öğrendiğim adını söyleyince az kaldı şaşkınlıktan dilini

yutuyordu ve bundan kesinlikle babama bahsetmememi rica

etti benden."

"Sebep?"

"Babamın böyle üzücü olayları hatırlamasından etkilenece

ğini ve hastalığının artacağını hatırlattı bana."

"Sen de söylemedin mi?"

"Söyledim. Ama beni asıl şaşırtan şey Cemal Efendi'nin te

dirginliği oldu."

Derya her zamanki dağınıklığı ile önce ayaklarından ayak

kabılarını çıkarıp orta yere bıraktı, sonra kalın anorağını masa

nın kenarındaki iskemlelerden birine asarak, çoraplarıyla salo

na daldı yorgun bedenini koltuğa bıraktı. Anlattıklarım, sanırım

beyninde yeni ihtimal ufukları açmış olmalıydı. Bir süre sessiz

kaldı. Sabırla bekledim. Mutlaka düşündüklerini açıklayacaktı.

"Yani, babanla uşağı senden bir şey mi saklamaya çalışıyor

lardı?" dedi.

"Ben de aynı şeyi düşünmüştüm," diye mırıldandım.

"Saçma."

"Neden?"

"Gazetelere intikal etmiş bir haberin artık saklanacak nesi

kalmış olabilir ki?"

Sevgilimin iddiası bir açıdan doğruydu.

250

Mehmetcan

Page 243: Osman Aysu - Travma

"Ama unutma ki, bu otuz üç sene önce gazetelerin yazdığı

bir şey. O zaman ben daha ufak bir çocuktum. Benden gizlen

miş olabilir."

Derya dudak büktü.

"Biraz anlamsız geliyor bana. Ölen sadece köşkün gece

bekçisi; bunu senden saklamanın ne anlamı olabilir ki?"

"Bilmiyorum. Lâkin gece bekçisinin adını söylediğim za

man Cemal Efendi'nin yüzünü görecektin. Adamcağız durduğu

yerde sendeledi, bir an düşecek bayılacak sandım."

Derya mavi gözlerini üzerime çevirip ısrarla beni süzdü.

"Eee? Bu durumda sen ne düşünüyorsun?"

"Henüz bir yorumda bulunamıyorum. Ama sana hak ver

diğim bir husus daha var."

Sevgilim haklı olduğu bir hususun tarafımdan kabul edilişi

ne sevinmiş gibi tebessüm etti. Bakışları canlandı.

"Nedir o?"

"Babamın bunamadığına kesin emin oldum."

"Çok şükür, nihayet anladın demek."

"Evet. Babam o yangında hayatını kaybeden bekçinin

Rumeli'den göç eden biri olduğunu hatırladığı gibi Usküp kö

kenli olduğunu bile unutmamış. Düşünsene otuz sene evvel

köşküne gece bekçisi olarak gelen birinin hangi şehirli olduğu

nu sen hatırlayabilir misin?"

"İlginç," diye fısıldadı Derya. "Ama bu babanın bunama-

dığının kesin delili olamaz sanırım."

Her zaman babamın akli melekelerinden bir bozukluk ol

madığını savunan sevgilimin bu itirazı beni şaşırtmıştı. Hemen

sordum.

"Neden?

"işittiğime göre yaşlanıp da yavaş yavaş hafıza kaybına

mâruz kalan kişiler, özellikle eski tarihlerde ki olayları başların

dan geçen yeni vakalara kıyasen daha rahat ve net hatırlarlar-

mış. Baban da otuz sene önceki o hizmetkârının nereli olduğu-

251

Mehmetcan

Page 244: Osman Aysu - Travma

nu unutmamış olabilir. Ama bana sorarsan baban da zaten hiç

bunama tezahürleri yok. Bir defa işittiği annemin adını bile bir

iki saat sonra hemen anımsamıştı, unuttun mu?"

Derya düşünceli bir şekilde beni süzmeye devam ediyor

du.

"Asıl can alıcı noktayı bana hâlâ söylemedin," dedi.

irkilerek onu süzdüm. "Hangi noktayı?"

"Bir kütüphaneye gidip o yangın olayını araştırma gereğini

neden duyduğunu."

Önüme bakıp sustum. Bu oldukça ciddi ve cevaplaması

beni üzen bir husustu. Ne denli acı olursa olsun, sevdiğim ka

dından bazı gerçekleri saklamanın anlamı kalmamıştı artık.

"Derya!" diye inledim. " Çocukluğumla ilgili çok az şeyi

hatırlıyorum. Galiba meselenin tüm inceliği burada yatıyor.

Niye hayatımın o bölümü bu kadar gölgeli? Neden o yıllarımı

anımsamıyorum? Annemle ilgili hatıralarım bile ancak rüyala

rımda şekilleniyor. Bunun esaslı bir nedeni olmalı."

Sevgilim başını salladı.

"Bence de öyle. Umarım hafta başında gideceğimiz doktor

bu konuda bize sıhhatli bir açıklama yapacaktır."

ilgimi çekti.

Derya daha fazla konuşmaktan çekinmişti sanki...

Dışarıya yemeğe çıkmamıştık ama bize en yakın cadde üze

rindeki pizzacıdan telefonla verdiğimiz sipariş on beş dakika

sonra salondaki masanın üzerinde kutusu içinde sıcak sıcak du

ruyordu, ilk defa o an, babamın evinde içtiğim kahveden başka

kursağıma gün boyu hiçbir şeyin gitmediğini hatırladım. Aç bir

kurt gibi pizzalara saldırmıştım. Derya da aynı şevk ile yemeğe

başlamıştı.

Eve döndüğünde üstünden çıkardığı giysileri hâlâ dağınık

olarak etrafa saçdmış duruyordu. Pizzalann yanında içeceğimiz

252

Mehmetcan

Page 245: Osman Aysu - Travma

kolaları bile terliğini giymeden çorapları ile mutfağa gidip getir

mişti. Onun bu çapaçul ve dağınık halinden hoşlanmıyordum

ama ne yaparsa yapsın öyle çekici bir hali vardı ki, sesimi çıka-

ramıyordum. Onun mutfağa geliş gidişini seyrederken, yüzüm

deki ifadeyi anlamış gibi homurdandı.

"Tamam, tamam... Dağınıklıklarımı toplarım birazdan,"

dedi.

Kendimi tutamayarak gülümsedim.

Pizzasını yerken hiç konuşmuyordu, fakat aklının bugün

babama yaptığım ziyarete takddığını biliyordum. Konuya yine

ben döndüm.

"Sana yadırgayacağın bir şey daha söyleyeceğim," dedim.

"Söyle bakalım."

"Artık gördüğüm kâbuslardan yılmıyorum. Beni korkut

muyorlar."

Bir yandan ağzına attığı lokmaları çiğnerken yadırgayarak

yüzüme baktı.

"Ne demek bu?"

Gayet sakin bir şekilde karşılık verdim.

"Biliyorsun," dedim. "Kâbusları ilk görmeye başladığım

sıralarda, kan ter içinde uyanıyor, etkisinde kalarak sarsmıyor

dum. Müthiş bir bitkinlik hissediyordum."

"Eee? Şimdi sarsılmıyor musun yani?"

"Eskisi gibi değil."

Tuhaf tuhaf beni süzmeye devam etti.

"Alıştığını mı söylemek istiyorsun?"

"Tam olarak öyle değil... Ama... demek istiyorum ki..."

"Ne?"

Bir an durdum. Meramımı ona nasıl açıklayacağımı düşün

düm. "Derya," dedim.

"Evet?"

"Artık eminim ki benim çocukluk yıllarıma ait hafızamda

bir boşluk var. Bunu hangi kelimelerle ifade edeceğimi bile-

253

Mehmetcan

Page 246: Osman Aysu - Travma

rniyorum ama bir tür hafıza kaybı gibi. Yaşadıklarımı bir tür

lü toparlayamıyorum. Nedenini de bilmiyorum tabii. Belki bir

travma geçirdim."

Yüzüme bakmaya devam etti.

"Gördüğüm düşler beynimde birtakım çağrışımlar yapıyor

şimdi," diye devam ettim.

"Nasıl?"

"Düşlerimde gördüğüm olaylar geçmişimde yaşadıklarımın

bir tekrarı gibi geliyor bana, sanki bir izdüşümü. Mesela bugün

Cemal Efendi'ye köşkün bahçesindeki havuzda yaşayan balıkla

ra el ele tutuşup ekmek kırıntıları attığımızı söylediğimde, onları

hatırlıyor musunuz, diye büyük bir şaşkınlık gösterdi. Gerçekte

hatırlamıyorum, ama rüyalarımda gördüm. Bu da gösteriyor ki

rüyalarım bana ışık tutuyor ve geçmişime götürüyor."

Derya olumsuzca başını salladı.

"Buna güvenemezsin, sevgilim," dedi.

"Neden?"

"Zira rüyalarımız her zaman gerçeğin ifadesi değildir, daha

ziyade bilinçaltımızın zenginliğini ifade eder. Gördüklerinin

çoğu müphem hayal ürünüdür."

"Belki de," diye fısıldadım. "Ama ben bazı gerçekleri de

düşlerimde gördüğüme inanıyorum."

Yine kuşkuyla yüzüme baktı.

"Yanlış bir akıl yürütme bu. Hatta seni tehlikeli varsayım

lara götürür."

"Nasd?"

Derya fikrini açıklarken bir an sıkılmış gibi beni süzdü.

"Şey..." dedi. "Yanlış anlama ama bu varsayımdan hareket

edersen o zaman annenin babana ihanet ettiği, o yüzü görünme

yen adamla aldattığı sonucuna varmaz mısın?"

Bir an nefesim kesilir gibi oldu.

İçimi rahatsız edici bir karamsarlık kapladı.

"Haklısın," diye mırıldandım. "Belki de ben yanılıyorum."

254

Mehmetcan

Page 247: Osman Aysu - Travma

Derya'nın yanıldığımı kabul edeceğini sanmıştım. Oysa o

dikkatle beni incelemeye devam ediyordu. Meftun olduğum

mavi gözlerinde hüzünlü bir ifade oluşmuştu birden.

"Böyle bir olasılığa ihtimal veriyor musun?" diye sordu.

Tüylerim diken diken oldu.

Rüyamda annemle yeşil otlar içinde, o nefis yaz günü, met

ruk ve lânetli eve gittiğimiz anı anımsadım. Uzun bir süre beni

kapının önünde bekletmiş, tek başına o eve girmişti. Bir ara

rüyamda pencerenin arkasından vücudunu perdelere sararak

bana seslenişini yeniden hatırladım. Bu sadece bir rüyaydı ama

acaba annem, o tüllerin arkasında çıplak mıydı? Aklıma takılan

bu suali kendime bile cevaplamaktan kaçındım.

Yutkunmakla yetindim...

Çimenlerin üzerinde oynuyorum. Beyaz papatyaları topluyo

rum. Bazen aralarda boy atan kırmızı gelinciklere itibar etmiyo

rum. Ama yalnızlık beni sıkıyor. Zaten bu evin önündeki açık

alanda oynamakta beni sıkıyor. Bir an önce annemin evden çıkıp

köşke dönmemizi istiyorum.

Burası sıkıcı, hem de çok sıkıcı... Biraz da beni ürkütüyor.

Kimsecikler yok etrafta. în cin top oynuyor.

Burada esen rüzgâr bile fazla uğulduyor. Çimenlerin üzerinde

yere çömelmiş, çiçek toplamaktan vazgeçerek o eve bakıyorum.

Annem niye getiriyor acaba beni buraya? Ben burayı sevmi

yorum ki... Bir daha getirmeye kalkarsa, gelmek istemeyeceğimi

söyleyeceğim.

Bana kızar mı acaba?

Hiç sanmam, çünkü annem beni çok sever. Beni istemediğim

bir yere götürmek istemez. Gözlerimi eve dikip pencerelere bakı

yorum yeniden.

Bu kez merak edip beni kontrol de etmiyor. Oysa geçen ge

lişimizde pencereden bakıp nasıl oynadığımı, evin önünden fazla

255

Mehmetcan

Page 248: Osman Aysu - Travma

uzaklaşıp uzaklaşmadığımı görmek için bakmıştı.

Sıkılıyorum.

Topladığım papatyaları ayağımla vurarak dağıtıyorum. Hep

si bir yana dağılıyor. Hızımı alamayarak onları ayağımla ezmeye

başlıyorum.

Neredeyse ağlayacağım.

Artık buradan gitmek istiyorum... İçimi çekiyorum...

Fakat tam o esnada gözüm yukarıdaki tepede beliren birine

takılıyor. Ta uzaklarda. Bir adam koşa koşa evin olduğu düzlüğe

doğru yaklaşıyor. Merakla adamı seçmeye çalışıyorum.

Koşan adam yaklaşıyor.

Neredeyse sevinçten bir çığlık atacağım. Bu gelen babam...

Ben de ona doğru koşmaya başlıyorum. Ama babam bana

bakmıyor bile...

"Baba... Baba..." diye sesleniyorum.

Oradaki varlığım hiç umurunda değil.

İyice yaklaşıyor. Yüzü hiddetten kıpkırmızı. Göğsü körük

gibi inip kalkıyor ve yüzüme bile bakmadan o evden içeriye da

lıyor.

Babamın arkasından öylece şaşırıp kalıyorum.

Babam evin içine girip kaybolunca beni bir korku alıyor.

Onu şimdiye kadar hiç böyle hiddetli görmediğimi fark edi

yorum. Acaba annem beni hiç içeri almadığı bu eve geldiği için

mi bu kadar öfkeli?

Merakımı yenemiyorum. Hatta annemin sen içeri girmeye

ceksin tembihine aldırmadan ben de arkalarından o eve girmeye

karar veriyorum. Ne olabilir ki, alt tarafı onlar benim annemle

babam. Herhalde bana kızmazlar diye düşünüyorum. Ama bir

yandan da çekmiyorum. Babamın o öfkeli hali beni endişelen

diriyor.

Usul usul eve yaklaşıyorum .

Kapı her zaman aralık. Sanki beni içeri çeker gibi davetkâr.

Cesaretimi toplayıp süzülüyorum içeriye.

256

Mehmetcan

Page 249: Osman Aysu - Travma

Üst kattan bağırmalar çağırmalar aksediyor kulağıma. Hatta

feryatlar...

Annemin çığlıklarını duyuyorum.

Korkum daha da artıyor. Yukarıda tatsız bir şeylerin oldu

ğuna eminim artık. Merakım galebe çalıyor. Ürkek adımlarla ba

samakları tırmanmaya başlıyorum. Ne olduğunu öğrenmeliyim.

Görmezsem, anamın babamın yukarıda neler olduğunu bana söy

lemeyeceklerine kesinlikle eminim.

Babamın o öfkeli hali beni korkutuyor. Az evvel çimenlerin

üzerinde koşarken beni farkına bile varmadığını hatırlayınca öf

kesinin anneme yönelik olduğunu çocuk aklımla bile idrak ede

biliyorum. Anneme bir kötülük edebilir.

Acaba mı, diyorum.

Annemi o kadar sever ki, ona nasıl bir zararı dokunur? Öy

leyse annemin bu çığlıkları niye?Babam bile olsa, anneme kimse

nin dokunmasını kabul edemem.

Küçük adımlarımı hızlandırıyorum. Önümde uzanan basa

maklar sanki hiç bitmeyecek gibi geliyor bana. Nihayet üst katın

holüne varıyorum. Yanımdaki odanın kapısı ardına kadar açık.

Ama kapıya az bir mesafe kala yerime mıhlanıp kalıyorum.

Ne göreceğimi bilmemekle beraber yüreğim korkudan yerin

den fırlayacak gibi atıyor.

Tam o sırada odanın içinde bir gürültü kopuyor. Sanki ağır

bir cisim yere yuvarlanır gibi. Daha fazla dayanamıyorum artık.

Açık kapının eşiğine gelip içeriye bakıyorum...

Gördüklerime inanamıyorum. Annem karşıdaki duvarın

tam önünde ellerini yüzüne kapatmış devamlı çığlıklar atıyor ama

beni en şaşırtan ve utandıran yanı annemin çırılçıplak oluşu.

Babam ise, yüzü olmayan o adamla yerde halının üzerinde

boğuşuyor. İkisi de nefret dolu ve sanki iki kanlı düşman gibiler.

Ama en kötüsü, babamın elindeki sivri hançer.

Babam o adamı öldürmek istiyor...

Acı bir çığlık çocuk gırtlağımdan yükseliyor...

257

Mehmetcan

Page 250: Osman Aysu - Travma

ÇIĞLIĞIM üzerine ikimiz de aynı anda yatakta doğrul-

muştuk. Derya uyku sersemliği içinde acele ile baş ucundaki

lambayı yakmış bana ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Rü

yamdan yaşadığım âna geçmekte zorlanmıştım. Hâlâ titriyor

dum. Yeni bir kâbus gördüğümü anlayan sevgilim mırıldandı.

"Yine korkunç bir şey mi gördün?" diye mırıldandı.

Başımı sallamakla yetindim. Bir süre konuşamadım. Neden

sonra irileşen gözlerimle hançeremden hırlar gibi bir ses çıktı.

"Babam onu öldürdü... Cinayet işledi..."

Derya aval aval yüzüme bakıyordu.

"Kimi?" diye sordu.

"O suratsız adamı."

Hâlâ soluk soluğa idim. Her yanım titriyordu. Sevgilim saç

larımı okşamaya başlamıştı. "Geçti, artık. Bak, uyandın. Unut

ma o bir rüyaydı. Gerçekle bir ilgisi yok. Telaşlanma. Sakin

ol..."

"Hayır, eminim, babam o adamı hançerledi..."

258

Mehmetcan

Page 251: Osman Aysu - Travma

Derya tabii benden önce toparlanmış, beni teskine devam

ediyordu. Yumuşacık bir sesle konuştu. ifRüyanı bana anlatmak ister misin?"

Düşümde gördüğüm her şeyi ona naklettim. Sabırla beni

dinledi. Sonra bana pek inanmaz gibi söylendi.

