Ölümcül merhamet tanitim

17

Upload: onokumalar

Post on 28-Jan-2018

396 views

Category:

Government & Nonprofit


2 download

TRANSCRIPT

Page 1: Ölümcül Merhamet tanitim
Page 2: Ölümcül Merhamet tanitim

Ölümcül Merhamet

Özgün adı: The His Fair Assassin Trilogy, Book 1: Grave MercyTüm hakları saklıdır. © 2012, Robin LaFeversYazan: Robin LaFeversİlk kez 2012 yılında Houghton Mifflin Books for Children tarafından ABD'de basılımıştır.

Çeviri: Taylan TaftafYayına hazırlayan: Senem Kale Grafik uygulama: Havva Alp

Türkiye Yayın Hakları: Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın hiçbir bölümü yayıncının izni olmadan kullanılamaz.

Bu kitabın yayın hakları Nurcihan Kesim Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır.

İstanbul 2013

ISBN: 978-605-09-1251-7Sertifika no: 11940

Basım yeri: Yıkılmazlar Basın Yayın Prom. ve Kağıt San. Tic. Ltd. Şti.Adres: Yalçın Koreş Cad. Basın Sanayi Sit. No:13-14 Yenibosna-İstanbulTel: (0212) 515 49 47

Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.19 Mayıs Cad. Golden Plaza No:1 Kat:10 Şişli 34360 Tel: (0212) 373 77 00 / Faks: (0212) 246 66 66 www.dexkitap.com / [email protected] / [email protected]

Page 3: Ölümcül Merhamet tanitim
Page 4: Ölümcül Merhamet tanitim
Page 5: Ölümcül Merhamet tanitim

Bana gerçek aşkın neye benzediğini ilk kez gösteren Mark için.

Page 6: Ölümcül Merhamet tanitim

KARAKTERLER

Ismae RienneIsmae’nin BabasıÇiftçi Guillo Şifacı Cadı

ManastırBaşrahibeRahibe Thomine, dövüş sanatları eğitmeniAnnith, manastırdaki çıraklardanRahibe Serafina, zehir eğitmeni ve manastırın şifacısıSybella, manastırdaki çıraklardanRahibe Widona, binicilik eğitmeniRahibe Beatriz, kadın sanatları eğitmeniRahibe Eonette, manastırın tarihçisi ve arşivcisiRahibe Arnette, silah eğitmeniRahibe Claude, haberci kargalardan sorumlu rahibeRahibe Vereda, manastırın kâhiniRunnion, Bretanya’ya ihanet edenlerden, Ismae’nin ilk suikastiMartel, Fransız casusu, Ismae’nin ikinci suikasti

Özel MeclisVikont Maurice Crunard, Bretanya ŞansölyesiMadam Françoise Dinan, düşesin mürebbiyesiMareşal Jean Rieux, Bretanya Mareşali ve düşesin vasisiAlbay Dunois, Breton Ordusunun Komutanı

Page 7: Ölümcül Merhamet tanitim

Breton Sarayı ve Soylu SınıfıAnne, Bretanya Düşesi ve Nantes, Montfort, Richmont KontesiDük II. Francis (merhum)Baron Lombart, Breton soylularındanGavriel Duval, Breton soylularındanBenebic de Waroch, nam-ı diğer Waroch Canavarı, dukalığın şövalyelerindenRaoul de Lornay, dukalığın şövalyelerindenBaron Geffoy, Breton soylularındanLeydi Katerine Geffoy, Baron Geffoy’un karısıMadam Antoinette Hivern, merhum Dük II. Francis’in metresiFrançois Avaugour, dukalığın şövalyelerindenAlain d’Albret, Fransa’da geniş topraklara sahip bir Breton soylusu ve Anne’in taliplerinden biriVIII. Charles, Fransa KralıAnne de Beaujeu, Fransız NaibiNorbert Gisors, Fransız Naibinin ElçisiNemours Dükü Fedric, Anne’in taliplerinden biriAvusturyalı I. Maximilian, Kutsal Roma İmparatoru ve Anne’in taliplerinden biri

Page 8: Ölümcül Merhamet tanitim
Page 9: Ölümcül Merhamet tanitim

9

1Bretanya 1485

Sol omzumdan sağ kalçama dek derinlemesine uzanan, kır-mızı bir doğum lekesi taşıyorum; annemin beni rahminden söküp atmaya çalışırken kullandığı, şifacı cadının zehrinden geriye kalan bir iz. Şifacı cadıya göre hayatta kalmış olmam, mucize değil, bizzat Ölüm Tanrısı tarafından sahiplenildiğimin bir işaretiymiş.