"Ama rüyanın sonu yok."

"Ne demek sonu yok?

"Babanla o suratı olmayan adamın boğuştuğunu görmüş

sün. Babanın da elinde bir hançer varmış. Buraya kadar tamam.

Ama babanın onu hançerlediğini görmemişsin. Ortada bir cina

yet olduğuna nereden hükmediyorsun?"

Basit bir muhakeme yürüttüm.

"Babam hâlâ yaşadığına göre, ölen diğeri olmalı," dedim.

Derya her zamanki sağlıklı düşüncesiyle itiraz etti.

"Fakat ortada bir ceset yok ki. Sen düşünde bir cinayete

tanık olmamışsın. Gördüğün tek şey bir boğuşma, hepsi o ka

dar."

Bunu kabul edemezdim. Olumsuzca başımı iki yana salla

dım.

"İki erkek ve birinin elinde bir silahla bir kadın için dövü

şüyorlarsa, bunun sonu kesinlikle cinayetle biter."

"Bu senin iddian. Baban cinayet işleyecek birine hiç benze

miyor. Düşlerin seni hatalı bir yöne çekiyor sevgilim. Gördük

lerine pek itibar etme."

Kafamı iki yana sallamaya devam ediyordum.

"Hayır," diye diretip ısrar ettim. "O gün Orada bir cinayet

işlenmiş olmalı."

"Kızma ama saçmalıyorsun Murat."

"Neden?"

"Öyle olsa, baban bugün hapishanelerde çürüyen bir mah

kum olurdu. Oysa o son otuz senesini tüm inşaat âleminin tanı

dığı ve itibar bir müteahhit olarak geçirdi."

"Sen ne dersen de, bu fikrim değişmeyecek," dedim.

259

Mehmetcan

Page 252: Osman Aysu - Travma

Derya üzerimizden yorganı itti, yatağın içinde bağdaş ku

rup oturdu. Sesi biraz boğuk çıktı bu defa. "Demek şimdi de

kafayı buna taktın. Babanın bir katil olduğunu düşünüyorsun

ha?"

"Evet," diye mırıldandım.

"Gerekçen de babanın o yüzsüz adamla boğuşması. Yanı

lıyor muyum?"

"Hayır, doğru anlamışsın."

Sevgilim birden sesinin tonunu yükseltti.

"Murat, aklını başına toparla. Bu gördüğün sadece bir

kâbus. Alt tarafı bir rüya. Kime söylesen güler sadece. Nasıl

olur da, toplumda son derece sayılan ve sevilen bir insanı, üste

lik kendi babanı, rüyamda boğuşurken gördüm diye cinayetle

itham edebilirsin?"

"Mesele o kadar basit değil, Derya. Asıl sen düşün. Neden

çocukluğumun belirli bir devresini hatırlayamıyorum? Üstelik

her insan yedi sekiz yaşlarıyla ilgili pek çok şeyi hatırlayabilir.

Oysa o tarihler benim hafızamdan âdeta silinmiş, tamamen yok

olmuş. Bu mantıklı geliyor mu sana? Kendini hesaba kat; sen

çocukluğunun o kesimini hatırlamıyor musun?"

Derya bir an durakladı, hemen cevap vermedi.

Bense homurdanmaya devam ettim. "Hatırlıyor olman

lâzım, zira normal olanı bu. Hâlâ anlamıyor musun, ben o dev

redeki anılarımın silinmesine yol açan şiddetli bir travma geçir

miş olmalıyım. Ve sanırım o travmanın ne olduğunu da bu gece

anladım. Ben babamın işlediği cinayete şahit oldum. O yaştaki

bir çocuk için son derece yıkıcı bir şey bu. Tam bir aile faciası.

Müthiş trajik bir durum. Anne, baba tarafından âşığı ile sevi

şirken yakalanıyor. Anne çırılçıplak ve devamlı çığlıklar atıyor.

Korkunç bir rezalet. Koca elindeki hançere sarılıyor ve karısı

nın âşığına saldırıyor. Ve yedi sekiz yaşındaki bir çocuk tüm bu

facianın görgü tanığı oluyor. Bundan daha berbat bir travma

düşünebiliyor musun?"

2 6 0

Mehmetcan

Page 253: Osman Aysu - Travma

Derya sessizce gözlerimin içine baktı.

"O zaman bana şunu söyle," dedi.

"Neyi?"

"Şayet gördüğün bu son kâbus seni küçüklük yıllarına gö

türüp beynini etkileyen hadisenin aydınlanmasına neden olduy

sa, şimdi cinayet ânını da hatırlaman gerekir. Bana cevap ver,

babanın o yüzsüz adamı bıçakladığı esnayı da hatırladın mı? O

sahne de gözünün önüne geldi mi?"

Beni ter basmıştı yeniden. Homurdandım.

"O anı görmediğimi büiyorsun. Görsem söylerdim."

"Bak yine aynı noktaya kilitleniyorsun. Şayet söz konusu

geçirdiğin travma düşündeki gerçek olsa şu an her şeyi hatırla

mış olman gerekirdi. Oysa sen hâlâ aynı varsayımla oyalanıyor

sun. Ayrıca bir an söylediğin gerçek bile olsa, öldürülen adamın

cesedi ne oldu? Buharlaşıp o evden uçtu mu? Bir ceset nasd yok

edilebilir? Tabii, çok önemli bir konu daha var; o da annenin

durumu. Şayet annen babanı aldattıysa-ve o rezil sahne yaşan-

dıysa, niye aralarındaki evlilik devam etti? Babanın derhal bo

şanması gerekmez miydi? Üstelik sen bu evliliğin daha yıllarca

ve mutlu bir şekilde sürdüğünü biliyorsun. Tâ ki annen doğal

sebeplerle ölünceye kadar."

O kararlılığım içinde dahi, Derya'nın söylediklerinin ol

dukça mâkul olduğunu kabul etmek zorundaydım. Yalımım bi

raz iner gibi oldu. Fırsattan istifade eden sevgilim koşarak bana

bir bardak su getirdi. Kana kana içtim suyu. Bütün boğazım

kurumuştu.

"Şimdi bana hak veriyorsun, değil mi?" dedi.

Söyledikleri akla uygundu. Babam mizacındaki adamın ya

şanan o faciadan sonra annemi affetmesi söz konusu olamazdı.

Değil babam, hiçbir erkek affetmezdi. Hafızamı zorladım yeni

den. Gerçekten de annem kanserden vefat edinceye kadar veya

başka bir deyişle onların beraberliklerini hatırladığım devreler

de hiçbir tatsızlığa, hatta en ufak bir münakaşalarına dahi tanık

2 6 1

Mehmetcan

Page 254: Osman Aysu - Travma

olmamıştım. Derya haklı olabilirdi, ama benim de inandığım

önemli bir husus vardı. Gördüğüm düşler, parça parça da olsa

çocukluğumun hafızamdan silinmiş bölümlerini aydınlatıcı bir

rol oynamaya başlamışlardı ve gördüğüm her düşten sonra ufak

tefek de olsa geçmişimle ilgili bir şeyler anımsıyordum.

Şimdi gördüğüm bu son düşü nasıl yorumlayacaktım?

"Peki bu son kâbus neydi?" diye sordum sevgilime.

Bilgiççe başını salladı.

"Her gördüğün rüya mutlaka geçmişinin bir kesiti sana ha

tırlatacak değil ya," dedi. "Mesela beni de o metruk evde teca

vüze uğrarken görmüşsün, hatta bir seferinde o suratı olmayan

adamın beni hançerlediğini de söylemiştin. Demek ki rüyalar

her zaman gerçeği yansıtmıyor, zaten o zaman onlara rüya de

mezdik. Ben o eve sadece bir kere seninle gittim ve görüyorsun

bıçaklanmış filan da değilim."

Derya tatlı tatlı gülümsemişti...

Ona sarılıp kendime doğru çektim. Yaşantıma büyük kat

kısı vardı; o olmasa acaba ne yapar, bu illetimle nasd mücade

le ederdim. En büyük destek ve morali bana o veriyordu. O

an sadece ona minnetimi ifade etmek istiyordum, fakat Derya

yaklaşışımı farklı algıladı ve birden ateşli bir şekilde ve istekle

dudaklarıma uzandı...

Ertesi sabah gözlerimi açtığımda Derya nın benden önce

uyandığını ama gözlerini tavana dikmiş, düşünceli bir şekilde

yattığını gördüm. Sevgilim hem erkencidir, hem de uyandı mı

yatağın içinde oyalanmayı sevmez, hemen kalkardı. Gözlerim

yarı aralık onu süzmeye başladım. Uyandığımı anlamıştı, fakat

tavana diktiği nazarlarını yüzüme çevirmeden kuşkulu bir sesle

mırıldandı.

"Gerçekten babanın cinayet işleyeceğine ihtimal veriyor

musun?" dedi.

2 6 2

Mehmetcan

Page 255: Osman Aysu - Travma

Daha günaydın bile demeden o konuya dönmesi garibime

gitmişti. Üstelik dün gece düşlerimin yorumuna inanmayan ve

aklıma gelen ihtimali çürütmek için devamlı dil döken insan da

oydu. Bana böyle bir sual yöneltmesi belli ki onun beyninde de

bir kuşkunun doğduğunu gösteriyordu.

Yastıktan başımı kaldırdım. O da sualinin cevabını almak

ister gibi gözlerini bana çevirdi. Çoğu kadın, bunlara eni konu

güzel saydacak kadınlar da dahü, ilk uyandıkları anda pek gü

zel gözükmezlerdi gözüme. Ama Derya farklıydı. O hayatımda

gördüğüm en güzel kadındı. Tanrı'nın bana bir armağanı. Soru

sunu duymamış gibi mırıldandım.

"Ne kadar güzelsin, hayatım," dedim. "Seni deliler gibi se

viyorum."

"Teşekkür ederim. Ama sorumun cevabı bu değil," dedi.

Bu kez ciddileşerek mırıldandım.

"Bilmiyorum, ama olabilir. Aklıma gelen ilk ihtimal buy

du."

"Yani babanın cinayet işlemiş olabileceğini düşünüyor

sun?"

Cevap vermekte zorlandım.

Her ne sebeple olursa olsun, insanın babasını adam öldür

mekle suçlaması vebali büyük bir ithamdı. Üstelik tanıdığım

babam, dünya tatlısı, anlayışlı ve merhametli bir adamdı, onu

cinayet zanlısı olarak düşünmek, benim için oldukça zor geli

yordu. Velâkin dün geceki düşümün kaçınılmaz sonucu buydu,

itirafta bulunmakta zorlandığımı hisseden Derya devam etti,

hafif alaycı bir tonla.

"Biliyor musun, dün gece sen uykuya daldıktan sonra ben

çok düşündüm."

"Neyi? Babamın katil olup olmadığını mı?"

Bu kez Derya sualime hemen cevap vermemişti.

"Ne garip değil mi?" dedi.

"Garip olan ne?"

2 6 3

Mehmetcan

Page 256: Osman Aysu - Travma

"Şu yangında yanarak ölen gece bekçisinin durumu. O da

tam otuz üç sene önce ölmüş, yani senin yedi sekiz yaşlarında

olduğun tarihte. Başka bir ifade ile hatıralarının silindiği sıra

larda."

Gerçekten şaşırmıştım. Tuhaf tuhaf sevgilime baktım.

"Yani yanan gece bekçisinin annemin düşlerimdeki yüzsüz

sevgilisi olduğunu mu ima etmeye çalışıyorsun?"

"Henüz hiçbir şey ima ettiğim yok. Fakat tarihlerin uyuş

ması garibime gitti. Bedri Karaman denen o adamın çehresini

hâlâ hatırlamıyorsun, değil mi?"

Başımı salladım.

"Hayır, hatırlamıyorum."

"Bir daha düşünsen."

"Yapma Derya, aklına gelen şey imkânsız. Bir an için anne

min babama ihanet etiğini düşünsek bile, bula bula köşkün gece

bekçisini mi seçecek? Adamı hiç hatırlamıyorum ama herhalde

babamın yanında çalışan sıradan işçilerden biriydi. Tövbe, töv

be, herhalde annem babamı aldatsa bile öyle vasıfsız biriyle o işi

yapmazdı."

Fikrimi onaylayacağını sanmıştım ama sevgilim kuşkulu bir

şekilde mırıldandı.

"O işler hiç belli olmaz."

"Ne demek belli olmaz?"

Derya amiyane bir şekilde sırıttı.

"Kadın anlaşılmaz bir yaratıktır. Bazen çiçeğe de konar

boka da."

"Ammayaptın! Hem..."

"Hem ne?"

"Sevgilim," diye fısıldadım. "Öyle bile olsa, yani peder ada

mı öldürdüyse bu işi o metruk evde yapmış olması gerekir. Zira

benim düşlerim o evle ilgili. Ama gece bekçisi köşkte yanarak

ölmüş. Aralarında nasıl bir ilişki kuruyorsun?"

Derya uzun uzun gerinerek esnedi.

2 6 4

Mehmetcan

Page 257: Osman Aysu - Travma

"Boş ver," dedi. "Benimki sadece mantıksız bir faraziye.

Tabii ki bir ilgisi yok. Ama senin düşlerindeki çocukluk dev

renle, köşkün yanması ve o gece bekçisinin ölümü aklıma böyle

bir şeyi çağrıştırdı. Bir de senin dün babanın evine gittiğinde,

Cemal Efendi'nin ve babanın tutumları, gösterdikleri tepki, ak

lıma böyle bir şeyin gelmesine neden oldu. Komik bir şey dü

şündüğümün farkındayım. Unut, gitsin. Galiba ben de saçma

lamaya başladım."

Oysa beni bir düşünce almıştı.

Düşlerimle, köşkteki yangın oldukça ilgisiz görünüyordu.

Aralarında bir illiyet kurmak mantıksızdı, daha doğrusu bana

da öyle görünmüştü.

"Düşlerime giren o yüzü olmayan adam, köşkün bekçisi

Bedri Karaman olabilir mi dersin?" diye fısıldadım. Derya ya

rım ağız fısıldadı.

"Hiç sanmam. Takma kafanı şimdi de buna. Biz kendi ken

dimize sorun yaratıyoruz."

Üstünden yorganı atıp kalkmaya çalıştı. Ayak bileğinden

kavradım.

"Dur. Kalkma daha. Konuşmamız bitmedi."

"İyi ama geç kalıyorum, duşa girmeliyim. Saat sekizi geçi-

yor.

Ona izin vermedim. Bacaklarından tutup kendime çevir

dim. Gözlerimdeki heyecanı görünce homurdandı. Hemen iti

raza kalkıştı.

"Şimdi olmaz, hevesini akşama sakla."

"Dur. Sözümü kesme," dedim.

"Ne var?"

"Bu gece babamlara gidelim mi yine?"

Mavi gözleri irileşti.

"Neden? Daha iki gece evvel oradaydık."

"Ne fark eder ki? Yabancı yer değil ya, babama istediğim

zaman gidemez miyiz?"

265

Mehmetcan

Page 258: Osman Aysu - Travma

"Gideriz, gideriz herhalde de, senin niyetin başka. Bu me

seleyi kurcalamak istiyorsun, değil mi?"

"Evet."

"O zaman babana gördüğün kâbuslardan bahsetmek zo

runda kalacaksın."

Omuz silktim.

"Ne fark eder ki?"

"Hiç doğru olmaz, Murat. O yaşlı ve hasta bir adam. Bir de

kendi problemlerinle onu üzmeye hakkın yok. Unutma, bütün

bu vesveselerinin kaynağı sadece rüyaların."

Yatağın içindeki tartışmayı uzatmadım.

Ama ikimiz de o gece babama gideceğimizi biliyorduk ar

tık...

2 6 6

Mehmetcan

Page 259: Osman Aysu - Travma

X^OCÜK yıllarımda bab amin işlediği bir cinayete tanık

olmam, herhalde hafızamı geçici olarak kaybetmeme yol açacak

kadar ciddi bir travma olması gerekirdi. Bunu anlayabilirdim ve

yıllar sonra olayın şuuraltındaki etkisi hafifleyince yavaş yavaş

düşlerim vasıtasıyla olayı anımsamaya başlıyor ve yıllarca bilinç

altındaki olay satha çıkıyordu. Derya da ben de gizli gizli aynı

şeyi düşünüyorduk. Tabii henüz cevabını bilmediğimiz bir sürü

sual şimdi beynimizde şekilleniyordu. Ölen kişi kimdi acaba?

Bekçi Bedri Koraman mı? Bu bence zayıf bir olasılıktı; anne

min köşkte çalışan bir müstahdeme âşık olabileceğine ihtimal

vermiyordum.

O halde öldürülen kişi kimdi?

Ne yazık ki rüyalarımda buna bir cevap bulamıyordum.

Babamın boğuştuğu adamın yüzü bütün kâbuslarımda hep yok

tu; bembeyaz, dokunulmamış bir kağıt kadar temiz ve şekilsiz.

Aslında galiba biraz daha sabır göstermeliydim. Çocukluğu

mun hatırlayamadığım kayıp devresi yavaş yavaş şekilleniyor ve

267

Mehmetcan

Page 260: Osman Aysu - Travma

geri geliyordu. Sadece biraz daha dayanmalı ve yılmamalıydım.

Önce içimi bir sevinç kapladı, düşündüklerim doğru ise ben

hasta filan değildim, bilakis çocukluğumda geçirdiğim travma

nın yıllar sonra etkisinden kurtulmak üzereydim. Hiç kuşkusuz

o olaya küçük yaşta tanık olmam ruhumda derin bir iz yarat

mış ve belleğim bunu kabul etmeyerek şuuraltına itmiş ve bir

tür korunma mekanizmasını harekete geçirerek olayı beynimin

çıkaramayacağım derinliklerine gömmüştü. Şimdi yavaş yavaş

her şey şekilleniyordu. Belki tıbbi bir yardıma destek görmeden

bütün her şeyi hatırlayacaktım. Sonra aklıma bir husus daha ta

kıldı.

Acaba gerçekten bir cinayet işlenmiş miydi?

Son düşümde gördüğüm olay babamla o yüzü olmayan

adamın boğuştukları idi. Bu son rüyada ben elinde hançer olan

babamın adamı öldürdüğü sonucuna varıyordum. Benim ki

yalnızca bir tahmindi; olması gereken, kaçınılmaz bir sonuç. O

kavganın sonu başka ne şekilde bitebilirdi ki?

Ama yanılıyor olamaz mıydım?

O travmayı yaşamak için bir cinayete şahit olmam şart mıy

dı? Hiç de değildi. Son rüyamı bir daha hatırlamaya çalıştım.

Annemim attığı çığlıkları, odanın bir köşesine çekilmiş çırılçıp

lak halde duvarın dibine büzülüp kalmış halini canlandırdım

gözümde. Rüyadaki gördüğüm manzara ile beynimde şekillenen

görüntüler birbirine karışmaya başladı. Yerdeki halının üzerin

de de iki erkek öldüresiye boğuşuyordu. Bu manzara bile ufak

bir çocuğun ruhunda derin izler bırakmaya yetmez miydi?

Yeterliydi, bence...

Keşke bu konuyu Derya'ya da açsaydım. Belki de ortada

bir cinayet de yoktu. Bu sadece benim faraziyemdi. Geçirdiğim

travma için yarattığım bir sebep. Derya az önce evden çıkmış

arabasına atlayıp bürosuna gitmişti. Aklıma gelen bu ihtimali

hemen telefon edip kendisine açmak hevesine kapıldım. Ama

son anda vazgeçtim. Kızcağızı zaten yeterince üzüyordum, şim-

2 6 8

Mehmetcan

Page 261: Osman Aysu - Travma

di henüz kanıtlanmamış yeni bir olasılıkla onu rahatsız etmenin

manası yoktu.

Bunları düşünürken bir yandan da giyiniyordum. Sırtıma

kalın balıkçı kazağımı giydim, montumu aldım, arabanın anah

tarını bıraktığım yerden almaya uzanırken birden montumun

cebindeki kabarıklık dikkatimi çekti.

Elimi montun cebine sokup ne olduğunu anlamaya çalış

tım. Bu Behzat'ın o lânetli evde bulduğu ipti... Tüylerim diken

diken oldu birden. Bu ipin cebimde ne işi vardı? O ipi evden al

dığımı hatırlıyordum, hatta Derya'ya gösterdiğimi de, ama son

ra ne yapmıştım acaba? Fırlatıp çöpe atmış mıydım? Saklamış

olduğuma ihtimal vermiyordum. Daha da ilginci montumun

cebine yeniden tıktığımı hiç sanmıyordum.

O ip bana yeniden Şinasi Sarıkaya'yı hatırlattı.

Bir an bütün düşündüklerimin tutarsız olduğuna kanaat

getirdim. Meselenin asıl çözümü mutlaka o adamda ve onun

lânetli evinde olmalıydı. Çünkü kâbuslarım ilk defa o evle baş

lamıştı ve babamın bir cinayet işlediğini sandığım mekân da

orasıydı.

Kapının önünde öylece dikilip kaldım.

Yerimden kımıldayamıyordum. Beynim karıncalanıyordu

âdeta. Birtakım hayaller, şekiller hafızama hücum etmeye baş

lamıştı. Cebimde bulduğum ip muhtemelen yeni bir nöbeti te-

tiklemiş olabilirdi. Galiba yeni bir nöbet geçirmek üzereydim.

Durduğum yerde titremeye başlamıştım. Cebimden çıkardığım

ip hâlâ parmaklarımın arasındaydı. Derin soluklar aldım. Bir

yere oturmak ihtiyacı duyuyordum. Sallanarak en yakın iskem

leye doğru yürüdüm ve güç belâ oturdum. Sanırım buna tam

bir nöbet denemezdi, şuurum yerindeydi, kendimden geçmiş

sayılmazdım ve yetersiz de olsa hâlâ düşünebiliyordum.

Evet, Şinasi Sarıkaya'yı tamamen unutmuştum. Zaten her

şey onunla başlamamış mıydı? Şinasi Sarıkaya kimdi? Babamın

bir işçisi mi sadece? Hiç sanmıyordum; öyle olsa otuz üç sene

2 6 9

Mehmetcan

Page 262: Osman Aysu - Travma

önce babam işçisinden o evi neden satın almış olabilirdi ki?

Hem neden o evi kendi adına değil de, sekiz yaşındaki oğlunun

üzerine yapmıştı?

O evde bir şeyler olduğu kesindi ama ne?

Yoksa yüzünü bir türlü göremediğim adam Şinasi Sarıkaya

mıydı? Babam o adamla mı boğuşmuştu veya başka bir deyişle

annemin sevgilisi o adam mıydı?

Kafam hâlâ çalışıyordu. Bir mantıksızlığı yakalar gibi ol

dum. Eğer babam o boğuşma anında Şinasi Sarıkaya'yı öldür-

düyse o evi nasıl satın alabilirdi kendisinden? Bunun tabii sonu

cu olarak o evdeki suratsız adam Şinasi olamazdı. Kimdi peki?

O ev neden rüyalarıma girmişti hep?

Ip hâlâ parmaklarımın arasındaydı.

iğrenerek bakıyordum o düğüme... içimdeki nefret ve sı

kıntının sembolüydü sanki.

işte o an, hiç beklenmedik bir şey oldu. Ağır ağır oturdu

ğum sandalyeden kalktım. Başım dönüyor ve bedenim titreme

ye devam ediyordu. Ama bilinçsiz bir şekilde çalışma odama

doğru yürümeye devam ediyordum, içimden yükselen bir sevk-i

tabii beni kontrolüm dışında belirli bir hedefe doğru sürüklü-

yordu. Kesinlikle hareketlerimde bilinçli değildim, kendimi

denetleyemiyordum, ama nereye gittiğimi biliyordum. Çalışma

odasından içeriye girdim. Tavana kadar yükselen kitap rafları

nın önüne geldim. Nazarlarımı en üst raflardan birine çevirmiş

bakıyordum. Boyum o rafa erişemezdi. Bir robot ahengi içinde

usul usul odadaki iskemlelerden birine çekip üstüne çıktım. Bir

elimde hâlâ o düğümü tutuyordum. Sonra serbest olan elimle

rafta duran kitapları aşağıya doğru savurdum. Yerleri boşalan

kitapların arkasında tozlu bir mukavva kutu ortaya çıkmıştı.

Bir süre bakışlarımı o kutudan alamadım.

içimden ağlamak geliyordu.

Kutuyu yerinden çekip almak için gereken enerjiyi bir tür

lü gösterecek gücü bulamıyordum kendimde. Nihayet uzanıp

270

Mehmetcan

Page 263: Osman Aysu - Travma

titreyen parmaklarımla kutuyu yıllardır durduğu yerden aldım,

içinden ne çıkacağını biliyordum artık.

Bu benim gizli hazinemdi.

iskemleden indim. Heyecandan sarsdan vücudum parmak

larımın daha da titremesine sebep oluyordu. O kutuyu seneler

evvel bu daireyi satın aldığımda oraya ben kaldırmıştım ve o

günden beri de yerinden çıkarmıyordum.

Kutu benim için mahremdi, elimi büe sürmezdim ona...

Beynim karmakarışıktı ve başımda şiddetli bir zonklama

hissediyordum, işin en hazin yanı sakladığım o kutunun için

dekileri hatırlamamamdı. Ama bildiğim gerçek ise o kutunun

içindekilerin travmama neden olan bazı kanıtların var olduğu

idi. Zihnimin garip bir oyunuydu bu bana, onları hem biliyor ve

uzun zamandan beri saklıyor ama gerçeklerle yüz yüze gelmek

istemiyordum.

iskemleden inmiştim ama kutuyu bir yere koyup kapağını

açacak halde değildim. Güçlükle bir iki adım attım, ayaklarım

kütüphane rafından aşağıya yuvarladığım kalın ciltli kitaplara

takıldı. Az daha yuvarlanacaktım. Güçlükle çalışma masama

yürüdüm. Kutuyu üstüne bırakarak masanın arkasındaki döner

koltuğuma çöktüm.

Kalbim duracak gibiydi, artık nefes almakta zorlanıyor

dum. Bir süre o lanet kutuya baktım. Sanırım hafızamdaki soru

nu çözmek üzereydim; geçmişin karanlık izleri ağır ağır ortaya

çıkıyor, yıllardır bilinç altında sakladığım sorun aydınlanıyordu.

Sonra beklenmedik bir hızla kapağı kaldırdım.

Bir yığın, belki bir albümü dolduracak kadar fotoğraf or

taya çıkmıştı ve hepsi anneme ait resimlerdi. Ama en ilginci fo

toğrafların altında sakladığım kalın ip yumağını bulmak oldu.

Gözlerim kin ve nefretle o iplere yoğunlaştı. Artık bir nöbet

ânında olup olmadığımı kestiremiyordum. Eski yaşanmış olay

lar zinciri film kareleri gibi gözlerimde canlanmaya başladı. Bu

sefer tablo farklıydı...

271

Mehmetcan

Page 264: Osman Aysu - Travma

Annem yine çıplaktı ama bir yatakta değil, geniş bir tahta

masanın üzerinde yatıyordu.

Elleri ayakları sıkıca masaya bağlanmıştı.

Ve kadıncağız acı çığlıklar atıyordu... Ben ise hep kabusla

rımda gördüğüm gibi çaresiz bir şekilde ona bakıyordum.

Yüzü olmayan adam ise tam annemin baş ucunda kahkaha

lar atarak onu seyrediyordu. O kahkahalarda vahşi ve nefret dolu

bir ihtirasın izleri vardı sanki. Çıkan sesler kulaklarımı tırmalı

yordu.

Ama gördüğüm tabloda bir eksiklik vardı. Ya da bir takdim

tehir. Daha önceki rüyamda babamın nefes nefese çayırlarda koş

tuğunu ve beni görmezliğe gelerek eve daldığını hatırlıyordum.

Oysa babam şimdi benden sonra odaya dalmış ve o yabancının

üstüne atılmıştı. Boğuşma kısa sürmüştü. Yerlere yuvarlanma-

mışlardı.

Sonra babam ayağa kalktı...

Ve ben dehşetle o ânı bir daha yaşadım...

Adamın ense kökü kesif kanla kaplanmıştı ve adamın ense

sinde bir hançerin kabzası duruyordu...

Masanın üzerine kapanıp hıçkırmaya başladım.

Sonunda geçmişim aydınlanmıştı. Ama ne aydınlanış? Ya

şadığım travmaya neden olan hadiseyi artık öğrenmiş bulunu

yordum. Kâbuslarımda eksik kalan husus aydınlanmış, babamın

işlediği cinayeti görmüştüm. Çok garip bir duyguydu bu; yıllar

dır kişiliğine toz kondurmadığım babam katil çıkmıştı sonunda.

İnanmak zordu, ama gerçeği yakalamıştım.

Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi kestiremedim bir an. Bü

tün geçmişinden herkesin saygı ile bahsettiği Burhan Akyol, bir

katildi...

* * *

2 7 2

Mehmetcan

Page 265: Osman Aysu - Travma

Sesim gayet boğuk çıkmıştı. Kendi sesimi bile tanımakta

zorlanıyordum. Elimde tuttuğum cep telefonu neredeyse par

maklarımın arasından kayıp sırlarımı saklayan mukavva kutu

nun içine düşecekti.

"Gördüm... Nihayet gördüm, Derya," diye inledim.

Söylediklerimden pek bir şey anlamayan sevgilim sordu.

"Ne gördün, Murat?"

"Katili. O suratı olmayan adamı öldüren kişiyi..."

Hattın öbür ucunda kısa bir sessizlik oldu. Bezgin bir eda

ile mırıldandı Derya.

"Yine kâbus mu gördün?"

"Evet," diye kekeledim.

"Neredesin şimdi?"

"Evdeyim."

Şaşırmış gibi homurdandı.

"Sen de benim arkamdan hazırlanıp şantiyeye gitmedin

mi?"

"Hayır. Gidemedim."

"Yoksa yeniden yatıp uyudun mu?"

Sisli kafama, durumu muhakemede güçlük çekmeme rağ

men sinirlenmeye başlamıştım. Ne anlamsız soruları birbiri

ardına sıralıyordu Derya. Oysa en can alıcı noktayı hâla bana

sormamıştı. Yoksa katili merak etmiyor muydu?

ı Son sorusuna cevap vermeyince, sanırım bozulduğumu an

lamıştı.

"Rüyanda babanı gördün?" dedi nihayet.

"Evet!" diye bağırdım. "Adamı tam ense kökünden bıçak

ladı."

Söylediği şey daha da sinirimi bozdu. "Sen iyi misin?"

Allah'ım, bu nasıl bir lâftı? Nasıl iyi olabilirdim, ona baba

mı cinayet işlerken gördüğümü söylüyordum, o bana abuk su-

buk, yersiz sualler yöneltiyordu. Hiddetten tek kelime etmeden

telefonu kapattım.

2 7 3

Mehmetcan

Page 266: Osman Aysu - Travma

Koltuğun üzerinde külçe gibi kalmıştım.

Şimdi geçmişin ağırlığı altında yavaş yavaş ezilmeye başla

mıştım. Doktora gitmeye bile gerek kalmamış, mesele beynimde

çözülmüştü. Ama yerimden kalkamıyordum bir türlü. Ne yapa

caktım şimdi? Gerçeği babamla yüzleşmem gerekmez miydi?

içimi yeni bir ürperti kapladı.

Babam bir suçlu, bir katildi. Karışma tecavüze kalkan bir

adamı öldürmüştü. O an girdiğim şok neticesi, ben olayları unu

tunca o konuya bir daha dönmemiş ve meseleyi henüz bilmedi

ğim bir şekilde kapatmaya, daha doğrusu umumdan gizlemeye

çalışmış ve bunu da başarmıştı, iyi de, şimdi ne yapacaktım?

Bunca yıl sonra bir cinayet işlediğini hatırladığımı ona söy

leyecek miydim? Hiç kuşkusuz babamı severdim ve o artık yet

miş yaşını geçmiş bir ihtiyardı. Gençliğinde işlediği bir suçun

cezasını, bunca yıl sonra çekecek miydi? Bütün değer yargıla

rım bir anda allak bullak olmuştu. Ortada ne kadar haklı sebep

olursa olsun, işlenmiş bir cinayetin saklı kalmasına vicdanım

müsaade etmiyordu. Ama diğer yanda suçlu mevkiinde öz be

öz babam vardı ve bir evlât olarak onun cezalandırılmasını is

temiyordum.

Çok zor bir durumda kalmıştım.

Yerimden kalktım güç belâ. Biraz toparlanmam, düşünce

lerimi daha sağlıklı karar verebileceğim bir vasata çekmem ge

rekirdi. Bir yanda içimdeki adalet hissi, diğer yanda da evlatlık

görevi içimde çarpışıyordu.

Babamı ihbar edemezdim herhalde.

Sonunda adaletin kazanması güzel bir duyguydu ama ba

basını ihbar etmiş bir insan olarak toplumda nasıl karşılanırdım

acaba? Vicdanım bundan rahatsız olmaz mıydı?

Banyoya kadar yürüdüm. Yüzüme biraz sü serptim. Yet

medi, başımı gürül gürül akan suyun altına soktum. Ne kadar

zamandan beri çalışma odamdaki masanın başında öylece kal

dığımı hatırlamıyordum ama koridorda bir ayak sesi duyunca

2 7 4

Mehmetcan

Page 267: Osman Aysu - Travma

irkildim. Başımı çevirip banyo kapısına doğru baktım. Derya

gelmişti.

Olaya gösterdiği umursamazlığa kızdığımı anlamış, berbat

halimde bana yardımcı olmaya ve sanırım özür dilemeye gelmiş

ti. Koşup bana sarılacağını düşündüm fakat o banyo kapısının

eşiğinde durmuş kuşkulu nazarlarla beni süzüyordu.

"Demek nihayet cinayet anını da gördün?" dedi.

Sanki ses tonunda bana inanmaz gibi bir eda vardı.

"Evet," diye gürledim. "Cinayet ânını gördüm nihayet."

Hiç istifini bozmadan sordu.

"Ne yapacaksın şimdi?"

İşte, en ince mesele de buradaydı. Nasıl bir hareket takip

edeceğimi bilemiyordum.

Elime geçen bir havluyla ıslak saçlarımdan üstüme süzülen

su damlacıklarını silmeye çalışırken söylendim.

"Bilmiyorum."

"Babanı bir cinayet zanlısı olarak polise ihbar mı edecek

sin?"

Sanki sesinde alaycı bir ifade vardı.

Sesimi çıkarmadan sertçe yüzüne baktım. Beni yönlendir

meye mi çalışıyordu yoksa?

Sustum. Ama o devam etti.

"Çok ilginç," diye fısıldadı. "Polise kâbuslarımda babamın

bir cinayet işlediğini gördüm dersin, onlarda hemen babanı tu-

tuklarlar, değil mi?"

Alay ediyordu. Rahat benle alay ediyordu. Sertçe bir kere

daha baktım yüzüne.

"Bana inanmıyor musun?" dedim elimdeki ıslak havluyu

yere fırlatırken.

"İnanıyorum, gördüğün kâbusa inanıyorum da, şayet baba

nı polise ihbar etmeyi düşünüyorsan onlara ne diyeceğini merak

ediyorum. Babam gördüğüm rüyalarda bir cinayet işledi mi di

yeceksin?"

275

Mehmetcan

Page 268: Osman Aysu - Travma

Yeniden homurdandım.

"Henüz babamı polise ihbar edeceğimi söylemedim."

"Bak, bu iyi. Aksi halde polis tarafından alay konusu olur

sun. Çünkü hiçbir polis rüyalarda görülmüş bir olay üzerine

adam tutuklamaz."

Acı bir şekilde gülümsedim.

"Ama bu kez elimde somut delil var."