Babamın o anda hiddetlendiğini; beni doğurduğu yatakta, zayıf düşmüş, kanlar içinde yatan anneme elini kaldırdığını anlatırlar. Ama şifacı cadı, karısı Ölüm Tanrısı’yla birlikte ol-muş olsa, babam annemi döverken O’nun hiçbir şey yapmadan durmayacağını söylediğinde, yatışmış.

Müstakbel kocam Guillo’ya bakmayı göze alıp, babamın ona kökenlerimden bahsedip bahsetmediğini düşünüyor; ol-duğumu sandığı kişi için üç gümüş para sayacak birine, ba-bamın böyle bir şeyden bahsedeceğine ihtimal vermiyordum. Hem, gerçekte kim olduğumu bilse Guillo’nun da böylesine uysal durmaması gerekirdi. Babam onu üçkâğıda getirdiyse, bu durum Guillo’yla birleşmemiz açısından hiç hayra alamet değildi. Ayrıca kilise yerine Guillo’nun kulübesinde evleniyor

Page 10: Ölümcül Merhamet tanitim

R O B I N L A F E V E R S

10

oluşumuz da rahatsızlığımı arttırıyordu. Babamın sert bakışlarını üzerimde hissettiğimde, başımı

kaldırdım. Gözlerindeki zafer ifadesi beni ürküttü; o zafere ulaştıysa, ben henüz fark edemediğim bir şekilde kaybediyor olmalıydım. Gene de, benim mutluluğumdan daha fazla canını sıkacak bir şey olmadığını bildiğimden, gülümsedim.

Babama kolayca yalan söyleyebilmiştim ama kendimi al-datmam çok daha zordu. Bana sahip olacak adamdan ölesiye korkuyordum. Kocaman, iri ellerine baktım. Tıpkı babamın elleri gibi, tırnaklarının içinde kir, cildindeki kırışıklıklarda sağlıksız lekeler vardı. Aralarındaki benzerlik bu kadarla kalır mıydı? Yoksa o da ellerini babamın yaptığı gibi sopa niyetine mi kullanacaktı?

Kendime bunun yeni bir başlangıç olduğunu hatırlatsam da, onca kaygı ve korkunun arasında, tek bir umut kıvılcımı bile yoktu. Guillo beni üç gümüş para ödeyecek kadar istiyor-du. Belki beni bu kadar istediğinden, iyi de davranırdı. As-lında, dizlerimin kırılmasını, ellerimin titremesini engelleyen, tutunduğum yegâne şeydi bu. Bir de bizi evlendirecek keşiş. Aslında kim ve ne olduğumu bildiğine beni inandıran, seyyah bir keşişten başka bir şey olmayan bu adamın dua kitabının üzerinden bana yolladığı kaçamak bakışlar.

Keşiş törenin son sözlerini mırıldanırken, eski düzenin ta-kipçisi olduğunu gösteren, ipinde dokuz tahta boncuğun dizili olduğu, kendirden yapılmış tespihine kaydı bakışlarım. Tespi-hi ellerimize dolayıp Tanrı’nın ve dokuz ulu azizin inayetinin üzerimize olmasını dilerken bile, babamın gözlerindeki ken-dinden memnun ifadeyi ya da kocamın yüzünden artık her ne okunuyorsa görmekten çekinerek, bakışlarımı aşağıda tuttum.

İşi bittiğinde, keşiş kirli ayaklarındaki deri sandaletleri şaklatarak yürüyüp gitmiş; birleşmemiz şerefine bir maşrapa

Page 11: Ölümcül Merhamet tanitim

Ö L Ü M C Ü L M E R H A M E T

11

kaldırmaya bile tenezzül etmemişti. Babam da. Aceleyle dönüş yoluna koyulan babamın arabasının kaldırdığı toz daha yere inmeden, yeni kocam popoma bir şaplak indirip kulübenin ta-vanarasını işaret etti.