Sevgilim ilk defa irkilir gibi olmuştu.

"Ne delili?" diye mırıldandı.

"Çalışma odama git. Masanın üzerinde bir kutu görecek

sin. İçine bir bak."

Derya beni banyoda bırakıp hızlı adımlarla çalışma odama

yöneldi. Ben de arkasından yürüdüm. Masanın üzerindeki ku

tuya bakıyordu tedirgin bir şekilde.

"Annenin fotoğrafları... Demek onları saklamışsın."

"Doğru."

"Peki, niye sakladın bu resimleri?"

"Hâlâ anlamıyor musun, Derya? Geçirdiğim travmanın so

nucu. Bilinçaltım o olaydan sonra belli ki her ikisini de suçladı.

Babam bir katildi, annem ise bu olaylara sebebiyet veren kötü

bir kadın. Onlar belki birbirlerini affetmiş olabilirlerdi, ama be

nim zedelenen ruhum bu örselenmeyi hep bilinçaltımda tuttu.

Kabullenememiş olmalıyım. Travmanın neticesi, belki bir çıkış

yolu olarak ben de bir hafıza kaybı yaratmış olmalı. Beynim san

ki bütün tanık olduğum olaylara bir sünger çekti."

Derya hadiseyi hâlâ kabullenmek istemiyordu.

"Ama bunlar sadece çocukluk yıllarından kalma fotoğraf

lar. Bahsettiğin olayı kanıtlayacak ne yanı olabilir ki?"

Bu kadar anlayışsız olacağına ihtimal vermezdim. Yeniden

kükredim.

"Resimlerin altındaki ipleri görmüyor musun?"

Sevgilim kutudaki ipleri çıkarıp eline alarak baktı bir süre.

"Nedir bunlar?"

2 7 6

Mehmetcan

Page 269: Osman Aysu - Travma

"Cinayet anında annemi o masaya bağlayan ipler işte."

Inanmazmış gibi beni süzüyordu Derya.

"Nereden buldun bunları?"

"Saklamışım. Kutunun içinde saklamışım. Henüz toparla-

yamıyorum ama sanırım babamın annemi çözdüğü andan beri

onlar bende."

Derya elindeki iplere irkilerek bakmıştı bu defa.

"Emin misin?" dedi.

O zaman montumun cebinde bulduğum düğümü çıkarıp

sevgilime uzattım.

"Kendin incele. Bunların aynı ip olduğunu göreceksin."

Sevgilim birden sararmıştı. O düğümü lanetli eve ortağım

Behzat'la gittiğim sırada onun bulduğunu biliyordu; Deryaya

göstermiştim. Düğümü elimden aldı, kutunun içindeki diğer

iplerle karşılaştırdı. Cildi, renkten renge giriyordu. Solukları

hızlanmış, göğsü belirgin bir şekilde inip kalkmaya başlamıştı.

"Gördün, değil mi? Aynı ip. Bundan daha iyi kanıt mı

olur?"

Ne diyeceğini bilemedi önce. Ama sarsddığını görüyor

dum. Kaşları çatılmış, ifademin gerçekliğini kabullenmeye ça

lışıyordu. O an aklından ne geçirdiğini büemiyordum. Sonra

birden bana döndü.

"Eğer gerçekleri hatırlıyorsan, şimdi söyle bakalım. Öldü

rülen o yüzsüz adam kimdi?"

Yine durakladım bir an.

"Bilmiyorum;" dedim.

Hemen celallendi.

"Nasıl bilmezsin? Madem ki her şeyi hatırlıyorsun, o za

man o kişiyi de bümen gerekir. Olay beyninde aydınlandığına

göre o yüzü olmayan adamı da tanıman gerekmez mi?"

"Hâlâ beynimde her şey sandığın kadar net değil. Adamın

yüzünü çıkaramıyorum. Ama hatırladığım tek şey babamın ada

mın ense kökünden çıkardığı hançer."

2 7 7

Mehmetcan

Page 270: Osman Aysu - Travma

"Yoksa o hançeri de sakladın mı?"

"Yapma, sevgilim. Bu kadar acımasız olma. Ben o tarihlerde

ufacık bir çocuktum. Babam hiç cinayet âletini bana teslim eder

miydi? Muhtemelen bir şekilde onu ortadan kaldırmıştır."

Derya sanki rahadamamıştı.

"Peki bu ipleri nasıl ele geçirdin? Nasıl oluyor da, cinayet

aletini yok eden baban, ipleri almana izin veriyor? Bunu açıkla

yabilir misin?"

Düşünmeye çalıştım. Ama aklıma verecek uygun bir cevap

gelmiyordu. Başımı olumsuzca iki yana salladım.

"Hatırlamıyorum."

Derya neden sonra koluma girdi beni bir yere oturttu. Ber

bat bir haldeydim.

"Ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu.

Derin bir iç çektim.

"Sanırım artık babamla yüzleşmenin sırası geldi," diye fı

sıldadım.

Sevgilim çaresiz bir şekilde önüne bakıyordu...

2 7 8

Mehmetcan

Page 271: Osman Aysu - Travma

URUM beynimde aydmlanmış saydırdı, gerçi hafızamın

derinliklerinde hâlâ cevap bekleyen birkaç karanlık nokta daha

vardı, ama o günü, cinayet anını, biraz gölgeli dahi olsa anım

sıyordum. Gerçek ne denli acı olursa olsun kabul etmeliydim.

Biraz daha toparlanmış sayılırdım; titremelerim ve basımdaki

zonklama geçmişti. Derya çekine çekine sordu.

"Babanla konuşmaya gidecek misin?"

"Evet, gitmeliyim. Meseleyi boşlukta bırakamam."

"Kesin kararlı mısın?"

"Hiç kuşkun olmasın."

Yüzüme endişeyle baktı sevgilim.

"Benim de gelmemi istiyor musun?"

Kısa bir an durakladım. Yaşanmış eski aile faciasını doğ-

rusubabamla yalnız iken tartışmak istiyordum. Konuşmamızın

nereye varacağı belli olmazdı. Hafızamın yavaş yavaş yerine gel

mesi zaten ben de yeterince bir çöküntü yaratmıştı; aileye yeni

girecek bir insanın yanında o konuşmaları yapmak istemiyor-

2 7 9

Mehmetcan

Page 272: Osman Aysu - Travma

dum. Diğer yandan da artık işin bu safhasında Derya'yı devre

dışı bırakmak ayıp olacaktı. Hüzünle yüzüne baktım.

"Sanırım, yalnız gitsem daha iyi Derya," diye mırıldandım.

"Umarım beni anlayışla karşılarsın."

"Tabii. Fakat oraya kadar tek başına araba kullanmandan

çekiniyorum. Artık çok sık kâbus görüyorsun, hatta bunlara

kâbus bile denemez, sanırım yaşadığın olayları hatırlamaya baş

ladın. Bu ise beni ürkütüyor, çünkü çok sarsılıyorsun."

Haklıydı. Ama onu yanımda istemiyordum.

"Korkma, idare edebilim," dedim.

"Emin misin?"

Başımı salladım. İçinin rahat etmediğini biliyordum ama o

da anlayışlı davranmış bu konunun baba-oğul arasında tartışıl

masının daha doğru olacağını kabul etmişti.

"İstersen arabayı ben kullanayım, ama babanın evine gir

meyeyim. Seni arabanın içinde beklerim."

"Olmaz," dedim. "Bu görüşme iki üç dakika sürebilece

ği gibi saatlerce de uzayabilir. Arabanın içinde kalmanı iste

mem.

Derya daha fazla uzatmadı.

Evden çıkarken bana sarılıp yanağıma bir öpücük kondur

du.

"Sakin ol ve itidalini bozma. Gerçek ne kadar yıkıcı olsa da

sonuçta o senin babandır. Anlıyor musun?"

Anladığımı göstermek için yine başımı salladım. Lâkin iti

dalimi muhafaza edebilmek cidden çok zordu. Gerekçesi ne

olursa olsun sonuçta geçmişimle yüzleşecek ve uğradığım trav

manın sorumlusunu öğrenecektim. O hadise geçmişimin belirli

bir safhasının üstüne sünger çekmeme neden olmuş, beni bir

ruh hastası haline getirmişti.

Evden çıkıp BMW'min direksiyonuna oturduğumda Derya'

ya hak verdim. Babamla yüzleşme vakti yaklaştıkça elim ayağım

yeniden titremeye başlamıştı; ama bu seferki bir nöbet titremesi

2 8 0

Mehmetcan

Page 273: Osman Aysu - Travma

değil, baba-oğul arasındaki muhtemel bir hesaplaşmanın heye

canından kaynaklanıyordu.

Arabamı babamın binasının bahçesine bırakıp asansöre yü

rüdüm. Ağzım kupkuruydu.

Yol boyunca düşünmeme rağmen konuyu yaşlı ve hasta

babama ne şekilde açacağıma hâlâ bir karar verememiştim. Ce

mal Efendi'nin uyarısını bir kere daha hatırladım, babanız artık

heyecana gelemiyor küçük bey, demişti. Haklıydı da. Belki de

konuyu açmam, babam için tehlikeli bir üzüntü vesilesi olabilir,

hatta yeni bir beyin kanamasına yol açabilirdi. Ama başka da

çarem yoktu; bu konu mutlaka açılmalı ve bir neticeye bağlan

malıydı.

Zili çalarken nihayet ortalama bir yol bulmuştum. O yılla

rı artık hatırladığımı babama ihsas edecektim; bakalım tepkisi

ne olacaktı. Kapıyı her zamanki gibi Cemal Efendi açmıştı ama

daha karşısında beni görünce yüzü asıldı, fakat her zamanki ne

zaketinden ayrılmaksızın, "Hoş geldiniz, küçük bey," diye mı

rıldandı. Ona soğuk bir şekilde gülümseyerek doğruca salona

yürüdüm.

Babam tekerlekli koltuğunda oturuyordu. Beni görünce

hiçbir sevinç tezahüründe bulunmadan, "Gel bakalım, Murat,"

dedi. "Ben de seni bekliyordum."

Neden ve nasıl beklediğini sormadım. Bu ani ve habersiz

bir ziyaretti. Ne yazık ki bahama bu kadar sık uğrayamıyor-

dum ve beni beklemesi için bir neden yoktu. Gözlerinin içine

bakarak bir iskemle aldım ve tam tekerlekli koltuğunun önü

ne çekerek karşısına oturdum. Bazı şeyleri kelimelerle ifadeye

bile gerek yoktu. Karşılıklı bakışmalarımız, babamın ürkek ve

çekingen hali, derisi kırışmış yüzündeki gerginlik ve anlamlı bir

şekilde birbirimizi süzmemiz, fırtınadan önceki derin sessizliğin

belirtileriydi hep.

Babam yine de tedbirli davrandı. "Bana bu kadar sık uğra

mazdın oğlum. Bu üst üste ziyarederini neye borçluyum."

2 8 1

Mehmetcan

Page 274: Osman Aysu - Travma

Ben de ihtiyatlı olmak zorundaydım. Ne de olsa, geçmişte

çok vahim bir suç da işlese, o benim babamdı ve ciddi bir rahat

sızlığı vardı. Ona bir şey olmasını istemiyordum.

"Haklısın," diye fısıldadım. "Son zamanlarda işlerimin yo

ğunluğundan seni epey ihmal ettim baba. Daha fazla ilgilenmem

gerektiğini biliyorum."

Anlamlı bir şekilde beni bir daha süzdü. Sanırım konuya be

nim girmemi istiyordu. Feri kaçmış gözleri yüzüme odaklandı.

"Doğru. Artık ömrümün son demlerine geldiğimi hissedi

yorum. Yeterince yaşadım, özellikle şu son üç senedir bu teker

lekli sandalyeye mâhkum olmak beni perişan etti. Artık hayat

tan kâm almıyorum. Ölüm benim için paklıktır."

Galiba benden, o ne biçim söz baba, Allah uzun ömürler

versin, daha çok yaşa filan gibi lâflar bekliyordu. Bunu gerçek

ten de söylemek isterdim. Ama vicdanımın bir köşesi işlediği

suçun ezikliği içindeydi ve ben meseleyi açacak düzgün keli

meleri bulup söyleyemiyordum. Nihayet bitkin bir şekilde mı

rıldandım.

"Baba," dedim. "Çocukluğuma ait hatıralarımın bir kısmı

yıllardır hafızamda kayıptı, o yıllara ait andarım âdeta beynim

den silinmişti. Ve ben bu eksikliğimi şimdiye kadar hiç kimseyle

paylaşmamıştım. Hep bir sır olarak sakladım."

İkimiz de karşılıklı iç çektik.

Tabii babam beynimdeki bu kusurdan haberdardı. Hiç se

sini çıkarmadan beni dinlemeye devam ediyordu.

"Bugün buraya gelişim işte bununla ilgili," dedim.

Babamın zaten solgun cildi, büsbütün beyazlaştt.

Artık her şeyi bildiğimi ifade eder gibi fısıldadım.

"Çocukluğumda bir travma yaşadım. Çirkin bir olayın tam

içinde kaldım. Gördüklerimi çocuk ruhum kaldıramadı ve tep

kisi onları külliyen şuuraltıma atmak şeklinde tezahür etti."

Babam üzgün bir şekilde başını sallamakla yetinmişti. Bu ses

siz kabulden durumu inkâr cihetine gitmeyeceğini anlamıştım.

2 8 2

Mehmetcan

Page 275: Osman Aysu - Travma

"Ama şimdi her şeyi bütün çıplaklığıyla hatırlıyorum. Çok

üzgünüm baba."

"Nasıl?" diye inledi yaşlı adam. "Ne oldu da birden gerçeği

öğrendin? "

Acı bir şekilde gülümsedim.

"Son zamanlarda devamlı kâbuslar görüyordum. Önceleri

ara sıra ama daha sonraları hemen hemen her gece. Bilinçaltına

gömdüğüm olaylar nihayet satha çıktı. Sonunda acı gerçek bü

tün vahametiyle beni perişan etti."

Babamın gözleri yaşardı.

"Ben bunun acısını yıllardır çekiyorum oğlum. Ama ne ya

zık ki insan kaderi değiştiremiyor. Alın yazımız böyleymiş."

"Şimdi bana, otuz üç sene önce olanları bütün çıplaklığıyla

anlatmanı istiyorum. Hem de hiçbir noktayı atlamadan. O cina

yeti neden işledin baba? Meseleyi o raddeye getirmeden çözüm

lemenin başka bir yolu yok muydu?"

Babam bir süre dikkatle beni süzdü.

Konuşmakta zorlanıyordu. Dudakları mosmor kesilmişti.

Onu biraz kararsız gördüm. Oğlu da olsam galiba bana açıl

makta zorlanıyordu. Belki de o vasıfta bir insanın hayatında

yaptığı en büyük hatanın utancıydı bu. O an babamın aklından

geçenleri öğrenmek için çok şey feda edebilirdim.

"O adam annemin aşığı mıydı?" diye sordum.

Babam uzun süre düşündü. Sonra geçmişin ağırlığı altında

ezilircesine başını salladı.

"Evet, âşığıydı," dedi.

"Ama ben annemle aranızda her zaman sevgi ve saygıya da

yanan örnek bir ilişki olduğun sanırdım."

Peder başını olumsuzca iki yana salladı.

"Yanılmışsın. Daha doğrusu biz birbirimize karşı olan duy

gularımızı herkesten olduğu gibi senden de saklamaya çalışmış

tık ve sanırım bunu da başarmıştık."

"Nasıl yani?"

2 8 3

Mehmetcan

Page 276: Osman Aysu - Travma

Yaşlı adamın gözleri iyice dalmış, omuzları çökmüş, teker

lekli sandalyenin üzerinde sanki daha da ufalmıştı. Her zaman

ki temiz pak giyimine, kendine gösterdiği itinaya rağmen onun

iyice çöktüğünü, olduğundan da yaşlı gözüktüğünü hissettim

bir an. Her zaman taktığı fuları gevşemiş, boynunun sarkan gı

dısı ve damarları belirginleşmişti.

"Bir zamanlar anneni deli gibi severdim. Bizimki bir aşk iz

divacıydı. Ama fazla uzun ömürlü olmadı. Birbirimizden çabuk

koptuk. Kaç defa boşanmayı da düşündüm. Ama sen doğmuş

tun ve seninle birlikte devamlı yaptığımız münakaşalar, anne

nin yarattığı ihtilaflar biraz durulur gibi olmuştu. Hatta senin

doğumunla beraber evliliğimizi kurtardığımı düşünmeye bile

başlamıştım. Annen sana çok düşkündü. Lâkin bir süre sonra

yanıldığımı maalesef çok hazin bir şekilde anladım."

Peder yutkundu.

Anılarında geçmiş yıllara dönüşün onu fena halde rahat

sız ettiğini görüyordum. Ama konu açdmıştı bir kere, artık geri

dönemezdik. Olayların iyice aydınlanmasını istiyordum. Her

ne olursa olsun mazinin vebalini babama yıkamayacağımı anla

mıştım; bir hata yapmıştı ama yıllar önceki bir hatanın yaşlı ve

hastalıklı bir adamdan temizlemesini beklemek yanlıştı. Her şey

mazide kalmalıydı. Dayanamadım ve samimi bir şekilde mırıl

dandım.

"Sen iyi misin?"

Dalgın gözlerle başını salladı.

"İyiyim, iyiyim merak etme. Geçmişle yüzleşmeye hazırım.

Nasıl olsa önünde sonunda olacaktı bu. Madem ki geçirdiğin

travma artık sonuçlarını yitiriyor ve geçmişi hatırlamaya başlı

yorsun, o zaman bu konuda bilmen gerekeni de öğrenmelisin.

Yalnız senden tek bir isteğim var."

"Söyle baba," dedim.

Gözleri nemlenmişti.

"Vereceğin karar her ne olursa olsun, saygı duyacağım.

2 8 4

Mehmetcan

Page 277: Osman Aysu - Travma

Ama bu konunun bir daha açdmasım istemiyorum. Şayet bu

günden sonra bir daha benimle yüz yüze gelmekten kaçınırsan

buna da anlayış gösterebilirim ama bu konuda aramızdaki son

konuşma olsun."