Ellerimin titremesini saklamak için yumruklarımı sıkıp, çürük çarık basamaklara yöneldim. Guillo kendini son bir maşrapa birayla takviye ederken, bu adamla paylaşacağım ya-tağın durduğu üst kata çıktım. Benden her zaman korkmuş olan annemi çok özlemiştim; yaşasaydı evlendiğim gece için bana kesinlikle bazı kadınca nasihatler verirdi. Ama hem an-nem hem de kız kardeşim çok uzun zaman önce çıkıp gitmişti hayatımdan; biri ölümün kollarında, diğeri ise bir tamircinin.

Elbette bir erkekle kadın arasında neler geçtiğini biliyor-dum. Kulübemiz küçük, babam epey gürültülü bir adamdı. Ansızın başlayan ani hareketlere eşlik eden inlemelerin küçük kulübemizi doldurduğu fazlasıyla gece yaşamıştık. Böyle gece-lerin ertesinde, babam daha az, annem ise çok daha fazla aksi bir havaya bürünürdü. Karı-koca yatağı ne denli nahoş şeylerin cereyan ettiği bir yer olursa olsun, babamın gazabından da, etli, kocaman yumruklarından da daha kötü olamayacağını düşü-nürdüm.

Tavanarası, karşı duvardaki çirkin kepenkler hiç açılmamış gibi küf kokan, küçücük bir yerdi. Samandan şilteyi, halatla bağlı kerestelerden kotarılmış bir karyola taşıyordu. Yatak dı-şında, kıyafet asmak için birkaç kanca ve karyolanın ayaku-cunda çıplak bir sandık vardı.

Sandığın ucuna ilişip beklemeye koyuldum. Çok da zaman geçmedi. Basamaklardan gelen sert gıcırtılar Guillo’nun yukarı çıktığını bağırıyordu. Ağzım kurumuş, midem ekşimişti. Ona bir de yükseklik avantajı vermemek için ayağa kalktım.

Son basamağı da çıktığında, kendimi en sonunda onun yü-

Page 12: Ölümcül Merhamet tanitim

R O B I N L A F E V E R S

12

züne bakmaya zorladım. Tepeden tırnağa vücudumu süzen, to-puklarıma dek inip yeniden göğüslerime çıkan, açgözlülükten yaşarmış gözleriyle beni yemeye başlamıştı bile. Babamın, el-bisemin aşırı sıkı ve kapalı olması yönündeki ısrarları işe yara-mıştı; Guillo’nun bakabileceği pek de bir şey yoktu görünürde. Elindeki maşrapayı korseme doğru sallayıp, yere bira dökerek, “Çıkar şunu,” dedi. Hissettiği şehvet sesini kalınlaştırmıştı.

Bakışlarımı ardındaki duvara diktim; ellerimi elbisemin bağlarına kaldırırken parmaklarım titriyordu. Ama yeterince hızlı değildim. Bana doğru üç koca adım atarak yanağıma to-katı indirdi. “Hemen!” diye haykırdı, başım arkaya savrulur-ken.

Boğazımdan çıkan safrayla birlikte kusmaktan korktum. Demek aramızdaki ilişki böyle olacaktı. Demek bu yüzden be-nim için üç gümüş para saymaya bu kadar heveslenmişti.

Bağları açıp korsemi indirip, eteğim ve iç çamaşırımla önünde dikildim. Az önce aşırı sıcak olan bayat hava, bir anda soğumuş, cildime batmaya başlamıştı.

“Eteği de,” diye bağırdı, aldığı derin nefeslerin arasında.Ayaklarıma indirdiğim eteği yerden alıp yandaki tabure-

nin üzerine koymak için döndüğümde, Guillo üzerime atıldı. Onun gibi iri ve aptal birisi için şaşırtıcı ölçüde hızlı olsa da, bu defa ben daha hızlıydım. Babamın gazabından kaçtığım uzun yıllar yüzünden oldukça idmanlıydım.

Bir anda kenara kaçıp ellerinden kurtulmam onu çileden çıkarmaya yetmişti. Aslında nereye kaçacağımı düşünüyor da değildim; yaptığım yalnızca kaçınılmaz olanı biraz daha gecik-tirmeye çalışmaktan ibaretti.

Arkamdaki duvarda patlayan yarısı boşalmış maşrapa faz-lasıyla gürültü çıkararak, bütün odanın birayla yıkanmasına neden oldu. Bir kez daha homurtularla üzerime atıldı. İçimdeki

Page 13: Ölümcül Merhamet tanitim

Ö L Ü M C Ü L M E R H A M E T

13

bir şey, bunu onun için kolay kılmamaya yeminli gibiydi. Gene elinden kurtuldum.

Fakat yeterince uzağa kaçamamıştım. Önce bana dokundu-ğunu hissettim, ardından ince, eski püskü kombinezonumun yırtıldığını duydum.

O an tavanarasını sessizlik kapladı, onun kaba nefesleri-ni bile kesen, şaşkınlıkla ağırlaşmış bir sessizlik. Gözlerinin sırtımda gezdiğini, zehrin geride bıraktığı çirkin kırmızı izi ve yaraları takip ettiğini hissedebiliyordum. Omzumun üze-rinden baktığımda, yüzünün bembeyaz kesildiğini, gözleri-nin kocaman açıldığını gördüm. Gözlerimiz karşılaştığında, dolandırıldığını biliyordu artık. Eşit miktarda hışım ve korku barındıran, uzun, öfkesinin en derinlerinden gelen bir sesle haykırdı.

Kaba elleri beni kafatasımdan yakalayarak dizlerimin üze-rine indirdi. Son umut kırıntılarının yok oluşunun verdiği acı, yumruklarından da botlarından da daha kötüydü.

Öfkesi biraz olsun dindiğinde, uzanarak beni saçımdan ya-kaladı. “Bu defa gerçek bir rahibe gideceğim. Seni artık ya yakar ya da boğar. Belki de ikisini birden yapar.” Beni basamaklara doğru sürüklerken, birbirine çarpan dizlerimin acısını duyu-yordum. Beni mutfağın içinden geçirip daracık bir kilere soktu, kapıyı arkasından kapattı ve kilitledi.

Yara bere içinde ve muhtemelen kırık birkaç kemikle, para-lanmış yanağımı tozlu soğuk zemine dayayıp, olduğum yerde yattım. Kahkahalarıma engel olamıyordum. Babamın benim için planladığı kadere karşı gelmiştim. Elbette kazanan ben-dim, o değil.

Neden sonra, kilidin açılma sesiyle kendime geldim. Doğ-rularak kombinezonumdan geriye kalan parçaları kavramaya çalıştım. Kapı açıldığında, karşımda seyyah keşişi, bizi yalnız-

Page 14: Ölümcül Merhamet tanitim

R O B I N L A F E V E R S

14

ca birkaç saat önce evlendirmiş, küçük bir tavşanı andıran ada-mı görünce donakaldım. Guillo yanında değildi. Babamı ya da Guillo’yu barındırmayan herhangi bir zaman benim hesabıma göre mutlu olunacak bir zamandı.

Keşiş omzunun üzerinden bakıp kendisini takip etmemi işaret etti.

Doğrulduğumda, kilerle birlikte başım da dönmeye başladı. Elimi hemen duvara dayayıp hissin geçmesini bekledim. Keşiş bir kez daha, bu defa daha aceleci bir havada, kendisini takip etmemi işaret etti. “O dönmeden önce çok vaktimiz yok.”

Keşişin dedikleri, başka hiçbir şeyin yapamayacağı şekilde, kafamın açılmasını sağlamıştı. Guillo’dan habersiz bir iş ya-pıyorsa, bana yardım ediyor demekti. “Geliyorum.” Duvardan güç alarak doğruldum, bir çuval soğanın üzerinden dikkatli bir adım attım ve keşişin peşinden mutfağa girdim. İçerisi karan-lıktı; tek ışık ocaktaki küreklenmiş korlardan geliyordu. Ke-şişin beni nasıl bulmuş olabileceğini merak etmem gerekirdi, neden bana yardım ettiğini, oysa umrumda değildi. Aklımdaki yegâne düşünce, onun ne babam ne de Guillo olduğuydu. Ge-risi önemsizdi.