Ne diyeceğimi bilemedim.

Babam hayatının son kozunu oynuyordu. Kuşkuyla ona ba

karken tam arkamdan Cemal Efendi'nin sesini duydum.

"Beyefendi, ilacınızı getiriyim mi? Çok gerginsiniz."

"Gerek yok, Cemal," dedi babam, "iyiyim ben."

Cemal Efendinin arkamda durduğunu görmemiştim. Her

ne kadar ailenin emektarı da olsa, aileden biri sayılmazdı. Ani

bir öfkeyle geri dönüp, "Cemal Efendi bizi bir süre yalnız bıra

kabilir misin?" diye terslendim.

Yaşlı adam ilk defa bana umursamadan babama baktı. Fa

kat beni asıl şaşırtan şey babamın müdahalesi oldu.

"Hayır. O da burada kalsın. Ondan ayrım gayrım yok. O

yaşanan her şeyi bilir zaten. Bu konuşmaya onun da şahit olma

sını istiyorum."

Sesimi çıkarmadım.. Ama içimde garip bir burukluk his

settim. Anladığım kadarıyla ailenin asli unsuru olan benim bil

mediğim bazı sırlara, demek babamın hizmetkârı vakıftı, hem

de yıllardır. Bu da bir anlamda Cemal Efendi'nin babamın iş

lediği cinayete yataklık etmesiydi. Ben bir hukukçu değildim,

böyle olaylara pek aklım ermezdi, ama bildiğim kadarıyla bir

cinayeti ve onun faüini bilen kişinin de polise ihbar etmemesi

sorumluluğunu gerektirirdi. Fakat Cemal Efendi'nin bunu asla

yapmayacağını biliyordum, zira ben kendimi bildim bileli yaşlı

hizmetkâr babamın hizmetindeydi. Hatta işin aslına bakılırsa

aileye girişi benden de eskiydi, başka bir ifadeyle artık o Akyol

ailesinin bir rüknüydü. Çaresiz bu gerçeği kabul etmek zorun

daydım.

"İşlediğin cinayetten onun da haberi var mıydı?" diye sor

dum babama. Ama o sırada bakışlarım hâlâ yaşlı hizmetkâra

285

Mehmetcan

Page 278: Osman Aysu - Travma

çevrikti. Cemal Efendi utanmış gibi nazarlarını benden kaçırdı.

Belki de çok saygı duyduğu babamla böyle konuşmamı tasvip

etmiyordu. Ne de olsa sualimde ağır bir suçlama yatıyordu.

"Evet, o her şeyi bilir," dedi peder.

Bu arada minnet dolu gözleri nemlenmiş olarak emektarına

çevrilmişti. Kısa bir an bakıştılar. Cemal Efendi'den hiç ses çık

mamıştı.

"Lütfen devam et baba," diyebildim boğuk bir sesle.

Babam ise gayet soğukkanlı bir eda ile bana dönüp mırıl

dandı.

"Asıl sen söyle bakalım," dedi. "Bu kâbusları ne zaman

görmeye başladın? "

Ona tüm yaşadıklarımı birer birer ve tarih sırasına uya

rak anlatmaya çalıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse müthiş

zorlanıyordum. Kafam hâlâ karmakarışıktı. Hatırlayamadığım

anılarımın geriye dönüşü düşler vasıtasıyla olduğu için olduk

ça tutarsızlıklar vardı haliyle. Babam büyük bir şaşkınlıkla beni

dinliyordu.

Son noktayı koyunca soru sorma sırasının bana geldiğini

anlamıştım artık.

"Şimdi söyle bakalım," dedim. "Düşlerimde bir türlü yüzü

nü göremediğim o adam kimdi?"

Babam derin bir nefes aldı.

Bana açıklama yaparken her halinden zorlandığını sezin

liyordum. Bir hayli düşündü, sanki açıklayacağı şeyleri zihin

süzgecinden geçirir gibi bir süre sessizliğini korudu. Sonunda,

"Tahmin edemiyor musun?" diye fısıldadı.

"Şinasi Sarıkaya mıydı?"

Babam kısık bir sesle, "Evet," diye mırıldandı.

"Onun bir işçin olduğunu söylemiştin bana. Yalan mıy

dı?"

"Hayır. Duvarcı ustamdı. Çok da becerikli ve işinin ehli

biriydi."

2 8 6

Mehmetcan

Page 279: Osman Aysu - Travma

Yadırgayarak babamı süzdüm.

Ama o öylesine dalmıştı ki, bakışlarımın farkına bile var

madı. Gözlerini sabit bir noktaya dikmiş geçmişine dönmüştü.

Artık soru sormama bile gerek yoktu. Geçmişin bütün karanlık

noktalarını birer birer aydınlatmaya hazırlanıyordu.

"Çok çalışkandı. Yıllar önce göçmen olarak gelmişti mem

lekete. Sarışın, uzun boylu, yakışıklı bir adamdı. Yavaş yavaş

yanımda sivrilmiş, inşaatlarımda sağ kolum olmaya başlamıştı.

Ona çok güveniyordum. Sık sık evime de gelmeye başlamıştı.

Tabii bu geliş gidişleri tamamen işlerimizle ilgiliydi. Annenle

de o sıralarda karşılaşmışlardı. Ayşe'nin yanımda çalışan bir

usta başına ilgi duyabileceği aklımın köşesinden bile geçmemiş

ti. Ama bir gün köşkün bahçesinde onları yan yana otururken

görünce aklıma ilk kuşku tohumları düştü. Çok iyi hatırlıyo

rum; bunu düşündüğüm için kendimden utanmıştım. Filhakika

o zamana kadar fikir ayrılıkları, değer yargılarımızdaki farklar

nedeniyle annenle sık sık tartışırdık ama aramıza o güne kadar

başka biri girmemişti. Önceleri aralarında bir ilişki olabileceği

ne hiç ihtimal vermemiştim. Yan yana oturmalarının üzerinde

de fazla durmadım, alt tarafı bir yaz günü bahçedeki hasır kol

tuklar üzerinde yapılmış bir sohbetti bu. Fakat daha sonraları

Şinasi sık sık bizim köşke uğramaya başlamıştı. Adeta gelmek

için vesileler yaratıyordu. Dikkatimi çeken bir başka nokta da,

annen işimle hiç ilgilenmediği halde, Şinasi'nin her uğrayışında,

hemen yanımıza geliyor, işveli cilveli tavırlar takınıyordu. Ben

ise bu ihtimali aklımdan savmaya çalışıyor, toplumda saygınlı

ğı olan karımın yanımda çalışan bir usta basma ilgi duyacağına

inanmak istemiyordum. Bu arada da elimde olmadan Şinasi'ye

karşı birtakım kötü davranışlarda bulunmaya başlamıştım. Ge

reksiz yere sertleşiyor, kalbini kıracak lâflar ediyordum. Nihayet

bir gün şantiyede yanıma geldi. Benden ayrılmak, artık kendi

basma inşaat yapmak istediğini söyledi. Buna âdeta sevinmiş

tim, ondan kurtulmak, başımdan savmak için bir fırsat çıkmıştı.

2 8 7

Mehmetcan

Page 280: Osman Aysu - Travma

Hayırlı olsun dedim. Fakat benden bir isteği vardı. Yapmayı

tasarladığı inşaat için sermayeye ihtiyaç duyuyordu ve bunu te

min için Kurtköy civarındaki evini bana satmak istediğini söy

ledi. Ona da babasından kalmıştı o ev. O tarihlerde Kurtköy

bomboş ve ıssız bir yerdi, önce öyle bir yerdeki evi satın almaya

yanaşmadım, hiç işime yaramazdı. Fakat bir zamanlar çok işime

yarayan Şinasi'den yavaş yavaş soğumaya başlamıştım. Ani bir

kararla evi satın almaya karar verdim. Ne de olsa inşaat işleriyle

meşguldüm ve ilerde o yörenin değer de kazanacağını görmüş

tüm."

"Ve araziyi benim adıma satın aldın, değil mi?"

Babam bir an durakladı. Konuşmaya başladıktan sonra ilk

defa bakışlarını yüzüme çevirdi, fakat bunu nereden ve nasü

öğrendiğimi sormadı.

Sadece, "Evet," dedi.

"Sonra?" diye mırıldandım.

"Şinasi'nin evi mülkiyetimize geçmişti ama Şinasi çok he

vesli göründüğü inşaat işine başlamak için yanımızdan ayrılma

dı."

"Neden?"

Gözleri iyice kısılan babam boğuk bir iniltiyle tıslar gibi

homurdandı.

"Annen yüzünden. Annen bizden ayrılmasını istemiyordu.

Şinasi'ye âşık olmuştu çünkü..."

Şinasi denen adamı tanımıyor ve de hatırlamıyordum. Ama

babamın bu itirafı beni iliklerime kadar dondurmuştu. Haya

limde yaşattığım annemin öyle sıradan bir adama âşık olması

mantığıma ters düşüyordu. O an birden Derya'nın sözleri ak

lıma geldi. Kadın denen yaratığın hiç belli olmadığını, bazen

en olmayacak çılgınlıkları yapabileceğini söylemişti bana. Gayri

ihtiyari gözlerimin önünde annemin hayali canlandı. Ve o za

man ilk çocukluk yıllarım hariç onu yeterince tanımadığımı

anlar gibi oldum, ilk okul yıllarım zaten hafızamdan silinmişti,

2 8 8

Mehmetcan

Page 281: Osman Aysu - Travma

beni yatılı olarak verdikleri Galatasaray mektebindeki devrede

de evden uzak yaşıyordum. Kanserden öldüğünde de orta oku

lun son sınıfındaydım. O dönem hafızamda berraktı ve annemle

ilişkilerimin hiç de normal olmadığını şimdi daha iyi kavrar gi

biydim. O hadise patlak verinceye kadarki eski ana-oğul içtenli

ğimiz sonradan yok olup gitmişti. Aklıma gelen soruyu babama

tevcih ettim.

"Annem âşığının ölümünden sonra mı üzüntüden kansere

yakalandı?"

''Bunu bilemem. Ama o hadiseden sonra aramız hiç düzel

medi. Üzüntünün kansere sebep olup olmayacağı hakkında bir

fikrim yok, ama mümkündür. Zira annen kısa bir süre sonra o

illetin pençesine düştü."

"Aşığını öldürdüğün içinde seni hiç affetmedi, öyle mi?"

Babam başını salladı.

"Evet, aynen öyle."

Anlatılanları bir türlü kabul etmek istemiyordum.

"Seni hiç anlamıyorum, baba," diye homurdandım. "Ne

den boşanma cihetine gitmedin de elini kana buladın? Herhal

de şu dünyada ihanet yüzünden boşanan çift ilk siz olmayacak

tınız. Neden bunun daha medeni bir çaresi varken, öfkene esir

oldun?"

Yaşlı adam bir an durakladı.

"Bu suali sormakta haklısın. Daha sonraları o cinayeti işle

diğim için zaman zaman bende pişmanlığa kapılmışımdır. Belki

o esnada sinirlerime hakim olabilsem bu elem verici sonuçlar

doğmazdı. Ama oldu bir kere."

Şimdi aklıma daha başka sualler üşüşüyordu.

"Peki bu cinayeti nasıl gizledin? Şinasi'nin cesedini nasıl

yok ettin? "

Babam tekrar Cemal Efendi ile bakıştı.

"Sadık dostum Cemal'den yardım istedim. Zaten o da an

nenle Şinasi arasındaki ilişkiden şüpheleniyormuş. Hadiseyi

2 8 9

Mehmetcan

Page 282: Osman Aysu - Travma

öğrenince hiç şaşmadı. Cinayet gecesi arabamla cesedi yazlık

köşke taşıdık kimse görmeden."

"Köşke mi?" diye sordum hayretle. "Ne geçiyordu aklı

nızdan? Cesedi oraya taşımakla ne elde edeceğinizi düşündü

nüz?"

Babam bir kere daha içini çekti.

"Köşkteki yangın elektrik kontağından çıkmadı. Orayı

Cemal'le biz kundakladık."

"Ne?"

"Evet. Evimi kendim yaktım. Şinasi'nin cesedini de köşkün

gece bekçisi olan Bedri Karaman diye bildirdik polise ve itfai

yecilere. "

"Dur bir dakika," dedim. "Köşkte Bedri diye bir gece bek

çisi var mıydı gerçekte?"

"Vardı tabii. Onu hatırlamıyor musun?"

Başımı olumsuzca iki yana salladım.

"Hayır hatırlamıyorum."

"Benim yanımda çalışan kimsesiz bir ameleydi. Karslı. iyi

bir insandı. Aynı gece eline yüklü bir para sıkıştırıp bir daha

dönmemek üzere memleketine yolladım. Şinasi'nin cesedi de

yangında kesinlikle teşhis edilemeyecek şekilde yanmıştı. Polis

ifademize itibar ederek ölenin gece bekçisi Bedri Karaman ol

duğunu sandı. Kimse bu konuda yalan beyanda bulunacağımızı

düşünmedi bile."

Tüylerim diken diken olmuştu. Bu düpedüz planlanıp

programlanmış kasten adam öldürmeydi. Hem yalnız babam

değil Cemal Efendi de suça iştirak etmişlerdi. Bunun cezası or

taya çıksaydı o zamanki yasalara göre düpedüz idamdı.

Ne diyeceğimi bilemiyordum artık.

Gerçekleri öğrenmek beni perişan etmişti. Omuzlarım düş

tü, boğazım kurudu. O sırada Cemal Efendinin önüme uzattığı

bir bardak suyu kana kana içtim. Fakat beynimdeki sualler tam

açıklık kazanmamıştı. Yeniden babama döndüm.

2 9 0

Mehmetcan

Page 283: Osman Aysu - Travma

"Sana bir sualim daha var," dedim.

"Sor, oğlum," dedi.

"Neden? Neden benden o lanet evin tamirini istedin? Bun

dan maksadın neydi? Otuz küsur sene evvel öldürdüğün bir

adamın evini tamir sözü verdiğini bahane ederek seni ziyarete

geldiği yalanını uydurdun bana? "

Bu sorum babamı oldukça rahatsız etmeye başlamıştı sanı

rım. Tekerlekli sandalyesinde huzursuzca kıpırdandı bir süre.

Konuşmaya başladığında sesi her zamankinden daha titrek çık

mıştı.

"Aslında ok yaydan çıktı bir kere. Bunu sana söylememem

lâzım çünkü Derya'ya söz verdim ama..."

Sözünü ağzına tıkadım.

"Derya'ya mı? Onun ne alâkası bu işle?"

"Onu sakın küçümseme. Son derece basiretli ve olgun bir

kız. Allah inşallah bana nasip etmediği mutluluğu senin onunla

bulmanı sağlar."

"Dur baba, dur. Anlamak istiyorum. Bu anlattıklarını Der

ya biliyor mu?"

"Hayır. O meselenin iç yüzünü hiç bilmiyor."

"O halde?"

"Ben, Derya ile onu buraya tanıştırmak için getirdiğin ge

ceden evvel tanıştım."

Şaşkınlıkla sordum. "Nasıl?"

Peder fütursuzca cevap verdi.

"Beni ziyarete geldi."

"Ne sebeple?"

"Gördüğün kabuslarla ilgili olarak."

"Kâbuslarımla mı? Senden ne öğrenmeyi umuyordu ki?"

"Karşılığı çok basit değil mi? Geçirdiğin travmayı baban

sıfatıyla benden iyi kim bilebilirdi ki? Derya zeki bir kız ve gör

düğün düşlerin çocukluğunda atlattığın bir travmadan kaynak

landığını çok iyi anlamış."

2 9 1

Mehmetcan

Page 284: Osman Aysu - Travma

"Ona ne söyledin?"

Babam yine birkaç saniye düşündü.

" Hiçbir şey. Ama ben Derya'ya gördüğün kâbusların mahi

yetini sorunca, anlattıklarından yavaş yavaş çocukluk andarının

avdet ettiğini anladım. Burada asıl yardım edilmesi icap eden

kişi sendin. Onun üzerine sana telefon ederek buraya çağırdım.

Şinasi Sarıkaya'dan bahsettim. Dikkatle seni inceliyordum ama

o isim sana hiçbir şey ifade etmemişti. O zaman anılarının tama

mıyla berraklaşmadığmı anladım. Fakat asd yanılgıya Cemal'e

gece bekçisi Bedri Karaman'dan bahsettiğin zaman düştük.

Çünkü onun ismini hatırlaman âdeta imkânsızdı. O zaman bazı

endişelere kapıldım."

"Ne gibi?"

"Cinayet gecesini ve Şinasi'yi öldürdüğümü anımsadığını

düşündüm." Babam süngüsü düşmüş gibi başını önüne eğdi.

Güç duyulur bir sesle fısıldadı. "Yanılmamışım da..."

Artık söyleyecek bir şey bulamıyordum...

2 9 2

Mehmetcan

Page 285: Osman Aysu - Travma

t^ARAP kadehlerimizi tokuşturduk. Derya'nın gözleri

mutluluktan parıldryordu. Sıhhatimin düzelmesi, yirmi günden

beri tek bir kâbus görmemem, normal yaşanüma yeniden dön

mem onu da huzura kavuşturmuş, rahatlatmıştı. Seçkin insanla

rın devam ettiği rahat bir mekânda akşam yemeği yiyorduk. Her

şey kusursuzdu. Loş ve ılık bir ortam, insanı rahatsız etmeyen

hafif bir müzik, lezzetli yemekler, Fransız şarabı ve birbirimize

olan tutkulu sevgimiz. Gençtik, ikimiz de iyi para kazanıyorduk

ve sıhhatliydik. Kısaca mutlu olmamız için gereken bütün şart

lar oluşmuştu.

Babamı o günden sonra bir daha görmemiştim, aradan

uzunca bir zaman geçmişti ama ona kırgın veya küskün değil

dim. Hatta bunu kendisine hissettirmek için her gün telefonla

arıyordum. Fakat itiraf etmeliyim ki, yüreğimin tâ derinliklerin

de bir yerde ifadede zorlandığım bir hüzün vardı. Her zaman

gurur duyup, iftihar ettiğim ailemin geçmişinde artık kara bir

leke vardı. Ortaya çıkan dramatik tabloyu, bütün utanç veren

2 9 3

Mehmetcan

Page 286: Osman Aysu - Travma

yanlarına rağmen, hayatımı birleştireceğim sevgilimden sakla-

yamazdım ve yaşanılan tüm gerçeği Derya'ya anlatmıştım. Za

ten Derya ile uzun uzun babamın bir cinayet işlediği ihtimalini

tartışmıştık; bu nedenle ortaya çıkan hakikat sevgilimi üzmekle

beraber pek şaşırtmadı. En azından bunu bana hissettirmemeye

gayret etti. Netice olarak, başkalarının eyleminden -velev ki çok

yakınımız bile olsa- biz sorumlu tutulamazdık. Yine de konu

nun beni yaraladığını rahatlıkla anlayacak kadar zeki bir kızdı

Derya. Nitekim sadece birkaç gün meselenin üzerinde durmuş

ve olayın etkisinden kurtulmama yardımcı olmak üzere bir daha

asla o konuya dönmemişti. Gösterdiği anlayışa müteşekkirdim

doğrusu.

Sıra tatlılarımıza geldiğinde Derya ilk defa dolaylı bir şekil

de konuya temas etti.

"Babanı ne zaman ziyarete gideceğiz?" diye sordu.

ilk defa biraz irkilir gibi oldum. Şunu kabul etmeliydim ki,

her gün babamı telefonla aramama rağmen, bir türlü evine gi-

demiyordum. Yüz yüze gelip karşılaşmaktan beni alıkoyan bir

sıkıntı, kaçınma, tedirginlik vardı. Yaşanan bunca şeyi öğren

dikten sonra onunla sıcak temasa geçip, sanki hiçbir şey olma

mış gibi davranmak bana zor geliyordu.

"Bir ara uğrarız," diye geçiştirmek istedim.

Her şeyden önce kendimi ikinci bir karşılaşmaya hazır his

setmek istiyordum.

"Dün annem telefonda sordu," diye mırıldandı Derya.

"Neyi?"

"Burhan beyle ne zaman tanışacağını."

"Kolay," dedim. "Babamı arar, geleceğimizi bildiririm."

Ama içimde garip bir ürperme hissetmiştim.

"Önce ikimiz bir gitsek," dedi sevgilim.

"Neden?"

Derya o tatlı mavi gözleriyle dikkatle yüzüme baktı.

"Sen babanla karşılaşmaya hazır mısın?"

2 9 4

Mehmetcan

Page 287: Osman Aysu - Travma

"Tabii, neden olmayım ki?"

Şarap kadehindeki son damlayı içen Derya merakla beni

süzdü.

"Emin misin?"

"Neden böyle bir sual soruyorsun?"

Kaçamak bir eda ile de olsa aklından geçeni söyledi sevgi

lim.

"Yapma Murat. O günden sonra bir daha babana gitmedi

ğini biliyorum. Geçmişini hatırlamak, hiç beklemediğin bir so

nuçla karşılaşmak senin hassas ruhunda bir yıkım yarattı. Bunu

gizlemeye hiç kalkışma. Yeniden karşılaştığınızda birbirinize

nasıl davranacağınızı henüz kestiremiyorum. O günden sonra

babana mesafeli davrandığını görüyorum."

Birkaç saniye düşündüm.

Bu iddia doğruydu. İçimde kelimelere vuramadığım bir

eziklik vardı. Her ne olursa olsun, cinayeti haklı kılacak bir se

bebi kabullenemiyordum bir türlü. Fakat bunu kendime bile

açıklamakta müşkülat çekiyordum.

İçtenlikle mırıldandım sevgilime.

"Hayır hayatım, düşündüğün gibi değü. Ne olursa olsun,

o benim babam. Ona kırgın filan değilim. Olsa olsa hadiseyi

kabullenmekte hâlâ biraz zorlanıyorum. Çok trajik bir olay."

Her zaman ki gibi Derya fazla ısrar etmedi. Konuyu birden

değiştirdi.

"Beni çok seviyor musun?" dedi.

"Keşke bunu en mükemmel şekilde ifadede edecek kelime

ler dağarcığımda olsa," diye mukabelede bulundum.

Gülümsedi.

"Yine de bir dene. En mükemmeli olmasa bile yüreğimi

titretecek romantik sözler bulup çıkaracağına eminim."

Uzanıp masanın üzerindeki ince uzun parmaklı elini kavra

yarak hayranlığımı en veciz şekilde ifade edecek şekilde gözleri

nin içine baktım. Bir kere daha içtenlikle gülümsedi.

295

Mehmetcan

Page 288: Osman Aysu - Travma

"Kelimelere ne hacet? Bakışların her şeyi ifade ediyor za

ten \n diye fısddadı...

Eve döndüğümüzde saat tam gece yarısıydı. Kapının kilidi

ni açıp içeriye girmesi için Derya'ya yol verdiğimde gözlerinde

yine o çapkın ve istek dolu bakışları yakaladım. Zevk aldığı, ru

hunsun hoşlandığı, havaya girdiği her akşamda olduğu gibi yine

ateşli bir şekilde sevişmeye hazırdı. Işıkları yakıp doğru yatak

odasına yürüdük.

' Derya soyunurken keyifle yatağın kenarına ilişip seyre baş

ladım- Cinsellik bazı kadınların hilkatinde, naturasında bulu

nurdu; Derya da o kategoridendi. Bazı akşamlar yorgun argın

gelip, seksi hiç düşünmediğim anlarda bile, onu soyunurken

seyrfctmeye bayılırdım. Bambaşka bir ahengi vardı; çoğu zaman

düşünmüşümdür de, acaba ben mi fazla arzu duyuyorum, o ne

denle mi bana çok cazip geliyor, diye. Ama vardığım hüküm bu

niteliğinin Allah vergisi olduğunda noktalanmıştı.

Bana göz kırparken fısıldadı. "Hadi, sen de soyun. Dişleri

mi firçalayıp hemen döneceğim."

Önu soyunurken seyretmekten çok hoşlandığımı bilirdi

tabii. Beni sevişmeye hazırlamak ister gibi ağır ağır soyunmaya

başlamıştı. Önce uzun topuklu ayakkabılarını ayağmdan çıkarıp

fırlattı. Bluzunun düğmelerini çözüp sırtından çıkardı. Başka

zaman olsa alışkanlığı ile bir yere asacağına fırlatıp atardı. Ama

çıplaklığını rahat seyretmem için dönüp gardırobun kapısını

açtı ve itina ile bluzu askıya geçirdi. Sonra yeniden bana dönüp

etekliğini çıkardı. Genellikle jartiyer kullanmazdı ama bu akşam

uzunj ve biçimli bacaklarını saran siyah dantel çorabının jarti

yerle^ külotuna bağlandığını gördüm. Iç çamaşırları da siyahtı ve

karşımdaki manzara karşısında hemen tahrik olmuştum.

Duyduğum heyecanı hissederek banyoya doğru ilerledi.

Arkasından bakakaldım.

2 9 6

Mehmetcan

Page 289: Osman Aysu - Travma

Adım atışları sırasında kalçalarının ahengi değme profesyo

nellere taş çıkartacak kadar mahiraneydi.

"Merak etme, fazla oyalanmam," diye gülümsemişti.

Sevdiği erkeğin yüreğini hoplatan her kadın gibi mağrur ve

kendinden emin adımlarla odadan çıktı. Oturduğum yatağın ke

narından ayağa fırladım, aceleyle önce ceketimi sonra kravatımı

çıkardım. Gömleğimin düğmelerini çözerken gözüm koltuğun

üzerine bıraktığım ceketimin iç cebinden sarkan zarfa takıldı.

Bugün çalıştığım bankalardan birinden aldığım bir mektuptu

bu. Yarın ortağım Behzat'a verecektim. Unutmamak için zarfı

ceketimin cebinden alıp çalışma odama götürdüm.

Odanın ışığını yakıp zarfı çalışma masamın üzerine bırak

maktı niyetim. Yarın çantama koyup şantiyeye götürecektim.

Zarfı yerine bırakıp tam odadan çıkmaya hazırlanırken, ne

dendir bilinmez gözüme yıllardır sakladığım o mukavva kutu

çarptı. İçinde annemin eski resimlerinin ve iplerin bulunduğu

şu meşhur kutu...

Bir an yerimde durakladım.

Vücudum kaskatı kesilmişti. Ne olduğunu anlamıyordum.

Tıpkı geçirdiğim eski nöbetler gibi az sonra titremeye başla

mıştım. Artık o nöbetleri yeniden yaşamam için ortada hiçbir

neden yoktu. Çocukluk yıllarımla ilgili hafıza kaybım bitmemiş

miydi? Şu halde ne oluyordu bana?

Titrememin bütün vücuduma yayddığını görüyordum. Her

zaman olduğu gibi başım zonklamaya, kulaklarımda uğultular

işitmeye başlamıştım yeniden. Bir yere tutunmak gereği duy

dum. O kutuyu yeniden görmek bütün dengelerimi bozmuştu.

Ama neden?

Babamm itirafından sonra bir akşam çalışma odamda Der

ya ile yeniden o kutuyu açmış, içindeki resimleri birer birer in

celemiş, hatta sevgilime tarihler vererek fotoğrafların çekildiği,

olacaklardan habersiz geçirdiğim o mesut günlerin anılarını bile

anlatmıştım. O sırada hiç bu titremelere kapılmış, beni korku-

2 9 7

Mehmetcan

Page 290: Osman Aysu - Travma

tan bu tür bir duruma düşmemiştim. Oysa beynimdeki bir şey

beni zorluyordu şimdi...

Tutuna tutuna kutuya yaklaştım.

Ürkerek kapağını kaldırdım. Resimler aynı şekilde onları

son bıraktığımız şekilde yerli yerinde duruyorlardı. Beni korku

tan şey resimler olamazdı...

Parmaklarım kutuya daldı.

Kesik iplerden birini alıp kutudan çıkardım. Gözlerim

dehşetle ipe takdmıştı...

O sırada evin içinde derin bir sessizlik hüküm sürüyordu.

Hatta öyle ki banyoda dişlerini fırçalayan sevgilimin musluk

tan akıttığı suyun sesini bile duyuyordum. Duyduğum ikinci ses

kalbimin güm güm atışlarıydı.

Neredeyse nefesim kesilecekti.

Bu tür nöbetleri daha evvel de yaşadığım için alışık sayılır

dım; ne var ki bu kez yüreğimin tâ derinliklerinde muazzam bir

acı çekiyordum. Hafızam bir kere daha bulanıklaşmış ve yolun

da gitmeyen bir durumun sinyallerini bana vermeye başlamıştı.

Musluktan akan sesin kesildiğini duydum. Sonra da o derin

sessizlik içinde banyo kapısının açıldığını... Derya banyodan

çıkmış olmalıydı.

Ama ben yerimden kımıldayamıyordum. Bulunduğum yere

çakılmıştım âdeta.

Az sonra yatak odasından Derya'nın sesi aksetti.

"Murat? Neredesin?"

Sevgilim beni arıyordu. Soyunma şovunun son bölümünü

oynayacaktı ama onu her zaman takdir ve hayranlıkla seyreden

seyircisini yerinde bulamamıştı. Bunları duyuyor, fakat gözleri

mi elimde tuttuğum ipten alamıyordum.

Derya birden çalışma odamın kapısında belirdi. Önce,

"Niye hâlâ soyunmadın?" diye sitemkâr bir sesle sordu. Sonra

2 9 8

Mehmetcan

Page 291: Osman Aysu - Travma

halimdeki anormalliği sezinleyerek endişeyle yüzüme bakmaya

başladı. "Ne yapıyorsun burada? Neden o kutuyu açtın?" diye

mırıldandı.

Ona cevap veremiyordum. Kafam karmakarışıktı...

"Bu ipler," diyebildim sadece. "Babam bunlan açıklamadı."

"Ne?"

Şaşkın şaşkın yüzüme bakmaya devam ediyordu sevgilim.

"Evet," diyebüdim güçlükle. "Babam her şeyi açıklamadı."

"Ne diyorsun sen? Neyi açıklamadı?"

"Lütfen giyin," diye inledim.

"Giyineyim mi? Niçin?"

"Suadiye'ye, babama gidiyoruz."

Derya'nın gözleri irileşmişti.

"Oynattın mı sen Murat? Saatten haberin var mı? Gece ya

rısı adamcağızın evinde ne işimiz olabilir? Sabah ola, hayır ola.

Aklına bir şey takıîdıysa yarın gideriz."

"Hayır," diye mırıldandım. "Şimdi gitmeliyiz. Bu mesele

daha fazla bekleyemez."

Derya kuşkulu bir şekilde bana bakıyordu. Kararlı halim

den biraz da ürkmüş gibiydi.

"Yeni bir şeyler mi hatırladın yoksa?"

"Sanırım öyle. Sen giyinmeye başla. Benim araba kullana

cak halim yok."

Biraz daha direnmek istedi sevgilim.

"Aklına takılan her neyse, bunu telefon ederek halledemez

misin şimdi?"

"istersen sen kal. Ben bir taksiye atlayarak da gidebilirim.

Hem belki böylesi daha da hayırlı olur."

Elimdeki ipi tekrar mukavva kutuya koyarak titreyen elle

rimle kutuyu masanın üzerinden aldığımı görünce hemen ho

murdandı.

"Peki. istediğin gibi olsun. Geliyorum. Bir dakika bekle

beni."

2 9 9

Mehmetcan

Page 292: Osman Aysu - Travma

Derya giyinmek için hızla çalışma odasından çıktı. Her ya

nım titremeye devam ediyordu. Kutuyu düşürmekten korkarak

sarsak adımlarla arkasından yürüdüm. Gömleğimin üstüne ka

lın anorağımı geçirerek daire kapısının önünde sevgüimi bekle

meye başladım. Sanki bambaşka bir âlemdeydim. Kanımca yeni

bir nöbet geçirmediğim belliydi. Uğradığım şaşkınlık sadece

artık gerçekleri kavramamdan üeri geliyordu. Geçmişin bütün

hüzün veren gölgeli yanları artık aydınlığa kavuşmuştu.

Derya umduğumdan da çabuk hazırlanarak yanıma gelmiş

ti. Artık beni bu ziyaretten vazgeçirmek için konuşmuyor, ağ

zından tek kelime çıkmıyordu. Ama endişeli hali çok açıktı.

Onun arabasına bindik ve evimin altındaki kapalı garajdan

çıktık.

Derya'nın yanında mukavva kutu kucağımda gayet sessiz

oturuyordum. Aşırı sessizliğim ve içime kapanık halim sevgili

mi de ziyadesiyle germiş olmalıydı. Arada sırada başını çevirip

bana kısa bir an bakıyor, sonra nazarlarını tekrar yola çeviriyor

du. Bir süre yol aldıktan sonra nihayet dayanamayıp konuştu.

"Ne olduğunu hâlâ bana anlatmayacak mısın?" diye kina

yede bulundu.

Beynim hatırladığım olaylarla öylesine sarsılmıştı, ilk defa

acı bir tebessümle ona karşılık verdim.

"Haklıydın," dedim. "Dediğin gibi rüyalar belki şuuraltı

mızın uyarıcı tezahürleri olabilir, ama kesinkes gerçeklerin birer

aynası değillermiş. Oysa ben kâbuslarımın hep gerçeği aksettir

diğini düşünmüştüm."

Derya'nın suratı asıldı. Alay eder gibi homurdandı.

"Teşekkür ederim. Bu cümlen fevkaladeydi. Her şeyi bana

açıklıyor."

Hiç oralı olmadım.

Ona bir açıklama yapacak halde değildim.

3 0 0

Mehmetcan

Page 293: Osman Aysu - Travma

"Sen lütfen arabayı sürmeye devam et," dedim. Once ses

etmedi ama sonra merakına yenik düştü ve birden patladı.

"Bana bir açıklama yapmak zorundasın. Yakın bir tarihte

senin resmen karın olacağım, hani birbirimizden bir şey sakla-

mayacaktık, neden konuşmuyorsun? Ne olup bittiğini benimde

anlamak hakkım değil mi?"

"Hakkın hayatım," dedim. "Bu gece asıl gerçeği kavradım.

Ama bunu babamın ağzından duymak istiyorum."

Derya öfkeyle homurdandı.

"Duyacağını duydun ya! Adamcağız sana bütün olup bite

ni itiraf etti. Daha ne istiyorsun?"

"Hayır, Derya. Babam yalan söyledi."

"Yalan mı? Ne yalanı?"

"Şinasi Sarıkaya'yı babam öldürmedi."

Sevgilim bir kere daha hayretle dönüp bana bakmıştı.

"Kim öldürdü peki?" diye sordu titrek bir sesle.

Bunu açıklamak benim için çok zordu. Ama başka çarem

de kalmamıştı.

"Ben," dedim. "Şinasi Sarıkaya'nın katili bendim."

Derya arabanın fren pedalına köküne kadar bastırmıştı.

Neyse ki ne önümüzde ne de arkamızda yakın araba yoktu.

Yoksa bir trafik kazası kaçınılmaz olurdu. Sevgilim uğradığı

şoku henüz üzerinden atamamıştı. Bilinçsiz nazarlarla gözleri

irileşmiş, tam bir şaşkınlık içinde beni süzüyordu.

"Sen mi?" diye kekeledi.

"Evet, hayatım," dedim. "Az evvel evde gözümdeki son sis

perdesi de kalktı. O günü bütün gerçekliği ile olduğu gibi ha

tırladım. Yüzünü kâbuslarımda göremediğim adamm ensesine

hançeri saplayan bendim. Ne yazık ki acı gerçek bu."

Derya donup kalmıştı.