Beni arka kapıya götürdüğünde, sürprizlerle dolu bir günde yeni bir sürprizle daha karşılaştım. Köyümüzdeki yaşlı şifa-cı cadı dışarıda bizi bekliyordu. Adımlarımı atmaya çok fazla yoğunlaşmak zorunda olmasam, burada ne yaptığını sorardım ona. Oysa elimden gelen yalnızca dik durmak, yüzükoyun yere kapaklanmamak için kendimi tutmaktı.

Geceye ilk adımımı attığımda, hafifleyerek içimi çektim. Dışarısı karanlıktı ve karanlık her zaman benim dostum ol-muştu. Az ilerimizde bir at arabası bekliyordu. Keşiş, bana mümkün olduğunca az dokunmaya özen göstererek, arabanın arkasına çıkmama yardımcı oldu ve aceleyle sürücü koltuğu-

Page 15: Ölümcül Merhamet tanitim

Ö L Ü M C Ü L M E R H A M E T

15

na tırmandı. Koltuğuna oturduğunda bir an için omzunun üzerinden bana baktı ve sanki gözleri yanmış gibi, bakışlarını hemen kaçırdı. İhtiyar atını taşlı yola yönlendirirken, “Orada battaniye var,” diye homurdandı. “Üstünü ört.”

Arabanın sert tahtaları hırpalanmış kemiklerime çarpıyor, eşek kokan ince battaniye kaşınmama neden oluyordu. Gene de, tahta yüzeyde biraz daha koruma sağlaması için yanlarında ikinci bir battaniye olmasını dilerdim. “Beni nereye götürüyor-sunuz?”

“Sandala.”Sandal demek su demekti; sudan geçmek de, babamın,

Guillo’nun ve Kilise’nin uzağında olacağım anlamına geliyor-du. “Bu sandal beni nereye götürecek?” diye sorsam da, keşiş-ten başka ses çıkmadı. Üzerime de bitkinlik çökmüştü. Dikenli bir çalıdan yemiş koparmaya çalışır gibi, ondan cevap çekip almaya uğraşacak değildim. Uzandım ve kendimi atın sarsak ritmine bıraktım.

Bretanya’daki yolculuğum böyle başladı. Kaçak bir mal gibi gizlice taşınıyordum. At arabalarının ar-

kasındaki turpların, saman yığınlarının içinde saklandım; bir keşişten şifacı cadıya geçirilirken, kaçamak konuşmalarla, üze-rimde gezinen parmaklarla uyandığım oluyordu. Hayatlarını eski azizlere göre süren ve beni Kilise’den korumaya kararlı seyyah keşişlerle şifacı cadıların oluşturduğu gizli bir zinci-rin içinde, elden ele geçiriliyordum. Sakar hareketleri ve küf kokan, eski urbalarıyla seyyah keşişler yeterince nazik olsalar da, parmakları hassasiyet ya da şefkat açısından oldukça eği-timsizdi. Asıl sevdiğim, şifacı cadılardı. Çatlamış, kaba görü-nümlü, ama bende kuzu yününe değmişim gibi bir his bırakan ellerine yüzlerce farklı otun keskin, kekremsi kokusu sinmişti. Bazen yaralarım için biraz afyon verdikleri bile oluyordu. Ke-

Page 16: Ölümcül Merhamet tanitim

R O B I N L A F E V E R S

16

şişlerin ise ancak iyi niyetleriyle yetinmek durumunda kalmış-tım. Kaldı ki aralarından bazıları bunda da oldukça gönülsüz davranmıştı.

Yolculuğumun beşinci gününün tamamlandığını sandığım gece, denizin tuzlu kokusuna uyandığımda, bana vadedilen san-dalı hatırladım. Güç bela doğrulup, yaralarımın artık o kadar da acı vermediğini, kaburgalarımın eskisi kadar ağrımadığını fark ederek rahatladım. Küçük bir balıkçı köyünden geçiyorduk. Se-rin hava yüzünden battaniyeyi üzerime çekip bundan sonra ne olacağını düşündüm.