Arabayı yeniden çalıştıramayıp öylece donuk nazarlarla yü-

3 0 1

Mehmetcan

Page 294: Osman Aysu - Travma

züme bakıyordu. Hareketsizlikten çabucak sıkılmıştım. Sanki

sevdiğim kadını itirafımla donduran ben değilmişim gibi mırıl

dandım.

"Arabayı kullanamayacak gibiysen, direksiyona ben geçe

yim," dedim.

Hâlâ aval aval yüzüme bakmaya devam ediyordu. O an ak

lından neler geçirdiğini bilmiyordum, ama genelde soğukkan

lı bir insan olan Derya birden gülümsemeye başladı. Uğradığı

şoktan sonra gülümsemesini hiç beklemiyordum. Hatta gülüm

semesi az sonra kahkahaya dönüşmüştü.

"Bu söylediğine inanmıyorum. Benle dalga geçiyorsun,"

dedi.

"Hayır, çok ciddiyim. O adamı ben öldürdüm."

Sevgilim birden gülmeyi bıraktı.

"Fakat bu imkânsız. Yedi sekiz yaşındaki bir çocuk, erişkin,

iri yarı bir adamı nasıl öldürebilir, bunu aklın kesiyor mu? "

Sadece farların aydınlattığı yola bakıyordum, Derya bir

kere daha söylendi sertçe.

"Bak, neyin peşinde olduğunu bilmiyorum. Ama bu söyle

diğin çok komik ve hiç inandırıcı değil. Şayet bu bir tür şaka ise,

inan çok kızacağım. Nefis bir geceyi berbat ettin."

Ona cevap vermedim.

O gün gözlerimin önünde bir daha canlanıyordu, hem de

bütün berraklığıyla.

O lânetli eve girmiş merdivenleri tırmanıyordum.

Sadece meraktan. Bir an önce annemi görmek istiyordum.

Ona sıkıldığımı ve dönmek istediğimi söyleyecektim. Seslerin

geldiği odanın önüne gelince bir an durakladım.

Annem bir erkekle konuşuyordu.

Buna tam bir konuşma da denmezdi. Arada sırada kelimeler

ağızlarından çıkıyorsa da daha ziyade inlemeler, zevk fısıldamala

Mehmetcan

Page 295: Osman Aysu - Travma

rı söz konusuydu. Baştmt içeriye uzattım. O ana kadar bir kadınla

erkeğin nasıl seviştikleri hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Ama

her ikisinin de çıplaklıkları ruhumda birden derin bir yara açmış

tı. Annemin yaptıklarının ahlâka aykırı bir şey olduğunu çocuk

beynim bile idrak etmişti.

Hatırladıklarım, yıllar sonra gördüğüm kâbuslarımla örtü-

şüyordu.

Oda bomboştu. Sadece kalın bir tahta masa vardı. Ve annem

yüzü koyun masanın üzerine yatmıştı. Elleri ayakları masaya bağ

lıydı.

Dehşet içinde dona kalmıştım.

O zaman annemin inlemelerinin zevk mırıltıları olmadığını,

adama yalvardığını anlamıştım. "Yapma, yalvarırım yapma Şina

si," diyordu.

Suratsız adam ise kendinden emin bir şekilde homurdanı-

yordu.

"Uzatma, Ayşe... Bekle. Sana değişik zevkler tattıracağım.

Çok hoşuna gidecek."

"Hayır, istemiyorum. Olmaz. Nereden aklına geldi bu. Ço

cuğum dışarıda, beni merak edip içeriye girebilir ya da seslenir.

Çöz beni."

"Olmaz."

Bütün bu konuşmalar otuz üç sene öncesi işittiğim kadar

net kulaklarımda uğulduyordu.

Aynen ve kelimesi kelimesine.

O an duyduğum nefreti işitir gibi bir daha titreyerek yaşa

dım. Sanırım o kısa titrememi Derya arabayı sürerken bile fark

edip bana bakmıştı.

Tekrar, "îyi misin?" diye sordu.

Ağzımdan tek kelime çıkmadı. Hiç de iyi değildim.

* * *

3 0 3

Mehmetcan

Page 296: Osman Aysu - Travma

Ne annem, ne de Şinasi denen namussuz kapının önünde

dikildiğimi görmemişlerdi.

O herif anneme kötülük yapıyordu, idrak ettiğim tek gerçek

buydu. Çağırmamak için kendimi güç tutuyordum. Adam yere

dizlerinin üzerine çömelmiş annemin masaya bağlı bacaklarını

öpüp yalıyordu. O kötü adam da çırılçıplaktı...

Utancım, çaresizliğim ve nefretim birbirine düğümlenmişti.

Kapının eşiğinde öylece kalakalmıştım. Tam o sırada göz

lerim yan tarafta yerdeki tahta zemin üzerinde parıldayan ince

hançere takıldı. Herhalde o iblis işini bitirip, zevkini aldıktan

sonra annemi bağladığı ipleri çözmek için kullanacaktı. Belki de

o silahı korkutmak, annemi istemediği bir duruma sokmak için

tehdit vasıtası olarak kullanmıştı. Bunları uzun uzun düşünecek

halde değildim .

Bir şeyler yapmak, annemi bu durumdan kurtarmak zorun

daydım.

Çocuk kafamla hemen karar verdim. Olacaklara seyirci kala

mazdım. Mutlaka bir şeyler yapmak zorundaydım. Yerde duran

hançer benim için bir umuttu. Hızla ileriye atıldım.

Şinasi çıkardığım ayak seslerini duymuştu. Ama kendini

kaptırdığı zevk selinden ayılıp başını çevirinceye kadar yerdeki

hançeri kapmıştım. Dizlerinin üzerinde geriye dönmüş beni gö

rünce sırıtmaya başlamıştı.

Artık yüzü meydandaydı...

Yüzsüz adam nihayet gerçek çehresiyle ortaya çıkmıştı. Bu

suratı hatırlıyordum...

Uğradığım panik, yaşımın verdiği korku, utanç şuursuz sal

dırıma engel olamamıştı. Kabzasından iki elimle sıkı sıkıya tut

tuğum hançeri yaşımın müsaade ettiği güçle adama sapladım. Bu

tamamen bilinçsiz bir saldırıydı. Neresinden vurduğumu bile bil

miyordum.

Adamın boğuk çığlığını duydum sadece.

Muhtemelen sadece beni görmüş ama elimdeki hançeri fark

3 0 4

Mehmetcan

Page 297: Osman Aysu - Travma

etmemiş olabilirdi. Belki de benden böyle bir saldın beklemiyor

du. Adamın boynu ile ensesi arasından oluk gibi kan akmaya

başlamıştı. Dizleri üzerinde kıvrıldı sonra kütük gibi tahtaların

üzerinde kıvrıldı kaldı. Ölümü o kadar kolay olmamıştı ama vü

cudu ihtilaçlar içinde kıvranıyor, kolları ve bacakları tikler halin

de atıyordu.

Annem ise çığlıklar atıyordu.

Bir ara Derya'nın sesini işitir gibi oldum.

"Murat, cevap ver, iyi misin?" diyordu.

Geçmişle hal arasında gidip geliyordum âdeta. Ne söyleye

bilirdim ki sevgilime? Kırk yıllık hayatım bu gece bir balon gibi

sönmüş, her şey mahvolmuştu. Çocukluk yıllarımdaki travmaya

sebep olan hadise bu gece bütün çıplaklığıyla geri dönmüş ve

yaşantımı karartmıştı.

Ben bir katildim.

Çocukluğumda işlediğim bir cinayetin sorumluluğundan

kurtulmak için cezai ehliyetimin olmaması filan hepsi hikâye

idi. Mücadelem asıl şimdi kendimle başlıyordu. Bu cinayetin

manevi ağırlığını hiçbir şekilde ruhumdan söküp atamazdım.

Bu arada Derya arabayı yolun sağma çekmiş fakat motoru

yeniden stop ettirmişti. Bana dönüp mırıldandı.

"Hani rüyanda babanın o adamı öldürdüğünü görmüş

tün?" dedi.

"Doğru," diye fısıldadım. "Öyle görmüştüm. Ama rüyalara

fazla itibar edilmeyeceğini, bunların şuuraltının bir aldatmacası

olduğunu söyleyen de sen değil misin?"

"Belki şimdi de yeni bir nöbet geçirdin? Hangisinin doğru

olduğunu ne büiyorsun?"

"Kendimizi aldatmayalım, Derya. Bu seferki bir kabus veya

rüya değddi. Ben sadece otuz yıl evvel yaşadıklarımı hatırladım.

Hepsi o kadar."

I

305

Mehmetcan

Page 298: Osman Aysu - Travma

"Dur bakalım," diye söylendi Derya. "O zaman baban ci

nayeti işlediğini neden itiraf etti? Neden böyle bir suçu kabul

lendi?"

Artık sebebi tahmin ediyordum.

Boğuk bir şekilde gülümsedim.

"Tahmin edemiyor musun?" dedim. "Babam mükemmel

bir insandır. Olası bir skandali ört bas etmek, yaşanan rezaleti

gizlemek ve tabii en önemlisi de uğradığım travmanın izlerini

silmek için suçu o üstlendi. Daha doğrusu, öyle olmuş. Zira

bugüne kadar, o cinayeti işlediğim anı hiç hatırlayamamıştım.

Sekiz yaşındaki bir çocuk için çok korkunç bir olaydı."

Derya'nın hıçkırık sesi kulağıma çarptı.

Sanırım ağlamaya başlamıştı. Başımı çevirip onun mavi

gözlerini arabanın karanlığı içinde görmeye çalıştım. Bu olay

ben de ikinci bir travma yaşatacak kadar vahimdi. Zira yalnız

bir katü olduğumu hatırlamakla kalmamış, çok sevdiğim Derya

ile de hayatımı birleştiremeyeceğimi anlamıştım artık. Çocuklu

ğunda cinayet işlemiş biri ile evlenmesini istemek şansına sahip

değildim.

"Lütfen, arabayı sürmeye başla artık," dedim...

3 0 6

Mehmetcan

Page 299: Osman Aysu - Travma

c^ARMAĞIMI kapının zilinden çekmiyordum. Derya hü

zünlü fakat sessiz bir şekÜde yanımda duruyordu. Olaylar hak

kında konuşmayı kesmiş, ağzından tek kelime çıkmaz olmuştu.

Nitekim babamın evine gelinceye kadar da tek kelime konuş-

mamıştı benimle. Onu anlamaya gayret ediyordum. Kendi açı

sından o da haklıydı; büyük bir mutluluk içinde tanışıp seviştiği

ve hayatını birleştirmek istediği adam son anda bir katil çıkmış

tı. Şimdi bunun şokunu yaşaması gayet doğaldı. Belki de için

için kendi talihsizliğine lanet ediyordu. Ondan ayrılmak benim

için ikinci bir travma yaratabüirdi. Galiba gitmekten hep ka

çındığım ruh doktorlarının kapısını asıl bundan aşındıracaktım.

Onsuz bir hayatı düşünmek bile istemiyordum.

Nihayet içerden Cemal Efendi'nin homurdanan sesini işit

tim. Kendi kendine söylenip duruyordu.

"Tamam tamam, geldim. Açıyorum şimdi... Allah Allah,

bu saatte kim bizim kapımıza dayanabilir, yahu?"

Önce çekilen sürgünün sonra da yuvasında dönen anahta-

3 0 7

Mehmetcan

Page 300: Osman Aysu - Travma

nn kilitte çıkardığı sesi duydum. Aralanan kapıdan uyku mah

muru gözleriyle bir an gelenleri tanımak için yüzümüze baktı

yaşlı hizmetkâr. Tedirgin ve hayret dolu bir sesle, "Hayrola kü

çük bey? Şaşırttınız beni. Bu saatte ne işiniz var burada? Yoksa

bir kaza filan mı geçirdiniz?"

Adam haklıydı tabii. Saat bir buçuk, iki filan olmalıydı.

"Babam uyuyor, değil mi?" diye sordum. Aslında Cemal

Efendi'ye de minnettar olmalıydım. Mutlaka asıl gerçeği o da

biliyordu. Gönlünü almak için endişeyle beni süzen adamcağı

zın sırtını okşadım. Ama bu kez gözlerimin içine bakınca artık

gerçeği hatırladığımı, her şeyi tüm çıplaklığıyla kavradığımı o

da anladı. Soruma bile cevap verememişti.

Doğru babamın yatak odasına doğru yürüdüm. Cemal

Efendi de peşimden gelmişti. Babam baş ucundaki ufak gece

lambası hep açık olarak uyurdu. Senelerdir bu böyleydi. Yatak

ta büzülmüş uyuyan babama sanki onu son defa görecekmişim

gibi hüzün ve tahassürle baktım. Odaya girişimizi duymamıştı

henüz. Derya nezaket göstermiş, bizimle beraber yatak odasına

girmemişti. Herhalde koridorda ayakta bekliyordu öylece.

Yatağın kenarına yaklaşıp oturdum.

Babam gözlerini açmıştı. Fakat gecenin o saatinde beni kar

şısında görünce hiç de şaşkınlık belirtisi göstermeden yatağın

içinde doğrulmaya çalıştı. Önce uzanıp gözlüklerini taktı. Sonra

komodinin üzerinde duran ufak kaseden takma dişlerini alarak

ağzına geçirdi. Derin bir soluk aldı. Konuşmadan yüzüme bakı

yordu. Ben de hiç sesimi çıkarmadan sessizce onu süzüyordum.

Bir süre öylece ağlamaklı nazarlarla bakıştık, ilk hamle benden

geldi; sanki minnetimi ifade etmek ister gibi onu kucakladım.

Galiba gözümden bir iki damla yaş akıyordu. O ise tam bir

baba şefkatiyle sırtımı okşadı. "Demek nihayet gerçeği kavra

dın, değil mi? Yoksa gecenin bu saatinde buraya gelmezdin..."

"Evet," diye fısddadım.

Hâlâ birbirimizin kollarındaydık.

3 0 8

Mehmetcan

Page 301: Osman Aysu - Travma

"Kaldırın beni. Tekerlekli sandalyeme oturtun," dedi ba

bam.

Bu konuda daha tecrübeli olan ve yıllardır babama hizmet

eden Cemal Efendi hemen müdahale ederek aramıza girdi ve alış

kın harekederle babamı kucakladığı gibi sandalyesine oturttu.

Ayağına terliklerini geçirtip, sırtına robdöşambrını giydi

rirken ben gözlerimde beliren yaşlan silmekle meşguldüm. Ba

bama bir sürpriz olmamasını istediğimden kısık bir sesle mırıl

dandım.

"Baba, Derya da burada. İçeride bekliyor," dedim.

"Onu da getirmekle iyi etmişsin. Artık o zeki ve güzel kızı

mın da her şeyi öğrenmesinin zamanı gelmişti."

Adeta inanamayarak babama baktım. Ne demek istiyordu

acaba? Bu şartlar altında ilişkimizin devam edeceğini mi umu

yordu? Bu imkânsızdı. Alnında katil damgası taşıyan biri ola

rak, o kabul etse bile, ben buna rıza gösteremezdim. Yine de o

konu sonra düşüneceğimiz bir sorundu. Önce şu meseleyi enine

boyuna ve hâlâ hatırlayamadığım bazı noktaların aydınlanması

için konuşmalıydık. Hep beraber salona geçtik...

Hayrettir, Derya sanki tüm geleceğini olumsuz şekilde ka

rartan önemli bir vaka ile karşdaşmamış gibi babama sevgi ile

yaklaşmış, yanaklarından öpmüş, hatta koridorda bizi görünce

Cemal Efendi'nin elinden alarak tekerlekli sandalyeyi arkadan

iterek babamı salona kadar o götürmüştü. Biraz şaşırdığımı iti

raf etmek zorundaydım. Hayatımın gidişatına tesir edecek son

derece önemli bir gerçeği ancak bu akşam kavramama rağmen,

hayatımda değer verdiğim bu iki insan, sanki hiçbir şey olmamış

gibi sakin ve huzurlu davranabiliyorlardı. Bir ara içimden onla

ra bozuldum da. Acı gerçeği onlara bir kere daha hatırlatmak

istercesine homurdandım, hem de yüksek sesle.

"Ben bir cinayet işledim," dedim.

3 0 9

Mehmetcan

Page 302: Osman Aysu - Travma

Fakat üçü de sanki söylediğimi duymamış gibi ilgisiz

kalmışlardı. Babam şöyle bir yüzüme bakmış, sonra sadık

hizmetkârına dönerek, "Hadi bakalım Cemal, bize güzel demli

bir çay hazırla, sanırım gece uzayacağa benziyor," dedi. Şaşkın

lığım daha da artmıştı, babam söylediğimi duymamış gibi çay

içmekten bahsediyordu şimdi.

Şikâyet dolu bir sesle, "Baba..." diye söylendim.

Elini kaldırıp sözümü, başlayacağım konuşmayı ağzıma tı

kadı âdeta.

"Biliyorum oğlum. Bu benim için yeni bir şey değil. Otuz üç

seneden beri bu sırra ben ve Cemal vakıfız. Ayrıca telâşlanmana

da gerek yok. Endişelendiğim tek husus yeni öğrendiğin bu ger

çeği nasd kabulleneceğindi. Sen benim oğlumsun, haliyle seni

yeterince tanırım. Aptalca bir davranışta bulunup çok sevdiğim

gelin adayıma kırıcı bir teklifte bulunmandan çekiniyordum.

Ama görüyorum ki, o senden çok daha basiretli ve anlayış dolu

bir davranış sergiliyor."

Hayretle bir babama bir de Derya'ya baktım. Yüzlerinde

birbirini anlayan insanlara has bir tebessüm vardı. Sinirlenmek

ten kendimi alamamıştım. Küstah bir şekilde homurdandım.

"Buraya evliliğimizi konuşmaya gelmedim. Bu kadar so

ğukkanlı ve meseleye ilgisiz kalmanıza şaşıyorum. Anlamıyor

musunuz, yıllar önce ben bir cinayet işlemişim."