Köyün en ucunda taştan bir kilise vardı. Beni taşıma görevi-ni devralan en son keşiş arabayı kiliseye sürerken, kapının üze-rinde, eski azizlerden Mer’in kutsal çapasını seçtiğimde daha da rahatladım. Durduk. “Dışarı.”

Keşişin sesinden algıladığım kadarıyla bitkinlik mi horgö-rü mü olduğunu ayırt edemesem de, yolculuğum neredeyse bitmek üzereymiş gibiydi. Bu yüzden keşişin hislerini düşün-mekten vazgeçip çıktım. Çıkarken de, naif keşişi gücendirme-mek için battaniyeye sıkıca sarındım.

Keşiş atı bağladıktan sonra, beni bir sandalın beklediği sahile yönlendirdi. Gözlerimin önünde alabildiğine uzanan mürekkep karası okyanus, sandalın çok ufak görünmesine neden oluyor-du. Pruvada kamburunu çıkarmış oturan yaşlı denizcinin boy-nundaki ipte sallanan kemik gibi ağartılmış deniz kabuğu, yaşlı adamın Aziz Mer’e tapındığını gösteriyordu. Gecenin köründe uyandırılıp yabancıları karanlık denizin ötelerine taşımak konu-sunda ne düşündüklerini sormak isterdim.

Denizcinin solgun mavi gözleri üzerimden geçti. Başını sal-ladı. “Atla. Bütün gecemiz yok.” Bana uzattığı küreğe sımsıkı tutunarak sandala bindim.

Küçük sandal sallanırken, bir an için kendimi buz gibi suda

Page 17: Ölümcül Merhamet tanitim

Ö L Ü M C Ü L M E R H A M E T

17

bulmaktan korktum. Ama sonunda düzelen sandal, keşiş adı-mını attığında daha da suya gömüldü. Yaşlı denizci homurdan-dı, uzattığı küreği yerine soktu ve yola koyuldu.

Şafakla birlikte doğu ufku pembemsi bir aydınlık kazanır-ken küçük bir adaya ulaştık. Günün ilk ışığında çıplak bir gö-rünüm taşıyan adaya yaklaştıkça, önünde dikili taşların oldu-ğu yapıyı gördüm. Eski düzenin manastırlarından birindeydik.

Denizci sandalı sahile yaklaştırırken altımızdan çakılların sesi geliyordu. Yaşlı adam başını taştan hisara çevirdi. “Atlayın. Aziz Mortain’in başrahibesi sizi bekliyor.”

Aziz Mortain mi? Ölüm’ün koruyucu azizi aklımda canlan-dığında ürperdim. Bakışlarımı çevirdiğim keşiş, sanki bana bakmanın ölümcül bir ayartıcılığı varmış gibi, gözlerini kaçır-dı. Sımsıkı sarınmış olduğum battaniyeyle, sakar hareketlerle sandaldan sığ suya atladım. Hissettiğim şükranla kızgınlığın arasında kalakalmış halde, hafifçe dizlerimi bükerek reverans yaparken, battaniyenin yalnızca birkaç saniye için hafifçe om-zundan kaymasına izin vermiştim.

Bu kadarı yeterdi onlara. Keşişin soluksuz kalışından da, yaşlı denizcinin dilini şaklatmasından da tatmin olmuştum. Arkamı döndüm ve soğuk suyun içinden sahile çıktım. Aslında o güne dek kimseye ayak bileğimden fazlasını göstermiş değil-dim. Ama yaralanmışlığımdan başka hiçbir şey hissetmiyor-ken, bana baştan çıkarıcı bir yaratıkmışım gibi davranılmasına fena halde bozulmuştum.

Kayaların arasındaki çimenlik yamaca ulaştığımda, sandal çoktan dönüş yoluna koyulmuştu bile. Ölüm’e tapınanların benden ne istediğini öğrenme arzusuyla, manastıra doğru çık-maya başladım.