Babam ingiliz diplomatlara has soğuk bir nazar fırlattı yü

züme.

"Geçmişle uğraşmanın insanlara hiçbir yararı olmaz, Mu

rat," dedi. "insanoğlu daima geleceğini düşünmek zorundadır.

Ve sizinde önünüzde mutluluk dolu uzun yıllar var. Maziyi ne

den eşelemek gereğini duyuyorsun ki? Bütün o hadiseler geç

mişin karanlığında örtülüp gitti. Yıllar önce ben her şeyi kapat

masını bildim."

Bu garip girizgâhı çok yadırgamıştım. .

"Neler söylüyorsun baba?" diye gürledim. "Olayın mazide

3 1 0

Mehmetcan

Page 303: Osman Aysu - Travma

kalması benim bir katil olmamı değiştirir mi hiç?"

"Hayır, değiştirmez. Ama bunun içinde bu kadar hayıflan

mana gerek yok."

Tam ağzımı açmaya hazırlanıyordum ki bu defa Derya,

"Baban çok haklı Murat," dedi. "Yedi sekiz yaşında bilinçsiz

ce yaptığm bir eylemin vebalini şimdi ben mi çekeceğim? Olan

olmuş bir kere ve aradan bunca yıl geçmiş. Her şeyden haber

siz, okumuş kendini yetiştirmiş, mükemmel bir insan olmuşsun.

Baba mesleğini sürdüren, toplumda itibarı olan, herkes tarafın

dan sevilen bir insansın. Şayet çocukluğunda bir suç işlediysen,

bunun borcunu, seni cezalandıracak olan topluma başarılı bir

iş adamı olmak suretiyle zaten ödemiş bulunuyorsun. Daha ne

istiyorsun ki?"

"Aferin kızım," dedi babam. "Benim söyleyeceklerimi mü

kemmel özetledin."

Sevgilimin gözlerinin içine bakakaldım.

"Ne yani?" diye mırıldandım. "Hâlâ benimle evlenmeyi

düşünüyor musun?"

"Ha şunu bileydin? Çocukluğunda elinden bir kaza çıktı

diye, seni bırakacağımı mı sandın yoksa?"

Yerinden kalkmış yanıma gelerek ellerimi kavramıştı.

Ruhumda derin bir sızlama hissettim. Gerçekten karşımda

ki iki insan da beni çok seviyorlardı...

Cemal Efendi'nin hazırladığı demli çayları içerken bir ara

babamın durulduğunu hafifçe gözlerinin daldığını gördüm.

"Ne var, baba? Ne düşünüyorsun?" diye sordum.

Babam kısa bir tereddüt geçirdi.

"Aklım anlattıklarının içinde bir noktaya takıldı."

"Nedir o?"

"Şu sakladığın ipler."

Başımı salladım.

3 1 1

Mehmetcan

Page 304: Osman Aysu - Travma

"Evet," diye mırıldandım. "Şimdi her şeyi daha iyi hatırlı

yorum. Şinasi'yi bıçakladığım zaman annem çığlık çığlığa ağlı

yordu ve ben ne yapacağımı bilemeden öylece onun karşısında

duruyordum. Neden sonra, "oğlum şu ipleri kes ve beni kur

tar," diye inledi. Sanırım yaşadığım travmanın ilk tezahürleri

bende başlamıştı. Bir robot gibi hareketsizdim. O an yerimden

kımıldayamıyordum."

"Bunu büiyorum," dedi babam. "Sonra annenin söyledik

lerine uyarak bıçağı o hain adamın ensesinden çekip çıkarmış

ve anneni masaya bağlandığı ipleri keserek kurtarmışsın. Bunu

yaparken de çok zorlanmışsın."

Doğruydu.

O anı hatırladıkça çay fincanını tutan elimde hafif bir tit

reme başlamıştı. Ama babamın merak ettiği hususu ona açıkla

dım.

"O anın heyecanıyla kestiğim ipleri bilinçsizce pantolonu

mun ceplerine tıkıyordum. İplerin bende kalması böyle oldu.

Ama hatırlayamadığım hâlâ bazı noktalar var. Mesela o iple

ri ne zaman cebimden çıkarıp özel bir kutuya yerleştirdiğimi

ve annemin resimlerini toplayıp aynı yerde yıllarca sakladığımı

anımsayamıyorum."

Babamın gözlerinde hâlâ garip bir ışıltı vardı.

"Bunu anlayabilirim ama sormak istediğim o değildi."

"Ya neydi?" diye sordum.

Babam gözlerini benden kaçırdı.

"Tabii senin haberin yok. Fakat cinayet gecesi cesedi almak

üzere Cemal'le o eve gittiğimizde her tarafı temizlemiş ve cinaye

te ait herhangi bir iz kalmaması için âzami dikkati göstermiştik.

Ben aradan geçen seneler içinde birkaç defa daha gittim o eve."

"Eee?"

Babam biraz kuşkuyla devam etti.

"Bize anlattıklarının arasında özellikle bir şeyi duymak

beni çok şaşırttı."

3 1 2

Mehmetcan

Page 305: Osman Aysu - Travma

"Sor baba. Neydi o?"

"Ortağın Behzat'la o eve gittiğinizde anneni masaya bağla

yan şu iplerlerden bir düğüm bulduğunu söylemiştin. Yanılmı-

yorum, değil mi?"

"Evet," diye mırıldandım.

"Çok garip. Hatta bana olanaksız gibi geliyor."

"Ne demek istiyorsun?"

"Çünkü cinayet gecesi biz o odayı baştan aşağı temizledik.

Öyle bir düğümün gözümüzden kaçması âdeta imkânsızdı.

Sonra o ipin hiç kullanılmamış gibi tertemiz olduğunu söyle

miştin. Bu sana biraz mantıksız görünmüyor mu? Hadi bizim

gözümüzden kaçtığını bir an için varsayalım, ama otuz sene o

odada kalan bir ip parçası hâlâ o tarihteki temizliğini muhafaza

edebilir miydi?"

Belki bütün yaşadıklarımızdan sonra neticeye tesir etmeye

cek ufak bir detaydı babamm sorduğu şey, ama bir an düşünün

ce ister istemez ona hak verdim. O düğümün yıllarca gözden

kaçarak o odada kalması imkânsızdı.

"Bilmiyorum," diye kekeledim.

Fakat aklım karışmıştı.

İşte o an, Derya her zamanki bilgiçliği ile imdadımıza ye

tişti.

"Ama benim bir tahminim var," dedi.

İkimizde dönüp sevgilimin ne söyleyeceğini bekledik. Der

ya elindeki çay fincanını önündeki sehpanın üzerine bırakıp bir

süre beni süzdü. Tahminini hemen açıklamaya geçmemişti. Sa

bırsız bir şekilde ne diyeceğini bekledim fakat konuşması uzun

sürdü. Nihayet kısık ve sakin bir sesle, "Sanırım o gün, söz ko

nusu düğümü oraya sen bıraktın," dedi.

Hayretten ağzım açık kalmıştı.

"Ben mi?" diye kekeledim.

"Evet, sen."

Bir an düşündüm. Bu çok saçma bir iddiaydı ve hiçbir man-

3 1 3

Mehmetcan

Page 306: Osman Aysu - Travma

tığı yoktu. Gayrı ihtiyari soğuk bir şekilde gülümsedim.

"Nasıl olur, Derya? Ben böyle bir şeyi neden yapayım ki?"

Sevgilimin mavi gözleri yüzüme dikilmişti şimdi.

"Biliyor musun?" dedi. "O gün Behzat'la bana yaşadık

larını anlattığın zaman donakalmış, aklım bir hayli karışmıştı.

Önce bunun hiçbir izahı olamayacağını düşünmüştüm. O ev

otuz sene başı boş kalmış, içine giren çıkan belli olmamıştı. Za

ten sonradan öğrendiğim üzere ev Şinasi Sarıkaya tarafından

satdınca tamamen boşaltılmıştı. Öyle ki çevrede oturanlar da

boş eve dadanarak kapı pencereyi bile söküp götürmüşlerdi,

işe yarayan bir şey kalmamış, kalanlarda zamanın tahribatına

uğramışlardı."

"Eee?" diye söylendim.

"Oysa bana gösterdiğin ip düğümü tertemizdi. O an birden

düşüncelerim şekillendi. O düğüm mutlaka oraya sonradan gö

türülmüş olmalıydı. Benimki sadece bir tahmindi kuşkusuz, tâ

ki bana evde sakladığın o mukavva kutuyu ve annenin resimle-

riyle ipleri gösterinceye kadar. O zaman mesele beynimde çö

züldü. Aslında o ipler senin geçmişinle arandaki bağdı. Geçirdi

ğin travmadan sana kalmış bir yadigar. Bunu sen de biliyordun,

ama şuuraltın bir türlü satha çıkarmıyordu."

Sinirli bir şekilde gülümsedim.

"Bir ruh doktoru gibi konuşmaya başladın yine Derya,"

dedim.

"Belki. Haklı olabilirsin. Ama şimdi gerçekleri artık ha

tırlıyorsun, iyi düşünmeye çalış. Kâbuslarının en yoğunlaştığı

devreydi o sıralar ve sen dengeni epeyce kaybetmiştin. Buna

karşın şuuraltınla tam bir mücadele halindeydin. Kâbuslarının

başladığı günden beri kendini zorluyordun. Hatırlamaya çalış,

önceleri o evde gördüğün hayal hep bendim, değil mi?"

Birden ter basmaya başlamıştı beni. Alnımdan gözlerime

doğru damlacıkların süzüldüğünü hissediyordum. Babamla Ce

mal Efendi'nin yüzünde hemen endişeli bir hal belirmişti. Fakat

3 1 4

Mehmetcan

Page 307: Osman Aysu - Travma

her ikisi de ağızlarını açmıyorlardı! Derya devam etti.

"Tabii ilk gördüğün kâbuslarda beni annenin yerine koy

duğunu anlamamış daha doğrusu olayları bilmediğim için tah

min yürütememiştim. Ama rüyaların yavaş yavaş şekillenmeye

başlayınca ben de işin mahiyetini anladım. Aslında olayı sen

kendine ispatlamaya çalışıyordun. O düğüm geçmişindeki gizi

tetiklemek için beyninin yarattığı bir buluştu, ama bunu kendi

ne bile açıklamaktan âcizdin."

Başım önüme düştü.

Açıklama bana oldukça mantıklı görünmüştü. Ama hâlâ

anlayamadığım bir nokta vardı.

"Fakat," diye itiraz ettim. "Nasıl olur? Behzat'la o eve gitti

ğimde kabus görmüyordum ki? Geçirdiğim bir nöbet sırasında

bunu yapsam haklı olabilirsin."

Derya titreyen ellerimi kavradı.

"Kendini zorlama," dedi ikna edici bir tonla. "Çok kötü

günler geçirdin. Gerçeklerle düşlerin zaman zaman birbirine

karıştı. Belki bir başka zaman hatırlarsın. Zaten artık önemli

de değd. Bunların hepsi teferruat. Önemli olan gerçek yaşama

dönmüş olman."

Bir kere daha onu kendime çekip alnına bir öpücük kon

durdum.

"Senin gibi eşi bulunmaz bir kadına sahip olduğum için

çok şanslıyım," diye mırddandım.

Lâfa karışan babam, "Cidden öylesin," dedi. "Bu arada me

rak ettiğini sandığım bir hususu daha ilave edeyim. Vaka anında

ben orada hiç olmadım. Annen seni alarak evin kapısını örterek

doğruca köşke dönmüştü. Konuşmasına ve bütün suçlarını ağ

layarak itiraf etmesine de senin âdeta dünyaya küsmüş gibi, hiç

konuşmadan, kasdıp kalman ve hiçbir soruya cevap vermemen

neden olmuştu. Annen tam bir paniğe kapdmıştı. Olanlara ken

disi sebebiyet verdiği için de ne yapacağını bilemiyordu. Akşam

eve geldiğinde her şeyi itiraf etti. Önce ben de paniğe kapıldım.

315

Mehmetcan

Page 308: Osman Aysu - Travma

Tek endişem senin durumundu. Ağzından tek kelime çıkmıyor

du. Bir şok geçiriyordun. Bu açıkça belliydi. O an ani bir karar

vermek zorundaydım."

Babama bir göz attım. Sanki o gecenin üzüntüsünü yeniden

yaşıyor gibiydi. Anılar adamcağızı bayağı sarsmıştı.

"Cemal Efendi'yi alıp cinayetin işlendiği eve gittin, değil

mi?" dedim.

Başını sallayıp onayladı. "Önce cesedi ortadan kaldırma

lıydım, ilk etapta yapacağım başka bir şey yoktu, aklıma başka

bir çözüm gelmiyordu. O şoktan ne zaman kurtulacağını bile

miyordum. Olayı olduğu gibi kabul edip, seni apar topar bir

doktora götürmek de, bana uygun bir formül gibi gelmemişti.

Geçirdiğin travmanın sende geçici bir hafıza kaybına neden ol

duğunu da o an anlamamıştım, zira hiç konuşmuyordun. Bun

dan sonrasını biliyorsun. Gece yarısı o eve gidip arabamın içine

cesedi tıkarak köşke getirdik Cemal'le. Cemal bu aile sırrını

bilen tek insan oldu ve sonuna kadar beni destekledi. Şayet se

neler sonra olayı hatırlamasaydın bu sır bizimle birlikte mezara

kadar gidecekti."

"Peki geçirdiğim o şok ne kadar sürdü?" dedim.

"Yaklaşık kırk sekiz saat. Tam seni ne olursa olsun bir dok

tora götürmeye karar vermiştim ki birden konuşmaya başladın,

işte o zaman gerçeği anladım. Yaşadıklarını hiç hatırlamıyor

dun. Bir hafıza kaybı olmuştu."

"Beni hiçbir doktora götürmediniz mi?"

"Götürmez olur muyum hiç?"

"Eee, hafızamın kaybı olarak doktora nasıl bir bahane ileri

sürdünüz?"

Babam hafifçe gülümsedi. "Cesedi köşkte daha fazla tuta

mayacağımız için köşkü kundaklamıştık. Yangın haberinden

çok üzüldüğünü söyledim doktora."

"inandı mı?"

Babam saf saf yüzüme baktı.

3 1 6

Mehmetcan

Page 309: Osman Aysu - Travma

"O yaştaki bir çocuğun cinayet işleyeceğine nasıl ihtimal

verebilirdi ki, tabii ifademe inandı. Ayrıca beni çok rahatlatıcı

bir beyanda bulundu ve hafıza kaybının muvakkat olduğunu

kısa zamanda sağlığına kavuşacağını söyledi. Dediği de çıktı,

normal hayata döndün ama o olayları hiç hatırlamadın."

Birer fincan çay daha içmiştik. Bu eve ne korku ve endi

şelerle gelmiştim; hayatımın bundan sonrasının tamamen deği

şeceğini düşünmüştüm. Oysa çevremdekiler bayram kutluyor-

muşçasına neşeliydiler. Kimse çocukluğumda bir cinayet işle

diğimin sıkıntısını yaşamıyordu. Acaba bu hadiseyi büyüten ve

içinden çıkılmaz bir mesele gibi hisseden tek ben miydim?

Babama baktım, onu son senelerde hiç bu kadar mutlu

görmediğimi fark ettim. Rahatlamış, devamlı gelin adayıyla gü

lüşüp duruyordu. Derya'ya bir göz attım, o da öyleydi. Sanki

üzerinden büyük bir yük kalkmıştı. Nazarlarımı ağır ağır Cemal

Efendi'ye çevirdim. Hayrettir fakat oda yaşma hiç uymayan bir

canldık içindeydi. Yıllardır bu ağır yükün altında ezilen ruhları

sanki bu gece bayram yapıyordu.

Birden ben de anlayamadığım bir gevşeme oldu. Belki de

onlar haklıydılar. Beynimin bir köşesinde hâlâ suçluluk komp

leksinin burukluğu vardı, ama diğer yandan da inkâr edilmez

bir rahatlık hissediyordum.

Derya'ya dönüp, "Saatten haberin var mı?" dedim. "Nere

deyse sabah olacak. Hadi kalk gidelim artık. Bu iki ihtiyar adam

da uyusun."

İlk itiraz babamdan geldi.

"Ne güzel konuşuyorduk be oğlum. Şimdi gitmeye kalkış

manın ne âlemi var?"

"Yarın benim için çok farklı bir gün olacak baba," diye

mırddandım.

İkazım üzerine Derya da hemen toparlanmıştı.

3 1 7

Mehmetcan

Page 310: Osman Aysu - Travma

"Evet, sizi de uykusuz bıraktık," dedi.

Babam tekerlekli sandalyesiyle bizi uğurlamak için kapıya

kadar geldi. Tam vedalaşmaya başladığımız sırada aklıma gelen

son bir soruyu babama sordum.

"Baba," dedim. "Şu Şinasi Sarıkaya'nm bir oğlu olduğunu

söylemiştin. O ne oldu?"

Babam içini çekti.

"Ben de onu uzun süre arattım. Ama izine rastlayamadım

maalesef. Bulsam, uygun bir gerekçe ile eline yine de bir miktar

para sıkıştıracaktım, ama olmadı, bütün araştırmalarım boşuna

gitti. Bulamadım," dedi.

Artık beynimde karanlık bir nokta kalmamıştı. Hüzünlü

bir hayat çizgisiydi ama gerçekleri kabul etmek zorundaydım.

Veda edip evden çıktık...

Derya'nın arabasına bindiğimizde kendimi gerçek âleme

yeniden dönmüş gibi hissediyordum. Derya arabayı hareket et

tirir' ettirmez, benim evimdeki yaptığı şov geldi aklıma. Hemen

kulağına eğilip fısıldadım.

"O siyah jartiyer hâlâ bacağında mı?" diye sordum.

Çapkınca gülümsedi.

"Ben de bu suali hiç sormayacağını düşünmeye başlamış

tım," dedi. Sonra gecenin son saatlerini keyfimizce geçirmek

için gaza bastı...

3 1 8

Mehmetcan